HARP AKADEMİLERİ KOMUTANLIĞI YAYINLARI
MONDROS'TAN LOZAN'A ERMENİLERİN UYRUKLUK SORUNU
Kütüphanesi
PROF. DR. HİKMET ÖZDEMİR
MİLLÎ GÜVENLİK AKADEMİSİ 05 EKİM 2010 ANKARA
& f K ü tü p h a n e s i Vm
2011 - 103"
>ıl: *
Üt
K m im
Kup\ u A K A D E Mİ L E R İ
I V m ırh a s No.
MONDROS'TAN LOZAN'A ERMENİLERİN UYRUKLUK SORUNU PROF). DF^. tJİKMET Û Z D E M İR '
HARP AKADEMİLERİ KOMUTANI HV.ORG.BİLGİN BALANLI’NIN MGA 69’UNCU DÖNEM MÜDAVİMLERİNE MESAJI (05 EKİM 2010, AÇILIŞ TÖRENİ) Sayın Konuklar, Değerli Müdavimler, Silah Arkadaşlarım, Millî Güvenlik Akademisinin bugün başlayan 69’uncu döneminin ülkemize, ulusumuza ve Silahlı Kuvvetlerimize hayırlı olmasını diliyorum. Değişen Dünya konjonktürü yanında teknolojide ve iletişimde meydana gelen hızlı gelişmeler; -
Ülkelerin
çıkarlarını
birçok
noktada
kesişir
duruma
getirmiş, -
Tehdit algılamalarında farklılıklara yol açmış,
-
Kriz mekanizmalarında karmaşıklık ve krizlerin yönetimini
daha da önemli hale getirmiş, -
Liderlerin ve yöneticilerin karşılaşacakları problemleri ve
belirsizlikleri daha da artırmıştır. Diğer yandan; gelişmeler,
teknolojik,
uluslararası
ilişkilerin
ekonomik,
ve
karmaşık
hâle
sosyal
alanlardaki
gelmesine
neden
olmuştur. Bunun sonucu olarak tüm Millî Güç unsurlarının azami ve en etkin ölçüde, uyum içinde kullanılmasının önemi daha da artmıştır. Böyle bir ortamda başarıya ulaşmak için, bilgi ve teknoloji üreten, yöneten ve ulusal menfaatlerimizi en üst düzeyde koruyan, kollayan bir insan gücünün, özellikle üst düzey yöneticilerinin kaliteli, nitelikli ve donanımlı olarak yetiştirilmesi zorunluluğu vardır. Bu
amaçla
Millî
Güvenlik
Akademisinde;
öğretime
katılan
müdavimlere Millî Güvenlik ve Millî Güvenlik Siyaseti kavramları ile devletin Millî Siyaseti hakkında, konuların özelliklerine göre en az uygulama seviyesinde olmak üzere analiz, sentez veya değerlendirme seviyelerinde eğitim-öğretim verilmektedir.
Değerli Müdavimler, Akla ve Bilime dayalı olarak sürekli gelişime açık, dinamik ve bütün gayretlerin ortak amaca ulaşmaya odaklamasına imkan sağlayan bir anlayış içerisinde eğitiminizi sürdürmeniz öncelikli hedefiniz olmalıdır. Önemli olan
sizlerin
hür ve yaratıcı düşüncelerle konulara
çekincesiz katkıda bulunmanızdır. Değerli Konuklar, Bu dönemde de her türlü bilgi ve katkılarıyla Millî Güvenlik Akademisinde konferans verecek üniversitelerimizin değerli öğretim üyelerine, çeşitli kurumlardan gelen tüm konuşmacılara ayrıca her geçen gün artan tecrübe ve bilgi birikimleriyle akademik eğitime katkı sağlayan Millî Güvenlik Akademisi personeline ve değerli müdavimlere başarılar dilerim. Bu tören münasebetiyle bu kurumdan yetişmiş ve ebediyete intikal etmiş Komutan ve Devlet adamlarını rahmet, hayatta olanları ise saygı ve şükranla anar, tüm konuklara töreni teşriflerinden dolayı teşekkür eder, saygılar sunarım.
Bilgin BALANLI Hava Orgeneral Harp Akademileri Komutanı
PROF. DR. HİKMET ÖZDEMİR’İN ÖZGEÇMİŞİ
Siyaset bilimci, Cumhurbaşkanı (E) Başdanışmanı; Kırıkkale, Başkent, Kocaeli Üniversitelerinde ve tam zamanlı olarak Türk Tarih Kurumunda görev yapmıştır. Türk Parlamento Tarihi Araştırma Grubu Editörü ve Türk Askeri Tarih Komisyonu Üyesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal-kurumsal gelişimi; Türk-Ermeni ilişkileri; Atatürk’ün liderliği konularında konferanslar vermektedir. Yayınlanmış 36 kitabı vardır.
İÇİNDEKİLER
\0 %
Giriş / Osmanlı Uyrukluk Mevzuatına Bakış.................................................1 Atlantik ö tesi Göçün Uyrukluk Sorununa Etkisi..........................................7 Dünya Savaşı ve Büyük Kırılm a...................................................................13 Mondros Ateşkesi ve Sonrası....................................................................... 14 işgal, insan Avı Ve Direniş........................................................................... 25 Paris’te Ermeni Talepleri...............................................................................29 istatistikler ve Haritalar..................................................................................32 Sevres'e Göre Ermenistan ve Ermenilerin Hakları...................................33 Yürürlüğe Gir(e)meyen Bir Antlaşma......................................................... 45 Kars Antlaşması’nda Ermenistan Ve Ermeniler....................................... 49 Güven ve Güvenlik Krizinin Psiko-Politiği..................................................56 Lozan “Özel” Talim atı................................................................................... 70 Gecikmiş Randevu....................................................................................... 75 Yeni Uyrukluk Düzeni................................................................................... 79 Azınlıkların Korunması.................................................................................81 Savaş Suçları için Koşulsuz Genel A f....................................................... 94 Savaşın Vatandaşlık Hukukuna Etkileri.................................................... 97 Bitirirken....................................................................................................... 102 EKLER_____________: ABD Başkanı W ILSON’un Öngördüğü Ermenistan H a rita s ı.............. 104 Hayali Ermeni Devleti Haritası..................................................................105 Kaynaklar.................................................................................................... 106 -VII-
OSMANLI UYRUKLUK MEVZUATINA BAKIŞ 19.
