"Kişilik Analizine Giriş" St.Clements University / Türkiye Yayınları
Birinci Baskı Kasım-2014 ISBN: 978-605-65181-5-7
St Clements University ™ Bu kitabın her türlü yayın hakkı St.Clements University Türkiye Enformasyon Bürosuna aittir. Yayıncının izni olmadan, eğitim ve tanıtım amaçlı, kısmi alıntılar hariç olmak üzere hiçbir şekilde kitabın tümü ya da bir kısmı yayınlanamaz ve çoğaltılamaz.
Sayfa Düzeni&Dizgi Kapak Tasarım Çeviri Yayın ve Dağıtım Telefon Fax Web Adresi E-Posta Baskı Sertifika No
: St.Clements,Türkiye Enformasyon : Timur TUNA : TercümePress : İzmir-1 Cd. No:33/31 Kızılay,Ankara : 4441659 : (0312) 4184599 : http://www.stclements.eu : yayin@stclements.eu : Nasip OFSET : 29976
1
"Kişilik Analizine Giriş"
St.Clements Unıversity Dekanı, Fahri Konsolos, PresGrup Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Yrd.Doç.Dr. Bilal Semih BOZDEMİR'e teşekkür ederiz.
2
İçindekiler Tablosu ÖNSÖZ ......................................................................... 7 BÖLÜM 1 ...................................................................... 9 ZİHİNSEL MEKANİZMAMIZ ............................................ 9 Düşünmeyi Düşünmek.................................................. 9 Zihnin felsefesi........................................................ 18 Zihin-vücut dikotomisi ............................................ 19 Cisimleştirmeye Karşı İşlevselcilik............................ 20 Biyoloji - Nöronlar................................................... 20 Algısal psikoloji ....................................................... 21 Psikoanaliz.............................................................. 24 Bilinçsizlik ............................................................... 24 Sosyal psikoloji ....................................................... 25 Algı: Görülecek Bir Şeyi Neden Göremiyoruz? ......... 45 Yeni bilgi var olan fikre uyarlanır. ............................ 51 Zekâ Analizi İçin Çıkarım ......................................... 55 Hafıza: Bildiklerimizi Nasıl Hatırlarız? ...................... 57 Hafıza Sisteminin Ögeleri ........................................ 91 Duyusal Bilgi Deposu .............................................. 91 3
Kısa Erimli Bellek..................................................... 92 Uzun Erimli Bellek ................................................... 95 Bilginin Uzun Erimli Bellekte Düzenlenmesi ............. 96 Uzun Erimli Belleğe Bilgi Aktarmak ve Bellekten Bilgi Almak ................................................................... 100 Hafıza ve Zekâ Analizi ........................................... 104 Çalışan Hafızanın Sınırlarını Genişletmek............... 105 Kategorilerin Güçlenmesi ...................................... 107 Hatırlanana Etki Eden Şeyler ................................. 107 Hafıza Geçmişe Dönük Olarak Nadiren Değişir ...... 108 Hafıza Yardımcı Olduğu Kadar Engel de Olabilir ..... 108 BÖLÜM 2 .................................................................. 110 DÜŞÜNME ARAÇLARI................................................ 110 ANALİTİK YARGI STRATEJİLERİ EKSİK BİLGİNİN .......... 110 SINIRLARINI AŞMAK .................................................. 110 Durumsal Mantık .................................................. 112 Teoriyi Uygulamak ................................................ 114 Tarihi Durumlarla Karşılaştırma............................. 119 Verinin Derinliklerine Dalmak ............................... 122 Stratejiler Arasındaki İlişkiler................................. 124 Hipotezler Arasında Seçim Yapma Stratejileri : ...... 125 Geçici algı ............................................................. 127 Doğru Hipotezi Oluşturmada Başarısızlık: .............. 128 Kanıtın Teşhis Edici Olmasında Başarısızlık: ........... 128 4
Hipotezlere Karşı Çıkmada Başarısızlık: ................. 129 Sonuç: .................................................................. 132 Gerçekten Daha Fazla Bilgiye mi İhtiyacınız Var? ... 133 Bir Deney:............................................................. 135 Atlar Üzerine Bahse Girmek .................................. 135 Ustaca Yargıda Bulunmak ..................................... 137 Yeni Bilgi, Fikirlerimizi Ne Zaman Etkiler? .............. 138 Veriyle Yürütülen Analiz........................................ 141 Kavramsal Olarak Yürütülen Analiz ....................... 142 Mozaik Analiz Teorisi ............................................ 144 Sonuç : ................................................................. 145 BÖLÜM 3 .................................................................. 146 ZİHİN ........................................................................ 146 Zihinsel Monotonluğu Anlamak ............................ 147 Sorun Çözücü Yöntem........................................... 149 Zihinsel Araçlar/Gereçler ...................................... 150 Varsayımları Sorgulamak ...................................... 151 Alternatif Modelleri Saptamak .............................. 152 Ayna Görüntülerine Karşı Temkinli Olmak ............. 153 Farklı Bakış Açıları Görmek.................................... 154 Geriye Doğru Düşünmek ....................................... 155 Fikrinizi Ne Zaman Değiştireceğinizi Anlamak ........ 158 Şaşırtandan Öğrenmek ......................................... 158 5
Stratejik Varsayımlar vs. Taktiksel Göstergeler ...... 159 Yaratıcı Düşünceyi Teşvik Etmek ........................... 160 Fikir Değerlendirmesi: .............................................. 165 Düzenleyici Çevre ................................................. 166 Sonuç : ................................................................. 171 BÖLÜM 4 .................................................................. 176 ANALİTİK PROBLEMLERİ YAPILANDIRMA .................. 176 Problemin Yapısı ................................................... 181 Araba Alım Matrisi ................................................ 182 Sonuç: .................................................................. 187 BÖLÜM 5 .................................................................. 188 REKABET HİPOTEZ ANALİZİ ....................................... 188 Bilimsel hipotez .................................................... 191 Geçici varsayım ..................................................... 192 Hipotezler, Konseptler ve Ölçüm........................... 193 İstatiksel Hipotez Test Etme .................................. 194 Adım Adım Rekabet Hipotez Analizinin Taslağı.......... 199 Adım 1...................................................................... 199 Adım 2...................................................................... 202 Adım 3...................................................................... 203 Adım 4...................................................................... 207 Adım 5...................................................................... 208 Adım 6...................................................................... 211 Adım 7...................................................................... 212 Adım 8...................................................................... 214 Özet ve Sonuç: ......................................................... 220 KAYNAKÇA............. Hata! Yer işareti tanımlanmamış. 6
ÖNSÖZ
İnsan beyni bilinçli süreçlerin tümünü içerir. Zihin ya da bilinç; düşüncenin, algılamanın, belleğin, duygunun, istemenin bazı birleşimlerinde görülür. Zeka ise, zihnin öğrenme ve öğrenilenden yararlanabilme; yeni durumlara uyabilme ve yeni çözüm yolları bulabilme yeteneğidir. Bu kitapta, zihin ve bununla ilgili düşünme süreçlerine değinilmiş; hafıza ve zekayla ilgili kavramlar ve açıklamalar tablo ve şemalarla desteklenmiştir. Anlatılanlar ışığında, kişilik analizlerini çözümlemek ve bunu hayatımıza uyarlamak mümkün olacaktır.
7
''KİŞİLİK ANALİZİNE GİRİŞ''
8
BÖLÜM 1 ZİHİNSEL MEKANİZMAMIZ Düşünmeyi Düşünmek Zihinsel model, bir şeyin gerçek dünyada nasıl işlediğine ilişkin olarak bir kişinin düşünce sürecinin bir açıklamasıdır. Etrafındaki dünyanın bir temsili, çeşitli parçaları arasındaki ilişkiler ve bir kişinin kendi eylemleri ve bu eylemlerin neticeleri hakkındaki sezgisel algıdır. Zihinsel modeller, davranışımızı şekillendirme ve problemleri çözme (kişisel bir algoritmaya benzerdir) ve de görevleri ifa etmeye ilişkin bir yaklaşım oluşturmaya yardım edebilir. Zihinsel bir model, kavrama, muhakeme etme ve karar vermede önemli bir rol oynadığı varsayılan dahili bir sembol türü ve harici gerçekliğin temsilidir. Kenneth Craik, 1943 yılında zihnin olayları önceden görmede kullanılan "küçük ölçekli gerçeklik modelleri" oluşturduğunu ileri sürmektedir. Jay Wright Forrester, genel zihinsel modeli şu şekilde tanımlamıştır: Etrafımızdaki dünyanın kafamızdaki görüntüsü, sadece bir modeldir. Hiç kimse kafasında, tüm dünyayı, devleti ya da ülkeyi hayal edemez. Yalnızca, kavramları ve bunların arasındaki ilişkileri seçer ve bu seçtiklerini gerçeklik sistemi temsil etmede kullanır. Psikolojide ise, zihinsel modeller terimi bazen zihinsel temsiller ya da genelde zihinsel canlandırmaya 9
atıfta bulunmak için kullanılmaktadır. Tüm diğer zamanlarda ise, zihinsel modellere ve muhakeme etmeye ve de Philip Johnson-Laird and Ruth M.J. Byrne tarafından geliştirilmiş muhakeme etme zihinsel model teorisine atıfta bulunmak için kullanmaktadır. İnsan muhakemesine ilişkin bir görüş de, bunun zihinsel modellere dayanır olmasıdır. Bu bakış açışından bakıldığında zihinsel modeller, algı, imgeleme ya da söylemin kavranmasından oluşturulabilmektedir (Johnson-Laird, 1983). Bu tarz zihinsel modeller, yapılarının temsil ettikleri durumun yapısına ve bunun aksine muhakemenin resmi kural teorilerinde kullanılan mantıksal formların yapısına benzeşik olan mimarlar tarafından oluşturulan modellere ya da fizikçilerin şemalarına benzerler. Bu bağlamda, bu zihinsel modeller biraz da 1922 yılında felsefeci Ludwig Wittgenstein tarafından betimlenen dilin resim teorisindeki resimlere benzerler. Philip Johnson-Laird ve Ruth M.J. Byrne, muhakemenin mantıksal formlardan ziyade zihinsel modellere bağlı olduğu varsayımını ortaya koyan bir zihinsel modeller teorisi geliştirmiştirler (Johnson-Laird ve Byrne, 1991). Zihinsel modeller, onları muhakemenin psikolojisinde diğer önerilen temsillerden ayırt eden küçük bir ana varsayımlar (aksiyomlar) setine dayanmaktadır (Byrne ve Johnson-Laird, 2009). Her zihinsel model, bir olabilirliği temsil etmektedir. Bir zihinsel model, olasılığın meydana gelebileceği diğer tüm farklı yollara
10
özgü olanı yakalayan bir olabilirliği temsil etmektedir (Johnson-Laird ve Byrne, 2002). Zihinsel modeller, bir modelin her bir parçasının temsil ettiği şeyin, her bir parçasına karşılık gelmesi gibi ikoniktirler (Johnson-Laird, 2006). Ve bir gerçeklik prensibine dayanmaktadırlar. Tipik olarak yalnızca mümkün olan bu durumları temsil ederler ve olabilirliğin her bir modeli, yalnızca önerilene göre bu olabilirlikte neyin doğru olduğunu temsil etmektedir. Buna rağmen, zihinsel modeller karşı olgusal koşullar ve karşı olgusal düşünme durumunda olduğu gibi geçici olarak gerçek olduğu varsayılan aslında yanlış olan bir şeyi de temsil edebilirler (Byrne, 2005). İnsanlar, bir sonucun yalnızca tüm olabilirlikleri kontrol altında olduğunda geçerli olduğu sonucunu çıkarmaktadırlar. Zihinsel modeller ile muhakeme prosedürleri, geçersiz çıkarımların tersini kanıtlayacak karşıt-örneklere güvenmektedirler; bir neticenin öncüllerin tüm modellerini ötelediğinden emin olacak şekilde bir gerçekliği inşa ederler. Mantıklı düşünen kimseler, sıklıkla sadece tek bir model olan çoklu model problemlerinin olası modellerinin bir alt setine odaklanmaktadırlar. Mantıklı düşünen kimselerin yapabileceği çıkarımlara ilişkin olarak, kolaylık, yaş ve çalışma hafızasını da içeren birçok faktörden etkilenmektedir (Barrouillet ve arkadaşları, 2000). Örneğin öncüllerin tutulduğu fakat sonucun elinde tutamadığı bir olabilirlik gibi, eğer sonuca ilişkin bir karşıt örnek bulabiliyorlarsa bu sonucu reddederler 11
(Schroyens ve arkadaşları, 2003; Verschueren ve arkadaşları, 2005). İnsan muhakemesi çıkarımlarının resmi kuralları (örneğin; O'Brien, 2009), çıkarımların domaine has kurallara mı (örneğin; Cheng & Holyoak, 2008; Cosmides, 2005), zihinsel modellere ya da olasılıklara mı (örneğin; Oaksford ve Chater, 2007) dayandığına ilişkin bilimsel tartışmalar devam etmektedir. Farklı teorilerin birçok deneysel karşılaştırması yapılmaktadır (örneğin; Oberauer, 2006). Zihinsel bir model, genellikle: Ölçülemeyen, yalanlanabilir, silik ya da tamamlanmamış gerçeklerde bulunur. Esnektir ; olumsuz algının yanı sıra önemli ölçüde olumlu algıda da değişkendir. Bir bilgi filtresidir ; seçici algı, bilginin yalnızca seçilen parçalarının algısına neden olur. Dünyanın karmaşıklığı ile karşılaştığında, oldukça sınırlıdır ve bilimsel bir model kapsamlı ve mantıksal neticelerinin türevindeki belirli bir gerçekliğe uygun olduğunda dahi, insanların hatırlayabildiği unsurların maksimum sayısı ve mantık prensiplerinin gestaltizimleri ya da başarısızlığı hakkındaki kurallar gibi çalışma hafızası olarak bu tarz kısıtlamaları da göz önünde bulundurmalıdır. Başka bir yerde bulamayacağı, dilediği zaman mevcut olan ve dilediği zaman kullanılabileceği bilgi kaynaklarına dayanmaktadır .
12
Zihinsel modeller, organizasyonel öğrenmeyi anlamanın ana yoludur. Zihinsel modeller, ‘’düşünme ve hareket etme görüntülerine derinden bağlıdırlar’’.[5] Zihinsel modeller, insanların güç bir şekilde bilincinde oldukları dünyayı anlamaya esastırlar. S.N. Groesser ve M. Schaffernicht (2012), tipik olarak kullanılabilecek olan üç temel yöntem tanımlamaktadır: Nedensel döngü şemaları : Nedensellik ve geri bildirim döngüleri ile neticelenen eğilim ve bilgi bağlantılarının bir yönergesini gösteren şemalardır. Sistem yapısı şemaları : Kalitatif dinamik bir sistemin yapısını açıklamanın çok daha uygun bir yoludur. Stok ve akış şemaları: Bir dinamik sistemin yapısını ve niceliğini belirtmenin bir yoludur. Bu yöntemler, aleni olarak dahili inançlara dayanan belirli bir sistem hakkındaki yazılı modelleri, dinamik bir sistemin zihinsel bir modelinin gösterilmesine olanak sağlarlar. Bu grafiksel temsillerin analiz edilmesi, birçok sosyal bilim alanında giderek artan bir araştırma alanı haline gelmiştir. Tüm bunlara ek olarak, sosyal bilim araştırmaları, işbirlikçi karar verme ve doğal kaynak planlamada kullanılmak üzere bireylerden toplanan zihinsel model temsillerinin toplanması/karşılaştırılması/kombine edilmesi için son yıllarda, ''bulanık mantık bilişsel haritalandırma'' ''zihinsel modelleyici'' gibi bireysel zihinsel modellerin yapısal ve fonksiyonel özelliklerini yakalamaya ve analiz etmeye çalışan yazılım araçları geliştirilmekte ve kullanılmaktadır. 13
Gerçekliğin sadeleştirilmesinde, bir model oluşturma, sistematik düşünme ve sistem dinamiklerinin üstesinden gelmeye çalışan bir gerçeklik algısı bulabilmektedir. Bu iki disiplin, zihinsel modellerin gerçekliği ile daha iyi bir koordinasyon inşa etmeye ve onu doğru bir şekilde canlandırmaya yardım edebilmektedir. Nasıl karar verilebileceğine ve nasıl planlanacağına uygun hareket etmenin neticelerinin olabilirliğini arttırmaktadırlar. Sistem dinamikleri net olan, basit bir şekilde iletişim kurulabilen ve bir diğeri ile karşılaştırılabilen bariz modellerin oluşturulması ile zihinsel modeller kapsamını genişletmektedir. Sistematik düşünme, zihinsel modelleri geliştirmek ve dolayısıyla da zihinsel modellere dayanan dinamik kararların kalitesini geliştirmek için kullanılacak araçlar aramadır. Temel özelliklerin analizinden sonra, zihinsel modellerin değiştirilmesi ya da öğrenme sürecinin getirilmesi gerekmektedir. Öğrenme, bir geri döngü sürecidir ve geri bildirim döngüleri şu şekilde canlandırılabilmektedir: Tekli döngü, öğrenme ya da çift döngü öğrenme. Zihinsel modeller, insanların bilgi ile çalışma şeklini etkiler ve nihai kararı verir. Kararın kendisi değişir fakat zihinsel modeller aynı kalır. Bu, öğrenmenin baskın yöntemidir fakat oldukça elverişlidir. Belirlenmiş bir zihinsel model sabitlenir bu yüzden de bir sonraki karar oldukça hızlıdır. 14
Bir kararın bağlı olduğu zihinsel modeli değiştirmek gerektiği zaman, bir çift döngü süreci (bakınız aşağıdaki şema) kullanılmaktadır. Tekli döngülerinin aksine bu model, etrafındaki değişikliklerin ve zihinsel modellerdeki ifade değişikliklerine duyulan ihtiyaçları göz önünde bulundurma gibi basit ve statikten daha kapsamlı ve daha dinamiğe doğru anlamada bir değişiklik oluşmasını içermektedir Doğru zekâ analizini engelleyen farklı problemlerden, insanın zekâsal sürecinde var olanlar, şüphesiz ki çözülmesi en zor ve en önemli olanlardır. Zekâ analizi temel olarak zekâsal bir süreçtir, fakat bu süreç anlayışı zekâmızın çalışmasından haberdar olmayışımızın arkasında kalmıştır. Kavramsal psikolojinin temel bulgusu insanların insan beyninde ne olduğuna dair çoğu şey hakkında bilinçli bir deneyimleri olmadığıdır. Algı, hafıza, bilgi süreciyle ilgili çoğu işlev öncelikle, bilinçli eğilimden ayrı olarak aktarılır. Bilinçte anlık olarak meydana gelen şey düşünme sürecinin değil, düşünmenin sonucudur. Düşünce; düşünme, düşünce üretme eylemi ya da düşünce üretme sürecinden doğan fikirler ya da fikirler düzenidir. Düşünce herkesin aşikar olduğu bir ana insan faaliyeti olmasına rağmen, düşüncenin ne olduğu ya da nasıl oluşturulduğuna ilişkin genel kabul edilir bir fikri birliği bulunmamaktadır. Düşünceler, kendiliğinden gelişen düşünme eylemlerinin bir neticesi ya da ürünüdür. 15
Birçok insan eylemi ve etkileşiminin altında düşünce yattığından, fiziksel ve metafiziksel kökenlerini, süreçlerini ve etkilerini anlamak psikoloji, nörobilim, felsefe, yapay zekâ, biyoloji ve sosyolojiyi de içeren birçok akademik disiplinin uzun soluklu hedefi olmuştur. Düşünme, insanların tecrübe ettikleri dünyayı algılamaları, yorumlamaları, temsil etmeleri ya da modellemelerine ve bu dünya hakkında tahminlerde bulunmalarına olanak sağlar. Düşünce, planlar yaptığı ya da bu hedefleri başarmaya çalıştığından ihtiyaçları, amaçları ve arzuları olan bir organizma açısından oldukça faydalı bir unsurdur. Düşünceler, bir kişinin hedefini belirleyen anahtarlardır. ‘’Düşünce’’ kelimesi, şu anlamlara gelebilir . Düşünmenin tekli bir ürünü ya da tekli bir fikir (‘’İlk düşüncem, hayır idi), zihinsel faaliyetin ürünü (Matematik, geniş bir düşünce ürünüdür), düşünme eylemi ya da süreci (Aşırı düşünceden yoruldum), düşünme, muhakeme etme, hayal etme ve benzeri şeylere ilişkin kapasite (Tüm düşüncesi, işe başvurmaktı), bir fikri düşünme ya da yansıtma (Ölüm fikri, beni korkutuyor), hatırlama ya da izleme (Çocukluğum hakkında düşündüm), yarı şekillenmiş ya da mükemmel olmayan niyet (Gitmeye yönelik bazı düşüncelerim vardı), 16
bekleme ya da tahmin etme (Onu tekrar görmek gibi bir düşüncesi yoktu), düşünme, dikkat, özen ya da ilgi (Görünümü hakkında fikir almadım ve ben, bunu düşünmeden yaptım), yargılama, fikir ya da inanç (Ona göre dürüstlük, en iyi politikadır), belirli bir yer, sınıf ya da zamanın fikir özellikleri (Yunan Düşüncesi), bir şeyin bilincinde olma durumu (Beni, babaannem hakkında düşündürdü), bir şeye inanma eğilimi gösterme, bilhassa da tam emin olmaksızın (Sanırım yağmur yağacak ama pek emin değilim). 10. Yüzyıl ressamlarından Shi Ke’ye atıfta bulunan ve Chán patriarch Dazu Huike portresi olan Huike Thinking; tanımlar, düşüncenin insan beyninde ( bakınız, antropomorfizm), canlı biyolojik sistemin bir parçası olarak (bakınız Alan Turing ve Bilgisayar ve Zekâ),yalnızca bilinçli bir farkındalık seviyesinde bulunmasını (bakınız, Bilinçsiz Düşünce Teorisi), dili gerekli kılmasını, esas olarak ya da yalnızca kavramsal, soyut olmasını (resmi),benzetme yapma, yorumlama, değerlendirme, hayal etme, planlama ve hatırlama gibi diğer kavramların içeresinde yer almasını gerektirebilir ya da gerektirmeyebilir. Düşünce tanımları, ayrıca düşünce teorilerinden de direkt ya da dolaylı olarak türeyebilir.
17
Zihnin felsefesi "Zamanı düşündüren bu fikirlerdeki en düşündürücü olan şey, hala düşünmüyor olamamızdır" . Martin Heidegger Rodin (1840-1917) tarafından kaleme alının Thinker Musee, Rodin’in bahçesinde felsefedeki fenomenoloji hareketi ve düşünceyi anlama şeklinde köklü değişiklikler yapmıştır. Martin Heidegger’in insanoğlunun ve zamanın varoluşsal yapısının fenomenolojik analizleri, düşünceyi anlama şeklimizi etkileyen bir insanın geleneksel olan kavramsal ya da rasyonel yorumlarını düşünmesi ve incelemesi gibi hususlara yeni bir bakış açısı getirmiştir. Olası tematik bilinçliliği resmetmede kavramsal olmayan anlayışın ana rol algısı, 1970 ve 1980’li yıllarda yapay zekâyı kuşatan tartışmayı bilgilendirmiştir. Buna rağmen fenomenoloji; modern Batı felsefesindeki tek düşünce yaklaşımı değildir. Zihin felsefesi; zihnin doğasını, zihinsel olayları, zihinsel işlevleri, zihinsel özellikleri, bilinçliliği ve fiziksel vücut, bilhassa da beyin ile var olan ilişkilerin üzerinde çalışan felsefe dalıdır. Fiziksel vücut ile ilişkisini içermeyen, zihnin doğasına ilişkin başka hususlar da var olmasına rağmen, zeka ile vücut arasındaki ilişki gibi bir zihinvücut problemi genellikle zihin felsefesinin ana konusu olarak görülmektedir.
18
Zihin-vücut dikotomisi Zihin-vücut problemi, zihin ya da zihinsel süreçler ve bedensel durumlar ya da süreçler arasındaki ilişkinin açıklaması ile ilgilidir . Bu alandaki felsefecilerin ana amacı, zihnin doğasını ve zihinsel durumları/süreçleri ve de zihinlerin vücuttan nasıl etkilendiğini ya da etkilenip etkilenmediğini ve vücudu nasıl etkileyebileceği ya da etkileyip etkileyemeyeceğini tespit etmektir. İnsanların algısal deneyimleri, harici dünyadan bir kişinin çeşitli algısal organlarına ulaşan uyarıcılara bağlıdır ve bu uyarıcılar, nihai olarak bir kişinin memnun edici ya da rahatsız edici olabilecek bir duygu hissetmesine neden olabilecek zihinsel durumunda bir değişikliğe neden olur. Örneğin bir kişinin bir dilim pizza arzusu, kişinin istediğini almak için vücudunu belirli bir tarzda ve belirli bir yönde hareket ettirmesine neden olma eğilimi gösterecektir. Sonrasındaki soru ise, elektromekanik özellikler dışında hiçbir şeye sahip olmayan zekâdan ortaya çıkan bilinç deneyimleri için bunun nasıl mümkün olacağıdır. Buna ilişkin problem ise, kişinin önermeli tutumlarının (örneğin; inançlar ve arzular) bireyin nöronlarının yanmasına ve kaslarının kesinlikle doğru bir şekilde kasılmasına neden olabileceğini açıklamaktır. Bunlar, Rene Descartes zamanından bu yana bilgi kuramcılar ve zihin felsefecilerinin karşılaştıkları bazı bilmeceleri içermektedir. 19
Cisimleştirmeye Karşı İşlevselcilik Yukarıda bahsedilmekte olan hususlar, kavramsal düşünme sistemlerini nasıl aldığımıza ilişkin klasik ve fonksiyonel bir tanımı yansıtmaktadır. Buna rağmen, görünürde oldukça çözümlenemez akıl-vücut probleminin üstesinden gelindiği ve Heidegger, Piaget, Vygotsky, Merleau-Ponty ve pragmatist John Dewey’in çalışmalarındaki köklerle şekillenmiş bilişsellik yaklaşımı ile baypas edildiği söylenmektedir. Bu yaklaşım, aklı süreçlere ayıran ve bu süreçleri analiz eden klasik yaklaşımın yanlış yönlendirildiğini işaret etmektedir. Bunun yerine ise akıl, şekillendirilmiş ajan eylemleri ve de algıladığı, kafasında canlandırdığı her biri bir diğerini tanımlayan bir bütünün parçalarıdır. Dolayısıyla da, sadece aklın fonksiyonel analizi her zaman çözemediğimiz bir akıl-vücut problemi olarak kalacaktır.
Biyoloji - Nöronlar Bir nöron (ayrıca, nöron ya da sinir hücresi olarak da bilinmektedir), elektrokimyasal sinyalleşme yöntemi ile bilgileri işleyen ve ileten sinir sistemindeki uyarılgan bir hücredir. Nöronlar; beynin omurgalı spinal kordunun, omurgasız ventral sinir kordunun ve peripheral sinirlerin çekirdek bileşenleridir. Birkaç özel nöron türü bulunmaktadır: Dokunma, ses, ışık ve sonrasında spinal kord ve beyne
20
sinyaller gönderen algı organları hücrelerini etkileyen diğer sayısız uyarıcıya cevap veren algılayıcı nöronlar. Motor nöronlar, beyin ve spinal kordun sinyallerini alır, kasların kasılmalarına neden olur ve bezleri etkiler. Aracı nöronlar, beyin ve spinal kord bünyesindeki nöronları diğer nöronlara bağlarlar. Nöronlar uyarıcıya cevap verir ve de bilgileri alan ve eylem için vücudun diğer bölümlerine cevaplar gönderen bir süreç olan merkezi sinir sistemine uyarıcının mevcut olduğunu iletir. Nöronlar, mitoza uğramazlar ve astrositlerin pluripotent oldukları için bazen nöronlara dönüştükleri gözlemlenmesine rağmen hasar gören nöronlar, genellikle yenileri ile yer değiştirmezler.
Algısal psikoloji Psikologlar, düşünmeye bir soruya cevap ya da uygulamalı bir probleme çözüm bulmayı amaçlayan düşünsel bir çaba olarak odaklanmaktadır. Kavramsal psikoloji, problem çözme, hafıza ve dil gibi dahili zihinsel süreçleri inceleyen bir psikoloji dalıdır. Bu yaklaşımdan doğan düşünce okulu, insanların bilgi işlemeyi zihinsel olarak nasıl temsil ettikleri ile ilgilenen cognitivizmdir (bilişsellik). Bu yaklaşım, Max Wertheimer, Wolfgang Köhler, ve Kurt Koffka’nın Gestalt psikolojisi [18] ve de çocukların kavramsal gelişimini tanımlayan bir aşamalar/fazlar teorisi sunmuş olan Jean Piaget’in çalışmalarında birçok temele oturtturulmuştur. Kavramsal psikologlar, kendileri ile ilgili problemleri uyarıcılar ve cevap arasında vasıta olan zihinsel süreçlerle anlamak, teşhis etmek ve çözmek için 21
psikofiziksel ve deneysel yaklaşımları kullanmaktadır. Yaratıcı keşif ve hayalci düşünce ile meşgul olmanın yanı sıra, muhakeme etme psikolojisi, insanların nasıl karar verdiğini, seçimler yaptığını ve problemleri nasıl çözdüğünü içeren çeşitli düşünme unsurları üzerinde çalışmaktadırlar. Kavramsal teori, problemlerin çözümlerinin gerektiği şekilde anlaşılmayan fakat bir çözüm sözü veren algoritmaların-kuralların ya da anlaşılan fakat her zaman çözüm garantisi vermeyen deneyimsel kuralların şeklini alır. Kavramsal bilim, insan davranışlarına benzetim yapma amacında olan algoritmaların bir bilgisayarda uygulandığı ya da uygulanabilir olduğu bağlamda kavramsal psikolojiden farklılık göstermektedir. Diğer durumlarda ise, ani bir ilişkiler farklındalığı ile çözümler getirilebilmektedir. Gelişimsel psikoloji alanında tanınan Jean Piaget, doğumdan olgunluğa kadar düşünce gelişimi alanının öncülerindendir. Kavramsal gelişim teorisinde düşünce, çevredeki eylemlere dayanmaktadır. Piaget, çevrenin eylem şemalarında mevcut olan nesnelerin asimilasyonu ile anlaşıldığını ve bunların, mevcut şemaların taleplerin gerisinde kaldığı kapsamda nesneleri bağdaştırdığını belirtmektedir. Asimilasyon ve bağdaştırma arasındaki bu karşılıklı etkileşimin bir neticesi olarak, bir temsil ve de çıkarım, ve anlama karmaşıklığı modunda her biri bir diğerinden kalitatif olarak farklılık gösteren bir dizi aşama ile düşünce gelişir. Bu, düşüncenin erken çocukluk döneminin ilk iki yılında -algısal motor aşamasında- dahili temsillere, 22
algılar ve eylemlere bağlı olarak gelişmesinden kaynaklanmaktadır. Akabinde ise, ilk olarak somut operasyonlarda yaşamın somut özellikleri ve ardından formal operasyonlar aşamasında somut özellikleri organize eden soyut prensipleri çalıştıran mantıksal yapılarda temsiller, aşamasal olarak organize edilmektedir. Son yıllarda Piaget’in düşünce kavramı, bilgi işleme kavramları ile entegre edilmiştir. Bu nedenle de düşünce, temsil ve bilgi işlemeden sorumlu olan mekanizmaların bir neticesi olarak ele alınmaktadır. Bu kavramda, işleme hızı, kavramsal kontrol ve işleyen bellek, düşüncenin altında yatan ana işlevlerdir. Piaget yanlısı kavramsal gelişim; teorilerde düşüncenin gelişmesi, artan işleme hızı, zenginleştirilmiş kavramsal kontrol ve artan işleyen bellekten geldiği düşünülmektedir. Pozitif psikoloji, insan psikolojisinin pozitif unsurlarının duygu durumu bozuklukları ve diğer negatif semptomlara odaklanma ile eşit oranda önemli olduğunu vurgulamaktadır. "Karakter Güçleri ve Erdemler"de Peterson ve Seligman, bir seri pozitif karakteristik özellikler listelemektedir. Bir kişinin her güce sahip olması, tüm bu karakteristik özellikleri tamamıyla barındırdıkları anlamına gelmez. Bu liste, semptomlarının nasıl ‘’giderileceğinden’’ ziyade bir kişinin güçleri üzerine inşa edilen pozitif düşünceyi desteklemektedir.
23
Psikoanaliz "İlkel benlik", "ego" ve "süper ego", Sigmund Freud’un ruhun yapısal modelinde tanımlanan "ruhsal aygıtın" üç parçasıdır. Bunlar, zihinsel yaşamın faaliyeti ve etkileşiminin tanımlandığı üç teorik yapıdır. Bu modele göre, koordine olmamış içgüdüsel eğilimler, "ilkel benlik"tir; ruhun organize edilmiş gerçekçi parçası, "ego"dur ve ahlaki yönden değerlendiren fonksiyon ise "süper ego"dur.
Bilinçsizlik Bilinçsizlik, psikanalitik kuramının evrimi boyunca Freud tarafından isteğin sezgisel gücünün insan arzusundan etkileneceği, fakat algısal bilinçli zihnin altında iyi çalıştığı şeklinde ele alınmıştır. Freud için bilinçsizlik, içgüdüsel arzuların, ihtiyaçların ve psişik sürücülerin deposudur. Geçmiş düşünce ve hatıralar anında, bilinç gizlenmiş olsa da bireyin bilinçsizlik aleminden gelen düşünceleri ve hislerini yönlendirir. Psikoanaliz için bilinçsizlik; bilinçli olmayan her şeyi içermekten ziyade; bilinçli düşünceden aktif bir şekilde baskılanan ya da kişinin bilinçli bir şekilde bilmeye karşı isteksiz olmasını içermez. Bu bağlamda bu görüş, saklı bilinçsizliğin ne olduğu ile savaşır durumda bir olumsuzluk olarak kendini bilinçsizliği ile değiştirir. Eğer bir kişi acı hissederse, acısını azaltmayı düşünebilir. Acıdan kurtulma ya da bir şeyden zevk almaya ilişkin arzularından herhangi biri, beynine ne yapmasına ilişkin direktif verir.
24
Freud için bilinçsizlik; sosyal olarak kabul edilemez fikirler, istekler ya da arzular ve psikolojik baskılama mekanizması ile akıldan çıkartılan acılı duyular için bir depoydu. Buna rağmen içeriklerin, yalnızca olumsuz olması gerekmez. Psikoanalitik bakış açısından bilinçsizlik, yalnızca etkileri ile tespit edilebilen bir güçtür ve kendini semptomda açıklar.
Sosyal psikoloji Sosyal psikoloji, insanların ve grupların birbirileri ile nasıl bir etkileşim içerisinde olduğuna ilişkin bir daldır. Disiplinler arası alandaki bilginler; hem bireye hem gruba analiz üniteleri kullanmaları vasıtası ile tipik olarak, ya psikologlar ya da sosyologlardır. Benzerliğine rağmen psikolojik ve sosyolojik araştırmalar, amaçları, yaklaşımları, yöntemleri ve terminolojileri açısından çeşitli farklılıklar gösterme eğilimindedirler. Yalnızca, ayrı akademik gazeteciler ve profesyonel toplumlardan faydalanırlar. Sosyologlar ve psikologlar arasındaki en büyük işbirliği, II. Dünya Savaşını takip eden yıllarda gerçekleşmiştir. Son yollarda giderek artan bir izolasyon ve uzmanlaşma olmasına rağmen, iki disiplin arasında bir miktar örtüşme ve etki kalmıştır. Bazen, kolektif alt bilinç olarak da adlandırılan kolektif bilinçsizlik, Carl Jung tarafından ortaya koyulmuş bir analitik psikoloji terimidir. Bir toplum, bir kişi ya da tüm insanlık tarafından tüm genel deneyimlerin bir ürünü olan ve bilim, din ahlak gibi kavramları kapsayan iç içe geçmiş bir sistemde paylaşılan bilinçsiz zihnin bir 25
parçasıdır. Freud "bireysel psikoloji" ile "kolektif psikoloji" arasında bir ayrım yapmazken; Jung kolektif bilinçsizliği her insana has kişisel alt bilinçten ayırmıştır. Kolektif bilinçsizlik, ayrıca "türümüzün deneyimlerinin bir rezervuarı" olarak da bilinmektedir. Jung’un çığır açan çalışması Psikolojik Türlerin "Tanımlar" bölümünde "kolektif" tanımı altında Jung, 1910 yılındaki "How Natives Think" isimli kitabında Lucien Levy-Bruhl tarafından ortaya atılmış bir terim olan kolektifler terimine atıfta bulunmaktadır. Diğer yandan ise Freud, kolektif bilinçsizlik fikrini kabul etmemiştir. Düşünme sürecinde var olan zayıf noktalar ve ön yargılar, dikkatli bir şekilde elde edilen deneyimler sayesinde gösterilebilir. Bunlar, zekâ analistlerinin analiz araçları olarak bulunması gereken teknik ve yöntemlerin bilinçli olarak uygulanmasıyla azaltılabilir. Zeka; bir kişinin mantık, soyut düşünce, anlama, özfarkındalık, iletişim, öğrenme, duygusal bilgiler, hafıza, planlama, yaratıcılık ve problem çözme kapasitesi açısından birçok farklı şekilde tanımlanmaktadır. Ayrıca daha genel anlamda, bilinçli olarak ya da bilinçaltı tarafından bunu yapması dayatılan istek ya da talimat nedeni ile bilgi birikimi ya da bilgileri alma ve/veya edinme ve de herhangi bir boyut, yoğunluk ya da karmaşıklıkta, daha sonra başvurulabilir anlayış modelleri oluşturan bilgiyi kendisine ya da diğer örneklere uygulama kabiliyeti olarak da tanımlanabilmektedir. 26
Zeka; en yaygın şekilde insanlar üzerinde çalışılmaktadır. Fakat ayrıca hayvanlar ve bitkilerde de gözlemlenmektedir. Yapay zeka, zekanın makinelerdeki simülasyonudur. Psikoloji disiplini dahilinde, insan zekasına ilişkin çeşitli yaklaşımlar benimsenmiştir. Psikometrik yaklaşım, en çok araştırılan ve pratik ortamlarda açık ara en geniş kullanılan olmanın yanı sıra özellikle genel kamuya da aşikârdır. Zeka, kavrama ya da algılamak için kullanılan Latince intelligere fiilinden gelmektedir. Bu fillin bir hali olan intellectus kelimesi, anlama kelimesi için kullanılan ortaçağ teknik terimi ve bir filozofik Yunan terimi olan nous’un bir tercümesi haline gelmiştir. Bu terim, buna rağmen ruhun ölümsüzlüğü ve Aktif Zihin Konsepti (ayrıca Aktif Zekâ olarak da bilinmektedir) teorilerini de içeren teolojik skolastizmin metafizik ve kozmolojik teorileri ile güçlü bir şekilde bağlantılıdır. Tabiat çalışmasına olan yaklaşımlar, tümü İngilizce dilindeki filozofik çalışmalarında ‘’anlama’’ kelimesini kullanmayı tercih etmiş olan Francis Bacon, Thomas Hobbes, John Locke ve David Hume gibi erken modern felsefeciler tarafından güçlü bir şekilde reddedilmiştir Örneğin Hobbes, Latince dilinde yazılmış De Corpore adlı eserinde ‘’intellectus intelligit’’ terimini (İngilizceye tercümesinde) ‘’anlaşılmış olanı anlama’’ olarak tercüme etmiş, mantıklı saçmalığın tipik bir örneği olarak kullanmıştır . ‘’Zeka’’ terimi, bu nedenle İngiliz dili
27
felsefesinde daha az yaygınlaşmış fakat sonrasında da çağdaş psikolojide yer bulmuştur. Zeka tanımı, tartışmalıdır. Bazı psikolog grupları, aşağıdaki tanımları ortaya atmaktadırlar: ‘’Zeka hakkındaki Ana Akım Biliminden’’ (1994) elli iki araştırmacı tarafından yapılan editöryal bir beyanda; Diğer şeyler arasında muhakeme etme, planlama, problem çözme, soyut düşünme, karmaşık fikirleri algılama, hızlı ve deneyimlerden öğrenme becerilerini içeren, oldukça genel bir zihinsel kapasitedir. Yalnızca kitaptan öğrenmek , dar bir akademik beceri ya da test etmek, akıllı adımlar atmak değildir. Daha ziyade, etrafımızdakileri kavramak için daha geniş ve daha derin bir kapasiteyi yansıtmaktadır. ‘’Farkına varma’’, ‘’nesneleri anlamlandırma’’ya da ‘’ne yapacağını şekillendirmedir’’. Amerikan Psikoloji Birliği Bilimsel İlişkiler Kurulu tarafından yayınlanmış, ''Bilinenler ve Bilinmeyenler'' (1995) isimli bir rapordaki zeka tanımı şöyledir : Bireyler, karmaşık fikirleri anlama, ortama etkili bir şekilde adapte olma, deneyimden öğrenme, muhakeme etmenin çeşitli şekilleri ile meşgul olma ve fikir alarak engellerin üstesinden gelme becerilerine ilişkin olarak, bir diğerinden farklılık göstermektedirler. Bu bireysel farklılıklar önemli olmasına rağmen, asla birbirileri ile tamamen tutarlı değildirler. Bir kişinin belirtilen düşünsel performansı, farklı kriterler ile yargılandığı gibi farklı durumlar ve farklı 28
domainlerde de çeşitlilik gösterecektir. ‘’Zeka’’ kavramları, bu karmaşık fenomen setini netleştirme ve organize etme çabasıdır. Bazı alanlarda dikkate değer bir netlik elde edilmiş olmasına rağmen, bu tarz bir kavramsallaştırma tüm önemli soruları henüz cevaplamamış ve hiçbiri evrensel bir kabul görmemiştir. Aslında, son zamanlarda iki düzine ünlü kuramcıdan zekayı tanımlamaları istendiğinde bu ünlü kuramcılar buna ilişkin iki düzine farklı tanımlama yapmışlardır . Bu tanımların yanı sıra psikoloji ve öğrenme araştırmacıları da, aşağıda belirtilen zeka tanımlarını da önermektedirler. Alfred Binet’e göre yargılama, ya da ‘’iyi algı’’, ‘’pratik algı’’, girişkenlik’’ olarak adlandırılan; bir kişinin kendini koşullara adapte etme becerisidir… David Wechsler’e göre, bireylerin amacına uygun hareket etmesi, rasyonel bir şekilde düşünmesi ve çevresi ile etkili bir şekilde meşgul olmasına ilişkin genel ya da global kapasitesidir. Lloyd Humphreys "... edinim sürecinin sonuçlarını hafızada depolama, geri alma, birleştirme, karşılaştırma ve yeni bağlamsal bilgiler ve kavramsal becerilerde kullanma" olarak tanımlar. Howard Gardner der ki; Benim fikrime göre, bir insanın düşünsel yeterliliği problem çözme bireylerin karşılaştıkları gerçek problemleri ya da farklılıkları çözmesine ve uygun olduğu yerde etkili bir ürün oluşturmalarına olanak sağlayan bir beceriler seti ve ayrıca problem bulma ya da problem oluşturma ve bu 29
nedenle de yeni bilgi kazanımlarının edinilmesi için zemin hazırlama potansiyelini barındırmalıdır . Linda Gottfredson için kavramsal karmaşıklıkla başa çıkma becerisi. Sternberg & Salter’e göre amaca yönelik uyumsal davranıştır. Reuven Feuerstein’in Yapısal Kavramsal Değiştirilebilirlik teorisi zekâyı; ‘’yaşamın bir durumunun değişen taleplerine adapte olabilmek adına, kavramların işlevsellik yapısını değiştirmek ya da üzerinde değişiklik yapmak için insanoğlunun sergilediği eşsiz temayülü’’olarak tanımlamaktadır. Charles Spearman ise " faaliyetin geri kalanı ve belirli unsurları her durumda, diğer tüm durumlardan farklı görünmesine karşın, düşünsel faaliyetlerin tüm şubeleri ortak bir ana işleve sahiptir'' . Zeka olduğu düşünülen şey, kültürü çeşitlendirmektedir. Örneğin; sıfırlandırmaları talep edildiğinde Kpelle insanları, fonksiyonel bir yaklaşım takınmıştırlar. Bir Kpelle katılımcısı, ''bıçak portakalla birliktedir çünkü onu keser'' şeklinde belirtmiştir. Bir kazın nasıl sınıflandırılabileceği sorulduğunda ise, diğer kültürlerdeki zekâyı ele alma tarzı olan bıçağı diğer aletlerle ve portakalı diğer yiyeceklerle birlikte sınıflandırma şeklinde dilsel bir sınıflandırma yapmışlardır. İnsan zekası; algı, bilinçlilik, özfarkındalık ve istem ile nitelik kazanan insanların düşünsel kapasitedir. İnsanlar, zekaları sayesinde desenleri fark etme, fikirleri 30
kavrama, planlama, problem çözme ve iletişim için dili kullanma kapasitelerini de içeren öğrenme, kavramları şekillendirme, anlama ve nedene ilişkin kavramsal becerilere sahiptirler. Zeka, insanların tecrübe etmelerine ve düşünmelerine olanak sağlamaktadır. İnsanlar zekâ araştırmacılarının birincil odak noktası olmasına rağmen, bilimciler ayrıca hayvan zekâsını ya da daha kapsamlı bir şekilde hayvan algısını da soruşturmaya çalışmaktadırlar. Bu araştırmacılar, hem belirli bir türdeki zihinsel beceriyi çalışma hem de bu türler arasındaki kapasiteleri karşılaştırma ile ilgilenmektedirler. Numerik ve sözlü muhakeme becerilerinin yanı sıra, çeşitli problem çözme önlemleri üzerinde de çalışmaktadırlar. Bu alandaki bazı zorluklar; zekayı türler içerisinde aynı anlama sahip olacak şekilde tanımlama (örneğin; okuryazar insanlar ve okuryazar olmayan hayvanlar arasındaki Wolfgang Köhler’in maymunların zekası hakkındaki araştırması, bu alanda gerçekleştirilmiş araştırmalara bir örnektir. Stanley Coren'in Köpeklerin Zekâsı (The Intelligence of Dogs) isimli kitabı, köpek zekası üzerine gerçekleştirilmiş göze çarpan bir kitaptır. Şempanzeler, cüce şempanzeler (özellikle dili kullanabilen Kanzi) ve diğer büyük maymunlar, yunuslar, filler ve bir dereceye kadar papağanlar, sıçanlar ve kuzgunları da içeren, insan dışı hayanlar zekaları açısından bilhassa kaydedilmiş ve üzerinde çalışılmıştır. Kafadanbacaklıların zekası, ayrıca önemli bir karşılaştırma çalışması da sağlamaktadır. Kafadanbacaklıların sinir sistemleri omurgalı 31
hayvanlarınkinden büyük ölçüde farklılık göstermesine rağmen, önemli zeka özellikleri sergiledikleri görünmektedir. Memeliler, kuşlar, sürüngenler ve balıklar gibi omurgalılar, türüne göre çeşitlilik gösteren tamamıyla yüksek derecede bir zeka sergilemektedirler. Aynı durum, eklembacaklılar içinde geçerlidir. Bitkilerin, ayrıca ortamı algılama ve de morfolojilerini, fizyolojilerini ve fenotiplerini buna uygun şekilde uyarlama becerilerine dayanan bazı algı zekalarına ilişkin olarak da sınıflandırılmaları gerektiği tartışılmaktadır. Yapay Zekâ (ya da YZ), hem makinelerin zekası hem de bir akıllı üstlenicinin ortamı algılayan ve başarı şansını en üst düzeye çıkaran eylemler yapan bir sistem olduğu yerde ‘’ akıllı üstlenicilerin çalışması ve tasarımı’’ ya da ‘’rasyonel üstleniciler’’ vasıtası ile onu oluşturmayı amaçlayan bilgisayar bilimi şubesidir. Yapay zekâdaki edinimler; oyunlar, kare bulmaca çözme ve optik karakter algılama gibi alışılagelmedik ve iyi tanımlanmış problemleri ve otonom araçlar gibi daha genel birkaç problemi içermektedir. Genel zeka ya da güçlü YZ, henüz elde edilememiş olup, uzun yıllardır YZ araştırmasının hedefidir. Araştırmacıların makinelerin sergilemelerini bekledikleri özellikler arasında, muhakeme, bilgi birikimi, planlama, öğrenme, iletişim, algı ve hareket etme ve nesneleri manipüle etme kabiliyeti yer almaktadır.
