Psikolojim Dergisi Sayı - 3

Page 1



İÇİNDEKİLER

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ve GENEL YAYIN YÖNETMENİ Timur TUNA t.tuna@psikolojim.com.tr

DERNEK BAŞKANI Yrd.Doç.Dr. Bilal Semih BOZDEMİR president@ppd.com.tr

YÖNETİM KURULU

Yrd.Doç.Dr. Bilal Semih BOZDEMİR, Dr.Meltem ÖZKANDAN, Fadime YEŞİLKAVAK, Murat YÜCEL

Hukuki Danışman

Av. Faik ÖNER (faik_oner@hotmail.com)

BASKI YEDİZ OFSET - İstanbul İstanbul Reklam Rezervasyon;

İlgili Kişi : Veysel TOPUZ Adres : Fevzipaşa Cad. Aktar Kerim Sk. No.23/2 Edirnekapı/İstanbul Tlf : 02125341726 Dizgi & Tasarım : Timur TUNA Yönetim Adresi: Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği İzmir-1 Cd. No:33/31 Kat:8 Kızılay, Çankaya/ANKARA Telefon Faks Web Mail

: 444 1 659 / (0312) 419 1659 : (0312) 418 45 99 : http://www.ppd.com.tr : info@ppd.com.tr

SAYI:3 TEMMUZ,2014

psikolojiM Çeşitli Gelişmeler Editörden Yaz Geldi.. Peki, kilolarım? Takıntı Mutluluğun Düşmanı Takıntı Ömür Boyu Kişisel Gelişim Eğitimi Kolaylaştırmak Sınav Kaygısı Sınav Kaygısını Yenmek İçin Öneriler Renklerin Dünyası Renklerin Dili İş Hayatında Doğru Nefes Teknikleri Test /takıntı/

4 5 6 9 11 12 14 18 21 23 28 32 36

“psikolojiM” Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği Yayın Organıdır. ISSN : 2147-8813 Aylık, süreli yayın. Psikolojim dergisi T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Dergide yayınlanan içeriğin bir kısmı yada tamamı kaynak göstererek kullanılabilir. Kullanılan görsellerin yasal haklarından ve yazıların içeriklerinden yazarları sorumludur; tüzel kişileri bağlamaz.

Ankara, TEMMUZ/2014 Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği yayın organıdır. Web Adresimiz; http://www.psikolojim.com.tr

Bu ay neler var?

İMTİYAZ SAHİBİ Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği İktisadi İşletmesi adına Timur TUNA

3


GELİŞMELER TÜM TÜRKİYE’YE GURURLA SUNARIZ!

Yeni bir güne uyanıyor olmanın mutluluğu ile üçüncü sayımızdan merhaba!

Yeni bir sayı ile yeniden kar- Dernek olarak, Klinik Psikoşınızda olmanın sevincini loji ve Psikologlar Derneği yaşamaktayız.. ile birlikte tüm toplumumuzun yararlanabilmesi amacı Önceki sayılarımızda sizlere ile “Psikolojik Destek Hattı” amacımızdan bahsederek, projesini hayata geçirdik. sizlere sadece bir dergi hizmeti sağlamak değil, aynı Yine mesleki manada, meszamanda psikolojiye me- lektaşlarımızı desteklemek rak salmış kişilere ulaşarak, ve ülkemize, vatandaşlagündemdeki konuları takip rımıza ve tüm dünya inetmek ve akademik içerikler sanlığına yararlı çalışmalar ile meslektaşlarımızın bil- yapmak amacı ile kurulan gisine bilgi katmayı hedef- “Psikologlar Federasyonu” lemiş ve siz değerli okurla- kurucu üyesi olduk. rımıza 7’den 70’e herkese ışık tutacağına inandığımız “psikolojiM” dergisini sizlere Artık dernek olarak verilen sunduğumuz için mutluyuz. eğitim programlarımızın tamamını, onlarca akredite Hızlı gelişen dünyamızda, kurumu ile birlikte, “Psikogelişmelere ayak uydurmak, loglar Federasyonu” onatoplumuzu daha fazla bilinç- yı ile de sizlere sunmaya lendirmek için çok çalıştık. devam edeceğiz.

Uluslararası St. Clements University ile karşılıklı protokol imzalayarak, akademik projelerde ortak çalışmalarımızın son sürat devam ettiğini de sizlerle paylaşmak istedik.

Yaz aylarına girdiğimiz şu günlerde, formda kalmak isteyen okurlarımızı, psikolojik bilgiler ile aydınlatmaya çalıştık...

Yoğun talepler üzerine takıntı konusunu masaya yatırdık ve bu konuda yardıma Topluma hizmet amaçlı bir ihtiyaç duyan okurlarımıza dernek olarak, geleneksel püf noktaları verdik. olarak, her yıl, meslektaşlarımız arasında seçimler yaparak, “Psikolojinin Oskar- Uzmanlarımız sizlere, iş yaları - Oscar of Psychology” şamında doğru nefes tekprojemizi hayata geçirdik. nikleri ile rahatlama yolları konusunda püf noktaları detayları ile açıkladılar. Sadece öğrenci arkadaşlarımız değil, hayatın her anında karşı karşıya kaldığımız Günümüze kadar olan bil“SINAV” stresi ve kaygısı gi birikimimiz ile “Renklerin konusunda neler yapabile- Dünyası” kitabımızı da, bu ceğiniz konusunda sizlere sayımızda ücretsiz olarak destek olmaya çalıştık! istifadenize sunduk.

Renklerin psikolojiye olan etkisini detayları ile açıklayan kitabımızın, yaşamınıza değerler katması dileği ile. Sonraki sayımızda güncel konular ve ilginizi çekeceğini düşündüğümüz sürpriz kitabımız ile görüşmek üzere! 13 Mayıs 2014, KARAGÜN’de Soma maden faciasında hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımız! Mekanınız Cennet Olsun! Tüm ulusumuzun başı sağolsun. Sevgi ve saygılarımızla...

Her tür görüş, öneri, talep ve şikayetlerinizi okurtemsilcisi@psikolojim.com.tr adresine gönderebilirsiniz. PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014


merhaba!

Yrd.Doç.Dr. Bilal Semih BOZDEMİR Dernek Başkanı Bir sayıda daha birlikte olmanın mutluluğu içerisindeyiz. Yaz aylarının bu rengarenk güzelliğinde, siz okuyucularımızla birlikte, her ay artan okur ve abone kitlemizin onuru ile bir sayıda daha beraberiz.

O gün kalbimiz, aklımız ve dualarımız orada idi. Peki eksik ne idi, teknik olmayan anlamda? Yani bizim branşımız, profesyonelliğimize göre bu olay nasıl değerlendirilmeli, biz ya da milletimiz olarak nasıl bir genel tavır takınmalıyız? Orada çalışan işçiler, mesleklerini, üretimlerini yapmakta idiler ve devam ediyorlar. İşveren ise istikrarlı bir şekilde üretimin sağlanmasını istiyor. Devlet, gerekli önlemlerle hem üreticiyi hem de emek sahibini kollamakla görevli. Herşey tamam ama birşey eksik galiba. Sağduyu ve empati. Çalışanlar, işveren ve yöneticiler, denetleyiciler ve karar mekanizmasında olanlar. Hepsi insan. Her birisi aslında sosyal çevre, eğitim ve aile yapısı olarak bir başka yerde olabilirdi. Olayı “oldu, elimizden geleni yaptık ya da yapamadık, bundan sonra yapacağız” gibi sözlerle geçiştiremeyiz. İşte o eksiğimizi yapmadık, üzülmeli, bundan sonra her alanda, komşularımız ve tüm yabancılar ve hatta yolda karşılaştığımız bir yabancıya bile empati ve saygı ile bakmalıyız. Tersi zaten yozlaşmak değil midir? Her insan bir bireydir. Bu tür elim olaylara kimse normalmiş gibi bakamaz. Bu bireylerin hepsinin bir dünyası, umutları ve gelecekleri, sorumlulukları var; işlerine karşı, çevrelerine karşı ve ailelerine karşı. Lafla olmamalı saygı, “Yaradılanı sevmek yaradandan ötürü”. Candan, yani insan hayatından daha kıymetli ne olabilir ki. Tek eksik işte bu. Saygı. Herşeye, kişilere, emeklerine, yaşantılarına ve onlardan talep edeceklerimize, ve elbette onlara verebileceklerimize. Her çocuk aslında yeni bri hayattır, dünyanın ve neslimizin geleceğidir. Diğer toplumlara karşı gururumuzun kriteri çocuklardır. İyi bir “saygı” kavramı dahilinde onlara verilecek en güzel eğitim de erdemdir elbette. Ulu Önder’in Türk insanının “zeki ve çalışkan” olduğuna dair sözlerini bugün mesafelerin kısaldığı dünyada, diğer ülke ve toplumlarda görüyoruz, hissediyoruz. Peki bunu kendi içimizde niye gerçekleştiremiyor, sürekli kavgalara döküyoruz? İşte o çocuğun ihtiyacı olan, saçının okşanması, ilgi. Zaten neleri yaşadığını kavramaya çalışan çocuğa milletçe birbiri ile didişerek, kavga ile kendimizi hissettirmemiz çocukta nasıl bir tesir yapacaktır? Diğer dünya çocukları ve yetişkinleri bu duruma ne diyecektir? Eğer dünyadaki hastalıkların büyük çoğunluğu “sevgisizlikten” kaynaklanmakta ise, sevmeyi, üzerini kapatmadan, olayları saygı çerçevesinde birlik ve beraberliğin kuvveti ile çözmeyi başarabilmeliyiz. Mevlana ‘nın bir sözü ile cümlelerimizi bağlamak istiyorum: “Kar taneleri ne güzel anlatıyor, birbirlerine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu”. Saygı ile yanaşalım her yaşanılana ve yaşanacağa, emeğe, emek sahibine, dünyaya, kişilerin dünyalarına ve milletimizin çocuklarına emanet edeceği dünyaya saygı ile.

psi Ko lo jim

5 Editörden..

Bu güzel yaz ayına girene dek, geçen yıldan beri bir çok gelişmeleri kaydettik, ülkemiz ve dünyamız olarak bir diğer yaza kadar. Ancak geçen ay yaşadığımız elim olay milletimizi derinden sarstı. Bu giriş yazımızda bir bu olayın psikolojik tarafına kısaca değinmek istiyoruz.

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014


yazgeldiçattı! Yaz geldi çattı! Peki, kilolarım?

6

Peki, kilolarım? “Güzel kadın gözü, iyi kadın gönlü okşar” demiş Napolyon. Kadın denilince akla ilk gelen de güzellik kavramı. Kendine yakıştırmasını bilen her kadın güzeldir aslında. Güzellik kavramı her ne kadar göreceli olsada ortalama değer yargılarımıza göre güzel olmanın ölçüleri az çok bellidir toplumlarda. Bunlar arasında özellikle kilo, önemli yere sahiptir. Bu unsur özellikle de yazın belirgin olarak, kadınların kendilerine yakışanı seçmeleri konusunda kendisini göstermektedir. Yazın, tüm canlılar yazın karakteristik özelliklerine ayak uydurmak için şekil ve örtülerinde değişikliğe giderler. Bu, yaz sıcağına, güneş ışıklarına ve doğanın fiziksel değişikliğine bir önlem, bir ayak uydurma olup “yaz” kavramına da yakışır bir örtü değişikliği ve dengesi meydana getirmektedir yerkürede. Mevsimlerin insanlar üzerinde fiziksel ve kimysal etkileri olmaktadır. Sıcak havalarda ruh hali de değişmektedir. Hava sıcaklığı tüm metabolizmamızı etkilemektedir. Hava şartları ve mevsimlerin etkilerinden en iyi şekilde korunmak ve o mevsimden bünyemiz ve ruh halimizin en iyi şekilde etkilenmesini sağlamak için ise o dengeye ayak uydurmak şarttır. Kadın, yaradılış itibariyle güzellik kavramının sembolüdür. Bu kavrama gereken ilgi ve değeri vermek için de kadın, ruh hali ve mevsim/doğa şartları gereği hareket edecek, kendine yakışanı belirleme ve güzelliğini o şartlara uydurmaya çalışacaktır. Ancak toplumumuzda ve birçok toplumlarda “kilo” önemli bir konudur. Standardı her ne kadar belirlenmedi ise de kilo, kadınlar için hayati önem taşımaktadır. Gün geçtikçe bu önem de kat kat artmaktadır. Hatta sağlık açısından önem teşkil etmeyecek orandaki kilolar bile kadın için sorun teşkil etmektedir. Şimdi, bu sorunun ne kadarı doğru, ne kadarını abartmamak gerekli ve önem teşkil etmesi gereken kısmı için ne yapılabilir, tercih edilmesi gereken yöntemlere değineceğiz ve bu yöntemleri irdeleyeceğiz. Kilo problemi, kadınları erkeklerden daha fazla üzmektedir. Bunda, yukarıda bahsettiğimiz “kadın” olmak yaradılış özelliliğinin etkisi büyüktür. Kilo, genç kızlarda hormonal dengeyi bozmaktadır. Genç kadınlarda psikolojik bozukluklara sebebiyet verebilmektedir. Yaş arttıkça ise ruhsal yansımalarında artış görülmektedir.

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

Aşırı kilosu olan kadınlarda meme, yumurtalık, kalın bağırsak ve safra kesesi kanseri riski, normal kilolulara oranla daha fazladır. Fazla kilolu kadınlarda yemek borusu ile mide arasındaki ilişkiyi düzenleyen yapı bozulmakta, yemek borusuna gıdaların geriye kaçışını kolaylaştırmaktadır. Şişkinlik, hazımsızlık, göğüs kemiği altında ağrı ve basınç hissi, ekşime, kaynama gibi sorunlar olmakta, ağızda metalik tat, boğazda asit kaçağına bağlı yanma, tekrarlayan öksürük atakları ve ses kısıklığı gibi problemler sıklaşmaktadır. Osteoartrit özellikle dizleri, kalça eklemlerini ve omurgayı etkilemektedir; yaşlandıkça da yaygınlaşan bir eklem hastalığı olmaktadır. Fazla kilo, eklemlere ilave bir ağırlık yüklemektedir ve eklem yüzeylerini koruyan kıkırdağa (kartilaj) zarar verir. Diyabet, koroner arter hastalıkları ve hipertansiyon gibi damarları erkenden yaşlandıran temel soruların hepsi de kilo fazlalığından kaynaklanmaktadır. Bir diğer risk faktörü de Alzheimer hastalığıdır. Araştırmalara göre şişman kadınlarda Alzheimer hastalığı daha sık görülmektedir. Kilo sorunu yalnızca beden için değil, duygusal bakımdan da travma nedeni olmaktadır. Kilo aldıkça canınız sıkılır, keyfiniz kaçar, bedeniniz ve ruhunuz arasındaki uyum bozulur. Safra taşı hastalığı kadınlarda erkeklere göre daha yaygındır. Risk, kilo arttıkça artmaktadır. Yukarıdaki, kiloya bağlı hastalık ve risklerden dolayı kilo problemine karşı tetikte olmak gerekiyor. Ancak normal olunması gereken kilodan daha aşağısına gayret çabaları da özellikle bağışıklık sisteminin zaafiyete uğraması gibi riskler doğrumaktadır. Yani öncelikle ideal kiloyu belirlemek gerekli. Yazın doğanın şekil değiştirmesi ve denge talebine riayet eden insanların kilo konusundaki hassasiyetleri, ideal kilonun be-

lirlenmesinden sonra, normaldir ya da değildir sonucuna bağlanmalıdır. Kadın için ise durum biraz detaylı olmak kaydı ile aynıdır. Detay, işte o doğa dengesi ve “kadın ve güzellik kavramları” odağında birleşmektedir. Kilo artışı, her mevsim yaşanabilcek bir sorundur. Ancak yazın bu problemin öne çıkmasının sebebi özellikle psikolojiktir. Sonbahar ve kışta kilo alma eğiliminde oluruz. İlkbahar ve yazda ise bu kilolardan kurtulma çabası içinde oluruz. Yaz, rengarenk bir mevsim olmasının yanında kiloların verilmeye çalışıldığı bir mevsimdir. Güzel elbiseler ve mayolar içinde kilolu görünmek istenmez. Yaz mevsminde iştah azalması kilo verdirmektedir. Yağlı ve aşırı kalorili yiyecekler yerine hafif olanlar tercih edilir. Genelde bedeni zorlayacak besin tüketimi azalırken bazı kişiler için durum tam tersi de olabilir. Çok enfes yemekler yemiyor olsanız bile yazın sunduğu yiyecek çeşitliliği ve güzelliği, kiloların ayarlanmasını zorlaştırmaktadır. Burada, porsiyon miktarına dikkat etmek gerektiğini düşünüyoruz. Alkol tüketimi de bir başka önemli faktördür. Bir gram alkolün dokuz kalori verdiği hesabına göre alkol unsuruna dikkat çekmek gereklidir. Yaz, daha sosyal olma mevsimidir. Sosyal anlayışımız, bulunulan toplumda daha fazla yeme ve içme gerektirmektedir. Bu da kiloların ayarlanmasını güçleştirmektedir. Mangal tercihi ve daha fazla restoran tercihi, örneğin dondurmada aşırıya kaçma, kiloların ayarlanmasını daha da zorlaştırmaktadır. Yazın hareketsiz olmak, denizi sevmemek, yürüyüş yapmamak ve daha hareketsiz kalmak da kilo problemini tetiklemektedir, riski artırmaktadır. En doğru çözüm, ideal kiloyu belirlemek ile başlamalı ve çözümü doğru yerde arayarak, doğru şekilde uygulama ve çözüm tekniklerine riayet etmekten geçer.


artık bu sorunu

tak-mı-yorum!

