Progeyik Üçüncü Sayı

Page 1


BAŞLANGIÇ

U

zun bir süre tembellik yaptık. Ve dergiyi hazırlamadık. Yattığımız yerde derin analizlere girdik. İzledik. Sonunda kendi tembelliğimizden dersler çıkarıp, bu duruma göre pozisyon alalım dedik. Okuyucudaki göz tembelliğinin istatistiklerini çıkardık. Elde ettiğimiz sonuçları İsviçreli bilim adamları sayesinde 3 açıya böldük. Çıkardık işte yeni sayıyı değişik bir tasarım ve revize edilmiş içerikle.

T

embelliğin bir hak olduğunu savunanlar şunu unutuyorlar: Her normal insan beyni sürekli düşünce üretir - uyku halleri dışında. Eğer düşünceler hayatı yakalar ise, tembellik durumu, kendi içinde aktif ve efektif bir hal alır. Kendiliğinden tembellik ortadan kalkar. Aktif pasif olmak, tereddüt de kalmak, bilinmeyene sırtını çevirmek ve yuvarlanmak.


F

rodo’nun kaçamadığı kaderi yüzünden kendisiyle yüzleşmesi gibi durumlar mevcut. Ronaldo’nun altın ayakkabısını satıp, parasını Filistin’e göndermesi bunun bir örneği. Ortadoğu’da eğer inanılmayan barış ve huzur ortamı oluşursa, Chiristiano’nun bu hareketi hiç unutulmayacak ve tarihe geçecek. Oysa ki ben bu adamı altı ay öncesine kadar çok gıcık buluyordum. Acaba İrina Yenge bu gelişime bir katkıda mı bulundu?

B

unun dışında Ronaldo’nun futbolunda da bir ileri gidiş var. Takım oyununu daha iyi oynuyor. Futbolu sevmeyebilirsiniz ama Ronaldo’nun bencil ve narsist yapısından sıyrılarak olgun bir tavırla hareket etmesine saygı duymalısınız. Elbette hocası Morunhio’nun katkılarını da es geçemeyiz.

BİTİŞ


04

SAYI 3 2012


SAYI 3 2012

AĞLAYAN ÇOCUĞUN

U

LANETİ

zun bir zamandır unutulmuş bir resim, bundan birkaç yıl önce “Avrupa Yakası” adlı diziyle yeniden gündeme gelmişti. Dizinin karakterlerinden Burhan Altıntop’un, evinin duvarına astığı ve “Çiko” diye çağırdığı bu tablo, sanat literatüründe “Ağlayan Çocuk” olarak bilinmektedir. Bir zamanların Türkiye’sinde kült bir fenomene dönüşerek, otobüs ve minibüslerin arka camları ile kahvehanelerden lokantalara; oto tamirhanelerinden mobilyacılara, ülkenin dört bir köşesinde yüz binlerce esnafın duvarını süslemiş ve asıldığı yere bereket getirdiğine inanılmıştı. Yurdumuz insanı ona bakarak duygulanmış, yüreğindeki saflık ve merhametle, resmin posterini basan matbaalara çuval yükü para kazandırmıştı. Resmin ülkemize gelişi de ilginçti. Sızıntı Dergisi’nin Şubat 1979’da çıkan ilk sayısında kapak resmi olarak kullanılmıştı. Fethullah Gülen’in “M. Abdülfettah Şahin” takma adıyla, dergide çıkan ilk yazı “Bu ağlamayı dindirmek için yavru” başlığını taşıyordu ve “…bütün mücrimler adına senden özür dileyeyim: Bir keyif uğruna varlığına sebebiyet verenleri, etine - kemiğine bağlanıp gönlünü unutanları, bir geçici dem için ebediyetine kıyanları, ruhuna hoyratlık aşılayıp sefaletini hazırlayanları affeyle yavrucuk.” satırlarıyla son buluyordu.

05


06

“Ağlayan Çocuk”, İtalyan ressam Bruno Amadio’nun bir eseridir. Daha çok Giovanni Bragolin olarak tanınan sanatçı, Franchot Seville adını da kullanmış ve tablolarında “J. Bragolin” imzasını kullanmıştır. Eserlerinde, kimilerince “Çingene çocuklar” olarak anılan, ağlayan çocukları resmetmiştir. 1911-1981 yılları arasında yaşayan Amadio, Venedik’te ressamlık ve restoratörlük yapmış ve turistlere yönelik ağlayan çocuk resimleri üretmiş ve bunların reprodüksiyonları dünyanın dört bir tarafında basılmıştı. Vasatın altında bir sanat değerine sahip olan Amadio’nun yaklaşık 65 adet ağlayan çocuk resmi ve özellikle de “Çiko” ülkemizde, bereket-merhamet-acıma-şefkat gibi duygularla tüketilse de sınırlarımızın dışında oldukça kötü bir şöhrete sahiptir. SAYI 3 2012


