SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
I
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME St.Clements University Türkiye Enformasyon Bürosu Yayınları 1.Baskı: ? ISBN: 978-605-65995-2-1 Copyright©MedyaPress
Bu kitabın Yabancı dillerdeki ve Türkçe yayın hakları Medya Press A.Ş. ‘ye aittir. Kitap, St. Clements University yayım listesindedir. Yayınevinden izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.
mrk Baskı ve Tanıtım Hizmetleri Matbaa Sertifika No :14338 Matbaa Adresi :UzayçağCd.1254.Sok.No:2 Ostim/ANKARA Matbaa Tel :(312) 354 54 57
MedyaPress Basın Yayın Dağıtım Anonim Şirketi İzmir 1 Cad.33/31 Kızılay / ANKARA Tel: 444 16 59 Faks:(312) 4184599 www.pressgrup.com
Kitabın Orijinal Adı Redaktör Kapak Tasarımı
: Sosyal Psikolojide Biliş ve Güdülenme : Pelin KARADAĞ ÖZTÜRK : Pelin KARADAĞ ÖZTÜRK
II
III
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1- BİLİŞ VE GÜDÜLENME ........................................... 1 AÇIKLAYICI KAVRAMLAR VE BAĞLAMLAR.........................2 Bilgi Oluşumunda Epistemik Güdülenmenin Rolü.......................2 Bilişsel Kapatma İhtiyacı.....................................................................3 İçsel Seviye............................................................................................3 Kişilerarası Seviye...............................................................................5 Grup Fenomenleri...............................................................................7 Bilişsel Kapatma İhtiyacının Gerçek Dünya Çıkarımları 7 BÖLÜM 2 - BİLİŞSEL ORYANTASYONUN YAPISI VE DİNAMİKLERİ............................................................................9 BİLİŞE GÜDÜSEL BİR YAKLAŞIM............................................10 Biliş Ve Güdülenme İlgili Bazı Varsayımlar..................................10 Bilişsel Oryantasyon Modeli: Genel Tanım.....................................12 BİLİŞSEL ORYANTASYON TEORİSİ: NASIL İŞLER? BAŞLICA TEORİTİK AŞAMALAR.............................................14 Bilişsel Eylemlerin Bilişsel Oryantasyon Teorisi..........................16 Bilişsel Oryantasyon Teorisi: Bilişsel Eylemleri Öngörme..............17 BÖLÜM 3 - BİLİŞİN GÜDÜSEL EĞİLİMLERİ...........................21 Bilişsel Performans: Bilişsel Program ve Prosedürler................26 Bilinç Hallerinin Etkisi......................................................................27 Duygu Tutulumu ve Kişisel Nitelikler...........................................29 Bilişsel Performansın Model Güdülenmesi İçin Proje..................30 BÖLÜM 4 - KİŞİLİK VE BİLİŞ......................................................33 NİTELİĞİN ÜÇ FAMİLYASI (BİLİŞ, ETKİ VE İSTEM)............34 Durumsal Baskı..................................................................................34 Psikopatolojiye Karşı Normal Kişilik.............................................35 IV
V
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Kişilik ve Bilişin Gelişimi..................................................................36 Biliş ve Kişiliğin Gelişimi.................................................................37 Nevrotizm, İçedönüklük / Dışadönüklük ve Biliş........................38 Etkili Durumlar ve Bilişsel İşlemler.................................................38
BÖLÜM 10 - ORGANİZMALARIN BİYOLOJİK MODELLERİ VE EVRİMSEL DEĞİŞİMLERİ......................................................81
BÖLÜM 5 - PSİKOPATOLOJİ BAĞLAMINDA BİLİŞ..............41 SEÇİCİ BİR TEKRAR......................................................................42 BÖLÜM 6 - BİLİŞSEL PEFORMANSTA KAYGININ ETKİSİ........47 İşleme Etkinliği Ve Dikkat Kontrol Teorileri.................................48 İşler Bellek..........................................................................................50 Etkililiğe Karşı Verimlilik.................................................................52 Ketleme ve Kayma Fonksiyonları....................................................54 Sonuç................................................................................................................56 BÖLÜM 7 - BİYOLOJİK TEMELLER...........................................59 GÜDÜLEME VE BİLİŞ İÇİN ETKİLİ BİR KAYNAK OLARAK ARAMA SİSTEMİ.........................................................60 BÖLÜM 8 - GÜDÜLENME, BİLİŞ VE DUYGU.........................65 BİR FİLOGENETİK - DİSİPLİNLERARASI YAKLAŞIM.......66 Nereden Başlayalım?........................................................................66 GÜDÜLENME SEVİYELERİ: BİLİŞ-DUYGU ETKİLEŞİMİ....69 Öncül Duygular: İçgüdüler, Duygular ve Güdüleme.................70 BÖLÜM 9- BİLİŞİN SOSYAL VE KÜLTÜREL BAĞLAMI.......73 BİR BİLGİ PERSPEKTİFİ................................................................74 Kültürde Bir Bilgi Perspektifi............................................................74 Yöntemsel Bilgi..................................................................................75 Açıklayıcı Bilgi...................................................................................75 VI
Epistemoloji İçin Önemleri ve Farklı Kültürel Gelenekler.............82 Tarihi Retrospektif.............................................................................82 Evrimsel Teoriler...............................................................................83 EVRİMSEL EPİSTEMOLOJİ.........................................................84 Darwinizmin Teorik Problemleri ve Yapay Teori.........................85 Organizmik Yapı Teorisi...................................................................85 Karşı Gelim ve Ritmisizm................................................................87 Kas Sistemi Uyarımı..........................................................................87 Motoryum ve Sensoryum................................................................88 Simetrinin Azalması.........................................................................88 Organizmalar ve Ortamları..............................................................88 Üç Boyutlu Uzay - Doğal Bir Varlık Yoksa Bir Yapı mı?................90 Algının Çevresel Adaptasyonu.......................................................90 Bilişin Evrimi.....................................................................................90 Kültürel Çıkarımlar...........................................................................91 BÖLÜM 11- GENLER BİLİŞLE NE YAPMAK ZORUNDA?...93 Genetik Etkilerin Bizim Kavrayışımızda Evrimi............................95 Genetik Etkinin Yapısını Keşfetme ve Ölçme................................96 Evrimsel İşlemler ve Gen-Ortam Etkileşimleri ve Karşılıklı İlişkileri..............................................................................99 BÖLÜM 12 - BEYİN, DAVRANIŞ VE BİLİŞ..............................103 BİRKAÇ BEYİN OLGUSU...........................................................104 Beyin Görüntüleme Teknikleri......................................................105 Yetenek..............................................................................................107 Zeka..................................................................................................107 Duygusal Zeka................................................................................108 Yaratıcılık..........................................................................................109 BÖLÜM 13 - FİZİKSEL SAĞLIK VE BİLİŞ.................................111 VII
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Etkinin Önerileri ve Çevreleri..................................................................113 ÇEŞİTLİ HASTALIKLARIN BİLİŞSEL ETKİLERİ...........................115 Kalp-Damar Rahatsızlıkları.....................................................................115 Diyabet................................................................................................................116 Gastrointestinal Rahatsızlıklar................................................................116 Hematolojik Bozukluklar.........................................................................116 Nefroloji ve Diyaliz....................................................................................117 Hormonal Bozukluklar............................................................................117
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Metabiliş, Etki ve Güdü........................................................................152 Masrl Modeli..........................................................................................154 Metabilişsel Deneyimler ve Güdü.......................................................155 Metabilişsel Deneyimler ve Etki..........................................................156
BÖLÜM 14 - GÜDÜLENME, HEDEFLER, DÜŞÜNME VE PROBLEM ÇÖZME...........................................................................119
METABİLİŞİN DAHA KAPSAMLI KAVRAMSALLAŞTIRILMASI HAKKINDA................................159 Metabilişin SRL’Deki Rolü...................................................................159 SRL’de Metabilişin Etkinliği.................................................................160 Kişi Özellikleri ve Etkisiyle Metabilişin Etkileşimi.............................160 İşbirlikçi Öğrenmede Metabiliş............................................................160 Sonuç........................................................................................................161
Problem Çözme İşlemlerinde Hedefler..................................................122
BÖLÜM 16 - DİLDE GÜDÜ...............................................................163
GÜDÜLENME VE SEZGİSEL DÜŞÜNME.........................................123 Düşünme, Kestirme Yol ve Hayatta Kalma............................................124 Kestirme Yolların Anatomisi...................................................................125 Etki ve Kestirme Yollar.............................................................................127 Kognitif ve Güdüsel Kestirme Yollar ve Önyargılar..............................128
Modern Dilbilimde Güdü....................................................................166
GÜDÜLENME, KARAR TEORİSİ VE İNSAN KARAR VERME....128 Geleneksel KararTeorisi...........................................................................130 İşlem-Yönlendirilmiş Karar Araştırması................................................131 Yapısal Karar Araştırması.........................................................................133 Bilişsel Bilim ve Bilgi Yönetimi Karar Verme Sınırlarını Yansıtma.....133 Tablo Kurmak............................................................................................135 Formal Eksiklik Neden Akıl İçin Önemlidir?.......................................138 Bir Kez Daha Bruner’la Çalışmak.............................................................138 Biliş ve Duygu/Güdü Dışında Anlam Yapılanması...............................139 Konseptler Tasarlama: Biliş Olarak Bilgi................................................139 Bedende Felsefe..........................................................................................140
ZEKA, DOĞASI VE DEĞERLENDİRMESİ....................................167 Bilinç ve Hayal Gücünü Tanımlama....................................................172 1. Bilinçsizliğe Karşı Fiziksel Bilinç.....................................................173 2. Bilince Algi ve Bilgi İşleme...............................................................173 3. Yansıyan Düşünce ve Bağımsız Bilinç............................................173 BÖLÜM 17 - PSİKOPATİ....................................................................175
OKUL BAĞLAMINDA ETKİ, BİLİŞ VE GÜDÜ...............................148 Öğrenim Düzenlemede Metabiliş Deneyimleri...................................148 Öz Düzenlemeli Öğrenme.......................................................................150 Metabiliş ....................................................................................................151
TEORİK VE DENEYSEL DAYANAKLAR.......................................176 Psikopatik Kişilik...................................................................................176 Antisosyal Bir Kişilik Var mıdır?...........................................................177 Çocukların Sosyalleşmesi.....................................................................179 Sosyalleşme Başarısızlığa Uğradığında Babanın Önemi.................179 Suçun Sebepleri......................................................................................179 Bazı Genetik Risk Faktörleri Doğuştandır.........................................180 Suçlu Olmayan Psikopati......................................................................181 Psikopatinin Bir İkili Zarar Modeli......................................................181 Düşük Korku Hipotezi..........................................................................182 Lykken’in Sonuçlarının Yinelenmesi..................................................182 Gray’in Teorisinin Psikopatide Uygulanması...................................182 Gray’in Teorisinin Elektrodermal Hiperaktiviteye Uygulanması..182 Kaygı Korkuya Karşı..............................................................................183
VIII
IX
BÖLÜM 15 - İLGİ, BİLİŞ, L- DURUMU VE BİLİM................................147
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Hiyerarşi ve Üç Bölümden Oluşan Modeller..............................183 BIS, Sürekli Kaygı ve Zarar Vermekten Kaçınma..........................183 Korku Koşullandırma, Amigdal ve BIS.......................................184 Psikopati ve İrkilme Tepkisi..........................................................184 Kişilik ve Psikopati..........................................................................184 Psikopati Faktörlerinin Kişilik Bağlantıları.................................184 Psikopatinin Küme Analizi............................................................185
Psikopatinin Dört Faktör Modeli...................................................202
ÇOCUKLUKTA PSİKOPATİ FAKTÖRLERİ............................185 Antisosyal Davranışların Gelişimsel Teoriler.............................185 Psikopatinin İç Özelliklerinin Risk Faktörleri OlarakAzalması...............................................................................186 Psikopatinin Diğer Teorik Modelleri............................................186 Psikopati ve Psikoanalitik Teori....................................................186 Gough’un Rol Üstlenme Teorisi....................................................187 Psikopatların Dilsel ve Duygusal Süreci.......................................187 Psikopati, Kişilik ve Sosyalleşmenin Biyolojisi...........................188 Eysneck’in Teorisi...........................................................................188 Kişilik ve Suç...................................................................................188 Psikopatlarda Uyarılma ve Öğrenme...........................................188 Teoriye Yapılan Eleştiriler..............................................................189 Patolojik Dürtü Arayışı Olarak Psikopati......................................189 Gray’in Kişilik ve Duygu Biyolojik Modeli...................................190 Gelişimsel Gecikme Olarak Psikopati..........................................190 Psikopatinin Kavramsal Teorileri..................................................190 Kavramsal Eksiklik Olarak Psikopati............................................191 Kavramsal Çarpıtma Olarak Psikopati ....................................... 191 Kişilerarası Biçim Olarak Psikopati..............................................192 Psikopatiye Evrimsel Bakış Açısı..................................................192 Sonuçlar.............................................................................................192
TEORİK VE DENEYSEL BULGULAR.......................................206 Yapısal Denge Modellemesi Sonuçlarının İmplikasyonları......208 Sonuçlar............................................................................................208 Kavramsallaştirmadaki Konular ve Değerlendirme..................209 Modern Psikometrik Yaklaşımlarla Psikopatinin Özelliklerini Keşfetme..............................................209 Psikopati Formunun Semptomları Uyumlu Bir Yapıda mıdır?...210 Sonuç Hipotezi İçin Teorik Destek................................................211 ÖĞE YANIT TEORİSİ - “YENİ PSİKOMETRİLER”..............212 En Tanınan Semptomlar Hangileridir?.........................................213 Farklı Semptomlar Hastalığın Farklı Şiddet Derecelerini mi Yansıtır?....................................................213 Değerlendirici, Semptomların Farklı Derecelerini Tanılayabilir mi?............................................213 Kısa Öğe Tanımları Yeterli midir?.................................................214 Semptomlar Arasındaki Ayrımlar Sağlama Alınabilir mi?.......215 Sonuç.................................................................................................215
PCL Aygıtlarının Gizli Değişken Analizleri.................................202
BÖLÜM 19 - PSİKOPATİNİN KENDİ KENDİNİ RAPOR ETME DEĞERLENDİRMESİ.......................................217 Sorunlar, Tuzak Noktalar, Vaatler..................................................218 Psikopatinin Değerlendirilmesinde Kendi Kendini Raporlama Ölçülerinin Avantajları...................................................................218 Gözlemci Olarak Benlik..................................................................218 Ekonomi............................................................................................218 Yanıt Tarzları Değerlendirmesi.....................................................218 Güvenilirlik......................................................................................219 Özet .................................................................................................. 219 Psikopatinin Değerlendirilmesinde Kendini Rapor Etmenin Dezavantajları......................................................219 Sahtekârlık........................................................................................219 İçgörü Eksikliği................................................................................219 Anlamlı Konuşma Zorluğu............................................................220 Olumsuz Duygusallıkla Dolmuş Olma Durumu .......................220
X
XI
PSİKOPATİ İLE İLGİLİ PCL-R DEĞERLENDİRMESİ..........193 Gelişim, Yapısal Özellikler ve Yeni İstikametler.........................193 BÖLÜM 18 - PSİKOPATİNİN YAPISI........................................201
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Özet...................................................................................................221 Psikopatinin Değerlendirmesinde Kendin Raporla Yönteminin Kullanılmasına İlişkin Yanlış Anlamalar ve Yanlış Kanılar........221 Gerçeğe Uygun Yanıt Vermenin Gerekliliği ...............................221 Pozitif Etki Yönetimi Yönünde Duyulan Eğilim.........................221 Hasta Gibi Davranma İçin Yetenek...............................................221 Psikopatiyi Değerlendirmede Kullanılan Kendin Raporla Ölçümünde Uzun Süredir Devam Eden Deneysel Sorunlar.....222 Psikopati Anketleri Arasındaki Düşük İlişkiler..........................222 Metot Eş Değişkenliğinin Rolü.....................................................222 Davranışsal Anormalliğin Belirgin Olmayan Ölçüleri................222 Özet .................................................................................................. 222 Psikopatinin Gelecek Vaat Eden Kendin Raporlama Ölçüleri....223 Levenson Birincil ve İkincil Psikopati Skalası.............................223 Psikometrik Özellikler....................................................................223 Özet...................................................................................................224 Kendin Raporlama Psikopati Skalası...........................................224 Yapısı.................................................................................................224 Psikometrik Özellikler....................................................................224 Özet...................................................................................................225 Pskopatik Kişilik Envanteri (PPI) ................................................225 Yapısı.................................................................................................225 Psikometrik Özellikler....................................................................225 Özet .................................................................................................. 226 Tartışmalar ve Gelecek Doğrultuları..............................................226 Psikopatinin Yapısının Doğası......................................................227 Sonuca Varan Fikirler.....................................................................227
BÖLÜM 21 - PSİKOPATİNİN PARÇALARA AYRILMASI...249
BÖLÜM 20 - PSİKOPATİ VE KİŞİLİK.......................................229 Kişiliğin Yapısal Modelleri.............................................................230 PSİKOPATİNİN KİŞİLİK TANIMI............................................232 Psikopatiyi Değerlendirmek İçin Kişiliğin Yapısal Modellerini Kullanmak....................................240 Psikopati Alanında Konuların Çözümlenmesi............................240
Alt Türlerin Nerede ve Nasıl Aranacağı.......................................250 PSİKOPATİ ALT TÜRÜ KAVRAMLARI VE GELECEK VAAT EDEN TANIMLAMA ALANLARI.............................................250 Birincil ve İkincil Psikopati -Anahtar Teoriler................................250 Özellik Tabanlı.................................................................................251 İntihara Meyilli ve Şiddetli Davranış............................................251 Psikopati Alt Türleri ile Diğer Rahatsızlıkların Kendine Özgü Davranışları...........................................................252 Gelecek Vaat Eden Anket Alanı - Küme B Özelliği.........................252 ALT TÜRLERİ TANIMLAMAK İÇİN STRATEJİLER............252 Strateji1: Tanımlanmış Psikopatların PCL-R Profillerinin Kümelenmesi - Stratejinin Tanımı ve Örneği...............................252 Stratejinin Değerlendirilmesi.........................................................254 Strateji2: Diğer Değişkenler ve Psikopatik Özellikleri Kullanarak Kümelendirme-Strateji 2’nin Tanımı ve Örneği...........................254 Strateji2’nin Genişletilmesi............................................................254 Strateji 3 - Genel Kişilik Göstergelerinde Psikopatik Bireyleri Kümeleme....................................................255 Strateji - 4: Psikopati Prototip Tabanlı Genel Kişilik Yapıları.....256 Strateji 4’ün Tanım ve Örneği........................................................256 Strateji 4’ün Değerlendirilmesi ve Genişletilmesi.......................256 Kümeleme Stratejileri Üzerine Genel Yorumlar..........................257 BÖLÜM 22 - PSİKOPATİNİN KAVRAMSALLAŞMASI ÜZERİNE PERSPEKTİFLER........................................................259 PSİKOPATİYİ KAVRAMSALLAŞTIRMAK: YAKLAŞIMLARIN ÇEŞİTLİLİĞİ..............................................260 KAVRAMSALLAŞTIRMALARI BİR ARAYA GETİRME: DIŞA DÖNÜKLÜK, NEVROTİKLİK VE PSİKOPATİ............260
PSİKOPATİ VE DMS-IV PSİKOPATOLOJİ.............................244
Dışa Dönük Görünüm Psikopati İle Karşı Karşıya.....................261
XII
XIII
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Psikopati, Dışadönüklük ve Nevrotikliğin Rahatsız Edici Yönü........................................................................261 Peki Ya Nevrotiklik?........................................................................261 Birleştirici Sayısal Modelleme........................................................261
PSİKOPATİNİN DAVRANIŞ GENETİK ÇALIŞMALARININ SONUÇLARI VE META-ANALİZLERİ....................................269
SONUÇLAR....................................................................................261 ETİYOLOJİK YÖNTEMLER........................................................262 Psikopati ve Antisosyal Davranış Üzerine Genetik ve Çevresel Etkiler..........................................................................262 META-ANALİZ..............................................................................262 HİPOTEZ 1: Bir Moderator Olarak Operasyonellik...................262 Hipotez 2: Bir Moderator Olarak Değerlendirme Metodu.........262 Hipotez3: Bir Moderator Olarak Zigotluk Belirleme Metodu...264 Hipotez 4: Bir Moderator Olarak Yaş...........................................264 Moderatörler Arasında Çelişenler................................................264 Arama Stratjisi.................................................................................264 Meta-Analiz Alanındaki Çalışmalar İçin İlave Kriterler............264 Dört düzeyli veya Sınıf İçi Korelasyon Hesaplamak İçin Yetersizlik..........................................................265 İlgili Rahatsızlıkların Değerlenmesi.............................................265 Bağımsız olmayan Örnekler..........................................................265 Etki Ölçüsü Belirlenmesi................................................................265 Biyometrik Model-Uygunluk Analizi...........................................265 Tüm Verinin Meta-Analizleri........................................................266 Potansiyel Moderatorlerin Değerlendirilmesi............................266 İşlemleştirme....................................................................................267 Değerlendirme Metodu..................................................................267 Zigotluk Belirleme Metodu...........................................................267 Yaş.....................................................................................................268 Cinsiyet.............................................................................................268 Moderatorler Arasında Çelişkilerin Değerlendirilmesi.............268 Cinsiyet, Irk-Etnik köken ve Sosyoekonomik Durum...............268 Antisosyal Davranışların Davranışsal Genetik Çalışmalarının...................................................................268 Meta-Analizlerinin Özeti...............................................................268 XIV
META-ANALİZLERİN VE EN SON PSİKOPATİNİN DAVRANIŞ GENETİK ÇALIŞMALARININ ÖZETİ..............269 GELECEK YÖNLENDİRMELERİ...............................................269 Antisosyal Davranış ve Psikopati İçin Aday Genler ve Çevreleri...............................................................269 Antisosyal Davranış ve Psikopati İçin Endofenotipler..............270 Aile Geçmişi ve Psikopati...............................................................270 CAMBRIDGE ÇALIŞMASI.........................................................271 AİLE FAKTÖRLERİ.......................................................................272 ÇOCUK YETİŞTİRME SORUNLARI .......................................272 ÇOCUK SUİSTİMALİ VE İHMAL.............................................273 EBEVEYNSEL ÇATIŞMA VE DAĞILMIŞ AİLELER...............274 BÜYÜK BOY AİLE.........................................................................274 AİLELERDE SUÇUN AKTARIMI..............................................274 DİĞER EBEVEYNSEL ÖZELLİKLER........................................275 SOSYOEKONOMİK FAKTÖRLER............................................275 AKRAN, OKUL VE MAHALLE FAKTÖRÜ.............................275 DİĞER RİSK FAKTÖRLERİ........................................................276 BİYOPSİKOSOSYAL ETKİLEŞİMLER VE KORUYUCU FAKTÖRLER..........................................................276 XV
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
ANAHTAR METODOLOJİK KONULAR................................276
BEYNİN HANGİ BÖLGELERİ KASTEDİLMİŞTİR?............ 286 Prefrontal Korteks...........................................................................286 Antisosyal/Şiddet Davranışı: İşlevsel Görüntüleme...................286 Psikopati: İşlevsel Görüntüleme...................................................286 APD ve Psikopatlarda Yapısal Bozulma......................................287 Geçici Korteks - Antisosyal ve Şiddet Davranışı: Psikopati.....287 Amigdala ve Hipokampüs.............................................................287 Psikopati...........................................................................................287
AİLE TABANLI KORUNMA.......................................................277 SONUÇLAR VE GELECEK İSTİKAMETLERİ.........................278 BÖLÜM 23 - PSİKOPATİ İLE BAĞLANTILI RAHATSIZLIKLARIN İLAÇ BİLİMİ İLİŞKİSİ VE NÖROKİMYASI......................................................................279
DOPAMİN.......................................................................................283
CORPUS CALLOSUM..................................................................288 Antisosyal /Şiddet Davranışı..........................................................288 Psikopati: Yapısal Görüntüleme....................................................288 Açısal Gyrus.....................................................................................288 FARKLI PSİKOPATİ FORMLARIYLA İLİŞKİLİ FARKLI BEYİN YOKSUNLUKLARI VAR MIDIR?................................288 Dürtüsel Agresiflik Yırtıcı Agresifliğe Karşı Yalan Söyleme, Başkalarını Kullanma, Manipüle Etme........................................289 Psikopatinin Faktörleri ve Prefrontal Gray Volume......................289 Psikopati Faktörleri ve Beyin İşlevselliği.....................................289 Başarılı Psikopatlar Ve Başarısız Psikopatlar..............................289
NÖROPİNEFRİN...........................................................................283
ÇEVRENİN ROLÜ - BİYOSOSYAL BİR BAKIŞ AÇISI..........289
TESTOSTERON.............................................................................284
BEYİNDEKİ NOKSANLIK PSİKOLOJİK DAVRANIŞA SEBEP OLUR MU?........................................................................289
SEROTONİN...................................................................................280 MERKEZ SEROTONİN SİSTEMİ İLE İLGİLİ ADAY GENLER...............................................................................281 Triptofan Hidroksilaz.....................................................................282 Serotonin Taşıyıcı............................................................................282 5-HT1B Alıcısı....................................................................................282 MAO-A.............................................................................................282
KORTİZON.....................................................................................284
SONUÇ..............................................................................................285
BEYİNDEKİ BOZULMA PSİKOPATİK DAVRANIŞA NASIL SEBEP OLUR?................................................................................290 Prefrontal Korteks...........................................................................290 Corpus Callosum.............................................................................290 Periteal Korteks................................................................................290 Nörodevelopmental (Sinirgelişimsel) Süreç................................290
PSİKOPATİNİN NÖRANATOMİK TEMELLERİ - BEYİN GÖRÜNTÜLEME BULGULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ.....285
PSİKOPATLARDAKİ BEYİN EKSİKLİKLERİNE SEBEP OLAN NEDİR?...............................................................................290
XVI
XVII
TİROİD HORMONU, GLİKOZ VE KOLESTEROL ..............284 PSİKOPATİ İLE İLGİLİ RAHATSIZLIKLARIN TEDAVİSİNDE PSİKOFARMAKOLOJİK TEDAVİ.............................................285
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
PSİKOPATLARDAKİ BEYİNSEL EKSİKLİKLER İYİLEŞTİRİLEBİLİR VEYA ÖNLENEBİLİR Mİ?......................291
ANTİSOSYAL GRUPLARDA FRONTAL LOB FONKSİYON BOZUKLUĞUNUN NÖROPSİKOLOJİK KANITLARI........300
SONUÇLAR VE ÖZET .................................................................291
PSİKOPATİK SUÇLULARDA FRONTAL FONKSİYON BOZUKLUĞU İÇİN NÖROPSİKOLOJİK KANIT..................301
BÖLÜM 24 - PSİKOPATİDE KORTEKS ALTI BEYİN SİSTEMLERİ...................................................................................293 Amigdala ve Bağlantılı Yapılar.......................................................294 AMİGDALA VE BEYNİN GERİ KALANIYLA İLİŞKİSİ......294 AMİGDALANIN FONKSİYONLARINI ÖĞRENME............295 DAVRANIŞSAL İFADE VE AMİGDALA.................................295 UYARICI SELEKSİYONUNDAAMİGDALANIN ROLÜ.......297 İŞLEMSEL ÖĞRENMEDE AMİGDALANIN ROLÜ...............297 AMİGDALA VE PSİKOPATİNİN GELİŞİMİ.........................297 SONUÇLAR.....................................................................................298 FRONTAL LOBLARIN YAPISAL İŞLEVİ................................298 Psikopatik Suçlularla İlgili Araştırma Çıkarımları....................298
PSİKOPATİK SUÇLULARDA ORBİTOFRONTAL FONKSİYON BOZULUĞU İÇİN NÖROPSİKOLOJİK KANIT........................................................301 PSİKOPATİK SUÇLULARDA TEPKİ DÜZENLEMESİ VE HATA YAPMA AZALTIMI..........................................................302 ÖZET VE GELECEK YÖNLENDİRMELERİ............................302 BÖLÜM 25 - PSİKOPATİYİ ANLAMAK....................................303 Kavramsal Bölüm............................................................................304 ÇALIŞMA SEÇİMİ........................................................................304 LİTERATÜR TARAMA.................................................................304 DİKKAT............................................................................................304 DİL....................................................................................................305
FRONTAL LOBLARIN ANATOMİSİ........................................299
DAVRANIŞSAL ENGELLEME...................................................305
KAVRAMSAL KONTROLÜN FRONTAL LOBLARI VE MODELLERİ.........................................................299
NÖROPSİKOLOJİK İŞLEYİŞ.....................................................306
NÖROPSİKOLOJİK DEĞERLENDİRME VE FRONTAL LOB FONKSİYON BOZUKLUĞU.......................................................300
İRDELEME......................................................................................306 İkincil İşaretlerin Barınması...........................................................306 Hemisferik Süreç.............................................................................307 Beyinsel Süreçleme Asimetrileri....................................................307 Sol Hemisfer Aktivasyonu..............................................................307 Sağ Hemisfer Süreçlemesinin Zayıf Barındırması......................307
XVIII
XIX
FRONTAL LOB İŞLEVİNİN LOKALİZASYONU VE DUYGUNUN DÜZENLENMESİ..........................................299
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
ÖZET................................................................................................308 Psikopati ve Gençlikte Antisosyal Davranış İçin........................308 Gelişmeye Yönelik Yollar................................................................308 Agresif Davranış Tabanı Alt Türler..............................................308
GELİŞİMSEL PSİKOPATOLOJİ.................................................315
ÇOCUKLUK VE ERGENLİK BAŞLANGICINDA..................310 DAVRANIŞ PROBLEMLERİ.......................................................310 DAVRANIŞ RAHATSIZLIĞI VE DİKKAT-EKSİKLİK/ HİPERAKTİVİTE RAHATSIZLIĞI BERABERİNDE EŞ ZAMANLIK HASTALIK........................................................310 ANTİSOSYAL GENÇLİĞİN SOSYALLEŞMİŞ VE YETERSİZ SOSYALLEŞMİŞ ALT GRUPLARI.............................................311 CU ÖZELLİKLERİ VE DAVRANIŞ PROBLEMLERİ İÇİN GELİŞİMSEL YOLLAR.................................................................311 Gençlik Psikopatisinin Yapısını Açıkça Genişletme...................311 Antisosyal Gençliğin Alt Gruplarını Tanımlamak İçin...............312 CU Özelliklerinin Önemi...............................................................312 CU Özelliklerinin Açıklamak İçin Gelişimsel Modeller............312 Diğer Metotlar Yerine CU Özelliklerinin Kullanmanın............312 Potansiyel Faydaları........................................................................312 GENÇLİKTEKİ PSİKOPATİNİN YAPISININ GENİŞLETİLMESİNDEKİ ÖNEMLİ DEĞERLENDİRMELER................................................................313
AİLESELLİK....................................................................................315 Endofenotipler.................................................................................315 Yaşam Süresince İzlenen Yol.........................................................315 RİSK FAKTÖRLERİ......................................................................316 PSİKOLOJİK VE NÖROBİYOLOJİK GÖSTEGELER............316 Kavramsal ve Duygusal İşaretler..................................................316 İşlevsel Nöroanatomi......................................................................317 Nöropsikoloji Ve Nöroanatomi......................................................317 SONUÇ............................................................................................318 BELİRGİN BİR POPÜLASYONDA PSİKOPATİ.....................318 Çocuklar ve Ergenlerde Psikopati...................................................318 DMS-IV YIKICI DAVRANIŞSAL RAHATSIZLIKTAN FARKLILAŞAN PSİKOPATİ.......................................................319 ODD (Muhalif karşı koyma rahatsızlığı).....................................320 CD (Davranış bozukluğu)...............................................................321 Cleckley Psikopatisi........................................................................321 ÇOCUKLAR VE ERGENLERDE PSİKOPATİ.........................322 Erken Yaşlarda Psikopatinin Gelişimi..........................................322 GENÇLİKTE PSİKOPATİNİN ÖLÇÜMÜ.................................323
ÖZET VE ÇIKARIMLAR..............................................................314
PCL: YV............................................................................................323
PSİKOPATİNİN ETİYOLOJİSİ ÜZERİNE ENTEGRE EDİLMİŞ BİR BAKIŞ AÇISI HAKKINDA...............................314 Psikopati Araştırmaları İçin Bir Yönerge.....................................314
APSD................................................................................................323
TANIM..............................................................................................314 EPİDEMİYOLOJİ............................................................................315
KAVRAMSALLAŞTIRMADA KİLİT KONULAR VE GENÇLİKTE PSİKOPATİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ.......324
XX
XXI
CPS................................................................................................... 324
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Psikopati Sendromlarının Homojenliği........................................324 Çocukluk ve Ergen Psikopatisi ve Faktör Yapıları........................324 Çocuklar ve Ergenlerde Psikopatinin Geçici İstikrarı................324 Psikopati ve Eştanı - Örtüşmeyi Açığa Çıkarma.........................325 Psikopati ve Zekâ............................................................................325
PSİKOPATİNİN GELİŞİMİNDE CİNSİYET FARKLARI.......331
ERGENLERDE VE ÇOCUKLARDA DEĞERLENDİRİLEN PSİKOPATİNİN GEÇERLİLİĞİNE DAİR KANITLAR.........326 Nörokognitif Süreçlemenin Laboratuar Ölçümleri....................326 Üzerine Çalışma..............................................................................326 Kriter Değişkenleri İle İlişkili Antisosyal Anormallikler ve Agresifliğin Yansıması....................................................................326 BİLİM VE UYGULAMA İÇİN TAVSİYELER...........................326 Yıkıcı Davranış Bozukluğu ve Psikopati Arasındaki Farkları Netleştirme........................................................................326 Moffit’in Sınıflandırması................................................................327 Davranış Sorunları, Antisosyal Davranış ve Psikopatinin Ortaya Çıkışı....................................................................................327 Kadınlarda Psikopati......................................................................327 DIŞAVURUMSAL ÖZELLİKLER VE SENDROMLARDA CİNSİYET FARKI.....................................328 PSİKOPATİK KADINLAR ÜZERİNE ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR..............................................................328 KADIN PSİKOPATİSİNİN ÖLÇÜMÜ VE GEÇERLİLİĞİ.....329 Yaygınlık Oranları...........................................................................329 Faktör Yapısı....................................................................................329 Kişilik ilişkileri.................................................................................330 Davranışsal İlişki.............................................................................330
KABUL EDİLEN ETİYOLOJİK FAKTÖRLER..........................331 Hormonlar ve Nörotransmitterler................................................331 Genetik ve Çevresel Etiyolojik Etkiler...........................................332 Geçmiş ve Çocuklukta Suistimal...................................................332 Laboratuar Bulguları: Duygusal, Dikkatsel ve Davranışsal Eksiklik.......................................................................332 Duygusal Süreç Eksiklikleri...........................................................332 Dikkatsel ve Davranışsal Anormallikler......................................332 SONUÇLAR VE GELECEK YÖNLENDİRMELERİ................332 Psikopatide Etnik ve Kültürel Varyasyonlar................................333 Bölüm Hedefleri..............................................................................333 Zaman ve Kültür Üzerinden Psikopati İçin Kanıtlar....................333 KÜLTÜRLER ÜZERİNDEN PSİKOPATİ..................................334 Kültürler Boyunca PCL-R Psikopatisinin Tekrarlanma Sıklığı...334 Klasik Test Teorisi ve Kültürler Üzerinden..................................335 PCL-R Psikopatisinin Faktör Analizleri.......................................335 Kültürler Üzerinden Psikopati PCL-R’sinin Öğe Yanıt Teorisi Analizleri....................................................................335 Uluslararası Örnekler Üzerinde Psikopatinin Yapısının Geçerliliği....................................................................... 336 Psikopati ve Diğer Psikiyatrik Hastalıklar Arasındaki İlişki.....336 Psikopati ile Kriminal Davranış Arasındaki İlişki......................336 Psikopati ve Şiddet Öngörüsü ve Tekrar Suç İşleme Eğilimi....337 Psikopati, Psikofizyolojik ve Davranışsal Uyumluluk..............337 Psikopatinin Kültürler Boyunca Olduğuna Dair Kanıt Var mıdır?..............................................................................337
KADINLARDA PSİKOPATİNİN KLİNİKSEL SUNUMU.....330 Kadınlarda Psikopati Belirtileri Değer Farkları İle Erkeklerdekinin Karşılaştırması....................................................331
ETNİK GRUPLAR ÜZERİNDEN PSİKOPATİ........................337 Etnik Gruplar Üzerinden PCL-R Psikopatisinin Görülme Sıklığı..338 Etnik Gruplar Üzerinde PCL-R Psikopatisinin..............................338 Faktör Analizleri Ve Klasik Test Teorisi.......................................338 Etnisite Üzerinden PCL-R Psikopatisinin.....................................338 Öğe Yanıt Teori Analizleri..............................................................338
XXII
XXIII
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Etnisite Üzerinde Psikopatinin Yapı Geçerliliği...........................339 Psikopatideki Etnik Farklılıklar Sorusunun................................339 Etrafındaki Tartışmalar..................................................................339 Etnisiteler Üzerinde Psikopati Farkları Olduğuna Dair Kanıt Var Mıdır?..............................................................................339 Başarılı Psikopat..............................................................................340 KRİMİNAL OLMAYAN PSİKOPATİNİN KAVRAMSALLIĞI........................................................................340 Durum Çalışmaları, Kurgusal Resimlendirme, Tarihsel Örnekler.............................................................................340 Psikopatik Özelliklerin Uyumlu ve Uyumsuz Gösterimi..........341 Sentez: Üç Kavramsal Bakış Açısı...................................................341
KLİNİK VE UYGULAMALI SORUNLAR................................345 Psikopati ve Agresiflik....................................................................345 Psikopati ve Agresiflik rasındaki Bağlantı...................................345 Yetişkin Suçlular..............................................................................346 Davranış Sorunları Olan Çocuklar Ve Ergenler..........................346 Psikiyatrik Hastalar........................................................................346
KURUMLAŞTIRILMAMIŞ PSİKOPATİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ...............................................................342 Gözlemci Ölçümleri........................................................................342 Psikopati Kontrol Listesi: Görüntüleme versiyonu.....................342 Psikopatinin Kişilerarası Ölçümü: Psikopati Q-Sort: (PQS)......342 Psikopati-Tarama............................................................................342 İşletme- Tarama (B-Scan)................................................................342 Kendin Raporla Ölçümü Kendin Raporla Psikopati II (S.RP-II)...........................................342 Levenson’un Psikopati Kendin Raporlar Modeli.........................343 Beş Faktör Modeli Psikopati Prototipi.........................................343 Psikopatik Kişilik Envanteri (PPI)................................................343 HAPSEDİLMEMİŞ PSİKOPATLARIN LABORATUAR ÇALIŞMALARI................................................343 Eski Araştırmalar.............................................................................343 Topluluk Örneklerinde PCL-R ile Yapılan Çağdaş Araştırmalar.......................................................................344 Özet ve Laboratuar Araştırmalarının Kritiği..............................344 Kendin Raporla Yöntemini Kullanan Laboratuar Araştırmalarında Psikopatinin Değerlendirilmesi.....................344 Özet ve Sonuçlar..............................................................................344
KUSURLU PREDATÖRLER........................................................346 KLİNİK GELENEKTE PSİKOPATİK AGRESİFLİK...............346 TEPKİLİ VE ENSTRÜMANTAL AÇIDAN PSİKOPATLARIN AGRESİFLİĞİ..............................................346 Genel Anlamda Psikopatik Şiddetin Niteliği..............................346 Psikopatlar Tarafından İşlenmiş Cinayetlerin Özellikleri.........347 PSİKOPATLAR TARAFINDAN GÖSTERİLEN AGRESİFLİĞİN KENDİNİ TATMİN BOYUTU.....................347 Bir Heyecan Arayış Motivasyonu İçin Kanıtlar............................347 Bir Sadizm Motivasyonu İçin Kanıtlar.........................................347 BAĞIMSIZ AGRESİFLİK............................................................347 Psikopatın Bakış Açısından Şiddet...............................................348 Psikopatinin Alt Türleri..................................................................348 Bir Psikopati-Şiddet Birliğinin......................................................348 Potansiyel Moderatörü Olarak Kavramsal Beceri......................348 SONUÇ............................................................................................349 Psikopati ve Madde Kullanımı Rahatsızlığı................................349 PSİKOPATİ VE SUDS’UN EŞ ZAMANLI ORTAYA ÇIKIŞININ EPİDEMİYOLOJİSİ.......................................................................349 APD ve SODs ..................................................................................350 SUDs’s olan Bireylerde Psikopatinin Değerlendirilmesi...........350 Psikopati ve SUDs...........................................................................350
GELECEK YÖNLENDİRMELERİ...............................................345
SONUÇLAR.....................................................................................353
XXIV
XXV
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
EŞ ZAMANLI HASTALIĞI ANLAMAK: GENİŞ BİR KIRILGANLIK FAKTÖRÜNÜN ROLÜ...................................353
KRİMİNAL MÜZMİNLİK RİSKİ..............................................366 Psikopatinin Rolü...........................................................................366
PSİKOPATİ VE SUDS ARASINDAKİ BİRLİĞİN KLİNİKSEL SONUÇLARI...........................................................354
KRİMİNAL MÜZMİNLİK...........................................................367 Meta-Analizlerden Kanıtlar...........................................................367 Metadolojik Faktörlerin Etkisi........................................................367 Tasarım Varyasyonu.......................................................................367 Psikopatinin Ölçümü Varyasyonu................................................367 Sonuçların Ölçümü Varyasyonu...................................................368 Genelleştirme...................................................................................368 Medikolegal Ortam - Hapishane ve Islah Evi ortamı..................368 Adli Psikiyatrik Ortam...................................................................369 Sivil Psikiyatrik Ortam...................................................................369 Kurumsal Ortam.............................................................................369 Cinsiyet.............................................................................................369 Çalışmanın Irkı ve Ülkesi...............................................................370 Yaş.....................................................................................................370
PSİKOPATİ VE SUDS İKİLİ TANISNIN KLİNİKSEL YÖNETİMİ İÇİN PRATİK STRATEJİLER................................355 SONUÇLAR....................................................................................356 Kadınlara Karşı Cinsel Baskıda Psikopatinin Rolü....................356 PSİKOPATLARDA CİNSEL ZORLAMA SIKLIĞI..................356 Oranlama Skalasında Zorlama Sıklığı ve Psikopati için Tanılama Kriteri...............................................................................357 Deneysel Bağlantılar.......................................................................357 Psikopati ve Tecavüz için Uyumlu Açıklayıcı Yapılar ..............357 TECAVÜZCÜLER ARASINDA PSİKOPATİNİN ÖNGÖRÜCÜ GEÇERLİLİĞİ, TAKSONOMİK ROLÜ, YAYILMASI.....................................................................................358 Psikopatinin Yayılması ve Tecavüzcüler Arasında Antisosyal Kişilik............................................................................358 Tecavüzcü Tipolojilerinde Tecavüzcülerin Rolü........................358 Zorla Cinsellik için Psikopati ve Risk Değerlendirmesi............359
PSİKOPATİNİN DİĞER RİSK FAKTÖRLERİYLE KIYASLANMASI........................................371 Artan Geçerlilik...............................................................................371 Etkileşim Etkileri.............................................................................371 PSİKOPATİ-ŞİDDET İLİŞKİSİNDE TEORİLERİN VE MODELLERİN TEKRARLANMA SIKLIĞI.............................371
TECAVÜZÜN TİPOLOJİK VE ÖLÇÜMSEL MODELLERİNİ ENTEGRE ETME.............................................363 MTC:R3’ün Yapısal Sorunları........................................................363 Yeni Çembersel Modeli SEM Modeli İle İlişkilendirme............365
PSİKOPATİ VE RİSK DEĞERLENDİRMESİ...........................372 Psikopati ve Risk Değerlendirmesine İlişkin Genel Düşünceler............................................................................372 Tahmin Etme Tabiatında Olan Zorluklar.....................................373 Resmi Risk Değerlendirme Enstrümanları ve Psikopati Arasındaki Deneysel İlişki............................................373 Kriminal Davranışların Öngörüsünde Psikopati Ölçümlerinin Risk Değerlendirme Enstrümanları ile Kıyaslanması..........................373 Psikopati ve Şiddet Risk Yönetimi.................................................374
SONUÇLAR.....................................................................................366
İLERİDEKİ ARAŞTIRMALAR İÇİN ÖNERİLER...................374
XXVI
XXVII
KRİMİNAL OLMAYAN ÖRNEKLERDE TECAVÜZÜN PSİKOMETRİK BAĞLANTILARI.............................................360 Cinsel Zorlamanın Üç Yol Modelinin Faydaları.........................363
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SONUÇLAR....................................................................................375 Psikoaptinin Tedavisi - Deneysel Bulguların İncelenmesi........375
PCL Ölçümlerinin Skorlamak İçin Hangi Tür ve Ne Kadar Bilgi Gereklidir?.......................................................................................385 Psikopati Hakkında İlişki Kurma - Uyarılar ve Niteleyiciler....385 Psikopati Ne Kadar Geçerlidir?.....................................................385 Psikopatinin Tanısı Nasıl Güvenilir Olabilir?..............................386 Gelecek Hakkında Koruma ve Tedavi Stratejilerinde Ana Çalışmaların Tercümesi.........................................................387
PSİKOPATİK SUÇLULARIN VE PSİKOPATİK ADLİ HASTALARIN TEDAVİSİ................................................375 Tedavi topluluğu.............................................................................375 Diğer Tedavi Yaklaşımları..............................................................376 Psikopati Tedavisindeki Araştırmaların Meta-Analizi...............376 Adli Olmayan Psikopatların Tedavisi..........................................377 TEDAVİ ETKİLERİNE İLİŞKİN ALTERNATİF SONUÇLAR..........................................................377 PATOLOJİK OLMAYAN BİR PSİKOPATİNİN SEÇİCİ HESABI.............................................................................377 Psikopatlar İçin Müdahaleler........................................................378 Davranışsal Modifikasyon.............................................................378 Çok Sistemli Terapi.........................................................................378 Enstitüsel Topluluk Programları...................................................378 Potansiyel Kurbanları Korumak...................................................379
GELECEK MÜDAHALELERİNİ TASARLAMA.....................387 Tedavi ile Müdahale Edilebilecek Psikopatik Özellikler............388 Danışanların Özellikleri.................................................................388 Terapistin Özellikleri ve Anlaşma ................................................389 Tedavinin İçeriği..............................................................................389 Müdahaleleri Düzenleme İçin Temel Araştırmaların Uygunluğu............................................................389 Bir Gelişimsel Psikopati Anlayışının Uygunluğu........................390 SONUÇLAR VE TAVSİYELER....................................................390 BÖLÜM 27 - SONUÇLAR VE GELECEK YÖNLENDİRMELERİ...................................................................391
BÖLÜM 26 - PSİKOPATİNİN TEDAVİSİ VE DEĞERLENDİRİLMESİNDE ETİK VE KANUNİ KONULAR....................................................................381
GELECEĞE DÖNÜŞ.....................................................................392 Psikopati Araştırmasının Gelecek Kuşağına Rehber Olarak Cleckley .................................................................392
PSİKOPATİNİN KANUN SİSTEMİNDEKİ YERİ..................382 Psikopatinin Kullanıldığı Kanuni Alan.......................................382 Olasılıksal vs. Bireyselleştirilmiş Karar Verme.............................383 Kanunun Kabul Edilebilirliği Hakkında Genel Sorular..............383
PSİKOPATLAR DÜŞMAN VE AGRESİF MİDİR?..................392
PSİKOAPTİYİ DEĞERLENDİRMEK: ETİK STANDARTLAR VE ÖNERİLER................................................................................384 Hangi Bağlamda Psikopati Değerlendirmesi Hukuka Uygundur?........................................................................384 Psikopati Nasıl İşlevselleştirilebilir?.............................................384 PCL Ölçümleriyle Psikopatiyi Değerlendirme Yetkilisi Kimdir?..............................................................................385 XXVIII
PSİKOPATLAR KAYGISIZ MIDIR?..........................................393 ANTİSOSYAL DAVRANIŞ PSİKOPATİNİN TANIMLANMIŞ BİR ÖZELLİĞİ MİDİR?................................................................393 PSİKOPATLARIN FARKLI ALT TÜRLERİ VAR MIDIR?......393 BAŞARILI PSİKOPATLAR VAR MIDIR?................................394 PSİKOPATİYE NE SEBEP OLUR?..............................................395 XXIX
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Giriş Sosyolojiye hoşgeldiniz! Bu kitabı size en önemli ve etkileyici bilim dallarından birini tanıtmak amacıyla yazdım. Sosyoloji bir bilimdir ve sosyologlar deney kapları ve tüpleri kullanmasa da, tıpkı doğa bilimciler gibi, dünya hakkında bilgi sahibi olmak için teoriler üreterek ve bu teorileri sistematik gözlemlerle test ederek araştırmalar yapar. Sosyolojiyi ilgi çekici kılan şey, konusunu oluşturan toplumsal dünyadır. Toplum son derece geniş ve hayli karmaşıktır. Sosyolojik soruların cevapları var olsa da, genellikle basit cevaplar mevcut değildir. Sosyolojik soruları cevaplamanın zorluğuna ek olarak, bu soruların sorulması, yani toplumun, tarafsız ve bilimsel bir çalışmanın öznesi olarak ele alınması da zorlu bir meseledir. Muhtemelen büyükbabanızın ve kafede çalışan adamın atomların birbirleriyle nasıl bağ yapması veya yapmaması gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktur, ancak herkes toplumun nasıl düzenlenmesi gerektiği ile ilgili fikre sahiptir. Bilimsel toplum araştırmaları yapmak toplumun nasıl işlemesi gerektiği hakkındaki fikirlerinizi geçici olarak bir tarafa bırakmanız anlamına gelir. Bunu yaptığınızda dünya hakkında şaşırtıcı şeyler öğrenmeniz mümkün olur. Sosyologların bulguları insan ırkının büyük kazanımları arasında yer alır çünkü sosyolojide hayatın tüm farklı kesimlerinden insanlar toplumu tarafsız biçimde anlamak üzere biraraya gelir. Umarım bu kitap sadece sosyologlara değil aynı zamanda tüm insanlığa, yeryüzündeki bilinçli şekilde kendini inceleyebilen ilk canlı türüne daha da büyük bir saygı duymanızı sağlar. Topluma baktıklarında sosyologların gördüğü her zaman hoşa giden şeyler değildir, fakat bu durum sosyolojiyi daha da önemli kılmaktadır: tıpkı bir arabayı tamir etmeden önce onun nasıl çalıştığını bilmeniz gerektiği gibi, toplumu değiştirebilmek için de onun nasıl işlediğini bilmeniz gerekir.
Kitap hakkında
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME hayatımla olan ilgisini gördüğünüzde, sizin hayatınızla da nasıl ilgileri olduğu hakkında düşünürsünüz. Terimleri ilerledikçe açıklamaktayım, böylece giriş kısmında ayrıntılara fazla yer vermeden konuya giriş yapmanızı sağlıyorum, fakat burada başlangıç kısmında birkaç ayrımdan söz etmek yararlı olacaktır. Toplum ve sosyoloji arasında bir fark mevcuttur. İkisi aynı şey değildir. Toplum sosyologların üzerinde çalıştığı şeydir, sosyoloji ise topluma dair inceleme çalışmalarıdır. “Sosyal” ifadesi toplumu, yani gruplar halinde etkileşimde bulunan insanları ifsde eder. “Sosyolojik” ifadesi sosyolojiyi, yani gruplar halinde etkileşim içinde olan insanlar hakkındaki çalışmaları işaret eder. Bu size karmaşık geliyorsa, yalnız değilsiniz. New York Times gazetesinde, yazarlar sıklıkla “sosyal” terimi yerine “sosyolojik” terimini kullanma hatasını yapmaktadır. Toplumda suç artışı söz konusuysa, bu “sosyolojik” değil “sosyal” bir sorundur. Bu suç artışı hakkında araştırma yapmaya çalışıyorsanız fakat verilerin yetersizliği sorununu yaşıyorsanız, bu durumda sosyolojik bir sorununuz var demektir. Ayrıca, sosyolojinin sadece akademilerde ve üniversitelerde var olan bir şey olmadığını bilmelisiniz. Sosyoloji toplumsal dünyayı inceleme yöntemidir ve toplumu anlamada kullanılan bir araçtır. Fakat aynı zamanda bir akademik daldır. Kendilerini “sosyolog” olarak tanımlayan pek çok insan , akademilerde, üniversitelerde ve araştırma enstitülerinde çalışmaktadır. Büyük olasılıkla bu kitabı okumanızın nedeni lisede veya üniversitede sosyoloji dersleri alıyor veya almayı düşünüyor olmanız. Öyle değilse de, kitabı okumayı bırakmayın! Bu kitap size de uygun. İş yerinizi, komşularınızı, yaşadığınız çevreyi ve hatta bazı aile üyelerinizi anlamanıza yardımcı olabilecek her tür bilgiyi bulacaksınız!
Sosyoloji tartışmaya açıktır: Hazırlıklı olun!
Bu kitabı yazma amacım sosyolojiyi size toplumla ilgili bir bilgi sistemi olarak, daha da önemlisi dünya hakkında düşünme yöntemi olarak tanıtmaktır.
Daha önce bahsettiğim gibi, sosyoloji sosyal dünyanın tümünün incelenmesidir. Bu nedenle, sosyolojinin bazı konuları oldukça tartışmalı konulardır. Şayet sosyologlar tartışmalı konulardan kaçınsaydı, bu bilim dalının bütün amacı boşa çıkardı, aynı şey bu kitap için de geçerli.
İnsan toplumu gibi büyük ve sıklıkla değişen bir konu için bir “kullanım kılavuzu” yazmaya çalışmak saçma olurdu. Daha mürekkebi kurumadan modası geçerdi. Bu kitap sizde toplumla ilgili belli bir konuda merak uyandırırsa, bu harika olur.
Sıcak gündem konularıyla uğraşmak bir sosyoloğun işinin bir parçasıdır ve bazı sosyologlar oldukça tartışmalı savlar ileri sürmüştür. Sosyolojiyle uğraşırken, doğru bulmadığınız fikirlere karşı hazırlıklı olmalısınız. Bu kitapta karşılaşacağınız fikirlerden bazıları:
Bu kitapta amaçladığım şey size sosyolojyi bir bilim dalı olarak tanıtmak ve böylece sosyoloji derslerinizde başarılı olmanız için gereken donanım ve bilgiye sahip olmanızı sağlamaktır. Kitap sizi genel sorulardan (sosyoloji nedir? kökeni nedir? sosyolojiyle kim ve nasıl uğraşır?) başlayıp daha özelleşmiş konulara (sosyologlar kültür ve toplumsallaşma araştırmalarını nasıl yapar? sosyologlar “sınıf”ı ve “ırk”ı nasıl tanımlar?) ve bu fikirlerin uygulamalarına (günlük hayatta sosyolojiyi nasıl kullanabilirsiniz?)götürecek şekilde düzenlenmiştir.
- Din insanların size para vermesini sağlama vasıtasıdır ve başka hiçbir olumlu amaca hizmet etmez.
Sosyologlar pek çok konuda, aslında etkileşim halindeki insanlarla ilgisi olan herşeyle ilgili araştırma yapar. Yani sosyologların üstünde çalıştığı çoğu şey kendilerini sosyolog olarak tanımlamayan insanlar tarafından da araştırılır. Sosyolojiye özgü olan şey tüm bunlara dair çalışmaları birarada içermesidir. Sosyologların toplumsal dünyanın tüm yönlerini hep birlikte ele alması olgusu toplumsal dünyanın sadece bir kısmı üzerinde çalışanların göremediği bağlantıları görebildikleri anlamına gelir. Bu kitapta, dünyaya sosyolojik açıdan bakmaya özgü olan noktaları vurgulamaktayım.
Sosyoloji öğrenmek için, bu argümanların hepsiyle hemfikir olmanız gerekmez, ancak hemfikir olmadığınız argümanları değerlendirmeye istekli olmalısınız. Bu argümanların biriyle veya daha fazlasıyla hemfikir değilseniz, neden değilsiniz? Yukarıdaki önermelerden her biri, bir ampirik argüman oluşturur. Yani nesnel olgularla test edilebilir. Peki bunları nasıl test edebilirsiniz? Hangi verileri toplarsınız? Bu verileri nasıl analiz edersiniz? Eğer gerçeğin bu önermelerde yansıtılmadığını düşünüyorsanız, bunu nasıl ispatlayabilirsiniz? Dünyayı bir bilim insanı olarak (yani tarafsız) ele almaya yönelik bu isteklilik sosyolojinin temelidir.
Bu kitapta kullanılan geleneksel üsluplar Bu kitabı okuyan her bireyi tanımam mümkün değil, fakat 21. yüzyılda yaşamakta olduğunuzu, sosyolojiye merak duymanız için nedenleriniz olduğunu ve muhtemelen İngilizce konuşulan bir ülkede yaşadığınızı mantık çerçevesinde tahmin edebilirim. Bunun ötesinde kim olabileceğiniz veya kitabı neden okuduğunuza dair varsayımlarım mevcut değil. Geniş bir yelpazede toplumsal durumlardan örnekler ve çizimlere yer verdim, fakat farkedeceğiniz gibi günümüzün Amerika Birleşik Devletleri’ne ait pek çok örnek yer almakta. Bunun nedeni burada yaşıyor olmam, yani hakkında en fazla bilgi sahibi olduğum yer burası. Kitabı birinci ağızdan yazdım ve sıklıkla kendi hayatıma ve kişisel geçmişime başvurdum. Sosyoloji tarafsız bir bilimdir fakat herhangi bir sosyolog ilgi alanları ve deneyimleriyle kendine özgü bir bireydir. Umarım kitabı okuduğunuzda ve sosyolojik kavramların benim
XXX
- En etkili yönetim şekli en zeki olan bireyin yönetimindeki diktatörlüktür. - Toplumun en iyi işleyeceği düzen kadınların yemek ve temizlik işleri için evde kaldığı ve erkeklerin para kazanmak için dışarı gittiği düzendir.
Yüzde yüz eminim ki, bu kitapta hemfikir olmadığınız görüşler ve argümanlar olacaktır. Onaylamayacağınız bu tür fikirlerle karşılaştığınızda, neden hemfikir olmadığınızı ve bu fikri öne süren insanlarla girdiğiniz bir tartışmada ne söyleyeceğinizi düşünün. Bir sosyoloğun düşünme şekli budur.
Kitabın düzeni Bu kitap altı bölümden oluşmaktadır. bu kısımda her bölümde yer alan içerik açıklanmaktadır.
1. Kısım: Ana Hatlar Bu bölümde sosyoloji nedir, kökeni neye dayanır, kim sosyolojiyle uğraşır ve nasıl yapılır sorularının karşılıkları yer almaktadır.
XXXI
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
2. Kısım: Topluma Sosyolog Gözüyle Bakmak Bu bölümde sosyologların kültürü yorumlama şekli, mikro-makro bağlantısı, sosyal ağların önemi hakkında açıklamalar yer almaktadır.
3.Kısım: Çeşitlilik İçeren Dünyamızda Eşitlik ve Eşitsizlik Toplumsal tabakalaşma hakkında genel düşünceler ve toplumsal grupları ayıran hatlara (ırk, etnisite, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, din ve hukuk) dair açıklamalara yer verilmektedir.
4.Kısım: Sosyal Örgütlenmeye Dair Ayrıntılar Dernekler, kar amacı gütmeyen kurumlar, devlet kurumları, toplumsal hareketler ve diğer sosyal örgütler görevlerin yerine getirilmesi amacıyla insanların bir araya gelme girişimlerini yansıtmaktadır. Sosyologların, bu girişimlerin işe yaradığı ve işe yaramadığı durumlarla ilgili bilgileri bu bölümde açıklanmaktadır. Kısmın sonunda kent yaşamına bakış yer almaktadır.
5. Kısım: Sosyoloji ve Hayatınız Bu bölümde sosyologların bireylerin yaşam seyrine dair düşünceleri ve gelecekteki yaşam hakkında sosyolojinin bize ne söyleyebileceği konularına yer verilmiştir.
6. Kısım: On Kitap, On Yaklaşım, On Mit Bu bölümde ilginç ve okunabilecek sosyoloji kitapları, günlük hayatta sosyolojinin nasıl kullanılabileceği gibi spesifik konulara yer verilmektedir. Bölümün sonunda “Toplum hakkında ve sosyolojinin yıktığı on mit” konusu yer almaktadır.
Bu Kitapta Kullanılan Simgeler “UNUTMAYIN” Bu simge özellikle dikkat etmeniz ve hatırlamanız gereken bilgileri vurgular. “TEKNİK AYRINTI” Bu simge, söz konusu bilginin meraklısına yöneliktir ve ayrıntıya girildiğini belirtir. “DİKKAT!” Bu simge yanıltıcı veya kafa karıştırıcı olabilecek bilgiyi işaret eder. “İPUCU” Bu simge sınıfınızda veya günük yaşantınızda faydalı olabilecek önemli noktaları işaret eder. “ÖNEMLİ” Bu simge atlamamanız gereken önemli bilgileri işaret eder.
Kitabı nasıl okumalı Bu kitap modüler yapıya sahiptir. Yani her bölüm diğerlerinden bağımsızdır. Bu nedenle ilginizi çeken konuya doğrudan gidebilirsiniz. Bununla birlikte, kitabın tamamını gözden geçirecekseniz, en baştan başlayıp devam etmek en iyi yol olacaktır. Ayrıca , herhangi bir konu size fazla teorik veya soyut gelirse, metin kutucuklarına göz atmanızı tavsiye ederim. Metin kutucukları tartışılan ana konuya dair somut örnekler içeriyor. İyi eğlenceler!
XXXII
XXXIII
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
1. Kısım - Ana Hatlar
XXXIV
1
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Bu kitapta temel hedefim size toplumu değil sosyolojiyi anlatmaktır. Sosyolojinin temel ögelerini anladıktan sonra kollarınızı sıvayıp sosyologların neler öğrenmiş olduğunu internette veya kütüphanede kendiniz araştırabilirsiniz. Bu bölüm kitabın geri kalan kısmı için bir yol haritası niteliğindedir. Kitap temel kavramlardan başlayıp daha spesifik konulara doğru ilerlemektedir. Ancak bölümler birbirinden bağımsız düzenlenmiştir.
Sosyolojiyi Anlamak
Kitabın 1. bölümünde sosyolojinin temel prensipleri açıklanmaktadır.
Sosyolojinin Tanımı
Kısaca belirtirsek, sosyoloji toplumun bilimsel olarak incelenmesidir. Sosyologlar insanların gruplar halinde etkileşim içindeyken nasıl davrandıklarını ve neden böyle davrandıklarını anlamak için bilimsel araç ve yöntemler kullanır. Sosyoloji bireyden ziyade grubun incelenmesidir. Sosyologların çoğunluğu akademilerde ve üniversitelerde çalışır. Elde ettikleri bulgular çoğu zaman karar vericiler, yöneticiler ve diğer kimseler tarafından alınan kararlara ışık tutmak için kullanılır. Sosyoloji araştırmaları yapan pek çok kişi akademilerin dışında resmi kurumlar, düşünce kuruluşları veya özel kuruluşlar için çalışmalar yapmaktadır. Sosyoloji öğrenimi görmek dünyaya dair belli bir bakış açısı kazanmaktır. Sosyolog C. Wright Mills bunu “sosyolojik imgelem” olarak adlandırmıştır. Sosyal dünyanın nasıl işlediğini anlamak için nasıl olması gerektiği hakkındaki düşünceleri bir tarafa bırakmak gerekir.
Sosyolojinin Tarihi
Sosyoloji ekonomi, psikoloji, antropoloji, coğrafya ve siyasi bilimler ve diğerleriyle birlikte sosyal bilimlerden biri olarak kabul edilmektedir. Sosyal bilimler, insan yaşamı ve davranışını araştırmak için bilimsel yöntemlerin kullanılmaya başladığı 18. ve 19. yüzyıllarda doğmuştur.
1. Bölüm: Sosyolojiyi Anlamak Bölüm İçeriği
Bu dönemler, tarımın yerini endüstriyel üretimin, monarşinin yerini demokratik cumhuriyetlerin ve kırsal hayatın yerini şehir hayatının almakta olduğu,tüm dünyada çarpıcı ve hızlı değişimlerin yaşandığı dönemlerdi. İnsan yaşamını ve davranışını anlamak için bilimsel yöntemlere başvurulmaya başlandı. Doğal yaşamın anlaşılmasında bilimin sağladığı katkıların farkedilmesiyle, insanlar toplumsal dünyayı anlamak üzere aynı yöntemi kullanmaya karar verdiler. Sosyal bilimler içinde, sosyoloji daima sosyal dünyanın tümünü anlama tutkusuyla, toplumun tek bir yönünü yalnız başına ele almak yerine tüm yönlerini birlikte ele alması nedeniyle, benzersiz olagelmiştir.
- Sosyolojiyi anlamak - Dünyaya sosyolog gözüyle bakmak - İnsanlar ve gruplar arasındaki farklılıkları anlamak - Sosyal örgütlenmeye bakış - Sosyolojik bilgiyi içselleştirmek 2
Geçmişte önemli sosyologların öne sürdüğü fikirler günümüzde halen pek çok sosyolojik araştırma ve tartışmanın temelini oluşturuyor. Karl Marx fiziksel kaynakların ve maddi dünyanın önemi üzerinde durmuştu. Kıt kaynaklar üzerindeki çatışmanın toplumsal yaşamın merkezinde yer aldığına inanıyordu. Emile Durkheim ise çatışmadan ziyade işbirliği üzerinde durmuştur. İşbirliğine dayalı sosyal yaşamı mümkün kılan ortak normlar ve değerlerle ilgileniyordu. Max Weber ise Marx’ın ve Durk3
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME heim’ın fikirlerini kabul ederek hem rekabet ve işbirliğinin, hem de maddi kaynaklar ve kültürel değerlerin sosyal yaşam için temel gereksinimler olduğunu ileri sürdü. (Marx, Durkheim ve Weber hakkında detaylı bilgi için bkz. 3. Bölüm) Geçen yüzyıl boyunca, sosyologlar, geçmişteki sosyologların fikirlerini tartışmaya devam ettiler ve bu fikirleri dünyanın belli toplumlarına uyguladılar. 20. yüzyıl başlarındaki Chicago Okulu’nun büyük etkisi sayesinde, günümüzde sosyologlar küçük grupları ve kişiler arası etkileşimi önemsemekte, mikro (küçük) olanı anlamadan makro (büyük) olanın anlaşılamayacağını kabul etmektedir.
Sosyoloji Çalışmaları
Bilimsel pencereden bakıldığında, toplum üzerinde çalışılması hayli zor bir konudur. Toplum çok büyük ve karmaşıktır ve sürekli değişmektedir. Sosyologlar için uzun süredir devam eden zorluklardan biri, toplumu doğru şekilde gözlemlemeyi sağlayacak yöntemlerin geliştirilmesi ve toplumun nasıl işlediği hakkındaki hipotezlerin test edilmesidir.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME daha fazla bilgi için bkz. 5. Bölüm) Kültürü anlamak, fikirlerin ve değerlerin (sanat ve medyada yansıtılanlar dahil) insanların davranış biçimlerini her zaman mükemmel şekilde yansıtmadığını anlamak demektir. Kültürle ilgilenen sosyologlar kültürün oluşumunu ve kültürün algılanmasını ayrı ayrı inceler. (bkz. 5. Bölüm) Ayrıca hakim kültürden alt kültürlere ve mikro kültürlere kadar kültürün farklı türlerini ve seviyelerini de araştırırlar.
UNUTMAYIN!
Kültür insanların hem kendileri ve hem de başkaları hakkındaki düşüncelerini etkileyebilir. Hem bölücü hem de birleştirici olabilir.
Mikrososyoloji
Toplumun mikro seviyede nasıl işlediğini anlamak oldukça zorlayıcıdır çünkü sosyal normların ve etkilerin her birey üzerinde nasıl sonuçlar meydana getirdiğini anlamayı gerektirir.
Sosyolojik araştırmalar temel olarak herhangi bir bilim dalındaki bilimsel araştırmalarla aynı çizgide ilerler. İlgilendiğiniz konuya karar verir, o konu hakkında diğer araştırmacıların öğrendiklerini inceler, spesifik bir soru sorar ve bunu yanıtlayacak verileri bulursunuz. Daha sonra ise verileri inceler ve sonuçları yorumlarsınız. Konuyla ilgilenen bir başka araştırmacı da kendi çalışmasını yaparken sizin sonuçlarınızı göz önüne alır.
Sosyologlar, ekonomistler ve diğer sosyal bilimciler insanların kendi hayatlarıyla ilgili kararları nasıl verdiğini anlama işiyle son derece ilgilidir. Bazen bu tercihler (yaşamak için paraya ihtiyacınız olmasından ötürü bir işe girmek gibi) mantıklı olsa da, bazen de hiç akıllıca gelmeyebilir (kaybedeceğinizi bile bile parayı kumara yatırmak veya dünyanın bir ucundaki, ihtiyaç sahibi birine bağışlamak gibi).
ÖNEMLİ!
Mikrososyolojidenin sıcak konularından biri, insanların kararlarını neden ve nasıl aldıklarını, bireysel ihtiyaçlarını ve toplumsal koşullarını hesaba katarak anlamaktır.
Sosyologlar hem kantitatif hem de kalitatif araştırma yöntemleri kullanır. (Yöntemler hakkında daha fazla bilgi için bkz. 4. Bölüm) Kantitatif araştırma, sayılar cinsinden sorulan ve yanıtlanan soruları içerir. Kalitatif araştırma ise yakın gözlem ve genellikle yazılı biçimde olan ayrıntılı açıklamalar içerir. Kantitatif araştırmalar, bir veri dizisinde gözlemlenen bir trendin genel toplumu temsil edip etmediğini belirlemek için genellikle istatistiksel yöntemlerden yararlanır. Bu yöntemler bazen çok karmaşık olabilmektedir. Sosyologlar, istatistik veya diğer araçların kullanılmasında, gözlemlenen verilerin hatalı veya yanıltıcı biçimde yorumlanmasına yol açabilecek olası tuzaklardan kaçınmak için, çok dikkatli olmalıdır.
Dünyaya Sosyolog Gözüyle Bakmak
Karmaşık sosyal dünyanın anlaşılabilmesine yönelik olarak, sosyologlar bazı faydalı bakış açıları geliştirmişlerdir. Bu bakış açıları anlaşılmadığında, sosyoloji çok oldukça karmaşık olabilmektedir. Bu kitabın 2. bölümünde en önemli sosyolojik perspektiflerden bazılarını açıklamaktayım. Bu perspektiflerin anlaşılmaması halinde sosyoloji karmaşık görünebilir.
Kültürü Anlamak
Sosyologlar kültür (fikirler ve değerler) ve yapı (toplumun temel düzenlenişi) arasında ayrım yapar. Bazı sosyologlar kültüre odaklanırken, diğerleri yapıya odaklanmaktadır. Hem kültürün ve hem de yapının, sosyal dünyanın şekillenmesinde önemli rol oynayabildiğini söylemek yerinde olacaktır. (Kültür ve yapı hakkında 4
ÖNEMLİ!
Sosyologlar ayrıca insanların birbirleriyle olan etkileşimlerinde toplumsal rolleri nasıl kullandığı konusunda da araştırmalar yapmaktadır. Sosyolog Erving Goffman’a göre her birey bir bakıma sahne üzerindeki bir oyuncu gibidir. Kimliğiniz, oynadığınız roldür ve diğerleriyle etkileşimde olduğunuz durumlar ise rolünüzü oynadığınız sahne gibidir. İnsanlar bu durumun bir ölçüde farkındadır ve bazen istediklerini elde etmek için durumun avantajından çıkar elde ederler. (Mikrososyoloji hakkında daha fazla bilgi için bkz. 6. Bölüm)
İletişim Ağı Sosyolojisi
Son yıllarda sosyologlar, tanıdığınız insanların, sahip olduğunuz değerlerden ekonomik ve politik gücünüze kadar herşeyin belirlenmesinde temel öneme sahip olduğu gerçeğini kabul etmektedir. Toplum oldukça karmaşık bir ağdır ve bu ağda her birey diğerine yapı ve yoğunluğu farklı olan ilişkilerle bağlıdır. Toplum sadece herkesin tüm havayı soluduğu büyük bir insan kümesi 5
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
değildir, her bireyin diğerlerine yapısı ve yoğunluğu farklı olabilen ilişkilerle bağlı olduğu hayli karmaşık bir ağdır.
rı arasında ayrım yapmaktadır. Ayrıca cinsiyet (biyolojik) ile toplumsal cinsiyeti de (kendi durumunuzu belirleme şekliniz) birbirinden ayırmaktadırlar.
Siz, ister doğrudan ister dolaylı şekilde, toplumunuzdaki neredeyse herkesle bağlantıdasınız. Ancak bazı insanlarla olan bağlarınız diğerlerinden daha sıkıdır. Size en yakın olanlar, büyük destek kaynaklarıdır. Ancak, uzaktan bağlantılı olduğunuz insanlar, ailenizin veya arkadaşlarınızın size veremediği (veya vermediği) bilgileri ele geçirme açısından, daha da değerli olabilir. Sosyal ağdaki konumunuz iş bulmada, arkadaş edinmede ve etki alanınızı genişletmede sahip olduğunuz seçenekleri belirler. Günümüzde neredeyse her sosyolog iletişim ağı analizi perspektiflerini ve yöntemlerini bir dereceye kadar kullanmaktadır. (İletişim ağı sosyolojisi hakkında daha fazla bilgi için bkz. 7. Bölüm)
Tüm bunlar her toplumdaki en önemli ayrımlardır. Irk, etnisite, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet, çoğunlukla ayrımcılığın ve insanları kalıplara sokmanın gerekçesi olmaya yaramaktadır. Ancak, insanları birbirine bağlamak amacıyla bir ortak zemin olarak da kullanılabilmektedir. (Irk ve etnisite hakkında daha fazla bilgi için bkz. 9. Bölüm)
İPUCU
Bazı sosyologlar kendilerini özellikle ağ sosyolojisine adamıştır, bununla birlikte, neredeyse her sosyolog günümüzde ağ analizinin yöntemlerini bir ölçüde kullanmaktadır. 7. bölümde ağ analizinden elde edilen bazı sosyal yaklaşımlara dair açıklamalar yer almaktadır.
İnsanlar ve Gruplar Arasındaki Farklılıkları Anlamak
Sosyologlar için büyük öneme sahip bir konu farklı sosyal gruplar arasındaki farklılıkları ve eşitsiziği anlamaktır. Kitabın 3. bölümünde toplumu ayıran temel hatlara (sınıflar arası, ırklar arası, dinler arası ve sapkın olan ve olmayan insanlar arası) göz atacağız.
Toplumsal Tabakalaşma
Tabaka sözcüğü birbiri üzerine dizilmiş farklı seviyeleri ifade eder ve kayalar için kullanıldığı gibi, toplum için de kullanılır. Herhangi bir toplumda, bazı insanlar diğerlerinden daha fazla güce ve özgürlüğe sahiptir. Her toplumda sınıf eşitsizliği mevcut olmakla birlikte bazı toplumlarda bu daha fazladır. Sosyologlar büyük ölçüdeki sınıf eşitsizliğinin bir toplumun işleyebilmesi için gerekli olup olmadığı konusunu daima tartışmışlardır. (Toplumsal tabakalaşma hakkında daha fazla bilgi için bkz. 8. Bölüm)
UNUTMAYIN!
Birinin “üst sınıf”tan olduğunu duyduğunuzda, muhtemelen aklınıza gelen ilk şey paradır, ve para kesinlikle önemlidir. Bununla birlikte, sosyologlar pek çok farklı sosyal eşitsizlik tipi olduğunu vurgulamaktadır. Meslek, beceri, motivasyon, sosyal bağlantılar, kimlik, profesyonel bilgi ve ırk, cinsiyet, sosyal kademe veya yaş gibi pek çok farklı eşitsizlik faktörleri de mevcuttur. Sınıf sistemleri zaman içinde değişir, ve insanların bu sınıf sistemlerindeki konumları daha da sık değişir. Sosyal değişkenlik, sosyologların yakından araştırdığı bir konudur.
Irk ve Cinsiyet
Sosyologlar ırk (başkalarının size atfettiği bir etiket) ve etnisite (kendinizi özdeşleştirdiğiniz kültürel grup mirası) kavramla6
Irk ve etnisite ile ilgili sorular, göçün yaygın olduğu ve toplumların çeşitliliğinin arttığı günümüzde özellikle önemlidir. Ancak, her toplumda farklı ırklar ve etnisiteler yer almaktadır, bu nedenle iyi veya kötü, ırk ve etnisiteyle ilişkili meseleler, hiç bitmeyen meselelerdir.
ÖNEMLİ!
Son yıllarda belli ırklara veya cinsiyetlere yönelik kurumsallaşmış (resmi) ayrımcılık son derece azalmıştır, fakat insanların kendilerini nasıl gördüklerinin ve diğerleri tarafından nasıl görüldüklerinin biçimlenmesinde ırk, etnik köken, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet önemini korumaya devam etmektedir.
Din
Din, bilimsel olarak inceleme açısından, alışılmadık bir konu gibi görünebilir. Ancak sosyologlar sosyal dünyanın bütününü anlamayı hedeflemektedir. Ve dinsel kurumlar ve dini inançlar tam da bu dünyanın merkezinde yer almaktadır. Bu dünyanın ötesinde ne olduğunu ortaya çıkarmak sosyologların işi değildir, ancak sosyologların, dinin insanların hayatını nasıl etkilediğini gözlemlemesi mümkündür ve bunu yapmaktadırlar. Sosyologlar dinsel değerler ve dinsel kurumlar hakkında da araştırma yapmaktadır. Tüm organizasyonlar gibi, dini kurumlar da zaman içinde değişmişlerdir. Değişmeyen şey ise, bütün toplumlarda pek çok insan için dinsel grupların hayatlarındaki en önemli gruplar arasında yer almasıdır. (Din hakkında daha fazla bilgi için bkz. 10. Bölüm)
Suç ve Sapkınlık
Sosyologlar için suç, sapkınlık kategorisine düşen bir tür faaliyettir. Sapkınlık bir sosyal grubun normlarından sapma gösteren her tür etkinlik olarak tanımlanmaktadır; suç ise küçük cezalardan ölüme kadar çeşitlilik gösteren yaptırımlarla resmi olarak cezalandırılan bir sapkınlıktır. İnsanlar neden suç işler? Sosyologların bu konuda farklı teorileri vardır. Ancak, Durkheim suçun bir şekilde her toplumda mevcut olduğunu gözlemlemiştir. Bu anlamda, suç işe yarar olsa da olmasa
7
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME da, “normal” gibi görünmektedir. Belli bir toplumda neyin suç olarak kabul edildiği o toplumun yasalarıyla ve suçu çevreleyen sosyal etkileşimlerle ilgilidir.
İPUCU
Suç engellenebilir mi veya en azından sınırlandırılabilir mi? Sosyolojik araştırmalar en kötü suçların nasıl azaltılabileceği ile ilgili pek çok ipuçları sunmaktadır. 11. bölüm’de çeşitli örnekler yer almaktadır.
Sosyal Örgütlenme
Sosyologlar toplumda insanları bölen çizgiler konusunda gerçekten meraklıdır, ancak insanların birlikte yaşamanın üstesinden nasıl geldiği konusunda da eşit derecede meraklıdırlar. Kitabın 4. bölümünde, hem sosyologları ve hem de sıradan insanları oldukça ilgilendiren sosyal örgütlenmenin üç önemli türü incelenmektedir.
Kurum Kültürü
İster bir lise öğrencisi, ister emekli bir işçi olun, sosyologların resmi organizasyonlar olarak adlandırdığı oluşumlarla ilgili pek çok deneyiminiz olmuştur. Şirketler, kar amacı gütmeyen kurumlar ve diğer organizasyonlar aynı hedefe yönelik olarak insanların birlikte çalıştığı organizasyonlardır. Sosyolog Richard Scott sosyal kurumların rasyonel, doğal ve açık sistemler gibi davrandığını belirtmiştir. Rasyoneldirler çünkü makineye benzer şekilde çalışırlar, aynı zamanda da doğaldırlar çünkü insanlar makine değildir ve zayıflıklarını ve huylarını da çalıştıkları ortama beraberlerinde getirirler. Dahası, organizasyonlar açıktır çünkü davranışları, çevrelerindeki diğer organizasyonlardan etkilenir. Bu konuya 12. Bölüm’de ayrıntılı olarak yer verilmektedir.
Toplumsal Hareketler ve Politik Sosyoloji
Peki ya sosyal değişim yaratmak gibi bariz bir amaçla kurulan organizasyonlar? İşe yararlar mı? evet, ancak her zaman değil. Pek çok sosyolog sosyal hareketlerin başarı gösterdiği koşulları araştırmıştır: Genel olarak sesinizi duyurmayı sağlayacak kaynaklarla, doğru zamanda doğru yerde olma meselesi gibi görünüyor. Toplumsal hareketlerin nasıl ve neden etkili olduğunu (ve olmadığını) anlamak politik sosyolojinin genel konusunu oluşturan devlet yönetimi araştırmaları ile ilgilidir. Devlet yönetiminiz size büyük ve sağlam görünebilir, ancak aslında hükümetler oldukça kırılgandır. (Politik sosyoloji hakkında daha fazla bilgi için bkz. 13. Bölüm)
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Kent Sosyolojisi
Sosyoloji kentlerde, özellikle de Sanayi Devrimi’nin hızla büyüyen kentlerinde doğmuştur. Bu kentlerde çok farklı altyapılardan gelen insanlar yüzyüze gelmekteydi. Şiddet, hastalık ve yoksulluğun yanı sıra, diller, değerler ve fikirler de heyecan verici şekilde karışıyordu. 200 yılın ardından, dünya daha önce hiç hiç olmadığı kadar kentleşmiş durumdadır. İnsanlar nasıl ve neden şehirlerde yaşamaya devam ediyor? Şehrin merkezindeki hayat hala kalabalık ve ilgi çekecek şekilde hararetli, ancak şehir hayatı bütünüyle şehrin merkezindeki hayat değildir. Son birkaç onyıl boyunca, dünyada milyonlarca insan banliyölere taşındı. Bu banliyöler eskidikçe, orada oturanların bazıları şehir merkezine geri döndüler, bazıları ise daha da uzağa taşındılar ve şehir dışındaki lüks siteleri meydana getirdiler. Tüm bunlar olurken, şehrin değişimini incelemek üzere sosyologlar da oradaydı. Bu konuyu, kitabın 14. bölümünde bulabilirsiniz.
Sosyoloji ve Hayatınız
5. kısımda sosyolojinin, geçmişinizi ve geleceğinizi anlama şeklinizi nasıl değiştirebileceği açıklanmaktadır.
Hayatın Seyri
Hayatınız size ait olsa da her aşamasında sosyal kurumlardan ve normlardan etkilenirsiniz. Hayatın seyrinde yer alan dönüşüm noktalarının zamanlaması ve doğası toplumlar arasında çeşitlilik gösterir. Parçası olduğunuz aileler de hayatınız boyunca sizi etkiler. Sosyologlar ve tarihçiler aile hakkındaki pek çok miti yıkmıştır. 15. bölümde kendi ailenizi anlamada sosyolojinin size nasıl faydalı olabileceğine de yer verilmiştir. Ayrıca, sadece ömrünüzün uzunluğunu değil hayatınızın kalitesini de etkileyen sağlık hizmetleri konusuna da değinilmektedir.
Sosyal Değişim
Sosyal hayatta normlar, sınıflar yani herşey sürekli değişir. Sosyologlar bu değişimlerin anlaşılır bir hal almasının mümkün olduğuna inanmaktadır. Marx sosyal değişimin maddi kaynaklar üzerindeki çatışmayla tetiklendiğine inanıyordu. Durkheim’a göre, toplumlar büyüyüp çeşitlendikçe normlar ve değerler değişiyordu, bu yüzden değişim kaçınılmazdı. Weber ise hem maddi çatışmanın hem de değişen normların toplumu değiştirdiğini düşünüyordu. En başından beri, sosyologlar daima geleceği öngörebilmeyi böylece onun üzerinde etki yapmanın mümkün olabileceğini ümit etmişlerdir. Peki sosyolojinin kendisi hayatta kalabilecek mi? Bu konulardaki soruların tahmini cevapları 16. bölümde yer almaktadır.
Yeni Başlayanlar için Sosyoloji
İşler durumda bir yönetimin sürdürülmesi oldukça önemli bir sosyal işbirliği hareketi demektir ve bu işlerlik bozulduğunda, ortaya çıkan devrimin milyonlarca insan için korkunç sonuçları olabilir.
Kitabın 4. kısmına ilerlediğinizde, 17. ve 18 bölümlerde, günlük hayatta kullanabileceğiniz on sosyolojik yaklaşımdan bahsedilmektedir. Ayrıca, okunabilecek on sosyoloji kitabına dair açıklamalar da yer almaktadır. 19. bölümde, toplum hakkındaki, ve sosyolojinin yıktığı on mit yer almaktadır. Kitabın sonuna geldiğinizde sosyolojinin kendisini ve daha da önemlisi sürekli değişen sosyal dünyayı anlamaya girişen sosyolojinin çabalarını kavramak suretiyle dünyanın kendisini anlamış olacaksınız.
8
9
DİKKAT!
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Sosyolojinin Amacı
Bir ilişkiye başlamak, iş hayatında olup bitenler, sevdiğiniz birisiyle yaşadığınız zorlu durumlar, yaklaşan bir gezi veya mezuniyet gibi şeyler çok kişisel olsa da aynı zamanda hayli sosyal durumlardır. Deneyimlerinizi bireysel olarak yaşasanız da bu deneyimler çevrenizdeki insanları yani yaşadığınız toplumu da kapsar. Yaptığınız tercihler bireyseldir ancak size sunulan seçenekler içinde bulunduğunuz toplumdan gelir. Toplumun nasıl işlediğini ve hayatınızı nasıl şekillendirdiğini anlayamazsanız, kendinizi de tam anlamıyla anlayamazsınız. Sosyoloji bu konuda size yardımcı olabilir.
2. Bölüm: Sosyoloji Nedir ve Sosyolojiyi Neden Önemsemeliyim?
Bölüm İçeriği:
- Sosyolojinin tanımı - Sosyolojinin nerede kullanıldığını anlamak - Sosyolojinin hayatınızı nasıl etkilediğini anlamak Sosyoloji kelimesini duymuş olsanız da gerçekte ne olduğunu bilmiyor olabilirsiniz. Sosyologların toplumsal sorunları araştırdığını düşünseniz de, bu çalışmaları nasıl 10
11
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
yaptıklarını bilmiyor olabilirsiniz.
4. Ne tür cevaplar sunabileceğini görmek amacıyla gözlemlerinizi analiz edersiniz.
Bu bölümde sosyolojinin ne olduğunu, sosyolojik soru’nun ne olduğunu ve sosyolojik soruya cevap ararken bir sosyoloğun nasıl çalıştığını anlaşılır şekilde açıklamaktayım. Son olarak da sosyolojinin hayatınızı nasıl etkilediği ve daha fazla sosyoloji bilmenin gelecekte size ne faydası olacağı hakkında açıklamalara yer vermekteyim.
Bilim insanları doğal dünyayı araştırmanın en iyi yolunun bilimsel yöntem olduğuna inanır, ve sosyal bilimciler de sosyal dünyayı incelemek için en iyi yolun bu olduğunu düşünmektedir. Bununla birlikte, sosyoloji hakkında anlaması en zor olan şeylerden birisi, aynı zamanda en önemli olanlardan birisidir: Sosyologlar toplumla ilgili pek çok önemli sorular sordular. Ancak sosyolojinin en büyük katkısı bu soruların cevapları değil, soruların herhangi bir şekilde sorulmuş olmasıdır.
Sosyolojinin Ne Olduğunu Kavramak
Sosyologlar insanların yaptığı hemen her şeyi araştırır. Ve sosyologların insanların yaptığı her şeyi inceleme şekli de sosyolojiyi tanımlar.
Sosyolojinin Tanımlanması
Sosyoloji toplumun incelenmesidir. Sosyal bilimler insanların yaşamını ve etkileşimlerini analiz ederken sistematik yaklaşım izler. Sosyoloji genellikle aşağıdaki çalışma alanları ile birlikte gruplandırılır. - Psikoloji
Toplumun bilimsel yollarla incelenmesini zorlu fakat aynı zamanda faydalı kılan, bu süreçte toplumun nasıl işlemesi gerektiğiyle ilgili kendi önyargılarınızı ve peşin hükümlerinizi bir tarafa bırakmanızın gerekli olmasıdır. Sosyal normları tarafsız olarak araştıracaksanız, sizin normlarınız ve değerleriniz dışında da norm ve değerlerin var olduğunu anlamanız gerekecek. Toplumun ne olduğunu anlamaya başlamak için iyi bir başlangıç noktası Emile Durkheim’ın toplum için kullandığı “organik metafor” modelidir. Durkheim toplumu insan vücuduna benzetmiştir. Yani küçük parçalardan oluşan büyük bir yapı. İnsan vücudunu oluşturan farklı sistemler organlardan oluşmakta, bu organlar milyarlarca hücreden meydana gelmektedir. Tek bir hücreniz “siz” değilsiniz. Sadece hücreleriniz birlikte çalıştığında “sizi” oluşturur.
- Antropoloji - Ekonomi - Siyaset bilimi - Etnik çalışmalar - Bölge çalışmaları (örneğin Asya çalışmaları) - Toplumsal cinsiyet çalışmaları (örneğin kadın çalışmaları) - Kültürel çalışmalar
Toplum da böyledir. Toplum da gruplar veya sistemler halinde birlikte hareket eden pek çok insandan oluşur (her zaman işbirliği yapmasalar da, en azından birbirlerini etkilerler). Ülkeniz bir toplumdur, ancak tek bir kişiye toplum denemez. Sizin toplumunuz ülkenizde etkileşim halinde bulunan tüm insanlardır. Tıpkı insan vücudunun çok sayıda hücrenin etkileşimiyle oluşması gibi, toplum da çok sayıda insanın etkileşimde bulunması ile meydana gelir.
ÖNEMLİ!
UNUTMAYIN
Sosyologlar çoğu zaman bu alanlardaki uzmanların çalışmalarını okur veya onlarla ortak çalışır. Fakat sosyologlar politika, ekonomi, kültür, ırk, toplumsal cinsiyet gibi konuların herhangi biri üzerinde çalışma yapma haklarını saklı tutmakta ısrarcıdır. Sosyologlar bu alanların birbiriyle etkileşim içinde olduğuna, içlerinden sadece birinin öğrenilmesinin toplumun nasıl işlediğini anlama konusunda önemli bilgilerin kaçırılması demek olduğuna inanmaktadır. İnsanların sosyal yaşamıyla ilgili olan her şeyi araştırabilirsiniz ancak bunu sosyoloji olarak adlandırabilmeniz bilimsel, sistematik yöntemle çalışmayı gerektirir.
İnsan vücudunun nasıl çalıştığını anlamak için bütün vücuda bakmanız gerektiği gibi, toplumun nasıl işlediğini anlamak için de tüm topluma bakmak gerekir. Vücuttaki yerini anlamadan karaciğerin nasıl çalıştığını anlayamazsınız. Bir şirket, etnik grup, küçük bir kasaba gibi toplumun bir parçasının toplumdaki yerini anlamaksızın nasıl işlediğini anlamak mümkün değildir.
Sosyolojik Sorular Sormak ve Cevaplamak
Bilimsel yöntem aşağıdaki gibi çalışır:
Toplumun bilimsel olarak incelenmesi demek, toplumla ilgili bilimsel sorular sormak demektir. bilimsel, sosyolojik soru, toplumun nasıl işlediği hakkında bir sorudur, nasıl işlemesi gerektiği ile ilgili bir soru değildir. Tabi ki, bu tür sorular sormak ve yanıtlamak biraz incelik ister. Bilimsel, sosyolojik soruların ve cevaplarının nasıl şekillenmesi gerektiği hakkında ayrıntılı bilgi aşağıdaki iki kısımda yer almaktadır.
1. Bir soru sorarsınız.
Ampirik Soruların Oluşturulması
Toplumun Bilimsel Olarak İncelenmesi
2. Bu soruya cevap temin edebilecek bir deney veya araştırma planlarsınız. 3. Son derece dikkatli gözlemler yaparsınız. 12
Sosyolojik sorular ampirik sorular kategorisine girer. Bir ampirik soru gerçeklerin bir araya toplanması ile cevaplanan sorudur. Sosyolojik araştırma için bir ampirik sorunun nasıl yapılandırılacağını en iyi şekilde anlamak için, aşağıdaki tipte sorular 13
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME arasındaki farkları değerlendirmek faydalı olacaktır. - Teorik Soru: Fikirlerle ilgili sorudur ve diğer fikirlerle cevaplanabilir. “Irkçılık nedir?” sorusu teorik sorudur. - Ahlaki Soru: “Nasıl olmalı” veya “nasıl olmamalı” yaklaşımındaki sorudur. “Irkçılık olmalı mı?” sorusu ahlaki sorudur. - Ampirik Soru: Gerçeklerin bir araya getirilmesiyle cevaplanabilecek sorudur. “Bu toplumda ırkçılık var mı?” sorusu ampirik sorudur. Gözlemlerle saptanabilecek bilgilerin araştırılmasını gerektirir. Bu durumda, eğer ırkçılıkla mücadele etmek istiyorsam, insanların nasıl, nerede ve neden ırkçı şekilde davrandığı hakkında doğru bilgilere sahip olduğumda, bunu daha etkin biçimde yapabilirim. Sosyologlar toplumu kendilerinin olmasını istediği gibi değil, olduğu gibi görmenin değerine inanmaktadır.
Nasıl Sosyolog Oldum?
Nasıl sosyolog olduğuma dair hikaye, sosyolojik bakış açısına özgü olan şeyleri anlamanıza ve sosyolojinin mesleğinizle ve hayatınızla ilgili düşünme biçiminizi nasıl farklı hale getirebileceğini düşünmenize yardımcı olabilir. Lise yıllarımda eğlenceli olabileceğini düşündüğümden bebek bakıcılığı yapmaya karar verdim. Farklı ailelerle, çocuk yetiştirme konusunda farklı görüşleri olan pek çok farklı ebeveyn ile çalıştım. Her ebeveyn kendinden emin şekilde çocuk yetiştirme konusunda kendi fikirlerinin doğru olduğunu düşünüyordu. Eğitim konusunda öğrenim görmek için üniversiteye gittim. Eğitim tarihi dersinde insanların çocuklar ve çocukların öğrenme şekilleri hakkındaki görüşlerinin pek çok değişime uğradığını öğrenmiştik. Bir kez daha, her yerde ve her seferinde insanların herşeyi çözmüş olduklarına inanmalarına çok şaşırmıştım. Kesinlikle doğru olanı yaptığımızdan emin olmamızı sağlayan neydi? Neticede ilgimi gerçekten çeken şeyin çocuk eğitimi değil çocukluk sosyolojisi olduğunu farketmiştim. Sosyolojideki doktora tezim için çocuk kitapları ve medyası konusunda araştırma yaptım: Teknolojideki ve çocuk yetiştirmedeki değişimler çocukların okuma materyalleri konusuyla ilgili değerlerimizi nasıl etkilemiştir. Tezimin başlığını Cesur Kaptanlar’dan Kaptan Düşükdon’a olarak seçtim. Sosyolog olmak cevaplanması gerektiğini düşündüğüm soruların peşine düşmemi sağladı: Çocuk kitapları veya başka herhangi birşey için doğru ve yanlışın ne olduğuna nasıl karar veriyoruz? Toplum normları ve değerleri nasıl değişiyor? Neden bir yöredeki insanlar çocuk yetiştirme konusunda başka bir yöredeki insanlardan tamamen farklı fikirlere sahip oluyor?