7 Yaz geldi çattı! Peki, kilolarım?

Özellikle kilo probleminin estetik açıdan etkileri, sağlık sorunlarının yanında önemli yer tutmaktadır. Kilonun yaşam kalitesini bozması ve ömrü kısaltması önemlidir. Kilo için yapılması gerekenlerden birisinin diyet olduğunu düşünürüz. Diyetlerin herkes için standart olmadığının bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gereklidir. Çünkü diyet kişiye özgü olmalıdır. Yaş, ekonomik durum ve sağlık sorunları ve kullanılan ilaçlar, diyet programı için esas unsurları belirler. Herkes için aynı diyet mümkün değildir. Bunun için ise kesinlikle bir tıbbi değerlendirme yapılmalıdır. Değerlendirmenin arından yapılacak diyet programı tıbbi olumsuzlukların önüne geçecektir. Tıbbi değerlendirmeye psikolojik ve psikiyatrik değerlendirmelerin de dahil edilmesi gereklidir. Kan analizleri, hormonal ve şeker değerlendirmelerinin yanında karaciğer ve böbrek değerledirmeleri ve sonuçları, psikolojik durum ile birlikte değerlendirilmelidir. Olumlu ve olumsuz her bir değerlendirmede doktor tavsiyesi, bilgilendirmenin ardından uygulanmalıdır. Yapılacak özellikle fiziksel aktivite ve spor çalışmaları, bu dengenin belirlenmesine göre devam ettirilmelidir. Bir diğer önlem, yemek yeme konusunda biraz daha yavaş hareket etmektir. Temkinli olmayan ve ısrarcı ama istikrarsız ve sonucun hemen görülmesi odaklı diyet ve diğer aktivite çalışmaları, kilolardan kurtulmak yerine, tersine sağlığınızı bozacaktır. Beyin, yemeğe başladığınızdan itibaren yirminci dakikada açlığınızın bertaraf edilmeye bağladığı siyallerini gönderecektir. Bu durumda bir yöntem ortaya çıkmaktadır. O da yavaş yavaş yemek ve küçük parçaları ağza almaktır. Yani küçük tabak ve yeme hızının düşüklüğü önemlidir. Yemek yerken su yudumlamak da yeme hızını düşürecektir. Elbette masada birilerinin olması ve onlarla sohbet, hem fiziksel hem de psikolojik bir önlemdir. Beynin yeme hızı ve doyma istikrarı, yavaş yemede beynin de lezzet alması anlamına gelmektedir. Düşük kalorili ve büyük hacimli yiyecekler, doyma standardınızı yavaş yavaş değiştirerek kilo vermenize faydalı olacaktır. Yanınızda başkaları varsa dengeli yemeniz, psikolojik olarak daha da düzene girecektir. Kendinizi kamerada izleniyormuş gibi hissederseniz daha düzenli yediğinizi göreceksiniz.

neler yapılabilir? Otururken yiyin, ama çalışma esnasında ve ortamında yememeniz de, yeme hızınız ve beynininizin doyuma ulaşmasını etkileyecek ve pozitif sonuçlar ortaya koyacaktır. Arada bir atıştırmaktan kaçının. Yiyecekleri görünür yerlere koymamak iyi bir çözümdür. Yiyeceklerin buzdolabında kapalı durmaları, size “ye” işareti göndermelerinin önüne geçecektir. Bilinenin tersine, boş mide de sakıncalıdır. Az da olsa yenmeli, ama mide hiç boş bırakılmamalıdır. Yemeyi zorunlu bir durum değil, keyif alınacak bir alışkanlık haline getirin. Her “en iyi diyet, garantili diyet, uzmanında diyet” sözlerine kanmayın. Herkesin diyet düzeni değişiktir. Kişiye özgü olmayan diyetlerden kaçının. Tek tip düzen diyetlere karşı olun.

Zayıflatıcı etkisi olduğu düşünülen ve iddia edilen diyetleri boşverin, sakın inanmayın. Kiloların artışı ve azalışı ile ilgili olarak vücut ağırlığı da değişmektedir. Kilolardaki artış ve azalışlar, bilinmelidir ki yanında sağlıklılığı, bir o kadar da sağlıksızlığı getirebilir. Sağlıklı beslenme ve sağlıklı fiziksel aktivite önemlidir yani. Bir önemli unsur da, çevrenizdekilerin sizi yönlendirmelerine engel olmak. Size, sizin fiziksel ve ruhsal durumunuza uygun olmayan yiyecekleri çevrenizdekilerin önermeleri yada kaçınmanız yolundaki telkinleri, hem fiziksel hem de ruhsal dengenizi bozacaktır. Bunun için, çevrenizdekilerin sizi kontrol etmelerine izin vermeyin. Sadece uzmanınıza ve doktorunuza riayet edin. Yine çevrenizi, size ikramları ve hediyeleri konusunda uyarın ya da dikkatli olun. Masanızın üzerinde atıştıracak birşey bulundurmayın ama meyve yeme alışkanlığınızı ilerletin. Çevrenizdekilere siz örnek olun. Ek programlara aldırış etmeyin. Çevrenizdekilerin ve yakınlarınızın çabasına teşekkür edin ama aldırış etmeyin. Size uygun ve kendinizi fiziksel ve ruhsal açıdan iyi hissedeceğiniz kilolarda çok yazlar temenni ediyoruz.

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014


takıntı

by İsmail ÖZTÜRK


Ne yapmam gerekir?

TAKINTI

Zihnimdeki düşüncelerden kurtulamıyorum.

(obsesyon)

Takıntılı kişilerde düşünceler özellikle kişilerin aklına gelmemesi için uğraşmasına rağmen aklına kendiliğinden gelir veya belli durumlar ve ortamlarda kendiliğinden ortaya çıkar ve sıklıkla sıkıntı verici, korkutucu veya utandırıcıdır.(örneğin cinsellik; ergen bir kişinin cinsel olarak yasak utandırıcı bir şey düşünmesi, istemesi, hayal etmesi gibi ). Takıntılı iseniz bu düşüncelerin, istek, hayal ve endişelerin aklınıza gelmesi size sorumluluk da yükler; aklınıza böyle bir şey gelmiş olması nedeniyle önlem almadıkça içiniz rahat etmez.

İsmail ÖZTÜRK Psikolojik Danışman

TAKINT

(obsesyon)

Örnek olarak bir kişinin ellerinin temiz olduğu bilmesine rağmen pis olduğunu düşünmesi. Bu düşünceler kişinin sosyal ve mesleki işlevlerinde belirgin bozulmaya yol açar.

Giderek bütün hayatınız endişeleri düşünme, temizleme veya kontrol etme ile geçmeye başlar. Aşırı sorumluluk duygusu nedeniyle sevdiklerine ya da çevresindeki kişilere zarar vereceğiniz duygusuyla hareket eden, gününün büyük kısmını bu korkuyla geçiren binlerce kişiden biri olursunuz. Tuvalette veya banyoda temizlenmediğiniz düşüncesi ile saatlerce kalabilir, aldığınız sebze ve meyveleri sevdiklerinize zarar gelmesin diye saatlerce yıkarsınız. Takıntılı kişileri normal kişilerden ayıran; günlük işlevlerini etkileyecek, kısıtlayacak, bozacak kadar şiddetli ve yoğun olan bu düşünceler, kişinin isteği dışında gelirler. Kişi o düşüncenin zihnine girmesine engel olamaz. Aynı şeyi tekrar tekrar yapar ve yapmaktan da kendini alamaz. Bu düşünceler ya da davranışlar kişi tarafından mantıkdışı olarak değerlendirilir ve yoğun sıkıntı ve huzursuzluğa yani anksiyete’ye neden olur.

Elbette ki her insanda saplantılı, takıntılı düşünceler oluyor ama sağlıklı kişileri takıntılı kişilerden ayıran özellik yaşanılan huzursuzluk hali takıntılı kişilere göre daha kısa süreli, kişinin kendisine daha az yabancı, kişinin zihninden bu düşüncelerden kurtulmasının daha kolay olması, kişide sıkıntı oluşturmaması ve kişinin bu düşüncelerden kurtulması için çaba harcamamasıdır.

Takıntı (Obsesyon)

D

Düşünmek istemediğiniz, yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız tekrar tekrar zihninize gelen, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler ya da bilince takılarak korku ve bunalım yaratan, kişinin istemli çabalarına karşın kurtulamadığı ısrarla tekrar eden dürtü, istek, hayal ya da düşünceler takıntı (obsesyon) olarak tanımlanır.

Çocuğunuzun uzun süre banyo yapması, elini uzun süre yıkaması, bir şeyleri sayarak yapması, okul kitaplarıyla, odasıyla ilgili aşırı düzen ve titizlik göstermesi, arkadaşlarına ya da kirli olduğunu düşündüğü şeylere dokunmamak için aşırı kaçınma ve temizlenme davranışlarında bulunması bu bozukluğun başladığının işaretleri olabilir.

9

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014


Takıntı (Obsesyon)

10

1- Saldırganlık - Zarar Verme Takıntısı: Kendine zarar verme, başkalarına zarar verme, kontrolü kaybedip saldırma kaygısı. Takıntı kişiler endişelendikleri şeyi gerçekten yapmak istemez, bunu isteyebilecekleri düşüncesinden rahatsız olurlar. Kişi zarar vermekten korktuğu durumlardan kaçma, kesici aletlerden uzak durma, çocuğunu kucağına almaktan kaçma, ürünlerin son kullanma tarihlerini takip etme gibi bir takım hareketleri takıntılı düşünceleri kafasından atmak için uygular 2- Kirlenme - Bulaşma Takıntısı: Bir yere dokundum mikrop bulaşır mı? Bu takıntıda kişi iğrendiği, tiksindiği ya da korktuğu durumla ilgili aşırı zihinsel uğraşlarda bulunur. Örneğin idrar, ter, mikrop, kir, hayvanlara dokunma, kapı kollarının kirlenmesi, hastalık bulaşması gibi. Takıntılı düşünceyi kafasından atmak için kişi aşırı yıkama ve yıkanma, bir şeye dokunmaktan kaçınma, hastalıklara karşı aşırı hassas sorgulamalar, insanlarla temastan kaçınma, dışarıda yemek yemeden kaçınma, evdeki diğer bireylerin temizlenmesi ile uğraşma davranışlarını gösterir. 3- Dini Takıntı: Hiç istemediği halde dini değerlere küfür etme, hakaret etme düşünceleridir. Dinsel inanışlarla ilgili kaygı, aşırı uğraş, abdest almada yanlış yapma kaygısı, camide küfür etme kaygısı gibi. Bu kaygıyı kafasından atmak için; camiye gitmeme, tekrar tekrar abdest alma, dinsel konuları konuşmama, içinden küfür geçme durumuna karşılık tövbe etme ve sürekli besmele çekme gibi davranışlarda bulunur. Özellikle ergenlik çağında bu düşünceler ile kişi bu düşünceler ile kendini suçlu günahkâr hisseder, böyle şeyler düşündüğü PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

SIKLIKLA GÖRÜLEN TAKINTILAR

için kötü biri olduğunu, başına kötü şeyler geleceğini düşünür yoğun sıkıntı yaşar. Bu duygu durumundan kurtulmaya çalışan kişi okuduğu duayı defalarca tekrarlamak zorunda kalır.

4- Düzen ve Simetri Takıntısı: Terlikler, eşyalarım simetrik olmazsa işlerim kötü gider mi? Eşyaların düzenli ve simetrik olmamasından aşırı derecede rahatsızlık duymak. Eşyaların asimetrik dizilmesi, sıralama hatası, kıyafet uyumu, hizalama hatası gibi davranışlarda bulunur. Bu davranışlara karşı eğik duran eşyayı düzeltme, kıyafetlerde uyum arama, her nesneyi sınıflandırma, ayırma gibi davranışlarda bulunur. 5- Biriktirme-Saklama Takıntısı: Bu kişiler her gördüklerini eve taşırlar ve biriktirirler. Eve getirdikleri şeylerin büyük bir kısmı işe yaramaz türdendir; ama bunları toplayan takıntı hastası, bir gün lazım olabileceğini düşünür. Gördüğü nesneleri almadığı zaman içten içe doğru huzursuzlaşır. Biriktirme sonucu evde adım atılacak yer kalmaz ve evi ağır bir koku sarar. Buna rağmen takıntılı kişi, taşıma işinden vazgeçmez ve evini çöp ev haline getirir. Bazı takıntılılar ise, dışardan buldukları nesneleri getirmezler; fakat evlerinden dışarıya hiçbir şey atmazlar. Eskimiş elbiseler, kullanılamayan tabaklar, yıpranmış halılar, kırılmış camlar, boş şişeler, tahta parçaları, ambalajlar, poşetler evin her tarafını doldurmuştur. Bu nesnelerin ne maddi ne de manevi değeri yoktur; ama takıntılı kişi bunları atmaya kıyamaz. İlaç kutularını saklama, telefonuna gelen hiçbir mesajını -maili silememe gibi

6- Şüphe - Kontrol Etme Takıntısı: Ocağı kapıyı açık unutmuş olabilir miyim? Kapıların kilitlendiğinden emin olma, doğalgazın kapatıldığından emin olma, ütünün fişini çektiğinden emin olma, yemeklerin bozuk olup olmadığını kontrol etme gibi sayılabilir. 7- Cinsel Takıntı: Özellikle ergenlik çağındaki çocuklarda sık görülür. Cinsel içerikli konuşma kaygısı, cinsel organa bakma kaygısı, cinsel fantezi kurma kaygısı gibi. Bu duruma karşı kişi bakmaktan kaçınma, sohbetten kaçınma, cinsel ilişkiden kaçınma gibi davranışlarda bulunur.

8- Hastalık Takıntısı: AIDS mi oldum? Beyin kanaması mı geçiriyorum? Kişinin kendisini sürekli hasta olarak düşünme, nerede bir hastalık adı duysa kendisi de yakalanacakmış gibi düşünme durumudur. 9- Sayma Takıntısı: Bazı şeyleri belli sayıda yapmazsa veya saymazsa kötü bir şey olacağını, kendisinin veya ailesinin başına kötü bir şey geleceğini, işlerinin ters gideceğini düşünür ve sıkıntı yaşar. Bu takıntı türünde yaşadığı sıkıntıyı gidermek için kişi gördüğü ya da düşündüğü her şeyi saymaya çalışır. Araç plakalarını, bina numaralarını, yerdeki parkeleri, kişileri vb. Bu işlem sırasında da ciddi olarak yorulur. Bazı sayılar uğurluyken bazı sayılar uğursuzdur. Uğursuz sayıları aklından uzaklaştırmaya çalışırken uğurlu sayıları düşünmeye veya yaptığı hareketleri bu sayıda tekrar etmeye çalışır. Örneğin uğurlu sayısı 2 ise kapıya iki kez dokunur, pek çok hareketi iki kez yapar.


A

? ı l a m l ı p a y r nele terapiler hem Bilişsel ve davranışçı e hem de özelikle hastalığın tedavisind n önlenmesinde arı tekrar eden duruml tmakta, tedavide çok önemli bir yer tu n de ilaç tedaze bazen tek başlarına ba ilmektedirler. ab nıl lla ku te lik bir vileri ile

Aklına gelen her şeyi karşısındakine sormak zorunda hisseden, çocuklarına zarar vereceğisaatlerce sebze, rde amaç hastayı ni düşündüğü için içinde yıkarken Davranışçı tedavile oluşturduğu için n gü ni eli , an ay yık e meyv kaygı inde çok zaman kaygı veren ve davranışlarına neden defalarca ve her sefer ma çın ka ğa ve bo a i çm ğin ka be be uş ğm do ni karşıya getirmek harcayan, ye cağını dü- olan düşüncelerle karşı ata n da ğın ca ku da oluşturduğu kaycağını ya gelmesin diye ve bu karşılaştırmanın ye giren tekrarrar za ne eri ikl vd se n, devre şüne nışlar geliştiren, gıyı azaltmak için çok enteresan davra ek geliyor diye layıcı davranışları engellemektir. Davrazı düşünce ve davetm kati Kişinin kendindeki ba stalığın belirtileri dik , me git ne eri camide aklıma küfür üz pısını kilitlediğin- nışçı tedavilerde i ranışların bir ruhsal ha i çoğu kez gitmekten kaçınan, ka kilometrelerce başka yöne çekme, stresle mücadeley eceğine karar vermes çevresinbil için ola ığı em nt ad yö i olm gib in k” em ac kın den feedb r. Takıntılı kişilerin ya zaman harcayan, öğrenme ve “bioHedef rahatsızlık güçtü adaşlarına . ark yolu geri dönmek için dır ve kta e ma rin rilan ele rle gu üy ye uy e bir ail ler arının kaygıyı dekilere, ğu rdu ştu ak adına olu olm tuvaletini yaparken idr ı in en ıntılı kişiye yardımc n, gusül abdestini veren düşünc kişiler; tılı kın ne sıçradığını düşüne falarca tekrar- söndürmek ve alışma durumunun oluş- tak Ta ir. ted görev düşmek de k ço an için pıl ak ya alm de kil rak şe ola vra tam ktır. Bu e ve da nışları doğru sırayla ya da masını sağlama tedavileri adı verilir. sıklıkla takıntılı düşünc layan, abdest alırken a fark edildiğinde, dır diye defalarca tedaviye alıştırm rin fiziksel duygusal çevredekiler tarafından ı ile eksik yapmış mıyım ile rşı kiş nasıl ka lanacaklar küfür çıkacak diye (Bio-feedback k için fiz- öğrenildiğinde ağı, ma ac tır an art ıpl ı ay tekrarlayan, ağzından rın ğu kla Ço ğlı r. sa tave ruhsal endişe yaşarla ktan kaçınan ili ima ilg tiğ lun rek bu ge de i ceile ler için leb me lum rü top değiştir çük düşü çalışmalarda insan yolojilerini nasıl idir.) dalga geçileceği, kü ttiklerini paylaşniğ tek n de be in kıntılı kişiler; yapılan zih kimyasallarından ni öğrendikleri bir ği düşüncesi ile hisse aktan kaçınır. beynindeki mutluluk rm eviy se un un on rm maktan ya da açığa vu masından çok ız ats rah biri olan serotonin ho şla aç ba am ın ınalması sonras Tedaviye hastalığ Bilişsel tedavilerde ise sinin ve etkinliğinin az tespit edici düşüncelerin oluşturduğu sorum- uzun süre sonra gelebilmektedir. iği ild eb liş ge n ını lığ da takıntı hasta ktır. Sorumluluk luluk algısını azaltma edilmiştir. ma olmadığında da yakınlarınızda biçiminde bir algıla i Takıntıların sizde ya ric ve ık ızl ats rah gelen u duyuyorsanız bir lar devam etmek- hastalar akla isiz olabileceğinden kuşk fesyonel yardım etk ve k ma tır aş Bu konudaki çalışma ızl verilerden hare- düşünceleri yans mana başvurarak pro tedir, ancak şu an bu inin etkinliğini kılmak için tekrarlayıcı davranışlar gös- uz etmelisiniz. es ep ketle, serotonin madd llanılmaktadır. terme ihtiyacı hissetmeyeceklerdir. tal ku yı ide av ma ıla ted r alg i çla ila gib n k ıra art ri gerçe gulamalara göre, Amaç düşüncele denle tedavide tehdit Son yıllarda yapılan uy ne Bu r. tektı m ma arı alt uy az k eti ny ma ok oş uluk algılarının ne ilaç – elektr nışçı terapi tehlike ve aşırı soruml vra da ve el işs bil uğu ve hangi düşündavisine nde tedavi şansı oranda gerçekçi old iği ild ed ve ila i ler em yönt . % 70-80’e çıkmaktadır

11

“ Takıntılar Mutluluğun düşmanıdır...

