2
KENDİME YAZILAR
Dr. MAHFİ EĞİLMEZ, İstanbul’da doğdu. Lisans derecesini ekonomi ve maliye alanında A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden, doktora derecesini kamu maliyesi alanında Gazi Üniversitesi’nden aldı. Maliye müfettişi olarak başladığı kamu görevinden Hazine Müsteşarı iken ayrılarak özel kesime geçti ve finans sektöründe önde gelen kurumlarda yönetim kurulu başkanlık ve üyeliklerinde bulundu. Halen NTV ve CNBCe televizyonlarında ekonomik yorum yapıyor. Ayrıca Hitit tarihi üzerine araştırmalar yapıyor, denemeler yayınlıyor. Bu kitabın dışında yayınlanmış on iki kitabı ve çeşitli dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunuyor.
KENDİME YAZILAR_Mahfi Eğilmez_02A
MAHFİ EĞİLMEZ
KENDİME YAZILAR Tarih, Felsefe, Siyaset, Edebiyat, Ekonomi, Hukuk, Osmanlı, Türkiye ve Yaşam Üzerine
3
İçindekiler Sunuş.................................................................................9 FELSEFE..........................................................................11 Başkaldırmak . ................................................................13 Varoluş Özden Önce Gelir . ...........................................15 Varoluşçuluk ..................................................................17 Yalnızlığımı Söylemeyin Kimseye . ................................20 Geriye Kaldı Ölüme Boş Vermek ..................................23 Brutus .............................................................................26 Tiktaalik Roseae .............................................................29 Doğu ve Batı ...................................................................32 İnanç ve Evrim ...............................................................35 Kilise ve Darwin .............................................................38 Yabancı . ..........................................................................40 Ömer Hayyam . ..............................................................42 Yengeç Zamanı ...............................................................44 Nâzım Hikmet . ..............................................................47 Felsefe Bölümü Üzerine Notlar........................................49 TARİH.............................................................................51 Bin Yıllık Bir Özet ..........................................................53 Telipinu . .........................................................................55 İlk Seri Cinayet ...............................................................57 Manga .............................................................................59 Kadeş Savaşı ve Teknoloji ..............................................62 Antik Dünyada Döviz ....................................................64 Troya Savaşı ....................................................................66 Hitit Birliği .....................................................................69 Freud’dan Musa’ya ........................................................72 Firavunun Laneti . ..........................................................75
5
6
KENDİME YAZILAR
Hatşepsut’un Mumyası . ................................................78 Tarih Bölümü Üzerine Notlar..........................................81 SİYASET VE SİYASET FELSEFESİ................................85 İki Türkiye ......................................................................87 Sol, Sağ . ..........................................................................89 Ortadoğu’da Siyaset .......................................................91 Machiavelli .....................................................................93 İdeolojilerin Sonu ..........................................................95 Ortadoğu Savaşları . .......................................................98 Nabukadnezar ..............................................................100 First Lord of Treasury ..................................................103 Siyaset ve Siyaset Felsefesi Bölümü Üzerine Notlar ......105 EKONOMİ FELSEFESİ................................................107 Üç Devrim ....................................................................109 Piyasa Çıkmazı .............................................................112 Roubini ve Houdini .....................................................115 Balonlar Lale Çılgınlığıyla Başladı . .............................118 Paradigma Felci ............................................................121 Yunanlı Kardeşim . .......................................................124 Kumarhane Kapitalizmi . .............................................126 Sisifos Efsanesi . ............................................................129 Fobi, Lobi ve Hobi .......................................................131 Safsatalar ve Akademisyenler ......................................133 Brezilya mı Zengin Arjantin mi? .................................135 Ekonomi Felsefesi Bölümü Üzerine