240 mm
BOROVOYE
TOPKAPI PALACE • SOCHI 2014 • ERZURUM • ABDULLAH FRÈRES
Istanbul Abdi İpekçi Caddesi No:14/A - Nişantaşı (+90) (212) 343 00 37 Ankara Classico - Çankaya Caddesi No:30 - Çankaya (+90) (312) 441 71 81
zilli.fr
the finest garment for men in the world
pa n e r a i . c o m
. . . . . radiomir oro rosso (ref. 4 39) ÇELIK TITANYUM VE KIRMIZI ALTIN ALTERNATIFLERI ILE .
. Boutique Istanbul
l
. Abdi Ipekci . Caddesi Altın Sokak No:3 Nisantası . . Tel: 0212 291 59 59 Yalnızca Panerai Butik ve Yetkili Satıs. Noktalarında l
l
. TASARIM V E TEKNOLOJI.
Insta
Exclusive luxury and pure nature for your fascinating experience.
www.rixos.com
Akmola Region, 021708 Borovoe / KAZAKHSTAN T: +7 71636 20100 borovoe@rixos.com
Modern design, luxurious settings and attentive personnel to foresee your every desire.
www.rixos.com
7 D. Kunayev Street, 010000, Astana / KAZAKHSTAN T: +7 7172 24 50 50 astana@rixos.com
♦
CONTENTS
İÇİNDEKİLER ♦
RIXOS MAGAZINE
CONTENTS WINTER 2014
142
ERZURUM
The Snow - White Queen Karlar Altında Bembeyaz Bir Sultan
88
TOPKAPI SARAYI
82
POLO
40
RIXOS MAGAZINE
The Place Where Majesty And Modesty Met Haşmet ve Tevazunun Buluştuğu Yer
180
VAN CLEEF & ARPELS
204
PATEK PHILIPPE MUSEUM
A Journey to the East Doğu Seyahatları
Antique Turkish Watches Antika Türk Saatleri
224
JOAN MIRO In Istanbul Istanbul'da
The Game Of Kings Hükümdarların Oyunu
WINTER'14
70
CHURCH XL
100
ABDULLAH FRÈRES
130
BOROVOYE
Residence Church Kiliseden Evler
Unfading Memories Solmayan Fotoğraflar
A Fantastic Land of Legends Efsanelerin Fantastik Diyarı
PART OF THE MOON-DNA COLLECTION, THE MOON DUST STEEL MOOD CHRONO ILLUSTRATES THE MAGIC OF THE MOON. THIS LUNAR TIMEPIECE IS SWISS MADE AND CONTAINS ELEMENTS OF THE APOLLO 11 SPACECRAFT AS WELL AS MOON DUST. www.romainjerome.ch
♦
COVER LETTER
ÖN YAZI ♦
Dear Rixos Guests
Değerli Rixos Misafirleri
“The sun never sets on great empires” is an expression often embodied by the world’s best, reigning eras that have left their mark in history. Soon it might be possible to use this expression for Rixos Hotels, considering that the branches spread to many geographies throughout the world. Our hotel guests can enjoy everything from the leisure of skiing in Sochi and Davos’ -10°C weather or, at the same time, the beach pleasures in +30°C weather found at our hotels in Dubai and Sharm El Sheikh. No matter what the time of year, guests can enjoy sun, leisure, and luxury at Rixos Hotel.
Geçmişte bazı devletler için üzerinde güneş batmayan imparatorluk ifadesi kullanılırdı. Yakında belki de buna benzer bir ifadeyi, Rixos’un farklı coğrafyalardaki otellerini düşünerek kullanmak mümkün olacak. Misafirlerimiz, Soçi’de ve Davos’ta -10 derecede kayak keyfi yaşarken, Dubai ve Sharm El Sheikh’te +30 derecede denizin keyfini çıkarıyorlar. Güneşin etkisi yıl boyu Rixoslarda hissedilmeye devam ediyor.
Rixos has recently launched a very busy season of expansion and openings. Just in the past few weeks alone, we have opened our doors to guests at Rixos Cuba. Additionally, we hosted an unforgettable night with Turkish megastar Tarkan in an event welcoming the new year at our resort in Azerbaijan. Coming in the end of December 2013, our services at Rixos Fluela Davos in Switzerland will launch, providing Rixos guests, who have come to expect a certain standard of hospitality, with the opportunity to ski in Rixos quality. In the coming months, the undisputed most important event organization of the year will occur for us—the 2014 Sochi Winter Olympic Games. During these Games, just as Russia intends to proclaim a message of success to all of the world, Rixos will also carry on the responsibility of success in this coveted event. The positive impression that Rixos Hotel intends to leave on its guests during this period will be reminiscent of another united link in the Olympic logo. With more and more Rixos Hotels opening their doors in Russia, Kazakhstan and Azerbaijan, we are happy to announce a second publication of our Rixos Magazine, which will include translations in Russian and English. In this January issue, enjoy the wonderland streets of Copenhagen, explore the legends of Borovoi, get to know the Abdullah Brothers, and take pleasure in the company of warm people in the cold winter of Erzurum. Moreover, get an insiders look at both the antique watch collection presented by the infamous Genève Patek Philippe Museum and the intricate Ottoman Empire market found in Istanbul’s Topkapi Palace. With all of these exciting and fantastic activities, we happily welcome in the New Year.
Yeni açılışların gerçekleşeceği çok yoğun bir döneme girildi. Rixos Quba geçtiğimiz haftalarda misafirlerine kapılarını açarken, yeni yıla Tarkan konseriyle merhaba diyerek Azerbaycan’daki konuklarımıza unutulmaz bir gece yaşatacak. İsviçre’de Aralık sonunda hizmete girecek olan Rixos Fluela Davos, yıllardır Rixos misafirperverliğine alışmış olan konuklarımızın kayak keyfini de artık Rixos kalitesiyle yaşamasına imkan sağlayacak. Hiç şüphesiz önümüzdeki ayların en önemli organizasyonu Soçi’deki 2014 Kış Olimpiyatları. Rusya’nın dünyaya başarılı bir mesaj vermeyi arzuladığı olimpiyatlarda, Rixos da operasyonunu yürüteceği otellerle, en önemli sorumluluğu yüklenen gruplardan biri olacak. Rixos’un misafirlerine verdiği pozitif izlenimlere bir halkanın daha ekleneceğine inanıyoruz. Rixos Magazine; Rusya, Kazakistan ve Azerbaycan’da sayıları artan otellerle beraber, Rusça-İngilizce dillerinde yayınlanacak 2. bir yayın ile misafirlerimize ulaşmaya devam edecek. Dergimiz, Ocak sayısında Kopenhag sokaklarından, Borovoi efsanelerine, Abdullah Biraderler'den, soğuk kışın sıcak insanlarla bütünleştiği Erzurum'a; antika saat koleksiyonuyla önplana çıkan Cenevre Patek Philippe Müzesi'nden, bir imparatorluğun merkezi olan Topkapı Sarayı’na ilgi çekici bir içerikle yeni yıla merhaba diyor. Tüm misafir ve okurlarımıza güzel bir kış sezonu dilerken, 2014 yılının Türkiye başta olmak üzere tüm dünyadaki dostlarımıza mutluluk getirmesini umuyoruz.
We wish all of our guests and readers a beautiful winter season. Beginning in Turkey and spreading throughout all of the world, we send our greatest hopes for a happy, successful, and joyous 2014 to all of our friends, no matter where you may be! M. Yasin ARTUKARSLAN PUBLISHER Mediap Yayıncılık ve Danışmanlık Tic. Ltd. Şti. CHIEF EDITOR Derya DOKUMACI derya.dokumaci@rixos.com
EDITOR İrem KÜPELİ irem.kupeli@rixos.com
ART DIRECTOR Kamil AYDİLEK kamil.aydilek@rixos.com
MARKETING DIRECTOR Mehmet KÜPELİ mehmet.kupeli@rixos.com
ADVERTISEMENT DIRECTOR Candeniz ALANTAR candeniz.alantar@rixos.com
PHOTOGRAPH Nur BANU Feyza ARTUKARSLAN
ADVERTISEMENT SALES Alattin ALTINDİŞ alattin.altindis@rixos.com
REPRESENTATIVE FOR ITALY Ayça OSKAY ayca.oskay@rixos.com
REPRESENTATIVE FOR KAZAKHSTAN Lily TAGILTSEVA lily.tagiltseva@rixos.com
ENGLISH EDITING Merjan BUBERNACK Büşra ÖZTÜRK
RUSSIAN EDITING Anastasia Kozlova
SUPPORTERS Aysun SPREYER Abdülselam AYCİL / Özlem AYDOĞDU Nazlı KAZAZ / Hakkı YAVUZ Cenk ÜNVERDİ / Tamer GÜNGÖREN Nurcan SARAÇ / Emir BOZGAN Shaida MERALIYEVA
Karayolları Mh. Kadir Akdoğan Cd. No: 3 GOP İstanbul / Türkiye
REPRESENTATIVES U.S.A. / Burak ESKİCİ Austria / Sadık SARAÇ Azerbaijan / Alper ÖNDER China / Mehmet SÖYLER England / Gökhan GÜNERİ Russia / Kubeysi TARHAN Ukraine / Barış ÖZTAŞ
RUSSIAN TRANSLATION Zarema AKYÜREK Elvira GARFEEVA
TURKISH EDITING Tülin KARGİN WEB EDITOR Beria Merve DOKUMACI
42
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
www.mediap.com.tr info@mediap.com.tr www.rixosmagazine.com
PRINT İHLAS GAZETECİLİK A.Ş. Merkez Mh. 29 Ekim Cd. İhlas Plaza No:11 A/41 Yenibosna–Bahçelievler / İSTANBUL T: 0212 454 30 00
ISTANBUL ABDI IPEKCI CAD. NISANTASI 0 212 240 59 67 CIRAGAN HOTEL KEMPINSKI BESIKTAS 0 212 259 87 95 KANYON AVM 0 212 353 09 75 PALMARINA F100 MAĞAZA YALIKAVAK / BODRUM 0 252 385 36 21 TERRA CITY AVM ANTALYA 0 242 323 28 49
turbine chrono, A3036/1 www.perrelet.com
Double rotor technology
♦
EDITOR’S CHOICE
EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦
BOCA DO LOBO
Piccadilly Cabinet / Piccadilly Dolabı The designers played with architecture, perspective and impossible spaces to design this exclusive cabinet. The piece conveys the dichotomy between modernity and tradition, just like the famous Piccadilly Circus, in London. Looking like a frozen moment between the two generations in the outside, the inside is just about the opposite showing a clean exquisite interior completed with a classic dome in the top, containing four drawers and two shelves. Piccadilly Cabinet made from poplar is the result ofa meticulous craftsmanship. Boca do Lobo welcomes you to an eternal present with Piccadilly’s Cabinet, a Limited Edition powerful, modern and traditional piece.
44
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Tasarımcılar; mimari, perspektif ve boşluklar ile oynayarak ortaya bu eşsiz parçayı çıkarmış. Dolap, Londra’daki ünlü Piccadilly Circus gibi modern ve geleneksel arasındaki ikilemi yansıtıyor. Dışarıdan bakıldığında iki farklı neslin çatışması gibi görünen dolabın iç tasarımı ise; kubbesi, rafları ve çekmeceleri ile tam tersine yalın ve klasik bir karaktere sahip. Kavak ağacından yapılan Piccadilly Cabinet, titiz ve detaylı bir işçiliğin ürünü. Boca do Lobo, modern ve gelenekseli harmanlayan ve sınırlı sayıda üretilen Piccadilly dolabı ile sizi sonsuzluğa davet ediyor.
♦
EDITOR’S CHOICE
EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦
RESTORATION HARDWARE Vintage Speaker
Following the highly successful iPhone and iPad gramophone, Restoration Hardware came up with another tech restoration, a bluetooth version of a Atwater Kent Type E3 speaker. Made to become an instant cult gadget, this vintage speaker display a steampunk-ish solid cast iron look straight out of the dawn of radio’s golden age blend with today’s technology to offer a wireless full sound experience for your Android or iOS device.
46
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Büyük bir başarı elde eden iPhone ve iPad gramafonun ardından Restoration Hardware, yeni bir teknolojik restorasyon daha sundu: Bluetoothlu bir Atwater Kent E3 hoparlörü. Kısa sürede kült bir aygıt haline gelmek üzere tasarlanan bu vintage hoparlör, radyonun altın döneminden fırlayıp gelmiş steampunk solid dökme demir görünümünü bugünün teknolojisiyle birleştirerek Android ve iOS cihazlarına kablosuz ses deneyimi sağlıyor.
Ankara JW Marriott Hotel Ankara, Kizilirmak Mah. Muhsin, Yazicioglu Cad. No. 1 Tel. +90 312 285 0177
Istanbul Abdi İpekçi Caddesi 6-8/A, Nişantaşı
Opening Winter 2013
♦
EDITOR’S CHOICE
EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦
SHIPPO
Porvelain Plates / Porselen Tabaklar Shippo plates designed by Hella Jongerius are a contemporary interpretation of an almost lost craft: ‘shippo cloisonné’ or ‘enamel’. Porcelain enamel is a material made by fusing powdered glass to a substrate by firing, usually between 750 and 850 °C . The powder melts, flows, and then hardens to a smooth, durable vitreous coating on metal, or on glass or ceramics. The plate designs not only reinterpret old decorations, but also employ untreated copper, which will eventually turn black /green.
48
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Hella Jongerius tarafından tasarlanan Shippo tabakları, kaybolmaya yüz tutmuş porselen emaye sanatının çağdaş bir yorumu. Porselen emaye, toz haline gelmiş camın 750 ila 850°C arası sıcaklıkta substrat yüzeye uygulanması ile elde ediliyor. Metal, cam ya da seramik üzerine uygulanan toz akıyor, eriyor ve sonunda sağlam ve kaygan bir yüzeye dönüşüyor. Bu tasarımlar, eski süslemeleri işlenmemiş bakır üzerinde yeniden yorumluyor.
LYDION PREMIUM · RIXOS PREMIUM BELEK CLUB HOTEL · BELEK-SERIK · ANTALYA LYDION TEKIROVA · RIXOS TEKIROVA · TEKIROVA-KEMER · ANTALYA LYDION SUNGATE · SUNGATE HOTEL · ÇIFTEÇESMELER MEVKII BELDIBI · KEMER · ANTALYA LYDION BODRUM · RIXOS CLUB HOTEL ·ZEYTINLIKAHVE MEVKII KIZILAĞAÇKÖYÜ · BODRUM · MUĞLA
♦
EDITOR’S CHOICE
EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦
PORSCHE DESIGN
P’9982 Smartphone / P’9982 Akıllı Telefon The P’9982, which extends the Porsche Design luxury brand’s range of modern luxury smartphones, features a satin finished frame forged from the finest quality stainless steel, complemented by a hand-wrapped genuine Italian leather back door. The back door of the limited edition model is hand-wrapped in genuine Crocodile leather. The smartphone carries Porsche Design’s luxurious, iconic styling uniquely through the BlackBerry 10 experience to give you an exquisite handset purposely built to excel at mobile communications, messaging and productivity.
50
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Porsche Design’ın modern lüks akıllı telefonlar serisine P’9982 modeli ile bir yenisi daha eklendi. Modelin yüksek kaliteli paslanmaz çelikten saten cilalı iskeleti, elde kaplanmış gerçek İtalyan derisi bir arka kapakla tamamlanıyor. Modelin sınırlı sayıda üretilen versiyonunda arka kapak, gerçek timsah derisinden ve elde kaplanmış. Akıllı telefon, Porsche Design’ın lüks ve ikonik tarzını BlackBerry10’un eşsiz deneyimiyle bir araya getiriyor ve kullanıcılarına mobil iletişim, mesajlaşma ve verimlilik konularında en üst seviyeye ulaşmak üzere tasarlanmış kullanışlı bir araç sunuyor.
♦
EDITOR’S CHOICE
EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦
11
Football Table / Langırt Masası 11 is a luxury football table for discerning lovers of the world’s favorite game. After a full year of careful planning and development it has now gone into limited production. 11’s sweeping curves reflect the beauty and grandeur of today’s modern stadiums, while its atmospheric lighting and chromed metal players capture the excitement and drama of a classic sporting encounter. Each individually numbered table is meticulously hand-finished to the very highest standards by skilled European craftsmen. The handcrafted table is made to order and takes approximately 12 weeks of careful preparation.
52
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
11, dünyanın favori oyununu oyunseverlerin beğenisine sunan lüks bir langırt masası. Masa, bir yıl süren dikkatli planlama ve geliştirme süreci sonucunda sınırlı sayıda üretilmeye başlandı.
11'in kıvrımlı hatları, günümüzün modern stadyumlarının güzelliğini ve ihtişamını andırıyor. Masanın aydınlatması ve krom metal oyuncuları ise bir spor karşılaşmasının heyecanını ve ruhunu taşıyor. Özel üretim masalardan her biri, Avrupalı yetenekli ustalar tarafından titizlikle elde yapılıyor. 11, sipariş üzerine 12 hafta gibi bir sürede üretiliyor.
♦
EDITOR’S CHOICE
EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦
SLIGHTLY WINDY By Reuge
“Slightly windy” is a musical piece of art born from the collaboration between Reuge and ECAL (University of Art and Design Lausanne). To design this comforting piece, designer Jose Ferrufino combined his inspiration of nature with the musical mastership of Reuge. As the music box plays, the golden wheat ears sway to the music, as if blown by the wind. Golden colored tune plate is placed over a solid wood base. The box has three different melodies. “Slightly windy” transcribes the beauty of nature lulled by the wind and music.
“Slightly windy,” Reuge ve ECAL (Lozan Güzel Sanatlar Fakültesi) işbirliğinde tasarlanan bir müzikal sanat eseri. Tasarımcı Jose Ferrufino, doğadan aldığı ilhamı Reuge ustalığı ile bir araya getirerek ortaya huzur verici bir tasarım çıkarmış. Müzik kutusunun çalışmasıyla beraber başaklar adeta rüzgarın etkisiyle dalgalanmaya başlıyor. Altın kontrol paneli, ahşap tabanın üzerine yerleştirilmiş. Kutu üç farklı melodiye sahip. “Slightly Windy,” doğanın güzelliğini, rüzgar ve müziğin büyüleyici kombinasyonu ile sunuyor.
54
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
EDITOR’S CHOICE
EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦
STUDIO JOB
Land Rover Defender Artists of Studio Job customised a Land Rover Defender by adding a golden horn, a tongue and a stained glass window in celebration of the iconic vehicle's sixty-fifth birthday. Studio Job took the black four-wheeldrive vehicle, painted it glossy white and embellished it with elements made from bronze, wood, ceramics and other materials to make the Automobile sculpture for Land Rover. The studio looked to the vehicle's different uses, from royal transportation to African ambulances, for ideas and starting points for the add-ons. "Defender is an emotionally charged icon," said Job Smeets, founder of Studio Job. "On the one hand it's the car that is used in Africa as an ambulance, taxi or agriculture machine; on the other hand it's used as a fire truck and it's the queen of England's favourite automobile. So, it's a very diverse vehicle."
56
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Studio Job’un sanatçıları, ikonik aracın altmış beşinci doğum günü şerefine bir Land Rover Defender’e altın bir boynuz, bir dil ve vitray pencereler ekleyerek heykelleştirdi. Land Rover için bir otomobil heykeli ortaya koyma amacıyla Studio Job; dört tekerlekli aracı parlak beyaza boyadıktan sonra bronz, ahşap, seramik ve diğer farklı malzemelerle bezedi. Stüdyo, taşıt için bir kraliyet ulaşım aracından Afrika’da bir ambülansa kadar farklı kullanım alanları düşünerek projeyi tasarlamaya başladı. Studio Job’un kurucusu Smeets, “Defender, duygu yüklü bir ikon” diyor ve devam ediyor: “Bir yandan Afrika’da ambülans, taksi veya bir tarım makinesi olarak kullanılabilen bir araçken öte yandan bir itfaiye arabası veya İngiltere kraliçesinin en gözde otomobili. Yani çok yönlü bir araç.”
♦
EDITOR’S CHOICE
EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦
CARTIER
A Bold Poker Set / Gösterişli Poker Takımı There’s a sheer infinite amount of storage solutions and diversely branded poker sets on the market, but just a few possess the potential to become the focal point of the pre-game conversation with your dapper friends. Jeweler of worldwide reputation and ever-present name, Cartier, grants us a poker set with rich appearance, bold and sumptuous as it could only be done by Cartier. A bold red-black theme describes a conversational pattern for a refrğeshing decorative element, whilst the inside reveals an understated black Alcantara lining embedding 2 card sets, 360 chips in 5 colors and 5 dices, anything with a touch of Cartier.
58
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Piyasada sayısız şık ve çeşitli poker takımları bulunuyor ancak iki dirhem bir çekirdek arkadaşlarınızla oyun öncesi odak noktası oluşturma potansiyeli yüksek bir poker takımına o kadar da sık rastlanmıyor. Dünyanın önde gelen mücevher evlerinden biri Cartier, oyun tutkunları için kendisine yakışır şekilde zengin görünümlü, cüretkar ve gösterişli bir poker seti hazırladı. Göz alıcı kırmızı ve siyah tema, birbiriyle etkileşim içinde olan bir desen ve yeni bir dekoratif öge sunarken; her haliyle Cartier dokunuşları taşıdığı belli olan 2 kart seti, 5 farklı renkte 360 adet fiş ve 5 zarı içeren siyah Alcantara iç kaplamayı da vurguluyor.
♦
EDITOR’S CHOICE
EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦
HIGHLIGHT Riperlamp
Focusing on innovation and forward-looking projects, Highlight continues to introduce distinguished and acclaimed brands with the customers. Spanish originated Riperlamp, which is among the world's most exclusive brands, can be found in the Highlight Showroom.
With its classical and neoclassical lighting products, Riperlamp appeals to exclusive decorative places. The brand was established in 1985 and it is known for combining the unique beauty of melted bronze with special designs, which makes Riperlamp a well-known and prestigious company. Situated in an area of more than 13,000 square meters, the brand is capable of making integrated production. Bronze is the primary material of the facilities, where induction furnaces are used. Almost 90% of the products are manufactured from cast iron. The company aims to meet the various needs and aesthetic preferences of more than 80 countries with a wide range of lighting products.
Current mission of Riperland is to meet the lighting needs of its customers from around the world through the product catalog containing more than 70 different collections, with the best price, quality and service.
60
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Yeniliklere ve ileriye dönük projelere önem veren Highlight, aydınlatma alanında en seçkin ve beğenilen isimleri müşterileri ile tanıştırmaya devam ediyor.
Highlight Showroom‘unda bulunan dünyanın en seçkin 22 markası arasında yer alan İspanyol kökenli Riperlamp koleksiyonu, bunlardan sadece bir tanesi.
Riperlamp, klasik ve neoklasik tarz aydınlatma ürünleriyle ayrıcalıklı dekoratif mekanlara hitap ediyor. 1985 yılında kurulan markanın, eritilmiş bronzun kendine has güzelliğinin özel tasarımlar ile birleşmesiyle oluşan kalitesi, Riperlamp’ i aydınlatma ve klasik dekorasyon sektöründe tanınan, prestij sahibi bir firma haline getiriyor. 13.000 metrekareden fazla bir alana konumlanmış tesisleri, markaya entegre bir üretim olanağı sağlıyor.
Endüksiyon ocaklarının kullanıldığı tesislerde, başlıca hammeddeyi bronz oluşturmakta. Ürünlerinin nerdeyse yüzde 90'ı dökümden imal ediliyor. Geniş yelpazesindeki aydınlatma ürünleri ile 80'den fazla ülkenin birbirinden farklı olan estetik tercih ve ihtiyaçlarını karşılamayi hedefliyor. Riperlamp’in güncel misyonu, müşterilerinin aydınlatma ihtiyaçlarını en iyi kalite ,fiyat ve hizmet ile karşılayarak, dünya çapında tüm müşterilerine teknik ve tasarım olarak 70'i aşkın birbirinden farklı koleksiyonun yer aldığı standart bir ürün kataloğu sunmaktır.
♦
EDITOR’S CHOICE
EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦
PIRLANT & MARLEN
Evliya Çelebi Pen / Evliya Çelebi Dolma Kalem Witnessed some of the most important scenes of the past and poured what he saw into his travelbook “Seyahatname” with his unique storytelling, Evliya Çelebi is today known as a ‘genius’. UNESCO included the 400th anniversary of Evliya Çelebi’s birth in its timetable for the celebration of anniversaries. Inspired by the global celebration, Pırlant with the help of Marlen, which is one of the masters of Italian writing instruments, prepared a distinguished collection: “Evliya Çelebi 400th Anniversary Limited Edition Series” to celebrate the 400th birthday of the infamous traveler.
62
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Tarihin önemli sahnelerine tanıklık eden ve gezip gördüklerini kendine has üslubuyla hatıra kitabı “Seyahatname”ye aktararak günümüze kadar ulaşan Evliya Çelebi, bugün “dahi” olarak anılıyor. UNESCO tarafından 400. doğum gününün Evliya Çelebi yılı olarak ilan edilmesinden ilham alan Pırlant, tarihte yer etmiş bu ünlü seyyahın doğumunun 400. yıl dönümüne özel, İtalyan kalem ustası Marlen ile “Evliya Çelebi 400. Yıl Limitli Koleksiyonu” başlığı altında seçkin bir koleksiyon hazırladı.
♦
EDITOR’S CHOICE
EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦
BOHEMIAN RHAPSODY Bang
Bang has been designed for the glass company Lasvit, on the occasion of the Milan Design Week exhibition "Bohemian Rhapsody".
Bang, Bohemian Rhapsody sergisi vesilesiyle, cam şirketi Lasvit tarafından dizayn edildi ve Milano Tasarım Haftasında sergilendi.
Bang, inspired by the Big Bang theory, represents the universe in a state of tension halfway between the implosion and an explosion.
İlhamını Büyük Patlama teorisinden alan Bang, evrenin yıkımı ve patlaması arasındaki gergin evreyi temsil ediyor.
“Blowing glass has remained one of the most fascinating procedures to create artworks. Drawing incandescent matter with thin metal pipes from a big furnace, contemplate gestures that are both powerful and delicate at the same time. And final results are always one of a kind, like birth. Lasvit is a neologism obtained through the combination of the two words Laska+Svit (love+light), and my attempt was to combine the two things together." the designer says.
64
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
"Cam üflemek, bir sanat yapıtı oluşturmanın en heyecan verici yöntemlerinden biri. Akkor halindeki maddeyi büyük bir fırında ince metal çubuklar ile şekillendirmek, aynı zamanda hem güçlü hem de hassas dengeler gerektiren bir süreç. Ortaya çıkan şey ise her zaman eşsiz, tıpkı doğumda olduğu gibi. Lasvit ismi Laska ve Svit (aşk ve ışık) kelimelerinin birleşiminden oluşuyor, benim yaptığım ise bu iki şeyi birleştirmek oldu." diyor tasarımcı.
Hebil 157 Houses, Aytaç Architects, 2013 ASLA Honor Award Winner
Yüksek kaliteli yaşam alanlarının kapılarını sizin için açıyoruz. Beybi Giz Plaza B Blok, 34398 Maslak / İSTANBUL t: +90 212 290 3890 f: +90 212 290 3894 www.gizhighendestate.com
♦
EDITOR’S CHOICE
EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦
PERRIER
Andy Warhol Limited Edition During the 1980s, Andy Warhol made a series of silkscreen prints depicting the bottles of sparkling water brand Perrier expressed in a bold color palette. The works were an extension of the pop artist’s continued exploration into portraying consumer products in new, graphic ways, in which he developed more than 40 works using the signature Perrier bottle as his subject. 30 years later, Perrier pays tribute to Warhol with the release of a limited-edition series of bottles, featuring his original art on four different label designs. These are accompanied by some of his quotes including: ‘Everybody must have a fantasy’; ‘People should fall in love with their eyes closed’; ‘In the future everyone will be world famous for fifteen minutes’; and ‘I have social disease. I have to go out every night’.
66
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
1980’lerde Andy Warhol maden suyu markası, Perrier’in şişelerini cesur bir renk paletiyle betimleyen bir seri serigrafi baskılar hazırlamıştı. Bu çalışmalar, pop sanatçısının tüketici ürünlerini yeni grafik şekillerde resimleme arayışının bir uzantısıydı. Bu çalışmasında 40’tan fazla Perrier şişesi kullanmıştı. 30 yıl sonra bugün Perrier; Warhol’un orijinal sanatının ürünü, dört farklı etiket tasarımı taşıyan sınırlı sayıda üretilmiş bir şişe serisi çıkardı. Bu şişeler, ‘Herkesin bir fantazisi olmalı’; ‘İnsanlar gözleri kapalı aşık olmalı’; ‘Gelecekte herkes onbeş dakikalığına ünlü olacak’; ‘Sosyalleşme hastalığım var. Her gece mutlaka dışarı çıkmalıyım’ gibi Warhol’un bazı ünlü sözlerini de taşıyor.
♦
INTERIOR
DEKORASYON ♦
COLECCION ALEXANDRA “Art de Lys”
Tapestry (French tapestry) is a kind of arts and crafts. It is a lintfree carpet, which is hung on the wall, with a plot or decorative touch to the fabric technology “cross-weave”. Historically, the best tapestries demanded the artist’s talent and incredible craftsman skills and represent a thin line between art and perfect mastery of weaving.
Goblen (Fransız Gobleni) bir sanat dalı. Duvara asılan ve çapraz örgü sanatına dekoratif bir dokunuş sunan halı, tiftiksiz olmasıyla biliniyor. Tarihteki en iyi goblenler sanatçının yeteneğini ve muhteşem işçiliğini sergiler, dolayısıyla sanat ile mükemmel dokuma ustalığı arasındaki ince çizgide yer alır.
Art De Lys’s range includes tapestries both with traditional Renaissance scenes, genre sketches of city life, biblical scenes or still-life, and the more modern paintings. Art De Lys offers more than 200 tapestries from copies of ancient cartons to modern stories, pillows, tablecloths, modern textile accessories. Art De Lys sells 70% of its products outside of France (for decoration of boutiques, shops, museums and houses).
Art de Lys'in ürün yelpazesi geleneksel Rönesans sahneleri içeren goblenlerden, şehir hayatını yansıtan goblenlere, İncil sahnelerinden durağan veya modern resimlere, birçok çeşit içeriyor. Art de Lys, 200'den fazla eski resmi günümüze taşıyan modern yastıklar, masa örtüleri ve tekstil aksesuarları üretiyor. Art de Lys, üretiminin %70'ten fazlasını butikler, mağazalar, müzeler ve evlerde kullanılmak üzere Fransa dışına satıyor.
Coleccion Alexandra is pleased to present the products of the oldest French Factory “Art De Lys”, a leader in production of exquisite handmade tapestries. The factory is located in northern France, in the town of Flanders. The weavers’ craftsmanship developed more than 100 years and resulted in the factory of high-class tapestries and textile accessories. Elite tapestries by Art de Lys are woven manually by the best masters of high quality wool, cotton and other natural fibers that guarantees their highest quality of luxury items.
Art De Lys’s workshops offer two collections a year, and become the participant of the exclusive exhibitions and expensive catalogs on a regular basis. The demanding customer, appreciating exclusivity, grandeur, high quality and historical traditions, certainly feels the aesthetic pleasure of seeing exquisite Art de Lys tapestries. Today, everyone can see and appreciate the beauty and quality of products by Art de Lys, visiting the Coleccion Alexandra salon in Almaty or Astana. 68
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Coleccion Alexandra, alanında bir numara olan en eski Fransız fabrikasının "Art de Lys" serisini sunmaktan mutluluk duyuyor. Fabrika kuzey Fransa'da, Flanders kasabasında yer alıyor. Dokumacıların işçiliği 100 seneyi aşkın bir tecrübeye dayanıyor ve sonuç olarak ortaya üst sınıf goblenler ve tekstil aksesuarlar üreten bir fabrika çıkıyor. Art de Lys'in elit halıları, en iyi ustalar tarafından yüksek kalite yün, pamuk ve doğal ipliklerden elde üretiliyor; böylelikle en iyi kalite lüksü garantiliyor.
Art de Lys atölyeleri senede iki koleksiyon çıkarıyor ve özel sergi ve kataloglarda düzenli bir şekilde yer alıyor. Seçkinlik, ihtişam, yüksek kalite ve tarihsel gelenek talep eden müşteri, Art de Lys ürünlerinin sunduğu estetik zevki hemen hissediyor.
Bugün herkes Almatı ve Astana'da bulunan Coleccion Alexandra mağazalarını ziyaret ederek Art de Lys ürünlerinin güzellik ve kalitesini görüp takdir edebilir.
Coleccion Alexandra Central Asia
Салон Элитной Мебели «Coleccion Alexandra»
25, Al-Farabi Avenue, Microdistrict Samal - 3, Almaty City The Republic of Kazakhstan Tel: +7 (727) 262 38 02 Fax: +7 (727) 262 38 04 E-Mail: alexcoleccion@mail.ru
Г. Алматы, Мкр. Самал-3 Д.25 Тел: 8(727) 262 38 02 Факс: 8(727) 262 38 04 E-Mail: alexcoleccion@mail.ru
Astana City, Shopping Mall «Keruen» 2 Floor, Boutique 25 Tel: +7 (7172) 279 930 Е-Mail: alexcoleccion_astana@mail.ru
Г. Астана, ТРЦ «Керуен» 2 Этаж, Бутик 25, Тел: +7 (7172) 279 930 Е-Mail: alexcoleccion_astana@mail.ru
♦
ARCHITECTURE
MİMARİ ♦
RESIDENTIAL
church XL KİLİSEDEN EVLER Dream of living in a spacious and bright space with stained glass windows that pass through plenty of light; fantastic tall doors, a ceiling that rises high above your head… Although controversial for some people, converting empty churches into homes have been quite common in Europe and America for a while.
Bir ev hayal edin. Yüksek tavanlı, ferah bir ev. Kocaman masalsı kapıları ve içeriye gün ışığını dolduran devasa vitray pencereleri var. Birçok insan için tartışmaya açık olsa da, boş kiliseleri eve dönüştürmek son zamanlarda Avrupa ve Amerika'da oldukça yaygın.
n the Netherlands alone, there are hundreds of empty churches. Since 1970, more than 1000 churches have been closed down by church communities. More than one third was demolished and half of the Catholic churches were thrown down. It is estimated that in the coming years, 1000 other churches will lose their original function. Fewer people go to church nowadays and the costs for conservation are no longer affordable. Fortunately, demolition is less common nowadays, partly because churches are often on the monuments list. Using the buildings as properties is the only way to prevent corruption.
Yalnızca Hollanda'da yüzlerce boş kilise var. 1970 yılından bu yana 1000'den fazla kilise, otoriteler tarafından kapatıldı. Bunların üçte biri çürümeye terk edildi ve Katolik kiliselerinin yarısı yıkıldı. Önümüzdeki senelerde 1000 kilisenin daha fonksiyonunu yitireceği tahmin ediliyor. Artık daha az insan kiliseye gidiyor ve binaların bakım maliyeti karşılanamıyor. Neyse ki yıkım vakaları gün geçtikçe azalıyor. Bunun bir sebebi de kiliselerin artık konut listelerinde olması. Binaları gayrimenkul olarak kullanmak; çürümelerini önlemek için yapılabilecek en iyi şey.
I 70
FRANK HANSWIJK
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Churches are often on the monuments list. Using the buildings as properties is the only way to prevent corruption.
♦
The old Catholic St.Jakobus Church was one of the inactive churches in Utrecht, Netherlands. Since 1991, the church has been inactive. Before it was converted to a spacious house in 2009, it had been used as an antique showroom and as a meeting place for small concerts. The purpose of the Zecc Architects was to revive the St-Jakobus kerk with as little interventions as possible.
The design process was shaped around the large mezzanine floor, which has been substantially modified to recover and enlarge the spatial qualities of the church. Some parts of the floor was removed in order to bring light around the ground floor. A study room and a bathroom are located under the bedroom. Indirect daylight enters these places through vacant spaces in the floor and openings in walls. The study room and bathroom also function as dividers in the first floor, which is a monumental open-space. As a result, the open front of the church is divided from the rear, where the altar once stood.
72
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
ARCHITECTURE
MİMARİ ♦
St. Jakobus Katolik kilisesi, Hollanda'nın Utrecht şehrinde bulunan boş kiliselerden biri. 1991 yılından beri boş olan kilise, bir dönem antika mağazası olarak kullanılmış ve zaman zaman minik konserlere ve toplantılara ev sahipliği yapmış. St. Jakobus kilisesini 2009 yılında eve dönüştüren Zecc Architects firmasının amacı, yapıyı mümkün olduğunca az değiştirerek tekrar kullanılabilir hale getirmek.
Yapının tasarım süreci, büyük asma kat çevresinde şekillenmiş ve bu kat, kilisenin genişliğini arttırmak adına bir takım değişikliklere uğramış. Asma katın zemininin bir kısmı, alt kata ışık geçişini sağlamak için kaldırılmış. Yatak odasının alt katına bir çalışma odası ve bir banyo yerleştirilmiş. Duvarlardaki açıklıklar ve yerdeki boşluklar sayesinde dolaylı olarak gün ışığı alabilen bu bölümler, aynı zamanda tamamen açık bir alan olan alt katı ikiye ayırma vazifesini görüyor. Böylelikle kilisenin ön tarafı, bir zamanlar mihrabın yer aldığı arka kısımdan ayrılmış oluyor.
Before it was converted to a spacious house in 2009, it had been used as an antique showroom and as a meeting place for small concerts.
♦
ARCHITECTURE
The kitchen is placed in the rear, where the kitchen block stands on its own. To strengthen the relationship with the backyard and to provide additional daylight at the dining area, three new glass fronts are created. The sleek glass-facades are distinguished from the other windows in the facades and some of them are placed oblique in the facade to point out the distinction with the existing windows. Furthermore, the church on the outside is fully preserved and daylight and natural light comes in through the original stained-glass windows. The objective of this project was to transform the place into a single space. The church is not divided into small units, which would have destroyed the spaciousness. Besides, small units could make a new conversion in the future impossible. With this architectural design, it is imaginable that the church can be converted again for public purposes such as a library, bookstore, museum or even a church again!
MİMARİ ♦
Bağımsız bir tezgaha sahip olan mutfak, yapının arka kısmında yer alıyor. Arka bahçeyle olan bağlantıyı vurgulamak ve yemek alanına daha fazla ışık girmesini sağlamak için yapıya üç yeni cam panel eklenmiş. Bu zarif pencereler, yapının diğer pencerelerinden şekilleri ve yerleşimleri ile ayrılıyor. Bu değişiklikler, yapının dış görünümünü kesinlikle etkilemiyor ve gün ışığı, eski vitray pencerelerden sızmaya devam ediyor.
Projenin amacı, binayı tek bir alan halinde değerlendirmek. Kilisenin iç mekanı kesinlikle odalara bölünmüyor ve göz alıcı genişlik olduğu gibi kalıyor. Mekanın küçük odalara ayrılmamasının bir sebebi de ileride başka bir yapı olarak kullanılmasına engel olmamak. Bu tasarımla beraber kilisenin daha sonra tekrar halka açılmasına ve bir kütüphane, kitap evi, müze ve hatta kiliseye dönüştürülmesine imkan sağlanıyor.
With this architectural design, it is imaginable that the church can be converted again for public purposes such as a library, bookstore, museum or even a church again! WINTER'14
RIXOS MAGAZINE
73
♦
ARCHITECTURE
Zecc Architects is proud to have made as little changes in the original monument as possible. The existing wooden floor, stained glass windows and old doors are maintained and repaired where necessary. The new white floor sculpture is independent from the church walls, columns and arches. The sleek stucco volume is constructed from steel, wood and sheet material. Glass surfaces constantly offer another insight to the fragments in the church. Moreover, they reflect historical elements, which creates a fusion of old and new. This fusion is what makes the place matchless. At some points, the experience of a monumental church is dominant and at other moments the new ‘look’ of the living church predominate. This balance between the heritage and modern architecture is appealing and as a result, the inactive monuments are alluring for the seekers of space and uniqueness!
At some points, the experience of a monumental church is dominant and at other moments the new ‘look’ of the living church predominate. Zecc Architects, orijinal yapıyı mümkün olduğunca korumuş olmakla gururlanıyor. Mevcut ahşap zemin, vitray pencereler ve eski kapılar tamir edilerek muhafaza edilmiş. Eklenen beyaz zemin; kilisenin duvar, sütün ve kemerlerinden tamamen bağımsız. Sıvanmış ek alan; çelik, ahşap ve tabaka malzemeden imal edilmiş. Cam yüzeyler, kilisenin farklı bölümlerine sürekli olarak ışık tutuyor ve tarihi görünümleri ile eski ve yeniyi harmanlayan bir mekan oluşturuyor. Mekanı eşsiz yapan, eski ve yeninin muhteşem kombinasyonu. Yapının bazı noktalarında kilise karakteri ağır basıyor, diğer kısımlarda ise modern tasarım ön plana çıkıyor. Miras ve modern mimari arasındaki bu denge son derece çekici. Terk edilmiş bu yapılar, geniş ve benzersiz bir mekan arayışında olanlar için cazip alternatifler.
74
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
MİMARİ ♦
Experience fabulous Istanbul with Rixos privileges…
RIXOS PERA İSTANBUL
Magnificent history meets with contemporary comfort and well-known gourmet venues, at Rixos Pera Istanbul.
Book flight & accommodation together at www.rixos.com
www.rixos.com
RIXOS TAKSİM İSTANBUL
Rixos Taksim Istanbul, located at the heart of Istanbul, offers a brand new life experience integrated with the vivid energy of the city.
♦
EVENT
Sochi and XXII. Olympic Winter Games Soçi ve XXII. Kış Olimpiyat Oyunları
S
ochi, the resort capital of Russia, is hosting the XXII. Olympic Winter Games and XI. Paralympic Winter Games between February 7, 2014 and February 23, 2014 encapsulating 17 days of competitions. The city is located in Krasnodar Krai, Russia, situated on the Black Sea coast near the border between Georgia and Russia. It is home to about 400,000 people, representing over 100 nationalities. Sochi is in a unique climatic zone on the shore of the Black Sea, at the foothills of the Western Caucasus Mountains and is known for the unique combination of Mediterranean and Alpine climates. The average snow depth in the mountains is 2 meters, and while the winter temperature is usually below zero, there are normally no severe cold spells. The territory of Sochi comprises 200,000 hectares, including 30,000 hectares of arboretums, botanical gardens and protected natural reserves with unique flora and fauna.