Yüzyıl
boyunca
Osmanlı
imparatorluğu’nda
parçalanma
sürecinin hızlanmasında önemli faktörlerden biri "uyrukluk imtiyazları” sorunudur. 1933 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi Devletler Hukuku Müderrisi Ahmet
Reşit
Rey
(1873-1956)'in
bu
ilginç
sorun
hakkında
(anlaşmayı
imzalayan
değerlendirmesi şöyledir: "Çoğu taraflar),
büyük
devletler
ekalliyetlerin
olan
muahitler
(azınlıkların)
himayesi
hükümlerinde
bu
ekalliyetlere hâkim olan devletlerin dâhilî (iç) işlerine müdahale vesilesi buluyorlar, bu müdahaleyi kendi siyasî garazlarına alet ediyorlardı. Türkiye bu müdahalelerin envaine en ziyade ve en haksız yollarla uğrayan devletti. Hatta muahit olmayan bazı devletler bile komşularının memleketlerinde
bulunan
(somut-mevcut)
kendi
(konuşmaları) bulunmaları
yahut
bir takım ahalilerinin
dine
(grupların) mücerret
lisanlarıyla
veya
dolayısıyla, hamileri
zümrelerin
mezhebe
tekellüm salik
(koruyucuları)
etmeleri
(bağlı-mensup)
tavrını
takınıp,
bu
memleketlerin kendi işlerine karışıyorlardı. (,..)”1 OsmanlI’daki gayrimüslim tebaaya yabancı devletlerin ilgisi ve bunun imparatorluğun işlerine doğrudan müdahale mekanizmalarına dönüşmesinin tarihi oldukça eskidir. OsmanlI'nın Antlaşm asından
Avusturya’yla sonra
AvrupalI
yaptığı devletler
1606
tarihli
Osmanlı
Zitvatorok
tebaası
olan
1 Ahmet Reşit [Rey], Ekalliyetlerin Himayesi, (İstanbul, Matbaa-i Ebüzziya, 1933), s. 16. -1-
Hıristiyanları
uluslararası
imparatorluğu
etkilemeye çalıştılar.
Avusturya’yla imzalanan Katoliklerin
dinsel
güvenceye
kavuşturmaya
Bu çabaların
ve
böylece
ilki olan ve yine
1615 tarihli antlaşmayla, OsmanlI’daki tüm
haklarını
ikili
anlaşmayla
koruma
dönemini
başlatmıştır. Ardından Kutsal Birlik (Avusturya, Polonya, Venedik, Rusya) ile imzalanan
1699 tarihli Karlofça Antlaşması Polonya’ya Osmanlı
tebaası olan Katolikler için girişimde bulunma hakkı tanımıştır. Bu çaba, 1718 tarihli
Pasarofça ve
1739 tarihli Belgrat Antlaşmalarında da
yinelendikten sonra, Rusya ile yapılan 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması’nda
doruğa
ulaşmıştır.
Küçük
Kaynarca
Antlaşmasıyla,
Katoliklerle sınırlı olan koruma OsmanlI’daki tüm Hıristiyan tebaaya yayılmıştır. Böylece, Rusya, Osmanlı Ortodoksları üzerinde büyük nüfuz sahibi olmuştur. Rusya bu korumacılığın açık açık belirtilmesini sağlamak için 1851'de yeni bir çaba başlatmıştır. Bu defa Kırım Savaşı sonunda imzalanan 1856 tarihli Paris Antlaşması, OsmanlI’daki Hıristiyanların korunmasında yepyeni bir evre açmış, o zamana kadar tek devletle (önce Avusturya, sonra Rusya) yapılan Hıristiyanların korunması, yapılan ikili antlaşmalarla güvence altına alınan Hıristiyanların bundan sonra Avrupa uyumunun
(veya
Avrupa
ahengi)
(concert
de
l’Europe)
kolektif
korumasına bırakıldığını en azından zımnen ilân etmiştir. 1856 Paris Antlaşması’nın, Avrupa çapında, tek ülkenin korumacılığı sisteminden, 19. yüzyıl sistemine geçişi simgeleyen karma bir belge oluşturduğu söylenebilir.
İkili antlaşma
ile korumadan
kolektif korumaya
geçiş,
gerçekte 1815 Viyana Kongresi ile başlamıştır. Napolyon’un alt üst ettiği Avrupa haritasını yeniden çizmek için toplanan bu kongrenin amacı, 1789 Fransız Ihtilali’nin milliyetçi fikirlerini dizginlemek, monarşileri kurtarmak ve bunu Avrupa uyumu için yapmaktır. Ama bu fikirler filiz vermeye başladığı için, dinsel azınlıkların yanı sıra, ilk kez “millî” azınlıklar da, Rusya-Prusya-Avusturya arasında bölünmüş Polonya ulusu bağlamında -2-
korumaya almıştır. Millî azınlıkların korunması dönemi bu kolektif modelle açılmıştır.
Benzer
hükümler,
OsmanlI’nın
Rusya
tarafından
1878
Ayastefanos Antlaşması’yla yok edilmesini önlemek amacını güden 1878 Berlin Antlaşması’nda da yinelenmiştir.2 Osmanlı
imparatorluğu’ndaki
gayrimüslim
uyruklar,
bu yoldan
yabancı devletlerin uyrukluğuna geçerek kapitülasyonlardan yararlanma olanağı bulmuşlar ve elde ettikleri uyrukluk belgesini Osmanlı Devleti’ne karşı bir silah olarak öne sürmüşlerdir.3 Çeşitli önlemlere rağmen, gayrimüslimlerin uyrukluk değiştirmeleri devam etmiştir.4 O
kadar
devletlerden
ki;
1869
uyrukluk
Tabiiyet-i
elde
etmek
Osmaniye için
Kanunnamesi
başvuran
başka
gayrimüslimlerin
sayısındaki artış nedeniyle kabul edilmiştir. 1869 Kanunnamesinin giriş bölümünde, Osmanlı Devleti’nin gayrimüslim tebaasından bir kısmının, meşru olmayan menfaatler elde etmek için, bir süredir pasaport alıp, yabancı devlet tabiiyetine geçtikleri hatırlatılmıştır. “Tabiiyet konusundaki yolsuzlukların izalesi önemli ve mutlak olduğundan” bu kanunnamenin yayınlandığı
vurgulanmıştır.