SAYI 3 2012

BİR LANET DOĞUYOR 4 Eylül 1985 tarihinde, İngiliz tabloid gazetesi “The Sun” da bir haber yayınlanır. Ron ve May Hall çiftinin Güney Yorkshire’daki evleri yanmıştır. Ron’un itfaiye görevlisi kardeşi Peter Hall, gazeteye bir açıklama yaparak enkaza dönen evde hasar görmemiş bir Ağlayan Çocuk tablosu bulduklarını bildirir. Bundan sonra İngiliz basınında çıkan konuyla ilgili haber başlıkları şöyledir:

9 Eylül 1985 tarihli The Sun, bu kez, evinde çıkan yangın sonrası, ciddi yanıklar yüzünden ölen Grace Murray’in sahip olduğu Ağlayan Çocuk baskısının hiçbir zarar görmediğini yazar. 21 Ekim 1985, The Sun: Parillo Pizza Sarayı bir yangınla tahrip olur ancak Ağlayan Çocuk baskısı yine kurtulmuştur. 24 Ekim 1985, Daily Mail: Güney Yorks’da oturan Kevin Godber ailesi bir yangın sonucu evsiz kalır; Ağlayan Çocuk baskısı yine hasarsızdır ve üstelik yanındaki diğer resimler yanmıştır.

07


08 25 Ekim 1985, The Sun: Merseyside’daki bir ev patlamayla yok olur. Ancak oturma ve yemek odalarındaki iki Ağlayan Çocuk baskısına bir şey olmamıştır. Evin sahibi Bay Amos uğursuz resimleri yok eder. 26 Ekim 1985, Shropshire Star: Eski bir itfaiyeci olan Fred Trower’ın evi yangında hasar görür. Evin holünde Ağlayan Çocuk tablosu vardır. 26 Ekim 1985, Western Morning News: Bir lokantanın sahibi olan George Beer’in işleri iki Ağlayan Çocuk baskısına sahip olduktan sonra bir yıl arayla çıkan iki yangınla bozulmuştur. SAYI 3 2012


SAYI 3 2012

31 Ekim 1985, The Sun: Sandra Jane Moore’un evi, arkadaşının Ağlayan Çocuk resmini punk saç gibi boyayınca sular altında kalır. Forest Hill’de yaşayan Bayan Woodward, oğlu, kızı, eşi ve annesinin ölümleriyle ilgili Ağlayan Çocuğu suçlar. 12 Kasım 1985, The Sun: Gloucestershire’da yaşayan Malcolm Vaughn, komşusunun Ağlayan Çocuk baskısını yok ettikten sonra kendi oturma odasında yangın çıkmıştır. 24 Şubat 1986, The Sun: 61 yaşındaki William Armitage evindeki yangında ölür. Cansız bedenin yanında hasarsız bir Ağlayan Çocuk baskısı bulunur.

09


10

Tüm bu olaylardan sonra The Sun’ın editörü Kelvin MacKenzie, halka şu çağrıda bulunur :

“Evinizde asılı Ağlayan Çocuk resmi hakkında endişeleriniz varsa, hemen bize gönderin, biz sizin için onu yok edelim!” The Sun, yaptığı sansasyonel haberlerle Ağlayan Çocuk resimlerini dünya çapında bir şöhrete kavuşturmuştu. Artık bu resimler “lanetli” olarak anılıyordu. Bulundukları evlerde yangın çıkıyor, her şey kül olsa da onlar sapasağlam kalıyordu. Hatta evinde bu resme sahip olanlardan, gece ağlayan çocuk sesleri duyanlar ve tablodaki çocuğun geceleri gezdiğine şahitlik edenler bile vardı. Ve böylece 1985 yılının Cadılar Bayramı günü, The Sun, lanetli olarak kabul ettiği Ağlayan Çocuk resimlerinin yakılması için büyük bir gösteri düzenler. Yaklaşık 2.500 adet Ağlayan Çocuk kopyası yok edilir. Birkaç yerel itfaiyeci bu gösteriye katılmak için teşvik edilse de onlar bunu reddeder.

SAYI 3 2012


Bu arada korku filmleriyle yarışır çeşitli senaryolar da üretilmişti : • Ressam, tablolardaki çocukları kaçırıyor, resimlerinin gerçekçi olması için onlara eziyet ediyor ve en korkmuş hallerini resmediyordu. • Mavi gözlü sevimli çocuk, Çiko, portresi yapıldıktan kısa bir süre sonra yetimhanede çıkan bir yangında hayatını kaybetmiş, bu yangın yüzünden yetim çocuğun ruhu Amadio’nun tablosuna hapsolmuş ve huzura erememişti. İşte bu yüzden hapsolduğu tablodan kurtulmak ve huzura ulaşmak için bulunduğu evleri yakıyordu.