Cevapların Genellenmesi
Sosyolojik sorular toplumla ilgili sorulardır. Ancak belli bir yerde ve belli bir zamandaki belli insanların yer aldığı bir topluma bakmanız gerekir. Yine de sosyologlar insan toplumunun genel olarak nasıl işlediğini anlamanın peşindeler. 14
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Bu nedenle mümkün olduğunca başka yerlere ve zamanlara genellenebilecek şekilde sorularını sormaya ve cevaplandırmaya çalışıyorlar. İşte cevapları bulmada faydalı olabilecek bazı sosyolojik soru ve araştırma örnekleri: - Ayrımcılığın kapsamı azınlık grubunun büyüklüğüne göre çeşitlilik gösterir mi? Bir sosyolog farklı cinsiyet oranlarına sahip şirketlerdeki cinsiyetçiliği araştırabilir: işgücü içerisinde daha fazla kadın yer aldığında cinsiyetçiliğin şiddeti daha mı fazladır yoksa daha mı azdır? - Sosyal bağların miktarı sosyal bağların kalitesini etkiler mi? Bir sosyolog çok sayıda tanıdığa sahip birinin az sayıda tanıdığa sahip biri kadar veya daha az sayıda yakın arkadaşa sahip olup olmadığını anlamak amacıyla görüşmeler yapabilir. - Eşitsizlik doğumla mı devralınır? Bir sosyolog yoksulluk içinde yetişmiş insanların varlık içinde büyüyenlere göre farklı işlere sahip olup olmadıklarını anlamak amacıyla araştırma gerçekleştirebilir. Bunlar büyük, karmaşık sorulardır. Ancak cevapları mevcuttur. Sorularınız toplum gibi muazzam bir şeyle ilgiliyse, cevapların ne olduğunu bulmak bir marifettir. Kolay olmasa da sosyologlar zorlu görev için hazır. (4. Bölümde sosyolojik araştırmaların nasıl yapıldığı ayrıntılı olarak yer almaktadır.)
UNUTMAYIN
Muhtemelen yukarıdaki soruların cevapları için tahminleriniz vardır. Bunlar doğru olabilir fakat unutmayın ki bunlar sadece tahminlerdir. Bu sorular ampirik sorular olduğu için, emin olabilmenin tek yolu verileri aramak ve elde etmektir. Kitapta sizi şaşırtacak pek çok sosyolojik bulgu örneği ile karşılaşacaksınız. Bu nedenle toplumun nasıl işlediğiyle ilgili tahminlerinizi doğru kabul etmemeye dikkat edin.
Sosyolojinin Nerede “Yapıldığını” Keşfetmek
Peki öyleyse kimler sosyolojiyle uğraşır? Bütün bu sosyologlar nerede saklanıyor? Aslında tam gözümüzün önündeler. Pek çok farklı oluşumda ve kurumda insanlar toplumu anlamak ve sosyal sorunların çözümüne yardımcı olmak amacıyla sosyolojiyi kullanmaktadır. Bu insanların bir kısmı kendini sosyolog olarak, bazıları da yaptığı işe göre “araştırmacı”, “program görevlisi” veya “raportör” olarak tanımlamaktadır. Ancak hepsi sosyolojik bulguları ve fikirleri kullanır.
Üniversiteler
Sosyologlar yüksek öğrenim enstitülerinde sosyoloji dersleri vermektedir. Pek çok yüksek öğretim kurumu ve üniversite sosyoloji alanında lisans ve lisansüstü dereceleri sunmaktadır ve sosyal bilimlerde (örneğin ekonomi, psikoloji, siyaset bilimi) veya insanlarla çalışmayı gerektiren alanlarda öğrenim gören öğrenciler için sosyoloji dersleri bir gerekliliktir. Ayrıca üniversitelerde pek çok sosyolojik araştırma devam etmektedir. Profesörler, 15
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
araştırma görevlileri, doktora öğrencileri sosyoloji konularında araştırmalarını ve çalışmalarını sürdürmektedir.
- Kanun koyucular; hangi programların ve politikaların etkili olduğu konusunda sosyologlara başvurur. Hükümet işsizliği azaltmak, veya yaşlıların ihtiyaçlarını karşılamak, tek ebeveynleri desteklemek için neler yapabilir? Hangi dış politika girişimlerinin başarılı olma şansı yüksektir? Bir komşu ülke istikrarsız ve tehlikeli hale gelirse, yıkıcı bir iç savaşı önlemek için ne yapılması gerekir?
Sosyoloji ayrıca çok sayıda lisede de öğretilmektedir.
Düşünce Kuruluşları ve Araştırma Enstitüleri
Bu kuruluşlar belli bir alandaki araştırmalara yoğunlaşır. Çoğu zaman aşağıdaki gibi konularda yaptıkları araştırmalar için parasal destek de alırlar. -Siyasi parti -Çocuk esirgeme
-Kanun uygulayıcılar; suçun ortaya çıkmasını önlemek ve ortaya çıktığında zararı en aza indirmek ve suç işleyenleri tutuklamak için sınırlı kaynaklarını kullanmak durumundadır. Suçun nasıl ve ne zaman oluşacağı öngörülebilir mi? Suçlular rehabilite edilebilir mi? Yeniden suça dönmemeleri için, serbest kaldıktan sonra suçlulara nasıl yardım edilebilir? -Sosyal hizmet görevlileri; resmi kurumlarda, yoksulluk, aile anlaşmazlıkları, sağlık sorunları gibi sosyal durumlar nedeniyle hayatı zorlaşmış insanlara yardımcı olur. Böyle durumlardaki insanlara yardım etmek için uygun strateji nedir? Devlet mali destek, gıda yardımı, mesleki eğitim temin etmeli midir? Ne kadar, ne süreyle ve kimler için?
-Kadın hakları -Sağlık hizmetlerine erişim -Kürtaj -Serbest ticaret Bu tür konularla ilgilenenler, misyonlarını en etkin şekilde gerçekleştirmelerine katkı sağlayacak olguları toplama veya destek bulma arayışındadır. Araştırma bulgularına aşina ve araştırmaların yürütülmesinde uzman sosyologlar, çoğunlukla böyle kuruluşlarda psikologlar, siyaset bilimciler, deneyimli gazeteciler ve diğer uzmanlarla birlikte çalışmaktadır. Bu kuruluşlar çoğu zaman, siyaseti etkileyebilecek ve halkı konu etrafında toplayabilecek nitelikteki araştırma raporlarını yayınlar. Haberlerde duyduğunuz ve güncel bir konu hakkında, sonuçları etkileyici olan bir rapor, genellikle böyle kuruluşlardan gelmektedir.
Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluşlar
Greenpeace gibi kar amacı gütmeyen her kuruluşun yerine getirmeye çalıştığı bir misyonu vardır ve sosyologlar bunun en etkili ve verimli şekilde yapılmasına yardımcı olmak üzere genellikle bu kuruluşlarla çalışmaktadır. Örneğin Big Brothers/Big Sisters örgütü çocukların benzer geçmişe sahip büyük kardeşleriyle birarada olmasının mı, yoksa onları yeni insanlar ve yerlerle tanıştırabilecek, toplumun diğer kesimlerinden danışmanlarla biraraya getirmenin mi daha faydalı olacağını bilmek isteyebilir. Bu kararın verilmesinde bir sosyolog yardımcı olabilir. Bu işleri yapanlar, kendilerini sosyolog olarak nitelendirmeyebilir. Ancak, sosyal toplum hakkındaki bilgileri sistematik biçimde toplamakla ve analiz etmekle, bu insanlar tam olarak “sosyoloji” yapıyorlar.
Devlet
Devlet yönetimleri kar amacı gütmeyen örgütlerin en büyüğüdür. Aynı zorluklarla daha geniş ölçekte karşı karşıya gelirler. Devletin her kademesinde sosyologlar eğitimden barışın korunmasına kadar her konuda politika oluşturma ve finans kaynaklarının dağıtımı açısından katkı sağlayabilmektedir. 16
-Öğretmenler ve eğitim idarecileri; okuma, yazma ve matematik öğretmenin yanı sıra, başka sosyal meselelerle de karşı karşıyadır. Zorbalık nasıl önlenebilir? Öğrenciler neden okulu bırakıyor ve okullar bu öğrencileri nasıl geri kazanabilir? Okullar müfredat dışı etkinlikleri desteklemeli mi? Desteklemeli ise, hangilerini? Bunlar resmi kurumların karşılaştığı, toplumla ilgili zor ve önemli sorulardan sadece birkaçını oluşturuyor. Sosyologlar, bazen doğrudan bu kurumlarda çalışarak, bazen de danışman olarak hizmet vermek suretiyle, bu kurumların makul kararlar almasında yardımcı olabilmektedir.
Gazetecilik ve Habercilik
Sosyoloji öğretmenin yanında, gazetecilik de yapmaktayım. Bu nedenle sosyoloji altyapısına sahip olmanın gazetecilikte nasıl işe yaradığını ilk elden deneyimledim. Gazetecilik ve sosyoloji arasında önemli farklar mevcuttur. Gazeteciler sosyologlara nazaran haberleri daha sık ve daha hızlı yayınlamak zorundadır. Bu yüzden sosyologların tercih ettiği sistematik araştırmayı yapmaya zamanları olmaz. Ancak gazeteciler sosyologların, toplumu harekete geçiren şeyin ne olduğunu anlama merakını paylaşmaktadır ve sosyal değişimlerin duyurulmasında en ön saflarda yer almaktadır. Bir komşu ülkede şiddet başgösterdiğinde, sosyologlar buna dair bir yaklaşım sunabilir, veya daha sonradan, anlaşmazlığı ayrıntılı şekilde inceleyebilir. Ancak gazetecilerin en kısa sürede orada olması gerekir. Ve sosyoloji eğitimi almış veya sosyologların şiddet ve kent hayatı hakkında keşfettiklerini bilen bir gazeteci, olaylar ilerledikçe neler olup bittiğini anlama konusunda iyi bir konumda olacaktır. Ayrıca, gazeteciler halkın sosyoloji ve diğer bilim dallarındaki bulgulardan haberdar olmasını sağlar. Bu yüzden gazeteciler bu araştırmalar hakkında eleştirel biçimde düşünebilmelidir aksi halde okuyucuları yanlış yönlendirebilirler.
İPUCU
Haberlerdeki herhangi bir hikayeyi okurken, muhabirin hangi tahminleri yaptığını kendinize sorun. Hikayede neyin nasıl olması “gerektiğine” dair imalar var mı? Eğer var17
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
sa, bu durum gerçeğin beyan edilmesinden ziyade bir fikir veya değer yargısı anlamına gelir. Örneğin bir suç haberinde, siz olayın meydana gelmesi gerektiğini düşünseniz de düşünmeseniz de, o suç için ampirik açıdan makul sebepler olabilir. (Suç sosyolojisi hakkında daha fazla bilgi için bkz. 11. Bölüm)
tüm bakışınızı değiştirebilme durumunu tanımlamak için sosyolojik yaklaşım ifadesini kullanır. Aynı isme sahip kitabında suçun normal olduğu anlayışı (bkz. 11. Bölüm) ve bir ilişkinin içinde olmanın mülk sahibi olmaya benzediği anlayışı (bkz. 6. Bölüm) gibi pek çok örnek sunmaktadır. Bu yaklaşımları öğrenmek, suçluları dava etmekten vazgeçeceğiniz veya kocanıza paspas gibi davranmaya başlayacağınız anlamına gelmez, ancak insan davranışlarına yeni ve ilginç bir açıklık getirmektedir. Sosyolojik anlayış belki de sosyolojinin dünyaya sunduğu en büyük katkıdır ve sizin hayatınızda da fark yaratabilir. Kitabın bu kısmında, sosyolojik açıdan düşünmenin çeşitli yollarına değinilmektedir.
İş Dünyası ve Danışmanlık
Üniversitelerde çok sayıda sosyolog, işletmelerin ve ekonominin nasıl işlediğini anlamaya odaklanmıştır. Ancak, iş insanlarının bu işi tamamen sosyologlara bırakmaya niyeti yok! Sosyologların yaptığı sosyal analizler risklerin büyük olduğu ve hataların pahalıya patladığı iş dünyasında başarı açısından önemlidir. Sosyologlar gibi, pazarlama uzmanları ve ticaretle uğraşanlar da farklı iletişim ağlarında bilginin nasıl aktığını merak etmektedir. Sosyologların kendi kişisel önyargılarını bir yana bırakarak sosyal bir durumu tarafsız biçimde incelemesi gerekir; başarılı iş insanları da bu durumu bilmektedir. Bir fikrin harika olduğunu düşünmeniz bu fikrin gerçekten de müşterileriniz üzerinde işe yarayacağı anlamına gelmez. Yönetim danışmanları da sosyologlara benzer, aslında bu kişiler çoğu zaman konu üzerinde eğitimi olan sosyologlardır. Bir yönetim danışmanının işi herhangi bir sektörde uzman olmak değil, bir şirketi ele alıp organizasyonla ilgili sorunların şirketin etkin ve verimli şekilde çalışmasını nasıl engellediğini anlamaktır. Yönetim danışmanının başarısı temel sosyolojik ilke olan ‘bir sosyal durumdan öğrenilen bilginin bir başka duruma genellenebilmesi’ durumunun kanıtıdır. Tüm şirketler çalışan motivasyonu, tedarik zinciri yönetimi, tanıtım ve reklam gibi belli başlı genel sorunlarla karşılaşacaktır.
Günlük Hayat
Günümüzün büyük ve karmaşık küresel toplumunda birey olmak hiç kolay değil. Hayatınızın her anında baş döndürücü çeşitlilikte tercihlerle karşı karşıya kalırsınız. Kararlar alırken bazen içgüdülerinizi dinler, bazen ayrıntılı bilgilerden veya kişilerden etkilenir, bazen de rastgele seçimler yaparsınız. Fakat çoğu zaman farketmeden de olsa sosyolojik açıdan düşünürsünüz. Aşağıdaki durumları göz önüne alın: - Bir iş görüşmesine gidiyorsunuz ve nasıl giyinmeniz gerektiğini bilmek istiyorsunuz. - İş arkadaşınızla çıkmaya başladınız ve, mesleki ve kişisel rollerinizi nasıl bağdaştıracağınızı kestirmeye çalışıyorsunuz.
Sosyal Dünyayı Tarafsız, Değer Yargılarından Bağımsız Şekilde Değerlendirmek
Bir teknik okulda sosyoloji öğretmeye başladığımda, dekan bana bir numaralı işimin öğrencilerimin sosyal dünyaya dair kendi inançlarını,eleştirel şekilde incelemesine yardım etmek olduğunu söylemişti. Bu okuldan mezun olan öğrenciler polis memuru, hemşire, öğretmen ve terapist olarak hayatlarına devam ediyordu. Tüm bu meslekler, farklı sosyal çevrelerden gelen insanlarla karşı karşıya gelinen işlerdi. Kültürel önyargılarla bu mesleklere girişmek talihsiz ve belki de tehlikeli yanlış anlamalara yol açabilir. Aşağıdaki varsayımsal durumları düşünün: -Bir polis memurusunuz ve bir grup gencin beton banklarda kaykay yaparak gürültüye neden olduğu ve banklara zarar verdiği şikayetiyle çağırıldınız. Diyelim ki siz “her tür uyuşturucuyu kullanan” ve “otoriteye hiç saygısı olmayan” “kaykay çetelerinden” uzak durmanız söylenerek büyütüldünüz. Olay yerine vardığınızda zorlu numaraları yapmaya çalışırken gülüşen, sigara içen, birbirine tezahürat yapan gençleri görüyorsunuz. -Bir hemşiresiniz ve dilinizi konuşamayan bir kadın hasta şiddetli karın ağrısı yaşıyor. Eşi onun söylediklerini az buçuk tercüme etmeye çalışıyor. Tercüman yardımını kabul etmiyorlar. Kocası “karım adına sadece ben konuşabilirim” diyor. -Bir öğretmensiniz ve sürekli derslerini kaçıran bir öğrencinin annesini görüşmeye çağırdınız. Anne size tek ebeveyn olduğunu, iki işte çalıştığını ve bazen kendisine yardımcı olması için kızından okula gitmeyerek küçük kardeşlerine bakmasını istediğini anlatıyor. “Aile herşeyden önce gelir” diyor.
Bu durumların her birinde toplumun nasıl işlediğini anlamaya, böylece sizin için en uygun olanı yapmaya çalışıyor yani sosyolojik olarak düşünüyorsunuz. (Günlük hayatınız için sosyolojiden nasıl yararlanabileceğiniz konusundaki örnekler için bkz. 18. Bölüm)
Bunların hepsi zor durumlardır, ve her birini çözmek için en uygun yolun ne olduğu açık değildir. Kendi kültürel değerlerinizin ve normlarınızın doğru olduğuna inanmak bu zor durumlar için hiçbir fayda sağlamaz. Birisi kaykaycıların anormal olduğunu, hastanedeki adamın karısını istismar ettiğini ve annenin ise kızını kendi çıkarı için kullandığını söyleyebilir. Belki bunlar doğrudur ancak yukarıda bahsedilen insanların anormallik, istismar ve kötüye kullanma ile ilgili daha farklı tanımları olabileceğini anlamak önemlidir.
Sosyolojinin Hayatınızı ve Dünyanızı Nasıl Etkilediğini Anlamak
UNUTMAYIN
- Ev satın alıyorsunuz ve on yıllık sürede farklı muhitlerin nasıl bir hal alacağını bilmek istiyorsunuz.
Sosyolog Randall Collins sosyolojik bakış açısıyla düşünmeyi öğrenmenin dünyaya dair
Bu durumlara değer yargılarından uzak şekilde yaklaşmanıza sosyolojinin yardım edebileceğini söylemek, sosyolojinin kendi değerleriniz ve başkalarının değerleri arasındaki farkı anlamanıza yardım edebileceğini söylemektir. Hiçbir sosyolog suçluların yanlış anlaşıldığını veya evlilikte istismar veya çocukların istismarı diye birşey olmadığını iddia etmiyor. Buna karşılık sosyologlar tüm bunların dikkatle,
18
19
Peki sosyoloji öğrenmek bir partide harika bir sohbetin konusu olmak veya sınıfı geçmek dışında size nasıl bir fayda sağlayabilir?
UNUTMAYIN
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME tarafsız biçimde tanımlanması gerektiğini ve böylece insanlara adil ve anlayışlı şekilde davranılabileceğini vurguluyor. Gerektiğinde kendinizi peşin hükümlerinizden uzaklaştırmanız her alandaki çabalarınızda işe yarar.
Zamanlar ve Mekanlar Arasındaki Bağlantıları Anlamak Son yıllarda sosyologların araştırdığı konulardan bazıları şunlardır:
-1871 Paris kuşatması sırasında halkın eşgüdümlü çabaları (Roger V. Gould) -Nevada’nın Black Rock Çölü’nde Burning Man festivalinin organizasyonu. (Katherine K. Chen) -Salvador Gerilla Ordusu’nda kadınların seferberliği.(Jocelyn Viterna) -Reform ve Aydınlanma sürecinde Avrupa’da ahlak düzeni üzerine tartışmalar. (Robert Wuthnow) -Lunaparkta eğlence evinde vakit geçiren aileler. (Jack Katz)
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME fark yaratmıyordu!- elit kolejlere gitmeye daha eğilimli olduğunu bulduk. -Polislik mesleğine dair ünlü “kırık camlar” teorisi, 1990’larda New York valisi tarafından savunulmuş bir teoridir, bu teoriye göre, düzensiz mahalleler suça daha elverişlidir. Suçlular herhangi bir binada kırık bir cam gördüklerinde, cam kırmanın sorun olmayacağını düşünmektedir. Sosyolog Robert J. Sampson ve Stephen Raudenbush ortaya çıkarmıştır ki, bir muhitin karmaşasıyla ilgili algıların suç oranında fark oluşturacağı doğru olsa da, insanlar camları değil zenciler ve Latinler gibi azınlıkların varlığını karmaşanın belirtisi olarak görmektedir. Bu araştırmalar sosyologların dünyayı fazla basitleştirmek yerine, onun ne denli karmaşık olduğunu gösterdikleri örneklerdir. Muhtemelen ebeveynler çocuklarının Yale’e gitmesi için müzeleri ziyaret etmeye başlamayacaklar, veya polis Afrikalı-Amerikalılara ve Latinlere gözden uzak olmalarını söylemeyecek, ancak, onları daha cazip üniversite adayları haline getirmek için çocuklarınızı müzelere sürüklemenin veya suç seviyesini düşük tutmayı umarak kırık camları tamit ettirmek için para harcamanın yanılgı olduğunu artık biliyorsunuzdur.
Bunlar sosyologların incelediği inanılmaz çeşitlilikteki konuların sadece çok ufak bir örneğidir. Bu araştırmalar, birbirinden çok farklı olaylar, yerler ve zamanlarla ilgilidir, ancak tümü de, bütün sosyologların okuması amacıyla, rağbet gören dergilerde veya kitaplarda yer almıştır.
Bu örneklerde görüldüğü gibi, sosyoloji gerçekten önemli olanla olmayanı ortaya çıkarma konusunda işe yarayabilir.
Sosyologların böyle farklı konularla ilgilenmesinin nedeni insanlığın tüm deneyimleri arasında ortak noktaların bulunduğunu düşünmeleridir. Sosyologlara göre örneğin Burning Man festivali dikkatle incelenirse bize genel anlamda sosyal örgütlenme hakkında birşeyler öğretebilir. Salvador Gerilla Ordusu’nda kadınların seferberliğinin, dünyanın her yerinde kadınların (ve erkeklerin) siyasi partilere veya protesto hareketlerine katılımı konusunda bize öğretecek birşeyleri olabilir. Birbirinden oldukça farklı yerleri, zamanları ve olayları birleştiren bağlantıları ve benzerlikleri ortaya çıkarmak sosyolojinin yapabileceği en önemli işlerden biridir.
En tartışmalı sosyolojik argümanlardan biri “Moynihan Raporu” olarak bilinen ve 1965 yılında ABD Çalışma Bakanlığı müsteşar yardımcısı Daniel Patrick Moynihan tarafından hazırlanan bir rapordur. Bu raporda afro-amerikalılar arasında evliliğin ve istikrarlı aile hayatının teşvik edilmesi amaçlanmaktadır. Moynihan’a göre köleliğin yıkıcı etkileri zenci ailelerini parçalamış, çok sayıda çocuğun olumsuz şartlarda büyüyerek suça yönelmesine neden olmuştu.
Gerçekten Önemli Olanı ve Olmayanı Ortaya Çıkarmak
Sosyal dünya son derece karmaşıktır ve nasıl işlediğini ne sosyologlar ne de başkaları bütünüyle anlayabilmiş değildir. Yıllarınızı bir sorunun cevabına ufak da olsa ışık tutabilecek araştırmalar planlamakla geçirdiğinizde, insanların hayatlarını birbirinden farklı ne kadar çok faktörün etkilediğini ve çok sayıda insanla ilgili doğru bir şey söyleyebilmenin ne kadar zor olduğunu anlamaya başlıyorsunuz. Pek çok sosyolojik araştırma insanların çok önemli olduğunu varsaydığı şeylerin aslında o kadar da önemli olmadığını göstermiştir.
Bütün Mesele Ailede... Yoksa Değil mi?
Raporu eleştirenler bütün suçun zencilere atılarak beyazların ırkçılık ve ayrımcılıktan sıyrılmasına çalışıldığını ileri sürmüştü. Diğerleri ise Moynihan’ın haklı olduğunu düşünüyordu. Günümüzde sosyologlar ve kanun yapıcılar rapor üzerinde tartışmaktadır. Moynihan Raporu yıllarca süren ve kanun yapıcılara makul kararlar vermelerinde yardımcı olabilecek sosyolojik araştırmalara esin kaynağı olmuştur.
Sosyal Politikanın Yenilenmesi
Örneğin: Frank Dobbin, Alexandra Kalev ve Erin Kelly, çalışanlarının ırk çeşitliliğini arttırmayı deneyen şirketler üzerinde çalıştılar ve gösterişli farklılık eğitimi programları düzenleyen şirketlerde, önceki durumlarına kıyasla ırk çeşitliliğin bir fark göstermediğini buldular.
Bir demokraside yaşıyorsanız, oyunuz seçilecek politikacıların belirlenmesinde ve kanunların yapılmasında etkilidir. Sosyolojik açıdan düşünmek akıllıca seçim yapmanıza yardımcı olabilir. Her sosyal politika, onu oluşturan insanlar öyle düşünse de düşünmese de, sosyolojik bir anlaşmadır. Bir sosyal politika toplumu değiştirmek üzere planlanmış bir hükümet eylemidir. Belli bir hedefe ulaşmak için hangi eylemin gerçekleştirileceğini bilmek zor olabilir, ve politikacılar ve uzmanlar yasaların çeşitli kısımlarının işe yararlılığı üzerinde tartıştıkları için, toplumun nasıl işlediği, sorunun ne olduğu ve nasıl düzeltilebileceği konusunda da tartışırlar.
-Jason Kaufman ve ben öğrencilerin daha rekabetçi okullara gitmesini sağlayan faktörlerin ne olduğunu anlamak amacıyla lise öğrencilerinin sanatla ilgilenmesi üzerinde çalıştık. Sonuçta ebeveynleri müzeye giden çocukların – çocuğun eşlik etmesi
Bu durum bir arabanın kaputunu kaldırıp tıkırtının nereden geldini çözmeye çalışmak gibidir. Bir arabanın nasıl çalıştığını bilmiyorsanız, tamiri konusunda da sıkıntı yaşarsınız. Aynı ilke toplum için de geçerlidir. Sosyolojinin ve diğer sosyal bilimlerin
20
21
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
sağladığı katkılar olmadan, yasa yapıcılar suçu azaltmak veya küçük işletmelere yardım etmek için hangi politikaların işe yarayacağı konusunda sadece kaba tahminler yaparlar (aslında, sosyolojinin kuruluş nedenlerinden birisi budur).(Daha fazla bilgi için bkz. 3. Bölüm)
Günlük Sorunlar İçin Farklı Bir Bakış
Sosyoloji bireyden çok toplumla ilgilidir, ancak bireysel yaşamınızda sosyolojinin hiç yerinin olmadığını düşünmek bir hata olur. Yaşadığınız topluma uygulandığında sosyoloji son derece özgürleştirici olabilir. Size ne giyeceğinizi, nasıl davranacağınızı, nerede okula gideceğinizi, nerede çalışacağınızı, hatta ne zaman ve nerede burnunuzu sileceğinizi söyleyen kurallarla yaşamaktasınız. Bu kurallara uymak zorunda değilsiniz ancak uymadığınız takdirde toplumca onaylanmama riski söz konusudur. Hatta , yazılı kuralları çiğnemeniz halinde hapse bile girebilirsiniz. Ancak, fizik kurallarının tersine, toplum kurallarının değişmesi mümkündür. Toplumla ilgili hoşunuza gitmeyen birşey varsa, onu farklı hale getirmek üzere çalışabilirsiniz. Bu değişim için sosyoloji sadece farklı seçenekleri görmenize yardım etmekle kalmaz size etkin stratejiler de öğretebilir. Toplumun nasıl işlediğini anladığınızda bu değişikliğin gerçekleşmesi açısından daha iyi bir konumdasınız demektir.
3.Bölüm: Sosyolojinin Tarihi
22
23
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME laşım halen tüm sosyolojinin temelini oluştumaya devam etmektedir. 1830 yılında yeni sosyoloji bilimi düşünürlerin kendi önyargılarını bir kenara bırakmalarına ve sosyal sorunlara yeni çözümler üretmelerine yardımcı oldu; aynı şey bugün için de geçerli. -Günümüzde halen işe yarar olan “eski” argümanları ve fikirleri anlamak: Sosyoloji tarihinde günümüzde de faydalı olan fikirleri ve argümanları ortaya atmış pek çok akıllı insan yer almaktadır. Örneğin Karl Marx yüzyıldan fazla zaman önce ölmüş olsa da çalışmaları hala sosyologlara ve sosyal aktivistlere esin kaynağı oluşturuyor. Emile Durkheim’ın toplumun değişmesi ve rollerin farklılaşması sonucu kültürel değerlerin de değiştiğine dair argümanı günümüzde daha da önem kazanmaktadır. Max Weber’in modern hayata dair “demir kafes” kavramı da vergi ödemek veya resmi dairede kuyrukta beklemek gibi durumlar düşünüldüğünde ürkütücü şekilde uygun düşmektedir. Tüm bu kavramlar günümüzde sosyolojinin kelime dağarcığını oluşturmaktadır. -Hangi önemli fikirlerin fazla işe yaramamış olduğunu anlamak: Parsons ismi günümüzde sosyologlar arasında neredeyse hoşa gitmeyen bir sözcük olsa da, çalışmaları halen yaygın şekilde okunmaktadır. Fikirleri toplum hakkında doğru bir düşünme şekli oluşturamamış olsa da, bunları öğrenmek Parsons’ın hatalarından kaçınma konusunda size yardımcı olabilir.
Sosyoloji Henüz Ortaya Çıkmamışken Toplumun İncelenmesi
Bildiğimiz anlamda sosyoloji 19. yüzyılda geliştirildi. Ancak yüzyıllar boyunca insanlar toplum diye birşeyin var olduğunun farkında değildi. Bu kısımda insanların toplum hakkında düşünmeye ilk olarak nasıl başladığını ve sosyolojinin gelişimine esin kaynağı olan önemli sosyal değişimleri açıklamaktayım.
İnsanlar Her Yerde Aynıdır
Çok uzun zaman önce insanlar toplumun bir düzenlenişi olduğunu farketmişti. İster Afrika savanlarında bir kabile üyesi isterse antik Atina’nın bir yurttaşı olsunlar, çevrelerine bakıp kendi grubunun veya diğer grupların bir düzene sahip olduğunu, bu gruplarda din, aile, varsıllık ve yoksulluk gibi değişmeyen faktörlerin bulunduğunu farketmiş olmalılar. Bu faktörlerin bir toplumda var olması demek her toplumda aynı olacakları anlamına gelmez.
Bölüm İçeriği:
-Sosyolojinin gelişimi -Sosyolojinin üç büyük ismini anlamak -20. Yüzyılda sosyolojiyi tanımlamak -Günümüz sosyolojisini keşfetmek
Yani; her toplumda varsıllar ve yoksullar var olsa da, bazılarında bu gruplar arasında çok büyük farklılıklar söz konusuyken diğer gruplarda fazla farklılık mevcut değildir.
Bu bölümde sosyolojinin ortaya çıkışına değinilmekte ve üç önemli isim olan Karl Marx, Emile Durkheim ve Max Weber’in hayatlarına kısaca yer verilmektedir. Ayrıca Talcott Parsons’un yükselişi ve çöküşü hakkında kronolojik bilgi yer almaktadır.
-Her toplumda aileler vardır, fakat bazı toplumlarda aileler büyük diğerlerinde küçük olabilmektedir veya bazılarında aileler ataerkilken diğerlerinde anaerkil olabilmektedir.
Tarih Kimin Umurunda?
-Her toplumda din mevcut olsa da kimilerinde katı kurallar ve din adamları söz konusuyken kimilerinde ise din bağımsız bir maneviyat duygusu anlamına gelir.
Aşağıdaki liste hiç değilse birazcık sosyoloji tarihi öğrenmeniz için bir kaç iyi neden sunuyor: -Sosyologların düşünme ve soru sorma şeklini anlamak: İlk sosyologlar tarafından geliştirilmiş olan, sosyal dünyaya yönelik ve bilimsel, sistematik yapıdaki yeni yak-
-Her toplumda gıda ve aletler üretilir, alınıp satılır. Ancak geleneksel kızılderili kültürleri (pek çoğunda günümüzdeki anlamda mülk kavramı çok azdı) ve kapitalist toplum arasındaki farkları bir düşünün.
24
25
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Dengedeki toplumlardaki bu çeşitliliğin yanı sıra, bazen de liderlerin devrildiği ve iç savaşların yıllarca sürdüğü tam bir sosyal yıkım söz konusu olur. İnsanlar daima toplumun düzeni ile ilgili olmuşlardır. Neden toplum mevcut haliyle düzenlenmiştir? Tamamen rastgele mi yoksa bu çılgınlığın arkasında bir yöntem var mı? İnsanlar, toplumun nasıl işlediğini anlamanın mümkün olması halinde, savaş ve yoksulluk gibi sosyal sorunların çözülebileceğini düşünmüşlerdir.
İlk Sosyologlar: Toplum Hakkında Fikirleri Olan İnsanlar
Yüzyıllar boyunca insanlar sosyal örgütlenme konusunda farklılıklardan çok benzerliklere odaklandılar. Onların düşüncesine göre, toplumlar birbirinden farklı ise, bazı toplumlar “doğru” bazıları ise “yanlış” olmalıydı. Peki doğru ve yanlış olana kim karar verecekti? İşte bunun üzerine düşünmüş olanlara dair bir liste: -Teologlar: Tanrının (veya tanrıların) dünya için bir planı olduğunu ve bu planın kutsal metinlerde yer aldığını savundular. Avrupa’da ve diğer yerlerde, feodal toplum, Tanrı’nın isteklerini yerine getirdiklerine inanan kilise ve devlet liderleri tarafından yönetilmiştir.
-Filozoflar: Filozoflar derin düşünce, gözlem ve tartışma aracılığıyla insan doğasının ne olduğunu çözebilirlerse mükemmel bir toplum tasarlayabileceklerine inanmaktaydı. Devlet adlı eserinde Platon ideal topluma dair görüşlerine yer vermektedir. -Tarihçiler: Tarihçiler bugünü anlamak için geçmişe bakmışlardır. Pek çok tarihçi geçmişteki toplumları o günün toplumuyla kıyaslarken neredeyse sosyolojik sayılabilecek bir bakışa sahip olmuştur. Kimi tarihçiler de şimdiki zamana uyarlanabilecek idealler için geçmişe bakmıştır. Örneğin pek çok tarihçi antik Roma’da, etkili yasal sistem konusunun halledilmiş olduğuna ve başarılı bir yasal sistemin Roma kanunlarına dayanması gerektiğine inanmaktaydı. Tüm bu yaklaşımlar ilginç ve bazen de faydalıydı. Ancak 1700’lerin sonunda toplumu anlamak için yeni bir yöntemin gerekli olduğu anlaşıldı. Toplum giderek daha hızlı şekilde değişti ve insanlar toplum sorunlarının çözümlerinin 2000 yıllık kutsal yazıtlarda, felsefede veya yasalarda bulunabileceğine daha az inanır oldular. 26
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Politik ve Endüstriyel Devrim:
18. ve 19. yüzyıllarda Batı toplumunu sarsmış olan değişimler o kadar şiddetliydi ki insan doğası ve sosyal örgütlenme hakkındaki uzun süreli varsayımların sorgulanmasına ve, ürkütücü ve heyecan verici yeni sosyal dünyayı anlamada bilimsel yöntemin işe yarar olmayabileceğininin merak edilmesine neden oldu.
İPUCU
Dengeli bir politika sistemi tasarlamak mümkün mü, yoksa bazı ülkeler veya sosyal durumlar doğası gereği istikrarsız mı? Bu konu günümüzde sıklıkla haberlerde yer alan bir konudur. Devlet ve politik devrimler hakkında daha fazla bilgi için 13. bölüme bakabilirsiniz.
Politik Devrimler
1776 Amerikan Devrimi, sağlam Avrupa güçleri için kesinlikle bir uyarı alarmıydı, ancak Avrupa’yı 1789’dan 1814’e kadar yıkıp geçen Fransız Devrimi ile kıyaslanamaz bile. Fransız Devrimi ile ilgili özellikle şaşırtıcı olan şey, devrimin arkasındaki fikirdi: demokratik şekilde seçilen bir hükümet için monarşinin güçlerinin elinden alınması yoluyla toplumun yeniden düzenlenmesi gerektiği fikri. Fransız Devrimi ve Amerikan Devrimi’nin ardından diğer ülkelerde de geleneksel yönetim biçimlerine ve sosyal örgütlenmelere şiddetli şeklide karşı çıkmalar başladı. Giderek artan biçimde insanlar birşeylerin farklı olması gerektiğine inanmaktaydı. Yüzyıllardır kralların, düklerin veya din adamlarının yönetimde olması, sonsuza kadar böyle olmasını gerektirmiyordu. Devrim yanlıları liderliğin seçimle değil doğuştan gelen birşey olmasının doğru ve adil olmadığına inanıyordu. Bir sosyal örgütlenme sistemini yıkma konusunda zorlayıcı olan şey, onu başka birşeyle değiştirmek zorunda olmanızdır ve bu kolay iş değildir. Bastille’e hücum edip aristokratları susturmak oldukça özgürleştiriciydi fakat ya sonraki adım tam olarak neydi? Yönetime hangi yetkilerle, ne süreyle, kim geçmeliydi? Günümüzün nispeten istikrarlı demokratik kurumlarını oluşturmak uzun yıllar aldı ve bu sürede büyük karmaşalar meydana geldi. Süreci karmaşık hale getiren şey ise, teknolojinin de hızla gelişiyor olmasıydı.
Endüstri Devrimi
Hızla gelişen teknoloji 18. yüzyıl sonundan itibaren Avrupa’da ve kolonilerinde hayatı kökten değiştirdi. Daha önceleri pek çok insan için hayat oldukça yalındı. Belli bir yerde belli bir ailede doğar ve çok da ilginç olmayan, muhtemelen tarımla ilgili, kaderinizdeki işi yapardınız. Bir kasabada doğduysanız belki nalbant olur veya kraliyet hanedanlığı için uşaklık yapardınız. Ticaretle de uğraşabilirdiniz, fakat 27
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
büyük olasılıkla kendi evinizi inşa etmeniz ve kendi yiyeceğinizi yetiştirmeniz gerekecekti. Bulunduğunuz yere, aileye ve işe bağlı kalmanız gerekirdi. Endüstriyel üretimle birlikte herşey hızlandı. Tarım ve hayvancılıkta daha az işgücü gerekir oldu. İnsanlar büyüyen şehirlere doluşmaya, fabrikalarda çalışmaya başladı. Çalışanlar emeklerinin karşılığını nakit para olarak alıyordu ve barınma, yiyecek, eğlence gibi gereksinimlerini bu parayla satın almaları gerekiyorduı. Farklı dillerden ve kültürlerden insanların ani teması birbiriyle çekişmelerine neden oluyordu. Hepsinden önemlisi, ulaşım ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler dünyayı daha küçük bir yer haline getirmekteydi. İnsanlar ve bilgi daha hızlı ve daha sık yayılır oldu. Ataları çok küçük bir dünyada yaşamış olan insanlar, kendilerini büyük ve farklılıklar içeren bir dünyada buldular. Herşey giderek daha büyük, daha hızlı ve daha güçlü hale geliyordu. Yüzyıllarca sürecek sosyal düzenlemeleri getirecek devrim yaklaşmaktaydı. Hiçbir şeye kesin gözüyle bakılamaz oldu. Doğru neydi? Yanlış neydi? Kaostan anlam çıkarmanın bir yolu var mıydı? Teologlar, filozoflar ve tarihçiler bir yol bulmak için elinden geleni yapıyordu, fakat artık yeni bir dünya anlayışının tam zamanı gelmişti.
Sosyolojinin Gelişmesi
Sosyoloji kelimesini ilk kullanan kişi Auguste Comte olmuştur. Bir Fransız düşünür olan Comte bu kelimeyi 1800’lerin başında toplum hakkındaki sistematik araştırmaları ifade etmek için türetmiştir. Yine de, sosyolojinin kabul görmüş bir araştırma alanı olarak yerleşmesi, neredeyse yüzyıllık bir süreyi bulmuştur.
Hayatı Pozitivizm ile Anlamaya Çalışmak
28
Comte pozitivizm düşüncesine inanan filozoflar ve tarihçiler grubundandı. Pozitivizm düşüncesine göre sosyal dünyayı incelemek için doğa bilimleri yöntemlerinin verimli şekilde kullanılması mümkündü. Bu düşünce “pozitif düşünce” ile aynı şey olmayıp, insanın olayları anlamak ve şartları iyi
hale getirmek konusundaki yeteneğine olan iyimser inancı temsil etmektedir. 1800’lerin başlarında, doğa bilimleri bile henüz devrim niteliği taşıyordu. Galile gibi bilim adamlarının ölüm cezasına çarptırılmasının üzerinden çok da zaman geçmemişti. Güç sahiplerinin, dünyanın güneş çevresinde döndüğü fikrini bile dikkate almadıkları düşünülürse, sosyal düzenlemelerin bilimsel analize tabi tutulması konusunda ne düşündüklerini hayal edebilirsiniz! İlk sosyologların paylaştığı bu fikir, günümüz sosyologlarına ilham vermeye devam etmektedir ve hala devrim niteliğini korumaktadır. Kitabın 2. bölümünde sosyolojinin sürprizleri için hazırlıklı olmanız konusunda sizi uyarmıştım. Bu süprizler, hala, geçmişteki sosyologların fikirlerinin kendi okuyucuları üzerinde yaptığı etkinin bir benzerini yapabilir. Comte ve diğer sosyologlar toplumun halihazırda benimsenmiş ve toplumu düzenleyen ilkelerden çok farklı olan ilkelerle daha iyi şekilde düzenlenmesinin mümkün olabileceğini savundular. Pek çok insan bu fikri kabul etmekte zorlandı. Bugün de sosyologlar insanlara uzun süredir inandıkları şeyleri zorlayan bilgiler sunduğunda, aynı dirençle karşılaşıyorlar.
Geçmişteki Sosyologların Ortak Fikirleri
Comte ve geçmişteki diğer sosyologlar (ki, çoğu kendini sosyolog olarak değil filozof, tarihçi, ekonomist olarak niteliyordu) sosyal dünya hakkında çok çeşitli fikirlere sahipti fakat argümanlarında bazı ortak noktalar vardı. Bu insanlar, kendi yaşadıkları toplumun anlaşılması işinde, geleneksel yöntemlerin gerçekten yeterli olup olmadığını sorgulamıştır. Filozoflar, tamamen kendi deneyimlerine dayalı olarak insan doğası üzerine düşünmek yerine, sistematik gözlemlerin işe yarar olup olmadığını merak etmeye başlamışlardı. Tarihçiler sosyal düzenlemelerin ilerleyişindeki yapıları görmüştü ve bilimsel teorilerin insanlık tarihini açıklamada yardımcı olup olamayacağını merak etmekteydi. Ekonomistler, bilimsel yöntemin ticarete uygulandığında ortaya çıkan gücünü farketmişti ve politika ve din gibi diğer insan faaliyetlerine uygulandığında faydalı olup olmayacağını merak etmişlerdi. Zamanla tüm bu alanlardaki pozitivist düşünürler, sosyal dünya hakkındaki belli fikirleri paylaşmaya başladı. Aşağıda örneklerine yer verilen bu fikirler yeni sosyoloji biliminin temeli haline geldi: -Hiçbir kral, rahip veya filozof hangi sosyal düzenlemelerin en iyisi olduğuna karar veremez; bunlar ampirik araştırmalar ve sistematik analizlerle belirlenmelidir. -Toplum rastlantısal olmayan biçimde ilerlemektedir. Sosyal değişim, iyi veya kötü, bir anlam ifade etmektedir ve bir tür düzene sahiptir. -Eşitsizliğin bir miktarı kaçınılmaz olsa da, sosyal sınıfa, doğum yerine veya soya dayalı eşitsizlik sadece ahlaka aykırı olmakla kalmayıp aynı zamanda işe yaramazdır. 29
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Sosyoloji Serüvenleri
Devrim Çağı Avrupa’da heyecan verici bir zaman dilimidir. Toplum hakkında cesur ve yeni fikirlerle ortaya çıkmanın tehlikeli olduğu bir dönem olsa da, aynı zamanda, bu fikirlerin büyük etki ve öneme sahip olduğu yıllardı. Günümüz sosyologları o yıllarda bazı sosyologların yaşadığı heyecan ve serüven dolu hayatı sadece hayal edebilirler. Sosyolojinin kurucularından olan Marie Jean Antoine Nicolas Caridel de Condorcet kültürlü, itibarlı, entellektüel bir düşünürdü. Bir aristokrat olmasına rağmen aristokrasinin yıkılmasını savunmuş, devrimi desteklemiş, olaylar korkunç hale gelince saklanmak zorunda kalmış, sonunda genel inançlara ters düşen İnsan Zekasının Tarihsel Gelişimi adlı kitabının el yazmalarıyla yakalanmış ve hapishanede, muhtemelen zehirlenerek, ölmüştür. Claude Henri de Rouvroy, Comte de Saint Simon da bir diğer cesur adamdı. Amerikan Devrimi esnasında Fransa’nın sömürge ordusuna yardım etmek için gönderdiği askerler arasındaydı. Fransız Devrimi sırasında hapse atıldı. Ancak hapisteyken mal varlıklarını paraya çeviremediği için, hapisten çıktığında, paranın değer kaybetmesi nedeniyle ironik şekilde çok zengin olmuştu. Peki bu serveti ne yaptı? Meteliksiz kalana dek harcadı ve sonra kendini yazmaya verdi. Saint Simon yıkıcı politik devrim sonrasında Avrupa’yı sadece bilim insanlarının toparlayabileceğini savundu. Saint Simon’un ölümü sonrasında onun en ateşli öğrencileri komün halinde bir arada yaşanan ve ilerici sosyal fikirleri savunan bir tür kült meydana getirdiler. Bu tecrübe kötü sona erdi, liderleri hapse gönderildi. Görünen o ki, sosyologlar dünyayı yönetmeye pek hazır değildi.
Sosyoloji: En İhtiraslı Bilim
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME oluşturulmuştu, psikoloji insan aklını incelemek üzere gelişim halindeydi. Comte bunları biliyordu vesosyolojiyi diğer disiplinlerle elde edilemeyecek fikirleri sunan ayrı bir bilim dalı olarak gerekli görüyordu.
Sosyolojinin Muhteşem Üçlüsü
Sosyolojinin olgunlaşmakta olduğu 19. yüzyıl ortasından 20. yüzyıl başına kadar olan sürede, üç adam sosyolojiyi derinden etkileyen fikirler ortaya atmıştır. Marx, Durkheim ve Weber adları sosyolojinin her seviyesinde halen karşımıza çıkmaktadır. Hatta bir firma, eğitimden suça kadar değişik konularda Marx, Durkheim ve Weber’in neler söyleyebileceğini özetleyen bir sosyoloji çalışma rehberi üretip satmıştır. Bu adamların sosyoloji tarihindeki yerini anlamak biraz karmaşık olabilir çünkü sosyolojinin bağımsız bir disiplin olarak gelişimi hayli uzun zaman almıştır. Karl Marx, Comte’den sonra yaşamış olup, son derece önemli sosyolojik fikirlere sahipti, fakat kendini hiçbir zaman sosyolog olarak adlandırmadı. Emile Durkheim hayatını dünyanın geri kalanını sosyolojinin ciddi bir disiplin olduğuna ikna etmekle geçirdi. Durkheim’ın ölümünden üç yıl ve Comte’nin sosyoloji sözcüğünü ortaya atmasından neredeyse bir yüzyıl sonra, 1919 yılında Max Weber’in kurduğu sosyoloji bölümü Almanya için bir ilkti. (Bu arada, Amerika’da o dönemlerde pek çok sosyoloji bölümü kurulmaktaydı). Bu üç düşünür sosyolojinin bugün bildiğimiz haline gelmesi açısından son derece önemlidir.
İPUCU
Sosyolojik düşüncenin mihenktaşı olmuş bu üç adam, kitap boyunca pek çok kez karşınıza çıkacak. Bu nedenle onların fikirlerinin temellerini anlamak için zaman ayırın. (örneğin, kültürle ilgili görüşleri 5. bölümde, dinle ilgili fikirleri 10. bölümde, sosyal değişim teorileri 16. Bölümde yer almaktadır) Şimdilik sadece kim oldukları ve ne düşündüklerine dair temel bilgiler verilmektedir.
Comte, sosyolojinin gelişiminin genel anlamda bilimin gelişmesinin sonucu olduğuna inanıyordu. Comte, eğer bir köy ara sıra sel baskınlarının meydana geldiği bir nehrin kıyısına kurulursa, köylüler bilimsel gözlem yoluyla sel tahmini yapmayı öğrenmediği sürece, bu köyün sık sık tahrip olacağını söylemiş, aynı şeyin neden savaşlar ve diğer sosyal çatışmalar için de geçerli olmayacağını sormuştur. Onun düşüncesine göre insanlar anlaşmazlıkları öngörmeyi öğrenirse, bunları engelleyebilir veya en aza indirebilirlerdi.
Karl Marx
Comte’ye göre bilimler bir hiyerarşiye sahipti. En altta temel konuları araştıran bilimler (matematik, fizik), daha yukarıda daha karmaşık konuları inceleyenler (kimya, biyoloji) ve en tepede ise en karmaşık ve büyük konuları ele alanlar yer almaktaydı. Toplumdan daha büyük veya karmaşık hiçbir şey yoktu, bu nedenle en hırslı, en önemli bilim olarak sosyoloji en üstte yer almaktaydı.
Marx’ın hayatı ve çalışmaları kapitalist ekonomik sisteme olan nefretinden esinlenmiştir. İnsanların kötü şartlarda çok çalışıp emeğinin karşılığını alamadığını görmek onu çok etkiledi ve bu durum herkesin herşeyi eşit şekilde paylaşabileceği bir toplum kurmaya kendilerini adamış bir grup olan komünist partiyi desteklemesine neden oldu. Bu nedenle Almanya, Fransa ve Belçika’dan kovuldu. Son olarak İngiltere’ye gitti ve 1883 yılında Londra’da öldü.
Comte’ye göre toplumun parçalarını ayrı ayrı inceleyerek, yani sadece ekonomiye bakarak veya sadece devlet yönetimine bakarak, onu anlamak mümkün değildir. Bütününe bakmak gerekir. Comte döneminde sosyoloji tek sosyal bilim değildi. Ekonomi bilimi halihazırda
30
Karl Marx 1818 yılında doğdu. Kendini hiçbir zaman sosyolog olarak nitelendirmedi (bu sözcük o dönemde o kadar yeniydi ki, pek çok insana birşey ifade etmiyordu). Hukuk öğrenimi ile yola koyuldu, felsefe ve tarihle ilgilendi, daha sonraları ise gazeteci ve politika aktivisti olarak çalıştı.
31
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Marx yakın arkadaşı Frederich Engels ile birlikte çalışarak, üretken biçimde yazmıştır. Yazdıklarının bir kısmı (Komünist Manifesto gibi) yaşadığı dönemde pek çok kişi tarafından okunmuş olsa da tüm yazdıklarının düzenlenmesi, tercüme edilmesi ve basılması yıllar almıştır. 1930’lu yıllara kadar insanlar Marx’ın anlatmaya çalıştığı şeyleri gerçekten anlayamamıştı. (Aslında pek çok insan hala pek anlamıyor) Sosyologlara göre Marx iki nedenden ötürü önemlidir: genel tarih teorisi ve, güç ve sömürü hakkındaki kendine özgü olan fikirleri.
Marx’ın Tarihe Bakışı
Marx’ın tarih teorisi materyalizm olarak adlandırılır. Kendisi dünyayı döndüren şeyin ticari mallar ve eşyalar olduğunu düşünüyordu. Marx’a göre tarihteki en önemli güçler fikirler değil ekonomik güçler olmuştur. Tarihin her aşaması kendi üretim tarzı ile ayırt edilmektedir. Her üretim tarzı (eski kölelik toplumu, ortaçağ feodalizmi, vb) farklı sınıflar arasında kendine has çatışmalar içerir ve bu çatışmalar kaçınılmaz şekilde üretim tarzının başarısızlığına ve bir sonrakinin başlangıcına yol açar. Bu, tarihin ele alınışında yeni ve önemli bir yaklaşımdı. Daha önceleri düşünürler, örneğin Hegel, tarihsel değişimlerin kültürle ve fikirlerle ilgisi olduğu fikrine sahipti. Ancak Marx’a göre tarihsel değişim somut şeyler üzerindeki sınıf çatışması ile ilgiliydi.
Marx’ın Kapitalizme Bakışı
Marx kendi döneminde baskın olan üretim tarzı ile, yani endüstriyel kapitalizmle özellikle ilgilenmiştir. (kapitalizmin hala baskın olduğunu bilseydi, hayal kırıklığına uğrardı). Kapitalizmde rolü olduğunu düşündüğü farklı sınıflar hakkında yazılar yazmıştır. Bunların en önemli iki tanesi aşağıdadır: -Burjuva: fabrikalara, tarım topraklarına ve neredeyse diğer herşeye sahip, zengin, güçlü insanlar. -Proletarya: pek birşeye sahip olmayan ve ailelerini geçindirmek amacıyla burjuva için çalışmaya zorlanan insanlar.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Emile Durkheim
Sosyoloji tarihi ile ilgili olan bu bölümde, ne zaman birisi çıkıp nihayet kendisini sosyolog olarak anlandıracak diye merak ediyor olabilirsiniz. Fransız bilim insanı Emile Durkheim hayatını sadece sosyolojiyle uğraşarak geçirmemiş aynı zamanda sosyolojinin önemine tüm dünyayı inandırmaya çabalamıştır. Durkheim 1858 yılında Fransa’da doğdu. Felsefe ve sosyal teori öğrenimi gördü ve en sonunda Avrupa’nın ilk sosyoloji bölümünü kurdu. Hayatı, Marx’ın hayatı kadar ilginç olmasa da, toplumla ilgili yeni ve kışkırtıcı fikirler üretmiştir.
Durkheim’ın Topluma Bakışı
Marx’a kıyasla Durkheim topluma dair daha farklı ve daha pozitif bir bakış açısına sahipti. Marx ile ilgili bölümü okurken, kendi başımıza olmanın daha iyi olduğunu düşündüğü izlenimine kapılırsınız. Marx düzenli sistemlerde birlikte çalışmanın harika şeyler üretebilmemizi sağladığı gerçeğinin değerini bilmektedir. Fakat genel anlamda Marx insanların fırsat bulduğunda birbirini arkadan bıçaklamaya yatkın olduğunu düşünüyordu, yani genel olarak toplumla ilgili şüpheleri vardı. Durkheim’a göre insanlar esasen sosyaldir. Toplumsal hayat bizi tanımlayan şeydir, bize anlam ve amaç sunar, bu da bizi insan yapar. Sosyolojiyi önemli kılan da bu olgudur. Sosyolojik Yöntemin Kuralları isimli kitabında Durkheim sosyolojinin ne olduğuna ve nasıl yapılması gerektiğine dair bakış açısını ortaya koymaktadır. Sosyoloğun işinin toplumsal olguları incelemek olduğunu söylemektedir. Aşağıda bazı toplumsal olgu örnekleri yer almaktadır: -Avustralya bir demokrasidir.
Marx kapitalizmin özellikle proletaryaya zarar verdiğini çünkü bu sınıfın burjuva tarafından acımasızca sömürüldüğünü söylemiştir. Burjuva fabrika sahibi, çalışkan proletaryanın sırtından elde ettiği tüm kazancı kendisi almaktadır.
-Erkeklerin yüzde otuzdördü sakallıdır.
Marx’a göre kapitalizm herkese zarar verir çünkü bu sistemde gerçek şeyler (iş, gıda, barınak) hayali bir nesne olan para ile değiş tokuş edilmektedir. Bir fabrikada bütün gün, başka birisi tarafından kullanılacak şeyleri monte ederek çalışabilirim ve başkasının yetiştirdiği yiyecekleri ve başkasının inşa ettiği bir evi satın alacak parayı kazanırım. Emeğimin değeri kendim veya toplumum için yaptığım iyi şeyler ile ölçülmez; kazandığım paranın miktarı ile ölçülür. Marx kapitalist sistemin temel olarak sağlıksız olduğunu, birgün herkesin ne yapabiliyorsa onu yaparak katkı sağladığı ve ihtiyacı olanı aldığı komünist ütopya ile yer değiştireceğini düşünüyordu. Bu belki bir gün gerçekleşir, fakat nefesinizi tutup beklemeseniz iyi olur.
Bunlar, insan grupları hakkında olgulardır. Tek tek bireyler hakkında değil, bir insan grubuyla ilgili belli bir bilgiyi iletirler. Böylece başka gruplarla kıyaslanabilirler. Durkheim bu olguları sosyologların kendi özel faaliyet konuları olarak ele alması gerektiğini düşünüyordu. Durkheim toplumun değişmekte olduğu konusunda Marx ile aynı fikirdeydi. Ancak bu değişim zenginlerle yoksulların arasındaki uçurumun büyümesinden ziyade, birbirimizden her şekilde daha da farklılaşmamıza yol açan bir yolla gerçekleşiyordu. Tarihte toplumun nispeten basit olduğu zamanlarda sadece birkaç farklı iş vardı: avcı, toplayıcı, çiftçi, rahip. Günümüzde ise pek çok farklı iş mevcut: yazılım mühendisi, anaokulu öğretmeni, forklift operatörü, senarist. Durkheim’a göre bu işlevsel farklılaşma gerekli ve iyi birşeydir. Ortak toplumsal değerlerimiz verimli ve huzur içinde birlikte çalışmamıza yardımcı olmaktadır.
32
33
-Bir Porsche sahibinin ortalama geliri 104.000 dolardır.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Uğruna Ölünesi Sosyoloji
Durkheim sosyolojinin bir bilim dalı olarak faydasını kanıtlamak için, oldukça bireysel görünen intiharı konu olarak seçti. Bu kadar kişisel ve tek kişilik bir şeyi anlamada sosyolojinin faydalı olabileceğini ispatlamakla Durkheim yeni keşfettiği yöntemin gücünü göstermiş oldu. İntihar adlı kitabında Durkheim, bir insanın intihar kararının kişiselliğine rağmen, bütün olarak intiharların ortak sosyal nedenleri olduğunu belirtmektedir. Durkheim’ın gözlemlerine göre bazı ülkeler diğerlerinden daha yüksek intihar oranlarına sahiptir. Nedenleri ne olursa olsun, İsveç’te intihar vakaları İspanya’dakinden fazladır. Ayrıca, evli insanlara kıyasla, evli olmayanlarda, kadınlara kıyasla erkeklerde daha fazla görülmektedir. Durkheim’a göre bir grubun intihar oranı diğer toplumsal faktörlerle açıklanması gereken bir toplumsal olgudur. Durkheim intiharın hangi toplumsal olgularla ilgisi olduğunu anlamak için istatistikleri kullanma yönteminin öncülüğünü yaptı. Pek çok gruba ait intihar oranlarını ve diğer karakteristikleri özetledi ve bunları tablolar halinde düzenledi. (günümüzde istatistik biliminin sosyolojideki kullanımı hakkında daha fazla bilgi için bkz. 4. Bölüm) Durkheim ihtiharın farklı nedenlere dayanan farklı tipleri olduğu sonucuna vardı. Örneğin egoist intihar zayıf sosyal bağlara sahip gruplarda (örneğin, dini değerlerin bireyselliği ön plana çıkardığı ülkeler) daha sık, ve altruistik intihar ise çok kuvvetli sosyal bağlara sahip gruplarda (örneğin, askeriye) daha sık görülmekteydi. Durkheim’ın çalışmasında kullandığı yöntem çalışmanın detaylarından daha fazla öneme sahiptir. Bu yöntem gruplarla ilgili toplumsal olguların tanımlanması ve açıklanmasıdır. Bireyin davranışını açıklamak Durkheim’a göre grubun davranışını açıklamaktan farklı bir şeydir. Durkheim’ın intiharla ilgili vardığı sonuçlar doğru olsa da olmasa da şu hususların önemini belirtmekte haklıydı; bir İspanyol’un neden intihar ettiğini anlamak (psikolojinin konusu) İspanyolların genel olarak neden İsveçlilerden daha düşük oranlarda intihar ettiği hakkında bize bir şey ifade etmez ve İspanya’nın intihar oranlarının nedenlerini anlamak (sosyolojinin konusu) tek bir İspanyol’un neden intihar ettiği hakkında birşey ifade etmez.
Sorunlu Evlilikten Doğan Müthiş Sosyoloji
Max Weber’in en bilindik kitabı Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adını taşır. Kitap Avrupa’nın geleneksel toplumdan modern kapitalizme dönüşümünde John Calvin gibi Protestan teologların yaydığı değerlerin çok etkisi olduğu üzerine Weber’in argümanlarını içerir. Calvin ve diğer Protestan teologlar sıkı çalışma, disiplin ve maddi birikimlere dair değerleri savunmuşlardı. Zamanın para ve paranın iyi birşey olduğu inancı, kapitalist ekonominin temeliydi. Weber’in sert dinsel dünya görüşü ve kapitalist ekonomik sistem arasındaki bağlantıya dair bu sosyolojik argümanının temel yaklaşımının esin kaynağı kısmen Weber’in anne-babasının sorunlu evliliği olabilir. Annesi fedakarlık, katı disiplin ve sıkı çalışma gibi ahlaki değerlere inancı kuvvetli bir dindardı. Babası ise varlıklı, dünyevi zevklerden hoşlanan bir adamdı.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME disiplini yer alsa da (sabah 9’dan akşam 5’e kadar bir masanın başında oturmak ve görevlerinizi yerine getirmek zorundasınızdır), premodern dönemde yaşamış insanların hayal bile edemediği lüks malları ve özgürlükleri modern hayat bizim için ulaşılabilir kılmaktadır. Aileniz için yiyecek yetiştirmek yerine, para karşılığında çalışmak biraz insanlıktan uzaklaştırıcı olabilse de, artık istediğiniz herşeye harcayabileceğiniz paraya sahipsiniz: belki yiyecek, belki bir seyahat, belki plastik bir tavuk. Her ne isterseniz! Protestan Ahlakı konusunda Weber bir toprak sahibinin hikayesini anlatmaktadır. Toprak sahibi çalıştırmak üzere bazı çiftçileri işe alır. Onları daha fazla çalışmaya motive etmek için biçilen dönüm başına verdiği parayı arttırır. Ancak çiftçilerin çok çalışmak yerine daha az çalışmaya başladıklarını, çünkü tek amaçlarının yaşamları için gerekli parayı elde etmek olduğunu keşfeder. Hepimiz bu şekilde davransaydık kapitalizm asla yürümezdi. Bizler daha fazla para ödülü için daha fazla çalışan “iyi” çiftçileriz. Ancak ne amaçla? Calvin bile kefenin cebi olmadığına inanıyordu.
Max Weber
Marx ve Durkheim’ı birbiriyle kıyaslamak kolaydır. Çünkü her ikisinin toplumla ilgili neyin önemli olduğu konusundaki fikirleri çarpıcı biçimde farklıdır. Marx meselenin çatışma olduğuna inanırken Durkheim asıl meselenin işbirliği olduğunu düşünüyordu. Marx’ın kaygıları maddi dünyayla ilgiliyken, Durkheim fikirler ve değerler dünyası ile ilgilenmekteydi. Weber için ise, mesele ‘o mu yoksa bu mu?’ yaklaşımının ötesindeydi. Günümüz sosyologlarına üç büyük sosyologdan hangisinin haklı olduğu sorulsa, pek çoğu Weber diyecektir. Çünkü Weber’e göre sosyal hayatta hem çatışma hem de uyum mevcuttur. Bazen kavga eder bazen de iyi anlaşırız. Asıl mesele şunu anlamak: Neden ve ne zaman. Alman olan Max Weber 1919 yılında ilk Alman sosyoloji bölümünü açmıştır. Bazı ruh sağlığı sorunlarına ve sıkıntılı yaşamına rağmen, hayranlık verici bir çalışma ahlakına sahipti. Çok önemli kitaplar ve yazılar yazmış, bunların tercüme edilmesi ve yayınlanması uzun yıllar almıştır.
Weber’in çalışması bu paradoksa değinmektedir: modern hayatta bir miktar keşiş
Marx ve Durkheim tarih hakkında muazzam fikirlere sahipti. Her ikisi de tarihin ilerleyişini az veya çok kaçınılmaz olarak yansıtmıştır. Marx’a göre sınıf çatışmaları kaçınılmaz şekilde kapitalizme yol açmıştı ve sonunda kaçınılmaz şekilde komüniz-
34
35
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
me yol açacaktı. Durkheim’a göre gelişen teknoloji ve artan nüfus kaçınılmaz biçimde işlevsel farklılaşmaya yol açmıştı. Weber’e göre ise tarih daha çok İpucu oyunu gibiydi. Toplumun ilerlediğini biliyoruz, fakat onu bu hale kimin, ne zaman ve nasıl getirdiğini ortaya çıkarmak biraz dedektiflik çalışması gerektiriyor.
nen, 20. yüzyılın başlarındaki en önemli sosyologlara ev sahipliği yapmıştır.
Peki toplum nasıl ilerledi? Weber’e göre modern topluma damgasını vuran şey rasyonalizasyondur. Çoğu şey herkes için geçerli standart kurallara ve sistemlere göre düzenlenir. Toplum makina gibi işler. Örneğin mesleğinizde, sahip olduğunuz sorumluluklar ve aldığınız para size ‘siz’ olduğunuz için verilmez, işten ayrılacak olsanız başka biri yerinize geçer, aynı görevleri yerine getirir ve aynı parayı alır.
Eğer Marx ve Weber’in günlük hayatın gerçekliklerinden biraz uzak kalmış olduklarını düşünüyorsanız, yalnız değilsiniz! Chicago Okulu’nun üyeleri öğrencilerini kitaplarını kapatıp sınıftan çıkmaları ve sosyal hayatın tam içine dalmaları konusunda teşvik etmekte, etnografi ve katılımcı gözlem gibi olay yerine dayalı yöntemlerin üzerinde durmaktaydı. (bu yöntemler hakkında daha fazla bilgi için bkz. 4. Bölüm). Durkheim bireyleri sosyolojinin ilgi alanı dışında bıraksa da, Chicago Okulu toplumu temelinden, bireyin perspektifinden incelemeyi tercih etmiştir.
İşte Marx’ı sinirlendiren kapitalist sistem tam olarak buydu. Weber, Marx’ın bu sistemi tümden yıkma konusundaki düşüncesine tamamen katılmasa da, sistem kendisini de rahatsız etmekteydi ve modern toplumu, iyi veya kötü, sınırları belli rollerin içine hapsedildiğimiz bir “demir kafes” olarak nitelendirmişti. Peki bu hale nasıl geldik? Weber’e göre rasyonelleşmiş endüstriyel kapitalizm kaçınılmaz değildi. Başka ülkeler bunu tercih etmezken (örneğin Çin) Avrupa bu yolu seçmişti. Weber sıkı çalışmayı ve maddi birikimleri teşvik eden birtakım dinsel değerlerin gelişmesinin (özellikle Kalvinist Protestan değerler)tıpkı raylardaki bir makasçı gibi Avrupa toplumunun bu yöne dönmesini sağladığını belirtmektedir. Ve tren o raylara girdiğinde, artık geri dönüş yoktur.
20. Yüzyıl’da Sosyoloji
20. yüzyılın ilk yılarında Durkheim hala sosyoloji denilen disiplinin neden varolması gerektiğini kabul ettirmekle uğraşıyordu. Günümüzde ise sosyoloji tüm dünyadaki üniversitelerde önemli ve en sık çalışılan konulardan bir tanesidir. 2. bölümde açıkladığım gibi, sosyologlar çok çeşitli pozisyonlarda önemli işler ortaya çıkarmaktadır. Sosyoloji Avrupa’da doğdu fakat 20. yüzyıldaki sıçrayışının büyük kısmı Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşti. Kitabın bu kısmında bu gelişimi besleyen en önemli olaylar ön plana çıkartılmaktadır.
Sokaklara Dökülmek: Chicago Okulu Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk sosyoloji bölümü 1892 yılında Chicago Üniversitesi’nde kurulmuştur. Bu bölüm, argümanları ve çalışmaları günümüzde Chicago Okulu olarak bili-
36
Chicago Üniversitesi birbirinden çok farklı insanların yaşadığı kalabalık mahallelere yakındır. Chicago Okulu’nun ilgi alanları bu durumdan son derece etkilenmiştir.
Chicago, Amerika’nın geri kalan kısmı gibi, yoğun bir göç dalgasının ortasındaydı ve Chicago sosyologları tamamen farklı sosyal altyapılara sahip insanların işbirliği içinde olmayı öğrendiklerini gördüler. Irk, etnisite ve göçü Amerikalı sosyologların en önemli konularının tepesine yerleştirmenin yanında (farketmiş olabileceğiniz gibi, bu konular Avrupalı sosyologların araştırma gündeminin tepesinde değildi), Chicago Okulu’ndaki sosyologlar, bireylerin sözcükler, el-kol hareketleri ve diğer semboller vasıtasıyla etkileşimde bulunma biçimi olan sembolik etkileşimcilik hakkındaki araştırmaları yaygın hale getirdiler. (sembolik etkileşimcilik hakkında daha fazla bilgi için bkz. 6. Bölüm)
Kitle Toplumu: Koyun muyuz Yoksa Değil miyiz?
1954 yılında tarihte ilk kez (ve sadece bir kez) bir sosyolog Time Dergisi’ne kapak olmuştu. David Riesman adlı bu sosyolog Yalnız Kalabalıklar isimli kitabında Amerikalıların kendi içsel pusulalarını kaybettiğini ve “dışarıdan yönetimli” hale geldiklerini, kendi ahlak değerlerini izlemek yerine herkes ne yapıyorsa onun aynısını yaptıklarını savunuyordu. Kitap sosyolojiyi benzeri görülmemiş şekilde geniş bir halk kitlesine tanıtmıştır. Fakat Riesman’ın etkisi Talcott Parsons kadar büyük olmamıştı. Parsons topluma bakışında Durkheim’ın yaklaşımını benimsemişti, bu görüş işlevselcilik olarak bilinmektedir. İşlevselcilikte toplumsal fenomenler hizmet ettikleri amaca ilişkin olarak açıklanmaktadır. Örneğin eğitim veya din gibi fenomenler pek çok farklı toplumda gözlemleniyorsa, orada olmalarının bir nedeni olması gerekir. (eğer size biyolojik evrimi çağrıştırdıysa, bu bir tesadüf değil. Durkheim’ın “organik metafor” tanımı için bkz. 2. Bölüm) Parsons tüm zamanların en hırslı sosyologlardan biriydi ve sosyal bilimlerin ayrı ayrı olmak yerine birleştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Bu amaçla kendisiyle hemfikir antropolog ve psikolog çalışma arkadaşlarıyla beraber Harvard’da Sosyal İlişkiler Bölümü’nü kurdu. 1951 tarihli Genel bir Eylem Teorisine Doğru adlı kitabı ‘herşeyi açıklamaya’ kalkışan 500 sayfalık bir manifestoydu. Amerika’daki ve diğer ülkelerdeki sosyologlar uzun yıllar boyunca hemen herşeyi Parsons’un terimlerini kullanarak açıklamakla meşgul olmuştur. Bir süreliğine, sanki Comte’nin topluma yönelik kullanım kılavuzu oluşturma hayalini gerçekleştirmiş gibiydi. 37
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
İktidar Seçkinleri: Marx’ın İntikamı
Nasıl ki Chicago Okulu sosyolojiyi ayakları yere basar hale getirmişse, Parsons da onu, herşeyin açıklamasının sosyologların tepedeki kumanda makamından yapıldığı, yeryüzünden uzak teorik dünyaya geri götürmüştür. Buna rağmen giderek artan sayıda sosyolog tarafından eleştirildikçe, Parsons’ın teorisi düşüşe geçmiştir. Toplum hakkında düşünmek için işlevselcilik hala çekici bir yol olsa da, günümüzde sosyologlar toplumsal özellikleri işlevlerine göre açıklama arayışında Parsons’ın yanlış yöne saptığını düşünüyor. Devlet ve eğitim gibi oluşumlar yerine getirdikleri görevler nedeniyle gerekli olsalar da, günümüzde sosyologlar sosyal kurumların işlevler tarafından değil insanlar tarafından yaratıldığına dikkat çekmektedir ve insanlar toplumun ilgi alanlarını hesaba katıyor olsa da, aynı zamanda kendi kişisel güdüleri de mevcuttur. Ayrıca insanlar “toplum yararına” hareket ettiğinde bile sıklıkla hata yapmaktadır. Toplumsal evrime (bir başka deyişle en iyi uyum sağlayan toplumların hayatta kalması) olan inancı nedeniyle Parsons statüko savunucusu haline geldi. Onun düşüncesine göre Amerika Birleşik Devletleri’nden daha ileri bir ülke yoktu. Parsons ABD’nin ideal sosyal organizasyona yakın olduğunu söylemişti. Bir başka sosyolog C. Wright Mills ise bunun tamamen yanlış olduğunu düşünüyordu. Sosyolojinin toplumu değiştirmek amacıyla kurulduğunu okuyucularına ve öğrencilerine hatırlatıyordu. Mills toplumun hala yoksulluk, suç, ırkçılık gibi sorunlarla dolu olduğunu belirtmiştir. Bu sorunların “gerekli” veya “normal” olduğunu söylemek saçmadır. İktidar Seçkinleri adlı kitabında Mills toplumun herşeyi kendi çıkarlarına göre düzenleyen ve varlıklı, güçlü bireylerden oluşan küçük bir grup tarafından yönetildiğini savunmaktadır. Bu size tanıdık geldi mi? Eğer Parsons Durkheimcı ise Mills de yavuz bir Marksisttir. Mills ve Parsons arasındaki çekişme (Mills’in 1962’de ölümüyle sona ermiştir) ateşli ve etkileyiciydi. Her ikisi de keskin zekaya sahip düşünürlerdi. Fakat toplumu anlama konusunda birbirinden tamamen farklı yaklaşımlara sahip olmuşlardır. Mills, Parsons’ın fikirlerinin sadece yanlış olmakla kalmayıp aynı zamanda komik ve karmaşık bir dille ifade edildiklerini söyleyerek onunla açıkça dalga geçmişti. Parsons ise Mills’in ampirik olarak hatalı olduğunu, gizlice dünyayı yöneten “iktidar seçkinleri” diye birşeyin var olmadığını savunarak ona karşılık vermiştir. Parsons, birisinin yönetimde olması gerektiğini, politik, ekonomik ve kültürel liderlerin farklı gündemleri olduğunu ve birbirleriyle çeliştiklerini belirtmişti. Çekişmeyi ne Parsons ne de Mills kazandı. Ancak Mills sosyolojiye biraz amaç anlayışı ve popülizm katmıştır.
Soğuk Savaş ve Sosyoloji
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME 1922 yılından 1991 yılına kadar, çeşitli Asya cumhuriyetleri Sovyetler Birliği adı altında birleşti. Bu komünist ulus Amerika Birleşik Devletleri’nin ve müttefiklerinin güçlü bir rakibi olmuştur. Bu iki ülke İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki yıllarda, aralarında bir “Soğuk Savaş” sürdürmüştür ve ekonomik ve askeri alandaki üstünlük için mücadele etmişlerdir. Stanley Kubrick’in klasik filmi Dr. Strangelove (Dr. Garipaşık) o döneme özgü korkuyu hicveder. Soğuk Savaş dönemi sosyolojiye olan ilgide bir patlamaya yol açmıştı. Sovyetler Birliği baskıcı bir rejim olduğu bilinse de, Batı demokrasilerinden farklı ilkeler doğrultusunda düzenlenen büyük ve güçlü bir ülke olmuştur. Amerikalılar her tür sosyalist politikaya karşı olmasına rağmen, pek çoğu Amerikan tarzı yaşamdan huzursuzluk duyuyordu. Ruslar çok sıkı çalışma ahlakına bağlı kalmaları ve ülkelerini kendilerinden önce düşünmeleri ile biliniyordu. Peki refah zamanları olan 1950’lerde Amerikalılar tembel ve kayıtsız hale mi gelmişti? Amerikalılar ülkelerini mükemmel yapan isteği, canlılığı ve bireysel girişkenliği kaybetmişler miydi? Bu kaygılar sıradan Amerikalıların David Riesman’ın Yalnız Kalabalıklar ve William H. Whyte’nin Örgüt İnsanı gibi kitaplarına ilgisini arttırdı. Her iki kitap Amerikan toplumunun akılsız bir itaatin etkisi altında olduğunu savunuyordu.
DİKKAT!
Sosyoloji kitapları ve makaleleri okurken, karmaşık bir dil kullanan sosyologlara dikkat edin. Talcott Parsons kullandığı karmaşık dil nedeniyle C. Wright Mills tarafından eleştirilmişti. Bir görüşün zorlayıcı olması, anlayamadığınız bir dille yazılmasını gerektirmez. Sosyoloji hakkında bir ders kitabı, sözlük veya ansiklopedi, veya iyi bir öğretmen kitap ve makalelerdeki zor kısımların anlamını çözmenize yardım edebilir.
Günümüzde Sosyoloji
Günümüzde hiç kimse veya hiçbir kurum, 20. yüzyıl başında Chicago Okulu’nun veya 20. yüzyıl ortalarında Talcott Parsons’ın olduğu kadar sosyoloji üzerinde hakimiyet sahibi değildir. Pek çok sosyolog farklı düşünürlerden esinlenmekte ve pek çoğu da toplumla ilgili büyük teoriler formüle etmek veya bunları test etmekten ziyade toplumla ilgili belli ampirik soruları cevaplama konusu ile ilgilenmektedir. Robert K. Merton, Parsons’ın düşüncelerine değer veren bir sosyologdu ancak sosyologların herşeyi bir kerede açıklamaya çalışmaktan çok, daha küçük ve çözülebilir sorunlara odaklanma konusunda daha iyi olduklarını düşünüyordu. Merton’a göre sosyologlar cevaplayabilecekleri sorular sormalıydı. Yani bir sosyolog “Eğitim neden var?” diye sormak yerine “eğitim varsıllık açısından insanları nasıl daha fazla veya daha az eşit hale getirebilir” sorusunu sorabilirdi. Hala büyük teorileri takip eden sosyologlar vardır, fakat bu, kadrolu olmuş ve kalın kitaplar yazmaya vakti olan deneyimli sosyologlar için bir egzersiz olmaya daha yatkındır.
Marx’ın kapitalizmin kötülüğü ve dünyadaki mal varlığının yeniden dağıtılması hakkındaki düşünceleri Vladimir Lenin, Mao Zedong ve Fidel Castro gibi politik devrimcilere esin kaynağı olmuş, bu isimlerin kurduğu komünist toplumlarda milyarlarca insanın hayatına şekil vermiştir.
Parsons’ın sosyal bilimlerin birleştirilmesi hayali tam olarak gerçekleşmemiş olsa da, son yıllarda sosyologlar diğer disiplinlerden olan bilim insanlarıyla işbirliği içinde bilgi ve teori paylaşımı yapmaktadır. Doktorlarla hastalıkların yayılması, iş insanları ve ekonomistlerle şirket yapılanması, psikologlarla küçük grup etkileşimi ve antropologlarla kültürel değişim konularında birlikte çalışmaktadırlar.
38
39
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Burada bahsedilen sosyologların ve daha nicelerinin kazandırdığı bilgilerden faydalanmanın yanında, günümüz sosyologları, sadece birkaç onyıllık süre öncesindeki sosyologlar için mümkün olmayan şekilde, verilere ve analitik araçlara erişim avantajına sahiptir. Büyük miktarlarda anket verileri herkese açık şekilde mevcuttur, ve doğru yazılım vasıtasıyla, herhangi bir kişisel bilgisayar oldukça karmaşık istatistiksel analizleri yapabilmektedir. 16. bölümde sosyolojinin geleceği hakkında daha fazlasına yer veriyorum. Şimdilik, Comte zamanından bu yana sosyolojik soruları yanıtlamak daha kolaylaşmış olsa da, doğru soruları sormanın her zamanki kadar zor olduğunu söylemek yeterli olacaktır.
4. Bölüm: Araştırma Yöntemleri: Çünkü Toplumu Bir Test Tüpüne Koyamazsınız
40
41
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Sosyolojik Araştırmanın Aşamaları
Bu kısımda, sosyolojik araştırma yapmanın ana hatları gözden geçirilecektir. Toplumla ilgili genel bir soruyu, başkaları için ilginç ve faydalı olabilecek verilere nasıl dönüştürürsünüz? Sosyolojik araştırmada kullanılan birbirinden farklı çok sayıda yöntem ve yaklaşımlar mevcut olsa da, aşağıdaki kısımlarda açıklanan temel süreç neredeyse evrenseldir.
UNUTMAYIN
Toplumu test tüpünün içine koymanız mümkün değildir. Sosyolojide, kimya, fizik ve hatta psikolojide yaptığınız gibi, deneyler yapamazsınız. Sosyolojik araştırmalar laboratuvar yerine, insanların “gerçek dünya”da gözlenmesinden oluşur.
Sorunuzu Sorun
Sosyologlar bazen, örneğin astrofizik gibi disiplinlerde çalışan bilim insanlarını kıskanır. Çünkü bu disiplinlerde konular günlük hayattan o kadar uzaktır ki, meslekten olmayanlar onların ne yaptığını anlamakta bile zorlanır. Pek çok insanın, hakkında bazı düşüncelere sahip olduğu konularda çalışan sosyologlar içinse, durum hiç de böyle değildir: Sosyal eşitsizlik, sosyal ağlar, şirketler veya klüpler gibi sosyal grup organizasyonları gibi..bir sosyolog çalışmalarından bahsettiğinde, sanki herkesin bir fikri var gibidir.
Bu Bölümün İçeriği:
-Sosyolojik araştırma aşamalarının incelenmesi -Bir araştırma yönteminin seçilmesi -Olası güçlüklere karşı hazırlanmak Peki sosyologlar araştırmalarını nasıl planlar ve uygular? Kendi araştırmanızı yapmaya niyetiniz olmasa bile, sosyolojik bilginin nasıl oluşturulduğunu bilmeniz sizin için önemlidir. Ampirik araştırmaya dayalı ve uygulama, değerlendirme ve yapılandırma içeren bilimsel süreç, sosyolojinin özüdür. Ampirik araştırma olmadan, sosyoloji sadece doğru veya yanlış olabilecek çok sayıda teoriden ibaret şekilde kalırdı. Sosyolojik araştırma bazı yönleriyle, doğal bilimler dahil olmak üzere diğer disiplinlerin araştırma süreçlerine benzer (sosyolojide lisansüstü eğitim gördüğüm zamanlarda, Profesör Barbara Reskin, sosyologların “gerçek” bilim insanları olduğunu vurgulamak için, beyaz bir laboratuvar önlüğü giyerdi). Buna rağmen bazı yönleriyle de oldukça farklıdır. Toplum son derece karmaşıktır ve sürekli değişir, bu nedenle toplumun nasıl işlediğine dair genellenebilir önermeler yapmak, titiz düşünebilme ve dikkatli araştırma yöntemleri gerektiren zor bir iştir.
Bazen sinir bozucu olabildiği gibi, toplumu ilginç yapan da budur. Sosyolojik araştırmalar sosyal dünyaya dair bir önseziyle, bir sosyoloğun belli bir sürecin nasıl işlemesi gerektiği hakkındaki düşüncesi veya insanların neden belli şekillerde davrandıkları hakkındaki sorusuyla başlar. İşte gerçek sosyolojik araştırmalara neden olmuş birkaç soru: -İnigilizlerin, sömürge haline getirdikleri topraklarda yaşayan yerli halka öğretmiş olduğu kriket sporu neden şiddetli çatışmaların sömürge dönemine damga vurduğu Hindistan ve Afrika gibi yerlerde çok popülerdir? Tam anlamıyla İngilizlere özgü olan bir spora en az ilgiyi bu ülkelerde yaşayan insanların göstermesi gerekmez mi? (Jason Kaufman ve Orlando Patterson) -Neden şirketler kar oranlarını arttırma konusunda çok az şey yapan veya hiçbir şey yapmayan karizmatik CEO’lara sürekli olarak bu kadar çok para öder? (Rakesh Khurana) -Sokakta insanlar birbiriyle konuşmak için durduğunda, neden kaldırımın tam ortasında, diğerlerinin yolunun üzerinde dikilirler? (William H. Whyte) -Neden zengin semtlerdeki insanların çalışan sınıfın yaşadığı semtlerdeki insanlara göre oturma odalarına soyut sanat eserleri asması daha olasıdır? Ve kanepe ile uyumlu olup olmamasına önem verirler mi? (David Halle)
Bu bölümde sosyolojik araştırmanın temel aşamalarını ve sosyologların sosyolojik soruların nasıl yanıtlanacağını çözmeye çalışırken karşılaştığı metodolojik seçenekleri açıklamaktayım. Ayrıca sosyologların kullanabileceği analitik araçlar hakkında genel bilgilere ve sosyolojik veri elde etme ve yorumlama sürecinde ortaya çıkabilecek bazı güçlüklere yer vermekteyim.
Sıradan insanlar için bunlar sohbet sırasında öylesine akla gelen ve omuz silkip geçilen sorular olsa da, sosyologlar için bunlar yanıtlanması mümkün olan ampirik sorulardır.
42
43
Bir dahaki sefere sosyal dünyadaki birşeyi merak ettiğinizde, durup düşünün: bura-
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
da bir ampirik soru var mı? Birşey konusunda kendimi nasıl hissettiğime mi karar vermeye çalışıyorum yoksa gerçekten birşeyin nasıl işlediğini mi merak ediyorum? Sorumu cevaplamak üzere toplanabilecek herhangi bir bilgi mevcut mu? Bir sosyolog incelediği insanların değerlerini veya kararlarını onaylamayabilir, ancak bu değerlere ve insanların kararlarını nasıl verdiğine ilgi duyar.
-Sosyolojik literatüre ait olmayan fakat yine de konu hakkında bilgilendirici makaleler ve kitaplar (örneğin, Kenya siyaseti hakkındaki haberlere, Kenya’nın siyasi geçmişi ile ilgili bir kitaba, veya siyasi bilimlerdeki ve Afrika çalışmalarındaki ilgili makalelere bakın).
Kafanızda soru oluştuktan sonra, bir hipoteziniz olur: cevabın ne olduğuna dair bir tahmin. Bu hipotez, siz farkında olsanız da olmasanız da, dünyanın nasıl işlediği hakkında bir teoriye dayanır. Teorinizin desteklenip desteklenmediği ise hipotezinizin doğru olup olmadığının ispatına bağlıdır.
İlgilendiğiniz çalışmayı daha önceden birinin yapmış olduğunu keşfetmeniz daima olasıdır. Daha sıklıkla, diğer araştırmacıların sizin konunuzu araştırmış olduğunu fakat konuyla ilgili pek çok sorunun halen yanıtsız olarak kaldığını keşfedebilirsiniz. Böyle bir durumda soruları cevaplayacak bilgiye ve/veya kaynaklara sahip olup olmadığınıza karar vermeniz gerekir.
Literatürü Tarayın
UNUTMAYIN
Sosyologlar ilginç bir soruya sahip olduklarında, “literatürde” bununla ilgili neler yayınlanmış olduğunu anlamak için raflara (veya daha sıklıkla, internete) yönelir. Buradaki “literatür” kendi alanlarındaki hakemli bilimsel kaynaklardır.
Soruyu İşlemleştirmek ve Verileri Bulmak
TEKNİK AYRINTI
2. bölümde açıkladığım gibi, ampirik sosyoloji sorusunu teorik sorudan veya etik sorudan ayıran şey, ampirik soruya gerçekten bir cevap bulmanın mümkün olmasıdır. Ancak bu, cevabı bulmanın kolay olduğu anlamına gelmiyor. Bir soruyu işlemleştirmek demek, onu genel bir sorudan (örneğin, erkek sporlarında ve kadın sporlarında taraftarlar eşit şekilde mi destekçi, veya eleştiricidir?), cevabını bulabileceğiniz spesifik bir soruya (örneğin, 20 erkekler basketbol oyununda ve 20 kadınlar basketbol oyununda bir taraftar başına kaç tane işitilebilir oyuncu eleştirisi duyulur?) dönüştürmek demektir.
Bir bilimsel çalışmanın hakemli olması söz konusu alandaki diğer bilim insanlarınca değerlendirmeye tabi tutulduğu anlamına gelir. Sosyolojide hakemli yayınlar aşağıdakilerdir: -Genel Sosyoloji Dergileri: Bütün sosyologlar için önem taşıyan çalışmaları içerir. -Alana Özgü Dergiler: Belli konularda araştırma yapan bilim insanlarına yönelik dergilerdir. -Kitaplar: Sosyologlar bazen kitaplar yayınlar. Bu kitaplar akademik bir yayınevinden geliyorsa, hakemlidir. Literatür taraması diğer sosyologların çalışmalarından birşeyler öğrenmenizi sağlar ve başkasının önceden yaptığı birşeyi yinelemenizi önler. Peki hangi kitapları ve dergi makalelerini okumalısınız? Binlerce kitap ve makale mevcuttur (ve bazen hakemli veya sosyoloji kategorisinde sınıflandırılmamış çalışmalar da sizin için önemli olabilir). Sosyologlar normalde aşağıdaki türde içerikler için literatür taraması yapar: -İlgili oldukları konu hakkındaki sosyolojik çalışmalar (örneğin Kenya’daki siyasi partileri araştırmakla ilgileniyorsanız, Kenya’daki siyasi partilere dair diğer sosyolojik araştırmaları arayın). -Benzer konular hakkındaki sosyolojik çalışmalar (örneğimize göre, diğer Afrika uluslarındaki siyasi partilerle, hatta dünyadaki diğer ülkelerin siyasi partileriyle ilgili sosyolojik araştırmalara bakın). -Faydalı olabilecek yöntemleri veya yaklaşımları kullanan sosyolojik çalışmalar (örneğin, belli tipte istatistiksel teknik veya görüşme stratejisi kullanmak istiyorsanız, aynı yöntemi kullanan diğer araştırmalara bakın).
44
“İşlemleştirme” sözcüğü sosyolojik araştırmanın en zor ve en önemli yönlerinden birini tanımlamaktadır.
Veri sözcüğü bilgi parçalarını nitelendirir. Mükemmel bir dünyada sorunuzu işlemleştirir ve ardından hemen sorunuzu cevaplamak için ihtiyacınız olan veriyi elde edebilirdiniz. Fakat mükemmel bir dünyada yaşamıyoruz ve genellikle olan şey, mevcut en iyi veriyi bulmak ve verinin izin verdiği ölçüdeki hatasızlıkla soruyu işlemleştirmektir. İşte size kendi araştırmamla ilgili ve gerçek hayattan bir örnek: bir meslektaşımla birlikte tüm dünyadaki üniversitelerde, geçmiş yüzyıl boyunca hangi konuların daha sık araştırıldığıyla ilgileniyorduk. Peki hangi veriler mevcuttu? Üniversitelerin bütçeleriyle ilgili pek birşey bulamadık, bu nedenle örneğin herhangi bir yılda hukuk çalışmalarına ne kadar para harcandığını bilmiyorduk. Birleşmiş Milletler öğrenci kayıtlarıyla ilgili bazı veriler toplamıştı, ancak bunlar geçmiş yıllara kadar gitmiyordu. Hem başka araştırmacılar zaten bu verilere bakıyordu. Tek bulabildiğimiz tüm dünyadaki üniversitelerde fakülte üyelerinin 20. yüzyıl başlarına kadar giden listeleriydi. Bu durumda genel sorumuz şuydu: “1900 yılından bu yana tüm dünyadaki üniversitelerde hangi konular daha sık araştırılır hale gelmiştir?” Elimizdeki veriler tüm dünyadaki üniversitelerin fakülte üyelerinin listeleriydi. Bu nedenle sorumuzu şu şekilde işlemleştirdik: “1900 yılından bu yana hangi konular, onları araştıran fakülte üyelerinin sayısında en fazla artışı görmüştür?” İşe yarar verileri bulup sorumuzu işlemleştirdikten sonra, cevabı bulmak kolaydı: 45
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Sadece saymaya başladık! Verileri bulmak sosyolojik araştırmanın en sıkıcı kısmı gibi görünüyor, ancak en yaratıcı kısımlardan biri de olabilir. Resmi kurumların halka açık çeşitli anketler mevcuttur, bunlar kaliteli veriler elde edilmesini sağlar, bu nedenle de sıklıkla sosyolojik araştırmalarda kullanılırlar. Bu verilerden yeni bilgiler elde etmek zor olabilir. Orijinal verileri toplamak zaman alıcı bir iştir ve pahalı olabilir, fakat araştırmanızı otomatik olarak ilginç hale getirir. İşte bazı orijinal veri kaynakları: -Başka amaçlarla toplanmış ve henüz sosyolojik analiz için kullanılmamış veriler: örneğin, şirket kayıtlarını, halka açık devlet kayıtlarını ve tarihi kayıtlarını kullanabilirsiniz. -Gazeteler ve dergiler: Bir faaliyeti veya insanların sosyal dünyayla ilgili görüşlerini gösteren makaleleri arayabilirsiniz. -Orijinal anketler: Mümkün olduğunca çok denekle ve birkaç soruyla kendi anketinizi yapabilirsiniz. -Orijinal görüşmeler ve etnografi: İnsanlarla görüşmeler yaparak veya onları gözlemleyerek kalitatif veriler elde edebilirsiniz. Sorunuzu işlemleştirdikten ve verilerinizi topladıktan sonra, analizinize başlamaya hazırsınız!
ÖNEMLİ
Sorunuzu işlemleştirirken, bunu geçerli bir yolla yapmaya dikkat edin. Yani, verileriniz ve sorunuz ilişkili olmalıdır. Aksi halde veri/teori uyumsuzluğu ortaya çıkabilir. (Bu konuda daha fazla bilgi, bu kısmın sonunda yer almaktadır.)
Verilerinizi Analiz Edin
Bazı ampirik soruların cevaplanması için verilere ihtiyaç vardır. Köpeği içeri almayı unutup unutmadığınızı bilmek istediğinizi hayal edin. Bu ampirik bir sorudur: Köpek ya içerdedir ya da dışardadır. Veri için, kapıyı açar ve bahçeye bakarsınız. Köpeği ya görürsünüz ya da görmezsiniz. İşte ampirik sorunuzun cevabı oradadır. Sosyolojik soruları yanıtlamak genellikle bu kadar kolay değildir. Verilerinizi bulduktan ve sorunuzu işlemleştirdikten sonra, elinizde yüzlerce sayfa görüşme veya anket verilerinden oluşan büyük miktarda tablolar olacaktır. Tablolardaki binlerce hücre-
46
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME ye bakıp “İşte! Cinsiyet ayrımcılığının yüksek maaşlı işlerde şiddetini sürdürmesine rağmen, düşük maaşlı işlerde azalmış olduğunu görüyorum” demek güzel olurdu. Maalesef gerçekte bu şekilde olmuyor. Bu bölümün ilerleyen kısımlarında spesifik analitik yöntemler ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Şimdilik tek söyleyeceğim şu: sorunuza cevap bulmak için, neredeyse tüm durumlarda verilerinizi analiz etmeniz gerekecek. İşe yarar veriler bulmuş ve sorunuzu geçerli şekilde işlemleştirmiş iseniz, cevap oradadır. Sadece ona ulaşmanız gerek. Bu aşama sadece gerekli bir aşama olmakla kalmayıp, aynı zamanda özellikle bilinçli ve sorumlu davranmanız gereken bir aşamadır, çünkü araştırmanızı okuyan insanların analiz bölümünden ziyade yorum bölümündeki bir hatayı farketmesi daha kolay olacaktır.
Sonuçlarınızı Yorumlayın
Verilerinizi buldunuz, sorunuzu işlemleştirdiniz ve analizinizi yaptınız. Sonuçlar artık elinizde. Bu; bir grafik üzerindeki bir eğilim, veya yaptığınız görüşmelerdeki yinelenen bir konu, veya istatistiksel işlemler sonucu elde edilen bir sayı olabilir. Peki ne anlama gelmektedir? Sonuçların yorumlanması sosyolojik araştırmanın son adımıdır. Öğrendikleriniz hakkında ve bunların sosyolojik literatür ile nasıl bir ilgisi olduğu üzerine düşünmek anlamına gelir. Burada önemli olan sonuçlarınızın konunuzla ilgili olarak ne ifade ettiği (veya etmediği) konusunda kendinize (ve eğer çalışmanızı yayınlamak istiyorsanız okuyucularınıza) karşı dürüst olmanızdır. Araştırmanıza muhtemelen bir hipotez ile, yani araştırmanızın sonuçları hakkında bir tahminle başladınız. Tahmininizin doğru çıkması teorinizi destekler. Sorunuza ve verilerinize bağlı olarak, muhtemelen hala şüpheye biraz yer vardır, ancak artık en azından konu ile ilgili önemli bilgilere sahipsiniz. Sonuçlarınızı beraber çalıştığınız sosyologlara göstermeden önce, sonuçlarınızın araştırdığınız konuya ne tür bir yeni ışık getirdiği hakkındaki argümanınız için hazır olmak istersiniz. Diyelim ki ABD’de erkekler ve kadınlar arasındaki maaş farkının 1950 yılından beri azaldığına inanıyorsunuz. Yani bugün ABD’de erkekler ve kadınların kazandığı maaş, 1950 yılında erkeklerin ve kadınların kazandığı maaşa kıyasla, birbirine daha yakın. New York’taki üç büyük şirkette çalışanların maaşlarına ait verileri buluyorsunuz, ve analiziniz 1950 yılında kadınların maaşlarının ortalama olarak erkeklerin maaşlarının üçte ikisi olduğunu, bugün ise her iki grubun maaşlarının benzer olduğunu gösteriyor. Bu sonuç hipotezinizi kanıtlar ve erkeklerle kadınların maaşları hakkında yeni bilgileri sosyologlara temin eder. Her araştırma biraz yorum gerektirir, ancak sonuçların belirsiz olduğu durumlarda yorum özellikle önemlidir. Peki 40 yıl boyunca kadınların maaşlarının erkeklerin maaşına yaklaştığını, ancak son 20 yılda aradaki farkın tekrar büyümekte olduğunu bulursanız? Bu da hipotezinizi destekler mi? hem evet hem de hayır. Eğer sonucunuz buysa, teorinizi değiştirmeniz gerekir. O değişikliğin izahına ne oldu? Bir açıklama getirmelisiniz. Verilerinizin ve analizinizin geçerliliğinden eminseniz, artık daha önceden bilmediğiniz birşey biliyorsunuz. Ancak bekleyin! Bunun sadece New York’ta değil tüm ABD’de gerçekleştiğini nereden biliyorsunuz? Ayrıca diğer ülkelerde ne olduğuyla ilgili hiçbir 47
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
fikriniz de yok. Bu soruların cevabını vermek için, daha fazla veri toplamanız gerekir. Araştırmanızı sunarken, bu daha fazla veri ihtiyacını bildirmeniz gerekir. Ancak bu, başa döndüğünüz anlamına gelmez. Sosyologların ABD’deki cinsiyet ve maaşlar hakkındaki bilgilerine katkı sağlayan önemli yeni bilgiler bulduğunuz için kendi kendinizin sırtını sıvazlayabilirsiniz.