! i s i v a d e t takıntı ayı unutmayın!

Yayının son sayfas

TI” testini uygulam ında yer alan “TAKIN

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

Takıntı (Obsesyon)

artılı tehdit ve ce hataları sonucu ab a çıktığı hasta ile ay tehlike algılarının ort işsel hataların bebirlikte araştırılır. Bil yeterince işlevsel lirlenmesinden sonra rin daha gerçekçi olmayan bu düşüncele r değiştirmesi ye ve işlevsel olanları ile bir felaketle soin rin ele nc sağlanır. Düşü n hastalardan bu nuçlanacağını düşüne ak yerine özellikle düşünceleri durdurm mekte ve ardınakla getirmeleri isten rın oluşmadığını dan korkulan sonuçla uyum sağlamakta görmeleri tedaviye rmaktadır. önemli yararlar oluştu


Ömür boyu kişisel gelişim!

Arzu CİVAK Kişisel Gelişim Uzmanı

12

ömür boyu m i ş i l e g l e kişis adığın una inandığın fakat uygulayam luğ ğru do ve iğin bild r, ildi ya şanslı kazanımlar da bir an cümle kalıpları değ Ezber yöntemlerle tekrarlan ler hiç değildir. Herhangi bir durumda edinmiş olduğun ret değildir. kullanılmayan boş, atıl teknik uğun olumsuz tecrübeler gibi dışsal faktörlerden de iba ilgilidir. durum karşısında edinmiş oldsal ve duygusal dünyanda kendi içinde olup bitenlerle ruh en am tam , Kişisel gelişim

ik atınla ilgili en azından krit bir enerjiyle do- Kendi hay atif soki neg rda gün nla ala tüm n da ola Ya mli m gerekiza gelecek ve oldukça öne en kendin al. SorumKişisel gelişim için ne yapma laşmayı seçiyorsak, başımı am tam ğu, lulu rum e biz da ğu yor? negatif şeylerin sorumlulu amında istediğin yönde yaş ak, alm luluk en önemli ı arıy aittir. e o baş göstereceğin gelişimin ilk ve Bir şeyi başarmak için, önc çöz de İçin içinde yaşaman gerekiyor. sek olduğu bir günde ba- adımıdır. i dışarı yâda Enerjimizin yük şey her ığın att görünen bir yaş ve ün düğ u henüz şımıza gelen olumsuz gibi Eğer hayatının sorumluluğun tir. cek eye ilem etk da yansıtabilirsin. ar kad ilde “gerçek hadurum, bizi o so- 100% almadıysan, bir şek ma tut sek yük izi rjim ene r sayılırsın. iden arak, kiş Bu yüz yat” ın başlamasını bekliyo Kısacası içselliğinden yola çık ait. e biz bir şeylerin da ğu miçin ak mü lulu lini rum Tam sorumluluğu alm sel gelişim için ve potansiye lerin oluşşey ı adı k baz lme ek, abi lem tlemek gerekir- olmasını bek öze le kün olduğunca fazla kullan ley cüm bir tek i Yan ı şeylerin senin benliğinle den sen sorumlu- masını beklemek, baz şey na öncelikle iç dünyanla ve öz her ğın adı Yaş se: ellediğini ekiyor. bu sorumluluğu almanı eng amayüzleşmeye hazır olman ger sun! yaş atı hay çek düşünmek, tıpkı ger olduğun mak gibi. Aslında seni engelleyen tek z tsu mu a İlk yapmamız gereken nedir? vey n uğu old Mutlu uçta kişi yine sensin. in so- her şeyden sen sorumlusun. Son şey her n bite p olu zda imseç Hayatımı bir ve ır sıd açı Kurban rolü mutluluk bir bakış i Biliyorum, bazı durumlar için böyle düdek ren rumluluğunu 100% almak. çev ki, in elis etm ul kab u ayı dol Şun den dir. miz leri cih zor oluyor, ama seni enoynamamak ve ter an senin olmayı seçtiğin kişi- şünmek çok tşu , mu şey ıcı her olduğunu Kal ak. am lam başkalarını suç rak etkisi. gelleyen tek şeyin yine sen ola kt dire ve ası sım mı, yan adı bir ilk nin n tek yolu. luluğu ve başarıyı bulmanın bilmek, gücünü eline almanı in şey her k ece r ya da başımıza gelmiş ve gel Şunu mutlaka duymuşsundu sindir: aktır. ın sorummiş mle eyi den sorumluluğunu tamamen alm a Kendi gücünü (kendi hayatın kişinin, kendi yaşamınd bir en ver de a güç arın , iye luluğunu) başkal ündüğümüz “Sorumluluk verdiğimiz kiş ün değil. mk mü ken si , me ına En fazla kurban gibi gör det kas kay gelişme ruz”. Yani bir baş dır. olu var miş iz ver rim kle ene hayali seç uğu bile old irsen, Çünkü o zaman, yaratmış durumlar da inlikle di hayatınla ilgili bir sorumluluk ver kes bu k, rsa türlü ıyo yaş her u yor um eki dur izin ger Biz bir sına da bir otoritenin onayı kimse, “ben senin üzerinde güç kurma inin kiş kendi seçimimizdir. Elbette , bu adımında. sini seçiyo- vermiş olursun. Bu yüzden başıma kötü şeyler gelme la. sağ nı ası olm kal din de için ken rum” demez. Ama o durum . idir dis ken en seç mayı

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014


Peki, bu kararı vermek için daha ne kadar bekleyeceksin?

4 secrets about it olmadan, O otoritenin izni ya da onayı di kaken or, kendi adımlarını atamıy kendi la sıy ayı dol ve rarlarını alamıyor ada ort a ınd Asl or. mıy aya hayatını yaş . yok de se bir engel yok, suçlayacak kim ın atın hay di Tek yapılması gereken, ken bağımlı sorumluluğunu, dış faktörlere ak. alm ele % olmadan 100 cak, ama Bu belki hemen yarın olmaya adımlar lı bu yönde küçük ama devam ün. mk mü ak atarak hedefe ulaşm

sorumKendi hayatından sadece sen e ve ren çev e, din ken u bun lusun. Eğer bir lü güç a evrene iddia edersen, oldukç e elin ünü güc di duruma ulaşırsın. Ken alırsın. türlü şeyin Hayatta başına gelen her dan dusorumluluğunu almak, durum değildir. ram ruma değişecek bir kav larda um dur ı baz Bazı durumlarda alıp r. uyo olm uş dur bir almamak güçlü

n sorumGerçekten inanarak ve kalpte tiğin ve set luluk alınmalı. Böylece, his e sahip güc bu in yansıttığın enerjin, sen . ktır aca koy aya ort olduğunu apaçık

söyleyecek: Bazen, iç sesin sana şunu bir başkası “benim bu durumumdan bunu yapr, tıla sorumlu, bana şunu yap ıyorum…”. yaş ları bun tılar, bu yüzden ladığı zabaş a ışm çat bir İçinde böyle yorum: isti manlarda şunu hatırlamanı kime verirHayatının sorumluluğunu etmiş olurlim tes sen, o kişiye gücünü ar verme kar li ilgi ile atın sun. Kendi hay nu yapBu n. rsu olu miş ver de yetkisini e diğer ett Elb mak istemezsin değil mi? a dikdah da rın ışla insanlar da davran lu olum sor in sen a am katli olmalılar . duğun tek kişi var o da sensin ına teslim Gücünü elinde tut ve başkas etme.

1 2 3 4

adım 1

Hangi alanlarda sorumluluk alman gerektiğini belirle, adım 2 Bunu belirledikten sonra, gerçekten inanana kadar ”Ben sorumluyum!” cümlesini aynada kendine tekrarla, adım 3

Tam bir sorumluluk almaya karar verdiğinde nasıl hissettiğini farket, adım 4

BAŞLA PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

13 Ömür Boyu Kişisel Gelişim

Sadece sen, kendi hayatınına sürücü koltuğuna oturm . kararını verebilirsin


eğitimi

kolaylaştırmak Eğitimi Kolaylaştırmak!

14

O gün gözüme uyku girmemişti. Öylesine heyecanlıydım ki. Ertesi gün, tüm ilkokul hayatım boyunca çok önemli olduğunu söyledikleri, ortaokula geçiş sınavı adı verilen, aslında hakkında hayatımı nasıl etkileyeceğini bilmediğim o sınava girecektim. Çok kaygılıydım. Çoğu kimsenin hayatında yaşadığı büyük heyecanlardan birini, henüz 10 yaşında yaşayacaktım. “Bu heyecan beni ya mutsuzluğa götürecek ya da büyük bir başarı sağlayacaktım” diye düşünüyordum.

Bunu o zamanlar bilmiyordum. Şimdi araştırmalar yapıyorum. O günü bugünkü ben olarak düşündüğümde, kafamda her şeyi daha iyi çözüyorum. Bu araştırmaları yaptıkça aklıma o zamanki hissettiklerim, öğrenciyken yaşadıklarım geliyor. O zaman yanıtını veremediğim pek çok soruya şimdi cevap verebiliyorum. Bu yıl yayınlanacak kitabımda sizlerle bu bilgileri paylaşıyorum ki çocuklarınızı daha iyi anlayarak, öğrencilik hayatlarında onlarla iyi bir empati ortamı kurun. Şimdi neden bu ciddi heyecanı hiç unutmadığımı daha iyi anlıyorum. Peki; o gün ne oldu? O gün, karnım ağrıdı. O gün, elime kalemi alana kadar kendimi uzay boşluğunda gidermişcesine şaşkın hissediyordum. Sağımda solumda ben-

im gibi bir sürü akranım vardı. Hepimiz birer koyun gibi bekliyorduk. Maalesef; bu gençlik aynı zamanda inorganik yani deneylerin bile okul ortamında, yapay bir şekilde yapılarak açıklanmaya çalışıldığı çevrelerde büyüyor. Hikayeme dönersek .. O gün, o heyecan orada bitti. Sınav da bitti. İstediğim okulu da kazandım. Yüzüm gülmüştü. Şimdi, o günlerin üzerinden yıllar geçti. Araştırma yaparken en iyisi ve en güzeli olması için çok şey dilerken bir araştırma ile karşılaşıyorum. Amerikalı psikolog Yerkes ve Dodson’a göre güdülenme derecesiyle yapılacak işin zorluğu tamamen ters orantılı işliyor. Yani yapılacak iş, sınavda başarı gerektirip, zihinsel çaba da gerektiriyorsa çocuklarınızdan düşük

Kısaca üzerinden geçersem; güdülenmiş bazı öğrenciler öğrenme sürecine istekle, gönülden katılırken bazıları onlar kadar öğrenmeye güdülenmiş olamayabiliyor. Bu bağlamda ‘Bir atı suyun yanına götürebilirsiniz ama suyu içmesini sağlayamazsınız.’sözü de çok şey anlatmaktadır. Bu konuda bir eğitimci olarak ben de kendime cevaplar arıyorum. Onların başarılı olmalarında güdülenmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Öğrencileri daha iyi anlayıp, güdülenmelerini sağladığımda yani motivasyonlarını arttırdığımda öğrenmelerini kolaylaştırabileceğimi düşünüyorum. Biraz da endişeden ve öğrenmeye etkisinden bahsedelim. Velilerden duyduğum; kaygılı çocuklar, karınlarının ağrıdığını ya da hasta olduklarını veya okulda sevilmediklerini bahane ederek okullara gitmek istemiyor gibi ifadeler var. Bazı çocuklar, okulda başarısız olacakları için sözlülerden, sınavlardan ve hatta okuldan kaçabiliyor. Öğretmenlerini suçlayan ya da cezalandırılmaktan korktuğunu da söyleyenler var. Bu bilgileri bana aktaranlar, aileler ve okul çalışanları. Maalesef; tüm bunların nedeni, karmaşık bir süreç olan öğrenmeyi zorlaştıran PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

dereceli güdülenme beklemek işinizi kolaylaştıracaktır. Ama örneğin çocuğumuzdan odasını toplamasını bekliyorsak, bu iş kolay olduğu için maalesef yüksek oranda güdülenmesini sağlamanız gerekmektedir. Çünkü yapılacak iş basit bir iştir ve gerçekleşmesini sağlamak yüksek güdülenme düzeyi gerektirir. Aslında, bana bu çok mantıklı geldi ve bu konuda size başka örnekler de verebilirim. Yarışmalarda bakıyoruz; çocuklar heyecanlı olduklarında ve zorluk derecesi yüksek bir hobiyle ilgilendiklerinde, örneğin ‘okçuluk’ burada ciddi bir atış ve heyecan anında sonuç pek de iyi gitmeyebiliyor. Bu sporda başarı; sakin ve rahat bir kafa gerektirir. Karmaşık duygular ve kaygı, bir anlık dalgınlıkla sonuçlanabilir.

yüksek kaygıdır. Çocuk, ailesinin kendiyle ilgili beklentilerini bilir. Bu durumda başarı onunla ailesi arasında bir bağ kurar. Ancak başarısızlık, beklentileri karşılamayacağı için ne yazık ki aileyle çatışma başlar. Sınav kaygısı ve not kaygısı yüzünden özellikle imkânı az olan öğrenciler, bu süreçten oldukça zararlı çıkıyorlar. Evde bekleyen anne ve babaları da öfkeliyse ve kaygılarını arttırmaya yönelik davranışlarda bulunuyorlarsa, bu çocuklardan öğrenmeyi beklemek haksızlık sayılır. Sürekli gözlenirken ve davranışları takip edilirken, baskıya maruz kalan çocukların endişeleri onları okuduklarını anlamaktan epey uzaklaştırabilir. Devamlı ‘ Ödevlerini yaptın mı? ‘ sorulanın gündeme gelmesi öğrencide kaygıya neden olabilir. Ailelerdeki bu denetleme isteği arttıkça, başarıda zaman zaman azalmalar yaşanır. Ailenin verdiği özgüven arttıkça, okuldaki çocuk korkusuzca zorluklarla savaşabilir ve öğrenme sırasında bu güven sayesinde rahatça yol alır. Temelde özgüven verilmeyen çocuklar daha az başarılı olurlar. O nedenle bazen şöyle demek : ‘Bekleyelim, ne olacak görelim‘ daha tercih edilirdir.

Ailenin verdiği ö korkusuzca zorlu sırasında bu güv Temelde özgüven başarılı olurlar.


özgüven arttıkça, okuldaki çocuk uklarla savaşabilir ve öğrenme ven sayesinde rahatça yol alır. n verilmeyen çocuklar daha az

uyum yaşama zorluğu yaşadığında ortaya çıkar ve şiddeti uyum süreci uzadıkça artar. Psikolojik koşullara örnek olarak Amerikalı öğrencimin hissettiklerini ve yaşadıklarını örnek verebilirim. Henüz 10 yaşında ve ülkemizde yaşamaya ailesi hızlı bir şekilde karar vermiş. Türkçesi çok zayıf ve bu nedenle Türkçe öğrenmeye karar vermiş. O nedenle 2012 yılından beri ona Türkçe dersleri veriyorum.

Yıllar önce, sevgili arkadaşım Deniz ile üniversitede tanışmıştık. Şimdi onu neden bu kadar çok sevdiğimi daha iyi anlıyorum. Ben sınavlar için kaygılanırken, o bana her zaman ‘ Yaparsın yaz birşeyler ‘ der iri, mavi gözleriyle gözlerimin içine güven vererek bakar ve beni rahatlatırdı. Notları her zaman benden biraz daha yüksekti hatta beraber çalıştığımız da olmuştur. Ama o, rahat tavırları ve kaygıya karşı duyarsızlığı nedeniyle başarılı olmakta zorluk yaşamamıştır. Bu bağlamda çıkacak sonuç ‘take it easy ‘ sloganını söyleyen

Yeni bir ülke, yeni kurallar, yeni bir okul ve yeni bir hayat. Üstelik hiç bilmediği bir dili de çok kısa bir zamanda öğrenmesi gerekiyordu. Ailesi onu, Türklerle daha çabuk kaynaşması için azınlığın Türk çocuklar olduğu bir okula yazdırmıştı. Kısa süre sonra sınavlar başlayacaktı. Bu stresi yaratan, ortama uyum sağlama sürecinde yaşadığı gayretti.

Amerikan toplumundaki gibi çoğu zaman kaygı yükseltici tavırlardan kaçınmamızdır. Ebeveyn olarak da keza ani tepkilerden kaçınmalıyız. Aynı zamanda okul rehberlik servislerinden de gerektiğinde yardım almalıyız. Eğer veli olarak kaygılarınızdan kendinizi alıkoyamıyorsanız, yüksek beklentiye girme nedenlerinizi derinlemesine irdeleyiniz. Örneğin kaygılarınızla kaygılandırdığınız çocuğunuzun yerine kendinizi koyunuz. Temelde yatan nedenleri irdeleyerek, kısa süreli ve uzun süreli çözüm yollarını arayınız. Örneğin; çocuğunuza kendini test etmesi için fırsatlar yaratabilirsiniz. Bir grup öğrenciyle bir araya gelerek çalışma ortamı yaratabilir ve onun kendi kendini analiz etmesini sağlayabilirsiniz. Program yapmasını sağlayacak yetide olmayan, planlı olmanın hakkını yeterince veremeyen çocuklarınız için onlara yardımcı olmak amaçlı stratejiler yaratabilirsiniz. Kaygı demişken, stres kavramıyla devam edelim. Stres yediden yetmişe, her toplumda doğan ve yaşayan bir kavramdır. Özellikle gençlerden son zamanlarda bu sitemkâr sözcüğü sık sık duyuyoruz. “Anne çok stresliyim, üstüme gelme “gibi cümleleri sarfediyorlar. Sınav stresi bir yandan, maç stresi bir yandan, ödev yetiştirme stresi bir yandan bu stresler bir türlü bitmek bilmiyor. Peki, stres kısaca neden kaynaklanır? Stres; bireyin, yaşadığı toplumdaki fiziksel ve psikolojik koşullardan etkilenerek

Öylesine stresli bir öğrenciydi ki; uyum sağlama sürecinde üzgün olduğu zamanları hatırlıyorum ve stresini kontrol etmekte ne kadar da zorlanıyordum.