76
RIXOS MAGAZINE
ETKİNLİK ♦
WINTER'14
Rusya'nın tatil başkenti Soçi, 7 Şubat- 23 Şubat tarihleri arasında, 17 gün sürecek yarışlarla 22. Kış Olimpiyatlarına ve 11. Paralimpik Olimpiyatlarına ev sahipliği yapıyor. Şehir, Rusya'nın Krasnodar Krai bölgesinde, Karadeniz kıyısında, Gürcistan sınırı yakınlarında yer almakta. 400,000 nüfuslu şehirde, 100'den fazla milliyet yaşıyor. Karadeniz kıyısındaki Soçi, Batı Kafkas dağlarının eteklerinde, Akdeniz ve Alp iklimlerinin bir araya geldiği eşsiz bir iklim kuşağında yer alıyor. Dağlarda ortalama kar yüksekliği 2 metre ve her ne kadar kış sıcaklığı genelde sıfır derecenin altında olsa da, şiddetli soğuklar görülmüyor. Soçi toprakları 200,000 hektar alana yayılıyor ve bunun 30,000 hektarı arboretumlar, botanik bahçeler ve eşsiz bir bitki örtüsüne sahip olan korunma altındaki doğal rezervlerden oluşuyor.
♦
EVENT
The history of the Russian city dates back to the 5th century BC, when the site of present Sochi extended to the Bosporan kingdom. Then Caucasian people lived there, and in the mid-19th century the active development of these areas by the Russian state began. Soon sea bathing came in vogue causing Sochi to turn into a Black Sea resort. The Soviet period of the country secured the status of Sochi as the "All-Union health resort", and after the collapse of the Soviet Union, the city was in fact the only Black Sea resort in Russia.
ETKİNLİK ♦
The history of the Russian city dates back to the 5th century BC, when the site of present Sochi extended to the Bosporan kingdom. Then Caucasian people lived there.
Today Sochi is not all about hotels and beaches. It is also a place where you can find many curious tourist attractions: the Cathedral of Archangel Michael, the temple of Holy Prince Vladimir, the "Tree of Friendship", the lighthouse at the port, the Art Museum, the Winter Theatre, the Arboretum and Bestuzhev park in Adler, which had 100-year anniversary in 2013. Architectural monuments include the buildings of Sochi railway station and the port.
Rus şehrinin tarihi, günümüz Soçi'sinin topraklarının Bosporan Krallığına eklendiği M.Ö. 5. yüzyıla kadar dayanıyor. Ardından bu bölge Kafkaslara ev sahipliği yapıyor ve 19. yüzyılın ortalarında, Rus devleti ile beraber bölge aktif olarak gelişmeye başlıyor. Daha sonra denize turizmine ilgi artıyor ve Soçi, Karadeniz'de yer alan bir tatil bölgesi haline geliyor. Ülkenin Sovyet periyodu süresince Soçi, birliğe uygun sağlık tesisi olarak devam ediyor ve Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra Rusya'nın Karadeniz kıyısındaki tek tatil beldesi olarak rağbet görmeyi sürdürüyor. Bugün Soçi sadece otellerden ve plajlardan ibaret değil, şehirde aynı zamanda çok sayıda turistik mekan bulunuyor. Archangel Michael Katedrali, Holy Prince Vladimir tapınağı, "Tree of Friendship," limandaki deniz feneri, Sanat Müzesi, Kış Tiyatrosu, Adler'de bulunan ve 2013 yılında 100. yılını kutlayan Arboretum ve Bestuzhev parkları gibi pek çok turistik noktayı ziyaret etmek mümkün. Soçi tren istasyonu ve Soçi limanı da görülmesi gereken yerler arasında.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE
77
VENUES To get the city ready for the Olympics, the Russian government has committed to a $12 billion investment package, shared 60–40 between the government and private sector.
78
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
EVENT
After Sochi won the right to host the Winter Olympics in 2014, its authorities began a large-scale construction aimed not only at the erection of the Olympic venues, but also at modernizing the city as the world yearround resort.
Sochi 2014 will be the most compact Winter Games in the history of the Olympic Movement. It will be possible to get from one venue to another in just a matter of minutes and all Olympic and Paralympic competition will take place in the same venues. It is for this reason that all athletic facilities for the Sochi 2014 Games are being built with the needs of disabled people in mind. Eleven athletic venues have been built for the Sochi 2014 Games, which are divided into two clusters—mountain and coastal. The clusters will be located within 48km of each other, which is less than a 30 minute ride along a new railway. Each cluster will contain an Olympic Village. The travel time from the Olympic Village to a competition venue in the coastal cluster will be no more than five minutes. Additionally, travel time from the Olympic Village to a competition venue in the mountain cluster is less than 15 minutes.
ETKİNLİK ♦
Soçi 2014 olimpiyatlarına ev sahipliği yapma hakkı kazandığında, şehirde büyük çaplı bir inşaat faaliyeti başladı. İnşaatlar, Olimpik sahaların kurulumu ile sınırlı kalmayıp, şehri modernleştirerek yıl boyu ziyaret edilebilecek bir destinasyon haline getirmeyi hedefliyor.
Soçi 2014, Olimpiyat tarihindeki en kompakt Kış Oyunları'na sahne olacak. Bir mekandan diğerine geçmek sadece dakikalar sürecek ve tüm Olimpik ve Paralimpik yarışlar aynı mekanlarda gerçekleşecek. Soçi 2014'un tüm atletik tesisleri engellilerin ihtiyaçlarına göre tasarlanıyor. Soçi 2014 için 11 atletik tesis inşa edildi ve tesisler dağ ve sahil olmak üzere ikiye bölündü. Bu bölümler birbirlerine 48 km mesafede olup, yeni hızlı tren sayesinde bu mesafe 30 dakikadan kısa bir sürede aşılabilecek. Her bir bölümde bir Olimpik Köy yer alacak. Olimpik Köylerden sahildeki oyun tesislerine geçiş beş dakikadan fazla sürmeyecek. Köylerden dağ tesislerine geçişler de 15 dakikadan kısa olacak.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE
79
♦
EVENT
ETKİNLİK ♦
For the first time in the history of the Olympic and Paralympic Games, all ice arenas will be within walking distance of one other.
The central focus of the coastal cluster will be the Olympic Park. It will connect up all competition venues, the parking zone and the infrastructure elements. For the first time in the history of the Olympic and Paralympic Games, all ice arenas will be within walking distance of one other. The Olympic Park will be able to accommodate about 70,000 visitors when full.
Sahil bölümlerinin odak noktası Olimpik Parklar. Burası tüm oyun tesislerini, park yerlerini ve altyapı unsurlarını birbirine bağlıyor. Olimpik ve Paralimpik oyunların tarihinde ilk defa, tüm buz alanları birbirlerine yürüme mesafesinde olacak. Olimpik Park tam 70,000 kişi kapasiteli.
THE XXII. OLYMPIC WINTER GAMES IN NUMBERS:
SAYILARLA XXII. KIŞ OLİMPİYAT OYUNLARI:
98 events will be held in 7 Olympic sports. That is 12 more than at the Vancouver 2010 Games, and 14 times more than at the Turin 2006 Games; 6000 Olympic athletes and team members from 85 countries will come to the Games. 25,000 volunteers will work at the Games in Sochi, and about 14,000 media will be accredited to the Games. An estimated potential audience of about 3 billion TV viewers throughout the world is expected to watch the Sochi Games.
7 Olimpik dalda 98 etkinlik gerçekleşecek. Bu sayı 2010 Vancouver Olimpiyatları'ndan 12 fazla, Turin 2006 Olimpiyatları'nın ise 14 katı. Oyunlara 6,000 Olimpik atlet ve 85 ülkeden takım üyeleri katılıyor. Soçi oyunlarında 25,000 gönüllü çalışacak ve 14,000 medya üyesi görev yapacak. Oyunları dünya genelinde 3 milyar TV izleyicisinin takip edeceği öngörülüyor.
The Mountain Cluster will include Biathlon and Ski Complexes, a Bobsleigh Track, a Ski Center, a Ski Jump Complex, as well as a Snowboard Park and Freestyle Center.
80
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Dağ bölümünde ise Biathlon ve kayak kompleksleri, Bobsleigh parkuru, Kayak Merkezi, Kayak Atlama Merkezi, Snowboard parkı ve Freestyle merkezi yer alacak.
♦
SPORTS
SPOR ♦
POLO The Game of the Kings / Hükümdarların Oyunu Polo is arguably the oldest recorded team sport in known history, with the first matches being played in Persia over 2500 years ago.
I
nitially thought to have been developed by competing tribes of Central Asia, it was quickly taken up as a training method for the King’s elite cavalry. These matches could resemble a battle with up to 100 men to a side.
As mounted armies swept back and forth across this part of the world, conquering and re-conquering, polo was adopted as the most noble of pastimes by the Kings and Emperors, Shahs and Sultans, Khans and Caliphs of the ancient Persians, Arabs, Mughals, Mongols and Chinese. It was for this reason it became known across the lands as "the game of kings". The feeling of many of its players is epitomized by a famous verse inscribed on a stone tablet next to a polo ground in Gilgit, Pakistan: "Let others play at other things. The king of games is still the game of kings." This verse, inscribed on a stone tablet beside a polo ground South of the fables silk route from China to the West, sums up the ancient history of what is believed to be the oldest organized sport in the world. Polo was truly a game of Kings, for most of its reputed 2,500 years or more of existence. Although the precise origin of polo is obscure, there is ample evidence of the game's regal place in the history of Asia.
82
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Bazı kaynaklara göre “Polo”, tarihin bilinen en eski takım sporu. İlk defa yaklaşık 2500 yıl önce Pers İmparatorluğu’nda oynandığı kayıtlara geçmiş. Öncelikle Orta Asya’nın kabileleriyle savaşmak için geliştirilse de Kral’ın elit süvarisi için bir eğitim tekniği olarak benimsendi. Kayıtlarda geçen ilk müsabakalar, yüzer kişilik iki takımın savaşı andıran karşılaşmalarını betimliyor. Dünyanın bu kısmında ordular; dört nala at koşturarak fetihler yapıp, topraklar kaybedip tekrar fethettikçe polo; antik Pers Şahları, Arap Sultanları, Babür Kralları, Moğol Hanları ve Çin İmparatorları tarafından en asil vakit geçirme eğlencesi olarak benimsendi. Polo’nun bu topraklarda “Hükümdarların Oyunu” adını alması bu nedenledir. Pakistan, Gilgit’deki bir polo sahasının yakınında bulunan taş bir tablet üzerine kazılı olan ünlü mısralar, çoğu oyuncunun hislerini de yansıtıyor: “Bırakın onlar başka oyunlar oynasın. Oyunların Hükümdarı, hala ‘Hükümdarların Oyunu’dur.”
Masalsı İpek Yolu’nun güneyinde bulunan bu taş tablet, dünya üzerindeki en eski takım sporu olduğuna inanılan Polo’nun antik tarihini özetliyor. 2500 yıldan uzun bir geçmişe sahip olan Polo, tam anlamıyla “Hükümdarların Sporu”ydu. Polo’nun kökeni hakkında farklı görüşler olsa da kökeninin Asya tarihindeki hükümdarlıklara bağlı olduğu aşikardır.
♦
SPORTS
SPOR ♦
"Let others play at other things. The king of games is still the game of kings." No one knows where or when stick first met ball after the horse was domesticated by the tribes of Central Asia, but it seems likely that as the use of light cavalry spread throughout Asia Minor, China and the Indian sub-continent so did this rugged game on horse back. The ancient Persians, Arabs, Mughals, Mongols and Chinese Kingdoms’ great rulers and their real and legendary horsemen of those early centuries were expected to be brave warriors, skillful hunters and polo players of exceptional prowess.
Some scholars believe that polo originated among the Iranian tribes sometime before Darius I and his cavalry forged the first great Persian Empire in the 6th century B.C. Certainly, it is Persian literature and art which give us the richest accounts of polo in antiquity. Ferdowsi, the most famous of Persia’s poethistorian, gives a number of accounts of royal polo tournaments in his 9th century epic, Shahnamah. Some believe that the Chinese (the Mongols) were the first to try their hands at the game. In the earliest account, Ferdowsi romanticizes an international match between Turanian force and the followers of Syavoush, a legendary Persian ruler from the earliest centuries of the Empire. The poet is eloquent in his praise of Syavoush's skills on the polo field. Firdausi also tells about the Persian Sassanid Ruler Shapur II from the 4th Century A.D. who learn to play polo when he was only seven years old. Another 9th century historian, Dinvari, describes polo and its general rules and gives some instructions to players including such advice as 'polo requires a great deal of exercise’, ‘if polo stick breaks during a game it is a sign of inefficiency' and 'a player should strictly avoid using strong language and should be patient and temperate'. During the 10th century the Persian King Qabus also set down some general rules of polo and especially mentioned the risks and dangers of the game.
Atlar, Orta Asya kabileleri tarafından evcilleştirilmeye başlandıktan sonra ilk sopanın topla buluştuğu anı kimse bilmiyor ama süvarilerin kullanımı; Anadolu, Çin ve Hindistan Yarımadası’na yayılmaya başladıkça at üzerindeki bu haşin oyun da kendisini göstermeye başlamış. Antik Pers, Arap, Babür, Moğol ve Çin Krallıklarının büyük hükümdarlarının ve onların ilk yüzyıllardaki efsanevi atlılarının cesur savaşçılar, yetenekli avcılar ve üstün beceride polo oyuncuları olmaları bekleniyordu.
Bazı bilginler, polonun M.Ö. 6. yüzyılda ilk büyük Pers İmparatorluğunu kuran I. Darius ve onun süvarilerinden kısa bir süre önce var olan İran kabileleri arasında ortaya çıktığı tezini savunuyor. Dikkatli değerlendirildiğinde eski çağlardaki kraliyet polosuyla ilgili en zengin bilgi kaynağını sunan, Pers edebiyatı ve sanatıdır. Pers İmparatorluğunun en ünlü şairi ve tarihçi olan Firdevsi, 9. yüzyılda yazdığı destansı eseri Şahname’de sayısız kraliyet polo turnuvaları hakkında bilgi veriyor. Bazı bilginlerse Moğolların ilk bu oyunu oynadığını savunuyor. Firdevsi, Turan güçleri ve İmparatorluğun ilk evrelerinde görev yapan efsanevi Pers hükümdarı Siyavuş’un destekçileriyle aralarında geçen karşılaşmayı duygu yüklü bir şekilde anlatıyor. Şair, Siyavuş’un polo sahasındaki yeteneğini zarifçe methediyor. Firdevsi, M.S. 4. yüzyılda İran Sasani Hükümdarı II. Şapur’dan ve sadece yedi yaşındayken polo oynamayı nasıl öğrendiğinden de bahseder. Diğer bir 9. yüzyıl tarihçisi Dinvari, poloyu ve genel kurallarını anlatarak oyunculara şöyle tavsiyelerde bulunur: ‘Polo çok antrenman yapmayı gerektirir.’ ‘Eğer maç esnasında bir polo sopası kırılırsa bu, verimsizlik emaresidir.’ ‘Oyuncular; maç sırasında sert sözlerden kaçınmalı, sakin ve sabırlı olmalıdır.’ 10. yüzyılda Pers Hükümdarı Kabus, genel polo kurallarını belirlemiş ve özellikle maçın riskleri ve tehlikelerinin altını çizmiştir.
Manuscript Of The Guy U Chawgan of Arifi, Safavid, circa 1580 CE Arifi’nin Guy ü Çawgan kitabından bir sayfa, Safavi, Miladi 1580 civarı WINTER'14
RIXOS MAGAZINE
83
♦
SPORTS
SPOR ♦
Cycle Polo was invented in County Wicklow, Ireland, in 1891 by retired cyclist, Richard J. Mecredy. Bisiklet Polosu, 1891 yılında İrlanda, County Wicklow’da emekli bir bisikletçi Richard J. Mecredy tarafından bulundu.
The 13th century poet Nizami weaves the love story of the Sassanid King Khusru and his beautiful consort Shirin, around her ability on the polo field. The 13th century poet Nizami weaves the love story of the Sassanid King Khusru and his beautiful consort Shirin, around her ability on the polo field, and describes matches between Khusru and his courtiers and Shirin and her ladies-in-waiting. Nurjehan, wife of the 19th century Mughal Emperor Jahangir, was also skilled at polo. Polo was a popular royal pastime for many centuries in China, the Chinese probably having learned the game from the same Indian tribes who were taught by the Persians. Used for training cavalry, the game was played from Constantinople (today Istanbul) to Japan in the Middle Ages. Timur Khan’s (Tamerlane) polo grounds can still be seen in Samarkand.
British tea planters in India first saw the game in the early 1800's. However, it was not until the 1850's that the British cavalry drew up the first rules and by the 1870's, the game was well established in England. Over the next 50 years, polo achieved tremendous popularity in the United States. By the 1930's, polo was an Olympic sport and crowds in excess of 30,000 regularly attended international matches at the Meadow Brook Polo Club on Long Island. In the 1950's, intercollegiate polo was played by only four teams. Today, it includes more than 25 colleges and universities. Player membership in the United States Polo Association has more than tripled with over 250 active clubs, with almost 1000 polo clubs worldwide in almost every country on the globe. Polo continues, as it has done for so long, to represent the pinnacle of sport, and reaffirms the special bond between horse and rider. 84
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
13. yüzyıl şairi Nizami; Sasani hükümdarı I. Kisra ve güzel eşi Şirin arasındaki aşk hikayesini anlatırken Şirin’in ne kadar yetenekli bir polo oyuncusu olduğuna değiniyor. Kisra ve saray halkı ile Şirin ve onun nedimeleri arasındaki maçı anlatıyor. 19. yüzyıl Babür İmparatoru Cihangir’in eşi Nurcihan da polo oyununda oldukça yetenekliydi. Polo, Çin’de yüzyıllarca popüler bir imparatorluk oyunu oldu. Çinliler oyunu muhtemelen Hint kabilelerinden, onlar da Perslerden öğrenmişlerdi. Polo, Orta Çağ zamanında Konstantinopolis’den Japonya’ya kadar geniş bir bölgede süvarileri eğitmek amacıyla oynandı. Bugün Semerkand’da Timur Han’ın polo oynadığı sahalar hala görülebilir.
1800’lü yılların başlarında, Hindistan’daki çay tarlası sahibi İngiliz subaylar ilk defa Polo oyunuyla tanışır. 1850 yılında İngiliz süvarileri ilk kuralları belirler ve 1870 yılına gelindiğinde ise polo oyunu İngiltere’de yaygınlaşmıştır. Bunu takip eden 50 yıl içinde polo, Amerika’da da popüler olur. 1930’da polo, olimpik bir spor haline gelir ve Long Island’daki Meadow Brook Polo Kulübü’nde düzenlenen uluslararası maçları 30,000 kişilik bir kalabalık izler. 1950’de üniversiteler arası polo müsabakaları sadece dört takım arasında düzenlenirken bugün 25 üniversiteye yayılmıştır. Amerika Polo Organizasyonu’na kayıtlı 250’den fazla aktif kulüp bulunurken dünya çapında 1000’den fazla polo kulübü yer almakta. Yüzyıllardır olduğu gibi Polo, sporun zirvesini temsil etmeye; at ve binicisi arasında özel bir bağ kurmaya devam ediyor.
By the 1930's, polo was an Olympic sport and crowds in excess of 30,000 regularly attended international matches at the Meadow Brook Polo Club on Long Island.
♦
SPORTS
SPOR ♦
Auto Polo, this wild and dangerous sport was popular at annual fairs and exhibitions across Western Canada and the United States. Oto Polo, bu çılgın ve tehlikeli spor, Batı Kanada ve ABD’de yıllık fuarlar sırasında popülerdi.
POLO FACTS
TERİMLERLE POLO
The Basics: Polo is a ball sport, played on horses. Where one team attempts to score goals by hitting hard hockey-sized ball through their oppositions' goal with a mallet attached to the end of a 4 1/4 foot stick.
Polo: At üzerinde oynanan bir top oyunudur. Bir takım, ucunda tokmak olan 130 santimetrelik bir sopayla küçük bir topu karşı takımın kalesine atarak puan kazanmaya çalışır.
The Pitch: The outdoor polo field is 300 yards long and 160 yards wide, the largest field in organized sport. The goal posts at each end are 24 feet apart and a minimum of 10 feet high. Penalty lines are marked at 30 yards from the goal, 40 yards, 60 yards, and at midfield.
Chukkas: Each polo match is divided in to "Chukkas". A chukka is 7 1/2 minutes of active play time and is supposed to represent the amount of time a horse can reasonably exert itself before needing a rest. Polo Matches are divided into 4, 5 or 6 Chukkas depending whether the level is Low, Medium, or High goal polo. Players: In outdoor polo there is four players on a team. Numbers 1 - 2 are traditionally attacking whilst 3 is the midfield playmaker and 4 is Defense. However as the sport is so fluid there are no definite positions in Polo. Umpires: Two mounted umpires, referee the game. They must agree on each foul/call made, if they disagree they refer to the "3rd Man." His decision will settle the argument.
The Rules: The Rules of polo are centered almost in totality around safety. When you have 1/2 a ton of horse traveling one way in excess of 30mph, you do not want to be hit by 1/2 a ton of horse traveling in excess of 30 mph the other way. Polo is inherently dangerous, which may be part of the allure; however, the rules go a long way to negate risk.
86
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Pitch: Açık hava polo alanı, takım sporları arasında en geniş sahaya sahip olma özelliğiyle yaklaşık 274 metre uzunluğunda ve 150 metre genişliğindedir. Her iki uçtaki kaleler, 70 metre uzaklıkta ve en az 30 metre yüksekliktedir. Penaltı çizgileri; kaleden 27, 36, 54 metre uzaklıklarda ve sahanın ortasındadır.
Chukkar: Her polo maçı, “Chukkarlara” bölünmüştür. Bir Chukkar; 7,5 dakikalık aktif oyun zamanıdır ve bu zaman dilimi bir atın dinlenme ihtiyacı hissetmeden önce güç harcayacabileceği zamanı temsil eder. Polo Maçları; Düşük, Orta veya Yüksek gol seviyesine göre belirlenen 4, 5 veya 6 Chukkar’a bölünür. Oyuncular: Açık hava polosunda her takımda dört oyuncu vardır. 1 ve 2 numaralı oyuncular geleneksel olarak hücum, 3 numaralı oyuncu orta ve 4 numaralı oyuncu defans pozisyonundadır. Ancak oyun çok akıcı olduğundan Polo’da kesin bir pozisyon yoktur.
Hakemler: İki atlı hakem, maça hakemlik yapar. Faulün kabul olması için ikisinin de kabul etmesi gerekir eğer anlaşmazlık olursa “3. Hakem”e danışılır ve son kararı o verir. Kurallar: Polo’nun Kuralları, bütünüyle güvenlik çerçevesi içindedir. Saatte 50 metreden fazla hızla koşan yarım tonluk bir atın, diğer yönden gelen saatte 50 metreden fazla hızla koşan yarım tonluk bir at ile çarpışmasını istemezsiniz. Polonun doğasında tehlike vardır. Bu spora bir cazibe katabilir ancak kurallar da bu tehlikeyi önlemek için düzenlenmiştir.
♦
HISTORICAL JOURNEY
TARİHTE YOLCULUK ♦
Topkapı Palace A place of education, government and life where majesty meets modesty... Haşmet ve Tevazunun buluştuğu eğitim, yönetim ve yaşam alanı...
T
İREM KÜPELİ
his palace, where every detail was carefully considered— from education to leisure— is located at perhaps one of the best locations in the world. Surrounded with a 360° view of the Marmara Sea, Topkapi Sarayi sits atop a hill overlooking the glorious Bosporus Strait and Golden Horn. The renowned palace was the dwelling place of the Ottoman State, a band of legendary leaders who ruled 22 million square kilometers of the world and preferred kindly spreading their influence among the people instead of rising above them in a threatening manner.
When Sultan Mehmed I entered Istanbul after a rigorous battle and thus adopted the title “Conqueror,” he naturally proceeded in victory to the most important palace of the Byzantium rulers of that time. Today, the Boukoleon Palace is where the hippodromes lie next to the Hagia Sophia and Blue Mosque. This palace, however, which was known to the Ottomans and Persians as the Palace of Caesars, stood in such a miserable state, evoking the following distich from the Sultan with lamenting and sadness:
Eğitimden dinlenmeye her şeyin düşünüldüğü bu saray; Marmara Denizi, Boğaz ve Haliç ile çevrili belki de dünyanın en güzel manzarasına sahip bir konuma yerleştirilmiş. 22 milyon kilometre kareye hakim olmuş Osmanlı Devleti’nin sarayı, mimarisiyle korkutucu bir şekilde halkın üzerinde yükselmek yerine büyük bir şefkatle halkın arasına yayılıyor.
Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethettiğinde Bizans hükümdarının kullandığı en önemli saraya gelir. Bugün hipodromların da bulunduğu, yanında Ayasofya bulunan, Sultanahmet Camii’nin olduğu Bukaleon Sarayı denilen yerdir burası. Osmanlılar ve İranlılar tarafından Kayzerlerin Sarayı olarak bilinen bu yer, o kadar harabe haldedir ki Sultan’ın dudaklarından üzüntüyle şu Farsça beyit dökülür: “Perdedâri mîküned ber kasr-ı Kayser ankebût, (Kayzer’in sarayında örümcek perdedarlık yapıyor,) Bûm nevbet mîzined der kubbe-i Efrasyâb. (Afrasiyab’ın kubbelerinde baykuşlar ötüyor.)”
“Spiders weave the curtains in the Caesars’ Palace, Owls call the watches in the towers of Afrasiab.”
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE
89
♦
HISTORICAL JOURNEY
Starting intensively following the conquest of Istanbul, an urban transformation and renovation movement quickly swept through the city, bringing new amenities for the citizens, and of course, a new palace for the royalty. Topkapı Palace’s construction started in 1465, and only 13 years later was it fully completed with the Imperial Gate “Bab-ı Hümayun”. Persian, Ottoman, Arabian architects and Italian engraving masters worked on the construction of Topkapı Palace, which, when all was said and done, sprawled grandly over 700.000 square meters of area.
The palace has three main parts: Birun (Outer Palace) Enderun (Inner Palace) and the Harem. When you enter the palace from the first gate, “Bab-ı Humayun,” a courtyard housing a couple of ministry buildings will welcome you. The second gate, called “Bab-üs Saadet,” which means the “Gate of Felicity” will take you to “Enderun,” where the presidential administration is located. Only three people were allowed to enter Enderun through this important gate without the permission of the Sultan: Vezir-i Azam (Prime Minister), Defterdar (Minister of Finance) and Şeyh-ül İslam (President of the Constitutional Court). All the important decisions that would have affected the people’s happiness and prosperity during Ottoman times were made beyond the Gate of Felicity, hence the name. The Royal Academy, where the future prime ministers and army captains were trained, also took place in Enderun.
TARİHTE YOLCULUK ♦
İstanbul’un fethi üzerine şehirde yoğun olarak başlayan kentsel dönüşüm hareketi tabii ki bir sarayın da inşaasını getirir. 1465’te inşa edilmeye başlanan Topkapı Sarayı, 1478’de tam 13 senede Bab-ı Hümayun kapısının yapımıyla tamamlanıyor. Zaman içinde 700.000 metrekarelik bir alana yayılan büyük sarayda; Acem, Osmanlı ve Arap mimarları, İtalyan işleme ustaları çalışmış.
Topkapı Palace: a dwelling from which the Ottoman State ruled 22 million square kilometers of the world. Saray üç ana kısımdan oluşur: Birun (Dış Saray), Enderun ve Harem. Saraya birinci kapısı Bab-ı Hümayun’dan girince (Padişah Kapısı) karşınıza iki üç bakanlığı içeren bir avlu çıkar. Buradan ikinci kapı “Babüs Selam”ın yani “barış kapısının” açıldığı avlu ise Osmanlı Devleti’nin Bakanlar Kurulu’nu içerir. Bu avludaki “Dar-üs Saadet” yani mutluluk kapısı, sarayın ikinci ana bölümü Enderun’a, yani Cumhurbaşkanlığı ve Devlet Başkanlığı Sarayı’na girilen kapıdır. Bu önemli kapıdan Padişah’ın emri olmadan sadece üç kişi girebilir: Sadrazam (Başbakan), Defterdar (Maliye Bakanı) ve Şeyhülislam (Anayasa Mahkemesi Başkanı). Devletin ana yönetim merkezine girişini sağladığından mutluluk kapısı adını almıştır. Çünkü devletin ferahı ve refahı, bu kapıların açıldığı avludaki birimlerde alınan kararlarla sağlanır. Enderun aynı zamanda geleceğin sadrazamlarını, serhatlerini yetiştiren “Saray Akademisi”nin de bulunduğu yerdir.
Yüksek sesle konuşmanın büyük bir saygısızlık olduğu, yüzyıllar boyunca üç kıtanın yönetildiği, mensuplarının bir an bile boş durmadan çalıştığı saray o kadar sessizdir ki hat, çini ve dönemin en güzel el işlemeleriyle bezeli duvarlarında sadece kuşların cıvıltısı ve şadırvanların su sesi yankılanır. Öyle ki yüksek sesle konuşmaktan sakınan saray ahalisi, kendi aralarında iletişim kurmak için zamanla sağır ve dilsiz lisanı olan işaret dilini kullanmaya başlamışlar. Bu, aynı zamanda birbirleri arasında ani çıkışların yapılmasını ve yanlış sözlerin söylenmesini de engellemiştir.
90
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
HISTORICAL JOURNEY
In the palace, where for centuries a monstrous empire spanning three continents was governed and the court people were busy as bees, even speaking within the grounds at a normal volume was extremely disrespectful. This bustling and crowded palace was normally so silent that only the birds’ chirping and the sound of the fountains were echoed on the walls, which were covered with beautiful calligraphies, çini tiles, and engravings. As a result of this near silence, the court officials developed a sign language to communicate with each other. This also prevented them making sudden remarks or proclaiming something wrong. The third main part of the palace, called the “Harem,” was the Sultan’s home. It is the most modest place of the whole palace contrary to what most people imagine from influences of fantastic western tales. All those tales and paintings, however, are simply a figment of imagination regarding Harem, because in actuality, there were never a single foreigner, let alone a single male, who was allowed to enter this seemingly sacred place. This modest part of the palace was a place of living, educating, and working for the court ladies. And sadly for the fans out there of the TV show, the infamous Hürrem Sultan –wife of Süleyman I the Magnificent-did not in fact live here. The Harem part of the palace was built long after her time. Hürrem Sultan’s home was in the old palace (today it is the Istanbul University building). Lovely, charitable, and highly intellectual (she was after all educated in the Harem like the other court ladies,) the story of Hürrem Sultan’s must be told another time in order to preserve the real truth about her life. Besides her, intellectual ladies of the court were known and loved for their charity works through the local hospitals and hostels that they built among the people. They all lived in modesty and served majestically to the people.
TARİHTE YOLCULUK ♦
Sarayın üçüncü bölümü, Padişah’ın yuvası olan “Harem”dir. Görmeyenlerin, anlatılan masallar üzerine akıllarında oluşturduğu imajın aksine bütün sarayın en mütevazı bölümüdür. Tek bir yabancının ve bir erkeğin bile girmesinin yasak olduğu Harem’e ait bulunan resimler ve hikayelerin hepsi hayal ürünüdür. Sarayın bu mütevazı kısmı; bir yaşam, eğitim ve çalışma alanıydı. Ve hayranları için üzülerek ifade ediyorum; meşhur Kanuni Sultan Süleyman’ın hanımı Hürrem Sultan burada yaşamamıştır. Topkapı Sarayı’nın harem kısmı, onun zamanından çok sonra yapılmıştır. Hürrem Sultan’ın evi, bugün İstanbul Üniversitesi’nin olduğu yerdeki eski saraydaydı. Tıpkı Harem’in diğer hanımları gibi tatlı, hayırsever ve oldukça entellektüel olan Hürrem Sultan’ın hikayesini, hakkında söylenegelen iftiraları silmek için bir başka zamana bırakalım. Sarayın entellektüel hanımları, halk arasında; yaptıkları hayırişleri, inşa ettirdikleri hastaneler, hanlarla tanınır ve sevgiyle anılırdı. Hepsi de tevazu içinde yaşamış ve haşmetle halkına hizmet etmiştir.
Contrary to what most people imagine, thanks to influences from fantastical western tales, the Harem is in fact the most modest part of the whole palace.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE
91
♦
HISTORICAL JOURNEY
For example, Süleyman I the Magnificent was the Sultan of the most glamorous, lavish era of the Ottoman Empire. He could have built dozens of palaces, but in the end, he didn’t even build a new room for himself. Instead, he chose to sleep in the same room where his father and grandfather had slept before him. With the foregone resources, he chose rather to build hostels, caravanserais, baths, and schools for the people. There, he truly embodied the essence of majesty meeting modesty.
The palace’s green gardens and beautiful kiosks were created for the busy court officials, Enderun’s hard working students, and of course, the Sultan. Ogier Ghiselin de Busbecq, the then Austrian Ambassador in Istanbul, wrote in his letters to Europe that he was amazed that Istanbul was surrounded with tulips, lilies, and hyacinths, even in the cold winter weather. The flowers of Topkapı Palace were coming from all over the empire: Rose seeds from Edirne in eastern Thrace, Lilies from Aleppo, Tulip bulbs from the Crimea, and hyacinth bulbs from Maraş in Southern Anatolia.
The Ottoman Sultans’ residence, administrative and educational facilities quickly became the center of the state, with Topkapı Palace truly at the heart of the Empire. In the early 1850s, the palace became inadequate for the requirements of state ceremonies and protocol, thus the Sultans moved to Dolmabahçe Palace. Developed and grown over the centuries, the palace’s design was influenced by the Ottoman governmental philosophy. Today, Topkapı Palace is open for visitation as a museum—though if you plan to visit, do note that it is nearly impossible to explore and all 700.000 square meters in just a day!
92
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
TARİHTE YOLCULUK ♦
Örneğin Kanuni Sultan Süleyman, kendisine onlarca saray yaptırabilecek hazineye ve ihtişama sahipken kendisine özel bir oda bile yaptırmayı seçmez. Bunun yerine ülkesine hanlar, hamamlar, külliyeler yaptırıp ondan önce de dedelerinin uyuduğu odada yaşamayı seçmiştir. İşte; Haşmet ve Tevazu.
Saray; yeşil bahçeleri, bahçelerinde güzel köşkleriyle de meşhurdur. Bu kadar yoğun çalışılan, önemli ve stresli kararların alındığı sarayda; padişahların, yoğun saray görevlilerinin ve enderun öğrencilerinin yeşille içiçe olmasına özen gösterilmiş. Avusturya’nın Osmanlı Elçisi Ogier Ghiselin de Busbecq, Avrupa’ya gönderdiği mektuplarında kışın İstanbul’da lale, zambak ve sümbüllerin sert ve soğuk hava şartlarında nasıl yetiştirildiğine şaşırdığından bahsediyor. Bu güzel bahçelerin çiçekleri, İmparatorluğun dört bir yanından getiriliyordu: Gül Tohumları Edirne’den, Zambaklar Halepten, Lale Soğanları Kırım’dan, sümbül soğanları ise Maraş’tan.
Intellectual ladies of the court were known and loved for their charity works through the local hospitals and hostels that they built among the people. Osmanlı Sultanlarının ikametgahı, devletin yönetim ve eğitim merkezi olan Topkapı Sarayı; 1850’lerin başına kadar İmparatorluğun kalbiydi. Daha sonraları yetersiz kaldığı için Dolmabahçe Sarayı yaptırılmış ve oraya taşınılmıştır. Yüzyıllar içinde gelişen ve büyüyen sarayın planlamasında Osmanlı Devlet felsefesinin katkısı büyüktür. Bugün müze olarak ziyaretçilere açık olan sarayı gezmek için muhtemelen bir gün yetmeyecektir.
Rixos truly started a revolution. Especially with the opening of Rixos Premium Belek in 2005.
♦
INTERVIEW
SÖYLEŞİ ♦
Rixos Hotels Vice President of Sales and Marketing Rixos Hotels Satış ve Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı
ERKAN YILDIRIM
M
AYÇA OSKAY
r. Yıldırım, you have been within Rixos and its leader for many years. I'd like to first ask you what you believe the most important factor has been in helping Rixos become the well-known chain that it is today within such a short period of time?
When established in 2000, Rixos Hotels quickly showed its ability to sell luxury rooms for a high price and its lure in bringing high-income tourists to Turkey. This was a time when no hotelier or operator would dare to address the upper segment of the market within the perceived low-price image of Turkey. Rixos truly started a revolution. Especially with the opening of Rixos Premium Belek in 2005, many investors and entrepreneurs in and around Belek were convinced that high-segment hotel rooms could in fact be sold in Turkey. Of course, this prompted them to create and open facilities with the aim of doing better than Rixos both in Belek and around the country. I think that this success, not just of our own company but of all these companies that followed our lead, belongs to Rixos President and Founder of the Board of Directors, Mr. Fettah Tamince, who has a fast-acting, deep world vision that always focuses on the bigger picture. In recent years, new Rixos branches have opened in various and exotic geographies like the Middle East, Europe, Central Asia and Africa. What are the challenges of operating so many locations that are different from each other in so many ways, and how do you overcome these challenges?
It is important to note that the challenges are not more than the benefits. Even the most exotic locations are crucial because they increase our brand awareness and return sales in all of our branches worldwide. Of course, to overcome the inevitable challenge of maintaining a global image, we needed to establish "General and Regional Sales & Marketing" units, applying the "Divide and Conquer" model of management in order to effectively keep the branches under control.
Erkan Bey; uzun yıllardır Rixos’un içerisindesiniz, öncelikle grubun kısa bir zaman içerisinde dünyada adından söz edilen bir zincir haline gelmesindeki en önemli anahtarın sizce ne olduğunu sormak istiyorum.
Rixos Hotels; 2000 yılında kurulduğu zaman, hiçbir otelcinin ve işletmecinin cesaret edemeyeceği bir vizyona sahip olarak üst segmentde, Türkiye'nin düşük fiyat algısına karşı yüksek fiyata nasıl otel satılabileceğini ve yüksek gelir gruplarındaki turistlerin Türkiye’ye nasıl getirilebileceğini göstermiştir ve bu bakımdan bence bir “devrim” yapmıştır. Özellikle 2005 yılında açılışını gerçekleştirdiğimiz Rixos Premium Belek otelimiz sayesinde, başta Belek olmak üzere diğer bölgelerde de birçok yatırımcı ve girişimci yüksek fiyatlara oda satılabildiğini görüp; “Ben Rixos’tan daha iyisini yapacağım.” iddiası ile işe koyulmuş ve hem bölge hem de ülke turizmine dünya çapında tesisler kazandırılmasına vesile olmuştur. Bu başarının altında kuşkusuz Yönetim Kurulu Başkanımız ve Rixos Hotels'in kurucusu Sayın Fettah Tamince'nin dünya vizyonu ve hızlı kararlar alıp büyük resme odaklanmış olması yatmaktadır bana göre. Son yıllarda Orta Asya'dan Orta Doğu'ya, Avrupa'dan Afrika'ya çok farklı coğrafyalarda yeni Rixos’ların açılışı gerçekleşiyor. Birbirinden birçok yönden farklı bu noktalarda faaliyet göstermenin size satış ve pazarlama operasyonu açısından getirdiği zorluklar nelerdir, bu zorlukları ne şekilde aşıyorsunuz? Aslında getirdiği zorluktan ziyade sağladığı katkı daha fazla oluyor. Çünkü açılan oteller, o coğrafyalardaki tanınırlığı arttırarak tüm dünya genelindeki otellerimize rezervasyon ve satış olarak geri dönüyor. Tabii ki bu kadar genişleyen bir organizasyona hakim olup yönetebilmek için de bahsedilen coğrafyalarda “Bölge ve Ülke Satış & Pazarlama Direktörlükleri” teşkil ederek ve “böl, parçala, yönet” modeli uygulayarak kontrolümüzü ve efektifliğimizi sağlıyoruz.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE
95
♦
INTERVIEW
SÖYLEŞİ ♦
Kazakhstan is a country where Rixos has built a great reputation and positive image. Of course, the small number of hotel chains located within the country also works to your advantage. As for Dubai, it is a destination with many world-renowned hotel groups that bring a high level of competition. Can you tell us your strategies and plans to differentiate Rixos Palm Dubai from its competitors? The Kazakhstan market is very valuable for Rixos Hotels. First of all, it is the most profitable market following Turkey and Russia, and considering the three branches of Astana, Almaty and Borovoye, it is the second country (following Turkey) with multiple branches. In the near future, we will also have new hotel branches in Kazakhstan's big cities, featuring a "City Hotel" concept. In this country, our marketing and sales activities continue throughout the year as we constantly amend and fulfill the agenda.
In terms of our branch in Dubai, although it is only our second year in that market, we are pleased to have fulfilled 2013 with an 80 percent occupancy rate. Of course, this does leave room for improvement. We are truly amazed and inspired by the world's major iconic and established hotels surrounding us on the Palm Island. Early in this project, nobody believed that we would reach this level of occupancy while utilizing the same classification and pricing policies established previously within our hotels. Thanks, however, to the already strong, 13-year-old perception that Rixos carries as an upper-segment brand and, of course, the standing and supportive customers, tour operators and agencies who believe in us, we have achieved great success and momentum in the limelight. It is also notable regarding Palm Island, which we might call the “champions league” of the hotel industry, that we are proud to be the only hotel which has the pleasure of flying and waving the Turkish flag above it.
At our hotel in Dubai, as well as the others throughout the world, we offer anywhere from 500 to 1500 rooms. Our hotels provide a boutique service offering you fulfillment of all your wishes and demands with instant gratification. Accustomed to the understanding of hospitality and entertainment from our experience and presence in Turkey, as well as our development of luxury and one-to-one service which are traits expected from Dubai, Rixos has successfully and excellently blended all of the elements necessary to stand out and provide the highest-quality experience for both existing and potential guests.
Rixos has successfully and excellently blended all of the elements necessary to stand out and provide the highestquality experience for both existing and potential guests. Kazakistan; Rixos markasının bilinirliğinin üst düzey olduğu, çok olumlu bir imaja sahip olduğu bir ülke. Ayrıca Rixos'la rekabet edecek otel sayısının az oluşu ayrı bir avantaj. Dubai ise tam tersine rekabetin üst düzeyde olduğu, dünyaca ünlü birçok otel grubunun faliyet gösterdiği bir destinasyon. Rixos The Palm Dubai’nin diğer otellerden farkını ön plana çıkartması için planladığınız stratejilerden biraz bahseder misiniz?