SAYI 3 2012

Lanetten kurtulmak için de teoriler üretilmişti. Örneğin, Ağlayan Çocuk ve Ağlayan Kız resimlerini birlikte yan yana duvarlarına asanlar felaketlerden kurtuldukları gibi iyi şansa da sahip olacaklardı. Ağlayan Çocuk bir süre sonra unutulur. Ama laneti Şili’de ortaya çıkacaktır. Başkent Santiago’da bir organizatör Cadılar Bayramı için bastırdığı afişte Ağlayan Çocuk resmini kullanır. Afiş kentin tüm ana caddelerine ve alışveriş merkezlerine asılır. Paranormal olaylarla ilgilenen çevreler ve medyumlar ayağa kalkarak resmin lanetli olduğunu ve hemen asıldıkları yerden kaldırılması gerektiğini söylerler. Şili’nin en büyük gazetesi Las Ultimas Noticias (LUN), olayı “Ağlayan Çocuğun Tüyler Ürpenten Dönüşü” sözleriyle manşetine taşır. Gazetenin konuştuğu yaklaşık 80 Şilili resme sahip olduktan sonra başlarına hep kötü şeyler geldiğini, boşandıklarını, işlerinden atıldıklarını, evlerinde yangın çıktığını söyler.

Yarattığı bu şehir efsanesiyle, Ağlayan Çocuk, Da Vinci Şifresi’ni bile gölgede bırakmıştır. Evinde Ağlayan Çocuk bulunduran varsa önerimiz ya hemen yanına bir Ağlayan Kız resmi asın ya da bir an önce ondan kurtulun. Bizden söylemesi…

11


62

SAYI 2 2012


SAYI 3 2012

FEMEN SEN NİİDEN? Daha yeni sayılır, 2-3 seneden beri meydana çıkmaları. Davos’ta düzenledikleri eylemle dünyanın ilgisini üzerlerine çekmeyi başardılar. Artık ne yapsalar haber oluyor ve etkili olmaya başladılar. En son Paris’te faşistlerin yaptığı “eşcinsellere ölüm” mitingine karşı eylem yaptıklarında dayak da yediler. Ama kaçmadılar ve sonuna kadar devam ettiler. Bu yazıyı değişik duygular içinde yazdık. Ya bunlar marjinal küçük bir grup olmaktan daha ileriye giderlerse!?..

13


64

E

skiden Peta diye bir örgüt vardı. Bunlar ünlü / show bizınıs olmuş karakterleri soyundurup profesyonel fotoğrafçı ve sanat yönetmenleriyle “muzır” işlere imza atmışlardı. Karakterlerin kadın olması ve seksi görüntüleri oldukça dikkat çekmiş, ancak birçok feminist örgüt de “kadınları metalaştırmayın” şeklinde eleştirmişti. Hayvan hakları adına yapılan bu işler elbette ki bütün dünyada ses getirmişti. Şimdi ise karşımızda farklı bir durum var. Peta’nın halkçı versiyonu: Femen. Bu arkadaşlarımız protesto edecekleri yere giderek anadan üryan, baldırı çıplak bir halde toplumsal mesajlar veriyorlar. Ana gündemleri ilk başlarda kadın meseleleri üzerineyken, hareketin popülerlik kazanması ve gücünün artmasıyla farklı konulara ojeli tırnaklarıyla parmak basmaya başladılar. Rus patriğine karşı yapılan “elini siyasetin üzerinden çek, katil patrik” eylemi etkileyiciydi. SAYI 3 2012


SAYI 3 2012

Buna rağmen Femen’e, “soyundukları için” kadın örgütleri mesafeli yaklaşıyor diyebiliriz. Sebebini açıklayalım: Bu kitlesel feminist örgütlerde faal olan kadınlar, Femen’in ortaya çıkışıyla ne kadar muhafazakar bir görüntü içinde var olduklarının farkına vardılar (ki birçoğu muhafazakar değil aslında). Femencilerin cesareti karşısında bürokratikleşmiş hayatlara gark olmuş varlıkların dönüp de bir aynaya bakmalarının (saç-baş tarama-makyaj haricinde) kimseye bir zararı olmaz diye düşünüyoruz. Çıplak eylemler her daim ilgi çekmiştir ve yaşam tarzı olmuştur. İnternette dolaşan birçok “çıplak kitle” fotoğrafına mutlaka rastlamışsınızdır… İspanya Devrimi’nde komünizmin artık son safhası diyebileceğimiz “nudist” hareket derin bir felsefeye sahiptir. Her şeyin sınırsızca paylaşıldığı ve mülkiyetin tamamen reddedildiği, özgürlüğün dibi diyebileceğimiz bir çırılçıplak bir varoluştur… Hayatımızda yaşadığımız en mutlu ve en saf anların, “çıplak bir şekilde halıya/kucağa işediğimiz vb” çocukluğumuz olduğunu kabul edelim!