32
Yapay zeka alanında ise, beyine ne kadar yakından benzetim yapılması gerektiğine ilişkin bir fikir birliği yoktur. Zekâyı geliştirmekten bahsettiğimizde genellikle bilgi edinirken bütün; sahip olması gereken düşünce tarzından bahseder, zekânın fonksiyonundan bahsetmez. Düşüncelerimizi sorgulamaya ya da tecrübeli ülkelerle karşılaştırmaya daha fazla zaman harcamak gerekir. Zekâ analizini geliştirmekten bahsettiğimizde genellikle yazının ve analitik ürünlerin tarzında, zekâsını kullanan kişiler ve zekâ analistleri arasındaki ilişkiye ya da analitik sürecin oluşmasına değinilir. Analistlerin düşünme yöntemlerini geliştirmeye pek fazla değinilmez. Analitik düşünmek marangozluk ya da araba sürmek gibi bir beceridir. Öğretilebilir, pratikle gelişir. Ama diğer birçok yetenek gibi, sınıfta oturup uygulayarak öğrenilir. Çoğu insan eğitimini tamamlamadan önce birazcık bilinçli bir gayretle, en azından kabul edilebilir bir analitik düşünme seviyesine ulaşırlar. Çok daha fazla çaba ve çalışmasıyla, analistler, doğal bir şekilde olduğundan daha fazla, mükemmellik seviyesine ulaşırlar. Düzenli olarak koşmak dayanıklılığı artırır, fakat uzman bir rehber olmadan, tekniği artırmaz. Aynı şekilde, uzman bir rehberlik, mükemmel bir analitik seviyeye ulaşmak için, uzun süreli analitik alışkanlıklar oluşturmakta gerekli olabilir. 33
Genç analistlerin analitik düşünmelerine yardımcı olacak analitik birkaç takım değerli bir destek olacaktır. Başarılı bir öğrenme için diğer bir anahtar ise motivasyondur. CIA’ nin en iyi analistlerinden bazıları becerilerini, kariyerlerinin ilk yıllarında yaptıkları analitik hatalardan deneyim kazanarak elde etmişlerdir. Hataları onları analiz yapmalarında ve düşünme süreçlerini şekillendirmede kendinden daha emin kılmalarını sağlamıştır. Bu kitap zekâ analistlerinin en üst seviyede performans göstermelerine yardımcı olmayı amaçlamıştır. İnsanların karmaşık ve belirsiz bilgiler üzerine nasıl yargıda bulunduğunu göstermiş, analitik becerileri geliştirmek için yöntemler ve basit kavramlar önermiştir. 1. Bölüm insanın düşünme sürecinde var olan bazı kısıtlamaları tanımlamaktadır. 2. Bölüm analitik yöntemleri, bu kısıtlamaları aşmak ve daha sistematik düşünmeyi sağlamak için basit yöntemler ve yaklaşımları anlatır. 8. Başlık “Karşılaştırmaları Hipotezlerin Analizi” muhtemelen en önemli tek başlıktır. 3. Bölüm kavramsal ön yargıları anlatır. Bu, basitleştirilmiş bilgi süreci stratejileri tarafından ortaya çıkan, ön görülen zihinsel yanlışlar için kullanılan terimdir. Son bir başlık analistler için bir liste ve zekâ analistlerini yürütenlerin analitik güzelliklerle dolu bir çevre yaratmaya nasıl yardımcı olabileceklerine dair tavsiyeler sunmaktadır. 34
Herbert Simon öncelikle “sınırlı” ya da kısıtlı olan rasyonalizm (akılcılık) kavramını genişletmiştir. İnsanoğlunun zihinsel kapasitesindeki sınırlar yüzünden aklın, dünyanın karmaşıklığıyla baş edemediğini ileri sürmüştür. Bunun yerine basit zihinsel bir modelin sınırları içinde mantığımızı oluşturur ve onu kullanırız. Zihinsel modelin sınırları içinde mantığımızı kullanarak hareket ediyor olsak da , bu model her zaman geçek dünyanın kavramı evrensel olarak olmasa da geniş çapta hem insan yargı ve seçiminin doğru tasviri, hem de insan beyninin çalışmasında yer edinen sınırlamalara mantıklı bir düzenleme olarak kullanmaya başlamıştır. Algı, hafıza, dikkat süresi ve düşünme kapasitesi üzerine yapılan pek çok araştırma, Simon tarafından tanımlanan zihinsel mekanizmamızdaki kısıtlamaları ortaya koymaktadır. Birçok bilim adamı psikolojik sezgileri uluslararası siyasi davranışlar çalışmasına uygulamıştır. Benzer bir psikolojik görüş, mantıksal hatalar ve stratejik farklılıklar üzerine bazı makalelerin altını çizmektedir. Zeka; bir kişinin mantık, soyut düşünce, anlama, özfarkındalık, iletişim, öğrenme, duygusal bilgiler, hafıza, planlama, yaratıcılık ve problem çözme kapasitesi açısından birçok farklı şekilde tanımlanmaktadır. Ayrıca daha genel anlamda, bilinçli olarak ya da bilinçaltı tarafından bunu yapması dayatılan istek ya da talimat nedeni ile bilgi birikimi ya da bilgileri alma 35
ve/veya edinme ve de herhangi bir boyut, yoğunluk ya da karmaşıklıkta, daha sonra başvurulabilir anlayış modelleri oluşturan bilgiyi kendisine ya da diğer örneklere uygulama kabiliyeti olarak da tanımlanabilmektedir. Zeka, en yaygın şekilde insanlar üzerinde çalışılmaktadır. Fakat ayrıca hayvanlar ve bitkilerde de gözlemlenmektedir. Yapay zeka, zekanın makinelerdeki simülasyonudur. Psikoloji; disiplini dahilinde, insan zekasına ilişkin çeşitli yaklaşımlar benimsenmiştir. Psikometrik yaklaşım, en çok araştırılan ve pratik ortamlarda açık ara en geniş kullanılan olmanın yanı sıra özellikle genel kamuya da aşikârdır. Zekâ, kavrama ya da algılamak için kullanılan Latince intelligere fiilinden gelmektedir. Bu fillin bir hali olan intellectus kelimesi, anlama kelimesi için kullanılan ortaçağ teknik terimi ve bir filozofik Yunan terimi olan nous’un bir tercümesi haline gelmiştir. Bu terim, buna rağmen ruhun ölümsüzlüğü ve Aktif Zihin konsepti (ayrıca Aktif Zeka olarak da bilinmektedir) teorilerini de içeren teolojik skolastizmin metafizik ve kozmolojik teorileri ile güçlü bir şekilde bağlantılıdır. Tabiat çalışmasına olan yaklaşımlar, tümü İngilizce dilindeki filozofik çalışmalarında ‘’anlama’’ kelimesini kullanmayı tercih etmiş olan Francis Bacon, Thomas Hobbes, John Locke ve David Hume gibi erken modern felsefeciler tarafından güçlü bir şekilde reddedilmiştir Örneğin Hobbes, Latince dilinde yazılmış De Corpore adlı 36
eserinde ‘’intellectus intelligit’’ terimini (İngilizceye tercümesinde) ‘’anlaşılmış olanı anlama’’ olarak tercüme etmiş, mantıklı saçmalığın tipik bir örneği olarak kullanmıştır. ‘’Zeka’’ terimi, bu nedenle İngiliz dili felsefesinde daha az yaygınlaşmış fakat sonrasında da çağdaş psikolojide yer bulmuştur. Zekâ tanımı, tartışmalıdır. Bazı psikolog grupları, aşağıdaki tanımları ortaya atmaktadırlar: ‘’Zekâ hakkındaki Ana Akım Biliminden’’ (1994) elli iki araştırmacı tarafından yapılan editöryal bir beyanda; Diğer şeyler arasında muhakeme etme, planlama, problem çözme, soyut düşünme, karmaşık fikirleri algılama, hızlı ve deneyimlerden öğrenme becerilerini içeren, oldukça genel bir zihinsel kapasitedir. Yalnızca kitaptan öğrenmek, dar bir akademik beceri ya da test etmek, akıllı adımlar atmak değildir. Daha ziyade, etrafımızdakileri kavramak için daha geniş ve daha derin bir kapasiteyi yansıtmaktadır. ‘’Farkına varma’’, ‘’nesneleri anlamlandırma’’ ya da ‘’ne yapacağını şekillendirmedir’’. Amerikan Psikoloji Birliği Bilimsel İlişkiler Kurulu tarafından yayınlanmış, Bilinenler ve Bilinmeyenler’’ (1995) isimli bir rapordaki zeka tanımı şöyledir: Bireyler, karmaşık fikirleri anlama, ortama etkili bir şekilde adapte olma, deneyimden öğrenme, muhakeme etmenin çeşitli şekilleri ile meşgul olma ve fikir alarak engellerin üstesinden gelme becerilerine ilişkin olarak, bir diğerinden farklılık göstermektedirler. Bu bireysel 37
farklılıklar önemli olmasına rağmen, asla birbirileri ile tamamen tutarlı değildirler. Bir kişinin belirtilen düşünsel performansı, farklı kriterler ile yargılandığı gibi farklı durumlar ve farklı domainlerde de çeşitlilik gösterecektir. ‘’Zeka’’ kavramları, bu karmaşık fenomen setini netleştirme ve organize etme çabasıdır. Bazı alanlarda dikkate değer bir netlik elde edilmiş olmasına rağmen, bu tarz bir kavramsallaştırma tüm önemli soruları henüz cevaplamamış ve hiçbiri evrensel bir kabul görmemiştir. Aslında, son zamanlarda iki düzine ünlü kuramcıdan zekayı tanımlamaları istendiğinde bu ünlü kuramcılar buna ilişkin iki düzine farklı tanımlama yapmışlardır. Zekâ olduğu düşünülen şey, kültürü çeşitlendirmektedir. Örneğin; sıfırlandırmaları talep edildiğinde Kpelle insanları, fonksiyonel bir yaklaşım takınmıştırlar. Bir Kpelle katılımcısı, 'bıçak portakalla birliktedir çünkü onu keser'' şeklinde belirtmiştir. Bir kazın nasıl sınıflandırılabileceği sorulduğunda ise, diğer kültürlerdeki zekayı ele alma tarzı olan bıçağı diğer aletlerle ve portakalı diğer yiyeceklerle birlikte sınıflandırma şeklinde dilsel bir sınıflandırma yapmışlardır . İnsan zekası; algı, bilinçlilik, özfarkındalık ve istem ile nitelik kazanan insanların düşünsel kapasitedir. İnsanlar, zekaları sayesinde desenleri fark etme, fikirleri kavrama, planlama, problem çözme ve iletişim için dili kullanma kapasitelerini de içeren öğrenme, kavramları 38
şekillendirme, anlama ve nedene ilişkin kavramsal becerilere sahiptirler. Zeka, insanların tecrübe etmelerine ve düşünmelerine olanak sağlamaktadır. İnsanlar zeka araştırmacılarının birincil odak noktası olmasına rağmen, bilimciler ayrıca hayvan zekasını ya da daha kapsamlı bir şekilde hayvan algısını da soruşturmaya çalışmaktadırlar. Bu araştırmacılar, hem belirli bir türdeki zihinsel beceriyi çalışma hem de bu türler arasındaki kapasiteleri karşılaştırma ile ilgilenmektedirler. Numerik ve sözlü muhakeme becerilerinin yanı sıra, çeşitli problem çözme önlemleri üzerinde de çalışmaktadırlar. Bu alandaki bazı zorluklar; zekayı türler içerisinde aynı anlama sahip olacak şekilde tanımlama (örneğin; okuryazar insanlar ve okuryazar olmayan hayvanlar arasındaki zekayı karşılaştırma) ve de farklı türler ve bağlamlara ilişkin olarak zihinsel becerileri doğru bir şekilde karşılaştıran bir önlemi işlevsel hale getirmedir. Wolfgang Köhler’in maymunların zekası hakkındaki araştırması, bu alanda gerçekleştirilmiş araştırmalara bir örnektir. Stanley Coren'in Köpeklerin Zekası (The Intelligence of Dogs) isimli kitabı, köpek zekası üzerine gerçekleştirilmiş göze çarpan bir kitaptır . (Ayrıca bakınız: Köpek Zekası). Şempanzeler, cüce şempanzeler (özellikle dili kullanabilen Kanzi) ve diğer büyük maymunlar, yunuslar, filler ve bir dereceye kadar papağanlar, sıçanlar ve kuzgunları da içeren, insan dışı
39
hayanlar zekaları açısından bilhassa kaydedilmiş ve üzerinde çalışılmıştır. Kafadanbacaklıların zekası, ayrıca önemli bir karşılaştırma çalışması da sağlamaktadır. Kafadanbacaklıların sinir sistemleri omurgalı hayvanlarınkinden büyük ölçüde farklılık göstermesine rağmen, önemli zeka özellikleri sergiledikleri görünmektedir. Memeliler, kuşlar, sürüngenler ve balıklar gibi omurgalılar, türüne göre çeşitlilik gösteren tamamıyla yüksek derecede bir zeka sergilemektedirler. Aynı durum, eklembacaklılar içinde geçerlidir. Bitkilerin, ayrıca ortamı algılama ve de morfolojilerini, fizyolojilerini ve fenotiplerini buna uygun şekilde uyarlama becerilerine dayanan bazı algı zekalarına ilişkin olarak da sınıflandırılmaları gerektiği tartışılmaktadır. Yapay Zeka (ya da YZ), hem makinelerin zekası hem de bir akıllı üstlenicinin ortamı algılayan ve başarı şansını en üst düzeye çıkaran eylemler yapan bir sistem olduğu yerde ‘’ akıllı üstlenicilerin çalışması ve tasarımı’’ ya da ‘’rasyonel üstleniciler’’ vasıtası ile onu oluşturmayı amaçlayan bilgisayar bilimi şubesidir. Yapay zekadaki edinimler; oyunlar, kare bulmaca çözme ve optik karakter algılama gibi alışılagelmedik ve iyi tanımlanmış problemleri ve otonom araçlar gibi daha genel birkaç problemi içermektedir. Genel zeka ya da güçlü YZ, henüz elde edilememiş olup, uzun yıllardır YZ araştırmasının hedefidir. 40
Araştırmacıların makinelerin sergilemelerini bekledikleri özellikler arasında, muhakeme, bilgi birikimi, planlama, öğrenme, iletişim, algı ve hareket etme ve nesneleri manipüle etme kabiliyeti yer almaktadır. Yapay zeka alanında ise, beyine ne kadar yakından benzetim yapılması gerektiğine ilişkin bir fikir birliği yoktur. Bu kitap diğerlerinden iki noktada ayrılır. Sorunları siyaset yapıcılardan ziyade zekâ analistlerinin bakış açısından analiz eder. Ve diplomatik ve askeri tarihten örneklerden farklı olarak, kavramsal psikolojide elde edilen deneyimler doğrultusunda mental sürecin etkilerini ortaya koyar. Bu kitabın temel bir amacı da gözlemlerinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında gözlemcinin önemini vurgulamaktır. İnsanlar duyularla elde edilen bilgilere dayanarak kendi “gerçek” türlerini oluştururlar, fakat bu duyularla elde edilen veri, hangi bilgiye başvurulduğunu, nasıl elde edildiğini ve kattığı anlamı belirleyen karmaşık zihinsel süreç tarafından yönlendirilir. İnsanların neyi algıladığı, güçlük çekmeden nasıl algıladığı ve bu bilgileri elde ettikten sonra nasıl kullandıkları geçmiş deneyimlerinden eğitimlerinden, kültürel değerlerden, görevlerinin gerektirdiklerinden toplumsal normlardan ve aynı zamanda elde edilen bilginin özelliklerinden oldukça fazla etkilenir. Bu süreç görülen imgeleri saptırabilir; bu imgelere odaklı görüş veya mercek doğrultusunda 41
dünyayı algılayarak, görselleştirilebilir. Örneğin, Çin hakkında net bir imaj oluşturabilmek için analistlere Çin hakkında bilgiden fazlası gerekmektedir. Aynı zamanda bilgiyi elde etmeleri için Çinlilerin bakış açısını kavramaları zorunludur. Bu bakış açısı, zihinsel model, zihniyet, önyargılar ve analitik varsayımlardır. Bu kitapta zihinsel model ve zihniyet terimlerizihinsel model, zihniyet teriminden daha iyi açıklanmış olsa da- birbirinin yerine kullanılmıştır. Analitik varsayım zihinsel model ya da zihniyet terimlerinin bir parçasıdır. Bu kitapta tartışılan ön yargılar aklın nasıl çalıştığının ve herhangi bir zihinsel model ile zihniyetten bağımsız olmasının bir sonucudur. Uygulama yapmaya koyulmadan önce, psiko analistlerden kendi kişiliklerinin diğerlerini gözlemlerken ne durumda olduğu ve nasıl etkilendiğini gözlemlemeleri için psikoanaliz yapmaları istenir. Yöntemleri zekâ ya da benzer dış siyaset zümresinin uyguladığı bir noktayı vurgulamaktadır: Zekâ analistleri başkalarını anlamadan önce kendini anlamalıdır. a) İnsanların alışılmadık olaylar hakkında nasıl yargıda bulundukları ve bu olayları nasıl algıladıklarına dair problemlerde öz farkındalığı artırmak b) Bu problemleri çözmede öncü olmak için çalışmak gereklidir. Bu doğrultuda yeterince çalışma yapılmamıştır. Yani, analistin kendi düşünce sürecinde fikirleri doğrultusunda araştırma yapılmamıştır.
42
Zekâ analistlerinin çalışmaları genellikle kurumsal prosedürleri, yöntemsel teknikleri ve temel başlıkları kapsar. Düşünme ya da analizin zihinsel eylemine daha fazla vakit ayırmalıdır. Yanlış olarak, analistlerin nasıl analiz yapacaklarını bildikleri sanılır. Bu kitap zekâ analizindeki sebep ve düşünme sürecini inceleyen çalışmayı desteklemeyi amaçlamıştır. Bir sonraki bölümde tartışıldığı üzere, zihniyet ve zihinsel model kaçınılmazdır. Temel olarak, bildiğimizi sandığımız her şeyin özüdür. Sorun, hızla değişen dünyada, beynin alternatif yorumlamalara açık olduğunu kanıtlamaktır. Zihniyetin dezavantajı algılarımızı tecrübeli bir uzmanın, bir olay yeri ve beklenmedik bir boyut kazandığında, ne olduğunu anlayan son kişi olabileceği boyuta götürebilecek olmasıdır. Büyük bir paradigma değişikliğiyle karşılaştığında, çok şey bilen bir analist hiçbir şey bilmeyen biri olur. Bu, örneğin Almanya’ nın tekrar birleşmesinden önce olmuştur. Bazı Alman uzmanlar Batı ve Doğu Almanya’ nın birleşmesi sürecindeki değişikliklerin önemini kabul etmek için daha bilgili danışmanları tarafından bilgilendirilmişlerdi. Zihniyetlerin avantajı ise analistlere zamanında sonuç elde etmelerine ve tarih kitaplarında bölüm başlığı olan dönüm noktaları arasındaki olayları devam ettirmelerine yardımcı olmaktır. Bir nesil önce, birkaç zekâ analisti analiz yaptıkları yöntemden emindiler. Kabul edilen bu 43
sağduyu bilgisiydi. Sağduyu bilgisi duyuları doğru algılamaktı. Birinin gözünü açması, olayları görmesi ve nesnel bir yargıda bulunmak için kendini bütün ön yargı ve peşin hükümlerden arındırması gerekirdi. Bugün, zekâ sonucu analistlerinin işlerini iyi yaptıkları anlayışı arttı. Olayların normal bir şekilde nasıl ortaya çıktığına dair varsayımlarla işe koyuluyorlar. Bu değişen bakış açısının geleneksel bir ilim haline gelmesine karşın, Zekâ Komitesi olası sonuçlarını yeni ortaya çıkarmaya başladı. Analistlerin olayları anlayışı, olayları algıladıkları zihinsel model ya da zihniyetten büyük ölçüde etkilense de, farklı zihinsel modellerin olası sonuçlarını ortaya koyacak başka araştırma olamaz mı? Analistlerin birçok konuda sindireceklerinden fazla bilgisi olsa da, Zekâ Komitesinin pek çok konuya tepkisi daha fazla bilgi toplamaktır. Daha doğrusu, analistlerin ihtiyacı olan şey faydalı bilgilerdir, bu da çoğunlukla bilgili üyelerden elde edilen insan zekası (HUMINT) dır ve doğru zihinsel modele veya daha iyi analitik araçlara ihtiyaçları vardır. Psikoloji araştırma ayrıca zekâ analistlerine bu kitabın kapsamından öte ek bilgiler verir. Sorunlar analistlerin bilgiyi nasıl kullandıkları ve algıladıklarıyla sınırlı değildir. Zekâ analistleri çoğunlukla küçük gruplar halinde ve daima büyük bürokratik bir topluluk olarak çalışırlar. Sorunları şahsi, küçük grup ve topluluk olmak üzere üç adımda meydana gelen süreçte meydana gelir. 44
Bu kitap analistlerin zihinsel sürecinde, özellikle sinsi olan sorunlarını ortaya koymaktadır. Analistler bu problemleri küçük görebilir, fakat birinin aklındaki sorunları görebilmek ve bundan emin olmak oldukça zordur.
Algı: Görülecek Bir Şeyi Neden Göremiyoruz? Algı süreci insanları çevresiyle birleştirir ve bizim dünyamızın doğru anlayışına eleştirel yaklaşır. Doğru zekâ analizi kesinlikle doğru algıyı gerektirir. Yine de, insan algısı üzerine araştırmalar, sürecin gizli tehlikelerle dolu olduğunu göstermektedir. Dahası, zekâ analizinin yapıldığı koşullar, tamamen, doğru algının en zor olduğu koşullardır. Bu başlık genel olarak algıyı konu alır ve zekâ analizinin bazı zorluklarını ortaya koymak için bu bilgileri kullanır. İnsanlar algıyı pasif bir süreç olarak düşünürler. Duyularımıza etki eden nesneleri görüyoruz, duyuyoruz kokluyoruz, tadıyoruz ve hissediyoruz. Nesnel olursak, orada olan her şeyi aklımıza aldığımızı düşünüyoruz. Fakat algı gözle görülür biçimde pasiften ziyade aktif bir süreçtir, gerçekleri kaydetmekten ziyade oluşturur. Algı düşünceyi ve bir o kadar da bilinci etkiler. İnsanların kendi gerçeklerini beş duyuyla elde ettikleri bilgiye dayanarak kurduğu bir çıkarım sürecidir. Daha önce belirtildiği üzere, insanların genel olarak ve analistlerin özel olarak ne algıladıkları, nasıl algıladıkları, geçmişteki deneyimleri, eğitimleri, kültürel değerleri, görevlerinin gerektirdikleri ve duyu 45
organlarının algıladığı nesnelerden büyük ölçüde etkilenir. Birçok deney, gözlemci tarafından elde edilen bilginin, gözlemcinin varsayımları ve önyargılarına bağlı olduğu alışılmadık durumu göstermek için yapılmıştır.
Örneğin, yukarıda Şekil 1’ e baktığımızda ne görüyorsunuz? Burada gösterilen şeyin açıklamasına bir dipnottur. Şekil 1’ i doğru olarak algıladınız mı? Eğer öyleyse, yüksek gözlem gücünüz var ki, şanslısınız ya da bu şekli daha önce gördünüz. Bu basit deney, algıyla ilgili en temel kurallardan birini göstermektedir. Algılamayı beklediğimiz şeyi algılarız. Bu kuralın bir sonucu belirsiz daha fazla ve daha belirgin bilgi içermesidir. Algıyla ilgili beklentilerin etkisini göstermek için tipik bir deneyde bazıları hileli olan oyun kartları kullanılmış, maçalar kırmızı ve kupalar siyah olarak seçilmiştir. Kartlardaki resimler ekrana kısaca yansıtılmıştır ve söylemeye gerek yok ki, deney kişileri 46
normal kartları istisna olanlardan daha doğru ve daha hızlı bir şekilde tanımlamıştır. Deney kişileri kırmızı maçalar ve siyah kupaların da var olduğunu fark ettikten sonra, hileli kartları fark etme yetenekleri gelişmiş fakat yine de, normal kartlarla beraber ayırt etmeleri yeterli seviyeye ulaşmamıştır. Bu deney beklentilerin örneklerinin, insanların önyargıları ile örtüşmeyen bilgilerinin varlığını hesaba katmaya çalıştıkları durumda bile algıları etkilenmeye devam edecek kadar derin bir şekilde yerleşmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Objektif olmaya çalışmak doğru algıyı ortaya koymaz. Oyun kartlarını tanımlayan deney kişileri, masasının üzerindeki kâğıt yığınını anlamlandırmaya çalışan zekâ analisti veya devlet liderine benzer. Nasıl yorumlandığı kadar, bu kâğıt yığınınında neyin algılandığı özellikle-en azından- analistin beklenti örneklerine bağlıdır. Analistlerin kupa ve maçaların renkleri hakkında beklentileri yoktur. İnsanların motivasyon türleri ve yabancı ülkelerde yönetim süreçleri hakkında beklenti ve varsayımları vardır. Bu beklentilerle ilgili olaylar algıda göz ardı edilir ya da saptırılır. Tabi ki, bu saptırma Şekil 1’ de bulunan üçgenlerin içindeki fazla kelimeleri muhtemelen göz ardı ettiğiniz üzere gösterildiği gibi bilinçaltı ya da ön yargı sürecidir. İnsanların algılamayı istedikleri şey, algılama eğilimlerinden daha önemlidir. Aslında, istekli olarak düşünmeye dayalı gerçek bir eğilim olmayabilir. 47
İnsanların algılamayı istedikleri şeyi algılama eğilimlerini destekleyen ortak kanıt, beklenti teziyle eşit olarak açıklanabilir. Beklentilerin geçmişteki deneyimler, mesleki çalışmalar, kültürel ve kurumsal normlar dahil farklı kaynakları vardır. Bunların hepsi analistlerin bazı bilgi türlerine özel bir dikkat göstermelerine ve bu bilgileri belirli şekillerde yorumlamalarına etki eder. Algı aynı zamanda meydana geldiği durumdan da etkilenir. Farklı durumlar farklı beklentileri çağrıştırır. İnsanlar gündüz şehir caddelerindekinden ziyade gece patika yolda, arkalarında ayak sesleri duymaya odaklanmıştır ve ayak sesine yüklenen mana farklı durumlara bağlı olarak çeşitlilik gösterir. Bunu, askeriyedeki bir zekâ analisti olası bir çatışmanın belirtileri olarak anlayabilir. Beklenti örnekleri analistlere bilinçaltında, ne arayacaklarını, neyin önemli olduğunu ve görüleni nasıl yorumlayacaklarını söyler. Bu örnekler analistlerde belirli yönlerde düşünmelerini sağlayacak bir zihniyet oluşturur. Zihniyet bir kişinin dünyayı algıladığı bir ekran ya da merceğe benzer. Zihniyeti kaçınılacak kötü bir şey olarak görürler. Tartışmanın bu yönünde, bir kişi açık fikirli olmalıdır, ön yargılardan değil gerçeklerden etkilenmelidir.Bu ulaşılamayacak bir hedeftir. “Olayın unsurları” diye bir şey yoktur. Birinin meseleyle alakalı olması için gerçekleri ve ön yargıları kullanmasıyla alakalı bütün verilerin oldukça özel bir alt kümesidir. 48
Aslında, zihniyet ne iyi, ne de kötüdür; kaçınılmazdır. İnsanların, duyularıyla ortaya çıkan algının hacmiyle ya da analiz etmeleri gereken bilginin karmaşıklığıyla, ne bekleyecekleri, neyin önemli olduğu ve neyin ne ile ilişkili olduğuna dair ön yargıları basitleştirmeden, başa çıkabilecek bir yöntemleri yoktur. " Açık fikirli birinin boş beyinli olduğu’’ bu tehlikeli sözde, gerçek tohumu vardır. Analistler önyargılardan kaçınarak objektif bir analiz oluşturmazlar; bu göz ardı etme ya da kendini kandırma olur. Nesnellik, başkaları tarafından eleştirilsin ve analistler kendi doğrularını gözden geçirsin diye, mümkün olduğunca açık bir şekilde temel varsayımlar ve sebeplendirmelerde bulunarak elde edilir.
49
Zihniyetin en önemli özelliklerinden biri: Zihniyet çabuk oluşur fakat kolay değişmez
Şekil 2, bir erkekten kadına neredeyse belirsiz bir şekilde değişen çizimler serisiyle bu kuralı açıklamaktadır. Üst sıradaki sağ el çizimine bakıldığında erkek ya da kadın olarak aynı olasılıklara sahiptir. Deney kişilerine bütün çizimler tek tek gösterildiğinde, bu çizime dair algıları, başladıkları yerden serinin sonunun hangisi olduğuna bağlı olarak oluşur. Net olarak bir erkeğin görüldüğü resme bakarak başlayan deney kişileri, bir “objektif gözlemci” (örneğin, tek bir resme bakan bir gözlemci) erkeğin artık bir kadın olduğunu fark ettiren uzun süre sonra bir erkek görmeye devam etme doğrultusunda bir fikre sahip olur. Aynı şekilde, kadına 50
bakarak başlayan deney kişileri bir kadın görme doğrultusunda bir fikre sahip olur. Bir gözlemci bir fikir belirledikten sonra yani, gözlemlenen fenomen hakkında bir zihniyet ya da beklenti oluşturduktan sonra, bu, fenomenin gelecekteki algılanmasını şekillendirir. Bu, algının diğer bir genel kuralının temelidir:
Yeni bilgi var olan fikre uyarlanır. Bu kural adım adım meydana gelen değişiklerin neden sık sık göz ardı edildiğini açıklar. Ayrıca bir başlık ya da ülke üzerinde ilk kez çalışma yapan bir zekâ analistinin, aynı konu üzerinde 10 yıldır çalışan uzman bir analistten daha doğru görüşler ortaya çıkaracağı olgusunu açıklar. Yeni bir bakış açısı bazen faydalı olabilir; eski deneyimler bir analiz için faydalı olabileceği gibi zararlı da olabilir. Daha önce var olan bir bilgiye yenisini uyarlamak daha iyidir. “Haber daha karmaşıksa, aktör imajının geçerliliğinden daha emindir ve oluşturulan imajına olan bağlılığı daha fazladır.”
51
Şekil 3’ teki çizim okuyucuya, oluşturulan çizimlerin kalıcılığını test etmesini sağlar. Şekil 3’e bakın. Ne görüyorsunuz? Yaşlı mı yoksa genç bir kadın mı? Şimdi veriyi görsel ya da zihinsel olarak farklı bir şekil oluşturmak için düzenleyip düzenlemeyeceğinizi görmek için tekrar bakın. Bu şekil ilk olarak yaşlı olduğunu düşündüğünüz genç kadının mı, yoksa genç olarak düşündüğünüz yaşlı kadının mı? Eğer gerekirse, diğer şekli oluşturmak için dipnottaki ipuçlarına bakın. 52
Yine bu alıştırma, zihniyeti oluşturmanın kolay, ama değişmesinin zor olduğunu ortaya koymaktadır. Şekil 3’ e her iki açıdan baktığımızda, birinden diğerine geçiş yapmaya çalışın. Bu değişikliği yaparken zorlandığınızı hissettiniz mi? Daha zor zihinsel becerilerden biri de bilindik bir veriyi bakış açılarından zihinsel veya görsel olarak algılamaktadır. Fakat bu zekâ analistlerinden yapmalarını istedikleri şeydir. Uluslararası etkileşimleri anlamak için her iki taraf açısından düşünmeleri gerekmektedir. Bir düşmanın uluslararası olaylar hakkındaki açıklamalarını algılamak, şekil 3’ teki gibi yaşlı ve genç kadını görmek gibidir. Olaylar bir yönden algılandığında da, diğer bakış açılarına karşı doğal bir direniş ortaya çıkar. Bununla ilgili bir nokta algının ölçün altı durumlarının etkilerine değinir. Temel kural: Bulanık ya da belirsiz uyarıya başlangıçta maruz kalmak daha sonra daha iyi ve daha fazla bilgi elde edilse bile, doğru algıyı engeller. Bu etki, çimlerin üzerindeki köpek, yangın musluğu, yonca yaprağının yukarıdan görünümü gibi günlük nesnelerin resimleri projeksiyona yansıtılarak deneysel olarak gösterildi. İlk resim bulanıklaştırıldı ve sonradan deney kişilerinin doğru olarak belirlenmeleri için yavaş yavaş belirginleştirildi. Bu deney iki şeyi göstermiştir. Birinci olarak, resimlere bulanıkken bakanlar resimler netleştikçe 53
resimleri tanımlamada; resimlere daha net iken bakanlardan daha çok zorlandılar. Başka bir deyişle, başlangıçtaki bulanıklık daha fazlaysa, insanlar fark etmeden önce, resim daha net olmalıydı. İkincisi, insanlar daha uzun süre bulanık resme maruz kaldılarsa, onlar fark etmeden önce, resim daha net olmalıydı. Bu deneyde meydana gelen şeyler, gerçek hayatta olan şeylerdir. Belirsiz uyarıya rağmen, insanlar gördükleri hakkında deneysel varsayımlar oluştururlar. Bu bulanık görüntüye daha uzun maruz kaldıklarında, bu başlangıç ve başlangıçtaki ve belki de hatalı izlenimde güvenleri daha fazla gelişir ve böylece başlangıçtaki izlenimin bir sonraki algı üzerinde daha çok etkisi olur. Bir süre, resimler daha belirgin hale geldikçe, kesin bir çelişki yoktur; yeni veri bir önceki görüntüye uyarlanır ve başlangıçtaki yorum çelişki bilincimizi zorlar hale gelip; belirginleşene kadar sürer. İlk fakat yanlış olan etki kalıcı olmaya yatkındır, çünkü bir varsayımı çürütecek bilginin miktarı, başlangıçta bir fikir oluşturmak için gerekli olan bilginin miktarından çok daha fazladır. Sorun yeni kavramları ya da fikirleri kavramada zorluk yaşanması değil, sorun oluşturulan algıları değiştirmenin bir hayli zor olmasıdır. İnsanlar izlenimlerini çok az bilgi üzerinde oluşturur, ama oluştuktan sonra, oldukça sağlam bir kanıt elde etmedikçe, fikirlerini azaltmanın yollarını, yeni bilgi elde edildiği ölçüde, hükümleri askıya alarak arıyor olabilirler.
54
Zekâ Analizi İçin Çıkarım Algının doğasını kavramanın, zekâ analizinin doğası ve kısıtlamalarını anlamada önemli etkileri vardır. Doğru algının en zor olduğu koşullar, ilk yargıların baskısı altında aşamalı olarak gelişen bilginin temelinde oldukça karmaşık durumlarda zekâ analizinin yürütüldüğü koşullardır. Bu, yanlış algıya da yol açabilir. Zekâ, bilinmeyeni ortaya çıkarmak ister. Neredeyse açıklayarak, zekâ analizi oldukça karmaşık durumlarla ilgilenir. Daha önce belirtildiği gibi, uyarıda karmaşa varsa, beklentilerin ve daha önce var olan görüntülerin bu uyarının algılanmasında etkisi vardır. Böylelikle, objektiflik derdinde olmasına rağmen, zekâ analistlerinin kendi önyargılarının analitik ürün üzerinde daha az karmaşık ve sapma bilgilerle çalışan bir alanda daha fazla etkisi vardır. Dahası; zekâ analisti yeni problemlerin belirtileri oldukça karışıkken, erken safhasında ilk fark edendir. Analist bir problemi daha fazla kanıt elde edildikçe inceler ve resim zamanla netleşir. Bilginin zamanla gelişmesi, bu bilginin analistin var olan görüşlerine uygulanmasını kolaylaştırır. Hiçbir bilgi analistin bir önceki görüşünü değiştirmesine yetmez. Bilgideki kümülatif mesaj önemli olabilir, fakat bu bilgi bir bütün olarak incelenmediği zaman kaybolur. Zekâ Komitesi’ nin 1973 Arap-İsrail Savaşı’ ndan önce değerlendirmesi.
55
Günümüzdeki zekâ sürecini ilgilendirdiği üzere, artan analiz sorunu düşmanlıktan önceki dönemde de vardı. Kendi çıkarımlarına göre, analistler günün gerektirdiğine dayanarak, bir önceki günden elde edilen bilgilerle hızlı bir muhakeme yapıyorlardı. Ve böylece algısal bir önsezi ortaya çıkarabilecek, ama birleşik belirtilerin sistematik bir değerlendirmesinden çoğalan (çoğalmayan) bir seri üretim hattı oluşturmaktalardı. Ve son olarak, zekâ analisti, psikologların tamamlanmamış kapanış olarak adlandırdıkları, güçlü baskı uygulayan bir çevrede çalışırlar. Yorumlayıcı bir analiz için müşteri talepleri bir olay meydana geldikten iki veya üç gün sonra en yüksek seviyeye çıkar. Sistem zekâ analistlerinin yeteri kadar sağlam bilgi elde etmeden önce hemen anlık bir tanıyla baş etmesini gerektirir. Zaman geçtikçe ve daha çok bilgi edinildikçe, olaylara farklı açıklamalar getirilebilir. Yine de, algı deneyleri erken yapılan yargının ilerideki algılar üzerinde olumsuz etkisi olduğunu kanıtlamaktadır. Bir gözlemci ne olduğunu bildiğini düşündürdükten sonra, bu algı zor değişir. Sürekli elde edilen yeni bilgi analistin bir önceki görüşüne özümsetilir. Bu algısal önyargı kalıcı anlam oluşturan kurumsal baskıyla pekiştirilir; analist bunları yazıya döktüğünde hem analist hem de kurum asıl değerlendirmeyi sürdürme hakkını elde eder. 56
Zekâ analistlerinin yaptıkları çalışmaları da, genellikle sağlam muhakemelerine, çalışmalarına ve çıkarımlarına ispattır. Burada belirtilen sorunların, analizin yürütülmesinde olduğu gibi, yönteminde de etkisi vardır. Karmaşık bilginin insan tarafından çözümlenmesindeki zorluklar verilmiş olarak, dikkatli bir yöntem sistemi: • Varsayımları ve sonuç zincirini net bir şekilde belirten ve çıkarımlardaki belirsizliğin kaynağını ve derecesini açıklayan verileri desteklemeli • Değişen yaklaşımın tehlikelerinden kaçınmak için düzenli olarak başlıca problemleri baştan sona inceleyen analizleri desteklemeli • Alternatif bakış açıları getiren ve hazırlayan analistleri belirtmeli • Kullanıcıları zekâ analizinin kapasitesi kadar sınırlandırmalar hakkında da bilgilendirmeli; analitik çalışmayı eleştirecek düşüncelere karşı gerçekçi olasılıklar belirlemeli.
Hafıza: Bildiklerimizi Nasıl Hatırlarız? Psikolojide hafıza, bilgilerin kodlandığı, depolandığı ve geri kazandırıldığı bir süreçtir. Kodlama, dış dünyadan gelen bilgilerin, duyularımıza kimyasal ve fiziksel uyarıcılar şeklinde ulaşmasına olanak tanır. İlk aşamada, hafızayı kodlama sürecine sokabilmemiz için bilgileri değiştirmemiz gerekir. Depolama, ikinci hafıza aşaması ya da sürecidir. Bu da, bilgileri zaman içerisinde muhafaza etmemize neden olur. Son olarak üçüncü süreç ise, depoladığımız bilgilerin geri çağırılmasıdır. 57
Bu bilgileri yerleştirir ve onları bilinçlilik durumumuza geri göndeririz. Bazı geri çağırma çabaları, bilgileri türü nedeni ile çabasız kalır. Bir bilgi işleme perspektifinden, bilgi ve hafıza geri çağırma süreçlerinde üç ana aşama yer almaktadır: Kodlama ya da kaydetme: Alma, işleme ve alınan bilgilerin birleştirilmesi Depolama: Kodlanmış bilgilerin kalıcı kaydının oluşturulması Geri çağırma, geri yükleme ya da yeniden toplama: Depolanan bilgilerin bir süreç ya da faaliyette kullanılması için bazı ipuçlarına cevap olarak geri çağırılmasıdır. Hafıza kaybı ya da unutma, bir tıbbi bir hastalık olarak amnezi olarak adlandırılır. Duyusal hafıza, bir şey algılandıktan sonraki bir saniyeden kısa bir süre boyunca, duyusal bilgileri tutar. Bir şeye bakma ve sadece bir salise gözlem ya da hafızaya kaydetme ile neye benzediğini hatırlama becerisi, bir duyusal hafıza örneğidir. Kavramsal kontrolün dışındadır ve bu otomatik bir cevaptır. Oldukça kısa sunumlar ile katılımcıların sıklıkla, gerçekte rapor edebildiklerinden çok daha fazla şey "gördükleri" rapor edilmektedir. Bu duyusal hafıza şeklini inceleyen ilk deneyler, "kısmi rapor paradigmasını" kullanan George Sperling (1963) tarafından gerçekleştirilmiştir. Deneklere, dört sıradan üçünde dizilmiş 12 harflik bir sistem sunulmuştur. Kısa bir sunumdan sonra
58
denekler, dizilerin hangilerinin rapor edileceğini sıraya dizerek yüksek, orta ya da düşük tonda oynamıştırlar. Bu kısmi rapor deneylerine dayanarak Sperling, duyusal hafıza kapasitesinin yaklaşık 12 kalemden oluştuğunu fakat çok hızlı bir şekilde (birkaç yüz salise içerisinde) indirgenebileceğini göstermiştir. Bu hafıza şekli çok hızlı bir şekilde indirgenebildiğinden, katılımcılar ekranı görebilmekte fakat yok olmadan önce tüm kalemleri rapor edememektedirler (tüm rapor prosedüründeki 12 kalem). Bu hafıza türü, prova esnasında uzatılamaz. Üç çeşit, duyusal hafıza mevcuttur. İkonik hafıza, görsel bilgilerin hızlı bir şekilde yok olduğu bir hafızadır. Kısa bir süre boyunca algılanan bir görüntünün, kısa bir süre boyunca depolandığı bir duyusal hafıza türüdür. Yankı hafızası, kısa bir süre boyunca algılanmış olan seslerin kısa bir süreliğine depolandığı hafızadır. Diğer bir duyusal hafıza türü olan Haptik hafıza, sesli bilgilerin hızlı bir şekilde yok olduğu bir depolama türüdür. Haptik hafıza, dokunma uyarıcısı için bir veri tabanı sunan bir duyusal hafıza türüdür. Kısa süreli hafıza, prova yapmadan uzun saniyeler boyunca geri çağırmaya olanak sağlar. Kısa süreli hafızanın kapasitesi, oldukça sınırlıdır. George A. Miller (1956) Bell Laboratuvarlarında çalışırken kısa süreli hafıza depolamasının 7±2 kalem (ünlü yazının başlığı, ‘’Sihirli sayı 7±2’’’dir) olduğunu gösteren deneyler gerçekleştirmiştir. 59
Kısa hafızanın kapasitesine ilişkin modern tahminler ise, tipik olarak 4-5 kalemlik bir tahmin şeklinde öncekilerden çok daha düşüktür. Buna rağmen hafıza kapasitesi, bölümleme adı verilen bir süreçle arttırılabilmektedir. Örneğin; on basamaklı bir sayının hatırlanması esnasında bir kişi sayıları üç gruba bölebilir: İlk olarak alan kodu (123 gibi). Daha sonra ise üç basamaklı bir sayı bölümlenir (456). Ve son olarak dört basamaklı bir sayı bölümlenir (7890). Telefon sayılarını hatırlamaya ilişkin bu yöntem, 10 basamaklı bir sayının hatırlanmasından çok daha etkili bir yöntemdir; çünkü bu yöntemde bilgileri anlamlı sayı gruplarına bölümleyebiliriz. Bu, bazı ülkelerde telefon sayılarının iki ila dört sayılık çoklu bölümler olarak bölümlenmesi eğiliminde yansıtılmaktadır. Kısa süreli hafızanın, depolama bağlamında büyük oranda akustik kodlara ve daha az görsel kodlu bir kapsama güvendiğine inanılmaktadır. Conrad (1964)[5], test deneklerinin akustik açıdan benzer olan harfleri (örneğin; E, P, D) daha güç hatırladıklarını tespit etmiştir. Akustik açıdan benzer olan harflerin görsel açıdan benzer olan harflere nazaran daha şok karıştırılması, bu harflerin akustik olarak kodlandıklarını göstermektedir. Buna rağmen Conrad’ın (1964) çalışması, yazılı metinlerle ilgilidir; bu nedenle de yazılı dilin hafızası akustik bileşenlerine dayanabiliyor olmasına rağmen, hafıza tüm şekillerine ilişkin bir genelleme yapılamaz.
