Psikolojim Dergisi - Ağurtos - 2016

Page 1

2016

TEMMUZ

Aylık Psikoloji Dergisi Satış Fiyatı : 12 TL / KKTC: 15 TL

KARİYERDE EBEVEYN

ETKİSİ

ZAMAN YÖNETİMİ

RENKLERİN DÜNYASI

n y a nk

ıç lığı

Irk

ağı

n

? r i ed

İntiharlrın

sebepleri TÜKENMİŞLİK

SENDROMU


İÇİNDEKİLER

YIL:2, SaYI: 10

psikolojiM

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ve GENEL YAYIN YÖNETMENİ Timur TUNA t.tuna@psikolojim.com.tr

DERNEK BAŞKANI Doç.Dr. Bilal Semih BOZDEMİR president@ppd.com.tr

YÖNETİM KURULU

Doç.Dr. Bilal Semih BOZDEMİR, Dr. Meltem ÖZKANDAN, Murat YÜCEL, Fadime YEŞİLKAVAK

HUKUKİ DANIŞMAN

Av. Faik ÖNER (faik_oner@hotmail.com)

REDAKTÖR : Esra OKANAKUL DİZGİ & TASARIM : Pelin KARADAĞ ÖZTÜRK Yönetim Adresi: Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği İzmir-1 Cd. No: 33/31 Kat: 8 Kızılay, Çankaya/ANKARA Telefon Faks Web Mail

: 444 1 659 / (0312) 419 1659 : (0312) 418 45 99 : http://www.ppd.com.tr : info@ppd.com.tr

Adres Web

: Yüksel Caddesi No: 5/8 Kat: 4 Kızılay, Çankaya/ANKARA : http://www.medyapress.com.tr

Çeşitli Gelişmeler Editörden Irkçılığın Kaynağı Nedir? Kariyerde Ebeveyn Etkisi İntiharların Sebebleri Tükenmişlik Sendromu “İnsan Kendinin Psikoloğu Olmalıdır... Zaman Yönetimi Renklerin Dünyası Psikolojinin sanatı

4 5 6 10 16 20 22 24 26 36

Reklam Rezervasyon: MedyaPress BASKI: mrk Baskı ve Tanıtım Hizmetleri Matbaa Sertifika No: 14338 Matbaa Adresi: Uzayçağı Cd. 1254. Sok. No: 2 Ostim/ANKARA Matbaa Tel: (0312) 354 54 57 “psikolojiM” Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği Yayın Organıdır. ISSN : 2147-8813 Aylık, süreli yayın.

PsikolojiM Dergisi ? - 2015 Tarihinde 10.000 adet olarak basılmıştır. ANKARA, PSİKOLOJİM : Temmuz 2016 Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği yayın organıdır. Web Adresimiz; http://www.psikolojim.com.tr

Psikolojim dergisi T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Dergide yayınlanan içeriğin bir kısmı yada tamamı kaynak göstererek kullanılabilir. Kullanılan görsellerin yasal haklarından ve yazıların içeriklerinden yazarları sorumludur; tüzel kişileri bağlamaz.

Bize katılın >

@ppdernegi

facebook.com/ppdernegi

+PsikolojimTrAnkara

www.psikolojim.com.tr

3 Bu ay neler var?

İMTİYAZ SAHİBİ Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği İktisadi İşletmesi adına Timur TUNA


Doç. Dr. Bilal Semih BOZDEMİR Dernek Başkanı

Bebek ve Yağmur Bulutları Klişe bir, “yeni bir sayıdan merhaba” sözleriyle başlamak istemiyorum bu sayıda ilk sayfaya; eski ve yeni okuyucularımıza, abonelerimize, onlarca dilden, ırktan, devletten ve dinden insanlara. Bu sayıya, “yeni ülkelere, yeni ufuklara, yeni dil, ırk, millet ve dinlere merhaba!” diyerek başlamak istiyorum.

TÜM TÜRKİYE’YE GURURLA SUNARIZ!

Yeni bir güne uyanıyor olmanın mutluluğu ile sekizinci sayımızdan merhaba!

Siz, Değerli okuyucularımız ile çıktığımız bu yolda gelişmelerimizi sizinle paylaşmaktan gurur duyarız. Her zaman olduğu gibi, yeni sayımızla karşınızda olmanın sevincini yaşamaktayız.

çalışmalarında, akademik makalelerimizle katkıda bulunduğumuzu görmek, bizim için son derece mutluluk verici. Bununla birlikte sizlerden gelen her bir teşekkür, bizim övünç kaynağımız haline geldi.

Dernek olarak “Klinik Psikoloji ve Psikologlar Derneği” ile ortaklaşa, tüm toplumumuzun yararlanabileceği “Psikolojik Destek Hattı” projesini hayata geçirmiş bulunmaktayız. Yine mesleki anlamda Amacımız, hızla gelişen ve Okur kitlemiz günden meslektaşlarımızı globalleşen dünyamızda, güne büyüyor! destekleme ve ülkemize, psikoloji ile yakından vatandaşlarımıza ve ilgilenen herkese 7’den tüm dünya insanlığına Farklı dillere çevrilmekte 70’e ulaşmak, güncel yararlı çalışmalar olan dergimizle yalnızca konuları ele aldığımız yapma amacıyla Türkiye’de değil; Rusya, dergimiz ‘’psikolojiM’’ ile Gürcistan, Azerbaycan, Sri kurulan “Psikologlar onlara ışık tutabilmektir. Lanka, Tayland, Kamerun, Federasyonu”, dernek Güney Kore ve Kıbrıs’ta da olarak verdiğimiz eğitim Ne mutlu ‘’psikolojiM’’ okurlarımızla buluşuyoruz. programlarımızın ailesine! tamamını, onlarca Türkiye’nin yanı sıra bu akredite kurumu ve ülkelerde de dergimizi, Değerli okurlarımıza, Federasyon onayı ile kitap hediyesiyle birlikte meslektaşlarımıza birlikte hizmetlerini sizlere bulabilirsiniz. ve öğrencilerimize sunmaya devam ediyor.

Uluslararası “St. Clements University” ile bir protokol imzalayarak, akademik projelerde ortak çalışmalarımıza son sürat devam ettiğimizi de sizlerle paylaşmaktan onur duyarız.

“kariyeriM” ile kariyer yolunuzda sizlere ışık tutarken; “PsikoÇocuk” ile çocuk psikolojisini irdeleyerek, ebeveynlere bu zor görevlerinde destek olmaktayız. ‘’psikolojiM” ile iç dünyanıza bir ayna tutmakta, bunun yanı sıra İngilizce eğitim dergimiz “EduPress/İngilizce” ile İngilizce eğitim dergimizi de okurlarımıza sunmaktayız.

Kişisel gelişim, psikoloji ve mesleki anlamda kariyerinize ve gelişiminize katkıda bulunmak isterseniz, Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği (www.ppd.com.tr) web Sevgi ve saygılarımızla... adresimizden sunduğumuz ücretsiz hizmetlerimizden faydalanabilirsiniz. Dergilerimiz aracılığıyla siz okurlarımızla buluşmaktan büyük bir keyif almaktayız.

Aslında doğruyu konuşalım, psikoloji kurallarını zorlamamakta sadece; “enerji kavramını”, gerçekten emek verilirse karşılığının Einstein kuramları, kavramları ve neticeleri kadar açık olduğunu ortaya koymakta, örneklemekte. Bırakın fizik kurallarını, hâlâ üzerinde yüzlerce dergi ya da kitap yazılması gereken psikoloji kavramlarını, detaylarını, araştırmalarını basitçe hayal etmek, gerçekten istemek, konsantre olmak ve gayret etmek; her türlü şarta, olumsuzluğa ve karşı fikre rağmen demek daha doğru olmaz mı bu sonuç için? Belki merak edeceksiniz bu kelimelere neden ihtiyaç duyuyorum, kendimce neyin kutlamasını sözcüklere dökmek istiyorum, ya da nedir bir önsöze lâyık olacak bu kadar ayrıntı diye? Kısaca nasıl anlatmalıyım, nasıl hatırlatmalıyım bilmiyorum ama; yeni sayılarını zaten keyifle takip ettiğiniz ve ilginiz, sevginiz, yönlendirme ve teşviklerinizle günlerce elinizden düşürmediğiniz bu derginin izleyen satırlarını okuduğunuzda, daha kutsal bir hale geleceğini hissediyorum. Psikolojim Dergisi, şu anda dünya çapında, 27 ülkede, yine yaklaşık 27 millet ve beş dine mensup okura sahip. Şu okuduğunuz satırlar, ilerleyen sayfalar, akademik yazılar, çalışmalar, reklamlar; herşey, bu kadar ülkedeki yaklaşık 450.000 kişi tarafından, eşzamanlı ya da -çevirisinin ortalama bir ayda tamamlanması suretiylebirer ay sonra okunuyor. Bu kadar kolay özetleyebildiğime bakmayın bu heyecanı; adı başarıysa gelinen noktayı, ilerlemeyse devam eden PsikolojiM yolculuğunu. Her ne kadar seksen milyon nüfuslu Türkiye’de üç – beş bin kişiye ulaşsa da bu emek, beş milyon nüfuslu Gürcistan’da iki bin okuyucusu olmasının da hem sevinci, hem üzüntüsü içerisinde olduğumuzu belirtmek isterim. Bu heyecanı ve gururu sizinle paylaşırken; akademik, kültürel, Türk’ü, Türkiye’yi, Türk akademisyenleri, Türk reklamlarını, Türk öğrencileri ve Türk çalışanları dünyaya tanıtan, Türk’ün sadece öğrenen ve takip eden değil; öğreten, üreten, sunan, dünyada takipçileri olan bir millet olduğunu ortaya koyan bu çalışmamızda maddi ve manevi hiçbir destek görmediğimiz bu güzel ülkemizde, bizi ufacık olumsuzluklarda terk eden, materyalist beklentileri sebebiyle bu gayretleri görmezden gelen, geçelim “sevgi – saygı kavramını”, ilgiyi bile bu “emekte” yarı yolda bırakan tüm, tam ve bütünlere de delil olmasını diliyorum bu vesileyle, bu sayımızın önsözünün. İlk sayımızda bir bebekten bahsetmiştik, sonra büyütüyoruz bebeğimizi dedik, teşekkür ettik sizlere. Hâlâ binlerce kez ve hatta yine binlerce karesi kadar teşekkürler bu ilginize, bu sayfaları tutan ellerinize ve okuyan gözlerinize. Burada, sadece bu sayfaları tutmak, görmek kadar bir fiil içerisinde olmadığınızı, aslında dünyaya kendini duyuran ve gururla büyüyen bir bebeğe sebep olduğunuzu hangi kelimelerle anlatacağımı bilmiyorum. Ancak, okuma oranının az olmasını nasıl kelimelere dökemiyorsam, nasıl dört yüz elli bin kişinin sadece en fazla beş bin kişisinin Türkiye’de olmasının üzüntüsü içerisindeysem, bu çalışmaların menşeinin Türkiye olmasına karşılık; -çok daha fazlası kadar da “ilgisizlik” - bir yılda bu kadar yürüyen bu bebeğe şu anda tek ihtiyacı olan “sevgiyi” yeteri kadar göstermeyenleri de anlatamıyorum, anlayamıyorum. Ama anladığım tek şey var; görüyorum ki koca bir derya olan ilimler, psikoloji bilimleri, kültür, okumak ve onlarca önemli kavram hep ikinci sırada ve belki daha gerilerde. Bu bebeğin başlangıcını yaptığı yayın grubumuza bağlı diğer dergiler, kim bilir belki bir gün bu geri kalmış kavramlara da bir nebze çözüm olur. Bu önsöz, 450.000 rakamından bir adet bile fazla ilerleyemese de, sadece 445.000 kişinin diline çevrilecek ne yazık ki; seksen milyonluk Türkiye’de sadece beş binden bahsetmek üzüntüsüyle… Ulaşamadığımız okurlara ya da okur adaylarımıza değil sözüm; bir bulut misali, güneşimi engelleyen, bir yağmur mu getireceğini bilmediğimiz hani arada bir, birden bire kaybolan ve bazen de bize hiç olmadıklarını hatırlatanlara; değil böyle bir dergi, yüz binlerce psikoloji sayfasına ihtiyaç duyanlara; önce insan psikolojisi sayfalarıyla, sonra bebek psikolojisi ciltleriyle yoğrulması gerekenlere. Bir sonraki önsözümüzü, daha kararlı, meteoroloji bilimi tarafından keşfedilmiş ve adı bilinen, çevresine, bulunduğu ortama, insanlığa güzel yağmurlar getirecek bulutlarla yazmak dileklerimle.

Her tür görüş, öneri, talep ve şikayetlerinizi okurtemsilcisi@psikolojim.com.tr adresine gönderebilirsiniz. PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

psi Ko lo jim

5 Editörden..

GELİŞMELER

İlk sayımızda, bir zamanlar başında, yönetiminde olduğumuz Üniversitemizin ilk yıllarında, akademik açılış konuşmalarında, birkaç öğrenci, öğrenci adayı, belki birkaç mezunu nasıl ki birkaç sene sonrasını görür gibi yazardım ya; hani sonradan değişti ya bu yazılar, yavaş yavaş her akademik sömestre başlangıcında büyümesiyle o Üniversite Kampüsünün… Benzer bir psikoloji, fizyoloji ya da büyüme içinde olduğunu görüyoruz şimdi dergimizin. Ya da dergilerimizin mi demeliyiz bilmiyorum ama başı çekerek büyüyen, alanında birden bire muhteşem bir yer edinen Psikolojim Dergisinin bir yıla yakın bir sürede kat ettiği mesafe bırakın fizik, psikoloji kurallarını bile zorlamakta.

PSİKOLOJİM, Yıl: 2 - Sayı: 7


IRKÇILIĞIN kaynağı

NEDİR?

7 Irkçılığın Kaynağı Nedir?

Irkçılığın Kaynağı Nedir?

6

Ece Oğur

E

tnik ayrımcılık veya daha bilinen ismiyle ırkçılığın ne olduğu herkesçe bilinmektedir. Peki, ırkçılığın kaynağı nedir? Etnik açıdan ayrımcı bir tutumun doğuştan gelmesi mümkün müdür? Yoksa sonradan mı şekillenmektedir? Amerikalı uzmanların yürüttüğü bir çalışma, buna ışık tutacak niteliktedir. İlkokul öğrencileri arasında yapılan bu çalışma kapsamında, çocuklara bir gün sınıfa teni yeşil renkte bir çocuk gelirse ne yapacakları sorulmuştur. Çocukların hiçbiri bu durumu veya yeşil ten rengini yadırgamamış, bunun yerine çocuğa yardımcı olacaklarını, onunla arkadaş olacaklarını belirtmiştir. Bu çalışma, ırkçı tutumun doğuştan gelmediğini, çocukların ırkçı olmadığını, ırkçılığın sonradan öğrenilen bir davranış olduğunu gözler önüne sermektedir. Jane Elliott Deneyi

Amerikalı sınıf öğretmeni Jane Elliott’un 1968’de öğrencileri üzerinde uyguladığı bir sosyal deney, ırkçılık kavramı hakkında birçok bilinmeyeni gözler önüne sermiştir. Elliott, öğrencilerini “mavi gözlüler” PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

ve “diğerleri” olarak ikiye ayırıyor. Çocuklara, mavi gözlüleri dışlayan söylemlerde bulunuyor. Kahverengi gözlülerin daha üstün olduğunu, mavi gözlülerin onlar kadar nitelikli olmadığını söylüyor. Bunu ise (elbette ki) aslı bulunmayan birtakım bilimsel gerekçelere dayandırıyor. Melanin maddesinin gözleri koyulaştırdığı ve bu maddenin aynı zamanda insanları daha zeki ve daha çalışkan yaptığı gibi açıklamalar yapıyor.

sınıfın ayrı bir bölümüne oturtuyor, onları kahverengi gözlü çocukların yararlandığı birtakım haklardan mahrum bırakıyor. Örneğin kahverengi gözlüler cam bardak kullanabiliyorken mavi gözlülerin yalnızca kâğıt bardak

Elliott yalnızca açıklamalarla yetinmiyor, uygulamalarıyla da bu ayrımcı tutumu destekliyor. Mavi gözlüleri, PSİKOLOJİM, Temmuz 2016


Etnik Ayrımcılığa Karşı Ebeveynler Ne Yapmalı? Ona Rol Model Olun Çocukların kullandığı en etkili öğrenme yöntemlerinden biri taklit etme yöntemidir. Çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren ebeveynlerini örnek almaktadırlar. Ebeveynleri ırkçı bir yaklaşım sergileyen çocukların bir süre sonra bu tutumları benimsediği görülmektedir. Bununla birlikte çok kültürlü bir ortamda yetişen

çocuklar, ırkçılığa karşı daha duyarlı davranmaktadır. Irkçılığa karşı bir tutum sergilemek ve çocuğunuza farklı kültürleri tanıtmak, onu ırkçı düşüncelerden uzak tutmakta en etkili yoldur. Etnik Konularda Konuşmaktan Korkmayın Rahatsız edici konularda konuşmaktan kaçınmak, ebeveynlere adeta o konu yokmuş gibi hissettirmekle birlikte, ne yazık ki

Çok kü ortamda yetişen ltürlü bir ço karşı daha duyarlı cuklar, ırkçılığa Irkçılığa karşı bir davranmaktadır. çocuğunuza fark tutum sergilemek ve lı kü düşüncelerden uzltürleri tanıtmak, onu ırkçı ak tutmakta en et kili yoldur.

konuyu ortadan kaldırmamaktadır. Aksine, aile içerisinde konuşulmayan konularda çocuk dışarıdan duyduklarına daha açık bir hale gelmekte ve bu da yanlış bilgiler edinmesini kolaylaştırmaktadır. Doğru Zamanı Kollayın

8 Irkçılığın Kaynağı Nedir?

Çocuğun Yaşına Uygun Bir Şekilde Konuşun 5 yaşında bir çocuk ile 15 yaşında bir çocuğun dünyayı algılama şekilleri oldukça farklıdır. Bu nedenle onlar ile yaşlarına uygun, anlayabilecekleri bir dilden konuşmak gerekir.

kullanmasına izin veriyor. İronik bir biçimde, Jane Elliott da mavi gözlü.