Sosyologlar sosyal etkileşimin temel motifleri ile ilgilenir. Sosyologlara göre, farklı sosyal durumlarda bile insan etkileşiminin genel motifleri oldukça sabittir. Bu nedenle, tarihle ilgilenen bir sosyolog 1800’lerde ve hatta 1200’lerde olmuş birşey üzerinde çalışabilir ve pek çok meslektaşının ilgisiyle karşılaşabilir. Ondört yıl mı? Bu hiçbir şey değil.
UNUTMAYIN
Kantitatif Analiz
Neredeyse her sosyolojik çalışma daha fazla araştırma yapılması çağrısıyla son bulur. Daha fazla araştırma ihtiyacını belirtmek alçakgönüllü bir tutumdur fakat aynı zamanda elde etmiş olduğunuz başarıyı da vurgular. Önceki örnekte nasıl olduğunu sormadan önce,sosyologların, ne olduğunu (maaş farkının azalmış olup olmadığı) bilmesi gerekiyordu.
Kantitatif araştırmada veriler rakamlar halinde bir araya getirilebilir. Toplumla ilgili bazı bilgiler halihazırda rakamlar halinde mevcuttur. Örneğin:
Bir Yöntem Seçmek
-İşsizlik oranları
Sosyal dünyanın gerçek resmini elde etmek zor iştir. Çünkü hedef hareket halindedir. Toplum her gün değişir. Sorunuzun yapısına ve ulaşabildiğiniz kaynaklara bağlı olarak, hangi metodolojik stratejinin kullanılacağı konusunda kararlar vermeniz gerekecektir. Kitabın bu kısmında seçeneklerin neler olduğuna yer verilmiştir.
Kantitatif mi Yoksa Kalitatif mi?
Vermeniz gereken en temel karar araştırmanızın kantitatif araştırma mı yoksa kalitatif araştırma mı olacağıdır. Kantitatif araştırma verilerin rakamlar halinde elde edildiği veya rakamlara dönüştürüldüğü araştırmadır. Kalitatif araştırma ise verilerin sözcükler, açıklamalar ve izlenimler halinde bir araya getirildiği araştırmadır ve bunlar bir şekilde sayılara dönüştürülecek olsa, anlamlarını veya değerlerini kaybeder.
Sosyolojik Veriler Ne Zaman Eskir?
Bir meslektaşımla birlikte üniversiteye erişim konusunda yaptığımız araştırma sırasında elimizde ABD Eğitim Departmanı tarafından 1988-1994 yılları arasında toplanmış çok miktarda anket verileri vardı. 2007 yılında bir New York Times muhabiri bizi aradı ve koleje erişim konusunda makale yazdığını ve araştırmamızla ilgilendiğini söyledi. Elimizdeki verilerin 1993 yılında koleje başlamış öğrencilerle ilgili olduğunu öğrenince işler değişti. O zamandan günümüze kadar çok şeyin değiştiğini ve okuyucularının araştırmayla ilgilenmeyeceğini belirtti. Buna rağmen araştırmamız iyi bir sosyoloji dergisinde yayınlandı. Sosyologlar gazetecilere kıyasla kesinlik ve güncellik konusunda daha mı az kaygılı? Asla! Gazetecilerin tersine sosyologların 14 yıllık veriyi ilgi çekici bulmasının en az iki nedeni mevcut. Birincisi, bir gazeteci bir makaleyi daha az veriye dayalı şekilde yazabilir. Üniversiteye erişim konusunda bir makale yazmak istersem bir veya iki güncel araştırmanın sonuçlarını özetleyebilir, bu sonbaharda üniversiteye başlayacak birkaç çocukla görüşürüm. Hepsi bu. Fakat üniversiteye erişim konusunda bir sosyolojik araştırma yayınlamak istersem daha fazla araştırma yapmam gerekir. 2007 yılında üniversiteye gidecek 14.000 çocuğu, devletin 1990’larda yapmış olduğu gibi telefonla arayamazdık. Böyle büyük bir anket onbinlerce dolara malolurdu. 48
-Yıllık gelir (para birimi cinsinden) -Test sonuçları
Başka bilgiler de rakamlara dönüştürülebilir. Örneğin: -Cinsiyet (1=kadın, 0=erkek... veya tam tersi) -Irk veya etnisite (1=Latin, 0=Latin değil) -Medeni durum (1=evli değil, 0=evli) Bazı bilgilerin ise rakamlara dönüştürülmesi zordur. Örneğin: -Özsaygı (Kendinizden ne kadar memnunsunuz? 2=çok memnun, 1=oldukça memnun, 0=memnun değil) -Kültürel beğeniler (Son bir yılda caz konserine gittiniz mi? 1 evet, 0 hayır) -Sosyal ağlar (burada şirketinizdeki insanların bir listesi var; arkadaş olarak nitelediğiniz her bir kişi için 1, arkadaş olarak nitelemediğiniz her bir kişi için 0 olarak cevaplayın) Kantitatif araştırmanın faydası pek çok durumu (insanlar veya ülkeler veya her neyi araştırıyorsanız) değerlendirmenize imkan sağlamasıdır çünkü her birini öğrenmeniz gerekmez. Bunlara dair önemli olgular rakamlar halinde mevcuttur. İstatistiksel analiz ile çok miktardaki bilgiyi kolayca analiz edebilirsiniz. (Daha fazla bilgi bir sonraki bölümde mevcuttur)
Kalitatif Analiz
Kalitatif araştırmada veriler ; ifadeler, deneyimler veya izlenimler halinde bir araya getirilir ve genellikle sözcükler halinde kaydedilir. Bazı kalitatif araştırma örnekleri: -Görüşme çalışması; 50 kişi ile birer saatlik görüşmeler yapar ve yorumlarını kaydedersiniz. -Etnografik araştırma; belli bir sosyal oluşumda haftalar, aylar ve hatta yıllar geçirir ve deneyimlerinizi yazarsınız. -Katılımcı gözlemi; bir gruba katılır ve sosyolojik gözlemler yaparsınız. 49
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
-Tarih araştırması; belli bir yer ve zaman hakkında, sosyal çevrenin belli özelliklerine odaklı ve yoğun biçimde okumalar ve araştırmalar yaparsınız.
kaynak gerektirir ve ayrıca bir yandan da insanlar kendi hayatlarını sürdürürken onları beklemeniz gerekir. (Zaman içinde insanlar ortadan kaybolabilir. Bu bölümün son kısmında eksik veriler hakkında bir irdeleme yer almaktadır)
Kalitatif araştırmanın faydalı yönü bir durumun derinlemesine anlaşılmasına imkan sağlamasıdır. Yapılması gereken işin yoğunluğu nedeniyle, kantitatif araştırmada çok sayıda vakayı araştırmanız mümkün değildir. Ancak önemli birşeyi atlama ihtimaliniz de çok düşüktür.
Kesitsel mi Boylamsal mı?
Sosyolojik araştırmaların çoğu nedensellik soruları içerir. Başka bir deyişle bir sosyolog bir şeyin başka birşeye neden olup olmadığını sorar. Ancak insanları laboratuvara sokup üzerlerinde deneyler yapamayacağınız için, neyin neye neden olduğunu ortaya çıkarmanız çok zor olabilir. Böyle araştırmalarda bazı yöntemler işi kolaylaştırır. Kitabın bu kısmında kesitsel araştırma (verilerin zamanın belli bir noktasından toplanması) ile boylamsal araştırma (verilerin zamanın farklı noktalarından toplanması) arasındaki farklara yer verilmektedir. Boylamsal araştırma sosyologların nedensellikle ilgili daha sağlam açıklamalar elde etmesine olanak sağlar, ancak elde edilmesi zor olabilir. Diyelim ki televizyonun şiddet konusunda etkisini araştırıyorsunuz. Psikologlar laboratuvar çalışması yapabilme avantajına sahiptir. İki grup oluşturur, birinci gruba şiddet içeren video oyunları ikinci gruba da şiddet içermeyen video oyunları oynatırsınız. Birinci grup ikinciye göre daha saldırgan hale gelirse, oyunların şiddete neden olduğu fikrine sahip olursunuz. Ancak gerçek dünyada çalışırken sosyologların insanların evlerine video oyunu sistemleri serpiştirmesi mümkün değildir. Eğer daha saldırgan insanlar şiddet içeren video oyunlarını daha fazla oynuyorsa, doğuştan gelen saldırgan yapıları nedeniyle bu oyunları oynamayı seçtikleri yerine, oyunların onları saldırgan yaptığını nasıl bilebiliriz. Bilemeyiz. Kesitsel araştırma, sosyolojik araştırmanın en yaygın biçimidir. Bu yöntemde veriler zamanın tek bir noktasında birden fazla gruptan toplanır. Örneğin farklı sosyo-ekonomik düzeylerdeki 1000 aileyi ziyaret edebilir, evlerinde hangi kitle iletişim araçları bulunduğunu (video oyunları, televizyon, bilgisayar, müzik seti, vs.)öğrenip çocukların davranışları hakkında sorular sorabilir veya gözlem yapabilirsiniz. Bu bilgilerden, medya kullanımı ile çocukların davranışı arasında nasıl bir ilişki olabileceğine dair çıkarımlar yaparsınız. Eğer video oyunları bulunduran ailelerin çocukları daha saldırgan ise, diğer faktörler (ailenin gelir durumu, okul kalitesi, mahalle) dikkate alınmaksızın, bu durum oyunların suçlu olduğunu gösterir.
Karma Yöntemler
Giderek artan şekilde sosyologlar ideal olanın hem kalitatif ve kantitatif, ve hem de boylamsal ve kesitler yöntemleri birlikte kullanmak olduğunu kabul etmektedir. Böylece tüm ayrıntıları ele alabilirsiniz çünkü hiçbir araştırma yöntemi mükemmel değildir. Örneğin ben çocuk medyası ile ilgili araştırmamda tüm bu yöntemleri kullandım. Araştırmamda iki önemli kısım yer alıyordu: birincisi; çocuklar ve medya konusundaki gazete ve dergi makalelerini taradım, hangi konulara değindiklerini belirtmek için makalelere sayısal kodlar atadım. Bu, kantitatif, boylamsal bir araştırmaydı. Birkaç yayını geriye dönük şekilde “takip ettim” ve içeriklerini bir tabloda numaralara dönüştürdüm. Daha sonra iki okulda öğretmenlerle ve ebeveynlerle oturup görüşmeler yaptım ve çocuklar ve medya konusundaki görüşlerini öğrendim. Bu, kalitatif, kesitsel bir araştırmaydı: iki farklı sosyal gruptan insanlarla konuşmuş ve anlattıklarını sayılara çevirmeden yazmıştım. Bu işe yarar bir yaklaşım olmuştu, ancak sonunda meselelerin sayı haline getirilemeyecek kadar karmaşık olduğuna karar verdim ve gazete ve dergi makaleleri için, kantitatif analiz yerine kalitatif analiz sundum.
İPUCU
Sosyolojik araştırma yapmak araba tamir etmek gibidir. Alet kutunuzun hepsini yanınıza almalısınız çünkü hangi aletin işe daha uygun olacağını önceden bilemezsiniz.
Analitik Araçların Analizi
Hangi türden veriye sahip olursanız olun, bunları analiz etmek oldukça devasa bir iştir. Neyse ki doğa bilimciler, matematikçiler ve bilgisayar programcıları sayesinde sosyal bilimciler, bazı güçlü araçlar geliştirdiler. Doğru şekilde kullanıldığında bu analitik araçlar şaşırtıcı bilgiler ortaya çıkarabiliyor.
İstatistik
Kantitatif sosyolojide herkes bir istatistiktir. İstatistik sadece kötü olayların çetelesini tutmak değildir. Çok geniş yelpazedeki gözlenmiş durumların hesaba katılması ve eğilimlerin ve örüntülerin belirlenmesine yarar.
Daha da iyisi bir grup vakanın zamanla takip edildiği bir boylamsal araştırma yapmaktır. Örneğin, söz konusu 1000 aileyi beş yıl sonra tekrar ziyaret ederseniz, yaşamlarının pek çok yönü değişmiş olacaktır. Beş yıl önce şiddet içeren video oyunları bulundurmayan bazı aileler bu sürede böyle oyunlar satın almış olacaktır. Bu durumun çocukları üzerinde bir etkisi olup olmadığını gözlemleyebilirsiniz. Olmuş ise, bu durum kesitsel verilere ait bir bulgudan daha inandırıcı bir bulgudur.
Sosyologların (ve diğer bilim insanlarının) en çok kullandığı istatistiksel yöntemler temel bir soruna sahiptir:
O halde neden her sosyolojik araştırma boylamsal bir araştırma değil? Bunun nedeni çoğunlukla zaman, para ve erişim gibi faktörlerdir. Boylamsal araştırma daha fazla 50
51
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Belli bir örüntünün büyük bir popülasyonda mevcut olup olmadığını öğrenmek istersiniz fakat popülasyonun her bir üyesini gözlemlemeniz mümkün değildir. Bu popülasyona ait büyükçe bir grup üzerinde gözlem yapabilirsiniz ancak bu grubun asıl popülasyonu temsil ettiğinden nasıl emin olabilirsiniz? Bu risk daima mevcuttur. Eğer elinizde içinde eşit sayıda siyah ve beyaz bilyelerin olduğu bir torba olsa, elinizi sokup bir avuç dolusu beyaz bilye alabilirsiniz. Bu, mümkün görünmeyen birşeydir ancak imkansız değildir. Beklenmedik fakat yine de olası bir durumdur. İstatistikler örnek grubunuzda gözlemlediğiniz örüntülerin popülasyonun bütününü temsil etme açısından ne durumda olduğunu anlamanıza yardımcı olabilir.
ÖNEMLİ
Üyesi olduğunuz bir grupla yapılan anket, anket verilmeyenlerin arasında olduğunuz için otomatik olarak geçersiz hale gelmez. Bir popülasyonun birkaç bin üyesiyle anket yapmak, anket yapılan insanlar popülasyonu temsil ettiği sürece, tüm popülasyondan elde edilecek sonuçlara yakın sonuçlar verecektir. Yani bu insanlar popülasyonun tüm kısımlarından eşit şekilde seçilir, yani fazla temsil edilen veya az temsil edilen başka bir kısım yoktur. Diyelim ki ülkenizde erkeklerin liseyi kızlardan daha sık terkedip etmediğini bilmek istiyorsunuz. Ülkedeki her lise öğrencisi hakkında bir soru soruyorsunuz, ancak şüphesiz ki, ülkenizdeki her lise öğrencisi hakkındaki verileri elde edemezsiniz. Araştırmanızı lise öğrencilerine ait bir örneklem ile yapmanız gerekir.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
UNUTMAYIN
Geçerli olması için, istatistiksel testler bazı varsayımlara dayanır. Testler karmaşıklaştıkça, dayandığı varsayımlar da artar. Buradaki önemli varsayım, popülasyonu temsil eden bir örneklemi test ediyor olmanızdır. Önceki örnekte, ya okulunuzun olduğu ilçeyle ilgili alışılmadık birşey olsaydı? Ya normalden daha zengin veya normalden daha yoksul olsaydı? Eğer durum buysa (ve muhtemelen öyledir) o halde ilçeniz ülkenizin liselerini gerçekten temsiz etmez. Temsil niteliği olan bir örneklem elde etmek için, farklı ilçelerden daha geniş bir örneklem almanız gerekir. Unutmayın ki, temsil niteliğine sahip bir örnekleminiz yoksa, istatistik programınız bunu bilemez. Sonuçları gereken şekilde yorumlayacağınıza inanarak testlerin uygulanmasını, sonuçların rapor edilmesini güle oynaya yerine getirecektir. Bu sorunla ve sosyolojik araştırmalarda ortaya çıkabilecek diğer tersliklerle ilgili daha fazla bilgi için bir sonraki kısma bakabilirsiniz.
Önyargı ve İnsan Bedeni
Her alandaki araştırmacılar, özellikle de sosyal bilimciler, kendi inançları ve beklentilerinin sonuçların tarafsızlığını bozma tehlikesinin farkında olmalıdır. Bunu önlemenin çok sağlam bir yolu olmasa da, ekip halinde çalışmak araştırmacıların kişisel yargılarının sonuçlar üzerinde çok büyük etkisi olmasını engelleyebilir. Kadın bedeninin son yıllarda reklamlardaki görüntüsü konusunda bir araştırma teklifi getirdiğinde öğrencim Kim’e bunu önermiştim. Kim, Barbi tarzı kumsaati biçimli kadın bedeni modelinin, yerini “fit” ve kaslı kadın bedeni modeline bıraktığını ve bu du-
Diyelim ki siz birinci sınıftayken 15 erkek ve 15 kız öğrenci vardı ve son sınıfta 2 erkek ve 1 kız öğrenci okulu bıraktı. Bu durumda ülkenizde erkeklerin liseyi bırakma sıklığının kızların iki katı olduğu sonucuna varır mısınız? Tabi ki hayır. Bu örneklem çok küçüktür. Okulunuzun tümüne ait verileri bulduğunuzu düşünün. Sizinle birlikte liseye başlayan 354 erkek ve 373 kız olduğunu, 32 erkeğin ve 20 kızın okulu bıraktığını öğrendiniz. Artık erkeklerin okulu kızlardan daha fazla bıraktığı konusunda daha emin olabilirsiniz. Ancak ne şekilde emin? Belki okulunuzun olduğu ilçeye ait verileri bulabilirsiniz ve 4909 erkek ve 5012 kızın birinci sınıfa başladığını, 489 erkeğin ve 318 kızın mezun olamadığını öğrenirsiniz. Artık daha da emin olabilirsiniz ki, ülkenizdeki bütün lise öğrencilerine baksaydınız, erkeklerin tutarlı şekilde kızlardan daha büyük oranlarda okulu bıraktığını bulurdunuz. Peki veri toplamayı hangi noktada bırakacaksınız? Ne zaman yeterince emin olabilirsiniz? İşte burada istatistikler devreye giriyor. Bir istatistiksel test size şunu söylerdi; eğer ilçe kapsamındaki örnekleminiz temsil niteliğine sahipse, yüzde 99.99 emin olabiliriz ki, lise öğrencilerinin genel popülasyonunda, erkekler kızlara oranla okulu daha sık bırakmaktadır. Bu oldukça güvenilir. Bu sadece çok basit bir istatistiksel test. Herhangi bir kişisel bilgisayarda çalıştırılabilen programlar büyük veri grupları üzerinde çok karmaşık analizleri yapabilmektedir. İstatistiksel analiz örneğinizde gözlemlediğiniz örüntünün genel popülasyonu kapsama durumundan ne kadar emin olabileceğinizi söyler. Daima yüzde 100 emin olamasanız da, birkaç bin vaka ile genellikle yüzde 90 ve hatta 99 emin olabilirsiniz.
52
53
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME rumun dergilerdeki reklamlara da yansıyacağını düşünüyordu. Sorun ise örnek olarak ele alınan bir kadın vücudunun ne kadar kaslı olduğuna karar verebilmekti. Kim Cosmo dergisindeki modellerin ne kadar kaslı olduğunu (1-5 ölçeğinde) belirlemek için elinden geleni yaptı fakat eğer Kim araştırmasını yayınlamayı deneseydi, eleştirmenler hipotezini desteklemek amacıyla Kim’in daha sonraki reklamların modellerinde daha fazla kas görmüş olabileceğini söylerdi. Ne yapmak gerekti? Kim’e bir sınıf arkadaşından destek almasını önerdim. Her bir reklam iki kişi tarafından değerlendirildi ve sonuçlar kıyaslanıp ortalaması alındı. Her ikisinin de her bir model için kaslılık oranı konusunda fikirleri birbirine yakındı. Böylece Kim sonuçlarını kendinden emin şekilde sunabilirdi. (Hipotezinin desteklenmiş olup olmadığını merak ediyorsanız, cevap: Evet!)
Kalitatif Veriler
Kalitatif araştırmanın olumlu tarafı sosyal dünyaya dair oldukça zengin bir resim sunmasıdır. Kantitatif araştırmada herhangi birine hayatıyla ilgili on adet çoktan seçmeli soru sorabilirsiniz. Kalitatif araştırmada ise deneklerle birlikte oturur ve onlara cevaplaması bir saat veya daha fazla zaman alan, bazı açık uçlu sorular sorarsınız. Kuşkusuz ki kalitatif araştırmada deneklerinizi daha iyi tanırsınız. Olumsuz tarafı ise yüzlerce hatta binlerce sayfalık görüşme metinleri veya saha notları ile başbaşa kalmanızdır. Kalitatif verilerin analizi için kestirme yol mevcut değildir. Notları dikkatle ve pek çok kez incelemeniz, eğilimleri ve örüntüleri not almanız gerekir ki böylece onları okuyuculara veya dinleyicilere sunabilesiniz. Araştırmacıların kalitatif veri analizine yardımcı olabilecek bazı bilgisayar programları günümüzde mevcuttur. Bu programlar analizinizi daha etkin ve verimli şekilde yapmanıza yardımcı olur.
Olası Tersliklere Hazırlıklı Olmak
Verilerinize bakıp beklemediğiniz bir örüntü görmek veya elinizde paylaşacak aydınlatıcı bir bulgu olduğunu görmek heyecan vericidir. Fakat yine de aşağıda anlatılan tuzaklardan birine düşmekten kaçınmak amacıyla dikkatli olmanız gerekir.
Veri/Teori Uyumsuzluğu
Daha önce bahsettiğim gibi, mükemmel bir dünyada yaşıyor olsaydık, sorunuzu yanıtlamak için gereksinim duyduğunuz verileri kusursuz şekilde toplayabilirdiniz. Ancak içinde yaşadığımız ve mükemmel olmayan dünyada, araştırmanız için mevcut olan en iyi veriye ulaşmanız gerekir. Bu da uygun olmayan yani sorunuzun cevabını karşılamayan verileri kullanma riskini olası hale getirir. Verileriniz (topladığınız bilgiler) teorinize (sorduğunuz soru ve bununla ilgili hipoteziniz) uygun olmalıdır. Örneğin, ben ve meslektaşım çocukların lisedeki etkinliklerinin üniversiteye giriş üzerindeki etkilerini araştırdık. Hedeflediğimiz sonuç olarak da, çocukların üniversiteye kayıt yaptırma ve yaptırmama durumlarını aldık. Peki bunun yerine üniversiteden mezun olup olmama durumlarını alsaydık ne olurdu? Veri/teori uyumsuzluğu meydana gelirdi, çünkü üniversiteye kayıt yaptırıp daha sonra okulu bırakanlar gözden kaçırılırdı. Sorumuz çocukların üniversiteye kayıt yaptırıp yaptırmadığıydı ve verilerimizin bu soruya tam olarak karşılık verdiğinden emin olmak zorundaydık. Kayıt yaptırdıktan sonra çocukların okulu bırakmasına neden olan şeyin ne olduğu sorusu da ilginç bir soru, ancak tabi ki bizim sorduğumuz sorudan farklı bir soru. 54
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Aşırı Hevesli Hale Gelmek
İstatistiksel analiz, örnekleminizdeki bir örüntünün genel popülasyona özgü olma durumundan ne ölçüde emin olabileceğini size söyler. Fakat bu sadece örneklem yaptığınız popülasyona benzeyen genel insan popülasyonu için geçerlidir, dünyadaki tüm popülasyon için geçerli olması gerekmez. Bulgularınızın daha kapsamlı bir durum yelpazesine uygun olduğunu ileri sürmek cazip gelebilir (çoğunlukla da öyledir!), fakat yine de sıra bulgularınızın ve sahip olduğu önemin ne olduğunu açıklamaya geldiğinde temkinli olmanız gerekir. Bir başka tehlike de fazla basitleştirmek, bulgularınızı olduklarından daha basit olarak sunmaktır. Genellikle bir araştırmanın en ilgi çekici sonucu, birkaç regresyon analizinin birinden fırlayan bir parça veri olacaktır. Keşfetmiş olduğunuz etkinin hangi analizi uyguladığınıza veya belli bir durumun varlığına göre değişebileceğini okuyucularınıza ve dinleyicilerinize açıklamakla sorumlusunuz. Bir anket sorusunun ifade tarzının deneklerin cevaplarını etkilemiş olma ihtimali varsa, bunu açıklamanız gerekir. Sonuçlarınızı sunarken bunu bildirmekte bir sorun yoktur. Bu, sosyoloji araştırmasından öğrenebileceğiniz değerli bir derstir: Sosyolojik araştırma bulgularına göz atacak olursanız, bir keşfe giden araştırma sürecinin uzun ve karmaşık olduğunu görürsünüz. Yani, medyada bulabileceğiniz, bulgulara ait hızlı ve kalitesiz bir özet, önemli ayrıntıları dahil etmemek zorunda olacaktır. Örneğin, diyelim ki bir ilkokulda ebeveynlerle ilgili bir kalitatif araştırma yapıyorsunuz, deneklerden bazıları okul personelinin kendilerini sindirdiğini ve çocuklarının öğretmenlerini aramaya çekindiklerini söylüyor. Bu ebeveynlerin çocuklarının ortalama olarak düşük notlar aldığını farkediyorsunuz. Ayrıca bundan bahseden deneklerin çoğunun beyaz olmadığını farkediyorsunuz. Kağıda şunları yazıyorsunuz: Bu bulgular çocuklarını sözlü olarak savunan bu ebeveynlerin, çocuklarının daha yüksek notlarla ödüllendirilmesi ile geri kazanılabileceğini göstermektedir. Bulgular ayrıca bu konunun özellikle azınlık çocukları için yıpratıcı olabileceğini göstermektedir. Daha fazla araştırma, ebeveyn-öğretmen görüşmeleri içeriğine ve bunların meydana geldiği koşullara yoğunlaşmalıdır. Araştırmanızı yayınlayan dergi bunun bir özetini de basın bülteni yoluyla yayınlıyor. Araştırmanız bir gazetede iki paragraf olarak şu başlıkla yer alıyor: azınlık ebevynler notların yükseltilmesini reddederek çocuklarına zarar veriyor. Bu başlık tam olarak yanlış olmasa da, bulgularınızı basitleştirmektedir. Bilimsel araştırmalar konusunda bu tür şeyler medyada sıklıkla olmaktadır. Bazen de bilim insanları bulgularını çekici gösterecek biçimde sunarak bu durumu kullanırlar. Sorumluk sahibi sosyologlar böyle durumlardan kaçınmaya çalışır.
Birlikte Yaşama Hakkındaki Hata
Veri/teori uyumsuzluğu kolayca kaçınılabilecek basit bir hata gibi gelebilir, fakat yıllarca farkedilmemiş olan veri/teori uyumsuzluğu örnekleri mevcuttur. Sosyolog Felix Elwert beraber yaşamanın evlilik ve boşanma üzerine etkisi konusuna ilgi duyuyordu. Pek çok sosyolog bu konuyu araştırmıştı ve farklı sosyologlarca yapılan bazı araştırmalar evlenmeden önce beraber yaşamış olan evli çiftlerin evlilik öncesi beraber yaşamamış olanlara 55
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
kıyasla boşanmaya daha yatkın olduklarını bulmuştu. Sonuç? Beraber yaşamak boşanma ihtimalini arttırır. Okuyucuların yorumuna göre bu çalışmalar şunu göstermektedir; eğer toplum evlenmeden yaşamayı onaylamamış olsaydı boşanma oranları azalırdı.
Eksik Değişkenler
Fakat Elwert bu sonuçlarda veri/teori uyumsuzluğu olduğunu bildirmiştir. İfadesine göre araştırmalar sadece evlenmiş çiftleri ele almıştır. Peki ya beraber yaşayan ve daha sonra hiç evlenmeden ayrılmaya karar veren tüm çiftler? Eğer evlenmeden birlikte yaşamalarına izin verilmemiş olsaydı, bazıları kesinlikle evlenirdi ve muhtemelen boşanırdı. Çiftlerin beraber yaşamasına izin verilmesi, aksi durumla kıyaslandığında, boşanma oranlarını azaltmıştır.
Örneğin, diyelim ki çalışanlarının güvenilirliğini arttırmak isteyen bir firma sizi danışman olarak davet etti. Firma size çalışanlarına ilişkin çok miktarda veri sunuyor: iş sorumlulukları, maaşları, yaşları, performans derecelendirmeleri...ve her çalışanın ne sıklıkla işe geç kaldığı. Bu veriler üzerinde çoklu regresyon analizi gerçekleştirdiniz ve en dikkate değer değişkenin yaş olduğunu buldunuz. Çalışan ne kadar genç ise işe de daha sık geç kalmaktadır. Bunu firmaya bildirdiniz. Firma genç çalışanlarının partilere daha fazla zaman ayırdığına hükmederek insan kaynakları bölümüne eleme sırasında ağırbaşlı başvuru sahiplerine daha fazla önem verilmesi talimatını verdi.
Ayrıca Elwert ve diğerleri araştırmaların çoğunda nedensellikle ilişkili hatalı bir varsayım olduğunu farketti. Veriler beraber yaşamanın boşanmaya neden olduğunu ispatlamıyordu. Araştırmaları gerçekleştiren sosyologlar çiftlerin hem beraber yaşamaya eğilimli ve hem de boşanmaya eğilimli olmasına neden olan başka birşeyin mevcut olmadığını nasıl bilebiliyorlardı? Daha fazla eksiksiz veri olmadan, bu sorunun cevabını bilmeleri mümkün değildi.
Kayıp Halkalar
Büyük bir veri grubunu analiz etmek için işin başına oturduğunuzda, başa çıkabileceğinizi düşündüğünüzden daha fazla veri varmış gibi gelebilir. Elinizde her biri 100 soru cevaplamış 10.000 denekle yapılmış bir anket olabilir. Yine de, hala bilmediğiniz pek çok şey var. Eğer ilişkili bilgileri kaçırırsanız, analizden elde ettiğiniz sonuçlarda hata ortaya çıkabilir. Kayıp bilgiye dair iki ana kategori eksik veriler ve eksik değişkenlerdir.
Eksik Veriler
İstatistiksel analiz, elinizde üzerinde çalıştığınız popülasyonu temsil eden rastgele bir örneklem olmasına bağlıdır. Ancak bunu elde etmek göründüğünden daha zordur. Verileriniz herhangi bir grubu daha fazla temsil ediyorsa, geçekten tüm popülasyon hakkında bilgi veremez. Geleneksel olarak, anketler telefonla yapılagelmiştir. Sosyologlar telefon rehberinden rastgele seçilmiş numaraları arar ve aldıkları cevapları kaydeder. Bu yöntem hiçbir zaman mükemmel bir yöntem olmamıştır. Çünkü çoğu zaman insanlar ya evde değildir veya ankete katılmayı reddeder. Peki ya evde olmayan veya katılmayı reddeden insanlar nispeten daha yoksul ise? Bu durumda verileriniz toplumdaki varlıklı insanları daha fazla temsil etmektedir. Günümüzde bu soruna ev telefonlarının yerini rehberde yer almayan cep telefonlarının alması eklenmiştir. Öyleyse evde olan, telefonu olan, telefonu yanıtlayan ve ankete katılmayı kabul eden insanlar örneklemi, genel popülasyonu yansıtan bir örnekleme benzememektedir.
Bu daha da karmaşık bir sorundur. Peki ya insanlara sormayı unuttuğunuz önemli sorular varsa?
Peki ya bu çalışanlar hakkında bilmedikleriniz ne olacak? Nerede yaşadıklarını veya işe nasıl geldiklerini bilmiyorsunuz. Ya genç çalışanların araba sahibi olması daha az olası ise ve toplu taşıma kullanıyorlarsa? Sorunun bu olmadığını nereden biliyorsunuz? Bilemezsiniz çünkü ulaşım ile ilgili bilgiler analizinizde yer almıyor. Tekrar belirtmek gerekirse, bu sorunu önlemenin net bir yolu yok. Elinizde olmayan önemli bilgilerin mevcut olma olasılığına karşı dikkatli olun. Bu durum analizinizin bazı değişkenleri gerçekte olduklarından daha önemliymiş gibi göstermesine neden olabilir.
İstatistiksel Sorunlar
İyi ki istatistik uzmanları bu sorunlara ve diğerlerine yönelik ileri düzey matematiksel yöntemler geliştirdi. İstatistiksel analiz programları öylesine özelliklerle ve araçlarla yüklü ki neredeyse sihir gibi görünebilir. Eksik veri mi? Sorun yok! Hemen bu imputasyon yöntemini kullan. Eksik değişkenler mi? Dert etme! Okuyucularına önemli bir sorunun olmadığını garantileyerek kullanabileceğin bir güvenilirlik analizimiz mevcut. Bu yöntemler gerçekten güçlüdür ve bilgili bir istatistikçinin ellerinde, zor bazı problemlerin çözümüne yardım edebilirler. Tehlike istatistik konusunda uzman olmayan çok sayıdaki sosyolog için geçerli. Bu yöntemlerin her biri belli varsayımların doğru olmasına bağlıdır ve dikkatle yorumlanması gereken sonuçlar ortaya koyar ve istatistikleri anlamada uzman olmayan bir sosyolog bunları hatalı kullanabilir veya yanlış yorumlayabilir. Bir istatistik yöntemini yanlış kullanırsanız vardığınız sonuçlar hatalı olur.
O halde belli değişkenlerde eksik veri sorunu söz konusudur. Peki ya birisi 100 soruluk bir ankete katılır fakat 5 soruyu yanıtlamayı reddederse veya unutursa? Bu kişinin cevabını tamamen geçersiz mi sayarsınız? Ne cevap verebilirdi diye tahmin mi yürütürsünüz? Bunun açık bir cevabı yok. Fakat pek çok ankette katılımcıların büyük bir kesiminin değişkenlerinde eksik veri söz konusudur. Yani bu durum potansiyel olarak büyük bir sorundur.
Peki bu durum nasıl sorun haline gelir? Diyelim ki eğitim sosyolojisi konusunda uzmansınız ve işinizi görecek kadar istatistik bilgisine sahipsiniz. Elinizde kullanmak istediğiniz büyük bir veri grubu var. Bir meslektaşınıza bundan bahsedersiniz ve size “sorunu çözmek için Falan Filan yöntemini denedin mi?” diye sorar. Aklınıza yatar ve verilerinize istatistik programınızda Falan Filan analizini uygularsınız. Ortaya ilgi çekici sonuçlar çıkar. Bunlar hakkında bir rapor yazarsınız ve eğitim sosyolojisi alanındaki bir dergiye gönderirsiniz. Editör, raporu eğitim konusunda uzman olan fakat istatistik konusunda uzman olmayan iki sosyoloğa gönderir. Raporu beğenirler ve sizin Falan Filan yöntemini düzgün şekilde kullanmış olduğunuza ina-
56
57
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME nırlar. Raporunuzun yayınlanmasını tavsiye ederler, ve işte buyrun: tamamen, işe dahil olan kimsenin gerçekten anlamadığı bir yönteme dayanan ve hakemli bir dergide yayınlanan bir rapor. Peki ya yöntemi yanlış kullandıysanız veya sonuçlarınızı yanlış yorumladıysanız? Bir istatistik uzmanı hariç hiç kimse bunu farketmez. Onlar da eğitim dergileri değil istatistik dergileri okumakla meşgul.
DİKKAT!
Bu sorunun sosyolojideki büyüklük derecesi nedir? Bazı istatistik uzmanları sosyoloji dergilerinde yayınlanan kantitatif raporların çoğunun, istatistiklerin yanlış kullanımından kaynaklanan önemli hatalar içerdiğini tahmin etmektedir. Bu ciddi bir sorun
Dolaysız Hatalar
Tabi bir de dolaysız hatalar var. Bunlar analiz işleminin “perde arkasında” meydana gelirse, birisi çıkıp da kotrol etmek isteyip, analize girişmedikçe, bu hatalar hiç farkedilmeden kalabilirler.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
2. Kısım: Topluma Sosyolog Gözüyle Bakmak
Bu durumun ünlü bir örneği Richard J. Herrnstein ve Charles Murray tarafından yazılmış Çan Eğrisi kitabıyla ilgiliydi. Herrnstein ve Murray zekadaki genetik farklılıkların ırksal azınlık grupları üyelerinin önemli ölçüde aleyhinde olduğunu savunmaktaydı. Bu sonuç o denli saldırganca ve mantığa aykırıydı ki sosyal bilimciler Herrnstein ve Murray’in analizini yakından incelediler. Çan Eğrisi analizleri çok az araştırmanın maruz kaldığı kadar çok miktarda derin incelemelere maruz kalmıştır. En sonunda, ikilinin analizlerinin ve sonuçlarının çoğunun ciddi biçimde hatalı olduğu kanıtlandı. Bizzat Murray kendisi analizi yeniden inceleyip, eğitim yılları bilinmeyen (eksik veri) bazı insanların analize yanlışlıkla her biri eksi beş yıl eğitim almış gibi (bu imkansızdır, eğitim alınan yıl sayısı sıfırdan düşük bir değer olamaz.. ancak istatistiksel analiz programı da bunu bilemez) )eklenmiş olduğunu keşfetti. Hataların Herrnstein ve Murray’i hayli şüpheli sonuçlarla başbaşa bıraktığını söylemeye gerek yok. Tabi ki kitapta varılan sonuçlar bu kadar mantıksız olmasaydı, bu hatalar da hiçbir zaman farkedilemeyebilirdi. Kısacası hatalar sıklıkla meydana gelir. Araştırma süreci karmaşıktır, ve yanlış gidebilecek bir sürü şey vardır. Ancak bu durum bir sosyoloğun söylediği hiçbir şeye inanmamanız gerektiği anlamına gelmez. Sadece, bir yargı sırf süslü püslü istatistikler tarafından desteklendiği için veya prestijli bir üniversitenin sosyoloğundan geliyor diye, araştırmanın hatasız veya güvenilir olması gerekmediğinin farkında olmalısınız. Herşeyde olduğu gibi sosyolojide de daima ilerlemeye yer vardır.
58
5. Bölüm: Sosyalleşme: “Kültür” Nedir ve Nerede Bulabilirim?
59
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Kültürün Ne Olduğunu ve Ne Olmadığını Anlamak
Normlar toplumda davranışlarla ilgili olarak yaygın şekilde kabul edilmiş beklentilerdir; değerler ise neyin önemli olduğu hakkında yaygın şekilde paylaşılan fikirlerdir. Kültür sözcüğü üzerinde düşündüğünüzde, zihninizde canlananlar ortak fikirler, normlar ve değerler olur. Fakat sosyologlar bu ortak fikirleri, normları ve değerleri çalışırken, aşağıdaki iki kategoriyi birbirinden ayırır: -Kültür: Toplumun her tarafında büyük ölçüde değişiklik gösterebilen; fikirler, normlar ve değerler. -Yapı: Toplumun kurumlar, gruplar, durumlar ve roller biçimindeki temel düzenlenişi. Kültürü iki alt kümeye ayırmak kültürün nasıl incelendiğine dair temel düşünceyi anlamanıza yardım eder.
UNUTMAYIN
Kültür ve yapı kavramlarının hızlı ve kesin tanımları yoktur. Birbirleriyle olan ilişkiyi ve başka insanların onları nasıl tanımladığını anlamak, sosyolojik argümanları anlamak için başlıca gerekliliktir.
“Kültür”ün Tanımlanması
Bölüm İçeriği:
Yapının aksine (yapı hakkında daha fazlası için bir sonraki kısma bakın) sosyologlar kültürü nispeten hızlı şekilde değişen ve tek bir toplumda, mahallede veya ailede büyük ölçüde değişiklik gösterebilen fikirler ve değerler olarak tanımlar.
-Kültürün tanımı
-Alıcıları satıcılardan ayırmak
İnsanlar bu fikir ve değerlere sahip olma konusunda teşvik edilir, ve bunların bir kısmı zaman içinde değişebilir.
-Sosyalleşmeyi anlamak -Kültürü ve çatışmayı tanımlamak İnsanların bir toplumda birarada olduklarını söylersem, ister doğrudan isterse aynı sosyal kurumlar (örneğin devlet yönetimi) vasıtasıyla olsun, bir şekilde etkileşimde bulundukları anlamına gelir. Ayrıca ortak bir kültürü paylaştıkları anlamı da taşır. Bu bölümde kültürün ne olduğu ve sosyologların kültürü nasıl araştırdıkları konuları yer almaktadır. Sosyologların hip-hop müzikten modaya, insan isimlerinden değerlerimize kadar herşeyi araştırmak amacıyla geliştirdikleri stratejilere değinilmektedir. Ayrıca,kültürün nasıl yayıldığı ve bir insanın dünyaya gözlerini açtıktan itibaren kültürü nasıl öğrendiği gibi konulara yer verilmektedir. Bu sürecin nasıl işlediğini anlamak, insanın tek bir kültürün içine doğmadığını anlamaktır, aslında insan pek çok kültürün içine doğar; ailesinin mikrokültürü, yaşadığı çevrenin, kilisenin ve okulun kesişen kültürleri, şehrinin, dininin ve ülkesinin kültürleri ve hatta küresel kültür söz konusudur.
Kültürü en basit şekilde ortak anlayışlar olarak tanımlayabilirsiniz. Kafanızda olan ve bir şekilde başka insanlarla paylaştığınız her şeye (hakkında konuşsanız da konuşmasanız da) kültür diyebiliriz. Örneğin: -Müzik, filmler, kitaplar ve sanat konusundaki zevkler: Klasik müzik mi yoksa rock müzik mi seversiniz? En sevdiğiniz oyuncu kim? En sevdiğiniz yazar kim? (Müzik kayıtları, filmler, kitaplar ve resimler “kültürel ürünler” olarak ifade edilir.) -Dini görüşler: Katolik misiniz? Protestan mı? Müslüman? Hindu? Yahudi? Okunması ve uyulması gereken bir kutsal kitap olduğuna inanır mısınız? -Politik görüşler: Bir cumhuriyetçi misiniz yoksa bir demokrat mı? Sizce vergileri yükseltmeli miyiz yoksa indirmeli miyiz? -Ahlaki değerler: Hayvanları yemek doğru mudur yoksa yanlış mı? İnsanların birbirlerine karşı ahlaki sorumlulukları nelerdir?
Sosyalleşme bu kültürleri öğrenme sürecidir. Sosyalleşmenin birazı medya ve okulda ve işyerinde yüzyüze geldiğiniz insanlar vasıtasıyla gerçekleşir. Ancak kültürü ve kültürün içindeki yerinizi öğrenmenin en önemli yolu evinizdir.
Ortalama bir insan politik görüşlerini veya müzik zevklerini normalde her gün değiştirmese de, insanlar bu tür görüşlerini, günlük hayatları etkilenmeksizin değiştirebilmektedir.
60
61
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Bu kültür ögeleri bu kadar kolay değişebiliyorsa ve bu kadar farklılık gösterebiliyorsa, gerçekten önem taşıyorlar mı diye merak edebilirsiniz. Bu soruyu bazı sosyologlar evet olarak yanıtlıyor ve çok büyük farklar ortaya çıkacağını belirtiyor. Bazıları ise hayır yanıtı vererek, bunların sadece göz boyama olduğunu ileri sürüyor.
Kültürün aksine yapı olarak nitelenen şeyler, aynı toplumda yaşayanların hemfikir olduğu ve toplumun temel düzenini şekillendiren şeylerdir. Bir toplumun üyeleri o toplumun yapısı ile ilgili temel anlayışları paylaşır, bu anlayışlar toplumu ciddi şekilde sekteye uğratmadığı sürece kolayca değiştirilemez.
Her bir birey için son derece önemli ahlaki değerler bile, toplumun genel organizasyonunu etkilememektedir. Herkesin üzerinde fikir birliği yaptığı tek şey ise yapının önemi. Bu konuda daha fazlası için 3. bölüme bakabilirsiniz.
Sosyal yapının temelleri:
DİKKAT!
Sosyologlar bazen “gerçek kültür” ile “ideal kültür” ayrımı yaparlar. Bu terimler kullanıldığında ideal kültür toplumun iddia ettiği değerleri (örneğin, üniversite öğrencileri alkol kullanmamalıdır), gerçek kültür ise toplumun gerçekte etkisinde olduğu değerleri ifade etmektedir. Kültürel değerler, aynı toplumda bile, sabit değildir.
“Durum” güncellemesi
Durum sadece Facebook’ta güncellediğiniz bir şey değildir. Durum, bir sosyal yapıdaki yerinizdir. Günümüzde toplum çok karmaşık olduğundan, her bireyin çok sayıda durumu vardır. İşte benim durumlarımdan bazıları: -Erkek -Beyaz -Alman-Amerikan -Çalışan -Erkek evlat
-Teknoloji: Bir teknolojik değişiklik (örneğin otomobilin icadı), yaşam tarzı ve kültür üzerinde muazzam değişimleri tetikler. Teknolojik değişimler küçük şekilde başlayabilir, ancak sonuçta herkesi etkileyecek hale gelir. Otomobilin icadını ele alalım; bir otomobiliniz olmasa bile otomobiller hayatınızı etkiler. Bize fayda sağladıkları kadar, sorunlara da neden olur (hava kirliliği, kazalar). Ancak gelecekte ne olursa olsun, artık bu icat geriye alınamaz. -Ekonomi: Ekonomi canlandığında pek çok iş ve kaynaklar mevcut hale gelir, ekonomi yara aldığında ise işsizlik yüksektir ve herkes daha azıyla yetinmek durumunda kalır. Ekonominin düzelmesine yönelik en iyi stratejinin ne olduğu konusunda tartışabilirsiniz, ancak işsizliğin yükselmekte olduğu olgunu konusunda tartışmanız mümkün değildir. Bir ülkenin lideri bile parmaklarını şıklatıp ekonomiyi düzeltemez. Ekonomi sosyal yapımızın derinlerinde yer edinmiştir ve değiştirilmesi zordur. -Devlet yönetimi: Demokrasiler belli bir şekilde düzenlenir; komünist yönetimler başka şekilde düzenlenir; askeri diktatörlükler de çok farklı şekilde düzenlenir. Devlet yönetiminin düzenlenişi, tüm vatandaşların hayatını etkiler. Sovyetler Birliği’ndeki mevcut statüler, bugün Rusya’daki statülerden çok farklıydı. Daha önceleri yaşadıkları komünist toplum dönemlerine kıyasla, Ruslar çok miktarda para kazanma açısından günümüzde daha fazla özgürlüğe sahiptir. Fakat aynı zamanda işsizlik ve yoksulluk riskleri de daha büyüktür. -Askeriye: Silahlara erişebilen ve orduların denetimine sahip olanların, kendi iradelerini bazen zorla başkaları üzerinde kullanma ihtimali vardır. Bir silah kültürel nedenlerle ateşlenebilir, ancak hangi kültüre ait olursanız olun, mermi yine de mermidir. Yeterli askeri güce sahip bir birey veya grup bir hükümeti devirebilir ve milyonlarca insan için (iyi veya kötü) yeni bir yaşam tarzı getirebilir.
-Erkek kardeş -Arkadaş (gerçek hayatta) -Arkadaş (Facebook’ta) -33 yaşında Bu durumların her biri kendine özgü hakları ve sorumlulukları beraberinde getirir ve bazen bunları düzgünce bir arada tutmak zordur! 6. bölümde durumların birbiriyle çatışması halinde neler olduğu yer almaktadır.
Yapının İncelenmesi
Sosyolojide “yapı” (veya “sosyal yapı”) sözcüğü toplumun temel düzenini ifade eder. Toplumun genel yapısı hangi statülerin mevcut olduğunu ve bir statüden diğerine geçmenin kolaylık (veya zorluk) derecesini belirler. Sosyal yapıdaki statünüz sahip olduğunuz hakları ve sorumlulukları belirler. 62
UNUTMAYIN
Bir toplumda yapısal durumumuzun ne olduğu konusunda hemfikirizdir ve değiştirmemiz kolay değildir. Bazen kontrol edebileceğimiz ve bazen de bizim kontrolümüz dışındaki yollarla değişebilir. Teknolojik devrimler, ekonomik çalkantılar ve askeri darbeler sosyal yapıyı istenen veya istenmeyen şekillerde dönüştürebilir olsa da, kontrol edilmeleri veya önceden tahmin edilmeleri zordur.
Kültür-Yapı Bütününün İncelenmesi
Yapının kültürden daha durağan olması hiç değişmediği anlamına gelmez. Kültür ile yapı arasında ayrım yapmak işe yaradır, ancak unutmayın ki kültür sözcüğü aynı 63
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME zamanda yavaş ve nispeten daha az değişen temel anlayışları tanımlamak için de kullanılabilir. Örneğin, ekonomik sistemimize bakacak olursak, cüzdanımdaki banknotlar gerçektir fakat sahip oldukları değer sosyal bir yapıdır. Toplum banknotların bir değeri olduğu konusunda hemfikir olduğu için bir değere sahiptirler. Eğer İngiltere’yi ziyaret edecek olsam, paramı dolardan pound’a çevirmem gerekir. Ancak tamamen farklı bir toplumu, örneğin Güney Amerika’da yağmur ormanında bir kabileyi ziyaret edecek olsam, sahip olduğum paranın hiçbir değeri olmaz. Ekonomik sistemimiz sosyal yapımızın temel bir ögesidir, fakat yine de, bazı açılardan “kültür” olarak nitelediğimiz şeyler gibi davranır. “Kültür” ve “yapı” arasındaki farkı sabit iki kategori arasındaki ayrım olarak düşünmek yerine, bir süreklilik gibi düşünmek faydalı olacaktır. Bazı sosyologlar kültürü sadece moda ve stil gibi anlamsız şeyler olarak değerlendirse de; diğer bazıları “kültürün” kafanızda olan herşeyi kapsadığını kabul etmektedir. Kültürü istediğiniz kadar geniş kapsamlı tanımlayabilirsiniz, ancak bu kapsam ne kadar artarsa, önemli değişimleri ve farkları görmek istediğinizde bakmanız gereken resim de büyür. Ekonomik değerlerdeki veya temel yaşam tarzlarındaki değişimleri araştıran sosyologlar yüzlerce yıllık tarihe bakmak ve bütün ulusları birbirleriyle kıyaslamak zorundadır; giyim tarzlarındaki veya müzik türlerindeki değişimi inceleyen sosyologların, daha kısa bir zaman diliminde daha fazla değişim görmesi mümkündür. Hayatınız boyunca pek çok saç stili modasının gelip geçtiğini görmüşsünüzdür, ve belki bir dinden diğerine bile geçmiş olabilirsiniz. Ancak, tüm dünyayı gezmedikçe, kaç tane ekonomik sistemde veya devlet yönetiminde yaşamış olabilirsiniz ki? İşte bir başka örnek: geçen yüzyıl boyunca Amerika farklı dini görüşleri ve yaşam tarzlarını yanlarında getirmiş ve kültürümüzü önemli ölçüde değiştirmiş olan milyonlarca göçmene kucak açtı. Ancak sosyal yapımız temelde kapitalist demokrasi olarak kaldı. Yapı değişime karşı kültürden daha dirençlidir.
DİKKAT!
Dil ve semboller (örneğin “dur” anlamına gelen kırmızı gibi) kültür mü yoksa yapı mıdır? Bu durum kafa karıştırıcıdır, çünkü bunlar yaygın şekilde paylaşılır ve tıpkı yapı gibi değişime karşı dirençlidirler, fakat aynı zamanda isteğe bağlıdırlar; ne demek istediğinizi iletebildiğiniz sürece hangi dili konuştuğunuzun önemi yoktur. Toplum için temel niteliğinde oldukları için ve toplumda yaygın oldukları için, sosyolojik açıdan “kültür”den ziyade “yapı”ya daha yakındırlar.
Kültür ve Köleliğin Sonu
Amerika Birleşik Devletleri’nde kölelik resmi olarak 1863 yılında Özgürlük Bildirgesi ile sona erdi. Köleliğin bitmesi yapı/kültür bütünselliğini tepeden tırnağa değiştiren çok geniş kapsamlı bir sosyal değişimdir. Köleliğin sona ermesinde tüm faktörler etkili olsa da, değişimin en hızlı şekilde kültürde meydana geldiğini gözden kaçırmayın.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME ortaya çıkararak değişimin gerekli olduğuna Amerikalıları ikna etmişlerdir. -Din: Pek çok dini lider özgürleşmeyi dini bir konu olarak ele aldı ve insanlara eşya gibi sahip olmanın ahlaka aykırı olduğunu ve Tanrı’nın hoşuna gitmediğini savundu. -Politika: Kölelik 19. yüzyıl Amerikan politikasındaki başlıca konuydu. Seçimlerde adaylar arasında büyük ölçüde tartışılmaktaydı. Abraham Lincoln başkan seçilirken güney eyaletlerinin hiçbirinin desteğini alamamıştı. -Hukuk: Başkan Lincoln’ün tek bir emri köleliği koşulsuz şekilde yasadışı hale getiremezdi; anayasada değişiklik yapıldı. -Ekonomi: Kölelik güney eyaletlerinin ekonomisi için temel oluşturuyordu ve bu eyaletlerin özgürleşmeye uyum sağlaması onlarca yıl sürdü. İç savaş sonrası yapılan, ortakçılık gibi düzenlemeler bazı açılardan kölelikten pek de farklı değildi. -Dil: Eski kölelerin önündeki önemli bir engel pek çoğuna okuma ve yazma öğretilmemiş olmasıydı. Irk ve konuşma tarzına ilişkin tartışmalar günümüzde de geçerliliğini korumaktadır ve Afrikalı-Amerikalılarla ilişkilendirilen farklı bir konuşma şekli halen mevcuttur. -Teknoloji: 1860’larda tarım teknolojisinde devam eden ve çiftlik sahipleri için vasıfsız işgücünü daha az değerli hale getiren gelişmeler kuzeylilerin ve güneylilerin köleliğin olmadığı bir dünya fikrine ikna edilmesine kesinlikle aynı zararı vermemiştir.
Kültür Araştırmaları: Kültürü Üretmek ve Almak
Sosyologlar için kültürün ne olduğunu çözmek yeterince zor, ancak bu zorluk onları durduramıyor. Kültürün tanımlanmasında en önemli nokta nasıl işlediğini ve önem derecesini (veya öneminin olup olmadığını) anlamaktır. Kültürle ilgilenen sosyologlara göre kültürün üretilmesi ile kültürün algılanması durumunu birbirinden ayırmak elzemdir. Bir kültürel ürünün nasıl ve neden üretildiğini anlamak, birinin ona baktığında, okuduğunda, izlediğinde ne olacağını bilmek anlamına gelmez. Bu yaklaşımlar kültürün pek çok yönünü araştırmada kullanılsa da, araştırmalar daha çok resim, kitaplar, filmler ve televizyon programları gibi kültürel ürünlere odaklanmıştır.
Kültüre Dair Diğer Bakış Açıları
Kültürle ilgili sosyolojik araştırmalar ile diğer yazarların ve düşünürlerin kültürü inceleme biçimleri arasında önemli farklılıklar vardır. Diğer disiplinlerin kültürü ele alma şeklini anlamak, sosyolojik yaklaşımı diğerlerinden ayıran şeyleri anlamanıza yardımcı olacaktır.
ÖNEMLİ
-Sanat: Harriet Beecher Stowe gibi karikatürcüler ve yazarlar köleliği eleştiren işler
Sosyologların amacı kültürle ilgili argümanlarını sağlam verilerle (ne kadar çok veri varsa o kadar iyidir) ve hassas analizlerle oluşturmaktır. Herhangi bir kültürü derinlemesine bilmek ve diğerlerini hariç tutmak yerine, sosyologlar çeşitli kültürler arasındaki ortak özellikleri ve farklılıkları bilmek ister. Yani bir antropolojik araştırma-
64
65
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
ya kıyasla, sosyolojik bir araştırmada sayılar ve istatistiklerle karşılaşma olasılığınız daha fazladır. Kültüre yönelik sosyolojik yaklaşımı tanımlayan şey, farklı toplumlar arasındaki ortak olabilecek örüntüleri bulmak amacıyla bilimsel gözlemler yapmaya olan ilgidir.
rülebilen kültür üzerinde çok büyük etki yapabilir. Yani aşağıdaki ürünlerin üretilmesinde öneme sahip olan insanlara, kuruluşlara ve teknolojiye bakmak gerekir:
Aşağıdaki listede yer alan diğer akademik disiplinlerin kültürü nasıl incelediğine bakmak, sosyologların kültürü inceleme şeklini anlamada yardımcı olacaktır:
-Müzik
Antropoloji
-Sanat
Antropoloji tamamen kültürü anlamaya yönelik bir bilim dalıdır. Antropologlar kültürü derinlemesine inceler. Antropologlar sosyal değerlerin ve bakış açılarının toplumdan topluma değiştiğinin farkındadır, ancak Çin’deki bir köyden Berlin’in merkezindeki bir mahalleye kadar, herhangi bir toplumu araştırmak üzere planlarını yaparken, neyin “doğru” neyin “yanlış” olduğuna dair kendi yerleşik fikirlerini sorgulama konusunda da özen gösterirler. Antropologlar, sadece günlük işleri (yemek hazırlama yöntemleri gibi) değil, bunların temelini oluşturan değerleri de belgeler. İnceledikleri grupları eksiksiz olarak gözlemlemek ve bilmek üzerinde dururlar. Farklı yerlerde ve zamanlardaki kültürlerin kıyaslamasını yaparlar, ancak kültürleri birbiriyle kıyaslama işi, onlar için sosyologlara göre daha az öneme sahiptir. Sosyologlar ve antropologlar hiçbirşeye kesin gözüyle bakmama arzusundadır. Bununla birlikte, çoğu sosyolog, belli bir zamandaki belli bir kültüre odaklanmak yerine, farklı kültürlerde veya uzun dönemler boyunca yer alan motifleri aramanın peşindedir.
Kültürel Araştırmalar
Bu alandaki bilim insanları kültürel uğraşları ve ürünleri inceleme konusunda titiz ve analitiktir. Örneğin belli bir filmin, kendi dönemindeki toplum hakkında ne yansıttığı veya bir müzik videosundaki kadınlar tasvirinin, o dönemde kadına bakışla olan ilgisi gibi konularla ilgilenirler. Kıyaslamalar yapmak yerine, tıpkı antropologlar gibi, belli bir tarihteki belli bir yeri derinlemesine anlama amacı taşırlar. Sosyologlar ise örneğin belli bir filmi incelemek yerine, bir döneme ait filmleri araştırıp, başka dönemlerdeki filmlerle kıyaslama işiyle ilgilenirler.
Liberal Sanat
Tabi ki, kitaplar, filmler ve müzik gibi kültürel ürünler üreten insanlar kültürle çok ilgilidir. F. Scott Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby (The Great Gatsby) kitabı gibi kitapların, kültür ve toplumla ilgili anlattığı çok şey vardır. Fakat düşsel hikayeler veya şarkı sözleri yazanlar bilim insanı değildir ve olmak da istemezler. Bir sanatçının amacı bilimsel kanıtlar sunmak değil duygusal etki yoluyla birşeyler söylemektir. Bir kitabın veya şarkının yanlış olduğunu ispatlamak zordur. Sosyologlar ise argümanlarını sağlam verilerin sistematik analizi ile destekler. Herhangi bir bilimsel araştırmada olduğu gibi, bir sosyolojik araştırmanın da, yeni kanıtlar ortaya çıktıkça desteklenmesi veya tartışılması mümkündür.
-Filmler
-Kitaplar
Kültürün üretilmesi konusunda yapılmış klasik bir araştırma Harrison ve Cynthia White çiftine aittir. Bu çift Fransız sanatında izlenimcilik akımının yükselişini araştırmıştı. Bu tarihsel çalışma gösterdi ki; sanatın titizlikle resmedilmiş tarihi sahnelerden, hatları belirsiz güzel nilüferlere dönüşümü sadece organizasyonlardaki (Fransız sanat piyasası tek ve merkezi bir pazardan bağımsız bayilere yayılmıştı), ekonomideki (refahın artması insanların sanata para harcaması anlamına geliyordu) ve teknolojideki (boya daha ucuz ve kolay kullanımlı hale geldi) değişimler sonrasında olabilmişti. Monet 100 yıl önce yaşamış olsaydı, şansı yaver gitmeyebilirdi. Bu araştırma kültürün (resim ve müzik) yapıdan (kurumlar, ekonomi, teknoloji) nasıl etkilendiğini gösteren bir örnektir. İletişim teknolojisi geliştikçe, kültürün küçük bir insan grubu tarafından üretilip, kısa sürede büyük gruplara ulaşması mümkün hale geldi. Bu durum, kültürün üretilmesini daha önemli hale getirdi. Bununla birlikte, sosyologlar aynı kültürel ürünün (örneğin bir televizyon programı) farklı insan grupları üzerindeki etkisinin farklı olabileceğini göstermiştir.
Kültürün Algılanması
Kültürün algılanmasına dair araştırmalarda insanların kültürel ürünleri kullanma ve yorumlama şekli incelenir (özellikle de kitaplar ve televizyon programları gibi kültürel ürünler). Sosyologlar insanların karşı karşıya geldikleri kitaplar, televizyon programları, filmler ve müzik gibi kültür ürünlerine kendi görüşlerini ve değerlerini kattığını kanıtlamıştır. Bu ürünler farklı bireyleri farklı şekilde etkilemektedir. İnsanların bu ürünlere yönelik arayışları farklı nedenlere dayanmakta olup, gördükleri, duydukları ve okudukları üzerinde kendilerine özgü yorumlar yapmaktadırlar. Neil Vidmar ve Milton Rokeach tarafından yapılan bir araştırmada ırk konusunda birbirinden farklı görüşleri olan izleyicilere bir televizyon dizisi izletildi. Dizideki ana karakter Archie sabit fikirli ve hoşgörüsüz biriydi ve sık sık kendinden daha ilerici olan aile üyeleriyle çatışmaktaydı. Araştırmacılar Archie’nin fikirlerini onaylamayan izleyicilerin dizide bu karakterle dalga geçildiğini düşündüğünü buldu; ki yapımcıların asıl hedefi buydu. Diğer yandan ise kendileri de geri kafalı olan izleyicilere göre Archie dizinin kahramanıydı ve onun ahmak ailesi alaya alınıyordu!
Bu konuda çalışan sosyologlar kültürel ürünlerin nasıl ve neden üretildiğine odaklanır. Araştırmalar göstermiştir ki, perde arkasında gerçekleşen yapısal değişimler, gözle gö-
Bu çalışma belli bir kültürel ürünün herkes üzerinde aynı etkiyi oluşturacağını varsaymanın neden hata olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak kültürel ürünler hiçbir etkiye sahip değil anlamına da gelmez. Bazı çalışmalar alkollü araç kullanmanın tehlikelerinin konu edildiği televizyon programlarının, insanların alkollü araç kullanma davranışını azaltabildiğini göstermiştir. Yani kültür ve insan davranışları arasındaki
66
67
Kültürün Üretilmesi
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME etkileşim göründüğünden daha karmaşıktır.
Hakim Kültür
Kültürü araştırmanın, üretmenin ve yorumlamanın farklı yolları mevcut, peki herkesin hemfikir olacağı birşey yok mu? Tam olarak olmasa da buna yakın şeyler var. Yaygın şekilde paylaşılan bazı kültürel normlar ve oldukça popüler kültürel ürünler mevcut. Neredeyse herkesin sevdiği veya en azından bildiği bu şeyler hakim kültür olarak adlandırılıyor. Kitabın bu kısmında, hakim kültürün, ayrı fikirlere sahip olanlar için bile, nasıl ortak referans noktası olabileceği açıklanmaktadır. Ayrıca, artık herkesin küçük gruplara katılıyor olması ve diğerlerine aldırış etmemesi nedeniyle hakim kültürün ortadan kalkmakta olduğuna dair argüman ele alınmaktadır. Belli bir toplumdaki insanlar bile örneğin popüler bir kitabı veya televizyon programını farklı şekillerde yorumlar. Belli kültürel ürünler, fikirler ve değerler toplumda o denli yaygındır ki hakim kültürü meydana getirirler.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
İPUCU
Hakim kültür ile yapı arasındaki fark nedir? Yapının, toplumda herkes tarafından paylaşılan birşey olduğunu söylemiştim. Aradaki fark ise şu; hakim kültür yine de kültürdür. Toplumun düzenlenme şekli için temel niteliğinde olması gerekmez ve bazen çabucak değişir. Örneğin modayı ele alalım. Bazen bir yıl boyunca herkes aynı marka ayakkabıyı giyer fakat bir sonraki yıl yine herkes başka marka bir ayakkabıyı giyer. Kendi giyim tarzınıza (kültür) sahip olmayı başarmak kendi para biriminize (yapı) sahip olmayı başarmaktan daha kolay olurdu. Yine de, çoğu insan modayı takip eder. Takip etmeseler bile, neyin moda olduğunu bilirler. Hakim kültürün gücü budur.
Altkültür
Altkültür sözcüğü hakim kültürden dikkat çekici ve genellikle kasıtlı biçimde farklı olan bir kültüre karşılık gelir. Bir altkültürün değerleri ve alışkanlıkları, bu kültürün içinde olmayan insanlara tuhaf görünebilir ve hatta bazen öfkeye neden olabilir. Hakim kültürü özellikle eleştiren altkültürler, karşıkültürler olarak ifade edilir. Öfkeye neden olmuş bir altkültür örneği İngiltere’de 1970’li yılların pankçı altkültürüdür. Pankçılarla ilgili ünlü bir araştırmada, sosyolog Dick Hebdige bu altkültürün üyelerinin İngilizleri şoke eden bir giyim tarzına sahip olduğunu belirtmektedir. Pankçılar dudaklarına çengelli iğneler takıyor, saçlarını sivri hale getiriyor ve renk renk boyuyorlardı. En hakaret edici davranışşları ise İngiliz bayrağını kıyafetlerinde saygısızca kullanmaları olmuştu. Hakim İngiliz kültürünün sembolleriyle alay etmişlerdi.
Hakim kültürü oluşturan ögeler: *Yaygın ürünler: -Gişe filmleri ve popüler şarkılar -Bayraklar ve diğer popüler semboller -Kutsal metinler
Bütün altkültürler bu kadar politik değildir, fakat hepsi de hakim kültürden ayrılırlar. Ayrıca altkültür üyeleri birbirlerine bağlıdır. Hakim kültürden farklı olsalar da, her biri aynı şekilde farklıdır.
*Yaygın fikirler ve değerler: -Yaygın dini inançlar
-Ulusal bayramlar
Altkültürü altkültür yapan şey ise, hakim kültürden farklı olmalarından ziyade, üyelerinin hakim kültüre kayıtsız olmamalarıdır. Hakim kültürün ne olduğunu tam olarak bilirler ve bilerek reddederler. Aslında bazen altkültürdeki insanlar, hakim kültürdeki insanlardan daha fazla şekilde, hakim kültürün bilincindedir. Örneğin, hakim kültüre ait filmleri onaylamayan bazı dini gruplar, son derece kapsamlı film rehberleri yayınlamaktadır ki böylece bu altkültürün üyeleri hangi filmlerin kabul edilebilir olduğunun farkında olsunlar. Diğer yandan ise, bu altkültürden olmayan biri öylece sinemaya gidip kendisine güzel görünen bir filmi izleyebilir.
-Dua etmek veya ulusal marş söylemek gibi ritüeller, popüler bir sporu izlemek veya oy vermek
TEKNİK AYRINTI
-Hangi tip insanın en önemli olduğuna dair fikirler (erkekler mi yoksa kadınlar mı? beyazlar mı yoksa siyahlar mı?) -Ne tür yönetimin en iyi olduğuna dair fikirler (demokrasi mi? komünizm mi?) *Yaygın uygulamalar:
-Flört ve evlilikle ilgili adetler Hiç kimse Bağımsızlık Günü’nü kutlamakla, veya son moda pantolonlar giymekle başkalarını şaşırtmaz veya gücendirmez. Bunlar sıkıcı gibi görünebilse de, hakim kültür toplumun en değerli geleneklerini ve yaygın şekilde paylaşılan değerlerini kapsayabilir. Farklı geleneklere sahip bir toplumda bile, hakim kültüre ait ürünler, fikirler, değerler ve uygulamalar herkesin birbiriyle geçinmesini sağlayan mihenktaşlarını oluşturabilir.
68
Altkültürlerin de kendi altkültürleri olabilir. Bu gruplar altkültürün bazı normlarına ve alışkanlıklarına bağlı kalırken diğerlerini reddederler. Pank rock kültüründeki “straight edge” hareketi bunun bir örneğidir. Bu grubun üyeleri pankçılar gibi giyinir ve öyle davranır, ancak alkol ve uyuşturucu kullanmazlar. Bu da onları bir alt-altkültür yapmaktadır. Altkültürler belli bir popülerliğe ulaştığında hakim kültürün içine karışabilir, böylece farklı ve şaşırtıcı olma özelliklerini kaybedebilirler. Bugün Londra’da herhangi bir hediyelik eşya dükkanına gidip üzerinde İngiliz bayrağı olan bir tanga satın alabilir69
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME siniz, hiç kimse de sizin bir asi olduğunuzu düşünmez.
Mikro Kültürler
Altkültürler, hakim kültürü reddeder, fakat reddedecek bir hakim kültür yoksa altkültür diye birşey de olamaz! Yazılı basının, radyonun ve televizyonun icadı, yani, iletişim teknolojisindeki değişimler hakim kültürün yayılmasından sorumlu olmuştu. Teknolojik gelişmelerin devam etmesi ise buna son verilmesine katkı sağlıyor olabilir. İnternet sayesinde dünyanın her yanındaki en küçük gruplar bile birbirine rahatça bağlanabiliyor. Böylece tercih edilen altkültürlerle daha fazla zaman geçirmek kolay hale geliyor. Radyo istasyonlarının az olduğu zamanlarda, neredeyse herkes aynı müziği dinlerdi. Bugün ise internetteki radyo yayınları sayesinde, binlerce radyo istasyonundan hangisini isterseniz kolayca dinlemenize imkan vardır. Dünyanın her yerindeki spor takımlarını takip etmeniz, veya herhangi bir yerde basılmış kitapları okumanız mümkündür. Sosyolog Jason Kaufman “hakim kültür” diye birşeyin olduğunu düşünmenin giderek daha az anlam ifade ettiğini ileri sürmüştür. Oturduğunuz veya çalıştığınız yerdeki insanlardan tamamen farklı bir hayat tarzınız olabiliyorsa, hakim kültür nerede? Belki de olması gerekmiyor. Kaufman giderek daha fazla biçimde, mikro kültürlerden oluşan bir dünyada yaşadığımızı söylemektedir. Mikro kültürlerde insanlar, yakın çevrelerindekilerin değerlerini, normlarını veya etkinliklerini paylaşmak yerine, kafa dengi bireylerden oluşan küçük grupları arayıp bulabilmekte ve zamanının neredeyse tümünü o insanlarla etkileşim halinde geçirmektedir. Mikro kültürlerden oluşan bir dünyaya doğru gittiğimiz doğruysa, herkesin hayatında bu durumun olası sonuçları yer alacaktır. Hakim kültür bazen yavan ve sıkıcı gelse de tüm farklılıklara rağmen, toplumdaki herkes için bir iletişim yolu ve paylaşacak birşeyler sunmaktadır. “Büyücü”yü görmeye gidiyoruz 1960’lı yılların birinde televizyonda Oz Büyücüsü gösterildiğinde, reklamlar sırasında neredeyse her evde tuvalet sifonları çekildiği için, büyük şehirlerde su basıncının aniden düştüğü söylenir. Bu gerçekten doğru olsa da olmasa da inandırıcı çünkü neredeyse herkes aynı filmi izlerdi. Günümüzde ise evlerin çoğunda, çok kanallı kablolu televizyon var. İnternet erişiminden bahsetmeye gerek bile yok. Peki herkesin aynı programı izlediği o dönemlerde hayat daha mı iyiydi? Sosyolog Robert Putman, toplumun o dönemlerde daha fazla ortak bağlantılara ve anlayışlara sahip olduğunu,bugün ise insanların kendi özel dünyalarında çok fazla zaman geçirdiğini ve diğerlerinin ne yaptığını umursamadığını düşünüyor. Diğer taraftan ise günümüz teknolojisi insanların yeni türde sosyal bağlantılar yapmasını sağlıyor. İnternet farklı yerlerdeki arkadaşları birbirine bağlıyor, videolar milyonlarca insan tarafından izleniyor. Yani tuvalet molalarını birbirlerine göre ayarlamasalar da, hala ortak kültür mevcut bulunuyor.
Sosyalleşme: Kültüre Bağlanma Noktası
Kültüre dair farklı bakış açılarına rağmen, herkesin hemfikir olduğu birşey var: Kül70
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME türle birlikte doğmayız, onu öğreniriz. Sosyalleşme insanların büyürken toplumun normlarını ve değerlerini öğrenme sürecidir. Sosyalleşme hayatın ilk yıllarında ve gençlik döneminde daha hızlı gerçekleşir., ancak hayat boyu devam eder. Hayatta olduğunuz ve diğer insanlarla etkileşim içinde bulunduğunuz sürece, sosyalleşmektesiniz (ve başkalarının sosyalleşmesine katkı sağlamaktasınız). Bazı sosyalleşme biçimleri planlıdır. Örneğin, şirketlerin çalışanlarına iş arkadaşlarının farklı sosyal altyapılardan geldiği olgusuna değer vermeyi öğretmek amacıyla düzenlediği farklılık eğitimi oturumları gibi. Yine de pek çok sosyalleşme biçimi nüfuz etme yoluyla gerçekleşir. Farkına bile varmadan çevrenizdeki insanların normlarını ve değerlerini paylaşırsınız. Büyürken, bütün bir yaşam biçimini öğrenirsiniz ve bu başka durumlardaki başka insanların öğrendiklerinden çok farklı olabilir.
Kalıtım mı Yoksa Çevre mi? Sosyal Psikoloji
İnsanların kültürü öğrenmesi, çevresindeki insanlarla etkileşim içinde olmasıyla gerçekleşir. Normalde sosyologlar büyük gruplarla, yani toplumun nasıl işlediğiyle ilgilenir, psikologlar ise insanları birey olarak ele alır, insan beyninin nasıl işlediğiyle ilgilenirler. Her iki bilim dalı sosyal psikoloji adı verilen alanda biraraya gelmektedir. Sosyal psikoloji bireylerin kendi çevrelerindeki insanlardan nasıl öğrendiğini ve onlarla nasıl etkileşimde bulunduğunun incelenmesidir. Sosyal psikolojide devam etmekte olan bir tartışma kalıtım-çevre tartışmasıdır. Buradaki kalıtım genetik mirasımızı, doğuştan gelen “kodlama”yı ifade eder. Çevre ise büyüme ve öğrenme sırasında diğer insanlarla olan etkileşimlerimiz yoluyla başımızdan geçen herşey anlamına gelir. Genetik miras fiziksel özelliklerimiz üzerinde kesin olarak etkilidir ve kişilik, mizaç ve cinsellik gibi özelliklerimizi de etkiliyor olabilir. Fakat tamamen aynı DNA’ya sahip tek yumurta ikizleri bile farklı kişilikler ve ilgi alanları geliştirir. Kalıtım-çevre tartışmasının tek bir doğru cevabı yoktur. Gerçekte insanlar genetik kodlama ve çevrenin etkileşimi yoluyla gelişirler. Tablo 5-1’de kalıtım, çevre ve her ikisinin etkileşimi yoluyla nasıl büyüyüp öğrendiğinize dair bazı örnekler yer alıyor.
Normlardan Kaçmak
Küçüklüğümde gittiğim kreşte bir çocuğun yemeğini bitirdiğinde hemen ayağa kalkıp oyun alanına koşmasına izin verilirdi. Daha sonra okul değiştirdim. Okulun ilk günü yemeğimi bitirip ayağa kalktığımda, benden başka hiç kimsenin ayakta olmadığını farkettim. Öğretmenlerden biri “bu okulda tenefüse hep birlikte çıkarız” demişti. Yüzüm kızardı ve yerime oturdum. Farkında olmadan bir sosyal normu ihlal etmiş ve farklı normlara göre sosyalleşmiş olduğumu farketmiştim. 1970’lerde adından söz ettiren sosyolog Harold Garfinkel öğrencilerine dışarı çıkıp kasti olarak normları ihlal etmelerini söylüyordu. (Örneğin şehiriçi otobüse binip sürücüyle bilet fiyatı için pazarlık yapmak gibi) Garfinkel’in “ihlal deneyleri” hepimizin farkında bile olmadan öğrendiğimiz kurallara göre yaşadığımızı göstermiştir.
Başkaları Kim Olduğunuzu Düşünüyorsa Siz ‘O’sunuz 71
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Kişilerarası sosyalleşme yoluyla insanlar, içine doğdukları grubun normlarını ve değerlerini öğrenir, ancak aynı zamanda da birey olarak kim olduklarını öğrenirler. Bu durum, aynı ailede doğan çocukların bile nasıl farklı işilikler geliştirebildiğini açıklamaya yardım ediyor.
olarak, belli ritüelleri ve giyinme şekillerini içerir. İnsanlar din değiştirse de, dini topluluklarda maruz kaldıkları sosyalleşmenin etkisi sonsuza kadar sürer.
Joseph Scrimshaw tarafından yazılmış olan Münasebetsiz Sincap adlı çocuk oyunundaki sincap “münasebetsiz”dir çünkü “Pek Mühim Sincap” veya “Usta Aktör Sincap” gibi kimliğini tanımlayan isimleri kabul etmez. Kötü Dahi Sincap ona bir sosyal kimliğinin olmasının önemini şöyle açıklar: “Sen, başkaları senin kim olduğunu düşünüyorsa o’sun”.
Kültür Paradoksu: Bizi Birleştirir ve Bizi Ayırır
Sosyolog Charles Cooley (Chicago Okulu üyesi) her bireyin diğer insanların kendisine yönelik davranışlarının farkına varmak yoluyla kendine dair bir düşünce geliştirmesi durumunu açıklamak için “ayna benlik” ifadesini ortaya koymuştur. Cooley her bireyin kendi birincil grubunun önemini vurgulamıştı. Cooley’e göre aile üyeleri, yakın arkadaşlar, yakın iş arkadaşları değerleri ve normları öğrendiğimiz ve aynı zamanda onlarla olan farkımızı da farkettiğimiz birincil grubu oluşturur. Eğer ailenin “sessiz” üyesi olarak görülürseniz, ailenizdekiler komşunuza kıyasla, susmak bilmeyen gevezeler olsa bile, bu sizin kimliğinizin önemli bir parçası haline gelir. Tabi ki bazı insanlar ayna benliği parçalar ve ailelerinin kendilerini tanımlama şeklini reddeder. Uzaklara kaçabilir, isyan edebilir veya yetiştirilme şekillerinin tam tersi davranışlar gösterebilirler. Hayat boyunca insanların neden kimlik ve kişilik değiştirdiğini anlamak zor, neyse ki sosyologlar herhangi bir bireyin davranışlarını anlamak için çaba göstermeme lüksüne sahip! Kişisel danışmanlığa ihtiyacı olan insanların sosyoloğa değil psikoloğa gitmesi için bu iyi bir neden. Sosyologların anlamaya çalıştığı şey insan gruplarının genellikle nasıl davrandıklarıdır ve genellikle geçerli olan şey ise, çoğu insanın bireysel kimliğinin kendi birincil grupları tarafından güçlü biçimde şekillendiriliyor olmasıdır. Çoğu insanın kendi ailesiyle veya yakın arkadaşlarıyla olan iletişim şekli (kişisel, duygusal bir bağ), sınıf arkadaşları veya iş arkadaşlarıyla olan iletişim şeklinden (dostça fakat daha resmi, daha az samimi bir bağ) farklıdır.
Gizli Olmayan Ajanlar
Sosyologlar bir bireyin kendi kültürüne sosyalleşmesini sağlayan çeşitli insanları ve grupları sosyalleşme ajanları olarak tanımlar. İşte birkaç sosyalleşme ajanı örneği: -Aileniz alışkanlıklarınızdan ahlak değerlerinize kadar hemen herşeyinizi en önemlisi de kendinizle ilgili algınızı şekillendirmiştir. Kim olduğunuz ve en iyi ve en kötü yönleriniz konusunda görüşlere sahiptirler ve bu görüşlerin sizi derinden etkilemesinden kaçmak çok zordur. -Kilise (veya genel anlamıyla kutsal mekan) de, insanların manevi dünyayla bağlantıya geçmek için gittikleri bir yer olsa da, aynı zamanda sosyalleştiği bir yerdir. Dini liderler ve kutsal metinler öldürmenin veya ruj sürmenin ne zaman caiz olduğuna dair emirler verir. İbadetler çoğunlukla onları fevkalade önemli hale getiren işaretler 72
-Okul da sosyalleşme konusunda başlıca ajanlardan birisidir. İnsanlar kendi sosyal gruplarının içinde kendileri hakkında düşündüklerinde, kültürel benzerliklerinden çok kültürel farklılıklara dikkat ederler. Bu nedenle sosyolojinin en büyük katkılarından biri ilgiyi insanların paylaştığı kültürel değerlere ve normlara çekmektir. Bunlar toplumun işlemesini sağlar. Garfinkel’in öğrencileri otobüs fiyatı pazarlığı yaptığında otobüste seyahat eden insanların tüm kültürel farklılıklarına rağmen, en azından bir kültürel normu paylaştığını ortaya çıkarmıştır: aynı otobüs yolculuğu için herkesin aynı miktarda ödeme yapması gerektiğine dair eşitlik normu.
UNUTMAYIN
Kültürü anlamak günümüzün en çekici şarkıcısının milyonlarca albüm satmasının nedenini ortaya çıkarmaktan çok daha fazlasıdır. Toplumu ve kendinizi anlamak istiyorsanız kültürü anlamanız gerekir. Biyolojik DNA’nız ve aynı zamanda sosyal DNA’nız sizi benzeri olmayan bir birey yapar. Üyesi olduğunuz bütün sosyal grupları düşünün: aileniz, mahalleniz, akran grubunuz, tuttuğunuz spor takımı, klüpleriniz. Bu grupların her birinin tek üyesi siz değilsiniz. Ancak siz, bunların hepsine birden üye olan tek kişisiniz. Yani sadece biyolojik olarak değil, sosyal olarak da benzersizsiniz.
Kültür Aracılığıyla Birleşmek
İnsanların anlaşmalarını sağlayan şey ortak kültürümüzdür. 3. Bölümde Emile Durkheim’ın toplumu, birlikte çalışan fakat farklı işler yapan farklı sosyal “organlara”sahip bir hayvana benzetmesini açıklamıştım. Bu bakış açısıyla; kültür sinir sistemi gibidir ve herşeyi birbirine bağlar ve organizmanın tüm kısımlarının beraber çalışmasını sağlar. Durkheim insanların büyük ve farklılıklar içeren toplumlarda günlük faaliyetlerini nispeten az miktardaki anlaşmazlıklarla yapmasını sağlayan bu işbirliğine hayrandı. Savaşlardan kişilerarası tartışmalara, toplumda gerilim mevcuttur. Ancak pek çok insan çoğu zaman aslında gayet iyi anlaşmaktadır. Otobüs ücreti için tartışmaz, kırmızı ışıkta durma konusunda kavga etmezler. Demokratik toplumlarda yaşayan insanlar hangi adayın lider seçilmesi gerektiği konusunda tartışabilir, ancak büyük karmaşa içindeki toplumlar hariç, seçim olmalı mı veya bazı insanların oyları diğerlerinden daha mı değerli olmalı gibi tartışmalara girmezler. Tüm bu ortak değerler sayesinde insanlar büyük şehirler kurabilmekte, hastalıklara çare bulmak amacıyla birlikte çalışıp, milyonlarca kişinin seveceği filmler ve şarkılar üretip dağıtımını yapabilmektedir. Eğer ortak kültürel değerler ve ritüeller olmasaydı tüm bunları yapmak ne denli zor olurdu bir düşünün. Hiç sohbetin olmadığı bir iş toplantısı düşünün. Azap verici derecede sıkıntılı böyle bir durumda, karşınızdak insanları hiç tanımadan birşeylerin üstesinden gelmek çok 73
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
zor olurdu. Ortak kültür işleri kolaylaştırır, gündemi belirler, kabul edilebilir olanla olmayan konusunda sınırlar koyar. Nispeten büyük olan beyinlerimizle biz insanların yaptığı en önemli şeydir ve muhtemelen türümüzün parlak bir başarısıdır.
Kültür Nedeniyle Bölünmek
Yine de, tolumda pek çok anlaşmazlık mevcuttur ve kültürel farklılıklar pek çok çatışmanın merkezinde yer almaktadır. Din ve gelenek farklılıkları savaşlara neden olmuştur. Bazı yörelerde kıyafetiniz veya konuştuğunuz dil nedeniyle vurulmanız mümkündür. Durkheim iyimser şekilde toplumu bir organizmaya benzetse de, Marx bunu fazla iyimser bulurdu. Marx’a göre herkesin iyiliği açısından birarada çalışmak iyi birşeydi, ancak, Marx’a göre pek çok insan herşeyi kontrol eden şanslı bir azınlığın menfaati için çalışmaktaydı. Marx’a göre din bir uyuşturucudur ve insanları sakinleştirerek mevcut durumu sorgulamaları konusunda cesaretlerini kırar. Bu mantıkla bakarsak, hakim kültürün de “uyuşturucu” olduğu düşünülebilir. Diğer sosyologlar, kültürel farklılıkların yapısal farklılıkları pekiştirebileceğini ve hatta güçlendirebileceğini belirtmiştir. Pierre Bourdieu’ye göre yapısal ayrıcalıklara (daha fazla varsıllık, daha iyi işler) sahip olanlar, kültürü, daha az şansa sahip olanların bu ayrıcalıklar üzerinde hak talep etmesini önleyen bir yol olarak kullanabilirdi. Ne kadar nitelikli olursanız olun, yüksek maaşlı işlerin pek çoğuna yaptığınız başvurularda şiveniz, yanlış marka takım giymeniz veya güzel sanatlardan anlamıyor oluşunuz aleyhinize olur. (Kültürel sermayenin sosyal tabakalaşmadaki payı konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. 8. Bölüm) Fakat kültürel ayrılıklar sadece sınıf ayrılıkları değildir. Bazen çok benzer yapısal durumlarda olmalarına rağmen kültürel farklılıklar insanları bölmektedir. Bazı yörelerde farklı etnik gruplar birbiriyle karışmaz. Farklı sosyal grupları vardır ve içiçe yaşasalar, benzer işlere sahip olsalar ve benzer zorluklarla yüzyüze olsalar bile, birbirlerine şüpheyle bakarlar. Bu zorluklar, kültür nedeniyle bölünmemeleri durumunda birlikte çalışarak üstesinden gelinebilecek zorluklardır.
6. Bölüm: Mikro Sosyoloji: Hayat bir Oyun ise Kuralları Nedir?
Yani kültür bizi bazı açılardan birleştirir ve diğer bazı açılardan ise böler. Kısacası kültür önem taşımaktadır.
74
75
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Bu Bölümün İçeriği:
-Toplum paradoksunun incelenmesi -Rasyonel ve irrasyonel seçimler yapmak -Hayat sahnesine çıkmak: sembolik etkileşimcilik Günümüzde sosyologlar, büyük gruplardaki önemli tarihsel eğilimleri ve çatışmaları araştırmaktadır, bununla birlikte pek çok sosyoloğun ilgisini ise, toplumda bireylerin birbirleriyle olan etkileşim şekilleri çekmektedir. Bireylerin birbiriyle olan etkileşiminin araştırılması mikro sosyolojiyi oluşturur. İçinde yaşadığınız toplum, sizin hayatınıza şekil ve amaç kazandırır, ancak aynı zamanda sınırlar da koyar. Size yol gösteren sosyal kurallarla aranız nasıldır ve onları kendi yararınıza nasıl kullanırsınız? Sizin kurallarınızdan farklı kurallara göre hareket eden biriyle karşı karşıya geldiğinizde ne yaparsınız? Toplumu anlamak, bireylerin yüzyüze olduğu tercihleri anlamaya katkı sağladığı için,toplumun nasıl işlediğini anlayabilmek amacıyla, sosyologların birey psikolojisi hakkında biraz fikrinin olması gerekmektedir. Eğer insanların eylemleri ve seçimleri bir dereceye kadar öngörülebilir değilse, o halde toplumdaki hiçbir şey öngörülemez. Sosyologlar genelde insanların ortalama olarak öngörülebilir olduğunu bulmuştur. Ancak bu durum, yaptıkları seçimlerin anlamlı olduğu anlamına gelmez. Kendi hayatınızda da farketmiş olabileceğiniz gibi, bazen insanlar öngörülebilir şekilde kafa karıştırıcıdır. Bu bölümde sosyologların bireyle ilişkili düşünme biçimleri, kişinin seçimlerini nasıl ve neden yaptığı ve bu seçimlerin toplum üzerindeki etkisi konularında açıklamalar yer almaktadır. Öncelikle temel soruna yer verilmiştir: Toplum nasıl hem dışınızda, hem de içinizde olabiliyor? Sonraki konular; insanların öngörülemezliği sorunu ve son olarak da insanların tıpkı sahnedeki oyuncular gibi toplum içinde nasıl rol yaptıklarına dair açıklamalardır.
İçinizde ve Dışınızda: Toplumun Paradoksu
Toplum içinde yer alan birey hakkında düşünmek sosyologları çok temel bir soru üzerinde düşünmeye zorlamaktadır: Toplum nedir? Siz “toplum” musunuz? Ben “toplum” muyum? Eğer ikimiz de aynı toplumda yaşıyorsak, aynı kurallar ve anlayışlarla yaşıyoruz. Peki kuralları kim koydu? Onları değiştirmekten kim sorumlu? Biz değilsek, kim? Bireyin gözünden bakıldığında toplum pek çok açıdan bir paradokstur. Hem içinizdedir (normlar, kurallar ve kanıksadığınız varsayımlar) hem de dışınızdadır (bunları size başkaları öğretir ve hoşunuza gitse de gitmese de size empoze edilmeye devam ederler). Bu kısımda “sosyal olgular”ın bireysel davranışların sonucu olduğu ve sosyal bilgilerinizin farklı şartlarda size bir araç kutusu olarak nasıl hizmet edebileceği konuları yer almaktadır. Sosyal Olgular: Bizi Oluşturan Parçaların Özeti 76
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME 3. Bölümde Emile Durkheim’ın sosyologları sosyal olgular üzerinde odaklanmaya teşvik ettiğini açıklamıştım. Bu olgular, toplumla ilgilidir, o toplumdaki herhangi bir birey ile ilgili değildir. Sosyal olgu tanımı gereği toplum için geçerlidir ve sizin hakkınızda birşey söylemez. Yoksa söyler mi? Siz kendi toplumunuzun bir parçasısınız. Davranışlarınız ve inanışlarınız da toplumu tanımlayan şeyin bir parçasıdır. Eylemleriniz toplumunuza özgü olguların oluşmasına yardımcı olur ve inanışlarınız hem toplumun norm ve değerlerini etkiler ve hem de onlardan etkilenir.
Kolektif olgular: Diğer Herkes Gibi Olmanız Gerekmez... Fakat Öylesi Daha Kolaydır
Kolektif olgu çok sayıdaki küçük şeylerin özeti halindeki olgudur. Sosyoloji bağlamında kullanıldığında, “kolektif olgu” terimi çok sayıdaki insanın yapmakta olduğu şeyin kapsamlı bir tarifidir. Kolektif eğilim bir kolektif olgunun zaman içinde nasıl değiştiğini gösterir. Aşağıdaki kolektif olgular günümüzde pek çok toplum için geçerlidir, sizin toplumunuz için de geçerli olabilir: -Evlilikler: Tüm evliliklerin yaklaşık yarısı boşanmayla sonuçlanmaktadır. -İşler: İnsanlar genellikle iş yaşamları boyunca birkaç farklı işte çalışmaktadır. -Müzik zevkleri: Çoğu insan klasik müzik dinlemez. Bununla birlikte, toplumunuzla ilgili bu olguları bilmek bana sizin hakkınızda hiçbir şey ifade etmez. Geçmişiniz veya ileride yapacağınız tercihler hakkında birşey söylemez. Bu olgular sizin hayatınızı tanımlamaz. Ancak onu etkiler. İyi veya kötü, toplumunuz hakkındaki bu kolektif olgular sizin hayatınızı son derece etkilemektedir. Hayatınızı, farklı bir toplumda olabileceğinden daha farklı bir hale getirir. Toplumla ilgili olguların genel anlamda sizin hayatınızı nasıl etkilediğini anlamak için, aşağıdaki hususlar üzerinde düşünün: -Evlilik: Evlilik kararı alırken, toplumunuzda evliliğin genellikle daimi olmadığının bilincinde olarak bu tercihi yaparsınız. Bu, evliliğin hafife alındığını anlamına gelmez. Ancak, işler yolunda gitmezse ve ayrılmaya karar verirseniz, bu deneyimi yaşamış çok sayıda arkadaşınızın yanınızda olacağı anlamına gelir. Bilinçli veya bilinçsiz şekilde, boşanmanın toplum tarafından kabul edilir olması riskli bir evlilik kararı alacak şekilde sizi etkileyebilir. -İş: Benzer şekilde, bir işe girerken, kalıcı olacağını düşünmezsiniz (ve düşünmemelisiniz). Öyle de olabilir, ancak norm bu değildir. Gelecekte geri çevrilmeyecek başka iş fırsatlarına sahip olacağınızı düşünürsünüz. Yani hayat boyu sürecek bir iş aramaz, sadece birkaç yıl için faydasını göreceğiniz bir iş arasınız. -Müzik: İstediğiniz müziği dinleyebilirsiniz fakat klasik müzik dinlemeyi seçerseniz çevrenizdekilerin çoğuyla bu konuda sohbet edemezsiniz. Televizyon programlarından diş hekimi muayenehanesine, gece klüplerine kadar her yerde, pop, rock gibi müzikler duyarsınız. Klasik müzik dinliyorsanız, bu durum olağandışıdır. İnsan77
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
ların sizin hakkınızda belli varsayımlar yapmasına neden olur. Bu nedenle bu tür müzik dinlememeyi veya sadece kendi başınızayken dinlemeyi seçebilirsiniz. Diğer taraftan ise, belli bir izlenim bırakmak istiyorsanız, bilerek ve belli ederek klasik müzik dinlemeyi tercih edebilirsiniz.
gerekebilir. Bu nedenle toplumda yaşamak kafa karıştırıcı, sinir bozucu ve hatta tehlikeli olabilir.