60
Duyusal hafızada depolama ve kısa süreli hafıza, genelde bilgilerin sınırsız bir süre boyunca depolanamayacağı anlamına gelen oldukça katı bir sınırlı kapasite ve süreye sahiptir. Bunun aksine, uzun süreli hafıza muhtemelen sınırsız bir süre boyunca (bazen tüm yaşam süresi boyunca) daha geniş miktarlarda bilgileri depolayabilmektedir. Uzun süreli hafızanın kapasitesi, ölçülemez bir şekilde geniştir. Örneğin; unutmadan önce sadece birkaç saniye kadar hatırlayabileceğimiz rastgele verilmiş yedi basamaklı bir sayı, bu sayının kısa hafızada depolandığını göstermektedir. Diğer bir yandan ise, tekrar ederek telefon numaralarını yıllar boyunca hatırlayabilmekteyiz; bu bilgilerin uzun süreli hafızada depolandığı söylenmektedir. Kısa süreli hafıza bilgileri akustik olarak kodlarken, uzun süreli hafıza bu bilgileri anlamsal olarak depolamaktadır. Baddeley (1966), test deneklerinin 20 dakika geçtikten sonra benzer anlamlara sahip olan kelimeleri (örneğin; kuş, büyük, geniş, devasa) hatırlamada güçlük yaşadıklarını tespit etmiştir. Uzun süreli hafızanın diğer bir parçası da, ‘’ne’’, ‘’ne zaman’’ ve ‘’nerede’’ gibi bilgileri yakalamaya kalkışan episodik hafızadır. Episodik hafıza ile bireyler, doğum günü partileri ve düğünler gibi özel etkinlikleri hatırlayabilmektedirler. Kısa süreli hafıza, frontal lob (özellikle de dorsolateral prefontal korteks) ve parietal lob bölgelerine dayanan nöronal iletişimin geçici desenleri ile desteklenmektedir. 61
Diğer bir yandan uzun süreli hafıza, geniş bir şekilde tüm beyne yayılmış olan nöral bağlantılardaki daha durağan ve kalıcı değişikliklerle muhafaza edilmektedir. Bilginin kendisini depolamıyor gibi görünmesine rağmen, bilgilerin kısa süreli hafızadan, uzun süreli hafızaya konsolidasyonu için hipokampus gereklidir (yeni bilgilerin öğrenilmesi için). Hipokampusu alındıktan sonra oldukça kısa bir dikkat genişliği kalan Henry Molaison isimli hastadan öğrendiğimize göre, hipokampus olmaksızın, yeni anıların uzun süreli hafızada depolanması mümkün değildir. Dahası; bu üç aylık bir süre boyunca ve ilk öğrenmeden sonra nöral bağlantıların değiştirilmesini de içerebilir. Uykunun birincil işlevlerinden bir tanesinin de, hafızanın eğitim ile test arasında yeterince uyku almaya dayandığının birçok çalışma ile gözler önüne serildiği, bilgilerin konsolidasyonunun düzeltilmesi olduğu düşünülmektedir. Buna ek olarak nöro görüntüleme çalışmalarından elde edilen veriler, anıların bu tarz bir prova ile pekiştirildiğini ortaya koyarak bir gün evvelki görevlerin öğrenilmesi esnasında beynin kaydettiklerinin uykudaki aktivasyon desenleri olduğunu göstermektedir. Yapılan araştırmalar, insanlardaki uzun süreli hafıza deposunun DNA metilasyonu ya da hapishaneler ile muhafaza edilebileceğini öne sürmektedir. Hafıza modelleri, hafızanın nasıl çalıştığına ilişkin soyut temsiller vermektedir. Bunun altında, çeşitli psikologlar tarafından yıllar boyunca öne sürülen çoklu
62
modeller yer almaktadır. Buradaki çelişki ise, birçok hafıza yapısının mevcut olup olmadığına ilişkindir. Çoklu depo modeli (ayrıca Atkinson-Shiffrin hafıza modeli olarak da bilinmektedir), ilk olarak 1968 yılında Atkinson ve Shiffrin tarafından tanımlanmıştır. Çoklu depo modeli, çok basit kalmakla eleştirilmektedir. Örneğin; uzun süreli hafızanın gerçekte episodik ve prosedüral hafıza gibi çoklu alt bileşenlerden oluştuğuna inanılmaktadır. Ayrıca, provanın yalnızca bilgilerin nihai olarak uzun hafıza deposuna ulaştıkları bir mekanizma olduğunu da öne sürmektedir fakat mevcut kanıtlar, prova olmaksızın hatırlama kapasitemizi bize göstermektedir. Bu alanda yapılan araştırmalar farklı şeyler göstermesine karşın, model ayrıca tüm hafızanın tek bir ünite olarak depolama yaptığını da göstermektedir. Örneğin; kısa süreli hafıza görsel bilgiler ve akustik bilgiler gibi farklı birimlere bölünebilir. Zlonoga ve Gerber (1986) tarafından bir çalışmada, ‘’KF’’ hastası Atkinson-Shiffrin modelinden belirgin sapmalar göstermiştir. KF hastası, kısa süreli hafızaya ilişkin güçlükler sergileyen beyin hasarlı bir hastaydı. Konuşulan sayıların, harflerin, kelimelerin ve kolaylıkla tespit edilebilir seslerin (kapı zilleri ve miyavlayan kediler gibi) gibi seslerin tanınması bundan etkilenir. İlginç bir şekilde görsel kısa hafıza, görsel ve sesli hafızanın arasındaki diktotomiyi önerecek şekilde etkisiz kalmıştır.
63
1974 yılında Baddeley ve Hitch; kısa süreli hafızanın, genel konseptini kısa süreli depodaki bilgilerin aktif bir şekilde muhafazası ile değiştiren bir "işleyen hafıza modeli" ortaya atmıştır. Bu modelde işleyen hafıza, üç temel depodan oluşmaktadır: Merkezi uygulayıcı, fonolojik lop ve görsel-mekânsal kopyalama. 2000 yılında bu model, çoklu episodik tampon (Bbaddeley’in işleyen hafıza modeli) ile genişletilmiştir. Merkezi uygulayıcı, bir dikkat duyusal deposu olarak hareket eder. Bu model, bilgileri üç bileşen sürecine yönlendirir: Fonolojik lop, görsel mekânsal kopyalama ve episodik tampon. Fonolojik lop, sesleri ya da kelimeleri sürekli lopta sesiz bir şekilde prova ederek sesli bilgileri depolar: mafsallı süreç (örneğin; bir telefon numarasının tekrar tekrar söylenmesi). Kısa bir veri listesinin hatırlanması çok daha kolaydır. Görsel-mekânsal kopyalama, görsel ve mekânsal bilgileri depolar. Mekânsal görevleri ( yargı mesafeleri gibi) ya da görsel görevleri (bir evdeki pencereleri sayma ya da şekiller hayal etme) gibi görevleri gerçekleştirme ile meşguldür. Episodik tampon ise; görsel, mekânsal, sözlü bilgiler ve kronolojik sıralama (örneğin; bir hikaye ya da bir film sahnesi anısı) gibi entegre birimlerini şekillendirmek için, bilgileri domainlere bağlamaya atanmıştır. Episodik
64
tamponun, uzun süreli hafıza ve semantik anlama bağlı olduğu farz edilmektedir. İşleyen hafıza modelinin, iki farklı görevi ifa etmenin (biri sözlü diğeri ise görsel) neden iki benzer görevi ifa etmekten (örneğin; iki sesli görev) çok daha kolay olduğu ve yukarıda bahsedilen dünya-uzunluk etkisi gibi birçok uygulamalı gözleme açıklama getirmektedir. Buna rağmen, burada da belirtildiği üzere bir merkezi uygulayıcı, kavramı yetersiz ve belirsiz olması yönünden eleştirilmektedir. İşleyen hafıza, düşünceyi içeren günlük faaliyetleri ifa etmeyi sağlayan öncüldür. Düşünce süreçlerini gerçekleştirdiğimiz ve bunları başlıkları ile öğrenmek ve muhakeme etmek için kullandığımız hafıza bölümüdür. Araştırmacılar, hafıza tanıma ve geri çağırma arasında ayırım yapmaktadır. Tanıma hafızası görevleri, bireylerin bir uyarıcı (bir resim ya da bir kelime) ile karşılaşıp karşılaşmadıklarını belirtmelerini gerektirir. Geri çağırma hafızasının görevleri ise, katılımcıların daha önce öğrenilmiş bilgileri geri çağırmasını gerektirir. Örneğin; bireylerden daha önce gördükleri bir eylemler serisi üretmeleri ya da daha önce duydukları bir kelimeler listesi oluşturmaları talep edilebilir. Topografik hafıza, kendilerine bir program belirlemeleri ve bunu takip etmeleri; ya da aşikâr oldukları yerleri belirleme becerilerini içermektedir. Yalnız seyahat ederken kaybolma, bir topografik hafıza başarısızlığıdır.
65
Flaş bellek hafızaları, eşsiz ve yüksek oranda duygusal olayların net episodik anılarıdır. Başkan Kennedy suikastını ilk duyduklarında nerede olduklarını ya da ne yaptıklarını hatırlayan insanlar ya da 9/11, flaş bellek anılarına örnektir. Anderson (1976) , hafızayı bildirimsel (aşikâr) ya da prosedüral (kapalı) anılara böler. Bildirimsel hafıza, bazı bilinç süreçlerinin bilgileri geri çağırabileceği, bilinçli geri çağırma eylemini gerektirmektedir. Bu, bariz bir şekilde depolanmış ve geri çağırılmış bilgileri içerdiğinden bazen "bariz hafıza" olarak da adlandırılmaktadır. Bildirimsel hafıza; bağlamdan bağımsız bir şekilde alınan gerçeklere ilişkin, alt bölümlere ayrılabilir. Episodik hafıza, zaman ve yer gibi belirli bir bağlama has olan bilgilere ilişkin hafızadır. Semantik hafıza, ‘’Paris, Fransa’nın başkentidir’’ gibi dünya hakkındaki soyut bilgilerin kodlanmasına olanak sağlamaktadır. Diğer bir yandan episodik hafıza, duyular, duygular ve belirli bir yer ya da zamanın kişisel bağlantıları gibi daha kişisel anılar için kullanılmaktadır. Otobiyografik hafıza; bir kişinin kendi yaşamı boyunca meydana gelen belirli olaylara ilişkin hafızadır. Genellikle episodik hafızaya eşdeğer ya da episodik hafızanın bir alt seti olarak ele alınmaktadır. Görsel hafıza, görsel deneyime dayanan hislerimizin bazı özelliklerini koruyan bir hafıza bölümüdür. Bir kişinin, nesneleri, yerleri, hayvanları ya da insanları zihinsel bir görüntüye benzeten bilgileri hafızaya yerleştirebilir. Görsel hafıza, 66
astarlama ile neticelenir ve bazı algısal temsili sistemleri türlerinin bu olgunun altında yattığı farz edilir. Buna karşın, prosedüral hafıza (ya da kapalı hafıza) bilgilerin bilinçli bir şekilde geri çağırılmasından ziyade kapalı öğrenmeye dayanmaktadır. Prosedüral hafıza, esas olarak motor becerilerin öğrenilmesinde kullanılmakta ve kapalı hafızanın bir alt seti olarak ele alınmaktadır. Bu, bir kişi yalnızca tekrarlama nedeni ile kendisine verilen bir görevi daha iyi yaptığında – yeni aşikâr anıların oluşmadığı, fakat bir kişinin bilinçsiz bir şekilde daha önce edinilmiş olan bu deneyimlere eriştiğini ortaya çıkarmaktadır. Motor öğrenmeye dahil olan proesedüral hafıza, beyincik ve bazal sinir düğümü hasarına dayanmaktadır. Prosedüral hafızanın bir özelliği de, hatırlanan şeylerin otomatik olarak eylemlere tercüme edildiği ve bu nedenle de bazen tanımlanması güç olduğudur. Bazı prosedüral hafıza örnekleri, bir bisiklet kullanmayı ada ayakkabı bağcıklarını bağlamayı içermektedir. Farklı hafıza işlevlerini ayırt etmenin ana yolu, hatırlanacak olan içeriğin geçmişteki geriye dönük hafıza mı yoksa gelecekteki ileriye dönük hafıza mı olduğunu tespit etmektir. Bu nedenle de bir kategori olarak ele geriye dönük hafıza, semantik, episodik ve otobiyografik hafızayı içermektedir. Buna karşın ileriye dönük hafıza, gelecek niyetler ya da hatırlanacak olanı hatırlama hafızasıdır (Winograd, 1988). İleriye dönük hafıza; olay ve zamana dayalı, ileriye dönük hatırlama olarak da ayrılabilir. Zamana dayalı hafıza, öğleden sonra saat 4’te 67
(ipucu) doktora gitme (eylem) gibi zaman ipuçları ile tetiklenmektedir. Olaya dayalı ileriye dönük hafıza, bir posta kutusu gördükten sonra (ipucu) bir mektup göndereceğini (eylem) hatırlama gibi ipuçları ile tetiklenen niyetlerdir. İpuçlarının, bir eylem (posta kutusu/mektup örneği) ve listeler, yapışkan notlar, düğümlü mendiller ya da parmağa bağlanmış ipler gibi insanların ileriye dönük hafızayı zenginleştirmek için kullandıkları stratejiler olan ipuçları ile bağlantılı olması gerekir. Bebekler, anılarını rapor edebilecekleri bir dile sahip değildirler. Bu nedenle de çok küçük çocukların hafızasının değerlendirilmesinde sözlü raporlar kullanılmaz. Buna rağmen, araştırmacılar yıllar boyunca hem bebeklerin tanıma hafızalarını hem de geri çağırma hafızalarını değerlendirmek için çok sayıda önlem benimsemiş ve geliştirmiştirler. Alıştırma ya da edimsel koşullandırma teknikleri, bebeklerin tanıma hafızalarını değerlendirmede, ertelenmiş ve aydınlatılmış imitasyon teknikleri ise, bebeklerin geri çağırma hafızalarını değerlendirmede kullanılmaktadır. Bebeklerin tanıma hafızalarını değerlendirmede kullanılan teknikler, aşağıdaki hususları içermektedir: Eşleştirilmiş görsel karşılaştırma prosedürü (alıştırmaya dayanır): bebeklere, ilk olarak iki siyah beyaz insan yüzü fotoğrafı gibi görsel bir uyarıcı çifti belirli bir süre boyunca gösterilir. Bu iki fotoğrafa alıştıktan sonra, "aşikâr" oldukları fotoğraf ile birlikte yeni bir fotoğraf 68
daha gösterilir. Her bir fotoğrafa baktıkları süre kaydedilir. Yeni fotoğrafa daha uzun süre bakma, daha önce gösterdiklerini hatırladıklarını işaret etmektedir. Bu prosedür kullanılarak gerçekleştirilen çalışmalar, 5-6 aylık bebeklerin edindikleri bilgileri ön dört gün gibi bir süre ile muhafaza edebildiklerini tespit etmiştir. Edimsel koşullama tekniği: Bebekler, ayaklarına bir mobil başlığın bağlandığı bir beşiğe yerleştirilirler. Bebekler ayaklarını vurduklarında mobilin hareket ettiğini ve vurma oranının dakikalarla birlikte arttırdığını fark ederler. Bu tekniği ele alan çalışmalar, bebeklerin hafızasının ilk 18 ayda önemli ölçüde geliştiğini ortaya çıkarmıştır. 1 ila 3 aylık bebekler bir edimsel cevabı bir hafta kadar muhafaza ederken (ayağını vurarak mobili aktive etme gibi), 6 aylık bebekler bu bilgileri iki hafta kadar ve 18 aylık bebekler benzeri bir edimsel cevabı 13 hafta kadar muhafaza etmektedirler. Bebeklerin geri çağırma hafızasını değerlendirme kullanılan teknikler, şunları içermektedir: Ertelenmiş imitasyon tekniği: bir deneyci, bebeklerin eşsiz bir eylemler dizisine sahip olduğunu (bir kutudaki butona basmak için bir çubuk kullanma gibi) göstermiş ve bir süre sonra bebeklerden bu eylemleri taklit etmelerini istemiştir. Ertelenmiş imitasyon tekniğini kullanan çalışmalar, bir eylemler dizisi için 14 aylık anıların dört hafta kadar muhafaza edilebildiğini göstermektedir.
69
Aydınlatılmış imitasyon tekniği: Ertelenmiş imitasyon tekniğine benzerdir; aralarındaki fark ise, bebeklerin gecikmeden önce eylemleri taklit etmelerine izin verilmesidir. Aydınlatılmış imitasyon tekniğini kullanan çalışmalar, 20 aylık bebeklerin yirmi ay sonra eylem dizilerini hatırlayabildiklerini göstermektedir . Araştırmacılar, daha büyük çocukların ve yetişkinlerin hafızalarını değerlendirmek için çeşitli görevleri kullanmaktadırlar. Bunlara ilişkin bazı örnekler: Çifter bağlamalı öğrenme: Bir kişi belirli bir kelimeyi bir diğeri ile bağlamayı öğrendiğinde, örneğin; "güvenli" gibi bir kelime öğrenildiğinde, "yeşil" gibi bir diğer belirli kelimeyi söylemeyi öğrenmelidir. Bu, uyarıcı ve cevaptır. Serbest geri çağırma: Bu görev esnasında, bir denekten bir liste kelime üzerinde çalışması söylenir. Sonrasında bu deneklerin hatırlayabildikleri kadar çok kelimeyi geri çağırmaları ya da yazmaları istenir . Daha eski maddeler, daha uzun listelerin daha fazla çağırışıma neden olacağı ve geri çağrılanın daha az olasılık olacağı anlamına gelen retroaktif çağırışımdan (RÇ) etkinmektedirler. Diğer bir taraftan, en son sunulan maddeler RÇ’den daha az etkilenirler. Fakat bunlar da geri çağırmada daha uzun gecikme ve daha fazla maddenin unutulacağı anlamına gelen proaktif çağrışımdan (PI) etkilenirler Tanım: Deneklerden, orijinal listelerde sunulmamış olan alternatif bir liste arasından, kendilerine daha önce sunulmuş olan kelimeleri ya da resimleri tespit etmeleri;
70
istenen kelimeler ya da resimler listesini hatırlamaları istenir . Tespit paradigması: Bireylere, belirli bir süre boyunca çok sayıda nesne ve renk örnekleri gösterilir. Sonrasında ise, test objelerine bakarak numunelere benzeyip benzemediklerini ya da herhangi bir değişiklik olup olmadığını hatırlamaları istenir. Geçicilik: anılar, geçen zamanla birlikte kaybolmaya başlar. Bu, bilgiler depolandıktan ve geri çağırılmadan önce, anıların depolanması aşamasında meydana gelmektedir. Bu, duyusal, kısa süreli ve uzun süreli depolama ile meydana gelmektedir. Bilgilerin ilk birkaç gün ya da ayda hızlı bir şekilde unutulmakta, sonraki günler ya da yıllarda küçük kayıplar meydana gelen genel bir deseni takip etmektedir. Unutkanlık: Dikkat eksikliği nedeni ile hafıza bozukluğu. Dikkat, bilgilerin uzun süreli hafızada depolanmasında anahtar bir rol oynamaktadır; dikkat olmadan bilgiler, daha sonra geri çağrılmak üzere depolanamayabilir. Beynin alanları, hipokampus, amigdal, striatum gibi hafızanın nöroanatomisini, ya da memeli vücutların, belirli hafıza türlerini içerdiklerini düşünülmektedir. Örneğin; amigdal öğrenmenin duygusal hafızaya dahil olduğu düşünülürken, hipokampusun mekansal öğrenme ve edimsel öğrenmeye dahil olduğu düşünülmektedir. Hasta ve hayvan modellerinde belirli bölgelerin hasar görmesi ve de buna bağlı hafıza eksiklikleri, bilginin birincil bir kaynağıdır. Buna rağmen, belirli bir 71
alanı içine almaktan ziyade komşuluğundaki alanlara hasar verme ya da bu alan boyunca bir yol izleme, gerçekte gözlemlenen bu kusurdan sorumludur. Dahası, hafızayı ve karşıtlıklarını, öğrenmeyi yalnızca beynin belirli bölgelerine bağlı olma şeklinde tanımlamak yeterli değildir. Öğrenme ve hafıza, uzun süreli potansiyalizasyon ve uzun süreli depresyon ile yöneltildiği düşünülen nöronal sinapsislerdeki değişikliklere atfedilmektedir. Genelde, bir olay deneyiminde duygusal açıdan daha fazla maruz kalınan bir şey daha fazla hatırlanır. Bu olgu, ayrıca hafıza zenginleştirme etkisi olarak da bilinmektedir. Buna rağmen amigdal hasarı olan hastalar, bir hafıza zenginleştirme etkisi sergilemezler. Hebb, kısa süreli hafıza ile uzun süreli hafızayı ayırmıştır. Yeterince uzun süre kısa süreli hafızada kalan herhangi bir anının, uzun süreli hafızada birleştirilebileceğini öne sürmüştür. Daha sonra yapılan araştırmalar ise, bunun yanlış olabileceğini göstermiştir. Bu bağlamda yapılan araştırmalar, kortizol ve epinefrinin direkt enjeksiyonunun mevcut deneyimlerinin depolanmasına yardım ettiğini göstermektedir. Bu, ayrıca amigdalın uyarılması açısından da doğrudur. Bu da, heyecanlanmanın amigdalı etkileyen hormonların uyarılması ile hafızanın zenginleştirildiğini kanıtlamaktadır. Aşırı ya da uzun süreli stres ise (uzun süreli kortizol ile), hafıza depolama özelliğine hasar verebilir. Amigdalı hasarlı hastalar, duygusal olmayan bir
72
şekilde kullandıkları kelimelere göre duygusal olarak kullandıkları kelimeleri daha az hatırlamaktadırlar. Hipokampus, soyut hafıza açısından oldukça önemlidir. Hipokampus, korteksin farklı bölümlerinden bilgileri alır ve beynin farklı bölgelerinde de bunların çıktılarını gönderir. Girdi, bilgileri işleyen ikincil ve üçüncü duyusal alanlardan gelir. Hipokampal hasar ise, hafıza kaybı ve hafıza depolamaya ilişkin problemlere neden olabilir. Kavramsal nörobilimciler, hafızayı deneyimden bağımsız dahili temsilin saklanması, yeniden aktive edilmesi ve yapılanması olarak ele almaktadırlar. Dahili temsil terimi ise, bu tarz bir hafıza tanımının iki bileşeninden oluşmaktadır: Davranışlar ve bilinçli seviyede hafızanın ve fiziksel nöral değişikliklerin altında yatan hafızanın açıklanması (Dudai 2007). Sonraki bileşen, ayrıca engram ya da hafıza izleri olarak da adlandırılmaktadır (Semon 1904). Bazı nörobilimciler ve psikologlar hafıza gibi deneyimlerin tüm sonraki etkilerini ikna eden engram ve hafıza konseptlerini eşleştirmektedir. Diğerleri ise, hafızanın davranış ya da düşüncede açığa çıkana dek mevcut olmadığına ilişkin bu algıya karşı gelmektedirler (Moscovitch 2007). Kavramsal nörobilimdeki önemli sorulardan biri de, bilgilerin ve zihinsel deneyimlerin beyinde nasıl kodlandığı ve temsil edildiğidir. Bilim adamları, yoğrulabilirliğe ilişkin gerçekleştirilen çalışmalardan nöronal kodlar hakkında bilgi almaktadır fakat 73
gerçekleştirilen bu tarz araştırmaların çoğu, basit nöronal devrelerdeki basit öğrenmeye odaklanmaktadır. Bilhassa gerçeklerin ve olayların depolanmasını gerektiren edimsel hafıza olmak üzere daha karmaşık hafıza örneklerine dahil olan nöronal değişikler hakkındaki bilgiler daha az nettir (Byrne 2007). Kodlama: İşleyen hafızanın kodlanması, algısal girdilerin kaybolmasından sonra devam eden algısal girdi ile tetiklenen bireysel nöronların harekete geçirilmesini içermektedir (Jensen ve Lisman 2005; Fransen ve arkadaşları 2002). Episodik hafızanın kodlanması, nöronlar arasındaki sinaptik iletimi değiştiren moleküler yapılardaki kalıcı değişiklikleri içermektedir. Bu tarz yapısal değişikliklere ilişkin örnekler, uzun süreli potensiyalizasyon (USP) ya da- tutturma-zamana dayalı yoğrulabilirlik- (TZDY) içermektedir. İşleyen hafızada kalıcı tutturma, episodik hafızanın kodlanmasında sinaptik ve hücresel değişiklikleri zenginleştirebilir (Jensen ve Lisman 2005). İşleyen hafıza: Son zamanlarda gerçekleştirilen fonksiyonel hayal etme çalışmaları, işleyen hafıza ile uzun süreli hafıza arasında güçlü bir ilişki olduğunu öne sürecek şekilde hem beynin uzun süreli hafıza ile güçlü bir şekilde bağlantılı olduğu bir alan olan medyal temporal lob (MTL), hem de prefrontal korteksteki işleyen hafıza sinyallerini tespit etmiştir (Ranganath ve arkadaşları, 2005). Buna rağmen, prefrontal lobta daha fazla işleyen hafıza sinyali görülmesi, bu alanın işleyen
74
hafızada MTL’ye nazaran daha önemli bir rol oynadığını göstermektedir (Suzuki 2007). Birleştirme ve yeniden birleştirme: Uzun süreli hafıza (USH) birleştirildiği zaman kalıcı ve sabit olmasına rağmen, kısa süreli hafıza (KSH) geçicidir ve bozulmaya tabidir. KSH’nın moleküler bir seviyede USH ile birleştirilmesi, tahminen iki aşamadan oluşmaktadır: Sinaptik birleştirme ve sistem bileştirmesi: İkinci olanda aylar yıllar geçtikten sonra MTL-bağımlı hafızanın bir MTL-bağımsız hafızaya dönüşmesine karşın, ilk olan medyal temporal lobta (MTL) bir protein sentezini içermektedir (Ledoux, 2007). Son yıllarda bu tarz bir geleneksel birleştirme dogması, yeniden birleştirme üzerine gerçekleştirilen çalışmaların bir neticesi olarak yeniden değerlendirilmektedir. Gerçekleştirilen bu çalışmalar, geri çağırmadan sonra önlemenin hafızanın sonraki geri çağırma eylemlerini etkilediğini göstermektedir (Sara 2000). Gerçekleştirilen yeni çalışmalar ise, protezin sentezi inhibitörleri ve birçok diğer bileşen ile gerçekleştirilen geri çağırma sonrası tedavinin amnestik bir duruma yol açabileceğini göstermektedir (Nadel ve arkadaşları 2000; Alberini 2005; Dudai 2006). Yeniden birleştirmeye ilişkin bu bulgular, geri çağırılan hafızanın ilk deneyimlerin bir karbon kâğıdı olmadığını ve anıların geri çağırma esnasında güncellendiğine ilişkin davranışsal kanıtlara uygun olduğunu göstermektedir. İnsan hafızasının genetikleri çalışması, bebekle ilgili bir aşamadadır. Kayda değer ilk başarı, Alzheimer 75
Hastalığında hafıza işlevsizliği ile APOE bağlantısıydı. Normal çeşitlenen hafızayla bağlantılı genlerle ilişkin araştırmalar, hala devam etmektedir. Hafızadaki normal varyasyonun ilk adaylarından biri de, materyalin gecikmeli bir zaman sonra unutulma oranı ile bağlantılı görünen KIBRA genidir. 1980lerin ortalarına dek, bebeklerin bilgileri kodlayamayacağı, saklayamayacağı ve geri çağıramayacağı düşünülmekteydi. Şimdi ise giderek artan çok sayıda çalışma, 6 aylık küçük bebeklerin 24 saat geçtikten sonra bilgileri geri çağırabildiğini işaret etmektedir. Dahası, yapılan araştırmalar bebeklerin büyüdükçe, bilgileri daha uzun süreler boyunca saklayabildiklerini ortaya çıkarmıştır. 6 aylık bebekler, 24 saat geçtikten sonra bilgileri çağırabilir, 9 aylık bebekler 5 haftaya ve 20 aylık bebekler yirmi ay kadar bir süre sonra bu bilgileri geri çağırabilmektedirler. Buna ek olarak, çalışmalar yaşla birlikte bebeklerin bilgileri daha hızlı depoladığını göstermektedir. 14 aylık bebeklerin bir kez maruz kaldıktan sonra üç aşamalı bir diziyi geri çağırabilmelerine karşın, 6 aylık bebeklerin bu bilgileri hatırlamaları için yaklaşık altı kez bu bilgilere maruz kalmaları gerekmektedir. 6 aylık bebeklerin, kısa süreli bilgileri geri çağırabildikleri fakat bilgilerin geçici sırasının geri çağırılmasında sıkıntı yaşadıkları göz önünde bulundurulmalıdır. Bebeklerin iki aşamalı bir dizi eylemi 76
doğru geçici sırada geri çağırabilmeleri yalnızca 9 aylık bebeklerle ilgili bir durumdur. Bu, geri çağırma aşaması 1 ve sonrasında geri çağırma aşaması 2’dir. Diğer bir deyişle, iki aşamalı bir eylem dizisini taklit etmeleri istendiğinde (bir oyuncak arabayı kaidenin üzerine koyma ve oyuncağın diğer uca yuvarlanması için kolu itme gibi). 9 aylık bebekler eylem dizisini doğru sırada taklit etme eğilimi sergilerler (aşama 1 ve sonrasında aşama 2). Daha küçük bebekler ise (6 aylık), iki aşamalı diziden yalnızca bir aşamayı geri çağırabilirler. Araştırmacılar, bu yaş farklılıklarının muhtemelen hipokampusu dentat gyrusu ve nöral şebekenin frontal bileşenlerinin 6 aylıkken tam olarak gelişmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. İlerleyen yaşlara ilişkin ana unsurlardan biri de, Alzheimer hastalığının ana belirtilerinden biri olan hafıza kaybı deneyimidir. Buna rağmen, hafız kaybı kalitatif açıdan normal yaşlarda bir Alzheimer (Budson & Price, 2005) teşhisi ile bağlantılı hafıza kaybı türünden farklılık göstermektedir. Yapılan araştırmalar, bireylerin frontal bölgelere dayanan hafıza görevleri üzerindeki performansının yaşla birlikte azaldığını ortaya koymuştur. Daha yaşlı kişiler bilgileri, öğrendikleri geçici sırayı bilmeyi de içeren görevlerde eksiklikler sergileme eğilimi gösterirler . Belirli şartları ya da bilgiyi öğrendikleri bağlamı hatırlamaları gereken kaynak hafıza görevleri;ve de gelecek bir zamanda bir eylemi ifa 77
etmeyi hatırlamayı içeren ileriye dönük hafıza görevleri. İleri yaşlardaki yetişkinler, kitaplara başvurma gibi teknikleri kullanarak ileriye dönük hafıza ile problemlerini çözebilirler. Özellikle koşma, bisiklet sürme ve yüzme gibi sürekli aerobik egzersizler olmak üzere fiziksel egzersizlerin, beyin üzerinde birçok kavramsal faydası ve etkisi bulunmaktadır. Beyin üzerindeki etkileri, artan nöro iletici seviyeler, geliştirilmiş oksijen ve besin dağılımı ve hipokampuste artan nörojenezizi içermektedir. Hafıza üzerinde egzersiz etkisi, çocukların akademik performansının geliştirilmesi, ilerleyen yaşlarda zihinsel becerilerin korunması ve nörobiyolojik hastalıkların engellenmesi ve tedavi edilmesi bakımından önemli etkilere sahiptir. Hafızaya ilişkin güncel bilgilerin çoğu, özellikle amnezi olmak üzere hafıza bozukluklarına ilişkin çalışmalardan gelmektedir. Hafıza kaybı, amnezi olarak bilinmektedir. Amnezi, aşırı hasardan kaynaklanmaktadır: (a) hipokampus, dentat girus, subikulum, amigdala parahipokampal, entorinal ve peririnal korteks bölgeler ya da (b) orta hat diensefalik bölge, talamus ve mememsi dorsomedial çekirdeği gibi medyal temporal lob bölgeleri, hipotalamus organları. Çok sayıda amnezi çeşidi bulunmaktadır. Amnezinin bu farklı türleri üzerinde çalışarak, beynin hafıza sistemlerinin bireysel alt sistemlerdeki görünür kusurları gözlemlemek ve dolayısıyla da normal çalışan bir beyindeki işlevlerimi 78
kuramlaştırmak mümkün hale gelmiştir. Alzheimer ve Parkinson hastalıkları gibi diğer nörolojik rahatsızlıklar da , hafıza ve tanımayı etkileyebilir. Aşırı anımsama hastalığı ya da aşırı anımsama sendromu, aksi takdirde depolanmayacak olan küçük detayları unutamayacakları anlamına gelen bireylerin otobiyografik hafızasını etkileyen bir hastalıktır. Ayrıca Korsakoff piskosizi, geçmişteki bir boşluğu doldurma sendromu olarak da bilinen Korsakoff sendromu, hafızayı olumsuz bir şekilde etkileyen bir organik beyin hastalığıdır. Bir hastalık olmamasına rağmen, bir kelimenin hafızadan geri çağrılmasını bağlamında geçici başarısızlık bir dilinin ucuna gelme olgusudur. Anomik afazi (ayrıca nominal afazi ya da anomi olarak da adlandırılmaktadır) hastaları, frontal ve parietal beyin loblarının hasar görmüş olması nedeni ile sürekli olarak bir dilimin ucunda olgusu tecrübe etmektedirler. 2007 yılında alan araştırmacıları, uyurken insanların beyinlerinde yeni anıları aktive etmek için kötü kokuları kullanmışlar ve gönüllülerin bu şekilde daha sonra daha iyi hatırladıklarını tespit etmiştirler. Duygunun hafıza üzerinde oldukça güçlü bir etkisi vardır. Sayısız çalışma, en canlı otobiyografik anıların daha sık geri çağrılma ihtimalleri olan ve nötr olaylara nazaran daha net ve detaylı olan duygusal olaylar olma eğilimi olduğunu göstermiştir . Duygu hissinin yaratılması açısından oldukça önemli olan beynin bölümü, stres hormonlarının nöron iletişimini güçlendirmelerine izin verir. Kortizon ve 79
adrenalin kimyasalları, amigdal pozitif ya da negatif heyecan ile aktive edildiğinde beyinde salgılanır. Amigdalın en etkili şekilde aktive edilmesi, korkudur çünkü korku onu unutulmaz kılacak kadar güçlü gelen bir dürtü ve koruyucu mekanizmadır. Hisler bazen, çok yoğun olabilir. Bu bir hafızanın puslu fakat canlı olabileceği ya da mükemmel bir netlik yakalayabilecek olduğu zaman oluşmaktadır. Bu buluş, posttravmatik stres bozuklarının tedavi edilmesine yardımcı bir ilacın geliştirilmesine yol açar (PTSD). Bir kişi yükseltilmiş duygusal bir durumda ise, neden olan olaylarının bu kadar güçlü olması ve hafızada kalması bazen de yıllar boyunca günlük yaşamını rahatsız etmesine neden olur Fareler üzerinde gerçekleştirilen bir deney, bu konuda geliştirilmiş olan ilacın test edilmesine yardım etmiştir. Emory Üniversiteden Dr. Kerry Ressler, sisloserin (bir anti-tüberküloz ilacı) isimli var olan bir ilacın test edilmesi için ton ve şokları kullanmıştır. Fareler, bir tonu duyarlar ve tondan korkmaları konusunda onları eğitecek olan bir orta şok verilir. Sonrasında ise ilaç, birkaç fareye daha verilmiş ve testler tekrar edilmiştir. İlacı almayan fareler, korku içinde donmuşturlar. Ton işitildiğinde, ilaç verilen fareler tona kulak asmamış ve normal devam aktivitelerine devam etmişlerdir]. İlaç, nöronlar arasında yeni reseptör bağlantıların etkili bir şekilde oluşmasına ve korku hissi geldiğinde hastaların PTSD’den kurtulma şansına sahip olacak şekilde amigdalı rahatlatmasına olanak sağlamaktadır. 80
Emory Üniversitesinden Dr. Barbara Rothbaum, aynı nöronların bir olayı oluşturulduğu gibi hatırlarken aktif hale geldiği bilgisini kullanarak PTSD için deneysel tedaviler gerçekleştirmiştir. Sisloserin ilacını kullanımı, hastaların daha önceki travmatik bağlantılarını azaltmak için bir pencere açmalarını sağlayacak şekilde nöronlar arasında yeni bağlantılar öngörmelerine yardım etme niyetindedir. Rothbaum, ilacı PTSD hastalarına ikinci bir şans vermek için sanal gerçeklikten faydalanılan bir terapi seansında bu ilacı kullanmaya karar vermiştir. PTSD’ye neden olan olaylar tespit edildiği zaman, süreç başlatılabilir. Olayın etrafındakiler, bir sanal gerçeklik şapkasında yeniden oluşturulur (örneğin; çöldeki bir dövüş aracında). Bu, hedef anıların güvenli bir ortamda yeniden geri çağırılmasına ve amigdaldan gelen korku cevabı aktive edilmeksizin nöronların aktive edilmesine yardımcı olacaktır. Diksilomin hastanın sisteminin çökmesine neden olan ve olay esnasında aktif olan aynı nöronlar aktif olduğunda, hasta artık amigdaldan gelen daha az kimyasal ile nöral bağlantıları yeniden şekillendirme şansına sahip olabilecektir. Bu durum, hafızayı silmez aksine PTSD hastaları olan kişilerin normal hayatlarına geri dönebilmeleri adına bu hisleri hafifleterek hislerin gücünü azaltır. Geri çağırma, duyu ile bağlantılıdır. Eğer bir olay esnasında acı, zevk, heyecan ya da herhangi bir diğer güçlü duygu bir olay esnasında mevcutsa, bu olay bir diğeri ile güçlü bağlantılar üretirken nöronlar aktif hale gelir. 81
Bu olay gelecekte geri çağırıldığı ya da hatırlandığı zaman, nöronlar daha kolay ve hızlı bir şekilde aynı bağlantıları yapacaktır. Anıların gücü ve uzunluğu, direkt olarak oluşturulmaları esnasında hissedilen duyu miktarı ile bağlantılıdır. Ohio Devlet Üniversitesindeki Kavramsal Bilim Merkezindeki araştırmacılar, yetişkinlerin hafıza doğruluğunu çocuklardan daha fazla bildikleri ve daha fazla deneyime sahip oldukları ve de yeni bilgileri öğrenirken bu bilgi birikimlerini uygulama eğilimi sergiledikleri gerçeğinden yara almaktadır. Bu bulgular, Psikolojik bilim dergisinin Ağustos 2004 baskısında da yer almaktadır. Çağrışım, hafıza ve geri çağırmayı tetiklemektedir. Yeni bilgiler öğrenirken eski bilgileri geri çağırmayı zorlaştıran geriye dönük çağrışım[ ve önceki öğrenmenin yeni bilgilerin geri çağrılmasına zarar verdiği proaktif bir çağrışım vardır. Çağrışımın unutmaya yol açabilmesine rağmen eski bilgilerin, yeni bilgilerin öğrenilmesini kolaylaştırabileceğinin akılda tutulması da oldukça önemlidir. Örneğin Latince bilmek, bir kişinin Fransızca gibi Latince ile bağlantılı bir dili öğrenmesine yardımcı olabilir. Bu olgu, pozitif transfer olarak da bilinmektedir. Stres, hafıza formasyonu ve öğrenme üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Stresli durumlara cevap olarak beyin, hormonlar ve hipokampusteki hafıza kodlama süreçlerini etkileyen nöro ileticiler (glukokortikoidler ve katekolaminler) salgılar. Hayvanlar üzerinde 82
gerçekleştirilmiş davranışsal araştırmalar, kronik stresin farelerin beynindeki hipokampal yapıyı etkileyen adrenalin hormonlarını ürettiğini göstermektedir. Alman kavramsal psikologlardan L. Schwabe be O. Wolf tarafından gerçekleştirilmiş deneysel bir çalışma, stres altında öğrenmenin insanlarda nasıl hafıza geri çağrışımlarını azalttığını göstermektedir. Bu çalışmada, 48 sağlıklı kız ve erkek üniversite öğrenicisi bir stres testi ya da kontrol grubuna katılmıştırlar. Stres grubuna rastgele dağıtılmış bu katılımcılar, izlenirken ve videoya kaydedilirlerken üç dakika kadar buzlu su ile dolu bir kovaya ellerini sokmuşturlar; sonrasında, hem stres hem kontrol gruplarında ezberlemeleri için 32 adet kelime sunulmuştur. Yirmi dört dakika sonra her iki grupta, geniş bir kelime listesinden gördükleri kaç kelimeyi tespit edebileceklerinin yanı sıra (tanıma performansı) kaç kelime hatırlayabileceklerini görmek için de (serbest geri çağırma) test edilmiştirler. Sonuçlar, kontrol grubuna nazaran %30 daha az kelime geri çağıran stres test grubundaki performans, net bir hafıza performansı eşitsizliği sergilemiştir. Araştırmacılar, öğrenme esnasında tecrübe edilen stresin insanların hafıza kodlama süreci esnasında dikkatlerini dağıtılması ile olumsuz etkilediğini ortaya atmaktadır. Buna rağmen, hafıza performansı öğrenme stres altında meydana gelse dahi materyalin öğrenme bağlamına bağlı olduğunda zenginleştirilebilmektedir. Kavramsal psikolog Schwabe ve Wolf tarafından 83
gerçekleştirilmiş ayrı bir çalışma, saklama test etmenin orijinal öğrenme görevi ile benzer ya da bu görevi çağrıştıran bir bağlamda yapıldığında (örneğin aynı odada gibi), hafıza eşleştirme ya da stresin öğrenme üzerindeki hasar verici etkilerinin azaltılabileceğini göstermiştir. Rastgele SECPT stres testi ya da bir kontrol grubuna dağıtılmış yetmiş iki sağlıklı kız ve erkek üniversite öğrencisinden, 15 çift resim kartlarının yerlerini hatırlamaları istenmiştir. "Konsantrasyon’’ ya da "Hafıza" kart oyununun bilgisayarlaştırılmış bir versiyonudur. Deneyin gerçekleştiği oda, kötü kokunun hafıza açısından güçlü bir ipucu olduğu vanilya kokusu ile aşılanmasıdır. Saklama testi, vanilya kokusunun mevcut olduğu aynı odada ya da düzel koku olmaksızın farklı bir odada bir sonraki gün gerçekleştirilmiştir. Nesne-lokasyon görevi esnasında stres tecrübe eden deneklerin performansı, vanilya kokusu olmadan tanımadıkları bir odada test edildiklerinde önemli derecede bir azalma göstermiştir (benzemeyen bir ortamda); buna rağmen stres altındaki deneklerin hafıza performansı vanilya kokulu orijinal odada test edildiklerinde bir eşleşme göstermemiştir (benzeşen bir ortam). Deneydeki hem strese maruz kalan hem strese maruz kalmayan tüm katılımcılar, öğrenme ve geri çağırma içerikleri benzer olduğunda daha hızlı bir performans sergilemiştirler.