15


16

Femen kadın örgütü kurucusu ve lideri Anna Gutsol, Kiev’de polis tarafından tutuklandı. Örgütün internet sitesinde yer alan açıklamaya göre, Ukrayna polisi savcılığın başlattığı soruşturma çerçevesinde Femen lideri Gutsol’u tutuklama kararı aldı. Femen örgütü geçtiğimiz Ağustos ayında başkent Kiev’de “Haçları devir” eylemi gerçekleştirerek ağaçtan bir haçı kesmişti. Ukrayna savcılığına Femen hakkında kesilen haç yüzünden dava açılmasına şahsen Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in emir verdiğini de duyuran Femen, “Ağustos ayındaki o eylem sonrasında Kiev polisi defalarca dava açmayı reddetmişti. Ancak geçtiğimiz günlerde Yanukoviç direkt savcılığa emir vererek dava açılmasını istedi. Böylece Yanukoviç Rusya’daki yönetim-kilise ittifakının isteğini yerine getirmiş oluyor” ifadesini kullandı.

SAYI 3 2012

PUSSY RIOTS’A DESTEK OLMAK İÇİN HAÇ KESTİLER Kiev’de başlayacak haç kesme davasında sanık olarak yargılanması beklenen Gutsol’un yanı sıra Femen örgütünden İnna Şevçenko ile Oksana Şaçko da arananlar listesine eklendi.


SAYI 3 2012

VE ŞİMDİ HAYAL EDELİM VE EMPATİ KURALIM! Şimdi bu Femenciler 3-5 yıl sonra iyice güçlenirse, sayıları on binlerle ifade edilirse dünyada ne olur? Avrupa’daki çıplaklık anlayışıyla bu coğrafyadaki çıplaklık anlayışı oldukça farklı. Hadi dünyayı bırakalım, Taksim Meydanı’nda 5000 Femencinin herhangi bir şeyi protesto ettiğini düşünün! Polis nasıl müdahale edecek? Gaz maskesi takılabilir! Böylece eş-dost sizi tanıyamaz! Diyelim ki protestoya siz de destek veriyorsunuz, ayrıca kadın-erkek karışık bir eylem, ne yaparsınız? O eyleme katılma cesaretiniz, gözaltına alındığınızda ne yapacağınız vs… Herşeyi geçelim, kadın-erkek karışık bir eylemde yanınızdaki karşı cinse kapıldınız gittiniz, ne olacak? Protestonun konusuna mı yoksa duygularınıza ve arzularınıza mı dikkat kesileceksiniz? Kardeşinizi, eşinizi, sevgilinizi bu eyleme gönderir misiniz? Hadi göndermediniz, ama televizyonda ve gazetelerde ifşa oldu, konu komşuya rezil oldunuz, eve geldiğinde kayışla mı döversiniz, soba demiriyle mi? Sanırız erkekler biraz daha rahat olacaktır, ne de olsa “mal meydanda” kültürü, ilk defa amcaya pipiyi gösterme eylemiyle başlamıştır… Bir uzak görüş: Femencilerin başındaki adamları sistemin ayartıp (paralayıp) hareketi böleceği veya yavaşça etkisizleştireceğini tahmin ediyoruz. Elbette bu hareketin ivmesine ve kitleselliğine bağlı… (kadınların da adam olanı olmayanı vardır, Femen yakın zamanlarda unisex bir yapılanma olacaktır)

17


18

Dünya tersine biz Mersin’e

ÇIPLAKLIĞIN YÜKSELİŞİ Son zamanlarda etrafımızda çıplak bir hareket yükseliyor. Sizi bilmem ama ben bu durumdan oldukça endişeliyim. Bundan sonraki sayfalarda 3 tane olay seçtik sizin için. İncelenmesi gereken bir mesele olduğunu düşünüyoruz.