15 Eğitimi Kolaylaştırmak!

Gülşah ALTUNTECİM ÇAĞATAY Eğitim Danışmanı ve Eğitim Koçu gulsahcagatay.fr@gmail.com

Kendi haline bırakıldığını düşünerek rahatlayan çocuk hem birey olma yolunda ilerleyecek hem de güdülenmesini sağlayacak rahatlamayı yaşayacaktır. Çünkü bizler, özgüvenin elçisiyiz. Olgun ve deneyimli ergenler olarak, geçilecek yolları oldukça iyi tanımaktayız. Ayrıca, sanki yorulmuşcasına isteksiz ve taakatsiz olduğumuz anlarda çocuklarımıza bağırmak ve onlara hesap sormak gibi davranışlarda bulunmaktan kendimizi alıkoymalıyız. Farkında olmadan yüklendiğimiz çocuklarımız; sınav kaygıları ve aile baskısı nedeniyle gelecekleri için çok önemli olan akademik başarıyı yakalamaktan uzaklaşmaktadır.

O artık Türk okullarında okuyacak ve sınavlara girecekti. Başarılı ya da başarısız olacaktı. Tüm bu yaşananlar kaygıya neden olarak, hayatında uyarı anlamı taşıyan bir ünlem işaretini resmedecekti. Çünkü stres, vücuda yayılan bir hormondur. Bu hormon önce salgı bezlerini tetikler. Kana adrenalin salgısı karışır. Bu salgının yayıldığı beden, gerilir ve kendini ruhen temkinli bir hale sokarak strese doğru ilk adımı atar. Gittikçe stresi denetlemek zorlaşır ve beden yavaş yavaş bu hormona yenik düşmeye başlar. İşte bu noktada öğrencilerde isyan etmeye başlar. Birşeyi yapmamak için bazıları gergin olma eğilimi gösterir. Bazıları şirinleşerek “Anne yapmasam olur mu? Ödevimi sen yapar mısın ?” gibi isteklerde bulunur ve yaşından daha küçük bir çocukmuşcasına tavırlar gösterirler. Bu şekilde ebeveynlerine istediklerini yaptırmaya çalışırlar. Stres sadece psikolojik nedenlere bağlı değildir. Bedensel nedenli stres özellikle çocuklarda küçük yaşlarda başlar. Diş ağrısı, karın ağrısı ve boğaz ağrısı yaşayan çocuklarınıza hassas davranmanızı öneririm. Fiziksel acılarına yenik düşmelerini önleyecek mekanizma onlarda zayıftır ve henüz olgunlaşmamıştır. Bizler dişimiz ağrısa da konferansta konuşmacı olmuşuzdur. Hiç unutmam karnımın çok ağrıdığı bir günde, üniversitedeki hocam sınıfa sunum yapmamı istemişti. O gün her ne kadar o ağrı beni avucuna almış olsa da “Hocam karnım ağrıyor” deme cüretini gösterememiştim. Çocuklar için yaşam daha şeffah geçer. Karınları ağrıdığında rahatlıkla da bunu söylerler. PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014


Aynı zamanda fiziksel strese neden olan yaralanma ve düşmeler çocuklarımızın hayatında sıkça yaşanmaktadır. Bunlar öğrencide strese yol açar.

Eğitimi Kolaylaştırmak!

16

Ancak; psikolojik streslere verilecek örneklere, anne-baba anlaşmazlığını ekleyebilirim. Maalesef bu kavga ve tartışma ortamında büyüyen çocukların vücutlarında stres hormonu düzenli salgılanır ve bu hormon çocukları kilitler. “Kilitleme” tabirini ilk kez kullandığımı düşünüyorum ve başka kaynaklarda ya da makalelerde de böyle bir terime rastlamadım. Kilitleme nedir? Kilitleme stres hormonunun devamlı salgılanması sonucu çocukta reaksiyon eksikliği yaratan ve duraklamaya neden olan, gelişimi önleyici bir ruhsal süreçtir. Kilitlenen çocuk yayılan hormonun etkisinden bir türlü kurtulamaz. Çocuk ruhen kilitlenir ve zamanla bedensel kilitlenmeye kadar durum ilerleyebilir. Bir öğrencimde gözlemlediğim kadarıyla stressiz ortama geçişine izin vermeyen ortam şartları (bitmek bilmeyen anne-baba tartışmaları, başarısız okul hayatı) onu bu süreçte kilitli bırakmıştı. Zamanla konuşma isteksizliğini gözlemledim. Duygularını ne doğru ifade ediyordu ne de paylaşmak istiyordu. Evden fazla çıkmıyordu ve zamanını bilgisayar başında geçirmeyi tercih ediyordu. Bu kilitlenme ve stres, fiziksel bakımsızlığı beraberinde getirmişti. Saçları uzun ve dağınıklaşmıştı, tırnakları uzamıştı ve kirliydi. Ne yazık ki kilitlenme yaşıyordu. Tepkileri kilitlenmişti. Devlet okulunda okuyordu. Okula gitmek istemiyordu. Maalesef sınıfta da kalmıştı. Peki, sonra ne oldu? Ailesi doktorlara götürdü. Akrabalarından yardım alındı. Büyükleri onu sosyalleştirmek için bazı yerlere ve eğitimlere davet etti.

Son olarak; ön-arka kortekste aksaklıklar olması durumunda öğrenci okula devamsızlık ya da saldırganlık gibi eğilimler gösterebiliyor. Stresle Başaçıkma Yolları Her birey kendini telkin ederek rahatlayabilir ama biz ebeveynler için sorumlu olduğumuz çocuklarımızın hayatını düzene koymak bir vazifedir. Çünkü stresli çocukların beyni tam kapasite çalışmaz. Her yıl binlerce çocuk değişik sınavlara katılıyorlar. Birçoğu, sınav sırasında karşılaştıkları zor sorular karşısında strese girerek yapabilecekleri soruları da yapamaz duruma geliyorlar. Gerçekten de beyin kendi kendini bloklar. O nedenle sizlerle kolay ve pratik yollarla, çocuklarınıza dolaylı yoldan stres yönetimi hakkında nasıl yardım edebileceğinizi anlatacağım.

eğitimi kolaylaştırmak mümkün mü?

Bir yaşam koçu ile tanıştı ve spora başlaması gerektiğini ona anlattı. Kilitlenmişti ve bu kapının açılması için çabalamak gerekiyordu. Çabaladı. Ailesi yaptıkları hatayı anlamaya başladı. Gittiği okuldan onu başka okula aldırdılar. Yeni bir ortamda, taze bir başlangıç yapması için aile maddi ve manevi bir yükün altına girdi. Spor salonuna gitmek istediğini söyledi. Kayıdı yaptırıldı ve o şimdi her gün sporda, vücudunu etkisi altına almış stres hormonuyla savaşıyor. Birçoğunu da vücudundan attı. Kilitlenmesinin üzerinden çok

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

zaman geçmesi nedeniyle, açılması da zaman alacaktı. Çünkü okuduğum bir yazıdan kilitlenmeye yakın bir kavram olan bloklanma hakkında ilginç bilgiler edindim. Öğrenme sürecinde bilgiler üç yol kullanırmış: “Soldansağa, yukarıdan - aşağı, önden-arkaya.” Bu iletinin düzgün oluşması öğrenmeyi sağlıklı geçirmeyi sağlıyor. Bu aktarımın, stres nedeniyle kesintiye uğraması beraberinde bazı sorunları getiriyor. Sağ-sol beyin kürelerindeki stres nedeniyle oluşan baskıcı ortam; hesap yapma, okuma ve hatta yazma problemlerini tetikliyor. Öğrencinin yazısını okumakta zorluk çekiyorsunuz. Korteks ve limbik sistemin etkilendiği üst-alt beyin bölümündeki olumsuz akım ise dikkat dağınıklığına, anlamada güçlüğe ve hatta küfür etme isteğine kadar tetikleme yapabiliyor.

Bizler çocuklarımızın aynası, geleceklerinin mimarıyız. O nedenle aile içinde bizlere büyük bir görev düşüyor. Önce arınmaya kendimizden başlamalıyız. Örneğin; sofrada uyumlu ve hoş sohbette bir yemek çocuğunuzun o akşamı huzur içinde geçireceği anlamına gelir. Aile içi şiddet dediğimiz anne-baba arasındaki kavgalar ne yazık ki çocuklarınıza stres kaynağı olacak. Alkol alımı ve sigara içmeyi mümkünse erteleyin en azından çocuklarınızın olmadığı alanları tercih edin.

Haydi! Eğitimi k


Hafta sonlarınıza gelince, serbest zamanlarınızı iyi programlayın. Çocuklarınıza güzel hobiler edindirin. Onları bir kursa yazdırmaya çalışın ancak maddi durumunuz el vermiyorsa doğaya yönelin. En güzel terapi, doğada yapılabilir. Bunun dışında eğitim koçlarından ya da belli bir kurumdan profesyonel destek alabilirsiniz. Unutmayın ekonomik şartlarınız bazı şeylere katılımınızı kısıtlayabilir. Ancak, cehalet ile kısıtlı kalmış bir aile olmaktan sıyrılmak sizin elinizdedir. Yapılan araştırmalar; ebeveynlerin maddi durumuyla çocuğun gelişiminin paralelliğini incelemiştir. Bu çalışmalarda; “maddi durumu iyi çocuk her zaman, iyi olanaklar içerisinde başarılı oluyordur“ gibi bir sonuç çıkmamıştır. Aksine; çevresinde aile bireylerinin devamlı ilgi gösterdiği, sevgi ortamında kırsal alanlarda büyüyen orta halli çocuklar; özel kreşlerde büyüyen, anne-babasının seyahatleri nedeniyle akşamdan akşama sevilen çocuklardan çok daha başarılı olmuştur. Maddi durum tamamiyle bir avantaj sağlamamaktadır. Önemli olan, stresi uzak tutan huzuru getiren paylaşımın bol olduğu bireylerle dolu bir ortamdır. O nedenle daha duyarlı ebeveynler haline dönüşüp, çocuklarımızı dinleyerek değerlendirmeli ve onların her türlü durumdan en az zararla ayrılmasını sağlamalıyız.

kolaylaştıralım..

17 Eğitimi Kolaylaştırmak!

Yapılan bir araştırma, sigara dumanının ciğerlere ve psikolojiye etkilerini incelemiştir. Sigara dumanı, içen kişiye ve çevresindekilere strese neden olan bir etki yapmaktadır. Bakıyorum bazı aileler, çocuklarının yanında sigara kullanabiliyorlar. Bunu gören bazı çocuklar olumsuz etkileniyorlar. Evleriniz temiz olsun, çocukların odaları ferah olsun. Arada sırada odaları havalandırın. Bol oksijenli ortam, soluk almayı kolaylaştırır. Nefes almak kolaylaşır ve stresi önleyen temiz ortam sayesinde psikolojik rahatlama sağlanır.


Sınav Kaygısı

18

sınav

kaygısı SINAVDA ”HEYECAN”

Sınavlara yaklaşırken heyecan faktörü de giderek önem kazanmaktadır. ’Heyecan’, her önemli olayda yaşadığımız çeşitli sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumudur ve normal kabul edilmelidir.

Heyecan duygusu kişinin günlük hayatında önemli bir yer tutar. Kişi duyarlı ve heyecanlı olmasını bir avantaj olarak görmelidir. Heyecan bizi uyarır ve bir şeyi yapabilme gücümüzü de arttırır. AMA UNUTULMAMALIDIR Kİ heyecan belli bir ölçüde olduğu takdirde kişinin daha dikkatli olmasına yardımcı olan, yaptığı işten zevk almasını sağlayan bir duygu durumudur. Aşırı heyecan ise hata yapmaya ve psikolojik problemlere yol açıp kişinin davranışlarını kontrol etmesine engel olarak hata yapmasına sebep olduğundan zararlı olmaktadır. Artık heyecanınız günlük hayatı olumsuz etkileyecek duruma geliyorsa bu noktada bazı tedbirler alarak heyecanınızı yenmeliyiz. PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

HEYECANLANMAKTAN KORKMAYIN

KAYGI

Heyecandan korkmak, heyecandan rahatsız olmak, ‘heyecanlanıyorum galiba’ diyerek korkuya kapılıp kaygılanmak bizim hata yapmamıza neden olur. Bu nedenle hata yapma endişesi taşımaya başlarız. Çocukluklarında devamlı aşağılanan, ailesinin ve kendisinin beklentileri yüksek olan veya mükemmeliyetçi kişilerde; kişinin heyecanını en çok arttıran sebeplerden biri olan hata yapma endişesi çok görülür. Bu özelliklere sahipseniz daha dikkatli olmalısınız. Hata yapma endişesi ile belli bir ölçüde var olması gereken heyecanımızdan da oluruz ayrıca kaygı ve panik durumumuz da artar. Artık bizi hataya sürükleyen, bizi engelleyen, heyecan değil, KAYGI, KORKU VE PANİKTİR.

Kaygı, çoğu zaman nedeni belli olmayan korkudur. Kişinin karşılaştığı durum ve olaylar karşısında duyduğu ve engellemekte zorluk çektiği aşırı endişe ve korku halidir. Kaygı gelecekte olabilecek kötü bir olayı korku içinde beklemek olarak tanımlanır. Korku ile kaygı genellikle birbirinin yerine kullanılır. Ama ikisi aynı şey değildir. Korku, bir tehdit anında bedensel tepkilerin yanı sıra hissedilen duygusal tepkidir. Tehditle orantılı olarak azalıp çoğalır. Kaygı ise, bununla orantılı değildir. Tehditten bağımsız olarak da devam edebilir. Örneğin sınav kaygısını yaratan sınavdan başarısız olunacağı ve bu başarısızlığın bazı değerlerin sonu olacağı korkusudur. Kişinin sınav için yaşadığı korku sınavdan çıkınca biter kaygısı ise sınavdan sonrada devam eder.


19 Sınav Kaygısı

Sınavlar sadece birer fırsattır. Bu fırsatların bir şekilde telafisi vardır. Sınavlar ölüm-kalım meselesi değil, yararlanılması gereken bir fırsattır. Bu fırsat kaçırılsa bile hayatta başka fırsatlar sizi bekler. Bir kapı kapanırsa başka bir kapının açılacaktır. Sınava olduğundan farklı anlamlar veren öğrenciler için her sınav bir “Kriz”dir. Kısacası sınavı bir ölüm/kalım sorunu yapmadan düşünürseniz daha başarılı olursunuz. Sınavlar sizin kişiliğinizi ve varlığınızı değerlendirmiyor.

KAYGININ BELİRTİLERİ Kaygı solunum hızının değişmesini, kalp atışının hızının artmasını, benzin sararmasını, ağzın kurumasını terlemeyi, iskelet kaslarında bir gerginliği, titremeyi içeren karakteristik bir otonom sinir sistemi faaliyetidir. Kaygı bozukluklarında hissedilen fizyolojik belirtiler; çarpıntı, düzensiz kalp atışları, göğüs ağrısı, düzensiz solunum bayılma hissi, ağrı, sızı, ürperme, yorgunluk, beyni boşalmış hisleri, baş dönmesi, uyuşma, bulanık görme, halsizlik, yutkunma güçlüğü, karın ağrısı kas yorgunlukları, mide bulantısı, ishal, sık idrara çıkma veya sıkışma hissi, adet sorunları, ağız kuruması, vücutta ateş basma hissi, terleme, ellerin buz gibi olması, ellerde titreme, nefes alamama, vb gibi belirtilerin tümü veya bazıları gözlenir. SINAV KAYGISI Uzun bir süredir sınava hazırlanıyor ve sınavın yaklaşmasıyla beraber, gözle görülebilir bir endişe hali yaşıyor olabilirsiniz.

Uykuya dalmakta güçlük çekiyor, yemek yiyememekten, iştahınızın azlığından şikâyet ediyor, hayattan aldınız zevkte bir azalma hissediyor olabilirsiniz. Peki, nedir bizi böylesine endişelendiren, iştahınızı azaltan, uykunuzu bozan, hayattan aldığımızı zevki azaltan şey? KAYGI… Sınav kaygısı toplumumuzun (öğrenciler, aile çevresi) büyük bir bölümünü ilgilendirmektedir. Kaygı temelde kişiye rahatsızlık veren olayın kendisinden değil olayın kişi için taşıdığı anlam, sınava bakış açımızdan kaynaklanmaktadır. Örneğin birçok öğrenci sınavlarla birlikte kişiliğinin ve varlığının değerlendirildiğini düşünür. Bu duruma bağlı olarak ta yoğun kaygı yaşar.

Örneğin az miktarda kaygı duymuyorsak, sınav bizi heyecanlandırmıyorsa onu yeteri kadar istemiyoruz; öğrenmeye, bir amaç edinmeye motive değiliz demektir. Çünkü bize gerekli hırsı ve itici gücü veren kaygıdır. Öyleyse sunu söyleyebiliriz ki sınav kaygısı belirli oranda olduğunda bize fayda sağlayan, başarılı olmamız için bizi kamçılayan bir olgudur. Bir sınava girmeden günler önce sınavı başarıp başaramayacağınız düşüncesi beyninizi aşırı meşgul ediyorsa ve yoğun bir kaygı hissediyorsanız üstelik bu kaygı sizi gündelik isinizi bozuyorsa, uykularınızı, yeme duyunuzu etkiliyorsa, neredeyse başka bir şey düşünmüyorsanız sınav kaygısı sizin de sorununuzdur.