Böylece
din
farklılıklarının
uyrukluk
bakımından önem taşımasına son verilmiş ve İslam dünyasında uyrukluk alanında farklı bir adım atılmıştır, ilk kez bir İslam ülkesinde zimmîler, Müslümanlarla eşit sayılmış ve hukukî statülerindeki boşluklar resmî
2 Baskın Oran, Küreselleşme ve Azınlıklar, (Ankara, imaj Y., 2001), s. 120-122. 3 Muammer R. Seviğ/ Vedat R. Seviğ, Devletler Hususi Hukuku, (İstanbul Hukuk Fakültesi Y., 4. Basım, 1967), s. 65 vd. 4 Gülnihal Bozkurt, “ABD Vatandaşlığı iddiasında Bulunan Osmanlı Vatandaşlarına Dair Bazı Amerikan Belgeleri”, Prof. Dr. Jale G. Akipek’e Armağan, (Konya Hukuk Fakültesi Y., 1991), s. 178 vd. -3-
olarak ortadan kaldırılmıştır. Tarihî, hukukî ve dinî açılardan Müslümanlar ve Zimmîler aynı haklarla vatandaş olmuşlardır.5 Osmanlı mevzuatında
pasaport konusundaki ilk düzenlemenin
1. maddesi şöyledir: “Memalik-i Mahrusa-ı Şahaneye (Osmanlı ülkesine) dâhil olmak (gelmek) veyahut harice (ülke dışına) çıkmak veyahut dâhil-i memlekette (ülke içinde) geşt ü güzar etmek (gezmek ve dolaşmak)
arzusunda
bulunan her kim olur ise olsun memur-u hakikisi (ilgili memur) tarafından usûl ve kaideye muvafık (uygun) bir kıt’a pasaport ahzına (almaya) mecbur ola". Bir diğer anlatımla bu yoldan Osmanlı ülkesine giriş-çıkış pasaport hamili olma koşuluna bağlanmaktadır. Bu düzenleme onyedi yıl kadar yürürlükte kalmıştır. Literatürde bu kanunnameyle ilgili olarak “ileri görüşlü” ve “liberal” bir düzenleme olduğu şeklinde değerlendirmeler yapılm aktadır.6 1869
Kanunnamesi
Osmanlı
uyrukluğunun
kazanılması
bakımından kural olarak soydanlık (kan bağı) ilkesini (jus sanguinis) benimsemiştir. Ana-babası veya yalnız babası Osmanlı uyruğu olan çocuklar, Osmanlı uyruğu sayılmışlardır. (Md. 1). Bununla birlikte uyrukluk için toprak ilkesine
(jus soli) de istisnaî
olarak yer verilmiştir; Osmanlı ülkesinde doğanlar, .erginliğe (sinn-i rüşte)
5 Gülnihal Bozkurt. Azınlık İmtiyazları/Kapitülasyonlardan Tek Hukuk Sistemine Geçiş, (Ankara, ATAM Y „ 1998), s. 23-27 ve dn. 37. 6 Rona Aybay, Yurttaşlık Hukuku, (Ankara SBF Y., 1982), s. 25. -4-
ulaşmalarından başlayarak üçyıl içinde Osmanlı uyrukluğu elde etme yolunda talepte bulunabilmektedir. (Md. 2). Osmanlı ülkesinde oturan herkes, Osmanlı uyruğu sayılmaktadır; yabancı uyruğu olanların bunu kanıtlamaları istenmektedir. (Md. 9). 1869 Kanunnamesi bazı uygunsuzlukları ortadan kaldıramamıştır: Aynı yıl Erzurum’daki İngiliz Konsolosu, gönderdiği raporunda, elden geldiğince gizli yürütülen Rus pasaportu ticaretinin bu bölgede çok yaygın olduğunu; “sözde” Rusların bulunmadığı tek kasaba olmadığını kaydetmiştir.7 Bununla birlikte diğer devletlerin bir tür çifte tabiiyet sorununa karşı önlemler aldıkları halde Osmanlı Devleti'nden izin almadan gayrimüslim tebaanın yabancı devlet vatandaşlığına geçişleri bir türlü önlenememiştir. Almanya ve İtalya kendi tabiiyeti olan eski Osmanlı tebaalarını himaye etmemeye
başlamıştır.
makamlarından himaye
izin
Rusya,
almadan
görmeyeceklerini
kendi
geçenlerin
yazmıştır.
vatandaşlığına pasaportlarına,
Fransa
ve
Osmanlı Türkiye’de
Belçika,
Osmanlı
hükümetinin izni olmadan Osmanlı tebaalarını vatandaşlığa almamıştır. Osmanlı
Devleti'nin
izniyle gelenleri de yeniden
dönmek
isterlerse
himaye
etmeyeceklerini
Osmanlı
bildirmiştir.
ülkesine Osmanlı
Devleti’nde malı bulunan Osmanlı vatandaşlarını genellikle uyrukluğa kabul etmemiştir.8
7 Bilal N. Şimşir, British Documents On Otoman Armenians, (Ankara, TTK Y., 1982), Volume I, s. 65. “The traffic in such documents, carried on as secretly as possible, is well known and widely disseminated; no large town in my district being free from these pseudo-Russians." 8 Yılmaz Altuğ, Devletler Hukuku, (Istanbul, 1968), s. 67-68. -5-
imparatorluk Türkiyesi’nin İlk modern anayasa belgesi olan 1876 Anayasası’nda uyrukluk düzenlemesi şu şekildedir: “Madde
8 -
Devlet-i
Osmaniye
tabiiyetinde
bulunan
efradın
cümlesine her hangi din ve mezhepten olur ise olsun bilâ istisna Osmanlı tabir olunur ve Osmanlı sıfatı kanunen muayyen olan ahvale göre istihsal ve izae edilir.” Rona
Aybay’a
göre
bu
gözetilmemesi ve uyrukluğun
düzenleme;
“Din
kazanılması veya
ve
mezhep
farkı
yitirilmesinde
keyfi
uygulamalara son verilmesi ve bu işlemlerin yasaya bağlanması isteğini göstermesi bakımından ilginçtir."9 1884’te yeni bir Pasaport Nizamnamesi kabul edilmiştir. 1884
Nizamnamesine
ecnebiyeye gidenler,
işbu
göre;
“Memalik-i
Osmaniye’den
Nizamname ahkâmına tevfikan
diyar-i
pasaport
istihsal etmeye mecburdur.” (Md. 1). Pasaportların süresi en çok bir yıldır ve pasaport almak üzere başvuranların nüfus tezkereleri ile birlikte bir de “ilmühaber” ibraz etmeleri gerekmektedir: “Memurin-i Devlet bu ilmühaberi mensup bulundukları dairenin reis veya nazır veya müdüründen ve mahalâtta sakin ahali-i Müslime imam ve muhtardan ve medresenişin olan müderrislerinden, tebaa-i gayri Müslime patrikhane veya hahamhane veya kilise cemiyetlerinden ve taşrada metropolit ve despot hanelerinden veya köy kocabaşlarından ve
9 Rona Aybay, Yurttaşlık Hukuku, s. 26. -
6-
handa
sakin
olanlar
da
dahi