84
Hafıza üzerinde stresin etkilerini araştıran bu araştırma, görgü tanıklığı ve psikoterapi eğitim uygulamaları için uygulamalı etkilere sahip olabilir. Öğrenciler, bir sınıf odasından ziyade, düzenli sınıf ortamında test edildiklerinde daha iyi performans sergileyebilir, görgü tanıkları bir olay anını mahkeme salonunda olduklarından daha iyi detaylandırabilir ve postravmatik strese maruz kalan kişiler, uygun bir içeriğe yerleştirmelerine yardım edildiğinde travmatik bir olaya ilişkin anılarını düzeltebilirler. İnsanların sıklıkla hafızanın bir kayıt ekipmanı gibi çalıştığını düşünmesine rağmen, hafıza bir kayıt ekipmanı değildir. Moleküler mekanizmalar ve hafızanın muhafaza edilmesi, oldukça dinamiktir ve saniyelerden yaşam süresine kadar bir zaman çerçevesini kapsayan farklı aşamaları bünyesinde barındırmaktadır . Aslında araştırma, anılarımızın inşa edildiğini ortaya koymaktadır. İnsanlar, anılarını kodlandığında ve/veya onları geri çağırdığında anılarını oluşturabilirler. Bu hususun aydınlatılması için, insanların bir trafik kazası filmi izlemeleri talimatı verildiği ve arından ne gördükleri sorulan Elizabeth Loftus ve John Palmer (1974 tarafından gerçekleştirilmiş bir klasik çalışmayı ele alalım… Araştırmacılar, kendilerine "birbirine şiddetle çarpan arabaların ne kadar hızlı gittikleri" sorulan insanların, "birbirine vuran arabaların nasıl hızlı gittikleri" sorulan insanlardan daha yüksek tahminler yaptıklarını tespit etmişlerdir. Dahası, bir hafta sonra filmdeki kırık camı görüp görmedikleri sorulduğunda ise, 85
şiddetle çarpan şeklinde soru sorulan kişilerin vuran kelimesi ile soru sorulan kişilere nazaran iki kat daha fazlası kırılan camı gördüğünü rapor etmiştir. Filmde ise, kırılan bir cam bulunmamaktadır. Bu nedenle de, sorularda kullanılan kelimeler olayın anılarını sınıflandırmıştır. Daha da önemlisi, sorular için seçilen kelimeler insanların olayı farklı şekillerde hafızaya almalarına neden olmuştur – şiddetle çarpma kelimesinin kullanıldığı soru sorulan kişiler, gerçekte gördüklerinden çok daha ciddi bir araba kazası geri çağırmıştırlar. Bu deneyin bulguları, tüm dünyada türetilmiş ve araştırmacılar, tutarlı bir şekilde insanlara yanlış yönlendirici bilgiler verildiğinde yanlış bilgi etkisi olarak bilinen bir olgu olan yanlış yorumlama eğilimi sergilediklerini göstermiştir . İlginç bir şekilde araştırma, bireylerden daha önce gerçekleştirmedikleri eylemleri ya da daha önce tecrübe etmedikleri olayları tekrar tekrar hayal etmelerini talep etmenin yapay anılarla sonuçlanabileceğini ortaya çıkarmıştır. Örneğin; Goff ve Roediger (1998), katılımcılardan kendilerini bir eylem gerçekleştirir (örneğin bir kürdanı kırma gibi) gibi hayal etmelerini ister ve ardından onlara daha önce bu tarz bir şey yapıp yapmadıklarını sorar. Elde edilen bulgular, bu tarz bir eylem gerçekleştirdiğini tekrar tekrar hayal etmiş olan b katılımcıların deneyin ilk seansında bu arz bir eylemi
86
gerçekten gerçekleştirdiklerini düşünmeleri daha muhtemel olduğunu ortaya çıkarmıştır. Benzer şekilde Garry ve meslektaşları da (1996) , üniversite öğrencilerinden bir çocuk olarak çok sayıda olayı tecrübe ettiklerinde nasıl olduğunu rapor etmelerini (örneğin; elleri ile bir camı kırma gibi) istenmiş ve iki hafta sonra bu olaylardan dördünü hayal etmeleri istenir. Araştırmacılar, öğrencilerden dörtte birine çocukken bu tarz olayları gerçekten tecrübe ettiklerini rapor ettikleri olaylardan dört tanesini hayal etmeleri istenir. Bu da, olayları hayal etmeleri istendiğinde tecrübe ettikleri olayları hayal ederken çok daha güvenli olmalarıdır. 2013 yılında rapor edilen bir araştırma, önceki anıları yapay bir şekilde simüle etme ve yapay anıları yapay bir şekilde farelere implante etmenin mümkün olduğunu açığa çıkarmıştır. Optogenetikler kullanan bir RIKEN-MT bilim adamı takımı, farelerin benign bir ortamı yanlış bir şekilde farklı ortamlardan memnun edici olmayan bir önceki deneyimle bağdaştırmalarına neden olmuşturlar. Bazı bilim adamları, çalışmanın insanlarda yapay hafıza oluşturma ve PTSD ve şizofreniyi tedavi etme üzerine çalışmada bazı etkilere sahip olabileceğine inanmaktadır. Amerikan Geriatrik Psikiyatri Dergisinin Haziran 2006 sayısında yayınlanan bir UCLA araştırma çalışması, insanların hafıza egzersizleri, sağlıklı yeme, fiziksel hareket ve güçlük yaşamlarında stresi azaltma gibi basit yaşam tarzı değişiklikleri ile kavramsal işlevlerini ve 87
beyinlerinin etkinliğini geliştirebilecekleri tespit edilmiştir. Bu çalışma, normal bir hafıza performansına sahip olan 17 deneği (ortalama 53 yaş) incelemiştir. Sekiz denekten, bir "sağlıklı beyin diyeti", rahatlama, fiziksel ve zihinsel egzersizleri (beyin bulmacaları ve sözlü hafıza eğitimi teknikleri) takip etmeleri istenmiştir. 14 günün sonunda, temel performanslarına nazaran müthiş bir kelime (hafıza değil) sergilemiştir. Uzun süreli bir takip gerçekleştirilmemiştir bu nedenle de bu müdahalenin hafıza üzerinde uzun süreli etkileri olup olmadığı net değildir . Hafıza Sanatı olarak bilinen hafızayı hızlı bir şekilde geliştirmek için kullanılabilecek, anımsatıcı prensipler ve tekniklere bağlı bir grup bulunmaktadır. Uluslararası Uzun Süreklilik Merkezi, 214-16 sayfalarında ileri yaşa kadar iyi işlevselliği akılda tutmaya ilişkin öneriler sunan bir rapor yayınlamıştır. Bu önerilerden bazıları, öğrenme, eğitim ve okuma boyunca entelektüel açıdan aktif kalmayı ve beyinde kan sirkülasyonunu teşvik etmek, sosyalleşmek, stresi azaltmak, uyku süresini düzenli kılmak, depresyon ya da duygusal tutarsızlıktan kaçınmak ve iyi beslenmeye özen göstermek gibi önerilerdir. Craik ve Lockhart (1972), bir deneyimin provadan ziyade hafızada nasıl depolandığını etkileyen bir bilgi işleme yöntemi ve derinliğidir. Organizasyon : Mandler (1967), katılımcılara bir paket kelime kartları vermiş ve onlardan istedikleri herhangi bir kategorileştirme sistemini kullanarak kelimeleri 88
sınıflandırmalarını istemiştir. Daha sonra hatırlayabilecekleri kadar çok kelime hatırlamaları istendiğinde, daha fazla kategori kullanan katılımcılar daha fazla kelime hatırlamıştırlar. Bu çalışma, hafıza organizasyonunun, merkezi unsurlarından biri olduğunu ortaya atmaktadır (Mandler, 2011). Ayırt edilebilirlik: Eysenck ve Eysenck (1980), katılımcılardan kelimeleri ayırt edici bir şekilde söylemelerini istemiştirler. Örneğin; kelimeleri sesli heceleme. Katılımcılar, kelimeleri listeden basit bir şekilde okuyan katılımcılara nazaran kelimeleri daha iyi hatırlamıştırlar. Çaba: Tyler ve arkadaşları (1979), katılımcılara bazıları kloylar (FAHTER) ve bazıları zor anagramlar olan (HREFAT) bir anagramlar serisi çözdürmüştürler. Katılımcılar, muhtemelen bunlara ilişkin çok daha fazla çaba sarf ettiklerinden zor anagramları kolay olanlara nazaran daha iyi hatırlamıştırlar. Detaylandırma: Palmere ve arkadaşları (1983), katılımcılara kurgusal bir Afrika algısı paragrafları vermiştirler. Ana fikri detaylandıran bazı kısa paragraflar ve bazı ekstra cümleler bulunmaktaydı. Geri çağırma, detaylandırılmış paragraflardaki fikirler için çok daha yüksek orandadır. Hafızaya alma, bireylerin bilgilerin geri çağırmasına olanak sağlayan bir öğrenme yöntemidir. Bir şeyleri hafızaya alma yöntemleri, görsel alfabeleri kullanan Cosmos Rossellius gibi bazı yazarların yıllar boyunca tartışma konusu olmuştur. Aralıklandırma 89
etkisi, bir bireyin provaya uzun bir zaman aralığı koyulduğunda bir listeyi daha fazla hatırlama ihtimali olduğunu göstermektedir. Bunun aksine hızlandırma; kısa bir zaman zarfında yoğun bir hafızaya alma işlemidir. Ayrıca, insanların tamamlanmış ya da kesintiye uğramış görevleri tamamlanmış görevlere nazaran daha iyi hatırladıklarını belirten Zeigarnik etkisi de bununla ilgilidir. Bu yüzden de buna, mekânsal olmayan bilgilerin hafızaya alınmasında mekânsal hafızayı kullanan mekân yöntemi adı verilmektedir. Daha güçlü ve daha zayıf performans arasındaki farklılıklar, veri kurumları ve analistin uzun erimli belleğindeki deneyimlerinin arasındaki farklılıklara, büyük ölçüde katkıda bulunur. Hafızasının içeriği analitik sürece sürekli veri gönderir ve hangi bilginin hatırlandığı ya da hafızadan silindiğini etkileyen her şey de bu analizin sonucunu etkiler. Bu başlık hafıza sisteminin bazı öğelerinin kapasitesini ve sınırlandırmalarını ele alır. Duyusal bilgi deposu ve kısa erimli bellek bazı kısıtlamalara maruz kalır, fakat uzun erimli belleğin sonsuz bir görsel kapasitesi vardır. Uzun erimli bellekte, sorunlar bilgi bulma arayışındadır ve bilgi ortaya giriş yaptığında, depolanacak bilginin üzerinde herhangi bir kısıtlama olmaz. Hafızanın nasıl çalıştığını kavramak, bazı analitik zayıflıkları ve güçleri kavramaya yardımcı olur.
90
Hafıza Sisteminin Ögeleri Hafızanın tek ve basit bir işlev olmadığı bilinmektedir. Hafıza, farklı süreç ve öğelerden oluşan oldukça karmaşık bir sistemdir. En az üç, belki de daha fazla, belirgin hafıza süreçleri vardır. Bu tartışmanın ve bilimsel araştırmaların en iyi şekilde belgelediği görüş noktasından en önemlileri, duyusal bilgi deposu (SIS), kısa erimli bellek (STM) ve uzun erimli bellek (LTM)’ dir. Hepsi de işlev, işledikleri bilgi ve bilginin tutulduğu süre ve tutulan bilginin hacmi açısından farklılık gösterir. Hafıza araştırmacıları ayrıca hafıza sisteminin farklı öğeleri arasındaki etkileşimi sağlayan kontrol mekanizması ya da bellek monitörü veya açıklayıcı mekanizmanın varlığını öne sürmüşlerdir.
Duyusal Bilgi Deposu Duyusal bilgi deposu, duyu organlarıyla elde edilen duyusal imgeleri toplar. Duyusal bilgi deposunun işlevi gözünüzü kapatıp, sonra mümkün olduğunca hızlı bir şekilde açıp kapatarak gözlemlenebilir. Gözünüzü kapattığınızda açmadan önce nasıl bir görsel imge oluştuğuna dikkat edin. Duyusal bilgi deposu ayrı çerçevedeki sinema filmi resminin neden tanıtım resminden ziyade, her saniye hareket ediyor gibi göründüğünü açıklamaktadır. Görsel bir iz, duyusal bilgi deposunda saniyenin çeyreği kadar bir sürede elde edilir. Bilinçli olarak, duyusal bilgi deposunda duyusal bilginin tutulduğu süreyi uzatmak mümkün değildir.
91
Duyusal bilgi deposunun görevi; beynin, olgunun süresinden daha fazla olarak, duyusal olguyu devam ettirmesine olanak sağlamaktır.
Kısa Erimli Bellek Bilgi, kısa bir süre, birkaç dakika ya da saniye tutulduğu, kısa erimli belleğe, duyusal bilgi deposundan geçer. Duyusal Bilgi Deposunun bütün imgeyi kaydetmesine karşın, Kısa Erimli Bellek sadece bu imgenin manasını kaydeder. Bir cümle ile anlatmak gerekirse, Duyusal Bilgi Deposu sesleri, Kısa Erimli Bellek ise bu seslerin kelimeleşmiş halini kaydeder. Duyusal Bilgi Deposu gibi, kısa erimli bellek de bilgiyi bir sonraki süreç için bekleterek, geçici olarak kaydeder. Bu süreç, bilginin belirli oranını uzun erimli belleğe geçirecek gerekli zihinsel eylemler kadar, önem, anlam ve bağlantıyla ilgili hükümleri kapsar. Bir kişi, tanıştırıldığı kişinin ismini hemen unuttuğunda, bunun sebebi bu ismin kısa erimli bellekten uzun erimli belleğe geçmemiş olmasıdır. Kısa Erimli Belleğin bir temel özelliği, kapasitesinin kısıtlı olmasıdır. 10 ya da 20 isim ya da sayıyı tekrar edilmesi istenen bir kişi genellikle beş ya da altısını hatırlar. Bu da genellikle son beş ya da altısıdır. Eğer ilk öğelere odaklanırsa, Kısa Erimli Bellek bu çabayla zorlanır ve son öğelere konsantre olup, tekrarlayamaz. İnsanlar neye odaklanmaları gerektiğini belirler. Dakikalar önce elde edilen bilgiyi not almaya ve, bilgiye yoğunlaşır. Kısa erimli hafızanın kapasitesindeki kısıtlama her ikisini de yaparak, genellikle azaltır. 92
Kısa Erimli Bellekten elde edilen bilginin geri kazanımı doğrudan ve anlıktır, çünkü bilgi asla bilinçli bir zihin bırakmamıştır. Bilgi, Kısa Erimli Bellekte belirsiz olarak, sürekli tekrar ederek, “prova” süreciyle kalabilir. Fakat bazı öğeleri Kısa Erimli Bellekte yer alması için tekrar ederken, insanlar yeni öğeler ekleyemezler. Kısa erimli bellekte kalan bilginin hacmindeki kısıtlama psikolojiktir ve bu yüzden bununla baş etmenin bir yolu yoktur. Bu, hafıza ve hafızanın kullanımıyla ilgili aşağıda tartışılacak önemli bir noktadır.
93
94
Uzun Erimli Bellek Kısa Erimli Bellekte tutulan bazı bilgiler Uzun Erimli Belleğe aktarılır. Eski deneyimlerle ilgili bu bilgi düşünce sürecinde kaydedilir ve kullanmadan önce yeniden kazanmak gerekir. Kısa Erimli Bellekten edinilen anlık deneyimin doğrudan anımsanılmasına karşın, Uzun Erimli Bellekten edinilen bilgi dolaylıdır ve bazen zahmetlidir. Duyusal uyarı olarak bir bilginin kaybının Duyusal Bilgi Deposundan Kısa Erimli Belleğe ve oradan da Uzun Erimli Belleğe aktarımı, bir önceki başlıkta tartışılan seçici algı olgusu için bir temeldir. Analizin bir sonraki safhalarındaki sınırları ve kaybedilen bilginin tekrar kazanılamayacağı düşüncesini ortaya koyar. İnsanlar Kısa Erimli bellekte ya da duyusal bilgi deposunda gerçekten ne olduğunu hatırlamazlar. Sadece Uzun Erimli Bellekteki gibi, ne olduğunu düşündükleri şeyi hatırlarlar. Uzun Erimli Bellekte tutulan bilginin hacminde sınırlama yoktur. Uzun Erimli Bellekteki sınırlamalar aktarım ve yeniden kazanım sürecindeki zorluktur. Bu konular aşağıda tartışılmıştır. Üç hafıza süreci, hafıza olarak nitelendirdiğimiz bilgi ya da verinin depolanmasından oluşur; fakat toplam bellek sistemi diğer özellikleri de kapsamalıdır. Bazı zihinsel süreçler Duygusal Bilgi Deposundan, Kısa Erimli Belleğe ve Kısa Erimli Bellekten, Uzun Erimli Belleğe hangi bilginin geçtiğini belirlemelidir ve geri 95
kazanılan bilginin alakasını değerlendirmeli ve çeşitli olması muhtemel verileri değerlendirmelidir. Toplam bellek sisteminin çalışmasını açıklamak için, psikologlar, bütün sistemin çalışmasını etkileyen merkezi kontrol mekanizmasının varlığını öne sürerler. Bu mekanizmalar ve bunların zihinsel sürece etkileri hakkında az şey bilinmektedir. Bellek üzerinde birçok araştırma yapılmış olsa da, bazı önemli noktalarda çok az görüş birliği vardır. Burada sunulan şeyler, çoğu araştırmacının uzlaşacağı ihtimalinin en düşük olduğu görüştür.
Bilginin Uzun Erimli Bellekte Düzenlenmesi Fiziksel olarak beyinde, bilgi kaydeden bilgisayar çipine benzeyen, aşağı yukarı 10 milyon sinir hücresi vardır. Her bir sinir hücresinin ahtapot kollarına benzer aksanları ve kolları vardır. Bu kollardan elektriksel vurgular çıkar ve sinir iletici kimyasallar tarafından, nöronlar arasındaki bağlantı örneği gibi saklanır. İki sinir hücresi çalışmaya başladığında, aralarındaki “sinoptik bağlantı” güçlenir. Bu başlıkta okuduğunuz üzere, deneyimler beyinde fiziksel değişime neden olur.” Birkaç saniyede dünya hakkındaki görüşlerinizi değiştirebilecek yeni bir döngü şekillenir.” Hafıza, hayattaki deneyimleri ve düşünceleri kaydeder. Toplu veri kurtarma mekanizması gibi, bir bilgisayar sistemi ya da kütüphane gibi düzenli bir yapısı olmalıdır; yoksa sisteme giren bilgi asla geri kazanılamaz. 96
Kongre Kütüphanesinde bir dizinleme sistemi olmadığını düşünün. Bilginin nasıl düzenlendiği ve hafızaya girdiği üzerine önemli bir araştırma yapıldı, fakat bulgular net değildi. Şu anki araştırma, beynin hangi kısmının farklı bilgileri değerlendirdiği üzerinedir. Bu, insan konuştukça, okudukça, yazdıkça ya da dinledikçe beynin aktif kısmında ortaya çıkan fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (FMRI) kullanarak ya da travma ve felçten etkilenmiş beyni olan hastalıkları inceleyerek belirlenmiştir. Şu anki teorilerin hiç biri, birçok kavram için ilgi kaynağı olan inanç sistemleri, duygular, ses ve görme için bellek gerektiren bellek sürecinin karışıklığını ortaya koymamaktadır. Araştırma başka amaçlar için ne kadar faydalı olursa olsun, analistin ihtiyaçları belleğin yapısının basit bir imgesi ile ortaya koyulabilir. Hafızayı büyük, çok boyutlu bir örümcek ağı olarak düşünün. Bir düşünce diğer bir düşünceye yol açar. Hafızada herhangi bir noktadan başlayıp, diğer bir noktaya ulaşmak için, belki de bir labirent yolunu takip etmek gerekir. Bilgi, saklanıldığı yer ile bağlantılı ağlar arasında iz sürerek elde edilir. Geri kazanım, bilginin saklanıldığı yerlerin sayısından ve gelecek olan bilgiden ortaya çıkacak diğer kavramlara giden yolların gücünden ve sayısından etkilenir. Bu yollar ne kadar sık takip edilirse, o kadar güçlü hale gelir ve bilgi daha kolay şekilde elde edilir. Bir konu ara sıra düşünülürse, fazla detaya girilmez. 97
Hafızamızda uygun bir içerikte genel bir yer bulursak, bağlantıları da çabuk buluruz. Unutulan isimleri, yerleri, olayları hatırlamaya başlarız. İnsanlar bir sorun hakkında bir yönden düşünmeye başladıklarında, her düşündüklerinde aynı düşünsel döngü ya da yol devam eder. Bu da bilgiyi geri kazanmayı kolaylaştırır. Bu, aynı yolları, aynı zamanda, farklı bir bakış açısından görebilmek için bilgiyi zihinsel olarak yeniden düzenlemeyi zorlaştıran zihinsel monotonluk haline gelir. Bu da, bir önceki başlıkta, neden resimde yaşlı bir kadın gördükten sonra genç kadını göremezsiniz ya da tam tersinin zor olduğunu açıklar. Bir sonraki başlık, zihinsel monotonluktan kurtulmanın yollarını ele alacaktır. Hafızayı düzenlemenin yararlı bir kavramı da kurumsal psikologların “şema” dediği şeydir. Şema, hafızada saklanan veriler arasındaki ilişkinin bir örneğidir. Birbirine geri dönüştürülecek ve neredeyse tek bir birim gibi kullanacak kadar bağlı olan bellekteki örümcek ağında, düğüm ya da ağ örtüsü gibidir. İnsanların sosyalist ekonomik sistem ve onu kapitalist ya da komünist sistemden ayıran özellikleri için olduğu gibi, soyut kavramlar için şemaları vardır. Doğru bir tahminde bulunmak için başarı ya da başarısızlık gibi olgular için oluşturulan şemalar, başarı ya da başarısızlığın belirli nedenleri ve belirtilerini açıklayan bellek öğeleriyle ilgili bağlamlar içerecektir. Ayrıca uzun süreli ayrılık, bağlanım analizinde yer alan safhalardaki deneyimleri birbirine bağlama, bir olaydan farklı 98
çıkarımlarda bulunma ve zekâ raporu yazma süreci için bir şema oluşturulmalıdır. Bellekteki her bir nokta, çok farklı olarak örtüşen şemalarla bağlantılı olabilir. Bu sistem oldukça karışıktır ve çok da iyi kavranmaz. Bir şemanın bu görüşü o kadar geneldir ki, bellek araştırmacılarının ilgilendiği çoğu önemli soruyu içerir, fakat bilginin şu anki durumuna yapılabilecek en iyi şeydir. Hafızanın bir yapısı olduğunu belirtir. Ayrıca bilginin hafızayla bağlantılı olmasının, bir algıya cevap olarak hangi bilginin kazanıldığını ve bu bilginin sebeplendirmede nasıl kullanıldığını göstermede önemlidir. Bellekteki şemalar ve kavramların, duyusal verilerin algılanmasında, büyük etkisi vardır. Deney kişilerine maçaların kırmızı, kupaların siyah olduğu oyun kartlarının gösterildiği, bir önceki başlıktaki deneyi hatırlayın. Duyusal Bilgi Deposunda bir süreliğine, maçalar gerçekten kırmızıydı. Duyusal Bilgi Deposundan Kısa Erimli Belleğe maçalar için bir duyusal etkiyle karşı bir şema oluşturmamıştı. Bilgi, insanların bildiği ya da bildiğini düşündüğü şeyle eşleşmezse, geliştirmede sıkıntı çekerler. Bellekteki şemaların içeriği daha zayıf bir analitik yetenekten farklı olmak için temel bir faktördür. Bu, satranç oyuncularıyla yapılmış bir deney ile gösterilmiştir. Satranç ustaları ve büyük ustaları ve sıradan satranç oyuncularından satranç tahtasına rastgele yerleştirilmiş 20-25 satranç taşını 10 saniyede 99
yerlerine koymaları istenmiştir, ustalar ve sıradan satranç oyuncuları benzer şekilde sadece 6 taşın yerini hatırlayabilmiştir. Eğer bu gerçek bir oyunda olsaydı, büyük ustalar ve ustalar neredeyse, taşları hatasız bir şekilde yerine koyarken, sıradan oyuncular sadece yarım düzine taşı doğru yerine koyardı. Satranç üstatlarının yeteneğinin hafızadan gelen bir yetenek olmadığı, üstatların rastgele yerleştirilmiş yerleri hatırlamada sıradan oyunculardan daha iyi bir performans gösterememeleriyle gösterilmiştir. Gerçek oyunlardaki yerleri hatırlamadaki becerileri, birçok bilgiyi tek bir şema haline getirmelerini sağlayan anlık algı örneklerinden ortaya çıkmaktadır. Satranç ustasının uzun erimli belleğinde mantıklı örnekler çerçevesinde şahsi konumlarıyla bağdaşan pek çok örneği vardır. Satranç taşlarının konumları düzenli bir şemaya oturtulduğunda, üstat için sadece taşların yerlerini hatırlamak değil, taşlar o pozisyondayken bir önceki oyunun sonuçlarını da hatırlamak çok kolay olacaktır. Aynı şekilde, usta analistlerin ortak yetenekleri, analistlerin sıradan bir gözlemci tarafından fark edilmeyen verideki örnekleri algılamasını sağlayan uzun erimli bellekteki şemaya eklenebilir.
Uzun Erimli Belleğe Bilgi Aktarmak ve Bellekten Bilgi Almak Bir insanın bir şeyi iyi bir şekilde öğrenmesinin, kısa erimli bellekte ne kadar tutulduğuna ya da tekrarlama sayısına bağlı olduğu düşünülürdü. Şimdi, araştırma bu öğelerin hiç birinin de önemli olmadığını 100
ortaya koyuyor. Sürekli tekrar etmek, bir şeyin hatırlanacağının garantisini vermez. Kısa erimliden uzun erimli belleğe bilgi aktarmadaki temel öğe, hafızada var olan şema ve yeni bilgi arasındaki uyumluluğun artmasıdır. Bu da iki seçeneğe bağlıdır: Öğrenilecek bilginin var olan şemayla ilişkisinin boyutuna ve yeni bilginin gelişim sürecine bağlıdır. Bir dakika durun ve bir alışveriş listesinde bulunan aşağıdaki nesneleri hatırlayın; ekmek, yumurta, tereyağı, salam, mısır, marul, sabun, kahve, tavuk ve jöle. Sürekli tekrarlayarak kelimeleri hafızanıza almaya çalışın. Bu tekrarlama yöntemi kısa erimli bellekte bilgiyi korumak için etkili, fakat Uzun Erimli Belleğe aktarırken yetersiz ve faydasız bir yöntemdir. Listeyi hatırlamak zordur, çünkü hafızada var olan hiçbir şema ile örtüşmemektedir. Kelimeler tanıdıktır fakat, kelimeleri bu özel sıralamada bir araya getirecek hiçbir şema hafızada bulunmamaktadır. Eğer liste meyve suyu, mısır gevreği, süt, şeker, domuz eti, yumurta, kızarmış ekmek, tereyağı, jöle ve kahve olarak değiştirirsek daha kolay olacaktır, çünkü kahvaltıda yenilen şeylerle örtüşen şemaya karşılık gelecektir. Böylece bir liste var olan bilgi deponuza kolayca özümsetilecektir. Sürecin derinliği bilginin ne derecede iyi olarak korunduğunu göstermede ikinci önemli unsurdur. Sürecin derinliği, harcanılan çabanın boyutunu ve bilginin süreçlendirmesinde kullanılan kavramsal
101
kapasiteyi ve öğrenilen bilgi ve hafızadaki bilgi arasında ortaya çıkan uyumun gücü ve sayısını belirtir. İnsanların kelime listesini ne derecede hatırladıklarına dair deneyde, deney kişilerinden sürecin farklı seviyelerini gösteren değişik görevleri yerine getirmeleri istendi. Aşağıdaki açıklayıcı görevler zihinsel sürecin derinliğini göstermek için listelenmiştir: Listedeki olacak bir sözcükte kaç harf olduğunu söyleyin, her kelimeye kafiye olacak bir kelime söyleyin, her kelimeyle ilgili zihinsel bir imge bulun, her kelimeyle ilgili bir hikâye uydurun. Süreç daha derin olduğunda, listedeki kelimeleri hatırlamanın da daha kolay yolu olduğunu ortaya koyar. Bu sonuç, deney kişilerinin deneyin amacının hafızalarını test etmek olduğuna dair önceden bilgilendirilmiş olup olmamasına karşın doğrudur. Deney kişilerine bir deney beklemelerini söylemek, çalışmada neredeyse hiçbir fark yaratmaz, çünkü bu sadece sürecin diğer safhalarıyla kıyaslandığında etkisiz olan, kısa erimli bellekte bilgiyi tekrar etmeye yol açar. Bilginin hafızaya alınmasında üç yol vardır: Özümsetme, ezberleme ve hatırlatıcı cihaz kullanımı. Hepsi de aşağıda açıklanmıştır: Ezberleme Yoluyla: Öğrenilecek şey, daha sonra hafıza tarafından hatırlanabilsin diye herhangi bir hafıza yardımı olmadan sık sık tekrar edilir. Tekrar yoluyla bilgi öğrenildikten sonra, daha önceki bilgiye benzemeyen farklı bir şema oluşturur. Yani zihinsel süreç dikkatle yeni bilgi ekler ve yeni bilgi de var olan şemaya eklenir. Ezber 102
yoluyla öğrenmek bir kaba kuvvet yöntemidir. Hatırlamada en etkisiz yöntemdir. Özümseme Yoluyla: Yeni bilgi önceden var olan hafıza şemasına yerleştirildiğinde şemaya özümsetme yoluyla öğrenilmiş olur. Yeni bilgi var olan şemaya özümsetilir ve var olan şemaya ilk erişimle ve yeni bilgiyi yapılandırmayla yeniden kazanabilir. Özümsetme, kavrama yoluyla öğrenmeyi gerektirir ki; bu yüzden güzel bir yöntemdir, ama sadece geçmişteki deneyimlerimizle bağlantılı bilgileri öğrenmek için kullanılabilir. Hatırlatıcı Araç Kullanımı: Hatırlatıcı araç, hatırlatmayı kolaylaştıracak, bilgiyi düzenleyen ya da kodlayan araçtır. Coğrafya sınavına hazırlanan bir lise öğrencisi “HOMES” akronimini her bir Great Lakes gölünü – Huran, Ontario, vs - hatırlamak için kullanabilir. Birbiriyle bağlantısı olmayan kelimelerden oluşan ilk alışveriş listesini hatırlamak için, kelimeleri birbirine ya da Uzun Erimli Bellekteki bilgiye bağlayacak bazı yapılar oluşturursunuz. Kendinizi alışveriş yaparken ya da eşyaları yerleştirirken düşünürsünüz ve market ya da mutfak raflarında nerede olduklarını kafanızda tasvir edersiniz. Ya da bütün bu eşyalarla yaptığınız yemek ya da yemekleri hayal edersiniz. Bu yöndeki bilgi sürecinin her safhası, ezberlemeden daha faydalı bir yöntemdir. İsimleri ya da kelimeleri hızlı hatırlamak için daha etkili yöntemler, birçok hafıza uzmanı tarafından geliştirilmiştir, fakat bunların hepsi üzerinde çalışma ve pratik gerekmektedir. 103
Hatırlatıcı araçlar hafızada var olan şema ya da kavramsal yapıya uymayan bilgiyi hatırlamaya yardımcı olur. Öğrenilen bilgiye uyacak basit ve yapay bir yapı ortaya çıkarır. Hatırlatıcı araç bilginin tekrar kullanımını sağlayan zihinsel “dosya kategorileri” sunar. Hatırlamak için önce hatırlatıcı aracı hatırlar, sonra istenilen bilgiye ulaşır.
Hafıza ve Zekâ Analizi Bir analistin hafızası analitik sürece sürekli olarak veri kazandırır. Bu veri, tarihi geçmiş ve içeriğe dayanan, gerçeğe dayalı ek bilgiler ve analistin yeni elde edilen bilgilerin anlamını belirlemek için kullandığı şema olmak üzere ikiye ayrılır. Hafızadaki bilgi analist tarafından hatırlanmak için kendini zorlayabilir ya da bilginin hatırlanması zaman ve çaba gerektirebilir. Her iki durumda da hangi bilginin hatırlandığını ya da hafızada geri kazandığını etkileyen her şey zekâ analizini de etkiler. Yargı, var olan bilginin ve analistin, bilginin analize kattığı verinin ortak ürünüdür. Satranç ustaları ve sıradan satranç oyuncuları arasındaki farkı ortaya koyan deneyden daha önce bahsetmiştik. Hastalıkları teşhis eden doktorlarla yapılan benzer bir araştırma uzun erimli bellekteki bilgi ve deneyimin düzenlenmesinde daha güçlü ve daha zayıf çalışan kişiler arasında farklılıkların olabileceğini ortaya koyar. Aynı şeyler zekâ analistleri için de geçerlidir. Kalıcı bilgi ve analitik deney, hafıza deposu ve şemayı bir analistin hipotezleriyle değerlendirmek ve oluşturmak için, 104
meydana getirdiğini ortaya koyar. Temel nokta sadece olayları hatırlama yeteneği değildir. Aynı zamanda olayları birbirine ve daha geniş kavramlara bağlayan örnekleri hatırlama ve bu süreci kolaylaştıran kuralları uygulama yeteneğidir.
Çalışan Hafızanın Sınırlarını Genişletmek Kısıtlı bilgi, bir analistin analiz yaparken aklında tuttuğu bilgiler toplamı olarak adlandırılan” çalışan bellek” te görülür. Çalışan beyin kavramı kişisel iç gözlemde net olarak gözlemlenir. Bu bölümü yazarken, bu bilgileri düzenleme yolları üzerine deney yaparken ve düşüncelerimi ifade etmek için kelime ararken aklımdaki bilgilerin çoğunu tutma yeteneğim üzerindeki kısıtlamaları çok iyi hissedebiliyorum. Çalışan hafızam üzerindeki bu kısıtlamaları kaldırmak için, yarım yazılmış paragraflardan ve bazı fikirlerden oluşan birçok yazılı not biriktirdim. Bu tarz yardımlarla, kullanmak istediğim bilginin hacmi ve karmaşıklığıyla baş edebiliyorum. “ Sihirli Numara Yedi – Artı ya da Eksi İki ” başlıklı, 40 yıl önce yazılmış ünlü makale, insanların hemen aklında tutabileceği yedi rakamını ele alır. Çalışan bellek üzerindeki kısıtlama çoğu problemin kaynağıdır. İnsanlar bir sorunu bütün karmaşıklığıyla anlamakta güçlük çekmektedir. Bu yüzden karar vermede güçlük çekiyoruz. Örneğin, lehimize olan tartışmaları ve aleyhimize olan tartışmaları düşündüğümüzde, bu lehimize ve aleyhimize olan ,tartışmaları düşündüğümüzde aynı anda, birbirine karşı nasıl denge
105
oluşturacaklarına dair bir görüş oluşturmak için aklımızda tutamıyoruz. Bununla baş etmek için önerilen teknik – birinin aklındaki sorunların temel öğelerini kâğıda dökmesini sağlamak ve bu unsurları birbiriyle ne derecede alakalı olduğuna bakan, sorunları dışa yansıtma yöntemidir. Başlık 7” Analitik Sorunları Yapılandırma” bunu ele alır. Bütün yöntemler sorunu bileşenlerine ayırma ve parçaların bütüne ne derecede uyumlu olduğunu gösteren basit bir “model” oluşturmayı amaçlar. Sorunun küçük parçaları üzerinde çalışırken model, bütünle birlikte sorunu ele almaya yardımcı olur. Analitik bir problemin basit bir modeli yeni bilginin uzun erimli belleğe özümsetilmesini kolaylaştırır; bilginin parçalarının birbiriyle ilişkilendirebileceği bir yapı ortaya koyar. Model hafızaya bilgiyi dosyalamak ve istenildiğinde kullanmak için kategoriler oluşturur. Başka bir deyişle; bilginin istenildiğinde kullanılması için, bilgiyi yakalayacak bir kanca görevi yapan, hatırlatıcı bir araç görevi görür. Model, başlangıçta “HOMES” akronimi gibi yapay bir oluşumdur. Fakat kullanıldıkça, birinin kavramsal yapısının bütünleştirici bir parçası haline gelir. Bu noktada, yeni bilgiyi hatırlamak, hatırlatıcılardan ziyade, özümsetme yoluyla gerçekleşir. Bu da çok fazla bilginin arasından bir bilgiyi hatırlama ve çıkarım yapma yeteneğini artırır.
106
Kategorilerin Güçlenmesi Bellek süreci, genelleştirilmiş kategorilerle çalışır. Eğer bir şey için uygun bir kategori oluşturulmazsak, algılamamız ve akılda tutmamız ya da tekrar hatırlamamız zor olur. Farklı açılardan farklı olan olgular hakkındaki bilgi bir şekilde, tek bir kavram olarak akılda kaldığında, analist hata yapabilir. Örneğin, birçok dış işleri gözlemcisi, Komünizmin Moskova’ dan yönetildiği ve her yerde aynı olduğu düşüncesindeydiler. Bütün komünist ülkeler “ Uluslararası Komünizm” ya da “Komünist Blok” adıyla tek bir çatı altında toplandılar. 1948’ de, ABD’ de Stalin, Tito ruhunun önemi geri planda kaldı. Bir yöneticiye göre, bu görüş “Bilim adamları dahil, birçok Batılı düşünürün, ideolojik formül ülkesinde beyanname yayınladıktan sonra, Çin-Sovyet farklılığının önemine ve varlığına neden kayıtsız kaldıklarını açıklamaya yardımcı olabilir.” ''Kategorilerin güçlenmesi'' ortak analitik bir zayıflıktır. Kategoriler arasındaki belirgin farklılıklar daha etkili bir analize yardımcı olacaktır.
Hatırlanana Etki Eden Şeyler Bilginin hafızada nasıl yer edindiğine ve daha sonra kullanımına etki eden faktörler, bir konu hakkında elde edilen ilk bilgi olma, bilgiye gösterilen önem, bilginin güvenilirliği ve bilginin önem derecesi; hafızanın içeriğinden etkilenir ve bütün bu faktörler aynı zamanda zekâ analizinin sonucunu da etkiler. ''İhtimalleri Tahmin Etmede Ön Yargılar'' adlı başlık, hafızada var olan şeylerin ihtimallerle ilgili ön 107
yargıları nasıl etkilediğini ele alır. Bir olgu sık hatırlandığında, gerçekleşmesi de olasıdır. Geçmişteki örnekleri hatırlama yeteneği, bilginin canlılığından, ne kadar süre önce ortaya çıktığından, kişiliğe etkisinden ve olgunun diğer olasılık ihtimallerinden etkilenirse de, bu doğrudur.
Hafıza Geçmişe Dönük Olarak Nadiren Değişir Analistler sık sık, mantığa uygun olarak, geçmişteki bilginin önemi ya da güvenilirliğini tekrar değerlendirmelerine neden olacak yeni bilgiler elde ederler. Daha önceki bilgi ya daha önemli olmalı, ya da hafıza çoktan yer edinmiş olmalıdır. Fakat bu şekilde olmaz. Maalesef, hafıza yeni bilgiye karşı geçmişe dönük olarak yeniden düzenlenir. Örneğin, bir analistin beklentilerine uymadığı için önemsiz ya da gereksiz bulunan bilgi, analist fikrini o bilginin önemi olduğu yönünde değiştirse bile, hatırlanabilir hale gelmez.
Hafıza Yardımcı Olduğu Kadar Engel de Olabilir Hafızanın nasıl çalıştığını anlamak, yaratıcılığın doğasını kavramaya, yeni bilgiye açık olmaya ve zihniyeti kaldırmaya yardımcı olabilir. Hepsi de hafızadaki örümcek ağına olaylar, kavramlar ve daha önce şemalarla bağlantılı olmayan bağlamları eklemeyi gerektirir. Zekâ analistlerinin eğitim dersleri bazen bir analistin yerleşmiş zihniyetini açmaya, alternatif 108
açıklamalar ortaya koymak için farklı açılardan problemlere bakmasını sağlamaya odaklanır. Uzman analistlerin tepkisi şu anki düşüncelerini oluşturmak için 20 yıl harcadıkları ve değiştirmeye de ihtiyaç duymadıklarıydı. Böyle analistler kendilerini satranç ustası olarak görürler. Uzun erimli belleklerindeki bilginin, diğer gözlemcilerin elde edemeyecekleri çıkarım ve algılarla ulaşmalarını sağlayacağını düşünürler. Bir taraftan da, değiştirmemekte haklılar. Bu, onların akıllarında oluşmuş, analitik yargılarda başarıyı sağlayan bir şemaları ya da zihniyetleridir. Hâlbuki satranç uzmanları ve zekâ analizi uzmanları arasında büyük fark vardır. Her maçta farklı rakipleri olsa bile, yarışmanın yapıldığı ortam aynıdır, taşların hareketi için olan kurallar ve oyunun kuralları aynıdır. Bu kurallar öğrenilince, değiştirmeye gerek yoktur. Zekâ analisti ise, hızla değişen dünyayla başa çıkmak zorundadır. Daha önce ABD’ ye düşman olan birçok ülke şimdi ABD ile resmi olarak ve fiilen ittifak halinde. Amerikan ve Rus hükümeti ve toplumu 10 ya da 20 yıl öncekiyle aynı değil. Dün var olan şema yarın aynı işlevi görmeyebilir. Yeni bir şema öğrenmek bir öncekini unutmayı gerektirir ve bu da bir hayli zordur. Yeni bir alışkanlık edinmek eskisini unutmaktan daha kolaydır. Uzun erimli bellekte, etkili bir analiz için gerekli olan şemalar, değişen çevreye uyarlamada durağanlığın temel kaynağıdır. “Açık Fikirli Olma” adlı 6. Başlık bu sorunla baş etmenin yollarını ele alır. 109
BÖLÜM 2 DÜŞÜNME ARAÇLARI ANALİTİK YARGI STRATEJİLERİ EKSİK BİLGİNİN SINIRLARINI AŞMAK Zekâ analistleri mantıklı yargılarda bulunurlarken, nasıl yapıyorlar? Bu soruya cevap ararken, bu başlık kuramların, değerlendirilmesi ve ortaya koyulması için stratejiler olarak verideki derine dalmak, kuram, karşılaştırma ve durumsal mantıktaki sınırlandırmalar ve güçlü noktaları ele alır. Son seçenek kuramlar arasındaki seçim yapmak için alternatif yöntemleri konu edinir. Zekâ analistleri tarafından sıkça kullanılan “memnuniyet” kavramı, bütün olası kuramları tanımlayıp, olguya hangisinin en uygun olduğunu düşünmek yerine, en iyi görünen kuramı seçmek olarak tanımlanır. Zekâ analistleri sebeplendirme süreçlerinden emin olmalıdır. Nasıl yargıda bulunduklarını ve sonuca ulaştıklarını, ayrıca yargılarını ve çıkarımlarını düşünmelidirler. Webster’ in sözlüğü yargıyı “olaylar kesin olarak gün ışığına çıkarılmadığında, belirtiler ve ihtimaller üzerine yapılan çıkarımlar ve yürütülen fikirler” olarak tanımlar. Hüküm, analistlerin bilgilerindeki boşluğu kapatmak için kullandığı şeylerdir. Bilginin ötesine gitmeye yol açar ve belirsizlikle baş etmenin temel yöntemidir. Her zaman, bilinenden bilinmeyene bir sıçrayış olarak görülür. 110
Hüküm, bütün zekâ analistlerinin ortak bir parçasıdır. Zekâ birikiminin en iyi hedefi tamamlanmış bilgiye ulaşmak iken, uygulamada bu hedefe nadiren ulaşılır. Zekâ görevinin tanımıyla, zekâ meseleleri belirsizlik içinde kalır. Bu yüzden, analist çoğunlukla eksik, karmaşık ve çoğunlukla da çeşitli verilerle çalışır. Zekâ analistinin görevi analitik yargı ile eksik bilginin sınırlarını aşmak olarak tanımlanabilir. Yargının son noktası hala bir sırdır. Yine de, analistlerin yargıyı geçip, bilgiyi sınıflandırmalarında kullanacağı farklı yöntemleri oluşturmak mümkündür. Analitik stratejiler önemlidir, çünkü birinin elde edeceği bilgiyi etkiler. Analistin araştırmasını nasıl aydınlatacağını ve analitik sürecin sonuçlarını belirler. Kuramları Değerlendirme ve Oluşturma Yöntemleri Bu kitap, kanıt göstererek ve toplayarak incelenecek olan olası çıkarımlar ve açıklamalar olarak, “varsayım” terimini en geniş anlamında kullanır. Analistlerin varsayımları nasıl oluşturduğu ve değerlendirdiğini incelemek, kuramın uygulanması, durumsal mantık ve karşılaştırma olmak üzere, aşağıda tartışılan üç temel yöntemi ortaya çıkarır. Bir “strateji dışı olan, verinin kullanılması kendisini ortaya koymasını beklemek de tartışılmaktadır. Analitik strateji listesi kapsamlı değildir. Diğer stratejiler, örneğin, birinin psikolojik ihtiyaçlarını eldeki verilerle birleştirmeyi kapsayabilir, fakat bu tartışma hatalı yargı patolojisiyle ilgili değildir. Bu tartışmanın amacı, birinin, oldukça karmaşık sorunlarla uğraşan zekâ analistleri 111
arasında bulmayı amaçladığı ve umduğu bilinçli ve dikkatli zekâ analizlerini anlamaktır.