Kazakistan pazarı; Rixos Hotels genelinde cirosu, Türkiye ve Rusya'dan sonra en çok gelir sağlanan ülke olması ve Astana, Almata ve Borovoe’de olmak üzere Türkiye’den sonra en çok otel işletmemizin olduğu ikinci ülke olması bakımından Rixos zinciri için büyük anlam ifade ediyor. Yakın gelecekte Kazakistan’ın diğer önemli büyük şehirlerinde de “Şehir Otelciliği” alanında yeni otellerimiz olacak. Bu ülkedeki otellerimizde pazarlama ve satış faaliyetlerimiz, 12 ay boyunca yoğun olarak sürüyor ve sürekli gündemde yer alıyoruz. Dubai’de ise daha ikinci yılımız olmasına rağmen, özellikle 2013 yılını % 80 dolulukla geçirmemiz, Palmiye adasındaki dünyanın belli başlı ikon ve köklü otellerini hayrete düşürdü. Başlangıçta kimse, bizim kendileriyle aynı klasman ve fiyat politikasıyla bu kadar doluluk yakalayacağımıza inanmamıştı. Ama Rixos’un dünya genelinde 13 sene gibi bir zamanda oluşturmuş olduğu üst segment marka algısı ve tanınırlılığı sayesinde ve bize inanan hem daimi misafirlerimiz hem de ana tur operatörleri ve acentelerimiz sayesinde bu ivmeyi yakaladık. Ayrıca; “şampiyonlar ligi” olarak da adlandırabileceğimiz Palmiye Adası'nda Türk Bayrağı’nın dalgalandığı tek otel olması da bizlere ayrıca gurur vermektedir. Buradaki otelimiz, 230 odası ve muhteşem Dubai manzarasına hakim lokasyonu ile bence Palmiye Adası’nın en can alıcı yerinde yer almaktadır. Geniş ve uzun sahili, havuz etrafındaki ve plajdaki özel kabanaları ve birebir servis anlayışı ile kısa zamanda hem aynı adadaki hem de Dubai’deki uluslararası zincirlerden farklılaşmıştır. Oda sayıları 500 ila 1.500 olan işletmelerdeki gibi hiçbir servis için sıra beklenmemekte, butik bir hizmet verilebilmektedir. Türkiye’den alışık olunan misafirperverlik ve ağırlama anlayışı, Dubai’den beklenen lüks ve birebir hizmet anlayışı ile çok iyi harmanlanarak, hem mevcut hem de potansiyel Rixos misafirlerine farklı bir deneyim sunma olanağı vererek öne çıkmaktadır. Biz, bütün pazarlama ve satış stratejilerimizde tesisimizin lüks konsepti benimsemesindense "konfor, rahatlık, birebir servis-hizmet anlayışı, muhteşem lokasyonu ve unique oluşunu” ön plana çıkararak farklılığımızı anlatıyoruz.
96
RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
INTERVIEW
SÖYLEŞİ ♦
We are truly amazed and inspired by the world's major iconic and established hotels surrounding us on the Palm Island. Aside from Russian and Arab tourists, it is said that an increase is expected in the number of guests arriving from China. Is Rixos anticipating any special actions in terms of marketing and development activities related to the Chinese market?
In fact, we are not only adding progression in the Chinese market, but we are also putting greater consideration on the BRIC countries (Brazil, Russia, India and China,) whose outgoing tourism and economy is increasing day-by-day. How would you summarize Rixos’ 2013 and what are your objectives for 2014?
I believe that 2013 was a great successful year for all of our Rixos hotels worldwide. I can say that we reached our target figures, despite the events experienced in Turkey and worldwide (like the coup and ongoing political processes in Egypt.)
In 2014, besides the new hotels that we will soon be opening, we plan to continue work on our flagship hotel Rixos Premium Belek and the branch in Tekirova with a serious investment in renovation— our intentions are to transform not only the physical sense of the hotels, but also the service and entertainment positions as well. We wish to recreate both of these facilities as the best hotels in the region. At the end of the April 2014, we will optimistically enter the new season after completing all of our preparations. As an employee in the institution since its inception, I can tell you that 2014 will be an extremely important period— more so than any other period since 2005. We are confident that 2014 will be an extremely exciting and great year for all of our employees at every level of the organization. In other words, 2014 will surely be the “Rixos Year” for us in all of our markets and throughout the world.
Rus ve Arap turistlerden sonra Çin’den de ülkemize gelen misafir sayısında artış olacağı söyleniyor. Çin pazarıyla ilgili özel bir pazarlama faaliyeti düşünülüyor mu?
Aslında sadece Çin Pazarı değil, biz buna hem ekonomisi hem de outgoing turizmi günden güne artan BRIC ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) tamamını katıyoruz. 2014'den bu yana hem Çin’de hem de Hindistan’da satış temsilcileri atıyoruz. Rusya’da zaten 8 seneden beri satış ve pazarlama ekiplerimiz var. Bu pazarlar başta Dubai olmak üzere Kazakistan, İstanbul ve Bodrum için çok önem taşıyor. 2013 yılında Çin’den 4 bin misafir, Hindistan’dan ise 1.750 misafir ağırladık. 2014’de bu rakamları iki katına çıkarmayı planlıyoruz. Rixos 2013’ ü nasıl geçirdi, 2014 hedefleriniz nelerdir?
Rixos Hotels genelinde 2013’te, gerek Türkiye gerekse dünyada yaşanan (Mısır’daki darbe ve arkasından yaşananlar) olaylara rağmen hedeflediğimiz rakamlara ulaştığımızı söyleyebilirim.
2014’de yeni açacağımız otellerin yanı sıra amiral gemilerimiz olan Rixos Premium Belek ve Tekirova'daki otellerimizde, çok ciddi yatırımlarla hem fiziksel anlamda hem de servis, hizmet ve eğlence anlayışı ile bölgenin en iyi otellerini yapmak üzere çalışmalara başladık. Nisan sonu itibariyle de tüm hazırlıklarımızı tamamlamış olarak yeni sezona gireceğiz. Kurulduğu günden bu yana kurumda bulunan bir çalışan olarak 2014 yılının, Rixos tarihinde 2005 yılındaki atılımımızdan daha da önemli bir dönem olacağını ve her kademedeki çalışanlarımız için çok heyacanlı ve güzel bir yıl olacağını söyleyebilirim. 2014, tüm pazarlarımızda ve Dünya’da bizim için “Rixos Yılı” olacaktır.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE
97
Gazi Osman PaĹ&#x;a
♦
FROM PAST TO PRESENT
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ♦
Unfading Memories:
Abdullah Frères Abdullah Biraderler'den Solmayan Hatıralar
P
Article - Yazı: Ekrem Buğra Ekinci Abbreviated from the article "Ressam-ı Hazret-i Padişahî Abdullah Birâderler" "Ressam-ı Hazret-i Padişahî Abdullah Birâderler" başlıklı yazıdan kısaltılmıştır.
hotography came to the Ottoman Empire in the year 1842, right after its invention. The first Ottoman photographers began operating in Istanbul—the most famous photo takers of the time being the Abdullah Brothers. Most of the socialites of that era have pictures taken by these infamous siblings. The photographs, signed "Abdullah Birâderler" (brothers in Turkish) in old Arabic script and "Abdullah Frères" with the Latin letters, mesmerizes everyone with their quality even today after all those years. UNFADING PHOTOGRAPHS During the Crimean War of 1854, the German General Moltke helped a chemist build a photography studio in Bayezid Istanbul. Viçen, one of the three brothers, worked here as a retouch master. Meanwhile, he converted to Islam and was named Abdullah. His brother, Kevork, had studied art in Venice. In 1858, Kevork and Viçen, with the addition of their third brother Hosep, took over the studio. In 1867, they transferred this store to Nikola Andreomenos, making way for the opening of their famous store, named Abdullah Biraderler or Abdullah Frères, in Istanbul’s Beyoğlu district on a street across the way from what is today the Hachette Bookstore. Their photographs quickly became known for their unfading and durable nature.
Osmanlı memleketine fotoğraf, bulunduktan hemen sonra, 1842 senesinde geldi. İlk fotoğrafçılar İstanbul’da faaliyete başladı. Abdullah Biraderler bunların en meşhurlarındandır. O devir meşhurlarından, bunlara resim çektirmeyen yok gibidir. Üzerinde eski harflerle Abdullah Birâderler, Latin harfleri ile de Abdullah Frères yazan bu fotoğraflar, kalitesiyle bugün bile görenleri büyülemektedir. SOLMAYAN FOTOĞRAFLAR 1854’te Kırım harbi esnasında Alman General Moltke, yanında getirdiği kimyager Rabach’a Bayezid’de bir fotoğraf atölyesi kurdurmuştu. Üç biraderden Viçen, burada rötuş ustası olarak çalıştı. Bu arada Müslüman olarak Abdullah adını aldı. Kardeşi Kevork, Venedik’te sanat tahsil etmişti. 1858’te diğer kardeş Hosep ile beraber bu stüdyoyu devraldılar. 1867’de bunu Nikola Andreomenos’a devredip Beyoğlu’nda bugünkü Hachette Kitabevi karşısında Abdullah Birâderler veya Abdullah Frères adıyla meşhur dükkânlarını açtılar. Çektikleri fotoğraflar solmazlık ve dayanıklılıkları ile tanındı. Sultan Aziz zamanında Ressam-ı Hazret-i Padişahî, yani padişahın hususi fotoğrafçısı tayin edildiler.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 101
♦
FROM PAST TO PRESENT
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ♦
Ottoman Officer
Turkish Lady From Istanbul
Ottoman And Iranian Officers
During Sultan Aziz's reign, the brothers were appointed as "Ressam-ı Hazret-i Padişahî," titles signifying that they were the personal photographers of the Sultan. From here forth, they photographed the people of the Sultan’s palace, including servants. Sultan's pictures used to be decorated with gilding. The Abdullah brothers became quite famous thanks to the tuğra (signature of Sultan) and nişan (certificate with Sultan's signature) they showcased in their store. It wasn’t long before their fame reached Europe. Foreign guests, kings, princes, rich people and artists alike had their pictures taken in the Beyoğlu store. Additionally, the Abdullah Brothers took photos of landscapes and historical monuments around Istanbul as remembrances and keepsakes for future generations. They also prepared albums of local outfits worn by many types of people. They sent some of these albums to the Paris Art Exposition in 1867, and their albums "Istanbul Landscapes" and "Historical Turkish Guns" were so well received that Times Magazine praised them in an article.
Upon the invitation of the Egyptian Governor Tevfik Pasha, brothers Kevork and Hosep went to Cairo in 1886 and opened a branch of their photography store abroad. When Kevork returned to Istanbul 9 years later, he discovered that their branch in Istanbul had been in financial difficulty and his brothers had sold the store to Foto Sabah. He was miserable and soon died of grief. 102 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Saray halkının ve bendegânın resimlerini çektiler. Padişahın çektirdiği fotoğraflar altın yaldız ile süslenirdi. Stüdyolarına astıkları tuğra ve nişan sayesinde çok tutuldular. Şöhretleri Avrupa’yı sardı. Ecnebi misafirler, krallar, prensler, zenginler, sanatkârlar burada resim çektirmeyi ihmal etmediler. Abdullah Kardeşler, sonraki nesillere yâdigâr kalmak üzere İstanbul ve çevresindeki tarihî eser ve manzaraların resimlerini çektiler. Halkın mahallî kıyafetlerini ihtiva eden albümler hazırladılar. 1867 Paris Sanat Sergisi’ne albümlerini gönderdiler. “İstanbul Manzaraları” ve “Tarihî Türk silahları” adlı albümler çok beğenildi. Times gazetesi bunlara övgüler yağdırdı. Mısır Hıdivi Tevfik Paşa’nın daveti üzerine Kevork ve Hosep 1886’ta Kahire’ye giderek burada bir şube açtılar. Kevork 9 sene sonra döndüğünde İstanbul’daki şubenin zor duruma düştüğünü ve kardeşlerinin hisselerini Foto Sabah’a sattığını öğrendi. Bunun üzerine sefalete düştü ve üzüntüsünden öldü.
♦
FROM PAST TO PRESENT
Sultan II. Ahmed
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ♦
Sultan Abdülhamid Han
WHO ELSE...
KİMLER YOK Kİ…
Sultan Abdulmecid is known to be the first Sultan to be photographed. This infamous photograph was signed Abdullah Freres. Among the various other famous individuals photographed by the Abdullah brothers were French Empress Eugenie, Egyptian Governor Ismail Pasha, King of Italy Vittorio Emanuele, Austrian Emperor Franz Joseph, King Edward of England, Shah of Iran Nasireddin, Serbian King Milan, and Bulgarian Prince Ferdinand. Over the years, the Abdullah Brothers received 8 signed certificates and 3 medals along with congratulations and appreciation from countless foreigner rulers.
Sultan Abdülmecid, fotoğraf çektiren ilk Osmanlı padişahı olarak bilinir. Resmi Abdullah Biraderler çekmiştir. Buraya resim çektiren meşhurlar arasında Fransa İmparatoriçesi Eugenie, Hıdiv İsmail Paşa, İtalya Kralı Vittorio Emanuele, Avusturya İmparatoru Franz Joseph, İngiltere Kralı Edward, İran Şahı Nâsıreddin, Sırbistan Kralı Milan, Bulgar Prensi Ferdinand da vardır. Abdullah Biraderler, ecnebi hükümdarlardan 8 nişan ve 3 madalyadan başka çok sayıda tebrik ve takdir almışlardır.
Sultan II. Mustafa
Sultan III. Osman
Sultan Abdülmecid
Sultan Abdulmecid is known to be the first Sultan to be photographed. This photograph was signed Abdullah Freres.
Sultan III. Selim
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 103
Sultan Abd端laziz
♦
FROM PAST TO PRESENT
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ♦
Sadrazam Kabaağaçlızade Ahmed Cevad Paşa
Prussian Empress Augusta chose a photo among Sultan Aziz's photographs and made a medal out of it. As of today, this medal is in the Vienna Museum. PORTRAIT IN MEDAL In 1863, Prussian Empress Augusta commissioned for a photograph of Sultan Aziz. A ceiling gilder recommended Dèrain, a French photographer working in Beyoğlu. The Sultan, however, didn't like his photo taken by this Frenchman, as he found it unappealing. Upon this disappointment, the Grand Vizier Fuad Pasha recommended the Abdullah Brothers for the Sultan’s portrait. The Sultan soon invited the brothers to his hunting lodge in Izmir. He posed for them and sent the photographs to the Empress. She chose a photo among them, and made a medal out of it. As of today, this medal is in the Vienna Museum.
MADALYADAKİ PROFİL Prusya İmparatoriçesi Augusta, 1863’te Sultan Aziz’den bir resmini istedi. Sarayda tavan müzehhibi olan Masson, bunun için Beyoğlu’nda Dèrain adlı bir Fransız'ı tavsiye etti. Fakat padişah bunun çektiği resmi zevksiz bularak beğenmedi. Onun üzerine Sadrazam Fuad Paşa padişaha Abdullah Biraderler’in ismini verdi. Padişah kendilerini İzmit’teki av köşküne çağırttı. Onlara çeşitli pozlar verdi ve Berlin Sefiri vasıtasıyla gönderdi. Bu pozlardan en beğendiği profil üzerinden İmparatoriçe Augusta bir madalya yaptırdı. Bu madalya bugün Viyana Müzesi’ndedir.
A Circassian in Istanbul
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 105
♦
INTERVIEW
SÖYLEŞİ ♦
ALPAY ÇEPNİ
İREM KÜPELİ
The Vice Chairman of Aydınlı Construction Inc., told us all about the Vadistanbul project which made an impact worldwide in the real property sector. Aydınlı İnşaat’ın Genel Müdür Yardımcısı Alpay Çepni, Türkiye’de ve dünyada büyük yankı uyandıran Vadistanbul projesinden ve gayrimenkul sektöründen bahsetti.
A
lpay Çepni, Vice Chairman of Aydınlı Construction Inc., told us all about the Vadistanbul project which made an impact worldwide in the real property sector.
In recent years especially, Turkish contractors have gained an esteemed place in the world. As a participant in the Cityscape fair held abroad, would you tell us your observations about our position in the world?
Turkey, and specifically Istanbul get added value with each passing day. We witness its brand value growth each time we participate in these international organizations. The property sector’s high quality development projects are a big factor in this value increase. When people see our projects at fairs they are impressed without knowing what it is. Now Istanbul is one of the most preferred tourism destinations. It is no doubt that projects like Vadistanbul, which possess a worldwide grandeur and vision add incredible value to the branding of Istanbul. Regarding space a total of 1,350,000 sq meters of construction volume on an area of 424,000 sq meters, the project has all functions of life; we have revealed a worldwide vision. Both foreign investors who visit our stand at international fairs and our sales office in Istanbul, approach us saying “Wow…!”, and following a presentation of the project, we are asked, “Can we partner on this project?”, and “How do you finance such a project?”.
Aydınlı İnşaat’ın Genel Müdür Yardımcısı Alpay Çepni, Türkiye’de ve dünyada büyük yankı uyandıran Vadistanbul projesinden ve gayrimenkul sektöründen bahsetti. Özellikle son yıllarda ortaya konulan projelerle Türk müteahhitliği, dünya çapında saygıdeğer bir yer edindi. Cityscape gibi yurt dışında düzenlenen fuarlara da katılan biri olarak bu sektörde dünyadaki yerimiz hakkında sizin gözlemlerinizi alabilir miyiz? İstanbul ve Türkiye gün geçtikçe kıymetleniyor. Her katıldığımız uluslararası organizasyonda Türkiye’nin ve İstanbul’un marka kıymetinin ne denli yükseldiğine tanık oluyoruz. Bu kıymet artışında, gayrimenkul sektörünün geliştirdiği çok kaliteli ve üst seviyede donatılmış projelerin etkisi büyük. Uluslararası fuarlara katılmaktaki en önemli etki bu zaten. Oraya gelen insanlar, İstanbul veya Türkiye’yi bilmeseler dahi projeleri görünce etkileniyorlar. Ve o kişinin hem İstanbul’u hem de Türkiye’yi merak ederek daha da araştırdığını görüyoruz. Artık dünyada en çok tercih edilen turizm destinasyonlarından biri oldu İstanbul. Şüphesiz Vadistanbul gibi dünya çapında büyüklük ölçeği ve vizyona sahip projelerin İstanbul markasına inanılmaz katma değer eklediğini görüyoruz. 424.000 m2’lik bir arazide toplam 1.350.000 m2 inşaat büyüklüğü ve içinde yaşamın tüm fonksiyonlarını barındırmasından dolayı gerçekten dünya çapında bir vizyon ortaya koyduk. Gerek uluslararası fuarlarda standımızı gerekse İstanbul’da satış ofisimizi ziyaret eden yabancı yatırımcıların, projenin sunumunu yapmamızın ardından “Vay Canına…!” dediğine tanık oluyoruz. Hemen peşinden de “İstanbul nereye gidiyor?” sorusu geliyor (olumlu anlamda). Kesinlikle ifade edebilirim ki bizi ziyaret eden çok büyük uluslararası yatırımcıların şehre bakışını ve önyargılarını değiştirdik. Biraz önce belirttiğim sunum sonrasındaki süreçte takip eden ilk ifade; “Bu projeye ortak olabilir miyiz?” oluyor. Şu an bir ortak ihtiyacı olmadığı cevabımıza istinaden, “Böyle büyük bir projeyi nasıl finanse ediyorsunuz?” geliyor.
106 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
INTERVIEW
Vadi Istanbul’s features are quite aesthetic architecturally, as well as being located in one of the most beautiful regions of Istanbul. It is distinct from the vertical project. What kinds of influences inspire such projects at home and abroad? We have set a vision to develop a worldwide and unique project regarding the land’s structure, position and size. In this axle, we let the biggest and most effective architecture firms in the world prepare the projects. We also added Turkey’s globally renowned architects to this. We haven’t made any mistakes in such a big project and we tried to produce the best story with the truest fiction. We mention the land position of which one side has a river 2.4 km in length and a limitless forest along the other side, about 15-16 km to the city.
90 percent of foreigners who buy our sales aim to live here. Lots of our customers want to spend their time in Istanbul. Foreign investors buy homes in Istanbul which advances to become the world’s finance center, in this scope, what steps should be taken in the global vision in terms of urbanization? 90 percent of foreigners who buy our sales aim to live here. Lots of our customers want to spend their time in Istanbul. Istanbul has all the necessary features in terms of a global city. In recent years, we have recorded very big jumps in property projects. We have the Bosporus, and we should let Istanbul be more livable and enjoyable. We should develop projects from one side of the sea to the other.
SÖYLEŞİ ♦
Vadi İstanbul projesi, İstanbul'un en güzel bölgelerinden birinde olmasının yanında mimari olarak da oldukça estetik. Genellikle dikey yapılaşma kullanan yeni projelerin arasında farkını gösteriyor. Bu tarz, yurtdışı ve yurtiçinde nasıl bir intiba uyandırıyor?
Arazinin yapısı, konumu ve büyüklüğü itibariyle bize benzersiz bir proje geliştirme olanağı doğduğu için dünya çapında bir vizyon belirledik. Bu eksende dünyanın en büyük ve etkin mimarlık firmalarına projeler hazırlattık. Buna Türkiye’nin dünya çapındaki mimarlarını da ekledik. Aceleci davranmayarak en iyi takım oyunu ile en üst verimliliği alabileceğimize inandığımız proje ve mimarlık grupları ile yola çıktık. Bu denli büyük ve önemli bir projede hata yapma lüksümüz yoktu ve bu arazi üzerinde en doğru kurgu ile en güzel hikayeyi üretmek için çalıştık. İçinden 2.4 km akarsu geçen, bir kenarı limitsiz bir devlet ormanı olan bir arazi yapısından bahsediyoruz; şehirden 15-16 km, uzakta bir yerde değil.
Yabancı yatırımcılar artık İstanbul'da yaşamak için ev alıyorlar. İstanbul, dünyanın finans merkezi olma yolunda ilerliyor. Bunu dikkate alarak -global bir vizyonda- kentsel yapılaşma alanında atılması gereken adımlar nelerdir? Yabancılara satışlarımızın %90’ı oturum amaçlı alınıyor. Birçok müşterimiz, her yıl belli zamanlarını İstanbul’da geçirmek istiyorlar. İstanbul, bir dünya şehri olmak için gerekli tüm vasıflara sahip. Son yıllarda gerek gayrimenkul sektöründeki projeler ile gerek yurt dışında da çok popüler olan diziler ile bu konuda çok büyük bir sıçrama kat ettik. Boğazımız var. Bunun daha yaşanabilir, keyfinin sürülebilir olmasını sağlamalıyız. Denizle iç içe projeler geliştirmeliyiz.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 107
♦
INTERVIEW
SÖYLEŞİ ♦
Would you tell us the stages of “Teras”, “Bahçe” and “Bulvar” of Vadi Istanbul and transport possibilities? 75 percent of our sales include customers who buy for dwelling purposes. We have focused on the necessities of living in all functions of life at Vadi Istanbul. The first stage consists of 1111 flats. We sold 65 percent of the project. I hope we will deliver in July 2014. As for the 2nd stage, we are building up a new center. Having been established on an area of 86,000 sq meters, Vadistanbul Bulvar has a street 760 meters long of which both sides have 180,000 sq meters of offices. We aim to become a system where Turkey’s and the world’s foremost companies move their centers. We offer a parking lot for every gross area of 70 sq meters. All of the mechanic and electric infrastructure features meet upper level expectations across the world. The project also has a metro link. The delivery of this stage will be in late 2015. How was the reaction of domestic and foreign customers to this green landscape?
Vadistanbul is a project that consists of a complete transformation of the dismantled industrial factories. This includes a 2.4 km part of the historical Sadabat Brook that will become one of the most enjoyable spots of Istanbul with a very good landscape. What kind of an effect would the Vadi Istanbul project make to the urban transformation in both Istanbul and Turkey?
We believe that our project has raised the bar high. In this our land formats’ contribution is big. I hope this would make a positive effect onto the entire sector. When life begins in Vadistanbul we will share this by experiencing it altogether. Lastly, will new projects like Vadi Istanbul become the focal point of the sector?
Vadistanbul is worth a few projects and lasted three years. But our partners have new projects. Vadistanbul will be the life center where everybody wants to host their guests, and find their expectations in terms of shopping. With a total of 280,000 sq meters our project is the biggest office complex in Turkey, we believe that it will be a new hub of business life in both Istanbul and Turkey.
Vadistanbul will be the life center where everybody wants to host their guests, and find their expectations in terms of shopping. Projeye bir bütün halinde bakıldığında hem oturmayı hem çalışmayı kapsayan bir yaşam alanıyla şehir içinde yeni bir şehir merkezi ortaya koyuyor. Vadi İstanbul'un "Teras", "Bahçe" ve "Bulvar" etaplarından ve yaşayanların kullanacağı ulaşım olanaklarından bahseder misiniz?
Proje dahilinde Türkiye'nin ilk özel metrosu da var. Satışlarımızın %75’i oturum amaçlı alan müşterilerimiz. Biraz önce de dediğim gibi biz, Vadistanbul’da yaşamın tüm fonksiyonlarının olmasına odaklandık. 1. etabımız olan Vadistanbul Teras, 1111 daireden oluşuyor. Satışa çıktığımız geçen Aralık ayından itibaren şu ana kadar %65’ini sattık. İnşaallah Temmuz 2014’te teslim edeceğiz. 2. etabımızda ise yeni bir merkez inşa ediyoruz. Burası; Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen şirketlerinin, merkezlerini taşımalarını isteyecekleri bir yer olsun diye hedefledik. Her 70 m2 brüt alana 1 otopark sunuyoruz. Tüm mekanik ve elektrik altyapımız da dünya çapındaki en üst seviyede beklentileri karşılayacak şekilde. 2. etabımızın da teslimi 2015 sonunda olacak.
Yerli-yabancı müşterilerin bu yeşil tabloya tepkileri nasıl oldu?
Vadistanbul tamamen fabrikaların sökülmesi ile endüstriyel bir alanın dönüşmesi projesi. Kesilen hiçbir ağaç yok. Yeşilin içinde görünmemiz bu soruyu akla getiriyor ama biz tamamen fabrikaların olduğu bir araziye inşaatımızı yapıyoruz. Eski Sadabat Deresi’nin içimizde kalan 2.4 km’lik kısmı ise çok güzel bir peyzaj ile İstanbul’un en keyifli mekanlarından biri haline gelecek. Projenin tamamında ise yaklaşık 2.600 yeni ağaç dikiyoruz.
Vadi İstanbul projesinin ortaya koyduğu tarzın İstanbul ve ülke genelinde yaşanan kentsel dönüşüme nasıl bir etkisi olacağını düşünüyorsunuz?
Biz projemizin çıtayı çok yükselttiğini düşünüyoruz. Bunda arazimizin formatının da katkısı büyük. İnşallah bu sektörün tamamına olumlu etki yapacak. Vadistanbul’un tamamında hayat başladığı zaman bunu hep beraber yaşayarak paylaşacağız inşallah.
Son olarak, yeni projeler Vadi İstanbul gibi sektörün odak noktası olacak mı?
Vadistanbul, birkaç yeni projeye bedel ve yaklaşık 3 yıl sürecek. Ama ortaklığımızın tüm taraflarının yeni projeleri var. Zaten bugüne kadar gerçekleştirdikleri projelerde, yaptıklarının arkasında durdukları için sektörde bu konumdalar. Vadistanbul, İstanbul’da yerli yabancı herkesin misafirini ağırlamak isteyeceği, alışverişe dair tüm beklentilerini bulabileceği, İstanbul’un her noktasından sorunsuz olarak ulaşabileceği bir proje olarak yeni bir yaşam merkezi olacak. Toplam 280.000 m2’lik ofis metrajı ile aynı zamanda Türkiye’nin en büyük ofis kompleksi olan projemizin, Türkiye ve İstanbul’da iş hayatının yeni merkezi olacağına inanıyoruz.
108 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
S
INTERVIEW
SÖYLEŞİ ♦
RE/MAX AHENK ZEKERİYAKÖY inem Özüçler, broker and owner of Re/Max Ahenk Zekeriyaköy, told us all about why people should invest in Zekeriyaköy and why they should choose Re/Max.
Could you tell us about the Zekeriyaköy area? Who should choose to live or invest here and what can such investors expect for themselves?
Zekeriyaköy is the type of place where you will have to stop your car to allow for a passing herd of animals to cross the road. It is one of the oldest villages of Sarıyer, the last stop of the Bosporus Strait road on Istanbul’s European side. Istanbulites and foreign residents alike who prefer fresh air, sea, and a serene environment consider Zekeriyaköy the ideal place to live. It is also the perfect place for investment. With the Sarıyer-Çayırbaşı tunnel, which has been open since last year, it is only 10 minutes to Maslak, a major business neighborhood of Istanbul. It is also on the route leading to what will be the 3rd Bosporus Bridge and the 3rd Airport in Istanbul, both of which are currently under construction.
How do you help your customers who contact you with the intention of buying land or property? What are the business principles of Re/Max?
We usually conduct business around Zekeriyaköy or the Bosporus Strait’s route. After determining our customer’s needs and wishes, we find absolute solutions. Everyone’s time is extremely valuable. Saving time for our customer is one of our top priorities at Re/Max Ahenk. Buying a house is one of the most important decisions— that’s why our main principle is customer satisfaction with the motto of “Pin us down next to your dreams.” Could you tell us about the properties in your area?
Zekeriyaköy consists of Garanti Koza villa neighborhoods with gardens and several villa estates. Besides detached and twin villas, new projects like garden duplexes and loft duplex apartment flats have also become available recently. Most of the housing estates feature 24 hours, 7 days a week security systems, swimming pool and social activities. Zekeriyaköy is full of opportunities for real estate investment, especially with its new projects by well-established construction companies. We are expecting you to Remax/AHENK for presenting you these opportunities.
110 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Re/Max Ahenk Zekeriyaköy’ün sahibi Sinem Özüçler, bizlere neden Zekeriyaköy’e yatırım yapılması ve bunu yaparken neden Re/Max’ın seçilmesi gerektiğini anlattı.
Bize Zekeriyaköy muhitinden bahseder misiniz? Kimler tercih etmeli burada yaşamayı ve buraya yatırım yapmayı planlayanları nasıl bir ortam bekliyor? Zekeriyaköy, yolda giderken önünüzden geçen büyükbaş hayvanlara yol vermek zorunda kaldığınız; Boğaz hattının en son noktası Sarıyer’in en eski köylerinden biridir. Temiz havayı, yeşili, denizi, düzenli bir yapılaşma ve sakin bir ortamı tercih eden İstanbulluların ve yabancıların itibar ettiği bir yerleşim yeridir. Yatırım için de çok doğru bir bölgedir. Yaklaşık 1 yıldır faaliyette olan Sarıyer-Çayırbaşı Tüneli ile 10 dakikada Maslak’a ulaşımın gerçekleştiği; 3. Köprü ve 3. Havaalanı güzergahında. Genişleyen ulaşım ağı, çevreye duyarlı, kaliteli gayrimenkul yapısı ve kaliteli yaşayan profiliyle Zekeriyaköy , gayrimenkullerin değerini arttıran en önemli etkenlere sahip bir bölgedir.
Size arsa veya konut talebiyle başvuran müşterilerinize nasıl bir süreçle yardımcı oluyorsunuz? REMAX'ın çalışma prensipleri nelerdir?
Ağırlıklı olarak Sarıyer - Zekeriyaköy ve Boğaz Hattı çalışıyoruz. Gelen müşterilerimizin istek ve ihtiyaçlarını belirledikten sonra netice odaklı çözümler üretiyoruz. Günümüzde herkesin zamanı çok kıymetli. Bu zaman yönetimini müşterilerimiz adına doğru kullanmak, RE/MAX AHENK olarak önceliklerimizden biri oluyor. Hayattaki en önemli kararlardan biri olan ev alımı ile ilgili olarak ' Hayallerinizin yanına bizi not edin 'sloganı ile 2007 yılında yola çıktığımızda belirlemiş olduğumuz ve bu günde RE/ MAX AHENK olarak en belirgin çalışma prensibimiz “müşteri memnuniyeti odaklı” hizmet vermektir. Bölgenizdeki konut türleri hakkında bilgi verebilir misiniz?
Zekeriyaköy, müstakil bahçeli villalardan oluşan mahalleler ve birçok villa sitelerinden oluşmaktadır. Müstakil ve ikiz villalara son yıllarda yapılan yeni projelerde konut tipi olarak Bahçe & Çatı Dubleks daireler eklendi. Sitelerin çoğunluğu;24 saat güvenlikli, yüzme havuzlu ve sosyal aktiviteleri bulunan sitelerdir. Zekeriyaköy için gayrimenkul yatırım fırsatları ile dolu bir bölge diyebilirim. Sizlere bu fırsatları sunabilmek için RE/MAX AHENK ‘e bekliyoruz.
♦
The styling of Amer 92 is in harmony with the design of its popular sister yacht. This establishes a feeling of stylistic continuity.
112 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
YACHT
YAT ♦
♦
YACHT
YAT ♦
The motor yacht Amer 92 is the natural evolution of the Amer 86 design, inheriting and developing those features that made Amer 86 such a success. Amer 92 yatı, Amer 86 modelini başarılı yapan özellikleri bünyesinde barındıran bir güncelleme niteliğinde.
AMER 92 STYLE MEETS EFFICIENCY WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 113
♦
T
YACHT
he boat’s performance, its handling qualities and its sea worthiness are an essential part of the hull’s performance. It should also be noted that the boat is fully equipped, underlying the shipyard’s flexibility in making boats that are highly personalized and custom based, paying attention to the smallest detail.
The styling of Amer 92 is in harmony with the design of its popular sister yacht. This establishes a feeling of stylistic continuity, but does not prevent its features being improved, in particular by prolonging and harmonizing its surfaces. The boat’s outline has benefited from the increased length, resulting in a more attractive and streamlined design.
The yacht’s larger size has favored its standard layout – if one can speak of standards about a shipyard that has made of the custom-based approach its key to success. There have been major improvements in each area, from the boat’s stern to the bow. Changes have not only been made to the crew cabin, the VIP and the twin berth guest cabins, but above all to the master cabin. All the accommodation area space has been revised, extended and optimized. The new window design also guarantees better lighting of the day area.
YAT ♦
Teknenin performansı, özellikleri ve değerli ekipmanı onu Amer 92 yapan özelliklerden sadece bazıları. Teknenin diğer bir özelliği ise tamamen donanımlı olması; son derece kişisel ve özel tasarımlar yapabilme imkanı sunan tersane, en ince ayrıntıya bile özenle yaklaşıyor. Amer 92'nin tasarımı, ünlü kardeşi Amer 86'nin ana hatlarıyla uyumlu. Bu durum tasarımda bir süreklilik hissi veriyor fakat yüzeyleri uzatmak ve uyumlu hale getirmek gibi bir takım yenilikleri de göz ardı etmiyor. Teknenin dış hatları da uzayan hatlarla beraber uzuyor ve böylelikle ortaya daha çekici ve aerodinamik bir tasarım çıkıyor.
Teknenin boyutu standart bir düzen gerektiriyor, tabi tamamen kişiye özel olmayı hedefleyen bir yat için standartlardan söz edilebilirse. Teknenin önünden arkasına, hemen her yerinde büyük değişiklikler yapılmış. Yenilikler sadece mürettebat kabini, VIP kabini ve çift yataklı misafir kabini ile kalmamış, ana kabinde de değişiklikler uygulanmış. Tekne üzerindeki tüm yaşam alanları gözden geçirilerek genişletilmiş ve geliştirilmiş. Yeni pencere tasarımı da gün ışığından daha iyi faydalanmayı mümkün kılıyor.
The boat’s outline has benefited from the increased length, resulting in a more attractive and streamlined design.
114 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
YACHT
YAT ♦
PERMARE The Permare Group was established in the ’70s by the great passion for the sea of its founder Fernando Amerio. The main deck layout has also been redesigned to enhance its functionality: the dining area is independent from the saloon and a single staircase leads to the lower deck. Rather than enlarging the already functional galley and wheelhouse, the cockpit has been transformed into a vital living area. In defining the project’s objectives the possible options afforded by the boat’s increased dimensions have been taken into consideration, as well as the new demands of a constantly changing market. The size and dimensions of the Amer 92 have enabled the construction of an aft garage for the tender’s storage and further optimization of the space allow the shipyard to offer the customer a 5 cabin option. The space previously employed for the tender on the Amer 86 has been replaced by a wider fly- bridge, where a Jacuzzi and a large sun bed can now be found.
Rather than enlarging the already functional galley and wheelhouse, the cockpit has been transformed into a vital living area.
The most recent market trends and new customer demands show a growing awareness of environmental factors. In terms of the boat design this has meant focusing on ever-increased efficiency. The PerMARE team has made these concepts their guiding principles, deciding to concentrate on two essential features: energy conservation and respect for the environment. Ana güverte işlevselliği artırmak için yeniden tasarlanmış. Yemek bölümü salondan ayrılmış ve alt güverte, tek bir merdivenle ulaşılabilir hale getirilmiş. Yeterince işlevsel olan mutfak ve dümen köşkü olduğu gibi bırakılırken, kokpit canlı bir yaşam alanına dönüştürülmüş. Projenin hedefleri belirlenirken, sürekli değişen pazarın ihtiyaçları ve teknenin büyüyen boyutuyla beraber sağlaması mümkün olan imkanlar göz önünde bulundurulmuş. Amer 92'nin büyüklüğü ve boyutları, kasarada tender için bir depolama bölümü ayırmaya ve alanın iyi değerlendirilmesiyle yatın 5 kabinli bir hale getirilmesine imkan sağlamış. Amer 86'nın tasarımında tender için kullanılan bölümde, üzerinde jakuzi ve şezlong bulunan bir güverte köprüsü kullanılmış.
Bilindiği gibi güncel pazar eğilimleri ve müşteri talepleri gittikçe büyüyen bir çevresel duyarlılık gösteriyor. Tekne tasarımı açısından da bu, sürekli artan verimliliğe odaklanmak anlamına geliyor. PerMARE ekibi bu konseptler üzerine yoğunlaşıyor ve enerji tasarrufu ile çevresel duyarlılığı ilke haline getiriyor. WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 115
♦
The boat has been made lighter and more resistant by using new materials and by adjusting the weight distribution. These arrangements together with the excellent hull qualities and an optimization of the propulsion system ensure that Amer 92 has the best consumption rates in its category. The interior plan of the yacht has also been modified with a view to conserving energy: from the lighting to the electrical system to the air conditioning system and the internal insulation. The result is a boat that can, just to give one example, under the same external environmental conditions, in terms of temperature and humidity, stay at anchor employing only a part of the power needed by the generators if compared to other boats of similar classification. Since these modifications have reduced sound levels, greater comfort on board is achieved along with stylish interiors and exterior. Amer 92 is clearly one step ahead.
116 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
YACHT
YAT ♦
Bu duyarlılık çerçevesinde Amer 92, kullanılan yeni malzemeler ve ağırlık dağılımına gösterilen özen sayesinde daha hafif tasarlanmış. Bu ayarlamalar, mükemmel gövde kalitesi ve itme kuvvetinin optimizasyonu ile birleşince ortaya kendi kategorisinde en iyi tüketim oranlarına sahip olan Amer 92 çıkmış. Işıklandırmadan elektrik tesisatına, havalandırmadan yalıtıma, teknenin iç donanımındaki her bir detay enerji tasarrufu odaklı yapılmış. Sonuç olarak, benzer hava ve nem koşullarında aynı sınıftaki teknelerin ihtiyaç duyduğu güç kaynaklarının yalnızca bir kısmını kullanan bir yat tasarlanıyor. Yapılan değişiklikler gürültüyü de azaltıyor, dolayısıyla stil sahibi bir donanımın yanında çok daha rahat bir yolculuğu garantiliyor. Bütün bu özellikleri ile Amer 92, rakiplerinden bir adım önde.
The boat has been made lighter and more resistant by using new materials and by adjusting the weight distribution.
♦
AUTOMOBILE
OTOMOBİL ♦
SLR Stirling Moss A Spectacular Touch to SLR Muhteşem SLR Yorumu
M
ercedes-Benz and McLaren are adding the crowning glory to their range of successful SLR super sports cars by launching a new, spectacular, and uncompromising model. With neither a roof nor a windscreen to separate the driver and front passenger from nature, allowing them to enjoy highspeed excitement with all the senses. Further traits of the new SLR Stirling Moss include highly sophisticated technology, motor-racing genes, and breathtaking design. Three letters are all it takes to make car fans go into raptures: SLR. Racing driver Stirling Moss is one of the reasons behind the legend that surrounds these three letters. Moss, considered to be one of the best racing drivers of all time, achieved many of his greatest successes in the 1950s behind the wheel of a Mercedes-Benz 300 SLR. The new SLR Stirling Moss produced by Mercedes-Benz in collaboration with Formula-1 partner McLaren is not just an exciting, stylistic, new interpretation of the Brit's former race car, it also blends the character of the modern-day SLR models with the excitement generated by the SLR of 1955 – precisely 75 years after the appearance of the first Silver Arrow, incidentally. With a long bonnet, a powerful-looking rear end featuring characteristic scoops, and just tiny air deflectors, it provides a new take on the 300 SLR legend and gives a modern expression to the extreme concept of the super sports car. 118 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Mercedes-Benz ve McLaren, SLR spor araba serisini muhteşem bir şaheser ile taçlandırıyor. Aracın, sürücü ve yolcuyu doğadan ayıracak bir tavanı ya da bir camı olmadığından hız heyecanı, tüm duyularla hissedilebiliyor. SLR Stirling Moss'un diğer özelliklerinden bazıları ise gelişmiş teknolojisi, yarış motoru özellikleri ve nefes kesen tasarımı.
İşte araba tutkunlarını mest etmeye yetecek üç harf: SLR. Rallici Stirling Moss, bu üç harften oluşan efsanenin yapı taşlarından biri. Tüm zamanların en iyi rallicilerinden biri olarak kabul edilen Moss, en büyük başarılarını 1950'lerde Mercedes-Benz 300SLR ile elde etti. Formula-1 partneri McLaren ortaklığında üretilen SLR Stirling Moss; Brit'in önceki yarış arabasının heyecan verici, stil sahibi bir yorumu. Araç, 1955 yılına ait ilk SLR'yi, tam 75 yıl sonra, modern SLR modelleri ile harmanlayarak tekrar görücüye çıkarıyor. Uzun bir kaput, gücü temsil eden ve karakteristik oyuklara sahip bir arka tasarım, minik hava deflektörleri gibi detaylar; 300 SLR efsanesine yepyeni bir çehre kazandırıyor ve süper spor arabaların aykırı duruşuna modern bir yorum katıyor.
