RM '13 SUMMER

Page 1

ANTONI GAUDI

BODRUM / LE TOUR DE FRANCE / CUBA / EL CELLER


le plus beau vêtement pour homme au monde

Istanbul Abdi İpekçi Caddesi No:14/A - Nişantaşı - (+90) (212) 343 00 37 Ankara Classico - Çankaya Caddesi No:30 - Çankaya - (+90) (312) 441 71 81

zilli.fr


the finest garment for men in the world










© STEFANEL S/S 2013 0212 263 78 84 www.stefanel.com.tr İSTANBUL, ANKARA, İZMİR, ADANA, ALANYA, ANTALYA, BODRUM, BURSA, DENİZLİ, DÜZCE, İZMİT, KARADENİZ EREĞLİ, MARMARİS, MERSİN, SAMSUN, KIBRIS LEFKOŞE


. TerraCity TerraCityAntalya Antalya.- Rixos Rixos Premium PremiumBelek Belek.-Rixos RixosSungate SungateBeldibi Beldibi. . Rixos Rixos Hotel Hotel Tekirova Tekirova.- Maxx Maxx Royal RoyalBelek Belek.-Titanic Titanic Deluxe DeluxeBelek Belek.
























ANTALYA’S LARGEST SHOPPING CENTER

Выбирайте лучшее!

180 самых престижных мировых брендов только для Вас

Choose the best!

Most prestigious 180 world brands only for you www.terracity.com.tr

facebook.com/TerraCity

twitter.com/TerraCityAVM


ALIŞVERİŞ MACERASI




Seramİk karo: 30x60 ASYA ONIx SerİSİ





100%

G UARANTEED N AT URAL LOOK H A I R TRANSPLANT 100% BOTOX MESOTHERAPY PRP

Dr. Gülcemal AYDOĞDU - Dr. Yetkin BAYER Tel: +90 544 254 00 22 www.retajroyaleistanbulhair.com







CONTENTS

İÇİNDEKİLER ♦

RIXOS MAGAZINE

CONTENTS SUMMER 2013

174

RIXOS PREMIUM BODRUM A Legendary Vacation Unutulmayacak Bir Tatil

86

The Thin Line Between Insanity And Genius Dahilik ve Deliliğin Ortasındaki İnce Çizgi

98

110

ANTONI GAUDI

238

EL CELLER DE CAN ROCA

A Genius And An Outstanding Figure Sıradışı Bir Dahi

LE TOUR DE FRANCE

104

BACCARAT The Story of Glitter Bir Işıltı Hikayesi

DEMET SABANCI ÇETİNDOĞAN Secrets Of A Successfull Business Woman Başarılı Bir İş Kadınının Sırları

Roca Brothers Rule The World! Roca Kardeşler Dünyaya Hükmediyor!

160 CUBA

Found Again: A Country, A City And A Natural Life Bir Ülke, Bir Şehir ve Vahşi Yaşamın Yeniden Ortaya Çıkışı

46

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

154

THE BUGATTIS

246

OTTOMAN SHERBETS

A Family of Artists and Engineers Sanatçı ve Mühendisler Ailesi

A Historical Refreshment Bir Kültür Mirası


PART OF THE TITANIC-DNA COLLECTION, THE STEAMPUNK RED AUTO EVOKES POWERFUL MECHANICAL INGENUITY. THIS RETRO-FUTURISTIC TIMEPIECE IS SWISS MADE AND CONTAINS STEEL FROM THE WRECK OF THE LEGENDARY OCEAN LINER. www.romainjerome.ch


COVER LETTER

ÖN YAZI ♦

Dear Rixos Guests / Değerli Rixos Misafirleri We welcome the months highlighted with sea, sand, and sun. Thousands of guests from different countries have already started to experience the quality in Rixos hotels on the shores of Antalya, Bodrum, Sharm el Sheikh and Dubrovnik this summer. One of the most exciting activities we have planned for this summer is "Disney Live! Mickey's Music Festival," which will continue through September 15th under the main sponsorship of Rixos Hotels. The festival, which brings to live the magic and joy of Mickey Mouse and his lovely friends, is presented by Istanbul Children's Theater in Antalya. Additionally, the Rixos Hotels are continuing to move forward with the child-friendly hotel projects to present a better environment for an unforgettable holiday experience to even our littlest guests. Such projects include Rixy Clubs, which gives importance to activity diversity and enjoyment for all young guests. That being said, Rixy Mag children's magazine will meet with our little guests who are four to twelve years old. The magazine is designed to allow children to learn the offered activities, like swimming and basketball, better and to have a more enjoyable holiday overall. As always, Rixos Magazine's summer edition also presents satisfying topics of content to our guests. Some of the articles and interviews that are awaiting the Rixos Guests are: one of the most difficult races in the world "Le Tour de France" and how it's started; Antoni Gaudi and his works that adorn Barcelona; a very intriguing destination review of Havana and Cuba— from its culture and regime to its people and nature; and a warm interview with Demet Sabancı Çetindoğan, in which we learned the secrets of success in the business world. We wish you a beautiful, memorable holiday that will make you look forward to your next Rixos holiday. Have a great holiday and a good read...

Deniz, kum ve güneşin daha fazla anlam kazandığı aylara merhaba dedik. Özellikle Antalya, Bodrum, Sharm El Sheikh ve Dubrovnik’teki kıyı otellerimizde, farklı ülkelerden yüzbinlerce misafir Rixos kalitesini yaşamaya başladı. Bu yaz gerçekleşecek en önemli aktivitelerden biri, Rixos Hotels ana sponsorlugunda 15 Eylül tarihine kadar devam edecek “Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali”. Tüm dünyada çocukların sevgilisi olan Mickey Mouse ve sevimli arkadaşlarının yer aldığı bu festival İstanbul Çocuk Tiyatrosu (IÇT) tarafından Antalya’da sahneleniyor. Aynı zamanda, çocuk dostu otel projesi kapsamında çeşitli adımlar atan Rixos Hotels, Rixy Club’lara verdigi önem ve aktivite çeşitliliğiyle çocuk misafirlerimizin unutulmaz bir tatil yaşamaları için çok uygun bir ortam sunmaya devam ediyor. Bu paralelde, Rixy Mag çocuk dergisi 4-12 yas aralığındaki çocuk misafirlerimizin; otelde hazırlanmış aktiviteleri daha iyi tanımaları ve daha eğlenceli bir tatil geçirmeleri için tasarlanarak, tüm otel odalarımızda çocuklarla buluşacak. Her zamanki gibi, Rixos Magazine yaz sayısında da dopdolu bir içerikle misafirlerimizin karşısına çıkıyor. Dünya üzerindeki en zorlu yarışlardan biri olan Le Tour de France'nin nasıl ortaya çıktığı, Antoni Gaudi ve Barcelona'ya renk katan eserleri, Küba ve Havana'nın kültüründen rejimine, insanlarından doğasına kadar ilgi çekici gezi izlenimleri ve Demet Sabancı Hanımefendi ile iş dünyasındaki başarının sırlarını öğreneceğimiz sıcak bir söyleşi Rixos Misafirlerini bekleyen konulardan bazıları. Misafirlerimize; unutulmaz Rixos anılarıyla dönecekleri ve bir sonraki Rixos tatilini iple çekecekleri güzel bir tatil diliyoruz. İyi tatiller, keyifli okumalar…

Mehmet Yasin ARTUKARSLAN

PUBLISHER Mediap Yayıncılık ve Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.

48

CHIEF EDITOR Derya DOKUMACI derya.dokumaci@rixos.com

EDITOR İrem KÜPELİ irem.kupeli@rixos.com

ART DIRECTOR Kamil AYDİLEK kamil.aydilek@rixos.com

MARKETING DIRECTOR Mehmet KÜPELİ mehmet.kupeli@rixos.com

ADVERTISEMENT DIRECTOR Candeniz ALANTAR candeniz.alantar@rixos.com

PHOTOGRAPH Nur Banu ARTUKARSLAN

ENGLISH EDITING Merjan BUBERNACK

REPRESENTATIVE FOR ITALY Ayça OSKAY ayca.oskay@rixos.com

REPORTER Hande TÜTÜNCÜ

WEB EDITOR Beria Merve DOKUMACI

COVER ARTWORK Christian GRANIOU

SUPPORTERS Alattin ALTINDİŞ / Aysun SPREYER Abdülselam AYCİL / Özlem AYDOĞDU Nazlı KAZAZ / Yeşim DOĞANTEPE Aigerim SEITKALI / Hakkı YAVUZ Cenk ÜNVERDİ / Çağdaş ÜSTÜNKAYA Tamer GÜNGÖREN / Nurcan SARAÇ Sedat DÖĞÜŞMEZ / Emir BOZGAN Shaida MERALIYEVA Tayfur ALPARSLAN

Karayolları Mh. Kadir Akdoğan Cd. No: 3 GOP İstanbul / Türkiye

REPRESENTATIVES U.S.A. / Burak ESKİCİ Austria / Sadık SARAÇ Azerbaijan / Alper ÖNDER China / Mehmet SÖYLER England / Gökhan GÜNERİ Russia / Kubeysi TARHAN Ukraine / Barış ÖZTAŞ

PRINT İHLAS GAZETECİLİK A.Ş. Merkez Mh. 29 Ekim Cd. İhlas Plaza No:11 A/41 Yenibosna–Bahçelievler / İSTANBUL T: 0212 454 30 00

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

www.mediap.com.tr info@mediap.com.tr www.rixosmagazine.com



EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

GOLDMUND

Apologue Anniversary Celebrated in 1987 for its unique design by the New York Museum of Modern art where it was displayed and for its unique audio quality by worldwide audio enthusiasts who bought one of the 50 pairs then produced, the Goldmund Apologue stands forever as a major milestone in Goldmund history. 25 years later, Goldmund is paying a tribute to this extraordinary product by issuing a Limited Series of 25 Goldmund Apologue Anniversary with an exactly identical design but with all the technological progress made by the company during those 25 years. The 1987 edition of the Apologue was a 3-way passive speaker. The Apologue Anniversary comes with twice as much drivers and built-in amplification totalizing 3600W for a pair. To this extreme power, Goldmund added the latest signal corrections developed by Goldmund Fundamental Research department.

50

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

1987 yılında Goldmund Apologue, New York Çağdaş Sanat Müzesi'nde eşsiz tasarımından dolayı sergilenmişti. Dünyanın dört bir yanından ses meraklıları, eşsiz ses kalitesine sahip ve sadece 50 adet üretilen bu özel hoparlörlerden birine sahip olabilmek için yarışmıştı. Bu harika hoparlör, Goldmund tarihinde sonsuza kadar büyük bir mihenk taşı olarak kalacaktır. 25 yıl sonra Goldmund, bu olağanüstü ürünü tekrar hatırlamak amacıyla, sadece 25 adet üretilecek bir Goldmund Apologue Anniversary serisi çıkardı. Hoparlörün tasarımı orijinaline sadık kalırken, 25 sene boyunca şirketin yaptığı teknolojik gelişmeleri de taşıyacak. Apologue'nin 1987 yılında çıkan versiyonunda 3 devasa pasif hoparlör bulunuyordu. Apologue Anniversary versiyonunun her biri, toplamda 3600W'lık entegre amplifikasyona sahip. Bu büyük güce, Goldmund Temel Araştırma departmanı tarafından geliştirilen en son sinyal düzeltmeleri de eklenmiş.


DGrosmangin/MMorazzani

www.adler.ch

GENÈVE . GSTAAD . LONDON . HONGKONG


EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

CARTIER

Lunar Landing Module / Aya İniş Modülü In 1969 the Apollo 11 mission allowed the first people to walk on the moon. The crew included Neil Armstrong, Buzz Aldrin, and Michael Collins. The lunar vehicle, or LEM (Lunar Excursion Module), was a space ship designed to set men on the surface of the moon. Cartier Paris was commissioned by Le Figaro newspaper to make three scale models of the LEM, which were presented to the three astronauts when they visited Paris. Figaro readers, who financed the project through a subscription drive, thereby participated in the event of the century. Each module contained a microfilm bearing the names of the subscribers who contributed to the project. Made out of 18c solid gold, this module is preserved in its original red leather case, which is pyramidal in shape and bears the inscription "Michael Collins" and his signature. This piece will be presented in the “Out of this World! Jewelry in the Space Age” exhibition at the Forbes Galleries, New York City from March 16th through September 7th, 2013.

52

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Ayda yürüyen ilk insanlar, 1969 yılında Apollo 11 uzay aracı ile gitmişti. Mürettebatta; Neil Armstrong, Buzz Aldrin ve Michael Collins vardı. Ay aracı, mürettebatını ayın yüzeyine indirebilecek şekilde tasarlanmış bir uzay gemisiydi. Le Figaro gazetesi, mürettebat Paris'i ziyaret ettiğinde hediye olarak sunabilmek için Cartier'i, ay aracının üç adet modelini yapması için görevlendirdi. Bu projeyi abonelik yoluyla finanse eden Figaro okuyucuları, yüzyılın en büyük etkinliğine katılımcı olmuşlardı. Bu nedenle her modül, projeye katılan abonelerin isimlerini içeren bir mikrofilm taşıyor. Bu modül, kendi orijinal kırmızı deri kutusunda korunmuş. Piramit şeklindeki kutunun üzerine "Michael Collins" adı ve imzası işlenmiş. 18 karat altından yapılan modül, New York'ta Forbes Galerileri'nde düzenlenen "Bu Dünyanın Dışından! Uzay Çağı Mücevherleri" sergisinde, 16 Mart ve 7 Eylül 2013 tarihleri arasında sergilenecek.



EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

HYPERION

A living creature or a piece of furniture? Bir canlı mı yoksa bir mobilya mı? Paul Heijnen, a young Dutch designer, is investigating, experimenting and mainly auto-producing his visions and implementations for the wide spectrum of the domestic landscape. He is fabricating products, interiors and architectural works for his steadily growing "Construction Family” in his studio. Heijnen lately strikes the attention with this recent work “Hyperion”, a two meter tall lamp. With numerous joints allowing for a flexibility of movement, Hyperion resembles a living creature more than a piece of furniture. The Hyperion can be manipulated into a nearly endless array of stances, ranging from a low crouch to a tip toe stand. The current prototype stands about as tall as a floor lamp but a final, full-scale six meter steel version is slated for completion by 2014. The two meter high version is currently on exhibit at Frozen Fountain, Amsterdam. In the “Post Milan 2013” exhibition, the latest works of various Dutch designers who showed their work at the Milan Fair will be exhibited. The “Hyperion” is also part of the show. This unique lamp is available for sale via Rossana Orlandi in Milan, Frozen Fountain in Amsterdam and Mint Shop in London.

54

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Hollandalı genç tasarımcı Paul Heijnen; araştırıyor, deneyimliyor ve çoğunlukla vizyonlarını, uygulamalarını, geniş bir evcil manzara spektrumu için üretiyor. Stüdyosunda, kararlı adımlarla büyüyen "İnşaat Ailesi" için ürünler, iç mekan tasarımları ve mimari çalışmalar hazırlıyor. Son zamanlarda ise Heijnen, yeni çalışması "Hyperion" adını verdiği, iki metre uzunluğunda bir yer lambasıyla dikkat çekiyor. Sayısız eklemiyle büyük bir hareket esnekliğine sahip Hyperion, bir mobilyadan çok, yaşayan bir canlıyı andırıyor. Hyperion, ayaklarının ucunda yükselmekten yere çömelmeye kadar sayısız farklı şekle bürünebiliyor. Şu anki prototipi, en fazla 2 metreye kadar uzayabilen bir yer lambası yüksekliğinde ancak, 2014'te bitmesi planlanan versiyonu, neredeyse altı metre yüksekliğinde ve çelikten olacak. İki metrelik versiyonu şu an, Amsterdam'da Frozen Fountain'de sergileniyor. Post Milan 2013 adıyla düzenlenen sergide, Milan Tasarım Fuarında çalışmalarını sergilemiş olan pek çok Hollandalı tasarımcının en son ürünleri sergileniyor. Hyperion da bu serginin bir parçası. Bu eşsiz lamba; Milan'da Rossana Orlandi, Amsterdam'da Frozen Fountain ve Londra'da Mint Shop'dan satın alınabilir.



EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

HUBLOT

King Power "Arturo Fuente" Fine cigars have much in common with fine watches — luxury products with romantic heritage, handmade by skilled craftsmen, appreciated by connoisseurs — and now Hublot has made a timepiece that ties the two together in a significant way. Arturo Fuente factory, the manufacturer of the most sought-after of cigars, the "Fuente Fuente Opus X", has just celebrated its 100-year anniversary and decided to collaborate with Hublot, one of the best watch manufacturers. The King Power "Arturo Fuente" limited series is delivered in a genuine cigar case developed specially by Hublot, a blend between Macassar ebony and carbon. The top contains an exclusive OPUS X ring accompanied by the Hublot logo signature. To mark the presentation of this watch, Arturo Fuente has created a special edition of OPUS X cigars for Hublot, with special rings. The King Gold version is a Limited Edition of 100 pieces while the Ceramic version is limited to 200 pieces.

56

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Kaliteli purolar ile kaliteli saatlerin ortak noktası çoktur; ikisi de koleksiyoncular tarafından takdir edilen, yetenekli zanaatkarlar tarafından elde yapılan ve romantik bir geçmişe sahip lüks ürünlerdir. Bu düşünceden yola çıkarak Hublot, bu iki özel ürünü birbirine bağlayan bir saat üretti. Dünyanın en çok aranan purosu "Fuente Fuente Opus X"i üreten Arturo Fuento fabrikası, geçtiğimiz sene 100. yıl dönümünü kutladı ve en iyi saat üreticilerinden biri olan Hublot ile bir iş ortaklığına girmeye de karar verdi. Sınırlı sayıdaki King Power "Arturo Fuente" serisi; Hublot tarafından üretilen, abanoz ve karbon karışımı, gerçek bir puro kutusunda teslim ediliyor. Kutunun üst kısmında Hublot logosu ile birlikte özel bir OPUS X amblemi bulunuyor. Saatin sunumunu daha da özelleştirmek için Arturo Fuente, Hublot'a özel amblemli bantlara sahip bir Opus X serisi üretti. Saatin King Gold versiyonu sadece 100 adet, Ceramic versiyonu 200 adet üretildi.



A n k a r a C i n n a h C a d d e s i No: 1 Çankaya T: 0 312 427 71 30 ankara@dorya.com.tr İ s t a n b u l S ü l e y m a n S e b a C a d d e s i N o: 39 Akaretler Beşiktaş T: 0 212 258 85 70 istanbul@dorya.com.tr İ z m i r P l e v n e B l v. 1 5 / A Alsancak T: 0232 421 92 60 izmir@dorya.com.tr For all international inquiries contact Dorya USA : 501 Brickel Key Drive No: 503 Miami, FL 33131 USA T.+1 305 373 4446 info@dorya.us


HOME

WWW.DORYAINTERIORS.COM


EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

THE NEW VERTU TI Handmade in England

An iconic Vertu design, Vertu Ti beautifully merges classic elegance with advanced material innovation. Its crisp lines and faceted forms speak of confidence. The ruby inset Vertu key is a Vertu DNA design detail highlighting the most important key on Vertu Ti. The casings are crafted from grade 5 titanium a material selected to deliver strength, low weight and elegance. Vertu Ti’s titanium case is around five times stronger than other smart phones. The 3.7” sapphire crystal screen is the largest ever crafted by Vertu. Making the screen virtually scratchproof it has been tested to be four times stronger than other smart phones. Behind lies a high contrast, high resolution display. Finished to perfection, the phone is handmade from 184 parts in England by a single craftsman. Every Vertu Ti is signed by the craftsman.

60

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

İkonik bir Vertu tasarımı olan Vertu Ti; klasik zarafeti, gelişmiş materyal yenilikçilikle birleştiriyor. Keskin hatları ve parlatılmış yüzeyi, güvenilirliği temsil ediyor. Yakut yerleştirilen Vertu tuşu, Vertu Ti üzerindeki en önemli tuşu öne çıkaran, vazgeçilmez bir Vertu tasarım detayı. Kasası; dayanıklılık, hafiflik ve zarafet sunan bir malzeme olan 5 derece titanyumdan işlendi. Vertu Ti'nin titanyum kasası, diğer akıllı telefonlardan beş kat daha dayanıklı. 3.7 inç safir kristal ekranı, Vertu tarafından üretilen en geniş ekran. Ekranını neredeyse çizilmez yapan Vertu Ti'nin, diğer akıllı telefonlardan bu konuda dört kat daha dayanıklı olduğu da test edildi. Dayanıklı ekranın arkasındaysa yüksek kontrastlı, yüksek çözünürlüklü bir gösterge yatıyor. Bu harika telefon; tek bir zanaatkâr tarafından, İngiltere'de 184 parçadan ve elle yapıldı. Her bir Vertu Ti, zanaatkâr tarafından imzalandı.



EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

RENAULT & LOVEGROVE

Twin’Z Electric City Car / Twin'Z Elektrikli Şehir Arabası British designer Ross Lovegrove unveiled his concept car for French car brand Renault at the Triennale Design Museum in Milan. "Passengers are hooded in a technological envelope that bathes them in a light which responds to the energy and pulse of Twin’Z," says Ross Lovegrove. "This roofscape heightens the sensation of space and blends seamlessly into the rear window." Swirling lines adorn the tyres, which were developed by manufacturer Michelin. Lovegrove also designed the interior of the four-seat vehicle and added fluorescent yellow bands to emphasise the contours of the design. Instead of a dashboard, statistics such as speed and range are displayed on a smartphone that sits where a gearstick would usually be. The car's colour was inspired by French painter Yves Klein, whose signature blue hue was also the muse for a collection of pleated garmentswe featured last week. "It echoes France's cultural heritage while also mirroring the virtues of our planet. After all, isn't the Earth blue when seen from space?" says Lovegrove.

62

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

İngiliz tasarımcı Ross Lovegrove, Fransız otomobil markası Renault için tasarladığı konsept arabayı, Milan'daki Triennale Tasarım Müzesi'nde sergiliyor. Ross Lovegrove, "Yolcular, kendilerini Twin'Z'nin enerjisi ve ritmine tepki veren bir ışık içinde yüzen, teknolojik bir zarf içinde buluyor." diyor. "Tavanının şekli, daha geniş bir alan etkisi verirken aynı zamanda arka camla kusursuzca bütünleşiyor." Michelin tarafından üretilen lastikleri, dönen çizgiler süslüyor. Lovegrove ayrıca dört koltuklu aracın içini de tasarladı ve tasarımın hatlarını vurgulamak için floresan sarı şeritler ekledi. Bir gösterge tablosu yerine, hız ve mesafe gibi istatistikler, vitesin olması gerektiği yere oturtulan akıllı telefon ile gösteriliyor. Arabanın renginde, Fransız ressam Yves Klein'in tablolarında sıklıkla kullandığı mavi tonundan esinlenilmiş. Lovegrove, "Araba, gezegenimizin meziyetlerini yansıtırken aynı zamanda Fransa'nın kültürel mirasını da aksettiriyor. Ne de olsa, uzaydan bakıldığında dünya mavi renktedir, değil mi?" diyor.



EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

MONTEGRAPPA

A Tribute to the King / Krala İthafen Four selections were chosen because the number “4” recalls the legendary “Million Dollar Quartet” of Elvis, Johnny Cash, Carl Perkins and Jerry Lee Lewis, the pioneering Sun Records artists who met for one occasion only, and the date on which it occurred, December 4th, 1956. Aqua represents the 1950s, a hue that would have been found on two-tone automobiles and early electric guitars. Black characterizes 1968 – the year of the Elvis “comeback special”, in which he wore the famous black leather outfit. Green marks 1958, the year Elvis was drafted into the US Army. Las Vegas: white is the color of the ultimate model in the quartet, defining Elvis in 1973 – the year of the ground-breaking “Aloha From Hawaii” broadcast, transmitted live via satellite on 14 January 1963 and seen by an estimated one billion people. Each pen possesses a resin body in a color suggestive of each era, with silver accents also representative of the period. The fountain pen nibs are engraved with the full-height profile of Elvis at the microphone. Other details unique to each pen, as well as the packaging, denote the specific stage of Elvis’ career.

64

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Efsanevi "Million Dollar Quartet" kaydına ithafen seri, "4" model olarak hazırlanmış. Sun Records'un önde gelen sanatçıları Elvis, Johnny Cash, Carl Perkins ve Jerry Lee Lewis; sadece bu albümü kaydetmek için 4 Aralık 1956'da bir araya gelmişti. Aqua modeli, 1950’leri temsil ediyor. Kalemin mavi tonu, o dönem iki renkli arabalarda ve yeni çıkan elektronik gitarlarda bulunurdu. Black modeli, Elvis'in özel bir geri dönüş yaptığı ve ünlü siyah deri kıyafetini giydiği 1968 yılını karakterize ediyor. Green, Elvis'in orduya katıldığı yılı simgeliyor. Las Vegas modelinin beyaz rengi, dörtlü arasındaki en ihtişamlı olanı denilebilir. Bu model, Elvis'in çığır açan "Aloha From Hawaii" yayınını yaptığı 1973 yılındaki halini tasvir ediyor. Yayın, 14 Ocak 1973 tarihinde uydu yoluyla sunulmuş ve neredeyse bir milyar insan tarafından seyredilmişti. Her kalem, her bir dönemi çağrıştıran renkleriyle, reçine bir gövdeye sahip. Gümüş ve altın efektlerle de devri temsil ediyor. Dolma kalem uçlarına ise Elvis'in mikrofondaki profili oyulmuş. Paketlerine kadar diğer tüm detaylar, her modele özel hazırlanmış ve Elvis'in kariyerinin spesifik aşamalarını yansıtıyor.



EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

ALPHA DOMINCHE Steampunk

American made, ultra-sleek and in a class entirely its own, the awardwinning Steampunk offers a revolutionary new way to brew. This innovative brewing system ensures the most repeatable, flavorful extraction in every cup, brewing up to two or four cups of coffee or tea simultaneously. Its advanced controls empower baristas to set specific brew parameters for each cup, offering flavor profiles similar to those produced by a range of brew processes – from French press to pour-over – while also uncovering new and exciting profiles you won’t find anywhere else. In short, the Steampunk is a first-of-its-kind for the industry providing a commercially viable single-cup brewing method for café owners, and an amazing cup of coffee or tea for their guests.

66

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Amerikan yapımı, çok zarif ve kendi sınıfında tek olan ödüllü Steampunk, demleme şeklinde çığır açan yeni bir yol sunuyor. Yenilikçi demleme sistemi, her fincanda en iyi lezzeti tekrarlayabilmeyi garantiliyor. Aynı anda iki - dört fincan için kahve veya çay demleyebiliyor. Gelişmiş kontrol seçenekleri; baristalara, her fincan için spesifik demleme parametrelerini ayarlayabilme imkanı veriyor. Kontrol göstergesinden French press veya dökme gibi demleme yöntemleri seçebilmenin yanında, bilinmeyen yeni yöntemler de üretebilir ve bunları kaydedebilirsiniz. Kısacası Steampunk, her fincan için ayrı ayrı demleme yapan, kafe sahiplerine büyük kolaylık sağlayan ve konuklarına harika birer fincan kahve veya çay sunma imkanını verebilen, kendi alanında eşi benzeri olmayan bir ürün.



EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

MCLELLAN JACOBS Kayak 1

The first product from McLellan Jacobs is a lightweight, single person, recreational kayak. McLellan Jacobs is a partnership between New Zealand based designers Jamie McLellan and Andy Jacobs. Having designed objects ranging from high end furniture and lighting, to high performance sports equipment, the pair have teamed up to design and produce luxury recreational marine craft. Their first product, a lightweight, single person, recreational kayak named, ‘Kayak 1’, was launched at the 2012 Monaco Yacht Show. Kayak 1 is built in carbon fiber by America’s Cup boat builders in New Zealand, with timber detailing made by the country’s most highly regarded furniture maker. In addition to a gloss carbon finish, gold plated brass fittings, and teak timber work, Kayak 1 can be ordered in colors, materials and finishes to suit one’s requirements, making it a truly bespoke product. Kayak 1 strikes an exquisite balance between contemporary materials and form, and traditional nautical styling.

68

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

McLellan Jacobs'un ilk ürünü; hafif, tek kişilik ve eğlenceli bir kayak. McLellan Jacobs, Yeni Zelanda'da bulunan ve tasarımcılar Jamie McLellan ile Andy Jacobs'un birlikte kurdukları bir ortaklık. Lüks mobilya ve aydınlatmadan yüksek performanslı spor ekipmanlarına kadar çok çeşitli objeler tasarlayan ekip, lüks ve keyifli bir deniz aracı için bir araya geldi. İlk ürünleri, "Kayak 1" adını verdikleri ve 2012 Monako Yat Şovu'nda tanıtılan hafif, tek kişilik bir kayak oldu. Kayak 1, Yeni Zelanda'daki America's Cup tekne üreticileri tarafından karbon fiber malzemeden üretildi. İskeleti, ülkenin en iyi mobilya üreticisi tarafından yapıldı. Cilalı karbon rötuşu, altın kaplama pirinçten bağlantı parçaları ve tik kereste işine ilaveten Kayak 1; müşterinin isteklerine uygun olarak farklı renkler, malzemeler ve rötuşlarla da sipariş verilebiliyor. Kişiye özel tasarlanabilen Kayak 1, çağdaş malzemeler ve form ile geleneksel denizcilik tarzının arasında eşsiz bir denge kuruyor.



EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

BOCA DO LOBO Millionaire

This blinging safe makes a burglar wonder if it’s better to steal it all or the contents. Designed by Filipa Mendonca, the Millionaire Safe is crafted by Boca do Lobo, and it represents a safe that’s been literally covered in gold. The “Milionaire Safe” is, of course, built to keep your valuables at bay, in its lockable drawers. Lockable drawers and a whole structure in mahogany, coated in highly polished brass and dipped in gold, this piece is one of indisputable value. As safe and secure as its owner holds secrets to be unveiled only by time itself. It represents a good way to catch the eye of your guests, while your valuables are safely inside it. Reminding the Gold Rush of 1849 and the famous bank robberies, the safe looks like it kept itself sacred to successive break-in attempts, remaining deformed forever.

70

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Bu parıldayan kasa, hırsızları zor bir ikileme düşürüyor: İçindekileri mi alsam yoksa kasayla beraber mi götürsem? Filipa Mendonca tarafından tasarlanan Millionaire Kasa, Boca do Lobo tarafından yapıldı ve altınla kaplanmış bir kasayı temsil ediyor. Millionaire Kasa, tabii ki değerli eşyalarınızı kilitlenebilen çekmecelerinde saklı tutmak üzere yapıldı. Kilitlenebilen çekmeceleri ve maundan yapılan gövdesi, cilalanmış pirinçle kaplanmış ve altına batırılmış. Bütün bu özellikleriyle kasanın değerine paha biçilemiyor. Tıpkı sahibinin sadece zamanın ortaya çıkarabileceği kendi sırlarını sakladığı gibi, kasa da içindeki değerli eşyaları güvenle saklıyor. Değerli eşyalarınız, içinde tamamen güvendeyken konuklarınızın da gözünden kaçmayacak şekilde kendisini sergiliyor. 1849 yılının “Altına Hücum”unu ve ardından başlayan büyük banka soygunlarını hatırlatan kasa, deforme edilmiş görüntüsüyle başarılı bir soygunda içindekileri sonuna kadar koruyacağını anlatıyor.


ELVIRA BACH

HAPPY HOUR, 190x230cm, 2002

Summer 2013: BODRUM Autumn 2013: ANKARA FOR MORE INFORMATION PLEASE CONTACT US


EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

JAEGER-LECOULTRE

A new Atmos Marqueterie / Yeni bir Atmos Marqueterie The fifth work in the series of Atmos clocks created in tribute to Gustav Klimt is inspired by The Waiting, part of the artist’s famous frieze adorning Stoclet House, a mansion built by a Brussels banker. The original marble and coloured stone mosaic has been faithfully rendered by a meticulous marquetry motif covering the glass crystal cabinet. This exceptional model, which will be produced in a strictly limited 10-piece edition, combines the skills of the artistic crafts cultivated by the Manufacture with the fascination exercised by the Atmos clock. The latter’s apparently mysterious operation has for 80 years symbolised one of the most amazing and successful attempts to invent perpetual motion.

72

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Atmos saatleri serisinin beşinci çalışması, yine Gustav Klimt'in bir eserinden ilham alınarak yapıldı. Bu sefer sanatçının, Brükselli bir bankacı tarafından yaptırılan Stocklet House malikanesini süsleyen ünlü frizi "Bekleyiş"ten esinlenildi. Orijinal mermer ve renkli taştan yapılan mozaik, aslına sadık kalınarak, titiz bir marqueterie motifiyle cam kristal vitrini çevreleyen dolabın üzerine işlenmiş. Sadece on adet üretilen bu özel model, Jaeger-LeCoultre'nin sanatsal becerisini Atmos saatin cazibesiyle birleştiriyor. Atmos saatin gizemli çalışma şekli, tam 80 yıldır daimi hareketi bulmanın en başarılı ve harika girişimlerinden biri olarak insanlığı büyülemeye devam ediyor.



EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

BO REUDLER Slow White

Bo Reudler describes the series: “We tend to present nature in a controlled way: branches simplified into repetitive patterns, majestic trees trimmed into squared beams, flowers flattened into graphic motifs. Nature's complexity, randomness and rawness is tamed. We lost our connection with nature and our surroundings. This century will be about renewing this connection.For this collection, I left my computer behind and ventured into the woods. I gathered fallen wood to transform into furniture. I started building again with my own hands, knowing everything that went into the process, working consciously, smelling the wood, feeling the structure, composing. The branches were carefully selected for their distinguishing imperfections and curves. Following these shapes led me to the designs: the individual branches were numbered and the pieces are composed using the most beautiful combination of branches. These forms give personality to each piece which will always be different due to the randomness of each branch.”

74

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Tasarımcı Bo Reudler, hazırladığı mobilya serisi hakkında: "Doğayı genellikle kontrollü bir şekilde sunmayı tercih ediyoruz; kendisini tekrar eden şekillerdeki ağaç dalları, eşit parçalara kırpılmış görkemli ağaçlar, grafik motiflerle yassılaştırılmış çiçekler... Doğanın karmaşıklığı, rastgele hali ve hamlığı evcilleştiriliyor. Doğayla ve çevremizle olan bağımızı kaybediyoruz. İçinde olduğumuz yüzyıl, bu bağı yenilemeye adanacak. Bu nedenle, Slow White koleksiyonunda bilgisayarımı ardımda bırakıp ormanın derinliklerine daldım. Mobilyaya dönüştürmek üzere kopmuş dal parçaları topladım. Dikkatle çalışarak, ağacın kokusunu içime çekerek ve yapısını hissederek tekrar kendi ellerimle mobilya yapmaya başladım. Ağaç dalları; özenle, kendi özel kıvrımları ve kusurlarından dolayı seçildi. Bu şekiller, tasarımda bana ilham kaynağı oldu. Böylece dalların en güzel kombinasyonunun kullanıldığı mobilyalar ortaya çıktı. Bu şekiller, her mobilyaya bir kişilik veriyor ve her ağaç dalının rastgele duruşundan dolayı farklılıklarını sürekli korumalarını sağlıyor."


Cemil Topuzlu Caddesi No: 2 Selamiçeşme / İstanbul - 0216 360 0030 Merkez Mah. Atatürk Bulvarı No: 283 Konacık / Bodrum - 0252 363 9093 facebook.com/BrandHomeByFatihKiral facebook.com/fatihkiralmobilya www.fatihkiral.com www.brandhome.com.tr


EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

PATEK PHILIPPE

The Magpie's Treasure Nest / Saksağan'ın Hazine Yuvası A magnificent yellow gold, silver, multi-colored agate, diamond, ruby, sapphire, tanzanite, rose quartz, amethyst, mother-of-pearl and rock crystal presentation masterpiece clock is made in 1992. A quartz movement, mother-of-pearl dial with applied sapphire numerals, diamondset centerfield, gold and diamond pierced decorated hands, brilliant-cut diamond-set bezel are all housed within a circular yellow gold case, mounted onto a realistically sculptured yellow gold tree with bark-textured finish. The tree itself is set within a very substantial piece of natural calcite and fluor, realistically sculptured roots and branches swathed to the base with bark-textured finish, blue, yellow and pink agate flowers blooming in abundance through the green agate foliage. Each flower is set with diamonds and rubies. The upper part of the tree with a highly realistic sculptured yellow gold bird's nest, itself containing yellow gold and diamond-set treasures includes a pair of scissors, spectacles, thimble, rubyset ring and enamel-capped safety pin. All is collected by a realistically modeled two color gold Magpie, swooping onto a branch and holding a very large oval-shaped tanzanite from its beak. The upper branches are set with rose quartz flowers and green agate leaves. Its base is signed as Patek Philippe, Geneva.

76

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

1992 yılında yapılan bu muhteşem saat; harika bir sarı altın, gümüş, çok renkli agat, elmas, yakut, safir, tanzanit, kızıl çakmak taşı, ametist, sedef ve kaya kristalinden oluşan göstergeye sahip. Çok gerçekçi bir şekilde, ağaç kabuğu efekti verilerek oyulup, sarı altından bir ağacın üzerine yerleştirilen, sarı altından yuvarlak saat kasasında; bir quartz mekanizma, safir numaraların işlendiği sedeften bir kadran, elmaslarla bezeli bir orta parçanın yanında, altın ve elmaslarla süslenmiş kollar ve pırlanta kaplı bezel bulunuyor. Ağacın kendisi, çok sağlam bir doğal kalsit ve fluor parçasının içine yerleştirilmiş. Gerçekçi bir şekilde işlenen kökleri ve dalları temeli sarmalıyor. Mavi, pembe ve sarı agat taşından, açan çiçekler ile yeşil agat taşından ağaç yapraklarıyla birlikte bereketi temsil ediyor. Her bir çiçek, elmaslar ve yakutlarla bezenmiş. Ağacın üst kısmı, sarı altından bir kuş yuvasını taşıyor. Yuva, içinde bir gözlük, yüksük, yakutlu bir yüzük ve mineli bir çengelli iğne gibi sarı altın ve elmaslarla bezeli küçük bir hazineyi saklıyor. Bu küçük hazine, gerçeğe uygun olarak şekillendirilmiş iki renk altından yapılan Saksağan tarafından toplanmış. Gagasından oval renkte iri bir tanzanit taş sallanan Saksağan, yuvasının üzerine konarken tasvir edilmiş. Üst dallarda kızıl çakmak taşı çiçekler, yeşil agat taşından yapraklar bulunuyor. Saatin temeli, "Patek Philippe, Geneva" olarak imzalanmıştır.



EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

EDITOR’S CHOICE

BAROVIER & TOSO Taif

Taif was designed in 1980 for the home of the Saudi king in the eponymous city of Taif, from whence comes the name. Angelo Barovier, who conceived the design, rethought the image of the traditional Murano chandelier, preserving the value of blown glass while incorporating new languages. An amalgam, then, of tradition and creativity, of memory and innovation, from which blossoms the time-tested equilibrium of the classical. Strong shades, bright, and cheerful, a feast for the eyes... colors good enough to eat. A much acclaimed design is available in many color ways: liquid yellow, orange, and green, black, white, red, grey, violet.

78

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Taif, ilk olarak 1980 yılında, bir Suudi kralın eponimik Taif şehrindeki evi için tasarlandı. Avize de ismini bu şehirden alıyor. Tasarımın sahibi olan Angelo Barovier, geleneksel Murano avizelerinin görünümünden yola çıkıyor ve üfleme camın değerini koruyarak bu geleneksel modeli yeni dillerde yorumluyor. Geleneksellik ve üreticiliğin, hatıra ve yenilikçiliğin bir alaşımı olan Taif; başarısı zaman içinde kanıtlanmış klasik bir tarzdan ortaya çıkmış. Gözler için bir şölen olan parlak, neşeli ve güçlü tonlar; yenebilecek kadar güzel duruyor. Çok meşhur olan bu tasarımı, pek çok farklı renkte bulmak mümkün: likit sarı, turuncu ve yeşil; siyah, beyaz, kırmızı, gri ve menekşe.



EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

AURENTUM Sheesha

The Swiss designers crafted this sheesha as an everlasting a unique piece of art fit for a king. It is our past, our legends, the stories that we used to listen to when we were children. Today, we often associate tradition as old fashioned. That’s how this sheesha was born. The Swiss designers wanted to keep up the old traditions and complete it with modern art, in a very luxurious fashion. The base is made of eight kilograms 18 carat gold. Murano glass pot covered with silver. The wind protection cover is made of silver plated with 24 carat gold. On the pot, there is a beautiful piece of Coléo made of 24 carat gold. The tubes are covered with venetian velvet whilst the mouthpiece is plated with silver.

80

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

İsviçreli tasarımcılar, nargileyi; krallara yakışır, sonsuza dek kalabilecek eşsiz bir sanat eseri olarak tasarlamışlar. Bu tasarım; gelenekler, çocukken dinlediğimiz geçmişimiz, efsanelerimiz ve hikayelerimizden oluşuyor. Günümüzde geleneği sıklıkla eski moda olarak adlandırıyoruz. Bu düşüncelerle, bu nargile tasarımı ortaya çıkıyor. Aurentum tasarımcıları, eski gelenekleri çağdaş sanat ile çok lüks bir moda çerçevesinde bir araya getirmek istemiş. Lüks nargilenin ayağı, sekiz kilogram 18 karat altından yapıldı. Murano camından su haznesi, gümüşle kaplanmış. Rüzgar koruyucu kapağı ise 24 karat altınla kaplı gümüşten yapılmış. Su haznesinin üzerinde 24 karat altından yapılan bir kınkanatlı böcek deseni bulunuyor. Hortumu kırmızı Venedik kadifesiyle, ağız ucu ise gümüşle kaplanmış.



EDITOR’S CHOICE

EDİTÖR’ÜN SEÇİMİ ♦

COLECCION ALEXANDRA Gasparri Design

The tradition of gifts giving started long ago, and now anyone hardly remembers what the first gift was. However, at all times, the main goal of gifts giving is a desire to make the loved one surprised with the gift, telling about our attitude toward the recipient. Colored crystal products will help us here with their amazing luxury and uniqueness. Talking about these little things, products of the Italian company “Gasparri Design” come to mind. When creating a business, the owners of the company relied on the wide experience of their family in the manufacturing of crystal products and work with the most talented artists in the Valdarno Inferiore (Italy). Gasparri Design products include not only the exclusive stemware and wine glasses of high quality clear crystal, but decorative crystal of classical and state-of-the-art shapes as well.

Hediye verme geleneği uzun yıllar önce başladı ve çoğu insan ilk aldığı hediyenin ne olduğunu hatırlamaz bile… Hediye vermenin amacı sevilen kişiyi mutlu etmek, ona sürpriz yaparak duyguları iletmektir, bu noktada renkli kristaller hediye vermek isteyenlere eşsiz ve lüks tasarımlarıyla yardımcı oluyor. Kristal deyince, İtalyan “Gasparri Design” ilk akla gelen markalardan biri. Markanın kurucuları işe başlarken ailelerinin kristal üretimindeki tecrübesini kullandılar ve Valdarno Inferiore’daki en yetenekli kristalcilerle çalıştılar. En kaliteli kristallerden üretilen bardak ve züccaciyenin yanı sıra dekoratif kristal ve klasik parçalar da ürettiler.

Unusual shapes, precision, beauty, rich plating of gold, offhand grinding, faceting and elegant engraving – all of these are the characteristics of Gasparri Design products.

Çiçekli vazolar ve yere konulan dekoratif vazolar son derece özel hediyelik olma özelliği taşıyor. Girdiği her eve özel bir hava katacak olan bu parçalar, rahatlık ve romantizmi bir arada sunuyor. Fakat bütün bu güzel seçeneklerin yanı sıra masanıza renk katacak sürahiler, süslemeler, kek stantları ve şekerlikleri de göz ardı etmemek gerekiyor.

Flower vases, decorative and floor-standing vases will be a great gift for friends and colleagues, and a real decoration of each house; they will add comfort and romanticism. But among all this great variety you should not forget about various caskets, decanters, cake and candy dishes that will decorate your table. Many royal families and politicians use Gasparri Design products today. We believe that some products from Gasparri Design collection will be a beautiful decoration of your house as well. All of these magnificent things you can buy in “Coleccion Alexandra” saloons.

82

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Sıra dışı şekiller, ince işçilik, estetik, altının ustaca kullanımı, taşlama ve zarif oymalar… Bunların hepsi Gasparri tasarımını diğerlerinden farklı kılan detaylar.

Gasparri Design çok sayıda varlıklı aile ve politikacı tarafından rağbet görüyor. Evinize hava katacak bu güzel parçaları “Coleccion Alexandra” mağazalarında bulabilirsiniz.


Coleccion Alexandra Central Asia

Салон Элитной Мебели «Coleccion Alexandra»

25, Al-Farabi Avenue Microdistrict Samal-3, Almaty City The Republic of Kazakhstan Tel: +7 (727) 262 38 02 Fax: +7 (727) 262 38 04 E-Mail: alexcoleccion@mail.ru

Г. Алматы, Мкр. Самал-3 Д.25 Тел.: 8 (727) 262 38 02 Факс: 8 (727) 262 38 04 E-Mail: alexcoleccion@mail.ru

Astana City, Shopping Mall «Keruen» 2 Floor, Boutique 25 E-Mail: alexcoleccion_astana@mail.ru

Г. Астана, ТРЦ «Керуен» 2 Этаж, Бутик 25 E-Mail: alexcoleccion_astana@mail.ru


EVENT

ETKİNLİK ♦

BMS

Welcome Baccarat / Hoşgeldin Baccarat BMS that brings together world’s renowned home and office brands hosted crystal admirers in its “Welcome Baccarat (Hoşgeldin Baccarat)” event .

Dünyaca ünlü ev ve ofis markalarını bir araya getiren BMS, ‘‘Hoşgeldin Baccarat’’ davetinde kristal tutkunlarını ağırladı.