SAYI 3 2012


SAYI 3 2012

19


20

İ

ngiltere’nin başkenti Londra’nın merkezinde bir adam gündüz vakti Cambridge’in ilk Dükü Prens George’un heykelinin üzerine tırmanarak kıyafetlerini çıkarmaya başladı.Polis, soyunurken etrafındakilere seslenen adamı heykelin üzerinden indirmek için üç saat çaba sarf etti. Olay olduğu sırada bölgede dolaşan Savannah Severn konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Okulla geziye çıkmıştık ve yolda giderken heykelin üzerindeki çıplak adamı gördüm. Şoke olmuştum. Poz veriyor gibi hareketler yapıyordu dedi. SAYI 3 2012


SAYI 3 2012

En son Londra’da 1000 kadar çıplak vatandaş bisiklet üzerinde geçiş töreni düzenledi. Nudist hareket Batı’da kendini hızlı bir şekilde örgütlemeye başladı. Zaten daha önce de yerleşim yerlerinden uzakta kitlesel çıplaklığı fotoğraflaştırmışlardı. Şimdilik Doğu ve Uzakdoğu’da bu tip hareketlere pek rastlamadık, gerçi Japonya’ya her zaman dikkat etmek gerekir. Harakiri yapan bir milletin psikopatlık sınırı sınırsıza yakın olabiliyor.

Yakın bir zamanda Taksim Meydanı’nda bulunan Atatürk heykelinin üzerine çıplak oturan vatandaş, çevreden geçenlere küfürler savurdu. Gördüğü manzara karşısında şaşkına dönen çevre halkı çıplak eylemciyi linç etmek istedi. Tepkilere aldırış etmeyen çıplak eylemci heykelin üzerine oturmaya devam etmesi ve el kol işaretleri yapması üzerine tüm şimşekleri üzerine çekti. Çevre halkı eylemcinin üzerine pet şişe, bozuk para ve taş yağdırdı. Bu sırada öfkeli bir vatandaşın da ayakkabısını çıkararak adama doğru fırlattığı görüldü. Olay yerinde bulunan bir polis memuru heykelin üzerinde oturmakta ısrar eden eylemciyi para vererek ikna etti ve aşağı indirdi. Linç girişiminden polis tarafından kurtarılan “nudist” karakola götürüldü.

21


22 Sonuç: Şimdi nudizm filan hikaye. Bu çıplak vatandaşların bir kısmı deli, bir kısmı doğallık çıplaklıktır felsefesiyle hareket eden insanlar. Bir kere nudist olabilmek için yılın hergünü çıplak dolaşmak gerekir. Dünyanın kuzeyi, Arap çölleri, Sibirya vs. gibi pek çok yerde coğrafi ve iklim koşulları nedeniyle çıplak dolaşamazsın. İkinci olarak ben neden senin oranı buranı görmek zorunda kalayım? Hadi diyelim dünya nudizmi benimsedi. Nudist olup olmamak işe girme hikayelerinde başka bir soru olarak önümüze konacak. Adam neden bir çıplağı işe alsın ki? O ofiste iş mi yürür? Şirket batar kısaca! Üçüncü olarak Komser Behzat’a daha çok iş çıkar. Ekmek bıçağını alan namus belasının peşine gider. SAYI 3 2012


SAYI 3 2012

Femen’in farkı nerede? Femen çıplaklığını protestonun bir biçimi olarak kullanıyor. Kadın memesinin ilgi çekmesi sadece seksi çağrıştırmaz. Sonuç olarak hepimiz bir zamanlar bebektik. Büyük bir kısmımız anne sütü emdi. Pek çok erkeğin baba olduktan sonra, annesinden emdiği sütün tadını hatırlamak için, emzirme saatinin gelmesini beklediğini biliyoruz. Ayrıca Femen çıplaklığı pasif bir silah olarak kullanıyor. Güvenlik güçleri 100 metrede uzaktan hatunlarda bomba olup olmadığını görebiliyor! Sloganlar bedenlerine yazılı, konu hakkında doğru yanlış bir fikirleri var yani. Çıplak bir şekilde bisiklete binmek açıkçası bize birşey ifade etmiyor!

23


24

SAYI 3 2012


SAYI 3 2012

Aklın yolu bir Fener’in yolu bir B

en bugün televizyonlarda yeniden gösterildiğinde hepimizin tebessüm ettiği, boxer gibi şortların giyildiği, saçlarının arkasını uzatmış adamların top oynadığı dönemlerde futbol izlemeye başladım. Şifreli kanalların olmadığı zamanlardı. İstanbul’dan çok uzaktaydım. Fenerbahçe’yi tribünlerden izleyemiyordum ama maçları TRT’den canlı izleyebiliyorduk 5 kuruş ödemeden. Fenerbahçe, Gençlerbirliği, Ankaragücü bir de ligdeyse Kayserispor deplasmanlarına gelince şanslıysam maçı tribünden izleyebiliyordum. Daha lise bitmemişti. Maçlar için para bulmak da hiç kolay olmuyordu. İşte o zamanlardan bir beleş maç izleme yöntemi anlatacağım size. Ben Ankaralı taraftarlardan öğrenmiştim yöntemi. Sonra ilk kez üniversiteyi kazanıp İstanbul’a geldiğimde denemiştim.

