İÇİNDEKİLER
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ve GENEL YAYIN YÖNETMENİ Timur TUNA t.tuna@psikolojim.com.tr
DERNEK BAŞKANI Yrd.Doç.Dr. Bilal Semih BOZDEMİR president@ppd.com.tr
YÖNETİM KURULU
Yrd.Doç.Dr. Bilal Semih BOZDEMİR, Dr.Meltem ÖZKANDAN, Cihan Melih BOZDEMİR, Murat YÜCEL, Fadime YEŞİLKAVAK
Hukuki Danışman Av. Faik ÖNER
BASKI YEDİZ OFSET - İstanbul İstanbul Reklam Rezervasyon;
İlgili Kişi : Veysel TOPUZ Adres : Fevzipaşa Cad. Aktar Kerim Sk. No.23/2 Edirnekapı/İstanbul Tlf : 02125341726 Dizgi & Tasarım : Timur TUNA Kapak Dijital Kurgu : Volkan ZENGİN
Yönetim Adresi: Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği İzmir-1 Cd. No:33/31 Kat:8 Kızılay, Çankaya/ANKARA Telefon Faks Web Mail
: 444 1 659 / (0312) 419 1659 : (0312) 418 45 99 : http://www.ppd.com.tr : info@ppd.com.tr
“psikolojiM” Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği Yayın Organıdır. ISSN : 2147-8813 Aylık, süreli yayın. Psikolojim dergisi T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Dergide yayınlanan içeriğin bir kısmı yada tamamı kaynak göstererek kullanılabilir. Kullanılan görsellerin yasal haklarından ve yazıların içeriklerinden yazarları sorumludur; tüzel kişileri bağlamaz.
SAYI:2 MAYIS,2014
psikolojiM Çeşitli Gelişmeler Editörden Zihinsel Canlandırma Bize daha ne lazım? Panik Bozukluk Panik Bozukluk Belirtileri Panik Bozukluk Tedavisi Panik Bozukluk ve Hipertansiyon İlişkisi Bengüce Mutluluk Bilgisayar ve İnternet Bağımlılığı Trafikteki Psikolojimiz Pedofili Öfke ve Şiddet Kontrolü 10 ALTIN Kural Polise Haber verin, öldürdüm onu Aldatılıyor muyum? (test)
4 5 6 10 12 14 18 20 21 22 24 26 30 32 33 36
Ankara, MAYIS/2014 Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği yayın organıdır. Web Adresimiz; http://www.psikolojim.com.tr
Bu ay neler var?
İMTİYAZ SAHİBİ Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği İktisadi İşletmesi adına Timur TUNA
3
GELİŞMELER TÜM TÜRKİYE’YE GURURLA SUNARIZ!
Yeni bir güne uyanıyor olmanın mutluluğu ile ikinci sayımızdan merhaba!
MerhabaDeğerliOkurlarımız; toplumuzu daha fazla bilinçlendirmek için çok çalıştık. İlk sayımızı sizlerle tanış- Dernek olarak, Klinik Psikotırmış olmanın heyecanı loji ve Psikologlar Derneği içerisinde hazırladık ikinci ile birlikte tüm toplumumusayımızı.. zun yararlanabilmesi amacı ile “Psikolojik Destek Hattı” Nisan sayımızda sizlere projesini hayata geçirdik. amacımızdan bahsederek, sizlere sadece bir dergi hiz- Yine mesleki manada, mesmeti sağlamak değil, aynı lektaşlarımızı desteklemek zamanda psikolojiye me- ve ülkemize, vatandaşlarak salmış kişilere ulaşarak, rımıza ve tüm dünya ingündemdeki konuları takip sanlığına yararlı çalışmalar etmek ve akademik içerikler yapmak amacı ile kurulan ile meslektaşlarımızın bil- “Psikologlar Federasyonu” gisine bilgi katmayı hedef- kurucu üyesi olduk. lemiş ve siz değerli okurlarımıza 7’den 70’e herkese Artık dernek olarak verilen ışık tutacağına inandığımız eğitim programlarımızın “psikolojiM” dergisini sizlere tamamını, onlarca akredite sunduğumuz için mutluyuz. kurumu ile birlikte, “Psikologlar Federasyonu” onaHızlı gelişen dünyamızda, yı ile de sizlere sunmaya gelişmelere ayak uydurmak, devam edeceğiz.
Uluslararası St. Clements University ile karşılıklı protokol imzalayarak, akademik projelerde ortak çalışma kararını da sizlerle paylaşmak istedik. Topluma hizmet amaçlı bir dernek olarak, geleneksel olarak, her yıl, meslektaşlarımız arasında seçimler yaparak, “Psikolojinin Oskarları - Oscar of Psychology” projemizi hayata geçirdik. Yayın hayatımıza sıfırdan ve yeni başlayan bir dergi olarak, aldığımız teşekkür, eleştiri ve geri dönüşler, bizleri her sayımızı daha dikkatli bir şekilde hazırlama yolunda teşvik etmektedir. Hepimizin bildiği gibi, geçtiğimiz günlerde tamamlanan ve puan türlerinin herhangi birinden 180 ve üzeri alan
öğrenci arkadaşlarımız, 14 Haziran 2014 Cumartesi gününden başlayarak, 22 Haziran Pazar günü tamamlanacak olan LİSANS YERLEŞTİRME SINAVI (LYS)’ na katılacaktır.
İlk sayımızda meydana gelen tipografik hatalardan dolayı, okurlarımızın affına sığınmaktayız.
10 MAYIS, “Dünya Psikologlar Günü”, tüm meslektaşlarımıza ve Psikolojiye gönül Öğrenci arkadaşlarımız için verenlere kutlu olsun. son derece önemli olan bu sınavda kendilerine şim- Yine bu vesile ile tüm çocukdiden başarılar diliyor ve larımızın, Ulu Önder Musönümüzdeki sayıda öğrenci tafa Kemal Atatürk’ün çoarkadaşlarımıza bir nebze cuklarımıza armağanı olan olsun katkıda bulunacağı- geçmiş 23 NİSAN “Ulusal mızı da buradan müjdele- Egemenlik ve Çocuk Bayramını” ve geleceğimizin yamek isteriz. tırımları olan gençlerimizin “Sınav Kaygısı” ve “Sınav Stre- 19 MAYIS “Atatürk’ü Anma si” konularının işleneceği önü- Gençlik ve Spor Bayramı”nı müzdeki sayımızı bayiinizden da kutlarız. ısrarla talep edin. Böylelikle işlenecek olan konularda neler TÜM ANNELERE ARMAĞAN yapmanız gerektiğini, uzman- OLSUN... lardan destek alarak öğrenin. Sevgi ve saygılarımızla...
Her tür görüş, öneri, talep ve şikayetlerinizi okurtemsilcisi@psikolojim.com.tr adresine gönderebilirsiniz. PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
merhaba!
Yrd.Doç.Dr. Bilal Semih BOZDEMİR Dernek Başkanı Yüzyıllardır toplumlar en büyük yatırımlarını savunma, eğitim ve kültüre vermişlerdir. Ancak enteresandır ki savunma ve kültür bile eğitimle olmaktadır. Bu sebeple tarihteki en büyük yatırımların eğitime verildiğini söyleyebiliriz.
Biz bir eğitim dergisi çıkarmak amacında değildik. Dergimizi, psikolojik gelişmeler, teknoloji ile psikolojinin paralelliği, tarih ve psikoloji, kendimizi iyi hissetmenin yolları ve kişisel gelişim konularına odaklamak istedik. Ancak tüm bunlar da eğitimi oluşturmaktaydı. Bunu ise avantaja döndürmek istedik. Hem okuyucunun, hem de bilim camiasını avantajına. Dergimizi bilimsel ve eğitim ağırlıklı bir dergi yaparak bunu başarabilirdik. Bu sebeple ikinci sayımızla birlikte içeriğimizi çok daha zenginleştirmeye karar verdik. Bu sayı ile birlikte her sayıda daha da çok bilimsel ve eğitim ağırlıklı içerik bulacaksınız. Bu bilgileri sadece internette ya da ansiklopedilerde bulamayacağınızı göreceksiniz. Derginizin bir başka ansiklopedi, bir başka iletişim ağı olduğunu göreceksiniz. Yalnızca doğruyu incelemeyen, doğruyu teyit etmekle kalmayıp bunu sorgulayan ve başka ilim kapıları açan bir dergi olduğunu göreceksiniz elinizdeki her sayının. Bu ay üç güzel olayı da yaşamaktayız. Birisi annelerimizin gününü kutlayacağız. Onlara söyleyecek sözler için ne lügatımızda o kadar güzel kelimeler var, ne kalemimizde o kadar kutsal mürekkep. Onlar bize Yaradan’ın en güzel hediyesi, kokusu ve bize özel oluşu ile çiçeklerin en güzeli. “Bana iyi analar veriniz, size iyi vatandaşlar vereyim” diyen Napolyon Bonaparte, yaşadığımız ülkedeki insanlarımızın kutsallığı, cesareti ve çalışkanlığı için güzel özetlemiş anne kavramını. Evet, bu ay yine bu azimli, çalışkan ve gururlu milletin bir bayramının da yıldönümünü yaşamaktayız. 19 Mayıs, 1919’dan beri şanlı bir milletin kendisini ve başarılarını hatırladığı kutsal bir gündür. Bu günün gençlerine çok görev düşmektedir. Çalışmak, övünmek ve neslinin övünmesini sağlamak gibi. Bu ay yine 10 Mayıs’da Dünya Psikologlar Gününü kutlamaktayız. Bu değerli günün daha bilinir olması ve daha iyi kutlanır bir hale gelmesi dileklerimizle. Derginizle birlikte aldığınız hediye kitaplarınız da aynı durumdadır. Size her sayfada, her cümlede yeni bilgileri sorgulatan ve sizi sorgulayan derginiz ve eklerinin günlük yaşantınızda, kendi benliğinizde ve çevrenizde yeni ufukları açtığını sizden okumak ve duymak bize gurur verecektir. “Psikoloji” terimini günlük hayatında kullanan herhangi bir bireyden farklı kılmak istiyoruz siz okuyucularımızı. Elimizden geleni, tüm imkânlarımızla gerçekleştiriyoruz. Desteğiniz bize güç ve hız verecektir. Saygılarımla,
psi Ko lo jim
5 Editörden..
Eğitimde iki esas konu bulunmaktadır. Birincisi eğitimi görecek kişinin en iyi şartlarda yetişmesi, ikincisi de eğitimi veren uzmanın konusuna haiz olması.
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
zihinsel
CANLANDIRMA Günümüzde stres ve duygu bozuklukları psikolojimizi alt üst etmesine rağmen, zihin gücümüzü pozitif ve olumlu bir şekilde kullandığımızda üstesinden gelinmeyen bir sorunun karşımıza çıkmadığını görüyoruz.
Zihinsel Canlandırma Tekniği
6
Hayatımızın yoğun temposu ve daha iyi standartlarda yaşama azmimiz yüzünden kendi zihin gücümüz ile neler yapabileceğimizin farkına bile varamıyoruz. Bu sebepten dolayı duygu bozukluklarında veya geleceği şekillendirme konusunda kişi kendini tamamen yardıma muhtaç ve aciz hissedebiliyor.
Birey bu konuda yetersiz olduğunun farkına vararak bir rehbere ihtiyaç duyar. Sıkıntı ve stresten kurtulmakla daha rahat ve daha kaliteli bir yaşama geçebilmek zihinsel canlandırma teknikleri işe mümkün olduğunu bilmeli ve doğru adımlar atarak ilerlemenin ne kadar kolay ve rahat olduğunun farkına varmalıdır. Bu hususta çeşitli teknikler ile zihin gücünü ne yönde ve nasıl kullanılacağı hakkında bilgiler edinebilir.
Zihinsel Canlandırma Tekniği Kullanım alanları; Başlıca saymak gerekirse NLP, Hipnoz ve Hipnoterapi, EFT (Emotion Freedon Thecnique), EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing, Meditasyon, Bioenerji uygulamaları, Reiki uygulamaları, Ayurveda, Uzak doğu tedavi sanatları gibi... Zihinsel Canlandırma Tekniği, kişisel gelişim programının olmazsa olmazıdır. Seanslarda uygulanan zihinsel canlandırma tekniği bilinçli düzeyi ve bilinçaltını tam anlamıyla çalıştırdığından; duygu bozuklukları ve strese bağlı problemlerin yüzde yüze yakınının bu teknikle giderilmesi mümkündür. Bunun yanı sıra, Kişisel Gelişimde kişinin performansını veya konsantrasyonunu artırması için de kullanılabilir. Örnek vermek gerekirse; • Spor aktivitelerinde ve çalışan insanların motivasyonunun arttırılmasında, • Kilo verememe ve kilo alamama gibi sıkıntılarda, • Madde bağımlılığının giderilmesi hususunda, • Psikolojik sebepli cinsel problemlerin giderilmesinde, • Strese bağlı, Duygu Bozukluklarının giderilmesinde, PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Yaşam standardı ne olursa olsun, bilgi düzeyi ne olursa olsun bireyin kendi yaşamında gidermesi gereken konular var ise onlarla nasıl başa çıkacağını, nasıl bir çözüme kavuşacağını, gerekiyorsa o çözümü kendisinin nasıl bulacağına dair zihin gücünü kullanabilir. Zihin gücü tekniği kişisel gelişimin her kademesinde mevcuttur. Basit bir meditasyondan tutunda Hipnoz bilimine kadar her yerde uygulanmaktadır.
• Depresyon çeşitlerinde, • Korkularda, Kaygılarda ve Endişelerde, • Özgüven ve Özsaygı yetersizliklerinde vb. bu teknik ile net sonuçlar elde edilebilmektedir. Uluslararası deneylere göre, bir seçim yapma durumunda bile Kişinin vermesi gereken kararı bilinçaltı 6 saniye öncesinden verdiği tespit edilmiştir. Buna bağlı olarak kişinin ister istemez bilinçaltına güvenmesi gerekmektedir. Bilinçaltına yatan yanlış bir bilgi ise kişiyi yanlış seçimler yapmaya itecektir. Bu yüzden çocukluğumuzdan bu yana edinilen yanlış bilgiler bilinçaltı düzeyinde yeniden düzenlenmesi gerekir. Öğrenilmiş Çaresizlik Bilinçli olarak kendi doğrularınız ile bu seti geçemeyeceğinizi düşündüğünüzden bilinçaltını doğru bir şekilde yeniden programlamak gerekir. NLP’ de ise bu hususa Öğrenilmiş Çaresizlik adı verilmektedir. • Hedefiniz var mı? • Gerçekten ne yapmak istiyorsunuz? • Nasıl istediğiniz kişi olabilirsiniz? • Geleceğinizden beklentileriniz ve hedefleriniz sizi ne şekilde etkiliyor? • Nasıl mutlu ve daha yüksek standartlarda yaşayabilirsiniz?
Çocukluğumuzdan larımızın verdiği bil bir set çekmiş olab Kendi sınırlarımız ile genişletebilir v edilen yanlış bilgile psikolojik sorunlar
Günümüzde en çok kullanılan Zihinsel Canlandırma Teknikleri NLP, Hipnoz ve Hipnoterapi, EFT (Emotion Freedon Thecnique), EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing, Meditasyon, Bioenerji uygulamaları, Reiki uygulamaları, Ayurveda, Uzak doğu tedavi sanatları’dır.
7 Zihinsel Canlandırma Tekniği
ÇAĞLAR SEZİŞ Hipnoterapist
n bu yana ailelerimiz veya yakınlgiler ile farkında olmadan önümüze bileceğimiz göz ardı edilmemelidir. zı da zihinsel canlandırma tekniği ve çocukluktan bu yana empoze eri düzenleyerek aşmamız gereken r varsa orada takılıp kalmayız.
Bu çok önemli sorularda sıkıntı çekiyorsa veya önünüzde birden fazla seçenek varsa geleceğiniz ve mutluluğunuz için hangi seçeneği seçeceğinizi bilmiyorsanız o zaman çok kısa sürede öğrenilebilecek zihinsel canlandırma tekniği ile olmak istediğiniz siz olabilirsiniz.
Artık kişi araba kullanırken başka şeyler düşünebilir, muhabbet edebilir haldedir.
Zihinsel Canlandırma Tekniği nasıl uygulanır;
Bunun yerine kişi arabaya bindiğinde bütün bedenini gevşeterek zihinsel canlandırma tekniği uygulaması, yapacağı her hareketi zihninde çok ve yoğun bir şekilde detaylandırması ve bunu defalarca tekrar etmesi ile bedenini yormadan, strese girmeden ve kendine olan güveni sarsılmadan başarılı olur.
Beynimizde bulunan nöronlar arasında elektriksel bir enerji akımı geçtiği artık tıbben de bilinen bir gerçektir. Yeni bir hareketi öğrendiğimiz zaman aralarında bir bağlantı olmayan nöronlar arasında yeni bir yol oluşur ve köprü görevini görerek bu hareketi fiziki bedenimize öğretir. Örnek vermek gerekirse, hayatında ilk kez araba kullanmaya kalkan bir kişi mutlaka birkaç kez arabayı stop ettirir veya vitesi ne zamanlar farklı konuma geçireceğini düşünerek tayin etmeye çalışır, ama ilk denemelerinde hatalarla sonuçlanır.
Yine bu öğrenme süreci içerisinde kişi hem fiziki bedeni yorar, hem negatif stresler yaşar hem de kendine olan güveninde azalmalar olur.
Tüm bunları göz önünde bulundurarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; zihinsel canlandırma tekniği, bireyin kendi mutluluğu, geleceği, başarısı ve huzuru için gerekli olan bir kişisel gelişim aracıdır. Bir sonraki yazı dizimizde görüşmek dileği ile, saygılarımı sunarım.