♦
AUTOMOBILE
OTOMOBİL ♦
With the power to accelerate from zero to 100 km/h in less than 3.5 seconds and reach a top speed of 350 km/h, the new, puristic highperformance sports car brings a whole new dimension to open-top driving.
Like the legendary race cars of yesteryear, the SLR Stirling Moss generates excitement by virtue of its outstanding performance. With the power to accelerate from zero to 100 km/h in less than 3.5 seconds and reach a top speed of 350 km/h, the new, puristic high-performance sports car brings a whole new dimension to open-top driving. Not just because of the impressive performance figures, but also since every drive in this Speedster appeals to the senses with a new intensity and conveys the driving experience in its purest form. Hence this automotive thoroughbred is able to offer an open-air feeling that is truly unique for a road-going vehicle. SLR Stirling Moss, geçmişin efsanevi yarış arabaları gibi, olağanüstü performansı ile heyecan veriyor. Saatte 100km hıza 3.5 saniyede çıkan ve 350km/s hıza ulaşabilen araç, açık spor araç konseptine yepyeni bir boyut getiriyor. Bu yenilikçi duruşun tek sebebi, aracın performansı değil elbette; bu yarış arabasının her bir yolculuğu, tüm yoğunluğu ile duyulara hitap ediyor ve sürüş deneyimini en saf haliyle sunuyor. Dolayısıyla bu safkan otomobil, düz yolda açık hava hissi sunarak, ilk olmanın tadını çıkarıyor. WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 119
♦
AUTOMOBILE
OTOMOBİL ♦
300 SLR The design does not include roof or windscreen which is inspired by the 300 SLR race car, and was designed by Korean designer Yoon Il-hun.
120 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
AUTOMOBILE
The SLR Stirling Moss features a unique design. For the technical basis – sophisticated carbon-fiber design, high-performance chassis and robust V8 engine – the designers of the Stirling Moss model were able to draw on their experiences gained with the SLR Coupé and Roadster models. The new SLR Stirling Moss is a high-caliber classic for everyday driving, which is just what lovers of exotic sports cars want. Only 75 models, with their chassis numbered from 1 through 75, have been built, for the most loyal SLR customers. By launching the new SLR Stirling Moss, Mercedes-Benz and McLaren are writing one final chapter in the success story of the SLR family, which has produced five variants in five years. So well have the SLR models been received by enthusiasts that all the model variants have easily outsold all other cars in their respective classes, and SLR Stirling Moss has already taken its place in the glamorous history of MercedesBenz.
OTOMOBİL ♦
SLR Stirling Moss, benzersiz bir tasarıma sahip. Tasarımcılar; sofistike karbon-fiber tasarımı, yüksek performanslı şasi ve sağlam V8 motoru gibi teknik detaylar için SLR Coupe ve Roadster modelleri ile elde edilen tecrübelerden faydalandılar. SLR Stirling Moss, günlük kullanım için yüksek kalibreli bir klasik olması ile dikkat çekiyor ve bu özelliği ile spor araba severlerin gönlünü kazanıyor. 1'den 75'e kadar numaralandırılmış 75 adet şasi üretiliyor ve araçlar, en sadık SLR müşterilerine ayrılıyor.
Mercedes-Benz ve McLaren, SLR Stirling Moss ile SLR'nin başarı hikayesine yeni bir sayfa ekliyor ve böylelikle beş senede beş farklı modelle seriyi genişletmiş olmanın haklı gururunu yaşıyor. SLR modelleri, kendi sınıflarındaki diğer tüm araçların satışını aşarak harika bir satış grafiği oluşturuyor ve sınırlı sayıda üretilen SLR Stirling Moss da şimdiden Mercedes-Benz'in ışıltılı tarihinde yerini alıyor.
Only 75 models, with their chassis numbered from 1 through 75, have been built, for the most loyal SLR customers.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 121
The City of Happiness
Copenhagen KOPENHAG Mutluluğun Şehri
MERJAN BUBERNACK -
HILARY ARNDT
T
♦
he humans of the universe—from the philosophers of Ancient Greece to the children of modern day elementary schools—continuously ponder the eternal question: what is happiness? The citizens of Denmark, particularly those living in the picturesque city of Copenhagen, have apparently discovered the answer—at least according to the World Happiness Report conducted by Columbia University, which just this year marked Denmark as the “Happiest Country on Earth.” Perhaps this happiness is hidden away in Copenhagen’s beautiful, cobblestoned streets, which are endlessly littered with quaint, inviting and candlelit cafes. Or perhaps it is found on the seat of one of the thousands of bicycles whizzing alongside traffic— the two wheel vehicles providing Copenhageners and visitors alike a sensual and freeing journey through the city. Or perhaps, finally, happiness is found in what the Danes call “hygge,” a word embodying an untranslatable feeling of coziness, content, and, well… happiness. Needless to say, no matter where you turn in the welcoming city of Copenhagen, you will be met with natural beauty, invoking history, and kind, enveloping people. The happiness of Copenhagen is truly infectious! Founded between the years of 1160 and 1167, Copenhagen (København) stands as an enduring city of Nordic style and essence. Translating loosely to “Merchant’s Harbor,” the city once served as a hub of trade, fishing, and lifestyle in the Baltic region. Remnants from this lively, economic time linger in the Nyhavn harbor, a modern day attractive neighborhood featuring waterfront restaurants, shopping, and leisure activities. As Denmark’s capital city, Copenhagen is home to some 559,000 citizens and remains the largest city in the Scandinavian countries. No matter what the time of year, Copenhagen offers a seamless and heartwarming experience for every visitor—from the joyous Christmas markets and festivities in winter to the music festivals, nature, and general beauty of spring and summer.
Copenhagen is home to some 559,000 citizens and remains the largest city in the Scandinavian countries.
126 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
TRAVEL
SEYAHAT ♦
Antik Yunan filozoflarından günümüzün ilkokul çocuklarına kadar tüm insanlık, "mutluluk nedir?" sorusunun cevabını arar. Columbia Üniversitesi tarafından yayınlanan Dünya Mutluluk Raporu'na bakılırsa Danimarka halkı özellikle de güzel Kopenhag'ın sakinleri, bu sorunun cevabını çoktan bulmuş. Rapora göre Danimarka "Dünya’nın en mutlu ülkesi". Mutluluk belki mum ışığıyla aydınlanan tuhaf ve çekici kafelerle dolu Arnavut kaldırımı sokaklarda gizli. Ya da belki trafikle beraber seyreden, Kopenhag sakinlerinin olduğu gibi ziyaretçilerin de ruhlarını ve duygularını özgürleştiren binlerce bisikletten birinin koltuğunda… Kimbilir belki de Danimarkalıların "hygge" dedikleri; rahatlık, sıcaklık ve tabii ki mutluluk anlamlarını taşıyan, tercümesi zor kavramda gizlidir. Şehirde nereye baksanız bir doğal güzellikle, davetkar bir tarihle ve kibar insanlarla karşılaşacağınızı söylemeye gerek yok. Kopenhag'ın mutluluğu gerçekten bulaşıcı!
1160 ve 1167 yılları arasında kurulan Kopenhag, İskandinav tarzını ve kültürünü koruyan şehirlerden biri. Kabaca "Tüccarın limanı" olarak çevrilebilecek olan Kopenhag; bir zamanlar Baltık bölgesinde ticaretin, balıkçılığın ve canlı yaşam tarzının bir araya geldiği bir merkez olarak biliniyormuş. Bu canlı ve ekonomik açıdan güçlü zamanların kalıntıları; restoranlara, alışveriş mekanlarına ve eğlence etkinliklerine ev sahipliği yapan, çekici Nyhavn limanında bir araya geliyor. Danimarka'nın başkenti Kopenhag, 559.000 nüfusa sahip ve İskandinav bölgesinin en büyük şehri olma özelliğini taşıyor. Kış aylarındaki Noel pazarı ve kutlamalarla; bahar ve yaz aylarındaki müzik festivalleri, doğa güzellikleri ve güzel hava ile şehir; yılın hangi dönemi olursa olsun ziyaretçilerine iç açıcı ve kusursuz bir deneyim sunuyor.
♦
TRAVEL
SEYAHAT ♦
VIKINGS Originally a Viking fishing village founded in the 10th century, Copenhagen became the capital of Denmark in the early 15th century.
Christian IV’s wide popularity is due greatly to the timeless gifts he left the city of Copenhagen. Any discussion of Copenhagen wouldn’t be complete without acknowledgement of the contributions by King Christian IV, Denmark’s reigning monarch between the years 1588 and 1648. Remembered as a lively, colorful and culture-minded King, Christian IV’s wide popularity is due greatly to the timeless gifts he left the city of Copenhagen, namely the most iconic views that create the city’s skyline today. Though plaguing the country with debt during his rule, King Christian IV’s commissioned projects, including Rosenborg Castle, the wide network of canals, and the Old Stock Exchange Building, stand as inviting and appealing attractions for visitors to see and explore even today. Perhaps his most famous and striking contribution is the Round Tower, situated centrally today in the Strøget area, Copenhagen’s busiest streets featuring shopping, nightlife, and entertainment. Built between 1637 and 1642, the Round Tower (Rundetårn) once simultaneously housed the entire Copenhagen University library book collection, the oldest observatory in Europe, and a planetarium for professional and amateur researchers alike. Today, visitors to the Round Tower can explore the architecture that climbs up 36 meters, ending with a panoramic view of the city. What is special about this tower, however, is that guests must climb, not stairs, but a winding, 209 meter spiral walk to reach the top. The journey is surely worth the 360 degree reward!
Kopenhagla ilgili tüm tartışmalar, dönüp dolaşıp 1588 ve1648 yılları arasında, Danimarka'da hüküm sürmüş olan Kral Christian IV'ün şehir için yaptığı hizmetlere dayanıyor. Canlı, renkli ve kültürlü bir kral olarak hatırlanacak olan Christian IV, popülaritesini Kopenhag'a bırakmış olduğu ve şehrin şimdiki silüetini belirleyen zamansız hediyelere borçlu. Hükümdarlığı sonrasında ülkesi borca batmış olsa da yaptırdığı Rosenborg Kalesi, geniş kanal ağları ve eski Borsa Binası gibi eserler, bugün bile ziyaretçiler için ilgi çekici ve davetkar mekanlar. Kralın en çarpıcı hatırası olan Round Tower (Rundetårn); Kopenhag'ın alışveriş, gece hayatı ve eğlence merkezlerinin bulunduğu en kalabalık caddelerinin olduğu Strøget bölgesinde yer alıyor. 1637 ve 1642 yılları arasında inşa edilen Round Tower, bir zamanlar Copenhagen Üniversitesi kütüphanesinin kitap koleksiyonunu bünyesinde barındırırken aynı zamanda Avrupa'nın en eski gözlemevi ve hem profesyonel hem amatör araştırmacılar için bir planetaryum olarak hizmet veriyordu. Günümüzde Round Tower ziyaretçileri, 36 metre boyunca yükselen ve panoramik şehir manzarası ile biten mimariyi inceleyebilir. Kuleyi farklı kılan ise misafirleri bekleyen 209 metre uzunluğunda, dönerek tırmanan bir spiral. Yukarıdaki 360 derecelik manzara, kat edilen yolun sonunda kazanılan bir ödül niteliğinde adeta!
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 127
♦
TRAVEL
SEYAHAT ♦
Besides the must-see historic attractions, Copenhagen offers much in terms lifestyle, cuisine, and shopping. Copenhagen is a city visit surely to impress even the youngest and oldest members of every family. What many may not know is that the world’s most classic childhood stories were written by a famous Dane. If tales like The Ugly Duckling, The Princess and the Pea, and The Little Mermaid were your childhood favorites, than thank Denmark’s Hans Christian Andersen. Publishing more than 160 fairy tales throughout his life, H.C. Andersen of Odense, Denmark is perhaps the most worldrenowned Dane to influence the lives of children everywhere. Today, Copenhagen pays tribute to this legendary author with a picturesque and iconic statue of The Little Mermaid, which on any day is a beautiful short walk along the glistening water from Amalienborg, the winter home of the Danish Royal family.
Besides the must-see historic attractions, Copenhagen offers much in terms lifestyle, cuisine, and shopping. Let’s not forget that the currently ranked best restaurant in the world, NOMA, calls Copenhagen home. Don’t feel bad if you can’t get a seat in the restaurant that is currently booked 6 months in advance however, the city boasts countless other options. As an insider tip, we highly suggest Café Paludan, a full-service restaurant, café and bar with the most inviting atmosphere to get the local experience. Whether you are seeking a cozy escape in a winter wonderland or an adventure through an important and lively city, Copenhagen is sure to satisfy your every wish! 128 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Kopenhag ziyareti, bir ailenin en genç ferdinden en yaşlısına kadar herkesi etkileyecek bir deneyim. Çoğu kişi bilmese de dünyanın klasik çocuk masallarının bir çoğu ünlü bir Danimarkalı tarafından yazılmış. Çirkin Ördek Yavrusu, Prenses ve Bezelye, Küçük Deniz Kızı gibi masallar, çocukluk favorilerinizin arasındaysa Danimarkalı Hans Christian Andersen'e bir teşekkür borcunuz var. Hayatı boyunca 160'tan fazla peri masalı yayınlayan Odense'li H.C.Andersen, dünya çapında bir çok çocuğun hayatında etki bırakan bir isim. Bugün Kopenhag, bu efsanevi yazarı hatırlatmak adına Danimarka Kraliyet Ailesi'nin kışlık evinin bulunduğu Amalienborg'un ışıltılı kıyısında yapılacak bir yürüyüş ile görülebilecek Küçük Deniz Kızı isimli bir heykele ev sahipliği yapıyor.
Kopenhag, görülmesi gereken tarihi mekanların yanı sıra yaşam tarzı, lezzet ve alışveriş anlamında da geniş imkanlar sunuyor. Dünyanın en iyi restoranı seçilen NOMA'nın burada bulunduğunu unutmamak lazım. Tabii önümüzdeki 6 ay boyunca tamamen rezerve edilmiş olan restoran, kafe ve barda oturacak yer bulamazsanız üzülmeyin; şehir çok sayıda farklı seçenek barındırıyor. İçerden bir ipucu isterseniz yerel havayı soluyabileceğiniz çekici bir atmosfere sahip olan; restoran, kafe ve bar olarak hizmet veren Café Paludan'ı tavsiye edebiliriz. Kışın ortasında bir harikalar diyarında rahat bir kaçamak yapmak ya da önemli ve canlı bir şehirde yeni bir maceraya atılmak isteyebilirsiniz. Amacınız ne olursa olsun Kopenhag, her türlü beklentinizi karşılayacak!
130 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
A Fantastic Land of Legends
BOROVOYE Efsanelerin Fantastik Diyarı
A
BERİA MERVE DOKUMACI
s legend has it, when God created the world, some people got the lands rich of forests, while others got fertile fields with large rivers, and still others got the beautiful mountains and blue lakes. The Kazakh people, however, ended up with only feather-grass steppes, which caused them to feel quite offended. They asked the Creator to give them some natural beauty, and in response, God took the beautiful mountains and spread them generously over the boundless steppes. The Kazakh people now had beautiful forests with different trees, crystalclear blue lakes with butterflies, and emerald fields covered with grasses and flowers. As seen by God's response to the Kazakh people's wishes, one of the most beautiful places in the world came to light: Borovoye.
Efsaneye gore dünya yaratıldığı zaman; insanların bir kısmına ormanlarla donatılmış karalar, diğer bir kısmına büyük nehirlerle çevrili bereketli toprak parçaları ya da güzel dağlar ve mavi göller bahşedilirken Kazaklar, kendilerini kuru bir bozkır alanda bulmuş. Bu duruma gücenen Kazak insanları, Yaratıcı’ya kendilerine de doğal güzelliklerden bahşetmesi için dua etmeye başlamış. Bu duaya karşılık veren Yaratıcı; çeşit çeşit ağaçlarla bezenmiş dağları, kayaları, güzel ormanları, kristal berraklığında mavi suları, zümrüt yeşili çimenlerle ve rengarenk çiçeklerle kaplı geniş alanları Kazakistan’ın sınırsız bozkır alanlarından bir kısmına cömertçe serpiştirmiş. Böylece, dünyanın en güzel bölgelerinden biri meydana gelmiş: Borovoye.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 131
♦
This fantastic mountain land is located in the north of Kazakhstan, between the cities of Astana and Kokchetav. The Kazakh people call this place “Burabai,” referring to the camel shaped mountains. Alternately, the Russians call it “Borovoye,” referring to the mountain’s little trees. It is also known as the 'Pearl of Kazakhstan' and 'Kazakhstani Switzerland'. Although the peaks of Borovoye are only around 500-600 meters, it still represents a sharp contrast with the boundless steppes of the rest of Kazakstan. The silent lakes around the legendary mountains create a mysterious atmosphere, making this special land a nice place to relax.
Borovoye is surrounded by the Kokshetau Mountains (974m) in the north and the Burabai Mountains (690m) in the south. Both mountains are considered to be beautiful panoramic points from which all the natural beauties of Burabay can be viewed. The land is covered with interesting cliffs and rocks, such as Okzhetpes, Zhumbaktas, Cow and Knight.
132 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
TRAVEL
SEYAHAT ♦
Dağlarla çevrili bu fantastik bölge; Kazakistan’ın kuzeyinde, Astana ve Kokshetau şehirlerinin arasında yer alıyor. Kazaklar, bu bölgeyi deve şeklindeki dağlara atıfta bulunarak ‘Burabay’ olarak adlandırırken küçük ağaçlara atıfta bulunan Ruslar, Borovoye olarak isimlendirmiş. Bölge aynı zamanda ‘Kazakistan’ın İncisi’ ya da ‘Kazak İsviçre’si’ olarak da betimleniyor. Borovoye’deki dağların ve kayaların yüksekliği, ortalama 500-600 metre civarında olsa da bu ufak dağlar, Kazakistan’ın sınırsız bozkırlarıyla tam bir zıtlık içerisinde göze çarpıyor. Efsanevi dağların arasına serpiştirilmiş durgun göller, gizemli havayı arttırarak bölgeyi eşsiz bir tatil yeri haline getirmiş. Borovoye; kuzeyden Kokshetau Dağları (974m), güneyden ise Burabay Dağları (690m) ile kuşatılmış. Dağların her ikisi de Burabay’ın bütün doğal güzelliklerinin izlenebileceği, muhteşem panoramik manzaralar sunuyor. Ormanlarla kaplı dağların yanı sıra Okzhetpes, Zhumbaktas, Cow ve Knight gibi falezler ve kayalıklar; farklı şekilleriyle bölgenin güzelliğine güzellik katıyor.
The Kazakh people call this place “Burabai,” referring to the camel shaped mountains. Alternately, the Russians call it “Borovoye,” referring to the mountain’s little trees.
♦
TRAVEL
SEYAHAT ♦
PEARL OF KAZAKHSTAN Peaks of Borovoye are only around 500-600 meters, it still represents a sharp contrast with the boundless steppes.
LAND OF LEGENDS
EFSANELERİN DİYARI
Many legends and myths have been created about this unique place. Okzhetpes and Zhumbaktas, two of the most famous attractions of the Burabay area, are mentioned in one of most interesting legends. The legend is about a very beautiful princess who is brought to Burabay while Abylay Kahn's army fought the Zhungars. She fell in love with a Kazakh warrior, but she was so beautiful that all the other warriors wanted to marry her too. She said that she would marry the one who could shoot an arrow to the top of the rock Okzhetpes, which means "an arrow cannot reach". At first shot, all of the warriors failed. Although her true love hit the top at the second shot, other warriors were so jealous that they killed him. The beautiful princess did not want to be forced to marry, thus she jumped off the rock into the Burabay Lake. Legend has it that she then turned into Zhumbaktas, meaning the Mysterious Stone. Rising out of the water, Zhumbaktas resembles different things according to different perspectives, which makes it even more eerie and mysterious. If you look at it from one side, it looks like a young and beautiful girl with hair fluttering in the wind. If you look from another side, the beautiful girl becomes an old woman.
Bu eşsiz bölge hakkında, özellikle isimleriyle dikkat çeken kayalıklar hakkında birçok efsaneler ve masallar anlatılır. Efsanelerden biri, Burabay’ın en çok turist çeken yerlerinden ikisini, Okzhetpes ve Zhumbaktas kayalarını konu alır. Efsaneye göre Kazak kağanı Abylay Khan, Zhungar’larla savaşırken Kazaklara esir düşen bir prenses, Kazak askerlerinden birine aşık olur. Ancak prenses o kadar güzeldir ki diğer bütün askerler, onunla evlenmek ister. Ortalık karışınca prenses, bir çözüm önerisi getirmeye çalışır: Sonradan ‘okun ulaşamadığı’ anlamına gelen Okzhetpes ismi verilen bir kaya seçer ve bu kayanın zirve noktasını okla vurabilen askerle evlenmeyi kabul edeceğini söyler. İlk denemede askerlerin hiç biri bunu başaramaz. İkinci denemede prensesin aşkı başarılı olsa da kıskançlığa kapılan diğer askerler onu öldürür. Evliliğe zorlanmak istemeyen prenses, Okzhetpes’in tepesinden kendini Burabay gölüne bırakır. Efsaneye göre prenses, Zhumbaktas kayasına dönüşür. Gizemli kaya anlamına gelen ve gölün ortasında yer alan bu kayaya farklı açılardan bakıldığında farklı şekillerin görülmesi kayayı daha da gizemli kılıyor. Bir taraftan bakıldığında saçları rüzgarda salınan genç ve güzel bir kızı andıran kayanın şekli, başka bir tarafta yaşlı bir kadına dönüşüyor. WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 133
♦
TRAVEL
SEYAHAT ♦
The state national nature park, called “Burabay,” contains 14 lakes over 1 square kilometer, as well as lots of smaller lakes.
Apart from the mysterious rocks and cliffs, Borovoye is also famous for its crystal-clear bluish lakes. Bolshoye and Maloye Chebachye, Schuchye, Borovoye and Maibalyk are the greatest and most well-known lakes in the region. The state national nature park, called “Burabay,” contains 14 lakes over 1 square kilometer, as well as lots of smaller lakes. The national park was created and organized in 2002 and has attracted lots of tourist from all over the world since then.
This legendary place is beautiful in any season. It is obviously one of the best places to relax, but it also provides plenty of alternatives for the adventurists, including such activities as hiking and rock-climbing. If you visit this place in the winter season, skiing, snowmobile driving and winter fishing are among the things that you should put on your to-do list. The combination of magnificent mountains, legendary rocks, beautiful lakes, large forests, waterfalls, diverse wild animal species and lots of other natural beauties makes you feel like you are in a fairyland. It is almost impossible to disbelieve the legends once you experience this dazzling piece of land that is Borovoye!
134 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Gizemli kayaların dışında, kristal berraklığındaki mavi göller de Borovoye’yi görülmeye değer, eşsiz bir mekan haline getiriyor. Bolshoye, Maloye Chebachye, Schuchye, Borovoye ve Malbalyk gölleri; en geniş ve en meşhur göller arasında. Gizemli Zhumbaktas’ın yatağı Blue Bay ise güzelliğiyle büyülüyor. Her biri 1 kilometre kareden büyük 14 göl ve diğer birçok küçük göllerin bulunduğu Ulusal Doğal Park ‘Burabay’, 2002 yılında organize edilmiş. Efsanelerle kuşatılmış bu bölge, her sezonda ayrı bir güzel. Yoğun hayatın akışından sıyrılıp dinlenmek ve rahatlamak isteyenler için her zaman en doğru seçimlerden biri. Ancak dağ yürüyüşü ve tırmanma aktiviteleri, maceraperestlere de güzel alternatifler oluşturuyor. Eğer bu bölgeyi kışın ziyaret etmek istiyorsanız kayak, kar arabası ve balıkçılık gibi aktiviteleri, yapılacaklar listenize yazmayı unutmayın!
Görkemli dağların, efsanevi kayaların, ışıl ışıl göllerin, geniş ormanların, şelalelerin, çeşit çeşit yabani hayvanların ve daha birçok doğal güzelliğin muhteşem kombinasyonu, size kendinizi adeta bir masal diyarında hissettirecek. Bu büyüleyici güzelliği gördüğünüzde, hakkındaki efsanelere inanmamanın ne kadar imkansız olduğunu anlayacaksınız.
Modoko Altı Yüce Sokak No:46 Y. Dudullu Ümraniye / İSTANBUL T. +90 (216) 314 48 48 - 420 56 58 F. +90 (216) 365 05 65 www.morivamobilya.com - info@morivamobilya.com
The unforgettable impression that a Legends safe leaves on its viewer is marked by its very own personal history. 136 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
ANTIQUE
ANTİKA ♦
LEGENDS
T
by Döttling
he globally unique Legends series consists of highly exclusive antique safes, lovingly restored to become modern eyewitnesses of historic craftsmanship. Whether an early 20th century Wilhelminian security cabinet, a mid-19th century Napoleonic coffre-fort, or a work commissioned by the last Medici of Milan in 1740, each antique safe that leaves the Döttling workshop is an absolute one-of-a-kind piece. The outward appearance and inner workings are defined step-bystep in personal consultations between the customer and Markus Döttling. The unforgettable impression that a Legends safe leaves on its viewer is marked by its very own personal history.
Benzersizliği dünyaca bilinen Legends serisi, tarihi zanaatkarlığın modern bir tanığı olmak için özenle restore edilmiş çok özel antika kasalardan oluşuyor. İster 20. yüzyıldan bir Wilhelminian kasa, ister 19. yüzyılın ortalarından Napolyonik bir çelik kasa (coffre-fort), ister 1740’da Milan’ın son Medici’si tarafından ısmarlanan bir çalışma olsun; Döttling atölyesinden çıkan her bir antika kasa, bir benzeri daha olmayan bir eserdir. Kasaların dış görünümü ve iç detayları, Markus Döttling ve müşteri arasında gerçekleştirilen birebir konsültasyonlar sonucunda tamamlanıyor. Bir Legends kasasının bıraktığı unutulmaz izlenim, kasanın tarihiyle şekilleniyor.
HISTORY OF SAFES
KASALARIN TARİHİ
Among the many uses of lock mechanisms over the last three thousand years, one of the most famous one happened in the fields of safes – lockable enclosures that are used for storing valuable items against damage, theft and intrusion. For more than two thousand years, safes were primarily made mostly as an artistic endeavor, with intricate designs and that were protected with simple and easy to break (or picked) locks. During the past 200 years, great advances in metallurgy enabled invention of much more secure safe designs which give their owners maximum protection for their valuables.
Son üç bin yılda kilit mekanizmaları, en çok kasalarda kullanılmıştır. İçindekileri hırsızlığa ve hasara karşı koruyan, kilitlenebilen bu dolap ve sandıklar; tarihinin ilk iki bin yıllık diliminde girift tasarımları ve kolaylıkla kırılabilen veya açılabilen basit kilitleriyle çoğunlukla artistik amaçlar için yapılıyordu. Son 200 yıl içinde metalürji alanında yapılan büyük ilerlemeler, içindeki değerli eşyalara maksimum koruma sağlayabilen, çok daha güvenli kasaların üretilebilmesini mümkün kıldı.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 137
♦
ANTIQUE
ANTİKA ♦
Effectiveness of safes was always closely tied to the effectiveness of the locks that protected them. In ancient Egypt, all lock mechanisms were made from wood and were because of that expensive to produce, complicated to design, susceptible to the damage from the elements, long age and forceful entry. During Roman Age, advances in molding iron, silver, gold and bronze resulted much smaller, reliable and durable locks, but they were relatively easy picked or forced open. Majority of the safes made in ancient times and European middle ages were made from wood, sometimes reinforced with iron bands, and locked with metal locks that were not very efficient. Until 1700s almost all safes were created from wood, richly designed and decorated, with locks that were purposely made to be more complicated and devious (elaborate keys, multiple locks, fake locks holes, hidden locks, and many other techniques for slowing down or tricking lock pickers). Locking mechanisms which were infused into top lid become over time ever more and more heavy, forcing the manufacturers to move them to the now more common door design.
For more than two thousand years, safes were primarily made mostly as an artistic endeavor, with intricate designs and that were protected with simple and easy to break (or picked) locks. Kasaların kalitesi ve kasaları koruyan kilitlerin kalitesi, her zaman birbiriyle bağlantılı olmuştur. Antik Mısır’da bütün kilit mekanizmaları ahşaptan yapılırdı. Bu nedenle çok pahalı, tasarımı zor, hasarlardan kolay etkilenen, uzun ömürlü olmayan üretimlerdi. Roma Döneminde demir, gümüş, altın ve bronzu şekillendirmedeki gelişmeler; daha küçük, dayanıklı ve güvenli kilitlerin üretilebilmesini sağladı ama bu kilitleri açmak daha kolaydı. Bu yüzden antik zamanlarda ve Avrupa’nın Orta Çağ dönemlerinde yapılan kasaların büyük çoğunluğu ahşaptandı. Bazen demir şeritlerle güçlendirilir bazen de pek sağlam olmasa da metal kilitler kullanılırdı. 1700’lere kadar neredeyse bütün kasalar ahşaptan yapılıyordu. Zengin desenlerle işleniyor; ayrıntılı anahtarlar, birden fazla kilitler, sahte kilit ağızları, gizli kilitler ve hırsızları yavaşlatmaya yarayan daha pek çok hileden oluşan detaylarla mümkün olduğunca açılması zor, karmaşık ve aldatıcı görünümlü kilitler kullanılıyordu. Sandık şeklinde kasaların üst kapağında bulunan kilitleme mekanizmaları, gün geçtikçe ağırlaşıyordu. Kilitlerle dolu bu ağır kapak sorununu çözmek için üreticiler, bugünkü gibi kapılı modeller üretmeye başladılar. 138 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Effectiveness of safes was always closely tied to the effectiveness of the locks that protected them.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 139
♦
ANTIQUE
ANTİKA ♦
Refinement of metallurgy techniques and new lock designs in 18th and 19th century brought a true revolution into the world of safes. Introduction of steel enabled invention of much more durable safes which were fire resistant, chemical resistant, and much harder to crack. Before wide adoption of steel and modern metallurgy techniques popularized vaults, banks and other institutions who wanted to protect their wealth and confidential items used reinforced rooms, which offered some but not nearly all security features of modern steel vaults. As the metal industry adopted steel, vault started appearing all around the world, giving banks, large businesses, casinos, schools and military buildings perfect place to store their intellectual properties, valuables and dangerous objects. Modern vault features walls that are incredibly thick (40cm or more), encased with strengthened concrete and feature the most complicated locking mechanisms known to mankind. Two bank vaults have also managed to protect its belongings against nuclear blast – one in Hiroshima (Mosler Safe in Teikoku Bank) and one above ground safe that was part of nuclear testing in Nevada Test Site.
18. ve 19. yüzyıllarda metalürji tekniklerinin sadeleşmesi ve yeni kilit tasarımları, kasaların dünyasında tam bir çığır açtı. Çeliğin sahneye çıkmasıyla kırılması daha zor olan, yangına ve kimyasala karşı çok daha dayanıklı kasalar üretilmeye başlandı. Değerli ve gizli eşyalarını, belgelerini korumak isteyen kasa daireleri, bankalar ve diğer kurumlar; çelik ve modern metalürji teknikleri yaygınlaşmadan önce modern çelik kasa dairelerinin bütün güvenlik özelliklerini taşımasa da o gün için en güvenli çözüm olan “sağlamlaştırılmış odaları” kullanıyorlardı. Metal sanayisi çelik kullanmaya başladıktan hemen sonra dünyanın dört bir yanında bankalar, büyük iş yerleri, okullar ve askeri binalarda değerli, gizli ve tehlikeli eşyaları saklamak için “kasa daireleri” yaygınlaşmaya başladı. Modern “kasa daireleri”; yaklaşık 40 santimetre kalınlıkta, demirle sağlamlaştırılmış beton duvarlarla çevrilidir. Kapılarında insanlık tarihinin en karmaşık kilit mekanizmaları bulunur. Günümüzde modern “kasalar” o kadar gelişmiştir ki iki tanesi nükleer patlamaya karşı içindeki eşyaları koruyabilmiştir. Biri Hiroşima’da Teikoku Bankasının Mosler Kasası diğeri ise ABD, Nevada Test Bölgesinde nükleer testin bir parçası olan kasadır.
THE BEST OF PAST AND PRESENT
GEÇMİŞ VE GÜNÜMÜZÜN EN İYİLERİ
In Legends safes, beautiful and fine designs of past unite with the modern and complicated security systems of the present time. The number and availability of high-quality antique safes are exceedingly limited, but there are no limits to the interior fittings of a Legends safe. Whether fitted with humidors, cocktail bars, jewelry compartments, watch winders, collector cabinets, or lockable drawers, the only premise is your own personal passion. They realize every well-conceived fitment variation with the aid of state-of-the-art technologies and the finest craftsmanship.
Legends kasalarda geçmişin ince ve şık tasarımlarıyla günümüzün modern ve girift güvenlik sistemi bir araya geliyor. Yüksek kalite antika kasalar, çok az sayıda ve çok nadir olarak bulunuyor. Döttling atölyesi, nadir bulunan bu antika kasaların iç tasarımını isteğe göre uyarlamada sınır tanımıyor. Hümidor, kokteyl barı, mücevher bölmeleri, saat kurma mekanizmaları, koleksiyoncu dolapları veya kilitlenebilir çekmeceler gibi aklınıza gelen her isteği uygulatmak mümkün. Bu fikirlerin her biri, en ileri teknoloji ve ince işçiliğin yardımıyla gerçekleştiriliyor.
In Legends safes, beautiful and fine designs of past unite with the modern and complicated security systems of the present time.
140 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
PALANDĂ–KEN The summit is at a distance of only 10 km from Erzurum city center, which itself extends at an elevation of 1,950 m.
142 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
ERZURUM The Snow-White Queen Karlar Altında Bembeyaz Bir Sultan
B
İREM KÜPELİ - ESRA DOĞRU
eing a kid in Erzurum’s hills covered with purewhite snow, glistening under the winter sun, means that you could easily ski to fill your heart’s content whenever you want–learning the sport nearly as soon as you learned how to walk- by using the wooden skis or sleighs, which would probably be of your own production. When you got cold and tired after a long day on the slopes, you will run straight into the warm arms of your grandfather, who is probably a retired national skier, and listen to his competition stories while sipping a hot cup of tea. Later, as you drift into blissful sleep, an exciting dream where you are an athlete, just like your grandfather, will fill your childhood mind. Located on the foot of the Palandöken Mountain, adorned with beautiful architecture from the Great Seljuq Empire, featuring madrasas and mosques dazzling with incredible stone engravings, Erzurum is an enchanting destination s boasting beautiful nature along with timeless historical gems. Erzurum, where the firefighters’ main duty is not fire related, but rather requires breaking the ice off of the city’s roofs, is famous for its cold winters, which offer a unique adventure for those who love a lot of snow and winter sports in combination with local privileges special to the Eastern part of Turkey.
Erzurum’da çocuk olmak, yürümeye başlar başlamaz kış güneşinin altında pırıldayan bembeyaz karlarla kaplı tepelerde kendi elleriyle yaptıkları ahşap kayaklar veya kızaklarla uçarak –kimi zaman düşerek- doyasıya kaymak demek. Yorulunca ve üşüyünce eve koşup eski milli kayakçı dedelerinin kucaklarında sıcacık çay içerek ısınmak ve onların müsabaka hikayelerini dinlemek demek. Belki büyüyünce milli bir kayakçı olmanın hayalini kurarak uyumak demek.
Palandökenin eteklerinde, Selçuklu mimarisiyle bezeli, taş işlemeciliğiyle göz kamaştıran medrese ve camileriyle ünlü Erzurum, tarihi güzelliklerinin yanında doğal güzellikleriyle de ilgi çekici bir varış noktası. İtfaiyecilerin yangın söndürmekten çok buz kırdığı soğuğuyla meşhur Erzurum, karı ve kış sporlarını sevenlere doğu bölgesinin yöresel güzellikleri ve ruhuyla farklı bir macera sunuyor.
Erzurum, where the firefighters’ main duty is not fire related, but rather requires breaking the ice off of the city’s roofs.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 143
♦
Urartians, Persians and then the Great Alexander ruled these lands before Arabs and Turks. Beautiful traces of the Great Seljuq Empire are still beating at the heart of the city through mosques, madrasas, towers and fortresses. The Erzurum Fortress is so big that the Seljuq Turks thought they couldn’t conquer the city through sword fight, resorting instead to a strategic, unlikely plan. According to the story, after a couple of weeks of besieging, they sent a message to the lord of the fortress, proclaiming: “Let’s exchange our captives. You will give us our soldiers and we will return your forty soldiers.” The lord accepted the offer happily. In the evening, forty Turkish soldiers disguised as captives attacked the fortress guards and caused havoc. Taking advantage of this ruckus, the Turks conquered the fortress and the city. At this moment, the story remembers infamous singer Eartha Kitt saying, “Ahh, those Turks!” when she was singing the old Turkish song “Üsküdar’a Giderken,” which is a story to be told another time. Another famous historical monument is the “Çifte Minareli Medrese” (Double Minaret Madrasa) next to the Ulu Mosque and right in front of the Erzurum Fortress and Watch Tower. Also known as the “Hatuniye Madrasa,” it was built by Hüdavent Hatun, daughter of Seljuq Sultan Kaykubad I in 1253. It is considered as one of the most magnificent monuments in Anatolia. Built in 1310 during the Ilkhanids, Yakutiye Madrasa today serves as an ethnographic museum where Turkish and Islamic Arts are exhibited. 144 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
TRAVEL
SEYAHAT ♦
Araplar ve Türkler’den önce Urartular, Persler, Büyük İskender burada hüküm sürmüş. Camiler, medreseler, kaleler ve kulelerle, Selçuklu İmparatorluğu’nun güzel izleri hala şehrin kalbinde atıyor. Özellikle Erzurum kalesinin büyüklüğüyle ilgili anlatılan hikaye hala kulaktan kulağa dolaşıyor. Hikayeye göre, Erzurum kalesinin ihtişamı karşısında şaşkınlığa düşen Selçuklu Türkleri 'Bu kaleyi kılıçla, mancınıkla fethedemeyiz' derler. Birkaç hafta süren kuşatmanın akabinde "Esirleri iade etmek için biz kale tekfuruna gidiyoruz, siz bizim esirleri bize teslim edin biz de sizin kırk askerinizi (esiri) size verelim" derler. Kale tekfuru çok sevinir. Akşam karanlığında esir kılığındaki kırk Türk yiğidi kale kapısındaki muhafızlara saldırırlar. Oluşan panikten yararlanan Türk askerleri kaleyi fethederler. Tarihi güzelliklerinin arasında en meşhur olanı da Erzurum Ulu Camiinin yakınında, Erzurum Kalesi ve Saat Kulesi’nin karşısındaki Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad’ın kızı Hüdavent Hatun tarafından 1253 yılında yaptırılan “Çifte Minareli Medrese” olarak da bilinen Hatuniye Medresesi. Aynı zamanda Anadolu’nun taşıdığı en büyük sanat şaheserlerinden biri. 1310 yılında İlhanlı Hükümdarlığı sırasında yapılan Yakutiye Medresesi günümüzde çeşitli etnografik eserlerin sergilendiği Türk-İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak ziyaretçilerini bekliyor.
Erzurum: located on the foot of the Palandöken Mountain, adorned with beautiful architecture from the Great Seljuq Empire, featuring madrasas and mosques dazzling with incredible stone engravings…
♦
TRAVEL
Erzurum is also famous for “Oltu Stone,” also known as black amber, which is a kind of jet stone found in the region around the Oltu town of Erzurum. During the Middle Ages, it was used to make chests and sculptures considered holy. Starting in the 19th century, it began to be used for jewelry. There are over 300 mines for Oltu stone in Erzurum. While it provides touristic accessories and jewelries today, Oltu stone mining is one of the most popular jobs in Erzurum. Because it is easy to work on, it is mostly used for jewelry and accessories. This semi-precious gemstone is usually found in black, but also in dark brown, yellow and very rarely grey and green. Of course, you don’t always have to go to Erzurum to find this gemstone. If you are in Istanbul’s famous Grand Bazaar, you can ask for an oltu stone jewelry or accessories and easily be escorted to the best vendor. Here is a tip: one of its features is that it will shine more and more as you use it. Looking into an Oltu stone never get old! Erzurum has an intense relationship between history and sports. One of these old, traditional sports is Jereed (Cirit in Turkish,) which is an equestrian team sport played outdoors on horseback and in which the objective is to score points by throwing a blunt wooden javelin at opposing team’s horsemen. Considered to be the symbol of bravery, Jereed is based on the friendship between the man and the horse. People of Erzurum continue to keep this old tradition alive through modern sporting events. Jereed originated in Central Asia and persisted by being passed from generation to generation. In Erzurum, Jereed activities start in the spring and continue until winter. Some enthusiasts, however, cannot resist playing Jeered even when it’s -15C in winter! When you are visiting Erzurum, you will probably see old and young local people on horseback playing the game. If you trust your horsemanship skills, they will happily play with you.
SEYAHAT ♦
Erzurum’a özgü olan Oltu taşı, Orta Çağ'da tespih, kutsal sayılan sandık ve heykel yapımında kullanılırken, XIX. yüzyılda mücevher yapımında da kullanılmaya başlanmış. Günümüzde Erzurum’un Oltu ilçesinde 300’den fazla maden ocağından güç koşullar altında çıkarılarak işlenip, özel aksesuar, takı ve benzeri eşyalar haline getirilerek turistlerin ilgisini çekerken aynı zamanda bölge insanının da geçim kaynaklarından biri olmuş. Kolay işlenebilme özelliğinden dolayı takı ve ziynet eşyası yapımında kullanılan oltu taşı; genellikle siyah, koyu kahve, sarı, nadiren de gri ve yeşilimsi renktedir. Çoğunlukla siyah renkli olanı tercih edilen taş, özellikle tespih üretiminde önemli bir yere sahip. Şehir dışına da ihracı yapılan tespihler özellikle İstanbul Kapalıçarşı'da satışa sunuluyor. Negatif enerjiyi boşaltıp pozitif enerji yükleyen ve Latince adı Jayet olan Oltu taşı'nın kullandıkça parlaması özelliklerinden sadece biri.
