2
Giriş
William Shakespeare
Kral Lear Türkçesi Bülent Bozkurt
3
4
kral lear / William Shakespeare Orijinal adý: King Lear
Her hakký saklýdýr. Bu yapýtýn aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakký sahibinin yazýlý izni alýnmadan kullanýlamaz. Türkçe çeviri: © Remzi Kitabevi, 2013 Kapak: Ömer Erduran
ýsbn 978-975-14-1570-7 birinci basým: Temmuz 2013 Remzi Kitabevi A.Ş., Akmerkez E3-14, 34337 Etiler-İstanbul Sertifika no: 10705 Tel (212) 282 2080 Faks (212) 282 2090 www.remzi.com.tr post@remzi.com.tr Baskı ve cilt: Remzi Kitabevi A.Ş. basım tesisleri 100. Yıl Matbaacılar Sitesi, 196, Bağcılar-İstanbul Sertifika no: 10648
5
Ýçindekiler Kral Lear Üzerine, 7 Kişiler, 17 I. Perde, 21 II. Perde, 66 III. Perde, 100 IV. Perde, 134 V. Perde, 172
6
Kral Lear Üzerine
7
Kral Lear Üzerine
Ateşten bir çarka bağlanmışım, Kendi gözyaşlarım erimiş kurşun gibi yakıyor. (IV. vii. 46) Yazılış ve yayımlanış tarihi: Kral Lear’ın 1605 yılı sonunda veya 1606 yılı başlarında yazıldığı tahmin ediliyor. 26 Aralık 1606 tarihinde Kral I. James’in sarayında sahnelenmiş. İlk basımı (“First Quarto” – Q1)(1) 1608 yılında yapılmış. Q1 çok sayıda hata dolu, bozuk bir metin olmakla birlikte korsan basım olup olmadığı tartışmalı. Kimi araştırmacılar bu metnin, oyunun gösteriminde rol alan aktörlerin hatalı ezberi sonucu ortaya çıktığı görüşündeyken, Q1’in bir korsan metin olduğunu öne süren araştırmacılar da var. Oyunun ikinci basımı (“Second Quarto” – Q2) 1619 yılında yapılmış. Ancak basım tarihi yine 1608 olarak gösterilmiş. Q2, Q1’in kopyasıymış. Oyun daha sonra Shakespeare’in oyunlarının ilk toplu basımı olan “First Folio”da (1623) yer almış. Bu basımda esas olarak Q1 metni kullanılmakla birlikte, Shakespeare’in kumpanyasının kullandığı sahne versiyonu da dikkate alınarak gerekli düzeltme ve değişiklikler yapılmış. Ancak yine de sonuçta ortaya editörleri çok uğraştıran, tartışmalı bir metin çıkmış. (1) “Quarto”: Tek metin olarak basılan oyun. “First Quarto”: İlk Quarto; kısaca, Q1. (ç.n.)
