Psikolojide Araştırma - Yöntem ve Yapılar

Page 1

PSİKOLOJİDE ARAŞTIRMA: YÖNTEMLER VE YAPILAR


Bölüm 1


PSİKOLOJİDE BİLİMSEL DÜŞÜNME TEST 1-Araştırma metotları dersinin sosyal psikolojinin diğer derslerinden farkı nedir? 2-Mezunların transkriptleri incelenirken en çok hangi ders görülmek istenir? 3-Araştırma yöntemleri dersini aldıktan sonra araştırmalara katılınmasa bile, bu ders ne şekilde gerekli olur?

Bilginin Yolları Bir dakika ara verin gerçek olduğuna inandığınız bir konuya odaklanın. Bu konu ıstakozların sadece Maine halkından birisi tarafından yenebileceği ile ilgili de olabilir, ya da kişisel bir inanç konusu olan Tanrı ile ilgili de olabilir. Bu tür inançları nasıl kazanırız ?

Otoriteler Uzmanı olduğunu düşündüğümüz birisinden edindiğimiz bilginin geçerliliğini kabul ettiğimiz zaman, bilgimizin kaynağı olarak o kişiye güveniriz. Aynen ailemizin çocukken bize yapmamızı söyledikleri, okul kitaplarımızda yazanlar ya da ilaç kutularındaki prospektüsler gibi. Başkalarının otoritelerine inandığımız zaman, onların yanılıyor olabileceklerini de gözden kaçırabiliriz. Bazen, aileler çocukları üzerinde ciddi zararlar bırakabilirken; kitaplar ve profesörler yanılabilirler, ve doktorlar bir yan etkiyi kaçırabilir ya da yanlış ilacı verebilir. Diğer bir yandan, alanında uzman olduğunu bildiğimiz kişilerden önemli şeyler öğreniriz. Haber kanallarını izleriz, hava durumunu takip ederiz ve bazen tıbbi programların beslenme düzeni yayınlarını izleriz. Bu otoritelerin sözleri, bize kendimizi ve başkalarını öğreten sanat büyüklerine ya da edebiyat otoritelerine olan inancımızı esnetmez. Kim Shakespeare, Dickens ya da Austen'i


insan doğasının iç görüsü hakkında kayda değer bilgisi olmadan okuyabilir ki ?

Mantığı Kullanmak Bazen mantığımızı kullanarak sonuçlara ulaşırız. Örneğin; “Primatlar dil yeteneğini kullanabilirler. Şempanze Bozo bir primattır. Mantıksal olarak bu cümlede adı geçen Bozo'nun dil yeteneğini kullanabildiği sonucuna varabiliriz. Burada yürütülen mantık hatasızdır. Ama sonuç, ilk iki cümlenin doğruluğuna göre değişir. İkinci cümleyi doğrulamak, dil yeteneği olarak neyin tanımlandığına bağlıdır. Psikoloji dil bilimcileri bu konuda yıllardır tartışmaktadırlar. Burada önemli olan, mantıksal varımın doğruluğunun, terimin doğruluğuna bağlı olmasıdır. Ve bu varımın bir anlamının olması için mantıktan çok daha fazlası gerekmektedir. Amerikan pragmatik filozof Charles Peirce, mantığı kullanmanın başka bir zorluğu üzerinde durmuştur; politik tartışmalarda kolayca gözlenen karşıt görüşlere ulaşmakta da kullanıldığını göstermiştir. İnançlar, mantık kurallarına uygun olduğu düşünülen durumların sonucu olarak ortaya çıkabilir. Bir kişi direkt olarak bir olayı deneyimlemese de mantığa uygun bir tartışmanın sonucunda bir inanca sahip olabilir. Peirce'ın bulduğu “A Priori” bizlere metafizikçi filozoflardan kalmıştır. Bu yöntem, genelde deneyle kanıtlanamayacak olgular için kullanılır. Örneğin vücut ve aklın iki farklı şey olup olmadığı konusunda “düalist” bir insan iki farklı olgunun varlığı konusunda ısrar ederken “monist” bir kişi akılla ilgili olayların fiziksel olaylara bağlı olduğunu savunur. A Priori yaklaşımının özünde Pierce, felsefi inançların doğruya giden gerçek bir ilerleme olmadan duruma ayak uydurduğu kanısına varmıştır. A Priori; Latince öncül demek olup, bilim ve felsefe dilinde ön kabul demektir. Örneğin bir bilim adamı bir olguyu araştırmadan önce kafasında onunla ilgili bir A Priori oluşur ve bunun üzerinden olguyu inceler.


Deneyim Bilgiye ulaşmanın diğer bir önemli yolu da olayları deneyimlemektir. Buna empirisizm (deneyimcilik) denir; birşeyleri direkt gözlemleyerek ya da deneyimleyerek o olayların yansıması sonucunda öğrenme süreci. ”Deneyim en iyi öğretmendir” sözünü herkes bilir. Ama yine de gerçekleri ararken birilerinin deneyimlerine körü körüne güvenmek tehlikeli olabilir. Buradaki zorluk deneyimlerimizin sınırlı olması ve sosyal psikologların “sosyal bilişsel yatkınlık” dediği durumdur. Örnek olarak; bu eğilimlerden biri inanç kararlılığıdır. (Lepper,Ross&Lau,1986) Birinin bilgisi hakkında emin olma isteği, çoğu insanın o bilginin yanlış olduğuna inandığı kanıtlar olsa dahi, o bilgiye olan kesin kararlılıktır. Bu tarz inançlar; aksi bir bilginin olmadığı durumlarda, “doğru” olarak tekrarlanan olguların sonucunda oluşur. 1960'larda çoğu üniversite öğrencisi “30 yaş üstündeki kimseye inanma” sözünü benimsemişlerdir (Tabi ki şu anda o öğrencilerin çoğu 70 yaşın üzerinde ve bazıları 30 yaş altı kişilere inanma konusunda ciddi şüpheler taşıyorlar.) İnanç kararlılığı sık sık başka bir önyargı olan onaylama eğilimiyle birleştirilir. Bu eğilim, birinin inançlarını destekleyen bilgilere özel bir dikkat gösterirken, o inanca ters düşen şeyleri gözardı etmektir. (Wason & Johnson-Laird, 1972) Örneğin, aşırı hassas sezgilere sahip olduğuna inanan insanlar, “Annemi düşündüğüm sırada telefon çaldı ve arayan annemdi” diyerek sezgilerini onaylatmak isterler. Bununla beraber sayısız kez annelerini düşündükleri sırada annelerinin aramadığını (a), annelerini düşünmedikleri sırada annelerinin aradığını (b) gözardı ederler. Ayrıca anneleriyle her iki haftada bir konuşuyorlarsa “anneyi düşünme” olayının “telefon çaldığında annenin araması” ile denk düşmesinin çok yüksek bir olasılık olduğunu fark etmezler. Diğer bir sosyal bilişsel yatkınlığın adı da “bulunabilirlik kısa yolu” da alışılmadık bir olay yaşadığımızda veya hatırlanabilir bir olayın içinde olduğumuzda ve bu tip olayların aslında ne kadar sık yaşandığını abarttığımızda ortaya çıkar. (Tversky & Kahneman, 1973). Bu yüzden, TV'de çok fazla suç programı izleyen kişiler suç kurbanı olma ihtimallerini yanlış


değerlendiriyor. Bulunabilirlik kısa yoluyla öğrencilerin ilişkisini göz önüne alırsak, öğrencinin çok cevaplı bir testte cevaplarını değiştirmesi buna bir örnek olabilir. Öğrenciler genelde akıllarına ilk gelen cevabın doğru olduğunu ve değiştirilmesi halinde yanlış olanın işaretleneceğini düşünürler. Öğrenciler bu düşünceye inanmakta devam ederler çünkü bu tür bir olay acı vericidir bu yüzden de hatırlaması kolaydır. Bir inanç oluşmaya başladığında, bu tür olaylar her yaşandığında güçlenmeye başlar. Öğrencilerin birbirlerine, cevabını değiştirmemesini ama yine de içgüdülerine güvenmesi gerektiğini söylemesi nadir değildir. Bu durumlarda hatırlanan olay sadece ikinci tercihleri yanlış olduğunda duydukları acıdır. Aslında değiştirilen cevapların %58'i yanlıştan doğruya geçiş yapıldığını kanıtlamıştır. Deneyimlerimiz hayatın zorluklarına karşı gerekli ve önemli bir rehber olabilir, ama aynı zamanda limitleri hakkında tetikte de olmalıyız. Burada anlatılan sosyal bilişsellik eğilimleri deneyimlerimiz sonucu edindiğimiz inançlarımızı çarpıtmak için beraber hareket edebilirler.

Bilgi ve Bilimin Yolları Charles Pierce'e göre bir inancı geliştirmenin en güvenilir yolu bilim yöntemleridir. Bu işlemler bize karakterlerin bizim düşüncelerimizden tamamen bağımsız olan gerçek olgular hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlar. Bu yüzden Pierce'e göre; bilimin en büyük avantajı objektif olmasından geçer ve objektif olmak için önyargılardan tamamen sakınmak gerekir. Doğayı bilimsel olarak incelemeden önce, bilim adamlarının da birer insan olduğunu hatırlamak gerekir. Otoritelerin söylediklerine güvenirler, tartışmalarında genelde “A Priori” modelini kullanırlar. Kimisi genelde yeni fikirlere açık olmazlar. Charles Darwin bir keresinde yarı ciddi bir şekilde bilim adamlarının 60 yaşında ölmelerinin iyi bir fikir olabileceğini


yazmıştı. Çünkü, o yaştan sonra tüm yeni ilkelere kesinlikle ters olduklarını düşünüyordu. Diğer bir yandan Thomas Kuhn, bir teorinin geçerliliğini sorgulayan deneyler karşısında o teoriden vazgeçmeyi reddetmenin, değerlendirmeler açısından yararlı olabileceğini düşünüyordu. Araştırmacı psikologlar da otoritelerden kolayca etkilenebilir. Bu “otoriteler” genelde başka bilim adamları olur ve kaynakları daha güvenilirdir. Bununla beraber, araştırmacılar sadece doğru olduğu söylendiği için kabul edilecek varsayımlardan çok daha fazlasını bilirler. Peirce'nin A Priori yöntemi genelde bilim adamlarının tartıştıkları konularda, mantıklı bir açıklamaya ulaşabilmek için onlara yardımcı olur, ama genelde bu, başarısızlıkla sonuçlanır. (Örneğin, bilgisayar kullanımının beyin için yararlı olup olmadığı). Fikir geliştirmek için mantık kurallarına da güvenirler; ama bilimsel düşünme, bilgiye ulaşmak için başka unsurlar da içerse de, bir çok ayırıcı bağlamı da vardır. TEST *Eğer bu kitaptaki herhangi bir konuyu sorgulama konusunda başarısız olursanız, bilgiye ulaşma yoluna ciddi bir şekilde güvenebilirsiniz *Bazı öğrenciler çok seçenekli testlerde asla cevaplarını değiştirmemeleri gerektiğini düşünüyorlar. Bunun “bulunabilirlik kısa yolu” ile ilgisi nedir?

Bilginin Yolu Olarak Bilim Bilginin yolunun bilimle ilişkilendirilmesi için birçok genel ve psikolojik sebepler vardır. İlk olarak, araştırmacılar determinizim ve erişilebilirliği ele alırlar. Determinizm basitçe tüm olayların bir sebebi olduğuna inanmaktır ve erişilebilirliğe göre bu olaylar biraz inançla ve bilimsel yöntemlerle keşfedilebilir.


En iyi yöntemle bile araştırmacı psikologlar, psikolojik olayları % 100 kesinlikle tahmin etmeyi beklemezler. Ama psikolojik olayların bir devamlılık sonucunda çıktığına ve başarılı bir şekilde araştırılabileceğine dair inançları sonsuzdur.

Bilim Determinizmin Varlığını Kabul Eder Öğrenciler, psikologların insan davranışlarını “belirli” olarak kabul ettiklerini okuduklarında kafaları karışır. Bazen, bunun önceden tahmin edilebilir (kader gibi) anlamına geldiğini kabul ederler, ama öyle değildir. Kadere inanan inançlı birisi, olayların zamanından önce belki de Tanrı tarafından tahmin edilebileceğine inanır ve hayatın kendiliğinden oluştuğunu kabul eder. Bununla beraber bilimde kullanıldığı üzere; determinizmin geleneksel içeriğinde, her olayın bir nedeni olduğu kabul edilir. Bazı filozoflar , evrenin yapısından dolayı tüm olayların %100 olarak kesinlikle tahmin edilebileceğini savunur. Bununla beraber 20. yüzyıldaki fizik ve filozofideki gelişmelerden etkilenen çoğu filozof, daha makul bir yaklaşım olan olasılıksallığa ya da istatistiksel determinizme inanır. Bu sava göre, olaylar ancak şanstan daha büyük olacak bir olasılık sayesinde tahmin edilebilir. Determinizmin içeriğine göre; eğer her olayın bir sebebi varsa, nasıl olur da bir eylemi gerçekleştirmek başka bir eylemin yerine tercih edilebilir? Psikologlar bunu şöyle yanıtlar: Eğer determinizm kavramı doğru değilse davranışla ilgili birşeyi nasıl anlayabiliriz? İnsan davranışlarının tamamen anlaşılamaz olduğunu düşünün. Ahmet veya Ömer’den hangisiyle evleneceğinize nasıl karar verirdiniz ? Profesör Özdemir’in derslerini alıp almayacağınıza nasıl karar verirdiniz? Davranışı etkileyen faktörler elbette var, ve her insanın o an ne yapacağını bilmek çok zor. Bununla beraber davranış kesin bir yol izler ve açık olarak tahmin edilebilir.


Örnek olarak, çocukların olduğu bir oyuncak mağazasında bir terslik gördüğümüzde, orada oyuncaklar için bir karışıklık olduğunu tahmin edebiliriz. Bu düşünce davranışı daha önceden genelleme adı altında beynimizde oluştuğu için, bir oyuncak mağazasında gördüğümüz karışıklığı, başka bir mağazadaki karışıklıkla kolayca bağdaştırıp olayı tahmin edebiliriz. Pozitivist bilim filozofu Rudolp Carnap'a göre; determinizm doğru olmadığı müddetçe, özgür seçimler aslında çok anlamsızdır; çünkü seçimler mantıksal bir kararla alınmalıdır ve yaşadığımız dünya kanunen yasal olmadıkça seçim yapabilecek durumlar doğru oluşmaz. Bu yüzden, Ahmet veya Ömer arasında evlilik için seçim yapacaksanız, bu durum yalnızca onlar hakkında kesin bilgi sahibi olduğunuzda mantıklı olur (Örnek: Ömer daha güvenilir birisi). Çoğu araştırmacı psikoloğa göre, özgür iradenin varlığı konusu, herhangi bir bilim dalıyla kolayca çözülemez. En iyi psikologlar bile özgür irade konusunu sadece belli başlıklar altında toparlayıp bilimsel açıdan incelemeye alabilir: A- Özgür irademizi etkileyen hangi davranışlar bulunur B- Bazı alışkanlıklarımızın hangileri daha “özgür” iradeyle alınır. C-Özgür irademizdeki seçimlerin limitleri nelerdir

Bilim, Sistematik Olarak Yorumlar Her birimiz günlük hayatlarımızda gözlemler yaparız ve bu gözlemlere bağlı olarak sonuçlara varırız. Ama bu gözlemlerimizden daha önce edindiğimiz deneyimlere bağlı olarak da bazen inanç kararlılığı ya da bulunabilirlik kısa yolu eğilimleriyle karşı karşıya kalabiliriz. Bilim, gözlemin içerisinde de kendine mutlaka bir yer bulur ancak bu, bizlerin her gün yaptığı gözlemlerden çok daha sistemlidir.


Bilim adamlarının sistematik gözlemlerinin içerdiği konular şunlardır: A - Olay Ölçülürken Ortaya Çıkan Kesin Tanımlar B - Güvenilir Ve Geçerli Ölçüm Unsurları C - Herkesçe Kabul Görmüş Araştırma Yöntemleri D - Sonuca Ulaşabilmek İçin Kurulan Mantıklı Bir Sistem.

Bilim Genel Bir Bilgi Birikimi Yaratır Bilimi bilgiye giden bir yol olarak kullandığımızda bize yardımcı olan bir diğer konu da, bilgi halk tarafından doğrulanabilir. Bilimle ilgili Peirce'e cazip gelen bir diğer konu da buydu; tarafsızlık (objektiflik). Pierce'e göre, tarafsız olmak beklenti ve önyargı gibi kimi insan davranışlarını aradan çıkartır. Objektif bir gözlem, birden fazla gözlemci tarafından doğrulanabilir. Bu olay bilimsel olarak gerçekleştirilirken, terimler göz önüne alınır, belirli bir araştırma prosedürü izlenir. Bu sayede gözlem yapmak isteyen bir başkası da aynı yolu izleyerek sonuçlara ulaşabilir. Bu tekrarlama sürecine “yineleme” denir. Ve yineleme yapılıp aynı sonuçlara ulaşıldıkça, ortada olan psikolojik olayın sonuçlarına olan güven artar. Bir çalışmayı tekrarlamak için öncelikle Orijinal olandaki kurallar takip edilmelidir. Amerikan Psikoloji Birliği'nin (APA) 2001 yılında çıkardığı kitapta izlenmesi gereken bu kurallar anlatılmıştır. Bir psikoloji bilimi olarak objektiflik, eskiden beri bir problem olmuştur. Psikoloji yeni bir bilim olarak ortaya çıktığı zaman insanlar bunu “akıl yaşamı bilimi” olarak tanımladılar. O zamanlar ilk yöntem olarak da “iç gözlem” kullanıldı. İlk deneylerde bulunan katılımcılardan, kendi bilinçleri ile ilgili bazı değerlendirmeler yapmaları istendi. Aşağıdaki metinde ilk deneylerde kullanılan yöntemlerle ilgili size örnek olacak bilgiler bulacaksınız:


KÖKLERİMİZ: İÇ GÖZLEME BAKIŞ Aşağıdaki gözlem araştırması Karl Dallenbach'ın 1913 yılında yaptığı dikkat ile ilgili bir araştırmadır. Deneklere 2 ayrı hızda çalışan metronomlar verilmiş ve her bir vuruşu saymaları istenmiştir. Bunları sesli bir biçimde sayarken de başka bir görevi daha tamamlamaları istenmiştir. Bu görevler bittiğinde görevlinin açıkladığına göre; düzensiz olan metronom vuruşları deney sırasında yalnızca 3 ya da 4 defa bilinçli olarak sayılmıştır ve en önemlisi denekler için rahatsız edici bir duruma gelmiştir. Bununla beraber deneklere verilen diğer testte bulunan görseller, numaralar vb. ile ilgili deney, tam bir bilinçle yapıldığından, metronom sesleri daha kesin sayılabilmiştir. (Dallenbach, 1913) Bu testlerden anlaşılabileceği gibi Belli testler yapılırken deneklerin hisleri ve görüşleri görsel ve işitsel olarak açıktır. Bununla beraber tam bir bilinçle yapılan çoklu işlerde dikkatin limitli olduğu gözlenmiştir. Bu durum modern araştırmalarda “seçici dikkat” olarak isimlendirilmiştir. Bilim adamları günlük hayatlarında da bilimsel düşünmeden vazgeçmezler. Bilimsel düşünme onların özü durumuna gelmiştir. Bu örnekte Lightner Witmer'ın , Pennsylvania Üniversitesi müdürü Hugo Münsterberg'e yazdığı mektubu inceleyeceğiz. Mektupta Witmer'ın birinci elden yaşadığı acı verici bir deneyiminden bahsedilir: “Atın beni kafamın ve omzumun üzerine düşmeme sebep olacak şekilde üzerinden atmasına izin verdim. Olay olmadan önce hafif bir bilinç kaybı yaşadığımı düşünüyorum. Sadece atın koştuğunu unutmakla kalmayıp, sabah kalktığımdan bilincim yerine gelene kadar neredeyse olan biten herşeyi unutmuş durumdayım..... Başım bir süre ağrıdı , kolum da birçok deneyde bana yardımcı olduğu için hala biraz ağrıyor ama şimdi iyiyim. Acımın psikolojik yanı


seneye en az üç ders beni idare eder. (Witmer, 1893) Witmer büyük ihtimalle hemen iyileşmiştir. Çünkü 19. yüzyıldaki ilk kliniği açarak “klinik psikoloğu” ünvanını almıştır. İç gözlem testlerinin problemi; nesnel olmalarıdır. (subjektif). Sizler benim iç görümü doğrulayamazsınız, ben de sizlerinkini. John B.Watsın gibi problem odaklı psikolglar, bir şeyin bilimsel olması için gözle görülür biçimde ölçülebilip doğrulanabilir olmasını savunurlar. Bu sav, Watson'a “davranışçılığın mucidi” ünvanını kazandırmıştır. Bugün davranış terimi her psikoloji kitabında mutlaka vardır. Davranış ölçülebilir bir veri olarak düşünüldüğünde, modern araştırmacılar Dallenbach'ın yaptığı gibi, detay içermeyen iç gözlem sahibi insanlar arayabilirler. Katılımcılar metronomın vuruş sayısını sayarken, oradakiler de aynı zamanda aynı hataları görebilir ve herkes tarafından onaylanabilir. Bilim Veri Tabanlı Sonuçlar Yaratır Bilginin yolu olarak bilimin bir diğer yanı da, araştırmacıların veriye dayalı çalışmalarıdır. Aşağıdaki görsel de de göreceğiniz gibi barda ortada oturan kişi şüphesiz ki bir bilim adamı ve sistematik bir süreç izleyerek bir sonuçlara ulaşmaya çalışıyor. FIGURE 1.1 Örneğin bir sınıfın eski dönemlerdeki sınıflardan daha iyi olduğunu söylerseniz sizden bilimsek bir veri isterler. Ya da araç kullanırken telefonla konuşmanın zararlı olduğunu iddia ederseniz, bilim adamları bu konuda daha önce yapılmış araştırmalara bakmak ve o konuyla ilgili tanımlanmış verileri görmek isteyeceklerdir. (Örnek: sürüş performansı). Araştırmacı psikologlar her anlarında bilimsel bir veri ararlar. Konşularının yetiştirdiği domatesin sayısından, geçen yıllarda


kullandığı böcek ilaçlarına kadar hepsini merak ederler. Ama tabiki böyle bir kişilik yapısı gösterdiğinizde insanların sizden uzak durması da muhtemel. Veriye dayalı çalışmaya büyük önem vermiş bilimadamlarından Sir Francis Galton, veri tabanlı sonuçlar ve veri toplama konusundaki takıntılarıyla bilinir. Bir keresinde bir tiyatro oyununda esneyenlerin sayısını saymış ve hatta sabah yürüyüşlerinde aklına gelen fikirlerin sayısının hesabını bile yapmıştır. Galton ıslığı adı verilen ve yaşa bağlı duyma kayıplarını saptayan bir icat geliştirmiştir. Kuzeni Charles Darwin gibi, Galton da din konusunda şüpheciydi ve duanın işe yarayıp yaramadığı konusunda çalışmalar yapmaya karar verdi. Eğer dua etmek işe yarasaydı, dua eden hastalar, etmeyenlere oranla daha çabuk iyileşmeliydi. Dua eden insanlar, etmeyenlere oranla daha uzun yaşamalıydı. Tabiki bu araştırmaların hiçbirinin doğruluğu kanıtlanmadı. Galton'ın araştırmalarına göre ruhban sınıfındaki insanlar ortalama 66,42 yıl uaşarken, kraliyet sınıfındakiler 64,04 yıl, avukatlar ise 66,51 yıl yaşıyordu. Bilim Kesin Olmayan Sonuçlar da Üretir Araştırmacıların veriye dayalı tutumlarını sınıflandırmayla alakalı olarak; sonuçlar gelecekte edinilecek bilgilere göre değişkenlik gösterebilir. Bu; bilimin kendi kendisini düzeltici bir yapısı olduğunun göstergesidir. Sonuçlar hiçbir zaman kat'i değildir, ve her bir araştırmanın sonuca daha yakın çıkacağının göstergesidir. Bu tutum Damasio'nun (1994) aşağıdaki metninde gösterilmiştir: “Özellikle nörobiyoloji araştırmalarımın sonuçlarını görmekte zorlandığım bir durumdayım. Önceden varsayımsal ortalamalardan heyecan duyardım ama yeni araştırmalar oldukça eskilerini gözardı etmek durumundayım. Bilimin şu andaki ulaştığı noktadaki şüpheciliğim kafamı karıştırsa da, geçici açıklamalar bulma konusundaki hevesim azaldı.”


Bilimin kesin olmayan sonuçlara dayanabildiğini insanlara anlatmak bazen zor olabilir. Örneğin son araştırmalara göre; kadınların menopoz dönemiyle ilgili aldıkları tedaviler bazı problemlere yol açabiliyor. (örneğin: meme kanseri riskinde artış, kanda pıhtılaşma). Ancak daha önceki araştırmalarda bu tedavilerin yararlarının olduğu ve menopozun rahatsız edici yanlarını azalttığı açıklanmıştı. Menopoz tedavisi görmekte olan bir kadının, yeni araştırmaları öğrendiğinde hayal kırıklığına uğraması ve kabul etmemesi çok normaldir. Ancak bu bilimi yanlış anlama olarak değerlendirilir. Bu bilimin doğasında vardır. Bilim kesin olmayan yapısı sebebiyle; bilimsel olmayan düşünce tarzlarıyla büyük bir zıtlık oluşturur. Bilime dayalı olmayan inançlar, değişime karşı dayanıklıdır. Bilime bağlı olan inançlar ise, her zaman yeni fikirlere açıktır. Bu yüzden beynimizi her zaman yeni bilgiye ve fikirlere açık tutmalıyız.

Bilim Cevaplanabilir Sorular Sorar Daha önce de belirtildiği gibi deneyselcilik, direkt gözleme ve deneyime dayanır. Deneysel sorular, sistemli gözlemler yaparak ya da bilimsel yöntemi izleyerek cevaplanabilir. Bölüm 3'te göreceğiniz gibi herhangi bir projeye başlarken ilk adım soru sormak olacaktır. Deneysel sorularda örneğin Pierce'ın daha önceden gördüğümüz A Priori yöntemini kullanan filozoflar; akıl ve vücudun tek mi yoksa iki ayrı olgu mu olduğu konusunda fikir ayrılığı yaşamışlardır. Tek de olsalar iki ayrı olgu da olsalar bu soru deneysel bir soru değildir. Buna karşın, “Psikolojik stresin bağışıklık sistemine etkileri nelerdir” sorusu, deneyselliğe uygun bir soru olacaktır. Örnek olarak potansiyel deneysel sorular şunları içerebilir: *Tanrı inancı yaş ilerledikçe çoğalır mı? *Edilen yardımdan gelecek kara bağlı olarak, yardım etme davranışlarında azalma olur mu? Bilim Çürütülebilecek Teoriler Üretir


Araştırma yaparken ilk adımlardan birisi deyesel bir teori üretip onun tezini ve hipotezini üretmektir. Bu yol, deneysel bir veriye ulaşmanın ilk adımıdır. Ve hipoteziniz de sizin en iyi tahmininiz olacaktır. Yukarıdaki sorulara cevap olarak şunlar verilebilir: *Yaşlandıkça, özellikle 40 yaşından sonra ortalama bir insanın tanrı inancı artmaya başlar. *Bir yardımlaşma durumunda, yardımla alakalı fiziksel maliyet arttıkça; yardım etme olasılığı azalır. Bölüm 3'te öğreneceğiniz üzere, hipotezler teoriden doğan mantıklı çıkarımlardan oluşur ve olayları açıklamaya yarar. İyi bir teori , prensipte dahi olsa aksi kanıtlanabilecek kadar kesin olmalıdır. Buna “tahrifçilik” denir. Bu da, tezlerin karşısına çıkabilecek hipotezler olması gerektiği anlamına gelir. Hipotezleri destekleyecek bulgular olmazsa ve karşı sorular da artarsa o teoriden daha kanıtlanmadan vazgeçilmesi gerekebilir. Tahrifçiliğe açık olan teoriler anlaşılabilir gözükse de, psikoloji tarihinde popüler dahi olsalar, çürütülebilir kadar kesin olmayan örnekler görülmüştür. Bu bölümü özetlemek gerekirse, “şüphecilik” taşıyan bbilim insanlarının teorilerine her zaman bir kanıt aradıkları görülmüştür. Her zaman yeni fikirlere açıktırlar ve sorularına aldıkları yanıtlara göre fikir değişimine uğrayabilirler. Her zaman sorular sorarlar ve sağlam bir kanıt olmadan inanmazlar. Son olarak, psikoloji bilimcilerinin davranışlarını sizlerle ne kadar paylaşsam da, bu bölümdeki her bir noktayı sizlerin kendi düşünceleriyle yorumlaması gerekbilir. Her birimiz bilimsel düşünme tekniğinden birşeyler kapabiliriz ve her gün karşılaşrığımız durumlarda daha analitik düşünme yetisine sahip olabiliriz. TEST 1.3 1)Kitapta sürekli gördüğünüz “davranış” sözcüğünün objektiflik ile ne ilgisi vardır? 2)Deneysel bir soru nasıl olur? Örnek veriniz.


3)Teori ve hipotez arasındaki fark nedir?

Psikoloji Bilimi ve Sahte Bilim Herkes insan davranışlarına ilgi duyduğundan, çoğu iddianın uydurma ya da gizli çalışma olduğuna şaşmamak gerekir. Bu iddialerın çoğu yasal bilimsel araştırmalara dayanır. Ancak yine de içlerinde bilimsel olduğunu göstermek için çok uğtaştıkları ama bilimsel bir dayanağı olmayan iddialar da bulunur. Bunlara “Sahte Bilimsel” iddia denir. (Pseudoscientific: Pseudo: Yunanca sahte demektir.) Resim 1.2'de Sidney Harris'in sahte bilimi anlattığı bir sahne görebilirsiniz. Gerçek bilimle sahte bilim arasındaki farkları anlamak bizim için önemlidir. FIGURE 1.2 Sahte Bilimi Anlamak 19.yüzyılda satılan bir kitabı 10 cente alıp, o kitabı iyice okuduktan sonra; insanlar karakterleri “bilimsel” bir şekilde analiz edebiliyorlardı. Günümüzde internet üzerinden sipariş edebildiğimiz bilinçaltı teknikleri CD'leri ile hiçbir efor sarfetmeden kilo verebiliyor, sigarayı bırakabiliyor, üretim gücümüzü geliştirebiliyoruz. (Sadece rahatlayın, CD ve bilinçaltınız sizin için gerisini halledecektir.) Bu örneklerde görebileceğiniz gibi, ister 19.yüzyılda olsun ister günümüzde, insanlar bilimsel olarak görünen ve en az eforu harcayacakları kendini geliştirme işlerine her zaman ilgi göstermiştir. Her iki örnek de sahte bilime dayanmaktadır. Gerçek bilimle işbirliği yapar gibi görünürler ve yorumları kanıt olarak gösterirler. Gerçek Bilimle İşbirliği Yapmak Sahte bilim, kendini gerçek bilim olarak göstermek için elinden geleni yapar. Bazı durumlarda sahte bilimin kökleri gerçek bilime


dayanabilir; ve bazen örnekleri gerçek biliminkilerle karıştırılabilir. Örneğin: Frenoloji. Bu bilim dalıyla uğraşan frenologlar kafatası biçiminden ve kafatasındaki yumrulardan kişiliğin çözümlenebileceğini savunmuşlardır. Kafatasının, altındaki beynin yapısına göre biçimlendiğine ve beynin farklı bölgelerinin belirli kişilik özelliklerinden, beceri ve yeteneklerinden sorumlu olduğuna inanmışlardır. Örneğin, şakakların büyüklüğünün kişinin müziğe yatkınlığı konusunda, kafatasının alt kısmının biçiminin ise kişinin nasıl bir anababa olacağı konusunda bilgi verdiği düşünülürmüş. Frenoloji 19. yüzyılda ciddi bir şekilde kabul görmüş ve bilimadamları tarafından bilimsel kabul edilmese de, bir çok kişi bu alanla çalışmayı seçmiştir. Frenolojiyle ilgili makaleler yazılmış ve hatta insanlar evlerinde çalışacak kişileri Frenologlara danışarak seçmiştir. FIGURE 1.3 Bu durum psikoloji biliminde özel problemlere yol açmıştır. Çünkü insan davranışlarıyla ilgili herhangi bir teorinin kurgu (aldatmaca) da olsa, popüler olması o kadar da zor değildir. Bilinçaltı yardım işleri de buna iyi bir örnek olabilir. New Jersey'den bir reklamcı olan James Vicary, 1950'lerin ortasında; “patlamış mısır yiyin” ve “Coca Cola için” gibi ibareleri, sinemada oynamakta olan bir filmin içerisine farkedilmeyecek biçimde yerleştirmiştir. İzleyenlerin beyinler, bilinçsizce bu komutları almıştır. İnsanların bu komutlara uyup mısır ya da Cola alıp almadığı konusunda tam bir kanıt olmasa da; Vicary'nin bu deneyi, otoriteler tarafından klasik bir bilinçaltı mesaj örneği olarak gösterilmiştir. Bilinçaltı CD'lerinin çalışma şekli de buna benzer. Dinleyicinin duyabileceği bir frekansta okyanus sesleri ve “Tüm istenmeyen kilolarınızı verebilirsiniz” şeklinde bir seslendirme duyulur. Dinleyizi bunu bilinçli olarak dinler ve bilinçaltı da bu mesajdan etkilenir. Dinleyici buna inanarak, hiçbir efor sarfetmeden içeriden bir gücün kilo vermesinde yardımcı olacağını düşünür.


Pazarlama stratejisinin bir görevi de; müşterilerini; teknolojinin ortaya çıkmakta olan bilimde büyük bir rolü olduğuna inandırmaktır. Bir araştırmada deneklere ; sözcüğün ne olduğu anlaşılmayacak hızda,üzeri maskelenmiş biçimde “bebek” sözcüğü sunulmuş ve daha sonra devam eden gösterimlerde farklı kelimeler gösterilmiştir. Deneklerin görevi kelimelerden en çoğunu hatırlamaktır. Araştırmalar göstermiştir ki, denekler “çocuk” sözcüğünü hatırlarken “bebek” kelimesine yakın olan “benek” sözcüğünü hatırlamamışlardır. Eğer “bebek” sözcüğü gösterilmeseydi; “çocuk” kelimesi bu kadar çabuk hatırlanmayabilirdi. Yine de Bu pazarlama stratejisiyle bilinçaltı mesajlarının arasındaki bağ tamamen rastlantısal olabilir. Kelime hatırlama gibi kolay bir işle, kilo vermek gibi yorucu bir işin arasında çok fark vardır. Tahmin edebileceğiniz gibi bu bilinçaltı kodlama CD'leri hiçbir işe yaramaz.

KLASİK ÇALIŞMALAR – FRENOLOJİYİ ÇÜRÜTMEK 1864 yılında, kulağın içindeki denge merkeziyle ilgili çalışmalar yapa Pierre Flourens adındaki bir psikolog cerrah; 144 sayfalık bir brifing yayınladı. Flourens frenolojinin en büyük düşmanlarından biriydi. Verdiği brifingde şöyle diyordu: “Frenolojiye göre ele alınan iki asıl oran vardır. Birincisi, anlama kapasitesi beyinde oluşur; İkincisi, anlama kabiliyetinin her bir organ için beyinde ayrı bir yeri vardır. Şimdi, bu oranlara göre; birincisinde yeni bir şey yok ve ikincisinde doğru Bir şey yok. “ Frenologların iddialarını kanıtlamak içn doğal yolları beklemektense, beyinde bulunan bazı bölgeleri çıkartarak görevlerini anlattı. Bu müdahalenin sonucunda görme yetisi kayboluyorsa, çıkarılan bölgenin muhtemelen görmeyle alakalı bir işi olmalıydı.


Araştırmalarından birinden beynin cerebellum adı verilen bir bölgesine yoğunlaştı. Frenologlara göre cerebellum, vücuttaki seksüel aktiviteleri kontrol ediyordu. Ünlü frenolog Johann G. Spurzheim, bir kitabında cerebellum'un seksüel aktiviteleri kontrol ettiği ve boyutunun bunda etkili olduğunu yazmıştı. Flourens cerebellumun seksüel aktiviteyle olan alakasızlığını kanıtlamakta başta zorlansa sa, daha sonra yaptığı araştırmalarda bu bölümün motor kontrol noktası olduğunu kanıtladı. Cerebellumun zarar gördüğü kuşlar uçmakta zorlanıyor, köpekler yürüyemiyor ve etrafa çarpıyordu. Seksüel motivasyonda herhangi bir değişiklik olmuyordu. Daha sonra yaptığı araştırmalarda cerebral cortex'e yoğunlaştı ve ikisi arasında büyük bağlar kurdu. Daha sonra Paul Broca isimli bilimadamı sol ön korteksin çok küçük bir bölümünün konuşma yetisiyle ilgisi olduğunu keşfetti.

Anlatılan Kanıta Olan Güven Sahte bilimin popülaritesini yardımcı olan bir diğer şey, anlatılan kanıtların kritik olmayan kabul edilebilirliğidir. Örnek olarak frenoloji verileri genelde örneklerle doludur: beyninde büyük bir “açgözlülük” bölgesi olan bir hırsız, fazla gelişmiş bir “inanç” bölgesi olan bir rahip, beynindeki “aşırı sevgi” bölümü çok gelişmiş bir seks işçisi. Bilinçaltı kodlama ticareti yapanların web sayfalarında hayatlarının nasıl değiştiği hakkında yorumlar yapan bir çok insan bulunur. 20 kilo vermiş birinin yorumunu okuduğunuzda ister istemez etkilenirsiniz. Anlatılan kanıtlar eleştiri yapmayan okuyucular için çok caziptir. Bir teoriyi desteklemek için anlatılan kanıt toplamakta yanlış Bir şey yoktur. Asıl sorun, anlatılan kanıtların seçici olması ve kendine


uymayan örnekleri elemesidir. Örneğin; belirli bir kafatasına sahip hırsızlar olabilir. Ama kafatasının şekliyle hırsızlık arasındaki bağı araştırmak için (a)bu kafatasına sahip olmayan kaç hırsız olduğunu (b)hırsız olmayan kaç kişinin bu kafatası şekline sahip olduğunu bilmek gerekir. Bu iki bilgi olmadan, hırsızlıkla kafatasının şekli arasındaki bağı anlamak güçtür. Bilinçaltı kodlamalarda da bu geçerlidir. Websiteleri CD'yi alıp da kilo veremediği kanıtlanan kişilerle ilgili haberleri genelde yapmaz. 30 doları bir kilo verme bilinçaltı CD'sine verdikten ve bir kaç saat dinledikten sonra, zor kazanılmış bir parayı çöpe attığımıza inanmak istemeyiz. Bu rahatsızlığı hafifletmek için kendimizi biraz daha ekstra motivasyonla yeme alışkanlığımızı değiştireceğimiz konusunda ikna etmeye çalışırız. Ters Kanıtlardan Kaçmak Bu bölümde öğrendiğiniz gibi iyi bir bilimsel teorinin işaretlerinden birisi o teorinin kanıtlarını çürütmeye dayalı testlerden sağlamca geçebileceğidir. Sahte bilimde bu yoktur, çünkü frenoloji ve bilinçaltı mesajlar kolayca çürütülebilir. Her hırsızın kafasında bir çıkıntı olmaz, ya da her CD dinleyen kilo kaybetmez. Bu konuları savunan insanlar her zaman ya problemden kaçmayı ya da teorilerini yeniden düzenlemeyi seçmişlerdir. Örneğin, barış yanlısı pasifist bir insan kafatasında yıkımla ilgili bir bölüme sahipse, akıllı bir frenolog o kişinin beyninde daha büyük bir yerde yapıcılık bölümünün olduğunu savunacaktır. Aynı şekilde, bilinçaltı kodlamalar bilinç dışı bir süreç izlediğinden dolayı, ölçülebilir bir yanı olmadığından; bu kodlamayı savunanlar: “eğer bilim bu tekniğin işe yaramadığını söylüyorsa ; kesinlikle bilimde bir hata vardır” diye karşılık verebilirler. Onlara göre eğer birisi bu teknikte başarısız oluyorsa, kesinlikle bilmediği Bir şey beynini etkiliyordur.


Sahte bilime göre, herhangi bir negatif durum açıklanabilir. Ama eğer barış yanlısı bir insanın kafatasında onu yıkıcı yapabilecek bir bölüm varsa, o insanın barış yanlısı olduğundan nasıl emin olabiliriz ki ? Ya da bilinaçltı kodlama telniğiyle kilo verebilen ya da veremeyen bir insanın beyni bilinçsiz birşekilde etkileniyorsa, sonuçları nasıl tahmin edilebilir ? Sahte bilimciler her zaman ters kanıtlardan kaçar; hiçbir yazıları gazetede çıkmaz ya da bilimsel bir dayanağı olmaz. Ama aksine gerçek bilimadamları, daha sonra başkalarının da tekrarlayabilmesi için araştırmalarını detaylıca anlatır. Karmaşık Olayları Basit Hale Getirme Sahte bilimin en son özelliği, karmaşık olayları basite indirgemedir. Bu da büyük bir kitleye cazip gelir. İnsan davranışlarını anlamak ve geliştirmek evrensel bir aktivitedir; ister Cd dinlemek olsun ister burçları anlamak olsun ya da el yazısından karakter tahlili olsun, açıklamalar ne kadar basit olursa insanlar o kadar çok etkilenir. Bu yüzdendir ki, frenologlar özelliklerini anlamak için bazı kafatası ölçümleri geliştirmişlerdir. Benzer olarak, grafologlar; insanların el yazısından karakterlerinin ortaya çıkabileceğini savunur. Özet olarak; sahte bilimin özellikleri (a) gerçek bilimle sahte bir bağlantı görüntüs, (b)anlatılan kanıtlara dayalı kuralların yanlış kullanımı, © teorilerin test edilebilmesi için gereklilikler ve (d) karmaşık olayları ciddi boyutlarda basite indirgeme olarak görülebilir. Psikolojideki Araştırmanın Hedefleri Psikolojideki bilimsel araştırmanın bir çok amacı vardır: Araştırmacılar davranışlara dair tam bir açıklama getirmek isterler, gelecekteki davranışları tahmin edebilmek isterler ve davanışlara mantıksal açıklamalar getirmek isterler. Bunun yanında, araştırmalardan edinilen bilgilerin insanlara bir şekilde fayda sağlayabileceğini düşünürler. Tanımlama


Psikolojide İyi bir tanımlama yapmak için, olayların tekrar eden süreçlerine bakmak, ve davranışların tetikleyici ya da doğal durumlara nasıl tepki verdiğini araştırmak gerekir. Örneğin primatlarda yemek için kavga etme veya diş gösterme gibi durumlar; onların agresif davranışlarının çoğalmasına yol açabilir. Bilimsel araştırmalarda, duru ve açıklayıcı bir tanıma varmak ilk adım olmalıdır; tanım bu şekilde olmazsa hiçbir anlamı kalmaz.

Tahmin Davranışın kuralları takip ettiğini söylemek, düzenli ve tahmin edilebilir ilişkilerin değişkenlikler arasında oluştuğunu söylemek demektir. Örneğin iki primatın yemek için yaptığı kavga sonrasında, aynı iki primat arasında tekrar kavga olmayacağını tahmin edebilirsiniz. Bir diğer örnek olarak SAT ve GPA sonuçlarındaki bağlantıların üniversitelerin, öğrencilerin ilerideki başarılarını tahmin etmelerinde yardımcı olduğu gösterilebilir. Açıklama Deneyi yapan kişinin üçüncü amacı da açıklama yapmak olmalıdır. Bir davranışı açıklamanın yolu, oluşmasına neyin yol açtığını bulmaktır. Deneyci psikologların örneğinde; X'in sistematik bir şekilde değiştiği durumlarda; X, Y'nin oluşmasına sebep olur ve sonuçları etkileyebilecek herşeyi kontrol edebilir. Normal bir açıklama terimi şöyle olmalıdır: (a) açıklamada, önceden bilinen kurallara göre teori oluşturulması gerekir. (b)X'in varlığından dolayı Y'nin oluşması ile alakalı diğer olası açıklamalar gözardı edilebilir. Uygulama Psikoloji biliminin son amacı uygulama yapmaktır. Psikologlar, yaptıkları araştırmaların sonuçlarının insanların hayatlarını daha iyi bir şekilde değiştirebileceğini düşünürler. Depresyonu


tetikleyen sebepleri bulmak; depresyondaki bir hastayı iyileştirmelerini sağlar ya da agresifliği araştıran bir psikolog; bir ailenin çocuğunu daha iyi yetiştirebilmesi için uygulamalar yapabilir. TEST 1.4 1)Sahte bilimci frenologlar, teorileri çürütüldüğünde ne şekilde davranırlar? 2)Anlatılan Kanıt nedir ve neden bazı iddiaların gerçekliğini anlatmakta faydasız kalır ? Psikolojideki Araştırma Tutkusu(Bölüm 1) Bu bölümde sizlere araştırma yöntemleri dersini almanın neden gerekli olduğunu anlatmak istiyorum. Bu dersin psikolojide araştırmacı biri olmaya yardım etmenin 1.adımı olmasıyla beraber; size psikolojideki diğer dersleri anlamanızda yardımcı olacak, araştırma bilgilendirmesinde önemli analizler yapmanızı sağlayacak ve mezun olduğunuzda iş bulma şansınızı da artıracak. Bunların yanı sıra, benim şahsi fikrime göre araştırma yapmak zaten başlı başına eğlenceli bir iş. Aslında laboratuvarda uzun saatler bazen sinir bozucu ve yorucu olabiliyor ama, davranışla ilgili bir fikir ürettikten sonra onun üzerinde testler ve araştırmalar yapıp, tahmin ettiğiniz sonuçları birebir almaktan daha tatmin edici ne olabilir ki ? Kim davranışla ilgili yeni şeyler bulup başkalarının hayatını iyi yönde değiştirecek keşifler yapmaktan heyecan duymaz ki ? Şimdi sizlere hayatlarını takıntılı bir biçimde işlerine adamış iki efsanevi deneyci psikolog hakkında bilgiler vermek istiyorum. Eleanor Gibson (1910-2002) 23 Haziran 1992'de Eleanor Gibson; Başkan George H.W. Bush tarafından Ulusal Bilim Madalyası ile ödüllendirildi. Bu ödül bir başka tarafından bir bilim insanına verilen en yüksel dereceli ödüldür. Daha sonra 82 yaşındayken psikoloji alanındaki


geliştirmeleri nedeniyle Hayat Boyu Başarı ödülü aldı. Üniversite öğrencileri tarafından en çok “Görsel Uçurum (visual cliff)” çalışmasıyla tanınır. FIGURE 1.4 Gibson, en büyük engeller karşısında bile yılmayan kişiliğiyle tanınır. Çalışmalarında en büyük sıkıntısı cinsiyet ayrımcılığından dolayı oldu. Daha sonra 1935 yılında Yale Üniversitesi'nde Robert Yerkes işe beraber psikoloji ve akıl testleri alanında çalıştı. Daha sonra davranış bilimci Clark Hull'ı bir bilim insanı olabileceği ve doktorasını tamamlayacağı konusunda ikna etti. 1940'ların sonunda eşi James Gibson ile Cornell üniversitesi'ne gitti ve herhangi bir ücret almadan 16 yıl boyunca araştırmalarına devam etti. Görsel Uçurum fikri de bu zamanda aklına gelmiştir. Burada ortağı Richard Walk ile fareler üzerinde deneyler yaptı. Derin algı konusunda ikisi de çok meraklıydılar. Walk, ordudaki paraşütçülerle; Gibson ise yeni doğan keçilerin yüksek bir platformdan düşmemelerini sağlayabilecek görsel algılar üzerinde çalışmıştı. Yaptıkları bir düzenekle, farelerin karşıya geçip geçemeyeceğini görmek istediler. “Beklediğimizden daha güzel bir sonuç elde ettik. Camın altındaki kağıdı takip ederek bütün fareler karşıya geçmeyi başardı. Daha sonra diğer tarafa da biraz kağıt koyduk ve tekrar denedik. Sonuç yine mükemmeldi; herşey gayet güzel gitmişti.” (Gibson,1980) Gibson ve Walk, sayısız testler yaptılar. Bunların içinde insanlar da vardı. Görsel uçurum testleri, 8 aylık çocukların karşıda anneleri olsa dahi bazı görsel algıları tehlikeli bulup geçmek istememeleriyle sonuçlandı. B.F. SKINNER (1904-1990) Eğer öğrencilere Freud dışında başka ünlü bir psikolog söyleyin


derseniz, muhtemelen size modern psikolojinin en meşhur bilimadamı olan B.F. SKINNER adını verirler. Skinner “davranışın deneysel analizi” alanında çalışmalar yapmıştır. Otobiyografisinde işi ve çalışmalarıyla ilgili dikkat çekici birçok nokta vardır. Skinner doktorasını Harvard'da tamamladı. Yeni buluşlar yapma konusunda her zaman çocuklarınki gibi bir heyecana sahipti. 192'nin başlarında, içinde nesli tükenmişlerin de bulunduğu birçok farklı konuda araştırma yapmıştır. “İlk nesil tükenmesi araştırmam kazara ortaya çıktı. Açlıkla ilgili bir araştırma yapıyordum. Fare bir kola dokunuyor ve ardından yemek düşüyor. O an orada yoktum. Geri döndüğümde inanılmaz bir dönüm noktasında olduğumu farkettim. Fare yemek almamasına rağmen kola basmaya devam ediyordu. İnanılmaz heyecanlıydım. Cuma günüydü ve bunu anlatacak kimse yoktu. Bütün haftasonu olası ölümüm durumunda buluşumu kimsenin öğrenemeyeceğini düşündüğmden, karşıdan karşıya geçerken daha dikkatliydim.(Skinner,1979) Skinner daha sonraları adıyla anılacak olan “Skinner Kutusu”nu icat etti. Koşullanmayı araştıran bu deneyde, fare bir kutuda bulunmaktadır, kutuda bir kol vardır, fare zamanla, bu kola basmakta ve kola basıldığında yiyecek gelmektedir. Fare rastgele birkaç kez bunu tekrarladıktan sonra, kola bastığında yiyeceğin geleceğini anlamış ve bilinçli şekilde kola basmaya başlamıştır.

FIGURE 1.5. BÖLÜM ÖZETİ Neden bu dersi almalısınız ? Araştırma yöntemleri dersi psikolojinin merkezidir. Tüm psikoloji dersi görenler tarafından alınmalıdır. Bu ders, psikoloji alanında araştırma yaparken yardımcı olmakla beraber, diğer dersleri


anlamanıza da destek sağlayacaktır. Bilginin Yolları Olan bitenler hakkındaki bilgilerimiz genelde deneyimlerimize, olayları nasıl yorumladığımıza, otoritelere olan güvenimize ve mantığımızı nasıl kullandığımıza bağlıdır. Araştırmacı psikologlar bilimsel düşünme tekniğini; bilgiye giden yol olarak görürler ve güvenirler. Bilginin Yolu Olarak Bilim Araştırmacı Psikologlar, insan davranışlarının, bilimsel yöntemler kullanarak tahmin edilebileceğini söylüyorlar. Bilim, günlük yaşantımızdaki gözlemlerimizden çok, sistematik gözleme dayalıdır. Bilim aynı zamanda davranışların sebeplerini bulmak için veriye dayanıklı yöntemler izler, ama bilimadamları buldukları sonuçların kalıcı olmadığını ve ileride değiştirilebileceğini kabul ederler. Bilimsel araştırmacıların sordukları sorular, deneysel sorulardır ve, bilimel yöntemler kullanılarak cevaplanabilir. Bilimsel araştırmaları yaparken ters kanıtlara da cevap verebilecek teoriler geliştirirler. Araştırmacı psikologlar Araştırmacı psikologlar olaylara şüpheci bir optimistlikle yaklaşırlar; davranış konusunda önemli şeyler bulma konusunda optimist; ama iddialara elle tutulur bir deneysel destek bulma konusunda şüpheci. Psikolojik Bilim ve Sahte Bilim Bilimsel anketleri sahte bilimden ayırmak oldukça önemlidir. Sahte bilim kendini gerçek bilimle iş birliği içerisinde göstermeye çalışır. Teorileri hiçbir zaman bilimsel yöntemlerle test edilmez, ve çürütülmeye yatkındır. Bilimsel Psikolojinin Hedefleri Psikoloji araştırmaları davranış olaylarına detaylı bir açıklama getirmeye çalışır, araştırmacı psikologlar davranışı şanstan daha


yüksek olasılıklarla tahmin etme yolunu seçer. Psikolojik araştırmaların sonuçları insan davranışlarını direkt olarak değiştirmek için kullanılabilir. Psikolojideki Araştırma Tutkusu(Bölüm 1) Psikolog bilimciler işleri ve davranış bilimiyle ilgili her zaman merak dolu olmuşlardır. Psikoloji her zaman cevaplardan çok sorular barındırır; bu yüzden de psikoloji araştırmalarının sonuçları bizlere her zaman cömert olmuştur. BÖLÜM SORULARI Her bölümün sonunda, sizler için hazırlanmış sorular bulacaksınız. Cevaplamadan önce tüm konuyu tekrar ediniz. Çalışmayı tek başınıza ya da grup çalışması olarak yapabilirsiniz. Online çalışma rehberinde benzer soruları bulabilirsiniz: www.wiley.com/college/goodwin 1- Araştırma yöntemleri dersinizin sosyal, bilişsel ve olağanışı psikoloji alanlarında sizlere nasıl yardımcı olacağını açıklayınız. 2-Pierce'ın A Priori yöntemi nedir ? 3-Sosyal bilişsel yatkınlığın bizlere eski bir söz olan “Deneyim en iyi öğretmendir” sözüne neden temkinli yaklaşmamız gerektiğini açıklayınız. 4-Carnap'a göre, determinizm özgür seçimler için mutlaka var olmalıdır. Bu sözü açıklayınız. 5-Araştırmacı psikologlar, iç gözlemi canlandırabilmek için; objektiflik terimini ne şekilde kullanmışlardır ? 6-Deneysel soru nedir? Din ve sağlık arasındaki bağ ile ilgili araştırma yapan birisine uygun bir soru örneği veriniz. 7-Bilginin yolu'nun içerdiği zorunlu nitelikleri tanımlayınız. 8-Araştırmacı psikologlar için kullanılan “şüpheci optimist” sözünü açıklayınız. 9-Sahte bilimler anlatılan kanıtlara güvenirler. Bu ne çeşit bir kanıttır ve neden problem yaratır? 10-Sahte bilimler, gerçek bilim görünmek için ellerinden geleni


yaparlar. Bu kişiler size bilinçaltı kodlama CD'sini ne şekilde satmaya çalışırlar ? 11-Psikolojide araştırmanın amacı olan 4 maddeyi açıklayınız. 12-Psikologların bir olay hakkında buldukları sebebe güvenebilmeleri için hangi durumlar oluşmalıdır? Alıştırmalar Bölümlerin sonunda uygulama egzersizleri bulacaksınız. Bu egzersizler, sizleri gerçek bir araştırmacı psikolog gibi düşünme konusunda eğitecek ve bölümden öğrendiklerinizi gözden geçirmenizi sağlayacaktır. EK-C'de soruların yarısının cevapları verilmiştir. Tüm cevaplar eğitimcinizde bulunmaktadır. Alıştırma 1.1 – Deneysel Sorular Sorma Her bir deneysel soru için; deneysel olmayan bir soru düşününüz ve bilimsel bir çalışma yürütünüz. 1-Tanrı ölü müdür ? 2-Gerçek nedir? 3-İnsanlar doğaları gereği iyi varlıklar mıdır? 4-Kadınlar manevi açıdan erkeklerden daha mı üstündür? 5-Güzellik nedir? 6-Hayatın anlamı nedir? Alıştırma 1.2 – Atasözleri hakkında eleştirel düşünme Hepiniz “Kötü bir şey olduğunda üçer üçer gelir” sözünü duymuşsunuzdur. Sahte bilimi ve bilginin yollarını kullanarak, bu söze inanan birisini sözle ilgili bir problem olduğuna ikna edip, bu inancın nasıl oluştuğunu anlatınız. Bilimsel düşünme tekniğini kullanarak bu teoriyi daha teknik bir şekilde açıklayınız. Alıştırma 1.3 – Güçlü bir inanca ulaşmak Tanrı'nın tüm hayatlarını kontrol ettiğine inanan ve ona güçlü bağları olan birisini hayal ediniz. Bu bölümde sizlere anlatılan


bilgi yollarını kullanarak bu tür bir inancın nasıl oluştuğunu açıklayınız. Alıştırma 1.4. - Grafoloji Sahte bilimin bir kolu olan grafolojiye göre, harfleri yazma biçiminiz karakterinizin yansımasıdır. Örneğin, yazınız küçük ve okunaksız ise, bir grafolog sizin utangaç olduğunuzu söyleyecektir. Google'dan “gramfoloji” araması yapınız. Yüzlerce site göreceksiniz. Biri grafolojiyi bilimini teşvik eden , diğeri de daha şüpheci analizler yapan 2 siteyi dikkatlice inceleyiniz. a-Sahte bilimin her özelliğini düşünün. Her biri grafolojiye ne şekilde uygundur? b-Her ne kadar henüz araştırma yapılarını öğrenmesek de, az çok ne tür bir deney olduğunu tahmin ediyorsunuzdur. Grafolojinin iddiaları hakkında basit bir çalışma yapınız. Alıştırma 1.5.- Sosyal biliş ve Medyum danışma hattı Hayatlarını nasıl yaşamaları gerektiği konusunda medyumlara danışan insan sayısında önemli bir artış gözlenmektedir. Medyumlara olan bu inancın ne şekilde oluştuğunu ya da güçlendiğini aşağıdaki maddelere dayanarak açıklayınız: a-inanç kararlılığı b-onaylama eğilimi c-ulaşılabilirlik kısayolu Testlerin cevapları 1.1 1-Yöntem dersi sizlere diğer derslerde yardımcı olacak süreçleri öğretir. 2-İstatistik. (Araştırma Yöntemleri de 2. seçenek olabilir) 3-Bilgi konusunda eleştirel bir tüketici olma kabiliyetinizi geliştirir.


1.2 1-Otoriteler 2-Öğrenciler cevaplarını değiştirdiğinde genelde yanlışı işaretlerler, bu durum hafızalarında yer eder çünkü puan kaybederek acı çekmişlerdir. 1.3 1-Davranışlar ölçülebilir ve gözlemler üzerinde anlaşmaya varılabilir. 2-Deneysel sorular, bilimsel süreçler izlenmiş bir çalışma ile cevaplanabilen sorulardır. (Örnek: Bu kitabı okuyan öğrencilerden kaçı testleri cevapladı?) 3-Teori; bir olay hakkında bilinen şeyleri özetler ve kesin olmayan açıklamalar getirebilir; hipotez ise teoriden çıkan araştırmaları tahmin eder. 1.4 1-Frenologlar iddialları çürütüldüğünde görünen anormallikleri açıklamak için diğer yeteneklerini kullanırlar. 2-Anlatılan kanıtlar, genel iddialarını desteklemek için belli başlı örnekler kullanırlar (Yorum vb), problemlidirler, çünkü iddialarını desteklemeyen örnekleri açıklama konusunda yetersiz kalırlar. BÖLÜM 2 PSİKOLOJİK ARAŞTIRMALARDAKİ KURALLAR ÖNSÖZ VE BÖLÜM HEDEFLERİ Bu bölümde Amerikan Psikoloji Birliği'nin (APA) hazırlamış olduğu en son etik kurallarını bulacaksınız. Bu kurallar hem insan hem hayvan araştırmalarında kullanılabilir düzeydedir. Bu bölümü bitirdiğinizde; *APA'nın etik kurallarının köklerini öğrenmiş olacaksınız. *Bu kuralların 5 temel prensibini anlamış olacaksınız. *Merkezi etik kurullarının (IRB) araştırma sürecindeki rolünü


tanımlayabileceksiniz. *Yetişkin insan, çocuk ya da belli sosyal kesimden olan katılımcılarla yapılan araştırmalarda, psikoloğun özelliklerinin neler olması gerektiğini öğrenmiş olacaksınız. *Önemli etik sorularına yol açan tarihi araştırma örneklerini anlamış olacaksınız. Profesyonel psikologların, APA tarafından hazırlanmış belli etik kurallarına uyması gerekir. Psikologlar katılımcıları tedavi ederken (a) hastasının haklarına saygılı olmalı, (b) eğer katılımcı hayvansa her türlü gereksinimini karşılamalı (c)tedavi verilerinde tamamen dürüst olmalıdır. Aşağıda göreceğiniz “Küçük Albert” örneğinde çocukların korkularının nasıl oluştuğu hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Bu yazı aynı zamanda etik kurallarıyla ilgili bir örnek teşkil etmektedir. KLASİK ÇALIŞMALAR – RİSK ALTINDAKİ ÇOCUKLAR Bu bölümde etik kurallarının gerekliliğinden bahsedeceğiz. Kimilerine göre bu kurallar gereksiz bir biçimde karışık gelebilir ve iyi bir psikoloji arştırmacısı katılımcılarına zarar gelmemesi için bunlardan minimum düzeyde yararlanmak isteyebilir. Okuyacağınız çalışma B.Watson ve ikinci eşi olan Rosalie Rayner tarafından 1920 yılında yapılmış ve bu çalışmaya “Küçük Albert” ismi verilmiştir. Tarihteki en önemli psikolojik deneylerden biri olarak kabul edilen Küçük Albert Deneyine başlamadan önce küçük Albert’a birkaç duygusal test yapılır. Minik bebeğe sırasıyla beyaz bir fare, tavşan, yanan kağıt parçaları, peluş bebekler, maske gibi ilk kez karşılaşabileceği nesneler ve durumlar gösterilir. Amaç, Albert’ın bunlara koşulsuz karşı tepkisi olup olmadığını incelemektir. Henüz bir korkuya sahip olmayan minik Albert, gördüğü her şeye gülümser. Bu denemelerden sonra Albert'i boş bir odaya alırlar. Odada, Albert'in üzerine oturduğu yatak haricinde hiçbir eşya bulunmaz. Daha sonra odadan çıkarak yalnız bıraktıkları Albert'in yanına beyaz laboratuvar faresi salarlar. Albert, fareden korkmadığı gibi, tam tersi bir tepki


göstererek fareyi çok sever, yakalamaya çalışıp, gülmeye başlar. Albert bir sonraki bölüm için hazırdır. Fare yine odaya salınır, fakat tek farkla. Albert, fareye her dokunduğunda biri çekiç, biri çelik çubuk olan iki demir çubuğu birbirine vurarak rahatsız edici sesler çıkarırlar. Henüz bu sese aşina olmayan Albert, korkar ve ağlamaya başlar. Bir müddet sonra ortam yine sessizleşince Albert, fareyle oynamaya devam eder ve fareye dokunduğu ilk anda ekibin çıkardığı o gürültülü ses ile karşılaşır. Ağlaması yatışıp, aklı tekrar fareye kayan Albert, dokunmaya çalıştığı an hep aynı sesi duyduğu için fareye dokunmaktan korkmaya başlar. Bu deney birkaç gün daha tekrarlanır ve sonuç olarak Albert ne zaman tüylü bir nesne görse, özellikle beyaz renkli, ondan korkar ve ağlamaya başlar.Deneyin sonunda ise Albert, ona gösterilen pamuk, beyaz tavşan ve benzer nesnelerin karşısında demir çubuklarla çıkarılan ses olmamasına rağmen yine aynı reaksiyonu göstermiş ve korkmaya başlamıştır. Albert’in korkusu, artık hafızasına tamamen kazınmıştır. Watson ve Rayner, deneyden sonra çocuğun korkularını gidermeye yönelik bir şey yapmadıkları gibi, korkunun devam edip etmediğini de gözlemlerler; ve korkunun devam ettiğini görürler. RESİM 2.1 Watson ve Rayner'ın, deneylerinden 33 yıl sonra çıkan etik kuralları çerçevesinde sorgulanması mantıksız olur. Tarihi olaylar, bulundukları döneme gere değerlendirilmelidir. Bu ikili, Albert'ın güçlü bir çocuk olduğunu düşündükleri için bu deneyi yapmışlardır. Küçük Albert, günlük hayatta zaten korku denilen kavramı bir şekilde öğrenecekti; onlar da bu davranışı bilime katkı sağlayarak öğrenmesini istediler. Bu şekilde eleştiri toplayabilecek bir deneyi yapan yalnızca Watson ve Rayner değildir.Myrtle McGraw ve Wayne Dennis de benzer deneylere imza atmışlardır. McGraw(1941) , ilk deneyinin ana konusu olarak; yaşamın ilk yıllarında sinir sisteminin gelişimini ele alır. Bu deneyde 75 farklı çocuğun yanaklarına, kollarına ve bacaklarına; doğumdan itibaren 4 yıl boyunca rahatsız etmeyecek düzeylerde toplu iğneler batırır. Yine de bir süre sonra bu iğneler çocuklara rahatsızlık vermeye başlar. Bir


süre sonre elinde iğne gören çocuklar dahi ağlamaya ve çırpınmaya başlarlar. Dennis'in 1941 yılında yaptığı deneyde ise bir çocuğun ilk yılında sosyal ve çevresel uyarımlar karşısındaki gelişimi takip edilir. Virginia Üniversitesi Hastanesinde doğum yapmış ve onlara bakamayacak olan bir anneden, “bebeklerin bilime katkısı karşılığı onlara iyi bir hayat sunma” fikriyle ikiz kız bebekler alınır. Bebekler 14 aylarını Dennis'lerin evinde, herhangi bir oyuncak olmadan ve dış dünyayla minimum ilişkiler içerisinde geçirirler. Dennis'ler bebeklerle sadece yemek yedirmek, banyo yaptırmak ve altlarını değiştirmek için vakit geçirirler. Dennis; raporlarında bebeklerin motor gelişimindeki geri kalma harici herhangi bir aksilik olmadığını belirtir. Deneyinin sonuçlarına göre, bebeklerin ilk yılında sosyal ilişkiler ve çevresel uyarımların, gelişimlerine minimum etkisi vardır. Bebekler ayrıca konuşma konusunda geridir, ama bu sonuç modern gelişim psikologlarını etkilemez. Daha sonraları aynı deneyi psikologlar hayvanları kullanarak da yapmışlardır. Watsoni McGraw ve Dennis'in çalışmaları katı yüreklilikle değil de sadece bilime katkısı olmadını istedikleri için yaptıklarını söyleyebiliriz. APA ETİK KURALLARINI GELİŞTİRMEK Amerikan Psikologları ilk etik kuralınu 1953 yılında oluşturdu. Bu 171 sayfalık Doküman, APA'nın 15 yıllık çalışması sonucu, bazı komitelerin; araştırmalarda etik olmayan uygulamalar yapıldığını düşündüğünden ortaya çıkmıştır. Nicholas Hobbs'un önderliğinde APA'ya üye yaklaşık 7500 üyeden, araştırmalarda görebildikleri tehlikeli sayılabilecek ve genel ahlak kurallarına uymadığını düşündükleri durumları bildirmeleri istenmiştir. Geri dönüş yapan yaklaşık 1000 kişi, genel olarak pratik psikoloji ve araştırmalardaki katılımcılara gereksiz verilen zararlardan bahsetmişlerdir. Daha sonra cevaplarını Amerika Psikologları


dergisinde ve 1952 yılında dakitabı son haline getirip sonraki yıl yayınlamışlardır. Bu etik kuraları yıllar içerisinde yenilenip en sonuncusu 2002 yılında oluşmuştur. TABLO 2.1 APA ETİK KURALLARI GENEL İLKELERİ İlke A: İyi olmak ve görevi kötüye kullanmamak: Bir psikolog, katılımcısı insan ya da hayvan; ne olursa olsun ona iyi davranmak zorundadır. Psikologların bilimsel ve profesyonel birikimleri, canlıların hayatlarına etki edebileceği için, onlara yaklaşırken her zaman temkinli ve düşünceli olmalıdır. İlke B: Güvenilirlik ve Sorumluluk: Psikologlar çalıştıkları kişilere her zaman güvenilir olmak zorundadır. Bir psikolog her zaman sorumluluklarını bilmeli ve katılımcısına zarar verebilecek bir yaklaşımdan kaçınmalıdır. İlke C: Dürüstlük Psikologlar bilimde, öğretmede ve psikoloji pratiklerinde; her zaman doğruluğu, dürüstlüğü ve güvenilirliği ararlar. En fazla yararı ve minimum zararı gördükleri durumlarda; herhangi bir güvensizlik ya da başka zarar verici etkileri yoketmek için bazı güvenilir teknikleri kullanabilirler. İlke D: Adalet Psikologlar her katılımcının psikolojiden faydalanma hakkının olduğunu bilirler. Her durumda mantıklı ve adil kararlar alırlar . Diğer psikologlarla olan rekabetlerini hiçbir zaman katılımcıyla olan çalışmalarına karıştırmazlar. İlke E: Başkalarının Haklarına Saygı Duyma Psikologlar katılımcılarının her türlü makamına , özel hayatına ve kararlarına saygı duyarlar. Gerekli durumlarda özel güvenlik kullanabilirler. TABLO 2.1. - 2002 KURALLARININ 10 ETİK STANDART KATEGORİSİ


KATEGORİ STANDART ÖRNEKLER 1-Etik olayları çözümleme Psikiyatrin işini yanlış yapması [8] Etik şiddet olaylarını raporlama 2-Rekabet Rekabet bağı [6] Bilimsel profesyonel temelleri inceleme 3-İnsan ilişkileri Haksız Ayrımcılık [12] İlgi Çarpışması 4-Gizlilik ve mahremiyet Mahremiyeti en önde tutma [7] Gizliliği fuzuli işgali minimuma indirme 5- Kamusal durumlararı ifşa etme 5.01 yorumlardan kaçınma [6] Medya sunumları 6- Ücret ve bilgi kaydı Profesyonel be bilimsel raporları belgeleme [7] Havale ve ücretler 7-Eğitim ve alıştırma 7.01 ve alıştırma programlarını oluşturma [7] Öğretimde denge 8-Araştırma ve yayın 8.02 kabulu [15] Yayınlama kredisi 9Vergi bildirimi vergilendirmenin kullanımı

1.01 1.05 2.01 2.04 3.01 3.06 4.01 4.04 Yanlış 5.04 6.01 6.07 Eğitim 7.03 Araştırmanın 8.12 9.02


[11] Test yapılandırması 10-Terapi ve aile terapisi [10] Terapiyi sonuçlandırma

9.05 10.02

Çift 10.10

Bu kuralların 5 ilkesi, kuralları bir bütün olarak felsefi açıdan ele almaktadır. Araştırmalarda kullanılırken aşağıdakileri içerir: İyi olmak ve görevi kötüye kullanmamak: Psikologlar araştırmanın getirilerini ve mal olacaklarını iyi bir biçimde tartıp araştırmaya başlamalıdır. Güvenilirlik ve Sorumluluk: Psikologlar araştırmalarını yapatrken her zaman sorumluluklarının farkında olmalı ve görevlerini ellerinden geldiğince güvenilir biçimde yerine getirmelidir. Dürüstlük: Psikologlar araştırmaları boyunca her alanda dürüst olmalıdırlar. Adalet: Psikologlar araştırmalarına katılan her katılımcıya eşit ve adil davranmalıdırlar. Başkalarının Haklarına Saygı Duyma: Psikologlar gönüllü katılımcıların her türlü sosyal hakkına saygı duymalıdır. TEST 2.1 1-Eleştirel örnekleme tekniği nedir? 2-APA etik kurallarının ilki : İyi olmak ve görevi kötüye kullanmamak'tır. Bu ilkeyi açıklayınız. İnsanlarla Yapılan Araştırmalarda Kurallar Rehberi 1960'larda insanlarla yapılacak araştırmalar için bazı özel kurallar düzenlendi. 1973 yılında Hobbs'un başkanlığınaki komitede Stuart Cook aynı eleştirel örnekleri kullandı. Bu kurallar insanlarla yapılan çalışmalardan, maksimum düzeyde verim


alınabilmesi ve araştırma gönüllülerinin her bakımdan iyi olabilmesi için düzenlenmiştir. Fayda ve Maliyeti Tahmin Etmek: Merkezi Gözlem Kurulu (IRB) İnsanlarla yapılan araştırmaların hepsi büyük bir sorumluluk gerektirir. Genelde katılımcıların başka işleri de yapabilecekleri zamanlarda deneye katılmaları istenir. Ama bazı zamanlarda potansiyel olarak zarar verebilecek durumlarda da olabilirler. Eskiden psikoloji bilimi adı altında insanlara testi geçemedikleri söylenip elektrik şoku verilir ve türlü değişik yollarla acı çektirilirdi. Bu tür stres verici deneyler Stanley Milgram'ın araştırmalarında açıkça anlatılmıştır. Fiziksel cezalandırmanın öğrenmede etkilerini araştırmak isteyen Milgram, bir deneye başladı. Deney gözlemcisi rolünü bir teknisyen önlüğü giyen sert, hissiz görünümlü bir biyoloji öğretmeni oynuyordu. Kurban rolünü de bu rol için eğitilmiş, İrlandalı-Amerikan bir muhasebeci üstlenmişti. Kurban ile deney gözlemcisi aslında işbirlikçi olmalarına karşın bu gerçek katılımcıdan gizleniyor ve kurban, katılımcıya kendisi gibi gönüllü olarak katılmış başka bir denek olarak tanıtılıyordu, dolayısıyla katılımcının gözünde deney, deney gözlemcisi ve iki denekten oluşuyordu. Deney gözlemcisi, iki deneğe "öğrenmedecezanın etkisi" hakkında bir deneye katıldıklarını, birisinin "öğretmen" diğerinin de "öğrenci" rolünü üstlenecekleri bilgisini veriyordu. Sonra, iki deneğe birer yaprak kâğıt veriliyordu. Katılımcının, bu kâğıtlardan birinde "öğretmen" ve diğerinde de "öğrenci" yazdığına ve kâğıtların rastgele verildiğine inanması sağlanıyordu. Gerçekte ise her iki kâğıtta da "öğretmen" yazıyordu ve işbirlikçi denek kendi kağıdında "öğrenci" yazıyormuş gibi rol yapıyordu; böylece katılımcının hep "öğretmen" olması sağlanıyordu. Bu noktada "öğretmen" ve "öğrenci" birbirini duyabilecek ancak göremeyecek şekilde ayrı odalara alınıyordu. Deneyin sürümlerinden biri, işbirlikçi deneğin gerçek deneğe bir kalp rahatsızlığı olduğunu söylemesi gibi ek bir özellik taşıyordu. Deneyden önce "öğretmen"e 45 voltluk bir elektrik şoku uygulanarak "öğrenci"ye uygulayacağını sandığı şokun neye


benzediği hakkında bir fikir verilmiş oluyordu. "Öğretmen"e daha sonra "öğrenci"ye öğretmesi amacıyla sözcük çiftlerinden oluşan bir liste veriliyor, öğretmen de bu listeyi önce öğrenciye bir kere okuyarak işe başlıyordu. Ardından öğretmen listeyi oluşturan sözcük çiftlerinin ilk sözcüklerini teker teker okuyor, okuduğu her sözcük için öğrenciye dört adet seçenek sunuyor, öğrenci de bu seçenekler arasından doğru olduğunu düşündüğü cevabı bildirmek için bir cevap düğmesine basıyordu. Verdiği cevap yanlış ise, her yanlış cevap sonucu giderek artan elektrik şoklarına maruz kalıyordu. Cevap doğru ise öğretmen sonraki sözcük çiftine geçiyordu. Denekler, öğrencinin verdiği her yanlış yanıta karşılık onun gerçek şoklara maruz kaldığını sanıyorlardı. Gerçekte ise şok uygulanmıyordu. İşbirlikçi denek gerçek denekten ayrıldığı zaman, geçtiği odada elektroşok makinesine bütünleştirilmiş bir ses kayıt cihazını çalıştırıyordu, bu cihaz da her şok seviyesine karşılık önceden kaydedilmiş bir çığlık sesini çalıyordu. Voltajın birkaç defa artırılmasından sonra aktör, kendisini yan odadaki denekten ayıran duvarı yumruklamaya başlıyordu. Birkaç defa yumrukladıktan ve kalp rahatsızlığını hatırlattıktan sonra ise artık sorulara cevap vermemeye ve şikayette bulunmamaya başlıyordu. Bu noktada pek çok denek, öğrencinin ne halde olduğunu öğrenmek için deneyi durdurmak istediklerini ifade ediyordu. Kimi denekler 135 voltta durup deneyin amacını sorgulamaya başlıyordu. Bunların çoğu sonuçlardan sorumlu tutulmayacaklarına dair güvence aldıktan sonra devam ediyordu. Birkaç denek, öğrenciden gelen acı dolu çığlıkları duyduklarında sinirli biçimde gülmeye başlıyor veya aşırı stres içinde olduklarını gösteren başka davranışlarda bulunuyordu. Çalışmada deneklerin deneyi bırakmalarına izin verilmemiştir. Milgram ve diğer araştırmacı psikologların karşılaştığı en büyük ikilem deneyin psikolojik maliyeti ile getirisinin karşı karşıya gelmesiydi. Deneyci psikologların çoğuna göre, deneyi yapmakta başarısız olmak bir psikologun sorumluluğundan kaçması demekti.