Erzurum’un tarih ve sporla arasında derin bir ilişki var. Bu geleneksel spor dallarından biri olan, atın ve insanın birlikte mücadelesine dayanan, erliğin bir göstergesi olarak da kabul edilen cirit, Erzurum'da eski heyecanıyla yaşatılmaya devam ediyor. Orta Asya'dan geldiği gibi günümüze kadar nesilden nesile ulaşan cirit için Erzurum'da özel sahalar bulunuyor. Erzurum'da cirit mevsimi ilkbaharda kar kalkınca başlar ve sonbaharda biter. Hava sıcaklığı -15 derecenin altına düştüğünde cirit'i civar köylerde bembeyaz karların üzerinde güzel atlarla oynayan yaşlıgenç yöre sakinlerini seyredebilir ve biniciliğinize güveniyorsanız onlara katılabilirsiniz.
Erzurum has an intense relationship between history and sports. One of these old, traditional sports is Jereed. WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 145
♦
TRAVEL
Erzurum’s sportsmanship is not limited to just Jereed. In the Palandöken Ski Center, winter sports events are organized with sportsmen from over 30 countries each year. As an Olympic city, Erzurum was the host of the 25th Winter Universiade, in 2011. In this international multi-sport event, nearly 3000 sportsmen from 52 countries competed in Alpine skiing, Biathlon, Cross-country skiing, curling, Figure skating, Freestyle skiing, Ice hockey, Ski Jumping, Snowboarding and more. These competitions were keenly watched by former national athletes of Erzurum with their grandsons/daughters by their side. All who attended listened with smiles on their faces as they remembered the old times of good sport while also, of course, praising the sport of present. Besides Jereed and winter sports, Erzurum is also famous for mountain climbing, rafting, sprint, wildwater canoeing, and mountain cycling. There are several lavish hotels in Palandöken as well as authentic boutique hotels in Erzurum for accommodation. In Palandöken, you should visit the café owned by Fevzi Tosun, who is the first national skier of Turkey. When visiting this quaint cafe, do observe Tosun’s skiing past and friends from the photos hanging on the walls while sipping a hot cup of Turkish tea. Keep in mind that having cups of piping hot Turkish tea is one of the secret methods of keeping warm in the cold winter of Erzurum, especially after eating Cag Kebabı for the main course and Kadayıf Dolması as dessert!
Erzurum is famous for its cold winters, which offer a unique adventure for those who love a lot of snow and winter sports in combination with local privileges special to the Eastern part of Turkey. Erzurum’un sporla olan ilişkisi bu kadarla kalmıyor tabii ki... Her yıl, Palandöken Kayak Merkezi’nde 30’dan fazla ülkeden gelen sporcuların katılımıyla kış sporları etkinlikleri düzenleniyor. Bir Olimpiyat Şehri olan Erzurum'un 2011'de ev sahipliğini yaptığı 25. Üniversite Kış Oyunları'na 52 ülkeden yaklaşık 3000 sporcunun katılımıyla Alp disiplini, biatlon, buz hokeyi, curling, kayakla atlama, kayaklı koşu, kuzey kombine, snowboard, serbest stil kayak, sürat pateni ve artistik buz pateni olmak üzere 11 dalda yapılan yarışlar ilgiyle takip edildi. Bu uluslararası etkinliğin yarışmalarını, torunlarıyla kah eskiyi yad ederek kah günümüzü överek seyreden eski milli sporcular; memleketlerinin ev sahipliği yaptığı etkinliğin güzelliğiyle göz yaşlarına hakim olamamıştı. Cirit ve kış sporlarının yanı sıra dağcılık, rafting, durgun su ve akarsu kanosu, dağ bisikleti gibi doğa sporları da Erzurum'u tercih sebebi yapmakta. Palandöken’de bulunan lüks otellerde veya Erzurum içindeki otantik butik otellerde kalabilir, Türkiye’nin ilk milli kayakçısı olan Fevzi Tosun’un kafesinde çay içerken duvarlardaki ilk Türk kayakçılarının fotoğraflarını inceleyebilirsiniz. Ne de olsa Erzurum’un soğuğuyla baş etmenin üç önemli püf noktası var: Cağ kebabı, kadayıf dolması ve çay! 146 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
SEYAHAT ♦
♦
EXHIBITON
SERGİ ♦
Azzedine Alaïa Azzedine Alaïa at the Palais Galliera Azzedine Alaïa, Palais Galleria'da
The Palais Galliera is honouring Azzedine Alaïa with its opening exhibition. This first Paris retrospective, presented in the Palais's newly renovated galleries and in the Matisse Room at the Musée d’Art moderne de la Ville de Paris, comprises a selection of seventy iconic models retracing a unique creative career.
Palais Galleria, açılış sergisi olarak Azzedine Alaïa'ya ev sahipliği yapıyor. Palais'in yenilenmiş galerilerinden "Musée d’Art moderne de la Ville de Paris"in Matisse salonunda gerçekleşen bu ilk Paris retrospektifi, müthiş bir üretkenliğe sahip moda evinin yetmiş ikonik modelini kapsıyor.
laïa's formative years were intimately linked to the clients who fell under the spell of his made-to-measure garments, among them such legendary figures as Louise de Vilmorin, Arletty and Greta Garbo. Encouraged by his friend Thierry Mugler, he presented his first signature collection in 1979, already adopting an approach to leather that rendered it more fragile and more sensual. His draping of bodies with jersey and stretch fabrics is an allusion to his sculpture studies at art school in Tunis: 'When I'm working on a garment, it has to flow over the body, in profile and in back view.' Zips make their way around the dresses, eyelets pierce the coats, stitching accentuates the curves of the suits. Alaïa fashioned a new body, like a sculptor working with muslin and leather. He was, too, one of the rare couturiers to master every step in the making of a garment: drawing a pattern, transferring directly onto the cloth the forms and volumes he saw in his mind's eye, then cutting and sewing the fabric as he bends it to his will.
Alaïa efsanesi; aralarında Louise de Vilmorin, Arletty ve Greta Garbo gibi efsane isimlerin de bulunduğu bir müşteri portföyünün, özel dikim giysilerin büyüsüne kapılmasıyla başlıyor. Arkadaşı Thierry Mugler'den cesaret alan Alaïa; 1979 yılında, kendi ismini taşıyan ilk koleksiyonunu sunuyor. Deriye son derece hassas ve kibar bir şekilde yaklaşan koleksiyon; tasarımcının Tunus'ta sanat okulunda aldığı heykel eğitimini, jarse gibi esnek kumaşlarla yaptığı drapelerle yansıtıyor. "Tasarladığım kıyafet, hem profilden hem de arkadan bakıldığında taşıyanın üzerinden adeta akmalı." diyor. Söz konusu Alaïa olunca fermuarlar, elbiseler üzerindeki yerini buluyor; ilikler, paltolar üzerine yerleşiyor; dikişler, elbiselerin kıvrımlarını vurguluyor ve ortaya bir heykeltraşın müslin kumaş ve deri ile oluşturduğu yeni bir silüet çıkıyor. Alaïa, giysi yapımının her adımında uzmanlaşmış birkaç couture üreticisinden biri; kalıp çıkarmada, hayalinde oluşturduğu formları ve hacimleri kıyafete aktarmada, kesme ve dikmede son derece usta bir tasarımcı.
A
148 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
When I'm working on a garment, it has to flow over the body, in profile and in back view.
♦
EXHIBITON
Inventing new shapes out of simple interplay between complex stitchings, Alaïa became the creator of a timeless body of work. His influence on today's fashion is fundamental. An indefatigable worker and a sublime shaper of his own persona, he continues to go his own way, preferring 'garments that last' to those that vanish with the season. An insatiable lover of the opposite sex, he likes to say, 'I make clothes, women make fashion.' The models and women friends he has brought to the world – among others Naomi Campbell, Stephanie Seymour, Linda Spierings, Linda Evangelista, Veronica Webb and Yasmin Le Bon – are also his most faithful admirers.
I make clothes, women make fashion. Karmaşık dikişlerin arasındaki basit etkileşimle oynayarak yeni formlar oluşturan Alaïa, bir çok zamansız kreasyona imza atıyor ve güncel moda üzerinde önemli etkiler bırakıyor. Yorulmak bilmez bir tasarımcı ve kendini sürekli geliştiren bir kişilik olan Alaïa, kendi yolundan gitmeye devam ediyor ve bir sonraki sezon silinecek kıyafetler yerine zamansız parçaları tercih ediyor. Kadın ruhuna aşık olan tasarımcı; "Ben kıyafet tasarlıyorum, kadınlar ise modayı belirliyor." diyor. Dünyaya tanıttığı Naomi Campbell, Stephanie Seymour, Linda Spierings, Linda Evangelista, Veronica Webb ve Yasmin Le Bon gibi pek çok isim de en sadık müşterileri.
150 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
SERGİ ♦
♦
EXHIBITON
In 1985, he won two Fashion Oscars in Paris and was honored at the CAPC Museum of Contemporary Art in Bordeaux with Dan Flavin’s sculptures. Also in 1985, Jean Paul Goude was the artistic director for his NYC Palladium show. In 1996, a solo exhibition at the Palazzo Corsini in Florence was followed by one with Julian Schnabel’s paintings at the Biennale della Moda. 1998 was the year of his first retrospective at the Groninger Museum in Holland, where his models were displayed side by side with works by Pablo Picasso, Jean-Michel Basquiat, Anselm Kiefer, Christophe von Weyhe… In 2000, his work was exhibited alongside paintings by Andy Warhol. At the Palais Galliera – where Warhol had his first Paris exhibition – Alaïa's remarkable dresses are on display in a scenography by designer Martin Szekely. Until to January 26th 2014 at the Matisse Room of the Musée d’Art moderne de la Ville de Paris, they will continue their dialogue regarding their passion: art.
SERGİ ♦
Tasarımcı, 1985 yılında Paris'te iki Moda Oscar'ı kazandı ve bunlar, Bordeaux'taki CAPC Museum of Contemporary Art'ta Dan Flavin'in heykelleri ile beraber sergilendi. Yine 1985 yılında Jean Paul Goude, tasarımcının NYC Palladium gösterisinde sanat yönetmenliği yaptı. 1996 yılında Floransa Palazzo Corsini'de gerçekleşen solo sergiyi, Biennale della Moda'da Julian Schnabel'in resimleriyle beraber gösterilen bir sergi takip etti. 1998'de Hollanda Groninger Museum'da Alaïa'nın ilk retrospektifi; Pablo Picasso, Jean-Michel Basquiat, Anselm Kiefer, Christophe von Weyhe gibi isimlerin eserleriyle yan yana yer aldı. 2000 yılında ise tasarımları, Andy Warhol'un resimleri ile bir arada sergilendi.
Alaïa'nın göz alıcı elbiseleri; Warhol'un ilk Paris sergisinin yapıldığı Palais Galleria'da, tasarımcı Martin Szekely'nin düzenlemesi ile görücüye çıkıyor. Musée d’Art moderne de la Ville de Paris'in Matisse Salonu'nda sanat aşkı üzerine kurulan bu sergi, 26 Ocak 2014 tarihine kadar devam ediyor.
At the Groninger Museum in Holland, where his models were displayed side by side with works by Pablo Picasso, Jean-Michel Basquiat, Anselm Kiefer, Christophe von Weyhe.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 151
♦
BRAND STORY
MARKA HİKAYESİ ♦
The Evolution of Porcelain Through the Window of Fürstenberg Fürstenberg Penceresinden Porselen'in Evrimi
U
nique craftsmanship and exclusive manufacturer‘s porcelain - this is what the name Fürstenberg has stood for since 1747. Over the course of time, renowned designers, modelers and porcelain painters have shaped the history of the manufactory founded by Duke Carl I. of Brunswick-Wolfenbuettel. While many different styles succeeded in re-shaping society over the centuries, one thing remained unchanged the manufacturer‘s exacting standards: to create with precision and creativity, passion and empathy, precious porcelain art. Today, the major portion of the porcelain production at Fürstenberg continues to be based on manual labour, as it is only manual skills that allow the highest quality expectations to be achieved.
154 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Fürstenberg ismi, 1747 yılından beri süregelen eşsiz işçiliği ve seçkin üretimi temsil ediyor. Değişen tasarımcılar, modelciler ve porselen sanatçıları; zaman içerisinde Brunswick-Wolfenbuettel Dük'ü I.Carl'in kurduğu fabrikanın tarihini belirlediler. Yüzyıllar boyunca farklı birçok model, kendi zamanının modasını belirledi. Fakat geçen onca zamana rağmen üreticinin net ve yenilikçi çizgisi, tutkusu, empati yeteneği ve sanata değer katan porselenleri hiç değişmedi. Bugün Fürstenberg'in üretiminin büyük kısmı, yüksek kalite beklentisini karşılamak adına hala el emeği ile üretiliyor.
Today, form Alt F端rstenberg is still produced in its original rococo form - at the time, considered vanguard.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 155
♦
BRAND STORY
MARKA HİKAYESİ ♦
With its cylindrical-oval basic shape, the angular handles, stylised pine cones for lid knobs and the circumferential model edge, Herzog Ferdinand is a true original of classicism.
Around 1750, for the first time, mankind succeeded in porcelain series production. Today, form Alt Fürstenberg is still produced in its original rococo form - at the time, considered vanguard. Very characteristic for this series are round-bodied contours with spouts in the upper third, double-curved handles and the lid-knobs modeled as a rosebud.
During late 1700s, classicism took its turn in the house of Fürstenberg. With its cylindrical-oval basic shape, the angular handles, stylised pine cones for lid knobs and the circumferential model edge, Herzog Ferdinand is a true original of classicism.
1800's brought a new form. Louis Victor Gerverot, inspired by the trends and currents of the fine arts in Paris, created the form Empire when he was director of the manufactory. Empire‘s slim and lightly round silhouette and broadly curved strap handles (Campanerform) are in close relationship with classical-antique forms.
The romantic Grecque was originally created as a coffee and tea-set under the influence of Biedermeier. Fürstenberg augmented the set in 1913 with tableware thereby reintroducing the series into its collection. Today, still, this historical series has that special romantic touch preferred by many first class hotels. 156 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
İnsanoğlu, 1750’lerde ilk kez porseleni seri olarak üretmeye başladı. Alt Fürstenberg; bugün hala, zamanında öncü olarak kabul edilen orijinal Rococo formuna uygun olarak üretiliyor. Yuvarlak gövde, gövdenin üst kısmına yerleştirilmiş bir oluk, kıvrımlı tutacaklar ve kapak üzerinde yer alan topuz; bu serinin karakteristik özelliklerinden. 1700'lerin sonlarına doğru Fürstenberg imalathanesine klasisizm hakim oldu. Oval ve silindirimsi hatları, köşeli kulpları, kapak topuzlarında yer alan stilize cam kozalakları ve dairesel köşeleri ile Herzog Ferdinand tam bir klasisizm örneği.
1800'ler seramiğe yeni bir form getirdi. Paris'teki güzel sanat akımlarından ilham alan Louis Victor Gerverot, fabrikanın müdürlüğünü yaparken Empire modelini tasarladı. Empire'ın ince ve hafif kıvrımlı hatları ile iri kıvrımlı kulpları klasik-antik sanatın yansımaları.
Romantik Grecque aslında Biedermeier etkisinde tasarlanmış bir çay-kahve takımıydı. Fürstenberg, 1913 yılında setin yemek tabaklarını da üretti ve böylelikle seriye yeni bir çehre getirdi. Tarihi Grecque serisi, bugün halen romantik duruşuyla pek çok birinci sınıf otel tarafından tercih ediliyor.
♦
BRAND STORY
MARKA HİKAYESİ ♦
CENTRAL PARK Imparts a natural feel without denying its consequent design. The concave arching results in a sensual waveform.
LOVE FOR PORCELAIN
PORSELEN AŞKI
With the Ariana series of 1904, Fürstenberg, for the first time, introduced a service series where tableware, coffee and tea sets are of uniform design. Handles are abstract branches and lend to the straight basic shapes that very special accent.
1904 yılında Ariana serisi ile Fürstenberg, ilk defa çaykahve takımı ve yemek takımına aynı tasarımı uyguladı. Seride kulplar, soyut dallardan oluşuyor ve düz formlar vurgulanıyor.
In the fifties, porcelain manufacture boomed. The form Fürstin with its clear lines and its form‘s focus on function and design satisfied the accumulated need for high-quality tableware. Walter Nitzsche created this series in its traditional ivory glazing with gold rim.
Just like the Central Park in New York, the form Central Park imparts a natural feel without denying its consequent design. The concave arching of all cup and plate profiles results in a sensual waveform. In time for the 260th company anniversary in 2007, Fürstenberg has fundamentally reworked the service Fürstin which was conceived in 1952. The new composition Victoria Luise has shapes and sizes in fine tune with each other.
1950'li yıllarda porselen üretimi canlandı. Fürstin, berrak hatları ile fonksiyon ve tasarımı bir araya getiren formu sayesinde piyasadaki kaliteli porselen ihtiyacını karşıladı. Walter Nitzsche, bu seriyi geleneksel fildişi sır ve altın şerit ile tasarladı. Tıpkı New York'taki Central Park gibi Central Park serisi de tasarım harikası oluşunu gizlemeden doğal bir görüntü sergiliyor. Tüm bardak ve tabak profillerindeki kavisli hatlar, duyumsal bir dalga oluşturuyor. 2007 yılında, firmanın 260. yaş gününde Fürstenberg, Fürstin serisi üzerinde tekrar çalıştı. Ortaya çıkan Victoria Luise'nin birbiriyle uyumlu çok sayıda şekli ve boyu var.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 157
♦
Developed from a synthesis of classical and modern elements, form Carlo has been created perfectly implementing the contemporary view of design. This service of Italian designer Carlo Dal Bianco with its geometrically precise outlines and its playfully sweeping curved handles underlines the impressive interpretation of lavish classics. Fürstenberg, in cooperation with Mikaela Dörfel and with prizewinning gourmet chefs, developed Gourmet Line Blanc exceeding the requirements of the haute cuisine: noble design, highest quality and an extraordinary functionality are the main features of the form that has been awarded with the “iF product design award 2012”.
Love for porcelain and a passion for real craftsmanship are what allow Fürstenberg porcelain masters to create magnificent products. With the support of innovative technology, sophisticated design objects made of porcelain are created here, at the second oldest German porcelain manufacturer, with uninterrupted production since it was founded. The particularly fine bisque and the colours‘ luminance make the porcelain manufacturer well known beyond Germany‘s boundaries. 158 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
BRAND STORY
MARKA HİKAYESİ ♦
Klasik ve modern unsurların bir sentezi ile geliştirilen Carlo, çağdaş tasarım sanatının porselene uyarlanması ile ortaya çıktı. İtalyan tasarımcı Carlo Dal Bianco'nun bu servisi, geometrik netliği ve kavisli kulpları ile göz alıcı klasiklere yepyeni bir yorum getirdi.
Fürstenberg, Mikaela Dörfel ve ödüllü gurme şefler ile yaptığı işbirliği sonucunda Blanc serisini tasarladı. Seri; asil tasarımı, yüksek kalitesi ve olağanüstü işlevselliği ile özel tasarım sofraların tüm ihtiyacını karşılıyor. Blanc, 2012 yılında "ıF product design" ödülünü kazandı. Porselene duyulan aşk ve kusursuz işçilik tutkusu, Fürstenberg ustalarının muhteşem ürünlerinin temelinde yatan detaylar. Almanya'nın ikinci en eski porselen fabrikası olan Fürstenberg'de, kuruluşundan bu yana yenilikçi teknolojinin desteğiyle son derece sofistike tasarımlar ortaya çıkıyor. İncecik sırsız porselen ve parlak renkler, Fürstenberg'in Almanya sınırlarının çok ötesinde bir bilinirliğe sahip olmasının başlıca nedenleri.
Gourmet Line Blanc's noble design, highest quality and an extraordinary functionality are the main features of the form that has been awarded with the “iF product design award 2012”
♦
FASHION
MODA ♦
RUNWAY
Valentino Couture 2013 UNEXPECTED "In a cabinet of curiosities, the pieces are very unique, very one-of-akind. We've tried to make something that is not only special, but also surprising, unexpected."
As Maria Grazia Chiuri and Pierpaolo Piccioli puts forward, the 2013 couture collection of Valentino amazes with the unexpected elaborate pieces. The designers have established a balance between daywear and sophisticated night wear in the context of couture. The outcome is a special and eloquent collection, substantiating the duo's talent as couturiers. "Nadire Kabineleri içerisinde yer alan objeler; eşsiz ve benzersiz parçalar olmaları ile biliniyor. Biz de sadece özel değil aynı zamanda şaşırtıcı ve beklenmedik bir şey yapmaya çalıştık."
Maria Grazia Chiuri ve Pierpaolo Piccioli'nin dediği gibi Valentino'nun 2013 couture koleksiyonu, beklenmedik ve özel parçaları ile büyülüyor. Tasarımcılar, günlük giyilebilecek parçalar ile gece kıyafetleri arasında couture kapsamında bir denge kuruyor. Sonuç olarak ortaya ikilinin couture becerilerini ortaya koyan, son derece özel ve özenli bir koleksiyon çıkıyor.
160 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
FASHION
MODA ♦
Elie Saab Couture 2014
MONOCHROMATIC SILHOUETTES "Royally opulent silhouettes appear from between the columns of the Palais Brongniart" Elie Saab presents his couture collection adorned with jewel colors: emerald, ruby and sapphire. The silhouettes are soft rather than fitted, but the gowns carried the opulence in their embroideries and beadwork.
Saab's monochromatic silhouettes represent innocence and delicacy with a lavish twist. Although he plays safe with the pretty and plain dresses, he has always satisfied his pursuers.
"Palais Brongniart sütunları arasında asil ve zengin siluetler"
Zümrüt, yakut ve safir; Elie Saab'ın mücevher tonları ile süslenmiş couture koleksiyonunun renkleri. Oturan couture silüetleri yerine yumuşak hatlar kullanılmış ve zengin duruş, nakış ve boncuklarla yakalanmış. Saab'ın monokromatik siluetleri, masumiyet ve inceliği temsil ederken bir yandan da gösterişli olmayı başarıyor. Saab, son derece estetik ve sade çizgisinin dışına çıkmıyor fakat ne yaparsa yapsın sevenlerini tatmin edebiliyor.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 161
♦
Giambattista Valli Couture 2013
FLOWERS AND COLORS "Flowers and colors are what women want from me. That's what I give them, but every time I get inspired by something different." Giambattista Valli's inspiration for the 2013 couture show was porcelain. The pieces were reflecting different china of various cultures. This is the reason why most of the pieces had an off white base and flower patterns onto that pale porcelain color. Luigi Scialanga's sculpted gunmetal belts accessorized many of the dresses. Some of them were gold-dipped, which conveyed Valli's theme beautifully. "Kadınlar benden çiçek ve renk bekliyor. Ben de onlara bunları veriyorum, fakat her seferinde başka bir şeyden ilham alarak…" Giambattista Valli'nin 2013 couture koleksiyonu, ilhamını porselenden alıyor. Parçalar, farklı kültürlerin klasik porselen desenlerini yansıtıyor. Bu yüzden çoğu elbise, kemik rengi üzerinde çiçek desenleri taşıyor. Elbiselerin bir çoğunu Luigi Scialanga'nın kurşuni kemerleri süslüyor. Kemerlerin bir kısmı altın rengi ile boyanmış ve Valli'nin temasını tamamlamış.
162 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
FASHION
MODA ♦
PA L E R M O
FERRARA FURNITURE TR.
Tel: 06 - 533 0120, Fax: 06 - 533 9823 41071, Sharjah - U.A.E. ferrarafurniture.ae@hotmail.com
PALERMO FURNITURE TR. L.L.C.
Tel: 06 - 533 9822, Fax: 06 - 533 9823 41071, Sharjah - U.A.E. www.palermofurniture.com - palermo@emirates.net.ae
♦
Zilli
Fall / Winter 2013 SOPHISTICATED LOOK The theme of the Autumn-Winter 2013-2014 collection is Paris, the city that has provided inspiration to so many artists. From the architecture to the profusion of creativity that runs through the city, this collection exudes a combination of elegance and modernity.
The focal point is luxurious leathers jackets and sport coats, combined with chic trousers to give a sophisticated look. Zilli keeps on preserving its classy identity. Zilli 2013 Sonbahar koleksiyonu, ilhamını birçok sanatçı gibi Paris'ten alıyor. Şehrin her yerine yayılmış mimariden ve sanat bolluğundan etkilenen koleksiyon, zarafet ile modernliği bir araya getiriyor. Koleksiyonun odak noktası olan lüks deri ceketler ve spor montlar, şık pantolonlarla kombinleniyor ve ortaya sofistike görüntüler çıkıyor. Zilli, bu koleksiyonla klas sahibi kimliğini koruyor.
164 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
FASHION
MODA ♦
♦
FASHION
MODA ♦
Stefano Ricci Spring 2014
CONTEMPORARY MAN A style constructed on foundations of skill, character and creativity: for summer 2014 Stefano Ricci has redefined the potential and desires of the contemporary man. He loves life and formulates new alchemies in design, colour and materials with silhouettes that express a new language, without forsaking his DNA. A man who feels the purpose of being, one who knows how to enjoy the daily pleasures he affords himself, including outstanding quality, unique details and a classic yet modern cut.
Yetenek, karakter ve kreatif yaklaşım üzerine inşa edilmiş bir tarzı yansıtan Stefano Ricci 2014 yaz koleksiyonu, günümüz erkeğinin potansiyelini ve isteklerini yeniden tanımlıyor. Stefano Ricci erkeği, yaşamayı sevmekle kalmıyor; tasarım, renk, materyal üçgenine yeni boyutlar getiriyor. Bu silüetler, firmanın DNA'sından ödün vermeden yeni bir dil konuşuyor. Koleksiyon; yaşam amacını bilen, günlük keyiflerin tadını çıkaran ve kalitenin, eşsiz detayların, klasik olduğu kadar modern olan kesimlerin farkında olan erkeklere hitap ediyor.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 165
♦
FASHION
MODA ♦
Giorgio Armani
Spring / Summer 2014 SIMPLE BUT REFINED Giorgio Armani refreshes the classics with his Spring/Summer 2014 collection. A colour palette of deep blues, skin tones and teals is combined with abstract print cover tops, doublebreasted jackets, oversize knitwear and leather. Narrow trousers are completed with batik-like printed shoes. Simple but refined at the same time, the collection carries the Armani elegance to the stage yet again.
Giorgio Armani, Bahar 2014 koleksiyonuyla kendine has tarzını yeniden canlandırıyor. Koyu mavi, ten rengi ve kahve tonlarının hakim olduğu koleksiyonda soyut desenli üstler, kruvaze ceketler, oversize trikolar ve deri parçalar göze çarpıyor. Büyük ölçüde tercih edilen dar paça pantolonlar, batik desenli ayakkabılarla tamamlanmış.
Sadelik ve şıklığı aynı anda sunan bu özel koleksiyon, Armani zarafetini bir kez daha sahneye taşıyor.
166 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
KOıldı! MAaS ç mız A z
Mağa
Merkez / Showroom Modoko San. Sit. 3. Cad. No: 228 Y. Dudullu - Ümraniye İstanbul / Turkey Tel: +90 216 313 13 88 www.ambiance-mobilya.com info@ambiance-mobilya.com
Showroom Masko Mobilya Kenti 6B Blok No: 46-48 İkitelli - Başakşehir İstanbul / Turkey Tel: +90 212 675 01 03 Fax: +90 212 675 01 04
Fabrika / Factory Nato Yolu, Kerem Sok. No:36 Y. Dudullu - Ümraniye İstanbul / Turkey Tel: +90 216 314 50 69
Dore
Yunanistan / Showroom 9. Voulgari St. P.C. 542 49 Thessaloniki - Greece Tel: +30 2310 429 191
AZERBAYCAN • ÇEÇENİSTAN • DUBAI • FAS • FİLİSTİN • İRAN • LİBYA • QATAR • NİJERYA
ANKARA • ANTAKYA • ANTALYA • BURSA • GAZİANTEP • İZMİR • KONYA • MERSİN • SAKARYA • ŞANLIURFA
♦
FASHION
MODA ♦
valentino
alice and olivia
hermes
for Her
marc jacobs
Less is More Minimalist Şıklık
The minimalistic approach has certainly seized the runway for the past few seasons. Even though it is slowly leaving the scene, it continues to lead the closets. Keep on enjoying this lean elegance! Birkaç sezondur podyumları ele geçirmiş olan minimalist akım yerini yavaş yavaş terk etse de dolaplarda hükmünü sürmeye devam ediyor. Yalın şıklığın keyfine varmaya devam!
peter pilotto
givenchy victoria backham
whistles valentino
168 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
valentino
♦
lanvin
for Him
FASHION
MODA ♦
d&g
armani
miansai
johns medley
polo ralph lauren
paul smith jeans
hugo boss
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 169
♦
NEWS
HABER ♦
GUITAR
G
More Than Fashion / Modanın Ötesi UITAR Textile, a brand that concurrently speaks to consumers in Turkey and countless other countries across four continents of the world, serves to unite its customers with chicness and quality through its collection featuring unique style and topical trends.
One of the most important features of the brand is to never make concessions to its quality. The fabrics, which are created and cut using perfect patterns, are imported from the most renowned fabric firms of Italy and France. In addition, the fabrics are supplied via Turkey’s most elite firms, which maintain quality and assurance at their core. The accessories, which perfectly complement the fabrics, are chosen carefully and embellished with Swarovski stones and embroideries. Perhaps it is attractive to note that all GUITAR products have Swarovski stones and certified tags.
As for the target consumer market, GUITAR provides products for women in all age groups. The sizes of the products - which range between 26-46 in trousers and 26-52 for upper-body and outer dress clothing apparel—address the needs and desires of a very wide consumer base. Founded on the principle of product diversity, particularly in their offering of trousers, GUITAR’s current collections promote the “total look” in order to respond to all the needs a woman may have. 170 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Guitar Tekstil, Türkiye’ye ve dünyanın 4 kıtasına aynı anda hitap edebilen; şıklığı ve kaliteyi kendi tarzıyla ve güncel trendlerle birleştiren koleksiyonlarla müşterilerine sunuyor.
Firmanın en önemli özelliği, kaliteden ödün vermemesi. Kusursuz kalıplardan oluşan ürünlerinde kullanılan kumaşlar; hem İtalya, Fransa gibi ülkelerin dünyaca meşhur kumaş firmalarından ithal ediliyor hem de Türkiye’nin elit üreticilerinden tedarik ediliyor. Bu tarz kaliteli kumaşlara yakışan aksesuarlar, özenle seçilip swarovski taşlar ve nakışlar kullanılarak tamamlanıyor. Tüm ürünler, swarovski taşlı ve sertifikalı. Guitar Tekstil’in hedef kitlesi, tüm yaş ve beden gruplarındaki kadınları içeriyor. Bedenler; pantolonlarda 26-46, üst gruplarda ve tüm dış giysilerde 36-52 beden aralığında olduğu için çok geniş bir tüketici kitlesine hitap ediyor. İlk yıllarda pantolon ağırlıklı olan ürünlerde çeşitliliği artırmak suretiyle, total look tabir edilen, bir kadının tüm ihtiyaçlarına cevap verebilecek koleksiyonlar hazırlanmaya başlanmış.
♦
NEWS
HABER ♦
Guitar’s products are made from the best fabrics in all of Turkey and Europe and are a transformed into unique collections after being adorned with Swarovski stones and other special accessories.
This development of a “total look” has attracted the attention of customers, which can explain the rapid growth and development of GUITAR brand stores in recent years. Considering their accessibility and likeability, the brand continues recognition among the wider worldwide masses.
Besides young and petite-sized women, middle age and plus-sized women can also choose GUITAR brand for their apparel needs. No matter their body image, every woman can count on GUITAR thanks to the brands flattering patterns and chic designs, which provide a younger and slimmer look. The basic objective of GUITAR pervades their every offering since 2000; this principle constitutes presence and embodiment as a world brand featuring feminine, showy, luxury and sophisticated style. The Spring-Summer 2014 Collection of the brand was designed and offered much to the admiration and liking of customers. It truly depicts that every woman can simultaneously feel both chic and comfortable, as long as she’s wearing GUITAR brand clothes!
Bu gelişme, müşterilerin de dikkatini çekti ve son yıllarda Guitar markalı mağaza sayısında ciddi bir artışa neden oldu. Markanın daha geniş kitleler tarafından tanınmasına olumlu katkı sağladı. Genç ve fit kadınların yanı sıra, orta yaş ve kilolu kadınlar da Guitar markasını tercih ediyor. Bunun nedeni, daha genç ve daha fit görünüm sağlayan kalıp ve şık tasarımlarından kaynaklanıyor. 2000 yılından bu yana süren çalışmalarda markanın asıl hedefinin feminen, gösterişli, lüks ve sofistike stili ile bir dünya markası oluşturmak olduğu anlaşılıyor. 2014 ilkbahar-yaz koleksiyonu; her beden kadının, içinde kendisini hem şık hem de çok rahat hissedebileceği şekilde tasarlanıp, müşterilerin beğenisine sunuldu.
www.guitarjeans.com - facebook.com/gtrjns WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 171
♦
BEAUTY
GÜZELLİK ♦
3 1 5
2 4
Winter
Scents 1) Acqua di Stresa - Camellia Soliflor 2) Boucheron - Place Vendôme 3) Carven - Ma Griffe 4) Juciy Couture - Viva La Juicy Noir 5) L'Artisan Parfumeur - Déliria 6) Lanvin - Me 7) Laura Mercier - Lumière d’Ambre 8) Penhaligon London - Vaara 9) Roberto Cavalli - Nero Assoluto 10) Trussardi - My Name 11) Van Cleef & Arpels - Rose Velours 12) Vera Wang - Be Jeweled 13) Yves Saint Laurent - Nobel Leather
6
8 7
9
10 13
12 11
Valentino’s Valentina Gift Set Inspired by Valentino's young Italian heiress who lives life to the full, Valentina is a daring and addictive fragrance. Valentino’nun hayatın tadını çıkararak yaşayan genç İtalyan varisi Valentina, cesur ve bağımlılık yapan bir koku.
172 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
BEAUTY
GÜZELLİK ♦
Vivienne Westwood Gift Sets Vivienne Westwood's first fragrance, Boudoir was launched in 1998. The heart of the fragrance has accords of red English roses that produce an extremely feminine floral note. Naughty Alice is a sensual and audacious new fragrance inspired by Vivienne Westwood’s playful and highly creative imaginary universe. Vivienne Westwood’un ilk kokusu olan Boudoir, 1998 yılında çıkmıştı. Kokunun kalbinde kırmızı İngiliz güllerinden yayılan oldukça kadınsı bir çiçek notası bulunuyor. Naughty Alice, Vivienne Westwood’un yaramaz ve oldukça yenilikçi hayal dünyasından ilham alan yeni ve etkileyici bir koku.
REN Clean Skincare REN’s 2013 gift sets feature an arabesque pattern derived from Islamic art and calligraphy, inspired by their award-winning Moroccan Rose Otto Range. REN’in 2013 hediye setleri, İslami sanatlar ve hattan ortaya çıkan arabesk bir motif taşıyor. Bu tasarım, Moroccan Rose Otto Serisiyle ödül almıştı.
The Handmade Soap Company They have always believed in the benefits of traditional wet shaving and are proud to present their solution to the perfect shave. Her zaman klasik köpüklü tıraşın faydalarına güvenen marka, mükemmel tıraş deneyimi için kendi çözümlerini bir pakette sunuyor.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 173
♦
HEALTH & BEAUTY
SAĞLIK VE GÜZELLİK ♦
HAIR TRANSPLANTATION:
CREATING A HAIRLINE BEFORE SURGERY Saç Nakli: Cerrahi Müdahale Öncesi Çizgi Belirleme
E
asy and quick method for creating a hairline:
When making a hairline, it is preferable to use a relatively simple method, such as the Rule of Three, in which the length from the tip of the nose to the glabella is measured and said length is applied to establish a new hairline from a point slightly higher than this distance.
A space large enough to fit 4 fingers is preferred; though the length differs in relation to individual head sizes, the average length from the glabella to the hairline being between 6.5cm and 8.5cm. From the middle point, there should be drawn a slight M shape or horizontal line from the operator’s viewpoint. From this point, the level of hairline should be discussed with the patient. Some patients would want to lower both corners of the M shape in order to create a more horizontal or circular line. These patients feel this desire because of the angle they see in the mirror; they should realize that the M shape would not be as unnatural as they think seeing their face in the mirror while resting their head backwards.
174 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Saç çizgisi belirlemenin kolay ve hızlı yöntemi:
Saç çizgisini belirlerken, kolay bir yöntem olan "üçlü kural" tercih edilir. Bu yöntemde, burnun ucundan iki kaşın arasındaki bölgeye kadar olan uzunluk ölçülür, bu uzunluk kaş arasındaki bölgeden yukarı doğru uygulanarak saç çizgisinin ortası belirlenir.
Kafanın büyüklüğüne göre değişse de, 4 parmak genişliğinde, 6.5 ila 8.5 cm arası bir alın açıklığı tercih edilir. Orta noktadan başlayarak hafif bir M şekli oluşturulur ya da operatörün tercihine bağlı olarak düz bir çizgi çizilir. Daha sonra, bu saç çizgisi hasta ile istişare edilir. Hastalar çoğunlukla bu M şeklinin kenarlarını aşağıya kaydırıp, yuvarlak bir şekil oluşturmak isterler. Bunun sebebi ise aynadan kendilerini gördükleri açıdır ve normal şartlarda, belirlenen M çizgisi yatay pozisyonda aynadan göründüğü kadar yapay değildir.
♦
HEALTH & BEAUTY
SAĞLIK VE GÜZELLİK ♦
After selecting a natural level and shape, a zigzag line along the desired hairline is drawn for a more natural look.
Patients often complain that the zigzag line looks awkward, but they must realize that a straight hairline results in more unnatural outcomes compared to zigzag hairline. The line looks horizontal at the front, but the forehead line and the hairline appear parallel to each other when the patient looks down, which makes a natural hairline regardless of whether the head is round, oval or otherwise.
A single hair follicular unit should be transplanted for a more natural result, because 2- and 3-hair follicularunits may look unnatural.
PATIENT CHARACTERISTICS TO BE CONSIDERED WHEN CREATING HAIRLINES: 1. Age 2. Hair loss area 3. Donor site density and the number of hair strands to be transplanted 4. Previous hairline 5. Facial form and forehead shape 6. Patient’s request
TECHNOLOGICAL SUPERIORITY Estetik International is developing the technological infrastructure each year and transfers technology simultaneously with the world.
Patients must realize that a straight hairline results in more unnatural outcomes compared to zigzag hairline. Doğal saç çizgisi ve şekli belirlendikten sonra, doğal bir görüntü için zikzaklar çizilir.
Hastalar çoğunlukla zikzak çizginin tuhaf göründüğünden yakınırlar, fakat düz saç çizgisi çok daha yapay bir görüntü verir. Saç çizgisi önden bakıldığında yatay bir düzlemdedir ve bu şekilde hastanın kafa yapısı nasıl olursa olsun, başını eğdiğinde alın çizgileri ile saç çizgisi paralel olur ve ortaya doğal bir görüntü çıkar. Saç folikülleri tek olarak ekilmelidir çünkü ikili ve üçlü ekimlerde sonuçlar doğal olmaz.
SAÇ ÇİZGİSİ BELİRLENİRKEN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI GEREKEN DETAYLAR: 1. Yaş 2. Kelleşme görülen bölge 3. Saç alınan bölgenin yoğunluğu ve kaç tel ekileceği 4. Eski saç çizgisi 5. Yüz şekli ve alın şekli 6. Hastanın talepleri
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 175
♦
BRAND STORY
MARKA HİKAYESİ ♦
THE STORY OF A CLASSIC Klasik Bir Parfümün Hikayesi
I
n 1921 when she had a series of successful boutiques in France, legendary Coco Chanel also owned a villa in the south of France and drove around in her own blue Rolls Royce. The successful business woman had to make a scent that revolutionized the way women smell. She, once again, succeeded. Here we are, almost a century later, Chanel No 5 is still the world's most iconic perfume.
There was a new trend among fashion houses: having a perfume. When she decided to give a perfume for her clients, it has to remind this freshness. After a long search for a perfumer who could achieve this, she found one. Ernest Beaux had worked for the Russian royal family and was living close by in Grasse, the centre of the perfume industry. As a curious and daring craftsman Beaux took up Chanel's challenge. After several months, he came up with 10 samples and presented them to Chanel. They were numbered one to five and twenty to twenty four. She picked number five.
176 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
1921 yılında, Fransa’nın şehirlerinde efsanevi Coco Chanel’in başarılı butik mağazaları yayılmıştı. Fransa’nın güneyinde bir villası olan ve mavi Rolls Royce otomobiliyle dolaşan Chanel’in bir başarıya daha ihtiyacı vardı: Kadın parfümlerinde çığır açan bir koku bulmak ve başardı da... Neredeyse bir asır sonra bugün Chanel No 5, hala en ikonik parfümlerden biri.
Bir parfüm sahibi olmak, moda evleri arasında yeni yeni ortaya çıkmaya başlamış bir trenddi. Bunun üzerine müşterilerine bir koku sunmaya karar veren Chanel için en önemli ayrıntı; bu kokunun işte o ferah ve temiz sabun kokusunu hatırlatması gerektiğiydi. Uzun bir arayıştan sonra başarılı bir parfümcü buldu. Önceleri Rus Kraliyet Ailesi için de çalışmış olan Ernest Beaux, Chanel’in villasının yakınlarında ve parfüm endüstrisinin merkezi olan Grasse’de yaşıyordu. Birkaç ay sonra Beaux, Chanel’e on adet örnek sundu. Kokular, birden beşe ve yirmiden yirmidörde olarak numaralandırılmışlardı. Chanel, beş numaralı kokuyu seçti.
There was a new trend among fashion houses: having a perfume. Chanel picked number five.
♦
BRAND STORY
MARKA HİKAYESİ ♦
In the 1950s the glamour of Chanel No 5 was reignited by the celebrity of Marilyn Monroe.
