Çeyiz Sandığı / Ebru Tuay Üzümcü

Page 1


2


EBRU TUAY ÜZÜMCÜ 3

Çeyiz Sandığı Babaanneden Torununa Mutlu Bir Evlilik İçin Öğütler


4

çeyiz sandığı / Ebru Tuay Üzümcü

© Remzi Kitabevi, 2012 Her hakkı saklıdır. Bu yapıtın aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz. Editör: Eylül Duru Kapak: Ömer Erduran

ısbn 978-975-14-1528-8 birinci basım: Ekim 2012 Kitabın basımı 2000 adet olarak yapılmıştır. Remzi Kitabevi A.Ş., Akmerkez E3-14, 34337 Etiler-İstanbul Tel (212) 282 2080 Faks (212) 282 2090 www.remzi.com.tr post@remzi.com.tr Baskı ve cilt: Remzi Kitabevi A.Ş. basım tesisleri 100. Yıl Matbaacılar Sitesi, 196, Bağcılar-İstanbul


5

Babaannem Rana Tuay’ın anısına…


6


Birkaç Söz Babaannem öldüğünde 93 yaşındaydı. Onun ardından bana kalan güzel sohbetlerimiz bu kitap için ilham kaynağı oldu. Gerçi ilhamdan yana verimli nice ilişkilerim var ve bunun için çok mutluyum. Bana yol gösterenler arasında sevgili öğretmenlerim Doğan Cüceloğlu, Jose Cervantes ve Mary Read’in ayrı yeri var. Onlara gönülden teşekkür ederim. İlişkileriyle ilgili bana güvenip kendi mahremlerini açan danışanlarıma da minnettarım. Umarım yolculuklarında onlara ihtiyaç duydukları desteği sağlayabiliyorumdur. Kırk yıldır evli olan annem ve babam, Leman ve Hasan Tuay, ilişki modeli konusunda bana zengin bir toprak sağladılar. Ayrıca beni başarmak istediklerim konusunda her zaman samimiyetle desteklediler ve yanımda oldular. Sevgili eşim Levent evliliğin engebeli ve eğlenceli yolunda benimle hep omuz omuza durdu. Birbirimize ve çocuklarımız Ada ile Batu’ya duyduğumuz sevgi, bildiklerimi paylaşmak için bana motivasyon ve cesaret verdi. Bu romanı yazma maceramda hep yanımda olan ve kitabı okuyup değerli fikirleri ile katkıda bulunan canım kardeşim Elif Gürtekin’e, eşim Levent Üzümcü’ye, dostlarım Polat

7


ve Aslı Doğru’ya, Serhan Somuncu’ya ve Canfes İbiş’e de teşekkür ederim. Ayrıca bu paylaşıma olanak verdikleri için Remzi Ki­ 8 tabevi’ne ve özellikle sayın Öner Ciravoğlu ile Eylül Duru’ya şükranlarımı sunarım. Evlilik hazırlığı yapan, evlilik yolculuğuna çıkmış tüm okurlarıma sevgi ve saygılarımla… Ebru Tuay Üzümcü İstanbul, 2012


Sunuş Her şeyi tek başına yapabilmenin insanı güçlendirmekten ziyade yalnızlaştırdığını anladım. Çocukluğuma dair hatırladığım ilk şeylerden biri annemin topuklu ayakkabılarının içinde ayakta durmaya çalışırken, parlak beyaz masa örtüsünü boynuma dolayıp gelin gibi rol yapışımdı. Hatta parlatılıp parlatılıp vitrine konan gümüş, çiçekli şamdanı bile yerinden almaya cüret edip, mahsusçuktan gelin çiçeği yaptığım da olurdu. Bu halimle sanırım etrafımdakilere de oldukça eğlenceli zamanlar geçirtiyordum. Sonra büyüdüm, kendimce akıllandım. Her şeyi bildiğime kanaat getirdiğim yıllarda, erkekler bana gereksiz varlıklar gibi görünmeye başladı ve dilime şunu doladım: “Ben hiç evlenmiycem!” Çevreden aldığım tepkiler ne kadar sert olursa, ben de bu konuda o kadar ısrarcı oluyordum. Derken gerçekten büyüdüm ve hayatın paylaştıkça güzelleştiğini fark ettim. Her şeyi tek başına yapabilmenin insanı güçlendirmekten ziyade yalnızlaştırdığını anladım. Kendimi tanıyıp anladıkça, insanlarla anlaşmak da kolaylaştı ve tabii