Asıl hedef insan yaşamına katkı sağlayacaksa, deneyden maksimum düzeyde veri alınmalıydı. Diğer bir taraftan, kimi deneyler, katılımcıların kendini kötü hissetmesine yol açabilir. Bu yüzden araştırmacılar deneylerini yaparken (a) davranış hakkında veri toplarken mantıklı araştırmalar yapmalı (b)katılımcılara zarar verecek davranışlardan kaçınmalılardır. Çalışmalar planlanırken, üniversitelerin Merkezi Gözlem Kurulu (IRB) adındaki 5 kişilik grubundan yardım alınabilir. IRB'ler araştırmaların etik kurallarına uygun olup olmadığını denetler, deneyin katılımcıya zararı olup olmadığını araştırır. Araştırmacılar araştırmalarını yapmadan önce, katılımcılara bilgilendirici bir açıklama yapar (ÖRNEK: öğrencilere zamanlama konusunda bir test yapmak istiyorum). IRB'ler katılımcılar, ünversiteler ve araştırmacılar için güvenilir bir çalışma hazırlanmasını sağlar. IRB'lerin içerisinde bilim adamı olmayanlar da bulunabilir. Bu kişilerin anlayamayacağı veya onaylamayacağı çalışmalar da olabilir. Bu durumda çalışmaların sonuçları anlamsız ve harcanan zaman boşa gitmiş olur. Bu yüzden IRB'lerin içinde en azından bir tane yöntem bilim uzmanu olmalıdır. Bazı araştırmacıları endişelendiren 2. şey ise IRB'den onay alamamaktır. IRB üyelerine yabancı gelebilecek; ama aslında insanlığa fayda sağlayacak deneyler; gereksiz deneylerin arkasına geçebilir ve onay alamayabilir. Üçüncü olarak; bazı araştırmacıların IRB'ler hakkındaki bir diğer endişesi de; IRB'nin bazen olması gerekenden çok daha fazla işin içine girmek istemeleridir. Örnek olarak; 2007 yılında Kimmel


adındaki bir araştırmacı; deneklerin farklı tonlardaki sesleri tanıyıp tanıyamayacaklarını görmek istediği bir deney yaptı. Deneyde aslında bütün ses tınları aynıydı ancak IRB yine de katılımcıların yüksek sese maruz kalıp riske girebileceklerini düşündüğü için sesleri dinlemek istedi ve onay vermedi. Bu yüzden deneyini hayvanlarla yapmak zorunda kaldı. IRB'lerden kolayca onay alan araştırmacılar da olmuştur. Keith Spiegel ve Koocher (2005) yılında yaptıklatı deneylerin ön raporlarında “aşırı detayların okuyucuları sıkıp konudan uzaklaştıracağını” yazarak 7 farklı deney için sorgusuz sualsiz onay almışlardır. Psikologları endişelendiren 4. konu ise IRB'lerin; deneylerde biomedikal araştırma modellerini aşırı derecede vurgulamak istemesidir. Örneğin; ön raporlarda, deneylere katılmayan katılımcıların; tedaviyi kendi başlarına nasıl yürüteceğinin alternatiflerini görmek isteyebilirler. Bu sebeplerden dolayı bir araştırmaya onay veren IRB'nin başka bir araştırmaya onay vermemesine şaşmamak gerekir. IRB'ler kararlarını verirken; öncelikle deneyin katılımcı için risk teşkil edip etmediğine bakarlar. Kimi deneyler katılımcılar için herhangi bir risk teşkil etmese de; bazısı risk, bazısı da minimum risk barındırabilir. Katılımcıların biraz stres içeren deneyleri; minimum risk içerir. Eğer risk fizik veya akılla ilgiliyse; katılımcılar risk altında olabilirler. Örneğin bir katılımcının spor psikolojisiyle ilgili deneyde olması minimum risk altında olması demektir. Ancak katılımcıya herhangi bir deney için düşük dozda bir ilaç verilmesi, o deneyin riskli olduğunu gösterebilir ve IRB'ler bu tür deneylere her zaman temkinli yaklaşmışlardır.


Deneyde risk yoksa veya minimum düzeydeyse; IRB, ön raporu kabaca okuyup onay verebilir. Ancak deney risk içeriyorsa, IRB ön raporu tamamen gözden geçirir ve araştırmacıdan, deneklere herhangi bir zarar gelmeyeceğine ve etik kurallarına uyacağına dair garanti ister. Son olarak, eğer araştırmacı deneyini IRB'nin bulunduğu merkezden farklı bir yerde yapacaksa, işine uygun bir merkez seçmelidir. Örneğin, sağlık psikolojisiyle ilgili bir deney yapan araştırmacı, mutlaka bölgesinde bulunan bir sağlık merkezini seçmeli; ayrıca IRB ve merkezin araştırma komitesinden izin almalıdır. Bilgilendirilmiş Rıza ve Araştırmalarda Hilecilik Bir araştırmaya katılmaya karar verdiğinizi düşünün. Bir odaya girip form dolduruyorsunuz. Formda çalışmanın problem çözme ile ilgili olduğu yazıyor. Günü geldiğinde çalışmaya katılmak üzere gidiyorsunuz. Odaya girip deye başlıyorsunuz. Sizinle beraber birkaç denek daha var ve önünüzdeki kağıtta karışık verilmiş harflerden anlamlı kelimeler türetmeye çalışıyorsunuz. Bir süre sonra deneklerden birisi yapamadığını söyleyip odadan çıkıyor. Arkasından araştırmacı gelip size biraz önce çıkan denekle ilgili sorular sormaya başlıyor. (ÖRNEK: çıkan denek ne giymişti? vb) Daha sonra araştırmacı sizlere çalışmanın problem çözmeyle ilgili değil, gözlem dikkatiyle ilgili olduğunu söylüyor. Buna nasıl tepki verirdiniz ? APA etik kodlarında geçen bilgilendirilmiş rıza içeriği; katılımcıların deneyle ilgili tam bilgi sahibi olması hakkını ve ona göre katılmak isteyip istemediklerini karar vermesini savunur. Örneğin, acı verici herhangi bir olgunun bulunduğu deneylerde (ÖRNEK: elektrik şoku-seviyesi ne olursa olsun), denek önceden bilgilendirilmelidir. Bilgilendirme yapılmadığı durumlarda, biraz önceki gözlem dikkati örneğinde olduğu gibi, verimli sonuçlar


alınamayabilir. Verilen örnekte eğer çalışmanın kelimeler değil de dikkatle ilgili olduğunu önceden bilseydiniz, kelimelere odaklanmak yerine, etrafınızdaki şeylere odaklanabilirdiniz. Kimi araştırmacı psikologlara göre; hileli araştırmalar; deneklerin araştırmacılara olan güvenini sarsabilir. Bununla beraber bazı araştırmacılar ise, deneklere araştırmanın detaylı biçimde anlatılmasının yanlış olduğunu savunuyorlar. Bu araştırmacılar, deneklerin araştırma içeriğini birebir bilmesi halinde, normal davranışlarının yerine, zorlama tavırlar sergilediklerini gözlemlemişlerdir. Greenberg'in 1967'de yaptığı bir araştırmaya göre, rol yapmasını istedikleri deneklerle, doğal davranan deneklerin davranışları arasında çok büyük farklar olmuştur. Deneyin içeriğinden haberdar olan denekler zorlama tavırlar sergilerken, haberdar olmayan denekler gayet normal davranmışlardır. 1978 yılında Gardner sesin strese olan etkisini ölçmek için bir çalışma yürütmüştür. Deneklerin bir kısmı araştırmanın neyle ilgili olduğu konusunda tam bilgi sahibiyken, diğer kısmı bilgilendirilmemiştir. Bilgilendirilmeyen kısım nerden ve ne zaman geleceğini bilmedikleri seslerden çalışma esnasında rahatsız olurken, bilgilendirilmiş kısım hiçbir şekilde rahatsızlık duymamıştır. Milgram örneğinde; araştırmacının ilgilendiği tabiki öğrenme yetisi değildi. Milgram, deneklerin stres altında da olsa itaatsizlik yapıp yapmayacağını görmek isteyerek öğrenci rolü yapan deneklere elektrik şoku verilmesini söylemişti. Eğer “öğretmen” olan deneklerin, deney hakkında bu tür bilgisi olsaydı, aynı sonuçlara ulaşabilir miydi? Tabiki hayır.


Araştırmacılar, deneklerin olabildiğince doğal davranmalarını istediklerinden dolayı, deney içeriğini tam olarak açıklamama yolunu seçebilirler. Bunun olması için bu tür hileleler bazen gerekli olabilir. Yine de araştırmalarda bu şekilde hileli kapatmalar bazen olsa da, en aza indirgenmesi gerekir. RESİM 2.2 Kişilerin kendi rızalarıyla katıldıkları deneylerde, deney hakkında tam bilgiye sahip olmasalarda; istedikleri zaman deneyi bırakabilecekleri bildirilmelidir. Ama Milgram'ın deneyinde, öğretmen rolunu oynayan denek, öğrenci rolünü oynayan deneğe; sürekli olarak “devam etmesi” gerektiğini hatırlatmıştır. Milgram deneyi, “istediği zaman deneyi bırakabilir” ilkesini çiğnemiştir. Aşağıda, yetişkin deneklerin bir deneye katılırken doldurmaları gerektiği , benim hazırladığım bir kabul formu gösterilmiştir.Potansiyel gönüllüler, deneyin amacını (ama bütün hipotezi değil) öğrendikten sonra bu doldururlar. Deneklere istedikleri zaman deneyi yarım bırakabilecekleri bildirilir. Herhangi bir sorun karşısında kime ve nereye başvurabilecekleri anlatılır. Deneyde herhangi bir risk olup olmadığı açıklanır. Son olarak, eğer isterlerse deney bittikten sonra sonuçları alabilirler. 2002'de etik kurallarına daha detaylı özellikler eklenmiştir. Örneğin panik atak gibi kimi hastalıkların tedavi süreçlerinin getirilerinin yanı sıra bazı zararlı etkilerinin de olabileceğinin hastalara açıklanması gerekmektedir. 8.02 numaralı standartta göreceğiniz üsere, araştırmacının katılımcılara tedavi sürecini detaylı bir şekilde anlatmaları gerekir. Katılımcı içeriği öğrendikten sonra, deneye katılmama hakkını kullanabilir. Bununla beraber Standart 8.05'da görüldüğü gibi, her araştırmada katılımcılara deneyle ilgili tam bilgi vermek zorunlu


değildir. Kimi anonim sorulardan oluşan çalışmalarda katılımcının çalışmanın tam içeriğini bilmesine gerek yoktur. (ÖRNEK:sınıf projeleri, arşivlenecek bilgiler vb). Açık alanlarda yapılan soru-cevap araştırmalarında katılımcıların onayını almak gerekmeyebilir. ONAY FORMU Prosedür: Araştırmacı katılımcıyı karşılar, çalışmanın genel hatlarını anlatır, ve kabul edip etmediğini sorar. Katılımcı formu okur, anlamadığı kısımlarda soru sorabilir, daha sonra formun 2 kopyasını imzalar ya da imzalamaz. Katılımcıya formlardan birisi verilir. Bilişsel Yön Bulma Deneyi Bu çalışmanın amacı, katılımcıların verilen coğrafi bölgelere ne derecede doğru olarak ulaşabileceklerini görmektir.Eğer katılmayı seçerseniz, ilk önce verilen coğrafi direktifler doğrultusunda 4 farklı bölgeye ne derecede doğru olarak gideceğiniz saptanacaktır. Daha sonra deneyle ve bilişsel yön bulma yeteneğinizle ilgili bir kaç soru cevaplayarak deneyi sonlandıracaksınız. Deney yaklaşık 20 dakika sürmektedir. Sonrasınde eğer sorularınız varsa bizlerle paylaşabilirsiniz. Bu çalışma üniversitenin IRB komisyonu tarafından onaylanmıştır. Eğer herhangi bir sorunuz ya da deneyle ilgili şüpheleriniz olursa, lütfen benimle iletişime geçin. DR.SMITH – PROJE MÜDÜRÜ; DR.JONES- IRB BAŞKANI (imza) Ben;_______________________, 18 yaşından büyük olduğumu; bu deneye kendi rızamla katıldığımı ve istediğim zaman deneyi yarım bırakabileceğimi anlamış bulunmaktayım. Deneyin sonunda çalışmayla ilgili sonuç raporlarını almayı kabul ediyorum. Bu deneyin hiçbir risk içermediği tarafıma detaylıca anlatılmıştır. (Katılımcının imzası-Adı soyadı-tarih)


Çalışmanın sonuçlarını almak istediğiniz e-posta adresinizi yazınız:______________ Kabul prosedürleri Almanya'daki 2. Dünya Savaşı'nda Josef Mengel'in çalışmalarından sonra ortaya çıkmıştır. Mengek, insanların hangi durumlarda ne derece hayatta kalabileceklerini görmek için onları buzlu sulara sokmuş, damarlarına benzin enjekte etmiş ve hatta onlara ölümcül hastalıklar bulaştırmıştır. 1940'larda Nurmberg'deki doktorlar, hiçbir katılımcıdan kabul formu benzeri bir belge almadıklarını; ve bu yaptıkları işlerin büyüklüğünün yanında, bunun hiçbir öneminin olmadığını söylemişlerdir. Bu olaylar APA'nın etik kurallarının temelini oluşturmuştur. Bu çalışmaların toplama kamplarında yapılmış olmasına rağmen; Amerika'da da benzer problemler yaşanmıştır. Aşağıda okuyacağınız yazıda göreceğiniz üzere, bazı araştırmacılar bir kaç zihinsel engelli çocuğa, hastalığı iyileştirebilmek için hepatit bulaştırmış; frengi hastası güneyli siyahi erkeklere hastalıklarından bahsetmemiş ve senelerce tedavi etmeden bekletilmiş ve hatta bir çok askere bilgisi dışında LSD adlı uyuşturucudan yüksek dozlarda vermişlerdir. ETİK KURALLARIBİLGİLENDİRİLMİŞ HAKKINDA TARİHİ PROBLEMLER

KABUL

Doktorların araştırma aktivitelerinde bazı zamanlar acımasızlıklar hüküm sürmüştür. Buna en iyi 3 örnek; Willowbrook hepatit deneyi, Tuskegee frengi araştırması ve MK-ULTRA projesi olabilir. Willowbrook deneyinde, zihinsel engelli çocuklar ailelerinin rızasıyla bu deneye katılmışlardır. Ancak daha sonradan ortaya


çıkmıştır ki, aileler baskı altında bu deneye rıza göstermişlerdir. Bulundukları enstitüte hepatit hızla artmakta olduğu için, izin alabilmişlerdi. Katılan çocukların çoğu tuvalet eğitimi alamamışlardı ve hepatit bu yüzden hızla yayılmaya devam etmişti. Yine de bu çalışma , hepatit tedavisine yardımcı olmuştur. Tuskegee deneyinde ise; 1932 de başlanan araştırmada amaç tedavi edilmemiş frenginin uzun vadeli sonuçlarını anlamaktır. Bunun için seçilen siyahi denekler izlem altına alınmıştır, bu dönemde frenginin zaten etkin bir tedavisi yoktur. Bu hastalara bedava tıbbi bakım önerilmiş ve kabul eden hastalar ölümlerine kadar izlenmiştir. Araştırmaya katılan hastalar bu bakımla frengiden kurtulacaklarını düşünüyorlardı.Oysa çalışma başladığı sırada "penisilin" adlı antibiyotiğin bu hastalıkta da etkin olduğu biliniyordu. Olayı bir skandala çeviren 1950'lerde penisilinin yaygın olarak kullanılmaya başlamasıyla frenginin kolaylıkla tedavi edilir bir hastalık haline gelmesine rağmen bu hastaların araştırmayı sürdürmek adına tedaviden mahrum bırakılmasıdır. Bölgedeki tüm hastanelere bu araştırmada denek olan hastaların listesi gönderilmiş ve kesinlikle tedavi edilmemeleri söylenmiştir. Durum New York Times'da konuyla ilgili bir makale çıkana kadar gizli kalmış, bu makaleden sonra ise ulusal bir skandala dönüşmüş ve tıbbi araştırmalarda etik prensiplerle ilgili önemli kararların alınmasına vesile olmuştur. 3.Örnekte ise MK-ULTRA Projesi yer almaktadır. Temel olarak LSD üzerine kurulan bu deneyde, LSD’nin yanında halüsinojenler, hipnoz, beyin yıkama ve ağır işkence seansları da askerler üzerinde uygulanmıştır. Denekler sandalyelere bağlanmış, zorla kimyasallar yutturulup, bu kimyasallara verdikleri tepkiler görülmek istenmiş daha sonra ise bireysel ve toplumsal zihin kontrolü, kimyasal maddeler yardımıyla kişinin düşüncelerinin etki altına alınması ve bu uyuşturucuların etkisi altındayken yalan makinelerinden geçip geçemeyecekleri ya da silah kullanıp kullanamayacaklarını görmek amaçlanmıştır. Askerlere verilen kabul formlarında hiçbir açıklayıcı ibare bulunmamaktadır. Bu


projenin sonunde en az 2 kişi ölmüş, ve birçok insan bundan etkilenmiştir. 1994 Rockefeller Raporunda yazdığı üzere, bir deneğe haberi olmadan, 2-3 bardak LSD içeren sıvı içirmişler ve bu kişi sonrasında intihara kalkışmıştır. Bilgilendirilmiş İçerik ve Özel Seçilmiş Kişiler Her araştırma konusunda içerik hakkında bilgilendirme yapılıp onay alınmayabilir. Örneğin yaşa ya da kapasiteye bağlı olarak bilgilendirme yapılması zor olabilir. Veya her denek isteyerek katılmayıp o araştırmaya girmesi için zorlanmış olabilir. (Örnek: Mahkumlar). Bu durumlarda ek prosedürler uygulanabilir. Bu gibi durumlar için Çocuk Gelişimi Eğitimi Topluluğu (SRCD) bazı kurallar izler. Örneğin, çalışmaya katılacak çocuk çok küçük veya anlayamayacak kapasitedeyse; araştırmacı yapılacak deneyi çocuğa ve aileye anlayabilecekleri şekilde anlatır. Ailenin onayı alındıktan sonra deneye başlanabilir. Bu onay aynı zamanda çalışma sırasında araştırmacının çocuğun davranışlarını görüntüleme, kaydetme ve herhangi bir ters durumda çalışmayı durdurması demektir. Aileye çalışmayla ilgili bilgi verilmiş olsa da; deney sırasında odada olmayacakları için içeride neler olacağını bilemezler. Bu durumda çocuğun ruh sağlığını etkileyebilecek bir olay karşısında araştırmacının çalışmayı durdurup durdurmama kararı kendisine aittir. Bundan başka olarak araştırmacılar çocukların onayını almak için onlara ödüllendirici şeyler teklif etmemelidirler. Çocukların ya da ailenin kendi rızası olmak zorundadır. Katılımcıların haklarının her yönüyle korunması gerekmektedir. Katılımcıların kendini zorunlu hissetmemesi çok önemlidir. Ama


bu durum bazen zor olabilir. Örneğin cezaevlerindeki mahkumlarla ilgili çalışmalarda; araştırmacı ne kadar iyi niyetli olursa olsun, bir mahkum deneye katıldığında ileride başına birşeyler gelebilir korkusuyla kendini katılmak mecburiyetinde hissedebilir. Bu durumlarda bazen araştırmacılar onları heveslendirecek seçenekler sunabilir ve katılımlarının tamamen gizli tutulacağı konusunda onlara söz verir. 1940 yılında Spelt'İin yaptığı çalışmada hamileliklerinin son ayındaki adaylarındaki kadınlar kullanılmıştır. Bu kadınlar bir deneyin parçası olduklarından habersizdiler. Deneyde bu kadınların karın bölgelerinin röntgenleri çekiliğ bebeklerin tekme atmaları sağlanmak için farklı tonlarda sesler verilmiştir. Deneyin sonunda radyasyondan etkilenen bir çok bebek doğmuştur ve 2 bebek prematüre olarak dünyaya gelmiştir. Buna ek olarak bazı durumlarda araştırmacı gizliliği bozabilir.(ÖRNEK: Bir mahkumun başka bir mahkumu öldürme olasılığını farkettiğinde). Katılımcılara iyi Davranma Etik kurallarında açıklandığı üzere; her katılımcıya eşit davranılmalı, deney sırasında kendilerine saygı gösterilmeli, deneyle ilgili tam bilgilendirme yapılmalı, sonuçları hakkında bilgilendirme yapılmalı, ve katılımları gizli tutulmalıdır. Deney bittikten sonra, araştırmacının yapması gereken bir iş daha vardır: Bilgi Alma. Bilgi alma süreinde katılımcı araştırmacıya deney hakkında sorular sorar ve cevaplar alır. Kimi durumlarda araştırmacı her soruyu yanıtlamaz.(ÖRNEK: Diğer deneklere bilgi vereceğini düşündüğünde). Bu tür bir durum araştırmayı çıkmaza sokabilir. Araştırmanın iptal olmaması için, araştırmacı deneklerin sorularını, araştırma tamamen bittiğinde cevaplayabilir.


Genel olarak Bilgi Alma sürecinin 2 ana görevi vardır. Birincisi katılımcılara deneyin amacını anlatmak, diğeri de test sırasında olabilecek stres ya da negatif düşünceleri azaltmak. Denekler eğer isterlese veri tabanından bilgilerini sildirebilirler. Bilgi alma süreçlerinin uzunluğu deneyin karışıklığına, ve potansiyel sitres azaltmaya bağlı olarak değişebilir. Kurgusal aldatmaca içeren bir deneyler genelde katılımcıya anlatılandan farklı Bir şey yaşayıp yaşamadığını sorarak başlar. Bu sayede araştırmacı deneydeki kurgunun başarısını görebilir. Daha sonra araştırmacı katılımcıya; aslında kendisine anlatılan çalışmadan farklı bir çalışma yürütüldüğünü anlatır ve bunu başta söylememesinin sebeplerini açıklar. İyi hazırlanmış bir bilgi alma süreci bazen deneyden daha uzun sürebilir. Bilgi alma süreci ne kadar iyi geçerse, deney de o kadar başarılı olur. Ayrıca bu süreçte araştırmacılar ileride yapacakları çalışmaları itileştirmek için deneyim kazanmış olurlar. İnsanların deneylerine katıldıkları için kendilerini iyi hissetmelerini sağlamak asla abartılı Bir şey olmaz. Bu iş gerçekten zorlu bir iştir, özellikle de işin içine hile kurgusal aldatmaca girdiği zaman. Örnek olarak Milgram deneyinde insanlar bilgi alma sürecinde bir form doldurarak kendilerini deneye katıldıkları için gerçekten çok mutlu hissettiklerini yazmışlardır. Milgram'ın 1974'teki raporuna göre deneklerin hiçbirinde travmatik bir reaksiyon görülmemiştir. Araştırmalara göre kurgusal aldatmaca olan deneylere katılmış çoğu insan, bu kurguyu öğrendiklerinde bunu anlayışla karşılıyorlar. Başka bir araştırmaya göre, insanlar bilime yardımcı olmak adına; kurgusal aldatmaca içeren bir deneye katılıp sıkılmak ya da zarar görmektense, o deneyin içeriğinden daha önemli olduğunu düşünüyorlar.


Diğer bir taraftan da, kurgusal aldatmaca deneylerindeki katılımcılar, bazen önyargılı olabiliyorlar. Bu durumda araştırmacılar katılımcılara zamanlarını önemli Bir şey için kullandıklarını anlatmalılardır. 1994 yılında Fisher ve Fyrberg'in yaptığı 3 deneyin sonucunda; öğrenciler deneylere göre %90, %73 ve %79 oranlarında katıldıkları çalışmaların geri dönüşünün iyi olacağını düşünmüşlerdir. Katılımcılara iyi davranmanın son örneği olarak, deneklerin kişisel bilgilerinin gizliliği gösterilebilir. Araştırmacılar deneklere, kişisel bilgilerinin kesinlikle güvende olduğunu ve asla 3. şahıslarla paylaşılmayacağının garantisini vermelidirler. Yalnızca çocuk istismarı, intihar ya da cinayet eğilimi gibi istisnai durumlarda, katılımcı bilgilendirilerek bu gizlilik limitlendirilebilir. Özet olarak insanlarla yapılan çalışmalar şunları içermelidir; *Getirilerinin yürütülmelidir.

götürülerinden çok olacağı bir araştırma

*Katılımcılara zarar gelebilecek herhangi bir durum olmamalıdır. *Çoğu durumda katılımcının onayı alınmalıdır. *Katılımcının istediği anlatılmalıdır.

zaman

deneyi

yarım

bırakabileceği

*Bilgi Alma süreci yürütülmelidir. *Katılımcının bilgileri gizli tutulmalıdır. İnternette Etik Araştırmaları İnternet 20. yüzyılda tüm hayatımızı etkilediğinden, psikoloji araştırmalarının da etkilendiğini söylemek yanlış olmaz. Psikologlarla ilgili yapılan elektronik araştırmalar 2 ana


kategoriye ayrılır. İlk olarak, bazı web siteleri, kayıt olan katılımcılarla birlikte araştırmalar yürütür. Bu katılımcılar online olarak soruları cevaplarlar. Örneğin bazı sitelerde ( http://psychexps.olemiss.edu); katılımcılar veri tabanına kaydolur ve ona göre karşısına çıkan anketlere katılır. Diğer bir tür araştırmada ise, katılımcılar zaten içlerinde oldukları bazı grupların araştırmalarına online olarak katılır (ÖRNEK: Survey monkey) . Bu tür araştırmaların geleneksel araştırma yöntemlerine yakın bir başarı gösterdiği tespit edilmiştir. İkinci tür elektronik araştırma ise, internet kullanıcılarının davranışlarıyla ilgili olanlardır. (ÖRNEK: chat odalarının istatistiği). Yalnız bu tür araştırmalar bazı problemleri doğurur. Araştırmacının 18 yaş üstü olması gerektiğini belirttiği çalışmalara katılanların; gerçekten 18 yaş üstü olup olmadığını anlamak çok zordur. Bundan başka olarak, bilgi alma süreci işleyemez. Katılımcıların karşılarında onay formunu doldururken soruları olduğunda soracak bir araştırmacı yoktur. Araştırmacının yine de her şekilde etik kurallarına uygun davranması gerelir. Elektronik araştırmacıların da dikkat etmesi gereken şey, internet ortamında katıldıkları araştırmalara herkesin ulaşabileceğidir. Araştırmacılar bilgisayarlarından, katılımcıların internet çerezlerinin silinmiş olduğundan emin olmalıdırlar. Katılımcılar ise; bilgisayarlarının IP adreslerinin çalışma içerisinde herkese açık olmamasına dikkat etmelidirler. Aksi durumda araştırmacıdan silmesini isteyebilirler. TEST 2.2 1-İki farklı hafıza tekniğini karşılaştırma hakkında çalışma yapmak istiyorsunuz. Bu çalışmada IRB'nin hangi onay süreci işleyecektir ? 2-APA “, “bilgilendirilmiş onay”ı nasıl tanımlıyor ? 3-Milgram'ın prosedürü büyük ihtimalle IRB'nin onayını alamazdı. Bu çalışmadaki en büyük problem neydi ? 4-Deneylerin bitiminde araştırmacının yapması gerekenler nedir ve bu gerekliliğin 2 bölümü nedir ?


Hayvanlarla Yapılan Araştırmalarda Kurallar Rehberi Genel psikoloji derslerinden hatırlayacağınız gibi psikologlar hayvanları da araştırma konuları olarak seçebilirler. Çoğu insan farelerin deneylerde insanlardan çok kullanıldığını düşünse de bu oran %7-%9 arasında değişir. Ve büyük bir çoğunluğu farelerle beraber kuşları da kullanır. İnsan psikolojisiyle ilgili bulguların çoğu hayvan araştırmalarına dayanır. Hayvanlar çoğu sebeple denek olarak kullanılabilir. Bunun sebebi de kimi deneyin insanlar üzerinde uygulanamayacak olmasıdır. Eleanor Gibson'ın deneyindeki bebekleri hatırlayın. Bu görsel derinlik duygusu bebeklerde doğuştan mı vardır ? Hayır. Bu deneyi kontrol edebilmek için fareleri kullanmış ve görsellik duygusunu onlara öğretmiştir. Hayvan Hakları Konusu Hayvanların araştırmalarda kullanılması konusu biraz hassas ve duyguya dayalı bir konudur. Hayvan hakları aktivistleri geçmişten günümüze çok kez hayvanların deneylerde kullanılmaması gerektiğini savunmuş, ve bu iş laboratuvarların yağmalanmasına kadar gitmiştir. 1980'li yıllarda bazı hayvan aktivistleri 100 kadar laboratuvara izinsiz girip hayvanları çalmışlardır. Geçtiğimiz yıllarda aktivistler direkt olarak araştırmacıları da hedef almaya başlamışlardır. 2008 yılında Vera Cruz'daki California Üniversitesinden 2 araştırmacı saldırıya uğramıştır. Kimileri insanların kendilerini başka canlılardan üstün görmemesi gerektiğini ve bu yüzden hayvanları denek olarak kullanmamaları gerektiğini savunmaktadır. Çünkü her canlı acı hisseder. Bilinci yerinde olan hayvanların da bazı hakları vardır ve gelebilecek zararlardan korunmaları gerekir. Bir diğer karşıt grup ise (Judeo-Hristiyanlar) insanların hayvanlar üzerinde üstünlüğü olduğunu düşünür ama aynı zamanda hayvanları korumak gibi bir sorumluluğumuz olduğunu savunurlar. Bu gruptaki insanlar hayvanların bazı deneylerde kullanılmasının insanlık için gerekli


olduğunu bilir-özellikle tıbbi araştırmalar- ama onlara zarar gelebilecek deneyleri reddederler. Bu aktivistlere göre hayvanların psikolojik deneylerde kullanılmasının insanlığa herhangi bir katkısı olmamaktadır. Eleştirmenler; hayvanların laboratuvar ortamında kullanılmasındansa, kendi doğalarında izlenmesinin daha yararlı olacağını savunmaktadırlar. RESİM 1.4 Hayvan Deneyleri Karşıtlığı (Anti-Viviseksiyon) ve APA Günümzde hayvan deneyleri çok göz önünde olduğundan, bu araştırmaların yeni gelişmeler olduğunu düşünebilirsiniz. Ama yanılıyorsunuz. “Viviseksiyon” kelimesi latince “vivus”tan gelir ; vivus; “canlı” demektir. “Viviseksiyon” kelimesi de hayvanların üzerinde bilimsel deney olarak cerrahi yapılan müdahalelere denir. Anti-viviseksiyon hareketi İngiltere'de 19.yüzyılda başlamıştır. Daha sonra Amerika'ya yayılmıştır. 1883 yılında Amerika Antiviviseksiyon Birliği kurulmuştur. Labirent deneylerinde fareleri kullanan John B. Watson öğrenildikten sonra; çok büyük bir yankı uyandırmıştır. 1920'lerde APA ilk kurallarını yazarken; insanlarla yapılan deneylerden önce; hayvan deneyleri için kurallar yazmıştır. Daha sonra laboratuvarlar; isteyen herkesin hayvan deneylerinde hiçbir canlıya zarar gelmediğini görmek için gelebilecekleri yerlere çevrilmiştir. Hayvanları Psikolojik Araştırmalarda kullanmak Çoğu psikolog hayvanların insanlarla aynı haklara sahip olmadığını savunur. Çoğu insan (Judeo-Hristiyanlar gibi) insanların, diğer canlıları korumak zorunda olduklarına inansa da; psikologlar insanların bilinci, kültür geliştirme yeteneği, ve ahlaki karar verebilmesiyle diğer canlılardan ayrı olduklarını savunur. Hayvanlar karmaşık bilinçlere sahip olsa da ahlaki konularda yorum yapamaz ve bu tür davranışlarda bulunamaz. Bazı psikologlar hayvan deneylerinde onlara iyi davranılmadığını


ve bu deneylerin insanlara bir faydası olmadığını savunsa da; çoğu psikolog hayvan deneylerinin hem insanlar hem de hayvanlar için yararlı olduğunu söylemektedir. Hayvan deneylerini savunan önde gelen deneyci psikolog Neal Miller, 1959 ve 1983 yıllarında büyük katkılarından dolayı ödüller almıştır. Miller'a göre, hayvan aktivistleri psikoloji deneylerinde kullanılan hayvanlara yapılanları fazla abartıyordu. Hayvan araştırmaları hem insanların hem de hayvanların yararına olacak bir çok sonuç ortaya çıkartıyordu. Miller 5 yıllık bir çalışmanın ardından, aktivistlerin “hayvanlara 24 saat yemek ve su verilmedikten sonra normal hayata döndürüldüklerini” söylemeleri üzerine, veterinerlerin de bazı hayvanlar için günde 1 defa yemek ve su verin dediklerini hatırlatmıştır. Sizce bu istismar mıdır ? Tabi ki hayır. Miller, hayvanlara zarar verilen deneylerin çok az olduğunu kanıtlamıştır. Hayvan deneylerinin eskiden beri insan davranışlarına bir ayna olup bir çok konuda bizleri aydınlattığını ve insan problemleriyle bağlantılı olduklarını belirtmiştir. 1983 yılında Momwer ve Mowrer istemsiz yatak ıslatmayı tedavi edebilecek bir makine geliştirmiştir. Mowrer ve Mowrer’in zil ve pedten oluşan cihazı kullanmaya başlamasından sonra çeşitli tipteki alarmları koşullandırma tekniğinin bir kısmı olarak kullanılmaya başlamış ve hayvanlarda yüksek oranlarda iyileşme sağlanmıştır. Hayvan deneyleri bir çok alanda insanlığa faydalı olmuştur. Tıbbi araştırmalar veterinerlere yardımcı olmuştur. İstenmeyen tilki saldırıları, yeni doğan ördeklere bakım ve hatta nesli tükenmekte olan hayvanlara bir çok fayda sağlamıştır. Bununla beraber, bazı psikoloji bilimi kesimleri; hayvanlar acı çekse ya da ölse dahi; deneylerde kullanılmasının çok gerekli olduğunu savunmuşlardır. Ayrıca, yıllar geçse de araştırmacı psikologlar, hayvan aktivistleriin baskılarına rağmen; bilim ve insanlık adına hayvanları deneylerde kullanmaya devam etmişlerdir. Yapılan araştırmalara göre ; içinde bulundukları


dönemde %47'lik bir kesim hayvan deneylerine devam ederken; daha önceden %50'lik bir kesimin bu deneyleri yaptığı sonucuna varılmıştır. Yani; hayvan aktivistlerinin baskıları karşılıksız kalmıştır. Yaşlı araştırmacıların ; genç araştırmacılara oranla hayvanları deneylerde daha çok kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Bu da gösteriyor ki belki de ileride daha az hayvan deneyleri yapılacak. Hayvan Araştırmalarında APA Kuralları APA'nın 2002 yılında çıkardığı 8.09 numaralı kural; hayvanların deneylerdeki kullanımı ve onların bakımıyla ilgilidir. Detaylı açıklamayı APA'nın web sitesinde de bulabilirsiniz. Aynı zamanda IRB'ler gibi, hayvan deneylerindeki çalışmaları izlemek için profesörler ve kurul dışından gelen insanlardan oluşan “Hayvan Kullanımını İzleme Komitesi” (IACUC) kurulmalıdır. Hayvan deneyleriyle ilgili kurallar şunları içermektedir: a-kullanılan hayvana zarar gelip gelmeyeceğinin anlaşılması, b-hayvanların deney sırasında ve sonrasındaki bakımları c-hayvanların araştırmadan çok eğitim amacıyla kullanılması. Çalışmaların Gerekliliği İnsanlarla çalışan araştırmacılar gibi, hayvanlarla çalışan araştırmacılar da benzer durumlara dikkat etmelidirler. Çalışmalarda hayvanlara gelebilecek raharsızlıklar minimum düzeyde olmalıdır. Çalışmalar 4 amaç içerir: a-çalışma; davranış biliminin tüm alanlarda açıklanabilmesini sağlamalıdır b-araştırma tekrarlanabilir olmalıdır c-çalışmada kullanılan canlılar tümüyle tanınmalıdır d-çalışma insanlara ya da diğer canlılara faydalı sonuçlar içermelidir. Araştırmacılar hayvanlarla ilgili deneylerde her zaman en az stres veren çalışma türlerini seçmelidirler. Cerrahi müdahale gerektiren durumlarda her zaman uzmanlar çalışmalıdırlar. Hatta bazen hayvana uygulanacak acı verici bir çalışmayı ilk önce kendilerinde uygulayabilirler. Dış alan çalışmalarında ise; hayvanı doğal ortamında izlerken olabildiğince az rahatsızlık vererek çalışmayı


yürütmeliler. Hayvanların Bakımı Hayvanlarla çalışan araştırmacılar ve yardımcıları; çalıştıkları alanda mutlaka uzman olmalıdırlar. Araştırmacılara ek olarak bir veteriner sistemleri 2 defa kontrol edip yardımcı olmak üzere hazır bulunmalıdır. Çalışılacak hayvanlar laboratuvarlardan veya iyi bilinen tedarikçilerden alınmalıdır. Eğer vahşi hayvanlarla çalışılacaksa; kafesleri uygun biçimde olmalıdır. Deney tamamlandıktan sonra; duruma göre bazı hayvanlara ötenazi uygulanabilir. Deneydeki gerekliliklere bağlı olarak; eğer ötenazi uygulanacaksa; bu iş uzman biri tarafından, anestezi verilerek veya “ani” ölüm” denilen şekilde, hayvan haklarına uygun bir biçimde yapılmalıdır. Hayvanları Eğitici Amaçlarla Kullanmak Hayvanlar çoğunlukla, davranışların incelenmesi amacıyla deneylerde kullanılır, öğrencilerin hayvan araştırmaları hakkında bilgi sahibi olmasını sağlar, operant ve klasik şartlanma hakkında gözlem yapılmasını sağlar. Artık günümüzde teknoloji ilerlediği için deneylerde hayvan kullanımı da azalmıştır. Örneğin; bir fareyi kullanan araştırmacı; öğrencilerine herhangi bir ilkeyi anlatırken her seferinde yeni bir fare kullanmaktansa, bir deneyi videoya alıp ileride gösterilmek üzere saklayabilir. Bununla beraber günümüzde kullanılan simülasyon programları da benzer amaçları hedefler. Simulasyon programlarındaki deneyler gerçeğine çok yakın olmakla beraber; araştırmalar direkt gözlem yapan öğrencilerin, simulasyon programlarındaki deneylerden daha başarılı olduklarını göstermiştir. Bu araştırmalara karşı bir çok kişi olsa da; hayvan deneklerinin günümüzün büyük sorunu olan AIDS, Alzheimer, zihinsel engeller gibi sayısız insan problemlerine ışık tuttuğu görülmüştür. Bilimsel Hilecilik


Günümüzde bazı çalışmalarda bilimsel hile dediğimiz olgular kullanışmaktadır. APA İlkeleri C'deki dürüstlük kuralına göre; psikologlar her daim dürüstlük ve doğruluk yolunda bilimde ilerlemelidirler. Bu bölümde bilimsel hilenin ne olduğuna, ne kadar yaygın olduğuna ve nasıl anlaşılabileceğine göz atacağız. Bilimde hilecilik 2 ana başlıkta toplanabilir: 1) Plagiarizm; yani akademik hırsızlık olarak bilinen ve başkasının fikrini kendi fikriymiş gibi göstermeye çalışılan hile 2) Falsifikasyon; yani evrakta sahtecilik – tahrip ile yapılan hile. Evrakta Sahtecilik Bilimde işlenebilecek en büyük günah; veri toplanırken yanlış yapmaktır. Araştırmalardaki veriler ve sonuçlar bazen hayati önem taşıyabilir. Ancak Maalesef kimi araştırmacılar evraklarında sahtecilik yapmaktadırlar. En yaygını, bir araştırmacının veriyi düzgün toplayamayıp uydurma sonuçlar yazmasıdır. Bir diğeri, sonuçların abartılarak yazmasıdır. Bunlardan başka olarak kimi araştırmacılar eksik sonuçları kendileri tamamlar veya beklenilen sonuç çıkmadığında verileri düzgünmüş gibi gösterirler. Çoğu kişiye göre, hilecilik kolayca anlaşılabilir çünkü hileli sonuçlar her zaman aynı çıkmaz. Bir araştırmacı sonuçlarında hilecilik yaptıysa, bu sonuçlar deneysel gerçekliği ortaya çıkarmaz. Bu yeni buluştan etkilenen başka araştırmacılar aynı deneyi yapmaya karar verip gerçekleştirdiklerinde, aynı sonuçları almazlar ve asıl araştırmada bir hile olduğunu kolayca anlarlar. Genelde psikolog bilimcileri her türlü verilerini toplayıp birbirleriyle paylaşırlar. Deneyde bir terslik olduğunu sezen bir araştırmacı, deney sahibinden önceki verileri isteyebilir. Deney sahibi bu verileri paylaşmazsa; araştırması hakkında şüpheye düşülebilir. APA kurallerının 8.14 no.'lu standartında tüm araştırmacıların veri paylaşımı yapması gerektiği söylenmiştir. Yapılan sahtecilikler daha deney bitmeden de anlaşılabilir. Veya bir araştırma dergi ya da gazetelerde çıkacaksa; önceden bir kurul tarafından gözden geçirilir. Kurulda deney hakkında görülen en


küçük gariplik detaylı biçimde incelenir. Hileciliği farkeden meslektaşlar da olabilir. 1987 yılında Pittsburgh Üniversitesi'nde hiperaktif çocukların tedavisi hakkında çalışmalar yapan Stephen Breuning, uyarıcı ilaçların antipsikotik ilaçlara göre daha etkili olduğunu gösteren bir çalışma yayınladı. Ancak meslektaşı Holden, verilerde bir terslik olduğunu anlayop 3 yıl boyunca Ulusal Akıl Sağlığı Merkezi'nde (NIMH) çalışmalar yaptı. Breuning'in verilerde sahtecilik yaptığını ortaya çıkardı. Peki hileli bir çalışmanın tekrarında, benzer sonuçlar çıktığında o hile nasıl tespit edilebilir ? Bu çalışmalarda hile senelerce açığa çıkmayabilir. Psikolojinin en bilinen hileli çalışmasına bir göz atalım: (Bu çalışma hala hileli olup olmadığı konusunda tartışılmaktadır) Cyril Burt adlı ünlü psikolog, ikizlerin farklı ortamlarda yetiştirilseler dahi, IQ seviyelerinin eşit olduğunu savunan bir çalışma yürüttü. Bu çalışmasını senelerce tekrar eden olmadı. Seneler sonra bazı okuyucular, her ayrı ikiz için aynı oranların kullanıldığını gördü. Bu matematiksel olarak imkansızdı. Bazı kişiler Burt'ü sahtecilik yapmakla suçladı; buna karşı kimileri ise Burt'un araştırmasında bir yanlışlık olmadığını, sadece ilerlemiş yaşından dolayı verileri yazarken yanlış yapmış olabileceğini söylediler. Burt'de ifadesinde, sahtecilik yapmış olsaydı daha akıllıca bir yol seçebileceğini söyledi. Eleştirmenler bu gibi vakalarda, araştırmacının sağlam yollar izleyerek çözülemeyecek hileler yapabileceğini söylediler. Bazı araştırmacıların hileye başvurmasının sebebi, ödül sistemleridir. Çalışması onaylanan araştırmacılar, halk tarafından saygı görür ve hatta ödül olarak para dahi kazanabilirler. Bu yüzden istedikleri sonuca ulaşamayan araştırmacılar ya da asistanları tarafından sonuçlara bazen “ek” düzeltmeler yapılabilir. Sizler öğrenci olarak şunu bilmelisiniz ki, evraklarda ve araştırmalarda sahtecilik size güven kaybından başka Bir şey


getirmez. Deneylerinizde kullandığınız her türlü bilgiyi daha sonra meslektaşlarınızla paylaşmak üzere saklayın. Hilecilik ve bundan korunma hakkında daha detaylı bilgiye http://ori.dhhs.gov adresinden ulaşabilirsiniz. TEST 2.3 1-Miller'a göre hayvan aktivistleri , deneylerdeki hayvanlar hakkında bazı şeyleri abartıyorlar. Miller'ın psikolojideki hayvan araştırmalarının önemiyle ilgili 2 fikri nedir? 2-APA hayvanların eğitimsel amaçlarla deneylerde kullanılmasıyla ilgili neler önermiştir?

BÖLÜM ÖZETİ APA ETİK KURALLARINI GELİŞTİRMEK APA, eleştirel prosedürler kullanarak psikolojinin veri bazlı ilkeler geliştirebilmesi için bazı kurallar geliştirmiştir. İnsanlarla ilgili kurallar 1953 yılından beri düzenlenerek yayınlanmaktadır. Bu kurallarda psikologların davranışlarından, araştırmanın içeriklerinde izlenmesi gereken yollara kadar bir çok madde bulunmaktadır. İnsanlarla Yapılan Araştırmalarda Kurallar Rehberi APA2nin insanlarla yapılan araştırmalarla ilgili yayınladığı bir çok kural vardır. Bunlardan bazıları: *Psikologlar yapacakları çalışmanın fayda-zarar analizini yapmalıdırlar. *Katılımcıların haklarına her zaman saygı duyulmalıdır. *Katılımcıların özel hayat gizliliği ihlal edilmemelidir. *Katılımcılara istedikleri zaman deneyi bırakabilecekleri belirtilmelidir. *Özel ihtiyacı olan katılımcıların (Örn:Çocuklar) ihtiyaçları karşılanmalıdır. *Araştırmacılar deneyden sonra bilgi alma sürecini katılımcılara anlatmalıdır.


*Deneyden önce katılımcı onay formu doldurmalıdır. Hayvanlarla Yapılan Araştırmalarda Kurallar Rehberi APA'nın hayvan kuralları rehberinde; hayvanlara iyi davranılması gerektiği; insancıl şekilde yaklaşılması ve hayvanların haklarına saygı sösterilmesi gerektiği yazılmıştır. Bilimsel Hilecilik Akademik hırsızlık, evrakta sahtecilik ve verileri değiştirmek; bilimsel sahteciliğin en önemli problemleridir. Bazen akadameik sistemdeki ödüllendirme sistemi; evrakrta sahteciliğe yol açabilir. BÖLÜM SORULARI 1-APA etik kurallarındaki genel prensipler ve standartları karşılaştırınız. Genel prensiplerden 3 tanesini sayınız. 2-IRB'nin rolünü ve araştırmacı psikologların neden IRB'yi eleştirdiğini anlatınız. 3-Çocuklarla yapılan araştırmalarda onay sürecini anlatınız. 4-Yetişkinlerle yapılan çalışmalarda onay formunun içeriği nasıl olmalıdır? 5-Kurgulanmış (üzeri kapatılmış) çalışmalar psikolojik araştırmalarda ne şekilde ve neden kullanılır? 6-Bilgi alma süreci ile ilgili 2 maddeyi anlatınız. 7-Willowbrook, Tuskegee ve MK-ULTRA deneylerinde hangi ilkelerin çiğnendiğini anlatınız. 8-Gibson'un görsel uçurum deneyini kullanarak; araştırmacının neden araştırma öznesi olarak bazen hayvanları kullandığını anlatınız ? 9-İnsan olmayan deneklerin psikolojik çalışmalarda neden kullanılması ve kullanılmaması gerektiğini anlatınız. 10-APA'nın hayvan kurallarından başlıcalarını sayınız. 11-Evrakta bilgi tahrifatının genelde ne şekilde ortaya çıktığını anlatınız. Alıştırmalar Alıştırma 2.1. - Etik kuralları Hakkında Bilimsel Düşünmek


Bilimsel düşünen bir araştırmacı psikolog olarak; aşağıda kurgulanmış araştırmalarla ilgili olan iddiaları kullanıp bir çalışmayı nasıl düzenlersiniz? 1-Psikoloji araştırmalarında kurgular kullanılmamalıdır. Katılımcılar kendilerine anlatılan deneyin içinde aslında kurgu olduğunu farkederlerse bir daha herhangi bir psikologa güvenmeyebilirler. 2-Araştırmacılar, çalışmalarında deneklere “hayal edin” diye başlayan cümleler kurmamalı ve onları doğal davranışlarından uzaklaştırmamalıdırlar. 3-Bazı katılımcılar olayın kurgudan ibaret olduğunu hemen anlayabiliyorlar. 4-Kurgusal deneyler genelde üniversite öğrencileri üzerinde işe yaramaz. Çünkü öğrenciler aralarında tartışıp olayın kurgu olduğunu birbirlerine söyler ve deneyi asıl amacından saptırabilirler. ALIŞTIRMA 2.2 – Etik problemlerini farkedebilme Aşağıda herçek sosyal psikoloji araştırmalarından bölümler bulunmaktadır. APA'nın etik kuralları çerçevesinde düşünülürse; hangileri IRB'ler ile sorun yaratabilir? Her konuyu IRB'ye nası savunabileceğinizi düşününüz. 1-Kalabalığın strese olan etkileriyle ilgili, erkekler tuvaletinde yapılan bir araştırma yapılmıştır. Araştırma takımından bir kişi erkekler tuvaletine girmiş ve kalabalık ortamdaki ve sakin ortamdaki 2 erkeği izlemiştir. Bu 2 erkek de denek olduklarının farkında değildirler. Yan tarafı dolu olan denek tuvalet ihtiyacını kesik kesik giderirken, yan tarafı boş olan denek tuvalet ihtiyacını normal gidermiştir. 2-Bryan & Test deneyinde, yine habersiz denekler seçilmiştir. Yolda patlak lastiğiyle bekleyen bir kadın beklemektedir. Yarım mil ileride de yine patlak lastiği olan ancak ona yardım etmekte olan bir adam vardır. Önceden tahmin edildiği üzere yardım alan kadına ne olduğunu sormak için duranların sayısı, yardım


almayan kadından daha fazladır. Alıştırma 2.3 – Milgram Deneyini Tekrarlama Milgram'ın deneyini bugünkü şarlarda yapsaydınız IRB'den nasıl onay alırdınız ? Çalışmadaki denekler; 1960'larda olduğu kadar itaatkar olup deneye devam ederler miydi? Alıştırma 2.4 – Hayvan Araştırmalarıyla İlgili Kararlar Aşağıdaki deney 1992 yılında Galvin ve Herzog tarafından yürütülmüştür. Kendinizi Hayvanların Deneylerde Kullanımı Komitesinden biri gibi düşünününz ve çalışmanın IRB'den onay alıp almayacağına karar veriniz: 1-Fareler: Bir nörobiyolog, farenin ön ayaklarını keserek motor gelişiminin ırsi mi yoksa çevresel faktörlerle mi geliştiğini görmek için deney yapar. 2-Sıçanlar: Hayvanlar 23 saat aç bırakılır ve daha sonra bir kolu çekerek yemek alıp alamayacakları öğrenilmek üzere bir deney yapılır. 3-Maymunlar: Maymun fetüslerinden alınan dokular başka maymunların beyinlerine yerleştirilerek sinirsel organ naklinin Alzheimer hastalığına katkısı olup olmadığı araştırlır. 4-Köpekler: Barınaklarda ötenazi bekleyen köpekler veterinerlik ööğrencilerine cerrahi teknikleri öğretmek amacıyla gönderilir. 5-Ayılar: Ayıların sosyal ve karasal davranışları incelenmesi için, anestezi verilmiş hayvanların boynuna bir alet takılır. Her bir deney için fayda-zarar analizi yapınız ve eğer siz olsaydınız bu çalışmalara onay verip vermeyeceğinizi ve sebeplerini açıklayınız. TEST SONUÇLARI 2.1 1-Hobbs komitesi psikologlar tarafından çiğnenen kural örneklerini toplamak üzere bir prosedür oluşturmuştur. 2-Psikologlar deneylerinde her zaman kar-zarar analizi


yapmalıdırlar 2.2 1-Hızlandırılmış bir göz gezdirme yapılır. 2-Kişilere katılıp katılmayacaklarına karar verebilmeleri için tam bir bilgilendirme yapılır. 3-Prosedürü “ne zaman isterseniz bırakabilirsiniz” kuralını çiğnemiştir. 4-Bilgi alma; kişilerin kafalarındaki soru işaretlerini kaldırma sürecidir. 2.3 1-Deneylerin hem hayvan hem de insanların yararına olacağını söylemiştir. 2- Deneylerde hayvanlar olabildiğince az kullanılmalıdır. BÖLÜM 3 PSİKOLOJİ ARAŞTIRMALARI İÇİN FİKİR ÜRETME Önsöz ve Bölüm Hedefleri Bu bölümde deneysel sorular sorabilmeyi, araştırma örneklerini analiz etmeyi, günlük hayattaki gözlemlerinizi kullanabilmeyi, bilimde yaratıcı düşünmenin nasıl olacağını, basit ya da laboratuvar ortamında yapılan araştırmaların önemini ve psikoloji ile ilgili araştırmaları baz alan yazıları öğreneceksiniz. Bu bölüm bittiğinde; aklınızda uçuşan bir çok fikri farketmekle kalmayıp, bu fikirleri nasıl kullancağınızı da öğrenmiş olacaksınız.

Psikolojik Araştırma Çeşitleri Araştırma hedeflerinin tanımlamak, tahmin etmek ve açıklamak olduğunu öğrenmiştiniz. Araştırmanın 3 farklı çeşidi vardır: a) temel veya uygulamalı araştırma, b)laboratuvar veya saha araştırması, c) niceleyici veya niteleyici araştırma.


Temel Araştırma veya Uygulamalı Araştırma Temel Araştırma, genelde zihinle ilgili konuları açıklama tahmin etme ve tanımlama üzerine kuruludur. Çoğunlukla duyarlılık, kavrama yetisi, öğrenme, hafıza ve basit nörolojik ve fizyolojik süreçleri ele alır. Diğer bir yandan uygulamalı araştırma direkt olarak gerçek dünya problemleriyle ilgilenir. Temel araştırmaya örnek olarak Cherry ve Broadbent deneyini gösterebiliriz. Bu deneyde katılımcılara bir kulaklık verilir. Her iki kulağa da ayrı mesajlar verilir ve katılımcıdan bir mesaja odaklanıp anladığını söylemesi istenir. Her katılımcı tek bir kulaktaki anlar ve diğer kulağında duyduğu mesajı çözemez. Bu deneye “gölgeleme” ya da “dikotik” dinleme denir. Bu çalışmada gördüğünüz üzere temel araştırma; direkt olarak dikkat üzerinde çalışmıştır. Strayer ve Johnston deneyinde ise bir grup katılımcılardan sürüş simülasyonunu kullanırken kendilerine söylenen kelimeleri tekrar etmeleri istenmiştir. Diğer bir gruba ise söylenen kelimenin son harfiyle bir kelime türetmeleri istenmiştir. Bu şekilde temel araştırma bir şekilde uygulamalı araştırmanın içine dahil olmuştur. Denekler sürüş simülasyonunda pek zorluk çekmeseler de, kelimeleri söylerken zorlanmışlardır. Aynı araştırmacılar 2001 yılındaki başka bir deneylerinde de cep telefonunu direkt kullanan ya da kulaklıkla kullanan kişilerle araştırma yapmışlar ve her iki durumun da sürüş performansını azalttığını kanıtlamışlardır. Kimilerine göre uygulamalı araştırmalar, temel araştırmalardan daha faydalı görünür. IRB'lere göre temel araştırmalar o kadar da “gerekli” değildir. Çünkü uygulamalı araştırmalar daha gerekli sorunları ele alır. Son bir örnek olarak Cornell, Heth, Kneubuhler ve Sehgal'in araştırmasını ele alabiliriz. Bu araştırmada sekiz ve oniki yaşındaki deneklere bir rota verilmiş ve yollarını bulmaları


istenmiştir. Denekler başlangıç ve bitişte hata yapmazken, ortalarda şüpheye düşmüşlerdir. Bu deney çocukların genelde ne şekilde kaybolduğunu araştırmak için yapılmıştır. Laboratuvar Araştırması ve Saha Araştırması Laboratuvar araştırmaları araştırmacıya tam bir kontrol sağlar. Katılımcılar özel olarak seçilebilir, farklı durumlar yaratılabilir ve daha sistemli bir çalışma organize edilebilir. Diğer bir yandan, saha araştırmalarında günlük hayattaki durumları araştırmak için daha elverişli ortamlar bulunabilir. Saha araştırmaları uygulamalı araştırma ve lab araştırmaları temel araştırma olsa da; bazen lablarda uygulamalı araştırmalar ve sahalarda temel araştırmalar görülebilir. 2007 yılında sosyal psikolog Elliot Aronson, sıradan gerçeklik ve deneysel gerçeklik arasında bir araştırma yapmıştır. Sıradan gerçeklik, çalışmaların gerçek yaşam deneyimlerine ne kadar yakın olduğunu anlatır. Deneysel gerçeklik ise katılımcıları sahada veya labda katılımcıların işlerini daha ciddiye almalarını sağlayarak gerçeklik yaratmak demektir. Katılımcılar deneyin ciddiyetini anladıklarında, o çalışma daha kesin sonuçlar alır. 1999 yılında Sternberg ve Grigorenko; hindistanda bağırsak enfeksiyonu bulunan çocukları incelemeye aldı. Bu araştırma bir saha araştırmasıydı ve temel araştırmadan daha çok faydası bulunuyordu. Örneğin, sahada çocuklar daha kolay incelenebiliyor, elde edilen bulgular sayesinde anında müdahale edilebiliyordu. 1974 yılında Dutton ve Aron'un yaptığı başka bir deneyde ise duygusal çekimi etkileyen faktörler araştırılmıştır. Asma bir köprüden geçen, ve “gergin” olarak gözlemlenen bir kaç adama “çekici” olarak değerlendirilebilecek bir bayan, araştırma için anket doldurmayı teklif ediyor. Anketi doldurduktan sonra da bu bayan, adamlara eğer araştırma ile ilgili akıllarına birşey takılırsa ya da detaylı bilgi almak isterlerse diye onu arayabilmeleri için kendi telefon numarasını veriyor..Araştırmanın diğer kısmında ise


başka bir köprüde bu çekici bayan, tam köprünün ortasında adamlara yaklaşıp anket yapmakistiyor. Diğer durumdan farkı ise, deneyin sallanmayan ve kaymayan bir köprüde; yere yakın bir yerde gerçekleşiyor olması. Bulgulara göre sağlam köprüde bulunan adamların 16 tanesinden 2 tanesi bayanı ararken, sağlam gözükmeyen köprüdeki 18 adamdan 9'u bayanı aramış. Buna göre adamlar, köprüyü geçerken oluşan korkunun ve heyecanın beraberinde getirdiği fizyolojik uyarılmayı, cinsel bir uyarılma olarak nitelendirmişlerdi. Dutton ve Aron benzer bir deneyi laboratuvarda da gerçekleştirmişlerdir. Laboratuvara alınen deneklerin bir kısmına verilecek elektriğin yüksek olduğu söylenirken, bir kısmına alçak olduğu söylenmiştir. Bu sırada deneklerin yanında başka bir katılımcı olarak gözüken bir bayan da vardır. Yüksek elektrik alacaklarını sana katılımcılar, heyecanlarından dolayı bayana daha fazla ilgi gösterirken, alçak elektrik alacağını sanan denekler daha ilgisiz kalmışlardır. Bu deney göstermektedir ki, saha araştırmaları ve laboratuvar araştırmaları benzer sonuçlara varabilir. Bununla beraber laboratuvar araştırmalarında etik kurallarına uymak daha kolay olabilir. Saha araştırmalarında bazen onay için bilgilendirme yapmak veya bilgi alım süreci gerçekleştirilemeyebilir. ETİK KURALLARI – GİZLİLİK MESELESİ 1975 yılında Silverman'in yaptığı bir araştırma bulunmaktadır. Silverman, 2 avukat çağırır ve daha önceden yapılmış 10 farklı saha araştırmasını incelemelerini ve bu araştırmaların herhangi bir suç ya da gizlilik ihlali barındırıp barındırmadığını öğrenmek ister. Bu çalışmaların içinde ters çevrilmiş araçlar, yağmalama vb bir çok olay da vardır. İki avukat neredeyse tamamen birbirlerine zıt cevaplar vermişlerdir. 1. avukat, çalışmalarda araştırmacının yararına herhangi bir şeyin bulunmadığını ve bilim ve insanlık yararına deneyler oldukları için herhangi bir sorun görmediğini söyler. 2.


avukat ise tam tersine, bu çalışmaların taciz, dolandırıcılık, gizlilik ihlali gibi bir çok konuda suç barındırdığını söyler . 1. avukatın uzmanlık alanı, suç araştırmalarıyken; 2. avukatın uzmanlık alanı hastaların tıbbi alanlarda uğradıkları haksızlıklardır. Onun beynine göre, araştırmacı psikologların hasta gizliliğine ihlali, hastalarına zarar veren doktorlarınkiyle aynıdır. Sonuç olarak saha araştırmaları bazen laboratuvarda oluşmayacak problemler içerebilir. Nicelikli Araştırma ve Nitelikli Araştırma Psikolojideki çoğu çalışma nicelikli bir araştırma içerir. Nicelikli araştırmada verileri toplarsınız, birşeyi yapan veya yapmayanların yüzdeliklerini alırsınız, grafikler çıkartırsınız. Ancak son yıllarda, araştırmacı psikologlar; sosyolog ve antropologlardan ödünç aldıkları nitelikli araştırma tekniğini kullanmaktadırlar. Nitelikli araştırmalar pek kolay sınıflandırılamasa da, genelde bireysel ya da grup sohbetlerini; detaylı olay araştırmalarını ya da gözlem çalışmalarını içerebilir. Bu araştırmalardaki ortak özellik, sonuçların istatistiksel değil de, projenin ana fikrini özetler biçimde olmasıdır. 1996'da Walker yaptığı bir çalışmada cinsiyetin televizyon kumandasını kullanmaktaki önceliği belirtip belirtmediğini görmek istemiştir. Nicelikli araştırmasının sonucunda kumanda kontrolünün %20 kadınlarda %80 erkeklerde olduğunu görmüştür. Ancak farklı sorularla çalışmasını nitelikli hale getirmiştir. Örneğin “TV'de ne izleyeceğinize nasıl karar verirsiniz?” sorusuna aldığı cevaplar çalışmayı nitelikli hale getirmiştir. Deneysel Sorular Sorma Bir araştırma projesi ister temel-uygulanabilir olsun, ister sahada ya da laboratuvarda olsun ya da isterse nitelikli/nicelikli bir araştırma olsun, mutlaka bir soru ile başlar. Bu sorulara bölüm1'den hatırlayacağınız gibi “deneysel sorular” denir.


Deneysel soruların 2 önemli özelliği bulunur: 1-Cevaplar kesin olarak veri içermelidir. 2-Barındırdığı terimler açıklanabilir olmalıdır. Örneğin: *Tanrı inancı ile ölümden korkmak arasında nasıl bir ilişki vardır ? *Ölmekte olan hastaların acısını azaltmakta Tanrı inancının etkisi var mıdır ?

TEST 3.1 1-Dikkat konusunu işleyerek biri temel araştırma, diğeri uygulamalı araştırma konusunda iki örnek veriniz. 2-Milgrim'in deneyi, insancıl olarak düşük ancak deneysel olarak yüksek değere sahiptir. Sebebini açıklayınız. Davranış ve Rastlantı Gözlemlerinden Araştırma Oluşturmak Hepimiz davranışları gözlemlemişizdir ve sebeplerini merak etmişizdir. Örneğin neden Norma topu golf deliğine atamadığında sinirlenir; ama en az onun kadar vuruş kaçırmış olan Jeff işten kaytardığı için sevinir ? Neden Ethel hala 2. Dünya Savaşının en ince ayrıntılarına kadar hatırlarken dün ne yediğini unutur? Neden aynı ailede yetişmiş bir çocuk gayet sosyalken diğeri içe kapanıktır? Robert Sternberg''e ilham veren şey; günlük hayatta gözlemledikleridir: “Aklıma gelen neredeyse tüm fikirleri insanları izlerken ediniyorum. Kendimden, öğrencilerimden, çocuklarımdan, diğer insanların ilişkilerinden... Psikolojide, etrafınızdaki insanlardan daha iyi bir kaynak bulamazsınız. Bu tür deneyimlerin bana sağladığı bilgilerden daha iyi ne bir kitap ne de laboratuvar var.(1993) Rus psikolog Bluma yapmıştır. Deneklere çözülebilecek zihinsel İlk yarısını normal

Zeigarnik 164 deneğin katıldığı bir test her biri bir kaç dakikadan az sürede aktivitelerden oluşan alıştırmalar vermiştir. olarak çözmelerine izin verirken, ikinci


yarısına geçtiklerinde dikkatlerini dağıtmıştır. “Sorulara en çok daldıkları anda onları rahatsız ediyordum” diyor Zeigarnik. Deneyin sonucunda Zeigarnik gördü ki, denekler rahatsız edildikleri ve çözemedikleri soruları, çözebildiklerinden 2 kat daha fazla hatırlamışlardı. Hafıza; bitiremediği işleri, bitirdiklerinden daha çok hatırlıyordu. Bu olay daha sonra “Zeigarnik Efekti” adıyla anılmaya başlandı. Bu olayın başlangıç noktası; Zeigarnik'in öğrencileri ve öğretmenleriyle birlikte bir kafede otururken; siparişleri yazmadan aklında tutan bir garsonu gözlemlemeleridir. Garson kız, siparişleri asla yazmıyor ve aklında tutuyordu. Buna rağmen hesabı getirdiğinde aklında siperişlerle ilgili Bir şey kalmamış oluyordu. İşte bu, zihnin tamamlanmamış işleri daha çok hatırlayabilmesine bir örnektir. Rastlantısal bulgular da bazen araştırmaya öncülük edebilir. Bu olay birşeye bakarkan rastlantı eseri başka bir şeyi keşfetmek demektir. Örneğin deneyde kullanılan bir aletin bozulması ya da işlerin ters gitmesiyle bambaşka Bir şey keşfedilebilir. KÖKLER-RASTLANTISAL DEDEKTÖRLERİ

BULGU

VE

KENAR

20.yüzyılın en önemli deneylerinden birisi rastlantı sonucu Hubel ve Wiesel tarafından ortaya çıkarılmıştır. Araştırmacılar, çeşitli bölgelerdek, tek nöronların belli uyarıcılara tepki verip vermeyeceğini araştırmak istemişlerdir. Deney düzeneklerinde bazı uyarıcıların gösterileceği bir ekran ve kafası sabitlenmiş, görme sistemine bir elektrot yerleştirilmiş bir kedi bulunmaktaydı. Huber ve Wiesel, kedinin retinasına siyah ya da beyaz noktalar yansıtıldığında nöronların tepki vereceğini umuyorlardı. İlk çabaları boşa çıkmıştı: “Cortexe bağlı microelektrot alışılmadık biçimde sabit duruyordu; öyle ki 9 saat boyunca tek bir hücreyi izleyebilmiştik. Tepkimeye geçmesi için herşeyi denedik.”


Hiçbirşey olmadı. Sonunda Hubel ve Wiesel, retinanın tek bir alanında çalışmaya karar verdiler. Garip bir şekilde nokta o alana yansıtıldığında nöronlar bazen harekete geçiyordu. “5 saatlik bir çabalamanın sonunda, üzerinde noktalar olan cam bir tepkime yaratıyordu, ama bu tepkinin noktayla çok az bir alakası vardı. Sonunda yakalamıştık. Camın kenarındandaki gölgeli keskin kısmı yerine ittiğimizde oluşan yansımaya tepki geliyordu. Sonunda kenar kısmın sadece gölgeli bölüm retinanın belli bir bölgesine kaydırıldığında tepki yarattığına ikna olduk. Teorinin Doğası Psikolojide teori; a-olayların deneysel bilgilerini en iyi şekilde özetlemek b-çeşitli olaylar üzerinde kesin çıkarımlarda bulunmak, c-olaylar için geçici açıklamalar sağlamak, d-davranış hakkında temel tahminler yapmak demektir. Bu tahminler daha sonra araştırmalarla test edilir. Teoriler alanlarına göre farklı terimler kazanırlar. Bazıları davranışı geniş bir alanda açıklar ve genel teorilerdir. Erik Erikson'ın kişiliğimizin nasıl geliştiği ve hayatımıza nasıl yön verdiği konusunda yaptığı çalışma buna bir örnektir. Bununla beraber teoriler genelde daha çok davranışın daha spesifik alanlarıyla ilgilenirler. Sosyal psikolojide bilişsel çelişki teorisi karar almada etkili olurken, abnormal psikolojide öğrenilmiş çaresizlik teorisi psikolojik depresyona yol açabilir. Bilişsel çelişki teorisinin temeli insanın yaptığı veya düşündüğü bir şeyle çelişmemesi için kendini bilinçsiz bir şekilde o şey doğrultusunda düşünmeye ve davranmaya yöneltmesidir. Bu deneyle ilgili bir örneğe göz atalım: Deneklere çok gereksiz bir iş yaptırılır. Duvarda yüzlerce vida vardır ve denek onları teker teker vidalayacaktır. 1 saat kadar süren bu eylemin sonunda psikologlar bilgi alma sürecine girerler. Katılımcı deneyin bittiğini sanar ancak daha yeni başlamıştır. Denek salondan çıkarken, psikologlar asistan öğrencinin o gün gelemediğini ve mümkünse bir sonraki deneği çağırarak performansını yüksek tutması için “az önce ben de deneyden çıktım çok eğlenceliydi” demesini isterler ve on dolar verirler. Bazılarına ise hiç para vermeyip aynısını yapmasını isterler.