The scent, imbued with jasmine, rose, sandalwood and vanilla, was an instant success, partly due to some of Chanel's ingenious marketing tricks. She invited Beaux and friends to a popular restaurant on the Riviera to celebrate and decided to spray the perfume around the table. Each woman that passed stopped and asked what the fragrance was and where it came from. "For Chanel this was the moment that confirmed for her that it was going to be a revolutionary perfume," says Tilar Mazzeo, author of The Secret of Chanel No 5. "That was the first moment that anybody in the public smelled Chanel No 5 and it literally stopped them in their tracks. That moment consumers smelled something they had never smelled before, it was an intervention in the history of perfume." Coco Chanel later said, "It was what I was waiting for. A perfume like nothing else. A woman's perfume, with the scent of a woman."
Yasemin, gül, sandal ağacı ve vanilyadan hazırlanan koku; birdenbire popüler oldu. Bunda Chanel’in kurnaz pazarlama stratejilerinin de büyük bir payı var; kararını kutlamak için Beaux ve arkadaşlarını Riviera’daki ünlü bir restorana davet etti ve masanın etrafına parfümü sıktı. Yanlarından geçen her kadın, durup kokunun ne olduğunu ve kime ait olduğunu sormaya başlamıştı. Chanel No 5’in Sırrı kitabının yazarı Tilar Mazzeo; “O an Chanel, kokunun çığır açacak bir parfüm olduğunu anlamıştı.” diyor. “İnsanların ilk defa o an Chanel No 5’in kokusunu almaları, durup kokunun kime ait olduğunu sormalarına neden olmuştu. Müşteriler, daha önce hiç duymadıkları bir kokuyla karşılaşmışlardı; o an, parfüm tarihinde bir dönüm noktası oldu.”
Daha sonra Coco Chanel, parfüm hakkında; “Chanel No 5 aradığım kokuydu.” demiştir. “Benzeri olmayan bir parfüm. Bir kadın kokusunu taşıyan bir kadın parfümü.”
178 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
IFCL Group provides support to Corporations, Governments & Financial Institutions across Asia with regard to: • Infrastructure, Utilities, Industrial & Resources Projects • Institutional, Business & Operations Development • Public-Private Partnerships • Regional Economic Development • Funds & Financing • Technical Assistance, Operations & Systems Contact us now for objective, independent & client-oriented solutions!
IFCL Group сотрудничает с бизнес компаниями, правительственными учреждениями и финансовыми институтами по всей Азии в области: • Инфраструктуры, ЖКХ предприятий, промышленных и ресурсных проектов • Институционального, бизнес и промышленного развития • Государственно-частного партнерства • Регионального экономического развития • Бюджета и Финансирование • Технической поддержки, операций и систем
Свяжитесь с нами сейчас мы ориентированы на клиента для принятия объективного, независимого решения!
IFCL Group, Asya genelindeki şirketlere, hükümetlere ve mali kurumlara şu konularda destek sağlar: • Altyapı, kamu, sanayi ve kaynak projeleri • Kurum, işletme ve operasyon gelişimi • Kamu ve özel ortaklıklar • Bölgesel ekonomik kalkınma • Fonlar & finansman • Teknik yardım, operasyon ve sistemler
Objektif, bağımsız ve müşteri odaklı çözümler için bize ulaşın! www.ifclgroup.com
info@ifclgroup.com
♦
BRAND STORY
MARKA HİKAYESİ ♦
Van Cleef & Arpels’ Journey to East Van Cleef & Arpels’in Doğu Seyahatleri
F
or over a century, exceptional stones have been at the heart of Van Cleef & Arpels’ creations. Born out of the marriage of Estelle Arpels – the daughter of a precious stone merchant – and Alfred Van Cleef, the son of a lapidary, the Maison selects its materials according to the very highest standards. From white diamonds to colored gems, from mother-of-pearl to hard stones, it seeks excellence, but also character – that spiritual quality which marks a gem out from its peers. From the outset, the story of Van Cleef & Arpels has been punctuated by historic stones and legendary jewels. In the 1930s, the second generation of the Arpels family made their entrance. Claude, Jacques and Pierre – the sons of Estelle’s brother Julien Arpels – carried on this quest for exceptional stones.
Bir asrı aşkın bir süredir, nadir bulunan özel taşlar; Van Cleef & Arpels ürünlerinin merkezinde yer alıyor. Değerli bir taş tüccarının kızı Estelle Arpels ve bir oyma sanatçısının oğlu Alfred Van Cleef’in evliliğinden doğan bu müstesna mücevher evi, malzemelerini her zaman en yüksek standartları esas alarak seçmişti. Beyaz elmaslardan renkli mücevherlere, sedeften sert taşlara her malzemede mükemmelliği arar aramasına ama bunun yanında aynı tür taşı benzerlerinden ayıran “karakterini” de gözden kaçırmaz. İlk günden beri Van Cleef & Arpels’in hikayesi, tarihi taşlar ve efsanevi mücevherlerle bezelidir. 1930’larda Arpels ailesinin ikinci kuşağı sahneye çıkar: Estelle’in erkek kardeşi Julien Arpels’in oğulları Claude, Jacques ve Pierre. Üç kardeş, mücevher evinin nadir ve ayrıcalıklı taş arama macerasını devam ettirir.
Van Cleef & Arpels catalogue featuring the 64-carat Prince Edward of York diamond, circa 1920. Van Cleef & Arpels kataloğundan 64 karatlık York Prensi Edward elması, 1920 civarı. 180 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
BRAND STORY
MARKA HİKAYESİ ♦
Replica of Her Imperial Highness Farah Pahlavi’s tiara, 1967. İran Kraliçesi Farah Pehlevi’nin tacının kopyası, 1967.
The Arpels brothers were possessed by a genuine passion for stones and a curiosity for the cultures of the world. The journeys they made between the 1950s and the 1970s were rich in fabulous treasures and remarkable encounters. Claude Arpels – the eldest of the three – was a particularly indefatigable traveller, referred to in the press of the time as the “Diamond King of Bombay” or the “Friend of Maharajas”. His travels, sometimes accompanied by his family, took him to Egypt and the Lebanon, but also to China, Thailand, Cambodia and Japan. He went round the world several times and made at least ten visits to India, which he referred to as his “jewel safaris”. The High Jewelry Maison’s reputation, along with Claude’s charm and expertise, served as an introduction to the courts of the Maharajas.“To get to the "Palace of the White Tiger" we had to cross a lake by boat which brought us to another fairy-tale castle, surrounded by a lovely Moghul flower garden. We were led to a courtyard and there, the scene that greeted us was truly the most fabulous I have ever seen,” wrote Arpels in an account of his voyage. “The courtyard was covered with jewels of every hue. They lay glistening in the sun against the background of the old velvet cases in which they had lain for hundreds of years. I was momentarily blinded by their brilliance. Emeralds of every shape and size lay side by side with diamonds that reflected the colours of the sapphires and rubies,” he added in wonder.
Arpels kardeşler, taşlara karşı müthiş bir tutku ve dünya kültürlerine karşı büyük bir merak taşıyordu. 1950’ler ve 1970’ler arasında yaptıkları seyahatleri, inanılmaz hazineler ve büyüleyici rastlantılarla dolu. Üç kardeşin en büyüğü olan Claude Arpels, aralarında en uslanmaz gezgindi. O dönemler kendisi hakkında basında “Bombay’ın Elmas Kralı” veya “Mihracelerin Arkadaşı” gibi başlıklar çıkardı. Bazen ailesinin de eşlik ettiği seyahatleri onu; Mısır, Lübnan, Çin, Tayland, Kamboçya ve Japonya’ya götürdü. Dünyayı defalarca gezdi. Hindistan’a “mücevher safarileri” ismini verdiği ziyaretlerinden en az on adet gerçekleşmiştir. Haute Joaillerie Evi’nin şanı, Claude’nin çekiciliği ve uzmanlığıyla birlikte Mihracelerin saraylarına girdi. Arpels, seyahatiyle ilgili notlarında: “Beyaz Kaplanın Sarayına gitmek için tekneyle bir gölü geçtik ve Babür çiçek bahçeleriyle çevrili, peri masallarından çıkmış gibi duran bir kaleye vardık. Avluya geçtiğimizde bizi o güne kadar gördüğüm en muhteşem manzara karşıladı.” yazıyor ve hayretle ekliyor: “Avlu, her renk ve tondan mücevherle kaplıydı. Yüzyıllardır onlara ev sahipliği yapan eski kadife kutularla bir akis oluşturarak güneşin altında parıldıyordu. Her şekil ve boyutta zümrütler, safirler ve yakutların renklerini yansıtan elmaslarla yanyana uzanmışlardı.”
Oriental Princess WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 181
♦
BRAND STORY
MARKA HİKAYESİ ♦
Crépuscule d'Orient From these extraordinary journeys, Claude Arpels brought back a large number of cut, polished or sculpted stones, pearls and pieces of jewelry from the Maharajas’ private collections. Sometimes displayed by the Maison, they contributed a far-off inspiration to its creations. “Now as I look at the Rewa jewels and the Golconda diamonds and the oriental pearls which I brought back from other places, I can feel all the oriental poetry symbolized by the magnificence of the Thousand and One Nights legend and the romance of the Taj Mahal.”, Claude Arpels confided at the end of his account. During one of his voyages, Claude Arpels met his future wife Mherulisa – known as Malou – who was born in Pakistan but had lived in India since she was 20. They were married in 1970. Her personality and taste exerted a strong influence on the Oriental inspiration which made itself felt in the High Jewelry creations of Van Cleef & Arpels in New York. Bu olağanüstü seyahatlerden Claude Arpels; Mihracelerin kişisel koleksiyonlarından sayısız kesilmiş, cilalanmış ve şekillendirilmiş taşlar, inciler ve mücevher parçaları getirmiştir. Mücevher Evi, bu parçaları bazen sergiledi ama çoğunlukla ilham almak için kullandı. Claude Arpels notlarını “Şimdi diğer yerlerden getirdiğim Rewa mücevherlerine, Golconda elmaslarına ve oryantal incilere baktığımda Tac Mahal’in aşkını ve Binbir Gece Masalları’ndaki ihtişamla temsil edilen doğu şiir edebiyatını hissedebiliyorum.” sözleriyle bitiriyor. Seyahatlerinin birinde, sonradan evleneceği Mherulisa ile tanıştı. Malou adıyla da bilinen bu hanım, Pakistan’da doğmuştu ama 20 yaşına kadar Hindistan’da yaşamıştı. 1970 yılında evlendiler. Malou’nun kişiliği ve zevki, Van Cleef & Arpels’in New York’daki mücevherlerinde yüksek bir oryantal etkiyle kendisini gösterir.
182 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
During one of his voyages, Claude Arpels met his future wife Mherulisa – known as Malou – who was born in Pakistan but had lived in India since she was 20.
Claude and Pierre Arpels in India, circa 1950. Claude ve Pierre Arpels Hindistan’da, 1950 civarı.
The Arpels brothers’ travels during the 1960s and 1970s revived the exotic inspirations so dear to the Maison during its early years.
Photo: Francesco Cito
♦
BRAND STORY
MARKA HİKAYESİ ♦
Caresse d’Eole Fairy Clip Caresse d’Eole Peri Broş
Bird clip with the 95-carat Walska Briolette yellow diamond, 1971 95 karatlık Walska Briolette sarı elması taşıyan Kuş Broş, 1971
Beyond the revival of certain themes, it is in the choice of stones and associations of materials that these influences made themselves felt. The Arpels brothers’ travels during the 1960s and 1970s revived the exotic inspirations so dear to the Maison during its early years. The passion for Egypt and the Far East of the 1920s was echoed by a fascination for the richness of Indian motifs and opulent Oriental color schemes. Beyond the revival of certain themes, it is in the choice of stones and associations of materials that these influences made themselves felt. The creations of this period reflect a more liberated elegance, in tune with changing lifestyles. The sense of daring and the unexpected extend to the way that jewelry is worn: fluid necklaces accompany the movement of the body and hairstyles are supplemented by pieces of High Jewelry. The period is also characterized by the appearance of spectacular cocktail rings and long earrings suited to these occasions, while wrists are adorned with a variety of broad bracelets. Today, the Maison is paying homage to the beauty of gems, to their enchanting hues and the emotions they evoke. This new chapter, entitled Pierres de Caractère - Variations, gives pride of place to dazzling color combinations and exceptional stones endowed with a spiritual quality. Adopted by Van Cleef & Arpels in the 1960s and 1970s, these associations of materials today inspire new harmonies in jewelry.
184 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Fuschsia clip from the book of “In Praise of Hands by Franco Cologni,” Photo: Patrick Gries Franco Cologni’nin “In Praise of Hands” kitabından fuşya broş Arpels kardeşlerin 1960’lar ve 1970’ler arasında yaptıkları seyahatler, Van Cleef & Arpels’in ilk yıllarında benimsediği egzotik tarzı tekrar ortaya çıkardı. 1920'lerde Mısır ve Uzak Doğu’ya olan tutku, Hint motiflerinin zenginliği ve geniş bir oryantal renk paletiyle yenilendi. Belli başlı temaların tekrar uygulanmasının ötesinde bu etkiler, kendisini taş seçimleri ve birlikte kullanıldıkları malzemeler olarak gösterdi. 1970’lerin mücevherlerinde, değişen yaşam tarzlarının da etkisiyle daha özgür bir zarafet hakimdir. Cüretkar tarzlar ve beklenmedik şekilde kullanılan mücevherler ortaya çıkmıştır. Örneğin, vücudun hareketiyle şekillenen akıcı kolyeler ve saç tarzının değişmesiyle kullanılan saç mücevherleri. Bu dönem, muhteşem kokteyl yüzükleri ve uzun küpelerin ortaya çıkmasına da tanık olmuştur. Bilekler ise geniş bileziklerle süslendi. Bugün Van Cleef & Arpels, yeni koleksiyonunda çok nadir taşlar kullanarak bu geleneğe göz kamaştıran yeni bir tanım getiriyor. Van Cleef & Arpels; değerli taşların güzelliğini, büyüleyici renk tonlarını ve uyandırdığı duyguları, yeni bir koleksiyon ile yüceltmeye devam ediyor. Pierres de Caractère - Variations koleksiyonunda, çarpıcı renk kombinasyonları ve karakter sahibi özel taşlar en iyi şekilde kullanılmış. 1960’larda ve 1970’lerde Van Cleef & Arpels tarafından benimsenen materyallerin bu şekilde kullanımı bugün de mücevherlerde yeni ahenklere ilham kaynağı oluyor.
♦
JEWELLERY
MÜCEVHER ♦
CARTIER
L
True Love Has A Name / Gerçek Aşkın Bir Adı Var
ove has its reasons that impose beauty, excellence and passion. The House of Cartier loves to love, to innovate, to carefully set and give life to what will one day be the symbol of everlasting love. All belong to a heartfelt commitment to the love of fine craftsmanship– the commitment of a master jeweller who is intransigent about quality and certifies every stage of the industry. For Cartier, ethics are a serious matter.
At Cartier, love has reigned supreme over legendary couples and creations for more than 160 years: Prince Rainier and Grace Kelly, Elizabeth Taylor and Richard Burton, the Duke and Duchess of Windsor... A gallery of glamour that features the most extravagant and the most legitimate jewels. For there are so many ways of saying “yes”, so many rings to give, from the cleanest cuts to the most ornate, from a simple band to a bespoke creation that speaks of a dream come true. 186 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Aşk; güzellik, kusursuzluk ve tutku demek. Etik değerlere çok önem veren Cartier; aşkı, yeniliği, bir gün sonsuz aşkın sembolü olacak bir obje üretmeyi seviyor. Kaliteli zanaatkarlığa aşkla bağlı olmanın bir sonucu olarak usta mücevherci, kalite konusunda son derece titiz ve her aşamayı özenle takip ediyor.
160 yıldır Cartier’de aşk; efsanevi çiftler ve kreasyonlarla hüküm sürdü: Prens Rainier ve Grace Kelly, Elizabeth Taylor ve Richard Burton, Windsor Dükü ve Düşesi... Burada en şaşaalı ve en meşru mücevherlerden oluşan bir cazibe galerisi var. “Evet” demenin sayısız yolu vardır tabii ki ancak en temiz kesimden en süslüsüne, sade bir halkadan rüyaları gerçek yapan ısmarlama bir kreasyona kadar verilecek sayısız yüzük var.
♦
JEWELLERY
When it comes to engagements, Cartier is there for the better. This is its signature, as a trusted witness whose presence is subtly invited throughout, like a secret bond, a promise for the future that is revealed in that little red box that spells love.
This article dedicated to Cartier fiancés proposes an engagement with the world – princes and princesses, lady and gentleman, him and her, from Paris to Seoul and anywhere that people are in love, however that may be, but always with diamonds!
MÜCEVHER ♦
Bu nedenle nişan gibi değerli bir anda Cartier, en iyisini sunuyor. Zarifçe davet edilen güvenilir bir tanık misali, aşkın büyüsünü üfleyen o küçük kırmızı kutuyla gelecek vaadini temsil ediyor.
Bu yazı, dünyanın dört bir yanında aşklarını ilan eden nişanlılara adandı: Prensler ve prensesler, hanımefendiler ve beyefendiler, Paris’ten Seul’e aşık olan herkes... Aşkınız nasıl olursa olsun ama her zaman elmaslarla bezeli olsun!
When it comes to engagements, Cartier is there for the better.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 187
♦
T
JEWELLERY
MÜCEVHER ♦
Noah's Ark / Nuh'un Gemisi hrough the collection named Noah’s Ark, Roberto Bravo shows off its woman’s soul and extraordinary style. Featuring very distinctive designs as a result of a unique combination of stones and colors, the Noah’s Ark collection caters to the Roberto Bravo woman who wants to complement her chicness with positive energy and confidence.
Inspired by the story of Noah’s Ark –the legendary vessel by which Patriarch Noah saves himself, his family, and a remnant of all the world’s animals from a great flood— Roberto Bravo boasts being the top choice, featuring extraordinary style and color selections, for women who understand high quality. Roberto Bravo offers exquisite alternatives in the Noah’s Ark collection with its chic designs and special coloring techniques, all of which reflect the Roberto Bravo woman’s soul through special selections for all ages.
All the stones in the collection, including diamonds, colorful sapphires, mother-of-pearl, coral, blue topaz, citrine, smoky quartz, and amethyst are combined uniquely in each design. Featuring very distinctive designs as a result of a unique combination of stones and colors, the Noah’s Ark collection caters to the Robert Bravo woman who wnats to complement her chicness with positive energy and confidence. 188 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Roberto Bravo, Nuh’un Gemisi koleksiyonu ile kadınının ruhunu ve sıra dışı tarzını gözler önüne seriyor. Kullanılan taşların ve renklerin kombinasyonu ile birbirinden farklı modelleri bir arada bulunduran Nuh’un Gemisi, şıklığını pozitif enerji ve güven duygusuyla tamamlamak isteyen kadınların tercihi olmaya devam ediyor.
İnsan ve diğer canlıların neslinin devam etmesi için Nuh’a yapması emredilen efsanevi geminin hikayesinden esinlenerek Nuh’un Gemisi Koleksiyonu’nu tasarlayan Roberto Bravo, sıra dışı tarzı ve renkleriyle kaliteden anlayan kadınların tercihini gözler önüne seriyor. Tasarım şıklığı ve markaya özel renklendirme teknikleri ile Nuh’un Gemisi koleksiyonuna özel alternatifler sunan Roberto Bravo, her yaş grubundan kadınlara özel seçenekleriyle de ‘Roberto Bravo Kadını’nın ruhunu yansıtıyor. Nuh’un Gemisi Koleksiyonu’nda bulunan pırlanta, renkli safir, sedef, mercan, mavi topaz, sitrin, smoky kuvars ve ametist gibi taşlar; her tasarımda ayrı kombine ediliyor. Kullanılan taşların ve renklerin kombinasyonu ile birbirinden farklı modelleri bir arada bulunduran Nuh’un Gemisi, şıklığını pozitif enerji ve güven duygusuyla tamamlamak isteyen kadınların tercihi olmaya devam ediyor.
♦
JEWELLERY
MÜCEVHER ♦
HIGHLIGHTED CRAFTSMANSHIP IN THE NOAH’S ARK COLLECTION
NUH’UN GEMİSİ’NDE ELİŞÇİLİĞİ ÖN PLANDA
The production process bringing this collection to life also shows the great deal of care and meticulous craftsmanship involved. Using Robert Bravo’s expert craftsmanship, the collection is created through a hot enamiling technique in which each tiny piece is processed differently. Hot enameling requires a longer process of completion, as a great deal of effort and craftsmanship skills are required compared to other techniques.
Nuh’un Gemisi Koleksiyonu’nun üretim sürecindeki detayları da koleksiyonun büyük bir özen ve titiz bir işçilikle ortaya çıktığını ifade ediyor. Roberto Bravo ustalığıyla işlenen sıcak mine ile hazırlanan koleksiyonda, tasarımı oluşturan her bir küçük parça için ayrı bir işlem yapılıyor. Sıcak mine, diğer tüm renklendirme tekniklerine göre uzun bir süreç gerektirirken el işçiliğinde de önemli bir emek ve ustalığa ihtiyaç duyuluyor.
THE NARRATIVE OF NOAH’S ARK As legend has it, Noah’s Ark was the renowned vessel of the Genesis flood narrative, which was made by the will of God to save humanity and all other living creatures. The vessel was made to protect the Patriarch Noah’s family and the remnants of all the world’s animals. This narrative is told both in the Torah and the Qur’an. On 27th April 2010, the vessel was claimed to be found on the Ağrı Mountain in Turkey. According to the Book of Genesis, God said that he would destroy all living creatures as punishment for the world’s evil doings. God then told Noah to build a vessel and take female and male species from each animal with him.
NUH’UN GEMİSİ HİKAYESİ Nuh'un Gemisi, Tevrat'ın Tekvin (Yaratılış) bölümünde anlatılan, insan ve diğer canlı ırklarının devam etmesi için büyük tufandan önce Nuh'a yapması emredilen efsanevi bir gemidir. Gemi, Nuh'un ailesi ve dünyada bulunan diğer hayvanların korumaya alınması amacıyla hazırlanmıştır. 27 Nisan 2010 günü, Ağrı Dağı'nda bulunduğu iddia edildi. Bu hikâye, Tevrat'ın Tekvin bölümü ve Kur’an’da anlatılmaktadır. Yaratılış efsanesine göre, insanoğlunun sapkınlığına bir ceza vermek adına, yeryüzündeki tüm canlıların yok edileceği söylendi. Nuh'a bir gemi yapması, yaşayan bütün hayvanlardan birer (ve bazılarından yedişer) çift alması emredildi. WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 189
♦
JEWELLERY
MÜCEVHER ♦
CARRERA Y CARRERA Bambú
B
amboo is considered a symbol of good luck in the Far East. The graceful and refined new designs feature a new concept of lines fused with vibrant precious stones that seem to melt into the carefully carved yellow gold of the bamboo stalks and the white gold paved with diamonds that make the delicate leaves. The pieces maintain their inspiration drawn from Eastern philosophy that focuses on harmony, tranquility, and balance.
Carrera y Carrera has introduced five new models: Two dynamic rings with colorful precious stones – amethyst and rose quartz, where generous volumes contrast with the delicacy and rich detail of the bamboo. A new set comprised of a ring, pendant, and earrings crafted in yellow gold and white gold with diamonds is ideal for daily wear by a woman as delicate as these designs.
190 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Bambu, Uzak Doğu’da iyi şans sembolü olarak bilinir. Zarif ve sofistike yeni tasarımlar, sarı altından özenle işlenmiş bambu dalları üzerine yerleştirilen renkli değerli taşlar ve elmaslarla döşenmiş beyaz altından ince yapraklar taşıyor. Koleksiyon ilhamını uyum, sakinlik ve dengeye odaklanan Doğu felsefesinden alıyor.
Carrera y Carrera, bu koleksiyonla beş yeni model tanıttı. Renkli taşlara sahip iki dinamik yüzükte ametist ve pembe kuartz taşlar büyük bir şekilde kullanılmış ve bambunun zarif ve narin detayıyla bir zıtlık oluşturmuş. Yüzük, kolye ve küpelerden oluşan ayrı bir takım da sarı ve beyaz altından elmas detaylarla zenginleştirilerek hazırlanmış. Zarif tasarımıyla günlük kullanıma da oldukça uygun.
♦
JEWELLERY
MÜCEVHER ♦
ADLER’S PHOENIX
A
“Oiseau de Feu”
dler continues to enrich the “Ruby Parures Collection” with new items. The name of the second parure, which showcases the marriage of rubies and diamonds, is “Oiseau de Feu”. Catching the harmony of contrasts with the synthesis of the East and the West, Adler evokes admiration as always.
Although each parure in the “Ruby Collection” has a different source of inspiration, they each have a mutual point in that they share Adler’s passion for rubies. This passion is much like that of the undying story of the Firebird (phoenix in Latin,) a species that has been extinct for a very long tie. As the legend of the Phoenix recounts however, the glowing bird’s extraordinarily long life would always come to an end and often she knows that she will die. Hence, the phoenix builds a nest for herself, preparing to die. She mortars the nest made by dried leaves with some kind of a paste. She settles in it to wait for the hot sun to emblaze her. After the phoenix is burned by the sun, there, in the middle of the ashes, an egg appears and the phoenix is reborn. A remarkable and precious jewel such as the ruby also enjoys immortality. Some have a different soul; they live, talk, and always have a story. Although the story was born on the sketches drawn by its designer, it can only continue through the soul of its owner. Necklace: "Oiseau de Feu" in 18kt white gold set with 29 rubies 27.30 cts and diamonds 43.53 cts - Earing: "Oiseau de Feu" in 18kt white gold set with 10 rubies 9.41 cts and diamonds 12.44 cts - Ring: "Back to Back" in 18kt white gold set with one ruby 7.20 cts, one diamond 4.01 cts and 181 diamonds 1.59 cts
Adler, “Yakut” koleksiyonunu yeni parçalarla zenginleştirmeye devam ediyor. Yakut ve pırlantanın eşsiz birlikteliğini gözler önüne seren ikinci setin adı “Oiseau au Feu”. Doğu ve Batı senteziyle kontrastların uyumunu yakalayan Adler, her zamanki gibi hayranlık uyandırmaya devam ediyor. “Yakut” koleksiyonundaki her bir setin ilham kaynağı farklı ancak ortak bir noktaları var; o da Adler’in yakuta olan tutkusu. Latince ismi “Phoenix” olan Anka Kuşu’nun nesli, uzun zaman önce tükenmiştir. Efsaneye göre Anka Kuşu, o uzun ömrünün artık sonuna gelmiştir ve öleceğini biliyordur. Kendine bir yuva yapar. Kuru dallarla yaptığı yuvasını bir nevi zamkla sıvar ve içine yerleşir. Kızgın güneşin yuvasını tutuşturmasını bekler… Güneş ile tutuşan yuvanın içinde Anka Kuşu, alevler içerisinde yanar. Yanan yuvanın ortasında, küllerin arasında yeni bir yumurta oluşmuştur ve Anka Kuşu yumurtadan yeniden doğar.
Kusursuz bir mücevher de ebedidir. Bazı mücevherler farklı bir ruha sahiptir; yaşarlar, konuşurlar mutlaka bir hikayeleri vardır. Hikaye, tasarımcısının çizdiği yolda başlamıştır ancak onu taşıyacak olan kişinin ruhuyla devam edecektir.
Kolye: “Oiseau au Feu” 27.30 karat 29 adet yakut ve 43.53 karat pırlantalı. - Küpe: “Oiseau au Feu” 9.41 karat 10 adet yakut ve 12.44 karat pırlanta bezeli. - Yüzük: “Back to Back” 7.20 karat bir yakut ve 4.01 karat damla kesim pırlantalı.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 191
♦
TIMEPIECES
SAAT ♦
CARTIER
Les Heures Fabuleuses A veritable collection of jewellery timepieces featuring 41 pieces, including 23 unique editions, the Heures Fabuleuses de Cartier make light of reality; enchanted tales to be told as time is transformed, the stage for a spirited bestiary whose secrets and tricks conjure a time that is more than it seems. A collection that proclaims, like a Surrealist manifesto: “This is not a watch”. Yet time is their destiny, diverted along the way, for the fun of it, the love of intrigue. A very feminine seduction from the most extravagant jewels, amazingly precious, inscribed in the Cartier tradition of ingenious watchmaking yet poised for transformation, the guarantee of supreme elegance. Cartier is a watchmaking wizard with the gift of conjuring up extraordinary pieces. The most precious watches, jewels of excellence and savoir-faire: the expertise of the watchmaker, who makes a diamond phoenix oscillate in time with the movement, and the skill of the jeweller, who transforms a chain into a delicate brooch.
This is not a watch; it is a tiara, a bracelet and a brooch… Time beats at the heart of a creativity conceived from the most fanciful adaptation. It is crowned with light, in reference to the famous style reinvented by Cartier. An essential design in clean pure lines for a creation illuminated by the glorious spark of a cushion rose-cut diamond.
192 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
23’ü benzersiz toplam 41 parçadan oluşan mücevher saat koleksiyonu Les Heures Fabuleuses de Cartier, realiteyi küçümsüyor. Koleksiyon; zamanla anlatılacak efsunlu hikayeleri, farklı bir boyuttan gelen türlü türlü gizemleri ve oyunları olan büyülü bir yaratığın hikayesini simgeliyor. Her parçasıyla sürrealist bir manifesto ortaya koyan koleksiyon; “Bu bir saat değildir.” diyor. Buna rağmen kaderlerinde muziplik olsun diye kendisini gizleyen “zaman” var. Fevkalade değerli mücevherlerin kadınsı cazibesi, Cartier’in usta saatçilik geleneğiyle işlenirken üstün zarafet garantisini vermeyi de ihmal etmiyor. Bir saatçilik dehası olan Cartier, olağanüstü parçalar yapma yeteneğine sahip. En değerli saatler, kusursuz mücevherler ve maharet: Cartier’in sahip olduğu uzmanlığı tanımlıyor. Öyle bir uzmanlık ki elmas, bir anka kuşunun zaman içinde salınmasını sağlayabiliyor veya sade bir zinciri zarif bir broşa dönüştürebiliyor. Bu sadece bir saat değil aynı zamanda bir taç, bir bilezik ve bir broş... Zaman, hayli hayalperest uyarlamanın bir ürünü olan bu parçanın kalbinde atıyor. Cartier tarafından tekrar keşfedilen meşhur tarza bir gönderme yaparak ışıkla taçlandırılmış. Gül kesimi bir elmasın muhteşem parıltısıyla aydınlanan bir parça için berrak hatlar taşıyan önemli bir tasarım.
♦
TIMEPIECES
SAAT ♦
VAN CLEEF & ARPELS Pavot Mystérieux
Genuine jewels but also enchanting timepieces, Van Cleef & Arpels’ High Jewelry watches depict the passage of time with glittering poetry. Time reveals itself in a choreography of gems or a secret mechanism, to the delight of all lovers of beauty.
The design of this watch is inspired by one of the Maison’s favorite themes: nature and more specifically the poppy flower that has appeared in the archives since the 1950s. Adorned with Mystery Set™ rubies or sapphires and sometimes fitted with a removable stem, Pavot clips have been a longstanding success with Van Cleef & Arpels’ clientele. Here, the distinctive motif is graced with sparkling leaves of pinkgold and rests on a ribbon whose round and baguette-cut diamonds make an effect of movement. A truly exceptional piece, the Pavot Mystérieux watch combines several of the Maison’s emblematic techniques. Maintaining the tradition of convertible jewelry, the Pavot flower can be removed and worn as a clip to suit the occasion. The ruby corolla has been made using the Mystery Setting™ technique, a signature of Van Cleef & Arpels since the 1930s. Making this High Jewelry watch called for some 1,000 hours of work, of which 600 were devoted to its Mystery Setting alone. Another feat resides in the fact that the time is not immediately visible: when one of the petals is discretely pressed, the heart of the flower opens to reveal a mother-of-pearl dial.
Bir mücevher ama aynı zamanda büyüleyici bir saat; Van Cleef & Arpels’in Haute Joaillerie saatleri, pırıldayan şiirsellikte zamanın akışını tanımlıyor. Zaman, bir mücevherler koreografisi veya gizli bir mekanizma içerisinde kendisini bütün güzellik aşıklarına sergiliyor. Bu saatin tasarımında, Van Cleef & Arpels’in gözde temalarından biri olan “doğa”dan ve 1950’lerden beri sıklıkla arşivlerde kendisini gösteren gelincik çiçeğinden ilham alınıyor. Mystery Set™ yakutları veya safirleriyle bezenen ve bazen çıkarılabilen bir dalı da olan gelincik broşlar; Van Cleef & Arpels’in müşterileri arasında uzun süre popüler olmuştu. Yuvarlak ve dikey kesim elmasların hareket kattığı bir kurdela üzerine yerleştirilmiş olan bu özel motif, pembe altından ışıldayan yapraklarla zarafetine zarafet katıyor. Tam anlamıyla olağanüstü bir parça olan Pavot Mystérieux saati, Van Cleef & Arpels’in pek çok sembolik tekniğini bir araya getirmiş. Değiştirilebilen mücevherler geleneğine uyarak Pavot çiçeği çıkartılıp bir broş olarak kullanılabiliyor. Yakut çiçek yaprakları, 1930’lardan beri mücevher evinin bir imzası olan Mystery Setting™ tekniği kullanılarak yapılmış. Bu Haute Joaillerie saati yapmak, neredeyse 600 saati Mystery Setting™ tekniğine adanan toplamda 1000 saatlik çalışmanın eseri. Saatin diğer bir özelliği de zamanın ilk bakışta görülemiyor olması. Çiçeğin yapraklarından birine basıldığında çiçeğin kalbi açılıyor ve sedef kadran ortaya çıkıyor. WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 193
♦
TIMEPIECES
SAAT ♦
JAEGER-LECOULTRE Reverso Cordonnet Duetto
This extraordinary jewellery watch interpretation of the 1936 Reverso Cordonnet model demonstrates the Manufacture's incredible expertise in gem-setting. The gem-set white gold case, linked to a diamond-set cord, displays two distinct dials. The front is entirely set with diamonds, while the back dial is marked by the deep blue colour of lapis lazuli. This magnificent timepiece combines all the expertise of specialist craftsmanship with the inventiveness of the Duetto concept. 1936 Reverso Cordonette modelinin yeni bir uyarlaması olan bu özel elmas saat, Jaeger-LeCoultre’nin mücevher yerleştirmedeki harika becerisini sergiliyor. Mücevherle bezeli beyaz altın kasa, elmasla kaplı bir kordona bağlı ve iki ayrı kadran taşıyor. Kadranın bir tarafı tamamen elmaslarla kaplıyken diğer tarafı lapis lazuli taşının koyu mavisiyle kendisini gösteriyor. Bu muhteşem saat, Duetto konseptinin yenilikçiliğiyle usta zanaatkarlığın bütün uzmanlığını bir araya getiriyor.
HARRY WINSTON
The Premier Collectio Premier Glacier Harry Winston’s commitment to quality and fine craftsmanship, in keeping with the finest traditions of Haute Horlogerie, remains the unmistakable signature of a rare degree of legitimacy in the field of jewelry making and watchmaking creativity and ingenuity. Harry Winston’un “Haute Horlogerie”nin en iyi geleneklerini koruma konusunda kalite ve iyi işçiliğe olan bağlılığı, mücevher yapımı ve saatçilik alanındaki kreatif yaklaşımıyla birleşerek benzersiz bir konumda olmasını sağlıyor.
194 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
TIMEPIECES
SAAT ♦
GIRARD-PERREGAUX Cat’s Eye Bi-Retro
On this very latest Cat’s Eye model, the moon waxes and wanes at the top of a black mother-of-pearl dial. Moving from one arabesque to another, a retrograde hand marks the passing seconds and days of the week. And in the middle there is a date window. Bu yeni Cat’s Eye modelinde ay, siyah sedef kadranın üzerinde batıyor ve tekrar yükseliyor. Bir arabeskten diğerine geçen retrograd kol, geçen saniyeleri ve haftanın günlerini gösteriyor. Kadranın tam ortasında tarih penceresi yer alıyor.
VACHERON CONSTANTIN
Métiers d’Art Hommage à l'art de la Danse On the occasion of the tricentenary of the École Française de Danse, Vacheron Constantin unveils the three first one-of-a-kind creations: ''Dance Class'', ''The Rehearsal'', ''Two Dancers on Stage''. These creations from the workshops of the Manufacture revisit the ancestral art of Grand Feu grisaille enamelling to highlight the art of classical ballet through several masterpieces by Edgar Degas. École Française de Danse’nin 300. yıldönümü nedeniyle Vacheron Constantin; ''Dans Dersi'', ''Prova'' ve ''Sahnede İki Dansçı'' adıyla üç adet benzersiz kreasyon sundu. Edgar Degas’ın birçok başyapıtında yer alan klasik bale sanatını vurgulayan bu kreasyonlarda Vacheron Constantin, Grand Feu grizay mineleme sanatını tekrar kullandı.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 195
♦
TIMEPIECES
SAAT ♦
ROLEX
Oyster Perpetual GMT-Master II When Pan American World Airways made its first non-stop intercontinental flight between New York and Moscow in 1959, the watch used by the crew for navigation was a Rolex Oyster Perpetual GMTMaster chronometer. The GMT-Master, which provided a perfectly legible reading of the time in two different time zones simultaneously, would become the official watch of Pan Am, one of the most emblematic airlines of the Golden Age of civil aviation. And it would be recognized by pilots as an essential tool in the cockpit.
A technological and aesthetic feat, the new Cerachrom bezel insert is obtained by a unique process developed and patented by Rolex which allows this ceramic component with two distinct colors to be produced as a single piece. It echoes the traditional two-color bezel of the original GMTMaster and GMT-Master II models. The Cerachrom insert, introduced in 2005, has the advantage of being virtually scratchproof, highly corrosion resistant, and its color is unaffected by ultraviolet rays. Its diamondpolished surface presents an exceptional luster. 196 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
1959 yılında, Pan American World Havayolları; ilk kesintisiz kıtalararası uçusunu New York ve Moskova arasında yaptığında seyir için mürettebat tarafından kullanılan saat, bir Rolex Oyster Perpetual GMT-Master kronometreydi. Aynı anda iki farklı zaman dilimini çok net bir şekilde gösteren GMT-Master, sivil havacılığın altın çağındaki en sembolik havayollarından biri olan Pan Am’ın resmi saati haline geldi ve pilotlar tarafından kokpitin bir demirbaşı olarak görülmeye başlandı. Teknolojik ve estetik bir özellik olan Cerachrom bezel dolgusu, Rolex tarafından geliştirilen ve patentlenen benzersiz bir işlemle elde ediliyor. Bu özellik, seramik bileşenin iki ayrı renkte ama tek bir parça halinde üretilmesine izin veriyor. Orijinal GMT-Master ve GMT-Master II modellerinin geleneksel iki renkli bezeline de gönderme yapıyor. 2005 yılında tanıtılan Cerachrom dolgu; çizilmezlik, aşınmaya karşı yüksek dayanıklılık gibi avantajların yanında rengi, ultraviyole ışınlardan da etkilenmiyor. Elmas cilalı yüzeyi de ekstra parlaklık sunuyor.
♦
TIMEPIECES
SAAT ♦
OFFICINE PANERAI Istanbul Luminor Marina
Officine Panerai pays tribute to one of the world’s most magical cities, İstanbul, with two new Special Edition watches, sold exclusively at the new Panerai boutique located in the city’s luxury district of Nişantası. Both of the watches are personalized with similar engravings on the back of their dials, showcasing the remarkable Hagia Sophia, an architectural beauty and an important monument of both the Byzantine and Ottoman Empires, which represent legendary periods in Istanbul’s history. Hagia Sophia, a persistent memorial reminiscent of the precious eras in Istanbul’s history, is now perfectly symbolized in the two unique Panerai timpieces.
The first Special Edition timepiece dedicated to Istanbul (PAM00546), of which only 80 units have been made, is a Luminor Marina – 44 mm with a case in polished steel and the bridge protecting the crown in brushed steel. The watch has a classic Panerai black dial, with its elegantly simple alternation of hour makers and figures coated with a special ecru SuperLumiNova®; the decoration consists simply of the words “Luminor Marina” and “Panerai” with a picture of a slow-speed torpedo, the vessel on which the frogmen of the Royal Italian Navy carried out their historic missions in the 1940s wearing the first Panerai watches on their wrists. The hour and minute hands, like the small second hand at 9 o’clock, are coated with the same luminous substance, thus combining maximum visibility with a vintage look. This style is further accentuated by the strap of antiqued leather. The movement is the hand-wound calibre OP II.
Officine Panerai, Nişantaşı’nda bulunan butiğinde satışa sunulmak üzere iki yeni özel üretim saati piyasaya sürerek dünyanın en büyüleyici şehirlerinden biri olan İstanbul’a saygı duruşunda bulunuyor. İki saatin de kasa arkasında hem Bizans hem de Osmanlı İmparatorluğu için önemli bir eser ve muhteşem bir mimari yapı olan Ayasofya kabartması dikkat çekiyor. En değerli mimari yapılardan biri olma özelliğini taşıyan Ayasofya, şimdi de iki eşsiz Panerai saatiyle kusursuz bir şekilde taçlandırılıyor.
İstanbul’a ithaf edilen ve 80 adetten oluşan özel üretim saat (PAM00546), parlatılmış çelik bezeli ve mat çelikten tepe koruma mekanizmasıyla bir Luminor Marina (44 mm). Saatin kadranı, klasik Panerai siyahı; saat ibreleri ile indeksler ise Super-LumiNova kaplı. Saatin üzerinde yalnızca “Luminor Marina” ve “Panerai” sözcükleri ile 1940’lı yıllarda ilk Panerai saatlerini bileklerine takarak tarihî misyonlarını gerçekleştiren İtalyan Kraliyet Donanması dalgıçlarının özel denizaltılarının resmi yer almakta. Saat 9 pozisyonunda bulunan küçük saniye göstergesi gibi akrep ve yelkovan da luminova kaplı. Bu özellik, saatin okunurluluğunu arttırırken aynı zamanda saate vintage bir görünüm kazandırıyor. Vintage görünümü, eskitilmiş deri kullanılan kayışlarla da destekleniyor. Saatin mekanizması ise manuel kurmalı OP II kalibre.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 197
♦
TIMEPIECES
SAAT ♦
ROMAIN JEROME By John M Armleder
RJ-Romain Jerome welcomes contemporary art. For its first partnership of this kind, the watchmaking Maison has chosen to collaborate with an internationally renowned Swiss artist, John M Armleder. This exceptional encounter between contemporary art and Fine Watchmaking has given rise to ten unique timepieces, all of them featuring a recurrent motif in John M Armleder’s work: the skull. RJ-Romain Jerome, çağdaş sanata kollarını açtı. Bu türdeki ilk ortaklığı için saatçilik evi, uluslararası üne sahip İsviçreli sanatçı John M Armleder ile ortak bir çalışma hazırladı. Kaliteli saatçilik ve çağdaş sanat arasındaki bu ayrıcalıklı birliktelik, on adet eşsiz saati ortaya çıkardı. Modellerin her biri, John M Armleder’in çalışmalarındaki kendisini tekrarlayan “kuru kafa” motifini taşıyor.