Durumsal Mantık Bu, zekâ analistleri için en yaygın çalışma yöntemidir. Varsayımların oluşumu ve değerlendirilmesi, benzer birçok duruma uyan genellendirmelerden ziyade, o anki durumun somut öğelerini düşünmeye başlar. Durum, kendi mantığı etrafında anlaşılsın diye, türünün örneği olarak ele alınır. Durumla ilgili bilindik olaylar , zaman ve mekândaki eşsiz güçleri anlamaya başlayarak, analist bu durumun mantıksal yaratıcısını bulmaya çalışır. Olası bir açıklayıcı olarak bir araya getirilen bir senaryo oluşturulur. Analist şu anki durumun sebeplerini ve kaynağını açıklamak ve ilerideki sonuçları tahmin etmek için geriye dönük çalışabilir. Durumsal mantık genellikle sebep - sonuç ilişkisinin ya da amacın; amaç –sonuç ilişkisinin izinden gider. Analist, takip edilen hedefi tanımlar ve bu yabancı öğenin, bu hedefe ulaşacağına neden inandığını açıklar. Durumsal mantığın bazı güçlü noktaları, geniş çapta kullanabilir olması ve birbiriyle bağlantılı birçok bilgiyi bütünleştirici olmasıdır. Ne kadar eşsiz olursa olsun, herhangi bir durum bu yöntemle analiz edilebilir. Analitik bir strateji olarak durumsal mantığın iki zayıf yönü de vardır. Biri,yabancı lider ve hükümetin bürokratik ve zihinsel sürecini anımsamakta güçlük çekmesidir. Yabancı liderlerin karşılaştığı durumların onların güzünden 112
görmek için, onların değerlerini, varsayımlarını ve hatta yanlışlarını anlamak zorundadır. Bu bakış açısı olmadan, yabancı liderlerin kararlarını ya da ileride verecekleri kararlar hakkında tahminde bulunmak zordur. Yabancıların alışkanlıkları çoğu zaman “akıl taşı” veya “ilgi dışı” bulunur. Bu çıkarımlar genellikle analistlerin durumun mantığını anlamak yerine, Amerikan değerlerini ve kavramsal sistemini yabancı lider ve toplumlara yansıttığını göstermektedir. İkinci zayıf nokta ise durumsal mantığın diğer ülkeler ve zaman dilimindeki benzer bir olgu üzerinde çalışmadan çıkan teorik bilgiyi kullanmada başarısız olmasıdır. Milli ayrılıkçı akımlar bu noktayı açıklamaktadır. Milliyetçilik yüzyıllardır süregelen bir sorundur, fakat çoğu batılı sanayici demokrasilerde, iyi bir halde bir araya gelen milli komiteler oluşmuştur. Böyle olsa bile, son yıllarda azınlıktaki etnik grupların bağımsızlık ya da özerklik adına baskı göstermeleri artmıştır. Bu olgu neden son zamanlarda İskoçya, da Kuzey Fransa ve Corsica, Quebec, Belçika’ nın bazı bölgeleri, İspanya ve Üçüncü Dünya Ülkelerinde ortaya çıktı? Bu sorunu durumsal mantık yoluyla çözmek için, bir ülke analisti, çıkarları mevzubahis olan farklı sosyal grupları, ekonomik ve siyasi grupları incelemelidir. Bu gruptan benzer güç durumlarına dayanarak, aralarındaki dinamik etkileşimi ve ilgili partilerin gelecekteki durumuna etki edebilecek beklenen gelişme ve eğilimlere dayanarak, analist son 113
çıkarımı şekillendirecek güçleri tanımlama arayışı içinde olacaktır. Bu yönde, etnik çalışmayı, sosyal bir olgu olarak göz ardı ederken, bir ülkedeki ayrılıkçı hareket üzerine oldukça detaylı ve bilgi verici bir çalışma teorik bir çalışmanın konusudur. Birçok ülkede benzer olgular üzerine çalışarak, tek bir durumun mantığını, ele alan analist tarafından düşünülemeyecek temel nedenler üzerine varsayımlar oluşturulabilir ve değerlendirilebilir. Örneğin, uzun süredir faaliyet göstermeyen etnik düzenin yeniden ortaya çıkması, modern iletişim araçlarının da arka çıktığı kültürel birleşmeye karşı tepkiden ne boyutta kaynaklanmıştır. Aynı olgunun birçok örneğini incelemek, aşağıda tartışıldığı üzere, durumsal mantık analizinde düşünüldüğünden daha temel nedenlere inmesini sağlar. Durumsal mantıkta tanımlanan yaklaşık nedenler, teorik analizin daha geniş bakış açısından, daha temel faktörleri gösteren belirtilerden başka bir şey değildir. Temel sebepleri daha iyi anlamak daha uzun dönemler adına önemli tahminlerde bulunmak için önemlidir. Durumsal mantık süreli gelişmeleri tahmin etmede iyi bir yöntem iken, analitik bakış açısı geleceğe doğru ilerledikçe daha teorik bir yaklaşım gerekmektedir.
Teoriyi Uygulamak Teori akademik bir terimdir. Zekâ Komitesinde pek rağbet görmez, fakat analitik yargı tartışmalarında kullanılması kaçınılmazdır. Terimin bilindik bir anlamında 114
“teorik” kelimesi “pratiği olmayan” , “ gerçek dışı” terimiyle bağlantılıdır. Burada oldukça farklı bir anlamda kullanıldığını söylemeye gerek yoktur. Teorik bir olgunun birçok örneğine dair çalışmaya dayanarak oluşturulmuş bir genellemedir. Bazı durumlar verildiğinde, belirli diğer durumların da muhtemelen diğerlerini takip edeceğini belirtir. Başka bir deyişle, sonuçlar bazı durumlar izlenip yargılanmasından elde edilir. Örneğin, Türkiye istikrarsız stratejik bir konumda gelişmekte olan bir ülkedir. Bu, ordunun önemi, ülkedeki siyasi gelişimin özelliğiyle alakalı çıkarımları belirten durumları tanımlar, çünkü analistlerin bu öğelerinin nasıl bağlantılı olduğu belirgin olmazsa, üstü kapalı bir anlayışları vardır. Akademisyenlerin teori olarak gördükleri şey zekâ analistlerinin insanların, kurumların ve siyasi sistemlerin nasıl davrandığına dair anlayışların daha net halidir. Teoriyi zekâ analizine uygulamanın hem avantajları hem de dezavantajları vardır. Bir avantajı “teorinin düşünceleri arttırdığıdır. “Bir sorunun temel öğelerini tanımlayarak, teori bir analistin sınıflandırmalar yapmasını sağlar. Teori günümüzdeki geçici olayların arkasındakilerin görülmesini, analistin hangi eğilimlerin önemli, hangilerinin önemsiz olduğunu ve bugün elde çok az somut belge varken gelecekteki gelişmeleri görmesini sağlar. Örneğin, feodal bir toplumda yabancı fikirlerin karışımı ve ekonomik gelişimin siyasi istikrarsızlığa ittiği 115
teorik bir sav düşünen Suudi Arabistan’ a uygulandığında, durumsal mantık kullanan Suudi analistlerin kraliyet ailesinin konumuna ya da gücüne tehdit olarak görülecek çok az kanıt bulmalarına ya da hiçbir kanıt bulamamalarına rağmen, Suudi monarşisinin günlerinin sayılı olduğunu ileri sürer. Böylece, genel olarak kabul edilmiş teorik bir savunma uygulanması bir analistin, henüz ortaya çıkmamış “zor kanıt” için ön görüde bulunmasına yardımcı olur. Ayrıca bu örnek siyasi olgu analizinde teori uygulamasındaki yaygın yetersiz noktayı ortaya koyar. Teorik savlar, ortaya çıkması beklenen gelişmelerdeki zaman dilimini belirtmede çoğunlukla başarısız olur. Suudi Arabistan’la ilgili analitik problem, monarşinin sonunda yıkılıp yıkılmayacağı, ne zaman ve ne durumlarda olabileceği hususunda büyük bir problem değildir. Feodal toplumlardaki siyasi iktidarsızlığı, yabancı fikirler ve ekonomik gelişmelere bağlayan teorinin ayrıntıları, analistin aradığı erken uyarı işaretlerini gösterecektir. Bu göstergeler hem zekâ birikimine hem de sosyopolitik ve sosyoekonomik verilerin analizine öncülük yapacak ve böyle bir olay ortaya çıkabileceğine dair varsayımlara öncülük edecektir. Eğer teori, analistin var olan bilginin sınırlarını genişletmesini sağlarsa, aynı zamanda gelecekteki olayların doğru göstergesi olan, gözardı edilmiş kanıtları ortaya koyacak bir temel olacaktır.
116
Aşağıda 1970’lerin sonlarında İran Şahı’na karşı yapılan kışkırtmanın ışığındaki teorik savları düşünen: (1) Otoriter bir yöneticinin makamı tehdit edildiğinde, makamını gerekirse askeri kuvvetlerle savunur. (2) Askeri güçler ve güvenlik güçlerinin tam desteğini almış otoriter bir lider kışkırtma yoluyla indirilemez. Bu savlara çok az kişi karşı çıkacaktır. Fakat 1970’ lerin sonunda İran’ da uygulandığında, İran uzmanları Şah’ın tavus tahtını koruyacağı hakkında yanlış çıkarımda bulundular. Çoğu uzman Şah’ ın gücünü koruyacağını ve tehdit edildiğinde önlem alıp, karşı koyacağını düşünüyordu. Geçmişteki olayın, savlarına tam tersi bir kanıt olduğunu anlayıncaya kadar, birkaç ay bu düşüncede olmada ısrar ettiler. Bu varsayımlardaki psikolojik terimlerde kolayca anlaşılmaktadır. Kanıt eksik ya da karmaşık olduğunda analist politik sistemler ve yaklaşımlar üzerine genel bilgilerini uygulayarak varsayımları değerlendirir. Şahın gücü ve direnişe karşı olacağı önlemler üzerine olan kanıtlar karmaşıktı. Fakat İran monarşisinde otoriter bir yönetici vardı ve otoriter rejimlerin belirli özellikleri vardı. Böylelikle Şah, otoriter rejimlerin kendi doğası hakkındaki geniş ve güçlü varsayımlar içine yerleştirildi. Yukarıda bahsi geçen iki önermeye inanan bir analiste, Şahın tahttan indirileceğini anlamak için, daha net ve daha fazla kanıt lazım olacaktır. Aşağıdaki Şekil 4 durumsal mantık ve teori arasındaki farkı grafiksel olarak açıklar. Durumsal mantık, gri sütunda gösterildiği üzere bir ülkedeki çoklu 117
ve birbiriyle alakalı olaylarla ilgili kanıtlara bakar. Bu tipik bir alan çalışma yaklaşımıdır. Teorik analiz, gri sütunda gösterildiği üzere birçok ülkedeki tek bir meseleyle ilgili kanıtları inceler. Bu tipik bir sosyal bilim yaklaşımıdır.
Teori ve durumsal mantık arasındaki fark, grafikten de anlaşılacağı üzere net değildir. Durum mantığının analizi ayrıca teorik varsayımları ortaya koymada zorlanır. Analist o anki durumu tanımlayacak önemli öğeleri nasıl seçer ya da bu öğelerin sonucunu ya da sebeplerini bazı eski durumların belirli sonuçlarının olması ihtimaliyle bağlantılı kesin teoriler olmadan nasıl seçer? Örneğin, yaklaşan bir seçimin sonuçlarını tahmin edecek bir analistin güncel seçim verileri yoksa eski 118
seçimlere bakması, seçim kampanyalarını araştırması ve oy kullanacak kişilerin güncel kampanyalara nasıl tepki vereceği hakkında yargıda bulunması gerekir. Böyle yaparak analist, insan doğası ve insanları, toplumu neyin yönlendirdiğine dair çıkarımlarda bulunur. Bu varsayımlar siyasi yaklaşım teorisinin öğelerini oluşturur, fakat teorik analiz esnasında tartışılandan daha değişik bir teori türüdür. Bütün durumu aydınlatmaz, sadece durumla ilgili ufak bir gelişme ortaya koyar ve söz konusu ülkeden başka bir ülkede kullanılamayabilir. Dahası, analizin merkezi olmaktan ziyade, üstü kapalı kalmaya devam edebilir.
Tarihi Durumlarla Karşılaştırma Var olan bilginin ötesine gitmede üçüncü bir yaklaşım karşılaştırmadır. Bir analist aynı ülkedeki geçmiş olayları diğer ülkelerdeki benzer olaylarla karşılaştırarak güncel olayları anlama yolları arar. Benzerlik, mukayese yollarından biridir. Tarihi bir durum, güncel olaylarla karşılaştırabilir durumdaysa, analistler güncel olayı anlamada, boşlukları doldurmak için geçmişte yaşanan olayları anlamaya çalışırlar. Güncel olaydaki bilinmeyen öğelerin, geçmişteki olayların da öğeleri olduğu var sayılır. Böylece, analist aynı durumların ortada olduğunu, bu durumun sonucunun da geçmiştekinin aynısı olacağını, ya da geçmişteki sonucun aynısının meydana gelmemesi için başka şeyler yapılması gerektiği sonuçlarına varır. Karşılaştırma durumsal mantıktan; güncel durumun başka zaman veya mekândaki benzer 119
durumlara bakarak ortaya çıkarılan, hemen hemen belirgin kavramsal örneğin ışığında yorumlamasıyla ayrılır. Teorik analizden, bu kavramsal örneğin benzer birçok durum yerine, tek ya da birkaç durum temel alınarak oluşturulmasıyla farklılık gösterir. Karşılaştırma, teori oluşturmak için de kullanılır, fakat teorileştirmenin karşılaştırılabilecek birçok durumda yapılan genellemeler gibi geçerli olmayan, daha dar anlamlı bir türüdür. Karşılaştırma ile sebeplendirme uygun bir kısa yoldur, ne bilgi ne de teori olmadığında ya da daha kolay ve daha az vakit aldığı gerekçesiyle kullanılabilir. Dikkatli bir kıyaslayıcı analist, şu anki durumun temel öğelerini belirleyerek başlar. Sonra analist şu anki duruma ışık tutacak bir ya da daha fazla tarihi olay arar. Çoğunlukla, tarihi bir olay bir insanın düşüncelerine ve algılarına etki edecek kadar güçlü ve canlı olabilir ve geçmişe bağlı olarak şu anki durum değerlendirilir. Bu, benzetme yoluyla gerekçelendirmedir. Rober Jervis’ in belirttiği üzere “Tarihi benzerlikler, durumun dikkatli bir analizini izlemek yerine, analize öncü olur.” Güncel olayları geçmiştekiyle bağdaştırmak, anlama yolunda güçlü bir rehberdir. Kıyaslama, bilinmeyeni bilinene uyarlayarak anlamayı kolaylaştırır. Güncel durumu kavramak için gerekli bilgilerin yokluğunda, kıyaslama yoluyla gerekçelendirme tek alternatif olabilir. Bu yaklaşımı uygulayan biri hata yapmada yüksek ihtimali göz önünde bulundurmalıdır.
120
Zorluk, tabi ki iki durumun da kıyaslama için doğru olduğundan emin olmaktır. Bazı yönlerde aynı olduklarından dolayı, bütün yönlerde aynı oldukları ve geçmişteki olaylarla aynı sonuçların ortaya çıkacağı düşünülür. Hem güncel olayların hem de geçmişteki olayların bütün ortak açılardan karşılaştırılabilir olduğunu ortaya koyan derin analize dayandığında bu, geçerli bir varsayımdır. Bütün zekâ analistlerinin bilmesi gereken küçük bir kitapta Ernest May ABD dış politikası üzerinde tarihi benzerliklerin etkisini araştırdı. Benzerlik yoluyla gerekçelendirme yüzünden ABD politikacılarının bir nesil geride olduğunu ve onların yaptığı hatalardan kaçındığını ortaya koydu. Geçmişteki en uygun politikayı sürdürmeye devam ettiler. Fakat şu anki siyasete iyi bir şekilde uyarlayamadılar. 1930’ lardaki siyasetçiler uluslararası durumu 1. Dünya Savaşı’ndan öncekiyle aynı görüyorlardı. Sonuç olarak 1. Dünya Savaşı’na ABD’ nin girmesini önlemek için yalnız kalma politikası uyguladılar. Fakat Amerika 2. Dünya Savaşı’ nda yer alınmasına engel olamadı. 2. Dünya Savaşı’ ndan sonra komünist saldırı, 2. Dünya Savaşı’ nı engelleyebilecek çevirme politikasına yol açan Nazi saldırısına benzer olarak görülüyordu. Son zamanlarda, Vietnam örneği, aktivist ABD dış politikasına karşı uzun yıllar boyunca kullanılmıştır. Örneğin, bazıları Vietnam örneğini ABD’ nin körfez savaşına katılmasını eleştirmek için kullanmıştır.
121
May siyasetçilerin sorunları çoğunlukta geçmişteki örnekler gibi algıladığını, fakat tarihi genelde kötü kullandıkları doğrultusunda eleştirir: “Bir benzerliğe başvururken, akıllarına gelen ilk şeyi uygularlar. Dahasını araştırmazlar. Olayı analiz etmek için durmazlar ya da hataya yol açabilecek yolları sorgulamazlar” Siyasetçilerle karşılaştırıldığı üzere, zeka analistlerinin “benzetmeden ziyade analiz etmek” için daha fazla vakitleri vardır. Bir analistin kullanacağı ne kadar çok benzetme varsa, uygun olanı seçmesi de kolay olacaktır. Bir analistin ne kadar çok bilgisi varsa, iki durum arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları o kadar kolay algılayacaktır. En iyi koşullarda olsa bile tek bir benzetmeye dayalı çıkarımlarda daha fazla hata olması muhtemeldir. Karşılaştırmalı analizin en verimli kullanımı varsayımları ortaya çıkarması ve farklılıkların altını çizmesidir; çıkarımda bulunmak değildir. Kısaca karşılaştırma, varsayımları doğrulamak ya da çürütmek için ek veriler araştırmada kullanılan, yeni varsayımlar ortaya çıkarabilen bir yöntemdir. İki durumun da gerçekten karşılaştırılabilir olduğu doğrulanmadıkça, çıkarım yapmada temel alınmamalıdır.
Verinin Derinliklerine Dalmak Analistler bazen çalışmalarını herhangi bir örneğe yerleştirmeden, bilginin derinlere çektiği bir 122
prosedür olarak tanımlarlar. Bazı noktalarda, bilindik bir örnek, cevap ya da açıklama, anlık olarak ortaya çıkar ve analist bu bilginin nasıl desteklendiğini kontrol etmek için bilgiye geri döner. Bu görüşe göre, nesnellik analistin herhangi şahsi fikir ya da yargılarından sadece olayın gerçekleri tarafından yönlendirilmesi için kurtulmasını ister. Analizi bu yönde düşünmek, bilginin kendi kendini ortaya çıkaramayacağını ortaya koyar. Bilginin önemi, bilginin yorumlandığı içeriğin ve bilginin özelliğinin ortak noktasıdır. İçerik, analist tarafından insanların ve toplumun yaklaşımlarıyla ilgili beklenti ve varsayımlarını oluşturmasıyla ortaya çıkarılır. Bu varsayımlar hangi bilginin ele alındığı ve nasıl yorumlandığının önemli göstergeleridir. Tabi ki, analistlerin bilginin içinde kaybolduğu, hiçbir seçeneğinin olmadığı durumları da vardır. Bir analistin analize başlamadan önce bilgi temeli olmalıdır. Yeni ve bilinmedik bir konuyu ele alırken, uygun bir adım atması gerekir. Ama bu süreç bilgiyi özümseme sürecidir, analiz süreci değildir. Analiz, analist bilinçli olarak bilgiyi seçme, sınıflandırma ve düzenleme aşamasına girdiğinde başlar. Bu seçim ve düzenleme bilinçli ya da bilinçaltı varsayımlar ve ön yargılara bağlı olarak yapılabilir. Soru, birinin ilk varsayımlarının ve tahminlerinin analizi etkileyip etkilemediği belli değildir. Bu etkilerin belirli mi yoksa belirsiz mi olduğudur. Fark önemlidir. Doktorların nasıl tıbbi teşhis yaptıklarına dair bir 123
araştırmada, doktorlardan analitik yöntemlerini tanımlamaları istenmiştir. Temel analitik yöntemlerinin bilgi birikimi olduğunu söyleyenler tanılarında çoğunlukla hatalıydı. Fakat tanımlama ve deney yapma hipotezleri gibi analitik stratejileri öne sürenler çoğunlukla doğru teşhisi yaptılar. Bu da, bilgi birikiminin doğru teşhisi koymada tek başına yeterli olmadığını ortaya koymuştur. Kendi öznel düşüncelerini göz ardı ederek daha fazla objektiflik arayan bir analistin, aslında ortaya koyacağı çok az bilgisinin olduğu düşünülebilir. Objektiflik, varsayımların incelenmesi ve eleştirilebilmesi için, daha net hale getirilmesiyle elde edilir.
Stratejiler Arasındaki İlişkiler Hiçbir strateji bir diğerinden daha güzel değildir. Bütün ilgili varsayımları oluşturmak ve bu varsayımların kullanımını sağlamak için araştırmanın savı oluşturma evresindeki üç stratejiyi de kullanmak gerekir. Maalesef, analistler bunu uygulama isteğinde değillerdir. Her analistin analitik strateji için farklı analitik alışkanlıkları ve tercihleri vardır. Farklı ihtimallerin olduğunu ortaya koyan bir genelleme olarak, tarihi çalışmalarda bulunan analistlerin durumsal mantık yöntemini kullanmasına karşın, sosyal bilimler alanında çalışanlar çalışmalarına daha teorik ve karşılaştırmalı bakış açısı katmışlardır. Zeka Komitesi daha çok durumsal mantık yöntemini kullanır. Buna göre, zeka analistleri, genellemelerde bulunan akademisyen düşünürlere karşı olarak yeteri kadar genelleme 124
yapmamaktadır. Bu, özellikle siyasi analizlerde kullanılır, fakat siyasi bir teori olmadığından kullanıldığı anlamına gelmez. Varolan teorik görüşler genelliklle bilinmemekte veya siyasi zeka analistleri tarafından kullanılmamaktadır. Analitik stratejilerin farklılıkları, zeka analistleri ve siyasetçiler arasında görüş farklılığına yol açabilir. Konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmak yüksek makamdaki memurlar teori ve karşılaştırmayı analistlerden daha sık; durumsal mantığı da daha az kullanırlar. Bir uzmanın sahip olduğu temel bilgilere sahip olmayan bir siyasetçi ya da üst düzey yöneticinin genellemeler ve detaylarla uğraşacak vakti yoktur. Zeka analistinin varabileceğinden daha fazla karar daha kısa zamanda verilebilir. Bu, siyasetçilere daha kavramsal yaklaşımlarda bulunmalarına, birçok bilgiyi özetleyen teorileri, modelleri ve benzerlikleri düşünmelerine yardımcı olur. Bunun, karmaşıklığa mı yoksa fazla basitleştirmeye mi yol açtığı şahsi görüşe bağlıdır. Herhangi bir durumda zeka analistleri bu olguyu hesaba katmak için elinden geleni yapacaktır.
Hipotezler Arasında Seçim Yapma Stratejileri : Sistematik analitik bir sınıflandırma alternatif hipotezler arasında seçim yapmayı gerektirir ve analitik uygulama çoğunlukla bilimsel yöntemin kurallarından ve hedeflerinden farklıdır. Hedef, hipotez oluşturmak ve
125
her hipotezi sistemli bir şekilde değerlendirmek ve veriye en uygun hipotezi belirlemektir. Uygulamada diğer yöntemler sıklıkla kullanılmaktadır. Alexandre George birçok değer ve hedefler arasında karar vermek için bazı yöntemler tanımlamıştır. Bu yöntemlerin uygulanabilir olduğunu kanıtlamıştır. George’ un tanımladığı stratejiler: • “Memnuniyet” “en iyi” olanı tanımlamak için bütün yöntemleri kullanmak yerine “yeterince iyi” olanı seçmektir • “Yavaş yavaş ilerleme” var olan durumdan ortaya çıkacak hızlı değişimleri düşünmeden, çok az değişim gösteren seçeneklere odaklanma. • “Fikir birliği” en fazla fikir birliği ve destek görecek alternatifi seçmektir. Patrona, duymak istediği şeyi söylemek bunun bir çeşididir. • “Benzetme yoluyla gerekçelendirme” bir önceki hatadan kaçınmak ya da bir önceki başarıyı yakalamak için bir alternatif seçmek • İyiyi kötüden ayıran kurallara inanmak Zeka analistinin siyasetçilerde olmayan diğer bir seçeneği vardır: Güncel olayları basitçe yorumlayarak alternatifleri tanımlayarak, insanların hangi alternatifin gerçekleşme ihtimalinin olduğu hakkında yargıda bulunmasını sağlamaktır. Bu stratejilerin çoğu burada ele alınmamıştır. Aşağıdaki paragraflar zeka analizinde en geçerli olan yöntemlere odaklanmıştır. 126
Şahsi tecrübelerime ve analistlerle olan tartışmalarıma dayanarak, çoğu analizin memnun edici olma yönünde yürütüldüğünü söyleyebilirim. Analist, gerçekleşme ihtimali en yüksek olan seçeneği tanımlar. Yani, durumun en uygun açıklamasını ya da tahminini yapar. Veriler toplanır ve bu geçici yargıya uygun olup olmadığına bakılarak düzenlenir ve veriye mantıken uyuyorsa kabul edilir. Dikkatli bir analist diğer olası varsayımları ve seçilen yargı tarafından hesaba katılmayan kanıtları da gözden kaçırdığı diğer önemli fikirler olup olmadığına bakmak için gözden geçirecektir. Bu yaklaşımın üç zayıf noktası vardır: Tek bir varsayıma odaklanmaktan kaynaklanan seçici algı, karşılaştırmalı varsayımlar üretmede başarısızlık ve hipotezleri çürütmekten ziyade doğrulayan kanıtlar üzerinde durmak. Bunların hepsi aşağıda ele alınmıştır.
Geçici algı Geçici hipotezler analistin bilgiyi seçmesi, düzenlemesi ve yönetmesinde yardımcı olur. Analistin ilgili ve önemli bilgilere odaklanması için sorunun kapsamını daraltır. Hipotezler çalışan bellekte düzenleyici görev üstlenirler ve böylece hafızadaki bilgiyi yeniden kullanmaya yardımcı olurlar. Kısaca, analitik sürecin temel öğeleridir. Fakat işlevsel kullanımları bazı sonuçlara yol açar çünkü varsayımın işlevleri algısal filtre gibidir. Analistler insanların geneli gibi, aradıkları şeyi görmeye ve yöntemlerinde yer almadığı için göz ardı etmeye meyillidirler.
127
Yeni varsayımla alakalı olan sınıflandırılmış bilgiyi kısıtlamaya meyillidirler. Varsayım doğru değilse, yeni bir varsayım oluşturmak üzere eski bilgi yok edilir. Bu zorluk, birçok varsayımı aynı anda düşünmeyle aşılabilir. Bu yaklaşım 8. başlıkta ele alınmıştır. Karşılaştırmalı varsayımların arasında farklı olan değerleri ortaya koyan bazı öğelere odaklanmada yarar vardır. Çoğu kanıt farklı hipotezlere uymaktadır ve analist sadece bir hipoteze odaklandığında, bu durum kolayca göz ardı edilir.
Doğru Hipotezi Oluşturmada Başarısızlık: Geçici bir hipotez bilgiyi araştırma ve bilgiler arası ilişkiye dair yargıda bulunmaya faydalıysa, başka hipotezler düşünülmediği sürece uygun cevap gözden kaçırılabilir. Hipotez oluşturma üzerine bir araştırma bu konudaki çalışmaların yetersiz olduğunu ileri sürer. Analitik bir problemle karşılaşıldığında insanlar bu sorunları tanımlayamazlar. Analitik çalışma, analitik sürecin bu safhasına dikkat göstererek büyük ölçüde artırılabilir. Analistlerin teori, durumsal mantık ve karşılaştırma olmak üzere üç farklı yöntemi kullanarak, farklı varsayımlar oluşturmaları gerekmektedir.
Kanıtın Teşhis Edici Olmasında Başarısızlık: Alternatif hipotezler olmadığında, “Teşhis edici olmasını” değerlendirmek 128
kanıtın zordur.
Maalesef, çoğu analistin kanıtın teşhis edilebilir olduğundan haberi yoktur. Analistlere alternatif varsayımların ihtimallerini tanımlamada yardımcı olacak öğeleri gösterir. Yüksek ateşin, bir doktorun hastaya, hasta olduğunu söylemesinde yardımcı olabileceği gibi; hangi hastalığa yakalandığını söylemesinde faydası olmayabilir. Çünkü yüksek ateş çoğu hastalığın belirtisi olabilir. Bu yüzden hangi hastalık olduğunu tanımlamada yeterli değildir. Kanıt, analistin farklı varsayımların birbiriyle ilgili ihtimalleri üzerine olan yargılarını etkilediğinde teşhis edici olur. Kanıtın bir öğesi bütün hipotezlere uyuyor ise teşhis edici özelliği yoktur. En çok gösterilen kanıtın bütün varsayımlara uyabileceğinden dolayı, faydalı olmayacağı bilindik bir görüştür.
Hipotezlere Karşı Çıkmada Başarısızlık: Bilimsel metot, varsayımları reddetme kuralına bağlıdır. Sezgisel analiz genellikle varsayımları doğrulamaya ve bir varsayımı kanıtlarla desteklemeye ağırlık verir. Aslında tam tersinin yapılması doğru olacaktır. Analistler genellikle bilimsel yöntem biliminin istatistiksel verilerini varsayımlarında uygulayamasalar da, karşı varsayımları doğrulamak yerine çürütmenin yollarını aramalıdırlar.
129
Bu probleme karşı iki yaklaşım vardır: İnsanlar kanıtları çürütmek için bir yol aramazlar ve böyle bir kanıt bulduklarında gözardı ederler. Bir önceki için soru varsa, insanların siyasi ve dini görüşlerini, karşı görüşte bir gazete ya da kitap okuyarak test ettiklerini düşünün. “Algı: görülecek olanı neden göremiyoruz?” adlı ikinci başlıkta var olan imgelere göre bilgi elde etmenin yolları işlenmiştir. Bir varsayımı destekleyen bilgi geçerli kılınmışsa, bunu yapmak kolaydır. Bilgi bu yönde sınıflandırıldığında, birinin doğru olduğuna inandığı neredeyse bütün varsayımları doğrulamak kolaydır. Doğrulayıcı bir kanıt bulmada var olan psikolojik tuzaklar dışında önemli mantıksal bir görüş de düşünülmelidir. Hipotezi çürütmedeki bilimsel metodun önemini vurgulayan mantıksal gerekçelendirmede “… Hukuktaki her doğrulayıcı örnek doğru bir örnektir, fakat varsayımı çürütecek her örnek yanlış bir örnektir” Başka bir deyişle varsayım, varsayımla uyumlu her kanıtla doğrulanamaz, çünkü aynı kanıtlar başka bir varsayımla uyuşabilir. Bir varsayım, onunla uyuşmayan tek bir kanıtla çürütülebilir. P.C.Wason insanların bir kanıtı çürütmek yerine onaylamalarını test etmek için bazı deneyler yaptı. Deney kişilerine 2-4-6 olmak üzere üç rakamlık bir dizi verildi ve bu dizinin kurallarını söylemeleri ve bu kurala bağlı başka bir dizi oluşturmaları istendi. Bunu yapmak için kendi sayı dizilerini oluştururken, kurala uyup uymadığını deneyi yapan kişiye sormalarına izin verildi. 130
İstedikleri kadar soru sorabilecekleri ve dizi oluşturabilecekleri ve kuralı bulduklarına inandıklarında durmaları söylendi. Tabi ki, 2-4-6 dizisi için pek çok olası kural olabilir. Deney kişileri bütün rakamların 2’ ye bölünebildiği, bu sayıların artış kuralı gibi geçici varsayımlar sundular. Beklendiği üzere, genellikle yanlış yaklaşımda bulundular; bu varsayımları yok etmek yerine doğrulama yoluna gittiler. Varsayımları test etmeleri için 8-10-14 dizisinin de bu kurala uyup uymayacağını sordular, sayıların artış kuralını temel aldılar. Doğru kural tek ya da çift olsun, aynı artışı gösteren üç sayı dizisi oluşturmaktı. Bulguları doğrulamaya çalışmaları yüzünden 29 deney kişisinden sadece 6’ sı Wason’ un deneyinde doğru kuralı ve diziyi buldu. Aynı deney farklı bir araştırmacı tarafından yapıldığında 51 kişiden hiçbiri doğru cevabı bulamadı. Zeka analizinde var olan kanıt, deney kişilerinin sahip olduğu kanıtlardan farklıdır. Zeka analistleri çoğunlukla, düşünülen varsayımla ilgisi olan problemleri ele alır. Bu yüzden varsayımı bütünüyle yok etmek zordur, çünkü ortaya çıkarılan varsayım, nadiren kanıt hakkında bilgi verir. Bu da hipotezleri çürütmek amaçlı bir stratejiden çıkarılabilecek sonuçları azaltır, fakat o savı doğrulamaya odaklı bir yöntemi savunmaz. Koşullar ve yetersiz veri, hipotezleri test etmede kullanılan istatistiksel yöntemler dahil, zeka analizindeki 131
bilimsel kuralların uygulanmasını çoğu zaman engeller. Uygun bir analitik yöntem, analistin savını doğrulamak için değil çürütmek için araştırma yapmasını gerektirir.
Sonuç: Zeka analizinde yanlışlarla ilgili pek çok detaylı değerlendirme vardır, fakat doğrularla ilgili karşılaştırılabilecek çok az tanımlama vardır. Zekasal başarılarla ilgili makaleleri taradığında Franck Stch, başarıyla ilgili pek çok örnek bulmuştur, fakat yeterli yöntem bilimsel detayları içeren sadece üç örnek zekasal sürece ışık tutmaktadır. Bunlar Alman propagandasını analiz etmek Alman denizaltılarının ve hava kuvvetlerinin gelecekteki hareketlerini tahmin etmek için kullanılan Amerikan ve İngiliz zeka çalışmalarını ele alır. Stch bu başarılı iki çalışmada da analistlerin şunları temel aldığını aktardı “… Düşmanın düşüncelerine karşı her bir varsayım için fomülleştirme ve deney yoluna gidildi. Kanıt için üç stratejide kullanıldı” Birçok varsayımın aynı anda değerlendirilmesi daha sistematik ve objektif bir analiz ortaya çıkarır ve daha kavramsal bir filtre meydana getirir. Çoklu varsayımları, hafızada tutmak ve her bir öğenin hangi varsayıma uyduğunu belirtmek zorlu kavramsal bir görevdir. Bu yaklaşımın karmaşık meselelerinin sezgisel analizde nadiren kullanılmasının sebebi budur.
132
Gerçekten Daha Fazla Bilgiye mi İhtiyacınız Var? Zeka analiziyle ortaya çıkan zorlukların bilginin eksikliğinden kaynaklandığı düşünülür, bu yüzden ABD zeka komitesi, analiz yöneticileri analitik araştırmaları artırmaya, analitik yöntemleri geliştirmeye ya da analitik yargı oluşturma sürecindeki kavramsal sınıflandırmayı daha iyi anlamak için çok az yatırım yapıldığından yakınırken, zeka birikim sistemini geliştirmek için büyük yatırımlar yapmaktadır. Bu bölüm, bilgi eksikliğini doğru zekasal yargılara temel engel teşkil eden belirsiz varsayımları ele alır. Birçok alanda uzmanları deney öğesi olarak kullanarak, deney psikologları bilginin hacmi ve bu bilgiye dayalı yapılan yargıların doğruluğu arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. “Bilgi” kelimesi bu bağlamda kullanıldığı üzere, analistin yargıda bulunurken çalışacağı materyaller toplamıdır. Bu araştırmadan elde edilen temel bulgular: • Bir analistin yargıda bulunmak için yeterince bilgisi yoksa, ek bilgi elde etmek doğru tahminlerde bulunmasında kolaylık sağlamaz. Ek bilgi analistin yargısından emin, hatta aşırı emin olmasına yol açar. • Uzman bir analistin yargıda bulunurken hangi bilgiyi kullanacağına dair üstün bir anlayışı yoktur. • Yargıların boyutundan haberi yoktur. Analistler düşündüklerinden daha az bilgi kullanırlar.
133
Aşağıda belirtileceği üzere, bu deney bulgularını kesin değerler olarak kabul etmemek gerekir. Örneğin, ek bilginin daha doğru bir analiz ortaya çıkardığı durumlar. Fakat, ek bilginin, özellikle çelişkili bir bilginin, analistin güvenini düşüreceği durumlar da vardır. Bu şaşırtıcı olmayan fakat rahatsız edici bulguları açıklamak için, dört çeşit bilgiyi düşünmek ve analitik bilginin doğruluğuna olan katkılarında, birbirleriyle olan bağlantısını düşünmek gerekir. Ayrıca veriyi yorumlamak için, kavramsal yöntemle yürütülen analizden sonuçların elde edildiği analiz ayırt etmeye yardımcı olur. Bilginin hacmi ve yargının doğruluğu arasındaki bağlantıyı algılamanın, zeka analizini yürütme ve yönetmede etkisi vardır. Böyle bir anlayış, gerçekten doğru bir analitik yargıya katkıda bulunacak analitik prosedürleri ve yönetim öncülüğünü; ve ayrıca, bütün analitik süreci daha iyi anlamak için gerekli kaynakların zeka birikim programlarından elde edilebileceğini ileri sürer. Bu bulguların zeka komitesiyle geniş çapta ilgisi vardır. Güncel gelişmeleri daha iyi anlamak ve gelecekteki sonuçları tahmin etmek için yapılan bilgi analizi, her alanda karar vermek için temel bir bileşendir. En alakalı psikolojik deneyler tıp, psikolojik tanı, hava durumu tahmini, borsa ve at yarışı gibi farklı alanlardaki uzmanlarla yürütülmüştür. Deneyler bu olguyu, bütün alanlarda göstermek için yapılabilir. Borsa analisti çoğunlukla, fiyat-kazanç oranı, kar marjı, hisse başına kar payı, Pazar hacmi, 134
direnç ve destek seviyesi ile ilgili bilgilerle çalışır ve tahminlerinin doğruluğunu ölçmek oldukça kolaydır. Bir uzman grubunun oluşturduğu bilgiyi kontrol ederek, ve bu bilgiyi baz alarak yargıların doğruluğunu kontrol edip, insanların analitik yargıda bulunurken bilgiyi nasıl kullandıklarını araştırmak mümkündür.
Bir Deney: Atlar Üzerine Bahse Girmek Böyle bir deneyin tanımı, kuralları açıklamaya yardımcı olur. Deneyimli 8 at yarışı handikapörüne atın taşıyabileceği ağırlık, atın geçen sene birinci, ikinci ve üçüncü geldiği yarışların oranı, jokeyin rekoru ve atın en son kaç gün önce yarıştığı gibi tipik bir geçmiş performans testine dayalı 88 seçenekli bir liste gösterildi. Her handikapöre öncelikle bu bilgideki en önemli 5 şeyin ne olduğu soruldu. Sonra da en önemli 10- 20 ve 40 en önemli seçeneği söylemeleri istendi. Hepsine de son 40 yarışa ait gerçek bilgiler verildi ve her yarıştaki ilk beş atı söylemeleri istendi. Handikapörlerin tahminleri 40 yarışın sonuçlarıyla karşılaştırıldığında, ne kadar bilgilendirilmiş olsalar da, doğruluk oranının ortalama seviyesi belliydi. Bilgi arttıkça, üç kişinin tahminlerinin doğruluk oranının düştüğü iki kişinin doğruluk oranının arttığı ve diğer üç kişininkinin ise hiç değişmediği gözlemlendi. Fakat bilgi arttıkça kendilerine olan güvenleri de arttı. Bu durum şekil 5’ te gösterilmiştir.
135
Bilginin sadece 5 öğesiyle handikapörlerin güveni, doğru tahminlerle yeniden oluşmuş, ek bilgi verildikçe de aşırı hale gelmiştir. Bilginin hacmi, doğruluğu ve analistin güveni arasındaki benzer ilişkiler diğer alanlardaki benzer deneylerle onaylanmıştır. Klinik psikologlarla yapılan bir deneyde psikolojik bir olay dosyası normal bir insanın hayatındaki kronolojik 4 döneme ayrıldı. Farklı deneyimlere sahip 32 psikologdan, bu bilgilere dayanarak yargılarda bulunmaları istendi. Her dosyayı okuduktan sonra, psikologlara 25 soru soruldu. 136
Diğer deneylerde olduğu gibi artan bilgi, güveni artırdığı gibi ; şaşırtıcı olarak cevaplardaki doğruluğu da artırdı. Hastalıkları teşhis eden doktorların mental sürecini inceleyen deneyler tanının doğruluğu ve veri birikiminin bütünlüğü arasında çok az ilişki bulmuştur. Kendi tanımladıkları araştırmaları, bütün bir bilgi birikimini gösteren tıp öğrencileri, tanılarının doğruluğunda ortalamanın altındalardı. Varsayımların net bir formülünü oluşturmak, daha etkili bir bilgi araştırmasına yönlendirir.
Ustaca Yargıda Bulunmak Diğer önemli bir soru analistin mental süreç anlayışının doğru olup olmadığıdır. Yargıda bulunurken olayları ele almada, görüşleri ne derecede yeterlidir? Her durumun analiz edilmesi için, hangi seçeneklerin önemli olduğu ve birbirleriyle olan ilişkilerine dair inançlar ve varsayımlardan oluşan''mental model'' leri vardır. Bir analistin mental modelleri için iyi bir bakış açısı varsa, yargıda bulunurken en önemli olduğunu düşündüğü unsurlar tanımlanabilir. Fakat şahsi görüşün genellikle hatalı olduğuna dair güçlü deneysel kanıtlar vardır. Uzman, hesaba katılan farklı bilgi türleri dahil, kendi yargı sürecini algılar. İnsanların mental modelleri düşündüklerinden daha basittir ve analistin sadece hangi öğelerin en fazla etkisi altında olması gerektiğinden değil, ayrıca hangi unsurların en fazla etkiye sahip olduğu konusunda da bilgisi yoktur.
137
Bunların hepsi analistlere uzmanlık alanlarındaki pek çok olayla ilgili, her olayın birçok ölçülebilir faktörle tanımlandığı tahminlerin sorulduğu deneylerle gösterilmiştir. Örneğin, bir deneyde borsa uzmanlarına 50 hisse senedi için uzun süreli fiyat artışı, her senetteki fiyat kazanç oranı, kurumsal kazanç büyüme eğilimi ve temettü geliriyle tahmin etmeleri istenmiştir. Bu görevi bitirdikten sonra her seçeneği nasıl ele aldıklarını ve bu sonuca nasıl vardıklarını söylemeleri istendi. Bir başkasının da aynı seçeneklere ulaşacağı aynı yargı kurallarını uygulayacağı ve aynı sonuçlara varacağı kadar net olmaları gerektiği söylendi. Bu şekilde farklı alanlarda, gelişmemiş ülkelerde yapılmış sosyo ekonomik gelişim tahmini dahil, en az 8 çalışma vardır. Bir analistin doğru bir tanımlama yapmada kullandığı matematiksel model, sözlü açıklamadan çok daha etkilidir. Bu olgunun yeteri kadar gösterilmiş olmasına karşın sebepleri çok da iyi anlaşılamamıştır. Bu deneyler üzerine yazılmış makaleler aşağıdaki teorik açıklamaları içerir: Muhtemelen farklı etkenler kümesini dahil edebileceğimiz düşüncesi, bazen bu etkenlerin çoğuna başvurduğumuzu hatırlamamıza rağmen herhangi bir zamanda düşündüğümüz bir veya ikisinden fazla olmadığını fark etmeyişimizden ortaya çıkar.
Yeni Bilgi, Fikirlerimizi Ne Zaman Etkiler? Bu deney bilgilerinin önemini ve ilişkilerini, zeka analistlerinin deneyimleri çerçevesinde değerlendirmek
138
için, analistin elde edebileceği 4 tür ek bilgiyi birbirinden ayırmak gerekir. • Analize önceden dahil edilen unsurlar hakkında ek bilgiler: Çoğu yeni zeka raporu bu kategoriye girer. Analistin yargılarının doğruluğunu etkileyebilecek ek bilgi beklenmemelidir. Ayrıca eski bilgilerle oluşan eski bilgilerle uyuşan diğer bilgilerin, analistin güvenini artırdığı anlaşılmaktadır. Sonuçları destekleyecek mantıklı bir bilgi için yapılan analizler, okuyucularına olduğu kadar yaratıcıları için de ikna edici olabilir.