Gerçekte sağlıklılığın korunması ve aşama yapılması için belirli düzeyde, AŞIRI OLMAYAN, KAYGIYA ihtiyaç vardır. Kaygının kişiyi tehlikelere karşı uyarma koruma ve harekete geçirme özelliği de vardır.

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014


SINAV KAYGISININ NEDENLERİ; Sınav kaygısı yaşanmasında birçok neden sayılabilir. Bunları kişiden kaynaklanan nedenler ve kişinin kendi dışında cevreden kaynaklanan nedenler olarak iki ana başlık altında toplayacağız.

Sınav Kaygısı

20

A) Kişiden kaynaklanan nedenler; • Uyku düzeninde bozukluk • Yetersiz dinlenme • Dengesiz beslenme • Zamanını verimli kullanmama • Test tekniğini tanımama, • Verimli ders çalışma tekniklerini bilmeme • Dikkat toplama teknikleri hakkında bilgi sahibi olmama • Başarısızlık korkuları • Başkalarıyla kıyaslanma düşüncesi ve kendini zayıf olarak algılama • Yeterince çalışmadığı için kendini suçlama • Performansına ve yeteneğine güvenmeme • Özgüven eksikliği • Sınava yeterince hazırlanmama duygusu • Süreyi yetiştiremeyeceği korkusu • Sınav anında hatırlayamama hiç bir şey bilmediği düşüncesine kapılma • Sık sık alacağı notu ve başarısızlığın sonuçlarını düşünme • Sınavın gözünde olduğundan fazla büyütülmesi • Aile ve yakınlarını hayal kırıklığına uğratacağını düşünme • Gerçekçi olmayan istek ve beklentiler B) Kendi dışında cevreden kaynaklanan nedenler; • Çevrenin birey üzerindeki baskısı • Ailenin ekonomik durumu • Ana-baba mesleği • Yaşanan yer • Arkadaş çevresi SINAV KAYGISIYLA BAŞ ETME Sınav kaygısının başındaki en büyük sorun kişinin kendini tanımaması, özgüven eksikliği gelir. Özgüvenimizi sağlayan en önemli duygu ‘elimizden geleni yaptığımız’ duygusudur. ‘Kendimize verdiğimiz değer’ ve ‘elimizden geleni yaptığımız’ duygusu bize özgüven kazandırır; aşırı heyecanımızı, korkularımızı ve kaygımızı önler. Bir öğrenci şunları düşünmelidir; • Ben alabileceğim en iyi sonucu almak için yeterince çalıştım • Yapabileceğimi biliyorum • Şimdi yapmam gereken olabildiğince sakin olup başarmaktır. • Bu bir yarışma sınavıdır ve her şey bana bağlı değildir. • Heyecanım normaldir, korkuya ve kaygıya kapılmam için hiçbir neden yoktur. • Sınavlar benim kişiliğimi ve varlığımı değerlendirmiyor.

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

Hayatta birçok şey gibi sınav kaygısı da öğrenilen bir davranıştır. Bir duygu öğrenilebiliyorsa aynı şekilde bırakılması, vazgeçilmesi de mümkündür. Bunun için ilk adım, bu davranışın nerede veya neden ortaya çıktığını belirlemek ve bu davranışın sonlandırılması için çalışmaya başlamaktır. Sınav kaygısı için önce ‘Kaygının sebebi nedir? daha sonra ‘Kaygıyı yenmek için neler yapabilirim? sorularına cevap bulmalıyız. Sınav kaygısının nedenlerinin neler olduğu net bir şekilde tanımlanınca aslında çözümleri içinde bir yol alınmış demektir. Sınav kaygınızın nerelerde yükseldiğinin farkına varın.

Kişi kendisinde oluşan kaygının nedenleri konusunda bir fikre sahip ise onlarla baş etmenin yollarını üretebilir. Kişi zamanını, kaygılanarak, şüpheye düşerek, kendinizi suçlayarak geçirmemeli. “Ne yapabilirdim?” diye değil, “Şu anda ne yapabilirim?” diye düşünmelidir. AZ KAYGI = BAŞARI Unutulmamalıdır ki kaygı; belirli oranda olduğunda bize fayda sağlayan, başarılı olmamız için bizi kamçılayan bir olgudur, öğrenmeye, bir amaç edinmeye motive eder. Öğrenmenize engel olan, motive olmanızı engelleyen aşamadığınız kaygılarınızda bir uzmandan yardım almaktan da korkmayın

“ sınav kaygısı ile baş etme ”


Buket ÖZTÜRK Psikolojik Danışman Rehber Öğretmen

21

Sınavlar sadece birer fırsattır. Bu fırsatların bir şekilde telafisi vardır. Sınavlar ölüm-kalım meselesi değil, yararlanılması gereken bir fırsattır. Bu fırsat kaçırılsa bile hayatta başka fırsatlar sizi bekler. Bir kapı kapanırsa başka bir kapının açılacaktır. Sınava olduğundan farklı anlamlar veren öğrenciler için her sınav bir “Kriz”dir. Kısacası sınavı bir ölüm - kalım sorunu yapmadan düşünürseniz daha başarılı olursunuz. Sınavlar sizin kişiliğinizi ve varlığınızı değerlendirmiyor. Beklentileriniz ile yapabilecekleriniz birbiriyle uyumlu olsun. Kendi yetenekleriniz dışında bir alandan başarılı olamazsınız. Sözel yeteneğiniz varsa sayısal alandan bir bölüm kazanmayı beklemeyin! Sınav kaygısının azalması için planlı ve programlı ders çalışma alışkanlıkları kazanmalı, etkili ders çalışma teknikleri öğrenmelisiniz. Bu konuda bir uzmandan yardım almaktan korkmayın! Sınav gününe yakın alışkanlıklarınızı değiştirmeyin. Her zamanki saatte uyuyup her zamanki saatte uyanın. Beslenmenize her zamanki düzende devam edin. Sınava elinizden gelenin en iyisini yapabileceğinizi düşünerek, ama aynı zamanda da sınırlarınızı kabul edip gerçekçi bir şekilde yaklaşın. Bilginizi sonuna kadar kullanmaya çalışın ancak, bilmediğiniz ya da hatırlayamadığınız sorularda kendinizi suçlamayın. AİLEYE DÜŞEN GÖREVLER Sevgili anne babalar unutmayın ki gencin moralini bozan, motivasyonunu düşüren, öfkelendiren ve kaygılanmasına yol açan, anne-baba davranışları öğrencinin başarısız olmasına yol açar. Bu konuda dikkatli olmalısınız. Bazı anne babalar çocuklarının motivasyonunu artırmak için; “bu gidişle sen asla kazanamazsın”, “bu kadar çalışmayla kazanamazsın“, “bu kafayla gidersen zor kazanırsın” gibi sözler söylerler. Bu tarz olumsuz söylemler kişide olası hayal kırıklıkları, aşırı sorumluluk duygusu, özellikle aile çevresindeki yankıların yol açacağı tepkilerin korkusuyla paniğe neden olabilir. Çocuğunuzun başarısı için maddi-manevi fedakârlık yaptığınız doğrudur. En az onun kadar emek harcamışsınızdır.

Karşılık beklemek de en doğal hakkınız olabilir. Çocuğunuz, gayret sarf ettiği halde eğer sonuç beklediğiniz gibi değilse, elinden gelenin o kadar olduğunu kabullenin.

Çocuğunuzun, sürekli olumsuz yanlarını, yapamadıklarını vurgulamak yerine, olumlu yanlarını görmek onun özgüvenini arttırır.

Ailelerin çocuklarından çok fazla beklentisinin olması ve çocuğun bunları gerçekleştiremeyeceği düşüncesi kaygı düzeyini yükseltir

Her zaman çocuklarınızın yanında olduğunuzu hissettirin. Ailenin desteğinin olamaması kişide kaybederse asla tekrar denemeyeceğini ya da kendini toparlayamayacağını düşünmesine neden olur.

Çocuğunuzdan beklentilerinizde gerçekçi olmaya çalışın. Beklentileriniz ile çocuğunuzun yapabilecekleri birbiriyle uyumlu olursa çocuğunuz daha az kaygı yaşayabilir. Hiç matematik yapamayan çocuğa matematik öğretmeni ol derseniz ne kadar başarılı olabilir. Çocuğunuzu hiçbir zaman başka çocuklarla kıyaslayarak, onu eleştirmeyin. Sık sık eleştirmek yerine, geçmişteki başarılarını onaylayın. Olumlu yanlarını ve çabalarını tespit ederek övün. Çocuğunuzu takdir edin.

Sınavlar sadece birer fırsattır. Bu fırsatların bir şekilde telafisi vardır. Aile, öğrenciye sınavın bir ölüm-kalım meselesi olmadığını, yararlanılması gereken bir fırsat olduğunu, bu fırsat kaçırılsa bile hayatta başka fırsatların onu beklediğini, bir kapı kapanırsa başka bir kapının açılacağını anlatmalıdır.

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

Sınav Kaygısı

“sınav kaygısını” yenmek için öneriler


renklerin dünyası renklerIn

01_

07 14

“Altı” ana rengi olan tüm diller siyah, beyaz, kırmızı, yeşil, mavi ve sarı renkleri içermektedir.

Renk, ışığın göz retinasına ulaştığında, ulaşma şekline bağlı bir algılamadır. Işık maddeler üzerinde kısmen emilirken, bazen de kısmen yansıtılır. Bu da rengin çeşitliliğine sebebiyet verir. Tüm ışık dalga boylarının gözümüz retinasına aynı anda ulaşması durumunda, biz bu ışığı beyaz olarak algılarız. Işığın göz retinasına hiç ulaşmaması durumunda ise, biz bunu karanlık ya da siyah olarak algılarız. Çünkü gözümüz, 380 ile 780 nm arasındaki dalga boylarında olan ışıkları algılayabilmektedir. Algılayabildiğimiz ışıklar “görünen ışık” olarak tabir edilir.

>


23 Renklerin Dünyası

>

Renk, ışığın göz retinasına ulaştığında, ulaşma şekline bağlı bir algılamadır. Işık maddeler üzerinde kısmen emilirken, bazen de kısmen yansıtılır. Bu da rengin çeşitliliğine seb ebiyet verir.

n dünyası senin rengin hangisi?

Renkler, birbirleri ile karışarak ara renkleri oluştururlar. Bu ara renkler, başka ana renklerin de tamamlayıcısı durumundadırlar. Kırmızı için yeşil, mavi için turuncu, sarı içinse mor tamamlayıcı renk işlevi görür. Renk dengesi ise, karşıt renklerin birlikte kullanılması ile elde edilir.

02_

Renkler, renk tonunu ( kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi ve morun gölgelendirilmesi), renk canlılığını, parlaklığını ve cilasını kapsayan farklı yollarla değişmektedir. Turuncu ve somon gibi bazı renkler, isimlerini nesnelerin isimlerinden almaktadır; “kırmızı” gibi diğer renkler ise soyuttur. Farklı kültürler, renkler için farklı isimler kullanmıştır ve bazı kültürler renklerin isimlerini spektrum farklılığına göre belirlemiştir. Örneğin; Çince bir karakter 青 (Mandarin’de qīng, Japonca’da ao olarak çevrilen) hem mavi hem de yeşili kapsayan bir anlama sahiptir; mavi ve yeşil geleneksel olarak “青” işaretinin yansıması olarak düşünülmektedir. Diğer yandan Güney Kore mavi ve yeşil arasındaki farklılığı; yeşil için “綠(녹)” işaretini ve mavi için “靑(청)” işaretinin kullanarak göstermiştir. 1969 yılındaki Ana Renk Terimleri, Renklerin Yaygınlığı ve Gelişimi kitabında, Brent Berlin ve Paul Kay “ana” renkleri isimlendirmede tanımlamıştır (“kırmızı” ama kırmızının tonları olan “koyu kırmızı”, “kan kırmızı” ve “kırmızı-turuncu “değil). İki “ana” renk ismine sahip tüm diller koyu/soğuk renkleri açık/ sıcak renklerden ayırır. İlk ayırt edilebilen renk genellikle kırmızıdır sonra sarı ve yeşil gelir. “Altı” ana rengi olan tüm diller, siyah, beyaz, kırmızı, yeşil, mavi ve sarı renklerini içermektedir. Örnek on iki grubu kapsamaktadır; siyah, gri, beyaz, pembe, kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, mor, kahverengi ve gök mavisi (Rusça ve İtalyancada maviden farklıyken İngilizcede farklı değildir.)

Çağrışımlar Kişisel renkler, ulusal renkler gibi kültürel çağrımların çeşitliliğine sahiptir (kişisel renkler makalesinde ve renk sembolizminde tanımlanmıştır). Renk psikolojisi alanı, renklerin insan duygusu ve eylemleri üzerindeki etkilerini belirlemek için çalışmaktadır. Renkli terapi, Batı geleneklerine dayandırılan alternatif tıbbın bir şeklidir. Renkler farklı ülkelerde ve kültürlerde farklı çağrışımlara sahiptir. Farklı renklerin, bilme yetisi üzerinde etkilere sahip olduğu gösterildi. Örneğin; Avusturya’daki Linz Üniversitesi araştırmacıları, kırmızı rengin insandaki bilişsel işlevselliği arttırdığını göstermiştir. Spektral Renkler ve Renk Türetme Birçok ışık kaynağı, ışığın çeşitli dalga boylarının karışımıdır. Bununla birlikte, bu tür kaynakların birçoğu, gözün monokromatik kaynaklardan ayırt edebildiği kadar, spektral renge sahip olabilir. Örneğin; birçok bilgisayar kırmızı ve yeşil ışıkların birleşimi olan spektral turuncu rengin türemesini gösterir.

03_

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014


Renklerin Dünyası

24

04_

Bu renk turuncu olarak görünür, çünkü kırmızı ve yeşil doğru miktarlarda karıştırıldığında, gözün kırmızı ve yeşil koneleri turuncu olarak görülmesini sağlar.

CIE, 1931 renk boşluğunun boyanabilirlik diyagramı. Dış eğri sınır dalga boylarına sahip, spektral (veya monokromatik) odağı olan nanometre gösterilmiştir.

Monokromatik olmayan ışık kaynağının algılanan rengin anlayışındaki kullanışlı kavram, diğer ışık kaynaklarına benzer hassasiyet gösteren ışığın tek dalga boyunu tanımlayan baskın dalga boyudur.

Tanımlanan renkler, görüntüyü görüntüleyen aygıtın renk alanına dayalı olduğunu ve bu nedenle de bir rengin belirli bir konumda ve özelliklede monokromatik olmayan durumlarda kesinlikle doğru temsil edilemediğini biliniz.

Baskın dalga boyu renge benzemektedir. Bunların mor ( kırmızı ve viyola ışınlarının karışımı) olmasından dolayı ve desatürsyondan dolayı tanımın saf spektral renk olamaması tanımı gereği birçok renk algısı vardır.

Bu durum, gün ışığı sürekli spektruma sahipken, birkaç dar bandın spektrumuna sahip olan florsan lamba tarafından yayılan beyaz ışık ile örneklendirilmiştir. Nesnelerden yansıyan renkler farklı görünmesine rağmen, insan gözü bu tür ışıklarla ışık kaynakları arasındaki farkı açıklayamaz.

Spektral olmayan renklerin bazı örnekleri kromatik renklerdir; (siyah, gri ve beyaz) pembe, taba rengi ve morumsu kırmızı renk gibi renklerdir. İki farklı ışık spektrumu aynı rengin algılanmasında aynı etkiye sahiptir.

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

Bu durum genellikle daha yoğun kırmızı olarak görünen domates ve meyvelerle örneklendirilir. Birçok insanın renk algılaması, ana renk olarak adlandırılan üç rengin karışımıyla oluşturulmaktadır.

Bu durum televizyon ve diğer basınlarda basılan fotoğraflardaki renkleri tekrardan üretmek için kullanılır. Üç ana renk açısından bir rengi belirlemek için birçok yöntem veya renk alanı vardır. Her bir yöntemin renk özelliklerini kullanmada artı ve eksileri vardır. Daha uzak dalga boylarına yakın olsa da, kromatik diyagram üzerinde düz kenarlara sahip dalga boylarında olsa da, renklerin karışımı, özdeş spektral renk olarak algılanan saf bir renk üretemez. Örneğin; yeşil renk (530 nm) ve mavi rengin (460 nm) karıştırılmasından desatüre olan siyah ışık üretilir. Çünkü kırmızı renk alıcılarının tepkisi, 485 nm’ deki saf siyah renginden ve karışımdaki yeşil, mavi ışıklardan daha büyük olacaktır. Bundan dolayı ve renk baskı sistemindeki ana renklerin saf olmamasından dolayı, yeniden üretilen renkler asla mükemmel bir şekilde canlandırılamaz ve bu tür spektral renklerle tam olarak eşleştirilemez.

Bununla birlikte, doğal faaliyet alanları tam olarak canlı renkleri içermez, böylece bu tür faaliyet alanları bu sistem tarafından benzetilebilir. Verilen rengin türetme sistemiyle tekrar üretilen renk aralığı tam uzam olarak adlandırılır. Renk türetme sistemiyle ilgili diğer bir sorun kamera, tarayıcı gibi aletlerin edinimiyle ilgilidir. Alet içerisindeki renk sensorlarının özellikleri, insan gözünün alıcılarının özelliklerinden farklıdır. Aslına bakılırsa, bazı özelliklere sahip renklerin elde edinimi pürüzlü renk ile sonuçlandığından dolayı fotoğraflanmış faaliyet alanının spektrumu zayıf olabilir. Dört alıcıya sahip olabilen kuşlar gibi insanınkinden farklı renk alıcılarına sahip olan türler, insan gözüne aynıymış gibi görünen bazı renklerin farklarını görebilirler.