25


26

BİLETİXTEN ÖNCE (B.Ö) Hep o zamanlar diyorum ya, 10-15 yıl önce işler bambaşka yürüyordu. Biletix daha icat edilmemişti. O yüzden işin en zor kısmı bilet bulmaktı. Stadın önünde bir kuyruk olurdu bir başından bir başına sesini duyuramazdın. Tüm gece beklerdik bilet almak için. Sonra maç başlamadan saatler önce girerdik stada. Bir süre sonra da kapılar kapanırdı. Bilet alamayıp da kapıda kalınca da gitmezdik bir yere, stadın etrafında döner dururduk. Bazen ikinci yarının ortalarında açılırdı kapılar. Son 10-15 dakikayı tribünde izleyebilirdim. Bazen de açılmazdı kapılar, beklediğimle kalırdım. Yaşıtlarım hatırlar o zaman kapılarda turnike falan yoktu. Polis beklerdi. İçeri girenleri şöyle çok da incelemeden üstün körü arardı. Bu eski beleş maç izleme yöntemi için en başta biri ehliyet biri nüfus cüzdanı gibi iki resmi kimlik kartı sahibi olmaya ihtiyaç vardı. İki de şahane yalan, iyi oynayabileceğiniz dümen bulmak lazımdı. SAYI 3 2012


SAYI 3 2012

İKİ KİMLİK İKİ YALAN Tezgahın en önemli adımı girmeye teşebbüs edeceğiniz kapıyı seçmekti. İlk önce çok kalabalık olmayan bir kapı bulmak gerekirdi. Kapıyı bulduktan sonra ise iş tiyatroya gelirdi. Kapıda bekleyen polise yaklaşıp nüfus cüzdanını uzatarak başlardı hep ilk sahne. Sonra polise en acıklı ve inandırıcı ses tonuyla “ Abi bizim mahalleden Cevdet Abi burada maç izliyor ama annesini hastaneye kaldırdılar Al şu nüfus cüzdanını ben 5 dakikada bulup haber vereyim çıkarken de senden kimliğimi alırım” denirdi. Tabi sadece anafikri anlamanız için iki satıra sığdırdığım bu tirat polisin ikna olma süresine göre farklı uzunluklarda süslenerek oynanırdı. Bu acıklı hikaye ağlamaklı gözler, titreyen alt dudak gibi öğelerle desteklenirse başarı ihtimali artardı. Oyunun olmazsa olmazlarından biriside elinin yüzünün düzgün, üstünün başının temiz olmasıydı. Masum bir görüntü bu numarada çok önemliydi. Kimliği verip kapağı içeriye atarsan oyunun ikinci perdesi başlardı.

27


28

İkinci perde de ilk perdenin aynısı ama bu kez içerden dışarı çıkabilmek için ikinci kimliği ve hazırladığımız ikinci yalanı kullanmak gerekirdi. Koşarak en yakın kapıya gidilir ve ilk kapıdaki tezgaha benzeyen numara başlardı. Polise bu kez ehliyeti verip ‘Abi Allah aşkına annemler kapıda kalmış. Şu anahtarı karşıdaki büfeye bırakıp geleyim. Girerken ehliyeti senden alırım’ yalanına inandırmak bedavadan bir maç izlemek için yeterli olurdu. Sonra koşarak ilk girdiğiniz kapıya gidip polise ‘Abi Allah razı olsun buldum Cevdet Ağabeyi. Öbür kapıdan çıktım ben. Alayım şu nüfus cüzdanını da hastaneye yetişeyim’ dersin. Kimliği aldıktan sonra sıra son perdedir. Dönüp çıktığın kapıdaki polisten ehliyeti alıp teşekkür eder içeri girersin. Uğraştırır biraz ama değer. Bazen uyanık bir polis çıkar daha derdini anlatmadan ‘Siktir’ çekerdi ama ben nerdeyse her denediğimde girmeyi başardım maçlara. SAYI 3 2012


SAYI 3 2012

BİLETİXTEN SONRA (B.S) Şimdi Biletixten biletini alıp maçtan 10 dakika önce içeri girip seyretmek çok rahat. Tribünler koltuklar konforlu, stadyumda ısıtma bile var. Bana sorarsınız bugün maç izlemek paran varsa çok kolay ama paran yoksa tribünden maç izleyebilmenin bir yolu yok. Teknoloji kapıları sıkı sıkıya tutmuş. Televizyondan canlı izlemek için bile para ödemen lazım. Bir sürü maç izledim Kadıköy’de o yıllardan beri. Unutulmaz maçlara tanık oldum ama hiç birinden beleş izlediğim o maçlar kadar zevk almadım. Yeni bir beleş tribüne girme yolu var mı Allah aşkına biliyorsanız bana da anlatın.