hancılar
kethüdasının
tasdikiyle
odabaşlarından alacaklardır.” (Md. 6). Bu nizamname, bir yandan ülke dışına çıkışı pasaport hamili olma koşuluna bağlamış, öte yandan, pasaport verilmesi usul ve işlemlerini sıkı bir denetime tâbi tutmuştur. Malî durumu iyi olmayanlar için, ‘‘meccanen" (parasız) pasaport verilmesi kararlaştırılmıştır. (Md. 3). 1894 yılında eski düzenlemeyi tekrarlayan bir nizamname daha yayınlanmıştır.10 ATLANTİK ÖTESİ GÖÇÜN UYRUKLUK SORUNUNA ETKİSİ 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında eski dünyadan yeni dünyaya Atlantik ötesine doğru göçmen hareketleri vardır. Ekonomik amaçlı olan bu
göçmen
hareketinin
önemli
kısmı
nüfusunu
arttırmaya
çalışan
Amerika Birleşik Devletleri (ABD)'ne yönelik yerleşme taleplerinden kaynaklanmıştır. ABD, geniş topraklan ve işgücü ihtiyacı nedeniyle başlangıçta niteliklerini dikkate almaksızın, salgın hastalıkları olmayan her göçmeni kabul etmiştir. Bu politika en başta Osmanlı Devleti’ni rahatsız etmiş ve ABD’nin bu tutumunu değiştirmemesi üzerine 19. yüzyıl sonunda
yalnızca
bu
nedenle
iki
devletin
ilişkilerinde
gerginlikler
belirm iştir.11
10 Rona Aybay, Yurttaşlık Hukuku, (Ankara SBF Y., 1982), s. 25. 11 Bu göçmenlerin sayısal dökümü için bkz: Kemal H. Karpat, “The Ottoman Emigration to America 1860-1914”, International Journal of Middle Eastern Studies, 17 (1985), s. 175-209; Bu göçmen hareketlerinin Ermeniler açısından incelenmesi için bkz: Ahmet Akter, Tehcir Öncesi Anadolu'dan Amerika’ya Ermeni Göçü, (İstanbul, IQ Y., 2007), s. 19. -7-
Bu gerginlikleri gidermek için; 11 Ağustos 1874 tarihli Osmanlı imparatorluğu
ile
ABD
Mukavelenamesi"
adlı
arasında belge
iki
imzalanan taraf
“Tebdil-i
arasında
Tabiiyet
baş
gösteren
uyuşmazlıklar yüzünden uygulanamamıştır.12 Bir defasında İstanbul Amerikan Büyükelçiliğinden W ashington’a gönderilen 14 Şubat 1884 tarihli raporda; Kudüs’te oturan ve Amerikan vatandaşlığına geçen
bazı kişilerin Osmanlı hükümetince "Osmanlı
vatandaşı” olarak kabul edilmeleri ve bunun yolaçtığı anlaşmazlıklar şöyle anlatılmıştır: “ABD,
kendi
vatandaşlık
yasaları
konusunda,
bir
yabancı
hükümetin karar verme hakkını asla kabul etmez. Bab-ı Âli, olağandışı şu kuralı
Amerikan
vatandaşlarına
uygulamak
istemektedir:
‘Amerikan
tabiiyetine geçen bir kimse, Osmanlı Devleti’nde oturuyorsa Amerikan tabiiyetini kaybeder. Amerikan tabiiyetine geçtiği dikkate alınmadan Osmanlı vatandaşı sayılır.’ Bu kuralın kabul nedeni ne olursa olsun, eskiden olanlara
Osmanlı izin
vatandaşı
verilemez.
olup
Amerikan
vatandaşlığına
Çünkü
Amerikan
vatandaşları
geçmiş Osmanlı
egemenliğinin nesnesi değildir." Gülnihal Bozkurt'un işaret ettiği üzere; ABD kendi uyrukluğunu verdiği Osmanlı vatandaşlarını korumak istemektedir; Osmanlı Devleti ise, ABD ’de bulunmamış ve oraya yerleşme gibi bir niyeti olduğu kuşkulu olan bu kişileri aslî Osmanlı vatandaşları saymaktadır. Fakat ABD konsolosluklarının müdahalesiyle “bir devletin vatandaşları, kendi iç hukukunun bir parçasıdır” kuralı; Osmanlı Devleti’nin kendi vatandaşları
12 Ahmet Akter, Tehcir öncesi Anadolu’dan Amerika'ya Ermeni Göçü, s. 27. -
8-
için
uygulanamamaktadır.
ABD
makamları
ise
kendi
vatandaşlık
hukukunun Osmanlı ülkesinde de geçerli olması için ısrar etm ektedir.13 1892’de Şura-yı Devlet (Danıştay) bu tartışmalara Osmanlı Devleti açısından noktayı koymuş; Osmanlı vatandaşlığından ayrılma izninin ancak
Osmanlı
ülkesine
dönmemek
koşuluyla
verilmesi
kararlaştırılmıştır.14 1893’te Bab-ı Âlî Hukuk Müşavirliği hazırladığı bir beyanname ile izinsiz olarak Amerikan tabiiyetine geçen Osmanlı vatandaşlarının ülkeye dönüşlerinde Osmanlı vatandaşı olarak kabul edilecekleri; ancak 24 Nisan 1875 tarihinden önce ABD tabiiyetini kazananları kapsamama şartıyla
Hariciye
Nezaretinin
konuyu
ABD
Sefiri
ile
müzakereye
başlamasının uygun olduğuna karar vermiştir.15 23 Mayıs 1896 tarihinde ABD, Osmanlı Devleti’ni de yakından ilgilendiren bir göçmen kanunu kabul etmiştir. Bu yeni düzenlemede 16 yaşından büyük olmayan ve bir dilde okuma-yazma bilmeyen şahıslar Amerika’ya göçmen olarak kabul edilmeyecek; göçmen olarak kabul edilenler eşlerini, küçük çocuklarını, baba, anne ve atalarını getirmek veya daha sonra getirmek hakkına sahip olacaktır, şeklinde bir hüküm getirilmiştir. Ancak, Başkan Grover Cleveland eşitlik ilkesine aykırı bulduğu bu yeni düzenlemeyi veto etm iştir.16
13 Gülnihal Bozkurt, Azınlık İmtiyazları/Kapitülasyonlardan Tek Hukuk Sistemine Geçiş, s. 29-30. Danıştay’ın 1892 Kararı, Türk istiklal Savaşı sonrasında ve Cumhuriyetin ilk yıllarında da uygulanmıştır./HÖ. 14 ilhan Unat, Türk Vatandaşlık Hukuku, (Ankara, 1966), s. 23-24. 15 Ahmet Akter, Tehcir öncesi Anadolu’dan Amerika'ya Ermeni Göçü, s. 27-28. 16 Ahmet Akter, Tehcir Öncesi Anadolu'dan Amerika’ya Ermeni Göçü, s. 23. -9-
Osmanlı
bürokrasisi,
tabiiyet
değiştirenlerin
bir
daha
geri
dönmeyeceklerine dair taahhüt alındığından arazi ve emlakleriyle bir bağlantılarının kalmayacağını düşünmektedir. Bu konuda ilginç bir örnek; Osmanlı
topraklarındaki
gayrimenkuller
sorunu
çerçevesindeki