Fakat bu denemeleri defalarca tekrar yaptıktan sonra başarıya ulaşır. Artık bu hareketler bir alışkanlık haline gelir ve bir daha bu konuda düşünmez. Çünkü beyindeki nöronlar arası bağlantı oluşmuştur ve bu artık bilinçaltının görevi haline gelmiştir.
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Ali ÇİFCİ 1978 yılında Yozgat’ta doğan Ali ÇİFCİ, ilk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamlamıştır. GOP Üniversitesinde Lisans eğitimini tamamladıktan sonra, Gazi Üniversitesinde İlköğretim Pedagojisi Yüksek Lisansı, GOP Üniversitesinde Orta Öğretim Pedagojisi Yüksek Lisansı, St. Clement Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisansı, Ankara Üniversitesi İnsan İlişkileri Yüksek Lisansı yapmıştır. Halen doktora çalışmalarına devam etmektedir. 6 adet eseri bulunan Ali Çifci, Uluslararası Kişisel Gelişim Federasyonu başkanlığını yapmaktadır. Halen aktif olarak NLP, Yaşam Koçluğu, Hipnoz alanlarda eğitim vermektedir.
(soldan) Bedri Eminsoy - Timur TUNA -Ali ÇİFCİ ve Psikologlar Psikiyatristler Derneği Üyeleri
2013
YILIN PSİKOLOĞU ÖDÜLÜ
Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği olarak her yıl geleneksel olarak, psikoloji alanında hizmet vermekte olan değerli meslektaşlarımız arasında birer yarışma düzenleyerek, kendilerini onurlandırmaya karar verdik. Daha önceki yıllarda olduğu gibi, 2013 yılında da derneğimiz tarafından verilen eğitim programlarında, binlerce öğrencimizin olumlu önerileri ve Yönetim Kurulumuzun 05.01.2014 tarih ve 2014/02 sayılı oluru ile “YILIN PSİKOLOĞU” ödülüne layık görülmüştür. Psikologlar Psikiyatristler Derneği olarak uzmanımızı kutluyor, hayat boyu başarılarının devamını diliyoruz. Tüm kamuoyuna saygı ile duyurulur.
PSİKOLOGLAR VE PSİKİYATRİSTLER DERNEĞİ YÖNETİM KURULU
neler yapıyoruz? • Sertifikalı “Temel Psikoloji” eğitimi ile 75.000+ kişiye, Psikoloji eğitimini ücretsiz verdik.. • Sertifikalı “Genel Psikoloji” eğitimi ile, kişilerin Psikoloji bilgisini ücretsiz pekiştirdik.. • Sertifikalı “Kişilik Psikolojisi” eğitimi ile, kullanıcılarımıza “Kişilik Psikolojisi” temellerini verdik... • Sertifikalı “Stres ve Stres ile Başa Çıkma Yolları” eğitimi ile toplumumuzun çağın hastalığı olan STRES hakkında, ücretsiz olarak bilinçlendirdik, bilinçlendirmeye de devam ediyoruz.. • Sertifikalı “Temel Kuantum Düşünme Teknikleri” eğitimi ile, kullanıcılarımıza “Kuantum” eğitimi verdik.. • Sertifikalı “Endişe ile Başa Çıkma Yolları” eğitimi ile toplumumuza, endişe ile başa çıkma yolları konusunda eğitim verdik.. • Sertifikalı “Aile Psikolojisi eğitimi ile, toplumsal yapı taşımız olan ailenin temellerine indik.. • Sertifikalı “Başarılı Lider Olma” eğitimi ile başarılı liderler yetiştirdik... • Sertifikalı “İş ve Çalışma Psikolojisi” eğitimi ile, iş hayatında yaşanabilecek psikolojik engelleri birlikte aştık... • Sertifikalı “Kişilik Analizi” eğitimi ile karşınızdakini bir bakışta tanımanıza yardımcı olduk. • HD kalitesinde, ücretsiz eğitim setleri ile, toplumumuz ile iç içe olduk... • Mesleki üyelerimize özel, ücretsiz 7/24 psikolojik danışma hattı test aşaması başlamıştır. • Ülkemiz genelinde ve yurt dışına, temsilcilikler veriyoruz.. Ülkemiz insanına hizmet etmeyi, kendimize görev bildik... Görev ve sorumluluklarımızı yerine getiriyor olmanın haklı gururu içerisindeyiz... Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği olarak toplumumuzun yanında olmaya devam edeceğiz... Yrd.Doç.Dr.Bilal Semih BOZDEMİR Dernek Başkanı
hayata ortak ol! Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği www.ppd.com.tr 444 1 659
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Bize daha ne lazım?
10
bize daha İNSANI ANLAMADAN ÖNCE İNSAN OLABİLMEK....
ne lazım?
İnsanoğlu; canlıların en mükemmel yaratılmışı hükmeden ve meydana getirebilen bir dehadır. Benliğini tanıması lazım diyorlar. Zihin, beden ve ruhtan oluşan, biyolojik, psikolojik,enerjetik ve sosyal yönü olan tam bütünsel bir varlıktır. Değerlerine hükmediyor olması lazım diyorlar.
İnsanı bilinçli hareket yeteneği bilinç dışı davranışları ile düşünme yeteneği değerleri ve inançları ile ahlak temelli örüntüleri ve çevresel alanlarla örtüşen motifleri diğer canlılardan ayırmaktadır. Farkını fark etmesi lazım diyorlar. Kendi iradesiyle düşüncelerini ve davranışlarını düzenleyebilen proaktif bir varlıktır. Hareket alanlarını genişletmek lazımdır diyorlar. Diğer canlıların içgüdüsel sürü biçiminde yaşamalarına karşın insan; konuşma yeteneği ile birbiriyle anlaşabilmekte, şahsiyetine bağlı olarak diğerleriyle kurulan iletişim ve etkileşimi sonucu sosyal bir varlıktır. İnsanı paylaşmak lazımdır diyorlar.
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Bilgiyi algıladığı şekliyle bilinçaltına kodlar ve tecrübeleri referans alarak hayata bakar. Doğruyu ve güzeli ona göstermek lazım diyerek uyarırlar. İnsan, sosyalleşme süreci içinde kazandığı tüm bilgi ve yetenekleriyle, her dem gelişebilen bir türün kapsamı içine girmektedir. Eğitmek ilerletmek ister diyorlar. İnsan davranışları, istekleri, ihtiyaçları ve dolayısıyla kişiler arası ilişkileri hakkında az bilgi ve tecrübesi olanlar insanı yönetebilmek için büyük çaba ve gayret gerekir. Her insanı farklı olarak bilmek kabullenmektir amaç. Doğuştan bir takım yeteneklere gizemlere seçilmiş tecrübelere sahiptir.
Keşfetmek bulmak için türlü projeler oluşturmasını beklerler. Peki, özetle insan kaynağından gereği gibi yararlanabilmek için ne yapmak lazım dersin? Çok yakından tanımak yani davranışlarını belirleyen bedensel, ruhsal ve kültürel niteliklerini öğrenmek ve bilmek gerekir diyerek laf-ı güzar ederler. Bence kendini keşfetmek isteyen irdeleyen düşünen tanıyan ve bilen insan; her şeyden önce gizli kalmış, gelişmemiş güç ve yeteneklerini bulur, değerlendirir ve geliştirir, içindeki benliği tanıdıkça, bilinmeyen yönlerini öğrenmeye, dışarıya yansıtamadığı yanlarını azaltmaya çalışır.
11 Bize daha ne lazım?
Bireye canlı organizma, insan ve kültürlenmiş bir kişi olarak bakıldığında: Biyolojik ve fizyolojik nitelikleri olan büyüyen bir canlı, Canlı varlıklar içinde kendi sınıfına özgü üst beyin fonksiyonları belirgin özellikleri olan bir kişi, Farklı dillerde konuşan farklı kültürlerde yetişmiş belirli değerlere sahip bir birey olarak incelenebilir ve değerlendirilebilir.
Algılama sistemlerinin bilinmesiyle birlikte her insan kendi varoluş kapasitesince aldığı eğitimle gelişir. Böylece, insan; kendi varlığından kaynaklanan özellikleri kazanarak kişiliğini güçlendirir, öfke vb. istemediği, beğenmediği olumsuz duygu ve davranışlarını kolayca denetim altına alabilir. Biliriz ki bireyi tanımanın çok farklı çeşitli teknik ve yöntemleri bulunmaktadır. Bilinçdışı davranışlarından tutunda, seçtiği renklere, giyim tarzından jest ve mimiklere, oturuş şeklinden uyku şekline bilimsel yöntemlerden Algılama ve öğrenme testlerine kadar bireyi incelemek mümkün. Bunların önde gelenlerinden birisi gözlem tekniğidir. Bu yolla insanın değişik zaman, çalışma ortamı ve koşullarında gösterdiği davranışları gözlenir ve bilgiler ışığın-
da onun benzer koşullarda ne tür tepkilerde bulunabileceği önceden, az da olsa tahmin edilebilir. Unutmadan da ekleriz her bireyin çalışma ortam ve koşullarında göstereceği davranış biçimi kendine özgüdür. Yani uyarıcı koşullar aynı ve eşit olsa da insanlar ondan kişilik yapılarına uygun bir biçimde etkilenip, kendilerine göre bir tepkide bulunurlar. Bu davranışları nedeniyle de insanları çalışma yaşamında anlamak ve yöneltmek çok zor olmaktadır. Yönetimden önce empatiyi ve patolojiyi görmek bireyi anlamayı ve dinlemeyi seçmek, olduğu gibi benimsemek, bireyi kabullenmekten geçer. Bireyin davranışlarını yaratan faktör, onun kişiliğinin bir yansıması olup, değer inanç, norm, tutum, ilgi, yetenek, huy vs. toplam kimlik özellikleridir. İnsan davranışlarının biyolojik, fizyolojik, sosyal ve kültürel temelleri vardır. Tüm insanlar eşit yaratılmıştır her insanın hemen hemen sınırsız ölçüde geliştirilebilecek potansiyelleri bulunmaktadır bilinci kulağımıza her ne kadar hoş gelse de durum aslında şartlar
ölçüsünde büyük değişiklik göstermez mi? İnsanların doğuştan farklı kalıtımsal potansiyel özelliklerle yaratıldıklarını kabul eden modern bilim bugün bize diyor ki, Temelde biyolojik olan kalıtımsal özelliklerimiz gerek çevre şartları ve gerek eğitimin gücüyle çok sınırlı ölçüde değiştirilebilir. Kalıtımda ve neslin devamında üremede, büyümede, beslenmede yaşam kalitesinde fark yaratma zamanıdır uyanma vaktidir diyor! O halde insan olma değerine ve insan denilen meçhule varabilmek için bize daha ne lazım!!!.
Arzu CİVAK Kişisel Gelişim Uzmanı
İnsan kendi içindeki beni bilmek tanımak amacıyla kendisini değerlendirdiğinde, duygu, düşünce ve davranışlarının nedenlerini anlayıp, gerekirse bunların geliştirilmesi, değiştirilmesi, denetlenmesi için çözüm yollarını bulma çabasını da bence gösterecektir.
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Panik Bozukluk
12
PANİK BOZUKLUK VE HİPER
“
Bu bilimsel çalışmada panik bozukluğu olan hastalarda var olan somatik belirtilerin hastalarda oluşturduğu kaygılar incelenmiştir. Panik bozukluk hastalarının şiddetli ölüm korkusu kalp krizi ile ilgili endişeleri kontrolünü kaybetme ve çıldırma korkusu vardır. Anksiyete belirtileri denilen bu belirtilerin yanında, baş dönmesi, bayılacakmış gibi olma, boğulma hissi, nefes darlığı soluğun kesilmesi, çarpıntı, göğüste sıkıntı ya da ağrı, bulantı karın ağrısı, terleme, titreme uyuşma karıncalanma gibi fiziksel belirtilerin bir kısmı panik atağa eşlik eder. Bu belirtilerin yanı sıra birçok uzmanın değinmediği hipertansiyon vardır. Panik atak anında damarlarda büzüşme ve kalpte hızlanma sebebiyle kan basıncıda yükselir. Yükselip düşen tansiyon, diğer adıyla “oynak tansiyon” adı verilir. Bu yükselen hipertansiyon sebebiyle kişiye yanlışlıkla hipertansiyon teşhisi konur ve tansiyon düşürücü ilaç tedavisine başlanır. Bu yaklaşım panik bozluk tanısı almış hastalarda var olan kaygı durumunu daha da artmasına neden olmaktadır. Panik bozukluğu tanısı almış hasta hipertansiyon hastası olduğunu düşünerek var olan bedensel belirtilere odaklanan hasta sürekli tansiyonunun yükseleceği dolayısıyla beyin kanaması geçireceği kaygısıyla yaşam kalitesi daha da bozulacaktır. Bu çalışmada panik bozuklukla seyreden panik atak esnasında yükselen tansiyon hakkında hastaya bilgi vermek hastanın yaşam kalitesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Panik bozukluk sırasında yaşanan somatik belirtiler, hastanın bedenine odaklanmasına neden olmaktadır. Hasta özellikle kalp krizi veya yükselen tansiyonu nedeniyle beyin kanaması geçireceği yönünde kaygılar yaşamaktadır.
bulguya rastlanmamaktadır. Dolayısıyla hasta psikiyatri servisine yönlendirilmektedir.
Kan basıncı, solunum sistemi, mide bağırsak sorunları nedeniyle zaman zaman ortaya çıkan yakınmalar nedeniyle dâhiliye uzmanına ya da acil servislere müracaatlar olmaktadır. Bu hastaların yakınmaları nedeniyle yapılan muayene ve tetkiklerde belirtilerin nedenini açıklayacak herhangi organik bir
Panik bozukluk tanısı almış olan hastaya genellikle antidepresan ve gerekiyorsa anksiyolotik ilaçlar yazılmaktadır. Panik bozuklukta uygulanan tedavi yöntemleri üzerine yapılan bir tez araştırmasına göre; “Panik bozukluk tanısı almış hastalarda uygulanan tedavi yöntemleri ve Psikoterapi Uygu-
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Psikiyatri servisine yönlendirilen hasta, psikiyatrik değerlendirme sonrası panik bozukluk tanısı almaktadır.
lanma Oranının İncelenmesi” hastalıkta iyileşmenin bilimsel bir parçası olan bilişsel ve davranışçı terapilerin yok denecek kadar az uygulandığı ortaya çıkmaktadır. Psikoterapi uygulanmayan tedavi yaklaşımıyla hastalığını tam anlamıyla tanımayan hasta, bedensel belirtileri nedeniyle kaygı durumları, panik atakları tetiklemektedir. Panik ataklar, beklenti anksiyetesi, agorafobi ve somatik belirtiler yaşayan hasta tamamen bir kısırdöngü içerisinde yaşam kalitesi bozulmaktadır.
“
Panik bozukluk tanısı almış hastalarda yaşanan somatik belirtilerde, hipertansiyonun hastalar tarafından beyin kanaması geçireceğine dair kaygı; özellikle hastanın yaşamını olumsuz etkilemektedir. Hastalar genellikle bu kaygılarını dile getirmemekte, bu durum da hastalara destek konusunda farkındalık yaratamamaktadır. Panik bozukluk tanısı almış hastalara hipertansiyon hastası olmadıkları; panik durumunda yükselen tansiyonun, panik bozuklukla bağlantılı geçici bir durum olduğu anlatılması amaçlanmıştır.
RTANSİYON İLİŞKİSİ!
>
Ali TURAN BARNİÇ St. Clements University Doktora Semineri
Panik Kelimesinin Anlamı Türkiye’de panik bozukluğu genellikle panik atak olarak adlandırılmaktadır. Bu iki kavram hastalığın seyri ve ek belirtilerin farklılığı nedeniyle birbirinden ayrı tanımlar olmasına rağmen halk tarafından genellikle panik bozukluğu, panik atak olarak ifade edilmektedir.