29


30

SAYI 3 2012

Sizin için gördük: Trinidad ve Tobago


SAYI 3 2012

31


D

erginiz Progeyik hiç üşenmedi ve sizin için bu güzel ülkeyi sayfalarına taşıdı. Bu şirin yerin ismi Trinidad ve Tobago. Nerede burası? Güney Amerika’nın oralarda Küba’nın aşağısında. Google earth’den bakıp enlemini ve boylamını çıkarabilirsiniz. Böyle cennet gibi bir yer. Doğayla iç içe. Kendisine özgü birçok hayvan ve bitkiye sahip. Youtube’dan arattığınızda karşınıza çıkacak videoları izleyin. Yanılmadığımızı göreceksiniz! Şimdi biz de öyle yaptık çünkü, buradan oraya uçak parasının bir hayli yüklü olacağını hesap ettik.

SAYI 3 2012


SAYI 3 2012

Wikipedia’dan da ülkenin demografik yapısı hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. İncelemelerimiz sırasında en çok dikkatimizi çeken husus da, ülkenin bir ordusu yok. Barış zamanında harbe hazırlanmayan bir karakterleri var. Eğer oraya gidecek paranız ve zamanınız olursa hiç düşünmeden gidin deriz.


34

Trinidad’da cumhuriyet var cumhubaşkanı var, başbakanları kadın. Amerikan tarzı demokrasileri var. Güney Amerika kültürünün etkisiyle futbolu seviyorlar ama Kübalılar gibi devrimci değiller. Rahatlarına düşkünler. Dünyanın bir ucunda, temiz hava bol güneş, şıpıdık terlik takılıyorlar. SAYI 3 2012


Başbakan Persad Bissessar

SAYI 3 2012

Oraya gittiğinizde siz de onlara uyum sağlayın,bol bol balık yiyin, gezin güneşlenin deriz. Fabrika pisliği, trafik ve gürültü yok denecek kadar az. Kendinizi dinleyin, enerji depolayın. Geri döndüğünüzde projelerinizin daha başarılı olduğunu göreceksiniz, eğer geri dönmek istemiyorsanız Trinidad ve Tobago buna en uygun yer. Kısaca hayat Trinadadlılara güzel yanında Tobagolularla!

35


36

LED KULLANIN

SAYI 3 2012


SAYI 3 2012

• Floresan lambasına oranla ortalama 1/10 güç tüketimine sahiptir • + 50.000 saat kullanım ömrü vardır • Şoka dayanıklıdır • Cıva içermez, güvenilirdir • Enerji tasarrufu sağlar ve bakıma ihtiyaç yoktur • Göz alıcıdır ve maksimum emniyet düşünülmüştür • Çok düşük sıcaklık ve düşük ışık kirliliğine sahiptir • Elektromanyetik çatışma yoktur • Tek ve çok renk elde edilebilir • Diyot oldukları için, dijital dünyayla daha kolay uyum sağlarlar • Yüksek yoğunluk, yüksek kontrast, hatta parlaklık verir • Eşsiz ve tutarlı renkler sağlayan tek Işık Rengi ışık kaynağıdır. Lümen kararlılığı yüksektir • Düşük Güç Tüketimi ve ısı dağıtma özelliklerine sahiptir • Kapsamlı voltajla çalışır • Çevre dostudur • Hafiftir • 119 yıl öncesinde elektrik ampulünün icadından bu yana, bu aydınlatma ilk büyük devrimdir. • LED diyotları, elektrikli aydınlatma ampullerinden daha dayanıklı, uzun süreli ve enerji verimlidir • LED’ler, filamanları olmadıkları için, sıradan bir elektrik ampul kırılırken, onlar bu koşullar altında zarar görmezler • Yeşil ve kırmızı gece görüşünü korumak için harikadır. Beyaz genel kullanım amaçları için iyi bir çözümdür, mavi genellikle dekoratif amaçlar (black light) için kullanılır • LED’ler doğal bir ışık yaratır • LED’lerin yumuşak parıltısı kaba gölgeyi, yansımayı ve göz kamaştırıcı parıltıyı azaltır • Bütünüyle şoka ve titreşime dirençlidir. Ortada ne paramparça olacak bir cam ne de kırılacak bir filaman vardır • Genel bir kural olarak, LED’ler, patlayıcı sıvıların ve gazların yanında ya da başarısız aydınlatmacıların kazalara neden olabilecekleri yerlerde kullanılmak için en iyi çözümdür.

