Eylül/Kasım 2014
EDUpress
St Clements University Eğitim ve Eğitimci Dergisi
Bonus 4 Covers!
Küreselleşme İsminden bana ne?
KÜRESEL
LEŞME
Dr. Bruce DUNCAN ile küreselleşme üzerine
ESKİ LİBYA İNANÇLARI
!
Burada ORTA DOĞUDA KADIN VE ÇOCUKLARIN SAĞLIK İHTİYAÇLARI
MEZUN OLDULAR Üniversitemizden mezunlar sizlerle!
St Clements University kariyerinize nasıl yön veriyor?
Merhaba! Önsöz!
StClements UniversityDergisi İmtiyaz Sahibi Rektör Türkiye Dekanı
TercümePres Ltd.Şti adına Yrd.Doç.Dr.Bilal Semih BOZDEMİR
Sir Dr. David Le CORNU Yrd.Doç.Dr.Bilal Semih BOZDEMİR
Genel Yayın Yönetmeni Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Asistan Editör Hukuk Müşaviri
Timur TUNA Timur TUNA Bengü AYTEM Av.Faik ÖNER
Sanat Yönetmeni Reklam Departmanı
Bengü AYTEM Murat YÜCEL
Psikoloji
Katkıda Bulunanlar
Tasarım&Mizanpaj Web Tasarım Çeviri Dekan
Yrd.Doç.Dr.Bilal Semih BOZDEMİR
Sinan DURMAZ İsmail ÖZTÜRK Erkan ÇİFCİ Buket ÖZTÜRK Dr. David DUNCAN Dr. Abdullaziz Saeed Swei Dr.Kemal ERDOĞAN Ali ÇİFCİ Aytül KASAPOĞLU Timur TUNA Timur TUNA TercümePres Ltd.Şti. Günce NALBANTOĞLU
Yönetim ve Yazışma Adresi;
lements Universit y St C
İzmir-1 Cd. No:33/31 Kızılay,Ankara/Türkiye Telefon: (0312) 9113325 Fax: (0312) 418 4 599 Email: medya@stclements.eu Web: www.stclements.eu
Tü rk iye
as yo n
Bü ros u
“St Clements University” Dergisi, TercümePress Tercüme Rehber Eğitim Danışmanlık Hiz.Ltd.Şti. ve St Clements University Türkye Enformasyon Bürosu Resmi Yayın Organıdır. f En
m or
ISSN : 2147-8813 Üç Aylık, süreli yayın. St Clements University dergisi T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Yazılı izin olmadıkça, içeriğin bir kısmının yada tamamının kullanılması yasaktır. Kullanılan görsellerin yasal haklarından ve yazıların içeriklerinden yazarları sorumludur; tüzel kişileri bağlamaz.
neler var?
04
PUTPERESTLİK Eski Libya İnançlarını Dr. Abdullaziz Saeed Swei kalemi ile sizlere tanıtıyoruz.
07
St Clements University Günümüze kadar karşılaştığımız Sıkça Sorular Sorularınızı cevaplıyoruz!
08
Dr. Kemal ERDOĞAN Orta Doğu’da kadın ve çocukların zihinler ihtiyaçları üzerine yapılan bir araştırma!
Sağlık Sorunu!
01
Şiddet!
02
bu sayıda!
Timur TUNA Genel Yayın Yönetmeni
22
HAKKIMIZDA Uluslararası Üniversitemiz ve eğitim programlarımız hakkında detaylı bilgiler.
19
MEZUNLARIMIZ Günümüze kadar Üniversitemizde eğitim görmüş ve mezun olan öğrencilerimizi tanıtıyoruz!
21
MEZUNLARIMIZ Günümüze kadar Üniversitemizde eğitim görmüş ve mezun olan öğrencilerimizi tanıtıyoruz!
30
Dr. Bruce DUNCAN Dr. Bruce DUNCAN ile küreselleşme üzerine kaleme alınan bir makale!
merhaba!
Önsöz-2
Tü rk iye
as yo n
Bü ros u
ments Univers e l C ity St
f En
m or
ESKİ LİBYA İNANÇLARI
Dr. Abdullaziz Saeed Swei
T
arih öncesi araştırmacıların birçoğu tüm dikkatlerini Mısır, Mezopotamya, Yunanistan ve Roma’nın inançlarına vermiştir. Eski Libyalıların ibadetlerine ve tanrılarını nasıl bulduklarına dair çok az yayınlanmış bilgi vardır. Araştırmamız, Eski Libya’daki tanrıların ve tanrıçaların, Mısır ve Yunanistan’dakilerden daha önce geldiğini ve Eski Libya’nın inanç uygulamaları, net bir şekilde bilinen Mısır ve Yunan uygarlıklarında da uygulanmıştır. Bu kültürel karışım oluştu çünkü Güney Libya’da bir zamanlar var olan iklimsel kuraklık yüzünden birçok eski Libyalı Kabileler kendi bölgelerini bıraktı ve Nil Nehir’i boyunca sürünerek su ve verimli toprak arayışına girdiler. Kendi düşüncelerini ve inançlarını beraberlerinde aldılar ve onları yeni Mısır’lı yurtlarında kullandılar. ANLAŞILMASI ZOR İNANÇ Hayatını ve yaşam alanını etkileyen, gizemli ve bilinmeyen güçleri ele almak için yaptığı girişimlerde, Eski Libya İnsan’ı katı cisimlere ve hayvanlara kendi hayal gücünü ve düşüncelerini aktararak barışı ve huzuru sağlamak amacıyla günlük hayatından kötü ruhları kovar. İngiliz Oric Bates Eski Libya’daki dini gelişim aşamalarını üç hipotezle ele aldı : (1) Animistik Faz; (2) Eskatolojik Faz; (3) Teolojik Faz
Libya’da antropolojik kazılar, yaygın toplumsal merkezlerin ortasında büyük düzgün biçimli taş yığınları meydana çıkarmıştır2. Bu taş yığınlarının arkasındaki nedeni anlamak zordur, ancak bu durum, gizemli kutsal bir güç olduğunu düşünerek insanların bu taş yığınlarının etrafında toplanmış olabileceği metafiziksel olarak açıklanabildi. Daha sonra, Sümer, Atina ve Roma’ da tapınakların aynı dini etkiyi kendi şehirlerinde sağladıklarını fark ediyoruz.
4
StClementsUniversity
İK L T S E R E P T PU
Daha sonra, Sümer, Atina ve Roma’daki diniz merkezlerin kendi şehirlerinde, insanoğlunun inancının içgüdüsünün memnuniyeti hakkındaki düşüncelerini nasıl geliştirdiğini ve modernleştirdiğini gösteren aynı dini dürtüyü sağlayan tapınaklarının olduğunu fark ettik. Bazı Libyalıların milattan önce yüzyıllar boyunca yaşadığı Siwah(Ammonium)’ta, belirgin bir taş Güney Rüzgârı(Kibly)* için kutsal oldu; ‘taşa elle dokunulduğunda, öfkelendiğine, su gibi kum fırlatan hiddetli rüzgâr dalgaları yükseldiğine’ inandılar. Klasik efsane, o rüzgârın Sift Körfezi’nde eski bir Libyalı kabileyi (Psyli) imha ettiğini, ve onların su kaynaklarını kuruttuğunu söyler. Libya’da bazı yerlerde, eski insanlar ruhları var olan ve görünmez sırları sağlayabilen katı taş gibi höyüklere tapıyorlardı5. Taşlık tanrılardan sonra, Eski Libyalılar bazı belirli hayvanlara tapıyorlardı. Onlar için gökyüzünün karanlık olgusunu açıklamak başarısız olunca, Güneş ve ya Ay’ı onların resimlerindeki hayvanlarla, tıpkı koçboynuzları arasındaki oyma disk gibi, ilişkilendirmeye çalıştılar. Kendi adı olan bu Tanrı Gurzil’di. O’nun kanıtı Trablus Mezda güney-batısındaki dağlık bir kaya üzerinde halen barizdir. Daha sonra, güneş diski boğanın boynuzları arasında çekildi; bu görüntü Guerza diye adlandırıldı. İki tarihi yer vardır; biri doğuda ve diğeri aynı ada sahip Libya’nın batısında olan; Guerza. O zamanlar Id Libyalı Kabilelerin şefleri kuş maskeleri, kuyruk ve boynuz gibi hayvansal özellikler takmaya başladı. Güney Libya’da Acacous Dağları Kayaları’nın üzerinde bu karakterde birçok renkli resim bulunmaktadır. Bu yüzden, Eski Libyalılar kendi görüntülerini rüzgâr, güneş, kayalar, hayvanlar gibi olgularla birleştirmiştirler nihayetinde tapınaklarını kabile şefine veya kutsal bir insana, insanlık tanrısına dönüştürmüşlerdir.
Eski Libyalılar Mısır’a vardıklarında, kendi tanrılarını geliştirmeye devam ettikleri görülmektedir. Kitabenin Mısır tanrısı Thut’un (Yukarıda Resim 1’de gösterilen) kuş maskeleri, kutsal yılanlar giyen, yapay saçlar takan ve hayvan kuyruğu takan bilinmeyen Eski Libya karakterleriyle kıyaslanabileceği görülmektedir.
Soru: St. Clements University İsmi Nereden Geliyor? St. Clements ismi, İngiltere Kraliçesi tarafından, Üniversitemiz ilk olarak Turks and Caicos Adalarında tescil edildiğinde, Sayın Rektörümüze tavsiye edilmiş bir isimdir. Soru: St. Clements Kampüsü Nerededir?
University
Merkez
St. Clements University Merkez Kampüsü, Avustralya Sydney kentinden idare edilmek üzere Niue’dadır. Soru: St. Clements University Rektörlük’ü Nerededir? St. Clements University idari merkezi ve Rektörlük Avustralya Sydney kentinde, Rektörlük tescilli idari binalar ise Niue’dadır. Soru: St. Clements University Kime ya da Hangi Kuruma – Kişiye Bağlıdır? Üniversitemiz, “Institute of Management Specialists IMS Listed in the British Qualifications as a United Kingdom Professional Qualification Awarding Body, Institute of Professional Financial Managers IPFM Alsolisted in the British Qualifications as a United Kingdom-
professionalqualificationawarding body. Faculty of Business and Technical Management FPBTM Alsolisted in the British Qualifications as a United Kingdom Professional qualification awarding body. Institute of Supply Chain Management ISCM This is a Hong Kong professional body which offer sprofessional development programs for supply chain and logistics management. Institute of Management Consultants - Nigeria IMC”ibarelerinden de anlaşılacağı üzere uluslararası çok önemli ve Hakem Heyetleri statüsündeki kurumlarca onaylanmış bir kadro ile Sayın Rektörümüz Dr. David Le Cornu öncülüğünde, Prof. Dr Godwin Kwaku Nukunya, Dr Shaher Al-Sukour ve Prof. Dr. Matthew W.K. Chu idaresindeki gruba bağlı mütevelli heyetleri ve bunlara bağlı Dekanlık ve Kampüs Yöneticilikleri mekanizması ile işleyen bir Uluslararası Yüksekokullar Grubuna bağlıdır (St Clements University Group). Soru: St. Clements University Mütevelli Heyeti Kimlerden Oluşur? Gruba bağlı birimlerin mütevelli heyetleri farklıdır. İlgili isimlere, Kampüslere ait bilgiler başlığından ulaşabilirsiniz. Heyet, olağan ve olağanüstü toplantılarla belirlenir.
soru ve cevaplarla
Soru: Türkiye St. Clements University Akademik Hedefleri Nelerdir? St Clements University, derecelerini öğrencilerine gerçek ve diplomada kalmayacak bir şekilde temin eden, en kolay, etkin ve pratik şekli ile öğrencilerine üst seviye öğrenim sunan Uluslararası bir Üniversite’dir ve Uluslararası derecelerini sürekli olarak ulusal ve uluslararası akredite kurumlarına kabul ettirmeye devam etmekte olup St. Clements Üniversitesi dünyanın en hızlı akreditasyon ve kampüsleşme zincirindeki üniversitesidir.
Tü rk iye
as yo n
Bü ros u
nts Univer e m e l s C ity t S
m or f En
St Clements University Akademik çalışmalarımız her geçen gün mezun ve akademisyenlerimizin sayıları ile paralel artmaktadır. Sadece Türkiye için yayınladığımız kitaplarımızın adedinin arttığını görmemiz ve bunların Üniversitemiz yanında , öğrencilerimizin ismini taşıdığını ve hatta bunların tarafımıza ithaf edilmeleri, o akademik çalışmalara imza atmak, o bilimsel çalışmalarda yönlendirici ya da bir nebze katkı sahibi olmak ve ismimizi görmek sevinç ve gurumuzu arttırmaktadır.
Soru: Sınav ve Ödev Çalışmalarım Nasıl Takip Ediliyor? Tüm veriler, çok özel ve hassas veri tabanlarına kaydedilmekte, saat, dakika ve saniyeler dahi kayda geçerken erişim ve ip ‘leriniz, ödevleriniz ve dersleri takibiniz, mükemmel bir teknik altyapı ile sağlanmaktadır. Akademik çalışmalarınız böylece zaman yenik düşmeden, az bir zamanda gerçek bir çalışmaya ve unvan ve diplomanıza yakışmaya dönmektedir. Soru: Türkiye St. Clements University Teknik Altyapısı Nasıl İşlemektedir? Tüm altyapı, profesyonel kadro, akademisyenler, teknik ekipçe son teknoloji ile gerçekleştirilmektedir. Soru: Türkiye St. Clements University İdari Yapısı Nasıl İşlemektedir? Yapı, üst makam Rektörlük, bir altı Dekanlık, bir altı Rehber Danışman Akademisyenlik ve Akademisyenler, Teknik Kadro ve Görevliler şeklinde işlemektedir. Soru: Türkiye St. Clements University Öğrenci İşleri Departmanı Nasıl İşlemektedir?
Talep, öneri, şikayet, dilekçe mercii, Dekanlık Makamına sunulmak üzere Ankara adresimizdir. Telefon ve e-postaların hepsi alanında uzman kadroya ulaşmakta ve yetkililere görevlerine göre dağılmaktadır. Örneğin öğrenci belgesi ya da öğrenci kimliği talep edeceğiniz birim ilk olarak Öğrenci İşleri departmanı olmalıdır. Soru: Öğrenci Olarak Hangi Faaliyetlerde Bulunmam Öğrenciliğim, Mezuniyetim ve Kariyerim İçin Faydalı Olacaktır? Özellikle akademik çalışmalar ve makaleler yazmanızı, akredite kurumlara üye olmasanız bile sürekli fikir alışverişi içinde olmanızı tavsiye diyoruz. Soru: Öğrenci Kimliği ya da Öğrenci Belgesi Alabilir miyim? Evet, talebiniz 3 gün içinde gerçekleştirilir ve herhangi ücret alınmaz. Soru: Askerlik yapılıyor mu?
için
tecil
işlemi
Hayır, YÖK Denkliği olmadığı için öğrenci belgesi askerlik işleminde kullanılmaz.
StClementsUniversity
7
ORTA DOĞU’DA KADIN VE ÇOCUKLARIN ZİHİNSEL SAĞLIK İHTİYAÇLARI Kadın sağlığı ve çocuk sağlığı arasındaki bağlantı ile aile ve toplum sağlığı bir bütün olarak görülmektedir. Ne yazık ki siyaset arenası içinde kadın sağlığı, doğurganlık kabiliyeti olarak tanımlanmaktadır. Yoğun nüfuslanmanın gelişmeye engel oluğu düşüncesinden ilham alan aile planlama programları, doğurganlığı azaltmak için doğum kontrol yöntemleri ile yaygınlaştırılmıştır ancak çoğunlukla kadının bu konuda bilgilendirilme ihtiyacını karşılamada yetersiz kalmıştır.
Writer of the story John Sebastian Doe Photographer Dr. Kemal YILDIRIM
S
ağlık sektörüne egemen erkek bakış açısında kadınlar için, hayat döngüsü boyunca bedensel ve zihinsel iyilik halini kapsayan daha geniş çaplı bir sağlık tanımı yapılması gerektirmektedir: kadınlar, toplumsal fonksiyonel bozukluklara daha çok maruz kalmaları, psikolojik sıkıntılara ve sinirsel rahatsızlıklara daha sık yakalanmalarına sebep olmuştur.