Panik Kelimesinin Anlamı Türkiye’de panik bozukluğu genellikle panik atak olarak adlandırılmaktadır. Bu iki kavram hastalığın seyri ve ek belirtilerin farklılığı nedeniyle birbirinden ayrı tanımlar olmasına rağmen halk tarafından genellikle panik bozukluğu, panik atak olarak ifade edilmektedir. Bu tanımı çoğu ruh sağlığı uzmanı da aynı şekilde tanımlamaktadır. “Panik” kelimesi Yunan mitolojisinde panikos=pan’dan türetilmiştir. Mitolojide ölümlü tek tanrıdır. (Kalyoncu, 2011 s, 92). Bu mitolojik öykü Behçet Necatigil’in 100 Soruda Mi-
tologya’daki anlatımı şu şekildedir: “Dağlık Arkadia’da küçükbaş hayvanların, çobanların tanrısı. Keçi ayaklı Pan, Hermes’in oğludur. Tanrıların, çokluk insan kılığında değil de hayvan kılığında düşünüldüğü ilk zamanlarda Pan da keçi kafalıydı, sonradan bu keçi kafasında sadece boynuzlar ve sakalı bırakılarak insan yüzü oldu.” Azra Erhat ise mitoloji sözlüğünde Pan’ı şöyle tanımlıyor: “Pan, çoban kavalını sever, azgın tekeler gibi güzel nympha’ların peşine düşerdi. İnsanların, hayvanların uyuduğu kızgın, ıssız yaz öğlelerinde birdenbire, beklenmedik gürültüler koparır, dört bir
yana ‘panik’ korkular saçardı. Maraton savaşı gecesi Persleri bu şekilde paniğe uğrattığı için, Atinalılar savaştan sonra tanrı Pan’a Akrapolis eteğinde bir tapınak yaptılar. Pan sözü Yunancada ‘bütün’ anlamına geldiğinden mistikler, sonraları Pan’ı her şeyi yapabilir bir tanrı payesine çıkardılar” (Köknel, 2007; 2). Panik Bozukluk Günümüzde panik bozukluk, halk tarafından panik atak olarak tanımlanmaktadır. Bu iki kavram birbirinden çok farklıdır. Panik atak, sadece panik atakların olduğu tanıdır. Panik bozukluk ise
Panik bozukluk, birinci basamak sağlık hizmeti veren kurumlara başvuran hastalar arasında sıkça görülmektedir. Dünya Sağlık örgütünün yaptığı uluslararası bir araştırmada ICD-10’a göre panik bozukluğunun birinci basamak sağlık kurumlarında başvuran hastalar arasındaki yaşam boyu prevalansı %3,4 ortaya çıkmıştır (Wiley, 1995). Panik bozukluğu hastaları, genelde dâhiliye ve kardiyoloji gibi diğer kliniklere sık başvururlar. Kardiyoloji uzmanlarına başvuran hastaların %16’sının, hiperventilasyon şikâyetleri nedeniyle hastaneye başvuranların yaklaşık %35’inin panik bozukluğu tanısı aldığı ortaya çıkmıştır (Dunitz, 1999). Panik bozukluğu daha sık 17-30 yaşlar arası ortaya çıkmaktadır. 45 yaş sonrası ortaya çıkması nadirdir. 45 yaş sonrası hastalarda daha çok biyolojik bir rahatsızlık panik atağı ortaya çıkarmaktadır. Bu durum uzman bir psikiyatri tarafından değerlendirilecektir. Panik bozukluk erkeklere oranla kadınlarda daha sık ortaya çıktığı belirlenmiştir. Panik atakları ortaya çıkmaları konusunda farklılık göstermektedir. Durumsal bir belirti olmadan ortaya çıkan panik atakları, “beklenmedik” panik ataklarıdır. Belli bir duruma maruz kalmakla ortaya çıkan “durumsal yatkınlık gösteren” panik atakları olarak tanımlanmıştır. Diğer bir panik atak tipi ise durumsal bir uyaranla karşılaşılmasının sonrasında ortaya çıkan “durumsal” panik ataklarıdır (Tükel, 2002; 1). PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
13 Panik Bozukluk
panik ataklarla birlikte beklenti anksiyetesinin olduğu tanıdır. Beklenti Anksiyetesi, yeni bir panik atak beklentisi ve kaygısıyla panik ataklar yaşamaktadır. Panik bozukluk, panik atağa göre iyileşme süreci daha uzun ve daha kronik olabilmektedir. Panik atakta beklenti anksiyetesi yoktur. Panik bozukluk, bir anda ortaya çıkan, ani patlamalar ile bir başlangıç göstermektedir. Hastanın sonraki ataklarla ilgili beklenti endişesi yaşayıp agorafobili (kaçınma davranışı) sergileyebildiği bir bozukluktur.
Panik Bozukluk
14
“
Panik Bozukluğunun Belirtileri Panik bozukluğunun iki şekilde belirtilerini sıralayabiliriz: Fiziksel belirtileri: 1.Kalp çarpıntısı, kalp atım sayısının hissedilmesi ve yüksek rakamlara ulaşması, 2.Göğüste ağırlık hissi, 3.Nefes daralması, 4.Göğüste basınç ve ağrı hissi, 5.Boğulma hissi, 6.Baş dönmesi ve düşecekmiş gibi olma, vücutta dengesizlik, 7.Göz kararması, 8.Hipertansiyon, 9.Vücut ısısının düşmesi veya yükselmesi, özellikle kulak ve yanaklarda sıcak basması, 10.Vücutta aşırı titreme, 11.Mideye bir şey çöküyor hissi,
“
12.Avuçlarda terleme, 13.Bulantı veya ishal, 14.Ağız kuruluğu, 15.Boğazda yumruk hissi, 16.Gerçekdışı hislere kapılma, 17.Net düşünememe, 18.Kısmen felç olma hissi, Panik bozukluğun ruhsal belirtileri, temel korku ölüm olmak üzere aşağıdaki duygular şeklinde sıralanabilir: 1.Ölüyorum, 2.Kalp krizi geçiriyorum, 3.Aklımı kaçırmak üzereyim, 4.Kontrolümü kaybedeceğim, 5.Nefes alamayacağım ve öleceğim, PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
6.Felç geçiriyorum, 7.Tansiyonum çok yükseldi, beyin kanaması geçireceğim, 8.Nabız sayma, dakikada 80 üzeri ve 60 altında kalp atışında korkuya kapılma, 9.Yüksek tansiyon hastası veya kalp hastası olduğunu düşünme,
Panik bozukluğu tanısı alan hastaların birçoğunda kaçınma davranışları eşlik etmektedir. Panik atak esnasında kaçmanın mümkün olamayacağını veya yardım alamayacağı yerlerden kaçınma davranışında bulunmaktadır.
Agorafobi
Agorafobisi olan hastaların kaçınma gösterdikleri durumları şu şekilde belirtilebilir: Alışveriş merkezleri, metro, metrobüs, köprüler, vapur, trafikte kalma, uçak yolculuğu, uzun otobüs yolculuğu, kuaföre gitme, hastaneye gitmeme, tansiyon ölçtürmemek, semt pazarlarında dolaşamamak, kalaba-
Yapılan bazı araştırmalarda panik bozukluğunda agorafobinin, panik ataklarla birlikte seyrettiği ileri sürülmektedir. Bugün psikiyatri tanı kriterleri içerisinde, agorafobi olmadan da panik ataklarının olabileceğidir.
lık caddelerde kaçınma gibi kaçınma davranışları sergilerler. Bazı insanlar için agorafobi çok hafif bir durumdur; örneğin, yalnızca uçak seyahatlerinde panik atakları yaşayacaklarından korkabilirler; bazılarında ise kaçınma davranışı görülmemektedir. Bazı hastalarda ise agorafobi çok ağır geçmekte, kişinin evden dışarı çıkmasını bile etkileyebilmektedir. Panik bozukluğu olan çoğu hasta, bu iki durumun karışımını yaşamaktadır (Köroğlu, 2006; 15). Panik atakta tanısı almış hastalarda agorafobi %50 ile %70 oranında görülmektedir. DEPAM’ın 5000 kişi üzerinde yaptığı bir araştırmada, panik bozukluk hastanın yüzde 65’inde agorafobi saptanmıştır (Kaya, 2010; 112). DSM-IV Agorafobi tanı ölçütleri: A.Beklenmedik ya da durumsal yatkınlık gösteren bir panik atağı ya da panik benzeri belirtilerin ortaya çıkması durumunda, yardım alamayacağı ya da kaçmanın zor olabileceği (ya da sıkıntı doğurabileceği) yerlerde ya da durumlarda bulunmaktan
anksiyete duyma, Agorafobik korkular arasında; tek başına evin dışında olma, kalabalık bir ortamda bulunma ya da sırada bekleme, köprü üstünde olma ve otobüs, tren ya da otomobille geziye çıkma sayılabilir. B.Bu durumlardan kaçınılır ya da panik atağı/panik benzeri belirtiler ortaya çıkacağı anksiyetesiyle ya da yoğun bir sıkıntıyla bu durumlara katlanılır ya da eşlik eden birinin varlığına gereksinim duyulur. C.Bu anksiyeteye ya da fobik kaçınma, sosyal fobi (örn. Utanma korkusu nedeniyle toplumsal durumlardan kaçınma), özgül fobi (örn. asansör gibi tek bir durumla sınırlı kaçınma), obsesif kompulsif bozukluk (örn. bulaşma ile ilgili obsesyon nedeniyle kir ve pislikten kaçınma), travma sonrası stres bozukluğu (örn. ağır bir stres etkenine eşlik eden uyaranlardan kaçınma) ya da ayrılma anksiyetesi bozukluğu (örn. evden ya da akrabalardan ayrılmaktan kaçınma) gibi başka bir mental bozuklukla daha iyi açıklanamaz.
Panik Atakları ile Agorafobi İlişkisi Panik bozukluk ile agorafobi ilişkisi hakkında birçok araştırma yapılmıştır. Panik bozuklukta agorafobi eşlik ediyorsa genelde tedavi daha uzun ve zor olmaktadır. Yapılan birçok araştırmaya göre; panik atakla beraber agorafobi olmayanların daha kısa sürede tedaviye yanıt verdikleridir. Yunanca bir kelime olan agorafobi merkezi veya toplantı yeri anlamına gelen “agora” kelimesinden türetilmiştir. Agorafobi, yıllarca birçok yazar tarafından açık alan korkusu olarak tanımlanmıştır. Bu tanımın, klinik olarak yanlış olduğu belirlenmiştir. Marks, agorafobinin toplu kalabalık alanda bulunma yerlerinden korkma olarak tanımlamıştır. Agorafobiyi dış uyaranlara bağlı, fobik bir hastalık olarak belirtmiştir (Marks, 1970; 538-553). “Klinik gözlemler, agorafobinin toplu bulunulan yerlerde olmaktan korku kadar, psikolojik güvenlik sağlayan, alışık olunan çevre ve insanlardan uzak olmaktan korkuyu da kapsadığını ortaya koymaktadır. Gerçekten
>
Marks, agorafobinin toplu kalabalık alanda bulunma yerlerinden korkma olarak tanımlamıştır.
de, agorafobiklerin kolayca “güvenli bölgelere” (ev, alışık olunan çevre vb.) çekilmelerinin mümkün olmadığı durumlardan korkma eğilimleri dikkat çekicidir (Tükel, 2002; 2).” Beklenti Anksiyetesi İlk panik atak sonrası hastaneye taşınan hasta, daha sonrası için gergin ve kaygılıdır. Hasta aynı şekilde yeni bir atak geleceği kaygısı içinde sıkıntı içindedir. Bu kaygılı bekleyişe, “beklenti aksiyetesi” denir (Kalyoncu, 2011). Hastalar, atak sonrası ortaya çıkabilecek sonuçlar hakkında yoğun kaygı yaşarlar. Beklenti anksiyetesi sonucu gelişen huzursuzluk, kaygı ve yeni bir panik korkusu; hastada yeni bir panik atak geçirme riski ortaya çıkarmaktadır ( Tükel, 2012). Beklenti anksiyetesinin öğesi vardır:
3
1. Yeni bir panik atak geleceği kaygısı olan endişeli bekleyiş, yoğun olumsuz düşünceler. 2. Yine panik atak geçireceğim, yine savunmasız kalacağım. 3. Korkulu bekleyiş eğilimi bedensel belirtilere odaklanma.
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
15 Panik Bozukluk
r e l k i t k arın s i i j l t a o ı l l t k n o ı s i sik ızl tığı p hats li art ! ra rek riyor en? sü ste ned gö ma A
Epidemiyoloji Panik bozukluğu yaşam boyu yaygınlığı %0,7-2,0 olarak bulunmuştur. Panik bozukluğu sıklıkla 18-25 yaş arasında çıkmakla birlikte daha sonraki dönemlerde de başlayabilmektedir (Tükel, 1997 s, 12). Kadınlarda erkeklere oranla 2-3 kat daha fazla görülmektedir (Kalyoncu, 2011 s, 94).
Panik Bozukluk
16
Yapılan bazı araştırmaların bulgularına göre panik bozukluk hastası çocuk ve ergenlerin %18 on yaşından önce panik atak belirtileri başladığı verilerle ortaya çıkmıştır (Gökler, 2005; 8391). On ile on yedi yaşlarında örneklemlerle yapılan bir çalışmada ise panik bozukluk yaygınlığı %0,6 ortaya çıkmıştır (Aysev ve Taner, 2007).
>
Panik bozukluk, bir anda ortaya çıkan, ani patlamalar ile bir başlangıç göstermektedir. Hastanın sonraki ataklarla ilgili beklenti endişesi yaşayıp agorafobili (kaçınma davranışı) sergileyebildiği bir bozukluktur.
Eştanı Tanı Eşlik Eden Psikopatolojiler Panik bozukluğu, diğer psikiyatrik rahatsızlıklarla birlikte sık olarak görülmektedir. Diğer anksiyete bozuklukları, fobiler ve depresyon, popülâsyona göre panik bozukluk hastalarında daha fazla görülmektedir (Aysev ve Taner 2007). Panik bozuklukta depresyon (% 50–65), yaygın anksiyete bozukluğu(% 25), sosyal fobi (% 15–30), özgül fobi (% 10–20), obsesif-kompulsif bozukluk (%10–20), Panik bozukluğundaki atakların bir anda ortaya çıkması, diğer hastalıklarda olan bulguların olmayışı, panik bozukluğunu diğer psikiyatrik rahatsızlıklardan ayırmaktadır (Tural, 2012 s, 19). Etiyoloji Psikanalitik Görüş Psikanalitik kuramlar, panik atakların anksiyete uyarıcı dürtülere, karşısında başarısız bir savunmadan dolayı ortaya çıktığı iddia edilmektedir. Agorafobinin ortaya çıkmasında çocukluk döneminde yaşanan ebeveyn kaybı ve ayrılık kaygısının önemi belirtilmektedir. Toplumsal yaşam içinde yalnız kalmak ve terkedilme kaygısı, çocukluk kaygılarının tekrar ortaya çıkmasına yol açar.
Çocukluk dönemi ayrılık anksiyetesinin tekrar ortaya çıkması nedeniyle bastırma, yer değiştirme, kaçınma gibi bazı savunma mekanizmaları devreye girmesine neden olur.
Bu araştırmaların sonuçları göstermiştir ki; panik bozuklukta, biyolojik nedenler son derece önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Çocukluk döneminde yaşanan ayrılık kaygısı çocuğun gelişmekte olan sinir sistemini etkileyebilir. Gelişme döneminde etkilenen sinir sistemi, yetişkinlikte kişiyi anksiyeteye yatkın hale getirebilir. Nöröfizyolojik zemin üzerine, çevresel faktörler ve stres etkileşimi sonucu panik ataklar ortaya çıkabilmektedir (Kaplan ve Sadock, 2004).
Çeşitli araştırmalar sonucu panik bozukluğun, genetik yatkınlığın temel teşkil ettiği çevresel koşulların ve genetik yatkınlığın etkileşimi sonucu ortaya çıktığı savunulmaktadır. Az olmakla birlikte ikizler üzerinde yapılan çalışmalarda, panik bozukluğu gelişmesinde genetik etkenlerin rolünü desteklemektedir (Tükel, 1997).
Biyolojik Etkenler Panik bozukluğun biyolojik etkisi üzerine yapılan araştırmalarda, limbik sistem (beklenti anksiyetesi üzerinde etkisi olduğu belirtilmekte), beyin sapı (locus seruleus noradrenerjik nöronları ve orta raphe çekirdeğinin serotonerjik nöronları), prefrontal korteks (fobik kaçınma ortaya çıkmasından olasılıkla sorumluğu) üzerine odaklanmıştır (Kaplan ve Sadock, 2004; 189-219).
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Genetik
Bir aile araştırmasında, 4 kardeşten üç kardeşin belli yaş dönemlerinde panik ataklar yaşadığı ortaya çıkmaktadır. İki kardeşin 18 yaş civarı panik ataklarının başladığı ortaya çıkmıştır. Kardeşlerden biri panik bozukluğuna agorafobi eşlik ettiği, diğer kardeşin ise sadece agorafobisiz panik atağı yaşadığı ortaya çıkmıştır. Diğer kardeşin ise panik atağı 38 yaşında daha geç başladığı belirlenmiştir. Anne baba üzerinde yapılan değerlendirme sonucunda annenin genel anksiyete bozukluğu yaşadığı ortaya çık-
mıştır. Bu kısa aile araştırması bile, panik bozuklukta genetik yatkınlığın önemini ortaya çıkarmaktadır. Öğrenme kuramları İnsan yaşamında öğrenme, yaşamın kendisi olup; yaşadığı deneyim ve bilgilerin sonucudur. Bazen olumlu öğrenmelerin tersi olan olumsuz öğrenmelerin oluşturduğu yanlış uyaranlar, bizi panik bozukluk hastalarını atak yaşamasına yol açmaktadır. Panik bozukluğun yaşattığı yanlış uyaranlarla olumsuz düşünce ve duyguların etkisi altına gireriz. Öğrenilmiş çaresizlik, panik bozuklukların tedavisi önünde büyük bir engeldir. Seligman’nın yaptığı deneylere dayanarak insandaki panik bozuklukların, depresyonların, fobik ve obsesif-kompulsif bozuklukların zemininde öğrenilmiş çaresizlik durumu olduğunu belirtmektedir (Köknel, 2007; 47). Panik bozuklukta var olan, öğrenilmiş çaresizlik hastanın sürekli kaygı ve korku yaşamasına neden olmaktadır. Hasta, bu çaresizliğin farkında olmayabilmektedir.