>


25

05_

Bu tür durumlarda, insana göre normal renkli görüşe göre ayarlanan rengin yeniden üretim sistemi hatalı sonuçlar verebilir. Uygun olarak uygulanmadığı takdirde, farklı aletlerin farklı renk tepkileri sorunlu olabilir. Dijital şekle dönüştürülen veya yüklenen renk bilgisi için ICC profillerine dayandırılan renk uygulama teknikleri, türetilen renklerin bozulmaması hususunda yardımcı olabilir. Renk yönetimi alet çıkışlarının tam uzam sınırlarını engellemez ama tekrar üretilen tam uzamdaki renk verisi girişlerinin iyi bir şekilde tasarlanmasına yardımcı olabilir. Pigmentler ve Yansıtıcı Medya

Pigment üreticileri kaynak ışığın beyaz olduğunu veya kaynak ışığın spektrumda eşit yoğunlukta olduğunu varsaymaktadır. Eğer ışık saf beyaz ışık kaynağı değilse (yapay ışıkların tüm şekillerindeki durum), spektrum sonucunda farklı bir renk görünür. Mavi ışığın altında görünen kırmızı boya, siyah gibi görünebilir. Kırmızı boya kırmızıdır çünkü o, spektrumun sadece kırmızı bileşenlerini yansıtır. Bunların hiç birini içermeyen mavi ışık siyah görünümü oluşturan kırmızı boyadan kaynaklanan yansıma oluşturmaz. Organik Renk Organik renkler, pigmentlerden çok karışma etkilerinden oluşan renklerdir. Bir malzeme uygun paralel hatta değerlendirildiğinde, bir veya birden çok katmanın şekillendiğinde veya renk dalgalarının ölçeğindeki mikro yapılarla birleştiğinde, renk etkileri üretilir.

Mikro yapılılar arasında boşluk bırakılırsa, daha kısa dalgaların ışığı, Tyndall etkili renkleri üretmek için dağıtılacaktır; gökyüzü mavisi (ışığın dalga boyundan ve havadaki moleküllerden daha küçük yapıların sebep olduğu Rayleigh dağılımı), opal parlaklık ve insan irislerinin mavisi. CD’deki çukurların dizilimi gibi mikro yapılar sıraya dizildiğinde, kırınım ağı gibi davranırlar. Bu ağ, karışma olgusundan ve beyaz ışığı farklı dalga boylarının ışığından ayırmadan dolayı, farklı yönlerdeki farklı dalga boylarını yansıtır. Eğer yapı bir veya daha fazla ince tabakadan oluşuyorsa, bazı dalga boylarını yansıtacaktır ve tabakanın inceliğine dayananları yayacaktır. Organik renkler ince film optikleri alanında kullanılır. Sıralı ve değişebilir organik renkleri tanımlayan deneyimsiz biri yanardöner renklidir diye tanımlar. Organik renkler, kelebek kantlarının ve böcek kabuklarının yanı sıra birçok kuşun tüylerinin mavilerinden

ve yeşillerinden sorumludur (örneğin; alakarga). Örneklerin aralıklarındaki çeşitlilik, tavus kuşu tüyleri, sabun köpüğü baloncukları, petrol zarı ve sedef gibi yanardönerlik etkisi bırakır, çünkü yansıyan renk görüş açısına dayanmaktadır. Birçok bilim adamı, Isaac Newton ve Robert Hook kanunlarını kullanarak böcek kabuğu ve kelebek kanatları üzerinde çalışmalar yaptı. Fotonik kozmetikler gibi organik renklerin kullanıldığı ürünlerin geliştirilmesinde 1942’den beri elektron mikrografisi kullanılmaktadır. Temel olarak renkler, ya beyaz ışıkların su veya prizma gibi ortamlardan geçmesine izin verilmesiyle ya da ampuller veya renkli pencere camlarından ışığın geçirilmesi gibi renkli ışıkların üretimi için, diğer yöntemlerin kullanılmasıyla üretilir. Ama renkli malzemelerden elde edildiği kadarıyla, boya ve pigmentleri karıştırarak elde ederiz.

>

Pigmentler, ışığın farklı spektrumlarını emen ve yansıtan kimyasal maddelerdir. Yüzey bir pigmentle boyandığında, yüzeyde tutulan ışık ve negatif dalga boyları yansıtılır. Dalga boylarının bu çıkarması, farklı renklerin görünümünü üretmektedir.

Birçok boya, verilen rengin yansımasını üreten kimyasal pigmentlerin ortasındadır.

>

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

Renklerin Dünyası

Kişilik rengi olarak griyi seçtiyseniz, soğukkanlılığın, muhafazakârlığın, güvenilirliğin ortasındasınızdır.


06_ Bu renkler doğal kaynaklardan veya sentetik kimyasalları kullanarak hazırlananlardan elde edilir.

Renklerin Dünyası

26

Bu spektral ışıklar veya bu birleştirerek elde edilen renkler olsun, tüm renkler bir parça bez boya, sanat veya boyalarla bir çalışma boyamak için kullanılan boyalardır. Bunlar frekansları veya titreşimleri emer.

>

Bu titreşimler sıcaklık veya soğukluk hissetmemize sebep olmaktadır. Kırmızının dalga boyu en uzun spektral renktir ve bu en düşük titreşimleri üretmektedir.

Kişilik renginizi değiştirdiyseniz veya aynı durumda hayatınızı kuşatan şartları belirlemek için çaba gösterdiyseniz, yeni favoriniz hayatınızda hangi noktalara dikkat çekmeniz gerektiğini ve bu şartlarla nasıl başa çıkacağınızı yansıtacaktır.

Viyolanın dalga boyu en kısa olandır ve yüksek titreşimlere sebep olur. Kırmızı dalganın frekansı ısı üretir. Mavi serinlik etkisi bırakır. Yeşil ise, denge ve ılımlılık rengi olarak bilinmektedir. Kırmızının yoğunluğu hareketleri titreşimi sınırlamaktadır. Oysa ki, hafifliğinden dolayı mavi renk ortamda açıklık sağlamaktadır. Her renk kendine özgü hisler oluşturmaktadır.Örneğin; kırmızı yanan duyguları simgeler. Turuncu kızgınlık verir. Sarı sıcaklık verir. Yeşil ise, ne sıcaklık ne de soğukluk hissi verir ve vişne çürüğü rengi serinlik duygusu verir. Gerçekten renkleri hissetmeye çalıştığımız zaman, onların bazılarının azlığını, kaza hissi verdiğini, vurma gibi hisleri verdiğini hissederiz. Genel olarak insanlar bunun renklerden kaynaklandığını düşünmezler. Resimlerin etkisi altında kalırız ama renklerin yaratma ve yeti etkisinin farkına varmayız. Viyola, mavi ve turkuaz rengine tabi tutulursa; uykusuzluk çeken, gergin olan hastaların sıkıntılarının hafifletileceği yapılan deneylerle açıklanmıştır. Kırmızı, turuncu ve sarı tembellik ve bitkinlik gibi hastalıkların üstesinden gelmeye yardım ettiği kanıtlandı.

Kromatoloji ve kromatik uzmanları, pembe rengin saldırganlık ve düşmanlık duygularını engellediğini ve bu bulgulara sahip hastaların pembe ortamlarda tutulması gerektiğini önermişlerdir. Pembe rengin, sinirleri ve dokuları sakinleştirdiği kanıtlanmıştır. Bu rengin sakinleştirici etkisinden dolayı, otoriteler, bu rengi hapishanedeki insanların rehabilitasyonları için hapishanelerde kullanmışlardır. Bu, sadece kızgınlık kafeslerine baskı yapmakla kalmayıp, aynı zamanda bu rengin etkisi altındaki kişiler saldırgan tepkiler vermediği için, iş endişelerinden ve ailevi kavgalardan kaynaklanan problemleri çözülmesine de yardımcı olmaktadır. Körler bile pembe boyanmış bir odanın rahatlığını hissederler. Pembenin rahatlatıcı etkisinden dolayı, onun en sevimli renk olduğu düşünülmektedir. Renkler sıcak, serin ve ılımlı olarak üç kategoride sınıflandırılmıştır. Kırmızı, turuncu, sarı ve bunların diğer tonları sıcak renklerdir. Mavi, gök PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

mavisi ve viyola serin renklerdir. Yeşil ise ne sıcaktır ne de soğuktur. Eğer hastalığın vücudun aşırı ısısından kaynaklandığı düşünülürse, serin renklere başvurulur. Örneğin; ateşli hastalıklarda mavi tavsiye edilir ve yanıklarda da mavi kullanılır. Eğer hastalık ısı düşüklüğünden veya vücut sisteminin soğukluğundan kaynaklanırsa, bunların tedavisinde sıcak renkler kullanılır. Örneğin; düşük kan basıncı ve felç, kırmızı rengi gerektirir. Renklerin özellikleri psikolojik ve fiziksel özellikler bakımından iki başlık altında incelenebilir. Renkler, gerek algı sistemimiz tarafından beynimize bildirilen, gerekse cisimleri farklılaştırdığımız unsurlar olarak cisimleri ayrıt etmemizi sağlayan özelliklerdir. Her cisimin bir rengi olup bu renkler o cisimin genelde karakteristik özelliği anlamına gelmektedir. Her bir rengin cisimlere karakteristik özellik verdiği gibi bunların bir kendine özgü özellkleri bulunmaktadır. Bunlara isterseniz değinelim:

KIRMIZI ; Dalga boyu uzunlukları sıralamasında en uzun olarak ilk sırada yer alır. Kırmızı rengin en önemli özelliği, arka planda güçlü bir fon ile kullanıldığında daha belirgin olmasıdır. Bu durumda kırmızı, tüm fonda en dikkat çeken unsur olur. Hatta küçücük bir kırmızı leke için bile durum böyledir. Kırmızı, canlılık ve dinamizmi temsil eder. Mutluluğun rengi kırmızıdır, fiziksel olarak ise ataklığı, canlılığı ve duygusal anlamda bir işi sonuna kadar devam eden azmi ve kararlılığı gösterir. Bu renk; demir, çinko, bakır, potasyum ve oksijen, şeker pancarı, turp, ıspanak, domates, kırmızı kiraz ve kırmızı renkli meyvelerde bulunur. Bu, kan ve kan dolaşımı ile ilişkilendirilmiştir. Bu, mavi ve tonlarının etkisini yok edip hükümsüz kılar. Psikolojik Özellikleri Bu renk, aşk, sevgi gibi heyecan ve cesaret ile ilişkilendirilmiştir. Kabalıktan dolayı ilişkiler berbat olduğunda, beklentiler karşılanmaz ve planlar yolunda gitmez. Kırmızı renk aklın merkezine hakimdir.


“ renklerin dünyası

27

Beynin renk merkezi kırmızı renk ile güçlendirildiğinde, her şey kırmızımsı olarak görünmeye başlar. Kırmızı merkez rengi tonlarını kaybettiğinde, birinin yersiz duygu ilgilerini veya hayal kırıklıklarını belirtir.

kraliyet, hayatın enerjisiyle, heyecanıyla ve gücüyle ilişkilendirilmiştir. Olumlu bakış açısında kırmızı, gücü, eğlenceyi, mutluluğu ve aşkı simgeler. Kırmızı ateşin ana rengidir.

Ilımlılık miktarında bu renge sahip insanlar, diğerlerine yardımcı olurlar, kardeşleri ve çocukları konusunda yüksek derecede dikkatli davranırlar.

Kırmızımsı bir nesne ve kan yaşamın acılı unsurlarını temsil eder. Yumuşak pembe, anne sevgisi titreşimlerini arttırır.

Bu renge hakim olan insanlar tüm yaşamları boyunca çok sağlıklı olurlar. İyi besinler ve diğer şeylerle ilgili duygularını kontrol edemediklerinden dolayı, onların kilolu olmaları muhtemeldir.

Kırmızı, titreşimlerin olumsuz etkisini, korkuları ve kontrolsüz tutkuları, şehveti, aşırı sinirliliği, acımasızlık eğilimini ortaya çıkarır. Yaşam gücü düşük olduğunda, kan dolaşımı zayıfladığında ve kişi kendinden emin olmadığında kırmızı renk kullanılır.

Bu renk diğerlerinden daha baskın olduğundan, her birimiz hayatın bu evresini yaşabilir. Kırmızı renk, ergenlik döneminde daha fazla yoğunlaşır. İlginç bir gerçektir ki; pas rengine sahip kırmızı renk boksörlerde baskındır. Kırmızı renge baskın olarak sahip insanlar, fiziksel sağlıkları, iyilikleri ile çok ilgilenirler ve bu durumun çoğunda onlar vücut geliştirici olurlar. İştah açar. O yüzden dünyadaki gıda firmalarının çoğu logosunda kırmızıyı kullanır. Kırmızı tansiyonu yükseltir, kan akışını hızlandırır. Yanlış bir inanış vardır; boğaların kırmızıya saldırdığı sanılır. Oysa boğalar renk körüdür. Kırmızıya değil, kendilerine sallanan koyu renkli beze saldırır. Bu insanlar için kullanılan psikoloijk bir durumdur. Kırmızı duyguları canlandıran, hisleri kıpırdatan ve tutkuları çağıran bir renktir. Bu renk

Hiç kuşkusuz ki, hayattaki her şeyin titreşimlerin şekillenmesinde ortaya çıktığını ve hayat biçimleri ve nesnelerin hareketlerinin, bu titreşime bağlı olduğunu kabullenmek zordur. Farklı şartlarda görevlendirilmiş kırmızı gibi titreşimli renkler, terapatik veya yıkıcı olabilirler. Trafikte kırmızı durma işaretidir. Kırmızı iç çamaşırları kışın bizi sıcak tutarlar. Laboratuarda, meyve fileleri kırmızı bir kutunun içinde hızla çoğalabilirlerken, mavi kutunun içinde gelişemezler. Bazı doktorlar kırmızı rengi atardamar uyarıcısı olarak kullanır. Teksas Üniversitesindeki araştırmacılar, bir spor müsabakasından önce kırmızı renge odaklanmış atletlerin güçlerinin arttığını bulmuşlardır. Kırmızı yüzümüzün kızarmasına sebebiyet verebilir.

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

Renklerin Dünyası

07_


Renklerin Dünyası

28

{renklerin dili}

M

Mavi güven ve sorumluluğun rengidir. Bu renk, güvenin, dürüstlüğün ve sadakatin rengidir. Samimidir, çekingen ve sessizdir ve fazlılığı sevmez. Dikkat çekmez. Yüzleşmekten nefret eder kendince bir şeyler yapmaktan hoşlanır. Renklerin psikolojisi açısından bakıldığında, mavi güvenilir ve sorumludur. Bu renk ruhsal güvenceyi ve özgüveni sergiler. Zorlu zamanlarda, kontrolü ele almaya ve doğru şeyi yapmaya dayanır. Yaşam ve iş alanlarında yön ve sıra ihtiyacı yaratır.

08_

Mavi, yardımcıdır, kurtarıcıdır ve ihtiyaç duyulduğunda yanınızda olan bir dosttur. Başarısı, ilişkilerindeki nitelik ve nicelikle tanımlanır. Alı değil vericidir. Güçlü güven dolu ilişkileri inşa eder ve bu güvene ihanet edilirse, daha derin bir yara açar. Mavi, muhafazakâr ve tahmin edilebilirdir. Güven ve telhisiz bir renktir. Muhtemelen verdiği güvenden kaynaklı olarak evrensel olarak en çok sevilen renktir. Mavi ısrarcı bir renktir. Peşinden koşulan her neyse bu konuda başarılı olmada kararlıdır.

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

R

Renklerin en parlağıdır sarı. Dikkat çekmek için çığlık atar; bu yüzden uyarı ışıklarında sarı tercih edilir. Ayrıca dikkat çekiciliğinden dolayı dünyada taksiler sarıdır. Sonbaharın da baskın renkleri sarı ve sarı-turuncu, duygularımızı yakalayan, güçlü bir çekiciliğe sahiptir. Neşeyi anlatır. Sarı zeka, incelik ve pratiklikle de ilgilidir. Toplumsal yaşamı ve birlikte çalışmayı yansıtan bir anlamı vardır. Geçiciliğin sembolüdür. Sarı ayrıca hüzün ve özlemin rengidir. Sonbaharın tüm hüzünlü güzelliğinde onun her rengini izlemek mümkündür. İyimser ve olumlu bir renk olan altın rengi, ilişkilendirildiği her şeye zenginlik ve sıcaklık ekler. Etrafındaki her şeyi aydınlatır ve genişletir. En üst seviyede, yüksek idealler, bilgelik, anlama ve aydınlanma ile ilişkilendirilen bir renktir. Bilgiye, ruhsallığa, kendimizin ve ruhumuzun derin anlayışına ilham verir. Renklerin anlamı bakımından incelediğimizde, altın rengi cömert ve vericidir, şefkatli ve sevecendir, hayırsever ve koruyucudur, bilgiyi, bilgeliği be zenginliği diğerleriyle paylaşandır.

M

Mor, ruhaniliğin ve hayal gücünün rengidir. Bu renk hayal gücü ve ruhanilikle ilişkilendirilmiştir. Hayal gücünü canlandırır ve zirve fikirlere ilham verir. İçgözlemle ilgili bir renktir. Derin düşüncelerimize dokunmamız yönünde cesaretlendirir. Viyola ve mor arasındaki fark, viyolanın görülebilir ışık spektrumunda veya gökkuşağında olmasıdır oysa mor, mavi ve kırmızının karışımıdır. Viyola, görülebilir spektrumda daha yüksek titreşimlere sahiptir. Viyola, mor kadar yoğun olmamasına rağmen, özelliklerinde benzerlikler vardır. Genel olarak isimler yer değiştirebilir ve renklerin anlamları benzerdir. Her ikisi de, enerjiyi ve mavinin bütünlüğünün, kırmızının maneviyatının gücünü içerir. Bu renk, fiziksel ve ruhsal enerjimiz arasındaki dengeyi oluşturan beden-ruh birleşimidir. Mor ve viyola, hayatın anlamını ve manevi tatmini arayan kişilere yardım eder. Yüksek bilincimizle bizi bağlayan farkındalığımızı genişletir. Bu nedenle, bu renk ruhun dönüşümü ile ilişkilendiriliştir. Bu renk filozofları kendine çekmiştir.


“ Renkler, hayatımızı nasıl

etkiler. Renkler ile tarafımıza hangi mesajlar verilir...

Bu, temel olarak sinir ve solunum sistemi ile ilişkilendirilmiştir ve bu hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Koyu mavi tonlarının negatif etkilerini yok eder.