Çalışmanın sonunda yapılan ankette, para alan deneklerin diğer deneklere hiç zevk almadıklarını söyledikleri, para almayanların ise eğlendiklerini belirttikleri sonucu çıkmıştır. Bilişsel çelişki psikologların yapı diye tabir ettiği bir terimdir. “Yapılar” direkt olarak gözlenmezler; bazı davranışlar veya olaylar sonrasında açığa çıkarlar. Rahatsızlık verici bir durum yaşayan kişiler, ardından bu olayla ilgili iyi bir şey düşünebilirler. Sigara içme örneğini ele alalım. “Sigara içiyorum” ve “Sigara öldürür” durumları pek birbirine uymaz. Bir çelişki oluştururlar. Uyumsuzluğu gidermek için ilk olguyu ya da ikinci olguyu değiştirmek gerekir. Bilişsel çelişki yaşayan insanlar, “Evet sigara içiyorum ve sağlığım için zararlı olduğunu düşünüyorum ama aynı zamanda sigara içmek beni zayıf tutuyor” diye düşünürler. Teorilerin en büyük özelliğinden birisi, yeni veriler işin içine girdiğinde değişebilmeledir. Hiçbir teori tamamlanmış değildir. İyi bir teoride, veriler teoriyle uyumlu olmalıdır ve yapılan tahminler de yeni bir araştırma konusu olabilir. Teori ve Veri arasındaki İlişki Teoriden veriye doğru uzanan yola “tümden gelim” denir. Tümden gelim; araştırmacının ilk önce teorisinin doğruluğunu araştırması, daha sonra varılan X sonucunun tahmin edilir olup olmadığına bakması ve şanstan daha büyük bir olasılık yaratması demektir. Teoriden bu şekilde oluşturulan sonuçlara hipotez denir. Hipotezler çalışmanın sonucunun tahmin eddiği gibi çıkıp çıkmadığını ya da çalışmanın yürütülüp yürütülemeyeceğini belirler. Tabiki her deney beklendiği gibi gitmeyebilir. Deneyin hipotezi iyi olmayabilir, yöntemlerinde bir hata olabilir, ya da deney yapılması zor garip bir araştırma olabilir. Sonuç olarak beklenmeyen bir sonuç teorinin sorgulanmasına yol açar. Sonuçlar eğer farklı yerlerde farklı kişiler tarafından yapılan araştırmalarda tekrar tekrar yanlış çıkıyorsa, oluşturulan teori değiştirilebilir ya da iptal


edilebilir. Farkındaysanız bölüm boyunca paragrafların hiçbirinde “kanıtlamak” ve “çürütmek” kavramları hiç kullanılmamıştır. Çünkü psikoloji bilimcileri teorileri ve verileri mantıksal ya da pratik alanlarda tartışırken bu iki kelimeyi kullanmazlar. Mantıksal alanlarda, bir teoriyi kanıtlamak imkansızken, çürütmenin imkanı olabilir. Örnek olarak: Bilinen bütün kargaların siyah olduğunu düşünün. O zaman bir kuş karga ise, mutlaka siyah olacaktır. Siyah bir kuş gördüğünüzde onun mutlaka karga olduğunu mu varsayarsınız ? Hayır, çünkü bir çok siyah kuş vardır. Sonuç olarak varsayılan siyah kuşun mutlaka karga olduğunu varsaymak, “neticeyi doğrulama” olarak bilinen büyük bir mantık hatasına düşmek demektir. Neticeyi doğrulamanın getirdiği mantık hatası: Eğer o kuş bir karga ise; siyahtır. Burada siyah bir kuş var. O zaman o kuş kesinlikle bir kargadır. Diğer bir taraftan bir tane de sarı kuş düşünün. Onun bir karga olmadığına emin olabilir misiniz ? Evet çünkü biraz önce bütün kargaların siyah olduğu belirtilmişti. Koşullu mantık kuramında buna “modus tollens” denir. Modus Tollens'in mantıksal bir doğrulaması: Eğer o kuş bir karga ise, siyahtır. Burada sarı bir kuş var. O zaman o bir karga olamaz. Neticeyi doğrulama ve modus tollens arasındaki bu farkı, teoriyi direkt olarak test etmenizi sağlar. “Eğer......... olursa; o zaman ............. olur” olgusunu şu hale getirir: “Eğer X teorisi doğru ise, Y sonucunun çıkması beklenebilir.” Uyumsuzluk teorisini tekrar düşünün. Festinger bu teoriyi insanlara zor kararlar verdirdikten sonra ne olacağı hakkında tahminler yürütmek için kullanmıştı. Karar vermeyi zorlaştıran


şey; tüm alternatiflerin insanlar için hem pozitif hem negatif yönleri olduğunu düşünmeleridir. İki ev arasında karar vermeniz gerektiğinde A evi ile ilgili herşey iyi be B evi ile ilgili herşey kötüyse bu kararı vermeniz zor olmaz. Ama gerçekte hem A evi hem de B evinin kötü yanları vardır. A evi işinize çok yakın ve merkezi bir yerdeyken; çok gürültülü bir ortamda oturuyor olabilirsiniz. B evi ise işinize uzak ve dağ başındayken; temiz havanın tadını çıkarabilirsiniz. Brehm, 1956 yılında kadınlardan, farklı ev aletlerinin kendi gözlerindeki arzulanabilirliklerini değerlendirmesini istiyorlar. Kadınlar seçtikleri nesneleri diğerlerinden daha değerli görmeye başlıyor. “Seçtim ama benim için de pek değerli değildi aslında” çelişkisini yaşamak istemiyorlar. Yine de, bu bulgular çelişki teorisinin doğru olduğunu kanıtlamaya yetmez. Eğer çelişki teorisi doğru ise; ev aletlerinin değeri, tahmin edildiği üzere değişecektir. Ki değişmiştir de. O zaman çelişki teorisi “doğru olarak kanıtlanmıştır”. Peki ev aletlerinin değeri değişmeseydi veya aksi yönde değişseydi ? Eğer çelişki teorisi doğru ise, ev aletlerinin değeri tahmin edildiği üzere değişecektir. Ama değişmedi. O zaman çelişki teorisi doğru değildir. (modus tollens) Tekli deneyler bir çok sebepten dolayı başarısızlığa uğrayabilir. Ama yine de tek bir problem çıktı diye bir teoriyi çöpe atmak bilimde pek olmaz. Çok güçlü kanıtlar dahi olsa, muhtemelen bir teoriyi yok etmez. Tabiki bazen teorilerden vazgeçilebilir; özellikle araştırmacı o teoriye olan inancını yitirmişse, veya farklı laboratuvarlarda yapılmasına rağmen istikrarlı sonuçlar çıkmıyorsa. İyi Teorilerin Nitelikleri Bazı teoriler geçmişlerine bakılarak diğerlerinden daha iyi olarak değerlendirilir ve bazı özelliklere ayrılırlar. Bunların en başta geleni verimliliktir. İyi teoriler araştırma alanlarıyla büyük bir


bilgi birikimi yaratırlar. İyi teorilerin diğer özelliklleri ise detaylara dikkat gerektiren yanlışlama ve bilimsel çalışmalarda, gözlenen olayı açıklamak için, en az karmaşık yolu seçmek olan parsimoni ilkesidir. Yanlışlama Karl Popper'ın; bilim, bilimde ilerleme, bilimsel bilginin doğruluğu gibi kavramlarla uğraşırken ortaya koyduğu tümdengelim metodunun en temel dayanağıdır. Bu kavrama göre; ne kadar deney ve gözlem yaparsan yap her şeyi ölçemezsin, dolayısıyla teoriyi doğrulamak mümkün değildir. O zaman teorinin parçalarının birbiriyle tutarlı olup olmadığına bakılmalıdır, bağımlı ve bağımsız öğelerin ilişkileri değerlendirilmeli ve teorideki yanlış parçalar bulunmaya çalışılmalıdır. Çünkü “kendini yanlışlamaya çalıştıkça doğruya yaklaşırsın” der ve bunu da "yanlışlama metodu" diye adlandırır . Sıkı bir realist olan ve doğanın bizi yanıltmadığına inanan Popper, hiç bir zaman tam doğruya ulaşılamayacağını ama doğruya en yakın olana ulaşılabileceğini savunduğundan yanlışlama metodu ona göre bunu sağlayabilecek en doğru metoddur. Sahte bilimciler ve frenologlar, bu yalanlama metodunu çalışmalarında uygulayamazlar. Buna karşın gerçek bilimciler yalanlamanın önemini her zaman bilirler. KLASİK ÇALIŞMALAR – YANLIŞLAMA VE AKILLI HANS Akıllı Hans, 20. yüzyıl başlarında yaşamış; aritmetik işlemler yapabildiği ve zeka gerektiren başka problemleri çözebilldiği iddia edilen bir at. Atın sahibi, Almanya'da bir lisede matematik öğretmeni olan Wilhelm von Osten, Hans'a toplamayı, çıkartmayı, çarpmayı, bölmeyı, kesirli sayılarla işlem yapmayı, zamanı söylemeyi, günün tarihini takip etmeyi, notaları, okumayı, yazmayı ve Almancayı


öğrettiğini iddia ediyordu. Hans, "eğer ayın sekizinci günü Salıya isabet ederse, bir sonraki cuma ayın kaçıncı günü olur?" gibi sorulara toynağını yere vurarak cevap veriyodu. Sorular sözlü olarak sorulabildiği gibi ata yazılı olarak da verilebiliyordu. Sahibi, Hans'la tüm Almanya'yı gezdi ve gösteriler düzenledi. Hans Almanya'da ve diğer ülkelerde ün kazandı. Bunun üzerine, durumu araştırmak üzere bilimadamlarından oluşan bir ”Hans Komisyonu” kuruldu. Komisyon, 1904 yılında Hans'ın gösterilerinde hiçbir hile yapılmadığı sonucuna vardı ve dosyayı fizyolog Oskar Pfungst'a devretti. 1907'de Hans'ı inceleyen Pfungst, atın gerçekte (zannedilen anlamda) zihinsel işlemler yapmadığını, fakat kendisini izleyen insanların tepkilerindeki küçük değişimler yoluyla beklentilerini algıladığını gösterdi. Pfungst, atın bakıcısının vücut dilindeki istemsiz ipuçlarına tepki verdiğini gösterdi. Bakıcı, bu durumun farkında değildi. Pfungst, araştırmasında şu yöntemleri denedi: 1. Hans'ı bakıcısından ve seyircilerden yalıtarak ipucu almasını önlemek. 2. Soruları bakıcı dışındaki kişilerin sormasını sağlamak. 3. Atın gözlerini bağlayarak soru soranı görmesini önlemek. 4. Soru soranın cevabı bilip bilmemesi durumunu kontrollü olarak değiştirmek. Fungst, Hans'ın bakıcı dışındaki kişilere de doğru cevap verebildiğini gösterdi. Bu, hile olasılığını ortadan kaldırıyordu. Ancak Hans, sadece soru soran kişi doğru cevabı biliyorsa cevap verebiliyor, ayrıca soru soranı görmesi gerekiyordu. Bakıcı doğru cevabı bildiğinde, Hans'ın cevapları %89 oranında doğru oluyordu. Ancak bilmediğinde, bu oran %6'ya düşüyordu. Pfungst olayı dikkatle incelediğinde, atın toynağı yere doğru sayıda vurmaya yaklaşınca, soru soranın duruşunda ve yüz ifadesinde gerilim ifade eden küçük değişimler olduğunu fark etti. Tam doğru sayıda toynak vuruşundan sonra bu gergin ifade yerini rahatlamaya bırakıyordu. Böylece Hans'a durması için gereki sinyal veriliyordu.


Pfungst'un çalışmasından sonra bu olaya “Akıllı Hans etkisi” adı verildi. Bu etkiyle, Pfungst; Hans'ın gerçek dil becerisini de kullanabildiğini yanlışladığını göstermiştir. Atların vücut dilindeki küçük nüansları fark edebildiğini ortaya çıkaran Pfungst, deneylere kendisi üzerinde devam etti. Cevabını bilmediği soruları kendisine yönelten kişilere Hans gibi yere vurarak cevap veren Pfungst, vücut dilindeki ipuçlarına dikkat ederek soruların %90'ını bilebildiğini gördü. Parsimoni ilkesi Parsimoni; bilimsel çalışmalarda, gözlenen olayı açıklamak için, en az karmaşık olan yolu seçmek demektir. Eğer iki teori her yönüyle birbiriyle aynı ama biri daha az karmaşıksa; genelde basit olan tercih edilir. 19 yüzyıl karşılaştırmalı psikologlarından Conwy Lloyd Morgan, bu konuda çalışmalar yapmıştır. Morgan'ın çalışmalarına göre; güveler meraklarından ışığa gelirler, akrepler depresyona girip intihar edebilirler, karıncalar evcil hayvan besleyebilirler. Bu teoriler Morgan'a göre olabilecek en basit biçimde deneye tabi tutulabilirler. Örneğin; bir köpeğin kapıdan kaçmak için kapı sürgüsünü açmasına mantığa uygun ve karmaşık bir açıklama aramaktansa,(örnek: köpek çok zeki ve bunu ilk denemesinde buldu); daha parsimonik bir teori üretir. O köpek zaten bahçeden kaçmak için her yolu deniyordu ve kapı sürgüsüyle karşılaştı; kazara açtı ve kaçtı. Bu davranış sık sık tekrarlandığında köpek zaten kapıyı açmayı öğrenecektir. (Deneme-Yanılma) Parsimoniye , Freudyen ve davranışçı bir teori olan 5 yaşındaki çocukların babalarını neden taklit ettikleri gösterilebilir. Freudyen açıklamaya göre ; küçük çocukların babalarına özenmesi; Oedipal davranışlar, davranışların bilinçsiz kontrolü, gelişmemiş seksüelite vb bir çok kavramı içerir. Ona göre, küçük erkek çocuk annesine bazı hisler beslemektedir ama babasının bunu öğrendiğinde


kendisine ceza vereceğini düşünür (Oedipus kompleksi). Sonuç olarak kendi kendine “eğer babam gibi davranırsam, annem beni de onu sevdiği gibi sever” düşüncesine kapılır (öğrneim teorisi) ve babayı taklit etmeye başlar. Öğrenme teorisine göre, a-sağlamlaştırılmış davranışlar benzer olaylarda gelecekte yine ortaya çıkar. B-ebeveynler sağlamlaşmış taklit davranışlarını farkederler. Öğrenme teorisi, açıkça Freudyen parsimoni ilkesinden daha basit ve anlaşılır bir teoridir. Teorilerdeki Yanlış Anlaşılmalar Teorilerle ilgili son bir nokta da yanlış anlaşılmalardır. Örneğin aşağıda daha önceden duyduğunuzu tahmin ettiğim bir kaç ifade var ve her biri teorinin doğasını anlatmakta bir hata içeriyor: *Bu bir olgu değil, bu sadece bir teori. *Bu sadece bir teori, ortada bir kanıt yok. *Bununla ilgili teorim şu.. Öğrendiklerinizi kullanarak bu ifadelerdeki problemleri görebilirsiniz. İlk iki ifade aynı temanın farklı anlatımlarıdır ve ikisi de teori ve veri arasındaki ilişkinin yanlış anlaşılmasıdır. Bildiğiniz üzere teoriler bir olayın üzerinde çalışılabilecek gerçeklerdir ve her zaman yeni verilere dayalıdırlar. Olgular ise araştırmaların sonuçlarıdır ve teorileri desteklerler. Teorilerin gerçekliği hiçbir zaman tamamen “kanıtlanamaz”. Teoriler asla olgulara dönüşmezler, bunun yerine olguları açıklamayı tercihederler. TEST 3.2 1-”Zeigarnik Etkisi” araştırmalara her türlü başlanabileceğinin hangi örneğidir? 2-Bir araştırma teorisinin sonuçlarına vararak, mantık hatası ve neticeyi doğrulama ile ilgili bir örnek veriniz.


3-Köpekler bazen bahçe kapılarını açarak kaçabilirler. Neden deneme yanılma yöntemi mantıksal açıklamadan daha parsimoniktir?

Başka Çalışmalardan Araştırma Yaratmak Başka çalışmalardan araştırma yaratmak, bazen teori yaratmanın ana odak olmadığı zamanlarda da ortaya çıkabilir. Kimi zaman araştırmacılar sadece bazı çeşitliliklerin arasındaki basit tahmin edilebilir farkları araştırmak isterler ve teori yaratmakla pek uğraşmazlar. Psikologlar genelde tekli çalışmayı tercih etmezler ve araştırma programları oluştururlar. Bana göre psikolojik araştırmaların kaynağı, genelde yeni bitmiş deneylerin cevaplanmamış sorularından ortaya çıkar. Davranış araştırması yapan birisinin bir anda saldırganlık çalışmasına yöneldiğini göremezsiniz.Bunun yerine, araştırmacılar belli bir alana yönelip o alanla ilgili geçmiş senelerde yapılmış çalışmalara göz atarlar. Bir projenin sonucu genelde başka bir projenin başlangıcı demektir; çünkü araştırmalar bittiklerinde bazı soruları cevplarken yeni sorular da yaratırlar. Araştırmacılar genelde sistematik programlar oluştururlar ve deneyleri başka çalışmalara ilham olur. Araştırma Grupları ve “Sırada ne var” sorusu Araştırmacı psikologlara günlük hayatlarını sorarsanız bir çok farklı cevapla karşılaşırsınız. Ama yine de genelde tek bir ortak ilke görürsünüz. Çok az araştırmacı tek başına çalışır. Genelde “araştırma grupları” dediğimiz bir ortamda çalışırlar (Ortaklık) Genel olarak bu gruplarda kıdemli bir araştırmacı olan Dr.X, Dr.X için çalışan bir kaç mezun öğrenci, ve bazen de; garip saatlerde çalışma arzularını belirtip hayvanların kafeslerini temizleyeceklerine söz vermiş bir kaç öğrenci bulunur. Öğrenciler normalde profesörün asistanları olan yeni mezunlar için çalışırlar. Bu hiyerarşik sistem, bir kaç deneyin aynı anda yapılmasını


sağladığı gibi, grup üyelerinin laboratuvarda uzun saatler çalışıp veri ve analiz yapmalarını gerektirir. Bitmiş projeler konuşulurken genelde grup üyeleri “sırada ne var” diye düşünür. Bu düşünceler daha sonra “Y'yi yaparsak ne olur sizce” diyerek olayı daha da kapsamlı bir hale getirir. Bazen bu fikirler pek cazip gelmez ve yine “bu sefer sırada ne var” sorusu sorulur. Eğer fikir onaylanırsa bazı prosedürler tamamlanır, pilot çalışmalar yürütülür ve çalışmalar başlar. Pilot çalışmalar yapılabilecek deney için veri toplanması, yaratılacak konuların zorluğu, kurgu içeriyorsa inanılırlığı, deney süresi ve materyallerin bulunabilirliğini içerir. Örneğin Schlagman, Schulz ve Kvavilashvili 2006 yılında, pozitifliğin otobiyografik hafıza üzerindeki etkisini araştırdılar. Planları yaşlı ve genç insanlara bir defter vererek hafta içinde olan biten bazı anılarını yazmalarıydı. Defterin her sayfasında, anılarıyla ilgili cevaplamaları gereken bazı sorular vardı. Araştırmacılar kaçar sayfalık defterler vermeleri gerektiğine pilot çalışmada karar verip 20'şer sayfalık defterler hazırladılar. Katılımcılardan her anıları için bir sayfa seçip ordaki soruları yanıtlamaları istendi. Araştırmacıların 20 soru seçmesindeki sebep, daha önceki çalışmalarında 50şer soruluk sayfaları dolduran katılımcıların en fazla 20 soru cevaplamış olmalarıydı. Bir proje tamamlandığında nadir olarak öylece kalır. Projelerin sonuçları genelde , çözülememiş soruları çözmek ya da projeyi genişletmek adına; başka projelere öncülük eder. Bu yüzden psikoloji araştırmaları a) genelde birbirini mantıksal açıdan takip eden bir dizi deneylerden oluşur b) genelde aynı konu üzerinde çalışanların oluşturduğu bir grubun çabasıyla meydana gelir c)ilk başlarda yapısı henüz tamamlanmamıştır. Bu tamamlanmamış yapılar 1958 yılında bir dizi araştırmacı psikoloğu bir araya getirmiştir. (Taylor, Gamer ve Hunt). Bu araştırmacılar “sırada ne var” sorusu üzerinde, araştırmanın içeriğini genişleterek bazı geliştirmeler yapmışlardır. Çağımızda teknolojinin gelişmesiyle, araştırmacılar farklı yerlerde de olsalar istedikleri an iletişim içinde olup “sırada ne var” veya “eğer bunu yaparsak sence ne olur” gibi soruları birbirleriyle paylaşabiliyorlar.


Siz öğrenciler için aeraştırma stratejilerinde fikir edinmek öncelikli olmalıdır. Bunun için de yapabileceğiniz en iy şey yazılı çalışmaları araştırmaktır. Bu araştırmaları yaparken aklınızda her zaman “sırada ne var” sorusu olmalıdır. Bu düşünce tekniği için işte size bir kaç ipucu: *Okuduğunuz araştırmadaki yazar, size sonuçlarıyla ilgili bir kaç açıklama yapacaktır. Bir sonraki çalışma, bu çalışmayı başka çalışmalarla kaşılaştırabilecek açıklamaları test edebilir mi? *Okuduğunuz çalışma bir olayı aydınlatmış olabilir, ama bu sonucun sadece belli tipteki insanlara uygulanabilir olduğunu düşünebilirsiniz. Sizin çalışmanız bu deneyin başka kişilere de uygulanıp uygulanmayacağını görmek olabilir. *Bir sonraki çalışma başka yaş veya sosyoekonomik gruplara uygulanabilir biçimde genişletilebilir mi? *Bir sonraki çalışma farklı bir kültüre uygulanabilir biçimde genişletilebilir mi ? *Okuduğunuz çalışmadaki prosedürler problemlerinde de kullanılabilir mi?

farklı

araştırma

REPLİKASYON VE GENİŞLETME Birbirini izleyen bitmiş çalışmanın birbirinin tekrarı (replika) gibi görünselerde aslında bir öncekinin tam ikizi sayılmazlar. Diğer bir deyişle, hem tekrarlama hem genişletme içerirler. Replikasyon; bir


önceki tamamlanmış çalışmanın bazı ya da bütün prosedürlerini izleyerek benzer bir çalışma yaratmaktır. Genişletme ise, replikasyona ek olarak o çalışmaya yeni bir kaç özellik kazandırmaktır. Genişletme olan çalışmalarda, “bölümsel replikasyon” genelde önceki çalışmanın bir kısmının tekrarlanması demektir. Bazen de “tam replikasyon” terimi kullanılır. Bu terim ise, önceki çalışmanın adımlarının birebir izlenmesi anlamına gelir. Normalde tam replikasyonlar bazı bulgularla ilgili ciddi sorunlar olduğu zaman yapılır. Örneğin, bir kaç araştırmacı bir deneyi genişletmek istediğinde ve bölümsel replikasyon yaptıklarında tahmin edilen sonuca ulaşamazlarsa; önceki çalışmaya tekrar dönüp tam replikasyon yaparak buldukları sonucun güvenilir olup olmadığını görebilirler. Bölüm 2'den hatırlayacağınız gibi, replikasyonlarda görünen bazı hatalar, önceki deneylerdeki bilimsel hileciliği de ortaya çıkarabilmektedir. 1993 yılında Nature dergisinde klasik müzik dinlemenin beyin üzerindeki iyi etkileriyle ilgili bir makale yayımlanıyor ve efsane güçleniyor. Ama California Üniversitesi’nde yapılan bu araştırma, sadece 36 tane genç üzerinde yapılmış. Mozart dinleyenler, geçici olarak puzzle’ları daha iyi çözüyor. Ama bu etki kısa sürüyor. Bu etki ile ilgili bir replikasyonu 1999 yılında Steele, Bass ve Crook gerçekleştirmiştir. Yaptıkları replikasyonda benzer kanıtları bulamasalar da, yine de bilim adamları böyle bir etkinin (Mozart etkisi) varlığına inandıklarını söylüyorlar. 1992 yılında Marean, Werner ve Kuhl; daha önceden 6 aylık çocuklarla yapılmış bir çalışmanın bölümsel raplikasyonu ile bir genişletme deneyi yapmışlardır. Deneylerinde 2-3 aylık çocukların farklı sesli harfleri sınıflandırıp sınıflandıramayacağını görmek istemişlerdir. Sonuç olarak, 2 aylık bebekler aynı kişi tarafından çıkarılan 2 farklı sesli harfe tepki verirken, farklı kişiler tarafından çıkarılan aynı sesli harfe tepki vermemişlerdir.


BİLİMDE YARATICI DÜŞÜNME Bilimsel yaratıcılık basit göxzlemlerden, teorilerden ya da diğer çalışmaların sonuçlarından elde edilebilir. Ancak bu kaynakların fikirlerinden yola çıkıldığında direkt olarak asıl çalışmanıza başlayamazsınız. Bir yerde, artık deney ortaya çıkarılmak zorundadır. Araştırma dizaynlarında yaratıcı düşünme, birbiriyle alakasız fikirlerin arasında bir bağlantı bulup bunlardan çalışma ortaya çıkarmaktır. Bu çalışmalarda grup halinde olmak her zaman daha iyidir. Birden fazla beynin varlığı, eksik olan parçaların kolayca tamamlanmasını sağlar. Bilimsel yaratıcılık hakkında daha çok şey öğrenmek isterseniz, labirent deneylerini düşünün. Bir psikologa araştırma donanımlarının arasında en bilindik ne diye sorarsanız, labirent deneyleri listenin en üstlerinde yer alacaktır. Labirent deneyleri 1940'lardan sonra popülerliğini kaybetmiş olsa da hala öğrenme, özel davranışlar ve ilaçların etkilerini görme konusunda ciddi biçimde önemlidir. Labirent deneylerini ilk kullanan kişilerden birisi Clark Üniversitesi'nden Willard Small'dur. (1900) Small fareleri labirente koymayı nasıl akıl etti ? Beraber çalıştığı meslektaşı Linus Kline, fare davranışları üzerinde çalışıyordu. Bu çalışmaları yaptığı bir günde, farelerin kendi evlerini nasıl bulacağı hakkında araştırma yaparken arkadaşı tarafından önerilen bir deney, aklına labirent fikrini getirmiştir. Bu hikaye bilimsel yaratıcılığa iyi bir örnektir. Bilim adamları genelde farklı alternatiflerin akıllarına gelmesine alışkındır. Bu tür alternatiflerin yeni buluşlara ön ayak olacağını her zaman bilirler. TEST 3.3


1-”Sırada ne var” sorusunun amacı nedir ? 2-”replikasyon” ve “genişletme” yapılan bir çalışma nasıl olur ? Edebiyatı Gözden geçirmek Araştırma projeleri öylesine bir boşlukta oluşmaz. Psikologlar benzer çalışmaları araştırır ve sorulardan yeni teoriler yaratırlar. Günlük hayattaki bir gözleminden çalışma çıkartabilen bir araştırmacı, aslında o gözlemi var olan bir proglem ya da onunla alakalı bir bilgi birikiminin içerisinde yapmıştır. Bilgisayarla İşlenen Veritabanı Aramaları Bilim için bilgi edinmek için artık herkes elektronik veritabanı aramaları yapmaktadır. Bunların en bilindikleri JSTOR, Science Direct ve Academic Searc Primer'dır. Ayrıca hiç şüphesiz ki çoğunuz aramalarınızı Google üzerinden yapıyorsunuz. Yalnız bilmediğiniz bilimsel ve akademik araştırmalarınızı Google Scholar üzerinden yapmanız gerektiğidir. Psikolojide, APA'nın PsycINFO veritabanı, bu tür aramalar için en uygun olanıdır. Gazate makaleleri, doktora tezleri, raporlar, kitaplar ve daha bir çok veriye PsycINFO üzerinden ulaşabilirsiniz. 2,5 milyondan fazla içeriğe sahip PsycINFO'da içerikler sürekli güncellenmekte ve geliştirilmektedir. (www.apa.org/psycinfo) APA bir çok konuda sizlere yardımcı olacaktır. Sitelerinde sizler için rehberler, kütüphaneciler ve benzeri bir çok kişi, psikoloji alanına meraklı herkese yardımcı olmaktan mutluluk duyacaklar. Belli konularda araştırmalara başladığınızda, PsycINFO'dan kayıtların size gösterilmesini gösterebilirsiniz. Kayıtları


bilgisayarınıza gindirebilir veya çıktılarını alabilirsiniz. Resim 3.4'TE tipik bir PsycINFO kaydının nasıl olduğu sizlere gösterilmiştir. Gördüğünüz gibi her kayıta bir kaç önemli bilgi kategorisine ayrılmıştır. Bu kategoriler “alan” olarak isimlendirilir ve içlerinde; makalenin başlığı, yazarın adı, referans bilgileri, makalenin içeriği gibi bilgiler bulunur. Özeti okumak sizlere o makalenin uygun olup olmadığını gösterebilir. ARAMA TÜYOLARI Deneyim PsycINFO'nun en iyi öğretmenidir, ama yine de birer uzman kullanıcı olabilmeniz için bazı ipuçlarını izlemeniz gerekir. İlk olarak; ekranınızda PsycINFO ilk göründüğünde, temel arama modu açılmış olacaktır. Sizlerin ileri arama (Advanced search) kısmını bulup oraya girmeniz gerekmektedir. Bu kısım aramalarınızı daha detaylı yapabilmenizi sağlar. Örneğin, alan adına göre yazarları, makale başlıklarını ya da tarihini yazarak daha detaylı bir arama yapabilirsiniz. Bu alanda bazı makalelerin direkt özetlerini ya da kısaltılmış hallerine de ulaşabilirsiniz. Bir diğer ipucu da aramayı daraltmak için kullanacağınız “ve” kelimesidir. Örneğin, evrimci psikolojide altruizm (özgecilik) ile ilgili bir makale aradığınızı varsayalım. Ancak aramanızı sadece altruizm ile ilgili yaparsanız binlerce sonuca ulaşırsınız. ( ben şu anda 3,378 sonuç buldum.) Eğer aramanızda “altruizm VE evrimci psikoloji” olarak daraltırsanız, çok daha az sonuca ulaşırsınız ve içlerinden işinize en yaracak olanı seçmek daha kolay olur( şu anki bulduğum sonuç 81). PsycINFO'yu kullanmaya başladığınızda yavaş yavaş uzman olacaksınız ve aradığınıza daha çabuk ulaşacaksınız. Aşağıdaki yazıda, (Tablo 3.1), bir psikoloji makalesini verimli şekilde nasıl okuyabileceğinizi göreceksiniz. Bu bilgiler sayesinde de araştırmanız için fikir geliştirmeniz kolaylaşacak, deneysel soruları daha detaylı anlayacak ve onları test edilebilir hipotezler


haline getirebileceksiniz. Elinizde iyi bir araştırma hipotezi olduğunda; artık deneysel sorularınıza cevap verebilecek bir çalışma yaratmaya hazırsınız demektir. Tablo 3.1 – Makaleleri okurken maksimum verim alma Araştırma yöntemleri dersinizde, zaman zaman psikoloji bültenlerinde yayınlanmış makaleleri okuyacaksınız. Bu makaleler genelde profesyonel araştırmacıların seviyesine göre yazılmıştır. Bu yüzden bazen okunmaları zor olabilir. Aşağıda bu işi kolaylaştırmak için bir kaç ipucu verilmiştir: *Öncelikle içerikleri okumaya çalışın. İçerikler genelde tüm araştırmanın özetini içerir ve anlamak için en kolay bölümlerdir. Birkaç defa okuyun. *Giriş bölümünün açılış paragrafında üzerinde çalışılan problemin genel bir açıklamasını arayın. Genelde bu bölümlerin üzerinde “açılış” yazmaz ama; içerikle metod arasında bir yerde olurlar. *Girişin sonuna doğru, muhtemelen son paragrafta, çalışmanın hipotezlerini içeren açıklamaları arayın. Bu hipotezler çalışmadaki genel problemi anlamaya yarar. Okumaya devam ettiğiniz sürece bu hipotezler aklınızda bulunmalıdır. “hipotez” kelimesini görmeseniz de endişeye kapılmayın. Bunun yerine “tahmin” veya “beklenti” de yazılmış olabilir. *Metod bölümünde, prosedürlerin açıklamasına ve deney dizaynına dikkat edin. Kendinizi deneydeki bir katılımcı gibi düşünün ve o katılımcının yerinde olsaydınız çalışmayla ilgili nasıl


bir fikre kapılacağınızı tahmin etmeye çalışın. Eğer deneysel bir çalışmaysa bağımlı ve bağımsız değişkenleri bir kenara yazın. *Sonuç bölümü büyük ihtimalle zor olacaktır. Çünkü sizler için garip görünebilecek bazı istatistiki bilgiler ve semboller içerebililr. İyi bir sonuç bölümünde, çalışmanın sonunda elde edilen verilerle ilgili bilgiler açık bir dille yazılmış olur. Bununla beraber tablolar ve grafikler de sizlere yardımcı olacaktır. İyi yazılmış bir sonuç bölümünde, tek bir sayıya bakmadan o çalışmanın özünü anlayabilirsiniz. •Bir makalenin son bölümü tartışma bölümüdür. Genelde ana sonuçları özetler. O yüzden kendinizi bu bölümü okurken hiçbirşey anlamamış gibi hissetseniz de merak etmeyin. Tartışma bölümünün amacı, orijinal hipotezleri kullanarak sonuçları açıklamaktır. Araştırmacı aynı zamanda bu bölümde çalışma sırasında oluşmuş olan eksiklikleri veya sonuçlara getirilebilecek alternatif açıklamaları yazar. Tartışma bölümleri, okuyuculara ileride yapılacak aramalar için iyi birer fikir verebilir. BÖLÜM SORULARI 1-Temel ve uygulamalı araştırma arasındaki farklar nelerdir? “Gölgeleme” tekniğini, cep telefonu araştırmasında kullanarak temel ve uygulamalı biçimiyle gösteriniz. 2-Dışarıda ve laboratuvarda yapılan çalışmaların avantajları ve dezavantajları nelerdir. 3-Duton ve Aron'un romantizm deneyinde, katılımcılar lab çalışmasının tamamlanması gerektiğini neden düşünmüştür? 4-Operasyonel Tanıma açlıkla ilgili üç örnek veriniz ve neden bu üç örnek kullanılarak yapılan araştırmalara birleşik operasyon denildiğini açıklayınız. 5-Psikolojide teori nedir ve iyi bir teorinin nitelikleri nelerdir? 6- Teori ve veri arasındaki karşılıklı ilişkiti anlatmak için bilişsel çelişki teorisini kullanınız. Cevabınızda tümdengelim, tümevarım ve hipotez olmasına dikkat ediniz.


7-Bilimadamlarının teorilerde “kanıtlama” sözünü neden kullanmadığını açıklayınız. Cevabınızda neticeyi doğrulama tekniğini kullanınız. 8-Teoriler araştırmaların sonuçlarında bilimde bu hiç olmaz. Nedenini açıklayınız.

çürütülebilir

ancak

9-Akıllı Hans çalışmasının yalanlama stratejisini ve parsimoni açıklamalarını nasıl yansıttığını açıklayınız. 10-Pilot çalışmalar nedir ve hangi amaca hizmet ederler? 11-Labirent öğrenme deneylerini kullanarak bilimde yaratıcı düşünme sürecini anlatınız. 12-PsycINFO araştırmalarına yardımcı olacak 3 ipucu veriniz. Alıştırmalar Alıştırma 3.1 - Sırada ne var ? Aşağıda yer alan araştırmalarda çalışıyor olsaydınız; a) sıradaki çalışmanın ne olmasını önerirdiniz ? b)ne olacağını tahmin ederdiniz ? 1-Üniversite öğrencilerine, pahalı bir arabayı kullanırken cep telefonuyla konuşan bir yaşıtları gösterildikten sonra, sürücüyü değerlendirmeleri istenir. Öğrencilerin çoğu sürücünün egoist, dışa dönük ve ilgisiz olduğunu söylerler. 2-Saldırganlık hakkında yapılan bir deneyde; okul öncesi 2 grup çocuğa bazı karikatürler gösterilir. İlk gruba şiddet içerikli karikatürler gösterilirken, ikinci gruba şiddet içermeyen karikatürler gösterilir. Daha sonra çocuklardan bir kum torbasına vurmaları istenir. İlk gruptaki çocukların, kum torbasına ikinci gruptaki çocuklardan daha saldırgan ve sert vurdukları gözlenmiştir.


3-Hafızayla ilgili yapılan bir çalışmada, verilen 30 kelimeyi, keman dinleyen öğrencilerin, caz dinleyenlere oranla daha rahat hatırladıkları gözlenmiştir. Alıştırma 3.2 – Milgram'ın İtaat Araştırmasını Tekrarlama ve genişletme Hatırlayacağınız gibi Milgram'ın deneyinde, “öğretmen” denekler; “öğrenci” sandıkları çalışanlara; yanlış cevap verdiklerinde 15 ila 450 volt arasında elektrik şoku vermişlerdi. Aşağıdaki hipotezleri gözlemleyebilmek için testi nasıl çeşitlendirebilirsiniz ? 1-Kadınların sahip olduğu merhamet duygusundan dolayı, araştırmacıya itaatsizlik etme ihtimalleri daha yüksektir, özellikle içerideki de bir kadınsa. 2-Deneye devam edilmesini söyleyen kişi otoriter bir yapıdaysa, itaat oranı artar. 3-Kişiler çok fazla elektrik şoku vermişlerdir çünkü neticede herkes biraz sadisttir. 4-Öğrencinin bir sağlık sorunu olursa, itaatsizlik artar. Alıştırma 3.3 Operasyonel Tanım Oluşturma Aşağıdaki psikolojik yapıların her biri için iki operasyonel tanım oluşturunuz. 1-Hayal Kırıklığı 2-bilişsel çelişki 3-endişe 4-yön bulma yetisi


Alıştırma 3.4 – Onaylama Eğilimi Elinizde bir tarafında sayı bir tarafında harf olan 4 kart olduğunu düşünün. Kartların ön yüzüne baktığınızda şunları görüyorsunuz: E

K

4

7

Göreviniz, aşağıdaki kuralın doğru olup olmadığını görmek için hangi kartların çevrilmesi gerektiğini bulmak: “Eğer bir kartın önünde sesli harf varsa, arkasında çift sayı olur.” Hangi kartları çevirirsiniz? İpucu: yalanlama terimlerini düşünün – hangi kart çevrilirse bu ifadeyi yalanlar veya çürütür? Alıştırma 3.5 – PsycINFO'da araştırma yapmak PsycINFO'yu kullanarak, bu bölümdeki makalelerden herhangi beşiyle ilgili bilgiler bulunuz. Her bir makale için; a) aynı yazar tarafından yazılmış başka bir makale ve b)aynı konuyla ilgili son 3 yıld yazılmış başka bir makale bulunuz.

CEVAPLAR 3.1 1-Temel: Kulaklara çeşitli mesajlar gönderilen dikotik dinleme deneyi Uygulamalı: cep telefonu kullanımının sürüşe etkisi 2-Deneydeki ayarlamalar gerçek hayata entegre edilemez, ama deneydeki kişiler o an işlerini ciddiye almışlardır. 3.2


1-Davranışın günlük gözlemlenmesi. 2-Çalışmaları sonucunda hipotezlere varılır ve araştırmacı teorinin doğru kanıtlandığını görmüş olur. 3-Deneme yanılma yöntemi daha basit bir açıklamadır. 3.3 1-Yeni tamamlanmış bir deneyin ardından araştırmalar bir dahaki mantıksal deneylerini düşünürler 2-Bu demektir ki, bazı araştırma sonuçları tekrarlanmış ve çalışma orijinal araştırmanın sonuçlarına ek bazı bulgular içermektedir. BÖLÜM 4 DEĞERLENDİRME VE VERİ ANALİZİ ÖNSÖZ VE BÖLÜM HEDEFLERİ Bu bölümde psikolojideki araştırmalarının nasıl veri oluşturduğunu daha yakından inceleyeceğiz. Ayrıca tanımsal ve dolaylı istatistik arasındaki farklara göz atacağız. Bu bölümü bitirdiğinizde; *Davranış değerlendirme çeşitlerinin psikoloji araştırmalarını ne zaman düzenlediğini çözebileceksiniz. *Nominal, ordinal, öğreneceksiniz.

ve

interval

terimlerinin

içeriklerini

*Hipotez testlerinin mantığını kavrayacaksınız. *Etki boyutu ve öğreneceksiniz.

istatistiki

test'in

ne

Neleri Değerlendirmeli – Davranış Çeşitleri

anlama

geldiğini


Deneysel psikologlar tarafından değerlendirilmiş bir çok davranış çeşidi vardır. Açık-davranış'tan şahsi görüşe ve fizyolojik aktiviteye kadar bir çok davranış çeşidi vardır. Bunları anlamak için aşağıdaki örnekleri inceleyelim: 1-1992 yılında Elkins, Cromwell ve Asarnow tarafından yapılan bir şizofreni araştırmasındsa hastaların dikat genişliği ölçülmüştür. Bu çalışmada hastaların verilen harfleri farklı durumlarda denk getirip getiremeyeceği araştırılmıştır. Şizofren olmayan kişilere oranla, şizofreni hastaları bu testte başarılı olamamışlardır. 2-1976 yılında bir araştırmada kimlik belirsizliğinin çocuklarda cadılar bayramı şekerlerini ve paralarını çalma konusu işlenmiştir. Çalışmanın sonucunda a) eğer çocuklar grup halindeyse b)eğer isimleri bilinmiyorsa, farkettirmeden kendilerine ait olmayan para ya da şekerleri almışlardır. Yapılardan Değerlendirme Çıkartma Yukarıdaki örneklerden anlayacağınız gibi psikologlar davranışı bir çok yolla değerlendirebilirler. Ama neyi değerlendireceklerine nasıl karar veriyorlar ? Araştırmacılar uzmanlık alanlarının geçmişini ve başka araştırmacılar tarafından kullanılmış değerlendirmeleri biliyorlar. Ayrıca eskiden yapılmış değerlendirmeleri kullanarak yeni ölçümler geliştiriyorlar. Bir araştırmacı, çalışmaya karar verdiği zaman yapacağı ilk iş projesinde kullanacağı tanımları kesin olarak belirlemektir. (operasyonel tanımlar). Daha sonra Bu yapıya neyin etki edeceğini ölçer. ÖRNEK YAPILAR VE NASIL DEĞERLENDİRİLDİKLERİ


YAPI YAPIYI DEĞERLENDİRECEK DAVRANIŞ Dikkat Harf tanımlama dikkati Tükenmişlik Tükenmişlik Sendromun hakkındaki şahsi görüş

Genişliği Sendromu

Dürüstlük Alınan şeker ve paranın miktarı Uyarılma Yüksek ve alçak kan basıncı Gördüğünüz gibi yukarıdakı yapılardan hiçbirisi direkt olarak tahmin edilemez. Her birini araştırabilmek için değerlenirmek gerekir. Bu süreç araştırmacının ilk bakışta asla cevaplanamayacak gibi görünen deneysel sorular sormasını sağlar. ÖRNEK: •Konuşmayı henüz bilmeyen çocuklar yerçekimi kavramını anlayabilir mi? •İnsanların görsel imgeleri kullandığını ıspatlayabilir misiniz? Araştırma Örneği 1 - Alışkanlık oluşturma Çocuklarda yerçekimi kavramı var mıdır ? Nasıl öğreneblirsiniz ? Onlara bunu direkt olarak soramazsınız belki ama bebeklerin farklı uyarıcılara ne süre ile dikkat kesildiğini ölçebilirsiniz. Bu alışkanlık yaratma prosedürü, bebeklere belli uyarıcıları gösterdikten sonra uyarıcıların değiştirilmesi şeklinde uygulanır. Alışkanlık yaratma prosedüründe desenler sürekli değiştirilir, alışılmadık bir desen gördüğünde çocuk, dikkatini o yöne odaklar. Buna “tercihli bakış” denir.


Kim ve Spelke adındaki 2 araştırmacı 5 ve 7 aylık çocukların 2 aylık gelişiminde yerçekimi kavramını anlama kapasitelerini araştıran bir çalışma yapmışlardır. Alışkanlık oluşturmanın ilk prosedürü olarak bebeklere tepeden aşağı yuvarlanan bir top gösterilmiştir. Tekrarlanan gösterimlerden sonra bebeklerin ilgisi azaldığında, bu kez yukarı doğru yuvarlanırken yavaşlamaya başlayan (doğal test olayo) ve yukarı doğru yuvarlanırken hızlanan (doğal olmayan test olayı) görüntüleri gösterilmiştir. 5 aylık bebekler doğal olan test olayına, doğal olmayandan daha uzun süre bakmışlardır. 7 aylık bebekler ise, bir terslik olduğunu anladıkları varsayılarak doğal olmayan teste daha uzun süre bakmışlardır. Araştırma Örneği 2 – Tepki Zamanı Görsel imgeleri idrak sürecimizin bir parçası olarak mı kullanırız ? Lütfen resim 4.2'deki geometrik objelere bakın. Sağdaki objeler soldakilerin pozisyon değiştirmiş hali mi; yoksa tamamen başka objeler mi ? Nasıl karar verirsiniz ? Shepard ve Metzler (1971) araştırmalarında katılımcılara bunu sormuş ve bir adım daha ileri giderek, karar vermelerinin ne kadar sürdüğünü araştırmışlardır. Gerekçelerine göre eğer katılımcılar bu problemi çözerken soldaki objeyi akıllarının içinde çevirerek sağdaki objeye uyup uymadığına bakarlarsa, bunun belli bir zaman alacaktır. Nesneyi çevirip yerine yerleştirme derecesi ne kadar uzunsa, alacağı zaman da o kadar uzun olacaktır. Tepki zamanı uzun yıllardır psikolojinin en kalıcı konularındandır ama temelleri yıllar geçtikçe değişmiştir. KÖKLER-TEPKİ ZAMANI:MENTAL MENTAL ROTASYONA

KRONOMETREDEN

Psikolojide tepki zamanının kullanımı F.C. Donders'ın çalışmalarına kadar dayanır. (1818-1889). Donders'a göre, zihinsel olayların zamanı, tepki zamanlarının arası ölçülerek bulunabilir. Çalışmaları “mental kronometre” ve “komplikasyon (karmaşıklık) deneyi” olarak adlandırılır. Araştırmacılar basit bir tepkiyi ölçerler (SRT): Tek bir uyaran geldiğinde olan tepkiler.


Örneğin kırmızı ışık. Daha sonra bu olay iki uyaran olduğunda kişinin sadece birine tepki vermesiyle “karmaşık” hale gelir. Bu Bu duruma ayrım yapılmış tepki zamanı denir. (DRT). Kişi iki uyaran arasından birisini seçer. Örneğin kırmızı ile yeşil ışık arasındaki seçim, ve daha sonra tepki verir. SRT ve ayrımın zihinde oluşturduğu olay birleşince DRT'yi oluşturur. DRT = SRT + ayrım ayrım= DRT – SRT Bu prosedür fazladan eklenen zihinsel olayların çıkarılmasıyla detaylandırılabilir. Leipzig'deki Wundt'un laboratuvarında popüler olan bu olay, daha sonra Amerika'ya kadar uzanmış ve büyük yankı uyandırmıştır. Malesef, zaman geçtikçe prosedürde problemler de çıkmıştır. Bazı tepki zamanları, karmaşıklık mantığından daha hızlı olmuştur, diğerleri ise daha yavaş. Wundt'un öğrencilerinden Oswald Kulpe, bu prosedürdeki ölümcül hatayı keşfetmiştir: zihinsel olaylar daha karmaşık olayları oluşturmak için birleşmezler. Bunun yerine kompleks zihinsel olaylar kendi başlarına, basit olayların toplamından daha fazla özelliğe sahiptirler. Kulpe'nin argümanları mental kronometreyi ve tepki zamanını bir metod olarak kullanmayı bitirmiş olasa da, bilişsel psikolojinin bazı alanlarında yeniden canlanmaya yol açmıştır. Bu fikir sayesinde artık zihinsel olayların işleyiş zamanı ölçülmese de, bilişsel teorilerle ilgili tahminlerde işe yaramaya başlamıştır. Mental rotasyon çalışmaları buna iyi bir örnektir. Shepard'a göre, eğer katılımcıların zihinlerinde mental rotasyon oluşutsa, bu aktivitenin belirli bir zaman alması gerekir. Daha büyük rotasyonlar daha çok zaman almaktadır.


ÖLÇÜMLERİ DEĞERLENDİRMEK Bir davranışn ölçütünün iyi ya da kötü olduğunu nasıl söylersiniz ? Psikologların öncelikli görüş, tepki zamanı, IQ testleri, tükenmişlik sendromu anketleri gibi çalışmaları neleri ölçüt alarak yaptığını nasıl bilebilirsiniz ? Buna cevap vermek için 2 önemli faöktörü bilmek gerekir: Güvenilirlik ve geçerlilik.

Güvenilirlik Genel olarak, bir çalışmanın sonuçarı tekrar edilebilir ve davranış ölçütleri ölçülebilir durumdaysa, o çalışmaya güvenilir diyebiliriz. Örneğin tepki zamanı: Senelerce popüler olmasındaki en büyük sebeplerden birisi, yüksek güvenilir bir çalışma olmasıdır. Bir denek bir çalışmada kırmızı ışığa 0.18 saniyede tepki verdikten sonra, aynı kişi aynı çalışmaya farklı bir zamanda yine 0.18 saniyede tepki veriyorsa, o çalışma genel olarak güvenilir demektir. Başka bir örnek olarak ise, bir sınavda 95 alan bir öğrenci, diğer sınavda da yine buna yakın bir şey alacaktır. O Öğrencinin 25 alması çok güşük bir ihtimaldir. Bu iki örnekte göreceğiniz gibi, ölçümlerde güvenilirlik gerçekten önemlidir. Güvenilir bir değerlendirme olmadan ölçümlerin ortalaması alınması neredeyse imkansızdır. Davranış ölçümlerinin güvenilirliği, o çalışmadaki ölçüm hatalarının varlığına bağlıdır. Eğer büyük bir hata varsa, güvenilirlik düşük olur. Hiçbir davranış ölçümü tamamen


güvenilir değildir, bu yüzden her ölçümde niraz hata olur. Tepki zamanı prosedürü, ölçüm hatalarının nasıl olabileceğine ve güvenilirliği nasıl etkileyebileceğine iyi bir örnektir. Örnek olarak; biraz önceki kişiyi düşünün. Tepki zamanı 0.18 saniye idi. Peki bu gerçek ölçüm müdür ? Muhtemelen hayır. Aşağıda aynı kişinin farklı tepki zamanlarını gördüğünüzde kolay bir şekilde farklı sonuçlara vardığımızı görebilirsiniz: .16sn, .17 sn, .19 sn, .17 sn, .19 sn Bu sayılar değişebilir çünkü her denemede ufak da olsa bir ölçüm hatası olabilir. Bu hata bir çok olası faktör yüzünden olabilir. Örneğin bir kişi, yapılacak olan deneyde; kendisine birazdan ne gösterileceğini tahmin edebilir ve tepki zamanı daha hızlı olur, veya anlık dikkat sapması yüzünden daha yavaş bir tepki zamanı olabilir. Saniyenin onda birinde verilen bir tepki, daha sonra saniyenin üçte birine düşerse, o katılımcının gerçek tepki süresini ölçmek çok zorlaşır. Güvenilirliği ölçmenin de yolları vardır ancak deneylerde bu pek yapılmaz. Örneğin; alışkanlık yaratma ve tepki zamanı prosedürleri, araştırmaların yüksek derecede güvenilir olmasında ciddi anlamda gereklidir. Güvenilirlik araştırmalarda psikolojik testlerin yeterliliğinden daha gereklidir. Kişilik faktörleri, IQ yetenekleri ve katılımları ölçmek için dizayn edilmiş farklı yapılar vardır. Genelde insanların cevap verdiği kalem kağıt testlerinden oluşurlar. GEÇERLİLİK


Bir davranış ölçümünün geçerli olması için; o ölçümün yapması gerektiği ölçümü yaparsa geçerli olabileceği söylenir. Yani, eğer tükenmişlik sendromu ölçümleri yapıldığında, farklı bir yapının ölçülmemiş olması gerekmektedir. Zeka testleri sadece zekayı ölçmelidir. Konsept olarak geçerliliğin en basit düzeyi içerik geçerliliğidir. Bu tip geçerlilikte, içerikteki unsurların, içerikle alakalı olup olmadığına bakılır. İçerik geçerliliği, testin yaratılma aşamasında başlatılır. İçeril geçerliliği genelde yüzeysel geçerlilikle karıştırılır. Yüzeysel geçerlilik, ölçümlerin; ölçümleri yapan kişiye göre geçerli olup olmadığını test eder. Tabiki yine de bir test, normalde geçerli olmasa bile yapan için geçerli gibi görünebilir. Magazin dergilerindeki çoğu test buna örnektir. Kriter geçerliliği (Tahmin geçerliliği) ise daha kritik bir testtir. Bu testte; a-ölçümün gelecekte olabilecekleri doğru rahmin etmemesi, b- davranışın başka bir ölçümüne uyup uymaması test edilir. Örneğin IQ testi gibi bir testin işe yarar olması için a-bir çocuğun ileride okulda ne derece başarılı olabileceğini düzgün tahmin etmesi, b-zeka davranışı ile ilgili diğer testlerdeki sonuçlara yakın bir sonuç çıkarması gerekir. Geçerliliğin üçüncü formu ise yapısal geçerliliktir. Bu geçerlilik biçimi, bazı yapıları ölçer ve size yakın olan bir terimle bağdaşır: operasyonel tanım (işlemsel tanım) Yapılar hiçbir zaman direkt gözlenemez, bu yüzden onlara işlemsel birer tanım geliştiririz. Örneğin, “saldırganlık” yapısı; bir çalışmada şu şekilde işlemsel tanım kazanabilir: Bir kişinin diğer bir kişiye uyguladığı şokların sayısı.


Yapısal geçerlilik, yapının belli bir düzeyde ölçülüp ölçülemeyeceğine bakar. Yapısal geçerliliğin en büyük özelliği, gitgide tüme varıma yaklaşarak bir ölçümü yapmasıdır. Bir diğer geçerlilik çeşidi ise ayırdrdici geçerliliktir. Bu geçerlilik, farklı olduğu düşünülen ölçümlerle çok yüksek bir korelasyon içermemesi gereken bir ölçüm kriteridir. Yapısal geçerliliğin son örneği ise, “birleşme (yakınsak) geçerlilik”tir. Bu geçerliliğe göre, aynı şeyi ölçen iki farklı ölçeğin birbiri ile aynı ya da yakın sonuç vermesi gerekir. Aksi takdirde ölçeceklerimizden birinde (genelde daha az güvenilir olanında) yakınsak geçerlilk sorunu var demektir. Araştırma Örneği 3 – Yapısal Geçerlilik Yapısal geçerliliğin somut bir örneği olarak Mayer & Frantz'ın 2004 yılında yaptıkları bir çalışmaya bakalım.”Connectedness to Nature Scale” (CNS) yani “Doğa Ölçeğiyle Bağlantılar” adı verdikleri bu testte, doğayla olan duygusal bağların düzeylerindeki farkları ölçmek istemişlerdir. Bu testin doğayla arkadaşça davranışlar için yararlı olacağını düşünmüşlerdir. Aşağıda ölçeklerinden bir kaç madde bulunmaktadır: *Doğayı, ait olduğum bir topluluk gibi görüyorum. *Her bir hareketimin doğaya nasıl etki ettiğini anlayabiliyorum. *Bir ağacın ormanın parçası olduğu gibi, kendimi doğal dünyanın bir parçası gibi görüyorum.


*Kendi şahsi refahlarım, doğanın refahlarından ayrı olmalıdır. Bu sıralamada, ilk üç madde CNS'in yapısına uymaktadır ancak sonuncusu uymamaktadır. Mayer ve Frantz yeni ölçümlerinde güvenilirlik ve geçerliliği test eden bir dizi çalışma yaptılar. Yapısal geçerliliği geliştirmek için, testi yetişkinlerden oluşan büyük bir topluluğa yaptırdılar. Ve bu yeni gelişmiş teste New Ecological Paradigm (NEP) yani “yeni ekolojik paradigma” adını verdiler. Bu testte yetişkinlerin yaşam tarzları ve dışarıda geçirdikleri vakitler ölçülüyordu. Bu yeni NEP ölçümünde sadece yaşam tarzları değil, katılımcıların ekolojik davranışları , akademik baaşarıları ve sosyal arzulanırlıkları da ölçülebilmişti. CNS ve NEP'in bağlantılı olabileceğini öngörmüşlerdi- ve öyle de oldu. Bir teste yüksek alan kişi, diğer testte de yüksek almıştı. Bu sonuç yakınsak geçerliliği desteklemişti.

Güvenilirlik ve Geçerlilik Bir araştırmada elde edilen bilginin sağlamlığı iki temel koşula bağlıdır. Bunlardan birincisi güvenilirlik ikincisi de geçerliliktir. Güvenilirlik bir ölçme aracının ayrı ayrı ölçümlerde kararlı ve benzer sonuçlar elde etme yeteneğidir. Eğer bir çalışmada belirli bir şehirde bir araştırma kadınların cinsel tacize uğrama oranlarını %1, bir diğer araştırma ise % 10 olarak gösteriyorsa iki araştırma arasında bir tutarsızlık söz konusudur. Bundan dolayı sosyologlar daha güvenilir sonuçlar veren, yani yapılan ölçümlerde benzer sonuçlar veren araştırmaları tercih ederler.


Geçerlilik ise en genel anlamda ölçme aracının konusuna uygunluğudur. Örneğin iş tatmini ölçmek için dizayn edilmiş bir tekniği kişiliği test etmek amacıyla kullanırsanız, bu ölçmek istediğini ölçemez. Bu nedenle de karşımıza yanlış sonuçlar çıkar. Bir diğer örnekte uzunluk ölçülerinde verilebilir, metre ölçmek için geçerli ama zamanı ölçmek için geçerli bir araç değildir. İşte ölçme aracının ölçmek istediğini doğru olarak ölçmesi geçerlilik olarak tanımlanır.

ÖLÇEK TÜRLERİ Bilimsel araştırmalarda yapılan ölçmelerde oluşan karışıklıkları giderebilmek için bir takım ölçeksel sınıflandırmalara gidilmiştir. Bu sınıflandırmalar Amerikalı psikolog ve uygulamalı matematikçi Stanley Smith Stevens tarafından geliştirilmiş ve kabul edilmiştir. Stevens, sınıflandırmasında ölçekleri mesafe veya orijine sahip olup olmamalarına göre aşağıdaki tabloda görülen dört gruba ayırmıştır. Bütün tek boyutlu (unidimensional) ölçekler, bu dört ölçek tipinden birine girer. Bunlar isimsel (nominal), sırasal (ordinal), aralıksal (interval) ve oransal (ratio) ölçeklerdir. Bu ölçek türleri en zayıftan başlayıp, giderek daha güçlenen matematiksel yapılanmaya göre sıralanırsa; isimsel, sırasal, aralıksal ve oransal sıralaması elde edilir. Bu nedenle her bir değişik ölçülme ölçeğine göre elde edilen istatistiksel veriler değişik matematiksel güçtedir. Her biri için kullanılabilecek matematiksel işlemler de farklıdır. Bu işlemlerdeki istatistiksel işlemler ve analizler de değişiklik göstermektedir. Ne kadar fazla matematiksel işlem ve ikisel ilişki için uygulama mümkünse, bazı istatistik tekniklerini kullanmak için de o kadar


fazla uygunluk ortaya çıkmaktadır. Her bir ölçek türünün özellikleri aşağıdaki gibi verilebilir. 1) İsimsel (Nominal) Ölçek: Veri toplanırken elde edilebilecek en basit ölçekler isimsel ölçeklerdir. İsimsel ölçek alınan yanıtların ya da ölçümlerin nitelik halinde belirtilmesi isimlendirilmesi ya da sınıflandırılmasıdır. Bu ölçek türünde rasgele numaralar kullanılarak nesne veya nesne sınıfları isimlendirilir. Her birine ayrı nesne numarası verilir ve her birine farklı rakam atılır. Rakamlar böylece farklı nesnelerin adları olarak hizmet ederler. Örnek vermek gerekirse; bireyleri hasta -sağlıklı, erkek - kadın, evli – bekâr – dul - boşanmış olarak sınıflandırmak isimsel ölçektir. Bu ölçümdeki esas düşünce eşit veya eşit olmayan şeklinde bir ayrıma gitmektir. Dikkat edileceği gibi kategori ya da sınıfları belirten bu sayılarda herhangi bir matematiksel işlem yapmak mümkün değildir. Sadece her kategori ya da sınıftaki sayılardan (frekans) yararlanarak tepe değeri saptanabilir. Tıbbi alanda isimsel ölçeğe örnek olarak hasta tanısını verilebilir. Tıbbi tanının amacı hastanın hastalığının ne olduğunu saptamak ve hangi tedaviyi uygulamak gerektiğini belirlemektir. Amaç hastalığın A ya da B olduğuna karar vermektir. Hastalıkların bu konuda isimleri önemli değildir. Örneğin, psikiyatrik teşhis grupları sistemi sınıflayıcı bir ölçü meydana getirir. Teşhis koyan bir kimse bir şahsı şizofren, paranoit ve manik depresif şeklinde tanımlıyorsa bu şahsın dahil olduğu bir sınıfı temsil eden bir simge kullanmaktadır ve dolayısıyla da sınıflayıcı ölçü kullanıyor demektir. 2) Sırasal (Ordinal ) Ölçek: Sırasal ölçek isimsel ölçeğin belirli biçimde ya da kritere göre sıralandırılmasıdır. Bu sıralandırmayı yaparken dikkat edilmesi gereken bazı kriterler vardır. Bunlar, ölçülebilen ve ölçülemeyen özellikler arasındaki, özellik ve sistem arasındaki, özellik ve belirli bir özellik arasındaki ve son olarak da özelliğin aynı miktarının iki örneği arsındaki ilişkilerdir. Sırasal


ölçek, verilerin, büyüklük açısından birbirlerine göre sıralandığı (1., 2., 3., n-1., n.) bir ölçektir. Bu ölçek sadece bir değerin diğerinden büyük veya küçük olduğunu gösterir, aralarındaki farkın büyüklüğünü göstermez ve gerçek sıfır noktasından yoksundur. Sırasal ölçek, tıp alanında oldukça sık kullanılan bir ölçektir. Doktorların kıdem durumuna göre sıralanması buna iyi bir örnektir, bu sıralama profesör, doçent, yardımcı doçent, uzman, pratisyen şeklindedir. Ayrıca bir hastanın iyileşme durumu için; tam iyileşti, biraz iyileşti, iyileşmedi biçiminde bir sırasal ölçek kullanılabilir. Sırasal ölçekli verilerin birçoğundan daha güçlü sonuçlar verebilen ölçümler aralıksal ölçekli ölçümlerdir. Ayrıca, sıralı ölçeklerden başarılı bir şekilde aralıksal ölçümlerin elde edilmesi, daha üst düzeyde araştırmalar gerektirmektedir. Genellikle anketlerden elde edilen toplam puanlar sorulan soruların cevabı olan “başarılı” sayısının toplamıyla elde edilir. Bu tür değişkenler de sırasal ölçektir. Ölçekte sayı kullanıldığı kadar harf ve kelimede kullanılabilir, eğer sayı kullanılmışsa sayısal bir sıraya, harf kullanılmışsa alfabetik sıraya, kelime kullanılmışsa anlam sırasına koyulması gerekir. Mesela, bir sağlık kuruluşunda 5 çalışanları aylık gelirlerine göre sınıflandırırsak, aylık gelir grupları düşük, orta ve yüksek olarak sıralayabiliriz. Düşük aylık gelir grubu 1,orta gelir grubu 2 yüksek gelir grubu 3 numarasıyla veya direk düşük orta ve yüksek olarak sıralayabiliriz. Verilen örneklerden anlaşılacağı gibi, bir değişkenin sıralayıcı ölçekle ölçülmesi sonucu ortaya çıkan sayısal değerler arasındaki farklar matematiksel yönden bir anlam taşımamaktadır. Yani orta gelir grubundaki çalışanlar, düşük gelir grubundaki çalışanların iki katı kadar aylık gelir almamaktadırlar. Hastaların iyileşme ve ağrı durumları sırasal ölçek kullanılarak sıralanabilir. Yine aynı şekilde bir konudaki eğilimleri sıralarken de sırasal ölçek kullanılabilir.


3) Aralıksal (Interval) Ölçek: Eğer ölçek gerçek bir sıfır noktası, yani bir başlangıç noktasına göre bireylerin her birinin uzaklığına ait yorum olanağı vermiyor, fakat bireylerin ve cisimleri arasındaki farklılıkların miktarı ya da uzaklığı yönünde bir yorum olanağı kazandırıyor ise buna aralıksal ölçekler adı verilir. Aralıksal ölçekte her bir seviyeye çıktığımızda, ölçüler arasındaki mesafenin bir anlamı vardır. Aralık yorumlanabilir ve karşılaştırma yapılabilir. Aralıksal ve oransal ölçekleri vurgulayan modeller, rasyonel sayılar veya tam sayılar sistemi değil, reel sayılar sistemidir ve daha fazla yoruma ihtiyacı vardır. Gerçekte temel ölçüm için belirli prosedürler, doğrudan sadece tamsayıların sayısal miktarlara atanması ile sonuçlanırlar. Diğer prosedürler, sadece rasyonel pozitif sayıların atanması ile sonuçlanır. Bu tanımlarda iki husus dikkati çekmelidir. Bunlardan birincisi, başlangıç noktası sorunudur. Aralıksal ölçeklerde gerçek bir sıfır noktası olmamasına karşın, bireyler arası farklılıkları söz konusu edebilmek için mutlak bir başlangıç noktası esası kabul edilmektedir. Her araştırıcı araştırma amacına göre mutlak bir başlangıç noktası seçebilmektedir. İkinci husus ise, ölçekte seçilen başlangıç noktasının altında ve üstünde kalan kısımlarının eşit ünitelere bölünmüş olmasıdır. Aralıksal ölçeklerde de bu husus belli yöntemlerle sağlanır. Aralıksal ölçeklerde kullanılan mutlak sıfır noktasına göre yapılan yorumlara özellikle dikkat etmek gerekir. 4) Oransal (Ratio) Ölçek: Aralıksal ölçekteki mutlak sıfır noktası yerine gerçek sıfır noktası alınır ve başlangıç noktası sabit bir nokta olarak seçilirse, ortaya çıkan yeni ölçeğe oransal ölçek denir. Mutlak sıfır noktası, gerçekte tanımlanmış bir yokluğun olmadığını (termometrenin 0 dereceyi göstermesi) gerçek sıfır noktası ise, bilinen mutlak gerçek bir 0 noktasını ifade eder (elmanın 0 kg olması gerçekte hiç elma olmadığıdır). Oransal ölçeğin diğer ölçeklerden en önemli farkı da mutlak 0 noktasına başka bir deyişle yokluğa sahip olmasıdır. Oransal


ölçek ilk üç örnekten daha güçlü bir ölçektir. Çünkü bu ölçeğe tüm matematiksel işlemler uygulanabilir (tepe değer, ortanca, geometrik ortalama, varyasyon katsayısı gibi). Bu ölçeğe ait veriler sayımla ve ölçümle elde edilir. Ölçümle belirlenen veriler sayımla belirlenen verilerden daha ayrıntılıdır. Ayrıca bu ölçeğin başlangıç noktası ve ölçü birimi değişmez olması onu daha anlamlı kılar. Oransal ölçeğinin bir diğer özelliği ölçümler üzerinde oransallık olmasıdır. Bir başka deyişle, kendi üzerinde ölçülmüş noktalar veya sayılar birbirinin katı olarak ifade edilebilirler. Örneğin 2metre 1 metrenin 2 katı,10 metre 2 metrenin 5 katı biçiminde verilebilir . KLASİK ÇALIŞMALAR – ARALIKSAL ÖLÇEKTE BEDEN TİPLERİNİ ÖLÇMEK : 4-4-4 BEKLEMEK Önceki bölümlerde, frenologların; insanların kafataslarına bakarak kişiliklerini tahmin ettikleri iddiasını öğrenmiştiniz.Frenoloji günümüzde çok eski mode kalmış olsa da, fiziksel özelliklerle kişilik arasında bir bağ olduğu fikri hala günceldir. Bu ilişkiyi araştıran 20. yüzyıl bilimadamı William Sheldon'dır. (1940-1942) Sheldon, insan fiziğini “vücut tipleri” adı altında bir listelemeyle ölçmüştür. 4.000 çıplak erkeği inceledikten sonra, fizik terimlerini üçlü 7-puanlamalı aralıksal ölçeğe döken bir sistem hazırlamıştır. Her bir ölçek, o kişinin fizik tipini belirtmektedir: endomorfi (şişman), mesomorfi (kaslı) ve ektomorfi (zayıf). Her bir kişide; bir tanesi hakim olan bir fiziksel özellik vardır. Örneğin, çok şişman birisi 7-1-1 olarak ölçekte gösterilirken, çok zayıf birisi 1-7-7 olmuştur. Arnold Schwarzenegger ise 1-7-1 olarak gösterilmiştir. 4-4-4 olacak birisi mükemmel uyumlu bir fiziğe sahip olacaktır. (Sheldon kendisini 3,5-3,5-5 olarak tanımlamıştır).


Bir kişiye uygulanmış numaralar o kişinin “somatotipi” olarak adlandırılmıştır. Somatotipler ölçüldükten sonra, Sheldon kişilik özelliklerini ölçmeye başlamıştır. Aynı üçlü 7-puanlamalı sistemi kullanarak kişilik testleri yapmıştır. Bu testteki kategorileri ise “viserotonik(neşeli)”, “somatotonik(saldırgan)”, ve “serebrotonik(beyinsel kişilik)” olarak ayrılmıştır. Viserotonik kişiler genelde sosyal, yavaş hareket eden ve yemek yemeyi seven kişilerdir. Somatotonikler agresif, ben merkezci ve risk alan kişilerdir. Serebrotonikler ise utangaç ve sırlarla dolu, yalnız kalmayı seven ve entelektüel konularda başarılı kişilerdir. Sheldon'un son adımı, somatotiplerin kişilik özellikleriyle alakalı olup olmadığını görmekti. Genel olarak aşağıdaki eşleşmeler doğru çıkmıştır: endomorf-viserotonik mesomorf-somatotonik ektomorf-serebrotonik Sheldona'a göre, vücut tipi kişilik gelişmesinde büyük bir rol oynar. Ancak eleştirmenlere göre bu rol o kadar da büyük değildir. Endomorfluk yemek sevmeyi oluşturabilir, ama yemek yemeyi çok sevmek de bir endomorfi oluşturamaz mı? Sheldon'un bu araştırmaları çok karışıktı ve teorisinden çoğu zaman şüphe duyuldu. Ancak yine de bizler için, Sheldon'un çalışması insanların kişilik ve fiziksel özelliklerinin ölçeklerle ölçülebileceğine klasik bir örnektir. TEST 4.1


1-Aralıklı tepki zamanının 0.28 olduğunu düşünün. Eğer basit tepki zamanı 0.19 saniye olursa, Donders'in metoduna göre aralığın zihinsel zamanı ne kadar sürer? 2-Kafa büyüklüğünün IQ için iyi bir ölçek olduğunu söylediğimi varsayalım. Ölçü için kafa çevresini baz alıyoruz. Sizce bu ölçüm güvenilir ve geçerli midir ? Açıklayınız. 3-Dilbert'in karikatüründe hangi ölçek türü kullanılmıştır? İSTATİKSEL ANALİZ Bu bölümde; a) Tanımlayıcı ve Çıkarımsal istatistik arasındaki farkları öğreneceksiniz, b) hipotezleri test etme mantığını kavrayacaksınız ve c) istatistiksel analizle ilgili bazı tavsiyeler öğreneceksiniz. TANIMLAYICI VE ÇIKARIMSAL İSTATİSTİKLER

Tanımlayıcı İstatistikler Bilimsel araştırmalarda toplanan veriler genellikle düzensiz bir durumda bulunur. İncelenen vasıflar açısından hedef kitlenin yapısını ortaya çıkarabilmek için ham veri adı verilen bu bilgilerin işlenmesi gerekir. Veri işlenmesinde ise sınıflama, gruplama, vasıf kombinezonu teknikleri ile toplam (sayı ya da frekanslar), oran (yüzdeler), ortalama (aritmetik ortalama, mod, medyan) ve standart sapma gibi ölçütlerden yararlanılır.

Sınıflama: “Sınıflama incelenen vasfın aynı şıkkına sahip birimlerin kümler halinde ayrılması şeklinde tanımlanabilir. Sınıflama sonucunda elde edilen her bir şıkkın tekrarlanma sayısı ise “frekans” olarak adlandırılır. Örneğin bir okuldaki öğretmenler cinsiyetlerine göre sınıflandırıldıklarında erkek ve


kadın öğretmen miktarları her bir şıkkın frekansını verecektir. Sınıflama basit bir işlem olarak görülmekle birlikte, konu ile ilgili ilk sorun ücret, meslek, doğum yeri gibi vasıfların şıklarının on binleri bulmasıdır. Ancak bu tür vasıflar için tüm şıkların ifade edildiği durumlarda dahi kitlenin kavranması ve elde edilen sonuçların sağlıklı olarak yorumlanması mümkün olmaz. Bunun için gruplama yöntemine başvurulur.

Gruplama: Gruplama bir vasfın homojen şıklarının bir araya getirilmesi işlemidir. Örneğin doğum yerlerinin düzenlenmesinde şıkların il ya da bölge bazında bir araya getirilmesi ya da gelir düzeyinin, Geliri yok, 1000 $'dan az, 1001-2000 $, 2001-3000 $, 3001 $ ve yukarısı şeklinde gelir aralığı gruplarına ayrılması gruplamaya örnek olarak verilebilir. Gruplama ile çok şıklı vasıfların şık sayısı azaltılarak kavranamayacak derecede uzun tablolar anlaşılır hale getirilir. Ancak grupların fazla büyütülmesinde bazı sakıncalar ortaya çıkabilir. Grupların homojen olmama tehlikesi bu sakıncalardan en önemlisidir. Örneğin 0-9 yaş gurubu ölümler hakkındaki bir araştırma için homojen değildir. Çünkü yeni doğmuş çocukların ölüm oranı diğerlerinin, özellikle 5-9 yaş arasının ölüm oranından kat kat yüksektir. Ayrıca bazı durumlarda sınıflamanın birden fazla vasfın şıklarına göre yapılması gerekebilir. Örneğin erkek ve kadınların ücretlerinin saptanması, sadece cinsiyet ve ücret vasıflarının ayrı ayrı sınıflanması ile mümkün olmaz. Bu durumda “vasıf kombinezonuna” başvurmak gerekir.