“PANİK OLABİLİR MİSİN? “ Stresli Yaşam Olayları
Bilişsel kurama göre; panik bozuklukta temel anahtar, felaketleştirme senaryolarıdır. Yaşanan ilk panik ataktan sonra hastalar, bilişsel çarpıtmalar yapmaktadır. Clark’a göre, panik bozuklukta yaşanan bedensel belirtiler (felaketleştirici) biçimde yorumlanması (örn. kalp çarpıntısını kalp krizi olarak yorumlaması) panik atakları ortaya çıkarmaktadır (Tural, 2012). Panik bozuklukta bilişsel çarpıtmalar bir kısır döngü yaratmaktadır. Bu kısır döngü hastayı daha da kaygılı yapmakta, yeni panik atakları yaşamasına neden olmaktadır. Erken Yaşam Olayları Panik bozukluk hakkında yapılan bazı araştırmalar, erken yaşam dönemlerinde ebeveyn kaybı, cinsel taciz ve tecavüz, fiziksel kötü davranmalar gibi olaylar etkili olduğu belirtilmektedir. Bir çalışmada, panik bozukluk tanısı alan hastalarda %8’inin cinsel, %12’sinin fiziksel kötü davranıldığı ortaya çıkmıştır (Breier et al. 1985; 787-797). Ayrılık Anksiyetesi Panik bozukluk hastalığın oluşumunda, çocukluk döneminde yaşanan ayrılık anksiyetesinin etkili olduğu ileri sürülmektedir. Panik bozukluk tanısı almış hastalar üzerine yapılan bazı araştırmalarda, çocukluk dönemi ayrılık anksiyetesi yaşadıkları ortaya çıkmıştır (Aysev ve Taner, 2007). Stresli Yaşam
Panik bozukluk tanısı almış hastalar üzerinde yapılan bazı araştırmalar sonucunda, panik bozukluk başlangıcının öncesinde hastaların stresli ortamlarda bulundukları ortaya çıkmıştır. Bu stresli yaşam olayları, hastalığın başlamasına zemin hazırlamaktadır. Bu çalışmaların birinde hastaların yaklaşık 2/3’ünde, hastalık başlamadan önceki 6 ay içerisinde stresli durumlar yaşadıkları ortaya çıkmaktadır (Breier et al. 1985; 787-797). Çalışma sonuçlarına göre; görülen stresli yaşam olayları, yakın birinin kaybı (%17), iş yaşamı ile ilgili sorunlar (%17), sevilen kişiden ayrılma (%14) gibi sonuçlar çıkmıştır (Tükel, 2014 s, 4). Bu olumsuz stresli yaşam olayları, gelişebilecek panik bozukluk için psikolojik ve norobiyolojik zemin olduğu belirtilmektedir (Sevinçok ve Akoğlu, 2001; 215-227). Kişi için var olan sorunlar, yoğun çalışma ya da günlük ortaya çıkan problemler; hastanın panik atağını tetikleyebilmektedir. Bu sonuç, günlük olumsuz durumlardan kaçınma eğiliminin ortaya çıkmasına neden olur. Bu kaçınma davranışı agorafobiden farklıdır. Bu davranışlar daha çok “zarar görmekten kaçınma ” eğilimi olarak dikkate alınabilir (Onur vd. 2004; 215-227). Genetik yatkınlık ve stresli durumların yaşanması sonucunda panik bozukluğu tanısı almış hastaların, anksiyete, depresyon ve somatizasyon gibi eş tanıların görülme oranı yüksektir (Sevinçok ve Akoğlu, 2001; 215227). PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Panik Bozukluk
Bilişsel Model
17
Panik Bozukluk
18
Panik Bozukluk Tedavisi
G
Gelişimsel Kuram : Psikiyatrist ve Psikanalist John Bowlby tarafından bu kuram geliştirilmiştir. Anksiyetenin tanımı için, içgüdüsel dürtülerin önemine dikkat çekmiştir. En önemli içgüdü, bağlılık olduğunu belirtmiştir. Bağlılık ve kaybetme durumu, anksiyeteyi ortaya çıkartır. Anksiyete, korkunun da içerisinde olan karmaşık bir durumdur (Kaya, 2010; 110).
Panik bozukluk ile birlikte agorafobi olgusu varsa, kaçınma davranışları oluşacağından dolayı agorafobisi olmayanlara göre hastalık daha şiddetli ve daha uzun sürmektedir. Agorafobiden görülen kaçınma davranışları, tedaviyle zamanla azalsa bile panik atakları devam etmektedir. Panik bozuklukla birlikte eştanılı depresyon olgularında, hastalık daha uzun dönem sürmekte, anksiyeteyle birlikte daha şiddetli belirtiler, daha sık fobik kaçınmalar ve panik ataklar geçirdiği gözlenmiştir (Noyes, et al. 1990; 809).
Hastalığın Seyri : Panik bozuklukta hastalığın seyri; hastanın tedaviye uyumu, ilaç artı psikoterapi seçimi, diğer yardımcı tedavi seçeneklerinden faydalanması şeklinde hastadan hastaya farklılık gösterebilmektedir. Panik bozuklukta başlangıç yaşı genellikle 16-25 yaş arası olmakla birlikte daha sonraki dönemlerde de ortaya çıkabilmektedir. 45 yaş ile çocukluk dönemi başlaması çok nadirdir. Panik bozukluk tekrarlayabilen ve süreklilik gösterebilen bir psikiyatrik rahatsızlıktır (Kaplan ve Sadock 1995; 1998; 594-602). Yapılan bazı çalışmalarda ortalama bir iki yıl arası %25%72 oranında iyileşme, beş yıl on yıl arası %10-30’unda tam iyileşme sağlandığı ortaya çıkmaktadır (Altıntaş, 2006; s, 16).
Panik bozuklukta yaşam kalitesi bozulmuştur. Hastalar düşünce, duygu ve davranışlarda birçok olumsuzlukla karşı karşıyadır. Bu olumsuz süreç hastanın mali durumunu, iş yaşamını, aile ilişkilerini etkilemekte; hastanın bozulan yaşam kalitesi, toplumsal işlevselliğini de bozmaktadır.
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Panik bozukluk tanısı almış hastalar, bedensel belirtiler nedeniyle sağlıkla ilgili son derece ciddi kaygılarla baş başa kalmaktadır. Panik esnasında yükselen tansiyonu ile ilgili beyin kanaması geçireceği kaygısı ve genç yaşta hipertansiyon hastası olduğunu, kalp hastası olduğunu veya her an kalp krizi sonucu öleceği kaygısıyla yaşamaktadır.
Hastalığın tedavisi sonrası, büyük oranda iyileşme sağlanmakla beraber yaşamın sonraki evrelerinde panik bozukluğun yenilemesi söz konusu olmaktadır. Hatta bazı hastalarda ömür boyu ilaç kullanımı da olabilmektedir. Ayırıcı Tanı : Hastalara panik bozukluk tanısı konulmadan önce mutlaka ayırıcı tanı yapmak son derece önemlidir. Son yıllarda yapılan araştırmalar göstermiştir ki birçok hastada bedensel rahatsızlıklar sonucu panik ataklar gelişebilmektedir (Köknel, 2004; s, 154). Panik bozukluk aşağıda belirtilen bazı bedensel ve ruhsal hastalıklarla karıştırılabilmektedir. Fiziksel Hastalıklar Ayırıcı Tanı: • Kesilme sendromu (alkol, benzodiazepin, barbitürat) • Entoksikasyon (alkol, benzodiazepin, amfetamin, kafein,kokain) • Menopoz • Anemi Endokrin hastalıklar: • Hipertiroidi • Hipoglisemi • Feokromositoma • Hipoparatiroidi • Cushing hastalığı
“ Panik bozukluk,
günümüzde tedavisi çok kolay yapılabilen bir psikolojik rahatsızlıktır.
Kalp hastalıkları: • Paroksismal supraventriküler taşikardi • Anjine pektoris • Mitral valv prolapsusu Göğüs hastalıkları: • Bronşiyal astım • Pulmoner emboli • Kronik obstrüktif akciğer hastalığı Nörolojik hastalıklar: • Geçici iskemik atak • Parsiyel kompleks nöbetler • Migren Panik atağına neden olan psikiyatrik bozukluklar: 1. Depresyon 2. Agorafobi 3. Yaygın anksiyete bozukluğu 4. Obsesif Kompulsif Bozukluk 5. Sosyal fobi 6. Alkol-Madde kullanım bozuklukları 7. Travma sonrası stres bozukluğu 8. Manik depresif bozukluk (Bipolar hastalık) 9. Bazı Şizofrenik rahatsızlıklar 10. Somotoform Bozukluk 11. Hipokodriasis (hastalık hastalığı)
Panik Bozukluk Tedavisi Panik bozukluk tanısı almış hastaların yaşadıkları panik atakların bedensel belirtileri, agorafobi (kaçınma davranışları) hasta için katlanılamaz kaygı durumuna neden olmakla birlikte hastaların yaşam kalitelerini etkilemektedir.
İlaç tedavisi: Panik bozuklukta yaşanan kaygı ve ataklar sonucu oluşan rahatsızlık için ilaç tedavisi agorafobi (kaçınma kavranışları), depresyon, obsesif-kompulsif gibi nevrozlarda da kullanılan psikotrop ilaçlardır. Bu ilaçlar merkezi sinir sistemini etkileyen, rahatsızlık nedeniyle bozulan davranışları düzelten ve kişinin işlevselliğini, dış dünyayla bozulan uyumunu düzeltmektedir. Bu ilaçlar yeni davranış ve beceri kazandırmayıp bireyde var olan davranış ve becerileri yeniden düzenlemektedir (Köknel, 2007; 65). Antidepresanlar: Panik bozukluk hastalarında kullanılan ilaçlar antidepresanlardır. Antidepresanlar çok uzun yıllardır diğer psikiyatrik rahatsızlıklarda da kullanılan ilaçlardır. Bu ilaç grubu panik bozuklukta güvenle kullanılmaktadır. Panik bozukluk hastalarında depresyon belirtileri olsun ya da olmasın panik ve kaygının tedavisinde istenilen sonucu gösterebilmektedir (Köroğlu, 2006; 117). Kaygı giderici ilaçlar: Kaygı bozuklukta kaygı giderici için verilen ilaçlar benzodiazepin kümesi ilaçlardır. Ülkemizde kullanılmakta olan ilaçların bazıları şunlardır: Alprazolama (Xanax), diazepam (Diazem), klonazepam (Rivotril) ve klonazepamın gibi ilaçlardır (Köroğlu, 2006; 120).
Panik bozukluk tedavisinde, psikoterapinin önemi şu şekilde ifade edilebilir: Beyninizi bir bilgisayar olarak düşünün ve bu bilgisayarı kullanmak için klavyeye ihtiyaç vardır. Klavyede hangi tuşa basılırsa, bilgisayar o işlemi yapacaktır. Psikoterapist, burada klavyedeki panik tuşunun önemini hastaya belirterek bu tuşun beyin üzerindeki etkisini anlatır. Olumsuz düşünce; olumsuz duyguyu tetikler, tetiklenen olumsuz düşünce ve duygu somatik belirtileri ortaya çıkarır. Böylece işlem panik atakla son bulur. Panik bozukluk tedavisinde uygulanan psikoterapi, klavyede panik tuşuna basılarak yapılan yanlış işlemin sonuçları; olumsuz düşünceleri, duyguları ve davranışları düzeltmeyi amaçlar. Beyninizi bir bilgisayar olarak düşünürseniz, psikoterapi; bilgisayarınızı resetler, klavyedeki tuşları, işlemleri öğretmeyi ve uygulamayı amaçlar. Diğer alternatif tedaviler: Panik bozukluk tedavisinde ilaç+psikoterapi harici bazı alternatif tedavilerde ek olarak uygulanmaktadır. Bu tedaviler bazen her hastaya uygun olmayabilir. Alternatif tedaviler şunlardır (Kaya, 2010; 171-176): Akapuntur, eft, tms, yoga-meditasyon, nlp.
Diğer ilaçlar: Panik bozukluk tedavisinde yardımcı ilaç olarak kullanılan (karbamazepin, valproat), beta brokerler (propranolol, atenolol, pindolol), kalsiyum kanal blokerleri ve buspiron gibi ilaçların tedavi üzerindeki etkinliğini ölçmek için çalışma sayıları yetersiz olması dolayısıyla bu ilaçların panik bozukluğu tedavisindeki önemi hakkında bir yargıya ulaşılamamaktadır (APA 1998). Bu nedenle panik bozukluk tedavisinde bu ilaçlar birinci basamak tedavi olarak kullanılamaz (Alkın, 2002; 26). Genelde bu ilaçlar yardımcı ilaç olarak kullanılmaktadır. PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
19 Panik Bozukluk
Panik bozukluk günümüzde tedavisi çok kolay yapılabilen bir psikiyatrik rahatsızlıktır. Bu tedavi biçimi uzman bir hekimin takibi ve hastanın tedavi sürecine uyumuyla hasta için gerekli iyileşme sağlanana kadar sürmektedir. Aşağıda panik bozuklukta kullanılan tedavi yöntemleri açıklanmıştır:
Psikoterapiler: Psikoterapinin geniş anlamı düşünce, duygu ve davranışları, hekim hasta ortak işbirliği kurularak değiştirme ve iyileştirme olarak tanımlanabilir (Öztürk, 2008; 685). Hastaların bir uzman tarafından tanı ve ruhsal durumları değerlendirilerek piskanalitik, bilişsel, davranışçı ve hümanist yaklaşımlar olmak üzere farklı psikoterapiler uygulanabilmektedir. Genelde panik bozukluğu ve diğer kaygı bozuklukları (anksiyete bozuklukları) için bilişsel-davranışçı terapilerin etkinliği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu yaklaşımın panik bozuklukta ilaç tedavisine ek olarak uygulandığında başarılı sonuçlar elde edildiği ortaya çıkmaktadır. Panik bozuklukta psikoterapi, özellikle bilişsel-davranışçı yaklaşım ilaç tedavisine ek olarak uygulanması, hastaların iyileşme süresini kısaltmakta ve kalıcı sonuçlar elde etmek için son derece önemlidir.
Panik Bozukluk ve Hipertansiyon Panik bozukluk hastalarında genellikle hipertansiyon değerleri yüksektir. Damarlarda büzüşme ve kalpte hızlanma nedeniyle tansiyon yükselir. Yükselip düşen tansiyon panik bozukluk belirtisi olabilir. Bu yükselip inen tansiyon sebebiyle kişiye yanlışlıkla hipertansiyon teşhisi konur ve tansiyon düşürücü ilaç tedavisi başlanır (Engin, 2014).
Panik Bozukluk
20
Beyaz Önlük Hipertansiyonu; Hastane ortamında yükselen tansiyon olarak adlandırılan beyaz önlük hipertansiyonun nedeni bilinmiyor. Hastanın hastane ortamında yaşadığı kaygı ve stres sonucu geliştiği varsayılmaktadır (Arıkan, 2014). Özellikle panik bozukluk hastalarında, hastane ortamında meydana gelen tansiyon yükselmesi, bu belirtilerin stres ve kaygı ile ilişkisini ortaya koymaktadır. Ne Zaman Hipertansiyon Tanısı Konur: Hipertansiyon kan basıncı, birkaç ölçüm ortalamasında 140/90 mmHg ve üstünde olursa hipertansiyon tanısı konmaktadır. Kalp pompa görevi yaparak atardamarlara kanı gönderir. Tansiyon farklı günlerde ve zamanlarında üç defa ölçülerek ortalaması alınmalıdır. Normal kan basıncı 120/ 80’dir. Tansiyon bu değerin üzerinde ise kişi hipertansiyon riski taşımaktadır. 140/ 90’nın üzerinde ise hipertansiyon hastası olarak tanım-
lanmaktadır. Hipertansiyon, kalp ve damar rahatsızlığı konusunda risk taşırlar. Hipertansiyon şiddet derecesi yandaki çizelgede sıralanmıştır (Çomu, 2014):
“
Panik Bozukluk ile Beraber Seyreden Hipertansiyon Tedavisi:
Panik bozukluk tanısı almış hastalarda seyreden hipertansiyon panik bozukluk tedavisiyle beraber düzelebilmektedir. Özellikle panik atak sırasında yaşanan stres ve kaygı durumu nedeniyle kan basıncımız yükselebilmektedir. Panik sırasında yükselen hipertansiyon için genelde panik bozukluk tedavisine, ek yardımcı ilaç olan beta-blokerler verilebilmektedir.
Özellikle panik bozukluk ile seyreden hipertansiyonun ayırıcı tanısı yapılması, tedavi için son derece önemlidir. Çünkü hastalarda var olan hipertansiyonda, panik atak benzeri belirtiler olabilmektedir. Uzman bir hekim tarafından hasta takibi yapılarak panik ile seyreden hipertansiyonun, panik bozukluktan kaynaklandığı saptanmalıdır. Evde ve hastane ortamında günlük olarak ölçülecek tansiyon değerleri, uzman hekime tanı için yol gösterici olacaktır. Genelde panik bozukluk tanısı almış hastalar, hastane ortamında tansiyonları hep yüksek çıkmaktadır. Ev ortamında tansiyon değerleri genelde normaldir.
panik bozukluk ve hipertansiyon Kan Basıncı (mmHg) Normal Hipertansiyon adayı Evre I Evre II Evre III
Hipertansiyon şiddet derecesi grafiği Yazar tarafından kullanılan kaynak listesine http://www.psikolojim.com.tr web adresinden ulaşabilirsiniz.
tansiyon ölçümüyle uzman hekimler tarafından değerlendirilmektedir. Kalp, bir pompa gibi kanı damarlara göndermektedir. Kalp, pompalamadan sonra gevşer. Kalp kasıldığında, kanı gönderdiği andaki basınç büyük tansiyonu, gevşediği sıradaki basınç ise küçük tansiyonu gösterir (Engin, 2014).