09_

S

Sessizliği anlatır yeşil. Duygusal olarak bizi en çok etkileyen organımız olan kalp, bu rengin yaydığı enerji alanında olduğu düşünülür. Doğanın ve baharın rengidir. Güven veren renktir. O yüzden bankaların logolarında hakim renktir. Yeşil yaratıcılığı körükler. Bu yüzden, büyük lokanta mutfaklarında yeşil tercih edilir. Hastanelerde de yeşil rahatlatıcı özelliği nedeniyle kullanılır. Yeşil alanda insanların daha az mide rahatsızlığı çektiği saptanmıştır. Bu çoğunlukla, nikel, kobalt, krom, platin, klorofil, yeşil kabuklu meyve ve sebzelerde bulunur. Kimyasal özellikleri ne asidik ne de baziktir. Deri ile ilişkilendirilmiştir ve kırmızının olumsuz etkilerini yok eder. Bu renk, iltihaplanmalarda, sarılıkta ve böbrek enfeksiyonlarında kullanılır. Yeşil, dengenin, uyumun ve büyümenin rengidir. Bu renk denge ve uyumun rengidir. Renklerin psikolojisi açısından baktığımızda, kalbin ve duyguların en büyük dengeleyicisidir. Kap ve beyin arasında bir denge sağlar. Bu renk modern hayatın sıkıntılarından kaçmak için bir sığınaktır. Esenliğin duyularını tekrar elde etmemizi sağlar.

Maceranın ve sosyal iletişimin rengidir. Turuncu sıcaklık ve mutluluk yayar. Sarının neşeliliği ile kırmızının uyarıcılığını fiziksel enerjide birleştirir. Turuncu, sarının zihinsel tepkisini veya kırmızının fiziksel tepkisine zıt olduğundan “içgüdüsel tepki” ve içgüdüsel yetenekle ilişkilidir. Turuncu zor zamanlarda duygusal gücü ortaya çıkarır. Hayal kırıklıklarından ve umutsuzluktan kurtulmamıza yardımcı olur ve acının iyileşmesinde destekleyici olur. Turuncunun psikolojisi, iyimser, neşelendirici ve ruhu yenileyicidir. Aslında turuncu o kadar iyimser ve neşelendiricidir ki; günlük hayatımızda onu kullanmak için tüm yolları bulmalıyız. Hatta turuncu renkli bir kalem bile bu etki için gereklidir. Doğallığı ve hayata olumlu bakmamızı sağlar ve zorlu ekonomik şartlarda kullanılacak en güzel renktir ve hayatin olumlu yönlerini görmemize yardımcı olurken, motivasyonumuzu arttırır. Bu renk verdiği coşkuyla, macera, risk alma, özgürlük ve risk alma, fiziksel güven gibi duyguları arttırır. Turuncudan etkilenenler daima iş başındadır! Rengin anlamıyla ilişkilerine bakıldığında, turuncu dışa dönüktür ve merakı teşvik eder en azından merakın gösterilmesini sağlar. Turuncu, sosyal iletişim ile ilişkilidir. Sıcak ve davetkâr bir renktir. Hem fiziksel olarak hem de zihinsel olarak uyarır böylece kişileri düşünmeye ve konuşmaya teşvik eder! Aynı zamanda, iştahı da canlandırır. Kalabalık yemek masalarını seviyorsanız, turuncu renk onların birbirleriyle konuşmasını ve yemeğin uzamasını sağlar.

Bu renk, tüm yedi rengi özel oranda içermektedir. Bu renk saflığın, sevginin rengi olarak düşünülür. Çünkü bu renk, diğer renklerin onu kirletmesine izin vermez ve diğer renklerin sert etkilerini yumuşatır. Örneğin; pembe, kırmızıya beyaz eklendiğinde elde edilir ve böylece kırmızının olumsuz etkisi büyük ölçüde kontrol edilebilir. Bu rengin bu belirleyici özelliğinden dolayı, renklerin aşırılığının olduğu bozukluklarda kullanılır. Beyaz rengin anlamı, saflık, masumiyet, bütünlük ve tamamlamadır. Beyaz, en tamamlayıcı ve en saf renktir; mükemmeliyetin rengidir. Renklerin psikolojisi açısından incelediğimizde, beyaz yeni başlangıçların, temizlemenin rengidir ve bu sebepten dolayı konuşmaya yöneltir. Yazı yazılması beklenen beyaz bir tahtadır. Beyaz duyguları canlandırmazken, zihnin yaratıcılığını açar.

S

Siyah da kendi başına bir renk değildir. Öyle bir renktir ki, sıradan renklerin birleşiminden elde edilmektedir.

Siyah bir yüzey, renklerin tüm ışınlarını emdikten sonra gözle görülmeyen dalgaları geri yansıtır. Bu renk, birçok rengin normal önemlerini aştığı hastalıkların tedavisinde kullanılır. Vücuttaki birçok rengin fazlalığını kontrol etmek için, siyah rengin kullanımı ve siyah titreşimler çok faydalı bulundu. Obezite tedavisinde bu renk tavsiye edilmiştir. Çünkü, bir çok rengin birikimi, bunların uygun kullanılmadığı takirde vücuttan dışarı atılmasını gerektirir. Siyah, gizlilik, gizem ve bilinmezlikle ilişkilendirilmiştir ve sonuç olarak; bu renk gizemli bir ortam oluşturur. Dünyadan gizlenmiş içimizde bastırılmış şeyleri temsil eder. Renk psikolojisi açısından baktığımızda, bu renk dış duyguların sıkıntısından korunmayı belirtir. Bu renk, kendisi ve dış dünya arasında bir engel yaratır, duygularını ve hislerini korurken rahatlık sağlar, savunmasızlıklarını saklar, özgüven yoksunluğunu ve güvenilmezliği yaratır.

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

29 Renklerin Dünyası

B

Bu renk, demir, kalsiyum, nikel, havuç, kayısı, mango, şeftali gibi meyvelerde bulunur.

A

Aslında beyaz tek bir renk değildir, daha çok gökkuşağında bulunan tüm renklerin birleşimidir. Beyaz yüzeylerin özelliği, renkleri emmesi değil, geri yansıtmasıdır.


Renklerin Dünyası

Sevmediğiniz bir renk size sizinle ilgili çok şey anlatabilir; zayıflıklarınızı ve savunmasızlıklarınızı yansıtabilir.

10_

G

Gri renk, beyazın siyah ile karıştırılmasıyla elde edilir. Bu rengin yatıştırıcı etkisi olduğu düşünülür, çünkü aşırı uç noktada olan iki rengi içermektedir. Bu rengin kullanım yöntemi, hastanın 9x12 inçlik boyalı gözlük camından günde iki veya üç kez 15 -20 dakikalığına bakmalarını sağlamaktır. Bu renk, diğer birçok rengin aşırılığıyla karışımındaki bir rengin eksikliğinde kullanılmaktadır. Tarafsızlığın, karasızlığın ve uyuşmanın rengidir. Gri duygusuz bir renktir. Tarafsız, nötr, yansız, kararsızdır ve yine tarafsız bir gözlemcidir. Renk psikolojisi açısından baktığımızda, ne siyah ne de beyaz olan gri uzlaşımın rengidir. İki renksizlik arasındaki geçiştir. Gri siyaha ne kadar yakınsa, o kadar dramatik ve gizemlidir. Beyaza veya gümüşe ne kadar yakın olursa, o kadar aydınlatıcı ve canlı olur. Hem hareketsiz hem de duygusuz olduğundan dolayı bu renk sağlam ve dengelidir; sakinlik ve huzur duygusunu, karmaşık hayatın rahatlığını oluşturur. Gri bastırılmış, içe kapanık ve sessizdir. Bu renk, canlandırmaz, enerji vermez, yenilemez ve eğlendirmez.

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

Sevmediğiniz bir renk size sizinle ilgili çok şey anlatabilir; zayıflıklarınızı ve savunmasızlıklarınızı yansıtabilir.

renk psikolojisi

30

M

Mor, ruhaniliğin ve hayal gücünün rengidir. Bu renk hayal gücü ve ruhanilikle ilişkilendirilmiştir. Hayal gücünü canlandırır ve zirve fikirlere ilham verir. İçgözlemle ilgili bir renktir. Derin düşüncelerimize dokunmamız yönünde cesaretlendirir. Viyola ve mor arasındaki fark, viyolanın görülebilir ışık spektrumunda veya gökkuşağında olmasıdır oysa mor, mavi ve kırmızının karışımıdır. Viyola, görülebilir spektrumda daha yüksek titreşimlere sahiptir. Viyola, mor kadar yoğun olmamasına rağmen, özelliklerinde benzerlikler vardır. Genel olarak isimler yer değiştirebilir ve renklerin anlamları benzerdir. Her ikisi de, enerjiyi ve mavinin bütünlüğünün, kırmızının maneviyatının gücünü içerir. Bu renk, fiziksel ve ruhsal enerjimiz arasındaki dengeyi oluşturan beden-ruh birleşimidir. Mor ve viyola, hayatın anlamını ve manevi tatmini arayan kişilere yardım eder. Yüksek bilincimizle bizi bağlayan farkındalığımızı genişletir. Bu nedenle, bu renk ruhun dönüşümü ile ilişkilendiriliştir. Bu renk filozofları kendine çekmiştir.


31

11_

Bu renk değişimin ve dönüşümün enstrümanıdır; eski duyguların salınmasına ruhsal gelişime yardımcı olur. İleriye dönük hareket etmemizi sağlar. Magenta, mutsuz, kızgın ve hayal kırıklığında ruhumuzu canlandırır. Renklerin anlamları açısından baktığımızda, magenta en yüksek derecedeki evrensel aşkı temsil eder. Merhameti, kibarlığı, dayanışmayı, öz saygıyı arttırır. Kibar, şefkatli bir yaklaşımı vardır. Kabul edilebilirlik, hoşgörü ve sabrı ortaya çıkarır. Magenta neşeliliğin, mutluluğun, memnuniyetin, yapılan ve başarılan işlerin zevkinin rengidir.

Turkuvazın anlamı açık iletişim ve düşüncelerin berraklığıdır. Turkuvaz, kalp ve konuşulan kelimeler arasındaki iletişimin çizgilerini açmaya yardımcı olur. Hayatın eğlenceli yönünü ön plana çıkaran arkadaş gibi ve mutlu bir renk gibi gösterilir. Renk psikolojisi açısından bakıldığında, turkuvaz, duygusal dengeyi ve sabitliği yaratan duyguları kontrol eder ve iyileştirir. Bu süreçte, dengesini kurana kadar aşağı yukarı giden duygusal bir silindir gibi görünür. Mavi ve az miktarda sarının birleşimidir ve renk skalasında yeşil ve mavi arasında yer alır. Barışı, huzuru ve mavinin sakinliğini, sarının enerjisiyle canlanan yeşilin dengesini ve büyümesini yayar.

Bu renk, zihinsel stres ve yorgunluk olduğu zamanda, ruhumuzu şarj eder. Yalnızlık duygusunu dindirir. Eğer turkuvaz renge duvarda veya kıyafetlerde odaklanmak zorunda kalırsanız, yoğun bir sakinlik ve kibar bir diriliş ve kendinizi dünyayla yüzleşmeye hazır hissedersiniz. Acil zamanlarda etrafınızda görmeniz gereken en güzel renktir çünkü açık düşünmenize ve karar vermenize yardımcı olur.

Pembenin anlamı koşulsuz şartsız sevmek ve büyütmektir. Bu renk, beslemeyi, sevgiyi ve merhameti temsil eder. Koşulsuz şartsız sevmek ve anlamak beslenmeyi almak ver vermek ile ilişkilendirilmiştir. Kırmızı ve beyazın birleşimi olan pembe, kırmızın hareketliliğini içermektedir; başarılı olunması konusunda yardımcı olur. Beyazın saflığı, bütünlüğü ve açıklığıyla yumuşatılmış kırmızının tutkusu ve gücüdür.

Ne kadar koyu pembe olursa; o kadar tutku ve enerji sergilenir. Pembe, dişi, romantik, şefkatli, sırdaş, düşünceli ve dikkatlidir. Aşkın enerjisiyle yer değiştirmiş kırmızının fiziksel tutkusunu hafifletir. Pembe sezgisel ve anlayışlıdır, empati ve hassasiyetiyle birleşen kibarlığı ve sevecenliği gösterir. Renk psikolojisi açısından bakıldığında, pembe umudun işaretidir. Sıcaklık ilhamı veren, duyguları rahatlatan her şeyin tamam olduğu duygusunu veren olumlu bir renktir. Pembe, duygusal enerjimizi sakinleştirir ve tazeler.

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

“Renkerin Dünyası” kitabımızda tüm ayrıntılara ulaşabilirsiniz...

Magenta evrensel uyumun ve duygusal dengenin bir rengidir. Ruhani olan ama kullanışlı olmayan bir renktir. Yaygın duyguları ve hayata karşı dengelenmiş bakış açısını yayar. Hayatın her açısından; fiziksel olarak, zihinsel olarak, duygusal olarak, ruhsal olarak denge ve uyumu yaratmaya yardımcı olur. Kırmızı ve viyolanın karışımı olan magenta viyola enerjisi ve içgözlem tarafından kısıtlanmaktadır. Magenta, tüm kişisel ve ruhsal gelişimi etkilemektedir. Bu renk sezgi ve ruhani yeteneğimizi güçlendirir. Bilinçliliğin ve bilginin daha yüksek seviyelerini yaşamak için günlük hayatımızın dramalarını arttırmak için bize yardımcı olur.

Renklerin Dünyası

renklerin dili M T P


Emrah ALTUNTECİM Danışman&Yazar

İş Hayatında Nefes Teknikleri ile rahatlama

32

Hayata değer katabilmeniz için kendinize zaman ayırmalı ve sağlığınızı korumalısınız. Sağlıksız ve mutsuz bir hal ve ifade ile toplum içinde negatif enerji çeken mıknatısa dönüşmemek için zaman zaman yalnız kalıp rahatlamalısınız. İnsan boş boş oturunca ya da uyuyunca yeterince rahatlamıyor, yalnızca stresini erteliyor… Biriken stresler de depresyonları tetikliyor.

İş Hayatında Nefes Teknikleri İle Rahatlama!

iğim hizmet verd e rd tö k e s l e Öz lem aptığım göz şirketlerde y a ortaya çıkan nd ler, iş hayatı n tüm psikosoe m e h hemen naklı rın stres kay dı. la a k a v k ti a m ğla nlamamı sa olduğunu a üst ğu yaptığım Nefes koçlu iler ve öğrenciler tic düzey yöne keyifli egzersiu y ile bu konu r ve sonuçlarını yo zlerle ele alı görüyoruz. la da mutluluk

Şimdi sizinle yaptığım araştırmalar sonucu derlediğim ve sizin için sadeleştirip zenginleştirdiğim notlarımı paylaşacağım. Stres nedir? Özetle stres; canlının çevreden gelen her türlü isteğe, tahrike uyum sağlamak için gösterdiği normal tepkidir ve yaşamda var olabilmek için gereklidir. Stres enerjisi doğru kullanılabildiğinde yapıcı, doğru kullanılamadığında ve kontrolden çıktığında ise yıkıcı bir etki gösterebilir.

Uykumuzu veren seratonin, enerjimizi sağlayan noradrenalin, yaşam sevincini veren dopamin ve dopaminle birlikte, “doğal morfin” diye adlandırılan endorfin salgısında da azalma olunca, bedenimiz hastalıklara, acılara davetiye çıkarırken, yaşam sevincimizi ve enerjimizi de kaybediyoruz.

Stres yaratan bir olay ya da durum karşısında bedenimizde fiziksel ve kimyasal birçok değişiklik oluyor, bir yandan stres hormonlarında aşırı bir artma olurken (adrenalin artışı gibi) bir yandan da kaslarımız geriliyor.

Bu kimyasallar içinde bizi yakından ilgilendiren endorfin. Endorfinin bedene salgılanmasına neden olan sistemin hormonal olduğu düşünülüyor. Bazı veriler de endorfinin beyinle omuriliğe ilişkin sinir sistemi tarafından kontrol edildiğini ve hormonal sistemi etkilediğini göstermektedir. Endorfinin özelliği mutluluk duygusu vermesi ve ağrılara duyarlılığı azaltması.

Bedenimizdeki bu hormonal ve kassal değişikliklerin etkisiyle, soluğumuz hızlanıyor, kalbimiz hızlı çarpıyor, sindirim sistemimiz çalışmasını yavaşlatıyor; beynin salgıladığı kimyasallar olan seratonin, noradrenalin ve dopamin azalıyor. PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

Gevşemek, olumlu olay ve durumlar imgelemek, gülmek, hoş duygular yaşamak, endorfin salgılanmasına neden oluyor.

Öte yandan, spor yaparken, bedenimizin bir yerinde ağrı olduğunda, hamilelikte, aşırı ısıya maruz kalındığında, kaygı yaşandığında da yine endorfin, bu durumlara bedenin katlanmasını sağlamak için, denge unsuru olarak salgılanmaktadır. Stres Yönetimi için relaksoloji tekniklerini kullanarak, bilinçli olarak endorfin salgılayabiliyoruz. Bedenimizde bilinçli endorfin salgılanmasını gevşeme ve imgeleme çalışmaları ile sağlayabiliriz. Bu bilgileri birçok kaynaktan ve kitaptan edinebilirsiniz. Ben sizler için en kolay ve kolay uygulanabilir metotları özetleyeceğim.


G

Güne Başlarken: Yataktan zoraki bile olsa gülümseyerek, kendinizi “gülümseterek” kalkın! Gülümserken tatlı tatlı gerinin, esneyin… Başucunuzda 1 bardak su olsun, yavaş yavaş suyu zevkle için…

Yataktan kalkar kalkmaz mutlaka odanızı ve yatağınızı kapı ve pencereleri açıp havalandırın. Kışın bile odanızı havalandırmalısınız.

Kasma – gevşetme ve soluk ça lışmalarından hemen sonra ya da doğrudan duşa girin.

Soluk alın. Soluğunuzu tutarken ellerinizi yumruk yapıp bileklerden içeri kırın ve kollarınızı kasın, soluk verirken elleri, kolları gevşetin. Soluk alın. Soluğunuzu tutarken omuzlarınızı kulaklarınıza doğru kaldırın, soluk verirken omuzlar düşsün.