Lorenzo Nuti, Area Sales Director at Baccarat, and noted designer Arik Levy, who creates designs for the brand, attended the event, where guests were impressed by Baccarat’s lighting fixtures and Tuile De Cristal chandelier by Arik Levy exhibited in 2013 Milan Fair as well. It was noted that guests also examined and were heavily interested in lighting fixtures Torch, Ellipse and Tourbillon that were displayed in the showroom and were designed by the same designer. In the event which hosted elite guests in a welcoming and sincere atmosphere, the guests had the opportunity to see two different patterns of Tuile de Cristal - Piccadilly and Frozen- designed in 2013 by Arik Levy, who has been working closely with Baccarat for 8 years. It was stated that Tuile De Cristal chandelier was designed based on this idea in 3 diameters, with different sizes and 3-4 levels so that it can adapt to homes or a wide range of architectural concepts or different settings, in a variety of ways.

Baccarat Bölge Satış Müdürü Lorenzo Nuti ile markaya tasarım yapan dünyaca ünlü tasarımcı Arik Levy’nin katıldığı gecede konuklar sergilenen Baccarat aydınlatma ürünlerine ve Arik Levy’e ait 2013 Milano Fuarı’nda sergilenen Tuile De Cristal avizeye hayran kaldılar. Ayrıca Showroomda bulunan ve gene dizaynı aynı tasarımcıya ait olan Torch, Ellipse ve Tourbillon adlı aydınlatma ürünleri de konuklar tarafından ilgiyle incelendi. Sıcak bir atmosfer içerisinde seçkin davetlilerin katıldığı gecede yine Arik Levy’e ait 2013 tasarımı Tuile de Cristal avizenin iki farklı tasarımı olan Piccadilly ve Frozen modelleri de davetlilere tanıtıldı. 3 farklı çapta, farklı boylarda ve katları 3 ile 4 arasında değişen seçenekleriyle Tuile De Cristal avizenin ister evlerde ister çeşitli mimari konseptlerde olsun farklı ortamlara kolay uyum sağlaması düşünülerek tasarlandığı belirtildi.

84

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


EVENT

ETKİNLİK ♦

Arik Levy, Neslihan Işık, Lorenzo Nuti

Fabrice Dela, Ethem Postacıoğlu, Arhan Kayar

Happy and proud to bring renowned French brand Baccarat, a symbol of beauty and crystallized perfection since its inception, with its admirers years after its first arrival in Turkey in the Ottoman Period, Neslihan Işık, BMS A.Ş. CEO, and Lorenzo Nuti delivered their inaugural addresses, expressing their satisfaction with the cooperation. Guests were seen off from this elegant event, where Baccarat’s lighting fixtures and unique pieces designed by renowned designers were displayed, with Baccarat gifts and a CD album with exclusive tracks. Her daim lüksün eşsiz sembolü olan Baccarat’nın Osmanlı zamanında Türkiye’ ye ilk kez gelişinin ardından yıllar sonra tekrar ünlü Fransız markasını tutkunlarıyla buluşturmaktan mutluluk ve gurur duyan BMS A.Ş. CEO’su Neslihan Işık ve Baccarat Bölge Satış Müdürü Lorenzo Nuti, yapılan işbirliğinden duyulan memnuniyete dair birer açılış konuşması yaptılar. Dünyaca ünlü birçok tasarımcıya ait Baccarat aydınlatma ürünlerinin ve nadide parçaların bir arada sergilendiği bu nezih geceden davetliler, Baccarat hediyeleri ve gece için özel olarak hazırlanan müziklerden oluşan bir CD ile uğurlandılar. SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE

85


SPOR

SPORT ♦

Traversing French Routes on a Bike Seat:

THE THIN LINE BETWEEN INSANITY AND GENIUS Fransa Yollarında Pedal Çevirmek: Dahilik ve deliliğin ortasındaki ince çizgi

T

ARTICLE / YAZI: İREM KÜPELİ

he history of this grandiose event began with the young sports journalist Géo Lefèvre, who suggested the idea for a Tour at a meeting of the L’Auto newspaper. The idea initially intended to raise awareness and boost circulation for the newspaper. Lefèvre had recently been recruited by Henri Desgrange, editor of the daily newspaper L’Auto, from the rival daily sports paper, Le Vélo. Lefèvre was hired as a rugby and cycling journalist, but his idea for the Tour focused solely on cycling, probably due to his enthusiasm and passion for the sport. Eventually, his vision of a six-day race around France was shared with his editor. In response, Henri Desgrange said, “As I understand it, mon petit Géo, you are suggesting a Tour de France.” At this time, there were already several Tour de France events, particularly for car racing which had become a large part of French rural life. With Desgrange’s suggestion however, it would be the first time that the name applied to a cycling event. Perhaps Monsieur Lefévre idea for the tour subconsciously stemmed from a desire to promote cycling more so than the newspaper, but never would he have imagined that this race might one day become the world’s greatest annual sports and cycling event.

86

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Her şey, L'Auto gazetesinin baskı sayısını ve tanınırlığını yükseltmek için çözümler aranan bir toplantıda, gazetenin genç spor muhabiri Géo Lefèvre'nin Tur fikrini ortaya atmasıyla başladı. Günlük çıkan L'Auto gazetesinin editörü Henri Desgrange, Géo Lefèvre'yi ragbi ve bisiklet konularında yazması için rakibi olan Le Vélo gazetesinden kendi gazetesine transfer etmişti. Belki de bu spora karşı olan büyük tutkusundan dolayı, Levéfre'nin Tur fikri sadece bisikletle ilgiliydi. Nihayetinde Fransa'nın etrafında yapılacak altı günlük bu yarış fikri, L’Auto’nun editörü tarafından da benimsendi. Henri Desgrange, Lefèvre'ye; "Mon petit Géo, anladığım kadarıyla bir tür Tour de France öneriyorsun." dedi. Çünkü, Fransa'nın kırsal kesimlerinde popüler olan ve motorlu taşıtlar ile yapılan bir Tour de France zaten vardı ama bu isim, ilk defa bir bisiklet yarışı için kullanılacaktı. Genç Mösyö Lefèvre, bilinçaltında bisikleti yaygınlaştırmayı, gazetenin baskı sayısını yükseltmekten daha çok istemiş miydi bilinmez, ama bu yarışın dünyanın en büyük, yılda bir düzenlenen spor etkinliklerinden biri haline geleceğini hayal bile etmemişti.


‘‘

In response, Henri Desgrange, editor of L’auto, said, “As I understand it, mon petit Géo, you are suggesting a Tour de France.” L’Auto’nun editörü Henri Desgrange, Lefèvre'ye; "Mon petit Géo, anladığım kadarıyla bir tür Tour de France öneriyorsun." der.


SPOR

SPORT ♦

‘‘

Perhaps Monsieur Lefévre idea for the tour subconsciously stemmed from a desire to promote cycling more so than the newspaper, but never would he have imagined that this race might one day become the world’s greatest annual sports and cycling event. Genç Mösyö Lefèvre, bilinçaltında bisikleti yaygınlaştırmayı, gazetenin baskı sayısını yükseltmekten daha çok istemiş miydi bilinmez, ama bu yarışın dünyanın en büyük, yılda bir düzenlenen spor etkinliklerinden biri haline geleceğini hayal bile etmemişti.

At the beginning, Desgrange was neither too keen nor firmly against the idea. Over time however, he carefully considered and slowly warmed up to the idea of a Tour de France for cycling. It was a great consideration as cycling non-stop in those days on the non-asphalted roads of the old French countryside was an even more exhausting test of human stamina than it is today. Eventually, in January 1903, Desgrange made an announcement in the pages of L’Auto: “We intend to run the greatest cycling trial in the entire world. A race more than a month long; from Paris to Lyon, then to Marseille, Toulouse, Bordeaux, Nantes and back to Paris.” As the summer approached however, Desgrange realized that the length of time required by the tour was a hindrance, thus he reduced it into a three-week race, maintaining the same route. On July 1st, 1903, the inaugural Tour de France started off from Montgeron, a southeastern suburb of Paris, with 60 cyclers. In the first race, there were just six stages, so the race finished on July 18th. During the 471 kilometer long race, the cyclists rode without break, bike changes, or outside assistance. A crowd of 20,000 cheered on the winner, Maurice Garin, upon arrival home in Paris. While the Tour may not have been Henri Desgrange’s idea, he was the man to make it reality. Desgrange was a cyclist himself, setting 12 world track cycling records in 1893. His knowledge of the sport and management probably contributed to the original success of the race. The Tour’s initial intentions were achieved as well - Monsieur Desgrange must have released a large sigh of relief as L’Auto newspaper’s circulation numbers grew and grew following the inaugural event. Since that first year, the Tour de France has become a feature of French life and the herald of summer. From the beginning, people have loved the Tour, waiting for cyclers to pass through, bringing attention and acclaim to towns, countrysides, and mountains throughout France. 88

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Bu fikre Desgrange, ne çok hevesli yaklaştı ne de tamamen karşı çıktı. Dikkatlice inceledi ve yavaş yavaş, bisiklet yarışı için bir Tour de France etkinliğine ısındı. Ne de olsa eski Fransa'nın asfaltsız yollarında durmaksızın pedal çevirmek, insan staminasını şimdikinden daha da çok zorlayan bir testti. Nihayet Ocak 1903'te Desgrange, L'Auto'nun sayfalarında bir duyuru yaptı: "Dünyadaki en büyük bisiklet yarışını düzenlemeyi planlıyoruz. Paris'ten Lyon'a oradan Marsilya, Toulouse, Bordeaux, Nantes ve tekrar Paris şeklindeki bir rotada ilerleyecek bu yarış, bir aydan uzun sürecek." Ancak yaz yaklaştıkça Desgrange, zamanın uzunluğunun bir engel olacağını fark etti. Yarışı aynı rota ile üç haftalık bir süreye düşürdü. 1 Temmuz 1903'te ilk Tour de France, 60 adet bisikletçiyle Paris'in güneydoğu banliyölerindeki Montgeron'dan başladı. İlk yarışta sadece altı etap vardı ve 18 Temmuz'da sona erdi. 471 kilometrelik yarış boyunca bisikletçiler; hiç ara vermeden, bisiklet değiştirmeden veya dışarıdan yardım almadan pedal çevirdiler. 20.000 kişilik bir kalabalık, kazanan Maurice Garin'i Paris'te karşıladı. Tur, Henri Desgrange'nin fikri değildiyse de gerçekleştirilmesini sağlayan oydu. Eğer L'Auto'nun baskı sayısına ne olduğunu düşünüyorsanız; gazetenin fırlayan baskı rakamlarını gördükten sonra muhtemelen Mösyö Desgrange, rahatlamış ve derin bir nefes almış olmalı. Desgrange da bir bisikletçiydi ve 1893 yılında 12 adet dünya rekoru kırmıştı. Muhtemelen Tur, başarısını bu iyi bisikletçi ve yöneticinin bilgisine borçludur. Tour de France, zamanla Fransız yaşamının bir parçası ve yazın müjdeleyicisi haline geldi. En başından beri insanlar; Tur'u, bisikletçilerin geçişini beklemeyi, şehirlerine, köylerine ve dağlarına getirdiği ilgiyi çok sevdiler.


SPOR

SPORT ♦

‘‘

Eventually, in January 1903, Desgrange made an announcement in the pages of L’Auto: “We intend to run the greatest cycling trial in the entire world.” Nihayet Ocak 1903'te Desgrange, L'Auto'nun sayfalarında bir duyuru yaptı: "Dünyadaki en büyük bisiklet yarışını düzenlemeyi planlıyoruz.”

Today’s Tour de France is a threeweek, 3,500 kilometer long race stretched over the course of 21 stages, nine of which are in the mountains. It is fair to say that the modern Tour is relatively easier than the old races, despite the increased length. During the first years of the race, cyclers did not have the luxury of pedaling through the night on the smooth asphalt paved, well-lit roads of France found today. In addition to the then rough, dirt roads, there were also vicious fans of other cyclers who tried to sabotage the race by placing nails and parking cars in the middle of the routes. Today, strict regulations are in place.

Bugünün Tour de France'si, üç hafta süren ve dokuzu dağlarda geçen toplam 21 etaptan oluşan 3500 kilometre uzunluğunda bir yarıştır. Modern Tur'un, eski yarışlara kıyasla daha kolay olduğunu söyleyebiliriz. İlk yıllarda bisikletçiler; gece, pürüzsüz asfaltla kaplı, güzelce aydınlatılmış Fransa yollarında ilerlemiyorlardı. Zorlu toprak yollara ilaveten bir de diğer bisikletçilerin hayranları, yollara çiviler serperek veya arabalarıyla yolu kapatarak yarışçıları sabote etmeye çalışıyordu.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE

89


SPOR

SPORT ♦

‘‘

The motto of the Tour de France is to persevere, even if you cannot win, and to be the most courageous and the most daring.

Tour de France'nin mottosu; “Kazanamazsan bile en cesur, en cüretkar ol!

The beauty of the modern race also comes from the participants who madly train in preparation for this climactic event. While success in other sports can be achieved with natural talent alone, cycling requires much more. Success in Le Tour de France means hardcore training, filled with blood, sweat, and tears. Although becoming the winner of the Tour de France is a very slight chance, cyclers persevere regardless, never giving up and giving their all until the very end. This alone is the Tour’s measure of success. Perhaps all of this is why French people always describe the Tour and cycling with words right from Medieval French literature. To them, the Tour de France is an annual epopee—cyclers don their armor following extensive training, ready themselves for battle through the villages and mountains of beautiful France, and in the end, one person triumphs. The motto of the Tour de France is to persevere, even if you cannot win, and to be the most courageous and the most daring. This year in July, the Tour de France will be held for the 100th time. Several events will be held in the cities, regions, and unique natural sites hosting stages of the race. The centennial celebration honors all that the race has achieved since it’s founding. This July, for the one hundredth time, French people and cycling enthusiasts from around the world will gather for this two-week spectacle of beauty, devotion, and success.

90

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Bu yarışın güzelliği biraz da delicesine antrenman yapan katılımcılarından gelir. Diğer sporlarda sadece doğuştan gelen yeteneğinizle başarılı olabilirsiniz. Ama Tour de France'de böyle bir şey mümkün değil. Başarı; kan ve gözyaşıyla dolu, çok zorlu bir antrenman anlamına geliyor. Ve kazanan olmak çok düşük bir ihtimal ama bisikletçiler asla pes etmeden, bitiş çizgisine kadar ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çabalarlar. Belki de bu yüzden Fransızlar, Tur'u sanki Orta Çağ Fransız edebiyatından fırlayıp gelmiş kelimelerle tanımlar. Onlar için bu yarış, her yıl tekrarlanan bir destandır; bisikletçiler, zorlu bir antrenmanın ardından zırhlarını giyip güzel Fransa'nın köyleri ve dağları boyunca savaşmak üzere kendilerini hazırlar. Mottoları; “Kazanamazsan bile en cesur, en cüretkar ol!” Bu yıl Temmuz ayında Le Tour de France, 100. kez düzenleniyor. Son yüzyıldır Tur ile birlikte büyüyüp gelişen ve bu yıl da yarışa ev sahipliği yapacak şehirler, bölgeler ve eşsiz doğal alanlarda özel etkinlikler düzenlenecek. Fransızların ve bütün bisiklet meraklılarının iki haftalık tatlı hatıralarla dolacak tatili, yüzüncü defa başlayacak.



An exceptional countryside hotel in Quba, a unique holiday village in Azerbaijan

opening

soon...

Rixos Quba Azerbaijan is preparing to host its guests in a palatial atmosphere with its fresh air and heavenly environment, gorgeous view of Qudiyal River and exclusive golf and ski facilities.

www.rixos.com

QUBA / BAKU / AZERBAIJAN P: +994 124 044 376 F: +994 124 044 375



94

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

SIGHTSEEING

ŞEHİR TURU ♦


SIGHTSEEING

ŞEHİR TURU ♦

SAKIP SABANCI

Museum ar en G d An Enchanting Garden on the Bosphorus Boğaz’da Büyüleyici Bir Bahçe

A

s one of the most amazing outdoor places to visit in Istanbul, “Atlı Köşk" has not only been home to the Sabancı family for many years, but is also a sanctuary for Istanbul most beautiful natural wonders. The magnificent garden and villa boasts a rainbow of flowers and assorted trees, including Istanbul’s signature Judas trees, fragrant lavender, and mimosas, perhaps the most magnificent harbinger of spring. Sabancı Museum hosts Istanbul's most comprehensive and engaging exhibits at the Atlı Köşk venue, which is located on 1.8 acres of land in the heart of the city. The museum is home to a rich collection of calligraphy and painting art pieces. The "Köşk" was built in 1927 by the Italian architect Edouard De Nari and was bought by Hacı Ömer Sabancı in 1950The house was used as a summer estate for many years before it became the full time home of Sakıp Sabancı and his family. In 1998, the property was given over to Sabancı University, at which point it was converted into a museum. İstanbul'un simgesi erguvanlar, mis kokulu lavantalar, baharın en güzel habercisi mimozalar... Sabancı ailesinin yıllarca beraber yaşadığı Atlı Köşk'ün muhteşem bahçesi, rengarenk çiçekleri ve çeşit çeşit ağaçlarıyla İstanbul'un en göz alıcı açık alanlarından biri. Şehrin en kapsamlı ve ilgi çekici sergilerine ve oldukça zengin bir hat ve resim koleksiyonuna ev sahipliği yapan Sabancı Müzesi, sergilerini 18 dönümlük bahçe içerisinde yer alan Atlı Köşk'te yapıyor. Köşk, 1927 yılında İtalyan mimar Edouard De Nari tarafından yapılmış ve 1950 yılında, Hacı Ömer Sabancı tarafından satın alınmış. Aile tarafından yıllarca yazlık ev olarak kullanılan köşk, 1998 yılında Sabancı Üniversitesi’ne müzeye dönüştürülmek üzere devredilinceye kadar, bir süre Sakıp Sabancı'nın daimi evi olmuş. SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE

95


SIGHTSEEING

ŞEHİR TURU ♦

The spacious garden of Atlı Köşk was originally managed for many years by the Italian landscape designer Ermanno Casasco. This beautiful garden is currently home to 115 different plant species - including rare ones originating from The Far East, America, Australia, North Africa and the Caucasus regions. The expansive natural life offers beautiful sights for green lovers. In cooperation with the Istanbul University Faculty of Forestry, Atlı Köşk has also been arrayed as a botanical garden. Hundreds of plants are documented, their features written on little placards placed next to each tree and plant.

İstanbul Boğazında yer alan köşkün geniş bahçesi, uzun yıllardır İtalyan peyzaj tasarımcısı Ermanno Casasco'nun denetiminde. Uzakdoğu, Amerika, Avustralya, Kuzey Afrika, Kafkasya bölgelerinden gelen, Türkiye’de çok az görülen bitkileri de içeren 115 bitki çeşidinin yer aldığı bu seyirlik bahçe, şehirde yeşile doymak için gezilebilecek güzel mekanlardan biri. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi ile beraber yapılan çalışmayla bir botanik bahçe olarak düzenlenen alan, sadece yüzlerce bitki, ağaç ve çiçek barındırmakla kalmıyor, aynı zamanda her bir bitki ve ağacın bilgileri yanı başında yer alan levhalardan öğrenilebiliyor.

The beautiful Judas, lavender and mimosa plants present a spectacle of colors, along with various rare species such as redwood, cork oak, Aleppo pine, Alexandrian laurel, Cornelian Cherry trees, some as old as 150 years. The garden is also adorned with pine trees, cedar wood and crepe myrtle -a total of 452 tree-formed plants in all.

Erguvan, lavanta, mimoza gibi çiçeklerin renklendirdiği bahçede, Türkiye’de nadir bulunan sahil sekoyası, mantar meşesi, Halep Çamı, İskenderiye Defnesi, Florida Kızılcığı gibi bitkilerin yanında 150 yıllık anıt ağaçlar da yer alıyor. Toplam 452 adet ağaç formunda bitkinin bulunduğu bahçeyi fıstık çamı, sedir ağacı, oya ağacı gibi ağaçlar süslüyor.

This cozy garden offers special guided tours to introduce the unknown species that people don’t often come across. The tours and garden itself also to contribute to the greater gardening culture in Turkey. Atlı Köşk will soon be hosting lectures and conferences examining different aspects of gardening as well as special programs for children.

Bu keyifli bahçede Türkiye’de bahçecilik kültürüne katkı sağlamak ve günlük hayatta karşılaşılan ancak bilinmeyen bitki ve ağaçları tanıtmak için özel rehberli turlar, bahçeciliği farklı açılardan inceleyecek konferanslar ve çocuk eğitim programları da gerçekleştiriliyor.

96

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013



BRAND STORY

MARKA HİKAYESİ ♦

THE STORY OF GLITTER

BACCARAT BİR IŞILTI HİKAYESİ

B

accarat is the breath, fire, telluric elements and love create the luster of Baccarat crystal. Virtually nothing has changed since Baccarat was founded: endowed with timeless expertise, the skilled glassblowers create the crystal that the artists, creators and designers have so brilliantly developed. They are magicians of light, orchestrating the most beautiful illusions.

The legend of Baccarat began in the middle of the embodiment of beauty and elegance. It is an everlasting fantasy, a poetic and sensual experience that sparkles on the skin or around a table, transforming space with its light. Baccarat style is a banquet of the senses, an intimate dialogue with objects that truly have a soul. A Baccarat piece is much more than just a valuable object: it elicits a rare emotion and epitomizes a certain concept of fulfillment and perfection. Enlightenment, in the eighteenth century. This venture started with an act of generosity: to save a population threatened with poverty after a logging company closed down, Bishop Louis de Montmorency-Laval of Metz decided to found a glassworks in Baccarat—a very worldly undertaking for the diocese. Louis XV authorized the creation of the factory opposite the village of Baccarat, on the right bank of the Meurthe River. Launched in 1764, the glassworks rapidly became “the most beautiful establishment in Europe.” Soon after, under the influence of Aimé-Gabriel d’Artigues, it began producing crystal glass.

Hiç bitmeyecek güzel bir düş, tende ya da masada parıldayan romantik ve duygusal bir deneyim... Güzelliğin ve zarafetin simgesi Baccarat, bulunduğu mekanı ışığıyla benzersiz kılıyor. Baccarat, gerçek bir ruha sahip nesnelerle samimi bir diyalog kuruyor, hislerle mükemmel bir ziyafet yaşatıyor. Bir Baccarat, değerli bir objeden çok daha fazlası: tatmin ve kusursuzluk kavramlarının somut bir örneği olarak tarifi imkansız hisler yaşatıyor. Nefes, ateş, dünyaya ait unsurlar ve aşk Baccarat kristaline parlaklığını veriyor. Baccarat’ın kurulduğu günden bu yana hemen hemen hiçbir şey değişmedi: tasarımcı ve sanatçıların geliştirdiği göz kamaştırıcı kristaller yetenekli uzman cam sanatkarları tarafından üretiliyor. Muhteşem illüzyonlar düzenleyen bu insanlar adeta birer ışık büyücüsü! Baccarat efsanesi 18.yüzyılda, Aydınlanma çağının ortasında cömert bir girişimle başlıyor. Fransa’nın Metz kentinde piskopos olan Louis de Montmorency-Laval, bir tomrukçuluk firmasının kapanmasıyla yoksulluk tehdidiyle karşı karşıya kalan bir nüfusu kurtarmak üzere harekete geçiyor. Piskopos, dünyevi bir girişimde bulunarak Baccarat köyünde bir cam fabrikası kurmaya karar veriyor. 15. Louis, fabrikanın, Baccarat köyünün karşısına, Meurthe Nehri’nin sağ kıyısına kurulmasına izin veriyor. 1764 yılında açılan cam fabrikası çok geçmeden “Avrupa’nın en güzel kuruluşu” haline geliyor. Kısa bir süre sonra, Aimé-Gabriel d’Artigues etkisi altında fabrika kristal cam üretimine de başlıyor. 98

RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013



BRAND STORY

MARKA HİKAYESİ ♦

The year was 1816. The Napoleonic Empire had collapsed after Waterloo. French society during the Restoration was partial to decorum and pomp: everything had to shine, including light, which gleamed and sparkled in restaurants and mansions. The audacious Baccarat innovations echoed the reigning festive spirit and changing lifestyle. Following the custom introduced by the king of using a complete service of glasses during meals, the first sets of Baccarat stemware began to appear on the best tables in the kingdom. Baccarat had achieved incomparable prestige. It won gold medals each time it participated in the many Universal Exhibitions held during the nineteenth century. The combination of technical innovation, bold design and constant collaboration among the highly skilled craftsmen (glassblowers, glasscutters and engravers) and the company’s engineers bore fruit: in 1839 Baccarat launched crystal pieces in color. Obtained by adding gold, ruby red—the color of passion and the symbol of life—was a brilliant breakthrough for Baccarat and a dramatic aesthetic achievement that has enchanted Baccarat fans for 150 years. Yıl 1816. Napolyon İmparatorluğu Waterloo’dan sonra çöküyor. İmparatorluğun çöküşünü takiben ortaya çıkan yenilenme devri Fransız toplumunda nezaket ve ihtişama düşkünlüğü beraberinde getiriyor: restoran ve konaklardaki ışık dahil her şey parıldamalı. Böyle bir dönemde, Baccarat’ın cüretkar yenilikleri değişen yaşam koşullarını ve hükümranlık süren festival ruhunu mükemmel bir şekilde yansıtıyor. Kral tarafından başlatılan sofrayı baştan aşağı cam servislerle donatma geleneğiyle beraber, Baccarat’ın ilk kadeh setleri krallığın muhteşem sofralarını süslemeye başlıyor. Benzersiz bir prestij elde eden Baccarat, 19.yüzyıl’da gerçekleştirilen Evrensel Sergiler’e her katıldığında yeni bir altın madalya kazanıyor. Teknik yenilikler, cesur tasarımlar ve yetenekli ustalarla (cam üfleyicileri, cam kesicileri ve oymacılar) firma mühendislerinin işbirliği meyvesini veriyor: 1839 yılında Baccarat piyasaya renkli kristal parçalar sürüyor. Altın ekleyerek elde edilen yakut kırmızısı Baccarat göz kamaştırıcı bir atılım ve Baccarat hayranlarını 150 yıldır cezbeden çarpıcı bir estetik başarı olarak kabul ediliyor.

100 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


BRAND STORY

MARKA HİKAYESİ ♦

The illustrious Harcourt service with six flat facets was created in 1841. The purity and magic of the light emanating from the heart of the crystal made the Harcourt an instant success and hence one of Baccarat’s signature patterns. Another iconic design, the famous black crystal, known as “onyx,” has been produced since the mid-nineteenth century.

Altının yassılığıyla dikkat çeken ünlü Harcourt servisi 1841 yılında tasarlanmış. Kristalin kalbinden yayılan ışığın saflığı ve büyüsünün Harcourt’a kazandırdığı hızlı başarı, onu Baccarat’ın imzası olan desenlerden biri haline getirmiş. Diğer bir ikonik tasarım, ‘oniks’ olarak bilinen ünlü siyah kristal, ilk olarak 19.yüzyılın ortalarında üretilmiş.

Baccarat fame had spread around the world. Their works of art traveled the globe in the trunks of merchants and in the deep holds of steam ships. In 1900, the crystal glassworks was present on every continent and continued to expand abroad, finding a fertile market in an America that appreciated the Baccarat lifestyle. The early 1990s marked another turning point for Baccarat, with the launch of a jewelry line. Georges Chevalier had created several exceptional pieces for Baccarat in the 1930s (the Louxor ring, the Flacon pendant). These seductive, sensual and magical pieces of jewelry were an overnight success.

19. yüzyılda eserleri tüccarların bagajında ve buhar gemilerinin derin ambarlarında dünyayı dolaşan Baccarat’ın ünü dünya çapında yayılıyor. 1900 yılında her kıtada kendini gösteren kristal cam eşyalar, yurt dışında, Baccarat’ın yaşam tarzına değer veren verimli Amerikan pazarı da dahil, büyümeye devam ediyor. 1990’lı yılların başları, mücevher koleksiyonunu piyasaya süren Baccarat için önemli bir dönüm noktası oluyor. 1930’lu yıllarda Georges Chevalier tarafından Baccarat için tasarlanan baştan çıkarıcı, şık ve büyüleyici mücevherler (Louxor yüzük, Flakon kolye) başarıyı çok kısa sürede yakalıyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 101


BRAND STORY

MARKA HİKAYESİ ♦

In 2003, the legendary mansion at 11 Place des Etats-Unis in the 16th arrondissement, formerly owned by Charles and Marie-Laure de Noailles, was chosen to house the Parisian headquarters and the magnificent Baccarat Gallery-Museum, which exhibits the most extravagant pieces of the Baccarat heritage. The designer Philippe Starck was commissioned to refurbish the new location. In these 3,000 square meters, where Luis Buñuel and Salvador Dali’s mentor put on lavish parties in the 1920s and 1930s, Starck conceived a Palace of Lights, worthy of Alice in Wonderland, which showcases all the Baccarat creations. Forever young in spirit, the crystal glassworks embodies the very concept of unrivaled luxury. Although eternal, Baccarat crystal is reinterpreted with each new collection created by the most innovative contemporary designers. These bold, witty and forever desirable shapes are subtle variations on the company’s iconic pieces and aesthetic symbols: this voyage from the past to the present illustrates Baccarat’s ambition to emblazon in sparkling letters a lifestyle for today and tomorrow—without ever compromising its heritage. 102 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

2003 yılında, eskiden Charles ve Marie-Laure de Noailles’e ait olan, 16.bölge 11 Place des Etats-Units’de bulunan göz alıcı konak, Paris merkezi ve Baccarat mirasının en abartılı parçalarının sergilendiği Baccarat Galeri-Müze’si olarak kullanılmaya başlanıyor. Tasarımcı Philippe Starck mekanı yenilemek üzere görevlendiriliyor. 1920-1930 yıllarında Luis Bun’uel ve Salvador Dali’nin akıl hocasının lüks partiler organize ettiği 3,000 metrekarelik bu alanda Starck, Alice in Wonderland’ı aratmayacak, tüm Baccarat eserlerinin sergilendiği bir Işıklar Sarayı tasarlıyor. Hiçbir zaman eskimeyecek olan kristal cam eşyalar emsalsiz lüks kavramını temsil ediyor. Ölümsüz olsa da, en yenilikçi çağdaş tasarımcılar tarafından tasarlanan Baccarat kristali, her yeni koleksiyonda yeniden yorumlanıyor. Bu cesur, esprili ve her zaman arzu edilecek olan şekiller firmanın ikonik parçalarının ve estetik sembollerinin ince birer varyasyonu: geçmişten günümüze bu yolculuk, Baccarat’ın bugün ve yarının yaşam stilini, mirasından hiç ödün vermeden, parıldayan harflerle yüceltme arzusunu gösteriyor.


10 yıl

inşaat garantisi


INTERVIEW

SÖYLEŞİ ♦

Demet Sabancı Çetindoğan TOLD US ABOUT THE SECRETS OF A SUCCESSFUL BUSINESS WOMAN BAŞARILI BİR İŞ KADININ SIRLARINI ANLATTI Interview / Söyleşi: İrem Küpeli

P

erhaps the first name that springs to mind when asked "Give an example of a strong, successful, and steady business woman," would be Demet Sabancı Çetindoğan. We had to fortunate opportunity to conduct an interview with Mrs. Demet in this edition, where we asked her about everything from the business world, family, art and fashion. Here is what she had to say...

“Güçlü, başarılı ve istikrarlı bir iş kadını örneği verir misiniz?” Sorusuna cevaben akla gelen ilk isimlerden biri Demet Sabancı Çetindoğan’dır. Demet Hanım ile uzunca bir süredir gerçekleştirmek istediğimiz söyleşi fırsatını bu sayıda yakaladık ve yakalamışken iş dünyası, aile, sanat, moda gibi pek çok konuda görüşlerini aldık.

In a world predominated by men, you stand as a powerful and successful figure in the business world. Would you share the secrets to your success with us?

İş adamlarının yoğun olduğu bir dünyada güçlü ve başarılı bir iş kadını olmanın sırlarını bizimle paylaşır mısınız?

In order to be a successful businesswoman, you need to be consistent and brave. Your confidence in yourself, your projects and your team should never change and you should never be afraid of taking big steps. Don't hold back because of men when you plan something new. You know that we have many advantages over them (she laughs). You should always be careful. You need to learn to turn every opportunity into your advantage. Embrace brand new ideas and improve them; and my favorite part- take branding as a business of its own. One needs to be brave, innovative and productive. These are my secrets. Or maybe the sine qua nons of a business plan.

Başarılı bir iş kadını olabilmek için öncelikle kararlı ve cesur olmalısınız. Kendinize olan güveniniz ve projelerinize, ekibinize olan inancınız asla değişmemeli, asla ve asla atılım yaparken korkmamalısınız. Bir işe başlarken kendinize rakip olarak gördüğünüz erkeklerden asla çekinmemeniz gerek. Onlardan birçok üstün yönümüz olduğunu unutmayalım (gülüyor). Her zaman için dikkatli olmak ve ele geçen fırsatları avantaja çevirmeyi öğrenmek gerek. Alanında ilk olan ve gelişmeye açık olan fikirlere sahip çıkmak ve işte benim en sevdiğim bölüm, işinizde markalaşmayı önemli ölçüde bir iş kolu haline getirmek. Cesaretli, yenilikçi ve üretken olmak gerek. Benim sırlarım bunlar. Aslında sırlar değil, iş hayatında olması gereken unsurlar desek daha mı doğru olur?

You began your career in the textile and fashion industries, but I know that, as a child, you had a wide range of interests—from sports to music. How did these diverse interests affect your childhood dreams and how do they affect your goals today?

İş hayatına tekstil ve moda ile adım attınız ancak, çocukken spordan müziğe pek çok alana ilginiz olduğunu biliyorum. Bu çok yönlülük, çocukluk hayallerinizi ve bugünün hedeflerini nasıl etkiledi ve etkilemeye devam ediyor?

I still have many dreams—I certainly did not leave them behind in childhood. I have different dreams now than I did then though. At the beginning, I wanted to be a pianist while later on I dreamt of building a chocolate factory. I even made a feasibility plan and shared it with my father. When I think about it, I can say that even as a child I had an entrepreneurial soul. I embrace that innovative spirit. Most of the time, one cannot not realize their childhood dreams. As you grow older and become more experienced, you tend to have more serious dreams and goals and as you achieve these goals, you continue to set new ones.

Hala hayallerim var. Çocuklukta kalmadı hiç bir şey. Çok başka hayallerim vardı benim. Önceleri piyanist olmayı, daha sonraki yıllarda çikolata fabrikası kurmayı düşünmüştüm. Bu konuda o zamanlar kendime fizibilite çalışması yapıp babamla bunu paylaşmıştım. Şöyle bir düşününce çocukken de girişimci bir ruha sahipmişim. O girişimcilik, yenilikçilik ruhuna sahip olduğumu hissediyorum. Çocuk yaşlardaki hayallerinizi çok fazla gerçekleştiremiyorsunuz. Yaş ilerledikçe; tecrübeler, birikimler arttıkça daha ciddi hayaller, hedef oluyor. Hedeflerinize ulaştıkça da yeni hedefler ortaya çıkıyor.

104 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


INTERVIEW

SÖYLEŞİ ♦

‘‘

At the beginning, I wanted to be a pianist while later on I dreamt of building a chocolate factory. Önceleri piyanist olmayı, daha sonraki yıllarda çikolata fabrikası kurmayı düşünmüştüm.

The biggest concern for most women is not being able to simultaneously balance the duties of running a business and motherhood. You have proven this to be possible however through your happy marriage, three beautiful children, and your busy and accomplished business life. How have you made all of this work together? Thank you. I try to say this everywhere and every time: I am an early bird. I stick to an agenda and I plan everything beforehand. My priorities are always set. If you know how to use your time wisely, you can spend it with your family, friends, and business life. This makes you content and being content enables you to make the right decisions and be successful (smiles.) Do you have any rules that allow you to save some time just for yourself, like “I need to work at this time, but afterwards I need some rest…?” No, I do not have such rules. I just stick to my schedule. I always spare my weekends for my family. As I said, since I begin the day early, my working hours start early as well.

Kadınların en büyük korkusu, iş hayatı ile anneliği bir arada yürütememek. Ama siz güzel bir evlilik, üç güzel çocuk, çok yoğun ve başarılı bir iş hayatıyla bunun imkansız olmadığını gösteriyorsunuz. Hepsi nasıl bir arada yürüyor? Teşekkür ederim öncelikle. Her zaman her yerde söylemeye çalışıyorum. Güne erken başlarım. Ajandama çok bağlıyımdır. Her şeyim planlı ve programlıdır. Önceliklerim her zaman belirlidir. Zamanı iyi kullanmayı biliyor ve uygulayabiliyorsanız; ailenize de, iş hayatınıza da, sosyal hayatınıza da zaman ayırabiliyor, huzurlu olunca da doğru kararlar alıp başarılı oluyorsunuz (gülüyor). Bu yoğun çalışma temposunda kendinize vakit ayırmak için belli kurallarınız var mı? Belli saatler arasında çalışmalı, belli saatler arasında dinlenmeliyim gibi... Öyle kurallarım yoktur: şu saat, bu saat diye. Sadece programlıyımdır. Hafta sonlarımı mutlaka aileme ayırırım. Güne erken başladığım gibi, mesai saatine de erken başlarım.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 105


SÖYLEŞİ ♦

INTERVIEW

‘‘

I have my own style. I like wearing classic pieces with a touch of contemporary fashion. I try to choose different pieces from various brands and combine it with my own style from seasonal trends. Bir tarzım var. Güncel çizgilerle birlikte klasik giyinmeyi severim. Tüm markalardan stilime uygun ürünler seçmeye ve sezon trendlerini her zaman kendi tarzımla bağdaştırarak kullanmaya çalışıyorum.

After Harvey Nichols and Brandroom, you plan to open Paris’ enchanting Galleries Lafayette chain in Turkey. To our understanding, the first branch will be opened in a shopping mall. Do you plan to establish a Galleries Lafayette building in the future, and how will it differ from the other chain stores in Turkey?

Harvey Nichols ve Brandroom gibi projelerin ardından Paris'in büyüleyici Galleries Lafayette mağazasını Türkiye'ye getirme çalışmalarınız var. Sanırım, öncelikle bir AVM içinde büyük bir alanda açılacak. İlerisi için Paris'teki gibi kendisine ait büyük bir binada açmak gibi farklı planlarınız var mı ve Türkiye'deki muadillerinden farkı ne olacak?

We recently announced through a press meeting that the famous French department store chain Galleries Lafayette will indeed enter the Turkish market with Demsa Group, in partnership with Mr. Cengiz.

Ünlü Fransız moda departmant store zinciri Galeries Lafayette’i, Demsa Group ortaklığıyla Türkiye pazarına soktuğumuzu, iş ortaklığımızı da Cengiz Bey’in yapmış olduğunu basın toplantısı ile açıklamıştık. Hatta Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve Fransız Dış Ticaret Bakanı Nicole Bricq'in de katıldığı Fransız CEO'larla çalışma kahvaltısında; Bakan Bricq, Galeries Lafayette’i İstanbul’da Demsa Group’un açmasından çok mutlu olduğunu belirterek açılışa katılmayı arzu ettiğini söyledi. Teklif onlardan geldi. Uzun süredir İstanbul'da olmayı arzu ediyorlarmış. Partner olarak da bizleri uygun görmüşler. Biz de Demsa Group olarak ciddi bir çalışma ve değerlendirme sonucunda işbirliğimizi başlattık. Türkiye için de hayırlı olur inşallah.

At the breakfast given for the French CEO, Turkey’s Economy Minister Zafer Çağlayan attended along with French Foreign Trade Minister Nicole Brick. Brick said she was happy that Demsa Group was opening Galleries Lafayette in Istanbul and that she would be eager to attend the opening. They have desired a presence in Istanbul for a long time now and wanted to work with us. We as Demsa Group made an expansive evaluation and then started the partnership. We hope it will be favorable for Turkey. Let’s continue on the topic of fashion—you have brought many designer brands to Turkey through Demsa. Do you have a brand that you prefer at work? Do you have any favorites? I actually think that everything that looks good on you is fashion. I never had any problems following the trends. I like fashion and I’ve been into it since my childhood. I have my own style. I like wearing classic pieces with a touch of contemporary fashion. I try to choose different pieces from various brands and combine it with my own style from seasonal trends. I particularly like minimal and postmodern fashion. Along with these, I like wearing certain vintage pieces, especially Dior and Chanel’s vintage collection pieces. For nightwear, I prefer Valentino, Ferre, Roberto Cavalli and Oscar De La Renta. I should also mention Michael Kors, DVF, Elie Tahari.

106 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Modadan bahsetmişken, Demsa ile pek çok büyük moda evini Türkiye'ye getirdiniz. İş yerinde kişisel olarak sıklıkla tercih ettiğiniz, favoriniz olan bir moda evi var mı? Aslına bakarsanız temelde kendinize yakıştırdığınız her şey modadır. Modayı takip etme konusunda hiçbir zaman zorluk çekmedim. Seviyorum modayı. Çocukluğumdan beri de içinde sayılırım. Bir tarzım var. Güncel çizgilerle birlikte klasik giyinmeyi severim. Tüm markalardan stilime uygun ürünler seçmeye ve sezon trendlerini her zaman kendi tarzımla bağdaştırarak kullanmaya çalışıyorum. Minimal ve postmodern çizgileri seviyorum. Bunların yanı sıra bazı vintage kostümleri de severek giyiyorum. Özellikle Dior ve Chanel’in vintage değeri taşıyan koleksiyon parçalarını çok seviyorum. Gece kıyafetlerinde ise Valentino, Ferre, Roberto Cavalli ve Oscar De La Renta’yı tercih ediyorum. Bir de Micheal Kors, DVF, Elie Tahari’yi unutmamak lazım.


INTERVIEW

‘‘

SÖYLEŞİ ♦

The museum will be a unique collection with more than 200 artists, more than 2000 paintings, and 400 pieces of Ottoman calligraphy, mandate, Hilye and Quran art. Müzemizde bulunan 200’ün üzerinde sanatçı, 2.000 adedin üzerinde kalıcı resim ve 400 adetlik Osmanlı hat, ferman, hilye-i şerif ve Kuran-ı Kerim koleksiyonlarıyla hakikaten farklı bir noktada olacağımız kanaatindeyiz.

In 2011, you filled a gap in Turkish media with the World Travel Channel. The program “Prensesin Günlügü (Diary of a Princess)” is especially interesting. How did this project with Princess Michael of Kent come to life? Did you know her before the project? We should not see the World Travel Channel as filling a gap in the Turkish media, but rather a filling in the Turkish tourism sector. One aspect that sets Turkey apart from the rest of the world is its diversity and richness of nature, history, and culture—Turkey is a bridge between Asian and European cultures. The richness of these cultures is reflected in every part of the land through natural, cultural, artistic, aesthetic and folkloric diversity. And of course there is Turkish cuisine—according to gastronomes, the most diverse cuisines in the world are Turkish, French, and Chinese. The wide range of food and drinks is one of the main reasons for the richness of the cuisine, and the cuisine, ultimately, is one of the reasons why Turkey attracts tourists. What else do we need? We should be proud of our country and promote it… I think we should have lobbies for that. The World Travel Channel aims to do just that by filling the gaps within the puzzle. Princess Michael of Kent is an old friend of mine. We try to see each other whenever we have the opportunity. The program seeks to show the world through the eyes of a princess. This project was a mutual idea and we had much fun shooting the episodes. 2011'de World Travel Channel ile Türk medyasında bu konudaki bir eksikliği doldurdunuz. Özellikle Prensesin Günlüğü programı çok ilgi çekici. Prenses Michael of Kent ile gerçekleşen bu proje nasıl ortaya çıktı? Öncesinden kendisiyle tanışıyor muydunuz? Türk Medyasındaki eksikliği doldurmak olarak düşünmemek lazım. Biz, World Travel Channel'la Türk Turizm sektöründeki bir eksikliği doldurduk. Türkiye'yi rakiplerinden ayıran en önemli özelliklerin başında, Türkiye'nin Asya ve Avrupa kıtaları arasındaki köprü konumundan kaynaklanan doğa, tarih ve kültür zenginliği ile çeşitliliği gelmektedir. Bir arada yaşatılan bu farklılıkların zenginliği; Türkiye'nin her köşesine doğal, kültürel, sanatsal, estetik ve folklorik çeşitlilik olarak yansımaktadır. Ve tabii ki Türk Mutfağı. Gastronomi uzmanlarına göre dünyanın en zengin mutfakları; Türk, Fransız ve Çin mutfakları. Yiyecek ve içecek kaynaklarının bolluğu ve çeşitliliği, ülke turizminin ayrılmaz bir parçası olarak görülen Türk mutfağının zenginliğinin başlıca sebeplerinden biridir. Aynı zamanda tarih boyunca çok çeşitli milletlerle iç içe yaşamış, yiyecek ve içecek kültürü alışverişinde bulunmuş olması da ülke mutfağını zenginleştiren bir başka etkendir. Daha ne olsun. Kıymet bilmek lazım. Ve tanıtım tanıtım tanıtım... Bunun için lobileşmek lazım bence. Markalaşmak için kilit kelime marka olabilmek. Biz puzzle’daki eksikliklere bu şekilde destek olmaya çalışıyoruz; World Travel Channel’la. Prenses Michael of Kent, uzun süredir yakın dostumdur. Fırsat buldukça görüşürüz. Bir prenses gözüyle dünyayı göstermek istedik. Hatta bu proje ikimizin ortak fikridir. Çekimler de çok keyifli geçmişti. SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 107


INTERVIEW

SÖYLEŞİ ♦

In an earlier time, traveling meant adventure, both in terms of a vacation and exploration of new places. In today’s world however, it is easier to travel and reach destinations, thus the idea of traveling has evolved into “relaxation.” What is your travel style and which place has influenced you the most?

Eskiden tatil; yarısı seyahatten, geri kalanı ise keşiften oluşan bir macera demekti. Günümüzde tatile çıkmak daha doğrusu bir yere ulaşmak, çok kolaylaştı ve tatil anlayışı "dinlenmek" olarak değişti. Sizin için güzel bir tatil nasıl olmalı ve sizi en çok etkileyen, güzel bir anı bırakan tatil yeri neresiydi?

For me, traveling still means having fun and exploring. Since you asked, I’d say that my most influential visit was my Jeddah and Makkah journey that I went on last February. It is one of the most unforgettable visits that I have had, leaving me with lots of memories.