8
Kral Lear Üzerine
Kaynaklar: Shakespeare Kral Lear’a büyük bir özenle hazırlanmış; olağanüstü geniş bir kaynak tarama ve yoğun bir okuma uğraşına girmiş.(1) Kullandığı temel kaynak 1605 yılında basılan Kral Leir ile Kızları Gonerill, Regan ve Cordella’nın Gerçek Hikâyesi adlı, yazarı belli olmayan, oldukça eskiye dayanan bir oyun. Bu oyunun sonunda Cordella’ya bağlı birlikler bir Fransız ordusunun desteğiyle zafer kazanıyor ve Leir yeniden tahtına kavuşuyor. Birkaç yıl daha kral olarak hüküm sürdükten sonra huzur içinde ölüyor. Lear’ın deliliği Shakespeare’in bu oyuna eklediği pek çok ayrıntıdan biri. Shakespeare’in bu oyun için kullandığı çok sayıda kaynak arasında, Kral Leir’den sonra en önemlileri, Raphael Holinshed’in İngiltere, İskoçya ve İrlanda Tarihi (1577), Edmund Spenser’in Peri Kraliçe’si ve Montaigne’in denemelerinin John Florio tarafından yapılan İngilizce çevirisi. Shakespeare Florio’nun Montaigne çevirisini okuyarak hem hayal gücünün ufuklarını genişletmiş hem de kelime dağarcığını zenginleştirmiş. Bu arada Florio’dan aldığı bazı terimleri de oyunda kullanmış. Oyunun özeti: Britanya’yı yönetmenin zorluklarından yorgun düşen yaşlı Kral Lear, krallığı üç kızı arasında paylaştırmaya karar verir. En büyük pay da Lear’a olan sevgisini en etkili cümlelerle anlatan kızın olacaktır. Yaşça büyük kızlar Goneril ile Regan süslü, şatafatlı ve abartılı sözlerle Lear’a olan sevgilerini açıklarlar. Ancak, Lear’ın gözdesi olan en küçük kız Cordelia sade bir ifadeyle bir evladın babasını ne kadar sevmesi gerekiyorsa o kadar sevdiğini söylemekle yetinir. Bu sözler karşısında hayal kırıklığına uğrayan ve öfkeye kapılan Lear kızını evlatlıktan reddeder ve krallığı Goneril ile Regan (ve kocaları) arasında paylaştırır, ancak krallık unvanını ve otoritesini kendine saklar. Küçük kızı Cordelia’yı evlatlıktan reddettiği için kendisini kınayan sadık adamı Kent Kontu’nu da sürgüne gönderir. (1) Shakespeare: Bir Yaşam, s. 442. (ç.n.)
Kral Lear Üzerine
9
Daha önce Cordelia’ya talip olan Burgundy Dükü ile Fransa Kralı, Lear’ın huzuruna çağrılır. Burgundy,(1) Cordelia için drahoma verilmeyeceğini öğrenince evlenme talebini geri çeker. Ancak Fransa Kralı, Cordelia’yı olduğu gibi kabullenmeye hazır olduğunu belirtir. Cordelia, Fransa’ya gitmeden önce ablalarından babalarına iyi davranmalarını ister. Kral’ın kendilerine rahat vermeyeceğine inanan Goneril ile Regan, Cordelia’nın bu isteğini soğuk karşılarlar. Bu arada Gloucester Kontu’nun gayrı meşru oğlu Edmund, hep meşru oğul Edgar’ı kayırdığı için babasına içerlemekte ve kardeşini kıskanmaktadır. O nedenle Edgar’ı gözden düşürmek ve onun yerine imtiyazlı konuma geçmek için sinsice bir plan yaparak babasını Edgar’ın onu öldürmek istediğine inandırır. Albany Dükü ile evli olan Goneril babasının kendi yanında kalmasından hiç hoşnut değildir. Lear’ı kendisinden soğutmak için kâhyası Oswald’a, Kral’a saygısızca davranmasını emreder. Emri uygulayan Oswald’ın küstahlığına kızan Lear ona vurur. Bu arada kılık değiştirerek yine Lear’ın hizmetine giren Kent de Oswald’ı tartaklar. Goneril daha sonra şövalyelerinin taşkınlık yaptığını bahane ederek babasından elli adamına yol vermesini ister. Goneril’in nankörlüğüne kızan ve Cordelia’ya haksızlık ettiğini düşünmeye başlayan Lear, Regan’ın şatosuna taşınmaya karar verir. İkinci perdede, Gloucester’ın şatosunda Edmund kardeşi Edgar’a karşı kurduğu komployu sürdürür. Edgar’ın, babasını öldürmek istediğine ve kendisinin de ona engel olmak isterken yaralandığına Gloucester’ı inandırır. Bu arada Kral Lear’dan Gloucester’a bir mektup götürmekte olan Kent yolda Oswald’la karşılaşır ve onunla kavgaya tutuşur. Oswald’ın çığlıkları üzerine Gloucester, Regan ve Regan’ın kocası Cornwall Dükü olay yerine gelir. Tartışma konusunu Oswald’dan (1) Oyun içinde kont ve dük gibi unvan sahibi asiller sadece bölgelerinin adıyla anılıyor: Burgundy Dükü yerine Burgundy, Kent Kontu yerine Kent… gibi. (ç.n.)