Örneğin soyut kavramları artık anlayabilecek bir yaşta olan 15 yaşındaki çocuğa etnik azınlıkların hakları ve yaşadıkları zorluklardan bahsetmek uygun iken, 5 yaşında bir çocuğa daha basit bir biçimde anlatmak, örneğin beyaz yumurtaların da kahverengi yumurtaların da içinin aynı olduğunu göstermek, daha etkili olacaktır.

Bu uygulama, çocukların hepsinin tavırlarında değişikliğe neden oluyor.

Çocuğunuzu Irkçı Olarak Etiketlemeyin

Kahverengi gözlü çocuklar mavi gözlüleri sıkça eleştiriyor.

Çocuğunuzdan önyargılı birtakım yorumlar duyduğunuzda hemen endişeye kapılarak onu ırkçılıkla suçlamayın. Bunun yerine, bu kanıya nereden vardığını sorun ve bu şekilde bu kanısını değiştirmeye çalışın. Çocuklar, çevresel etkilere yetişkinlere göre daha açıktır. Aynı zamanda genelleme yapmaya da daha eğilimlidir. Bu nedenle ebeveynleri ideal bir örnek olsa dahi çevresinden aldığı bir duyumdan veya yaşadığı küçük bir deneyimden yola çıkarak genellemede bulunabilir. Düşüncenin kaynağını irdeleyerek müdahalede bulunmak en yerinde davranış olacaktır.

Kahverengi gözlü çocuklar, mavi gözlüleri dışlayarak onlara karşı birlik oluyor, Mavi gözlü çocuklar çekingen bir tutum sergilemeye başlıyor. Kahverengi gözlü çocukların en utangaç ve çekinik olanları bile dominant, sert, girişken ve üstünlük taslayan bireylere dönüşüyor. Deneyin bir ilginç noktası da bundan sonra ortaya çıkıyor. Bir süre sonra Elliott, eski uygulama ve açıklamalarının tam tersini yapıyor, kahverengi gözlüleri yeren, mavi gözlüleri öven söylemlerde bulunuyor. Ne var ki, sonuç değişmiyor. Kahverengi gözlülerin egemenliği, mavi gözlülerin dışlanması devam ediyor. Bu çalışma sonucunda açıkça görülmektedir ki, ayrımcı tutum doğuştan gelen bir refleks değil, öğrenilen bir davranıştır. Çocuklar ırkçılığı sonradan öğrenmekte ve bir kere öğrenildiğinde geri dönüş mümkün olmamaktadır. PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

Irkçılığın Kaynağı Nedir?

Çocuğun doğal süreçte sorduğu soruları veya yaşanan örnekleri fırsata çevirerek ırkçılık karşıtı mesajlar vermek çocuğun daha iyi anlamasını ve hatırlamasını sağlayacaktır.

9


Kariyerde Ebeveyn Etkisi

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

Günümüzde sıkça karşılaştığımız “kariyer” sözcüğü Türkçeye Fransızca “carriere” sözcüğünden geçmiştir (Bingöl 2006, 284-285). Kariyer, bireyin çalışma yaşamı boyunca herhangi bir iş alanında ilerlemesi, deneyim ve beceri kazanmasıdır (Erdoğmuş 2003, 11). Kariyer daha geniş bir ifadeyle; para, saygınlık, prestij, başarma arzusu, daha iyi bir yaşama biçimi, bireyin önüne çıkan fırsatlar, ödüller, terfiler, yaşam boyu gelişim şeklinde tanımlanabilir (Gürüz ve Özdemir Yaylacı 2009, 184). Kariyer, kişisel ve örgütsel hedeflerle doğrudan bağlantılı olup, kişinin hayatı boyunca yaşayacağı ve kısmen kontrol altında tutabileceği iş tecrübesi ve faaliyetleriyle bağlantılı bir süreçtir (Güzel 2005, 121). Daha genel bir kanaat ise kariyerin bir üretim süreci olduğudur. Yaşı kaç olursa olsun bir insan üretim çemberinin içindeyse kariyer sürecinden bahsedebiliyoruz. Aslında hayatın ta kendisi olarak adlandırabileceğimiz bu sürece başlarken doğru karar verebilmek çok önemli. Aileler tam aksini iddia etseler de çocuklarının kariyer tercihleri üzerinde önemli bir role sahipler. Marmara Üniversitesi tarafından 14 ilde yaklaşık 30 bin öğrencinin katılımıyla yapılan “Üniversite Tercih Anketi”, öğrencilerin aileleriyle ilişkileri anlamında çarpıcı sonuçlar ortaya koymuştur (Yılmaz Bülent 2011). Ankete göre, öğrencilerin yüzde 54,55’i seçtikleri bölümden memnun olmadıklarını, yüzde 59,9 ise babalarının istediği bölümü tercih ettikleri belirtmiştir. Anket değerlendirmesinde ailenin farkında olmadan çocuklarını etkilediği belirtilmektedir. Yine bu çalışmada, ailelerin bu etkisinin bilinenin çok üstünde olduğu, vurgulanmıştır. Giriş Kariyer tercihi, bir anlamda da meslek tercihi yapmak, bir gencin hayatındaki belki de en önemli dönüm noktasıdır. Bu tercih, kişinin daha sonraki hayatının nasıl olacağını, potansiyelini nasıl değerlendirebileceğini, mutlu mu yoksa mutsuz mu olacağını belirleyebilecektir. Kariyer seçiminin kişinin kendi başına aldığı bir karar olduğu düşüncesinin yaygın olmasına karşın araştırmalar; aile, sosyal çevre, ekonomik faktörler, okul hayatının, kişinin tercihi üzerinde etkili olduğunu göstermektedir (Ferry, 2006). Bir başka çalışmada da yine, öğrencilerin beyanlarına göre, ailelerin bu etki kaynakları arasında başı çektiği ortaya konulmuştur (Kniveton, 2004). Ailenin kariyere bakışı ve aile ile ilgili unsurlar kariyer seçimi süreciyle yakından ilişkilidir. DeRidder, eğitim düzeyleri düşük olan ailelerin çocuklarının kariyer seçimini geciktirdiğini vurgulamaktadır. DeRidder’e göre, sınırlı gelir ve düşük eğitim düzeyi olan ailelerin çocuklarının eğitim imkânları sınırlanmakta ve böylece çocuklar ileriki aşamalara geldiklerinde profesyonel kariyer hedeflerine ulaşma ve mesleki seçimler yapma konularında zorlanmaktadırlar (DeRidder 1990: 30). Ailenin yapısı, iletişim şekli de çocuğun kariyer gelişim sürecini etkilemektedir. Anne ve babanın birlikte veya ayrı yaşadığı aile yapılarında çocukların da kariyer tercihleri farklı olmaktadır (Kniveton, 2004).

Ragıp Özyürek ve Meral Kılıç Atıcı’nın bir çalışmasında (R. Özyürek, M. KılıçAtıcı - 2002 - pdrdergisi.org) çocukların meslek tercihlerinde anne ve babalardan yararlandıklarını, özellikle profesyonel mesleğe sahip annelerden daha fazla etkilendiklerini ortaya konmuştur. Çocuğun kişilik yapısının oluşmasında anne-baba etkisinin önemli bir yeri ve değeri vardır (Yörükoğlu, 1989). Uyumlu ve baskıdan uzak bir ailede, tutarlı ve sağlıklı ilişkiler içinde yetişen çocuk, özerk bir birey olarak yetişkin yaşamına ulaşabilir (Yavuzer, 2009). Çocuk, kültürel değerlerini, temel alışkanlıklarını, gelişim görevlerine karşı yaklaşımlarını aile ortamında kazanır. Çocuğun olumlu bir benlik tasarımı oluşturmasında yeterlilik duygusu kazanmasında anne-babası ile etkileşiminde aldığı geri bildirimler çok önemli rol oynar (Akkaya, 2008). Bunun yanı sıra olumsuz anne-baba tutumlarının, okul başarısı (Duchesne & Ratelle, 2010), kaygı (Erkan, 2002), benlik saygısı ile atılganlık seviyesi (Ünüvar, 2007), özerklik gelişimi (Beyers & Gossens, 1999), problem çözme becerisi (Arı & Seçer, 2003) gibi değişkenlerle ilişkisinin olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Çoğu öğrencinin mesleki yönelimini, çevrenin, anne-babanın çocuğu için uygun gördüğü seçenekler oluşturmaktadır. Burada ailenin,

11 Kariyerde Ebeveyn Etkisi

KARİYERDE

10

EBEVEYN

Ahmet Veli Olgundeniz


Ancak, araştırmalar ailelerin meslek seçiminde çocuklarını özgür bıraktıklarını ve bir tesir yapmadıklarını düşündüklerini ortaya koyuyor. Çocuklar, okul yöneticileri ve rehberler aile etkisinin varlığından bahsederken, ebeveynin bu etkinin çok az veya hiç olmadığını savunması ortada

ciddi bir algı farkı olduğunu gösteriyor (Ferry, 2006; Kniveton, 2004). Ortada böyle bir algı farklılığı varken, ailelerin çocuklarının kariyer tercihleri üzerine etkilerinin sonuçlarını araştırmak önem kazanıyor. Aslında çocuklar, daha iki yaşlarındayken, meslekleri anne ve babalarının ağızlarından tanımaya başlamaktadır (Havighurst, 1964). Aileler, çocuklarının yanında mesleklerden, görev tanımlarından, statülerden bahsetmeye başladıkları andan itibaren çocukları etkileme süreçleri de başlamaktadır. Ebeveynlerin- farkında olmayarakiş yaşamına bakış açıları, normları ve değerleri, çocukların bilinçaltını etkilemektedir. Bu kapsamda

Aileler, çocuklarının yanında mesleklerden, görev tanımlarından, statülerden bahsetmeye başladıkları andan itibaren çocukları etkileme süreçleri de başlamaktadır.

ebeveynlerin, çocuklarını yetiştirirken kendi değer ve normlarını da, direkt söylemeseler bile, dolaylı yollardan onlara aktardıkları gerçeğini anlamaları çok önemlidir (Simpson, 2003). Anne ve babalar, çocuklarının meslek seçiminde okulda aldıkları eğitim, öğretmenleri ve arkadaşlarının en fazla etkiye sahip olduğunu düşünürken; araştırmalar ebeveynin çocuğun okul yaşamına gösterdiği ilginin daha etkili olduğunu ortaya koymuştur (Lavine, 1982). Pek çok yetişkin, çocukların sezgisel algılamalarını, ciddiye almaz (Jacobsen, 1999). Poulter’a (2006) göre çocuklar, anne ve babaların davranışlarını, düşünceleri, yorumlarını sürekli kaydeden bir kamera gibidir. Mesela aile içinde mesleklere yönelik cinsiyet anlamında bir ayrımcılık varsa ve buna çocuk şahit oluyorsa çocuğun bilinçaltı bundan direkt olarak etkilenecektir (Lavine, 1982). Michael Rutter’a (Otto, 2000) göre çocuklar hayatlarıyla ilgili önemli konularda anne ve babalarının değerlerini kabul etme eğilimindedir. Benzer olarak Otto’nun (2000) bir araştırmasında lise öğrencilerinin yüzde 93’ünün anne ve babalarının değerlerine benzer kararlar aldıklarını ortaya koymuş olup bu araştırma, çocuklarının ebeveynlerinin etkisinden bağımsız olarak karar alabildikleri tezini çürütmektedir. Çocukların, kendi norm ve değerlerini keşfetmek üzere bir yolculuğa çıkmak yerine, içgüdüsel olarak ailelerinin değer ve normlarıyla bağlantı kurmayı arzuladıklarını düşünebiliriz (Poulter, 2006). Jacobsen (1999): “Eğer ailenizin norm ve değerleri sizin istek, beklentilerinizle uyuşuyorsa güçlü bir kariyer kararı alabiliyorsunuz ancak, bu uyum sağlanmazsa kendinizi şaşkın ve boşlukta hissedebilirsiniz.” demektedir (Jacobsen, 2010). Bu ve buna benzer pek çok sebepten dolayı ailelerin, çocukların kariyerleri üzerindeki etkilerini anlayabilmeleri çok önemlidir. Problemin Tanımı Bu çalışmayla amacım ebeveynlerin ergenlerin kariyer tercihleri üzerindeki etkisinin daha geniş araştırılmasına önayak olmaktır. Bu önemli bir konu olup ülkemizde ebeveynlerin, kendi norm ve düşüncelerinin, yaşayış tarzlarının, çocukların kariyer tercihleri üzerindeki etkisini henüz kavrayamamış olduğunu düşünmekteyim. Lise öğrencilerinin, velilerinden aldıkları manevi destek arttıkça mesleki olgunluklarının da arttığı bulunmuştur (Sürücü, 2005). O’ Brien, Friedman, Tipton ve Linn (2000) ebeveynden algılanan dışsal desteğin ergenlerin eğitsel ve mesleki öz yetkinlikleri ile ilişkili olduğunu bulmuşlardır. Ebeveynden algılanan

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

13 Kariyerde Ebeveyn Etkisi

Kariyerde Ebeveyn Etkisi

12

çocuğun gelecekle ilgili planları ve tercihleri noktasındaki rolü oldukça önemlidir. Aile bu rolü, çocuğu yönetmek veya zorlamaktan çok, yönlendirici ve ona gerekli destekleri (ilgi, enformasyon, araştırma vb.) sağlamak yönünde kullanmalıdır (G.Ö Yaylacı 2007). Bilinenin aksine öğretmenlerin gençlerin meslek tercihi üzerine etkisi anne ve babanınkiyle kıyaslanamayacak kadar azdır (Kniveton, 2004).

destek fazlalaştıkça ergenlerin kariyer kararlarına daha sıkı sarıldıkları (Kush ve Cohran, 1993), matematik ve fen bilimleri ile ilgili konulara ilişkin öz yetkinliklerinin (Lopez, Lent, Brown ve Gore, 1997) arttığı bulunmuştur. Ebeveyn etkisi yukarıdaki örneklerdeki gibi bir avantaja dönüşebilecekken, bazı koşullarda ciddi bir engele dönüşmektedir. Bu bağlamda ebeveynin, çocuğunun kariyer tercihini nasıl etkilediği sorusunu araştıran bir literatür taraması yapılmıştır.