D
epresyon, ümitsizlik, yorgunluk, öfke ve korku, açlıktan, fazla çalışmaktan, evde ve sosyal yaşamda uygulanan şiddetten, aldatmadan ve ekonomik bağımsızlıktan doğar. Kadında zihinsel hastalıkların kaynaklarını anlamak, onları zayıflatan kültürel ve ekonomik etmenlerin gücünü de kavramaktır. Bu yazıda, devlet adamlarının, sağlık politikasında ve devlet ideolojilerinde egemen görüşlerine karşı çıkarak, ruh sağlığı alanındaki bir takım problemlere kısmi bir profil hazırlamak istiyorum. Özellikle Orta Doğu’da farklı kültürlerdeki kadın ve çocukların ruh sağlığı ihtiyaçlarını tanımlıyorum.
S
inirsel rahatsızlıklar için Orta Doğu kültürünün kendisi kendi geleneksel açıklamalarını içinde barındırmaktadır. Genel görüş, bu hastalıkların doğa üstü güçlerin eseri olduğu ve iyileşmenin Tanrı’nın isteğiyle gerçekleşeceği yönündedir. Bu ‘ait olma’ anlayışının dini kökenleri vardır ve psikolojik ya da psikiyatrik terimler aracılığıyla açıklanamaz. Halkın geneli sinir hastalıklarından korkmaktadır ve bu hastaların
8
StClementsUniversity
sorunlarını arkadaşlarıyla ya da aileleriyle paylaşmamalarına neden olur. Duygusal ve psikolojik sıkıntılar sıklıkla baş ve karın ağrıları, bel ağrısı gibi fiziksel belirtilerle anlatılır, buna bağlı olarak da zihin sağlığıyla ilgili sorunlar her zaman rapor dışı kalır. Orta Doğu’daki sağlık işçileri, ruh sağlığında siyasi ya da ekonomik faktörlerin etkili olduğunu son zamanlarda kabul etmişlerdir. ORTA DOĞU KADININDA TRAMVA
T
ramvatik olaylar fiziki, psikolojik sebepler ile cinsel istismarı içerir: terörizm ve savaş, ev içi şiddet, başkalarına karşı uygulanan şiddete tanıklık etme; kazalar ve doğal afetler.
Bunların hepsi ciddi sıkıntılarla ve hayatta kalanlar ile onları aileleri için zararlı durumlarla sonuçlanabilir. Travma sonrası yaşanılan stresin, kadınlarda fiziki ve sinirsel belirtileri oldukça sessiz seyredebilir, ancak travmnına, eğitim, zaman ve kaynak yetersizliği tarafından sağlık görevlileri tarafından teşhisi konulmayabilir de.
T
ravmalardan sonra hayatta kalan kadınlar için bilişsel-davranışsal terapi, grup teorisi, ilaç terapisi, psikodinamik müdahaleleri içeren etkili tedavi yöntemleri vardır fakat Orta Doğu’da, özellikle de İran’da, psikolojik destek arayan kadınlar yardım almayı uzun yıllar bekler ya da hiçbir şekilde destek almazlar.
Arap Dünyasında çocuklar, nüfusun %45îni oluşturur. Çocukların ve gençlerin psiko-sosyal gelişimleri açısından kanıt yetersizdir ancak bir çocuğunun kendi başlarına travmalar yaşadıkları nettir.
Orta Doğu’da kırsal kesimdeki Berberiler, Asurlular gibi bazı grupların, travmatik bir olaya maruz kaldıklarında, Post Travmatik Stres Bozukluğuna maruz kalma riski vardır. Bu durum şunları kapsar: • Önceki ruh sağlığı problemleri. • Kadın olmak. • Fakir bir geçmişten geliyor olmak. • Eğitimsizlik. • Bir etnik kökenden gelmek. • Geçmişte travmaya maruz kalmak. • Sinirsel rahatsızlıklarda kalıtım etkisi.
Cinsel sorunlar ve cinsel yolla bulaşan hastalıklarla uğraşmak, Arap toplumunda zordur çünkü hastalar özel hayatlarıyla ilgili konuşmaya utanırlar ve kadın doktorların yanında daha arahat hissederler. ORTA DOĞU ÇOCUKLARINDA TRAVMA Arap Dünyasında çocuklar, nüfusun %45îni oluşturur. Çocukların ve gençlerin psiko-sosyal gelişimleri açısından kanıt yetersizdir ancak bir çocuğunun kendi başlarına travmalar yaşadıkları nettir. Savaşa maruz kalan çocuklar bir takım farklı semptomlar geliştirir: uykuda altını ıslatma, kabuslar, öğrenme bozuklukları (okuma ve konuşma),
akademik başarısızlıkla sonuçlanan konsantrasyon ve hafıza sorunları ve agresif davranışlar. Böyle sorunları olan çocuklar düşünmede de sorun yaşarlar ve Dünya genelinde anlama problemleri vardır. Mısırda, Seif El Din tarafından (1998) yapılan araştırma, davranış bozukluğu olan okul öncesi çocukların toplam örneklerin ¼’üne tekabül edecek %23’lük bir oran oluşturduğunu bulmuştur. Dahası, bunların yarısı uyku problemleriyle ve aşırı hareketlilikle devam eden öfke nöbetleri yaşamaktadır.
StClementsUniversity
9
Suudi Arabistan’da yapılan okul tabanlı bir araştırma, okul çağındaki erkek çocuklarının %13’ünün davranış ya da duygusal sorunlar yaşadığını, % 6.9’unu davranış sorunları, %5.5’inin duygusal sorunları olduğunu ve %0.7’sinin de her ikisine birden sahip olduğunu bildirmiştir (Abol Fotouh, 1996). Mısır, İskenderiye’de, okul öncesi kreşlere giden çocuklarda davranış ya da duygusal bozukluk oranının %22.5 olduğu tahmin ediliyor (Abdel Latif, 1989). Mısır, Lübnan’da, Birleşik Arap Emirliklerinde ve Fas’ta özellikle gençler arasında Tablo 1’de de görüleceği gibi, ilaç kullanmaya doğru artan bir meyil var.Orta Doğu’da en yaygın kullanılan ilaçlar anti depresanlar ve halüsinasyona kapılmaya neden olan haplar. Her ikisi de toplumsal gerginlikten, durağanlıktan ve tutuculuktan günümüz modern toplumlarına kaçışta ilaçlara sığınmaya işaret ediyor. Böyle değişimler, gelişimin ortasında korkutucu ve tehditkar bir kimlik krizini gösteriyor (Akabawi, 2001). RUH SAĞLIĞI HİZMETLERİ Bunlar, yukarıda bahsedilen sebeplerden dolayı pek gelişmemiştir. Lübnan, BAE ve Fas çocuklar ve yaşlılar için hizmet ihtiyacı olduğunu açıklamıştır. Tunus, Ürdün ve Mısır’dan gelen işçiler, zihin sağlığında ve hastalıklarında epidemiyolojik araştırmaların azlığına dikkat çekmişlerdir. Toplumsal psikiyatri araştırmaları, psikiyatrik epidemolojinin gerekli bir parçasıdır. Bizleri, servislere duyulan ihtiyaçlar ve bunların değişip değişmediği ile ilgili bilgi sahibi yapar; yıpranma süreçleri olmadan hastalıkları teşhis etmemize ve yüksek risk taşıyan grupları tanımlamamıza izin verir, sosyal ya da kültürel faktörlerin önemini teşhis etmemize olanak sağlar (Ghubesh, 2001). Orta Doğu bölgesinde, sinir hastalıklarının klinik bulguları özel ilgi gerektiren bir zorluk içerir, çünkü hem bilgilendirilme ihtiyaçlarına hem de hastalar tarafından en sık yararlanılan uygulamaları yansıtır. Arapları da içine alan gelişmekte olan ülkelerdeki psikiyatri hastalarının %70-80’i, duygu ve düşüncelerini fiziksel belirtiler aracılığıyla açıklama eğilimindedirler.
10
StClementsUniversity
Bu eğilim hastayı zihinsel bozukluklardan dolayı aşağılanmaktan uzak tutar ancak bu rahatsızlıklarının tedavisinde bir psikiyatristten ziyade geleneksel tıbba ba vurmalarına neden olur. Sağlık politikaları ve programları hazırlanırken bu durum hesaba katılmalıdır. AKIL SAĞLIĞI KAYNAKLARI Çocuk ve kadınların fuhuş amaçlı pazarlanması, özgürlüklerinin ve birey
olarak güvenlik haklarının,fiziksel ve zihinsel bütünlüklerinin hatta yaşamam haklarının açıkça ihlalidir. Bu onların, karaborsacıların ve bu hizmetten fayda sağlayanların elinde sömürülmelerine neden olur. Ancak kadınlar başka yollarla da toplumdan ayırt edilmektedir. Örneğin, Orta Doğu’da kadınlar (Filistin, Türkiye, Iran, Irak, Yemen vb) erkeklere ayrılan işin yalnızca yarısını paylarına alabilmektedir. Ve bunun da ötesinde bir savaş travması gerçekliği vardır.
ORTA DOĞU’DA KADIN VE ÇOCUKLARIN ZİHİNSEL SAĞLIK İHTİYAÇLARI
St Clements//VERITAS Dr.Kemal YILDIRIM
Filistin Bu noktada Filistin nüfusu bir örnektir. Toplum pek çok travmatik olaya maruz bırakılmıştır: hapse girme, işkence, insan hakları ihlali, evlerin harap edilmesi, toprakların kamulaştırılması, eylem kısıtlamaları ve işsizlik.
kaynaklanan ev içi şiddete maruz kalmışlardır. Bu yüzden kadınlar erkeklerden daha fazla ruhsal hastalıklara yatkınlık gösterirler. Çatışmanın, farklı yollardan yerine koyması çok zor olan kadınların rollerini nasıl değiştirdiği ile. Bunun bir açıklaması yapılabilir.
Maaşlar düşüktür, seyahatler aileye ayrılan süreyi daraltacak şekilde uzundur. İsrail ordusu tarafından toplu bir cezalandırma olarak yapılan ev tahribatları önemli bir psikolojik etki yaratırken, arazinin kamulaştırılması özellikle gerginliğin artmasına ve tansiyonun yükselmesine yol açmıştır.
Geleneksel olarak Filistin toplumu ataerkil ve otoriterdir. Ancak İntifada hareketinin başlamasıyla kadınlar siyasi açıdan daha söz sahibi olmuştur. Kocalarının çalışmak için İsrail’e gitmeleri, İsrail tarafından yaralanması ya da öldürülmesi gibi sebeplerle erkeğin evde bulunmayışı aile yapısını da değiştirmiştir.
Ev yalnızca bir barınak değil, ailenin kalbidir; evini kaybetmek fiziksel bir felaketten daha fazlasıdır- bir mülteci olmakla aynı travmatik yıkım hissini
Çocuklar için, şiddetin psikolojik etkisi ciddi ve travmatiktir. Bir grup yaralı çocukta kalıcı fiziksel bozukluklar meydana gelmiştir ancak büyük bir
Bunlar, toplumun en fakir üyeleri arasındadır. Çevrelerinde var olan tehlikeden ve bunun sonucu olan yaşamlarını yitirme korkusundan dolayı Filistinli çocukların sağlığı ihmal edilmiştir. Örnek olarak alınan çocukların çoğunluğu (%93), güvende hissetmediklerini ve şiddete maruz kaldıklarını açıklamıştır. Sadece kendileri için değil, aileleri ve arkadaşları içi de endişelenmektedirler. Çocukların yarıya yakını (%48), süregelen İsrail-Filistin savaşından dolayı şiddeti bizzat tecrübe etmiştir ya da aile üyelerinden birinin başına gelenlere tanık olmuştur. Her beş çocuktan biri (%21) çatışmayla ilgili sebeplerden dolayı evlerini kalıcı ya da geçici olarak terk etmek zorunda kalmıştır. Gaza’daki çocuklar, Batı yakasında yaşayanlardan; Çöl kampları ve mülteci kamplarında yetişen çocuklar ise kırsalda yetişenlerden çok daha fazla etkilenmiştir. Filistinli çocuklar doğaları geri olumlu ve yapıcı faaliyetlerde bulunmaya devam etmektedir. Bunlar, ailelerine yardım etmek, toplumda yardımcı rolde olmak, İsrail askerleri ve kontrol noktalarının uzağında barışçıl gösterilere katılmak olarak sayılabilir. Bir kısmı, İsrail zulmüne karşı aktif bir direniş göstermenin önemli olduğunu düşünürken, çoğunluk (%71) barışçıl ve şiddet içermeyen yöntemlere odaklanmanın gerekliliğini savunuyor. Daha azınlıkta bir grup (%21) evde bir şeylerle meşgul olarak çatışmadan uzakta kalmayı ya da kendini tehlikeden korumaya çalışmayı savunuyor.
uyandırır. Filistin arazilerinin bombalanması ve evlerine zarar verilmesi 1948 Savaşının korku ve güvensizlik duygusunun kaynağı olan anılarını canlandırır. Evleri yıkılan yetişkinler diğer gruplardan çok daha yüksek oranda endişe, depresyon ve paronaya eğilimi gösterirler.
kısmı, psikolojik bozukluklar geliştirmiştir. Çocuklar arasında, itaatsizlik, asabiyet gibi sinirsel belirtiler ve davranış sorunları gelişimi yaygındır. Gaza sınırında yapılan yeni bir araştırmaya göre, çocukların %33’ü ciddi, %49’u orta ve %16’sı düşük seviyede Post travmatik stres bozukluğu yaşamaktadır.
Erkekler travmatik deneyimler sonucu güvenlerini ve inançlarını kaybederken, kadınlar daha çok fiziksel zararlar görmektedir. Gaza sınırındaki kadınların %25’ine yakını, çoğunlukla yakın akrabalarından ve kocalarından
Dünya genelinde kadınlar ekonomik sebeplerden dolayı çalışma hayatına girmektedir. Toplum baskısının kadınların iş hayatına girme cesaretini kıran Orta Doğu’da, ücret karşılığı çalışanlar ya tektir, ya duldur ya da boşanmıştır.
Çocukların yalnızca çok az bir bölümü (%,7), korkusuz olmayı savunarak ve gelecekte de mücahit olmayı isteyerek, şiddet içerikli bir direnişe başvurmanın gerekliliğini ifade ediyor. 2000 yılı Eylülünde ikinci İntifada hareketinin çıkmasından bu yana, ölüm ve yaralanma, Batı Şeria’da va Gaza’da, gençleri dolaylı ve dolaysız yollardan etkileyerek günlük çocuk yaşantısının bir bölümü haline gelmiştir. Filistin Kızılay’ına göre, 2000 eylül’ünden beri yaklaşık 23.000 Filistinli yaralanmış, 2,400’ü ölmüştür; ölernlerin neredeyse %18’i 18 yaş altı küçüklerdir4.