Seriler: Gözlem sonuçlarının zaman ve mekan vasıfları ile belirli bir vasfın şıklarına göre sıralanmış olarak gösteren sayı dizileridir. Seriler sayılan özelliklerine göre “zaman serileri”,


“mekan serileri”, “bölünme serileri” ve “bileşik seriler” olmak üzere dört başlık altında incelenebilirler. Gözlem sonuçlarının zaman vasfının şıklarına göre sıralanmış şekline “zaman serisi” denir. Aylara göre üretim miktarları, yıllara göre enflasyon rakamları zaman serisine örnek olarak gösterilebilir. Gözlem sonuçlarının mekân vasfının şıklarına göre sıralanmış şekline “mekân serisi” denir. Bölgelere göre üretim miktarı, illere göre ortalama gelir düzeyleri mekân serisine örnek olarak verilebilir. Bir kitlenin belirli bir vasfın şıklarına göre sıralanmış şekline ise “bölünme serisi” ya da “frekans bölünmesi” denir. “Bileşik serilerin” temel özelliği ise gözlem sonuçlarının iki ya da daha fazla vasfa göre bir arada gösterilmesidir.

Frekans ve Yüzde: Frekans (f) kaç insanın belli bir kategoriye uyan (örnek: sigara içmeyen 32 kişi; 45 yaşının üstünde 20 kişi) ya da belli bir seçeneği tercih eden kişilerin sayısını göstermek için kullanılır. Yüzde ise belli bir kategoriye ait frekansın toplam frekansa oranıdır.

Aritmetik Ortalama: Aritmetik ortalama, birimlerin toplanması ve elde edilen sonucun toplam birim sayısına bölünmesi ile bulunur.

Medyan: Medyan bir ölçeğin orta noktasıdır. Medyanın üzerinde ve altında eşit miktarda değer bulunur. %50 oranı medyanın diğer bir ifade şeklidir. Özellikle grup üyelerinin büyük bir çoğunluğu benzer özellikler gösteriyor, bazıları ise çok farklı özellikler taşıyorsa kullanılabilecek en uygun teknik medyandır.


Mod: Mod bir dizideki diğer değerlerden daha yüksek frekansa sahip değerdir.

Standart Sapma: Aritmetik ortalamayı kullandığınızda tüm değerleri hesaba katarsınız. Eğer bir iki adet çok yüksek ya da düşük değer söz konusu ise, ortalama suni olarak düşüş ya da artış gösterebilir. Bu gibi durumlarda medyan yardımcı olmakla birlikte, yine de sizi yanlış yönlendirebilir. Çıkarımsal İstatistikler Verilerdeki örtüşmelerin (kalıplar veya örüntüler), gözlemlerdeki rassallığı ve belirsizliği göze alacak şekilde, üzerinde çalışılan anakütle veya süreç hakkında sonuç çıkarma amacıyla modellenmesine çıkarımsal istatistik denir.

HİPOTEZ TESTİ Hipotez testinin ne olduğunu tam olarak anlayabilmeniz için gerekli olan birkaç tanımı bilmeniz gerekmektedir. Hipotez testleri bir örneklem ortalaması ile bu örneklemin çekilmiş olduğunu düşündüğümüz ortalaması etrafındaki farkın anlamlı olup olmadığını (yani önemli bir fark olup olmadığını) araştırmanızı sağlayan testlerdir. Eğer iki anakütlenin ortalamaları arasındaki fark ile ilgileniyorsanız; bunlardan çekilen örneklemlerin ortalamalar arasındaki farka ait hipotez testleri yaparak, farkın doğru olup olmadığını anlayabilirsiniz.


Hipotez testleri için temel varsayımlar •Örneğe alınan birimler birbirlerinden bağımsız olarak seçilmiş olmalıdırlar. •Anakütle normal dağılıma sahip olmalıdır. •İki anakütle söz konusu ise bunların varyansları eşit olmalıdır. Hipotez testinin aşamaları 1. Hipotezlerin oluşturulması nasıl yapılır? 2. Anlam düzeyinin (α) belirlenmesi 3. Örnekleme dağılımının belirlenmesi 4. Ret alanının ve kritik değerin belirlenmesi 5. Karşılaştırmalar, sonuç ve yorum Sıfır hipotezi (Ho) (Null, Yokluk Hipotezi, İstatistiksel Hipotez): Örneklemden elde edilen ortalama ile anakütleye ait ortalamanın farkı "sıfır","0" sayılabilir. Yani anakütle üzerinde yapılan deformasyonların anakütle aritmetik ortalamasını değiştirmeyeceği görüşünü savunur. Bu görüş savunulurken istatistiksel anlamlılık denilen (%99 %97 veya %95) yanılgı payı göz önüne alınır. Zaten yapılan işlemlerden sonra farkın çok küçük de olsa sıfırdan farklı olduğu görülür Karşıt Hipotez (H1) Yapılan deformasyonun değiştireceği öngürüsüdür.

anakütle

aritmetik

ortalamasını

Olasılıklar α: Hatalı karar, Ho doğru, biz onu yanlış diye reddediyoruz. (I. Tip Hata) β: Hatalı karar, Ho yanlış, biz onu doğru diye kabul ediyoruz.


(1-α): Doğru bir Ho hipotezini kabul etmemiz olasılığı olup buna “testin güvenilirlik düzeyi” denir. (1-β): Yanlış bir H0 hipotezini reddetmemiz olasılığı olup buna “testin gücü” denir. Hipotez testi yaparken, α ve β hatalarını en aza indirmek için örneklemdeki birim sayısını olabildiğince fazlalaştırmak gerekir. α hatası yapma olasılığı azalırsa β hatası yapma olasılığı artar. İki hatanın olasılığından biri azalırken diğeri artar. Aynı testte hem α hem de β hatası beraber yapılamaz. Hatasız bir test yapmak mümkün değildir. %100 doğru karar verilemez. Normal değilim asimtotik olup x-ekseni ile kesişmediği için çok küçük de olsa bir risk söz konusudur.

Tip 1 Hata: Bir şey gerçekte doğru olduğu halde eldeki veriler bunu desteklemediği için bunu reddetme hükmü verilmesidir. Tip 2 Hata: Aslında yanlış olan bir hipotezi doğru kabul edilerek yapılan hatadır.

Anlam düzeyinin belirlenmesi (Risk düzeyi, Yanılgı Payı, Hata payı): α nın saptanması: Hatasız bir test yapamayacağımız için her testte bir miktar yanılma riskimiz vardır. Bunu 0,05; 0,01; 0,005; 0,0001;... gibi bir düzey olarak benimseyebiliriz. Yanılma payımız küçüldükçe, teste olan güven düzeyimiz yükselir. Yine de α =0,05 ve α=0,01 düzeyleri en çok kullanılanlardır. α=0,05 olsun. Testin güven düzeyi = 1 - α = 0,95 olur.


Örnekleme dağılımının belirlenmesi Elimizdeki veriler tartma yoluyla elde edilmiş sürekli, nitelik, nicel bir değişkene aittir. Bu tip veriler genelde normal dağılım gösterirler. Yani örneklemimiz normal dağılımlı bir anakütleden çekilmiştir. Anakütle sonsuz büyüklüktedir. Seçim iadesiz seçimdir ve tamamen rastlantısal bir süreçle yapılmıştır. Ret alanının belirlenmesi Ret alanı demek; normal dağılım eğrisi altında seçtiğimiz güven alanı (Ho'ın kabul alanı) dışında kalan Ho'ın reddedilmesini sağlayan küçük alanlardır. Ret alanı çift yönlü olabilir. (eksi taraf, artı taraf) veya tek taraflı olabilir. (Yani ya sol tarafta ya da sağ tarafta) Bunun anlaşılması için H1 hipotezine bakarız.

Etki Büyüklüğü Etki büyüklüğü, incelediğimiz olgu çerçevesinde, değişkenler arasındaki korelasyonel ya da kestirimsel ilişkinin ne kadar kuvvetli olduğunu gösteren standart ölçüttür (Kelley ve Preacher, 2012; Murphy ve Myors, 2004). İstatistiksel anlamlılığın daha önceki bölümlerde detaylı şekilde verilen tanımından yola çıktığımızda, p değerinin ilgilendi- ğimiz olguyla ilgili değişkenler arasında gözlenen bağların gücü ve önemi konusunda bilgi vermediğini biliyoruz. İşte NHST’ye eleştirel yaklaşan araştırmacılar bu kısıttan yola çıkarak ek bir ölçüt ile elde edilen bulgunun ne düzeyde önemsenmesi gerektiği hakkında fikir elde etme çabasına girmiştir; araştırmacıları da bu yönde teşvik etmektedirler (Fritz, Scherndl ve Kühberger, 2013). Yani istatistiksel anlamlılığa sahip olan bir korelasyon ya da farkın büyüklüğü, iki değişken arasındaki etki hakkında ne söylemektedir? Etki büyüklüğü bu sorunun cevabını veren standart bir değerdir (Murphy ve Myors, 2004).


Bir araştırmada, elde edilen etki büyüklüğünün ne kadar önemseneceği araştırma konusuna, kullanılan araştırma tasarımına ve bu bulgunun gerçek hayata yansımalarına bağlıdır. Elde edilen etkinin büyüklüğü üzerinde yorum yapabilmek için, araştırılan konu ile ilgili olarak daha önce yapılmış çalışmalarda raporlanan etki büyükleri bir rehberdir. Yani yeni çalışmada elde edilen etki, önceki etki büyüklüklerine göre ne düzeydedir? Etki küçük gözükse dahi, diğer araştırma bulgularına göre göreceli düzeyi, ilgilenilen bağımlı değişkenin insan hayatı açısından etkisi nedeniyle önemsenmesi gereken bir sonuç olabilir. Örneğin, insan hayatını riske atan çok çeşitli tehlike kaynağının bulunduğu bir üretim ortamında, iş ortamında yapılacak teknik iyileştirmeler ve çalışanlara güvenli davranışları kazandırmayı hedefleyen eğitimler ile iş kazalarının oranı arasındaki ilişkiyi inceleyen bir araştırma gerçekleştirdiğimizi düşünelim. Yapılacak teknik bir iyileştirme ve verilen eğitimler neticesinde beş yıllık zaman dilimi içinde ölümlü kaza oranı %15’ten, %11’e düşmüş olsun. % 4 düzeyinde bir iyileşme yaşandığını gösteren bir bulgunun ne kadar önemsenmesi gerektiği mevcut literatürdeki etki büyüklükleri ile karşılaştırılarak yorumlanabilir. Teknik iyileştirmeler ve eğitimlerin etki büyüklüğü bu çerçevede yorumlanabilir. Ancak bunun daha ötesinde, bu araştırmanın 1000 işçinin çalıştığı bir işletmede yapıldığını düşünecek olsak, bu iyileştirici yaklaşımlar sonunda beş yılda en az 40 çalışanın hayatta kalacağını söyleyebiliriz. Aslında bir iyileştirici müdahale değil kırk, sadece iki kişinin dahi hayatta kalmasını sağlıyorsa önemsenmesi gereken bir etkiye sahip olarak yorumlanmalıdır. Güven Aralığı Güven aralığı,bir amakütle parametresi için bir çeşit aralık kestirimi olup bir çıkarımsal istatistik çözüm aracıdır. Bir anakütle parametre değerinin tek bir sayı ile kestirimi yapılacağına, bu parametre değerini kapsayabilecek iki (alt ve üst sınır) sayıdan oluşan bir aralık bulunur. Böylece güven aralıkları bir kestirimin ne kadar güvenilir olduğunu gösterir.


Bulunan aralığın anakütle parametresini içine alıp kapsamasının ne kadar olasılığı bulduğu güven düzeyi veya güven katsayısı ile belirlenir. Bir güven aralığı her zaman, bir yüksek yüzde orantı olarak ifade edilen, bir güven düzeyi ile birlikte verilir; örneğin geleneksel olarak istatistikçiler %99 güven aralığı veya %95 güven aralığı veya %90 güven aralığı şeklinde ifadeler kullanırlar. Bir güven aralığının iki uç (alt ve üst) noktası güven sınırları olarak anılır. Arzu edilen güven düzeyini yükseltmek, güven aralığının genişlemesine yol açar. Herhangi verilmiş bir durumda kullanılan kestirim yöntemi için, guven düzeyi gittikçe büyültülürse, çıkartılan güven aralığı da gittikce genişleyecektir. Bir güven aralığının hesaplanması, genel olarak kestirim yönteminin özellikleri hakkında gayet belirli varsayımların yapılmasını gerektirir. Bundan açıktir ki güven aralığıhesaplaması bir parametrik çıkarımsal analiz aracıdır. Örnegin bir anakütle ortalaması hakkında çıkarım yapmak için örneklem verileri kullanılarak hazırlanan bir anakütle ortalaması güven aralığı kurmak için, örneklemin rastgele olduğunu ve bu rastgele örneklem verilerinin de normal dağılım gösteren bir anakütleden geldiği varsayımı yapılır. Bu nedenle burada incelen güven aralıklarının güçlü istatistik konumunda olmalari gerekmez; ama herhangi bir güven aralığinda belirli bazı değişiklikler yapılarak – yani güçlü güven aralığı şekline sokularak - güven aralığına güçlü istatistik karakteri de kazandırılabilir. Genel olarak güven aralıkları Neyman–Pearson tipi "çokluluk (frequentist) olasılık" temel teorisine dayanmaktadir. Bayes tipi istatistik temel teorisi kullanılırsa, benzer bir parametrik çıkarımsal analiz aracı, bir inanılır aralık, ortaya çıkartılır. Ancak güven aralığı ve inanılır aralık değişik teorik ve felsefi temellere dayanan kavramlardır ve genellikle aynı verilerden değişik güven ve inanılır aralıkları ortaya çıkartılır. Çoklulukcu objektif ve Bayes tipi subjektif olasılık temel felsefeseleri hakkında temelden bir uyuşmazlık olduğu gibi, istatistikçiler arasında güven aralığı veya inanılır aralık kullanılması gereği ve yararlığı hakkında büyuk uyuşmazlik bulunmaktadır.


BÖLÜM SORULARI 1-Donders'in açıklayınız.

mental

kronometre

araştırmasının

mantığını

2-Güvenilirlik kavramını ve neden frenologların ölçümlerinin güvenilir olabileceğini açıklayınız. 3-Geçerlilik kavramını ve neden frenologların ölçümlerinin geçerlilik testini geçemediğini açıklayınız. 4-CNS'yi örnek alarak yapısal geçerlilik kavramını açıklayınız. 5-Tanımlayıcı ve çıkarımsal istatistiği açıklayınız. 6-Mod, medyan ve ortalamayı açıklayınız. 7-Geçerlilik tanımında çeyrekler arası nedir ve en çok ne zaman kullanılır ? 8-Hipotez testinin temel mantığı nedir? Tip 1 ve Tip 2 hatayı açıklayınız. 9-Güven aralığı nedir? 10-Etki büyüklüğü nedir ve hipotez testinde nasıl kullanılır?

Uygulama Alıştırmaları 4.1 Aşağıda verilen çalışmalarda ölçü tiplerinin hangilerinin baz alınarak çalışma yürütüldüğünü bulunuz (nominal, ordinal, interval, ratio)


1-Sally, Cumhuriyetçi ve Demokrat ailelerin çocuklarının bilim, insan ilişkileri ve iş alanlarından hangisinde başarılı olabileceklerini öğrenmek istiyor. 2-Fred, labirent deneylerindeki farelerin, doğadaki farelerden daha çabuk öğrenip öğrenmeyeceğini araştırmak istiyor. 3-Jim'in hipotezine göre, çocukları renkli TV şovlarını renksizlere göre daha yüksek puanlıyor, ancak yetişkinlerde renkler bunu etkilemiyor. 4-Nancy'e göre somatotipler yaş ilerledikçe değişirler, bu yüzden Sheldon'ın çalışmasını insanların 10., 15. ve 20. doğumgünlerinde tekrarlamayı düşünüyor. 5-Susan insanların yardım etme davranışlarının o günkü havayla bir ilişkisi olduğunu ve güneşli günlerde insanların birbirlerine daha çok yardım ettiklerini düşünüyor. 6-John barına yeni gelen 5 biranın hangisinin müşterileri tarafından daha çok beğenileceğini öğrenmek istiyor. 7- Ellen öğrencilerden kampüs binalarının güvenliklerini nasıl gördüklerini öğrenmek istiyor. 8-Pat'e göre obsesif kompülsif bozuklukları olan insanlar APA stilinde rapor yazarken bu hastalığı olmayanlara göre daha az hata yapıyor. 9-Jesse kadın ve erkeklerden oluşan bir gruba; 15'er soruluk utangaçlık testleri veriyor. Bu testlerle cinsiyetin utangaçlıkla olan ilgisini bulmak istiyor. Her soruda bir ifade ve o ifadelerin 1 ile 5 arasındaki puanlamaları var (Örnek: Yabancılarla konuşurken zorlanıyorum). 10-Francis 20 ve 50 yaşındaki insanların kendilerini gündüz insanı mı gece insanı mı olarak tanımladıklarını öğrenmek istiyor. Alıştırma 4.2


Aşağıdaki ifadelerde a) yokluk hipotezlerini bulunuz, b)alternatif hipotezle ilgili tahmin yürütünüz(bu çalışmada ne olacağını düşünüyorsunuz?) c)Tip 1 hatası olabilecek bir sonuç gösteriniz d)Tip 2 hatası olabilecek bir sonuç gösteriniz. 1-İnsanların yalanı ne kadar iyi yakalayabileceklerinin tahmin edildiği bir araştırmada, kadınlar ve erkekler kendilerine yalan ve aldatmacayla ilgili bir filmin oynatılacağı bir çalışmaya katılırlar. 2-Kavrama ile ilgili bir çalışmada, çocuklara normal yüzler gösterilerek alıştırılıyor ve daha sonra farklı yüzler gösterilerek farkı anlayıp anlayamayacaklarına bakılıyor. 3-Depresyon belirtileri gösteren ve göstermeyen insanlara bir insan labirentinden nasıl çıkabilecekleri soruluyor. Test Cevapları 4.1 1-0.09 saniye ( 0.28 – 0.19 = 0.09= 2-Ölçüm güvenilir olacaktır. Ancak geçerli olmayacaktır. 3-Dilbert interval, Liz ratio ölçüsü kullanmıştır.

BÖLÜM 5 DENEYSEL ARAŞTIRMAYA GİRİŞ Bağımsız Değişkenleri Belirlemek X'in Y üzerindeki etkilerini araştırma çalışmasına deney denir. X; Woodworth'ün bağımsız değişkenidir; yani araştırmada,


neden-sonuç ilişkilerini belirlemek amacıyla araştırmacı tarafından maniple edilen ve bağımlı değişken üzerindeki etkisi gözlenen değişkendir. Bağımsız değişkenlerin en az iki düzeyi olur. Yani, bir deney en az iki durum arasında yapılabilir. Örneğin, bir araştırmacının marijuananın tepki zamanına olan etkilerini araştırdığını düşünün. Böyle bir araştırmada deney yapabilmek için en az 2 dozaj üzerinde çalışılmalıdır. Bu çalışmada “marijuana miktarı” üzerinde çalışılır be bağımsız değişkenler “doz 1” ve “doz 2” olur. Bu deneysel çalışmalar temel veya uygulamalı araştırma olabilir. Aynı zamanda laboratuvarda veya saha da gerçekleştirilebilir. Bir araştırmada, bağımlı değişken üzerindeki etkisi incelenen değişkene bağımsız değişken denir. Bağımsız değişken araştırmacının değişimlediği (manipüle ettiği) değişkendir. Matematikteki Y= f(x) eşitliği temel alınırsa, x bağımsız değişkendir .

Bağımsız değişken denenen değişken ya da uyarıcı değişken olarak, neden-sonuç ilişkisindeki “neden” durumundadır. Bağımsız değişken kategorilerinin belirlenmesinde uyulması gereken üç temel ilke vardır. Bunlar; 1-Uyarıcı düzeylerinin, gerçek yaşamda da pratik bir anlamı olmalıdır. 2-Uyarıcı düzeyler arasındaki fark yeterince fazla olmalıdır. Uyarıcılar, pratikte anlamı olabilecek farklılıklar yaratabilecek değerlerde olmalıdır. Örneğin, ders süresinin birey üzerindeki yorgunluğa etkisi araştırılırken, süreyi 45 dakikadan 48 dakikaya çıkararak bu etkiyi görmeye çalışmak yerine, 45 dakika ile 60 ya


da 75 dakika arasında bir karşılaştırma yapmak daha uygundur. 3- Uygun durumlarda, düzey sayısı ikiden çok olmalıdır. Bazı ilişkiler doğrusal nitelikte değildir. Yalnızca iki noktanın belirlenmesi, doğrusal olmayan ilişkilerin görülmesini engeller. Her uyarıcının deneneceği düzey sayısının artması, araştırmada kullanılacak grup sayısını, yapılacak kestirimlerin güvenirliğini arttırır. Anacak, bazen ya değişkenin doğası gereği ya da belli zorunluluklarla, düzey sayısı tekli ya da en çok ikili olabilir.

Bağımsız Değişkenlerin Çeşitleri Deneylerde kullanılacak bağımsız değişkenler ancak araştırmacının hayal gücüyle sınırlandırılabilir. Bununla beraber, deneye etki eden bağımsız değişkenler üç kategoriye ayrılabilir: Duruma bağlı değişken, görev değişkeni ve eğitici değişken. Duruma bağlı değişkenler, katılımcıların karşılaşabileceği çevredeki özellikleri belirtir. Örneğin bir yardım etme davranışı çalışmasında, araştırmacı yardıma ihtiyacı olan kişinin yanında duran birinin, yardım etme davranışına ne derece katkı sağlayacağını araştırır. Bazen de kişi yalnız bir şekilde yardım bekler, başka zamanlarda da katılımcıya üç ya da altı kişi eşlik ederi. Bu durumda duruma bağlı değişken, potansiyel yardım sağlayan kişiler olacaktır. Bazen de araştırmacılar kişilerin yapacağı görevleri çeşitlendirirler. Görev değişkenlerini ortaya çıkarmanın yolu da katılımcı gruplarına yapmaları için farklı görevler vermektir. Örneğin labirent deneyleriyle ilgili yapılan bir çalışmada, araştırmacılar farklı gruplara farklı labirent problemleri verebilir.


Eğitici değişkenler ise, farklı gruplara verilen belli bir görevin, değişik yollarla çözülmesine dayanır. Örneğin, çocuklarla hafıza ile ilgili yapılan bir çalışmada; bir gruba kelimeleri hatırlamaları için görseller gösterilirken, diğerlerinden her kelimenin 3 defa tekrarlanması istenebilir.

Kontrol Grubu ve Deney Grubu:

Kontrol grubu, bağımsız değişken etkisine maruz kalmayan gruptur. Örneğin, bir ilaç araştırmasında, ilaç verilmeyen grup kontrol grubudur. Kontrol grubu kavramını deneysel araştırmalarda kullanmak gerekir. Deney grubu; bağımsız değişken uygulanan gruplara deney grubu denir. Örneğin, 1 veya 2 gram ilaç verilen grup deney grubudur. Deneysel desenlerde neden-sonuç ilişkisinin belirlenebilmesini sağlayan temel etken değişkenlerin kontrol edilebilmesidir. Değişken kontrolünden amaç, iç geçerliği arttırmak, alınacak sonucun yalnızca denen bağımsız değişkenden kaynaklanmasını sağlamaktır. Değişkenlerin kontrolü üç şekilde yapılır: *Fiziksel kontrol *İstatistiksel kontrol *Fiziksel ve istatistiksel kontrol Fiziksel kontrolde, deney ve kontrol gruplarının, bağımsız deney değişkenleri dışında kalan değişkenlerce etkilenmemesi sağlanır.


Örneğin, bir öğretim yöntemi denemesinde, A ve B yöntemlerinden hangisinin daha etkili olduğunu söyleyebilmek için, bu yöntemlerin uygulandığı ortamlarda, öteki bütün koşulların ve bu arada örneğin genel yeteneklerinin “eşitlenmesi” gerekir. Bu eşitlik ya zekâ ya da seçkisiz atama ile sınıflandırarak sağlanır. İstatistiksel kontrol, özellikle toplum bilimlerinde, ya fiziksel kontrolün iyi yapılmadığı durumlarda ya da fiziksel kontrolü desteklemek amaçlı yapılır. İstatistiksel kontrol, daha çok kontrol değişkenlerinin gruplara olası değişik etkilerini önleme (grupları eşitleme) amacına yöneliktir. Fiziksel ve istatistiksel kontroller, ayrı ayrı ya da birlikte yapılabilir. Bir araştırmada, farelere, daire sembolü gördükleri zaman sağdaki pedala, kare sembolü gördükleri zaman soldaki pedala basmaları öğretiliyor. Fareler rastlantısal olarak iki gruba ayrılıyor. 1.gruptaki farelere yanlış yaptıklarında şok; doğru pedala bastıklarında pekiştireç veriliyor. 2.gruptaki farelere ise yanlış pedala bastıklarında şok verilmiyor. Sadece, doğru pedala bastıklarında pekiştireç veriliyor. 1.gruptaki farelerin 30; 2.gruptaki farelerin 20 dakika içinde öğrendikleri görülüyor. Başka bir araştırmada, yine farelere aynı davranışlar öğretiliyor. Ancak fareler iki grup olarak alınıyor. 1.gruptaki fareler, kuyrukları 17cm olanlar arasından, ikinci gruptaki fareler ise kuyruğu 20cm olanlar arasından seçiliyor. Farelere, doğru pedala bastıklarında pekiştireç; yanlış pedala bastıklarında da şok veriliyor. 1.grup farelerin 30; 2.grup farelerin 20 dakika içinde doğru pedala basmayı öğrendikleri görülüyor. Bu iki araştırmadan hangisi deneyseldir? Diğer bir deyişle, bu araştırmaların hangisinde neden-sonuç ilişkisi kurulabilir? Her iki araştırmada da değişimleme vardır. Ancak birinci araştırmada nedensel ilişki rahatça kurulabilmekte iken; ikinci araştırmada bu nedensel ilişkiyi kurmak zorlama olacaktır. Her iki araştırmada da değişimleme olmasına karşın ilk araştırma deneysel bir


araştırmadır; ikinci araştırma ise deneysel değildir. Eğer bir araştırmada, deneğin araştırma koşullarından hangisinde bulunacağı, deneğin özelliklerinden bağımsız bir biçimde belirleniyorsa, yani denek araştırmaya seçkisiz (yansız) atanmışsa bu araştırmaya deneysel araştırma diyebiliriz. Çevresel Değişkenler; Deneğin dışında bulunan değişkenlerdir. Örneğin pekiştirme miktarı, ilaç miktarı, aydınlanma, ısı, nem düzeyi, eğitim programları gibi. Araştırmacı çevresel değişkenleri manipüle edebilir. Denek Değişkenleri; Deneğin araştırmaya gelirken getirdiği özelliklerdir. Örneğin, yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, ayakkabı numarası gibi değişkenler denek değişkenleridir. Tek değişkenli modeller; Bu modellerde, bir anda denenmek bir tek bağımsız değişken vardır. Örneğin, deney ve (varsa) kontrol grubunda, yalnızca bir bağımsız değişken (A ve B yöntemi) gibi denenir. Çok değişkenli modeller; Çok değişkenli modeller de, bir’den çok bağımsız değişkenin (yöntem, yaş gibi) denenir. Bununla, “A ve B yöntemlerinden hangisi daha etkilidir?” sorusu değil, “hangi yöntem hangi yaş grupları için daha etkilidir.?” Sorusu yanıtlanmak istenir. Bu modellere faktöryel modeller denir. Bağımlı Değişken Bağımlı değişken neden-sonuç ilişkisindeki “sonuç” anlamına gelmektir. Bu ilişki matematikte Y= f(x) olarak gösterilir ve Y bağımlı değişkeni temsil eder. Bir araştırmada, bağımlı değişken seçiminde, araştırmaya temel olan kuramsal model önemli bir rol


oynamaktadır. Kurumsal modeller hangi X ile Y’nin nasıl bağlantılı olduğunu açıklamaya çalışmaktadır. Bağımlı değişken seçiminde dikkat edilecek ilk konu ölçülebilirliktir. Bir araştırmada bağımlı değişken ölçülebilir olmalıdır. Eğer araştırma zihinsel süreçler ya da psikolojik süreçlerle ilgili ise bağımlı değişkenin ölçümü, ölçülebilen süreçlerden çıkarsanır ya da vardanır. Herhangi bir özellik doğrudan ölçülemeyip ölçülebilen başka özellikler yardımıyla varlığı hakkında bilgi ediliyorsa, bu sürece vardama ya da çıkarsama denir. Örneğin, zekâ doğrudan ölçülememektedir. Bu amaçla, zekânın göstergesi olduğu kabul edilen bazı davranışlar (sayı listesini doğru tekrarlama, eş sözcükleri bulma gibi) ölçülerek zekânın varlığı, düzeyi konusunda bilgi sahibi olmak mümkündür. Ancak sayı listesini doğru tekrarlamak zekânın bir göstergesi kabul edilirse, sayı bilmeyen bir insan için bu göstergeyi ölçme olanağı kalmaz. Bu durumda, böylesi bir araştırmada, bu insan için hangi davranışın ölçülebileceği sorunu ortaya çıkar. Bir araştırmanın geçerlik ve güvenirliği neyin, nasıl ölçüleceği sorunuyla yakından ilgilidir. Bu sorun, psikoloji, sosyoloji, antropoloji gibi insan davranışlarıyla ilgilenen bilimlerde ve fizik, kimya gibi bilim dallarında da geçerlidir. Bir araştırmada bağımlı değişken olarak ölçülen davranış ya da sonucun basit ve karmaşıklıktan uzak olması daha yararlıdır. Basitlik ölçme kolaylığı sağlar. Bağımlı değişken olarak seçilen değişkenlerin basitlikten uzaklaşması, bozucu ya da karıştırıcı değişkenlerin sonuca bulaşması olasılığını arttırır. Araştırmanın tasarlanması aşamasında, bozucu etkisi olabilecek değişkenlere karşı önlem alınır. Ancak karmaşık bağımlı değişkenler bunu kontrol altında tutmayı engelleyebilir. Bozucu değişkenler, araştırmanın gerek zaman gerekse diğer yönlerde maliyetini çok arttırabileceğinden, bunların önceden farkında olmak büyük kolaylık sağlar.


Bağımlı değişkenlerin seçiminde; basit durumların ölçülmesindeki kolaylığın yanı sıra, bu tür davranışlar üzerinde etkili olabilecek olası bozucu değişkenleri daha kolay biçimde kontrol etmek mümkündür. Ayrıca basit davranışlar ya da durumlar örneklem gruplarının mensubu oldukları evrenlerin sınırlarını da genişleterek daha çok sayıda organizma için genellemeler yapma fırsatı verir. Bağımlı değişken seçiminde dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da, araştırma etiğidir. Araştırma etiğinin sınırlarını aşan durumların bağımlı değişken olarak seçilmesinde, deneğin günlük yaşamının olumsuz yönde etkilenebileceği, denek kaybının ve gerçeği temsil etmeyen veri toplama olasılığının artabileceği göz önünde tutulmalıdır. TEST 5.1 1)Problem zorluğu ve ödül boyutu hakkında yapılan bir araştırmada, anagram çözme sorusu verildiğinde bağımlı ve bağımsız değişkenler ne olur ? 2)Çevresel değişkenler nelerdir ve kontrol altında tutulmazlarsa ne olur ? 3)Çalışmanın türüne göre, bağımlı, bağımsız ve çevresel değişkenler ne şekilde engellenebilir?

Deneysel Araştırmada Geçerlilik Bir araştırmanın genel olarak iki temel hedefi vardır. Bunlardan biri, bağımsız değişkenin etkisi hakkında gerçekçi, bir sonuca ulaşmak; diğeri ise araştırmadan elde edilen bulguları çeşitli evren ve ortamlara genelleyebilmektir. Literatürde bu iki hedef, iç ve dış geçerlik olarak adlandırılmaktadır . Bağımsız değişkenin etkisi konusunda gerçekçi bir fikir sahibi


olmak için alınması gereken önlemler iç geçerlik konusuyla bağlantılıdır. Bağımsız değişkenin etkisini gözlemek için alınan önlemler, uygulanan kontrol teknikleri, iç geçerliği arttıran etkenlerdir. Dış geçerlik, bulguların genellenebilme derecesidir. Bulguların genellenebildiği evren büyüdükçe, araştırmanın dış geçerliği artacaktır. İç Geçerlilik ve Etkilendiği Faktörler İç geçerlik varılan bir “nedensel” ilişkide, “sonuç”un “bilinen neden”lerle (deney değişkenleri ile) gerçekten açıklanabilirliğidir. *Zaman *Olgunlaşma *Deney öncesi ölçme *Ayrı ölçme araç ve süreçleri *Merkeze yönelme (statistical regression) *Yanlı gruplama *Denek kaybı *Gruplandırma- olgunlaşma etkileşimi Dış geçerlilik ve Etkilendiği Faktörler Dış geçerlik, örnek grup üzerinde araştırma (deney) koşulları içinde varılan bir sonucun da, evrene, gerçek yaşama genellenebilirliğidir. *Ölçme - bağımsız değişken etkileşimi *Yanlı – seçim – bağımsız etkileşimi *Deneme tepkisi *Bağımsız değişkenlerin etkileşimi


İstatistiki Sonuç Geçerliliği: Bu sonuç geçerliliği, araştırmacının istatistiki analizlerden çıkardığı sonuçların genelinde kullanılır. İçerik kapsam geçerliliği: Ölçme aracı ölçmesi gereken tüm özellikleri, konuları vs. ölçüyor mu? İçeriğe hakim mi? Yapı geçerliliği: Ölçülmek istenen faktörler ölçülebiliyor mu ? Faktör analizi yöntemiyle aynı faktör (özelliği, değişkeni) ölçen maddeler bir araya getirilip grup ismi verilir. Dış geçerlilik: Bir araştırmadan veya deneyden elde edilen bulguların, araştırmaya katılan denekler veya örneklem dışındaki insanlara, gruplara, ortamlara genelleştirilebilir olmasına dış geçerlilik denir. Ve bir çıkarsamanın doğruluğuyla ilgilidir. Geçerlilik tüm ilgilenir.

çıkarımlarım geçerli/doğru olup olmadığıyla

Dolayısıyla geçerlilik bir araştırma deseninin, testin veya yöntemin özünde olan bir özellik değildir. Geçerlilik belirli bir takım görgül deliller temelinde hangi yorumların/çıkarsamaların doğrulukla yapılabileceğiyle ilgilidir. İstatistiksel Sonuç Geçerliliği Bağımsız ve Bağımlı değişkenlerin ne derece birlikte değiştiğini (covary) gösteren geçerliliktir. Bağımsız değişkenin değişimlenmesinin, bağımlı değişkendeki ölçümlere yansıyığ yansımadığına bakılır. Toplanan veri üzerinde yapılan istatistiksel analizlerden yapılan yorumların, çıkarsamaların ne derece doğru olduğuyla ilgilidir.


Örnek: 6-aylık çocuklar anlamlı (aynı zamanda gramer kurallarına uyan) kelimeleri, anlamsız kelimelerden birbirinden ayırd edebiliyorlar mı? Bunun için kelimelere bakış süre ölçümlerini kullanıyorlar. -Yaptıkları analizlerde anlamlı kelimelere daha uzun baktıklarını buluyorlar. -Demekki istatistiksel analizler kelime türü (anlamlı/anlamsız) ile bakma süresi arasında birlikte değişim oluduğunu göstermekte. -Dolayısıyla iki değişken birbiriyle ilişkilidir. Eğer çalışmada yeteri sayıda katılımcı yoksa İstatistiki Sonuç Geçerliliği olmayacaktır. İç Geçerlilik (Internal Validity) Bağımsız değişkenin , bağımlı değişkende ölçümlenen değişikliklerin SEBEBİ olduğunun ne doğrulukta ortaya konulabildiğiyle ilgilidir. Nedensellik ilişkisinin ne doğrulukla kurulabildiğidir. Nedensellik sebep sonuçtan önce gelir. Sebep ve sonuç arasında bir ilişki vardır (birlikte değişim) Sebep ve sonuç arasındaki ilişkiyi açıklayabilecek alternatif açıklamaların (Karıştırıcı [confounding] değişkenler) olmaması gerekir. (İkincil/Dış değişkenler: Extranous V.) Örnek: Bir öğretme yönteminin etkililiği Deney grubundaki öğrenciler daha zeki ise? -Karıştırıcı etki bir başka değişken sistematik bir şekilde bağımsız değişkenle birlikte değişim gösteriyorsa söz konusudur. -Her dış/ikincil değişken dolayısıyla karıştırıcı etki yapmıyor olabilir. TEST 5.2


1-”BOBO OYUNCAĞI” çalışmasını, kitap sonunda verilen listeden bulup araştırınız ve içerdiği bağımsız değişkenleri bulunuz. 2-İç ve dış geçerlilik arasındaki temel fark nedir? İç Geçerliliğe Yönelik Tehlikeler *Ortadan Kaldırma (eliminasyon) *Sabitleme (etkiyi tüm düzeyler için aynı hale getirme) *Tarih Bağımsız değişkenin değişimlenmesi ile Bağımlı değişken ölçümlerinin alınması arasında meydana gelen ve ölçümleri etkileyen olaylara atıfta bulunulmaktadır. Aynı zamanda bağımlı değişkenin ön ölçüm ve son ölçüm şekilde olduğu çalışmalarda da etkindir. Genellikle ölçümler arasında ya da bağımsız değişken değişimlemesi ve bağımlı değişken ölçümü arasındaki zaman ne kadar fazlaysa tarihçe etkisi o kadar fazladır Örnek: -Tutukevlerinde ergenlere uygulanan diet programı agresif davranışların azaltılmasında etkili midir (Schoenthaler, 1983)? -Bunun için öncelikle diet programı öncesindeki 3 ay boyunca agresif davranışaların frekansını kaydediyor. Sonrasında 3 ay boyunca diet programını uyguluyor ve agresif davranış frekansını gözlemliyor. -Sonuç olarak gözlemleniyor.

diet

programı

agresif

davranışı

azalttığı

Olgunlaşma (Maturation) Olgunlaşma: Psikolojik ya da biyolojik koşullarda (içsel koşullar) zamana dayalı olarak meydana gelen değişikliklere denir. Belirli bir dış olaydan kaynaklanmayan, kişinin kendi içinde zamana göre


ortaya çıkan değişikliklerdir: Yaş, öğrenme, sıkılma, veya açlık gibi . Örneğin 11 yaş grubuna soyutlaştırmayı arttıracak bir program geliştirdiğinizi ileri sürüyorsunuz. 11 yaşında ön ölçüm ve 12 yaşında son ölçüm yapılıyor. Enstrümantasyon (Instrumentation) Bağımlı değişken ölçümlerinde zamana dayalı olarak meydana gelen değişikliklere vurgu yapmaktadır. Bu tür etki “katılımcıdan” değil “ölçmeden” kaynaklı değişikliklerden kaynaklanır. Özellike ölçümler insan tarafından yapılıyorsa oluşma olasılıkları yüksektir (ölçümü makina yapılırsa daha düşük). Deneycinin yorgunluğu, sıkılması, öğrenme süreçleri gibi etkenlerden kaynaklıdır. Zeka testi uygulamayı yeni öğrenen tez öğrencisinin son uygulamalara doğru daha ustalaşması örneği gösterilebilir. Test etkisi (Testing) Katılımcının puanlarında testi ikinci kez almaya bağlı olarak meydana gelen değişikliktir. Bir testi daha önce almış olmanın oluşturduğu deneyimin ikinci uygulama üzerindeki etkisi gösterilebilir. Örnek; Testi aldıktan sonra yanlışlar üzerinde düşünüp ikincisinde daha iyi bir puana ulaşma gibi. Regresyon Etkisi (Ortalamaya kayma) Birçok psikoloji çalışmasında gruplar öncesinde uygulanan bir teste alınan uç değerlere göre (düşük puanlı gruba karşılık yüksek puanlı grup gibi) gruplara ayrılırlar. Daha sonra bu gruplar deneysel muameleye maruz bırakılırlar.


Son teste gözlemlenen etki sadece deneysel muamelenin mi sonucudur? Regresyon etkisi ilk ölçümde uç olan puanların, ikinci ölçümde ortalamaya kaymasıyla (daha az uç olmasıyla) ilgilidir. (reliability)

Denek kaybı (Attrition) Katılımcıların çalışmaya katılamaması (örneğin programlarının uymaması veya belirli aşamalarına katılamaması) ya da çalışmayı yarıda bırakmasıyla ilgilidir. Örneğin hayvan çalışmalarında eletrot implatlarının hayvanda enfeksiyona yol açması sonu kaynaklanan ölüm, Ya da katılımcının randevuya gelmemesi gibi * Mekanik Denek Kaybı: Deneyci veya ölçme araçlarından kaynaklanan olumsuzluklar nedeniyle yaşanan kayıptır. *Seçici Denek Kaybı: Katılımcını bağımsız değişkenin düzeylerine göre farklı şekilde kayıplarıdır. Genellikle bir grubun özelliği bu kayıptan sorumlu olur. (Örneğin Demanslı grubun çalışmanın aşamalarına sağlıklı gruba göre daha az katılması. Depresyonla ilgili bir çalışmada depresyonlu grupta daha az kişinin çalışmayı tamamlaması Ya da tam tersi belirli bir nedenle kontrol grubundaki kişilerin daha çok çalışmayı yarıda bırakması) Seçilim (Selection) Katılımcıların bağımsız değişkenin düzeylerine atanmasında herbir düzey için farklı seçme/atama kurallarının uygulanmasıyla ilgildir. Normal olarak katılılımcılar seçkisiz bir şekilde seçilmeli ve gruplara da seçkisiz bir şekilde atanmalıdır. Bu yapılmadığında alternatif açıklamalar geçerli olur. Denek özelliklerinin gruplar arasında eşdeğer dağılmadığı durumlarda (ex post facto çalışmalar) öncelikle seçilim tehlikesi


arz eder. Eklemeli ve ortak etkiler Yukarıdaki sayılan tehlikelerin bir arada olması durumudur. Seçilim ve Olgunlaşma etkisi: Örneğin; Duyma: engeli çocuklar ve duyma sorunu yaşamayan çocuklarda iyi ve kötü kavramların öğrenilmesi arasında fark var mı? Yapı Geçerliliği Bir başka değişle yapı geçerliliği oluşturduğumuz tanımların (bağımlı ve bağımsız değişkenler için) ne derece asıl psikolojik yapıları temsil ettiğidir. Bazen bağımsız ve bağımlı değişkenlerin yanısıra katılımcılar (yoksul) ve deneysel koşullar (zenginleştirilmiş ortam) olarak tanımlanabilir. Yapı Geçerliliğini Tehdit Eden Hususlar Deneysel Koşula Tepki Katılımcıların algılamaları ve motivasyonu bağımlı değişken ölçümlerini farklılaştırabilir. Katılımcıların deneye geldikleri sıradaki motivasyonları, deneyi algılama farklılıkları bağımlı değişken ölçümlerini farklılaştırabilir. Katılımcı Etkisi Katılımcı çalışmaya başlamadan önce deneyle ilgili bir takım söylentiler duyabilir, deneye başlamadan önce deney ortamından, deneyde verilen bir takım yönergelerden çalışmanın neyle ilgili olduğuna dair bir anlayış geliştirir. Deneyin neyler ilgili olduğunu hakkında ona bir fikir verecek ortamdaki her türlü ipucu “Talep Özellikleri” (Demand characteristics) olarak adlandırılır.


Deneyci Etkisi Deneycinin özellikleri ve beklentilerinin katılımcı tepkilerini etkilemesidir. Katılımcılar üzerindeki bu etki genellikle deneycinin katılımcılardan beklediği yönde olur. Örneğin Clever Hans (von Olster) ve aritmetik problemleri: Deneyci özellikleri Biyososyal: yaş, cinsiyet, ırk, din Psikososyal: anksiyete düzeyi, başarı

o

ve Koşula

bağlı

durumlar:

daha

öncesinde Deneycinin Beklentileri *Anlamlı fark bulma beklentisi *Sonuçları beklentileri yönünde kaydetme *Katılımcılara beklentileri doğrulayacak şekilde davranma Yapı Geçerliliğini Tehdit Eden Diğer Hususlar -Operasyonel tanımların kavramı yeterince temsil etmemesi -Farklı kavramlar için kullanılan operasyonların bir arada bir kavram için kullanılması -Tek bir ölçme yöntemi kullanılması (sadece fizyolojik kayıt) Çalışmanın sonuçalarının ne derece bir doğrulukla *Başka insanlara *Başka deneysel koşullara (deney ortamları), *Başka zamanlara, *Başka deneysel muamele düzeylerine ve *Başka ölçüm sonuçlarına genellenebilirliği ile ilgilidir.


Evren (Popülasyon) Geçerliliği Örneklemden elde edilen sonuçlarının evren için de geçerli olmasıdır (örnekleme ilişkin sonuçların evrene genellenebilmesi). Ekolojik Geçerlilik Çalışmanın sonuçlarının, o çalışmanın yapıldığı koşullardan (deneysel ortam-çevre: Setup) başka koşullara ne derece genellenebileceği ile ve Lab ortamında elde edilmiş sonuçların gerçek yaşama ne derece genellenebilir olduğuyla ilgilidir. Temporal (Zamansal) Geçerlilik Çalışmanın sonuçlarının ne derece bu çalışmanın yapıldığı zamandan farklı zamanlara genellenebileceğiyle ilgilidir. Örneğin bir işin ne kadar çekici olduna ilişkin ölçümler zamana göre değişkenlik gösterir. İşi seçtikten hemen sonra ölçümde memnunken; aradan süre geçtiğinde ölçümde seçimden memnun olma oranı düşmesi gibi. Deneysel Muamele Geçerliliği Sonuçların, bağımsız değişkenin başka düzeylerine ne derece genellenebileceğiyle ilgilidir. Örneğin davranışsal terapi deneysel muamele geçerliliğine sahipse, terapi uygulanmasındaki değişikliler yine terapötik etkiyle sonuçlanmalıdır. 4.5 Sonuç (Outcome) Geçerliliği


Sonuçların ne derece farklı ama ilişkili bağımlı değişken ölçümlerine genellenebileceğiyle ilgilidir. Örneğin bir çalışmada alınan farklı bağımlı değişken ölçümleri ne derece benzer şekilde gruplar arasındaki farklı ortaya koymaktadır. BÖLÜM SORULARI 1-Anksiyete bozukluğunu değişkenleri yazınız.

örnek

ararak,

içerdiği

bağımsız

2-Mill'in Anlaşma ve Farklılıklar deneyinin metodunu ele alarak, deney ve kontrol grubu içeren bir çalışma yaratınız. 3-Duruma bağlı, görev ve eğitici bağımsız değişkenleri birer örnekle açıklayınız. 4-”Kirletici” nedir ve bir çalışmanın sonuçlarını tahmin etmeye nasıl etki eder? 5-Bir çalışma görev değişkeni kullanıldığında, günlük olayların durumu belirlenemez. Sebebini açıklayınız. 6-Bir deneydeki istatistiksel sonuç geçerliliğini azaltan durumları tanımlayınız. 7-Dış geçerliliği azaltan üç durumu açıklayınız. 8-Kontrol grubunun varlığı, iç geçerliliği tehdit eden unsurları ne şekilde azaltır ? Örneklerle açıklayınız. 9-Kitap arkasında verilen listeden Brady'nin “yönetim sahibi maymunlarda ülser” araştırmasnı kullanarak seçicilik etkisini anlatınız. UYGULAMA ALIŞTIRMALARI


Aşağıdaki her bir ifade için, bağımlı-bağımsız değişkenleri ve çeşitlerini bulunuz. 1-Bilişsel haritalama çalışmasında, birinci sınıf öğrencileri ile son sınıf öğrencileri, kampüs binalarını doğru bulup bulamayacakları konusunda karşılaştırılıyorlar. Bazı binalar kampüsün merkezi yerlerinde, bazıları farklı bölgelere dağılmış durumda. Katılımcılara binaları bulma becerilerini 1'den 10'a kadar puanlamalarını istiyorlar 2-Depresyon tedavisi için yeni geliştirilmiş bir ilacın etkileri hakkında yapılan bir araştırmada bazı hastalara ilaç verilirken bazılarına plasebo veriliyor. Üçüncü gruba ise hiçbirşey verilmiyor. Program bittikten sonra, hastalara Beck Depresyon etkisini ölçen bir anket veriliyor ve depresyonlarını puanlamaları isteniyor. 3-Pavlov odaklı bir çalışmada, 12 saat ve 6 saat aç bırakılmış köpekler yemek sesine tepki vermeye şartlanıyorlar. Bazı hayvanlarda ses yemekten önce açılıp kapanıyor. Bazılarında ise yemek verilene kadar devam ediyor. Bazılarında ise hemen yemekten önce ses veriliyor. Deneyi yapanlar köpeklerinin ağzının sulanmasının ne zaman başlatıp ne kadar sürdüğünü kaydediyorlar. 4-Geliştirmeci psikolinguistikle ilgili yapılan bir çalışmada , 2,3 ve 4 yaşındaki çocuklara bir oyuncak bebek gösteriliyor ve onunla bazı oyunlar oynayarak belli gramer kurallarını kullanıp kullanamadıklarına bakılıyor. Bazen çocuklara etken bir yapı (Ernie Bert'e vurdu) veya edilgen bir yapı (Bert'e Ernie tarafından vuruldu) kullanarak sahneyi tamamlamaları söyleniyor. Çocukların ne sürede sahneyi tamamladıkları ve ne kadar doğru yaptıkları gözlemleniyor.


5-Labirent deneylerinin öğrenildiği bir çalışmada, bazı fareler 30 denemeden sonra besleniyor, bazılarına hiç yemek verilmiyor, bazılarına ise ilk 15 denemede hiçbirşey verilmezken sonraki 15 denemenin her birinde yemek veriliyor. Son gruba ise ilk 15 denemede yemek verilirken son 15 denemede verilmiyor. Araştırmacı her bir yanlış için notlar alıp hayvanın hedefe ne sürede ulaştığını gözlemliyor. 6-Yardım davranışı çalışmasında, eski kıyafet giymiş bir öğrenci ve iyi giyimli bir öğrenci insanlara adres soruyor. Araştırmacı insanların yardım edip etmediğini kaydediyor. 7-Bir hafıza çalışmasında, araştırmacı insanların bulundukları ortamdaki nesnelerin yerlerini ne derece hatırlayabildiklerine bakıyor. Kadınlar ve erkekler olmak üzere 2 gruba 30 objenin çizimlerinin olduğu bir kağıt gösteriliyor. Daha sonra objelerin bazılarının yerlerinin değiştirildiği başka bir kağıt gösteriliyor. Objelerin yarısı kadın odaklı ve diğer yarısı erkek odaklı objeler. 8-Cep telefonu kullanımı ve araba sürmek ile ilgili yapılan bir deneyde, bazı katılımcıların sürüş simülasyonunu kullanırken bir ellerine cep telefonu veriliyor. Diğer bir gruba ise kulaklıkla cep telefonu veriliyor. Deneklerin yarısı 2 yıllık şoför, diğer yarısı ise 4 yıllık şoför. ALIŞTIRMA 5.2 – KARIŞIKLIKLARI BULUNUZ Aşağıdakilerin her birinde bağımlı ve bağımsız değişkenleri; her bir bağımsız değişkenin düzeyini ve alakasız olan değişkeni bulunuz.


1-Bir araştırmacı, şizofreni hastalarının, farklı zaman kavramlarını tanıyıp tanımadığı hakkında bir deney yapıyor. Araştırmacının bulgularına göre, yüksek sesler ve gürültüler kişilerin kararlarını etkiliyor. Sessiz araştırmaya katılan denekler sadece pazar günü çalışmaya dahil oluyor, gürültülü araştırmaya katılan denekler ise sadece pazartesi çalışmaya dahil oluyor.

ALIŞTIRMA 5.3 – OPERASYONEL TANIMLAR (İŞLEMSEL TANIMLAR) Aşağıda verilen senaryolarda deneyi yapan kişi sizsiniz. Her bir durum için a)bağımsız değişkenleri bulunuz b)bağımlı değişkenleri bulunuz c)bağımlı ve bağımsız değişkenleriniz için işlemsel tanımlarınızı yaratınız. 1-İnsanlarr açıkça yardıma ihtiyacı olduğunu düşündükleri kişilere daha kolay yardım ediyorlar. 2-Kalabalık alanlarda bir olaya konsantre olmak daha zordur. 3-Bovling'de, oyunda iyi olan kişiler izleyici olduğunda performanslarını artırıyorlar, buna karşın kötü oyuncular izleyici olduğunda daha kötü bir performans sergiliyorlar. 4-Hayvanlar labirent deneylerinde aynı düzeyde ödüllendirildikleri zaman daha iyi sonuçları çıkartıyorlar. Teşvikleri az ya da çok olduklarında daha zayıf bir performansları oluyor. Labirent kolay olduklarında teşvik azdan çoğa doğru gittiğinde performansları da yülseliyor.


5-Kafein yalnızca yaşlı insanlarda hafızayı geliştirir.

BÖLÜM 6 DENEYSEL ARAŞTIRMADA KONTROL SORUNLARI DENEKLER ARASI DİZAYN Farklı bireylerin, farklı deney gruplarına seçildiği ve böylece farklı deney koşullarına tabi tutulduğu bir deneysel tasarım türüdür. Oluşturulan koşullar eşit olmalıdır. Aksi takdirde karışıklıklar yaşanabilir. Eşit grup oluşturma sorunları Denekler arası araştırmalarda eşit gruplar oluşturmak için iki bilindik teknik vardır. Birincisi rastgele dağılım yapmaktır. İkinci strateji ise arkasından rastgele dağılım gelecek bir eşleştirme yapmaktır. Rastgele tahsis Öncelikle, rastgele tahsis ile rastgele seçimin aynı olmadığını öğrenmelisiniz. Rastgele seçimde, denekler kendileri sizin deneyinize katılmak için gönüllü olurlar. Diğer bir yandan rastgele tahsiste seçilmiş denekler farklı gruplara yerleştirilir.


Rastgele tahsiste, seçilmiş her bir katılımcının gruplara yerleştirmede eşit hakkı olur. Bunun amacı, deneyi etkileyebilecek farklılıkları eşit şekilde dağıtmaktır. Bu yöntemde denekler deneysel gruba veya kontrol grubuna rastgele tahsis edilir. Örneğin bir deneğin hangi gruba dahil olacağı yazı tura atarak belirlenirse ortalamada bir grubun diğer gruptan farkı olması için bir sebep olmaz. Bu yöntemle gruplar arasında sistematik farklar olmasının önüne geçilmeye çalışılır.

Rastgele Tahsis için söylenebilecek son şey ise, bu sürecin laboratuvar ortamında gerçekleştirilen bir çalışma olduğudur. Laboratuvarda araştırmacılar tam kontrol sahibi olurlar ve denekleri eşit paylaştırabilirler.

Eşleştirme Az katılımcının olduğu deneylerde, rastgele tahsis eşit gruplar yaratmak için uygun olmayabilir. Eşleştirmede katılımcılar özelliklerine göre beraber gruplandırılırlar ve daha sonra deney gruplarına dağıtılırlar. Bu deneylerde katılımcıların bu özellikleri eşleştirme değişkeni olarak adlandırılır. Eşleştirme yapılırken 2 önemli durum oluşabilir: İlk olarak yaptığınız eşleştirmenin deney sonucuna tahmin edilebilir bir etkisi olması gerekir. İkinci olarak ise eşleştirme değişkeninde olan kişileri ölçmenin mantıklı yolları olmalıdır.


Bazı deneylerde önce eşleştirme değişkeni olabilecek kişiler ölçülür, ve daha sonra araştırmaya katılırlar.

Örneğin; grupları IQ ve Yaş özelliklerine göre eşleme. Eşleme bilinen karıştırıcı değişkenler için yapılır ve seçkisizleştirmeyle birlikte uygulanabilir.

a) Değişkenleri sabit tutarak eşleme Dış değişkenlerin düzeyinin çalışma gruplarının hepsinde “aynı olması” (sabitlenmesi) yoluyla yapılan eşleme modelidir. Örneğin bellekle ilgili bir çalışmada sadece erkeklerin katılımcı olarak alınması (cinsiyete göre tek düzeyde sabitleme). b) Dış değişkenleri bağımsız değişken haline getirerek eşleme Eğer bir öğrenme çalışmasında zekanın etkisini kontrol altına almak istiyorsanız bu durumda zekayı bağımsız değişken haline getirdiğinizde bu değişkenin etkisini görmüş olursunuz. Dış değişkenin farklı düzeylerindeki etkisi veya dış değişkenin düzeylerinin diğer değişkenlerle ortak etkisi merak ediliyorsa uygulanmalıdır.

c)Bağlı kontrol (Yoked Kontrol) yoluyla eşleme Olay ve tepki arasındaki zamansal ilişkinin olası etkisini kontrol etmek için yapılan eşleme modelidir. Örnek olarak; Stresin ülser üzerindeki etkisini araştırdığınızı düşünün.


Bir maymuna her 20 saniyede de bir bara basarak elektrik şokunu engellemeyi öğreteceksiniz. (Brady, 1958). Bu maymunu psiklojik stresten mi yoksa şokların etkisinden kaynaklanan fiziksel stresten mi ülser olur? Bir kontrol maymunu’na deneysel koşuldaki maymunla aynı sayıda şok verseydiniz ne olurdu? Belki de önemli olan belirli bir şok sıralaması (zamanda dizilimi) ülsere yol açıyordur? TEST 6.1 1-Denekler arası dizaynın özelliği nedir? Bu tip dizaynların en büyük kontrol problemini açıklayınız. 2-Sylvia, metinlerde kullanılan yazı tipinin, metnin anlaşılabilirliğine etki edip etmediğini araştırmak istiyor. Sözlü akıcılığa dayalı bir eşleştirme yapmak istiyor. Bu eşleştirmeyi yapmadan önce hangi iki durumu oluşturmalıdır ?

Denek İçi Dizayn (Tekrarlanan ölçüm dizaynı) Her bir deneğin, kontrol durumu da dahil olmak üzere deney işlemlerinin tamamına sırasıyla tabi tutulduğu bir deney düzenlemesi. Ayrıca tekrarlanan ölçüm dizaynı da denir. Bir vasıf veya değişkene göre örnek elemanları üzerine iki defa ölçüm uygulanır; ikinci uygulama birinci örneğe özel bir sağıltım uyguladıktan sonra yapılır. Bu çeşit ölçümetekrarlanan ölçümler adı verilir. İkinci ölçüm için örnek seçimi eşli rastgele örnekleme yöntemine göre yapılır. Örnek olarak, bir grup 1500m koşucusuna özel bir antrenman usulu tatbik etmeden önce ve ettikten sonra elde edilen koşu zamanı ölçümleri gösterilebilir.


Bu dizaynlarda Bağımsız değişkenin bir düzeyinin uygulanmasının, bu değişkenin başka bir düzeyine olan tepkiyi etkilediği bir duruma da sıralama etkisi denir.

KARŞIT DENGELEME Denek içi dizaynlarda, katılımcılar her durum için bir kez test edildiğinde, sıralama probleminin bir çözümü “karşıt dengeleme”dir. Karşıt dengeleme, deneyin koşullarında sistematik değişmeler yapmak demektir. Örneğin A grubu sırasıyla 1, 2 ve 3. işlemlere tabi tutulurken, B grubu sırasıyla 3 2 ve 1. işlemlere tabi tutulur. Böylece alışkanlık veya yorgunluk gibi, zamana bağlı süreçlerin bağımsız değişkeni kirletmesini engeller. Katılımcıların bağımsız değişkenin tüm düzeylerine maruz kaldığı desenlerde (denek içi desenler; tekralı ölçümlü veya ilişkili ölçümlü desenler) Sıralama Etkisi (order effect) olarak adlandıran bir tehlike ortaya çıkar. Örneğin bağımsız değişkenin 3 düzeyi olsun (olumlu-olumsuz-nötr), katılımcılar hep bu sırada uyarıcılara maruz kalırsa sonlardaki koşullara doğru yorulabilir. Son koşulda gösterilen nötr resimleri daha az hatırlamak gerçekten uyarıcının duygusal özelliğinin olmamasından mı, yoksa nötr resimlerin hep en sonda gösterilmesinden mi kaynaklanmakatadır? Örneğin bağımsız değişkenin 3 düzeyi olsun (uzun süreli sunum-orta süreli sunum-kısa süreli sunum), katılımcılar hep bu sırada uyarıcılara maruz kalırsa sonlardaki koşullardaki kelimeleri daha kısa süreli sunulmalarına rağmen daha iyi öğrenebilirler (Pratik etkisi; veya deneyi sonlara doğru daha iyi kavraması). Bu durumda kısa süreli sunulan kelimeler daha iyi mi


hatırlanıyor sonucuna ulaşabilir miyiz? Sıralama etkisi (order effect) “belirli bir sıralamadan” bağımsız olarak hep aynı sıradaki koşulu etkiler. Örneklerde koşulların sıralaması ne olursa olsun hep aynı sıradaki koşul etkilenir. Sıralama etkisi katılımcının özellikleriyle ilgilidir. Yani deneyin sonuna doğru deneyiminin artması ya da yorulması gibi. Fakat koşulların “belirli bir sırada olması” performası etkiliyorsa ne düşünmeliyiz? Örneğin önceki koşul sonraki koşuldaki performası arttırıyor ve azaltıyorsa bu durumda “Taşıma Etkisi” (carry over effect) sözkonudur. Yani bir koşuldaki performans öncesinde hangi koşulun olduğuna bağlıdır. 1-Denek içi Karşıt Dengeleme - ABBA Katılımcıların deney koşullarını önce bir sırada (AB), daha sonra ise tersi sırada uygulama yolu izlenir. Örneğin deneklere sorulan Coca Cola'nın(A) mı yoksa Pepsi kola’nın (B) mı daha iyi bir tadı var? Sorusunda; - Katılımcı ABBA (her katılımcı her iki kolayı da iki kez tattı) -Bu teknikle koşullar arasındaki geçişler doğrusal bir etkiye sahipse hem sıralama etkisi hem de taşıma etkisi kontrol edilir. - Doğrusal bir geçiş etkisi yoksa bu durumda sıralama ve taşıma etkisi kontrol edilemez. Eğer koşullar arası geçişler sabit değilse sıra etkisi ABBA ya ek olarak BAAB sırası da uygulanırsa kontrol altına alınabilir. Fakat bu durumda katılımcıların yarısı ABBA, diğer yarısıysa BAAB koşul sıralamasına maruz kalır. Bu durumda taşıma etkisi kontrol edilemez. 2-Grup içi Karşıt Dengeleme-ABCCBA: Grup içi dengelemede, dengeleme işi bir grup katılımcı yardımıyla


yapılır. Yarı karşıt dengelemede koşulların oluşturacağı olası “tüm sıralamalar” yoktur ve belirlenen sıralama içerisisinde herbir koşul tüm sıralarda eşit sayıda bulunmalıdır. Bunun yanında, koşullar arası geçişlerin sayısı da eşit olmalıdır. Bu dengelemede koşul sayısı tekse bu durumda koşullar arası tüm geçişleri sağlamak için önce oluşturulan sıralama gruplarının tersi oluşturulur. Sıralama etkisi doğrusal ve doğrusal olmayan etkiler için; taşıma etkisiyse sadece doğrusal etkiler için bu teknikle kontrol edilir. Katılımcı Etkilerinin Kontrolü Katılımcıların deneyle ilgili algıları ve motivasyonu nasıl tepkide bulunacaklarını etkilemektedir. (talep özellikleri, olumlu-öz-sunum). Çift Körlemeli Plasebo Modeli (Double Blind Placebo Model) Talep özelliklerini en aza indirgeyebilmek için deneyci katılımcının deney ya da kontrol (plasebo) gruplarından hangisinde olduğunu bilmemelidir. Böylelikle katılımcının hangi grupta olduğunu tahmin etmesi ve buna göre davranması; deneycinin grupları bilmesi ve katılımcıya ipucu vermesi önlenmiş olur. Kandırma (Deception) Katılımcılara kandırma yoluyla çalışmanın asıl hipotezinden başka bir hipotezin sağlanmasıdır. Katılımcılara farklı ama akla yatkın bir hipotezin verilmesi talep özelliklerini azaltması için önemlidir. Böylelikle katılımcıların çalışmanın neyle ilgili olduğuna ilişkin kendi hipotezlerini kurmalarının önüne geçilir. KLASİK ÇALIŞMALAR VERİMLİLİK

WESTERN

ELEKTRİK'TE


Hawthorne Etkisi; Elton Mayo, Fritz J. Roethlisberger ve William J. Dickson adlı endüstri psikologları tarafından 1927 ile 1932 yılları arasında, Hawthorne'da bulunan Western Electric Şirketi'nde yapılan ve grup dinamiklerinde "gözlenmenin" ve "birey olarak algılanıp, sayılmanın" önemine dikkati çeken ünlü bir çalışma ile keşfedilen grup psikolojisi kavramıdır. Çalışmanın planlanmasının nedeni Western Elektrik Şirketi'ndeki aydınlanma düzeyi ile verimlilik ilişkisini araştırmaktı. Deneyler sırasında, önce, hem aydınlanmanın arttırıldığı alanda çalışan işçi grubunun, hem de aydınlanma düzeyinin sabit kaldığı alanda çalışan işçi grubunun verimliliğinin arttığı gözlemlenmiş, daha sonra aydınlanma düzeyinin azaltılmasına karşın hem aydınlanmanın azaltıldığı grupta hem de kontrol grubunda verimlilik gene artmıştır. Aydınlanma düzeyinin arttırılmasının ve azaltılmasının hem deney grubunda hem de kontrol grubunda verimliliği arttırmasının nedenini bulmak isteyen psikologlar, işçilerle görüşmüş ve işçilere durumun nedenini sormuşlar, işçiler de araştırmacılara, bilim insanlarının kendileriyle ilgilenmesinden memnuniyet duyduklarını anlatmışlardır. Araştırmacıların, görüşmeler sırasında keşfettikleri bu duruma, iş idaresi psikolojisinin önemli kavramlarından biri haline gelecek olan "Hawthorne Etkisi" adı verilmiştir. Bu etki, işçilerin salt "ekonomik insan" olmadıklarını, sadece iyi maaş ve uygun maddi çalışma koşullarına değil, insan olarak farkedilmeye, ilgi gösterilmeye, organizasyona fayda sağlayan bir insan olduklarının düşünülmesine de önem verdiklerini ve "ilgi gösterildikleri" zaman daha verimli çalışacaklarını göstermiştir. Bu çerçevede işçilerle yapılan görüşmelerle ortaya çıkarılan bir diğer önemli tespit, her organizasyonda formel yapının ötesinde bir de informel yapının olduğu ve verimlilik açısından informel yapının, en az formel yapı kadar önemli olduğudur. Öyle ki, işyerindeki resmi hiyerarşinin dışında bir de gayriresmi hiyerarşi olduğu saptanmış ve işle, işyeriyle, hatta yöneticilerle ilgili sorunlarda bazı işçilerin gayriresmi başvuru mercii sayıldığı; bazı işçilerin, diğerlerinin görüşlerini önemli ölçüde etkilediği;


işyerindeki çalışma temposu ile ilgili olarak dahi gizli bir uzalaşma zemini bulunduğu saptanmıştır. Sonuçta, işin teknik organizasyonunun yanında "insani" organizasyonun da verimlilik açısından son derece önemli bir faktör olduğu belirlenmiştir. Böylece verimlilik açısından insani dayanışma ve işbirliğine, insani iletişimin geliştirilmesine önem veren "insani ilişkiler modeli" (human relations model) ortaya çıkmış ve işyerindeki verimliliğin geliştirilmesi açısından, işçilere tepeden emir vermeyi ve disiplinle kontrol etmeyi öngören modellerin yerine en alt katmanlarda yatay iletişim ve işbirliği mekanizmalarını geliştiren modeller kabul edilmeye başlanmıştır. Bilimsel araştırmalarda dış geçerliği etkileyen faktörlerden biri olarak ele alınan "deneme etkisi" Hawthorne etkisi olarak da adlandırılır. Dış geçerlik örnek bir grup üzerinde ve araştırma(deney) koşulları içinde varılan sonucun evrene doğru genellenebilme derecesidir. Deneme modeli araştırmalarında deneme ortamının yarattığı fiziksel ve psikolojik etkiler sonucunda deneklerin normal koşullarda göstermeyecekleri bazı tepkiler vardır ki bunlara denenme tepkisi denir. Bu tepki ile denenmek istenen bağımsız değişkene gösterilen tepki arasında bir ilişki yoktur. Hawthorne Elektrik Fabrikası'nda yapılan araştırmada sadece deney grubuna seçildikleri için üretimi artıran işçiler bu duruma klasik bir örnektir. LATİN KARELER Test birimleri ya da hastalar arasındaki değişimi elimine etmek için, testin ya da tedavinin her birime uygulandığı deneme düzenidir. Latin kare deneme düzeni sonucu etkileyen iki faktörü aynı anda kontrol edebilmektedir. Bu faktörler genellikle satır ve sütun faktörü olarak adlandırılır. Tedavi sayısı ile kontrol altmda tutulan faktörlerin seviye sayısı eşit olduğu için karesel yapıya sahip olan deneme düzeninde, her deneme her satır ve sütunda yalniz bir defa denenmektedir Etki sayısının dörtten az olması durumunda deneme düzeninin tekrarlanması önerilmektedir Örneğin, 4 hayvana (HI ,H2,H3,H4) belirlenen 4


günde (GI ,G2,G3,G4) bir ilacın 4 farklı dozu (A,B,C,D) verilmiş olup, dozlar arası farklılık değerlendirilmektedir. Bir başka örnek olarak, diyet tiplerinin yavru farelerin ağırlıkları üzerine etkisinin araştırıldığı bir çalışma verilebilir. Burada, birinci blok faktör genetik ve dölyatağından kaynaklı farklılıkları elimine etmek için farenin yavruları olarak alınırken, ikinci blok faktör doğum sırası olabilir. ETİK KURALLARI – SORUMLULUKLARI VARDIR

KATILIMCILARIN

DA

APA etik kuralları, deney yapan araştırmacıların uyması gereken bir dizi maddeyi içerir. Ancak; sağlıklı bir sonuç ortaya çıkması için katılımcıların da uyması gereken bazı kurallar olması gerektiği kesindir. “Teaching of Psychology” (Psikolojiyi Öğretmek) dergisinde (1988) Jim Korn tarafından yazılan bir makalede, gönüllülerin de uyması gereken bazı kurallar listelenmiştir. Bu kurallar aşağıda sıralanmıştır: 1-Deney yapılacak günde ve tam zamanında, araştırmacının belirttiği yerde olmak. 2-Ellerinden geldiğince dürüst ve yardımcı olabilecekleri en üst düzeyde deneye katılmak 3-Bilgilendirme ve onay alma kısımlarında araştırmacıyı dikkatlice dinlemek ve anlamadıkları yerde soru sormak 4-Deney bitimine kadar araştırmacının isteklerini dinlemek 5-Bilgi alma süresince aktif olmak ve araştırmacının anlattıklarını dikkatlice dinleyerek anlamak

BÖLÜM SORULARI


1-Hangi koşullarda denek içi dizayn yerine denekler arası dizayn tercih edilir? 2-Hangi koşullarda denekler arası dizayn yerine denek içi dizayn tercih edilir? 3-Rastgele seçim ile rastgele tahsis arasındaki farklar nelerdir? 4-Eşit gruplar oluşturulurken, eşleştirme en çok ne zaman kullanılır? 5-Bir tadım testinde, Joan'dan 4 farklı şarabı denemesi isteniyor. Şaraplar a,b,c ve d olarak adlandırılıyorlar. Karşıt dengeleme kullanıldığında hangi sıralama izlenmelidir? 6-Latin karenin özellikleri nedir ve ne zaman kullanılırlar? 7-Hawthorne etkisi nedir ? Uygulama Alıştırmaları Alıştırma 6.1 Aşağıdaki hipotezlerin her birini test edebilecek bir çalışma düşünün. Her biri için bağımsız değişkenler denekler arası mı yoksa denek içi değişkeni mi olmalıdır ? 1-Bir nörobilimcinin hipotezine göre, yaşlı hayvanların görsel kortekslerine aldıkları zararlar kalıcı olur.


2-Bir psikologa göre grinin tonlarını günışığında ayırt etmek, lamba altında ayırt etmekten daha kolaydır. 3-Bir klinik psikoloğa göre, fobilerden kurtulmanın en iyi yolu, kişinin korktuğu şeyden kaçmasına izin vermemektir. 4-Bir sosyal psikoloğa göre, insanlar grup halinde çözdükleri problemlerde; yalnız çözdükleri problemlere oranla daha başarılı olurlar. 5-Bir klinik psikoloğa göre; obsesif kompülsif bozukluğu olan insanları hipnotize etmek, olmayanları hipnotize etmekten daha kolaydır. Alıştırma 6.2 Bir hafıza araştırmacısı bir dizi kelimeyle uzun zaman hafıza deneyi yapmak istiyor. Bu listeler 4 veya 8'li olacak. Bu kişiye latin karesi yaparak yardımcı olunuz (4x4 - 8x8)


BÖLÜM 7 DENEYSEL DİZAYN 1 TEK FAKTÖRLÜ DİZAYNLAR İki düzeyli bir bağımsız değişkeni içeren 4 ana araştırma dizaynı vardır. İlk olarak, bağımsız değişken, denekler arası ya da denek içi dizaynlarla test edilebilir. 6.bölümde de gördüğünüz üzere, nerde rastgele tahsis ya da eşleştirme yapılacağına karar vermek için, bağımlı ve bağımsız değişkenleri iyice tanımak gereklidir. Tek faktörlü dizaynlar, bağımlı değişken üzerinde tek bir bağımsız değişkenin etkisini araştırır.