9


kendimi hayatın akışına bırakınca âşık oldum. Daha önceleri de âşık olduğumu sanmıştım ancak Kuzey’e hissettiklerim farklıydı. Sözünü ettiğim sadece daha çok sevmek değil, 10 içimden bir ses şimdi her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu. Huzurluydum, coşkuluydum, Kuzey’le paylaştığım anlar kaygı ve tedirginlik değil heyecan ve mutluluk doluydu. Ona sarılmak, kokusunu içime çekmek bana müthiş bir güven veriyordu. Evlenmemizi teklif ettiğinde midemden boğazıma tırmanıveren bir nefes heyecanlı bir çığlığa dönüşüp “evet” oluverdi. Şehir hatları vapurunda, köpüren suların hemen üzerinde, güvertede rüzgâra karışıp Marmara’ya dağılıveren koca bir EVET! Sonra Kuzey, ben ve martılar kahkahalarla gülmeye başladık. Haberi paylaştığımda annem ve babam oldukça duygulandı. Annem bana sarılıp ağladı, “Senin için çok mutluyum,” dedi. Babam epey suskun kaldı. Sonra benimle çalışma odasında kısa bir konuşma yaptı. Hani zorlu bir maç öncesi antrenörler takımlarına önemli hatırlatmaları yapar, taktik verir, sonra da onları cesaretlendirirler ya, işte onun gibi bir konuşma. Akşam hep beraber kutlama yapmaya çıktık. Güzel bir restoranda yemek yedik, annem ve babamdan çocukluğuma dair daha önce duyduğum–duymadığım pek çok olayı dinledim. Çoğu eğlenceli şeylerdi, bazen benim orada olduğumu unutup birbirleriyle konuşmaya dalıyorlardı. Yemekten sonra babaannemle dedeme uğradık. Büyük haberi bir an önce onlara da vermek istiyordum. Dedem çok keyiflendi, babaannem ellerini çırpıp beni kutladı. Ailem Kuzey’i tanımıştı zaman içinde, güzel bir ilişkimiz olduğunun


farkındaydılar ve sanırım bu haberi bekliyorlardı. Gecenin yıldızıydım ve bana gösterilen ilginin keyfini çıkarıyordum. Gece boyu, doğumumdan bugüne kadar yaşamıma tanıklık etmiş bu çok özel insanların ağzından kendi hikâyemi dinle- 11 yip adeta zaman içinde bir yolculuk yaptım. Bu yolculuk karşıma Kuzey’i çıkarttığına göre rotamı iyi çizmişim diye geçirdim içimden.


12


Çeyiz Sandığı Bana söylenenlerin tersini yaptığım o günleri düşündüm. Aslında kendimden başka herkese yaşamımı yönlendirme hakkını vermiştim. Ha onların söylediği, ha söylediklerinin tam tersi. Kararı hep onlar vermişti aslında. Şaşırabildiğin sürece hayat ilginçliğini korur, yaşamdan zevk alırsın. Babaanneciğim çok mutlu olduğunu söylemiştin telefonda bana ama söylemeseydin de anlaması zor değildi. Bana bir sürprizin vardı ve kendini tutamayıp ağzından kaçırıvermemek için bir an önce görüşmemizi istiyordun. Ben de en az senin kadar heyecanlıydım, ne de olsa sen, ailede herkesin mutlulukla anlatageldiği sürprizlerinle ünlüydün. O sabah kapıyı açtığında gözlerin ışıl ışıldı, dudaklarının kıvrımı tığ ile işlenmiş gibiydi yüzüne, şık ve emek verilmiş bir ayrıntı gibi. Seni o günden önce hiç fular takarken görmediğime neredeyse emindim ama o gün üzerinde yeşil yoncalar olan şeker pembesi ipek bir eşarbın vardı. Tüm boynunu sarıp neredeyse dizlerinin üzerine kadar iniyordu. Nereden aldın diye soracaktım ama oyununu bozmak istemedim, elle-