PARMIGIANI FLEURIER Bugatti Aerolithe
In 2000, the prestigious brand Bugatti was looking for a strong partnership with a watchmaking company that met its exacting criteria. It was a logical move for Bugatti to link its destiny with Parmigiani Fleurier, as the brand met and exceeded all its expectations. Since 2001, the Fleurier-based manufacture has striven to make timepieces for the Bugatti collection which are far more than a watch stamped with a car marque logo; they are cars reborn in watch form. 2000 yılında, prestijli marka Bugatti; kendi kriterlerine uygun bir saatçilik şirketiyle güçlü bir ortaklık kurmayı planlıyordu. Bugatti’nin kaderini markanın beklentilerini karşılamanın ötesinde aşan Parmigiani Fleurier ile birleştirmesi çok mantıklı bir hareket oldu. 2001 yılından beri İsviçre, Fleurier’de bulunan saatçilik evi; Bugatti koleksiyonu için yaptıkları saatlerle göz kamaştırıyor. Her bir model, bir otomobil markasının logosunu üzerinde taşıyan bir saatin ötesinde, otomobillerin saat olarak yeniden şekillenmiş halleri.
198 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
TIMEPIECES
SAAT ♦
CHRONOSWISS
Régulateur 30 Limited Edition For Chronoswiss, the year 2013 marks an important anniversary: it is the 30th anniversary of the brand’s founding. The Chronoswiss Régulateur 30 has an atypical regulator-dial arrangement, with a window at the 12 o’clock position in which the digital “jumping hours” numerals are displayed, as opposed to a more traditional hours subdial. The largest subdial, with the minutes display, has moved slightly upward from its position on previous models, encompassing the jumping hours window and intersecting the seconds subdial at 6 o’clock. Chronoswiss için 2013 yılı, önemli bir yıldönümü anlamına geliyordu: Markanın kuruluşunun 30. yılı. Bu yıldönümü anısına hazırlanan Chronoswiss Régulateur 30 modeli, sıra dışı bir regülatör – kadran yerleşimine sahip. Genellikle kadranın alt kısmında bulunan hareketli dijital sayı penceresi, bu modelde kadranın saat 12 konumunda. Dakikaları gösteren büyük ikinci kadran, önceki modellere kıyasla daha yukarıda bulunuyor ve içine pencereyi alıyor. Daha küçük olan üçüncü kadran ise saat 6 konumunda bulunuyor ve dakika kadranıyla kesişiyor.
FREDERIQUE CONSTANT Worldtimer
Designed and produced with utmost care, the sophisticated dial shows a remarkable refinement. Decoration of the movement is to the highest standards, with Côtes de Genève and Collimaçon patterns, brightly shining due to the rhodium finishing. The new Classics Manufacture is based on the second generation of the Maxime movement, cal. FC-710 and features an added center seconds hand. Apart from stainless steel, the Classics Manufacture is also available with a case finished in rosegold plating. Özenle tasarlanan ve üretilen bu sofistike kadran, kaydadeğer bir inceliği simgeliyor. Mekanizmasının dekorasyonu, Côtes de Genève ve Collimaçon desenleriyle en yüksek standartlarda hazırlanmış ve rodyum rötuş sayesinde göz kamaştırarak parlıyor. Yeni Classics Manufacture modeli, ikinci nesil Maxime mekanizması kalibre FC-710’u temel alıyor ve ilave bir merkezi saniye kolu taşıyor. Kasa, hem paslanmaz çelik hem de pembe altın kaplama olarak mevcut.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 199
♦
NEWS
HABER ♦
CARTIER & ROLEX
First Time in the World by Uğur Saat / Uğur Saat tarafından Dünyada bir ilk!
E
volving on a constant quest for perfection, ROLEX luxury watches carry the symbols of excellence, performance, prestige and innovation, a blend of technology and of course, sophisticated aesthetics. On the other hand, CARTIER looks beyond the fleeting fashions of the day, forging a style out of its extraordinary history, travels and encounters with exceptional personalities. A boutique store has recently opened to together present the luxury products of both these legendary maisons. Uğur Saat brings the two luxury maisons together with the concept of a “store-within-a-store” for the first time in the world. This exclusive boutique store is located in the Next Level department store, which opened on 24th October by the Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan in Ankara. In the concept of a “store-within-a-store,” two different brands operate independently within the same retail space. Examples of this concept can be seen in the American department stores such as Bloomingdale’s and Neiman Marcus. While the top names of the fashion, jewelry and timepiece world don’t easily accept to take part in such a concept, Rolex and Cartier’s decision to join this Turkish venture shows the luxury maisons’ utmost confidence in the store owner, with the foremost goal of offering convenience for the customers in mind. 200 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Seçkinlik, performans, prestij ve yeniliğin sembolü; teknoloji ve sofistike bir güzelliğin karışımı ve bitmeyen bir mükemmellik arayışında ortaya çıkan ROLEX saatleri ile zamanın modasının çok ötesini görebilen, olağanüstü tarihinden tarz üreten, tarzının ve efsanesinin ardındaki hikayeleri taşıyan CARTIER saatlerinin bir arada olduğu yeni bir butik mağaza açıldı. Dünyada ilk defa "store-within-a-store" konseptiyle bir araya gelen iki efsanevi markayı müşterilere sunan Uğur Saat, bu özel mağaza için mekan olarak Ankara'da, 24 Ekim'de, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açılışını yaptığı Next Level alışveriş merkezini seçti. Amerika'da Bloomingdale's ve Neiman Marcus gibi alışveriş merkezlerinde örnekleri bulunan "store-within-a-store" konseptinde, birbirinden bağımsız iki markanın aynı mağaza içinde, ayrı bölümlerde satışa sunulmasıyla gerçekleşiyor. Moda, mücevher ve saat dünyasının zirvesindeki isimlerin kolaylıkla kabul etmediği bu konsept, bir yandan bu büyük markaların mağaza sahibine duyduğu güveni gösterirken diğer yandan da müşteriye kolaylık sunuyor.
♦
NEWS
Regarding the concept, feedback following the grand opening, and future plans for the two maisons, Aslıhan Döğer Bezcier, General Coordinator of Uğur Saat, said, “We have received a lot of positive feedback from our customers, especially in terms of the store’s design. We, Uğur Saat, have exhibited these two maisons before, however, this store was designed solely by Rolex and Cartier. Their presence together is a first not for only Ankara, but for the world. Being a unique concept, it has received approval in full flying colors from our customers. Presenting two different boutiques in one store has charmed them. Although many of our customers prefer shopping abroad, living the peerless Rolex & Cartier experience here in Ankara is very exciting.” She said that this positive feedback will have great effect on their future plans. She continued by saying, “Uğur Saat’s mission is to preserve the high standard of achievement in Ankara and carry it on into the whole country. We intend to showcase our luxurious concept in the new Ankara store, as well as watch as it gains enthusiasm and support for more stores in the future.”
As for how they decided to showcase these two legendary maisons, Cartier and Rolex, together like this, Mrs. Bezcier answered, “Actually, this decision was initiated by our customers. We have been in the sector’s luxury segment for years and our customers’ demands always matter to us. Although daily trends change too quickly, watch and timepiece enthusiasts in Ankara have always been loyal to Rolex and Cartier. Additionally, due to increasing demands, we set the bar high. Firstly, we opened a boutique store in Panora Mall, afterwards we had to raise the bar even higher and offer Ankara what it didn’t already have. Et voila! The Rolex & Cartier shop-in-shop.”
HABER ♦
Mağazanın konsepti, açılıştan sonra aldıkları geri dönüşler ve bu iki isim için ileriye yönelik planları hakkında Uğur Saat Genel Koordinatörü Aslıhan Döğer Bezcier; “Özellikle mağaza tasarımıyla ilgili olumlu müşteri geri dönüşlerimiz oldukça fazla. Uğur Saat olarak bu iki markayı daha önce de bir arada sergiliyorduk ancak tüm tasarımın Rolex ve Cartier tarafından yapıldığı bu mağaza sadece Ankaralı saatseverler için değil dünya için de bir ilk.” diyor ve devam ediyor; “Haliyle eşi benzeri olmayan bu konsept, müşterilerimizden tam not aldı. Özellikle iki farklı butik atmosferinin tek mağazada yaşatılması, müşterilerimizden en çok övgü alan kısım. Birçok müşterimizin alışverişlerinde tercihi yurtdışı olmasına rağmen eşsiz Rolex & Cartier deneyimini Ankara'da bizlerle yaşamak herhalde bu projenin en heyecan veren kısmı. Elbette bu güzel geri dönüşlerin gelecek planlarımız üzerinde büyük etkileri oldu. Uğur Saat olarak gelecek misyonumuz, Ankara’da yakaladığımız yüksek standardı koruyarak tüm saat severlere hizmet etmeye devam etmek ve bu hizmeti Ankara dışına da taşımak. Özellikle yeni mağazamızda sergilen lüks konseptimizi daha fazla mağazayla tüm saatseverlere ulaştırmak niyetindeyiz.” Cartier ve Rolex gibi iki büyük ismi bir arada sunma kararını nasıl aldıkları sorulduğunda; “Aslında bu kararı biz değil müşterilerimiz aldı. Uzun yıllardır lüks segmentte hizmet veren bir firma olarak müşteri tavsiyeleri, bizim için hayati önem taşımakta. Her ne kadar güncel trendler hızlı değişse de Ankaralı saatseverlerin Rolex ve Cartier’e olan bağlılığı hiç değişmedi. Bize de bu durum karşısında her gün artan talebe çıtayı biraz daha yükselterek karşılık vermek düştü. İlk olarak Panora mağazamızdaki butiğimiz açıldı. Müşteri tepkilerimiz o kadar olumluydu ki çıtayı biraz daha yukarı taşımak, Ankara’ya olmayanı sunmak gerekti ve işte karşımızda Rolex & Cartier shop in shop.”
We had to raise the bar even higher and offer Ankara what it didn’t already have. Et voila! The Rolex & Cartier shop-inshop. WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 201
♦
NEWS
HABER ♦
To date, the house of Cartier is the reference for fine jewelry and a pioneer in the art fine timepieces. C IS FOR CARTIER Cartier is a French jewelry house founded in 1847 by Louis-Francois Cartier. The house's fairytale history started when Louis-Francois Cartier took over master-craftsman Adolphe Picard's atelier in Paris and began creating elegant jewelry recognizable for its use of platinum. The French aristocracy was soon enchanted by the fine jewelry. In 1904, LouisFrancois made the first wristwatch for men when his pilot friend Alberto Santos-Dumas asked him to design a watch that could be used during his flights. In 1917, he presented the Panter wristwatch for women, which is now the icon of the Maison. The Tank wristwatch is also another classic of the maison. To date, the house of Cartier is the reference for fine jewelry and a pioneer in the art fine timepieces.
Fransız mücevher evi Cartier, 1847 yılında Louis-Francois Cartier tarafından kuruldu. Peri masallarını anımsatan tarihi, LouisFrancois Cartier'in Paris'te usta zanaatkar Adolphe Picard'ın atölyesini devralmasıyla başladı. Louis-Francois, platin kullanarak zarif ve dikkat çekici mücevherler üretiyordu. Kısa zaman geçmeden Fransız aristokrasisi, bu harika güzellikteki mücevherlerle büyülenmişti. Erkekler için ilk kol saatini pilot arkadaşı Alberto Santos-Dumont’un uçuş esnasında zamanı rahat görme isteği üzerine 1904’de hazırlayan LouisFrancois Cartier, bugün markanın ikonu haline gelen “Panter” modelli kadın kol saatini ise 1917 yılında sundu. Markanın klasik haline gelmiş modelleri arasında “Tank” saatini de unutmamak lazım. Yıllardır Cartier ismi, güzel mücevherlerin ve harika saatlerin referansı haline geldi.
Each Rolex model is an icon, but surely the “Daytona,” “Submariner,” and “Datejust” models may be the most loved. R IS FOR ROLEX The history of Rolex is inextricably linked to the visionary spirit of Hans Wilsdorf, its founder. In 1905, at the age of 24, Hans Wilsdorf founded a company in London specializing in the distribution of timepieces. Immediately after that, he began to dream of a watch worn on the wrist. Wristwatches were not very precise at the time, but Hans Wilsdorf foresaw that they could become not only elegant, but also reliable. Following initial success, Rolex moved to Geneva, a city renowned internationally for watchmaking and presented one timepiece innovation after another. One of them was the first waterproof wristwatch and then the world’s first self-winding mechanism with a Perpetual rotor. While accomplishing all these innovations, Rolex has also been friends to the pioneer sportspeople. Each Rolex model is an icon, but surely the “Daytona,” “Submariner,” and “Datejust” models may be the most loved.
202 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Rolex'in geçmişi, öngörülü bir ruha sahip olan kurucusu Hans Wilsdorf ile ayrılamayacak bir şekilde bağlıdır. 1905 yılında Hans Wilsdorf, 24 yaşında genç bir girişimciyken Londra'da saat dağıtımı üzerinde uzmanlaşmış bir şirket kurar ve bu sırada aklında bileğe takılabilen bir saatin hayali vardır. O zamanlar kol saatleri, zamanı söyleme konusunda pek güvenilir değildir. Ancak Hans Wilsdorf, kol saatlerinin hem zarif hem de zamanı gösterebilme konusunda doğru olabileceğini ön görür. Saatlerinin başarısının ardından şirketini saatçilik sektöründe meşhur olan Cenevre'ye taşır. Rolex adı altında ilkleri gerçekleştirmeye başlar ve ilk su geçirmez saat yapılır. Ardından dünyanın ilk kendi kendine kurulan saat mekanizması gelir. Rolex, kurulduğu günden bu yana saatçilik dünyasında ilkleri gerçekleştirmeye devam ederken bu ilkleri gerçekleştirenlerin de dostu olmaya devam ediyor. Rolex’in her bir saat modeli birer ikon ancak bunların arasında “Daytona”, “Submariner”, “Datejust” en çok sevilen modeller olarak sayılabilir.
♦
TIMEPIECES
SAAT ♦
ANTIQUE TURKISH WATCHES Watches made for the Turkish and Persian markets from the Patek Philippe Museum Patek Philippe Müzesi’nin Türkler ve İranlılar için yapılmış antika saatler koleksiyonu
I
naugurated in Geneva in 2001, the Patek Philippe Museum presents one of the most important and precious timepiece collections ever compiled. With over 2,000 watches, automata, art objects, and miniature portraits on enamel, it offers visitors a fantastic journey through the 500-year heritage of watchmaking artistry in Geneva, Switzerland, and Europe. Additionally, it shows a very complete panorama of Patek Philippe watches since the manufacture was established in 1839. Located in a historic building in the middle of Geneva's Plainpalais district, the museum is deemed the “true temple of watchmaking,” dedicated to the industry's specialists but also to interested connoisseurs and visitors from all over the world.
204 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
2001 yılında açılan Patek Philippe Müzesi, bir araya getirilmiş en önemli ve değerli saat koleksiyonlarından birini sergiliyor. İki binden fazla saat, özdevinirler, sanat objeleri ve mine tekniğinde yapılmış minyatür portrelerden oluşan koleksiyon; ziyaretçilerini İsviçre, Cenevre ve Avrupa’daki saatçilik zanaatının 500 yıllık mirasında harika bir yolculuğa çıkarıyor. Ayrıca 1839’da kurulan Patek Philippe’nin ürettiği saatlerin neredeyse eksiksiz bir panoramasını da sunuyor. Cenevre’nin Plainpalais semtinin ortasında bulunan tarihi müze binası, endüstrinin uzmanlarına adanmış ama aynı zamanda meraklı koleksiyoncuları ve dünyanın dört bir yanından ziyaretçileri de ağırlarken sanki bir saatçilik müzesi olmak için inşa edilmiş gibi duruyor.
♦
TIMEPIECES
SAAT ♦
Lavishly decorated, these timepieces feature very special numerals and usually floral decorations. This time we are only interested in the second floor that displays the Genevan watches produced for the Turkish market from the last quarter of the 18th to the mid-19th century. Lavishly decorated, these timepieces feature very special numerals and usually floral decorations.
The Trophies & The Watermill, Geneva, circa 1810 Ganimetler ve Sudeğirmeni, Cenevre, 1810 civarı
Ancak bu sefer biz, sadece ikinci katta bulunan bölüme odaklanıyoruz. Burada, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl ortası arasında Türk pazarı için üretilen Cenevreli saatler sergileniyor. Şık tasarımlarıyla bu saatler, çok özel sayılar ve genellikle çiçek süslemeleri taşıyor. WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 205
♦
TIMEPIECES
SAAT ♦
The Ottoman Empire, Geneva, circa 1825 Osmanlı İmparatorluğu, Cenevre, 1825 civarı
ISAAC ROUSSEAU is father of the philosopher, Jean-Jacques Rousseau, was amongst the Geneva watchmakers settled in Turkey.
Military Trophies, Flowers and Musical Instruments on a Lavender Background, Geneva, circa 1830 Lavanta Çiçekleri Üzerinde Askeri Ganimetler, Çiçekler ve Müzik Aletleri, Cenevre, 1830 civarı 206 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
TIMEPIECES
SAAT ♦
ISTANBUL WELCOMES A COLONY OF GENEVA WATCHMAKERS 1600 TO 1850.
1600 – 1850 YILLARI ARASINDA İSTANBUL, CENEVRELİ SAATÇİLER KOLONİSİYLE TANIŞTI.
Very little is known about how the Swiss timepiece originally came to Turkey. It seems that the first examples entered the Ottoman palaces as objects of curiosity, brought in, like so many others, by merchants, missionaries or diplomats. Reliable knowledge of serious trade between Swiss watchmakers and Turkey dates especially from the end of the sixteenth century. Through the intermediary of the French and thanks to the privileges that the latter had enjoyed since the reign of François I, the first colony of Geneva watchmakers set up in İstanbul, in the Galata district, which was reserved for people from the West. By 1628, the colony had grown so large that a pastor named Antoine Léger was sent out. Later on, the colonists built their own temple and school in the city. Isaac Rousseau, father of the philosopher, Jean-Jacques Rousseau, was amongst the Geneva watchmakers settled in Turkey. He specialized in the art of watch repair and was actually appointed timer of the pendulum clocks in the Topkapi Palace. This was an important role, as the clocks were required to give the exact times for prayers. These Geneva artists and merchants naturally stayed in touch with their compatriots back at home, and the Constantinople colony thus enabled the “Fabrique” to distribute and sell a considerable number of products.
İsviçre saatlerin Türkiye'ye ilk nasıl gittiği hakkında çok az bilgi var. Görünüşe göre ilk olarak tıpkı diğer objeler gibi; tüccarlar, misyonerler ve diplomatlar tarafından Osmanlı Sarayı’na sokuluyor ve burada merakları cezb ediyor. Güvenilir kaynaklara göre İsviçreli saatçiler ve Türkiye arasındaki ticaret özellikle on altıncı yüzyılın sonlarında başlamıştır. Fransızların araya girmesi ve 1. François döneminden beri faydalanılan ayrıcalıkların da sayesinde Cenevreli saatçilerin ilk kolonisi, İstanbul’un Batı’dan gelen insanlara ayrılmış olan Galata semtine yerleşti. 1628 yılında koloni o kadar büyümüştü ki Antoine Léger adında protestan bir papaz gönderildi. Daha sonra Cenevreliler, Galata’da kendi mabetlerini ve okullarını da inşa ettiler. Felsefeci Jean-Jacques Rousseau’nun babası Isaac Rousseau da Türkiye’ye yerleşen Cenevreli saatçilerden biriydi. Isaac Rousseau, daha çok saat tamiri üzerine uzmanlaşmıştı ve Topkapı Sarayı’ndaki sarkaçlı saatlerin zamanlanması için görevlendirilmişti. Bu çok önemli bir görevdi çünkü saatlerin namaz vaktini doğru göstermeleri gerekiyordu. Bu Cenevreli sanatçılar ve tüccarlar, yurtlarındaki hemşerileriyle iletişim halinde olmaya devam ettiler ve doğal olarak İstanbul kolonisi, sayısız ürünün satıldığı ve dağıtıldığı bir nokta oldu.
The Bosporus Strait and the Blue Mosque of Sultan Ahmed (1616) & The Vase of Flowers, Geneva, circa 1820 Boğaziçi ve Sultan Ahmed Camii (1616) & Çiçek Vazosu, Cenevre, 1820 civarı WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 207
♦
INTERVIEW
SÖYLEŞİ ♦
AYŞEGÜL EKİNCİ
K
Everyone will be in the news for 15 minutes Bir gün herkes 15 dakikalığına haber olacak FEYZA ARTUKARSLAN
anal D UK Representative and Journalist Aysegul Ekinci is one of the most important names in Turkish media representation abroad. She is known for her special news coverage and interviews conducted with the world's best-known faces, from Benazir Bhutto to Tony Blair, Angelina Jolie, Rihanna, Bernie Ecclestone and Daniel Craig, just to name a few. We’ve witnessed her handing the microphone to the Duchess of York, Sarah Ferguson, or talking about fashion with Naomi Campbell. Russell Crowe, Denzel Washington, Jennifer Aniston, Hugh Grant, Hugh Jackman, Julian Assange, Professor Stephen Hawking, Leonardo Di Caprio, George Clooney, Mark Wahlberg, Gerard Butler are among the hundreds of celebrities that have been previously interviewed by Aysegul Ekinci. Aysegul Ekinci has reported from the world’s most crucial regions, including Cuba’s Guantánamo Naval Base, Afghanistan, Pakistan. Her coverage has earned her ranking as an award winning journalist; she is also a member of the British Journalists Association and Journalists Association of Turkey.
This interesting young woman recently sat down and discussed important topics with Rixos Magazine. Overlooking the unique view of Rixos Pera, she told us about the career she sees as an endless adventure. 210 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Kanal D İngiltere Temsilcisi, Gazeteci Ayşegül Ekinci; Benazir Butto’dan Tony Blair’e, Angelina Jolie’den Rihanna’ya, Bernie Eccleston’dan Daniel Craig’e dünyanın tanınmış yüzleriyle yaptığı röportajlarla ve özel haber dosyalarıyla Türkiye’yi yurt dışında temsil eden önemli isimlerden biri. Onu York Düşesi Sarah Ferguson’a mikrofon uzatırken de görüyoruz, Naomi Campbell’le moda konusunda konuşurken de. Russell Crowe, Denzel Washington, Jennifer Aniston, Hugh Grant, Hugh Jackman, Julian Assange, Profesör Stephen Hawking, Leonardo Di Caprio, George Clooney, Mark Wahlberg, Gerard Butler; Ayşegül Ekinci’nin yüz yüze röportaj yaptığı yüzlerce isimden sadece birkaçı. Küba’daki Guantanamo Askeri Üssü, Afganistan, Pakistan gibi haberin olduğu sıcak bölgelerde de gazetecilik yapan Ayşegül Ekinci, ödüllü bir gazeteci. İngiliz Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi.
Bu ilginç genç kadın, Rixos Magazine'ye konuk oldu. Rixos Pera’nın eşsiz manzarasında kariyer serüvenini anlattı…
♦
INTERVIEW
SÖYLEŞİ ♦
My contemplation of and desire to “do something different” was born and my lifelong journey began once I combined my courageous, innovative and free nature with the support I received from my fantastic family.
We know you, Aysegul Ekinci, through numerous interviews with the world’s biggest names, from Stephen Hawking to Rihanna. How and where did this journey begin? Can you tell us about yourself and your career?
Ever since I was a child, I've liked to challenge myself. My only sibling, my brother, used to build telescopes and watch the stars. He used to make new machines and aircraft models from gadgets, read constantly, and would often retell stories to me from what he’d read and seen. At that early age, he had convinced me to be an Industrial Engineer. But I was also drawn toward Fine Arts. I was enamored with writing poems and drama texts, dancing and painting. Of course, I think one’s family plays an important role in shaping individual character. My mother has always been an influential role model for me. She has always supported me in each and every step of my life. Especially as I’ve grown up, I have felt this support in difficult situations—in war zones and in areas that are hard to tolerate. My contemplation of and desire to “do something different” was born and my lifelong journey began once I combined my courageous, innovative and free nature with the support I received from my fantastic family.
Ayşegül Ekinci'yi Stephen Hawking'den Rihanna'ya birçok isimle yaptığı sayısız röportaj ile tanıyoruz. Bu serüven nerede ve nasıl başladı, bize kariyerinizden ve kendinizden bahseder misiniz?
Çocukluğumdan beri zor olan şeyleri yapmayı severdim. 2 çocuklu bir aileden geliyorum. Çocukluğumda ağabeyim, teleskop yapar yıldızlara bakardı. Teknik aletlerden yeni makineler, uçak maketleri yapar; çok okur, araştırır; bana da bunları anlatırdı. Bana o yaşlarda, üniversitede Endüstri Mühendisliği’ni tercih etme fikrini aşıladı. Ancak, Güzel Sanatlar’a da düşkündüm. Şiir, tiyatro metinleri yazıyor; resim ve bale yapıyordum. Çocuk yaşlardan itibaren birey olmak yolunda ailenin oldukça etkili olduğunu düşünenlerdenim. Annem, benim için her zaman çok kuvvetli bir figür oldu. Yaptığım her işte beni destekledi. Bunları daha sonraki dönemlerde özellikle savaş bölgelerinde, alan muhabirliğinde kısacası üstesinden gelmenin zor olduğu her haberin peşindeyken çok daha iyi anladım. Cesaretli, gözükara, yenilikçi, hayli özgür yapım; ailemden aldığım destekle birleşince ‘farklı bir şeyler yapmalıyım’ yolculuğuna çıktım böylece.
After studying Industrial Engineering in Turkey, I went to England for my MBA. At first, I joined a doctoral program at the Warwick University for a year. I soon realized, however, that I didn’t want to be an academician. I presented my dissertation at important places like Koç Holding AR-GE and Makine Takım, but it was here that I truly realized what I was really interested in—the people, not the machines or production! I soon found myself as a graduate attending UK Prime Minister Tony Blair's manifesto. Here, I really wanted to photograph Blair with my own camera. In my third attempt, I still could not get a decent photograph but I had successfully attracted the Prime Minister’s attention. He later called me and we talked. While nobody dared to talk to him, I have spoken about Turkey, Middle East, Worker's Party… The photographs of our little talk made the cover pages of British newspapers the next day. The same photograph was used in Hurriyet newspaper in Turkey, and I was immediately offered a position at the Hurriyet office in London. My transition from engineering to TV happened just like that— unplanned and unscheduled!
Nerde kaldık? Evet, Türkiye’de Endüstri Mühendisliği okuduktan sonra MBA yapmak için İngiltere’ye gittim. Önce Warwick Üniversitesi’nde 1 yıl doktora programına katıldım. Daha sonra akademisyen olmak istemediğimi farkettim. Türkiye’de bitirme tezimi Koç Holding AR-GE, Makine Takım gibi önemli kurumlarda yapmıştım. Ancak makinalar ve üretim değil, benim ilgimi insanlar çekiyordu!..Bunu farkettiğimde Londra’da MBA bitirmiş ve tesadüfen devrin İngiltere Başbakanı Tony Blair’in manifesto törenine katılmıştım. Elimdeki fotoğraf makinası ile Blair’i fotoğraflamak istedim. Üç denemede hala fotoğraf çekemedim ama Başbakan’ın dikkatini çekmiştim. Daha sonra beni yanına çağırdı, konuştuk. Kimse Blair’in yanına yaklaşmaya cesaret edemezken ben; Türkiye’den, Orta Doğu’dan, İşci Partisi’nden bahsettim. Ayaküstü yaptığımız söyleyişe ait fotoğraflar, Tony Blair’ le birlikte fotoğrafımız, ertesi gün tüm İngiliz gazetelerinin manşetiydi. Aynı kare, Hürriyet gazetesinde kullanıldı ve bana Hürriyet gazetesinin Londra bürosunda çalışmak için teklif geldi. Hiç hesapta yokken Endüstri Mühendisliği’nden gazeteciliğe sonra da televizyonculuğa geçişim böyle oldu. Plansız, programsız!..
As a human-oriented profession you've chosen journalism, why media instead of a different branch?
İnsan odaklı bir meslek olarak gazeteciliği tercih ettiniz, peki neden baska bir alan değil de medya?
As I said, my accession into a career in journalism was completely unplanned. I constantly seek new people and life stories. I enjoy researching, combining the details, discovering, reading, and hard work... I love exploring new cultures. Journalism and media allows me to pursue all of these passions at once.
Söylediğim gibi tamamen plansız bir yön değiştirme oldu benimki. İnsanlar, hayat hikayeleri, araştırarak sonuca varmak, detayları birleştirmek, keşif ve zor işler… Yeni kültürler keşfetmek, okumak, araştırmak, dünyayla içiçe yaşamak; bunlar benim hayat felsefemin katmanları. WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 211
♦
INTERVIEW
SÖYLEŞİ ♦
I find it exciting to share the most accurate, firsthand information. I believe this is why my personality is captured in journalist identity. Journalism, especially news reporting, is a high-demand job. Foreign news is hardly known in Turkey. We are more focused on the news from Ankara. However, journalism is a totally different thing for the rest of the world. With the impact of social media, journalism has changed worldwide. Now, each and every citizen can contribute to the news. As Andy Warhol said, "Everyone will be famous for 15 minutes," and in today's world, I can safely say that "Everyone will be in the news for 15 minutes." People are interested in life stories—other peoples’ lives, especially those lived outside one’s own boundaries. Once there was Brazilian soup operas to entertain, but now there is news and world reality. As of now, social media is bombarding us with unlimited information. This, unfortunately, causes a pollution of information. All these elements involved in journalism have attracted me. I find it exciting to share the most accurate, first-hand information. I believe this is why my personality is captured in journalist identity. You have interviewed hundreds of people, including Hollywood stars and political leaders. How do you choose the people you interview and what kind of a process do you follow to reach them?
First, I follow the agenda of the world very closely. Due to the nature of my job, I read and research a lot. My journalism work is investigative, thus I enjoy conducting one-on-one, exclusive interviews with the world's most famous people. In fact, my interviews often require as much work and investigation as the special files I prepare. In my work, I represent Turkey as a Turkish journalist and this responsibility brings along a lot of stress. The organizing process of the interviews depend on the nature of the file. Sometimes there are months of painful waiting, while other times a quick and unexpected response comes right away. Inevitable steps of the interview process, however, include effort, discipline and very good investigation. Constantly checking and accurately completing each step is important to me. 212 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Gazetecilik, özellikle benim yaptığım habercilik, oldukça emek isteyen bir iş. Dış habercilik Türkiye’de pek bilinmiyor. Biz daha çok Ankara haberlerine odaklı yaşıyoruz. Oysa dünyada habercilik, çok başka noktalarda. Sosyal Medya’nın da etkisiyle dünya haberciliği değişti. Artık, sıradan vatandaş da habere katkıda bulunuyor. Andy Warhol’un dediği gibi: ‘Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak’; bence bu günümüzde: ‘Herkes bir gün 15 dakikalığına haber olacak’. İnsanlar; hayat hikayelerine, başkalarının yaşamına, ülke sınırları dışında başka insanların yaşam biçimlerine meraklı. Bir zamanlar Brezilya dizileri vardı. Şimdi Sosyal Medya, bize sınırsız bir bilgi bombardımanı yapıyor. Tabii bu, haber ve enformasyon kirliliğine de sebep oluyor. İşte tüm bunlar bana hep cazip geldi. Bilgiyi daha doğrusu ilk elden en doğru ve tarafsız bilgiyi insanlarla paylaşmak bana heyecan veriyor. Bu nedenle haberci kimliğim, benimle çok örtüşüyor. Hollywood yıldızları ve dünya çapında devlet büyükleri ile yüzlerce röportajınız var. Röportaj yapacağınız isimleri neye göre belirliyorsunuz ve nasıl bir süreç izliyorsunuz?
Öncelikle dünya gündemini çok iyi takip ediyorum. İşimin doğası gereği çok araştırıyorum ve okuyorum. Yaptığım habercilik, hem özel dosyalara yönelik araştırmacı gazetecilik hem de dünyada hepimizin tanıdığı, merak ettiği yüzlerle bire bir özel röportajlar. Aslına bakarsanız özel dosyalar, her ne kadar araştırma ve inceleme gerektiriyorsa dünya ünlüleriyle yaptığım röportajlar da aynı hassasiyeti gerektiriyor. Haberlerimde bir Türk gazeteci olarak Türkiye’yi temsil ettiğim için bu sorumluluk, beraberinde ciddi bir stres de getiriyor haliyle.
Röportajı organize etme süreci ise her haberin doğasına göre değişiyor. Bazen aylarca süren sancılı bir bekleyiş bazen de hiç ummadığım bir anda, hemen gelen bir yanıt olabiliyor. Ama emek, disiplin ve çok iyi araştırıp, her adımı sürekli kontrol etmek benim için önemli.
♦
INTERVIEW
You have visited hot regions and brought special news from many corners of the globe. You often unite with people that are difficult to reach, acting in a way as their mirror. Considering the work that you have done so far, which has been most influential for you?
This is a good question, but it's so difficult to answer. It is extremely hard to choose a highlight from so many different news reports, interviews, and events that are uniquely monumental in their own time. Each and every piece of my work has a lot of meaning, not only for myself, but for the audience to which I importantly convey the right information. To cite just one example: the Muslim world's first woman Prime Minister, Benazir Bhutto, had decided to return to Pakistan after eight years of exile. It was 2007. After her decision, she had received many threats from many organizations, the Taliban being the most important, who were not satisfied with her return. Benazir Bhutto and leading figures from Pakistan People's Party chose 10 journalists from the world media to travel as a part of this historic delegation. I was lucky enough to be chosen. Unafraid and determined, the other chosen journalists and I arrived in Karachi with the same plane as PM Bhutto, despite all the threats we had received. At that time, there were claims that our plane would be attacked in the air. I was there with the delegation working as a Turkish journalist. Though I only intended to stay in Pakistan for two weeks, my journey extended for months. That trip meant a lot to me. Benazir Bhutto was assassinated for the sake of bringing democracy to Pakistan. It was before elections. There was a state of emergency. In the end, we all went into town for the funeral. It was eye-opening seeing her children enduring such grief! Witnessing the pain of Pakistani people. Being at the home of her birth. Those were unforgettable memories for me.
In that moment, we both broke into laughter. They had organized this hoax as a team behind my back! I was surprised and had a lot of fun. Can you share an unforgettable moment from your interviews?
There are so many interesting memories to choose from, but I’ll share one fun memory. It was an interview with one of Hollywood's favorite names: John Goodman. We met in London for the premier of the movie Argo. I went into the studio for an interview. Dual cameras were working as I looked around and saw John Goodman who was waiting sitting in my seat! As any reporter would, I just went along with it and sat down in his seat. Cameras began shooting immediately and John Goodman began to ask me questions. After a couple of questions, I realized that there was something wrong here, but what could I do? Imagine yourself in front of one of the world's most important actors and the cameras rolling. What was I supposed to say, “Why are you asking me those questions for God's sake?” For a while I kept on answering and playing the game, but when we were running out of time, I could not help but say: "Mr. Goodman, who is the journalist and who is the actor?" In that moment, we both broke into laughter. They had organized this hoax as a team behind my back! I was surprised and had a lot of fun.
SÖYLEŞİ ♦
Sıcak bölgelerde bulunup özel haberlere imza attınız. Ulaşılması zor insanlarla bir araya gelip onlara ayna tuttunuz. Peki bugüne kadar yaptığınız işlerden üzerinizde en çok etki bırakan hangisi oldu?
Güzel bir soru sordunuz. Ama yanıtı o kadar zor ki. Yaptığım onca, kendi içinde ya da kendi zaman diliminde önemli olan; olay, haber, uluslararası yüz röportajları arasında seçim yapmak bir hayli zor. Her haberimin benim için, takipçilerime ulaştırdığım doğru bilgi için anlamı var. Mesela Müslüman dünyasının ilk kadın Başbakanı Benazir Butto, 8 yıllık sürgünün ardından Pakistan’a dönmeye karar vermişti. Yıl 2007. Bu açıklamasından sonra Taliban başta olmak üzere pek çok örgütten ve bu dönüşten memnun olmayan politikacıdan açık ya da kapalı tehdit geldi. Benazir Butto ve Pakistan Halk Partisi önde gelenleri, dünya basınından sadece 10 gazeteciyi beraberindeki heyete seçtiler. Ve hep birlikte, tüm tehditlere rağmen Karaçi’ye aynı uçakla döndük. Bu arada uçağımızın havada saldırıya uğrayacağı da iddialar arasındaydı. Bir Türk gazeteci olarak oradaydım. 2 hafta diye gittim, aylarca Pakistan’da kaldım. Bu benim için çok anlamlı bir dönemdi. Pakistan’a demokrasi getirme yolunda Benazir Butto, suikaste kurban gitti. Seçim öncesiydi. Olağanüstü hal ilan edildi. Ardından cenaze için onun doğduğu kasabaya gittik. Çocuklarını o acılı anda görmek, Pakistan halkının yasına tanıklık etmek, doğduğu evde bulunmak; benim için unutulmaz anlardı. Röportajlarınızdan unutamadığınız bir anıyı Rixos Magazine okurlarıyla paylaşır mısınız?
O kadar çok ilginç anım var ki. Eğlenceli bir anımı paylaşayım. Hollywood’un sevilen isimlerinden biri John Goodman. Argo filmi için Londra’da bir araya geldik. Röportaj için stüdyoya girdim. Çift kamera çalışıyoruz, bir baktım benim koltuğumda John Goodman oturuyor. Hiç bozuntuya vermedim. Onun oturması gereken koltuğa da ben oturdum. Kameralar anında çekime başladı ve John Goodman bana soru sormaya başladı. 1-2 soru arkasından bu işte bir gariplik var dedim kendime. Ama düşünsenize dünyanın en önemli aktörlerinden biri, kameralar çekimde. Allah aşkına bana niye bunları soruyorsun mu diyeceğim? Ben bozuntuya vermeden cevapları verdim ama röportaj süresi daralınca dayanamadım: ‘Mr. Goodman hangimiz gazeteci hangimiz aktör?’ diye soruverdim. İşte o an ikimizin de kahkahadan koptuğu bir andı. Çünkü bana espri yapmak için tüm ekiple böyle bir mizansen organize etmişler. Hem şaşırmış hem de çok eğlenmiştim. Son olarak Rixos Magazine okurlarına söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Bu keyifli röportaj için teşekkür ederken tüm Rixos Otelleri’nin personeline, değerli ziyaretçilerinize, bu güzel dergiyi okuyan herkese harika bir 2014 diliyorum. Herkesin gönlünden geçenin gerçek olduğu bir yıl diliyorum.
Do you have any message for our readers?
Thank you for this delightful interview. I wish a great 2014 for the Rixos Hotel teams, your valuable visitors and readers. I wish a year where everyone’s wishes come true.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 213
♦
RESTAURANT
RESTORAN ♦
ROMITA COMEDOR Pleasant dining hot spot in the heart of Mexico City! Meksiko City'nin kalbinde sıcak ve keyifli bir durak!
R
omita Comedor is a pleasant dining hot spot in the heart of Mexico City. The restaurant offers traditional Mexican dishes in a wonderful setting equipped with vintage furnishings and is set in a splendid location.
'Romita Comedor,' located in La Roma neighborhood, showcases a modern scene with a vintage twist. The spacious building dates back to early 1900s and the exterior is a perfect reflection of the contrasting theme: while the bottom half is from colonial times, the glass-fronted top portion is a modern touch to the historical frame. The interior is inspired by an old train station with iconic old windows and a large glass ceiling. Various elements of wood and tile are used for decoration.
Romita Comedor, Meksiko'nun kalbinde yer alan son derece sıcak ve keyifli bir yemek mekanı. Restoran, geleneksel Meksika yemeklerini şehrin harika bir noktasında, eski tarzda döşenmiş bir ortamda sunuyor.
La Roma mahallesinde bulunan Romita Comedor, vintage detaylarla bezenmiş modern bir atmosfere sahip. Restoranın bulunduğu geniş bina, 1900'lu yılların başlarında yapılmış ve dış görünümü, konsepti son derece net bir biçimde yansıtıyor. Binanın alt kısmı sömürge döneminden kalma, üst kısımda ise tarihi binaya modern bir yorum katan camekan yer alıyor. İç dekorasyon; devasa pencereler ve geniş cam tavan ile eski bir tren istasyonunu andırıyor. Dekorasyonda ahşap ile beraber seramik yer karoları kullanılmış.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 215
♦
RESTAURANT
The place is full of plants that are coming out of the walls, which gives the restaurant glasshouse-like feeling with the glass ceiling. The ceiling gives the place an open-air feeling in the daytime, and it makes it possible to sit and dance under the moon and stars during the night, setting up a dreamy atmosphere. All the unique details make Romita Comedor an authentic, ample and attractive place to enjoy the meal or have a drink. The culinary spot serves traditionally-inspired Mexican dishes. The chef behind the menu is Juan Carlos Campos; he offers well-known Mexican delicacies and serves them with a modern touch. The end results are cucumber soup with fresh avocado served with Oaxaca cheese; a variety of seafood, meat, poultry marinated in chili peppers and other delicious blends. Pulpo a las brasas (grilled octopus) and Taco del Rio are the highlights of the menu, along with many other delicacies. The tasty food is presented in an aesthetic manner making the experience a charming one.
The ceiling gives the place an openair feeling in the daytime, and it makes it possible to sit and dance under the moon and stars during the night, setting up a dreamy atmosphere.
216 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
RESTORAN ♦
Mekanın duvarlarından çok sayıda bitki sarkıyor ve bu bitkiler, cam tavan ile biraraya gelince ortaya seraya benzer bir görüntü çıkıyor. Cam tavan, misafirlere bir açık hava ambiyansı sunmakla beraber, gecenin ilerleyen saatlerinde de ay ışığı ve yıldızların büyüleyici güzelliğinin tadına vararak vakit geçirme olanağı sağlıyor. Bütün bu eşsiz detaylar, Romita Comedor'u yemek yemek veya bir şeyler içmek için benzersiz, otantik ve çekici bir yer yapıyor.