Burnunuzdan derin bir soluk alırken ayaklarınızı yere iyice yapıştırın. Soluğunuzu tutarken ayak parmaklarınızla yeri kavramaya çalışın. Yatıyorsanız, ayaklarınızın parmak aralarını açarak gerin.

33

Soluk alın. Soluğunuzu tutarken tüm yüzünüzü buruşturun, soluk verirken yüzünüzü gevşetin. Hareketi, aldığınız soluğu tutarken, ayakları, bacakları, elleri, kolları, karın ve kalçayı kasarak, omuzları kulaklara çekip yüzünüzü de buruşturarak ve sonra hepsini birden gevşeterek bitirin.

“ Stres Yönetimi için relaksoloji tekniklerini kullanarak, bilinçli olarak endorfin salgılayabiliyoruz.”

Ayakta, ya da oturarak uygulayabilir, yatarak da yapabilirsiniz. Bu çalışmadan sonra ağrılarınız azalacak ve gevşeyeceksiniz…

Soluk alın. Soluğunuzu tutarken baldırlarınızı kasın, soluk verirken gevşetin.

Soluk alın. Soluğunuzu tutarken bir yandan kalçanızı sıkın bir yandan da karnınızı içine çekin, soluk verirken gevşetin.

Yaşam boyu alkolü tamamen bırakın, bırakamıyorsanız azaltın ve kırmızı eti de minimuma indirin. Ama etli yemek yerken de kendinizi suçlu hissedip stres yapmayın. Evinizde toz zencefil, zeytin, ceviz ya da badem, sarımsak, elma sirkesi, incir, bal ve süt mutlaka olsun… Ekmeği asla sıfıra indirmeyin! Az da olsa ekmek yiyin! Ara sıra çavdar ve kepek ekmeği tüketin. Pirince ağırlık verin…

Kasma-Gevşetme Çalışması

Soluğunuzu tutamayacağınız zaman burnunuzdan yavaşça verirken ayaklarınızı gevşetin.

Soluk alın. Soluğunuzu tutarken uyluklarınızı (bacakların üst kısmı) kasın, soluk verirken gevşetin.

Duş alırken tüm olumsuz düşünce ve duygularınızın su ile bedeninizden akıp banyo deliğinden kanalizasyona karıştığını düşünün, bir yandan da tepenizden aşağı inen su taneciklerinin size yepyeni enerjiler verdiğini hayal edin. Arınıyorsunuz ve tazeleniyorsunuz bunu unutmayın!

3 beyazı azaltın: Tuz, şeker ve un İçinizden gelse de gelmese de minimum seviyede de olsa her gün ibadet ve ardından dua edin… Bedeninizi, enerjinizi ve zihninizi bu güzellikten mahrum bırakmayın. İbadet ve dua alışkanlık haline geldikten sonra vazgeçilmez bir güç ve temizlik kaynağına dönüşecektir.

İnsanlar, bize zarar verdikleri için değil; yaptıkları haksızlıklarla ruhumuzun ışığını söndürüp içimizdeki saldırganlığın ortaya çıkmasına sebep oldukları için tehlikeliler.

İş Hayatında Nefes Teknikleri ile rahatlama!

Odanızı havalandırırken, isterseniz kasma – gevşetme ve soluk çalışmalarına başlayın.

Soluk Egzersizi: - Uzun nefes al, uzun nefes ver… - Kısa nefes al, uzun nefes ver… - Uzun nefes al, kısa nefes ver… - Kısa nefes al, kısa nefes ver… (3’er defa, diyaframdan/karın bölgesinden…) NOT: Karın ve göğüs bölgesinden açık ameliyat olan kişiler bu egzersizleri en az 1 yıl geçtikten sonra dikkatli bir şekilde yapmalılar.

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014


İş Hayatında Nefes Teknikleri ile rahatlama!

34

[ biyografi ]

Sınav Stresi..

Sınava hazırlanırken uygulayabileceğiniz bazı kurallar: Spor yapmayı, yürüyüş yapmayı ihmal etmeyin. Haftada üç saati (3 kez bir saat veya 2 kez bir buçuk saat olabilir) spora veya yürüyüşe ayırın. Hoşlandığınız uğraşlar varsa onlara da zaman ayırın. Çalışmak için odaya kapandınız ama dikkatinizi toplayıp çalışamıyorsanız kasma – gevşetme çalışmasını ve soluk çalışmasını deneyin. Her dikkatiniz dağıldığında bu çalışmaları tekrarlayabilirsiniz. En fazla 5 dakikanızı alır. Yorulduğunuzda göz hareketleri ile boyun hareketlerini yapın, sonra çalışmaya devam edin. Her gün kendinize 15-20 dakika ayırın gevşeme ve imgeleme çalışmalarını yapın. Uykunuzu ihmal etmeyin. Uykusuz geçen geceler bilginize bilgi katmak yerine beyninizi uyuşturup, stresinizi artırır. Sınavdan bir gün önce; Yemeğinizi ve uykunuzu ihmal etmeyin. Giyeceklerinizi, sınav malzemenizi (kalem, silgi, v.s.) hazırlayın. Gevşeme ve imgeleme yapın. Son gün çalışmamanız önerilir. Ancak, iyi bilmediğinizi düşündüğünüz bir konu varsa, çok zaman harcamadan gözden geçirebilirsiniz. Sınav sabahı; Kasma – gevşetme ve soluk çalışmalarını yapın. Korkmayın bu çalışmalar 5 dakikadan fazla zamanınızı almazlar. Kahvaltı edin. Her gün alışık olduğunuz yiyecekleri yiyin. Değişik bir şeyler yiyerek midenizi şaşırtmayın. Örneğin portakal suyu içmek alışkanlığınız yoksa vitamin olacak diye o sabah içmeyin, sindiremez, rahatsız olursunuz. Mideniz boş olmamalı ama çok dolu olup sizi rahatsız da etmemeli. Sınav öncesi tartışmalardan ve kızgınlıklardan uzak durun…

PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014

Göz Egzersizleri: Bu hareketler gözleri dinlendirir, göz kaslarını güçlendirir. Genel dinlenmişlik duygusu verir. Oturarak veya ayakta yapabilirsiniz. Yatarak da uygulamanız mümkün. Başlangıçta her hareketi 5 kez tekrarlayın. Daha sonra 10 kez uygulayabilirsiniz. Başınız dik, karşıya bakın ve baş hiç kıpırdamadan gözlerinizi aşağıdaki sıra ile hareket ettirin: Tavana bakın – yere bakın (5 kez) Sola bakın – sağa bakın (5 kez) Sol üst köşeye bakın – sağ alt köşeye bakın (5 kez) Sağ üst köşeye bakın – sol alt köşeye bakın (5 kez Yukarı-sola-aşağı-sağa-yukarı bakarak çember çizin (5 kez) Şimdi de aynı çemberi ters yönde çizin: Yukarı-sağa aşağı- sola-yukarı bakın (5 kez) Hareketi tamamlamak için: Avuç içlerini sürterek ellerinizde enerji oluşturun. Gözlerinizi kapatın. Avuçlarınızı biraz çukurlaştırarak birer kapak gibi gözlerinizin üzerine kapatın. Gözlerinizin, avuçlardaki enerjiyi içtiğini imgeleyin. Gözlerinize enerji vermeye en az bir dakika süreyle devam edin.

Emrah ALTUNTECİM İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. Vatani görevini Hakkâri Dağ Komando Tugayı’nda yaptıktan sonra, sektöründe zirvede olan markalaşmış şirketlerin satış ve pazarlama, reklâm, kurumsal iletişim ve eğitim departmanlarında yer aldı. Yüksek lisans çalışmasını Kocaeli Üniversitesi İletişim Bilimleri Ana Bilim Dalı’nda tamamlamıştır. Emrah Altuntecim, yazdığı kitap İngilizceye çevrilen, ABD ve Avrupa başta olmak üzere bir çok ülkede okunan İlk Türk Özel Sektör Eğitimcisidir. Üniversite gençleri tarafından “2007 Yılının En Başarılı Kişisel Gelişimcisi” seçilen, kişi ve kurumlara eğitmenlik, koçluk ve danışmanlık yapan Altuntecim, bugüne kadar 15.000’den fazla kişiye motivasyon, liderlik, takım ruhu, kişisel gelişim, kariyer geliştirme, yönetim becerileri, satış ve iletişim konularında seminerler vermiş, dergilerde makaleler yayınlamış, üniversite, şirket ve kurumlarda sayısız konferans gerçekleştirmiş, CNN Türk, STV, Haber Türk, Kanal Türk ve Expochannel başta olmak üzere onlarca televizyon programına konuk olarak katılmıştır. TRT Radyo 1’de düzenli olarak program yapan Altuntecim, CNNTürk gibi ulusal kanallarda konuk olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nde Amerikalılara kişisel gelişim seminerleri ve İspanya’da satış eğitimi vermiş, İtalya ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde de eğitim saha çalışmalarında bulunmuştur. Ulusoy Holding ve Ziylan Grup’da Genel müdürlük yönetici ekiplerinde ve danışmanlık sektöründe de direktörlük pozisyonlarında bulunan Altuntecim, şu anda uluslararası bir şirket bünyesinde yönetici kadroda görev yapmaktadır. Altuntecim’in biri İngilizceye çevrilmiş toplam yayınlanmış 3 kitabı bulunmaktadır.


Tü rk iye

as yo n

Bü ros u

lements Universit C t y S

f En

m or

şİmdİ Türkİye’deyİz

Uzaktan eğitim teknikleri ile eğitim alacağınız Türkiye Enformasyon Ofisimiz 2006 yılından bu yana sizlere hizmet vermektedir. Sınav vb. zorunluluk ve şartlar olmaksızın St.Clements University ‘nin kapıları şimdi size de ardına kadar açık. ÖSS vb. sınavlara girmiş olmak gerekmemektedir (Uzaktan eğitim ile hizmet vermekteyiz). Eğitiminizi yarıda bırakmış iseniz ve bir yerlerden başlamak istiyorsanız, Herhangi bir fakülte mezunu değilseniz; yüksek lisansınızı tamamlamak istiyorsanız; Doktoranızı dünyanın en saygın üniversitelerinden birisinde yapmak istiyorsanız; Çalışırken öğrenim görmek istiyorsanız; Mezun olunca tercih edilen bir personel adayı olmak istiyorsanız; Okumak için değil, mezun olduğunuzda gerçekten iyi bir öğrenim tamamlamanın mutluluğunu ve gururunu yaşamak istiyorsanız;

şimdi bunu gerçekleştirebilirsiniz... BÖLÜMLERİMİZ;

Psikoloji (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora) Uluslararası Hukuk (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora) İşletme Yönetimi (Yüksek Lisans, Doktora) Siyaset Bilimi (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora)

şİmdİ tam zamanı St.Clements University | Türkiye

http://www.stclements.eu | info@stclementstr.com


Takıntı Testi

36

Düşünmek istemediğiniz, yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız tekrar tekrar zihninize gelen, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler ya da bilince takılarak korku ve bunalım yaratan, kişinin istemli çabalarına karşın kurtulamadığı ısrarla tekrar eden dürtü, istek, hayal ya da düşünceler takıntı (obsesyon) olarak tanımlanır.

Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği

Takıntılı olabilir misin?


1

Merdivenleri çıkarken adımlarımı sayarım. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

2

Hastalanmaktan korktuğum için başlarının eşyalarını kullanamam. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

4

Gereksiz olduğunu bildiğim halde birçok eşyayı saklarım. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

5

Temiz olduğundan emin olmadığım eşyalara dokunursam hastalanırım diye kaygılanırım. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

11

16

7

12

17

Aklıma gelen hoş olmayan düşüncelerin doğruluğu için başkalarına onaylatmak, sormak ihtiyacı hissederim. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

8

Yaptığım işte ayrıntılarla aşırı ilgilenirim. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

9

Bazı şeyleri tekrar tekrar yaptığım için işlerim çok uzun sürede biter. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

10

Yerdeki parke gibi önemsiz şeyleri sayma alışkanlığım

vardır. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

Bazı şeyleri belli sayıda yapmazsa veya saymazsa kötü bir şey olacağını düşünürüm. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi Bazı sayılar son derece uğurludur. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

13

Kapıyı kilitlememe rağmen tekrar tekrar kontrol

ederim. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

14

Bazen dini düşüncelerim yüzünden başıma kötü şeyler geleceğini düşünürüm. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

15

Büyük bir hata ya da kötülük yaptığım duygusuyla, bu duygu durumundan kurtulmak için aynı duayı defalarca okurum.

Sevdiklerime zarar vereceğini düşündüğüm için saatlerce sebze, meyveleri yıkarım. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

Ellerimi yıkarken gereğinden fazla sabun kullanırım. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

18

Yaptığım işleri normalden fazla bir şekilde kontrol

ederim. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

19

Aklıma gelen her şeyi karşımdakine sormak zorunda hissederim. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

20

1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

Sıklıkla düşüncelerimle ayıplanacağımı, dalga geçileceğimi, küçük düşürülebileceğimi hissederim. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi

Test Sonuçları 0-10 ARASI : HİÇ TEBRİKLER. Test sonuçlarına göre, çoğu insanla karşılaştırıldığında ortalamanın altında bir takıntı düzeyiniz var. Takıntılarınızın üstesinden iyi geliyorsunuz. Çok iyi idare ettiğiniz anlaşılıyor. Bu durumlarla başa çıkma stratejilerini etkili biçimde kullanabiliyorsunuz. 10-20 ARASI : HAFİF Test sonuçlarına göre; günlük işlevlerinizi etkileyecek kısıtlayacak kadar şiddetli ve yoğun bir takıntılarınız bulunmamaktadır. Fakat zaman zaman takıntılarınız konusunda duygu ve düşünceleriniz kontrolünüzü elinizden kaçırıp sakin tavrınızı etkileyecek hale gelebilir. Ara sıra ortaya çıkan bu endişe ve gerginlik muhtemelen hayatınıza ciddi ölçüde müdahale etmeyecektir.

20-40 ARASI : ORTA

Test sonuçlarına göre; takıntılarınız hayatınızda bir sorun haline gelebileceğini gösterecek şekilde orta düzeyde bulunuyor.

40-60 ARASI : CİDDİ

Konu üzerine duyguların sıklığını ve yoğunluğunu azaltacak, bilgilendirici kaynaklar okuyarak kendinizi eğitebilirsiniz.

Test sonuçlarına göre; çok takıntılısınız. Takıntılarınız konusunda duygu ve düşünceleriniz sıkıntı ve huzursuzluğa yol açıyor. Kendinizin de farkında olduğu üzere, mantıkdışı gelen bu takıntılarınız günlük hayatınızda sorun oluşturmaya başladığı ortada. Sizi gerekli şeyleri yapmaktan alıkoyuyor, mükemmel geçebilecek sosyal faaliyetlerinizi size zehir ediyor ya da ilişkilerinizde bazı sorunlara yol açıyor; aynı zamanda ciddi biçimde mesleki performansınıza da engel oluyor olabilir.

Ancak yine de takıntılarınızdan tek başınıza üstesinden gelemezseniz profesyonel yardım almak konusunda tereddüt etmeyin.

Panik yapmayın. İyileşme yolunda ilk adım takıntı nedeniyle sıkıntı yaşamanın sizin suçunuz olmadığının farkına varmanızdır.

Her ne kadar genelde bununla baş edebiliyor da olsanız, takıntılarınız bazı zamanlarda günlük işlerinizi yerine getirmenize engel olabilir. Bu, kendinizi hırpalamanızı gerektirecek bir durum değil.

Üstelik bu konuda yalnız da değilsiniz Kaygı duygularınızı atlatmanıza yardımcı olabilecek bir uzmanla konuşmayı düşünebilirsiniz.

37 Takıntı Testi

3

Sevdiklerime karşı olumsuz düşüncelerimle onlara zarar vermekten endişelenirim?

6

Çoğunlukla hoşa gitmeyen şeyler düşünür, düşündüğüm şeyler için kendimi suçlu hissederim. 1. Hiç 2. Hafif 3. Orta 4. Ciddi


neler yapıyoruz? • Sertifikalı “Temel Psikoloji” eğitimi ile 75.000+ kişiye, Psikoloji eğitimini ücretsiz verdik.. • Sertifikalı “Genel Psikoloji” eğitimi ile, kişilerin Psikoloji bilgisini ücretsiz pekiştirdik.. • Sertifikalı “Kişilik Psikolojisi” eğitimi ile, kullanıcılarımıza “Kişilik Psikolojisi” temellerini verdik... • Sertifikalı “Stres ve Stres ile Başa Çıkma Yolları” eğitimi ile toplumumuzun çağın hastalığı olan STRES hakkında, ücretsiz olarak bilinçlendirdik, bilinçlendirmeye de devam ediyoruz.. • Sertifikalı “Temel Kuantum Düşünme Teknikleri” eğitimi ile, kullanıcılarımıza “Kuantum” eğitimi verdik.. • Sertifikalı “Endişe ile Başa Çıkma Yolları” eğitimi ile toplumumuza, endişe ile başa çıkma yolları konusunda eğitim verdik.. • Sertifikalı “Aile Psikolojisi eğitimi ile, toplumsal yapı taşımız olan ailenin temellerine indik.. • Sertifikalı “Başarılı Lider Olma” eğitimi ile başarılı liderler yetiştirdik... • Sertifikalı “İş ve Çalışma Psikolojisi” eğitimi ile, iş hayatında yaşanabilecek psikolojik engelleri birlikte aştık... • Sertifikalı “Kişilik Analizi” eğitimi ile karşınızdakini bir bakışta tanımanıza yardımcı olduk. • HD kalitesinde, ücretsiz eğitim setleri ile, toplumumuz ile iç içe olduk... • Mesleki üyelerimize özel, ücretsiz 7/24 psikolojik danışma hattı test aşaması başlamıştır. • Ülkemiz genelinde ve yurt dışına, temsilcilikler veriyoruz.. Ülkemiz insanına hizmet etmeyi, kendimize görev bildik... Görev ve sorumluluklarımızı yerine getiriyor olmanın haklı gururu içerisindeyiz... Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği olarak toplumumuzun yanında olmaya devam edeceğiz...

Yrd.Doç.Dr.Bilal Semih BOZDEMİR Dernek Başkanı

hayata ortak ol! Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği www.ppd.com.tr 444 1 659




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.