10
Kral Lear Üzerine
dinleyen Cornwall Kent’in tomruğa(1) vurulmasını emreder. Daha sonra aynı yere gelip adamına yapılan muameleyi gören Lear son derece öfkelenir, Regan’a da, Goneril’in saygısızca tutumundan yakınır. O sırada Goneril de yanlarına gelir. Kardeşler Lear’a adamlarına ihtiyaç olmadığını ve hepsine yol vermesi gerektiğini söyler. Bu durum karşısında gözyaşlarını zor tutan ve kızlarından intikam almaya yemin eden Lear gece karanlığında, şiddetli fırtınaya aldırmadan kendini bozkıra atar. Regan ile Goneril Gloucester’a, Lear’ın çılgınca şeyler yapabileceği gerekçesiyle kapılarını kapamasını ve onu içeri almamasını öğütlerler. Üçüncü perdede, Lear fırtınada korunmasız bir halde bozkırda dururken gökyüzündeki varlığa seslenerek yıldırımlarını gönderip nankör insanoğluna can veren dünyayı cezalandırmasını ister. Kent’in ısrarıyla Lear ile soytarı bir kovuğa sığınır ve orada, yasalardan kaçan deli bir dilenci kılığındaki Edgar’la karşılaşırlar. Cornwall’ın koyduğu yasağa rağmen Gloucester Lear ile yanındakilerin bir çiftlik evine sığınmalarına yardım eder. Bu aşamada akli dengesi bozulmuş olan Lear kızlarını hayali bir mahkemede yargılar. Gloucester Kent’e Lear’ın hayatının tehlikede olduğunu ve onu dostlarının bulunduğu Dover’a götürmesini söyler. Bu durumu Edmund’dan öğrenen Cornwall Gloucester’ı tutuklatır ve Regan’ın da teşvikiyle bir gözünü oyar. Öteki gözünü de oymak üzereyken bir hizmetkâr ona engel olmaya çalışır ve onu yaralar. Ancak Regan hizmetkârı öldürür. Cornwall Gloucester’ın öteki gözünü de oyar ve bu arada onu ele verenin Edmund olduğunu açıklar. Gözleri oyulan Gloucester Edgar’a haksızlık ettiği için büyük azap duyar. Dördüncü perdede, Gloucester hâlâ deli rolü yapan Edgar’dan kendini Dover yakınlarındaki bir uçurumun kenarına götürmesini ister. Amacı uçurumdan aşağı atlamaktır. Ancak Edgar onu bir düz(1) “Tomruğa vurmak” (veya “Tomruğa vermek”): Suçlunun elleriyle ayaklarını ve bazen başını ahşaptan yapılma bir işkence aracına geçirmek. Suçlular bu şekilde sokaklarda dolaştırılarak halka teşhir edilirmiş. (ç.n.)
