Kırmızı Saçlı Kadın
Güneşi Kuşatmak
Karanlık Barselona
ORHAN PAMUK
PAULA MCLAIN
MARC PASTOR
H
O
R
E
M
Z
İ
B
emingway’in karısı Hadley’in hikâyesini merkeze aldığı “Paris’teki Eş” romanının yazarı Mclain, yine bir kadın kahramanı tanıtıyor bizlere. Afrika’nın ilk kadın yarış atı antrenörü olan Beryl Markham’ın çocukluğundan 30’lu yaşlarına kadar süren yaşamı, özgürlük peşinde bir kadının büyüleyici öyküsünü sunuyor. Devamı sayfa 7
rhan Pamuk yeni romanı “Kırmızı Saçlı Kadın”da, kökü 1980’li yıllara uzanan bir baba-oğul hesaplaşmasını ele alıyor. Suçluluk duygusunun irdelendiği ve kader kavramının sorgulandığı romanda, Doğu-Batı, şehir-taşra gibi çeşitli zıtlıklar da bir baba-oğul öyküsünün katmanları olarak karşımıza çıkıyor. Devamı sayfa 6
K
İ
T
A
B
E
V
arselona’nın gizemli ve karanlık sokaklarını mekân edinen, korku ile polisiye türünün kesişme noktasında duran bir roman. 20. yüzyıl başlarında geçen hikâye, kaybolan çocukların gizemini çözmeye çalışan iki dedektifin, Barselona’nın vampirellası olarak anılan Enriqueta Marti’nin peşine düşmesini konu ediniyor. Devamı sayfa 10
ARKA KAPAK KONUĞU
İ
Aytekin Yılmaz
SAYI 123 - MART 2016 - ÜCRETSİZDİR
TÜRKÇENİN KADIN HALİ
Ü
lkemizde kadının sanata ve edebiyata emek vermesi uzun yıllar boyunca, kemikleşmiş değerlere ve kutsal aile dogmasına açılmış bir savaş olarak algılandı. Buna rağmen geride bıraktığımız yüzyıl, Türk edebiyatına birçok kadın kalem kazandırdı. Kadınların yazması edebiyat dünyası için hayati öneme sahip. Zira kadın kimliğini ötekileştiren, kadını özneliğe layık görmeyen patriyarkanın karşısında en iyi silahın kadının tuttuğu kalem olduğunu biliyoruz. Çağdaş Türk edebiyatının önemli kadın yazarlarından Tezer Özlü,
Kendi Seven Ağlamaz
Devamı sayfa 8-9
6
TUNA KİREMİTÇİ
Ali
10
CAN ARCA
Ucunda Ölüm Var KEMAL VAROL
Kadınlar EDUARDO GALEANO
Liberalizmden Neoliberalizme
12
MURAT UYURKULAK
13
“Parçası Olduğum Erilliği Yazdım”
14
GÜLTEN KAZGAN
Analar Her Şeyi Bilir
3
Leylâ Erbil ve Sevgi Soysal cesur kalemleri, kadın cinselliğini sahiplenişleri ve geleneksel dayatmalara karşı duruşlarıyla öne çıkan isimlerden. Toplumsal cinsiyet rollerinin ötesine geçen anlatımlarıyla tarifledikleri toplumun kimi zaman duymaktan rahatsız olduğu insanlık ve varoluş hallerini şimdi bu isimlerin eserlerinden okuyarak, kadınlık sorunsalının edebiyatımızın yakın geçmişinde bıraktığı izleri takip edebiliyoruz.
7
15
16
IRMAK ZİLELİ
ÖNER CİRAVOĞLU
EMRE KONGAR
Bilincin İçi Dışı
Sıra Dışı Bir Aydın: Enis Batur
Arslan Kaynardağ ve Elif Kitabevi
M
urat Uyurkulak son romanından 10 yıl sonra “Merhume”yle çıktı okurlarının karşısına. Şubat ayında raflarda yerini alan roman, yazarın diğer kitaplarında karşılaştığımız çok sesli, çokkatmanlı yapıyı sürdürmekle birlikte bir üst bakışla kendi anlatısını da eleştirerek okuru şaşırtıyor. “Merhume”, kelimenin sonunda yer alan silik e’nin işaret ettiği gibi karakterlerinin bütün toplumsal cinsiyet normlarından arındırıldığı bir roman. Uyurkulak’ın diğer roman ve öykülerinden aşina olduğumuz hikâyelerin derinleştirildiği bu yüksek tempolu anlatıda baş karakter Evren Tunga kaçınılmaz ölümünü, ömrünü bir edebi esere dönüştürerek bekliyor. Belirsiz bir gelecekte gerçek dünyadan tanıdığımız birçok erkek merhum olarak anılırken Uyurkulak’ın “Tol” romanından aşina olduğumuz Yusuf, Evren Tunga’nın ölüm döşeğinde kaydettiği kasetleri romanlaştıran yazar olarak karşımıza çıkıyor.
Ancak birlikte hayatta kalabilen Uyurkulak’ın “ezilmiş ve aşağılanmışları” kitapların sınırlarını aşarak yazarın dünyası içinde birbirlerine tutunmayı başarıyor. Murat Uyurkulak’la bu acımasız dünya içinde var olan karakterlerini ve son romanı “Merhume”yi konuştuk...
“‘Tol’, 2002’de yayımlandı. Yazarlığa, yazdıklarınıza bakışınızda bir değişme oldu mu?” “Şöyle ferah ferah ‘ben yazarım’ diyemedim hiç. Yazar olmaktan önce bir okur saydım kendimi. Bunda hayata dair tercihlerimin de etkisi oldu. Yazıyla para kazanmak; onun gerektirdiği tertibat, tavır ve plan programla pek alakam olmadı. Başka mesailerden para kazanıp hayatı sürdürmenin, yazmakla ilgili bir tür özgürlük alanı sağlayacağını hissettim hep. O yüzden kitapların arasında uzun vakitler oldu. Devamı sayfa 4-5