Benim için tatilin büyük bir anlamı hala keşfetmek, o heyecanı yaşamak. Hani hiç unutamayacağınız, sizi çok etkileyen seyahat nedir diye sorarsanız; geçen sene Şubat sonunda gittiğim Cidde-Mekke seyahati, sanırım hayatımda unutamayacağım, güzel anlarla dolu seyahatlerden birisi olacak.

One can see the Sabancı family’s love for art through the amazing collection at Atlı Köşk. As far as I know, you have plans to open a museum for the Demsa collection. Can you share the details of this project? What are you favorite art branches and artists? Yes, we have museum project indeed. We are working carefully and trying to finish it before the end of 2015. I hope it will serve as a place of enjoyment for the art lovers of Istanbul. We would like it to shed some light on painting and Turkish-Islamic arts. It will be a unique collection with more than 200 artists, more than 2000 paintings, and 400 pieces of Ottoman calligraphy, mandate, Hilye and Quran art. It is a beautiful and exciting project. We’re working with the Pritzker Award-winner Zaha Hadid in order to present this Turkish art with such deep roots soon. Thank you for your time. Our last question—how do you plan for the future and do you set some goals? As I see, all of your projects aim to contribute to the economic and cultural development of Turkey. How do you cultivate these projects? Thank you. Of course I have plans and I will always have them. All of our projects are shaped around our country. Nothing is achieved easily. These projects are outcomes of long, careful work, and they are run with the utmost care.

Atlı Köşk'teki muhteşem koleksiyon ile Sabancı ailesinin sanata olan sevgisi aşikar. Bildiğim kadarıyla sizin de Demsa Koleksiyonu'nu bir müze projesine dönüştürme çabanız var. Bize koleksiyondan, bu projeden ve özellikle sevdiğiniz sanat türleri ve sanatçılardan bahseder misiniz? Evet, müze projemiz var. Bir aksilik çıkmaz ise 2015 sonuna yetiştirmeye çalışıyoruz. Umarım İstanbullu sanatseverlerin de beğeneceği bir yer olur. Özellikle resim ve Türk İslam eserleri sanatına ışık tutacağına inandığımız bir proje olacaktır. Başlangıcından günümüze kadar gelen 200’ün üzerinde sanatçı, 2.000 adedin üzerinde kalıcı resim ve 400 adetlik Osmanlı hat, ferman, hilye-i şerif ve Kuran-ı Kerim koleksiyonuyla hakikaten farklı bir noktada olacağımız kanaatindeyiz. Çok heyecan verici ve güzel bir proje. Köklü bir geçmişe sahip olan Türk sanatını, dünü ve bugünü ile yakın bir tarihte sunabilmek amacıyla, Pritzker ödüllü mimar Zaha Hadid, çalışmalarına devam etmekte. Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkürler. Son olarak, gelecekle ilgili plan yapar ve hedefler belirler misiniz? Gördüğüm kadarıyla her bir proje, ülkenin ekonomik ve kültürel gelişimine katkı sağlayacak hedefler içeriyor. Bu projeler ve hedefler nasıl şekilleniyor? Ben teşekkür ederim. Plansız hedefsiz olmaz. Tabii ki var. Her zaman da olacaktır. Biz her zaman projelerimizde Türkiye adına düşünürüz Tabii ki hiçbir şey kolay kolay olmuyor. Bu projeler; uzun, titiz çalışmalar sonucunda çıkıyor. Ve ilk günkü titizlik ile devam ediliyor.

108 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013



110 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

ARCHITECTURE

MİMARİ ♦


ARCHITECTURE

MİMARİ ♦

Antoni Gaudi SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 111


ARCHITECTURE

MİMARİ ♦

A genius and outstanding figure in the history of architecture, Antoni Gaudi is considered one of the most influential characters in the evolution of present day Barcelona. He is known as the figure behind the city, with his expressive imagination represented through ornate and distinctive works of art found throughout the city. Mimarlık tarihinin dahilerinden ve sıra dışı tarzıyla öne çıkan isimlerinden biri olan Antoni Gaudi, günümüz Barcelona’sının cazibesine en çok katkıda bulunanlardan biri. Gaudi, şehrin imajının arkasındaki mimar olarak biliniyor ve onun hayal gücüyle şekillenen çok özel eserler, şehrin dört bir yanına yayılıyor.

A

ntoni Gaudi was born in 1852 in Barcelona. As a child, he had rheumatism, which forced him to remain in the home most of the time. During this period however, he had the opportunity to observe nature and its many influences. These observations, along with his religious personality, came to affect the designs throughout his life.

It was in Barcelona that Gaudi also studied and distinguished himself in he fields of geometry and arithmetic. When he graduated as an architect from the university, the director of the Barcelona Architecture School said, “We have given this academic title either to a fool or a genius. Time will show.” Gaudi’s immense skill and talent was soon recognized by many however. He rarely even had to search for funding to bring his sumptuous projects to life. Many of Gaudi’s works were sponsored by the Catalan industrialist, Eusebi Güell, who was impressed by Gaudi’s style. Güell commissioned some of Gaudi’s most outstanding projects, such as the Park Güell and Palau Güell. Gaudi’s sponsors had the utmost faith in his ingenuity, and they often encouraged him to be experimental. This freedom led Gaudi to new techniques, many of which became his own trademarks. For example, trencadis is a detailed mosaic technique used frequently in Modernisme (Catalan modernism) and is unique to Gaudi. In this style, Gaudi used broken glazed ceramic tiles and dinnerware to cover his three dimensional architecture. This distinctive usage led him to design unique pieces of art which became major attractions for visitors to Barcelona. Gaudi, as a Catalan nationalist, succeeded in making his lands desirable with such glamorous works. 112 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Antoni Gaudi, 1852 yılında Barcelona’da doğdu. Çocukluk yıllarında, romatizmal hastalıkları sebebiyle evinden çok fazla uzaklaşamadı ve bu durum ona doğayı tanıma ve izleme imkanı sundu. Doğaya olan bu ilgisi ve dindar kişiliği, Gaudi’nin hayatı boyunca yaptığı tasarımlara doğrudan yansıdı. Gaudi, Barcelona’da geçirdiği okul yıllarında kendini geometri ve aritmetik alanlarında geliştirdi. Üniversiteden mimar olarak mezun olduğunda, Barcelona Mimarlık Okulu’nun müdürü, “Bu diplomayı bir ahmağa da bir dahiye de veriyor olabiliriz, bunu zaman gösterecek.” diyordu. Fakat Gaudi’nin üstün yeteneği ve becerileri kısa zamanda keşfedilecekti. Öyle ki, ihtişamlı projelerini hayata geçirebilmek için maddi destek peşinde koşması gerekmedi. Gaudi’nin çok sayıda eseri, Katalan iş adamı Eusebi Güell tarafından desteklendi. Güell , Gaudi’nin mimarî yaklaşımını takdir ediyor ve destekliyordu. Park Güell ve Palau Güell , Eusebi Güell’in sponsorluğunda yapılan ünlü eserlerden. Sponsorları, mimarın dehasına son derece güveniyor ve onu deneysel olmaya teşvik ediyorlardı. Sağlanan bu özgürlük, Gaudi’ye yeni teknikler geliştirme ve kullanma noktasında da esneklik tanıdı ve “Trencadis” gibi bazı teknikler Gaudi ile özdeşleşti. Gaudi, Modernişme (Katalan Modernizmi) akımında sıklıkla kullanılan bu tekniği üç boyutlu eserlerinde kullandı ve bu eserleri sırlı seramik ve kırık tabak çanak parçaları ile kapladı. Bu sıra dışı kullanımla beraber ortaya Barcelona’nın simgesi haline gelecek eşsiz eserler çıktı. Milliyetçi bir Katalan olan Gaudi, bu görkemli çalışmaları ile doğup büyüdüğü şehri bir cazibe merkezi haline getirmeyi başardı.



ARCHITECTURE

MİMARİ ♦

Sagrada Familia's interior design embodies Gaudi’s passion for nature, with its forest-like detail in the tree shaped columns and natural figures. Sagrada Familia kilisesinin iç dekorasyonunda kullanılan ormanımsı hatlar, ağaç şeklindeki kolonlar ve doğayı simgeleyen figürler, Gaudi’nin doğaya olan tutkusunun temsilcileri.

As a devout Roman Catholic, most of Gaudi’s artistic work formed as religious temples. His “magnum opus” became the famous Sagrada Familia, a project he devoted himself to almost entirely in his later years. Taking over the project in 1915, Gaudi has worked tirelessly till his death on the project. The magnificent design perfectly reflects his evolution from Gothic to Modernisme. The church’s interior design embodies Gaudi’s passion for nature, with its forest-like detail in the tree shaped columns and natural figures. When Gaudi died in 1926, only a quarter of the project was completed. He did, however, leave behind a detailed plan for the church’s completion. To this day, the project’s construction continues while attracting visitors throughout the year. Gaudi's highly individual style was influenced by Gothic, Baroque and Muslim art. As a great architect, excellent sculptor, furniture designer and a true artist who made his works his own, Gaudi revolutionized art—using a wide range of materials such as stone, ceramics, iron, wood, crystal and paint. He was a true gem ahead of his time. Today, his genius is appreciated all around the world and his works attract many visitors to the beautiful Catalan city of Barcelona.

114 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Dindar bir Katolik olan mimarın çoğu eseri, dinî mabet olma özelliği taşıyor. Gaudi’nin başyapıtı ise hayatını adadığı ve ömrünün son senelerinde üzerinde çalıştığı tek yapıt olan, Sagrada Familia kilisesi. Barcelona’nın simgesi sayılabilecek bu ihtişamlı kilisenin yapımı, 1915 yılında Gaudi’ye devredildi ve Gaudi bu proje üzerinde durmaksızın çalıştı. Kilisenin büyüleyici detayları, mimarın Gotik’ten Modernisme’ye geçişini yansıtıyor. İç dekorasyonda kullanılan ormanımsı detaylar, ağaç şeklindeki kolonlar ve doğayı simgeleyen figürler, Gaudi’nin doğaya olan tutkusunun temsilcileri. Gaudi 1926 yılında vefat ettiğinde, projenin yalnızca dörtte biri tamamlanmıştı. Fakat mimar, geri kalan kısmının aslına uygun yapılabilmesi için detaylı bir plan bıraktı. Günümüzde kilisenin inşaatı hala devam ediyor ve şehre çok sayıda turist çekiyor. Gaudi’nin son derece özel ve eşsiz tarzının Gotik, Barok ve müslüman mimarisinden etkilendiği söyleniyor. Harika bir mimar, başarılı bir heykeltıraş, sıra dışı bir mobilya tasarımcısı ve her yönüyle tam bir sanatçı olan Gaudi, eserlerine kendi elleriyle şekil veriyor. Taş, seramik, demir, ahşap, kristal ve boya gibi geniş yelpazeli bir malzeme kullanımı ile beraber sanata yeni bir boyut getiren Gaudi, zamanının çok ötesinde bir cevherdi. Bugün, Gaudi’nin dehası tüm dünya tarafından takdir ediliyor ve eserleri, güzel Katalan şehri Barcelona’ya çok sayıda ziyaretçi getiriyor.



INTERIOR

DEKORASYON ♦

DOĞTAŞ

2013 Summer Ideas / 2013 yaz fikirleri! The 2013 collection of Doğtaş, with its warm colors blended with natural fabrics, will change the atmosphere of your homes.

Doğtaş’ın sımsıcak renkleri, doğal kumaşlarla harmanladığı 2013 koleksiyonu, evlerin havasını değiştirecek.

Uncompromising Comfort: Mabella

Dinginliğin ve huzurun yeni adı, Baia:

The Mabella seating group consists of a two-seat sofa, three-seat sofa and wing chair. It offers chicness and comfort together with its ribbed fabric and buttoned back cushions. Mabella can also be used as a bed, thanks to the reverse mechanisms used in the three-seat sofa.

Her mekana kolayca uyum sağlaması için sağ ya da sol köşe olarak tercih edilebilen Baia, konforun modern çizgilerle birleşmesinden oluşan özel bir tasarım! Dingin ve huzurlu yaşam alanlarından vazgeçemeyenler, Baia Köşe Takımı ve berjer ile evlerde kendi köşelerini oluşturacaklar.

The new name of Peace and Serenity: Baia

Rahatlıktan vazgeçmeyenler için Mabella:

A special design combining comfort with modern lines, Baia can be placed as a left-corner or a right-corner seating group to easily adapt to its surrounding! Those who cannot give up peaceful and serene living areas will form their own corners with the Baia Corner Seating Group and Wing Chair.

İkili ve üçlü koltuk ile berjerden oluşan Mabella oturma grubu; fitilli dokuya sahip kumaşı ve düğmeli sırt minderiyle, rahatlığı şıklıkla birlikte sunuyor. Ayrıca Mabella, üçlü koltuğunda kullanılan ters makas mekanizması sayesinde kolayca yatak olabiliyor.

116 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013



INTERIOR

DEKORASYON ♦

VOGA MOBİLYA

Making freestyle living areas in Turkey since 1979 1979 yılından beri Türkiye’de özgür yaşam alanları üretiyor Voga Mobilya continues its product range consisting of teen bedrooms, accessories, curtains and carpets, all of which were highly popular in 2012, by adding new products according to the demands of 2013. Dining rooms, bedrooms, and TV sets are all prepared according to the new trends, taking into account details such as carpeting and accessories. Voga Mobilya's teen bedrooms have drawn great interest from the customers, despite its newness as a product line, and as a result, the company has created brand new designs. The design and R & D teams have worked non-stop for an entire year to complete all of the product lines, designed in a wide range of color and fabric options to appeal to every taste. They have truly taken into consideration all of the demands desired by their customers.

118 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Voga Mobilya, 2012 yılında yoğun ilgi gören farklı genç odası, aksesuar, perde ve halı ürün kategorilerinin yer aldığı konseptini; 2013 yılında da gelen talepler doğrultusunda yeni ürünler ekleyerek sürdürmeye devam ediyor. Yeni trendlere göre hazırlanan yemek odaları, yatak odaları, TV grupları ile halısından aksesuarına en ince ayrıntısına kadar düşünülerek tasarlandı. Ayrıca Voga Mobilya, genç odalarını müşterilerine tanıtmasından kısa bir süre geçmesine rağmen yoğun ilgi gördü ve yeni tasarımlarını müşterileriyle buluşturdu. Şimdiye kadar kendilerine gelen talepleri göz önünde bulundurarak her zevke hitap edecek renk ve kumaş seçenekleri ile geniş bir yelpazede tasarlanan tüm ürün grupları için tasarım ve arge ekibi bir sene boyunca aralıksız çalıştı.


INTERIOR

DEKORASYON ♦

Making freestyle living areas in Turkey since 1979, Voga Mobilya manufactures all of its products, from teen bedrooms to adult bedrooms, living rooms and dining rooms, with the finest quality craftsmanship. Bringing its lacquered materials exclusively from Italy, Voga Mobilya uses special robots and techniques to create its products. In order to match its significant demands, Voga Mobilya has opened new stores, one after another, not only in Turkey, but internationally as well. Voga Mobilya seeks to provide all of its customers with a privileged brand and standard service quality. To do this, it has opened five dealer stores in Azerbaijan, a brand new and striking store in Ankara Siteler, as well as new dealerships in Istanbul, Izmir, and Eskişehir, all in 2013 alone! The brand opened one of its most important stores in Moscow, in February, 2011, and to this day, this particular store continues to draw attention and admiration from its customers. Voga Mobilya’s professional design team works to make happy living environments for people; it successfully does this by offering comfortable and aesthetically pleasing whole concepts to match the demands and wishes of its customer. Voga Mobilya also works to make a living area unique to you, not just through a standalone product such as a living room or a TV Unite, but through a whole room concept. The brand's most differentiating and important characteristic is its fine craftsmanship and lacquered material, both of which were adopted from the brand’s philosophy of perfectness.

1979 yılından beri Türkiye’de özgür yaşam alanları oluşturan Voga Mobilya; genç odasından, yatak odasına, oturma odasından yemek odasına kadar tüm ürünlerini, ince işçilik kullanarak üretiyor. Lake malzemelerini İtalya’dan özel olarak getiren Voga Mobilya; ürünlerini işlerken özel teknikler kullanan robotlardan faydalanıyor. Voga Mobilya markası ile sadece Türkiye pazarından değil aynı zamanda uluslararası pazardan da gelen talepleri karşılamak için hızla yeni mağazalarını bünyesine katıyor. Markasında ve hizmet kalitesinde tüm ayrıcalıkları müşterilerine standart olarak sunan Voga Mobilya, 2013 yılında Ankara sitelerdeki yepyeni ve dikkat çekici mağazası ve Türkiye’de İstanbul, Ankara, İzmir ve Eskişehir’deki yeni bayiliklerinin ardından Azerbaycan bayiliği ile beş yeni hizmet noktasıyla hizmetini farklı bölgelere de taşıyor. En önemli mağazalarından biri olan Moskova mağazasını 2011 Şubat ayında hizmete açan Voga Mobilya, Rusya'da da büyük ilgi ve beğeni topluyor. Herkesin kendi evinde sahip olmaktan mutluluk duyacağı alanlar oluşturmak için çalışan profesyonel tasarım ekibi, müşterilerinden gelen talep ve istekler doğrultusunda, bir evde olması gereken tüm konforu ve estetiği harmanlayarak bir bütün içinde sunuyor. Sadece oturma grubu ya da tv ünitesi gibi tekil ürünler için değil, evinizde size özel tam bir yaşam alanı meydana getirmek için çalışan Voga Mobilya’yı diğer mobilya markalarından ayıran en önemli özelliği, kusursuzluk felsefesini benimseyen ince işçiliği ve lake olması. SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 119




FloraliĂŤntime

100.000 Flowers In Brussels’ Historic City Hall


EVENT

ETKİNLİK ♦

Internationally acclaimed florist Geert Pattyn once said: “I have done quite a lot actually, but would definitely like to continue for a while. Flowers and plants keep inspiring me. There is so much to see and do and there is so much beauty in the world.”

B

russels’ love for flowers is a well-known fact with its renowned biannual flower carpet festival organized in front of the City Hall. There are also many other flower carpet festivals throughout Belgium, though they are not as famous internationally. In addition to these existing flower festivals, another one is beginning to blossom. Something very beautiful is burgeoning in Brussels. This summer, the European Union capital city will be hosting a brand new event. The City of Brussels, the NGO Brussels Flower Carpet and the Floralies of Ghent are joining forces to offer “Floraliëntime: Brussels flowered by the Floralies of Ghent”, a major international plant and flower arrangement event in Brussels City Hall and the Brussels’ Grand Place. The first edition of this exciting event will take place from 15-18 August 2013. For the event, Brussels City Hall will be transformed into a heavenly walking garden, full of colors and scents. Internationally renowned landscape architects and floral artists will decorate the entrance, boardrooms and reception rooms of this majestic building with the newest creations and arrangement trends, new flower varieties and plants supplied by the Floralies of Ghent. A relaxation garden will also be set up at the Grand Place, where visitors can take a soothing breather.

Uluslararası bir üne sahip çiçek tasarımcısı Geert Pattyn: "Çiçekler ve bitkiler bana ilham vermeye devam ediyor. Görecek ve yapacak çok fazlası var ve dünyada daha çok güzellikler var."

Brüksel'in çiçeklere olan sevgisi, iki yılda bir ünlü tarihi belediye binası önünde düzenlenen Çiçek Halı festivaliyle iyi bilinen bir gerçek. Ancak uluslararası olarak çok meşhur olmayan ve Belçika'nın her yerinde düzenlenen başka çiçek halı festivallerinin sayısı da az değil. Bu çiçek festivallerinin dışında farklı bir festival çiçek açmak üzere. Kısacası bu yaz Avrupa Birliği başkenti olan Brüksel’de yeni güzellikler tomurcuklanıyor. Bu yaz Avrupa Birliğinin başkenti olan Brüksel, yepyeni bir etkinliğe daha sahip oluyor. Brüksel şehri, Sivil Toplum Kuruluşu Brüksel Çiçek Halı Festivali ve Ghent'in Çiçekleri; Brüksel Belediye Binası ve Brüksel'in ünlü Büyük Meydanında "Floraliëntime, Ghent'in Çiçekleriyle Açan Brüksel" adı verilen büyük uluslararası bir bitki ve çiçek düzenleme etkinliği için bir araya geldi. Daha sonraları pek çoğu gelecek bu etkinliğin ilki 15 - 18 Ağustos 2013 tarihleri arasında düzenlenecek. Brüksel Belediye Binası, renkler ve rayihalarla dolu bir yürüyüş bahçesine dönüştürülecek. Uluslararası üne sahip peyzaj mimarları ve çiçek düzenleme sanatçıları; devasa binanın girişini, toplantı odaları ve kabul salonlarını en yeni tasarımları ve düzenleme trendleriyle , Floralies of Ghent'in tedarik edeceği yeni çiçek ve bitki türleriyle bezeyecek. Büyük Meydan'da kurulacak bir dinlenme bahçesi de ziyaretçilere nefes alıp dinlenecek bir alan sunacak.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 123


EVENT

ETKİNLİK ♦

Colors of Life Hayatın Renkleri Internationally acclaimed florist Geert Pattyn once said: “I have done quite a lot actually, but would definitely like to continue for a while. Flowers and plants keep inspiring me. There is so much to see and do, and there is so much beauty in the world.” The theme of this prestigious flower festival will be “Colors of Life”. This title reflects the work of the floral masters, as well as the relationship between the public and artists. The title also, however, refers to the inspiration drawn from, and harmony within, the colors of the historical setting and the quality of the Belgian savoir-faire. Moreover, the theme indirectly refers to the uniqueness of the Belgian floral artists, who each have their own distinct character. The multicultural nature of Belgium, a melting pot of classical influences and contemporary ideas, will be expressed perfectly with this theme. The event will decorate the most important rooms in the Brussels City Hall with high quality flower work and will offer each visitor the chance to be surprised by beauty, floral inspiration and the very latest decorative trends. This small guided tour is but a taste of what visitors can expect. While large laurels entice visitors upon entering the Grand-Place, a floral link to the tradition of Brussels flower carpets is being made with begonia flowers of the growers from AVBS. In the courtyard of the City Hall, you cannot miss two stately laurel tables, made by architect Katrien Van Dierendonck. The entrance will be adorned with cut flowers from local growers and arranged by the Royal Union of Florists (KUFB). 124 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Uluslararası bir üne sahip çiçek tasarımcısı Geert Pattyn: " Çiçekler ve bitkiler bana ilham vermeye devam ediyor. Görecek ve yapacak çok fazlası var ve dünyada daha çok güzellikler var," diyor. Bu prestijli çiçek festivalinin teması ise "Hayatın Renkleri" olacak. Temanın adı, çiçek ustalarının çalışmalarını ve halk ile sanatçı arasındaki ilişkiyi yansıtıyor. Aynı zamanda Belçikalı yeteneğinin kalitesinden ve tarihi ortamın renklerinden alınan ilhama ve sağlanan armoniye de bir gönderme var. Hayatın Renkleri teması, dolaylı olarak her birinin kendine has bir tarzı olan Belçikalı çiçek tasarımı sanatçılarının eşsizliğini de yansıtmaktadır. Klasik etkilerin ve çağdaş fikirlerin bir arada eritildiği Belçika'nın çok kültürlü doğası, bu tema ile harika bir şekilde ifade ediliyor. Etkinlik sayesinde harika güzellikteki çiçek çalışmaları, Brüksel Belediye Binasının en önemli odalarını dekore ediyor ve her ziyaretçiye harika bir güzellik, çiçeklerin ilhamı ve en son dekoratif trendleri görme şansını veriyor. Bu küçük rehberli tur, ziyaretçilerin beklentilerini tamamıyla karşılayacak görsel bir şölen olacak. Büyük Meydanda, büyük defne ağaçları ziyaretçileri büyülerken Brüksel'in çiçek halıları geleneğine çiçekten bir bağ da AVBS'nin begonya çiçekleri üreticileri tarafından yapılıyor. Belediye Binası'nın avlusundaki mimar Katrien Van Dierendonck tarafından yapılan iki büyük defne ağacından masayı görmemek imkansız. Giriş, yerel yetiştiricilerden gelen ve Kraliyet Çiçek Tasarımcıları Birliği tarafından düzenlenen kesme çiçeklerle bezenecek.


EVENT

ETKİNLİK ♦

The event will decorate the most important rooms in the Brussels City Hall with high quality flower work and will offer each visitor the chance to be surprised by beauty, floral inspiration and the very latest decorative trends. Etkinlik sayesinde harika güzellikteki çiçek çalışmaları, Brüksel Belediye Binasının en önemli odalarını dekore ediyor ve her ziyaretçiye çiçeklerin ilhamını, güzelliği ve dekoratif trendleri görme şansı veriyor.

At the event, Lieve Buysse shares her relationship with flowers: “Flowers are the theme in my life. I have grown up surrounded by azaleas. I was encouraged by my mother to choose a life in flowers. I have had a flower shop in the centre of Lokeren for sixteen years now. Each day, I open the doors of that shop with my heart and soul, and customers can choose a flower arrangement for any event. But I really come alive when I can make a monumental piece, making themed flower decorations for big events or flower stands at fairs.” The city hall is decorated by students of the Groene Verbeelding. This flower arranging school came into being in the beginning of the 1990s with the initiative of Gudrun Cottenier and Nico Bostoen. The idea grew from a mutual interest and passion for floral art and gardens. Its main goal is to inspire people to make beautiful arrangements under professional guidance. Etkinlikte ünlü çiçek tasarımcısı Lieve Buysse çiçeklerle olan ilişkisini anlatacak: "Çiçekler hayatımın temasıdır. Açelya çiçekleriyle birlikte büyüdüm. Annem tarafından da çiçeklerin hayatımda yer almasını seçmek üzere teşvik edildim. Neredeyse on altı yıldır Lokeren'in merkezinde bir çiçek dükkanına sahibim. Her gün, bu dükkanın kapılarını kalbim ve ruhumla birlikte açıyorum ve müşterilerim burada kendilerine göre her tür etkinlik için bir çiçek aranjmanı bulabiliyor. Ama asıl kendimi hayatta hissettiğim anlar, büyük etkinlikler ve fuarlardaki çiçek stantları için bir temaya sahip çiçek dekorasyonları gibi anıtsal çalışmalar yaptığım anlardır.” Belediye Binası, ünlü çiçek tasarımı okulu Groene Verbeelding'in öğrencileri tarafından dekore ediliyor. Bu çiçek aranjmanı okulu 1990larda Gudrun Cottenier ve Nico Bostoen'in girişimleri sonucunda kurulmuş ve çiçek sanatına ve bahçelere olan ortak bir ilgiyle büyümüş. Asıl amacı, insanlara ilham vermek ve profesyonel rehberlerin yönlendirmesiyle güzel aranjmanlar üretmektir. SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 125


The organisers wish to bring greenery to the residents of Brussels into their homes, onto their streets and into their city. Organizatörlerin hepsi, Brüksel’in sakinlerine, onların evlerine, caddelerine ve şehrine yeşilliği getirmeyi amaçlıyor.

126 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

EVENT

ETKİNLİK ♦

“Floraliëntime: Brussels flowered by the Floralies of Ghent” is a unique partnership between three renowned organisations, one of which is Floralies of Ghent, a Belgium based organization which has been the master of floral and botanical art in the country for centures (it was established in 1808!) Every five years it organizes its world-renowned plant and flower exhibition in Ghent, attracting over 300.000 visitors. The Flower Carpet organization, one of the other partners in the festival, has offered expertise in begonia arrangements for over 25 years. It organises the famous Brussels flower carpets. The City of Brussels, the final partner, specializes in organising events at the Grand-Place and in various other historical buildings throughout the city. Under this initiative, the organisers wish to bring greenery to the residents of Brussels – into their homes, onto their streets and into their city. “Floraliëntime, Brüksel Ghent’in Çiçekleriyle Açıyor” etkinliği üç ünlü organizasyon arasında gerçekleştirilerek eşsiz bir ortaklığa imza atıyor. Bunlardan birincisi “Floralies of Ghent”dir. Belçikalı organizasyon, 1808 yılında kurulmuş ve yüzyıllardır çiçek ve botanik sanatının ustası haline gelmiş. Her beş yılda bir organize ettiği dünyaca ünlü bitki ve çiçek sergisiyle Ghent, 300,000 kişi tarafından ziyaret ediliyor. İkincisi ise begonya aranjmanlarında 25 yıldan uzun süredir bir uzman haline gelmiş ünlü Çiçek Halı organizasyonu. Brüksel’in dünyaca ünlü çiçek halılarını organize ediyor. Üçüncüsü, Brüksel şehridir. Büyük Meydan’da ve çeşitli tarihi binalarda organize ettiği etkinliklerdeki uzmanlığıyla tanınıyor. Bu girişim ile birlikte organizatörlerin hepsi, Brüksel’in sakinlerine, onların evlerine, caddelerine ve şehrine yeşilliği getirmeyi amaçlıyor.



CULTURE & ART

KÜLTÜR & SANAT ♦

PORTRAITS AND CAFTANS OF THE OTTOMAN

SULTANS Article / Yazı: İrem Küpeli

ETKİLEYİCİ BİR MODA STİLİNİN KİTABI

W

hether local residents or foreign visitors, all who tour through the Topkapı Palace Museum are equally astonished by the size and magnificence of these caftans. In every civilization and in every era, humans have judged each other based on appearances. For example, the amount of respect due to an individual can be inferred from outer appearances, such as the clothing worn. This is the secret and telltale purpose of the extra-large sized, ostentatious tunics called caftans. The Ottoman Sultans utilized these garments to distinguish and define their ruling strategy.

128 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Topkapı Sarayı Müzesi’ni gezerken kaftanların büyüklükleri ve şatafatı, yerli ve yabancı pek çok kişiyi şaşkınlığa düşürür. Kaftanların bu kadar büyük boyutlarda ve şatafatlı olmalarının ardındaki sır; insanların, tarihin her döneminde ve her uygarlıkta dış görünüşe itibar edip karşısındaki kişiyi kıyafetiyle, görünümüyle yargılamış olmalarından gelir. Bu, günümüzde olduğu gibi Osmanlı Devleti zamanında da geçerli bir kuraldı. Padişahların bir hükümranlık stratejisi olarak kullandıkları bu durum, kimi zaman görenlerde yanlış yargılara da yol açmış; onların süse, ihtişama düşkün oldukları intibaını bırakmıştır.


CULTURE & ART

KÜLTÜR & SANAT ♦

The opulence of the caftans formed many misconceptions, leaving the impression that the Sultans were addicted to possessions, extravagance, and magnificence. The real reason the Ottoman Sultans considered the brilliant and striking clothes so important however, was because the people cared and were affected by such outer appearances.

‘‘

Today, the Sultans' caftans give us an opportunity to see the richness of the elegant aesthetic, craftsmanship and art of the Ottoman State, as well as their political power.

Padişah kaftanları, Osmanlı Devletinin siyasi gücünün yanında o dönemin ince zevkinin, el işçiliğinin ve sanatının zenginliğini de görmemizi sağlıyor.

The Europeans of those times dressed themselves in tight clothing and short jackets, very different from the garments donned in Turkey. If any were lucky enough to see a high-ranking Ottoman court official, they became utterly surprised by such profligate dress. Naturally, the Turks were equally surprised by the Europeans’ fashion style. During his visit to the Ottoman court in the 16th century, the Hapsburg ambassador Ogier Ghiselin de Busbecq wrote: "The Turks were quite as much astonished at our manner of dress as we were at theirs. They wear long robes that reach almost to their ankles, and are not only more imposing but seem to add to their stature. Our dress, on the other hand, is so short and tight that it discloses the forms of the body, which would be better hidden. This is anything but becoming. It takes away from a man's height and gives him a stunted appearance."

Padişahların şatafata ve dikkat çekici kıyafetlere önem vermelerinin asıl nedeni, insanların buna kıymet vermeleri ve heybetli dış görünümden etkilenmeleridir. O dönemde, Türklere kıyasla çok farklı olan, dar kıyafetler ve kısa ceketler giyen Avrupalılar; yüksek mertebeli bir saray memurunun veya padişahın kıyafetini şaşkınlıkla karşılardı. Aynı şekilde Türkler de Avrupalıların giyim tarzını garipserdi. 16. Yüzyılda, Habsburg Büyükelçisi Ogier Ghiselin de Busbecq, Osmanlı sarayını ziyareti sırasındaki izlenimlerini şu şekilde aktarmış: “Biz ne kadar Türklerin giyim tarzına şaşırıyorsak Türkler de bizim kıyafetlerimizi o kadar şaşkınlıkla karşılıyorlar. Neredeyse bileklerine kadar uzanan elbiseler giyiyorlar ve bu kıyafet, onları daha da heybetli ve büyük gösteriyor. Öte yandan bizim kıyafetlerimiz öyle kısa ve dar ki saklı olması gereken vücudun şeklini ortaya çıkarıyor. Bu da güzel bir izlenim vermiyor ve insanın boyunu daha kısa gösteriyor.”

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 129


CULTURE & ART

The Turks, especially those of the early Ottoman era, were particularly fond of vibrant colors and often had their caftans embellished with motifs of chinar leaves and pine cones. Özellikle Osmanlı Devletinin ilk dönemlerinde canlı renkleri seven Türkler, çınar yaprağı ve kozalak motiflerini sıklıkla kullanırdı.

‘‘

Today, the Sultans' caftans give us an opportunity to see the richness of the elegant aesthetic, craftsmanship and art of the Ottoman State, as well as their political power. The caftans prepared for the Sultans and his family was longer and larger than all others in the State. The caftans were made in this way so that the Sultan, the powerful leader of the Ottoman lands, would appear most magnificent. The Sultans' caftans came in two types: inner caftan and outer caftan. The outer caftans were also called the ceremonial caftans. While the two types of caftans appear essentially the same, the ceremonial caftans are unique in that they have second arms, called “yen,” which reach to the floor. The significance of the yen originates from the continuing Turkish tradition of hand kissing, a gesture of respect and loyalty. After kissing the hand, the greeter would draw the hand to his own forehead. During the religious holidays or court ceremonies, like "cülûs" (the ceremony for ascending to the throne), the hem or "yen" of the Sultan’s caftan, which reached to the floor, was kissed instead of his hand. Most of the ceremonial caftans were made of expensive fabrics such as "seraser" or "atlas" and were adorned with exquisite gems, such as diamonds and emeralds. Woven with silver or silver alloyed with gold threads, Seraser was the most valuable fabric in the Ottoman era. The highest quality seraser in all the state was woven by a ranked weaver, the "Serasercibaşı" or Seraser Master. Atlas, a fine silken fabric, was also frequently used in the Sultans' caftans. Atlas was not woven with pure silk because, as dictated by Islamic culture, men are not allowed to wear pure silk fabric. The Turks, especially those of the early Ottoman era, were particularly fond of vibrant colors and often had their caftans embellished with motifs of chinar leaves and pinecones.

130 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

KÜLTÜR & SANAT ♦

Padişah kaftanları, Osmanlı Devletinin siyasi gücünün yanında o dönemin ince zevkinin, el işçiliğinin ve sanatının zenginliğini de görmemizi sağlıyor. Padişah ve ailesi için özel olarak hazırlanan kaftanlar, daha uzun ve bol kesimli olurdu. Kaftan boylarının uzun olmasının amacı, padişahın yani Devlet-i Âli’nin en önemli adamının ihtişamına ihtişam katmaktı. Sultanların kaftanları iç ve dış olarak ikiye ayrılırdı. Dışa giyilenlere merasim kaftanı denirdi. Görünüş itibariyle aynı olsalar da merasim kaftanlarında yere kadar uzanan ve “yen” denilen ikinci bir kol bulunurdu. Günümüzde devam eden bir gelenek olan el öpmek, Türk kültüründe bir saygı ve bağlılık göstergesidir. Padişahın ise bayramlarda ve cülûs yani tahta çıkma gibi saray merasimleri esnasında, eli yerine eteği veya yere kadar uzanan “yeni” öpülürdü. Dış kaftanların çoğu seraser, atlas gibi pahalı kumaşlardan yapılır ve elmas, zümrüt gibi değerli mücevherlerle süslenirdi. Osmanlı zamanında en değerli kumaş olan seraser ya altın alaşımlı gümüş ya da sadece gümüş ile dokunurdu. Sarayda “Serasercibaşı” rütbesiyle bir dokumacı bulunur ve seraser kumaşının en kalitelisi burada dokunurdu. İnce, ipekli bir kumaş olan atlas, padişah kaftanlarında daha sıklıkla kullanılırdı. Has ipek olmayışının nedeni; İslam Kültüründe, erkeklerin ipek kumaş giymesinin uygun görülmemesidir. Özellikle Osmanlı Devletinin ilk dönemlerinde canlı renkleri seven Türkler, çınar yaprağı ve kozalak motiflerini sıklıkla kullanırdı. Türklerin kadın ve erkek kıyafetleri için hazırlanan kumaşlarını; renklerine, desenlerine ve çeşitlerine bakarak ayırt etmek pek mümkün olmazdı. Hem kadınlar hem erkekler aynı tarzda canlı renkleri tercih ederdi. Günümüzde de Kazakistan’ın yöresel kıyafetlerine baktığımızda, hala canlı renklerin tercih edilmeye devam ettiği görülebilir.


CULTURE & ART

KÜLTÜR & SANAT ♦

It was not possible to distinguish the caftans’ fabrics prepared for either Turkish men or women, as all utilized the same styles, fabrics, colors, and motifs. Both women and men desired the same type of fabrics in vibrant colors. If we look at the traditional clothing in today's Kazakhstan, we can see that vibrant colors are still preferred. The most iconic emblems of the Ottoman caftans are their intricate motifs. In addition to the floral motifs like tulips, the most well known motif is the "çintamani," formed with three dots, which was seen as the symbol of power and usually worn at the battlefield to intimidate the enemy during the 16th century. Later in the 17th century, the carnation motif became popular in the Sultans' caftans. One may wonder, were the caftans only worn by the Sultans? Many different types of caftans existed for others, aside from the Sultan. There were caftans of honor called "hil'at", and they were given, similar to a medal of honor, to the highest-ranking court members and officials. The hil’at was also given to foreign diplomats from time to time as a reward or a gift. It was in this manner that the Hapsburg ambassador Ogier Ghiselin de Busbecq acquired a fine collection of caftans that he admired so much. The best example of the hil’at caftans can be seen closely at "Intersecting Worlds: Ambassadors and Painters," a collection exhibition at Istanbul’s Pera Museum which presents the paintings of foreign ambassadors posed in the Ottoman dresses of 17th century. Others who were adorned in caftans include members of Ottoman envoys deployed abroad for diplomatic missions and representations of the Ottoman state. They were especially clad in the best caftans and dresses. In the story of "The Caftan with Pink Pearls" by Ömer Seyfettin, a famous Turkish story author, the humble Muhsin Çelebi, who was sent as the head an envoy to Ismail I, the Shah of Iran, carries a magnificent caftan adorned with pink pearls, which were extremely rare, as the sign of pride for being Ottoman.

Lale deseninin yanında, padişah kaftanlarında üç yuvarlaktan oluşan ve kudretin sembolü olarak görülen meşhur “çintamani” deseni, 16. yüzyılda genellikle harp meydanlarında düşmanı etkilemek için kullanılırdı. 17. yüzyılda ise karanfil deseni yaygınlaşmıştı. Kaftanlar sadece padişahlar tarafından mı giyilirdi? Tıpkı bir madalya gibi, yüksek rütbeli saray erkanına ve memurlarına, zaman zaman da yabancı diplomatlara mükafat veya hediye olarak dağıtılan ve “hil’at” adı verilen şeref kaftanları da vardı. Habsburg Büyükelçisi Ogier Ghiselin de Busbecq, bu vesileyle güzel bir kaftan koleksiyonuna sahip olmuştur. Bunun en güzel örneği, Osmanlı kıyafetleri içinde poz veren 17. yüzyıl elçilerinin tabloları, Pera Müzesi’nin “Kesişen Dünyalar: Elçiler ve Ressamlar” koleksiyon sergisinde yakından görülebilir. Özellikle bir Osmanlı Elçisi; diplomatik bir görev için yurtdışına gideceği, Osmanlıyı temsil edeceği zaman en iyi kaftan ve kıyafetlerle donatılırdı. Türk hikaye yazarı Ömer Seyfettin’in Pembe İncili Kaftan adlı eserinde, Şah İsmail’e elçi olarak gönderilen mütevazı Muhsin Çelebi’nin gösterişli kaftanının, Osmanlı olmanın gururu olarak taşındığı anlatılır. Hikayenin sonunda Muhsin Çelebi, Acem Kralı’nın bile sahip olamayacağı değerdeki kaftanı ardında bırakıp giderken mala önem verilmediği ve gösterişli kaftanın görevini tamamladığı hoş bir dille anlatılmıştır. Eski zamanların bu tarz davranış biçimlerini anlatan pek çok hikaye vardır. Pek çok kitap da ince Osmanlı sanatını evimizin konforunda inceleyebilmemiz için basılmıştır. Osmanlı Sultanlarının Portreleri ve Kaftanları (Portraits and Caftans of the Ottoman Sultans) kitabı, bu muhteşem kaftanları baş ucunuzda saklayabilmenin ayrıcalıklı imkanını veriyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 131


CULTURE & ART

KÜLTÜR & SANAT ♦

‘‘

The hand-bound luxury edition is presented in a silk clamshell case, reminding of the Atlas fabric of caftans, and is available as a limited edition of only 300 copies Sadece 300 adet basılan ve elde ciltlenen lüks edisyonu, kaftanların Atlas kumaşını hatırlatırcasına istiridye kabuğu renginde ipek bir kumaş ile kaplı bir kutu içinde sunuluyor.

At the end of the story, Muhsin Çelebi shows how he actually doesn't care about the magnificent caftan, of which even the Shah of Iran couldn't even buy, and leaves it on the floor, indicating that the caftan completed its mission of intimidation. There are a lot of stories depicting this kind of intricate behavior from the old times. Many books have been published to show the fine Ottoman artistry, which can be cherished in the comforts of our own homes. The Portraits and Caftans of the Ottoman Sultans book gives an exquisite opportunity to take these magnificent caftans with you. The hand-bound luxury edition is presented in a silk clamshell case, reminding of the Atlas fabric of caftans, and is available as a limited edition of only 300 copies. Written by Professor Nurhan Atasoy, who has a PhD in Fine Arts and Art History, and published by Assouline Publication, the book depicts the fashion of Ottomans with a refined style. Professor Atasoy also curated the "Style and Status: Imperial Costumes from Ottoman Turkey" exhibition in the Smithsonian Museum in 2005. Presenting the portraits of all the Sultans, beginning with Osman Gazi, the Founder of the Ottoman State, to the last Sultan Vahideddin Han, the book not only displays caftans but also enables the reader to look briefly into the life of the Sultans. It is a true work of art that will never lose its value. Sadece 300 adet basılan ve elde ciltlenen lüks edisyonu, kaftanların Atlas kumaşını hatırlatırcasına istiridye kabuğu renginde ipek bir kumaş ile kaplı bir kutu içinde sunuluyor. Güzel Sanatlar ve Sanat Tarihi alanında doktora yapan Profesör Nurhan Atasoy tarafından yazılan ve Assouline Yayınevi tarafından basılan kitap, sade bir dille Osmanlı’nın giyim tarzını anlatıyor. Profesör Nurhan Atasoy, 2005 yılında Smithsonian Müzesi’nde “Stil ve Statü: Osmanlı Türkiye’sinden İmparatorluk Kostümleri” adındaki serginin küratörlüğünü de yapmıştı. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’den başlayarak son Padişah Vahideddin Han’a kadar bütün Osmanlı Sultanlarının portrelerini de sunan kitap sadece kaftanları sergilemenin ötesine geçiyor ve okuyucunun, Sultanların yaşamına da kaçamak bir bakış atmasına izin veriyor. Kitap, değerini asla kaybetmeyecek bir sanat eseri. 132 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013



INTERVIEW

SÖYLEŞİ ♦

Başak Erel With Ms. Başak Erel, Senior Vice President of Brand Management in Rixos Hotels, we have talked about the Rixos Brand and the brand’s approaches. Rixos Hotels Markadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Başak Erel’le Rixos Markasını ve markanın yaklaşımlarını konuştuk. Interview / Söyleşi: Ayça Oskay

Despite the economic crisis which has been predominant mostly through Europe and the rest of the world, you have a projection system that can foresee the next decade. Could you tell us about the strategic structure that forms the DNA of the Rixos brand? How does the Rixos Group continue to grow and constantly enlarge its portfolio with new hotels and investment projects?

Avrupa başta olmak üzere, tüm dünyada kendini hissettiren kriz ortamına rağmen, on yıl sonrasını ön görebilen bir planlama sistemine sahipsiniz. Rixos Grubu’nun kriz sürecinde büyümesi, yeni oteller ve yatırım projeleri ile portföyünü sürekli genişletmesi ve Rixos markasının DNA’sını oluşturan strateji yapısını anlatır mısınız?

Rixos Hotels has always had an active growing strategy since the day it was founded. In this globalizing world, there are markets that didn't get affected by the economic crisis so badly. We believe in the diversity of tourism and its globalizing nature. Thus, we aim to present diversity and make a difference in everything we do. As a brand that discovers destinations, goes to the unknown places, and invests boldly, we formed our guest profile starting from these ideas. While Western Europe and the USA are struggling with the economic crisis, we are one of the few economies rising and growing on the other end of the world. We have already been investing in these niche markets for decades. We can enjoy the fruits of our labor during these very sensitive and fragile days thanks to our innovation and savvy during earlier days. Our investments are also realized within the context of this projection. We continue on our way with brave steps and without hesitation to take risks. The best example of this is our investments in Egypt. We opened our first hotel in Sharm El Sheikh at the end of this last year. Our new projects are also about to be signed. We believe in Egypt. Egypt has always been a favorite destination, and we are trying to contribute to the country's tourism future by standing by them and supporting them during these difficult times.