StClementsUniversity
11
Çocuklar aynı zamanda, evlerine zarar verilmesi, bombalamalar, bombardıman hücumları, gözaltılar, tarım mahsullerinin yakılması, zeytin ağaçlarının sökülmesi, onları çevreleyen çitlerin ve bariyerlerin inşası, sokağa çıkma yasakları ve onları uzun süre evlerine hapseden eve kapatmaların sonucu olarak da şiddete maruz kalmışlardır. Ekonomik çöküş, artan yoksulluk, sağlık hizmetlerine ulaşmada finansal ve fiziksel imkansızlıklar ise çok daha yıkıcı bir etki yapmıştır. 2002’deki Uluslar Arası Kalkınma Ajansı gıda yardımıyla, Gaza’da 5 yaşın altındaki çocuklarda ye-
tersiz beslenme oranının %13, Batı Şeria’da5 ise %43 oranında olduğu görüldü. Kapatmalar, sokağa çıkma yasakları, ve okul binalarının yıkımları6 yüzünden binlerce çocuk okula devam edemedi. Türkiye Türk toplumunun ruh sağlığı daha çok, kolektiflikten bireysel kişiliğe geçiş sürecinden etkilenmiştir. Kolektif toplumlarda bireyler kendilerini toplumun bir uzantısı olarak görmektedir. bir birey olmak kendisi ile dış dünya arasına bir sınır çizmektir. Bu sınırı koruyabilmek içinse, sorumluluklar üzerine bir etnik temel geliştirilmelidir. Ancak kolektif kişilikler için, etnik grupların kaynağı bireylerin dışında bir din ya da gelenektir. Ancak bu, bireylerin böyle kaynaklara dikkat etmediği anlamına gelmez. Dahası birey olmak, Türkiye’de yanlış anlaşıldığı gibi bencillik demek de değildir. Geçiş süreci tutarlı değildir ve genellikle yaşam tarzı problemleri, kimlik ve cinsiyet bunalımlarıyla sonuçlanır. İş yerinde, evlilikte ve diğer insanlar söz konusu olduğunda, özellikle karı cinsle alakalı davranış modellerinde yaşam tarzı sorunları ortaya çıkar. Kırsal kesimde insanlar genellikle yakın çevrelerindeki kişilerle evlenir. Ve aynı davranış modeli büyük şehirlerde de tekrarlanır çünkü tüm köy ya da kasabanın büyük bir bölümü şehirde de aynı bölgeye yerleşmiştir.Zaman içinde bu yerleşim yerlerinden uzaklaştıklarında, hayat değişmeye başlar. Örneğin, gelin- kaynana kavgaları seyrekleşir çünkü evleri ayrıdır ya da birbirlerinden uzağa taşınmışlardır. Tüm bu değişimler Türkiye’de oldukça hızlı olmuştur. 1960-80 arası yirmi yıllık sürede, insanlar köylerden şehirlere taşınmışlardır.
12
StClementsUniversity
Gördüğümüz bir diğer problem de Post Travmatik Stres Bozukluğudur. Üçüncü bir sorunsa, geleceğin belirsizleşmesinden dolayı yaşanan tedirginliktir. Bu tür problemlerle baş edebilecek koruyucu ve önleyici hizmetler henüz gelişmemiştir. Madde bağımlılığına karşı verilen savaş buna bir örnektir. Gerekli olan şey, gençlerin spor yapabildiği, bir hobi edindiği, ders çalıştığı, satranç öğrendiği ve gençlerin ihtiyaçlarına cevap vermeyen okul müfredatlarına iliştirilen Kutsal Kitabın okunduğu gençlik merkezleridir.Türkiye’de belediyeler gençlik merkezleri ve parklar açmak için psikologların yardımına başvurmalıdır ancak burada işler böyle yürümüyor. Terapi merkezleri bir dereceye kadar gelişiyor ancak önleyici hizmetlere gereken önem verilmiyor. Geçiş dönemi boyunca gençler, yaşlılar, engelliler ve kadınlar gibi dezavantajlı gruplar daha da zayıf düştü. Kadına şiddetin artması da bu durumun bir göstergesidir. Hiçbir şartta kadına şiddete göz yumulmayacağına dair politikaların uygulanmaya konmasıyla başlanarak, şiddete karşı önlem alınmalıdır. Kadına karşı şiddet sadece güvenlik güçlerini ilgilendiren bir sorun olarak görülmemelidir, sağlık sistemi de bu soruna dahil edilmelidir. Kadınlara işkence yapanlar, onların hastaneye, doktora, karakola gitmelerine göz yumsalar da, sonuçlar kadınlar açısından olumsuz oluyor. Sağlık çalışanlarının bu konuda eğitilmeleri, kadınlara çok büyük fayda sağlar. Sağlık görevlilerin şiddet mağduru kadınları tanıyabileceği bir sistem kurulmalıdır. Diğer bir adım, hastaneye giden kadınların güvenlik görevlileriyle ve diğer sosyal hizmetlerle iletişime geçmesini sağlamak olmalıdır. Bu tür bir program Gazi Üniversitesi acil servisinde uygulanmaktadır. Örneğin, ‘merdivenden düştüğünü’ iddia eden kadınlarla konuşan eğitimli bir kadro mevcuttur. Bir yıl içinde, 360 şiddet mağduru kadına yardım edilmiştir. Türk psikiyatristlerin karşılaştıkları bir diğer problem de çalışma alanlarını düzenleyen kanunların eksikliğidir. Yargı dışında, kişisel özgürlükleri sınırlamaya yetkili olan sadece psikiyatristlerdir ancak bu otoriteyi düzenleyen bir kanın bulunmamaktadır. ‘Çoğu…psikiyatrist’ tıbbi etiğin bir gereksinimi olarak kişisel özgürlükleri kısıtlama konusunda karar verebilir ancak bunu yapmaları yine de yasadışıdır. Düzenlemedeki eksiklik, bu alanı suistimal edilmeye açık kılar. ‘Sağlık, insani bir haktır ve derhal yasayla düzenlenmelidir’ (Candansayer, 2011). Bu, psikiyatri alanında çalışan psikiyatristlerin, psikologların, danışmanların ve akıl hastası bakıcılarının genel sorunudur. ‘Her uzman kendini psikiyatrist olarak görüyor fakat bu hastanın zarar görmesine neden oluyor.Pek çok fiziki sorun, psikiyatri problemi gibi başlıyor. Bu yüzden, sağlık hizmeti veren kişi tıbbi bir uzman değilse, fiziksel problemleri görmekte yetersiz kalacaktır’ (adı geçen kaynak). Üyelerinin %99’unu psikiyatrların oluşturduğu Türkiye Psikiyatri Derneği konuyu sıkça tartışıyor ve belirli problemlerin yüz yüze görüşülmesi için bazı tavsiyelerde bulunuyor. Dernek, yardım istendiğinde ellerinden geleni yapacaklarını belirtiyor ancak karar mercilerinin buna önem vermediğini söylüyor. ‘Tüm bu sorunlara rağmen, Türkiye’de psikiyatri üzerine üç uluslar arası bilimsel dergi bulunuyor. Bazı Türk psikiyatrlar günde 80 hastaya bakmak zorunda ancak pes etmiyorlar ve uluslar arası boyutla takip edilen makaleler yazmaya devam ediyorlar. Bu şartları göz önüne alarak, bu bağlamda oldukça başarılı olduklarını söylemeliyim’ (adı geçen eser).
İran 1979’da Mollalar başa geçtiğinden beri, İran’da binlerce kadın idam edildi. Onlar, iktidar partinin politikalarına karşı durdukları için idam edildi. İdam edilenler arasında hamileler de vardı. Rejime direnen kadın mahkumlara en acımasız işkenceler yapıldı.Bunlardan bazıları, cinsel tacizler ve vücut uzuvlarının kesilmesiydi. 12 Ocak 2002’de, Meclis önünde 40.000 öğretmenin gösterisinde kadınlar aktif bir rol oynadı. Böyle bir eyleme katılmalarından dolayı pek çok kadın tutuklandı. Khatami’nin görev süresi boyunca 22 kadın ölüm cezasına çarptırıldı. 10 ila 17 yaş arası kızlar cinsel köleliğin kurbanı oldu. Sadece Tahran’da her gün 4000 kız sokaklarda başı boş gezmektedir ve cinsel ya da fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Raporlar, kaçan kızların %90’ının sonunun fuhuş ya da Basra Körfezindeki insan ticaretinin kurbanı olduğunu göstermiştir. Kızlar ve kadınlar İran’ın zayıf ekonomik şartlarını gün yüzüne çıkarmıştır: örn. 10-14 yaş arası 700.000 çocuk İran’da kara borsada çalışmaktadır. İran Planlama ve Yönetim Örgütünün yayınladığı son istatistikler ülke nüfusunun %51’inin açlık sınırının altında yaşadığını göstermiştir. İran Sağlık Bakanı Ali Akbar Sayari, İran halkının %20’sinin her gün açlıktan ölme tehlikesiyle yüzleştiğini kabul ediyor. Eğitim alamayanların %67’si, 11-16 yaş arasındaki kız çocukları. İranlı kadınların yalnızca, %11’i çalışıyor. Kadınlar arasındaki ruhsal ve psikolojik problem oranı %26’da seyrediyor. İran’ın batısında ve güneyinde her 100,000 kadından 6’si için, intihar etmek, kadınların kendini kurban etmeleri. Batıda bir bölgedeki kadından sorumlu eyalet valisi Heyran Pourjanaf, Ilam’da intihar edenlerin %70’inin kadınlar olduğunu belirtiyor. Hükümetin sosyal iler Genel Müdürü ‘bu kadınların %90’ının 17-35 yaş arasında olduğunu ve gerçek intihar oranlarının kaydedilenden çok daha fazla olduğunu’ söylüyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, İran intihar sebepli ölümlerin en fazla görüldüğü üçüncü ülke.
RUH SAĞLIĞIYLA ALAKADAR OLMA Dünya genelinde, zihinsel engelli çocuklar, yatalak yaşlılar ve sinirsel bozuklukları olan yetişkinlerle ilgilenmekte olan bakıcıların çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Bu yükle resmi sağlık hizmetleri vasıtasıyla baş etmekse geri planda kalıyor. Kadınların sağlık politikalarında gösterdiği başarılardan dolayı, kadınların liderlik uygulamaları tanımlanarak, hükümetler, ulusal ajanslar ve hükümet dışı örgütler tarafından ruh sağlığı politikaları oluşturmaya teşvik edilmelidir. Politikalar sadece ruh sağlığını nasıl destekledikleri açısından değil, aynı zamanda sunulan hizmetlerin kalitesi açısından da değerlendirilmelidir. Filistinli çocukların hayatlarında önemi giderek artan rolleri ışığında, okullar, onları çok işlevli merkezler haline getirmek için müfredatlarına ders dışı etkinlikleri de almalıdır. Çocukların kendilerini ifade etmelerine, psikolojik/sosyal/ davranışsal sorunlarını çözmelerine izin veren aktivitelere ve toplumlarının olumlu ve destekleyici birer üyesi haline gelmelerine teşvik eden özellikle değer verilmelidir. Bu aktiviteler ‘normal’liği mümkün olduğu kadar, özellikle travmatik deneyimleri olan ve sürekli zorlu koşullar altında yaşayan çocukların hayatlarına yerleştirmeye çalışmalıdır. Okullar, “normallik hissini” destekleyerek, çocukların gün boyu ders çalıştığı, oyun oynadığı, sosyalleştiği yerler olmalıdır. Buna ek olarak, velilere verilen danışma ve destek hizmeti de öğretmen tabanına yayılmalıdır. Müslüman Ailelerin Özel Sorunu Orta Doğu Müslüman ailesi ataerkil bir birimdir; Müslüman aile kuralları ataerkil cinsiyet ilişkilerini ve kadınların aile içerisinde sindirilmiş rollerini güçlendirir. Pek çok kadın için, bu ciddi anlamda sinirsel gerginliklere yol açar. Mesela, anne olan ya da çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar psikolojik destek hizmetlerinden faydalanmada engellerle karşılaşabilir ve çocuklarının velayetlerini kaybetme korkusuyla problemlerinden bahsetmekten kaçınır, çocuklarına bakabilmek için hastaneden olması gerekenden çok daha kısa sürede ayrılır ya da çocuklarına bakma yükümlülüklerinden dolayı bu hizmetlerden faydalanamaz. Orta Doğu ülkelerinde psikiyatrlar ve diğer terapistler arasında, çok eşli aile yapısında farkındalığı artırmak önemlidir. Türk Sağlık Bakanlığı, anne- çocuk sağlığını geliştirmek için belirli bir departman ve programlara sahiptir. Türk Sağlık Bakanlığı içerisindeki en önemli beş bölümden biri olan Aile Planlaması ve Ana Çocuk Sağlığı departmanları, anne ve çocuk sağlığında olduğu kadar aile planlamasında da
StClementsUniversity
13
belirli hedeflere ulaşabilmek amacıyla işlemektedir. Amaçlarından biri de doğum öncesi ve doğum sonrasında hem annenin hem de çocuğun sağlığının korunması için aralıklar oluşturmaktır. Bu bölüm aynı zamanda anne ve çocuklara sağlanacak hizmetlerde yer alan sağlık personellerinin eğitiminden de sorumludur.
Türkiye’de 2011 Mart ayında, Prof.Dr. Nazan Aydın, Hamilelikte ve Doğum Kaynaklı Ruhsal Bozukluklar Araştırma Birimini kurmuştur. Bu topluluğun amacı araştırmalar yapmak, zihinsel rahatsızlıkların önlenmesi için iş birliği yapmak ve hamilelik kaynaklı sinirsel rahatsızlıkları bulup tedavi etmektir.
Türk Sağlık Bakanlığı, Türkiye’de doğurganlık ve anne- bebek sağlığı üzerine iki programa da öncülük etmektedir. Üreme Sağlığı Programı, AB ve Türk Sağlık Bakanlığı tarafından ortaklaşa yürütülen bir programdır. 2003’te başlamış, 2007’de bitmiştir. Beş temek bileşeni ya da amacı vardır:
Türkiye, özellikle erken anneliği, anne- bebek ölümlerini önleyerek, doğurganlık oranını azaltarak; okuma yazmayı yaygınlaştırarak, aileleri ev içi şiddetten uzak tutarak, küçük girişimleri destekleyerek ve sağlık çalışanlarını doğum sonrası bakım konusunda eğiterek sağlık sektöründe büyük gelişme göstermiştir. Kadın sağlığı uzmanları, doğum sonrası ruh sağlığını anlamak için araştırmalar yapıyor.
• İnsanları, Güvenli Annelik konusunda eğitme • Aile Planlaması • Kadın Doğum bakımlarının aciliyeti • Gençlerin Doğurganlık Sağlığı, • Cinsel yolla bulaşan hastalıklar. İkinci bir program, Psikososyal Gelişimi Destekleme Programı (0-6 yaş). Bu da Sağlık Bakanlığı bünyesinde başlatılmıştır ve amaç temel sağlık hizmetlerinde çocuğun zihinsel ve sosyal gelişiminin yönlendirilmesi, anne adayları ve çocuklar için biyofizyolojik model kullanılarak destek verilmesidir. Bu program, çocuğun doğumundan 6 yaşına kadar geçen dönemi kapsar ancak hem baba adaylarının hem de hamilelerin zihinsel, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını da içinde barındırır. Program, Türkiye’de 2002’de başlamıştır ve halen devam etmektedir. Türk Psikiyatri Derneği (TPD), Türkiye’deki uzmanların ve psikiyatrların oluşturduğu bir örgüttür. TPD, psikolojinin etik standartlar ve klinik uygulamalar ışığında gelişim göstermesini amaçlar.
14
Ancak gebelik ve doğum kaynaklı sinirsel rahatsızlıklara hala daha fazla ilgi gösterilmesi gerekiyor. Doğum sonrası dönemde depresyon önlemeye yardımcı programlar oldukça önem kazanıyor. Yeni annelerin ihtiyaçlarını karşılamak için, en az iki ziyaret, hamileliğe bağlı psikiyatrik bozukluklarla ilgili bilinçlendirme çalışmaları ve kadınların ruh sağlığı üzerine bölümler açılmasını içeren toplum tabanlı programların uygulanması sağlık görevlilerin temek sorumluluğu olmalıdır. Sığınma Arayanların Özel Problemleri Kadınlar ve çocuklar, dünya göçmenlerinin ve evsizlerinin %80’ini oluşturmaktadır7. Pek çok kadın mülteci için, onların evlerinden kaçmalarına neden olan şiddet hali, aslında fiziksel tacize, tecavüzde ve kız kaçırmalara8 uzanan bir yolun başlangıcıydı.