Kral Lear Üzerine
11
lüğe götürür ve kendini “uçurumdan” attığını sanan Gloucester’a bir mucize eseri kurtulduğunu söyler. O arada, üzerinde otlar ve çiçeklerle bezenmiş tuhaf bir giysiyle Lear ortaya çıkar. Biri deli öteki de kör olduğu halde Lear ile Gloucester birbirlerini tanırlar. Oswald, Regan’dan aldığı emir üzerine Gloucester’ı öldürmeye çalışırken Edgar tarafından öldürülür. Lear, ordusuyla İngiltere topraklarına çıkan Fransa Kralı’nın ordugâhına götürülür ve uzun bir uykudan sonra uyandığında yanında Cordelia’yı bulur. Beşinci perdede, Cornwall hizmetkârından aldığı yaralar sonucu ölmüş, Edmund Regan’ın âşığı olmuştur. Aynı zamanda Goneril de Edmund’a âşıktır. Goneril’in kocası Albany karısından nefret etmeye başlar ve Britanya topraklarına giren Fransa Kralı’na karşı savaşmaya karar verir. Fransız ve Britanya orduları arasında çıkan çatışmada Britanya ordusu zafer kazanır ve Lear ile Cordelia tutsak alınır. Edmund, Albany’nin bilgisi dışında baba kızın öldürülmelerini emreder. Goneril ile Regan Edmund’u paylaşma kavgası içindeyken, Albany Edmund’u vatan hainliğinden tutuklatır. Hâlâ kimliğini açığa vurmayan Edgar Edmund’la düello eder ve onu ölümcül yaralar. Albany Edmund’la Goneril arasındaki ilişkinin farkında olduğunu belirtince Edgar da gerçek kimliğini açıklar, art arda gelen derin acıya ve oğluna kavuşmanın verdiği büyük mutluluğa kalbi dayanmayan babası Gloucester’ın da öldüğünü bildirir. Bu arada Goneril, Regan’ı zehirledikten sonra kendini öldürür. Ölüm halinde olan Edmund son deminde bir iyilik yapmak ister ve Lear ile Cordelia’nın öldürülmeleri emrini geri çeker, ancak çok geç kalmıştır. Önce Cordelia ardından kızının acısına dayanamayan Lear ölür. Albany, Edgar ve Kent’e ölenlerin yasını tutmak kalır. Kral Lear hakkında: Kral Lear sahnede yorumcu ve oyuncuları çok zorlayan bir oyun. Araştırmacı ve yönetmenlere göre günümüzde iyi sahnelenen Kral Lear’ların seyrek görülmesinin bir nedeni oyunun başrolünün Hamlet’teki Prens rolüne veya Macbeth’teki başrole kıyasla daha az önemli olması. Bir başka neden ise oyunda bir kısmı, en azından görünüşte, zayıf halkalarla bağlı çok sayıda konunun yer
12
Kral Lear Üzerine
alıyor olması. Ünlü yönetmen Peter Brook, Kral Lear’da “ana konunun dışında birbirinden bağımsız ve sonuçta eşit ağırlıkta on ayrı anlatım çizgisi buluyor.”(1) Oyunda son derece karmaşık noktalar çeşitli düzlemlere dağılıyor. Kral Lear’la kızları, Gloucester’la oğulları, Goneril’le Regan’ın kocaları ve âşıkları ile olan ilişkileri neredeyse ayrı ayrı birer oyun konusu olabilecek nitelikte. Öyle ki, 19. yüzyılda İngiltere’de uzunca bir dönem Kral Lear “oynanamaz” olduğu gerekçesiyle repertuarlardan kalkmış. Ancak günümüze ulaşan belgelerden oyunun Shakespeare’in zamanında beğenildiğini ve başarılı olduğunu anlıyoruz. Çağımızda da Kral Lear çeşitli ülkelerde son derece başarılı biçimde yorumlanmış. İngiltere’de Lear rolünü olağanüstü ustalıkla yorumlayan aktörler arasında John Gielgud, Donald Wolfit ve 1946 yılında seyircinin neredeyse kanını donduran performansıyla Laurence Olivier başta geliyor.(2) Oyunda Lear’ın üç önemli özelliği dikkati çekiyor. Bunlardan ilki, Shakespeare’in öteki ölümsüz karakterlerinde olduğu gibi, Kral’ın kullandığı dilin çarpıcı güzelliği ve imgesel zenginliği. İkincisi, çektiği bireysel acıyı, sanki doğayla ve doğaüstü güçlerle etkileşime girerek bilinç ötesine ve insanüstü boyutlara taşıması. Shakespeare, Lear ve Gloucester’ın kişiliklerinde insanoğlunun sanki acı çekmek için yaratıldığı temasını vurguluyor. Lear’ı Shakespeare’in öteki başkişilerinden ayıran başlıca özelliği ise, oyunun sonunda belirgin bir dış etken olmaksızın, salt çektiği azap sonucu eşi görülmedik bir duygusal baskıyla can vermesi; bir anlamda, bilinen intihar yöntemleri dışında bir yolla kendini ölümle cezalandırması. Lear’la Gloucester’ın yalnızca evlatlarıyla olan ilişkileri değil ölüm biçimleri de benzeşiyor. Ancak Gloucester’ın ölümü sahnede gerçekleşmiyor, sadece aktarılıyor. Ölüm nedeni de daha somut: Kalbi dayanmıyor. Oysa Lear sahnede ölüyor ve ölüm nedeni yalnız(1) Shakespeare: Bir Yaşam, s. 446. (ç.n.) (2) A Shakespeare Encyclopedia, s. 435. (ç.n.)