Amaçlar: Bu çalışmanın temelde 4 ana amacı var: 1. Ebeveyn etkisini 4 kariyer gelişim teorisi kapsamında incelemek, 2. Ebeveyn beklentileri ile çocuğun kariyer kararı arasındaki ilişkiyi gösteren araştırmaları bir araya getirmek, 3. Aile içinde cinsel sosyalleşme ve bunun kariyer algısına etkisini araştırmak, 4. Ebeveyn çocuk ilişkisinin kariyere olan etkisine içsel bakış katmak. Kavramların Tanımlanması Bu çalışmanın kolay anlaşılabilir olması adına terimler aşağıdaki gibi

tanımlanmıştır:

Literatür Taraması

Kariyer - “Birisinin teorik veya pratik bir eğitim almak suretiyle elde ettiği bir meslek kastedilmektedir” (Mish, 2004, syf. 187).

Çocukların kariyer tercihlerindeki ebeveyn etkisini anlayabilmek için öncelikle 4 ana kariyer geliştirme teorisine bir göz atmak gerekecektir. Bu teoriler: Anne Roe (1957), Robert Havighurst (1964), Linda Gottfredson (1981) ve Eli Ginzberg (1988).

Cinsel Sosyalleşme - “Bireylerin sahip oldukları cinsiyet bazında yapabilecek veya yapamayacakları işleri gösteren ayrım” (Hesse-Biber & Carter, 2000, syf. 94). Ebeveyn -”Birisini dünyaya getiren, onu bakıp büyüten ve gelişiminden sorumlu olan kişi/kişiler” (Mish, 2004, p. 900). Sosyo Ekonomik Statü (SES) -”Bireyin veya grubun sosyo ekonomik hiyerarşi içinde yer aldığı pozisyon. Sosyo ekonomik statü , meslek, eğitim, gelir, refah düzeyi ve ikamet edilen yer gibi koşullarla bağıntılıdır (Hirsch, Kett & Trefil, 2002). Ön Kabuller ve Sınırlandırmalar- Bu konu için literatürü incelerken, bütün çocukların ebeveynlerinin kariyerlerini tanımlayıp tarif edebilecekleri, ebeveynlerin de çocuklarını yetiştirirken düzenli profesyonel bir işe sahip oldukları farz edilmiştir. Bu ön kabullere ek olarak bazı sınırlandırmalar da getirilmiştir. Bu çalışmada ebeveynlikle ilgili değişkenlerin (cinsiyet, kültürel farklılıklar, eğitim düzeyi, gelir durumu) tamamı göz önüne alınmamıştır. Bu araştırmada yer alan bilgiler her toplum için doğru olmayabilir. Toplumlara göre değişebilen ebeveyn beklentilerinin tamamı bu çalışmada yer almayabilir.

Bu dörtlü içinde kariyer seçimi konusunda ilk çalışmayı, içine çocukluk evrelerini de katarak Eli Ginzberg yapmıştır. Ginzberg’in teorisine göre meslek seçimi üç ayrı evrenin tamamlanmasıyla ortaya çıkıyor: Fantezi Seçimler (11 yaş öncesi): Bu dönemde çocuk genellikle çevresindeki kimselere karşı geliştirdiği özdeşime göre bazı meslek tercihlerini ifade eder. Geçici Seçimler (11- 17 yaş arası): Seçimlerin ilgilere dayandığı “ilgi” dönemi, yeteneklerin dikkate alındığı “yetenek” dönemi, bireyin toplumda bir yer edinmeyi düşündüğü “değer” dönemi ve bireyin bir iş veya ileri eğitimi düşünmeye başladığı “geçiş” dönemi. Gerçekçi Seçimler (17-21 yaş arası): Araştırma: Bireyin meslek seçimi sorunu üzerinde düşünmeye başladığı dönem. Billurlaşma: Bireyin kendini verebileceği mesleği seçmesini etkileyen çok çeşitli faktörleri değerlendirdiği dönem. Belirleme: Seçeneklerin belli meslek amaçlarına göre değerlendirildiği dönem. Ginzberg, meslek seçiminin, bireyin meslek PSİKOLOJİM, Temmuz 2016


hazırlığı, amaçları ve çalışma dünyasının gerçekleri arasında en üst uyumu bulmak için, yaşam boyu süren bir karar verme süreci olduğunu vurgulamıştır (Ginzberg 1972). Ayrıca bireylerin, özellikle kendi yaşamlarını ve mesleklerini şekillendirmek için uygun seçimler yapabilme şansları varsa, karar verme sürecinde aktif olduklarını belirtmektedir. Bununla birlikte, bireylerin meslek seçiminde geçmişe ve şu ana ait birçok engelle karşılaşabileceklerini ve kendi inisiyatiflerini kullanamayacaklarını da ifade etmiştir. Ginzberg (1988) gençlere “İlgileriniz,

çevresel sınırlamalarınız arasında bir uzlaşıya varmanız gerekir.” der. Ginzberg açıkça ifade etmediği için, ebeveyn etkisinin fırsatlar ve çevresel sınırlandırmaların içinde yer aldığını düşündürmektedir. Ginzberg (1988) ailelerin çocuklarına “Senin sadece mutlu olmanı istiyorum, istediğini seç” diyerek işin içinden sıyrıldığını söyler. Ginzberg, ebeveynlerin çocuklarının kariyer tercih ve planlamalarına daha fazla müdahil olmaları gerektiğini düşünür. “Hiçbir ergen meslek seçimini tek başına yapmaz” cümlesi ona aittir. Ginzberg (1988) ayrıca, diğer teorisyenleri gençlerin meslek tercihinde hangi unsurların daha etken olduğunu araştırmaları için teşvik eder. İkinci teorisyenimiz Havighurst (1972) bireylerin ekonomik bir kariyerde karar kılarken yaşamları boyunca 6 özgül evreden geçtiklerini ileri sürmektedir (bunlardan dördü aşağıda görülmektedir). Havighurst’un mesleki gelişim evreleri: (5-10 Yaş Arası) Çalışan biriyle özdeşleşme; Baba, anne, diğer önemli insanlar. Çalışma kavramı, benlik idealinin önemli bir parçası haline gelir.

Bireyin zamanını ve enerjisini ev işlerini ve okul ödevlerini yapmak için düzenlemeyi öğrenmesi. Uygun durumlarda işi oyundan önceye almayı öğrenme. (15-25 Yaş Arası) Mesleki yapıda bir çalışan olarak kimlik kazanmak; Bir mesleği seçme ve ona hazırlanma. Meslek seçimi ve ekonomik bağımsızlığın güvencesi için bir temel olarak iş deneyimi edinmek. (25-40 Yaş Arası) Üretici bir insan olmak; Mesleğinin becerilerini geliştirmek. Mesleğinde merdivenleri tırmanmak (Adams, 1976,499). 5-10 yaşları arasında görülen çalışan birisiyle özdeşleşme noktasında çocuğun anne veya baba ile bir özdeşleşim içine girer (Havighurst, 1964). Bunun dışında Havighurst ebeveyn etkisi konusuna temas etmemekle birlikte tartışabileceğimiz birkaç faktörü ortaya koymuştur. Havighurst çocukların yukarıdaki basamakları teker teker ve başarılı olarak geçmeleri gerektiğini düşünür. Havighurst’tan farklı olarak bazı araştırmacılar, çocukların entelektüel, sosyal ve ahlaki gelişimlerinin ebeveyn tarafından şekillendiği fikrini desteklemektedirler (Hesse-Biber & Carter, 2000; Otto, 2000). Üçüncü teorisyenimiz Anne Roe (1957), çocukların yaşamı boyunca anne ve babalarının kariyerlerine direkt etki ettiğini ortaya koymaktadır. Roe’nun teorisi hepimizin yakından bildiği Maslow’un “İhtiyaçlar Teorisi” ile oldukça ilintilidir.

Bireyin mesleki gelişimi, doğrudan doğruya, çocukluk yıllarında geliştirilen ilgiler ve bu ilgilerin temelinde yatan ihtiyaçların nasıl karşılandığına bağlıdır. Buna göre çocuk aile ilişkileri ilgiler ve ihtiyaçlar bunların gelişme ve doyum düzeyleri meslek seçiminin ilk belirleyicileri olarak kabul edilmektedir. Bu kuramın aşamaları şöyledir: 1) İhtiyaçların şiddeti başarıdaki güdülenme derecesini gösteren temel bir belirleyicidir. 2) Normal olarak ihtiyaçların doyurulması bireyin bilinçaltı güdü kaynakları geliştirmesine engel olur. 3) Doyurulmammış ihtiyaçlar yüksek düzeydeki bir ihtiyaç ise silinmiş gibi görünür, alt düzeydeki doyurulmamış ihtiyaçlarda üst düzeydeki bir ihtiyacın hissedilmesine engel olur. 4) Hissedildiği halde karşılanması geciktirilmiş ihtiyaçlar bilinçaltı güdü kaynakları haine gelirler (Kepçeoğlu 64-6566-67). Roe’ye göre, bireylerin çocuk yaşlarda karşılanmayan ihtiyaçları ya tamamen ortadan kalkacak ya da birey için olumsuz bir motivatör olarak kalacaktır. Örneğin, Roe (1957) çocukların yapıları gereği meraklı olduklarını ve soru sorduklarını hatırlatarak çocuklara soru sormamaları ve meraklı olmamaları söylendiğinden, onun bu davranışının bloke edildiğini söylemektedir. Bununla birlikte Roe, ebeveynlerin tutumlarının çocukların davranışları üzerinde belirleyici etkilerinden bahsetmektedir.

II- Aşırı Talepkâr Ebeveynler: Çocuklardan her zaman kusursuz işler beklerler ve çocuklarını sıkı bir eğitime tabi tutarlar. Üstün başarı isterler. Statü ve prestije çok önem verirler. Çocukları üstün başarı gösterdikleri ve kendilerine bağımlı oldukları ölçüde sevgi ve saygı gösterirler. Üzerlerine aşırı düşülen çocuklar bağımlı bir kişilik geliştirerek, başkalarının görüşlerine büyük önem verirler. Bu kimseler başka insanlarla bir arada olmaya veya insanlarla ilgilenmeyi gerektiren mesleklere yöneleceklerdir.

Bunlar; benlik kavramı, meslek algısı kavramı, mesleklerin bilişsel haritası kavramı, meslek tercihi, meslek eğitimi ve mesleklere girebilirlik kavramı, meslek seçimi kavramı ve ulaşılabilir seçimler bölgesi kavramlarıdır. Benlik kavramının temelini Super’in açıklamaları oluşturmaktadır. Benlik algısı geçmişi ve geleceği içeren, bazen sosyal gerçeklikle ilgili bazen de tamamen psikolojik içerikli olan bir kavramdır (cinsiyet, sosyal sınıf, zeka ilgiler ve değerler gibi). Meslek

I- Duygusal Olarak Reddetme: Fiziksel ihtiyaçları açıkça ihmal etmezler ama çocuğu kasıtlı olarak her türlü doyumdan yoksun bırakırlar. II- İhmal Etme: Çocuğun doyumdan yoksun bırakılmasında bir kasıt yoktur. Reddedici ana babaların çocukları, sevgisiz bir ortamda yetiştikleri için başkalarına karşı savunu bir tutum belki de saldırgan eğilimler geliştireceklerdir. Bunlar meslek seçerken doyurulmamış olumsuz eğilimlerine toplumca kabul edilebilir bir ifade yolu ararlar. Böylece ya insanları tümüyle redderek insan olmayan şeylerle uğraşmayı gerektiren meslekleri seçerler ya da insanlarla ilgilenmeyi gerektiren mesleklere girerler, fakat burada insanları obje gibi algılarlar. I- Rastgele Kabul: Çocuğun gelişimine karışmayan, ama bunu bilinçli olarak değil de yeterince vakit ayıramadığı için çocuğu serbest bırakan ana babalardır.

Hatta çocuklarında üzüntü ve kırıklık dolu deneyimler yaşamış olan bireylerin daha çok nesneler üzerinde çalışılan işleri, çocukluklarında sevgi, şefkat ve güvene dayalı ilişkiler kurmuş olanların insanlara yönelik meslekleri tercih ettiklerini savunur. Ona göre ebeveynlik modellerinin çocukların kariyer tercihleri üzerinde majör etkileri bulunmaktadır.

Kabul edici ana babaların çocukları, sevilme ve saygı görme gereksinimlerini doyurdukları için artık bu gereksinmeler davranışı belirlemede bilinç dışı güdü haline dönmeyecekler ve bu kimseler meslek seçerken insan ve insan olmayan mesleklere savunucu olamayan bir tutumla yönelebileceklerdir (Roe, 1957, p. 214).

Roe’ye göre ebeveyn çocuk ilişkisi şöyle özetlenebilir:

Son kuramcımız ise Linda Gottfredson. Gottfredson’un kuramı; meslek tercihi kuramı, karar verme süreci, cinsiyet, zekâ, sosyo-ekonomik düzey gibi bireysel faktörleri ve bireylerin amaçlarını gerçekleştirmek için

değerlendirmeler, bölgedeki iş sahası, özel giriş koşulları, kültürel veya parasal birikim gibi ölçütlere göre yapılır. Girilebilirlik değerlendirmesi, olgusal gerçeklikle ilgili iken, tercih eylemi daha çok idealist eğilimdedir. Gerçekçilik kavramının, daha çok bir uzmanın, seçilen ile seçilmesi gereken arasındaki uzaklık konusundaki değerlendirmesinden geçmesinde yarar vardır. Meslek seçimi kavramı da, bireyin idealist ve gerçekçi eğilimlerinin karşılaştırılmasının bir sonucudur. Ulaşılabilir seçimler bölgesi, girilebilir meslekler, meslek türü ve sosyal statü kavramlarının birbirleriyle ilişkilerinin bir grafik üzerinde gösterilmesi durumunda, mesleklerin yığılma gösterdikleri alanlardır. Bu bölge, bireyin iç dünyasında kendisi için uygun bulduğu mesleklerin oluşturduğu bölgedir. Gottfredson’un kuramı, öne sürdüğü gelişim aşamalarının evrensel yönünü geliştirecek titizliğin gösterilmemiş olması, kuramın geçerliliğine ilişkin olarak kanıt/destek niteliği taşıyan deneysel araştırmalarla yeterince desteklenmemiş olması, meslek tercihi sürecindeki statik yapı ve uzlaşma sürecindeki belirsizlik gibi gerekçelerle eleştirilmektedir (Külahçıoğlu, 2001). Gottfredson yukarıda belirttiğimiz süreçlerin hiçbirinde çocuğun ailesiyle olan etkileşimine direkt bir referans verilmemekle birlikte özellikle lise çağındaki çocukların diğer mesleklerle kıyaslandığında babalarının mesleğine dair bir takım bilgi ve becerileri elde etmeye daha yakın olduğu dile getirilmiştir (Gottfredson, 1981).

C- Kabulkâr Olma

II- Seçerek Kabul: Çocuğun doğal gelişimine karışmadan onun gizil güçlerini kullanmaya ve bağımsız olmaya teşvik eden ve bunu da bilinçli ve planlı olarak yapan ana babalardır.

I- Çocuğun Üzerine Aşırı Düşen Ebeveynler: Çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını, sevgi ve saygı görme ihtiyacını doyururlar ama bu doyurma işlemi düzenli değildir. Temel ihtiyaçların doyumuna büyük önem verilir ancak

kullandıkları stratejiler gibi unsurları bir bütünsellik içinde ele almakta ve sentezlemektedir. Ancak, Gottfredson’un meslek seçimine ilişkin görüşleri, eklektik bakış açısının ürünlerinden daha farklı açıklamalar getirmektedir. Bu süreç yedi merkezi kavram üzerine inşa edilmiştir.

B- Çocuğu İhmal Etme Tutumları

Anne Roe, çocukluk döneminde yaşanan duygusal deneyimlerle, anne - baba - çocuk arasında kurulan duygusal ilişkilerin bireyin meslek seçimini etkileyebileceğini ileri sürer.