gelişmelerdir. Nitekim, Şura-yı Devlet, 15 Ocak 1898 tarihinde izinsiz olarak Amerika’ya giderek belirlenen sürede dönmeyenlerin uhdelerinde bulunan
arazilerinin
geri
kalan
kardeşlerine
bırakılsa
dahi
mahlül
(hallolunmuş) nazarıyla bakılacağına karar vermiştir. 12 Kasım 1898 tarihinde de Erzurum vilayetinde yabancı ülkelere kaçan Ermenilerden kalmış olan arazi, çayır ve evlerden bir kısmı Rusya’dan göç eden mültecilerin kullanımına tahsis edilmiştir.17 Ermenilerin verdikleri taahhütlere rağmen ülkede kalan arazi ve emlaklerini geri almak için çeşitli yolları denemişlerdir. 20 Mayıs 1908 tarihinde Hariciye Nazırı Tevfik Paşa Washington Sefiri Mehmet Ali Bey’e, daha önce firar ederek Amerika’ya giden Ermenilerin vekâlet yoluyla emlâklerini satmak istediklerinin ve vekâlet almak istediklerinin haber alındığını bildirmiştir. Ancak, tabiiyet kanunun gereği
bu
mümkün
değildir;
bu
tür
vekâletlerin
bir
daha
tastik
edilmemesini ve Boston Şehbenderinin de bu konuda uyarılmasını istemiştir.18 Osmanlı bürokrasisinin uyruklukla ilgili kendi hukukî düzenlerini oluştururken ABD makamlarıyla giriştikleri mücadele; devletlerin karşılıklı
17 Ahmet Akter, Tehcir Öncesi Anadolu'dan Amerika’ya Ermeni Göçü, s. 184. 18 Ahmet Akter, Tehcir öncesi Anadolu’dan Amerika’ya Ermeni Göçü, s. 184 185. -10-
ilişkilerinde “millî" çıkarlarının çatışması açısından son derece anlamlı bir tepkidir. 1908
Jöntürk
ihtilali,
pek
çok
alanda
olduğu
gibi
uyrukluk
sorununda da yeni politikaların uygulanmasına imkân sağlamıştır. Rona
Aybay’a
göre;
1908
Jöntürk
İhtilali
ile
Osmanlı
Parlamentosu’nda ele alınan konuların başında pasaport işlerinin liberal bir anlayışla ve bir kanunla düzenlenmesi gelmektedir. birinci
maddesinde;
“Memalik-i
Osmaniye’den
diyar-ı
Bu kanunun ecnebiyeye
gidenler, pasaport ahzına muhtardır," hükmü yer almaktadır. Bu hüküm, Meclis’te ve Ayan’da tartışılmış; böylece, Osmanlı ülkesinden AngloAmerikan hukuk sisteminde görülen ülke dışına çıkış serbestliği bir ilke olarak kabul edilmiştir. Kanun, Osmanlı ülkesine dönüş için de pasaport koşulu aranmayacağını hüküm altına almıştır. Ancak, bu durumda olanlardan cezalı pasaport harcı istenmesi söz konusudur.19 1908 yılında Osmanlı Devleti; emlâk ve arazi sorunlarını çözmek için ondokuz maddelik bir kanun kabul etmiştir. Bu kanunun birinci maddesine göre; 23 Temmuz 1908 tarihinden önce yabancı ülkelere gidenlerden dönmek isteyenler iki sınıftır; biri, bir senet ibrasıyla tabiiyeti terk edenler ki bunlara “rızaî" denir; diğeri, hükümetçe bir muamele görmeksizin firar edenler ki bunlar “firarî” kabul olunur; bunlar da iki kısımdır; biri tabiiyetten çıkarılanlar; diğeri çıkaramayanlar.20 1908 İhtilali ardından Meşrutiyet ilanıyla “firarî” ve “rızaî” statüdeki Ermeniler, Osmanlı Hükümetine dilekçe ve telgraflarla başvurmuş ve terk
19 Rona Aybay, “Pasaportlar”, Tarih ve Toplum, 13 (Ocak 1985), s. 46-51. 20 Ahmet Akter, Tehcir öncesi Anadolu’dan Amerika’ya Ermeni Göçü, s. 185 189. -11-
ettikleri emlak ve arazilerin kendilerine verilmesini istemiştir. Talep sahipleri, 20-30 yıl önce terk ettikleri ve Hazine'ye devredilmiş veya gitmeden önce satılmış bazı arazilerin kendilerine anne ve babalarından intikal
ettiğini
iddia
ederek
mahkemeye
başvurmuşlardır.
Osmanlı
makamları bu şekildeki taleplerle açılan davalarla uzun süre meşgul edilmiştir.21 Bu gelişmeler sürerken; 1911 yılında İstanbul’daki Ermeni Patriği, tabiiyet değiştirenlerden bir daha dönmeyeceklerine dair alınan senetlerin mecburiyetten imzalandığını, nasıl Osmanlı vatandaşlığı her OsmanlI’nın doğal hakkı ise başka bir ülkeye gitme hakkının da hürriyet hakkına müteallik bir hak olduğunu söylemesi ve bu anlayışla vatandaşlıktan çıkarılanların tekrar vatandaşlığa alınmalarını istemesi haliyle Patrikliğin, Osmanlı
Ermenilerinin
bu
yoldan
azalmalarından
endişe
ettiğini
gösterir.22 1912 ve 1913 yıllarında liberal düzenlemenin ve ilgili devletin özendirmesiyle Erzurum’dan Kanada’ya ciddî sayılara ulaşan bir mülteci hareketi söz konusudur.23 Aynı
şekilde askerlikle
ilgili yeni düzenleme
nedeniyle
Doğu
Anadolu vilayetlerindeki askerlik çağına gelen erkek Ermeni nüfusun yüksek sayılarda
Rusya,
Amerika
veya
başka
ülkelere göç ettiği
gözlemlenmektedir. Erzurum’daki Rus Konsolosluğunun istatistiklerine göre;
askerlik
hizmetinden
kaçmak
için
19.13
yılı
Mart-Ağustos
döneminde Harput’tan 1000 Ermeni; yalnızca bir ay içinde Erzurum’dan
21 Ahmet Akter, Tehcir öncesi Anadolu’dan Amerika’ya Ermeni Göçü, s. 190. 22 Ahmet Akter, Tehcir Öncesi Anadolu'dan Amerika’ya Ermeni Göçü, s. 25. 23 FO 566/1490, Emigration to Canada, 1912 Erzeroum, by Consul Monahan. -
12-
1276 Ermeni; Malatya'dan 16-20 yaşları arasında 400 Ermeni, Rusya tabiiyetine geçmiş ve Türkiye’den ayrılmıştır.24 DÜNYA SAVAŞI VE BÜYÜK KIRILMA Osmanlı resmî makamları savaşa hazırlık önlemlerinin bir gereği olarak;
“imparatorluğun
her
türlü
ilerlemesini
engellemiş
olan