Rixos Hotels kurulduğu günden bu yana aktif bir büyüme stratejisine sahiptir. Globalleşen dünyada ekonomik krizin çok ağır yaşandığı pazarlar var. Ancak bizler turizmde çeşitliliğe inanıyoruz. Yaptığımız her işte çeşitlilik sunmayı ve fark oluşturmayı hedefliyoruz. Destinasyon keşfeden, gidilmeyen yerlere giden ve cesaret gerektiren yatırımlar yapan bir marka olarak misafir profilimizi de bu fikirden yola çıkarak oluşturduk. Batı Avrupa ve Amerika krizle mücadele ederken, dünyanın diğer ucunda yükselişe geçen ekonomiler var. Bizler on yıldan uzun bir süredir bu niş pazarlara yatırımlarımızı yapıyorduk. Şu yaşadığımız çok kırılgan ve hassas günlerde de bunun meyvelerini topluyoruz. Yatırımlarımız da bu planlama çerçevesinde gerçekleşiyor. Cesur adımlarla, risk almaktan korkmayarak yolumuza devam ediyoruz. Mısır’a yaptığımız yatırımlar bunun en güzel örneğidir. Sharm El Sheikh’te ilk otelimizi geçen yılın sonunda açtık. Yeni projelerimiz de imza aşamasına geldi. Mısır’a inanıyoruz. Her zaman gözde bir destinasyon oldu ve yaşanan zor günlerde onların yanında olarak, destek vererek, turizmin geleceğinin şekillenmesine katkıda bulunuyoruz.

134 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


INTERVIEW

SÖYLEŞİ ♦

Önümüzdeki yıllarda turizm sektörünün daha da önem kazanması, hatta UNWTO‘a göre 2020 yılına kadar tüm dünyada 1.6 milyar kişinin seyahat etmesi bekleniyor. Bu süreçte yerel ve uluslararası pazarın değişimini ve Rixos’un gelecekteki marka konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

During the next couple of years, it is highly expected that tourism will gain more importance than ever before. According to UNWTO (The World Tourism Organization), 1,6 billion people around the world will have traveled by 2020. How do you evaluate the changes in the national and international markets, and the brand location of Rixos in the future? Indeed, the number of people who travel is increasing every year. Traveling has become a sine qua non need in the globalizing world. In addition to mass tourism, the tourism catering to different, specialized needs and individuals is also increasing. We have entered an era where branding and having standards is of the utmost importance in tourism, like any other sectors. A mass of conscious guests and consumers, who research before travel and follow through with plans, has just emerged. The conscious consumers are also a propulsive force for brands to get more distinguished. We try to carry the Turkish Hospitality and service understanding to every destination we set foot in. This is the mission of Rixos Hotels. This is why we are interested in extraordinary markets. We can say that discovering a destination, growing together, and being pioneers together are the distinctive elements of the Rixos brand. Accelerating its sector with hundreds of international awards, Rixos Hotels are shown as one of the best hotels in the world, with its constantly growing power and innovative face. Which values has Rixos Hotels contributed to the national and international market until now? Of course, it's the Turkish hospitality. In our daily life, we are a nation who serves all of its guests impeccably. I would like to proudly say that we, as Rixos Hotels, saw what kind of a difference we gained in the world market when we carry this culture to the hotel management sector. Rixos Hotels' standards are established on the fundamentals of diversity. Each and every one of our guests is different from one another; and their expectations form in parallel to these differences. Our primary goal is to make a guest feel at home with our personal services. From the moment a guest makes a reservation, we try to understand and evaluate their expectations; then we start to meet these expectations in the best way possible based on the data that we gathered. It is not that hard to do this, considering today's communication technology. We even surprise our guests occasionally by following them on Twitter during their stay. We believe that the perfect service is born via high quality communication and empathy.

Seyahat eden kişi sayısı her geçen yıl artıyor. Seyahat etmek artık globalleşen dünyanın vazgeçilmez bir ihtiyacı haline geldi. Kitle turizminin yanı sıra günümüzde farklı ihtiyaçlara ve kişilere özel turizm de artış gösteriyor. Her sektörde olduğu gibi turizmde de markalaşmanın ve standartların önem kazandığı bir döneme girdik. Bilinçli, araştıran, gezen, takip eden bir misafir ve tüketici oluştu. Bu bilinçli tüketici markaların da farklılaşması için itici bir kuvvet durumunda. Rixos Hotels’in misyonu olan Türk misafirperverliği ve hizmet anlayışını bulunduğumuz her destinasyona taşımaya çalışıyoruz. Sıra dışı pazarlara ilgimiz bu nedenledir. Destinasyonu keşfetmek, beraber büyümek, ilk ve öncü olmak Rixos markasının bileşenleri diyebiliriz. Her geçen gün artan gücü ve yenilikçi yüzü ile dünyanın en iyi otelleri arasında gösterilen, aldığı yüzlerce uluslararası ödül ile sektörüne yeni bir ivme kazandıran Rixos Hotels’in şimdiye kadar yerel ve dünya pazarına kattığı değerler nelerdir? Türk misafirperverliği. Bizler gündelik hayatımızda tüm misafirlerimize zaten kusursuz hizmet veren bir milletiz. Bu kültürü otelcilik sektörüne taşıdığınız zaman dünya pazarında nasıl bir farklılık kazandığımızı Rixos Hotels olarak gördüğümüzü gururla söylemek isterim. Rixos Hotels standartları çeşitlilik üzerine kurulmuştur. Her bir misafirimiz diğerinden farklıdır ve beklentileri de bu farklılıklara paralel olarak şekillenir. Kişisel hizmetlerimiz ile misafirlerimizi evinde hissettirmek en birincil hedefimiz. Misafirlerimiz rezervasyonlarını yaptırdıkları andan itibaren beklentilerini anlamaya, ölçmeye ve elde ettiğimiz verilere dayanarak bu beklentileri en iyi şekilde karşılamaya başlıyoruz. Günümüz iletişim teknolojisinde bunları yapmak çok da zor değil. Otellerimizde konaklayan misafirlerimizin twitter hesaplarını bile konakladıkları süre içerisinde takip ederek anlık sürprizlerimizle onları şaşırtıyoruz. Kusursuz hizmetin kaliteli bir iletişim ve empati ile ortaya çıktığına inanıyoruz. SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 135


INTERVIEW

SÖYLEŞİ ♦

Rixos Pera İstanbul

For most of us, it is too difficult to change our vacationing habits and usual holiday destinations with the concern of not finding the same care and comfort. By changing all the prejudices from its inauguration day, Rixos showed us that we can find home's warmth, perfect service and luxury without compromising our habits wherever the Rixos brand is. What are the brand's systems developed to establish this connection?

Birçoğumuz için aynı ilgi ve rahatlığı bulamama endişesi ile tatil mekanlarını ve tatil alışkanlıklarını değiştirmek zordur. Rixos kurulduğu günden itibaren bütün bu ön yargıları değiştirerek, Rixos markasının görüldüğü her yerde, alışkanlıklarımızı değiştirmeden ev sıcaklığını, mükemmel hizmeti ve lüksü bulabileceğimizi gösterdi. Markanın bu bağı kurmak için geliştirdiği sistemler nelerdir?

We have a very good CRM (Customer Relationship Management) at Rixos Hotels. We always follow and evaluate the expectations of our guests, the time they spent with us, and the experiences they had. All the data we gather is installed into our system, where each Rixos hotel around the world can see. Once a guest makes a reservation in one of our hotels, all the data is shared with the related units and it is assured that the guest will receive the same service standards time and time again. The most important brand promise of Rixos Hotels is that the exclusive individual service is available at every Rixos destination and hotel.

Rixos Hotels bünyesinde çok iyi bir CRM yönetimimiz mevcut. Misafirlerimizin beklentileri, bizimle geçirdikleri zaman ve edindikleri tecrübeleri sürekli olarak takip ederek değerlendiriyoruz. Elde ettiğimiz veriler sistemimize yüklenerek her bir otelimizin görebileceği şekilde kayıtlara geçer. Misafirimiz herhangi bir otelimizde rezervasyon yaptırdığı anda bu datalar ilgili birimler ile paylaşılarak misafirimizin aynı standartlarda hizmeti alması sağlanır. Rixos Hotels’in en önemli marka vaadi kişiye özel lüks hizmeti tüm destinasyon ve otellerinde misafirlerine sunuyor olmasıdır.

Only since the emergence of greater competition in the hospitality industry throughout the world has the customer’s desires for better service, myriad alternatives, and changes in expectation been realized. Could you analyze the main factors that contribute to the trust and addiction of your guests, as well as general consumer attitude, toward the Rixos brand?

Tüm dünyada rekabet ortamının daha da ön plana çıkmasıyla, hep daha iyi hizmet arayan, seçenekleri sürekli artan ve beklentileri değişiklik gösteren bir müşteri anatomisi oluştu. Bu doğrultuda tüketici davranışlarını, konuklarınızın Rixos markasına olan güven ve bağımlılıklarını oluşturan ana etkenleri analiz eder misiniz?

Rixos Hotels is a pioneering global brand in its sector. We always present the “firsts” and innovations to our guests. Researching and discovering the guest's desires that you mentioned is the most important part of this job. The question of "how can we differentiate ourselves among all these other enterprises?" is answered by our guests. It is very important to read the guest surveys correctly and find solutions by evaluating them. Then, there comes the part where you can ensure the continuity of the exclusive service that you offered to the guest. We are gaining the trust of our guests by following this with our know-how and qualified human resources. The difficult part starts right after this: it is meeting the satisfaction of your trusting guests not once, but continually. As Rixos Hotels, this is our biggest responsibility to each guest.

Rixos Hotels sektöründe öncü bir global markadır. Her zaman ilkleri ve yenilikleri misafirlerimize biz sunmaktayız. Sizin bahsettiğiniz misafir anatomisini çok iyi araştırıp ortaya çıkarmak işin en önemli kısmı. Bu kadar işletme arasından nasıl farklılaşırız sorusunun cevabını misafirlerimiz bize veriyor. Gerçekleştirdiğimiz misafir anketlerini doğru okumak ve değerlendirerek çözüm bulmak işin en önemli kısmı. Daha sonrasında ise misafirlerinize sunduğunuz ayrıcalıklı hizmetin sürekliliğini sağlamak geliyor. Sahip olduğumuz know-how ve nitelikli insan kaynağı ile bunu başararak misafirlerimizin güvenini kazanıyoruz. İşin asıl zor kısmı bundan sonra başlıyor aslına bakarsanız. Size güvenen misafirlerinizin memnuniyetini sürekli kılmak. Rixos Hotels olarak her bir misafirimize karşı en büyük sorumluluğumuz budur.

136 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013



MARITIME

DENİZCİLİK ♦

T H E M O S T FA M O U S S H I P T H AT D I D N ’ T S I N K

SS

UNITED 138 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


MARITIME

DENİZCİLİK ♦

B AT M AYA N E N Ü N LÜ G E M İ

STATES SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 139


MARITIME

W

e all know about Titanic and the catastrophic end she endured during her maiden voyage. In light of this however, few people today remember the far less tragic SS United States. Longer than the Titanic by 30 meters and faster by 24 kilometers per hour, the SS United States was a beautiful and strong vessel. She was particularly popular during the 1950s, but has since thrown down her anchor in the Port of Philadelphia. Now, she simply awaits for the day when she returns to be saved. The most famous ship that never sank carried many famous faces in its day, from Marilyn Monroe to Marlon Brando, Salvador Dali, Grace Kelly, John Wayne, and the Kennedy’s. She even carried Mona Lisa. Revolutionary for its the day, the SS United States was progressive and respectful in that it was a color-blind, an uncommon sentiment during the 1950s. For most of the African-Americans who cruised on this ship, it was a big surprise and a great experience to be able to sit and dine together with all guests, regardless of race. The ship ended its career after the popularity and growth of the airlines industry took over, covering greater distances in shorter times. During the 80s, the SS United States interior decoration was auctioned off. These days, there are rabid collectors of SS United States memorabilia who enjoy reliving the beauty of the ship. These collectors also want to see the ship in a better state on a greater scale. SS United States Conservancy was founded with the purpose of converting the ship into a museum, hotel and a conference center. The legend of the SS United States is also a story of the brilliant marine engineer and naval architect who built her, William Francis Gibbs. To say that Mr. Gibbs had a long-running love affair with a ship would be, quite frankly, an understatement. With no formal training in the field, he quit his job in real-estate law in 1916 to devote himself to designing the world’s fastest ship. Upon her delivery to the United States Lines, the SS United States was the most graceful, modern, powerful and sleekest vessel in the world. With her two oversize red, white, and blue funnels, she projected 140 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

DENİZCİLİK ♦

Titanik'i ve daha ilk seferinde gerçekleşen acı sonunu hepimiz biliyoruz. Ancak bugün çok az kişi SS United States'i hatırlıyor. Gemi, Titanik'ten 30 metre daha uzun ve saatte 24 kilometre daha hızlıydı. 50'li yıllarda oldukça popüler olan gemi şimdi Philadelphia'da bir limana demir atmış kurtarılmayı bekliyor. Batmayan en ünlü gemi; Marilyn Monroe, Marlon Brando, Salvador Dali, Grace Kelly, John Wayne ve Kennedy'ler gibi o zamanın pek çok ünlü simasını da taşımıştı. Mona Lisa bile güvertesinde seyahat etmiştir. SS United States'in saygı duyulması gereken bir diğer yönü de yolcuları arasında renk ayrımcılığı yapmıyor olmasaydı ki bu 1950lerde çok nadir görülen bir durumdu. Gemide seyahat eden pek çok Afrikalı-Amerikalı yolcu için bu büyük sürprizdi ve herkes ile birlikte oturup yemek yiyebiliyor olmak büyük bir deneyimdi. Ancak, havayolu şirketleri uzun mesafeli yolculuklarda daha çok tercih edilmeye başlayınca, geminin kariyeri de sona ermiş oldu. 80lerde, iç dekorasyonu açık artırmayla satıldı. Günümüzde hala SS United States hatıraları toplayan tutkulu koleksiyoncular bulunuyor. Aynı koleksiyoncular gemiyi daha iyi bir durumda görmek istiyor. Bu niyetle SS United States Conservancy, gemiyi bir müzeye, otele ve bir konferans merkezine dönüştürme amacıyla kuruldu. SS United States'in hikayesinden bahsederken, gemiyi inşa eden başarılı denizcilik mühendisi ve bahriye mimarının hikayesini anlatmadan olmaz. William Francis Gibbs için bu gemiye uzun yıllar boyunca aşıktı dersek açıkçası hiç de abes olmaz. Alaylı olan Gibbs, 1916 yılında emlakçılıktaki işini bırakarak kendisini dünyanın en hızlı gemisini tasarlamaya adamıştı. Gemiyi, United States Filosuna teslim etmesinin üzerine SS United States, dünyadaki en zarif, modern, güçlü ve şık gemi oldu. Büyük, kırmızı, beyaz ve mavi renklerdeki iki adet bacasıyla, deniz yolculuğunun güçlü ve romantik bir imajını yansıtmasının yanında yirminci yüzyılın ilk büyük rekorlarını kıran gemilerinden biriydi. Renklere çok önem verilmişti: Kirli renklerden kaçınılırken; kırmızılar, maviler, yeşiller ve altın renkleri, koridorlardaki istiridye beyazı duvarlar ve koyu siyah yer döşemesiyle


a powerful and romantic image of maritime travel, one that recalled the first great recordbreaking liners of the twentieth century. The emphasis was on color— reds, blues, greens, and golds (“muddy colors” were avoided) contrasted pleasantly with oyster white walls and deep black linoleum flooring in the passageways. Artwork tended to be of glass or other spun fibers, all with patriotic themes. For example, the first-class dining room contained sculptures representing the four freedoms, while the Observation Lounge contained murals of ocean currents and depictions of constellations. The American public enthusiastically embraced the SS United States, which became known as the “America’s Flagship.” Throughout the 1950s, people from around the world booked accommodation on the world’s fastest ship. Familiar names of the day, including Bob Hope, Princess Grace of Monaco, Salvadore Dali, Rita Hayworth, Harry Truman, the Duke and Duchess of Windsor, and America’s own Duke Ellington headlined the ship’s passenger lists. For those far inland or disinclined to travel, the United States came to them through news reports and even the cinema. The ship even became an ocean-going movie set for feature films such as Walt Disney’s Bon Voyage!, Gentlemen Marry Brunettes, and Munster, Go Home! In 1969, the SS United States was retired due to the lack of demand and financial problems it suffered. To save this legendary ship, SS United States Conservancy launched its “Save Our Ship” Campaign. The Conservancy envisions a future where the SS United States is a sustainable waterfront attraction, providing jobs and important public amenities, while educating and inspiring future generations.

MARITIME

DENİZCİLİK ♦

hoş bir zıtlık sunuyordu. Sanat çalışmaları çoğunlukla cam veya diğer dokulu fiberlerden yapılırken vatansever temalar yoğunluktaydı. Birinci sınıf yemek salonu "dört özgürlüğü" temsil eden heykellerle süslenmişti. Gözlem Salonu, okyanus akıntılarını ve takım yıldızlarını anlatan duvar resimleriyle bezeliydi. Amerikan halkı, SS United States'i heyecanla benimsemiş ve onların gözünde "Amerika'nın En İyi Gemisi" haline gelmişti. 1950ler boyunca dünyanın dört bir yanından insanlar, dünyanın en hızlı gemisinde seyahat etmek için rezervasyon yapmaya can atardı. Bob Hope, Monako Prensesi Grace, Salvadore Dali, Rita Hayworth, Harry Truman, Windsor Dük ve Düşeşi ve Amerikan Dük Ellington gibi zamanın tanıdık isimleri, yolcu listesinin en üst sıralarında yer alırdı. Kara yolu yolculuğunu sevenler ve seyahat etmeye pek yatkın olmayanlar için SS United States, haberlerde veya sinemalarda karşılarına çıkıyordu. Walt Disney'in Bon Voyage! (Demokrat Aile), Gentlemen Marry Brunettes (Erkekler Esmerleri Sever) ve Munsters, Go Home! gibi filmler için okyanusda yüzen bir film seti haline gelmişti. Gel zaman git zaman gemi, talebin azalması ve mali problemlerden dolayı emekliye ayrıldı. Bu efsanevi gemiyi kurtarmak için SS United States Conservancy, "Gemimizi Kurtarın" kampanyasını başlattı. SS United States'in kendi kendine yetebilen bir su kenarı atraksiyonu olabileceği, iş imkanı sağlayabileceği ve kamu için önemli faydalar sağlayabileceği; dolayısıyla gelecek nesillere eğitim ve ilham kaynağı olabilen bir geleceğe sahip olması hedefleniyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 141


NEWS

HABER ♦

VADISTANBUL

Dünya İstanbul’a yeniden bakacak / The World will rediscover Istanbul Vadistanbul is being constructed on a land owned by Evyap in Ayazaga, Maslak, in an area surrounded by the Belgrade Forest. The construction area of 1,100,000 m2 will also include recreational areas, in addition to terraced houses, residences, offices, shopping streets, cafes, hotels, and shopping malls.

Evyap’ın Maslak Ayazağa’daki arazisi üzerinde inşasına başlanan Vadistanbul, Belgrad ormanlarıyla çevrili bir alan içinde inşa ediliyor. Bir milyon yüz bin metrekarelik inşaat alanına sahip Vadistanbul, teras evler, rezidanslar, ofisler, alışveriş caddeleri, kafeler, oteller ile alışveriş merkezlerinin yanı sıra eğlence alanlarına sahip olacak.

Composed of 3 parcels on a total land of 424,000 m2 for development, Vadistanbul will integrate 3 different project stages. The project includes 3000 housing units, shopping malls of 55,000 m2, as well as stores and restaurants of 28,000 m2 on a 760 m long boulevard, office space of 240,000 m2, and four and five-star hotels with a total space of 48,000 m2.

3 parselden oluşan ve toplamda 424 bin metrekarelik arsada geliştirilecek olan Vadistanbul, 3 farklı etaptan oluşacak. Projede 3 bin konut, 65 bin metrekarelik alışveriş merkezi, ve 760 metre uzunluğundaki cadde üzerinde yer alan 29 bin metrekarelik cadde mağazaları, restoranlar, 240 bin metrekare ofis alanı ile 48 bin metrekare toplam alana sahip 5 ve 4 yıldızlı oteller bulunacak.

The targeted completion date for the first stage of Vadistanbul, which includes 1,111 housing units on 8 blocks, is November 2014. The second stage, planned for the north of the project valley, is scheduled to be delivered by May 2015, with functions that turn the entire project into a unique concept. This stage, the heart of the project, will cover high equipped office spaces, shopping malls, street stores, and hotels. The third and last stage comprises 2,000 housing units and office spaces. Projectwide, Vadistanbul will house an average of 35,000 people after completion of delivery. 142 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Vadistanbul’un 8 blokta 1.111 konuttan oluşan ilk etabının Kasım 2014’te tamamlanması hedefleniyor. Projenin yer aldığı vadinin kuzeyinde yer alan ve projeyi içerdiği fonksiyonlarla eşsiz bir konsepte dönüştüren ikinci etabın Mayıs 2015’ te teslim edilmesi planlanıyor. Projenin kalbi konumundaki etapta yüksek donatılı ofis alanları, alışveriş merkezi, cadde mağazaları ve oteller bulunuyor. Vadistanbul’un üçüncü ve son etabı ise 2.000 konut ile ofis alanlarında oluşuyor. Vadistanbul’un teslimleri tamamlandıktan sonra proje genelinde ortalama 35 bin kişi yaşayacak.



YACHT

YAT ♦

S

ailing in the Sunreef 70 fulfills the expectations of even the most demanding cruisers. With the hugely spacious deck and cabins and a massive full-beam fly bridge - the trademark of all Sunreef yachts - she is truly every charterer’s or catamaran owner’s dream. Sunreef 70 ile yelken açmak, en talepkar yelkencilerin bile beklentilerini karşılayabiliyor. Geniş güvertesi, kamaraları ve bütün Sunreef yatlarında olduğu gibi büyük güverte köprüsü ile Seazen II, her katamaran sahibinin rüyalarını süslüyor.

70

SUN REEF SEAZEN II 144 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


‘‘

YACHT

YAT ♦

The boat has already found enthusiasts from all over the world. Its designed for comfortable, remote cruising in all weather conditions. Teknenin dünyanın pek çok yerinden hayranları oluşmaya başlamış bile. Her türlü hava koşulunda konforlu yelken açmaya imkan veren bir tasarıma sahip.

Introduced to the market in 2009 with 10 units launched so far, the Sunreef 70 Sail went through major changes and is now ready for its relaunch. An extension of the hull length by 0,5 m in the front as well as a lighter, more spacious boom housing bigger sails results in even better performance of the yacht. It also has a new crossbeam, which adds a new design touch to the sleek line of the yacht. The yacht is now 1m longer with a bigger Genoa and a bigger Main Sail. The main advantage of these modifications is a more comfortable cruising motion thanks to the longer and vertical bow. The boat has already found enthusiasts from all over the world. Its designed for comfortable, remote cruising in all weather conditions. Seazen II has a very special oriental interior. Her ample beam means she is exceptionally spacious. Her new layout easily accommodates 8 to 10 guests in three double cabins and a single cabin with Sunreef ’s innovative four folding beds system – perfect for children - all situated transversely across the axis of the boat for greater comfort. Cabins in the stern feature panoramic windows bringing natural light to a special space with three way access and a royal bed.

İlk olarak 2009 yılında 10 adet olarak piyasaya sunulan Sunreef 70 Yelkenli büyük değişimler geçirdi. Gövde ön kısımda 50 cm kadar genişletilirken daha hafif ve daha geniş yatay gemi direği daha büyük yelkenleri taşıyabiliyor ve yatın daha da iyi bir performans sunmasını sağlıyor. Yatın zarif hatlarına farklı bir tasarım dokunuşu ekleyen yeni bir kirişe de sahiptir. Yat şu an daha büyük bir Genoa ve daha büyük bir ana yelken ile 1 metre daha uzun. Bu düzenlemelerin en büyük avantajı, uzun ve dikey bir pruva sayesinde daha konforlu hareket sağlaması. Teknenin dünyanın pek çok yerinden hayranları oluşmaya başlamış bile... Her türlü hava koşulunda konforlu yelken açmaya imkan veren bir tasarıma sahip. Seazen II'nin oryantal iç tasarımı dikkatimizi çekiyor. Geniş direği, yatın fevkalade geniş olduğuna işaret ediyor. Yeni tasarımıyla, 8 - 10 arası konuğu ağırlayabiliyor. Üç çift kişilik ve çocuklar için mükemmel olan bir tek kişilik kamarası Sunreef'in yenilikçi dört kere katlanabilen yatak sistemini içeriyor. Kamaraların hepsi, daha fazla konfor için yatın ekseni boyunca yatay olarak yerleştirilmiş. Kıç tarafındaki kamaraların panoramik pencereleri, kral yataklı ve üç farklı girişe sahip özel alana doğal ışığın rahatça girmesine izin veriyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 145


‘‘

YACHT

YAT ♦

Seazen II has a Japanese style below, with typical simplicity and minimalism. Seazen II'nin iç tasarımı, sadeliği ve minimalist görüntüsüyle tipik Japon tarzında dizayn edilmiş.

The greater space below decks also allows a selection of completely new layouts with room for a more luxurious bar, a lounge area and a comfortable navigation station while the galley can be moved aft and segregated from the salon aft on the port side or either above or below the main deck. There is even space for a separate crew galley. Her exterior profile by Sunreef ’s own in-house design team is smooth and elegant while very aerodynamic and streamlined with purpose-built recreational space perfect for chartering. She can easily accommodate a jacuzzi on the flying bridge and plenty of space for a jet ski on the aft platform in addition to two dinghies. Seazen II has a Japanese style below, with typical simplicity and minimalism in brown (wenge) and cream (Finnish Birch) with touches of muffled red. Structural geometry is enhanced and it achieved this luxurious yet minimalistic interior with Tatami mats and decorative elements imitating Shoji screens and sliding doors all accentuated by the horizontal arrangement of low-level tables and bar, surrounded by cushions in wooden frames, simple platform beds. 146 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Güvertelerin altındaki daha büyük alandan sonra; lüks bir bar, lounge alanı ve rahat bir dümen istasyonu için tamamen yeniden düzenlenmiş bir tasarım sunuyor. Geminin kıç tarafına yerleştirilmiş mutfağı, ana güvertedeki salondan ayrılarak mürettebat mutfağına ayrı bir yer oluşturulmuş. Sunreef'in kendi tasarım ekibi tarafından yapılan dış profili, pürüzsüz ve zarif olmanın yanında oldukça aerodinamik ve dinlenme alanlarını artırmak üzere tasarlanmış. Güverte köprüsüne kolaylıkla bir jakuzi eklenebilir ve iki sandala ilaveten kıç platformunda jet ski için de bir bölüm var. Seazen II'nin iç tasarımı Japon tarzında yapılmış. Tipik sadeliğin ve minimalizmin hakim olduğu iç dekorasyonda kahverengi, krem renkler kullanılırken aralarda kırmızı dokunuşlar da bulunuyor. Yapısal geometri zenginleştirilerek, Tatami kilimler, Shoji perdeleri ve kayar kapılara benzetilen dekoratif elementler ile bu lüks ama minimalist iç tasarım elde edilmiş. Bu dekoratif elementler, minderlerle çevrili alçak sehpalar ve ahşap çerçeveye alınmış sade yatakların yatay olarak yerleştirilmesiyle daha da ön plana çıkartılıyor.



AUTOMOBILE

OTOMOBİL ♦

[ LAMBORGHINI

[VENENO]

A Tribute to the 50th Anniversary of Automobili Lamborghini Automobili Lamborghini'nin 50. Yılına Özel

I

n the year of its 50th anniversary Automobili Lamborghini is presenting an extremely exclusive model, the Lamborghini Veneno. Its design is consistently focused on optimum aerodynamics and cornering stability, giving the Veneno the real dynamic experience of a racing prototype, yet it is fully homologated for the road. With a maximum output of 552 kW / 750 hp, the Veneno accelerates from 0 to 100 km/h in just 2.8 seconds and the top speed for this street-legal racing car stands at 355 km/h. It is priced at three million euros – and all three units have already been sold to customers.

148 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Automobili Lamborghini, kuruluşunun 50. yılında son derece özel bir araba sunuyor. Lamborghini Veneno'nun tasarımcıları, en iyi aerodinamik ve yol tutuşuna odaklanarak Veneno'ya bir yarış arabasının aerodinamik özelliklerini veriyor; fakat araç, düz yolda kullanıma da uygun. 552 kW / 750 hp güce sahip olan Veneno, 100 km'ye yalnızca 2.8 saniyede çıkıyor ve düz yolda kullanılabilen bu yarış arabasının azami hızı, saatte 355 km. 3 milyon euro değerindeki bu arabadan yalnızca 3 adet üretilecek ve üçü de şimdiden satıldı.


AUTOMOBILE

OTOMOBİL ♦

[ The Lamborghini Veneno features a twelve-cylinder power unit with a displacement of 6.5 liters, an extremely fast-shifting 7-speed ISR transmission with 5 driving modes as well as a racing chassis with pushrod suspension and horizontal spring/damper units. Above all, however, the Veneno benefits from the very special expertise that Automobili Lamborghini possesses in the development and execution of carbon-fiber materials – the complete chassis is produced as a CFRP monocoque. Fully in keeping with the tradition of the brand, the name of the Veneno originates from the legendary fighting bull. Veneno is the name of one of the strongest and most aggressive fighting bulls ever. He is also famous for being one of the fastest bulls in the history of bullfighting. The Lamborghini Veneno brings the aerodynamic efficiency of a racing prototype to the road. Every detail of its form pursues a clear function – exceptional dynamics, optimum downforce with minimal drag and perfect cooling of the high-performance engine. Yet the Veneno is unmistakably a Lamborghini; it sticks firmly to the consistent design philosophy of all the super sports cars from Sant’Agata Bolognese. That includes the extreme proportions, as well as the powerfully arrow-shaped front end and the interplay between razor-sharp lines and precise surfaces.

Lamborghini Veneno, 12 silindirli ve 6.5 litre hacminde bir motora sahip. 7 ileri ISR vites, son derece hızlı geçiş yapabiliyor ve 5 farklı sürüş modu sunuyor. Bunun yanı sıra araç, biyel süspansiyonlu ve yatay damperli bir yarış şasesine sahip. Ayrıca Veneno'nun tasarımında, Automobili Lamborghini'nin sahip olduğu çok özel bir uzmanlıktan da faydalanılmış. Karbonfiber materyallerin gelişimi ve uygulaması üzerine uzmanlaşan firma, spor aracın tüm şasesini ve dışını, geliştirilmiş fiber karbondan üretti. Firma geleneğine uygun olarak Veneno ismi, efsanevi güreşçi boğadan geliyor. Veneno, gelmiş geçmiş en güçlü ve agresif boğalardan birinin ismi. Bu boğa aynı zamanda boğa güreşi tarihinin bilinen en hızlı boğalarından biri. Lamborghini Veneno, bir yarış aracının aerodinamiğini yollara taşıyor. Aracın her detayının bir fonksiyonu var: sıra dışı bir dinamik, minimum çekiş ile optimum yol tutuş kuvveti ve yüksek performanslı motor için mükemmel soğutma. Veneno her şeyiyle tam bir Lamborghini ve Sant’Agata Bolognese'in tüm spor arabalarına yansıyan tutarlı tasarım felsefesinin de bir temsilcisi. Abartılı boyutlar ve oranlar, ok şeklindeki güçlü ön görünüm, jilet gibi keskin çizgiler ve net yüzeyler; bu felsefenin Veneno üzerindeki yansımaları. SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 149


AUTOMOBILE

OTOMOBİL ♦

The entire front end of the Lamborghini Veneno has been laid out for perfect airflow and downforce. It works as a large aerodynamic wing. Just like the front end, the rear of the Veneno has also been optimized for underbody aerodynamics and high speed cornering stability.

Lamborghini Veneno'nun ön tasarımı, mükemmel hava akışını sağlamak üzere tasarlandı ve adeta büyük bir kanat gibi. Veneno'nun arka kısmı ise yüksek hızlarda mükemmel yol tutuşu ve aerodinamik akış için en uygun biçimde şekillendirildi.

The Lamborghini Veneno celebrates its first public appearance at the 2013 Geneva Motor Show. The vehicle on show is the Lamborghini test vehicle. Its future has not been determined yet, but it will allow Lamborghini to continue its activity of testing and innovation, both on the road and on the racetrack.

Lamborghini Veneno, 2013 Cenevre Motor Show'da ilk defa görücüye çıkıyor. Burada görülecek araba, bir test aracı. Veneno'nun gelecekte ne olacağı henüz net değil; fakat bu araba, Lamborghini'nin çeşitli yenilikler için hem yarış pistlerinde hem de yollarda testler yapmasına imkan sağlayacak.

150 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


Modoko Altı Yüce Sokak No:46 Y. Dudullu Ümraniye / İSTANBUL T. +90 (216) 314 48 48 - 420 56 58 F. +90 (216) 365 05 65 www.morivamobilya.com - info@morivamobilya.com




A FAMILY STORY

BİR AİLE HİKAYESİ ♦

The Bugatti Family

A Family of Artists and Engineers S A N ATÇ I V E M Ü H E N D İ S L E R A İ L E S İ B U G AT T I

The Bugattis are a legendary family whose members were graced with a combination of artistic talent and engineering genius. The most famous member of the family is surely Ettore Arco Isidoro Bugatti, the founder of the Automobiles Ettore Bugatti. Dillere destan Bugatti ailesinin neredeyse bütün üyeleri hem sanata yatkındı hem de mühendislik alanında birer dahiydi. Ailenin en meşhur üyesi şüphesiz Automobiles Ettore Bugatti’nin kurucusu Ettore Arco Isidoro Bugatti.

T

he Bugatti family can be traced back to the 17th century, particularly to the well-known painter Zanetto Bugatti, who was involved in the decoration of several Milanese churches; much of his work can still be seen today. Other Bugatti men were also gifted artists. Ettore’s grandfather, Giovanni Luigi Bugatti, was an architect and his father, Carlo Bugatti, was a famous sculptor and respected furniture designer. Carlo’s furniture was awarded an honorary prize in London. He later went on to win many more prizes and awards. Carlo was a genuine artists who simultaneously worked with ceramics, musical instruments, silverware and textiles. Carlo Bugatti had 3 children— Ettore was born in 1881, Deanice two years later, and Rembrandt in 1884. All of them were born in Milan, Italy. Even though his father intended him to become an engineer, Rembrandt Bugatti inherited the sculpting talent in the family, creating his first sculpture at the age of 15. His father consequently sent him to the Brera Academy. In 1903, Rembrandt held his first exhibition of animal sculptures at the Venice Biennale, and subsequently became known as an “Animalier” throughout Europe and even in the USA. 154 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Bugatti ailesinin kökenleri 17.yüzyıl’da yaşayan ünlü ressam Zanetto Bugatti’ye dayanıyor. Milan’da bulunan çok sayıda kilisenin dekorasyonunda görev almış Zanetto Bugatti’nin eserleri bugün hala yaşıyor. Ettore’un büyükbabası Giovanni Luigi Bugatti bir mimar, babası Carlo Bugatti ise ünlü bir heykeltraş ve saygıdeğer bir mobilya tasarımcısıydı. Bir çok madalya ve ödül kazanan Carlo Bugatti, aynı zamanda seramik, müzik enstrümanları, gümüş takımlar ve tekstille de uğraşan gerçek bir sanatçıydı. Carlo Bugatti’nin 3 çocuğundan en büyüğü Ettore 1881 yılında, kız kardeşi Deanice 1883 yılında ve erkek kardeşi Rembrandt 1884 yılında Milan’da doğdu. Her ne kadar baba Bugatti Rembrandt’ın mühendis, Ettore’un sanatçı olmasını istediyse de, tam tersi bir durum ortaya çıkıyordu. Ailesinin sanat alanındaki yeteneklerinin mirasçısı olan Rembrandt, 15 yaşındayken ilk heykelini yaptı. Babası gibi Brera Akademisi’ne girdikten sonra, 1903 yılında hayvan heykelleri içeren ilk sergisini Venedik Bienali’nde açtı. Rembrandt, çok kısa sürede Avrupa’da, hatta Amerika’da hayvan figürleri üzerine yoğunlaşan bir heykel sanatçısı olarak ün saldı.


Jean Bugatti


A FAMILY STORY

BİR AİLE HİKAYESİ ♦

When the First World broke out, Rembrandt served in a military hospital in Paris. The horrors of war and the prospect of not being able to work for a long time, combined with an unhappy love affair, drove him into a deep depression. In 1916, Rembrandt Bugatti took his own life.

Rembrandt Bugatti

Despite this tragic loss, the Bugatti children persisted. The Automobile Pioneer and Legend Ettore Bugatti’s first ambition was also to be a great artist and to earn the right to bear a name distinguished by his father. Ettore’s life in his own words, “It was while I was growing up that the motor car was born. I was not exactly designated for this new industry nor to any other activities of this kind, as my family had been creating sculptures, paintings, engravings and chased work since the 16th century. I also started to study sculpture at the Brera Arts School in Milan. Unfortunately I was more concerned with amusing myself and besides, I had a brother who was already a sculptor. There are two types of artists. Those who are born artists – one day they create something and are ‘hooked’. My brother was one of them. The other type, to which I belong, are those who try and create art but are not as gifted, so they have to make up for it by working hard. One day they should wake up and realize that they ought to do something else. If they truly respect art, they stop and choose another path.”

1.Dünya Savaşı sırasında Paris’te asker hastanesinde görev alan Rembrandt, savaşın getirilerinden ve uzun süredir çalışamıyor olmaktan kötü etkilenmişti. Yaşadıkları mutsuz bir aşk hikayesiyle birleşince yoğun bir depresyon süreci geçiren Rembrandt Bugatti 1916 yılında hayatına son verdi.

Carlo Bugatti

156 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Otomobillerin öncüsü efsane isim Ettore Bugatti’nin ise ilk hayali babasının izinden giderek büyük bir sanatçı olmak ve Bugatti ismini layığıyla taşımaktı. Ettore kendi hayatını şöyle anlatıyor: “Otomobilin doğuşu benim büyüme çağıma denk gelir. Ailem 16.yüzyıl’dan beri heykeller, resimler ve oyma işleri gibi çeşitli sanat dallarıyla uğraştığından, ne yeni doğan otomobil sektörüne, ne de buna benzer herhangi bir sektöre yönlendirilmemiştim. Babam gibi ben de Milan’daki Brera Sanat Okulu’nda heykeltraşlık okumaya başladım. Ne yazık ki ben o sıralar daha çok eğlenmekle meşguldüm, zaten heykeltıraş olan bir kardeşim de vardı. İki kısım sanatçı vardır. Sanatçı olarak doğanlar bir gün bir şey üretirler ve sanata ‘bağımlı’ olurlar. Kardeşim bunlardan biriydi. Benim ait olduğum diğer kısım ise, doğuştan bir yeteneğe sahip değildir; ancak çok çalışarak bir şeyler üretebilir. Bir sabah uyandıklarında sanat dışında bir şey yapmaları gerektiğini fark ederler. Eğer sanata gerçekten saygıları varsa, durur ve başka bir yolu seçerler.”


A FAMILY STORY

BİR AİLE HİKAYESİ ♦

‚‚

You may not necessarily be born a genius just because your father was one, but it is quite common to inherit a talent that has been cultivated in your family for several generations. Ettore Bugatti

Ettore Bugatti

Ettore decided to leave Brera when he was 16 and joined the foundry of Prinetti and Stucchi. During his time as an apprentice, he began to fall in love with all things mechanical. He entered the races as a teenager with a motorized tricycle and reached the finishing line ten minutes before any other participants. In the following year, he set up his own little workshop in which he started building motorcars for his own pleasure. He said, “I was not a trained engineer. Little by little I acquired the technical knowledge, such as calculating the strength of materials. In the beginning, my greatest asset was my ability to draw. No doubt my ancestral roots played a part. You may not necessarily be born a genius just because your father was one, but it is quite common to inherit a talent that has been cultivated in your family for several generations.” Ettore created his first automobile in 1900 and it was so remarkable that it won an award at an internationally renowned industry fair in Milan. He took up the job of technical director of De Dietrich’s automobile manufacturing plant, developed new automobile models and entered numerous races. In 1909, Ettore started up his own company in a former dye workshop in Molsheim, Alsace. At his factory, Ettore was never satisfied with second best. He always wanted the best available, and if it did not meet his expectations, he simply made it himself. He regarded the complex work place not simply as a factory, but as a work of art in its own right. Ettore’s purchase of the Château St. Jean in Molsheim in 1928 made him “Le Patron”, as this is all he ever wanted to be.

Ettore 16 yaşındayken Brera Sanat Okulu’nu bırakmaya karar verir ve Prinetti ve Stucchi’nin dökümevinde çırak olarak çalışmaya başlar. Orada çalıştığı süre boyunca, mekanik olan her şeye duyduğu ilgi giderek büyür. Delikanlılık yıllarında motorlu üç tekerli araçlarla yarışlara katılır ve final çizgisini diğer bütün katılımcılardan 10 dakika önce geçmeyi başarır. Bir yıl sonra kendi ufak atölyesini kuran Ettore, hobi olarak otomobil üretmeye başlar. Ettore, o zamanki deneyimlerini şöyle anlatıyor: “Eğitimli bir mühendis değildim, okul okumamıştım. Malzemelerin gücünü ölçmek gibi teknik detayları deneye yanıla kendim öğrendim. Başlarda en büyük avantajım, atalarımdan geldiğine hiç şüphe olmayan çizim yapabilme yeteneğimdi. Sırf babanız bir dahi olduğu için dahi olarak doğmayabilirsiniz, ama aile geleneğinize yüzyıllardır işlenmiş olan yetenekleri miras almanız çoğu zaman kaçınılmazdır.” Ettore ilk otomobilini 1900 yılında üretti ve dikkatleri o kadar üzerine çekti ki, Milan’da, uluslararası üne sahip bir endüstri fuarında, ödül kazandı. Devam eden yıllarda De Dietrich’in otomobil üretim fabrikasında teknik direktörlük işini alan Ettore, bir çok yeni otomobil üretti ve çok sayıda yarışa katıldı. Nihayet 1909 yılında kendi işini kurmaya karar verdi. Bunun için Molseim, Alsace’da bulunan eski bir boya fabrikasını satın aldı. İkinci kalite bir üretim Ettore Bugatti’yi hiç bir zaman tatmin etmedi. Her zaman mükemmeli arayan Ettore, fabrika beklentilerini karşılayamadığı zaman üretimini kendi yapmayı tercih etti. Kompleks’i sadece bir fabrika olarak değil, bir sanat merkezi olarak gördü. 1928 yılında Molsheim’daki St.Jean Şatosu’nu satın almasıyla, ‘Le Patron’ olarak anılmaya başlandı, ki bu hayatı boyunca ulaşmaya çalıştığı şeydi. SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 157


A FAMILY STORY

BİR AİLE HİKAYESİ ♦

Jean Bugatti, the third of Ettore Bugatti’s four children, inherited his father’s remarkable talent. He was actively involved in his father’s company and a very talented engineer. From 1931 onwards, Jean gradually assumed responsibility for his father’s business. In 1939, Jean Bugatti crashed the Typ 57 C Tank he was test-driving. He lost control of the car, hit a tree, and died on the spot. At the time of his tragic death, he was only 30 years old. After the World War II, Ettore Bugatti’s car manufacturing company was unable to keep pace with industry developments and ceased to be a major player in the automobile world. It remained, however, as a brand that will not be forgotten. Today, Volkswagen revives the legendary Bugatti automobile brand. Rembrandt Bugatti’s work of arts can still be found in museums all over the world. Father Carlo Bugatti earned international acclaim with his revolutionary furniture designs. Needless to say, the Bugatti family is a reputable family of artists and engineers and will always be living. Ettore Bugatti’nin dört çocuğundan üçüncüsü, Jean Bugatti, babasının takdire şayan yeteneklerinin varisi olarak şirkette mühendislik alanında önemli roller üstlenmiştir. Ne yazık ki, 1939 yılında otomobillerden birinin test sürüşünü gerçekleştirirken kontrolü kaybeden Jean, bir ağaca çarpar ve genç yaşta hayatını kaybeder. 2.Dünya Savaşı’ndan sonra, Ettore Bugatti’nin kurduğu otomobil şirketi sektör gelişmelerine ayak uyduramayarak marketteki büyük payını kaybeder. Ancak Bugatti, asla unutulmayacak bir marka olarak hafızalarda yerini almıştır. Günümüzde, Volkswagen Bugatti efsanesini yeniden canlandırmaya çalışıyor. Rembrandt Bugatti’nin eserleri hala dünyanın çeşitli yerlerinde, müzelerde sergileniyor. Baba Carlo Bugatti yenilikçi mobilya tasarımlarıyla uluslararası alanda hala büyük beğeni topluyor. Dünya’ya unutulmayacak sanatçı ve mühendisler kazandıran Bugatti ailesi her zaman adından söz ettirmeye devam edecek. 158 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

‚‚

Sırf babanız bir dahi olduğu için dahi olarak doğmayabilirsiniz, ama aile geleneğinize yüzyıllardır işlenmiş olan yetenekleri miras almanız çoğu zaman kaçınılmazdır. Ettore Bugatti


PA L E R M O

FERRARA FURNITURE TR.

Tel: 06 - 533 0120, Fax: 06 - 533 9823 41071, Sharjah - U.A.E. ferrarafurniture.ae@hotmail.com

PALERMO FURNITURE TR. L.L.C.