StClementsUniversity
Pek çok mülteci kadın duldur ya da kaçış sırasında kocasından boşanmıştır ve ona bağımlı çocuklarından sorumlu tek yetişkindir. Bu sorumluluk, yalnızlık potansiyeli ve annelik stresi kadının ruh sağlığının bozulma9 riskini artırmıştır. Mülteci ya da sığınmacı kadınlar, kendilerini tutuklanmış bulduklarında, yeniden travmatik durumlar yaşarlar. Fiziksel muayeneden geçerler amcak nadiren işkence mağduru olup olmadıkları sorulur; ever sorunun cevabı “evet”se bile, genellikle inanılmaz ve bu durumla ilgili hiçbir şey yapılmaz. Araştırmaların tutarlı bir bulgusu, aile üyelerinden ayrılmanın hava saldırılarından ya da bombardımanlardan çok daha yıkıcı bir etkiye sahip olmasıdır10. • Araştırma, travmanın yaşandığı dönemin çağımızla ve çocuğun gelişim süreciy-
le bağlantılı olduğunu göstermiştir. Okul çağındaki çocuklar da bunu takip eden travmatik bir süreç geçirirken, özellikle anne babaya bağımlı olan okul öncesi çocuklar travmaya endişeli davranışlarla tepki verebilir. Yetişkinler kontrol güdülerini kaybedebilir ve asosyalleşebilir. • Çocuklar ve yetişkinler arasında görülen Post Travmatik Stres Bozukluğu (PTSB), aile ya da diğer yetişkin kimselerin desteği olmadığında kronikleşebilir ve yeterli sağlık desteği sağlanmadığında travma sürebilir. Diğer yandan, aile ilişkilerinin sağlanması ve yetişkinlerin travma geçiren çocuklara yardımı kronik PTSB gelişimini engeller. Mülteci kadınlar doğdukları yerleşim yerinden, ülkeden göç ederken, fiziksel ve cinsel iddet, taciz, fuhuşa zorlama ve çocuk tacirliği gibi pek çok tehlikeyle karşılaşabilirler.
TÜRKİYE’DE SAĞLIK
YOLUN DEVAMI Ruh sağlığı hizmetlerinde önemli gelişmeler öngören stratejiler şunları içerir: • Sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmak için, tarama, değerlendirme, hizmet koordinasyonu ve yatırım için etkili kaynaklar, ölçekler ve yöntemler bulmak. • Tıp öğrencilerinden mezun fizikçilere, hemşirelerden toplum sağlığı çalışanlarına kadar her seviyede sağlık personelinin kalitesini ve miktarını artırmak için sistematik çabaları teşvik etmek, • Kadın şiddetine karşı koymak için disiplinler arası çalışmayı güçlendirmek, devleti cinsiyet politikasını geliştirmeye teşvik etmek, kadınların ekonomik anlamda güçlenmesini sağlamak ve politika planlaması ve ruh sağlığı hizmetlerinin uygulanması için çaba göstermek. Erkekler, kadınlar ve çocuklar için bu programların sonuçlarının değerlendirilmesi için araştırmalar yapılmalıdır.
Göçmen çocuklar ve gençlerin yüzleştiği göç sonrası zorluklardan biri de kendi içlerinde ve ailelerinin diğer fertleri arasında yaşadıkları kültür problemidir. Ruh Sağlığı Politikası Teşviklerinde Cinsiyet İdeolojileri Ruh sağlığını, kadınların gereksinimleri, çocukluktan yetişkinliğe kadar süren endişeleri ile bağdaştıran sağlık politikaları, cinsiyet bakış açıları esas alınarak geliştirilebilir. Tecavüz travmasının, cinsel ya da ev içi şiddet izlerinin, yalnızlıktan, cinsiyet ayrımcılığından doğan depresyonun ve yetersizlikten kaynaklanan endişenin düzeltilmesini sağlayacak bütünleştirilmiş sağlık programlarının uygulanmasında, etik görüşler ve uygulayıcıların yeterlilikleri esastır. Toplumun genel sağlığının en can sıkıcı sorunları ruhsal sağlıkla alakalı konulardır; yüksek doğurganlık ve çocuk yaşam oranları, HIV enfeksiyonunun yüksekliği, nesiller boyunca aile üye sayısındaki rakamlar. Kadınların kısıtlı aile bütçesini kullanırken ya da taşıdığı HIV virüsünden dolayı evlat edinirken yaşayacağı sorunları çözmede, genişletilmiş programlar gibi başarılı klinik uzmanları da gereklidir. Devlet destekli ve uluslar arası sağlık politikalar, kadın ve genç kızların bedenlerine ve duygularına zararlı uygulamalar karşısında, ahlaki ve “kültürel hassasiyete sahip” çözümler üretme zorluğunu göze almalıdır, örneğin özellikle kadınlara karşı yapılan ayrımı gösteren kadın sünneti, bebeklerin öldürülmesi, cinsiyet bazlı kürtaj, emzirme uygulamaları. Bu ikilemler, yerel sağlık hareketlerine ve tabandan başlayarak halka verilecek destekle çözülebilir. Sağlık politikaları ve bunlara eşlik eden sağlık araştırmaları devlet iradesini harekete geçirmede ve devlet tarafından kontrol edilen politikaları yönlendirmede bir piston görevi görebilir. Sağlık ile ekonomik kaynak ve imkanlara ulaşma arasında bir bağlantı vardır. Sağlık politikaları ve “sağlıklı” politikalar beslenebilir ve cinsiyete dayalı bakış açısını ön gören adil politikalar yaratmakta yöntemler sağlayabilir. Sağlık alanında, araştırma derneklerinden, uluslar arası ajanslardan ve yerel yönetimlerden ilgi görmeyi bekleyen özel girişimler de vardır.
• Kolektif ve bireysel şiddetin sebep ve sonuçlarını tamamlayıcı girişimleri desteklemek, zihinsel, psikososyal ve sinirsel davranış bozukluklarının önlenmesi için özel çaba sarf etmek, çocuk ve aile hizmetlerinin getirdiği değişimleri ve sonuçlarını değerlendirmek. • Toplum eğitimini ve eğitim fırsatlarını genişletmek, aileçocuk ilişkileriyle ve erken duygusal- toplumsal gelişimiyle ilgilenen çalışanları desteklemek, bütünleştirilmiş hizmetler sağlamak ve hizmeti yürütenler, aileler, çocuklar açısından sonuçları değerlendirmek. • Orta Doğu’da süregelen çatışmanın durdurulması, Orta Doğu kadınlarının ve çocuklarının ruh sağlığı açısından oldukça önemli bir adım olacaktır. Bu sürede, Filistinli çocuklara yaratıcı, kültürel, sportif ve diğer türlü pek çok aktivite sağlanmasıyla ‘normallik’ kavramının yeniden yapılandırılmasına yönelik programlar yapılmalıdır. Destek, bu tür fırsatlar sağlamak için toplum tabanında girişimlere kadar genişletilmelidir. • Psikiyatrlara daha iyi imkanlar sağlanmalıdır. Şiddetin psikolojik etkileri ciddi ve travmaya yol açıdır. Diğer yandan, çatışma altındaki pek çok Arap çocuk yaralıdır ve kalıcı fiziksel engeli bulunabilir, çok daha fazlası ise psikolojik sorunlara maruz kalmış olabilir. Bu yüzden, psikiyatrların önemi azımsanmamalıdır. • Orta Doğu’da cinsiyet adaletsizliğine değinmeye önem verilmelidir. Cinsiyetler arasında süren dengesizlik bir travma kaynağıdır. Sağlıklı olan, birinin diğeri üzerinde hüküm sürdüğü değil, erkek ve kadın nitelikleri arasında eşitliğin olan bir çevredir. Duygu odaklı stratejiler krizin çözümlenmesinde yardımcı olabilir ancak problemin tam manasıyla çözümü isteniyorsa, bu ikisi birlikte uygulamaya konmalıdır. 1.Filistin Kızılayı, www.palestinercs.org , 30 haziran 2003. 31 Mayıs 2003 tarihli veri tabanına göre, 2,338 ölümden 412’si ya da %18’inin 18 yaş altı olduğu kaydedilmiştir. 5. Abdeen, Z., Greenough, G.Shanin, M., Tayback, M., Batı Şeria’ya ve Gazze’ye Gıda Yardımı, 2002. 6. Filistin Eğitim Bakanlığı, Eğitim sektörü içindeki şartların bildirisi, Ocak 2003. 7. NSW Göçmen Sağlığı Servisi. Delil 5: Göçmen kadınlar 17 Mayıs 2005’te alındı. 8. Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği (1991). Müteci Kadınların korunmasına ilişkin talimatlar. BMMYC: Cenevre. 9. Adı geçen kaynak 10. Barnes, D. (2003) Avustralya’da Sığınak Arayanlar ve Mülteciler: Ruh sağlığı ve genel sağlık meselelei. Sydney: Kültürlerarası Ruh Sağlığı Merkezi.
StClementsUniversity
15
01
1
07
2014&2015
EKİM 2014
07-08 ŞUBAT 2015
Yılın her döneminde, dilediğiniz her an Üniversitemize kayıt yaptırabilirsiniz.
Üniversitemizde GÜZ akademik dönemi her yıl EKİM ayının ilk haftasında başlamaktadır.
GÜZ dönemi FİNAL sınavları ŞUBAT ayının ilk hafta sonunda yapılmaktadır.
Başvurunuzu yapın, eğitim danışmanlarımıza detaylı bilgi için sizleri arasınlar!
Danışmanlar tarafından öğrencilere verilen proje ödevleri son teslim tarihi her ayın sonuncu günü olmaktadır.
Ödevleriniz dönem sonu notunuza %40 oranında etki ederken, final sınavları %60 oranında etkiye sahiptir.
Proje ödevlerini uzaktan eğitim sistemimize son teslim tarihine kadar yüklemek öğrenci arkadaşlarımızın sorumluluğundadır.
Final sınavları uzaktan ve online olarak yapılmakta olup, YAZILI sorular sorulmakta ve yorumlamanız talep edilmektedir. Değerlendirmeler danışman tarafından yapılır.
Kişiye özel çözümler St Clements University’de. (0312) 911 33 25 http://www.stclements.eu
01 MART 2015
GÜZ dönemi final sınavlarının hemen ardından tamamlanır ve bahar dönemine hazırlıklar sömestre tatilinde tamamlanır. GÜZ dönemi final sınav sonuçları ve öğrencilerin dönem notları bu tarihlerde açıklanmaktadır.
02 MART 2015
ETKİNLİK TAKVİMİ
Üniversitemizde akademik bahar dönemi her yıl MART ayının ilk haftasında başlamaktadır.
2014/
Danışmanlar tarafından öğrencilere verilen proje ödevleri son teslim tarihi her ayın sonuncu günü olmaktadır.
2015
30
Proje ödevlerini uzaktan eğitim sistemimize son teslim tarihine kadar yüklemek öğrenci arkadaşlarımızın sorumluluğundadır.
04
10
HAZİRAN 2015
04-05 TEMMUZ 2015
AĞUSTOS 2015
Her yıl MART ayının ilk haftasında başlayan bahar dönemi HAZİRAN ayı sonunda tamamlanmaktadır.
BAHAR dönemi FİNAL sınavları TEMMUZ ayının ilk hafta sonunda yapılmaktadır.
BAHAR dönemi, final sınavlarının hemen ardından tamamlanır ve yaz tatiline girilir.
Danışmanlar tarafından öğrencilere verilen proje ödevleri son teslim tarihi her ayın sonuncu günü olmaktadır.
Ödevleriniz dönem sonu notunuza %40 oranında etki ederken, final sınavları %60 oranında etkiye sahiptir.
BAHAR dönemi final sınav sonuçları ve öğrencilerin dönem notları bu tarihlerde açıklanmaktadır.
Proje ödevlerini uzaktan eğitim sistemimize son teslim tarihine kadar yüklemek öğrenci arkadaşlarımızın sorumluluğundadır.
Final sınavları uzaktan ve online olarak yapılmakta olup, YAZILI sorular sorulmakta ve yorumlamanız talep edilmektedir. Değerlendirmeler danışman tarafından yapılır.
İlgili öğrencilerin mezuniyet işlemleri yapılır, bir sonraki dönem için hazırlıklar yapılır.
YORUMLAR
bizim için
ne dediler? Çeşitli dönemlerde, Üniversitemizden eğitim almış olan öğrencilerimizin görüşlerini bu kısımdan okuyabilirsiniz...
1.
yazın, yayınlayalım! Değerli Öğrecimiz/Mezunumuz, Görüşlerinizi ve St Clements University deneyimlerinizi tim Türkiye ile paylaşmak isterseniz okurtemsilcisi@stclements.eu adresine göndermeniz yeterlidir.
2.
Şeffaflık ilkemiz gereğince yazınızı tüm Türkiye ile birlikte, tüm dünya ile paylaşıyoruz.
3.
5.
4.
6.
StClementsUniversity
17
KOŞULSUZhukuk üni v ersi t e psikoloji işletme sınavsız
UZAKTAN
UZAKTAN ödevf r eu d DIPLOM
d o k t o r a 150+ siyaset furnituredesign design
uluslararası
psikoloji idea eğitim DOL/PHD
PHdoktora150+ siyaset uzaktan eğitim eğitim
U Z A K T A N y it s r e Univ s t n e m le C t S clements idea siyaset SINAVS üniver inspirationidea işletme design D O K T O R A üniversit idea designHUKUK koçluk işletme yö freud y ü k s e k lisans U Z A K T A N uluslararası YÖK hukuk SINAVS lisans d o k t o r a idea yüksek lisans U Z A K T A N hukuk lisans SINAVS SIYASETT lisans uzaktan eğitim tü rk i y e lisans üniversite UZAKTAN YÖK t e z l i SINAVSIZ
MEZUNLARI interior siyaset
psikoloji siyaset
k
Ali ÇİFCİ
Mustafa TOPAL
Gülçin SÖNMEZ
StClementsUniversity
19
SEHER KÜMÜŞ
YUSUFPANPALLI
ROMA RES PUBLİCA DÖNEMİ (M.Ö 509 - M.Ö 27) YÜKSEK LİSANS TEZİ
Timur TUNA
20
StClementsUniversity
FAZIL TUYLU Spor Psikolojisinde Soluma Egzersizleri ile DORUK PERFORMANS Üniversitemiz Psikoloji Bölümü Doktora öğrencilerinden Fazıl TUYLU, 2011 yılında “Spor Psikolojisinde Soluma Egzersizleri ile DORUK PERFORMANS” isimli tezi ile DOKTORA derecesi ve DOKTOR ünvanı almıştır. Öğrencimizi tebrik eder, akademik hayatında başarılarının devamını dileriz.
Av.DİLAVER NİŞANCI AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARARLARINA GÖRE ADİL YARGILANMA HAKKI VE TÜRKİYE
Üniversitemiz Uluslararası Hukuk Bölümü Doktora öğrencilerinden Av.Dilaver NİŞANCI, 2013 yılında ”Avrupa İnsan Haklari Mahkemesi̇ Kararlarına Göre Adil Yargılanma Hakkı ve Türkiye” isimli tezi ile DOKTORA derecesi ve DOKTOR ünvanı almıştır. Öğrencimizi tebrik eder, akademik hayatında başarılarının devamını dileriz.
Mehmet Emin KILIÇ İslam’da Ruh Anlayışı Üniversitemiz Psikoloji Bölümü Doktora öğrencilerinden Mehmet Emin KILIÇ, 2013 yılında ”İslam’da Ruh Anlayışı” isimli tezi ile DOKTORA derecesi ve DOKTOR ünvanı almıştır. Öğrencimizi tebrik eder, akademik hayatında başarılarının devamını dileriz.
Ali ÖZER Bir Siyasi Örgüt Olarak İttihat ve Terakki Üniversitemiz Sİyaset Bilimi Bölümü Doktora öğrencilerinden Ali ÖZER, 2014 yılında ”Bir Siyasi Örgüt Olarak İttihat ve Terakki” isimli tezi ile DOKTORA derecesi ve DOKTOR ünvanı almıştır. Öğrencimizi tebrik eder, akademik hayatında başarılarının devamını dileriz.