kapitülasyonlar ile bunlara bağlı ve bunlardan doğmuş olan bütün imtiyaz ve müsamahaların 1 Ekim 1914’ten itibaren kaldırılması” yolunda aldığı bir kararı yabancı devletlerin elçilerine bildirmiş; bu kararın söz konusu tarihte uygulanmasıyla yabancı postalar derhal lağvedilmiştir.25 18 Ocak 1915 tarihli bir Alman belgesinde; Osmanlı hükümetinin kapitülasyonları kaldırmasının yabancı diplomatlar için ağır bir darbe oluşturacağı; bu görevlerin imtiyazlarını ve yetkilerini Türklere devretmek zorunda kalacakları yazılmıştır.26 Yine savaşa hazırlık önlemlerinin bir sonucu, pasaportlarda “liberal” düzene de kısıtlama getirilmiştir. 18 Ocak 1915 tarihinde yapılan bir geçici değişiklikle ülke dışına çıkışta pasaport almanın “ihtiyarî" olması ilkesi terk edilmiştir:
24 FO 195/2450, Armenian Reform 5, (No 54, 1913), from Consul Monahan to C. M. Monling, British Embassy, Constantinople, 28 August 1913, s. 32. 25 Kemal Arı, Birinci Dünya Savaşı Kronolojisi, (Ankara, Genelkurmay Y., 1997), s. 44 ve 54. 26 Gülnihal Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukukî Durumu, (Ankara, TTK Y„ 1989), s. 206-207. -13-
“Memalik-i Osmaniye’den
ecnebiyeden memalik-i
Osmaniye'ye
ecnebiyeye
gelenler
gidenler
ve
memalik-i
pasaport
ibrazına
mecburdurlar." (Md. 1). Yabancı
ülkelerden
gelenlerden,
“tebaa-yı
Osmaniye'den
olduklarını beyan edenler nüfus tezkeresi veyahut delail-i kâfiye-i saire irae ve ibraz ile hüviyetlerini ispata mecburdurlar.” (Md. 2). Ayrıca
pasaport
alanların,
ülke
dışına
çıkabilmeleri
için,
pasaportlarını “memurin-i aidesine” vize ettirme zorunluluğu vardır. Bu vize işlemi sırasında da kimlik kontrolü yapılmaktadır.27 1918 Pasaport Kanunu, Osmanlı yönetiminin son düzenlemesidir ve
Cumhuriyet döneminde
1938
yılına
kadar yürürlükte
kalmıştır.
Gerçekte, 1915 tarihli Kanun-u Muvakkatin tekrarından ibarettir.28 MONDROS ATEŞKESİ VE SONRASI Birinci Dünya Savaşı’nın İmparatorluk Türkiyesi açısından bitişini ilân eden Mondros Ateşkes Sözleşmesi; Türklerin savaş yıllarında karşılaştıkları krizlerin etkisiyle durumlarını değerlendirmeleri ve kendi başlarına yeni bir millî devlet oluşturma stratejisini uygulama kararını alma yoluna giriş sürecini hızlandırmıştır. 30
Ekim
1918
günü
Limni
adasının
Mondros
kasabasında
Agamemnon Zırhlısında İngiltere’nin Akdeniz Kuvvetleri Komutanı Amiral S. Caltrophe (1864-1937) ile Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf (Orbay, 1881-1964) Bey, Hariciye Müsteşarı Reşat Hikmet (1876-1920)
27 Rona Aybay, “Pasaportlar”, Tarih ve Toplum, 13 (Ocak 1985), s. 51-52. 28 Rona Aybay, “Pasaportlar”, s. 52. -14-
Bey ve Harbiye Nezaretinden Yarbay Sadullah (Güney, 1864-1937) Bey tarafından imzalanan ateşkes sözleşmesi Akdeniz havzasındaki üçüncü efsanevî imparatorluğun bitişini ilan etmiştir. Mondros Ateşkes
Sözleşmesi’nde;
Osmanlı
imparatorluğu'nun
stratejik bölgelerinin derhal işgali; kalan bazı yerlerin de hangi durumda mutlaka işgal edileceği ve Anadolu ile Kafkasya'nın kaderinin birbirinden ayrılmayacağı açık hükümlerle adeta tescil olunmaktadır. Bu silah bırakışma (ateşkes) sözleşmesinde İngiltere ve Müttefikleri için Osmanlı hükümranlığı altında Anadolu'da ve Kafkasya’da doğrudan işgal ve potansiyel işgal bölgeleri ile Türk askerî ve millî gücünü tümüyle paralize eden çok ağır hükümler yanında Ermeniler açısından hükümler konulmuştur. İngiltere ve Müttefiklerinin Osmanlı Ermenileri hakkında stratejik tercih ve hedeflerini belirten ve ateşkes sözleşmesinde yer alan bu hayli ilginç hükümler şunlardır:29 Acık isaal bölgeleri: Çanakkale ve Karadeniz Boğazları açılacak ve Karadeniz geçişinin sağlanması; Müttefikler tarafından Çanakkale ve Karadeniz Boğazları kalelerinin işgali (Md. 1). Toros tünel sisteminin Müttefikler tarafından işgali (Md. 10).
29 İsmail Soysal, Türkiye'nin Siyasal Andlaşmaları, (Ankara, TTK Y., 3. Baskı, 2000), I. Cilt, s. 12-14.
-15-
Kafkasya demiryollarının şu sırada Türk denetimi altında bulunan kısımlarını
da
kapsamak
üzere,
bütün
demiryollarında
halkın
gereksinimleri gereği gibi karşılanmak koşuluyla, bu hatlarda Müttefiklerin bunları diledikleri gibi kullanmalarını düzenlemek için Müttefik Denetleme Görevlilerinin yerleştirilmesi; bu hüküm Batum’un Müttefiklerce işgalini de kapsar;
ayrıca
Türkiye
Bakü'nün
de
Müttefiklerce
işgaline
karşı
çıkmayacaktır (Md. 15). Mısrata'yı da kapsamak üzere Trablus ve Bingazi’de işgal edilen bütün limanların en yakın Müttefik garnizonuna teslimi (Md. 18). Potansiyel işgal bölgeleri: Müttefiklerin kendi pozisyonlarını sarsıcı bir gelişme olduğunda herhangi bir stratejik noktayı işgal hakkı vardır (Md. 7). Türk askerî ve millî gücünü paralize eden hükümler: Sınırların denetlenmesi ve iç güvenliğin gerekli askerî birlikler dışında Türk ordusunun gecikmeksizin terhisi (Md. 5). 5. madde uyarınca terhis edilecek Türk ordusunun taşıtlarıyla birlikte araç ve gereçlerinin, silahlarının ve cephanesinin kullanılış biçimi konusunda verilebilecek emirlerin yerine getirilmesi (Md. 20). Müttefiklerin çıkarlarını korumak için Türk iaşe Nezaretine bir Müttefik temsilcinin atanması ve işbu amacın gerektirdiği bütün bilgilerin verilmesi (Md. 21). Türk esirlerinin Müttefik Devletler emrinde tutulması; askerlik çağı dışındaki Türk sivil esirlerin salıverilmesi (Md. 22).