• Ek Seçeneklerin Tanımlanması: Ek seçenekler üzerine bilgiler, analistin duruma etki edebilecek diğer faktörleri de göz ününe almasını sağlar. Bu, at yarışı handikapörleri deneyindekine benzer ek bir bilgidir. Diğer deneyler, aynı seçenekler üzerine ek bilgi ve seçenekler eklemiştir. Yargıların birkaç önemli seçeneğe dayalı olduğu bulgusu, ek seçeneklerdeki bilginin tahmindeki doğruluğu neden artırmadığını açıklamaya yardımcı olmaktadır. Bir analistin düşüncesinde boşluk olduğu bilindiğinde, yönetim tarafından çıkarılan siyasi bir rapor ya da darbe raporu gibi, düşünülmeyen yeni ve önceki etkenler hususunda bir raporun analistin yargıları üzerinde büyük bir etkisi
139
olacaktır. Böyle bir rapor yeni bilginin bir sonraki iki kategorisinde yer alacaktır. • Analizde Var Olan Seçeneklere Yüklenen Değerler Hakkındaki Bilgi: Böyle bir bilginin örneği olarak, 50 kilo yük taşıyabileceğini düşündüğü atın 47 kilo taşıyabileceğini öğrenen bir at yarışı handikapörü verilebilir. Güncel zeka raporu böyle bir bilgi üzerine çalışmaktadır. Örneğin bir analist, karşıt bir grubun beklenilenden daha güçlü olduğunu öğrenebilir. Yeni olaylar, seçeneklerdeki tahminler için önemli olan değişikliklerle uyuştuğunda yargıların doğruluğunu etkiler. Analistlerin böyle bir yargıya dayalı güveni bilginin hacmine olduğu kadar, bilginin doğruluğundaki güvenine de bağlıdır. • Hangi Seçeneğin En Önemli Olduğu Birbirlerine Nasıl Bağlı Olduğuna Dair Bilgi:
Ve
Hangi seçeneklerin önemli olduğu ve birbirlerine nasıl bağlı olduğuna dair bilgi ve varsayımlar, analiste elde edilen verinin nasıl analiz edileceğini söyleyen mental modellerden oluşur. Bu ilişkilerin net araştırması, sistematik araştırmayı güncel zeka raporundan ayıran bir faktördür. At yarışı handikapörü deneyi çerçevesinde örneğin, handikapörler analizlerine dahil edecekleri seçenekleri belirlemek zorundaydılar. Atın taşıdığı yükün daha mı fazla yoksa az mı olduğu atın performansını etkileyen 140
diğer seçeneklerden daha mı önemlidir? Bu yargıyı etkileyen herhangi bir bilgi handikapörün nasıl analiz yaptığını, yani mental modelini etkiler. Bir analistin yargılarının doğruluğu hem mental modelinin doğruluğunu hem de modeldeki temel seçeneklere katılan değerlerin doğruluğuna bağlıdır. Yargılarımıza önemli etkisi olmayan diğer seçenekler üzerinde, analistin bilgi ve mental modelindeki seçenekler üzerinde var olan ek detayların fazla etkisi yoktur, fakat analistlerin çalıştığı yeni materyallerin boyutunu şekillendirir. Bilginin bu çeşitleri güveni artırır, çünkü sonuçlar birçok veri tarafından desteklenmektedir. Yeni bilginin türleri üzerine tartışma, veriyle yürütülen ve kavramsal olarak yürütülen analiz olmak üzere iki analist türünü ayırmada temel bir etkendir.
Veriyle Yürütülen Analiz Bu analiz türünde doğruluk, öncelikle verinin bütünlüğü ve doğruluğuna bağlıdır. Eğer biri analitik modelin doğru olduğuna dair mantıklı bir sanı, analistin veriye doğru olarak uygulayacağı bu modelle ilgili bir sanı ortaya koyarsa, analitik yargının doğruluğu da verinin bütünlüğü ve doğruluğuna bağlı olur. Askeri bölünmede savaş hazırlıklarını analiz etmek veriyle yürütülen analizin bir örneğidir. Savaş hazırlıklarını analizde izlenecek kurallar ve yollar oldukça sağlamdır. Bu kurallar toplamı, beyinde toplanan birikimin ve hazırlıklarla ilgili yargılara ulaşmak için hangi bilginin 141
önemli olduğu ve nasıl analiz edilmesi gerektiği algısını etkileyen mental bir model oluşturur. Mental modelin çoğu öğesi, diğer analistlere aynı kuralları anlamayı ve izlemeyi ve aynı ya da benzer sonuçlara ulaşmayı öğretmek için anlaşılır hale getirilebilir. Uygun modelin ne olduğuna dair geniş fakat evrensel olmayan bir görüş vardır. Sonuçların var olan verinin uzlaşılan modelinden çıktığı ölçüde, analizin kalitesini yargılamak içinde oldukça objektif yöntemler vardır.
Kavramsal Olarak Yürütülen Analiz Kavramsal olarak yürütülen analiz, veri ile yürütülen analizin zıttıdır. Sorulacak soruların kesin sınırları yoktur ve pek çok bilinmeyen vardır. Pek çok seçenek ve bu seçenekler arasındaki farklı ve anlaşılamayan ilişkiler analisti karmaşıklığa ve bilinmezliğe iter. Hangi bilginin en önemli olduğu ve olası yargılara varabilmek için nasıl bir araya getirebileceği hakkında kanıtlanmış çok az teori vardır. Ortak bir analitik şema olmadığında analistler kendi yöntemleriyle baş başa bırakılır. Karmaşık mental modeller yardımıyla bilgileri açıklarlar. Ülkeninki siyasi güçler ve süreçlerle ilgili varsayımlar analist için bile karmaşık olabilir. Bu modeller analitik bir uzlaşma göstermez. Aynı veriyi inceleyen diğer analistler iyi bir şekilde farklı sonuçlara ulaşabilir ya da aynı sonuçlara farklı nedenlerle uğraşabilirler. Verilerle yürütülen analiz ve kavramsal olarak yürütülen analiz arasındaki farkları biraz daha 142
aydınlatmak için özellikle siyasi zeka üzerine çalışan analistin görevini düşünmek gerekir. Haber ajansının haberleri, elçilik telgrafı, gizli kaynaklardan elde edilen bilgiler zeka komitesi tarafından okuyuculara aktarılır. Güncel zeka raporunun elde edilen verilerle yürütülmesine karşın, verilerle yapılan analiz ile açıklanan şey değildir. Tam tersi olarak, güncel zeka analistlerinin çalışmaları çoğunlukla kavramsal olarak yönetilir. Analist beklenmedik ve en son olaylar için hızlı yorumlar yapmalıdır. Analistin eski bilgilerinden başka bilgisi yoktur ve başlangıç içinde bilgisi olmayabilir. Bu koşullar altında, yorumlar karmaşık bir mental modele bağlı olarak yapılır. Yargının doğruluğu mental modelin doğruluğuna bağlıdır, çünkü yargı için yeterli temeli yoktur. Bu mental modelin gerçeğe uygun olup olmadığının nasıl test edildiği ve analitik yargının doğruluğunu artırmak için nasıl değiştirilebileceği önemlidir. Birinin mental modelinin değişimi iki şeyi zorlaştırır. Birincisi,insan algısını ve bilgi sınıflandırmasının özellikleri. İkincisi de doğru modelin ne olduğunun öğrenilmesinde çoğu alanda zorluk çekilmesi. Özellikle insan algısı ve bilgi sınıflandırılmasının özellikleri yüzünden, inançlar değişime direnir. Mental model oluşturmada önemli rol oynayan belirli doğrular ve üstü kapalı varsayımlar için bu öneri doğrudur. Analistler çoğunlukla kendileri için doğru olan şeyin, başkaları için doğru olmadığı ya da doğru olan bir şeyin
143
10 yıl sonra yanlış olarak görüleceğini öğrendiklerinde şaşırırlar. Var olan zihniyetle uyumlu bilgi kolaylıkla algılanır ve sınıflandırılır. Çünkü beyin devamlılık ister var olan mental modele uymayan bilgi gözardı edilecektir. Deneyimlerle daha iyi yargılar yapmayı öğrenmek, önceki yargılar üzerinde geri bildirim yapacaktır. Aslında, zeka analistleri daha önceden tahmin edilen bir olayın meydana geldiği ya da gelmediği durumlarda bile bunun tahmin ettikleri sebeplerden mi kaynaklandığını bilmezler, çok az geri bildirim alırlar. Bu yüzden, bir analistin kişisel deneyimleri, mental modelinde tarama yapmaya yetersiz olabilir.
Mozaik Analiz Teorisi Analiz süreci anlayışı, tanımlamada çoğunlukla kullanılan mozaik metaforlarla saptırılmıştır. Mozaik analiz teorisine göre, bilginin küçük parçaları bir puzzle ya da mozaik gibi bir araya getirildiğinde, analistin doğruya ulaşmasını sağlar. Benzerlik, doğru tahminlerin bütün parçaların varlığına yani doğru ve tam bir bilgiye bağlı olduğunu ileri sürer. Bilginin küçük parçalarını toplamak ve kaydetmek, bunların kavramı oluşturan yeni öğeler olduğu için önemlidir, puzzle içinde nereye oturacağını kimse bilmez. Kavramsal psikolojideki görüşler zeka analistlerinin bu yöntemle çalışmadığını söyler. Analistler çoğunluklar farklı kavramlara uyan parçalar 144
bulurlar. Parçalardan bütün oluşturmak yerine bütün parçalara bölmeye çalışırlar. Doğru tahminler parça sayısına bağlı olarak oluşturulan kavramda kullanılan mental modele bağlıdır. Zeka analizinin nasıl yürütülmesi gerektiğine dair daha doğru bir örnek olarak tıbbi teşhis örneği verilebilir. Doktor ne olduğuna dair belirtileri gözlemler, bu gözlemleri açıklayacak hipotezleri geliştirmek için vücudun nasıl çalıştığına dair bilgisini kullanır. Hipotezleri değerlendirmede kullanacağı ek bilgiler toplamak için bazı tahliller yapar ve sonra bir teşhis koyar. Bu tıbbi örnek hipotezleri değerlendirme ve tanımlamaya dikkat eder. Bu tıbbi örneğin analitik süreci anlamada bir rehber olması bağlamında kısıtlı zeka kaynaklarının parçaları için de örnekler vardır. Analiz ve bilgi birikimlerinin ikisi de önemli iken tıbbi örnek analize bilgi birikiminden daha çok değer yükler.
Sonuç : Gelişmiş bir araştırma sonucu arayan yönetici ve liderlere bu bulgular, analizi ve bilgi birikimini geliştirerek bu hedefe ulaşılabileceğini hatırlatır. Çabalarla bilgiyi artırmada kısıtlamaların var olduğu ileri sürülür. Bunun tersine analizleri geliştirmek için oldukça verimli ve yaratıcılığı artıracak alanlar da bulunmaktadır. Bu çalışmalar analistler tarafından bilgiyi açıklamak ve değerlendirmek için kullanılan analitik süreçte var olan mental modelleri artırmaya 145
odaklanmalıdır. Bunu başarmak zor olsa da küçük gelişimlerin bile büyük katkısının olacağı zeka analizine çok önemli etkileri olacaktır..
BÖLÜM 3 ZİHİN Zihinler paraşüt gibidir. Yalnızca açık olduklarında faaliyet gösterirler. Neden ve nasıl olduğunu gözden geçrdikten sonra düşünme eylemi, zihinsel bir kısır döngüye girer; bu bölüm de araştırmacıların yeni fikirlere açık olmasına yardımcı olmak için, zihinsel objeleri, varsayımsal soruları, yeni bakış açıları görmeyi, yeni fikirler geliştirmeyi ve fikirlerini değiştirme zamanı geldiğinde bunu ayırt edebilmeyi ele alıyor. Yeni bir fikir, yaratıcı bir sürecin başlangıcıdır, sonu değildir. Ama kurumsal bir ürün veya çözüm olarak kabul edilmeden önce, birçok engelin üstesinden gelmelidir. Yeni fikirlerin yüzeye çıkmasını veya bastırılmasını belirlemede kurumsal çevre çok önemli bir yere sahiptir. Esas zeka başarısızlıkları toplamaktan dolayı değil, analizlerin yol açtığı başarısızlıktan doğar. Bununla alakalı bilgi, dikkate alınmıyor, yanlış yorumlanıyor, görmezden geliniyor, reddediliyor veya gözden kaçırılıyor; çünkü daha üstün bir zihinsel model veya akıl
146
serisine uymada başarısızlık yaratıyor . “İşaretler gürültüde kayboldu.” Uzun süre benimsenen görüşlerin veya geleneksel bilgeliğin değişen bu dünyaya karşılık gözden geçirilmesinde araştırmacıların bunları tanıyıp yeni tecrübelere açık olacaklarından nasıl emin olabiliriz? İnançlar, varsayımlar, kalıplar ve hafızadan alınan bilgiler, algıyı yönlendiren ve bilgiyi işleyen bir akıl modeli veya zihinsel seri oluşturuyor. Zeka işinin doğası, zor bilgiler tamamlanmadığında bizi erken bir aşamada sorunlarla uğraşmaya itiyor. Eğer bir sorun veya durum üzerine olan bilgilerde hiçbir açık veya belirsizlik yoksa, o ilgi çekici bir zeka problemi olmayacaktır. Bilgi yoksunluğu durumunda araştırmacıların genellikle önce inançlarına ve belirli bir ülkede olan olayların normalde nasıl ve neden ortaya çıktığı hakkındaki varsayımlara dayanmaları dışında bir seçenekleri yoktur. Zihinsel seri ne iyi ne de kötüdür. Kaçınılmazdır. Bu, araştırmacıların bir konu hakkında ne bildiklerini sandıklarının özü, ana fikridir. Dünyayı nasıl algıladıkları bakımından bir bakış açısı oluşturur ve bir kez oluştuğunda, değişime direnir.
Zihinsel Monotonluğu Anlamak Hafızayı konu alan 3. bölüm, bilgiyi hafızasından düşünmenin bir şekilde devasa, çok boyutlu bir örümcek ağı gibi birbirine bağlandığından bahsetmektedir. Bu ağ içindeki herhangi bir noktayı başka herhangi bir noktayla birleştirmek mümkündür. Araştırmacılar sık sık aynı noktaları bir birbirine bağladıklarında, gelecekte 147
kendilerine kolaylık sağlayacak bir yol oluşturdular. Belirli aracılarla birlikte düşünmeye başladıklarında, aynı şekilde düşünme eğilimleri devam etti ve bu yol monotonlaştı. Bu, seçmek için belirgin ve doğal bir yol gibi gözükmektedir. Yolun etrafında yer alan bilgi ve kavramlar hali hazırda bulunmakta, böylelikle aynı görüntüler göz önüne gelmektedir. Yolun yakınında olmayan bilgiler daha az akla gelir. Akıl setlerini, yaratıcılığı ve hatta yeni bilgilere olan açıklığı koparmaktan bahsetmek, aslında hafıza yoluyla yeni bağlantılar ve yeni yollar yaratmaktan bahsetmektir. Bunlar direkt olarak bağlantısı olmayan veya önceden yalnızca zayıf bir bağlantıya sahip gerçekleri ve kavramları düzenlemede, gerçekler ve kavramlar arasındaki bağlantılardır. Eski yapıtaşlarının yeni yapılarda bir araya gelmesinin sonucunda yeni fikirler ortaya çıkar, önceden düşüncenin uzak sayılan elementleri birden yeni ve işe yarar bir kombinasyonda bir araya geldi. Bağlantı kurulduğunda ışık yanar. Bu, önceden bağlantılı olmayan bilgi ve fikirleri anlamlı şekillerde bir araya getirebilme yetisi, açık fikirli, kurgu gücü gelişmiş, yaratıcı araştırmacıları işaret eder. Zihnin nasıl işlediğini göstermek için, benim kişisel deneyimimi, tüm araştırmacıların aşina olduğu bir yazar engeli ile düşünün. Yazarken genellikle bir zihinsel engeli kırmam gerekir. Bir paragrafa gelip orda tıkanıncaya kadar her şey iyi gidiyordu. Doğruluğundan tam olarak emin olmasam da 148
bir şeyler karaladım ama o şeyi söylemek için daha iyi bir yol düşünemezdim. Yinede paragrafı değiştirmeye çalıştım ama temelde yine aynı şekli aldı. Düşünme yetim tıkanmıştı ve daha farklı yazmak için o belirli düşünce kalıbından çıkamıyordum. Ara vermek, bir süre farklı bir şey üzerinde yoğunlaşmak ve zor olan kısma sonra tekrar dönmek, bu soruna karşılık yaygın bir cevaptır. Zaman geçtikçe yol daha az dile getirilir ve diğer bağlantıları kurmak daha kolay hale gelir. Başka bir çözüm daha buldum. Kendimi bunun hakkında sesli düşünmeye zorladım. Ofisimin kapısını kapattım - herhangi birinin kendi kendime konuştuğumu duyacak olmasından utanıyorum. Ayağa kalktım, gezindim ve konuştum. Dedim ki, ‘’tamam, bu paragrafın konusu ne? Neyi iletişime geçirmek istiyorsun?" Başka biriyle konuşuyormuşcasına sesli bir biçimde kendimi cevapladım. "Çözmeye çalıştığım nokta..." ve birden geldi. Sesli dile getirmek engeli kırdı ve kelimeler farklı şekillerde bir araya gelmeye başladı. En son araştırma bunun neden olduğunu açıklıyor. Bilimadamları, yazı dilinin ve konuşma dilinin beynin farklı bölgelerinde yürütüldüğünü, farklı nöronları harekete geçirdiğini ortaya koydu.
Sorun Çözücü Yöntem Araştırmacıların beyinlerini nasıl taze bilgiye açık tuttuklarını tartışmadan önce bu konuya basit bir egzersizle ısınalım. Kalemi kağıttan kaldırmadan, şekil 149
6'daki tüm 9 noktadan geçecek şekilde ve 4'ten fazla olmaması şartıyla düz çizgiler çizin. Bulmacayı tek başınıza çözmeye çalıştıktan sonra cevaplar ve daha fazla tartışma için bölümün sonuna göz atın. Sonra zekilik analizinin benzer, bilinçsiz, kişiye maruz kalınan kısıtlamalar ya da "beynin kafesleri" olduğunu düşünün. Geleneksel bilgelik tarafından kısıtlanmaya ihtiyacınız yoktur. İlle de var olan prensipler tarafından kısıtlanmanıza da gerek yoktur. Değiştirmede iyi bir sebep gösterirseniz bazen değiştirilebilirler. Size sunulan özel analitik talep tarafından kısıtlanmaya ihtiyacınız yoktur. Talebi ortaya çıkaran prensip yaratıcısı, kendisinin ihtiyaçlarını düşünmemiş olabilir veya basamaklardan geçerken, bir şekilde saptırılmış olabilir. Prensip koyucudan onun ihtiyaçlarının ne olduğu veya olması gerektiği, ne yapmasının mümkün olduğu konusunda daha iyi bir algıya sahip olabilirsiniz. Komuta zincirinden, istenilenden biraz daha farklı bir şey yapma önerisi ile geri yukarı çıkma konusunda tereddüt etmemelisiniz.
Zihinsel Araçlar/Gereçler İnsanlar, çeşitli fiziksel işleri yerine getirme kapasitelerini yükseltmek için çekiç, testere gibi çeşitli fiziksel araç gereçlerden faydalanırlar. İnsanlar aynı zamanda zihinsel işleri yerine getirme kapasitelerini arttırmada da basit zihinsel araç gereçler kullanabilirler. Bu gereçler insanın zihinsel mekanizmasına bağlı olarak algı, hafıza ve çıkarım yapma alanlarındaki sınırlamaların 150
üstesinden gelmeye yardımcı olur. Bu bölümde yer alan önümüzdeki birkaç kısım, zihinsel gereçlerin analistlerin zihnini yeni fikirlere açmasını ele alırken, 7. bölüm kompleks analitik problemleri oluşturmada zihinsel gereçleri ele alıyor.
Varsayımları Sorgulamak Analistlerin varsayımları sorgulamasının gerekliliği, su götürmez bir gerçektir. Tecrübeler bize, analitik değerlendirmenin yanlış çıkmasının genellikle bilgi yanlışından kaynaklanmadığını gösteriyor. Bunun sebebi araştırmacıların bir veya daha fazla sayıda öne sürdükleri hatalı varsayımların tartışmaya açık olmamasıydı. Asıl sorun, araştırmacıların her şeyi sorgulayamamasıydı, öyleyse ilgilerini nereye yöneltiyorlar? Analizde yer alan daha büyük değişkenler veya harekete geçirici kuvvetlerdeki değişim ile ilgili en son değerlendirme ne kadar duyarlı? Asıl analizi yönlendiren bu temel varsayımlar sorgulanmalıdır. Araştırmacılar bu herhangi bir varsayımı eskitmek için ne yapılabilir sorusunu kendilerine sormalıdırlar. Varsayımları onaylamak yerine onları çürütmeyi denemelidirler. Eğer bir araştırmacı, insanın fikrini neyin değiştirebileceğini tahmin edemiyorsa, akıl kalıbı çok derin yerleşmiş olabilir, bundan dolayı da sorun yaratan noktayı kaçırabilirler. 8. bölümde bahsedilen çekişmeli tezlerin avantajlarından birinin yaklaşımı da bir yönde diğer yöne atlayan temel varsayım sonuçlarını tespit etmeye yardım etmesidir. 151
Alternatif Modelleri Saptamak Araştırmacılar, alternatif modelleri, kavramsal yapıları ve onlara katılanlardan çok, katılmayan bireyleri arayarak verileri yorumlamayı tespit etmeyi denemelidirler. Çoğu insan bunu sıkça yapmıyor. Aynı akıl kalıbını paylaşan insanlarla ofisinde bir arada bulunup konuşmak çok rahat bir durumdur. Prensip gereği yapılabilecek birkaç şey mevcuttur, bu eğilimin üstesinden gelmede yardımcı olması için geçmişteki bazı ofislerde de bu uygulandı. Değerlendirmeyi yapanlardan hiçbirinin raporu hazırlayan alandan olmadığı en az bir zeka unsuru yöneticisinin eş değerlendirme süreci mevcuttur. Bunun mantıklı açıklaması, bir araştırmacının yakın meslektaşları ve yöneticilerinin ortak akıl kalıbını paylaşmaya eğilimli olduklarıdır. Bundan dolayı bu bireyler analizin değerini ölçecek temel zihinsel sorunlar ortaya atmada daha geridedirler. Bu akıl serisi problemini görmezden gelmek için, her araştırma raporu, diğer ülke veya problemlerle ilgilenen alanlardan gelen üç araştırmacıdan oluşan bir komite tarafından gözden geçirildi. Hiçbiri konu hakkındaki bilgide uzman değildi. Ama onlar yinede çok başarılı araştırmacılardı. Elbetteki söz konusu sorunların tam anlamıyla içinde değillerdi, gizli varsayımları veya başka alternatifleri tespit etmede ve analizin çıkan neticeleri destekleyip desteklemediğini saptamada daha iyilerdi.
152
Ayna Görüntülerine Karşı Temkinli Olmak Bir araştırmacının her zaman tanıyıp sorgulaması gereken varsayımlardan biri de ayna görüntülemesidir; diğer tarafın daha kesin bir davranış sergileyeceğini varsayarak, araştırmacının kendi bilgi birikimindeki eksiklikleri doldurmasıdır; çünkü buna benzer şartlarda Amerika da böyle davranırdı. "Eğer bir Rus Zeka Memuru olsaydım..." veya "Eğer Hindistan Devleti’ni ben yönetseydim..." demek "ayna yansıması" yapmaktır. Analistler, bir Rus zeka memurunun veya Hindistan Devleti’nin gerçekte ne düşündüğünü bilmediklerinde bunu yapmak zorunda kalabilirler. Ama ayna yansıması yöntemi, tehlikeli varsayımlara götürebilir; çünkü diğer toplumdaki insanlar bizim düşündüğümüz şekilde düşünmemektedirler. Sıkça yaptıkları varsayım, David Jeremiah'ın zeka komitesini değerlendirdikten sonra, Hindistan'ın nükleer silah testini tatmin etmede başarısız oluşu, "herkes bizim gibi düşünür" akıl kalıbını sona erdirdi. Diğer insanların ulusal çıkarlarını bizim o çıkarları algılama şeklimizden daha farklı algılamasını anlamada başarısız olmak, zeka analizinde sürekli sorun yaratan bir konudur. Örneğin 1977'de Zeka Komitesi, sonradan Güney Afrika'nın nükleer silah test alanı olduğu anlaşılan bir bulguyla karşı karşıya geldiler. Özellikle Güney Afrika hakkında az bilgiye sahip olan Zeka Komitesi’nden bir sürü kişi, ‘’Pretoria istemiyor, çünkü üzerinde etkili bir şekilde uygulanabilecek bir düşman yok" gerekçesiyle 153
delilleri yok etmek istediler. Amerika, bir ülkenin çıkarının ne olduğunun genellikle zeka analiziyle bağlantılı olmadığı görüşünde. Eğer araştırmacı, diğer ülkenin ne düşündüğü hakkında bir seziye sahip olamıyorsa, ayna yansıması tekniği tek altenatif olabilir, ama analistler asla kendilerini kaptırıp, o tarz boş değerlendirmeye fazla özgüvenli bir biçimde yaklaşmamalılardır.
Farklı Bakış Açıları Görmek Başka bir sorun alanı ise benzer verilere farklı bakış açısıyla bakmaktır. Satranç oynadığınızda, kendi seçeneklerinizi çok iyi görebilirsiniz. Karşınızdakinin sizin tahtanızdaki tüm parçaları gördüğü şekilde sizin de onları öyle görmeniz ve rakibinizin sizin hamlenize nasıl karşılık vereceğini tahmin edebilmeniz çok daha zordur. "Amerikan'nın yaptıklarının diğer bir ülkenin gözünde nasıl gözüktüğü"nü anlamaya çalıştıklarında, analistlerin içinde oldukları durum tam da budur. Analistlerin sürekli gidip gelmeleri gerekir; önce durumu Amerika açısından görmek için sonra da diğer bir ülkeninkinden. Bunu yapması zor bir şeydir, bölüm 2'deki algı konusunda genç/yaşlı kadının resminde olduğu gibi. Alternatif bakış açıları görmede bazı teknikler "soruna farklı bir yönden yaklaşıp, farklı sorular sorma " genel prensibini yozlaştırıyor. Bu teknikler sizin daha farklı ve alışılmadık bir rol oynamanıza yol açarak, varolan akıl kalıbınızı kırıyor.
154
Geriye Doğru Düşünmek Geriye doğru düşünmek, yeni bir alan aramadaki bir tekniktir. Zihinsel bir egzersiz olarak aslında olmasını beklemediğiniz bir olayın olduğunu varsayarak işe başlayın. Sonra kendinizi gelecekte görün, bunun nasıl olmuş olabileceğini açıklamada ise geçmişe dönüp bakın. Bu sonuca ulaşmada 6 ay veya 1 yıl önce ne olmuş olabileceğini, o yolu hazırlama sürecinden önce o yıldan 6 ay veya 1 yıl önce ne olmuş olabileceğini düşünün ve sonra şimdiye dönün. Geriye doğru düşünmek, bir şeyin olma ihtimalinden nasıl olabiliceğine yönelik odağı değiştirir. Kendinizi geleceğe koymak, sizi bugüne bağlamaktan alıkoyan farklı bir bakış açısı yaratır. Analistler, şaşırtıcı bir şekilde daha önce olası bakmadıkları bir durum hakkında oldukça mantıklı bir senaryo oluşturabildiklerini göreceklerdir. Geriye doğru düşünmek özellikle, Suudi rejiminin çökmesi gibi düşük olasılığa sahip ama gerçekleştiğinde ciddi sonuçlar doğabilecek olaylar açısından yardımcı olur. Kristal Top: Kristal top yaklaşımı çoğunlukla geriye doğru düşünme yöntemiyle aynı şekilde işler . Mükemmel bir zeka kaynağının belli bir varsayımın yanlış olduğunu söylediğini (kristal top gibi) düşünün. Bunun nasıl doğru olabileceğini açıklamak için mantıklı bir senaryo geliştirmelisiniz. Eğer geliştirebilirseniz bu, varsayımınız sorgulamaya açık olduğuna işaret eder. Rol Oynamak: Rol oynamak, yaygın olarak birinin düşünme aralığını sınırlayan kısıtlamaların ve 155
inhibitasyonların üstesinden gelmede kullanılır. Rol oynamak, "oturduğunuz yeri" değiştirir. Aynı zamanda birine farklı davranıp düşünme hakkı verir. Basitçe başka bir liderin veya ülkenin nasıl davranıp tepki vereceğini düşünmeye çalışmak ,(analistler bunu sıklıkla yapar) rol yapmak değildir. Bir kişinin, rolünü oynacağı kişinin rolüne iyice bürünüp ona dönüşmesi gerekir. Bir araştırmacının normal akıl kalıbını yıkan ve alışılmışın dışındaki çizgilerden ayrılan yollarla fikir ve düşüncelerle bağlantı kurmasına izin veren de o rolü oynamasıdır. Bir araştırmacıdan bunu tek başına yapması beklenemez. Farklı araştırmacıların farklı roller oynamasıyla genellikle düzenlenmiş bir simülasyon veya oyunun içinde yer alan bir grup etkileşimi gereklidir. Savunma Departmanında ve iş dünyasında halledilen işin büyük bir bölümü daha incelik ister ve önceden hazırlanılmış, sağlam bir çalışma gerektirir. Bu şekilde olmak zorunda değildir; katılımcıların öğrenmesi gereken kuramsal senaryolardansa oyunda harekete geçmede yalnızca bir kuramsal senaryonun varlığı yeterlidir. Benim fikrim, analistlerce zaten bilinen en son durumdan yola çıkarak işe başlanabilir ve bu şekilde de önceden yapılması gerekli hazırlıklar önlenebilir. Bir günde ve neredeyse önceden iş hazırlığı yapmaya gerek olmadan verimli bir politika planı yaratmak mümkündür. Oyun kurmak bize "doğru cevabı" vermez, ama genellikle oyuncuların yeni bir ışık doğrultusunda yeni şeyler görmesine olanak sağlar. Oyuncular, "Nerede durduğunuz, nerede oturduğunuza bağlıdır" görüşünün 156
farkına varırlar. Rolleri değişerek katılımcılar problemi farklı bir boyuttan görürler. Bu da zihni farklı düşünmesi için serbest bırakır. Şeytanın Avukatı: Bu, bir azınlık görüşünü savunan kişidir. O kişi ille de o görüşe katılmak zorunda değildir, ama en gayretli biçimde onu seçmek veya temsil etmek için ona görev verilmiş olabilir. Hedef, tartışılan yorumları açığa çıkarmak ve farklı varsayımların ve görüntülerin dünyayı nasıl daha farklı gösterdiğini belirtmektir. Dünyanın farklı bir bakış açısından nasıl göründüğünü anlamak genellikle zaman, enerji ve bağlılık gerektirir . Amerika'da denizaşırı bir tesisin patronu olduğunuzu düşünün. Standart çalışan cevabı, var olan ölçüleri gözden geçirmek ve yeterliliklerini değerlendirmek olacaktır. O noktada onları tatminkar bulan bu tarz ayarlamalardan sorumlu kişiler tarafından baskı ortaya çıkabilir- güç alınan veya başka cinsten. Bir bireye veya küçük bir gruba, şeytanın avukatı olarak bu tarz bir saldırıya karşı plan geliştirmek adına misyon yüklemek, alternatif veya tamamlayıcı bir yaklaşım olabilir. Terörist gibi düşünme görevi, alışılmışın dışında düşünmeyi ve meslektaşlarını utandırabilecek olan sistemde zayıflıklar bulma konusunda daha girişken olmaya seçilmiş kişiyi-kişileri serbest bırakır, çünkü bu tarz herhangi bir zayıflığı gizlememek zaten verilmiş olan görevdir.
157
Şeytanın avukatının zeka toplumunda tartışmalı bir yeri vardır. Zıt görüşlerin arasında biraz çekişmenin olmasını söylemek kafidir ve bu desteklenmelidir. Tüm gücünü kullanmış bir siyasi çekişme, amaca zararlıdır.
Fikrinizi Ne Zaman Değiştireceğinizi Anlamak Genel kural olarak insanlar değişime çok hevesli olmanın aksine, yerleşmiş bir fikri değiştirme konusunda çok yavaştırlar. İnsan aklı "tutucudur", değişime direnir. Geçmişte iyi işleyen varsayımlar, demode olduktan uzun bir süre sonra daha yeni durumlara uygulanmaya devam etmiştir.
Şaşırtandan Öğrenmek Sanayide çalışan kıdemli yöneticiler üzerinde yapılan bir çalışma, başarılı yöneticilerin bu tutucu eğilime nasıl karşılık verdiklerini ortaya koydu. Çalışmaya göre şöyle yapıyorlar: Öncelikle anlayışlarına uymayan belirli bir gerçek karşısında oluşan şaşırtıcı duygularına kulak vererek ve sonra yeniliği inkar etmeyip onu öne çıkararak. Bu şaşırtıcı duygu onları rahatsız etse de, öncelikli görüşleri onların sebebi inkâr edip kabulsüzlüğü yok sayması yerine ciddiye almasını ve soruşturmasını sağladı. Başarılı kıdemli yöneticiler genellikle sürprizin yarattığı rahatsızlığı benimseyerek, iyi davranış sergiliyorlar. Sonuç olarak yöneticiler genellikle dar görüşlü fikirler tarafından saptırılmamış, akıl çerçevesinde yer alan bu değişik durumları erkenden kavrıyorlar. 158
Analistler beklenmedik olayların kaydını tutmalı ve ne anlama gelebilecekleri hakkında iyice düşünmelidirler; onları umursamalılar ve sırf açıklayıp geçmemelidirler. Bu sürprizlerin küçük olup olmadığını ve bazı alternatif hipotezlerle tutarlı olup olmadığını düşünmek önemlidir. Beklenmedik bir olayı umursamamak kolay olabilir, ama sürprizlerden oluşan bir seri, ne olduğu hakkındaki düşüncenizin düzeltme gerektirdiği konusundaki ilk ipucu ve tamamlanmamış hali en iyi ; veya çoğu yanlış da olabilir.)
Stratejik Varsayımlar vs. Taktiksel Göstergeler Abraham Benzvi, süpriz bir saldırıyı öngörebilmek için 5 zeka başarızlığı olayını ele aldı. Stratejik varsayımları ve taktiksel göstergeleri baz alarak verimli bir ayrım yaptı. Stratejik varsayım örnekleri 1941'deki Japonya'nın savaşı her şeye rağmen atlatmak istemesi hakkında Amerika'nın görüşünü de içeriyor. Çünkü bu görüş Amerika'nın askeri üstünlüğünü tanımıştı. 1973'teki İsrail'in görüşü de Araplar gökyüzünü ele geçirmede yeterli güce sahip oluncaya kadar İsrail'e saldırmayacaktı. Daha yeni olan bir olay da 1998'deki tüm dünyaya sürpriz olan Hint nükleer silah testiydi, en azından bir bölümü, bir testi uyarmanın uzmanlarca başarısızlığıydı. Yanlış olan stratejik varsayım; yeni Hint Devleti'nin Amerika'nın ekonomik yaptırım korkusu yüzünden nükleer silahları test etmekten cayacak olmasıydı . 159
Taktiksel göstergeler, spesifik hazırlık raporlarıdır ya da saldırgan davranış başlatma eğilimi veya en son Hint davasındaki bir nükleer testin hazırlık raporlarıdır. Benzvi ne zaman stratejik varsayımlar ve taktiksel göstergeler olması muhtemel bir saldırıda birleşse, tehditlerin hemen algılanıp, uygun önlemlerin alındığını ortaya koydu. Benzv'nin incelediği 5 olayda taktiksel göstergelerle stratejik varsayımlar arasında uyuşmazlıklar meydana geldiğinde, stratejik göstergeler her zaman daha baskın çıktı ve onlar asla çelişen bilginin ışığında değerlendirilmediler. Benzvi karar verme sürecinde taktiksel göstergelere daha çok ağırlık verilmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Stratejik varsayımlarla çelişen taktiksel göstergelerin ortaya çıkması, daha yüksek bir zeka farkındalığının önünü açmalıdır. Bu, şaşılacak daha büyük bir şeyin olacağı anlamına gelebilir. "Çekişen Hipotezlerin Analizi", sürprizleri belirleyen çerçeveyi çizmeyi, taktiksel göstergeleri tartmayı ve çoktandır devam eden varsayım ve inançlara karşı olan diğer ipucu türlerini belirtir.
Yaratıcı Düşünceyi Teşvik Etmek Hayal gücü ve yaratıcılık, zekâ analizi ve diğer birçok insani çabada önemli rol oynar. Zeka değerlendirmeleri, o anki durumun olası nedenlerini ve sonuçlarını görebilme yetisini gerektirir. Tüm olası sonuçlar size sunulmaz. Analist kişi bunların nasıl ortaya çıkabileceğini açıklayan senaryolar üreterek bu sonuçlar 160
üzerine düşünmelidir. Benzer şekilde, bilgi birikimi gibi hayal gücü de bir problemin yabancı bir devletin bakış açısından nasıl göründüğünü yeniden düzenlemeyi gerektirir. Yaratıcılık da uzun zamandır varlığı kabul edilen şeyleri sorgulamayı gerektirir. Elmaların ağaçtan düştüğü gerçeği, herkes tarafından iyi bilinir. Newton'un yaratıcı zekası, buna "neden" diye sordu. Zeka analistleri de daha önceden tanımlanmamış ilişkileri saptamaya yönelik önceden öngörülmemiş olası sonuçlara yönelik sorular sormalıdırlar. Yaratıcı bir analitik ürün, analizin en önemli gereklerini yerine getirmede, kurgusal veya yenilikçi yolların ayrımını yapmada özel bir beceri gösterir. Aynı zamanda yerinde ve etkilidir.Bilgi toplamak, analiz etmek, ipuçlarını dosyalamak veya sonuçlar sunmak. Bilinmeyen veri kaynaklarına dokunma, yeni sorular sorma, az bilindik analitik yöntemler uygulama, yeni ürün çeşitleri geliştirme veya tüketicilerin ihtiyaçlarına cevap veren yeni, uygun analiz yöntemleri, yaratıcı aktivite örnekleridir. IQ testiyle ölçülen bir insan zekası, yaratıcılıkla pek de ilgili değildir, ama düzenleyici çevre büyük bir etki doğurur. Yeni ve uygun fikirlerin onların gelişimini ve iletişimini beslediği düzenleyici bir çevrede ortaya çıkması daha muhtemeldir. "Eskiden yaratıcılığın doğuştan gelen bir şey olduğu, sonradan öğretilip geliştirilemeyeceği" görüşü büyük ölçüde yanlıştır. Doğuştan gelen yetenek önemli ve değişmez olabilirken, birine doğal yeteneklerini daha 161
verimli kullanması öğretilebilir. Algı, araştırma ve bilinçli bir çabayla analistler daha yaratıcı, yenilikçi ve kurgusal işler yaratmayı öğrenebilirler. Yaratıcılık ve onun nasıl canlandırılacağı hakkında geniş bir edebi zemin mevcuttur. Yaratıcı düşünceyi, öğretmeyi, kolaylaştırmayı özgür bırakmak için en az yarım düzine method geliştirildi. Öğretmek veya yaratıcılığı kolaylaştırmak, temelde düşünme sürecinin, düşüncenin içeriğinden ayrılabileceği varsayımına dayanır. Kişi herhangi bir konuya uygulanabilecek zihinsel stratejiler öğrenir. Yaratıcılığın değerini yükseltmeye yönelik ticari işlerin varlığını değerlendirmek, buradaki asıl amacımız değil. O tarz sistematik yaklaşımlar yeni geliştirilen bir ürüne, reklam yapımına veya yönetime, zeka analizine nazaran daha anlamlı bir şekilde uygulanabilir. Ama bu programların bazı kilit prensiplerinin ve tekniklerinin sahip olduğu ortak noktalardan bahsetmek, alakalı olacaktır ve böylece zekâ analisti bireyler veya gruplar da bunu çalışmalarına uygulayabileceklerdir. Zekâ analistleri, potansiyel sebepleri içeren olayların açıklamalarını, yabancı bir devlet tarafından harekete geçirilen veya teşvik eden politikaları, varolan bir durumun olası sonuçlarını ve değişkenlerin üzerinde durulmayacak hangi sonuçları etkilediğini oluşturmalıdır. Analistlerin onları zihinsel monotonluktan itmede hafızasını ve hayal gücünü canlandırmada ve benzer
162
olmayan olayları yeni bakış açısından yakalamak konusunda da yardıma ihtiyaçları olacaktır. İşte zekâ analizine uygulanabilir bazı yaratıcı düşünme ilkeleri ve teknikleri: Ertelenen Değerlendirme: Bu ilke şüphesiz en önemli olandır. Analistlerin düşünce oluşturma safhası, tüm olası düşünceler ortaya çıkartılana dek, değerlendirmenin ertelenmesi şartıyla düşünce değerlendirme safhasından ayrılmalıdır. Bu yaklaşım, fikirleri düşünme ve onları aynı zamanda değerlendirme sürecine zıt bir tutum oluşturuyor. Hayal gücünü canlandırmak ve eleştirel düşünmenin ikisi de önemlidir, ama bir arada iyi görünmezler. Eleştirel bir tutum hayal gücünü sarsar; ister kendi fikirlerinin denetçisi olarak kendini göstersin, ister meslektaşlarının veya yöneticilerinin eleştirel değerlendirmesinden korksun. Fikir meydana getirme serbest, sınırlanmayan ve eleştirilmeyen bir süreçte olmalıdır. Yeni fikirler, anlamı gereği geleneksel değildir ve bu yüzden güvenli ve korunmuş bir ortamda doğmadıkları sürece bastırılmaları olasıdır, bilinçli veya değil. Eleştirel değerlendirme, analizin fikir meydana getirme aşaması tamamlanana dek askıya alınmalıdır. Bir fikirler zinciri önce yazıya geçirilmeli, sonra değerlendirilmelidir. Bu bireyler tarafından fikir anlayışına aynı zamanda gruplarca yapılan beyin fırtınasına imkân verir Fikirlerin hiçbirini değerlendirmeden önce, tüm fikirleri ortaya serin. 163
Nicelik Niteliğe Götürür: İkinci ilke de fikirlerin niceliğinin, neticede onları niteliğe götürdüğüdür. Bu, akla ilk gelen fikirlerin en yaygın, sıradan fikirler olduğu varsayımına dayanır. Orijinal ve farklı fikirlere ulaşmadan önce bu geleneksel fikirlerin üzerinden geçmek gereklidir. İnsanların alışılagelmiş düşünme yolları vardır ve bunlar, geçmişte başarılı buldukları için kullanmaya devam ettikleri yollardır. Akla ilk gelen bu alışılagelmiş cevaplar aslında daha ileri bir araştırmanın gereksiz olduğunu yansıtan en iyi cevaplar olabilir. Yeni işe yarar fikirler ararken aslında kişi yeni fikirlerin herhangi bir değerlendirmesini yapmadan önce üretebildiği kadar yeni fikir üretmelidir. Şahsi Kısıtlamalara Maruz Kalmamak: Üçüncü bir ilke de düşünmenin sınırlarını olabildiğince özgür bırakmaya izin vermesi, aslında desteklemesidir. Kişinin şahsi kısıtlamalara maruz kalmaktan kendini sıyırması gerekir. Bu ; ister analitik alışkanlıktan, ister sınırlı bakış açısından, sosyal normlardan, duygusal engellerden ya da her ne sebepten ileri gelirse gelsin. Farklı Tür Fikirleri Biraraya Getirme: Yaratıcı problem çözmenin 4. ilkesi, farklı tür fikirleri birleştirmenin önemli ve gerekli olduğudur. Daha fazla ve hatta daha iyi fikirler meydana getirmek için fikirleri bir araya getirmek gereklidir. Yaratıcı düşünce eğer önceden hiç ilgisi olmayan veya az alakalı olan konseptlerdeki bağlantıları bir araya getirmeyi içeriyorsa, o zaman yaratıcılık, yan yana gelen 164
konseptleri birbiriyle daha yenilikçi yollardan birleştiren herhangi bir aktivite tarafından canlandırılacaktır. Diğer analistlerle iletişim kurmak bunun en basit yoludur. Genel bir ilke olarak, insanlar takım halinde olduklarında daha yaratıcı fikirler geliştirirler, birbirlerine fikirlerini inşa edip geliştirmede yardımcı olurlar. Kişisel iletişim, fikirler arasında yeni bağlar kurar. Aynı zamanda daha fazla çaba sarf etmeye teşvik eder ve söz konusu görevde konsantrasyon sağlamaya yardım eder. Grup süreçleri hakkındaki bu olumlu yorumlar, standart kurul toplantılarını veya ortak kararı zorlayan anlaşmadaki en az yaygın isim koyucu temel alınarak düzenlenen süreçleri içine almayı hedeflemez. Benim grup etkileşimi hakkındaki olumlu sözlerim, öncelikli olarak yeni fikirler yaratma amacı taşıyan beyin fırtınası seanslarında etkilidir ve yukarıda sözü edilen ilk ilkeye göre, fikrin yaratılma süreci tamamlanıncaya kadar tüm eleştiri ve değerlendirmeler ertelenir. Bir şeyleri tek başına düşünmenin avantajları da vardır. Bireysel düşünce grupla olan etkileşimden daha düzenli ve sistematik olmaya yatkındır. Fikir Değerlendirmesi: Tüm yaratıcılık teknikleri, fikirlerin akışını canlandırmakla ilgilenir. Hangi fikirlerin en iyi olduğunu belirlemede herhangi karşılaştırılabilir teknikler yoktur. Süreçler bu nedenle fikir değerlendirmesi yerine fikir üretimini amaçlar. Aynı süreçleri değerlendirmede de 165
yardımcı olur. Ancak daha fazla alternatif üretebilme duygusuyla hareket etmek, kişinin daha olası sonuçları ve herhangi tek bir fikrin veya yansımalı hareketin zorunlu kıldığı etkileri görmesine yardım eder.