Sonuç Yaşadığımız çağ “aksiyete çağı” olarak adlandırılmaktadır. Panik bozukluk, yaşadığımız yüzyılın önemli bir psikopatolojisidir. Bu hastalık, günümüzde çok rahat tedavi edilebilmektedir. Panik bozukluk yaşayan hastaların yaşam kaliteleri olumsuz etkilenmektedir. Çoğu hasta, iş, okul, ailevi ve toplumsal işlevsizlikler göstermektedir. Panik bozuklukta var olan; kalp krizi geçiriyorum, felç olacağım vs. belirtileri yanı sıra, hipertansiyon hastası oldum düşüncesi de hakimdir. Bu olumsuz düşünceler diğer olumsuz düşüncelerle birleşerek hastaya iyileşme sürecinde engel oluşturmaktadır. Özellikle hastaya hipertansiyon tanısı konması, hastayı bilişsel çarpıtmalarını daha da şiddetlendirmektedir. Tansiyon normal değerleri 120/80’dir bu değerin üzerinde ise hipertansiyon riski oluşmaktadır. Tansiyon 140/90 mmHg üzerinde olması hipertansiyon tanısı için yeterlidir. Bu tanıyı günde üç kez, farklı ortamlarda en az bir hafta süreyle, PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
120/80 mmHg ve altı 120-139 /80-89 mmHg 140-159 /90-99 mmHg 160-170 /100-109 mmHg 180/100 mmHg üstü
Anksiyete ve yüksek kan basıncı arasında bir etkileşim olduğu saptanmıştır. Fransa’da yapılan (1389) bir çalışmada, anksiyeteli hastalarda kan basıncı yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çalışma sonucuna göre, anksiyete ve hipertansiyon arasında etkileşim olduğu saptanmıştır (Ögel, 2014). Bu çalışmada anksiyete ve hipertansiyon ilişkisi ortaya çıkmışsa da, panik bozukluk ile seyreden hipertansiyon geçici bir süre yüksek kalmaktadır. Hastanın kaygı durumu, normal seviyeye indiğinde tansiyonu da düşmektedir. Hastada hipertansiyon söz konusu olsaydı, tansiyonu her zaman yüksek seyretmesi gerekirdi. Panik atak esnasında alınan anksiyolitik ilaçlarla rahatlamakta, hem de tansiyonu normal sınırlara inmektedir. Bu durum panik bozuklukla yükselen tansiyonu ifade etmektedir. Panik bozukluk ile seyreden tansiyon halk arasında; “oynak tansiyon” olarak tanımlanmaktadır. Özetle; panik bozukluk, bedensel ve psikolojik belirtileriyle çağımızın psikopatolojiler arasında çok önemli bir yere sahiptir. Günümüzde tedavisi olan bir psikolojik rahatsızlıktır. Hastalar beklenti ansiyetesi içinde yeni bir panik atak geçirme kaygısı yaşamaktadır. Hasta panik esnasında olan bedensel belirtileri, bilişsel çar-
pıtmalarla yanlış yorumlamaktadır. Bu bilişsel çarpıtmalar panik atak sırasında hızlanan kalp atışlarını, kalp krizi geçiriyorum, öleceğim gibi değerlendirmektedir. Tansiyonum yükseldi, beyin kanaması geçireceğim veya felç olacağım gibi panik atağın bu bedensel belirtilerini yanlış yorumlamaktadır. Bu bedensel çarpıtmalar sonucu hastalık algısı ve ciddi bir hastalığım var (ör. Kalp, hipertansiyon vs.) gibi düşüncelere odaklanarak, bedenini dinleyerek (ör. nabız sayma, tansiyon ölçme) gibi olumsuz davranışlar sergilemektedir. Panik bozukluk tedavisinde birinci basamak, tedavi ilaç tedavisidir. Diğer tedavi yöntemi ise, kaygı bozukluklarında başarılı sonuçların alındığı, bilişsel davranışçı psikoterapidir. Özellikle bilişsel davranışçı terapi uygulanarak hasta, tansiyon hastası olmadığı, tansiyon hastası olmak için hangi durumların söz konusu olması gerektiği bilgisi verilmelidir. Panik bozukluk sonucu oluşan bu bedensel belirtileri nasıl yanlış yorumlandığı hakkında hasta, bilgilendirilerek tedavi edilmelidir. İlaç+psikoterapi ile hem biyolojik denge hem de psikolojik iyileşme sonucu hasta bu kaygı ve korkularıyla yüzleşerek tedavisi sağlanmış olacaktır. Bu çalışmanın amacı, panik bozukluk sürecinde tamamen panik ataklar ve kaygı esnasında yükselen tansiyonun, bu hastalığın bir sonucu olduğu, hastanın hipertansiyon hastası olmadığı belirtilmesi amaçlanmıştır. Tabii panik bozukluk ve hipertansiyon ayrıcı tanısı önce yapılarak, bu sonuca varılmalıdır. Örneğin %20 hipertansiyon hastası, panik atak benzeri belirti yaşamaktadır. Bu ayrıcı tanı uzman bir hekim tarafından değerlendirilecektir.
MUTLULUK nedir?
21 Bengüce, MUTLULUK...
Dünyayı değiştirmeye kalkmadan önce, kendimizde birkaç değişiklik yapmalıyız. Buna çevrenizdekileri mutlu etmeye başlamaktan başlayabilirsiniz. Empati kurun ve sadece onların mutluluğunu izlemek üzere ekranın karşısına geçin. Yüzünüzdeki tebessümü onlarda, sizde fark edeceksiniz. Niyetinizi iyi tutmayı, yalnızken doğru yöne bakmayı ve sevmeyi ihmal etmeyin.
:)
Huzura kavuşmaktır mutluluk. Sakin bir insan olun. Üzüntülü, kırılgan, acıma duygusu ağır basan yanınızı bir kenara bırakın. İç huzurunuzu yakalayın ve yaşantınıza bir denge getirin. Olaylara pozitif bakmak sizin elinizde... Yani dolu tarafından bakın bardağa. Güler yüzlü olmak, hem kendinizi iyi hissettirecek, hem de karşınızdakinin enerjisini olumlu yönde etkileyecektir. Sevgi kapasitenizi genişletin. Birini, bir şeyi sevmek için sebep aramayın ya da herhangi bir beklenti içerisine girmeyin. - Mazeret yaratmayın; Başarıya ulaşmanın en büyük düşmanı mazeretlerdir. Çevre etkenleri, ekonomik durum, aile, arkadaş gibi şikâyetler aslında sadece sizi başarıdan uzaklaştıran bir virüstür. Mazeret yaratma hastalığına kapılmak yerine çözüm bulma arayışına girmeliyiz. Bir hedef bulmalı ya da bir karar almalı, daha da önemlisi başaracağınıza inanmalısınız. Arkasından hemen gelecek olan fedakârlıkları da yapmaktan kaçınmayınız. Başarının anahtarı emektir. Daha az uyumalı, daha çok çalışmalısınız. - Bencil olmayın; Aslında her insan az çok bencildir. İnsanı yönlendiren en temel güdülerden biri de bencilliktir. Hem de şu koskoca rekabetin hükümdarlığını sürdürdüğü dünyada... Her şeyin en güzelini, en iyisini, en cazibini elde etme duygusu yerini, paylaşıma ve dayanışmaya bırakırsa, bize kendimizi iyi hissettirecek hatta sosyalleşmemizi hızlandırdığı için bize keyif ve mutluluk hazzını da yaşatacaktır. Bencil insan, kendini dünyanın merkezine koyar. Her şeyin, her olayın kendine göre şekillenmesi gerektiğini düşünür ancak yanılır. Bu kendinizi yalnızlığa itmekten başka bir şey değildir. Bencil insan, grup arkadaşlarının ya da ailesinin isteklerini, mutluluklarını, beğenilerini rafa kaldırır. Çünkü onun için diğer insanların sevinçlerinin, üzüntülerinin, isteklerinin hiçbir önemi yoktur. Ve konu gün geçtikçe daha sevimsiz bir hal almaya başlar. Birçok evliliğin bitiş sebebi, dostlukların yok olması, ortaklıkların sona ermesi, akrabalık ilişkilerinin sallantıda olmasının ana sebeplerinden en önemlisinin altında narsist insanlar, egoistler, yani benciller yatar. İmkânları, mutlulukları, üzüntüleri paylaşabilmek size olumlu, kaliteli bir yaşam sunacaktır. Bernice Peers: ‘’ Egoist daima en sevdiği kişiye, yani kendisine zarar verir. ‘’
- Her şeyi mutluluğunuzun tek koşulu gibi istemeyin. Çünkü istekler hiç bitmez. Doyumsuz insanoğlu/ homosapiens sapiens dünya kurulduğundan beri istemiştir, istemiştir ve istemeye devam etmiştir. Elde edemeyeceğiniz şeyleri istediğinizde mutsuz olursunuz. Bu sizin iç huzurunuzu bozar. İsteklerinizi elde ettiğinizde dünyanın en mutlu insanı olacağınızı düşünebilirsiniz. Ancak bu çok uzun süreli olmayacaktır. Hemen arkasından gelecek yeni bir istek yani elde etme duygusu daha ağır basacaktır. Mutluluğun tek koşulu istemek ve elde etmek değildir. Bu sadece kısa süreli mutluluk ihtiyacınızı bastırmaktır. - Kendiniz olun. Rol yapmayın, taklit etmeyin. Orijinal olmanız, objektif olmanızı da kolaylaştıracaktır. Kendinizi tanıyın ve kendinize yabancılaşmayın. Gülerken ve ağlarken nasılsanız, davranışlarınızda da aynı kendiniz gibi olun. Özünü elbette ki geliştirmeli insan ancak sonradan bürünülen ya da edinilen bazı roller sizi diğer insanlardan, olaylardan, en önemlisi de kendinizden, iç benliğinizden uzaklaştırır. İnsanlar hisleriyle, kararlarıyla, başarılarıyla insan olurlar. Kişi olduğundan farklı olursa, olgunlaşamaz, ayırt edilemez, kısacası bir fabrikasyon ürününden farkı olmaz. Kendinizden, özünüzden asla ve asla uzaklaşmayın. Çünkü içinizde sakladığınız cevherde gizli aradığınız her şeyin çözümü. Mutluluğun bile... Meleklerin mutluluğu insanların içine sakladığı rivayetine inanan insanlardan biri de benim. Mutluluğu sağda solda, siyasette, ormanın kuytularında ya da dalgaların arasında, şarap şişesinin dibinde, paranın gücünde aramayın. Mutluluğu bulmak istiyorsanız, ‘’ mutluluk nedir? ‘’ in cevabını öğrenmek istiyorsanız çok uzaklara gitmeyin. Mutluluk sizsiniz, içinizdeki yeni güne uyanmanın sevinci. Dünyayı değiştirmeye kalkmadan önce, kendimizde birkaç değişiklik yapmalıyız. Buna çevrenizdekileri mutlu etmeye başlamaktan başlayabilirsiniz. Empati kurun ve sadece onların mutluluğunu izlemek üzere ekranın karşısına geçin. Yüzünüzdeki tebessümü onlarda, sizde fark edeceksiniz. Niyetinizi iyi tutmayı, yalnızken doğru yöne bakmayı ve sevmeyi ihmal etmeyin. Vicdanımızı, duygularımızı beynimizin paralelinde tutarsak ve doğru kullanırsak, mutlu ve nitelikli yaşayabiliriz.
Bengü AYTEM Eğitimci
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Bilgisayar ve İnternet Bağımlılığı
22
Çağın hastalığı olara k nitelendirilen bilgis ay bağımlılığı, gün geçti kçe hepimizi esir alm ar, internet ve oyun aya devam ediyor!
Blgsyr Bni esr mi aldn? :-) Aslında hepimizin bildiği, sebeplerini ve sonuçlarını idrak edebildiğimiz ancak ne kendimiz ne de çevremiz için önlem almayı kolay kolay başaramadığımız bir konudur “bilgisayar bağımlılığı”. Özellikle bilgisayar bağımlılığının neden olduğu, sonuçları ve etkilerinden nasıl kurtulacağımız ile ilgili kısa bilgilerle yetineceğimiz bu yazımızda, ama özellikle kendimizin, çevremizin ve çocuklarımızın bu bağımlılıktan nasıl kurtulacağı ile ilgili araştırma sonuçlarını inceleyeceğiz, bu sonuçların nasıl uygulanabilir olduğuna bakacağız, önlem almayı caydrıma yöntemleri değil de sevdirerek nasıl başarabileceğimizi düşünecek ve istediğimiz sonucu pratik yöntemlerle kendimizin nasıl gerçekleştirebileceğimizi düşüneceğiz. Bilgisayar bağımlılığı, sosyal sebeplerle ya da mesleki gerekliliklerle kişilerin negatif etkilendikleri ve sonucunda aşırı bilgisayar kullanımı sebebiyle ciddi hasarlar meydana gelmesi durumunu ifade etmektedir. Yine, bilgisayar bağımlılığı, oyunlar, cinsel konular ya da online veya offline olarak bilgisayarın kişinin hayatını normal seyrinden çıkarması durumunu ifade etmekmekte olup, spektrum bozukluklarına sebebiyet vermektedir. Bu durumu şöyle açıklayabiliriz; Bildiğimiz üzere, mental rahatsızlıklar özellikle kişinin normal yaşantısının olması gerekenden kaydığı durumlar için kullanılır.
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Gerçi bu durumlar bazen depresyon, bazen de hiperaktiflik ve benzeri tabirlerle ifade edilse de, kişinin yaşadığı çevre, ailesi ve sosyal durumu ile uyuşmayan ya da kendisinden beklenilenin normal kabul edilmediği durumlar “bir anormalliği” ifade etmektedir. Şayet bu durum gerçekse, kesinse ve kanı sabitse, önlem alınamadığı ya da derhal veya belirli bir sırası olan yöntemlerle incelenip gereken yapılmayacak ise elbette sonu
hiç tasvip etmediğimiz mental rahatsızlıklar boyutuna ulaşacaktır. Bilgisayar bağımlılığına konu kişi, aslında, yukarıda belirttiğimiz durum sebebiyle kendisi de durumun farkındadır. Ancak unutulmaması gereken bir gerçek vardır ki, tüm bağımlılıkların altında aslında basit ama başka sebepler yatmaktadır.
İNTERNET ve BİLGİSAYAR BAĞIMLILIĞI Yasak Değil, Teşvik! &Ama Çözüm
Biz, her zaman savunduğumuz sebebi ve çok basit tedavi yöntemini yineleyeceğiz yazımıza devam ederken, hemen tüm mental bozukluklar ve aşırılıkların sebebi genelde “sevgi kavramının” yeteri kadar işlenemeyişinden kaynaklanmaktadır.
Bu durumu özellikle çocuklara, hissedecekleri kadar olmasını desteklememiz ile birlikte, cezalandırma yerine sevdirerek öğretme ve uygulatma yöntemi olarak tavsiye etmekteyiz. Tüm bağımlılıkların sebebi, aslında küçük bir kopma ile başlar. Buna sebep bazen aşırı yalnızlık, bazen ise “yön değiştirmedir”. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, kişi durumun farkında ve aslında muzdariptir. Oluşturduğu ve memnun olduğunu sanmayı kendisine kabul ettirdiği bu durumu, her gün daha da yaşanılır kabul edebilmek için elbette aşırıya, aşırılıkla cevap verecektir. Kişinin aşırılığı yine aile, çevre ve sorsyal yapı ve günlük hayatta kendisinden beklenilen “sorumlulukları” ile de sınırlıdır. Sorumluluklar azaldığında, bağımlılık kendisine daha da yer açacaktır. Peki bu nasıl olmaktadır? Kişi, toplum ve ailenin, kültür ve göreneklerin etkisi ile yaşamaktadır. Bunu, tek yumurta ikizlerinin ayrı yaşantılara sahip olduklarındaki
Günümüzde hemen herkesin bildiği “stres” kavramının artık “baskıya”, hatta “depresyona” döndüğünü iddia eden birey, artık kendisine, hayatın çekilebilir olması yöntemleri arayacaktır; bu duurm kendisine göre normaldir ve yapması gerekenin bu olduğunu düşünmektedir, birey. İşte burada, bilgisayar bağımlılığı ile ilgili ilk adım çocukların özellikle ilgisini çekmektedir.
Çocuk, elbette bilgisayar gibi teknolojinin getirdiği imkanları öğrenmek ve uygulamak yanında gerek fiziksel, gerekse zihinsel gelişimi açısından yüzyıllardır olduğu ve bu şekilde olması gerektiği üzere fiziksel gelişimini tamamlayacak oyunlar oynamalı, ailesi ve arkadaşları ile vakit geçirmelidir. Aksi durum, kişinin sosyal hayattan uzaklaşmasına sebebiyet verecektir. Bu durum, hele ki bir çocuk için çok önemlidir. Bilgisayar bağmlılığının neticesinde, çocuklarda aşırı hassaslık, içedönüklük, hassaslık, yalnızlık ve özgüven eksikliği görülmektedir. Şayet çocuk bilgisayar başında çok vakit geçiriyorsa, yemek yemeyi unutuyor ya da yemiyorsa, okula gitmek istemiyorsa, az konuşuyorsa, ailesi ve arkadaşları ile az vakit geçiriyorsa, derslerinde düşüş varsa ve sırt, bilek ve bel ağrısından muzdaripse, bağılılık başlamıştır ya da gerçekleşmiştir. Çocuk, kendisinden beklenilenleri ya da beklentilerini, yukarıda da ifade ettiğimiz üzere sanal ortamda tatmin peşindedir. Sanal ortamdaki iletişim, kazanma ya da başarı çocuğu daha mutlu etmektedir.
İlk önlemin, bilgisayarın kontrol altına alınması olabileceğini düşünmekteyiz. Örneğin, bilgisayar ayrı bir odaya değil de herkesin görebildiği bir ortamda olabilir. Çocukla, hangi siteleri kulalbileceği, hangi zamanlarda, hangi konularda bilgisayara başvurabilecğei gibi anlaşmalar yapışlabilir, ki bu duurm çocuğu özgüvenini ve kendisine duyulan sagıyı, cezalandırma yerine arttıracaktır.
23 Bilgisayar ve İnternet Bağımlılığı
Kişi neden kendisini, bir başka, ama çevresinden kendisini soyutlayan ve çevresini ve kendisini iyi hissetmesinin tersine kötü hissettirecek davranışlara meyil göstermekte, hatta bunlarda aşırıya gitmektedir?
yaşam tarzlarının değişmesi, çok farklı bireyler olması örneğinde görmekteyiz. Bu etkiler kişiyi bazen bunaltmaktadır.