Notlar....................138 EDEBİYAT, SANAT......................................................141 Kapris . ..........................................................................143 Bir Korku Öyküsü ........................................................145 Annabel Lee ..................................................................147 Dört Elle Piyano Çalan Fazıl Say .................................149 Çaykovski’nin Kapı Gıcırtısı . ......................................152 Dr. Jivago ......................................................................154 Chopin . ........................................................................157 Edebiyat ve Sanat Bölümü Üzerine Notlar....................160 HUKUK, SUÇ VE CEZA..............................................163 Suça İtilmek . ................................................................165 Cadı Avı ........................................................................167 KENDİME YAZILAR_Mahfi Eğilmez_02A
Kısastan Tazminata ......................................................169 Fahrenheit 451 . ............................................................171 Cinayet İtirafı ...............................................................173 Suç ve Ceza 1.................................................................175 Lombroso’nun Hayaleti . .............................................177 Lex Caecilia Didia ........................................................179 Jedi Şövalyeleri .............................................................182 Suç ve Ceza 2.................................................................184 Magna Carta Libertatum .............................................186 Hukuk, Suç ve Ceza Bölümü Üzerine Notlar................188 OSMANLI VE TÜRKİYE.............................................191 Tarhuncunun Bütçesi . .................................................193 Osmanlının 700. Yılı ....................................................195 Gazi Paşa . .....................................................................197 Cumhuriyet Niçin Önemli ..........................................200 Amin Maalouf ve Atatürk . ..........................................203 Cumhuriyet Projesi . ....................................................206 Osmanlı Hazinesi..........................................................209 Cumhuriyet Ekonomisi ...............................................211 Hattuşa’da Susuzluk ....................................................214 Osmanlı ve Türkiye Bölümü Üzerine Notlar.................217 YAŞAMA DAİR . ..........................................................219 İllüzyon . .......................................................................221 Berber ...........................................................................223 Alo Boğa Kaçtı . ............................................................226 Hiç ................................................................................228 Bir Beyoğlu Akşamı . ....................................................230 Ben Düşündükçe Var Dünya .......................................232 Voleybolcu Kızlar .........................................................234 O Caritas . .....................................................................236 30 Euro’ya Cennet . ......................................................239 Radikal’de Son Yazım . .................................................242 Tanrı Janus’un İki Yüzü ...............................................243 Lefter . ...........................................................................245 Madrid ve İstanbul . .....................................................247 Keman ve Zurna............................................................250 Geçici Görevle Yerleşme Kültürü ................................252 Yaşama Dair Bölümü Üzerine Notlar............................254
7
8
KENDİME YAZILAR
KENDİME YAZILAR_Mahfi Eğilmez_02A
9
Sunuş
Bazıları gazetelerde (Yeni Yüzyıl ve Radikal) bazıları dergilerde bazıları başka yerlerde yayımlanmış deneme türü yazılarımı bu kitapta topladım. Onları bölümlere göre ayırdım. Her bölümün sonuna kısa notlar koyarak bugünkü bakış açımı yansıtmaya çalıştım. Bu yazılar yan yana geldiğinde benim yaşama bakışımı, felsefemi, sosyal ve siyasal tavrımı sergiliyor. Yazılarımı ayrı ayrı okuduğunuzda belki de fark edemediğiniz “düşüncemi bağımsız tutmaya çalışma çabamı” yazıları bir arada okuduğunuzda fark edeceğinizi düşünüyorum. Ben özgür insanın, düşüncesini bağımsız tutmayı becerebilen insan olduğuna inanıyorum. Ne var ki bu öyle söylendiği kadar kolay değil. Bazen istemediğiniz halde çeşitli etkiler altında kalıp istem dışı özgürlük kaybına uğrayabiliyorsunuz. Bütün yaşamım boyunca hiç kimsenin adamı olmadım. Babamdan pek çok şey öğrendim ama öğrendiğim en önemli şey budur. Bu tavrım bana birçok şey kaybettirdi muhtemelen, ama özgür düşünce sahibi olarak kalabilmek bütün o kayıplara değer diye düşünüyorum.