-16-
Türkiye bakımından Merkez Devletleri (Almanya ve Avusturya) ile bütün ilişkilerin kesilmesi zorunluluğu (Md. 23). Hicaz'da,
Asir’de,
Yemen’de,
Suriye’de
ve
Irak’ta
bütün
garnizonların en yakın Müttefik komutanına teslim olması ve 5. maddede öngörülen düzenin korunması (=Türk birliklerinin terhisi) için gerekenler dışında bütün birliklerin Kilikya'dan çekilmesi (Md. 16). Trablus ve Bingazi’deki bütün Türk subaylarının en yakın İtalyan garnizonuna teslimi; bunlar teslim olma emrine uymazlarsa Türkiye'nin bu subaylara ikmal göndermemeyi ve haberleşmeyi kesmeyi taahhüt etmesi (Md. 17). Türk karasularında veya Türkiye'nin işgalindeki sularda bulunan bütün savaş gemilerinin teslimi; Türk karasularında yalnızca kolluk görevlisi küçük gemilerin kalması (Md. 6). Türk işgali altında bulunan bütün liman ve barınakların Müttefik gemilerince kullanılması (Md. 8). Türk
liman
ve
tersanelerinin
gemi
onarımı
kolaylıklarından
Müttefiklerin yararlanması (Md. 9). Türk makamlarının haberleşmeleri dışında bütün telsiz telgraf ve kablo istasyonlarının Müttefiklerce denetimi (Md. 12). Türkler tarafından denizciliğe, askerliğe ve ticarete ilişkin araç ve gereçlerin yok edilmesinin önlenmesi (Md. 13). Ülkenin gereksinimleri karşılandıktan sonra, kaynaklarından
kömür,
akaryakıt
ve
deniz
Müttefiklerce Türk
gereçleri
satın
alma
kolaylıklarının gösterilmesi ve bu maddelerin ihracının yasaklanması (Md. 14). Ermenilerle ilgili hükümler: Müttefik tamamının
savaş
esirleri
İstanbul’da
ile
gözaltında
toplanması
ve
veya
bunların
esir
Ermenilerin
koşulsuz
olarak
Müttefiklere teslimi (Md. 4). Kuzey Batı İran'da gecikme olmaksızın savaş öncesi sınırların gerisine çekilmesi için daha önce verilen emrin uygulanması; Kafkasların bir bölgesinin Türk birliklerince boşaltılması daha önce emrolunmuştu; bu bölgenin geri kalan bölümünün boşaltılması oradaki durum Müttefiklerce incelendikten sonra gerek görülürse yapılması (Md. 11).30 Altı
Ermeni
Vilayetinde
karışıklık
çıkarsa;
Müttefiklerin,
bu
vilayetlerin herhangi bir bölümünü işgal etme hakkı ellerindedir (Md. 24). Mondros Ateşkes Sözleşmesi görüşmelerinde Türk tarafı adına müzakereleri yürüten
Bahriye Nazırı Rauf Bey’in aktardığına göre;
ingilizler; 7. 10. ve 15. maddelere ek olarak yani (I) stratejik açıdan önemli
buldukları
yerler;
(II)
Toros
tünel
sistemi
ve
(III)
bütün
demiryollarının denetim açısından Müttefik subaylarının yerleştirilmesi
30 Kuzeybatı Iran veya Güney Güney Kafkasya’da Osmanlı birlikleri Erivan yönünde ilerlemektedir. Ermeniler ise bölgede İngilizlerle işbirliği halindedir. Bu konuda özellikle bkz: Mustafa Budak, "Mondros Mütarekesinden Sonra Osmanlı 9. Ordusunun Kuzeybatı İran'ı (Güney Azerbaycan’ı) Tahliyesi", ATAM Dergisi, Cilt XVII, Sayı 51 (Kasım 2001), s. 605-631. -18-
taleplerinden başka “Sis” , “Haçin", “Zeytun" ve “Ayıntap” şehirlerinin de işgalini istemiştir.31 Osmanlı Başdelegesi Rauf Bey, Ingilizlerin savaş esirleri ve Ermeni tutuklu ve esirleriyle ilgili 4. maddenin görüşmeleri hakkında tutumlarını şu şekilde aktarmıştır: “Rus Ordusuna mensup Ermeni esirlerinin daha önce yapılan bir anlaşma ile zaten iade edilmiş oldukları; Türk Ermenilerinden tutuklu bulunanların
serbest bırakılmalarına
Hükümetçe
emir verildiği
gibi,
Padişah’ın haklarında umumî af ilan ettiğini, bu sebeple bunlara ait fıkranın
yazılmasına
lüzum
kalmadığını
söyledim.