StClementsUniversity
21
St Clements University
22
StClementsUniversity
BİLGİ
StClementsUniversity
23
Ali Çifci Aytül Kasapoğlu
PREDICTORS OF VIOLENCE AND DEPRESSION : THE CASE OF ADOLESCENTS IN TURKEY Şiddet ve depresyon gündelik yaşamda olumsuz etkileri olan problemlerin başında gelmekte ve özellikle gençler arasında oldukça yaygın olduğu için de ayrıca önem kazanmaktadır. Bu çalışmanın temel amacı, yaşları 15 - 18 arasındaki gençlerde gözlenen şiddet ve depresyon üzerinde etkili olan yordayıcı faktörleri (predictors) belirlemektir. Bu faktörlerden bazıları bireysel (yaş, cinsiyet, karşı cinsten yakın arkadaşı(flirting) olmak, spor yapmak v.b.) iken sosyal çevresel faktörler olarak ailenin eğitim ve düzeyi, kardeş sayısı v.b konular sorgulanmıştır. Araştırmada Ankara’da bulunan özel bir dershanede öğrenim görmekte olan 109 lise öğrencisinden yapılandırılmış anket tekniği aracılığıyla veri(data) toplanmıştır. Araştırmanın güvenirliği açısından dört yıl olan lise eğitimindeki her sınıftan eşit sayıda kız ve erkek öğrenci seçilmiştir. Öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerini belirleyen sorulardan sonra depresyon düzeylerini ölçmek için
24
StClementsUniversity
Back Depresyon Ölçeği; şiddet eğilimlerini ölçmek için de Şiddet Eğilimi Ölçeği (ŞEÖ) kullanılmıştır. Araştırma bulguları ergenlerin bireysel veya ailevi özelliklerinden bazılarının, onların sahip olduğu şiddet ve depresyon üzerinde anlamlı (significant) etkiye sahip olduğunu ortaya koymuştur. GİRİŞ Kişiler arası ilişkileri etkileyen faktörler incelendiğinde öfke, saldırganlık ve şiddetin gündelik yaşantımızı olumsuz etkileyen problemler olduğu görülmektedir. Bu konularda Türkiye’de çok sayıda araştırma yapılması da (Doğan Sinem,2014. Merdan Hüzeyin,2014. Yüzer Fatih,2013. Orki Hülya,2013. Gonca Merve,2013. Alpanık Funda,2011) toplumun bir çok kesiminin bu alanlarda sorunlar yaşadığının bir göstergesidir. Şiddet evde, okulda, sokakta, sporda, medyada, eşler arasında, çalışanlar arasında yaşanan önemli bir sorundur. Öte yandan şiddet ve saldırganlık kavramının aynı anlamda kullanıldığı görülmektedir.
Ancak bu iki terim arasında farklılıklar vardır. Şiddetin fiziksel ve hasar boyutu arttıkça buna saldırganlık demek daha doğru olacaktır. Bununla birlikte, şiddet, bireyin içinde bulunan artmış saldırganlık dürtüleri sonucunda, içsel kontrolü sağlayamaması durumunda ortaya çıkan davranışlar olarak belirtilebilir (Koç, 2006). Pişkin’e (2002) göre ise, saldırganlık, hem şiddeti hem de zorbaca eylemleri kapsayan bir şemsiye kavram niteliğindedir. Şiddet ve saldırganlık ele alınırsa, şiddetin bir saldırganlık türü olduğu görülmektedir. Benzer bir biçimde, Anderson ve Bushman’da (2002), şiddeti bir saldırganlık biçimi olarak tanımlamaktadırlar. Şiddet, Olweus’a (1999) göre bir kimsenin fiziksel olarak ya da bir nesne kullanarak diğer bir bireyi göreceli olarak ciddi sayılabilecek bir biçimde yaralaması ya da zarar vermesidir. Şiddet kişilerde fiziksel ve psikolojik acı ile sonuçlanabilir.
Kazara meydana gelen acı verme davranışları şiddet sayılamaz (Englander, 2003). Şiddetten söz edilebilmesi için saldırgan davranan kişinin, davranışının zarar vereceğinin farkında olması ve saldırılan kişinin, bu davranıştan kaçınması söz konusudur (Anderson ve Bushman, 2002).Öfke ise kişileri şiddete iten duygu olarak bilinmektedir. Bilge (2006), öfkenin planlanarak ortaya çıkan bir durum olmadığını, haksızlığa uğramışlık, engellenme, küçümsenme gibi rahatsız edici durumlarda yaşandığını ve şiddet ve saldırganlığın, öfkenin davranış boyutuna dönüşmesi olduğunu belirtmektedir. Öfkeli olmak, saldırgan bir davranışa hazırlık durumunun son aşaması olarak kabul edilmektedir (Köknel, 2000). Moeller’e (2001) göre öfke duygusu şiddet davranışına yönelmede yordayıcı (predictor) bir değişkendir. Özellikle şiddet içerikli olayları öfkenin tetiklediği görülmüştür. Şiddetin pek çok önemli nedeni olmakla birlikte, öfkenin sağlıklı bir şekilde yaşanamamasının da şiddete yönelmede etkili olduğu düşünülmektedir (Özmen, 2006a). Öfkenin, kendini yaralama, uzun süreli ilişkilerde eşler arasındaki şiddet, çocuk istismarı ve cinsel suçlar gibi olumsuz davranışların ortaya çıkmasında önemli bir yeri bulunmaktadır (Howells, 2004). Şiddet eyleminin temelinde, kin, nefret, düşmanlık gibi duygular yer almaktadır. Şiddet eylemlerini tetikleyen en önemli duygu öfke olmakla birlikte, kin, nefret, düşmanlık gibi yıkıcı duygular da şiddet eyleminin temelinde yer alabilmektedir (Köknel, 2000). Özellikle ergenlikte güç fantezileri karşısında yaşanan acizlik, yalnızlık ve kendini tehdit altında hissetme duyguları da şiddete temel oluşturabilmektedir (Bora, 2007). Yılmaz’a (2004) göre, kendini uygun biçimde ifade edemeyen veya çevresi tarafından anlaşılamayan ergenlerin öfke duygusu, bu gibi duygularla başa çıkmayı bilemediğinde, zamanla uyumsuzluğa ve şiddete dönüşebilmektedir. Ergenlerin şiddet eğiliminde risk altında olduğu söylenebilir. Bu üzerinde durulması gereken bir konudur. Zamanlarının büyük bir kısmını okulda geçirdikleri için de bu konunun burada da ele alınması gerekmektedir. Şiddet, öğrencilerin öğrenme süreçlerine zarar veren, onların gelişimlerini engelleyen saldırgan ve suç benzeri davranışları tanımlayan bir anlamda kullanılmaktadır (Furlong ve Morrison,2000). Pişkin’e (2006) göre toplumda, şiddet ve zorbalığın, büyüme ve gelişmenin önemli bir parçası olduğu, zorbalığa uğrayan çocukların gelecekte güçlü bireyler olacakları, bazı kimselerin zorbalığı hak ettiği yönünde yanlış bir yargı bulunmaktadır. Şiddete uğrayan gencin, mutsuz, başarısız, güvensiz olduğu derslerindeki başarısının azaldığı bilinmektedir.
Okula gitmek istememektedir. Devamsızlık yapmaktadır. Bütün bunlar ergeni öfkeli yapmaktadır. Öfke şiddete başvurmayı kaçınılmaz hale getirmektedir. İnanç, Bilgin ve Atıcı’ya göre (2005), öfke pek çok kez sözel yollardan ifade edilmekle birlikte kimi zaman ergenin kendine, başkalarına ya da nesnelere yönelttiği fiziksel bir saldırganlığa dönüşebilmektedir. Bazen şiddet olağanmış gibi çevre ve medya tarafından gösterilmektedir. Şiddeti normal bir davranış kalıbı içine sokan birey içinde öfkenin şiddete dönüşmesi kaçınılmazdır. Ergenler şiddeti, ya aileleri içerisinde ya da akran grupları içerisinde öğrenmektedirler (Sharron, 2005). Türkiye’de Mayıs 2006Kasım 2007 tarihleri arasında yapılan basın taramasına göre, okullarda meydana gelen fiziksel olaylarda 15 öğrenci öldürülmüş, 104 öğrenci ve üç öğretmen de yaralanmıştır (Kılıç, 2007). Gençlerde şiddetin artmasında çevrenin büyük etkisi olduğu söylenebilir. Aile içinde şiddete maruz kalan genç şiddeti normal olarak düşünebilir. Öfke yaşadıkları zaman şiddete başvurabilirler. Okullarda şiddeti önlemeye, güvenli bir okul ortamı yaratmaya yönelik Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından “Okullarda şiddetin önlenmesi strateji ve eylem planı” isimli 5 yıllık bir çalışma başlatılmıştır. MEB Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı genelgeye (MEB, 2006, sayı: 1324) göre, okullarda şiddet, zorbalık ve saldırganlık olayları artmaktadır. Okullarda şiddet yeni bir olay değildir. Bu şiddetin önlenmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Özelde okulların öğrencilerin içinde yer aldığı yerel toplumları etkileyen zorluk ve gerilimlerden uzak tutamamaları nedeniyle, şiddetin içeriğinin kayda değer bir biçimde arttığı görülmektedir (Gittins, 2005). Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Eğitim Ortamlarında Şiddetin Önlenmesi ve Azaltılması Strateji ve Eylem Planı (20062011+)” nın oluşturulma gerekçeleri arasında, Türkiye’nin çeşitli illerinde gerçekleştirilen araştırmalarda, eğitim ortamlarında yaşanan şiddetin göz ardı edilemeyecek boyutlarda olduğu yer almaktadır (TBMM Araştırma Komisyon Raporu, 2007). Türkiye’de şiddete bağlı ölümlerin değerlendirilmesine bakıldığında, il ve ilçelerden bildirilen rakamlara göre erkek ve kadınlarda 15-24 yaş arası intihar ve cinayet nedenli ölümlerin diğer yaş gruplarına göre daha yüksek olduğu gözlenmektedir (TÜİK, 2001).
StClementsUniversity
25
Eğitim kademelerine göre şiddet olaylarının dağılımına bakıldığında, ilköğretim okullarında şiddet görülen okul sayısının toplam okul sayısına göre oranı % 2,0 iken, ortaöğretim okullarında bu oran % 15,5’i bulmaktadır. Ülkemizde çocuk ve ergenlerde görülen şiddet 15-16 yaşları arasında en yüksek seviyeye ulaşmakta ve bu yaş grubu risk faktörü olmaktadır (Kılıç, 2007). Orta öğretim öğrencilerinin şiddet eğilimi açısından ele alınması gereken bir grup olarak düşünülmektedir. Ergenler aynı zamanda, akranları arasında güç ve popülerlik kazanabilmek için şiddete başvurabilmektedir. Araştırmalar yalnızlığın ergenlerin şiddet gösterisi içeren davranışları üzerinde doğrudan bir etkisi olduğunu ve bu durumun erkek ergenlerde kız ergenlere göre daha yoğun yaşandığını ortaya koymaktadır (Cowie, 2000). Ayrıca ergenlik döneminde saygınlık ile şiddet eğilimi arasında, yalnızlık ve hayattan memnun olmama gibi dolaylı etkileri içeren bir ilişki söz konusudur (Heinrich ve Gullone, 2006). Elbette her öfke duyan kişinin şiddet göstereceği düşünülemez ama buna eğilimli olabileceği söylenebilir. Ayrıca kişinin çevresinden destek görmesi gerekmektedir. Sosyal destek şiddetin ortaya çıkmasında önemli hale gelmektedir.
Depresyon intihar riskinin en yüksek olduğu bir psikolojik rahatsızlıktır. Ulusal Hastalık Yükü Çalışması sonuçlarına göre, Türkiye genelinde 15- 59 yaş grubunda ölüme neden olan ilk 10 hastalık dikkate alındığında, sözü edilen yaş grubu için her 100 kişiden 1,7’sinde şiddet, ölüm nedeni olarak gözlenmektedir (Sağlık Bakanlığı, 2004). Çuhadaroğlu’nun (2006) yaptığı araştırmaya göre, ergenlerin % 75’i şiddete tanık olmakta veya maruz kalmaktadır. Şiddeti gençler en çok okulda, medya da ve evde görmektedir. Gençlerin en çok şiddete evde, okulda ve mahallede maruz kaldığı görülmektedir.
Sosyal destek kavramına ilişkin Tampon Modeline göre ise, sosyal desteğin, bireyi olumsuz şartlar karşısında bir tampon gibi koruma etkisi olduğu bilinmektedir (Lin, Dean, ve Ensels, 1986; Cohen ve Wills 1985, cited in Lin,Thompson ve Kaslow, 2009). Öte yandan sevgi ve ilginin olup olmaması da oldukça önemlidir. Ailesinden sevgi ve ilgi göremeyen genç, öğretmeninden sevgi ve ilgi göremeyen genç öfke duyuyor ve bunun akabinde şiddete eğilimli olabiliyor. Özetle, şiddet ülkemizde çok önemli bir hale gelmektedir. Şiddet eğiliminin belirlenip, önlemlerin alınması, kişinin yalnızlığının bitmesinde yardım edilerek, sosyal destek verilmesi gerekmektedir. Psikolojik sağlık değerlendirmelerinde en sık görülen psikolojik rahatsızlığın, bir duygu durum değişikliği olarak depresyon olduğu belirtilmiştir (Yüksel, 1984). Depresyon akıl sağlığı alanında günümüzde sıklıkla karşımıza çıkan bir sorundur. Öyle ki depresyonu akıl sağlığı alanının “soğuk algınlığı” olarak değerlendirmek alışkanlık haline gelmiştir (Bellack, 1981; Burns, 1982). Depresyon, biyolojisi, tedaviye verdiği yanıtı, genetiği ve prognozu açısından karmaşık ve heterojenik bir yapı gösteren psikolojik bir durumdur. Depresyon belirtilerinden bazıları; uyku ve iştah bozuklukları, somatik belirtiler, karamsarlık, benliğe ilişkin olumsuz duygular,
26
StClementsUniversity
genel doyumsuzluk, sevgi ve ilgi kaybı ağlama nöbetleri, benlik saygısında azalma, olumsuz beklentiler, kendini eleştirme, kendini suçlama, karar vermede güçlükler, motivasyon kaybı, kaçma, çekilme ve intikam düşünceleridir (Hisli, 1988). Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dünya nüfusunun %3 ile %5’ inin (diğer bir deyişle 100 milyondan fazla insanın) şu veya bu biçimde depresyon yakınmaları olduğunu belirtmiştir. Yine WHO’ya göre tıbbi nedenlerle pratisyen doktora başvuran insanların %8 ile %15’i tedavi gerektiren depresyon belirtileri göstermektedir (Haefely, 1990). Hastalığın riski üzerine en kesin veriler batılı endüstrileşmiş ülkelere aittir. Bunlara göre bütün erkeklerin % 13’ü ve bütün kadınların % 20’si yaşamları boyunca en az bir kere depresyon yakınmaları göstermektedirler (Haefely, 1990). Depresyon intihar riskinin en yüksek olduğu bir psikolojik rahatsızlıktır. Depresyonda olup ta intihar girişiminde bulunanların sayısı, intihar etmeyi başaranların sayısından çok daha fazladır (Beaumont, 1992). Depresyon gösterme oranının yüksekliği ve yaygın oluşu ve depresyonun derecesinin artması ile intihara kadar varabilecek ciddiyette sonuçlar yaşanması, bu rahatsızlığın tedavisinin önemini ve tedavi edilmesinin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunu göstermektedir. Lise öğrencileri yaşları nedeniyle kendine ve çevreye uyum sağlayabilme, toplum içinde yer edinebilme, kendi kimliğini bulabilme ve davranışlarının, içinde yaşadığı çevre tarafından onanması gibi birçok durumu daha yoğun bir şekilde yaşamaktadırlar. Bu yoğunluk sonucu, yaşam olaylarını değerlendirmede yetişkinlere oranla daha duyarlı olmaktadırlar. Problem statement and research questions Türkiye’de şiddetin giderek yaygınlaştığına ilişkin bir çok araştırma yapılmakta; özellikle okullarda yaşanan bazı şiddet olayları hemen hemen her gün medyada yer bulmaktadır. Şiddet eğilimin özellikle ergen dönemlerde fazlalaşması bu araştırmanın 15-18 yaş arası ergenlerde yapılmasının temel nedenidir. Bu araştırmanın temel problemi 15-18 yaş ergenlerde şiddet ve depresyon eğilimi ve bunda etkili olan faktörlerin neler olduğunun belirlenmesidir. Diğer bir ifade ile, şiddet ve depresyon eğilimi öğrencilerin bireysel (yaş, cinsiyet, karşı cinsten yakın arkadaşının /flirtinin olması, spor yapması,ve TV izleme), ailesel niteliklerine ( anne-babanın eğitim, gelir düzeyi, kardeş sayısı, çalışma durumu, şiddet uygulama, ergen davranışları ile ilgilenme v.b.) göre
ŞİDDET gören çocuk, ŞİDDET uygular! anlamlı /manidar (significant) olarak değişmekte midir? sorularına yanıt aranacaktır. Kullanılan Metot 15-18 yaş arası ergenlerde şiddet ve depresyon eğilimine yol açan faktörleri (predicors) belirlemek amacıyla yapılan bu araştırma betimsel nitelikte bir çalışmadır. 21 cümleden oluşan Beck Depresyon Envanteri ve dokuz cümleden oluşan Şiddet Eğilimi Ölçeğinin ön denemesi (pilot study) 10 kişilik 15-18 yaş arası öğrenci grubu ile yapılmıştır. Anket formunda anlaşılmayan veya yeteri kadar açık olmayan ifadeler tekrar gözden geçirilerek düzenlenmiştir. Pilot çalışmanın ardından modifiye edien anket formu ( questionnaire) Ankara kentindeki bir dershanede eğitim gören 109 lise öğrencisine uygulanmıştır. Anketin cevaplanma oranı %98 dir. Analizler SPSS programı aracılığıyla yapılmıştır. Bu amaçla önce frekanslar alınmış daha sonra paramentrik ve non-parametrik önemlilik testleri uygulanmıştır. (significance tests). Ölçeklerin her ikisi de three steps Likert type scale olarak (1 herzaman; 2 bazen ;3 herzaman olarak puanlanmıştır. Yüksek puanlar şiddet ve depresyonun daha fazla olduğunun göstergesi olarak yorumlanmıştır. Beck Depresyon Ölçeğinin Türkiye için uyarlanarak geçerlik ve güvenirlik çalışması Hisli (1989) tarafından yapılmıştır. Şiddet Eğilim Ölçeği Özlem Haskan tarafından geliştirilmiştir. Ölçek puanlarını düşük-orta-yüksek olarak üc gruba ayırarak Ki-kare analizleri yapılmıştır.