10
KENDİME YAZILAR
KENDİME YAZILAR_Mahfi Eğilmez_02A
Felsefe
11
Felsefe “Kimdir başkaldıran? Hayır diyebilen birisi.” ALBERT CAMUS (Başkaldıran İnsan)
12
KENDİME YAZILAR
KENDİME YAZILAR_Mahfi Eğilmez_02A
Felsefe
13
Başkaldırmak
Bazen tümüyle yapayalnız kaldığınız oluyor mu? Hem de yüzlerce insanın arasındayken. İnsan ne zaman kendisini böyle bir yalnızlığın içinde hissetse genellikle sonu bir değişiklikle biter. Önce yalnızlığı hissetmemek için yüksek sesle söylenmeye başlanır. Hani mezarlıktan geçerken yapılır ya öyle. Derken bir değişiklik. Bazen de kendinizi fazlasıyla ilgi altında hissettiğiniz oluyor mu? Herkes sizinle ilgileniyor gibi gelir. Ortada fol yok yumurta yokken. Ya da siz fol veya yumurtanın farkında değilken. Alışkanlık yaratmaması kaydıyla yalnızlık duygusu iyi bir duygudur. İnsanın kendini dinlemesine, gerçekle yalanı daha kolay ayırmasına yardım eder. Aynı duygu aslında toplum açısından da sağduyuya ulaşmak için geçerli olabilir. Bu yalnızlık duygusunun en zararlı olduğu alanlardan birisi ekonomi. Türkiye’nin bu alandaki yalnızlığı da inanılmaz boyutta. Eskiden enflasyon sorununu çözememiş bir sürü ülkenin arasında kaynar giderdik. Sonra bu dostlarımız birer birer sorunu çözüp yanımızdan ayrıldılar. Bir de baktık ki yapayalnızız. Derdimizi anlatmak için sağa dönüyoruz, sola dönüyoruz bizi anlayan yok. “Ne enflasyonu” diyorlar. Sanki hiç böyle bir sorunu yaşamamışlar gibi. Amerika’da sigara içilmeyecek yerde sigara içen adamlara bakar gibi bakıyorlar bize. Bir de siyasal yalnızlık var. O daha da kötü. Hani Avrupa’da olup da Avrupalı olamamak gibi. Adamlarla beraber oturuyor-
14
KENDİME YAZILAR
sunuz önemli şeyler konuştuğunuzu sanıyorsunuz ama akşam içki içip özel konuları görüşmeye giderken size haber vermiyorlar. Bazen ekonomik yalnızlık ile siyasal yalnızlık üst üste biniyor. İşte o en kötüsü. Enflasyon sorununu çözememişsiniz, girmek istediğiniz siyasal birliğe de girememişsiniz ve size enflasyonu halledemezsen bu birliğe giremezsin diyorlar. Yani ya sigarayı bırakacaksınız ya da kar yağarken binanın önüne çıkıp zatürree olmakla sigara içmek arasında bir tercih yapacaksınız. Ya da her ikisi birden. Bazen de size korkunç bir ilgi. Batının körfez petrolleriyle ilgili çıkarları mı sarsıldı, Saddam’a yine müdahale mi gerekti ya da büyük enerji yatırımları mı yapacaksınız: Türkiye’den iyisi yok. Bir de başkaldırmak var. Albert Camus’nün ünlü denemesi Başkaldıran İnsan’ında işlediği gibi: İnsan başkaldırdığı zaman insandır. Yalanlara, yanlışlara, tekdüzeliğe, kısır siyasete başkaldırmak. Bundan daha önemli ve erdemli bir şey yok. Yalnızca insan mı? Bazen bir ulus da yapılan haksızlığa başkaldırır. Türk kurtuluş savaşı gibi. Ama kolay değildir başkaldırmak. Çoğu kez bir şeyleri kaybetmek gibi bir maliyeti vardır. Erdemi de oradan gelir zaten. Yalnızlık bazen iyidir. Başkaldırma erdemini hatırlatır.
KENDİME YAZILAR_Mahfi Eğilmez_02A
Felsefe
15
Varoluş Özden Önce Gelir
Gregor Samsa, kâbuslarla dolu bir gecenin sabahına uyandığında kendisini hamam böceği olmuş bulur. Ailesinin utanç kaynağı haline gelir. Onu herkesten, hatta kendilerinden bile saklarlar. Öldüğünde, iğrenç bir şeyi atar gibi süpürüp atıverirler. İşe yaramamanın ailesi tarafından dışlanma duygusunun olağanüstü bir simgesel anlatımıdır roman. Aynı zamanda insanın midesini bulandıracak kadar da hayal gücünü zorlayıcı. Bütün öteki romanlarında olduğu gibi müthiş bir karamsarlık ve içinden çıkılmazlıkla doludur Kafka’nın Değişim’i. Varoluşçular, “insan kendi kendisini yaratır” ana düşüncesinden yola çıkarlar. Her ne kadar bu yaratıcılık tanrının yaratıcılığı gibi varlık yaratmaya değil de öz yaratmaya yönelik olsa bile bu başlangıç müthiş bir sorumluluğun kabulüdür. Sorumluluğu başkalarına, topluma ya da tanrıya atma şansı yoktur. Tanrının ya da bir başkasının çizdiği bir kader söz konusu olsa sorumluluktan kurtulmak mümkündür. Ama bu kabul her şeyi bozar ve insanı bunalıma iter. Çünkü özünü yanlış oluşturan insan geleceğini kaybetmekten kendisi sorumludur. Geleneksel felsefenin söyleminin tam tersidir varoluşun özden önce geldiği iddiası. Geleneksel felsefe özün önce geldiğini iddia eder. Varoluş özden önce gelirse ne olur? Bana göre varoluş tartışmasını bir yana bıraktığımız anda özümüzü nasıl oluşturduğumuz ön plana çıkar. İnsanın ilk kez nasıl var olduğu sorusu üzerinde uğraşmaya, çabalamaya değer bir soru kuşkusuz.