A - Aşırı Duygusal Yoğunlaşanlar

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

çocuğun korunma sevgi ve saygı görme ihtiyaçları çoğu kez çocuk ana babaya bağımlı olduğu sürece doyurulur. Çocuğun kendini gerçekleştirmesine olanak verilmez.

algısı kavramı bireylerin mesleklere ilişkin tanımlamaları, meslek türü, sosyal düzen, meslek alanı gibi unsurları içine almaktadır. Mesleklerin bilişsel haritası kavramı, Gottfredson’un kuramına özgü bir kavramdır ve mesleğin cinsiyete özgülüğü, sosyal düzeyi ve etkinlik konusu olarak üç parametre etrafında gerçekleşir. Meslek tercihi, benlik algısı ile meslek algısı arasındaki karşılaştırma sürecinin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda birey, benlik algısıyla bağdaştırdığı mesleklere yönelirken, bağdaştıramadığı meslekleri reddeder. Bütün mesleklere giriş aynı derecede zorluk taşımaz. İşte mesleğe girebilirlik kavramı, bir mesleğe girişin kolaylığını/ zorluğunu ifade etmektedir. Tüm meslekler aynı kolaylıkla girilebilir nitelikte değildir ve birey tercih ettiği mesleklerin ona açık olup olmadığını değerlendirmek zorundadır. Bu

Gottfredson aynı zamanda çocukların büyük bir kısmının içinde bulunduğu gruba göre kariyer beklentisi geliştirdiğinden bahsederek, “Düşük gelir grubuna ait çocuklar yine düşük gelir getirici işlere yönelerek, başarı kıstaslarını da buna göre belirliyor (Gottfredson, 1981, syf. 563) demektedir. Ek olarak Gottfredson (1981) çocukların anne ve babasının arzuları ve meslekleri değerlendirmelerine yönelik kendilerine yön çizmekte olduğunu söyler. Kendisi aynı zamanda düşük gelir grubuna mensup ailelerdeki çocukların ebeveyn etkisine çok daha açık olduğunu vurgular. Bu gruptaki çocuklar yüksek bir zekaya sahip olsalar bile aileleri tarafından cesaretlendirilmedikleri sürece ileriye adım atmamaktadır (Gottfredson, 1981). Gottfredson çocukların kariyer seçiminde büyük ölçüde kendi kararlarıyla yol aldıklarını kabul etse de ebeveynlerin arzuları ve yönlendirmeseninin etkisini de kabul etmektedir.

MAKALENiN DEVAMINI ÖNÜMÜZDEKi SAYIDA OKUYABiLiRSiNiZ

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

15 Kariyerde Ebeveyn Etkisi

Kariyerde Ebeveyn Etkisi

14 kapasiteniz, değerleriniz, fırsatlarınız ve

(10-15 Yaş Arası) Çalışmanın temel alışkanlıklarını kazanma;


İntiharların Sebepleri

‘‘

A

merika’nın 2013 istatistiklerine göre intihar, en sık görülen 10. ölüm nedeni olarak bu tabloda uyuşturucu madde kullanımını ve alkollü araç kullanımını geçmiştir. Türkiye’de ise daha şaşırtıcı bir tablo mevcuttur. TÜİK’in 2008 istatistiklerine göre intihar nedeniyle yaşanan ölümler, motorlu taşıt kazalarından kaynaklanan ölümlerden çok daha fazladır. Bir başka deyişle intihar, trafik kazalarından daha ölümcül bir olgudur. İnsanlar dışında bir neden olmaksızın kendi hayatına son veren bir canlıya henüz rastlanmamıştır. Yalnızca bir istisna mevcuttur. Yalnızca yaban sıçanı olarak adlandırılan bir hayvan türünde intihara benzer bir davranışa rastlanmıştır. Ancak hayvan intiharlarının nedeni tam olarak anlaşılamadığından bu durum tartışmalı olarak kalmıştır. Kadınların intihar girişiminde bulunma riski erkeklerden çok daha yüksektir. Ne var ki, bu girişimin ölümle sonuçlanma oranı erkeklerde kadınlara oranla daha yüksektir. Bunun nedeninin kullanılan yöntemlerle ilgili olduğu düşünülmektedir. Kadınlar aşırı dozda ilaç kullanımı ile intihar etmeye daha yatkın iken erkekler bunun için ateşli silahları daha sık kullanmaktadır. Ateşli silah kullanarak gerçekleştirilen intihar girişimlerinin ölümle sonuçlanma olasılığı daha yüksektir.

İntihar, bilindiği üzere kişinin kendi yaşamına kendi irade ve isteğiyle son vermesi davranışıdır. Canlıların tamamı yaşamını sürdürme, hayatta kalma dürtülerine sahiptir. İnsanlar da bu canlılar arasında yer almaktadır. İntihar düşüncesi bütün yaşamsal dürtülere terstir. Peki, bu davranış neden vardır? İntiharla ilgili düşünceler ve intihar girişimlerinin nedenlerini oluşturan risk faktörlerini birkaç ana başlık altında incelemek yararlı olacaktır. Duygudurum

Kişilik Kişilik intihara yatkınlığı etkiler mi? Bazı kişilik bozuklukları ve kişilik özelliklerinin intihar riskini artırdığı bilinmektedir. Bunların en önemlisi ise mükemmeliyetçiliktir. Mükemmeliyetçi bireyler her konuda mükemmel olmaya, her şeyi eksiksiz yapmaya gayret ederler. En ufak bir eksikliğe dahi tahammül gösterememektedirler. Bu özellik kişi için oldukça yıpratıcıdır. Mükemmeliyetçi kişilik yapısına sahip bireyler görece küçük sorun veya aksaklıklarda

İntihar düşüncesi, çoğunlukla birtakım olumsuz duygular sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu duyguların başında umutsuzluk duygusu gelmektedir. Umudun yok olması, kişiyi “Bir daha hiçbir şey iyi gitmeyecek.” düşüncesine sevk etmektedir. Hiçbir şeyin iyi olmayacağını düşünen birey ise ölümü bir çıkış yolu olarak görmeye başlar. Ümitsizliğin yanı sıra değersizlik hissi de kişiye intihar düşüncesi aşılayan bir histir. Kendini değersiz hisseden birey yaşamasının bir anlamı olmayacağını düşünür ve intihar düşünceleri önündeki engel kalkmış olur.

Bunların yanı sıra:

Yaşantılar

. Kendini asma . Bilekleri kesme . Ateşli silah kullanma . Yüksekten atlama . Aşırı dozda ilaç kullanımı . Kendini zehirleme . Gaz ile kendini boğma . Su ile kendini boğma . Kendini yakma/dondurma

Sevilen bir kişinin kaybı, cinsel istismar, şiddet, kazalar, travmalar gibi olumsuz yaşamsal olaylar olumsuz duyguları tetikleyerek intihar girişimine zemin hazırlamaktadır. Baş edilmesi oldukça zor olan bu tarz yaşantıların ardından önlem alınmadığı takdirde tehlikeli olabilmektedir.

yöntemleri en sık kullanılan intihar yöntemleridir.

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

Medya Press

Bunların yanı sıra uzun süreli ciddi ve hatta ölümcül sağlık sorunları yaşamak da intihar için bir risk oluşturmaktadır. “Nasılsa öleceğim.”, “Bu hastalık yüzünden ölmek istemiyorum.”, “Hiçbir zaman iyileşemeyeceğim.” gibi olumsuz düşünceler intihar düşüncelerini artırmaktadır.

suçluluk ve değersizlik hissine kapılırlar. Her konuda mükemmel olamayarak kendilerini değersiz hissederler. Bu nedenle mükemmeliyetçi kişilik özelliği intihar riskini artıran en önemli kişilik özelliği olarak görülmektedir. Psikiyatrik Sorunlar Psikiyatrik hastalıklar bireyin mutluluğunu oldukça azaltan, yaşamını zorlaştıran bir olgudur. Psikiyatrik hastalıklar bireyin sağlıklı düşünmesini engelleyebilmektedir. Bu hastalıkların başını çeken depresyondur. İntihar girişiminde bulunan bireylerin büyük bir kısmının intihar ettiği dönemde depresyon tedavisi görmekte olduğu bilinmektedir. Aşırı Alkol-Madde Kullanımı Alkol ve bazı maddelerin aşırı kullanımı riskli davranışları ve dürtüselliği artırmaktadır.

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

17 İntiharların Sebepleri

psikolojik ve sosyal gelişim zamanları

‘‘

16

İ

N I R A L R NTİHA İ R E L P SEBE

lerine ü rt ü d a lm a k a tt rme, haya ü rd ü s ı üşüncesi d ın r a m h a ş ti a İn y . ır ı d m ta a k m a Canlıların ta r da bu canlılar arasında yer alm ış neden vardır? sahiptir. İnsanlal dürtülere terstir. Peki, bu davran bütün yaşamsa


Bazı sosyolojik faktörler de intihar oranlarını artırmaktadır. Bunların başını çeken sosyolojik etken savaştır. Savaş, başlı başına bir travma olarak sayılabilir. Umutsuzluk, şiddet ve ölüm dolu bir dönemdir. Savaşın yol açtığı stres, kaygı, umutsuzluk duygusu, savaş nedeniyle sevilen kişilerin ölümü bir araya geldiğinde intihar riski oldukça yükselmektedir. Buna örnek olarak 2. Dünya Savaşı Nazi Almanyası gösterilebilir. Savaşın son haftalarında Almanya’nın birçok yerinde kitlesel intiharlar gerçekleşmiştir. Savaşın yanı sıra göç, ayrımcılığa maruz kalma, sosyoekonomik zorluklar gibi birçok sosyolojik olgu bireylerin psikolojik sağlığını tehdit etmekte ve intihar riskini artırmaktadır. Çocukluk İntiharı İntihar vakaları tüm bireylerde olduğu gibi, çocuklar arasında da, özellikle de ergenlik döneminde gün geçtikçe artmaktadır. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki, 12-14 yaş arasına gelen çocuklarda intihar riski daha erken çocukluk dönemlerine göre daha yüksektir. Ergenlik döneminin zorluğu birtakım başka sorunlarla bir araya geldiği zaman intihar riski yükselmektedir. Ergenlik dönemi bütün çocuklar için zorlu bir dönemdir. Bu süreçte çocuğun hormonal yapısı, kişilik özellikleri, fiziksel yapısı, davranışları, duyguları, kısaca her şeyi büyük bir değişim geçirmektedir. Bu değişimlere uyum sağlamanın getirdiği zorluklar bir yana, değişen biyokimyasal yapının da etkisiyle çocuk duygularını oldukça yoğun yaşamaya başlar. Kız ve erkek çocuklarının intihar davranışları arasındaki farka bakılacak olursa, kız çocuklarının başarıya ulaşmamış intihar girişimi sayılarının, erkek çocuklarının ise başarıya ulaşmış intihar girişimi sayılarının daha yüksek olduğu görülmektedir. Yetişkin bireylerle çocuk ve ergenlerin intihar nedenleri arasında birtakım farklılıklar vardır. İntihar nedenleri ve çocuğun davranışları iyi incelenerek, intihar düşüncesi henüz gelişmeden önlem alınabilir. Çoğu kişi tarafından güzel bir dönem olarak anımsanan çocukluk döneminde intihar neden olur? Çocuk ve ergenler arasında intiharın bazı nedenleri ye-

PSİKOLOJİM, Yıl: Temmuz 2 - Sayı: 2016 7

Ergenlik dönemini intihar bakımından daha riskli hale getiren bir etken daha vardıren önemli etken, ergenlik döneminde dürtüselliğin artmasıdır. Dürtüsellik nedir? Her insan duygu ve düşüncelerini belirli ölçülerde kontrol etmekte ve buna göre davranışlarını planlamaktadır. Bu da, birtakım standartlara ve gerekliliklere uyum sağlamalarını kolaylaştırır. Ne var ki, bazı bireylerde bu kontrol olması gerekenden eksiktir. Bu bireyler davranışlarını kontrol altında tutamaz, bu da istenmeyen davranışlara neden olur. Buna dürtüsellik denir.

19 İntiharların Sebepleri

İntiharların Sebepleri

Sosyolojik Faktörler

1. Dürtüsellik

Dürtüsellik İntihar Riskini Neden Artırır?

Ergenlik dönemi, değişen hormonal yapıyla beraber dürtüselliğin de arttığı bir dönemdir. Bu nedenle ergenlerin, davranışlarını kontrol etmede yetişkinlerden daha az başarılı oldukları görülür. Bu nedenle ergenler intihar düşüncesine kapıldığında ciddiye almak gerekmektedir.

‘‘

ğişen horErgenlik dönemi, de r dürtüselmonal yapıyla berabenemdir. Bu liğin de arttığı bir dö vranışlarınedenle ergenlerin, da tişkinlerden nı kontrol etmede ye arı görülür. daha az başarılı olduklintihar düBu nedenle ergenler da ciddiye şüncesine kapıldığın almak gerekmektedir.

Yetişkin bir birey intiharı düşünse bile kafasında tartarak bu davranıştan vazgeçebilir. Ancak, ergenlik döneminde dürtüselliğin artması nedeniyle, ergenlerin intihar düşüncesinden vazgeçme olasılığı daha düşüktür. Dürtüsellik nedeniyle yaşanan intiharlar, ergenler arasında oldukça yüksek bir orandadır. Bu nedenler, bir ergen intihar düşüncesi olduğundan söz ediyorsa kesinlikle ciddiye alınmalı ve önlem alınmalıdır. 2. Aile Kaynaklı Nedenler Yapılan çalışmalarda, çocuk ve ergen intiharlarında ailesel sorunlar büyük ölçüde etkili olduğu ortaya çıkmıştır. İntihar davranışı gösteren ergen ailelerinin daha az destekleyici ve daha fazla çatışmacı olduğu, düşmanca tutumların bu ailelerde daha fazla ön plana çıktığı bilinmektedir. Yalnızca çekirdek aile değil, geniş aile de bu davranışı etkileyebilmektedir. İntihar riskini yükselten ailesel sorunların başlıcaları şunlardır: Aile Bireylerinde İntihar Ailesel sorunlar çocuk ve ergenlerin intiharını artıran nedenler arasında birinci sırada yer almaktadır. İntihar girişiminde bulunmuş çocuk ve ergenler hakkında araştırma yapıldığında, bu çocukların büyük çoğunluğunun ailesinde intihar öyküsü bulunduğu tespit edilmiştir. Aile bireylerinden biri intihar etmiş veya intiharı denemiş olan çocuk ve ergenler intiharı denemeye daha eğilimli olmaktadırlar.

Aile Bireylerinde Duygudurum Bozuklukları

lemediği konusu tartışmalı olarak kalmıştır.

Şehir hayatı

İntihar davranışı gösteren çocuk ve ergenlerin büyük bir çoğunluğunun aile bireylerinin bir veya birkaçında depresyon, manik depresif bozukluk gibi duygudurum bozuklukları olduğu tespit edilmiştir.

Çıkarılabilecek en doğru sonuç şudur: Ebeveyn kaybı veya boşanma durumları ailede başka sorunlara veya huzursuzluğa yol açtığında intihar riskini artırabilmektedir. Ancak, Ebeveynlerin olumlu davranışı veya huzurlu bir aile ortamı sağlanması bu riski ortadan kaldırabilmektedir.

Yapılan araştırmalarda, intihar girişiminde bulunmuş çocuk ve ergenlerin büyük çoğunluğunun şehirde yaşadığı gözlemlenmiştir. Şehir hayatının gerek sosyal, gerek ekonomik nedenlerle intihar girişimi oranlarını artırdığı söylenebilir.

Ebeveynler Arasındaki İlişki

‘‘

r Kız ve erkek çocuklarının intiha davranışları arasındaki farka baın kılacak olursa, kız çocukların ibaşarıya ulaşmamış intihar girrışimi sayılarının, erkek çocukla r nın ise başarıya ulaşmış intiha ek girişimi sayılarının daha yüks olduğu görülmektedir.

‘‘

18

tişkin intiharlarıyla ortak iken, yetişkin intiharından farklı bazı risk faktörleri de mevcuttur. Bunlar üç ana başlıkta incelenebilir:

‘‘

Alkol ve madde etkisi altındaki bir kişi daha riskli davranışlarda bulunacak, hareket ederken daha az düşünecektir. Bazı maddelerin ise kişiyi olumsuz bir ruh haline soktuğu, olumsuz duygular yaşamaya yönlendirdiği bilinmektedir. Bütün bunlar göz önüne alındığında alkol ve madde aşırı kullanımının intihar riskini artırdığı düşünülmektedir.