Normlar, Değerler ve Yasalar
5. Bölümde “yapı”dan “kültür”e uzanan sosyal anlayışlar ve uzlaşımlar bütünselliği açıklanmaktadır. Bu bütünsellik boyunca hayatınızı şekillendiren normlar ve değerler yer alır. Bu bütünselliğin “yapı” ucunda ekonomik sistemle ilişkili kurallar ve ülke yasaları vardır. Bunlar sıkı ve hızla uygulanan kurallardır. Yasalar, önemli görüldüğü için yazılı ve resmi hale getirilmiş sosyal normlardır. Bunları ihlal etmeniz halinde cezalandırılırsınız. (Suç ve sapkınlık hakkında daha fazla bilgi için bkz. 11. bölüm) Örneğin şunları yapamazsınız:
Sosyolog Ann Swidler kafanızda yer alan bütün kültürel bilgiyi ifade etmek üzere Kültürel Araç Kutusu terimini ortaya atmıştır. Bu bilginin tümünü her zaman kullanmazsınız fakat gerektiğinde kullanıma hazır şekilde durur. Bazı sosyal normlar oldukça kanıksandığı için başka türlü davranmak durumunda kalmazsınız, bazı normlar ise yerine göre değişiklik gösterebilir. Farklı şartlarla ilişkili normları ve değerleri bilirseniz, birçok durumda uygun şekilde davranabilirsiniz. Örneğin: -İşyerinde takım elbise giyiyor ve konuşmanıza dikkat ediyor olabilirsiniz, fakat iş sonrası softbol oyunu için tişört ve kot pantolon giyer ve rahatça bira içip küfredebilirsiniz. -Bir kartviziti ABD’de tek elinizle, fakat Çin’de iki el ile almayı bilmelisiniz.
-Kendi para birimini oluşturmak ve bununla alışveriş yapmayı ummak. -Kendinize bir iş vermek veya mevcut olmadığı halde başkasının vermesini beklemek. -Yasaları çiğneyip ceza almamayı beklemek. “Kültür” ucunda ise yasalarda yazılı olmayan fakat yine de gerçek olan normlar ve değerler yer alır. Örneğin: -Güncel moda ve tarzlar; örneğin sandaletlerle çorap giymenin uygun olup olmaması -Dini prensipler ve törenler; örneğin Bar Mitzva töreni veya çocukların vaftiz edilmesi -Sosyal gelenekler; örneğin ulusal bayramlarda havai fişek gösterisi Bu normlara uymak zorunda değilsiniz fakat uymazsanız bu davranış çevrenizdekilerin kafasını karıştırabilir ve hatta kabalık olarak görülebilir. Bunlar haksızlık gibi görünebilir, çünkü bu kuralların hiçbirini siz koymadınız. Ekonomik gerçekler en büyük şirketlerin bile kontrolünün ötesindedir. Yasalar belli yasa koyucular tarafından dayatılıyor olabilir, ancak normalde onaylanmaları için büyük çapta kabul görmeleri gerekir. Moda trendleri ise popüler kişiler tarafından başlatılabilir, ancak hiç kimse, birşeyi tek başına moda haline getiremez. Sosyal normları tek bir kişi oluşturmaz, fakat her birey bunlara uymak ve uymayanların farkına varmak suretiyle, normların sürekliliğine ve güçlenmesine katkı sağlar. Eğilimlere uymamayı deneyebilirsiniz fakat şüphesiz ki dirençle karşılaşırsınız.
-Caz gösterisinde etkileyici bir solo sonrasında yüksek sesle tezahürat ve alkış yapılabileceğini fakat bir orkestra performansı sonrasında yapılmayacağını biliyor olmalısınız. Bu farklı sosyal koşullara uyum sağlama yöntemini ifade etmek için Kod Değiştirme terimi kullanılır. Eğitim sosyoloğu olan Prudence Carter, şehir merkezinde yaşayan gençlerle görüşmüş ve öğretmenlerinin ve mahallelerindeki akranlarının yanında ayrı ayrı nasıl konuşulacağını ve giyinileceğini bilmekle, okulda ve evde başarılı olabildiklerini bulmuştur. Bu tür kod değiştirmeyi herkes belli bir ölçüde yapar. Fakat pek çok farklı durumda nasıl en iyi şekilde yapılacağını bilmek çok büyük bir avantajdır. İşin sırrı bütün bu farklı rollerin üstesinden gelmektir. İşte toplum paradoksunun bir parçası: Nasıl davranacağınızı seçme özgürlüğüne sahipsiniz, fakat sosyal altyapınız hem hangi davranışları iyi bileceğinizi belirler hem de hangilerini seçeceğinizi etkiler. Muhtemelen size; “Kendin ol!” denmiştir. Fakat kim olduğunuz büyük ölçüde toplumunuzdan kaynaklanır. Ayrıca “kendin olmak” bir sosyal durumdan diğerine değişiklik gösterir. İşyerindeki takım elbiseli halinizi ve evde televizyon karşısındaki eşofmanlı halinizi düşünün, hangi durumda daha çok “kendiniz”siniz? Bazı sosyologlar daha da ileri giderek “kendin olmak” fikrinin sadece sosyal bir durumda anlamı olduğunu ileri sürüyor. “Kim olduğunuzu” düşündüğünüzde, gerçekten düşündüğünüz şey çevrenizdeki insanlara ne kadar benzediğiniz ve onlardan ne kadar farklı olduğunuzdur.
Hayatınız eğilimler, normlar, değerler ve yasalarla şekillenir. Peki ne yapacağınızı bilmediğinizde ne yapmalısınız? Günümüzde toplumlar çeşitlilik içermektedir ve günlük yaşamınızda kendine özgü normları olan farklı sosyal ortamlardan geçmeniz
Bir arkadaşımın oğlu yakın zamanda ulusal futbol liginde bir takımda oynamaya başladı. İlk maçında başka bir şehirdeki rakip takımın stadyumunda oynayacaktı. Arkadaşım ve kayınbiraderi üzerlerinde oğlunun ve takımın ismi yazılı formalarıyla rakip takımın şehrine gittiler. Stadyuma yaklaştıklarında rakip takımın taraftarlarıyla karşılaşmışlar. Taraftarlar tarafından yuhalanmış ve tehdit edilmişler. Kayınbiraderi sakinleştirmeye çalışmış fakat işe yaramamış. Arkadaşım neredeyse otele geri
78
79
Araç Olmayın, Sosyal Repertuarınızdan Bir Araç Kullanın
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME dönüp oradan izlemeyi düşünmeye başlamışken, yine de ikisi yollarına devam edip yerlerine güvenli şekilde ulaşmışlar.
DİKKAT
Bu hikaye sosyal normlara uymamanın ne kadar riskli ve hatta tehlikeli olabileceğini gösteriyor. Bir takımı desteklemek, yasalara aykırı değildir, aslında bunu yapan birini engellemeye çalışmak yasaya aykırı olmalıydı. Arkadaşım kendini misafir takım için tezahürat yapmanın, sosyal normları çiğnemek olarak görüldüğü öyle bir durumda bulmuş ki, ciddi şekilde yaralanmış olabilirdi.
Rasyonel ve İrrasyonel Tercihler
Herhangi bir anda, elinizde tercihler vardır. Bu tercihler sosyal normların içinde ve dışındadır. Sosyal normları anlamak sosyologların en iyi yaptığı işlerden birisidir. Büyük gruplar hakkında veriler toplamak ve yüzlerce veya binlerce insan hakkındaki kolektif kararları anlamak sosyolojinin özüdür. Durkheim’a göre sosyolojinin tüm yapması gereken buydu. Diğer sosyologlara göre ise, bir sosyolojik teori, eğer sosyal olguların birey seviyesinde nasıl gerçekleştiğini açıklayamıyorsa, eksik bir teoridir. Bir sosyal olgunun (örneğin, bir ülkenin dini karakteri) bir diğerini (örneğin, o ülkenin intihar oranları) doğrudan etkilediğini düşünmek elverişli olabilir, ancak işin aslı şu ki, sosyal olgular bireyleri etkilemek suretiyle birbirini etkilemektedir. İspanya belli bir intihar oranına sahip olmaya “karar vermez”. İspanyol bireyler intihar edip etmemeye kendileri karar verir. Emile Durkheim, tamamen sosyal olgulara odaklandığı için, bir sosyal olgunun (din, ekonomi, savaş)neden bir bireyin intihar etme olasılığını arttırdığı, dolayısıyla ülkenin intihar oranlarını etkilediği ile ilgili teoriler önermiştir. Sosyologların psikolog olmaları gerekmez, fakat insanların tercihlerinin altında yatan nedenler konusunda biraz fikirlerinin olması gerekir.
Rasyonel Tercihler Yapmak veya En Azından Yapmaya Çalışmak
Toplumda bir insanın nasıl veya neden seçimler yaptığını anlamak için, herkesin kendi kararlarında rasyonel olmayı en azından denediği varsayımıyla işe başlamak akıllıca olur. Bunun ardından, insanların yaptıkları seçimlerde sıklıkla nasıl ve neden mantıksız gibi göründüğünü ele alabilirsiniz. Aşağıdaki kısımlarda sosyologların ve ekonomistlerin rasyonel tercih teorisi o(veya bazen; rasyonel eylem teorisi) olarak nitelendirdiği teorinin farklı durumlarda nasıl işlediğine dair açıklamalar yer almaktadır.
Rasyonel Tercih Teorisini Anlamak
Sosyoloji ve psikolojinin yanısıra, insan davranışını araştıran bir başka bilim dalı da ekonomidir. Yüzyıllardır ekonomistler insanların kendileri için en iyi olacağını hissettikleri tercihleri yapan rasyonel yaratıklar olduğu varsayımı altında çalışmışlardır. Rasyonel tercih kavramının temel ilkesi budur. Pek çok ekonomist ve sosyolog açısından insanın bireysel davranışını anlamanın en iyi yol budur. Ekonomistlere ve sosyologlara göre, bir bireyin davranışlarının anlaşılmaz gibi göründüğü durumlarda bile, bu eylemlerin arkasında muhtemelen kendine hizmet eden bir dürtü vardır. Bu bakış açısıyla insan davranışını anlamak, insanların, yaptıkları tercihlerden fayda 80
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME sağlayacaklarına ne şekilde inandığını anlamaktır. Ekonomi açısından bakıldığında bunun anlamı ortadadır: İnsanlar en yüksek faiz oranına sahip tasarruf hesabını seçecektir, veya en düşük fiyatı teklif eden satıcıdan alışveriş yapacaktır, en azından böyle yapmaları beklenir. Ancak gerçek hayattaki tercihler, hatta basit ekonomi konularıyla ilgili kararlar çoğu zaman bu kadar net değildir. Diyelim ki bir araba satın alacaksınız. Pazarlık yapmayı düşünürsünüz, ancak tabi ki alabileceğiniz en ucuz arabayı almayacaksınız! Bir arabada ihtiyaç duyduğunuz bazı özellikler söz konusu. Ve tabi ki bu özellikler, daha pahalı arabalarda bulunacaktır. Diyelim ki 25.000 dolar için, satın alabileceğiniz pek çok farklı araba mevcuttur. Çeşitli seçenekler arasında aşağıdaki özellikleri göz önüne almanız olasıdır: -İkinci el arabaya kıyasla yeni bir araba sahibi olmanın sizin için önemi nedir? -Çok güvenilir bir araba mı yoksa performansı çok yüksek bir araba mı tercih edersiniz? -Arabanızın yakıt verimli ve çevre dostu olması sizin için ne derece önemli? -Arabanın sizin ülkenizde üretilmesi sizin için önemli mi? İthal bir araç yerine yerli araca daha fazla para öder misiniz? -Arabanın görünüşü önemli mi? Önemliyse, hangi renk veya modeli istersiniz ve bunun için fazladan ne kadar ödersiniz? Bu zor bir karar ve herhangi bir fiyat aralığında sizin istediğiniz özelliklerin hepsine sahip bir araba bulamayacaksınız. Fakat rasyonel tercih ilkesine inanan sosyal bilimciler yukarıdaki tüm soruların cevaplarını bildiğinizi ve araba satın almaya gittiğinizde ihtiyaçlarınızı karşılamaya en yakın arabayı alacağınızı savunuyorlar.
Rasyonel Tercihin Finansal Olmayan Kararlara Uygulanması
Peki ya ekonomi alanına girmeyen ve parayla ilgili olmayan kararlar da rasyonel midir? Pek çok ekonomist ve sosyolog öyle olduğuna inanmaktadır. Romantik ilişkileri ele alalım. Görünen o ki; partnerinizi “seçmezsiniz”. İlişkiniz öylece “başlar”. İşin aslı, eğer evliliklerin ebeveynler ve aileler tarafından ayarlandığı bir toplumda yaşamıyor iseniz, kiminle evleneceğiniz konusunda bir seçeneğe sahipsiniz. İnsanlar “senin gibi birini arıyordum” veya “bana randevu teklif edeceğini umuyordum ve teklifini kabul edeceğimi biliyordum” gibi şeyler söyler. Tıpkı araba konusu gibi, insanlar romantik partnerde aradıkları özelliklere dair tercihlere sahip olabilir. -İşi sizinkine benzeyen birini mi yoksa işi tamamen farklı olan birini mi istersiniz? -Ne kadar para kazandığının sizin için önemi var mı? (Dürüst olun!) -Eğitim derecesinin veya hangi alanda eğitim aldığının sizin için önemi var mı? 81
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
-Fiziksel çekicilik sizin için ne derece önemli? (Yine lütfen dürüst olun!) Saç rengi veya boy gibi özellikle önem verdiğiniz özellikler var mı?
ne aykırı dört önemli durum incelenmektedir. İnsanların tercihleri gerçekten de akla uygun mu?
-Partnerinizin sizin dini inancınızdan olması veya aynı bölgeden gelmesinin önemi var mı?
1. Durum: Bazen İnsanlar Vasat Tercihler Yapar
-Parnerinizin sizinle aynı ırktan olmasının veya aynı etnik altyapıya sahip olmasının önemi var mı? -Partnerinizin arkadaşlarının ve ailesinin kim olduğunun sizin için önemi var mı? -Partnerinizin boş zaman faaliyetlerinin sizin için önemi var mı? Sizinkilere benzer olması önemli mi? Elbette ki böyle şeyler önemlidir. İnternetteki çöpçatanlık siteleri bu sayede hayli yüksek başarı oranıyla insanlara partner bulabilmektedir. Rasyonel tercih teorisyenleri herşeyi çözmüş gibi görünüyor. Aşk ve evlilik gibi mahrem ve kişisel konularda bile insanlar maksimum faydayı sağlayacak rasyonel tercihler yapmaktalar. Peki rasyonel tercih teorisi kötü kararları da açıklayabilir mi? Sanatsal Arabalar Rasyonel tercih teorisyenlerinin uğraşlarından birisi insanların aşk ve evlilik gibi kişisel kararlarının ne kadar rasyonel olduğunu anlamak ise, diğer bir uğraşları da insanların neden sanat eseri satın aldıklarıdır. Duvara asmanın dışında çok az amaca hizmet eden boyalı bir beze insanlar neden değer verir? Anlaşılan o ki sanatçının kim olduğu bu değerin belirlenmesi konusunda öneme sahip. Sosyolog Joel Podolny ve Marya Hill-Popper otomobil piyasasını araştırdılar ve pahalı otomobil piyasasında alıcı ve satıcıların arabalardan tıpkı sanat eseri gibi bahsettiklerini ortaya çıkardılar. Tıpkı sanat eserleri gibi arabalar için de önemli olan tasarımı kimin yaptığı, hangi firma tarafından üretildiği ve arabanın konseptiydi. Tam tersine nispeten ucuz bir araba satın alırsanız oturup da satıcıyla modelin geçmişi ve şeceresi hakkında konuşmazsınız. Arkadaşım Paul eski ve döküntü arabasını 500 $ fiyatla satışa çıkarmıştı. Arabayla ilgilenen birinden karmaşık soruların yer aldığı bir e-posta almıştı. Paul şöyle cevap vermeyi düşünmüştü: “İlk sorunuzun cevabı:Beş yüz dolar. Diğer sorularınızın her birinin cevabı: Beş yüz dolar.”
Kötü Tercihler Yapmak
İnsanlar mantıklı tercihler yaptığında, rasyonel tercih teorisi çok şey ifade ediyor. Peki yapmadıklarında? İnsanlar sıklıkla kendi çıkarlarına uymayan tercihler de yapıyor. Bu durum insanların rasyonel tercihler yaptığına inanan ekonomistler ve sosyologlar için bir sorun teşkil etmiyor mu? Ergenlik yıllarımda, ebeveynlerim sık sık benim rasyonelliğimi sorgulardı. Örneğin, bir arkadaşımla birlikte Minnesota’da eyaletlerarası otobanda yolun yarısını bisikletle katetmeyi denediğimde sorgulamışlardı. Ancak insanların bazen mantıksız kararlar aldığını ilk kez onlar fark etmemişti. Kitabın bu kısmında rasyonel tercih teorisi82
Vasat tercih nedir? Bunun anlamı insanların bazen en iyi (en uygun) olmayan tercihler yapmasıdır. İyi bir tercih yapmak amacıyla gereken bilgiyi toplamak için zamana ihtiyaç vardır. Yandaki bayide daha iyi bir seçim dururken, bir bayiden araba satın alabilirsiniz. Bu pek de rasyonel sayılmaz. Yoksa sayılır mı? Rasyonellikle ilgili bu bakış açısı sınırlı rasyonellik olarak adlandırılır. Yani, toplamaya zaman bulduğunuz bilgilere dayalı biçimde mümkün olan en iyi tercihi yaparsınız. Hiç kimsenin sonsuz zamanı yoktur ve iyi bir seçim yapmak için gerekli bilgileri toplamak zaman alır. Alışveriş veya kariyerle ilgili veya eş seçimi gibi tercihlerinizde, vermeniz gereken kararlardan birisi tüm seçeneklerinizi öğrenmek üzere zamanınızın ne kadarını harcayabilecek oluşunuzdur. Belki bütün haftasonunu birkaç otomobil bayisi ziyaret ederek geçirdiniz ve seçtiğiniz araba da mevcut seçeneklerin içindeki en iyi pazarlıktı. Bir sonraki bayiye gitmiş olsanız belki daha uygun birşey bulabilirdiniz. Fakat bu durumda neden bir diğer bayiyi de ziyaret etmeyesiniz? Ve bir diğerini daha..Bir noktada, iyi bir tercih yapmak için yeterli vakti harcadığınıza karar vermeniz gerekir. İşte nihayet arabanıza kavuşacağınız bir yer!
2. Durum: Bazen İnsanlar Bilerek Rasyonel Olmayan Tercihler Yapar Peki ya rasyonel davranmadığınızın farkındaysanız?
Tüm dünyada milyonlarca insan kumarhanelerde, şans oyunlarında ve bahisçilerde milyarlarca dolar para harcamaktadır. Kazanma olasılığınız var olsa da muhtemelen kaybedeceksiniz, yine de oynarsınız. Peki neden? Eğlenmek amacıyla bunu yapmayı ve harcadığınız paranın bu eğlencenin karşılığı olduğunu düşünebilirsiniz. Yine de çoğu insan olaya bu şekilde bakmıyor. Kaybedeceklerini bile bile, kazanmak için oynuyorlar. Peki bunu neden yapıyorlar? İnsanlar bazen öngörülebilir şekilde mantıksız davranır. Sosyal bilimciler mantıksız kararlar vermek üzere insanları kandırmanın mümkün olduğu bazı yöntemleri ispatlamıştır: -Psikologlar insanların düzensiz ödül yapılarına tahmin edilebilen şekilde cevap verdiğini keşfetti. Bu nedenle bir kumar makinesi para bozdurma makinesinden daha bağımlılık yapıcıdır. Bir dolarınızı para bozdurma makinesine attığınızda dört çeyreklik alacağınızı bilirsiniz. Bunun nesi eğlenceli? -Ekonomistler insanların kısa vadedeki ödülleri uzun vadeli olanlara göre daha değerli bulduğunu keşfetmiştir. Şimdi alacağınız 20 dolar, sizin için bir ay sonra alacağınız 25 dolardan daha değerli olabilir. Kredi kartı firmaları bu ilkeyi bilmektedir ve uzun vadeli ödemeyle ikiye katlanacak olan, büyük miktarlardaki acil nakit teklifleriyle başarı sağlamaktadır. -Pazarlama uzmanları çağrışım yoluyla insanların kararlarını etkilemeyi bilmektedir. Belli bir içeceği ünlü birinin içtiğini görmek, tüketicinin gözünde içeceğin değe83
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME rinin artmasını sağlayabilir. Tüm bunlar insan davranışının mantıksızlıklarıdır. Ancak en azından bilinen mantıksızlıklardır. İnsan davranışıyla ilgili teorilere yerleştirilmeleri mümkündür; insanlar rasyonel olmadıklarında bile, genellikle hala oldukça öngörülebilir durumdadırlar.
Aklı Yıldızlarda, Ayakları Yerde
Isaac Asimov pek çok konuda kitaplar yazmış çok zeki bir insandı. Ancak anlamsız şekilde, uçak korkusu vardı. Karayolunda ölme olasılığının uçakta ölme olasılığından fazla olduğunu muhakkak ki biliyordu. Fakat uçağa binmesi gereken durumlarda uzun mesafeleri arabayla katetmiştir. Isaac Asimov gibi insanlar sosyal bilimciler için bir sorun teşkil eder mi? Bir yandan, böyle bir hikaye insanları akıl sır ermez hale getiriyor. Diğer yandan ise, Asimov bir istisnadır ve çoğu insanın böyle bir korkusu yoktur. Sosyologlar kendilerinin “rasyonel tercih” teorisine inandıklarını düşünse de düşünmese de, sosyolojinin tümü ortalama olarak insan davranışının tahmin edilebilir olduğu varsayımına dayanır.
3. Durum: Duygular
Bütün bu “tahmin edilebilirlik” ve “rasyonel tercih” sözleri insanları bilgisayar gibi gösteriyor. Peki ya duygular? İnsanlar şöyle şeyler yapmıyor mu?: -“Akla uygun olmasa” bile, aşk için evlenmek -Sonuçlarını düşünmeden öfkeyle hareket etmek -Duygusal ihtiyaçlarını tatmin etmek için aşırı yemek -Para veya diğer tür destekler için yapılan duygusal yakarışlara yanıt vermek -Başına gelen birşey nedeniyle çok üzüldüğünde çalışmakta zorlanmak Duyguları hesaba katmadan insan davranışını anladığını kim iddia edebilir ki? Rasyonel tercih teorisine inanan bir ekonomist veya sosyolog, kararlarımızda duyguların göründüğünden daha az rol oynadığını söyleyerek bu duruma cevap verebilir. Örneğin filmlerde ve tiyatro oyunlarında talihsiz aşıklar türlü tuhaflıklara rağmen aşklarının peşinden koşsa da, gerçekte insanlar pek çok ortak özelliğe sahip iş veya sınıf arkadaşlarına aşık olur. Duygular genellikle rasyonelliği izler (tuhaf biçimde, bu durum inançlar ve eylemler için de geçerlidir; insanların inançları çoğu zaman eylemlerini takip eder). İnsanlar bazen hislerine kapılsa da, sosyal bilimciler insanların ortalama olarak rasyonel veya en azından öngörülebilir biçimde davrandığını gözlemlemiştir. Psikolojik açıdan bakıldığında ise, güçlü duyguların neden olduğu aşırı derecede akla aykırı durumlar psikolojik bozukluklarla ilişkili olabilir. Bunlar bilinen nedenlerle ortaya çıkan ve genellikle ilaç ve terapi ile tedavi edilebilen bozukluklardır.
84
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME İnsanlar duygularının kendilerini alt ettiğini, kendilerine veya başkalarına zarar vermelerine neden olduğunu anladığında, genellikle bu mantıksızlıkla başa çıkmaya ve işleri yoluna koymaya çalışırlar.
4. Durum: Özgecilik
Özgecilik, cömertliğe karşılık gelir. Karşılık beklemeden bir hizmet veya hediye teklif ettiğinizde, bu durum katışıksız özgeciliktir. Küçük bir karşılık için (örneğin bir tişört veya kucaklaşma) birşey önerdiğinizde, saf haliyle olmasa da, bu da özgeciliktir. Bu tür bir toplum yanlısı davranışın varlığı rasyonel tercih teorisinin zayıf noktası olabilir. Elbette ki insanların çoğu Rahibe Teresa değil ve birşeyler verdiğimizde karşılığında başka şeyler alırız. Örneğin: -Müzeye veya üniversiteye önemli bağış yapan birisi binalardan birine ismi verilerek karşılık görebilir, veya yönetim kurulunda kendisine yer verilerek önemli sosyal ve mesleki bağlantılara sahip olması sağlanabilir. -Sevgilinize doğum günü armağanı verdiğinizde, size daha bağlanmış hissetmesine neden olabilir ve böylece ilişkinizde güvence sağlamış olursunuz. -Bir kuruluşta gönüllü olarak yer aldığınızda önemli deneyimler ve sosyal prestij kazanırsınız. Ayrıca eğleniyor da olabilirsiniz, veya o kurumdan bedava hizmetler veya ürünler alıyor olabilirsiniz. Yine de insanlar sıklıkla rasyonel tercih perspektifinden anlaşılması güç olan özgeci davranışlar sergiler; isimsiz bağışlar yapar, ölümcül hastalığı olan yakınlarının yanında kalır, çok az kişinin gördüğü veya takdir ettiği hizmetler ağır görevler alır. Aslında, bazı sosyologlar toplumda huzurlu ve yapıcı şekilde yaşamak için fedakar davranışların gerekli olduğunu savunmaktadır. Herkes elde edeceği şeyin karşılaşacağı cezadan üstün olacağı durumlarda canının istediğini yapsaydı, toplum çökerdi. Her dükkan sahibi her bir müşterinin fırsat bulduğunda hırsızlık yapacağını varsaymak zorunda kalsaydı, veya otobanda kalabalık bir şeritte hiçkimseye yol verilmeseydi neler olurdu bir düşünün. Herkes sadece menfaatine göre hareket etseydi, hiçbir polis gücü böyle bir toplumu bir arada tutamazdı. Peki insanlar neden böyle davranmıyor? Durkheim’e göre toplumu birarada tutan ortak normlar ve değerlerdir. Toplum sadece daha yükseğe çıkmak için bir başkasının sırtına çıkmak değildir. Toplum hedeflere birlikte ulaşmak üzere işbirliği yapmak demektir. insanlar toplum normlarını öylesine içselleştirir ki, her tür bencil dürtünün aksi yönde hareket ederler. Böylece toplum herkesin yararına olacak şekilde işler. Bir insanın yaptığı tercihleri anlamak için, o insanın geldiği toplumu anlamak zorundasınız.
UNUTMAYIN
Bu soru özellikle etkin bir yönetim tasarlamak isteyen insanlar ile ilgili: İnsanların 85
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
toplum yararına olan hangi davranışlarına bel bağlayabilirsiniz, ve insanları bunları yapmaya mecbur etmek için neye ihtiyacınız var? 13. Bölümde bu konu ayrıntılı olarak ele alınmaktadır.
orge Herbert Mead’dir. Mead, sosyal hayatın bir oyun gibi olduğunu belirtmiş ve çocuklar arasında oynanan düzenli oyunların sosyalleşmenin çok önemli bir parçası olduğunu savunmuştur. (Sosyalleşme hakkında ayrıntılı bilgi için, bkz. 5. bölüm)
Birader, Fazla Patatesin Var mı?
Örneğin bir beyzbol oyununda, farklı pozisyonlar vardır. Her pozisyonun amacı bellidir ve bu amaca sadece belli şekillerde ulaşılabilir. Vuruş yapan oyuncunun amacı topu iç sahanın dışına göndermektir. Ancak, topu tutan oyuncunun elindeki topu kapıp oraya doğru koşamazlar, sopa ile topa vurmaları gerekir. Atıcının işi de, vuran oyuncunun topa vurmasını engellemektir. Ancak, atıcının topu elinde tutmaya çalışmasına izin verilmez. Topun atıcı plakasına fırlatılması gerekir.
Güney Pasifik’teki Trobriand adası yerlilerinin tatlı patates değiş-tokuşu, antropolog Bronislaw Malinowski tarafından araştırılmış ve hediye vermenin bir toplumu nasıl birleştirdiğinin klasik örneği haline gelmiştir. Bu adada belli zamanlarda erkekler kız kardeşlerine ve kız evlatlarına büyük bir törenle tatlı patates sunmaktadır. Bu patatesler çürüyene kadar özel yerlerinde sosyal bağın bir sembolü olarak saklanmakta, yenilmemektedir. Peki büyük bir yiyecek israfı olduğu halde bu değiş-tokuş neden yapılmaktadır? Bu törenin amacı, toplumsal bağları görünür kılmak ve bireylerin birbirine karşı olan yükümlülüklerini hatırlatmaktır. Bir hediye bazen gerçek bir değere sahiptir (mezuniyette aldığınız 50 dolarlık çek gibi), bazen de sadece hediyedir (almış olduğunuz o tuhaf küçük seramik figür gibi). Her iki hediye de toplumda büyük öneme sahiptir.
Sembolik Etkileşimcilik: Hayat bir Sahnedir
Sembolik etkileşimcilik bireysel insan etkileşiminin kendi sosyal bağlamında araştırılmasını tanımlamak için kullanılan bir terimdir. “Sembolik” sözcüğü insanların toplum içinde birbirleriyle işaretler ve semboller yoluyla etkileşimde bulunması olgusunu işaret eder. Bunlar kelimeler, jestler, giyim tarzları gibi, anlamları olan sembollerdir. İnsanların belli sembollerin anlamı üzerinde her zaman fikir birliği yapmaması, sembolleri kendi çıkarına göre kullanarak her bireyin kendi sosyal hedeflerine ulaşmaya çalışması hayatı ilginç hale getirmektedir. Hayat bir sahnedir ve her birey farklı karakterleri canlandırabilmektedir. Bu karmaşık görünüyor ve öyledir de... Ancak, bireylerin arasındaki etkileşimin sosyolojik olarak incelenmesinin arkasındaki temel düşünceler hiç de karmaşık değil. Bu bölümün geriye kalan kısmında sosyologların bireysel etkileşimden ne anladığına, yüzyüze etkileşim içinde olan insanları gözlemlediklerinde neye dikkat ettiklerine yer verilmektedir.
UNUTMAYIN
Siz veya bir başkası iletişim amacıyla kelimeler, giysiler veya başka semboller kullandığında, bunların farklı kişilerce farklı şekilde yorumlanacağını göz önüne almayı bilmelisiniz. Kutsal şeylere hakaret niteliğinde şarkılar söyleyen bir müzisyen bu şarkıların bazı dinleyicileri rencide ederken bazılarının da hoşuna gideceğini çok iyi bilir.
Oyunun Kuralları
3. bölümde açıkladığım gibi, mikrososyoloji büyük ölçüde ilk Amerikalı sosyologlar, özellikle de Chicago Okulu’nda olanlar tarafından geliştirildi. Yoğun ve farklılıklar içeren metropolde birbiriyle etkileşim halindeki insanlara bakıp, insanların karmaşık sosyal durumlarla nasıl başa çıktığı hakkında bazı önemli fikirler elde ettiler.
UNUTMAYIN
Günümüzde sosyologlar “statü”lerden ve “rol”lerden bahsediyorlar. Toplumdaki statünüz beyzbol oyunundaki yerinize benzer. Diğer insanlarla olan ilişkinizi tanımlar ve belli özgürlükleri ve sorumlulukları da beraberinde getirir. Rol ise belli bir statüye eşlik eden, bir dizi önerilmiş ve gerekli davranışlardır. Statüler ve roller arasındaki ayrımı neden dert edelim? Çünkü her ikisi de durumdan duruma değişebilir. Bir şirkette farklı statüler vardır (başkan, başkan yardımcısı, müdür, memur) ve bu statüler bir aileden farklıdır (anne, baba, çocuk, büyükanne, büyükbaba). Benzer statülere sahip sosyal gruplarda, bu statüler farklı rollerle ilişkili olabilir. Bir ailede baba disiplini sağlayan biriyken, başka bir ailede bakım işlerini üstlenmiş olabilir. Bir sosyal gruptaki rolünüz, size bir dizi hedef verir ve bunlara ulaşmak için neleri yapabileceğinizi, yapmanız gerektiğini, yapmamanız gerektiğini ve yapamayacağınızı belirler. Peki farklı sosyal şartlarda farklı statüler varsa, bunlar birbiriyle uyuşmadığında ne olur? Aynı anda farklı pozisyonlarda rol almak zorunda kalırsanız? Böyle bir şey moral bozucu olsa da, koşulları kendi yararınıza olacak şekilde düzenleyerek böyle birşeyi önlemeyi deneyebilirsiniz.
Frank Abagnale: Gerçek bir Oyuncu
Steven Spielberg’in Sıkıysa Yakala (Catch Me If You Can) adlı filminde Leonardo Di Caprio’nun canlandırdığı Frank Abagnale yakalanmaktan sürekli paçayı sıyıran bir dolandırıcıdır. Bu gerçek bir hikayedir ve Abagnale uçak pilotu, doktor, avukat gibi rollerle insanları kandırmaktadır. Film Abagnale’nin sadece rol yaparak hiç ilgisinin olmadığı statülere sahip olduğuna insanları nasıl kolayca ikna ettiğini göstermektedir. Abagnale’nin hikayesi insanlardan faydalanmak üzere giyim ve konuşma gibi sosyal işaretleri kullanan birinin uç örneğidir. İş için belli şekilde giyinip yeterli ve saygıdeğer birini oynayabilirsiniz. Hoşlandığınız birini etkilemek için çok rağbet gören biri izlenimi yaratmak üzere ilgisiz rolü oynayabilirsiniz. Bu numaraların ne kadar sık işe yaradığı konusunda kendiniz bile şaşırabilirsiniz!
Rol Kesmeyi Bırak: Değişen Roller, Değişen Çerçeveler
5. bölümde bahsettiğim gibi, toplumun yapısı, mevcut olabilecek statüleri belirler ve bir toplumda herhangi biri çeşitli statülere sahip olabilmektedir.
Bu geleneğin en önemli düşünürlerinden biri, pek çok sosyoloğu etkilemiş olan Ge-
Çoğu zaman farklı statülerimizle ilişkili rollerimiz birbiriyle uyumludur. Örneğin Minesotalı olma statüm öğretmenlik statümle veya erkek kardeş olma statümle çatışmaz.
86
87
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Peki ya kızkardeşim sosyoloji sınıfıma kaydolursa? Kardeş rolümle öğretmen rolüm açısından olası bir çatışma yaşayabilirim. Bunu öngörerek, pek çok şirkette insanların aile bağı olan kişilere veya yakın arkadaşlarına yöneticilik yapmasını önleyen kurallar vardır.
eder. Sembolik etkileşimcilik teorisinin sağladığı anlayış şudur ki, toplum temel olarak insanların kafalarının içinde varolmaktadır ve her gün kendi aralarında düzenledikleri birşeydir.
Yine de her bir rol çatışmasını önlemek için kurallar koyamazsınız. Roller genellikle belirsizdir ve rolünü hatırlayıp düzgünce başa çıkmak kişiye bağlıdır. Sizi pek tanımadıkları sürece çevrenizdekiler rolünüze uygun şekilde iletişim kurmanızı bekler. Bu belirsizliği kendi yararınıza kullanabilirsiniz. Aslında, herkes bir dereceye kadar bunu yapar. Bu konuda yazdıklarıyla tanınan ve 1956 tarihli Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu kitabının sahibi sosyolog Erving Goffman, bireylerin sosyal koşullarda davranışlarını idare etme şekilleriyle ilgilenmekteydi. Fakat oyun benzetmesi yerine Goffman tiyatro performansı benzetimini tercih etmiştir. Goffman’a göre bireyin belli bir sosyal bir oluşumda belli biçimde davranması maske takmak gibidir. Çevrenizdeki insanları belli bir pozisyonda olduğunuzu inandırmak ve size buna uygun şekilde davranılmasını sağlamak için, belli bir şekilde davranırsınız. İçinde bulunulan sosyal oluşum sahnedir ve hangi karakterlerle karşı karşıya olduğunuzu belirler. Goffman, daha sonraları, sosyal koşulları tanımlamak için çerçeve terimini kullanmıştır. Tıpkı bir resim çerçevesinin insanların resimle ilgili yorumlarını etkilemesi gibi, sosyal çerçeve de insanların belli bir etkileşimle ilgili yorumlarını etkiler. Bazen koşullar zamanlama veya mekan tarafından doğal olarak çerçevelenir, fakat çoğu zaman çerçeveler insanlar tarafından belirlenir, herkes kendi çıkarına en uygun çerçeveyi uygulamaya çalışır. İşte sosyal çerçeveleri kendi yararınıza nasıl kullanabileceğinize dair bazı örnekler: -Bir yabancıdan para istemeyi düşünüyorsanız, havadan sudan konuşarak işe başlayın. Biraz muhabbetten sonra durumunuz iki tanıdık arasındaki etkileşim gibi çerçevelenir. Diğer kişi artık tanıdık rolündedir ve sosyal etkileşimin bilinen kuralları gereği tanıdıklar birbirine yardım etmelidir, oysa yabancıların böyle bir zorunluluğu yoktur.
7. Bölüm: Ağların Gücü
-Bir iş arkadaşınızın romantik anlamda size ilgisinin olup olmadığını bilmek istiyorsanız, kahve molasında size eşlik etmesini arkadaşlarından birinden isteyebilirsiniz. Kafeteryaya yürürken geçen hafta yaptığınız şeyler gibi kişisel bilgilerinizi paylaşabilirsiniz. Böylece etkileşimi ofis çerçevesinden çıkarmayı başarabilirsiniz. Bu durum romantik etkilenimle ilgili bilgilerin açığa çıkmasını daha olası hale getirir. -Girişin serbest olduğu bir müze işletiyor fakat ziyaretçilerin bağış yapmasını istiyorsanız, sergi alanlarına öylece girmeleri yerine sıraya girerek bir bankodan giriş fişi almalarını gerekli hale getirebilirsiniz. Bu konum ödeme yapılması gereken konumlara çok benzediği için, daha sık olarak bağış yapacaklardır. Yani insanlar sosyal koşulları kendi yararına çevirebilir. Peki bunu yapıyorlar mı? Önceki kısımda açıkladığım gibi, sıklıkla yapıyorlar, ancak sıklıkla da yapmıyorlar. İşte bu, toplumun paradoksudur: sen onu kontrol edersin, ancak o da seni kontrol
88
89
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME -İş arkadaşlarınız ve iş aracılığıyla bağlantıda olduğunuz tüm insanlar. -Günlük hayatınızda karşılaştığınız tanıdıklar: posta kuryesi, diş hekiminiz, otobüs durağındaki adam. -Şahsen tanımadığınız fakat kendi ağınız aracılığıyla tanıdığınız insanlar; size yakın olan kişilere yakın olan kişiler.
Bu bölümün içeriği:
Bu insanlar sizin için “toplumu” tanımlayan ve anlamlı sosyal etkileşimlerinizi gerçekleştirdiğiniz insanlardır. Kitle iletişim araçları ve diğer yollarla bilgi edinebilir veya bilgiyi yayabilirsiniz, ancak sizin en önemli bilgi kanallarınızı oluşturan, kendi kişisel ağınızdaki insanlardır.
-Toplumu bir ağ olarak görmek -Zayıf bağların gücünü incelemek -Ağ sosyolojisinden yararlanmak Geçmiş birkaç onyıl boyunca sosyolojiyi etkileyen en önemli yeni fikirlerden birisi, toplumun bir ağ olarak görülebileceği düşüncesidir, bu ağda her birey başka pek çok insana mesleki ve kişisel bağlarla bağlıdır. Toplumu bir ağ olarak görmek, sosyologların kültürden güce ve piyasalara kadar herşeyi anlamasına katkı sağlamıştır. Bu bölümde ağ sosyolojisinin temel yaklaşımlarına ve bu geleneğin önemli bazı düşünürlerine ve araştırmalarına yer verilmiştir. Ağ sosyolojisinin sosyologların sosyal dünyaya dair düşünme şeklini nasıl değiştirdiğine ve ağ analizinin neden günümüzde sosyologların kullandığı en yaygın araçlardan biri olduğuna değinilmektedir. Son olarak ağ sosyolojisinin kendi dünyanızı görme şeklinizi değiştirebilmesini sağlayacak belli yöntemler ve Facebook ve MySpace gibi web sitelerinin nasıl hepimizi ağ sosyoloğu yaptığı hakkında açıklamalara yer verilmektedir.
Küresel Köy: Toplumu Bir Ağ Olarak Görmek
Toplumu ağ olarak görmek, sezgisel olarak pek zor değil. Ancak ağ analizinin, Comte zamanından ve daha öncesinden beri kaygı uyandırmış olan sorunlara yeni yaklaşımlar sunabilme şeklini sosyologların kabul etmesi uzun yıllar (aslında neredeyse bir yüzyıl) aldı. Kitabın bu kısmında sosyologların ağ analizi araçlarını kullanmayı nasıl öğrendiklerine dair açıklamalar yer almaktadır.
Benmerkezci Ağlar
6. bölümde sosyologların bireyleri kendi sosyal dünyalarında inceleme yöntemlerinin bazılarını, pek çok sosyoloğun, Durkheim’ın yaptığı gibi, büyük resimdeki sosyal olgulara odaklandığını, mikrososyologların ise bireyleri yakından incelediğini açıklamıştım. Bu durum sosyologların topluma dair anlayışında bir boşluk bırakmıştır. Bu, toplumların seviyesi ile bireyin seviyesi arasındaki bir boşluktur. Mikrososyolojik gelenekten ortaya çıkan ağ analizi birey ile toplum arasındaki noktaları birleştirmeye yardım etmektedir. Sizi toplumunuza bağlayan nedir? Tanıdığınız insanlar. Kişisel ağınızda olması muhtemel kişiler: -Aileniz: ebeveynleriniz, kardeşleriniz, eşiniz veya partneriniz, çocuklarınız. -Eski ve yeni arkadaşlarınız. 90
Kişisel ağınız sosyologların benmerkezci ağ dediği türden ağdır. Ağ sosyolojisindeki ilk araştırmalar benmerkezci ağlar hakkında yapılmıştır, çünkü bunları incelemek nispeten kolaydır. Önceki listede bahsettiğim kişileri gerçekten listelemiş olsanız, size benmerkezci ağınızın bir haritasını çıkarabilirdim. Peki ya sizin bağlantılarınızın bağlı olduğu insanlar? Şahsen tanımadığınız ancak diğer insanlar üzerinden bildiğiniz insanlar? “Altı Aşamada Kevin Bacon” (Six Degrees of Kevin Bacon) adlı oyunda oyuncular Kevin Bacon’ın herhangi bir film oyuncusuyla bağlantısını kurmaya çalışır, bu oyun dünyadaki her bireyin başka birinden sadece altı adım uzak olduğuna dayalı varsayımdan esinlenmiştir. Her aşama bir bağlantıyı ifade etmektedir. Teorinin yaklaşık olarak doğru olduğu bazı araştırmalar ile gösterilmiştir. Başka bir deyişle, tanışıklık zincirleriyle yeryüzündeki hemen herkese bağlısınız. Peki bunun önemi var mı? Hem var, hem de yok. Bazı durumlarda çok aşamalı sosyal bağlantılar değerli ve anlamlı olabilmektedir. Ancak tek aşamalı bir sosyal bağlantı bile, eğer çok yakın değilse, işe yararlık açısından sınırlıdır.
Sosyal Ağlar ve Görgü Kuralları: Kaba Bir Aydınlanma
David Gibson ağ analizi yaklaşımını mikrososyolojik gözlemle birleştiren bir sosyolog. Bir bankacılık kurumu ile yaptığı araştırmasında banka çalışanları arasındaki çeşitli sosyal bağları gözlemledi. Çalışanların yer aldığı toplantılarda oturarak birbirleriyle nasıl etkileşime girdiklerini sessizce gözlemledi. Birbirini en iyi tanıyanların kendilerini rahat hissedeceklerini ve en çok bilgi paylaşımında bulunacaklarını bekleyebilirsiniz. Fakat durum böyle değildi. Yakından bağlantılı olmayanlar daha fazla konuştular. Bir toplantı bilgi paylaşımı amacıyla yapılır, ancak yakın çalışanlar toplantıyla ilgisi olmayan bir sürü şey paylaştılar. Hangi çalışanların birbirini iyi tanıdığını tahmin etmek için Gibson’ın bulduğu yol kimin başkasının konuşma sırasını aldığına bakmaktı. Birbirini iyi tanıyanların birbirlerine karşı kaba olduğu bile söylenebilirdi. Bu etkiyi partilerde de görebilirsiniz. Yakın arkadaşlar veya romantik partnerler yanyana durur ve sık sık birbirinin sözünü keser, eklemeler veya düzeltmeler yapar ve 91
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME tıpkı tek bir konuşma birimi gibi davranırlar.
ÖNEMLİ
Ağ analizi bireylerin yanı sıra grup veya örgüt ağlarına da uygulanabilir. Belli araştırmalarda örneğin ailenizi aynı mahallede yaşayan aileler ağının bir parçası olarak düşünmek faydalı olabilir. Bireylerin oluşturduğu ağları araştırmada kullanılan araçlar ve staratejiler grup ağlarına da uygulanabilir.
İlişkilerden Oluşan Bir Ağ
Sosyal ağınız büyüktür ve muhtemelen dikkatli ve sistematik biçimde düşünerek hemen listeleyebileceğiniz yüzlerce insanı içermektedir, ayıca listelemeyi düşünmeyeceğiniz yüzlercesi de mevcuttur (bu durum benmerkezci ağların incelenmesinde bir sorundur). Yine de ağınız dünyadaki bütün insanları içermez. Aslında, sosyal ağınız firmanızdaki veya okulunuzdaki, mahallenizdeki herkesi, veya birinci veya ikinci dereceden kuzenlerinizin ötesindeki akrabalarınızı da kapsamaz. Okulunuzun veya şirketinizin bir ağ haritasını çizdiğinizi düşünün. Her birey için bir nokta bulunsun ve her birey şahsen tanıdığı bir diğerine bağlı olsun. Birbirine sıkıca bağlı gruplardan oluşan kümelerin olduğunu ve bir gruptaki her bireyin grup dışındaki insanlarla bağlantılar paylaştığını kafanızda canladırabilirsiniz. Okulunuzdaki veya firmanızdaki her kişisel bağlantıyı gerçekten çizebilseniz, o kurumun bütün bir ağ haritasını elde ederdiniz.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME haline gelmiş olan 1973 tarihli makalesinden alınmıştır. Granovetter iş arama süreci üzerine araştırma yapmaktaydı: İnsanlar nasıl iş bulur? Bu, ağ analizi için doğal bir konudur, çünkü insanlar işlerini kişisel bağlantıları aracılığıyla bulur. 6. Bölümde piyasalardaki sınırlı rasyonellik kavramını açıklamıştım: satın alınabilecek tüm ürünlere dair mükemmel bilgiye sahip değilsiniz, bu nedenle bilgi toplamak için ne kadar zamanınızı ayıracağınıza karar vermeniz gerekir. İş aramak da bu ilkeye göre gerçekleşir. İşlerin çoğu internette veya gazelerde ilanen halka açıklanır, fakat birçoğu da sadece belli bir kitleye ulaşır, bu nedenle sadece kariyer sitelerinde dolaşarak bulamayacağınız pek çok iş mevcuttur. Ayrıca, uygun bir iş bulsanız bile, çalışmak istediğiniz şirketteki biriyle kişisel bağınızın olması, çok büyük yarar sağlayacaktır. Bu insan size hem işle ilgili ayrıntılı bilgileri temin edebilir, hem de sizi tavsiye ederek işe alınma olasılığınızı arttırır. Ağ bağlantılarının haritasını yaparken, Granovetter güçlü bağlar ve zayıf bağlar ayrımını yapmıştır. -Güçlü bağlar sizin en kuvvetli kişisel bağlarınızdır: en yakın aile üyeleri ve arkadaşlarınızla olan bağlardır. Güçlü bağlarınız olan insanlar iyi tanıdığınız insanlardır. Onlarla beraber yaşıyor olabilirsiniz, veya her gün konuşuyor olabilirsiniz.
Ayrıca kurumdaki her birey kurum dışında da çok sayıda bağlantıya sahiptir: aile, arkadaşlar, eski iş arkadaşları. Bu bağlantılar kurmunuzu pek çok diğer kuruma ve nihayetinde dünya üzerindeki her bir diğer firmaya veya okula bağlar.
-Zayıf bağlar diğer tüm sosyal bağlarınızdır: tanıdığınız fakat haklarında ayrıntılı bilgi sahibi olmadığınız insanlarla olan bağlarınızdır. İş arkadaşları, sınıf arkadaşları, komşular gibi...bu insanları her zaman görmüyor olabilirsiniz veya sıklıkla konuşmuyor olabilirsiniz, ancak onları bilirsiniz ve onlar da sizi bilirler.
Yeryüzündeki herkesle bağlantılı olma olasılığını düşünmek heyecan vericidir. Ancak ağdaki konumunuz aynı zamanda bir sınırlamadır. Sosyal ağ bilginin serbestçe bir uçtan diğerine aktarılabildiği internet gibi değildir.
Granovetter’in bulguları oldukça şaşırtıcı olmuştu, fakat görünen o ki iş bulma konusunda güçlü bağlarınız o kadar da değerli değil.
Sadece belli bir miktar anlamlı sosyal bağlantıyı sürdürebilirsiniz; sokakta gördüğünüzde tanıyacağınız ve ismiyle selamlayacağınız insan sayısı muhtemelen birkaç yüzden fazla değildir. Ağ analizinin ortaya koyduğu en önemli bilgilerden biri, sosyal konumunuzu gerçekten tanımlayan şeyin, ismen parçası olduğunuz sosyal gruplara ait toplam insan sayısından ziyade, insanlardan oluşan o küçük halka olmasıdır.
Zayıf Bağların Gücü
Bir sosyal gruba birbirine bağlı bireylerden oluşan ağ olarak baktığınızda, hem grup hem de birey hakkında düşünme şeklinizi değişir. Herhangi bir bireyin sosyal yapıdaki yerini ve bilgi ve etki hatlarının tam olarak nerede düzenlendiğini görebilirsiniz. Kitabın bu kısmında sosyologların sosyal ağlar hakkında yaptığı bazı önemli keşiflere ve kendilerini stratejik biçimde kendi sosyal ağlarında konumlandırmak isteyen bireylere yönelik olarak bu keşiflerden elde edilen çıkarımlara dair açıklamalara yer verilmiştir.
Neden Tanıdıklarınız En Yakın Arkadaşlarınızdan Daha Değerli?
Bu başlık sosyolog Mark Granovetter’in tüm sosyolojideki en etkili yayınlardan biri 92
Neden? Çünkü onlarla olan yakınlığınız herşeyi bildiğiniz ve onların tanıdığı herkesi tanıdığınız anlamına geliyor. Eğer bildikleri bir iş pozisyonu varsa, siz de zaten biliyorsunuzdur. Eğer bir firmada bir tanıdıkları varsa, muhtemelen siz de o insanı tanıyorsunuzdur. TEKNİK BİLGİ Ağ perspektifinden bakıldığında , güçlü ağlarınız gereksizdir. Çünkü bunlar sizi başka bağlantılarınızın olduğu insanlara bağlar. Örneğin eşiniz ilk tanıştığınızda sizi bütün arkadaşlarıyla ve ailesiyle tanıştırmış olabilir, fakat yıllar sonra bu insanlarla kendi bağlarınızı oluşturmuş olursunuz. Eşiniz ölecek olsa, en güçlü bağınızı kaybetmiş olsanıza rağmen, ağınız çok fazla değişmez. Ağ perspektifinden bakıldığında, bağınızın zayıf olduğu fakat sizi başka pek çok insana bağlayan sosyetik arkadaşınızı kaybetmek en kötüsü olurdu. İş aradığınızda size yardımcı olanlar zayıf bağlarınızdır çünkü sizin hiç tanımadığınız kişilerle bağlantıları vardır ve size daha fazla bilgi sağlayabilirler. Ayrıca zayıf bağlarınızın sayısı daha fazladır. Güçlü bağlarınızın sayısı birkaç taneyken, zayıf bağlarınız yüzlerceolabilir ve bunların her biri potansiyel işe yarar bağlantılardan oluşan bir dünyayı
93
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME temsil etmektedir. Örneğin başka bir mahallede yaşayan ve yılda bir kez gördüğünüz kuzeninizi düşünün. Sosyal ağ perspektifinden baktığınızda, bu kuzen yılın geri kalan 364 gününü sizin için çalışarak geçirmektedir. Kuzeniniz daima yeni insanlarla tanışacak,sizin bilmediğiniz şeyler öğrenecek ve işe ihtiyacınız olduğunda arayacağınız kişi kendisi olacaktır. Böylelikle, tanıdıklarınız en yakın arkadaşlarınızdan daha değerli olabilmektedir. Tabi ki, bilginin bir ağ bağlantısında ilerleyebilir oluşu, ilerlediği anlamına gelmez. Sosyologlar bugün şunu kabul etmektedir ki, zayıf bağların olduğu yerler bile, onları etkinleştirmediğiniz sürece işe yaramaz. İnsanlar çeşitli nedenlerle sizden bilgi saklayabilir. Siz de sahip olduğunuz zayıf bağlarla pek fazla bilgi paylaşmazsınız. Onları zayıf bağ yapan da zaten budur. Zayıf bağlarınızı etkinleştirmek istiyorsanız biraz çaba sarfetmeniz gerekir. Şirketler bunların farkındadır, bu nedenle kendi çalışanlarının başarılı iş adaylarına yaptığı yönlendirmeler için çalışanlarına ödeme yaparlar. Fakat çeşitli nedenlerden dolayı şirketinizdeki açık pozisyon bilgisini yaymada başarısız olabilirsiniz. Yardıma ihtiyacı varmış gibi görünmesine neden olabileceği için arkadaşınızın gücenebileceğinden endişe edebilirsiniz. Pek çok insanın nadiren konuştuğu yüzlerce tanıdığı vardır. Eğer biriyle birkaç yıldır konuşmadıysanız, telefon açıp şirketinizdeki bir işe başvurmalarını önermek garip olabilir. Ya da sadece unutmanız da mümkün. Bu nedenle şirketler çalışanlarının arkadaşlarını haberdar etmesi için teşvikler sunma ihtiyacı hissetmiştir. Peki şirketler çalışan referansı için ne kadar ödemeli? Sosyolog Alexandra Martin’in araştırmaları sonucunda bulduğuna göre, firmalar en yüksek referans ikramiyelerini en az spesifik olan pozisyonlara saklamalı. Çünkü çok spesifik nitelikler gerektiren bir pozisyon için, oldukça spesifik bir aday gerekecektir. Fakat genel niteliklere sahip bir aday aranıyorsa, bu bilgiyi çevrenizle paylaşma ihtimaliniz daha yüksektir. Bu, farklı ağ bağlantılarında farklı türde bilgiler dolaştığına dair bir örnek. Komşunuzu her gün görür, yeni saçını veya yeni arabasını farkedebilir fakat işle ilgili niteliklerini bilmezsiniz. Eski bir iş arkadaşınızın ise niteliklerini bilirsiniz fakat saçı veya partneri konusunda fikriniz yoktur. Güçlü bağ-zayıf bağ ayrımı mantıklı gelse de, insan ilişkilerinin karmaşıklığı nedeniyle adil sayılmaz.
Yapısal Bir Delik Bul ve İçine Atla!
İş insanları açısından ağ analizinin muazzam bir önemi vardır. İş dünyasında bilgi para demektir. Ucuz bir tedarikçiden, bir rakibin pazarlama kampanyasına kadar herhangi birşeyle ilgili ipuçları, milyonlarca dolar kar getirebilecek stratejik kararları etkileyebilir. Peki bu bilgiler nereden geliyor? Televizyonda veya gazetede bazı bil94
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME giler yakalayabilirsiniz, ancak bunlar herkesin bildiği şeylerdir. En karlı bilgi “içeriden” bilgi sağlayan ağ bağlantıları aracılığıyla gelmektedir. Sadece bilgi değil intiba da bu bağlantılar boyunca dolaşır. Başka bir firmada bağlantınız varsa, bu bağlantıdan firmanın sizinle daha fazla iş yapmasını, bir rakipten kaçınmasını veya bir ürünün piyasaya sürülmesini geciktirmesini isteyebilirsiniz. Dolayısıyla iş dünyasında herkes kişisel ağını büyütmek ister. Ancak bağlantıları zoraki eklemenin bir anlamı olmaz. Çok fazla sayıdaki sosyal bağları verimli şekilde sürdüremezsiniz. Bu nedenle aralarından seçim yapmanız gerekir. Ayrıca herkes kendini özel hissetmek ister, herkesle arkadaş olursanız muhtemelen bunu hepsi bilir ve sizi özel birisi olarak görmez. Böyle bir durumda intiba çabalarınızda size bol şans! Öyleyse mesele hangi ağ bağlantılarını oluşturmak ve sürdürmek istediğinizdir. Sosyolog Ronald Burt’ün araştırması bağlarınızı “yapısal boşluklarda” oluşturmaya özen göstermenizi ortaya koyuyor. Peki yapısal boşluk nedir? Bir ağ haritasındaki birbirini iyi tanıyan yoğun insan kümelerini ve bu kümeleri bağlayan nispeten daha az sayıdaki bağları düşünün. Bazı kümeler arasında hiç bağ olmayabilir. Burt’e göre pek fazla bağın olmadığı bu yerler yapısal boşluklardır ve bir ağda en iyi konumlanmış insanlar yoğun kümelerin merkezinde yer alanlar değil, yapısal boşlukları dolduran insanlardır. Yoğun kümelerin merkezindeki insanlar çok insan tanıyor olabilir, fakat eğer bu bir yakın bağ grubu ise (örneğin küçük bir şirket) diğer tüm insanlar da birbirini iyi tanıyordur ve bilgi için tek bir kişiye bağlı olmak gerekmez. Burt’ün araştırmasına göre eğer insanlar birbirini tanımıyor ise, çok sayıda insanı iyi tanımanıza gerek yok. Böyle bir durumda herkes bilgi için size bağlı olur. Her grubun istediği bilgi sizdedir ve bunu karlı şekilde satabilirsiniz. Bu tür konumlarda olan insanlar: -Film yapımcıları: Film yapımcılarının oyuncular, stüdyolar, finans destekçileri ve diğer gruplarla bağlantıda olması bir film yapmak için gereklidir. -Emlakçılar: Konut alıcılarını ve satıcılarını birbirine bağlar. -Lise danışmanları: Öğrencilerle üniversite kabul yetkililerini birbirine bağlar. -Politik lobiciler: Yasa koyucularla onları etkilemek isteyen grupları birbirine bağlar.(pek çok eski milletvekilinin lobici olmasının nedeni budur, kendi kişisel bağlantılarını satmaktadırlar) Bütün bu insanlar gelirlerinin büyük kısmını sadece birbirini tanımak isteyen insanları tanıyor oldukları için kazanmaktadır. Geçmek istediğiniz ağ boşluklarına köprü kurmaları için onlara para ödersiniz. Yapısal boşlukları doldurma ilkesi sadece iş dünyasında işe fayda sağlamaz, kişisel hayatta da işe yarar. Diyelim ki bir partiye gitmek isteyen bir gençsiniz. Bu haftasonu muhtemelen bir veya iki parti vardır, okulunuzdan pek çok kişi de bu partilere 95
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
katılacaktır. Ancak muhtemelen semtinizdeki diğer okullar için de bu geçerlidir. En iyi partileri bulmak için, kendi okulunuzdaki on yakın arkadaşınız yerine, beş farklı okulda beş tanıdığınız olması daha iyidir.
zin gerçek toplumunuzun (etkileşimde olduğunuz insanlar) “sizin toplumunuzdan” farklı olabileceğini kabul etmesine yardımcı olmaktadır.
İçeriden alınan bilgi: Bu iyi birşey 2001 yılında Amerikalı ev eşyası devi Martha Stewart ilaç firması İmClone’daki bütün hisselerini sattı. Bundan kısa süre sonra şirketin hisseleri FDA’nın kararından ötürü aniden değer kaybetti. Stewart hisseleri satmamış olsaydı 50.000 dolar zarar edecekti. Stewart’ın arkadaşı Sam Waksal firmanın CEO’suydu ve FDA’nın kararından önceden haberdardı. Stewart, Waksal’dan hiçbir bilgi almadığını iddia etse de, suçlu bulundu. Peki arkadaşından ipucu alması neden sorun olsun? Çünkü ABD’de ve diğer pek çok ülkede halka açık şirketlerle ilgili belli bilgilerin paylaşılması yasadışıdır. Böyle bir yasa hükümetin, ağ bağlantılarının bir kar kaynağı olabileceğinin farkında olması demektir. Buradaki durum değerli bir ağ bağlantısı ile ilgili uç bir örnektir.
Ağ Analizinin Sunduğu Yaklaşımlar
Artık ağ analizinin ne olduğu ve nasıl işlediğine dair temel bir düşünceniz var. Bir sosyal grupta insanlar arasındaki bağlantılar bir yapı meydana getirir, bilgi ve intiba bu yapı boyunca takip edilebilir. Toplumu bu açıdan ele almak sosyologların sosyal hayata bakışını nasıl etkiler? Bu yaklaşım hangi spesifik anlayışları doğurmuştur? Kitabın bu kısmında bu konulara ve sosyal bağları görünür hale getiren Facebook ve MySpace gibi sitelerle ilgili bir tartışmaya yer verilmektedir.
“Sizin Toplumunuz” ve Toplumunuz Arasındaki Fark
Ağ analizinin yaygınlaşmasından önce, toplumu incelemenin iki ana yolu vardı. -Yukarıdan aşağıya, veya makrososyolojik analiz yönteminde sosyal gruplar bütüncül bir birim olarak ele alınır. Örneğin Marx’ın kapitalizmin tarihsel yükselişine dair argümanı ve Max Weber’in toplumun tümünde yükselen rasyonalizasyon hakkındaki argümanı makrososyolojik argümanlardır. Durkheim sosyologların sosyal olgulara odaklanması gerektiğini söylediğinde, toplumdaki bireyler yerine büyük resme ilgi göstermeleri gerektiğini belirtiyordu. -Aşağıdan yukarıya, veya mikrososyolojik analiz yönteminde bireyler kendi sosyal dünyalarında incelenir. Örneğin Chicago Okulu’nun sokakta etkileşim halindeki farklı gruplardan insanlarla ilgili araştırmaları makrososyolojik araştırmalardı. Erving Goffman’ın farklı sosyal ortamlarda taktığımız farklı maskeler hakkında yazdıkları da makrososyolojik argümanlardı. Ağ analizi sosyologların bireyler ile toplum arasındaki birleştirici dokuya odaklanmasına imkan sağlar. Sizin toplumunuz, üyesi olduğunuz bir gruptur ve sizi etkiler. Peki bu etki nereden gelmektedir?
Bu yaklaşımın uygulamaya geçirildiği bir örnek verirsek: Obezite sorununun yaygınlaştığı ve sağlıksız besinlerle ilgili olduğu bilinmektedir. Sağlıksız besinler, sağlıklı olanlara kıyasla, giderek daha ucuz hale gelmektedir. Peki obezite artışına neden olan başka etkenler var mıdır? Obezite riski neden belli gruplarda daha yüksektir? Nicholas Christakis hem sosyolog ve hem de doktordur. Ağ analizi uzmanı James Fowler ile birlikte çalışarak, obezitenin yayılmasını araştırmıştır ve obezitenin sosyal ağlarda yayıldığını göstermiştir. Fazla kilolu biriyle arkadaş olursanız obeziteye yakalanma ihtimaliniz mevcuttur. Bu araştırma sosyal ağların herşeyin yayılması için bir kanal olabileceğini gösterdi. Çevrenizdeki insanlar sağlıksız davranışlar gösterdiğinde bu size normal gelir ve aynı şeyi yaparsınız. Bu araştırmadan yapılabilecek diğer çıkarımları düşünün: -Uyuşturucu kullanımı: Arkadaşlarınız uyuşturucu kullanıyor mu yoksa tehlikeli maddelerden uzak mı duruyor? -Cinsel sağlık: Arkadaşlarınız rastgele mi seks yapıyor ve korunuyorlar mı? -Ekonomik istikrar: Arkadaşlarınız kumar oynar mı? Riskli yatırımlar yapar mı? Kredi kartının üst limitlerine çıkar mı? -Ders çalışma alışkanlıkları: Arkadaşlarınız okul ödevlerine zaman ayırır ve özen gösterir mi yoksa es mi geçer? Bunlar sosyal ağlar yoluyla yayılması muhtemel, potansiyel olarak tehlikeli davranışlara sadece birkaç örnektir. Eğer herkesi eşit şekilde etkileyerek sosyal bir soruna neden olan bir veya iki faktör söz konusu olsaydı, bu faktörler giderilerek sorun çözülebilirdi. Bir sorun, sosyal ağlar aracılığıyla yayılıyorsa, bunu önlemek için ağı kesip atmanız gerekir (bir orman yangınının çevresine çukur kazmak gibi). Böyle bir şey etik olmadığı gibi, imkansızdır da.
ÖNEMLİ
Unutmayın ki bağlantıda olduğunuz birisi belli bir şekilde davranıyor diye siz de öyle yapacak değilsiniz. Farklı insanlardan farklı mesajlar alıyor olabilirsiniz. Boston’da ergenlerle yapılan bir çalışmada, sosyolog David Harding, riskli kararlar alan ergenlerin bu kararlara uyan mesajlar aldığını bulmuştur. Örneğin arkadaşları onlara okulda kalmanın işe yaramayacağını söylüyor olabilir. Fakat aynı zamanda bu gençler öğretmenlerinden, ebeveynlerinden ve diğer arkadaşlarından da, mezun olmaya teşvik edici mesajlar almaktadır.
Bu etkinin bir kısmı örneğin kitlesel medya gibi sosyal etki formlarından gelse de, çoğu kişisel olarak tanıdığınız insanlardan gelir. Böylece ağ analizi sosyologların si-
sorun problemli gençlerin sadece “yanlış mesajları” alıyor olması değildir. Sorun, zor durumlarda onlara takip edilecek farklı senaryolar sunan karışık mesajlardır. Bazen “yanlış” senaryoyu (riskli seks, okulu bırakma) seçmişlerdir, bazen de “doğru” me-
96
97
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
sajları seçmişlerdir. Karışık mesajları almayan çocuklar tek bir hareket biçimine bağlı kalma konusunda sıkıntıyla karşılaşmamıştır.
Ürününüzün reklamını yapan ve yeterince eğlenceli olan bir video, şarkı veya oyunu yaymak ve arkadaşlar arasında paylaşılmasını sağlamak (viral reklam).
Harding’in araştırması teknik anlamda sosyal ağ çalışması değildi, ancak ağ analizinin temel yaklaşımını barındırıyordu: Sosyal bağlantılarımız davranışlarımız üzerinde önemli etkilere sahiptir. Sosyal bağlantılarımız bize karışık mesajlar gönderdiğinde ne olur? Bu soru ağ analizi yapan sosyologların gelecekte daha fazla ilgilenebileceği ampirik bir sorudur.
Bu tekniklerin kar amacıyla kullanılabileceği barizdir. Ancak bu teknikler sağlık, çevre farkındalığı, bağış gibi konularda öncülük yapan,kar amacı gütmeyen organizasyonlar için de popüler olmuştur.
İletişim Kanallarını Açmak
Bilgi ve etkiler sosyal ağlar aracılığıyla yayılıyorsa, mesajları daha etkin şekilde dağıtmanın bir yolu var mıdır? Emile Durkheim, intihar araştırmasında bir toplumdaki bütün bireylerin birtakım normları ve değerleri paylaştığını varsaymıştı. Eğer çoğunluğu Protestan olan bir toplumda yaşıyorsanız, muhtemelen Protestan çoğunluğun değerlerine sahip olursunuz.
TEKNİK AYRINTI
Durkheim ekolojik yanılgıya (bir sistem için geçerli olan şeyin sistemin tüm üyeleri için geçerli olduğunu varsaymak) düşmekle eleştirilmişti. Durkheim Protestan çoğunluklu ülkelerin Katolik çoğunluklu ülkelere göre intihar oranlarının daha yüksek olduğunu gözlemlemişti. Buradan çıkardığı anlam Protestanların intihar eğiliminin Katoliklerden fazla olduğuydu. İntihar edenlerin azınlık Katolikler olmadığını nereden biliyordu? Sadece varsaymıştı ve yanlış varsaymış olabilir (asla bilemeyiz). Günümüzde bir sosyoloğun böyle bir varsayımda bulunması düşük bir ihtimaldir.
Gazeteci Malcolm Gladwell, kitabı Kıvılcım Anı’nda bir fikrin yayılması için birkaç insan tipinin (uzmanlar, satıcılar ve birleştiriciler) gerekli olduğunu savunur. Gladwell’in “birleştirici” insan tipi Ronald Burt’ün yapısal boşluğu dolduran insan tipine karşılık gelmektedir. Bu insan tipi farklı gruplardan birçok farklı insanı tanıyan kişidir. Tıpkı virüslerin salgınlardaki rolü gibi, sosyal salgınlar da birleştiriciler aracılığıyla yayılır. Bir fikir veya davranış farklı gruplarda yayıldığında, sosyal bir salgın haline gelir. Bu, iyi veya kötü birşey olabilir. Ancak, sosyal dünya bu şekilde işlemektedir.
İnternette Sosyal Ağlar: Görünmez Olanı Görünür Kılmak
Sosyal ağ siteleri sosyologlar ve bu sitelere katılan herkes için büyüleyici bir konudur. Facebook ve Twitter gibi siteler her kullanıcının bir profil oluşturmasına imkan sağlar. Böylece arkadaşlarının profillerine bağlanabilirler. Ortaya çıkan sonuç, normalde görünmez olan birşeyin görünür hale gelmesidir: bir sosyal ağ. Bu sitelerin son derece rağbet görmesi sosyal ağların insanların hayatında ne kadar önemli olduğunu kanıtlamaktadır.
Alman sosyolog Georg Simmel, mikrososyolojiyi büyük ölçüde etkilemiştir ve ağ analizinin kurucularından biri olarak kabul edilir. Simmel bireysel etkileşime odaklanmıştı. Simmel’ göre sosyal etkileşimin farklı formları mevcuttur; herbiri farklı kurallara ve normlara sahiptir ve farklı bilgi türleri yayılır.
Bir dahaki sefere, sevdiğiniz sosyal ağ sitesinde insanların davranışlarının bu sosyolojik fikirleri nasıl yansıttığına dikkat edin.
Bir mesaj yayılmak istenirse, tüm sosyal gruba duyurmaya çalışmak enerji kaybıdır. Mesajınızın doğru oluşumlardaki doğru insanlar tarafından işitilmesini ve aktarılmasını sağlamak yeterlidir.
6. Bölümde açıkladığım gibi, sosyologlar toplumda rollerimizi nasıl oynadığımızı inceler. Bir kullanıcı profili bunun güzel bir örneğidir.
Kişiliğin Sunumu
Ağ analizinin bu çıkarımları pazarlama uzmanları tarafından da kabul gördü. İşte toplumun bir ağ olduğu fikrinden esinlenen bazı pazarlama stratejileri:
Yüzyüze etkileşimin aksine, kullanıcı sosyal ağ sitesinde sunduğu “yüz” üzerinde mükemmel bir kontrole sahiptir. Gösterilecek resimleri, ifşa edilecek bilgileri seçebilir.
-Ürünlerin bedelsiz numunelerini dağıtmak. Eğer bedava bir CD’yi dinler ve beğenirseniz arkadaşlarınıza da tanıtırsınız.
Sosyal ağ sitelerindeki en gergin anlar, özen gösterilen bu sunumda çatlaklar meydana geldiğinde ortaya çıkar.
-Nüfuzlu insanların biraraya geleceği etkinliklere sponsor olmak. Pek çok şirket gençlerin yaşlıları etkileyebildiği inancıyla, gençlere yönelik partilere ve konserlere sponsorluk yapmaktadır.
Bir arkadaşınızın görünmesini istemediğiniz birşeyi profilinizde paylaşması veya annenizin ergenliğinize ait utandırıcı bir fotoğrafı paylaşması, hakkınızda bilinmesini istediğiniz şeyleri filtreleme çabalarınızda ayağınıza dolanır.
-Sosyal medyayı kullanmak.(Facebook veya Twitter gibi ağ araçları)pazarlama mesajlarını isteyerek yaymaları için bireyleri teşvik etmek.
Sosyal Bağların Çeşitliliği
98
Sosyal ağ siteleri ağ sosyologlarının yıllardır boğuşmakta olduğu bir ilkeyi açıkça 99
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
göstermektedir: dünyadaki insan çifti sayısı kadar çok türde farklı ilişkiler mevcuttur.
gibi görünse de, eğer tek alternatifi verandada oturup trafiği izlemek olsaydı muhtemelen yine sizinle sohbet etmeye bayılmayacaktı. Tarihsel ve sosyolojik kanıtlar göstermiştir ki teknolojinin iletişimi kolaylaştırması, daha çok iletişimin mevcut olmasını getirmiştir. Genel anlamda, insanlar teknolojiyi değer verdikleri çok sayıdaki insana yakın olmak için kullanıyor gibi görünmektedir.
Bir ağ sitesi size ne kadar farklı seçenekler sunsa da, sosyal ağ sitelerinde idaresi güç pek çok ilişki olacaktır. Örneğin Facebook’ta, ünlü birinin hayranı olabilirsiniz;aile üyelerinden birinin oğlu veya kızı veya annesi veya babası olduğunuzu belirtebilirsiniz; çeşitli ilişki türlerinden birinde yer alabilirsiniz (“ilişkisi var”, “nişanlı”, “evli”, “karmaşık”), ancak bunların ötesinde, bağlı olduğunuz herkes sadece “arkadaş”tır. Yani arkadaşlarınız arasında şunlar olabilir: En yakın arkadaşınız Patronunuz Büyükbabanız Aşık olduğunuz biri Eski sevgiliniz Eski sevgilinizin kızkardeşi Anaokulundan 15 yıldır konuşmadığınız arkadaşınız Gerçekte tüm bu insanlarla farklı ilişkileriniz vardır, ancak Facebook’ta hepsi “arkadaşınızdır”. Uzak bir akraba profilinizde uygun olmayan yorumlar yapmaya devam ederse zıt düşmek veya arkadaşlıktan çıkarmak zorunda kalacaksınız. Kendisiyle olan ilişkinizin arkadaşlıktan ziyade “arkadaşlıktan çıkarılmış ikinci kuşak çatlak kuzen” olduğunu herkese bildirme imkanınız yok.
3. Kısım: Çeşitlilik İçeren Dünyamızda Eşitlik ve Eşitsizlik
Sosyal Bağların Geçişkenliği
Geçişkenlik sözcüğü aktarılabilirlik anlamına gelir. Mark Granovetter “yasak üçlü”den bahseder. Bu, bir kişinin birbirini tanımayan diğer iki kişiyle yakın bağlara sahip olduğu durumdur. Gerçekten yasak olduğu için değil, gerçekleşmesi mümkün olmadığı için “yasak” demiştir. Sosyal ağ siteleri yasak üçlü durumlarının düzelmesini hızlandırabilmektedir. Profilinizde sıklıkla yorum yapan iki yakın arkadaşınızın tanışması muhtemeldir.
Bilginin Sosyal Ağlarda Yayılması
Sanki internetten önce dedikodular yeterince hızlı yayılmıyormuş gibi, artık orman yangını gibi yayılıyor. Hayatınızdaki gelişmelerin yanısıra, ulusal ve uluslararası flaş haberler, komik videolarla ilgili bilgiler ve hatta yanlış bilgiler bile hızla yayılabilmektedir.
İnternet Arkadaşlıkları
Cep telefonları, dizüstü bilgisayarlar ve kablosuz ağlar hızla çoğaldıkça, pek çok insan bunların “gerçek dünyadaki” ilişkileri olumsuz etkileyeceğinden endişelenmişti. Küçük kardeşiniz ailesiyle sohbet etmek yerine internetteki sohbetleri tercih ediyor 100
8. Bölüm: Sosyal Tabakalaşma: Hepimiz Eşitiz Fakat Bazılarımız Diğerlerinden Daha Fazla 101
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Eşit
şim sağlayabildiğiniz kaynaklar mevcuttur. Bu kaynaklara kaç kişinin sizden daha fazla ulaşabildiği, toplum tabakalarındaki yerinize bağlıdır. Bu kaynaklara ne kadar çok sahipseniz, daha fazlasına ulaşmak için de daha iyi bir konumdasınız demektir. Sosyal tabakada nispeten daha yüksekte yer alıyorsanız, kaynaklara ulaşımınız da daha fazladır. Aşağılara inildikçe yukarı tırmanma şansı azalmaktadır. Örneğin çok parası olanlar ticari girişimlere yatırım yaparak daha da fazla para kazanabilirler. Parası olmayan insanlar ise, para karşılığında çalışmak zorundadır ve işverenleri ne kadar ödüyorsa onu alırlar.
Bu Bölümün İçeriği:
-Sosyal katmanlarda kazı yapmak -Eşitsizliğe dair faktörleri anlamak -Tırmanmak ve düşmek Bu bölümün başlığı George Orwell’in Hayvan Çiftliği romanına gönderme yapmaktadır. Romanda herkesin gerçekten eşit olduğu bir toplum yaratmanın ne kadar zor olduğu gösterilmektedir. Romanda çiftlikteki hayvanlar çiftçiyi kovar ve tüm hayvanların eşit olduğu bir düzen oluşturmaya çabalar. En sonunda domuzlar liderlik pozisyonlarından faydalanmak ister ve ayrıcalıklarını gerekçelendirirler: “Bütün hayvanlar eşittir, fakat bazı hayvanlar diğerlerinden daha fazla eşittir.” Hikaye mantıklı geliyor çünkü hiçbir toplum asla tamamen eşit olmamıştır. Sosyal eşitsizlik sosyolojinin merkezindeki bir konudur. Bu kısımda öncelikle sosyologların eşitsizlik konusunda nasıl düşündüklerine yer verilmektedir. Sonrasında, eşitsizliğe yol açan farklı etkenlere ve son olarak eşitsizliğin zaman içinde nasıl değiştiğine değinilmektedir.
Sosyal Katmanlarda Kazı Yapmak
“Sosyal tabakalaşma” sosyal grupların birbiri üstüne istiflenmesini ifade eder. Bu kısımda sosyologların sosyal eşitsizlik üzerine düşünceleri ve ardından eşitsizliğin gerekli olup olmadığı hakkındaki tartışmaya değinilmektedir.
Sosyal Eşitsizliği Anlamak
“Eşit olmayan” ifadesi sosyolojik bakış açısından, sosyal kaynaklara erişimin eşit olmaması demektir. Bu kaynaklar şunları içerebilir: -Maddi mal varlıkları: Gıdadan barınmaya ve lüks eşyalara kadar herşey. -Para: Mallarla değiş tokuş edilebilecek nakit veya kredi. -Güç: İstediğinizi yapmaları için diğerlerini etkileme yetisi. -Prestij: Diğerleri tarafından ilgi ve saygı görmek. -İlişkiler: Değerli insanlara kişisel veya mesleki erişim.
Fakat tabakalaşmanın tek bir boyutu yoktur. Farklı kaynaklarınızı ekleyip bu tabakanın neresinde yer aldığınızı özetleyecek bir kategori veya skor elde edemezsiniz. Sosyal eşitsizliğin çeşitli farklı dayanakları vardır. İnsanlar çeşitli nedenlerden ötürü bulundukları yerdedir ve ne kadar para veya güç sahibi olurlarsa olsunlar, bulundukları yerde olmaya devam edebilirler. Örneğin, ırksal azınlıklara ayrımcılık yapılan bir toplumda yaşıyorsanız, hayatta elde ettiklerinize bakılmaksızın her zaman bir engelle karşı karşıya olacaksınız. Bölümün bu kısmında sosyal tabakaya dair çeşitli ortak dayanaklara yer verilmiştir: para, iş, yetenek, motivasyon, bağlantılar, yeterlik belgeleri, uzman bilgisi, ırk, cinsiyet, sosyal sınıf ve yaş. İnsanlar bunlara sahip olmada birbirinden farklı olmakta, böylece sosyal tabakadaki yerleri farklı olabilmektedir. Ancak insanlar arasındaki bütün farklılıklar sosyal tabakadaki farklara yol açmaz. Bir toplumda sosyal tabakadaki yerinizi belirleyen bir farklılığınızın, başka bir toplumda anlamı olmayabilir. Bu farklılıkların bazıları resmi olup hukuk sisteminde yazılı hale getirilmiştir (örneğin köleliğin yasal olup olmaması gibi) ve diğerleri de resmi olmayan farklılıklardır (ırkçılığın bir topluma hakim olup olmaması gibi yazılı olmayan kurallar). Kısacası her toplumun kendi sosyal tabakalaşma sistemi vardır ve zamanla değişim geçirir. Sosyologlar sosyal tabakanın temelini iki kategoriye ayırmaktadır: Atfedilmiş temeller, doğuştan gelen niteliklerdir; toplum sizi bu niteliklere göre yargılar. Örneğin fiziksel görünüş, kökeninizin dayandığı yer, vb. Ulaşılmış temeller üzerinde kontolünüz olan niteliklerdir; işiniz, sosyal bağlantılarınız, eğitiminiz, mal varlığınız gibi. Bu özellikle hayatınız süresince değişiklik gösterebilir. Farklı temeller farklı zamanlarda farklı yerlerde önemli olabilir. ve birbiriyle etkileşim halinde olup tabakadaki yerinizi belirleyebilir. Örneğin, bazı işler kadınlar açısından erkeklere kıyasla daha avantajlıdır, ve tersi de geçerlidir. Sosyal tabaka oldukça karmaşıktır, ancak anlamak için zaman ayırmaya değer çünkü her toplumdaki herkes için son derece öneme sahiptir.
DİKKAT!
Toplumda sahip olmak istediğiniz, ancak muhtemelen diğer insanlardan daha az eri-
“Sosyal sınıf” hakkında konuşurken kafanız kolayca karışabilir. “Sınıf” sözcüğü tipik olarak bir toplumda tabakaların düzenleniş sırası farklarını belirtmek için kul-
102
103
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
lanılır. Örneğin üst sınıftan iseniz, oldukça ayrıcalıklı, alt sınıftan iseniz ayrıcalıksız durumdasınızdır. Bu durum genellikle parayla ilgilidir. Üst sınıfa ait insanlar alt sınıfa ait insanlardan daha fazla paraya sahiptir.
Bazı insanların diğerlerinden daha fazla ödüllendirilmesi gerektiği için, eşitsizliğin var olması gerekecektir.
Fakat endüstriyel kapitalist sistemlerde bile sınıf sadece para demek değildir. Bir kütüphaneci ve bir çelik işçisi aynı miktarda para kazanıyor olabilir, fakat bu aynı sınıftan oldukları anlamına gelir mi? Bu nedenle sosyologlar sınıfı sadece gelirle ilişkilendirmek yerine yapılan işle ilişkilendirmeyi tercih etmektedir. Daha fazla faktör de düşünülebilir. Durum öyle karmaşık bir hale gelir ki, gerçekte, insanlar kendi sınıflarını bilmezler. Aslında pek çok toplumda sosyal sıralanımın herkesin hemfikir olduğu kesin bir tanımı yoktur. Bu nedenle hangi sınıfların mevcut olduğu ve kimin hangi sınıfa ait olduğu, daima biraz tartışma konusu olacaktır.
Bitmeyen Tartışma: Eşitsizlik Gerekli mi?
Sosyal eşitsizliğin gerekli olup olmadığını merak edenler sadece Orwell’in hayvanları değildi. Herkesin eşit olduğu ve hiç kimsenin bir ayrıcalığa sahip olmadığı bir toplum güzel olmaz mıydı? Sosyologlar arasında Karl Marx herkesin eşit olduğu bir toplumun meydana getirilmesi isteği ile ünlüdür. Marx’ın komünist ütopyasında herkes farklı işler yapar fakat hiç kimse tek bir işe hapsolup kalmaz. Herkes temel ihtiyaçlarını karşılayacak kaynaklara erişir, ancak hiçkimse başkasının sırtından kazanç elde etmez. Marx “Herkesten yeteneğine göre” ve “herkese ihtiyacına göre” diye yazmıştır. Peki pis işleri kim yapacak? İdeal olan, bir ailedeki gibi yapılması gereken bir iş olduğunda birinin bunu yapması olurdu. Böylece kimse tek bir işe çakılıp kalmazdı ve diğer aile üyeleri de sırası gelince gereken işleri yapardı. Ancak bir ailede bile işler her zaman böyle yürümüyor. Bu sistem toplum üzerinde işe yarar mı? Pek çok sosyolog bu sistemin işlemeyeceğini düşünüyor. Sadece teoride sorgulanamaz olmakla kalmayıp, ampirik kanıtlara göre, savunulamazdır da.
Akla yatkın olsa da bu argüman çok eleştirilmiş, statükoyu meşrulaştırdığı ileri sürülmüştür. İnsanların çok çalışmak için motivasyona ihtiyaç duyması, pek çok toplumda mevcut olan eşitsizliğin gerekli veya insani olduğu anlamına gelmez. Ayrıca para ödülü sistemi, mevcut haliyle, ille de çabayı ödüllendirmiyor. En büyük finansal eşitsizliklerden biri gelir eşitsizliği değil mal varlığıyla ilgili (bankadaki para) eşitsizliklerdir ve ne kadar sıkı çalıştığınızla ilgisi yoktur. Ayrıca doğuştan gelen niteliklerle bağlı çok fazla eşitsizlik mevcuttur. Sırf beyaz bir erkek olarak doğduğu için birini ödüllendirmenin mantığı yoktur. Günümüzde sosyologların çoğu bir miktar eşitsizliğin kaçınılmaz olduğuna inanmaktadır, fakat toplumdaki eşitsizliğin büyük kısmı aşırı, acı verici ve verimsizdir.
Gates’i Kilitlemek
Bir siyah olan Henry Louis Gates Jr. dünyanın en saygıdeğer akademisyenlerinden biri. Harvard’da Afro-Amerikan Çalışmaları bölüm başkanı. İyi bir geliri ve zengin bir semtte evi var. 2009 yılında bir gece Prof. Gates evine geldiğinde yanlışlıkla kapıda kaldı. Arkadaşıyla birlikte bir pencere açıp içeri girdi. Sadece iki erkeğin camdan eve tırmandığını gören komşusu ise polis çağırdı. Polis kendisinden kimliğini ispatlamasını isteyince Gates öfkelendi ve sonuç olarak gözaltına alındı. Tabi ki sonradan serbest bırakıldı. Gates kendisini tutuklayan beyaz polis memurunu ırkçılıkla suçladı ve ulusal bir tartışma başlattı. Olayın ardından pek çok Afrikalı-Amerikalı ırkçı ayrımcılıkla ilgili yaşadıklarını örnek olarak gösterdi. Tartışmalar gösterdi ki ABD’de ve diğer ülkelerde sosyal tabakalaşma sadece meslek, para, veya deri rengi meselesi değildir. Bu niteliklerin hepsi önemli, yine de, ne kadar önemli oldukları duruma göre farklılık göstermektedir.
Sosyal tabakalaşmanın gerekliliği ile ilgili en ünlü argüman Kingsley Davis ve Wilbert E. Moore’a aittir. Davis ve Moore insanların farklı yeteneklere sahip olduğu ve toplumun en yetenekli insanları en önemli işlerle eşleştirmeye taraftar olduğu olgusuyla ilgili açık sözlü olmuşlardı. Zeki ve yetenekli olan birinin cerrah olması binlerce insanın yararına olur. Peki ya cerrah olmak istemiyorsa? Eğer cerrahlara çok para ödenirse, insanlar cerrah olmak için rekabet edecektir. Böylece her isteyenin cerrah olması değil, en yetenekli olannların cerrahlığa seçilebilmesi sağlanabilecektir.
Sosyalizmdeki Talihsizlikler
Davis ve Moore ayrıca bir insanın çok çalışmak için motivasyona ihtiyacı olduğunu belirtmiştir. Hiçbir şey bir insanı işini kaybedip sokakta kalma korkusu kadar motive edemez. İnsanlar istediği şeyi yapma konusunda serbest bırakıldığında tembel olmaya eğilimlidir.
Bazı açılardan oldukça olumlu sonuç vardı. Örneğin Çin küresel güç haline geldi. Diğer bazı açılardan ise, işler iyi gitmedi. Sovyetler Birliği dağıldı. Ortaya çıkan cumhuriyetler komünist kalmak yerine kapitalist demokrasi haline geldiler.
Davis ve Moore’un argümanını özetlemek gerekirse: İnsanların sıkı çalışmak ve en uygun işleri seçmek için motive edilmeye ihtiyacı vardır. Motivasyon ödül ve az veya çok, gerçek ödül alma ihtimali demektir.
104
Geçen yüzyılda bazı ülkelerin sosyalizmin ilkelerini uygulaması, sosyal tabakalaşmayı inceleyen sosyologlar için doğal bir deney ortamı sundu. Hiçbir ülke Marx’ın hayal ettiği mükemmel komünist toplum haline gelemedi, fakat pek çok ülke belli şeyleri garantilerken (gıda, barınak, iş), tek bir kişinin kazanabileceği para miktarını katı şekilde sınırladı. Peki deney nasıl sonuçlandı?
Sosyolog Gerhard Lenski’ye göre pek çok sosyalist toplumun başarısız olması Marx’ın teorisindeki temel bir kusuru göstermektedir. Lenski “işsizlik korkusundan muaf olmak ve yeterli maddi güdüleyicilerden mahrum olmak” diye yazmaktadır. Belki de insanların bir toplumda yapılması gereken şeyleri yapmaları için işlerini kaybetme korkusu gibi bazı parasal teşviklere ihtiyacı vardır. 105
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Eşitsizliğe Yol Açan Faktörler
“Sosyal sınıfı” ölçmenin en kolay yolu gelir veya mal varlığını dikkate almaktır. Bir başka yol ise yapılan işle ilgili prestijdir. En prestijli işlere sahip insanların sosyal tabaka sıralamasında en üstte olduğu kabul edilebilir. En az prestijli işlerde çalışanların ise en alt tabakada yer aldığı düşünülebilir.
Kitabın bu kısmında sosyal tabakalaşmanın dayandığı önemli temellere dair açıklamalar yer almaktadır.
Peki bir işi prestijli yapan nedir? Kazanılan gelir, işi yapabilmek için gereken eğitim miktarı gibi faktörler etkilidir. Ayrıca insanlar ilgi ve şefkat gerektiren veya dünyaya fayda sağladığını düşündükleri işlere saygı duymaktadır. Bu nedenle bir öğretmen bir bankacı kadar kazanmasa da, öğretmenlik bankacılık kadar prestijli görülmektedir. Ayrıca örneğin atlet olmak bilgisayar programcısı olmak kadar prestijlidir. En prestijli kabul edilen işler iyi gelir sağlayan, oldukça çok eğitim ve yetenek gerektiren ve önemli görülen alanlardaki işlerdir: Doktorlar, avukatlar, kurumsal yetkililer ve üniversite profesörleri hayli prestijli işlere sahiptir.
Bazı insanların sosyal merdivenin üst kısmına yakın, bazılarınınsa alt kısma yakın durumda olmasında, aradaki eşitsizliğin pek çok nedeni mevcuttur. Akla ilk gelen, paraya dayalı eşitsizliktir.
Gelir ve Varlıklar
Para kullanan toplumlarda, paranın dağılımı sosyal tabakalaşma açısından en önemli faktörlerden birisidir. Gelir işinizde kazandığınız parayı, varlıklar ise mal varlığı (ev veya araba gibi) biçiminde elinizde tuttuğunuz parayı ifade eder. İleri kapitalizm toplumlarında para sihir gibidir, onu neredeyse istediğiniz herşeye dönüştürebilirsiniz (ev, araba, güvenlik, özgürlük, güzel kıyafetler). Para size sevgiyi satın alamaz, ancak çekici kıyafetler ve güzel restoranlarda yemekler satın alabilir. Hayati biçimde, güvenlik ve özgürlük de satın alabilir. Paranız ne kadar çoksa, o kadar özgürsünüzdür. Ayrıca, disiplin ve sabır sayesinde parayı daha fazla paraya dönüştürmek de mümkündür. Tasarruflar ile faiz amaçlı yatırımlar yapılabilir. Maddi birikiminiz yoksa maaşa dayalı yaşamak ve zamanınızı alabileceğiniz en yüksek ücret karşılığında satmanız gerekir. Marx para ve zenginliğin sosyal eşitsizliğin temellerini oluşturması konusunda haklı olsa da olmasa da, çok parası olanların az parası olanlar üzerinde doğrudan güce sahip olduğu konusunda kesinlikle haklıydı. Benim param çoksa ve sizin paranız azsa, karşılığında size biraz para vermem durumunda, benim söylediğim neredeyse herşeyi yapmak zorundasınızdır. Kapitalist toplumlarda pek çok insan çok sayıda iş seçeneğine sahiptir, fakat hiç parası olmayan ve çok az uzmanlık becerilerine sahip insanlar herhangi bir işe sahip olabilmeyi şans olarak görmektedir. Daha vahim durumlarda ise insanlar hırsızlık, uyuşturucu tacirliği veya seks işçiliği gibi son derece tehlikeli ve hoş olmayan eylemlere zorlanmaktadır. Bunlardan başka, paranın ikinci önemli etkisi ise çok parası olanlara farklı davranılmasıdır. Max Weber kapitalizmin yükselişindeki en önemli faktörlerden birinin Tanrı’nın zenginleri sevdiğini savunan dini inanç olduğuna inanıyordu. Bugün kapitalist toplumlarda, pek çok insan varlıklı olanların çok çalışmış olduğuna ve daha az varlıklı olanların hakettiğinden daha fazlasını hakettiğine inanmaktadır. Yani daha fazla parası olanlar tek kuruş harcamadan güç ve nüfuz uygulayabilmektedir. Bütün bu nedenlerden ötürü günümüz toplumlarında para sosyal tabakalaşmanın merkezinde yer almaktadır.
İş
Eğer para önemli ise, o halde ne iş yaptığınız da önemlidir. İnsanların ne iş yaptığını bilmek, ne kadar para kazandıkları, eğitim durumları, neye meraklı oldukları ve hangi konuda bilgili oldukları hakkında çok şey ifade eder. 106
Para ve saygınlık getirmesinin yanısıra, işiniz size önemli sosyal bağlantılar ve uzmanlık bilgisi de sağlayabilir.
Doğuştan Gelen Yetenekler
Psikolojinin kalıtım/çevre tartışmasının derinliklerinde kaybolmadan, şunu söyleyebiliriz ki, bazı insanlar doğuştan gelen ve sosyal tabaka merdivenlerini tırmanmayı kolaylaştıran yeteneklere sahiptir. Hangi yeteneklerin faydalı olduğu toplumdan topluma değişse de, pek çok toplumda doğuştan gelen yetenekleri paraya ve saygınlığa dönüştürmenin bazı yolları mevcuttur. Bazı insanlar doğuştan matematik, okuma, dili kullanma, spor yeteneği gibi yetenekleri getirebilirler. Bu yeteneklere sahip olmak başarılı olacağınız anlamına gelmez. Bunları kullanabilmek için eğitim, destek ve fırsata ihtiyacınız vardır.
UNUTMAYIN
Toplumdaki çok başarılı veya saygın birini genetik açıdan şanslı doğmuş kabul etmek, veya az para veya prestije sahip birini doğuştan şanssız olmaya mahkum gibi görmek doğru olmaz. Zengin, itibarlı veya iyi eğitimli birinin ille de doğuştan yetenekli olması gerekmez. Bu nitelikler çok sayıda farklı nedene dayalı olarak ortaya çıkmaktadır.
Motivasyon
Bir dereceye kadar, herhangi birinin motivasyonunun nedenleri bilinemez. Neden bir çocuk ödevini yapmaya istekliyken kardeşi televizyon izler? Neden bazı insanlar girişimci davranıp yeni projelere başlarken, diğerleri rutin ve öngörülebilir olanı tercih eder? Cevaplamak zor. Bazı açılardan, “motivasyon” denen davranış farklı altyapıdan gelen insanlar arasında değişiklik göstermektedir. Araştırmalar iyi eğitimli ve varlıklı ebeveynlerin, çocuklarına insiyatif kullanmaları ve fikirlerini ve isteklerini ifade etmelerinin gerekli olduğunu öğretme eğiliminde olduklarını göstermiştir. Diğer yandan ise daha az varlıklı ebeveynler çocuklarına itaatkar ve saygılı olmayı öğretmektedir. Her iki tutum da bazı durumlarda çocukların işine yararken, bazı durumlarda fayda 107
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME sağlamaz. Öyleyse, mesele bir insanın motivasyonunun miktarı değil, motivasyonunun türüdür. Belli bir sosyal koşulda, belli bir davranış tipi belli tipte ödülle (veya ceza ile) karşılık görebilir. En uygun davranışın ne olduğu açık değilse, insanlar kendilerine öğretilmiş olana dayalı olarak, neyin ödüllendirileceğini sadece tahmin edebilirler. Eğer iki insan nasıl davranacakları konusunda farklı eğitilmişse, aynı durumda her ikisi de farklı davranacaktır.