Denekler Arası-Tek Faktörlü Dizaynlar Tek faktörlü çalışmalar aslında düşündüğünüz kadar da yaygın bir kullanım değildir. Çoğu araştırmacı daha karmaşık dizaynlar tercih ederi. Yine de bence; basitlikte her zaman bir güzellik vardır ve hiçbirşey yalnızca 2 durumu karşılaştırmayı içeren bir çalışma kadar basit olamaz. Araştırma Örneği – Bağımsız Gruplar Kasser ve Sheldon 2000 yılında iki düzeyli tek faktörlü bir bağımsız grup çalışması yaparak, bir insanın materyalist öğrenimleri ve güvensizlik arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Kasser ve Sheldon, belli araştırmacılarda bir güvensizlik duygusu yaratarak finansal durumları hakkındaki sorulara nasıl cevap


vereceklerini görmek istediler. İlk önce insanlara hayatlarının bir gün biteceklerini hatırlatarak bir güvensizlik duygusu oluşturacaklarını düşündüler. Katılımılcılar rastgele 2 gruba ayrıldılar. İlk gruba, kendi ölümleri hakkında endişelerini içeren bir makale yazmalarını, ikinci gruba ise müzik dinlemekle ilgili bir makale yazmalarını söylediler. Makaleler bittikten sonra, katılımcılara içerisinde bir dizi soru olan bir form verildi. Bu formlarda, gelecek 15 yıl içinde ne yapmak istedikleri, gelecekteki gelirleri, yıllık tatillerine ne kadar harcamak istedikleri gibi sorular vardı. Tahmin edildiği gibi, ölümle ilgili yazmaları istenen grup, inanılmaz derecede güvensiz hissetmişler ve gelirleri hakkında umutsuzluğa düşmüşlerdi. İkinci grup ise, daha eğlenceli şeyler yazmışlardı. Tek Faktör Analizi – Çok düzeyli dizaynlar Tek faktörlü Varyans analizi (ANalysis Of VAriance) 3 ya da daha çok grup arasında, belirli bir değişkene dayalı olarak farklılık olup olmadığını belirlemek amacıyla kullanılır. Örneğin “alt, orta ve üst sosyo-ekonomik düzeylerdeki kişilerin depresyon düzeyleri birbirinden farklı mıdır?” sorusuna, bu gruplardan toplanmış olan depresyon puanlarını karşılaştırarak varyans analizi cevap verebilir. Ya da yönetici, işçi, memur ve işsizlerin yaşam doyumu düzeylerinin birbirinden farklı olup olmadığı yine tek faktörlü varyans analizi ile test edilebilir. Tek faktörlü varyans analizinden deneysel çalışmalarda da yararlanılabilir. Deney, kontrol (plasebo) ve bekleme gruplarının, deneysel işlem sonrası son test puanlarının farklı olup olmadığı tek faktörlü varyans analizi ile test edilebilir.


Varyans analizi, Sir Ronald Aylmer Fischer tarafından bulunmuş olan bir dağılımı kullanmaktadır. Temelde Fischer’in dağılımı, beklenen ve gözlenen değerlerin uyumunu test etmeye yarayan chi-square (kay-[ya da yanlış fakat yaygın bir okuyuş olarak ki] kare okunur) dağılımından türetilmiş bir dağılımdır. Temel olarak varyans analizi, gruplar arasındaki değişkenliği (farklılaşmayı-varyansı), grupların içindeki bireyler arasındaki değişkenliğe (farklılaşmaya-varyansa) oranlar. Analizin amacı, gruplar arasındaki farklılaşmanın, bireyler arasındaki farklılaşmadan büyük olup olmadığını tespit etmektir. Bir örnekle açıklamak gerekirse: Araştırmacı, üç farklı sosyoekonomik düzeyden kişilerin yaşam doyumu düzeylerini karşılaştırmak istemektedir. Eğer gruplar arasında fark varsa, her bir sosyoekonomik düzey grubu kendi içinde, yaşam doyumu bakımından küçük bir varyansa sahip olmalı yani yaşam doyumu puanları bakımından çok homojen olmalı fakat yine yaşam doyumu bakımından gruplardaki her bir birey bir diğer gruptaki herhangi bir bireyden hatırı sayılır ölçüde farklı olmaldır. Bazı durumlarda farklı gruplarda yer alan bireyler arasındaki farklılıktan (gruplararası varyanstan) çok aynı grupta yer alan bireyler arasındaki farklılık (grupiçi varyans) daha büyük olabilir. yani yukarıdaki terimlerle söylenecek olursa grup içi varyans, gruplararası varyanstan daha büyük olabilir.


Yukarıdaki gibi bir durumda alt-orta ve üst sosyoekonomik düzeyden kişilerin yaşam doyumlarının birbirinden farklı olmadığı bir durum sözkonusudur. Dikkat edilecek olursa alt ve orta sosyoekonomik düzeyden bireylerin büyük çoğunluğunun yaşam doyumları birbirine eşit gübü görünmektedir. Orta sosyoekonomik düzeyden bireyler ise hem alt hem de üst sosyoekonomik düzeyden bireylerin yaşam doyumlarıyla hemen hemen aynı düzeydedir. Dolayısı ile grupların farklılığından çok, aynı grupta yer almasına rağmen birbirinden çok farklı yaşam doyumuna sahip bireyler sözkonusudur. İşte varyans analizinin yapmaya çalıştığı şey budur. Gruplararasındaki varyansı ve grupların kendi içlerindeki varyansı hesaplayarak birbirine oranlamak ve bu varyansların büyüklüklerine göre bir karar vermektir. Gruplararası varyansı bulabilmek için, öncelikle grupların herbirinin, bütün grupların birleşiminden oluşan ve hepsini temsil eden genel ortalamadan ne kadar farklılaştığını bulmak gerekir. Burada amaç şudur: t testi yapılırken iki grubun birbirinden farklı olduğunu bulabilmek için bu iki grubun ortalamalarının birbirinden farklarını bulup ortalamaların standart hatalarına bulmak yetiyordu. Fakat varyans analizinde genelde ikiden çok grup birbiriyle karşılaştırılır. Her bir grup ikişerli olarak karşılaştırılırsa sonuçta “işte bu gruplar arasında fark vardır” kararını %5 hata payıyla değil, her bir karşılaştırmada ayrıca yaptığımız %5’lik (ya da daha az) hataların toplamı kadar hata ile söyleyebiliriz. Oysa ki istatistik kullanılarak bir karar verilecekse, bu kararın önceden belirlenmiş sabit bir hata düzeyinde verilmesi gerekir. Bilindiği gibi bu hata düzeyi özellikle sosyal bilimlerde %5 veya %1 olarak alınır. İşte bu hatanın her bir çift karşılaştırmasında artmasını engellemek için varyans analizi, karşılaştırılacak grupların hepsini


büyük ve tek bir grup gibi düşünür ve bu büyük grup içindeki grupların tek tek bu büyük gruptan ne kadar farklı olduklarını bulmaya çalışır. Fakat bu durum tek başına grupların birbirinden ne kadar farklı olduklarını bulmaya yardımcı olmaz. Yukarıda söylendiği gibi grupların birbirinden ne kadar farklı oldukları ancak, o grupların kendi içlerindeki farklılıklarının (grup içi varyanslarının) grupların birbirlerinden olan farklılıklarından (gruplararası varyans) daha az olduğunun gösterilmesi ile mümkün olabilir. Peki, gruplararası ve grupiçi varyansı nasıl hesaplanabilir? Gruplararası varyansı tıpkı yukarıda söylediğimiz gibi her bir grubun ortalamasını, bütün grupların biraraya gelerek oluşturduğu genel ortalamadan çıkaracağız ve sonra bunları toplayacağız. Grup içi varyansı ise her bir grubun içindeki bireylerin o grubun ortalamasından ne kadar farklılaştıklarını bularak hesaplayacağız. Yani her bir grup için ayrı ayrı, bireylerin puanlarını grup ortalamasından çıkarıp bunları toplayacağız. Son olarak da bu kareler toplamlarının bize varyansı verebilmesi için her birini kendi serbestlik derecesine böleceğiz. Fakat bazen grup ortalamasından büyük olanlar olacak bazen de küçük olanlar olacaktır. Bu puanlar toplanınca ortalamadan büyükler ve küçükler birbirini götürüp sonuçta sıfır gibi bir değer bulmak mümkün olabileceğinden ve bu durum da işleri karıştırabileceğinden ortalamadan olan farkların kareleri alınacaktır. Böylece sıfır’ın yaratabileceği problemden kurtulunacaktır. Serbestlik derecesine bölünmeden önce grup içi ve gruplararası farklılaşmanın bütününü bize veren değerlere kareler toplamı


denir. Biraz önce, sonucun sıfır çıkması ihtimalinden kurtulmak için grup içindeki ve gruplararasındaki ortalamadan farklılaşmaların karelerinin alındığı söylenmişti. Bu nedenler kareler toplamı denmektedir. Gruplararası varyans hesaplanmadan önce gruplararası kareler toplamı ve grupiçi kareler toplamı hesaplanmalıdır. Daha sonra bunlar kendi serbestlik derecelerine bölünerek kolayca varyansa çevrilebilir. Tek yönlü varyans analizi (ANOVA) normal dağılımlı bir seride üç ve daha fazla bağımsız ortalama arasındaki farkın hesaplanmasında kullanılır. ANOVA tek başına üç veya daha fazla grubun aritmetik ortalamalarını kümülatif olarak karşılaştırır; bu karşılaştırmalardan en az birisi anlamlı olduğunda ANOVA sonucu da anlamlı bulunur. Bu durumda hipotezler; H0: Ortalamalar arasında fark yoktur. H1: En az iki ortalama arasında anlamlı bir farklılık vardır. Şeklinde olacaktır. Kontrol Grubu Dizaynları Kontrol gruplarını 5. bölümde görmüştünüz. Kontrol gruplarına her zaman ihtiyaç duyulmaz. Genelde bir ilacın etkilerinin araştırılması gereken ya da bir tedavi sürecinin işleyeceği deneylerde kulanılırlar. Deneysel gruplar bazı tedaviler alırken, kontrol grupları almaz. Kontrol grupları 3'e ayrılır: Plasebo kontrolleri, bekleme listesi kontrolleri ve boyunduruklu kontrol. Plasebo Kontrol grupları Plasebo, farmakolojik özelliği olduğu söylenerek tedavi etmek amacıyla verilen ancak aslında farmakolojik özelliği olmayan bir


maddedir. Bazen hastalara aldıklarının “X” ilacı olduğu söylenir; ancak verilen ilaç bir plasebodur. Ve hasta kendini daha iy hissettiğini söyler. Çünkü ilaçların kendine iyi geldiğine inanmıştır. Araştırmalarda plasebo kontrol gruplarındaki hastalar aslında ortada bir tedavi olmamasına rağmen, tedavi aldıklarına inandırılırlar. Bunun neden gerekli olduğuna bir göz atalım: Alkolün tepki zamanını düşürüp düşürmediğini görmek istediğinizi düşünün. Bir gruba alkol verip ikinci gruba bir şey vermediğinizde, normal olarak ilk grubun tepki zamanı düşecektir. Bu sonuçtan alkolün tepki zamanını düşürdüğünü söyleyebilir misiniz ? HAYIR. Çünkü alkol alan kişiler, zaten alkolün tepki zamanını düşürdüğü inancını taşıdıkları için de bu şekilde tepki vermiş olabilirler. Bu problemi çözmek için, gruplardan birine alkollü olduğu söylenen bir içecek verirsiniz, bu grup plasebo grubu olacaktır. Bu çalışma bağımsız bir grup; tek faktörlü ve çok düzeyli bir çalışma olacaktır. Eğer kişiler ağırlıklarına göre gruplandırılmış olsalardı, bu çalışma eşleştirmeli tek faktörlü çok düzeyli bir çalışma olacaktı. Bekleme Listesi Kontrol Grupları Bekleme Listesi Kontrol Grupları, genelde bazı programların etkilerini görebilmek için kullanılır. Bu gruba bir örnekle bakalım: 198 yılında Miller ve Dipilato'nun yaptığı bir çalışmada, geceleri kabus gören hastalarda terapinin 2 formunun (rahatlatma ve duyarsızlaştırma) ne derece etkili olacağı araştırılmıştır. 3 grup hasta belirlemişlerdir: Rahatlatma grubu, duyarsızlaştırma grubu ve kontrol grubu (tedavi yok). Her bir gruptaki hastalar kabuslar görüyorlardı.


Etik olması amacıyla, bekleme listesi grubundaki kişiler, deney bittikten sonra normal tedavi süreçlerine başlamışlardır. Diğer 2 gruptakilere 15'er haftalık tedaviler verilmiş ve kabuslarında azalmalar görülmüştür. Bekleme listesindeki hastalara her iki tedaviden de verilmiştir.

Boyunduruklu Kontrol Grupları Bir deneğe verilen pekiştirmenin, başka bir deneğin davranışıyla bağlantılı olduğu bir işlemsel şartlandırma tekniği grubudur. İşlemsel şartlandırmada deneysel kontrol temel bir önem taşır. İşlemsel düzey türünden temel çizgisi ölçümleri olmaksızın, işlemsel tepki oranlarında gözlenen değişmelerin nedenleri konusunda bir sonuca varmak zordur. Boyunduruklu kontrol tekniğinde örneğin deney hayvanı bir kola basarak elektrik şokunu durdurma imkanına sahiptir, ama kontrol hayvanı deney hayvanı ile aynı sayıda şok almasına rağmen şoku durdurma imkanından yoksundur. Böylece deney hayvanının tepki oranı, pekiştireç (ödül veya ceza) alma açısından ona bağlı olan kontrol hayvanınınkiyle karşılaştırılır. Bu karşılaştırma da deney hayvanının işlemsel tepkilerindeki değişmelerin, kendi davranışları ile sonuçları arasındaki olumsal pekiştirmeden kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesine yardım eder . TEST 7.1


1-Plasebo kontrol gruplarında verilmiş tepki zamanı bilgilerine tekrar bakınız. Plasebodan başka bir şey verilmediğini düşününüz. Tepki zamanları ne şekilde değişir?

BÖLÜM SORULARI 1-Bağımsız, eşleştirmeli ve eşit olmayan grup dizaynlarını düşünün. Ortak yanları ve farklılıkları nelerdir? 2-Tek bağımsız değişkenli ve üç düzeyli bir bağımsız grup çalışması için istatistiksel analiz ne olur ? 3-Plasebo kontrol gruplarının etkisini anlatmak için alkolün tepki zamanına olan etkisini örnek alarak bir örnek veriniz. 4-Bekleme listesi kontrol gurubunun faydasını anlatmak için Subliminal CD çalışmalarını kullanınız. Uygulama Alıştırmaları Alıştırma 7.2 Aşağıdaki çalışma tanımlarının her birindeki bağımlı ve bağımsız değişkenleri; deneysel dizaynı ve ölçüm ölçeğinde hangisinin kullanıldığını bulunuz. 1-Kalabalığın problem çözme üzerindeki etkileri araştırılmak üzere, katılımcılar problem çözmeleri için küçük ya da büyük odalara yerleştirilmişlerdir. Deney başlamadan önce araştırmacı her birinin sözel zekasını ve ortalama IQ sunu ölçerek herkesin ortalama bir eşitliğe sahip olduğundan emin olmuştur. 2-Her biri aynı tip beyin hasarına sahip 20 erkekle bir çalışma yapılmıştır. Yaşları ve eğitim durumları sabit kalarak 2 ayrı gruba


ayrılmışlardır. Her birine çözmeleri için anagram sorular verilmiştir. İlk gruba her bir anagram için 2 dakika, ikinci gruba 4 dakika süre tanınmıştır.

Test Cevapları 7.3 1-0.32 saniye yerine, 0.22 saniye olacaktır (plasebo grubuyla aynı)

BÖLÜM 8 DENEYSEL DİZAYN 2 FAKTÖRİYEL DİZAYNLAR Farklı gruplara verilen birden fazla uyarıcının (bağımsız değişken) eş zamanlı olarak bir (veya daha fazla) bağımlı değişken üzerindeki etkisinin üzerinde ölçülmesi olayına faktöriyel dizayn denir. Faktöriyel dizaynda bağımsız değişkenlerin kombinasyonlarının bağımlı değişken üzerinde farklı etkileri olabilir (etkileşim etkisi) Fiziksel çekicilik ve uygun giyimin işe alınmada etkisi gibi örnekler bu kategoriye girer.

Faktöriyelin Temel İlkeleri


Faktöriyel dizaynlar numaralarla ifade edilir. Bu numaralar bağımsız değişkenleri ve her bir değişkenin düzeyini ifade eder. Örneğin: 2 x 3 yazımındaki bir faktöriyel dizaynda, 2 bağımsız değişken vardır. İlk değişken iki düzeyli, ikinci değişken 3 düzeylidir. 3 x 4 x 5 dizaynında, üç bağımsız değişken vardır. İlki üç düzeyli, ikincisi dört düzeyli ve üçüncüsü beş düzeylidir. Örneğin genel bir hafıza çalışması 2 x 2 dizaynında olur; iki düzeyli çalışma tipleri bağımsız değişkeni (tasvir ve alışılmış hareket tekrarı), ve iki düzeyli sunum noktası ( her bir nesne için 2 ve 4 saniye) bağımsız değişkeni. İkinci olarak, durumların hepsi faktöriyel çalışma içerisinde bütün bağımsız değişkenlerin düzeylerinin tüm olası kombinasyonlarına bakarak test edilebilir. Bu da bir faktöriyel matrix oluşturur. Faktöriyellerde “düzey” kelimesi bağımsız değişkenlerdeki tüm düzeyleri tanımlar. “Durum” kelimesi de matrixlerdeki hücre sayısını tanımlar. Bu yüzden 2 x 2 dizaynında iki düzeyli iki adet bağımsız değişken vardır. 4 farklı durumu olabilir; her bir dört hücre için bir tane. Herhangi bir faktöriyel dizayndaki durumları bulabilmek için sayıları birbiriyle çarpmanız yeterlidir. Yani; 3 x 3 dizaynı dokuz durum, 2 x 5 dizaynı on durum ve 2 x 2 x 2 dizaynı sekiz duruma eşittir. Sonuçlar – Ana etkiler ve Etkileşimler Ana Etkiler Alkol örneğinde gördüğünüz gibi, araştırmacıaraştırmacı iki bağımsız değişken üerinde araştırma yapıyor: öğretim ve sunum oranı. Faktöriyel dizaynlarda “ana etki” terimi, tek bağımsız bir


değişkenin tüm etkilerini göstermek için kullanılır. Bu yüzden iki bağımsız değişkenli bir çalışmada; örneğin 2 x 2 faktöriyel; en fazla iki önemli ana etki olabilir. Bir faktörünün tüm etkilerini topladığınız bir veriden, tek faktöriyel çıkartırsınız. Araştırma Örneği 16 – Ana Etkiler 1975'te hit olan Mickey Gilley'nin “The Girls All Get Prettier at Closing Time” adlı şarkısı bizlere bu araştırma için ilham verdi. Şarkının sözlerinde özet olarak erkeklerin barlarda normalde kendilerine çekici gelmeyen kadınların, geç saatlerde çekici geldiklerinden bahsediyor: ‘Ain’t it funny, ain’t it strange, the way a man’s opinion changes, when he starts to face that lonely night.’’ Bu konuyla ilgili ilginç bir çalışmayı Gladue ve Delaney 1990 yılında yürütmüşlerdir. Cinsiyet ve zamanın sonuçlara katkısına bakmakla beraber, birçok başka yöntembilim noktasına da değinmişlerdir. Gladue ve Delaney'nin çalışması, içerisinde dans pisti de olan, ve insanların başkalarıyla tanışma imkanı olmasıyla ünlü büyük bir barda 3 ay kadar sürmüştür. Araştırmacılar 58 erkek ve 43 kadınla çalışmışlardır. Bu kişiler o anda barda olan kişilere çekicilikleri için 10 üzerinden puan vermişlerdir. Bu puanlamalar akşam 9, akşam 10:30 ve gece 12'de yapılmıştır. Tahmin edildiği gibi geç saatlerde yapılan puanlamalar daha yüksek çıkmıştır. TEST 8.1 1-2 X 3 X 4 faktöriyel dizaynında kaç adet bağımsız değişken, kaç adet bağımsız değişken düzeyi, kaç adet durum ve kaç adet bağımlı değişken vardır? 2-Ana etkinin temel tanımı nedir?


Etkileşimler Etkileşimler, bir bağımsız değişkenin başka bir bağımsız değişken üzerindeki etkisi olarak tanımlanır. Bu tanım sizler için belki biraz zorlayıcı olabilir. Ancak büyük bir önem taşımaktadır. Basit bir örnek verelim: Bence; genel psikoloji en iyi ; normal sınıf dersleriyle değil; laboratuvardaki kendini keşfetme kurslarıyla öğrenilir. Ancak aynı zamanda merak ettiğim bir diğer konu; bu genel olarak mı doğru yoksa belli çocuklar için mi geçerli ? Bu fikri test etmek için;lab kurslarını sınıf kurslarıyla karşılaştırmam ve bu karşılaştırmayı yaparken farklı öğrenci tiplerini karşılaştırmam gerekecek. Bu dizayn 2 x 2 faktöriyel olmalıdır. Böyle bir çalışmada bağımlı değişken öğrenme ölçümü olacaktır. Genel bir testi 1 ve 100 arasında puanlandırmayla yapalım. Burada herhangi bir ana etki var mı ? Hayır. Bütün satır ve sütunlar aynısını gösteriyor: 75. yani şimdi bu çalışmada herhangi bir şey oldu mu? Evet. Açıkça Bir şey oldu. Spesifik oalrak fen bilimleri öğrencileri lab dersinde daha başarılı olurken, insan ilişkileri öğrencileri sınıfta daha başarılı oldu. Yani başka bir deyişle; bir değişkenin etkisi (kurs tipi) diğer bir değişkenin düzeyine bağlı. Bu yüzden herhangi bir ana etki olmasa da, bir etkileşim olur ve enteresan bir sonuç çıkabilir. Faktöriyel Dizayn Çeşitleri


Bağımsız faktöriyel dizayn: Çok sayıda bağımsız değişken farklı denekler üzerinde test edilir (gruplar arası) İlişkili faktöriyel dizayn: Aynı denekler (tekrarlı ölçümler)

üzerinde test edilir

Karışık dizayn: Bazı bağımsız değişkenler farklı, bazıları aynı denekler üzerinde test edilir. En az bir değişken denekler arası, ve yine en az bir değişken denekler içi test edilmelidir. FAKTÖRİYEL DİZAYNLARI ANALİZ ETME Faktōriyel dizayn analizi

Bu tür varyans analizi eğer deneyci iki veya daha çok sayıda sağlanım (bağımsız) değişkenin etkilerini incelemek isterse kullanılır. En çok kullanılan faktōryel varyans analizi iki bağımsız değişken ve her değişken için iki değişik değer veya seviye olduğu 2x2 (ikiye iki) tasarımdır. Faktōryel varyans analizi çoklu seviyeli, 3x3 (üçe üç) veya daha yüksek sıralı 2x2x2 (ikiye ikiye iki) vb. deneylem tasarımlarında da kullanılabilirler. Ancak bu daha yüksek sayıda faktörler için analizler çok nadir olarak yapılmaktadır. Buna neden hesapların çok karmaşık ve uzun olması ve ortaya çıkartılan sonuçların açıklanmalarının çok zor olduğudur. Karışık dizayn analizi Eğer iki veya daha çok sayıda bağımsız gruplar elemanlarına tekrar edilen ölçüler uygulayıp sınanmak istenirse, bir faktöryel karışık tasarım varyans analizi gerçekleştirilebilinir. Bunda bir


faktör bağımsız olur ve diğer faktör tekrar edilebilir ölçülere bağlıdır. Bu, karışık etkiler modeline bir örnektir. BÖLÜM SORULARI 1-Faktöriyel dizaynlarda “düzeyler” ve “olaylar” arasındaki ilişkiyi açıkayınız. 2-Ana efekt ne demektir ? Bir faktöriyel matrixte ana etki oluştuysa nasıl bir yol izlenir? 3-Hem ana etki hem de etkileşimin oluştuğu bir deneyde, neden etkileşim önce yorumlanmalıdır ? 4-Karışık faktöriyel dizaynlar karşıt dengeleme içerebilir de, içermeyebilir de. Bunun sebebini açıklayınız. 5-Jenkins ve Dallen bach'ın uyku ve hafıza üzerine yaptıkları çalışmayı bulup ana araştırma dizaynını tanımlayınız. UYGULAMA ALIŞTIRMALARI 8.1 Aşağıda verilen her ifadedeki bağımlı- bağımsız değişkenleri ve bağımsız değişkenlerin düzeylerini bulunuz. Ayrıca bağımsız değişkenler ve düzeylerini faktöriyel notasyon sisteminde yazınız. 1-Jenkins Aktivite Anketinde üç grup tanımlanmıştır. Tip A, Tip B ve ara grup. Her gruptan eşit sayıda kişiye yapmaları için 2 görev verilmiştir. Görevlerin biri sessiz bir odada oturup 2 dakikanın dolduğunu tahmin etmektir. İkinci görev ise , aynı şekilde bi odada otururken bir ateri ile oynayarak tahmin etmektir.


2-Bilişsel haritalama çalışmasına katılan öğrencilere daha önceden görmedikleri üç lokasyon verilmiş ve buraları bulmaları istenmiştir. Bir tanesi kampüse yakın, bir tanesi şehre yakın, bir tanesi de şehre uzaktır. Katılımcıların yarısı camsız bir odada pusula ile bu görevi yaparken, diğer yarısı pusula olmadan yapmıştır. 3-Stereotip çalışmasında, öğrencilerden zihinsel bir rahatsızlığı olan kişinin ya da zihinsel sağlık çalışanının yazısını okumaları istenmiştir. Katılımcılardan yarısına yazarın erkek olduğu diğer yarısına ise kadın olduğu söylenmiştir. Katılımcılar rastgele olarak gruplara paylaştırılmış ve dört gruba ayrılmıştır; katılımcılardan makalenin kalitesini değerlendirmeleri istenmiştir.

Alıştırma 8.2 Aşağıdaki çalışma için; a)bağımsız değişkenleri ve düzeylerini bulunuz b)bağımlı değişkenleri bulunuz c)faktöriyel matrixin uygun hücrelerine verileri yerleştiriniz d)ana etki ya da etkileşim var mıdır ? e)sizce çalışmanın sonucu nasıl olur ?

Bir labirent deneyinde araştırmacı destek büyüklüğünün ve destek gecikmesinin etkilerini görmek istiyor. Farelerin yarısına labirenti bitirdiklerinde 1 cmkare büyüklüğünde bir peynir veriyor. Diğer yarısına 2 cmkare büyüklüğünde bir peynir veriyor. Her bir


takviye grubunda, farelerin yarısına labirenti bitirir bitirmez peynir veriliyor, diğer yarısına 15 saniye sonra peynir veriliyor. Aşağıda gecikme zamanları yazmaktadır: küçük ödül, 0 saniye gecikme 17 hata büyük ödül, 0 saniye gecikme 15 hata küçük ödül, 15 saniye gecikme 25 hata büyük ödül, 0 saniye gecikme 23 hata

BÖLÜM 9 KORELASYONEL ARAŞTIRMA (İlişkisel Araştırma) Psikolojinin iki Disiplini Lee Cronbach'ın (1957) yazısı'na göre Psikoloji'de iki temel disiplin vardır: İlişkisel ve Deneysel psikoloji. Cronbach'a göre, ilişkisel psikoloji doğal oluşan değişkenler ile bireysel farklılıklar arasındaki ilişkiyi inceler. Bilimdeki temel amaç sebep-sonuç ilişkilerini yani nedenselliği keşfetmektir. Nedensellik kavramı bilimde neyi ifade etmektedir? Bilim dallarına göre doğada; a) Düzenlilik vardır, b) Olayların kısıtlı sayıda, keşfedilebilir sebepleri vardır. Buna göre, sebepler gerçekleştiğinde, sonucun (psikolojide davranışın) ortaya çıkacağı kabul edilir. Bilimin temelinde yatan bu kabul yani sayıltılar “gerekircilik” olarak bilinir. Sebep-sonuç veya nedensellik ne tür bir ilişkidir? Bir ilişkiye nedensellik diyebilmemiz için şu üç ölçütün yerine gelmesi gerekir:


• Zamanda birlikte değişme: Bir olayın sebebi (X harfi ile gösterilir) ile sonucu (Y harfi ile gösterilir) zamanda birlikte değişmelidir. Yani, X değişirken Y sabit kalmamalı, belirli bir yönde (artma veya azalma) değişmelidir. Bu ölçüt gereklidir ama yeterli değildir. Çünkü böyle bir zamandaş değişim, ilişkinin yönü hakkında bir fikir veremez. X, Y’nin sebebi olabileceği gibi, Y de X’in sebebi olabilir. O zaman, ikinci ölçüt ise koşulur.

• Zamanda öncelik: Sebep (X) zamanda daima sonuçtan (Y) önce gelmelidir. • Karıştırıcı değişkenlerin kontrolü: Sonuç sadece sebepten kaynaklanmalıdır. Sonucun sebebi, bir başka olay olmamalıdır. Bu başka olaylar Z harfi ile gösterilir. Z olayları istenmeyen, karıştırıcı olaylardır. Bu olaylar, araştırma sonuçlarını etkiler. Karıştırıcı olayların bulunduğu böyle araştırmaların bilimsel değeri yoktur. Psikolojide davranışların sebepleri veya davranış olayları arasındaki ilişkiler nasıl ortaya çıkarılmaktadır? Betimleme amacı nasıl gerçekleştirilmekte, davranışlar nasıl keşfedilip sınıflanmaktadır? Bu amaçlar bilimsel araştırma yaparak yerine getirilmektedir. İlişkisel (korelatif) çalışmalarda örneğin, hastalık veya kaza nedeniyle beyin kısımları farklı miktarlarda tahrip olmuş kişilerin öğrenme yetenekleri ölçülür. Daha sonra da tahrip miktarı ile davranış arasındaki ilişki incelenir. Bir başka örnekle, farklı zekâ düzeylerinden kişiler bulunup bunların okul başarısı saptanır. Daha sonra da zekâ ile okul başarısı arasındaki ilişki derecesi hesaplanır. Fabrika ortamının


az veya çok gürültülü olduğu durumlarda iş verimliliği değerlendirilir. İlişkisel yöntemde araştırmacı kendiliğinden değişmekte olan değişkenler arasındaki ilişkiyi inceler. Görüldüğü gibi ilişkisel yöntemde değişkenler deneyci tarafından oluşturulmaz. İlişkisel yöntem nedenselliğin ölçütlerini ne ölçüde gerçekleştirir? İlişkisel çalışmalar sebep-sonuç ilişkisi gösterebilir mi? Son yıllarda aşırı şişmanlık yani obezite bir sağlık sorunu hâline gelmiştir. Bazı çalışmalar obezitenin kaygı ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu konunun araştırılacağını düşünelim. Bu bir deneysel çalışma olamaz, çünkü obezitenin değişimlenmesi etik açıdan mümkün değildir. Araştırmacımız bu konuyu ilişkisel yöntemle inceleyecektir. Katılımcıların ağırlığını ve bir ölçekle kaygı düzeylerini ölçer. Daha sonra da uygun bir istatistiksel teknik kullanarak iki değişken arasındaki ilişki miktarını ve bunun yönünü hesaplar . Bu araştırma nedenselliğin zamandaş değişim ölçütünü böylece karşılar. Ancak bu, nedensellik için gerekli ama yeterli olmayan bir durumdur. Çünkü bir zamandaş değişim hâlinde üç olası açıklama vardır: Obezite kaygının nedeni olabilir, kaygı obezitenin nedeni olabilir, kaygı ile obezite arasında çift yönlü bir nedensellik ilişkisi olabilir. Görüldüğü gibi ilişkisel çalışmalar nedenselliğin zamanda öncelik ölçütünü karşılayamamaktadır.

İlişkisel çalışmalarda nedenselliğin üçüncü ölçütü de genellikle karşılanamaz. Çünkü araştırmacı değişkenleri kendisi kontrol etmemiş, onları doğada olduğu biçimiyle almış, gerekli ölçmeleri yapmış ve değişkenler arasındaki ilişkiyi hesaplamıştır. Bu gibi bir durumda, karıştırıcı Z değişkenleri genellikle kontrol edilemez.


Araştırmamızda araştırıcının ölçmediği ve belki de farkında bile olmadığı Z değişkenlerinin etkisi vardır. Örneğin, bir fizyolojik yatkınlık hem obezite hem de kaygıdan sorumluysa kaygı ve obezite sanki ilişkiliymiş gibi görünür. Bu ikisi arasında ilişki olduğunu söylemek, araştırma hatası yapmak demektir. İlişkisel yöntem bilimin amaçlarını ne ölçüde gerçekleştirir? İlişkisel çalışmalar incelenen değişkenlerin birbirlerine göre ne miktarda artma ya da azalma gösterdiğini ortaya çıkarır. Bu araştırma yöntemi acaba bilimin amaçlarını (betimleme, açıklama, yordama, kontrol) ne ölçüde gerçekleştirebilmektedir? Bilimin amaçlarından betimleme, olaylar arasındaki ilişkilerin ortaya çıkarılmasıyla ilgiliydi. İlişkisel çalışmalar betimleme amacını gerçekleştirebilir. Ancak unutulmamalıdır ki bu ilişki, betimleme kapsamında yer alan nedensellik (sebep-sonuç) ilişkisi değildir. Bilimin açıklama ve kontrol amacına hizmet edebilmesi için ilişkinin nedensellik türünden olması beklenir. Bu durumda ilişkisel çalışmalar bilimin açıklama ve kontrol amacına hizmet edemez. İlişkisel çalışmalarda iki değişken arasında yüksek ilişki bulunursa, bir değişkenden diğeri tahmin edilebilir. Bu durumda ilişkisel çalışmalar bilimin tahmin amacına hizmet eder. Örneğin, zekâ ile okul başarısı arasında yüksek bir ilişki bulunduğunda, kişinin zekâ düzeyinden okul başarısını tahmin etmek (elbette bir olasılık değeriyle) mümkündür. Bilimin kontrol amacı, değişkenleri araştırıcının kendisinin değişimlemesini içerir. İlişkisel çalışmalarda böyle bir kontrol yapılmamaktadır. Örneğin zekâ ile okul başarısının ilişkisi r = 0,75 düzeyinde bulunmuş ise, belli bir okul başarısı elde etmek için, zekânın belli bir düzeye getirilmesi tamamen gerçek dışı bir düşünce tarzıdır. (Aksi de, yani zekâyı belli bir düzeye getirmek için okul başarısını belli bir düzeyde tutmak da aynı şekilde gerçek dışıdır.).


KORELASYON VE REGRESYON – TEMELLER Korelasyon birbiriyle ilişkili iki değişken olduğunda ortaya çıkar. Direkt veya pozitif korelasyon dediğimiz ilişkisellikte, iki değişkenin ilişkisi maksimum düzeydedir. Diğer bir yandan negatif korelasyon, ters bir ilişkidir. Bir değişkendeki yüksek skor, diğer değişkendeki alçak skorla ilişki içindedir. Bu korelasyon metoduna Method of Concominant Variation (Birbirine bağlı Varyasyonlar metodu) ismini John Stuart Mill vermiştir. Pozitif ve Negatif Korelasyonlar Pozitif korelaysona bir örnek olarak, çalışma zamanı ve notlar arasındaki ilişki örnek gösterilebilir. Eğer çalışma zamanı haftada çalışılan saat sayısı olarak ele alınırsa, bir değişken olur ; alınan not (GPA) 0,0'dan 4,0'a kadar sıralanıp bir diğer değişken olur. Bu ikisi arasındaki pozitif korelasyonu aşağıda görebilirsiniz: Çalışma saatleri Öğrenci 1

42

Öğrenci 2

23

Öğrenci 3

35

Öğrenci 5

16

Öğrenci 6

26

Öğrenci 8

3,3 2,9

31

Öğrenci 4

Öğrenci 7

GPA

39 19

3,2 3,2 1,9 2,4 3,7 2,5


Görüldüğü üzere, Çalışma zamanı ile alınan notlar arasında bir ilişki oluşmuştur. Negatif korelasyona örnek olarak ise; tam aksi bir örnek gösterebiliriz. Aşağıdaki tabloda çalışmaktan kaçınılan saatler ile GPA arasındaki ilişkiyi inceleyelim: Çalışmaktan Kaçınılan Saatler GPA Öğrenci 1 1,8

42

Öğrenci 2 3,0

23

Öğrenci 3 2,2

31

Öğrenci 4 2,9

35

Öğrenci 5 3,7

16

Öğrenci 6 3,0

26

Öğrenci 7 2,4

39

Öğrenci 8 3,4

19

Gördüğünüz üzere negatif korelasyonda değişkenler ters yönlerde ilerler. Ne kadar çok çalışmaktan kaçılırsa, bu tabloya göre; o kadar az not alınmıştır.


Serpilme Diyagramı (Scatterplot) İki değişkenin bir arada incelenmesi için çizilen grafiklere serpilme diyagramı denir. Değişkenlerden birinin değerleri yatay, diğer değişkenin değerleri de düşey eksende gösterilir.

Serpilme diyagramı, iki farklı değişkenin arasındaki ilişkiyi belirlemek için kullanılır. Aralarındaki ilişkinin sebebi görülemese de, ilgili iki değişkenin arasında direk olarak bir ilişki bulunup bulunmadığı ve bu ilişkinin ne derece güçlü olduğu görülebilir. Aralarında ilişki bulunan iki değişkenin değerleri diyagramda bir çizgi boyunca uzanacaktır. Karşılık gelen değerler bu çizgiye yaklaştıkça aralarındaki ilişkinin güçlendiği anlaşılır. Serpilme diyagramı aynı zamanda 7 temel kalite kontrol aracından birisidir. Serpilme diyagramının kalite açısından önemi şu şekilde belirtilebilir: Neden ve etki diyagramı+Serpilme problemlerinin çözümü

diyagramı=Kalite

Buradan anlaşıldığı üzere kaliteyle alakalı bir problem yaşadığımız zaman neden ve etki diyagramı oluşturulur. Bu problemimize hangi kaynakların sebep olduğu detaylı bir şekilde görmemize yardımcı olur. Buna ek olarak bu kaynakların birbirlerini etkileme derecelerini yani birbirleri ile bağlantılarını görmek için serpilme diyagramı çizilir. Böylece kalite probleminin kaynaklarının detaylı bir şekilde tespiti ve analizi yapılmış olur.


Kullanıldığı Zamanlar •İki değişken arasındaki ilişkiyi incelemek için, •Her değişkenin değeri için diğer değişkenin karşılık gelen değerinin bulunduğu durumlarda, •Problemlerin temel sebeplerini araştırmak için, •İki farklı sonucun aynı sebepten kaynaklanıp kaynaklanmadığının görülmesinde kullanılabilir. Nasıl Oluşturulur? 1. İlgili değişkenlerle ilgili veri çiftleri toplanır. 2. 2 boyutlu koordinat sistemi çizilir ve eksenlere değişkenler koyulur. 3. Toplanan verilerdeki karşılık gelen noktalar işaretlenir. 4. Bütün noktalara uzaklıkları toplamı en küçük olan doğru çizilir. Yukarıda gerçekleştirilen adımlardan sonra, ortaya çıkan durum ile ilgili genellikle 6 farklı yorum vardır: 1. Güçlü pozitif ilişki: İki değişkenin değerleri de aynı anda artar ve noktalar çizginin yakınında kümelenmiştir. 2. Zayıf pozitif ilişki: İki değişkenin değerleri de aynı anda artar fakat noktalar dağınık haldedir. 3. Güçlü negatif ilişki: Bir değişkenin değeri artarken diğeri azalır ve noktalar çizginin yakınında kümelenmiştir. 4. Zayıf negatif ilişki: Bir değişkenin değeri artarken diğeri azalır fakat noktalar dağınık haldedir. 5. Karmaşık ilişki: Değişkenler arası bir ilişki olduğu görülmekte ama ilişkinin yönü tam olarak tespit edilememektedir. 6. İlişki yok: İki değişkenin birbiriyle arasında bir ilişki yoktur. Regresyon Analizi


Regresyon analizi, iki ya da daha çok değişken arasındaki ilişkiyi ölçmek için kullanılan analiz metodudur. Eğer tek bir değişken kullanılarak analiz yapılıyorsa buna tek değişkenli regresyon, birden çok değişken kullanılıyorsa çok değişkenli regresyon analizi olarak isimlendirilir. Regresyon analizi ile değişkenler arasındaki ilişkinin varlığı, eğer ilişki var ise bunun gücü hakkında bilgi edilinebilinir. Örneğin, bir psikolog, öğrencilerin devamsızlık gösterdiği gün sayıları ve başarı dereceleri arasındaki ilişkiyi bilmek isteyebilir. Regresyon, iki (ya da daha çok) değişken arasındaki doğrusal ilişkinin fonksiyonel şeklini, biri bağımlı diğeri bağımsız değişken olarak bir doğru denklemi olarak , göstermekle kalmaz, değişkenlerden birinin değeri bilindiğinde diğeri hakkında kestirim yapılmasını sağlar. Genellikle bu iki (veya çok) değişkenlerin hepsinin niceliksel ölçekli olması zorunluluğu vardır. Regresyonda, değişkenlerden biri bağımlı diğerleri bağımsız değişken olmalıdır. Buradaki mantık eşitliğin solunda yer alan değişkenin sağında yer alan değişkenlerden etkilenmesidir. Sağda yer alan değişkenlerse diğer değişkenlerden etkilenmemektedir. Burada etkilenmemek matematiksel anlamda bu değişkenleri bir doğrusal denkleme koyduğumuzda etki yapması anlamındadır. Çoklu doğrusallık, ardışık bağımlılık sorunları kastedilmemektedir. Doğrusal regresyon yöntemini kullanmak için temelde şu varsayımların bulunduğu kabul edilmektedir: •Çıkarımsal yöntem olduğu için kullanılan iki değişkenli örneklemin ya istatistiksel rastgele örneklem olduğu ya da anakütleyi çok iyi temsil ettiği bilinmektedir. •Bağımlı değişken içinde hata bulunmaktadır. Bu hatanın bir rastlantısal değişken olduğu ve ortalama hatanın sıfır olduğudur. Sistematik hatanın da bulunması mümkündür ama bu hatanın incelemeye alınması regresyon analizi kapsamı dışındadır. •Bağımsız değişken hatasızdır. Eğer bağımsız değişkende hata


bulunduğu varsayılırsa özel bir yöntem şekli olan değişkenler içinde hata modeli teknikler kullanılarak model kurulmalıdır. •Hatalar zaman içinde ve kendi aralarında birbirine bağımlı değildir. Buna otokorelasyon veya serisel korelasyon bulunmaması varsayımı adı verilir. •Hata varyansı sabittir ve veriler arasında hiç değişmediği varsayılır. •Bu eşvaryanslılık veya varsayımı adı ile anılır. Eger bu varsayim uygun degilse ağırlıklı en küçük kareler yöntemi uygulanabilir. •Eğer çoklu regresyon analizi yapılıyor ve uc veya daha cok parametre icin kestirim isteniyorsa, bağımsız değişkenlerin birbirleri ile bağlantısının olmaması gereklidir. Buna çoklu doğrudaşlık (multicolliearity) olmaması varsayımı adı verilir. Regresyon denklem uyum iyiliği için F-Testi çin sıfır hipotez (H0) anakutle model katsayılarının hepsinin değerinin sıfıraa eşit olduğudur. Yani sıfır hipotez gerçekse hesap ile elde edilen katsayı kestirimlerinin hepsi anakütle için sıfırdır, yani hiçbir etki ve bağlantı anlamı vermez. Bu basamağa kadar yapılmış olan analizin bir kenara bırakılması ve diğer bir modelin bulunup kullanılması gerekir. Eğer sıfır hipotez reddedilirse regresyon kestirimleri genellikle uygundur ve çıkarımsal kontrol analizine devam edilir.

KORELASYONEL ARAŞTIRMA ÇEŞİTLERİ Test-Yarı Yöntemi ( Split- Half Reliability) Test-yarı yöntemi, test bir defa uygulandığında güvenirlik kestirme yöntemlerinden biridir. Bu yöntemde, eldeki test bir defa uygulanır ve rastgele iki eşit yarıya ayrılmış testin her bir yarısı için öğrencilerin toplam puanları hesaplanır. Her bir alt test için hesaplanan puanlar arsındaki ilişki iki alt test arasındaki tutarlılığı verir. Bu şekilde hesaplanan tutarlılık katsayısını toplam testin güvenirliği gibi yorumlamak doğru olmaz. O nedenle, iki


yarı arasındaki tutarlılığın toplam teste genellenmesi gerekir. İki yarı arasındaki tutarlılığı toplam testin güvenirliği için genellerken alt testlerin varyanslarının eşit olup olmaması durumuna göre hareket edilmesi gerekir. Burada, toplam testin rastgele iki eşit yarıya ayrılmasının nedeni, her bir yarının diğeriyle aynı amaca hizmet etme olasılığını artırmaktır. Test-Tekrar Yöntemi (Test- Retest Reliability) Testin, aynı denekler üzerinde, belli bir zaman dilimi içerisinde ve belli koşullar sağlanarak tekrar uygulanması işlemidir. Bu yaklaşım, iki uygulama arasında geçen zaman içerisinde ölçülen özelikte önemli değişikliğin olmadığı sayıltısına dayanır. Bu sayıltının karşılanabilmesi için iki ölçüm arsında geçen süre önemlidir. Biliyoruz ki, bir şeyi iki defa ölçersek, iki gözlem arasındaki korelasyon, kısmen iki ölçme zamanı arasında geçen süreden etkilenebilir. Yani, süre ne kadar kısalırsa korelasyon o kadar yüksek; süre ne kadar uzarsa korelasyon da o kadar düşük çıkabilir. Bunun nedeni iki gözlemin geçen zamanla bağlantılı olmasıdır-süre kısaldıkça hatalara katkıda bulunan daha çok benzer etkenler olabilir. Bu nedenle, iki uygulama arasında geçen süre, ne hatırlanacak kadar kısa ne de testle ölçülen özelikler bakımından öğrencilerin değişebileceği kadar uzun tutulmalıdır. Genellikle, testin tekrarı için 10 ile 20 günlük bir sürenin yeterli olacağı düşünülür. ÇOKLU REGRESYON Bir bağımlı değişken ve birden fazla bağımsız değişkenin yer aldığı regresyon modellerine çoklu regresyon analizi denir. Çok değişkenli regresyon analizinde bağımsız değişkenler eş zamanlı olarak (aynı anda) bağımlı değişkendeki değişimi açıklamaya çalışmaktadır. Hesaplama ve yorum bakımından tek değişkenli regresyon analizine benzemektedir. Çok değişkenli regresyon


analizinin yorumu tek değişkenli regresyon benzemektedir. Ancak bazı farklılıklar vardır.

analizine

Örneğin,tek değişkenli regresyon analizindeki karşılığı çoklu regresyon katsayısı R (multiple R) olarak ifade edilmektedir. Çoklu regresyon katsayısı R, bir bağımlı değişkendeki değişim ile eşzamanlı(aynı anda) ele alınan birden fazla bağımsız değişkendeki değişim arasındaki ilişkinin derecesini göstermektedir. Daha basit bir ifade ile , bağımlı değişken ile birlikte ele alınan bir grup bağımsız değişkendeki değişimin ilişkisinin (korelasyonunun) bir göstergesidir. Basit regresyon analizinde bağımlı ve bağımsız değişken arasındaki ilişkiler analiz ediyordunuz. Bazı durumlarda ise; incelenen bir bağımlı değişkeni birçok bağımsız değişken etkileyebilir. Bir bağımlı değişkeni birçok bağımsız değişkenin etkileme durumlarına kısa örnekler verelim: Okuldaki bir öğrencinin başarısını, zekası, çalışma süresi, çalışma ortamı, aile ortamı vs.gibi birçok faktörler etkiler. Bir hastanın iyileşme süresini aldığı ilaçların dozu, yaşı,cinsiyeti, hastalığın ağırlık derecesi gibi birçok faktörler etkiler. Çoklu regresyon analizinden olumlu sonuç alınabilmesi için, bağımlı ve bağımsız değişkenlerin sayısal olarak ve aynı ölçüm birimiyle ölçülmesi iyi sonuçlar verebilir. Sınıflandırma ve aralıklı ölçümlerle, ve hele ölçüm birimleri de değişik olursa, iyi yorumlanabilir sonuçlar alınamaz. Çünkü niteliksel özellikler sayısal olarak gösterilse bile, mesela zengine 1 yoksula 0 kodu verildiğinde, 1 ile 0 arasındaki farkın gerçekte zengin ile yoksul arasındaki farkı gösterip göstermediği tartışılabilir. Zenginle yoksul arasındaki fark 0 ile 1 arasındaki fark gibi değil, 0 ile 20,30,50 arasındaki fark gibidir. Öte yandan meslek gruplarını, mezun olunan okulları, cinsiyeti kodlamanın hiçbir anlamı yoktur.


Bağımsız değişkeni seçerken de ,kendi aralarında yüksek korelasyona sahip bağımsız değişkenlerden sadece birisinin alınması yoluna gidilmelidir. Mesela,kişinin yaşı,meslekteki kıdemi,aldığı ücret ayrı değişkenlermiş gibi görünmelerine rağmen,aslında her üçü de birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Çoklu regresyon analizinde böyle değişkenlerden sadece biri seçilmelidir. Bunun için de analize başlamadan bütün değişkenlerin korelasyon matrisine bakıp, aralarında yüksek korelasyon alanlardan biri seçilmelidir. Çoklu regresyonda bazen hangi bağımsız değişkenin daha önemli olduğunu ve bağımlı değişkeni daha çok etkilediğini bilmek gerekir. Bunun için önce korelasyonlara bakmalısınız. Yüksek korelasyon , daha güçlü doğrusal ilişkiyi gösterir. İkinci yol,bağımsız değişkenin bağımlı değişkeni,bir kez ikili değişken formülünde bir kez de ikili ,bir kez de çoklu regresyon içinde nasıl etkilediğine bakmaktır. TEST 9.3 1-Test-yarı yöntemi kullanılırken hangi iki sayı seti korelaysona dahil edilir? 2-Çoklu regrasyon analizi, faktör analizinden ne şekilde değişiktir? Ortak yanları nelerdir? BÖLÜM SORULARI 1-Cronbach'ın iki disiplini nedir? 2-Pozitif ve negatif korelasyon diyagramı nasıl kullanılır ? 3-Faktör analizini tanımlayınız

karşılaştırılırken

serpilme


UYGULAMA ALIŞTIRMALARI 9.1 Aşağıda varsayımsal korelasyonel çalışmaların verilmiştir. Her birini açıklayacak iki yol söyleyiniz.

sonuçları

1-Annelerin dominantlığı ile çocukların utangaçlığı arasında bir pozitif korelasyon vardır. 2-Depresyon ve aerobik fitnes arasında negatif bir korelasyon vardır 3-Mutlu evliliği olan kişilerin cinsel hayatı, mutlu evliliği olmayanlara oranla daha fazladır. 4-Testlerde oluşan endişe ile notlar arasında negatif korelasyon vardır. Test Cevapları 9.3 1-Nesnelerin yarısındaki skor (tek sayılı nesneler) kalan nesnelerle bir korelasyon oluşturur. 2-Çoklu regresyonda, sonucu tahmin edebilmek için iki veya fazla değişken gerekir. Faktör analizinde ise birbiriyle yüksek korelasyonda bulunabilecek değişkenler gerekir.

BÖLÜM 10 YARI DENEYSEL (QUASI-EXPERIMENTAL) TASARIMLAR


VE UYGULAMALI ARAŞTIRMA Klasik psikoloji kitaplarına ve literatüre bakıldığı zaman yarı-deneysel çalışmalar hakkında çok az bilgi bulunmaktadır . Yarı-deneysel çalışmalar, randomizasyon yapılmadan tasarlanan müdahaleli çalışmalardır. Randomize kontrollü çalışmalarla ortak yanı, müdahale ve sonuç arasında kurulan bağlantı ve yapılan müdahalenin etkinliğini araştırıyor olmasıdır. Bu tür birçok çalışmada “yarı-deneysel” yerine “önce-sonra müdahaleli çalışmalar”, “pre-post, before-after intervention” terimleri kullanılmaktadır. Bu çalışmalar sıklıkla etik olarak randomize çalışmaların yapılamadığı, teknik olarak katılımcı deneklerin veya çalışma yapılacak alanların randomize edilemediği veya hızlı sonuç istenen durumlarda yapılmaktadır. Diğer müdahalelere göre üstünlüğü kesin olarak kanıtlanmış uygulamalarla ilgili randomize kontrollü çalışmalar yapılması etik olarak mümkün değildir. Çünkü randomizasyon sonucunda gruplardan birinde (kontrol grubu) bu uygulama kullanılamayacaktır ve üstünlüğü kesin olarak saptanmış bir uygulamayı katılımcılardan sakınmak etik değildir. Eğer bir uygulama daha önceden etkinliği kanıtlanmış, iyi bilinen bir uygulamayla çelişiyorsa, yine randomize kontrollü çalışmaların yapılması etik değildir. Randomize kontrollü çalışmalarda kullanılabilecek diğer bir alternatif de, katılımcıların tek tek randomize edilmesi yerine grupların veya kümelerin randomize edilmesidir . Randomize kontrollü çalışmaların yapılamadığı bazı durumlarda, aşağıdaki örneklerde de görüleceği gibi yarı-deneysel çalışmalar uygulanabilir. Randomize kontrollü çalışmaların yapılamadığı durumlardan biri de katılımcıların bireysel olarak randomize edilemediği


durumlardır. Bazı müdahale çalışmalarının etik olarak yapılamadığı, katılımcıların, grupların veya yerlerin randomize edilemediği ve hızlı sonuç istenen durumlarda yarı-deneysel çalışmaların kullanılması uygun görünmektedir.

YARI-DENEYSEL ÇALIŞMALARIN ÇEŞİTLERİ Sosyal bilimlerde ayrılmaktadır:

yarı-deneysel

çalışmalar

üç

kategoriye

1-Kontrol grubu kullanılmayan yarı-deneysel çalışmalar, 2-Kontrol grubu kullanılan, ancak müdahale öncesi ölçüm yapılmayan yarı-deneysel çalışmalar, 3-Kontrol grubu kullanılan ve müdahale öncesi ölçüm yapılan yarı-deneysel çalışmalar.

Neden-sonuç ilişkisinin doğru olarak belirlenmesi açısından bu kategoriler arasında en değerlisi üçüncü kategorideki çalışmalardır. Kategori numarası arttıkça çalışmanın değeri de artmaktadır. Üçüncü kategoride yapılan bir çalışma ikinci kategoriye göre, ikinci kategorideki bir çalışma ise birinci kategoriye göre sağladığı bilgi açısından daha değerlidir . Ayrıca, her kategori kendi içinde alt tiplere ayrılmıştır ve alt tip numarası arttıkça, çalışmanın değeri de artmaktadır. Örneğin; birinci kategorideki üçüncü alt tip, birinci alt tipten verdiği bilgi bakımından daha değerlidir. Shadish ve arkadaşları tarafından birinci kategoride yedi, ikinci kategoride üç alt tip ve üçüncü kategoride altı ayrı alt tip çalışma tasarımı tanımlanmıştır.


Kategori 1: Kontrol Grubu Kullanılmayan Yarı-Deneysel Çalışmalar Tip 1: Tek gruplu “önce-sonra” çalışmaları: Bu tip, en sıklıkla kullanılan çalışma tasarımıdır. Çalışma öncesi ölçüm yapılır ve çalışma sonrasında tekrar ölçüm yapılır. Müdahale öncesi ve sonrası ölçümler arasında fark olup olmadığına bakılır. Tip 2: Müdahale öncesi çift ölçüm yapılan, tek gruplu “önce-sonra” çalışmaları:Bu çalışma tasarımının Tip 1’e kıyasla farkı, çalışma öncesi ölçümün farklı zamanlarda iki kez tekrarlanmasıdır. Farklı zamanlarda iki kez ölçüm yapılarak çalışma ile sonuç arasındaki ilişki daha doğru bir biçimde yakalanabilmektedir. Bu sayede daha sonra bahsedeceğimiz ortalamaya yaklaşma (regression to the mean), olgunlaşma etkileri (maturation effects) ve dönemsel farklılıklara bağlı hataların azaltılması amaçlanmaktadır. Burada çalışma öncesi yapılan iki ölçüm arasındaki farkın az olması, çalışmanın güvenilirliğini artırır. Tip 3: Kontrol değişkeni kullanılan tek gruplu “önce-sonra” çalışmaları: Bu çalışma tasarımında, araştırılmak istenen değişkenden farklı bir kontrol değişkeni çalışmaya dahil edilir. Bu değişkenin esas ölçülen değişkene benzer nedenleri olması, fakat yapılacak çalışmadan etkilenmeyecek olması gereklidir. Kontrol değişkeni için de çalışma öncesi ve sonrası ölçümler, aynen araştırılan değişken gibi ve eş zamanlı yapılır. Asıl araştırılmak istenen değişkenin çalışma öncesi ve sonrası ölçümlerinde farklılık olması, kontrol değişkeninde ise olmaması istenen durumdur.Kontrol değişkeninin deney öncesi ve sonrası ölçümlerinde fark olmaması, asıl araştırılmak istenen değişken ve deney arasındaki neden-sonuç ilişkisini daha güvenilir kılmaktadır.


Tip 4: Deneyde etkinin kaldırıldığı “önce-sonra” çalışmaları: Bu çalışma tasarımında ise çalışma sonrasında iki ölçüm yapıldıktan sonra yapılan deney etkisi ortadan kaldırılır ve ölçüm tekrarlanır. Burada beklenen, çalışma sonrasında yapılan iki ölçüm arasında fark olmaması, deney etkisi kaldırıldıktan sonra yapılan ölçümün ise deney öncesi yapılana yakın olmasıdır. Çalışma sonucunun bu şekilde çıkması, yapılan deneyin etkinliğini doğrulamada daha güvenilirdir. Tip 5: Müdahalenin tekrar edildiği “önce-sonra” çalışmaları : Bu çalışma tipinde, deneydeki müdahale iki kez tekrar edilir. Başlangıç ölçümleri yapıldıktan sonra müdahale uygulanır, daha sonra kaldırılır ve bir süre sonra tekrar uygulanır. Bu çalışmanın avantajı, müdahale ile sonuç arasında saptanan ilişkinin tekrarlanabilirliğini gösterebilmesidir. İlk müdahale sonrası ve ikinci müdahale sonrası yapılan ölçümün birbirine yakın olması yapılan müdahalenin etkinliği hakkında daha güvenilir bilgi vermektedir.

Kategori 2: Kontrol Grubu Kullanılan ve Müdahale Öncesi Ölçüm Yapılan Yarı-Deneysel Çalışmalar Bu çalışma tipinde, bir kontrol grubu olmasına rağmen randomizasyon yapılmaz. Hangi gruba müdahale uygulanacağı araştırıcı tarafından belirlenir ve kontrol grubu karşılaştırma için kullanılır. Her iki grup için de müdahale öncesi ölçüm yapılması, çalışmanın başlangıcında grupların karşılaştırılabilirliğini saptamak içindir. Bu ölçümlerde kontrol ve çalışma grupları arasında az fark olması


çalışma sonucunu etkileyebilecek karıştırıcı (confounding) açısından benzer olduğunu gösterir.

değişkenler

Tip 1: Kontrol grubu kullanılan “önce-sonra” çalışmaları: Bu tipteki çalışmalarda çalışma grubuna müdahale uygulanmakta, kontrol grubuna ise uygulanmamaktadır. Yukarıda da bahsedildiği gibi müdahale randomizasyonla belirlenmez. Müdahale öncesi ve sonrası ölçümler her iki gruba da eş zamanlı olarak yapılır. Yine bu tür çalışmalarda randomizasyon olmadığı için grupların seçiminde taraf tutma (selection bias) da olabilir. Tip 2: Kontrol grubu kullanılan ve müdahale öncesi çift ölçüm yapılan “önce-sonra” çalışmaları: Bu çalışmalarda ise yukarıdakinden farklı olarak her iki gruba müdahale öncesi iki kez ölçüm yapılması öngörülmektedir. Böylece zamana bağımlı karıştırıcı değişkenlerin etkisi kontrol edilmeye çalışılır. Tip 3: Kontrol grubu kullanılan ve müdahaleyi çaprazlayan “önce-sonra” çalışmaları : Bu tipteki çalışmalarda araştırmacı müdahaleyi önce bir gruba uyguladıktan sonra kontrol grubuna da uygular. Çalışma sadece iki grupla sınırlandırılmayabilir, değişik gruplarda müdahale uygulanabilir ve birbirleriyle kıyaslanabilir. Böylece müdahale ve sonuç arasındaki ilişkinin tekrarlanabilirliği değişik gruplarda da gösterilmiş olur.

YARI-DENEYSEL ÇALIŞMALARIN KISITLILIKLARI Randomizasyon yapılmaması yarı-deneysel çalışmaların en önemli kısıtlılıklarındandır. Çalışma sonunda etki etme istatistiksel olarak anlamlı bulunabilir, fakat bir deney etkisi ile ölçülen sonuç arasında istatistiksel anlamda bağlantı bulunması her zaman


gerçek bir neden-sonuç ilişkisi göstermez. Uygun randomizasyon ve yeterli örneklem sayısı kullanılmayan çalışmalarda ortaya çıkan istatistiksel bağlantı, müdahalenin etkisinden değil, başka nedenlerden de ortaya çıkmış olabilir. Anlamlı sonuçlar kullanılan müdahale yerine başka nedenlerden dolayı da ortaya çıkabilir. Bu alternatif açıklamaların metodolojik prensipleri şunlardır: 1-Sonuçları etkileyebilecek önemli değişkenleri kontrol etmede güçlük, 2-Ortalamaya yaklaşma açıklanabilecek sonuçlar,

karıştırıcı

(regression

to

the

(confounding) mean)

ile

3-Zamana bağlı değişiklikler . Çalışma sonuçlarını etkileyebilecek karıştırıcı değişkenlerin kontrol edilmesindeki güçlük bu tür çalışmaların randomize olmamasından kaynaklanmaktadır. Ortalamaya yaklaşma (regression to the mean) ise istatistiksel bir fenomendir. Bu tür çalışmalarda uygulanan bir müdahalenin sonucunda ölçümler istatistiksel olarak anlamlı bir değişiklik gösterse de, bunun aslında şansa bağlı olabileceğini gösteren bir açıklamadır. Bu fenomen ilk defa 1886 yılında Francis Galton tarafından tanımlanmıştır. Galton yaptığı araştırmada, eğer ebeveynlerin boy ortalaması toplum ortalamasına göre daha uzunsa çocukların boylarının ebeveynlerininkinden kısa olacağı, aynı şekilde ebeveynlerin boyları toplum ortalamasından kısa ise çocukların boylarının ebeveynlerininkinden uzun olacağı, yani her iki grubun da ölçümlerinin ortalamaya yaklaşacağı sonucuna ulaşmıştır.

KLASİK ÇALIŞMALAR – HOLLINGWORTH UYGULAMALI PSİKOLOJİ VE COCA COLA

AİLESİ,


1911 yılında, Coca Cola şirketi, markalı içeceklerinin marketlerden kaldırılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. En azından, Coca Colayı oluşturan ana maddelerin içeceklerden çıkartılması isteniyordu. Coca Cola, o dönemlerde tehlikeli sayılan “kafein” maddesi içeriyordu ve bu yasalara aykırıydı. 1909 yılında Tennessee'de Cola şurubunun ihracatı federal ajanlar tarafından engellenmişti. İki yıl sonra Coca Cola kendisini mahkemede buldu. 1911 yılında Harry Hollingworth New York'ta Barnard Kolejinde genç bir profesördü. Karısı Lena da psikoloji alanında çalışmalar yapıyordu. Malesef işler istedikleri gibi gitmedi ve finansal sorunlar bu aileyi etkiledi. Daha sonra Coca Cola şirketi, genç profesör Harry'e kafeinin etkilerini araştırması için bir iş teklif etti. Harry de parasal sıkıntılarından kurtulmak için bu işi kabul etti. Harry, Coca Cola şirketinden yetkililerle görüşerek, buldukları onların yararına olsun ya da olmasın, yayımlamak istediğini söyledi ve şirket kabul etti. Herry ve Lena'nın çalışması 1 aydan fazla sürdü. Coca Cola'dan aldıkları parayla araştırmalarını devam ettirebilecekleri bir daire kiraladılar. Bir çok test yaptılar ve öğrencileri de onlara yardım etti. Zihinsel ve fiziksel testler uygulamak için denekler buldular. Toplamda onaltı denek onlara eşlik etti. Metodolojik olarak, Hollingworth ailesi, öğrendiklerinizi pratiğe dökmüş oldular:

sizin

bu

derste

1-Karşıt dengeleme kullanıldı. 16 katılımcı ve bir aylık bir çalışmayla her deneğin bir kaç kez çalışmaya katıldığını tahmin etmeniz zor olmaz. Pek çok tekrarlanan ölçüm testinde sıralama etkileri karşıt dengeleme ile kontrol altında tutuldu.


2-Plasebo kontrolü kullandılar. Katılımcılar kafein ya da sadece şeker içeren haplar aldılar. Çalışmaların birinde dört grup plasebo kontrolü ve üç kafein grubu oluşturuldu. Her birine farklı dozajlar verildi. Bu sayede Hollingworth'lar sadece kafein değil dozaj etkisini de araştırmış oldular. 3-Çift körleme tekniği kullanıldı: Katılımcılar plasebo ya da gerçek kafein alıp almadıklarını bilmiyorlrdı. Test esnasında sadece Lena, kimin kafein kimin plasebo aldığını biliyordu. Bu çalışmanın sonunda aşırı dozda alınmadıkça kafeinin bir zararı olmadığı ortaya çıktı. Yalnızca günün sonuna doğru alındığında uykuya dalmakta biraz güçlük yaratıyordu. Mahkemede Harry bulduklarını hakime gösterdi ve Coca Cola Şirketini bu sayede kurtardı. UYGULAMALI ARAŞTIRMADA DİZAYN PROBLEMLERİ Uygulamalı araştırmalarda aşağıdaki problemlerle karşılaşmak olasıdır: •Etik ikilemler: Sahada yapılan araştırmalarda; bilgilendirilmiş onay ve gizlilik konularında problem yaşanabilir. •İç ve dış geçerlilik arasındaki feragatlar •Denekler arası dizaynlara özel problemler •denek içi dizaynlara özel problemler


TEST 10.1 1- Uygulamalı Araştırmalar çift fonksiyonludur. Açıklayınız.

ONLINE ARAŞTIRMALAR VERİ TABANLARI

İÇİN

KULLANILABİLECEK

Arşiv araştırmaları genelde öğrencilere büyük ölçekli veri tabanları açısından fayda sağlar. DeAngelis(2008)'ten alınmış bazıları şunlardır: * Inter-University Consortium for Political and Social Research (ICPSR) * www.icpsr.umich.edu * http://Dataferrett.census.gov * www.nida.nih.gov/ctn * www.cpc.unc.edu/addhealth * http://secc.rti.org * http://nimhgenetics.org

MALİYET ETKİNLİK ANALİZİ


Maliyet-etkinlik analizi (MEA), hedeflenen bir sonuca ulaşmak için uygulanabilecek ve birbirine alternatif oluşturabilecek iki veya daha fazla deney programının maliyetini ölçmek ve kıyaslama yapmak için kullanılan bir yöntemdir. Diğer analiz yöntemleri gibi eldeki kaynaklarla istenen sonucu en yüksek düzeyde sağlayacak uygulamanın hangisi olduğuna karar vermek için kullanılır. Yeni bir seçeneğin halihazırda uygulamada olan bir yönteme/programa üstün olup olmadığını, yani bir değişiklik gerekip gerekmediğini belirlemek için karar vericilerin yararlandığı bir araçtır. MEA’da elde edilen yarar, parasal olarak değil, kazanılan yaşam yılları, semptomsuz geçen gün sayısı vb. gibi birimlerle ifade edilir. Uygulanacak programın maliyetini hesaplarken kullanılacak donanım, görevlendirilecek personel, deneklerin yapacakları vb tüm kalemlerinin toplamı belirlenir. Birbirinden tamamen bağımsız deney seçeneklerini değerlendirirken, her bir seçeneğin maliyet-etkinlik oranı hesaplanır. Bunun için aşağıdaki formülden yararlanılır: Müdahalenin maliyeti Maliyet-etkinlik oranı =

------------------------------------Sağlanan etki (örneğin; kazanılan yaşam yılları)

Yeni müdahale seçeneğinin maliyeti uygulanmakta olandan daha düşük, etkisi daha fazla ise eldekine üstün demektir. Tersi geçerli ise uygulanması söz konusu olamaz. Ama hem etkisi hem de maliyeti daha yüksekse bu durumda sağladığı etkinin getireceği ek maliyete değecek kadar büyük olup olmadığına karar verilmelidir.


Elbette bu kararı verirken eldeki kaynakların durumu belirleyici olacaktır. Yapılmış MEA çalışmalarını değerlendirirken kritik bazı noktalara dikkat etmek gerektiği vurgulanmaktadır. Örneğin; deneylerin etkinliğinin nasıl değerlendirildiğinin çok net belirtilmiş olması gerekir. İdeal olanı, bu etkinin güvenilir randomize çalışma sonuçlarından elde edilmiş olmasıdır. Önemli bir diğer nokta, ilgili MEA çalışmasını finanse eden kurumun kim olduğudur. Tarafsızlığına yönelik kuşkulara yol açan kanıtlar bulunduğu için, bazı bilimsel dergilerin sanayi destekli çalışmaları yayınlamadıkları belirtilmektedir. BÖLÜM SORULARI 1-Hollingworth'ün kafein etkileri araştırmasında metodolojik kontrolleri nasıl kullandığını anlatınız. 2-Arşivsel Veri nedir ?

BÖLÜM 11 KÜÇÜK -N DİZAYNLARI Küçük N dizaynları tek özneli dizaynlardır. Yani bir veya olabildiğince az denek olmalıdır. Denekler gruplandırılmazlar, bireysel olarak çalışırlar. Geçiş zamanları içeriklendirirler.

uzundur,

Ss'ten alınan veriler değerlendirilirler.

performansı

birleştirilmez

ve

zamana

göre

genelde

ayrı


Veriler dolaylı durumların minimum kullanımıyla görsel olarak analiz edilir. Psikoloji bilimi, küçük N dizaynlarıyla başlamıştır. Bu başlangıçta yapılan bazı çalışmalar şunlardır: •Weber ve Fechner'in psikofizik çalışması •Ebbinghaus'un hafıza çalışması •Thorndike'in öğrenme çalışması

Tek Denekli Araştırma Nedir? Sadece bir deneğe ilişkin bulguların yorumlandığı araştırmalardır. Yarı-deneysel bir araştırma türüdür. Değişimlerin grafiklerle incelendiği bir zaman serisi çalışması olarak da tanımlanabilir. Özel eğitimde sıklıkla kullanılır. Bazı durumlarda çok fazla sayıda deneğe ulaşmak zordur. Denek sayısının artması grubun heterojenliğini de artırır. Bağımsız değişkenin etkisinin daha iyi ölçülebilmesini sağlar. Veri toplama ve yorumlamada kolaylık sağlar .Bağımsız değişkende revizyona gitmekte kolaylık sağlar.

Küçük N dizaynları bazen gerekli olabilir çünkü potansiyel katılımcıları bulmak nadir ve zor olabilir. Bu genelde klinik psikolojinin başına gelir. Bir araştırmacı spesifik bir psikolojik rahatsızlığı olan birisiyle çalışmak istediğinde, katılımcının bir beyin hasarı sonucunda beklenmedik bir hafıza yanılsaması yaşaması olasıdır.


Küçük N dizaynlarında performanslar kişiler arasında değişebilir. Ancak çalışması zordur ve küçük ya da zayıf etkileri tahmin etmek güçtür. Ayrıca küçük N dizaynlarında düşük dış geçerlilik olur. Küçük N dizaynlarında etkiler farklı deneklere farklı laboratuvarlarda uygulanabilir. Küçük N dizaynları araştırmacıları değişkenler üzerinde tam kontrol sağlayabilecekleri biçimde cesaretlendirir.

Küçük N dizaynlarının günümüzde kullanıldığı yerler: •Davranışın deneysel analizi yayınları (JEAB) ve Uygulamalı Davranış analizi (JABA) •Klinik çalışmalar (bağımlılık, otizm, ADHD, terapiler vb) •Eğitim ve Öğretim •Hayvan eğitimleri •Motor davranışlar, Karar ve Hüküm verme Kullanılan dizaynlar AB Dizaynı: • Birinci aşamada (A) deneğin bağımlı değişken açısından başlama düzeyinin belirlenmesi yapılır. • Bu durum iç geçerlik açısından oldukça önemlidir. • İkinci aşamada (B) deneysel işlem uygulanır. Bağımlı değişkenle ilgili ölçüm alınır.


• Elde edilen veriler zaman bağlı değişimi görsel olarak yorumlanır. • AB dizaynının uygulanması kolaydır. • Bu dizaynda deneysel işlem kaldırıldığında deneğin eski davranışını gösterip göstermeyeceğinin tekrar kontrol edilmesine imkan vermez. Bu durum bir neden-sonuç ilişkisinin kurulmasına engeller. • İç geçerlik zayıftır.

ABA Dizaynı: • AB dizaynından farkı deneysel işlem sonrasında yeniden başlama düzeyinin ölçülmesidir. Bu açıdan neden-sonuç ilişkisinin kurulmasını sağlar. • Burada etik sorun şudur; deneysel işlem bittikten sonra tekrar başlama düzeyine gelmesinin beklenmesidir

ABAB Dizaynı: • ABAB dizaynı, AB dizaynındaki işlemlerin bir kez daha tekrar edilmesi ile gerçekleştirilir. • Bu model bağımsız değişkenin etkisi kaldırıldıktan sonra tekrar uygulanması sağlanarak etkisi tekrar gözlemlendiği için nedensonuç ilişkisinin daha kolay kurulmasını sağlar. • Böylece ABA dizaynındaki başlama düzeyine geri dönülmesi şeklindeki etik olmayan durum da kaldırılmış olur. Ancak kısa süreli de olsa bu dizaynda da başlama düzeyine dönme durumu vardır. • Görece olarak ikinci başlama düzeyi birinciye göre daha yüksek çıkacaktır.