Düzenleyici Çevre Yeni bir fikir, yaratıcı bir sürecin son ürünü değildir. Aksine, bazen uzun ve dolambaçlı olan bir fikri yenilikçi bir ürüne dönüştürme sürecinin başlangıcıdır. Fikir geliştirilmeli, değerlendirilmeli, diğer kişilere sunulmalıdır ve bu süreç, içinde bulunduğu düzenleyici çevreden etkilenmiştir. Kullanışlı olmaya elverişli yeni ürünün, kurumsal bir ürün olarak benimsenmesinden önce birkaç engelden geçmesi gerekmektedir. Sonraki paragraflar, Frenk Andrews tarafından ortaya konulan detaylı araştırma, yaratıcılık yetisi, örgütsel çerçeve ve yenilikçi araştırma ürünleri arasındaki ilişkinin incelenmesini ele alıyor. Bu araştırmaya konu olan bilimadamı sayısı 115 ti ve her biri hastalığın sosyopsikolojik yönleriyle ilgili bir araştırma yürütmüştü. Bu bilim adamlarına, yaratıcılık yetisi ve zekayı ölçen, standart hale getirilmiş testler verildi. Ayrıca araştırmalarına konu olan çevreyi ele alan geniş çaplı bir anket doldurmaları istendi. Tıbbi sosyoloji alanında lider bilim adamlarından oluşan bir jüri heyetinden, yayınlanan 115 araştırma projesinin her bir ilkesini ayrı ayrı değerlendirmeleri istendi. Jüri heyeti araştırma sonuçlarını verimlilik ve yeniliği temel alarak inceledi. Verimlilik, "önceki teorinin 166
uzantıları olarak veya araştırmanın genişletilmiş yöntemlerini tesis etmekle birlikte, araştırmanın bilgi birikimini temsil ettiği alan" olarak tanımlanmıştır. Yenilik, yeni araştırma yollarının bilgi birikimine eklenmesi veya daha önceki teorilerde kendini göstermemiş yeni teorik ifadelerin buluşları olarak tanımlanmıştır. Bir diğer deyişle yenilik, yeni sonuçlar üretmek ve bilgi elde etmede,zaten daha önceden edinilmiş bir çerçeve içinde çalışmaksızın yeni yaklaşımlar geliştirmektir. Aynı tanım, zeka analizindeki yenilik için de geçerlidir. Andrews, bilim adamların yaratıcılığıyla araştırmalarının getirdiği yenilik arasında neredeyse hiç bir ilişki kuramadı (zekilik seviyesi ile yenilik arasında da bir ilişki yoktu). Yaratıcılık testinden yüksek not alanlar, çalışmalarının yenilikçi oluşuna dair jüri heyeti tarafından çok da beğenilmediler. Olası bir açıklamada ya yaratıcılık kabiliyeti ya da yenilik veya her ikisi birden tam olarak ölçülmüyordu ama Andrews ısrarla başka bir görüş savundu. Çeşitli sosyal ve psikolojik faktörler, yaratıcılık kabiliyetini yenilikçi bir araştırmaya dönüştürme yolundaki gerekli aşamalar üzerinde o kadar büyük bir etkiye sahiptir ki, yaratıcılık kabiliyetinin takip edilebilmesi için tek başına ölçülebilir bir etkisi yoktur. Bu sonucu belgelemek için Andrews, bilim adamlarının çalışma ortamlarını tanımladığı anketlerdeki verileri inceledi. Andrews, daha fazla yaratıcılık yetisine
167
sahip bilim adamlarının ancak şu şartlar altında daha yaratıcı fikirler ortaya koyduğunu gördü: - Eğer bilim adamı kendini yeni aktiviteler başlatma konusunda sorumlu gördüğüne ilişkin bir algı geliştirmişse. Yenilik fırsatı ve bunun için destek, tahmin edildiği gibi önemli değişkenlerdir. -Eğer bilim adamı kendi araştırması hakkında karar vermede makul bir hakimiyete sahipse . Başka bir deyişle, hedef koyma özgürlüğü, araştırma asistanları işe almak, sermayeyi harcamak. Bu şartlar altında yeni bir fikrin işe yarar bir ürün haline getirilmeden önce silinme olasılığı daha azdır. -Eğer bilim adamı profesyonel rolünde kendini güvende ve rahat hissediyorsa. Yeni fikirler genellikle yıkıcıdır ve onların peşinden gitmek, başarısız olma riskini de beraberinde getirir. İnsanlar yerlerinde kendilerini güvende hissettikleri zaman yeni fikirlere yatırım yapmaya daha yatkınlardır. -Bilim adamlarının idari amiri "önünde engel oluşturmadığında". Eğer idari amir destek verme konusunda kendini kısıtlayıp, direkt araştırmaya dahil olmaktansa süreci kolaylaştırdığında, araştırma yenilikçi olmaya daha yatkındır. Nispeten küçük çaplı kaldıysa, küçük boyut esnekliği artırır ve bu da karşılığında yaratıcılığa yansır.
168
- Eğer bilimadamı, araştırma projesinin yanında öğretmenlik ve yönetim işi gibi başka işlerle de meşgulse; yapılan diğer işler, kişinin yeni fikirlerini tamamlama veya geliştirme şansını elde etmesinde yardımcı olur veya verimli bir teşvik sağlar. Görevden veya kuluçka döneminden bir süreliğine uzaklaşmak, genellikle "yaratıcı sürecin bir parçası" olarak tanımlanır. Buradaki faktörlerden hiçbiri çok da önemli değildir fakat etkileri gittikçe artmıştır. Tüm şartların veya çoğu şartın varlığı, yaratıcı süreç üzerinde güçlü, olumlu bir etki meydana getirmiştir. Diğer yandan bu şartların yokluğu, öyle olasılık dışı bir süreç yarattı ki, yaratıcılığı oldukça yüksek olan bilim adamları bile yenilikçi araştırma sonuçları hakkında yeni fikirler geliştirebildiler. Elverişsiz şartlar altında yaratıcılığa en yatkın bilim adamları, kendilerinden daha az yaratıcı meslektaşlarından bile daha az yenilikçi çalışmalar meydana getirdiler. Tahminen bu, onların çalışma ortamlarında daha büyük tıkanmalara maruz kaldıklarındandır. Özetle; doğuştan gelen yaratıclık yeteneği, yenilikçi bir çalışmanın ön koşulunu teşkil edebilir. Ama çalışmanın yapıldığı kurumsal çevre, gelişimi ve yeni fikirlerin iletişimini beslemezse, bunun pek de bir önemi kalmaz. Böylece olay, kurumun dışında ifade bulacaktır. Tabi ki, bu kuralın istisnaları mevcuttur. Yoğun bir zıtlaşma karşısında da yaratıcılık vuku bulabilir.
169
Haşin bir ortam, tahrik edici, canlandırıcı ve zorlayıcı olabilir. Bazı insanlar kendilerini vahşi ortamdaki yalnız savaşçılar olarak gördüklerinde tatmin olurlar. Ama konu, büyük bir kurumun bağlı olduğu yaratıcı bir bireyle arasındaki problem olduğunda kurum genellikle kazanır. Yaratıcılığın bastırılmasında veya teşvik edilmesinde kurumsal çevrenin rolünü saptamak, kurumsal bağlamda yaratıcılığın artırılmasında apaçık bir seri ölçüte işaret eder. İlk kademe yöneticilerinden, merkezi zeka yöneticisine kadar analizin tüm sorumluları, yeni fikirlere yer verme konusunda analistler arasındaki algıyı güçlendirici ve genişletici adımlar atmalıdırlar. Bu kolay değildir. Yaratıcılık zaten var olan eleştirileri de içine alır. Bu da o nedenle kurumsal yöntemlerin ve edinilen fikirlerin doğal olarak bozucu olmasından ileri gelir. Özellikle kendi ofisinde bir analist, güvenlik duygusunun güzelliğini tatmalıdır, böylelikle tam gelişmemiş fikirler ifade edilebilir ve kazanılan inanç sağlamlığından sapma veya küçük bir eleştiri korkusuyla kurulda sesi yükselen kişiler atlatılabilir. Başlangıçta,yeni bir fikir, zayıf ve saldırıya açık konumdadır. Beslenmesi, geliştirilmesi ve sert toplumsal eleştiri gerçeğiyle yüzleştirilmeden önce korunaklı bir çevrede test edilmelidir. Bu koruma altındaki ortamı sağlamak, bir analistin yöneticisi ve meslektaşlarının sorumluluğundadır.
170
Sonuç : Yeni ve işe yarar fikirler bağlamında yaratıcılık, en azından diğer insani çabalarda olduğu kadar zeka analizinde de önemli bir yere sahiptir. Yenilikçi düşüncenin değerini yükselten süreçler yeni varolmamıştır. Yaratıcı düşünürler, onları yüzyıllarca başarılı bir şekilde uygulamışlardır. Yeni olan tek yapıtaşları - onlar bile yeni olmaktan çıkmış olabilirler neden ve nasıl işlediklerini ve sistematik yaratıcılık programlarındaki kuruluşlarını açıklamak için bu süreçlerdeki psikolojik teorinin temelidir. Yaratıcı sorun çözme tekniklerini öğrenmek, bir analistin doğuştan gelen yeteneklerini değiştirmez ama bir analistin tüm kapasitesini ortaya çıkarmasında yardımcı olur. Çoğu insan kendi farkettiklerinden daha yenilikçi olabilme yetisine sahiptirler. Bu süreçlerin etkinliği geniş ölçüde düşünme gerektiren günlük baskılara rağmen analistin motivastonuna yön vermesinde verilen süreye direnmesine, e-mail ve günlük zekâ raporlarına bağlıdır. Sorgulayıcı bir tutum, yeni fikirler için başarılı bir araştırma çıkarmanın ön şartıdır. Zaten cevabı bilen, kendinden emin bir analist (ve bu cevap son zamanlarda değişmedi), yenilikçi ve kurgusal işler yaratmaya pek de müsait değildir. Yaratıcılığın bir başka ön şartı da, o anki fikrin reddedilme ve alay konusu olma olasılığının olması
171
pahasına, başkalarına yeni fikirler sunmada yeterince güçlü bir karaktere sahip olmaktır. "Yaratıcı insanların fikirleri onları genellikle zamanın sorunlarıyla direkt olarak uğraştırır ve bu insanlar kendi başına duruş sergileyebilme cesaretine sahip olmalıdırlar ".
6. Şekilde Gösterilen Bulmacanın Çözümleri ŞEKİL 6
Üstte yer alan ve bu bölümde daha önce gösterilen bulmacanın, eğer kişi problemi dar açıdan ele alırsa, çözümü zordur. Şaşırtıcı sayıda insan, kalemi o dokuz noktanın etrafına çizilen hayali karenin dışına çıkarmamaları gerektiğini düşünmüştür. 172
ŞEKİL 7
Bu bilinçsiz sınırlamalar, yalnızca sorun çözücünün zihninde yer alır, sorunun tanımında belirtilmemiştir. Çizgilerin uzunluğunda limit olmamasıyla, 7. şekilde gösterilen cevaba nazaran bir cevap bulmak daha kolay olmalıdır.
173
ŞEKİL 8
Bir başka yaygın, bilinçsiz sınırlama da çizgilerin noktaların merkezinden geçmesi gerektiği varsayımıdır. Bu sınırlama da yalnızca sorun çözücünün zihninde yer alır. O olmadan, 8. şekildeki üç çizgili çözüm daha bariz hale gelir.
174
ŞEKİL 9
Daha güç algılanan ve kesinlikle daha yaygın olan zihinsel engel, bu tarz problemlerin iki boyutlu düzlemde çözülmesi gerektiği varsayımıdır. Silindir yapmak için kâğıdı yuvarladığınızda, 9. şekilde olduğu gibi tüm 9 noktayı da saracak tek bir düz çizgi çizmek mümkün olacaktır.
175
BÖLÜM 4 ANALİTİK PROBLEMLERİ YAPILANDIRMA Bu bölüm, bütün olasılıkları aynı anda göz önünde bulunduramadığımızda karmaşık analitik problemleri açığa çıkarmak ve ayrıştırmak için farklı yapıları ele alır.Ayrıştırmak demek, bir sorunu bileşenlerine ayırmak demektir. Açığa çıkarmak demek, sorunu akıldan çıkarıp, çalışabileceğimiz, görünür hale getirmektir. Çalışan hafıza tartışması “Sihirli Rakam 7-Artı ya da Eksi iki” çoğu insanın bir çırpıda aklında tuttuğu şeylerin sayısıdır. Zekâsal bir çalışma yaparken, çalışan hafızadaki kısıtlamaları ilk elden görmek için, kafanızda herhangi iki basamaklı bir sayıyı birçok kez çarpmaya çalışın, örneğin 46 kere 78’i hatırlayın. Kâğıt üzerinde bu basit bir problemdir, fakat çoğu insan kafalarında pek çok sayıyı tutamazlar. Çalışan hafızanın sınırlı kapasitesi, zekâ analizi yapmadaki çoğu sorunun kaynağıdır. Analizin nasıl karmaşık olabileceğini ve doğru yargılar yapmayı engellediğini düşünmek gerekir. Şekil 10 karmaşıklığın, analitik bir problemdeki değişkenlerin sayısı arttıkça geometrik olarak nasıl arttığını göstermektedir. Dikdörtgen, bir problemin dört değişkeni olduğundaki durumu göstermektedir.Bu değişkenler arasında altı olası bağlantı vardır. Beşgende,
176
10 olası bağlantılı beş değişken vardır. Altıgen ve sekizgende 15 ve 28 olası bağlantı vardır. Değişkenler arasındaki olasılıkların sayısı, değişkenlerin sayısı arttıkça artmaktadır. Analizdeki karmaşıklığı gidermek için, açığa çıkarmak ve ayrıştırmak olmak üzere iki temel araç vardır.
Ayrıştırma, bir sorunu bileşenlerine ayırmaktır. Yani, analizin temelidir. Webster’ in sözlüğü analizi; öğeleri ve parçalarıyla karmaşık bir bütün olarak tanımlar. Karar analizinin ruhunda bölmek ve fethetmek vardır: Yani, karmaşık bir problemi daha küçük problemlere böler ve bu, basit problemleri daha basit düşünmeyi sağlar. Bu analizleri mantıksal bir yapıştırıcıyla yapıştırır.
177
Açığa çıkarma, parçalara ayrılmış problemi birinin kafasından çıkarıp; sorunun temel değişkenleri, parametreleri ve öğelerinin birbirleriyle nasıl ilişkili olduğunu göstermek, basit şekilde kâğıt üzerine ya da bilgisayar ekranına aktarmaktır. Çarpma problemi 46 kere 78, analitik bir problemin ortaya çıkarılmasının basit bir örneğidir. Kâğıda döküldüğünde, problemin bir parçası, anında çoğaltılabilir ve çoğunlukla akılda çarpmaktan daha doğrudur. Bunu, problemin resmini çizmek olarak adlandırıyorum. Başkaları bunu problemin modelini çizmek olarak adlandırır. Olumlu ve olumsuz yönlerin listesini yapmak kadar basit olabilir. Analitik problemleri açığa çıkarmak ve ayrıştırma yöntemiyle hafızanın sınırlarını genişletmek yeni bir şey değildir. Aşağıdaki alıntı Benjamin Franklin’ in İngiliz bilim adamı Joseph Priestley’ e oksijeni keşfiyle ilgili 1772’ de yazdığı mektuptan alınmıştır: “ Size bu kadar önem verilirken, benden tavsiye istiyor olmanız halinde, size yeteri kadar önermede bulunamam, neyi belirleyeceğiniz hususunda tavsiyede bulunamam, fakat isterseniz size nasıl olduğunu söyleyeyim. Bunun gibi zor durumlar ortaya çıktığında, bütün artı ve eksiler aklımızda aynı anda bulunmadığından, zordur. Ama bazen bazıları, sonra diğerleri ve akla gelmeyen birinci önerme ortaya çıkar. Bu yüzden, farklı amaç ve niyetler ve kafamızı karıştıran belirsizlikler ortaya çıkar.
178
Bununla baş etmekte kullandığım yöntem kâğıdı ikiye bölmek ve bir tarafa eksileri, bir tarafa da artıları yazmaktır. Sonra, üç dört gün boyunca düşünüp, bana bazen farklı gelen farklı motifler ve farklı imgeler yazarım. Bunların hepsine tek açıdan baktığımda, hangisinin daha ağır bastığını tahmin etmeye çalışırım ve eşit görünen artı ve eksi tarafı bulduğumda üzerini çizerim. Bir artıyı iki eksiye eşit görürsem, üçünü de çizerim ve böylece bulduğum yargı, dengenin olduğu noktadır .Ve iki ya da üç günlük daha düşünmenin sonunda iki tarafta da önemli bir şey ortaya çıkmaz. Buna bağlı olarak bir karara varırım. Ve sebeplerin ağırlığının, cebirsel miktarların belirsizliğiyle uyuşmamasına rağmen, her biri ayrı ayrı, karşılaştırmalı olarak düşünülmüştür. Ve hepsi gözümüzün önünde olduğunda , sanırım daha iyi bir şekilde yargıda bulunabilirim. Hızlı bir adım atmaya çekiniyorum. Aslında böyle bir eşleşmeden büyük bir yarar sağladım…” Franklin’ in 200 yıl önce sınıflandırılmış hafızanın sorunlarını ve birinin yargıda bulunmasını nasıl etkilediğini tanımlamış olması önemlidir. Franklin’ in de belirttiği gibi, karar vermede problemler, insanların artıları ve eksileri aynı anda kafasında tutamamasından kaynaklanır. Önce bir tartışmaya, sonra diğerine odaklanıyorum. “ aklımızı konuşturan belirsizlik ve sonradan ortaya çıkan farklı amaçlar ve niyetler.” Franklin ayrıca bütün artı ve eksileri kısa yoldan kafamızdan kâğıda aktarmanın yöntemini tanımlamıştır. 179
Başlığın bu ünlü iki insanın arasındaki diyalogdan bir alıntı olması, bu tür analitik yöntemleri kullanan insanları yansıtır. Bu, tecrübesiz analistler tarafından kullanılacak yardımcı yöntemler değildir, gereksiz görülür. Zekâ üzerindeki kısıtlamalar herkesi etkiler. Bunun bilincinde olanlar, daha bilinçli ve dikkatli olan analistlerdir ve bu oldukça basit araçlarla elde edilen değerlerin, farkında olmaları muhtemeldir. Fikirleri görünür hale getirmek, kalıcılığını sağlar. Sizi daha ileriye taşıyacak fikirler için etrafta durur. Listeler genellikle etkilidir, çünkü insanın içindeki dürtüyü ortaya çıkarır ve sürekli yenisini eklemek isteriz. Aklımıza ilk gelen fikirlerden daha fazla fikirler düşünerek listeye ekleyebilmemiz için, kesin ve daimi cevaplar oluşturmamızı sağlar.Yaratıcılık alanında uzman bir kişi, aklımızı çalıştırmak için, fikirleri yazarak ve yeni fikirler uyandıracak bir liste yaparak, kalemlerin bir kaldıraç görevi gördüğünü gözlemledi. Bir problemin kısaca yazılmış temel unsurlarıyla, sorunu bir bütün olarak ele alarak, her bir parçası üzerine çalışmak daha kolaydır. Analistler evrensel bir yargı oluşturuken, genellikle birden çok etkeni göz önüne alırlar. Yeniden düzenleme, birleştirme ya da değiştirme yoluyla incelemek için, problemin şahsi unsurlarını çoğaltabilirler. Değişkenlere daha fazla önem verilebilir ya da göz ardı edilebilir. Nedensel ilişkiler yeniden tanımlanıp, kavramsal kategoriler oluşturulabilir. Bu gibi düşünceler anlık olarak ortaya çıkabilir, fakat çoğunlukla 180
analist her bir öğeyi tek tek incelediğinde ve alternatif yorumları göz önünde bulundurmak için sorular sorduğunda ortaya çıkar.
Problemin Yapısı Parçaları olan her şeyin, parçalarının birbiriyle ilişkisinin olduğu bir yapısı vardır. Analiz yapmanın ilk adımlarından biri, farklı parçaları tanımlayabilmek ve bilgi toplamaya başlamak için analitik probleme uygun bir yapı belirlemektir. Çünkü birçok türde analitik sorun ve bunları analiz etmek için de birçok yöntem vardır. Franklin’in yaptığı gibi bir liste en basit yöntemlerden biridir. Bir zekâ analisti birbiriyle alakası olan değişkenlerin, uyarı göstergelerinin, alternatif açıklamaların, olası sonuçların ve yabancı bir liderin verilen sonuç ya da açıklama lehinde ya da aleyhinde bir karar alacağı ya da tartışacağında, göz önünde bulundurması gereken unsurlarılistesini yapabilir. Bir problemin yapılandırılması için gereken diğer yöntemler alt türleriyle birlikte ana hatlar, tablolar, diyagramlar, ağaçlar, matrislerdir. Örneğin, ağaçlar hata ve karar ağaçlarını kapsar. Diyagramlar nedensel diyagramları, etkisel diyagramları, kavramsal haritaları ve akış diyagramlarını kapsar. Bütün bu araçların ele alınması, bu kitabın kapsamı dışında kalmaktadır, fakat sadece bazıları ele alınmıştır. “Sebep Sonuç Etkisinin Algılanmasında Önyargılar” başlıklı bölümde, “Menfaat çok olduğunda, hilenin olma ihtimali de bir o kadar yüksek midir?”problemin analizini 181
yapılandırmak için, bir (2x2) olasılık tablosunu kullanan, “Aldatıcı Katsayı” üzerine bir kısım vardır. “Rakip Varsayımların Analizi” başlıklı 8.bölüm, bu kitaptaki en faydalı bölümdür. Rakip varsayımların , şu an ne olduğunu açıklamak ve gelecekte ne olacağını tahmin etmek için kanıtlar bulmada matrisler kullanmayı önerir. Aşağıdaki tartışmada, ortaya çıkarma ve ayrıştırma yöntemlerini açıklamak ve bir sonraki “Rakip Varsayımları Karşılaştırmak” adlı bölüme hazırlanmak için matris kullanmıştır. İnsan hayatında sıklıkla karşılaşılan problemlere çözüm getirmede bu araçların nasıl uygulanacağını göstermektedir.
Araba Alım Matrisi İnsanlar araba, yeni bir bilgisayar ya da ev alırken olduğu gibi; alternatif satın alımlar arasında seçim yaparken, genellikle memnuniyetlerinin boyutunu karmaşık olacak kadar maksimum seviyeye çıkarırlar. En düşük fiyatla; son model, kullanımı en iyi, en az yakıt yakan, en geniş bagaj hacmi olan vs. arabayı almak isterler. Hepsine sahip olamazlar. Bu yüzden en önemlilerini belirleyip, diğerlerinden vazgeçmeleri lazımdır. Benjamin Franklin’in de söylediği üzere, seçim yapmak bazen zordur. Bazen iki seçenek arasında bocalarız, çünkü bütün seçenekleri ve özelliklerini aynı anda hafızamızda tutamayız. Önce birini, sonra diğerini düşünürüz.
182
Bu sorunu analitik olarak ele almak için, vazgeçeceğiniz şeyleri tanımlamaya yardımcı olacak olan “böl ve fethet” kuralını ve “sonunun resmini çiz” kuralını uygulayın. Araba alımı probleminin bileşenleri, almak istediğiniz araba ve isteğinize göre artırmak istediğiniz boyutlarıdır. Kararınızı etkileyecek bu istekleri belirledikten sonra, her bir arabanın isteklerinize ne kadar uyduğunu düşünün. Bir matris oluşturmak her araba ve yaklaşım hakkındaki düşüncelerinizi takip etmek ve karar verirken bütün parçaları bir araya getirmek için uygun bir yöntemdir. Artırmak istediğiniz önemli olan istekleri Şekil 11’de gösterildiği gibi listeleyerek başlayın.
Sonra, yüzdelik dilimler oluşturarak her bir isteğin önemini belirleyin. Bir başka deyişle fiyat, model vs baz alarak, kendinize bu kararın yüzde kaç oranında önemi olduğunu sorun. İlgili diğer soruları sormayı ve problemi bu yöntemle çözmeyi denemediyseniz, atlamış olabileceğiniz düşünceleri belirtin. Fiyat, modele karşı ne kadar önemli? Gerçekten nasıl göründüğüne mi yoksa içindeyken rahat olmasına ya da nasıl çalıştığına mı önem veriyorsunuz? 183
Güvenli olması da önemli olanlar listenizde mi? Ayrıca, yakıtı az yakması maliyetin az olmasına sebep olacaktır. Bu adım şahsi tercihlerimize dayanarak, Şekil 12’dekine benzer bir sonuç çıkarmaktadır. Bunu eşinizle birlikte yaparsanız, anında farklı görüşler ortaya çıkacaktır.
184
Sonra, düşündüğünüz araçları tanımlayın ve Şekil 12’de gösterilen altı yaklaşımdan her birine hangisinin uyduğunu düşünün. Şekil 13’te gösterildiği gibi bir matris oluşturun ve matris dizileriyle çalışın. Her bir yaklaşım için 10 puan verin ve isteklere ne kadar uyduğuna dayanarak üç araba arasında paylaştırın. ( Bu, yüzdelik dilime ayırmakla aynı bir yöntemdir.) Şimdi analitik probleminizin, yeni bir arabaya yaklaşımda kattığınız her bir karşılaştırıcı değer ve bu istekleri kaç çeşit aracın uyduğuna dair karşılaştırılma olmak üzere resmi oluştu. Eğer bunu üç alternatif olarak daralttıysanız, matrisiniz Şekil 13’teki gibi görünür: Matrisin bütün hücreleri doldurulduğunda, hangi arabanın tercihlerinize en uygun olduğunu hesaplayabilirsiniz. Her değere verdiğiniz yüzdeliği, Şekil 14’teki sonucu veren, her arabaya verdiğiniz yüzdelik değerle çarpın. Eğer verdiğiniz yüzdelik değerler tercihlerinize doğru bir şekilde uyuyorsa, ve her bir araba doğru bir şekilde analiz edilmişse, analiz size diğer iki alternatiften ziyade 3 numaralı arabanın en uygun olacağını gösterir.
185
Bu noktada, matristeki uygun değerlerin başka bir araba seçmeye yönlendirip yönlendirmeyeceğini görmek için bir duyarlılık testi yapmış olursunuz. Örneğin, eşinizin model karşısında fiyat için sizin verdiğinizden farklı değerler verdiğini düşünün. Eşinizin bu iki talep için yüzdelik değerlerini ekleyip, kararınızda bir değişikliğe yol açıp açmadığına bakabilirsiniz. (Örneğin, fiyatı yüzde 20 ye kadar düşürülüp, model yüzde 30 a kadar artırılabilir. Yine de bu, 2 numaralı arabayı tercih etme durumunu değiştirecek kadar yüksek oranlar değildir.) Bu analiz yöntemi için teknik bir isim vardır. ‘’Çok Nitelikli Kullanım Analizi’’ olarak adlandırılır ve bunu yapmak için karmaşık bilgisayar programları vardır. Basitleştirilmiş haliyle, sadece kalem, kağıt ve lise aritmetiği gerekmektedir. Çoklu rakip tercihleri arasında 186
vazgeçilmesi gerekene ya da, herhangi bir satın almada karar verirken uygun bir yöntemdir.
Sonuç: Araba alma örneği bir sonraki bölüme hazırlıktı. Bir sorunu oturup düşünmek, gerçekten analiz etmek arasındaki farkları ortaya koyar. Analizin temeli bir sorunu bileşenlerine bölmek, her bir parçayı ayrı ayrı değerlendirmek ve sonra da bir karar vermek için bir araya getirmektir. Bu örnekteki matris, sorunları kafamızdan kâğıda dökerek her bir parçayı ayrı ayrı düşünmenizi sağlayacak, mantıklı bir şekilde karmaşık bir sorunun “resmini” çizecektir. Tabi ki, şahsi kararlarınızda ya da yargılarınızda bu analizi uygulamak istemezsiniz. Yapmak istersiniz. Fakat özellikle önemli, zor ya da karşıt bir düşünce için ya da bir yargıya nasıl ulaştığınızı gösteren bir denetim yolundan vazgeçmek istediğinizde. Bir sonraki bölüm zekâ problemlerinin ortak bir örneğine ayrıştırma, ortaya çıkarma ve matris yapısını uygular.
187
BÖLÜM 5 REKABET HİPOTEZ ANALİZİ Bilim adamları, genellikle bilimsel hipotezleri mevcut bilimsel teoriler ile tatmin edici bir şekilde açıklanamayan önceki gözlemler üzerinden temellendirmektedirler. ''Hipotez'' ve ''teori'' kelimeleri sıklıkla koordineli bir şekilde kullanılmalarına rağmen, bilimsel bir hipotez bilimsel bir teori ile aynı değildir. Bir çalışma teorisi, geçici olarak gelecek araştırmalar için önerilen bir hipotez olarak kabul edilmektedir . Bu konuyla ilişkili ortaya konulmuş hipotezlerden biri ; Eksantrik ve episiklik yörüngelerdeki gezegensel hareketler sergileyen, Andreas Cellarius hipotezidir .Bu hipotez (çoklu hipotezler), bir görüngü açıklaması için önerilmektedir. Bir hipotezin bilimsel bir hipotez olması için, bilimsel yöntemle birinin, bu hipotezi test edebilmesini gerektirmektedir. Hipotez kelimesinin farklı bir anlamı da, biçimsel mantıkta bir önerinin öncüsünü ifade etmek için kullanılmaktadır; bu nedenle de öneride ‘’Eğer P, sonra Q’’ gelirse, P hipotezi (ya da öncülünü) ifade eder; Q, bir sonuç olarak adlandırılabilir. P, bir ‘’farz edelim ki’’ sorusundaki (muhtemelen karşı olgusal) varsayımdır. ‘’Bir hipotezin doğasına sahip olma’’ ya da ‘’bir hipotezin ani neticesi olarak var olduğu var sayılan’’ anlamına gelen hipotetik sıfatı, ‘’hipotez’’ teriminin bu anlamlarından herhangine birine atıfta bulunabilir.
188
Antik çağ kullanımında hipotez, klasik bir dramanın olay örgüsü özetine atıfta bulunmaktadır. İngilizce hipotez kelimesi ise, ‘’altına koymak’’ ya da ‘’farz etmek’’ anlamına gelen bir antik Yunan kelimesi olan ὑπόθεσις (hupothesis) gelmektedir . Plato’nun Meno’sunda Sokrates, erdemi ‘’bir hipotezden soruşturma’’ şeklinde matematikçiler tarafından kullanılan bir yöntemle inceler.Bu bağlamda, ‘’hipotez’’ zeki bir fikir ya da oldukça karmaşık hesaplamaları basitleştiren çağdaş bir matematik yaklaşım anlamına gelmektedir. Cardinal Bellarmine, 17. Yüzyıl başlarında Galileo’ya düzenlenmiş bir uyarı mektubunda bu kullanıma güzel bir örnek vermiştir: Dünyanın hareketine bir gerçeklik olarak muamele edilmemelidir; bu sadece bir hipotezdir. 21. yüzyıldaki genel kullanımında ise bir hipotez, istihkakının değerlendirme gerektirdiği geçici bir fikir anlamına gelmektedir. Uygun değerlendirme için bir hipotez kurucusunun, operasyonel terimlerdeki özellikleri belirtmesi gerekmektedir. Bir hipotez, onu doğrulamak ya da onaylamak için araştırmacının çok daha fazla üstünde çalışmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda onaylanmış bir hipotez, teorinin bir parçası olabilir ya da bir teorinin kendisi olmak için daha çok gelişebilir. Normalde bilimsel hipotezler, bir matematik model şeklidir [6]. Her zaman olmamakla beraber bazen de, bu hipotezle inceleme altında bulunan görüngünün bazı özel örneklerini ;görüngünün her bir örneğinin belirli bir özelliğe sahip olduğunu belirten evrensel 189
beyanların genel formuna sahip olan bazı özellikler ve olağan açıklamalara sahip olduğunu belirten varlıksal beyanlar olarak da formüle edilebilirler. Herhangi bir faydalı hipotez, muhakeme ile tahminlere olanak sağlayacaktır (tümdengelimli muhakemeyi de içerir). Laboratuar ortamındaki bir deneyin ya da doğadaki bir görüngü gözleminin neticesini tahmin edebilir. Bu tahmin, ayrıca istatistikleri de harekete geçirecek ve yalnızca olabilirliklerden bahsedecektir. Diğerlerini takip eden Karl Popper, bir hipotezin çürütülebilir olması gerektiğini ve bir kişinin bir teklif ya da teoriyi ;bu teklif ya da teorinin yanlış olduğunun gösterilebilmesi ihtimalini kabul etmediği sürece bilimsel olarak ele alınamayacağını tartışmaktadır. Diğer bilim felsefecileri, çürütülebilirlik kriterini reddetmekte ve buna doğrulanabilirlik (örneğin; doğrulamacılık) ya da bağdaşım (örneğin; doğrulama holizmi) gibi diğer kriterleri de eklemektedirler. Bilimsel yöntem, bazı hipotezlerin soruşturma altındaki soruyu yeterli ölçüde cevaplama açısından sahip olduğu beceriyi test etmek için uygulanan deneylemeyi içermektedir. Buna karşın, serbest gözlem hipotezi test etmek için önemli bir deneyin formülasyonu olabileceği gibi açıklanmamış konuları ortaya koymak ya da bilimde sorular sormak gibi bir şey değildir. Bir düşünce deneyi, aynı zamanda hipotezi test etmede de kullanılır. Bir hipotezi çerçevelendirmede araştırmacı, hali hazırda bir testin neticesini ya da makul bir şekilde 190
süregelen soruşturma altında kaldığını bilmemelidir. Yalnızca deney yapılan bu tarz durumlarda test ya da çalışma, potansiyel olarak bir hipotezin doğruluğunu gösterme olasılığını artırmaktadır. Eğer araştırmacı neticeyi çoktan biliyorsa, bu bir ‘’netice’’ olarak sayılır ve araştırmacı, hipotezi formüle ederken bunu çoktan düşünmelidir. Eğer biri gözlem ya da deneyimle tahminleri değerlendiremezse, hipotezin gözlemler gerçekleştirecek olan diğerleri tarafında da test edilmesi gerekir. Örneğin; yeni bir teknoloji ya da teori gerekli deneyleri daha uygulanır kılabilir.
Bilimsel hipotez İnsanlar, bir deneme çözümünden bir problem; sıklıkla ‘’akıllı tahmin’’ olarak adlandırılan bir hipotez olarak bahsederler . Çünkü bu kanıta dayanan önerilmiş bir çözüm temin eder. Buna rağmen, bazı bilim adamları ‘’akıllı tahmin’’ terimini yanlış olduğu için reddetmektedirler. Deneyciler, problemi çözmeden önce birçok hipotezi test edebilir ve bunları reddedebilir. Schick ve Vaughn’a göre , alternatif hipotezleri ölçüp biçen araştırmacılar aşağıdaki hususları göz önünde bulundurabilirler: Test edilebilirlik, (yukarıda tartışıldığı üzere yanlışlaşabilirliği karşılaştırır). Tutumluluk ,(aşırı varlık sayısının varsayımından vazgeçiren ‘’Occam’ın usturası’’ uygulamasında olduğu gibi).
191
Kapsam,hipotezin görüngünün çoklu vakalara aşikar uygulaması. Verimlilik,bir hipotezin gelecekte daha çok görüngü açıklayabileceğini beklemek. Konservatizm, ‘’mevcut olan belirlenmiş bilgi ve sistemlere ‘’uygunluk’’ derecesi.
Geçici varsayım Bir geçici varsayım, bu hipotez nihai olarak başarısız olsa dahi savunulabilir. Bir teori üretilebileceği umudu ile geçici olarak ileriki araştırmalar için temel olarak kabul edilen bir hipotezdir . Diğer tüm hipotezler gibi bir geçici varsayım da, deneysel bir soruşturmadaki açıklayıcı araştırma amacına bağlanabilecek beklentilerin bir beyanı olarak yapılandırılmaktadır. Geçici varsayımlar, kalitatif araştırmada sıklıkla kavramsal çerçeve olarak kullanılmaktadır. Geçici varsayımın geçici doğası, bu hipotezleri uygulanan araştırmada organize edici bir alet olarak faydalı kılmaktadır. Bu hipotezler, burada hala oluşumsal bir aşamada olan problemlere cevap vermede faydalı bir kılavuz görevi görmektedirler. Son yıllarda, bilim felsefecileri çeşitli yaklaşımları hipotez değerlendirmesine entegre etmeye ve genelde her bir yaklaşımın bireysel ilgilerini entegre eden daha tam bir sistem şekillendirmeye çalışmaktadırlar. Dikkate değer bir şekilde, Karl Popper’ın meslektaşı ve öğrencisi olan Imre Lakatos ve Paul Feyerabend sırası ile bu sentez üzerinden romanlar üretmeye çalışmaktadırlar.
192
Hipotezler, Konseptler ve Ölçüm Hempel’in tümdengelimli nomolojik modelindeki kavramlar, hipotezin geliştirilmesi ve test edilmesinde anahtar bir rol oynamaktadır. Resmi hipotezlerin çoğu, savlar arasında beklenen ilişkileri belirterek kavramları bağlarlar. Bir hipotezler seti birlikte gruplandığında ise, bir tür kavramsal çerçeve haline gelirler. Bir kavramsal çerçeve karmaşık olduğunda ve aciliyet ya da açıklamayı kapsadığında, genellikle bir teori olarak adlandırılır. Dikkate değer bilimsel felsefecilerden Carl Gustac Hempel’e göre, ‘’Yeterli bir deneysel yorumlama, test edilebilir bir teoride teoretik bir sisteme dönüşmektedir. Kurucu terimlerinin yorumlandığı hipotez, gözlemlenebilir görüngüye atıfta bulunarak test edilebilir bir hale gelmektedir. Sıklıkla yorumlanan hipotez, teorinin türev hipotezleri haline gelecektir fakat deneysel veriler ile onaylanmaları ya da reddedilmeleri sonrasında türedikleri birincil hipotezleri de derhal güçlendirecek ya da güçsüzleştirecektir . Hempel, gözlemlendiği ve belki de test edildiği için (yorumlanmış çerçeve) kavramsal bir çerçeve ile çerçeve arasındaki ilişkiyi tanımlayan oldukça faydalı bir metafor sunmaktadır. ‘’Gözlem düzlüğünün üzerinde olduklarından ve yorumlama kuralları ile sisteme bağlandığından, tüm sistem çalışır olacaktır. Bunlar, şebekenin parçaları olmayan fakat gözlem düzlüğünde sonrakinin belirli noktalarını belirli yerlere bağlayan diziler olarak
193
görülebilirler. Bu yorumlayıcı bağlantılardan dolayı şebeke, bilimsel bir teori olarak işlev görebilir’’. Gözlem düzlüğüne bağlanmış konseptlere sahip olan hipotezler, test edilmeye hazırdır. ‘’Bir teoretik yapının çerçevelendirilmesi ve yorumlanmasına ilişkin gerçek bir bilimsel uygulama süreci, niyet edilen yorum sıklıkla kuramcının yapılandırılmasına rehberlik ettiğinden her zaman birbirinden keskin bir şekilde ayrılmaz’’[18]. Buna rağmen, iki aşamayı kavramsal bir şekilde ayırt etmek için mantıksal netleştirme amacı ile ‘’mümkün ve aslında arzu edilebilir’’ olacaktır".
İstatiksel Hipotez Test Etme Önerilen tedavilerin bir hastalığın tedavi edilmesinde etkili olup olmadığı gibi görüngüler arasındaki olası korelasyon ya da benzeri ilişki soruşturulduğunda, bir ilişkinin var olmadığı hipotez bir kişinin önerilen yeni bir tabiat yasasını incelediği şekilde incelenemez. Bu tarz bir soruşturmada eğer test edilen tedavi birkaç vakada etki göstermezse, bunlar hipotezi gerektiği şekilde saptıramaz. Bunun yerine, eğer varsayılan ilişki mevcut değilse genel etkinin nasıl gözlemleneceğini belirlemek için istatiksel testler kullanılmaktadır. Eğer bu ihtimal yeteri kadar küçükse (örneğin; %1’den daha azsa), bir ilişkinin mevcudiyeti varsayılabilir. Aksi takdirde, herhangi bir gözlemlenen etki salt şanstan kaynaklanabilir. İstatiksel hipotez test etmede, iki hipotez karşılaştırılmaktadır. Bunlar, geçerli olmayan hipotezler ve alternatif hipotezler olarak adlandırılmaktadır. 194
Geçerli olmayan hipotez ilişkisi, sorgulama altında bulunan ya da en azından alternatif hipotezle verilen bir şekilde olmayan görüngü arasında bir ilişki bulunmadığını belirten bir hipotezdir. İsmin önerdiği gibi alternatif hipotez, geçerli olmayan hipoteze bir alternatiftir. Burada bir tür ilişki olduğunu belirtmektedir. Alternatif hipotez, varsayılan ilişkinin doğasına dayanan birçok şekli alabilir; aslında iki taraflı (örneğin: henüz bilinmeyen bir yönde bir etki vardır) ya da tek taraflı (pozitif ya da negatif olan varsayılan ilişkinin yönü, önceden belirlenmiştir) [19]. Test etme hipotezleri için geleneksel önem seviyeleri (yanlışlıkla doğru bir geçersiz hipotezi reddetmenin kabul edilebilir olasılıkları); 10, .05 ve. 01’dir.Geçersiz hipotezin reddedilip alternatif hipotezin kabul edilip edilmediğine, gözlemler toplanmadan ve incelenmeden önce karar verilmelidir. Eğer bu kriterler daha sonra tespit edilecekse, test edilecek olan veriler önceden biliniyorsa, test geçersizdir [20]. Yukarıda bahsedilen prosedür, gerçekte çalışmaya dahil olan katılımcıların sayısına bağlıdır (birimler ya da numune boyutu). Örneğin; numune boyutu geçersiz bir hipotezi reddetmek için çok küçük olabilir. Dolayısıyla da numune boyutunu başından belirlemek önerilmektedir. Hipotezi test etmede kullanılan birtakım önemli istatiksel testlerden her biri
195
için küçük, orta ve büyük etki boyutunu belirlemek önerilebilirdir .Vaka çalışması Kavramsal konsept Onay holizmi Konjektür İfade biçimi Hipotez teorisi, kavramsal psikolojide bir araştırma alanı Mantık Mantıksal pozitivizm İşlemleştirme Öneri İndirgemecilik Araştırma tasarımı Bilimsel yöntem Bilimsel teori Rekabet hipotez analizi ise; kısaltılmış haliyle ACH, alternatif açıklamalar ve sonuçların dikkatli bir şekilde tartılmasını gerektiren önemli konularda değerlendirmeye yardımcı olan bir araçtır. Bu, ileri görüşlü zekâ analizinin başarıya ulaşmasını zorlaştıran bazı bilişsel kısıtlamaların üstesinden gelinmesine ya da en azından minimize edilmesine yardımcı olur. ACH bilişsel psikoloji, karar verme analizi ve bilimsel metot temel iç görüleri zemininde sekiz adımdan oluşan bir prosedürdür. Analistlerin, yaygın analitik tuzak noktalardan uzak durmasına yardımcı olan şaşırtıcı derecede etkili, kanıtlanmış bir süreçtir. Mükemmelliğinden dolayı, analistlerin değerlendirmelerinde neleri göz önünde 196
bulundurduklarını ve sonuca nasıl ulaştıklarını göstermek için denetim izini bırakmak istediklerinde tartışmaya yol açan konular için özellikle uygundur. Zor zekâ konuları üzerine çalışırlarken, analistler aslında birkaç alternatif hipotez arasından seçiyorlar. Doğru, makul olan çeşitli açıklamalardan hangisi? Birbirinden farklı olası sonuçların hangisi en iyi ihtimale sahip olan? Daha önce de belirtildiği üzere, bu kitap “hipotez” kavramını, kanıtları toplayarak ve sunarak test edilecek olası açıklama ve sonuçlar için geniş anlamda kullanır. Rekabet hipotez analizi (ACH) açıkça tüm uygun alternatifleri belirlemeyi ve bir kereliğine uygun olanı değerlendirmektense analistin iyiliği için alternatiflerin her birini rekabete sokmayı gerektirir. Çoğu analistin işlerinde izlediği yol sezgisel olarak şüphelendiklerini ayırt etmektir büyük bir olasılıkla cevap, sonra bu cevabı destekleyip desteklememesi noktasında oluşan bakış açısına göre geçerli olan bilgiyi inceleyiniz. Rekabet hipotez analiz prosedürü, özellikle bir takım zor problemlerle uğraşan zekâ analistlerini kullanan yazar tarafından geliştirilmiştir. Eğer kanıt en çok beğenilen hipotezi destekliyor görünüyorsa, analistler birbirlerinin sırtlarını sıvazlarlar (“bak, en başından biliyordum!”) ve daha fazla kendilerini yormazlar. Eğer desteklemiyorsa, hatalı sonuç kabul ederek kanıtı reddederler, ya da başka bir hipotez geliştirirler ve aynı prosedürü tekrar gözden 197
geçirirler. Karar analistleri bunu, cevap veren strateji olarak tanımlar. (bölüm 4 e bakınız, Analitik Düşünce Stratejileri) Cevap veren en iyi çözümü saptamak için araştırmak yerine tatmin edici görünen ilk çözüm üzerinden ilerlenmesidir. Asıl endişe, eğer analistler ağırlıklı olarak bir hipotezi doğrulamayı denemeye odaklanırlarsa, yüksek ihtimalle doğru olduğunu düşünürler, bu bakış açısını destekleyen çok fazla kanıt olmasından ötürü kolayca yanlışlığa düşebilirler. Bu kanıtların çoğunluğunun aynı zamanda diğer açıklamalar ve sonuçlarla tutarlı olması durumunun farkına varma noktasında başarısız olurlar. Çeşitli eş zamanlı değerlendirme, hipotezleri yarıştırma oldukça zordur. İşleyen bellekte üç, beş hatta yedi hipotezi muhafaza etmek ve bilginin her bir öğesinin nasıl her bir hipotezin içine girdiğini not etmek, çoğu insanın zihinsel kapasitesinin dışındadır. Büyük bir olasılıkla cevap ,olacağı önceden hüküm verilen tek bir hipotezi destekleyen kanıtları listelemekten çok daha fazla zihinsel kıvraklık kullanılır. Burada tartışılan, basit prosedürlerin yardımı ile olsa da başarılı olunabilir. Aşağıdaki şema adım adım ACH işleminin ana hatlarını içermektedir.