Anne baba arasındaki şiddetli geçimsizlik ve sorunların çocukların ruh sağlığını olumsuz etkilediği ve bu doğrultuda onları intihar davranışına yönlendirdiği gözlemlenmektedir. Ebeveyn Kaybı veya Ebeveynlerin Boşanması Yapılan araştırmalar birbiriyle çelişen sonuçlar aldığından ebeveynlerinden birini kaybetmenin veya ebeveynlerin boşanmasının çocuk ve ergenlerde intihar davranışını tetikleyip tetik-

3.Yaşam Tarzı Aileden Ayrı Yaşama Yine tartışmalı olmakla beraber, yapılan bazı çalışmalardan ailesinden ayrı yaşayan ergenlerde intihar girişimi oranının daha yüksek olduğu sonucu alınmıştır. Bunun bağlantı, çocuğun aile kontrolünden uzak olması ve çocuğun yaşadığı ortamın huzurlu olmaması ile açıklanabilir.

Sosyoekonomik Nedenler İntihar davranışı görülen çocuk ve ergenlerin büyük kısmının ailelerinin orta ve alt sosyoekonomik düzeye sahip olduğu görülmektedir. Bu durum, uzmanları sosyoekonomik sorunların intihar davranışını tetikliyor olabileceği düşüncesine yöneltmiştir. İntihar eden çocuk ve ergenlerin bir bölümü kırsal kesimden kente göç eden ailelerin çocuklarıdır.

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016


U M O R D N E S K İ L Ş İ M N E K Ü T

Günümüz iş dünyasında, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte üretim ve verim kalitesinde gözle görülür bir azalma dikkati çekmektedir. 19. yy’da Sanayi Devrimi ile işlevlerinin bir kısmını makinelere devreden insan, şimdi bu içine girdiği girdaptan kendini kurtaramamaktadır. Bunun sonucunda insanın iş dünyasında sürekli sorunlarla karşılaşması da kaçınılmaz olacaktır. Son dönemde ise yeni iş ortamları, yönetimler, yapılan işlerin nitelikleri ve özerklik durumları, çalışan insanda, özellikle de sağlık çalışanları arasında ‘Burnout (tükenmişlik) Sendromu’ denilen bir durumu ortaya çıkarmıştır. Burnout kısaca, kişinin kendisine büyük hedefler koyup daha sonra istediklerini elde edemediğinde hayal kırıklığına uğrayarak yorulduğunu ve enerjisinin tükendiğini hissetmesi olarak açıklanabilir. “Tükenmişlik sendromu” ruhsal bir bozukluk değildir ancak bazı kişilik yapılarında daha kolay ortaya çıkabilir. Sıklıkla depresyonla karıştırılma riski vardır. Belirtilerdeki benzerlik dikkat çekicidir ve kişinin depresif duygulanımı da mevcuttur. Ancak tükenmişlik sendromunda depresyondan farklı olarak, “bu durumu yaşadığı ortamdan uzaklaşıp farklı bir ortama geçtiğinde” kişinin duygulanımı değişebilir, sıkıntıya düşen yaşamsal fonksiyonları normale dönebilir. Tükenmişlik sendromu, “kendisinden, yaşamdan ve diğer insanlardan beklentileri yüksek olan”, “insanları

önemseyen, onların beklentilerini/ gereksinimlerini karşılamaya çalışan”, “insanlara değer veren”, “işini en iyi biçimde yapmaya çalışan”, “yaşamda yüksek hedefleri ve yüksek idealleri olan”, “yaptığı işe, gelir getiren bir etkinlik olması yanında başka anlamlar da yükleyen”, “yaşadığı her sorunda kendini suçlamaya ve kendini olumsuz değerlendirmeye eğilimli”, “yetersizlik duygularına sahip”, “kolayca moral bozukluğu yaşayan” kişilerde daha çok görülmektedir. Ayrıca kişinin iş yaşamı, aile yaşamı ve sosyal yaşam gibi birden çok alanda stres yaratan olayla karşı karşıya kalması ve stres yaşamaya yatkın bir kişilik yapısına sahip olması da tükenmişlik sendromunun ortaya çıkmasını kolaylaştırmaktadır.

Ece Oğur araştırmalarca ortaya çıkmıştır. Kurumsal Nedenler İş Yükü Artan iş yükü ve çalışma saatlerinin iş ile ilgili stresi artırdığı ve bunun sonucunda tükenmişlik sendromuna yol açtığı bilinmektedir. İlginçtir ki, optimum ölçüden daha fazla olan iş yükünün yanı sıra, optimum ölçüden daha az olan iş yükü de tükenmişlik sendromu riskini artırmaktadır.

Bireysel Nedenler

Kontrol Eksikliği

İş Tecrübesi

İdeal çalışma ortamında, bireyin kendi yaptığı iş üzerindeki kontrolü yüksektir. Bu kontrolün azalması stres ve tükenmişlik sendromunu beraberinde getirmektedir. Bunun yanı sıra, iş ortamında üstlerinden fazla baskı gören ve kendisinde yeterince kontrol yetkisi bulunmayan bireyler tükenmişlik sendromuna daha yatkındır.

İşte kazanılan tecrübe arttıkça, tükenmişlik sendromu riski azalmaktadır. İşe yeni başlayan kişiler, yapılan işte henüz yetkinleşmedikleri için daha fazla strese girmektedirler. Bu da, bu kişilerin tükenmişlik sendromuna girme risklerini artırmaktadır. Cinsiyet Yapılan araştırmalar şunu göstermektedir ki; tükenmişlik sendromu kadınlarda, erkeklere oranla daha fazla görülmektedir. Aile Evli ve özellikle de çocuklu bireylerin tükenmişlik sendromu yaşama riskinin bekâr bireylere oranla daha düşük olduğu, yapılan

Ödüllendirilmeme İş yaşantısında ödüllendirilme, yapılan çalışma ve üretimin karşılığında görülen maddi veya manevi takdiri ifade etmektedir. * Aidiyet * Adalet * Değerler * Sektör Belirtileri: * Duygusal Belirtiler * Duygusal çöküntü * İsteksizlik * Başarısızlık, değersizlik duygusu * Suçluluk duygusu Fiziksel Belirtiler * Yorgunluk/halsizlik * Uyku sorunları * İştah sorunları Davranışsal Belirtiler * Öfke * Unutkanlık * Alınganlık * Ağlama krizleri

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

21 Tükenmişlik Sendromu

Tükenmişlik Sendromu

20

Burnout (tükenmişlik) Sendromu, son günlerde yeni iş ortamları, yönetimler, yapılan işlerin nitelikleri ve bağımsız çalışabilme durumları, çalışanlardaözellikle sağlık çalışanları arasında- çok yaygındır.


MedyaPress

P

sikoloji, toplumda hakkında en çok konuşulan bilimlerden biridir. En sık söylenen cümle ise başlığı da oluşturan “İnsan kendinin psikoloğu olmalıdır.” cümlesidir. İnsan, bilişsel anlamda oldukça gelişmiş bir canlı türüdür. Dolayısıyla:

“insan kendinin psikoloğu olmalıdır...” PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

-Kendini yatıştırabilir. -Birtakım davranış değişikliklerine gidebilir. Ne var ki, bu işlevler bir psikoloğun görevlerinin oldukça küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Psikologların görevleri arasında:

-Psikolojinin ilkelerini iş yaşantısına

-Psikolojik bozukluk yaşayan bireylere tedavi uygulamak

uygulayarak işe alım, liderlik,

-Yaşamsal sorunlar yaşayan bireylere terapi desteği vermek

artırmak

-Gelişim düzeyleri ve bunlara bağlı değişimleri incelemek, oluşan sorunlarda gerekli çözüm yöntemlerini uygulamak -Genetik ve biyolojik tkenlerin duygu, algı, öğrenme, hatırlama gibi süreçlere olan etkisini incelemek -Öğrenme, hafıza, duygu, duyum, algı gibi süreçleri ve nörolojik altyapısını incelemek

motivasyon gibi konularda alınan verimi

-Sosyal yaşantıları, topluluklarda ortak görülen fenomenleri incelemek Tüm bu maddeleri psikoloji eğitimi almamış birinin üstelik “kendine” uygulaması mümkün olmadığından

23

gerekli durumlarda da bir uzmana danışmak en yerinde davranış olacaktır.

PSİKOLOJİM, Temmuz Yıl: 2 - Sayı: 10 PSİKOLOJİM, 2016

“İnsan Kendinin Psikoloğu Olmalıdır...” Tabi Olabilirse...

“İnsan Kendinin Psikoloğu Olmalıdır...” Tabi Olabilirse...

22

tabi olabilirse...

-Kendini telkin edebilir.

-Testler uygulayarak ölçümler yapmak


Uzmanlar güçlü bir hafıza için uykunun şart olduğunu belirtmektedir.

Çünkü uykusuz kalındığında bozulan ilk işlev bellektir.

Zamanı öldürmekten söz ederiz; ama bizi öldüren zamandır. Alphonse Allais

Kar yaza kalmaz; yeşil güze kalmaz.

Zaman Yönetimi

Mutluluk başarıya, başarı ise zamanı değerlendirmeye bağlıdır.

ZAMAN YÖNETİMİ Zaman, aslında herkes için sabittir, diğer bir deyişle herkes için günde 24, haftada 168 saatvardır. Ancak benzer koşullarda yaşayan ve çalışanların üretimleri bireysel yeteneklerdende kaynaklanan farklılıklar gösterir. Bu farkı yaratan etkenlerden biri de zamanın nasıl kullanıldığıdır. Zaman yönetimi, zamanı akılcı kullanarak daha verimli sonuçlar elde edilmesini sağlar. Günümüz koşullarında gündelik yaşamın gereklerini yerine getirmek zamana karşı gerçekleştirilen bir uğraş halini almıştır. Bu yüzden zamanı iyi değerlendirmeyi öğrenmek herkes için stresi azaltacak, yararlı bir beceridir. Amaç: Öğrencilik, iş ve özel yaşamlarında zamanı daha etkili ve verimli kullanabil-

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

25 Zaman Yönetimi

Zaman Yönetimi

24

meleri için planlanan bu eğitimle; kişilere, zaman ve yaşam yönetimine ilişkin sorunları paylaşılan çeşitli tekniklerle çözebilme becerileri kazandırılmak istenmektedir. Zaman yönetimi, amaçlarımızı, sorumluluklarımızı, zevklerimizi ve sosyal yaşamımızın içerdiği etkinliklerimizi bir arada yürütebilecek bir biçimde planlanması anlamına gelmektedir. Zaman Yönetimi Eğitimi, zamanınızı daha iyi yönetmenizi, hayatınızın kontrolünü daha fazla elinize geçirmenizi, iş ve kişisel zamanı dengeleyebilmenizi ve böylelikle stressiz ve mutlu yaşam sürebilmenizi amaçlamaktadır.

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016


27 Renklerin Dünyası

>

Renk, ışığın göz retinasına ulaştığında, ulaşma şekline bağlı bir algılamadır. Işık maddeler üzerinde kısmen emilirken, bazen de kısmen yansıtılır. Bu da rengin çeşitliliğine seb ebiyet verir.

renklerin dünyası renklerIn dünyası

senin rengin hangisi?

Renkler, birbirleri ile karışarak ara renkleri oluştururlar. Bu ara renkler, başka ana renklerin de tamamlayıcısı durumundadırlar. Kırmızı için yeşil, mavi için turuncu, sarı içinse mor tamamlayıcı renk işlevi görür. Renk dengesi ise, karşıt renklerin birlikte kullanılması ile elde edilir.

01_

07 14

02_

Renkler, renk tonunu ( kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi ve morun gölgelendirilmesi), renk canlılığını, parlaklığını ve cilasını kapsayan farklı yollarla değişmektedir.

“Altı” ana rengi olan tüm diller siyah, beyaz, kırmızı, yeşil, mavi ve sarı renkleri içermektedir.

Renk, ışığın göz retinasına ulaştığında, ulaşma şekline bağlı bir algılamadır. Işık maddeler üzerinde kısmen emilirken, bazen de kısmen yansıtılır. Bu da rengin çeşitliliğine sebebiyet verir. Tüm ışık dalga boylarının gözümüz retinasına aynı anda ulaşması durumunda, biz bu ışığı beyaz olarak algılarız. Işığın göz retinasına hiç ulaşmaması durumunda ise, biz bunu karanlık ya da siyah olarak algılarız. Çünkü gözümüz, 380 ile 780 nm arasındaki dalga boylarında olan ışıkları algılayabilmektedir. Algılayabildiğimiz ışıklar “görünen ışık” olarak tabir edilir.

>

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

Turuncu ve somon gibi bazı renkler, isimlerini nesnelerin isimlerinden almaktadır; “kırmızı” gibi diğer renkler ise soyuttur. Farklı kültürler, renkler için farklı isimler kullanmıştır ve bazı kültürler renklerin isimlerini spektrum farklılığına göre belirlemiştir. Örneğin; Çince bir karakter 青 (Mandarin’de qīng, Japonca’da ao olarak çevrilen) hem mavi hem de yeşili kapsayan bir anlama sahiptir; mavi ve yeşil geleneksel olarak “青” işaretinin yansıması olarak düşünülmektedir. Diğer yandan Güney Kore mavi ve yeşil arasındaki farklılığı; yeşil için “綠(녹)” işaretini ve mavi için “靑(청)” işaretinin kullanarak göstermiştir. 1969 yılındaki Ana Renk Terimleri, Renklerin Yaygınlığı ve Gelişimi kitabında, Brent Berlin ve Paul Kay “ana” renkleri isimlendirmede tanımlamıştır (“kırmızı” ama kırmızının tonları olan “koyu kırmızı”, “kan kırmızı” ve “kırmızı-turuncu “değil). İki “ana” renk ismine sahip tüm diller koyu/soğuk renkleri açık/ sıcak renklerden ayırır. İlk ayırt edilebilen renk genellikle kırmızıdır sonra sarı ve yeşil gelir. “Altı” ana rengi olan tüm diller, siyah, beyaz, kırmızı, yeşil, mavi ve sarı renklerini içermektedir. Örnek on iki grubu kapsamaktadır; siyah, gri, beyaz, pembe, kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, mor, kahverengi ve gök mavisi (Rusça ve İtalyancada maviden farklıyken İngilizcede farklı değildir.)

Çağrışımlar Kişisel renkler, ulusal renkler gibi kültürel çağrımların çeşitliliğine sahiptir (kişisel renkler makalesinde ve renk sembolizminde tanımlanmıştır). Renk psikolojisi alanı, renklerin insan duygusu ve eylemleri üzerindeki etkilerini belirlemek için çalışmaktadır. Renkli terapi, Batı geleneklerine dayandırılan alternatif tıbbın bir şeklidir. Renkler farklı ülkelerde ve kültürlerde farklı çağrışımlara sahiptir. Farklı renklerin, bilme yetisi üzerinde etkilere sahip olduğu gösterildi. Örneğin; Avusturya’daki Linz Üniversitesi araştırmacıları, kırmızı rengin insandaki bilişsel işlevselliği arttırdığını göstermiştir. Spektral Renkler ve Renk Türetme Birçok ışık kaynağı, ışığın çeşitli dalga boylarının karışımıdır. Bununla birlikte, bu tür kaynakların birçoğu, gözün monokromatik kaynaklardan ayırt edebildiği kadar, spektral renge sahip olabilir. Örneğin; birçok bilgisayar kırmızı ve yeşil ışıkların birleşimi olan spektral turuncu rengin türemesini gösterir.

03_

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016


29

28 Renklerin Dünyası

05_ 04_

Bu renk turuncu olarak görünür, çünkü kırmızı ve yeşil doğru miktarlarda karıştırıldığında, gözün kırmızı ve yeşil koneleri turuncu olarak görülmesini sağlar.

CIE, 1931 renk boşluğunun boyanabilirlik diyagramı. Dış eğri sınır dalga boylarına sahip, spektral (veya monokromatik) odağı olan nanometre gösterilmiştir.

Monokromatik olmayan ışık kaynağının algılanan rengin anlayışındaki kullanışlı kavram, diğer ışık kaynaklarına benzer hassasiyet gösteren ışığın tek dalga boyunu tanımlayan baskın dalga boyudur.