ABCB Dizaynı: • ABCB dizaynı, dönüşümlü uygulamalar dizaynı da denir. B deneysel işleminden sonra C farklı bir deneysel işlem uygulanır. • Hangi deneysel işlemin bağımlı değişken üzerindeki etkisi daha fazla olduğu belirlenir. • Farklı deneysel işlemleri gerektirmesi ve daha fazla veri toplama aracı kullanımını zorunlu kılması açısından dezavantajlıdır. BAB Dizaynı: • BAB dizaynı, acele durumlarda kullanılır. • Burada hemen deneysel işlem uygulanır ve bağımlı değişkenle ilgili ölçümler yapılır. • Deneysel işlem bitirilir ve başlama düzeyi belirlenir. Tekrar deneysel işlem uygulanır. • Bu dizayn ABAB desenine göre zayıftır. Çoklu Desenler Çoklu desenler, beceri ve yetenek gibi geliştirilmesi düşünülen bazı kazanımların başlama düzeyine dönülmemesinin istenmediği durumlarda kullanılan bir desendir. Bu desenlerde bir bağımsız değişkenin etkisinin birden fazla durumlarda sınanması amaçlanır. Eğer aynı deneysel işlemin farklı davranışlar üzerindeki etkisi inceleniyorsa, davranışlar arası çoklu başlama deseni, eğer aynı deneysel işlemin deneğin farklı ortamlarda etkisi inceleniyorsa, ortamlar arası çoklu başlama deseni adı verilir. Denekler Arası Çoklu Desen


Aynı deneysel işlem, aynı ortam ve koşullar altında, aynı bağımlı değişken üzerindeki etkisinin belirlenmesi amacıyla farklı deneklere uygulanır. Burada amaç dış geçerliğin artırılmasıdır. Davranışlar Arası Çoklu Desen Bir deneysel işlemin, yani bağımsız değişkenin bir deneğin farklı davranışları üzerindeki etkilerine bakıldığı desendir. Her bir davranış için veri toplanır. Bunun için eğer 3 davranış varsa 3 farklı grafik çizilmesi önerilir. Örneğin elimizde 3 davranış olsun, söz almadan konuşma, izin almadan sınıftan çıkma, izin almadan yer değiştirme. Araştırmacı bu davranışların başlangıç düzeyini belirler. Ortamlar Arası Çoklu Desen Bir deneysel işlemin, yani bağımsız değişkenin bir deneğin farklı ortamlardaki etkilerine bakıldığı desendir. Her bir ortam için veri toplanır. (Evde, okulda, dersanede) .Bunun için eğer 3 ortam için 3 farklı grafik çizilmesi önerilir. Örneğin, öğrenme güçlüğünün 3 farklı ders için ölçümü yapılır. BÖLÜM SORULARI 1-Skinner'ın fareleri kutularda tutup bir bara bastırdığı çalışmayı hatırlayınız. Skinner'ın bu çalışmasında iddiasının eğer 3 ana faktörü bilinirse ne şekilde tahmin edilebileceğini açıklayınız. 2-Tek denekli dizaynların üç özelliğini söyleyiniz. 3-Çoklu deseni açıklayınız.

UYGULAMA ALIŞTIRMALARI


ALIŞTIRMA 11.2 Aşağıdaki durumların her birisi için tek denekli çalışma sonuçlarını gösteren grafikler çiziniz 1-A-B-C-B dizaynı: a-ödüllendirme sadece şarta bağlı spesifik davranışlarda işe yarıyor b-ödüllendirme şarta bağlılık olsa da olmasa da işe yarıyor 2-A-A1-B-A1-B dizaynı: a-İlaç işe yaradı b-İlacın işe yarayıp yaramadığı söylenemez; plasebo etkisi de olabilir 3-A-B-A-B dizaynı a-Tedavi programı işe yaradı b-Değişikliği programın mı yaptığı yoksa olgunlaştırma sürecinin bir sonucu mu olduğu tam olarak söylenemez. ALIŞTIRMA 11.3 Aşağıdaki tanımlama ve veri seti için sonuçları gösteren tek denekli çalışma grafiği hazırlayınız. A-B-A-B dizaynının kullanıldığı bir çalışmada, sınıfın dikkatini dağıtan 2. sınıf öğrencisinin dersi bölme girişimleri azaltılmaya çalışılıyor. Tedavi süresince öğretmene çocuğun dersi bölme


girişimlerini gözardı etmesi ve derse katılımının ne sürede olduğuna dikkat etmesi isteniyor. 1 saatlik ders bölme girişimleri şu şekilde olmuştur: a. İlkinde A: 12, 12, 7, 6, 6, 9, 8, 10, 9, 11 b.İlkinde B: 9, 8, 9, 4, 3, 2, 2, 1, 4, 2 c.İkincisinde A: 4, 5, 10, 6, 12, 10, 10, 10, 12, 9 d.İkincisinde B: 9, 9, 2, 1, 1, 1, 0, 3, 4, 1

BÖLÜM 12 GÖZLEMSEL ARAŞTIRMA VE ANKET ARAŞTIRMASI METODLARI Gözlemsel Araştırma 1.bölümde psikolojinin hedeflerini öğrenirken; davranışın tahmin edilemeyeceğini, açıklanamayacağını ve ilk bakışta tanımlanamayacağını öğrenmiştiniz. Gözlemsel araştırmanın temel amacı bu tanımlayıcı bilgileri desteklemektir. Gözlemsel araştırmanın 2 çeşidi vardır. Birisi “doğal gözlem” diğeri ise “katılımcı gözlem”dir. Doğal gözlemin amacı; insanların ve hayvanların günlük hayatta sergiledikleri davranışları gözlemlemektir. Bu araştırmalar anaokullarından Amazon ormanlarına kadar geniş bir alanda yapılabilir.


Bir gözlemin doğal gözlem sayılabilmesi için, gözlenenin, kesinlikle araştırmacıdan etkilenmemesi gerekir. Örneğin anaokulunda yaptığınız bir araştırmada asla çocuklarla etkileşim içinde olmazsınız. Bunun yerine yan odada tek yönlü bir aynanın arkasından çocukları gözlemleyebilirsiniz. Hayvanlarla yapılan araştırmalarda ise bazen gözlemcinin saklanması imkansız olabilir. Çünkü hayvanlar etraflarında olan bitenleri anında anlayabilirler. Bu durumda gözlemci saklanmak yerine hareketsiz kalarak hayvanın o ana alışmasını sağlar. Hayvan daha sonra alıştırma süreci bittiğinde doğal ortamına dönerek gözlemcinin gözlem yapmasını kolaylaştırır. Katılımlı gözlemde ise gözlemci,gözlenen birey veya grup ile aynı ortamda bulunmakta ve onlarla birlikte aynı etkinliklere katılmaktadır. Gözlemci olabildiğince gözlemci kimliğinden sıyrılarak gruba katılmakta ve grupla bütünleşmeye çalışmaktadır. Gözlemci kimliğini gözlenen gruba veya kişiye belli etmediği durumda, gözlemi yapan kişi, gözlediği kimseleri doğal ve spontan bir ortamda gözleme olanağı yakalayabilir. Böylece, gözlemci bu doğal ortamda gözlediği kişilerin duygu düşünce ve davranışlarını nedenleriyle anlayabilir. Katılımlı gözlemin bu üstün yanlarıyla birlikte bazı sınırlılıklarıda vurgulanabilir. Birincisi katılımlı gözlem çok zaman almakta ve çoğu kez de gözlenen birey ve grubun bulunduğu ortama gözlemcinin beklenen düzeyde katılımı mümkün olmamaktadır. İkincisi katılımlı gözlemde gözlemcinin bir araç kullanması mümkün olmadığı için toplanan bilgiler sınırlı olmakta ve geçerliliği düşük bulunmaktadır.

Katılımlı gözlem tekniği yapılırken dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:


*Gözlemi yapan kişinin deneyimli ve bilgili olması gerekir. *Gözlem yapılırken mümkünse o anda kayıt edilmesi,eğer gözlenen açısından fark edilme durumu var ise hemen sonrasında kaydedilmesi gerekir. *Gözlem yapılırken her türlü ön yargıdan uzak ve yorum katılmadan ne gözleniyorsa onun dikkate alınması gerekir. *Gözlenen kişi ya da kişilerin gözlendiklerini hiçbir şekilde bilmemeleri gerekir. *Gözlemin belirli aralıklarla tekrar edilmesi gerekir. *Öğrencilerin sadece olumlu ve olumsuz davranışları değil tüm yönleriyle gözlenmesi gerekir. *Tek bir gözlem sonucuna dayanarak bir öğrenci hakkında yorum yapılmaması gerekir. *Gözlemin günün belli tekrarlanması yararlı olur.

saatlerinde

ve

belli

mekanlarda

Gözlem yoluyla toplanan verilerin geçerlik ve güvenirliğini etkileyen üç önemli yanılgı kaynağı vardır. Bunlar; gözlemci, gözlenen ve gözlemci -gözlenen etkileşimidir. Gözlemciden gelen sınırlılıklar, genellikle duyu organlarının duyarsızlığı ile yanlılıklar sonucunda oluşmaktadır. İnsanların duyu organları bakımından aynı duyarlılıkta olmadığı bilinmektedir. Ancak bir gözlemin başarısı gözlemcinin başarısı ile ilgilidir. Gözlemcinin başarısı ise, duyu organları varsa gözlem araçlarının duyarlık derecesine bağlıdır. Ayrıca her türlü veri toplamada olduğu gibi gözlemde de yansız bakış önemlidir. Ancak Selltiz, Wrightsman ve Cook'a göre (1976)


gözlemcinin ne gördüğü, onun ne bildiğine, neler düşündüğüne ve neler beklediğine göre değişmektedir. Madge’e göre de (1956) gözlemcinin yanlılığı onun özgeçmişi ile ilgili görülmektedir . Gözlenen ile ilgili yanılgı kaynağı ise gözlenen ünitenin gözlenebilirlikten uzak olması (Örneğin şiddetli bir fırtınanın çıkış hızının gözlemlenmesinde yaşanan doğal şartlardaki sınırlamalar gibi) ve gözlenen ünitenin boyutunun büyüklüğü gibi nedenlerle ortaya çıkabilmektedir. Üçüncü yanılgı kaynağı olan gözlemci ve gözlenen arasındaki etkileşim ise gözlenen olay ile ilgili gözlemci ile gözlenen arasındaki istenmedik etkileşim ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan araştırma sorunlar olarak belirtilebilmektedir. Bu durumda gözlenen gruba katılarak gözlem yapma çabası bu tür bir sorunu arttırabilmektedir. Örneğin, savaşa katılan ve yara alan bir gözlemcinin savaşın gerçek nedenleri ve etkileri hakkında yansız davranması güçleşir .

GÖZLEM TEKNİĞİNİ DEZAVANTAJLARI

AVANTAJLARI

VE

Gözlem araştırmacıya davranışı ya da olayı doğrudan olayın geçtiği doğal çevrede gözleme olanağı verir. Gözlem kolay olmayan bir süreçtir. Gözlemlenen olayın gözlemci tarafından etkilenmesi bu tekniğe ait problemler arasında yer almaktadır. Zaman alıcıdır. Gözleme dayalı araştırmalarda etik sorunlarda bulunmaktadır. Fiziksel ve sosyal giriş zorluğuyla birlikte , kayıtların tutulması sırasında problemler yaşanır. Gözlemlenen olay ya da kişi değişik nedenlerden dolayı hatalı yorumlanabilir. Gözlem tekniğinin en avantajlı yönü, gözlemde doğal belirtilerin gözlenmesiyle, daha yansız veri toplama olanağının bulunmasıdır. Özellikle toplum bilimlerde bireylerden kendi davranışlarına


ilişkin yansız verilerin soruşturma ile toplanma olanağı çok sınırlıdır. Çoğu kez, bireyler, oldukları gibi değil görünmek istedikleri gibi rapor etmektedirler. Gözlemin en önemli dezavantajı ise, uzun süre iyi yetişmiş gözlemcileri gerektirmesi nedeniyle pahalı olması ve özellikle toplum bilimlerde gözlenen davranışların, ayrı bir yorumu gerektirmesi, bu davranışlarla ondan çıkartılan anlamların her zaman aynı olmayışı olarak gösterilebilmektedir. Gözlemde karşılaşılan bir başka sorun ise şans eseri oluşan olayın gözlemlenmesi ve ve bu olayın tipik ve genel olarak değerlendirilmesidir. Belirli bir zaman aralığında oluşan bu olayın tipik olup olmadığı, olayın değişik zamanlarda gözlemlenmesi ile kararlaştırılabilir. Anket Araştırmaları Anket araşrırmaları bir kişinin bir konu hakkındaki düşüncesini öğrenmek için yapılan çok basit araştırmalardır. Yıllar geçtikçe insanlar bir çok ankete katılarak bir çok konuda fikirlerini göstermişlerdir. Anket araştırmaları bazı örneklemeleri içinde barındırır. Deneğin çalışma evreninden seçilebilme olasılığının bilindiği, her öğenin eşit şansının bulunduğu ve bu olasılık oranının sıfır olmadığı örnekleme metotlarını içeren örneklemeye “olasılıklı örnekleme” denir. Basit Rastgele Örnekleme : Sadece şans unsuruna göre seçilme imkanı sağlar (KURA YÖNTEMİ). Önyargı ve peşin hükümlerden uzaktır. (küçük gruplarda işe yarar ). Sistemli Rastgele Örnekleme: Tüm listeden belli bir sistematik doğrultusunda ancak yine şans unsuruna göre seçilme esasına dayalı örnek seçimidir. Liste, harf sırası gibi bir yöntemdir. Öncelikle “örnekleme aralığı” belirlenir (Evren / örneklem sayısı,


YANİ n rakamına karar verilir). İlk öğe (n rakamına kadar olan kısımdan) rastgele örnekleme yöntemiyle seçilir, sonra n’inci kişiler ayrılarak örneklem oluşturulur

Bir deneyde özel bir şekil olasılık örnekleme yöntemi ile veri elde edilmesidine “tabakalı örnekleme” denir. Tabakalı örnekleme yöntemini diğer olasılık örnekleme yöntemlerden ayıran özelliği anakütlenin içindeki bütün elemanlar belli özelliklere göre kendi içlerinde birbirlerine benzeyen birkaç gruptan oluştuklarıdır. Tabaka (grupların) elemanları birbirlerine benzerler fakat diğer tabaka elemanlarından çok bariz şekilde değişiktirler. Bu örnekleme, toplanmak istenen bilginin doğruluğunu etkileyecek faktörler olduğunda, kitleyi bu faktör gruplarına göre tabakalara ayırarak her tabakadan ayrı ayrı örneklem seçerek yapılır. Her tabakadan ayrı örneklem seçerek, tabakaların (faktör gruplarının) kitledeki değişkenliği örneklemde de korunarak örneklemin kitleyi temsil yeteneği artırılmış olur. Anket Araştırmaları Çeşitleri Günümüzde anket araştırmaları genelde yazılı sorulardan oluşur. Ve direkt olarak çoğunluğu mail yolu ile toplanmaktadır. Anket verilerini toplamak için başka yollar da bulunmaktadır. Her bir yolun kendi içinde avantajları ve dezavantajları da bulunmaktadır. Bazen yüzyüze, bazen telefonla bazen de internet yolu ile olabilir. Bazen de araştırmacılar bu yolları karıştırıp “karışık mod” yaratırlar.


Görüşmeler Kinsey Raporu adı verilen en ünlü cinsellik araştırmasını çoğunuz duymuştur. Bu araştırma 2. Dünya Savaşı yıllarından başlayarak senelerce sürmüş ve biri kadınlar biri erkekler için olmak izere iki büyük kitapta toplanmıştır. Bu araştırmalar yüzyüze yapılmıştır. Görüşme formatındaki anketler yüksek detay içeren çalışmalar olduğu için avantajlıdır. Görüşmeci bir dizi soru sorar ve katılımcı da bunları cevaplar. Yüzyüze görüşme anketlerinde, katılımcı istediği veya anlamadığı yerde görüşmeciye soru sorup bilgi alabilir. Görüşmeler tekli ya da gruplar halinde yapılabilir. Ancak görüşmelerin bir de dezavantajları vardır. Örneğin masrafları, yol sorunları vb gibi.

Telefon Anketleri Bir anket tamamlamanın bir diğer yolu da telefon araştırma anketleridir. Dillman, Smyth ve Christian'a göre (2009), telefon anketleri popülaritesini 1980'lerde kazanmıştır. Bu yıllarda çoğunlukla her evde telefon bulunuyordu ve rastgele çevrilen telefon numaralarıyla katılımcılara ulaşılabiliyordu. Ancak cep telefonları ve telemarketing'in çıkmasından sonra insanlar telefon anketlerine rağbet göstermemeye başladılar. Telemarketing insanlarda rahatsızlık edici bir duruma gelince insanlar telefon anketlerini azalttılar. Elektronik Anketler Elektronik anketlerde araştırmacı anketlerini mail yoluyla ya da web sitelerine vererek yamamlayabilir. Bu anketlerin en büyük avantajı kısa zamanda büyük kitlelere ulaşabilmesi ve araştırmacıya herhangi bir maddi külfeti olmamasıdır.


Bununla beraber bazı problemler de olabilir. Örneğin anketlere virüs bulaşıp anket değişebilir veya katılımcılar bilgileri hakkında yeterince dürüst olmayabilirler. Yazılı Anketler Kalem ve kağıtla yapılan geleneksel yazılı anketler günümüzde de hala kullanılmaktadır. Bu anketler genelde posta yoluyla gönderilir ve dataylı bilgi içerebilir. Bununla beraber, katılımcıların geri dönüşü yoğun olmayabilir. Bu durumda geri dönüş %60tan az olursa, araştırmacı anketi iptal edebilir. Etkili bir Anket Hazırlama Etkili bir anket hazırlamak için öncelikle hitap tarzınıza ve kelimelerinize dikkat etmelisiniz. Bir anketin hitap tarzı ne kadar iyi ise, geri dönüş verileri o kadar başarılı olacaktır. *Öncelikle karmaşık cümlelerden kaçının. *Cümlelerinizi tam kurun. *Kısaltmalardan kaçının *Herhangi bir jargon kullanmayın *Negatif cümleler kurmayın *Dengeli terimler kullanın BÖLÜM SORULARI


1-Doğal ve katılımlı gözlem arasındaki farkları açıklayınız. 2-Görüşme açıklayınız.

anketlerinin

avantajlarını

ve

dezavantajlarını

3-E-anketin 2 türünü açıklayınız. 4-Yazılı anket yaparken, geri dönüş oranını artırmak için neler yapabilirsiniz? UYGULAMA ALIŞTIRMALARI ALIŞTIRMA 12.1 1-Rastgele numaralardan oluşan bir tablo araştırınız. Araştırma yöntemleri dersinizden arkadaşlarınızı seçmek için bu tabloyu kullanınız. ALIŞTIRMA 12.2 Aşağıdaki ifadeler anketlerde bulunan durumlardır. Bazıları kapalı sorular bazıları ise katılıyorum/katılmıyorum tipi sorulardur. Her bir ifade için neyin yanlış yazılmış olabileceğini bulup düzeltiniz. 1-Son zamanlarda karın ağrısı çekiyor musunuz? 2-Sizce, ortalama bir sigara kullanıcısı ne kadar gençtir? 3-Çoğu doktorun mesafeli bir tavrı var 4-Kilolu insanların gücü az ve genelde mutsuzlar.

SONSÖZ


Umarım araştırma metodları dersiniz sizleri için pozitif ve başarılı geçmiştir. Bu ders zorlayıcı olabilir ancak psikoloji araştırmaları yapanların her zaman işlerine yarayacak metodlar ve yöntemler içermektedir. Aşağıda bu kursun size kazandırdığı becerilerden oluşturduğum bir liste sunmak istiyorum.Eğer mezuniyetine az kalmış bir öğrenciyseniz, bu ders çalışmalarınızda size her zaman yardımcı olacaktır. *Deneysel olarak düşünme *Veriyle cevaplanabilecek sorular hazırlama *Davranışla ilgili veriye bağlı sonuçlar çıkartma *Veriye bağlı sonuçların “işe yarayan gerçekler” olduğunu anlayabilme *Araştırma içeriğinde tümdengelim ve tümevarım çeşitlerini kullanma *Eleştriel bir gözle davranışla ilgili bilgileri ve iddiaları test edebilme *Korelasyonel verilere bağlı güçlü varımları çıkarabilme *Zor materyalleri kolayca okuyabilme *Problemi ele alıp ona bir yapı kazandırıp sistematik bir planla onu çözebilme *Direkt deneyimlerle deneysel araştırma projelerini geliştirip tamamlayabilme *PsycINFO ve benzeri elektronik arama araçlarından verimli yararlanabilme *Resmi rapor yazabilme Bu maddelerin yanısıra, öğrendiklerinizi daha da pekiştirip uzman bir psikolog olmak isterseniz, aşağıdaki adımları izlemenizi öneriyorum:


*Profesörlerinizle beraber biçimde çalışabileceğiniz fırsatları arayın. *Okulunuzda eğer imkanınız varsa bağımsız bir araştırma ya da bitirme tezi oluşturun. *Araştırma konferanslarına katılın ve araştırmanızı sunun. (Poster formatında) Bunu yapamasanız bile mezun olmadan önce en azından bir-iki konferansa dinleyici olarak katılın.

PSİKOLOJİDE ARAŞTIRMA TUTKUSU (BÖLÜM 2) Uzun ve verimli yaşamının sonlarına doğru gelmiş ünlü Rus psikolog Ivan Pavlov'un bir kaç öğrencisi, Pavlov'dan çıkartacakları gazete için büyük bir bilimadamı olmak için neler gerektiği konulu bir yazı yazmasını istediler. Pavlov o yazıda üç şeyden bahsetti. Bunlardan ilki; bilgi arayışının içinde sistematik olunması gerektiği, ikincisi ise alçakgönüllü olunması gerektiği ve cehaletin farkındalığıydı. Üçüncü yazdığı şey ise tutkuydu. “Unutmayın ki bilim hayatınızın her anını kaplar. İki hayatınız dahi olsa, bilim için yeterli değildir. Bilim büyük bir çaba ve tutku gerektirir. Çalışmalarınızda ve doğruyu aradığınızda tutkulu olun” (Pavlov) Bölüm 1'de 2 büyük psikolog/biliminsanı olan Eleanor Gibson ve B.F.Skinner'dan bahsetmiştik. Şimdi de günümüzde benzer


çalışmalarla hayatımıza ışık tutan 2 biliminsanının hayatına bakalım: ELLIOT ARONSON ABD'li tanınmış psikoloji profesörü Aronson, eğitim döneminde Abraham Maslow, David McClelland gibi üstatlarla çalıştı. Doktorasını Standford Üniversitesi'nde tamamladı. Harvard, Minnesota, Texas, Kaliforniya Santa Cruz ve Standford üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı. Ön yargı ve etnik gruplar arası düşmanlığı azaltan Yapboz Sınıfı, bilişsel çelişki araştırması ve etkili ders kitaplarıyla ün yaptı. Amerikan Sanat ve Bilim Akademisi üyeliği yaptı. Amerikan Psikoloji Derneği, Amerikan Bilimde İlerleme Derneği ve Deneysel Sosyal Psikoloji Cemiyeti'nin onur ödüllerine layık görüldü. Ön yargıyı azaltan çalışmaları dolayısıyla Gordon Allport ödülünü aldı. 1989'da Eğitimde Gelişim ve Destek Konseyi tarafından "Yılın Profesörü" seçildi. 1994'ten beri zamanını ağırlıklı olarak kitap yazmaya adamış bulunuyor. ELIZABETH LOFTUS Psikolog Elizabeth Loftus anılar üzerine çalışıyor. Daha doğrusu, yanlış anılar üzerine çalışıyor. İnsanların olmayan şeyleri hatırladıkları yahut mevcut şeyleri de yanlış bir şekilde hatırladıkları anıları üzerine. Bu aslında düşündüğünüzden daha ortak bir konu ve Loftus bazı sarsıcı örnekleri ve istatistikleri psikoloji bültenlerinde ve TV'lerde bizlerle paylaşıyor. EK A APA STİLİNDE ARAŞTIRMA RAPORU HAZIRLAMA


APA'nın Yayınlama Elkitabı (Publication Manual-PM) adındaki el kitabı sizlere raporlarınızın formatları hakkında bir çok konuda yardımcı olacaktır. Bununla beraber, kitabınızın sonunda verilen listede, raporlama, deney hazırlama ve kitaptaki çalışmaları tekrarlamak için referans alabileceğiniz listeden yardım alabilirsiniz. PM sayesinde kabataslak raporlar hazırlamak yerine, ustaca hazırlanmış raporlar ortaya çıkartabilisiniz. PM'de göreceğiniz üzere; bir çalışmayı tekrarlamak için sistematik bir düzen ve prosedürler gerekmektedir. Sonuçlar bilinen ve tahmin edilebilir bir formatta yazılırsa, tekrarlama süreci herkes için daha kolay olacaktır. İkinci olarak, uyumlu bir format da, gözden geçirme prosedürlerini daha etkileyici kılar. Her yıl bir çok gazete ve dergide binlerce psikoloji makalesi yayınlanmaktadır. Bu makaleler basıma girmeden önce, araştırmacılar tarafından iki ya da üç farklı uzmana gönderilip gözden geçirilir. Bu gözlemciler, çalışma taslaklarını inceledikten sonra, bazı önerilerde bulunurlar. GENEL YÖNERGELER Yazma Stili Raporlarınızı yazarken sizlerde verebileceğim ilk tavsiye; bu dersi önceden almış ve konusunda uzman kişilerden yardım almanız olacaktır. APA stili laboratuvar raporları birer roman değildirler. Yaratıcı bir yazım stili oluşturmanızda tabiki bazı edebi ipuçları işinize yarayacaktır. Raporlarınızı yazarken her zaman basitleştirilmiş ifadeler kullanın ve açık olun.


Bütün iyi yazınlar düzgün gramer içermelidirler. Gramer hataları otomatik olarak okuyucularda bir belirsizlik yaratır. O yüzden bir lab raporu yazarken ilk önce öğrenmeniz gereken temel cümle kurallarıdır. ÇEVİRMEN NOTU: Bu kurallar kitapta verilen bilgiler doğrultusunda, Türkçe Dil Kurallarına uygulanarak ve APA ve çeşitli psikoloji dernekleri referans alınarak. çeviriye hazırlanmıştır. Etken-Edilgen yapı: Yüklemin bildirdiği eylemi yapan, yerine getiren belliyse (gerçek özne varsa), o cümlenin eylemi etken çatılıdır. Örnek: 1992 yılında Smith tarafından bir uyku düzeni çalışması yapıldı. Eylemi, yapan ve gerçekleştirenin belli olmadığı (gerçek öznenin olmadığı) eylemler edilgen çatılıdır. Örnek: Smith, 1992 yılında bir uyku düzeni çalışması yaptı. Araştırma Süreci Herhangi bir bilimsel disiplinde araştırma yapmanın temel amacı, o bilimsel alanın temel konusu üzerinde bilgi sahibi olmak ve temel kavrayışlara ulaşmaktır. Örneğin bir astronomi uzmanı için temel konu evren ve evrenin yıldızlar, gökadalar ve benzeri bileşenleriy- ken, bir sosyolog için bu, toplum, bir psikolog için insan davranışı ve zihinsel süreçleri olacaktır. Sonuçta, bütün bilimsel faaliyetler- in amacı varoluş içindeki işleyişler hakkında bilgi sahibi olmaktır. Yazın (Literature) Taraması ve Araştırma Probleminin Belirlenmesi Akademik anlamda yeni bir üretim ortaya konmadan önce ilk adım, araştırmacının belirlediği konu başlığı hakkında başka araştırmacıların neler yaptığını gözden geçirmesidir. Bu aşama


üç nedenden dolayı önemli bir aşamadır: • Çalışmak istediğiniz konu hakkında geniş bir bilgi tabanı oluşturmanıza yardımcı olur. •Özel olarak yapmayı düşündüğünüz çalışmanın daha önceden yapılıp yapılmadığını öğrenerek, gerekirse konunuzda değişiklikler yaparak özgün bir katkıda bulunmanızı sağlar. •Raporunuzu hazırlarken zengin bir giriş bölümü yazmanıza yardımcı olur.

Elde Edilen Kaynakların Okunması ve Özetlenmesi Yeterli görülen miktarda kaynağa ulaştıktan sonra ikinci aşama bu kaynakların okunması ve özetlenmesidir. Okunan kaynakları özetlemek, okunanların akılda kalıcılığını ve önemli detayları da atlamamayı sağlayacaktır. Ayrıca rapor yazım aşamasında farklı kaynaklardaki bilgileri birbirleriyle ilişkilendirmek gerektiğinde, makale, kitap gibi özgün kaynaklara tekrar dönmeye gerek kalmadan gerekli bilgiye hızlıca ulaşmaya da yardımcı olacaktır. Araştırma ve Analiz Yöntemlerinin Belirlenmesi Araştırmanın denencelerinin oluşturulmasından sonra, araştırmacı, denencelerini nasıl sınaması gerektiğine karar vermelidir. Araştırma sorusuna bağlı olarak gözlem, ilişkisellik (association) çalışmaları, arşiv araştırması, ya da deneysel çalışma gibi çeşitli yöntemler araştırmacı tarafından seçilebilir (Levin ve Fox, 2000). Araştırmacının ikinci olarak vermesi gereken karar, toplayacağı verileri ne tür istatistiksel yöntemlerle analiz edeceğidir. Bir araştırmacı, kategorik (nominal), sırasal (ordinal), aralık


(interval) ve oran (ratio) ölçekler olmak üzere dört farklı ölçekte veri toplayabilir. Her veri türü için uygun analizin belirlenmesi de gerekmektedir. Kategorik değişkenlere parametrik olmayan analiz yöntemleri uygulanırken, sürekli değişkenlere parametrik analizler uygulanır. Veri Toplanması ve Analizi Araştırma yönteminin ve analiz yöntemlerinin belirlenmesinden sonra, araştırmacı veri toplamaya başlayabilir. İnsanların denek/ katılımcı olarak yer alacağı araştırmalarda, veri toplama aşamasında dikkat edilmesi önemli olan iki önemli etik unsur vardır. Birincisi, araştırmacı araştırmaya katılan bireylerin onayını almalı ve katılım gönüllülük temelinde olmalıdır. Bunun için gerekirse katılımcılara karşılıklı sorumluluklar üzerinde mutabık olmak için yazılı bir form verilerek imzalatılabilir (informed consent form). Ayrıca veri toplandıktan sonra katılımcılara araştırmanın amacını ve beklentileri içeren yazılı veya sözlü bir açıklama da yapılmalıdır (debriefing). İkinci olarak, araştırma sırasında katılımcıların psikolojik veya duygu durumlarını etkileyecek birtakım manipülasyonlar yapılması söz konusu ise, araştırma sonunda katılımcılar araştırma öncesindeki psikolojik veya duygu durumlarına döndürülmelidir. Bu aşamayı, örneklemden toplanan verilerin analizi takip eder. Günümüzde, çok çeşitli istatistiksel analiz paket programları geniş olanaklar sunmaktadır. Bunlar arasında sosyal bilimlerde sıklıkla kullanılan Statistical Package for Social Sciences (SPSS) paket programı örnek verilebilir.

Bulguların Yorumlanması


Araştırmacı, analizlerini tamamladıktan sonra iki sonuçla karşılaşabilir. Birincisi denencelerinin doğrulanması (yanlışlanamaması), ikincisi ise yanlışlanması olabilir. Her iki durumda da bulguların mevcut yazınla ne tür bir örüntüye ve/veya uygunluğa (ya da çatışmaya) sahip olduğu ve bunun nedenlerinin ne olabileceği hakkında yeni fikirler üretilmeli ve bunlar da rapora dahil edilmelidir. Bundan sonra aynı konuda çalışma yapacak araştırmacıları bilgilendirmek amacıyla, söz konusu çalışmanın özellikle yöntem kısmındaki eksiklikler de bu bölümde yazılır.

Araştırma Sürecinin ve Bulguların Rapor Edilmesi Son olarak araştırmacı, bulgularını bilimsel toplum ile paylaşıma açmalıdır. Bunun için de yukarıda özetlenen araştırma sürecinin tüm aşamalarını bilimsel bir rapor haline getirerek araştırmacının konusuyla/alanıyla ilgili olan bilimsel bir dergiye yollaması gerekir.

Araştırma Raporu Hazırlama Temel tanımıyla araştırma raporu, bilimsel bilginin paylaşımı için kullanılan bir tür yazılı iletişim biçimidir. Tüm iletişim biçimlerinde olduğu üzere raporun belli bir kitleye bir mesaj iletmesi gerekmektedir. Bu mesajın iletilmesinde kullanılacak biçim ve verilecek bilgilerin sunuluşu, mesajın anlaşılır biçimde hedef kitleye ulaşmasını sağlayacaktır. Dolayısıyla bu bölümde amaçlanan, bilimsel raporların yazılmasında izlenecek etik ve teknik yöntemler hakkında okuyucuya bilgi sunmaktır. Araştırma raporlarının yazılı sunumu dergiden dergiye farklılık gösterebilir;


bu nedenle kitapçıkta yaygın olarak kullanılan APA (American Psychological Association, 2001) rapor yazma şekli referans olarak alınmış ve özellikle internet üzerindeki bilgilerin nasıl yazılacağı gibi yeni sorunlar için de öneriler getirilmiştir. Herhangi bir rapor hazırlama kriterine alıştıktan sonra bunun üzerinde, çalışmanızı göndereceğiniz derginin ya da raporu sunacağınız dersin farklı isteklerini rahatlıkla uygulayabilirsiniz. Bu konuda APA’nın bize sağladığı kazanç, oldukça ayrıntılı bir biçimde hazırlanmış olmasıdır. Bir Raporun Anatomisi Kapak Sayfası: Kapak sayfası makalenin başlığının, yazar(lar)ın ve bağlı bulunulan kurumun adının yer aldığı sayfadır. Bunlara ek olarak kapak sayfasında makalenin/raporun kısa bir başlığı da bulunur. Kısa başlık en çok 50 karakterden oluşmalıdır. Örneğin; “Öz- Yeterlilik ve İşteki Performans: Meta-analitik Bir Çalışma” şeklinde bir başlığı olan bir rapor için “Öz-yeterlilik ve Performans” gibi bir kısa başlık kullanılabilir. Özet (Abstract):Özet, bir makalenin oldukça kısa olan bilgilendirici bir özetidir. Öz hazırlanırken göz önünde bulundurulması gereken olgu, okuyucunun özü okuyarak makalenin/raporun içeriği ve bulguları hakkında genel bir fikre sahip olabilmesini sağlamaktır. İyi bir öz nasıl olmalıdır? Öncelikle; öz, raporun amacını ve içeriğini doğru ve yeterli bir şekilde iletmelidir. İkinci olarak, cümleler (özellikle ilk cümle) gerekli, doğru ve yeterli bilgiyi verecek kadar özet olmalıdır. Cümleler, birinci tekil ve çoğul kişi kullanılmadan, edilgen çatıda ve geçmiş zaman kipinde kurulmalıdır. Öz, boşluklar dahil 960 karakteri (yaklaşık 120 kelime) geçmemelidir. Özde; araştırmanın konusu, deneklerin/katılımcıların/örneklemin özellikleri, denenceler, veri toplama araçları ve bulgular kısaca belirtilmelidir. Öz, kapak sayfasından sonra, ayrı bir sayfa olarak ve blok hizalama ile


yazılmalıdır. Son olarak, anahtar kelimeler özün sonuna eklenmelidir. Türkçe yazılan bir makalenin İngilizce özeti de çoğu zaman dergiler tarafından istenir. Bu özet yukarıda belirtilenlerden farklı olarak daha ayrıntılı olmalı ve raporun giriş, yöntem, sonuç ve tartışma kısmındaki bilgiler özetlenmelidir. Yazdığınız makaleye bağlı olarak 3000–3500karakterlik bir İngilizce özet (summary) yeterli ola- caktır. İngilizce anahtar kelimeler özün (abstract) sonuna eklenme- lidir. Giriş (Introduction): Giriş bölümü; araştırma probleminin sunulduğu, bu problemle ilgili önceki çalışmaların özetlendiği ve yapılan araştırmanın hangi amaçla yapıldığının belirtildiği bölümdür. Giriş bölümü yazılmadan önce, şu noktalar göz önünde bulundurulmalıdır: •Bu çalışmanın önemi nedir? •Denenceler ve deneysel tasarım, araştırma çözümlemeye nasıl yardımcı olmaktadır?

problemini

•Bu çalışmanın mevcut yazına katkısı ve kuramsal doğurguları (implications) nedir? •Sınanan denenceler hangi mantığa dayanılarak türetilmiştir? İyi bir giriş bölümü bu soruları yanıtlayabilecek nitelikte olmalıdır. Bu soruları yanıtlamaya çalışırken, yazar iyi bir yazın taraması da sunmalı ve okuyucuyu adım adım bu soruların yanıtına getirmelidir. Yazın taramasında dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır: •Okuyucunun tarama yapılan ve özetlenen yazın hakkında bilgili olduğu varsayılarak, çok geniş ve konuyla ilgili her türlü ayrıntıyı


anlatan bir dışındadır).

tarama

yapılmamalıdır

(ödevler

bu

kuralın

•Önceki araştırmaların bulguları ve doğurguları ile diğer araştırmacıların özgün fikirleri sunulurken mutlaka kaynak gösterilmelidir. Bir araştırmacıdan/kaynaktan alıntı yapıldığında bunu kendi fikrinizmiş gibi sunmanız bilimle bağdaşmayan ciddi bir etik ihlalidir (plagiarism = Akademik hırsızlık). Üniversitelerde öğrencilerin Akademik hırsızlık girişimleri bir disiplin suçu sayılmakta ve buna karşı okuldan uzaklaştırmaya kadar giden yaptırımlar uygulanmaktadır. •Bulguların tartışmalı olduğu bir alanda, taraflardan birini kendi fikrinize yakın olduğu için tutmak veya diğerine karşı savunmak doğru değildir. Her iki görüşe de, sizin görüşünüz ne olursa olsun, eşit uzaklıkta olmak ve orta yolu korumak gereklidir. •Yazın taramasıyla ilgili olarak verilen bilgilerin, kronolojik bir veri karmaşasından çok kuramsal bir yapıda olmasına dikkat edilmelidir. Gerçekten sizin çalışmanızla ilgili olan araştırmalardan bahsedin, fazla sayıda referansın olması onun iyi bir yazın taraması olduğunu göstermez. Son olarak giriş bölümünde araştırma problemi ve yazın sunulduktan sonra araştırmanın amacı ve denenceler verilmelidir. Bu bölümün içeriği açık olduğundan başına ayrıca “Giriş” olarak bir başlık atmaya gerek yoktur. Yöntem (Method):Bu bölümde araştırmanın hangi yöntemle yapıldığı, verinin nasıl toplandığı, katılımcıların/deneklerin örneklem özellikleri gibi konularda bilgiler verilir. Yöntem bölümü şu alt başlıklardan oluşur:

Katılımcılar/Denekler (Participants/Subjects): Araştırmaya katılanların özelliklerinin doğru biçimde verilmesi, bilimsel çalışmalarda çok önemlidir. Bunun nedeni, araştırma bulgularının


genellene- bilirliği hakkında okuyucuya bir fikir vermektir. Ayrıca, araştırma- nın tekrarlanması durumunda diğer araştırmacılar, benzer sonuçları hangi özelliklere sahip katılımcılara ulaşırlarsa elde edebilecekle- rini bileceklerdir. Bu bölümde; •Deneklerin nasıl seçildiği seçkisiz-rastlantısal[random]) •Deneklerin farklı gruplara (seçkisiz-rastlantısal[random])

nasıl

atandığı

•Deneklerin katılım esasları (gönüllü, ödeme, habersiz) •Deneklerin demografik özellikleri (yaş, cinsiyet, vb.) hakkında bilgi verilmelidir. Kullanılan Araçlar (Apparatus/Materials): Bu bölümde ölçüm için kullanılan laboratuvar aygıtları, kullanılan testler, ölçekler, anketler tanıtılmalıdır. Kalem-kağıt testleri, anketler ve ölçekler için psikometrik bilgiler de (güvenirlik ve geçerlik) bu bölümde sunulmalıdır.

İşlem (Procedure): İşlem bölümü, araştırmanın veri toplama aşamasının özetlendiği bölümdür. Bu bölümde deneklere verilen yönergeler, farklı deneysel grupların nasıl oluşturulduğu, özel deneysel manipülasyonlar ve deneysel desen özetlenir. Ayrıca deneysel veya istatistiksel kontrol yöntemlerinden de burada söz edilebilir. İşlem bölümünde okuyucuya neyi nasıl yaptığınızı yeteri kadar ayrıntılı bir şekilde anlatmanız gerekmektedir. Bulgular (Results): Bu bölümde, toplanan veri ve bu verinin istatistiksel analiz sonuçları sunulur. Araştırmanın temel bulguları kısaca özetlenir. Denencelerin istatistiksel olarak nasıl sınandığı ve bu sınamanın sonuçları iletilir. Denenceleri yanlışlayan ve/veya destekleyen tüm bulgular rapor edilmelidir. Gerekli görülen istatistikler tablo veya grafik olarak da sunulmalıdır. İstatistiksel


analizlerde; I. Tip hata yapma olasılığı (α) ile birlikte II. Tip hata yapma olasılığı (β) ve/veya istatistiksel güç de rapor edilmelidir. Buna ek olarak etkinin büyüklüğü de (effect size) kullanılan istatistiksel yöntemin türüne göre mutlaka rapor edilmelidir. Bütün bunlara ek olarak, eğer mümkünse araştırmacıların değişkenleriyle ilgili bulgularda güven aralıklarını (confidence intervals) sunmaları tercih edilmektedir. Tartışma (Discussion): Bulguların sunulmasından sonra bunların yorumlanması ve sonuçlarının vurgulanması tartışma bölümünde yapılır. Tartışma bölümüne denencelerin ne şekilde desteklendiği veya yanlışlandığı bilgisiyle girilmelidir. Sizin araştırmanızın bulguları ile benzer araştırmaları yapanların bulguları arasındaki benzerlikler veya karşıtlıklar belirtilmelidir. Araştırmanızın eksik yönleri de, güçlü yönleri ve yazına katkısı ile birlikte sunulmalıdır. Bulgularınızdan yola çıkılarak ne tür kuramsal ve uygulamaya yönelik doğurguların olabileceği ve benzer araştırmaların iyileştirilerek nasıl daha iyi yapılabileceği tartışılmalıdır. Genel olarak tartışmada şu sorulara yanıt verilmelidir: •Benim bu bulgu sayesinde bilime ne tür bir katkım oldu? •Yaptığım çalışma, araştırma problemini çözümlememe ne şekilde yardımcı oldu? •Çalışmamdan ne tür pratik ve kuramsal doğurgular çıkıyor? Kaynakça (References): Kaynakça, metinde kaynak gösterilen makale, kitap ve diğer yayın türlerinin yazar adlarına göre alfabetik sırada verildiği bölümdür. Bir kaynak; yazar(lar)ın ad(lar)ı, yayın tarihi, yayının başlığı, yayın yeri ve yayımcı kurum bilgilerinden oluşur. Kaynakça sayfası da raporun diğer bölümleri gibi iki satır aralıklı yazılır. Her kaynak ilk satır soldan başlayarak yazılır. Kaynakçada belirtilen kaynağın yazımı ikinci satıra taşıyorsa, ikinci satır bir paragraf içeriden başlatılır.


Örnek: Adams, J. S. (1965). Inequity in social exchange. L. Berkowitz (Ed.), In Advances in experimental social psychology, Vol. 2, (pp.267-299). NY: Academic Press. Ekler, Tablolar ve Şekiller (Appendix): Kaynakçadan sonra; ekler, tablolar ve şekiller sunulur. Her bir ek, tablo ve/veya şekil ayrı sayfadan başlar. Araştırma Raporu Biçimi Bir araştırma raporunun içeriğinin zenginliği kadar sunuluş biçimi de önemlidir. Tüm bilimsel topluluk okuyucularına yönelik rapor biçimi için de ortak bir tarz vardır. Bu kitapçıkta, kabul gören sunuş biçimlerinden Amerikan Psikologlar Derneği’nin (American Psychological Association – APA, 2001) yazım kurallarından yararlanılmıştır. APA’nın genel çerçeveyi belirlemek üzere seçilmesinin nedenleri (1) APA’ya ait yazım kurallarının oldukça ayrıntılı olması ve (2) özellikle sosyal bilimlerde yaygın bir kullanımı olmasıdır. Ancak, farklı alanların ve dergilerin kendine özgü yazım kuralları vardır; örneğin, APA’da tarih parantez içine alınırken Academy of Management Journal’da yıl bilgisi parantez içine alınmaz. Burada önemli olan, profesyonel yayınlarda yazının gönderildiği derginin yazım kurallarına tam olarak uyulmasıdır. Bu kitapçıkta, bütün farklı uygulamalara ait örnekler karışıklığa yol açmamak için belirtilmemiştir; bu yüzden bu kitapçık, genel bir yazım kılavuzu olarak algılanmalı, ayrıntılar için söz konusu dergilerin ya da organizasyonların kuralları kontrol edilmelidir. Raporun Fiziksel Yapısı Kağıt: Rapor; beyaz, 80 gr., A4 kağıda yazılmalıdır. Program: Günümüzde araştırma raporları çoğunlukla çevrimiçi (online) gönderilmektedir. Bunun için aksi belirtilmedikçe


Microsoft WordTM programında yazılmış ve .doc uzantılı dosyaları kullanabilirsiniz.) Yazı Tipi: Tüm rapor Times New Roman yazı tipi ile 12 punto; Arial, Verdana veya Courier yazı tipleri ile 10 punto olarak yazılmalıdır. Raporun baskısı temiz ve okunabilir olmalıdır. Gerektiğinde sözcükler italik veya koyu yazılmalıdır. Satırlar arasında çift aralık bırakılmalıdır. Metin içinde ne zaman italik biçimde yazmak gerekir? • Çeşitli istatistikler; örneğin, varyans analizi değerleri (F, t, z), korelasyonlar (R, r) ve diğer istatistiksel göstergeler rapor edilirken. •Metin içinde adı anılan kaynaklar verildiğinde. Örnek: ”McClelland (1961) Achieving Society adlı kitabında…” “Türk Psikoloji Dergisi, psikoloji alanında, uluslararası indekslerde kayıtlı Türkçe tek hakemli ve bilimsel süreli yayındır.” Kenar Boşlukları: Sayfa kenarlarından, üstten ve alttan 2.54 cm (1 inch) boşluk bırakılmalıdır. Metin sola hizalı yazılmalı, kelimeler satır sonlarında bölünmemeli, bölünüyorsa kelime bir aşağı satıra alınıp, cümleye devam edilmelidir. Bu kurallar çerçevesinde bir sayfa yaklaşık 27 satırdan oluşacaktır. Sayfa Sırası ve Numaralandırma: Rapordaki tüm sayfalar (kapak sayfası da dahil olmak üzere) numaralandırılmalıdır. Aşağıdaki sıralamadan yararlanılabilir:

Kapak Sayfası Öz

#1 #2


İngilizce Özet Metin Kaynakça Ekler Tablolar Şekiller

#3-4 #5-... yeni sayfadan #’dan devam yeni sayfadan #’dan devam yeni sayfadan #’dan devam yeni sayfadan #’dan devam

başlanır, kalan sayfa başlanır, kalan sayfa başlanır, kalan sayfa başlanır, kalan sayfa

Üstbilgi: Her sayfanın başına sağa hizalı üstbilgi verilmelidir. Üstbilgi, en sağda sayfa numarasından ve onun solunda makalenin kısa başlığının küçük harflerle yazılmışhalinden oluşan bir bilgidir. Üstbilgi başka bir bilgi içermemelidir (tarih, saat, yazarın adı, vb.).

Başlık Sırası ve Biçimi 1. düzey Ortaya başlık hizalı 2. düzey İtalik başlık 3.düzey başlık Bir paragraf içeriden, italik 4.düzey başlık İtalik, nokta, metin takip eder Akademik hırsızlık (Plagiarism) ve Doğru Kaynak Gösterim Şekilleri Ciddi bir akademik suç olan hırsızlık, başka bir yazarın cümlelerini tırnak içinde veya kaynak göstermeksizin aynen almak olarak tanımlanabilir. Başkasına ait düşünceler öznel cümlelerle ifade edilse bile yeterli ve doğru kaynak gösterilmemişse bu durum da hırsızlık olarak kabul edillir. Başka bir deyişle, bir yazarın


cümleleri makalede/ödevde hiç değiştirilmeden kullanılmaktaysa; bu cümleler tırnak içinde ve italik olarak kullanılmalı, metnin sonunda kaynağın künyesi belirtilmelidir. Yazarın cümlelerinin aynen alınmadığı, ancak düşüncelerinin öznel ifadelerle kullanıldığı durumlarda yine kaynak göstermek gerekmektedir. Aksi takdirde, öznel cümleler kullanılsa bile bu Akademik hırsızlık olarak nitelenmektedir Akademik hırsızlık maddeleri özetle aşağıdaki gibi sıralanabilir: •İnternet üzerindeki kaynaklardan bir metnin kopyalanması ve yapıştırılması •Herhangi bir internet sitesinden bir metnin kopyalanması •İnternet sitelerinden hazır ödevlerin alınması •Kitap, dergi, ansiklopedi gibi yazılı materyallerden bir metnin kopyalanması •Yukarıda sözü edilen kaynaklardan bir metnin basitçe değiştirilerek alınması (seçilmiş bazı kavramlar dizini veya sözcükler yerleştirilmesi ile orijinal bir çalışma gibi gösterilmesi) •Kaynak gösterilmeden veya izin alınmadan fotoğraf ve/veya video kullanılması •Bir başka öğrencinin çalışmasının izin alınmadan kullanılması ve kendisine ait olduğunun iddia edilmesi •Ticari kaynaklardan (araştırma servisi veya ödev hazırlayan kuruluşlar gibi) elde edilen bir çalışmanın satın alınması •Yapılan bir çalışmanın izin alınmadan başka bir amaç ya da başka bir ders için kullanılması


•Bir dilden diğerine tercüme etme, kişinin kendi kelimeleri değildir. Tercüme; alıntı yapma, özetleme ve açıklama için oluşturulan prensipler dahilindedir. Akademik hırsızlık Örnekleri Orijinal Metin: “Bilimsel yayınlarda yazarlık hakkı ve sırasının belirlenmesi birçok disiplinde üzerinde daha çok durulan bir konu haline gelmiştir. Bu eğilimin profesyonel açıdan çok önemli olan yayın yapma ve yazarlık haklarının korunması ile olan ilişkisi açıktır. Ancak bu eğilimin görece yeni ve bariz bir nedeni olduğu da söylenebilir. Çalınmış hali -1: Bilindiği gibi bilimsel yayınlarda yazarlık hakkı ve sırasının belirlenmesi birçok disiplinde üzerinde daha çok durulan bir konu haline gelmiştir. Bu eğilimin profesyonel açıdan çok önemli olan yayın yapma ve yazarlık haklarının korunması ile olan ilişkisi açıktır. Ancak bu eğilimin görece yeni ve bariz bir nedeni olduğu da söylenebilir. Çalınmış hali - 2: Yazarlık haklarının ve sırasının belirlenmesi, birçok bilimsel disiplin için üzerinde çok durulur bir konu haline gelmiştir. Söz konusu eğilimin yayın yapma ve yazarlık haklarının korunması ile ilişkisi gayet açıktır. Diğer yandan bu eğilimin oldukça açık ve yeni bir nedeni olduğunu söylemek mümkündür. Kabul edilebilir hali - 1: Bilimsel çalışmalarda yazarların haklarının korunması ve yazarlık sıralamasının belirlenmesi, birçok disiplinin üzerinde durduğu bir konudur. Oldukça yeni olduğu söylenebilecek bu eğilimin yazar haklarının korunması ile ilişkisi açıktır ve bariz bir nedeni olduğu da söylenebilir Kabul edilebilir hali - 2:


Smith'e göre “bilimsel yayınlarda yazarlık hakkı ve sırasının belirlenmesi birçok disiplinde üzerinde daha çok durulan bir konu” olmaya başlamıştır. Bu durumun profesyonelliğin önemli bir parçası olan yayın yapma ve yazarların haklarının korunması ile ilgisi olduğu açıktır. Dikkat edilirse Akademik hırsızlık örneklerinde yazarlara ve yayına ait tanımlayıcı bilgiler verilmemiştir. Bir ödev ya da araştırma raporunda orijinal metindeki bilgi veya düşüncenin kaynak belirtilmeden kullanılması durumunda okuyucu, bu bilgilerin yazarın kendisine (bir başka deyişle ödev ya da raporu yazan kişiye) ait olduğunu düşünecektir. Sonuç olarak ödevin ya da raporun yazarı, başkasının bilgilerini kendi bilgileriymiş gibi göstermiş ve Akademik hırsızlık yaparak suç işlemiş olacaktır. Akademik hırsızlık etik bir ihlaldir ve öncelikle yazarların özdenetimine bırakılmıştır. Ancak farklı kurumlar, belirledikleri takdirde akademik hırsızlığa farklı yaptırımlar uygulayabilmektedirler. Akademik hırsızlık nedeniyle geçmişte akademik dereceleri ya da çalışma izinleri iptal edilen bilimciler olduğu bilinmektedir. Birçok üniversitede, öğrencilerin, ödevlerinde veya projelerinde Akademik hırsızlık belirlenmesi durumunda da disiplin soruşturması açılmaktadır. Metin İçinde Alıntı Yapma (Quotation) Bir raporda, gerekli görüldüğünde bir başka araştırmacının yayınından bir kısım tamamen alınabilir. Böyle bir durumda alıntı yapılan bölüm özgün kaynaktan hiç hata yapmadan aktarılmalı ve alıntının kaynağı hem metinde sayfa numarası ile birlikte, hem de kaynakçada belirtilmelidir. Bir metin bir başka kaynaktan atıf yapılmadan aynen alınırsa, bu durum Akademik hırsızlık kapsamına girer. Bu etik kurala dikkat etmek gerekmektedir. Örnekler:


Eğer alıntı 40 kelimeden kısaysa çift tırnak içinde ve metinle birlikte verilmelidir. Alıntı yapılan metinde çift tırnak varsa bu tek tırnağa dönüştürülmelidir. Bilimi çeşitli şekillerde tanımlamak mümkündür. Örneğin, Smith (1991) bilimi “dünyamızda olup biten olguları ‘betimleme ve açıklama’ yoluyla anlama girişimidir” şeklinde tanımlıyor. Eğer alıntı yapılacak metin 40 kelimeyi geçiyorsa ayrı bir paragraf halinde, blok hizalama yapılmalıdır ve sol kenardan bir paragraf içeride verilmelidir. Eğer alıntı yapılan metinde aynı cümle içinde kelime atlanarak yazılıyorsa bu üç nokta (…) ile, eğer bazı cümleler atlanıyorsa bu dört nokta (….) ile belirtilmelidir. Bilim, dünyamızda olup biten olguları betimleme ve açıklama yoluyla anlama girişimidir. Olguları betimleme, onları saptama, sınıflama ve dile getirme gibi işlemleri kapsar. … Bilimin açıklama yönüne gelince bu konu bizi çok daha geniş sorunlara götürecek niteliktedir. … Hipotez, doğa yasası, teori, nedensellik ve olasılık ilkeleri gibi kavramları ele almaya ihtiyaç vardır. Kaynak Gösterme Bilimsel bir raporda araştırmacılar hatırı sayılır ölçüde diğer bilimsel yayınlardan ve araştırmacılardan alıntı yaparlar. Şu nokta akıldan çıkarılmamalıdır: Metin içinde her alıntı yapıldığında özgün kaynağa atıfta bulunulmalıdır. Metinde yapılan atıfların tümü kaynakçada, kaynakçada olan kaynakların tümü de metinde bulunmalıdır. Bir rapor yazarken amacınızı destekleyecek kadar kaynak göstermek yeterlidir. Daha çok kaynak daha iyi rapor demek değildir. Metin İçinde Aktarma Eski, orijinal kaynağa ulaşamadığınız durumlarda zaman zaman ikincil kaynakları kullanıyor olabilirsiniz. Böyle durumlarda


metnin içinde bilgiyi aktardığınız (yani okuduğunuz) kaynağı mutlaka belirtmeli ve kaynakçada sadece onu kullanmalısınız. Örnek: •“Die Traumdeutung (Rüyaların Yorumu)” kitabında Freud (1899), bilinçaltının önemini vurgulamıştır (akt; King, 2008). •In his well-known book “Die Traumdeutung”, Freud (1899) stressed the importance of unconscious (cited in King, 2008). Kaynakça: King, L. A. (2008). The science of psychology: An appreciative view. Boston: McGraw Hill. Kaynakçada Kullanılan Kaynak Belirtme Biçimleri Metin içinde kullanılan tüm atıflar kaynakça bölümünde tam künyeleri ile verilmelidir. Bu bölümde, makale, kitap vb. yayınlara nasıl atıf yapılabileceğine dair örnekler sunulmuştur. Kaynakça hazırlanırken atıfların (çoğunlukla) yazar soyadı ve tarih sırasına göre olması gerekmektedir.

POSTER VE SUNUM HAZIRLAMA Eğer şanslıysanız, deney sonuçlarınızı bir sunum haline getirip yayınlayabilirsiniz. Çoğu üniversite, mezun olacak öğrencilerinden bitirme tezleri ve sunum hazırlamalarını istemektedir. Bu bölümdeki kurallar APA'nın sunum kuralları referans alınarak hazırlanmıştır. Yazılı Sunum İpuçları 1-Sunum yapabilmek için sınırlı zamanınız olacak. Buna dikkat edin. Bu genelde 12 dakika civarıdır, bu da yaklaşık 4 sayfalık bir sunu demektir. Eğer sunumunuzu 20-25 dakikaya uzatırsanız,


sunum sırasında sonda olan kişi sizden sonsuza kadar nefret edebilir. 2-Bir arkadaşınızdan size yardımcı olmasını isteyin. Arkadaşınız siz sunumunuzu yaparken, katılanlara tek sayfalık hazırlamış olduğunuz raporları dağıtsın. Bu raporlarda isminiz, çalışmanızın özeti, hipoteziniz, sonuçlar, ve gerekli grafikler olsun. Maalesef katılanların çoğu siz sunumunuzu yaparken başka şeyler düşünüyor olabilirler, bu yüzden dağıtılan bu raporlar, yanlarına alıp sizi değerlendirebilecekleri bir yardımcı olabilir. 3-Kullanabileceğiniz projeksiyon aletleri varsa, mutlaka kullanın. Power Point ve benzeri programları kullanmayı mutlaka öğrenin. 4-Hazırladığınız normal laboratuvar raporunu, sözel olarak sunabilecek biçimde de hazırlayın. 5-Sunumunuzu ilk önce arkadaşlarınızla çalışın. Sunum yaparken bir videonuzu çekin ve daha sonra izleyerek düzeltilmesi gereken yerleri görün.

Poster Sunum İpuçları 1-Sunacağınız posterin yanısıra, katılanlara vermek üzere yazılı bir metin de hazırlayın. 2-Poster düzeni çok önemlidir. Bakan herkesin posterinizde olan biteni açık ve kolay bir şekilde anlayabilmesi için elinizden geleni yapın. 3-Genel olarak posterinizin düzeni mantığa uygun ve organize bir biçimde olmalıdır. Posterinize bakan bir kişi, çalışmanızın amacını, metodunuzu ve tüm sonuçları anlayabilmelidir. İçeriğin sağdan sola devam ettiğinden emin olun.


4- Posterinizin 4 metre dahi uzaktan görülebilmesi çok önemlidir. Ana başlıkları normal yazılardan 2 kat büyük yapın. İsminiz ve üniversiteniz daha küçük olmalıdır. Başlıklar 40 punto, bölüm isimleri 28 punto ve içerik 24 puntodan küçük olmamalıdır. Kolay okunabilecek yazı tiplerini seçin (Arial, Geneva, Helvetica vb). Renkleri kullanabilirsiniz, ama dikkat dağıtıcı derecede fazla renk içermemesine özen gösterin. Örneğin posterinizde 6 farklı renkten oluşan bir grafik kullanmamanız sizin yararınıza olacaktır. 5-Ne kadar az, o kadar iyi. Paragraf oluşturmaktansa, içeriğinizi madde madde sıralayın. Eğer katılımcılar daha fazla detay isterse, nasılsa anlatmak için oradasınız. 5-Posterler, yazılı sunumun görsel halidir. Bu yüzden grafikleri cömertçe kullanabilirsiniz. Posterinizde çalıştığınız alanı, fotoğrafları ve diagramları kullanabilirsiniz.

UYGULAMA ALIŞTIRMALARI A1.1 – DOĞRU-YANLIŞ Aşağıdaki APA laboratuvar raporları ile ilgili verilen ifadelerden 6 tanesi doğrudur. Hangilerinin doğru olduğunu bulunuz. 1-Özet içeriğini yazarken, iki paragraf boşluğu bıraktıktan sonra aynı sayfada giriş bölümüne başlayabilirsiniz. 2-Başlık sayfasında, yinelenen başlıklar mutlaka sayfa başlığından farklı olmalıdır. 3-Sonuç bölümünde, sonuçlarınızı bir grafikle gösterecekseniz, bir yandan da tablo kullanabilirsiniz. 4-Özet 120 kelimeden fazla olmamalıdır.


5-”Sırada ne var” sorusu gibi paragraflar, tartışma bölümünde olmalıdır. 6-Her bölüme ortalanmış başlıkla başlanmalıdır. 7-Referans bölümündeki her madde, raporun içinde herhangi bir yerde de olabilir. 8-Metod bölümünde replikasyon yapılabilmesi için gerekli bilgiler bulunmalıdır. 9-Sonuç bölümünde okuyucunun ilgisini çekebilmek için, her bir sonucu tek rek açıklamak çok önemlidir. 10-Bağımlı ve bağımsız tanımlanması önemlidir.

değişkenlerin

metod

bölümünde

A1.2 – KELİME KULLANIMI Aşağıdaki cümleler, en az bir adet hata içermektedir. Cümleleri düzeltiniz. 1-Deneyde 124 erkek üniversite öğrencisi kullanılmıştır. 2-Veriler daha sonra 2 x 3 bağımsız ANOVA gruplarına yönlendirimelidir. 3-Açıklamalar katılımcıların üzerinde güçlü bir etki bırakır. 4-Öğrenme kriteri labirent deneylerde tanımlanmıştır.

deneylerinde

ardarda

hatasız

5-Labirent deneyleri çalışması Tolman tarafından bulunmuştur.


A1.4 – LABORATUVAR RAPORLARININ ANA BÖLÜMLERİ Laboratuvar raporunun hangi bölümünde (Özet, Açıklama, Metod, Sonuç, Tartışma) aşağıdaki ifadeler en çok bulunur ? 1-Çalışmada 3 grup vardı. 2-En mantıklı adım, ergenlik öncesi grupların bulgularını genişletmek için, başka yal grubu oluşturmak olacaktır. 3- Erkekler 45.6 kelime hatırladı, kadınlar 53.5 kelime hatırladı. 4-Deney 2 (cinsiyet) x 3 (açıklamalar) şeklinde karışık faktöriyelliydi. 5-Daha önceden yapılan benzer bir deneyde Smith (1988) hiçbir etki bulamamıştır. ÖRNEK LABORATUVAR RAPORU Aşağıdaki laboratuvar raporu öğrencilerim tarafından hazırlanmıştır. Bu rapor normal laboratuvar raporlarından kısa ve bültenlerde yayınlananlar kadar sofistike olmasa da, sizlere yardımcı olacağını düşünüyorum. 1-Metin sayfa başlığı ve sayfa numarası aynı çizgi üzerinde, 5 boşlukla ayrılmış ve sağa yaslanmış. Başlık sayfası her zaman sayfa 1'dir. 2-Metin sayfa başlığı, tüm başlığın ilk 2-3 kelimesinden oluşur. 3-Yinelenen başlık sola yaslanmış ve “head” kelimesinin “h”si küçük yazılmış. 4-Yinelenen başlığı tamamen büyük harfle yazın. Boşluk dahil 50 karakterden fazla olmasın. Sayfa başlığının aksine, yinelenen


başlıklar okuyucuyu bilgilendirmelidir.

çalışmadaki

değişkenler

hakkında

5-Başlık okuyucuyu araştırılan konudaki değişkenler hakkında bilgilendirmelidir. Bu başlığın uzunluğu hakkında herhangi bir kısıtlama bulunmamaktadır. Ancak APA 10-12 kelime arasını tavsiye etmektedir. 6-Başlık, yazar ve bağlantılar sayfanın ortasının tam üzerinde yer almıştır. Eğitmeniniz tarih eklemenizi de isteyebilir. Ancak APA standartlarına göre tarih yayımcıya gönderilecek kapak sayfasında bulunur. Bu yüzden raporunuzda tarihin bulunup bulunmaması eğitimcinize kalmıştır. 7-”Özet” veya “Önsöz” başlığını ortalayın. Daha sonra 2 boşluk bırakıp metine geçin. 8-Özetin başlangıcında paragraf başı bırakılmaz. 9-Özet 120 kelimeden fazla olmamalıdır. Özet bölümünde yer tasarrufu için sayıları “üç” yazmak yerine “3” olarak yazın. 10-Sayfa başlığını ve numarasını sağa yaslamaya devam edin. Ancak kesinlikle metninizi sağa yaslamayın. Normal prosedürde ilerleyin. 11-Giriş bölümüne kesinlikle “Giriş” diye başlık atmayın. Bu başladığınız yeni sayfada giriş metninizi direkt yazmaya devam edin. 12-Açılış paragrafı araştırmanın ana içeriklerini içermeli ve bazı terimlerin anlamlarını açıklamalıdır. 13-Buradaki gibi bir referans parantez içindeyse “ve” kelimesi yerine “&” işaretini kullanın. Eğer parantez yok ise “ve”kelimesini kullanın. 14-Giriş bölümü bazı öncelikli araştırmaları açıklar. Ama bunu sadece sizin araştırmanızla alakalı ise yazın. 15-Eğer bir paragrafta aynı referans kullanılacaksa her seferinde yazmak yerine sadece tarih kullanın.


16-Giriş bölümünün sonlarına doğru çalışmanızın hipotezlerini ve tahminlerinizin gerekçelerini yazınız. X'in olmasını olmasını beklediğinizi yazmak yetmez. X için bir durum yaratmanız gerekir. Paragraf spesifik bir hipotezle bitmelidir.Bu yüzden sona gelirken kurduğunuz cümleleri hipoteze bağlayınız. 17-Parantezler içinde 2 ya da daha fazla çalışmadan bahsediliyorsa, alfabetik sırayla ve aralarında noktalı virgül kullanarak yazınız. 18-Metod bölümüne yeni bir sayfada başlamayın. İki boşluk verdikten sonra, “Metod” başlığını ortalayarak yazın. İyi yazılmış bir metod bölümünde, diğer araştırmacıların sizin çalışmanızı tekrarlayabilmesi için gerekli tüm bilgileri yazmalısınız. 19-Ara başlıklar sola yaslanmış ve italik yazılmalıdır. 20-Bir cümleye sayı ile başlayacaksanız; “72” yerine “yetmişiki” olarak yazmalısınız. 21-Sayı yazmanın kuralları karmaşık gelebilir. Ancak genel olarak, sayı 10 veya daha büyükse “20,30,40,...) gibi yazılır; eğer küçükse (yirmi, kırk,...) şeklinde yazılır. 22-Figürler genelde grafik olur. Ama farklı çizimlerle de karşılaşabilirsiniz. Asıl figürler raporun sonunda ve her biri tek sayfada olmak üzere gösterilmelidir. 23-Değişkenlerin sıralamasına dikkat edin. Bu raporda ilk önce cinsiyet, daha sonra oryantasyon ve en son hedef lokasyon yazılmıştır. 24-Bilgilendirici kısımlar yazılabilir. Ama örneğin etik kodlarına ne kadar çok uyduğunuzdan bahsetmeniz gereksiz kaçacaktır. APA'nın bültenlerinde yayınlanacak olan raporların yazarları, zaten bir ön mektupta rehberlere ve prosedürlere uyduklarını anlatan bir yazı yazmaktadırlar. 25-Sonuç kısmına yeni bir sayfada başlamayın. İki boşluk verdikten sonra “Sonuç” başlığını ortalayarak yazın. 26-Tanımlayıcı istatistikleri yazın. Ortalamalar yazıldığında, standart sapmaları da eklemeyi unutmayın.


27-Dolaylı istatistikleri yazın. 28-Tartışma bölümünü yazmak için yeni bir sayfaya geçmeyin. İki boşluk bırakın ve “Tartışma” başlığını ortalayarak yazın. 29-Ana etkiler ve etkileşimler oluştuğunda, ilk önce etkileşimleri yazmak önemlidir. Bazen etkileşimler ana etkilerden daha önemli olabilir. 30-Sonuçlar her zaman istendiği gibi çıkmayabilir.Karmaşık sonuçlar, çalışmanın ilerki araşamalarında, sonucun güvenilir olup olmayacağına göre yorumlanabilir. 31-Ana bulgular üzerine konsantre olun ve sonuçları girişe bağlayacak biçimde cümlelerinizi kurun. 32-Bu bölüm “sırada ne var” düşüncesini yerleştirmek için iyi bir bölümdür. 33-Burada, sonuçlar pek açık ya da kesin olmasa da; her bir hipotezle ilgili bir açıklama yapılmalıdır. 34-Sonuçlarınızı özetleyin ancak tekrar edici olmamaya çalışın. 35-Referanslar bölümüne yeni bir sayfada başlayın ve iki boşluk bırakarak devam edin. “Referanslar” boşluğunu ortalayarak yazın. 36-Gerekli formata dikkat edin. Nereler italik olmalı, boşluklar ve noktalama işaretleri nerede olmalı, neler büyük harfle neler küçük harfle yazılmalı gibi kurallara dikkat edi. 37-Her bir referansta paragraf başı bırakın. 38-Raporda bahsedilmiş her bölümünde yazılmış olmalıdır.

bir

referans

“Referanslar”

39-Her bir tablo için ayrı bir sayfa kullanın. 40-Metnin sayfa başlıklarını, sayfa numaralarını, ve başlıklarını tabloların olduğu sayfalarda da yazmaya özen gösterin. 41- Tabloları hazırlarken yatay çizgiler kullanmaya özen gösterin. Asla dikey çizgiler kullanmayın.


42-Tabloda karşılaştırılacak verileri gruplandırarak yazın. 43-İtalik yazılmış bir not, genelde bağımlı değişkeni tanımlar. 44-Raporunuzda sadece tek bir figür bulunuyorsa bu sayfadaki başlığı “Figür Başlıkları” olarak yazın. 45-”Figür 1” ya da “Resim 3.1 gibi başlıkları sola yaslayıp italik yazın. 46-Resimlerin olduğu sayfalarda metin sayfa başlığı ya da sayfa numarasını yazmayın. 47-Birden fazla figür kullanacaksanız her biri için ayrı bir sayfa ayırın. Figür Başlıklarını tek bir sayfaya yazabilirsiniz. 48-x ve y eksenlerini dikkatlice yerleştirin. 49-Yukarıya tanımlayıcı bir anahtar yerleştirin. 50-Bu neden bir çizgi grafiği değil de bir bar grafiği ? EK B AMERİKAN PSİKOLOJİ BİRLİĞİ ETİK KURALLARI (APA) Bu bölüm, APA'nın 2002 yılında yayınladığı, insanlarla yapılan araştırmalarda uyulması gereken kuralları içermektedir. (8. kategori)

İnsanlarla yapılan deneylerde etik kuralları Kategori 8 : Araştırma ve Yayınlama 8.01-Kurumsal Onay Kurumsal bir onay gerektiğinde, psikologlar araştırmalarıyla ilgili detaylı bilgiyi ve deneyi yapabilmeleri için gerekli onayı sağlamakla ve araştırmalarını onaylanmış çalışma protokolüne göre yürütmekle yükümlüdürler.


8.02-Araştırmanın Bilgilendirilmiş Onay Bölümü a) Bilgilendirilmiş onay bölümünde psikologlar Standard 3.10'da anlatıldığı üzere aşağıdaki maddeleri katılımcılarıyla paylaşmakla yükümlüdürler: 1-araştırmanın amacı, tahmini süresi ve prosedürler 2-katılmama haklarını bırakabileceklerini

ve

istedikleri

zaman

deneyi

3-Katılmama veya yarıda bırakmanın deneye getirebileceği sonuçları 4-Oluşabilecek potansiyel rahatsızlık ve riskleri 5-Araştırmanın muhtemel yararlarını 6-katılımları için yapabilecekleri teşvikleri 7-katılımcıların haklarını nereye danışabileceklerini. b) Herhangi bir tedavi araştırmasında psikologlar aşağıdaki maddeleri katılımcılarıyla paylaşmakla yükümlüdürler: 1-Tedavinin deneysel doğası 2-Kontrol gruplarına müdahele edecek servisleri 3-hangi tedavi çalışmasının ne şekilde yapılacağı 4-katılımcı devam etmek istemezse veya baştan katılmak istemezse alabileceği alternatif tedavileri, 5- tedavinin maddi karşılığı 8.03-Ses veya görüntü Kayıtlarında Bilgilendirilmiş Onay bölümü


Psikologlar her durumda katılımcılarına Bilgilendirilmiş Onay sağlamakla yükümlüdürler. Buna gerek olmayan yalnızca 2 durum vardır: a) araştırma dışarıda doğal gözlemlerle yapılıyorsa katılımcıların gizliliğine herhangi bir ihlal teşkil etmiyorsa

ve

b)Araştırma herhangi bir kurgu içeriyorsa 8.04-Müşteri/hasta, öğrenci ve alt düzey araştırma katılımcıları a-Psikologlar hastalarla/müşterilerle, öğrencilerle veya alt düzey katılımcılarla deney yapıyorlarsa, onları katılımdan vazgeçirecek ya da yarım bıraktıracak durumlardan kaçınmalıdır. B-Deneye katılım ekstra kredi veya zorunlu bir ders ise, katılımcılara eşit düzeyde alternatifler önerilebilir. 8.05-Bilgilendirilmiş Onay içeriğindeki muafiyetler Psikologlar aşağıdaki durumlarda bilgilendirilmiş onayı almaktan muaf olabilirler: 1-Çalışma sınıf içi veya eğitimsel bir amaç içeriyorsa 2-anonim soru formlarında, doğal gözlemlerde ya da katılımcının gizlilğini, kariyerini, finansal durumunu ve gizliliğini ihlal etmeyecek arşiv kayırlarında 3-Kanunen gerekli durumlarda 8.06-Araştırmalara Katılım için Teşvik Ücreti a-Psikologlar mecburi katılım sağlamak istediklerinde, kesinlikle katılım sağlamak için uygunsuz finansal teşvikler veya farklı teşvik yollarına başvurmaktan kaçınılmalıdır.