Biraz İnisiyatif Alın!
Chicago Okulu üyesi sosyolog William I. Thomas gerçek olarak tanımlanan bir durumun, sonuçları açısından gerçek olduğunu vurgulamıştı. Örneğin, birinin beceriksiz olduğuna inanılırsa, o insana başarılı olma fırsatı bile verilmeyecektir. Toplumun belli kesiminden gelen insanların üniversiteye uygun olmadığına inanılırsa, üniversiteye başvurma konusunda cesaretleri kırılacak ve bunun aksini ispatlama fırsatına dahi sahip olamayacaklar, üniversite hazırlık sınıflarına yerleştirilmeyeceklerdir. Yani gerçek olarak tanımlanan bir durum (üniversiteye uygun olmamaları), sonuçları itibariyle gerçek haline gelir. Bu tehlike yaygın pozitif ayrımcılık politikalarının nedenlerinden biridir. Bununla birlikte çoğu zaman insanlar her açıdan cesaretleri kırılsa bile, başarılı olmaktadır.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME mun mezunu olmak size kapıları açabilir. Bireyin sosyal tabakadaki yeri açısından sosyal bağlantıların kritik önemi, sosyologlar tarafından oldukça yakın bir zamanda farkedilmiştir. Bu nedenle sosyağ ağlara yönelik araştırmalar bu denli ilgi çekmiştir. Kaybeden tarafta iseniz sosyal bağlantıların önemi oldukça moral bozucu olabilir, örneğin istediğiniz işin patronla arkadaş olan birisine gitmesi gibi. Fakat her yerde sosyal bağlantılar sosyal tabaka sisteminin bir parçasıdır.
Yeterlik Belgeleri
Yeterlik belgesi yetenek, deneyim veya diğer bir değerli niteliğe sahip olduğunuz için verilen bir belgedir. Bunlar hükümsüz hale gelebilir, fakat genellikle saklamanız için size aittir. Örneğin: -Okul derecesi -Bir ödül -Bir organizasyonda üyelik -Bir şirkette istihdam (geçmişte veya şimdi) Yeterlilik belgeleri beceri performansı ile kazanılır, bu nedenle kişinin yetenekleri veya deneyimleri konusunda değere sahiptir. Fakat yanıltıcı veya vadesini doldurmuş da olabilirler.
Üzerinizde etkiye sahip kişilerin yüreklendirme ve beklentilerinin önemli olduğunu söylemek, bir kişinin (veya milyonlarca insanın) sizin yapacağınız tercihleri belirleyebileceğini söylemek değildir.
Yeterlik belgelerinin bu kadar önemli olmasının nedeni, iletişim açısından kolaylık sağlamalarıdır. Tek sayfalık bir özgeçmiş bir insanın yeterlilikleri konusunda kısa sürede bir özet sunar. Genellikle iş pozisyonları sadece yeterliliklere göre verilmez, fakat etkileyici yeterlilik belgelerinin noksanlığı, görüşme süreci başlamadan önce sizin elenmenize neden olabilir.
Bağlantılar
Eğitim
7. Bölümde ayrıntılı olarak açıkladığım gibi, sosyal bağlantılar toplumda bir güç biçimidir, doğru bağlantılar her sosyal durumda işe yarar. Doğuştan, doğru bağlantıları yapma becerilerine sahip sosyal biri olabilirsiniz. Fakat sosyal bağlantılarınızın sayısı, yapısı ve güçlülüğü aynı zamanda burada listelenen diğer değişkenlerin üzerine nasıl dizdiğinizle ilgilidir. Şunları göz önüne alın: -Varlıklı iseniz, diğer varlıklı ve nüfuzlu insanlarla tanışabileceğiniz durumlara kabul iznini satın alabilir veya bunlara davet edilebilirsiniz. Paranız az ise, parası çok olanlarla tanışmanız oldukça zor olacaktır. -İşiniz sayesinde çok sayıda sosyal bağlantı yapabilirsiniz. İşinizi kaybetmeniz veya iş değiştirmeniz halinde bile bu durum sizin için değerli olmaya devam eder.
Eğitim süreci pek çok şey anlamına gelir: diploma kazanmak, bağlantılar yapmak ve öğrenmek. Diğer yandan ise, eğitim paraya malolur ve iyi bir yatırımdır. Bu nedenle çoğu ülke çocukların okula gitmesini zorunlı hale getirmekte ve yetişkinlerin üniversiteye devam etmesini teşvik etmektedir. Ancak çetrefilli bir politik ve sosyal konudur, çünkü eğitim sisteminin tam olarak ne kadar çaba göstermesi gerektiği vebuna bağl ı olarak maliyetinin ne kadar olması gerektiği belirsizdir. Bu konudaki tartışmalar her seviyede sürmektedir.
ÖNEMLİ
Pek çok toplumda eğitim iş hayatında ilerlemek açısından en önemli belirleyicilerden biridir. Fakat unutmayın ki “eğitimli” olmak farklı anlamlara gelir, bu eğitimin tümünün okulda olması gerekmez.
Profesyonel Bilgi
-Okulunuz aracılığıyla pek çok insanla tanışmanız mümkündür ve belli bir kuru-
Filozof Francis Bacon “Bilgi güçtür” diye yazmıştır, ki bu doğrudur. George Orwell’ın sözlerini uyarlarsak, şöyle söyleyebiliriz: “Her bilgi güçtür, fakat bazı bilgiler daha
108
109
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME fazla güçtür.” Toplumdaki en güçlü bilgi, faydalı veya önemli olarak kabul edilen konular hakkındaki bilgidir. Bir toplumda güçlü olabilen bir bilgi, başka bir toplumda tamamen işe yaramaz olabilmektedir. Sosyologlar iki tür profesyonel bilgi ayrımı yapmakta ve bunları “sermaye” olarak ifade etmektedir çünkü finansal sermaye gibi bunlar da sosyal tabakada yukarılara çıkmak açısından kıymetlidir.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Atfedilmiş sosyal sınıf; doğuştan getirdiğiniz ve değiştirilmesi mümkün olmayan özellikler ile tanımlanır. Bu bağlamda, ırk fiziksel görünümüzle ilgili unsurlara karşılık gelir ve buna göre toplumunuz sizi belli bir grupla özdeşleştirir. Cinsiyet, erkek mi yoksa kadın mı olduğunuz ile ilgilidir. Sınıf ise ailenizin herhangi bir statüyle değişmez şekilde bağlantılı olduğu toplumlardaki sosyal statünüze karşılık gelir.
-Araba tamir becerisi.
Bu konu sosyolojinin merkezinde yer alan bir konudur ve kitapta bu konuya bir bölüm ayrılmıştır (9. Bölüm). Dünyadaki tüm toplumlarda tarih boyunca insanların cinsiyetleri ve derilerinin rengi çok büyük belirleyici etkilere sahip sosyal durumlar olagelmiştir. En kötüsü, ırk ve cinsiyet açık veya örtük köleliğin temeli olmuştur. Doğuştan gelen sosyal sınıfla ilgili diğer bir faktör de cinsel yönelimdir. Bütün bu özellikler (ırk, cinsiyet, cinsel yönelim ve sosyal sınıf) toplumların tabaka düzeninin önemli parçaları olmaya devam etmektedir.
-Tıbbi tedavi bilgisi.
Yaş Ayrımcılığı
İnsan Sermayesi
İnsan sermayesi kişinin öğrenmiş olduğu işe yarar becerileri ifade eder. Örneğin: -Bir bilgisayar programının nasıl kullanılacağına dair bilgiler.
-Bir ülkenin, devletin veya şehrin yasal sistemini anlama yetisi. -Sosyoloji bilgisi. Bu beceriler okul, iş deneyimi veya kendi kendine eğitim yoluyla öğrenilebilir. Bunlar iş piyasasında potansiyel değere sahiptir, ayrıca bazı durumlarda kendiniz ve aileniz için de kullanabileceğiniz becerilerdir.
Kültürel Sermaye
Kültürel sermaye terimi sosyolog Pierre Bourdieu tarafından türetilmiş olup, yüksek kültüre dair bilgi ve beğeniyi ifade eder. Neyin “yüksek statü kültürü” sayıldığı bir toplumdan diğerine değişir. Ancak Bourdieu, kültürel sermayenin pek çok formunun profesyonel bilgi içerdiğini, bu bilginin öğretildiği ve değer verildiği bir ortamda yetiştirilmediğiniz sürece, ona sahip olma ihtimalinin düşük olduğunu vurgulamıştır.
Yaş ayrımcılığı, atfedilmiş statüyle ilgili bir diğer faktördür. Ancak ırk, cinsiyet veya sınıfın tersine, yaş insanın hayatı boyunca değişim gösterir. Gerçek veya algılanan yaşınız insanların sizi nasıl algıladığı ve toplumda size hangi fırsatların verildiği ile ilişkili sonuçlar doğurur. Sosyal tabakalaşmada yaşın rolünü çözümlemek zor olabilir çünkü ırk veya sınıfın aksine, yaş bireyin deneyimlerinde ve yeteneklerinde gerçek farklılıklara karşılık gelir. İnsanlar çocukluk döneminden çıkana kadar, iyi gelir getiren işlerin çoğunu yapabilmek için olgun değildir. Yetişkinliğe ve sonraki yaşlara doğru ilerledikçe, beceriler ve deneyimler kazanırlar, fakat doğal olarak fiziksel ve mental dirençlerini kaybederler. Bu nedenle yaş faktörü birinin bir işe uygunluğunu değerlendirirken, ırk ve cinsiyetin normalde olduğu gibi ilgisiz değildir. (“Normalde” diyorum çünkü ırk ve cinsiyet yetenek farklarıyla ilgili olmasa da, belli işler açısından alakalı özellikler olabilmektedir).
-Pek çok kişiye çirkin görünebilecek fakat güzel sanat olarak kabul edilen bir sanata duyulan ilgi.
Bununla birlikte, yaş ayrımcılık için bir temel oluşturabilmektedir. “Fazla genç” veya “fazla yaşlı” görüldükleri için insanlar olumsuz davranışlarla karşılaşabilmektedir. Artık iş hayatı daha uzun ve işler daha az kalıcı hale geldiği için, bu konu modern toplumda giderek artan bir sorun haline gelmiştir. Orta yaşlı veya daha ileri yaşlarda birisi, işini kendisinden daha nitelikli olmayan daha genç birine kaptırabilmektedir. Ayrıca, bu tutum diğer atfedilmiş özellikler için de farklı olabilmektedir: Kadınlar bazı mesleklerde erkeklere kıyasla daha sert şekilde yaş ayrımcılığına maruz kalabilmektedir.
-Kaliteli şarap ve yemeklerle ilgili bilgi.
Uluslararası Ölçekte Eşitsizliğin Kıyaslanması
Bourdieu’nün kültürel sermaye olarak kabul ettiği şeyler: -Klasik müzik bilgisi; bestecileri ve eserlerini tanımak.
Bu bilgilerin pratikte pek değeri yoktur. Arabanız arızalanırsa, onu tamir edebilmek için, Eroica senfonisini kimin yazdığını bilmek işe yaramaz. Ancak, bunu bilmek, oldukça varlıklı ve eğitimli ebeveynler tarafından yetiştirildiğinizin kanıtıdır. Bourdieu’ye göre eğer bu bilgilere sahipseniz, diğer seçkin kişilerin sizi kendilerinden biri olarak görmesi ve size ayrıcalıklı davranması mümkündür.
Irk/Cinsiyet/Sosyal Sınıf Ayrımcılığı
Irk, cinsiyet ve sosyal sınıfa dayalı ayrımcılık atfedilmiş sosyal sınıfa dair başlıca örnektir. 110
Eğer farklı toplumlar, toplumsal sınıfların oluşmasında farklılık gösteriyorsa, bazı toplumların diğerlerinden daha eşit olması anlamlı görünmektedir. Yani eşitsizlik bazı toplumlarda diğerlerine göre daha şiddetlidir. Sosyologlar farklı toplumlarda sınıfların nasıl oluştuğuna ve zaman içinde sosyal tabakaların nasıl değişmiş olduğuna dair bazı önemli olguları öğrenmişlerdir. Toplumlar arasında farklılık gösteren şey sadece eşitsizliğin derecesi değildir. Eşitsizlik konusunda uzmanlaşmış olan David B. Grusky sosyal tabakalaşma sistemlerinin, aşa-
111
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME ğıda yer alan birkaç boyutta değişiklik gösterdiğini belirtmektedir: -Değerli niteliğin tipi: Sosyal tabakanın üst kısımlarında yer alanlarda diğer insanlardakinden daha fazla bulunan şey nedir? Bunlar para, insan sermayesi, politik güç veya kültürel prestij olabilir. -Sınıflar: Başlıca sınıflar klasik kapitalist toplumda burjuva ve proletarya; diğer toplumlarda köleler ve köle sahipleri veya soylular ve halktan olanlardır. -Eşitsizlik derecesi: Üst ve alt sınıflar arasında ne kadar eşitsizlik vardır? Eşitsizlik feodal ortaçağ toplumunda çok yüksekti; tarihöncesi kabile toplumunda oldukça düşüktü. Grusky gelişmiş endüstriyel toplumumuzda eşitsizlik derecesinin bu iki uç arasında olduğunu söylüyor.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME yapılabildiği için, kar etmek isteyen şirketler açısından bu durum çok çekicidir. Dış kaynak kullanımı yapan ülkelerde ise milyonlarca iş kaybı meydana gelmektedir. Toplu biçimde “dünya sistemi teorisyenleri” olarak anılan bazı sosyologlar, burjuvanın en kötü ve en sömürücü işlerde dış kaynak kullanımı yapmak suretiyle dünya çapındaki devrimi sadece geçici olarak bertaraf ettiğine ve eninde sonunda dünya proletaryasının bu sistemin içyüzünü anlayacağına, isyan ederek ve oyunun kurallarını değiştirerek Marx’ın haklı olduğunu kanıtlayacağına inanıyor. Bu mümkün mü? Sosyal tabakalaşma oyununun kuralları daha önce pek çok kez değişmişti. Tekrar değişmesinin mümkün olduğunu düşünmek akla uygun olur.
-Değişmezlik: Bir toplum sosyal hareketliliğe ne miktarda izin verir? Örneğin geleneksel kast toplumu hiç hareketliliğe izin vermez. Sosyal tabakalaşmayı bu biçimde ele almak gösteriyor ki, modern endüstriyel kapitalizm güllük gülistanlık olmasa da, pek çok toplumdan daha açıktır. Ayrıca dünyanın neredeyse tüm toplumları sosyal tabakalaşma düzeni açısından gitigide daha benzer hale gelmektedir. Küreselleşme ve ulusalararası gelişmeler endüstriyel kapitalist modeli neredeyse evrensel hale getirmiştir. Günümüzde az sayıda ülkede katı sosyal tabaka sistemleri hüküm sürmektedir. Avrupa’daki ve Kuzey Amerika’daki gibi ileri endüstriyel ülkeler büyük ve temelde mutlu orta sınıfın ortaya çıkışını görmüştür. (Sosyal değişim hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. 16. Bölüm). Orta sınıf üyeleri önemli derecede varsıl değildir. Ancak ailelerini rahat ettirmeye ve bazı lükslere ulaşmaya yetecek gelire sahiptirler. Yaptıkları işler yorucu olabilir, ancak gecelerini gündüzlerine kattıkları da söylenemez. Ve muhtemelen bazı yönetim sorumluluklarına ve özgürlüklere sahiptirler. Tarihteki çoğu insanın hayatlarıyla kıyaslandığında orta sınıfın hayatı iyi bir hayattır. Bazı sosyologlar, özellikle de kapitalizmin sömürüye yol açması konusunda Marx ile hemfikir olmaya eğilimi olanlar, gelişmiş dünyanın refahının gelişmekte olan dünyanın sırtında inşa edildiğini gözlemlemiştir. Orta sınıf Amerikalıların, Avrupalıların ve Japonların tadını çıkardığı lüks malların uygun fiyatlı olmasının nedeni Çin, Meksika ve diğer gelişmekte olan ülkelerdeki düşük ücretli işçiler tarafından üretiliyor olmasıdır. Çin’in taşra bölgelerinde yaşayan bir işçiye kıyasla, Michigan’daki bir fabrika işçisi prens gibi bir hayat sürmektedir. Hayat standartlarındaki bu çelişki iki gelişmeyi ateşlemiştir: -Göç dalgaları: Daha iyi maaş ve daha fazla kişisel özgürlük arayışıyla işçiler gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru göç etmektedir. (Göç hakkında daha fazla bilgi için bkz. 9. Bölüm). Güç kazanmadaki farklar, kaçak göçmenler için bile, o kadar büyük olabilmektedir ki, erkekler ve kadınlar kazandıklarının bir bölümünü memleketlerine gönderebilmek için, aylarca veya yıllarca ailelerinden ayrı kalmaktadır.
9. Bölüm: Toplumsal Cinsiyet ve Etnisite: Irkımı Biliyorum Fakat Bitiş Çizgisi Nerede?
-Dış kaynak kullanımı: Endüstriyel üretimin ve nitelikli çalışanların gelişmekte olan ülkelerde konuşlandırılması. Gelişmekte olan ülkelerde herşey çok daha ucuz biçimde 112
113
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME niz anlaşılır birşeydir. Kız bebeğinize pembe kıyafetler giydirmek sizi gelenekçi bir geri kafalı yapmaz. Siyah olduğu için seçimlerde Barack Obama’yı destekleyen milyonlarca Afrikalı-Amerikalı muhtemelen kendilerini “ırkçı” olarak görmemişlerdir. Irk ve cinsiyet, atfedilmiş statü örnekleridir. Bu statüler kontrolümüzün dışında bize atfedilir. Derinizin rengi veya cinsiyetiniz konusunda kontrol sahibi değilsiniz. Yinede , bu özelliklerinize dayalı olarak insanlar sizin hakkınızda sürekli olarak yargılarda bulunur. Haksızlık olsa da, bunlar gerçekleşir. Önceki örnekler gösteriyor ki, işin içine kimlikler girdiğinde, insanlar bu özellikleri sahiplendiğinde, durum daha karmaşık hale gelmektedir. Böyle durumlarda, atfedilmiş statüler gurur konusu olur. Peki bu durumda, bu statüleri görmezden gelmek hala en iyi şey midir?
Bu Bölümün İçeriği:
-Irk ve etnisiteyi ayırt etmek
Irk ve cinsiyet konuları oldukça karmaşıktır ve onları basitleştirmek kimseye bir yarar sağlamaz. Bunun yanısıra, ırkçılık ve cinsiyetçilik tarihteki en korkunç olayları tetiklemiştir:
-Cinsiyet ve toplumsal cinsiyete dair değişen fikirler üzerinde uzlaşmak
-Antik Roma’dan günümüze kadar, milyonlarca insanın kölelik yapması
-Toplumsal cinsiyet ve etnisitenin sürmekte olan önemini anlamak
-Yahudi Soykırımı ve diğer soykırım olayları
Irk ve cinsiyet herkesin sahip olduğu şeylerdir ve artık mesele olmaları gerekmez, fakat öyleler. Tüm toplumlarda insanlar hala derinizin rengine veya erkek mi yoksa kadın mı olduğunuza önem veriyor. Bu bilgiyi nasıl değerlendirdikleri yerine göre değişmektedir. Ve tabi ki, tarih boyunca da değişmiştir. Ancak ırk ve cinsiyet hala öneme sahiptir ve sizin hayatınızın geri kalanında da öyle olmaya devam edecektir.
-Kadınların oy kullanma, mülkiyet edinme ve hatta bedenlerini nerede, ne zaman ve kiminle paylaşacağına karar verme haklarından mahrum bırakılması
Bu konu, sosyal tabakalaşma ile birlikte, sosyolojinin başlıca alanlarından birisidir.
Bu korkunç olaylar son yıllarda herhangi birinin derisinin rengi veya cinsiyeti nedeniyle eşit haklardan mahrum bırakılmasını yasaklayan yasaların kabul edilmesine yol açtı. Bu yasalar evrensel hale gelememiş olsa da, en çirkin istismarların ve eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik uzun yol katetmişlerdir.
-Önyargı ve ayrımcılığı anlamak
Kitabın bu bölümünde önyargı ve ayrımcılıkla ilgili genel düşüncelere, sosyologların ırk hakkında öğrendiklerine ve cinsiyet hakkında öğrendiklerine dair açıklamalar yer almaktadır. Son olarak ırk ve cinsiyetin neden hala mesele olduğu açıklanmaktadır.
Önyargı ve Ayrımcılık
Önyargı, bir insanın ırkınızı, cinsiyetinizi veya diğer kişisel niteliklerinizi kullanarak diğer özellikleriniz hakkında varsayımlar yapmasıdır. Bu varsayımların karşınızdaki insanın sizinle ilgili kararlarını etkilemesi ise ayrımcılıktır. Öncelikle şunu belirtelim: Diğer insanlar hakkında önyargılısınız ve her gün ayrımcılık yapıyorsunuz. Ben de öyle. Önyargının ve ayrımcılığın evrenselliğini kabul etmek, onları anlama ve zararlı etkilerinin nasıl en aza indirileceğini bulma yolunda ilk adımdır. Derisinin renginden dolayı belli bir muhitte biri hakkında “buralardan değil” diye hiç düşündünüz mü? Veya mavi giysilerinden dolayı küçük bir çocuğun erkek olduğunu düşündünüz mü? Birinin çalışma performansını değerlendirirken (sizin için çalışsa da çalışmasa da) ırk veya cnsiyeti göz önüne aldınız mı? Ahlaki açıdan doğru veya yanlış olması bir yana, ampirik olarak ırk veya cinsiyeti dikkate almak mantıksız birşey değildir. Eğer İngilizce konuşan biriyseniz, Shanghai’da kalabalık bir sokakta yol sormak için Asyalı gibi görünmeyen tek kişiyi seçme114
-Aynı cinsiyetten biriyle kurulan ilişki nedeniyle insanların akıl hastanesine, hapishaneye atılması ve hatta öldürülmesi
Böylesine bir geçmiş, çelişkili şekilde; ırksal ve etnik gruplarda, kadınlarda ve erkeklerde, eşcinsellerde ve cinsiyet değiştirmiş olanlarda gurura ve dayanışmaya neden oldu. Pek çok insan ırkından, etnisitesinden, cinsiyetinden ve cinsel yöneliminden gurur duyar oldu. Meksikalı, Litvanyalı veya Amerikan yerlisi olduklarını sizin bilmenizi istiyorlar. Binlerce insan sokaklarda kadın hakları veya eşcinsel hakları için yürür hale geldi. Bu insanlar kim olduklarının inkar edilmesini istemiyor, fakat aynı zamanda hayatlarını nasıl yaşayacaklarını seçme özgürlüklerinin kısıtlanmasını da istemiyor. Durumu karmaşık hale getiren şey, bu grupların üyelerinin belli bir ırkın veya cinsiyetin üyesi olmanın ne anlama geldiği hakkında fikir birliğinin olmadığı gerçeğidir. Asyalı-Amerikalı sayısı kadar Asyalı-Amerikalı olma şekli var, kadın sayısı kadar kadın olma şekli, eşcinsel sayısı kadar eşcinsel olma şekli var. Fakat Asyalı-Amerikalı veya kadın veya eşcinsel olmanın ne demek olduğunu belirleyecek hiç kimse yok. Günümüzün sosyal dünyasının karmaşık manzarası bu: ırkın ve cinsiyetin farklı zamanlarda, farklı insanlar için farklı şekillerde dikkate alındığı bir dünya. 115
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Irk ve Etnisite
Kitabın bu kısmında ırk ve etnisiteye dair sosyolojik incelemeler yer almaktadır. Bu konu eşitlik ve eşitsizlik, kimlik, sosyal değişim ve sosyal denge gibi sosyologların önemsediği hemen her şeyin merkezindedir.
Etnisitenizi Seçebilirsiniz Fakat Irkınızı Seçemezsiniz
Sosyolojik açıdan, ırk atfedilmiş statüdür ve doğuştan gelen fiziksel özelliklerinize dayalı olarak başkaları tarafından belirlenen birşeydir. Etnisite ise genellikle ulaşılmış bir statüye; varsaydığınız kimlikle, kendinizi ilişkilendirdiğiniz grupla ve davranışlarınızla kendiniz için seçtiğiniz statüye karşılık gelir.
Irk
Her toplumun kendi ırksal grupları vardır. Bazı toplumlarda fiziksel özelliklerde önemli farklar mevcuttur. Örneğin bazı insanlar oldukça açık renkli deriye sahipken bazıları da çok koyu renkli deriye sahiptir. Bazı toplumlarda ise, farklılıklar bir yabancı tarafından ayırt edilemeyecek kadar önemsiz olabilir: deri rengi tonlarındaki veya yüzle ilgili özelliklerdeki hemen farkedilmeyen farklar da, belirgin farklar kadar önyargı ve ayrımcılığa neden olabilmektedir. Aynı fiziksel görünüm farklı toplumlarda farklı anlamlara da gelebilir. Örneğin “siyah” olmayı ele alalım. Bu ırk ABD’de, Batı Hint Adaları’nda ve diğer pek çok bölgede yaygın şekilde bilinen bir ırksal kategoridir ve koyu renkli deri ile ilişkilidir. ABD’de ve Dominik Cumhuriyeti’nde negatif ayrımcılık ile ilişkilendirilmiştir (aslında hala öyledir). ABD’deki siyahlar, ataları Afrika’dan zorla getirilip kölelik yaptırılmış insanlardır. Pek çok Amerikalı koyu deri rengine sahip olanların bu soydan olduğunu varsaymaktadır ve bir siyahın Karayip Adaları’ndan göçmüş olduğunu öğrendiklerinde ona farklı davranırlar. Sosyolog Mary Waters Karayipler’den gelen koyu renkli Amerikalı göçmenlerin sıkıntılarını anlatmıştır. Siyah olmayan Amerikalılar siyah oldukları için ayrımcılık yapmış, Afrikalı-Amerikalılar ise onları “gerçekten” siyah olmayan yabancılar olarak görmüştür. Bu örnek ırka dair karmaşayı ve ırksal azınlıkların yaşayabileceği sıkıntıları göstermektedir.
Etnisite
Sosyologlar etnisite terimini bir insanın kendisi için seçtiği bir statüyü tanımlamak için kullanır. Etnisite terimi genel olarak ayırdedici fiziksel özelliklerden bağlantısız biçimde, ulusal veya kültürel köklerle ilgili olarak kullanılmaktadır. İngilizcede bugün etnisite olarak adlandırılan bazı sosyal kategoriler (örneğin, İtalyan veya Alman) 100 yıl önce ırk olarak adlandırılmaktaydı ve ayrımcılığım dayanağı olarak kullanılmaktaydı.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME nuza gitse de gitmese de,başkalarının sizin için seçtiği birşeydir. Esas olarak fiziksel özelliklerinizi tanımlar. Kişinin etnisitesi ise, bilinçli olarak kendinizi özdeşleştirdiğiniz kültürel gruba karşılık gelir. Etnisite genellikle aşağıdaki özellikleri kapsar: -Çoğunlukla köken oluşturan bir yer ile ilişkili tarihsel bir öykü. Kendi etnisitemin “Alman-Amerikalı” olduğunu söylersem, bunun anlamı nesiller boyunca Avrupa’nın bir bölgesinde yaşamış daha sonra ABD’ye gelmiş bir grup insanla kendimi özdeşleştirmem demektir. -Yiyecek, bayram kutlamaları, dil gibi kültürel gelenekler. Büyükannem Minnesota, New Ulm’da Almanca konuşarak, Alman yemekleri yiyerek ve Alman-Katolik bayramlarını kutlayarak büyümüş. Ben hiçbir zaman Almanca öğrenmedim, ancak payıma düşenden fazla Alman usulü lahana turşusu yemişimdir. -Semboller ve ayırdedici kıyafet biçimleri. Etnisiteler genellikle bayraklar ve renklerle, ve bayramlarda kolayca tanınan kıyafetlerle ilişkilendirilir. Etnisite çoğu zaman ırk ile ilişkilendirilse de, daha sınırlamasız bir durumdur. Örneğin eşler birbirinin etnik geleneklerini uygular, bazı insanlar kendi soyuyla veya biyolojik özellikleriyle hiç ilgisi olmayan etnisiteleri benimser ve belli bir etnik kültürde yetişmiş birinden ayırdedilemeyecek hale gelir. Etnisitelerin bir dizi aşikar fiziksel özelliklerle yakından alakalı olmadığı durumlarda, veya belli bir fiziksel görünüşün çeşitli etnisitelerden herhangi birisiyle makul şekilde ilişkilendirilebileceği durumlarda, etnisite neredeyse tümüyle isteğe bağlı hale gelebilmektedir. Sosyolog Mary Waters Avrupalı-Amerkalılarla ilgili Etnik Tercihler adında bir kitap yazmıştır. Kitabın adının gönderme yaptığı olgu şudur; Afrikalı-Amerikalılar veya Asyalı-Amerikalılar veya Hispanik-Amerikalılar bariz şekilde teşhis edilebilse de, İrlandalı-Amerikalılar, İtalyan-Amerikalılar veya Norveçli-Amerikalılar için bu geçerli değildir. Bu grupların etnisiteleri bayraklar ve marşlarla oynamak üzere seçebilecekleri, veya isterlerse tamamen gözardı edebilecekleri birşeydir. Etnisite o kadar esnektir ki, günümüz dünyasında insanlar kendilerini “etnik” olarak değerlendirmeyeceğiniz, ancak bu şekilde kullanılan gruplarla ve geleneklerle özdeşleştirmeyi seçebilmektedir. Örneğin belli üniversitelerin, okulun tişörtlerini giyen ve o topluluğa ait oluşlarını gururla gösteren mezunlarını düşünün, veya belli bir eyalette veya şehirde büyüyen ve bu olguyu kendi kimliklerinin bir parçası olarak gören insanları düşünün. Bu yolla, “Notre Dame” mezunu olmak, Kaliforniyalı veya New Yorklu olmak, bir bireyin birincil etnisitesi olabilmektedir.
Irk Ayrımcılığı: Kasıtlı veya Kasıtsız
Irk tüm dünyada ayırıcı olmaya devam etmektedir. Derinizin, gözlerinizin rengi veya saçınızın kıvırcık olup olmadığı gibi fiziksel özellikler insanların sizi algılama biçimini ve size yönelik davranışlarını etkileyebilmektedir.
“Irk” ve “etnisite” sosyolog olmayanlar tarafından bazen birbirlerinin yerine kullanılsa da, sosyolojik açıdan çok farklı tipte sosyal gruplara karşılık gelirler. Irk, hoşu-
Bir insanın fiziksel özelliklerine bakarak, onun kişiliği veya yetenekleri hakkında anlamlar çıkarmak, ne kadar mantıksız olsa da sürekli olarak yapılan bir şeydir. İnsanlar bir arabanın motorunun rengine bakarak onun kalitesi hakkında yargıya varılamayacağını bildikleri gibi, bir insanın derisinin rengine bakarak onun zihni
116
117
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME veya kalbi ile ilgili karara varılmayacağını biliyor olmalılar. Yine de, bunu yapmaya devam ederler. Bu doğru bir şey değildir ve pek çok ülkede ırk ayrımcılığı yasadışıdır. Fakat kasıtlı veya kasıtsız şekilde yapılmaktadır. Kitabın bu kısmında iki tür ırk ayrımcılığı hakkında açıklamalar yer almaktadır.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME toplumlarda, bitmesi gerekirdi. Ancak durum böyle değil. Öncelikle şunu belirtelim: tüm kanıtlara rağmen, ırklar arasında farklar olduğuna inanan insanlar mevcut. Ve bunlar sadece Hitler’i yücelten bazı fanatikler değil. Orta sınıftan bir çocuk olarak Minnesota’da büyüdüğüm yıllarda, ırklararası romantik ilişkilerin uygunsuz olduğuna gerçekten inanan insanlar tanırdım.
Değişim Mümkün mü?
Şüphesiz ki, kasıtsız ırkçılık yaygınlığını sürdürmektedir. Bir insan diğerinin ırkını dikkate alıyorsa (hatta ırkının ne olduğunu bilmeden), bu kasıtsız yapılan ırkçılıktır. Bunun devam etmesi üç farklı nedene dayanıyor: tarihin ağırlığı, kendini gerçekleştiren kehanet ve temel insan doğası.
Tüm dünyadaki toplumlar şöyle ya da böyle kastlara sahip olmuştur. Çoğunda insanların kutsal kabul edildiği rahip kastları vardı. Kuşaktan kuşağa geçen monarşi veya aristokrasi de kast formlarıdır. Hindistan’ın geleneksel toplumlarında olduğu gibi, bazı toplumlar çok sayıda kastlara ayrılır.
Tarihin Ağırlığı
Kast, bugün çoğu insanın tanımadığı bir kavram olsa da tarih boyunca milyonlarca insanın hayatlarını belirleyen birşey olmuştur. Kast, nesilden nesile aktarılan bir sosyal sınıf statüsüdür.
Kast sistemlerinde güç, kazanılmak yerine miras kalarak geçtiği için, günümüzde pek çok insan kast sistemlerini adaletsiz ve kötü olarak görmektedir. Tüm dünyada kast sistemleri büyük ölçüde etkisini kaybetmiştir. Yine de tam olarak ortadan kalkmamıştır ve dünyada yüzlerce milyon insan ait olduğu kast nedeniyle ayrımcılığa uğramıştır.
Kasıtlı
İnsanlık tarihi boyunca, pek çok insan kasıtlı şekilde ırka dayalı ayrımcılık yapmıştır. Yani, deri rengine veya diğer özelliklere dayalı biçimde insanlara farklı davranmayı, bilerek seçmişlerdir. Bu durum o kadar yaygın hale gelmiştir ki, bir insanın fiziksel görünüşünü, onun yeteneklerine ve kişiliğine dair önemli bir gösterge olarak yorumlama eğilimi, insan doğasının temel bir özelliği gibi görünmektedir. Okuldaki çocuklara bakın: İster şehirde ister kırsal kesimde olsun, daima bir diğerinin görüntüsünde dikkatlerini çeken, hatta dalga geçilecek veya dışlayacak birşey buluyorlar. Irkçılığın neden başladığı bir sır olmasa gerek. Zaman içinde, ırkla ilgili fikirler kurumsal ve resmi hale getirilmiştir. Bu fikirler yazıya geçirilmiş, ve bazen yasaya dönüştürülmüştür. Bugün, biyolojik antropoloji uzmanları, biyolojik kategori anlamında insanların içinde yer alabileceği “ırk” diye birşeyin olmadığını bilmektedir. Yine de yüzyıllarca, “insan ırkları” arasında temel farkların olduğuna ve bu yüzden, farklı ırklara farklı davranmanın makul olduğuna inanılmış, hatta bunlar şüphe götürür metinler halinde yazıya geçirilmiştir. En kötüsü de, bu hatalı fikirlerin kölelik ve soykırımın gerekçesi olmuş olmasıdır. Irkçılık örneğinin, insanların inançlarını ve davranışlarını etkileme konusunda toplumun gücünü açık şekilde ortaya koyduğunu belirtmek gerek. Eğer ırk ayrımcılığının sosyal dokuda yerleşik olduğu bir toplumda büyürseniz, size öğretilenlerin ötesini görmeniz çok zordur. Ve tabi ki ırk ayrımcılığından yarar sağlayan bir grubun üyesiyseniz, bu babadan kalma bilgiyi sorgulamamak oldukça uygun olabilir.
Kasıtsız
Dünyanın ırkçılık tarihi tamamen silinip atılamayacak kadar büyüktür. Günümüzün en ileri toplumlarından birinde yaşayan biri bile, açık veya örtük şekilde ırkçı pek çok materyal ile karşı karşıya gelecektir. Irkçı kalıpların propagandasını yapan kitaplar, filmler, sanat eserleri ve hikayeler mevcuttur ve hiç kimse bunların etkisinden tamamen kaçamaz. Bazı durumlarda bu etkenler insanların farkında olmadan ırkçı biçimde düşünmesine veya davranmasına neden olabilmektedir.
Kendini Gerçekleştiren Kehanet
8. Bölümde gerçek olarak tanımlanan bir durumun, sonuçları itibariyle gerçek olduğunu söyleyen sosyolog W.I. Thomas’tan bahsetmiştim. Bir grup insan fiziksel görünüşlerine dayalı sistematik ayrımcılığa maruz kaldığında, bu ayrımcılığın acı veren etkileri zamanla birikir ve kolayca silinemez. Örneğin ABD’de Afrikalı-Amerikalılar önce köle yapıldı, daha sonra yıllarca ayrımcı uygulamalara ve politikalara maruz kaldı. Eğitim ve iş deneyimi fırsatlarına sahip olamadılar. Günümüzde Afrikalı-Amerikalılar ile beyaz Amerikalılar arasında ortalama akademik başarı açısından daimi bir açıklık vardır. Ayrıca hapisteki siyahların oranı beyazlardan fazladır. Bu dengesizlik yeteneklerin farklılığı hakkında birşey ifade etmese de, pek çok beyaz Amerikalı bilinçsiz şekilde siyahlara karşı ayrımcılığı sürdürmektedir. Bu durum farklılık yanlısı politikaların yaygın şekilde benimsenmesinin nedenlerinden biridir: Yüzyıllarca süren kasıtlı ayrımcılığın telafisi aynı ölçüde kasıtlı çabayı gerektirmektedir.
UNUTMAYIN
Tatsız gerçek şu ki, görünüşe dayalı şekilde bir başkasına farklı davranmak için, insanların mazerete ihtiyacı yok gibi görünüyor. Bu yüzden, insanlar insan olduğu sürece, ırkçılıkla mücadele için sürekli tetikte olmak gerekecektir
“Model Azınlık” Miti
Irk ve ırkçılığın anlaşılması konusunda sosyologların en büyük katkılarından biri “model azınlık” mitini çürütmeleridir.
Irk ayrımcılığının tümü kasıtlı olsaydı, günümüzde bu denli sürmekte olan bir sorun olmazdı. Irkçılığın bilimsel olarak çürütüldüğü ve sosyal olarak esefle karşılandığı
“Model azınlık” ırkçılığın sürmekte olan önemini hafifletmek için kullanılmakta olan bir fikirdir. Bu fikrin taraftarları bazı ırksal azınlıkların eğitim ve mesleki kariyer ba-
118
119
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
kımından bir çoğunluk grubuyla hızla eşit hale gelmede çok başarılı olduğunu belirtmektedir. Sıklıkla bahsedilen örnek ise ABD’deki, finansal açıdan beyazlar kadar rahat konumda olan Asyalı-Amerikalılardır.
Asimilasyon teorisine göre, yöresel dillerini konuşan, yöresel kıyafetlerini giyen insanlar yeni bir ülkeye varır ve zamanla yeni topluma “asimile” olur, o ülkenin dilini ve geleneklerini benimser. Eğer işler böyle yürüyorsa, göç araştırmaları sadece, neden bazı grupların diğerlerine göre daha hızlı ve olaysız şekilde asimile olduğuna yönelik araştırmalardır.
Bazı gözlemciler bu azınlığı “model azınlık” olarak adlandırmıştır. Buna göre, sıkı çalışmaya istekli insanlar için ırkçılık yıldırıcı birşey değildir. Asyalı-Amerikalılar başardığına göre, Afrikalı-Amerikalılar ve Hispanik-Amerikalılar da başarabilir. Ancak sosyologlara göre azınlık grupları arasında çok büyük farklar var ve hiçbir grup diğerleri için model olamaz. Model azınlık kavramının yanıltıcı olmasına dair birkaç neden: -Irkçılığın tümü aynı değildir. Asyalı-Amerikalıların ırkçılık ve ayrımcılığa maruz kaldığı kesinlikle doğru. Yine de, her tür ırkçılığın aynı olmadığını ve diğer ırksal grupların, yetenek veya zeka ile ilgili farklı düşünce kalıplarına dayalı olarak, ırkçılığa daha ağır şekilde maruz kalmış olabileceğini söylemek yanlış olmaz. -Farklı gruplar farklı koşullardan gelmektedir. Asyalı-Amerikalılar ortalama olarak daha yakın tarihlerde ve daha eğitimli şekilde gelmişlerdir. Ayrıca, geldikten sonra, benzer ve birbirini destekleyebilen göçmenlerin oluşturduğu topluluklarda yaşama şansları olmuştur. -Bir “azınlık grubu” aslında pek çok azınlık grubu demektir. Asyalı-Amerikalılar farklı ülkelerden ve farklı nedenlerle gelmektedir. “Asyalı Amerikalılar” biçiminde genelleme yapmak zor ve yanıltıcıdır. Asyalı-Amerikalılar’ın başarıları zor kazanılmıştır, ancak ırkçılığın etkilerini altetmek için diğer azınlık gruplarının öğrenmesi gereken gizli bir numara bulmuş değiller.
Göç ve “Asimilasyon”
Bütün etnik gruplar göçmen grupları değildir. Pek çok toplum, başka yerlerden gelenlerin yanısıra, kendi yerli etnik gruplarına sahiptir. Ayrıca, belli bir çıkış noktasıyla ilişkili olmayan etnik gruplar da vardır. Bununla birlikte, Irk ve etnisiteyle ilgilenen tüm sosyologlar göçmenlerin deneyimlerini önemsemektedir. Chicago Okulu üyeleri, göç olgusuna gerçekten yakından bakan ilk sosyologlar arasında yer alıyordu. 20. Yüzyıl dönümü, ABD’ye yönelen bir göç dalgasına tanıklık etti. Bu göçler, Amerika’nın sosyal manzarasını dönüştürmüştür. Bu dönüşümün en görünür olduğu yerler, yeni gelenlerin iş peşinde olduğu, Chicago gibi büyük şehirlerdi. Başlangıçta, sosyologlar göçün “asimilasyon”a dayalı olarak anlaşılabileceğini düşündüler. Asimilasyon kelimesinin anlamı içine katılmak, bütüne dahil olmaktır. Amerika, bir bütünle birleşmek amacıyla, insanların farklı yerlerden geldiği, büyük bir “erime potası” olarak görülüyordu.
120
Göç araştırmaları için daha fazla zaman harcadıkça, sosyologlar, işin bu kadar basit olmadığını anlamıştır. Bütün göçmenlerin belli bir ölçüde, yeni memleketlerine uymayı seçtiği veya buna mecbur bırakıldığı kesinlikle doğrudur. Ancak, asimilasyon, yüzde sıfırdan başlayıp yüzde yüze giden doğrusal bir yol değildir. Göç araştırmaları yapan sosyologlar, temel “asimilasyon” teorisi ile ilgili en az üç yanlışın mevcut olduğunu kabul etmektedir: -Göçmenler tam olarak neye asimile oluyor? Eğer göçmenler bir şeye asimile oluyorsa, tam olarak neye asimile oluyorlar? ABD ve diğer ülkeler kendi hakim kültürlerine sahiptir. ancak, günümüz toplumları o kadar çeşitlilik içeriyor ki, tam olarak “asimile olmuş” birinin neye benzediğini tarif etmek imkansızdır. -“Asimilasyon” pek çok şey demektir. Çin’den ABD’ye gelmiş üç göçmen düşünün. Birisi sosisli sandviç ve Elvis Presley’i seviyor fakat tek kelime İngilizce bilmiyor. Diğeri mükemmel İngilizce öğreniyor fakat Çin’deki gibi giyinmeye ve beslenmeye devam ediyor. Üçüncüsü çok sayıda Meksikalı-Amerikalı ile arkadaş oluyor ve akıcı şekilde İspanyolca öğreniyor. Hangisi en çok “asimile olmuş” sayılır? Yeni bir topluma katılmak pek çok farklı şey ifade edebilir. -Neden asimile olunsun ki? Göçmenler kendi kültürlerinin ne kadarını geldikleri ülkenin yaşam tarzı ile değiştirecekleri konusunda oldukça farklılık göstermektedir. Kimisi uyum sağlamak için şevkle herşeyi yaparken kimisi de mevcut hallerini korumayı tercih etmektedir. Bu tercihleri etkileyen; yaş, yer, göç etme nedeni gibi çok sayıda faktör mevcuttur, ve sosyologlar, yeni bir yaşam tarzına asimile olmanın, herhangi bir bireyin ilgi alanına girdiğini varsaymamayı öğrenmiştir. Pek çok göçmen, ana dillerini konuşabildikleri ve kendi ülkelerinden gelen diğer göçmenlerle bağlantıda olabildikleri etnik bölgelerde yaşamaktadır ve bu tercihlerinden son derece memnundurlar. İspanyolca konuşmak Latin olduğunuz anlamına mı gelir? Latin olmanın ne olduğu hakkında muhtemelen bir fikriniz vardır. Ataları İspanyolca konuşan, Meksika veya Orta Amerika’da yaşayanların deri rengine ve fiziksel özelliklerine sahip insanlar diye düşünebilirsiniz. Fakat gerçekten bir Latin’in ne olduğunu büyük olasılıkla bilmiyorsunuz. Çünkü kimin Latin sayılacağına dair evrensel bir tanım yok. Etnisite veya ırkla ilgili her terim gibi, Latin sözcüğü de pek çok farklı insanı kapsamaktadır. Bu Brezilya’da yaşayan bir adam, büyükannesi Meksika’da doğmuş kendisi Alaska’da yaşayan bir kadın, babası Dominik Cumhuriyeti’nden gelmiş bir İspanyol olabilir. Sosyolog Wendy Roth ABD’deki, Dominik Cumhuriyeti’ndeki ve Porto Riko’daki Latinler’i araştırdı ve konuştuğu insanların çoğunun kendisini Latin olarak tanımla121
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME madığını buldu. Yine de bu sözcüğün yaygın olarak kullanılmasının nedeni Ruth’a göre, kısmen, İspanyolca konuşanlar arasında bir ortak kimlik fikrini destekleyen televizyon istasyonlarıdır. Tek bir etnisite altında toplanmak Latinlere görünürlük ve siyasi etki gücü sağlamaktadır. Bu örnek ırk ve etnisitenin karmaşıklığını göstermektedir. İnsanlar ve toplumlar değiştikçe ırk ve etnisite de sürekli değişmektedir.
UNUTMAYIN
Her toplum farklılıklar içerir ve bir toplumun “tam anlamıyla” üyesi olmanın sadece tek bir yolunun olduğunu varsaymak hem uzun süredir yerleşik olanlara hem de yeni gelenlere haksızlıktır.
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet
“Irk” ve “etnisite”nin birbirinin yerine kullanılması,ancak sosyolojik açıdan farklı anlamlara gelmesi durumu, “cinsiyet” ve “toplumsal cinsiyet” için de geçerlidir. Sosyologların kullandığı anlamda cinsiyet kişinin biyolojik cinsiyetini ifade eder. Toplumsal cinsiyet ise daha karmaşık bir terimdir ve kişinin kendini eşleştirdiği bir roldür; biyolojik cinsiyetle örtüşebilir veya örtüşmeyebilir. Kitabın bu kısmında, sosyolojik bakış açısından cinsiyetin ve toplumsal cinsiyetin tarihi hakkında açıklamalara ve sosyologların cinsiyete, toplumsal cinsiyete ve cinsel yönelime bakıştaki hızlı sosyal değişimlere ayak uydurma çabalarına yer verilmektedir.
Kadın Hareketi ve Getirdiği Sıkıntılar
Erkekler ve kadınlar arasındaki temel biyolojik farklılıklar her zaman toplumda farklı rollere sahip olmalarına neden olmuştur. Toplumlar geliştikçe ve kurumsallaştıkça, bu farklılıklar erkeklerin ve kadınların neleri yapabileceği konusunda belli kurallar biçiminde resmiyet kazanmıştır. Bu durum her toplumda farklı şekilde gerçekleşmiştir. Ancak, pek çok toplumda kadınların resmi liderlik rollerini alması zor veya imkansız olmuştur. Pek çok toplumda kadınların mülk sahibi olması veya oy vermesi uzun süre mümkün olmamıştır. Irk ayrımcılığı gibi, cinsiyet ayrımcılığı da artan bir karşı çıkışı getirmiştir. 18. ve 19. yüzyıl devrimlerini ateşleyen eşitlik ilkesi yayıldıkça ve bilim erkek ve kadın arasında zeka veya beceri yönünden önemli farkların olmadığını açık şekilde ortaya koydukça, cinsiyet ayrımcılığına başkaldırılar başlamıştır. 20. yüzyıl başlangıcında kadınlar pek çok ülkede oy haklarını kazanmış ve kadın eşitliğinin önündeki diğer yasal engeller hızla azalmıştır. Erkeklerle kadınlar arasındaki resmi ayrım azalsa da, resmi olmayan ayrımcılığın çoğu değişmeden kalmıştır. Savaş sonrası dönemde hala, kocaları dışarıda çalışırken, kadınlardan evde kalıp çocuk bakmaları beklenmekteydi. Bu teorik fikir gerçekte hiçbir zaman göründüğü kadar yaygınlaşmadı. Ancak çok sayıda kadın, ev hayatını diğer her tür alternatiften daha değerli bulmalarını isteyen beklentilerden bunalmıştı.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME değerlendirme çağrısı yapmış, tüm dünyada milyonlarca kadın pasif bakıcı rolünde gözardı edilmeye karşı etkin şekilde direnmiştir. Kısmen kültürel değişim nedeniyle, kısmen de ekonomik durgunluk nedeniyle, rekor sayıda kadın işgücüne katılmıştır. Günümüzde pek çok toplumda, kadınların çocuk yetiştirmenin yanısıra veya çocuk yetiştirmek yerine, bağımsız kariyerlerinin olması normaldir. Bugün çok sayıda genç kadın, kendini feminist olarak tanımlamamaktadır. Feminist sözcüğü keskin bir politik duruşla ilişkilendirilmektedir. Bazı kadınlar kadın hareketinin örneğin özgürce işini bırakıp çocuklarını yetiştirmeyi seçen kadınlar açısından zorluklar getirdiği fikrine sahiptir. Bazıları ise, feministlerin yeni mücadelesinin, kadın dostu ve aile dostu yasalar ve şirket politikalarının savunuculuğunu yapmak olduğunu düşünmektedir. Böylece çocuk sahibi olmak veya aile sorumluluklarına zaman ayırmak kolaylaşacaktır. Yine de, kadın hareketinin tüm başarısına rağmen, hala kadınlar hemen hemen tüm toplumlarda negatif ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Kadınlar hala aynı tecrübeye sahip olan erkeklerin kazandığı kadar para elde edemiyor ve üst yönetim kademelerinde erkekler kadar temsil edilmiyorlar. Kariyer başarısı açısından erkekler ve kadınlar arasındaki dengesizliğin en önemlilerinden bazıları şunlardır: -Doğrudan ayrımcılık. Kadınlar çoğu zaman kendilerini yüksek maaşlı işlere almak veya aynı konumdaki bir erkeğin kazandığı kadar para ödemek istemeyen erkekler (ve hatta diğer kadınlar) tarafından yapılan ayrımcılığa maruz kalıyor. Bu ayrımcılık, ırkçılığın sürmesi ile aynı nedenlerden ötürü, yaşanmaya devam etmektedir. -Farklı kariyer zamanlaması. Babalar ve anneler için ebeveyn izni imkanı yaygınlaşmış olsa da, çoğunlukla çocuk bakımı için anneler daha sıklıkla işe ara vermektedir. Kadınların işe ara vermesi, kendileri için olumsuz bir durum yaratmaktadır. -Bölünmüş işgücü piyasası. Bazı mesleklere kadınlar hakimken (hemşirelik, öğretmenlik), bazılarına erkekler hakim (inşaat, bilgisayar, mühendislik) ve ortalama olarak erkek egemen işlerde ücretler daha yüksek. Bu durumda kadınlar ya düşük ücretli işlerde çalışıyor veya erkek egemen alanlara geçtiklerinde ayrımcılığa maruz kalıyor. Kadınlar hızla erkeklerle aralarını kapatmaktadır. Gelişmiş ülkelerde eğitimde erkeklere göre üstün konuma geçmişlerdir. Artan şekilde, dikkatler erkeklerin okulda veya işyerlerinde yaşadıkları zorluklara çevrilmektedir. Kadınlar gibi, erkekler de kendilerine sunulan kalıplaşmış rolle mücadele etmekte, bu rolün altından kalkamadıklarında aşağılanmakta veya ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Tüm toplumlarda hem kadınlar hem de erkekler açısından toplumsal cinsiyet rolleri mesele olmaya devam etmektedir.
Toplumsal Cinsiyet İş Piyasasında Öneme Sahip Olmalı mı?
Betty Friedan, Gloria Steinem gibi düşünürler, kadının toplumdaki rolünü yeniden
Üniversiteye başladığımda yaptığım ilk şey, okulun istihdam ofisine gidip çocuk bakıcılığı için başvurmak olmuştu. Görevli kadın erkeklerden çocuk bakımı için neredeyse hiç başvuru almadıklarını ve hiçbir ebeveynin de beni istemeyeceğini söyledi.
122
123
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Konu çocuklar olunca, her ebeveyn riskten kaçınır. Genel olarak, kadınlar çocuk bakımı konusunda erkeklerden daha deneyimli olur. Ve hiç tartışmasız ki, cinsel suçluların büyük çoğunluğu erkektir. Bir ebeveyn açısından nitelikli kadınlar dururken bir erkeğin seçilmemesi mantıklıdır.
ve yasal bakış açısıyla kastettiğim şey şu; başkası tarafından söylenmesi yerine, insanların kendi cinsel yönelimlerinin ne olduğunu kendilerinin söylemesine giderek daha fazla izin veriliyor.)
Çok sayıda ebeveyn bu şekilde davrandığında, nitelikli erkekler çocuk bakıcılığı işi bulamayacak ve diğer alanlara yönelecektir. Bu durum Thomas’ın sözlerinin bir göstergesidir: Gerçek olarak tanımlanan bir durum sonuçları itibariyle gerçektir.
UNUTMAYIN
Birinin, kendi toplumsal cinsiyeti açısından “geleneksel” olarak kabul edilen bir rolü veya hayat biçimini seçmesi, beyninin yıkanmış olduğu anlamına gelmez. Günümüzde evin dışında çalışmamayı seçmek, pek çok annenin gurur duyduğu bir tercihtir.
LGBT Hakları ve Toplumsal Cinsiyetin Yeniden Yapılandırılması
LGBT kısaltması lezbiyen, gey, biseksüel ve trans cinsiyet kelimelerinin baş harfleridir ve cinsel yönelimi heteroseksüellikten farklı olan herkesi kapsar. Bazı LGBT üyeleri, kendini bunlardan sadece biri ile tanımlarken, bazıları da daha fazlası ile tanımlamayı seçebilmektedir. LGBT kavramı, her zaman birleşmek istemeyebilecek insanları birleştirmektedir. Tüm dünyada toplumlar, cinsel yönelimin bireylerin kendileri için belirlemekte özgür oldukları birşey olduğunu, giderek artan şekilde anlamaya başladıkça, LGBT kavramı gerekli hale gelmektedir. Konuyla ilgili kişisel fikriniz ne olursa olsun, cinsel yönelimin kişisel tercih olarak değerlendirilmesi olgusu, bu kitapta yer alan diğer sosyolojik fikirlerin çoğu dikkate alındığında, sosyologların beklediği birşeydir. Heteroseksüellik dışındaki cinsel yönelimlerin geçerli ve sağlıklı olduğunun yaygın şekilde kabul görmesi, oldukça yenidir (çok da uzun olmayan bir süre önce, psikologlar eşcinselliği bir mental bozukluk olarak görüyordu). Cinsel yönelimle ilgili yasaların ve geleneklerin gelecekte nasıl bir yol izleyeceği hala belli değildir. Çoğu insan, cinsel yönelim tartışmasını ahlaki bir tartışma olarak görmektedir. Ve siz de bunlardan biri olabilirsiniz. Ancak unutmayın ki, sosyoloji büyük resme bakmak ve kendi kişisel görüşlerinizi bir yana bırakmakla ilgilidir, ki böylece toplumu anlayabilesiniz. Sosyolojik bakış açısından, LGBT hakları ile ilgili tartışmalar, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet hakkındaki genel tartışmanın bir sonraki adımı olarak görüleblir. Çalışıp çalışmayacağınıza, nerede çalışacağınıza, biyolojik cinsiyetinize rağmen kiminle ve ne zaman evleneceğinize karar vermenize izin veriliyorsa, mantıken bunu takip eden şey, pek çok insanın kiminle ve ne zaman seks yapacağına, bu kişinin kadın mı yoksa erkek mi olacağına, kendi adına karar vermek isteyeceğidir. Konuyla ilgili kişisel olarak ne düşünürseniz düşünün, cinsel yönelimin bir kişisel tercih olarak gitgide daha çok kabul edilmesi olgusu, bu kitaptaki diğer fikirler konusunda sosyologların bekleyeceği şeyler ile uyumludur. (“kişisel tercih” diyerek, insanların o veya bu cinsel yönelim ile doğmadığını kastetmek istemiyorum, sosyal
124
-Kültürle ilgilenen sosyologlar (bkz. 5. bölüm) “mikrokültürler”e doğru bir değişim görmektedir. Örneğin kendilerini eşcinsel sayan insanlar hakim kültürden farklı bir ortak kültür paylaşabilir. -Irk ve etnisite ile ilgilenen sosyologlar “ırk”ın insanların hayatlarını belirleyen bir kategori olarak geçerliliğini kaybetmekte olduğunu keşfetti. Cinsiyet de aynı şekilde değişmektedir. Giderek artan şekilde, bireylerin kendileri adına ifade edebildikleri ve etmeleri gereken birşey olarak görülmektedir. -Durkheim’dan Weber’e, sosyal değişimleri araştıran sosyologların gözlemlerine göre, bireylerin ne yapacaklarını ve kiminle bağlantıda olacaklarını kendi adına söyleme hakkına sahip oldukları görülmektedir. Devlet yönetimlerinin “yatak odasından” çıktıkları sıklıkla söylenmektedir. Ancak, cinsiyetle ilgili yasalardaki uluslararası değişiklikleri araştırmış olan sosyolog David John Frank’e göre, bu tamamen doğru değildir. Bir yandan, bir zamanlar yasaklanmış olan bazı cinsel aktivitelerin (örneğin eşcinsel ilişki) artan biçimde tüm dünyada yasalarca izin verilir duruma geldiği doğrudur. Diğer yandan ise, bir zamanlar izin verilen bazı cinsel aktiviteler (örneğin bir adamın karısını cinsel ilişkiye zorlaması gibi) gitgide yasadışı hale gelmektedir. Tüm dünyada yasalar yıllardır bireylerin hangi özel aktivitelere, kiminle ve ne zaman katılacaklarına karar vermelerine izin verecek şekilde değişmektedir.
Irk, Etnisite, Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet: Neden Hala Önemli
Dünya genelindeki toplumlarda bireylerin giderek artan şekilde neyi kiminle yapacaklarını ve hangi kimlikleri tercih edeceklerini seçme hakkına sahip oldukları doğruysa, ki öyle, ırk, etnisite , cinsiyet ve toplumsal cinsiyet gibi fikirlerin modası artık geçti mi? Irkınızın, etnisitenizin, cinsiyetinizin ve toplumsal cinsiyetinizin ne olduğunun bir önemi var mı? Cinsel yönelimlerini “omniseksüel” olarak tanımlayan, ve çekici buldukları herkesle ilişkiye girme konusunda tam özgürlüğü savunan insanlar var. Farklı ırk ve etnisiteden olanların giderek daha da birbirine karışması sonucu belki de “omni-ırk” veya “omni-etnisite” kimlikler de benimsenecektir. Bu muhtemelen olacaktır, ancak sosyologlar ırk, etnisite, cinsiyet ve toplumsal cinsiyetin, yakın bir zamanda ortadan kalkmayacağına inanmaktadır. Bu kavramlar, her toplumun dokusunda derin yer edinmiştir ve artık sorun edilmediklerini söylemek yanlıştır.
125
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Nerede yaşıyor olursanız olun, fiziksel özellikleriniz ve biyolojik cinsiyetiniz çevrenizdeki insanların sizi görme biçimini ve sizin de kendinizi görme biçiminizi etkileyecektir. Etnisite bazı insanlar için bir tercih olabilir. Ancak etnisite, başkalarının sizi görme şekliyle belirlenmese de, içinde yetiştiğiniz etnisiteden vazgeçmek, isteseniz bile, kolay değildir. Mango Sokağı’ndaki Ev (Sandra Cisneros) ve Portnoy’un Feryadı (Philip Roth) gibi romanlar, Brokeback Dağı gibi filmler, insanların kendi umutlarını ve hayallerini, ait oldukları etnik toplulukların gücü ve sınırlarıyla bağdaştırma mücadelelerini dokunaklı şekilde anlatmaktadır. Benzer şekilde, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet de giderek karmaşıklaşan kategorilerdir ve eski basit halleri kadar önemli olmaya devam etmektedirler. Cinsiyetiniz, toplumsal cinsiyetiniz ve cinsel yöneliminiz kim olduğunuzun bir parçasıdır. Toplumlar gitgide daha fazla, toplumsal cinsiyetinizi nasıl ve ne zaman ifade edeceğinize karar vermenize izin veriyor olsa da (ayrıca başkalarının sizi bunlarla yargılamasını gitgide yasaklıyor olsa da), bu durum cinsiyetinizin ve toplumsal cinsiyetinizin, siz ve diğerleri için önemli olmadığı anlamına gelmez.
İPUCU
Kendi ırkınız, etnisiteniz, cinsiyetiniz veya toplumsal cinsiyetinizi anlama konusunda kafanız karışıksa, yalnız değilsiniz! Bu konuda pek çok destek grubu mevcut ve yardım isteyerek sizinkiyle aynı kaygılarla savaşan başka insanlarla bağlantıya geçebilirsiniz.
10. Bölüm: Modern Dünyada İnanç
126
127
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME için bkz. 3. bölüm)
Marx: İnsanların Uyuşturucusu
Çoğu insan dini kendi hayatlarının ve kendilerini mutlu eden şeylerin merkezinde görür. Pek çok sosyolog dinin her zaman olmasa da çoğu zaman toplumda yapıcı bir güç olduğuna inanmaktadır. Bazı sosyologlar da dinin genel olarak olumsuz, hatta yıkıcı etkisi olduğunu savunmaktadır. Bunların en ünlüsü Karl Marx’tır. Marx’a göre toplumu anlamak gücü anlamaktı, ve bu güç, temel olarak, kendisinin “üretim araçları” dediği şeye bağlıydı. Senin yiyecek yetiştirmek için ihtiyaç duyduğun tarlaya, veya ev yapmak için lazım olan makinelere, veya para kazanmak için sana gerekli olan şirkete ben sahipsem, senin üzerinde güç sahibiyimdir. Bu durumla ilgili ne düşündüğün önemli değildir, önemli olan durumun maddi gerçekliğidir. Yani, istediğim şeyi yapmazsan, açlıktan kıvranırsın.
Bu Bölümün İçeriği: -Dinin tarihteki yeri
-Dinsel teoriyi dinsel uygulamadan ayırt etmek -Tanrı için alışveriş yapmak Bir Katolik okulunda 13 yıl geçirdikten sonra, üniversitede ilk karşılaştırmalı din dersine katıldığımda, profesörün, bütün dinlerin doğru olamayacağı olgusuyla nasıl başa çıkacağını merak etmiştim. Katolikliğin tümüyle doğru olduğundan emin değildim. Ancak, bütün dinlerin doğru olmayabileceğini anlamıştım. Farklı dinlerin mensupları manevi dünyaya dair çok farklı inançlara sahiptir. hangi inançların doğru olduğuna dair bir pozisyon almadan, dinin incelenmesinin nasıl mümkün olabileceğinden emin değildim. Kısa sürede farkettim ki, profesörüm bize hangi dinin doğru olduğunu söylemeyecekti, kendi kişisel inançlarının konuyla ilgisi yoktu. Sosyal bilimciler (sosyologlar, antropologlar, psikologlar) dinle ilgili araştırmalarında Tanrı’yı (veya tanrıları) incelemez, inceledikleri şey insanlardır. Öbür dünya hakkındaki çalışmalar teologların ve filozofların işidir. Ve din bu dünyaya ait birşeydir. Her gün milyarlarca insan dua eder ve inançlarını paylaşmak üzere biraraya gelir. Dini ibadetler ve kurumlar daima sosyal dünyanın merkezinde yer almıştır. Bir sosyoloğun dini gözardı etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla sosyologlar, dini de, tıpkı diğer temel konular gibi araştırmışlardır. Kitabın bu bölümünde geçmişteki önemli sosyologların din hakkındaki görüşleri, dinsel inanışlar veya değerler ile insanların ibadetlerini destekleyen kurumlar arasındaki farklara dair açıklamalara yer verilmiştir.
Dinin Tarihteki Yerini Anlamak
Sosyologlar toplumu anlamak amacıyla işe koyulduklarında teorilerinin dini de hesaba katması gerektiğini hemen farkettiler. Karl Marx, Emile Durkheim ve Max Weber toplumda dinin rolüyle ilgili düşüncelere sahipti. Bu kısımda her birinin teorilerine sırasıyla yer verilmiştir (Marx, Durkheim ve Weber hakkında daha fazla bilgi 128
Marx kişisel olarak “kuşkucu” idi. Marx’ın sosyal teorisine göre, sıkı çalışma ve “iyi bir hayat”a karşılık yapılan her tür ilahi ödül vaadi boştur, bu dünyada güce sahip olmayanlar öbür dünyada adaletin yerini bulacağına güvenmemelidir. Pek çok teolog ve dindar bu dünyadaki acıların bir nedeni olduğuna inanmaktadır. Marx ise dinin etkisinin insanları adil muamele için mücadele etmekten uzak tutmak olduğunu savunuyordu. Bir insan zar zor geçiniyor, bütün gün çok çalışıyor fakat işverene kazandırdığı karın çok az kısmını alıyorsa, bu yanlıştır. Ve bir insanın cennette ödüllendirileceğine dair dini inancı o insanı bu dünyada adil muamele için savaş vermekten caydırıyorsa, bu kötü birşeydir. Marx’a göre din insanları uyuşturmakta, çevrelerindeki adaletsizliği farketmelerini engellemektedir. Günümüzde pek çok sosyolog Marx’ın görüşlerini aşırı bulmaktadır fakat bu görüşler, üzerinde düşünmeye değecek kadar önemlidir. Marx sadece din konusunda değil insanları statükoyu sorgulamaktan alıkoyan herşey hakkında kuşkucuydu. Buna aşağıdakilerin tümü veya herhangi biri dahil edilebilir: -“Sahip olmanız gereken” pahalı ürünlerin reklamları -Kendilerinden farklı siyasi görüşleri olan insanların “vatansever olmadığını” söyleyen politikacılar -Belli bir cinsiyetin veya ırkın üyelerini itaat eden konumda tutan gelenekler Marx ile hemfikir olsanız da, olmasanız da; sosyologlara göre, eğer nasıl olması gerektiğine dair peşin hükümlerle yaklaşırsanız, sosyal dünyayı anlamak zordur. Marx’ın dine getirdiği eleştirinin merkezinde, insanları herkes için adil olan bir toplum için çalışmaktan alıkoyan herşeyin reddedilmesi yer almaktadır. Bazı komünist devletler Marx’ın fikirlerine dayanarak dini kökten ortadan kaldırmayı denediler, ancak bütünüyle başarılı olamadılar. Bu duruma şaşırmayacak kişi ise, dinin sağlıklı bir toplumun gerekli bir özelliği olduğuna inanan Emile Durkheim’dır.
Emile Durkheim: Toplum İçin Bir Metafor
Durkheim dinin toplumda yıkıcı bir güç olduğu konusunda Marx ile aynı fikirde 129
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
değildi. Neden yıkıcı birşey her toplumun merkezinde yer alsın diye sormaktaydı. Durkheim’a göre dinin bir işlevi olmalıydı, insanların mutlu ve üretken şekilde birlikte çalışmalarına katkı sağlayan birşey yapıyor olmalıydı.
lum durma noktasına gelir. Bunun yerine daha işe yarar olan, farklı durumlara uygulanabilecek genel ortak ilkeleri izlemektir. Durkheim buna organik dayanışma adını verdi. Çünkü karmaşık toplumlarda yaşayan insanların kendi davranışlarını içinde bulundukları koşullara organik olarak uyarlaması gerekir.
Marx dinin bir uyuşturucu olduğunu, insanların haklarını savunmasını engellediğini düşünüyordu. Durkheim ise insanları birbirine güvenmeye teşvik ettiğine inanıyordu, ki bu iyi birşeydi. Durkheim ise, dinin insanların birbirine güvenmesini sağladığına ve bunun iyi birşey olduğuna inanıyordu. Eğer her erkek ve kadın sadece kendini düşünseydi, toplum çökerdi. Paylaşılan dini inançlar, değerler ve ibadetlerin insanların ortak noktaları farketmelerine ve farklılıkları bir kenara koymalarına yardımcı olduğunu savunuyordu. Durkheim’a göre, din her toplumda en önemli kurumlardan birisiydi. Sosyal değişimle ilgisi açısından, Durkheim’ın din hakkındaki fikirleri özellikle ilginçtir. Durkheim’ın gözlemlerine göre toplumlar zamanla değişir. Afrika’dan Asya’ya, Amerika’dan Avrupa’ya, toplumlar, basit kabile toplumlarından karmaşık endüstri toplumlarına doğru giden genel bir evrim yolunu, aynı hızda olmasa bile, takip eder. Ayrıca kendisi farketmiştir ki, dini inançlar da değişme eğilimindedir. Toplum değişiyorsa, din toplumun merkezinde olduğuna göre, onun da değişmesi gerekir!
Durkheim’ın belirttiğine göre toplumlar organik dayanışmaya doğru ilerledikçe, dini inançlar daha dağınık ve genel hale gelmektedir. Bu toplumların üyeleri ölümlülerden taleplerde bulunan insan benzeri tanrılara inanmak yerine, tanrıların istediği davranışlar hakkında genel bir fikir sahibidirler ve günlük hayatlarını belli ritüllere katılarak geçirmeleri daha az olasıdır. Günümüzde hristiyanlar giderek artan şekilde, Eski Ahit’in Tanrısı yerine, çocuklarını seven ve onlardan birbirlerini sevmelerini isteyen fakat yeryüzünde ortaya çıkma olasılığı az olan Yeni Ahit’in Tanrı’sına bağlıdır. Durkheim’a göre organik dayanışmanın özünde bu vardır.
Sonuç
Durkheim’ın fikirlerini özetleyecek olursak: -Din, toplumun gerekli bir özelliğidir. İşbirliği ve karşılıklı saygıyı teşvik eder. -Bu nedenle, toplum değiştikçe dinin de değişmesi gerekir, ve değişmektedir.
ÖNEMLİ
Durkheim dinin toplumlarda dayanışmanın sürdürülmesine yardım ettiğini inanıyordu. Fakat bir toplumun ihtiyaç duyduğu dayanışma türünün zamanla değiştiğini düşünüyordu. Böylelikle, din toplum için bir metafordur.
Mekanik Dayanışma
Geçmişteki toplumlarda insanların hayatları birbirine benzerdi ve belli kuralları takip etmeleri yararlıydı: Ne zaman nereye gidileceği ile ilgili kurallar, sorumluluklarla ilgili kurallar, ritüellerle ve uygulamalarla ilgili kurallar. Durkheim bu durumu mekanik dayanışma olarak adlandırdı çünkü insanların belli kuralları mekanik olarak izlemeleri gerekiyordu. Toplumun gereksinimleri, bireyin izleyeceği uygulamalara kendi adına karar vermesini engelleyen şekilde, çok spesifiktir, ve baskı oluşturur. Durkheim basit toplumlarda dini inanışların çok spesifik ve törensel olduğunu farketmişti. Bu toplumların üyeleri belli taleplerde bulunan, insan benzeri tanrılara inanıyordu. Örneğin belli bir törenin yapılmaması halinde sinirlenen bir yağmur tanrısı söz konusu olabiliyordu. Eski Ahit’in Yahudi-Hristiyan Tanrısı insanları adeta yakından kontrol ediyor, bir duman sütununda veya yanmakta olan çalıda ortaya çıkıp ölümlülerle konuşuyor ve buyruklarını bildiriyordu. Durkheim’a göre bu, mekanik dayanışmanın temeliydi.
Organik Dayanışma
Durkheim’a göre toplumlar büyüyüp karmaşık hale geldikçe, herkesin aynı spesifik kuralları ve uygulamaları takip etmesi daha az işe yarıyordu. İnsanların hayatları çok farklılaştı ve eğer herkes aynı kurallar ve ritüeller dizisini takip edecek olsa, top130
Bunun nasıl işlediğini anlamak için, kilise ve devletin ayrılmasını ele alalım. ABD’nin kurucuları kilisenin ülke yasalarını etkileme hakkı olmadığını savunmuşlardı. Günümüzde ABD vatandaşları devletin müdahalesi olmadan istedikleri dini inançları uygulama konusunda özgürdür ve devlet liderleri yasalar yoluyla hiçbir dine iltimas yapamaz. Diğer pek çok ülkede de durum böyledir. Fakat her zaman böyle olmamıştı. İnsanlık tarihinin büyük kısmında kilise liderleri yasalar ve sosyal yapı üzerinde resmi nüfuza sahipti. Çoğu kez dini liderler aynı zamanda da devlet liderleriydi. Onların dini inancına uymayanlar cezalandırılır hatta öldürülürdü. Korkunç olsa da, Durkheim bunun mekanik dayanışma ile bağlı toplumlar için anlaşılır olduğunu düşünmüştür. Eğer neyi ne zaman yapmanız gerektiği konusunda spesifik fikirlere sahip bir tanrısal varlığın olduğuna inanıyorsanız, bu tanrısal varlığın, başkalarının fikirleriyle çatışan fikirlere sahip olması da mümkündür. Bu türden bir toplumda, farklı inançtan olan insanların birlikte yaşaması ve çalışması zordur. Organik dayanışma ile bağlı toplumlarda ise, insanlar kabul edilebilir davranışa dair görece genel yaklaşımlara sahip tanrılara inanma eğilimindedir: Sana nasıl davranılmasını istiyorsan başkalarına öyle davran. Öldürme. Çalma. Dürüst ol. Bugün insanlar belli giyinme şekillerini emreden veya farklı cinsiyetten, ırktan veya aileden olan insanlar için katı kurallar belirleyen tanrısal varlıklara inanma eğiliminde değildir. Böyle insanların birlikte yaşaması ve çalışması çok daha kolay olmaktadır. Tam olarak aynı dini gelenekleri takip etmeden yaşamalarına izin vermek, devlet yönetimleri açısından da makuldür. İşlerin zor bir hal aldığı durumlar ise, insanların medeni hukukla çelişen dini iba131
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
detleri yerine getirmek istediği durumlardır. Bu nispeten nadir bir durum olsa da, yine de gerçekleşmektedir (aklınıza bazı örnekler gelecektir). Böyle bir durum, karmaşaya hatta şiddet çatışmasına neden olabilir. Sosyal dayanışma her zaman kolay değildir!
Din araştırmalarında sosyologlar insanların sahip olduğu dini inanışlar ile dini uygulamalara olanak sağlamak amacıyla kurdukları kurumları birbirinden ayırır. Kitabın bu kısmında sosyologların dini inançlar konusundaki görüşleri ve dini kurumları nasıl araştırdıkları hakkında açıklamalar yer almaktadır.
Geçmişteki “üç büyük” sosyoloğun üçüncüsü, Max Weber, dinin toplumla birlikte değiştiği konusunda Durkheim ile hemfikirdi. Ancak bunda “mekanik” veya “organik” birşey olduğunu düşünmüyordu.
Dinsel Fikirler, İdeoloji ve Değerler
Weber: Raylarda bir Makasçı
Her birey için, kişisel dini inançları kendisi için önemli olan herşeyin merkezinde yer alır. İnsanlar gördüğümüzün ötesindeki bir dünyayla derin bir bağ hissedebilirler. Bu sosyologlar için de geçerlidir.
Max Weber dinin toplumun önemli bir parçası olduğu konusunda Durkheim ile aynı fikirdeydi, ancak Weber aynı zamanda dinin barış, sevgi ve anlayışa her zaman yol açmadığını farketmişti. Ayrıca Durkheim sosyal yapıdaki değişimlerin dinde değişimlere neden olduğunu düşünmesine rağmen, Weber tam tersini yani dini inanış ve değerlerin sosyal değişimlere neden olduğuna inanıyordu.
Sosyoloji laboratuvarı önlüklerini giydiklerinde ise öbür dünya ile ilgili soruların ampirik biçimde yanıtlanamayacağını kabul etmelidirler. Dini inançları diğer inançlardan ayıran şudur: dini inançlar, ampirik gözlemlerle test edilebilen konular olmak yerine, iman ve felsefenin konularıdır. Dini, sosyolojik açıdan incelemek için, gözlenebilir dinsel bakış açılarına odaklanmak gerekir.
3. Bölümde Weber’in dinin “raylardaki makasçı” olduğuna dair görüşünden bahsetmiştim. Weber sıkı çalışma ve azla yetinme ile ilgili Protestan değerlerin modern kapitalist toplumun gelişmesindeki önemi üzerine yazmıştır. Weber’e göre, Martin Luther ve John Calvin gibi teologlar bu değerleri savunmasaydı, modern kapitalizm muhtemelen başarılı olamazdı. Bu, Luther ve Calvin’in bir kapitalist toplumu hedeflediğini söylemek değildir, ancak öğütledikleri değerler, bu sonucu ortaya çıkarmıştır. Diğer taraftan ise Marx ve Durkheim’a göre, Protestan ahlakından bağımsız olarak, kapitalizmin ortaya çıkışı kaçınılmazdı.
Tabi ki bir insanın zihnini veya ruhunu gözlemleyemezsiniz. Gözlemleyebileceğiniz şey insanların söyledikleri, yazdıkları, okudukları ve yaptıklarıdır. Marx, Durkheim ve Weber gibi ilk sosyologlar, tarih ve antropoloji ile ilgilenmiştir. Dini inanışların zaman içinde nasıl değiştiği ve kendi dönemlerindeki toplumlarda ne tür farklılıklar gösterdiği konularının araştırılmasına çok zaman harcamışlardır.
Weber “raylardaki makasçı” metaforuyla bir toplumda tüm sonuçların olası olmadığını, gidişata göre toplumun izleyebileceği farklı “yollar”ın mevcut olduğunu belirtmek istemiştir. Bu yollardan hangilerinin seçileceği ise dini veya kültürel değerlere göre belirlenebilir.
Bu sosyologların ve antropologların, tarihçilerin ve diğer bilim insanlarının bulduğu şey, dini inançların ve değerlerin genellikle belli zamanlarda ve yerlerdeki insanlar tarafından paylaşıldığıdır. Ayrıca rastlantısal olmayan şekilde zamanla değişmektedir. Peki neden zamanla değişirler? Neden farklı toplumlarda farklıdırlar? Dini inançların ve değerlerin zaman içinde ve farklı toplumlar arasında değişiklik göstermesinin nedenleri üzerinde olmasa da, sosyologlar bu değişimlerin toplumdaki değişimlerle bağlantılı olduğu konusunda hemfikirdir.
Bugün pek çok sosyolog Marx ve Durkheim’dan ziyade Weber’in görüşüne olumlu bakmaktadır çünkü Weber’in görüşünde hem uyuma hem de çatışmaya yer vardır:
Marx, dini inançların güç sahiplerinin çıkarlarına uygun şekilde değiştiğine inanıyordu.
-Durkheim gibi Weber de dini değerler, inançlar ve geleneklerin insanları birarada tutan güçlü bir sosyal yapıştırıcı olduğunu kabul etmektedir.
Durkheim, toplumlar geliştikçe ve karmaşık hale geldikçe dini değerlerin de doğal olarak değiştiğine inanıyordu.
-Marx gibi Weber de dini değerlerin her zaman sosyal gerçeklere uymadığını ve gereksiz çatışmalara neden olabildiğini düşünmüştür.
Weber, karizmatik dini liderlerin yaydığı dini inançların toplumu etkilediğine ve aynı zamanda toplumdan etkilendiğine inanıyordu.
Marx dinin çatışmaya ve sömürüye neden olduğuna inanırken, Durkheim dinin işbirliği ve beraberliğe neden olduğuna inanıyordu. Weber ise her iki bakış açısının da doğru olabileceğini düşünüyordu.
Dini inançların ve değerlerin toplumla ilgisi olduğunu düşünmek kafa karıştırıcı olabilir. Bununla birlikte, pek çok dindar, dini inancın sosyal değişimin panzehiri olduğuna, kültürel rüzgarlar hangi yönden eserse essin, dindarlar için bir pusula sunduğuna inanmaktadır.
UNUTMAYIN
Din insanlara mutluluk ve barış getirdiği gibi, şu da gerçektir ki dini değerler 15. yüzyıl engizisyonundan 21. yüzyıl intihar bombacılarına kadar, insanlık tarihindeki bazı vahşetlerin dayanağı işlevi görmüştür .
Teoride ve Pratikte Din 132
Bu inanç sosyolojinin dine bakışıyla çelişmez. Sosyolojinin dini değerlerle ilgilenmesinin nedeni, bu değerlerin insanların eylemlerini etkilemesidir. Eğer dini inanç tamamen kişisel bir konu olsaydı ve bireyin davranışları üzerinde hiçbir etkisi bulunmasaydı, din sosyolojik araştırmaların kapsamı dışında kalırdı.
133
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Dini inancı sosyologlar açısından bir ilgi konusu yapan şey, dini değerlerin eylemleri etkiliyor olmasıdır (en azından etkileyebilmesidir). Pek çok insan için dini inanç herhangi bir koşulda yapacakları şeyleri etkileyen bir pusuladır. Weber’in “Protestan ahlakı” örneğinde bunun anlamı şöyledir; insanlar geçinebilecek kadar çalışmak yerine, mümkün olduğunca sıkı çalışmaya, tutumlu olmaya ve birikim yapmaya karar vermişlerdir. Sizin hayatınızda bir şeyi çalıp kaçabileceğiniz bir durumda, hırsızlığın yanlış olduğuna dair bir dini inanç, durumu kendi çıkarınıza kullanma konusunda kararınızı etkileyebilir. Bu nedenlerden ötürü (ek olarak, sadece merak nedeniyle) sosyologlar dini değerlerin neden ve nasıl değiştiğiyle ilgilenmektedir. Ve keşfettikleri şey şudur ki, dini değerler değişir, bu değişim toplumdaki değişimlerle alakalıdır.
DİKKAT!
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME de savunuculuk yapması yaygındır. Dini grupların toplumda oynadığı bu önemli rol, dinin toplumun ayrılmaz bir parçası olduğunu sosyologların kabul etmesinin bir başka nedenidir. Dindarların hayatında dini kurumlar ibadet yeri sağlamanın ötesinde bir rol oynayabilmektedir. Yemekler ve toplantılar düzenlemek, üyelerine kamu hizmetleriyle uğraşma fırsatları sunmak gibi aktiviteler dini topluluklar açısından yaygın bir durumdur. Son yıllarda ortaya çıkan mega-kiliseler dev topluluklara ev sahipliği yapmaktadır. Bu toplulukların üyeleri kiliseyi ziyaret, İncil’i öğrenme, kafeteryada dinlenme, film izleme ve hatta kilisenin egzersiz aletlerinde spor yapma gibi imkanlara sahiptir. Özellikle kendi değerlerinin hakim kültürde yansıtılmadığını düşünen insanlar için, kendi inançlarını paylaşan insanlarla biraraya toplanabilecekleri bir yere sahip olmak oldukça tatmin edici olabilmektedir.
Dini değerlerin değiştiğine inanmayabilirsiniz. İncil’de, Kuran’da, Tevrat’ta bulunabilecek tek bir gerçeğin olduğuna inanabilirsiniz. Fakat sosyoloji dünyayı olduğu haliyle incelemektedir ve dini inançların sabit olmadığı ampirik bir gerçektir.
Dini kurumlar yönetimde resmi bir role sahip olmadığında bile, mahalli toplulukları belirleyebilmektedir. Dini kurumların ve sivil hayatın iç içe geçtiği topluluklarda din adeta ırk veya etnisite işlevi görmektedir.
Dini Kurumlar
Pek çok yönden diğer organizasyonlara benzeseler de, dini kurumların kendi üyeleriyle kendine has bir ilişkisi vardır. Çünkü dindarlar dini kurumları ruhani dünyayla olan dünyevi bağlantının temsilcisi olarak görmektedir. Ebedi dünya dindarlar için bu dünyadaki herşeyden daha önemlidir. Bu durum dini kurumlara, son derece yapıcı olabileceği gibi yıkıcı da olabilecek, özel bir güç sağlamaktadır. Milyarlarca insan için dini kurumlar en önemli sosyal kurumlar arasındadır.
Din çoğu insan için tamamen kişisel bir deneyim olsa da, pek çok insan ibadet etmek, birbirine destek olmak ve belki de inançları doğrultusundaki bir hedef için birlikte çalışmak üzere biraraya gelir. Yani dine dair sosyolojik araştırmalar çoğunlukla dini kurumların incelenmesidir. Dini kurumların üyeleri kar elde etmek, spor yapmak, veya balinaları kurtarmak yerine, iman nedeniyle bir araya gelse de, şirketler, spor takımları ve kar amacı gütmeyen kurumların pek çok özelliğini paylaşmaktadır. Kuralları ve yönetmelikleri vardır, hedef belirler, bütçe oluşturur, gelir artırır ve lider seçimi yaparlar. Daha önceden bahsetmiş olduğum gibi, geçmiş yüzyıllarda (ve bugün pek çok toplumda) dini organizasyonlar aslında devlet yönetimiydi, sadece ibadet hizmetlerinin doğrudan sorumluluğunu almakla kalmayıp, aynı zamanda ekonomik sistemi idare edip, savaşlar yönetip yasaları uyguluyorlardı. Bugün pek çok toplumda, dini organizasyonlar devletten ayrıdır, ve birincil görevleri ibadet yerlerinin devamını sağlamak ve günlük veya haftalık olarak dini hizmetler sunmaktır. Pek çoğu da iddialı hedefler belirlemektedir. Kiliseler ve dini gruplar pek çok bakımdan toplum üzerinde etkili olmuştur ve olmaya devam etmektedir. -Martin Luther King Jr., vaizlik yapmıştır ve kiliseler Amerikan Yurttaş Hakları Hareketi’nde yoğun şekilde yer almıştır. -Hemen her ülkede dini gruplar muhtaçlara barınak, gıda ve ekonomik yardım sağlayan en önemli gruplar arasındadır.
Polisler, Kiliseler ve “Boston Mucizesi”
1990’larda Boston şehrinde şiddet (özellikle gençler arasındaki şiddet) aniden azaldı. 90’ların sonunda iki buçuk yıllık dönemde genç cinayet kurbanlarının sayısı sıfırdı. Bu müthiş gelişme “Boston Mucizesi” olarak anılmaktadır. Bunun nedeni neydi? Boston Polis Departmanı haklı bir gururla 1990’ların başında başlatılan bir programı işaret ediyor. Program kapsamında polisler Afrikalı-Amerikalı dini liderlerle el ele vererek gençler arasındaki şiddetle mücadele etmişlerdi. Kiliselerde toplantılar düzenlenmiş, bu toplantılarda vaizlerle polisler yan yana yer almış, çete üyelerine davranışlarının yıkıcı olduğu ve bunun bitmesi gerektiği anlatılmıştı. Gençlerin çoğu mesajı almış, almayanlar ise tutuklanmıştı. Sosyolog Christopher Winship Boston’daki suçları ve polis faaliyetlerini yıllardır araştırmaktadır. Winship, Boston’da şiddetin azaltılmasında polis-kilise ortaklığının önemli rol oynadığını onaylıyor. Winship’in düşüncesine göre önceden korkunç bir ırksal gerginlik görmüş olan şehirdeki işbirliği, özellikle ırksal şiddetin azalmasına yardımcı oldu. Halkın siyahi vaizleri polis ile birikte çalışırken görmesi, herkesin birilerini suçlamak yerine suçla mücadele etmesini sağladı.
-Dini grupların sağlık hizmetlerinden uluslararası ilişkilere, ulusal politik meseleler-
Boston’daki işbirliğinin başarısı, özellikle diğer kentsel kurumlara güven duyulmayan toplumlarda, dini kurumların devam etmekte olan önemini ortaya koymaktadır. Boston vaizleri toplulukların güvenine ve saygısına sahip oldukları için, polise yardımcı olabilmişlerdir.
134
135
-Çok sayıda dini grup dini eğitimin yanında okuma, yazma ve matematik alanında seküler öğretimin temin edildiği okullar işletmektedir.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Günümüz Dünyasında İnanç ve Özgürlük
Pek çok yerde kilise ve devletin ayrı olduğu ve göçün dinsel çeşitliliğe yol açtığı günümüz dünyasında din oldukça karmaşık bir konudur. Bu kısımda dinsel katılım, ve inancın eyleme dönüştüğü durumlar hakkında açıklamalar yer almaktadır.
Tanrı için Alışveriş Yapmak
Sosyologlar iman (inançlar veya değerler) ile eylemi birbirinden ayırır. Dünyada insanların büyük kısmı dinsel törenlere katılmaktadır. Fakat daha büyük bir kısmı ise büyük bir güce olan inançlarını ifade etmektedir. Her iki durum, dinselliğe ait göstergelerdir, ancak farklı şeylerin ölçüsüdür. Aradaki ayrım günümüz dünyasında özellikle önemlidir. Pek çok toplumda insanlar benimsedikleri inancın ne olduğunu ve buna göre hareket edip etmediklerini ifade etme özgürlüğüne sahiptir. ABD’de büyük çoğunluk büyük bir güce inandığını belirtirken, dinsel törenlere katılanların sayısı düşmektedir. Avrupa’da inanç oranı düşmekte, dinsel törenlere katılımda ise bu düşüş daha hızlı gerçekleşmektedir. Pek çok bakımdan bugünün dünyasında din bir tür tüketim malı haline geliyor: yani bir ihtiyacınızı karşıladığı için satın aldığınız birşey. Bu ifade hakaret gibi görünse de dinsel kurumların sergilediği davranışı ve çoğu insanın din hakkındaki görüşünü tanımlıyor. Özgür toplumlarda yaşayanlar dinsel kurumların hangisine katılacaklarına karar verebilmektedir. Pek çok dini kurumun kapısı din değiştirenlere açıktır ve bu kurumlar, insanların dini yönelimlerini belirlerken, pek çok faktör ile yönlendirilebileceğini keşfetmiştir. İnsanlar şunları dikkate almaktadır: -Doğaüstü dünyaya kişisel olarak verdikleri anlam; ve bu inanışlarına uyan kurumları tercih etmek. -İçinde yetiştikleri aile ve gelenekler; bunları yansıtan inançları tercih etmek. -Bir tarikatın veya mezhebin sosyal değerleri; bir dizi sosyal politikalara veya kamu yararına olan bağlılıklarını paylaşan insanlar arasında ibadet etmeyi tercih etmek. -Bir topluluğun diğer üyeleri; örneğin genç aileler veya yaşlıların olduğu toplulukları arıyor olmak. -Coğrafya; kendi bölgesindeki törenlere katılmayı tercih etmek. -Bir cemaatin sunduğu diğer hizmetler; çocuklar için okul, yetişkinler için kurslar veya atölyeler, geziler. Dini kurumlar insanların kendi dini bağlantılarını seçme şansına sahip olduğunun farkındadır ve broşürler, reklam panoları, radyo, televizyon gibi yollarla kendilerinin reklamını yaparlar. Eşcinsellerin çok olduğu bir bölgede kilise gökkuşağı afişleri asabilir veya küçük çocuğu olan aileleri kendine çekmek isteyen kiliseler günlük bakım merkezlerinin tanıtımını yapabilir. Peki insanlar gerçekten dine böyle mi, yani satın alınacak bir ürün gözüyle mi bakı136
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME yor? Bazı açılardan, tabi ki öyle değil. Din kişisel ve hassas bir konudur ve inananların çoğu kiliseyi tatil mekanı olarak gördükleri fikrine kızacaktır. Bununla birlikte, inanç ve ibadet şekillerini seçme hakkının olduğu toplumlarda, insanlar bu özgürlüğü kullanma eğilimindedirler. Bir anket göstermiştir ki Amerikalıların yüzde 44’ü içinde yetiştikleri inanca sahip değildir. Kimisi dini bağlantılarını değiştirmiş, kimisi ibadet etmeyi bırakmıştır. Bir kısmı da belli bir noktada inançlarını değiştirmiş fakat nihayetinde çocukluk inançlarına geri dönmüştür. İnsanların din değiştirmesinin aşk ve arkadaşlık, yeni bir iş durumu, taşınma gibi nedenleri vardır. Genellikle eylem inancı izler...Fakat sıklıkla tam tersi olmaktadır.
Muhafazakar Hristiyan Kültürü
Geçmiş birkaç onyılda dini manzarada gerçekleşen en çarpıcı gelişmelerden biri muhafazakar Hristiyanların düzenli, iyi tanımlanmış koalisyonu ortaya çıkışı olmuştur. Özellikle ABD’de, “dindar sağ” olarak bilinen bu hareket (James Dobson gibi, ağır biçimde etkili olabilen liderlerin liderliği altında) kürtajdan idam cezasına, vergilerden bütçeye kadar uzanan geniş bir yelpazedeki meseleler hakkındaki ulusal tartışmanın belirlenmesinde ve ses getirmesinde önemli rol oynamıştır. Bu hareket sadece güçlü siyasi görüşleri nedeniyle değil, dinin her tür politik ve sosyal çekişmenin merkezine ait olduğuna dair iflah olmaz ısrarları nedeniyle tartışmalı bir harekettir. Hareketin üyeleri dini sembollerin devlet binalarından kaldırılmasının, ve yargıçların ve yasa yapıcıların müzakerelerde dini inançları hatırlatmasının yasaklanmasının Amerikan halkının yaşamı açısından feci potansiyel sonuçları olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Hareket ayrıca yaygın ürünlerin kendi değerlerini yansıtmadığını düşünen insanları hedefleyen muazzam miktarda tüketici ürününün temin edilmesine yol açması ile de ayırt edilmektedir. Müzikten edebiyata, televizyondan filmlere kadar, bariz şekilde Hristiyan olan ve dindarları hedefleyen ürünlerden oluşan bir alternatif dünya mevcuttur. Bunların bazıları, Geride Kalanlar (Left Behind) romanı gibi, karşıtları kadar veya onlardan daha fazla satılmaktadır. İnternette bile, Hristiyan arama motorları, Hristiyan sosyal ağ siteleri ve “GodTube” adında bir Hristiyan video sitesi bulunmaktadır. Bazı yönleriyle bu hareket bir ders kitabında altkültür için verilen bir örnektir: hakim kültüre karşıt olarak bilinçli şekilde oluşturulmuş bir kültür. Bazı yönleriyle de, hareket yaygın politika ve eğlencenin gerçeklerine kucak açıyor; üyeleri modern toplumun kendilerine verdiği kendi inancını, kendi eğlenceni ve kendi sosyal dünyanı seçme özgürlüğünü şevkle kullanıyor.
İnanç, Eylem ve İkisi Arasındaki Her Şey
Peki din sosyologlar için neden önemli? İnsanların kime dua ettiği ve öldükten sonra 137
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
nereye gideceklerini düşündüğü neden sosyologları ilgilendiriyor? Çünkü din sadece kafanızda veya ruhunuzda varolan birşey değil, yaptığınız birşeydir.
çok sosyolog bugün, Marx veya Durkheim yerine, Weber’in bakışına yönelme eğilimindedir. Çünkü Weber dini kurumlar ve diğer sosyal kurumlardaki karmaşık etkileşimleri daha fazla idrak etmektedir.