Kral Lear Üzerine
13
ca duyduğu acının yoğunluğu değil, ayrıca oyun sınırları içinde fiziksel ve zihinsel olarak yaşadıklarının kaçınılmaz ve “anlamlı” sonucu. Başlangıçtaki akılsızca davranışlarıyla trajik bir potansiyele sahip olup olmadığını sorguladığımız bu kibirli, otoriter ve huysuz kişinin ulaştığı tüyler ürperten son, çarpıcılığıyla belki yine Shakespeare’in dehasının bir göstergesi. Shakespeare’in öteki büyük trajedilerinden Macbeth’te, Lear’a hiç benzemeyen bir karakterle ilgili olarak söylenen bir söz tuhaf bir şekilde Lear’ı da çok iyi tanımlıyor: “Hayatında hiçbir şey ona, o hayatı terk etmek kadar yakışmadı.” (Macbeth, I. iv. 7) Shakespeare Kral Lear’da iyiyle kötünün keskin çizgilerle ayrıldığı siyah-beyaz bir halk masalını yeniden işlerken, taradığı gri alanlarla insanoğlunun ve insan ilişkilerinin karmaşık ve çok boyutlu yapısını bir kez daha vurguluyor. Başlangıçta babalarının kaprislerine ve aşırı taleplerine karşı takındıkları tavrı çok da haksız bulmadığımız Goneril ile Regan daha sonra canavarlaşıyorlar. Babasına olan sevgisini dile dökmekte belki gereğinden fazla gönülsüz görünen Cordelia’nın da gerçek yüzüne, sevecenliğine ve fedakârlığına çok sonra tanık oluyoruz. Oyun içinde Lear’ın akıllandığına ilişkin yeterli işaretler yok; daha çok isyankârlığı ön plana çıkıyor: “Ne insanlar anlıyor beni, ne de doğaüstü güçler,” der gibi. Niye acı çektiğini anlayamayan birinin, acı çekme olgusunu benzersiz bir şekilde tasvir edişi ise oyunun gizemli yanlarından biri. Cornwall ile Regan’ın Gloucester’a yaptıklarını izledikten sonra “İnsan insanın kurdudur,” sözüne sanki bundan iyi bir örnek olamayacağını düşünüyoruz. Ama (Iago-Othello ilişkisinde olduğu gibi) bir kere daha asıl önemli soru cevapsız kalıyor: Neden? İnsanoğlunun anlayamadığı, uzlaşamadığı dünyayı dışlamasının, ondan kaçmasının iki yolu var: Delilik ve ölüm. Hamlet’in de sürekli gündeminde tuttuğu bu yolları Lear “başarıyla” deniyor. Oyundaki bir başka ironi de deliliğin kötülükten kaçmak için olduğu kadar iyilik yapmak için de bir araç olarak kullanılması. Edgar
14
Kral Lear Üzerine
“akıllıca” bir davranışla hem sağ kalmak ve (Hamlet gibi) olan biteni gözlemleyerek zaman kazanmak hem de kötülerle savaşmak için deli taklidi yapıyor. Delilik bu oyunda (kısmen Hamlet’te olduğu gibi) kişiye dokunulmazlık ve bağışıklık kazandırmakla kalmıyor, onu neredeyse doğaüstü niteliklere ve bilgece bir söyleme sahip bir tür “medyuma” dönüştürüyor. Kral Lear’da bu tür bağışıklıktan nasibini alamayan