16
KENDİME YAZILAR
Bunu tartışmayı asla küçümsemiyorum. Dinler insanı tanrının yarattığını söylüyor. Kader anlayışı, insanın özünün varoluşundan önce geldiğini, her şeyin kader olarak önceden yazıldığını anlatıyor. Buna karşılık evrim kuramının savunucuları insanın daha alt canlılardan evrim yoluyla türediğini söylüyorlar. Hangisini benimsersek benimseyelim ortak bir nokta var: Ne ilk varoluş ne de sonraki kuşakların varoluşu insanın elinde değil. İşte bu noktada varoluşun özden önce gelmesinin önemi ortaya çıkıyor. İnsan kendi varoluşuna katkıda bulunamaz. Bunu yaşadığımız pratikle biliyoruz. İnsan bir biçimde var olur. Var olmak elinde değildir. İradesine bağlı olan şey özünü oluşturmaktır. Yani elinde olmayan biçimde var olduktan sonra, eğer kendini yok etme seçeneğini seçmemiş ve yaşamanın sorumluluğunu almışsa, özünü oluşturmanın sorumluluğunu da üstlenmiş demektir. Kendini yok etmeyi seçmeyen bir insanın yapabileceği tek şey özünü doğru oluşturmaktır. İnsan özünü doğru oluşturamadığı anda Gregor Samsa’nın konumuna düşebilir. Özünü oluşturmanın zamanı yoktur. Yani yaşamın her aşamasında öncekilerden bağımsız yeni çabalara girişilebilir. Yaşamın bir bölümündeki başarısızlık sonraki bölümlere de bulaşabilir. Ne var ki bunu engellemek insanın elindedir. Her yaşam kesitinden, bir öncekinden bağımsız, bir başarı çıkarmak mümkün. Yaşamı boyunca her konuda ve her işte başarılı olmuş bir insan sıkıcı olurdu herhalde. Arada bir başarısız olmak başarının değerini gösterir. Varoluş elimizde değil. Dolayısıyla varlığımızdan sorumlu değiliz. Ama sonrası elimizde. Dolayısıyla varoluştan sonrasının sorumluluğunu kimsenin üstüne atamayız.