Yapılması gereken nedir? Yasağın doğru çözüm olduğuna inanmıyoruz. Elbette en güzel yöntem karşılıklı anlaşmaktır. Ama bunu nasıl başaracağız, inceleyelim:
Tamamen yasaklamak kesinlikle çözüm değildir. Ama ödüllendirme ise tam tersi bir durum ortaya koyacak, çocuğun sizden gizli bu tür bağımlılıklarına engel olacaktır. Örneğin çocuğun sizin söylediklerinizi yapması durumunda yarın saat bilgisayar kullanmasına vereceğiniz izin güzel bir ödüldür. Sosyal beceriler, eğitimler ve sminerler, spor ise yine bağımlılık için iyi bir zamanlamadır. Anne ve baba tarafında geliştirilebilecek mantık ve matematik oyunları, hem çocuğun kendisine olan özgüvenini arttıracak, kendisinin bir birey olarak gelişmesini sağlayacak ve bağımlılığa engel olacaktır, çocuk yine bu sayede ailesi ile de vakit geçirmiş olacaktır. Bu arada bir önemli konu var ki, kesinlikle dikkat edilmelidir. Çocuklar hep “rol model” üzerinde şekillenir. Bu da ebeveyndir. Siz bilgisayar kullanımınıza diğer aktivitelerinizdeki gibi dikkat ederseniz, ölçülü kullanım ve istifadeleriniz, çocuklarınızı da özendirecek ve sizi taklit etmelerinde sizi ve onları daha mutlu edecektir.
Genç Beyinler Kulübü
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Direksiyon başına geçince neler hissediyoruz?
trafikpsikolojisi TahammülEdemiyoruz
Tahammül Edemiyoruz!
24
Ehliyetinizi ilk aldığınız günü, izleyen günleri düşünün. Heyecanınız, kendinize güveniniz ve trafikte yaşayacaklarınızın yaşadıklarınızla sınırlı olmadığını bilmenizin verdiği heves... Hani daha önce bir şoförün alışmış, alışılmış, heyecansız, sakin bir şekilde tek eli direksiyonda iken diğeri ile bir vitesi bir radyoyu kurcalaması, bazen de bilinçli mi, gerekli mi diye sizi düşündüren direksiyona müdahalesiz dokunuşu özendirirdi, hayret verirdi veya meraklandırırdı ya sizi; babanızın arabasında iken, minibüste veya takside. Ama siz hareketsizdiniz, yola bakmak zorunda idiniz, o sırada. Veya elinizde bir anahtarlık ya da bir dergi ile ilgilenmek zorunda idiniz, bazen takılırken gözünüz şoföre. Kırmızı ışıkta durduğunuzda bile kafanızı kaldırdınız, niye durduk diye baktınız sağa sola, ama ardından kesinlikle şoförün kumanda ettiği mekanizmaya. Aslında bilinç altınızın size verdiği mesajların farklı olduğu ve sizi direksiyona hiç oturmadan, ilk oturduğunuzda, aracı siz kullanırken ve kullanmadığınız durumlarda, sonrasında nasıl etkilediğini, size neler hissettirdiğini, hissettirmeye çalıştığını, bunun sizi ve çevrenizi nasıl etkilediğini düşünmeye, araştırmaya ve örneklemeye çalışıyoruz. Direksiyona, gerek ayaklarınızın fren ve debriyaja ulaşamadığı yaşlarda, gerekse bir sürücü lisansınız olmadığı dönemlerde bir merak ve heyecanla bakıyordunuz. Bu ilginç mekanizmanın aynı zamanda size ‘’direksiyonda olmak’’ mesajını verdiğini de biliyordunuz. Kendinizi, sadece şoför koltuğunda oturmadığınız zaman bile direksiyonda hissetmek hoşunuza gidiyor, gurur veriyordu. Sınıf başkanı olmanızdan, takım lideri olma adaylığınız bile ‘’direksiyonda olmanın’’ bir başka şekli idi. Direksiyona ilk oturduğunuzda dışarının o koltuktan nasıl göründüğünü merak ettiğinizden çok, sizin dışarıdan nasıl göründüğünüzü merak ettiğiniz iddiamızı reddedemezsiniz. Çünkü diğer iddiamız, ne sizin aracın direksiyonunda olmanız, ne de o hazzı yaşamanızın sizde hissettirdikleri ile ilgili, iddiamız ‘’direksiyon’’ lar kavramının bilinç altınızla yakından ilişkili olduğu ile ilgili. Konuyu biraz daha incelemeye devam etmek için önce bir kaç trafik kuralının sebebine göz atarak konumuzu hem ilginç hale getirelim, hem de genel kültürümüze katkıda bulunalım.
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Üst Resim : 2014, Kızılay/Ankara
Alt Resim : 2011, Kahire/MISIR
Trafik aslında ilk olarak soldan ilerlerdi. Yani şimdiki İngiltere’deki gibi insanlar, karşıdan gelenin dostluğu ya da düşmanlığı ile ilgili bir fikre sahip olmadığı için, kendisini sağdan yerine, soldan yürüyerek güvene alırdı. Çünkü asıl işi yapacak sağ kolu bu şekilde daha tetikte olabilirdi. Bu alışkanlık, 1300’ lü yıllarda Roma’da Hacıların kargaşaya sebebiyet vermemeleri için kurala bağlandı, herkes sağdan yürüdü. 18. yüzyılın sonunda ABD’ de posta araçları sürücüsünün yol kontrolünü sağlaması amacıyla trafiğin sağdan gitmesi kararı alındı. Fransa’da ise, Katolik Kilisesi’ne meydan okuyanlara jest olsun diye muhtemelen, Parislilere yolun sağından gitmeleri uyarısı yapıldı. Kendisi solak olan Napolyon ise, yolun sağından gidilmesi talimatını verdi ve zapt ettiği ülkelerde bunu uygulattı. Ama İngiltere Napolyon tarafından zapt edilemediği için soldan gitmeye devam etti ve kendi sömürgelerine, Avusturya ve Hindistan gibi ülkelere de bunu uygulattı. Peki, gelin bir de trafik ışık renklerine bir göz atalım. Trafik ışıkları, demiryollarının geçiş kontrolü renklerinden esinlenilerek oluşturulmuştur.
Kırmızı, kan rengi olduğu için, tehlike, tahribat ve ölümü simgelemektedir. Yine 1830’larda demiryollarındaki geç ışığı beyaz idi. Ama bu, sokak lambalarının beyaz ışığı ile karıştırılınca bu rengin yerini yeşil aldı. Sarı renk ise aslında hep ‘’ikaz’’ olarak kullanılmıştır, ‘’hazırlan’’ değil. Yine ilginçtir ki, trafik işaret lambalarını hayata koyan, ilk siyah sürücü olan Garrett Morgan’dır. Morgan’ın General Electric’ e patentini sattığı ikaz ışık sistemindeki ‘’sarı renk’’ bizlerin algıladığı gibi ‘’ geç’’ demek değildir aslında, ‘’ikaz’’ demektir.
2009 Tokyo, Japonya
Direksiyonda iken, camın fiziksel yapısı itibariyle gerçekte gittiğimiz hızı hissetmeyiz, bu da bize olası bir kaza tehlikesini, aslında mevcutsa bile hissettirmez. Dolayısıyla, arabanın dışındaki dünyanın o an bizim hissettiklerimizi ve algıladıklarımızı bilmediğini kabul etmemiz gerekir.
25 Tahammül Edemiyoruz!
Yine enteresan bir iki konuyu, konumuz ve ana fikrimize bağlayalım. Direksiyonda yöneticiler oturur. Aracın direksiyonundaki kişi, aracın mekanizmasını yöneten şofördür. Ve bununla kalmayıp, diğer yolcuların da istikamet, hız ve rahat bir yolculuk yapıp yapmayacaklarını belirler. Aslında günlük hayatta da yöneticiler hep aynı durumdadır. Yine günlük hayatta her zaman yapmak zorunda olduğumuz ve yaptığımızda -hepdoğruyu bulduğumuz, ‘’ben şu anda diğer koltukta olsaydım, olursam ve olduğum zamanlarda...’’ diye düşündüğümüz ‘’empati’’ yeteneğimiz, aslında bize o geçici de olsa, kilometrelerce otursak da ‘’koltuğun’’, şoför olup olmamamızla alakası olmaksızın, hangi sorumlulukları yüklediğini anlatmaktadır. Sizin bir anki dalgınlığınız, fevri hareketiniz ya da düşüncesizliğiniz, hem mekanizmaya hem de sizinle birlikte yolculuk yapanlara tesir edecektir. Günlük hayatta oturduğumuz diğer koltuklarda da böyle değil midir? Şoför olsak da olmasak da, bizi tanımadan, bilinçsizce ya da mecburen aynı istikamette gitmek zorunda olduğumuz herkesin, tüm canlıların, hatta mekanizmaların hakkını vermeliyiz. Hele hakkını vermek zorunda olduklarımız insansa, hele de bizim mekanizmamızda ya da aracımızda iseler...
1654 New York, ABD
Yazı dizimize, her şeyin oturduğumuz ve oturmadığımız koltuklara saygı ile yakından ilişkili olduğunu hatırlayarak devam edeceğimizi müjdeleyip bu sayıda ara veriyoruz. Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği Araştırma Kurulu
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Pedofili
26
pedofili yine gündemde
Hiçbirşeyden habersiz, cinsel istismara maruz kalarak hayatını kaybeden çocuk sayısı hızla artıyor. Pedofili yine hortladı. Resmi kayıtlara göre şu an 5.681 kayıp çocuk kolluk kuvvetleri tarafından aranıyor!
Pedofili, yetişkin bir insanın cinsel olarak ergenlik öncesi çocukları çekici bulması, psikoseksüel rahatsızlık durumudur. Bu tür davranışları gösteren kişilere pedofil ya da halk arasında sübyancı denir.
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Pedofil, yetişkin bireylerle cinsel münasebetten zevk almamaktadır, çocuklara olan eğilimi, özgüven eksikliğinden kaynaklanmaktadır ve bu kişi çocukları belirli sebeplerle daha az tehdit edici bulmaktadır.
Pedofil, cinsel özgüvenin de eksikliği sebebiyle çocukları daha az tehdit edici bulmaktadır.
Pedofilin çocukları tercihi ile ilgili yukarıdaki son cümle aslında durumu bir nebze özetlemektedir.
Bunun sebepleri arasında, pedofilin, yaptığı davranışın doğru olmadığını, hukuken kendisini suçlu duruma
Reddedilmişlik ya da bunun korkusu, daha az tehdit içeren öğelere itmektedir.
düşürecek davranışlar içerdiğini, örf ve adetlere göre durumun normal olmadığını bildiğini gösterebiliriz. Savunmasız ve herhangi bir tepkisinin az olduğunu ve olacağını bilen pedofil, bunu fantazileri için kullanmakta ve riskleri lehine çevirebilmektedir.
lar göstermektedir ki pedofiller daha çok erkeklerden oluşmaktadır.
Kadın pedofil oranı oldukça azdır. Bu araştırmaya göre, özgüven eksikliğinin, karakterin oturmayışının ve kişilik özelliklerinin tam olarak karaktere yansımayışının etkileri hastalığa döPedofilin tercihi, karşıt nüşmektedir. cins ya da kendi cinsine olabilir. Yine araştırma-
27
“
hiç birşey saklamayın!
Kadınlardaki oran düşüklüğünün ise, kadınların anne ya da potansiyel anne olmaları ile ilişkili olduğu gerçeğidir. Pedofili sözcüğünün, Yunanca çocuk anlamına gelen paidio ve düşkünlük anlamına gelen philia kelimelerinden oluştuğunu görmekteyiz. Pedofili hastalığı, “çocuk istismarı” teriminin temelini teşkil etmektedir.
Pedofili
i e
“ Çocuklar! Anne ve Babanızdan
Çocuklar topluma karşı savunmasızdırlar. Bunu bilen pedofil, çocuğun güvenini kazanarak işe Pedofilin cinsel tatmi- başlamaktadır. ni, kurbana dokunmak ve onun cinsel organını Çocuk ise, yapılanın görmek yoluyla gerçek- altında başka bir şey aramamakta ve leşmektedir. güvendiği için de peKurbanın ise olay anın- dofili korumaktadır, daki tepkisi, her ne ka- sessiz kalmaktadır. dar ilerideki cinsel ve psikolojik durumlarını Pedofil, bu davranışı, etkileyecek ise de pasif cinsel fantazilerinin haz, korku ya da şiddete ve dürtülerinin tesiri bağlı travmalarla sonuç- altında gerçekleştirmektedir. lanabilmektedir. Bu da, eksihibisyonizm, voyurizm, frotterizm olarak kendisini göstermektedir.
Çocuk istirmarı, duygusal, ihmal ve cinsel istismar olarak çeşitli başlıklar altında işlenebilir. Kurban durumundaki çocuklar ise, yetişkinlik Ancak bunlardan özel- dönemlerinde hep problikle hukuksal açıdan lemli bireyler olmaktadır. önemli ve bireyin yaşan- Yapılan psikolojik araştısını yine psikolojik ola- tırmalar, çocukluğunda rak kökünden sarsacak kurban durumunda olan olan cinsel istirmardır. bireylerin özellikle cinsel konularda suç işleme Cinsel istismar, yaşı itiba- oranının yüksek olduğuriyle “rıza yaşını” tamam- nu göstermiştir. lamamış olan çocuğun, bir yetişkin tarafından Bu duruma maruz kalan cinsel doyuma ulaşma kadınlarda ise uyuştuobjesi olarak kullanılması rucu ve seks işçiliğinin hadisesidir. sonraki dönemlerde oranı oldukça yüksektir.
DSM-IV-TR tanı kriterlerine göre, bu davranışı gösteren kişinin pedofil yani sübyancı olması için en az 16 yaşında olması, kurbanın ise en az 5 yaşında olması gerekmektedir. Yine bu davranışın pedofil hastalığı olarak kabul edilebilmesi için pedofilin bunu cinsel dürtülerle yapması gerekmektedir. PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
pedofili
artık susmayın!
Pedofili
28
pedofili Pedofil hastalığından muzdarip kişilerin iki ana kategoride incelendiklerini görmekteyiz. Birinci kategorideki kurbanlar ergenlik öncesi, ikinci kategoridekiler ise ergenlik sonrası çocuklardan oluşmaktadır. Sadece çocuklara ilgili olan hastaları “seçici”, çocuklar dışında yetişkinlerde de cinsel ayrım yapmayanları ise “seçici olmayan” hastalar olarak nitelendirmekteyiz. Yine seçici pedofiller de, bebekleri ve çocukları tercih edenler olarak ikiye ayrılmaktadır. Pedofili hastalarının kendilerini savunmalarında başvurdukları ana başlıklar şunlardır:
PEDOFİLİ
Pedofili, yetişkin bir insanın cinsel olarak ergenlik öncesi çocukları çekici bulması, psikoseksüel rahatsızlık durumudur.
İnkar: Çocuğa sarılmanın suç olduğunu iddiasını reddeden pedofil, onu masumca sevdiğini, bunun kötü bir durum olmadığını söylemekte ve inkar yoluna başvurmaktadır. Küçümseme: Vakanın bir kez gerçekleştiği ve bunun bir hastalık ya da suçu ifade etmediğini ve edePSİKOLOJİM, MAYIS-2014
meyeceğini iddia eden pedofil, durumu geçiştirme yoluna gitmektedir. Akla yatkın hale getirme: Yine inkara benzer bir şekilde, durumun masum bir hareket olduğunu ve hastalık ya da suç unsuru ihtiva etmediğini iddia eden pedofil, bunun kolay açıklanabilir olduğunu savunmaktadır. Uydurma: Pedofil, durumu bazen mantıklı olmayan yollarla savunmaktadır. Örneğin, yaptığının kendisine verilen bir ödev olduğunu söyleyebilmektedir. Saldırma: Pedofil, bu tür savunmada psikoloğa, hukuki vazifelerini gerçekleştiren görevlilere ya da çevresindekilere saldırabilmektedir. Pedofili hastalığından muzdarip bireylerin, kişiliklerinin gelişmemiş olduğunu görmekteyiz. Bu kişiler genelikle aile içinde mutsuz, yeteri kadar değer görmeyen ve kısıtlı ilişkiler içinde, içine kapanık, psikopatik ve psikoseksüel kişilerdir.
29 Pedofili
dikkat edilmesi gereken hususlar... Bu tür eylemleri gerçekleştirenlerin yaş ortalamaları ise şaşırtıcıdır, bireylerin çoğunluğunun 40 ile 70 yaş arasında olduğu görülmektedir. Bunların da çoğunun, yukarıda gördüğümüz üzere erkek olduğu dikkat çekmektedir. Bu tür fantazi ve sapkınlıklar için internetin dikkatli kullanılması gerektiğinin altını çizmekteyiz. Pedofillerin genellikle, akraba, öğretmen ya da komşu gibi yakınlardan çıktığı görülmektedir. Bu da, çocuğun güvenini kazanan kişilerin bu eyleme cürret ettiklerinin altını çizmektedir. Yine pedofilin, güven kazanarak ya da güven kazanmak zorunda oldukları meslekleri tercih ederek eylemlerini gerçekleştirdikleri görülmektedir. Yine pedofilik bireylerin eylemlerini gerçekleştirdikleri yerler de dikkat çekicidir. Bu hastalıktan muzdarip bireyler, eyleme, çocukların bildiği yerlerde, çocuğun kendisini güvende hissettiği yerlerde başlamaktadır. Kız çocukları-
nın kurban oldukları durumların, genellikle kendi evlerinde ya da pedofilin evinde; erkek çocukların ise ev dışında, bahçe, yol kenarı ya da otelde bu duruma maruz kaldıkları görülmektedir.
meleri gayet doğaldır. Zira çocuk kendisine inanılmayacağını düşünmektedir.
Pedofili hastasının zor kullanmadığını görüyoruz. Bu tür sapkın davranışa sahip insanların utangaç, efendi, kendi halinde ve düzgün bir yaşantıya sahipmiş gibi görünmeleri de ilginçtir.