-Ait olduğunuz toplulukta büyük öneme sahip bir dini kuruma katılabilirsiniz. -İnancınız oy verme yerlerinde kullandığınız oyları (yani politik görüşünüzü) ve alışveriş merkezlerinde verdiğiniz oyları (satın aldığınız şeyleri) etkileyebilir. -Din sosyal ağlarınızı da etkileyebilir, karşılığında da sizin yaptığınız diğer herşeyi etkiler. Bütün bu nedenlerden ötürü, sosyal dünyayı araştırırken, din sosyologlar, siyaset bilimciler ve ekonomistler için önemlidir. Peki din bir insanın eylemlerini doğrudan etkiler mi? Sosyolojik açıdan, inanıyor olmanızın ötesinde neye inandığınızın bir önemi var mıdır? Tabi ki var; mesele ne zaman ve nasıl. Dinle ilgili bütün önemli sosyolojik teoriler dinin insan davranışlarını bir şekilde etkilediğini ileri sürmektedir. Bu etki sadece binalar inşa etmeleri, organizasyonlar kurmaları ve kitaplar satın almaları konusunda olmaz. Onların bu dünyada, öteki dünya ile ilgili inançlarıyla uyumlu şekilde belli tutumlar takınmaları üzerinde etki gösterir. Marx’a göre din nispeten önemsizdir; ancak yine de, güç sahiplerine hizmet ettiğini, insanları statükoyu sorgulamaktan alıkoyduğunu düşünmektedir. Öteki dünyada ödül bekleyenlerin bu dünyadaki haklarını talep etmeleri mümkün değildir. Durkheim’a göre din toplumsal dayanışmanın anahtarıdır. Dini öğretilerin ve törenlerin, insanlara toplumda nasıl anlaşacaklarını öğrettiğine inanmıştır. İnsanların, büyük toplumsal hedeflere uygun olmayan kişisel hedeflerin peşinde olma ihtimalini azaltmaktadır. İlk toplumlarda, bunun anlamı, farklı olana karşı hoşgörüsüz olmaya teşvik edilmeleriydi (çünkü yapılması gereken birkaç spesifik iş mevcutsa, farklılık tehlikelidir). Bugün ise bunun anlamı, insanların farklılıkları hoş karşılamaya teşvik edilmesidir (çünkü çok sayıda farklı insanın, çok sayıda farklı işi yapmak için anlaşması gerekir ve hoşgörüsüzlük tehlikeli olabilir). Weber’e göre dini değerler insanların eylemlerini pek çok şekilde etkileyebilir. Weber, kapitalizm ile uyumlu dini değerlerin ekonomik sistemin gelişmesine katkı sağladığına inanıyordu. Dini değerler bir toplumun gideceği yönü tamamiyle belirlemiyordu, aynı zamanda bir sosyal yapıya uyum sağlamak üzere değişmeleri de gerekmiyordu. Dini değerler ve diğer sosyal kuvvetler arasında ileri-geri formunda bir etkileşim vardı.
Din önemlidir, ancak önemli olma şekli, dini inançların esasına olduğu kadar, toplumun yapısına bağlıdır. Din insanların hayatında son derece önemli olabilir ve davranışlarını etkileyebilir. Ancak bir insanın hayatında hiç yer almayabilir de. Bir birey dini inancı olmadığını söyleyebilir ve aynı zamanda bu dünyadaki eylemleri ile ilgisi olmayan, öteki dünyaya dair inançlara sahip olabilir. Toplum yapısında dinin yeri de değişkenlik gösterebilir. Bazı toplumlarda dini kurumlar devlet ile aynı anlama gelebilir, bazılarında ise ikisi birbirinden ayrılmıştır. Geçmişteki pek çok yer ve döneme kıyasla, günümüzde dini inançlar ve ibadetler son derece çeşitlidir ve farklı inançlara sahip olanlar giderek daha fazla şekilde, birarada yaşamaktadır. Bu durum, dinin sosyal hayattaki rolünü genelleştirmeyi zorlaştırsa da, onu daha az önemli hale getirmemektedir. Her zamanki gibi din, bugün de insanları biraraya getirmektedir. Her hafta, dünyanın her yerinde milyarlarca insan salonlarda, halka açık meydanlarda, özel ibadet mekanlarında, ibadet için bir araya gelmektedir. İnançları ister bildikleri tek inanç olsun, isterse bir inançtan diğerine geçmiş olsunlar, din onlara teselli ve destek sunmaktadır. Onları daha büyük bir toplumsal dünyaya ve aynı zamanda da ruhani bir dünyaya bağlamaktadır. Bununla birlikte din, bazen korkunç çatışmaları ve şiddeti de ateşleyebilmekte ve haklı gösterebilmektedir. Bazı durumlarda şiddet inancın doğrudan uzantısı olabilmekte, çoğu durumda ise dini ayrımlar diğer ayrımları öne çıkarmakta ve daha da kötüleştirmektedir. Dinsel farklar etnisite veya sınıf farkları ile örtüştüğünde, bu doğrultudaki çatışmalar özellikle kötü bir karaktere bürünebilmektedir. Adil bir dünya hedefleyen aktivistler başka türden ortak bir ekonomik ve politik durumda dava arkadaşlığı yapabilecek insanların, din ve ırk ayrımları nedeniyle bölünmesini her zaman tamamen trajik bulmuşlardır. Tişörtlerde ve tampon çıkartmalarında görülen popüler bir çizimde, Hristiyan, Yahudi ve İslam sembollerinin kullanıldığı “coexist” (birarada varolmak) kelimesi yer almaktadır. Buradaki fikir farklı inançların birbiriyle anlaşmayı ve aralarındaki farkları hoşgörmeyi öğrenmesini salık vermektedir. Çok yüce bir hedef olsa da, sosyologlara göre o kadar kolay değil. Dini adetler belli sembolleri ve kıyafetleri içerse de, bir din sadece başörtüsü veya sarık veya takke demek değildir.
Bütün bu teorilerde, belli dini inançlar ve değerler insanların eylemlerini, kilisenin veya sinagogun duvarlarının ötesinde, doğrudan etkilemektedir. Dinle ilgilenen pek
Varoluşun temel doğasına dair tüm bir felsefedir. Dini inançların ve ibadetlerin neredeyse daima etnik geleneklerle ve aile bağlarıyla iç içe geçmiş olması, onu daha da
138
139
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
önemli hale getirmektedir. Bu açıdan bakıldığında, dini farklılıkların günümüzdeki en kötü, vahşi çatışmaların bazılarının arkasında yer alması moral bozucu olabilir fakat şaşırtıcı değildir. İnanç çeşitliliğinin giderek arttığı bir topluma dönüşmenin üstesinden gelmek, kolay birşey değildir.
Din: Remiks
Dini hayattaki değişimler o kadar hızlanmıştır ki, dini gelenekler birbiriyle etkileşime girmekte ve birbirini etkilemektedir. Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam günümüzde farklı fakat aynı kökleri paylaşan üç inanç olarak kabul edilmektedir. Bu inançlar kendi içlerinde birbirinden farklı kollara ayrılmaktadır. Bundan başka, farklı dini geleneklerin birbirine karıştırılmasıyla oluşturulmuş yeni inançlar da vardır. Haiti vudu inancı, Afrikalı göçmenlerin Haiti’ye götürdüğü inanç ve ibadet unsurlarına sahip Avrupa Hristiyanlığı unsurları içermektedir. Liberal Katolik Kilisesi Katolik teolojisi ile mistisizm ve kahinliği birleştirmektedir. Farklı dinlerden olan çiftler kendi aile hayatlarında dini inançlarını birleştirebilmektedir. Dinsel değişim ruhani liderlerin törensel toplantılarda karar verdikleri birşey değildir. Her gün, her şehirde, her ülkede olan birşeydir.
11. Bölüm: Suç ve Sapkınlık 140
141
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME -Görgü kurallarına uymak; “Lütfen ve teşekkür ederim.” demek, yemek yerken ağzı kapalı tutmak. -Arkadaşlar arasındaki sırları saklamak. -Genel olarak kabul edilmiş standartlara göre giyinmek. -Yirmili yaşlarda evlenip otuzlu yaşlarda çocuk sahibi olmak. -Koridorun sağ tarafında yürümek. Sosyologlar sosyal normların ihlal edilmesini sapkınlık olarak adlandırıyor. Beklenen şekilde davranmazsanız, sapkın biçimde davranıyor olursunuz. Merhametsizce gelse de, sorun yok. Siz bir sapkınsınız ve ben de öyleyim. Hiç kimse tam olarak davranması gerektiği gibi davranamaz. Bazen bundan rahatsız olur (örneğin bir arkadaşınıza kaba davrandıysanız), bazen de gurur duyarsınız (örneğin eşcinsellerle arkadaş olunmaması ile ilgili norma uymadığınızda).
Bu Bölümün İçeriği:
-Sapkınlık ve suç arasındaki farkı anlamak -Suçluların neden suç işlediğini anlamak -Sokaklarda ve mahkemelerde suçun tanımlanması -Sapkın hale gelmek -Suçla mücadele Suç her zaman sosyologlar için yoğun ilgi konusu olmuştur. Toplumun en önemli önceliklerinden birisi suçla mücadeledir ve sosyologların her tür katkısı buna destek sağlayabilir. Bu nedenle suçun neden ortaya çıktığını ve nasıl en aza indirileceğini araştırmak üzere sosyologlara sık sık parasal kaynak sağlanmaktadır.
Sapkınlığın faydaları olabilir. Bir arkadaşınızı (örneğin belli bir sıradışı giyinme tarzının çekici olduğu konusunda sizinle aynı fikirde olan biri) etkileyebilir, zamandan veya paradan tasarruf edebilir (otobana katılmak için son saniyeye kadar beklemek suretiyle zaman kazanırsınız, fakat diğer herkesin yavaşlamasına neden olursunuz), bir sosyal değişime esin kaynağı olabilirsiniz (bir futbol takımının seçmelerine katılan bir kız futbola meraklı başka kızların işini kolaylaştırabilir). Tabi bedelleri de olabilir. Farklı olduğunuz için dikkat çekersiniz, insanlar sizden kaçınabilir, dalga geçebilir ve hatta size saldırabilir. Uğraştığınız şeye değip değmeyeceği, elde etmeyi umduğunuz faydalara ve normla ilgili düşüncenize bağlıdır. Herkes her gün, eylemlerinin sonuçlarını düşünerek, bu hesapları yapar. Bazı normlar daha güçlüdür; bunlar resmi normlardır. Resmi normlar halka açık olarak ve genellikle yazılı biçimde belirtilir. Uyulmaması halinde resmi olarak belirlenen sonuçları söz konusudur. Resmi normlardan bazıları:
Diğer yandan ise, suç sosyologlar açısından ilginç bir olgudur çünkü sosyal olarak kabul edilebilir şeylerin mutlak sınırını temsil etmektedir. Suç olarak tanımlanan davranışlar toplumun kuma bir çizgi çekip bunu geçmemelisin dediği yerdir. Farklı toplumlar bu çizgiyi farklı yerlerde çeker ve insanların bunu aşmasını farklı stratejilerle engeller. Bu çizgilerin nasıl ve neden çizildiğini anlamak bir toplumun genel anlamda nasıl işlediği konusunda çok şey ifade eder.
-Dışarı gitmeden önce günlük işlerinizi yapmanızı gerektiren bir aile kuralı.
Bu bölümde, toplumda suçun nasıl tanımlandığı ve nasıl mücadele edildiği hakkında açıklamalar yer almaktadır.
Resmi normlar devlet birimleri tarafından oluşturulduğunda ve güç uygulama tehdidiyle desteklendiğinde, kanun adını alır. Yasaya uyulmaması da sapkınlıktır, aynı zamanda suçtur.
Her Suç Sapkınlıktır Fakat Her Sapkınlık Suç Değildir
Her sosyal grubun kendi normları vardır. Bunların bir kısmı resmi değildir. Yani yazılı hale getirilip resmi kurallar olarak belirlenmezler. Bu normlardan uzaklaşmanız halinde, ne olacağını söyleyen resmi bir sözleşme mevcut olmasa da, insanlar bunu farkedecek ve bir şekilde sizi cezalandıracaktır. Resmi olmayan normlardan bazılarına örnekler: 142
-Bir okuldaki üniforma giyme kuralı. -Tatil planı yapmadan önce şefinize danışmanızı gerektiren bir şirket politikası. -Otobanda hız sınırlarını aşamayacağınızı söyleyen devlet kanunu.
ÖNEMLİ
Suç sosyal sapkınlığın spesifik bir türü olduğu için, sapkınlık için geçerli olan herşey suç için de geçerlidir. Suçun getireceği faydalar olabilir (para, güç). Ancak bedelleri olduğu da açıktır. Bu bedeller para cezası, hapse atılmak ve hatta ölüm olabilir. Şunu anlamak önemlidir: Suç sadece sapkınlığın bir alt kümesidir. Sapkın sayılan şey, bir 143
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
toplumdan diğerine değişebilir. Genel sapkınlık kategorisinde, “suç” sayılan şey, devlet kurumlarının halletmesi gereken birşeydir. Bu kararlar, sapkınlığı suçtan ve sapkınları da suçlulardan ayırır.
lisin kendilerine sunamadığı korumayı temin etmek için çetelere katılan çocuklar, veya ailelerini doyurmak isteyen fakat iş bulamadığı için çalmak zorunda kalan insanlar kesinlikle gönülsüz suçlulardır.
Toplumdaki Suçlular
Bu durum suç konusunda rasyonel tercih yaklaşımıdır: İnsanlar eylemlerinin bedellerini ve faydalarını hesaplar, ve eğer suç işlemeyi seçerlerse bunun nedeni suçun sağlayacağı faydaların risklerden veya ortaya çıkacak sonuçlardan daha ağır bastığına karar vermiş olmalarıdır.
Bazı Suçlular Sadece Kötü İnsanlardır Fakat...
Hatta yasal işlerde çalışan insanlar seyrek olarak yasaların doğru tarafındadır. Tüm dünyada milyonlarca göçmen yasal izin olmaksızın çalışmaktadır. Çoğunlukla yasalara uyan bir insan, aksi durumda koşullar korkunç olacaksa, belli yasaları çiğnemeyi seçebilir.
Peki bu suçlular kimlerdir? İnsanlar neden suç işler? Bu kısımda, neden sosyologların bazı suçların normal olduğunu düşündüklerini açıklamadan önce, Sosyolojik Anlayış adlı kitabında Randall Collins’in öne sürdüğü iki ana teoriyi ele alacağım. Suçlu denildiğinde aklınıza acımasız adamlara ve kadınlara ait görüntüler gelmesi mümkün. Soğukkanlı katiller, sokak eşkıayaları, sinsi çocuk tacizcileri. Suçlar aydınlığa kavuştuğunda, failler pek iyi görünmezler. Çoğunlukla kötücül bir görüntüye sahiptirler. Televizyon sunucuları onların korkunç suçlarını anlatır. Peki bu insanlar düpedüz kötü mü? İnsanlar bu nedenle suç işlemiyor mu? Bu insanlarda bir sorun mu var? Suç işleyenlerde çoğunlukla psikolojik bozukluklar veya başkalarının duygularına karşı saygı eksikliği gibi sorunlar vardır. Eylemlerini başka türlü açıklamak zor olur. Ancak tüm suçlar için bu tatmin edici bir açıklama değil. Elbette ki, insanlar eylemlerini özgürce seçer ve kararlarından ötürü sorumlu tutulmaları gerekir. ancak, suçluların sadece kötü insanlar olduğunu söylemek çok basit olur.
Bu açıklama, faydalı olsa da, yine de eksiktir. Pek çok durumda suç işlemek faile mantıklı gelir. Bazı insanlar çalmadan önce açlıktan kıvranırken, son derece varlıklı diğer bazıları şirketlerinden zimmetlerine para geçirir. Bazıları hiçbir kişisel kazancı olmadığı halde vandallık veya saldırı suçları işler. İnsanların suça itildiğini söylemek pek çok durum için doğru olur, fakat pek çok suçu da açıklamasız bırakmaktadır.
Bazı Suçlar Tamamen Normaldir
Bazı suçlular kötüdür, bazıları da suça sürüklenir. Fakat bu açıklamaların hiçbiri her toplumda işlenen farklı suçlar için tatmin edici bir açıklama sunmuyor.
Ayrıca başkalarına karşı işlenen, cinayetten huzuru bozmaya kadar uzanan suçlardan ve emniyet kemerini bağlamamak gibi “kurbansız” suçlara kadar büyük bir yelpazede çok çeşitli suçlar mevcuttur. Bir katil kötü birisi olabilir, peki yasak olan yerlerde esrar kullanan birisi de kötü birisi midir? Suçlu olarak tanımlanan herkesi bağlayan tek bir psikolojik veya ahlaki faktörün olduğunu söylemek çok basit olur.
Emile Durkheim, bitkiler ve hayvanlarda olduğu gibi, en çok uyum sağlayan toplumların hayatta kaldığına inanıyordu. Belli bir özellik pek çok toplumda gözleniyorsa, bunun için bir neden olmalıydı. Bir tür işlev görmeli veya başka bir işlevin ikincil ürünü olmalıydı.
Ayrıca, suçlar farklı koşullarda işlenir. Bazı insanlar kendini savunmak için cinayet işlerken bazıları da acımasızlıkla işler. Birisi, devletin görevlendirdiği kolluk kuvvetlerinin yozlaşmış veya adaletsiz olduğu yerlerde bir sokak çetesini desteklediği için suçlanabilir mi? George Washington gibi sosyal ve politik devrimciler atanmış otoriteler için teknik olarak suçluydu. Peki bu insanlar kötü insanlar mıdır?
Suç her toplumda meydana gelir. Dolayısıyla, Durkheim’e göre, suçu normal olarak görmek akla uygundur. Hoşa gitse de gitmese de orada olacaktır. Ayrıca suç bir topluma faydalı olabilir. Bu kısımda suçun neden kaçınılmaz ve hatta işe yarar olduğu hakkında açıklamalar yer almaktadır.
Pek çok suçlunun hasta veya ahlaksız olduğu kabul edilebilirse de, sosyologlar “iyi ve kötü” biçimindeki değer yargısının insanların neden ve ne zaman suça teşebbüs ettiğini anlamada en iyi yol olduğuna inanmamaktadır.
Bazı Suçlular Suça Sürüklenir Fakat...
Suçu ahlaki yaklaşımla basitçe anlamak yeterli olmuyorsa, o halde belki de rasyonel açıdan düşünmek daha makul olabilir. Aslında belki de suçu, insanların yapmaya itildiği bir şey olarak düşünmek en iyi yoldur. Psikolojik bozukluğa sahip olduları için veya başkalarına karşı her tür yükümlülüğü reddettiği için suç işlemeyi seçen insanları bir yana bırakırsak, diğerleri belki istemeden suç işlemiş, çeşitli nedenlerle buna zorlanmıştır.
ÖNEMLİ
Suç Kaçınılmazdır
Birşeyin normal olduğunu söylemek iyi veya güzel olduğunu söylemek değildir. İnsanların serçe parmaklarını bir yerlere çarpması normaldir, kasırgaların meydana gelmesi normaldir, ve bazı insanların toplumun çizdiği sınırların dışına çıkması normaldir. Durkheim azizlerin yaşadığı bir manastırda bile kuralların olacağını ve bu toplulukta bile ara sıra birisinin bu kuralları çiğneyeceğini söylemiştir. Eğer bir ülkede herkes aynı gün işyerinden izin alsaydı, bu ciddi bir problem olurdu. Ancak insanları aynı gün izne çıkmamaya zorlayan bir yasa yok çünkü bunun gerçekleşme ihtimali yok denecek kadar azdır. Ancak herhangi birinin vergi kaçırma ihtimali vardır, bu nedenle bununla ilgili yasalar mevcuttur.
Şüphesiz ki, bu yaklaşım suçluların büyük bölümüne uymaktadır. Yasaların ve po-
Yasalar, yasayı uygulamanın mümkün olduğu durumları kapsayacak şekilde yapılır. Bir ülkede yemek sofrasında herkes “lütfen” ve “teşekkürler” deseydi güzel olurdu,
144
145
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
ancak polislerin görgü kurallarını uygulatmaya çalışmaktan daha fazla endişeleneceği şeyler var. Bu yüzden kabalığa yönelik yasalar mevcut değil.
lenmiş ve tartışılmıştır. Salem popüler bir yer haline gelmiştir. Özellikle de cadılar bayramında, mahkemelerin yapıldığı yerleri görmek isteyen turistlerin ilgisini çekmektedir.
Yasaların yönelik olduğu durumlar, insanların onları çiğneme ihtimali olan durumlar olduğu için, herhangi bir yasanın bazen çiğneneceği az çok garantidir. Yani bir toplumda kesinlikle “suçlular” olacaktır. Bir toplumda katillerin veya zimmetine para geçirenlerin olması garanti değilse de, hiç suçun olmadığı bir toplum hayal etmek zordur.
Suç Faydalıdır
Suçun normal olduğunu söylemek, yasaları uygulamanın anlamsız olduğunu ima etmek gibi görünebilir. Suç ortadan kaldırılamıyorsa ve kaçınılmazsa neden polis memurları görevlendirilsin?
Pek çok hikaye cadı mahkemelerini normalde olağan olan bir kasabanın bir tür deliliği olarak tanımlamaktadır. Fakat sosyolog Kai Erikson mahkemelerin, trajik olsa da, neden sosyal bağlamda anlaşılır olduğunu açıklayan bir kitap (Wayward Püritenleri: Sapkınlık Sosyolojisi Üzerine Bir Çalışma)yazmıştır. Onyedinci yüzyıl New England Püritenleri şeytanın yeryüzünde oldukça somut şekillerde faaliyette olduğuna inanan dindar insanlardı ve mahkemenin şeytanın eylemlerini ortaya çıkarıp cezalandıran bir yer olduğuna inanmışlardı. Üstelik, yasal sistemleri de yargıçlara yasaları yorumlama ve uygulama açısından çok büyük bir alan sağlıyordu.
Kanunların uygulanması belli kanunların çiğnenme olasılığının az olmasını sağlar. Polis sahtekarlığı tümüyle ortadan kaldıramaz, fakat sahtekarlık için yaptırımlar uygulanması en azından bazı potansiyel sahtekarları caydırır. Toplumdaki insanların daha az olmasını istediği bir davranış varsa, her bir suçu durduramasalar da polisleri görevlendirmek iyi bir fikirdir.
Tam tersine, ABD hukukunda bugün, doğa üstü olayları dava etmek gayrimeşru olmakla kalmayıp, cezai hüküm için, çok yüksek standartlarda deliller gereklidir (özellikle de ölüm cezası ihtimali söz konusuysa). Ayrıca jüri sistemi herhangi bir yargıcın kişisel şekilde hareket etmesini zorlaştırmaktadır. Bugün, Salem Cadı Mahkemeleri gibi bir olayı düşünmek bile imkansızdır. O dönemin yasal sistemi bu tür bir olayın pek çok toplulukta mümkün olmasına neden olabilecek şekilde yapılandırılmıştı.
Ayrıca, suça yönelik yaptırımlar olması, toplumun geri kalanı açısından yarar sağlayabilir. Diğer herkes kanunları onayladığı ve kanuna karşı gelmeden önce iki kez düşünmeleri kendilerine öğretildiği için, kanunların uygulanması insanları birleştiren birşey olabilir. İster küçük suçlar isterse büyük suçlar, herkese hakkında konuşacak ve fikir birliğine varılacak birşey sunar. Kanunların uygulanmasını denetlemek ve desteklemek hakim kültürün bir parçasıdır ve oldukça farklı insanları birleştiren ortak bir payda yaratır.
Erikson’un çalışması suçların mahkemelerde ve meclislerde nasıl yapılandırıldığına dair, aşırı olsa da, iyi bir örnek sunmaktadır. Bugün pek çok Amerikalının varolabileceğine bile inanmadığı bir etkinlik (cadılık) Amerikan kolonilerinde korkulan birşeydi. Bunu ortadan kaldırmak mahkemelerin işi olarak görülüyordu. Her toplumda yasalar kurumlarda (örneğin, mahkemeler ve yasama meclisi) yapılır ve uygulanır. Bu kurumların (çoğu zaman zor olan) görevi cezalandırılması gereken ve gerekmeyen davranış arasındaki çizginin nereye çekileceğine karar vermektir.
UNUTMAYIN
Neyin suç sayılacağı yıldan yıla, hatta günden güne değişmektedir. Aşağıda günümüz toplumlarında gerçekleşen tartışmalarla ilgili birkaç örnek mevcuttur:
Eski Roma’da halk suçluların aslanlara atılmasını izlerdi, ortaçağda insanların herkesin önünde asılması popüler bir eğlenceydi. Günümüz toplumları bundan biraz daha duyarlı, ancak dikkat çekici suç davaları hala bir ülkenin ve hatta dünyanın dikkatini toplayabiliyor.
Suçun Sosyal Olarak Tanımlanması
Bazı suçlar yaygın şekilde (örneğin adam kaçırma)bazıları ise sadece birkaç yerde (örneğin kendi benzinini pompayla kendin doldurmak) yasadışı olsa da, her toplumun neyin suç sayılacağına kendisi karar vermesi gerektiği için, bütün suçlar sosyal olarak tanımlanır. Bu kısımda iki yerde suçun nasıl tanımlandığı hakkında açıklamalar yer almaktadır: mahkemelerde ve sokaklarda.
Mahkemelerde...
-Kürtaj yasal mı yoksa yasadışı mı olmalıdır? -Atmosferi kirleten bir araba kullanmak veya bir fabrika işletmek yasal mı yoksa yasadışı mı olmalıdır? -Kendi yaptığınız kayıtlarda, telif hakkı olan materyallerden bölümler kullanmak ve satmak yasal mı yoksa yasadışı mı olmalıdır? Yasal olursa, ne büyüklükte bir kısmın kullanılmasına izin verilmelidir? Meclisler bu sorular üzerinde karara varabilir. Verecekleri karara göre bu eylemler suç haline gelir ve failleri cezaya maruz kalır, veya suç kabul edilmez ve ceza gerekmez.
Bu olay Amerikan tarihinin en sarsıcı olaylarından biridir. Kapsamlı şekilde ince-
İşleri daha da karmaşık hale getiren şey, hiçbir yasanın tamamen açık anlamlı olmamasıdır: belli bir durumda suçun var olup olmadığına karar vermek mahkemelere bağlıdır. Çoğu zaman bu durum sadece yasanın çiğnenmiş olup olmadığını saptama meselesidir (şüpheli, gerçekten, arabayı çaldı mı?). Ancak diğer durumlarda mahkemelerin oldukça belirsiz yasaları alıp, uygun sosyal standartlara göre adil biçimde nasıl uygulanacağına karar vermesi gerekmektedir.
146
147
1692 yılında Salem, Massachusetts’de çok sayıda insan, Salem Cadı Mahkemeleri olarak bilinen bir dizi olay sonucu idam edildi veya hapishanede öldü. Bu kadınlar ve erkekler, kayaların altında sıkıştırılmak gibi yollarla elde edilen ifiraflara, komşuların oldukça şüpheli şahitliğine dayalı olarak, büyücülükten suçlu bulunmuştu.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Örneğin benim yaşadığım yer olan Minneapolis şehrinde doğuştan vahşi olan hayvanların ev hayvanı olarak beslenmesine karşı bir yasa mevcut. Yani bir suaygırını evde beslemek açıkça yasak. Fakat bir papağan satın alabilirim. Peki papağanlar evcil mi?
Bir suç sırasında yakalanmayacağımı bilirsem, bu durum gerçekte (de facto) bir suç teşkil etmez.
Aslında, yasa bilerek belirsiz şekilde hazırlanmış. Böylece mahkeme belli bir hayvanı beslemenin uygun olup olmadığına davaya göre karar verme serbestisine sahip olmaktadır. Dört yüzyıl önce cadılık yaptığınızı itiraf etseydiniz, muhtemelen öldürülürdünüz. Bugün ise gururla kendini cadı olarak tanımlayanlar hediyelik eşya dükkanlarına koşuyor. “Suç” insanların tarif ettiği şeydir. Ne daha fazlası, ne de daha azı.
Sokaklarda...
Polis memurları suçla mücadelede ön saflarda yer alsa da, insanları emniyet içinde tutmanın en iyi yoluna, hangi kanunların ne zaman ve nasıl uygulanacağına nasıl karar verdikleri her zaman çok net değil. Bazen polislerin ne yapması gerektiği açıktır. İş başındaki bir hırsızla karşılaşabilirler, veya birinin haklarının korkunç şekilde çiğnendiğine tanık olabilirler, veya acil müdahale gerektiren bir olay yerine çağrılabilirler. Yinede çoğu zaman polis memurları yasaların ne zaman, nerede ve nasıl uygulanacağı konusunda büyük serbestiye sahiptir. Polis örgütü çok iyi olan toplumlarda bile her yasanın uygulanması imkansızdır. Örneğin: -Otobanda insanlar belirlenmiş hız sınırlarını, ceza kesilmeyecek biçimde makul oranlarda, sürekli aşmaktadır. -Işık ihlali yapan pek çok yaya polis tarafından durdurulsa çok şaşırırdı. -Çok sayıda insan CD yakmak ve internette müzik paylaşmak suretiyle her gün telif yasalarını çiğnemektedir. -Esrarın yasadışı olduğu ülkelerde, esrar yaygın şekilde kullanılmaktadır. -Çok az insan yasal alkol alma yaşına alkolün tadını bilmeden erişmektedir.
TEKNİK BİLGİ
Yasal ve akademik anlamda, de jure “hukuken” demektir. Zıt anlamlısı olan de facto “gerçekte” demektir. Pek çok şehirde kaldırımda bisiklet sürmek “hukuken” suçtur, fakat “gerçekte” meşrudur. Polis memurlarının bu esnekliğe sahip olması gerekli birşeydir. Ancak haksızlıklara da yol açabilir. Daha da kötü olan, bazı polisler olası suçların peşinden koşarken ırk ayrımcılığı yapabilmektedir. Pek çok bölgede ırksal azınlıklar şüpheli olarak görülmektedir. Kısacası, “suç”un tarifi meclislerde, mahkemelerde ve sokaklarda yapılmaktadır.
O Dosyaya Dokunma!
Minesotalı Jammie Thomas milyonlarca Amerikalı gibi internette müzik paylaşmak için dosya paylaşım yazılımı kullandı. Bu eylem telif hakları olan dosyalar söz konusu olduğunda ABD’de yasadışıdır, ki neredeyse tüm popüler müzik dosyaları öyledir. Amerika Kayıt Endüstrisi Birliği (RIAA) Thomas’ın faaliyetini tespit etti ve dava açmamak üzere para uzlaşması teklif etti. Thomas reddetti ve olay mahkemeye taşındı. Thomas suçlu bulundu ve 220.000 dolar para cezasına çarptırıldı. Thomas cezanın fazla olduğuna dayanarak temyize gitti. Kararın bozulması yerine miktar daha da arttırıldı (yaklaşık iki milyon dolar). Avukatı cezayı “ağır şekilde fazla” olarak nitelendirdi ve pek çok Amerikalı da aynı fikirdeydi. RIAA kayıt endüstrisinin her yıl iki milyon dolardan daha fazla zarar ettiğini ve yasanın her durumda uygulanamaz oluşunun, belli bir davada uygulanmasının da yanlış olduğu anlamına gelmediğini söyleyerek dava açma kararının arkasında durdu. Bu dava gösterdi ki, “suç” yaparken yakalandığınız şeydir. Bazı insanlar verilen cezanın, hız limitlerini birkaç mil aşan birine iki milyon dolar ceza vermek gibi olduğunu savundular ve milyonlarca insanın her gün cezalandırılmayacağını varsayarak çiğnediği bir yasanın bu kadar katı şekilde uygulanmasının haksızlık olduğunu belirttiler. Öyle midir? Mahkeme hayır dedi, fakat belki sizin başka bir düşünceniz vardır.
Daha önce bahsettiğim “egzotik hayvan” örneği gibi, bu eylemleri yasaklayan bazı kanunlar pek çok durumda uygulanmasının mümkün olmadığı bilinerek yazılmıştır. Bu yasalar kanun uygulama memurları ve mahkemelerin takdirine bağlı olarak seçici şekilde uygulanmak için mevcuttur.
Sapkın Hale Gelmek
Cinayet, tecavüz, şiddetli saldırı gibi suçlara yönelik yasalar mümkün olduğunca yaygın biçimde uygulanmak üzere yazılır. Sokaklarda, polis memurlarının en kötü suçları önlemek amacıyla ilgi ve zamanlarını nasıl ayıracağına karar vermesi gerekir.
1970’lerde sosyolog Robert W. Balch, ortaokul öğrencilerinden, sınıfın dışında izin kağıdı olmadan (okul kurallarını çiğnemek olsa da, önemsiz olduğundan, genellikle görmezden gelinir) yakalanan bir erkek öğrenci hayal etmelerini ister. Balch bu öğrencinin “ortalık karıştırıcı”, “iyi sessiz öğrenci” ve “hippi” olarak kabul edilmesi durumlarında, öğretmenin nasıl davranacağını tahmin etmelerini ister.
Bu durum suçun sosyal olarak yapılandırılması olgusuna başka bir kademe eklemektedir. Suçun sosyal yapılandırmasının ilk aşaması mecliste ve mahkemede, ikinci aşaması ise sokaklarda gerçekleşmektedir. 148
W.I Thomas’ın sözlerini (gerçek olarak tanımlanan bir durum sonuçları itibariyle gerçektir)bu duruma uyarlarsak, “sapkın” olarak nitelenen biri daha da “sapkın” olma eğilimi gösterir.
Beklenildiği gibi, öğrenciler büyük bir çoğunlukla, öğretmenlerin “ortalık karıştırıcı”ya 149
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
veya “hippi”ye özellikle sert davranacağını tahmin etmiştir. Gerçekte, öğretmenlerin okul dışında polisle başı derde giren ancak beladan uzak duran öğrenciye kıyasla, aslında yasayı hiç çiğnememiş ortalık karıştırıcıya karşı daha sert olacağını tahmin etmişlerdir. Balch’a söyledikleri şudur: bir öğrencinin ortalık karıştırıcı olup olmaması, işin aslının ne olduğundan, yani öğrencinin kusurunun olup olmamasından daha önemlidir.
1997 yılında Michael Carnael adında bir genç kendi okulunda etrafa ateş açarak üç öğrencinin ölmesine ve beş kişinin de yaralanmasına neden oldu. İnsanlar buna dair önceden hiçbir belirtinin olmadığını söyledi. Peki bu doğru muydu? Olay meydana gelmeden önce Carneal hakkında aşağıdaki şeyler biliniyordu:
Balch’ın araştırmasında iç karartıcı olan şey şu: gerçekten soruna neden olan bir öğrencinin ortalık karıştırıcı olarak etiketlenmesini hayal etmek kolaydır, ancak birisinin sadece ırkından (örneğin çoğunluğun beyaz olduğu bir okulda siyah olmak), ekonomik durumundan (örneğin üst sınıf bir okulda orta sınıf bir öğrenci olmak), veya cinsiyetinden (kız yerine erkek olmak) ötürü “sorun” olarak kabul edilmesini hayal etmek de kolaydır. Bu durumların herhangi birinde, asla kazanamayacak gibi hissedebilirsiniz.
Okuldaki çalışmaları özensizdi ve notları son zamanlarda düşmüştü. Okulda hırsızlık ve saldırganlık yapıyordu. Sosyal becerileri zayıftı ve kendisiyle sürekli alay ediliyordu. Haylazdı ve okula koku bombası atmıştı. Okul bilgisayarında pornografi izlerken yakalanmıştı. Diğer öğrencilere pornografi satıyordu.
O halde, sapkın olarak etiketlenmek sapkınlığa iki şekilde neden olur:
Anormal korkuları vardı. Tedirgin edici yazılar yazıyordu.
-Sapkın etiketine sahip olmayan birinin yakayı kurtaracağı bir davranış nedeniyle yakalanmanıza ve cezalandırılmanıza neden olabilir. (Örneğin gece arızalı far ile araba kullanmak gibi) Sicil kayıtlarınıza eklenir ve aynı şeyi yapan ve ceza almayan birine göre sizi daha da “sapkın” yapar.
Hayvanlara karşı acımasızdı ve plastik tabancaları vardı, okula çalmış olduğu iki adet gerçek silah getirmişti. Arkadaşlarını tehdit ediyordu ve bir tanesini fiziksel olarak incitmişti. Bir bisikleti ateşe atmış, bir ineğe ateş etmişti ve sorunları şiddetle çözmekten bahsediyordu.
-Farklı koşullarda bulunduğunuz için, sizin daha da sapkın olmaya karar vermenize neden olabilir . Kurallara uysanız da uymasanız da başınızın belaya gireceğini düşünürseniz, neden kurallara uyasınız?
Herhangi biri bu olayı önleyebilecek birşey yapabilirdi, yine de kimse parçaları biraraya getirememiş ve olayı önleyememişti. Peki neden? 2000’lerin başında ABD Kongresi sosyolog Kathrine Newman’dan okullardaki silahlı olayların nedenlerini ve nasıl önleneceğini araştırmasını istedi.
İroni şu ki; birine sapkın etiketi yapıştırmak genellikle davranışın düzeltilmesi için ayıplama amacı taşır. Daha önce bahsedilen koşullarda, “sapkın” olarak nitelenmek haksızlıktır çünkü hiçbir sapkın davranışa karşılık gelmemektedir. Ancak tabi ki, çoğu zaman gelir. Okuldaki bir çocuk gerçekten sorun çıkarmış olabilir, ve sokaktaki bir adam veya kadın ciddi bir suça teşebbüs etmiş olabilir. Onlara “sapkın” demek adilce olur çünkü davranışı gerçekten tanımlar. Bu nedenle, öğretmenler, polisler ve diğer yetkililer için bu etikete dikkat etmek mantıksız değildir. Bir çocuk bir defa sorun çıkardıysa tekrar sorun çıkarmaya kalkışabilecek olması anlaşılır birşeydir. “Sapkın” etiketinin ciddi sonuçlar doğurabileceği olgusu, adaletle ilgili kaygıları olan birinin adaletin uygulanması ve etikete dayalı olarak birinin davranışı hakkında sonuçlara varılması için de kaygı duyması gerektiği anlamına gelir. Bu konu suç ve sapkınlıkla mücadele açısından da öneme sahiptir.
Suçla Mücadele
Suçun toplum tarafından yapılandırılması suçun makbul birşey olduğu, veya suçun endişe edilecek birşey olmadığı anlamına gelmez. “Temiz” sayılan şeyler de toplum tarafından tanımlanır. Sosyologların suçu araştırmak için zaman harcamasının nedenlerinden birisi, suçun neden ortaya çıktığını anlamaya yardımcı olmak ve kanun uygulayıcı görevlilere mücadele araçları temin etmektir. Bu kısımda, suçun önlenmesinde sosyolojinin ne şekilde katkı sağlayabileceği konusuna yer verilmiştir.
Psikologlar halihazırda okullardaki olayları araştırırken, kongre bir sosyoloğa başvurmuştu çünkü suçu önlemenin suçlunun zihnini anlamanın ötesinde olduğunu anlamışlardı. Şüphesiz ki, suç işleyenlerin psikolojik durumlarını anlamak önemlidir. Ancak emniyet görevlileri bütün olası suçluların kafalarının içine giremez ve herkesin sorunlarını çözemez. Devlet kurumlarının, okulların, şirketlerin ve hatta ailelerin yapabileceği şey, suçları gerçekleşmeden önce saptamaya ve önlemeye yardımcı olacak sosyal yapılar oluşturmaktır. Suçla mücadele için sosyolojiden faydalanan bir yaklaşım sadece suçlulara değil suçun işlendiği koşullara da odaklanacaktır. Suça bakışta önemli birkaç sosyolojik yaklaşım bu kitapta yer almaktadır: Robert J. Sampson ve Stephen Raudenbush’un bulguları; kırık camları onarmak polis memurlarının zamanını kullanmanın en iyi yolu değildir çünkü insanların düzensizlik algısı, fiziksel çevrelerinden ziyade çevrelerindeki insanlarla ilişkilidir (2. Bölüm). Christopher Winship’in araştırması; Boston polisiyle siyah dini liderler arasındaki işbirliğinin Boston’daki suç oranlarının düşürülmesinde sağladığı katkılar (10. Bölüm). Sosyolojik araştırmalar göstermiştir ki suçla mücadele polislerin ortaya çıkacak sorunlarla ilgilenmek için koşuşturduğu bir köstebeğe vurma oyunu gibi ele alınmamalıdır. Tabi ki böyle şeyler de yapmaları gerekir, ancak sadece bunun yapılması suçluların “kötü insanlar” olduğu teorisini kabul etmeleridir. Eğer suçun tek açıklaması bu olsaydı, suçun öngörülmesi çok zor olurdu. Kötü insanlar her yerde olabilir. Sadece suça eğilim gösteren insanların takip edilmesi de yeterli değildir. Bu yaklaşım
İşe yarayan ve yaramayan şeyler 150
151
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME düşük gelirli toplulukların beceriksiz polis örgütlerine yol açabilir, halk ile polislerin ilişkisini bozarak suçu daha da arttırabilir. Şayet, suçu anlamak ve suçla mücadele etmek hangi insanların suça eğilimi olduğunu bulmak kadar basit olsaydı, polislerin işi daha kolay olurdu ve dedektif romanları da sıkıcı olurdu. Sosyologlar suçun sosyal ortamda gerçekleştiğini vurgulamaktadır. Suçu önlemenin ve tespit etmenin iyi bir yolu suçtan sıyrılmanın zor olduğu bir sosyal ortam oluşturmaya yardım etmektir. Boston polisi vaizlerle işbiriği yaptığında, şiddet suçunu önlemeye yönelik ilgilerini paylaşanlarla güvene dayalı bir ilişki oluşturdular, böylece güç ve bilgiyi paylaşmaya katkı sağlayabildiler. Öyleyse tüm bunlar okullardaki şiddeti önlemeye nasıl yardımcı olabilir? Newman’ın, çalışmasını arkadaşlarıyla birlikte rapor haline getirmiştir. Rapor, çok sayıdaki okul şiddeti olaylarının detaylı analizlerini içermekte ve her okulun yararlanabileceği, somut tavsiyeler ortaya koymaktadır. Konunun başında Michael Carneal ile ilgili bilinen şeyleri sıralamıştım. Bütün bunları önceden hiç kimse tam olarak bilmiyordu. Olay sonrasındaki araştırmalarla tüm bu gerçekler ortaya çıktı. Bu sosyolojik yaklaşımların okuldaki şiddeti anlama ve önleme konusunda yöneticilere nasıl yardımcı olabileceği üzerinde bir düşünün: -Mikrososyoloji: Carneal’i tanıyan insanlar olayı duyduklarında çok şaşırdı çünkü onlara göre tanıdıkları Micheal Carneal böyle bir şeyi yapabilecek birisi değildi. Erving Goffman insanların farklı kişilere karşı farklı maskeler takabileceğini açıkça belirtiyor. Gerçek Michael öğretmenlerin gördüğü veya sınıf arkadaşlarının gördüğü Michael değildi, bunların hepsiydi. Herhangi bir insana, bir potansiyel suçlunun neler yapabileceğini gerçekten bilmek konusunda güvenemeyeceğinizi unutmamak önemlidir. Çok sayıdaki raporu biraraya getirmeniz gerekir. -Ağ analizi: Pek çok silahlı okul saldırısının insanların birbirine yakın olduğu taşra veya banliyö okullarında gerçekleşmesi şaşırtıcı gelebilir. Fakat sıkı bir sosyal ağın bir parçası olmak, rahatsız edici koşullardan kaçışın olmadığı anlamına da gelir. Büyük şehirlerde okulda alaya alınırsanız, tamamen farklı insanların olduğu yerdeki evinize gidersiniz, fakat küçük bir kasabada kapana kısılmış gibisinizdir. -Örgütsel analiz. Yoğun bir sosyal ağ bilginin serbestçe aktığı anlamına gelmez. İnsanlar kişisel garez, utanma korkusu, veya dedikoducu gibi görünme korkusu gibi nedenlerle bilgiyi kendilerine saklayabilir. Newman’ın önerilerinden biri de, potansiyel uyarı işaretlerine yönelik olarak, okulların iletişim kanalları açmasıydı. Böylece rehber öğretmen gibi biri hangi öğrencilerin şiddet davranışı gösterebileceğine dair bilgilere sahip olabilir. Şiddet eylemleri nadiren işaret vermeksizin oluşur, önemli olan işaretleri görmek ve tepki vermektir.
İPUCU
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Otomobiller, Suç ve Rüşvet
19702lerde sosyolog Harvey A. Farberman potansiyel alıcıların otomobil satıcılarıyla etkileşimini incelemek üzere kullanılmış araç piyasasına yönelik bir araştırma planladı. Fakat kısa sürede suç sosyolojisi ile ilgili ilginç bir vaka ile karşılaşmış olduğunu farketti. Otomobil piyasasında (en azından o zamanlarda), oyunun kuralları otomobil üreticileri tarafından belirlenmekteydi. Bayilerin ellerinde ne kadar envanter bulunduracağına üreticiler karar veriyordu. Bir üretici bir bayinin belli sayıda araba satmasına karar verirse, ve bayinin ön ödeme yapacak parası yoksa, parayı faizle ödünç alması gerekiyordu. Öyleyse bayiler piyasada kalmayı nasıl başarıyordu? Hileli servis ve bakım hizmetleriyle müşterilerini sömürüyorlardı. Fiyatları şişirerek, gereksiz onarımlar yapıyorlardı. Yeniden satış için toptancılara sattıkları kullanılmış araçlar üzerinden rüşvet talep ederek kullanılmış araç toptancılarını sömürüyorlardı. Yani toptancıların rüşvet için nakite ihtiyacı oluyordu ve bunu ödemelerin (vergisiz) bir kısmını nakit olarak almak suretiyle devleti dolandırmak üzere müşterilerle işbirliğine girerek kazanıyorlardı. Böylece perakende araç endüstrisi suçlularla doldu. Farberman’ın gözlemlerine göre her bayi yasalara uyacak olsa, tüm endüstri çökerdi. Bu araştırma suçla mücadelenin sadece tüm suçluları tutuklama meselesi olamayacağı bir sosyal duruma dair örnek oluşturmaktadır.
Amerika’daki Yüksek Hapse Atma Oranı
Suç işlendiğinde ne yapmak gerekir? bu sorunun kolay bir cevabı yok. Ancak, sosyoloji, karar verme yetkisine sahip otoritelere, faydalı yaklaşımlar sunabilir. ABD’deki oldukça yüksek hapse atma oranları günümüzde sosyologların ve suç bilimcilerin tartışma konusudur. Genelde, bir toplum suça teşebbüs eden birini yakaladığında, onu cezalandırır. Bunun en az üç nedeni vardır: -Caydırma: Potansiyel suçlular ceza alacaklarını bilirse, suça teşebbüs ihtimalinin azalacağına inanılır. Ceza ne kadar sert ise, caydırıcılık da o kadar fazladır. Bu nedenle suça teşebbüsten ceza alanlar aynı yolu izlemeye eğilim gösterenler için örnek oluşturur. -Önleme: Kimin suç işleyeceğini kesin olarak tahmin etmek mümkün değildir. Ancak önceden suç işlemiş birinin tekrar suç işleme eğilimi olduğu düşünülür. Suçluları hapiste tutmak, onları daha fazla suç işlemekten alıkoyar. -Islah etme: Birisi suç işlerse, yapılması mümkün şeyler olabilir. Örneğin psikolojik tedavi, veya mesleki eğitim gibi. Bu, kişiyi suça iten koşulların değiştirilmesine yardımcı olabilir. Hüküm giyenler, hapishanede veya göz hapsinde tedavi görmeye mecbur bırakılabilir. Böylece tekrar suç işleme olasılıkları azaltılır.
Tanıdığınız biri kendine veya başkalarına zarar verme işaretleri gösteriyorsa, güvenilir bir yetkiliye veya ortak bir arkadaşınıza endişelerinizden bahsedin. Bilgiyi paylaşmak çok geç olmadan birinin müdahale etmesini sağlayabilir.
Ceza işe yarıyor mu? Suçun önlenmesine katkı sağlıyor mu? Ceza, bir dereceye kadar, suçu önleme konusunda işe yaramaktadır. Doğal afetler, iç savaşlar gibi kanunsuz dönemlerde pek çok kişinin durumun avantajını kullandığı görülmüştür. Bazı insanlar
152
153
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
şiddete meyilli olsa da, diğer bazıları bir yasanın eksikliği halinde küçük hırsızlıklara teşebbüs edecek veya başka şekillerde bencilce davranacaktır. Suçu engellemek ve caydırmak amacıyla anlamlı cezalara ihtiyaç olduğu açıktır.
Pek çoğunu özellikle endişelendiren, belli grupların (özellikle Afrikalı-Amerikalı erkekler) ABD hapishane popülasyonunda aşırı derecede temsil ediliyor olduğu gerçeğidir. O derece ki, hapiste olmak mahkumlar üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır, azınlık toplulukları da bu olumsuz etkinin ağırlığını taşımaktadır. Bu durumun uygun ve insani olup olmadığı, insanların fikir birliğine varamadığı bir sorudur. Sonuç olarak, isnisnalar hariç, hapistekiler ciddi suçlar işlemiş insanlardır. Fakat sosyologlar bu soruna yakından bakılması gerektiği üzerinde durmaktadır.
Peki ceza ne kadar süreyle ve ne türde olmalıdır? Cezaları artırmak bir dereceye kadar caydırıcıdır, fakat her zaman tahmin edildiği gibi olmaz. İki milyon dolarlık ceza insanların şarkı paylaşmasını engelleyebilir gibi görünse de, milyonlarca insan bunu umursamıyor ve yapmaya devam ediyor. (bkz. “O dosyaya dokunma”). Kırk yıllık süre için, ABD hükümeti “uyuşturucuya karşı savaş” başlattı. Uyuşturucuyla ilgili suçlara yönelik para ve hapis cezalarını büyük ölçüde arttırdı. O kadar az başarı elde edildi ki, Başkan Obama yönetimi, Amerika’nın uyuşturucu karşıtı çabaları tanımlamak için “uyuşturucuya karşı savaş” tabirini kullanmayı bıraktı. Cezalandırmanın her zaman suçu önlemede işe yaramadığı gerçeğinin yanında, hangi suçlar için ne kadar ceza verilmesi düşünüldüğünde hesaba katılması gereken iki önemli nokta var. Birincisi, cezalandırmanın bedava olmamasıdır. Hapishanelerin ve şartlı tahliye memurlarının masrafları çok fazladır ve masum insanların ödediği vergilerle karşılanmaktadır. Tabi ki karşılığında kendilerine hapisteki suçlulardan korunma sağlanmaktadır, ayrıca hapse atılma olasılığı diğer potansiyel suçluları caydırmaktadır. Fakat bu yatırımın karşılığının ne olduğunu sormak gerekir. toplumda güvenliği korumak için kaç kişi hapse atılmalıdır, ve ne kadar süreyle? Hapishanelere harcanan para polis memurlarına, hastanelere veya bilimsel araştırmaya harcanabilir. Bu para en iyi şekilde nasıl kullanılabilir? Ayrıca, hapse atma doğrudan veya dolaylı biçimde suça neden olabilir. Teoride hapishaneler suçluların yaşam becerilerini öğrendiği ve suçlarından pişmanlık duydukları yerlerdir. Ancak gerçekte, hapishaneler mahkumların diğer suçluların olumsuz etkisi altında olduğu, suça eskisinden daha yatkın hale geldikleri ve ayrıca kendilerini parmaklıkların arkasına koyan topluma kin besledikleri yerlerdir. Sosyologlar “damga” etikisiyle de ilgilenmişlerdir. Damga, insanların biri hakkında olumsuz şeyler düşünmesine neden olan etikettir. Pek çok işveren, pek çok iş için, pek çok yerde, potansiyel çalışanların sicil kayıtlarını araştırabilir. Serbest bırakılan bir mahkum, oldukça ağır bir damgayı taşımakta ve, iş bulmakta ve sağlıklı sosyal ilişkiler kurma konusunda zorlanmaktadır. Eski mahkum olma damgası sosyologların “ikincil sapkınlık” dedikleri duruma neden olabilir. İkincil sapkınlık, birincil sapkınlığın doğrudan sonucu olan suç veya sapkınlıktır. Bir dereceye kadar bu akla yatkın ve kaçınılmazdır. Potansiyel bir çalışanın hapse girmiş olup olmadığını bilmeyi kim istemez? Ancak, hangi suçtan kaç kişinin hapse atılacağını değerlendirirken, bu konu akılda tutulmalıdır. Bu tartışmalar günümüzde ABD ile özellikle ilişkilidir. Çünkü uyuşturucuya karşı savaş ve ABD yasalarında yapılan değişiklikler, diğer gelişmiş ülkelere kıyasla, oldukça yüksek bir hapse atma oranına yol açmıştır. Bir ölçüde, bu gözlemin önemi yoktur. Belki ABD kendine özgü bir yerdir. Belki Amerikalılar suça yatkın insanlardır. Ya da belki de bu kadar çok sayıda suçlu hapiste olmasaydı, daha fazla suç olurdu. Bununla birlikte, çok sayıda sosyolog ve suç bilimci kaygılıdır ve ABD politikasındaki değişikliklerin vadesinin dolduğuna inanmaktadır.
154
DİKKAT!
Pek çok insan suçluların intikam için cezalandırılması gerektiğini düşünüyor. Eğer insanların intikam için hapse atılması gerektiğine inanıyorsanız, bu ahlaki bir inançtır, suçun nasıl azaltılacağına dair bir tartışma değildir. Suçluların intikam amacıyla cezalandırılması gerektiğine inanıp inanmamanız kendi adınıza karar vereceğiniz birşeydir, bir sosyoloğun sizin adınıza karar verebileceği birşey değildir.
4. Kısım Sosyal Örgütün Ayrıntıları
12. Bölüm: 155
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Kurum Kültürü: Organizasyonlar
Bu Bölümün İçeriği:
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME için, kar etmek göründüğü kadar basit değildir. Örneğin Starbucks’ı ele alalım. Firmanın resmi misyonu insan ruhunu beslemektir. Bundan daha hırslı olunabilir mi? Peki sadece kahve satmanın nesi yanlış? İnsan ruhunu beslemenin peşinde olmayıp sadece kahve satan bir rakip şirket kurduğunuzu düşünün. Basit gibi görünüyor. Peki kahvenizi nerede satacaksınız? İçime hazır kahve mi yoksa sadece tohum halinde mi satacaksınız? Aroma şurupları ve sütü stoklayacak mısınız? Peki sıcak çikolata? Çay? Ürün grubunuzu dondurmalar, oyuncaklar, kahve fincanları, müzik vb.’ye kadar genişletmeniz de mümkün. Bunların hepsini Starbucks satıyor ve siz satmazsanız müşterileriniz bunun nedenini merak edecektir. Bunların yanı sıra çalışanların işe alınması, işten çıkarılması, eğitimi, kurum kültürünün oluşturulması gibi işlerle de uğraşmanız gerekecek. Bunları başarırsanız optimum organizasyon ve ürün akışı söz konusu olacak. Kendi dükkanlarınızı mı açacaksınız yoksa franchising mi yapacaksınız? Kahveyi kimden alacaksınız? Peki kahve kapları? Sizden daha küçük bir rakip firma sözkonusu olursa, onu satın almalı mısınız?
UNUTMAYIN
-Sosyolojiyi ve iş dünyasını birleştirmek -Bürokrasinin neden işlediğini ve işlemediğini anlamak -İnsana uygun olmayan bir organizasyonda insan olmak -Organizasyon sınırlarını açmak ve kapatmak -Bir amaç aramak Sizden bir toplum söylemenizi isteseydim, muhtemelen bir ülke adı söylerdiniz. Örneğin Kenya toplumu, ABD toplumu gibi. Bunların toplum oldukları doğru. Ancak toplumlar daha küçük de olabilir. Bir eyalet veya il, bir aile ve tabi ki bir şirket gibi. Günlük hayatta, işyerinizdeki veya okulunuzdaki toplumda daha fazla vakit geçiriyor olabilirsiniz. Şirketler, okullar ve diğer sosyal organizasyonlar da insanların zamanını almaktadır, çünkü bilinçli şekilde planlanırlar. Ve daha sonra defalarca kez yeniden planlanırlar. Kar amaçlı bir şirketi veya kar amacı gütmeyen bir kuruluşu veya bir okulu düzenlemenin en iyi yolunun ne olduğunu bilmeyi herkes ister, ki böylece o organizasyonun , mümkün olduğunca etkin ve verimli şekilde çalışması sağlansın ve tüm üyeleri memnun edilsin. Bu bölümde, sosyologların bu gibi organizasyonları nasıl araştırdıkları ve bu konudaki düşünceleri hakkında bilgiler yer almaktadır. Öncelikle organizasyonlara yönelik genel sosyolojik yaklaşıma, ardından, organizasyonların kendi amaçları olan rasyonel sistemler olduğunu sosyologların nasıl anladıklarına dair açıklamalara yer verilmiştir.
Şirket Bilmecesi: Kâr Etmek Sanıldığı Kadar Kolay veya Basit Değil Sosyologlar, ekonomistlerle ve diğer kurumsal analistlerle birlikte çalışarak kurumların nasıl işlediğini anlamak istemektedir. Çünkü, kurumlarda yer alan insanlar karmaşık tercihlerle ve büyük belirsizliklerle karşı karşıyadır. Kar amaçlı kurumlar 156
Her seviyedeki kurum için, pek çok seçenek vardır ve ne kadar büyürseniz seçenekleriniz ve imkanlarınız da o kadar artar. Sosyolojinin kurumlara yaklaşımını anlamak için, ilerleyen kısımda, Max Weber’in klasik bürokrasi teorisine yer verilmektedir.
Weber’in Organizasyonlarla İlgili Önemli Fikirleri
Max Weber toplumun zaman içinde giderek daha fazla rasyonel hale geldiğine inanıyordu. Toplum dikkatle planlanan ve belgelere dayandırılan, titizlikle takip edilen ve herkes için geçerli resmi kurallara dayanmaktaydı. Karmaşık kuralları, doldurulması gereken formlarıyla, okulunuz veya işyeriniz birer bürokrasidir. Weber’e göre bürokrasilerin bazı önemli özellikleri mevcuttur: -Bir bürokrasi yazılı kurallarla belirlenmiş bir organizasyondur. Bir bürokratik organizasyonda pek çok bölüm yer alabilir, ancak bu bölümler arasındaki ilişkiler kurallarla belirlenir. Bu kurallar aynı zamanda organizasyonun sınırlarını da belirler. -Bürokraside çalışan insanlara, belirlenen süre içinde yerine getirilmesi gereken bir dizi sorumluluk verilmiştir. -Bürokraside pozisyonlar hiyerarşik olarak düzenlenir, kimin kim üzerinde otorite sahibi olduğu açık şekilde bellidir. -Bürokrasiler kişisel tercih veya yakınlık derecesi ile değil, resmi yeterlik belgelerine (diploma, uzmanlık sertifikası gibi), eğitime ve çalışma performansına göre işe alım ve terfi uygular. -Bürokraside yer alan birinin, yapacağı iş için ihtiyaç duyduğu herşey, kurum tarafından karşılanır. 157
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Yani bürokrasideki bir pozisyon, o pozisyondaki insandan ayrı tutulmaktadır. İnsanlar tıpkı bir makinanın parçaları gibidir ve gerektiğinde yerleri kolayca başkaları tarafından doldurulur. Tersi bir durumu, örneğin bir arkadaş grubunu düşünün. Bir arkadaş grubu, üyelerinin belli amaçlara ulaşmak (parti düzenlemek, gezmeye gitmek, diğer gruplarla ilgili bilgileri paylaşmak) için birlikte çalıştığı sosyal bir organizasyondur. Fakat bu, kim olduğunuzun yaptığınız şeyle yakından ilişkili olduğu, resmi olmayan bir organizasyondur. Belki arkadaşlarınızla birlikte kullanabileceğiniz bir ev eğlence sisteminiz vardır. Bir nedenden ötürü gruptan ayrılırsanız, eğlence sisteminin onlarda kallması gerekmez. Arkadaş grubunuzda boş bir “pozisyon” bırakmazsınız. Yeni birini aralarına alabilirler, veya almayabilirler. Eğer alırlarsa, bu yeni arkadaşın gruba temin edebileceği farklı eşyaları veya özellikleri olabilir.
çıktığında yazılımın başkası tarafından düzeltilmesinin mümkün olmadığını farketmişti. İstedikleri tek şey sadece kuralları izleyerek her durumda tam olarak yapması gerekeni yapacak birisiydi.
Bir şirkette ise, işten ayrılırsanız bilgisayarınızı ve masanızı almazsınız. Bunlar firmaya aittir ve sizin yerinize geçecek kişi tarafından kullanılacaktır. Ve bu kişi sizin yaptığınız işin hemen hemen aynısını yapacaktır. Bir şirket bir bürokrasidir: bir dizi kuralları takip eden daimi, resmi bir organizasyon. Bürokrasiler bazen adaletsiz, kaba veya işe yaramaz olabilmektedir. Bir bürokrasiden, basit veya dolaysız görünen birşeyi istemeniz gerekebilir. Ancak eğer bürokrasi bunu yapacak şekilde düzenlenmemişse, istediğiniz şey olmayacaktır. Örneğin bankalar sırf kredi geçmişi olmadığı için iyi ve güvenilir birine kredi vermeyi reddedebilir. Çünkü yapılanma buna uygun değildir. Yine de şirketler kendilerini bürokratik biçimlerde düzenlemeye devam etmektedir. Bürokrasilerin saçma şekilde işlediği düşünülse de, çalışanlarının çiğnemesine izin verilmeyen katı kuralar uygulaması, sonuç olarak tüm firmaya yarar sağlayabilmektedir.
Bürokrasiden Yardım İstemek
Annem yeğenimin ikinci doğum gününde ona küçük bir masa ve sandalye takımı hediye etti. Kutuyu açıp masanın parçalarını monte etmek istediklerinde masanın bir bacağının olmadığını farkettiler. Annem firmayı arayıp bir masa bacağı göndermelerini rica etti. İsteği kabul edilmedi ve tüm parçaları toplayıp geri göndermesi gerektiği, böylece yerine yenisinin temin edileceği söylendi. Annem bunun zahmetli olduğunu söyledi. Fabrikada içlerinden birini alıp kendisine gönderilebilecek binlerce bacak yok muydu? Aldığı yanıt bunun “özel sipariş” olacağı ve yerine getirilmesinin haftalar süreceği ve bir masa takımı kadar maliyeti olacağıydı. Annemin çeşitli uğraşlarından sonra, firma onun ne kadar sıkıntıda olduğunu nihayet farketti ve kendisine yeni bir takım gönderdi. Firmanın bürokratik yapısından dolayı, kuralları çiğneyiğ bir kutuyu açmak veya üretim hattından bir bacak almak yerine, böylesi daha kolaydı. Kurallara uymak nedeniyle firmalar bazen müsrif görünse de, pek çok firma, çalışanlarının kuralları çiğneyerek düzensizlik ve karmaşaya neden olması yerine biraz müsrif olmanın daha iyi olduğunu düşünmektedir.
ÖNEMLİ
Bir keresinde ünlü bir yazılım firması sırf programlama bilmediği için bir arkadaşımı sorun giderme işine almıştı. Çünkü şirket daha önce işe aldıkları teknik uzmanların, hiç kimsenin anlamadığı özgün çözümler sunduğunu, bu yüzden başka bir sorun 158
Ayrıca bürokrasilerin ayrım yapmaması iyi birşey olabilir. Artık krediler kredi skoruna göre belirlendiği için sırf “iyi insan” olduğu için birine kredi verilmemesi, hiç kimsenin ırkı veya cinsiyeti yüzünden de geri çevrilmeyeceği anlamına gelir. Yine de bürokrasi rahatsız edici biçimde duygusuz görünebilmektedir. Weber bu yüzden rasyonelliği “demir kafes” olarak nitelemiştir.
Rasyonel Sistemler: En Saf Haliyle Bürokrasi
Sosyal örgütlenme konusundaki en önemli sosyoloji kitaplarından biri Richard W. Scott’ın Organizasyonlar: Rasyonel, Doğal ve Açık Sistemler kitabıdır. Bu bölümün ilerleyen üç kısmında, bu üç yaklaşımın kullanıldığı açıklamalara yer verilmiştir. Her organizasyon rasyonel, doğal ve açıktır. Bu üç terimin ne anlama geldiği aşağıda birer birer açıklanmaktadır.
DİKKAT!
Scott’ın tipolojisinde “rasyonel”, “doğal” ve “açık” ifadeleri organizasyonları anlamanın üç farklı yoludur, organizasyonların üç farklı türü değildir. Bunları karıştırmamaya özen gösterin. Her organizasyon bu özelliklerin tümüne sahiptir.
Kürekleri Ölçmek: Verimlilik!
Rasyonel sistem ifadesi, her organizasyonun belirlenmiş bir görevin tamamlanması amacıyla mümkün olan en verimli şekilde çalışacak biçimde tasarlandığını ifade eder. Weber’in tanımladığı haliyle bürokrasi klasik bir rasyonel sistemdir: makine gibi çalışan bir organizasyon. Bu anlamda, neredeyse tüm resmi organizasyonlar rasyonel sistemlerdir. Her zaman rasyonel davranmamaları, bir amaçları olmadığı veya bu amaca ulaşamadıkları anlamına gelmez. Mühendislikten gelme yönetim danışmanı Frederick Taylor rasyonel sistemlerin en büyük savunucusuydu. Taylor organizasyonların her zaman rasyonel olmadığını keşfetmiş ve bunun düzeltilmesi gerektiğini savunmuştu. 3. bölümde açıkladığım gibi, ilk sosyolog şuna inanmaktaydı: sosyolojik araştırmalar ideal toplumun tasarlanmasına katkı sağlayabilir; eğer toplumun nasıl işlediğini anlayabilseydik, tıpkı arabaları tamir ettiğimiz gibi, sosyal sorunları da çözebilirdik. Taylor’un organizasyonlara bakışı tam olarak böyleydi. 20. yüzyıl başlarında belli organizasyonları araştırma ve daha iyi iş yapmaları için yardımcı olma işini üstlenmişti. Onun bu yaklaşımı “bilimsel yönetim” veya Taylorculuk olarak anılmaktadır. Organizasyonları ziyaret eder ve nasıl çalıştıklarına dair her ayrıntıyı araştırırdı. Daha sonra operasyonlarının nasıl düzeltilebileceği konusunda önerilerde bulunurdu. Taylor dört ana ilkeye sahipti: -Bir işin en verimli şekilde nasıl yapılacağını tahmin etmek yerine, işi bilimsel olarak incelemek ve en verimli olduğu kanıtlanan yöntemi seçmek. -Ne yapacaklarını anlamaları için çalışanları kendi haline terk etmek yerine, işe alımlarda 159
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
belirli niteliklere sahip olanları seçmek ve onları en verimli iş uygulamaları konusunda eğitmek.
güne ve hatta anlık olarak sürekli değişen belirsiz durumlarla boğuşmaktadır. Böyle durumlarda katı kuralların izlenmesi mantıklı değildir. Çalışanlar esnek olmalı ve değişen koşullara uygun kararlar vermelidir.
-Çalışanları yakından izlemek ve gerektiğinde tekrar eğitim vermek. -Yöneticilere, verimli çalışma yöntemleri planlama ve çalışanları izleme işini vermek. Taylor’un en ünlü çalışmalarından biri, çelik fabrikalarıyla ilgili olandır. Yaptığı araştırmalar sonucu, çelik üretim sürecinin her aşamasının (her işçiye verilen spesifik görevler, haddehanelerde kullanılan iletişim sistemleri, malzemenin bir taraftan diğer tarafa götürülme yöntemi) nasıl daha verimli hale getirileceğine yönelik öneriler getirmiştir. İşi öyle ileri götürmüştür ki kullanılan küreklerin ideal boyutlarının ne olması gerektiğini bile araştırmıştır. Taylor’ın zamanında işçiler ile yönetim arasındaki gerilim yüksekti. Tıpkı Comte’un sosyolojinin topluma barış getirebileceğine inandığı gibi, Taylor da kendisinin bilimsel yönetim tipinin, işçilerin anlaşmazlıklarını çözeceğine inanıyordu. Şayet, yöneticilerin istekleri yerine, bilimsel gözlemlerle ideal çalışma koşulları belirlenirse, işçilerin buna itiraz etmesi nasıl mümkün olabilirdi. Taylor, finansal teşviklerin rolünü biliyordu ve kendi sisteminin işine kendini adayan işçilerin hakkını verdiğini ileri sürmekteydi. Schmidt adında bir işçiyi örnek olarak elealıyordu. Schmidt’in kendi sisteminde daha verimli çalıştığını ve daha fazla kazandığını belirtiyordu. Çelik firması kar ediyorsa, Schmidt de kar ediyordu. Demek ki, bilimsel yönetim çift taraflı kazanç sağlıyordu. Pek çok işçi ve işçi hakları savunucusu ise, Taylor’ın yöntemlerini insanlıktan uzaklaştırıcı bulmaktaydı. Kendisini eleştirenlere göre, Taylor, işleri ayrı ayrı kısımlara ayırarak ve her işçiye tam olarak ne yapacağını söyleyerek, işçilerin özerkliğini ellerinden alıyordu ve işi keyifsiz hale getiriyordu. Ayrıca sanki kendi işlerini nasıl yapacaklarını bilmeyecek kadar aptal oldukları izlenimi bırakıyordu. Ünlü gazeteci Upton Sinclair’e göre, evet Schmidt yüzde 61 daha fazla kazanıyordu ancak yüzde 362 daha fazla çalışıyordu. Massachusetts’teki fabrikada Taylor’ın yöntemlerine maruz kalan işçiler greve gitmiş ve bunu izleyen kongre araştırmalarında Taylor kendi yöntemlerini savunmak zorunda kalmıştı. Günümüzde sosyologlar Taylor’ın, her işçinin kendi planını yapmasına izin vermek yerine, süreçlerin tarafsız biçimde değerlendirilmesinin, özellikle görevlerin düşünmeden yapıldığı mekanik işlerde, verimlilik açısından daha iyi bir strateji olduğuna olan inancında temelde yanılmadığını düşünmektedir. Yine de, Taylor’ın, işçileri makine yerine koymanın iyi fikir olduğunu düşünmekle temel bir hata yaptığını düşünmektedirler.
UNUTMAYIN
Verimli çalışmanın karşılığında adil ücret söz konusu olsa bile, insanlar makine değildir ve yaptıkları işlerde bireyselliğe, farklılığa veya kişisel inisiyatife yer olmadığında direnme eğilimi gösterirler. Taylorculuk yanlış olmasa da, tamamen doğru da değildir.
Mantığın Sınırları
Peki böyle bir işte çalışan birinin en yüksek verimi sağlaması için neler yapılabilir? İşte bunlardan bazıları: -Çalışanlara, hangi durumlarda ne tür kararların alınacağı konusunda temel ilkeler sunabilirsiniz. Örneğin bir müdüre, başka firmaya geçme ihtimalleri olmadıkça hiçbir müşteriye özel kolaylıklar sunmamalarını söyleyebilirsiniz. -Karar verme işini sınırlandırabilirsiniz, böylece aynı insan aynı tür kararları verir. Örneğin pek çok mağaza iade işleri konusunda uzmanlaşmış iade bölümleri görevlendirmektedir. Böylece, meşgul kasiyerler iadelerin kabul edilip edilmeyeceği hakkında karar vermek zorunda değildir. -Zor kararların verilmesi için insanların takım halinde çalışmasını sağlayabilirsiniz, böylece karar verme gücü tek bir çalışana verilmemiş olur. Yine de, belirsizlikle mücadele etmek pek çok organizasyon açısından büyük bir sorundur. Organizasyonlar farklı koşullara karşı koyabilecek sistemler planlamak ve sürdürmek için çok çaba harcamaktadır. Özellikle yüksek kademedeki çalışanların verdiği kararlar açısından, karar vermeden önce ne kadar bilgi toplanması gerektiğini belirlemek önemli bir zorluktur. Bu bölümün ilk kısmında tarif ettiğim kahve işini yürüttüğünüzü ve bir sonraki dükkanı nereye açacağınızı belirlemeye çalıştığınızı düşünün. Kiralar, tüzükler, rakiplerin konumu, potansiyel çalışan ve müşteri kaynakları gibi unsurları hesaba katmanız gerekecektir. Peki karar vermeye yetecek kadar bilgiyi topladığınızı nasıl bileceksiniz? Organizasyonlar konusunda akademik çalışmalar yapan Herbert Simon “sınırlı rasyonellik” terimi ortaya atmıştır. Bu terim karar vericilerin rasyonelliğinin, bilgi toplamak ve karar vermek için sahip oldukları zamanın miktarı ile “sınırlı” olduğunu ifade etmektedir. Simon’un çalışmaları, günümüzün Frederick Taylor’ları olan yönetim danışmanlarını büyük ölçüde etkilemiştir. Yönetim danışmanları, tıpkı Taylor’ın yaptığı gibi, dışarıdan bir gözle durumu değerlendirip işlerin en verimli şekilde planlanması konusunda firmaya destek olan uzmanlardır. Yönetim danışmanları sadece çalıştıkları firmalardaki insanların rasyonelliğinin sınırlarını değerlendirmek zorunda olmakla kalmayıp, aynı zamanda kendi rasyonelliklerinin sınırlarını da değerlendirmeleri gerekmektedir. Bir arkadaşım üniversiteden mezun olduktan sonra yönetim danışmanı olmuştu. Kendi firmasının öneriler sunmadan önce araştırma için iki hafta harcaması gerekebileceğini söylediğinde şaşırmıştım. Neden daha fazla zaman harcamadıklarını sorduğumda, daha fazla zaman harcamanın mümkün olduğunu, ancak bunun daha faydalı önerilerle sonuçlanmayacağını açıklamıştı. İki haftanın yeterli bir süre olduğunu kendi firması öğrenmişti.
Yapılan iş tahmin edilebilir ve rutin olduğunda Taylor’un yaklaşımı akla uygun gelmektedir. Ancak pek çok durumda, kurumlar ve çalışanları haftadan haftaya, günden
Yönetim danışmanlarının başarısı Taylor’ı ve yaklaşımını temize çıkarır gibi görünüyor: Tarafsız, bilimsel araştırma iş süreçlerinin iyileştirilmesine büyük katkıda
160
161
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME bulunabilir. Peki bir firma neden kendilerini dışarıdan değerlendiren bir yönetim danışmanıyla çalışır ve firma hakkında hiçbir şey bilmeyen örneğin 21 yaşında birini görevlendirir de, bütün ayrıntıları bilen bir eski çalışanına yönelmez? Bunun nedenlerinden biri insanların bazen içlerinden biri yerine dışarıdan birinin sözlerini dinleme konusunda daha istekli olmasıdır. İyi tanıdığınız biri menfaat çatışması veya önyargıya sahip olabilir, bu da kararlarını etkiler. Hepsiyle arkadaş olmuşken, kimin işine son verileceğine tarafsız olarak nasıl karar verebilirsiniz? İnsanların rasyonelliği sadece zamanları veya beyin güçleri ile değil, aynı zamanda insan olmaları olgusu ile de sınırlıdır. İnsanlar robot değildir ve bu durum bir sonraki yaklaşımın özüdür: doğal sistem yaklaşımı.
Doğal Sistemler: Bizler Sadece İnsanız
Taylor’ın “bilimsel yönetim”inin sınırları netleştikçe, sosyologlar organizasyonları anlamanın, onları oluşturan insanları anlamak olduğunu farketmeye başladılar. İnsanlar robot gibi davranan ve birbirinin yerine geçebilen dişli çarklar değil ki. Kitabın bu kısmında, Taylorculuğun kısıtlamalarını gösteren bazı ünlü araştırmalar ve doğal sistem yaklaşımının “kurum kültürü” hareketine nasıl yol açtığı hakkında açıklamalar yer almaktadır.
İnsanlara Kendilerini Özel Hissettirmek: Hawthorne Araştırmaları ve İnsan İlişkileri Hareketi
1920’lerde ve 30’larda Harvard Profesörü Elton Mayo yönetimindeki bir ekip verimlilik konusunda Hawthorne fabrikasında bir araştırma gerçekleştirdi. Başlangıç koşullarındaki verimlilik ölçümünü temel olarak alıp, ardından, işçilerin veriminin artıp artmayacağını görmek amacıyla, belli işçi gruplarının çalışma koşullarında değişiklikler yaptılar. Deneylerde, çalışma ortamına dair yapılan değişiklikler:
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
ÖNEMLİ
İnsanlar robot gibi davranıldığında değil, kendilerine değer verildiğinde ve saygı gösterildiğinde işlerini en iyi şekilde yapar. Bu yaklaşım “İnsan İlişkileri Hareketi”nin ortaya çıkışını sağladı. Hawthorne araştırmalarını ve diğer araştırmaları temel alarak Mayo, organizasyonların çalışanları arasındaki ilişkilere önem vermesi gerektiğini savundu. Pek çok insan, işyerinde mutlu olmak açısından en önemli faktörün işin yapısı değil birarada çalışanların nitelikleri olduğuna inanmaktadır. İnsanlar bir makinenin parçası gibi değil bir ekibin parçası gibi hissetmek istiyorlar. Bu nedenle Mayo’ya göre, şirket hayatında şunlara önem verilmelidir: -Çalışanlar arasındaki ilişkiler, çalışanların iş grupları ile çakışan sosyal grupları. -Çalışanlar ile yönetim arasındaki iletişimin tek yönlü değil iki yönlü olması. -Yöneticilerin liderlik nitelikleri.
UNUTMAYIN
Hawthorne Araştırmaları, verimliliği arttıran unsurun, çalışanların yaptıkları iş üzerinde etkiye sahip olması değil, bu etkiye sahip olduklarını hissetmeleri olduğunu kanıtlamıştır.
Kurum Kültürü
Hiç aşağıdakilerden birini yapmış bir şirket duydunuz mu? -Çalışanların birbirini tanıması için tatil gezisi düzenlemek. -Çalışanlarına bedava kahve, soda ve hatta bira vermek. -Çalışanların işe ara verip langırt veya masa tenisi oynamasına izin vermek. -Çalışanların evcil hayvanlarını iş yerine getirmelerine izin vermek.
-Işıklandırma seviyelerini değiştirdiler. -Bir saatlik verim üzerindeki etkisini görmek için iş gününü kısaltmayı denediler. -İşçilerin verdiği molaların süresinde değişiklikler yaptılar. -Ödeme şekillerini değiştirdiler, işçileri bireysel verimlilik ve grup aktivitesi için ödüllendirdiler. Yıllarca süren araştırma süresince yapılan her bir değişikliğin verimi arttırdığını gören araştırmacıların kafası karışmıştı. En sonunda Mayo’nun vardığı sonuca göre verim artışının nedeni yapılan değişikliğin niteliği değil, işçilerin izlendiklerini biliyor olmalarıydı. İşçilerin sonradan Mayo’nun ekibine anlattıklarına göre, araştırmanın bir parçası olmaktan ve dikkate alınmaktan, fikirlerinin ve deneyimlerinin kaydedilip değerlendirilmesinden memnun olmuşlardı.
Bütün bunlar Frederick Taylor’ı kesinlikle dehşete düşürürdü. Aslında tüm bunlar dikkati dağıtan aktiviteler gibi görünüyor. Peki şirketlerin düyasında neden bu kadar yaygın yer alıyorlar? Günümüzde şirket sahiipleri, çalışanlarının mutlu olmadıkları takdirde verimli olamayacaklarına inanmaktadır. Bu durum her işyeri için geçerli olmakla birlikte, insanlardan yaratıcı olmaları beklenen modern işyerleri için daha da geçerlidir. Örneğin Google firmasının kampüsü; açık planı, verdiği rahatlık duygusu ve yiyecek, içecek ve egzersiz aletleri gibi imkanlarıyla ünlüdür. Günümüzde kurum kültürü hakkında yapılan araştırmaların ortak çıkarımı, iş yerindeki hayatın, “işin yapılması”ndan çok daha fazlası olduğudur.
“Hawthorne Etkisi” olarak bilinen bu keşif, Taylor’ın verimliliği arttıracak en iyi stratejinin, bireysel insiyatifi çalışanların elinden almak ve kendi işlerini nasıl yapacaklarını kendilerine söylemek olduğunu düşünmekle hata yapmış olduğunu kanıtladı.
Sosyolog Jim Detert neredeyse tüm firmaların kendi çalışanlarını, yönetim ile açık iletişimde bulunmaları konusunda teşvik ettiğini, fakat çalışanlar sıkıntılarını ifade ettiğinde veya öneriler getirdiğinde işten atıldıklarını bulmuştur. (Sonra da yöneticiler işle ilgili önemli sorunlar açığa çıktığında “neden kimse bize söylemedi” diye
162
163
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
şaşırırlar). Polo tişörtler veya gösterişli performans ödülleri, tüm üyelerine gerçekten saygı gösteren şirket politikalarının yerini tutamaz.
kayması konularına yer verilmektedir.
ÖNEMLİ
Açık sistem yaklaşımının temel görüşü şudur: Hiçbir kurum bir ada değildir.
“Kurum kültürü” ile ilgili bir tehlike, çalışanlara yüzeysel seviyede gösterilen ilginin yeterli olduğunu, böylece onlara gerçekten söz hakkı veren bir organizasyon ihtiyacının giderildiğini düşünmektir.
Larry Summers’ın Sosyal Becerilerdeki Zorlayıcı Dersi
“Sosyal beceriler” insan ilişkileri becerilerini tanımlamak için kullanılan bir yöneticilik terimidir: Başkalarıyla iyi geçinme ve güvenlerini kazanma yeteneği. Harvard Üniversitesi’ndeki beş yıllık başkanlığı süresince Lawrence Summers sosyal becerilerin ne kadar önemli olduğunu yaşayarak öğrendi. Summers başarılı bir ekonomistti ve Başkan Bill Clinton’ın yönetiminde Hazine Sekreterliği yapmıştı. Büyük beklentilerle 2001 yılında Harvard Üniversitesi’nde başkan oldu. Harvard’ı daha başarılı hale getirmekle ilgili pek çok fikri vardı. Fakat işe başladıktan sonra insan ilişkileri konusunda birbiri üstüne çok sayıda yanlışlar yaptı. İnsanlara tehditkar, rahatsızlık verici ve saygısız davranıyordu. En önemli profesörlerden birini işini savsaklamakla suçlamış, profesörün istifa etmesine yol açmıştı. Münasebetsiz şekilde, erkeklerin matematik ve bilimdeki hakimiyetinin doğuştan getirdikleri büyük yeteneğe dayanması olgusunun göz önüne alınması gerektiği temelinde ve bilim kadınları ile ilgili bir konferans önerisi getirdi. Sonuçta bilim ve sanat fakültesi Summers’a güven duymadıklarını ilan etti ve gözden düşmüş olarak istifa etti. Bu örnek, çalışanlara karşı düşüncesiz olmanın tehlikesini göstermektedir. Elton Mayo’nun da bildiği gibi, ilham vermede başarısız bir lider, başarısız bir liderdir.
İşe dönüş: Dolly En İyisini Bilir
1980 yapımı 9’dan 5’e adlı filmde Dabney Coleman cinsiyet ayrımcılığı yapan, ukala bir patronu oynamaktadır. İşyerinde çalışanların hiçbir kişisel eşyasını bulundurmasına izin vermez ve onların ihtiyaçlarını önemsemez. Birkaç haftalığına ofisten uzak kalması gerektiğinde, Dolly Parton’ın canlandırdığı sekreter ve diğer iki çalışan ofis politikalarını onun adına değiştirir. Kişisel fotoğraflara ve süs eşyalarına izin verirler. Hatta çalışan ebeveynler için çocuk bakım bölümü kurarlar. Coleman geri döndüğünde oldukça afallar fakat tam da yönetim kurulu başkanı ofisi ziyarete gelir ve bu değişim için Coleman’a övgüler yağdırır. Film komedi amacıyla çekilmiş olsa da, kadınların ve annelerin ofislere akın ettiği ve Taylorcu firmaların, çalışanların farklı ihtiyaçları olduğu gerçeğini kabullendiği o dönemdeki kurum kültürü değişimlerini yansıtmaktadır.
Açık Sistemler
Rasyonel sistem ve doğal sistem yaklaşımları organizasyonların içindeki hayata bakmıştı. Ancak zamanla sosyologlar, çevresini ele almadan bir organizasyonu anlamanın mümkün olmadığını farkettiler. Bu kısımda, kurumsal sınırların belirlenmesi, kurumların birer ağ olarak görülmesi, kurumsal eşbiçimlilik ve kurumsal misyon 164
Kurumsal Sınırların Oluşturulması
Bu bölümün başında bahsettiğim kahve zinciri işini ele alırsak, organizasyonun dış dünya ile ilişkileri korkunç derecede karmaşık olabilir. Öncelikle tedarikçiler var: -Kahve yetiştiricileri -Kağıt bardak üreticileri -Isıtma, su ve diğer servislerin tedarikçileri Ayrıca müşteriler söz konusu: -Kahve satın alan bireyler -Franchising alanlar -Toptan kahve satın alan süpermarketler Son olarak bağlantıda olunan diğer birey ve kuruluşlar söz konusu olacaktır: -Devlet idareleri ve düzenleyici kuruluşlar -Nakliye firmaları -Emlak sahipleri -Rakipler Bunların herhangi birinde önemli bir değişiklik olursa, organizasyon da değişmek zorunda kalacaktır. Çalışma prosedürlerini değiştirmek masraflı ve zahmetlidir, bu nedenle organizasyonlar belirsizliği en aza indirme peşindedir. Belirsizliği en aza indirmenin en kestirme yolu çevredeki belirsiz unsurları kurum bünyesine katmaktır. Kahve tedarikçileri size sıkıntı yaşatıyorsa, kendi kahvenizi yetiştirin! Emlak sahipleri başınızı ağrıtıyorsa, kendi binalarınızı satın alın! Pek çok büyük şirket neredeyse tüm üretim zincirine sahip olacak şekilde genişlemektedir. Bir perakende satış mağazası Çin’de kendi fabrikasını işletebilir, kendi ürünlerini ABD’ye gönderebilir, dağıtımını kendisi yapabilir ve kendi mağazalarını işletebilir. Şirketler başka alanlara doğru genişleyerek, istikrarsızlığa karşı kendilerini daha da izole edebilirler. Yine de belli bir noktada, yönetmek güçleşir. Şirketler genellikle temizlik, ulaşım ve güvenlik gibi işlerde dış kaynak kullanımı yapmaktadır. 165
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Kısacası, şirketlerin kendi sınırlarını belirlemesi, hangi işlerin kendilerine ve hangi işlerin çevrelerindeki oluşumlara ait olacağına karar vermeleri gerekir.
-Normatif eşbiçimlilik profesyonelleşmenin bir sonucudur. Örneğin ABD’de doktorların ve hemşirelerin sadece onaylı kurumlarda eğitilmesi gerekliliği ve nerede çalışırlarsa çalışsınlar aynı prodesürlere uymak zorunda olmaları.
Ağ Olarak Organizasyonlar, Organizasyondaki Ağlar
Karmaşık yapılı sosyal ağları anlamak organizasyonları anlamanın anahtarıdır. Kitabın 7. bölümünü okursanız ağ analizinin, organizasyonlara yönelik doğal sistem yaklaşımına nasıl uyduğunu görebilirsiniz. Firmanızın bürokrasisi içinde işinizin bir parçası olarak, resmi biçimde tanımanız ve etkileşimde olmanız gereken insanlar vardır. Bununla birlikte, firmanızda kendi kişisel ağınız da mevcuttur. İşyerinizde arkadaşlarınız vardır ve kişisel ilişkileriniz mesleki ilişkilerinizle kesinlikle mükemmel biçimde çakışmaz. İşinizle ilgili bilgilerin kişisel ağlarınızda, mesleki ağlarınızdakinden daha hızlı dolaştığını göz önüne alacak olursanız bu ayrım önemli hale gelir. Karmaşıklığı oluşturan bir başka katman eklemek için; kişisel ve mesleki ağlarınızın firmanızın dışında iyi dağıldığını düşünün. Bu bağlantıların çoğunun profesyonel işinizle çok az ilgilisi varken, pek çoğu da işinizle oldukça alakalıdır. Şirketler sürdürmeleri gereken tüm profesyonel bağlantıya ek olarak kişisel bağlardan oluşan karmaşık ağlar ile bağlıdır. Sosyologlar bir şirketin çevresinin o şirketi hem kişisel ve hem de profesyonel ağlar yoluyla etkilediğini kabul etmektedir.
Kurumsal Eşbiçimlilik: O Firma Uçurumdan Atlasaydı Sizin Şirketiniz de Atlar mıydı?
Organizasyonlar neyi nasıl yapacakları konusunda çok sayıda seçenekle karşı karşıya kaldığında, ne yapmaları gerektiğini anlayabilmek zor olabilir. Bu duyguyu kendi hayatınız aracılığıyla da bilebilirsiniz. Örneğin işteki ilk gününüzü düşünün. Oraya gittiğinizde ne yapmanız gerektiğine dair genel bir fikriniz vardır, fakat yine de çoğunu bilmiyorsunuzdur ve bunlar size açık şekilde söylenmez. Muhtemelen başkalarına bakarak onlar ne yapıyorsa siz de aynısını yaparsınız. Hükümetlerden perakende satış mağazalarına ve kar amacı gütmeyen kurumlara kadar tüm organizasyonlar aynı soruna sahiptir. Ve genellikle aynı yolu seçer ve başkaları ne yapıyorsa onu yaparlar. Buna eşbiçimlilik adı verilmektedir. Sosyolog Paul DiMaggio ve Walter W. Powell firmaların eşbiçimli şekilde davranmasının üç nedeni olduğunu savunuyor. -Zorlayıcı eşbiçimlilik bir organizasyon belli şekilde davranması gerektiğini yoksa cezalandırılacağını (resmi olarak veya resmi olmayan biçimde) hissettiğinde gerçekleşir. Örneğin, bir ülke kadınların oy hakkını reddederse, küresel toplumdan dışlanır. -Taklitçi eşbiçimlilik belirsizliğe tepki olarak gösterilen içgüdüsel davranıştır, ne giyeceğinizi bilmediğinizde başkaları gibi giyinmeye karar vermeniz böyle bir durumdur. Diyelim ki hayali kahve firmamız çay satma konusunda kararsız. O halde neden diğer kahve firmalarının ne yaptığına bakıp aynısını yapmasın?
166
Kariyerini kurumsal eşbiçimlilik araştırmalarıyla geçirmiş sosyolog John Meyer’e göre organizasyonlar için uyum baskısı o kadar büyüktür ki, mantıksız görünse bile aynı yol üzerinde birleşirler. Örneğin küçük fakir bir ülke, insanları açlıktan kıvranırken uluslararası toplumun saygısını kazanma ihtiyacından ötürü kendi ulusal havayollarını kurabilir.
TEKNİK BİLGİ
5. Bölümde “kültür” ile “yapı” arasındaki farkı açıklamıştım. John Meyer ve onunla hemfikir diğer sosyologların çalışmaları kültürün öneminin bir kanıtıdır: eğer önemli olan sadece yapı olsaydı, her organizasyon, diğerlerinin ne yaptığını dikkate almadan, içinde bulunduğu kendine has koşulların gerektirdiği şeyi yapardı. Pek çok durumda, ne yapılması gerektiğiyle ilgili kültürel fikirler, organizasyonların kendilerini nasıl gördüğünü ve önceliklerini nasıl belirlediğini tayin eder.
Dünyanın En Akıllı Koyunları
Bir meslektaşımla birlikte birkaç yıl boyunca tüm dünyadaki üniversiteleri araştırdık. Malavi’den Jamaika’ya İngiltere’den Japonya’ya dek üniversitelerin aynı eğitim programına sahip olduğunu bulduk. Ayrıca eğitim programları 20. yüzyıl boyunca aynı biçimde değişmişti. Sosyal bilimler (özellikle sosyoloji) daha çok talep görür hale gelmişti. Pek çok açıdan farklı ülkelerde bile durum aynıydı. Öğretim kadroları koyunlara benzer şekilde birbirini taklit etmiş gibiydi. Neden bütün bu üniversiteler aynı biçimde değişmişti? Burada Paul DiMaggio ve Walter Powell tarafından tanımlanan mekanizmalar işin içine giriyor. Fon sağlayıcılarını memnun etmek ve öğrencileri cezbetmek için üniversitelerin belli konuları takip etmesi gerekiyordu (zorlayıcı eşbiçimlilik), aynı yolda birleşmişlerdi çünkü tüm öğretim kadroları aynı kurumlarda eğitim almıştı (normatif eşbiçimlilik) ve belli konuları takip etmişlerdi çünkü diğer herkes aynı şeyi yapıyordu (taklitçi eşbiçimlilik). Bizce, bu özellikle ilginç bir örnek çünkü üniversiteler “gerçeği” sunma iddiasındadır. Üniversitelerde öğretilen konuların insanlar için en önemli konular olması beklenir. Tüm dünyada üniversite eğitim programlarının giderek birbirine benzemesi bize göre farklı ülkelerdeki insanların dünyaya bakışlarının gittide birbirine benzediğinin kanıtıdır.(Küreselleşme hakkında daha fazla bilgi için bkz. 16. Bölüm)
Misyon Kayması: Amaç Arayışı
Eğer sosyal organizasyonların makinelerden farklı olduğuna dair daha fazla kanıta ihtiyacınız varsa, misyonlarının planların ötesine ne kadar sık kaydığını göz önüne alın. -Siyasi partiler yıllar içinde konumlarını değiştirebilmektedir. ABD’de şu anki Cumhuriyetçi Parti Başkan Lincoln’ün 1860’larda parçası olduğu parti ile aynıdır, ancak Lincoln’ün bugün kendini bir cumhuriyetçi olarak tanımlayacağı kesin değildir.
167
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
-Piyasa değiştikçe şirketler ürünlerini değiştirebilmektedir. Örneğin Starbucks’ın başarısından sonra Dunkin Donuts, faaliyetinde değişiklik yapmıştır ve şu an karının çoğunu çörekten değil kahveden elde etmektedir. -Karizmatik liderler bir organizasyonun odak noktasına etki edebilmektedir. Örneğin Guggenheim Vakfı lideri Thomas Krens tartışmalı şekilde organizasyonun odağını New York’taki müzeden alıp, dünyanın farklı şehirlerindeki müzelerle varlığını genişletme yönüne doğru çevirdi. Çok sayıda sosyoloğun vurgulamış olduğu gibi organizasyonlar kurulduklarında misyonlarını yerine getirmekten ziyade kendilerini zarardan korumaya önem verirler. Bu durum organizasyonun ilk kurulduğunda izlediği yoldan daha farklı yollara sapmasına neden olabilir. Daha önce yerine getirilen bir işlev artık yerine getirilmez ve yeni bir işlev eklenir. Eski hedef bırakılarak yeni bir hedef belirlenir. Karmaşık organizasyonların çok sayıda hedefi olabildiğini düşünürsek, bu misyon kayması çok kolay gerçekleşebilir. 1972 yılında, sosyal bilimciler Michael D. Cohen, James G. March ve Johan P. Olsen organizasyonlara yönelik olarak “Çöp Kutusu Modeli”ni ortaya attılar. Bu sosyal bilimcilere göre, karmaşık organizasyonlar hayli belirsiz koşullara konulursa, organizasyonun davranışının çözülmesi gereken sorunlarla veya bu sorunlara yönelik mantıklı çözümlerle çok az ilgisi olmaktadır. Bir organizasyonun herhangi bir zamanda yapabileceği çok sayıda hareket söz konusudur ve bunlar sanki taşmakta olan bir çöp kutusundan çekilip çıkarılıyormuş gibi neredeyse rastgele biçimde seçilmektedir. Organizasyon adeta amaçsız ve hantal biçimde yürümektedir. Cohen, March ve Olsen’in klasik örneği ise üniversite. Bir üniversitenin yapabileceği o kadar çok şey vardır ve karar verme yapısı ise o kadar dağınık ve yayılmış bir haldedir ki, bir üniversite amaçsız şekilde aynı anda herşeyden biraz yapıyormuş gibi görünebilir. Tüm bunlar organizasyonların tamamen beceriksiz gibi görünmesine neden olabilir. Fakat gerçekte ortak hedeflerin hayata geçirilmesini sağlayan güçlü araçlardır. Bu hedefler ara sıra sapma gösterebilir. Zaten insanlar da bireysel olarak böyle davranmaktadır. Neden toplu halde de böyle davranmasınlar?