Tel: 06 - 533 9822, Fax: 06 - 533 9823 41071, Sharjah - U.A.E. www.palermofurniture.com - palermo@emirates.net.ae


TRAVEL

SEYAHAT ♦

CUBA F OUND AGAIN: A COUNTRY A CITY AND A NATURAL HABITAT

BİR ÜLKE, BİR ŞEHİR VE VAHŞİ YAŞAMIN YENİDEN ORTAYA ÇIKIŞI Article / Yazı: İrem Küpeli

C

uba, the largest island in the Caribbean, is one of the most seductive places on earth with its unique mixture of sun, sea, revolution and Hemingway. It also appears as if it has been stuck in a time warp since communists took over 50 years ago. Here, it is possible to ride a real working steam trains and use ‘50s big and colorful cars as cabs. But because of the communist regime, Cuba is also a place where employers daily read aloud newspapers and books to their employees -for example in a cigar factory- while they are working. This way, the people can casually enjoy art forms like ballet and opera, which in most other parts of the world are available to only the highest ranking, wealthiest, and most powerful members of society. Founded in the 16th century by the Spanish conquistadors, Havana is the heart of Cuba. At first, it may give the impression of any other city in the world, but only when you begin to explore it will you truly see what an attractive and alluring city it is. With its music and dancing, the city appears to be all smiles with great cigars. Slowly falling to pieces, the colonial architecture throughout Havana emits beautiful romanticism. 160 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Karayip Denizinin en büyük adası olan Küba; güneş, deniz, ihtilal ve Hemingway'ın eşsiz birleşimiyle dünya üzerindeki en ilgi çekici yerlerden biri. Ülke için, 50 yıl önce komünistlerin adanın yönetimini ele geçirmesiyle sanki bir zaman sıçramasında sıkışıp kalmış gibi duruyor denilebilir. Burada hala çalışır durumda olan gerçek bir buharlı trene binmek veya 50lerin büyük ve rengarenk arabalarını taksi olarak kullanmak mümkün. Fakat zamanda sıkışmış bu ülkenin rejiimi sayesinde, bir işveren, puro fabrikasında çalışanlarına günün gazetelerini ve bazı edebi eserleri yüksek sesle okuyabiliyor. Dünyanın diğer bölgelerinde sadece kaymak üstü tabakanın keyif alabileceği bale ve opera gibi sanat formlarını sıradan halk rahatlıkla seyredebiliyor. Küba'nın kalbi Havana şehri, 16. yüzyılda İspanyollar tarafında kurulmuş. İlk bakışta dünyada herhangi bir şehir intibası uyandırsa da sokaklarında gezmeye başladığınızda ne kadar çekici ve cazibeli bir şehir olduğunu hemen fark edeceksiniz. Müzik ve dansla birlikte şehir, kocaman gülücükler ve harika purolardan ibaretmiş gibi görünüyor. Yavaş yavaş parçalara ayrılan kolonyal mimari, şehre romantizm yayıyor.


A green turtle does not travel hundreds of kilometers here for the famous cigars or music— she has a unique mission of her own. Yeşil kaplumbağa, ünlü purolar ve müzik için yüzlerce kilometrelik bu yolu geçerek seyahat etmiyor; onun bir görevi var.


The best way to see the city is through the windows of a cab, many of which are exotic, prerevolutionary relics in shiny, vivid colors. Şehri tanımanın en iyi yollarından biri, ihtilal öncesinden kalan pek çoğu hala egzotik, parlak ve canlı renklerdeki taksilerden birine binmek. 162 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

TRAVEL

SEYAHAT ♦

The best way to see the city is through the windows of a cab, many of which are exotic, pre-revolutionary relics in shiny, vivid colors. My recommendation is to choose a classic ‘50s style convertible cab, which will surely offer a rare opportunity, as these are antique cars not easily found outside of Cuba. Cars like this, however, won’t be the only thing left over from the late 1950s that you’ll discover. Such remnants are due to the U.S. trade embargo enacted by the famous rebel leader Fidel Castro and his military regime. Since the Americans were kicked out, it appears as if time has stopped for Cuba. Many Cubans are proud of the achievements of the revolution and support it for many reasons. For example, the government has introduced free pensions, literacy rates have increased greatly, child malnutrition has been almost completely eradicated, and life expectancy has increased. These are all resulting from Castro’s monetary investments in health care, education, and the arts following the Soviet Union’s collapse. Of course, after Castro’s biggest supporter collapsed in 1991 the influx of money also stopped and the houses given to the Cubans started to slowly crumble, becoming irreparable. Despite all of this, many sophisticated art forms flourished and became well loved by the Cubans, especially ballet. Thanks to egalitarianism, a Cuban can enjoy a ballet performance for only 10 cents at the Ballet Nacional, which is one of the world’s leading dance companies.

Şehri tanımanın en iyi yollarından biri, ihtilal öncesinden kalan pek çoğu hala egzotik, parlak ve canlı renklerdeki taksilerden birine binmek. Benim tercihim, 50lerin klasik üstü açık bir modelini seçmek oldu ki sanırım bu tarz antika bir arabaya binmek çok nadir bir fırsattır. Burada 1950lerden kalan pek çok şey bulabilirsiniz. Ünlü isyan lideri Fidel Castro'nun sonlandırdığı askeri rejimin ardından Amerikalılar Küba'dan atılır böylece ABD ambargosu da başlar ve Küba'da zaman durur. Pek çok Kübalı, ihtilalin getirdiği gelişmelerden dolayı mutlu. Çünkü hükumet halka ücretsiz konaklama hizmetleri sundu. Okuryazarlık oranını artırdı. Çocukların yetersiz beslenmesi neredeyse sona erdi, ortalama yaşama süresi arttı çünkü Castro bütün parayı sağlık, eğitim ve sanata döktü. Sovyetler Birliği'nin çöküşüne kadar bu para akışı sağlanabiliyordu ama en büyük destekçisi de çökünce şu an halka verilen evler maalesef yavaş yavaş parçalanıyor ve bakımı yapılamıyor. Bunlara rağmen bütün sanat türleri, özellikle bale, Kübalılar tarafından çok seviliyor. Sağlanan eşitlik sayesinde bir Kübalı sadece 10 kuruş ödeyerek dünyanın önde gelen dans şirketlerinden olan Ballet Nacional'da sergilenen bir bale gösterisini seyredebiliyor. Ancak turistler için durum böyle değil, onlar 30 dolar değerinde bir bilet almak zorundalar.


Havana’s relation with art is not limited to ballet. “Cuba has three icons – Che, Fidel and my grandfather,” said Mariel, Ernest Hemingway’s granddaughter. Havana'nın sanatla olan ilişkisi baleyle sınırlı değil. "Küba'nın üç büyük ikonu vardır," diyor Ernest Hemingway'ın torunu Mariel, "Che, Fidel ve benim büyük babam."

TRAVEL

SEYAHAT ♦

If you are a tourist, however, you are out of luck—your ticket is approximately 30 dollars! Havana’s relation with art is not limited to ballet. “Cuba has three icons – Che, Fidel and my grandfather,” said Mariel, Ernest Hemingway’s granddaughter. When you are in Havana, you will feel his presence almost everywhere (maybe mostly in bars,) and you will probably meet a lot of people who would say “Hemingway was a great Cuban!” Havana emits a big part of Hemingway’s history. Ernest Hemingway, who may be regarded as one of the innovative writers of the 20th century, lived in Havana from the early 1930s to 1950s. The most famous Hemingway destination in the city is his home, Finca Vigía, where he lived from mid-1939 through 1960 with his third wife Maria Gellhorn, and later his fourth wife Mary Welsh, his Cuban cats –Will, Princessa, Boise and at least eight more- and his children. It was this farm house where Hemingway wrote much of “For Whom the Bell Tolls,” a novel about the Spanish Civil War in which Hemingway and Gellhorn had covered as journalists during the late 1930s. Hemingway later used the royalty earnings from this book to buy the farm house property in 1940. Finca Vigía, also witnessed Hemingway writing “The Old Man and the Sea” (1951). Even after the revolution, Hemingway continued his good personal relationship with the Cuban government. His love for Cuba also came from his passion for hunting.

Havana'nın sanatla olan ilişkisi baleyle sınırlı değil. "Küba'nın üç büyük ikonu vardır," diyor Ernest Hemingway'ın torunu Mariel, "Che, Fidel ve benim büyük babam." Havana'ya ayak bastığınızda neredeyse her yerde (belki çoğunlukla barlarda) Hemingway'ın varlığını hissediyorsunuz. Muhtemelen "Hemingway harika bir Kübalıydı!" diyecek pek çok kişiyle de karşılaşacaksınız. Havana, Hemingway'ın tarihinin büyük bir kısmını taşıyor. 20. yüzyılın yenilikçi yazarlarından biri olarak tanımlanabilen Ernest Hemingway, 1930ların başından 1960lara kadar Havana'da yaşadı. Şehirdeki en ünlü Hemingway ziyaret mekanı ise, evi Finca Vigía. Burada üçüncü eşi Maria Gellhorn ve daha sonraları dördüncü eşi Mary Welsh, Will, Princessa, Boise adında ve en az sekiz adet daha Kübalı kedileri, ve çocuklarıyla 1939 yılından 1960 yılına kadar bu çiftlikvari evde yaşadı. "Çanlar Kimin İçin Çalıyor" kitabının büyük bir kısmı işte bu çiftlik evinde yazılmıştır. Kitap, 1930ların sonlarında Hemingway ve Gellhorn'un muhabir olarak görev yaptıkları İspanyol Sivil Savaşı hakkında bir romandır. Hatta, ilk başlarda kiraladığı bu evi Hemingway, bu kitabın ilk telif ücretlerinin de yardımıyla 1940 yılında satın almıştır. Finca Vigía aynı zamanda Hemingway'in "Yaşlı Adam ve Deniz" (1951) kitabını yazmasına da şahit olmuştur. İhtilal sonrasında bile Hemingway, Küba hükumetiyle iyi ilişkilerini devam ettirmiştir. Bu ülkeye olan sevgisindeki bir etken de yazarın avcılığa olan büyük tutkusu olmalı.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 163


TRAVEL

SEYAHAT ♦

With its music and dancing, the city appears to be all smiles with great cigars. Müzik ve dansla birlikte şehir, kocaman gülücükler ve harika purolardan ibaretmiş gibi görünüyor.

When you leave Havana and decide to discover the rest of Cuba, you will find a much protected wildlife. One of the benefits of Cuba’s stopped clock is its benefit to thriving wildlife. The flourishing nature of the island is an accident of history. With thousands of kilometers of unspoiled coastline, pristine wetlands and virgin forests, Cuba is a wild refuge unrivaled in the Caribbean. A wondrous array of rare and endemic things occurs only here in this island oasis. For creatures free from political boundaries, the allure of Cuba’s undeveloped islands is irresistible. A green turtle, which spends her year feeding in Florida, makes an illicit crossing every summer. She does not travel hundreds of kilometers here for the famous cigars or music; she has a mission – to lay her eggs in the heart of the Caribbean, where she was born. After mission accomplished, she returns to the sea where there are great gardens of healthy brain corals, vibrant sea fans and tube sponges showing few signs of coral disappearance unlike the rest of the world. Inside the wet, tropical forests, living arm in arm with the pine-cloaked mountains and sultry wetlands, are the world’s smallest bats, one of the smallest owls, and the smallest birds of all hummingbirds that weigh less than a penny. These tiny bee hummingbirds search for the best blossoms to satisfy their big appetites, especially from tree tops displaying such admirable acrobatic moves Cuba is a stopping place for nearly 300 species of migratory birds on their journey. Hence, another illicit crossing from North America happens here in the magnificent swamp called “Zapata,” which is boasts over a million acres of unspoiled wetland and is considered the most important wetland in the hemisphere. For the keen birdwatchers, Cuba is the crown jewel of the Caribbean with the Cuban parrot, multicolored Cuban Tody, and the island’s national bird, the Cuban Trogon. Cuba offers history, art, culture, entertainment, and wildlife, each of which has a unique style. In this country where time had stopped in the 1950s, the hands of the clock seem to be moving second by second. These days may be the last days to see the real Cuba, with both its city and natural lives.

164 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Havana'dan çıkıp Küba'nın geri kalanını incelemeye karar verdiyseniz, burada fazlasıyla korunmuş bir vahşi yaşamla ile karşılaşacaksınız. Küba'nın saatinin durmasının getirdiği faydalardan biri de serpilerek büyüyüp gelişen vahşi yaşamıdır. Adanın gelişmekte olan doğası, tarihin bir kazası adeta. Binlerce kilometre boyunca uzanan bozulmamış kıyıları, saf sulak alanları ve el değmemiş ormanlarıyla Küba, Karayiplerdeki rakipsiz bir vahşi yaşam sığınağıdır. Olağanüstü sayıda ender ve endemik canlılar, bitkiler sadece bu ada vahasında meydana geliyor. Politik kısıtlamalara bağlı olmayan yaratıklar için Küba'nın turistik gelişimden uzak adalarının cazibesi karşı konulamaz. Bir yıl boyunca Florida'da beslenerek yaşayan yeşil kaplumbağa, her yaz Küba'nın sularına yasak bir geçiş yapıyor. Yeşil kaplumbağa, ünlü purolar ve müzik için yüzlerce kilometrelik bu yolu geçerek seyahat etmiyor; kendisinin de doğmuş olduğu Karayiplerin kalbine yumurtalarını bırakmak gibi bir görevi var. Görevini tamamlayan yeşil kaplumbağa, içinde sağlıklı meandrinaların, canlı renklerdeki deniz yelpazelerinin ve tüp süngerlerinin dünyanın diğer yerlerine göre çok az miktarda yok olduğu geniş bahçeleri barındıran denize geri dönüyor. Tropikal ormanların kol kola olduğu çam ağaçlarıyla kaplı dağların ve sıcak sulak alanları; dünyanın en küçük yarasasına, en küçük baykuşlardan birine ve bir kuruştan bile daha hafif olan dünyanın en küçük kuşu unvanına sahip arı sinek kuşuna ev sahipliği yapıyor. Bu minik, arı sinek kuşları; büyük iştahlarını tatmin etmek için en iyi açan çiçeği ağaçların tepelerinde imrendiren akrobatik hareketler sergileyerek arıyor. Bu arayış sırasında karşılarına çıkan tatlı bir düşmanları da var: Küba Zümrüdü. Küba, neredeyse 300 göçmen kuş türünün seyahatlerinde bir duraklama noktası görevi görüyor. Böylece, Zapata adı verilen devasa bir bataklığa Kuzey Amerika'dan bir yasak geçiş daha gerçekleşiyor. Zapata, yaklaşık dört milyon dönümlük bozulmamış sulak alandan oluşuyor ve yarıküredeki en önemli sulak alan olarak görülüyor. Meraklı kuş gözlemcileri için Küba, Küba papağanı, çok renkli Küba Todisi ve adanın milli kuşu Küba Trogonu ile Karayiplerin en göz alıcı mücevheri konumunda. Küba; tarih, sanat, kültür, eğlence ve vahşi yaşamı, her zaman kendi eşsiz tarzıyla sunuyor. Zamanın 1950lerde durduğu bu ülkede, artık saatin kolları yavaş yavaş da olsa harekete geçmiş gibi görünüyor. Bugünler Küba’yı gerek şehir yaşamıyla gerek doğasıyla son kez görebileceğimiz günler olabilir.



ANTIQUE

ANTİKA ♦

Sensuous Steel

Art Deco A u to m o b i l e s SENSUOUS STEEL: ART DECO OTOMOBİLLER

B

etween the two world wars, architects, interior decorators, industrial and fashion designers, and graphic artists employed a machine-inspired decorative style: Art Deco. The simple yet very elegant, visually pleasing styling influenced everything from the sleek passenger railroad trains to residential and commercial architecture, bridges, furniture, electrical appliances, decorative elements, fashionable clothing, and, of course, automobiles and a few motorcycles. At that time, the automobile was a new child in the industry and was rapidly changing and evolving mechanically. For the Art Deco stylers of the twentieth century, the automobile became a perfect way to express their popular art. The first fine art museum exhibition devoted to automobiles of the Art Deco era, Sensuous Steel: Art Deco Automobiles presents 18 automobiles and two motorcycles from the 1930s and ’40s drawn from some of the most renowned car collectors and collections in the automotive world. The automobiles included in Sensuous Steel display the classic grace and modern luxury of Art Deco design. An eclectic, machine-inspired decorative style that thrived between the two World Wars, Art Deco combined craft motifs with industrial materials and lavish embellishments. Automakers embraced the sleek iconography of motion and aircraftinspired materials connotative of Art Deco, creating memorable automobiles that still thrill all who see them. 166 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

İki dünya savaşı arasında; mimarlar, iç mimarlar, endüstri ve moda tasarımcıları ve grafik sanatçıları, makineden ilham alan dekoratif akım Art Deco’nun etkisinde kalmıştı. Sade olduğu kadar şık ve ince çizgilere sahip bu stil, demiryolundan konut mimarisi ve ticari mimariye, mobilyadan elektrikli aletlere, dekor eşyalarından kıyafet modasına kadar her şeyi etkiliyordu. Sanayinin hızla gelişen yeni bebeği otomobillerin de bu benzersiz stilin etkisinde kalması kaçınılmazdı. 20.yüzyılın Art Deco stilistleri için otomobiller, popüler sanatlarını benzersiz bir şekilde icra edebilecekleri birer araçtı. Art Deco devrinin otomobillerini sunan ilk güzel sanatlar sergisi Sensuous Steel: Art Deco Otomobilleri, otomobil dünyasının en meşhur koleksiyoncularından ve koleksiyonlarından ödünç alınan, 1930 ve 1940 dönemlerine ait 18 otomobil ve 2 motosikleti meraklılarına sunuyor. Sergideki otomobiller Art Deco tasarımının klasik zarafetini ve modern lüks imajını başarıyla yansıtıyor. İki dünya savaşı arasında gelişen, çeşitli sanat anlayışları içerisinden yeni bir tarz olarak doğan Art Deco dekoratif stili, el sanatı motiflerini sanayi malzemeleriyle ve sıklıkla kullanılan süslemelerle birleştiriyor. Hareket kavramının özenle somutlaştırıldığı Art Deco stilini benimseyen araba üreticileri, bugün hala görenleri büyüleyen unutulmaz otomobiller ortaya çıkarmayı başarıyor.


ANTIQUE

ANTİKA ♦

1929 Cord L-29 Cabriolet

Errett Lobban Cord, who was one of America’s best- known industrialists during the booming 1920s, rose to national prominence after rescuing the Auburn Automobile Company in 1928, and then encouraged the Duesenberg brothers to build what he envisioned as America’s finest motorcar. Cord foresaw an opportunity for a uniquely engineered luxury automotive brand, bearing his name. The handsome and innovative L-29 Cord was unwittingly introduced just as the New York Stock Market crashed. Art Deco–styled details included accented fender trim, tapered headlamp shapes, etched door-handle detailing, and tiny but exquisite instrument panel dials.

1920’lerde Amerika’nın en meşhur sanayicilerinden biri olan Errett Lobban Cord, 1928 yılında Auburn Otomobil şirketini kurtarması ile ülke çapında üne kavuştu, daha sonra ise Duesenberg kardeşleri Amerika’nın en şık motorlu arabasını üretmek üzere cesaretlendirdi. Cord, kendi ismini taşıyan ve çok özel mühendislik detaylarına sahip olan lüks bir otomobil markası kurma hayali ile yola çıktı. Bir tasarım harikası olan yenilikçi L-29 Cord’un piyasaya çıkışı tam da New York borsasının çöküşüne denk geldi. Belirgin çamurluk döşemeleri, konik formdaki farları, kapı kolu detayları ve küçük, zarif gösterge paneli aracın göze çarpan Art Deco ayrıntılarından bazıları.

1930 Henderson KJ

Streamline The 1930 Henderson Model KJ, better known as the “Streamline” model, was capable of an honest 100 mph. Motorcycle customization in the 1930s commonly consisted of stripped-down machines called “bobbers.” Nonessential parts were eliminated; the front fender was usually discarded and the rear fender was trimmed. O. Ray Courtney took the opposite approach: in an era when enclosed bodywork was virtually unknown on production two-wheelers, Courtney fabricated beautifully formed bodywork for his four-cylinder KJ. Courtney’s sleek piece had a curved, vertical-bar grille and the rear resembled an Auburn boat-tail speedster. The bike’s modified, 10-inch wheels were considerably smaller and wider than the original Henderson wheels. The Streamline’s envelope body panels were hand-formed of steel with a power hammer. O. Ray Courtney’s ideas were certainly ahead of their time, and the KJ Streamline survives to prove his point.

Daha çok “Streamline” modeli olarak bilinen 1930 Henderson KJ, saatte 100 mile çıkabiliyordu. 1930’lu yıllarda, özel tasarlanan motosikletler sadeleştirilerek fazlalıklarından arındırılıyor ve “bobber” olarak anılıyordu. Gereksiz parçalar kaldırılıyor, ön çamurluk çoğunlukla tamamen iptal ediliyor, arka çamurluk ise küçültülüyordu. O. Ray Courtney ise bunun tam tersi bir yol izledi: kapalı karoserin motosiklet üzerinde hiç kullanılmadığı bir dönemde, Courtney 4 silindirli KJ için son derece şık bir kasa tasarladı. Bu güzel parçanın eğimli, dikey bir ızgarası ve Auburn hız teknesinin kuyruğunu andıran bir arka tasarımı vardı. Motorun 25 cm’lik özel yapım lastikleri, orijinal Henderson lastiklerinden daha küçük ve genişti. Streamline’in kapalı gövde panelleri çelikten yapıldı ve çekiç ile elde şekillendirildi. O. Ray Courtney’in tasarımları zamanının çok ötesindeydi, Streamline modeli ise bunun yaşayan bir temsilcisi.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 167


ANTIQUE

ANTİKA ♦

1934 Edsel Ford’s 40 Speedster

Edsel B. Ford, President of Ford Motor Company, asked his styling chief, Eugene T. “Bob” Gregorie, to build a racy boat-tail roadster on a 1932 Ford chassis. Gregorie sketched a few alternatives and built a 1/25thscale model that he tested in a small wind tunnel. Gregorie and his team fabricated a two-passenger, taper-tailed body with cut-down door openings. The body was fashioned from high-quality sheet aluminum and mounted over a custom-welded, tubular aluminum structural framework. Custom-designed cycle wings turned with the car’s Kelsey-Hayes wire wheels. The Speedster’s long, low proportions were unlike anything Ford Motor Company had ever built; the bodywork followed the best aircraft practice, being light and very strong. Edsel Ford spent about $100,000 to have the speedster built. Although he was president of Ford Motor Company, he had to pay for his personal cars. The Speedster was garaged on Edsel’s estate at Gaukler Pointe from 1934 to 1940, during which time Ford and Gregorie concluded that it was too radical for series production.

Ford Motor Company Başkanı Edsel B. Ford, tasarım danışmanı Eugene T. Gregorie’den 1932 model Ford şase üzerine kuyruklu bir roadster tasarlamasını istedi. Gregorie birkaç alternatif çizdi ve 1/25 oranında bir maket yaparak, maketi küçük bir rüzgar tünelinde test etti. Gregorie ve ekibi iki yolcu kapasiteli, düşük kapılı, konik kuyruklu bir gövde yaptılar. Gövde yüksek kaliteli alüminyum levhadan üretildi ve özel kaynaklı, alüminyum kasa çerçevesi üzerine monte edildi. Özel tasarlanmış kanatlar, aracın Kelsey-Hayes jantları ile beraber dönüyordu. Speedster’in uzun ve düşük hatları Ford’un o zamana kadar hiç kullanmadığı detaylardı; son derece hafif ve güçlü olan kaporta için uçak mühendisliği bilgisi gerekiyordu. Edsel Ford, şirketin başında olmasına rağmen kişisel araçlarını kendi bütçesinden karşılıyordu ve bu araç için yaklaşık 100.000$ harcadı. Speedster, 1934-1940 yılları arasında Edsel’in Gaukler Pointe’de yer alan malikanesinin garajında durdu ve bu dönemde Ford ve Gregorie bu aracın seri üretim için fazla radikal olduğuna karar verdiler.

1934 Voisin Type C27

Aerosport Gabriel Voisin, a pioneer French aeronautical expert and producer of civilian and combat aircraft, was an eccentric visionary. At the war’s end, Voisin was in dire need of a successful new car. Voisin’s chief designer, André “Noël-Noël” Telmont, who was classically trained as an architect, styled the Type C27 Aérosport. This low, sleek car was designed to be a two-passenger sports coupe. With the Aérosport, Noël-Noël presented wonderfully balanced Art Deco coachwork that featured new, modern, and aerodynamic themes. Every detail reflected exquisite refinement: the turn signals; the continuous hinges; the curved door handles; even the vacuum motor that powered the sliding roof, which slid toward the rear to provide increased visibility. Because of a lack of funding, the factory was unable to develop this model. There were only two units and one had remained in the possession of Noël-Noël. 168 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Fransız havacılık uzmanı ve sivil uçak üreticisi Gabriel Voisin, eksantrik bir vizyona sahipti. Savaş sonrasında, Voisin başarılı bir yeni araba tasarımına ihtiyaç duydu. Aslında bir mimar olan André "Noël-Noël" Telmont, Voisin’in baş tasarımcısıydı ve Type C27 Aérosport’un tasarımını da kendisi yaptı. Bu alçak, şık araç iki yolcu kapasiteli spor bir coupe olarak tasarlandı. Noël-Noël, Aérosport modeli ile yeni, modern ve aerodinamik temalar barındıran son derece dengeli bir Art Deco ürünü sundu. Aérosport’un her bir detayı mükemmeliyet timsaliydi: sinyaller, menteşeler, kıvrımlı kapı kolları, kayar tavanın güç kaynağı olan ve görüşü engellememek adına arkaya kayan vakumlu motor… Firma, finansman eksikliğinden dolayı bu modeli daha fazla geliştiremedi ve üretilen iki adet araçtan biri Noël-Noël’in şahsi aracı olarak kaldı.


ANTIQUE

ANTİKA ♦

1936 Delahaye 135M

This stunning Delahaye was one of Joseph Figoni’s first aerodynamic coupe designs. With its dramatic enclosed fenders, this unusual car was built on one of the 50 short chassis designed by the Delahaye Company for sporty two-seater models. The body was handcrafted in aluminum, and the car was equipped with a four-speed, competition-style manual transmission, appropriate for a sporty coupe intended for rally competition. The coupe’s striking design emphasized flowing lines, with teardrop-shaped chrome accents in the Art Deco fashion on the hood and front and rear fenders. The dashboard was made of rich, golden wood, a Figoni signature, beautifully curved at the edges. A sliding metal sunroof and a windshield that opened outward at the bottom offered excellent ventilation. Other coachbuilders took inspiration from this model, incorporating its various artistic elements into their own designs.

Bu çarpıcı Delahaye, Joseph Figoni’nin ilk aerodinamik coupe tasarımlarından biriydi. Göz alıcı kapalı çamurlukları ile bu araç, Delahaye firmasının iki yolcu kapasiteli olarak tasarladığı 50 adet kısa şaseden birinin üzerine yerleştirildi. Aracın alüminyum gövdesi elde üretildi ve yarış için tasarlanan bir spor araç için son derece uygun olan 4 vitesli manuel bir şanzımana sahipti. Ön panel, bir Figoni klasiği olan zengin, altın yansımalı ahşaptan yapıldı ve köşelerde zarifçe kavislendirildi. Sürgülü metal tavan ve dışa açılan ön camlar mükemmel bir havalandırma sunuyor. Aracın çarpıcı tasarımı akıcı çizgileri ön plana çıkarıyor; kaputta ve çamurluklarda yer alan damla formundaki krom detaylar ise Art Deco ruhunu taşıyor. Bu model çok sayıda tasarımcıya ilham kaynağı oldu ve aracın sanatsal detayları sonradan birçok tasarımda kullanıldı.

1938 Tatra T97 Tatra vehicles were known for innovative engineering and high quality. The engineer largely responsible for that reputation was Hans Ledwinka. Considered “one of the most original and logical thinkers ever to work in the motor industry,” Ledwinka was an early proponent of air- cooled engines, a rigid backbone chassis, and independent suspension, which was a huge advantage on the brutally rough roads of newly formed Czechoslovakia. According to automobile designer Raffi Minasian, “The Tatra T97 was one of the most interesting and well-developed engineering and design intersections of the Deco period.” It may have lacked the usual flamboyance of the traditional French coachbuilders of the period, but it manifested the expression of Art Deco design as a merger of science and industry where form was dictated by function.

Tatra araçları yenilikçi mühendislikleri ve yüksek kaliteleri ile biliniyordu ve bu itibarın başlıca sebebi ise mühendis Hans Ledwinka’ydı. Motor sektöründeki en özgün ve mantıklı figürlerden biri olarak bilinen Ledwinka, hava soğutmalı motorun, sağlam bir şasenin ve daha yeni yapılan engebeli Çekoslovakya yollarında büyük avantaj sağlayan bağımsız süspansiyonun ilk destekçilerindendi. Otomobil tasarımcısı Raffi Minasian’a göre Tatra T97 Deco döneminin en ilginç ve iyi geliştirilmiş mühendislik tasarımlarından biri oldu. Araç dönemin geleneksel Fransız araçlarının ihtişamından yoksun olsa bile, Art Deco akımının bilim ile endüstriyi birleştiren ve tasarımı işlevsellik ilkelerine göre şekillendirilen bir temsilcisi oldu.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 169


ANTIQUE

ANTİKA ♦

1939 Bugatti Type 57C Ettore Bugatti, an authoritative and artistic Italian who lived in France for nearly all his life, produced cars that were stylish, temperamental, and exclusive. The Great Depression of 1929 was slow to impact France because of that country’s high tariffs and restricted trade, but by the early 1930s, sales of luxury automobiles had dwindled. Ettore and his brilliant son, Jean, understood that a special model was imperative to help their company survive. The resulting new Type 57’s styling was very contemporary, and custom coachwork was available for those with means. And the greatest coachbuilders of France built custom coachwork on the Type 57 chassis. This special Type 57C, was the property of Mohammad Reza Pahlavi, the prince of Persia and future shah of Iran. In 1959, the Type 57C was reportedly sold from the shah’s Imperial Garage collection for a sum equivalent to $275 U.S.

Neredeyse tüm hayatını Fransa’da geçiren, yetkin ve sanatsal kişiliği ile bilinen Ettore Bugatti, son derece şık, karakter sahibi ve özel araçlar üretti. 1929’daki Büyük buhran yüksek vergiler ve sınırlı ticaret dolayısıyla Fransa’yı çok etkilemedi fakat 1930’ların başlarında lüks otomobil satışlarında ciddi bir azalma oldu. Ettore ve başarılı oğlu Jean, şirketlerinin hayatta kalması için özel bir model tasarlamanın şart olduğunu biliyordu. Bu amaç doğrultusunda ortaya çıkan Type 57’nin tasarımı son derece çağdaştı ve imkanı olanlar için özel kaporta tasarımı yaptırmak mümkündü. Fransa’nın en iyi araç üreticileri Type 57 şasesi üzerine özel bir araç yaptılar. Bu özel tasarım Type 57C, Fars prensi ve İran Şahı Mohammad Reza Pahlavi’ye aitti ve 1959 yılında Şah'ın özel koleksiyonundan 275 $’a satıldı.

1939 Delage D8-120S Louis Delage began production in 1905 with very simple models, then went on to build successful race cars that made the firm a household name in elite circles. During the 1920s and 1930s, his company flourished and expanded into the luxury market, offering customers leading technology in both engine and chassis design. The D8-120S was Delage’s ultimate luxury car produced prior to World War II. The Delage D8-120S, a new model for 1938, was an update of the successful D8-120 with only minor changes. The cabriolet’s sweeping curves started at the leading edge of the front pontoon fender, rolled back to the running board, arched up to enclose the rear fenders, and finally came to a point in the rear. For an eminently modern look, sliding parallel doors were used, which opened outward with a pantograph mechanism and slid back along the body of the car, permitting easy access for rear seat passengers. 170 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Louis Delage üretime 1905 yılında son derece basit modellerle başladı, fakat daha sonra elit çevrelerce bilinen bir yarış arabası tasarımcısı olmayı başardı. Şirket 1920’lerde ve 1930’larda gelişerek ve genişleyerek lüks pazarına girdi ve müşterilere hem motor hem de kasa olarak en iyi teknolojiyi sundu. D8-120S, Dünya Savaşı öncesinde üretilen son lüks Delage otomobil oldu. 1938 yılında üretilen The Delage D8-120S, daha önce başarı elde etmiş olan D8-120 modelinin ufak değişikliklerle güncellenmiş versiyonuydu. Bu Cabriolet aracın kıvrımları ön çamurluğun ucunda başlıyor, tüm gövdeyi gezerek arka çamurluktan geçiyor ve arkada bir noktada son buluyor. Modern bir görüntü için kullanılan kayar kapılar bir pantograf mekanizması ile dışarı çıkıyor ve sonra aracın arkasına doğru kayan bu kapılar arka koltuğa yolcu geçişini kolaylaştırıyor.



LIFE

YAŞAM ♦

MIDTOWN BODRUM

On the way to Midtown / Midtown'a Yolunuz Düşerse MIDTOWN offers fashion, gourmet tastes, and entertainment through all seasons of the year in Bodrum, a city of natural beauty and thousands of years’ worth of history. MIDTOWN gathers many national and international fashion, taste and entertainment brands in house decoration, cosmetics, famous fashion brands, kids’ store and children playground & entertainment.

MIDTOWN, binlerce yıllık tarihi mirasını doğal güzellikleriyle sunan Bodrum’a dört mevsim moda, lezzet ve eğlence sunuyor. MIDTOWN; ev dekorasyonundan kozmetiğe, ünlü giyim mağazalarından oyun ve eğlence alanlarına kadar birçok ulusal ve uluslararası moda, lezzet ve eğlence markasını aynı çatı altında topluyor.

120 Various Brands

120 Marka Aynı Çatı Altında

In various concepts as house decoration, accessorieses, cosmetics, fashion, kids’ store, techno markets, hypermarket, children playground and entertainment; 120 brands are located at MIDTOWN. As Aeropostale, Adventure Republic, Bilstore, Bimeks, Boyner, Campanola, Chakra, D’S Damat, Darty, English Home, Gap, Hotiç, İpekyol, Jeanslab, Joker, Kemal Tanca, Kiğılı, Koton, Lacoste, LCWaikiki, Linens, Mango, Marks & Spencer, Mavi, Mudo City, North Sails, Pierre Cardin, Smile, Sunglass Hut, and Twist various national and international brands are welcoming MIDTOWN guests.

Giyimden ayakkabıya, aksesuardan kozmetiğe, ev dekorasyonundan teknoloji markete 120 seçkin marka, MIDTOWN’da yer alıyor MIDTOWN; Aeropostale, Adventure Republic, Bilstore, Bimeks, Boyner, Campanola, Chakra, D’S Damat, Darty, English Home, Hotiç, İpekyol, Jeanslab, Joker, Kemal Tanca, Kiğılı, Koton, Lacoste, LC Waikiki, Linens, Mango, Marks & Spencer, Mavi, Mudo City, North Sails, Pierre Cardin, Smile, Sunglass Hut, Twist gibi ulusal ve uluslararası daha birçok markaya ev sahipliği yapıyor.

172 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


LIFE

YAŞAM ♦

Meet With Gourmet Tastes With The Enchanting Atmosphere Of The Restaurants In MIDTOWN.

Midtown’da Restoranların Büyüleyici Atmosferi Eşliğinde Leziz Tatlarla Buluşun.

MIDTOWN invites all the foodies to meet with different gourmet tastes. The Hunger with its extraordinary presentations, Chinese Inn with its rich menu including also sushi from Japanese cuisine, Bodrum Sofrası with its local menu, Sultanahmet Köftecisi with its Turkish cuisine, Sbarro presenting Italian cuisine, Sir Winston that will make difficult for you to choose, Big Red One with its exquisite tastes and service understanding, and all the restaurants offer a lovely atmosphere all day long.

MIDTOWN, damak tadına düşkün ziyaretçilerini birbirinden farklı gurme lezzetlerle buluşmaya davet ediyor. Farklı sunumlarıyla The Hunger, Japon mutfağından suşi ile menüsünü zenginleştiren Chinese Inn, yöresel yemekleriyle Bodrum Sofrası, Osmanlı tatlarıyla Sultanahmet Köftecisi, İtalyan lezzetlerini tatma fırsatı sunan Sbarro, leziz seçenekleriyle menüden seçim yapmakta zorlanacağınız Sir Winston, Özel lezzetleri ve hizmet anlayışıyla Big Red One misafirlerine günün her saati keyifli bir ortam sunuyor.

Limitless Fun For Absolutely Everybody MIDTOWN offers a unique environment for everyone, young and old alike, with entertainment such as Lazer Arena and Macera Adası (Adventure Island), as well as cafés and restaurants where you can have delightful conversations with your friends in Bodrum. MIDTOWN also brings people together with the experience of both closed and open air cinemas by Cinemaximum.. For those who wish to say “I want to have more fun!” the Highscore Bowling and Billiard Saloon is surely the place to be. At Highscore, you may even have billiard lessons or join the breathtaking bowling competitions. Limitless opportunities for fun at MIDTOWN!

Yediden Yetmişe Sınırsız Eğlence Bodrum’a geldiğinizde klimatize bir ortam, keyifli sohbetlerinizi gerçekleştireceğiniz kafe ve restoranların yanı sıra Lazer Arena ve Macera Adası gibi hem küçüklere hem de büyüklere benzersiz bir ortam sunan MIDTOWN, sinemaseverleri Cinemaximum’un kapalı ve açık hava sinemalarıyla buluşturuyor. “Eğlenceye doymadım” diyenler ise soluğu Highscore’da, bowling ve bilardo salonunda alıyor. HighScore’da bilardo dersleri alabilir, nefes kesen mücadelelerin yaşandığı bowling maçlarına katılabilirsiniz.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 173


TRAVEL

SEYAHAT ♦

A L E G E N DA R Y VACAT I O N AT

Rixos Premium

Bodrum If you are asked "What is the first thing that comes to your mind when you think of summer?" your answer would possibly be sea, sand and sun. That is, until you experience Rixos Premium Bodrum... How would you like to go on a pleasant journey through Rixos Premium Bodrum, bringing new vision to your holiday concept and making you feel as if you are in a special world of Rixos quality and privilege? 174 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Article / Yazı: Ayça Oskay

Yaz tatili denince aklınıza gelen ilk üç şey nedir diye sorsalar, çoğumuzun aklına hemen deniz, kum ve güneş gelir. Ta ki Rixos Premium Bodrum’u tanıyıncaya kadar... Evinizin sıcaklığını aratmayacak, tatil anlayışınıza yeni vizyonlar katacak, Rixos ayrıcalığı ve kalitesiyle kendinizi farklı bir dünyada hissedeceğiniz Rixos Premium Bodrum’a doğru keyifli bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?


W

TRAVEL

hether you are looking to relieve yourself from a tireless year of work or just looking for a relaxing weekend getaway, summer is, without a doubt, the ideal season to escape from the chaos of city life. According to experts, spending quality time does the trick, both increasing the satisfaction and relaxation levels in our bodies.

As one of the finest hotels in the world, Rixos Premium Bodrum offers an oasis where you can unhesitatingly spend the quality time you’ve been dreaming of. The beautiful hotel is located right in the heart of the Aegean, Bodrum, like a pearl in the sea. Bodrum is one of the world’s most popular venues with turquoise sea, magnificent sand and sun, and much more. Our incredible Rixos team will work tirelessly to make your trip the perfect getaway in every way. All of this combines to ensure a truly unforgettable holiday.

SEYAHAT ♦

Yoğun iş temposu, bütün bir yılın yorgunluğu ya da küçük bir hafta sonu kaçamağı... Yaz ayları hiç şüphesiz şehir hayatının kaosundan kaçmanın en ideal zamanı. Ancak uzmanlara göre, ideal zamanı en kaliteli şekilde yaşamak ve yaşatmak aslında tatilden memnun kalmanın ve dinlenmenin en önemli püf noktası. İşte tam bu noktada, uzun zamandır hayalini kurduğunuz tatilinizi tereddüt etmeden geçirebileceğiniz, dünyanın en güzel otellerinden biri olarak gösterilen Rixos Premium Bodrum‘un muhteşem ekibi devreye giriyor. Bir de bahsettiğimiz yer turkuaz denizi, muhteşem kumu ve güneşi ile dünyanın en gözde mekanlarından Ege’nin incisi Bodrum ise, unutamayacağınız bir tatil geçireceğinizden kesinlikle emin olabilirsiniz.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 175


TRAVEL

SEYAHAT ♦

Nestled among pine and olive trees in Zeytinli Kahve Koyu, the most valuable district of the city, Rixos Premium Bodrum offers a charming and peaceful atmosphere on its own island with unique and breathtaking views. It's easy to arrive at the hotel by land, air or sea with the help of the hotel's transportation services. As soon as you reach the hotel, you will be offered world-famous Turkish delight and cologne, making you feel right at home with the Turkish hospitality. The friendship and professionalism exuded by our staff, combined with the hotel's magnificent architecture, will surely meet even your highest expectations.

Eşsiz manzarası ve kendine ait adasının yanı sıra, 187.000 m² alana yayılan çam ve zeytin ağaçlarıyla çevrili büyüleyici bir atmosfer üzerine kurulu olan Rixos Premium Bodrum, bölgenin en değerli yeri olan Zeytinli Kahve Koyu’nda yer alıyor. Otelin transfer hizmetlerini kullanarak karadan, havadan ve deniz yolu ile rahatlıkla ulaşabileceğiniz Rixos Premium Bodrum’a girer girmez, dünyaca ünlü Türk lokumu ve kolonya ikramları ile Türk misafirperverliği kendini hemen hissettirirken, personelin güler yüzü ve profesyonelliği otelin muhteşem mimarisi ile birleşerek beklentilerinizi boşa çıkarmıyor.

Rixos Premium Bodrum, which is far from the stereotypical concept of vacation, continually renews itself by means of its young and dynamic structure. The hotel provides every service from A to Z, including room and breakfast concepts, restaurants, villas, spa and organizations, and continues to strengthen its share in the world market with every passing day.

Rixos Premium Bodrum, sahip olduğu muhteşem tesisin yanı sıra, klişeleşmiş tatil anlayışından tamamen uzak, genç ve dinamik yapısıyla da sürekli olarak kendini yenilemekte. Otel, oda ve kahvaltı konsepti, restoranları, villaları, spa ve organizasyonları ile a’dan z’ye hizmet sunmakta, dünya pazarındaki yerini her geçen gün daha da sağlamlaştırmaktadır.

We spoke with Mr. Yönel Altun, the Manager of the Rixos Premium Bodrum:

Rixos Premium Bodrum’un müdürü Sn.Yönel Altun’a sorduk:

Mr. Altun, Rixos Premium Bodrum, located in a region that can be described as heaven, is developing as a world brand with its strong organisational network structure. Could you tell us about some of the hotel's building blocks that keep at the core of the business strategy? Bodrum is no doubt one of the world's most popular places where the tourism is vibrant. Like other Rixos Hotels, Rixos Premium Bodrum creates its power from a multidisciplinary team effort. With the staff's continuing education, self-renewal, and the seminars and programs that the Rixos Academy has provided, a world class formation is ensured. The positive attributes of our hotel are endless, but let me describe them briefly. Our facilities, located on its own private island, offer deluxe, premium, superior suites and family rooms. Additionally, we have villas that are famous worldwide. Each is specialized with its own private pier and beach. Surrounded by 200-300 year-old trees, our nature-integrated hotel has a greenhouse, housing 100,000 plant varieties. Additionally, world famous artists' concerts, shows and activities give our guests unforgettable moments. 176 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Sn. Altun, cennet diye nitelendirebileceğimiz bir bölgede, dünya markası olarak güçlü bir organizasyon ağıyla ilerleyen Rixos Premium Bodrum’un daha az bilinen yapı taşlarından bahseder misiniz? Bodrum hiç şüphesiz turizmin en canlı olduğu, dünyanın en gözde mekanlarından bir tanesi. Rixos Premium Bodrum da diğer tüm Rixos otellerinde olduğu gibi gücünü disiplinli ekip çalışmasından alıyor. Tüm personelin sürekli eğitimi, kendini yenilemesi ve Rixos Akademisi’nin sağlamış olduğu seminerler ve programlar ile dünya standartlarında bir oluşum sağlanıyor. Otelimizin özellikleri saymakla bitmez ancak kısaca bahsedecek olursak tesisimizde otelimize ait bir adanın yanı sıra, deluxe, premium, superior suite’ler ve aile odaları ile yine dünyaca ünlü villalarımız bulunuyor. 200-300 yıllık ağaçlarla çevrili doğayla bütünleşmiş otelimizde 100,000 bitki çeşidi barındıran seramızla beraber villalarımıza ait özel bir iskele ve plaj hizmet veriyor. Dünyaca ünlü sanatçıların konser, gösteri ve etkinlikleriyle de konuklarımızın unutulmaz anlar yaşamalarını sağlıyoruz.



TRAVEL

SEYAHAT ♦

Rixos Premium

Bodrum Villa One of the most representative symbols of Rixos privilege and luxury, Rixos Premium Bodrum Villas are irrevocable destinations for many world famous people. In order to get to know these unique villas, we talked with Mehmet Zenteren, who is in charge of the villas. The birth and development of the villa concept brought a new vision not only to our organization but also to the overall hospitality sector. Ranging from 400 to 600 m2, our two kinds of villas, panorama and superior, consist of bedrooms, children's rooms, living rooms, a fully equipped kitchen, a fitness area and private pools. Our villas, which also have a spectacular natural view, are designed specially with excellent craftsmanship. The guests of our villas are served by butler service. A specialized team of 5-6 personnel dedicated solely to each villa takes care of everything from garden arrangement to cooking, working 7 days a week, 24 hours a day. Private buggy cars, a pier and white sanded Cleopatra Beach dedicated to the villas, rentable cabanas, and transferring vehicles are just some of the additional special services we offer. We take care of every little detail to satisfy our customers and provide them with a comfortable holiday. Everyone works for the happiness of our valuable customers.