13


rimi hafifçe kaygan kumaşın arasından geçirdim ve gülümsedim. Dönme dolap sırasında bekleyen, bilgisayar çağı öncesi çocukları gibiydin. 14 “İşte,” dedin sesinde gururlu bir tonla. Senin bu “işte”lerinin arkasından hep elma şekerleri, kulağa küpe öğütler, masallar, hediye paketleri, hevesle anlatılan özgün fikirler, taze dalından kırmızı kirazlar gelirdi. “İşte,” der ve koyardın önüme, o yüzden dikkat kesildim, bu sefer de önüme koyacağın her ne olursa olsun onu seveceğimden emindim. Elinle salonun köşesindeki eski bir sandığı gösterdin. İlk kez gördüğüm bu sandık, uzun olduğu besbelli olan ömrü boyunca sanki hep oracıkta durmuş gibi rahattı köşesinde. Merakla sandığa yürürken, “Bunu daha önce gördüğümü zannetmiyorum, senin mi?” diye sordum. Başını salladın: “Benim! Dedenle Eskişehir’e yaptığımız bir seyahatte hediye etmişlerdi. Mebus bir bey vardı, dedenin çocukluk arkadaşı, biliyordu merakı olduğunu dedenin eski şeylere, o hediye etmişti. Baban küçükken çok oynadı bu sandıkla, içine bir şeyler saklar, onu hazine sandığı yapardı. Bir defasında en değerli hazinesini sakladı da aklımız çıktı.” “Nasıl yani?” “Halanı saklamış bir sefer. İyice de tembihlemiş çıkma diye. Ararız ararız çocuk yok. Ayy! Hatırladıkça halen daha içim daralır. Sonra baban baktı ki iş ciddi, ben ayılıp bayılmaya başladım, kendisi açıp çıkarttı halanı sandıktan.” “Babama da bak sen! N’aptın babaanne, ceza mı verdin?” “Sanırım benim ne kadar korkup telaşlandığımı görmek ona yeterli ceza oldu. O gün peşimden ayrılmadı, ‘Beni affettin mi anne?’ diye sordu hep. İyice küçükken pek hareket-


li, pek haylazdı sağ olsun. Ama bir o kadar da hisli bir çocuktu, hassastı. Yakından bakınca hemen anlardın. Ah, lafa daldık yine, dur çayı demleyeyim.” “Babaanneciğim sen otur, ben demlerim.” 15 “Demlersin tabii ama o zaman babaanne çayı olmaz ki! Gel mutfağa benle.” Sandık, karakterinin sağlam bir özelliği olan sabrıyla köşesinde bekleyedursun, biz mutfağa geçtik. Orada çok sevdiğim kurabiyelerin kokusu karşıladı beni. “Babaanne inanmıyorum, un kurabiyesi pişirmişsin, çok kötüsün!” “Evet, kötü babaanneler torunlarını un kurabiyeleriyle besleyip şişmanlatırlar ki, kolay kısmet bulamayıp evde dizlerinin dibinde kalsınlar.” “Hı hı, bu planını Kuzey’e söylerim. Bakalım ne diyecek?” “Biliyor musun seni takdir ediyorum, Kuzey’i de tabii. Boşuna değil birbirinizi seçmeniz. İkiniz de vicdanlı, akıllı ve müspet düşünen insanlarsınız.” “Müspet derken?” “Olumlu yani, amaan eski kadınlığım tuttu!” “Kuzey, en çok şu müspet oluşunu seviyorum sevgilim,” diye abartarak tiyatro yapıyorum. “Aman ne mutlu bana seni eğlendiriyorum!” “Canım benim, komik babaannem.” Babaannem, kendisinden beklenmeyecek kadar ağırdan alıyordu yaptıklarını. Beni çağırırkenki sesi heyecanlı ve sabırsızdı. Bende de merak uyandırmıştı. İlk olarak telefonda şaşırttı beni; hiçbir ipucu vermeyerek. Ne kadar da sürpriz



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.