2
__3
KANDEMİR KONDUK 3
6DKLOGH %XOXÆDOÀP
4
sahilde buluşalım / Kandemir Konduk
Remzi Kitabevi, 2012 Her hakkı saklıdır. Bu yapıtın aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz. Editör: Neclâ Feroğlu Kapak: Murat Özgül
ısbn 978-975-14-1509-7 birinci basım: Mayıs 2012 Kitabın basımı 2000 adet olarak yapılmıştır. Remzi Kitabevi A.Ş., Akmerkez E3-14, 34337 Etiler-İstanbul Tel (212) 282 2080 Faks (212) 282 2090 www.remzi.com.tr post@remzi.com.tr Baskı ve cilt: Remzi Kitabevi A.Ş. basım tesisleri 100. Yıl Matbaacılar Sitesi, 196, Bağcılar-İstanbul
SAHILDE BULUŞALIM_Kandemir Konduk_3
7HÆHNN¹U
Dikkatli, özenli ve titiz çalışmasıyla romanımdaki eksikleri gideren ve beni yönlendiren değerli editörüm Neclâ Feroğlu’na yürekten teşekkür ederim.
5
6
SAHILDE BULUŞALIM_Kandemir Konduk_3
.DVDEDGD ¾OH 9DNWL
Sıcak, çok sıcak… Çağatay sokağın orta yerine oturmuş. Ayakkabısının birini çıkartıp, içindeki kumları silkeliyor. Sonra kalkıp, onu beklemeden yürüyen arkadaşlarına koşarak sesleniyor: — Beklesenize lan! Yetişiyor onlara. Taşkafa sapanıyla iki katlı bir evin çatısına konan kargalara taş atıyor. Bağrışarak uçuşuyor kargalar. Gülüyor Taşkafa. — Günah oğlum, onlar da senin gibi can taşıyor, diyor Çağatay. Vehbi, kafasındaki beyaz örgü takkeyi çıkartıp yelpaze gibi yüzüne doğru sallıyor. Sonra da uflayıp puflayıp konuşuyor: — Çok sıcak be, hadi dereye gidip dalalım. Çağatay birden hava atıyor: — Oğlum ne deresi be, ben yarın denize gidiyorum, denize. Taşkafa şaşırıyor. — O gideceğiniz yerde deniz mi var? — Tabii oğlum, ben denize gireceğim. Televizyonda gördükleri deniz hakkında konuşarak çarşıya doğru yürüyorlar.
7
Kasabanın çarşısı. Ağır ağır, eski bir traktör geçiyor. Or talıkta müşteri falan yok. Zaten dükkânların hemen hepsi kapalı. Kapalı olmayanların sahipleri, tezgâhtarları da kapat8 ma telaşında. Çağatay’ın babası Cemal de sahibi olduğu erkek giyim mağazasını kapatıp çırağıyla birlikte cumaya gidiyor. Birden bir çocuk sesi: — Baba, baba! Çağatay koşarak gelip babasından dondurma almak için para istiyor. Adam para verirken söyleniyor: — Bu sıcakta it gibi dolanıp hastalanma, yarın sabah yola çıkıcaz. Çağatay parayı kapıp az ileride duran iki arkadaşının yanına koşuyor. Hepsi sevinçle dondurmacıya doğru giderken babası sesleniyor: — Anana söyle, seni bir yıkasın, çöplük horozuna dönmüşsün len!…
SAHILDE BULUŞALIM_Kandemir Konduk_3
D¾DWD\ÛÀQ $QQHVL
Çağatay’ın annesi Gülfidan evde bavul hazırlarken kapı çalınıyor. Gelen, karşı evde oturan fırıncının karısı Hasibe. — Kız nerden çıktı bu gezme böyle, diye adeta çığlık atar gibi soruyor. Zaten hep öyle konuşan bir kadın o. Çağatay’ın annesi, bu sene kaynının oradan yazlık ev aldığını, ısrar kıyamet kendilerini çağırdığını, kocası da ağabeyini kıramayacağı için yarın sabah yola çıkacaklarını anlatıyor. Yine kapı çalınıyor, terzi Hasan’ın karısı Semra ve kucağındaki sekiz aylık oğlunu taşıyan gelini Meral içeri giriyor; — Hayırdır inşallah, bir şey duyduk, doğru mu, diye soruyorlar. O sırada oğlan annesinin üstüne işiyor. Meral çocuğuyla çıkıp gitmek üzereyken, iki kadın içeri giriyor. Çağatayların her sabah süt yumurta aldıkları yan bahçede oturan Gülseren ile kulakları az işiten çarşaflı kaynanası Hilmiye Nine gelmişler… Ve aynı şeyleri soruyorlar. Ve herkes, kalkıp tatil için o kadar yol gidecek olmalarına şaşırıyor. Umursamıyor Gülfidan; — Biraz da sahil havası alıcaz, derken pek bir havalı… Gülfidan orta boylu, tıknazca, dik burunlu, çatık kaşlı bir kadın. Kimi zaman suskun, kimi zaman da çabuk kızan, si-