Bulgular Bu bölümde araştırma sonucunda yapılan istatiksel analizler ve bu analizler sonucunda elde edilen bulgulara yer verilmiştir. Anket ve ölçekleri cevaplayanların giyim için anne tutumu, gezme için anne tutumunun cinsiyete göre değişimi; yatma için anne tutumunun cinsiyete göre değişimi, cinsiyete göre şiddet eğilimi; özel bir arkadaşlarının olup olmamasına göre depresyon eğilimi, özel bir arkadaşlarının olup olmamasına göre şiddet eğilimi , düzenli olarak spor yapmaya göre şiddet eğilimini, şiddet içerikli diziler izleyeme ile depresyon eğilimi, annenin, çocukların gezmesine olan tutumu ile depresyon eğilimi, babanın, çocuklarına arkadaş seçimine olan tutumu ile depresyon eğilimi, babanın, çocukların düzenli olma davranışına karşı sergilediği tutum ile depresyon eğilimi, derslerdeki başarıya baba tutumunun şiddet eğilimi üzerindeki etkisi ile ilgili olarak p<0,05 olduğundan anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ancak diğer başlıklarda p>0,05 olduğundan şiddet ve depresyona etkileri konusunda anlamlı bir ilişki bulunamamıştır.
Türkiye’de şiddete bağlı ölümlerin değerlendirilmesine bakıldığında, il ve ilçelerden bildirilen rakamlara göre erkek ve kadınlarda 15-24 yaş arası intihar ve cinayet nedenli ölümlerin diğer yaş gruplarına göre daha yüksek olduğu gözlenmektedir (TÜİK, 2001).
Şiddet eğilim ölçeği ve back depresyon ölçeğinin güvenilirlik testi yapılmış ve ŞEÖ için 0,853571 ve Back depresyın için ise 0,849000 bulunmuştur. Şeö ile Backdepresyon arasında korelosyon ölçümü yapılmış ve r değeri 0,144 olarak bulunmuştur.
StClementsUniversity
27
Öğrencilerin Ailesel Niteliklerine Göre Şiddet ve Depresyon Eğilimi
düzenli spor yapanların şiddete daha fazla eğilimli olduğu görülmektedir. Literatürde spor yapmanın bireyin enerjisini olumlu bir alana aktarması yoluyla şiddet davranışlarından alıkoyacağı yönünde görüşler bulunmaktadır.(Johnson 1982) Yapılan araştırmalar genel olarak değerlendirildiğinde düzenli spor yapan bireylerin daha az saldırgan ve şiddet eğilimli olacakları yönünde görüş ve gözlemler olduğu gibi, sporla saldırganlık arasında bir ilişki olmadığını gösteren araştırmalarda vardır. Bu durum yorum yapmayı zorlaştırmaktadır. Ancak bizim araştırmamız şiddet eğilimi ile düzenli spor yapma arasında önemsenecek bir ilgi olduğu göstermektedir. Bunun nedeni ile anket ve ölçeklerin uygulandığı çocukların yaşadığı semtin eğitim düzeyinin ortalamanın altında olması gösterilebilir. Tartışma Bu bölümde, ergenlerde şiddet ve depresyon eğilimine ilişkin bulgular sırasıyla önce bireysel daha sonra sosyal faktörlere göre ilgili literatür ile tartışılarak yorumlanmıştır. Öğrencilerin Bireysel Niteliklerine Göre Şiddet ve Depresyon Eğilimi Karşı Cinsten Sevgilisi Olma Öğrencilerin özel bir arkadaşının olup olmamasına göre depresyon eğiliminde farklılık olduğu gözlemlenmiştir. Bunu göre özel arkadaşı olan öğrencilerin depresyon ve şiddet eğilimlerinin daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Tezcan(1996), yaptığı araştırmada ülkemizde gençler arasında özellikle ‘’kız arkadaş’’, ‘’sevgili konusunda çıkan tartışmaların ve şiddet olaylarının daha yoğun yaşandığını belirtmiştir. Özel arkadaşı olan öğrenciler yaşadığı tartışmalar kişiyi olumsuz etkilemekte özellikle ayrılmayla sonuçlanan kavgaların neticesinde depresyon eğiliminin arttığı söylenmektedir. Özel bir arkadaşa sahip olanların daha çok şiddet ve depresyon eğilimi olduğu yapılan araştırmalarda ortaya konulmuştur. Bu bağlamda aldığımız sonuç literatüre uygun denilebilir. Düzenli olarak spor yapma Yaptığımız araştırma sonucuna göre depresyon ile düzenli spor yapma arasında belirgin bir bağlantı bulunmamıştır. Ancak şiddet eğilimi açısından düşünüldüğünde
28
StClementsUniversity
Öğrencilerin Ailesel Niteliklerine Göre Şiddet ve Depresyon Eğilimi Anne ve Babanın Öğrencinin Derslerindeki Başarı, Yemek, Giyim, Arkadaş Seçimi, İnternet, Gezme, Düzenli Olma, Yatma Saati gibi tercihleri ile öğrencilerde şiddet ve depresyon eğilimi arasındaki ilişki. Derslerdeki başarıya, yemek, giyinme arkadaş seçimi, internet, düzenli olma, yatma saati gibi konulara annenin tutumunun çocukların depresyon eğiliminde anlamlı bir fark yaratmadığı görülmektedir. Ancak gezme davranışına karşı anne tutumunun depresyon eğiliminde fark oluşturduğu gözlemlenmiştir. Özellikle otoriter tavrın çocukları daha depresif bir duruma ittiği açıkça anlaşılmaktadır. Derslerdeki başarıya, yemek, gezme, giyinme arkadaş seçimi, internet, düzenli olma, yatma saati gibi konulara annenin tutumunun çocukların şiddet eğilimine ise manidar bir etkisi görülmemiştir. Derslerdeki başarıya, yemek, giyinme, internet, yatma saati gibi konulara babanın tutumunun çocukların depresyon eğiliminde anlamlı bir fark yaratmadığı görülmektedir. Ancak arkadaş seçimi, gezme, düzenli olma davranışlarına babanın verdiği tepkinin depresyona eğilim konusunda etkili olduğu görülmüştür. Özellikle otoriter davranışın bu eğilimi artırdığı fark edilmiştir. Yemek, gezme, giyinme arkadaş seçimi, internet, düzenli olma, yatma saati gibi konularda babanın tutumunun şiddet eğilimi üzerinde manidar bir fark yaratmadığı görülürken, derslerdeki
başarıya karşı olan baba tutumunun şiddet eğilimi konusunda fark yarattığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında özellikle depresyon ve şiddet eğilimi konusunda babanın tutumunun daha belirleyici olduğu görülmektedir. Yani çocuklar babalarının tavırlarından daha fazla etkilenmektedir. Varışın ergenler üzerinde yaptığı bir araştırmada kızların yalancılıkları, gezmeleri, eve geç gelmeleri, büyüklerin işlerine karışmaları, açık saçık giyinme, kardeş geçimsizliği başlıca çatışma konuları olarak belirlenmiştir.(Varış,1968:67) Tan’ın bir araştırmasına göre (Tan,1977) erkek ergenlerin anne ile olan yoğun sorun alanları der çalışma, kardeş ilişkileri, gezme iken babalarla kızların en yoğun sorunları okul ve ders çalışma, arkadaşlık ilişkileri ve gezme alanlarında olmaktadır. Oskay’ın Ankara Çankaya ilçesinde yaptığı bir araştırmaya göre kız öğrencilerin hem anne hem baba ile uyuşmazlık içinde bulundukları ve çatışma yaşadıkları konular şanlardır.(Oskay,1982). Anne ve babalarının kızların erkek çocuklarla arkadaşlıklarına müdahaleleri, arkadaş seçimine karışmaları, gezmeleri ve özellikle geceleri dışarı çıkmalarına izin vermemeleri ve ders çalışma için yaptıkları baskılan anlaşmazlık nedenleri olarak belirtilmiştir. Bu sonuçlar yaptığımız araştırma ile örtüşmektedir. Conclusion Bu bölümde araştırma bulguları sonucunda ulaşılan sonuçlar değerlendirilmiştir. Bu çalışmada Ankara Sincan’da faaliyet gösteren bir Özel Dershane rast gele seçilen 109 öğrenci üzerinde uygulanmıştır. Öğrencilerden kişisel bilgilerin yanında ŞEÖ ve Back Depresyon ölçeği kullanılmıştır. Bireysel ve ailesel nitelikler ve etkilerin bakımından Şiddet ve Depresyon eğilimlerini nasıl etkiledikleri incelenmiştir.
kat çekicidir. Buna göre, şiddet eğilimini önlemeye yönelik, şiddetin ve öfkelenmenin erkeksi ve doğal olduğu algısını değiştirmeye yönelik çalışmalar yapılabilir. Öfke kontrolüne yönelik psiko-eğitsel programlar, grup rehberliği etkinlikleri düzenlenebilir; bu etkinliklerin değerlendirme kısımlarında özellikle şiddetin normal olmadığı, erkekliğin temsili olmadığı vurgulanabilir. Ergenlere, öfkelenmenin normal olduğu ancak şiddetin normal olmadığı öğretilerek, problem çözmede farklı beceriler kazanmalarına yönelik etkinlikler planlanabilir. Karşı cinsten arkadaşlık edinme ve özellikle internet aracığı ile kurulan ilişkilerin olumsuz etkileri üzerine araştırma yapılması önem arz etmektedir. Özellikle önemli sınav hazırlık dönemlerinde karşı cinsten özel bir arkadaşlığın etkileri üzerine bir araştırma çok manidar sonuçlar doğurabilir. Araştırma neticesinde anketimizin içerisindeki önemli depresyon ve şiddet eğilimi nedenlerini tespit edebileceğimiz bazı sorular mutlaka yeni araştırma yapacak araştırmacılar tarafından kullanılmalıdır. Bunlar ailedeki alkol kullanımı, cezaevinde bulunan bir bireyin olup olmadığı, dini inançlar, anne ve babanın çocuğa şiddet uygulayıp uygulamadığı konularında mutlaka sorular sorulmalıdır. Bu araştırma mutlaka iki parça halinde yapılarak öğrencilerin sıkılmaması sağlanmalıdır. Araştırmamızda özellikle çok sorunun bulunması ve aynı anda hem şiddet hem de depresyon eğilimini ölçmeye çalışmamız çocukların çabuk sıkılmasına neden olma potansiyeli taşımaktadır.
Özellikle cinsiyet ile depresyon eğilimi arasında fark görülmez iken şiddet eğiliminin erkeklerde daha fazla olduğu görülmüştür. Karşı cinsten özel bir arkadaşı olanların depresyon ve şiddet eğilimlerinin fazla olduğu anlaşılmıştır. Yine düzenli spor yapanların şiddete daha eğilimli olduğu, dizi izleme oranının kızlarda daha yüksek olduğu ancak şiddet içerikli dizilerin daha çok erkekler tarafından izlendiği görülmüştür. Erkeklerde şiddet eğiliminin fazla oluşunun en temeli ailedeki ataerkil ve erkeği yüreklendirici tavır olduğu gerçeğinin yanında TV’lerde ki dizi ve filmlerin de etkisi tartışılmaz görülmektedir. Bu bağlamda ailelerin bilinçlendirilmesi yönünde çalışmalar yapılabileceği gibi TV etkisini azaltıcı yönde önlemler alınabilir. Şiddet eğiliminin erkek ergenler arasında daha fazla görülmesi araştırma bulguları arasında dik-
StClementsUniversity
29
KÜRESELLEŞME isminden bana ne?
“Cennetin politikaları ekonomik güvenliğin ilkeleri doğrultusunda oluşturulacaktır”1. Politik karışıklar küresel orantılara ermiş ve karışıklığa eklenen muhtemel yaygın payda Küreselleşmenin etkisidir.
Dr.Bruce Duncan Küreselleşmenin kamu onayı ve resmi oluşumu arasında henüz herhangi bir kayıt yoktur çünkü kelimenin kritik oluşum tanımı yine kelime alimlerinden kurtulmuştur. Ama yine de, bu kavram tartışmaları ve dikkatleri üzerine çekmektedir. Örneğin; 2004’de Küreselleşme ile ilgili basılmış 500 kitap vardır. (MacGillivray 2006). Bu raporların yorumlaması kitapların ve 2004 yılından sonra basımlardaki artışı gösteren basılmış raporların seçimini kapsamaktadır.
KÜRESELLEŞMENİN GEBELİĞİ Günümüzde Küreselleşme olarak yorumlanan şeyin uygulanması sözcüğün türetilmesinden önceki moda yıllarındaydı. 1950lerin sonlarında ve 1960ların başlarında sözlüklere eklenmeden önce kelimenin resmi tanımlarında (WW II2 döneminin sona ermesinden sonra) boşluk vardı. Gelişimi hala devam etmektedir. Scholte (2008) geçmişteki birkaç on yıl boyunca diğer dillere yayılan Küreselleşme kelimesini kaydetti. Örnekler, Arapçada lil ’alam, Çin’de quanqiuhua, Fransızca’da mondialisation, Rusça’da globalizatsia, İspanyolca’da globalización, ve Svahili dilinde utendawazi terimleriyle karşılanmıştır. Ayrıca azınlık dillerinde de çeşitli terimler ile karşılanmıştır, örneğin; Fince’de globalisation, Nepal dilinde bishwavyapikaran, Timor dilinde luan bo’ot ve Korece’de segyehwa gibi ve buna benzer bir çoğu.