Tanımlanan renkler, görüntüyü görüntüleyen aygıtın renk alanına dayalı olduğunu ve bu nedenle de bir rengin belirli bir konumda ve özelliklede monokromatik olmayan durumlarda kesinlikle doğru temsil edilemediğini biliniz.

Baskın dalga boyu renge benzemektedir. Bunların mor ( kırmızı ve viyola ışınlarının karışımı) olmasından dolayı ve desatürsyondan dolayı tanımın saf spektral renk olamaması tanımı gereği birçok renk algısı vardır.

Bu durum, gün ışığı sürekli spektruma sahipken, birkaç dar bandın spektrumuna sahip olan florsan lamba tarafından yayılan beyaz ışık ile örneklendirilmiştir. Nesnelerden yansıyan renkler farklı görünmesine rağmen, insan gözü bu tür ışıklarla ışık kaynakları arasındaki farkı açıklayamaz.

Spektral olmayan renklerin bazı örnekleri kromatik renklerdir; (siyah, gri ve beyaz) pembe, taba rengi ve morumsu kırmızı renk gibi renklerdir.

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

Birçok insanın renk algılaması, ana renk olarak adlandırılan üç rengin karışımıyla oluşturulmaktadır.

Üç ana renk açısından bir rengi belirlemek için birçok yöntem veya renk alanı vardır. Her bir yöntemin renk özelliklerini kullanmada artı ve eksileri vardır. Daha uzak dalga boylarına yakın olsa da, kromatik diyagram üzerinde düz kenarlara sahip dalga boylarında olsa da, renklerin karışımı, özdeş spektral renk olarak algılanan saf bir renk üretemez. Örneğin; yeşil renk (530 nm) ve mavi rengin (460 nm) karıştırılmasından desatüre olan siyah ışık üretilir. Çünkü kırmızı renk alıcılarının tepkisi, 485 nm’ deki saf siyah renginden ve karışımdaki yeşil, mavi ışıklardan daha büyük olacaktır. Bundan dolayı ve renk baskı sistemindeki ana renklerin saf olmamasından dolayı, yeniden üretilen renkler asla mükemmel bir şekilde canlandırılamaz ve bu tür spektral renklerle tam olarak eşleştirilemez.

Bununla birlikte, doğal faaliyet alanları tam olarak canlı renkleri içermez, böylece bu tür faaliyet alanları bu sistem tarafından benzetilebilir.

Uygun olarak uygulanmadığı takdirde, farklı aletlerin farklı renk tepkileri sorunlu olabilir. Dijital şekle dönüştürülen veya yüklenen renk bilgisi için ICC profillerine dayandırılan renk uygulama teknikleri, türetilen renklerin bozulmaması hususunda yardımcı olabilir.

Verilen rengin türetme sistemiyle tekrar üretilen renk aralığı tam uzam olarak adlandırılır. Renk türetme sistemiyle ilgili diğer bir sorun kamera, tarayıcı gibi aletlerin edinimiyle ilgilidir.

Renk yönetimi alet çıkışlarının tam uzam sınırlarını engellemez ama tekrar üretilen tam uzamdaki renk verisi girişlerinin iyi bir şekilde tasarlanmasına yardımcı olabilir.

Alet içerisindeki renk sensorlarının özellikleri, insan gözünün alıcılarının özelliklerinden farklıdır. Aslına bakılırsa, bazı özelliklere sahip renklerin elde edinimi pürüzlü renk ile sonuçlandığından dolayı fotoğraflanmış faaliyet alanının spektrumu zayıf olabilir. Dört alıcıya sahip olabilen kuşlar gibi insanınkinden farklı renk alıcılarına sahip olan türler, insan gözüne aynıymış gibi görünen bazı renklerin farklarını görebilirler.

Pigmentler ve Yansıtıcı Medya

>

Pigmentler, ışığın farklı spektrumlarını emen ve yansıtan kimyasal maddelerdir. Yüzey bir pigmentle boyandığında, yüzeyde tutulan ışık ve negatif dalga boyları yansıtılır. Dalga boylarının bu çıkarması, farklı renklerin görünümünü üretmektedir.

Birçok boya, verilen rengin yansımasını üreten kimyasal pigmentlerin ortasındadır. Pigment üreticileri kaynak ışığın beyaz olduğunu veya kaynak ışığın spektrumda eşit yoğunlukta olduğunu varsaymaktadır. Eğer ışık saf beyaz ışık kaynağı değilse (yapay ışıkların tüm şekillerindeki durum), spektrum sonucunda farklı bir renk görünür. Mavi ışığın altında görünen kırmızı boya, siyah gibi görünebilir. Kırmızı boya kırmızıdır çünkü o, spektrumun sadece kırmızı bileşenlerini yansıtır. Bunların hiç birini içermeyen mavi ışık siyah görünümü oluşturan kırmızı boyadan kaynaklanan yansıma oluşturmaz. Organik Renk Organik renkler, pigmentlerden çok karışma etkilerinden oluşan renklerdir. Bir malzeme uygun paralel hatta değerlendirildiğinde, bir veya birden çok katmanın şekillendiğinde veya renk dalgalarının ölçeğindeki mikro yapılarla birleştiğinde, renk etkileri üretilir.

Mikro yapılılar arasında boşluk bırakılırsa, daha kısa dalgaların ışığı, Tyndall etkili renkleri üretmek için dağıtılacaktır; gökyüzü mavisi (ışığın dalga boyundan ve havadaki moleküllerden daha küçük yapıların sebep olduğu Rayleigh dağılımı), opal parlaklık ve insan irislerinin mavisi. CD’deki çukurların dizilimi gibi mikro yapılar sıraya dizildiğinde, kırınım ağı gibi davranırlar. Bu ağ, karışma olgusundan ve beyaz ışığı farklı dalga boylarının ışığından ayırmadan dolayı, farklı yönlerdeki farklı dalga boylarını yansıtır. Eğer yapı bir veya daha fazla ince tabakadan oluşuyorsa, bazı dalga boylarını yansıtacaktır ve tabakanın inceliğine dayananları yayacaktır. Organik renkler ince film optikleri alanında kullanılır. Sıralı ve değişebilir organik renkleri tanımlayan deneyimsiz biri yanardöner renklidir diye tanımlar. Organik renkler, kelebek kantlarının ve böcek kabuklarının yanı sıra birçok kuşun tüylerinin mavilerinden

ve yeşillerinden sorumludur (örneğin; alakarga). Örneklerin aralıklarındaki çeşitlilik, tavus kuşu tüyleri, sabun köpüğü baloncukları, petrol zarı ve sedef gibi yanardönerlik etkisi bırakır, çünkü yansıyan renk görüş açısına dayanmaktadır. Birçok bilim adamı, Isaac Newton ve Robert Hook kanunlarını kullanarak böcek kabuğu ve kelebek kanatları üzerinde çalışmalar yaptı. Fotonik kozmetikler gibi organik renklerin kullanıldığı ürünlerin geliştirilmesinde 1942’den beri elektron mikrografisi kullanılmaktadır. Temel olarak renkler, ya beyaz ışıkların su veya prizma gibi ortamlardan geçmesine izin verilmesiyle ya da ampuller veya renkli pencere camlarından ışığın geçirilmesi gibi renkli ışıkların üretimi için, diğer yöntemlerin kullanılmasıyla üretilir. Ama renkli malzemelerden elde edildiği kadarıyla, boya ve pigmentleri karıştırarak elde ederiz.

>

İki farklı ışık spektrumu aynı rengin algılanmasında aynı etkiye sahiptir.

Bu durum genellikle daha yoğun kırmızı olarak görünen domates ve meyvelerle örneklendirilir.

Bu durum televizyon ve diğer basınlarda basılan fotoğraflardaki renkleri tekrardan üretmek için kullanılır.

Bu tür durumlarda, insana göre normal renkli görüşe göre ayarlanan rengin yeniden üretim sistemi hatalı sonuçlar verebilir.

Renklerin Dünyası

>

Kişilik rengi olarak griyi seçtiyseniz, soğukkanlılığın, muhafazakârlığın, güvenilirliğin ortasındasınızdır.

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016


06_

“ renklerin dünyası

Bu renkler doğal kaynaklardan veya sentetik kimyasalları kullanarak hazırlananlardan elde edilir.

>

Bu titreşimler sıcaklık veya soğukluk hissetmemize sebep olmaktadır. Kırmızının dalga boyu en uzun spektral renktir ve bu en düşük titreşimleri üretmektedir.

Kişilik renginizi değiştirdiyseniz veya aynı durumda hayatınızı kuşatan şartları belirlemek için çaba gösterdiyseniz, yeni favoriniz hayatınızda hangi noktalara dikkat çekmeniz gerektiğini ve bu şartlarla nasıl başa çıkacağınızı yansıtacaktır.

Viyolanın dalga boyu en kısa olandır ve yüksek titreşimlere sebep olur. Kırmızı dalganın frekansı ısı üretir. Mavi serinlik etkisi bırakır. Yeşil ise, denge ve ılımlılık rengi olarak bilinmektedir. Kırmızının yoğunluğu hareketleri titreşimi sınırlamaktadır. Oysa ki, hafifliğinden dolayı mavi renk ortamda açıklık sağlamaktadır. Her renk kendine özgü hisler oluşturmaktadır.Örneğin; kırmızı yanan duyguları simgeler. Turuncu kızgınlık verir. Sarı sıcaklık verir. Yeşil ise, ne sıcaklık ne de soğukluk hissi verir ve vişne çürüğü rengi serinlik duygusu verir. Gerçekten renkleri hissetmeye çalıştığımız zaman, onların bazılarının azlığını, kaza hissi verdiğini, vurma gibi hisleri verdiğini hissederiz. Genel olarak insanlar bunun renklerden kaynaklandığını düşünmezler. Resimlerin etkisi altında kalırız ama renklerin yaratma ve yeti etkisinin farkına varmayız. Viyola, mavi ve turkuaz rengine tabi tutulursa; uykusuzluk çeken, gergin olan hastaların sıkıntılarının hafifletileceği yapılan deneylerle açıklanmıştır. Kırmızı, turuncu ve sarı tembellik ve bitkinlik gibi hastalıkların üstesinden gelmeye yardım ettiği kanıtlandı.

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

Kromatoloji ve kromatik uzmanları, pembe rengin saldırganlık ve düşmanlık duygularını engellediğini ve bu bulgulara sahip hastaların pembe ortamlarda tutulması gerektiğini önermişlerdir. Pembe rengin, sinirleri ve dokuları sakinleştirdiği kanıtlanmıştır. Bu rengin sakinleştirici etkisinden dolayı, otoriteler, bu rengi hapishanedeki insanların rehabilitasyonları için hapishanelerde kullanmışlardır. Bu, sadece kızgınlık kafeslerine baskı yapmakla kalmayıp, aynı zamanda bu rengin etkisi altındaki kişiler saldırgan tepkiler vermediği için, iş endişelerinden ve ailevi kavgalardan kaynaklanan problemleri çözülmesine de yardımcı olmaktadır. Körler bile pembe boyanmış bir odanın rahatlığını hissederler. Pembenin rahatlatıcı etkisinden dolayı, onun en sevimli renk olduğu düşünülmektedir. Renkler sıcak, serin ve ılımlı olarak üç kategoride sınıflandırılmıştır. Kırmızı, turuncu, sarı ve bunların diğer tonları sıcak renklerdir. Mavi, gök

mavisi ve viyola serin renklerdir. Yeşil ise ne sıcaktır ne de soğuktur. Eğer hastalığın vücudun aşırı ısısından kaynaklandığı düşünülürse, serin renklere başvurulur. Örneğin; ateşli hastalıklarda mavi tavsiye edilir ve yanıklarda da mavi kullanılır. Eğer hastalık ısı düşüklüğünden veya vücut sisteminin soğukluğundan kaynaklanırsa, bunların tedavisinde sıcak renkler kullanılır. Örneğin; düşük kan basıncı ve felç, kırmızı rengi gerektirir. Renklerin özellikleri psikolojik ve fiziksel özellikler bakımından iki başlık altında incelenebilir. Renkler, gerek algı sistemimiz tarafından beynimize bildirilen, gerekse cisimleri farklılaştırdığımız unsurlar olarak cisimleri ayrıt etmemizi sağlayan özelliklerdir. Her cisimin bir rengi olup bu renkler o cisimin genelde karakteristik özelliği anlamına gelmektedir. Her bir rengin cisimlere karakteristik özellik verdiği gibi bunların bir kendine özgü özellkleri bulunmaktadır. Bunlara isterseniz değinelim:

KIRMIZI ; Dalga boyu uzunlukları sıralamasında en uzun olarak ilk sırada yer alır. Kırmızı rengin en önemli özelliği, arka planda güçlü bir fon ile kullanıldığında daha belirgin olmasıdır. Bu durumda kırmızı, tüm fonda en dikkat çeken unsur olur. Hatta küçücük bir kırmızı leke için bile durum böyledir. Kırmızı, canlılık ve dinamizmi temsil eder. Mutluluğun rengi kırmızıdır, fiziksel olarak ise ataklığı, canlılığı ve duygusal anlamda bir işi sonuna kadar devam eden azmi ve kararlılığı gösterir. Bu renk; demir, çinko, bakır, potasyum ve oksijen, şeker pancarı, turp, ıspanak, domates, kırmızı kiraz ve kırmızı renkli meyvelerde bulunur. Bu, kan ve kan dolaşımı ile ilişkilendirilmiştir. Bu, mavi ve tonlarının etkisini yok edip hükümsüz kılar. Psikolojik Özellikleri Bu renk, aşk, sevgi gibi heyecan ve cesaret ile ilişkilendirilmiştir. Kabalıktan dolayı ilişkiler berbat olduğunda, beklentiler karşılanmaz ve planlar yolunda gitmez. Kırmızı renk aklın merkezine hakimdir.

07_

“ 31

Beynin renk merkezi kırmızı renk ile güçlendirildiğinde, her şey kırmızımsı olarak görünmeye başlar. Kırmızı merkez rengi tonlarını kaybettiğinde, birinin yersiz duygu ilgilerini veya hayal kırıklıklarını belirtir.

kraliyet, hayatın enerjisiyle, heyecanıyla ve gücüyle ilişkilendirilmiştir. Olumlu bakış açısında kırmızı, gücü, eğlenceyi, mutluluğu ve aşkı simgeler. Kırmızı ateşin ana rengidir.

Ilımlılık miktarında bu renge sahip insanlar, diğerlerine yardımcı olurlar, kardeşleri ve çocukları konusunda yüksek derecede dikkatli davranırlar.

Kırmızımsı bir nesne ve kan yaşamın acılı unsurlarını temsil eder. Yumuşak pembe, anne sevgisi titreşimlerini arttırır.

Bu renge hakim olan insanlar tüm yaşamları boyunca çok sağlıklı olurlar. İyi besinler ve diğer şeylerle ilgili duygularını kontrol edemediklerinden dolayı, onların kilolu olmaları muhtemeldir.

Kırmızı, titreşimlerin olumsuz etkisini, korkuları ve kontrolsüz tutkuları, şehveti, aşırı sinirliliği, acımasızlık eğilimini ortaya çıkarır. Yaşam gücü düşük olduğunda, kan dolaşımı zayıfladığında ve kişi kendinden emin olmadığında kırmızı renk kullanılır.

Bu renk diğerlerinden daha baskın olduğundan, her birimiz hayatın bu evresini yaşabilir. Kırmızı renk, ergenlik döneminde daha fazla yoğunlaşır. İlginç bir gerçektir ki; pas rengine sahip kırmızı renk boksörlerde baskındır. Kırmızı renge baskın olarak sahip insanlar, fiziksel sağlıkları, iyilikleri ile çok ilgilenirler ve bu durumun çoğunda onlar vücut geliştirici olurlar. İştah açar. O yüzden dünyadaki gıda firmalarının çoğu logosunda kırmızıyı kullanır. Kırmızı tansiyonu yükseltir, kan akışını hızlandırır. Yanlış bir inanış vardır; boğaların kırmızıya saldırdığı sanılır. Oysa boğalar renk körüdür. Kırmızıya değil, kendilerine sallanan koyu renkli beze saldırır. Bu insanlar için kullanılan psikoloijk bir durumdur. Kırmızı duyguları canlandıran, hisleri kıpırdatan ve tutkuları çağıran bir renktir. Bu renk

Renklerin Dünyası

Renklerin Dünyası

30

Bu spektral ışıklar veya bu birleştirerek elde edilen renkler olsun, tüm renkler bir parça bez boya, sanat veya boyalarla bir çalışma boyamak için kullanılan boyalardır. Bunlar frekansları veya titreşimleri emer.