9
nirli, delidolu ve komik bir tip… Çocukluğundan beri sevmemiş doğup büyüdüğü bu kasabayı. Evlendiğinden beri de kocasını… Belki ikisinden de kurtulamayacağını bilmek iyi10 ce hırçın yapmış onu… Bir gece kocası akşam yemeğini evde yedikten sonra çıkıp kahveye gidince (oradaki erkeklerin pek çoğu gibi), o da Çağatay’la, çekirdek yiyerek televizyondaki bir diziyi izliyor… Dizinin bir yerinde annesi, “Aaah-ah!” diye iç çekip kafasına bir şaplak indirince Çağatay’ın ödü patlıyor!… Damağını kaldırıp, ağlamaklı bir sesle soruyor: — Anne, ben n’aptım şimdi?! Gülfidan ona aldırmadan televizyona bakarak ve dişlerini sıkarak konuşuyor: — Beni de bu kız gibi istemişlerdi… Çocuk burada teğmendi… Ah kafa, ah! Onunla evlenseydim, buraya çakılı kalmazdım; tayin oldukça o şehir senin, bu şehir benim, gezerdik. Belki İstanbul’da bile yaşardım… Çağatay hiç beklemediği anda kafasına inen tokattan ve annesinden ilk kez duyduğu bu laflardan iyice şaşkın… Bu yıl başladığı ilkokuldan ayrılır mıydı o zaman? Aptalca bir soru soruyor: — Anne, sen İstanbul’da yaşasan, ben de orada mı okula giderdim? Annesi dönüyor. Bir şaplak daha… — Yok, sabah buradaki okula gelip, akşam İstanbul’a dönerdin! Salak! Derken daha da kızıyor: — Baban gibi salaksın sen de, aynı baban gibi! Kalkıp yerinden, kocasından gizli içtiği için yatağın altına sakladığı sigara paketini çıkartıp bir sigara yakıyor. Koku kal-
SAHILDE BULUŞALIM_Kandemir Konduk_3
masın diye camı açıp yine televizyonun karşısına çökerken, filmi bırakıp annesini kuşkuyla izleyen Çağatay’a söyleniyor: — Ama asıl salak benim, ben! Salaklık bende ki o teğmeni de, Emin Ağabey’in yeğenini de, ziraatçıyı da bırakıp ba- 11 banla evlendim. Çağatay, annesinin babasını sevmediğine önce şaşırıyor, sonra üzülüyor ama en çok da korkuyor, çok korkuyor: — Anne — Ne var? — Babamla ayrılmazsınız değil mi? Umutsuz bir ifadeyle sigarasının dumanını üflüyor: — Anneannenin yüreğine iner oğlum, deden de yüzüme bakmaz ayrılırsak. Çağatay’ın sevinci gözlerinden belli oluyor önce kirpikleri kıpır kıpır kıpırdıyor, sonra bir gülümseme yayılıyor yüzüne. — Dayıların da üstüme yürür, “Boşanma,” diye, bilmez miyim… Sonra konu komşu, eş dost… Kadın sinirle sigarasını tablaya bastırıp söndürüyor. İzmariti açık olan camdan atarken kasabaya haykırır gibi konuşuyor: — Şu nalet olası yerde boşanmak çok zor evladım, çok zor, çok! Annesi arkası dönük, pencereye yaslanmış ağlarken Çağatay çok mutlu… Fırıncının karısı Hasibe yine çığlık çığlığa konuşuyor: — Yarın sabah mı yola çıkıyorsunuz? Aaa! O sonraki “Aaa!” niyeyse! — Sabah erkenden çıkacakmışız, diyor Gülfidan, sıkıntılı.
Hilmiye Nine koltuğun yanında, yerde oturuyor. Bir eli koltukta; öyle rahat ediyormuş… Çarşafını biraz gevşetip soruyor: — Gülfidan, nere gidiyonuz kızım? 12 Gelini, “Sanki anlatsak duyacak Gülfidan Abla!” diye kıkırdıyor. İkisi gülüşürken nine yine soruyor: — Sabahleyin sela mı verildi, bana mı öyle geldi? Gelini daha çok gülerken fırıncının karısı avaz avaz yanıtlıyor yaşlı kadını. — Okunmadı nine, okunmadı, ölen mölen yok çok şükür! — Aman aman olmasın da… Gelini, aynı kanepeye oturduğu Gülfidan’ı hınzırca dürtüp gülüyor: — Vakit geliyor ya, korkuyor! Fırıncının karısı da gülerken Gülfidan birden içindekileri dökercesine konuşuyor: — Amaan… Bu kasabada bunca yıl yaşamış da ne olmuş sanki! Ne anlamış şu dünyadan da, ölmekten korkuyor be! Konuşuyor da konuşuyor…
SAHILDE BULUŞALIM_Kandemir Konduk_3