Yapacağı açıklamanın inandırıcı olmayacağını düşünen çocukta artık cinsel istismara uğramış olmanın etkileri, sonraki yıllarda artacak şekilde başlayacaktır. Bu risklerin özellikle uyuşturucu kullanmak olduğunun altını çizmek gerekir. Yine cinsel işlev problemleri, travma, alkol ve madde bağımlılıkları, depresyon, uyku bozuklukları, kabus görme, ağlama krizleri, iştah kesilmesi ya da artması, altına kaçırma gibi belirtiler olarak ortaya çıkmaktadır.
Masumca yaklaşan pedofil, kurbanını korkutmamaktadır. Sonucunda ise, anne ve babaya söylenemeyecek kadar çığrından çıkacak oyunlara dönüşmesi de kabul edilemez bir durumdur. Daha sonraki sinir krizlerinin ve psikolojik hastalıkların ya da madde vb. bağımlılıkların temelini teşkil edecek bu hastalar için, önlem almanın ve konuyu iyi idrak etmenin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Kurban çocukların, bu durumu anlatamamaları ve açıklamakta zorluk çek-
Faaliyeti gösteren kişi güvenilir bir kişidir, güvenilmesi gereken bir personel, komşu ya da akrabadır.
Şimdi neler yapılabileceği ve ne gibi önlemler alınabileceği ile ilgili birkaç hususa dikkat çekerek konumuzu toparlayalım.
Çocuğun internet erişimini ve kimlerle görüştüğünü kontrol etmeliyiz. Çocuğun herhangi bir garip davranışı ile ilgili dikkatli olmalıyız. Çocukla ilgili bir iletişim bozukluğunda sebebi bilmeli ve bunu çözmeye çalışmalıyız.
Öncelikle çocuğa çok ilgili kişilerle daha yakından alakadar olmalıyız. PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Öfke ve Stres Kontrolü
30
adım adım öfke ve stres kontrolü
Öfke hayal kırıklığından doğar. Kişinin kendisine verdiği değer ile (ona başkalarının verdiği değer) arasındaki fark açıldıkça, öfkenin derecesi yükselir. Eski gücünden düşme, güçlü bir öfkelendirici faktördür. Türk Dil Kurumu sözlüğünde geçen tanım ise; Engelleme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırgalık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap.
Öfke bir maskeli depresyondur. Depresyona giren insanların bazıları içine kapanarak, bazıları ise çevrelerine saldırarak depresyonunu yaşar. Genellikle erkekler ve maço kültürü agresif davranış sergileyerek depresyonu gizlemeye çalışır.
Genel olarak öfke doyurulmamış isteklere, istenmeyen sonuçlara ve karşılanmayan beklentilere verilen duygusal tepkidir.
Öfke diğer duygular gibi son derece doğal, evrensel ve sağlıklı olarak ifade edildiğinde yapıcı ve kişiler arası iletişimi düzeltici olabilen bir duygudur. Ancak öfke kontrol edilemeyen ve yıkıcı bir biçimde davranışlara yansıyarak saldırgan ve son derece tahrip edici tepkilere dönüşme potansiyeline sahiptir. Bu gün için aile içi şiddet olaylarında, çocuk taciz ve istismarlarında, terör olaylarında, sokak kavgalarında ve trafikte sağlıklı olarak ifade edilemeyen öfke duygularının etkisi görülmektedir. Genelde insanlar öfke ile ilgili olarak ne kadar sıkıntıları olsa da genellikle bunu kabul edip konuyla ilgili yardım istemek yerine öfke ve benzen duygularını daha çok bastırmaya, inkâr etmeye ve yok saymaya çalışırlar. PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Öfke Dansı Psikoterapist Dr.Harriett Lerner (A.B.D.) “Öfke Dansı” adlı kitabında öfke duygusu yaşandığı zaman ilişkide yanlış giden bir şeyler olduğunu ileri sürüyor. Ona göre, gerçek sorun öfke değil, öfkenin kaynakları. Rahatsızlık veren durumlarda durumun gerektirdiğinden daha iyi davranmak ya da nefret etmek sorunu çözmüyor. Örneğin, olumsuz duyguların bastırılması, uysal, yumuşak başlı ya da edilgen olmak anlamına gelebiliyor. Öfkenin bu biçimde yaşanması da giderek artan dozlarda öfkenin depolanması anlamına geliyor. Sonuçta da etkisiz bir patlama ya da duygusal bir uzaklaşma oluyor. Öfkenin patlayarak açığa çıkarılmasının etkisiz olduğu kadar, tehlikeli olduğu da ileri sürülüyor. Yol açtığı sonuçlar ise, düşük özsaygı, ilişki kurmada yetersizlik ve suçluluk duygusu.
A- Belirtileri Nelerdir? Öfke, çok hafif bir tepkiden hiddete kadar farklı yoğunlukta yaşanan bir duygudur. Diğer duygular gibi fizyolojik ve biyolojik değişmelerle birlikte hissedilir. Eğer dinlemeyi biliyorsak, vücudumuz bize öfkeli olduğumuz konusunda bilgi verir. Öfkenin fiziksel işaretleri; • Uyaran duyguyu harekete geçirir, • Stres ve gerginlik başlar, • Enerjiyi artıran adrenalin salgısı artar, • Nefes alıp verme sıklaşır, • Kalp atışları hızlanır, • Kan basıncı artar, • Vücut ve zihin “savaş ya da kaç” tepkisi için hazırdır.
Ö
B-Öfke Nedenleri Nelerdir? Öfke monalitik mantık denilen, tek doğrucu dünya görüşüne sahip insanlarda daha sıklıkla görülür. Bu görüşe sahip insanlar dış dünya kafalarına uymayınca öfkelenirler. İstediğini alamama, beklentilerinin karşılanmaması, haksız davranışlara maruz kaldığını düşünme, arkadaş kaybı, kaçırılmış fırsatlar, kavgalar, engellenme, anlaşılmama, saygısızlık, hayal kırıklığı, iş yoğunluğu vb. durumlar öfkeye neden olur. Her bireyin öfkelendiği durumlar farklıdır. Ayrıca bir birey aynı konuya bazen öfkelenirken bazen öfkelenmeyebilir.
C-Öfkenin Zararları Doğru ifade edilmeyen öfkenin yol açtığı fiziksel problemler arasında; • Baş ağrıları, • Mide rahatsızlıkları, • Solunum problemleri, • Cilt problemleri, • Jenital ve böbrek fonksiyonlarında problemler, • Artirit, • Sinir sistemi rahatsızlıkları, • Dolaşım sorunları, • Var olan fiziksel rahatsızlıkların kötüleşmesi, • Duygusal rahatsızlıklar • İntihar sayılabilir.
Bir doğan vardı. Kuş, bir yaşlı kadının bahçesine geldi. Yaşlı kadın doğan kuşunun aç ve bakımsız olduğunu gördü ve acıyıp onu yanına aldı. Yaşlı kadın, doğan kuşunun önüne bir hamur yemeği koydu. Et yiyerek beslenen doğan, önüne konulan hamur yemeğini yiyemedi. Yaşlı kadın, “Seni önceki sahibin, bakımsız bırakmış, güzelim gagan uzamış kıvrılmış, yemek yiyemez hale gelmişsin” diyerek, kuşun gagasını tuttu ve kesti. Kuş çaresiz yaşlıkadınınelindeçırpındıdurdu.
Yaşlı kadın, elindeki kuşun çırpınması sırasında kuşun tüylerinin yıpranmış olduğunu gördü. “Vefasız sahibin senin tüylerini hiç düzeltmemiş” diyerek, kuşun kanatlarını tek bir hizaya getirecek şekilde kesti. Niyeti, zavallı gördüğü kuşa yardım etmek olan yaşlı kadının gözleri bir an, doğan kuşunun pençelerine takıldı, “Zavallı kuşum. Senin tırnaklarını hiç mi kesen olmadı? Ne kadar uzamış böyle!” diyerek, doğan kuşunun av avlamaya yarayan pençelerini kalın bir makasla kopardı. Kuş, kendisine merhamet eden, ama bir doğan kuşuna nasıl bakacağını bilmeyen yaşlı kadının elinde rezil oldu. Artık, avına süratle götüren güçlü kanatları yolunmuş, et yemekte kullandığı sivri ve kesici gagası parçalanmış, avını yakalayıp göklere çıkardığı meşhur pençeleri kökünden kesilmiş olarak ortada kalakaldı. “Cesur” doğan kuşu, merhametli ama bilgisiz bir yaşlı kadının elinde, “korkak” bir kargaya dönüştü. (Mevlânâ’dan)
31
E-Neler Yapılmalı Öfke ile niçin başa çıkmalıyız; - Öfke uygun bir biçimde ifade edildiğinde son derece sağlıklı bir duygudur Ancak tersi durumlarda yıkıcı etkilere yol açabilir - Öfke çocuk istismarı aile içi şiddet fiziksel ve sözel taciz gibi sorunlarda görülebileceği gibi birçok sosyal ve kişisel problemin ortaya çıkışında rol oynar - Öfke kişiler arası ilişkilerde problem yaşanan birçok durumda önemli bir etkendir ve bireylerin iş ve aile yaşantılarına ilişkin ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olur - Öfke ile etkin bir biçimde baş edememe ve kısıtlı problem çözme becerileri nedeniyle birey sosyal ilişkilerden kaçınır. - Öfke ile etkin bir biçimde baş edememe sonucunda kişilerde sigara kullanma madde bağımlılığı yeme bozuklukları depresyon gibi sorunlar açığa çıkabilir.
“Merhamet, cesur doğanı, korkak bir kargaya çevirdi.”
D-Öfkenin Yararları 18 Mart Deniz Savaşı sırasında, Rumeli Mecidiye Tabyasında ayakta kalabilen tek top vardı onun da mermi kaldıran vinci bozulmuştu. Seyit Onbaşı büyük bir güçle 215 kg ağırlığındaki mermiyi üç kez kaldırarak namlunun ucuna sürmüş ve üçüncü atıştan sonra bu kahramanlığı ile İngiliz Ocean zırhlısı büyük bir yara almıştı.
İnsanlar, bize zarar verdikleri için değil; yaptıkları haksızlıklarla ruhumuzun ışığını söndürüp içimizdeki saldırganlığın ortaya çıkmasına sebep oldukları için tehlikeliler.
Öfke ve Stres Kontrolü
Bununla birlikte insanın hedef belirleme stratejilerini de gözden geçirmesi gerekmektedir. Uçuk kaçık veya hiçbir zaman elde edilmesi mümkün olmayan hedefler belirlemek sürekli öfkeli ve mutsuz olmamıza neden olabilir.
“
Öfke kontrol sistemi, kişinin kendisi üzerindeki duygusal ve mantıklılık denetimini güçlendirip, olumsuz duygularını kontrol etme becerilerinin geliştirilmesidir. Öfkeli insanlar için ünlü psikolog Maslov “elinde sadece çekiç olan, her şeyi çivi olarak görür” der. Öfkeli insanların sorunu, bildikleri tek sorun çözme yolunun bağırmak olmasıdır. Sağduyumuz, öfke duygumuzu nereye kadar götüreceğimiz konusunda önümüze sınırlar koymaktadır. Öfkeyi saldırganlıkla değil de sözel olarak ifade etmek, bunlar içinde en sağlıklı yoldur. Bunu yapabilmek için, istediklerimizin ne olduğunun farkına varmalı, bunları açık ve karşımızdakini incitmeyecek bir şekilde aktarmalıyız. İkinci yol, öfkeyi bastırmaktır. Kızgınlığınızı içinizde tutup, onu düşünmemeye çalışıyor ve dikkatinizi daha olumlu bir şeylere yönlendiriyorsanız, bu yolu kullanıyorsunuz demektir. Bu bazen işe yarasa da sürekli olarak bu yolu kullanmak, çok sağlıklı olmayabilir. Eğer kızgınlık doğru bir biçimde ifade edilemezse, bir süre sonra bu duygu kişinin kendisine döner ve yüksek tansiyon, psiko-somatik rahatsızlıklar (ülserler, alerjiler vb.) ya da depresyon gibi sorunlara yol açabilir. Öfke yaşadığınızda kendinizi sakinleştirmeye çalışmak, üçüncü seçeneğinizdir. Nefes alıp verişlerinizi, kalp atış hızınızı kontrol ederek, kendinizi fizyolojik olarak sakinleştirip, içinizdeki öfke duygusunu hafifletebilirsiniz. PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
öfke ve stresi kontrol etmek için 10 altın kural
Öfke ve Stres Kontrolü
32
01
Fazla kah ve ve çay içmeyin. Çevrenizd eki gürült ü düzeyin i mümkün olduğunc a azaltma Güne mu ya çalışın. tlaka kahv altıyla baş layın. Sık ve az yiyin , aç kalma Eve iş taş yın. ımamaya özen gös terin.
02 03 04 05 06
eyin. Kalit eli bir uyk u almaya Kendi ken çalışın. dinize olu mlu telkin lerde bulu nun (“ben bunu yap Dart, bilar abilirim!”) do, bowli ng türü o yunlar oy nayın. Nefes egz ersizlerini mutlaka ö ğrenin.
07 08 09 10
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Özellikle y atmadan ö nce haber izlemekten , tartışma p rogramları seyretmek Uykunuz ten vazgeç dan taviz in. verm
Varsa en u fak
bir ağrı yâ da hastalı ğınız erte lemeden çözüm
üretin.
“
Dünyayı değiştiremeyebilirim ama dünyamı değiştirebilirim!
31
Ara verme: Gün içinde özellikle stresli olacağını bildiğiniz saatlerde, sadece kendiniz için kullanacağınız bir zaman ayırın. Örneğin çalışan bir anne, eve geldiğinde kendisine ayıracağı bir 15 dakikalık süre olursa, çocuklarının isteklerine, parlamadan daha iyi yanıt verebilir. Zamanlama: Eğer sevdiğiniz kişiyle belli konuları belli saatlerde konuşuyor ve bu konuşmalar da hep tartışma ile sonuçlanıyorsa, bu tür konuları konuşma saatinizi değiştirin. Belki yorgun, dikkatsiz oluyorsunuzdur ya da bu sadece böyle bir alışkanlık haline gelmiştir. Kaçınma: Eğer çocuğunuzun odasındaki dağınıklık odanın önünden her geçişte “kafanızın tasını attırıyorsa”, kapıyı kapatın. Sizi öfkelendiren şeylere bakmaktan kendinizi alıkoyun. “Ama, öfkelenmemem için çocuğumun odasını temiz tutması gerekir” demeyin. Konu şu anda bu değil. Konu kendinizi olabildiğince sakin tutabilmektir. Alternatifler bulma: Eğer her gün işinize gittiğiniz yoldaki trafik, sizi engellenmişlik ve öfke duyguları içinde bırakıyorsa, bunu çözmeyi bir iş edinin. Elinize bir harita alıp aynı yere farklı, belki daha uzun ama daha rahat, manzaralı, hoş bir yoldan gitmeyi ya da evden daha erken/geç çıkmayı deneyin.
Gevşeme: Derin derin nefes alın, sakinleştirici Mizah kullanırken iki noktada çok dikkatli oldurum ve manzaraları zihninizde hayal ede- mak gerekir. Öncelikle mizah kullanmanın, sorunlarınızı gülerek geçiştirmek demek olrek canlandırmaya çalışın. madığını, tersine onlarla yapıcı bir şekilde Düşünceleri Değiştirme: “Eyvah, her şey mah- yüzleşebilmeniz demek olduğunu bilmelisiniz. voldu!” yerine, “Dünyanın sonu değil” gibi. İkincisi de mizah kullanayım derken, alaycı ve Mantık öfkeyi yener; öfkelendiğinizi hissetti- aşağılayıcı mizaha başvurmaktan kaçınmalığinizde mantığınıza sığının. Kendinize “Tüm sınız. Çünkü bu da sağlıksız öfke ifadesinin bir dünyanın size kazık atmaya çalışmadığını” başka yoludur. hatırlatın. “Bana verilmeli” ya da “Benim olmaÇevre değiştirme: Bazen, sinirlenip öfkelenlı” demek yerine, “Bana verilmesini isterdim.” memize yol açan “şeylerin” yakın çevremizde Problemi çözme: Bazen öfke duygularımız olduğunu fark ederiz. Biraz ara verip çevreyi yaşamımızdaki gerçek ve kaçınılmaz sorun- değiştirmek gerekir. lardan kaynaklanıyor olabilir. Değiştirebileceğimiz bir şeyse çözüm yolları araştırılabilir. Rol modelli düşünme: Örneğin; Konfüçyüs bu Değiştirilemeyecek bir durumsa, çözüm için durumda benim yerimde olsaydı ne yapardı.” uğraşmak yerine, yapılacak en iyi şey sorunla Pozitif İç Telkinler kullanma. Örneğin; “Başıma yüzleşmektir. gelen olayları seçemesem de olaylara nasıl Daha iyi iletişim: Öfkeli insanlar genellikle dü- tepki verebileceğimi kontrol edebilirim.” şünmeden yargılama ve bu yargıları yönünde davranma eğilimindedirler. Bu yargılar da ba- Öfke nedir? zen çok gerçek dışı olabilmektedir. Eğer çok kuvvetli bir tartışma içine girdiyseniz, ilk yapa- • Öfke son derece normal bir yaşamın sürdücağınız şey; yavaşlayıp gösterdiğiniz tepkileri rülmesi için gerekli bir duygudur. gözlemek olmalıdır. Aklınıza gelen ilk şeyi söy- • Öfke duygusal bir tepkidir. lemeyin, yavaşlayın ve asıl söylemek istedi- • Öfke uyarıcı bir işarettir. ğinizi düşünün. Aynı anda karşınızdakinin de • Öfke kişiyi tehditlere karşı uyarır ve kendisini söylediklerini duymaya ve anlamaya çalışın. korumasına olanak sağlar. • Öfke yeni öğrenmeler için bir motivasyon Hemen cevap vermeyin. kaynağıdır. Mizah kullanma: Mizah sırasında yaşanı- • Öfke sınırlandırılabildiği sürece sağlıklıdır ve lan duygularla, öfkenin bir arada bulunması işe yarar. • Öfke kontrol edilmediğinde kişinin kendisi ve mümkün değildir. çevresi için zararlı olabilir. Birine öfkelenip de belli sıfatlarla etiketler tak- • Öfkenin sağlıklı ve işle yarar olabilmesi için maya başladığınızda, bir an durun ve o insanın inkâr edilmemesi, tanınması ve kontrollü bir gerçekten o “şey” ya da “öyle” olduğunu düşü- biçimde ifade edilmesi gerekir. nün. Bu sahneyi gözünüzün önüne getirin. Örneğin birine, “muşmula” ya da “odun kafalı” Öfke ne değildir? gibi sıfatlarla saldırdığınızda, o kişiyi gerçekten bir muşmulaymış ya da odundan bir kafası • Öfke bir problem çözme aracı değildir. varmış gibi hayal edin ve gündelik işlerini o şe- • Öfke öç alma ya da intikam yolu değildir. • Öfke başkalarını suçlama biçimi değildir. kilde yaptığını gözünüzün önüne getirin. • Öfke şiddet gösterme ya da suç işleme için Mizah seratonin salgısını artırarak kişiyi sa- bir neden değildir. • Öfke başkalarını kontrol etme yolu değildir. kinleştirir. • Öfke bir haklı olma yolu değildir.