Hiç kuşkusuz ki, hayattaki her şeyin titreşimlerin şekillenmesinde ortaya çıktığını ve hayat biçimleri ve nesnelerin hareketlerinin, bu titreşime bağlı olduğunu kabullenmek zordur. Farklı şartlarda görevlendirilmiş kırmızı gibi titreşimli renkler, terapatik veya yıkıcı olabilirler. Trafikte kırmızı durma işaretidir. Kırmızı iç çamaşırları kışın bizi sıcak tutarlar. Laboratuarda, meyve fileleri kırmızı bir kutunun içinde hızla çoğalabilirlerken, mavi kutunun içinde gelişemezler. Bazı doktorlar kırmızı rengi atardamar uyarıcısı olarak kullanır. Teksas Üniversitesindeki araştırmacılar, bir spor müsabakasından önce kırmızı renge odaklanmış atletlerin güçlerinin arttığını bulmuşlardır. Kırmızı yüzümüzün kızarmasına sebebiyet verebilir.

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016


“ Renkler, hayatımızı nasıl

etkiler. Renkler ile tarafımıza hangi mesajlar verilir...

32 Renklerin Dünyası

Bu, temel olarak sinir ve solunum sistemi ile ilişkilendirilmiştir ve bu hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Koyu mavi tonlarının negatif etkilerini yok eder.

{renklerin dili}

M

Mavi güven ve sorumluluğun rengidir. Bu renk, güvenin, dürüstlüğün ve sadakatin rengidir. Samimidir, çekingen ve sessizdir ve fazlılığı sevmez. Dikkat çekmez. Yüzleşmekten nefret eder kendince bir şeyler yapmaktan hoşlanır. Renklerin psikolojisi açısından bakıldığında, mavi güvenilir ve sorumludur. Bu renk ruhsal güvenceyi ve özgüveni sergiler. Zorlu zamanlarda, kontrolü ele almaya ve doğru şeyi yapmaya dayanır. Yaşam ve iş alanlarında yön ve sıra ihtiyacı yaratır.

08_

Mavi, yardımcıdır, kurtarıcıdır ve ihtiyaç duyulduğunda yanınızda olan bir dosttur. Başarısı, ilişkilerindeki nitelik ve nicelikle tanımlanır. Alı değil vericidir. Güçlü güven dolu ilişkileri inşa eder ve bu güvene ihanet edilirse, daha derin bir yara açar. Mavi, muhafazakâr ve tahmin edilebilirdir. Güven ve telhisiz bir renktir. Muhtemelen verdiği güvenden kaynaklı olarak evrensel olarak en çok sevilen renktir. Mavi ısrarcı bir renktir. Peşinden koşulan her neyse bu konuda başarılı olmada kararlıdır.

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

R

Renklerin en parlağıdır sarı. Dikkat çekmek için çığlık atar; bu yüzden uyarı ışıklarında sarı tercih edilir. Ayrıca dikkat çekiciliğinden dolayı dünyada taksiler sarıdır. Sonbaharın da baskın renkleri sarı ve sarı-turuncu, duygularımızı yakalayan, güçlü bir çekiciliğe sahiptir. Neşeyi anlatır. Sarı zeka, incelik ve pratiklikle de ilgilidir. Toplumsal yaşamı ve birlikte çalışmayı yansıtan bir anlamı vardır. Geçiciliğin sembolüdür. Sarı ayrıca hüzün ve özlemin rengidir. Sonbaharın tüm hüzünlü güzelliğinde onun her rengini izlemek mümkündür. İyimser ve olumlu bir renk olan altın rengi, ilişkilendirildiği her şeye zenginlik ve sıcaklık ekler. Etrafındaki her şeyi aydınlatır ve genişletir. En üst seviyede, yüksek idealler, bilgelik, anlama ve aydınlanma ile ilişkilendirilen bir renktir. Bilgiye, ruhsallığa, kendimizin ve ruhumuzun derin anlayışına ilham verir. Renklerin anlamı bakımından incelediğimizde, altın rengi cömert ve vericidir, şefkatli ve sevecendir, hayırsever ve koruyucudur, bilgiyi, bilgeliği be zenginliği diğerleriyle paylaşandır.

09_

M

Mor, ruhaniliğin ve hayal gücünün rengidir. Bu renk hayal gücü ve ruhanilikle ilişkilendirilmiştir. Hayal gücünü canlandırır ve zirve fikirlere ilham verir. İçgözlemle ilgili bir renktir. Derin düşüncelerimize dokunmamız yönünde cesaretlendirir. Viyola ve mor arasındaki fark, viyolanın görülebilir ışık spektrumunda veya gökkuşağında olmasıdır oysa mor, mavi ve kırmızının karışımıdır. Viyola, görülebilir spektrumda daha yüksek titreşimlere sahiptir. Viyola, mor kadar yoğun olmamasına rağmen, özelliklerinde benzerlikler vardır. Genel olarak isimler yer değiştirebilir ve renklerin anlamları benzerdir. Her ikisi de, enerjiyi ve mavinin bütünlüğünün, kırmızının maneviyatının gücünü içerir. Bu renk, fiziksel ve ruhsal enerjimiz arasındaki dengeyi oluşturan beden-ruh birleşimidir. Mor ve viyola, hayatın anlamını ve manevi tatmini arayan kişilere yardım eder. Yüksek bilincimizle bizi bağlayan farkındalığımızı genişletir. Bu nedenle, bu renk ruhun dönüşümü ile ilişkilendiriliştir. Bu renk filozofları kendine çekmiştir.

S

Sessizliği anlatır yeşil. Duygusal olarak bizi en çok etkileyen organımız olan kalp, bu rengin yaydığı enerji alanında olduğu düşünülür. Doğanın ve baharın rengidir. Güven veren renktir. O yüzden bankaların logolarında hakim renktir. Yeşil yaratıcılığı körükler. Bu yüzden, büyük lokanta mutfaklarında yeşil tercih edilir. Hastanelerde de yeşil rahatlatıcı özelliği nedeniyle kullanılır. Yeşil alanda insanların daha az mide rahatsızlığı çektiği saptanmıştır. Bu çoğunlukla, nikel, kobalt, krom, platin, klorofil, yeşil kabuklu meyve ve sebzelerde bulunur. Kimyasal özellikleri ne asidik ne de baziktir. Deri ile ilişkilendirilmiştir ve kırmızının olumsuz etkilerini yok eder. Bu renk, iltihaplanmalarda, sarılıkta ve böbrek enfeksiyonlarında kullanılır. Yeşil, dengenin, uyumun ve büyümenin rengidir. Bu renk denge ve uyumun rengidir. Renklerin psikolojisi açısından baktığımızda, kalbin ve duyguların en büyük dengeleyicisidir. Kap ve beyin arasında bir denge sağlar. Bu renk modern hayatın sıkıntılarından kaçmak için bir sığınaktır. Esenliğin duyularını tekrar elde etmemizi sağlar.

Maceranın ve sosyal iletişimin rengidir. Turuncu sıcaklık ve mutluluk yayar. Sarının neşeliliği ile kırmızının uyarıcılığını fiziksel enerjide birleştirir. Turuncu, sarının zihinsel tepkisini veya kırmızının fiziksel tepkisine zıt olduğundan “içgüdüsel tepki” ve içgüdüsel yetenekle ilişkilidir. Turuncu zor zamanlarda duygusal gücü ortaya çıkarır. Hayal kırıklıklarından ve umutsuzluktan kurtulmamıza yardımcı olur ve acının iyileşmesinde destekleyici olur. Turuncunun psikolojisi, iyimser, neşelendirici ve ruhu yenileyicidir. Aslında turuncu o kadar iyimser ve neşelendiricidir ki; günlük hayatımızda onu kullanmak için tüm yolları bulmalıyız. Hatta turuncu renkli bir kalem bile bu etki için gereklidir. Doğallığı ve hayata olumlu bakmamızı sağlar ve zorlu ekonomik şartlarda kullanılacak en güzel renktir ve hayatin olumlu yönlerini görmemize yardımcı olurken, motivasyonumuzu arttırır. Bu renk verdiği coşkuyla, macera, risk alma, özgürlük ve risk alma, fiziksel güven gibi duyguları arttırır. Turuncudan etkilenenler daima iş başındadır! Rengin anlamıyla ilişkilerine bakıldığında, turuncu dışa dönüktür ve merakı teşvik eder en azından merakın gösterilmesini sağlar. Turuncu, sosyal iletişim ile ilişkilidir. Sıcak ve davetkâr bir renktir. Hem fiziksel olarak hem de zihinsel olarak uyarır böylece kişileri düşünmeye ve konuşmaya teşvik eder! Aynı zamanda, iştahı da canlandırır. Kalabalık yemek masalarını seviyorsanız, turuncu renk onların birbirleriyle konuşmasını ve yemeğin uzamasını sağlar.

Bu renk, tüm yedi rengi özel oranda içermektedir. Bu renk saflığın, sevginin rengi olarak düşünülür. Çünkü bu renk, diğer renklerin onu kirletmesine izin vermez ve diğer renklerin sert etkilerini yumuşatır. Örneğin; pembe, kırmızıya beyaz eklendiğinde elde edilir ve böylece kırmızının olumsuz etkisi büyük ölçüde kontrol edilebilir. Bu rengin bu belirleyici özelliğinden dolayı, renklerin aşırılığının olduğu bozukluklarda kullanılır. Beyaz rengin anlamı, saflık, masumiyet, bütünlük ve tamamlamadır. Beyaz, en tamamlayıcı ve en saf renktir; mükemmeliyetin rengidir.

33 Renklerin Dünyası

B

Bu renk, demir, kalsiyum, nikel, havuç, kayısı, mango, şeftali gibi meyvelerde bulunur.

A

Aslında beyaz tek bir renk değildir, daha çok gökkuşağında bulunan tüm renklerin birleşimidir. Beyaz yüzeylerin özelliği, renkleri emmesi değil, geri yansıtmasıdır.

Renklerin psikolojisi açısından incelediğimizde, beyaz yeni başlangıçların, temizlemenin rengidir ve bu sebepten dolayı konuşmaya yöneltir. Yazı yazılması beklenen beyaz bir tahtadır. Beyaz duyguları canlandırmazken, zihnin yaratıcılığını açar.

S

Siyah da kendi başına bir renk değildir. Öyle bir renktir ki, sıradan renklerin birleşiminden elde edilmektedir.

Siyah bir yüzey, renklerin tüm ışınlarını emdikten sonra gözle görülmeyen dalgaları geri yansıtır. Bu renk, birçok rengin normal önemlerini aştığı hastalıkların tedavisinde kullanılır. Vücuttaki birçok rengin fazlalığını kontrol etmek için, siyah rengin kullanımı ve siyah titreşimler çok faydalı bulundu. Obezite tedavisinde bu renk tavsiye edilmiştir. Çünkü, bir çok rengin birikimi, bunların uygun kullanılmadığı takirde vücuttan dışarı atılmasını gerektirir. Siyah, gizlilik, gizem ve bilinmezlikle ilişkilendirilmiştir ve sonuç olarak; bu renk gizemli bir ortam oluşturur. Dünyadan gizlenmiş içimizde bastırılmış şeyleri temsil eder. Renk psikolojisi açısından baktığımızda, bu renk dış duyguların sıkıntısından korunmayı belirtir. Bu renk, kendisi ve dış dünya arasında bir engel yaratır, duygularını ve hislerini korurken rahatlık sağlar, savunmasızlıklarını saklar, özgüven yoksunluğunu ve güvenilmezliği yaratır.

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016


10_

Tarafsızlığın, karasızlığın ve uyuşmanın rengidir. Gri duygusuz bir renktir. Tarafsız, nötr, yansız, kararsızdır ve yine tarafsız bir gözlemcidir. Renk psikolojisi açısından baktığımızda, ne siyah ne de beyaz olan gri uzlaşımın rengidir. İki renksizlik arasındaki geçiştir. Gri siyaha ne kadar yakınsa, o kadar dramatik ve gizemlidir. Beyaza veya gümüşe ne kadar yakın olursa, o kadar aydınlatıcı ve canlı olur. Hem hareketsiz hem de duygusuz olduğundan dolayı bu renk sağlam ve dengelidir; sakinlik ve huzur duygusunu, karmaşık hayatın rahatlığını oluşturur. Gri bastırılmış, içe kapanık ve sessizdir. Bu renk, canlandırmaz, enerji vermez, yenilemez ve eğlendirmez. PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

M

Mor, ruhaniliğin ve hayal gücünün rengidir. Bu renk hayal gücü ve ruhanilikle ilişkilendirilmiştir. Hayal gücünü canlandırır ve zirve fikirlere ilham verir. İçgözlemle ilgili bir renktir. Derin düşüncelerimize dokunmamız yönünde cesaretlendirir. Viyola ve mor arasındaki fark, viyolanın görülebilir ışık spektrumunda veya gökkuşağında olmasıdır oysa mor, mavi ve kırmızının karışımıdır. Viyola, görülebilir spektrumda daha yüksek titreşimlere sahiptir.

renklerin dili M T P Magenta evrensel uyumun ve duygusal dengenin bir rengidir. Ruhani olan ama kullanışlı olmayan bir renktir. Yaygın duyguları ve hayata karşı dengelenmiş bakış açısını yayar. Hayatın her açısından; fiziksel olarak, zihinsel olarak, duygusal olarak, ruhsal olarak denge ve uyumu yaratmaya yardımcı olur. Kırmızı ve viyolanın karışımı olan magenta viyola enerjisi ve içgözlem tarafından kısıtlanmaktadır. Magenta, tüm kişisel ve ruhsal gelişimi etkilemektedir. Bu renk sezgi ve ruhani yeteneğimizi güçlendirir. Bilinçliliğin ve bilginin daha yüksek seviyelerini yaşamak için günlük hayatımızın dramalarını arttırmak için bize yardımcı olur.

Viyola, mor kadar yoğun olmamasına rağmen, özelliklerinde benzerlikler vardır. Genel olarak isimler yer değiştirebilir ve renklerin anlamları benzerdir. Her ikisi de, enerjiyi ve mavinin bütünlüğünün, kırmızının maneviyatının gücünü içerir. Bu renk, fiziksel ve ruhsal enerjimiz arasındaki dengeyi oluşturan beden-ruh birleşimidir. Mor ve viyola, hayatın anlamını ve manevi tatmini arayan kişilere yardım eder. Yüksek bilincimizle bizi bağlayan farkındalığımızı genişletir. Bu nedenle, bu renk ruhun dönüşümü ile ilişkilendiriliştir. Bu renk filozofları kendine çekmiştir.

11_

Bu renk değişimin ve dönüşümün enstrümanıdır; eski duyguların salınmasına ruhsal gelişime yardımcı olur. İleriye dönük hareket etmemizi sağlar. Magenta, mutsuz, kızgın ve hayal kırıklığında ruhumuzu canlandırır. Renklerin anlamları açısından baktığımızda, magenta en yüksek derecedeki evrensel aşkı temsil eder. Merhameti, kibarlığı, dayanışmayı, öz saygıyı arttırır. Kibar, şefkatli bir yaklaşımı vardır. Kabul edilebilirlik, hoşgörü ve sabrı ortaya çıkarır. Magenta neşeliliğin, mutluluğun, memnuniyetin, yapılan ve başarılan işlerin zevkinin rengidir.

Turkuvazın anlamı açık iletişim ve düşüncelerin berraklığıdır. Turkuvaz, kalp ve konuşulan kelimeler arasındaki iletişimin çizgilerini açmaya yardımcı olur. Hayatın eğlenceli yönünü ön plana çıkaran arkadaş gibi ve mutlu bir renk gibi gösterilir. Renk psikolojisi açısından bakıldığında, turkuvaz, duygusal dengeyi ve sabitliği yaratan duyguları kontrol eder ve iyileştirir. Bu süreçte, dengesini kurana kadar aşağı yukarı giden duygusal bir silindir gibi görünür. Mavi ve az miktarda sarının birleşimidir ve renk skalasında yeşil ve mavi arasında yer alır. Barışı, huzuru ve mavinin sakinliğini, sarının enerjisiyle canlanan yeşilin dengesini ve büyümesini yayar.