30
StClementsUniversity
Küreselleşmenin zaman etkisi, havuza atılan çakıl taşlarının esnek etkisiyle benzerlik gösterebilir. Sonraki dalgalar sadece bir çoğunun dikkatini ele geçiren ve konuyla ilgili toplumsal ilerlemeleri kapsayan pozitif yaratıcılığı değil ve paralel hasarları da oluşturmuştur. “Küreselleşme Çakılı” olaylar zincirini ortaya koyar ( deprem senaryolarında sıklıkla görüldüğü gibi) – ve etkisi sadece bitkinliğin yenileşmesine sebep olmak ve bunların yapılmasının yollarının tüketmesiyle kalmaz aynı zamanda sorun olarak görülen büyük çöküntüleri yok etmektedir. Tarih, bu etkili kuvvetin yaratıcılığını tam olarak kaydetmek zorundadır ve ekonomik kriz sonrasındaki hareketlenmeleri belirtmek zorundadır. Dr. Frankenstein’in özetlediği Küreselleşmenin Kapitalist yaratıcılığında Mary Shelley’in etkenleri var mıdır? Orwellian bu görüş içerisinde lanet bir
karikatür mü? İnşallah bu makale bazı sorulara cevap olacaktır – ya da yeni bilmece oluşturacak. Bunu, iyi bilinen “vızıltı kelimesini” tam olarak her şeyi ile ele alınmasını bu makale sağlayacaktır: Küreselleşmenin çekirdeğini anlama girişiminde bulunmak, tarihinin görüşlerine dikkat çekmek, dünya sahnesindeki olağanüstü yerinin özelliklerinin incelemek ( en tartışmalı aldatıcı etkilerinin bazılarını belirtme), 2011’in sonlarına kadar olan varlığıyla ilişkilendirilmiş artılar ve eksileri düşünmek ve soruları neticelendirmek. KÜRESELLEŞMENİN EMBRİYOSU Yehova Şahitleri Hareketinin kurucusu Charles Taze Russel 1897 yılında “ birleşmiş devler” diye bir kelime icat etmiştir. Bu terim ekonomistler ve sosyal bilimciler tarafından 1960’lı yıllarda kullanılmaya başlanmıştır ve medya 1980’lerin4 sonunda bu kelimeyi markalaştırmıştır.
küreselleşme isminden bana ne? TARİHSEL ÇERÇEVE Küreselleşme yeni bir kavram değildir ve tarih, takas için uzun mesafeler arasında seyahat eden ve mallarını satan birçok öncü kişiler; Finikeliler, Romalılar, Vikingler ve ünlü İpek Yolu (Avrupa ve Çin arasında köprü olan ve Avrupa’da Kara Ölüm cezası için insanların gönderildiği yol) üzerinde Kolomb’un girişimleri, Hollandalı ve İngiliz Batı Hindistan Şirketleri doğrultusunda yürüyenler gibi birçok öncüyü kaydetmiştir. Hollandalı Batı Hindistan Şirketi çok uluslu ilk şirkettir ve mallarını ihraç eden ilk şirkettir. Aynı zamanda, muhtemelen ücret rekabeti, ciro anlaşması ve koloni7 kurma güçlerini içeren yönetimsel güçlere sahip olan dünyanın ilk büyük şirketiydi. İkincisi de gelişen Küreselleşme ahtapotunun bir başka kolu9 olan kötü tanınmış Venedikli Siyahi Soylular sınıfıdır8. Bu yayılımcı gelişim, İngiliz sömürgelerinin hazinelerinden beslenen Çin’deki Afyon savaşında10 büyümüştür. Daha çok gelişmiş olan bu 21. süreç “Yunan, Moğol, İslami, Çinli, Hollandalı ve İrlandalı yayılımcıların kendi sınırlarını yağmalamasıyla oluşturulmuştur ve bu Amerika, Fransa veya Birleşmiş Milletler sömürgesinin tek harikası değildi. (MacGillivray, 2006).
Kaynak: Bununla birlikte “Büyük Şirket” terimi cami duvarına işemekti. Örneğin; Karl Marx5, Kapitalizmin ekonomik çarklarına dönüşen kurumlar, her yere yerleşen ve tüneyen ve her yerle bağlantılarını kuran … (yollara kaldırım döşenmesinde yardım eden), her yönetim ile ve ulusların evrensel bağlılıklarıyla ilişki kuran (Bakınız: Komünist Manifesto (Marx, 1848,476) Rober Tucker basımından bahseden Kiley, The Marx-Engels Reader, New York: Norton, 1979. 2005) soylu sınıfın kullanılmasını kuramsallaştırmıştır. Kapitalizm ve Sosyalizm arasındaki kapsamlı bir şekilde yapılandırılan ayrım Büyük Şirketler’in Golyat’ını destekleyen ve karşı çıkan tartışmalarda belirgin bir şekilde ön plana çıkmaktadır. Ayrı fikirlerin gri gölgeleri açıklayıcı gobleni eklenmiştir ve birçoğu başarısının sonucu olarak politik atlara dönüşmüştür. Belki de; Tony Blair’ın şan şöhret ve servet yarışı için George W. Bush’un krallık sembollerine giydirilmiş Kapitalizm ile cilveleşmek için Sosyalizm atlarını terk ettiği söylenebilir. Ama Küreselleşme politik uygulamanın yeni örneklerini yaratabilir. “Büyük Şirketler ” veya “Kapitalist Girişim”6 Küreselleşme olarak adlandırılan bebeğin ebesiydi ve büyümeye devam etmektedir. Bu, genellikle gerçek sahibi pahasına - tıpkı guguk kuşu gibi, yumurtlayacağı zaman yumurtalarının üzerine yatar ve yuvasına taze gerçeklikler bırakır. Kaydedilen belgelerin 50 yılı aşkın süredir uygulaması başka etiketler eklenerek değişmiştir, analiz edildiğinde, “insanlar arasındaki bağlantıları trans-gezegen yayılımını ve son zamanlarda giderek artan ülkeler üstünü yansıtmaktadır.” (Scholte, 2008).
Küreselleşme algısının geçerli tarihi geçmişini sağlamak için yapılan araştırmada, Peter McMahon (2004), Küreselleşmenin11 uzun sürecinde (son beş yüzyıldır) görülen beş örtüşen farklılığın olduğunu belirtti. Onun görüşüne göre bu onun son evresinin başlangıcıydı ‘1990’ların ortaları ve 11 Eylül saldırılarından12 sonra hızlandırıldı.’ Küreselleşmenin ülkeler üstünlüğü, ülkeler coğrafyadan veya uzaysal alanlardan üstün olan zengin iletişimsel ilişkileri yaratmakta çok gelişmiştir. Bugüne kadar Küreselleşmenin güvenilir belirli bir tarihi yoktur ama Resim 4’de gösterilen beşevrenin kapsamlılığı süreçteki en yeni incelemeler arasındadır. Saptırımcılar, neticede kesin olarak dünyaya sunacağı gerçekleri deşmektedirler. Russel devrinin “birleşmiş devler” adına bürünen Küreselleşmenin tanımlarının ve anlayışlarının çeşidi, ekonomik gücün, hakimiyetin, dünya ticaretini, ticaret ve sanayinin yoksunluğunu ve kısmen büyülenmişliğini kontrol etmeyi de beraberinde getirmiştir. Yavru guguk kuşu gücüne güç katmak için zayıf olanı yağmalayarak, Gelişmiş Dünyayı becerilerini kendi geleneksel modellerine yerleştirenlerin koruyucularını kendi kendine tayin edecek duruma getirerek büyüdü. Daha sonra, dengeleyici durumda, bu Serbest Girişim ilk olarak bağımsız milletleri değiştirmek için kullanıldı böylece basit manipülasyonların oluşumuna izin veren bağımlılık sendromunu yaratmak ve Kapitalist girişimin dalgalanmasını satın alma zeminini hazırlamak ve çelişkili ideolojiler ve Sol kanat tepkilerinin setlerinin açmak gibi konularda destek sağladı.
StClementsUniversity
31
ÜZERİNE
KÜRESELLEŞME KAVRAMI ANLAMA
“Küreselleşmenin” kısa anlayışı yorumun ayrıntısına açıktır. Bununla birlikte, geniş bir kapsam olarak, bu terim şunları içermektedir: • Dünya ekonomisindeki (ekonomik liberalleştirme) klasik liberal (serbest piyasa) politikayı araştırma; • Politikanın, ekonominin ve kültürel hayatın batı (hatta Amerikanlar bile) türlerinin gelişen egemenliği ( “batılılaşma” veya “Amerikalılaştırma) • Yeni bilgi teknolojilerinin çoğalması (İnternet Devrimi); • İnsanlık fikrinin sosyal karışıklıkların yok olduğu birleşmiş toplumların (küresel birleşme)13 farkına varmanın eşiğinde bulunması, küreselleşmenin doğal olarak tamamen emperyalist olduğu açıklanamaz çünkü özgürleştirici küresel sosyal akımların yanı sıra sömürgeci küresel süreçler de vardır. 14 • Evrensellik kavramı Küreselleşmenin grafit izleriyle benzerlik gösterebilir. Örneğin; din insanları bir simge altında “birleştirme” girişiminin sürecinde rol oynamıştır. (Haçlı Seferleri esnasında dökülen kanın lekelenmesi, cihatçı kanı, kıyımlar, tarikatçılık ve ekmek somunları ve balıkların eşliğinde olma). Dinin evrenselliğine inananlar, klonlama ve ikicilik tolerans ve anlayış eşliğinde kuşatmadan kurtulduğunda kötü sonuçlar doğursa bile, kültürel ve sosyal etkilenmeleri kışkırtmıştır. İlginçtir ki, Stanford Üniversitesi, Küreselleşme kavramına tartışmaya katılanların arasındaki dikkat çekici ayrım varken bile doğru varsayılan yeni bir bakış açısı ekledi: • “Çağdaş sosyal kuramcıların çoğu, küreselleşmenin sosyal varlığın uzaysal ve geçici şekillerinde temel
32
StClementsUniversity
değişikliklerden bahsettiğini ve buna göre alan veya bölgenin önemi insan faaliyetlerinin önemli formlarının ‘zamansal yapısında daha az dramatik hızlanma karşısında vardiya uğradığını desteklemiştir.15
• Korku veren şey ise; bu geçici ve uzaysal ayarlama, boşluğun insanlık deneyimlerinde değişmesi ve zamanın insan çabasının birçok alanında ulusal sınırları ve bölgesel önemi baltalamak için akması anlamına gelmektedir.16” Özet olarak Küreselleşme: • Tarifeleri ve ihracat ve küresel mali alanı açarak uluslararası ticareti engelleyen ithalat kotalarını etkileyen engellerin kasıtlı bir azalma ile ekonomik uygulamaların dünyanın akışını sağlayan ve birleştiren bir süreçtir. Böyle bir liberalleştirme Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Milletler Topluluğunun allak bullak olmuş çalışma alanında görülebilir. Liberalleştirme, ilk olarak zenginlik, özgürlük, barış ve demokrasiyi müjdeleyen Nirvanın kapılarını açan sihirli bir anahtar olarak düşünülmüştü.17 Bununla birlikte, Scholte (ibid) Küreselleşme ve Liberalleştirmenin bir noktaya bağlanmasının, sonrakinin daha küresel dünya için sadece bir politika sistemi anlamına geldiğini tartışmıştır.18 • Özelleşme ve rekabete imkan tanıyan uluslar arası ilişkilerin dizilimidir. Bu, güç ve zenginliğin yaradılışına öncülük eden ütopik Kapitalist fikirleri çoklu millet girişimi doğrultusunda yeni- sömürgecilik etiketinin yazılmasını kapsayan, ortak kullanılan fikirlerin, birçok dilin ve kültürleşme – bağımsız büyük bir aile fikri- sürecinin dizilimini açan teknolojik, sosyolojik ve politik etkenleri ortaya çıkarır.19
please don’t leave me alone
• Küresel toplumların ve kültürlerin, iletişim, taşımacılık, doğrudan yatırım, ticaret, sermaye akışı ve göç doğrultusundaki ulusal ekonomilerde bütünleşmesi yönlendirilmiştir. Bu uluslar arası olgu ekonomik Küreselleşme olarak adlandırılmaktadır ve genellikle Dünya’nın batısından güçlenmektedir. Hindistan ve Güney Kore de kıtalar üzerinden kendi birleşmiş vizyonlarını geliştirmiştirler. Ancak, Avrupa Ekonomi Topluluğu’nun (EEC), Birleşmiş Milletlerin (UN), Avrupa Birliği’nin (EU), Doğu Afrika Devletlerinin Örgütü’nün (OEAS), Güney Doğu Asya Milletleri Birliği’nin (ASEAN), Afrika Birliği Örgütü’nün (OAU) oluşumu ve derlemesinde, yapılanmış birliğin vizyonu hatalı olabilen insan doğasının öngörülemezliği tarafından olmasa da altüst edilmektedir. Güç, ego tatmini ve hırs, “birimiz hepimiz birimiz için” fikri doğrultusundaki yüksek idealleri karartma eğilimindedir. Ama yine de, büyüyen ve gelişen Topsy’nin Evi gibi Küreselleşmenin gövdesi de hissedarları kuvvetlendirmeye ve bütün işler burada yapılır senaryosuna meydan okuyan kurulmuş kurumları, sistemleri ve teknolojileri değiştirmeye devam etmektedir. Bu, ticareti, sanayiyi ve sosyal yapıyı hem altüst eder hem de güçlendirir. Ancak, Küreselleşmenin gelişimi teknoloji ve teknoloji sisteminin her yeri saran etkileridir. Kültürlerarası bağlantıyı arttıran Küreselleşmenin uygulamasını ve kavramını destekleyen ve eleştiren tartışmaların güçlü dalgası uluslar arası ve uluslar içi karışıklar yönünde yeni olasılıklar oluşturmuştur. Bu kavramın artıları ve eksilerini inceleyerek Küreselleşmenin özünü hissedelim. TARTIŞMA Küreselleşme, dünya sahnesinde olan karmaşıklardan hoşnut olmaz. Sosyalizmin çöküşü, faşizme karşı duran Marksist ideolojinin yükselmesini sağlamıştır ve bu, Küreselleşmeye karşı rahatsız edici bir karşıtlık yaratmıştır.
Karşıt Marksist-Leninist bakış açısından doğan Küreselleşme karşıtı hareket, “Büyük Şirketler” kavramının ahlaki değerine güçlü bir şekilde karşı çıktı. Rusya Devriminin düşüncelerinin kapsanması, kolektivist, anarşizm kuramcısı, “işçi sınıfı özgürlüğüne kavuşmak için devlet gücünü kullanamaz ama devleti ortadan kaldırmalıdır” görüşünü savunan Mikhail Alexandrovich Bakunin (1814–1876), hareket dahilindeki anarşistler, kahramanlık propogandasıyla kitle ayaklanmalarını teşvik etmek için suikast ve terörizm eylemleriyle ilişkilendirmiştir.21 “İyi niyetle söylenen yalan mubahtır” gibi Makyevelce eylemler anti-sosyal ve şiddet olarak tanımlanan kahramanlıkların haklı sebepleri haline geldi. Ateşe ateşle karşılık vermek veya “göze göz dişe diş” felsefesine başvurmak akla dayandırılan görgü kuralları ve kendini kurban gibi hissedenlerin eylemleri için faydalı bulundu. AntiKüreselleşme hareketinin gelişimi, yer aldığı noktadaki terimlere dönüştürülmesi kavramını kapsamaktadır ve kendini yerli anti birleşme hareketine göre ayarlamıştır. Bu hareket, neo-liberalizm karşı veya Amerikan emperyalizmine ve transulusal kurumları tarafından yapılan Amerika’ya dayandırılan otoriteye karşı olarak tanımlan anması için daha iyi olabilir.’23. Ama yine de; anti- küreselleşme hareketi birçok genç eylemcinin evi olmuştur çünkü onlar Amerika, Seattle’de Dünya Ticaret Örgütüne karşı yapılan gösterilere şahit oldular. Genç radikaller, anti-küreselleşme hareketinin pazarlanmasına yardım ettiler ve merkez aşamada onun gücünü arttırdılar. Benzer karşıt eylemler, Dünya Ticaret Örgütü’nü, Uluslar arası Para Fonu ve Dünya Bankasını hedef almıştır. Şimdilerdeki anti-küreselleşme hareketi her yaştan insanı kapsamaktadır ve yan kuruluşlar , batılılaşan dünyaya karşı İşçi sınıfı ve Hıristiyanlık Hareketlerine yayıldı.24 Guguk kuşunun yumurtaları dünyaya civciv çıkarmaya devam etmektedir.
StClementsUniversity
33
GUGUK KUŞU
GUGUK KUŞU YUMURTALARININ ARTILARI VE EKSİLERİ
• Politik ideolojiler, Arap hakimiyetinin olduğu yerlerdeki zoraki rejim değişikliğine yayılmıştır.
Küreselleşme tamamen olumlu mudur olumsuz mudur – veya her ikisinin bileşimi belirleyici bir zamir midir? Ulusal sınırlarla ayrılan milletler, daha düşük finansal sınırlarının sonucunda ithalat –ihracat vergisi (tarife olarak bilinen) olmaksızın ticaret yapmaları için ülkelere geçişlerine izin veren ticaret anlaşmalarıyla ilişkilidir.