Yine Rixos, yine saraylara layık bir misafirperverlik ve hizmet... Dünyaca ünlü isimlerin vazgeçemediği lüksün ve Rixos ayrıcalığının en önemli temsilcilerinden bu benzersiz villaları tanımak için villalardan sorumlu Mehmet Zenteren ile görüştük ve dünyada eşine az rastlanır bir konsepte sahip bu villalardan ve sunulan hizmetlerden bahsetmesini rica ettik... Villa konseptinin doğuşu ve gelişimi sadece bünyemize değil sektörün yapısına da yeni bir vizyon kazandırdı. 400 ile 600 m2 arasında değişen, panorama ve superior olmak üzere ikiye ayrılan villalarımızda yatak odaları, çocuk odaları, otuma odaları, tam donanımlı mutfak, spor alanı ve özel havuzlar bulunmaktadır. Muhteşem doğa manzarası, mükemmel el işçiliği ve harika tasarımla hazırlanmış villalarımızda konaklayan misafirlerimize butler servisi ile, 7 gün 24 saat çalışan, bahçe düzenlemesinden şefine kadar her türlü gereksinimleri ile ilgilenen ve sadece onlar için tahsis edilmiş son derece deneyimli 5-6 kişilik bir ekip sunuyoruz. Villalarımıza ait özel buggy arabalar, sadece villalarımıza ait beyaz kumdan oluşan Kleopatra Plajı ve iskele, kiralanabilir cabanalar ve transfer araçları sunduğumuz hizmetlerden sadece bazıları. Gelen müşterilerimizin istirahati ve memnuniyeti baz alınarak her türlü detay ile ilgileniyor, birbirinden değerli müşterilerimizin mutluluğu için hep birlikte çalışıyoruz. 178 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013



INTERVIEW

SÖYLEŞİ ♦

Rixos Premium Bodrum

A Brief Journey to the Kitchen Rixos Premium Bodrum’un Mutfağına Yolculuk

R

ixos Premium Bodrum, one of the world's most beautiful hotels, welcomes very important people from around the world, including everyone from world leaders to Hollywood stars. We talked with Mr. Afacan about this special hotel's cuisine and the amazing service and privileges served to guests.

Rixos Premium Bodrum's chef Ertan Afacan was born in Mengen, a district of Bolu, which is famous with its cuisine and world-famous chefs. Thanks to his natural skills and education, he was able to begin his career at an early age. Mr. Afacan was soon discovered by famous hotels around the world. With the experience he had gained in different cities, from Abu Dhabi to Bucharest, and his innovative approach, he became one of the industry's most sought after chefs. Rixos Premium Bodrum’un şefi Ertan Afacan, mutfağıyla olduğu kadar dünyaca ünlü şefleriyle de bilinen Bolu’nun Mengen ilçesinde doğar. Küçük yaşta başladığı eğitimi ve yeteneği sayesinde kısa zamanda dünyaca ünlü oteller tarafından keşfedilen Ertan Bey, Abu Dhabi’den Bükreş’e kadar dünyanın birçok yerinde edindiği tecrübe ve yenilikçi yaklaşımı ile kısa zamanda sektörün en çok aranan ismi haline gelir.

Interview / Söyleşi: Ayça Oskay

Ertan Bey ile, dünyanın en iyi otellerinden biri olarak gösterilen, dünya liderlerinden Hollywood yıldızlarına kadar birçok önemli ismi ağırlayan Rixos Premium Bodrum’un mutfağını ve müşterilerine sunduğu inanılmaz hizmet ve ayrıcalıkları konuştuk.

It must be quite a big responsibility to undertake chieftaincy in a hotel that welcomes world famous guests. In an environment in which the expectations are so high, could you tell us about the concept and structure of the Rixos Premium Bodrum?

Dünyaca ünlü konukları ağırlayan bu muhteşem otelin şefliğini üstlenmek oldukça büyük bir sorumluluk olsa gerek. Beklentilerinin bu kadar fazla olduğu bir ortamda, Rixos Premium Bodrum’un konsept ve yapısından bahseder misiniz?

High expectations cause our experience and creative values to come forward further, allowing us to be the trendsetter in the sector. Each of our guests is extremely valuable for us. We work hard to get our first time customers to come back and to amaze our permanent customers every time they visit us. We offer service 7 days a week, 24 hours a day, bolstered by our excellent team and organization. From the variety of dishes to and treats, to sendoff, tableware and service equipment specially designed for our hotel, we take care of every little detail and continuously work to go beyond guests’ expectations.

Beklentilerin yüksek olması, tecrübe, donanım ve kreatif değerlerimizin daha da ön plana çıkmasını sağlayarak, sektörde trendsetter olmamızı sağlıyor. Gelen konuklarımızın her biri bizim için çok değerli. Devamlı müşterilerimizi her geldiklerinde şaşırtmak, ilk defa gelenlerin ise müdavimimiz olmalarını sağlamak için sürekli çalışıyoruz. Mükemmel bir ekip ve organizasyon ile 7 gün 24 saat hizmet veriyor, yemek çeşitlerinden ikrama, uğurlamadan sadece otelimiz için dizayn edilmiş tabak ve servis araçlarına kadar her türlü detayla ilgileniyor, üzerinde sürekli çalışıyoruz. 7’den 70’e tüm konuklarınızı mutlu etmek için neler sunuyorsunuz?

What are some of the dining options provided to please all of your guests? Other than our main restaurant Sini, which stands out with its Turkish and world cuisine, we have Lebanese cuisine restaurant Layali Authentic Restaurant, Caramel Restaurant, offering unique flavors of Aegean cuisine, and Aja Restaurant, the first Teppenyaki restaurant of the district offering Asian cuisine. In short, it is possible to experience all kinds of flavours according to your taste at Rixos Premium Bodrum.

180 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Türk ve dünya mutfakları temasıyla ön plana çıkan ana restoranımız Sini’nin yanı sıra, Lübnan mutfağından oluşan Layali Authentic Restaurant, Ege mutfağından benzersiz tatlar sunan Caramel Restaurant ve Asya mutfağından oluşan, bölgenin ilk Teppenyaki restorantı Aja Restaurant bulunmaktadır. Kısacası Rixos Premium Bodrum’da her türlü damak tadına uygun lezzetleri bulmanız mümkündür.


INTERVIEW

SÖYLEŞİ ♦

What are the common features of your high-demanded restaurants? The preparation of the services in front of the guests by the experts must be one of the main factors that contributes to an unforgettable experience…

Bu kadar yoğun talep gören restoranlarınızın ortak özellikleri nelerdir? Usta ellerden çıkan her bir tabağın, gözler önünde hazırlanması da burayı vazgeçilmez kılan en önemli unsurlardan biri olsa gerek...

Our quality, understanding of service, hospitality, and professional team are some of the common features.

Tüm mutfaklarımızda olduğu gibi; kalitemiz, hizmet anlayışımız, güler yüzlü ve son derece profesyonel ekibimiz ve konuklarımıza olan yaklaşımımız bunlardan bazıları.

Another feature of our restaurants is that we work with an understanding of transparency. For example, while you are having your dinner in our restaurant, you can watch how carefully your dishes are prepared from a big screen. The same atmosphere is reinforced with our guest looking kitchen concept. Everything is prepared in front of our customers by world-famous international chefs. Mr.Afacan, it surely cannot be wise to leave this beautiful shore without enjoying the delicious fish, which is one of the most important elements of the Aegean cuisine, isn't' it? You are absolutely right! Similar to the other cuisines we offer, quality, freshness and conservation are among the most important details. Every morning, fresh fishes are carefully selected from the best fishermen in the region. Other than the options that are provided on the menu, we also offer a live fish alternative, so everything is always considered extremely carefully. Of course, if you do not particularly care for fish, you can always have meat or one of our other delicious entrees from international cuisine prepared just for you.

Tüm restoranlarımızın diğer bir özelliği ise, tamamen şeffaflık anlayışı üzerine kurulu oluşudur. Örneğin ana restoranda yemek yerken, ekrandan mutfağımızı, yemeklerinizin ne kadar titiz ve disiplinli bir şekilde hazırlandığını izleyebilirsiniz. Aynı ortam, konuklarımıza dönük mutfak konseptimiz ile de güçlendirilmiştir. Her şey müşterilerimizin gözleri önünde, konsept çerçevesinde o ülkeden özel olarak getirilen dünyaca ünlü şeflerin eşliğinde hazırlanmaktadır. Ertan Bey, dünyanın en güzel kıyılarından birinde olup da, Ege mutfağının en önemli öğelerinden biri olan balığın keyfine doymadan buradan ayrılmak düşünülemez, ne dersiniz? Kesinlikle haklısınız! Diğer mutfaklarımızda olduğu gibi, kalite, tazelik ve muhafaza en önemli detayların başında geliyor. Her sabah taze balıklar yörenin en iyi balıkçılarından tek tek, özenle seçilir. Menümüzde bulunan çeşitlerin yanı sıra müşterilerimiz için canlı balık alternatifi de sunduğumuzdan, her şey son derece itinayla düşünülür. Canlı müzik seçeneği de bulunan bu restoranımıza, dilerseniz günler önceden özel bir sipariş verebilir, masadaki tek balık yemeyen kişiyseniz bile, size özel et getirtebilir veya dünya mutfaklarından seçenekler hazırlatabilirsiniz.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 181


INTERVIEW

SÖYLEŞİ ♦

From world leaders to royal families, Hollywood stars to art and business world moguls, many important people prefer Rixos Premium Bodrum, one of the world's best hotels. Could you tell us about the main elements that make up the success of the hotel's cuisine and customer satisfaction?

Dünya liderlerinden kraliyet ailelerine, Hollywood starlarından, sanat ve iş dünyasına kadar bir çok önemli ismin konakladığı ve dünyanın en iyi otellerinden biri olarak gösterilen Rixos Premium Bodrum mutfağının başarısını ve müşteri memnuniyetini oluşturan ana öğeleri paylaşır mısınız?

It's a very big responsibility to take a part in such a project. We are continuously evaluating every detail of our hotel, from our restaurants to special organizations that take place in our villas and island. You have to be working all the time to update yourself and your team, and to be in constant communication with your team and customers. We offer a world-class service with our experienced, disciplined team members. Our increasing number of permanent and new customers, including famous people of high interest, is an indicator of our superior work.

Böyle bir projede var olmak tabii ki çok büyük bir sorumluluk. Restoranlarımızdan villa ve adamızdaki özel organizasyonlara kadar tüm detayları her saniye takip ediyoruz. Sürekli işin başında olmanız, kendinizi ve ekibinizi güncellemeniz, ekibinizle ve müşterilerinizle sürekli iletişim halinde olmanız gerekiyor. Tecrübeli ekip arkadaşlarımız ve disiplinli bir çalışma ile dünya standartlarında bir hizmet sunuyoruz. Sürekliliği olan ve devamlı artan müşterilerimizin ve dünyaca ünlü konuklarımızın inanılmaz ilgisi de bunun bir göstergesidir.

Let's talk a little bit about your new projects. With the right initiative at the right time, you have strengthened your leadership in the region after giving up an all-inclusive system. What are the reflections of this change on your cuisine and to your customers?

Biraz da yeni projelerinizden bahsedelim. Özellikle doğru zamanda, doğru bir girişim ile her şey dahil sisteminden çıktıktan sonra, bölgedeki liderliğinizi iyice güçlendirdiniz. Bunun bir şef olarak mutfağınıza ve değerli müşterilerinize olan yansımaları nelerdir?

By giving up all-inclusive system and working on right projects, we have added an entirely new vision to the conventional hospitality structure. Continental breakfast varieties can be shown as the most important example to this. Apart from this, another issue that we give importance is the services we provide to our villas. By making daily and weekly plans, our chefs offer services in the fully equipped kitchens of private villas. Additionally, when we are catering to important organizations on our island, we offer different tastes to our customers with the bar concept adapted to different meals all day. For example, in Turqoise, you can find gorgeous cakes and cocktail options as well as special coffees and teas. In Mojito Bar, you can listen to live music from famous artists while relaxing among the pine trees.

Her şey dahil sisteminden çıkıp doğru projeler hazırlayarak, alışılagelmiş bir yapıya tamamen yeni bir vizyon kattık. Serpme kahvaltı çeşitleri bunun en önemli örneği olarak gösterilebilir. Bunun dışında bir diğer önem verdiğimiz konu ise villalarımıza sağladığımız hizmetler. Haftalık ve günlük programlar yaparak villalardaki konuklarımıza ait tam donanımlı mutfaklarda şeflerimiz eşliğinde hizmet sunmaktayız. Yine adamızda önemli yemek ve organizasyonlara hazırlanırken birbirinden farklı öğün çeşidine uygun bar konseptleriyle de müşterilerimize gün boyunca farklı tatlar sunmaktayız. Örneğin, Turquoise’da müthiş pasta ve kokteyl seçeneklerinin yanı sıra, özel olarak getirilmiş kahve ve çay çeşitlerini bulabilir, Mojito Bar’da cam ağaçları arasında dinlenirken, dünyaca ünlü sanatçıları da canlı olarak dinleyebilirsiniz.

182 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013



EXPERIENCE

DENEYİM ♦

OLYMPOS TELEFERİK Sea to Sky / Denizden Gökyüzüne

Olympos Teleferik is located on Tahtali Mountain in Beydağ Olimpos National park in Kemer-Tekirova, which is near the tourism spot Antalya. The mountain rises sharply from the sea and reaches a height of 2365 meters, so it can be seen from every direction with its full magnificence.

Olympos Teleferik, Beydağ Olympos Ulusal Parkında, Tahtalı Dağı üzerinde yer alıyor. Antalya yakınlarında, Tekirova Kemer’de bulunan dağ, denizden dik bir şekilde yükseliyor ve 2365 metreye ulaşıyor. Tahtalı Dağı, bu ihtişamı sayesinde her yönden kolaylıkla görülebiliyor.

The real prize awaits you at the summit after an exciting journey

Heyecan verici bir yolculuk sonrasında ödül zirvede sizi bekliyor

At the summit you can spend as much time as desired on the 200-person capacity open and closed restaurant, the multipurpose hall suitable for exhibition, weddings, meetings, promotions. The cafeteria, the 360° panoramic terrace equipped with sunbathing and binocular services and a magnificent panoramic view.

Zirvede bulunan 200 kişi kapasiteli açık ve kapalı restoranda istediğiniz kadar vakit geçirebilirsiniz. Burada bulunan çok amaçlı salon; sergi, toplantı ve tanıtımlar için uygun. Kafeterya ise 360 derecelik panoramik terası ile güneşlenmek ve dürbünle etrafı izlemek isteyenler için gerekli donanıma sahip.

With Olympos Teleferik (Cableway) Kemer is becoming a center of extreme sports. The Kemer Hard Enduro Races held in Kemer every year start on the beach and finish at the summit at 2365 m. Paragliding activities, which commenced as of 2011, is drawing the intense attention of amateur and professional paragliders from all over the world as it is the world’s longest paragliding course. And there is even a four-hour long magnificent walking track from the summit of Mount Tahtalı to the Beycik Village and six-hour long track to Çukuryayla.

Olympos teleferik sayesinde Kemer bir doğa sporları merkezi haline geliyor. Kemer’de her yıl gerçekleştirilen Enduro yarışları sahilde başlıyor ve 2365 metrede son buluyor. 2011 yılında başlayan yamaç paraşütü aktiviteleri de dünyanın en uzun yamaç paraşütü parkuru ile dünya çapında uzman ve amatör paraşütçülerin ilgisini çekiyor. Bölgede aynı zamanda Tahtalı zirvesinden Beycik Köyüne uzanan dört saatlik harika bir yürüyüş parkuru bulunuyor, Çukuryayla’ya ilerleyen altı saatlik daha uzun bir parkuru da tercih etmek mümkün.

The Olympos Cableway project was completed in three years and pushes the limits of what mankind can do and considered to be a wonder of technology and engineering. The cable is 4350 m long and travels to an altitude of 1639 with two 80-person cars in approximately 12 minutes. Thanks to it, in addition to swimming in the sea at the same time it is possible to enjoy the activities and panorama at the summit, which is covered in snow for 5 months and always cool.

Üç senede tamamlanan Olimpos teleferik projesi, insanın teknoloji ve mühendisliğin sınırlarını zorlayarak neler yapabileceğinin bir kanıtı. Teleferiğin teli 4350 metre uzunluğunda ve teleferik 1639 metre yüksekliğe 80 kişilik araçlarla 12 dakikada çıkıyor. Olimpos Teleferik, denizin tadını çıkardıktan kısa bir süre sonra zirvedeki aktivitelere ve eğlencelere katılma, 5 ay boyunca karla kaplı olan ve her zaman serin olan bu mekanda vakit geçirip manzaranın keyfine varma imkanı sağlıyor.

184 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013



CULTURE & ART

KÜLTÜR & SANAT ♦

Guy Bourdin, French Vogue, February 1955

C O M I N G I N T O FA S H I O N

A Century of Photography at Condé Nast

A

s part of the Edinburgh Art Festival, the City Art Centre is presenting a must see exhibition and a treat for photography lovers and fashionistas this summer. Opened on 15 June, Coming into Fashion looks at the early work by such luminaries as Horst P. Horst, Erwin Blumenfeld, David Bailey, Guy Bourdin, Corinne Day, Deborah Turbeville and Sølve Sundsbø as it appeared in the pages of the Condé Nast magazines - most notably Vogue and Glamour. Diane Arbus, Helmut Newton, Man Ray, Earl of Snowdon and Albert Watson are other photographers featured amongst many others.

Edinburgh City Art Centre, moda ve fotoğraf severler için bu yaz Sanat Festivali kapsamında mutlaka görülmesi gereken bir sergiye ev sahipliği yapıyor. 15 Haziran’da açılan Coming into Fashion sergisi; Horst P. Horst, Erwin Blumenfeld, David Bailey, Guy Bourdin, Corinne Day, Deborah Turbeville ve Sølve Sundsbø gibi usta fotoğraf sanatçılarının eski eserlerini gün yüzüne çıkarıyor. Diane Arbus, Helmut Newton, Man Ray, Earl of Snowdon ve Albert Watson gibi fotoğrafçılar ise Vogue ve Glamour gibi Condé Nast dergilerinde yer alan fotoğraflara ev sahipliği yapan serginin diğer konukları.

Since his earliest days as a publisher in the very first years of the 20th century, Condé Nast was a gifted talent scout. By surrounding himself with great artists, he placed Vogue, in addition to his other publications at the forefront of the photographic avant-garde, and the Condé Nast studios in New York, Paris and London were laboratories of creativity, employing artists eager to capture and show off the gems of haute couture.

20. yüzyılın ilk günlerinde yayıncılık hayatına başlamış olan Condé Nast son derece etkili bir yetenek avcısıydı. En iyi sanatçıları etrafında toplayan Condé Nast, bu şekilde Vogue ve yayınladığı diğer dergileri fotoğrafçılık anlamında dikkat çekici bir noktaya taşımayı başarmıştı. New York, Paris ve Londra’da yer alan Condé Nast stüdyoları, kreatif becerilerini geliştirmek ve haute couture güzellikleri sergilemek isteyen sanatçılar için adeta birer laboratuvar vazifesi görüyordu.

With unprecedented access to the Condé Nast archives in New York, Paris, London and Milan, the curator Nathalie Herschdorfer has gathered original prints as well as pages from the actual magazines to provide a unique opportunity to see the work of over eighty photographers right at the outset of their careers who went on to become the biggest names in the history of fashion photography.

New York, Paris, Londra ve Milano'daki Condé Nast arşivlerine sınırsız erişim hakkı edinen küratör Nathalie Herschdorfer hem orijinal baskıları hem de gerçek dergi sayfalarını toplayarak, şimdilerde moda fotoğrafçılığı alanında en büyük isimlerden olan 80’den fazla fotoğraf sanatçısının kariyerlerinin başlangıç safhalarını bir arada görmek isteyenler için eşsiz bir fırsat sağladı.

186 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


John Rawlings, American Vogue, March 1943


ConstantinJoffĂŠ, American Vogue, September 1945


CULTURE & ART

KÜLTÜR & SANAT ♦

Erwin Blumenfeld, American Vogue, March 1945

“Cecil Beaton said that there were two types of fashion photographer: those who chase the fleeting image and those who are mindful of posterity. Unquestionably, the photographers whose works are featured in this exhibition belong to the second category." according to Nathalie Herschdorfer, the curator of the exhibition. Today, Condé Nast is home to some of the world’s most celebrated media brands. In the United States, Condé Nast publishes 18 consumer magazines, four business-to-business publications and 27 websites all of which define excellence in their categories. The company also owns Fairchild Fashion Media, whose portfolio of brands serves as the leading source of news and analysis for the global fashion community. The exhibition is accompanied by a book, Coming into Fashion: A Century of Photography at Condé Nast published by Thames & Hudson, which details how the editors and art directors at Condé Nast publications helped launch the careers of some of the world’s most famous fashion photographers. The book features a preface by Director Todd Brandow, essays, and biographies of the photographers by Corinne Currat. The 296 page book is published in five languages in London, Paris, Roma, New York and Munich.

Küratör Nathalie Herschdorfer:“Cecil Beaton iki tür moda fotoğrafçısı olduğunu söylerdi: anı yakalayanlar ve gelecek kuşakları hayal edebilenler. Bu sergide yer alan fotoğraflar hiç kuşkusuz ikinci kategorideler.” diyor. Condé Nast günümüzde dünyanın en ünlü medya markalarından bazılarına ev sahipliği yapmakta. Amerika Birleşik Devletleri'nde, Condé Nast kendi kategorilerinin en iyisi olan 18 dergi, iş dünyasından dört yayın ve 27 web sitesine sahip. Şirket ayrıca, bünyesindeki markaların moda dünyası için önde gelen haber kaynağı olarak hizmet veren Fairchild Fashion Media’nın da sahibi. Coming into Fashion: A Century of photography at Condé Nast sergisi aynı zamanda kitap haline getiriliyor. Thames & Hudson tarafından yayınlanan bu kitap, Condé Nast yayınlarının editörlerinin ve sanat yönetmenlerinin, dünyanın en iyi bilinen moda fotoğrafçılarının kariyerine nasıl katkıda bulunduğuyla ilgili detaylar veriyor. Kitabın ön yazısı Todd Brandow tarafından yazılmış ve içerisinde makalelerin yanı sıra fotoğrafçıların Corinne Currat tarafından kaleme alınmış olan biyografileri yer alıyor. 296 sayfalık bu kitap Londra. Paris, New Yok, Roma ve Münih’te beş ayrı dilde yayınlanıyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 189




NEWS

HABER ♦

Fall - Winter Collection for 2014 / Sonbahar - Kış 2014 Koleksiyonu We have conducted a short interview about Sassofono's Fall and Winter collection for 2014 with Mr. Nevzat, CEO of Sassofono.

Sassofono’nun Sonbahar-Kış 2014 koleksyonu hakkında, Sassofono’nun Yönetim Kurulu Başkanı Nevzat Bey ile çok kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

Could you tell us a little about the general vision of Sassofono?

Sassofono’nun genel vizyonundan kısaca bahseder misiniz?

The fashion sector where the global changes are realized more effectively, has an impact on people's life more than ever. The companies that can direct this change more effectively will undertake more characteristic roles in the world. Being fully aware of the power of innovation, Sassofono has prepared its medium and long term plans like any other fashion giant. Therefore, we have accelerated and focused on the R&D and PD studies.

Küresel değişimin en belirgin görüldüğü moda sektörü artık insanların yaşam tarzını her zamankinden daha fazla etkilemekte ve yönlendirmektedir. Ve bu değişimi etkin yönetebilen firmalar dünyada daha belirleyici roller üstlenecektir. Bu noktada İnovasyonun gücünü küresel moda devleri gibi Sassofono’da fark ederek orta ve uzun vadeli planlarını bu çerçevede hazırlamıştır. Bu kapsamda AR-GE ve ÜRGE çalışmalarına özellikle yoğunlaşmış ve hız vermiş durumdayız.

192 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


NEWS

HABER ♦

Could you tell us about the Fall and Winter Collection for 2013-2014?

Bize biraz 2013-2014 Sonbahar-Kış koleksyonundan bahseder misiniz?

Our art director İsmail Karatarla, who has been in the fashion world for a long time and studied mostly in Florence, Italy, has just joined us. With our art director, our Italian, Serbian, and Turkish designers have started to work on our 2013 - 2014 Fall and Winter collection.

Kısa bir süre önce aramıza katılan, uzun yıllar moda dünyasının içinde olan ve eğitiminin büyük bir bölümünü İtalya’nın Floransa şehrinde tamamlayan Art Direktörümüz İsmail Karatarla, İtalyan tasarımcılarımız, Sırp tasarımcı ve Türk tasarımcımız ile 2013-2014 Sonbahar-Kış koleksiyonumuzun küçük bir bölümünü başlatmış bulunmaktayız.

We are trying to offer a timeless elegance depicting the fashion trends with a simple and universal collection which is a reflection of difference made with small touches and details. We are waiting for women who want to rediscover their body and beauty to Sassofono.

Küçük Sassofono dokunuş ve detaylarıyla yaratılan farklılıkların yansıması olan, daha yalın ve evrensel bir koleksiyonla; moda trendlerini belirleyen, zamandan bağımsız bir zarafet sunmayı amaçladık. Bedenini ve güzelliğini yeniden keşfetmek isteyen kadınları Sassofono’ya bekliyoruz.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 193


MODA ♦

FASHION

hat attack

heidi klein miu miu

alexander wang tory burch

Summer SAVOUR THE DAYS OF

Luxe beach accessories, flowing cover ups, shades and hats to protect you from the burning sun… As we are getting close to the fall, cherish the summer breeze as long as you can!

chloe

kenzo

bcbg lanvin

citizens of humanity

silk and cashmere valentino

194 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


FASHION

MODA ♦

burberry

alexander mcqueen

giorgio armani

maison martin margiela 3.1. philip lim

Çıkar YAZIN TADINI

diesel

Şık plaj aksesuarları, tiril tiril plaj kıyafetleri, yakıcı güneşten korunmak için güneş gözlükleri ve şapkalar… Sonbahara adım adım yaklaşırken, yaz esintisinin tadını sonuna kadar çıkarmaya devam! moncler

j. lindeberg ralph lauren

vilebrequin

birkenstock cole haan SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 195


FASHION

MODA ♦

RUNWAY Valentino Fall 2013

SIMPLE ROMANTIC Maria Grazia Chiuri and Pierpaolo Piccioli's lovingly and luxuriously embellished romantic designs have revitalized the fashion house, and this collection is another wonder of the Valentino legend. Simple romantic dresses are embellished with laser-cut leather collars; and dreamy lace gowns are embroidered in various colors. The collection carries the well-known Valentino grace with a slight touch of severity and it captivates fashion lovers as usual. Maria Grazia Chiuri ve Pierpaolo Piccioli'nin sevgi ve ihtişamla donattığı romantik tasarımlar Valentino moda evine taze bir soluk getiriyor ve bu sonbahar kış koleksiyonu da Valentino efsanesinin bir harikası olarak kabul edilebilir. Sade ve romantik elbiseler lazer kesim deri yakalarla tamamlanmış ve masalsı dantel elbiseler rengarenk işlemelerle bezenmiş. Koleksiyon bildiğimiz Valentino zarafetine hafif sert bir yorum katıyor ve her zamanki gibi moda severleri büyülüyor.

196 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


FASHION

MODA ♦

Elie Saab Fall 2013

PREDOMINANTLY DARK Elie Saab staged a predominantly darkcolored ready-to-wear collection for the fall season. The daywear pieces were mostly navy or black, and he added some color with the evening pieces- teal blue, violet, and chartreuse were used for the waist accentuating flowing dresses. His signature sequins, beads and embellishments were present as well, decorating the eveningwear.

Elie Saab ’13 sonbahar koleksiyonu için koyu renk ağırlıklı parçalar tasarlamış. Günlük kıyafetlerde lacivert ve siyah göze çarparken, bele oturan ve etekleri uçuşan gece kıyafetlerinde ise turkuaz, mor ve fıstık yeşili kullanılmış. Elie Saab’ın olmazsa olmazı işlemeler, boncuklar ve süslemeler ise gece kıyafetlerinde göze çarpıyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 197


FASHION

MODA ♦

Stefanel Summer 2013

COMFORT WITH STYLE Stefanel 2013 summer collection presents comfort along with style. The dresses are in various vibrant colors of the season: fuchsia, yellow, blue… Patterns and stripes presenting the trend colors are gathering attention. And the comfortable and chic rompers are present in the collection as a Stefanel signature. Stefanel 2013 yaz koleksiyonu, şıklığı ve rahatlığı buluşturuyor. Rengarenk elbise modellerinde; fuşya, sarı, mavi gibi sezonun parlak renkleri ön plana çıkıyor. Trend renklerin kullanıldığı desenler ve çizgiler göze çarpıyor. Koleksiyondaki rahat ve şık tulumlar ise klasik Stefanel tarzını ortaya koyuyor.

198 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


LYDION PREMIUM · RIXOS PREMIUM BELEK CLUB HOTEL · BELEK-SERIK · ANTALYA LYDION TEKIROVA · RIXOS TEKIROVA · TEKIROVA-KEMER · ANTALYA LYDION SUNGATE · SUNGATE HOTEL · ÇIFTEÇESMELER MEVKII BELDIBI · KEMER · ANTALYA LYDION BODRUM · RIXOS CLUB HOTEL ·ZEYTINLIKAHVE MEVKII KIZILAĞAÇKÖYÜ · BODRUM · MUĞLA


Burberry Fall 2013

I HEART CLASSICS Christopher Bailey named the Fall ‘13 collection “I heart Classics.” It conveys the classical approach of Burberry as usual, with some fun details like heart patterned sweaters and shirts. Animal prints and skins were all over the collection with leopard-patterned shoes and leather was used for the classic trench. Predictable yet playful, the collection pursues the Burberry tradition with confidence. Christopher Bailey ‘13 Sonbahar koleksiyonunu “Klasiği Seviyorum” diye adlandırıyor. Burberry’nin klasik yaklaşımını yansıtan koleksiyon, kalplerle süslenmiş kazak ve gömleklerle renkleniyor. Hayvan desenleri ve derileri koleksiyonda büyük yer tutuyor. Leopar desenli ayakkabılar, klasik Burberry trençkotunun deri formu ile kombinleniyor. Bu klasik koleksiyon, eğlenceli detayları ile Burberry geleneğini sürdürüyor.

200 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

FASHION

MODA ♦


FASHION

MODA ♦

Valentino Fall 2013

BLACK TAKES ITS PLACE Black takes its place in the Fall ‘13 Valentino Menswear stage, combined with dark hues of forest green and navy. Nothing is unusual or striking, but that is what the designers Maria Grazia Chiuri and Pierpaolo Piccioli want to achieve: “we want to show what you already know in a different way, with different eyes” they say, “our fashion is to make extraordinary what is ordinary." Mission achieved, the collection puts forward the well-known silhouettes and colors, with a “Valentino” twist.

Valentino ‘13 sonbahar erkek koleksiyonunda sahneye, yeşil ve mavinin koyu tonlarıyla kombinlenen siyah hakim. Hiçbir şey çarpıcı ya da sıradışı değil, fakat Maria Grazia Chiuri ve Pierpaolo Piccioli’nin planladıkları da bu. “Bildiğiniz şeyleri size farklı bir şekilde sunmayı ve farklı bir gözle göstermek istiyoruz. Bizim modamızın amacı sıradan olanı sıradışı bir hale getirmek.” Bunu en güzel şekilde başarıyorlar, koleksiyon klasik kesim ve renkleri “Valentino” büyüsüyle sunuyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 201


Hermes Fall 2013

PARADE OF DARK COLORS Hermes fall collection is a parade of dark colors namely navy and black. The Hermes luxury finds itself on formal sportswear ensemble and casual chicness. Track pants are tucked into black hiking boots with neon laces, the brand’s most significant footwear design for the new season. They are worn with oversized coats, trenches and pea coats with big silver buttons. Hermes sonbahar kış koleksiyonu koyu renklerin- siyah ve lacivertin geçit törenine sahne oluyor. Hermes lüksü, klas spor giyim ve rahat şıklıkla özdeşleşiyor. Eşofman paçalarının siyah botların içine sokulduğu koleksiyonda, botlar neon bağcıklarla ön plana çıkıyor ve sezonun iddialı parçalarının arasında yer alıyor. Kombinasyonlar gümüş düğmeli bol palto, parka ve trençkotlarla tamamlanmış.

202 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

FASHION

MODA ♦



BEAUTY

GÜZELLİK ♦

ESTETİK INTERNATIONAL

Non-Surgical Thread Lift / Ameliyatsız Yüz Germe A Big Breakthrough In Skin Sagging Treatment By Doctor Cihantimur!

Doktor Cihantimur’dan Cilt Sarkmaları Tedavisinde Ezberleri Bozacak Bir Uygulama!

It is an inevitable result that our skin will succumbed within the years. Over time there occurs sagging and loosening in the skin structure of the entire body, especially the face and neck. The reason for this is basically that the collagen and elastin fibers aren’t streched as before.

Cildimizin geçen yıllara yenik düşmesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Zaman içinde tüm vücudumuzdaki cilt yapısında başta yüz ve boyun bölgesi olmak üzere sarkmalar ve gevşemeler oluşur. Bunun nedeni temelde kollajen ve elastin liflerinin eskisi gibi gergin durmamasıdır.

The regeneration rate of these basic skin elements decrease over the years, your skin looks less youthful, healthy and less glowing. Until this time, the various laser applications, mechanical and chemical peels, mesotherapy and as last facial surgeries were the solution of this problem. All these mehods were used, sometimes in combination.

Yenilenme hızı azalan bu cildin temel elemanları geçen yıllar içinde kayba uğradıkları için cildimiz genç, sağlıklı, parlak görünümünden uzaklaşır. Bu sorunun çözümünden bu zamana dek çeşitli lazer uygulamaları kimyasal ve mekanik soymalar, yüz mezoterapileri ve son nokta olarak ameliyatlar yapılmaktadır. Tüm bu yöntemler tek başına, bazen de kombine olarak kullanılmaktadır.

This method, referred to as “Threadlift”, is an application for skin rejuvenation which is a big breakthrough. With this method, also called non-surgical skin lifting, very thin needles, which contain PDO (polydioxanone) are inserted into the skin by layers there where the skin sags and is loose to replace the fibers which are reduced there (like collagen and elastin). In this way a bonding effect is formed by the reaction caused in the skin and the skin restores and returns to it’s former state. There are no side effects. The treatment can be applied simply with the use of an anesthetic cream and is painless. The treatment takes approximately 30 minutes. The threads will be completely absorbed within 6 to 8 months. The persistence is 2 to 3 years. The micro blood circulation in the applied area increases, the repair mechanisms are activated and will alert the production of collagen. 204 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

“Threadlift” olarak adlandırılan bu yöntem cilt yenilemede çığır açan hatta ezberleri bozacak bir uygulama olarak ortaya çıkmaktadır. Ameliyatsız cilt germe olarak tanımlayabileceğimiz bu yöntem çok ince iğneler içine yerleştirilmiş PDO (polidioksan) isimli iple ince ince cilt içine işlenerek sarkan ve gevşeyen noktalarda azalmış olan liflerin (kollajen ve elastin) yerine geçiyor. Böylelikle ameliyatsız yüz germe işlemine sahip oluyorsunuz. Bu yolla ciltte oluşan reaksiyon ile bir tür yapıştırma etkisi oluşur ve bu etki ile sarkan cilt toplanarak eski haline geri döner. Yan etkisi yoktur. Uygulama basit krem anestezisi ile yapılabilir, ağrısız ve acısızdır. Ortalama 30 dakika sürer. Kullanılan ipler 6 ila 8 ay içerisinde kendiliğinden eriyerek kaybolur. Kalıcılığı 2 ila 3 yıldır. Uygulanan bölgede mikro kan dolaşımı artar, tamir mekanizmaları harekete geçer ve kollajen üretimi uyarısı olur.


BEAUTY

GÜZELLİK ♦

In A Short Period Of Half An Hour You Can Look 7 To 10 Years Younger And Have A More Vigorous Skin.

Yarım Saat Gibi Kısa Bir Süre İçinde Ortalama 7-10 Yıl Daha Genç Ve Dinç Bir Cilde Sahip Olabilirsiniz.

There is no healing process such as surgeries. Immediately after the application you can go into sun, sea, bathing, etc. A real difference in adhesion, healthy look and stretched skin is noticeably immediately after the treatment but the best result is more clearly revealed after 4 weeks.

Ameliyatlar gibi bir iyileşme süreci yoktur. Uygulamadan hemen sonra deniz, güneş, banyo, vs yapılabilir. Gerçek yapışma ve sağlıklı gergin durma görünümü uygulamadan hemen sonra fark edilir olmakla birlikte, en iyi görünüm 4 hafta sonra ortaya daha net olarak çıkar.

This technique is completely different in action mechanism then other thread suspension techniques you may know. Because here there is no any load on the threads it won’t lose it’s effect and won’t fall back to as it was. At the same time dozens of threads is processed together to create a special network of threads, thanks to this network our skinappears firmer and youthful. This treatment provides a lifting effect on saggings on the face, neck and body and can also eliminate fine wrinkles. Unlike in the face, in other parts of the body; sagging arms, the looseness in the inner legs, skin looseness and sagging of the breasts and abdomen which appers after giving birth can be treated by using longer and thicker threads for this purpose and have successfull results. The treatment areas: • Face; the wrinkles around the mouth and jawline, edge of the nose and saggings in the neck. • The wrinkles and pits on the face . • Sagging arms, the looseness in the inner legs, skin looseness and sagging of the breasts and abdomen which appers after giving birth.

Bu teknik, bildiğiniz diğer iple askılama tekniklerinden etki mekanizması olarak da tamamen farklıdır. Burada iplerin üzerine herhangi bir yük binmediği için ipin etkisinin kaybolup, kısa sürede yeniden düşme ihtimali yoktur. Aynı anda onlarca ip ince ince birbirine işlenerek cilt altında özel bir ağ meydana getirilir ve bu ağ sayesinde de cildimizin daha sıkı ve diri görünmesi sağlanır. Bu uygulama yüzde, boyunda ve vücutta hem sarkmalara karşı lifting etkisi sağlar hem de ince kırışıklıkların giderilmesinde kullanılır. Yüz bölgesinden farklı olarak vücudun diğer bölgelerinde; kollardaki sarkma, iç bacaklardaki gevşeklik, memede ve karında doğumdan sonra oluşan cilt gevşekliği ve sarkmaların tedavisinde daha uzun ve daha kalın iplerle bu teknik kullanılarak başarılı sonuçlar alınır. Kullanılabilen bölgeler: • Yüzde ağız kenarı, çene hattı, burun kenarı ve boyundaki sarkmalar. • Yüzdeki kırışıklıklar ve çukurlar. • Kollardaki sarkma, iç bacaklardaki gevşeklik, memede doğumdan sonra oluşan cilt gevşekliği ve karında doğumdan sonra oluşan gevşeklik ve sarkmaların tedavisinde.

Dr. Bülent Cihantimur

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 205


GÜZELLİK ♦

BEAUTY

10 7 4

2 13

5

11

1 8

15 3

Scents

9 6

14

12

FOR SUMMER

17 16

1) Lancôme Peut-Être 2) Stella McCartney Summer 3) Armani Privé L'Or Du Désert Eau De Parfum 4) Boucheron Jaïpur Bracelet 5) L'Eau Par Kenzo Colors Par Femme 6) Terry de Gunzburg Terryfic Oud 7) Robert Piguet Rose Perfection 8) Dsquared2 Potion For Man Blue Cadet 9) Van Cleef and Arpels Collection Extraordinaire Rose Velours 10) Gianni Versace Couture 11) Nina Ricci Nina L’Eau 12) Mary Greenwell Lemon 13) Vivienne Westwood Flirty Alice 14) Memo Irish Leather 15) Salvatore Ferragamo Acqua Essenziale 16) Serge Lutens La Fille de Berlin 17) Roberto Cavalli Acqua

Keep Moistening

Your skin! 3 1

4 2

5

Yaz aylarının beraberinde getirdiği güneş, deniz ve kum üçlüsü cildimizin çok nemsiz kalmasına ve kurumasına neden oluyor. Bu severek katlandığımız yaz cilvesiyle başa çıkmanın en iyi yolu sürekli kendimizi nemlendirmeye çalışmak. Bunu yaparken de sevdiğimiz kokulardan feragat etmemek elimizde.

6 7

206 RIXOS MAGAZINE

The trio of sun, sea and sand brought by the summer months causes our skin to lose moist and get dry. The best way to deal with this sweet twist of summer is moistening our skin all the time. While doing this, we can keep using our favorite frangrances thanks to their body lotion sets.

SUMMER 2013

1) Agent Provocateur's Pétale Noir Body Elixir 2) Moschino's Pink Bouquet Body Lotion 3) Roberto Cavalli‘s Just Cavalli Women Body Lotion 4) DSquared2 Potion Body Lotion 5) Jimmy Choo's Flash Perfumed Body Lotion 6) Valentino Valentina Voluptuous Body Cream 7) Vera Wang Lovestruck Body Lotiona


BEAUTY

GÜZELLİK ♦

Why Choose Jo Hansford? The leading hair color salon in the UK, Jo Hansford is renowned for their luxurious hair products, too. The products contain the most innovative and effective ingredients İngiltere'nin önde gelen saç renklendirme salonu Jo Hansford, lüks saç bakımı ürünleriyle de meşhur. Ürünleri, en yenilikçi ve etkili malzemelerle üretiliyor.

Revitalizing Collection

Keep your skin supple with CrËme de la Mer's Revitalizing Collection Spring Set. Containing the Moisturizing Soft Cream, the Regenerating Serum and the Eye Concentrate. Crème de la Mer'in Canlandırıcı Bahar Setiyle cildinizi pürüzsüz hale getirebilirsiniz. Setin içinde Nemlendirici Yumuşak Krem, Gençleştirici Serum ve Göz Konsantresi bulunuyor.

New Age of

Bronzing James Read's bronzing products delivers instant, glowing colour that develops into a rich tan and will last for up to five days. James Read'ın bronzlaştırma ürünleri, cilde beş gün kadar sürecek parlak bir renk veriyor.

Marvis Marvis has revolutionized the concept of toothpaste giving it a multi-faceted, modern interpretation and an extraordinary appeal. The breakthrough collection boasts 7 masterpieces of taste: real, original temptations that conquer at the first sampling. Marvis, diş macunu konseptini çok yüzlü, modern bir yorum ve olağanüstü bir cazibeyle baştan yazdı. Bu ilgi çekici koleksiyon, ilk tadımda anlaşılan gerçek ve orijinal yedi farklı tat sunuyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 207


EXCLUSIVE FOR THE GENTLEMEN

BEYEFENDİLERE ÖZEL ♦

WHERE TO GET AN IMPECCABLE HAIRCUT? Mükemmel saç kesimini nerede bulabilirsiniz?

L

uxury brands share their passion for contemporary craftsmanship: Pankhurst London and Bentley. Both for gentlemen and ladies, getting an impeccable hair cut and finding the best hairdresser in town is a challenging quest. But maybe for the gentlemen who still want to carry the fashion of the famous madmen’s era, it is more important and -truth to be told- more difficult. After all, it is a man’s one of the few luxuries. The 1880's to the 1940's were the golden age for barbershops. During this time, men socialized in all male places, and barbershops rivaled saloons in popularity. Visiting the barbershop was a weekly and sometimes daily habit. Men would stop in not only for a haircut and a shave, but also to fraternize with friends. During this golden age, barbershops were classy places with often stunning surroundings. Marble counters were lined with colorful glass blown tonic bottles. The barber chairs were elaborately carved from oak and walnut, and fitted with fine leather upholstery. Everything from the shaving mugs to the advertising signs was rendered with an artistic flourish. The best shops even had crystal chandeliers hanging from fresco painted ceilings.

208 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

İki lüks markanın çağdaş zanaatkarlık tutkularını bir araya getirdiği yer: Pankhurst London ve Bentley. Hem beyefendiler hem de hanımefendiler için şehirdeki en kusursuz saç kesimini ve en iyi kuaförü bulmak, zorlu bir arayıştır. Ancak, ünlü "Mad Men" döneminin modasını devam ettirmek isteyen beyefendiler için bu arayış, biraz daha önemli ve -doğrusunu söylemek gerekirse- daha zor. Ne de olsa bu, erkeklerin az sayıdaki lüks deneyiminden biri. 1880’ler ve 1940’lar, berber dükkanlarının altın çağıydı. Bu dönemlerde erkekler, kendilerine özel mekanlarda sosyalleşiyorlardı ve berber dükkanları buralara popülerlikte rakip olmaya başlamıştı. Bir berber dükkanına gitmek, haftalık bazen de günlük bir alışkanlık haline gelmişti. Erkekler, sadece bir saç kesimi veya tıraş olmak için değil, arkadaşlarıyla bir araya gelmek için de bir berber dükkanına giderlerdi. Bu altın çağ döneminde berber dükkanları, nefes kesen ortamlarıyla çok şık mekanlardı. Mermer tezgahlar, üfleme camdan rengarenk tonik şişeleriyle çevriliydi. Berber koltukları, meşe veya cevizden özenle oyulmuş ve en iyi deri döşemelerle kaplanmıştı. Tıraş kabından reklam levhalarına kadar her şey, artistik bir havada hazırlanmıştı. En iyi dükkanların fresklerle süslü tavanlarından kristal avizeler bile sarkardı.


EXCLUSIVE FOR THE GENTLEMEN

BEYEFENDİLERE ÖZEL ♦

After this golden age, some companies complained about the safety of razors; some began selling at-home haircutting kits. And in the 1960s hairstyles began to change with the Beatlemania and hippie culture. Now there's been this kind of resurgence of barbershops being a cool place to hang out. The barbershops begin again to be authentic and masculine places where a man can feel at home. Men need traditions that can help bond them together. Visiting the barbershop with your father or son is a great tradition to begin in your family. Many men have been going to the same barber all their life and have introduced their sons to the same chair and the same barber. Pankhurst London is one of the flag-bearers of this luxury barbershop culture. The owner of Pankhurst, Brent Pankhurst started working for Vidal Sassoon -the famous hairdresser, businessman and philanthropist- in the late 1980s as a 17-yearold, progressing quickly through the ranks and onto the art team. His haircuts have featured in contemporary British films such as Snatch and Layer Cake and he has styled hair for Daniel Craig, Clive Owen, the England rugby team, and several footballers, as well as Blur and Robbie Williams. Pankhurst London has been housed within Dunhill’s home but has now launched its standalone home on Newburgh Street.

Renowned American painter Norman Rockwell’s Shuffleton’s Barbershop celebrates ordinary, everyday life – just like any other painting of his – while reflecting the warm, amusing atmosphere of a barbershop of those times.