KENDİME YAZILAR_Mahfi Eğilmez_02A
Felsefe
17
Varoluşçuluk
Yirminci yüzyılın en önemli filozoflarından olan Jean Paul Sartre’ın (Nobel Edebiyat Ödülü 1964) doğumunun 100. yılı dolayısıyla eserleri yeniden basılmaya ve felsefi düşünceye katkıları yeniden yorumlanmaya başladı. Sartre denilince akla varoluşçuluk geldiği için de bugünlerde bu felsefe akımı Sartre’la birlikte yeniden gündeme oturdu. Varoluşçuluk akımının babası Danimarkalı filozof Sören Kirkegaard’dır (1813-1895) Kierkegaard, tanrıya inanan ve inanmayan olarak ikiye ayrılan varoluşçuluğun tanrıya inanan grubunun temsilcilerindendir. Tanrıya inananlar kadar inanmayan varoluşçuları da derinden etkilemiş bir yazardır. Örneğin Carl Jaspers, Kierkegaard’ı aslından okuyabilmek için Danca öğrenmiştir. Sanayi devriminden itibaren gelen ve yirminci yüzyılda doruk noktasına çıkan insanın, önce çevreye, sonra topluma ve en sonunda da kendisine yabancılaşması olgusunun yarattığı bunalımlar için çıkış noktaları aramak, varoluşçuluğun temel taşını oluşturuyor. Varoluşçuların tanrı tanımaz kesiminden gelen Sartre’ın 1938 yılında yazdığı ilk roman olan Bulantı bu felsefenin önemli kilometre taşlarından birisidir. Sartre’ın varoluşçuluğu tanımlayışı da tanrı tanımazlığına dayanır: “Varoluş, özden önce gelir.” Yani insan önce var olur, sonra özünü kendisi oluşturur. Bunu yaparken de karşılaşacağı şeyleri kader gibi bahanelerle tanrıya ya da başkalarına yükleyemez. İnsan, bir şekilde var KY 2
18
KENDİME YAZILAR
olur, bundan sorumlu değildir, çünkü o, elinde olan bir şey değildir, tümüyle bir rastlantıdır. Ama ondan sonrası artık onun sorumluluğu altındadır. Özünü doğru oluşturamazsa sorumluluğu kendisine aittir. İnsan, hiçbir bahaneyle bu sorumluluktan kaçamaz. Bulantı’nın kahramanı Roquentin’e göre var olmanın hiçbir zorunlu nedeni yoktur, tamamen bir tesadüfe dayalıdır, o yüzden her şey nedensizdir. İş bu noktaya kadar gelince karşımıza inanılmaz bir bunalım felsefesi çıkar. Çünkü başarısızlıkta ya da herhangi bir olumsuzlukta sorumluluğu başkasına atıp faturayı kadere kesmek bir anlamda kurtuluştur. Bu imkânı elinden alınmış olan birey karşılaştığı her sıkıntıda bunu kendi sorumluluğuna dahil edince bu kurtuluş imkânından uzaklaşmış olur. Bu öylesine ağır bir sorumluluktur ki insan üzerinde müthiş bir bunalım yaratır. Buralara gelince insan bu kez elinde olmayan varoluşuna karşılık elinde olan varoluşa son verme eylemini aklına getirir. Varoluşçuların bir bölümünün intihar felsefesine kafa yormaları bundandır. İntihar acaba bu kadar ağır bir sorumluluğun yarattığı bu kadar ağır bir bunalımdan kurtuluşun reçetesi midir? Bu sorunla belki de en fazla uğraşmış olan varoluşçu, bir başka Fransız filozof olan Albert Camus’dür (Nobel Edebiyat Ödülü 1957) Camus, başyapıtı olan Yabancı’da uzun uzadıya bu bunalımı ele alır. Bir hiç uğruna idama mahkûm olan Mersault, hiçbir şeye hatta idama mahkûm olmasına bile aldırmamaktadır. Annesinin o gün mü yoksa bir önceki gün mü öldüğünü bile hatırlamaz. Öylesine bunalımlar içinde ve öylesine her şeye boş vermiştir ki idama mahkûmiyeti bir çeşit intihar gibidir. Tanrı tanımaz varoluşçuluk akımı, bu dünyadaki sorumluluğunu kadere yıkmaya alışmış olan insanları birden kendi sorumluluklarıyla karşı karşıya getiriverir ve bundan kaçamayacaklarını gösterir. Yine benzer biçimde düşünce zincirine öbür dünya olmadığına ilişkin halkayı da ekleyince bu dünyadaki sıKENDİME YAZILAR_Mahfi Eğilmez_02A
Felsefe
19
kıntılarını kadere yükleyip bunların öbür dünyada giderileceğine inanan insanın elinde üç seçenek kalır: İntihar veya bütün bu sorumluluğu üstlenip yaşadığı sürece savaşmak ya da her şeye boş verip günü yaşamak. Varoluşçuluk 68 kuşağıyla birlikte dünyayı baştan başa saran bir uygulamaya dönüşmüştür. Kimileri bunu her şeye boş vermek biçiminde, kimileri de her şeyi ciddiye alıp kendi kaderini oluşturmak için savaşmak biçiminde anlamış ve uygulamışlardır.