kişi ise yarı deli, yarı bilge soytarı. Onunki de belki zamanlama sorunu. İnsanoğlu hazır değilse ne bilgelerin sözüyle ne de kâhinlerin uyarısıyla gerçeği görebiliyor. O halde ne zaman hazır olacak insanoğlu? Hazır olacak mı? Hamlet’te olduğu gibi bu oyunda da derinlemesine irdelenen sorulardan biri bu. Kral Lear dikkatle ve eleştirel bir gözle okunduğunda hem oyunla hem de Kral’ın kişiliğiyle ilgili olarak akla pek çok soru geliyor. (Shakespeare, çoğu oyununda olduğu gibi, bu soruların seyirciler açısından oyunun bütünlüğünü bozmak bir yana onu zenginleştireceğini ve anlamına derinlik katacağını biliyor.) Örneğin, yaşlı Kral Lear görünüşte ömrünün kalanını devlet işlerinden uzak, huzur içinde geçirmek için krallığını kızları arasında paylaştırmayı amaçlıyor. Ancak kızlarını hiç tanımadığı belli. Yoksa hem onlardan alacağı tepkileri hem de daha sonra olacakları az da olsa kestirebilirdi. Nitekim Cordelia’dan istediği tepkiyi alamadığı andan itibaren Lear için huzur diye bir şeyin olamayacağı ortaya çıkıyor. Oyunda bir “anne”den de söz edilmiyor. Lear’ın geçmişini, nasıl tahta çıktığını, karısına ne olduğunu, ailesiyle ilişkilerini, ülkesini nasıl yönettiğini bilmiyoruz. Olaylar sanki öncesiz bir zaman kesitinde konumlandırılmış. Kral Lear, büyük kızlarının yüzüne karşı, densiz bir şekilde, en çok küçük kızı Cordelia’yı sevdiğini söylüyor. Ama hâlâ kızının kendisine olan sevgisine dair kanıt arıyor ve Cordelia’nın suskunluğu karşısında kendi sevgisi hemen hırçınlığa ve zalimliğe dönüşüyor. Yani Lear başlangıçta ne akıllı, ne sağduyulu ne de duyarlı biri. O nedenle ilk anda akla şu soru geliyor: “Böyle bir kişi oyunu trajik boyutlara taşımaya yeter mi?”
Kral Lear Üzerine
15
Burada Shakespeare’in dehası devreye giriyor. Öncelikle, başlangıçta duyarsız olduğu izlenimi veren Lear’ın neredeyse sınırsız bir “acı çekme” potansiyeline sahip olduğunu ve bu potansiyeli okur ve seyirciyi ürperten, şiirsel ve olağanüstü çarpıcı bir dille açığa çıkardığını görüyoruz. Temelde insanoğlunun en ilkel atalarından bu yana nereye varabildiğini, “insanlığını” sorgulayan bu oyun bir anlamda “acı çekmenin anatomisi”. Bülent Bozkurt
Kaynaklar: Honan, Park. Shakespeare: Bir Yaşam. Türkçesi: Bülent Bozkurt. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2000. The Norton Shakespeare. General Editor: Stephen Greenblatt. New York, 1986. A Shakespeare Encyclopedia. Edited by O. J. Campbell. London: Methuen, 1966. Wells, Stanley. Shakespeare: An Illustrated Dictionary. London, 1973.