13. Bölüm: Oyunun Kuralları: Sosyal Hareketler ve Politik Sosyoloji 168
169
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME -Monarşi (Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri) -Demokratik cumhuriyet (Kanada Başbakanı ve Meclisi) -Teokrasi (İran’ın lideri ile birlikte Muhafız Konseyi ve Uzmanlar Meclisi) -Komünist cumhuriyet (Çin Devlet Başkanı, Ulusal Halk Kongresi ve Devlet Konseyi) Hepsi birbirinden farklı olsa da, ortak noktaları gücün meşru kullanıcıları olmalarıdır. Yani, devlet toplumda insanları belli şekilde davranmaya mecbur etmek üzere en üst düzeyde güç kullanma hakkını elinde tutan bir organizasyondur. Bazı devlet yönetimleri diktatörlüktür ve bir lider kendi iradesini bir grup insan üzerinde zorla uygular. Yine de çoğu yönetim, yönetilenlerin rızası ile hüküm sürer ve çoğunluğun desteğine sahiptir. Politik sosyoloji uzmanlarının ilgilendiği soru ise şudur: devlet yönetimi nasıl işler ve toplumun geri kalanıyla nasıl etkileşimde bulunur?
Bölümün İçeriği:
-Devletin toplumdaki rolünü anlamak -Güç nasıl paylaşılır ve nasıl paylaşılmaz -Sosyal hareketlerin başlatılması Devlet yönetiminin toplumda kendine özgü bir rolü olduğu doğrudur; toplumun yöneticisidir, oyunun kurallarını ve kaynakların dağılımını belirler. Ancak devlet yönetimi toplumun sadece tek bir parçasıdır. Toplumsal güçlerden etkilenir ve sıklıkla değişir. Bu değişimler bazen ani ve şiddetli, bazen de yavaş ve kademeli olarak gerçekleşir. Politik sosyoloji uzmanları sadece devlet yönetiminin işleyiş biçimini değil diğer sosyal kurumlarla etkileşim biçimini de araştırmaktadır. Bu bölümde, sosyolojik bakış açısından devlet yönetiminin ne olduğu, toplumdaki güçler hakkında sosyologların düşünceleri ve sosyologların sosyal hareketlerle ilgili elde ettiği bulgular yer almaktadır.
Devlet Yönetimi: Yönetmek ve Yönetilmek
Bu kısımda devletin tanımı ve politik devrimler hakkındaki bilgilerimize dair açıklamalar yer almaktadır.
Sosyal Yapı ve Devlet
Pek çok sosyal kurum gibi “devlet” insanların gördüğünde tanıdığı fakat tanımlaması zor olan bir kavramdır. Aşağıdaki yönetim örnekleri üzerinde düşünün: -Bilge yaşlı kişilerin geleneksel hakimiyeti (kabile lideri ve kabile konseyi) -Emperyal cumhuriyet (Roma İmparatorluğu) 170
Devlet yönetimi örnekleri listesine bakarsak, çok farklı türde yönetimler olduğunu görürüz. Sosyologlar bunların her birinin nasıl işlediğini ve neden farklı toplumların farklı yönetimlere sahip olduğunu bilmek istemektedir. Çin’in komünist bir ülke olması, Kanada’nın demokratik cumhuriyet olması sadece tesadüf müdür? Belki öyledir. Belki de bu toplumların herbirinde farklı yönetimlerin ortaya çıkmasına neden olmuş birşeyler vardır. Ayrıca sosyologlar devlet yönetimlerinin eğitim sistemi ve ekonomik sistem gibi diğer sosyal kurumlarla nasıl etkileşimde bulunduğunu da öğrenmek istemektedir. Devlet yönetimleri resmi olarak yönetimleri altındaki insanlardan sorumlu olsa da, yine de sahip olmadıkları pek çok güç de mevcuttur: -Üzerinde etkileri olsa da, kültürü ve gelenekleri değiştiremezler. -Ekonomi üzerinde etkiye sahip olsalar da onu kontrol edemezler. -Yasalarının tümünü her zaman uygulamaları mümkün değildir. -Dış dünyayı kontrol edemezler (diğer organizasyonlar gibi devlet yönetimleri de açık sistemlerdir)
Kontrolü Ele Almak: Politik Devrimin Nedenleri
Politik devrim en başından beri sosyologlar arasında sıcak bir konu olagelmiştir. Bunun nedeni kısmen, sosyolojinin devrimle harap olmuş bir dünyada ortaya çıkmış olmasıdır. Avrupa devrimleri o kadar şiddetli ve yıkıcı olmuştur ki, eğer sosyologların politik devrimin nedenlerini tespit etmesi mümkün olsaydı, muhtemelen devrimleri önlemek için destek olurlardı. Sosyologlar henüz bir “devrim tarifi” ortaya koyamamışsa da, yaptıkları araştırmalar devlet yönetimlerinin gerçekte ne kadar istikrarsız olduğunu açığa çıkarmıştır. Makul şekilde istikrarlı ve işler durumda ve insanların temel ihtiyaçlarını karşılayan bir devlet yönetimine sahip bir ülkede yaşıyorsanız kendinizi şanslı saymalısınız.
171
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Böyle bir yönetim insan ırkının en büyük başarılarından biridir. Bir devlet yönetimini istikrarsız hale getirebilecek veya devirecek bütün eylemleri düşünelim: -Kuraklık veya doğal afet gibi çevre felaketleri -Saldırgan bir komşu tarafından yapılan bir dış saldırı -İç savaş veya yönetimdeki insanlar arasındaki karışıklık -Çok fazla ekonomik eşitsizlik -Yönetim sisteminin meşruiyetine yönelik kültürel karşı çıkışlar Devrimin tek bir nedeni yoktur. Büyük, karmaşık toplumlarda genellikle ekonomik, sosyal ve politik faktörler yönetimin elini zayıflatır ve karizmatik bir direniş lideri veya bir dış etki bardağı taşıran son damla olur. Vatandaşlarının desteğini almak ve sürdürmek için bir devlet yönetimi açısından önem oluşturan ve sosyologların ve diğer sosyal bilimcilerin saptadığı bazı ortak ilkeler mevcuttur:
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME insanı araştırabilirim. Ancak hangi faktörlerin politik devrime neden olduğunu bilmek istiyorsam, elimde incelenecek fazla örnek yoktur. Bu devrimler farklı yerlerde ve farklı zamanlarda gerçekleşmiş olduğu için de, benzerliklerini ve farklılıklarını kıyaslamak da zor olur. Politik devrimlere dair en çok saygı gören araştırmalardan biri Theda Skocpol’ün Devletler ve Sosyal Devrimler adlı kitabıdır. Bu kitap Fransa, Çin ve Rusya devrimleri hakkında özenli bir analizdir. Bu çalışma etkili olmuş fakat aynı zamanda çok az örneğe sahip olduğu gerekçesiyle eleştirilmiştir. Sosyologlara göre iş değişikliği ile ilgili bir teoriyi sadece üç kişiyle yapılan bir araştırmaya dayandıramazsınız, peki devrimlerle ilgili bir teoriyi sadece üç ülkeye dayanarak nasıl oluşturabilirsiniz? Bunun basit bir cevabı yok. Sonuçta her sosyoloğun neyi geçerli kanıt olarak gördüğüne kendisinin karar vermesi gerekir. Sayıları az olduğu için vazgeçip devrimleri hiç araştırmamak mı daha iyidir? Yoksa ulaşılabilen tüm kanıtlarla elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak mı? Sosyologlar şu konuda aynı görüştedir; bütün kanıtlar özenle, sistematik biçimde incelenmelidir ve kanıtlar sınırlı olsa da, çok sayıdaki araştırma az sayıdaki araştırmadan daha iyidir.
Toplumda Gücün Paylaşılması veya Paylaşılmaması
-İnsanların temel ihtiyaçlarının (gıda, sağlık, barınma, ulaşım) karşılandığı işler durumda bir altyapı
Bu kısımda sosyologların toplumda güç konusunda sahip olduğu iki ana görüşün özeti yer almaktadır: gücün paylaşılamaz sınırlı bir nicelik olduğu görüşü ve gücün herkesin ortak malı olduğu görüşü.
-İnsanların iş bulabildiği istikrarlı bir ekonomi
Çatışma Modelleri: Herkes Başının Çaresine Baksın
-İnsanların devlet görevlilerinin dürüst ve güvenilir olduğunu hissettiği şeffaf bir yönetim -Kültürel ve dini geleneklere resmi saygı -Dış etkilerden, özellikle de dost veya destekçi olarak görülmeyen yabancı güçlerden bağımsız olma duygusu Tüm bunlar kolay görünse de aslında oldukça ustalık ister. Büyük ve birbirinden farklı yurttaş gruplarının ihtiyaçlarını başarıyla dengeleyen bir yönetimin, bu yurttaşların güven ve desteğine gereksinimi vardır. Devlet yönetimleri yurttaşları mutlu etme konusunda yetersiz veya isteksiz hale gelirse, işler kötüleşmeye başlar.
UNUTMAYIN
Bir devlet yönetiminin ayakta kalıp kalamayacağını anlamanın mükemmel bir formülü mevcut değildir. Günümüzdeki, yurttaşlarının temel ihtiyaçlarını karşılayamayan fakat yine de güçlü şekilde ayakta duran yönetimler aklınıza gelebilir. Peki neden? Bunun nedeni yeterli şekilde organize olamamış muhalefet veya yurttaşların daha üstün bir alternatifin varolmadığına inanmak üzere manipüle edilmiş olması olabilir.
Fakat Nereden Biliyorlar?
Güç, diğer insanlar üzerinde söz sahibi olmak olarak görülebilir. Eğer çok miktarda güce sahipsem, diğer insanları benim istediğim şeyi yapmaya zorlayabilirim. Eğer çok az güce sahipsem, baskı yapabileceğim birkaç kişi olur ve zamanımın büyük kısmını başkalarının yapmamı istediği şeyleri yaparak geçiririm. Bu görüş gücün sıfır toplam anlayışıyla ele alınmasıdır. Yani ortalıkta dolaşan sınırlı miktarda bir güç mevcuttur ve eğer benim gücüm daha fazlaysa senin gücün daha azdır. Ya sen benim üzerimde güce sahipsindir ya da ben senin üzerinde güce sahibimdir. Bu açıdan bakıldığında, doğal olarak, güç herkesin istediği birşeydir. Fakat bir bireyin tüm güce sahip olması gerektiği anlamına gelmez. Farklı kişiler farklı durumlarda güce sahip olabilir. Örneğin, ben elimdeki paradan ötürü güce sahip olabilirim, sen aşırı derecede iyi görünümlü olduğun için güce sahip olabilirsin. Üçüncü bir kişi de, o’na Don adını verelim, çok geniş bağlantılarından ötürü güce sahip olabilir. Üçümüz de farklı durumlarda çok büyük etkiye sahip olabiliriz. Kritik nokta ise şu: sadece birimiz zirvede olabiliriz. Üçümüz de seçimlerde adaylığımızı koyarsak, her birimizin çok oy alması mümkündür. Fakat sadece bir kişi en çok oyu alacaktır.
Bir insanın oy kullanma tercihlerini nelerin etkilediğini bilmek istersem, milyonlarca
Sıfır toplam güç modelinde, gücün farklı kaynakları olabilir. Fakat nihayetinde asıl mesele kimin kendi istediklerini yaptıracak olmasıdır.
172
173
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
ÖNEMLİ
Bu bakış açısıyla düşünen sosyologlar çatışma teorisyenleri olarak nitelenmektedir. Bu teoriye göre herkes başka herkesle sürekli çatışma halindedir. Bazen ortak bir amaç uğruna birlikte çalışsalar da, amaca ulaşıldıktan (veya işler bozulduktan) sonra yolları ayrılır. Çatışma teorisyenlerinin atası Karl Marx’tır. Sosyal veya politik dünyaya dair bu tür bir teori Marksist teori olarak adlandırılır. Marx güç ve nüfuzun büyük ölçüde yiyecek, giyim, toprak ve diğer kaynaklar gibi maddi varlıklarla ilgili olduğuna inanıyordu. Marx paraya şüpheyle bakmıştır çünkü para bir insandan diğerine kolayca geçebilir. Varlıklarınız toprak, ev, çiftlik, yetenekler ve hatta sosyal bağlantılar formundayken sizi dolandırmam mümkün olsa da, paranızı dolandırmam daha kolay olacaktır.
ÖNEMLİ
Sovyetler Birliği dağıldığında, Rusya vatandaşlarına eski ve devlete ait teşebbüslerdeki payları karşılığında çok miktarda para verilmişti, bu insanların pek çoğu dolandırıldı ve ellerinde hiçbir şey kalmadı. Marksistler devlet yönetimini zenginlere ait bir araç olarak görme eğilimindedir. Politik güce yönelik Marksist, sıfır toplam perspektifi bir ölçüde aşağıdaki politik hususların arkasındadır: -Kampanya finansmanı: Zengin adayların politik kampanyalarda istedikleri kadar para harcamasına izin verilmeli mi? Yoksa finansmanı tüm adaylar için eşitlemeye yönelik yasalar mı olmalı? -Lobi faaliyetleri ve hediyeler: Şirketler ve diğer organizasyonlar, işleri devlet memurlarının ilgisini çekmek olan lobicileri kendileri için çalıştırmalı mı? Lobicilerin erişim ve ayrıcalıkları sınırlandırılmalı mı? Hediyelerin rüşvet olarak kullanılmasını önlemek amacıyla, devlet memurlarına alabilecekleri hediyelerin miktarı ve türü konusunda sınırlama getirilmeli mi? -Süre sınırlaması: Devlet memurları oyların çoğunluğunu aldıkları sürece, potansiyel olarak daha fazla güç ve nüfuz elde ederek ve yenilmeleri daha zor hale gelerek, makamlarında kalabilmeli mi? Bu hususlar insanların bir kişi veya grubun devlet idaresi üzerinde çok uzun süreyle ve çok fazla nüfuza sahip olması ile ilgili endişelerini yansıtmaktadır.
TEKNİK BİLGİ
Politik sosyoloji uzmanları arasındaki tartışmalardan biri “devlet otonomisi” hakkındadır. Bir başka deyişle devlet idaresi toplumda bağımsız bir etki ve güce mi sahiptir yoksa tam olarak başka menfaatler için bir araç mıdır? Marx modern kapitalist toplumda devletin çok az otonomisinin olduğuna ve burjuvanın elindeki bir araç olduğuna inanıyordu.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME tedir. Nihayetinde devlet silahlara sahiptir, toplumun en zengin üyeleri bile kanuna uymak zorundadır yoksa kendilerini parmaklıkların ardında bulurlar. Bu tartışmada her iki taraftaki çatışma teorisyenlerinin hemfikir olduğu nokta ise gücün sıfır toplamlı olduğudur. İster zenginlerin, ister güzel olanların, isterse devletin elinde olsun, birisi güce sahiptir. Yani bu demektir ki bir başkası veya başkaları ona sahip değildir.
Çoğulcu Modeller: Doğruya Doğru
Marksist C. Wright Mills, Durkheim taraftarı Talcott Parsons’ı topluma bakışının fazla güllik gülistanlık olduğu gerekçesiyle eleştirmişti. Parsons’a göre modern endüstriyel toplumda işler yolunda gitmekteydi. Mills, Parsons’ı herşeyi kontrol eden ayrıcalıklı “iktidar seçkinleri”ni unutmakla suçlamıştı. Parsons ise Marksist görüşü sağlam gözlemlerle eleştirerek yanıt vermişti. Parsons gücün sıfır toplamlı olmadığına inanıyordu. Yani bazılarına gücün verilmesi onu başkalarının elinden almak değildi. Birisi idareden sorumlu olmalıydı aksi halde toplumda kaos oluşurdu. Toplum uygun şekilde düzenlendiğinde, bir kişiye veya bir grup insana gücün verilmesi aslında herkese ortak durum üzerinde daha fazla güç sağlıyordu. Bunu anlamak için, bir kürek takımındaki dümenciyi düşünün. Dümenci kürek çekmez, bunun yerine en arkada oturur ve diğerlerine seslenerek kürek çekme işinin eşgüdümlü yapılmasını sağlar. Diğerleri üzerinde güce sahiptir fakat ekibin diğer üyeleri de bir dümenci olmaması halinde yapılan işin düzensiz olacağını ve boşa çaba harcayacaklarını bilirler. Gücün dümenciye verilmesiyle, tüm üyeler rakipleri üzerinde güç kazanmaktadır. Tabi ki tüm üyelerin hemfikir olduğu bir kürek takımı için tüm bunlar iyidir. Fakat böyle bir güç yaklaşımı büyük ve karmaşık endüstri toplumları için de anlamlı mıdır? En iyi hareket biçiminin belirsiz olduğu durumlarda herhangi bir lider kendisinin en sevdiği insanlara veya kendisini destekleyenlere yarar sağlayacak biçimde davranmaya kalkışmaz mı? Böyle bir olasılık mevcut, fakat Parsons,Mills’in “iktidar seçkinleri”nden bahsetmesinin ampirik olarak yanlış olduğuna inanıyordu. İşler sizin istediğiniz gibi gitmezse herkes size karşı birlik olmuş gibi görünebilir. Peki gerçekten öyle midir? Patronunuz size bağırdığında, okulda oğlunuzun başı derde girdiğinde, tüm bunlar hepsinin gizli bir toplantı yaparak sizin hayatınızı mahvetmek üzere kararlar aldığı anlamına mı gelir?
ÖNEMLİ
Başkaları ise devletin büyük miktarda bağımsız güce sahip olduğunu ileri sürmek-
Güç konusunda çoğulcu yaklaşıma sahip politik sosyoloji uzmanlarına göre günümüzün işler haldeki toplumlarında gücün birkaç kişinin elinde toplandığı durumların çok nadir olduğunu ve güce sahip konumlardaki insanların sıklıkla kendi aralarında tartışmalar yaptıklarını gözlemlemek mümkündür.
174
175
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Modern bir toplumda insanların sahip olduğu farklı güç türlerini göz önüne alalım:
insanları temsil eder.
-Politik güç: Devlet başkanları, yasama kurulu üyeleri, belediye başkanları, hükümet görevlileri
UNUTMAYIN
-Kültürel güç: Sanatçılar, yazarlar, düşünürler
Farklı amaçları olan çok sayıda farklı sosyal hareket vardır. Sosyal hareketler genellikle devlet görevlilerini ve resmi kurumları hedef alır, bazen de şirketleri veya nüfuzlu kişileri hedef alırlar. Pek çoğu ilgili oldukları konularda toplum bilincini yükseltmenin peşindedir.
-Sosyal ağlar: Cemiyetler
Sosyal hareketlerin girişimleri pek çok biçimde olabilir:
-İnsan sermayesi: Özel eğitime, becerilere veya yeteneklere sahip insanlar
-Toplantılar, yürüyüşler, gösteriler
Bu nüfuz kategorilerindeki insanlar bazen toplumun nereye gitmesi gerektiği konusunda hemfikir olsa da, çoğu zaman değillerdir. Ayrıca, her bir kategoridekiler de birbiriyle nadiren aynı fikirdedir. Eğer bu durum size dümencisi olmayan kürek takımı gibi göründüyse, gerçekten de öyle.
-Eşgüdümlü talepler: Hedefe yönelik mektuplar, e-postalar, diğer mesajlar
İyi işleyen çoğulcu toplumda verilen kararlar o toplumdaki bütün insanların gereksinimlerini en azından yaklaşık olarak dengeler. Bazı sesler diğerlerinden yüksek çıksa da uzun vadede hepsi duyulur. Pek çok sosyolog çoğulcu modelin Marksist modele kıyasla, dünyanın işleme şekli açısından daha iyi olduğuna inanmaktadır.
Peki sosyal hareketler neden ortaya çıkar? Bir toplumda çok sayıda sıkıntı mevcuttur; peki bunların hangileri gerçek sosyal hareketlere dönüşür?
-Ekonomik güç: Sanayi önderleri, varlıklı aileler
Medyan Seçmen Teorisi
İlk kez Duncan Black tarafından ortaya konan medyan seçmen teorisi seçmenin politik tercihlerinin çok liberalden çok muhafazakara kadar uzandığı bir durumda, iki partili seçimde adayların konumlarının, ılımlı seçmeni riske ederek, uçlarda yer almak yerine merkeze yöneldiğini savunur. Bu teori pek çok bakımdan yanlış veya en azından yetersiz olabilir. Birincisi, politik yelpazenin sağdan sola uzandığı ne malum? Sosyal açıdan liberal fakat ekonomik açıdan muhafazakar bir özgürlükçü yelpazenin neresine düşer? Peki ya seçmenlerin görüşleri “liberallere karşı muhafazakarlar” durumundan daha karmaşıksa? Medyan seçmen teorisinin bunu açıklaması zor. Peki seçmenlerin tercihleri bir çan eğrisinde yer almıyorsa? Örneğin çok muhafazakar büyük bir grup ve çok liberal bir grup varsa ve çok az seçmen de merkezdeyse? Bütün bu sorular medyan seçmen teorisini zorlayan sorulardır.
Sosyal Hareketler: Değişim Yolunda Çalışmak
Mükemmel bir çoğulcu toplumda demokratik oylama ve adil temsil, herkesin menfaatlerini dengeleyen bir yasalar ve politikalar sistemi getirmek için yeterli olurdu. Ancak hiçbir zaman bu şekilde olmuyor. Çünkü tamamen demokratik bir toplum yok ve en önemli kurumların çoğu devlete ait değil. Bu nedenle, insanlar istedikleri değişimlere yönelik sosyal hareketler oluşturmayı gerekli buluyor. İşe koyulmak
-Tanıtımlar: İlanlar, posterler,grafiti -Sivil itaatsizlik
Bu soruya en az iki cevap, göreli yoksunluk teorisinden ve kaynak seferberliği teorisinden gelmektedir.
Göreli Yoksunluk Teorisi
Bu teoriye göre hakettiklerini düşündükleri şey ile elde ettikleri şey arasında bir boşluk oluştuğunda insanlar örgütlü eyleme güdülenirler. Örnek olarak 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başındaki kadınlara oy hakkı hareketini ele alalım. 1920 yılına kadar kadınların oy kullanma hakkı olmamıştı. Peki neden 18. yüzyılda veya 19. yüzyıl başlarında önemli bir hareket yoktu? Şüphesiz ki o zamanlarda da halinden memnun olmayan pek çok kadın vardı, fakat bir sosyal hareket başlatmamışlardı. Göreli yoksunluk teorisine göre kadınlar oy hakkı konusunda görece yoksun kalmış hissedene kadar kitlesel bir hareket düzenlemediler. 19. yüzyıl sonlarına doğru herhangi bir grubun meşru bir şekilde oy hakkından yoksun bırakılabileceği fikri her yönden saldırılara uğramaktaydı. Kölelik sona ermişti, pek çok yerde her ırktan insan oy kullanabiliyordu. Başka ülkelerdeki kadınlar oy haklarını elde etmekteydi ve bazı ABD eyaletleri kadınlara oy hakkı vermekteydi. Yani 1900 yılında kadınların oy hakkının olmadığı bir eyalette yaşan bir kadın oy hakkı olan kadınlarla ilgili pek çok örnek hakkında okuyabilmekteydi. 1800 yılında ise oy hakkı olmayan bir kadının yasal olarak oy kullanabilen kadınlarla ilgili pek fazla örnek gösterme şansı yoktu. Bu nedenle her iki kadın oy kullanma hakkından eşit şekilde mahrum olsa da, 1900 yılındaki kadın daha mahrum hissediyordu.
Bir sosyal hareket, sosyolojik anlamda, sosyal değişim elde etmeye yönelik örgütlü çabadır. Tüm sosyal hareketler seslerinin diğer kanallardan duyulmadığını düşünen
Bu teori neden varlıklı toplumlarda yoksul toplumlardaki kadar sosyal hareket olduğunu açıklamaya yardımcı olmaktadır. Bazı toplumlardaki insanlar diğer toplumlardakinden daha yoksundur fakat sosyal hareketlere neden olan şey, bu teoriye göre,
176
177
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Ekibi Toplamak
göreli yoksunluk duygusudur.
İPUCU
Göreli yoksunluk teorisi karmaşık görünüyorsa, bir çocuğa babasının tek top dondurma aldığını düşünün; şimdi de, kardeşine iki top dondurma verilirken kendisine tek top dondurma verilen bir çocuk düşünün. Hangi çocuğun sinirlenmesi daha olasıdır?
Kaynak Seferberliği Teorisi
İnsanlar sosyal hareketlere nasıl dahil olur? Büyük ve geniş sosyal hareketlerde neden toplumun büyük çoğunluğu buna katılmaz? Cevapların bir tanesi mikrososyolojiden geliyor ve çerçevelerin önemine işaret ediyor. Belli bir sosyal koşulda nasıl hareket etmem gerektiği, bu koşulu çevreleyen çerçeveye bağlıdır. Bir insanın bir sosyal harekete katılmayı tercih edip etmemesi kısmen durumun söz konusu kişinin ilgisine göre çerçevelenmiş olup olmamasına dayanır.
Yine de çok sayıda sosyolog göreli yoksunluk teorisinin sosyal hareketlerin nasıl ve neden ortaya çıktığını açıklamada yeterli olmadığını düşünmektedir. Bu sosyologlar yoksul toplumlara kıyasla varlıklı toplumlarda daha fazla sayıda sosyal hareket olduğunu belirtmekte ve kaynak seferberliği teorisini tercih etmektedir. Bu terim sosyolog Douglas McAdam tarafından ortaya atılmıştır.
Sosyal hareketlerin yönelmiş olduğu sorunların bazen hareketi destekleyen insanların hayatlarından çıkmış olduğu olgusunu düşündüğünüzde, bu durum özellikle önemli hale gelir. Kadınlara oy hakkı örneğinde mağdur, yoksun bırakılmış grup oldukça nettir: kadınlar. Diğer durumlarda, bu kadar açık değildir. Destekçileri seferber etmek için mümkün olduğunca çok insan grubunun sosyal hareketlerin kendilerinin de yararına olduğuna ikna edilmesi gerekir.
Teoriye göre bir sosyal hareketin düzenlenmesi sadece bir sorunun paylaşılmasıyla ilgili değildir. Çok sayıda insanın bir şeyden şikayet etmesi bir araya gelip bir sosyal hareket düzenleyebilmeleri anlamına gelmez. Bunun olması için aşağıdaki kaynaklara ihtiyaçları vardır:
Örneğin hayvan hakları hareketini ele alalım. Bu harekette genel amaç hayvanlara zarar veren uygulamaları sone erdirmektir. Mümkün olduğunca fazla destekçiyi seferber etmek için, bu harekette yer alan çeşitli gruplar konu etrafında farklı çerçeveler ortaya koyar.
-Grup etkinliklerini düzenleyecek zamana sahip liderler.
-Çevre ile ilgili endişeleri olan insanları etkilemek için, hareketin savunucuları hayvan haklarını bir çevre meselesi olarak gösterir.
-Posta listeleri, telefon zincirleri, bilgisayar ağları gibi iletişim kaynakları. -Tanıtım materyalleri ve diğer dikkat çekme ekipmanı için para. -Devlet yönetimindeki tanıdıklar, medya ve diğer nüfuzlu çevreler gibi sosyal kaynaklar. -Uçaklar, trenler, otomobiller gibi ulaşım kaynakları. Bu kaynaklar yoksul toplumlara kıyasla varlıklı toplumlarda daha kolay bulunabilir, bu nedenle varlıklı toplumlarda sosyal hareket seferberliği başlatmak daha kolaydır. Ayrıca bu teori aynı toplumdaki bazı grupların sosyal hareket oluşturabilmesine rağmen neden başka grupların bunu yapamadığını da açıklamaktadır. Çünkü bazı insanların başkalarına kıyasla, sosyal hareket başlatmak için gerekli kaynaklara erişmeye daha fazla gücü yetmektedir. Bu yaklaşım özellikle Marksistler arasında popülerdir. Marksistler kendilerine daha da fazla avantaj sağlamak üzere sosyal hareketler düzenleyebilen insanların halihazırda pek çok avantaja sahip insanlar olduğunu belirtmektedir. Oysa daha az avantajlı insanlar aynı zamanda az kaynağa sahip insanlardır. Bu da, adaletsiz bir durumun daha da adaletsiz hale gelmesine yol açabilmektedir.
İPUCU
İnternetin ortaya çıkışından önceki zamanlara kıyasla günümüzde bir sosyal hareket başlatmanın ne kadar kolay olduğu hakkında düşünün. Bir Facebook etkinliği başlatabilirsiniz ve bu hızla yayılacaktır. Bu durum sosyologların sosyal hareketlerin oluşmasında kaynak erişiminin önemini neden vurguladıklarının bir kanıtıdır. 178
-Kendi sağlıkları ile ilgili kaygıları olan insanları etkilemek için, hareketin savunucuları hayvan haklarını bir sağlık meselesi olarak sunar. -Evcil hayvan sahiplerini etkilemek için, hareketin savunucuları hayvan haklarını bir etik sorun olarak gösterir. -Kendi sosyal statüsünün bilincinde olan insanları etkilemek için, hareketin savunucuları hayvan haklarını önemsemeyi prestij getiren bir davranış olarak gösterebilir. Ayrıca sosyologlar sosyal hareketlerde aktif yer alan insanların sosyal hareketin ilkeleri ile aynı doğrultudaki güçlü inançlara önceden sahip olmasının gerekmediğini, yani inancın eylemden sonra gelebildiğini buldular. 1990’ların sonunda sosyolog Ziad Munson ABD’de kürtajı yasadışı hale getirmeye yönelik hareketi araştırmaya karar verdi. Munson pek çok insanın kürtajın yanlış olduğunu düşündüğünü fakat bu insanların sadece küçük bir kısmının kürtaj karşıtı harekette aktif olarak yer aldığını önceden biliyordu. Munson bu insanları aktif olmaya iten nedenleri anlamak amacıyla aktivistlerle bir dizi görüşmeler yaptı. Destekçilerin çoğunun daha önceden konu hakkında güçlü görüşlere sahip olmadığını buldu. Hatta bazıları önceden kürtaj yanlısı olduklarını, harekette aktif yer aldıktan sonra fikirlerini değiştirdiklerini söylemişlerdi. Bu insanlar aileleri ve arkadaşları aracılığıyla, önemsedikleri kişileri desteklemek için harekete dahil olmuşlardı ve inançları daha güçlü hale gelmişti.
ÖNEMLİ 179
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Görünen o ki, insanlar farklı düşünen diğer insanları harekete geçmeye teşvik edebilmektedir. Eyleme geçenlerin inançları eylem doğrultusunda değişebilmektedir. Bu nedenle sosyal hareketlerin kişisel ağlar aracılığyla desteklenme şansı olabilmektedir.
-Çökme: Bir hareket meşruluk kazanamaz ve hedeflerine ulaşamazsa tamamen çöker. Örneğin, Utah eyaletinde çokeşliliğin yeniden yasal hale getirilmesine yönelik hareket, hem meşruluk hem de yasa değişikliği açısından başarısız olmuştur.
Aşırıya Kaçmak
Boston bölgesinde hayvan hakları protestoları yapıldığında Harvard Ünivesitesi’nin psikoloji bölümü binasında güvenlik arttırılırdı. Çünkü bina yönetimi aktivistlerin deney maymunlarını serbest bırakmak amacıyla binaya zorla girmelerinden endişe ederdi. Bütün önemli sosyal hareketler bazı kanun tanımazlık unsurları barındırmıştır. Bunların bazıları önemsizken, bazıları da silahlı isyanlara dönüşmüştür.
Bir sosyal hareketin başarısı genellikle toplumun, hareketin hedefleri konusunda istekli olup olmamasıyla ve taleplerin karşılanmasına yönelik gerçek bir fırsatın mevcut bulunup bulunmamasıyla ilgilidir.
UNUTMAYIN
Sosyal hareketlerin başarısını veya başarısızlığını anlama konusunda, Latince carpe diem (anı yaşa) ifadesini hatırlamak uygun olur. Başarı için zamanın elverişli olması gerekir. Fakat aynı zamanda destekçiler de başarıyla seferber edilmelidir.
Bir sosyal harekette şiddetin yer alması doğru mudur? Bu sorunun cevabı hareketin hedeflerini onaylıyor olup olmamanızla ilgilidir. Şiddet işe yarar mı? Çoğunlukla evet. Ancak bazen geri teper ve özellikle de insanlar zarar görmüşse, harekette yer alan ılımlı insanları utandırır. Sosyal hareketler bazen de benimsenme amacıyla absürd olabilir, mizahı veya kasıtlı olarak uç yöntemleri kullanabilir. Yine de sosyal değişim ciddi bir meseledir ve tarih boyunca insanlar istedikleri değişimi elde etmek için aşırılıklara gitmişlerdir. Bazen hak vermek zor gelebilir, fakat diğer zamanlarda, çok az şey yapmak daha da kötü görünebiliyor.
Bir Sosyal Hereketin Başarılı Olması Ne Demektir?
Neden bazı sosyal hareketlerin başarılı diğerlerinin başarısız olduğunu anlamanın bir yolu var mı? Sosyolog William Gamson sosyal hareketlerde yer almış çeşitli organizasyonları araştırdı. Sonuçta durumun pek basit olmadığına karar verdi. Başarılı olmak veya başarısız olmak farklı koşullarda farklı anlamlar ifade edebilmekteydi. Gamson sosyal hareketlerin karşılaşabileceği en az dört farklı sonuç ortaya koydu: -Tam yanıt: Bir hareket meşru kabul edilip hedeflerine ulaşıyorsa, tartışmasız şekilde başarılı olmuştur. ABD’deki Yurttaşlık Hakları hareketi bu tür bir başarıdır. -Engelleme: Sosyal hareketler hedeflerini gerçekleştirir fakat meşru organizasyonlar olarak kabul edilmezlerse buruk zaferler yaşayabilir. Kayıt şirketlerine telif hakkı sınırlamalarını hafifletmeleri amacıyla baskı yapmak için, dijital dosya paylaşım ağları düzenleyen müzik tutkunları, bir miktar başarı elde ettiler, fakat bu aktivistlerin eylemleri hiçbir zaman meşru görülmedi. Bu yolla kayıt firmaları tarafından, hedefleri önceden engellendi. -Etkisizleştirme: Bir sosyal hareketin kabul görmesi fakat hedeflerine ulaşamaması durumunda olur. Örneğin eşcinsel hakları aktivistleri, hükümetlerin, eylemlerini olumlu karşıladığını fakat hakların tanınmasından uzak durduklarını öne sürmektedir.
180
14. Bölüm: 181
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Kent Sosyolojisi ve Demografi
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME hayatın paradokslarından biridir. Bir otobüste veya metroda yüzünüz tanımadığınız, sizi tamamen yok sayan birinin koltukaltına gömülmüş olabilir. Neden şehirde olmanın küçük bir yörede olmaktan daha farklı olduğu konusunda yazdıklarıyla tanınan Alman sosyolog Ferdinand Tönnies, kitabında, cemaat ile toplum arasındaki farkları açıklamıştır. Tönnies’e göre cemaat içinde doğduğunuz, ortak noktalarınızın çok olduğu ve size benzer bireylerden oluşan, aynı şeyleri yaptığınız bir gruptur. Tarım toplulukları, aileler, dini topluluklar böyle cemaatlerdir. Toplum ise genellikle oldukça faydacı belli nedenlerden ötürü bilerek bir araya gelmiş insan grubudur. Kentlerin iş merkezleri, şirketler, üniversiteler, politik partiler böyle gruplardır. Cemaatte, biriyle karşılaştığınızda arkadaşınız olduğunu varsayarsınız. Toplumda ise başka koşullarda birbiriyle ilgisi olmayacak insanlarla berabersiniz. Hatta bu grupların bazılarında yakın kişisel ilişkiler engellenir veya yasaklanır.
UNUTMAYIN
Tönnies’in yazdıklarını okursanız kendisinin cemaati tercih ettiği hissine kapılırsınız. Sosyolojik bakış açısından ise cemaat bir kutuya koyup huzur ve sevgiye muhtaç yerleri boyayabileceğiniz bir boya değil, sadece sizinle ortak noktaları çok olan insanların arasında yaşamanızın getirdiği bir sonuçtur. Bugün sosyal koşulların çoğunda gerçekte çevrenizdekilerle pek ortak noktanız yoktur ve varmış gibi davranmak saçma olur. Toplumların daha kentli, daha çeşitli ve daha bürokratik hale gelmesi daha az dostane bir his verebilir fakat bütün bu değişimlerin nedenleri vardır.
Bölümün İçeriği:
Kent hayatı insanların öğrenmek zorunda kalacakları birşeydir. Pek çok insan bunu memnuniyetle yapmaktadır.
-Değişen mahalleler
Farklılıklar içeren kent hayatı yeni insanlar, yeni deneyimler ve yeni fikirler gibi sürprizlerle doludur. Bazı sürprizler kötü olsa da, pek çok insan buna değdiğini kabul etmektedir.
-Kent toplumunu anlamak
-Kentleri herkes için mutlu ve sağlıklı hale getirmek Kent yaşamı sosyolojinin merkezinde yer alır. 3. bölümde belirtildiği gibi sosyoloji kentlerin hızla büyümekte olduğu, farklı yerlerden, dinlerden, ırklardan insanların iş bulmak amacıyla kentlere akın ettiği zamanlarda kurulmuştur.
Köşebaşı Toplumu
Bu bölümde klasik sosyolojik kent araştırmaları, kentin değişimi, kentin geleceği hakkındaki konulara yer verilmektedir.
Bütün bunlarda bir düzen yokmuş gibi gelebilir. Fakat dikkatle bakarsanız düzeni oluşturan motifleri, aynı zamanlarda aynı şeylerin gerçekleştiğini farkedersiniz.
Kentte Sosyoloji
En kaotik kent hayatında bile kurallar ve düzen vardır.
Sosyologlar her zaman insanları ve durumları gözlemlemek amacıyla şehrin kalbine bakmışlardır. Kent yaşamı son derece karmaşıktır ve nasıl işlediğini anlamak daima zor olacaktır. Bu kısımda 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl sosyologlarının kent yaşamı ile ilgili araştırmalarına ve görüşlerine yer verilmiştir.
Kalabalıkların Yalnızlığı
“Yalnız kalabalıklar” bir klişedir ve aynı zamanda bir sosyoloji kitabının adıdır. İnsan kalabalığının içinde, tek başına olduğunuzdan daha yalnız olabilmeniz, sosyal 182
Bir kentin herhangi bir caddesinde insanların başdöndürücü koşuşturmalarını görebilir uğultuyu duyabilirsiniz.
Kent sosyolojisiyle en yakın bağlantılı araştırma yöntemi etnografi olmuştur: sokaklara dökülüp kent sakinleriyle konuşmak, ve hayatlarının ve ilişkilerinin nasıl yürüdüğünü anlamak. Chicago Okulu’ndan bu yana bu yöntem sosyolojideki en verimli sonuçların elde edilmesini sağlamıştır. Amerikalı sosyolog William Foote Whyte’ın Köşebaşı Toplumu adlı kitabı en ünlü ça183
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME lışmalardan biridir. Whyte 1930’larda Boston’da daha çok İtalyan-Amerikalıların yaşadığı bir mahallede yaşadı. Özenli araştırması o dönemdeki hayatın çeşitli yönlerini yansıtmaktadır:
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Değişen Mahalleler
Kentler durağan değildir ve sürekli değişir. Bir mahallede bir yıl bile yaşadıysanız meydana gelen değişimi görmüşsünüzdür.
-Serseriler ile züppeler arasındaki gerilim
Bu kısımda sosyologların kent dönümüşü hakkınada nasıl düşündüklerine yer verilmiştir.
-Yerel politikalar; önemli kişi ve ailelerin bağlılığını kazanmaya çalışan devlet memurları ve seçim adayları
Komşularınızın Kim Olduğunu Biliyor musunuz?
-Suç hakimiyeti, haraç çeteleri
Mahallelerle ilgili sosyolojik araştırmalara dayanarak komşularınızı tanımadığınızı tahmin edebiliyorum.
Kitabın en etkili yanı, Whyte’ın çete serserileri arasındaki karmaşık ilişkilere dair açıklamalarıdır.
Televizyon programları, politik kampanyalar mahallenizin çok önemli olduğu ve komşularınızın can dostlarınız olması gerektiği mesajını gönderir.
ÖNEMLİ
Ebeveynleriniz herkesin birbirini tanıdığı ve güvendiği eski günlerden bahseder.
Whyte’ın kitabı gibi kitaplar kent yaşamının karmaşık yapısını göstermektedir. Boston sakinlerinin çoğu Whyte’ın yaşadığı gecekondu mahallelerini dışlamıştır.
Gerçekten de birbirine sıkıca bağlı pek çok topluluk var. Ancak öyle olmayanların sayısı daha da fazla. Günümüzde pek çok insan mahallesini önemli görmüyor.
Fakat kitap sosyal organizasyonun güçlü ağlarını gösteren karmaşık bir resim ortaya koymaktadır.
Her biri birkaç komşusunu tanısa da sokakları kendi sokakları olarak görmüyorlar.
Köşebaşı Toplumu aynı zamanda “katılımcı gözlemci” yönteminin kullanımında öncülük yapmıştır. Bu yöntemde araştırmacı kişi bir sosyal gruba katılır.
Belli bölgelerde aileler yıllarca veya nesiller boyunca yaşamış olsa da bu durum özellikle de kentlerdeki mahallelerde bir norm haline gelmemiştir.
Gülümseyin! Gizli Kameradasınız
Kent hayatının bazı yönleri son yıllarda değişmiştir:
William Whyte adı iki önemli sosyolog tarafından paylaşılmıştır: William Foote Whyte, kendisinin katılımcı gözlemleri Köşebaşı Toplumu kitabının temelini oluşturmuş olan sosyologdur. William H. Whyte ise Örgüt İnsanı kitabının yazarıdır ve sosyal hayatı belgelemek için kameraları kullanmıştır. William H. Whyte ve ekibi kameralarıyla birlikte New York’ta dolaşarak, insanların davranışlarını ve mekanları nasıl kullandıklarını gözlemledi. Bulgularına göre, şehirde bile pek çok yer ıssızdı. İnsanlar yalnız bile oturacak olsalar birkaç kalabalık meydanda toplanıyordu. Çünkü en büyük aktivileri insanları izlemekti. Ayrıca izlenmeyi de seviyorlardı. Whyte öpüşen çiftlerin gözlerden uzak olacağını sanıyordu. Oysa onların herkesin içinde ayakta durduklarını veya oturduklarını gözlemledi. Dahası, özel konuşmalar yapan insanlar, kaldırımın ortasında dikiliyor, insanları kendi etraflarından dolaşmaya zorluyordu. Bir dahaki sefere dışarı çıktığınızda insanları gözlemleyin. “Tek başına” olan insanların bile, gerçekte yalnız değiller: Şehrin koşullarına uygun şekilde çevrelerindeki insanlarla bağlantı kuruyorlar. 184
“Eski güzel günleri” romantik hale getirmemeli. İnsanlar her zaman yer değiştirmiştir.
-Ulaşım ve iletişim teknolojisi, insanların uzakta yaşayanlarla eskiye göre daha sık ve anlamlı etkileşimde bulunmasını sağlamaktadır. -Günümüz aileleri geçmişe göre daha küçük ve bağımsızdır. -Tüm dünyada varsıllığın ve yaşam standartlarının yükselmesi halka ait kaynakların daha az paylaşılması demektir.Eskiden ailelerin evlerinde pansiyoner kabul etmesi yaygındı fakat bu durum günümüzde daha az görülmektedir. -Market alışverişinden eğlenceye, pek çok aktivite büyük kent merkezlerinde yapılırken pek azı küçük semtlerdeki oluşumlarda yapılmaktadır. Böylesi daha elverişli olmakta ve paradan tasarruf sağlamaktadır. -Ebeveynlerin çalışması, eğitim programlarına katılımın artması, güvenlik kaygıları gibi nedenlerle çocuklar evlerinin dışında oynamaya daha az teşvik edilmektedir. Tüm bu faktörler ve daha fazlası, mahallelerin aktivite merkezi anlamında öneminin azalmasında etkili olmuştur. Komşularınız hakkında hiçbir şey bilmiyor olmak hiç zor değil. Yine de, bu genel eğilimin mahallenizin artık hiç önemi olmadığı anlamına geldiğini düşünmek hata olur. Mahalle ve topluluk türleri çok çeşitlidir. Pek çoğunun bağları çok sıkı değildir fakat pek çoğu da oldukça sıkı bağlarla bağlıdır. 185
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
UNUTMAYIN
Mahallelerin Yaşamı ve Ölümü
Hatta kirlilik veya konut kalitesi gibi faktörler yoluyla sağlığınızı bile etkileyebilir.
Bu modeli ortaya atan sosyologlar mahallelerin yineleyen değişim döngülerinin olduğunu savunmaktadır.
Mahalleniz ulaşıma, kamu hizmetlerine ve diğer kaynaklara erişiminizi etkiler. Güvenliğinizin, eğitim ve iş seçeneklerinizin üzerinde etkisi vardır.
Devrilme Noktasındaki Mahalleler
Mahallelerin zaman içinde değiştiğini bir sosyoloğun söylemesine gerek yok. İşin sırrı nasıl ve neden değiştiklerini bilmektir. Kent sosyologları mahallelerdeki değişimleri araştırmak için yıllarını harcamış ve bazı ilginç teoriler ortaya koymuşlardır.
İşgal “Yerine Geçme” Modeli
Sosyolog Robert Park işgal-yerine geçme modelini savunmuştur. Bu modele göre mahalle, bir orman veya ova gibi, uyum içinde varlığını sürdüren birtakım türleri barındırır. Örneğin Minneapolis’teki benim mahallemde büyük evleri olan, yaşlı ve varlıklı bir “tür” mevcut. Bu insanlar evlerini genç, bekar bireylerden oluşan ikinci bir “tür”e kiraya verir. Bu iki tür uyum içinde varolmaktadır. Peki yeni bir “tür”, örneğin işlerini yürütmek isteyen girişimciler gelirse ne olur? Bu durum park yerleri, trafik ve mahallenin tarihi karakteri üzerinde anlaşmazlıklar ortaya çıkarabilir. Aşağıdakilerden herhangi birinin olması mümkündür: -Mahalle bir şekilde bu yeni “tür”ün uyum sağlamasının bir yolunu bulabilir. -Mahalle tek vücut olup “işgalcileri” kovabilir ve mahalle mevcut haliyle kalır. -Girişimci “işgalciler” mevcut mahalle sakinlerini kovabilir ve iş odaklı yeni “işgalciler”e yer açarak yeni bir “ekosistem” oluşturabilir.
Mahallelerin değişimi hakkında bir başka teori de mahallelerin bir organizma gibi görüldüğü “yaşam döngüsü” teorisidir.
Önce bir mahalle gelişir ve insanlar yerleşmeye başlar.Daha fazla yerleşimciyi etkileyip geliştikçe en güzel dönemine girer. Fakat altyapısı zayıflamaya başlar, hayat kalitesi düşer, yerleşimciler daha yeni ve güzel mahalleler bulmak için orayı terkeder. Sonunda mahallenin görünümü bozulur ve yeniden geliştirilmesi gerekir. Döngü tekrar başlar. Yine de sosyologlar mahalli değişimlere dair bu bakış açısının da sınırları olduğunun farkındadır. Kentsel değişim konusundaki başarısız deneyler sadece “yeniden başlat düğmesi”ne basılamayacağını, bunun karmaşık bir süreç olduğunu açık şekilde ortaya koymuştur.
Banliyölerin Doğuşu ve Çöküşü
Şehirler varolduğundan beri kent merkezlerindeki ticari faaliyetlere ve eğlenceye erişimin mümkün olduğu ve daha uygun fiyatlı kent dışı konut piyasası da varolmuştur. Pek çok şehir içi oturma bölgesi, şehirlerin küçük olduğu zamanlarda banliyö olarak doğmuştur, Londra ve New York gibi eski kentlerde güzel tarihi evlerin olduğu yüzlerce yıllık iç banliyö halkaları vardır. Günümüzde ise “banliyö” olarak adlandırılan mahallelerin çoğu insanların uzun mesafeleri yüksek hızlarda katetmesini sağlayan otoban sisteminin bir sonucudur. Banliyöler her zaman sosyologların ilgisini çekmiştir. Pek çok aile banliyöleri cazip bulsa da, sosyologlar bazı yönleri nedeniyle banliyö hayatı konusunda endişeli olmuşlardır:
Mahalli değişimlere yönelik bu bakış açısı mahallelerin ırksal yapısındaki dönüşümleri anlamak isteyen sosyologların çok ilgisini çekmektedir.
-Yalnız Kalabalıklar kitabında sosyolog David Riesman banliyö hayatının Amerikalıları, diğerleri ne yapıyorsa herkesin aynısını yaptığı, “dışarıdan yönetimli” insanlar haline getirmesinden endişe etmektedir.
Eğer bir mahallede baskın şekilde tek bir ırk yerleşik ise, bir başka ırktan yeni yerleşimcilerin gelmesi halinde, mevcut yerleşimciler kendilerini tehdit edilmiş hissedebilir ve yeni gelenlere istenmediklerini belli etmeyi deneyebilir.
-Örgüt İnsanı adlı kitabında sosyolog William H. Whyte benzer bir argümanı savunmuş, banliyöleri insanların yavan hayatlar yaşadığı basmakalıp mahalleler olarak betimlemiştir.
Daha da fazla yeni yerleşimci gelirse, mahalle devrilme noktasına ulaşır ve önceki yerleşimciler orayı terketmeye karar verebilirler.
-Levittown Sakinleri kitabında sosyolog Herbert J. Gans banliyölerin ırksal ve ekonomik anlamda ne denli homojen olduklarına dair gözlemlerine yer vermekte ve banliyölerin ayrımcılığa katkısından şüphe etmektedir.
Buna rağmen, günümüzde sosyologlar mahalli değişimlerin sadece demografik yapıyı değiştiren “işgalciler” nedeniyle gerçekleşmediğinin farkındadır. 186
Bununla birlikte sosyologlar bazı banliyölerin sakinlerinin çok sıkı bağlara sahip ol187
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME duğunu kabul etmektedir. Banliyölerin homojen yapısı, bunun nedeni ve sonucu olmuştur. Önceleri Gans gibi sosyologlar “beyaz göç”ten endişe etmişlerdi. Varlıklı ve genellikle beyaz şehirliler kentleri terkederek parlak ve güvenli banliyölere gitmişlerdi. Yüzyıl ortasındaki bu banliyöler eskidikçe varlıklı ailelerin bazıları şehir dışındaki lüks sitelere taşınmış bazıları da kente geri dönmüşler ve burada “seçkinleştirme” sürecine katkı sağlamışlardı.
Eskiler Dışarı Yeniler İçeri
Mahalli değişimlere dair yaşam döngüsü modeli 20. yüzyılda kentsel dönüşüm için bir talep dalgası başlattı.Kentsel dönüşümün arkasındaki fikir, eskimekte olan veya tehlikeli mahallelerin büyük yatırımlarla tekrar canlandırılabilecek oluşuydu. Fakat bu çoğu zaman işe yaramadı. Boston kent merkezinde başarılı ve başarısız iki dönüşüm örneği yanyana yer almaktadır.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME resahip olmazlar, o mahalledeki herşeye sahip olurlar. Örneğin: -İyi okullar -Bakımlı kamu alanları ve parklar -Bakımlı yollar ve kaldırımlar -Düzgün işleyen polis koruması -Çok sayıda alışveriş ve yemek imkanlarıyla canlı bir ticaret topluluğu Bunlara teoride bir şehrin tüm sakinleri erişebilmelidir ancak gerçekte yoksul mahallelerde bu imkanlar bulunmaz. Yoksul mahallelerin dezavantajları: -Aşırı kalabalık ve personeli yetersiz okullar -Zengin mahallelerdeki kadar bakımlı olmayan parklar
Boston Scolley Meydanı 19. yüzyıl başından beri yoğun bir ticaret ve eğlence merkezi olmuştu.
-Bakımsız yollar ve kaldırımlar
1960’larda bu mahalle perişan göründüğü düşünülerek tamamen yıkıldı. Yerine şimdiki hükümet merkezi yapıldı.
-Durgun bir iş topluluğu
Bu gelişme, canlı bir mahallenin soğuk ve kimsenin gitmek istemediği bir bölge ile değiştirildiği iddiasıyla yoğun şekilde eleştirildi. Yolun tam karşısında tarihi Faneuil Binası’nın yanındaki eski bir balık pazarı ise, bir alışveriş merkezine dönüştürüldü. Bu merkez o günden beri insanlarla dolup taşmaktadır. Peki neden alışveriş merkezi başarılı, hükümet binası ise başarısız olmuştu? Çünkü alışveriş merkezi için hiçkimse yerinden edilmemişti. Buradan çıkarılacak ders, bir yerin bazı insanlara kötü görünmesinin, o yerin ölmekte olduğu anlamına gelmeyeceğidir. Bir mahalle yok edildiğinde, ne kadar para harcarsanız harcayın, yenisini bir gecede oluşturmanız mümkün değildir.
Şehirde Hayat: Tehlikeler ve Vaatler
Şehirler her zaman büyük umutların, büyük vaatlerin ve gerçek tehlikelerin yeri olmuştur. Bu kısımda, şehir hayatındaki çatışmalara ve gerginliklere yer verilmiştir.
Üst Sınıf, Alt Sınıf ve Sınıf Altı İnsanlar
-Yetersiz ve hatta düşmanca polis örgütü
ÖNEMLİ
Bu zorlu koşulları tarif etmek için sosyologlar bazen sınıf altı terimini kullanır. Sosyolog William Julius Wilson Gerçek Anlamda Yoksun adlı kitabında kentteki sınıf altı insanların, ekonomik gücü yeterli olanlar banliyölere taşınmak için kenti terkettiğinde geride kalanlar olduğunu savunur. Bu insanların, üretim işlerinin iyice tükenmesiyle tamamen savunmasız kaldıklarını, bazen de suç, uyuşturucu kullanımı ve diğer yıkıcı faaliyetlere yöneldiklerini anlatır.
Seçkinleştirme ve Yeni Yaratıcı Sınıf
Seçkinleştirme mahallelerin özellikle de kent merkezlerinin daha zengin hale gelmesi sürecidir. Şehrinizde “yaratıcı insanlar”ın (sanatçılar, tek başına yaşayan meslek sahipleri, hareketliliğin olduğu yerlerde yaşamayı seven insanlar) taşındığı bir mahalle düşünün. Bu insanların yerleşmesinin nedeni fiyatların makul ve konumun uygun olmasıdır. Ancak iyi kazanan ve eğitimli insanların sayısının artmasıyla bazı seçkinleştirme işaretleri görürsünüz: “hipster” barlar ve kahve dükkanları, sanat galerileri, sinemalar, yeni konut inşaatları gibi.
Daha önce de bahsettiğim gibi, mahalleniz sadece yaşadığınız bir yer değildir, hayatınızı etkileyen bir yerdir. Pahalı mahallelerde yaşayanlar sadece güzel, pahalı evle-
Bunlar zamanla mahallenin cazibesini arttırır, evlerin değeri artar. Seçkinleştirme konusu son yıllarda sosyologların ve kent planlamacılarının ilgi alanı olmuştur.
188
189
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Sosyolog Richard Florida’ya göre gelişmiş ülkelerde “yaratıcı sınıf”ın üyeleri giderek daha fazla şekilde ekonominin merkezini oluşturmaktadır. Üretimle ilgili işler ülke dışına taşındıkça, Almanya, ABD, Avustralya gibi ülkelerde yazılım mühendisleri, iş insanları, sanatçılar, film yapımcıları gibi hayatını “düşünerek” kazananlar baskın hale gelmektedir.
Sokaklarda Düzen ve Düzensizlik
Bugün muhtemelen sizin şehriniz de benim şehrime benzemektedir: -Önemli ekonomik, politik ve kültürel kurumları barındıran bir şehir merkezi ve bu şehirde konutların pahalı olduğu mahalleler, geleceği parlak mahalleler, çalışan sınıf ve orta sınıf mahalleleri, göçle gelenlerin oluşturduğu mahalleler ve pek vakit geçirmek istemeyeceğiniz suç yuvası mahalleler vardır. -Hayatın hala “güzel” kabul edildiği ancak eskisi kadar güzel olmadığı, ve ekonomik açıdan makul iç banliyöler vardır. -İç banliyölerin sunamadığı geniş mekanlar ve güvenlik gibi nedenlerle genç ailelerin ve emeklilerin taşındığı şehir dışı lüks siteler vardır. İnsanların şehir merkezi dışındaki banliyölere ve sitelere taşınmasının nedeni güvenliktir. Bir mahalleyi güvenli yapan nedir? Neden bazı mahallelerde suç oranı diğerlerinden daha fazladır? Şüphesiz ki bütün şehirler bir nebze de olsa düzensizdir. Toplum eleştirmeni James Howard’a göre şehirleri bazıları için heyecan verici ve diğerleri için korkutucu yapan şey, banliyölerdekinin aksine şehrin bir sokağında yürüdüğünüzde kiminle karşılaşacağınızı kesinlikle bilmemenizdir. Bir şehir neye benzemelidir? “Yeni Şehircilik” düşüncesinin taraftarı olan James Howard Kunstler ve diğerleri şehirlerin karma biçimde kullanıldığında ve, ticari ve meskun bölgelerin keskin olarak ayrılmadığı durumlarda en iyi şekilde işlediğine inanmakta, aşağıdakileri uygun görmektedir: -Pahalı ve lüks binaların daha ekonomik olanlarla iç içe olması. -Ticari oluşumlarla evlerin birleşik olması; örneğin, apartman altlarında dükkanlar. -Yaya dostu alanlar. -Erişimi kolay ve ekonomik ulaşım sistemi.
UNUTMAYIN
5. Kısım Sosyoloji ve Hayatınız
Yeni Şehircilik anlayışı başarılı şehir mekanlarının tasarlanması için elverişli olabilir. Ancak başarılı mahalleler başarılı doğal sistemler gibidir. Sıfırdan inşa edilmeleri zordur, son derece değerlidir ve şaşırtıcı biçimde narindir.
190
191
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME 1960’larda tarihçi Phillippe Aries çocukluğun Orta Çağ’da “icat edilmiş olduğuna” dair cesur iddiası ile adını duyurmuştu. Aries’e göre bu dönemden önce insanlar çocukların yetişkinlerden farklı olduğunu düşünmüyordu. Sadece daha küçüktüler. Çocuklar ilk fırsatta ekonomi ve üretim alanına dahil oldukları için, sırf belli bir yaşın altında olmaları sebebiyle farklı bir muameleye ihtiyaçları olduğu düşünülmüyordu. Aries’e göre çocukluk hiçbir zaman yetişkinlikten günümüzdeki kadar ayrı olmamıştı. Günümüzde çocukları yetişkinlerden ayıran özellikleri düşünün:
15. Bölüm: Aile ve Yaşam Seyri
-Yasal olarak çocuklar oy kullanamaz, sözleşme imzalayamaz, kendi adına sorumluluk alamaz. Bunlar yetişkinlerin sahip olduğu haklardır. -Çocuklar ücretli işlerde çalışamaz ve okula gitmek zorundadır. -Çocuklar korunmasız ve masum olarak görülür. Dünyanın tehlikelerinden korunmaya gereksinimleri vardır. Birkaç yüzyıl öncesine kadar, çocukların çoğu okula gitmezdi, tarım işlerinde ailelerine destek olmaları gerekirdi ve okulda öğretilenler lüks olarak görülürdü. Masumiyetlerine gelince, Amerika’ya yerleşen Püritenler dahil pek çok insan çocukların temelde günahkar olduğuna ve katı disiplinle büyütülmeleri gerektiğine inanırdı. Günümüzde pek çok ülkede çocuklar ebeveynlerinin veya bakıcılarının kendilerini istismar etmesi veya aşırı çalıştırması durumunda yasal koruma talebi hakkına sahiptir. Ayrıca eğitim ve aile ortamlarında söz haklarının olması, giderek bir norm haline gelmektedir.
Bu Bölümün İçeriği:
-Yaş kavramının toplum tarafından inşa edildiğini anlamak -Hayatın seyri
Bu değişimin nedeni modern toplumun ortaya çıkışına yol açan sarsıcı sosyal değişimlerdir.
-Geçmiş ve günümüz aile hayatına bakış
Bir toplumun gelişip sanayileşmesi ve kentleşmesi “demografik dönüşüm”e neden olur. Bu noktada ölüm oranları ve doğum oranları inanılmaz bir düşüş gösterir. Daha az insan doğar ve daha uzun süre yaşarlar. Bu durum ABD’de ve Avrupa’da 100-200 yıl önce gerçekleşmiştir.
Bu bölümde yaşam seyrinin sosyal olarak nasıl inşa edildiği ele alınmaktadır. Yaş kavramının toplumsal inşası, nüfus bilimcilerin yaşam seyrini nasıl ele aldığı, sosyologların sağlık hizmetleri araştırmaları ve aile hayatının zaman içindeki değişimlerine yer verilmektedir.
Demografik dönüşüm sonrasında çocuk sayısı az olacağı için ve yüksek teknolojili, sanayileşmiş bir toplumda yaşamaları nedeniyle, üretken hale gelebilmek üzere çocuklar uzun yıllar okula gitmek zorundadır. Yani uzun yıllar ailelerinin desteğine ihtiyaç duyarlar.
Yaş Kavramının Sosyal Olarak İnşası
Bu yüzden günümüzde çocuklar daha fazla eğitim, daha fazla para ve daha fazla ilginin odağındadır. Bu yeni birşeydir ve çocukluğun günümüzde, birkaç yüzyıl öncekinden farklı olmasının temel nedenidir.
-Hayat boyunca sağlık
Yaş sosyal olarak yapılandırılır. Her yerde vücudun temel yaşam döngüsü herkes için aynıdır. Bununla birlikte, yaşın sosyal olarak yapılandırılması, hayatın hangi evresinde hangi davranışların gerekli ve uygun olduğu hakkındaki fikirler yere ve zamana göre değişir. Bu kısımda, çocukluk ve yaşlılık dönemine dair görüşlerin nasıl değiştiği ve değişmekte olduğu ile ilgili açıklamalar yer almaktadır.
Çocukluk Döneminin “İcadı” 192
Peki bugünün çocukları şımarık mı? Eğer şımarık olmak kendilerine bakan yetişkinlerin üzerlerine titremesi demekse, o halde bu bir bakış meselesi. Eğer şımarık olmak eğitimin güvenceye alınması ve zorla çalıştırılmaktan korunmak demekse, evet, çok şımarıklar. 193
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
İPUCU
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME yaşamın yer almasını mümkün kılmaktadır.
19. yüzyılda, ölen çocukların, hayatta kalmış olmaları halinde temin edecekleri gelirin telafisi amacıyla, aileler çocuklarının hayatını sigortalamaya teşvik ediliyordu. Günümüzde ise tam tersine ABD’de orta sınıf bir ailede çocuk eğitiminin ve yetiştirilmesinin maliyeti 250.000 doları geçebilmektedir. Duygusal açıdan çocuklar bir “kazanç” olarak görülebilir, finansal açıdan ise kesinlikle değiller!
Baba, Arabayı Alabilir miyim?
Jane Austen’in Aşk ve Gurur kitabını okumuş herkes 20. yüzyıl öncesinde flört işlerinin nasıl yürüdüğüne dair biraz fikre sahiptir. Çiftler toplantılarda tanışır ve uygun görülürse nişanlanırlardı. Ergenlik döneminizde yaptıklarınız ebeveynlerinizi şaşırtabilir fakat büyük büyük büyük ebeveynlerinizi ise kesinlikle utançtan yerin dibine batırırdı. Hala yeniyetme gençlerin seks yapması konusunda tartışmalar mevcutsa da, gençlerin arkadaşlarla veya başbaşa karşı cinsle takılmasının ve biraz öpüşmesinin uygun olduğu konusunda herkes hemfikir. Modern ergenlik dönemi 20. yüzyıl başlarında, lise eğitiminin yaygınlaşması ve teknolojinin gençlere hareket imkanı tanıması ile doğdu. O dönemden bu yana, ergenlik dönemi ömrün daha fazla kısmını kaplayan biçimde genişlemektedir. 12 yaşındakiler 16 yaşında gibi davranmaktadır. Bunun en önemli nedeni lisans ve lisansüstü eğitime katılımdaki artıştır. Pek çok insan eğitim hayatlarını 20’li hatta 30’lu yaşlarda tamamlamaktadır.
Yeniden 18 Yaşında: Yeni İhtiyarlar
Son yıllarda hayatın daha ileri dönemleri de hızla değişmektedir. İleri yaştaki insanlar liderlik ve akıl hocalığı yaparak, ve gençlere destek olarak her zaman toplumun önemli bir parçası olmuştur. Geçen yüzyıldaki değişimler yaşlıların hayatlarını da dönüştürmüştür. Yaşam süresi uzamış ve tıptaki gelişmeler yaşlıların yaşam kalitesini arttırmıştır. Orta yaşı geçenlerin yaşadığı diğer sosyal değişimler: -Ekonomik değişimler: Yaşlılar için hem kolaylıklar hem de zorluklar getirmiştir. Bir yandan, deneyime ve bilgiye dayalı işlerin sayısı artmışken, diğer yandan ise ekonomik kargaşa, iş başvurularında giderek daha fazla sayıda yaşlıyı iş hayatının dışına atmaktadır. -Çocuk sahibi olma ile ilgili değişiklikler: İnsanlar giderek daha ileri yaşlarda çocuk sahibi olmaktadır. Yani 60 yaşına ulaşan insanlar sıklıkla üniversite eğitimi alan çocuklarına destek olmaktadır. Ayrıca, ebeveynlerin her ikisinin çalışması nedeniyle geçmişe oranla günümüzde yaşlıların torunlarına bakması daha gerekli hale gelmiştir.
Tüm bunlar biraraya geldiğinde günümüzde yaşlıların hayatı iş, aile sorumlulukları, aşk ve dinlenme karışımı bir deneyime dönüşmekte ve ergenlik dönemindekilerin yaptıkları ile benzerlik göstermektedir. Hatta artan sayıda yaşlı nüfus okula geri dönerek üniversiteli olmaktadır. Günümüzde yaşlıların hayatı oldukça heyecan verici ve tatminkardır. 50 yaş üstü insanlar interneti kısa sürede öğrenmiş durumdadır ve sosyal ağlarda ve diğer internet topluluklarında büyük oranda yer almaktadır. Yine de yaşlılar günümüze özgü çeşitli stres etkenleriyle de karşı karşıyadır. Ailelerin küçük olması ve ekonomik zorluklar nedeniyle, destek açısından çocuklarına bel bağlamaları mümkün olmamaktadır. Böylece istemeseler bile hayatlarının aktif olması gerekmektedir çünkü gelire ihtiyaçları vardır. 70 yaşında işe gitmeniz harika olabilir, ancak bunu mecburen yapmak hiç öyle değildir.
UNUTMAYIN
Sosyal bilimciler önümüzdeki birkaç onyıllık sürede 65 ve üstü yaştaki insanların sayısının genel nüfus içindeki oranının artacağını tahmin etmektedir.
Hayatın Doğal Akışı
Sosyolojik açıdan hayatın seyrini anlamak sadece bu süreçte ne olduğunu anlamak değildir, ne zaman olduğunu anlamaktır. Bu kısımda sosyologların, nüfus bilimcilerin ve diğer sosyal bilimcilerin, yaşam seyrindeki dönüşümlerin kapsamını ve zamanlamasını nasıl araştırdığı hakkında açıklamalar yer almaktadır.
Demografi ve Hayatın Dönüm Noktaları
Demografi nüfusun özelliklerinin, yani farklı insan gruplarına ait nüfusun zaman içinde nasıl büyüdüğü, küçüldüğü ve hareket ettiğinin araştırılmasıdır. Televizyona ilginiz varsa, izlenme oranları ile ilgili terimleri duymuş olmalısınız. Televizyon yapımcıları bu bilgileri reklamverenlere bildirir. Reklamverenlerin bilmek istediği türde bilgilerden bazıları; -Bir programı kaç kişi izliyor? -Nerede yaşıyorlar? -Kaç yaşındadırlar? -İzleyiciler kadın mı yoksa erkek mi? -İzleyiciler evli mi yoksa bekar mı? -Ne kadar para kazanıyorlar? Ürünlerin hedef kitlesi açısından bu bilgiler önemlidir.
-İlişkilerdeki değişim: Boşanma oranlarındaki artış ve üreme teknolojisi (Viagra), ileri yaşlardaki insanların hayatında giderek daha fazla şekilde flört ve aktif cinsel
Demografik bilgiler pek çok diğer organizasyon için de gereklidir. Devlet yönetimlerinin bir eyalette kaç temsilci görevlendirileceğini, kütüphanelerin ve posta kutu-
194
195
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
larının nereye konumlandırılacağını bilmesi gereklidir. Şirketlerin elektronik eşya mağazalarının, fırınların ve kreşlerin nereye açılacağını bilmeye ihtiyacı vardır. Kar amacı gütmeyen kurumlar örneğin bekar anneleri desteklemek amacıyla çalışmalarını nereye yoğunlaştıracağını bilmeye ihtiyaç duyar. Nüfus bilimciler ve sosyologlar demografiyle ve özellikle de hayatın dönüm noktaları ile ilgilenmektedir. Bu dönüm noktaları insanların, hayatın bir aşamasından bir başka aşamasına geçiş yaptıkları noktalardır. Bu dönüşümlerin bazıları aşamalı (örneğin yaşlanmak) olsa da çoğu ani değişikliklerdir. Olacakları önceden belli olsa da, ortaya çıkışları anlıktır. Örneğin
4. Bölümde açıkladığım gibi örneklemin küçük olması, anket yaptığınız grup araştırmak istediğiniz nüfusu temsil ettiği sürece, verilerin yanlış olduğu anlamına gelmez.
-Doğum
Hayat Döngüsünün Farklı Biçimleri
Ortalama Amerikan erkeği 18 yaşında liseden mezun olmakta, 22 yaşında ailesinin yanından ayrılmakta, 27 yaşında evlenmekte ve 32 yaşında ilk kez çocuk sahibi olmaktadır. Bunlar tanıdığınız herhangi bir Amerikalı erkeğe uyuyor mu? Uyması veya uymaması olasılık dahilinde. Bu bilgiler binlerce erkeğe ait verilerden hesaplanan ortalamalardır, fakat Amerikan erkeklerinin herbiri kendi yaşam seyrini takip eder. Peki öyleyse bu ortalamalar birşey ifade ediyor mu? Bu ortalamalar Amerikan toplumundaki normatif yaşam seyrini ifade etmektedir. Amerikalılar bu ortalamaları bilmektedir ve erkekler de bu dönüm noktalarına daha erken veya daha geç ulaşmalarının olağandışı olduğunun farkındadır.
-Mezuniyet -İşe başlamak -Flört ve cinsel hayatın başlaması -Ailenin yanından ayrılmak -Çocuk sahibi olmak -Bir partnerle birlikte yaşamaya başlamak -Evlilik -Boşanma
Tabi ki “Amerikalı erkekler” son derece büyük bir gruptur. Bu grubun içinde başka pek çok grup yer almaktadır. Philadelphia’daki çalışan beyaz sınıf, Miami’deki Latin mimarlar, Oregon’daki siyah diş hekimleri ve California’daki Asyalı çiftçiler. Bu grupların her birinin kendi ortalamaları vardır, ve çeşitli nedenlerden ötürü hepsi de farklıdır. Sosyologlar ve nüfus bilimcileri hayat seyrindeki dönüm noktalarının farklı insan grupları arasında nasıl ve neden farklılık gösterdiğini çözmek için çaba harcamaktadır. Aşağıdaki sorular buna yönelik olarak sorulabilir: -Neden ebeveynleri üniversite mezunu olan insanlar olmayanlara kıyasla daha ileri yaşlarda finansal açıdan özgür hale geliyor?
-Ölüm Bunlarla ilgili verileri toplamak zor bir iştir. Bazıları arşivlerde yer alsa da, diğerlerinin anketlerle veya diğer yöntemlerle toplanması gerekir. Bu dönüm noktaları insanların faaliyetlerinde ve hedeflerinde büyük değişimlere neden olur. Toplulukların nasıl işlediğini ve nasıl değiştiğini anlamak için doğru demografik verilere sahip olmak çok değerlidir. Saymak ve Yeniden Saymak Birisi size “Boise şehrinin nüfusu 205.314’tür” veya “Oscar törenini 700 milyon kişi izledi” dediğinde bunu nereden bildiklerini hiç merak ettiniz mi? Demografik veriler, hiçbiri mükemmel olmayan çeşitli yollarla toplanır. ABD nüfus bürosu her bir Amerikan vatandaşına form doldurtmayı hedeflese de, bu hedefe ulaşmak imkansızdır. Ayrıntılı demografik veriler sağlayan formlar hanehalkının sadece yüzde 16’sına gönderilmektedir. Bu durum verilerin yetersiz olduğu anlamına gelmez. Ancak hata payının büyük olduğu anlamına gelir. Özel şirketler tarafından yapılan anketlerde ise hataya daha da fazla yer vardır. Sosyologların sıklıkla kullandığı anketlerde, katılımcıların sayısı üst sınırda yüzbinleri alt sınırda ise yüzleri bulmaktadır. Sosyolojik araştırmaların çoğunluğu kaynağını verilerin halka açık olduğu birkaç büyük anketten almaktadır. Çok az sayıda sosyolog binlerce katılımcı ile anket yapılabilecek kaynaklara sahiptir.
196
-Neden kadınlar erkeklerden daha genç yaşta evleniyor? -Neden boşanma oranları ırklar ve etnisiteler arasında farklılık gösteriyor? -Neden küçük kasabalar büyük şehirlere kıyasla yaşlılarla doludur? Cevapların ne olabileceğini düşünmeye başlamakla, hayat seyrindeki dönüm noktalarının toplumun diğer özellikleriyle nasıl derinden bağlantılı olduğunu anlayabilirsiniz. Örneğin ortalama evlenme yaşı eğitim, flört adetleri, ekonomi ve yasalar gibi çeşitli faktörlerle bağlantılıdır. Hayat seyrindeki dönüm noktalarının sıralaması ve zamanlaması sosyal gruplarda farklılık gösterdiği için, farklı yerlerde, farklı toplumlarda ve farklı zamanlarda da farklılık göstermektedir. Sosyologları ve nüfus bilimcileri meşgul eden bir başka görev ise, bu dönüşümlerin neden zaman içinde değişiklik gösterdiğini ortaya çıkarmaktır. Günümüzde insanlar yakın geçmişe göre daha ileri yaşta evlenmektedir. 1883 yılından bu yana, hayatın şekli değişmiştir ve değişmeye devam edecektir.
UNUTMAYIN
Hayatın dönüm noktalarının niteliği de zaman içinde değişmektedir. Örneğin emeklilik kısa süre öncesine kadar çok önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilirdi. 197
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
İnsanlar çalışma hayatını bırakır ve hayatlarının geri kalanını seçtikleri uğraşlarla geçirirlerdi. Günümüzde bu dönüm noktası ortadan kaybolmaktadır.
Değişen faktörlerden biri teknolojidir. Günümüzde tıp uzmanları eksik dişlerin yerine yenilerini koyabilmekte, kansere yönelik tüm vücut taraması yapabilmekte ve birkaç onyıl öncesinde mümkün olmayan diğer binlerce tedaviyi uygulayabilmektedir.
Daha fazla insan tüm hayatı boyunca çalışmakta, çalıştıkları şirketleri ve hatta meslek alanlarını değiştirmektedir. Tek firmadan veya tek meslekten resmi olarak “emekli” olan insanların sayısı azalmaktadır. Diğer taraftan ise, çiftlerin birlikte yaşaması giderek yaygınlaşmakta olan yeni bir dönüm noktası olarak ortaya çıkmıştır. Eskiden çiftlerin evlenmeksizin birarada yaşaması istisnai bir durumdu. Bugün birlikte yaşama gitgide daha çok kabul görmektedir.
Sağlık Hizmetleri ve Toplum
Sağlık, hayatınızdaki temel konudur. Ayrıca ailenizi de ilgilendirir: sağlığınız işinizi, hareket imkanınızı, yaşam sürenizi etkileyebilir. Sosyologlar sağlığın farklı insanlar için farklı anlamlara gelebildiğini ve sağlık hizmetlerinin temininin hem bireyler hem de toplum için zor kararlar alma meselesi olduğunu bulmuşlardır. Bu kısımda bunun nedenlerine yer verilmiştir.
Neyin Sağlıklı Olduğuna Karar Vermek
Sağlığın toplum tarafından tarif edilen birşey olduğunu düşünmek saçma gelebilir. Ancak “sağlıklı” olup olmadığınız sorulduğunda, bu soruyu çeşitli şekillerde cevaplamanız mümkündür ve böyle yaparak toplumunuzda normalde neyin sağlıklı olarak kabul edildiğini de göz önüne alırsınız. Soruyu daha da karmaşık hale getirerek herhangi bir sağlık sorunu için tedaviye ihtiyacınız olup olmadığını sorarsam, cevabınız sizin ve ailenizin ulaşabildiği tedavi seçeneklerine dayalı olarak değişiklik gösterecektir. Tıbbi tedavi arayışındaki insanlarla ilgili şu örnekler üzerinde düşünün: -69 yaşında bir kadın yumurtalık kanseridir ve kemoterapi görmek için kocasıyla birlikte bir kliniğe gider. -41 yaşında bir adamın, ilişkisinin sona ermesinden bu yana yaşadığı duygusal sorunları konuşmak için bir danışmanla randevusu vardır. -Yeni bir ilişkiye başladıktan sonra, 26 yaşındaki bir kadın doğum kontrol hapları için reçete talep etmek üzere jinekoloğunu ziyaret eder. -12 yaşında bir erkek çocuğu kaykay yaparken köprücük kemiğini kırmıştır ve annesi onu kemiğin alçıya alınması için acil servise götürür.
Sağlıkla ilgili, değişiklik gösteren bir diğer faktör, toplumun ve ailenin sağlık tanımına hangi yaşam tarzının ve bedensel durumun karşılık geldiğidir. Bel çevresinin veya başka yerin belirgin şekilde yağlı olması önceleri pek çok toplumda sağlıklı kabul edilirken, günümüzde çoğu toplumda ince olmak tercih edilmektedir. Bu durum aşağıdaki değişimlerin sonucudur: -Bilgi: Günümüzde tıp uzmanları obez olmanın kalp yetmezliği ve diğer sorunların riskini arttırdığını kabul etmektedir. -Malzeme faktörü: Tarım, nakliye ve gıda işleme teknolojisindeki değişimlerden ötürü, sebzelerden oluşan sağlıklı öğünler, besini az abur cubur yiyeceklerden daha pahalıdır. Bu nedenle, ince olmak varlıklı olmanın bir göstergesidir. -Kültür: Medya ve sosyal ağlardaki önemli fikir önderleri, ince olmanın çekici olduğu fikrini yaymaktadır. Ruh sağlığı da yaklaşımların toplumdan topluma değişiklik gösterdiği bir konudur. Şizofreni gibi durumlar bazı toplumlarda tehlikeli veya sağlıksız olarak değerlendirilirken, bazılarında özel veya kutsal bir durum olarak kabul edilebilmektedir. Kısacası, bir toplumdan diğerine, depresyon, dikkat eksikliği bozukluğu, öğrenme güçlüklerine yönelik tedavilerin gerekli olup olmadığına dair fikirler değişiklik gösterebilmektedir. Aynı toplumda bile farlı görüşlere rastlamak mümkündür.
UNUTMAYIN
Aileler önleyici tıp, acil tıp, geleneksel veya holistik tıp seçenekleriyle ilgili kararlar alırken, içinde bulundukları toplumun görüşlerinden etkilenir. Bu zorluklarla devlet yönetimleri de karşı karşıyadır, kaynakların sağlık hizmetleri için nerede, nasıl ve ne zaman dağıtılacağıan karar vermeleri gerekir.
DEHB Sosyal Olarak mı Yapılandırılıyor?
Yıllarca süren tartışmaların ardından, psikologlar dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) olarak adlandırılan bir bozukluğun tanımına ulaştılar. DEHB’ye yönelik yaygın tedaviler arasında Ritalin gibi ilaçlar da bulunuyor. Ritalin dikkat süresini, konsantrasyonu ve öz denetimi arttırıyor.
-37 yaşında bir kadın doğum yaptığından beri sırt ağrıları çekmektedir ve acısını gidermek için akupunktur tedavisi görür.
DEHB teşhisi son yıllarda özellikle çocuklarda, artan sıklıkta konmaktadır ve ebeveynler ve eğitimciler arasında tartışma konusu haline gelmiştir. Bazılarına göre teşhis konulan çocuklar sadece alışılmışın dışında hareketli olup, onlara ilaç tedavisi uygulamak sakinleştirici vermekle eşdeğerdir. Bazıları da (hem çocuklar hem de yetişkinler) ilaç kullanmanın işlerini yapabilmelerini sağladığını ve yaşamlarını olumlu etkilediğini keşfetmiştir.
Bunların tümü meşru sağlık sorunlarıdır, fakat farklı yerlerde ve farklı zamanlarda farklı şekillerde tedavi edilebilirler. “Sağlıklı” olanın tanımı neden zamana ve yere göre farklılık göstermektedir?
Pek çok insan Amerikan Psikologlar Derneği gibi mesleki kuruluşların genellikle güvenilir olduğunu ve bir bozukluğun “gerçek” olduğuna karar verdiklerinde, haklı olduklarını varsaymanın en iyisi olduğunu kabul etmektedir.
198
199
-52 yaşında bir adam kanal tedavisi için diş hekimine gider.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Sağlığın ve hastalığın tanımı her zaman değişiklik göstermiştir. Yapılabilecek en iyi şey ise, hem tıpta ve hem de sosyolojide, en güvenilir verileri bulmak ve onları en iyi şekilde yorumlamaktır.
Bütün sosyologların hemfikir olduğu şey ise sağlık hizmetleri organizasyonlarının tam anlamıyla “organizasyon” olması ve hepsinin bütün diğer karmaşık organizasyonlar gibi davranmasıdır. 12. bölümde açıklamış olduğum gibi, organizasyon sadece işin yapılması demek değildir. Organizasyondaki insanların ve organizasyonun çevresiyle olan bağlantılarının yönetilmesi anlamına da gelir. Bu durum, bir kahve dükkanı için geçerli olduğu kadar, hastaneler ve klinikler için de geçerlidir.
Şimdilik en geçerli deliller, herkes için olmasa da, ilaç tedavisinin DEHB’ye sahip olanlar için büyük ölçüde yardımcı olabildiği fikrini vermektedir.
Sağlık Hizmetlerinin Düzenlenmesi ve Dağıtılması
Sağlık temel anlamda çok önemli olduğu için, her zaman toplumlarda sağlık hizmetlerinin nasıl düzenleneceği ve dağıtımının nasıl yapılacağına dair tartışmalar olagelmiştir. Herkes kendisi ve sevdikleri için en iyi sağlık hizmetini almak ister, ancak en iyi sağlık hizmeti son derece pahalıdır. Devlet yönetimleri ve sağlık hizmeti kurumları tüm yurttaşlar için yeterli sağlık hizmeti sağlamanın peşindedir. Fakat her birey mevcut tıbbi tedavilerin tümüne sınırsız erişime sahip olsaydı, bunun maliyeti son derece fazla olurdu. Eğer sağlık harcamaları nedeniyle bütçenizin zorlandığı durumlar olduysa, devletin yüzyüze olduğu güçlükleri de anlayabilirsiniz. Bir şekilde her toplum çeşitli tedavilerin nasıl ve ne zaman temin edileceğini ve ödemelerin nasıl yapılacağını belirlemelidir. Sosyologlar hem geliştirilmesine katkı sağlamak için, hem de tıbbi kurumların ilgi çekici sosyal kurumlar olması nedeniyle, sağlık hizmetleri konusunda çalışmaktadır. Bir sosyoloğun sağlık kurumuna bakış açısı, eğiliminin Durkheimcı veya Marksist olma durumuna göre değişir. -Bir işlevselci kimin “hasta” olduğunu ve nasıl tedavi edileceğini tanımlayan bütün normları dikkate alacaktır. Parsons “hasta”nın toplumdaki belli bir rol olduğuna inanıyordu, bu rol farklı büyüklükteki ve farklı gelişim aşamalarındaki toplumlarda farklılık göstermekteydi. Toplum çok sayıda insanı hasta olarak tanımlarsa, yeterince iş yapılamaz ve sağlık hizmetlerine de çok para harcanır. Eğer toplum çok az sayıdaki insanı hasta olarak tanımlarsa ve temel sağlık ihtiyaçlarını karşılamada başarısız olursa, uzun vadede sıkıntı çekecektir.
Tıbbi meslekler, özellikle de hekimlik, son derece kurumsallaşmıştır. Doktor veya hemşire olmak için çok uzun süreli eğitim görmek gerekir. Bu mesleklerin üyeleri çeşitli uygulama ve prosedürlerle uğraşır. Geleneksel uygulamaların bazıları mantıklıdır, bazıları ise bırakılması gereken kötü alışkanlıklardır.Örneğin stajyer doktorlar eğitimleri sırasında çoğunlukla 24 saatin üzerindeki vardiyalarla çalışır ve bunun sonrasında yorgun düşer. Kanıtlara göre, hata yapmaya daha yatkın hale gelir. Fakat mevcut sistem uzun süredir varolan bir gelenektir ve değişime direnç göstermektedir. Doktorlar tıbbi oluşumlardaki otoritelerdir. Ancak hemşireler hastalarla olan yakın ilişkilerinin kendilerine değerli bir bakış açısı sağladığını ve doktorların, kendileri uzman oldukları için, bunu önemsemediğini savunuyor. Tıbbi meslek sahipleri de diğer herkes kadar kendi inançlarıyla çelişen kanıtlara inanmakta tereddüt edebilir. Bir doktor hızlı bir değerlendirmeye veya önsezilerine göre bir hastaya teşhis koyabilir ve daha sonradan, ilk teşhisinde yanılmış olabileceğini ortaya koyan kanıtları farketme veya kabul etme konusunda yavaş hareket edebilir.
ÖNEMLİ
Tıbbi meslek sahipleri insandır ve tıbbi organizasyonlar da insana yönelik kurumlardır. Sizin ve ailenizin sağlığının, şirketinizle veya okulunuzla aynı türden hatalar yapan bir kurumun ellerinde olduğunu düşünmek korkunç gelebilir, fakat gerçek durum budur. Sadece bunu kabul ederek sosyologlar ve diğerleri tıbbi kurumları daha güvenli, daha etkili ve daha verimli hale getirmek üzere çalışabilir.
-Bir Marksist tarafların sağlık hizmetlerinde farklı çıkarları olduğuna dikkati çekecektir. Tedarikçiler ve sigorta şirketleri kendilerine cömertçe ödeme yapılması koşuluyla, mümkün olduğunca çok hizmet temin etmek ister, fakat hastalar düşük maliyetli veya bedelsiz hizmet talep eder. Devletin ikisi arasında hakemlik etmesi mümkünse de, zenginlerin kontrolünde olma olasılığı fazladır, bu yüzden zenginlere iltimas edecektir.
Geçmişte ve Günümüzde Aileler
Günümüz sosyologları bu iki kampın hiçbirisine denk düşmemekte, Weber’e yakın şekilde düşünmektedir: yani, farklı grupların ve bireylerin gerçek maddi çıkarları olabilir, fakat aralarındaki çatışmalar, temel kuralların kültürel normlarla belirlendiği bir alanda gerçekleşir. Örneğin hastaneler veya sigorta şirketleri çocuklara yönelik hayat kurtarma hizmetlerini reddetmeleri durumunda, kendilerini kuşatma altında bulacaklarını bilir. Çünkü, eğer kurtarmak için yapılabilecek herhangi birşey varsa, insanları bir çocuğun ölmesine izin vermekten caydıran güçlü bir sosyal norm mevcuttur.
Bir Zamanlar Hiç Öyle Olmadık
200
Aileler pek çok insanın hayatının merkezinde yer alır ve insanlık halini anlamak isteyenler için sonsuz derecede ilgi çekicidir. Hiçbir sosyolog size ailenizin nasıl işlediğini söyleyemez fakat sosyoloji ailenizi etkileyen sosyal faktörleri anlamanıza yardım edebilir. Bu kısımda ailenin tarihi ve sosyal bilimcilerin günümüz aileleri hakkındaki bilgilerine yer verilmiştir. 1950’li yıllarda Dick ve Jane adlı çocuk kitabı serisinde takım elbiseli bir baba (evi geçindiren kişi iması), önlüklü bir anne (ev hanımı iması), bir erkek çocuk, bir kız çocuk ve bir köpek vardı. Bu tablo aile denince insanların aklına gelen bir görüntü haline gelmişti. Ancak bu tablo günümüzde pek çok aileyi yansıtmamaktadır, hatta o dönemlerdeki çoğu ailenin bile temsilcisi değildir. Pek çok insanın hala ideal aile yaşamı dönemi olarak gözünde büyüttüğü 1950’li yıllar, kendine özgü bir dönemdi. Erkekler 2. Dünya Savaşı sonrası eve dönmekte ve aile kurmaktaydı. O dönemler 201
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
refah yıllarıydı ve hem sosyal normlar hem de devlet, banliyölerde yeni konutların yapılmasını teşvik etmekteydi. O dönemden bugüne, aile hayatında belirgin değişimler gerçekleşmiştir. Daha fazla sayıda ailede evin geçimini iki kişi sağlarken, evlilik dışı doğan çocuk sayısı artmıştır. Bu değişimler bazen “aile değerleri”ndeki bir gerileme olarak tanımlanmaktadır.
olduğundan bahsetmektedir. 1950’lerden bu yana boşanma oranları pek çok ülkede artmış ve yüzde 40 seviyesinde durağanlık göstermiştir ve uzun yıllardır da sabittir. Ve evlilikler büyük oranlarda gerçekleşmeye devam etmektedir. Aslında, orta yaştaki ve daha ileri yaştaki hiç evlenmemiş (veya boşanmış) kadınların evlenmesi geçmişe göre artık daha yaygındır. Coontz ve diğer aile tarihçileri 1950’lerin alışılmadık bir dönem olduğuna dikkat çekmektedir. Bunun nedeninin insanların değerlerinden ziyade ekonomi ve savaş sonrası politikaları olması daha muhtemeldir. O yıllardaki boşanma oranlarının azlığı geçici bir durum olup, ABD’de boşanma oranı 1860’lardan beri artıştadır. Aile hayatında 1960’larda başladığı düşünülen değişimler aslında bir yüzyıl önce, Sanayi Devrimi’nde başlamıştır. Aile hayatı değişmektedir. “Mükemmel aile” diye birşey olmadığı gibi aile hayatına dair mükemmel bir norm da mevcut değildir. İyi ya da kötü, her aile farklıdır.
UNUTMAYIN
En iyi aile yapısının hangisi olduğu hakkında bir fikriniz olabilir, ve o yapıyı savunan devlet politikalarını savunabilirsiniz, ancak “aile değerleri” gibi ifadeler kullanırken dikkatli olun. Pek çok farklı tipte aile olduğu gibi, sizin aile değerleriniz de komşunuz ile benzer olamayabilir. 5. bölümde açıkladığım gibi kültürel değişim ve yapısal değişim biraradadır ve neyin neye yol açtığını anlamak zor olabilir. Aile hayatı ile ilgili kültürel ideallerde önemli değişimler gerçekleşmiştir. Boşanma, tek ebeveynin çocuk büyütmesi ve evli olmayan partnerler eskiye göre yaygın şekilde kabul görür olmuştur. Bu değişimi iyi veya kötü olarak yorumlamanızın ötesinde, bazı gerçek yapısal değişimlerin gerçekleşmiş olduğunun farkında olmak önem taşımaktadır. Savaş sonrası dönemden bu yana temel sosyal koşullardaki değişimler: -Günümüzde ekonomi daha çalkantılıdır ve bir bireyin yıllarca ailesini desteklemesi için gereken bir işi garantilemesi çok zorlaşmıştır. Ailede iki kişinin çalışması bir zorunluluktur. -Bazılarını aynı cinsiyetten çiftlerin teşvik ettiği, yasalardaki ve şirket politikalarındaki gelişmeler, evli olmayan çiftlerin sigorta teminatı, ortak çocuk vesayeti gibi uygulamalardan yararlanabilmesini kolay hale getirmiştir. (Yine de, bu imkanlara ulaşmak evli çiftlere kıyasla evli olmayan çiftler için çok daha zordur.) -Sosyologlar hala ayrımcılığın olduğunu gözlemlese de, eğitim ve iş oluşumlarında kadınlara karşı açık veya örtük ayrımcılıkta düşüş olmuş, kadınların erkeklerle aynı koşullarda meslek edinmesi kolaylaşmıştır. Günümüzde, kadınlar geçmişe göre daha fazla para kazanabildiği için, çocuk büyütmek amacıyla bir kadının işini bırakmasının ekonomik sonuçları 1950’li yıllara oranla daha belirgin olmaktadır. -Gebelik önlemeye yönelik teknolojideki gelişmeler (özellikle doğum kontrol haplarının geliştirilmesi ve yasallaşması), çocuk sahibi olmadan cinsel olarak aktif olma seçeneği sunmuştur. Bu kişisel bir tercihtir, ancak eskiden cinsel aktivitelerin gebelikle sonuçlanması ihtimali fazlaydı (kürtaj yasadışı ve tehlikeliydi). Bu nedenle insanlar çok farklı bir olasılıklar evreninde evlilik ve aile ile ilgili kararlar almaktaydı. Kısacası, aile hayatında çeşitli nedenlerle değişimler kesinlikle olmuştur. Bununla birlikte, 1950’ler sanıldığı kadar huzurlu yıllar olmamıştır. Tarihçi Stephanie Coontz The Way We Never Were (Bir Zamanlar Hiç Öyle Olmadık) adlı kitabında insanların 1950’li yıllarda aile hayatının daha güzel olduğu inancına dair nostalji tuzağından bahsetmektedir. Diğer şeylerin yanında, Coontz, otoritelerin eş ve çocuk istismarını görmezden geldiğine değinmekte, o yıllarda bir babanın gelirin büyük kısmını kendi zevkleri için harcamasının olağan görüldüğünden, eşcinsel birlikteliklerin tabu 202
Tek Ebeveyn Olmanın Zorlukları
Tek ebeveyn olmanın pek çok nedeni var. Genellikle boşanma veya ölüm nedeniyle çocukların velayeti eşlerden birine kalır, bazen anne-baba çocuklara bakamadığı için velayeti büyük ebeveynler veya diğer akrabalar alır. Diğer durumlarda, insanlar bekar haldeyken çocuk sahibi olmayı tercih eder, ve tabi ki bazen de kazara olan gebelikler söz konusudur. Tüm bunlar farklı aile koşulları ortaya çıkarsa da, tek ortak noktaları tek ebeveynlerin ekonomik güçlüklerle karşı karşıya olduğudur. Tek ebeveynler genellikle daha az finansal ve kişisel esnekliğe sahiptir. İki ebeveynli ailelere kıyasla, tek ebeveynli ailelerin çocukları daha fazla yoksulluk içinde büyümekte ve bu zor durumun acısını çekmektedir. Büyükannem altıncı çocuğuna hamileyken, büyükbabam kanser nedeniyle öldüğünde, tek ebeveyn olarak kalmış. Yaşadığı küçük kasabada kendisinin alışılmadık durumu nedeniyle huzursuzluk duymuş (aslında damgalanmış gibi hissetmiş). Sonunda diğer yalnız ebeveynleri araştırıp bulmuş. Bir araya gelip birbirlerine destek olmuşlar. Bugün tek ebeveynler büyükannem gibi damgalanmış hissetmeyebilirler, ancak çocuklarına hakettikleri güvenli, mutlu hayatı sağlamak için onların da desteğe ihtiyaçları var.
Bugünün Ailesi
Sosyolojik anlamda aile karşılıklı ekonomik ve sosyal destek için birlikte yaşayan bir insan grubudur. Bu kısımda günümüzde ailelerin yüzyüze olduğu en önemli sorunlardan bazılarına yer verilmiştir.
Evde ve Evin Dışında İş
Ailede işbölümü her zaman bir tartışma konusu olagelmiştir. Son yıllarda iki çalışanlı aileler ev içinde ve dışında yapılması gerekli işlerin etkili ve eşit şekilde paylaşılmasıyla uğraşmaktadır. Sosyolog Arlie Hochschild 1989 tarihli İkinci Vardiya adlı kitabında iki çalışanlı ailelerin sorunlarına temas ediyor: hem anne hem de baba evin dışında tam zamanlı olarak çalışmakta fakat iş sonrasında çocuk bakımı ve ev işleri için “ikinci vardiya”yı anne üstlenmektedir. Hochschild’ın görüştüğü kadınları en çok hayal kırıklığına uğratan ise, kocalarının ev işlerinin eşit paylaşılması gerektiğine inanmaları fakat paylarına düşeni yapmıyor oluşudur. Neyse ki kanıtlar 1989 yılından bu yana babaların evişlerine katılımının arttığını gösteriyor. Bugün çok sayıda baba evle ilgili görevlerde yer almaktadır. İşin çoğunu hala kadınlar yapıyor olsa da, ara kapanmaktadır. Fakat yapılması gereken işlerin kısıtlı sürede bitirilmesi,
203
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
çalışan aileler için oldukça zorlayıcı bir durum. Ekonomik anlamda gücü yeten aileler, çocuk bakımı ve evişleri için, çoğunluğu daha yoksul mahallerlerden ve hatta ülkelerden gelen bakıcılar ve temizlikçiler çalıştırmaktadır. Hochschild kendileri de anne olan çocuk bakıcılarının yaşadığı zorluklardan da bahsetmektedir. Bu durum gelecek yıllarda da bir sorun oluşturmaya devam edecektir.