20
KENDİME YAZILAR
Yalnızlığımı Söylemeyin Kimseye Nedense bir yalnızlık duygusu çöktü üzerime bu aralar. Onca kalabalığın içinde olmama karşın yapayalnız hissediyorum kendimi. Geçen akşam başladı bu yalnızlık duygusu. Arkadaşlarla yemek yiyorduk. Herkesle bir şeyler konuşmama karşın kendi sesimi duyamıyordum. Başkalarınınkini de. Bambaşka yerlerde yapayalnız dolaşıyordum sanki. Bazen olur bu bende. Sanki bu dünyada yaşamıyormuşum gibi. Hiçbir şeyi izlemez, hiçbir şeyi gözlemlemez bulurum kendimi. Daha doğrusu bulamam. Eskiden böyle kaybolduğumda, babama ya da anneme sorardım nerede olduğumu. Belki daha doğrusu nereye doğru ilerlediğimi. Aslında bu soruyu onların da tam yanıtlayamayacağını biliyor olmama karşın sorardım. En azından benim bir yanıt bulacağımı düşünmemi sağlarlardı. Bu da bir şey. Artık onlar yok. Onun için yalnızlığımı daha çok hisseder oldum böyle zamanlarda. Ne zaman anneme gidip anlatsam derdimi, ya da babama sorsam bulunduğum yeri, bir şeyler söylerlerdi bana. Tuhaf tuhaf bakmazlardı. Oysa babamla konuşup ona derdimi açıp çözüm soracak bilince ulaştığımda, yani aşağı yukarı ben 18 yaşındayken, babam şimdi benim olduğum yaşlardaydı. Peki ama o zaman onun bilgeliğine artık benim de ulaşmış olmam ve dolayısıyla kendi dertlerime çare üretir konuma gelmiş olmam gerekmiyor mu? Olmuyor. Ben şimdi başkalarının sorularını yaKENDİME YAZILAR_Mahfi Eğilmez_02A
Felsefe
21
nıtlasam da kendi sorularıma yol gösterecek olanlar yaşamıyor artık. Yani anlayacağınız ne zaman dertlensem kendimi yalnız buluyorum. Aslında sevmem yalnızlığı. Yani yolculuğa yalnız çıkmayı, ya da yalnız başına yürümeyi hatta tek başına gidip spor bisikletine binmeyi. Birileriyle sohbet etmeyi severim. Yalnızlık canımı sıkar benim. Ama bazen öyle anlar olur ki yalnızlığı ararım. Kendimden bile sıkıldığım zamanlar olur. Kendimin bile bana fazla geldiğini anlar, alır başımı giderim. Uzun uzun yürür hiçbir şey düşünmeden boş boş bakarım çevreme. Geçenlerde böyle bir duygu anında kalktım gittim Belgrat ormanına yürümeye. Tam 6 kilometrelik bir yürüyüş parkuru. Olağanüstü güzel, bol oksijenli bir yer. Aşağı yukarı 1 saatimi alıyor o parkuru tamamlamak. Başladım yürümeye. Tam ortalarda bir yerde yağmur indi. Benim yazılarımı okuyanlar bilir severim yağmurda yürümeyi. Ama öyle böyle değil sırılsıklam oldum. Arabaya binene kadar fark etmedim bile ıslandığımı. Arabaya bindiğimde o yalnızlık duygusundan bir an için sıyrıldığımda fark ettim sırılsıklam olduğumu. Piyanist filmini sinemalarda gösterildiğinde izleyememiştim. Geçenlerde televizyonda izledim. Aslında güzel bir film ama birçok benzeri olduğu için beni fazlaca kavramadı. Bir de bu İkinci Dünya Savaşı ve Alman mezalimi temasından gına geldi artık. 1981 yılında Londra’da kaldığım 1 yıl boyunca BBC ve ITN’de o kadar çok İkinci Dünya Savaşı filmi ya da belgeseli izlemiştim ki “acaba bu savaş devam mı ediyor” diye kuşkuya kapılmaktan kendimi alamamıştım. Her neyse ben filmden çok piyanist Spillman’ın (Andre Brody) bir Nazi subayının isteği üzerine çaldığı Frederick Chopin’in valsinden etkilendim. Film biter bitmez arşivimi karıştırdım. Bendeki CD’de Ivan Moravec seslendirmiş Chopin’in parçalarını. Filmde seslendirilen parçayı dinlerken müziğin ortalarında bir yerde iyiden iyiye yalnızlığa ka-