37


38

Ahmet Kalfa’dan

Aforizmatik endişeler Y

urdumkafalıların oluşma süreci seksenlerde başlar. Son Anayasa refarandumunda toplam yüzde 58 evet dedi. Ülkenin istikbalinin parlak olduğu anlaşıldı. Hocaefendi hükümdar oldu ve ülkeye demokrasi geldi dediler. Beş yaşındaki minikler okula marş marş, bir şey olmaz… Kadının kürtajına el attılar, önemli değil canım... İşçinin kıdem tazminatına el uzattılar, ne olacak efendim... Yetmez ama evetçiler sıkıntılıymış, geçer geçer… Çiftçi traktörünü satıyor, otomobil alırlar yahu… Ahali kaç bayram olduğunu bilmiyor, bilenler bilmeyenlere anlatır... Toplu taşımada harem-selamlık olsun mu? Tabi tabi, hemen… Boraks madeni özelleştiriliyor, fena mı daha verimli olur… Emekliler açlık sınırının altında, tasarruf etsinler beyim… Kişi başına gelir artmış, desene zenginiz… Emekli polis vatandaşı vurur, görev aşkı iyi şeydir… Eşcinsellerle travestiler yurttaşmış, onun için hallediyorlar demek… Ülkede şiddet kol geziyor, meclis aç-kapa yaptı ya… Kadıköy-Kartal metrosu açıldı arıza var, lütfen bekleyiniz… Biz Suriye’yi çok sevmiştik, çok sevenler sevmiyor artık… Hülya Avşar’ı jüri üyesi yapmamışlar, vah vah iyi oyuncuydu… Töre cinayetleri Anadolu’da dizboyu, temizliği çok seviyorlar… Keser döner-sap döner, döndürecek el mi kaldı… Ergenekon-Balyoz, kafes, suga, saga, tekmili birden yalan rüzgarları… Tatlıses oğlunun manitasını beğenmemiş, yurdum insanı çok üzülmüş… Adaletin terazisine ayar lazım, F tipi ustalara havale… Kentsel dönüşüm bayramSAYI 3 2012


SAYI 3 2012

dan sonra, sakın geç kalma… İktidar 2014’e hazırlanıyor, çantada keklik kim? Eylülde dizi furyası başlıyor, iyi uykular Türkiye… İçişleri Bakanını taşlamışlar, nerede bu devlet? Tiyatrolar özerkleşecek, tiyatrocular da gündelikçi olur artık… TV’lerdeki sucuk reklamları zararlıymış, çocuklara izlettirmezsiniz… Sulukule’de “kentsel dönüşüm” durduruldu, vatandaş adaletin kıymetini bil… Zayıflama hapları yok satıyor, ne de olsa RTÜK onaylıdır… Futbol magandaları, düğün magandaları, trafik magandaları sıkıyor-vuruyor, uzak durun siz de canım… GDO’lu ürünler devletin silolarında, oh oh devlet garantisinde… Hükümet Bağ-Kur emeklileriyle, memur emeklilerine bayram öncesi maaş vermeyi unuttu, onlar iktidarı unutmuyor… Alevilerin evleri işaretleniyor, e ne var bunda, seferberlik hazırlığıdır… Sebze meyve çok pahalı deniyor, devlet piyasayı düzenleyemez ki… Kürt meselesinde barışçı çözüm olmalı, iyi de milliyetçi takıntılar işsiz kalır… Flaş flaş flaş, çok cazip taksitlerle araba var, benzin sudan ucuz… İşsizlik azalıyor, enflasyon düşüyor, rakamlarla oynayan siz misiniz? Milyonlarca Avro’ya futbolcu alıyorlar, serbest piyasada “kim verdi” diye sorulmaz… Vatandaş akli ile nakli bilgiler arasında sıkışmış gibi değil, daha çok imam hatip istiyor… Yurdum insanında kayış kopmuş durumda. Cambaza bakma hali bulaşıcıdır. Kitle bilincinin tüm olumsuz özellikleri çok açıkça görülebilir. Bu ülke seksenden önce ve sonrasında bu haldedir. Son on iki yıldır bu ülkede, yurttaşların yerini yurdumkafalılar aldı. Önüne sandık konulduğunda koşa koşa ona vaat edilenlere oy verme alışkanlığını sürdüren yurdum insanının, anlattığımız gerçekler karşısında Fransız kalacağı kesin. Umarım tarih bizi yanıltır.

39



FARELER VE İNSANLAR



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.