Bu altın çağın ardından bazı şirketler, tıraş bıçağının güvenliği konusunda şikayetlerde bulunmaya, bazıları da evde saç kesme setleri satmaya başladı. 1960’lı yıllarda başlayan Beatlemania ve hippi kültürüyle saç stilleri tamamen değişti. 1980’lerde bu tarz unutulmaya başlasa da berber dükkanları eski popülaritesini bir kez kaybetmişti. Şimdilerdeyse yeniden popüler olmaya ve vakit geçirmek için güzel bir mekan haline gelmeye başladılar. Berber dükkanları artık, erkeklerin kendilerini evdeymiş gibi hissedebileceği otantik ve maskülen mekanlara dönüşüyor. Erkekler, aralarındaki bağın kopmasını engellemek için geleneklere ihtiyaç duyar. Baba - oğulun bir berber dükkanına birlikte gitmesi de ailede başlayan harika geleneklerden biridir. Pek çok erkek, bütün hayatı boyunca aynı berbere gitmiş ve oğullarına da aynı berberi, aynı koltuğu tavsiye etmiştir. Pankhurst London da bu nostaljik ve lüks berber dükkanı kültürünü devam ettirenlerden biri. Pankhurst'un sahibi Brent Pankhurst, 1980'lerin sonunda daha 17 yaşındayken ünlü İngiliz kuaför, işadamı ve hayırsever Vidal Sassoon için çalışmaya başladı ve işinde hızla yükselerek sanat ekibine katıldı. Pankhurts'un saç kesimi, Snatch and Layer Cake gibi modern İngiliz filmlerinde görülebilir. Bunun yanında Daniel Craig, Clive Owen, İngiltere ragbi takımı ve pek çok futbolcu, Blur ve Robbie Williams gibi ünlü simaların da saç kesimleri Pankhurst tarafından yapılıyor. Önceleri Dunhill'in içinde bulunan Pankhurst London, şimdi Newburgh Caddesinde kendi yerini açtı.

Ünlü Amerikalı ressam Norman Rockwell’in Shuffleton’un Berber Dükkanı resmi, tıpkı diğer resimleri gibi sıradan, günlük yaşama övgüler dizerken o zamanların berber dükkanlarında bulunan sıcak, neşeli atmosferi yansıtıyor. SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 209


EXCLUSIVE FOR THE GENTLEMEN

BEYEFENDİLERE ÖZEL ♦

Both Bentley and Pankhurst share a commitment to peerless quality, contemporary style and modern luxury which combine to make the partnership one of true excellence. Hem Bentley hem de Pankhurst; kusursuz kalite, çağdaş bir tarz ve modern lüksü vaat ediyor. Birlikte gerçek mükemmelliğin ortaklığını oluşturuyorlar.

For this new home, Bentley craftsmen based at the company’s renowned Crewe headquarters have renovated six barbers’ chairs, utilizing the craftsmanship and engineering techniques of the illustrious marque and incorporating materials and finishes from Bentley cars. Both Bentley and Pankhurst share a commitment to peerless quality, contemporary style and modern luxury which combine to make the partnership one of true excellence. Stefan Buescher, director of marketing¸ Bentley Motors, commented: “Working with Pankhurst has given us the opportunity to show this craft in an innovative and exciting way to make a unique experience in London’s finest barber shop. Only Bentley could make such exquisite and beautiful chairs.”

Tamamen kendisine ait olan bu yeni mekanı için, Bentley'in ünlü Cheshire, Crewe'deki merkezindeki zanaatkarlar; Bentley otomobillerinin meşhur markası, kaliteli malzemeleri ve rötuşlarının zanaatkarlık ve mühendislik tekniklerini kullanarak altı adet berber koltuğunu restore etti. Hem Bentley hem de Pankhurst; kusursuz kalite, çağdaş bir tarz ve modern lüksü vaat ediyor. Birlikte gerçek mükemmelliğin ortaklığını oluşturdular. Bentley Motors'un pazarlama direktörü Stefan Buescher, "Pankhurst ile birlikte çalışmak, bu işçilik kalitesini, Londra'nın en iyi berber dükkanında eşsiz bir deneyim ile yenilikçi ve heyecan verici bir şekilde sunabilme şansını bize vermiş oldu. Sadece Bentley böylesi güzel ve eşsiz koltuklar yapabilirdi." diyor.

Pankhurst offers this luxurious barbershop experience with special products. Its shaving cream and aftershave balm provide the perfect shave. All products are infused with the classic Pankhurst bay rum and lime scent – tropical, masculine and timelessly barbershop. Brent Pankhurst, owner of Pankhurst, added: “Sumptuous, stunning and elegant, our Bentley crafted chairs are the perfect place to sit back as we ensure you'll never leave with a hair out of place.” Pankhurst London offers classic haircuts with a modern twist, drawing inspiration from timeless styles, and then updating each look with a unique and inspirational edge.

Pankhurst, bu lüks berber dükkanı deneyimini özel ürünlerle sunuyor. Tıraş kremi ve tıraş sonrası kremi, mükemmel tıraşı garantiliyor. Bütün ürünler; tropikal, maskülen ve her zaman berber dükkanlarını hatırlatan klasik Pankhurst defne losyonu ve misket limonu kokusunu taşıyor. Pankhurst'un sahibi Brent Pankhurst, berber dükkanını şöyle tanımlıyor: "Lüks, çarpıcı ve zarif... Biz, saçlarınızın son teline kadar düzgün bir kesim garantisini verirken, Bentley tarafından yapılan koltuklarımız da bu esnada oturup arkanıza yaslanabileceğiniz, kusursuz rahatlığı sunuyor." Pankhurst London; her görüntüyü, ilhamını modası hiç geçmeyen tarzlardan alarak ve eşsiz, esinsel bir çizgiyle geliştirerek oluşturuyor böylece klasik saç kesimlerini, çağdaş bir dokunuşla sunuyor.

210 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013



Swan Lake Episode II

Jewelries from Nature

ROBERTO BRAVO Doğadan Gelen Mücevherler Roberto Bravo, established in 1948, has been continuing its contemporary lines of designs, inspired by the Renaissance spirit, for three generations. Behind this successful brand is today are brothers Mr. Aytaç Kamar and Mr. Mustafa Kamar, the two remaining member of the Kamar family. The two brothers have been in the jewelry market together for three generations. Jewellery started in the Kamar family with their Grandfather, Mustafa Kamar, almost a half century ago. Mr. Mustafa Kamar, grandson, kindly answered our questions about the modern-day brand, sector and trends. Has being a global brand always been a goal for you and the company? Since the day Roberto Bravo was established, we defined its brand strategy and image to be global and world class. This drives us to create exclusive jewelry collections that are trendy and inspired by meaningful stories. Actually, this is not a goal. It is more like a route that you draw parallel to your point of view. With the aim of making a difference, we started our journey with our extraordinary jewelleries and global attitude. Today, we are happy to see just how right we were in our calculations. For Roberto Bravo, being seen as the ultimate statement of elegant taste, innovative identity and passion for being different is the most important goal required for continuity. Maintaining these core values ensures that we will continue to make exquisite jewelleries, which will be carried from generation to generation. 212 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

INTERVIEW/SÖYLEŞİ: İREM KÜPELİ

1948 yılında kurulan Roberto Bravo, üç kuşaktır Rönesans ruhundan ilham aldığı tasarımlarına, modern çizgiler katmaya devam ediyor. Markanın ardındaki kişiler ise üç kuşaktır mücevheratla uğraşan Kamar ailesinin iki üyesi, Aytaç ve Mustafa Kamar kardeşler. Ailede mücevheratçılık, Dede Hacı Mustafa Kamar ile neredeyse yarım asır önce başlamış. Mustafa Kamar Bey bizi kırmayarak marka, sektör ve trendler hakkındaki sorularımızı cevapladı.

Global bir marka olmak her zaman hedefleriniz arasında mıydı? Roberto Bravo, kuruluş tarihinden bu yana stratejilerini ve imajını, her biri anlamlı birer hikâyeden ilham alan özel koleksiyonları ile mücevher trendlerine yön veren bir dünya markası olmak üzerine belirledi. Aslında bu, hedef değil bakış açınız ile paralel olarak çizdiğiniz bir rota… Fark oluşturmak adına, sıra dışı mücevherlerimiz ve duruşumuz ile yola çıktık ve bugün öngörümüzde ne kadar haklı olduğumuzu görmek, bizi mutlu ediyor. Roberto Bravo için ince bir zevkin, üretici bir kimliğin, farklı olma tutkusunun ifadesi olarak görülmek; nesilden nesile geçecek kadar özel mücevherler üretmeye devam etmek yani sürekliliğin sağlandığı miras mücevherler sunmak en önemli hedef...


INTERVIEW

SÖYLEŞİ ♦

White Dreams

Noah's Ark

Global Warming

Le Grand Bleu

Your collections are always inspired by a story and natural elements. What made you choose nature as a theme?

Koleksiyonlarınız, hep bir hikayeden ve bir doğa öğesinden esinleniyor. Doğa temasını seçmenizi sağlayan ne oldu?

The theme of nature is one of the leading trends in fashion in recent years. Jewelry lovers have always associated Roberto Bravo with collections that unite stories inspired by nature with contemporary lines of the present times. Symbolizing the illusion of nature with floral designs and animal figures makes a great impression in jewelry fashion.

Doğa teması, son yılların mega trendlerinin başında geliyor ve mücevher tutkunları, Roberto Bravo’yu tabiattan ilham alan öyküleri, günümüzün modern çizgileri ile birleştiren koleksiyonları ile tanıyorlar. Doğanın illüzyonunu sembolize eden floral tasarımlar ve hayvan figürleri, günümüz mücevher modasına damgasını vuruyor.

The leading trends of Roberto Bravo not only reminisce on nature, but also succeed in interpreting other relevant micro trends perfectly. The collection of White Dreams brings back nostalgic breezes, while the collection of Global Warming reminds us of our ethical responsibilities to nature. The collection of Le Grand Bleu pictures the hidden treasures of the sea in a magical and fun way. It is very important that the world you present in fashion has character in terms of luxury consumption. Each year, we try to present new collections inspired by new sub-themes and stories, all while carrying the unique Roberto Bravo identity that customers have come to know.

Roberto Bravo, doğayı çağrıştıran bu mega trendi, diğer micro trendler ile son derece uyumlu bir biçimde yorumlamayı başarıyor. White Dreams Koleksiyonu, nostaljik esintileri geri getirirken Global Warming, doğaya karşı etik sorumluluklarımızı hatırlatıyor. Le Grand Bleu Koleksiyonu ise denizin gizli hazinelerini eğlenceli bir o kadar da büyüleyici hali ile resmediyor. Lüks tüketimde sunduğunuz dünyanın bir karakteri olması çok önemli, biz de her yıl yeni alt temalardan ve öykülerden esinlenerek marka takipçilerinin beğenilerine Roberto Bravo kimliği taşıyan yeni koleksiyonlar sunmak için çaba harcıyoruz. Aksesuar ve saat gibi alanlar da ne gibi çalışmalarınız var?

Do you have plans to make new handbag, fragrance or timepiece lines? Accessories are now seen as important statements among all the fashionistas, both women and men. Today, chicness and difference hidden in details are completed through favorite accessories. Consequently, it is a very close idea to the Roberto Bravo's style and concept. At this point today, Roberto Bravo offers a wide range of products in addition to our jewelry collections. We offer new alternatives for both timepieces and accessories. As a style, design, service and quality icon, all thanks to our extraordinary approach, Roberto Bravo has succeeded in forming a very different perception of trends with our new silver and accessory line "935 by Roberto Bravo". We continue to change the direction of trends with our increasingly more enriching product range every year. Roberto Bravo Limited Edition Timepiece Collection draws attention to new generation models, which change every season. Brilliant-cut diamonds, colorful sapphires, and straps with snake and crocodile leather are used most in this line, which introduces Roberto Bravo's extraordinary spirit to the watch aficionados. Different textures preferred in each piece form a stunning effect.

Aksesuar artık kadın erkek, stil sahibi tüm moda severlerin kendini ifade etme şekli olarak görülüyor. Detaylarda gizlenen şıklık ve farklılık, aksesuarlar ile tamamlanıyor. Dolayısı ile Roberto Bravo’nun tarzına ve anlayışına oldukça yakın. Bugün geldiğimiz noktada, koleksiyonlarımızın yanı sıra Roberto Bravo, oldukça geniş bir ürün çeşitliliğine sahip. Hem saat hem de aksesuar anlamında, marka takipçilerine yeni alternatifler sunuyoruz. Her zaman alışılmış olanın dışında, sıra dışı yaklaşımı sayesinde stil, tasarım, hizmet ve kalite ikonu haline gelen Roberto Bravo; yeni gümüş ve aksesuar line’ı “935 by Roberto Bravo” ile bambaşka bir algı oluşturmayı başardı. Her sezon zenginleşen ürün gamı ile trendlere yön vermeye devam ediyoruz. Roberto Bravo Limited Edition Saat Koleksiyonu, kendini her sezon değiştiren yeni nesil modelleri ile dikkatleri üzerine çekiyor. Saat meraklılarını Roberto Bravo’nun sıra dışı ruhu ile tanıştıran bu seride; pırlanta, renkli safir, yılan ve timsah derisi kayışlar ağırlıkta. Her parçada tercih edilen farklı dokular, göz alıcı bir etki meydana getiriyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 213


INTERVIEW

SÖYLEŞİ ♦

Shamballa

Black Magic

Diamond Love

What makes you different from other brands is that you don't only work for women. Like any other global brands, you also have accessories for men. How did you decide to make this line and what has been the reaction?

Sizi diğer markalardan farklı kılan bir özelliğiniz de sadece kadına odaklı çalışmamanız. Tüm global markalar gibi erkeklere özel takılarınız da var. Bu seri nasıl ortaya çıktı ve nasıl karşılandı?

Consumer habits and lifestyles, which change rapidly nowadays, have directed the brand as well as focused our awareness to keep up with the evolving styles. These days, everyone has a unique personal style, and hence, people have begun to prefer products that are individulized and customizable. They choose brands that they can identify with, as well as those with character and high quality. Men have started to care about their style more than ever. Women have become individuals unattached from the male authority. Therefore, unisex accessories have become immensely popular.

Günümüzde hızla değişen tüketici alışkanlıkları daha doğrusu yaşam biçimleri, bilinçli markaları bu değişim hızına ayak uydurmaya yöneltti. Artık stil sahibi olan herkes; kendilerini ifade edebilecekleri, karakteri ve kaliteyi bir arada buldukları markaları ve bireyselleşen ürünleri tercih etmeye başladı. Erkeklerin kendilerine eskisinden daha fazla özen göstermesi, kadınların da geçmişe oranla çok daha bağımsız bireyler haline gelmesi gibi etkenler var. Erkeklerin lüks tüketim yüzdesi hızla yükselirken erkek serileri ile beraber unisex aksesuarlar da paydada yerini aldı.

The inspiration behind “935 by Roberto Bravo” was to create a collection in answer to the demands by the consumer group mentioned previously. Finding memorable and characteristic high-end products and gifts is a very difficult task, especially for men. With this intent in mind, Roberto Bravo presented Shamballa and Barbados collections respectively. Barbados, a men's accessory collection, features a maximalist concept, colorful sapphires, and 925carat silver. Combined with special leather accessories, the designs of this collection act as a statement for all stylish men who don't want to restrain their rebellious feelings within the active business life and city chaos. The Shamballa collection is inspired by the Shamballa doctrine, which heralds that one can find happiness in a land where one can experience their own awareness and reach through their own karma. Therefore, it exudes the importance of living happily in the moment, both spiritually and mindfully. The collection offered a brand new concept with Memento Mori's symbol skull forms -the provocative icon of the season.

214 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

935 by Roberto Bravo’nun çıkış noktası, yukarıda bahsettiğim hedef kitlenin arayışlarına cevap verecek koleksiyonlar üretmekti. Özellikle erkekler için, değer taşıyan ve kişiliği olan high end ürünler bulmanın ve hediye etmenin zorluğundan yola çıkarak önce Shamballa ardından da Barbados Koleksiyonu, vitrinlerde beğenilere sunuldu. Barbados Koleksiyonu, erkek aksesuarına getirdiği maximalist anlayışı; renkli safir ve 925k gümüşü, özel deri aksesuarlarla kombine ederek aktif iş hayatı ve şehir karmaşası içinde asi duygularına gem vurmak istemeyen tüm stil sahibi erkeklerin kendini ifade ediş biçimi olmayı hedefledi. Shamballa Koleksiyonu ise kişinin kendi farkındalığını deneyimlediği ve sadece kendi karması yoluyla erişebildiği bir diyarda mutluluğu bulabileceğini müjdeleyen Shamballa öğretisini, mutluluğu anda ve kendi zihninde yaşamanın önemine işaret eden sezonun provokatif ikonu, kurukafa parçaların sembolü ‘Memento Mori’ felsefesi ile bağdaştırarak yepyeni bir konseptmeydana getirdi.


INTERVIEW

SÖYLEŞİ ♦

Diamond Love Barbados

What are the popular gemstones and colors of 2013? What are your personal favorites? Setting the trends for jewelry and accessories, Roberto Bravo designated the star color of 2013 as black. Roberto Bravo designed the Black Magic collection while dreaming of a woman in black lace, who had left her childish side to a femme fatale. In the collection, the magic of luxurious bohemian style is interpreted by reflecting the luminous effect of black, using a special hot enameling technique that combines gold with diamonds, and black onyx with colorful sapphires. While the white innocence is left behind for a more sophisticated black, the Roberto Bravo woman, who is highly-confident and pushes the limits, re-discovers the feminine formula of being stylish with Black Magic. In addition to the popularity of the contrast between black and white, pastel colors will also rule the summer season. In the Swan Lake II collection, Roberto Bravo continues the imagery found in the elegant poise of swans among water lilies and lotus flowers, which have always been the traditional symbol of nobility and loyalty in every culture. In this special collection, in which elegance, beauty, grace and intelligence are pictured, pastel and sophisticated colors are preferred. In addition to brilliantly cut diamonds, colorful sapphires are also used as the symbol of loyalty, just like in the story. Aside from the favorite gemstones, the collections inspired by special stories and the meaning carried by each piece always impresses me, just as it does everyone else who supports design and the importance of designing. Thank you for your time. Lastly, what kind of stories is awaiting the brand's admirers in the new collections? Roberto Bravo will continue to direct the trends in 2014, as always. As a hint, I can say there will be elements reminiscing love, beauty, health, positive effects, protection and money. Free and sophisticated designs will continue to echo in the brilliant world of Roberto Bravo. www.robertobravo.com

2013 yazının popüler taşları ve renkleri olarak neleri belirlediniz? Değerli taşlar arasında kişisel olarak sizin favorileriniz hangileri? Mücevher ve aksesuar trendlerine yön veren Roberto Bravo, 2013’ün star rengini siyah olarak belirledi. Roberto Bravo kadınını siyah danteller içinde, çocuksu tarafını bir femme fatale’ye dönüştürdüğünü hayal ederek, Black Magic koleksiyonunuoluşturdu. Koleksiyonda siyahın ışık oyunları, kullanılan özel sıcak mine tekniği ile yansıtılırken altın ile pırlanta, siyah onix ve renkli safir kombine edilerek lüks bohem siyahın büyüsü ile yorumlanıyor. Öz güveni yüksek, sınırları zorlayabilen Roberto Bravo kadını, stil sahibi olmanın feminen formülünü Black Magic ile tekrar keşfediyor. Ürün kalitesinin yanı sıra tasarım anlayışına sahip trendy kadınlar, 2013’te siyahın baştan çıkaran büyüsünü mücevherleri ile yaşayacaklar. Siyah- beyaz zıtlığının moda sektöründeki çıkışının yanı sıra pastel renklerin hakimiyeti bu yaz sezonunda da devam ediyor. Roberto Bravo, Swan Lake Episode II Koleksiyonu’nda, tüm kültürlerde asaletin ve bağlılığın geleneksel simgesi olan kuğunun doğada nilüferler ve lotus çiçekleri arasındaki zarif duruşunu betimlemeye devam ediyor. İncelik, güzellik, zarafet ve bilgeliğin betimlendiği bu özel koleksiyonda pastel ve sofistike renkler tercih ediliyor. Koleksiyonda pırlantanın yanı sıra hikâyesiyle uyumlu bir şekilde, sadakatin simgesi olan renkli safirler de kullanılıyor. Tasarımın önemini savunan herkes gibi, favori mücevher taşları bir yana beni en fazla özel hikayelerden yola çıkan koleksiyonlar, her bir parçanın taşıdığı anlam etkiliyor. Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Son olarak, marka takipçilerini yeni koleksiyonlarda hangi hikayeler bekliyor? Roberto Bravo, 2014 yılında da trendlere yön veren çizgisini sürdürüyor olacak. İpucu olarak, her birimizin hayatına aşk, güzellik, sağlık, pozitif etkiler, korunma ve hatta parayı beraberinde çağrıştıran unsurlardan bahsedebiliriz. Özgür ve sofistike tasarımlar, Roberto Bravo’nun ışıltılı dünyasında yansımaya devam edecek.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 215


JEWELLERY

MÜCEVHER ♦

Inspired by the work of jules verne, these magical, imaginative and timeless creations depict four journeys to extraordinary places. Jules Verne'nin aynı adlı hikayeler serisinden ilham alan bu büyülü, imgesel ve her daim güzel mücevherler, olağanüstü yerlere yapılan dört yolculuğu tanımlıyor.

VAN CLEEF & ARPELS Les Voyages Extraordinaires

These High Jewellery pieces required the Van Cleef & Arpels’ greatest expertise, ingenuity and talent. By basing a High Jewelry collection on Jules Verne’s The Extraordinary Voyages, Van Cleef & Arpels has placed the idea of “the journey” center stage: the journey becomes a guiding principle and an escape from mundane reality.

216 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Bu Haute Joaillerie parçaları; Van Cleef & Arpels'in harika uzmanlığı, hüneri ve yeteneğine ihtiyaç duyuyordu. Bir Haute Joaillerie koleksiyonunun, Jules Verne'nin Olağanüstü Seyahatler adlı hikayeler serisinden ilham almasıyla Van Cleef & Arpels, "seyahat" fikrini sahnenin tam ortasına aldı; böylece seyahat, yol gösterici bir ilke ve sıradan gerçeklikten kaçış yolu oldu.


JEWELLERY

Like Verne, the Maison has always transformed its own travels into powerful sources of inspiration. Each Van Cleef & Arpels' creation is an invitation to explore new horizons. The High Jewelry collection Les Voyages Extraordinaires™ is inspired by four of Verne’s key novels. Five Weeks in a Balloonevokes the African savannah, while Twenty Thousand Leagues Under the Sea goes in search of the mysterious inhabitants of the ocean depths. From the Earth to the Moon is a journey to the heart of the galaxy, while Journey to the Center of the Earth explores the marvels that lie beneath our feet. Together, they pay tribute to Nature in all her majestic beauty, as well as the pioneering spirit. It alludes to the history of the Maison itself and to its representatives who have travelled the globe in search of the finest gems. Through their exquisite beauty, Van Cleef & Arpels’ creations evoke a fabulous journey to enchanted lands.

MÜCEVHER ♦

Tıpkı Jules Verne gibi Van Cleef & Arpels de her zaman kendi seyahatlerini güçlü ilham kaynaklarına dönüştürmüştür. Her bir Van Cleef & Arpels eseri, yeni ufukları keşfe çıkaran bir davetiyedir. Haute Joaillerie koleksiyonu Les Voyages Extraordinaires™, Jules Verne'nin dört büyük romanından ilham alıyor. Balonla Beş Hafta, Afrika savanasını çağrıştırırken; Denizler Altında Yirmi Bin Fersah ise okyanusun derinliklerindeki gizemli sakinlerinin arayışına sürüklüyor. Ay'a Seyahat ile galaksinin kalbine doğru bir yolculuğa; Dünyanın Merkezine Yolculuk ile ayaklarımızın altında yatan harikaları keşfe çıkarıyor. Koleksiyon, doğanın görkemli güzelliğinin yanında öncü bir ruha da övgüler gönderiyor. Les Voyages Extraordinaires, Mücevherat Evinin kendi tarihine ve en kaliteli taşları bulma amacıyla dünyayı gezen temsilcilerine de gönderme yapıyor. Zarif güzellikleriyle Van Cleef & Arpels'in eserleri, büyülü diyarlara olağanüstü bir yolculuğu çağrıştırıyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 217


JEWELLERY

MÜCEVHER ♦

Isabel

Reina

Velazquez Cervantes

TESOROS DEL IMPERIO

Exquisitely Carved Works of Great Personality Harika Bir Kişiliğin İncelikle İşlenmiş Çalışmaları During the 16th and 17th centuries, Spain experienced an economic and cultural boom that achieved great international prestige. Known as the Golden Age, this era is enshrined as one of the brightest and most fruitful periods of art in Spain. In this Empire where the sun never set, tons of silver, gold, and precious stones were brought from America, thus initiating Spanish jewelry expertise and creating a revolution in the techniques employed in this art form. The new knowhow allowed for carving harder precious stones and sculpting gold in a different and much more precise fashion. As such, this century became a period of vital importance for the development of the art of jewelry. 218 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

16. ve 17. yüzyılda İspanya, harika bir uluslararası prestij elde eden ekonomik ve kültürel bir patlama yaşamıştı. Altın Çağ olarak da bilinen bu dönem, İspanya'da sanatın en parlak ve en verimli olduğu dönemlerden biri olarak kabul görür. Güneşin hiç batmadığı bu sanat imparatorluğunda, Amerika'dan getirilen tonlarca gümüş, altın ve değerli taş ile İspanyol mücevher uzmanlığı başladı ve bu sanat formunda geliştirilen teknikler bir devrim niteliği taşıdı. Yeni uzmanlık bilgisi, daha sert değerli taşların işlenmesine ve çok daha farklı ve düzgün bir şekilde altının şekillendirilmesine imkan tanıdı. Böylece, bu yüzyıl mücevherat sanatının gelişiminde can alıcı bir önemi taşır.


Carrera y Carrera was thus born with a new form of understanding and creating art in jewelry, using new techniques in the treatment of gold. Thorough and elaborate work in miniature and sculpture can be appreciated in all of its creations. The glorious past of the Spanish Empire and jewelry art is reborn in this new collection presented by Carrera y Carrera, inspired by the treasures of the Spanish Empire. Carrera y Carrera has designed four great lines for this collection: Reina, Velazquez, Isabel, and Cervantes.

Carrera y Carrera, bundan yola çıkarak, altını işleme üzerine yeni teknikler kullanarak mücevheratta yeni bir form anlayışı ile ortaya çıktı. Bu üretilerin her birindeki minyatür ve heykelcilik çalışmalarının özeni ve titizliği takdire şayan. İspanyol İmparatorluğunun görkemli geçmişi ve mücevherat sanatı, Carrera y Carrera tarafından sunulan ve geçmişin hazinelerinden esinlenilen bu yeni koleksiyonda yeniden ortaya çıkıyor. Carrera y Carrera bu koleksiyon için üç seri tasarladı: Reina, Velazquez, Isabel ve Cervantes.


JEWELLERY

MÜCEVHER ♦

PAULA CREVOSHAY

Jewelleries by an Extraordinary Artist / Olağanüstü bir Sanatçıdan Mücevherler Her collection of jewellery has always been motivated by a devout reverence to both beauty and nature. She has also felt the calling to return jewellery to its proper status as a fine art discipline, and that is why she has continued to create one-of-akind pieces from the beginning of my career until now.

Koleksiyonu, her zaman hem güzelliğe hem de doğaya karşı derin bir saygıdan motive edilerek oluşturulmuş. Paula, mücevherin tekrar bir güzel sanatlar statüsüne yükselmesi gerektiğine de inananlardan. Bu nedenle kariyerinin başından beri yaptığı her parçanın bir benzeri daha yok.

SELIM MOUZANNAR Heritage / Miras

Conservative, simple and pure, this collection is a message of respect to the values and spirit of our ancestors with yet a contemporary twist.

Muhafazakar, sade ve saf... Bu koleksiyon çağdaş bir bakış açısıyla atalarımızın değerlerine ve ruhuna bir saygı mesajı gönderiyor.

ARPAŞ

A Vivid and Fun World / Renkli ve Eğlenceli Bir Dünya Energetic colors, one of the themes of 2013 trends, inspire the Rainbow collection of Arpaş. Every woman who wants to wear the positive energy of vivid colors, must see this collection.

220 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

2013 trendlerinin temalarından biri olan enerjik renkler Arpaş’ın Gökkuşağı Koleksiyonu’na ilham oluyor. Cıvıl cıvıl renklerin pozitif enerjisini üzerinde taşımak isteyen kadınlar bu koleksiyonu mutlaka görmeli.


JEWELLERY

MÜCEVHER ♦

ALICE CICOLINI Silk Route / İpek Yolu

The collection is a journey through motif and form across the Silk Route from Northern China to Turkey. Juxtaposing incrementally different forms and patterns together encourages a new assessment of familiar, traditional motifs.

Koleksiyon, Kuzey Çin’den Türkiye’ye uzanan İpek Yolu üzerindeki motif ve formların bir seyahati. Farklı şekilleri ve desenleri sıralayarak tanıdık ve geleneksel motiflere yeniden hayran bırakıyor.

L’ESTASI

Exclusive Jewellery / Ayrıcalıklı Mücevher Jewellery has been an indispensable part of our culture and identity ever since the civilizations made their appearance. L’estasi offers a universal fashion in this field valued by everyone.

Mücevher, medeniyet ortaya çıktığından bu yana kültürümüzün ve kimliğimizin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş. L’estasi, bu alanda herkes tarafından değer görecek evrensel bir moda sunuyor.

DAMAS

Green Elegance / Yeşil Zarafet Jewellery with green gem stones comes in a variety of different shapes and shades. Each one is beautiful, each one is full of nature.

Yeşil taşlı mücevler farklı şekil ve renklerde karşımıza çıkabilir. Her biri güzel; her biri doğayla dolu.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 221


TIMEPIECES

SAAT ♦

ROLEX & UĞUR SAAT

Uğur Saat inaugurates Rolex boutique in Ankara, Turkey Uğur Saat, Ankara’da Rolex’e özel bir butik mağaza açtı Uğur Saat, one of Turkey’s foremost watch importers, and Rolex SA opened a new boutique devoted exclusively to the Rolex brand in Ankara, Turkey. Previously a multi-brand store, the shop has been transformed into an official Rolex boutique, a tribute to the brand’s prestige and global appeal. Located in a premier shopping centre in Çankaya, one of Ankara’s most prestigious neighbourhoods, the store’s new look highlights the timelessness and perfection of the leading Swiss watch brand. This continues an enduring relationship between Uğur Saat and Rolex, celebrating a shared passion for precision, reliability, performance and the highest standards of service. The 34-square-metre boutique offers an intimate setting to discover a wide variety of Rolex wristwatches. The self-winding, mechanical Oyster Perpetual models form the pillar of a collection of legendary timepieces that combine tradition, prestige and technology with precision, peerless reliability and style suited to every occasion. “The inauguration of the Rolex Boutique in Panora is a highlight in the history of Uğur Saat and a reflection of the company’s loyalty to the values of the Rolex brand,” said Mr. Sinan Döğer, chairman of Uğur Saat. “We are proud to have represented Rolex in Ankara for over five years, upholding the finest standards of quality and service.”

222 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Türkiye’nin önde gelen saat ithalatçılarından olan Uğur Saat, Rolex SA ile birlikte Ankara’da, sadece Rolex markasının olduğu yeni bir mağaza açtı. Bugüne kadar bir çok markanın yer aldığı mağaza, Rolex’in prestije ve global yaklaşıma verdiği önemin bir göstergesi olarak resmi Rolex butiğine dönüştürüldü. Ankara’nın en prestijli semtlerinden olan Çankaya’nın önde gelen alışveriş merkezinde bulunan mağazanın yeni görüntüsü, zamanın üstünde bir imajı ve lider İsviçre saat markasının mükemmelliğini vurguluyor. Uğur Saat ve Rolex arasında devam eden bu güçlü ilişki; en yüksek hizmet standardı, performans, güvenilirlik ve dakiklik tutkusunun paylaşılması ile daha da güçlenerek devam ediyor. 34 metrekarelik butik mağazada, Rolex kol saatlerinin geniş ürün yelpazesinin sunulduğu samimi bir ortam göze çarpıyor. Efsanevi saat koleksiyonlarından; otomatik, mekanik Oyster Perpetual dakikliği, benzersiz güvenilirliği, gelenek ve teknolojiyi birleştiren stili ile her ana uygun seçenekler sunuyor. “Panora’daki Rolex Butik açılışı, Uğur Saat’in tarihinde yalnızca önemli bir anı değil; firmamızın, Rolex markasının değerlerine olan bağlılığını da ifade etmektedir,” diyor Uğur Saat Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Döğer ve devam ediyor, “Beş yılı aşkın bir süredir, en iyi hizmet ve kalite standartlarını sunarak Ankara’da Rolex’i temsil etmekten gurur duyuyoruz.”


TIMEPIECES

ENTERING THE WORLD OF ROLEX The visitor is enveloped in an atmosphere inspired by water and the sea, evoking the essence of Rolex, known worldwide as the inventor, in 1926, of the Oyster, the first waterproof wristwatch. The façade is composed of a Crema Marfil marble arch set in bronze that frames large window displays, showcasing a selection of the brand’s signature models. The boutique in Ankara is clad in elegant and refined materials and furnishings – bronze detailing, parquet floors, Crema Marfil marble fixtures and cream-coloured leather chairs and tabletops – setting the scene for a customer experience that is as luxurious as the watches on sale. Upon entering, a full-length panel of illuminated silk-printed Aqua glass draws the eye with its gently undulating wave motif, and a tall, curved, beige-coloured leather partition holds individual square display cases set against green, illuminated, fabric backdrops that feature additional Rolex timepieces on offer. The gold-effect Rolex crown, iconic symbol of the brand, is represented throughout.

SAAT ♦

ROLEX DÜNYASINA GİRİŞ Ziyaretçiler, Rolex’in 1926 yılında ilk su geçirmez kol saati olan Oyster’ın dünyaca bilinen özünün vurgulandığı, deniz ve sudan esinlenilmiş bir atmosfer ile karşılanıyor. Ön cephe, crema marfil mermerleri ve bronz çerçeveli büyük vitrini ile markanın başlıca modellerini sergileniyor. Ankara’daki seçkin butik, satışa sunulan saatler kadar eşsiz bir müşteri deneyimi için oluşturduğu dekorasyonunda; bronz detaylı platformları, parke zemini, Crema Marfil mermerinden yapılmış vitrini, krem renkli deri koltuk ve masa tablalarından oluşan zarif ve seçkin malzemeleriyle de göz kamaştırıyor. Girişte, aydınlatılmış ipek baskılı Aqua cam, üzerindeki yumuşak dalga motifi ile dikkati çekmekte ve uzun, kavisli, bej renkli deri bölmelerde diğer Rolex parçaları yeşil ışıklı, kumaş zemin üzerinde sergileniyor. Markanın ikonik simgesi, altın efektli tasarlanmış Rolex tacı da detaylı biçimde temsil ediliyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 223


TIMEPIECES

SAAT ♦

TIME

PIECES

ROLEX

Oyster Perpetual Lady-Datejust Pearlmaster On that evening in Salzburg in 2006 when mezzo-soprano Cecilia Bartoli sang Exsultate, Jubilate at the gala concert celebrating the 250th anniversary of Mozart’s birth, she was wearing her diamond-set Rolex Oyster Perpetual Lady-Datejust Pearlmaster chronometer. A magnificent gem, as elegant and refined as a great musical composition.

2006 yılının o ünlü akşamında, mezzo-soprano Cecilia Bartoli’nin Salzburg’da Exsultate, Jubilate’yi Mozart’ın doğum yıldönümünü 250. kez kutlarken seslendirdiğinde, elmaslarla bezeli Rolex Oyster Perpetual Lady-Datejust Pearlmaster kronometresi bileğindeydi. Öyle muhteşem bir mücevher ki tıpkı büyük bir müzik kompozisyonu kadar zarif ve sofistike!

At BaselWorld 2013, Rolex introduced a new version of the Oyster Perpetual Lady-Datejust Pearlmaster that combines precious materials with a splendid gem setting. The case and bracelet in 18 ct Everose gold, created by Rolex in its own foundry, are graced with a bezel and bracelet links in 18 ct white gold exquisitely set with sparkling diamonds. The dial of this sumptuous watchmaking gem is adorned with black or white mother-of-pearl and features a lotus flower motif in a pink-gold tone.

BaselWorld 2013’de Rolex, Oyster Perpetual Lady-Datejust Pearlmaster’in değerli malzemelerle nefes kesen bir mücevher dizilimini bir araya getirdiği yeni bir versiyonunu tanıttı. Kasası ve bilekliği Rolex’in kendi dökümhanesinde yapılan 18 karat Everose altından olan saat, mücevherle bezeli 18 karat beyaz altından bir bezel ve bileklikle zarafetini tamamlıyor. Bu gösterişli saatçilik eserinin kadranı, siyah ve beyaz sedeflerle süslenmiş ve pembe altın tonunda bir nilüfer çiçeği motifi taşıyor.

224 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


SAAT ♦

TIMEPIECES

JAEGER-LECOULTRE

Rendez-Vous Tourbillon Night & Day The gaze is naturally drawn both to the hypnotic motion of the tourbillon and to the gracefully revolving day/night indication. While the hours and minutes move steadily by, time is also expressed through these additional complications. Bakışlar farkında olmadan türbilyonun hipnotik hareketine ve zarifçe hareket eden gündüz/gece göstergesine takılıyor. Saatler ve dakikalar kararlı ve doğru adımlarla ilerlerken zaman, bu ilave komplikasyonlarla sergileniyor.

CARTIER

Métiers d’Art Watch Collection 2013 Ronde Louis Cartier watch with fish and coral motif, engraved mother-of-pearl, miniature painting and plique-à-jour enamel features a case of rhodium-coated 18K white gold set with 61 brilliant-cut diamonds totaling 1.57 carats. It is numbered in a limited edition of 30 pieces. Sedef kadran üzerine işlenmiş balık ve mercan motifi taşıyan 2013 Ronde Luis Cartier saati tıpkı minyatür bir tabloya benziyor. Plique-à-jour mineleme tekniğinin kullanıldığı kasası, rodyum kaplamalı 18 karat beyaz altından yapılmış ve etrafı toplamda 1.57 karat gelen 61 adet pırlanta ile süslenmiş. Sadece 30 adet olarak üretilmiş.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 225


SAAT ♦

TIMEPIECES

BOVET

Dimier - Recital 0 Through its beauty, its technical prowess and the search for perfection down to the smallest detail that inspired its talented creators, a Dimier timepiece is much more than an exceptional timepiece. It is a precision watch, refined in its every detail, a virtuoso work and an authentic expression of genuine luxury. Yetenekli üreticilerine ilham veren güzelliği, teknik hüneri ve en küçük detaya kadar mükemmeliyete olan arayışıyla bir Dimier saati, ayrıcalıklı bir saatten çok daha fazlasını ifade ediyor. Her detayına kadar rafine ve kusursuz doğrulukta bir saat. Gerçek lüksün otantik ifadesi ve ustalık ürünü.

VACHERON CONSTANTIN Métiers d’Art Florilège

This trilogy pays a vibrant tribute to the delicacy of English botanical illustration in the 19th century. The plants, taken from Robert John Thornton’s The Temple of Flora, published in 1799, grow over the dials of watches that combine the artistic crafts of enameling, guillochage and gem-setting. Bu üçlü 19. Yüzyılın İngiliz botanik illüstrasyonlarının zarafetine canlı bir saygı duruşunda bulunuyor. Robert John Thornton’un 1799 yılında basılan “Flora Tapınağı” kitabından alınan bitkiler, mineleme, guillochage ve mücevher dizme gibi sanatsal becerilerin bir araya getirildiği saatlerin kadranlarından taşarak büyüyor.

226 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


SAAT ♦

TIMEPIECES

FRÉDÉRIQUE CONSTANT Ladies Automatic

The Frédérique Constant Ladies Automatic Collections have been designed by women for women. Classic and elegant, feminine and sophisticated, charming in every detail, these fine mechanical timepieces have been developed with passion to reflect the values and aspirations of today’s women. Frédérique Constant’ın Hanımefendiler için Otomatik Koleksiyonu, kadınlar tarafından kadınlar için tasarlandı. Klasik, zarif, kadınsı ve sofistike olan saatler her detayında çekici. Bu güzel mekanik saatler, günümüzün kadınlarının değerlerini ve hedeflerini yansıtan bir tutkuyla geliştirilmiş.

BAUME & MERCIER Linea

With the purity of its immaculate white strap in handwoven lambskin, the Linea watch is a work of art transcending philosophy and time. Delicate and versatile in its design, and able to transform according to the wearer’s desires, this watch is also incredibly easy to use. Kuzu derisinden elde örülen kusursuz kayışının saflığıyla bu Linea saati, felsefe ve zaman arasında gidip gelen bir sanat eseri. Zarif ve çok yönlü tasarımıyla kullanan kişinin isteklerine uyum sağlarken aynı zamanda çok da kolay bir kullanım sunuyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 227


TIMEPIECES

SAAT ♦

ROLEX

Oyster Perpetual Yacht-Master II The Yacht-Master II is designed to meet the needs of professional sailors. This regatta chronograph features the world's first programmable countdown with a mechanical memory. It provides precise synchronization with the crucial starting sequence of a yacht race. The Yacht-Master II’s bold and distinguished marine character is firmly in line with the spirit of the Oyster Professional watches. The regatta chronograph’s clear display epitomises Rolex's constant attention to detail.

Yacht-Master II, profesyonel yelkencilerin ihtiyaçlarını karşılamak için tasarlandı. Bu yat yarışı kronografı, dünyanın ilk programlanabilir mekanik hafızalı geriye sayım özelliğine sahip. Bu özellik, bir yat yarışının başlama anında çok önemli olan doğru bir senkronizasyon sağlıyor. Yacht-Master II’nin cesur ve seçkin denizci karakteri, Oyster Professional saatlerinin ruhuyla doğrudan bağlantılı. Yat yarışı kronografının net ekranı, Rolex’in detaylara olan katı dikkatini özetliyor.

At BaselWorld 2013, Rolex is introducing a new version of the Oyster Perpetual YACHT-MASTER II. Rolex’s revolutionary regatta chronograph, launched in 2007, is available for the first time in 904L steel, fitted with a CERACHROM bezel insert in blue ceramic. A high-performance timekeeping instrument, designed for professional skippers as well as yachting enthusiasts, the new YACHT-MASTER II is a pure example of Rolex expertise in terms of precision, functions and reliability.

BaselWorld 2013’de Rolex, Oyster Perpetual Yacht-Master II’nin yeni bir versiyonunu tanıttı. Rolex’in devrim yapan yat yarışı kronografı ilk olarak 2007 yılında çıkmıştı. 2013’de ilk defa 904L çelik, mavi seramik içine yerleştirilmiş CERACHROM bir bezelden yapıldı. Zamanı doğru gösterme konusundaki yüksek performansıyla profesyonel kaptanlar ve yat tutkunları için tasarlanan yeni Yacht-Master II, Rolex’in doğruluk, işlevsellik ve güvenilirlik konusundaki uzmanlığına kusursuz bir örnek.

228 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


SAAT ♦

TIMEPIECES

ULYSSE NARDIN Moonstruck

Seventeen years after the completion of the historical astronomical "Trilogy of Time", Ulysse Nardin has developed another revolutionary astronomical timepiece with the distinct DNA of Dr. Ludwig Oechslin. Tarihi astronomik “Zaman Üçlemesi”nin tamamlanmasın ardından on yedi yıl sonra Ulysse Nardin, Dr. Ludwig Oechslin’in özgün DNA’sıyla bir başka devrimci astronomik saat daha yaptı. İki dönen disk mekanizmasının bir göstergede birleştirildiği saatin ay safhası,

CORUM

Bosphorus Cup 44 Chrono Centro World-famous Swiss watchmaker CORUM reinterpreted the “Admirals Cup 44 Chrono Centro” timepiece from the “Admirals Cup” collection, which is designed in 1960 and considered as the flagship timepiece of the brand, by re-designing the timepiece for the Bosphorus Cup organization. Dünyaca ünlü İsviçreli saat markası CORUM, 1960’larda geliştirilen ve markanın amiral gemisi olarak da nitelendirilen “Admirals Cup” koleksiyonunda yer alan “Admirals Cup 44 Chrono Centro” saatini, Bosphorus Cup organizasyonu için yeniden tasarlayarak koleksiyonuna dahil etti.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 229


SAAT ♦

TIMEPIECES

RJ-ROMAIN JEROME Spacecraft

RJ-Romain Jerome unveils its first pilot’s watch : the Spacecraft. Stemming from the joint endeavours of Manuel Emch, Eric Giroud and Jean-Marc Wiederrecht, this new timepiece features a complication with its own discreet charm, combined with a pure, restrained design. Space pilots of the world, prepare for lift-off ! The Spacecraft will carry you off on an intergalactic mission to explore uncharted territories… RJ-Romain Jerome, ilk pilot saati "Spacecraft"ı sundu. Manuel Emch, Eric Giroud ve Jean-Marc Wiederrecht’in ortak çabaları sonucu ortaya çıkan bu yeni saat, sade tasarımıyla gizli bir cazibeye sahip. Dünyanın uzay pilotları, şimdi kalkışa hazırlanın! Spacecraft, sizleri bilinmeyen bölgeleri keşfetmek üzere galaksilerarası bir göreve taşıyacak...

AUDEMARS PIGUET

Royal Oak Offshore Grande Complication The Royal Oak Offshore was born in 1993. This model, representing an ultra-sporty extrapolation of the Royal Oak, has in turn become a watch industry icon thanks to its powerful lines and sophisticated structure. This year, this incredible charismatic and virile watch is welcoming its first-ever exceptional Grande Complication movement. 1993 yılında doğan Royal Oak Offshore, Royal Oak’ın en sportif ve ekstrapolasyon versiyonunu temsil ediyor. Saat, güçlü hatları ve sofistike yapısıyla saatçilik endüstrisinde bir ikon haline gelmişti. Bu yıl bu harika karizmatik ve erkeksi saat, ilk ayrıcalıklı Grande Complication mekanizmasına sahip bir modeliyla karşımıza çıkıyor.