Bu renk, zihinsel stres ve yorgunluk olduğu zamanda, ruhumuzu şarj eder. Yalnızlık duygusunu dindirir. Eğer turkuvaz renge duvarda veya kıyafetlerde odaklanmak zorunda kalırsanız, yoğun bir sakinlik ve kibar bir diriliş ve kendinizi dünyayla yüzleşmeye hazır hissedersiniz. Acil zamanlarda etrafınızda görmeniz gereken en güzel renktir çünkü açık düşünmenize ve karar vermenize yardımcı olur.

Pembenin anlamı koşulsuz şartsız sevmek ve büyütmektir. Bu renk, beslemeyi, sevgiyi ve merhameti temsil eder. Koşulsuz şartsız sevmek ve anlamak beslenmeyi almak ver vermek ile ilişkilendirilmiştir. Kırmızı ve beyazın birleşimi olan pembe, kırmızın hareketliliğini içermektedir; başarılı olunması konusunda yardımcı olur. Beyazın saflığı, bütünlüğü ve açıklığıyla yumuşatılmış kırmızının tutkusu ve gücüdür.

Ne kadar koyu pembe olursa; o kadar tutku ve enerji sergilenir. Pembe, dişi, romantik, şefkatli, sırdaş, düşünceli ve dikkatlidir. Aşkın enerjisiyle yer değiştirmiş kırmızının fiziksel tutkusunu hafifletir. Pembe sezgisel ve anlayışlıdır, empati ve hassasiyetiyle birleşen kibarlığı ve sevecenliği gösterir. Renk psikolojisi açısından bakıldığında, pembe umudun işaretidir. Sıcaklık ilhamı veren, duyguları rahatlatan her şeyin tamam olduğu duygusunu veren olumlu bir renktir. Pembe, duygusal enerjimizi sakinleştirir ve tazeler.

“Renkerin Dünyası” kitabımızda tüm ayrıntılara ulaşabilirsiniz...

G

Gri renk, beyazın siyah ile karıştırılmasıyla elde edilir. Bu rengin yatıştırıcı etkisi olduğu düşünülür, çünkü aşırı uç noktada olan iki rengi içermektedir. Bu rengin kullanım yöntemi, hastanın 9x12 inçlik boyalı gözlük camından günde iki veya üç kez 15 -20 dakikalığına bakmalarını sağlamaktır. Bu renk, diğer birçok rengin aşırılığıyla karışımındaki bir rengin eksikliğinde kullanılmaktadır.

Sevmediğiniz bir renk size sizinle ilgili çok şey anlatabilir; zayıflıklarınızı ve savunmasızlıklarınızı yansıtabilir.

Renklerin Dünyası

Sevmediğiniz bir renk size sizinle ilgili çok şey anlatabilir; zayıflıklarınızı ve savunmasızlıklarınızı yansıtabilir.

35 Renklerin Dünyası

renk psikolojisi

34

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016


Sanati

Zekeriyya ALTINTOP Sculptor and Art Teacher

Psikolojinin

BİR DÂHİNİN

I S A Y N Ü D Ç İ K I KARMAŞ

Picasso’yu Picasso yapan dönemin İspanyasıdır; kendi toplumunun yaşam biçimidir. Bunun cevabını verirken hiç kuşkusuz dönemin İspanyasının psikolojisini, sosyo kültürel şartlarını iyi betimlemek gerekir. Bu betimleme sonucunda ressamın “Ağlayan Kadın, “Guernica” “Avingnonlu Kızlar” başta olmak üzere birçok yapıtını anlamış ve nesne yüzeylerinin ardında gizli kalan anlamların babası olan Picasso’yu daha iyi tanımış oluruz. (Tabi burada, Kübizmden bahsederken Georges Brague den bahsetmemek saygısızlık olur. (13 Mayıs 1882; Argenteuil, Val-d’Oise – 31 Ağustos 1963, Paris),Picasso ile birlikte 20. Yüzyıl sanatında çığır açmış ünlü Fransız ressam ve heykeltıraş.) O dönemde ( 17 Temmuz 1936 - 1 Nisan 1939) İspanya tamamen komünal bir yaşam biçimi sergiler. Acı veren bir yoksulluk, İspanya’nın sosyoekonomik ve sosyokültürel koşulları, Picasso’yu elbette etkilemiştir. Daha çocukluk dönemlerinde İspanya’nın içinde bulunduğu bu acılı süreçlere tanıklık eden bir yaşam sürmektedir ve tabi ki kaçınılmaz olarak bu kapalı toplum biçimi kişinin içsel dünyasına yansımıştır.1930’larda yaşayan bir çok İspanyol’un durumu önceki yüzyılda başlayan Sanayi Devrimi’nden beri pek fazla düzelmemiş, İspanyadaki cehalet

ve artan sosyal eşitsizlik devam ederken, otoritelerin, kilise ve burjuvazinin hiçbir şey yapmaması, sosyal adaletsizliğe karşı olan anarşizm, ütopik ve toplumsal bir proje sunarak ülkenin en fakir kesimleri arasında yükselen bir anlayış haline gelmiştir. Picasso’nun çocukluk yılları Malaga’da geçmiştir. O dönem İspanyasının sanatçının belleğinde bıraktığı bu izlenimler ve gözlemler, sanat eserlerinin alt yapısını oluşturmuş ve hatta tekil bir devrim ateşini sanatında göstermesine farkında olmadan öncülük etmiştir. Guernica tablosu bunun en iyi örneğidir şüphesiz. Tablo, Guernica şehrinin bombalanmasını anlatan 7,76 cm eninde ve 3,49 cm yüksekliğinde anıtsal bir tablodur. Saldırı sırasında 250 ila 1.600 kişinin hayatını kaybetmiş olduğu, çok daha fazla kişinin de yaralandığı bilinmektedir. Saldırı sonrasında Pablo, sadece siyah ve beyaz renklerde yağlıboya ile yapmış olduğu resmi, ölüm şiddet, gaddarlık ve çaresizlik sahneleri ile işlemiştir. Tablonun siyah- beyaz oluşuyla, savaşın yarattığı duygusuzluk, hissizlik, cansızlık vurgulanmıştır. Yapıtta, Guernica’da acı çeken insanlar ve hayvanlar ile, kaos içindeki yıkılmış binalar betimlenmiştir. Picasso, hiç şüphesiz duygularının onda bıraktığı izlenimleri tüm doğallığıyla tablosuna aktarmış ve ortaya toplumun genel psikolojisini lanse eden, bilgisel denilebilecek psikolojik bir sanat eseri çıkartmıştır. Bilgisel diyorum; çünkü burada anlatılmak istenen, görünen nesnenin hissettirdiği duygu aynı zaman içerisinde de yaşanmaktadır. Pablo, figürleri öyle güzel betimlemiştir ki; o anki

durumsal süreci anlatmakla yetinmemiş, bir Nazi subayına verdiği cevapla hem sanat hem de savaş tarihine geçmiştir.

’’İspanya hükümeti Paris’deki 1937 dünya fuarı için İspanya’ya ayrılan bölümde sergilenmek üzere, Pablo Picasso’ya büyük bir duvar resmi sipariş etmiş ve 15 gün içinde Picasso tarafından yapılan Guernica tablosunun öyküsü başlamıştır. Resim, yağlı boya ile yapılmış, anlama kuvvet kazandırmak için figürler sembolleştirilmiştir. Sergi esnasında yaşanan ayrıntı ise şöyledir: Picasso’ya bir Nazi subayı sorar; “Sayın Picasso bu tabloyu siz mi yaptınız?” Picasso yanıt verir “Hayır siz yaptınız” der’’ Harikulade bir cevap !!! Burada verilen cevap, mutluluk ilkesinin ahlak yasasından ayırt edilmesinin ta kendisidir. İki düşüncenin karşı karşıya gelmesi, saf psikolojinin savaşından ibarettir. Belli bir açıdan bakıldığında, Picasso’nun kendi (halkının) mutluluğu için savaştığını görmemek elde değildir; aksine Picasso için bu bir ödevdir de. Bu ödevin doğurganlığının sonucu olarak Guernica ortaya çıkmıştır. Bunu

Pablo Picasso

GUERNICA PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

37 Psikolojinin Sanatı

Psikolojinin Sanatı

36

B

ir İspanyol, yalnız ve yalıtılmış bir insan, eksantrik bir yaşam, bir sanatçı… Çocukluk ve gençlik yıllarının psikolojisinin sanat yapıtlarına hâkimiyeti ve daha yaşarken sanatta çığır açan eserleri ve kimliği ile, Picasso’nun kısa ve psikolojik bir derlemesidir bu.


Picasso’nun psikolojisinden ayrı tutmak, hem sanata hem de Picasso’nun sanatçı kişiliğine ihanettir. Çünkü “resim yapmak için resim yapan” bir sanatçı olarak Picasso, içgüdüsel ya da bilinçsiz olarak da olsa, nesnelerdeki gizlilikleri de sahiplenen bir kişiliktir.

Psikolojinin Sanatı

38

Tutkularının, “nesneler”i denetleyebileceğini ima ederken Picasso bunu, nesnelerin arzusuna rağmen yapar ve bir “nesne”yi resmederek ona sahip olur, ele geçirir. Dört bir yandan gelen hissiyatın toplandığı depodur sanatçı; Gökyüzünden, yeryüzünden, bir romandan, geçip gitmekte olan bir yansımadan, bir kitap, bir saat, bir vazo ve gaz lambasından… İşte bu nedenle nesneler arasında ayrım gözetmemek gerekir. “Nesneler söz konusu olduğunda sınıf ayrımı yoktur” diyerek sanatına ilişkin temel stratejisini belirlemiştir. Bu satırlardan sonra demek istediğim şudur ki; sanatçının içinde var olan duygusal izlenim nesneye asıl kimliğini kazandıran olgudur ve hatta nesneyi yeni bir düşünce boyutuna aktaran da budur. Anlatılmak istenen nesnenin sessizliği üzerinden vurgulanır, resmedilen nesnenin reelde ne olduğunun bir önemi yoktur. Sanatçının resmi tamamlamasından sonra, nesneler bizler için anlam kazanmıştır bence; gizil düşünce olarak yapılmış bir sanat eseri olabileceği gibi, kendiliğinden ortaya çıkmış da olabilir, ama psikolojik bir sürecin ürünü değildir denemez. Picasso Guernica için;

Guernica resminde baskın olan “at ve boğa” figürlerinin anlamının açıklaması istendiğinde Picasso’nun yanıtı şöyle olmuştur: “Bu boğa bir boğadır ve bu at bir attır… Resimlerimdeki belli şeylere birer anlam verdiğinizde bu doğru olabilir, ama bu anlamı vermek benim fikrim olmamıştır. Sizin vardığınız fikirlere ve sonuçlara ben de varmış olmalıyım, ama içgüdüsel ve bilinçsiz olarak. Ben resim yapmak için resim yapıyorum. Nesneleri oldukları gibi çiziyorum.” Tabloyu incelediğimizde bağıran insan, at, boğa, modern denilebilecek bir Pieta (hemen tablonun sol tarafında kucağındaki ölü bebeğine feryat eden bir kadın) gibi figürler görmekteyiz ve bunların tamamen Picasso’nun belleğinden gelen izler ve yansımalar olduğunu bilmekteyiz. Bilinçsizce ya da bilinçli yapılmış olması, resmedilenin anlam taşımadığı tezini ortaya çıkarmaz. PSİKOLOJİM, Temmuz 2016

Aslında içgüdüsel olarak yapılmışsa, aksine bu ileri sürdüğüm tezi doğrular niteliktedir. Çünkü içgüdü, öğrenmeye bağlı olmayan insan davranışları olarak bilinir ve doğuştan gelir. Yani bunu düşünürken bilinçten

şİmdİ Türkİye’deyİz Uzaktan eğitim teknikleri ile eğitim alacağınız Türkiye Enformasyon Ofisimiz 2006 yılından bu yana sizlere hizmet vermektedir. Sınav vb. zorunluluk ve şartlar olmaksızın St.Clements University ‘nin kapıları şimdi size de ardına kadar açık. ÖSS vb. sınavlara girmiş olmak gerekmemektedir (Uzaktan eğitim ile hizmet vermekteyiz). Eğitiminizi yarıda bırakmış iseniz ve bir yerlerden başlamak istiyorsanız, Herhangi bir fakülte mezunu değilseniz; yüksek lisansınızı tamamlamak istiyorsanız; Doktoranızı dünyanın en saygın üniversitelerinden birisinde yapmak istiyorsanız; Çalışırken öğrenim görmek istiyorsanız; Mezun olunca tercih edilen bir personel adayı olmak istiyorsanız;

uzaklaşmamak gerekir ki bu; diğer organlarımız gibi gerçek üç boyutlu olan yaşadığımız çevrenin bir parçası değildir. Daha sürreal bir bakış açısıdır ve zaten Picasso bunu ifade etmekten kaçınmamıştır. ’’Sizin vardığınız fikirlere ve sonuçlara bende varmış olmalıyım ama içgüdüsel ve bilinçsiz olarak.’’ Picassonun eserlerini incelediğinizde, tepeden inmeci doğasını görmemek elde değil. Bir Kadının Göz Yaşları, Ağlayan Kadın, Guernica, Yalvarış, Yüzen Oyuncak Kayık, vb. eserleri psikolojik bir kişilik yansımasıdır. Sadece anlamın düşünülebileceği bu eserler bir yaratımdır, psikolojik bir duygu yaratımı. Ayrıca belirlenebilirlik açısından bakıldığında, bir duygunun, bir korkunun yeniden yenilenmişçesine var oluşunu görürsünüz. Bu eserler sizleri zaman zaman denetimi altına alır ve fark edemezsiniz. İşte bu, kişiliktir, özgürlüktür; yani Picasso’nun özgürlüğüdür. Tüm o gerçek nesne ve objelere rağmen, bunların sonrasında o nesne ve objelerin kazandığı kimlik, duyular dünyasına bağlı bir kişiliğin saf ürünüdür. Burada iki dünya arasında olgunlaşan psikolojik bir sanattan söz ediyorum ki, bu durumun saygıya değer görülmemesi imkânsızdır. Picasso nesnelerin ve objelerin değerlerini ahlak ilkelerine göre belirlemez, onun bu

kendine has anlatımı, birçok duygunun dayandığı temel ilkesine yani kişiliğine özel bir durumdur. O, nesne ve objelere anlamlar yüklerken özellikle düşünmez; çünkü “resim yapmak için resim yapmak” kutsallığını taşır kişiliğinde. Süreç olarak şöyle bir yargıya varılabilir mi? İnsan, her nesneyi sanatında araç olarak kullanabilir. Fakat insan ve onunla birlikte tüm psikolojik ve ruhsal yapısı, aslında istemeden de olsa nesneye yüklediği anlam ile doğru orantılı olarak örtüşmez mi? Picasso, özgürlüğünün özerkliği ile ve dolayısıyla kutsal olan sanatçı kişiliğinin kendi öznesidir aslında; bu nedenle her duygu yoğunluğu, onda farklı bir arayışın izlerini görmemizi sağlar. Aslında çok basittir; nesnelere yaklaşımı mükemmel bir olgunluğun ürünüdür. Nesneler üzerinde kendi istencini öylesine etkili kullanmıştır ki, hiç kuşkusuz bunlar saf bir duygu yoğunluğunun ve psikolojinin ürünüdür. Sanatçı dediğimiz insanlar, bu nedenle farklı duygu yüküne sahip insanlardır. Sonuç olarak onu evrensel bir boyuta taşıyan Picasso’nun tabloları değil; duyguları, psikolojisi ve bunların neticesinde oluşan sanatçı kimliğidir. Saygılarımla…

Okumak için değil, mezun olduğunuzda gerçekten iyi bir öğrenim tamamlamanın mutluluğunu ve gururunu yaşamak istiyorsanız;

şimdi bunu gerçekleştirebilirsiniz... BÖLÜMLERİMİZ;

Psikoloji (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora) Uluslararası Hukuk (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora) İşletme Yönetimi (Yüksek Lisans, Doktora) Siyaset Bilimi (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora)

şİmdİ tam zamanı St.Clements University | Türkiye

http://www.stclements.eu | info@stclementstr.com



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.