198
Adım Adım Rekabet Hipotez Analizinin Taslağı Düşünülmesi için olası olan hipotezleri tanımlayın. Beyin fırtınası yapmak adına, farklı bakış açılarına sahip analistlerden oluşan bir grup kullanın. Adım 1 1. Dikkate alınması gereken olası hipotezleri tanımlayın. Olasılıkları beyin fırtınası yapma adına, farklı bakış açılarına sahip analistlerden oluşan bir grup kullanın. 2.Her bir hipotezin lehine ya da aleyhine olan önemli kanıtların ve argümanların listesini yapın. 3.Zirvenin karşısında hipotezlerin ve bölümün altında kanıtların olduğu bir matris hazırlayın. Kanıt ve argümanların teşhis edilebilirliğini analiz edin, yani hipoteze bağlı olasılıklardan anlam çıkarma noktasında hangi öğenin en yararlı olduğunu tanımlayın. 4.Matrisi düzeltin. Hipotezi tekrar düşünün ve kanıtları ve hiçbir tanısal değeri olmayan argümanları silin. 5.Her bir hipoteze bağlı olasılıklardan anlam çıkarmak üzere geçici sonuçlar düzenleyin. Hipotezleri çürütmek yerine onları kanıtlamaya çalışarak devam edin. 6.Sonuçların ne kadar hassas olduğunu analiz etmek bulgular için kritik bir öğe. Kanıtınızın doğruluğunu, yanıltıcılığını veya farklı bir yoruma konu olup olmaması noktasında analizlerinizin sonuçlarını göz önünde bulundurun.
199
7.Sonuçları rapor haline getirin. Sadece büyük olasılıkla olanı değil, bütün hipotezlere bağlı olasılıkları tartışın. 8.Beklenilenden daha farklı bir seyir alan kanıtları belirtme olasılığı olan gelecekteki gözlem için kilometre taşlarını belirleyin. Hipotez oluşturma ve hipotez değerlendirme analiz aşamaları arasında net bir ayrım yapmak yararlıdır. Tavsiye edilen analitik sürecin 1. Aşaması detaylı bilgiye değen tüm hipotezleri tanımlamaktır. Erken hipotez oluşturma aşamasında, farklı geçmiş deneyimleri ve bakış açıları olan bir analist grubu bir araya getirmek çok yararlıdır. Grupta yapılan beyin fırtınası hayal gücünü harekete geçirir ve her bir bireyin düşünmediği olasılıkları ortaya çıkarabilir Gruptaki ilk tartışma, ne kadar uzak olursa olsun olabilirlik ve uygulanabilirlik anlamını ortaya çıkarmadan evvel her türlü ihtimali meydana çıkarmalıdır. Bütün olasılıklar askıya alındığında, sonraki analizlerdeki daha ince detayları görebilmek için, hipotezin seçilmesine ve bu hipotezlerin değerlendirilmesine odaklanmalısın. Üzerinde vaktinizi boşa harcamak istemediğiniz, görünüşte imkânsız hipotezlerin uygunluğunu kontrol ederken; basitçe ispatlanmamış olanlardan, doğru olmadığını kanıtlayacak gibi görünen hipotezleri ayırmak gerekir. Kanıtlanmamış bir hipotez için doğru olan hiçbir kanıt yoktur. Tersi ispatlanmış hipotez için yanlış olduğuna dair belirgin bir kanıt vardır Bölüm 4 de ele aldığımız üzere, “Analitik Değerlendirmeler için 200
Stratejiler”, ve aşağıdaki adım 5 in altında, hipotezleri çürüten kanıtları araştırmalısınız. İspatlanmamış fakat aynı zamanda çürütülmemiş hipotezleri erken reddetme, hipotezlerin daha sonraki analizinin tarafsızlığını bozar, çünkü sonra onları destekleyebilecek deliler aranmaz. Kanıtlanmamış hipotezler çürütülene kadar canlı tutulmalıdır. Genellikle kanıtlanmamış fakat çürütülmüş kategorisinde yer almayan hipotezlere bir örnek, karşı taraf bizi aldatmaya çalışıyor hipotezidir. Herhangi bir kanıt görmediğinizden ötürü, inkâr ve ayartma ihtimalini reddediyor olabilirsiniz, fakat bu koşullarda reddetmek tasdik edilmez. Eğer ayartma iyi planlanmışsa ve uygulanmışsa, birisi yakında çabucak kanıt bulunacağını beklememelidir. Bu olasılık çürütülene kadar veya en azından kanıt için sistematik bir araştırma yapıp, hiçbir şey bulunmadıktan sonra reddedilmelidir. Dikkate alınması gereken hipotezlerin bir “doğru” numarası yoktur. Numara, analitik sorunun doğasına ve sizin onu analiz etme noktasında ne kadar gelişmiş olduğunuza bağlıdır. Genel bir kural olarak, belirsizlik düzeyiniz, ya da sonucunuza planınızın etkisi ne kadar çoksa, düşünmek istediğiniz alternatifler o kadar fazla olur. Yediden fazla hipotez yönetilemez olabilir; eğer çok fazla alternatif varsa, analizde ilk kısım için birkaç grubu bir araya getirmek uygun olabilir.
201
Adım 2 Her bir hipotezin lehine ya da aleyhine olan önemli kanıtların ve argümanların listesini yapın. Birbiriyle alakalı kanıt ve argümanları toplamada, bu terimler kapsamlı bir biçimde yorumlanmalıdır. Bunlar, hipotezle alakalı değerlendirmeleriniz üzerinde etkisi olan tüm faktörleri işaret eder. Mevcut zekâ raporundaki kanıtları somutlaştırmak için kendinizi sınırlamayın. Ayrıca, başka insanların veya grupların, ya da ülkelerin niyetleri, hedefleri veya standart prosedürleriyle alakalı kendi varsayımlarınızı veya mantıksal çıkarımlarınızı ekleyin. Bu varsayımlar en olası hipoteze dair güçlü önyargılar oluşturabilir. Bu tür varsayımlar çoğu zaman nihai kararınızı yönlendirir. Bu nedenle onları kanıtlar listesine eklemek önemlidir. İlk olarak bütün hipotezlere uygulanan genel kanıtları listeleyin. Ardından, her bir hipotezi bireysel olarak, destekleme ya da birbiriyle çelişme eğilimi gösteren faktörleri listelemeyi düşünün. Sık sık her bir hipotezin size farklı sorular sormanıza ve bu nedenle bir şekilde farklı kanıtlar arayıp bulmanıza neden olduğunu bulacaksınız. Her bir hipotez adına şu soruyu kendinize sorun: Eğer bu hipotez doğru ise, ne görmeyi veya ne görmemeyi beklemeliyim? Olmak zorunda olan bütün mevzular, ya da hala oluyor olabilen ve birinin görmeyi beklediği kanıt nedir? Eğer bu kanıtı görmüyorsanız neden olmasın? Meydana gelmediği, normal bir şekilde 202
gözetilmediği, sizden gizleniyor olması veya sizden ve bunun için bakan zekâ kolektörlerinden dolayı mı? Kanıt olmadığı kadar varlığını da unutmayın. Örneğin Düşman tarafından askeri saldırı olma olasılığı üzerinde düşünüp taşınıldığında, düşmanın saldırı için kendi kuvvetlerini hazırlamak adına atmadığı adımlar, belki aldıkları gözlemlenebilir adımlardan daha önemlidir. Bu, gece havlamayan köpeğin hayati bir ipucu olduğu Sherlock Holmes hikâyesini anımsatır. Kişinin dikkati, rapor edilmeyenden ziyade rapor edilenin ne olduğuna odaklanmaya meyillidir. Bu kaçırılanın eksikliğin ne olduğunu düşünmek adına bilinçli bir çaba gerektirir, fakat hipotezin doğruluğuna göre sunulmalıdır. Adım 3 Zirvenin karşısında hipotezlerin ve bölümün altında kanıtların olduğu bir matris hazırlayın. Kanıt ve argümanların teşhis edilebilirliğini analiz edin, yani hipoteze bağlı olasılıklardan anlam çıkarma noktasında hangi öğenin en yararlı olduğunu tanımlayın. Adım 3 bu analitik prosedürde belki de en önemli unsurdur. Ayrıca doğal ve sezgisel yaklaşımı analiz etmek en çok farklılık gösterendir ve bu nedenle bu büyük olasılıkla gözünüzden kaçan veya yanlış anlaşılan adımdır. Adım 3 için olan prosedür adım 1 den hipotezleri, adım 2 den kanıt ve argümanları almak ve bu bilgileri en iyilere ve aşağıda kalan kanıt ve argümanlara karşı hipotezlerle beraber matris
203
formatında koymaktır. Bu size analitik probleminiz için bütün önemli bileşenlerin genel değerlendirmesini verir. Sonra her bir hipotezle kanıt parçalarının nasıl alakalı olduğunu analiz edin. Bu, hipotezi kanıtların nasıl iyi desteklediğini düşünmek için ,birden bir hipoteze bakıldığı normal prosedürden farklıdır. Bu ,adım 5 te daha sonra yapılacak. Bu noktada adım 3te bir seferde kanıtın bir parçasını alın ve sonra her bir hipotezin kanıtlarla nasıl birbiriyle uyumlu olduğunu düşünün. İşte sorun, bu ayrımı nasıl hatırlayacağınız. Adım 3 te matris satırları boyunca, hipotezlerin her birinin kanıtın parçasıyla nasıl uyumlu olduğunu görmek adına birden kanıtın bir parçasını incelemek üzerine çalışırsınız. Adım 5 te tüm kanıtların hipotezle nasıl tutarlı olduklarını görmek için bir seferde bir hipotezi incelemek üzerine matris sütunun aşağısında çalışırsınız. Matrisi doldurmak için, kanıtın birinci parçasını alın ve her bir hipotezin tutarlı ya da tutarsız veya alakasız olup olmadığını sorun. Ardından matristeki her bir hipotez altında hücrenin uygunluğuna göre bir gösterim alın. Matristeki bu gösterimlerin oluşumu kişisel bir tercih meselesidir. Artılar, eksiler ve soru işaretleri olabilir. C, I ve N/A tutarlılık, tutarsızlık ya da uygulanamazlığı temsil edebilir. Ya da metinsel bir gösterim olabilir. Her halükarda, bu bir basitleştirme, her bir hipotezin kanıtlarla nasıl alakalı olduğu hakkında düşündüğünüz üzere devam ettiğiniz karışık muhakeme stenografi yöntemi olacaktır.
204
Bunu birinci kanıtın parçası için yaptıktan sonra, kanıtın diğer parçasıyla devam edin ve tüm matris hücreleri dolana kadar bu süreci tekrarlayın. Şekil 15, Böyle bir matrisin nasıl görülebileceğine dair bir örnektir. 1993 yılında ABD, Irak istihbarat karargâhını bombalamasının ardından baş gösteren bir zekâ sorusunu örnek olarak kullanır: Matristeki kanıt, ve nasıl değerlendirildiği prosedürün makul bir örneğini sağlama amacı adına kuramsal ve uydurmadır. Matris ABD istihbarat topluluğu için o döneme ait gerçek kanıt veya değerlendirmeyi yansıtmaz. Matris formatı rakip hipotezler ve geleneksel analiz arasındaki anahtar farkın kanıtının her bir parçasının tanı koyulabilirliğini aklınızda tartmanıza yardımcı olur. Kanıtın tanı koyulabilirliği maalesef pek çok analistin aşina olmadığı önemli bir kavramdır. Tanı koyulabilirlik tıbbi bir benzetimle özetlenebilir. Yüksek sıcaklık yorumu hastanın hasta olduğunu doktora söylemek adına mükemmel bir değer, fakat kişinin muzdarip olduğu hastalığın ne olduğuna karar verme nispeten daha az bir değer. Hastanın hastalığıyla alakalı pek çok olası hipotezin birbiri içerisinde tutarlı olmasından dolayı, bu kanıtın daha olası olan hastalığın (hipotez) belirlenmesinde tanısal değeri sınırlıdır. Adım 1 de tanımlanan çeşitli bağıntılı hipotezler üzerine değerlendirmelerinizi etkilediğinde kanıt tanısaldır. Eğer kanıtın bir parçası bütün hipotezlerle uyum içerisinde görülüyorsa, hiçbir tanısal değeri olmayabilir. İnandığınızı destekleyen kanıtların çoğu büyük olasılıkla 205
gerçekten çok fazla yardımı dokunmayan hipotezler olmasından dolayı aynı kanıtın diğer hipotezlerle de uyum içerisinde olduğunu keşfetmek ortak bir deneyimdir. Eğer tanrısallığı oldukça yüksek olan parçaları tanımlıyorsanız, bunlar sizin değerlendirmelerinizi yönlendirmelidirler.Irak planıyla alakalı varsayımsal matris içerisinde, E1 olarak dizayn edilen kanıtın, bütün hipotezlerle uyum içerisinde olduğu üzere değerlendirildiğini unutmayın. Başka bir deyişle, herhangi bir tanısal değeri yoktur. Bunun sebebi Saddam’ın toplumsal beyanına herhangi bir güven vermememizdir. Misilleme yapmayacağını söyleyip yapabilirdi ya da misilleme yapacağını ifade edip yapmayabilirdi. Diğer yandan, E4 tanısaldır: Irak ajan radyosu yayınlarının frekanslarının ya da mesafesinin artması, Irak’ın misilleme yapmamasından ziyade yapmasını gözlemleme olasılığı daha yüksektir. E6 adına çift eksi H1 e karşı çok güçlü bir argüman olarak kabul edildiğini gösterir. H2 ya da H3 ün lehine sonuçlanmasına sevk eden temel varsayımdır. Bu matriste ifade edilen değerlendirmelerin bir kaçı bu analizdeki bir sonraki aşamada sorgulanacaktır. Bazı durumlarda, her bir hipotezin nasıl kanıtla alakalı olduğunu tanımlamak adına artı veya eksi gibi genel simgelimden ziyade sayısal bir olasılık kullanarak bu prosedürü düzeltmek yararlı olabilir. Bunu yapmak için, matristeki her hücre için şu soruyu sorun: Eğer bu hipotez doğru ise, sözde görülen kanıtın bu parçasını görebilme olasılığım nedir? Ayrıca matristeki her bir 206
hücre içinde bir ya da daha fazla ilave simgelim yapabilirsiniz. Örneğin: ➢ Kanıtın her bir parçasının esas önemini gösteren bir ölçek ekleme. ➢ Kolaylıkla birlikte kanıtların parçaları gizlenilebilir, manipüle edilebilir, sahte olabilir veya bunu yapmak için teşvik edici olabilecek bir parti kapsamının rahatlığını göstermek için ölçek ekleme. İnkar ve aldatma olasılığı ciddi bir sorun haline geldiğinde bu uygun olabilir. Adım 4 Matrisi düzeltin. Hipotezi tekrar düşünün ve kanıtları ve hiçbir tanısal değeri olmayan argümanları silin. Hipotezin tam ifadesi, birinin analizden çizebildiği sonuçların açıkça kritik olmasıdır. Bu noktada, her bir hipotezin altında, nasıl kanıtların ortaya çıktığını görmüş olacaksınız ve bu sık sık hipotezi tekrar düşünmek ve başka kelimelerle ifade etmek için uygun olacaktır. Eklenilmesi gereken veya bütün önemli alternatifleri düşünmek adına yapılması ihtiyaç olan hipotez var mı? Eğer iki hipotez arasındaki farkı görmeye yardım edecek çok az kanıt var ise, birine kombine edilmeli midir? Ayrıca kanıtları yeniden düşünün. Hangi hipotezlerin olasılığının fazla olduğu ve en azından kanıt listesinde bulunmayan faktörlerden büyük ihtimalle etkilendiği hakkında mı? Eğer öyleyse onları ifade edin. Şu an önemsiz görünen ya da tanısal değeri olmayan kanıt ya 207
da varsayımların matris parçalarını silin. Kabul edilen bilginin kaydı noktasında ayrı listelerde bu parçaları muhafaza edin. Adım 5 Her bir hipoteze bağlı olasılıklardan anlam çıkarmak üzere geçici sonuçlar düzenleyin. Hipotezleri çürütmek yerine onları kanıtlamaya çalışarak devam edin. Adım 3 de, kanıt ya da argümanın tek bir parçasına odaklanma ve her bir hipotezin nasıl bağlantılı olduğunu inceleyerek matris boyunca çalışın. Şimdi matrisin altında bütün olarak her bir hipoteze bakarak çalışın. Bütün hipotezleri birlikte örneklendirebilmeniz ve iyiliğiniz için her birini yarıştırmanız adına matris formatı size hipotezlerin lehine ya da aleyhine olan tüm kanıtların genel açıklamasını verir. Alternatif hipotezin göreceli olasılığını değerlendirirken, kanıtı ya da hipotezi reddetmenize olanak sağlayan mantıksal türetimleri aramakla veya en azından başarı olasılığı olmayanı belirlemekle başlayın. Bilimsel metodun temel ilkelerinden biri yalnızca reddedilemeyenlerin geçici olarak kabul edilmesine karşın hipotezleri reddederek ya da eleyerek devam etmektir. Bilimsel metot, açıkçası sezgisel değerlendirmelere tamamen başvuramaz, fakat hipotezleri onaylamak yerine çürütmek için araştırma ilkesi, çok yararlıdır.
208
Bilgi, verilen hipotezle ne kadar uyum içinde olursa olsun, kimse hipotezin doğru olduğunu kanıtlayamaz, çünkü ayrıca aynı bilgi bir ya da daha fazla diğer hipotezlerle uyum içinde olabilir. Diğer yandan, hipotezle uyum içinde olan kanıtın tek bir parçası, o hipotezi reddetme adına yeterli bir gerekçe olabilir. İnsanların zaten doğru olduğunu düşündükleri hipotezi onaylamaya doğal bir eğilimleri vardır ve yaygın olarak hipotezi zayıflatanlardan ziyade destekleyen bilgilere daha fazla ağırlık verirler. Bu yanlış; tam tersini yapmalıyız. Adım 5 doğal bir biçimde gelenin tersini yapmayı gerektiriyor. Matrisi incelerken, hipotezle uyum içerisinde olabilecek kanıtın göstergesi olan eksilere ya da her türlü nütasyonlara bakınız. Birkaç eksisi olan hipotez, muhtemelen büyük olasılıklı ( en güncel) olandır. Çok fazla eksisi olan hipotezler ise muhtemelen olasılığı en düşük olandır. Hipotezlerin kanıtla tutarsız olması, reddetme için kesinlikle sağlam bir sebeptir. Hipotezle tutarlı olan kanıtları gösteren artılar, çok daha az önemlidir. En çok artısı olan hipotezlerin en olası ( güncel) olduğu sonucu anlaşılmaz, çünkü hemen hemen her akla uygun hipotezle, tutarlı olan kanıtların uzun bir listesi kolaylıkla yapılabilir. Bulunması zor olan ve bulunduğunda en önemli olan şey, uygun bir hipotezle açıkça tutarlı olan sağlam bir kanıttır. Eksi sayısına göre yapılan bu ilk sıralama sadece kabataslak bir sıralamadır, fakat birtakım kanıtlar olarak açıkça diğerlerinden daha önemlidir ve tutarsızlık düzeyi artı veya eksi gibi tek bir 209
gösterimle yansıtılamaz. Kanıt ve hipotez arasındaki ilişkinin gerçek doğasını yeniden düşünerek, ona verdiğiniz ağırlığın ne kadar olduğunu değerlendirebileceksiniz. Bu prosedürü izleyen analistler bakış açılarını etkilediğini düşündükleri bilgilerin büyük çoğunluğunun aksine, sık sık kendi değerlendirmelerinin aslında birkaç faktöre dayalı olduğunun farkına varırlar. Matris sonucu sizi dikte edememelidir. Aksine, tam olarak sizin için önemli olanın ne olduğu ve bu önemli faktörlerin her bir hipotezin olasılığıyla nasıl alakalı olduğu noktasında değerlendirmenizi yansıtmalıdır. Matrisin değil,sizin, karar vermeniz gerekir. Matris kanıt ve hipotezler arasındaki tüm olası ara bağlantıların göz önünde olmasını sağlar ve meseleyle alakalı değerlendirmenizi, gerçekten değiştiren birkaç parçanın tanımını garanti altına almak için sadece düşünme ve analiz etme adına hizmet eder. Matris verilen hipotezin muhtemel ya da olası olduğunu belirttiğinde, ihtilafa düşebilirsiniz. Eğer öyleyse, bunun sebebi düşünceniz üzerinde önemli etkiye sahip bir ya da daha fazla matris faktörünü dışında tutmanızdır. Geri dönün ve analizinizin en iyi değerlendirmenizi yansıtması için onları koyun. Eğer bu prosedürü takip etmek sizin diğer türlü gözünüzden kaçabilecek olan şeyleri düşünmenize sebep oluyorsa, veya hipotezlerin göreceli olasılıklarıyla alakalı daha evvelki tahmininizi değiştirmenizi sağlıyorsa, bu prosedür faydalı bir amaca hizmet etmiş demektir. 210
İşiniz bittiğinde matris, düşüncenizin bir stenografi kaydı ve sonuca nasıl ulaştığınızı gösteren bir inceleme yolu olarak hizmet etmektedir. Bu prosedür sizi daha fazla analitik vakit geçirmeye mecbur eder, aksi halde daha az olasılıklı olan hipotezleri düşünürdünüz. Makbul olan budur. Az olasılıklı gibi görülen hipotezler yeni bir tarlayı sürmek gibidir ve bu nedenle daha fazla çalışma gerektirir. Üzerinde düşünmeye başladığınız şey en olasılıklı olan hipotezin olması geçmiş düşüncelerinizin devamına dayanmaktadır. Hipotezlerin kıyaslanmasınınanalizinin en temel avantajı bütün alternatiflere aynı hakkı vermenizi sağlamaktır. Adım 6 Sonuçların ne kadar hassas olduğunu analiz etmek bulgular için kritik bir öğe. Kanıtınızın doğruluğu, yanıltıcılığı veya farklı bir yoruma konu olup olmaması noktasında analizlerinizin sonuçlarını göz önünde bulundurun. Adım 3’te en tanısal kanıt ve argümanların ne olduğunu saptadınız ve adım 5’ te hipotezle alakalı geçici yargı oluşturmak adına bu bulguları kullandınız. Şimdi, geri dönün ve analizinize ciddi manada yön veren kanıtların temelini oluşturan birkaç varsayım ya da öğeleri sorgulayın. Anlayış ya da yorumunuzda şüphe uyandıran herhangi bir varsayım var mı? Alternatif açıklama ya da yorum mevcut mu? Kanıtlar tanımlanamaz olup bu nedenle yanıltıcı mıydı? Tüm bu yalanlama ve kandırılma ile alakalı herhangi bir endişe var ise, bu ihtimalin göz önünde bulundurulması 211
için uygun bir durum. Anahtar kanıtınıza bakın. Yabancı ülkelerde uzmanların bildiği herhangi bir kaynak bulunuyor mu? Bilgi değiştirilmeli miydi? Kendinizi gerekçeyi, imkanı, geliri, fiyatları, ve kandırmanın faydalarını değerlendirmek için kandırmayı planlayan yabancıların yerine koyun, çünkü yabancı ülkelerde görülebilirler. Test edilemez ve değersiz olduğu kanıtlanılan anahtar varsayımlar sebebiyle analizlerin yanlış olduğu sonucuna ulaşılır. Bu, analistin tanımlamasını ve sorgulamasını gerektiren bir gerçektir, fakat bunu yapmak o kadar kolay değil. Problem, sorgulanmaya değen varsayımlara karar vermekte. ACH prosedürünün bir avantajı tekrar kontrol edilmesi gerekenleri gözlerinizin önüne sermektir. Adım 6 da, ek araştırmanın ihtiyacı olan anahtar yargılamaların kontrol edilmesine karar verebilirsiniz. Örneğin, başkalarının yorumlamasına doğrudan inanmaktansa, orijinal kaynakları kontrol etmek üzere geriye dönmeniz uygun olabilir. Yazdığınız raporda, sizden beklenen vardığınız yorumların kritik varsayımları tanımlamanız ve sonuçlarınızın bu varsayımların değerine bağlı olduğunu unutmamanızdır. Adım 7 Sonuçları rapor haline getirin. Sadece büyük olasılıkla olanı değil, bütün hipotezlere bağlı olasılıkları tartışın. Eğer raporunuz karar vermenin temelini oluşturuyorsa, karar vericilerin tüm alternatif hipotezlerin göreceli olabilirliğini bilmeleri adına
212
yardımcı olacaktır. Analitik yargılar hiçbir zaman kesin değildir. Her zaman yanıldıklarına dair sağlam bir olasılık vardır. Karar vericiler sadece, olması en muhtemel tek bir alternatif yerine tüm alternatif hipotezler ışığında kararlarını vermelidir. Beklenmedik durum ve düşünüleni elde etme ihtimali zayıfladığında doğruya ulaşmak adına daha az olası olan alternatiflere ihtiyaç duyulabilir. Eğer belli bir hipotezin yüksek ihtimalle doğru olduğunu söylüyorsanız bu, gelecekte doğru olduğunun kanıtlanma şansının %55 ila %85 arasında olabileceği anlamına gelebilir. Yani, doğru varsayımlara bağlı olduğunu düşündüğünüz ve buna dayanarak sahip olduğunuz yargılarınızın yanlış olma ihtimali %15 ila %45 arasındadır. Yargınızdan nasıl memnun olduğunuzla alakalı detaylı bahsedebilir misiniz? Bölüm 12 de “Olasılıklara Önem Biçmede Önyargılar” öznel yargılara dayalı ihtimaller ve göreceli frekansa dayalı istatistiksel olasılıklar arasındaki fark ele alınıyor. Biri hipotezi sağlamlaştırmak yerine eleyerek ilerlemenin farkındaysa, ayrıca düşünülmüş alternatif yargılar ve neden reddedilmiş oldukları tartışılmazsa, belli bir yargı için yazılmış hiçbir argümanın tamamlanmamış olduğu açıktır. En azından bu, geçmişte nadiren yapılanlardandır. Zekâ yargılamalarını belirtmek üzere en çok kullanılan sanat formu olan hikâye tarzında yazılmış deneme, rakip hipotezlerin göreceli değerlendirmesine katkıda 213
bulunmaz. Seçenekler üzerine düşünmek raporların uzunluğuna ilavedir ve karar verilmiş yargılar hakkındaki argümanların inandırıcılığını azaltmak için birçok analiz uzmanı tarafından alınmaktadır.Reddedilen alternatiflerden birinin iyi bir fikir olduğu kanısının üstünde durmaktan çekinebilir. Yine de alternatif hipotezler tartışması, zekâ değerlendirmesinin önemli bir parçasıdır, bu tartışmaya eklenmesi için yöntemler bulunabilmelidir ve bulunmalıdır. Adım 8 Beklenilenden daha farklı bir seyir alan, kanıtları belirtme olasılığı olan, gelecekteki gözlem için kilometre taşlarını belirleyin. Analitik sonuçlar, her zaman değişebilir olduğu gerçeği göz önüne alınarak önemsenmelidir. Durum değişebilir veya ön değerlendirmenizi değiştirecek yeni bilgilere ulaşana kadar değişmeden de kalabilir. Bir şeyi önceden belirlemenin her zaman yardımcı olması umulur ya da eğer gözlenmişse, olasılıklarda önemli bir değişim fark edilebilir.Alternatif hipotezlerin göreceli olasılığını değerlendirmeye, hipotezi reddetmenizi ya da en azından olası olmadığına karar vermenizi sağlayan kanıt ve mantıklı çıkarımları bulmaya çalışarak başlayın. Bilimsel metodun ana ilkesi hipotezleri reddederek veya eleyerek aynı zamanda çürütülemeyen bu hipotezleri, kesin olmayan bir şekilde kabul ederek devam etmektir. Bilimsel metot açıkçası, sezgisel yargıların tümüne uygulanamaz.Fakat hipotezleri çürütmeye çalışmak onu kuvvetlendirmekten daha yararlıdır. Verilen hipotezin 214
bilgiyle ne kadar tutarlı olduğunun bir önemi olamamakla birlikte, aynı bilgiler aynı zamanda bir ya da daha fazla hipotezle de tutarlı olabileceğinden, biri bu hipotezin doğru olduğunu kanıtlayabilir. Diğer yandan, hipotezle tutarlı olmayan kanıtın tek bir öğesi o hipotezi reddetme adına sağlam bir temel oluşturabilir. İnsanlar genellikle inandıkları hipotezi kuvvetlendirmeye eğilimlidirler ve genellikle bu hipotezi zayıflatan bilgilerden ziyade güçlendiren bilgilere fazla ağırlık verirler. Bu yanlıştır. Biz tam tersini yapmalıyız. Adım 5 tekrar doğal olarak gelenin tam tersini yapmayı gerektirir. Matrisi incelerken eksilere ; matrisi doğrularken eksilere ya da hipotezle tutarlı olmayabilecek kanıtı gösterdiğiniz başka herhangi bir sembole bakın. Birkaç eksisi olan, muhtemelen en yüksek ihtimale sahip olandır. En fazla artısı bulunan ise muhtemelen en düşük ihtimali olandır. Bu durumda kanıtla uyum içerisinde olmayan bir hipotez,açık bir şekilde reddetmek için bir temelmiş gibi algılanabilir. Hipotezle tutarlı olarak doğrulanan kanıtı belirten artılar, düşünülenden çok daha az önemlidir. En çok artısı olan doğru olma ihtimali en yüksek olan değildir. Çünkü herhangi mantıklı bir hipotezle tutarlı kanıtların uzun bir listesi kolaylıkla oluşturulabilir. Bulunması zor olan ve bulunduğunda en önemli olan şey ise mantıklı olduğu düşünülen bir hipotezle tutarlı olmayan sağlam bir kanıttır. Eksilerin sayısına göre yapılan bu baştaki değerlendirme sadece kaba bir değerlendirmedir. Fakat açık bir şekilde diğerlerinden daha önemli olan kanıtlar 215
ve tutarsızlığın derecesi sadece artı ya da eksi gibi sembollerle belirlenemez. Kanıt ve hipotez arasındaki asıl alakayı tekrar düşünerek, ona ne kadar ağırlık verdiğinizi yargılayabileceksiniz. Bu prosedürü takip eden analistler her ne kadar yargılarını bilgilerin büyük bir kısmına dayandırmayı düşünseler de, sık sık aslında bilgilerin sadece bir kaçının bu yargıları oluşturduğunun farkına varırlar. Bölüm 5 “Gerçekten Daha Fazla Bilgiye İhtiyacınız Var Mı?” bu konuyu aynı noktada deneysel bir kanıta dayandırır. Matris, sonucu size dikte etmemelidir. Daha ziyade, neyin önemli olduğu ve bu önemli faktörlerin nasıl her bir hipotezin olasılığıyla alakalı olduğu noktasındaki yargılarınızı eksiksiz olarak yansıtmalıdır. Matris değil, siz karar vermelisiniz. Matris sadece düşünme ve analiz için kullanışlıdır, konu hakkındaki düşüncenizi gerçekten değiştiren bu birkaç öğenin kanıtı, hipotezi ve tanımı arasındaki olası ilişkiden emin olmak adına uygundur. Matris verilen hipotezin olası olduğunu ya da olmadığını gösterdiğinde, katılmayabilirsiniz. Eğer katılmıyorsanız, düşüncenizde önemli etkisi olan bir ya da daha fazla faktörü matrisin dışında tutmanızdan dolayıdır. Analizin en iyi yargınızı yansıtması için geriye dönün ve onları ekleyin. Eğer bu prosedürü uygulamak diğer türlü gözden kaçabilecek şeyleri düşünmenizi sağlıyorsa, ya da hipotezin göreceli olasılığının daha evvelki tahminini gözden geçirmenize sebep oluyorsa, bu prosedür faydalı bir amaca hizmet etmiş demektir. Bitirdiğinizde, matris 216
düşüncenizin sembolik bir kaydı ve sonucunuza nasıl ulaştığınıza dair bir denetim izi olarak hizmet eder. Bu süreç sizi daha az olasılıklı düşüncelere zorlamasından daha çok analitik süre harcayamaya zorlar. Arzu edilen budur. Olma ihtimali düşük olan hipotezler genellikler yeni bir zemini kazmak gibidir ve bu nedenle daha fazla çalışma gerektirir. Üzerinde düşünmeye başladığınız şey geçmiş düşüncelerin devamını temel olarak alan ,en yüksek o olan hipotezdir. Hipotezlerin yarışmalarının en önemli avantajı, sizi tüm alternatifleri doğrudan doğruya sarsmaya zorlamasıdır. Sonuçların ne kadar hassas olduğunu analiz etmek bulgular için kritik bir öğedir. Kanıtınızın doğruluğu, yanıltıcılığı veya farklı bir yoruma konu olup olmaması noktasında analizlerinizin sonuçlarını göz önünde bulundurun. Adım 3 te, en tanısal kanıt ve argümanların ne olduğunu saptadınız ve adım 5 te hipotezle alakalı geçici yargı oluşturmak adına bu bulguları kullandınız. Şimdi, geri dönün ve analizinize ciddi manada yön veren kanıtların temelini oluşturan birkaç varsayım ya da öğeleri sorgulayın. Anlayış ya da yorumunuzda şüphe uyandıran herhangi bir varsayım var mı? Alternatif açıklama ya da yorum mevcut mu? Kanıtlar tanımlanamaz olup bu nedenle yanıltıcı mıydı? Tüm bu yalanlama ve kandırılma ile alakalı herhangi bir endişe var ise, bu ihtimalin göz önünde bulundurulması için uygun bir durumdur.. Anahtar kanıtınıza bakın. Yabancı ülkelerde uzmanların bildiği herhangi bir kaynak bulunuyor mu? Bilgi 217
değiştirilmeli miydi? Kendinizi gerekçeyi, imkânı, geliri, fiyatları ve kandırmanın faydalarını değerlendirmek için kandırmayı planlayan yabancıların yerine koyun, çünkü yabancı ülkelerde görülebilirler. Test edilemez ve değersiz olduğu kanıtlanan anahtar varsayımlar sebebiyle analizlerin yanlış olduğu sonucuna ulaşılır. Bu, analistin tanımlamasını ve sorgulamasını gerektiren bir gerçektir, fakat bunu yapmak o kadar kolay değildir. Problem sorgulanmaya değen varsayımlara karar verme noktasındadır. ACH prosedürünün bir avantajı tekrar kontrol edilmesi gerekenleri gözlerinizin önüne sermektir. Adım 6 da, ek araştırmanın ihtiyacı olan anahtar yargılamaların kontrol edilmesine karar verebilirsiniz. Örneğin, başkalarının yorumlamasına doğrudan inanmaktansa, orijinal kaynakları kontrol etmek üzere geriye dönmeniz uygun olabilir. Yazdığınız raporda, sizden beklenen vardığınız yorumların kritik varsayımlarını tanımlamanız ve sonuçlarınızın bu varsayımların değerine bağlı olduğunu unutmamanızdır. Sonuçları rapor haline getirin. Sadece büyük olasılıkla olanı değil, bütün hipotezlere bağlı olasılıkları tartışın Eğer raporunuz karar vermenin temelini oluşturuyorsa, karar vericilerin tüm alternatif hipotezlerin göreceli olabilirliğini bilmeleri adına yardımcı olacaktır. Analitik yargılar hiçbir zaman kesin değildir. Her zaman yanıldıklarına dair sağlam bir olasılık vardır. Karar vericiler sadece bir tane olması en muhtemel alternatif yerine tüm alternatif hipotezler ışığında 218
kararlarını vermelidir. Beklenmedik durum ve düşünüleni elde etme ihtimali zayıfladığında doğruya ulaşmak adına daha az olası olan alternatiflere ihtiyaç olunabilir. Eğer belli bir hipotezin yüksek ihtimalle doğru olduğunu söylüyorsanız, bu gelecekte doğru olduğunun kanıtlanma şansının %55 ila %85 arasında olabileceği anlamına gelebilir. Yani, doğru varsayımlara bağlı olduğunu düşündüğünüz ve buna dayanarak sahip olduğunuz yargılarınızın yanlış olma ihtimali %15 ila %45 arasındadır. Yargınızdan nasıl memnun olduğunuzla alakalı, detaylı bir şekilde bahsedebilir misiniz? Bölüm 12 de “Olasılıklara Önem Biçmede Önyargılar” öznel yargılara dayalı ihtimaller ve göreceli frekansa dayalı istatistiksel olasılıklar arasındaki fark ele alınıyor. Biri hipotezi sağlamlaştırmak yerine eleyerek ilerlemenin farkındaysa, ayrıca düşünülmüş alternatif yargılar ve neden reddedilmiş oldukları tartışılmazsa, belli yargı için yazılmış hiçbir argümanın tamamlanmamış olduğu açıktır. En azından bu geçmişte nadiren yapılanlardandır. Zekâ yargılamalarını belirtmek üzere en çok kullanılan sanat formu olan hikâye tarzında yazılmış deneme, rakip hipotezlerin göreceli değerlendirmesine katkıda bulunmaz. Seçenekler üzerine düşünmek raporların uzunluğuna ilavedir ve karar verilmiş yargılar hakkındaki argümanların inandırıcılığı azaltmak için birçok analiz uzman tarafından alınmaktadır. Reddedilen alternatiflerden birinin iyi bir fikir olduğu kanısının üstünde durmaktan çekinebilir. 219
Yine de alternatif hipotezler tartışması, zekâ değerlendirmesinin önemli bir parçasıdır, bu tartışmaya eklenmesi için yöntemler bulunabilmelidir ve bulunmalıdır. Beklenilenden daha farklı bir seyir alan, kanıtları belirtme olasılığı olan, gelecekteki gözlem için kilometre taşlarını belirleyin. Analitik sonuçların her zaman değişebilir olduğu gerçeği göz önüne alınarak, önemsenmelidir. Durum değişebilir veya ön değerlendirmenizi değiştirecek yeni bilgilere ulaşana kadar değişmeden de kalabilir. Bir şeyi önceden belirlemenin her zaman yardımcı olması umulur.Eğer gözlemlenirse, olasılıklarda önemli bir değişim fark edilir. Devam edegelen bir temele sahip durumları takip eden istihbarat alıcıları için bu durum işe yarar. Fikrin değişmesine neden olacak şeyi önceden belirlemek sizin için bu tarz gelişmeleri daha da zorlaştıracaktır. ,Eğer bu gelişmeler meydana gelirse düşüncelerinde hiç bir değişiklik olmamış gibi olacaktır.
Özet ve Sonuç: Üç anahtar element yarışan hipotezlerin analizini, basmakalıp sezgisel analizden ayırır. • Analizler analistlerin onaylanması yüksek ihtimal olduğu için araştırdıkları alternatiflerden ziyade tüm alternatif hipotezlerle başlar. Bu alternatif 220
hipotezler eşit muamele ve adil bir sarsma sağlar. • Analiz alternatif hipotezlerin göreceli olasılığını yargılarken, en iyi tanısal değeri olan kanıt ya da varsayımların birkaç öğesini tanımlar ve vurgular. Basmakalıp sezgisel analizde, anahtar kanıt ayrıca alternatif hipotezle tutarlı olabilir. Nadiren açık bir şekilde düşünülür ve genelde görmezden gelinir. • Yarışan hipotezler analizlerin aksini ispat etmek için kanıt aramayı içerir. En muhtemel hipotez, genellikle bu hipoteze karşı en az hipotezi olandır. • En çok kanıt o hipotez için değildir. Geleneksel analizler genellikle en beğenilen hipotezi doğrulamak için kanıt aramaya sürüklerler. Bu prosedürün analitik etkisi 1998 de yapılan Hindistan nükleer testi düşünüldüğünde netleşmiştir. Admiral Jeremiah’a göre İstihbarat Topluluğu yakın dönemde test yapıldığına dair herhangi bir belirti olmadığını rapor etmiştir. Topluluk tarafından rapor edilen böyle bir sonuç, çürütülen hipotezin kanıtlanmamış hipotezden ayrılması noktasında başarısızlığa neden olmuştur. Kanıt eksikliği ister istemez Hindistan’ın kesinlikle nükleer silah test edeceği hipotezini çürütmez. Eğer ACH prosedürü kullanılmış olsaydı, hipotezlerden biri kesinlikle Hindistan’ın yakın bir dönemde nükleer silah test etmeyi planladığı olurdu. Fakat hazırlıkları
221
durdurmak isteyen, uluslararası baskıları önlemek adına yapılan bu testlerin hazırlığı gizlenecek. Bu alternatif hipotezi dikkatli düşünme, US ve diğerlerinin müdahale etmesi için çok geç olana kadar, Hindistan’ın gerekçesini, imkânını ve amacını gizleme kolaylığını değerlendirmeyi gerektirecekti. Üstelik eğer görevlendiriliyor olsaydı, Hindistan’ının inkâr ve aldatması sayesinde gördüğü US istihbaratının yeteneğini değerlendirmesi ve Hindistan’ın başarılı olarak aldatma ihtimalinin, farkındalığının yükselebileceğini hayal etmek oldukça zordur. Esas ders işte bu. Ne zaman bir zekâ analisti bir şeyle alakalı kanıt olmadığına inandırılmak istenirse, analist şu soruyu sormalı: “ Eğer bu hipotez doğru ise, gerçekten bunun kanıtını görmeyi bekleyebilir miyim?’’ Başka bir deyişle, kasten niyeti örtbas ederken, eğer Hindistan nükleer testi planlıyorduysa, analist gerçekten test planının kanıtını görmeyi bekleyebilir mi? Bir kere, rekabet hipotez analizi uygulama üzerine pratik yaptığınızda, sizin normal analitik düşünme sürenizde bu prosedürün basit içeriklerinin birleşme ihtimali oldukça yüksektir. Bu durumda, büyük ölçüde tartışmaya yol açan durumlar haricindeki sekiz adım prosedürünün tamamı gereksizdir. ACH ya da diğer prosedürlerden herhangi birinin doğru cevabı bulacağına dair bir garanti yoktur. Tüm bunlardan sonra sonuç, yine de tamamlanmamış ve belirsiz bilgilere uygulanan sezgisel 222
yargılara dayanır. Fakat rekabet hipotez analizi, uygun analiz sürecini garantiler. Bu prosedür bazı yaygın analitik belirsizlikten kaçınan geleneksel sistematik süreci başlatır. Bu alınan cevapların tuhaflığını artırır ve analizinizde kullanılan kanıtı ve bu kanıtın nasıl yorumlandığını gösteren denetim izinden ayrılır. Eğer diğerleri yargınıza katılmıyorsa, ortak bir düşünceye varılamadığı yeri vurgulamak için kullanılabilir. Daha sonraki tartışma, farklılıkların temel kaynaklarına üretici bir şekilde odaklanabilir. Yaygın deneyler geleneksel hipotezlerle ,olasılığı yüksek hipotezlerin kıyaslanmasının analizidir. Birinin bildiği düşünce diğerininkinden daha az geleneksel olabilir. Alternatif açıklamalarda, daha fazla dikkate odaklanmada, prosedür kaynak olarak, zayıf ihtimallerin güçlü olduğu tüm belirsiz durumları ortaya çıkarır. Bu belirsizlik faydasız olmasına rağmen bu, doğru durumların tam bir yansıması olabilir. Voltaire nin söylediği gibi “Şüphe güzel bir durum değildir, ancak kesinlik anlamsız olandır.” Ach süreci eğer mümkünse bastıracağı ya da belirsizliklere neden olan kritik kanıtlara odaklanmasının denkleştirici avantajlarına sahiptir. Bu durum daha doğru analizler yapmak için ve belirsizlikleri çözmek için gelecek birikim araştırmaları ve analizlere rehberlik eder.
223