Yakın geçmişte evlilik dışı çocuk sahibi olanların sayısı artmıştır ve bu artışın büyük kısmının nedeni evlenmiş olmayı önemsemeyen ve aile kurarak birlikte yaşayan çiftlerdir. Bu durum evli olmayan çiftler için yasal zorluklar yaratabilse de, çeşitli sebeplerden ötürü insanlar birlikte yaşama özgürlüklerini kullanmaktadır. Bu çiftlerin arasında yasal olarak evlenmeleri mümkün olmayan milyonlarca eşcinsel çift yer almaktadır.
Bugünün Çocukları
Gelişmiş ülkelerde çocuk sahibi olma oranlarının düşmesine şaşmamak gerek. Çocuklar pahalıdır ve giderek de daha pahalı oluyorlar. Sadece 200 yıl önce çocukların büyük kısmı ailelerinin geçimine katkı sağlardı. Bugün ise çocukların gençlik yıllarına kadar okula gitmesi gerekiyor. Liseden sonra çoğu, üniversiteye ve hatta lisansüstü eğitime devam ediyor. Düşük gelirli ailelerde çocuklar genellikle kardeşlerine bakarak veya aileye gelir sağlayarak ailelerine destek olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde çocukların pek çoğu sadece deneyim kazanmak ve parasını keyfi biçimde harcamak için çalışmaktadır. Bu çocukların ebeveynleri ise tamamen veya kısmi olarak çocuklarını 20’li yaşlarında destekleme durumunda kalmaktadır. Böylece ailelerine uzun süre bağımlı genç yetişkinlerin sayısı giderek artmaktadır ve bu durum aile yapısında büyük bir değişimdir.
Yine de evlilik varlığını sürdürüyor. Özellikle, ileri yaştaki yetişkinlerde ilk kez veya ikinci kez (veya daha fazla kez) evlenme oranları artmaktadır.
Ergenlik dönemi ile ilişkili yarı özerklik durumu hem küçük ve hem de büyük çocuklar için giderek bir norm haline gelmektedir. İnternet gibi teknolojiler ve değişen sosyal normlar nedeniyle, küçük çocuklar daha önce hiç olmadığı kadar çok özerklik sahibidir. Ergenlik yıllarının diğer ucunda ise, genç yetişkinler uzun süre ebeveynlerine bağımlı kalmaktadır. Bu durum aile yapısında büyük bir değişimdir ve aileler hala bunun üstesinden nasıl gelecekleri konusunda uğraş vermektedir.
Bu bölümde açıklanan bütün gelişmeler; ergenlik döneminin uzaması, daha fazla eğitim, geç yaşta evlenme, az sayıda çocuk, ömrün uzaması, ekonomik sıkıntılar, duygusal ve lojistik destek için geniş aileye olan güven anlamına gelmektedir. Büyük ebeveynler torunlarının günlük hayatında, ebeveynler yetişkin çocuklarının hayatında, orta yaşlı olanlar anne-babalarının hayatında daha fazla yer almaktadır. Herkes herkesle mesaj, e-posta, Facebook ve telefon yoluyla 7 gün 24 saat bağlantıdadır.
Büyük Aileye Dönüş
Yüzyıl ortası çekirdek ailesi, kendi evi içinde, daha önceki veya sonraki ailelerden daha bağımsızdır. Tarih boyunca aileler birleşik halde yaşadılar. Yaşlı ebeveynlerin kendi çocuklarıyla yaşaması, evli kardeşlerin aileyle yaşaması, aile için çalışanların onların yanında kalması hep olağan olmuştur. Bir çiftin çocuklarıyla birlikte ayrı yaşaması ve finansal olarak kendi kendine yetmesi ve diğer herşeyi kendi başına yapması fikri oldukça yenidir ve şimdiden çökmektedir.
UNUTMAYIN
Çocuk işgücü yasaları gençlerin yapabileceği işlerin niteliğini ve kapsamını sınırlasa da, gençler normalde iş arayışındadır. Eğitimleri bitmeden, gençler karmaşık beceriler veya eğitim gerektirmeyen işler aramak durumundadır ve bu tür işler ise ekonomi bozulduğunda ilk bozulan işlerdir.
Evlilik
Evlilik kurumu varlığını sürdürüyor. Çok sayıda insan, dünyanın farklı toplumlarında, hala birlikte yaşama kararını herkese açık ilan ediyor, çoğu evleniyor, hatta çoğu birden fazla evleniyor. Bununla birlikte, evliliğin anlamı da değişiyor. Bir zamanlar evlilik herşeyden önce yasal bir düzenlemeydi. Şimdi ise, evliliğin yasal tarafı duygusal tarafına göre ikincil konumdadır. Bir eş, bir bakıma iş ortağıdır, fakat artık eşten ömür boyu devam eden sevgi ve arkadaşlık beklenmektedir. Pek çok çift için sorun çıkmasa da, ilişkiye yüklenen bu ağırlık, duygusal beklentinin artmasına neden olmaktadır ve bu durum da artan boşanma oranlarının nedenlerinden birisidir.
ÖNEMLİ
Evliliğin yasal yönünün günümüzde ikinci derece öneme sahip olması nedeniyle, evlilik tüm dünyada çiftler için daha az gerekli bir bağ olarak görülmektedir.
204
205
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
16. Bölüm: Sosyal Değişimleri Anlamak
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME hakkında değerlendirmeler yer almaktadır.
Toplumlar Neden Değişir?
Sosyal değişimlerle ilgili tartışmalar genellikle Marx, Durkheim ve Weber’in fikirlerinin yeniden değerlendirilmesine neden olur. Bu üç ismin sosyal değişime dair görüşlerini anlamak, sosyologların günümüzde konuyu nasıl ele aldığını anlamak için iyi bir başlangıç noktasıdır.
Marx
Marx her konuda maddi dünyanın ve kaynakların dağılımının önemine vurgu yapmıştır. Marx’a göre farklı sosyal gruplar yiyecek, toprak ve güç için savaştıkça toplumlar değişir. Marx “evre teorisyeni” olarak tanınırdı. Onun düşüncesine göre sosyal değişim aşamalı olarak değil ani biçimde meydana gelir. Bir toplum yüzyıllarca bir evrede kalabilir, sonra kısa süre içinde kendini yeniden düzenler ve sonraki evreye geçer. Ayrıca bu evrelerin ilerleyişi, evrensel ve kaçınılmazdır. Tıpkı insanların bebeklikten yetişkinliğe doğru giden aşamalı geçişleri gibi, bütün toplumlar son evre olan ütopyaya ulaşana kadar belli çatışmalardan geçer ve bütün toplumlar nihayetinde ütopya evresine erişecektir.
UNUTMAYIN
Marx’ın ideal toplumunda, herkes kendi payına düşen sosyal kaynaklara ulaşır ve herkes halkın yararına, üzerine düşen katkıyı sağlar.
Bu Bölümün İçeriği:
-Toplumların neden değiştiğini anlamak -Geleceği tahmin etmek -Sosyolojinin geleceğinin değerlendirilmesi Toplum hakkında ne kadar bilgiye sahip olursanız olun, toplumların nasıl değişeceğini tahmin etmek çok zordur. Örneğin meteorolojiyi ele alırsak, yüzyıllarca süren bilimsel gözlemler ve ellerindeki en ileri teknolojik araçlara rağmen, hava durumunu kesin olarak tahmin etmeleri mümkün değil. Hava durumunu belirleyen kuvvetler çok karmaşıktır ve öngörülemeyen değişimler göstermektedir. Yine de hava durumunu makul bir doğrulukla tahmin etmeleri de mümkündür. Çarşamba günü haberlerde Cuma günü yağmur yağacağı söyleniyorsa, muhtemelen yağacaktır. Benzer şekilde sosyologlar da size örneğin seçimleri kimin kazanacağını söyleyemez fakat doğruluk payı yüksek bir tahmin yapabilirler. Bu bölümde, üç büyük sosyoloğun (Marx, Durkheim ve Weber) sosyal değişimlerle ilgili görüşleri, günümüz toplumlarına dair olası senaryolar ve sosyolojinin geleceği 206
Marx tarihe baktığında bir dizi tarihi evre görmüştü. Her bir evrede toplum sosyal sınıflara ayrılıyordu. Bu sınıfların yapısı zaman içinde değişiyordu. Her evrenin kendine özgü üretim tarzı vardı. Marx’a göre bu üretim tarzlarının hiçbiri mükemmel değildir. Mükemmel bir toplumda, herkes mutlu ve uyumlu şekilde birlikte çalışır ve yiyecek yetiştirir, evler kurar ve yapılması gereken diğer şeyleri yapar. Marx’a göre bu sadece çalışarak elde edilenlerin eşit şekilde paylaşılması ile mümkündür ve hiç gerçekleşmemiştir. Marx’ın tarihsel değişimle ilgili teorisini anlamak için, bir yere bisikletle varmaya çalıştığınızı ve arkadaşlarınızın sırayla bisiklete bindiğini düşünün. Birisi arka tekerlekteki çıkıntıya sıçrarken bir diğeri gidona zıplayabilir, ve biri de belki üst boruya oturmayı deneyebilir. Bir süreliğine ilerlemeye devam edebilirsiniz ve yol boyunca bu durum arkadaşlarınıza güzel gelir, fakat çok geçmeden yorulursunuz ve durmanız gerekir, belki de kaza yaparsınız ve muhtemelen herkes yaralanır. Marx için, her üretim tarzı buna benzer. Bir süreliğine toplumda bir sınıf payına düşenden daha fazla çalışır ve karşılığını daha az alırsa, zaman içinde hınç ve öfke birikir. Sonunda daha fazla dayanamazlar ve isyan ederler. Bu noktada sistem bozulur ve yeniden oluşturulması gerekir. Yeniden oluşturulan sistem (bir sonraki üretim tarzı) bazı yönlerden bir öncekinden daha üstün olacaktır fakat nihayetinde kendisinin de yıkılmasına neden olacak bazı sorunlara da sahip olacaktır. Marx’ın teorisinde dikkati en çok çeken nokta bir sonraki adımın ne olacağıdır: mev207
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME cut üretim tarzı (kapitalizm) komünizme yol açacaktır. Marx’a göre, burjuvanın sömürdüğü proletarya bir gün başkaldıracak ve adaletsiz sistemi devirerek yerine adaletli komünist sistemi getirecektir. Peki bu neden gerçekleşmedi? Bu soruyu cevaplamak Marksistler için kolay değildir. Bütün kusurlarına ve adaletsizliklerine rağmen, Marx’ın zamanından beri kapitalizm tüm dünyaya yayılmaktadır. Peki devrim nerede? Bu sorunun birkaç cevabı var. Bazı Marksistlere göre devrim hala yaklaşmaktadır: eşitsizlik artmaya devam etmektedir ve devrim burjuvanın kurnaz manevralarıyla sadece engellenmiştir. Noam Chomsky ve Ralph Nader gibi düşünürler güç sahibi insanların yoksulları eskisi kadar çok baskıladığına ve sistemin hep olduğu kadar çürümüş olduğuna, ve devrimin gerekli, belki de kaçınılmaz olduğuna inanıyorlar. Diğer bazı Marksistler ise teknolojideki ve ekonomik organizasyondaki önemli değişimlerin zengin ve yoksul arasındaki ayrımı daha az keskin hale getirdiğini ileri sürüyor. Bu ilerlemeler sayesinde herkes Marx dönemine kıyasla daha iyi bir hayat yaşıyor. Teknolojik ve sosyal değişimler büyük bir orta sınıf ortaya çıkardı ve bu durum sürerse Marx’ın beklediği devrim hiç gelmeyebilir, çünkü Marx’ın şahit olduğu koşullar büyük ölçüde değişmiştir.
ÖNEMLİ
Özetle, Marx açısından sosyal değişim çatışma ile ilgilidir. Marx’a göre toplumcu ütopyaya erişildiğinde toplumsal tarih sona ulaşacak çünkü artık sosyal değişimi tetikleyen çatışmalar olmayacaktır.
Durkheim
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME leşme dünyanın her yerindeki insanları birbirine bağlamaktadır. Durkheim sosyal değişimin tüm yönlerinin bu büyük tarihsel değişimlere bağlı olduğuna inanıyordu. Çeşitlilik toplumun güçlü olmasını sağlamaktadır. İnsanlar işbölümü yaptığında daha fazlasını yapabilmektedir. Bir otomobil fabrikasında işçilerin her birinden baştan sona bir araba üretmeleri istenirse, sonuçta daha az sayıda araba üretilecektir. Eğer toplumda herkes aynı işi yapsaydı, o iş tarımcılık veya avcılık olurdu, ve herkes tarih öncesi zamanlara dönerdi. İşbölümü arttıkça, şiddetli sosyal değişimler ortaya çıkmaktadır. Artan işbölümüne uyum sağlamak için toplumun tüm yönleri değişmektedir. -Yasalar vatandaşları belli şeyleri yapmaya zorlamaktan çok, hakların çiğnenmesini engellemeye yönelik hale gelmektedir. -Devlet yönetimleri ve diğer sosyal organizasyonlar daha açık ve demokratik hale gelmektedir. -Vatandaşları, hayli uzmanlaşmış olan işgücüne hazırlayan örgün eğitim artmaktadır. -Din daha hoşgörülü hale gelmektedir. -Sosyal statüler ve roller çok daha esnekleşmektedir. Durkheim bu değişimleri “mekanik dayanışma”dan “organik dayanışma”ya dönüşüm olarak tanımlamıştır. Anlaşılması gereken önemli nokta şudur ki; Durkheim sosyal değişimin artan çeşitlilik ve işlevsel farklılaşma ile tetiklendiğine inanıyordu.
Emile Durkheim sosyal değişimin tahmin edilebilir belli bir ilerleyişi takip ettiği konusunda Marx ile aynı fikirdeydi, ancak bu değişimin yapısı ve nedenleri açısından Marx ile hemfikir değildi.
Marx’ın aksine Durkheim temel olarak sosyal değişimi başlatan şeyin mevcut dünyadan pay almak için rekabet eden gruplar değil, daha iyi bir dünya yaratmak amacıyla yapılan işbirliği olduğuna inanmıştır.
Durkheim’a göre tarihsel değişimleri anlamada temel nokta toplumun büyümekte ve daha karmaşık hale gelmekte olduğudur. Bunun birbiriyle bağlantılı çok sayıda nedeni vardır.
UNUTMAYIN
Onbinlerce yıl boyunca insanlar yiyecek (önceleri avcılık ve toplayıcılık, daha sonraları tarım) ve barınak gibi gereksinimlerini karşılamak amacıyla çok çalışmak zorunda kalmıştı. Herkes bu temel görevlere yardımcı oluyordu ve çeşitliliğe çok az yer vardı. Avcı-toplayıcı toplulukta bir sonraki sefer grubun nerede gezineceği veya hayatın anlamı konusunda kapsamlı ve coşkulu bir tartışma yapmak pek de yapıcı değildir. Herkesin temel işleri yapması gerekiyordu ve herşey bundan ibaretti. Teknoloji geliştikçe yapılan işlerde daha fazla çeşitlilik ihtiyacı ortaya çıktı. Küçük bir tarım topluluğunda ürünlerin yetiştirilmesi, hayvan bakımı ve ticaret işlerinde uzmanlar yer alabiliyordu. Nalbantlara, dülgerlere, esnaflara gereksinim duyuldu. Nihayetinde toplumlar daimi ordular kurdular. Bundan sonra gerçek çeşitlilik başladı. Çiftlikte çalışan adamın hayatı esnafın veya şövalyenin hayatından çok farklıydı.
Boş vaat gibi mi geliyor? Belki. Marx kesinlikle böyle söylerdi. Bununla birlikte, ulusararası bir araştırma grubu küresel çatışmaların geçen yarım yüzyılda azalmış olduğunu göstermiştir. Bu durum içten içe kaynayan ve patlamayı bekleyen büyük bir çatışmanın varolduğu anlamına mı, yoksa barışın yükselişte olduğu anlamına mı gelir? Bunun cevabını sadece zaman söyleyecektir.
Weber
Max Weber, Marx ve Durkheim’dan sonra geldi ve her ikisinin de çalışmalarını iyi bilmekteydi. Kendisi de tarihi araştırmalar yapmıştır ve sosyal değişimle ilgili kendi görüşleri vardır.
Günümüzde insanlar şaşılacak derecedeki çeşitlilikte işlerde çalışmaktadır. Küresel-
Weber, çatışmaların tarihe çoğu zaman damga vurmuş olduğu ve çatışmaların toplumun gideceği yön açısından önemli sonuçlar doğuracağı konusunda Marx ile aynı fikirdeydi. Asıl önemli olanın maddi kavramlar üzerindeki çatışmalar olmadığı, fikirlerin ve değerlerin açlıktan daha güçlü olabileceği konusunda da Durkheim ile aynı görüşteydi. Her iki düşünceyi biraraya getirdiğinde Weber’in vardığı sonuç,
208
209
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Marx’a ve Durkheim’a özgü kaçınılmazlığa sahip olmayan bir tarih teorisiydi. Weber için tarih son sayfasını açtığınız esrarengiz bir roman gibiydi. Hikayenin nasıl bittiğini bilir ancak bu noktaya nasıl geldiğini bilmezsiniz. Son kısım anlam ifade etmeyebilir fakat geriye doğru gidip baştan itibaren okursanız, herşey açığa çıkar. Sosyal değişimi anlamadaki zorluk şudur ki, kitap binlerce yıl uzunluğundadır, derinliğine incelemek için çok fazla bilgi vardır fakat orada bir yerlerde toplumun neden, olduğu gibi olduğuna dair açıklamalar yer almaktadır. Yani Weber, Marx ve Durkheim gibi dağınık geniş kapsamlı bir teoriye sahip değildi.
TEKNİK BİLGİ
Marx ve Durkheim’ın tarih teorileri bazen teleolojik olarak nitelendirilir, yani tarihi kaçınılmaz biçimde belirli bir sona doğru ilerleyen şekilde görmüşlerdir. Weber ise, tarihi değişimlerin nedenleri olduğunu, fakat sonunun önceden belirlenmiş olmadığını, gelecekteki olayların önceden bilinemeyeceğini, sadece tahmin edilebileceğini düşünüyordu. Weber’e göre fikirler ve çıkarlar farklı bir yöne gitseydi olaylar da farklı şekilde meydana gelebilirdi. Düşüncelerine açıklık getirmek için Weber ülkelerden örnekler vermiştir. Çin toplumu Alman toplumu kadar eskidir ancak her iki ülkede olayların nasıl farklı olduğuna bir bakın! Bir Weber taraftarı şöyle söyleyebilir: Her iki ülke giderek daha da birbirine benziyorsa, bu durumun küreselleşme baskılarıyla bir ilgisi olmalı. Eğer iki ülke farklı gezegenlerde olsaydı, bugün olduğundan daha farklı görünebilirlerdi. Weber Batı dünyasının sonunun kapitalizmin “demir kafes”ine nasıl ulaştığı konusunda kendine özgü fikirlere sahipti. Genel olarak, Weber dünyanın bir “rasyonalizasyon” döngüsüne yakalandığına inanıyordu, bu döngüde gelenekler, alışkanlıklar ve yerel kimlikler, kendi yerlerini, sistemleştirmeye, standart hale getirmeye ve planlamaya bırakıyordu. Bu durumun, dünyanın daha adil hale gelmesi ve işlerin daha verimli halledilmesi gibi pek çok avantajı vardır. Ancak, dünyanın daha soğuk ve duygusuz görünmesine de neden olabilir. Mahallesindeki kahve dükkanı Starbucks ile yer değiştirmiş veya, kitap dükkanı, Amazon tarafından işlerinden edilmiş birisi muhtemelen Weber’in ne kastettiğini biraz anlar.
Sırada Ne Var?
Bu kısımda, şu an gerçekleşmekte olan ve tüm dünyada toplumların geleceğinin şekillenmesinde önemli olmaya devam edecek dört önemli gelişme hakkında açıklamalar yer almaktadır. Son olarak, geleceğe bakma yolunda geçmişten öğrenebileceklerimiz ele alınmaktadır.
Küreselleşme
Ulaşımdaki ve iletişimdeki gelişmeler tüm dünyadaki insanları ve yerleri bize yaklaştırmaktadır. Aşağıda, ulaşımdaki gelişmeler, iletişimdeki gelişmeler ve küreselleşmenin sosyal etkileri açıklanmaktadır.
Ulaşım
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME 1873 yılında Jules Verne, 80 Günde Devri Alem kitabını yayınladığında dünyanın çevresini üç aydan az sürede dolaşmak gözüpeklik olarak görülüyordu. Bugün ise, ucuza olmasa da, birkaç günde dünyanın çevresini uçakla dolaşabilirsiniz. Gelişmiş bir ülkenin orta sınıf vatandaşı, hayatı boyunca birkaç kez rahat bir şekilde diğer ülkeleri ziyaret edebilir, kendi bulunduğu kıtada ise rutin olarak uçakla seyahat edebilir. 1873’te bir yerden bir yere gitmenin en hızlı yolu trendi. Bugün ise, eğer uçakla gitmiyorsanız, bir şehirden diğerine otomobille gidebilirsiniz. Birkaç günde karayoluyla bir kıtayı geçmeniz mümkündür. Yine de, okyanusu her gün geçmeseniz de, dünyanın diğer ucunda üretilmiş ürünleri sürekli kullanırsınız. İnsan hareketliliği kadar önemli birşey de ürünlerin hareketliliğidir. Geçen yaz Minnesota’da buz bardaklardan içki içilen bir “buz bar”a gitmiştim. Daha sonra bardakların Yeni Zelanda’da üretildiğini öğrendiğimde şaşırdım. Ulaşım teknolojisi artık o halde ki bardakları Yeni Zelanda’da merkezi bir tesiste üretip tüm dünyadaki buz barlara dağıtmak daha ucuza geliyor.
İletişim
Bu kitabı yazmayı bitirmek üzereyim ve editörlerimle hiç tanışmadım. Onlar İndiana’da, ben ise Minnesota’dayım. Kitabın bölümlerini e-posta ile karşılıklı gönderip duruyoruz. Eğer e-posta yoluyla yapmasaydık, bu kitabın yazılması ve düzenlenmesi işini altı ayda bitiremezdik. E-posta o kadar etkili birşey ki tüm dünyada posta servisleri, gönderi miktarındaki düşüş ile mücadele ediyor. Büyük şehirlerde ve artan şekilde de küçük kasabalarda ve kırsal kesimlerde yaygınlaşan internet, iletişim teknolojisinde eşi benzeri görülmemiş bir gelişme olmuştur. Daha önceleri de telefon, radyo yayını, televizyon yayını gibi ezber bozan gelişmeler olmuştu. Bugün ise ortalama orta sınıf üyesinin ulaşabildiği bilgi miktarı öylesine fazla ki, toplayıcı (aggregator) sitelere veya işi herkese açık bilgileri alıp size gerekenlerin hangi kısımlar olduğunu söylemek olan insanlara, giderek artan bir talep mevcut.
UNUTMAYIN
Birebir bağlantının yerine hiçbir şey geçemez. Telefon ve internet yoluyla kurduğunuz iletişimin çoğunu muhtemelen sıklıkla yüzyüze görüştüğünüz insanlarla yapıyorsunuzdur, fakat artık dünya size o kadar yakın ki, bu durum Jules Verne’nin başını döndürürdü.
Küreselleşme
Marshall McLuhan’ın deyişiyle siz ve ben tam olarak bir “küresel köy”de yaşamaktayız. Küreselleşme zaten binlerce yıldır gerçekleşmektedir, yine de bu süreç giderek hızlanmaktadır. Kesin olan şeylerden biri, her yerin gittikçe birbirine benzemesidir. Dil, kültür, alışkanlıklar, yiyecekler; tüm bu şeyler tüm dünyada birbirine benzer hale gelmektedir. Bu durum moral bozucu görünebilir, ancak belli bir nedeni var ve bu ille de kötü bir
210
211
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
neden olmak zorunda değil. Minneapolis ve St. Paul’deki gazeteler finansal güçlükler yaşıyor ve çalışanlarını işten çıkarıyorlar. Bunun nedeni kısmen, giderek daha fazla insanın haberleri internetten izlemesidir. Bu insanlar New York Times veya Guardian of London gibi başka şehirlerdeki gazeteleri takip ediyor. Yerel basının, ulusal ve uluslararası konuların kapsamındaki kalitesi ve niceliği açısından New York Times ile rekabet etmesi mümkün değildir.
Bununla birlikte, sosyal çeşitlilik gelecekte de devam edecektir. Bazı toplumlar inatla hoşgörüsüz olmaya devam etse de, genelde toplumlar geçmişte yaptıklarından daha fazla şekilde çeşitliliğe kucak açmaktadır. Mahallesindeki herkesin aynı dili konuşmaması, aynı şekilde giyinmemesi, aynı Tanrı’ya tapmaması düşüncesi, önceki nesillere kıyasla bugün, insanların normal karşıladığı şeylerdir.
Bu durum bazı yerel seslerin ortadan kaybolması demektir. Bir semt sineması gişe rekorları kıran bir film yapamaz ve bir semt lokantası McDonald’s kadar ucuz ve hızlı şekilde yiyecek üretemez, bu nedenle insanlar megaplex’e gidip fast food yemeyi tercih ediyor. Küreselleşmenin bir işlevi yerine getiriyor oluşu şüphesiz ki Durkheim’cı bir görüştür. Bir Marksist ise dev ve büyüyen şirketlerin küçük işletmeleri ezdiğini ve sonuçta hepimizin daha yoksul olduğumuzu söyleyecektir. Bunda da gerçeklik payı vardır ancak teknolojinin herkesin tercih seçeneklerini arttırdığının farkına varmakta yarar var. Hepimizin önünde aynı seçeneklerin olması hepimizin aynı şeyleri seçmek zorunda olduğumuz anlamına gelmez.
Ayrıca iletişim ve ulaşım teknolojisi, sosyologların uluslar-ötesi topluluklar olarak adlandırdığı insan gruplarının oluşmasına ve varlığını sürdürmesine imkan sağlamıştır. Bu insanlar coğrafik olarak dünya genelinde yayılmış olsalar da, birbirleriyle iletişim halindedir.
UNUTMAYIN
Çeşitlilik ulusal, etnik ve ırksal çeşitlilikten daha fazlasıdır. İnsanların paylaştığı ve paylaşmadığı herşeyle ilgilidir. Bir ofiste birlikte çalışan insanlara ele alalım, geçmişe göre daha fazla çeşitlilik söz konusudur: -Hepsi aynı radyo istasyonunu dinlemek zorunda değil ve istedikleri zaman kulaklıklarını takıp internetten istedikleri müziği dinleyebilirler.
Tabi ki küreselleşme sadece kültürel tercihlerle ilgili birşey değildir. Aynı zamanda yapıyla da, meslekler, devlet yönetimleri ve ekonomi ile de ilgisi vardır.
-Erkeklerden ve kadınlardan oluşan karma bir grup olma ihtimali oldukça yüksektir.
Ulaşım teknolojisi, gelişmiş ülkelerde insanların düşük maliyetle büyük televizyonlara ve hızlı bilgisayarlara sahip olmasına imkan sağlamışsa da, bu işler ülke dışına kaydığı için, kendi ülkelerinde milyonlarca üretim işi de kaybolmuştur.
-Hepsinin kariyer geçmişlerinin farklı olma ihtimali çok yüksektir.
ÖNEMLİ
-İşten sonra bara gidip, yerli ve yabancı türlü içecekler arasından tercih yapma imkanları vardır.
Bugün tüm dünya ülkeleri küresel bir ekonomi içinde birbiriyle bağlantıdadır. Bir dünya hükümeti mevcut olmasa da, her bir devlet yönetimi açısından, diğer tüm ülkelerle iletişim ve işbirliği içinde olmak bir gerekliliktir. Küreselleşme dünya üzerindeki herkesi birbirine bağlamaktadır. Hoşunuza gitsin veya gitmesin, hepimiz bunun içindeyiz.
Artan ve Azalan Çeşitlilik
Belki 30 veya 40 yıl önce McDonalds’ın yerinde kendine özgü bir lokanta vardı, ancak orada yemek yiyen insan kalabalığı muhtemelen bugünkünden daha homojendi. Küreselleşmenin sonuçlarından bir tanesi de göç hızındaki artıştır. Göç her zaman vardı, ancak 200 veya 100 yıl önce, büyük göçmen populasyonlarının birkaç yılda Somali ve Laos’tan Minneapolis’e akmasını hayal etmek imkansızdı. İş, siyasi sığınma veya sadece seyahat tutkusu gibi nedenlerle insanlar tüm dünyada eşi benzeri görülmemiş oranlarla hareket halindedir. Yinelemekte yarar var: Dünyada her zaman çeşitlilik mevcuttu. Bugün ABD’ye ve Avrupa’ya göç edenler, 100 yıl önce aynı yerlere göç edenlerle aynı nedenlerden ötürü ve aynı şeyleri tecrübe ederek göç ediyorlar. Aynı yerde yaşayan farklı gruplar arasında bazen yapıcı bazen de yıkıcı olabilen gerilimler daima topluma damga vurmuştur. 212
-Kıyafet zorunluluğu önemli derecede hafiflemiştir.
-Hepsinin farklı yerlerde yaşamış olma ihtimali çok yüksektir.
Bütün bunlar dünyada çeşitliliğin nasıl arttığına dair örneklerdir. Aynı zamanda, bazı açılardan insanların arasındaki farklar azalmaktadır. Farklı yerlerden gelseler de geldikleri yerlerdeki deneyimleri, birbirine benzer şeylerdir. İnsanlar birbirinden çok farklı dini görüşlere sahiptir, ancak artık, dinlere özgü ibadetleri yerine getirme biçimleri, geçmişe göre daha fazla benzerlik göstermektedir. Yani paradoksal biçimde toplumlar hem daha fazla ve hem de daha az çeşitlilik içerir hale gelmektedir. Bu kafa karıştırıcı olsa da, şöyle özetlenebilir: Kimliğiniz doğduğunuz yerle veya derinizin rengiyle gitgide daha az bağlantılı hale gelmektedir. Heryerde insanlar aynı seçeneklere sahip olabilir, fakat, genel olarak, seçme özgürlükleri daha fazladır.
Teknolojinin İlerleyişi
Marx, Durkheim ve Weber’in tarihsel değişimle ilgii teorileri arasındaki farklara rağmen, teorisyenlerin bir ortak noktası vardır: Hepsi teknolojinin sosyal değişimin meydana gelmesindeki önemini kabul etmektedir. Kitabımın bu bölümü üzerinde çalıştığımdan bahsettiğimde bir arkadaşım “neden sadece Tüfek, Mikrop ve Çelik”i özetlemiyorsun?” diye şaka yollu sormuştu. Jared Diamond bu kitabında dünya tarihinin teknoloji ve coğrafya tarafından şekillendirildi213
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
ğini savunur. Pek çok sosyolog Diamond ile aynı fikirde değildir, (Marx muhtemelen hemfkir olurdu), ancak hiçbir sosyolog teknoloji ve diğer maddi kaynakların toplumsal dünyanın şekillenmesindeki rolünü inkar edemez.
toplumun zenginlerle fakirleri kutuplaştıracak şekilde devam edeceğine inanıyordu. Bugün Marksistler, orta sınıfın yükselişini, küresel komünist devrimin gerçekleşmemiş olmasının nedenlerinden biri olarak görmektedir. Bu doğrudur, orta sınıfın pek çok üyesi kapitalizmden oldukça hoşnuttur. Bazı durumlarda birşeylerden mahrum olduklarını hissetmeleri mümkün olsa da, muhtemelen ekonomik yapının temelden değiştirilmesinin iyi bir fikir olduğunu düşünmezler.
ÖNEMLİ
Günümüzün toplumsal dünyası, geçen milenyum boyunca geliştirilmiş teknoloji olmadan mümkün olamazdı. Gelecek yıllarda da toplumsal dünya tahmin edemeyeceğimiz şekilde teknolojik gelişmelerden etkilenecektir. Diamond gibi coğrafya uzmanları çok sayıdaki trajik çatışmanın nedeninin kaynak sıkıntıları olduğunu belirtmektedir. Dünyanın nüfusu, özellikle gelişmiş ülkelerde, nihayet yavaşlamaya başlıyor. Yine de dünya milyarlarcası yoksulluk içinde yaşayan muazzam sayıda insanı barındırmaktadır. Varlık ve refahtaki büyük eşitsizliklerin gerilim kaynağı olduğunu kabul etmek için katı bir Marksist olmanız gerekmez. Küresel toplumun geleceğinde, çok daha fazla şey, teknolojik gelişmelerle ve diğer vasıtalarla açlık ve hastalığa karşı ne derece başarıyla mücadele verileceğine bağlı olacaktır. Ayrıca, dünya halihazırda petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtlara bel bağlamış durumdadır. Bu sürdürülebilir bir durum değildir. Nihayetinde bu kaynaklar tükenecektir ve şayet başka türlü güç üretim yöntemleri geliştirmezsek arabalar, ısınma, elektrik gibi pek çok teknolojik destek erişilmez hale gelecektir. Bu nedenle küresel ölçekte, teknolojik gelişme konusundaki öncelikler açıkça bellidir. Peki teknolojik değişim anlamında başka neler olacak? İnsanların hayatı gelişen teknolojiden başka hangi şekillerde etkilenecek? Tabi ki bunu söylemek imkansız. Dünyanın gelecekte nasıl olacağını tahmin etmenin ne kadar zor olduğunu anlamak için, sadece eski bir bilim kurgu filmi izleyin. Teknolojik gelişmeler bazı istenmeyen değişimleri getirecek ve bazı düzenlemeler gerektirecek olsa da, aynı zamanda, insanlara hayatlarını istedikleri gibi yaşama konusunda daha fazla özgürlük sunacağını söylemek de yerinde olur.
Orta Sınıfın Yükselişi
Farklı sosyologların ve ekonomistlerin orta sınıfa dair farklı tanımları mevcuttur. Bu tanımlar genellikle aşağıdaki unsurları içerir: -Bir orta sınıf aile, finansal olarak istikrarlıdır, ancak yine de üyeleri çalışmak zorundadır ve bir ailede iki kişinin çalışmasına ihtiyaç olabilir. -Bir orta sınıf aile, gıda ve barınma ihtiyacını rahatça karşılayabilir. Bunların yanısıra seyahat, tekne ve ev eğlence sistemleri gibi lükslere de sahip olabilir. -Orta sınıf bir iş, uzmanlık eğitimi veya deneyimi gerektirir ve bireysel özerklik ve/ veya başkalarının yönetilmesini içerebilir.
Ekonominin bakış açısından, orta sınıfın yükselişinin en önemli unsuru nitelikli işgücünün artan önemidir. Gelişen teknoloji toplumun genel üretkenliğini arttırmıştır, bu nedenle orta sınıfın yararlandığı avantajlar daha ulaşılır durumdadır. Aynı zamanda, bu durum nitelikli işgücü ihtiyacını da arttırmıştır. Uygun bir iş mevcutsa, bir bireyin herhangi bir türde işe yarar bir beceri geliştirerek, kendisini orta sınıfa yükseltmesi mümkündür. Politikacılarr orta sınıfa rehber gözüyle bakmaktadır: Bir demokraside orta sınıf sizin politikalarınızdan hoşnut değilse, yönetimde uzun süre kalmanız pek mümkün değildir. Önümüzdeki yıllarda orta sınıf, mutluluğunu sürdürmeye ve büyümeye devam eder mi? Bu oldukça büyük ve önemli bir sorudur. Bir yüzyıldan fazla süredir, gelişmiş ülkelerde orta sınıfın üyeleri yükselen hayat standardının keyfini sürdü. Uzun süre, orta sınıf ebeveynler çocuklarının kendilerinin sahip olduğundan daha büyük evlere, daha kaliteli gıdaya ve daha konforlu bir yaşam tarzına sahip olacağı beklentisinde olabilmişlerdir. Bugün ise durum böyle değil. Bunun nedeni kısmen tüm dünyada orta sınıfta görülen büyümedir. Orta sınıf işler her zamankinden daha fazla eğitim ve deneyim gerektirmektedir ve bu işler için rekabet artmaktadır. Hindistan ve Çin gibi bazı ülkelerin yıldızı parlarken, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki gibi gelişmiş ülkeler, mal ve hizmetlerin daha ucuza temin edilebildiği ülkelerle yapılan ticaretin sağladığı pek çok avantaja sahip olsalar bile, üretim işlerinin kaybı nedeniyle tökezlemektedir. Şurası açık ki, gelişmiş ülkeler küresel bir ekonomide rekabet edebilir halde kalmak için kendilerini yeniden değerlendirmek zorunda kalacaklardır, ancak bu ülkelerin halkları yaşam standartlarındaki büyük düşüşü kabul etmek zorunda kalabilir. Orta sınıf, nispeten yeni bir sınıftır ve oldukça hassas bir yapıya sahiptir. Teknolojik gelişmeler herkesin yaşam standardını yükseltebilir, fakat teknolojinin tüm yapabileceği budur. Orta sınıfa özgü yaşam standardına ulaşmayı ümit edenler arttıkça, tüm dünyadaki politika yapıcılar bazı zor seçimler yapmak zorunda kalacaklardır. İşte bunlardan bazıları: -Ticaret ve göç daha fazla serbest hale gelmeli mi? Herhangi bir ülke, kapılarını yeni işçilere ve yeni ticari faaliyetlere açmakla, daha fazla kazanç mı yoksa kayıp mı elde eder?
Orta sınıfın yükselişi, Marx’ın tahmin edemediği birşey olmuştur. Marx, kapitalist
-Ekonomiler değişirken, devlet yönetimleri neleri güvence altına almalıdır? Gıda? Barınma? Ulaşım? Eğitim? Sağlık hizmetleri? Tüm bunlar devlet tarafından temin edilirse, finansmanı sağlayacak para nereden gelecek ve ihtiyaç sahiplerine nasıl pay edilecektir?
214
215
-Orta sınıf birey, kayda değer miktarda kişisel mülke (ev, araba, mobilya) sahip olabilir ancak yatırımlardan gelir etmeye yetecek varlığa sahip değildir.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME -En alttaki insanların yeterince iyi durumda olması koşuluyla, eşitsizliğin artması kabul edilebilir bir durum mudur? Yoksa ne olursa olsun eşitsizlik kötü birşey midir?
UNUTMAYIN
Herkes, varlık içindeki bir hayatın hayalini kurar, fakat çok az insan bunu elde etmeyi bekler. İnsanların hayat beklentisi genellikle fiziksel rahatlık ve finansal güvencedir; geçimleri için çalışacakları fakat çalışmanın karşılığını alacakları bir hayattır. İnsanlar, bir malikaneye değil ancak güzel bir eve sahip olma, büyük bir şirketi yönetmek değil kendilerine ihtiyaç duyulan ve saygı görecekleri bir işte çalışma, ceplerinden elmaslar dökülmesini değil arada sırada makul bir lüks tüketim ürününe para haryacabilecek durumda olma beklentisindedir. Orta sınıfın yaşam tarzı budur. Şu anda, gelişmiş dünyada pek çok insan için makul bir yaşam tarzıdır. Pek çok insan da buna ulaşma beklentisindedir. Bu durumun devam edip etmeyeceğini ise kimse bilemez.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
İPUCU
Sosyal değişimin bazı yönlerinin kontrol edilemediği doğrudur, ancak sosyal değişimi etkileme gücüne sahip olduğunuz da doğrudur. Gelecekte görmek istediğiniz dünya için, siz de katkıda bulunabilirsiniz. Sesinizi duyurmak için sahip olduğunuz her tür gücü kullanın. Tarih kitapları bunun için mücadele etmiş ve başarılı olmuş insanların hikayeleriyle doludur. Tarih kitaplarıyla ilgili bir başka ilgiye değer şey de dünyanın giderek kötüleştiğini düşünmüş olan insanlarla dolu olmasıdır. Yazılı tarihin başlangıcından beri, tanık oldukları değişimin bardağı taşıran son damla olduğunu, dünyadaki iyi ve doğru şeylerin sonu olduğunu düşünmüş insanların yaşamış olduğunu söylemek abartılı olmaz. Siz de böyle biri olabilirsiniz.
Geçmişten Alınan Ders: Değişim İçin Çalış Ancak Panik Yapma
Aslına bakarsak, dünya nihayete ermedi. Hala bebekler doğuyor, ergenler ebeveynlerine karşı geliyor, insanlar aşık oluyor, çalışıyor, dua ediyor, gülüyor, ağlıyor, nihayetinde ölüyorlar.
Çevre felaketi ve ekonomik felaket mümkün, yine de pek yakın görünmüyor. Geleceğe dair diğer ürkütücü olasılıklar arasında muhtemelen dünya çapında felaket getiren savaşlar var. Gerçekten tehlikeli, şehirleri yok edebilecek silahlar şu an mevcuttur ve onları kullanacak olanların ellerine geçme riski söz daima konusudur. Aslında bu silahları elinde bulunduranların da kullanma ihtimali var; daha önce yapmışlardı.
Sizi tanımıyorum, ancak bir şekilde 3001 yılında bu kitabı eline alan biri bile olsanız, bahse girerim ki çoğu insanın, çoğu zaman bir başkasıyla ilgilendiği ve dünyayı daha iyi bir yer yapmak için çalıştığı bir tür sosyal organizasyonda yaşıyorsunuzdur. İnsanların çoğu zaman mutlu olduğu bir yerde yaşıyor olabilirsiniz, ancak bazı berbat şeylerin olduğu bir yerde bile yaşıyor olsanız, gelecek için ve herşeyin iyiye gitmesi için umudunuz vardır. Ve sosyologlar buna inanmanız için pek çok nedeniniz olduğunu söyleyecektir.
Yukarıdaki son birkaç kısım biraz korkutucu görünebilir. Ancak konu gelecekle ilgili tahminlere gelince, durum kesinlikle daha da korkutucu olabilir.
Eski moda silahlar hala mevcut ve maalesef her gün kullanılmaktadır. Milyonlarca insan savaştan zarar görmüş yerlerde, güvenliklerinden endişeli şekilde yaşamaktadır. Şiddet içeren çatışmaları önlemek, toplumun geleceği için kaygı duyan herkesin uğrunda çalışması gereken birşeydir. Üçüncü dünya savaşının, bir çevre felaketinin veya küresel bir ekonomik krizin ortaya çıkmamasını dilerim. Yine de, gelecekle ilgili kesin birşey var: hayatınız süresince, herhangi bir türde sosyal değişim görecek olmanız. Dünya aynı kalmayacaktır. Bu kitabı okuyabilecek yaştaysanız, halihazırda sosyal değişimi görmüşsünüzdür. -Belki ülkeniz, sizin sevmediğiniz bir lideri seçmiştir veya onaylamadığınız bir yasa kabul edilmiştir. -Belki herkesin birdenbire yapmaya başladığı yeni bir şey vardır; örneğin belli bir şekilde giyinmek veya yeni bir cihazı kullanmak gibi. -Belki mahallenizde sevdiğiniz bir işyeri kapanmıştır, veya sevdiğiniz içeceğin üretimine son verilmiştir. -Belki önceden huzurlu olan bir mahallede, şehirde veya ülkede şiddet başgöstermiştir.
Gelecekte Sosyoloji
Dünya barışı veya küresel felaketler konusunda bu kadarı yeter. Artık sadede gelelim. Bu kısımda önümüzdeki onyıllarda sosyolojinin nasıl yönleneceği ile ilgili açıklamalar yer almaktadır.
Sosyoloji Var Olmaya Devam Edecek mi?
Sosyoloji neden varolmaya devam etmesin ki? Geçmişte işe yaradığı açıkça ortadadır. Peki neden gelecekte de işe yaramasın? Bana göre sosyoloji çok uzun bir süre daha varolmaya devam edecektir. İlginç olan soru ise; insanlar hala ona “sosyoloji” demeye devam edecek mi? Kuşkusuz 19. yüzyılda sosyolojinin kurulmasından bu yana, sosyolojik dünya görüşü büyük ölçüde yaygınlaşmıştır. Günümüzde sosyolojinin dayandığı temel anlayış doğal karşılanmaktadır. Ekonomi, psikoloji, siyasi bilimler, antropoloji, coğrafya, bölgesel çalışmalar, kadın çalışmaları dersleri sunmayan bir üniversite hayal edebilir misiniz? Tüm bu disiplinler sosyoloji ile aynı temele dayanan ve toplumun bilimsel olarak incelenebildiği ve incelenmesi gereken sosyal bilimlerdir. Ayrıca hukuk, tarih ve teoloji gibi bilim dalları da sosyal bilimlerin yöntemlerini kullanmaktadır. İnsanların birbiriyle etkileşimi bilimsel olarak incelendiği sürece, sosyoloji herhangi bir formda varolacaktır.
Bu konulardaki endişelerinizde haklısınız. Eğer ileri yaşlarda biriyseniz güçlü ve sarsıcı değişimler görmüşsünüzdür ve muhtemelen daha fazlasını göreceksiniz. Eğer nispeten genç biriyseniz, bekleyin ve olacakları görün. Sizi kesinlikle şaşırtacaktır.
Peki toplumu bilimsel açıdan inceleyen diğer tüm disiplinler varken “sosyoloji” adı verilen ayrı bir bilim dalının olmasının amacı nedir? Zaten, sosyologların araştırdığı
216
217
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME herşey kendilerini sosyolog olarak tanımlamayan başkaları tarafından da araştırılmaktadır. Siyaset bilimciler varken “politika sosyologları”na ne gerek var? Ekonomistler varken “ekonomi sosyologları”na ne gerek var?
TEKNİK BİLGİ
Sosyolojinin felsefe ile aynı yolu izlemesi mümkün görünüyor. Yüzyıllar önce, bilim adamları filozof olarak adlandırılırdı. Yunan ve Romalı filozoflar toplumdan sanata, tıptan astronomiye kadar herşey üzerinde çalışırdı. Filozofi teriminin geniş kapsamlı mirası, herhangi bir akademik dalda en yüksek derece olan Ph.D (doctors of philosophy/felsefe doktoru/doktora derecesi) olgusunda yaşamaya devam ediyor. Çalışma konusu ister bitkiler, ister insanlar olsun, bu dereceye sahip olanlar “felsefe doktoru””dur. Peki bugün kim kendisini gerçekten “filozof” olarak nitelendiriyor? Sadece felsefe tarihi ve hayli soyut, teorik sorular üzerinde çalışan az sayıda insan. Tüm bunlar sosyolojinin başına da gelebilir. Sosyoloji, gruplardaki ve sosyal ağlardaki insan iletişimi konusunda en temel bilim haline gelebilir, etnisite, devlet yönetimleri, yerler ve zamanlar hakkındaki ayrıntılar, diğer bilim dallarına bırakılabilir. Şimdilik sosyoloji sosyal hayatın tüm yönlerini araştıran tek sosyal bilim olma iddiası temelinde, güçlü bir şekilde duruyor. Benim açımdan sosyolojiyle ilgili en heyecan verici şey, insanların belli bir zamandaki etkileşim biçimiyle bir başka zamandaki etkileşim biçimi arasındaki bağlantıları, belli bir yerin başka bir yere ne kadar benzediğini görmek. Bu bağlantıları görmek için, son derece farklı durumları, yerleri ve zamanları araştırmaya açık olmanız gerekir. Politikaya, eğitime, ekonomiye, aileye ve insan yaşamı ile ilgisi olan diğer herşeye bilimsel ve sistematik biçimde bakmaya açık olmanız gerekir. Sosyologların yaptığı budur ve kolay olmasa da, muazzam ölçüde, bazen de hiç beklenmedik şekilde, karşılık vericidir.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME biliyorlar. Ve onların bilmediklerini de Google veya Microsoft biliyor olabilir. -Bankalar kredi kartı işlem kayıtlarına sahiptir ve çeşitli şirketler ürünlerin fabrikadan depoya, oradan perakendeciye ve muhtemelen tüketicinin evine kadar olan süreci takip etmektedir. -Otomobil satın aldığınızda ve onu servise götürdüğünüzde, aracın şasi numarası kaydedilir. Bu da ayak işlerini yapmakla ilgilenen organizasyonların, bir aracın geçmişine ait ayrıntılı kayıtlara erişebilmesini sağlar. -Cep telefonları GPS sayesinde dünyanın her yerinde izlenebilmektedir ve çocukların derisinin altına takip edilebilir bir mikroçip yerleştirme konusunda ciddi bir tartışma mevcuttur. (Bunu ürkütücü bulduysanız, çocuğunuz kaybolmuş olsaydı ve onun nerede olduğunu söyleyen bir teknoloji mevcut olsaydı neler hissederdiniz, düşünün) Bütün bunlar insanların faaliyetleri hakkında akıl almaz miktarda bilginin toplanması demektir. Bu durum kişisel gizlilik hakkındaki kaygıları harekete geçirse de, sosyal ağlarda olmanın keyfi ve kolaylığı pek çok insan için dayanılmaz görünüyor. Yakın gelecekte sıradan bir insanın hayatının dakika dakika kaydedilmesi mümkün olacaktır. Anketler geçmişte kalmıştır, bunların yerini sosyal ağ sitelerinden elde edilen veriler almaktadır. Peki tüm bu veriler elde edildiğinde, insan hayatının esrarı çözülebilecek mi? İşe yarar bilgileri bu veri dağından çekip alma konusunda sosyologların yardımı olmadan, bu belirsiz büyüklükteki veri, sadece alfabetik sıraya sahip olmayan bir telefon rehberi kadar işe yarayacaktır. Sınırsız verilerden oluşan yeni dünyada sosyoloji her zaman olduğundan daha da önemli olacaktır.
Paradoks: Daha Fazla Veri Daha Az Bilgi
Sosyologlar sosyal dünyanın tümüne bakmaktadır ve teknoloji sayesinde sosyal dünyanın daha fazla kısmı görünür hale gelmektedir. Bu iyi birşey gibi görünebilir, fakat aynı zamanda zorluk da oluşturabilir. Amerikan Sosyoloji Derneği başkanı Joe Feagin 2000 yılındaki açılış konuşmasında sosyologların sadece küçük bir örnek ile çalışmaya alışkın olduklarını söylemişti ve aniden herşeyi biliyor olsaydık herşeyin ne şekilde farklı olacağını sormuştu. Aslında böyle birşey sosyologları her zaman olduğundan daha da gerekli kılabilirdi. Tabi ki, sosyologlar hala herşeyi bilmiyor, fakat dünyaya dair daha fazla şey internette yer aldıkça, sosyologlar hayal edebileceklerinden daha fazla şey öğreniyorlar. Aşağıdakileri düşünün: -Facebook ve Twitter gibi sosyal ağ siteleri sadece daha yaygın hale gelmekle kalmayıp, giderek daha çok birbirleriyle ve diğer sitelerle de bağlantılı hale geliyorlar. Pek çok siteye Facebook hesabınızla girebilirsiniz. Yani bu sitelerde yaptıklarınızla ilgili bilgiler, bir dereceye kadar, Facebook sunucularında da mevcuttur. Facebook yöneticileri internetteki sosyal dünya hakkındaki herşeyi bilmiyor olsa da, çok şey 218
6. Kısım On Kitap, On Yöntem, On Mit 219
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME ve genel okuyucuya ulaşmasına katkı sağlamıştır. Sosyolojik Yaklaşım beni sosyoloji bağımlısı yapan kitaptır. Bu kitapta Collins’in amacı sosyolojiye ait “açık olmayan” görüşleri paylaşmak, sosyolojinin neden sosyal dünya hakkında düşünmeye yönelik emsalsiz ve güçlü bir yol olduğunu göstermektir. Kitapta suç, ilişkiler ve güç gibi konular yer almaktadır. Romantik bir ilişki neden mülk sahibi olmaya benzer? Toplumda gücün esası nedir? Suç neden kaçınılmazdır ve belki de iyidir? Bu kitap, size bir sırra ortak olma duygusu veriyor, sosyoloji sayesinde dünyayı pek çok insanın sahip olmadığı bir bakışla anlıyorsunuz. Biraz kafa karıştırıcı olsa da, çok eğlenceli bir kitap.
17. Bölüm: Ev Ödevi Hissi Vermeyen On Sosyoloji Kitabı
William Foote Whyte: Köşebaşı Toplumu
1943 yılına ait bu kitap Amerikan sosyolojisinin en önemli kitaplarından ve etnografinin gücünün en iyi kanıtlarından birisidir. Whyte araştırmasını Harvard’daki yüksek öğrenimi sırasında yapmıştır; Boston’un “Küçük İtalya”sında dört yıl yaşamış ve buradaki toplumu çok yakından tanımıştır. Köşebaşı Toplumu bu insan grubunun ayrıntılı, etkileyici bir portresini sunmaktadır. Kitap ayrıca marjinal olarak kabul edilen toplulukların derin karmaşık yapısını belgelemektedir. Sosyolojiden önce insanlar toplumun nasıl işlemesi gerektiğine dair modeller için büyük filozoflara veya antik Romalılara bakardı. Sosyologlar ise toplumun nasıl işlediğine bakalım dediler. Whyte, bazılarının “getto” olarak adlandırabileceği bir mahalledeki toplumun zenginliği ve derinliği hakkında yazarak, toplumun aşağıdan yukarı doğru bakıldığında da, tıpkı yukarıdan aşağı bakıldığında olduğu kadar etkileyici olduğunu ispatlamıştır.
William H. Whyte: Örgüt İnsanı
Bölümün İçeriği:
-Eğlenceli ve aydınlatıcı kitaplar bulmak -Sosyal koşullara dair daha fazla bilgi sahibi olmak Sosyoloji hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorsanız, her zaman bir ders kitabı veya Talcott Parsons’ın anlaşılamayan ciltlerinden birini okuyabilirsiniz. Ancak, okuması eğlenceli ve ilginç sosyoloji kitaplarıyla başlangıç yapmakla, hem iyi bir deneyime sahip olur, hem de daha fazlasını öğrenebilirsiniz. Burada kişisel önerilerime yer vermekteyim: çok çeşitli sosyoloji konularını yansıtan on sosyoloji kitabı. Bu kitaplarda kalitatif araştırmalar güzel şekilde açıklanmaktadır çünkü kalitatif araştırmalarla ilgilenmek daha kolaydır. Yine de her kitap kantitatif çalışmaları da hesaba katmaktadır. Bu kitapların her biri engin, büyüleyici sosyoloji bilimine açılan bir kapıdır.
Randall Collins: Sosyolojik Yaklaşım
Randall Collins en önde gelen sosyologlardan biridir, ayrıca Dört Sosyolojik Gelenek ve Sosyolojik Yaklaşım kitaplarıyla sosyolojik teorinin çok sayıda öğrenci, araştırmacı 220
1955 tarihli bu kitap savaş sonrası Amerika’nın etkileyici bir portresini sunuyor. O dönemde Amerika, banliyölerin türediği ve ulusal şirketlerin büyük ve iyi eğitimli bir işgücüyle büyümekte olduğu bir yerdi. Döneminin diğer sosyologları gibi William H. Whyte da 1950’lerdeki Amerikan toplumunun homojenliği konusunda endişeliydi. İtaatkar “örgüt insanı”nın Amerikan çalışanları için yeni bir model haline geldiğine inanıyordu. Kitapta banliyölerdeki sosyal yaşamı da anlatmaktadır. Banliyöleri, yeni “örgüt insanları”nın hayatlarının yavan merkezleri olarak görmüştür.
Erving Goffman: Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu
Goffman’a göre hepimiz sahnedeki oyuncularız ve diğerlerinin görmesini istediğimiz “karakterleri” canlandırıyoruz. Bu fikir eski olsa da, Goffman sosyolojik bir bakış getirmek istemiştir. Sahne veya kostümler değişirse ne olur? Sürekli rol yapıyorsak, işyerindeki karakter evde olduğumuz karakter tarafından canlandırılan bir karakter midir? Peki evdeki karakteri kim oynamaktadır? Olasılıklar başınızı döndürebilir ve şüphesiz ki sonraki 50 yılın sosyoloji araştırmaları için esin kaynağıdır.
221
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Elijah Anderson: Şehirli
1992 yılında yayınlanmış olan kitapta, Anderson Philadelphia’nın zengin ve yoksul iki mahallesini anlatmaktadır. Her iki mahalle de zorluklarla karşı karşıyadır. Özellikle yoksul mahallenin anlatıldığı bölümler çok ilgi çekicidir ve tartışmalıdır. Anderson’un yetişkin rol modellerin ortadan kaybolmasının genç nesillerin yıkıcı davranışlarında payı olduğu iddiası kimilerince eleştirilmiş, yoksulluğun ve ırkçılığın genç kurbanlarını kendi koşullarından ötürü suçlamak olarak görülmüştür. Buna kitabı okuduktan sonra kendiniz karar verin.
Arlie Hochschild: İkinci Vardiya
Kitapta yer alan, evişleriyle uğraşan çiftlerin hikayelerinde kendinizi veya ebeveynlerinizi, veya tanıdığınız diğer insanları bulabilirsiniz. İkinci Vardiya, özellikle çiftler için, okumaya değer bir kitap. İkinci Vardiya “cinsel devrim”in henüz tamamlanmış olmadığına dikkati çeken ilk çalışmalardan biri olarak cinsiyet ve toplumsal cinsiyet sosyolojisi açısından da önemli bir kitap. Erkeklerin, kadınların eşit muameleyi hakettiklerini düşünmesi, gerçekte kadınlara eşit şekilde davrandıkları, veya geleneksel olarak kadınlara atfedilmiş sorumlulukları üzerlerine almada istekli oldukları anlamına gelmiyor. Bu durum değişmeye başlamıştır, ancak insanların söyledikleri ile yaptıkları arasında çelişki olduğu sürece, İkinci Vardiya önemli olmaya devam edecektir.
Viviana Zelizer: Paha Biçilemez Çocuğa Fiyat Biçmek
Gerçek bir aydınlatıcı. Çocuklar için neyin en iyi olduğuna dair düşüncelerinizi unutun. Zelizer 20. yüzyıl öncesinde çocukluğun ne kadar farklı olduğunu, ve doğum oranlarının düşmesiyle ve çocukların işgücünden ve sokaklardan hızla çekilmesiyle, sadece birkaç onyılda çocukluğun ne kadar hızlı değiştiğini gösteriyor. Anlatılan ilginç hikayelerden biri çocukların hayat sigortasındaki değişimle, bir zamanlar bir çocuğun ölümü sebebiyle ailenin kaybettiği gelir miktarının belirlenmesiyle hesaplanan değerle ilgili.
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME tutkunudur ve kitabında folk müziğinin tarihini anlatıyor. Folk müziğinden genellikle “gerçek” müzik olarak bahsedilir. Bu kitabında Peterson “gerçek” folk müzisyenlerinin kovboy şapkası giydiği köylülük zamanlarından bugüne “gerçeğin” (veya otantiğin) anlamının zaman içinde değiştiğini gösteriyor. Kitap folk müziğinin perde arkasına bakarken, “otantik” olanın aslında bir anlamda yapay olduğunu anlatıyor. Kitabı okuduktan sonra bir Fransız restoranının veya dans grubunun veya herhangi birşeyin otantik olup olmadığı konusunda daha az kaygılanacaksınız.
Katherine Newman: Benim Oyunumda Utanacak Bir Şey Yok
Katherine Newman seçkin bir kalitatif sosyoloji uzmanı. Bu kitapta çalışan yoksulların hikayelerini anlatıyor: zahmetli işlerde çalışan ancak maddi olarak daha iyi duruma gelmekte zorlanan insanlar. McDonald’s’ta tezgahın arkasında oturup orada çalışan insanlarla konuşmak, eğer hiç yapmadıysanız, size çok karmaşık bir iş gibi görünmeyebilir. Whyte’ın Köşebaşı Toplumu’nda yaptığı gibi, Newman emeklerinden fayda sağlayanların genellikle görmezden geldiği bir grup insan arasındaki gurur, taraf tutma, mücadele ve başarıdan oluşan dünyayı su yüzüne çıkarıyor.
İPUCU
Bu kitapların her biri size hayatın farklı kesimlerinden insanlar hakkında farklı şeyler öğretecektir. Yine de ben öğrenilecek başlıca derslerden biriyle ilgili size tüyo vereyim: kendinizi onun yerine koymadığınız sürece birini anladığınızı varsaymayın. Denekleriyle yakınlaşarak sosyologlar, anlam vermenin zor olduğu tercihlerin, aslında bu tercihleri yapan insanlar için çok şey ifade ettiğini tekrar tekrar keşfediyorlar.
Kitap ayrıca tarih sosyolojisinin mükemmel bir örneği. Zelizer kaynaklardan oluşan bir temele dayanıyor. Bunların kimisi şoke edici, kimisi eğlendirici, fakat hepsi de ilginç.
Michael Schwalbe: Demir Kafesin Kilidini Açmak
İkinci Vardiya “duyarlı erkekler”in bile son derece “duyarsız” olabildiğini gösterse de, bu kitap “erkek gibi” erkeklerin bile şaşırtıcı derecede hassas olabileceğini gösteriyor. Schwalbe’nin etkileyici çalışması okuyucuyu erkeklerin toplumsal cinsiyet ve güç konularını keşfetmek amacıyla biraraya geldiği “erkekler hareketi”nin içine götürüyor. Medyada yer bulan buhar kulübeleri ve davul çalma aktiviteleri, katılımcıları tehlikeli cinsiyet ayrımcıları gibi gösterse de, Schwalbe’nin ortaya çıkardığına göre, aslında çoğu kendi cinsiyetleriyle gurur duymak isteyen feministlerdi. Schwalbe’nin metodolojisi katılımcı gözlemdi. Etkinliklerde yer almış ve onlarla arkadaşlıklar kurmuştu. Sosyologlar denekleriyle ilgili kendi hisleri nedeniyle önyargılı olmaktan nasıl kaçınabilir? Bu kitabı kitap klübünüze önerin: Kitabı bitirdikten sonra hakkında birileriyle tartışmak isteyeceksiniz.
Richard Peterson: Folk Müziği Üretirken
Zirvede bir kültür sosyoloğu olmasının yanında Richard Peterson ateşli bir müzik 222
223
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
18. Bölüm: Sosyolojik Yaklaşımı Günlük Yaşamda Kullanmanın On Yolu
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME dir. Birden herşeyi yepyeni bir ışıkta görürsünüz. Bazen de, belli bir konuda daha fazlasını okumak isteyebilirsiniz, hatta o konu ile ilgili kendi sosyolojik araştırmanızı yapmak isteyebilirsiniz. Kütüphanelerde ve internette bol miktarda sosyolojik literatür mecvut, ancak toplum gibi karmaşık bir konu için, her zaman daha fazlasına yer vardır.
Araştırmaların Herhangi Bir Şeyi Kanıtladığı İddiaları Hakkında Eleştirel Düşünün
Televizyonda veya haberlerde sık sık bir ürünün diğerinden iyi olduğunun, veya belli yiyecekleri yemenin daha iyi olduğunun “araştırmalarca kanıtlandığı” iddialarına denk gelirsiniz. Çoğu zaman bu iddialarda biraz gerçeklik payı olsa da, mevcut araştırmanın herhangi birşeyi şüphelerin ötesinde gerçekten kanıtladığını iddia etmek, özellikle de toplumla ilgili iddialar söz konusu olduğunda, genellikle yanıltıcıdır. Açıklığa kavuşturmak gerekirse, sosyologlar araştırmanın değerini kesinlikle takdir etmektedirler. İyi bir sosyolog toplumsal dünya hakkındaki her tür olgunun ampirik olarak doğrulanmasında ısrar edecektir. Bu doğrulamanın ardından, güçlü taraflarını ve sınırlarını anlamak için eleştirel biçimde inceleyecektir. Çünkü sosyologlar üstün nitelikli araştırmalara gerçekten çok değer verir ve bu nedenle mümkün olan en iyi şekilde yapıldığını görmek ister. Bir araştırma son derece pahalı ve zaman alıcı olabilir, ve eğer metodolojik bir hata varsa veya sonuçlar hatalı şekilde yorumlanırsa, bütün emekler boşa gidecektir. Pek çok araştırma görmüş ve yapmış insanlar olarak sosyologlar, inandırıcı bir araştırma gerçekleştirmenin ne kadar zor olduğunu bilir. Bir araştırmanın sonuçlarının istatistiksel önemine dikkat etmek fayda sağlar, ancak bu sonuçların nasıl elde edildiğini de sormanız gerekir. Birisi size herhangi birşeyin “araştırmalarca kanıtlandığını” söylediğinde, araştırmanın ne olduğunu ve nasıl yapıldığını sormaktan korkmayın.
Bölümün İçeriği:
-Kendi hayatınıza yönelik yeni bir bakış açısı kazanmak için sosyolojiyi kullanmak -Sosyolojinin günlük hayatınızı nasıl etkilediğini anlamak Sosyoloji faydalıdır çünkü dünya hakkında düşünme biçiminizi değiştirebilir. Sosyologların toplumsal dünya hakkındaki düşüncelerini ve neler keşfetmiş olduğunu anladığınızda, sosyolojinin çevrenizdeki insanları ve koşulları anlamaya yönelik yeni bir yol sunduğunu farkedersiniz. Bu bölümde sosyolojik yaklaşımı kendi hayatınızda kullanmaya yarayacak on yöntem hakkında bilgiler yer almaktadır. Sosyoloji, görevlerinizi tamamlamada veya hedeflerinize ulaşmada size yardımcı olabilir. Neler için kaygı duymak ve neler için kaygı duymamak gerektiğini bilmenize imkan sağlayabilir. Ve tabi ki karmaşık durumları anlamanıza da yardımcı olabilir. Sosyolojiyi daha fazla tanıdıkça, kendinizi ve çevrenizdeki dünyayı da daha fazla tanırsınız.
Toplum Hakkındaki İspatlanamaz Savlara Dikkat Edin
Araştırmalar hatalı ise, onları daha iyi araştırmalarla geliştirmek mümkündür. Ancak aynı zamanda insanların toplum hakkında yaptığı ve bütünüyle ispatlanamaz olan çok sayıda önermeler de mevcuttur. Bu savı desteklemek veya aksini kanıtlamak üzere toplanacak bilgiler mevcut değilse, o önerme ispatlanamayan bir önermedir. Toplum hakkında sıklıkla duyduğunuz ve ispatlanamayan türden önermeler o kadar anlaşılmazdır ki, doğru olup olmadıklarını onaylamak için ne yapacağınızı hayal etmek neredeyse imkansızdır. Örneğin: -“Hayat eskiden daha kolaydı.” Nasıl daha kolay? Teknoloji daha az gelişmişti ve az sayıda iş seçeneği vardı, ancak bunlar eskiden insanların hayatlarının daha az karmaşık olduğu anlamına gelir mi? Eğer hayatın kolaylık derecesini ölçen bir araştırma yapsaydınız, hangi bilgileri toplardınız?
Bazen, olan biteni sosyolojik bakış açısından kavramak bir lambanın yanması gibi-
-“Hükümet bunun dışında kalmalıdır.” Neden? Hükümet neyi yapmalı ve neyi yapmamalı? Hükümete uygun rol son derece karmaşık bir meseledir ve farklı insanların konuyla ilgili görüşleri farklıdır. Neyin işe yaradığının ve neyin işe yaramadı-
224
225
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
ğının belirlenmesinde veriler fayda sağlayabilir, ancak herhangi bir sosyal kurumun neleri yapabilir olduğu sorusunun net bir cevabı yoktur. Bu türden önermeler duyduğunuzda, soruyu cevaplamak için ne tür bilgilerin işe yarayabileceği hakkında düşünün. Soruyu kanıtlarla cevaplamanın nesnel bir yolu var mı? Yok ise, önerme sadece bir inanç meselesi sayılmalıdır.
inanmaktadır. Bu demektir ki; siz ve çevrenizdeki herkes, kendi toplumunuzla ilişkili biçimde kendi hakkında düşünmektedir. Yani, kendi hayatınızla ilgili seçimler yaparken sosyal beklentileri hesaba katmak kendinizden vazgeçmek değildir. Bunun anlamı tabi ki bu beklentileri daima karşılamanız gerektiği değildir! Doğduğunuz toplumu kendiniz seçmediniz, ancak o toplumdaki yönünüzü kendiniz seçersiniz.
İPUCU
Sanattan Anlamak: Karmaşık Geliyorsa İşte MeseleTam da Bu
Bazen bir “inanç meselesi” aslında Tanrı veya doğaüstü dünya ile ilgili teolojik bir sorudur, fakat “inanç duymak” sadece birine güvenmek veya bir umuda bel bağlamak anlamına da gelebilir. Bu anlamda, herkes bir şeylere inanır. Arkadaşlarınıza veya ilişkinizde herşeyin yolunda gideceğine inanç duyabilirsiniz. İnanç önemlidir, ancak inanç meselesi ile gerçek arasındaki farkı anlamak da önemlidir.
Etkin İletişimin Önündeki Engelleri Anlayın
Hayatın her kesiminden insanlar arasında ortak bir zemin bulmak mümkündür. Ancak dünya üzerinde çok farklı diller ve alışkanlıklar da mevcut. Size anlam ifade eden bir kelime veya hareketin başkasına da aynı şeyi ifade edeceğini varsayamazsınız. Bu durum sadece kültürler arasındaki farklılıklar nedeniyle ortaya çıkmaz. Her evin kendine özgü bir kültürü vardır ve aynı sokakta oturduğunuz biriyle iletişim kurmak için uğraş vermek moral bozucu olabilir. Bu engelleri nasıl aşabilirsiniz? Bu konuda sosyolojinin basit cevapları olmasa da, en azından engellerin farkında olmanıza yardımcı olabilir. Diğer toplumları ve gelenekleri daha iyi tanıdıkça, bu farklılıklara olan saygınız da artar ve çok farklı sosyal koşullardan gelen insanlar ile ilgili bir kavrayış kazanmanın önemli olduğunu daha çok takdir edersiniz.
Kendi Seçtiğiniz Kimlik ile Başkalarının Sizin İçin Seçtiği Kimlik Arasındaki Farkı Bilin
Sosyologlar ırk ile etnisiteyi açık biçimde birbirinden ayırmaktadır. Irk başkalarının size bakarak sizinle ilişkilendirdiği birşeydir, etnisite ise kendiniz için seçtiğiniz birşeydir. Kimlikle ilgili olarak da aynı şey geçerlidir. İnsanlar size bakar ve hakkınızda birşeyler öğrenir ve kim olduğunuzla ilgili tahminler yapar. Sosyologlar “kim olduğunuz”un toplum ve toplumdaki yeriniz tarafından şekillendiğini belirtmektedir. Bu nedenle sosyal bağlamınızı görmezden gelemezsiniz ve gelmemelisiniz. Giyinme şekliniz, söyledikleriniz, yaşadığınız yer, kiminle bağlantıda olduğunuz gibi şeyler diğer insanların sizin hakkınızda düşünme biçimini etkiler, dolayısıyla bu da sizin kendi hakkınızda düşünme biçiminizi etkiler. Dahası, tüm bu şeylerin anlamları yere ve zamana göre değişkenlik gösterir. Beyzbol oyununda veya düğünde spor ayakkabı giymek farklı şeylerdir, kıyafetler semboldür ve nasıl göründüğünüze bağlı olarak insanlar sizin hakkınızda farklı şekilde düşünebilir. Fakat tüm bunlar toplum içinde hiç seçme hakkınızın olmadığı anlamına gelmez. Her gün, gönderdiğiniz mesajlarla ve davranışlarınızla kendi kimliğinizi şekillendirmeniz mümkün, ve bunu zaten yapmaktasınız.
UNUTMAYIN
Sosyologlar kendi sosyal bağlamınızın dışında anlam ifade eden bir “siz” olmadığına 226
İnsanlar bütün sanat dallarıyla ilgili duygulara sahiptir. Herkes sevdiği ve sevmediği şeyleri bilir ancak bunun nedenini her zaman düşünmez. Sosyoloji büyük ihtimalle bir şarkının sizi neden ağlattığını veya bir başka şarkının ise neden antipati uyandırdığını açıklama konusunda çok yardımcı olmayacaktır. Bununla birlikte, kültür sosyologları farklı sanat türlerinin farklı zamanlarda farklı şekillerde nasıl kullanıldığı konusunda araştırmalar yapmak için çok zaman harcamışlardır. Güzellik bakanın gözünde olabilir, ancak sanat sosyal bir oluşumdur ve tüm sosyal oluşumlar gibi, kendi sosyal bağlamında değerlendirilmesi daha anlamlıdır. Uzmanların hayranlık verici bulduğu bir resme veya heykele bakıp da zerre kadar anlamadığınız ve hatta hoşlanmadığınız oldu mu? Hatta belki sizi rencide eden sanat eserleri veya şarkılar vardır ve muhtemelen rencide olan sadece siz değilsiniz. Farkına varmamış olabileceğiniz şey şu ki, sanatçı sizin ve sizin gibi insanların rencide olacağını veya kafaların karışacağını muhtemelen biliyordur ve belki de amacı budur. Bir resme baktığınızda öfke duyarsanız veya kafanız karışırsa, bu durum anlamadığınız veya yeterince akıllı veya eğitimli olmadığınız anlamına gelmez. Başkalarına zevk verirken sizi kızdırmak veya kafanızı karıştırmak belki de sanatçının tam da yapmaya çalıştığı şeydir ve hislerinizin yanlış olduğu anlamına gelmez. Sanat daima bulunduğu mekana ve zamana aittir. Bazı sanat eserleri yüzlerce ve hatta binlerce yıl boyunca insanları heyecanlandırabilirken, bazılarının modası da birkaç ayda geçebilir. Sanat eserleri belli bir sosyal bağlamdan kaynaklanır, bu sizin paylaştığınız bir bağlam değilse, aynı nedenlerden ötürü aynı şeylere ilgi göstermemeniz akla uygun bir durumdur. Belli bir sanat eserini veya bir şarkıyı beğenmediğinizi söylemek yanlış birşey değildir.
İlişki Kurma Konusunda Akıllıca Davranın
“Önemli olan kimleri tanıdığındır” sözü ispatlanamayan önermelerden biri gibi duruyor, ancak sosyologlar bu sözün hikmetini her yıl daha fazla anlıyor. Bu kitap 20 veya 30 yıl önce yazılmış olsaydı, sosyağ ağlar için bütün bir bölümü ayırmak gerekmeyebilirdi. Ancak günümüzde sosyologlar sosyal ağların neredeyse her sosyal sürecin merkezinde yer aldığının farkındadır. ABD’de yaşıyorsanız bir anlamda ABD sizin toplumunuzdur. Ancak somut, günlük temelde, tanıdığınız ve etkileşimde olduğunuz insanlar sizin gerçek anlamdaki toplumunuzdur. Koridorun ucunda yaşayan kadını çok az tanırım, ancak ülkenin bir ucundaki arkadaşım Whitney’i haftada birkaç kez telefonla ararım veya kendisine e-posta gönderirim. Whitney ile olan sosyal bağım nedeniyle onun hayatım üzerindeki etkisi, benim şehrimde yaşayan insanlardan daha fazladır. Peki bunun anlamı nedir? Bunun anlamı sosyal ilişkileri oluşturma ve sürdürme konusunda bilinçli davramanın iyi bir fikir olduğudur. Hangi sosyal ağlarda yer almak istediğinizi düşünün ve hem mesleki hem de kişisel bağlantılarınız açısından buna uygun şekilde yönünüzü belirleyin. Ne kadar çok insan tanırsanız o kadar çok bilgiye ulaşırsınız ve tanıdığınız insanların toplumsal ortamında güçlü olursunuz. Bütün bunlar zamanınızın hepsini normalde bağlantıda olmayacağınız insanlarla arkadaş olmaya
227
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
harcamanız gerektiği anlamına gelmez. Ancak toplumda belli bir hedefe ulaşma peşindeyseniz, istediğiniz o işle veya olmak istediğiniz o yerle ilişkisi olan insanlarla bağlantıda olmak yarar sağlayacaktır. İlişkilerinizi kurarken samimi olun, fakat aynı zamanda da değerli sosyal bağlar oluşturma ve sürdürme konusunda girişken davranın. Karşılığını göreceksiniz.
Eğer Scott haklıysa, şirketiniz bir makinedir, ancak insanlardan oluşur ve diğer makinelerle etkileşimde bulunarak işini yapar. İşinizi etkin biçimde yapmak için şunları anlamalısınız:
DİKKAT
Sosyal ağ sosyologları insanlarla tanışma ve mevcut sosyal bağlantılarınızı sürdürme konusunda biraz çaba harcamanın iyi birşey olduğuna inanmaktadır, ancak fazla hırslı olmak gerekmez. Hiçkimse başkası tarafından kullanıldığını hissetmek istemez. En işe yarar sosyal bağlarınız gerçekten ortak birşeylere sahip olduğunuz insanlarla olanlardır.
Toplumu Değiştirmek: İyimser Olun Ancak Beklentileriniz Makul Olsun
Dünyayı değiştirmek mi istiyorsunuz. Kesinlikle bir şeyleri değiştirebilirsiniz. Bununla birlikte, toplumunuzun mevcut halinin karmaşık nedenlere dayandığını kabul edin. Sizin zamanınıza gelinceye kadar toplumunuz çok yol katetti. Kısa sürede gerçekleşen önemli sosyal değişimlerin nedeni olağandışı koşullardır (ve muhtemelen oldukça acı vericidir). Tarih sosyologları toplum tarihinin büyüleyici ve gizemli ilerleyişini anlamaya çabalarken uzun yıllar harcamıştır. A’nın B’ye, onun da C’ye nasıl yol açtığı her zaman net değildir. Ancak yine de sosyologlar hepsinin bir anlamı olduğuna inanmaktadır. Eğer anlamı varsa, nasıl değiştirilebileceğini çözebilirsiniz. UNUTMAYIN Yaygın olarak kullanılan “küresel düşün, yerel hareket et” sözleri biraz basmakalıp gibi gelse de, sosyolojik açıdan anlamlıdır. Günlük yaşamınızda değişiklikler yapmak, zaman içinde siz ve çevrenizdeki insanlar üzerinde büyük etkilere neden olabilir.
Bir Sosyal Hareketin Nasıl Başlatılacağını Öğrenin
Sosyal hareketleri araştıran sosyologlar yasalarda, politikalarda ve geleneklerde büyük değişimler yapmayı başarmış bireylere ve küçük gruplara dair pek çok hikaye bilir. Yurttaşlık Hakları hareketi, çocukların çalıştırılmasının sonlandırılmasına yönelik hareket gibi sosyal hareketler ilk başlatıldıklarında büyük mücadeleler vermiş, ancak sonuçta büyük başarılara dönüşmüşlerdir. Şüphesiz ki, pek de işe yaramamış sosyal hareketlere dair de çok sayıda hikaye mevcut. 20. yüzyıl ortalarında ABD’nin metrik sisteme geçmesine yönelik bir hareket vardı. Milyonlarca öğrenci metrik sistemi ezberlemek durumunda olmasına rağmen, hareket işe yaramadı.
-Şirket organizasyonunuz. Şirketiniz, işi mümkün olan en verimli şekilde yapmaya uygun mu tasarlandı? Bilgi şirketin bir ucundan diğerine doğru ve hızlı bir şekilde mi ulaşıyor? Herhangi bir israf söz konusu mu? Herkes işinin ne olduğunu biliyor mu? -Şirket kültürünüz. İnsanlar sizin şirketinizde çalışmakla ilgili ne düşünüyor? İş arkadaşlarını seviyorlar mı? İşlerinin sağlıklı ve tatminkar olduğunu düşünüyorlar mı? -Şirketinizin çevresi. Tedarikçiler, müşteriler ve rakipler gibi bağlantıda olduğunuz firmalarla aranız nasıl? İşinizi etkileyen yasa ve politikalar hangileri ve nasıl değişimler gösteriyorlar? Bu unsurların hepsini birden göz önünde bulundurmalısınız. Pek çok yönden, sosyolojik yaklaşım şirketinizin nasıl işlediğini ve işinizde nasıl etkin olacağınızı anlamanıza yardımcı olabilir.
Hepimizin Hem Farklı Hem de Aynı Olduğumuzu Anlayın
Bu, toplumun pek çok paradoksundan bir tanesidir. Sosyologlar birbirinden farklı toplumların varolabileceğinin farkındadır. Toplumda kanıksanmış olan varsayımları sorgulamayı severler. Toplumdaki normlar ve değerler (bkz. 2. Bölüm) “sağduyu” veya “insan doğası” gibi görünebilse de, tipik olarak durum böyle değildir. Sosyologlar aynı zamanda her yerdeki tüm insanların ortak özellikleri olduğunun farkındadır. Bu nedenle 21. yüzyılda New York’taki iş dünyası ile ilgilenen sosyologlar, 18. yüzyıl Paris’indeki sosyal ağlar ile ilgili kitaplar veya makaleler okuyabilmektedir. Sosyoloji insanların bazı yönlerden ne kadar farklı olduğunu göstererek sizi şaşırtabilir. Ancak çok farklı yerlerde çok farklı zamanlarda yaşayan insanlar arasındaki beklenmedik bağlantıları ortaya sererek de sizi şaşırtması mümkündür.
İPUCU
Sosyal değişimin gerçekleşmesi ile ilgileniyorsanız, bu kitabın 13. bölümünü okuyun ve sosyal hareketlerin sosyolojisi hakkında daha fazla okumaya çalışın. Böylece hangi stratejilerin işe yarayacağı, hangilerinin yaramayacağı konusunda birşeyler öğrenebilirsiniz.
Firmanızı Etkin Şekilde İşletin
Daha önce bahsetmiş olduğum gibi, sosyolog Richard Scott organizasyonların “rasyonel sistemler”, “doğal sistemler” ve “açık sistemler” gibi davrandıklarını savunuyordu. 228
229
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
19. Bölüm: Toplum Hakkında ve Sosyoloji Tarafından Yıkılan On Mit
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Özellikle ABD ve Avrupa gibi gelişmiş toplumlarda genel olarak zenginlik, gelir ve kişisel özgürlük, kişinin maddi anlamda ilerlemek için ne kadar çaba göstermiş olduğuna karşılık gelir. Bu doğru olsaydı çok güzel olurdu çünkü biraz daha fazla paraya ihtiyacınız varsa tek yapmanız gereken şeyin biraz daha fazla çaba göstermek olduğu anlamına geliyor. Yani mümkün olan en büyük gayreti gösterirseniz inanılmaz derecede zengin olursunuz. Bazı durumlarda maddi refaha ulaşmak için çaba, adanmışlık ve fedakarlık gerektiği doğru. “Herkes maddi olarak iyi duruma gelebilir” inancı bir mittir demenin amacı, çok çalışan insanların başarılarını hafif göstermek değildir. Bu inancı mit yapan şey, şartların eşit olmayışıdır. Bazı insanlar diğerlerinin yaşamadığı zorluklar yaşar. Irkçılık, sağlık sorunları, bakılması gereken arkadaşlar ve aile üyeleri, veya sadece kötü şans. Ayrıca ne kadar yoksulsanız, ne kadar çalışırsanız da, yoksulluktan kurtulmanız o kadar zordur ve ne kadar zenginseniz tembel bile olsanız bu durumu kaybetmeniz o kadar zordur. Çok parası olanların çok çalıştığı veya parası daha az olanlardan daha değerli olduğu fikri kesinlikle bir mittir.
Davranışlarımız Değerlerimizi Yansıtır
Kim olduğumu ve nelere değer verdiğimi bildiğime, özümde tutarlı ve sabit birşey olduğuna ve tüm davranışlarımın doğal şekilde bu özden akmakta olduğuna inanmak isterdim. Maalesef bu tümüyle doğru değil. Sadece sosyologlar değil psikologlar, ekonomistler, siyaset bilimcileri bunun en azından kısmen bir mit olduğunu keşfetmiştir. Sosyal bilimciler tekrar tekrar gözlemlemiştir ki; birisi size bütün dürüstlüğüyle birşey söyleyebilir ve sonra arkasını dönüp tamamen farklı şekilde davranabilir. Ayrıca, insanlar geçmişte yaptıklarını unutur ve davranışlarını o anki değerlerine göre değiştirir. Bu durum romancılar ve şairler için ilginç olabilir, fakat sosyal bilimciler için tam bir kabustur.
Bölümün İçeriği:
-Toplum hakkındaki yaygın mitlerin arkasındaki gerçeği keşfetmek -Hatalı varsayımları sorgulamak için sosyolojiyi kullanmak Pek çok insan toplumla ilgili, gerçekte doğru olmayan bazı şeylerin doğruluğuna kesinlikle inanmıştır. Bu bölümde listelediğim on mitin kısmen veya tamamen yanlış olduğu sosyologlarca gösterilmiştir. İki yüzyıllık sosyolojik araştırmalar göstermiştir ki, sosyal dünyayla ilgili uzun süreli varsayımlar, bilimsel araştırmaların ışığına tutulduklarında aslında çabucak un ufak olmaktadır. Umarım bu kitap toplum hakkında doğru olduğuna inandığınız herşeyi sorgulama konusunda size ilham verir. Sosyoloji bunların nasıl test edileceği hakkında düşünmenize yardımcı olabilir. İşte testi geçemeyenlerden birkaçı:
Sıkı Çalışma ve Kararlılık Sayesinde Herkes Hakettiğini Elde Edebilir 230
İnsanların davranışları üzerinde pek çok etki söz konusudur, ve asıl inançları da bu etkilerden sadece birisidir. Akran baskısı, alışkanlıklar, koşulların uygunluğu gibi faktörler söz konusudur. Kısacası bir insanın davranışlarına bakarak, kim olduğunu bildiğinizi varsayamazsınız.
Medya Beynimizi Yıkıyor
Kitlesel medyanın her yere yayılmış olması modern toplum için ürkütücü olabiliyor. Yüzlerce milyon seyirci veya dinleyiciyle, televizyon ve radyo sunucuları ve pop yıldızları çok büyük bir etkiye sahipmiş gibi görünüyor. Pek çok insan bu karizmatik figürlerin herkesin beynini yıkayabileceğini, insanlara her istediklerini yaptırabileceklerini düşünüyor. Bu bir mit. Tabi ki kitlesel medyada yer alan ünlüler bazı açılardan etkiye sahip. Ancak televizyon ve radyo programlarının veya web sitelerinin önemli miktarda insanı farklı şekilde davranmak üzere etkileyebileceğini ortaya koyan az miktarda sosyolojik kanıt mevcuttur. 231
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
ÖNEMLİ
Çok sayıda seçeneğin mevcut olduğu günümüzde, insanlar önceden beri varolan inançlarıyla uyumlu medya araçlarını izlemekte, dinlemekte veya okumaktadır. Bilakis, medya insanların sahip olduğu inançları ve alışkanlıkları güçlendirmektedir. Herşeyden önemlisi, insanlar, hatta küçük çocuklar, aktif ve çok meraklı birer medya tüketicisidir. Televizyonda birinin söylediği herşeye inanıyor musunuz? Tabi ki hayır. Ve komşularınız da inanmıyor.
İPUCU
Bazı medya yayınlarının politik olarak taraflı olduğu hakkındaki tartışmalara takılıp kalmak yerine, tamamen “tarafsız” kaynak diye birşeyin olmadığını unutmayın. Bu, “gerçek” diye birşeyin olmadığı anlamına gelmiyor, sadece gerçeği söylemenin farklı yolları vardır. Elinizin altındaki internet sayesinde tek kaynağa inanmak yerine, farklı haber kaynaklarına bakmanız mümkündür.
Toplumu Anlamak Sadece Bir Sağduyu Meselesidir
Bütün bu mitlerin içinde en tehlikelisi budur. Bir zamanlar belli ırkların diğerlerine boyun eğmek zorunda olması, kadınların oy kullanmaya uygun bulunmaması sağduyu (ortak akıl) olarak kabul edilirdi. Akıl hastaları tımarhanelere kapatılmalı mı? Hatta belki öldürülebilir mi? Bunlar da bir zamanlar sağduyu olarak kabul ediliyordu. Bu inançlar size şu an saçma geliyordur. Ancak uzun süreli inançları ortadan kaldırmak yetmez. Sosyoloji sizi bugün sağduyu olarak kabul ettiğiniz inançları sorgulamaya zorluyor. Bu oldukça zor, ancak toplumun nasıl işlediğini ve herkes için daha iyi bir hale nasıl getirilebileceğini gerçekten anlayabilmek için, en değer verdiğiniz inançlarınızı bile sorgulamaya istekli olmalısınız. Hepsini bir köşete atmanız gerekmez ancak açık fikirli olmalısınız. Eğer olmazsanız, sadece yeni fikirlere kendinizi kapatmış olmakla kalmaz, aynı zamanda zararlı mitlere kurban gidersiniz. Bu inançlar hala yerinde duruyor. Örnek istiyorsanız, bu bölümdeki diğer kısımlara bakın!
UNUTMAYIN
Çeşitli nedenlerden dolayı, kendi toplumunuzun önyargılarına kapılmak kolaydır. Ancak, toplumunuzdaki varsayımların ve önyargıların bazıları, başka toplumlarda anlamsız kabul edilir. Ve çevrenizdeki insanların doğal karşıladığı bazı inançlar da 500 yıl sonra saçma olarak görülecektir. Toplumda normal kabul edilen varsayımları sorgulamanın önemini anlamak için rölativist (gerçek diye birşeyin olmadığına inanan kişi) olmanız gerekmez.
Irk Artık Sorun Edilmiyor
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME aktivistlerinin başarılarını veya sosyal hoşgörüde sağlanan gelişmeleri ortadan kaldırmaz. Günümüzde ırkına bakılmaksızın dünyanın her yerinde insanlar için pek çok seçenek mevcut, yine de ırk insanların nasıl görüldüğü, nasıl değerlendirildiği ve nasıl muamele gördüğü ile ilişkili bir faktör olmaya devam ediyor. Sosyoloji açısından ırk, üzerinde çalışılacak birşey olmaya devam etmektedir, ve öngörülebilen gelecekte de devam edecektir.
Zaman İçinde Göçmen Aileler Asimile Olarak Yeni Kültüre Uyum Sağlar
20. yüzyılın büyük kısmında, göçmen ailelerin yeni kültüre zaman içinde öyle ya da böyle karışacağına dair teori, göçle ilgili sosyolojik araştırmalara hakim oldu. Bugün ise sosyologlar bu teoride pek çok sorun olduğunu kabul ediyor. En büyük sorun “az asimile”den “çok asimile”ye doğru düz bir çizginin olduğuna dair varsayımdı. Göçmen aileler bazı yönlerden yeni koşullara uyum sağlamıştır, ancak bu doğrusal bir şekilde olmamaktadır. Ayrıca asimile olunacak belli bir kültürün olmaması da sorunlu bir durumdur, her kültürün içinde farklı kültürler mevcuttur. Dahası, asimilasyon kavramı ailelerin beraberinde getirdikleri deneyimlerin ve değerlerin silineceğini öne sürmektedir. Gerçekte ise, bu deneyimler ve değerler yeni kültüre eklenmektedir. Tersini varsaymak, bu ailelere saygısızlık olur.
Bürokrasi Robotlaştırır
Üretkenliğin artmasıyla yaygınlaşan bürokrasi, insanlar için daha yüksek bir yaşam standardı anlamına gelmiştir. Eğer iş hayatında hala, resmi olmayan yaklaşımlar ve kişisel temaslar geçerli olsaydı, herhangi birşeyin yaptırılması çok zaman alır ve daha pahalıya malolurdu. Telefona gerçek bir insanın çıkmaması, veya kredi kartı ödemesini kaçırdığınız için bir poliçeyi esnetmeye çalışmak bazen sinir bozucu olabilir. Ancak şirket bürokrasisinin bu “robotlaştırma” özelliği, aynı zamanda bu şirketlerin keyfekeder şekilde insanları ayrımcılığa veya kötü muameleye tabi tutmasını da engellemektedir. Kendisinden birşeyler beklenen veya sadece belli ayrıcalıkların sunulacağı bir insan olmak yerine, istediği gibi olma ve istediğini yapma özgürlüğüne sahip bir sayı gibi muamele görmek daha iyidir.
Kötü Tercihler Yapan İnsanlar Sadece Yanlış Mesajları Alıyor
Kötü tercihler yapan insanların yanlış mesajları aldığına dair bir inanç mevcut. Yani bu insanların, kendilerini doğru tercihlerin ne olduğu hakkında yanlış yönlendiren insanların veya yayınların etkisi altında olduğuna inanılıyor. Ve bazen öyledirler.
Sadece birkaç onyıl önce, Afrikalı-Amerikalılar otobüslerde veya restoranlarda belli yerlere oturamazdı. 2008 yılında bir Afrikalı-Amerikalı ABD başkanlığına seçildi. Bu, ırkın artık sorun olmadığı anlamına mı geliyor? Martin Luther King’in insanların derilerinin rengiyle değil karakterleriyle yargılanabileceğine dair hayali gerçekleşti mi?
Pek çok toplumdaki pek çok insan, çok sayıdaki kaynaktan çok sayıda mesajlar alır. Örneğin:
Irkın artık sorun teşkil etmediğini söylemek bir mittir. Bunu söylemek insan hakları
-Öğretmenler
232
-Arkadaşlar -Aile üyeleri
233
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
-İş arkadaşları -Dini liderler -Doktorlar veya danışmanlar -Medya İnsanların bu mesajlar arasında hangilerine dikkat ettikleri, duruma veya gününe göre değişiklik gösterebilir. Sosyolog David Haridng’in araştırması (7. Bölüm) çelişkili mesajlar alan insanların kafasının genellikle daha karışık olduğunu ve uyumlu mesajlar alanlara göre, davranışlarının daha az tahmin edilebilir olduğunu göstermiştir; ancak herkes kararlarını etkileyecek farklı bilgi kaynaklarına sahiptir. Eğer kötü tercihler yapıyorsanız, muhtemelen “yanlış mesajları” alıyorsunuzdur. Ancak aynı zamanda doğru mesajları da alıyorsunuz. Hangi mesajlardan etkileneceğinizi seçmek size bağlı.
Toplum “Gerçek Kendimiz” Olmamızı Engelliyor
Pek çok sosyolog toplumun dışında bir yerde duran “gerçek benlik” olduğunu düşünmenin anlamsız olduğuna inanmaktadır. Kim olduğunuz ve ne yaptığınız, doğduğunuz andan itibaren, temel olarak toplumsaldır. Hayatınıza anlam katan, size bir lisan, arkadaşlar ve aile veren şey toplumdur. “Gerçek benliğiniz” toplumunuzdan ayrılamaz. Bu, sosyoloji öğrenmek için en iyi neden olabiir. Çünkü toplumunuzu anlamaz iseniz, kendinizi de gerçekten anlayamazsınız, ve kendinizi anlamıyorsanız, başka herhangi birşeyi nasıl anlayabilirsiniz? Mükemmel Toplum Diye Bir Şey Vardır Auguste Comte bir gün herşeyi çözeceğimizi, yeterince çaba ve çalışmayla mükemmel topluma ulaşacağımız düşünüyordu. Günümüz sosyologları buna artık inanmıyor. Mükemmel toplum konusunu henüz çözemedik ve asla çözemeyeceğiz. Çünkü mükemmel değiliz. İnsanlar bencil, akılsız ve tutarsızdır, ve hatalar yaparlar. İnsanlardan mükemmel toplum yapmak ayıcık şekerlerden katedral yapmaya çalışmak gibi birşeydir. Böyle birşey olmayacak. Ancak bu, umudu kesmenizi gerektirmez. Sosyolojinin ve diğer sosyal bilimlerin yardımıyla, Comte’den bugüne çok yol katettik ve sosyal koşulların daha iyi olacağını düşünmeye hakkımız var. İnsanlar mükemmel değil, ancak temelde kötü veya yıkıcı olduklarını düşünmek için de bir neden yok. Birlikte çalışarak, zor sorular sorarak ve alabileceğimiz en iyi cevapları talep ederek, dünyayı daha iyi bir yer haline getirebiliriz. 234
235