B-Teşvik olarak profesyonel servislerini sunduklarında, psikologlar verilecek servisin içeriğini, risklerini, gerekliliklerini ve zorunluluklarını anlatmakla yükümlüdürler. 8.07-Araştırmalarda Kurgusal aldatmaca a-Psikologlar araştırmalarında kurgusal aldatmaca yapılmadan olabilecek alternatiflerinde, çalışmanın bilimsel ya da akademik değeri olmayacağını düşünderek kurgusal aldatmaca içeren deneyler yapabilirler. B-Psikologlar katılımılara fiziksel veya ruhsal zarar verebilecek biçimde kurgusal aldatmaca içeren deneyler yapamazlar. c- Psikologlar kurgusal aldatmacaları olabildiğince çabuk bir biçimde katılımcılarıyla paylaşmakla yükümlüdürler. Bunun için en uygun zaman genelde deney bitişi olmaktadır. Katılımcılar kurgusal aldatmaca içerdiğini öğrendikleri deneylerden bilgilerinin silinmesini isteyebilirler. 8.08-Bilgi alma süreci *Psikologlar katılımcılarına deneyin doğası, sonuçları ve diğer her türlü durumla ilgili bilgi vermekle yükümlüdürler. *Eğer bilgi alma sürecini etkileyecek ya da kesebilecek bir durum oluşursa, psikolog zarar gelmemesi için her türlü önlemi almakla yükümlüdür. *Psikologlar katılımcıya verilebilecek her türlü rahatsızlığı minimuma indirmekle yükümlüdürler. 8.09-Araştırmalardaki hayvanların kullanımı ve gerekli bakımı a-Psikologlar araştırmlarda kullanacakları her türlü hayvanın bakımı, ihtiyaçları ve gereksinimleriyle kanunlara uygun biçimde ilgilenmekle yükümlüdürler.


B-Deneylerde kullanılacak hayvanların her türlü ihtiyaçları, deneyimli ve eğitimli psikologlar tarafından izlenmelidir. C-Psikologlar, deneylerde kullanılan hayvanlarla temas edecek herkesin, o hayvan hakkında gerekli her türlü bilgi ve donanıma sahip olmasını sağlamakla yükümlüdürler. D-Psikologlar hayvanların rahatsızlığını, enfeksiyon kapma risklerini, hastalıklarını ve hissedebilecekleri acıyı minimuma indirmekle yükümlüdürler. E-Psikologlar, yalnızca alternatif bir yol yok ise hayvanların acı ve stres içerisinde olabilecekleri bir prosedürü izler. F-Psikologlar cerrahi müdahale uygularken mutlaka anestezi kullanmak, sonrasında oluşabilecek ağrıları yoketmek ve enfeksiyon riskini azaltmak için her türlü tekniği kullanmakla yükümlüdürler. G-Hayvanın hayatı sonlandırılmak zorunda kalınırsa, psikologlar acıyı azaltacak her türlü prosedürü uygulamakla yükümlüdürler. 8.10-Araştırma Sonuçlarını Raporlama a-Psikologlar uydurma veriler yazamazlar. B-Eğer yayınlanmış verilerinde herhangi bir hata farkederlerse, o hatayı düzeltme yazısı yayınlamak zorundadırlar. 8.11-Akademik Hırsızlık Psiokoglar, ortak sonuçları olsa dahi, kimsenin işini veya verisini kendisinin gibi gösteremez.

8.13-Verinin Çift Yayınlanması Psikologlar daha önce yayınlanmış verilerini tekrar yayınlayamaz 8.14-Doğrulama amacıyla veri paylaşımı


a-Araştırma yayınlandıktan sonra, psikologlar meslektaşlarından izledikleri yolları veya deneyle ilgili herhangi bir bilgiyi saklayamazlar. (Katılımcıların bilgileri hariç) b-Psikologlar, başka nir meslektaşlarından doğrulama amacıyla araştırma verilerini isterlerse, bu verileri sadece belirttikleri amaç için kullanabilirler. Araştırma sahibi bunun için yazılı bir belge alabilir. EK C BAZI BÖLÜM SORULARININ CEVAPLARI BÖLÜM 1 1.1-Deneysel sorular sorma 1-Tanrı ölü müdür ? 3-İnsanlar doğaları gereği iyi midir? 5-Güzellik nedir ? 1.3 Otorite burada önemli bir faktördür. (Aileler,TV'dekiler, devlet büyükleri vb). Bununla beraber insanlar duygusal deneyimler de yaşayabilirler. Örnek: doğanın güzelliğine bakarken yaşanan deneyim 1.5 a-inanç kararlılığı: TV'lerde Medyum hatlarının başarısını gördükçe veya herhangi bir otorite figürünün bu hatlara olan inancı göründüğünde oluşabilir


b-onaylama eğilimi: kişi, bu hatlarla ilgili olumsuz görünen şeyleri gözardı edip, sadece başarılı olarak duyduklarına yönelir c-bulunabilirlik kısayolu: örneğin bir polis vakasında olaya dahil olmuş bir medyum görüldüğünde bu inanç oluşabilir. BÖLÜM 2 2.1 1-Olası bir çalışmada, öğrencilerle araştırma yapan psikologların; kurgusal altatmaca içersin ya da içermesin; öğrenciler tarafından uzmanlıklarına göre değerlendirilmesi söz konusu olabilir. 3-Olası bir çalışma herhangi bir yerinde durdurulup, katılımcılara çalışmanın asıl amacı sorulabilir. 2.2 1-Bu çalışma bilgilendirilmiş onay ve gizlilik ilkelerini çiğnemektedir. Onay alınmadığı için çalışmayı yarıda bırakmak gibi bir durum da olmadığı için, kanun devreye sokulabilir. IRB'ye bir savunma yapılması gerektiğinde, stresin psikolojik sistemlere etkisinin ölçülebilmesi için bunun gerekçeleri açklanabilir. Ve katılımcıların gizliliğinin her zaman korunacağı güvencesi verilmelidir. 3-Bu çalışmada ciddi onay sorunları bulunmaktadır. Çünkü katılımcılar bir araştırma çalışmasının içinde olduklarını ve istedikleri zaman bırakabileceklerinden habersizdirler. Çalışma hakkında IRB'ye savunma yapılırken; araştırmacı bu çalışmanın insanlık tarihine ve kanun güçlerine getiri sağlayacak bir deney olduğunun; deney sonrası katılımcılara bilgi alma sürecinin uygulanacağının ve verilerin deneklerden izin alınmadan kullanılmayacağının güvencesini vermelidir. 2.4


Galvin ve Herzog un araştırma sonuçlarına göre, erkekler kadınlara oranla çalışmaları daha çok kabul ediyorlar. Karışık bir grupta %80'i sıçan ve ayılarla, %55'i köpeklerle ve %40'ı maymunlarla, %20'si farelerle olan araştırmayı kabul etmişlerdir. BÖLÜM 3 3.1 1-Bir dahaki olası çalışmalar: Çalışmayı tekrarlarken kadın ve erkek sürücüleri yaşlarına, araçlarının özelliklerine ve cep telefonu yerine sesli kitap dinleyenlerine göre ayırınız. 3-Bir dahaki olası çalışmalar: Bu mekansal becerinin 6 farkına bakınız, yenilerle eskilerin deneyimlerini karşılaştırınız, şehirlerin uzaklıklarına bakınız. 3.2 1-Öğretmen ve öğrencinin rolleri cinsiyet olarak ayrılabilir: erkek öğretmen-erkek öğrenci, erkek öğretmen, kadın öğrenci, kadın öğretmen, kadın öğrenci, kadın öğretmen-erkek öğrenci. 3-Milgramın kullanabileceği bir diğer teknik ise, öğretmenlere; verecekleri şokun değerini seçme şansı olabilirdi; sadistler muhtemelen yüksek voltajlar seçerdi. Milgramın gördüğü üzere, öğretmenler öğrencilerin minimun acı hissetmeleri için; en az şekilde şok verdiklerini gözlemlemiştir. 3.31- Engellenme / hayal kırıklığı: a) normal insandan %20 daha yüksek kan basıncı b) çocuğun almak istediği oyuncağa ulaşmamasını sağlamak için geçirilen zaman 3-Kaygı: omuzlardaki kas tansiyonu b)bir kişinin sınav öncesi kaygısını 1'den 10'a kadar puanlaması


3.4 Doğru cevabın neden “E ve 7” olduğunu bulmaya çalışınız.

BÖLÜM 4 4.1 1-Kategoriler kullanılır: nominal ölçü 3-Sınıflandırmalar kullanılır: ordinal ölçü 5-Nominal ölçü, insanların çalışmaya yardım edip etmediğini ölçmek için bir oranlama olarak kullanılabilir. 7-Bu bir sıralama prosedürüdür: ordinal ölçü 9-Çoğu psikolog psikolojik testlerindeki ölçülerin seçim noktaları arasındaki açıklıkların eşit olmasını ister. 4.2 1-H0: Erkek ve kadın katılımcılar kurgusal aldatmacayı eşit derecede farkedebilirler H1: Kadın katılımcılar kurgusal aldatmacayı içgüdüsel olarak erkek katılımcılardan daha kolay farkedebilirler. Tip 1 hatası: Kadın katılımcılar herhangi bir içgüdü olmadan kurgusal aldatmacayı erkeklere oranla daha kolay farkedebilirler. Tip 2 hatası: Çalışmada herhangi bir fark bulunmamasına rağmen kadınlar kurgusal aldatmacayı erkeklerden daha rahat farkedebilirler. 3-Depresyonda olan ve olmayan hastalara bir insan labirentinden nasıl çıkacakları sorulmuştur.


H0: depresyonda olan ve olmayan hastaların cevapları eşittir. H1: depresyonda olan hastaların tahmin başarısı daha yüksektir. Type 1: depresyonda olmayan hastaların tahminleri daha iyidir ama gözle görülür bir fark yoktur. Type 2:tahminlerde gözle görülür bir fark yoktur ama depresyonda olmayanlar labirenti daha kolay öğrenmişlerdir 4.3 Psikoloji'de: mean = 61.8; medyan = 61.5; mod= 60; sınır = 25; standard sapma = 8.07; varyans = 65.07; 95% CI: 56.03 – 67.57 Felsefe'de: mean = 53.9; medyan = 53; mod = 51; sınır = 24; standard sapma= 8.08; varyans = 65.21; 95% CI: 48.12 – 59.68 Genel Kanı: t(18)= 2.19, p= .04. Efekt daha büyüktür (d=.98)

Psikoloji Felsefe 94347 5351158 753006127 427 BÖLÜM 5 5.1 1- İki tane bağımsız değişken vardır. İlk bölümde; birinci sınıflar ve daha üst düzey kişiler vardır. İkinci bölümde yapıların konumu ve merkeziliği 3-İki bağımsız değişken vardır: elde edilen değişken -açlık seviyesi; açlığın kaç saat sürmesi gerektiği. 5-Bir adet bağımsız değişken vardır: pekiştirme süreci. a) tüm 30 denemede de pekiştirme b)tüm 30 deneme için de pekiştirme yok c) 15 pekiştirmesiz deneme ve ardından 15 pekiştirme denemesi D)


15 pekiştirme denemesi ardından 15 pekiştirmesiz deneme. 7-İki bağımsız değişken vardır: İlki cinsiyet çeşitliliği, ikincisi doğruluk derecesi 5.2 1-Bağımsız değişken sürücü tipidir ve bağımlı değişken fırlatılan topun aldığı yol. Kirletici değişken kulüp sıralaması ve top delikleri. 3-Bağımsız değişken 1 düzeydeki hatırlanabilir stratejilerdir: Tasvirler ve belirlenen iş sırasının tekrarı. 5.3 1-Bağımsız değişken: duruma göre oluşan belirsizliktir. 3-İlk bağımsız değişken bovling yeteneğinin düzeyidir. İkinci bağımsız değişken ise seyircilerin olup olmamasıdır. 5-İki bağımsız değişken vardır: kafein olup olmadığı ve yaş. Bağımlı değişken ise 2 dakikada çalışılmış 3o kelimenin tekrar edilip edilemeyeceğidir. BÖLÜM 6 6.1 1-Çalışmada denekler arası çeşitlilik olması açısından hem genç hem yaşlı hayvan denekler olmalıdır. Her bir grupta bazı hayvanların görsel korteksi zarar görmüş bazılarının sağlam olması gerekmektedir. 3-Çalışmada tekrarlanan maruz bırakma prosedürü farklı bir prosedürle ya da prosedürün olmaması durumuyla karşılaştırılmalıdır. Her iki durumda da bu bir denekler arası durumudur. 5-Bu çalışma tek başına çözülen problemlerle, grup halinde çözülen problemleri karşılaştırır. 7-Bu çalışma iki farklı klinik hastasının etki edilebilirliğini karşılaştırmaktadır. 6.2


Bir latin karesi oluşturma. (Bu karelerden oluşturabilmek için Tablo 6.2'yi inceleyiniz. ABDC BCAD CDBA DACB

ABHCGDFE BCADHEGF CDBEAFHG DECFBGAH E FD GCH BA FGEHDACB GHFAEBDC HAGBFCED

6.3 Eşleştirme: Adım 1: Eşleştirme çeşitliliğindeki skorlar – ağırlıklar alıştırmada açıklanmıştır. Adım 2: Küçükten büyüğe sıralayınız: 168 – 175 – 178 – 182 – 184 – 185 – 186 – 188 – 198 – 205 – 210 – 215 – 221 – 226 – 238 Adım 3: Çiftler oluşturunuz Çift 1: 168 ve 175 Çift 2: 178 ve 182 Çift 3: 184 ve 185 Çift 4: 186 ve 188 Çift 5: 191 ve 198 Çift 6: 205 ve 210 Çift 7: 215 ve 221 Çift 8: 226 ve 238 Buradan itibaren cevaplar çeşitlilik gösterebilir. Her bir eşleşmiş çift için yazı tura atınız ve hangisinin kilo verme programına hangisinin kontrol grubuna dahil olacağına karar veriniz.


BÖLÜM 7 1- Araştırma Örneği 8: Bağımsız gruplar bağımsız değişken: deneme başlığı düzeyler: ölümle ilgili düşünceler müzik dinlemekle ilgili düşünceler bağımlı değişken: gelecekteki iyileştirme tahminlerine yanıt veren bir anket 3-araştırma örneği 10: eşdeğer olmayan gruplar bağımsız değişken: travmatik beyin yaralanması düzeyler: yaralanma yaralanmama bağımlı değişken: alaycılık seviyesini bulmak 5- araştırma örneği 12: çok düzeyli bağımsız gruplar bağımsız değişken: çalışma metodu düzeyler: tüm içerik (önce) tüm içerik (sonra) kısmi içerik içerik yok, tek yineleme içerik yok, iki yineleme bağımlı değişken: hatırlanan fikir sayısı 7-araştırma örneği 14: hem placebo hem bekleme listesi kontrol grupları bağımsız değişken: kilo verme bandının tipi düzeyler: kilo verme ile ilgili bilinçaltı kodlama bandı dişçi korkusu ile ilgili bilinçaltı kodlama bandı (plasebo kontrolü) teyp yok (bekleme listesi kontrolü) bağımlı değişken: 5 hafta sonraki kilo kaybı 7.2 1-Bir kişinin blumia rahatsızlığı olsun ya da olmasın, bağımsız değişken denekler arası ve tek denekli değişkendir. Dizaynı: tek faktörlü 2-düzey, eşit olmayan gruplar. 3-Bağımsız değişken geciktirilmiş ödüllendirmenin uzunluğuna bağlıdır. Bağımlı değişken ise; yapbozu yapmalarının ne süre ile


devam edeceğidir.dizaynı: tek faktörlü- çok düzeyli- bağımsız gruplar. 5- Bağımsız değişken dövmenin kapatıcılık derecesidir. Dizaynı: tek faktörlü, çok düzeyki, tekrar eden ölçümler. 7-Bağımsız değişken her anagramın çözülebilme süresi. Bağımlı değişken: çözülen anagramların sayısı. Dizayn: tek faktörlü, 2 düzeyli, eşleşmiş gruplar 7.3 1- Bağımsız değişken aralıklı bir değişkendir.. Bu yüzden bar grafiği kullanılmalıdır. Sonuç A: Kişi, marijuananın hatırlama üzerinde bir etkisi olmadığını düşünse de; Marijuana hafızayı ciddi düzeyde kötüleştirir. Sonuç B: Kişi, marijuananın hafızaya az bir zararı olduğunu düşünse de; Marijuana hafızayı ciddi düzeyde kötüleştirir. Sonuç C: Marijuananın hatırlama üzerindeki yan etkileri placebo etkileriyle tamamen benzer öznitelikler taşır. 3-Bağımsız değişken; devam eden bir değişkendir. Bu yüzden çizgi grafiği tercih edilmelidir. (Bar grafiği de kullanılabilir.) Sonuç A: Gecikmeli pekiştirme öğrenmeye engel olur. Sonuç B: Gecikmeli pekiştirmenin öğrenme üzerinde bir etkisi yoktur. BÖLÜM 8 1- Bağımsız değişken 1: kişilik tipi (A,B, orta)(denekler arası) bağımsız değişken 2: bilişsel görev (video oyunu var ya da yok) (hileli)


bağımlı değişken: 2 dakikalık bir yazıyı tahmin etme doğruluğu dizayn: 2 x 3P x E Faktöriyel 3-bağımsız değişken 1: cilt bölges, (10 bölge) bağımsız değişken 2: görme kapasitesi (kör, dar alan) bağımsız değişken 3: testin zamanı (gündüz) akşamüstü) bağımlı değişken: eşik kararı dizayn: 2 x 2 x 10 Karışık P x E Faktöriyel 5-bağımsız değişken 1: uyarıcı rengi(renkli, siyah-beyaz) bağımsız değişken 1: uyarucu uzaklığı (10', 20') bağımlı değişken: hata derecesi dizayn: 2 x 2 Tekrarlanan Ölçüm Faktöriyeli 7-Bağımsız değişken 1: yazarın sıfatı (hasta, işçi) bağımsız değişken 2: yazarın cinsiyeti (kadın,erkek) bağımlı değişken: kalite derecelendirmesi dizaym: 2 x 2 Bağımsız Gruplar Faktöriyeli 8.2 1. a. IV # 1: durumsal belirsizlik IV #2: izleyen seyircilerin sırası DV: tepki verme süresi b. 2 izleyici Dizi ortalaması Belirsiz 38 31 Belirli 14 14 Sütun Ortalaması 26

0 izleyici 24 14 19

c.Etkileşimin iki ana etkisi vardır. Ama ana etkilerden birisi uygun değildir. Durum belirsiz ise, yardım etme davranışının ortaya çıkma süresi 2 (38 > 14 ) izleyen de olsa 0 (24 > 14) izleyen


de olsa uzar. 3. a. IV#1: cinsiyet (kadın, erkek) IV#2: açıklamalar (kadınlara uygun, erkeklere uygun, nötr) DV: düzeltilen problemler c.Açıklamalar için ana bir etki yoktur. Ancak cinsiyet için ana bir etki ve etkileşim vardır. Nötr bir durum ve erkeklere yönelik açıklamalar verildiğinde erkekler kadınlardan daha başarılır olmuşlardır. Kadınlara yönelik açıklamalar verildiğinde ise herhangi bir cinsiyet farkı oluşmamıştır. 8.3 1-30 3-Nelerin arasında ve ne içerikle test edildiği bilinmeden cevap verilemez 5-32 BÖLÜM 9 9.1 1- Dominant anneler çocuklarının bağımsızlık geliştirmesine asla izin vermeyebilir ve sonuç olarak çocuklar utangaç olabilir. ( A --> B ) Bununla beraber, doğuştan utangaç olan çocuklar annelerinin kendi üzerlerinde daha fazla kontrol kurmasına sebep olabilir ( B ---> A ) 3-Evde bulunan bütün kitapların çocuklar tarafından okunması onları daha zeki ve daha iyi öğrenciler yapabilir. Bununla beraber ailenin okumaya yönlendirmesi de evde bir sürü kitap olmasını sağlar ve çocuklarının daha iyi öğrenciler olmasına destek olur. 5-Öğrencilerin kötü not alması onlarda endişe (anksiyete) yaratabilir ( A ---> B ), ama bununla beraber zaten endişe sahibi çocuklar sınavlara hazırlanamayıp iyi not alamazlar.


9.3 1- Resim 9.2'deki örneği kullanarak tahmin edilen serpilme grafiğini çiziniz. Pearson'ın +.50'nin r'si örneği göreceli olarak doğrudur. 3-Bu korelasyona göre zeki olmakla depresyonda olmanın bir ilişkisi olmadığı görülmektedir. BÖLÜM 10 10.1 1-Kontrol grubu olmadan bir kaç alternatif açıklama getirilebilir. %60 seviyesi elde olan normal veri % 75'ten daha yukarda olduğu için, geri çekilme en olası tehdit olacaktır. Tarih ve seleksiyon (seçim) da iki diğer olasılıktır; ama olgunlaşma en düşük ihtimaldir çünkü bu çalışmaya iki ayrı öğrenci grubu katılmıştır. 3- Bu daha çok bir seleksiyon problemidir. Gönüllü olan kadınlar, rastgele seçilmiş olan kadınlardan bazı yönleriyle farklı olacaklardır. 5-Kursa 30 öğrenci başlamış ama sadece 18'i bitirmiştir. Bu bir aşınma problemidir. Daha direkt bir rehberlik isteyen öğrenciler için bu kurs etkili olmayabilir. 10.2 1- Program işe yaramış gibi gözükmektedir. Devamsızlık sicili deneysel bölümde düşmüştür ancak kontrol bölümünde değişmemiştir. Alakasız gibi görünse de bu mümkündür. Ama bununla beraber x seleksiyonunun tarih şaşırtmacası çalışmaktadır. 2- Programın işe yaradığına dair bir kanıt yoktur. Devamsızlık


sicili, deneysel bölümle kontrol bölümünde aynı oranda düşmüştür. 10.3 1- Bu kural işe yaramıştır. (Sonraki sayfa: ilk grafik) 3-Muhtemel bir geri çekilme etkisidir (sonraki sayfa, ikinci grafik) Kesik zaman serisi dizaynını gerliştirmek için araştırmacılar; a) bir kontrol grubu kullanabilirler b)farklı bir zamanda değişik bir yenileme deneyi yapabilirler. BÖLÜM 11 11.1 1-Verimli çalışma saatini yükseltme: Hedef davranış ara vermeksizin 30 dakika çalışma olabilir. Davranışı destekleyici unsur bir çeşit ilgi olabilir. Başarılı bir kriter 10ar dakikalık aralarla yaratılabilir. 3-Daha sağlıklı yeme alışkanlıklarına geçme: Hedef davranış abur cubur yiyeceklerin alımını azaltmak olabilir. Destekleyici unsur izlenen yola göre bir ödül sistemi olabilir. Başarılı bir kriter her haftaki abur cubur sayısının azaltılmasıyla yaratılabilir. 11.2 1-A-B-C-B dizaynı a-Destekleme yalnızca belli başlı destelenebilecek davranışlarda işe yarayabilir. 3-Üç ayar üzerinde çoklu temel çizgisi a-İyileştirme programı işe yarar b-Tarih ya da olgunlaştırma etkisine pek güvenilemez


BÖLÜM 12 12.2 1-Son zamanlarda karın ağrısı çekiyor musunuz? a-”karın ağrısı” burda önemli bir durum olabilir, ama burada asıl sorun “son zamanlarda” kelimesidir. Bununla ne anlatılmak istenmiştir? Geçen hafta mı? Geçen ay mı? B-Karın ağrısını hastaya tam içerikli olarak anlattıktan sonra şu şekilde devam edilir: Geçen hafta karnınızda ağrı oldu mu? Oldu ise, ne sıklıkta? 3-Gençler sigaraya kaç yaşında başlıyor? A-Bu soruda “gençler” kelimesi kullanıldığı için bir genelleme yapıllmış. Aslında sorulmak istenen şey bu değildir. B-Bu cümle şu şekilde düzeltilebilir: Sizce sigaraya başlama yaşı kaçtır ? 5-Çoğu doktor hastalarına çok tepeden bakıyor. A-burada öncelikle ne “doktoru” olduğunu belirtmek daha mantıklıdır. Tıp doktoru mu? Fizik doktoru mu? B-Spesifik bir açıklama getirilerek “tepeden bakma” nın ne anlamda kullanıldığını daha rahat anlatabilirsiniz: Çoğu doktor hastalarına tavsiyelerini açıklamaktan kaçınıyor.

12.3 1-Kütüphanede çalışmak: Öğrencilerin bilgisayar yerine yazılı


metinlerle ve notlarla çalışması, verilen 15 dakikalık zamanda gözlemcilerin işlerini yapmasını kolaylaştıracaktır. 3-Oyun oynayan çocuklar: birbirleriyle oynayan ya da yanyana oldukları halde birbirleriyle etkileşime geçmeyen çocukların yaşları belirlenmelidir. Bu çalışma bir anaokulunda çift yönlü ayna ile ya da bir viideo kaydı ile yapılabilir. 5-Bakışan çiftler: Laboratuvara evli çiftler veya sevgililler getirilip belli bir süre zarfında belirlenmiş bir konu hakkında konuşmaları istenip, göz temasları incelenmek üzere kayıt altına alınabilir. 12.4 1-Beslenme davranışının doğal gözlemidir. 3-Buna ulaşmak için, kendini analiz etmeyle ve alışverişle ilgili sorular içeren bir e-anket olabilir. 5-Buradaki en kolay yöntem, sınıflara bilimin klişeleşmiş 2 tipi hakkında yazılı bir anket vermek olacaktır. 7-Bu çalışma için katılımcını kapalı gözlem yapacağı bir durum gerekmektedir. EK A: PSİKOLOJİDE ARAŞTIRMALARIN SONUÇLARINI AKTARMAK ALIŞTIRMA A1.1 DOĞRU-YANLIŞ 1-Yanlış 2-Doğru 3-yanlış 4-doğru 5-doğru 6-yanlış 7-doğru 8-doğru 9-yanlış 10-doğru


TERİMLER SÖZLÜĞÜ A priori metodu: bilim ve felesefe dilinde ön kabul demektir. A-A1-B-A1-B: plasebo etkisini değerlendirmek için oluşturulan N yapısı A-B yapısı: ardından gelecek olan tedavi periyodunun (B) ana yapısını oluşturan N dizaynı A-B-A yapısı: herhangi bir iptalde A-B dizaynını takip eden başka bir yapıyı oluşturan N dizaynı A-B-A-B yapısı: A-B-A yapısının aynısıdır, tek farkı ikinci B olan tedavi yöntemi güçlendirilmiştir. A-B-C-B yapısı: şarta bağlı desteklerle şarta bağlı olmayan destekleri karşılaştıran N yapısı Abstrakt: Özet Alfa seviyesi: Önemli derecede Tip 1 hatası alma olasılığı Alternatif tedavi yöntemi üretme: Aynı katıılımcı ve aynı deney için, davranışı değiştirme amacıyla yapılan farklı alternatiflern oluşturduğu N dizaynı Alternatif hipotez: Araştırmacının çalışmanın sonuyla ilgili olan hipotezi Anlatılan kanıt: Bir olayı anlatan kanıtlar, sahte bilimde olduğu gibi kolayca oluşturulabilir Uygulamalı davranış analizi: davranışsal yöntem olarak adlandırılır ve davranış değiştirme yaklaşımları arasında en sık kullanılan yöntemlerdendir. Bu yöntemde, bireyin davranışları ve davranışlarıyla ilişkili çevresel faktörler ayrıntılı olarak incelenir ve analiz edilir. Bir davranışın değiştirilmesinde çevresel etkenlerin etkili olduğu düşünülmektedir.


Uygulamalı araştırma: Acil gerçek hayat problemlerini çözmek için yapılan araştırma Arşivsel araştırma: daha önceden yapılmış bir araştırmanın bazı hipotezlerini incelemek için yapılan araştırma Aşınma: Durağan değer ve deneylerin bir süre içinde doğal olarak aşınıp Bulunabilirlik kısayolu: kişilerin herhangi bir konu hakkında tahminlerini istatiksel olarak sık olana göre değil de akıla daha kolay gelen, dikkat çekici, tabiri caizse sansasyonel sebeplere bağlamaları. Temel çizgisi: Ölçülen niteliğin gözlemden, deneyden veya müdahaleden önceki normal veya ilk değerini temsil eden bir gözlem veya değer. Deneysel işleme, ya da çevresel uyarıma tepkiyi temsil eden değerlerle kıyaslama amacıyla kullanılır. Temel araştırma: Doğrudan uygulamaya dönük olmayan, teorik ilgiden veya entelektüel meraktan kaynaklanan sorulara cevap bulmayı amaçlayan araştırmalar. Davranış listesi: Değerlendirilecek bireyin doğrudan gözlemi yoluyla, gözlemcinin bir davranışın veya davranışlar grubunun varlığını veya yokluğunu kontrol edip işaretleyebileceği nesnel bir protokol. İnanç kararlılığı: İnsanların, kendileri ve sosyal yaşam hakkındaki inançlarını, bu inançları çürüten kanıtlara rağmen koruma eğilimi. Denekler arası dizayn: Farklı bireylerin, farklı deney gruplarına seçildiği ve böylece farklı deney koşullarına tabi tutulduğu bir deneysel tasarım türü Yanlı örneklem: Araştırmada veya deneyde örneklem olarak belli


kişilerin, grupların, olayların veya ögelerin diğerlerinden daha büyük bir şansa sahip olması sonucu elde edilen örneklemin, genelleştirme yapılması amaçlanan popülasyonu temsil eden özelliklerden yoksun olması. Bu durum, elde edilen sonucun popülasyona genelleştirilmesini imkansızlaştırır. İki değişkenli analiz: Sadece iki değişkeni bulunan bir analiz. Randomize seçim: Nesnelerin, deneklerin, vb. belirlenebilir yanlılıklar veya sistematik yapılar içermeyecek şekilde seçilmesi. Vaka incelemesi: Belli bir birey, grup, durum, hastalık, vb. konusunda elde edilebilecek her türlü verinin, bilginin (ailevi geçmişi, eğitim durumu, geçirdiği hastalıklar, aldığı testlerden elde edilen sonuçlar, görüşmelerin kayıtları, vs.) toplanıp incelenmesiyle tanımlanan bir araştırma yöntemi. Küme örneklemi: Popülasyonun tamamının bilinmediği durumlarda seçilen bir örneklem. Hedef popülasyonun br kümesi seçilerek bir örneklem belirlenir ve daha sonra daha küçük örneklem grupları belirlenir. Kohort etkisi: belirli bir özelliğe (aynı yılda doğma, aynı işte çalışma, aynı bölgede oturma v.b.) sahip kişilerin oluşturduğu grup. Karşı dengeleme : Bir deneyin koşullarında sistematik değişmeler yapma; örneğin A grubu sırasıyla 1, 2 ve 3. işlemlere tabi tutulurken, B grubu sırasıyla 3 2 ve 1. işlemlere tabi tutulur. Böylece alışkanlık veya yorgunluk gibi, zamana bağlı süreçlerin bağımsız değişkeni kirletmesini engeller. İşbirlikçi: Deneysel bir araştırmada, gerçekte araştırmacının yardımcısı olup da asıl deneklerin yanında sanki deneklerden birisiymiş gibi hareket eden kişiler. Onaylama eğilimi: İnsanın sosyal beklentilerinin, başkalarının onun bu beklentilerine uymasını sağlayacak şekilde hareket


etmesine yol açtığı bir tür Kirletici: Kirletici değişken Yapı/Kurgulama: Freud'un, analistin, yoruma kıyasla daha kapsamlı olan ve özünde kişinin çocukluğundaki bir olayı hem gerçek hem de fantastik yanlarıyla yeniden canlandırmayı (kurgulama) amaçlayan açıklaması için kullandığı bir terim. Yapısal geçerlilik: Bir testin içerdiği maddelerin, ölçülmesi düşünülen nitelikleri veya özellikleri ölçme derecesi. İçerik geçerliliği: Bir testin, ölçülmesi planlanan davranışı veya özelliği temsil eden bir örneklemi ölçme yetisi. Başka bir deyişle içerik geçerliliği, testin, ölçülmesi planlanan nitelikleri veya özellikleri ne ölçüde kapsadığı sorusuyla ilişkilidir. Örneğin eğer bir testin lise son sınıftaki sözel beceriyi ölçmesi planlanıyorsa içerik geçerliliği, bu testin o düzeydeki sözel becerileri ne kadar kapsadığı sorusuna cevap arar. Kesintisiz değişken: Belli sınırlar içerisinde herhangi bir değer alabilen (boy, kilo gibi) değişken. Kontrol grubu : Araştırmada, popülasyonu temsil etme açısından deney grubu ile aynı özelliklere sahip olan, ancak deneysel işleme (bağımsız değişkene) tabi tutulmayan karşılaştırma grubu. Bu grupta bağımlı değişkende gözlenen değişmeler, araştırmacının/deneycinin bağımsız değişkeni uygulamasından değil, rastgele (sabit) etkenlerden kaynaklanır. Kolaylık örneklemleri: Ya araştırmacının kolayına geldiği için, ya da uygun yer ve zamanda bulunmaları nedeniyle seçilen bireyler veya gruplar. İstatistiksel olarak incelenen popülasyonun tamamına yansıtılamaz. Korelasyon: İki değişken arasındaki, birindeki bir artışın diğerindeki bir artışla veya azalmayla birlikte gözlenmesi şeklinde ifade edilen istatistiksel bir ilişki; birlikte varolma, değişme,


ortaya çıkma ilişkisi. Bir değişkendeki artışla diğerindeki bir artışın ilişkilendiği durumlara pozitif korelasyon, birindeki artışın diğerindeki azalmayla ilişkilendiği durumlara ise negatif korelasyon denir. İstatistiksel anlamda korelasyon katsayısı şeklinde ifade edilen bu ilişki sıklıkla nedensellik ile karıştırılır; ancak iki değişkenin birlikte varolmasının veya birbirine bağlı olarak değişiyor gibi gözükmesinin, nedensel bir ilişki anlamına gelmeyeceği unutulmamalıdır. Korelasyon sadece iki değişken arasındaki ilişkinin gücü hakkında bir fikir verir, nedensellikleri hakkında değil. Buna klasik bir örnek, dondurma yeme ile boğulma arasındaki korelasyondur. Yaz aylarında insanlar çok dondurma yer, yaz aylarında boğulma vakaları da artar; dolayısıyla hesaplandığında ikisi arasında pozitif bir korelasyon çıkar. Ama buna dayanarak boğulmanın nedeni olarak dondurma yemeyi göstermek bir hata olur. Korelasyon matrisi: Bütün değişkenler arasındaki korelasyonları gösteren tablo. Karşıt dengeleme: Bir deneyin koşullarında sistematik değişmeler yapma; örneğin A grubu sırasıyla 1, 2 ve 3. işlemlere tabi tutulurken, B grubu sırasıyla 3 2 ve 1. işlemlere tabi tutulur. Böylece alışkanlık veya yorgunluk gibi, zamana bağlı süreçlerin bağımsız değişkeni kirletmesini engeller. Kriter geçerliliği: Tahmin geçerliliği. Kritik örnekleme: İş veya çalışma davranışının, yeterlilik veya yetersizlik ölçütlerine göre belirlenen özel örneklerine ilişkin tanımlar yoluyla iş performansını inceleme yöntemi. Enlemesine araştırma: Bir zaman akışı içinde değil, belli bir anda yapılan ve bu nedenle zamana bağlı değişmeleri veya gelişmeleri incelemeyen bir araştırma. Ancak bu araştırmalarda, örneğin her yaş grubundan örneklerin seçilmesi, araştırmaya konu değişkenlerin yaşlara göre dağılımı, vb. konusunda karşılaştırmalı bilgiler sağlar.


Bilgilendirme / Bilgi alma: Psikolojide, Araştırma veya deney tamamlandıktan sonra, deneye veya araştırmaya katılmanın yaratmış olabileceği fiziksel veya ruhsal bunaltıyı, olumsuz duyguları gidermek amacıya araştırmacının katılanlara deneyin amacını açıklanması. Bu açıklamaya, eğer başlangıçta yanıltıcı bilgiler verilmişse, bunun nedenleri de dahildir. Tümden gelim: Doğrudan yaşantıya değil, önceden verili önermelere dayanarak ve mantık kurallarını uygulayarak bir sonuca varma (genelden özele gitme) yöntemi. Bu yöntemde ortaya konan önermelerden her zaman bir sonuç çıkar. Başka bir deyişle, önermelerin doğru olması halinde sonuç da geçerli olacaktır. Tümdengelim sıklıkla 'A ise B'dir' türünden akıl yürütmelere dayanır ve üç aşamadan oluşur: önermelerin anlaşılması, geçerli bir sonuca varılması ve bu sonucun geçerliliğinin test edilmesi Talep Özellikleri: Özellikle deneğin kendisinden istenenler konusunda bazı beklentileri bulunduğu, ya da deneycinin neyin olmasını 'istediğini' keşfettiği durumlarda deneysel ortamın, deneğin davranışlarını etkileyebilecek yönleri. Tanımlayıcı istatistik: Belli bir popülasyondan alınan örneklemden elde edilen merkezi eğilim, korelasyon, varyans, vb. gibi özel ölçümleri tanımlayan ve özetleyen nicel (yani sayısal) bilgiler Belirlemecilik (determinizm): Genel anlamıyla evrendeki her olayın fiziksel ve potansiyel açıdan ölçülebilir bir nedeni bulunduğu, kendinden önce gelen olaylarla belirlendiği ve açıklanabileceği görüşü. Rastlantıyı, iradeyi ve özgür seçimi reddeden (iradenin, kendinden önce gelen ruhsal, fiziksel koşullarla ve nedenlerle belirlendiğini savunan) bu görüşün psikolojideki yansımaları iki farklı şekilde karşımıza çıkar. Bunlardan birisinde insan davranışının tamamen eski yaşantılarla, bilinçdışıyla belirlendiği savunulur. Davranışın geçmişle, bilinçdışıyla belirlendiği görüşünün başta gelen savunucusu Freud, hiçbir insan ediminin rastlantı olmadığını, rastlantı gibi gözüken her edimin (örneğin bir dil sürçmesinin, rastgele söylenen bir rakamın, bir rüya ögesinin, semptomun, vb.) mutlaka


belirlenebilir bir nedeni bulunduğunu savunmuştur. Davranışın, çevre (yani uyarıcı) tarafından belirlendiğini savunan davranışçı ekol, belirlemeciliğin psikolojideki bir diğer yansımasıdır. Davranışçılara göre irade ve özgür seçim de dahil olmak üzere her türlü insan davranışı, öğrenilmiş bir dizi uyarıcı-tepki ilişkilerinin bir sonucudur ve bu tür formüllerle açıklanabilir. Özgür iradecilerin ve özgür seçimcilerin (hümanistlerin, varoluşçuların, vs.) şiddetle karşı çıktıkları belirlemecilik, aslında bir yanıyla bilimin de vazgeçilmiş bir koşuludur. Eğer neden-sonuç ilişkisi yoksa, bilim de yoktur demektir; çünkü bu durumda bilimin 'açıklama, verili olanlara dayanarak bilinmeyeni “tahmin etme' kriteri ortadan kalkmış olur. Bu açıdan belirlemecilik konusunda psikolojinin kafasının karışık olduğu söylenebilir. Birçok araştırmacı, işin teorisinde belirlemeciliği reddetse de, iş pratiğe (davranışı açıklayacak ilkeleri incelemeye, olaylar arasında ilişki kurmaya, vb.) geldiği zaman şu veya bu ölçüde belirlemeci olmaktadır. Yönlülük sorunu: Bir korelasyonda nedensellik yönü A'dan B'ye olabileceği gibi, B'den A'ya da olabilir. Kesintili değişken: Nicel anlamda süreklilik göstermeyen, sınırlı sayıda kategoriye dahil edilebilen cinsiyet (erkek/kadın), medeni durum (evli-bekar-boşanmış), vb. gibi bir değişken Ayırdedici geçerlilik: Farklı olduğu düşünülen ölçümlerle çok yüksek bir korelasyon içermemesi gereken bir ölçüm kriteri. Çift kör: Ne araştırmaya veya deneye katılan deneklerin, ne de araştırmayı veya deneyi uygulayan kişilerin araştırmanın asıl amacından veya kimin kontrol, kimin deney grubunda bulunduğundan haberi olmadığı bir tür kontrollü araştırma/deney tekniği. Örneğin bu yeni bir ilacın uygulanmasıyla ilgili bir araştırmaysa hasta da, doktor da hangi hastaların etken madde içeren ilacı, hangilerinin plasebo aldığını bilmez. Böylece kişisel önyargıların (araştırmacının veya deneklerin beklentilerinin), ya da plasebo etkisinin deney sonuçlarını bozması önlenir.


Deneysellik / Ampirisizm: Her türlü bilginin, dünya hakkındaki anlamlı her türlü sözün, duyusal yaşantıya, ölçüme ve gözleme dayandığını savunan, kendiliğinden fikirlerin veya a prioridüşüncenin olabileceğini reddeden felsefi yaklaşım; tümdengelimsel mantık ve çıkarsamadan çok, gözlemleri ve verilerin dilini baz alan bilimsel yöntem. Ampirisizm, toplumsal ilişkilerin doğanın dışsal, evrensel 'yasalarıyla' belirlendiğini ve istatistiksel yöntemlerle ortaya çıkarılabileceğini varsayma eğilimi gösterir. Bu görüş ayrıca toplumların oluşumunda yargının, amacın ve insan etkinliğinin rolünü göz ardı etmeye yatkındır Etik: Bir meslek grubunun, ahlaki açıdan doğru kabul edilen mesleki davranış standartları (hekimlik etiği gibi). Deney: Bir hipotezin doğruluğunu test etmeyi, ya da neden-sonuç ilişkilerini belirlemeyi hedefleyen ve araştırmacının, inceleme konusu bağımsız değişkenlerin tüm veya bazı yanlarını kontrol edebildiği bir araştırma tekniği.Bağımsız değişken maniple edilir ve bu maniplasyonun bağımlı değişken üzerindeki etkileri ölçülür. Örneğin içilen sigara sayısının öğrenme (hatırlama) yeteneğini etkilediğini varsayalım. Bu varsayımın doğruluğunu inceleyecek bir deneyde, sigara sayısı bağımsız değişken, hatırlama yeteneği de bağımlı değişken olacaktır. Bir araştırmanın deney olabilmesi için, bağımsız değişkenin kontrol edilebilmesi ve benzer sonuçlar verecek şekilde tekrarlanabilmesi gerekir. Deneysel grup: Deneyde, deneysel işleme (belli bir bağımsız değişken değerine) tabi tutulan grup. Bu gruptan elde edilen veriler, deneysel işleme tabi tutulmayan veya farklı bir bağımsız değişken değerine tabi tutulan kontrol grubundan elde edilen verilerle karşılaştırılır. Deneyci yanlılığı: Deneyden elde edilen verilerde, deneycinin beklentilerinin denekleri belli bir şekilde (hipotezini destekleyecek tarzda) davranmaya istemeyerek özendirmesi sonucunda ortaya çıkan kirlilikler (sapma ve hatalar). Bu tür beklentiler birçok deneyde örtülü olarak bulunabilir. Deneycinin kaş-göz işareti, yüzündeki ifade, sesinin tonu, vb. gibi son derece örtülü ipuçları


bile, deneklerin davranışını beklenen yönde etkileyebilir. Dış geçerlilik: Bir araştırmadan veya deneyden elde edilen bulguların, araştırmaya katılan denekler veya örneklem dışındaki insanlara, gruplara, ortamlara genelleştirilebilir olması Yüzeysel geçerlilik: Bir testin, ölçtüğü söylenen şeyi ölçüyor gibi gözükmesi. Bu, öznel bir izlenimdir ve yanıltıcı olabilir, yani böyle gözükmesine rağmen gerçekten amaçlanan şeyi ölçmüyor, dolayısıyla gerçek bir yapısal geçerlilikten ve tahmin gücünden yoksun olabilir. Faktör analizi: Çok sayıdaki ölçüm veya test maddeleri arasındaki iç ilişkileri analiz etmekte kullanılan çok değişkenli bir istatistik yöntemi. Çok sayıdaki değişken, belli bir matris içinde değerlendirilir ve aralarındaki korelasyonlar hesaplanır. Bu yöntemle aralarında yüksek bir korelasyon bulunan değişkenler (ölçüm veya puan) kümelerinin, altta yatan bir özelliği, beceriyi veya yeteneği (faktör, [3]) ölçtüğü varsayılır. Örneğin çeşitli alanlardan çok sayıda soru içeren bir yetenek testi, daha sonra bu tür bir işleme tabi tutularak, birbirleriyle ilişkilenen soru kümeleri belirlenir ve bu kümelerin, 'sözel yetenek, sayısal yetenek,' vb. gibi özellikleri ölçtüğü varsayılabilir Faktöriyel dizayn: Bağımlı değişken üzerindeki ortak ve ayrı ayrı etkilerini belirlemek amacıyla, iki veya daha fazla bağımsız değişkenin maniple edildiği bir deneysel tasarım. Her bir bağımsız değişkenin birden fazla düzeyi (değeri) vardır ve bu düzeylerin olabilecek bütün kombinasyonları tek inceleme içinde yer alır. Falsifikasyon / Veri çarpıtma / yalanlama: Araştırma etiğinde, verilerin çarpıtılması, deneyin prosedürüne uygun yapılmaması, vb. gibi araştırmanın doğruluğunu zedeleyecek davranışlar. Uydurmadan farklı olarak, verilerdeki çarpıtmaları belirlemek, araştırma ve istatistiksel yöntemler konusunda belli bir bilgi gerektirir. Saha deneyi: İçerik olarak, laboratuar deneyinden daha doğal,


gerçekçi olan ve gerçek yaşam durumlarında yapılan bir deney. Figür: Sterotipik toplumsal bir rolün temel özelliklerini temsil eden kişi; örneğin otorite figürü, anne figürü, vb. gibi. Sıklık dağılımı: İstatistiksel bir dağılım aralığının bölündüğü genellikle bitişik ve eşit genişlikteki aralıklar kümesi. Aralıklardan her birisi bu aralıktaki ölçümlerin sayısını gösteren bir sıklık ile ilişkilenmiştir Hawthorne etkisi: Araştırmada, araştırmacının varlığının veya deneğin gözlendiğinin farkında olmasının deneğin davranışlarında yol açtığı değişiklik. Genel anlamıyla uygulamada her türlü yeniliğin (yeni yöntemlerin, buluşların, aletlerin, programların, vb.) üretkenlikte ve performansta geçici de olsa belli bir artışa yol açması. Histogram: Belli bir popülasyondaki veya örneklemdeki sıklık dağılımının grafiksel olarak gösterilmesi. History: Hastanın, mevcut rahatsızlığının veya durumunun başlangıcı, süresi ve yapısı ile semptomlarını ağırlaştıran veya hafifleten etkinlikler veya ortamlar konusunda verdiği bilgiler. Bağımsız değişken: Araştırmada, neden-sonuç ilişkilerini belirlemek amacıyla araştırmacı tarafından maniple edilen ve bağımlı değişken üzerindeki etkisi gözlenen değişken. Bilgilendirilmiş onay: Kişinin, araştırmaya katılma veya kendisine belli bir teşhis, terapi veya koruyucu işlem yapılması konusunda yeterli düzeyde bilgilendirildikten sonra yapılacak işleme gönüllü olarak razı olması. Bu tür bir anlaşma için hastaya/deneğe verilmesi gereken aşağıdaki bilgiler, genellikle yazılı bir form halinde kişiye verilir: teşhis; araştırmanın/tedavinin içeriği; yapılacak işlemler ve süresi; muhtemel riskleri ve yararları; söz konusu tedaviyle ve tedavisiz ortaya çıkabilecek sonuç; kullanılabilecek diğer seçenekler; katılımın gönüllü olduğu ve hastanın/deneğin tedaviyi/araştırmayı dilediği anda bırakma hakkı


bulunduğu. İç geçerlilik: Bir araştırmanın (genellikle de deneyin) sonuçlarının, araştırma tasarımındaki hatalara değil de maniple edilen bağımsız değişkenlere bağlanabilme derecesi; başka bir deyişle, bir değişkenin diğeri üzerindeki nedensel etkileri hakkında geçerli sonuçlar çıkarabilme derecesi. Bu, genelleştirme veya temsil garantisi anlamına gelmez Çeyrekler arası aralık: Bir sıklık dağılımının ortasına denk düşen % 50'lik kısmı; yüzde 26 ile yüzde 75 arasında kalan kısım. Aralık ölçeği: Eşit aralıklara bölünen ve keyfi bir sıfır noktası belirlenen ölçekler. Bu ölçeklerde sıfır noktası mutlak, yani anlamlı değildir. Santigrat derece buna bir örnektir. İç gözlem: Kişinin kendi içine bakması, kendi duygularını, düşüncelerini, bilişsel süreçlerini, algılarını, anılarını, güdülerini, vb. incelemesi; öz-gözlem. Boylamasına araştırma: Boylamasına yöntem de denir. Aynı insanlar hakkında uzun bir süreyi kapsayan verilerle yapılan bir araştırma tasarımı. Genellikle yaşa bağlı gelişimsel değişimleri belirlemek amacıyla yapılır. Ölçümler belli aralıklarla (yılda bir, beş yılda bir, vb. gibi) yapılır; zamanın, bağımlı değişkenler üzerindeki etkileri incelenir. Çevresel etkenlerin bilişsel gelişim üzerindeki etkisini incelemek amacıyla farklı sosyo-ekonomik gruplardan bir dizi çocuğun birkaç yıl boyunca incelenmesi buna bir örnektir. Ana etki: Varyans analizinde, bağımsız bir değişkenin, bağımlı değişken üzerindeki tek başına etkisi. Eşlemeli grup dizaynı: Eşlemeli örneklem dizaynı da denir. Gruplar arası değişkenliğin en aza indirilmesini hedefleyen ve araştırmaya girmeyen, ancak araştırmanın bulgularını etkileyebilecek olan dış etkenler açısından araştırma (deney) grubu ile kontrol grubunun benzer özelliklere sahip olacak şekilde


seçildiği bir araştırma dizaynı. Grupların yaş, cinsiyet, sosyoekonomik statü, vb. açısından eşlenmesi buna bir örnektir. Ortalama: Değerlerin toplamının, değer sayısına bölünmesine dayalı istatistiksel bir merkezi eğilim ölçüsü veya ortalaması. Eğer başına niteleyici bir sıfat (geometrik ortalama gibi) gelmemişse, genellikle aritmetik ortalama anlamında kullanılır. Ortalama, uç değerlere son derece duyarlıdır. Örneğin bebek ölüm oranı çok yüksek bir toplumda yaşam beklentisi (süresi) ortalaması yanıltıcı olacaktır Ölçüm hatası: Ölçümdeki yanlılıktan kaynaklanan sabit hatalar. Bu hataların nedeni ölçümde kullanılan hatalar, ölçümü yapan kişi veya denekler olabilir. Ortanca: merkezi eğilim ölçülerinden birisi. Bir dağılımın veya sıralı puanlar kümesinin orta noktasında bulunan ve puanları iki eşit kısma ayıran puan. Puanların yarısı bu puanın altında, yarısı da üstünde bulunur. Genellikle bariz şekilde yamuk (asimetrik) olan dağılımlarda kullanılır, çünkü ortalamayla kıyaslandığında, uç değerlerden fazla etkilenmez. Meta-analiz: Birbirinden bağımsız araştırmacılar tarafından yürütülen ayrı, ancak benzer konulu (genellikle literatürde yayımlanmış olan) birçok araştırmadan elde edilen bulguların birleştirilerek anlamlı eğilimlerin bulunup bulunmadığını belirlemeye yönelik istatistiksel bir yöntem. Örneğin yüzlerce farklı terapist tarafından yürütülen farklı tedavi şekillerine (davranışçı, psikanalitik, vb.) ilişkin bulgular meta analiz yöntemiyle irdelenerek, hangi terapi şeklinin daha etkili olduğu belirlenmeye çalışılır. Özellikle bu alanda davranışçıların bir silahı haline gelen bu yöntemin (çünkü yapılan bütün meta analizlerde davranışçı terapilerin daha etkili olduğu görülür), tarafsız ve kontrollü yapılmaması halinde, basit, ama son derece yanıltıcı bir istatistik hilesi olduğu anlaşılmıştır. Örneğin elli vakada basit fobileri (örümcek fobisi, vs.) kısa süreli davranış terapisine, bir diğer elli vakada ağır depresyonu yine kısa süreli psikodinamik terapiye tabi tutup sonuçları toplu olarak değerlendirirseniz, davranışçı


tekniğin tartışmasız bir üstünlüğü olduğunu görürsünüz. Karma modelli dizaynlar: Bir veya daha fazla denekler arası faktörü ve bir veya daha fazla tekrarlanan ölçü faktörü içeren ANOVA dizaynları. Ayrıca, hem sabit hem de rastgele bağımsız değişkenler içeren dizaynlar. Mod: İstatistikte, veri kümesinde en çok gözlenen değer (dağılım eğrisindeki en yüksek nokta) olarak tanımlanan bir merkezi eğilim ölçüsü. Düzensiz bazı dağılımlarda birden çok mod vardır Çoklu regresyon: Bir bağımlı değişkenle (kriter değişkeni ile) iki veya daha fazla bağımsız değişken (tahmin değişkeni) arasındaki ilişkinin derecesini belirlemek veya ilkini ikincisinin bir fonksiyonu olarak tahmin etmek için kullanılan istatistiksel bir teknik Doğal gözlem: İnsanların ve/veya hayvanların davranışlarının, kendi doğal çevrelerinde ve araştırmacı tarafından müdahale ya da kontrol edilmeksizin gözlendiği bir tür gözlemsel araştırma Negatif korelasyon: İki değişken arasında, ters orantılı bir ilişki. Değişkenlerden birinin değeri artarken diğerininki azalır. Nominal ölçek: Verilerin, sayısal veya adlandırmalı ('evet,' 'hayır,' 'sarı,' 'kırmızı,' vb. gibi) dışlayıcı gruplar halinde sınıflandırıldığı bir ölçek. Bu ölçekte sıralama, büyüklük, sıfır noktası, vb. bulunmaz ve bu şekilde elde edilen veriler üzerinde aritmetik işlemleri yapılamaz. Sıfır hipotezi: (H0) İstatistikte, genellikle 'fark yok' hipotezi; iki veya daha fazla değişken arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığı, yani, bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerinde hiçbir etkisi olmadığı ve deneysel grupla kontrol grubu arasındaki farklılıkların rastlantıya bağlı olduğu hipotezi. Analizlerde iki veya daha fazla veri grubu arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmaması halinde bu hipotez kabul edilir. Araştırmacılar genellikle bu hipotezi reddetmeye, yani karşılaştırılan gruplar, durumlar, vb. arasında bir fark olduğunu kanıtlamaya çalışır.


Nesnellik (Objektivite): Tarafsız olma; bir olayı, durumu, veriyi, vb. yorumlarken önyargıdan uzak olma, değerlendirmeyi kişisel düşüncelere, arzulara, vb. değil de dış gerçekliğe dayandırma. Bilimde belirleyici bir önem atfedilse de, bazı otoriteler (özellikle postmodern fenomenolojistler) yorumlayan kişinin öznel etkinliğinden bağımsız bir toplumsal veya doğal gerçekliğin mümkün olmadığını, hatta bunun arzu edilir bile olmadığını savunur. Gözlemci yanlılığı: Gözlemcinin, verileri kendi beklentilerine uyacak şekilde yanlış yorumlama veya çarpıtma eğilimi. Açık uçlu sorular: Kısa ve belli (evet/hayır gibi) cevaplar verilmemesi gereken bir soru tipi. Sıklıkla detaylı bilgi almak amacıyla kullanılır. İşlemsel şartlandırma: B. F. Skinner'in şartlanma modelinde, bir davranışın aynı veya benzer koşullarda tekrar ortaya çıkma sıklığını değiştirmek amacıyla ayırdedici uyarıcı ile işlemsel davranış ve pekiştirici arasındaki olumsal ilişkilerinin kontrol edildiği bir davranış değiştirme yöntemi. Bu yöntemde istenen davranışlar pekiştirilerek (ödüllendirilerek), istenmeyen davranışlar da cezalandırılarak veya ödüllendirilmeyerek) davranış değişikliği sağlanır. Sıklıkla araçsal şartlandırma ile eşanlamlı olarak kullanılsa da, aslında birbirinden farklı iki yöntemdir. İşlemsel tanım: Soyut bir kavramı somut bir yoldan tanımlamak amacıyla yöntemsel bir işlemin kullanılması; kavramların, araştırmada nesnel olarak ölçülebilir değişkenler halinde ifade edilmesi. Eğer araştırmaya konu değişken doğrudan ölçülemiyorsa, nesnel olarak ölçülebilir olduğu düşünülen bazı özellikleri işlemsel tanım olarak verilir. Bu da aynı tanımı kullanan diğer araştırmacıların, aynı yöntemi güvenilir bir şekilde kullanmasını mümkün kılar. Örneğin kaygı doğrudan ölçülebilir bir değişken olmadığı için, kalp atışı, bir testte alınan puan, vb. şekilde tanımlanabilir.


İşlemselcilik: P. W. Bridgman'ın, bilimde kullanılan kavramları, bunları ölçmek için kullanılan adımlarla (işlemlerle) tanımlamak gerektiği görüşü. Bridgman'a göre bu tanımlar, söz konusu kavramları belli bir bireyin duygularından ve sezgilerinden kurtararak kamulaştırır ve ölçülebilir işlemleri yapan herhangi birisi tarafından test edilmesini (doğrulanmasını veya çürütülmesini) mümkün kılar. Dolayısıyla işlemselcilik, bu şekilde test edilmeye (ölçülmeye) elverişli olmayan her kavramı geçersiz olduğu gerekçesiyle reddeder. İşlemselcilik, psikolojide özellikle radikal davranışçılar ve teorisyenleri tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmış ve insana özgü her kavramın, özelliğin işlemsel tanımı için temel ilke olarak kullanılmıştır. Ancak bu yaklaşımın çeşitli sorunlar içerdiği ortaya çıkmıştır. Örneğin zekâ için verilen işlemsel tanım şöyledir: 'zekâ testinin ölçtüğü şey.' Bu da zekânın, kullanılan teste (ve testi hazırlayana) bağlı olarak farklı şekillerde tanımlanabileceği anlamına gelir. Nihai anlamda bu, işlemselciliğin hedeflediği şeyi (güvenilir, kontrol edilebilir sonuçlar alma amacını) baltalar. Sıralama etkisi: Bir deneyde, yapılan işlemlerin sıralamasının, deney sonuçları üzerindeki muhtemel etkileri. Deney sonuçlarında kirlilik yaratabilen bu etkilerin telafi edilmesi için kontrol yöntemlerinin (sıralamanın değiştirilmesi gibi) kullanılması gerekir. Sıralı ölçek: Verilerin, büyüklük açısından birbirlerine göre sıralandığı (1., 2., 3.,n-1.,n.) bir ölçek. Bu ölçek sadece bir değerin diğerinden büyük veya küçük olduğunu gösterir; aralarındaki farkın büyüklüğünü göstermez ve gerçek sıfır noktasından yoksundur. Dışta kalan: İstatistikte, dağılımın geri kalanından ayrı duran ve bu nedenle sorgulanan veya hata olarak kabul edilen uç değerler; değişkenlerin tipik değerlerinden önemli ölçüde farklılık gösteren gözlemler. Genellikle ortalamadan en az iki standart sapma kadar sapan değerler için kullanılır. Parsimoni: Latince parsimonia=cimrilik, tutumluluk. Modern


bilimde, bir duruma, olguya, vb. ilişkin iki alternatif teoriden veya açıklamadan, daha basit olanının seçilmesi gerektiği görüşü Kısmi korelasyon: İstatistikte, bağımlı değişkenle bağımsız değişken arasında, diğer bağımsız değişkenlerin etkisi sabit tutularak hesaplanan korelasyon. Katılımcı gözlem: Eğitimli bir gözlemcinin, gözlenecek gruba fiilen katılarak etkileştiği, ancak grup üyelerinin davranışlarını etkilememeye özen göstererek (onları gözlediğini hissettirmeyerek) doğal çevrede sistemli gözlemler yaptığı bir araştırma tekniği. Antropolog B. Malinowski tarafından geliştirilen bu yöntem, günümüzde antropoloji, sosyoloji ve psikoloji bilimlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Pilot çalışma: Asıl araştırmada kullanılacak işlem ve malzemenin değerlendirilmesi ve varsa hatalarının düzeltilmesi için yapılan küçük ölçekli ön araştırma. Pilot araştırmalar, önerilen deneyin veya araştırmalar dizisinin muhtemel sonuçları konusunda bilgi toplamak için de yapılabilir. Popülasyon: İstatistikte teorik olarak bir araştırmaya dahil edilebilecek olan deneklerin tamamı; araştırmaya konu olan olayların, nesnelerin, vb. tamamı; içinden rastgele örneklem seçilen ve özellikleri bilinmeyen evren. Bu evren sınırlı (belli bir okuldaki psikoloji öğrencileri gibi) veya sınırsız (olabilecek bütün yazı-tura atışları gibi) olabilir. Örneklem üzerindeki araştırmadan, deneyden, vb. elde edilen sonuçlar bu evrene genelleştirilir. Pozitif korelasyon: İki değişken arasında, birisinin değerindeki değişmenin, diğerinde de aynı yönde değişmeye karşılık geldiği ilişki biçimi Güç: İstatistikte, gerçekte yanlış olan sıfır hipotezini (H0) reddetme olasılığı. İki grup arasındaki istatistiksel bir karşılaştırmada kuvvet, gruplar arasındaki farkı doğru olarak belirleme olasılığıdır; böyle bir farkın varolması halinde kuvvet= 1-$ ($=II. tip hata) olacaktır. Genellikle bir araştırmanın kuvveti,


denek sayısı arttıkça veya deney süresi uzadıkça artma eğilimi gösterir. Tahmin: Bir değişkenin değerinin (Y), bir veya daha fazla tahmin edici değişkene (Xi) dayalı olarak tahmin edilmesi. Tahmin değişkeni: Tahmin yapmakta kullanılan değişken. Olasılık örneklemi: Olasılık teorisine dayalı olarak küçük örneklemlerden, popülasyon hakkında güvenilir genel sonuçlar çıkarmayı mümkün kılacak şekilde tasarlanan örneklem yöntemi. Yalancı bilim: Bilimsel olduğunu iddia eden ya da bilimsel olduğuna inanılan ama bilimle alakası bulunmayan astroloji, biyoritm, duyu ötesi algı, psikokinezi, telepati, vb. gibi bir teoriler ve yöntemler sistemi. Psikofizik: Psikolojinin, çevresel uyarıcıların fiziksel özellikleri ile bu uyarıcıların yarattığı ruhsal yaşantılar arasındaki nicel ilişkileri inceleyen dalı. Duyu eşikleri, duyu adaptasyonu gibi konular bu dalın alanına girmektedir. Rastgele tahsis: Deneklerin, herkesin deney veya kontrol grubuna dahil edilme şansı eşit olacak şekilde gruplara tahsis edilmesi. Bu yöntemle her deneğin, bağımsız değişkenin her düzeyine tabi tutulma şansının eşit olması garantilenmiş ve birbirine denk grupların oluşturulması, yani deney sonuçlarını etkileyebilecek bireysel farklılıkların kontrol edilmesi sağlanmış olur. Deneylerdeki rastgele tahsis ile diğer araştırmalardaki rastgele örneklem arasındaki farka dikkat edin. İlki, neden-sonuç ilişkilerini ortaya çıkarmayı hedeflerken, ikincisi popülasyona genelleştirme yapmamızı mümkün kılar. Aralık: İstatistikte, bir dağılımdaki en yüksek ve en düşük değerler. Ayrıca bu değerler arasındaki fark. Örneğin 6, 7, 9, 11, 12, 13, 16 yaşlarındaki bir çocuklar grubunun aralığı 6 ila 16 arası olacaktır (başka bir ifadeyle de 16-6=10)


Tepki oranı: İşlemsel şartlandırmada, birim zamandaki tepki sayısı. Tepki şiddeti, süresi ve oranı, öğrenmenin veya şartlandırmanın gücünün hesaplanmasında birer kriter olarak kullanılabilir. Oran ölçeği: İstatistikte, gerçek bir sıfır noktası bulunan ve üzerinde aritmetik işlemler yapılabilen bir ölçek. Regresyon analizi: Bir veya daha fazla bağımsız değişken konusundaki bilgileri kullanarak, bağımlı bir değişkenin değerini açıklama veya tahmin etme yöntemleri, ya da regresyon denklemi kurma teknikleri. Bu denklem, iki veya daha fazla değişken arasındaki ilişkinin yapısını ve yakınlığını, özellikle de bilinenlerden bilinmeyenleri ne ölçüde tahmin edebileceğinizi gösterir. Bu denklem sıklıkla söz konusu değişkenler arasındaki en uygun düz çizgiyle (regresyon çizgisi) ifade edilir Regresyon çizgisi: İstatistikte, regresyon analizinde verilerin grafik üzerinde işaretlenmesi sırasında değerleri en iyi temsil eden düz çizgi. Güvenilirlik: Her türlü test ve ölçüm çalışmasında, testin veya ölçümün tutarlı sonuçlar vermesi, ya da rastlantıya bağlı ölçüm hatalarından nispeten arınmış, ölçtüğü düşünülen şeyi ölçüyor olması; yani benzer koşullarda aynı kişilere farklı zamanlarda tekrar tekrar uygulandığı zaman benzer sonuçlar vermesi. Genellikle 0 ila 1 arasında değişen bir güvenilirlik katsayısı veya standart ölçüm hatası şeklinde ifade edilir. Katsayının 1 olması mükemmel bir güvenilirlik anlamına gelir, ancak sosyal bilimler pratiğinde bu pek mümkün değildir. Genellikle standart testlerde bu katsayının en az 0.85 olması beklenir. 1 kg.lık bir kütleyi, her tartışımızda terazinin farklı bir değer göstermesi (birisinde.8 kg., diğerinde 1.3 kg., yine bir başkasında 2 kg. gibi) halinde neler olabileceğini düşünmemiz, bu kavramın bilimdeki önemini açıklayan basit bir örnektir. Araştırmalarda ve deneylerde, ölçümlerin güvenilirlik derecesini belirlemek için test-yeniden test güvenilirliği, bölük yarı güvenilirliği., vb. gibi yöntemler kullanılır.


Tekrarlanan ölçümler dizaynı: Deneydeki her deneğin, en az bir bağımsız değişkenin bütün seviyelerinde deneye tabi tutulduğu bir deney düzenlemesi. Tekrar: Asıl deneyin veya araştırmanın, iç geçerliliğini veya başka durumlarda ne ölçüde geçerli olduğunu belirlemek amacıyla farklı deneklerle, farklı zamanlarda ama asıl deneyde öngörüldüğü tanım ve koşullarla tekrarlanması. Bu, bir hipotezin geçerliliğini belirlemenin yöntemlerinden birisidir. Araştırmanın/deneyin tekrarının öncekilerle aynı sonuçları vermesi durumunda, hipotezin geçerli olduğu kabul edilir. Ancak fizik, kimya gibi bilimlerin tersine sosyal bilimlerde, özellikle de tutumlar, kanılar, toplumsal normlar, vb. gibi konularda yapılan araştırmalarda tekrar başlı başına sorundur; çünkü aynı sonuçları almayı beklemek, toplumun, bireylerarası ilişkilerin, vb. statik, değişmez olduğunu varsaymakla aynı şeydir. Ama dinamik yapılar aslâ kendini tekrarlamaz ve dolayısıyla bu türden tekrarlara izin vermez. Temsil örneklemi: Yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, vb. gibi önemli özellikler açısından araştırmaya konu popülasyonun temel özelliklerini temsil eden bir örneklem Risk: Psikolojide, bir davranışın, insanın yaşamı, sağlığı, çevresi, ilişkileri, vb. açısından istenmeyen, olumsuz sonuçlar doğurma potansiyeli veya ihtimali. Örneklem: İstatistikte, bir bütün olarak popülasyon hakkında bilgi edinmek, popülasyona genelleme yapmak, vb. amacıyla ilgili popülasyondan önceden belirlenen yöntemlerle ve popülasyonun temel özelliklerini temsil edecek şekilde seçilen denekler Sıra etkisi: Bağımsız değişkenin bir düzeyinin uygulanmasının, bu değişkenin başka bir düzeyine olan tepkiyi etkilediği bir durum. Serendiplik: Bir şey ararken değerli başka bir şey bulma yetisi. Sıklıkla yaratıcı bilimcinin tipik özelliği olarak değerlendirilir.


Terim adını bu yeteneğe sahip olduğu varsayılan Serendip'li Üç Prens adlı masalın kahramanlarından almıştır. Şekillendirme: İşlemsel şartlandırmada, B. F. Skinner tarafından geliştirilen ve hedeflenen davranışa yönelik ardışık yaklaşımların seçici olarak pekiştirilmesinden oluşan bir teknik. Örneğin hedef davranış deney hayvanının bir mekanizmaya basması ise, hayvan ilk önce mekanizmaya yaklaştığı için, daha sonra mekanizmaya doğru gittiği için, daha sonra patisini kaldırdığı için pekiştirilir ve bu seçici, ardışık pekiştirme işlemi hayvan pedale istikrarlı bir şekilde basıncaya kadar devam eder. Sirk hayvanlarının yaptığı çok karmaşık hareketler bu yöntemle öğretilir. Sosyal istenilirlik: Çeşitli araştırma ve anketlerde deneklerin sorulara toplumsal açıdan arzu edilir veya kendisini toplumsal açıdan istenir kılacak yönde cevaplar verme eğilimi. Bölük-yarı güvenilirliği: Testin ikiye ayrılarak her bir yarısının puanlarının, diğer yarısıyla karşılaştırıldığı bir güvenilirlik ölçüsü. Tutarlı sonuçlar elde edilmesi halinde, testin iki yarısının da aynı şeyi ölçtüğü değerlendirilmesi yapılır. Bunun, testin ölçmesi gerektiği şeyi ölçüp ölçmediği, yani geçerliliği konusunda bir şey söylemediği unutulmamalıdır. Bu yöntem sadece testin iki ayrı bölümünün ölçtüğü şey anlamında birbirine denk olduğunu gösterir. Standart sapma: Belli bir popülasyondaki ölçümler arasındaki farkları ve dağılmayı tanımlamak için kullanılan çeşitli değişkenlik endekslerinden birisi. Matematiksel olarak standart sapma, varyansın kareköküdür. Puanların ortalamadan ne kadar saptığını gösterir. Normal bir dağılımda puanların % 68.3'ü, ortalama puan ± 1-SD aralığında kalır. Puanların % 95'i ise ortalama puan ± 2-SD aralığındadır. Denek: Araştırmada kullanılan veya deneye tabi tutulan insan ya da hayvan. Anket: Yazılı anket formlarıyla, telefonla veya yüz yüze


görüşmelerle, internet, gazete, dergi gibi yaygın iletişim araçlarıyla, ev ziyaretleriyle, vb. yöntemlerle uygulanan ve çok sayıda insandan bilgi toplamaya elverişli, ancak çok da formatlı olmayabilen gözlemsel, tanımlayıcı bir araştırma tekniği. Bu tür araştırmalar daha çok insanların belli konulardaki tutumları, inançları, kanıları, beklentileri, tercihleri, vb. konusunda genel eğilimleri ve özellikleri ortaya çıkarmaya yönelik olarak yapılır. Sistematik varyans: Bir sıklık dağılımındaki değişkenliğin ölçüsü; bir puanlar kümesindeki dağılmanın ölçüsü. Standart sapmanın'karesi olarak ifade edilen ve genellikle varyans analizi adı altında anılan istatistiksel testlerde kullanılan varyansın büyüklüğü, belli bir puanın ortalamadan uzaklığını gösterir. Test-yeniden test güvenilirliği: Testlerin tutarlılığının bir ölçüsü. Söz konusu test, aynı kişilere araya belli süreler konarak tekrar tekrar uygulanır ve sonuçta elde edilen puanlar kıyaslanır. Farklı zamanlarda elde edilen puanlar birbirine ne kadar yakınsa, test de o kadar güvenilir demektir. Ancak bu aralıklarda testin sorularının hatırlanması, ya da testi almanın kendi içinde öğretici bir unsur olması gibi etkenler, özellikle bilgiye dayalı testler ile tutum, vb. konusundaki anketlerde bu güvenilirliğin olduğundan yüksek çıkmasına yol açabilmektedir. Teori: Nispeten çok sayıda durumda geçerli olan sistemli, örgütlü bilgi, özellikle de belli bir olgular kümesinin doğasını veya davranışını tanımlamaya, açıklamaya, analiz veya tahmin etmeye yönelik bir varsayımlar, önermeler, savlar, kabul edilmiş ilkeler, inceleme yöntemleri ve kuralları sistemi. Zaman örneklemi: Gözlemlerin belli zamanlarda veya belli zaman aralıklarında yapıldığı bir örneklem biçimi. Zaman serisi: Zaman içinde birbiri ardı sıra düzenlenen istatistiksel bir dizi. Örneğin yıllara yayılan bir öğrenme eğrisi, doğum oranı, kaza oranı, vb. Eğilim analizi: Verilerde zaman içinde belli bir eğilim ortaya çıkıp


çıkmadığını belirlemek amacıyla, farklı zamanlarda alınan değişken ölçümlerinin istatistiksel yöntemlerle analiz edilmesi. 1.tip hata: Aslında doğru olan H0'ı reddetme hatası. Daha açık bir ifadeyle araştırmacı, bir etki veya ilişki (istatistiksel anlamlılık ifade eden bir fark) bulduğuna inanır; oysa gerçekte böyle bir etki, ilişki, anlamlılık yoktur. Örneğin geliştirilen bir ilacın X hastalığı üzerindeki tedavi edici etkisinin araştırıldığını varsayalım Burada H0, yani sıfır hipotezi, ilacın hiçbir etkisi olmadığı hipotezidir. Araştırma hipotezi ise ilacın tedavi etkisi bulunduğu hipotezidir. Araştırmacı araştırma sonucunda ilacın X hastalığını tedavi edici bir etkisi olduğu sonucuna varır, oysa gerçekte ilacın böyle bir etkisi yoktur; elde edilen istatistiksel anlamlılık, başka etkenlerden, ya da istatistiksel maniplasyonlardan kaynaklanmaktadır 2.tip hata: Bu hata, I. tip hatanın tam tersidir; aslında yanlış olan H0'ın kabul edilmesidir. Daha açık bir ifadeyle, gerçekte anlamlı bir etki, fark veya ilişki bulunmasına rağmen araştırmacı böyle bir etki, fark veya ilişki olmadığı sonucuna varır. İlk tür hata için verilen örneğe dönecek olursak, ilacın X hastalığını gerçekten tedavi edici bir etkisi olmasına rağmen araştırmacı, ilacın işe yaramadığı sonucuna varır. Örtülü gözlem:Üzerinde ölçüm, gözlem, vb. yapılan kişinin farkında olmadan, ya da davranışlarını, eylemlerini etkilemeden yapılan her türlü gözlem ve araştırma tekniği için kullanılan terim. Bu yöntemlerle, elde edilen verilerin araştırma yöntemlerinden etkilenmemesi sağlanır. Geçerlilik: İstatistikte ve testlerde, ölçülmesi amaçlanan şeyi doğru olarak ölçen. Bir test veya istatistik, seçimi doğru yapması, doğru tahminde bulunması veya doğru değerlendirme yapması halinde geçerli kabul edilir. Denek içi dizayn: Her bir deneğin, kontrol durumu da dahil olmak üzere deney işlemlerinin tamamına sırasıyla tabi tutulduğu bir deney düzenlemesi. Ayrıca tekrarlanan ölçüm dizaynı da denir.