• Bazıları, herkes tarafından bilinen bilgi ve bilimin yayılmasından dolayı gelişen milletler arasındaki savaşlarla çok az benzerlik gösterdiğini iddia ederler.
Serbest ticaret anlaşmalarının örnekleri: NAFTA – Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması; DR-CAFTA – Merkez Amerikan Serbest Ticaret Anlaşması; GAFTA – Büyük Arap Serbest Ticaret Bölgesi; ve SAFTA – Güney Asya Serbest Ticaret Anlaşması. Guguk kuşunun artıları ele alındığında: • Birçok millet, ulusların daha düşük fiyattan satıldığı serbest ticareti benimsemiştir. Örneğin; Dünya Ticaret Örgütü şuan 130 üye ülkeye sahiptir.25 • “Gelişmiş Milletler” olarak bilinenler “gelişmekte olan uluslar üzerindeki etkilerini arttırdılar. Sanayileşme ve şehirleşmenin beraberinde getirdiği yaşam tarzını değiştiren değişmiş ekonomilerde kalp ve damar hastalıkları %70 artış göstermektedir.26 •Büyük Şirket kavramı sınırları aşarak y ayılmıştır, örneğin; Samsung, Apple, Microsoft ve Virgin Airlines gibi şirketler hissedarların beklentilerine tutunan kar paylarındaki anlayışlarını ciddileştirmişlerdir. • İletişim hacim olarak genişlemektedir ve kitle iletişim sinyalleriyle küresel köylerin en ücra köşesine mesaj gönderme işlemini hızlandırmıştır. •Taşımacılık gelişimi yükümü hızlı ve yığın halinde ulusal sınırları ve denizler üzerinden taşımaktadır. Turizm hareketlendi ve dünya birçoğu için istiridyedir. • Kültürel engeller sorgulanmıştır ve geleneklerin kaleydoskopu, birçoğunun dikkatini esir alan evde yetiştirilen benzerliğinin garip görüntüsüne eklenmiştir
• Çevre bakımı küresel örtü olarak varsayılmaktadır ve doğayı harmanlayan zorba şirketlerin bilincini arttırmaya odaklanılmalıdır.27 • Küreselleşme, “ileri düzey eğitimin ulusal sistemlerini değiştirmek için dayanıklı ve daha kapsamlı temizleme yapmayı ve ulus- devlet ve kurumlarda standartlaştırma etkisini ortadan kaldırmayı, aslında tüm küreselleştirmede yerel etkiler (ulusal ve bölgesel) etkilerdir” anlayışını önermektedir.28 Guguk kuşunun eksileri ele alındığında: • Şirketler, en ucuz işgücünü ararlar ve az gelişmiş ülkelerdekiler kolay bir şekilde gelişmiş ülkelerin aç gözlü pazarlamalarına av olurlar. Yabancılara sunulan acımasız sözleşmeler yerel işçilere sunulmak zorunda kalındığında, yabancı işçilerin girişi maddi hasarlara sebep olur. Örneğin; İngiltere’de yabancı işçilere karşı beslenen kin ve ekonomik çıkar için yerel işçilerin yerini değiştiren dış kullanımlı telefon destek hatları • Sınır ötesi ekonomik yıkım potansiyeli, dünyanın bir çok yerini saran ekonomik krizin heyelanı ile daha da artmıştır. Avrupa Bölgesi karmaşıklık içindedir. Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya gibi ülkeler zayıf mali yönetim ve kontrolünden dolayı sarhoş kurbanlar gibi sendelemişlerdir. • Yerel Kapitalist girişimler, küresel otoritelerle rekabete girdiğinde yeni girişimcilerin gelişiminden ve ilerlemesinden sonra yok olmasına sebep olmaktadır. Tata hikayesi ve Bengal Reliance Nano arazi kapmak (intiharları ile birlikte) yoksun çiftçileri sol ve Orissa limanın en eski gelişimi erken tükenme için nesli tükenmekte olan bir kaplumbağa ayırdı29.
Yaygın bir inanışa göre, İngiliz mirasçılar, belirsiz evrelerde atların üzerinde kurban ediliyor. “İnsan Hakları”, bu durumda, “Kişisel Sorumluluk” eşleştirilmenin yoksunluğuna dikkat çekmiştir.
• Diktatörlük canavarı suda yüzen şirketleri, küçük ticaretçileri, girişimciliğin zayıflarını daha az zeki bireyler üzerinde şiddet kullanılması konusunda baskı yapmaktaydı. Aslında bu, gelişmekte olan ülkelerdeki zayıf düzenleyici kuralları artılarını almıştır. • Noam Chomsky, Büyük Şirketlerin gücünden dolayı zayıf ve yoksunları olumsuz şekilde etkileyen Küreselleşme tehlikesi konusunda uyardı. Kanadalı bir ekonomistin sözünü alıntı yaptı “ Zayıf Şikayetçiler, onlar daima yaparlar ama boş konuşurlar. Sistemimiz hepsini- en azından önemli olanları ödüllendirir.’30 • Hastalıkların yaygınlığı arttı, örneğin; HIV/AIDS, Kuş Gribi ve bununla ilgili birçok hastalık. • Ekolojik kaygılar patika yolları takip eder ve verimli çevrelerin Hayat Döngüsü tehdit altındadır ve yeşil ekonomiler yardım çığlıkları atmaya başlamıştır. • Ulusal kimliğimi korumak için politik olarak bilinçli grupların kutuplaşması, İngiltere’deki aşırı uç grupların artışında görüldüğü gibi iç karışıklığa sebep olabilir. • Ev sahibi ülkelerdeki kültür bazı göçmen gruplarının kibirli otoriteleri tarafından hiçe sayılıyor. Bazıları güneşli yerleri talep ediyor ama bazıları
da güneş ışınlarının eşit paylaştırılmasını inkar ediyor kaynaklara sahip olanlar onların bu uyum sağlama sürecine engel oluyor. Örneğin; İngiltere’de zararsız bir şekilde terk edilmiş yerler mevcuttur ama yine de geleneksel Noel’de Müslümanları buralara istemezler. Kaba kapitülasyonların bu türünün sonucu; coşkulu ulusalcı tepkilerin yükselmesi ve politik ve sosyal grupların daha geniş kapsamda kutuplaşmasını arttırmasıdır. Yaygın bir inanışa göre, İngiliz mirasçılar, belirsiz evrelerde atların üzerinde kurban ediliyor. “İnsan Hakları”, bu durumda, “Kişisel Sorumluluk” eşleştirilmenin yoksunluğuna dikkat çekmiştir. Bu bağlamda, Avustralya Başbakanı John Howard tarafından yapılan konuşmanın bakış açısı, İngiltere’deki kanun koyucular tarafından düzenlenmiş ilkelerde çok iyi bir şekilde benimsenebilir:
Japonca, Rusça, Hintçe, Urdu dili, Polonya dili, Litvanya dili, Macarca veya diğer dilleri değil. Bu yüzden, toplumumuzun bir parçası olmak isterseniz, (bizim) dilimiz öğrenin! ’Sizin inananlarınızı açıklama beklemeksizin kabul edeceğiz. Hepimiz sana bizi kabul et diyeceğiz ve uyum içerisinde barışçıl bir şekilde yaşaması gerektiğini söyledim. “ BURASI BİZİM ÜLKEMİZ, BİZİM TOPRAĞIMIZ VE BİZİM YAŞAM TARZIMIZ, eğlenmeniz için size tüm fırsatları sunacağız. Ama, Bayrağımız, Andımız, Hıristiyanlık İnancımız ve Yaşam Tarzımız hakkında şikayet ederseniz, mızmızlanırsanız, büyük Avustralya özgürlüklerinden bir tane daha almaya hak kazanırsınız: “İZİN HAKKI”’32. Göçmenlerin guguk kuşu örneğinin peşinden gitmesine izin verilmeli midir?
‘Bu kültür, özgürlüğünü arayan milyonlarca kadın ve erkek tarafından savaş, dava ve galibiyetin yüzyıllarında geliştirilmiştir.
Maalesef ki; dil ve kültür arasındaki ortakyaşamaya ait bağ sıklıkla göz ardı ediliyor ve sözlü ve yazılı iletişimler zorunlu kılınırken, İngilizce’nin geliştiği ve yayıldığı alanlardaki tek kültürle iç içe girdiği gerçeğini kaybetmemeliyiz.
Çoğumuz İNGİLİZCE konuşuyoruz; İspanyolca, Lübnan dili, Arapça Çince,
Kısacası, İngiliz olmak, anadilini, İngilizce’yi kullanmayı gerektirir.
StClementsUniversity
35
KARİYERİNİZ İÇİN SERTİFİKA PROGRAMLARI 1 2 3
4 5 6
7
8
9
1 sadece
2 49TL
sadece
3 49TL
sadece
49TL
www.sertifikapress.com.tr
www.sertifikapress.com.tr
www.sertifikapress.com.tr
4
5
6
sadece
49TL
sadece
49TL
sadece
49TL
www.sertifikapress.com.tr
www.sertifikapress.com.tr
www.sertifikapress.com.tr
7
8
9
sadece
49TL
www.sertifikapress.com.tr
sadece
49TL
www.sertifikapress.com.tr
sadece
49TL
www.sertifikapress.com.tr
DR.BRUCE DUNCAN Dr Bruce Duncan holds a Certificate in Life Coaching (Newcastle College), Diploma in Counselling (CSCT), Diploma TESOL (Distinction) LTTC, Diploma in Teaching Business English (Distinction) LTTC, CELTA (Cambridge), MA in TESOL 2004, MA in TESOL 2010, (St Clements University), a D.Litt. (St Clements) and an honorary D.Ed. (Commonwealth University), Professor (Commonwealth University). He is the founder and chief executive of Sanctuary Services.
SONUÇLAR Küreselleşme dünya yolunda bir labirent olmaya devam edecek mi? Aldatıcı kılavuzluk, uyarlanmalarda ve yapılanmalarda hem olumlu hem de olumsuz olarak sonuçlanacak mı? Bu Orwellian canavarına dönüşecek mi? Fedakar sözler ve bileşkelerde eylem verilen emirler mi? güç ve açgözlülük döngüsel doymak bilmez iştahını sonucunda taze dayatılan hidra başlı kolonizasyon doğurur doğurmayacaını garantilektedir. Bu yüzden, adından banane, diğer insanları, çevreyi ve tüm insanların hakalrı ve sorumlulukları doğrultusunda demokratik çerceveyi önemseyen insanlarla ilgilidir? TEŞEKKÜRLER David Lornem ve Mr. Nour Laouisset bilgilerinden alınan bazı emsal eleştiri yazılarının sunumu katılmıştır ve bu sebepten dolayı makalemin son sözünde onlara teşekkürlerimi iletmek isterim. KAYNAKÇA; -Bradley, R.L, and Donway, R. (2010) “Capitalism, Socialism and “the Middle Way” a Taxonomy”, The Independent Review 15.1 (2010) -Elder, Catriona (2007): Being Australian: Narratives of National Identity. Allen & Unwin, Crows Nest, N.S.W.: -Gilbert, J. (2007): “Social Democracy and Anticapitalist Theory.” Renewal : a Journal of Labour Politics Oct. p.38+. -Hall, P and Soskice, D. (2001): Varieties of Capitalism: The Institutional Foundations of Comparative Advantage. Oxford University Press
38
StClementsUniversity
-Jones, A. 2006): The Dictionary of Globalisation, Polity BASIN; -Kiley, R. (2005): The Clash of Globalisations: Neo-Liberalism, the Third Way, and AntiGlobalisation. Brill, Boston. -Lechner, FJ and Boli, J. The Globalisation Reader (3rd Revised Edition), Wiley-Blackwell ISBN: 978-1-4051-5553-3 -MacGillivray, A. (2006): Globalisation. Constable and Robinson Ltd -Machiavelli, N. (2001): The Prince. The Book Depository -Mcugh, Nancy A. (2007): Feminist Philosophies A-Z. -Edinburgh University Press -Scholte, J. A.(2008): Defining Globalisation, The World Economy, 31: 1471–1502, Wiley on-line library. -Shin, Gi-Wook. The Paradox of Korean Globalisation. Asia/Pacific Research Centre, Encina Hall, Room E301, Stanford University, Stanford, CA 94306-6055 http://APARC. stanford.edu (Accessed 19 September 2011. -Thomas, N. (2007): “Global Capitalism, the Anti-Globalisation Movement and the Third World.” Capital&Class -Anon (2010): “State Capitalism versus Free Markets.” The Washington Times (Washington, DC) 29 June 2010. -Anon (2006): “Londoner’s Diary.” The Evening Standard (London, England) 6 Jan. -Anon (2010): “Toward a New Capitalism; Time to Be Less Destructive - and Less Creative.” The Washington Times (Washington, DC) 8 April -Anon (2010): “Police Keep Secret Files on 1, 900 Protesters.” -The Mail on Sunday (London, England) 23 May NOTLAR;
1-The Guardian 21 June 2011 (http://www.guardian. co.uk/commentisfree/2011/jun/01/voic e-for-emergingprecariat) Accessed 30 September 2011). 2-http://www.encyclopedia.com/topic/Globalization.aspx (Accessed 24 September 2011). 3-http://www.wordwizard.com/phpbb3/viewtopic.php?f= 7&t=6612 (Accessed 12 September 2011). 4-http://en.wikipedia.org/wiki/Globalization#cite_note-5.
5-5 May 1818 – 14 March 1883. 6-It is important to state that Capitalism is open to many interpretations and flavours of meaning. Proponents of the concept have diluted or added to the core. 7-http://en.wikipedia.org/wiki/Multinational_corporation (Accessed 30 September 2011). 8-http://investigate911.org/Oligarchy.htm (Accessed 30 September 2011) 9-Who is the Black Nobility? http://files.meetup.com/196633/THE%2520BLACK%2520N OBILITY.pdf (Accessed 30 September 2011) 10-http://east_west_dialogue.tripod.com/id9.html (Accessed 30 September 2011) 11-www.onlineopinion.com.au/view.asp?article=2029 (Accessed 7 September 2011). 12-Ibid. 13-http://plato.stanford.edu/entries/globalization/ (Accessed 8 September 2011). 14-Op cit (Scholte). 15-Ibid. 16-Ibid. 17-Ibid. 18-Ibid. 19-http://www.oocities.org/shabani4u/Global_development.html (Accessed 8 September 2011). 20-http://www.penguin.co.uk/nf/Author/AuthorPage/0,, 1000000048,00.html (Accessed 9 September 2001). 21-Monthly Review (An Independent Socialist Magazine. Volume 53, Issue 04). 22-Machiavelli, N, “The Prince” Volume 1. 23-Ibid. 24-Ibid. 25-http://courseworkbank.info/courseworkbank.info. php?f=R0NFIEEgLSBMZXZlbC9FY29ub21pY3MvR2x vYmFsaXphdGlvbjMucGRm (Accessed 19 September 2011). 26-http://circ.ahajournals.org/content/97/6/596.short (Accessed 19 September 2011). 27-See Google search for Environmental Protection Agencies. 28-Douglass, JA. E-Scholarship CSHE University of California , Berkeley http://escholarship.org/uc/ item/3z26h30n;jsessionid=6079CD A849084F72C7180BC8D F37E578#page-1 (Accessed 30 September 2011). 29-http://fractalenlightenment.com/641/issues/tata-andreliance-plundering-the-country (Accessed 24 September 2011). 30-http://ruud.hubpages.com/hub/Disadvantages-ofGlobalization (Accessed 25 September 2011). 31-Under Cromwell’s Puritan evangelical rule, Christmas was banned. 32-http://www.hoax-slayer.com/howard-muslim-speech. shtml (Accessed 20 September 2011). 33-http://www.pantheon.org/articles/h/hydra.html (Accessed 21September 2011).
psikolojiM dergisi, Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği resmi yayınıdır. Aylık olarak tüm Türkiye’de YAY-SAT aracılığı ile dağıtılmaktadır. Popüler ve güncel psikolojik konuların işlendiği, grubumuzun diğer yayınına abone olmak için web adresimizi ziyaret edebilirsiniz. www.psikolojim.com.tr | info@psikolojim.com.tr
psikolojiM dergisi tüm Türkiye’de!
TĂź rki ye
as yo n
BĂź ros u
s t U n e n i m v e e l r s C ity t S
m or f En
St Clements University www.stclements.com.tr