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Öfke ve Stres Kontrolü
Diğer kontrol yöntemlerine ana hatlarıyla değinecek olursak;
bunları biliyor musun? PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Neden şikayet ederiz?
bunları biliy
Kâğıt, çoğunlukla yazma işlemlerinde kullanılan, üzerine baskı ya da çizim yapılabilen veya ambalaj amacıyla kullanılan ince malzemedir. Genellikle nemli ağaç lifleri veya otların bezlerinden elde edilen selüloz hamurunun preslenmesinin ardından esnek levhalar içinde kurutulması sonucunda elde edilir. 1 ton kağıt için ;30 yaşındaki 60 ağaç ,3000 kw enerji,60.000 kg su ve 400 kg fueloil kullanılıyor. 2009 yılı verileri doğrultusunda, dünyadaki kağıt ve karton üretimi yaklaşık olarak 370,7 milyon ton civarındadır. Günümüzde modern kağıt hamuru ve kağıt endüstrisinde küresel olarak Çin ve hemen ardından ABD en büyük üreticilerdir. Çin dünya kağıt ve karton üretiminin %24’ünü yapmaktadır. Türkiye ise yıllık 2,5 milyon ton kağıt ve karton üretimiyle 25. sırada bulunmaktadır.
Deniz neden mavidir? Yoğurt ile uyku arasında gerçekten bir bağlantı var mı? Yoğurt, kalsiyum içeriği ve yapımında yararlanılan bakterilerin metabolik ürünleri nedeniyle sinir sistemini gevşetici ve sindirimi rahatlatıcı özelliğe sahip. Uyku getirici etkisi de buradan geliyor. Vücutta genel bir rahatlama ve gevşemenin oluşması, zaten belirli hormonların da salgılanmasını tetikliyor ve uyku getiriyor.
Herkes şikayet eder, ama bazıları daha fazla. Peki neden bu kadar çok şikayet ediyoruz?
1. Mutsuzluk : İnsanlar mutsuz veya depresyondaysa şikayet oranları da artabilir. Bu şekilde hayattan memnun olmadıklarını dile getirme fırsatları olur. 2. Adaletsizlik : Hayatın bize karşı adaletsiz olduğunu düşünüyorsak şikayet ederiz. Ancak tabii bu hayata bakış açımıza da bağlı. Bazı kimseler her şeyde bir olumsuz taraf görürken, diğerleri olumlu açılara daha çok odaklanabilir. 3. Alışkanlık : Başta da dediğim gibi devamlı şikayet eden insanların arasında bulunmak ve bunu artık farketmeden yapmaya başlamak. 4. Daha iyi hissetmek : Kendi sorunlarının başkaları tarafından algılanılmasını ve hissedilmesini sağlamak, böylece daha iyi hissetmek. 5. Çözüm bulmaktan kaçınma: Bir problemle karşı karşıya gelindiğinde ona çözüm bulup ilerlemek yerine, sorun hakkında şikayet etmenin daha kolay olması. 6. Ben daha iyiyim : Kendini diğer insanlardan üstün görme. Örneğin bir başkasının araba kullanma şekli hakkında şikayet etmek, şikayet edenin bu konuda daha iyi/başarılı olduğunu ima ediyor.
1 TON Kağıt nasıl yapılıyor? Su renksiz ve saydam ve bir sıvıdır. Ancak beyaz renkteki bir küvete veya havuza doldurulan suyun aldığı renkten de görüldüğü gibi, kalın tabakalar halinde yeşil-mavi bir renk alır. Denizin mavi renginin sebebi, gökyüzünün renginin mavi olmasıyla aynıdır ama sanıldığı gibi gökyüzünün maviliğini yansıttığı için deniz mavi renkte görülmez. Aslında atmosferde mevcut, azot, oksijen, karbondioksit gibi bütün gazlar deniz suyunda da bol miktarda bulunurlar. Deniz suyunun rengi su moleküllerinin ışığı emiş ve yansıtış özelliklerine bağlıdır. Beyaz ışık dediğimiz güneş ışığında bütün renkler vardır. Deniz suyu molekülleri aynen atmosferde olduğu gibi, bu ışığın dağılımındaki kırmızı tarafındakileri emerler, mor tarafındakileri yansıtırlar. Deniz de bu nedenle mavi renkte görünür. Ne var ki denizin rengi her yerde aynı değildir. Çeşitli yerlerde parlak mavi, koyu mavi, yeşil, turkuvaz hatta kırmızımsı renkler alır. Bu farklılıkları suyun sıcaklığı, derinliği, içinde yaşayan canlılar, dip tabiatı, tuz oranı gibi etkenler yaratırlar. Burada güneş ışığının atmosferde, bulutlarda tutulan miktarı da önemlidir. Güneş ışığının neredeyse yarısı suyun bir metre derinliğinde soğurulmuş olur. On bir metreye varıldığında ise sadece onda birinin bu derinliğe ulaşabildiği görülür. 500 metreden sonra sadece fosforlu organizmaların biraz aydınlattıkları, mutlak karanlık hüküm sürer. Bu nedenle denizin renginde derinlik de önemli bir faktördür.
Yoğurt uyku getirir mi?
bunları biliyor musun?
yor musun?
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
şİmdİ Türkİye’deyİz Uzaktan eğitim teknikleri ile eğitim alacağınız Türkiye Enformasyon Ofisimiz 2006 yılından bu yana sizlere hizmet vermektedir. Sınav vb. zorunluluk ve şartlar olmaksızın St.Clements University ‘nin kapıları şimdi size de ardına kadar açık. ÖSS vb. sınavlara girmiş olmak gerekmemektedir (Uzaktan eğitim ile hizmet vermekteyiz). Eğitiminizi yarıda bırakmış iseniz ve bir yerlerden başlamak istiyorsanız, Herhangi bir fakülte mezunu değilseniz; yüksek lisansınızı tamamlamak istiyorsanız; Doktoranızı dünyanın en saygın üniversitelerinden birisinde yapmak istiyorsanız; Çalışırken öğrenim görmek istiyorsanız; Mezun olunca tercih edilen bir personel adayı olmak istiyorsanız; Okumak için değil, mezun olduğunuzda gerçekten iyi bir öğrenim tamamlamanın mutluluğunu ve gururunu yaşamak istiyorsanız;
şimdi bunu gerçekleştirebilirsiniz... BÖLÜMLERİMİZ;
Psikoloji (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora) Uluslararası Hukuk (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora) İşletme Yönetimi (Yüksek Lisans, Doktora) Siyaset Bilimi (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora)
şİmdİ tam zamanı St.Clements University | Türkiye
http://www.stclements.eu | info@stclementstr.com PSİKOLOJİM MAYIS2014
POLİSE HABER VERİN ÖLDÜRDÜM ONU
!
n ide mb i ki. o ? Z ab un ne t s r e o e pıy ed led ya ket Kö ğin ? e e i n N ar su ed e m. a h mu evm hald alı ınd r S k o y ? n ba dış mı u iği dır desi ap or m med l ? y a u k ra için mıy İste nı i i nm ara çalış yle. e. gu ini afa Kend p y K i u ler i iş için de ö öyl ? ir? m e u i n n l i i e n ç e l n o d iğ a de Se ediğ ı i d e de ed okm n? Kö Köle be . d m m m n y l i ? v a bu ile ne Se bir tes un zd yle ya r no t bö ziva p bi in? lde birlik mus ler Köle ruh i p s i i k in kı a h a a i m h liş ? or Bu u hay akıp bıra inziv çe var ğil diği kle m lmıy b e a r d , lur. i ı a l e e s kın m i ğ n e ı b k k i k l l ğ l a ö em er a Yo far Uy pa cü öle de f o . ir k ist da nd ? e ya i gü ir k bu keyi rsun ne n b mi n ya zoru n i e ş B . o s i N l s ı ne in. ani da. diğimmaz apıy uluk ki, eği ad ek l l l r y e i s t Pe le d bir k gitm y o a e ğ D u l de köl lım kta n. lik n ne m öy lde lere e a er le ece apa no eme köle k içi mı ikl . l h ö i y k y uç r h e ma k iy u r sü e bir n a s ü l n öz u ş t dan r se ğın . N yine orsu şey tlu o lışm ne a e , n ı m gü r i r ı i a y r u i d i u k ç y n n n m i ç H ı a e b b M a l r P pm gib Akl ge in so . he ra alı İns r u ar. eye e a a pa ığın ara ğ on ilik enle i y uyar lim. leliğ tediğ mı v irm i o d k k P a e y lü ir d kile kö is nla şiş iy ksij miz nd m a. si tü şt çe şka ten ne a ını eli yapa olm köle Kö nmi ışta ız. O rleri ririz a k a b i l e b rçe nın sa le a kır ciğe v şam nd a es ın için ek s ığı am köl ımız ım a u ra ge rlığı he a t ı b y ş e c b d n f si n sit Va nka ula diği ranın evlad evla ulun k ne lük z a a iok ijen nefe bütü ş e t ü a u a t r y d B t r m is p ız şe ku lac kö uru rbon Oks her eki rmu ki e yu m do mak dec Kaçı “her ten ni bu cak. ld ka z end luyo izde ı k a p do n e S . ığı vr do çin . var lelik e se kıla ak a r. ç y e e r e n Ge dar ete adec ne ıl kö n d tlu mer ve üzü . Ald nki ize rin i e ka ye y ki s ç an lhas ese mu n ry idir Sa için ve v e . ş y rjis ın r şe ı pe . Ka . Ve stem ni dürü k. gu hak l la ava y e a se öl ca m ğiliz yen en i en çle ygu aş y du cek tan e me k s de leri aya tü ne ak ın. in du yav . d l i ö m u e k tle am ay i b el e “de utlul sen köl karış ra en z bu yme rgıl urm dik e i gü Son i evr ek kı ı ya d şim son , m tem dek polis i. er ec n s gib lükl ed ama rınız deyip man ığı nda a i çiniz yin ü İ me u d k .. a t z l a d c a o ö r z ar av an a y s o ra lsa le. k et m o n a i u e i o n r f i K n .D e e iç e ın n u gil in i. N ak. lım kt lığ eli ğu uk nd ev siz eler ulac ak z yo nsan Sol ruldu utlul üğü öğe S i ki. av m üld g e O ünc i b iki nu d u k a z up ler u r ş n dü i ye Şim yors ütü hâlb an lard da. Ü k ol ünce rtan . b i ç n a n ş iğ . u kt lü ett eçin söy luk kınk Sıca avu çları umr dü kat zate a. g z a . n z n vu y u i r z l y ay a r t o i r va din Mu dar var vu in a ine de yü eliy olm rdu a ğ lu z. n p i ğ g i a s Ke nız. O k da ne kledi vind yayı adet dan utlu arı o ılma l ü ı m a . e ç l a a e z r ak tadı ğda yü et b n, s e d a s bur cek dam in a il. k sa uyu hm ata nen nd i de eye im a ı iç yeb no ısı p Çe uğu im lm bil as le s n n ra ka e ı m t y n m ay ede çtığı için nde. uluş a de âfi g nlar dol özle yı i i m a n g k a b r a r i ş s çe ken eni içle yle alam akıl u in içe ndin ılam s li ak e g ç tl ın e er ed nü avu in e ğu y ürec mu kan nı. K ı yar h l ü n s i e ları lar ru z len vg ulu in e c ü e r n l y se se ut diğ anı sad kçık ara ak k yü ığın a. M tme üny ları apa in k rınm e d k iğ A ir ld id k da ların tmin eyd akçı kalp erd ı ol. arı b uç i ta ets kap aç o n. V dar Onl v a in ıl y n de ğre üm ür. k bi lb Ka ece a Kal ü için yi ö hük ünd olur. e n k e d e. ül Sa ald âm lem rları müm ekl m rh tek lem ara le e e l h un öz k ı i ce g in s in h Ru unu ceğ olma tek e k h r r e i e Ru k v n b arı t l a ni bır ede ce on b n ile ek ö etm
ar z i ifc ci/Ya Ç Ali itim Eğ
PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
> Aldatıyor mu?
Partnerim
Testi çözerek, kendinize göre cevaplandırın, çözümü testin sonunda yer alan değerlendirmeden yapın!
Partnerim beni aldatıyor mu?
38
1. Sabah eşiniz için güzel bir kahvaltı hazırladınız, eşinizin tepkisi? a. Dışarıda mı yeseydim, bu kahvaltı çok da hoşuma gitmedi b. Aç değilim, c. Ellerine sağlık (küçük bir öpücük)
11. Eşiniz kendini beğenmiş gibi mi son günlerde? a. Sanki evet, biraz b. Kesinlikle, çok c. Hayır
2. Akşam eşinizle evde buluştunuz, işten geldiniz ya da işten geldi. Durumu özetleyiniz; a. Bugün daha mı ilgili ne? Emin olamadım b. Bana her zamankinden daha ilgili davranıyor, doğru c. Her zamanki gibi
12. Bazı konuları eşiniz sizden saklamaya mı başladı? a. Eskisinden fazla b. Saklıyor c. Saklamıyor
3. Eşiniz her zamankinden çok çalışmaya, konuşmaya ve alışkanlıklarını değiştirmeye başladı. Size uygun olan durum aşağıdakilerden hangisi? a. Enteresan, eşim hayatı şimdi daha çok seviyor b. Evet, çok değişiklik var, alışkanlıkları da değişti c. Hayır, aynı 4. Kavga sıklıklarındaki durumunuzu aşağıdakilerden hangisi ifade ediyor? a. Biraz fazlalaştı galiba. b. Çekilmez hale geldi c. Her zaman aynıyız
13. Eşiniz size sizin kendisini kontrol etmeye başladığını söylemekte mi? a. Galiba b. Evet c. Hayır 14. Eşiniz sorunlarını sizinle paylaşıyor mu? a. Eh işte b. Hayır c. Evet
5. Sigara, içki gibi alışkanlıkları eşinizin nasıl? a. Son zamanlarda biraz artış var gibi b. Çok arttı c. Değişiklik yok
15. Eşiniz sizi yanlış anlamaya ya da hiç anlamamaya mı başladı? a. Galiba b. Evet c. Hayır
6. İşi ile sizi tercihi arasındaki ayrıntıyı aşağıdan seçiniz a. Son zamanlarda işi epey arttı, beni biraz ihmal ediyor b. Son zamanlarda işi çok fazla arttı, beni tamamen ihmal ediyor c. Son zamanlarda işi aynı, beni ihmal etmiyor
16. Tartışmalarınızda artış var mı? a. Biraz b. Evet c. Hayır
7. Eşinizin dışarı çıkma eğilimini seçiniz a. Evde biraz daha az kalıyor galiba b. Dışarı çok çıkmaya başladı, c. Hayır, aynıyız
17. Eşiniz son zamanlarda mesailerini arttırdı mı? a. Biraz b. Evet c. Hayır
8. Eşiniz sizinle yanınızda olmadığınız zamanları anlatarak paylaşıyor mu? a. Eskisi gibi değil b. Hiç paylaşmıyor c. Evet paylaşıyor
18. Eşiniz cinsel ilişkiden kaçmaya mı başladı? a. Biraz b. Evet c. Hayır
9. Eşinizin bakışlarında değişiklik var mı? a. Gözüme eskisi gibi bakmıyor b. Gözlerini benden hep kaçırıyor c. Gözlerimin içine bakarak konuşuyor
19. Eşiniz kendisine biraz daha mı bakmaya başladı? a. Biraz b. Evet c. Hayır
10. Eşiniz son zamanlarda nasıl görünüyor? a. Mutsuz gibi b. Mutsuz c. Mutlu
20. Eşinizin ailesine karşı ilgisinde değişiklik var mı? a. Evet, az ilgili b. İlgisiz c. İlgili PSİKOLOJİM, MAYIS-2014
Eğer a fazlalıkta ise emin değilsiniz, ama dikkatli olun. Sonuçlar, eşinizin sizi kesinlikle aldattığı anlamına gelmiyor ama yine de iyi şekilde gözlemlemeye devam etmelisiniz. Eğer b fazlalıkta ise eşiniz sizi aldatıyor, dikkatli olun. Çünkü artık eşinizi tanıyamaz hale geldiniz, vücut dili bile size sanki çok şey anlatıyor. Biraz daha çaba harcamalı, ilişkiyi ayakta tutmalısınız. Eğer c fazlalıkta ise problem yok, eşiniz sizi aldatmıyor. Aldatmak aklından bile geçmiyor, rahat olun. Peşin hükümlü olup eşinizi üzmeyin.