Boyunduruklu kontrol: Bir deneğe verilen pekiştirmenin, başka bir deneğin davranışıyla bağlantılı olduğu bir işlemsel şartlandırmatekniği. İşlemsel şartlandırmada deneysel kontrol temel bir önem taşır. İşlemsel düzey türünden temel çizgisi ölçümleri olmaksızın, işlemsel tepki oranlarında gözlenen değişmelerin nedenleri konusunda bir sonuca varmak zordur. Boyunduruklu kontrol tekniğinde örneğin deney hayvanı bir kola basarak elektrik şokunu durdurma imkanına sahiptir, ama kontrol hayvanı deney hayvanı ile aynı sayıda şok almasına rağmen şoku durdurma imkanından yoksundur. Böylece deney hayvanının tepki oranı, pekiştireç (ödül veya ceza) alma açısından ona bağlı olan kontrol hayvanınınkiyle karşılaştırılır. Bu karşılaştırma da deney hayvanının işlemsel tepkilerindeki değişmelerin, kendi davranışları ile sonuçları arasındaki olumsal pekiştirmeden kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesine yardım eder.

Kitaptaki deneylerin tekrarı ve alıştırmalara yardımcı olması için aşağıdaki kitap, çalışma ve makaleleri inceleyiniz: (Kitapların Türkçe basımları olmadığından orijinal dilinde verilmiştir) Abramovitz, C. V., Abramovitz, S. I., Roback, H. B., & Jackson, M. C. (1974). Journal of Consulting and Clinical Psychology, 14, 849–853. Adair, J. G. (1973). The human subject: The social psychology of the psychological experiment. Boston: Little, Brown. Adams, J. S. (1965). Inequity in social exchange. In L. Berkowitz (Ed.), Advances in experimental social psychology (pp. 267–299). New York: Academic Press. Adler, T. (1992, September). Debate: Control groups—bad for cancer patients? APA Monitor, 23, 34. Adler, T. (1992, November). Trashing a laboratory is now a federal offense. APA Monitor, 23, 14. Allen, M. W., & Wilson, M. (2005). Materialism and food security. Appetite, 45, 314–323.


Allport, G. W. (1937). Personality: A psychological interpretation. New York: Henry Holt. American Heritage dictionary of the English language (3rd ed.) (1992). Boston: Houghton-Mifflin. American Psychological Association (1953). Ethical standards of psychologists. Washington, DC: Author. American Psychological Association (1973). Ethical principles in the conduct of research with human participants. Washington, DC: Author. American Psychological Association (1982). Ethical principles in the conduct of research with human participants. Washington, DC: Author. American Psychological Association (1985). Guidelines for ethical conduct in the care and use of animals. Washington, DC: Author. American Psychological Association (2001). Publication manual of the American Psychological Association (5th ed.). Washington, DC: Author. American Psychological Association (2002). Ethical principles of psychologists and code of conduct. American Psychologist, 57, 1060–1073. Anastasi, A., & Urbina, S. (1997) Psychological testing (7th ed.). Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. Anderson, B., Silver, B., & Abramson, P. (1988). The effects of race of the interviewer on measures of electoral participation by blacks. Public Opinion Quarterly, 52, 53–83. Anderson, C. A., & Bushman, B. J. (2001). Effects of violent video games on aggressive behavior, aggressive cognition, aggressive affect, physiological arousal, and prosocial behavior: A meta-analytic review of the scientific literature. Psychological Science, 12, 353–359. Anderson, C. A., Lindsay, J. J., & Bushman, B. J. (1999). Research in the psychological laboratory: Truth or triviality? Current Directions in Psychological Science, 8, 3–9. Anderson, J. E. (1926). Proceedings of the thirty-fourth annual meeting of the American Psychological Associ-


ation. Psychological Bulletin, 23, 113–174. Anderson, K. J. (1990). Arousal and the inverted-U hypothesis: A critique of Neiss’s ‘‘reconceptualizing arousal.’’ Psychological Bulletin, 107, 96–100. Anderson, T., & Kanuka, H. (2003). E-research: Methods, strategies, and issues. Boston: Houghton Mifflin. Anonymous advertisement (1881, October). Phrenological Journal, 73, old series, 3–4. Aronson, E. (2007). The social animal (10th ed.). New York: Worth. Aronson, E. (1999). Dissonance, hypocrisy, and the self-concept. In E. Harmon-Jones & J. Mills (Eds.), Cognitive dissonance: Progress on a pivotal theory in social psychology (pp. 103–126). Washington, DC: American Psychological Association. Aronson, E., & Mills, J. (1959). The effects of severity of initiation on liking for a group. Journal of Abnormal and Social Psychology, 59, 177–181. Aronson, E., Fried, C., & Stone, J. (1991). Overcoming denial and increasing the intention to use condoms through the induction of hypocrisy. American Journal of Public Health, 81, 1636–1638. Aronson, E., & Mettee, D. (1968). Dishonest behavior as a function of different levels of self-esteem. Journal of Personality and Social Psychology, 9, 121–127. Asch, S. (1956). Studies of independence and conformity: A minority of one against a unanimous majority. Psychological Monographs, 70 (Whole No. 416). Atkinson, J. W., & Feather, N. T. (1966). A theory of achievement motivation. New York: Wiley. Award for distinguished scientific contributions: Eliot Aronson (1999). American Psychologist, 54, 873–884. Azar, B. (2002, February). Ethics at the cost of research? Monitor on Psychology, 33(2), 38–40. Babkin, B. P. (1949). Pavlov: A biography. Chicago: University of Chicago Press. Bahrick, H. P. (1984). Semantic memory content in permastore: Fifty years of memory for Spanish learned in


school. Journal of Experimental Psychology: General, 113, 1–29. Bakan, D. (1966). The influence of phrenology on American psychology. Journal of the History of the Behavioral Sciences, 2, 200–220. Bandura, A. (1986). Social foundations of thought and action: A social cognitive theory. Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. Bandura, A., Ross, D., & Ross, S. A. (1963). Imitation of film-mediated aggressive models. Journal of Abnormal and Social Psychology, 66, 3–11. Barber, T. X. (1976). Pitfalls in human research. New York: Pergamon Press. Barlow, D. H., Nock, M. K., & Hersen, M. (2009). Single case experimental designs: Strategies for studying behavior change. Boston: Allyn & Bacon. Baron, A. (1990). Experimental designs. The Behavior Analyst, 13, 167–171. Baugh, F. G., & Benjamin, L. T., Jr. (2006). Walter Miles, Pop Warner, B. C. Graves, and the psychology of football. Journal of the History of the Behavioral Sciences, 42, 3–18. Baumeister, R. F. (2008). Free will in scientific psychology. Perspectives on Psychological Science, 3, 14–19. Baumrind, D. (1964). Some thoughts on ethics of research: After reading Milgram’s ‘‘Behavioral study of obedience.’’ American Psychologist, 19, 421–423. Baumrind, D. (1985). Research using intentional deception: Ethical issues revisited. American Psychologist, 40, 165–174. Beauchamp, T. L., & Childress, J. F. (1979). Principles of biomedical ethics. New York: Oxford University Press. Behr, W. A. (1992). Ph.D. envy: A psychoanalytic case study. Clinical Social Work Journal, 20, 99–113. Beisecker, T. (1988). Misusing survey research data: How not to justify demoting Christine Craft. Forensic Reports, 1, 15–33.


References Benedict, J., & Stoloff, M. (1991). Animal laboratory facilities at ‘‘America’s Best’’ undergraduate colleges. American Psychologist, 46, 535–536. Benjamin, L. T. Jr., Cavell, T. A., & Shallenberger, W. R. (1984). Staying with initial answers on objective tests: Is it a myth? Teaching of Psychology, 11, 133–141. Benjamin, L. T., Jr., Rogers, A. M., & Rosenbaum, A. (1991). Coco-Cola, caffeine, and mental deficiency: Harry Hollingworth and the Chattanooga trial of 1911. Journal of the History of the Behavioral Sciences, 27, 42–55. Berry, T. D., & Geller, E. S. (1991). A single-subject approach to evaluating vehicle safely belt reminders: Back to basics. Journal of Applied Behavior Analysis, 24, 13–22. Bertera, R. L. (1990). Planning and implementing health promotion in the workplace: A case study of the Du Pont Company experience. Health Education Quarterly, 17, 307–327. Blagrove, M. (1996). Effects of length of sleep deprivation on interrogative suggestibility. Journal of Experimental Psychology: Applied, 2, 48–59. Blumberg, M., & Pringle, C. D. (1983). How control groups can cause loss of control in action research: The case of Rushton coal mine. Journal of Applied Behavioral Science, 19, 409–425. Boesch-Achermann, H., & Boesch, C. (1993). Tool use in wild chimpanzees: New light from dark forests. Current Directions in Psychological Science, 2, 18–21. Boorstin, D. J. (1985). The discoverers. New York: Vintage Books. Boring, E. G. (1950). A history of experimental psychology (2nd ed.). Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. Bouchard, T. J., & McGue, M. (1981). Familial studies of intelligence: A review. Science, 212, 1055–1059. Brady, J. V. (1958, April). Ulcers in ‘‘executive’’ mon-


keys. Scientific American, 199, 95–100. Brady, J. V., Porter, R. W., Conrad, D. G., & Mason, J. W. (1958). Avoidance behavior and the development of gastroduodenal ulcers. Journal of the Experimental Analysis of Behavior, 1, 69–72. Bramel, D., & Friend, R. (1981). Hawthorne, the myth of the docile worker, and class bias in psychology. American Psychologist, 36, 867–878. Brandon, G. & Lewis, A. (1999). Reducing household energy consumption: A qualitative and quantitative field study. Journal of Environmental Psychology, 19, 75–85. Bransford, J. D., & Johnson, M. K. (1972). Contextual prerequisites for understanding: Some investigations of comprehension and recall. Journal of Verbal Learning and Verbal Behavior, 11, 717–726. Brantjes, M., & Bouma, A. (1991). Qualitative analysis of the drawings of Alzheimer’s patients. The Clinical Neuropsychologist, 5, 41–52. Brehm, J. W. (1956). Postdecision changes in the desirability of alternatives. Journal of Abnormal and Social Psychology, 52, 384–389. Brennan, J. F. (1991). History and systems of psychology. Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. Bridgman, P. W. (1927). The logic of modern physics. New York: Macmillan. Broadbent, D. E. (1958). Perception and communication. New York: Pergamon Press. Brown, M. F. (1992). Does a cognitive map guide choices in the radial-arm maze? Journal of Experimental Psychology: Animal Behavior Processes, 18, 56–66. Browne, J. (1995). Charles Darwin: Voyaging. Princeton, NJ: Princeton University Press. Bryan, J. H., & Test, M. A. (1967). Models and helping: Naturalistic studies in aiding behavior. Journal of Personality and Social Psychology, 6, 400–407. Burger, J. (2009). Replicating Milgram: Would people still obey today? American Psychologist, 64, 1–11.


Burks, B. S., Jensen, D. W., & Terman, L. (1930). Genetic studies of genius, Vol. 3. The promise of youth: Follow-up studies of a thousand gifted children. Stanford, CA: Stanford University Press. Burnham, J. C. (1972). Thorndike’s puzzle boxes. Journal of the History of the Behavioral Sciences, 8, 159–167. Burton, A. M., Wilson, S., Cowan, M., & Bruce, V. (1999). Face recognition in poor-quality video: Evidence from security surveillance. Psychological Science, 10, 243–248. Byrne, G. (1988, October 7). Breuning pleads guilty. Science, 242, 27–28. Campbell, D. T. (1969). Reforms as experiments. American Psychologist, 24, 409–429. Campbell, D. T., & Erlebacher, A. (1970). How regression artifacts in quasi-experimental evaluations can mistakenly make compensatory education look harmful. In J. Hellmuth (Ed.), Compensatory education: A national debate (pp. 185–210). New York: Brunner-Mazel. Campbell, D. T., & Ross, H. L. (1968). The Connecticut crackdown on speeding: Time series data in quasi-experimental analysis. Law and Society Review, 3, 33–53. Campbell, D. T., & Stanley, J. C. (1963). Experimental and quasi-experimental designs for research. Chicago: Rand-McNally. Carello, C., Anderson, K. L., & Kunkler-Peck, A. J. (1998). Perception of object length by sound. Psychological Science, 9, 211–214. Carnap, R. (1966). An introduction to the philosophy of science. New York: Basic Books. Carr, H. A., & Watson, J. B. (1908). Orientation in the white rat. Journal of Comparative Neurology and Psychology, 18, 27–44. Cattell, J. M. (1895). Proceedings of the third annual meeting of the American Psychological Association. Psychological Review, 2, 149–172.


Ceci, S. J., & Bruck, M. (2009). Do IRBs pass the minimal harm test? Perspectives on Psychological Science, 4, 28–29. Cherry, E. C. (1953). Some experiments on the recognition of speech, with one and with two ears. Journal of the Acoustic Society of America, 25, 975–979. Christensen, L. (1988). Deception in psychological research: When is its use justified? Personality and Social Psychology Bulletin, 14, 664–675. Christenson, C. V. (1971). Kinsey: A biography. Bloomington: Indiana University Press. Cicirelli, V. G. (1984). The misinterpretation of the Westinghouse study: A reply to Zigler and Berman. American Psychologist, 39, 915–916. Cicirelli, V. G. (1993). Head Start evaluation. APS Observer, 6(1), 32. Cicirelli, V. G., Cooper, W. H., & Granger, R. L. (1969). The impact of Head Start: An evaluation of the effects of Head Start on children’s cognitive and affective development. Westinghouse Learning Corporation, OEO Contract B89-4536. Cohen, J. (1988). Statistical power analysis for the behavioral sciences (2nd ed.). Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum Associates. Cohen, J. (1994). The earth is round (p < .05). American Psychologist, 49, 997–1003. Cohen, S., Tyrell, D. A., & Smith, A. P. (1993). Negative life events, perceived stress, negative affect, and susceptibility to the common cold. Journal of Personality and Social Psychology, 64, 131–140. Coile, D. C., & Miller, N. E. (1984). How radical animal activists try to mislead humane people. American Psychologist, 39, 700–701. Converse, J. M., & Presser, S. (1986). Survey questions: Hand crafting the standardized questionnaire. Newbury Park, CA: Sage. Cook, T. D., & Campbell, D. T. (1979). Quasi-


experimental design and analysis issues for field settings. Chicago: Rand-McNally. Cornell, E. H., Heth, C. D., Kneubuhler, Y., & Sehgal, S. (1996). Serial position effects in children’s route reversal errors: Implications for police search operations. Applied Cognitive Psychology, 10, 301–326. Coulter, X. (1986). Academic value of research participation by undergraduates. American Psychologist, 41, 317. Cronbach, L. J. (1957). The two disciplines of scientific psychology. American Psychologist, 12, 671–684. Cronbach, L. J., Hastorf, A. H., Hilgard, E. R., & Maccoby, E. E. (1990). Robert R. Sears (1908–1989). American Psychologist, 45, 663–664. Crowley, K., Callahan, M. A., Tenenbaum, H. R., & Allen, E. (2001). Parents explain more often to boys than to girls during shared scientific thinking. Psychological Science, 12, 258–261. Dallenbach, K. M. (1913). The measurement of attention. American Journal of Psychology, 24, 465–507. Damasio, A. R. (1994). Descartes’ error: Emotion, reason, and the human brain. New York: Avon Books. Danziger, K. (1985). The origins of the psychological experiment as a social institution. American Psychologist, 40, 133–140. Darley, J. M., & Latan´ , B. (1968). Bystander interven-e tion in emergencies: Diffusion of responsibility. Journal of Personality and Social Psychology, 8, 377–383. Darwin, C. (1872). The expression of the emotions in man and animals. London: Murray. Darwin, C. (1877). A biographical sketch of an infant. Mind, 2, 285–294. DeAngelis, T. (2008, September). Information gold mines. GradPSYCH, 6(3), 20–23. DeKay, M. L., & McClelland, G. H. (1996). Probability and utility components of endangered species preservation programs. Journal of Experimental Psychology: Applied, 2, 60–83.


DeLuca, R. V., & Holborn, S. W. (1992). Effects of a variable-ratio schedule with changing criteria on exercise in obese and nonobese boys. Journal of Applied Behavior Analysis, 25, 671–679. Dennis, W. (1941). Infant development under conditions of restricted practice and of minimum social stimulation. Genetic Psychology Monographs, 23, 143–189. Department of Health and Human Services (1983). Federal regulations for the protection of human research subjects. In L. A. Peplau, D. O. Sears, S. E. Taylor, & J. L. Freedman (Eds.), Readings in social psychology (2nd ed.). Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. Dermer, M. L., & Hoch, T. A. (1999). Improving descriptions of single-subject experiments in research texts written for undergraduates. Psychological Record, 49, 49–66. Dewsbury, D. A. (1990). Early interactions between animal psychologists and animal activists and the founding of the APA committee on precautions in animal experimentation. American Psychologist, 45, 315–327. Diener, E., & Crandall, R. (1978). Ethics in social and behavioral research. Chicago: The University of Chicago Press. Diener, E., Fraser, S. C., Beaman, A. L., & Kelem, R. T. (1976). Effects of deindividuation variables on stealing among Halloween trick-or-treaters. Journal of Personality and Social Psychology, 33, 178–183. Diener, E., Matthews, R., & Smith, R. (1972). Leakage of experimental information to potential future subjects by debriefing subjects. Journal of Experimental Research in Personality, 6, 264–267. Diener, E., Wolsic, B., & Fujita, F. (1995). Physical attractiveness and subjective well-being. Journal of Personality and Social Psychology, 69, 120–129. Dillman, D. A., Smyth, J. D., & Christian, L. M. (2009). Internet, mail and mixed-mode surveys: The tailored design method (3rd ed.). New York: Wiley.


Domjan, M., & Purdy, J. E. (1995). Animal research in psychology: More than meets the eye of the general psychology student. American Psychologist, 50, 496–503. Donnerstein, E. (1980). Aggressive erotica and violence against women. Journal of Personality and Social Psychology, 39, 269–277. Dressler, F. B. (1893). On the pressure sense of the drum of the ear and ‘‘facial-vision.’’ American Journal of Psychology, 5, 344–350. Dror, I. E., Kosslyn, S. M., & Waag, W. L. (1993). Visual-spatial abilities of pilots. Journal of Applied Psychology, 78, 763–773. Dunlap, R. E., Van Liere, K. D., Mertig, A. G., & Jones, R. E. (2000). Measuring endorsement of the New Ecological Paradigm: A revised NEP scale. Journal of Social Issues, 56, 425–442. Dunn, T. M., Schwartz, M., Hatfield, R. W., & Wiegele, M. (1996). Measuring effectiveness of Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) in non-clinical anxiety: A multi-subject, yoked control design. Journal of Behavior Therapy and Experimental Psychiatry, 27, 231–239. Dutton, D. G., & Aron, A. P. (1974). Some evidence for heightened sexual attraction under conditions of high anxiety. Journal of Personality and Social Psychology, 30, 510–517. Ebbinghaus, H. (1964). Memory: A contribution to experimental psychology ( H. A. Ruger & C. A. Bussenius, Trans.). New York: Dover. (Original work published 1885) Ekman, P. (1985). Telling lies: Clues to deceit in the marketplace, politics, and marriage. New York: W.W. Norton. Elkins, I. J., Cromwell, R. L., & Asarnow, R. F. (1992). Span of apprehension in schizophrenic patients as a function of distractor masking and laterality. Journal of Abnormal Psychology, 101, 53–60. Elmes, D. G., Kantowitz, B. H., & Roediger, H. L., III. (2006). Research methods in psychology (8th ed.).


Belmont, CA: Wadsworth. Erfurt, J. C., Foote, A., & Heirich, M. A. (1992). The cost-effectiveness of worksite wellness programs for hypertension control, weight loss, smoking cessation, and exercise. Personnel Psychology, 45, 5–27. Eron, L. D., Huesman, L. R., Lefkowitz, M. M., & Walder, L. O. (1972). Does television violence cause aggression? American Psychologist, 27, 253–263. Eysenck, H. J. (1952). The effects of psychotherapy: An evaluation. Journal of Consulting Psychology, 16, 319–324. Faden, R. R., & Beauchamp, T. L. (1986). A history and theory of informed consent. New York: Oxford University Press. Fancher, R. E. (1990). Pioneers of psychology (2nd ed.). New York: W.W. Norton. Faurie, C., & Raymond, M. (2004). Handedness, homicide and negative frequency-dependent selection. Proceedings of the Royal Society. Retrieved 03/22/06 fromwww.isem.univ-montp2.fr/GE/Adaptation/ Bibliographie/fauriePRSLB2004.pdf Feinberg, J. (1974). The rights of animals and unborn generations. In W. T. Blackstone (Ed.), Philosophy and environmental crisis (pp. 43–68). Athens: University of Georgia Press. Feingold, A. (1992). Good-looking people are not what we think. Psychological Bulletin, 111, 304–341. Fernald, D. (1984). The Hans legacy. Hillsdale, NJ: Erlbaum. Ferster, C., B., & Skinner, B. F. (1957). Schedules of reinforcement. New York: Appleton-Century-Crofts. Festinger, L. (1957). The theory of cognitive dissonance. Stanford, CA: Stanford University Press. Festinger, L. (1999). Reflections on cognitive dissonance: Thirty years later. In E. Harmon-Jones & J. Mills (Eds.), Cognitive dissonance: Progress on a pivotal theory in social psychology (pp. 381–385). Washington, DC: American Psychological Association.


Festinger, L., Riecken, H. W., & Schachter, S. (1956). When prophecy fails. Minneapolis: University of Minnesota Press. Fink, A. (1995). How to ask survey questions. Thousand Oaks, CA: Sage. Fischman, M. W. (2000). Informed consent. In B. D. Sales & S. Folkman (Eds.), Ethics in research with human participants (pp. 35–48). Washington, DC: American Psychological Association. Fisher, C. B., & Fyrberg, D. (1994). Participant partners: College students weigh the costs and benefits of deceptive research. American Psychologist, 49, 417–427. Fisher, R. A. (1925). Statistical methods for research workers. London: Oliver & Boyd. Fisher, R. A. (1951). The design of experiments (6th ed.). New York: Hafner. (Original work published 1935) Fisher, R. P., Geiselman, R. E., & Amador, M. (1989). Field test of the cognitive interview: Enhancing the recollection of actual victims and witnesses of crime. Journal of Applied Psychology, 74, 722–727. Flood, W. A., Wilder, D. A., Flood, A. L., & Masuda, A. (2002). Peer-mediated reinforcement plus prompting as treatment for off-task behavior in children with attention-deficit hyperactivity disorder. Journal of Applied Behavior Analysis, 35, 199–204. Flourens, P. (1978). Phrenology examined (C. D. Meigs, Trans.). In D. N. Robinson (Ed.), Significant contributions to the history of psychology. Series E. Volume II. Washington, DC: University Publications of America. (Original work published 1846) Folkman, S. (2000). Privacy and confidentiality. In B. D. Sales & S. Folkman (Eds.), Ethics in research with human participants (pp. 49–57). Washington, DC: American Psychological Association. Forrest, D. W. (1974). Francis Galton: The life and work of a Victorian genius. New York: Taplinger. For scientists, a beer test shows results as a litmus test (2008). www.nytimes.com/2008/03/18/science


Fowler, F. J., Jr. (1993). Survey research methods (2nd ed.). Newbury Park, CA: Sage. Fowler, F. J., Jr. (1998). Design and evaluation of survey questions. In L. Bickman & D. J. Rog (Eds.), Handbook of applied social research methods (pp. 343–374). Thousand Oaks, CA: Sage. Foxx, R. M., & Rubinoff, A. (1979). Behavioral treatment of caffeinism: Reducing excessive coffee drinking. Journal of Applied Behavior Analysis, 12, 335–344. Fraysse, J. C., & Desprels-Fraysee, A. (1990). The influence of experimenter attitude on the performance of children of different cognitive ability levels. Journal of Genetic Psychology, 151, 169–179. Friedman, H, S., Tucker, J. S., Schwartz, J. E., Tomlinson-Keasey, C., Martin, L. R., Wingard, D. L., & Criqui, M. H. (1995). Psychological and behavioral predictors of longevity: The aging and death of the ‘‘Termites.’’ American Psychologist, 50, 69–78. Fulero, S. M., & Kirkland, J. (1992, August). A survey of student opinions on animal research. Poster presented at the annual meeting of the American Psychological Association, Washington, DC. Gallup, G. G., & Beckstead, J. W. (1988). Attitudes toward animal research. American Psychologist, 43, 74–76. Gallup, G. G., & Eddy, T. J. (1990). Animal facilities survey. American Psychologist, 45, 400–401. Gallup, G. G., & Suarez, S. D. (1985a). Alternatives to the use of animals in psychological research. American Psychologist, 40, 1104–1111. Gallup, G. G., & Suarez, S. D. (1985b). Animal research versus the care and maintenance of pets: The names have been changed but the results remain the same. American Psychologist, 40, 968. Galton, F. (1869). Hereditary genius. London: Macmillan. Galton, F. (1872). Statistical inquiries into the efficacy of prayer. Fortnightly Review, 12, 125–135. Galton, F. (1874). English men of science: Their nature and


nurture. London: Macmillan. Galton, F. (1948). An inquiry into human faculty and its development. In W. Dennis (Ed.), Readings in the history of psychology (pp. 277–289). New York: Appleton-Century-Crofts. (Original work published 1883) Galvin, S. L., & Herzog, H. A. (1992). The ethical judgment of animal research. Ethics & Behavior, 2, 263–286. Gardner, G. T. (1978). Effects of federal human subjects regulations on data obtained in environmental stressor research. Journal of Personality and Social Psychology, 36, 628–634. Geller, D. M. (1982). Alternatives to deception: Why, what, and how? In J. E. Sieber (Ed.), The ethics of social research: Surveys and experiments (pp. 40–55). New York: Springer-Verlag. Geller, E. S. (1991). Editor’s introduction: Where’s the validity in social validity? Journal of Applied Behavior Analysis, Monograph #5, 1–6. Geraerts, E., Bernstein, D. M., Merckelbach, H., Linders, C., Raymaekers, L., & Loftus, E. F. (2008). Lasting false beliefs and their behavioral consequences. Psychological Science, 19, 749–753. Gibson, E. J. (1980). Eleanor J. Gibson. In G. Lindsey (Ed.), A history of psychology in autobiography. Volume 7 (pp. 239–271). San Francisco: W. H. Freeman. Gibson, E. J., & Walk, R. D. (1960). The ‘‘visual cliff.’’ Scientific American, 202, 64–71. References Gilchrist, V. J., & Williams, R. L. (1999). Key informant interviews. In B. F. Crabtree & W. L. Miller (Eds.), Doing qualitative research (2nd ed.) (pp. 71–88). Thousand Oaks, CA: Sage Publications. Gillespie, R. (1988). The Hawthorne experiments and the politics of experimentation. In J. G. Morawski (Ed.), The rise of experimentation in American psychology (pp. 114–137). New Haven, CT: Yale University


Press. Gilligan, C. (1982). In a different voice: Psychological theory and women’s development. Cambridge, MA: Harvard University Press. Gladue, B. A., & Delaney, H. J. (1990). Gender differences in perception of attractiveness of men and women in bars. Personality and Social Psychology Bulletin, 16, 378–391. Gleitman, H., Fridlund, A. J., & Riesberg, D. (1999). Psychology (5th ed.). New York: W.W. Norton. Godden, D. R., & Baddeley, A. D. (1975). Context-dependent memory in two natural environments: On land and under water. British Journal of Psychology, 66, 325–331. Goodall, J. (1978). Chimp killings: Is it the man in them? Science News, 113, 276. Goodall, J. (1990). Through a window: My thirty years with the chimpanzees of Gombe. Boston: Houghton Mifflin. Goodwin, C. J. (2008). A history of modern psychology (3rd ed.). New York: Wiley. Goodwin, K. A., Meissner, C. A., & Ericsson, A. (2001). Toward a model of false recall: Experimental manipulation of encoding context and the collection of verbal reports. Memory & Cognition, 29, 806–819. Grant, H. M., Bredahl, L. C., Clay, J., Ferrie, J., Groves, J. E., McDorman, T. A., & Dark, V. J. (1998). Context-dependent memory for meaningful material: Information for students. Applied Cognitive Psychology, 12, 617–623. Green, B. F. (1992). Expos´ or smear? The Burt affair.e Psychological Science, 3, 328–331. Greenberg, M. S. (1967). Role playing: An alternative to deception. Journal of Personality and Social Psychology, 7, 152–157. Greenwald, A. G., Spangenberg, E. R., Pratkanis, A. R., & Eskenazi, J. (1991). Double-blind tests of subliminal self-help audiotapes. Psychological Science, 2,


119–122. Grose, P. (1994). Gentleman spy: The life of Allen Dulles. Boston: Houghton-Mifflin. Gunter, B., Berry, C., & Clifford, B. R. (1981). Proactive interference effects with television news items: Further evidence. Journal of Experimental Psychology: Human Learning and Memory, 7, 480–487. Gwaltney-Gibbs, P. A. (1986). The institutionalization of premarital cohabitation: Estimates from marriage license applications, 1970 and 1980. Journal of Marriage and the Family, 48, 423–434. Hall, G. S. (1893). The contents of children’s minds on entering school. New York: Kellogg. Harmon-Jones, E., & Mills, J. (Eds.). (1999). Cognitive dissonance: Progress on a pivotal theory in social psychology. Washington, DC: American Psychological Association. Harris, B. (1979). Whatever happened to Little Albert? American Psychologist, 34, 151–160. Hartman, D. P., & Hall, R. V. (1976). The changing criterion design. Journal of Applied Behavior Analysis, 9, 527–532. Henle, M., & Hubbell, M. B. (1938). ‘‘Egocentricity’’ in adult conversation. Journal of Social Psychology, 9, 227–234. Herzog, H. (1993). Human morality and animal research. The American Scholar, 62, 337–349. Hilgard, E. R. (Ed.) (1978). American psychology in historical perspective. Washington, DC: American Psychological Association. Hilgard, E. R. (1987). Psychology in America: A historical survey. San Diego, CA: Harcourt Brace Jovanovich. Hilgartner, S. (1990). Research fraud, misconduct, and the IRB. IRB: A Review of Human Subjects Research, 12, 1–4. Hite, S. (1987). Women and love. New York: Knopf. Hobbs, N. (1948). The development of a code of ethics for psychology. American Psychologist, 3, 80–84. Hogan, T. P., & Evalenko, K. (2006). The elusive


definition of outliers in introductory statistics textbooks for behavioral sciences. Teaching of Psychology, 33, 252–256. Holahan, C. K., Sears, R. R., & Cronbach, L. J. (1995). The gifted group in later maturity. Palo Alto, CA: Stanford University Press. Holden, C. (1987, March 27). NIMH finds a case of ‘‘serious misconduct.’’ Science, 235, 1566–1577. Hollingshead, A. B. (1949). Elmstown’s youth. New York: Wiley. Hollingworth, H. L. (1990). Leta Stetter Hollingworth: A biography. Bolton: Anker Publishing Co. (Original work published 1943) Hollingworth, H. L., & Poffenberger, A. T. (1917). Applied psychology. New York: D. Appleton. Holmes, D. S. (1976a). Debriefing after psychological experiments. I. Effectiveness of postdeception dehoaxing. American Psychologist, 31, 858–867. Holmes, D. S. (1976b). Debriefing after psychological experiments. II. Effectiveness of postexperimental desensitizing. American Psychologist, 31, 868–875. Holmes, D. S., McGilley, B. M., & Houston, B. K. (1984). Task-related arousal of Type A and Type B persons: Level of challenge and response specificity. Journal of Personality and Social Psychology, 46, 1322–1327. Horn, J. L. (1990, October). Psychology can help kids get a Head Start. APA Monitor, 22, 3. Hothersall, D. (1990). History of psychology (2nd ed.). New York: McGraw-Hill. Hubel, D. H. (1988). Eye, brain, and vision. New York: Scientific American Library. Hubel, D. H., & Wiesel, T. N. (1959). Receptive fields of single neurons in the cat’s striate cortex. Journal of Physiology, 148, 574–591. Huesmann, R., & Dubow, E. (2008). Leonard D. Eron (1920–2007). American Psychologist, 63, 131–132. Huff, D. (1954). How to lie with statistics. New York: W.W. Norton.


Hull, D. B. (1996). Animal use in undergraduate psychology programs. Teaching of Psychology, 23, 171–174. Hunt, E., & Love, T. (1972). How good can memory be? In A. W. Melton & E. Martin (Eds.), Coding processes in human memory (pp. 237–260). Washington, DC: V. H. Winston. Hunt, R. R., & Ellis, H. C. (2004). Fundamentals of cognitive psychology (4th ed.). New York: McGraw-Hill. Inzlicht, M., & Ben-Zeev, T. (2000). A threatening intellectual environment: Why females are susceptible to experiencing problem-solving deficits in the presence of males. Psychological Science, 11, 365–371. Jaffe, E. (2005). How random is that? APS Observer, 18(9), 20–30. James, W. (1950). Principles of psychology. Vol. 1. New York: Dover. (Original work published 1890) Jenkins, J. G., & Dallenbach, K. M. (1924). Minor studies from the psychological laboratory of Cornell University: Oblivescence during sleep and waking. American Journal of Psychology, 35, 605–612. Ji, L., Peng, K., & Nisbett, R. E. (2000). Culture, control, and perception of relationships in the environment. Journal of Personality and Social Psychology, 78, 943–955. Johns, M., Schmader, T., & Martens, A. (2005). Knowing is half the battle: Teaching stereotype threat as a means of improving women’s math performance. Psychological Science, 16, 175–178. Joncich, G. (1968). The sane positivist: A biography of¸ Edward L. Thorndike. Middletown, CT: Wesleyan University Press. Jones, J. H. (1981). Bad blood: The Tuskegee syphilis experiment. New York: Free Press. Jones, M. C. (1924). A laboratory study of fear: The case of Peter. Pedagogical Seminary, 31, 308–315. Joynson, R. B. (1989). The Burt affair. London: Rout-


ledge. Junginger, J., & Head, S. (1991). Time series analyses of obsessional behavior and mood during self-imposed delay and responsive prevention. Behavior Research and Therapy, 29, 521–530. Kasser, T., & Sheldon, K. M. (2000). Of wealth and death: Materialism, mortality salience, and consumptive behavior. Psychological Science, 11, 348–351. Kaufman, A. S., & Kaufman, N. L. (1983). KABC: Kaufman Assessment Battery for Children. Interpretive Manual. Circle Pines, MN: American Guidance Service. Kay, S., Harchik, A. E., & Luiselli, J. K. (2006). Elimination of drooling by an adolescent student with autism attending public high school. Journal of Positive Behavior Interventions, 8, 24–28. Kazdin, A. E. (1978). History of behavior modification: Experimental foundations of contemporary research. Baltimore: University Park Press. Keely, J., Feola, T., & Lattal, K. A. (2007). Contingency tracking during unsignalled delayed reinforcement. JEAB, 88, 229–247. Keith-Spiegel, P., & Koocher, G. P. (2005). The IRB paradox: Could the protectors also encourage deceit? Ethics and Behavior, 15, 339–349. Keltner, D., Ellsworth, P. C., & Edwards, K. (1993). Beyond simple pessimism: Effects of sadness and anger on social perception. Journal of Personality and Social Psychology, 64, 740–752. Kendall, M. G. (1970). Ronald Aylmer Fisher, 1890–1962. In E. S. Pearson & M. G. Kendall (Eds.), Studies in the history of statistics and probability (pp. 439–447). London: Charles Griffin. Kent, D. (1994). Interview with APS president-elect Richard F. Thompson. APS Observer, 7, 4, 10. Kersting, K. (2005, April). ‘‘Trust your first instincts’’: Fallacious folklore? Monitor on Psychology, 36(4), 24. Kidd, V. (1971). A study of the images produced through the use of the male pronoun as the generic. Moments in


Contemporary Rhetoric and Communication, 1, 25–30. Kim, K., & Spelke, E. S. (1992). Infants’ sensitivity to effects of gravity on visible object motion. Journal of Experimental Psychology: Human Perception and Performance, 18, 385–393. Kimmel, A. J. (2007). Ethical issues in behavioral research: A survey. Malden, MA: Blackwell. Kinsey, A. C., Pomeroy, W. B., & Martin, C. E. (1948). Sexual behavior in the human male. Philadelphia: W. B. Saunders. Kinsey, A. C., Pomeroy, W. B., Martin, C. E., & Gebhard, P. H. (1953). Sexual behavior in the human female. Philadelphia: W. B. Saunders. Kirk, R. E. (1968). Experimental design: Procedures for the behavioral sciences. Belmont, CA: Brooks/Cole. Kitayama, S., Markus, H. R., Matsumoto, H., & Norasakkunkit, V. (1997). Individual and collective processes in the construction of the self: Self-enhancement in the United States and self-criticism in Japan. Journal of Personality and Social Psychology, 72, 1245–1267. Kline, R. B. (2004). Beyond significance testing: Reforming data analysis methods in behavioral research. Washington, DC: American Psychological Association. Kohlberg, L. (1964). Development of moral character and moral behavior. In L. W. Hoffman & M. L. Hoffman (Eds.), Review of child development research (Vol. 1). New York: Sage. Kolata, G. B. (1986). What does it mean to be random? Science, 231, 1068–1070. Koocher, G. P., & Keith-Spiegel, P. (1998). Ethics in psychology: Professional standards and cases (2nd ed.). New York: Oxford University Press. Korn, J. H. (1988). Students’ roles, rights, and responsibilities as research participants. Teaching of Psychology, 15, 74–78. Korn, J. H. (1997). Illusions of reality: A history of deception in social psychology. Albany: SUNY Press.


Korn, J. H., Davis, R., & Davis, S. F. (1991). Historians’ and chairpersons’ judgments of eminence among psychologists. American Psychologist, 46, 789–792. Kramer, P. D. (2006). Freud: Inventor of the modern mind. New York: Harper Collins. Kraut, R., Olson, J., Banaji, M., Bruckman, A., Cohen, J., & Couper, M. (2004). Psychological research online. American Psychologist, 59, 105–117. Kruger, J., Wirtz, D., & Miller, D. T. (2005). Counterfactual thinking and the first instinct fallacy. Journal of Personality and Social Psychology, 88, 725–735. Krupat, E. (1975). Conversation with John Darley. In E. Krupat (Ed.), Psychology is social: Readings and conversations in social psychology. Glenview, IL: Scott, Foresman. Kruta, V. (1972). Marie-Jean-Pierre Flourens. In C. C. Gillespie (Ed), Dictionary of scientific biography (Vol. V). New York: Scribner’s. Kuhn, T. S. (1970). The function of dogma in scientific research. In B. A. Brody (Ed.), Readings in the philosophy of science (pp. 356–373). Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. Kushner, M. (1970). Faradic aversive controls in clinical practice. In C. Neuringer & J. L. Michael (Eds.), Behavior modification in clinical practice. New York: Appleton-Century-Crofts. Landrum, R. E., & Chastain, G. (1999). Subject pool policies in undergraduate-only departments: Results from a nationwide survey. In G. Chastain & E. R. Landrum (Eds.), Protecting human subjects: Department subject pools and Institutional Review Boards (pp. 25–42). Washington, DC: American Psychological Association. Landrum, R. E., & Nelson, L. R. (2002). The undergraduate research assistantship: An analysis of the benefits. Teaching of Psychology, 29, 15–19. Langer, E. J., & Rodin, J. (1976). The effects of choice and enhanced personal responsibility for the aged: A field experiment in an institutional setting. Journal of Personality and Social Psychology, 34, 191–198.


Lau, R. R., & Russell, D. (1980). Attributions in the sports pages. Journal of Personality and Social Psychology, 39, 29–38. Lavrakas, P. J. (1998). Methods for sampling and interviewing in telephone surveys. In L. Bickman & D. J. Rog (Eds.), Handbook of applied social research methods (pp. 429–472). Thousand Oaks, CA: Sage. Lawton, C. A. (1994). Gender differences in wayfinding strategies: Relationship to spatial ability and spatial anxiety. Sex Roles, 30, 765–779. Leak, G. K. (1981). Student perception of coercion and value from participation in psychological research. Teaching of Psychology, 8, 147–149. Lee, D. N., & Aronson, E. (1974). Visual proprioceptive control of standing in human infants. Perception and Psychophysics, 15, 529–532. LeFrancois, J. R., & Metzger, B. (1993). Lowresponse-rate conditioning history and fixed-interval responding in rats. Journal of the Experimental Analysis of Behavior, 59, 543–549. Leitenberg, H., Agras, W. S., Thomson, L. E., & Wright, D. E. (1968). Feedback in behavior modification: An experimental analysis. JABA, 1, 131–137. Lepper, M. R., Ross, L., & Lau, R. R. (1986). Persistence of inaccurate beliefs about the self: Perseverence effects in the classroom. Journal of Personality and Social Psychology, 50, 482–491. Liberman, R. P., Davis, J., Moon, W., & Moore, J. (1973). Research design for analyzing drug–environment–behavior interactions. Journal of Nervous and Mental Disease, 156, 432–439. Licht, M. M. (1995). Multiple regression and correlation. In L. G. Grimm & P. R. Yarnold (Eds.), Reading and understanding multivariate statistics (pp. 19–64). Washington, DC: American Psychological Association. Loftus, E. F. (1979). Eyewitness testimony. Cambridge, MA: Harvard University Press. Loftus, E. F. (1986). Ten years in the life of an expert


witness. Law and Human Behavior, 10, 241–263. Loftus, E. F., & Hoffman, H. G. (1989). Misinformation and memory: The creation of new memories. Journal of Experimental Psychology: General, 118, 100–104. Loftus, E. F., & Ketcham, K. (1991). Witness for the defense: The accused, the eyewitness, and the expert who puts memory on trial. New York: St. Martin’s Press. ´Lopez, F., & Menez, M. (2005). Effects of reinforcement history on response rate and response pattern in periodic reinforcement. JEAB, 83, 221–241. Lorenz, K. (1966). On aggression. New York: Harcourt Brace Jovanovich. Lotufo, P. A., Chae, C. U., Ajani, U. A., Hennekens, C. H., & Manson, J. E. (1999). Male pattern baldness and coronary heart disease: The physician’s health study. Archives of Internal Medicine, 160, 165–171. Ludwig, T. D., & Geller, E. S. (1997). Assigned versus participative goal setting and response generalization: Managing injury control among professional pizza deliverers. Journal of Applied Psychology, 82, 253–261. Luria, A. R. (1968). The mind of a mnemonist. New York: Basic Books. MacLeod, C. M. (1992). The Stroop task: The ‘‘gold standard’’ of attentional measures. Journal of Experimental Psychology: General, 121, 12–14. Mangione, T. W. (1998). Mail surveys. In L. Bickman & D. J. Rog (Eds.), Handbook of applied social research methods (pp. 399–427). Thousand Oaks, CA: Sage. Manis, M. (1971). An introduction to cognitive psychology. Belmont, CA: Brooks/Cole. Marcel, A. J. (1983). Conscious and unconscious perception: Experiments on visual masking and word recognition. Cognitive Psychology, 15, 197–237. Marean, G. C., Werner, L. A., & Kuhl, P. K. (1992). Vowel categorization by very young infants. Developmental Psychology, 28, 396–405. Mayer, F. S., & Frantz, C. M. (2004). The connected-


ness to nature scale: A measure of individuals’ feeling in community with nature. Journal of Environmental Psychology, 24, 503–515. McClelland, D. C. (1961). The achieving society. Princeton, NJ: Van Nostrand. McClelland, D. C., Atkinson, J. W., Clarke, R. A., & Lowell, E. L. (1953). The achievement motive. New York: Appleton-Century-Crofts. McCord, D. M. (1991). Ethics-sensitive management of the university human subject pool. American Psychologist, 46, 151. McDonald, S., & Flanagan, S. (2004). Social perception deficits after traumatic brain injury: Interaction between emotion recognition, mentalizing ability, and social communication. Neuropsychology, 18, 572–579. McGraw, K. O., Tew, M. D., & Williams, J. E. (2000). The integrity of Web-based experiments: Can you trust the data? Psychological Science, 11, 502–506. McGraw, M. (1941). Neural maturation as exemplified in the changing reactions of the infant to pin prick. Child Development, 12, 31–42. Merikle, P. M., & Skanes, H. E. (1992). Subliminal self-help audiotapes: A search for placebo effects. Journal of Applied Psychology, 77, 772–776. Middlemist, R. D., Knowles, E. W., & Matter, C. F. (1976). Personal space invasions in the lavatory: Suggestive evidence for arousal. Journal of Personality and Social Psychology, 33, 541–546. Miles, W. R. (1928). Studies in physical exertion I: A multiple chronograph for measuring groups of men. American Physical Education Review, 33, 379–387. Miles, W. R. (1930). On the history of research with rats and mazes: A collection of notes. Journal of General Psychology, 3, 324–337. Miles, W. R. (1931). Studies in physical exertion II: Individual and group reaction time in football charging. Research Quarterly, 2(3), 5–13. Miles, W. R. (1933). Age and human ability. Psychological


Review, 40, 99–123. Milgram, S. (1963). Behavioral study of obedience. Journal of Abnormal and Social Psychology, 67, 371–378. Milgram, S. (1974). Obedience to authority: An experimental view. New York: Harper & Row. Mill, J. S. (1843). A system of logic, ratiocinative and inductive, being a connected view of the principles of evidence, and the methods of scientific investigation. London: Longmans, Green. Mill, J. S. (1869). The subjection of women. London: Longmans, Green, Reader, Dyer. Miller, A. G. (1972). Role playing: An alternative to deception? American Psychologist, 27, 623–636. Miller, N. (1985). The value of behavioral research on animals. American Psychologist, 40, 423–440. Miller, W. R., & DiPilato, M. (1983). Treatment of nightmares via relaxation and desensitization: A controlled evaluation. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 51, 870–877. Minton, H. L. (1987). Lewis M. Terman and mental testing: In search of the democratic ideal. In M. M. Sokal (Ed.), Psychological testing and American society, 1890–1930 (pp. 95–112). New Brunswick, NJ: Rutgers University Press. Minton, H. L. (1988). Charting life history: Lewis M. Terman’s study of the gifted. In J. G. Morawski (Ed.), The rise of experimentation in American psychology (pp. 138–162). New Haven, CT: Yale University Press. Mook, D. G. (1983). In defense of external invalidity. American Psychologist, 38, 379–387. Morell, V. (1995). Ancestral passions: The Leakey family and the quest for humankind’s beginnings. New York: Simon & Schuster. Morgan, C. L. (1903). Introduction to comparative psychology. London: Walter Scott. Morgan, F. W. (1990). Judicial standards for survey research: An update and guidelines. Journal of Marketing,


54, 59–70. Moses, S. (1991, July). Animal research issues affect students. APA Monitor, 22, 47–48. Mowrer, O. H., & Mowrer, W. M. (1938). Enuresis—a method for its study and treatment. American Journal of Orthopsychiatry, 8, 436–459. Murphy, G. L. (1999). A case study of a departmental subject pool and review board. In G. Chastain & R. E. Landrum (Eds.), Protecting human subjects: Departmental subject pools and institutional review boards (pp. 131–156). Washington, DC: American Psychological Association. Murray, B. (2002, February). Research fraud needn’t happen at all. Monitor on Psychology, 33(2). Retrieved August 7, 2008 from http://apa.org/monitor/feb02/ fraud.html Murray, H. A. (1943). Thematic apperception test. Cambridge, MA: Harvard University Press. Myers, D. G. (1990). Social psychology (3rd ed). New York: McGraw-Hill. Myers, D. G. (1992). Psychology (3rd ed.). New York: Worth. Neale, J. M., & Liebert, R. M. (1973). Science and behavior: An introduction to methods of research. Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. Neisser, U. (1976). Cognition and reality. San Francisco: W. H. Freeman. Neisser, U. (1981). John Dean’s memory: A case study. Cognition, 9, 1–22. Norcross, J. C., Hanych, J. M., & Terranova, R. D. (1996). Graduate study in psychology: 1992–1993. American Psychologist, 51, 631–643. O’Brien, T. P., Walley, P. B., Anderson-Smith, S., & Drabman, R. S. (1982). Naturalistic observation of the snack-eating behavior of obese and nonobese children. Addictive Behaviors, 7, 75–77. Orne, M. T. (1962). On the social psychology of the psychology experiment: With particular reference to


demand characteristics and their implications. American Psychologist, 17, 776–783. Orne, M. T., & Scheibe, K. E. (1964). The contribution of nondeprivation factors in the production of sensory deprivation effects. Journal of Abnormal and Social Psychology, 68, 3–12. Orwin, R. G. (1997). Twenty-one years old and counting: The interrupted time series comes of age. In E. Chelimsky & W. R. Shadish (Eds.), Evaluation for the 21st century (pp. 443–465). Thousand Oaks, CA: Sage Publications. Osler, S. F., & Trautman, G. E. (1961). Concept attainment II: Effect of stimulus complexity upon concept attainment at two levels of intelligence. Journal of Experimental Psychology, 62, 9–13. Parsons, H. M. (1974). What happened at Hawthorne? Science, 183, 922–932. Patten, M. L. (1998). Questionnaire research: A practical guide. Los Angeles: Pryczak. Patterson, F. G., & Linden, E. (1981). The education of Koko. New York: Holt, Rinehart, & Winston. Peck, F. S. (1978). The road less traveled. New York: Simon & Schuster. Peterson, L., Ridley-Johnson, R., & Carter, C. (1984). The supersuit: An example of structured naturalistic observation of children’s altruism. Journal of General Psychology, 110, 235–241. Plotz, D. (2000, June 4). Greens peace. New York Times Magazine, 32, 37. Plous, S. (1996a). Attitudes toward the use of animals in psychological research and education: Results from a national survey of psychologists. American Psychologist, 51, 1167–1180. Plous, S. (1996b). Attitudes toward the use of animals in psychological research and education: Results from a national survey of psychology majors. Psychological Science, 7, 352–358. Plous, S., & Herzog, H. (2001). Reliability of protocol


reviews for animal research. Science, 293, 608–609. Pollick, A. (2007). IRBs: Navigating the maze. APS Observer, 20(10), 16–21. Popper, K. R. (1959). The logic of scientific discovery. New York: Basic Books. Posavac, E. J., & Carey, R. G. (2002). Program evaluation: Methods and case studies (6th ed.). Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. Pratkanis, A. R., Eskenazi, J., & Greenwald, A. G. (1994). What you expect is what you believe (but not necessarily what you get): A test of the effectiveness of subliminal self-help audiotapes. Basic and Applied Social Psychology, 15, 251–276. Rauscher, F. W., Shaw, G. L., & Key, K. N. (1993). Music and spatial task performance. Nature, 365, 611. Redelmeier, D. A., & Tibshirani, R. J. (1997). Association between cellular-phone calls and motor vehicle collisions. The New England Journal of Medicine, 336, 453–458. Reifman, A. S., & Larrick, R. R. (1991). Temper and temperature on the diamond: The heat–aggression relationship in major league baseball. Personality and Social Psychology Bulletin, 17(5), 580–585. Resnick, J. H., & Schwartz, T. (1973). Ethical standards as an independent variable in psychological research. American Psychologist, 28, 134–139. Reynolds, G. S. (1968). A primer of operant conditioning. Glenview, IL: Scott, Foresman. Reynolds, R. I. (1992). Recognition of expertise in chess players. American Journal of Psychology, 105, 409–415. Riniolo, T. C., Koledin, M., Drakulic, G. M., & Payne, R. A. (2003). An archival study of eyewitness memory of the Titanic’s final plunge. The Journal of General Psychology, 130, 89–95. Riskind, J. H., & Maddux, J. E. (1993). Loomingness, helplessness, and fearfulness: An integration of harm-looming and self-efficacy models of fear. Journal of Social and Clinical Psychology, 12, 73–89.


Rockefeller, J. D. IV. (1994). Is military research hazardous to veterans’ health? Lessons spanning half a century: A report examining biological experimentation on U.S. military [online]. www.trufax.org/ trans/roc00.html Rodin, J., & Langer, E. J. (1977). Long-term effects of a control-relevant intervention with the institutionalized aged. Journal of Personality and Social Psychology, 35, 897–902. Roediger, R. (2004). What should they be called? APS Observer, 17(4), 5, 46–48. Roediger, H. L., & McDermott, K. B. (1995). Creating false memories: Remembering words not presented in lists. Journal of Experimental Psychology: Learning, Memory, and Cognition, 21, 803–814. Rogelberg, S. G., & Luong, A. (1998). Nonresponse to mailed surveys: A review and guide. Current Directions in Psychological Science, 7, 60–65. Rogosa, D. (1980). A critique of cross-lagged correlation. Psychological Bulletin, 88, 245–258. Rohles, F. H., Jr. (1992). Orbital bar pressing: A historical note on Skinner and the chimpanzees in space. American Psychologist, 47, 1531–1533. Romanes, G. J. (1886). Animal intelligence. New York: D. Appleton. Rosenberg, M. J. (1969). The conditions and consequences of evaluation apprehension. In R. Rosenthal & R. L. Rosnow (Eds.), Artifact in behavioral research (pp. 280–349). New York: Academic Press. Rosenthal, R. (1966). Experimenter effects in behavioral research. New York: Appleton-Century-Crofts. Rosenthal, R. (1979). The file drawer problem and tolerance for null results. Psychological Bulletin, 86, 638–641. Rosenthal, R. (1994). Science and ethics in conducting, analyzing, and reporting psychological research. Psychological Science, 5, 127–133. Rosenthal, R., & Fode, K. L. (1963a). Three exper-


iments in experimenter bias. Psychological Reports, 12, 491–511. Rosenthal, R., & Fode, K. L. (1963b). The effect of experimenter bias on the performance of the albino rat. Behavioral Science, 8, 183–189. Rosnow, R. L., Goodstadt, B. E., Suls, J. M., & Gitter, A. G. (1973). More on the social psychology of the experiment: When compliance turns to self-defense. Journal of Personality and Social Psychology, 27, 337–343. Rucci, A. J., & Tweney, R. D. (1980). Analysis of variance and the ‘‘second discipline’’ of scientific psychology: A historical account. Psychological Bulletin, 87, 166–184. Ryan, L., Hatfield, C., & Hofstetter, M. (2002). Caffeine reduces time-of-day effects on memory performance in older adults. Psychological Science, 13, 68–71. Sacks, O. (1985). The man who mistook his wife for a hat: And other clinical tales. New York: Touchstone. Samelson, F. (1992). Rescuing the reputation of Sir Cyril [Burt]. Journal of the History of the Behavioral Sciences, 28, 221–233. Sanford, E. C. (1914). Psychic research in the animal field: Der Kluge Hans and the Elberfeld horses. American Journal of Psychology, 25, 3–31. Schaie, K. W. (2005). Developmental influences on adult intelligence: The Seattle Longitudinal Study. New York: Oxford University Press. References Schaie, K. W. (1988). Ageism in psychological research. American Psychologist, 43, 179–183. Schlagman, S., Schulz, J., & Kvavilashvili, L. (2006). A content analysis of involuntary autobiographical memories: Examining the positivity effect of old age. Memory, 14, 161–175. Schneirla, T. C. (1929). Learning and orientation in ants. Comparative Psychology Monographs, 6 (No. 4). Schoeneman, T. J., & Rubanowitz, D. E. (1985). Attri-


butions in the advice columns: Actors and observers, causes and reasons. Personality and Social Psychology Bulletin, 11, 315–325. Schrader, W. B. (1971). The predictive validity of the College Board Admissions tests. In W. H. Angoff (Ed.), The College Board Admission Testing Program. New York: College Entrance Examination Board. Schuman, H., & Presser, S. (1996). Questions and answers in attitude surveys: Experiments on question form, wording, and content. Thousand Oaks, CA: Sage. Scott-Jones, D. (2000). Recruitment of research participants. In B. D. Sales & S. Folkman (Eds.), Ethics in research with human participants (pp. 27–34). Washington, DC: American Psychological Association. Sears, D. O. (1986). College sophomores in the laboratory: Influences of a narrow data base on psychology’s view of human nature. Journal of Personality and Social Psychology, 51, 515–530. Sechrest, L., & Figueredo, A. J. (1993). Program evaluation. In L. W. Porter & M. R. Rosenzweig (Eds.), Annual Review of Psychology. Volume 44 (pp. 645–674). Palo Alto, CA: Annual Reviews. Sheldon, W. H. (1940). The varieties of human physique: An introduction to constitutional psychology. New York: Harper & Row. Sheldon, W. H. (1942). The varieties of temperament: A psychology of constitutional differences. New York: Harper & Row. Shepard, R. N., & Metzler, J. (1971). Mental rotation of three-dimensional objects. Science, 171, 701–703. Sherrod, D. R., Hage, J. N., Halpern, P. L., & Moore, B. S. (1977). Effects of personal causation and perceived control on responses to an environment: The more control, the better. Journal of Personality and Social Psychology, 13, 14. Shook, N. J., & Fazio, R. H. (2008). Interracial roommate relationships: An experimental test of the contact hypothesis. Psychological Science, 19, 717–723.


Shull, R. L., & Grimes, J. A. (2006). Resistance to extinction following variable-interval reinforcement: Reinforcer rate and amount. JEAB, 85, 23–29. Shute, V. J. (1994). Learners and instruction: What’s good for the goose may not be good for the gander. Psychological Science Agenda, 7(3), 8–9, 16. Sidman, M. (1960). Tactics of scientific research. New York: Basic Books. Sidman, M. (2007). The analysis of behavior: What’s in it for us? Journal of the Experimental Analysis of Behavior, 87, 309–316. Sieber, J. E. (1998). Planning ethically responsible research. In L. Bickman & D. J. Rog (Eds.), Handbook of applied social research methods (pp. 127–156). Thousand Oaks, CA: Sage. Sieber, J. E., & Saks, M. J. (1989). A census of subject pool characteristics. American Psychologist, 44, 1053–1061. Sigall, H., & Ostrove, N. (1975). Beautiful but dangerous: Effects of offender attractiveness and nature of the crime on juridic judgment. Journal of Personality and Social Psychology, 31, 410–414. Silverman, I. (1975). Nonreactive methods and the law. American Psychologist, 30, 764–769. Singer, P. (1975). Animal liberation. New York: Avon. Skinner, B. F. (1953). Science and human behavior. New York: Free Press. Skinner, B. F. (1956). A case history in scientific method. American Psychologist, 12, 221–233. Skinner, B. F. (1966). Operant behavior. In W. K. Honig (Ed.), Operant behavior: Areas of research and application (pp. 12–32). New York: Appleton-Century-Crofts. Skinner, B. F. (1969). Contingencies of reinforcement. Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. Skinner, B. F. (1976). Walden Two. New York: Macmillan. (Original work published 1948) Skinner, B. F. (1979). The shaping of a behaviorist. New York: New York University Press.


Skinner, B. F. (1984). A matter of consequences. New York: New York University Press. Small, W. S. (1900). An experimental study of the mental processes of the rat. American Journal of Psychology, 11, 80–100. Smith, D. (2003). What you need to know about the new code. Monitor on Psychology, 34(1), 62–65. Smith, L. D. (1992). On prediction and control: B. F. Skinner and the technological ideal of science. American Psychologist, 47, 216–223. Smith, S., & Sechrest, L. (1991). Treatment of aptitude × treatment interactions. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 59, 233–244. Smith, S. S., & Richardson, D. (1983). Amelioration of deception and harm in psychological research: The important role of debriefing. Journal of Personality and Social Psychology, 44, 1075–1082. Smoll, F. L., Smith, R. E., Barnett, N. P., & Everett, J. J. (1993). Enhancement of children’s self-esteem through social support training for youth sport coaches. Journal of Applied Psychology, 78, 602–610. Society for Research in Child Development. (1996). Ethical standards for research with children. SRCD directory of members, 337–339. Sokal, M. M. (Ed.) (1981). An education in psychology: James McKeen Cattell’s journal and letters from Germany and England, 1880–1888. Cambridge, MA: MIT Press. Sokal, M. M. (1992). Origins and early years of the American Psychological Association, 1890–1906. American Psychologist, 47, 111–122. Spatz, C. (1997). Basic statistics: Tales of distributions (6th ed.). Pacific Grove, CA: Brooks/Cole. Spelke, E. S. (1985). Preferential looking methods as tools for the study of cognition in infancy. In G. Gottlieb & N. Krasnegor (Eds.), Measurement of audition and vision in the first year of postnatal life (pp. 323–363). Norwood, NJ: Ablex.


Spelt, D. (1948). The conditioning of the human fetus in utero. Journal of Experimental Psychology, 38, 338–346. Sprinthall, R. C. (2000). Basic statistical analysis (6th edition). Boston: Allyn and Bacon. Spurzheim, J. G. (1978). Outlines of phrenology. In D. N. Robinson (Ed.), Significant contributions to the history of psychology. Series E. Volume II. Washington, DC: University Publications of America. (Original work published 1832) Steele, K. M., Ball, T. N., & Runk, R. (1997). Listening to Mozart does not enhance backwards digit span performance. Perceptual and Motor Skills, 84, 1179–1184. Steele, K. M., Bass, K. E., & Crook, M. D. (1999). The mystery of the Mozart effect: Failure to replicate. Psychological Science, 10, 366–369. Sternberg, R. J., Grigorenko, E. L. (1999). A smelly 113◦ in the shade (Or, why we do field research). APS Observer, 12(8), 10–11, 20–21. Stolzenberg, L., & D’Alessio, S. J. (1997). ‘‘Three strikes and you’re out’’: The impact of California’s new mandatory sentencing law on serious crime rates. Crime and Delinquency, 43, 457–470. Strayer, D. L., & Drews, F. A. (2004). Profiles in driver distraction: Effects of cell phone conversations on younger and older drivers. Human Factors, 46, 640–649. Strayer, D. L., & Johnston, W. A. (2001). Driven to distraction: Dual-task studies of simulated driving and conversing on a cellular telephone. Psychological Science, 12, 462–466. Stroop, J. R. (1992). Studies of interference in serial verbal reactions. Journal of Experimental Psychology: General, 121, 15–23. (Original work published 1935) Sullivan, D. S., & Deiker, T. E. (1973). Subjectexperimenter perceptions of ethical issues in human research. American Psychologist, 28, 587–591. Taylor, D. W., Garner, W. R., & Hunt, H. F. (1959).


Education for research in psychology. American Psychologist, 14, 167–179. Taylor, S. J., & Bogdan, R. (1998). Introduction to qualitative research methods: A guidebook and resource (3rd ed.). New York: Wiley. Tellegen, A., Lykken, D. T., Bouchard, T. J., Wilcox, K. J., Segal, N. L., & Rich, S. (1988). Personality similarity in twins reared apart and together. Journal of Personality and Social Psychology, 54, 1031–1039. Terman, L. M. (1925). Genetic studies of genius, Vol. 1. Mental and physical traits of a thousand gifted children. Stanford, CA: Stanford University Press. Terman, L. M., & Oden, M. H. (1947). Genetic studies of genius, Vol. 4. The gifted child grows up: Twenty-five years’ follow-up of a superior group. Stanford, CA: Stanford University Press. Terman, L. M., & Oden, M. H. (1959). Genetic studies of genius, Vol. 5. The gifted group at mid-life: Thirty-five years’ follow-up of the superior child. Stanford, CA: Stanford University Press. Thomas, E. (1995). The very best men. New York: Simon & Schuster. Thorndike, E. L. (1898). Animal intelligence: An experimental study of the associative processes in animals. Psychological Review Monographs, 2 (No. 8). Thorndike, E. L. (2000). Animal intelligence: Experimental studies. New Brunswick, NJ: Transaction Publishers. (Original work published 1911) Titchener, E. B. (1906, June 6). Letter to L. N. Wilson. Wilson Papers, Clark University, Worcester, MA. Todd, J. T., & Morris, E. K. (1992). Case histories in the great power of steady misrepresentation. American Psychologist, 47, 1441–1453. Tolman, E. C. (1959). Principles of purposive behavior. In S. Koch (Ed.), Psychology: A study of a science. Volume 2: General systematic formulations, learning, and special processes (pp. 92–157). New York: McGraw-Hill. Tolman, E. C., Tryon, R. C., & Jeffries, L. A. (1929).


A self-recording maze with an automatic delivery References table. University of California Publications in Psychology, 4, 99–112. Tomas, V. (Ed.). (1957). Charles S. Peirce: Essays in the philosophy of science. New York: Liberal Arts Press. Tomlinson-Keasey, C. (1990). The working lives of Terman’s gifted women. In H. Y. Grossman & N. L. Chester, (Eds.), The experience and meaning of work in women’s lives (pp. 213–239). Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum. Trabasso, T. (1963). Stimulus emphasis and all-or-none learning in concept identification. Journal of Experimental Psychology, 65, 398–406. Trafimow, D., Madson, L., & Gwizdowski, I. (2006). Introductory psychology students’ perceptions of alternatives to research participation. Teaching of Psychology, 33, 247–249. Triandis, H. C. (1995). Individualism and collectivism. Boulder, CO: Westview Press. Tryon, R. C. (1929). The genetics of learning ability in rats: Preliminary report. University of California Publications in Psychology, 4, 71–89. Tucker, W. H. (1997). Re-reconsidering Burt: Beyond a reasonable doubt. Journal of the History of the Behavioral Sciences, 33, 145–162. Tukey, J. W. (1977). Exploratory data analysis. Reading, MA: Addison-Wesley. Tversky, A., & Kahneman, D. (1973). Availability: A heuristic for judging frequency and probability. Cognitive Psychology, 5, 207–232. Tweney, R. D. (1987). Programmatic research in experimental psychology: E. B. Titchener’s laboratory investigations, 1891–1927. In M. G. Asch & W. R. Woodward (Eds.), Psychology in twentieth-century thought and society (pp. 34–57). New York: Cambridge University Press.


Ulrich, R. E. (1991). Animal rights, animal wrongs and the question of balance. Psychological Science, 2, 197–201. Ulrich, R. S. (1984). View through a window may influence recovery from surgery. Science, 224, 420–421. van Kammen, W. B., & Stouthamer-Loeber, M. (1998). Practice aspects of interview data collection and data management. In L. Bickman & D. J. Rog (Eds.), Handbook of applied social research methods (pp. 375–397). Thousand Oaks: CA: Sage. Vandehey, M. A., Marsh, C. M., & Diekhoff, G. M. (2005). Providing students with instructors’ notes: Problems with reading, studying, and attendance. Teaching of Psychology, 32, 49–52. Wagaman, J. R., Miltenberger, R. G., & Arndorfer, R. E. (1993). Analysis of a simplified treatment for stuttering in children. Journal of Applied Behavior Analysis, 26, 53–61. Wagner, J. A., III, Rubin, P. A., & Callahan, T. J. (1988). Incentive payment and nonmanagerial productivity: An interrupted time series analysis of magnitude and trend. Organizational Behavior and Human Decision Processes, 42, 47–74. Walker, A. J. (1996). Couples watching television: Gender, power, and the remote control. Journal of Marriage and the Family, 58, 813–823. Ward, P., & Carnes, M. (2002). Effects of posting self-set goals on collegiate football players’ skill execution during practice and games. Journal of Applied Behavior Analysis, 35, 1–12. Wason, P. C., & Johnson-Laird, P. N. (1972). Psychology of reasoning: Structure and content. Cambridge, MA: Harvard University Press. Watson, J. B. (1907). Kinesthetic and organic sensations: Their role in the reactions of the white rat to the maze. Psychological Review Monograph Supplements, 8 (No. 33).


Watson, J. B. (1924). Behaviorism. New York: W.W. Norton. Watson, J. B. (1928). Psychological care of infant and child. New York: W.W. Norton. Watson, J. B., & Rayner, R. (1920). Conditioned emotional reactions. Journal of Experimental Psychology, 3, 1–14. Webb, E. J., Campbell, D. T., Schwartz, R. D., Sechrest, L., & Grove, J. B. (1981). Nonreactive measures in the social sciences (2nd ed.). Boston: Houghton Mifflin. Webster’s word histories. (1989). Springfield, MA: Merriam-Webster. Weiss, J. M. (1968). Effects of coping response on stress. Journal of Comparative and Physiological Psychology, 65, 251–260. West, S. G., Gunn, S. P., & Chernicky, P. (1975). Ubiquitous Watergate: An attributional analysis. Journal of Personality and Social Psychology, 32, 55–65. Westman, M., & Eden, D. (1997). Effects of respite from work on burnout: Vacation relief and fade-out. Journal of Applied Psychology, 82, 516–527. Wickens, D. D., Born, D. G., & Allen, C. K. (1963). Proactive inhibition and item similarity in short-term memory. Journal of Verbal Learning and Verbal Behavior, 2, 440–445. Wilkinson, L., & APA Task Force on Statistical Inference. (1999). Statistical methods in psychology journals: Guidelines and explanations. American Psychologist, 54, 594–604. Williams, J. M., & Krane, V. (1989). Self-report distortion on self-report questionnaires with female collegiate golfers. The Sport Psychologist, 3, 212–218. Winer, B. J., Brown, D. R., & Michaels, K. M. (1994). Statistical principles in experimental design (3rd ed.). New York: McGraw-Hill. Winston, A. S. (1990). Robert Sessions Woodworth and


the ‘‘Columbia Bible’’: How the psychological experiment was redefined. American Journal of Psychology, 103, 391–401. Witkin, H. A., & Goodenough, D. R. (1977). Field dependence and interpersonal behavior. Psychological Bulletin, 84, 661–689. Witmer, L. (1893, July 14). Letter to Hugo M¨ nsterberg.u uM¨ nsterberg Papers, Boston Public Library, Boston, MA. Witt, L. A., & Nye, L. G. (1992). Gender and the relationship between perceived fairness of pay or promotion and job satisfaction. Journal of Applied Psychology, 77, 910–917. Witte, R. S., & Witte, J. S. (2007). Statistics (8th ed.). New York: Wiley. Wolf, M. M. (1978). Social validity: The case for subjective measurement, or how behavior analysis is finding its heart. Journal of Applied Behavior Analysis, 11, 203–214. Wood, J. M., & Bootzin, R. R. (1990). The prevalence of nightmares and their independence from anxiety. Journal of Abnormal Psychology, 99, 64–68. Wood, J. M., Bootzin, R. R., Rosenhan, D., Nolen-Hoeksema, S., & Jourden, F. (1992). Effects of the 1989 San Francisco earthquake and content of nightmares. Journal of Abnormal Psychology, 101, 219–224. Woodworth, R. S. (1938). Experimental psychology. New York: Henry Holt. Word, C. O., Zanna, M. P., & Cooper, J. (1974). The nonverbal mediation of self-fulfilling prophecies in interracial interaction. Journal of Experimental Social Psychology, 10, 109–120. Worthen, B. R. (2001). Whither evaluation? That all depends. American Journal of Evaluation, 22, 409–418. Wundt, W. (1904). Principles of physiological psychology (5th ed.) ( E. B. Titchener, Trans.). New York: MacMillan. (Original work published 1874)


Yarmen, A. D., & Bull, M. P. (1978). Where were you when President Kennedy was assassinated? Bulletin of the Psychonomic Society, 11, 133–135. H., & Sechrest, L. (1986). Use and misuse of no-difference findings in eliminating threats to validity. Evaluation Review, 10, 836–852. Zajonc, R. B. (1990). Leon Festinger (1919–1989). American Psychologist, 45, 661–662. Zeigarnik, B. (1967). On finished and unfinished tasks. In W. D. Ellis (Ed.), A source book of Gestalt psychology (pp. 300–314). London: Routledge and Kegan Paul. (Original work published 1927)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.