Romita'nın mutfağı, geleneksel Meksika mutfağından ilham alıyor. Menünün ardındaki şef Juan Carlos Campos, bilindik Meksika lezzetlerine modern bir yorum katıyor. Ortaya çıkanlar ise taze avokadolu, Oaxaca peynirli salatalık çorbası; çok çeşitli deniz ürünleri; pul biber ve çeşitli baharatlarla marine edilmiş kırmızı ve beyaz et çeşitleri… Pulpa a las brasas (ızgara ahtapot) ve Taco del Rio, daha birçok seçenekle beraber menünün öne çıkan tatları. Nefis yemekler, son derece estetik bir şekilde sunuluyor ve böylelikle Romita deneyimi büyüleyici bir hal alıyor.
♦
RESTAURANT
RESTORAN ♦
On the second floor you can also purchase music, books and a selection of clothes.
Romita Comedor takes pride in its extensive cocktail and beverage menu, offering a bunch of fresh and interesting drinks. Some of the best sellers are the Horchata de Aguacate and the Mezcal Margaritas.
Romita's dining room is enlivened with mixes made by Karin Burnett (Aphrodite), Ivan Krassoievitch and other guest DJs. On the second floor you can also purchase music, books and a selection of clothes from famous Mexican designers Alejandra Quesada, Mary Vogel, Mancandy, among many others. Romita Comedor, oldukça geniş ve çeşitli kokteyl seçenekleri içeren bir içecek menüsüne sahip. Bu taze ve ilginç kokteyllerin en gözdeleri ise Horchata de Agucate ve Mezcal Margaritas. Restoran, Karin Burnett (Aphrodite) ve İvan Krassoievitch gibi ünlü DJ'leri misafir ediyor. Binanın ikinci katından CD ve kitap satın alabilir; ünlü Meksikalı tasarımcılardan Alejandra Quesada, Mary Vogel ve Mancandy'nin kıyafetlerinin bulunduğu butikten alışveriş yapabilirsiniz.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 217
♦
RESTAURANT
RESTORAN ♦
Be surrounded with plants under the sky in an enchanting atmosphere, Romita Comedor offers everything you could wish for your culinary experience.
The place became a hot spot for both visitors and locals, and bookings are made weeks ahaed. With the glass ceiling that gives an open-air feeling in the daytime, the extensive menu, various drinks, good music and tasteful decoration, it is not surprising that Romita Comedor is accomodating hundreds of visitors day and night. Be surrounded with plants under the sky during the day while enjoying your delicacy, or dance under the stars and have your custom drink in an enchanting atmosphere, Romita Comedor offers everything you could wish for your culinary experience.
218 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Mekan, iki sene gibi kısa bir sürede hem yerliler hem de ziyaretçiler için son derece popüler bir nokta haline geldi. Gündüz açık havadaymış gibi ferah bir ambiyans sunan cam tavan, kapsamlı menü, geniş içecek seçenekleri, iyi müzik ve güzel dekorasyon gibi detayları göz önünde bulundurursak mekanın her gün yüzlerce misafir ağırlaması şaşırtıcı değil. İster gökyüzünün aydınlığında etrafınızı saran bitkilerin sıcaklığında yemeğinizin tadına varın, ister yıldızlar altında muhteşem bir atmosferde dans ederken içeceğinizi yudumlayın… Romita Comedor, beklentilerinizi karşılamak için umduğunuz her şeyi aynı çatı altında sunuyor.
♦
RESTAURANT
RESTORAN ♦
Tom’sIstanbul Kitchen The restaurant group’s first International flagship opened in Istanbul in Autumn 2013. Restoran grubunun ilk uluslararası şubesi 2013 Sonbahar’ında İstanbul’da açıldı.
T
om Aikens is one of the UK’s most acclaimed and inspirational chefs, owing much to his innovative style and re-interpretation of modern French cuisine. The culinary adventure of Tom Aikens began when he was 8 or 9 years old in his mother’s kitchen while he experimented with his twin brother, who also happens to be a chef today. What started as messing around and playing in the kitchen turned into baking cakes, biscuits, and making toffee caramels –basically all the sweet things that every kid loves! Growing up in Norfolk, England, Aikens also experienced the beauty of picking and cooking berries and vegetables that were grown in their family’s garden or nearby bushes. By the time he got to the age of 12, he was cooking whole meals. That’s when the idea of becoming a chef really started to sink in.
Inspired to further develop his cooking skills, Tom enrolled at the Norwich City College Hotel School. After graduation, he worked at several famous and successful restaurants. But that wasn’t enough. Tom gained further inspiration and invaluable knowledge in Paris, cooking with the infamous chefs Jöel Robuchon and Gerard Boyer at Reims. Tom returned to the UK as Head Chef of Pied à Terre, where, at 26, he became the youngest British chef ever awarded two Michelin stars. Here he stayed for five years. In 2003, his eponymous restaurant in Chelsea opened: Tom Aikens Restaurant. On 12th January 2012, the Chelsea restaurant re-opened following the move towards a more informal style of fine dining and interior refurbishment. True to form, the restaurant upholds the culinary excellence found in like-minded establishments in a refreshingly relaxed setting with friendly and knowledgeable service. In October, the restaurant was delighted to learn that it was awarded 1 Michelin star for the 2013 Great Britain and Ireland guide. A second restaurant, the British brasserie-style Tom’s Kitchen, opened in Chelsea in 2006, followed by Tom’s Terrace, Tom’s Deli and a second Tom’s Kitchen site at Somerset House. The restaurant group’s first International flagship opened in Istanbul in Autumn 2013. 220 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Başarısını yenilikçi tarzına ve Fransız mutfağını yeniden yorumlamasına borçlu olan Tom Aikens, Birleşik Krallık’ın en çok takdir edilen ve ilham veren şeflerinden biri. Ünlü Şef’in aşçılık macerası, kendisi gibi bir şef olan ikiz erkek kardeşi ile birlikte annesinin mutfağında 8-9 yaşlarındayken başlıyor. Mutfakta ortalığı karıştırmak ve oyun oynamakla başlayıp kekler, bisküviler pişirmeye ve şekerlemeler yapmaya dönüşüyor: Yani her çocuğun sevdiği tatlılar! İngiltere’nin Norfolk bölgesinde büyüyen Tom, bahçelerinde veya yakınlardaki çalılarda yetişen meyve ve sebzeleri toplayıp pişirme keyfini de yaşamış. 12 yaşında kariyer olarak bir şef olmayı istediğini fark ettiğinde bütün bir öğünü pişirebiliyordu.
Yemek pişirme becerisini geliştirmeye karar veren Tom, Norwich Şehir Üniversitesi Otelcilik Okulu’na başlar. Mezun olduktan sonra ünlü ve başarılı pek çok restoranda çalışır ama bu yeterli değildir. Bilgi ve yeteneğini daha üst seviyeye çıkarmak için Paris’e gider. Ünlü şef Jöel Robuchon’un mutfağında çalışır, daha sonra Reims’de Gerard Boyer’in mutfağına girer. 26 yaşına geldiğinde İngiltere’ye döner ve Pied à Terre’nin Baş Şefi olur. Burada İngiltere’nin iki Michelin yıldızıyla ödüllendirilen en genç şefi unvanını alır. Pied à Terre’de beş yıl kaldıktan sonra 2003 yılında Chelsea’de kendi adını taşıyan Tom Aikens Restaurant’ı açar. 12 Ocak 2012’de restoran, yeniden dekore edilerek daha az resmi bir tarzda tekrar açıldı. Restoran, sıcak ve bilgili bir servisle ferah ve rahat bir ortamda benzer kurumlarda bulunan mutfak üstünlüğünü korumaya devam ediyor. Restoran; geçtiğimiz Ekim ayında, 2013 Büyük Britanya ve İrlanda rehberinde bir Michelin yıldızıyla ödüllendirildi. İngiliz Brasserie tarzında olan restoran Tom’s Kitchen; ilk olarak 2006 yılında Chelsea’de açıldı ve bunu Tom’s Terrace ve Tom’s Deli gibi ilaveler takip etti. Ardından Somerset House’de bir Tom’s Kitchen daha açıldı. Tom’s Kitchen restoran grubunun ilk uluslararası şubesi ise 2013 Sonbahar’ında İstanbul’a geldi.
The change is more than skin-deep. The experience begins in understated surroundings, with just a linen napkin and a glass. From there it builds up and unfolds, like a story: excitement and surprise as each course arrives.
♦
The restaurant group’s first International flagship opened in Istanbul in Autumn 2013.
222 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
RESTAURANT
RESTORAN ♦
♦
RESTAURANT
RESTORAN ♦
Tom’s Kitchen is a modern ‘British Brasserie,’ serving comfort food from breakfast to dinner in a warm and cozy environment. The menu features modern touches from the classic French cuisine in addition to popular British recipes. The restaurant’s classics are also be served in Toms’s Kitchen Istanbul, including starters such as Chicken Liver and Foie Gras Parfait, Steak Tartare, Spicy Crab Cake, as well as main courses like Beef Burger, Slow-Roast Lamb Shoulder, Macaroni Cheese and Shepherd’s Pie. There are also ‘sharing plates’ such as the Deli Plate and Fish Plate for two. The diverse breakfast menu offers a wide range of palate tastings, from the classic British Breakfast to Croissants, the classic French breakfast staple, from homemade Granola to Potato Rösti, in addition to Smoked Salmon Bagel and Crispy Belgian Waffle.
Tom’s Kitchen Istanbul, where the hand-picked food produce is sourced from the distinguished farms in the cities of Afyon and Balıkesir and throughout the Thrace region of Turkey.
Tom Aikens’ cooking philosophy, idealized all in his kitchens, lives here in Istanbul as well. Chef Aikens thinks that the recipe for good food is simple and involves preparing dishes by using seasonal vegetables and fruits. Tom’s Kitchen supports sustainable agriculture and raising livestock, along with supporting local farms. This philosophy holds true in Tom’s Kitchen Istanbul, where the handpicked food produce is sourced from throughout Turkey. For example, all the meats for burgers and steaks are provided from the cities of Afyon and Balıkesir, as well as the Turkish region of Thrace. And the meats are always rested for 21 days before cooking. The fish is also provided locally as much as possible; however, Tom doesn’t like to use fishes in danger of extinction such as swordfish and tuna. Finally, the eggs of the breakfast menu are also carefully picked from the distinguished farms in the cities of Afyon and Balıkesir and throughout the Thrace region of Turkey.
Modern bir İngiliz Brasserie’si olan Tom’s Kitchen, sıcak ve samimi bir ortamda, kahvaltıdan akşam yemeğine kadar birbirinden güzel yiyecekler sunuyor. Menüde popüler İngiliz tarifleri ve klasik Fransız mutfağının modernleştirilmiş hali de mevcut. Tom’s Kitchen’ın Londra’daki klasikleşmiş lezzetlerinden Tavuk ve Kaz Ciğeri Parfe, Biftek Tartar, Baharatlı Yengeç Kek gibi başlangıçlar ile Dana Burger, Fırında Kuzu Kalça, Peynirli Macaroni ve Shepherd’s Pie gibi ana yemekler İstanbul restoranında da bulunuyor. İki kişilik Şarküteri Tahtası ve Balık Tahtası’ndan oluşan ‘paylaşım tabakları’ da menüdeki diğer bir ayrıntı. Klasik İngiliz kahvaltısından klasik Fransız kahvaltısı Croissant’a, Ev Yapımı Granola’dan Patates Rosti’ye, Füme Somonlu Bagel’dan Çıtır Belgian Waffle’a uzanan Tom’s Kitchen’ın kahvaltı menüsü de oldukça geniş. Tom Aikens’in mutfaklarında idealize ettiği felsefesi burada da yaşıyor. Şef, mevsim sebze ve meyvelerini kullanarak iyi bir yemeğin formülüne ulaşmanın çok kolay olduğunu düşünüyor. Tom’s Kitchen; yerel üreticileri, sürdürülebilir tarım ve hayvancılığı destekliyor. Tıpkı Londra restoranlarında olduğu gibi İstanbul’da da özenle seçilen yerel üreticilerle çalışan Tom; Afyon, Balıkesir ve Trakya’dan temin ettiği, burger ve steak’ler için kullanılan etleri mutlaka 21 gün dinlendiriyor. Menüdeki balıklar da mümkün olduğunca yerel olarak temin edilmeye çalışılıyor. Tom; kılıç ve ton balığı gibi soyu tükenme tehlikesi altında olan balıklara menüde yer vermiyor. Kahvaltı menüsündeki yumurtalarsa Afyon, Balıkesir ve Trakya bölgesindeki seçkin çiftliklerden özenle seçiliyor.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 223
♦
RESTAURANT
RESTORAN ♦
Tom Aikens is one of the UK’s most acclaimed and inspirational chefs, owing much to his innovative style and reinterpretation of modern French cuisine.
Giving the feeling of being at home, Tom’s Kitchen serves breakfast from Monday to Friday between 08.00 and 11.45, and Saturday and Sunday between 10.00 and 11.45. The brasserie serves lunch and dinner, kid’s menu and bar menu every day of the week between 12.00 and 23.00. Tom has written three books; Cooking (2006), Fish (2008), and Easy (2011), and has collaborated with designer David Linley on a beautiful range of kitchenware. Tom also collaborated with Qatar Airways and an all-star team of culinary ambassadors to make the ‘Qatar Airways culinary world menu’ for discerning first and business class passengers. Tom was also one of the torch bearers for the London Olympics in 2012.
224 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Ev dışında evde olma hissini veren Tom’s Kitchen’da Pazartesi’den Cuma’ya 08.00-11.45; Cumartesi ve Pazar günleri ise 10.00-11.45 saatleri arasında kahvaltı menüsü servis ediliyor. Mekan, haftanın her günü 12.00-23.00 saatleri arasında öğlen-akşam yemeği, çocuk ve bar menüsüyle misafirlerini ağırlıyor.
Tom’un halihazırda Cooking (Yemek Pişirme Sanatı) (2006), Fish (Balık) (2008) ve Easy (Kolay) (2011) adlarında üç yemek kitabı bulunuyor. Ayrıca tasarımcı David Linley ile işbirliği yaparak şık bir mutfak gereçleri seti tasarladı. Tom aynı zamanda, Katar Havayolları için başarılı bir aşçı ekibiyle birlikte çalışarak ‘first class’ ve ‘business class’ yolcularına sunulacak ‘Katar Havayolları dünya mutfağı menüsü’ hazırladı. Ayrıca 2012 Londra Olimpiyatları’nda Meşale Taşıyıcıları’ndan biri olmuştu.
♦
BARCELONA A museum dedicated to his work, the Fundació Joan Miró, was established in his native city in 1975.
226 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
EXHIBITION
SERGİ ♦
♦
EXHIBITION
SERGİ ♦
November 20, 2013 January 19, 2014
Joan
MIRÓ in Istanbul...
F
ollowing the successful Salvador Dali exhibition hosted by Mimar Sinan Fine Arts University in collaboration with Kült last year, we are proud to present Joan Miró, one of the most inspirational artists of the 20th century, featuring 60-odd works from the famous Mourlot and Maeght collections to be exhibited at Tophane-i Amire Culture and Arts Centre between November 20, 2013 and January 19, 2014.
Described by André Breton, author of the first Surrealist Manifesto (1924), as “the most Surrealist of us all,” Miró’s childlike and playful paintings will introduce the audience to a fantastical world where bright colours, biomorphic creatures, arabesques, women, birds, the sun and the stars are meticulously sprinkled on a celestial landscape.
2012 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ev sahipliğinde düzenlenen ve büyük ilgi gören Salvador Dali Sergisi’nden sonra yine Kült işbirliğiyle 20. yüzyılın en ilham verici isimlerinden Joan Miró, dünyaca tanınmış Mourlot ve Maeght koleksiyonlarında yer alan 60 eseriyle 20 Kasım 2013 / 19 Ocak 2014 tarihleri arasında Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde olacak. 1924 yılında Sürrealist Manifesto’yu yayınlayan Andre Breton’un “içimizdeki en Sürrealist” diye tanımladığı Joan Miró canlı renklerin, biomorfik yaratıkların, arabesklerin, kadınların, kuşların, güneşin ve yıldızların göksel bir mekana serpiştirildiği çocuksu ve nükteli resimleriyle izleyiciye fantastik bir dünya sunacak.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 227
♦
Joan Miró was born in Barcelona, in the heart of Catalonia, in 1893. Just like Gaudi, Miró helped shape Barcelona’s architectural identity with his public works. During his long career, Joan Miró not only produced paintings, prints and book drawings; but he also worked on sketches, collages, ceramics, sculptures, stage design, mural paintings and weaving. When Andre Breton published Surrealist Manifesto in 1924, Miró was one of the first to commit along with Andre Masson, Max Ernst, Louis Aragon and Paul Elouard. During his Paris years, one of his closest friends was Pablo Picasso who was also exiled from Spain. Ernest Hemingway bought his first major work “The Farm”. Joan Miró stands out among modern masters for the wit, spontaneity and poetic optimism that pervade his work.
1893 yılında Katalonya’nın kalbi Barcelona’da doğan Joan Miró özellikle kamusal alanlarda bulunan eserleriyle aynı Gaudi gibi şehre mimari kimliğini kazandırmış bir isimdir. Joan Miró uzun kariyeri boyunca yalnızca yağlıboya, baskı resim ve kitap resimleri üretmekle yetinmemiş; eskiz, kolaj, seramik, heykel, sahne tasarımı, duvar resmi ve dokuma alanlarında da çalışma yapmıştır.
1924 yılında Andre Breton Sürrealist Manifesto’yu yayınladığında, Andre Masson, Max Ernst, Louis Aragon ve Paul Elouard ile birlikte akıma ilk katılanlar arasındadır. Paris’te geçen yıllarında, en yakın dostlarından birisi İspanya’dan sürgündeki bir başka isim Pablo Picasso’dur. “Kırsalda geçen ömrümün özeti ve peşinden gideceğim şeyin başlangıç noktası" dediği ilk önemli eseri "Çiftlik" ünlü yazar Ernest Hemingway tarafından satın alınır. Büyük çağdaş ustalar arasında, Joan Miró, eserlerine hakim olan hayat dolu şiirsel, ince zeka ürünü ve doğaçlama atmosferle ön plana çıkar.
During his Paris years, one of his closest friends was Pablo Picasso.
228 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
EXHIBITION
SERGİ ♦
♦
EXHIBITION
His early work with Catalan landscapes, which clearly shows the influence of Fauvism and Cubism, took a Surrealist turn with the “dream paintings” he produced in the early 1920s. As a result of the Spanish Civil War, Miró’s Catalan identity and inner conflicts became more pronounced in his work during the 1930s. In these turbulent years of violence and mental anguish, the dream-like environments he created were now being swarmed with brutality, twisted and deformed figures and darker tones.
This mental state, however, didn’t discourage Miró from experimenting with unorthodox combinations of material and juxtaposing unrelated imagery for a calculated ‘initial shock’. The result of his findings is perhaps his greatest contribution to art: a new language of signs and symbols. Miró considered “art to be in decline since the cave paintings,” and always constructed his own universe of signs and symbols with the spontaneity of a primitive artist, and his goal to reach this type of ‘innocence’ is perhaps his most distinguishing trait.
SERGİ ♦
In these turbulent years of violence and mental anguish, the dreamlike environments he created were now being swarmed with brutality, twisted and deformed figures and darker tones.
İlk dönemlerinde Fovizm ve Kübizm etkisinde yaptığı Katalan manzaraları 1920’lerin başlarında sürrealizm etkisiyle “rüya resimlere” doğru yönelir. 1930’larda ise İspanya’daki iç savaşa dönüşen siyaset nedeniyle Miró’nun Katalan kimliği ve yaşadığı çelişkiler bu dönemde ürettiği eserlerde baskın hale gelir. Şiddetin ve ruhsal ızdırabın baskın olduğu bu yıllarda eski düşsel ortamın yerini vahşet, eğilip bükülmüş, biçimi bozulmuş figürler ve siyah renkler alır.
Bu ruh hali yine de Miró’nun sanatındaki en büyük özelliklerinden biri olan materyallerin alışılmadık kombinasyonları üzerinde deneme yapma ve birbiriyle bağlantısı olmayan imajları şaşırtıcı biçimde yan yana getirme arzusuna engel olmaz. Bu keşifler sonucu da Miró’nun sanata yaptığı en büyük katkılardan biri olan yeni bir işaret dili vücut bulur. “Resim mağara adamlarının çizimlerinden beri çöküş içerisindedir” diyen Miró, işaret ve sembollerden oluşan evrenini hep ilkel bir ressamın doğallığıyla oluşturur ve ulaşmaya çalıştığı bu “saflık” onu çağdaşlarından ayıran en belirgin özelliği olur. WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 229
♦
CULTURE & ART
KÜLTÜR & SANAT ♦
The Winner of the Jameel Prize 3 is DICE KAYEK!
Emre Doğru
The Jameel Prize is an international award for contemporary artists and designers inspired by Islamic traditions of art, craft and design. The prize, worth £25,000, is presented to an artist or designer whose work marks an outstanding achievement in this field. The purpose of the Jameel Prize is to raise awareness of the thriving interaction between contemporary practice and Islamic traditions of craft, art and design. By doing so, it contributes to a broader debate about Islamic culture and its place in the world today. Dice Kayek has won this year’s Jameel Prize for Istanbul Contrast, a collection of garments that evoke Istanbul’s architectural and artistic heritage. There were almost 270 nominations for the Jameel Prize 3 from countries as diverse as Algeria, Brazil, Kosovo, Norway and Russia. The judges felt that Dice Kayek’s work demonstrates how vibrant and innovative Islamic traditions continue to be today. Their translation of architectural ideas into fashion shows how Islamic traditions can still transfer from one art form to another, as they did in the past. Founder of Dice Kayek, Ece and Ayşe Ege were presented with the prize by Martin Roth, Director of the V&A and Fady Jameel, President of Abdul Latif Jameel Community Initiatives (ALJCI) at an awards ceremony at the Victoria and Albert Museum in London, on Tuesday 10 December. The work of the shortlisted artists and designers will be shown at the V&A from 11 December 2013 until 21 April 2014.
Jameel Prize 3 11.12.2013 - 21.04.2014 Victoria and Albert Musuem, London
Republic: New Individual, New Life Cumhuriyet: Yeni İnsan, Yeni Hayat 11.12.2013 - 17.05.2014 İstanbul Araştırma Enstitüsü, Beyoğlu, İstanbul
The 10th Istanbul Festival of Japanese Movies 11.01.2014 - 25.01.2014 Akbank Sanat, Beyoğlu, İstanbul Yıldız Moran: Timeless Photographs Yıldız Moran: Zamansız Fotoğraflar 27.11.2013 - 19.01.2014 Pera Müzesi, Beyoğlu, İstanbul 230 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
♦
CULTURE & ART
KÜLTÜR & SANAT ♦
DICE KAYEK, Jameel Ödülü 3’ün kazananı oldu! Jameel Ödülü; İslami sanat, zanaat ve tasarım geleneklerinden ilham alan çağdaş sanatçı ve tasarımcılar için düzenlenen uluslararası bir ödül. 25,000 poundluk ödül, çalışması bu alanda çarpıcı bir başarıya imza atan bir tasarımcı veya sanatçıya sunuluyor. Jameel Ödülü’nün amacı; çağdaş sanat, İslami zanaat, sanat ve tasarım gelenekleri arasındaki artan etkileşimin farkındalığını yükseltmektir. Böylece bugünün dünyasındaki İslami kültür ve konumu hakkında münazarayı genişletmektir. Bu yılın Jameel Ödülünü, İstanbul’un mimari ve sanatsal mirasını anımsatan İstanbul Contrast adındaki giyim koleksiyonuyla Dice Kayek kazandı. Jameel Ödülü 3 için Cezayir, Brezilya, Kosova, Norveç ve Rusya gibi farklı ülkelerden neredeyse 270 aday başvurmuştu. Jüri, Dice Kayek’in çalışmasının İslami geleneklerin günümüze devamını ne kadar canlı ve yenilikçi bir şekilde yansıttığını hissetti. Mimari fikirleri modaya aktarma tarzları, İslami geleneklerin tıpkı geçmişte olduğu gibi günümüzde de bir sanattan diğerine aktarılabildiğini gösteriyor. Dice Kayek’in kurucuları Ece ve Ayşe Ege’ye ödülü; V&A Müzesinin Müdürü Martin Roth ve Abdul Latif Jameel Derneği Başkanı Fady Jameel tarafından 10 Aralık Salı günü, Londra’daki Victoria ve Albert Müzesinde düzenlenen törenle verildi. Finale kalan sanatçı ve tasarımcıların çalışmaları, 11 Aralık 2013 ve 21 Nisan 2014 tarihleri arasında müzede sergilenecek.
Concert: Caroline Henderson 07.01.2014 Akbank Sanat, Beyoğlu, İstanbul
Concert: Julia Hülsmann Quartet 31.01.2014 Akbank Sanat, Beyoğlu, İstanbul
Meriç Algün Ringborg Until 19.01.2014 Contemporary Art Gallery, Vancouver Observatory: Retrospective of Barbara and Zafer Baran Rasathane: Barbara ve Zafer Baran Retrospektifi 28.11.2013 - 27.04.2014 İstanbul Modern, Karaköy, İstanbul WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 231
♦
RIXOS CHEFS
RIXOS ŞEFLERİ ♦
RIXOS THE PALM DUBAI
T
Culinary Director Chef Kasım Şentürk Mutfak Direktörü Şef Kasım Şentürk urkish chef Kasim Senturk, Culinary Director of Rixos Palm Dubai, shares his opinions about the culinary world with us. How did you enter the gastronomy world? Could you tell us about this journey?
I was born in Samsun, a city in northern Turkey and had a very lucky childhood. Great foods were cooked and lavish tables were always set in my home, so I have always had an interest for cooking. I entered the sector in 1984 voluntarily. I came to Antalya in 1992. Before working at the Rixos Bodrum Hotel in 2003, I worked as an executive chef in Club Blue Waters, Sunrise, and İber Otel Sarıgerme hotels. When I started working as the executive chef of Rixos Bodrum I changed the entire kitchen concept. Afterwards, I worked at Rixos Tekirova and then Rixos Premium Belek where we also changed the restaurant concepts. I cooked personally for a number of statesmen, politicians, and celebrities. Because I have been with the Rixos Hotels for such a long time, I also worked during the opening of new Rixos Hotels abroad. In 2011, I started working as the culinary director at Rixos Palm Dubai Hotel that opened in the Palm Islands, one of the most touristic places of the world. After the successful opening of the hotel where Turkish culture and foods are served in 2012, I have been working here. 232 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Rixos Palm Dubai’nin Mutfak Direktörü olan Türk şef Kasım Şentürk, bizimle yemek dünyası üzerine düşüncelerini paylaştı. Yemeklerin dünyasına nasıl girdiniz ve bu sizin için nasıl bir yolculuk oldu?
1970 Samsun doğumluyum. Şanslı bir çocukluk yaşadım. Evimizde harika yemekler pişerdi. Büyük sofralar kurulurdu. Bu yüzden yemeğe ve mutfağa yoğun bir ilgim oldu. Sektöre 1984 yılında gönüllü olarak başladım. 1992’de Antalya’ya geldim. 11 yıldan beri Rixos Grubu’nda çalışmaktayım. Club Blue Waters, Sunrise Otelleri, İber Otel Sarıgerme otelinde Exe.Chef olarak görev yaptım. 2003 yılında, Rixos Bodrum Oteli Executive Şefliği ile birlikte tüm mutfak konseptlerinin çalışmasını gerçekleştirdik. Sonrasında Rixos Tekirova Oteli’nin Executive Chef’liğini yaptım. Yine tüm konsept ve mutfak geliştirmelerinde bulundum. 2009 yılında, Rixos Premium Belek Oteli’nin Executive şefliğine geçtim. Rixos Premium Belek restoranlarının konseptlerini değiştirip yepyeni bir konseptle devam ettirdik. Bizzat sayısız devlet adamına, siyasetçiye ve ünlü kişilere yemek pişirdim. Rixos Otelleri'nde uzun yıllar çalışmanın verdiği bilgi birikimiyle yurtdışı otellerinin operasyonlarında bulundum.
♦
RIXOS CHEFS
Mine is a long journey in which I have been continuously researching and developing. The world of cuisine will accept you if you face it with complete maturity, interest, curiosity and inventiveness. Each taste is the equivalent of a culture somewhere in the world. I always travel, eat, drink, and taste different foods. I have been in restaurants of famous chefs such as Alan Ducasse and Chef Nobu. I tasted the foods of Zuma, Cipriani, Spoon, Jamie’s Italian, and Buddha Bar. I researched the world standards of a cuisinary culture. I organized gastronomy festivals in every hotel that I worked at and we share Turkish cuisine with the guests, which in my opinion is the best one in the world.
It is definitely the food made by my grandmother. Its scent and taste are completely special to me. To you, what is the best cuisine and could you tell us why?
It is definitely the food made by my grandmother. Its scent and taste are completely special to me. Jokes aside, Turkish cuisine –and of course the Ottoman cuisine- are the best. The Ottoman food culture is the biggest cuisine in the world. There are very few cuisines that have this kind of diversity, richness, taste, and different ethnicities all together. What menus and cuisines are waiting for the Rixos Hotels’ guests?
We host guests from all over the world at the Rixos Hotels. Our menus consist of food from both our culture and their cuisines. In our hotels we have various restaurants with Chinese, Italian, French, Russian, and Ottoman cuisines. All the menus are carefully selected and prepared.
RIXOS ŞEFLERİ ♦
2011 yılında, Türkiye’nin en önemli markalarından biri olan Rixos Otelleri’nin dünya turizminde önemli bir merkez Dubai, Palmiye adasında açtığı Rixos the Palm Dubai oteline Mutfak Direktörü olarak geçtim. Başarıyla açtığımız, Türk kültürünü ve yemeklerini sunduğumuz otelimizin sonrasında 2012 yılından beri bu görevimdeyim. Sürekli araştırdığım, geliştirmeye çalıştığım uzun bir yolculuktu benimki. Hayat ve lezzetler dünyası ancak gerçek bir olgunluk, ilgi, merak ve üreticilik ile karşısına çıkarsanız sizi içine kabul eden bir dünyadır. Tabaktan aldığınız her tat; dünyanın bir yerine, bir kültüre, bir hikâyeye karşılık gelir. Durmadan gezdim, yedim, içtim ve gözlemledim. Alan Ducasse, Şef Nobu gibi dünyaca ünlü şeflerin restoranlarına Zuma, Nobu, Cipriani, Spoon ve Jamie’s Italian, Buddha Bar restoranlarına gittim. Dünya mutfaklarını ve standartlarını araştırdım. Çalıştığım tüm otellerde gastronomi festivalleri yaparak paylaşmaya çalıştım. Bu festivallerle, bence dünyanın en güzel mutfağı, Türk Mutfağını misafirlerimizle paylaştık.
En sevdiğiniz mutfağı ve bu mutfağın sizi cezbeden noktalarını bizimle paylaşır mısınız?
Tabii ki babannemin yemekleri. Kokusu ve lezzetleri ile benim için özel yemektir. İşin espirisi bir yana samimiyetle diyebilirim ki Türk Mutfağı ve tabii ki Osmanlı mutfağı. Osmanlı yemek kültürü, dünyanın en büyük mutfağıdır aynı zamanda. Çeşitlilik, zenginlik, lezzetler ve farklı etniklerin birleşmesi dünyada çok az mutfakta bulunmaktadır. Rixos Otelleri'nde konukları nasıl bir menü ve hangi mutfaklar bekliyor?
Rixos Otelleri olarak otellerimizde dünyanın birçok ülkesinden misafir ağırlamaktayız. Kendilerine hem kendi kültürümüz ve mutfağımızdan hem de geldikleri ülkelerden yemekler sunmaktayız. Otellerimizde Çin restoranı, İtalyan restoranları, Fransız restoranları, Rus mutfağı ve Osmanlı restoranları bulunmaktadır. Tüm bu restoranların menüleri büyük bir titizlikle hazırlanmaktadır.
CULTURES & CUISINES Rixos Hotels includes various restaurants with Chinese, Italian, French, Russian, and Ottoman cuisines.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 233
♦
RIXOS NEWS
RIXOS HABERLERİ ♦
RIXOS THE PALM DUBAI “World's Leading Lifestyle Resort” “Dünyanın En İyi Resort Oteli”
R
ixos The Palm Dubai embeds title of “World's Leading Lifestyle Resort”. The first Turkish hotel in the Palm Dubai brings home honored accolade from World Travel Awards, Doha. Rixos The Palm Dubai, an awe-inspiring and luxurious destination -an oasis away from the city’s hustle and bustle boasting supreme views of the Arabian Gulf and the Dubai skyline- has won the title of the World’s Leading Lifestyle Resort at the recently held World Travel Awards that took place in Doha.
The 2013 World Travel Awards Grand Finale ceremony was hosted at the La Cigale Hotel in Doha, Qatar, on 30 November 2013. The industry’s elite, including CEOs of leading travel companies, government ministers and tourism board chiefs, travelled from around the globe to join guests of honor HE Sheikha Al Mayassa bint Hamad al-Thani, chairperson of Qatar Museums Authority, and Sheikh Jassim bin Abdulaziz al-Thani to celebrate the very best in travel and tourism brands. 234 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Rixos The Palm Dubai “Dünyanın En İyi Resort Oteli”. Palmiye Adası’nın ilk Türk oteli, World Travel Awards’dan (WTA) ödül aldı. Şehrin karmaşasından ve gürültüsünden uzakta bulunan Rixos the Palm Dubai; Arap Körfezi’ne ve Dubai silüetine hakim büyüleyici manzaraya sahip lüks destinasyonuyla büyük bir hayranlık uyandırıyor. Türk misafirperverliğini Körfez’e taşıyan Rixos The Palm Dubai, World Travel Awards (WTA) tarafından verilen prestijli ödülün sahibi oldu.
Dünya turizmine yön veren tüm sektörleri değerlendirerek ödüllendirmek amacıyla 1993 yılından beri faaliyet gösteren World Travel Awards (WTA) global ödül töreni, 30 Kasım’da Katar’ın başkenti Doha’da gerçekleştirildi. La Cigale Hotel’de gerçekleştirilen görkemli ödül törenine turizm sektörünün önde gelen otoriteleri, acenta CEO’ları, farklı ülkelerin bakanları, turizm odaları başkanları ile üst düzey yöneticiler katıldı.
♦
RIXOS NEWS
RIXOS HABERLERİ ♦
WTA AWARDS
Accepting the award on behalf of Rixos at the ceremony was Mr Mouhamad Hadla, Hotel Manager: “It’s a big honor for us to receive this award as this is both our first hotel in the Middle East and our first year in winning this fantastic award. This is a very important award us in our first year for leading the growth of our company in the Middle East as well as the region, and we are grateful to everybody who voted for us.” Additionally, last August, Rixos Premium Bodrum won the title of “Europe’s Leading Lifestyle Resort” at the WTA awards. Congratulations to the entire Rixos team! Rixos The Palm Dubai adına “World’s Leading Lifestyle ResortDünyanın En İyi Resort Oteli” ödülünü otel müdürü Mouhamad Hadla aldı. Ödülü alırken yaptığı konuşmada Hadla; “Türk misafirperverliğini seçkin misafirlerimize ulaştırmak için çalışan tüm ekibimizin başarısı olan bu ödülü gurur ve heyecanla kabul ediyoruz.” dedi. Geçtiğimiz Ağustos ayında açıklanan WTA Avrupa’nın en iyi otelleri kategorisinde de Rixos Premium Bodrum, “Avrupa’nın En İyi Lifestyle Oteli” seçilmişti. Rixos ekibini kutluyoruz!
The votes come from qualified executives working within travel and tourism and the consumer travel buyer.
It’s a big honor for us to receive this award as this is both our first hotel in the Middle East and our first year in winning this fantastic award. Mr. Mouhamad Hadla Hotel Manager
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 235
♦
RIXOS NEWS
RIXOS HABERLERİ ♦
GHA MEMBER RIXOS HOTELS
W
Promises a holiday full of surprises! Misafirlerine sürprizlerle dolu bir tatil vaadediyor!
ith its Global Hotel Alliance (GHA) Loyalty Program, which includes accommodation options at 22 high-end hotel brands in 61 countries, Rixos Hotels offers membership for guests in the alliance program for its own luxury hotel brands worldwide. The program has Gold, Platinum and Black cards. If you utilize the Program’s accommodations for ten nights in a single year, you will gain Platinum membership; after 30 nights of accommodation in the same year, you will be able to benefit from the advantages of Black card membership. Platinum and Black card owners have access to hotels’ more top-end luxury rooms according to the availability, in addition to early entrance and late exit waivers. There will also be nice surprises special to each destination for these Black and Platinum cardholders. 236 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Rixos Hotels, 61 ülkede 22 üst kategori otel markasının yer aldığı Global Hotel Alliance (GHA) Sadakat Programı ile lüks otel markalarının ortak üyelik programına dahil olma imkanı sunuyor. Gold, Platinum ve Black üyeliklerin yer aldığı programda, aynı yıl içerisinde 10 gece konaklayarak Platinum üyeliğine geçen misafirler; 30 gece konaklama ile Black Card üyelik avantajlarından faydalanabiliyor. Platinum ve Black üyelerine müsaitlik durumuna göre üst kategori odaya geçiş, erken girişgeç çıkış imkanının yanı sıra misafirlerine sunulan destinasyona özel, yerel sürprizlerle diğer programlardan farklılık gösteriyor.
♦
RIXOS NEWS
RIXOS HABERLERİ ♦
GLOBAL HOTEL ALLIANCE GHA is the world’s largest alliance of independent luxury hotel brands and offer of the industry’s best hotel loyalty and reward programmes.
Rixos Hotels makes each stay memorable to its guests by offering different and innovative experiences and local suggestions for various explorations. Specific tours to the destinations, concerts, events, SPA programs, and romantic dinner organizations will truly be unforgettable memories inherent to a Rixos stay. Being at the top of the tallest building in the world or diving into the deepness of the Red Sea
When the GHA member guests stay at Rixos in the Palm Dubai, they will have the opportunity to live many experiences— from being at top of the Burj el Khalifa to partaking in a challenging dessert safari. At Rixos Sharm el Sheikh, you will also have the opportunity of diving into the vivid and mysterious underwater world of the Red Sea. Other Rixos hotel locations offer a variety of other attractions. For example, the guests of the Dubrovnik Hotel may visit the pearl of the Dalmatian shores or may travel to the secret treasures of the Konavle Valley. Anything is possible in a stay at a Rixos Hotel.
Rixos Hotels, misafirlerine sunduğu farklı ve yenilikçi deneyimlerle her bir konaklamanın unutulmaz olmasını ve gidilen destinasyonlarda farklı keşifler yapılmasını sağlıyor. Misafirlerin bulunduğu bölgede farklı turlar, konserler, etkinlikler, SPA programları, romantik yemek organizasyonları gibi sürprizlerle konaklamaları unutulmaz bir deneyime dönüştürüyor.
Dünyanın en yüksek binasına çıkmak ya da Kızıldeniz’in derinliklerine dalmak GHA üyesi olan misafirler; Rixos The Palm Dubai’de konaklayarak dünyanın en yüksek binası Burj Khalifa’nın tepesine çıkabilir, oldukça zorlu rotası olan çöl safarisine katılabilirler. Rixos Sharm El Sheikh’te ise Kızıl Deniz’in renkli ve gizemli su altı dünyasına dalmak mümkün. Misafirler, Dalmaçya kıyılarının incisi Dubrovnik’te ise Konavle Vadisi’nin gizli hazinelerine yolculuk yapabilirler.
Rixos Hotels makes each stay memorable to its guests by offering different and innovative experiences and local suggestions for various explorations.
WINTER'14
RIXOS MAGAZINE 237
♦
RIXOS NEWS
RIXOS HABERLERİ ♦
RIXOS LARES
C
Hosted the European managers in the Manager Golf Cup! Avrupalı yöneticileri Manager Golf Cup’da ağırladı!
onducted with the collaboration of Tourism giant Rixos Hotels and automotive industry leader Porsche, the 4th Manager Golf Cup was held on December 6 to 7. The final tournament has taken place in Antalya Golf Club The Pasha Golf Course. The tournament, which is held in Antalya since 2010, has welcomed 70 top executive finalists at the 4th edition this year.
The event is organized in order to develop new visions between senior managers, and it is also an important organization in terms of promoting Turkish tourism and the golf courses in Belek. The prizes were given on December 7th at the special gala dinner prepared in Rixos Lares for the Manager Golf Cup.
The winners of the Manager Golf Cup, RCT Textilhandelsgesellschaft and MT Management Consulting companies and their managers were given 4 nights accommodation at Rixos Premium Belek. The teams received their awards from Rixos Lares General Manager Cüneyt Kuru, Gaye Ünlükuş and Özlem Bakır from the Rixos Premium Belek Gold and Sports Department and Rixos Lares Sales Manager Bilge Örün. 238 RIXOS MAGAZINE
WINTER'14
Turizm devi Rixos Hotels ve lüks otomotiv sektörünün lideri Porsche’nin işbirliğiyle gerçekleştirilen 4. Manager Golf Cup, 6-7 Aralık tarihlerinde gerçekleşti. Antalya Golf Club The Pasha Golf Sahasında gerçekleşen final turnuvası, 2010 yılından bu yana Antalya’da organize ediliyor. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Manager Golf Cup, finale kalan 70 üst düzey yöneticiyi ağırlıyor. Üst düzey yöneticiler arasında yeni fikirler geliştirmek amacıyla düzenlenen turnuva, Türk turizminin geldiği noktayı göstermek ve Belek’teki golf sahalarını tanıtmak açısından da büyük önem taşıyor. Turnuvanın ödülleri 7 Aralık 2013 tarihinde Rixos Lares’te Manager Golf Cup’a özel hazırlanan gala yemeği eşliğinde sahiplerine verildi.
Manager Golf Cup’ta dereceye giren RCT Textilhandelsgesellschaft ve MT Management Consulting şirketlerine ve yöneticilerine ödül olarak Rixos Premium Belek’te 4 gecelik tatil hediye edildi. Takımlar ödüllerini Rixos Lares Genel Müdürü Cüneyt Kuru, Rixos Premium Belek Golf ve Spor Departmanından Gaye Ünlükuş ve Özlem Bakır ve Rixos Lares Satış Sorumlusu Bilge Örün’den aldı.