230 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


SAAT ♦

TIMEPIECES

GRAHAM

Chronofighter Oversize Black Sahara It has been developed to survive in today’s toughest environments. Completely re-engineered, the Chronofighter Oversize features many characteristics which will help modern-day explorers to survive any conditions. It is an imposing watch with the black dial and muted colors used for the numerals - it exudes an aura of masculinity. Günümüzün en zorlu ortamlarında hayatta kalabilmek üzere geliştirilen Chronofighter Oversize, tamamen yeniden tasarlanmış ve her türlü koşulda hayatta kalabilmek için çağdaş dünyanın kaşiflerine yardım edecek pek çok özellikle donatılmış. Siyah kadranı ve rakamlarda kullanılan yumuşatılmış renkleriyle maskülen bir aura yayıyor.

RICHARD MILLE

Tourbillion RM 58-01 World Timer The RM 58-01 World Timer is produced as a limited edition of 35 timepieces. Profits from the sale of this exceptional watch will be transferred to two key initiatives close to Jean Todt’s heart: the Global Campaign for Road Safety as well as the ICM Brain and Spine Institute, which he co-founded. RM 58-01 World Timer, sadece 35 adet üretilmiş bir seri. Bu ayrıcalıklı saatin satışından elde edilen kar, Jean Todt’ın kendisini çok yakın gördüğü Küresel Yol Güvenliği Kampanyası ve ICM Beyin ve Omurilik Enstitüsü adındaki iki girişime aktarılacak.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 231


232 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

FROM PAST TO PRESENT

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ♦


FROM PAST TO PRESENT

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ♦

Bogazici University

Celebrates Its th Year!

150 W

ith its 150th anniversary this year, Bogazici University celebrates its deep rooted traditions of academic and cultural excellence. In 1863, the institution was established as Robert College by the American missionaries Christopher Robert and Cyrus Hamlin. Now, 150 years later, the traditions set by these two visionary men continue to exist as Bogazici University.

Köklü eğitim geleneği, akademik ve kültürel birikimiyle Boğaziçi Üniversitesi 150. yılını kutluyor! 1863 yılında Amerikalı misyoner Hamlin tarafından Robert Koleji olarak temelleri atılan bu gelenek, 150 yıl sonra bugün, Boğaziçi Üniversitesi olarak varlığını devam ettiriyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 233


FROM PAST TO PRESENT

In the 19th century, Westernization of the Ottoman Empire brought significant efforts for social change. Such social progress attracted Western missionaries to the Ottoman lands, and as a result, many foreign academic institutions were established. One particular school was Robert College, which became notable for its secular educational approach. Founded by the American priest, Dr. Cyrus Hamlin in 1863, Robert College became known as the first titled “American” school established outside the territory of America. Dr. Hamlin dreamed of a college overlooking the Bosporus and situated on the tails of Rumeli Fortress. Thankfully, Ahmet Vefik Pasha, the Minister of Endowments (Awqaf) at the time, shared this dream and made it reality. Ahmet Vefik Pasha was influential in selling the land for the establishment of the college as well as in obtaining the necessary permits. Despite objections from the French and Russian delegations, construction of Robert College began in 1868, five years after its founding. Prior to the beginning of this construction, Robert College functioned as a school for just four students out of the Bebek Seminar building. Once construction was completed however, the school provided service to close to one hundred students. A funny myth circulating from this time is that Dr. Hamlin would climb down a water well to find relaxation and visualize his dream. To this day, the “Hamlin Well” exists on campus. 234 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ♦

19.yüzyıl'da Osmanlı İmparatorluğu'nun batılılaşma çabalarının toplumsal değişimi de beraberinde getirmesiyle, batılı misyonerlerin ilgisini çeken Osmanlı topraklarında çok sayıda yabancı okul açıldı. Bunlardan biri sunduğu seküler eğitim anlayışıyla dikkat çeken Robert Kolej’di. 1863 yılında Amerikalı rahip Dr. Cyrus Hamlin tarafından kurulan Robert Kolej, Amerikan toprakları dışında kurulan ilk Amerikan okulu unvanını taşıyor. Dr. Hamlin Rumeli Hisarı surlarının üzerinde boğaza hakim bir kolejin hayalini kuruyordu. Zamanın Evkaf Nazırı Ahmet Vefik Paşa tam da Hamlin'in hayalini kurduğu bir arsaya sahipti. Ahmet Vefik Paşa bir yüksekokul kurulması için arsasını satmayı kabul etmiş ve gerekli izinlerin almasında yardımcı olmuşsa da Fransız ve Rus delegasyonlarının itirazları nedeniyle inşaata ancak 1868 yılında başlanabilmiştir. Kurulduğu 1863 yılında 4 öğrencisiyle Bebek Semineri binasında eğitime başlayan Robert Kolej, inşaat izninin çıktığı 1868 yılında yüze yakın öğrenciye hizmet veriyordu. Anlatılanlara göre Dr. Hamlin hayalini gerçekleştirmek için o kadar çok çalışıyordu ki dinlenmek için, sonradan 'Hamlin kuyusu' verilen bir kuyuya inmeyi adet edinmişti.


FROM PAST TO PRESENT

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ♦

All of the historic buildings of Bogazici University erected before the First World War utilized local materials. For example, blue limestone driven from the Kayalar region was used both in the university facilities as well as in the construction of the Rumeli Fortress. Bogazici University’s first official building was Hamlin Hall, used for academic purposes, followed by Kennedy Lodge in 1891. Kennedy Lodge served as the residence for the heads of the college until 1971 and continues to be a venue for social events today. The second academic building constructed was the Science Hall, known today as the Albert Long Hall. This hall has hosted countless historical personalities over the years and is presently used as a meeting place. Other campus buildings include Washburn Hall, built in 1906 and once home to the valuable Natural History Museum, as well as Anderson Hall, which is now known as the Arts and Sciences Building and was completed in 1913. Of course, the University evolved together with growing political and social changes in Turkey. The Young Turks came to power in 1908, and with them, the country underwent rapid democratization and Robert College developed accordingly. For example, as a response to the growing fields of commercial and civil engineering in the country, Robert College opened the first Turkish engineering school in 1912. Graduates of this school worked in various jobs, including positions at factories, mines, bridges, and other production sites of the Republic’s early years. Until 1958, Robert College continued to serve as a high school preparing students for the university matriculation exams as well as a four-year technical and engineering school. Following 1985, however, the institution further expanded as an academy offering instruction in the faculties of engineering, science, foreign languages, business administration, and economics. As the institution’s developments in educational and research activities grew, so did its reputation.

Boğaziçi Üniversitesi'nin bütün tarihi binaları 1.Dünya Savaşı'ndan önce inşa edilmiş ve inşasında Rumeli Hisarı'nın da yapımında kullanılan, kayalar mevkiinden çıkarılan mavi kireç taşı kullanılmıştır. İlk akademik bina Hamlin Hall'ı 1891'de yapılan Kennedy Lodge takip eder. 1971 yılına kadar kolej başkanlarının ikametgahı olan Kennedy Lodge, bugün sosyal etkinlikler için kullanılmaya devam ediyor. Hamlin Hall'dan sonra inşası yapılan ikinci akademik bina ise Science Hall'dır, yani bugünkü adıyla Albert Long Hall. Albert Long Hall yüzyıllardır tarihi kişilikleri ağırlamaya devam eden bir toplantı mekanı olarak kullanılıyor. 1906'da inşa edilen Washburnn Hall ise bir zamanlar büyük değer taşıyan Doğal Tarih Müzesi'ne (Natural History Museum) ev sahipliği yapmıştır. Anderson Hall, bugünkü adıyla Fen-Edebiyat Binası ise 1913 yılında tamamlanmıştır. 1908 yılında Jön Türkler’in iktidara gelmesiyle ülke hızlı bir demokratikleşme sürecinden geçmiştir. Ülkenin ticari ve mühendislik alanlarındaki ihtiyaçlarına cevap vermek düşüncesiyle yola çıkan Robert Kolej, ilk mühendislik okulunu 1912 yılında açmıştır. Mezunlar, cumhuriyetin kuruluş yıllarında fabrikalarda, madenlerde, köprü yapımlarında ve diğer çeşitli işlerde görev almıştır. Robert Kolej, 1958 yılına kadar öğrencileri olgunluk sınavına hazırlayan bir lise ve 4 yıllık mühendislik eğitimi veren bir teknik okul olarak hizmete devam etti. 1958 yılında faaliyete geçirilen yüksekokul kısmı mühendislik, fen, yabancı diller, iş idaresi ve iktisat fakültelerini içeriyordu. Eğitim ve araştırma faaliyetleri gelişiyor, okulun itibarı artıyordu.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 235


FROM PAST TO PRESENT

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ♦

Unfortunately, Robert College was not shielded from the political problems of the period. Such problems included financial difficulties growing out of the war effort and restrictive regulations on private foreign schools, which brought for the academy’s closure. Thankfully Aptullah Kuran, a Robert College graduate, was the Vice-President of Robert College at the time and found an agreeable solution for all involved: The Turkish government would take over both the Academy school and the campus of Rumeli Fortress and in its place establish a state university, which would allow for greater exposure for undergraduate and graduate students. These resolutions were acceptable to the Turkish government and in 1971, Robert College in its entirety, including Board of Directors, buildings, libraries, laboratories, and staff, came under the jurisdiction of the government. Bogazici University was officially founded. Meanwhile, Robert College continued to serve as the university. Its high school facilities partnered with the American Girls College and moved to the Arnavutkoy campus. At the inauguration ceremony of Kennedy Lodge, the College Board of Trustees Chairman James Lawrence gave the Ministry of Education, Sinasi Orel, a photo of the beautiful Bogazici University campus as a gift. While doing so, he uttered these words: “In fact, I have to pass a key as a tradition but I especially avoided. Because a key refers to an opening and closing whereas Robert Collage is not closed, it became Bogazici University.” With its unique academic traditions and a campus of ample opportunities, Robert College formed the core attributes of Bogazici University, which served as the 9th public university in Turkey. Today, Bogazici University is considered to be the country’s most distinguished university, with 450 faculty members, 13,000 students, historical buildings, and magnificent scenery. Bogazici University is the epitome of a 150 year history of tradition, science, and culture. Ancak dönemin siyasi sorunları, savaş zamanında baş gösteren maddi sıkıntılar ve özel yabancı okullara yönelik kısıtlayıcı düzenlemeler yüksekokulu kapanma noktasına getirmişti. Tam zamanında kolejin müdür başyardımcılığına geçen Robet Kolej mezunu Aptullah Kuran herkesi memnun edecek çözümü bulmuştu: Türk hükümeti, Yüksekokulu ve Rumeli Hisarı kampüsünü devralacak ve yerine lisans ve lisansüstü diploma verecek bir devlet üniversitesi kuracaktı. Türk Hükümetini teşvik eden bu önergenin Yönetim Kurulu tarafından kabul edilmesiyle, binaları, kütüphanesi, laboratuvarları ve tüm personeliyle bugünün Güney Kampüsü, 1971 yılında tamamen Türk hükümetinin üzerine geçmiş ve Boğaziçi Üniversitesi resmi olarak kurulmuştur. Robert Yüksekokulu Boğaziçi Üniversitesi olarak hizmete devam ederken, Kolej’in lise kısmı Amerikan Kız Koleji’yle birleşerek Arnavutköy kampüsüne taşınmıştır. Kennedy Lodge'da düzenlenen devir teslim töreninde kolej mütevelli heyet başkanı James Lawrence, MEB bakanı Şinasi Orel'e kampüsün fotoğrafını armağan ederken şu sözleri sarf etmiştir: "Aslında geleneklere uyarak bir anahtar devretmem gerekirdi ama ben anahtar vermekten özellikle kaçındım. Çünkü anahtar bir kapanmayı ve açılmayı ifade eder, oysa Robert Kolej Yüksekokulu kapanmadı, Boğaziçi Üniversitesi oldu." Robert Kolej’in benzersiz akademik gelenekleri ve kampüs olanakları Türkiye'nin 9.üniversitesi olarak hizmete başlayan Boğaziçi Üniversitesi’nin çekirdeğini oluşturuyor. Bugün, 450 öğretim üyesi, 13.000 öğrencisi, tarihi binaları ve muhteşem manzarasıyla, ülkenin en seçkin üniversitesi olarak kabul edilen Boğaziçi Üniversitesi, 150 yıllık bir bilim ve kültür geleneğinin adıdır. 236 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


N'evo'da yaşam! Evde sizin yaptığınız her şeyi burada sizler için düşünen bir ekip var. N'evo'da kendi evinizmiş gibi hissedeceksiniz.

N’evo Studios’un her odası bambaşka bir ev gibi. Tüm odaların boyutları, renkleri, mobilyaları hatta mutfak tasarımları bile birbirinden farklı, bu yüzden odanıza girer girmez kendi evinizmiş gibi hissedeceksiniz.

N'evo Studios 158. Cadde No: 67/A-1 Yaşamkent – Yenimahalle Ankara Tel : +90 312 217 41 85 - Fax: +90 312 217 41 86 www.nevostudios.com


RESTAURANT

Roca Kardeşler Dünya’ya Hükmediyor!

Roca Brothers Rule the World!

T

he sweet world, the liquid world, the world salty; Jordi, Josep, Joan. The kitchen, the dining room, the cellar; art, science, dialogue. Light, space, people; the object, the look, the moment. In The Celler, everything is a three-party game. Tatlılar, içecekler, tuzlular: Jordi, Josep, Joan. Mutfak, yemek bölümü, kiler: sanat, bilim, diyalog. Işık, alan, insan: nesne, görünüm, an. El Celler’da her şey üç taraflı bir oyun.

238 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

RESTORAN ♦


RESTAURANT

RESTORAN ♦

elCeller

CanRoca de

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 239


RESTAURANT

RESTORAN ♦

Joan Roca El Celler de Can Roca is a free-style restaurant, committed to the avantgarde, but still faithful to the memory of different generations of the family's ancestors dedicated to feeding people. It was founded by the brothers Joan and Josep Roca at the end of August 1986, in Girona. Joan, in the kitchen, and Josep, in the dining room. Immediately after that, in 1987, Encarna Tirado, now married to Josep Roca, joined the project in the dining room. And the youngest brother, Jordi, started in the kitchen of El Celler in 1998.

El Celler, yenilikçi ama aynı zamanda aile büyüklerinin nesiller boyunca insanları doyurma alışkanlığına da vefa gösteren bir serbest stil restoran. Restoran, 1986 yılının Ağustos ayında, Joan ve Josep Roca kardeşler tarafından Girona’da kurulmuş. Joan mutfağın sorumluluğunu üstlenirken Josep müşterilerle ilgilenmiş. Kısa bir süre sonra, 1987 yılında, bugün Josep Roca’yla evli olan Encarna Tirado, restoran kısmına dahil olarak bu ikili ekibe katılmış. İkilinin en küçük kardeşi Jordi ise mutfaktaki rolünü 1998 yılında üstlenmiş.

El Celler is the outcome of the evolution of a family that has been engaged in the restaurant trade for many generations. The father, Josep Roca i Pont, was born in Can Reixach, which still operates as a restaurant in Sant Martí de Llémena, in 1933. He and Montserrat Fontané, the cook, were married in 1962 and opened the bar-restaurant Can Roca in 1967. Their first child Joan Roca, the chef, was born in 1964. Josep Roca, sommelier and maitre, came into the world in 1966, and Jordi Roca, the pastry cook, followed in 1978. Father Roca was the local bus driver, roasted chickens on a spit and grilled meat, and spent a good many years behind the counter at Can Roca. His mother was Grannie Angeleta, her grandchildren's' muse, who spent "all her life stirring pans and feeding people”. Montserrat Fontané i Serra, the mother, was born in 1936, in Can Batista de Sant Martí de Llémena. She is the revered driving force and cook, the person who has had the greatest influence on cooking at Can Roca. Montserrat Fontané's family may possibly have been in the restaurant business since at least circa 1700, the 18th Century, in Sant Martí de Llémena.

El Celler de Can Roca nesiller boyu restorancılıkla uğraşan bir ailenin ürünü. Baba Josep Roca i Pont, 1933 yılında, hala Sant Martí de Llémena’da restoran olarak işletilen Can Reixach’ta doğmuş. 1962 yılında aşçı Montserrat Fontané ile evlenen Josep Roca, 1967 yılında eşiyle beraber Can Roca adında bir bar-restoran açmış. Bugün şef olan ilk çocukları Joan Roca 1964 yılında dünyaya gelmiş. Şarap ustası Josep Roca 1966 yılında, tatlı ustası Jordi Roca ise 1978 yılında doğmuş. Asıl işi yerel otobüs şoförlüğü olan baba Roca, et ve tavuk kızartarak Can Roca’nın mutfağında uzun seneler geçirmiş. Annesi Grannie Angeleta, torunlarının ilham perisi, hayatını yemek yapmaya ve insanları doyurmaya adamış. 1936 yılında Can Batista de Sant Marti de Llemena’da dünyaya gelen Roka kardeşlerin annesi Montserrat Fontane i Serra ise El Celler’ın yemek geleneğini en çok etkileyen kişi olarak anılıyor. Montserrat’nın ailesinin 1700’lü yıllardan beri Sant Marti de Llemena’da restoran işiyle uğraştığı söyleniyor.

240 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


RESTAURANT

Josep Roca The Roca brothers’ own story goes back to the nineteen-eighties, when Joan and Josep Roca completed their course at the Girona Catering School, where they learnt a less traditional and more academic type of cooking, far removed from the fare that was being served at Can Roca. And this was how, in August 1986, Joan (at the tender age of 22) and Josep (a mere 20) opened the first El Celler de Can Roca. They were joined by Jordi, the youngest brother, in 1999. Jordi Roca took over the restaurant's sweet cooking definitively. The three brothers had found their place: the salt mind (Joan), the liquid mind (Josep) and the sweet mind (Jordi). They started out in a small premises next to Can Roca, their parents' bar. . In 1991 they set their sights on Can Sunyer, a country house, a hybrid of modernist and colonial styles built in 1911 by the architect Isidre Bosch i Bataller, standing just a few meters away from the family home. After purchasing it they adapted it as a banqueting hall called la Torre de Can Roca. Fifteen years later, in November 2007, – the new Celler was relocated to the Tower. The former 170 square meter premises were quadrupled by a new and more comfortable premises: 200 square meters of kitchen, 200 of winery, 200 of dining room and 60 for the hall, plus a welcoming garden.

RESTORAN ♦

Jordi Roca Roka kardeşlerin kendi hikayesi 1980’lerde, Joan ve Josep Roca Girona Catering Okulu’ndaki eğitimini tamamladıktan sonra başlıyor. Joan ve Josep okulda, aile restoranı Can Roca’da uygulanan geleneksel tarzdan farklı olarak yemek pişirmeyi akademik bir pencereden öğreniyor. İki kardeş Ağustos 1986’da kendi restoranlarını açmaya karar veriyor. 22 yaşındaki Joan ve 20’sine yeni basmış Josep böylece El Celler de Can Roca’da müşterilerine hizmet vermeye başlıyor. Küçük kardeşleri Jordi ise 1999 yılında takıma katılarak tatlılarının sorumluluğunu üstleniyor. Yetenekli Roca kardeşlerden her biri ait olduğu yeri buluyor: tuzlu ustası (Joan), içecek ustası (Josep) ve tatlı ustası (Jordi). El Celler, ilk olarak ebeveynlerinin bar-restoranı Can Roca’nın yakınında küçük bir mekanda hizmet vermeye başlıyor. 1991 yılında Roka kardeşler, evlerinden birkaç metre ötede yer alan 1911 yapımı köy evi Can Sunyer’i satın almak üzere harekete geçiyor. Mimar Isidre Bosch i Bataller tarafından yapılan modern ve kolonyel stilin karışımı bir tarza sahip bu ev, Roka kardeşler tarafından Torre de Can Roca adında bir ziyafet salonuna dönüştürülüyor. 15 yıl sonra, Kasım 2007’de, yeni El Celler, bugün hala hizmet verdiği Kule’ye taşınıyor. Daha yeni ve ferah bir ortama sahip bu mekan, eski 170 metrekarelik mekanın dört katı alana sahip. Mekan, 200 m2 mutfak, 200 m2 şaraphane, 200 m2 yemek odası ve 60 m2 salonun yanı sıra sıcak bir karşılama bahçesinden oluşuyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 241


RESTAURANT

RESTORAN ♦

The greatest thing about cooking is that it is alive. Cooking helps you to understand life. Everything can be understood from a creative standpoint, and cooking is no exception. Joan Roca

El Celler de Can Roca's commitment to cuisine and to the avant-garde, and its link to academia, has led it to defend the dialogue between the countryside and science, a total dialogue. All three brothers studied at the Girona Catering School and believe in pedagogy as the basis for the professionals of the future. They are all winners of the National Gastronomy Award and are all honorary doctors of the University of Girona. All the leading restaurant guides and gastronomy critics have acknowledged El Celler's achievements over its first twenty-five years. The first Michelin star was awarded in 1995; the second in 2002. And the third on November 25, 2009. In 2009, the English Restaurant Magazine placed El Celler de Can Roca 5th in the World's 50 best restaurants. It reached fourth place in 2010, second in 2011 and 2012 and finally became the best in 2013.

“Aşçılığın en mükemmel yanı, hayat dolu bir iş olmasıdır, hayatı anlamanıza yardımcı olur. Yemek pişirme de dahil her şey kreatif bir bakış açısıyla daha kolay anlaşılabilir bir hale gelir.” Joan Roca

242 RIXOS MAGAZINE

El Celler de Can Roca’nın mutfağa ve avangarta olan sadakati ve akademiye olan bağlılığı, kırsal kesim ve bilim arasındaki diyaloğun öncülerinden olmasına yol açıyor. Girona Catering Okulu’ndan mezun olan üç kardeşin her biri geleceğin profesyonelleri için temel olarak eğitim biliminin önemine inanıyor. Girona Üniversitesi’nin onursal doktorları olan üç kardeşin hepsi Ulusal Gastronomi Ödülü’nü kazanmış. Tüm önde gelen restoran kılavuzları ve gastronomi eleştirmenleri El Celler’ın 25 senelik başarı öyküsünü takdir ediyor. 1995 yılında kazanılan ilk Michelin yıldızını, 2002 yılında ikincisi ve 2009’da üçüncüsü takip ediyor. 2009 yılında İngiliz Restoran Dergisi El Celler de Can Roca’yı ‘Dünya’nın en iyi 50 restoranı’ listesinde 5.sıraya yerleştiriyor. 2010 yılında 4., 2011-2012 yıllarında 2.sıraya yükselen restoran, bu sene nihayet 1.sıradaki yerini buluyor.

SUMMER 2013





GOURMET

GURME ♦

A CULTURAL HERITAGE

The Ottoman Sherbet Fresh fruits, dried fruits, spices, various flowers, honey, and sugar - these rich ingredients, just a few of the thousands used, combine to make the delicious drink known as Ottoman sherbet. From the palace to the public, sherbet crowns the table of all people. Recognized as a healing agent, its balmy and sweet taste gives refreshment to the body and peace to the spirit of all who taste it. Sherbet is a symbol of Ottoman cuisine and culture and comes in a myriad of colors, all made with unique materials. It is mostly consumed as a cold drink and served with specially stored ice or snow. On the other hand, however, there are a few variations of cinnamon syrup sherbet that are served warm on cold days. As an indispensable part of the Ottoman Empire, sherbet was served from the richest palaces to the lowest street corners. In the palaces, it was enjoyed with meals and given respectfully to guests. On the streets, sherbet sellers wandered with ewers on their backs, dispensing revitalizing deliciousness. Corner candy shops also provided sherbet of many flavors for those looking to freshen up.

246 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Bir Kültür Mirası Osmanlı Şerbetleri

Taze meyveler, kuru meyveler, baharatlar, birbirinden farklı çiçekler, bal, şeker... Osmanlı'da Saray'dan halka her kesimin sofrasının baş tacı olan şerbetler, binbir çeşit malzeme ile hazırlanıyor. Bu hoş kokulu, tatlı içecekler; içenin bedenine ferahlık, ruhuna ise huzur veriyor. Osmanlı mutfak kültürünün bir simgesi olan rengarenk şerbetler, çeşit çeşit malzeme ile yapılıyor. Çoğunlukla özel şartlarda saklanan buz veya kar ile servis ediliyor ve soğuk tüketiliyor. Fakat tarçın şerbeti gibi soğuk günlerde sıcak servis edilen çeşitleri de var. Osmanlı'da sofraların vazgeçilmezi olan şerbet, yemeklerin yanında tüketilmesinin yanı sıra gelen misafire de mutlaka ikram edilirdi. Sırtında ibriği ile sokaklarda dolaşan şerbetçiler, bardak bardak serinlik dağıtırken köşe başlarındaki şeker dükkanları da sıcaklarda ferahlamak isteyenler için farklı lezzetler sunardı.


GOURMET

There are over three hundred unique varieties of sherbet known today. Orange, bitter orange, peach, apricot, plum, almond, emulsion (melon seeds), pomegranate, cranberry, strawberry, carob, and tamarind syrup are the most popular. Lily, rose, violet, jasmine, jonquil, spindle and lotus flowers varieties are most commonly used in creating sensuous fragrances. While ordinary people create sherbet drinks from the fruits and flowers they either bought from the public market or grew at home, palace sherbet was made from only the best ingredients fresh from its very own gardens. For example, Hasbahce’s (garden of the Palace) crops passed through Topkapi Palace’s Helvahane (a part of the Palace where the sweet dishes were prepared) and took a place at the head of the Sultan’s table. This sherbet, served in a gold tombac, provided a luscious scent to the Empire’s most luxurious table. Furthermore, it was often offered as a refreshing and sometimes therapeutic appetizer, served in gold, silver or crystal containers, on special occasions such as births, circumcisions, and engagements. Sherbet was such a worth treat in Ottoman culture that it even found itself in tales of the Sultans. For example, Sultan Suleiman was known to be quite fond of tasty syrup. One day, he visited the Janissary quarries, wanting to drink the sherbet. The story goes that the drink was served to him in a bowl, but when he finished and put the bowl down again, he placed a gold piece in it as thanks. Hence, the large tradition of repaying janissaries for their sherbet in gold began. During the Ottoman recessionary period however, when the state treasure faced troubles, the Sultan could no longer afford to fill the bowls with gold and the janissaries stopped fighting to protest. As a solution, gold plates and dishes in the palace’s kitchen were melded into coins and sent to the front lines where the janissaries were set up. They picked up their position again.

GURME ♦

Bilinen üçyüz farklı şerbet çeşidi var. Portakal, turunç, şeftali, kayısı, erik, badem, sübye (kavun çekirdeği), nar, kızılcık, çilek, keçi boynuzu ve demirhindi şerbeti; en çok bilinenleri. Zambak, gül, menekşe, yasemin, fulya, iğde ve nilüfer ise şerbet yapımında sıkça kullanılan çiçeklerden bazıları. Halkın pazardan aldığı ya da kendi yetiştirdiği çiçek, meyve ve yemişlerle hazırladığı bu içecekler, sarayda ise çoğu zaman bahçeden toplanan meyve ve çiçeklerle yapılırdı. Hasbahçe'nin mahsulleri, Topkapı Sarayı'nın Helvahane'sinden geçer ve Sultan sofrasında şerbet olarak baş köşede yer alırdı. Altın tombak içerisinde servis edilen şerbetler, sofralara hoş bir rayiha katardı. İştah açıcı, serinletici ve kimi zaman da tedavi edici özelliği olan şerbet; doğum, sünnet, nişan ve söz gibi özel günlerde altın, gümüş ya da billur kaplarda servis edilirdi. Osmanlı kültüründe çokça değer verilen şerbet, Sultanların hikayelerinde de yer buluyor. Kanuni Sultan Süleyman'ın şerbete çok düşkün olduğu biliniyor. Kendisinin Yeniçeri Ocaklarını ziyaret ettiği bir gün, serinlemek için şerbet istediği ve kendisine şerbet ikram edilen tasın içine altın koyarak iade ettiği söylenir. Bu durum öyle bir gelenek haline gelir ki ilerleyen yıllarda yeniçeriler, cephede bile olsalar padişaha şerbet yollar ve karşılığında altın alırlar. Hatta duraklama döneminde, devlet hazinesinin sıkıntıya girdiği bir zamanda padişah, gelen tasları altınla dolduramayınca yeniçeriler savaşı bırakıverir, saray da bunun üzerine mutfaktaki altın tabak-çanağı eritip sıkkeye çevirir ve cepheye yollar, yeniçeriler de tekrar cephedeki yerlerini alır.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 247


GOURMET

GURME ♦

For many centuries, sherbet has been identified with Ottoman cuisine and eastern culture. Over the years however, many other cultures have adopted it as well. Take the Italians’ “sorbetto” or French “sorbet” as example. These desserts are simply frozen variations on traditional sherbet, creating an icecream texture. Today, sherbet, the drink of a cultural heritage, still finds its place in traditional Turkish meals. Of course, it is not served nearly as frequently as it once was. There are many modern Turkish restaurants that continue to serve Ottoman cuisine like Bedesten located in Amasya, and have since revived, cherished, and promoted the beloved sherbet on their menus. It is also possible to find sherbet sellers wearing traditional clothes, with ewers on their backs, distributing and enjoying the cool drinks in Turkey’s touristic places. Needless to say, the scrumptious treat has become an undying emblem in Ottoman and Turkish culture. Osmanlı mutfağı ile özdeşleşen ve doğu kültürünün bir parçası olan şerbet, "sorbetto" olarak İtalyan mutfağında, "sorbet" olarak da Fransız mutfağında yerini bulmuş. Buzlu dondurma olarak tanımlanabilecek bu tatlı, içecek olarak tüketilen şerbetin donmuş hali denilebilir. Günümüzde bir kültür mirası olan şerbetler, eskisi kadar çeşitli olmasa da Türk sofralarında hala kendine yer buluyor. Amasya’da bulunan Bedesten gibi Osmanlı mutfağının zenginliklerini sunan pek çok mekan; şerbet kültürünü yaşatmak, canlandırmak ve tanıtmak adına geleneksel şerbetlere menülerinde yer veriyor. Sırtında ibriği ile şerbet satan geleneksel kıyafetli şerbetçileri ise turistik mekanlarda görmek ve buz gibi şerbetlerini tadarak serinliğin keyfine varmak mümkün.

248 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013



RESTAURANT

RESTORAN ♦

Gazebo Restaurant

A Delightful Day in a Yalı Yalıda Keyifli Bir Gün Review / İnceleme: İrem Kupeli

E

very person who lives or has ever visited Istanbul shares the dream of one day owning a Bosporus shore-side mansion, which in Turkish is called “yalı.” Perhaps you could realize this dream, even if for a short while, by enjoying a delightful meal at Gazebo Restaurant. Shining like a pearl in the necklace of Istanbul, this restaurant is located in a white, two-story yalı mansion along the Bosporus strait. The restaurant and its romantic setting unite a magnificent view of the Bosporus with a scrumptious menu.

250 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

İstanbul’da yaşayan ve ziyaret eden herkesin hayali boğaz kenarında bir yalı sahibi olmaktır. Gazebo ile kısa bir süreliğinde bir İstanbul yalısında vakit geçirebilirsiniz. İstanbul’un gerdanında dizili bir inci tanesi gibi parıldayan restorana iki katlı beyaz bir yalı ev sahipliği yapıyor. Yalı kendisini o kadar bozmamış ki önünden geçerken fark etmemeniz çok doğal. Denizle iç içe, muhteşem bir manzarayla harika lezzetteki menüsünü bu romantik mekanda bir araya getirmiş.


RESTAURANT

Instead of fighting to find a space to park your car, you may just leave it with the valet. When you enter to the yalı restaurant, a very green garden and a "gazebo" will welcome you— hence the restaurant’s name. The tables on the veranda are so close to the sea that if a large ship happens to cruise by, you may share in a small splash from the Bosporus waters! Thanks to the large mirrors placed on the walls, you may eat your meal with a panoramic Bosporus view, even if you are not seated facing the sea. Children are also thought with care here. There is a playground for the older children to play to their hearts' content as well as high chairs located next to each table for the babies.

RESTORAN ♦

Arabanızı park etme derdiyle uğraşmadan valeye verip yalıya girdiğinizde yemyeşil bir bahçe ve restoranın adına yakışır bir çardak sizi karşılıyor. Terastaki masalar denize o kadar yakın ki eğer o sırada boğazdan büyük bir gemi geçiyorsa denizin dalgalarından birazcık da olsa nasibinizi almanız çok mümkün. Duvarlara yerleştirilen büyük aynalar sayesinde arkanızı denize dönük oturmuş olsanız bile panoramik bir boğaz manzarasıyla yemeğinizi yiyebiliyorsunuz. Burada çocuklar da büyükler kadar düşünülmüş. Çocuklar için oynayabilecekleri ayrı bir alan ve her masanın yanında bir bebek sandalyesi de bulunuyor.

SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 251


RESTAURANT

RESTORAN ♦

‘‘

The restaurant and its romantic setting unite a magnificent view of Denizle iç içe, muhteşem the Bosporus with a bir manzarayla harika scrumptious menu. lezzetteki menüsünü bu romantik mekanda bir araya getirmiş.

The restaurant is beautiful both during the day and the night. During the night, yellow and mellow lights illuminate the restaurant, while the seaside is lightened from underneath. Although sitting outside next to the sea in nice weather and gazing at the Bosporus from the Yeniköy coast seems more appealing, the restaurant's interior, dominated with white colors and enriched with lovely details, is definitely more attractive during the winter. The restaurant is an ideal choice for every meal. Furthermore, this venue may become your favorite place for a breakfast or afternoon tea. With its rich breakfast menu offering fresh and scrumptious foods accompanied with delicious types of breads, Gazebo turns a mere breakfast into a feast. The rich, delicious and satisfying breakfast menu includes everything from olives, tomato slices, honey, kaymak (Turkish clotted cream), organic jams, and fresh fruit salad, as well as many types of cheese and smoked meat. Additionally, you may start your day energetically with the special coffee and organic teas offered by Gazebo. Those who say: “I can't start my day without a proper breakfast,” may enjoy a long and much desired meal accompanied with the unique Bosporus views at Gazebo. Restoran gündüz ayrı, gece ayrı güzel. Gece, loş ve sarı ışıklarla aydınlatılan restoranın deniz kenarı ise suyun altından aydınlatılmış. Güzel havalarda dışarıda oturup yemek yerken Yeniköy’den boğazı seyretmek çok keyifli olsa da restoranın beyaz rengin hakim olduğu ve detaylarla zenginleştirilmiş iç tasarımı kış aylarında da burayı ziyaret etme isteği uyandırıyor. Restoran her öğün için harika bir seçim. Hatta beş çayı için favori mekanınız haline bile gelebilir. Lezzetli ekmek çeşitlerinin eşlik ettiği zengin kahvaltı tabağı ile Gazebo, sunduğu taze ve birbirinden lezzetli ürünleri ile kahvaltıyı bir keyfe dönüştürüyor. Zengin kahvaltı tabağında, peynir ve jambon çeşitlerinin yanı sıra zeytin, domates, bal, kaymak, organik reçeller ile en taze meyveler ile hazırlanan meyve salatası ile birlikte sunulan Gazebo kahvaltı tabağı, lezzetli ve doyurucu. Bunların yanı sıra, Gazebo özel kahveleri ve organik çayları ile de güne enerjiyle başlayabilirsiniz. Kahvaltısız güne başlamam diyenler, Gazebo’nun eşsiz boğaz manzarasında uzun kahvaltıların keyfini çıkarabilirler. 252 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013


RESTAURANT

RESTORAN ♦

‘‘

Shining like a beautiful pearl lined in the necklace of Istanbul, the restaurant is hosted by a white, two-story yalı mansion. İstanbul’un gerdanında dizili bir inci tanesi gibi parıldayan restorana iki katlı beyaz bir yalı ev sahipliği yapıyor. SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 253


RESTAURANT

‘‘

The restaurant has a special menu for those who are addicted to the afternoon tea ritual. Restoranın ikindi çayını sevenlere de özel bir menüsü var.

RESTORAN ♦

The restaurant has a special menu for those who are addicted to the afternoon tea ritual as well. Enjoy the Bosporus coastal views at this hour by combining the delightful company of your friends with sweet and savory pastries served in multi-tiered serving plates, organic tea and great coffee flavors, offered in classic British style. This classic British afternoon tea will be an exclusive experience. Gazebo eliminates the fatigue accumulated in daily working life. The magnificent Bosporus view joins with a menu of world cuisine in the restaurant where you can turn your evenings into a delight. In the moments when you are away from all the stress of a busy work schedule, Gazebo is ready to stop the time for you and make your evenings more tasteful with its rich menu. The beautiful yalı mansion guarantees that you will experience the most enjoyable moments with your loved ones, all while carrying the beautiful colors and memories of the Bosporus with you into the night.

Restoranın ikindi çayını sevenlere de özel bir menüsü var. Çok katlı servis tabaklarında tatlı ve tuzlu pastalarla servis edilen organik çaylar ve harika kahve çeşitleriyle arkadaşlarınızın keyifli sohbetini boğaz kenarında buluşturup günün en güzel vaktini bu klasik İngiliz beş çayı deneyimi ve doyumsuz sohbetlerle geçirebilirsiniz. Günün yorgunluğunu ise iş çıkışı Gazebo’da atabilirsiniz. Muhteşem boğaz manzarasını dünya mutfağından çeşitli alternatifler sunan menüsüyle birleştiren restoran, iş çıkışlarına keyif katıyor. Yoğun iş temposundan uzaklaştığınız dakikalarda zamanı sizler için durdurmaya hazır olan restoran, zengin menüsü ile akşamüstlerine ayrı bir lezzet katıyor. Sevdiklerinizle bir arada geçireceğiniz en keyifli dakikaların altına imzasını atan mekan olarak vazgeçilmez adresiniz olmayı sürdüren Gazebo boğazın rengini gecenize taşıyor.

254 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013



CULTURE & ART

KÜLTÜR & SANAT ♦

The 11th International Bodrum Ballet Festival The 11th International Bodrum Ballet Festival will be organized at the Bodrum Castle by the Ministry of Culture and Tourism of Republic of Turkey, the Directorate General of State Opera and Ballet, and Bodrum Municipality. The festival will be held from 7th to 21st August 2013 and will start by the “Hürrem Sultan” ballet performance prepared by the artists of Istanbul State Opera and Ballet, in the evening of 7th August. The other ballet performances from the festival consecutively are: “Bach Alla Turca” by Samsun State Opera and Ballet artists from 10th to 11th August; “the Amazons” by Ankara State Opera and Ballet artists at 14th August; “Black Cake, Floresta Tango” by the South Korean Universal Ballet artists; and “Spartacus” by the Siberia State Ballet artists from 20th to 21st August.

The Ideology of the Image İmgenin İdeolojisi 06.06.2013 – 27.07.2013 Alan İstanbul

11th International Bodrum Ballet Festival 11. Uluslararası Bodrum Bale Festivali 07.08.2013 – 21.08.2013 Bodrum Kalesi - Castle of Bodrum 256 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Catalan Cinema in the Recent Era Yakın Dönem Katalan Sineması 03.07.2013 – 27.07.2013 Akbank Sanat

The Anatomy of a Tradition: 150 years of Robert College Bir Geleneğin Anatomisi: Robert Kolej 15.05.2013 – 31.08.2013 IAE, Beyoğlu


CULTURE & ART

KÜLTÜR & SANAT ♦

11. Uluslararası Bodrum Bale Festivali Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ile Bodrum Belediyesi tarafından organize edilen ve Bodrum Kalesi Kuzey Hendeği’nde düzenlenecek '11'inci Bodrum Uluslararası Bale Festivali' bu yıl 7-21 Ağustos'ta yapılacak. Festival, 7 Ağustos akşamı İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının hazırladığı 'Hürrem Sultan' isimli gösteri ile başlayacak. 10-11 Ağustos’ta Samsun Devlet Opera ve Balesi’nin sahneleceği 'Bach Alla Turca' adlı eser ardından 14 Ağustos’ta Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçıları 'Amazonlar' isimli eser ile sanatseverlerin karşısına çıkacak. 17 Ağustos’ta Güney Koreli Universal Ballet sanatçılarının 'Black Cake, Floresta Tango' gösterisi ile devam edecek olan festival, Sibirya Devlet Balesi’nin 20-21 Ağustos tarihlerinde sahneleyeceği 'Spartaküs' isimli eserle sona erecek.

El Papel De La Movida: Art on Paper in the Madrid of the 80’s 80’lerin Madrid’inde Kâğıt Üzerindeki Sanat 22.06.2013 – 22.09.2013 Museo ABC, Madrid, Spain

Manolo Valdes: Paintings and Sculptures Manolo Valdes: Resimler ve Heykeller 08.05.2013 – 21.07.2013 Pera Museum, Beyoğlu

Iris Van Herpen 15.06.2013 – 31.12.2013 The International Centre for Lace and Fashion, France Philip Haas's Four Seasons Philip Haas’ın Dört Mevsimi 18.05.2013 – 27.10.2013 The New York Botanical Garden, New York SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 257


RIXOS NEWS

RIXOS HABERLERİ ♦

DISNEY TOURISM IN ANTALYA Antalya’ya Disney Turizmi

Fettah Tamince, Rixos Hotels Chairman of the Board of Directors, who stresses the necessity of making changes to develop the tourism in Antalya, brought Disney’s blockbuster show “Mickey’s Music Festival” to Antalya. By presenting this show to domestic and foreign tourists during summer, Rixos Hotels aim to diversify tourism in Antalya.

Antalya turizminin gelişmesi için yenilikler yapılması gerekliliğini vurgulayan Rixos Hotels Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince, Disney’in izlenme rekorları kıran “Mickey’in Müzik Festivali”ni Antalya ile buluşturdu. Yaz boyunca Antalya’da yerli-yabancı turistlere sunulacak olan gösteriyle Antalya turizminin çeşitlendirilmesi hedefleniyor

Sponsored by Rixos Hotels and staged by İstanbul Children Theatre (ICT), children’s favorite Disney character Mickey Mouse and his lovely friends meet with Antalya within their show “Disney Live! Mickey’s Music Festival”.

Tüm dünyada çocukların sevgilisi olan Mickey Mouse ve sevimli arkadaşlarının yer aldığı “Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali” Rixos Hotels ana sponsorluğunda İstanbul Çocuk Tiyatrosu (ICT) tarafından sahnelenerek Antalya ile buluşuyor.

The special showing of “Disney Live! Mickey’s Music Festival”, hosted by Fettah Tamince, took place on April 22 at Antalya Aquarium with the participation of many guests, including Horacio Renna, Vice President of Rixos in charge of Middle East and Africa, Kemal Gürkaynak, CEO of ICT, Sinan Ceylan, The Walt Disney Company’s Turkey, Greece and Cyprus Country Manager and Feld Entertainment Europe.

“Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali”nin özel gösterimi dün akşam Rixos Hotels Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince’nin ev sahipliğinde Feld Entertainment Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’dan Sorumlu Başkan Yardımcısı Horacio Renna, ICT CEO’su Kemal Gürkaynak ve The Walt Disney Company Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Ülke Müdürü Sinan Ceylan ve çok sayıda davetlinin katılımıyla Antalya Akvaryum’da gerçekleşti.

“Tourism trends around the world are rapidly changing... We have to acquire a unique character by adding current and interesting activities in addition to the natural beauties we already have” says Fettah Tamince.

258 RIXOS MAGAZINE

SUMMER 2013

Türkiye’de turizmin çeşitlilik kazanması gerektiğine dikkat çeken Rixos Hotels Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince “Dünyada turizm trendleri hızla değişiyor.. Sahip olduğumuz eşsiz doğal güzelliklerimize güncel ve ilgi çekici etkinlikleri de dahil ederek farklılaşmamız gerekiyor” dedi.


RIXOS NEWS

“Tourism in Antalya has been flourishing for the last 10 years and is currently its experiencing its peak period. That is why it is crucial to make varied investments to develop tourism in Antalya. In order to go beyond beach tourism, we are trying to make a difference and create sustainable projects. For this reason, this year, Rixos Hotels wanted to bring an international show to Antalya, and to both its domestic and foreign tourists. We will continue our investments in Antalya.” Tamince, who met with children’s favorite characters Mickey and Minnie at Disney Tent set in Antalya Aquarium, was also met with great interest from the children. Children registered to Antalya LÖSEV-Foundation for Children with Leukemia also watched the show with their families. A Special Gift to Children Staying at Rixos Hotels All children staying at Rixos Antalya hotels will have the opportunity to attend the Disney Musical in the near future, with current dates scheduled at Antalya Aquarium between May 15th and September 15th. In “Disney Live! Mickey’s Music Festival”, one of the biggest musical shows worldwide with sold out tickets, Disney hits are remixed to the hottest sounds of today featuring hip hop, pop, swing, reggae, rock, and country style.

RIXOS HABERLERİ ♦

Tamince şöyle devam etti: “Antalya’da turizm son 10 yıldır sürekli büyüme kaydediyor ve şu anda pik dönemini yaşıyor. Bu nedenle Antalya turizmini geliştirmek amacıyla farklı yatırımlar yapılması kaçılınılmaz hale geliyor. Sadece deniz suyuna bağlı turizm dışına çıkmak amacıyla fark yaratmaya ve sürdürülebilir projeler üretmeye çalışıyoruz. Bu nedenle bu yıl Rixos Hotels olarak gerek Antalya halkına gerek ise yerli-yabancı turistlerle uluslararası bir gösteriyi buluşturmak istedik. Antalya için yatırımlarımızı sürdürüceğiz Tüm dünyanın sevgilisi ve gösterinin ana karakterleri Mickey ve Minnie’yi Antalya Akvaryum’da kurulan Disney Çadırı’nda karşılayan Tamince, çocukların yoğun ilgisiyle karşılandı. Gösteriyi, Antalya LÖSEV- Lösemili Çocuklar Vakfı’na kayıtlı ve tedavisi devam eden çocuklar da aileleriyle birlikte izledi. Rixos Hotels’de konaklayan çocuklara hediye 23 Nisan - 15 Eylül 2013 tarihleri arasında Antalya Aquarium’da sahne alacak olan Disney müzikali, Rixos Hotels’de konaklayan tüm çocuklara hediye edilecek. Dünyanın en büyük şovlarından biri olan ve daha önce gösterildiği tüm ülkelerde kapalı gişe olarak sahne alan “Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali”nde, Disney’in en büyük hitleri günümüze uyarlanarak hip hop, pop, swing, reggae, rock ve country tarzında remiks edildi. SUMMER 2013

RIXOS MAGAZINE 259







Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.