[İngiliz]
Amiral,
Padişah’ın umumî af ilan etmesinden memnuniyet duyduğunu, ancak Ermeniler hakkında çıkan birkaç dedikodudan
heyecanlanan
İngiliz
umumî efkârını yatıştırmak için bu fıkranın yerinde bırakılmasını istedi.” “[Hariciye Müsteşarı] Reşat Hikmet Bey de: “Osmanlı hükümetince bu konuda gereken tedbir alınmıştır; Ermenilerin kurdukları yeni hükümet de Devletimizce tasdik olunmuştur; bu hükümetin İstanbul’da bulunan murahhaslarının (delegelerin) fistedikleri Kafkasya’daki bir kısım arazinin verilmesi de kabul edilmiştir;’ diyerek Ermeni tutuklularına dair bir kayıt konmaya hacet (ihtiyaç) kalmadığını tekrar etti. Ve Amiralin: ‘O halde bu kayıt, hala tutuklu bulunanlar varsa, o gibilerin İstanbul’da toplanıp İtilaf [Müttefik] memurlarına teslimini sağlar!” demesine karşılık olarak da dedi ki:” “ - Mütareke [Ateşkes] bütün meseleleri hal ve fasi edecektir. Buna göre şimdiki Hükümetimizin Ermeni tebaaya bahşeylediği müsaadeleri
31 Osman Selim Kocahanoğlu, Rauf Orbay’ın Hatıraları, (İstanbul, Temel Y., 2005), s. 67. -19-
tamamlamak mesleğinde olduğuna ve bu konuda kat’i azim ve kararda bulunduğuna İngiltere Hükümeti emin olabilir.” “Amiral: “Görüş noktanızı anlıyorum. Fakat Mütarekeye Ermeniler hakkında bir kayıt koymaya mecburuz. Aksi takdirde, yani akdedilecek Mütarekede
Ermeniler hakkında
bir kayıt bulunmazsa
İngiltere ve
Amerika umumî efkârınca hoş karşılanmayız. Esasen bu maddenin asla değiştirilmeksizin
kabulünde
Müttefik
Devletleri
ısrar etmektedirler;”
deyince, bu maddenin de, şimdilik geciktirilip ileride müzakeresi doğru bulundu (...).”32 Ermeni esirler hakkında yapılmak istenen düzenlemenin ikinci görüşmesinde de tartışmalar sürmüş ve savaşta güvenlik nedeniyle iskân yerleri
değiştirilen
Osmanlı
Ermenilerinin
durumu
ve
bunlardan
isteyenlere hükümet tarafından yabancı ülkelere gitme izni verileceği söylenmiştir: “Aynı maddenin Ermeni esirlerine ait bir fıkrası da tartışmalara sebep oldu: Rus, Ermeni harp esirleri serbest bırakılıp memleketlerine iade olunmuşlardır. Harp zarureti dolayısıyla tehcir olunan Osmanlı Ermenilerinin de mümkün olduğu kadar kısa bir zaman içinde yerlerine dönmelerini sağlamak, Hükümetçe kararlaştırılmış; hatta tatbikine de başlanmıştır. Bu gibilerden yabancı memleketlere gitmek isteyenlere de manî olunmayacaktır. Bu cihetle fıkranın silinmesini tekrar talep ederim, dedim.”
32 Osman Selim Kocahanoğlu, Rauf Orbay’ın Hatıraları, s. 72-73. -20-
“Amiral, “Bu maddenin serbest bırakılmış olanlarla ilgisi yoktur, madde bugün tutuklu olarak kapatılmış olanlara aittir!’ dedi.”33 Ateşkes metninde “Ermeni vilayetleri” diye adlandırılan bölge için yapılan düzenlemenin yer aldığı 24. madde hakkında Rauf Orbay’ın anılarında yer alan bilgiler şöyledir: “Altı
Vilayet’te
oturan
Ermeniler
tarafından
iğtişaş
[kargaşa]
çıkarıldığı takdirde, bu vilayetlerin Müttefik kuvvetleri tarafından işgal edilmesi; 7., 10. ve 15. maddelere ek olarak ‘Sis’, ’Haçin’, ‘Zeytun’ ve “Antep’in de işgal olunması!” “Adana’nın işgalini hedef tutan
maddenin müzakeresinde ileri
sürdüğüm düşünceleri tekrar ettim. ‘Ermenilerin öteki vilayetlere göre daha kalabalık bulundukları doğu vilayetlerinin işgali kaydı, tasavvur olunan iğtişaşı önlemek şöyle dursun, Ermenileri şımartarak iğtişaşı çabuklaştırır;” diyerek bunu kabul edemeyeceğimizi tekrar ettim.” “Reşat Hikmet Bey de: ‘”iğtişaş"tan ne anladıklarını, bu kelimenin Fransızcada ifade ettiği mana ile İngilizcesinin aynı olup olmadığını sordu. Amiral Calthorpe; ‘Bu kelime her iki dilde de aynı manadadır. Ermeniler hakkında pek çok söylentiler yapılmıştır. Gazetelerle, İngiltere ve Amerika umumî efkârını yatıştırmak gerekiyor. Onun için bu maddeyi koyduk.
Esasen
işgal
için
o
bölgelere
asker
göndermek
bizim
menfaatlerimize de uygun değildir. Buna emin olunuz, dedi. (...)“34 Ne var ki, 24. maddenin son görüşmesinde de bu anlaşmazlık sürmüştür:
33 Osman Selim Kocahanoğlu, Rauf Orbay’ın Hatıraları, s. 91. -21-
“Yirmidördüncü
maddedeki
‘a’
fıkrası
münasebetiyle,
Doğu
vilayetlerindeki her cins ve mezhepten halkın elemlerini ve uğradıkları musibetleri hafifletmek için çalışabileceğini ve hükümetin olanca kudret ve vasıtaları ile sükûn ve asayişi sağlayacağını söyleyerek, şu hale göre; bu işgal kaydının lüzumsuz, hatta oralarda oturan Ermenileri durup dururken tahrik ile ayaklanmaya teşvik edeceği cihetle zararlı olacağını uzun uzadıya anlatıp, işgal kaydından vazgeçilmesini tekrar istedim. Ve bunun yerine oralara durumu kendi gözleri ile görüp incelemek üzere, ingilizlerden mürekkep (oluşan) bir heyet gönderilmesini, Hükümetten aldığım talimata uyarak teklif ettim.” “Bu teklifi iyi karşılayan (Amiral) Calthorpe: 'O çevrede böyle bir komisyon bulunması güzel bir fikirdir. Fakat sadece “Ingiliz" dersek Müttefiklerimiz arasında birtakım yanlış telâkkilere (anlayışlara) yol açar. Onun için komisyonun İngilizlerl ie Amerikalılardan mürekkep olarak kurulmasına çalışacağız,’ dedi ise de, yine maddenin fikrimize göre düzeltilmesi
mümkün
olmadı.
Müzakere
daha
önemli
bir safhaya
giriyordu.” “Hayatî
önemi
olan
meselelerin
konuşulması
sırası
gelmişti.
Yirmidördüncü maddenin ‘b’ fıkrası: ‘Haçin’, ’Zeytun’, ‘Sis' ve 'Ayıntap'ın işgalinden bahsederek, bizi pek ziyade düşündürüyordu. Bu fıkranın bilinmesi isteğinde Hükümetimizin pek haklı olarak ısrarda devam ettiğini tekrar ettim. Amiral Calthorpe: ‘Hükümetinizin Adana hakkındaki fikrini anlayıncaya kadar bu hususu düşüneceğim’ cevabını verdi." “Reşat Hikmet Bey,
maksadımızı
izah
etti;
‘b’ fıkrası,
dedi,
düzeltilmiş 7. maddeye girebilir. Bu maddede beyan olunan hal vuku
34 Osman Selim Kocahanoğlu, Rauf Orbay’ın Hatıraları, s. 87-88. -22-
bulduğu takdirde, bu dört şehrin işgali lüzumu hâsıl olabilir. Aksi halde işgale razı olmayacağız." “ingilizler, kendi aralarında bir müddet görüştüler. Sonra Calthorpe bize döndü: 'Bu nokta üzerinde bu derece ısrarla duruşunuzun maksadı nedir?' sualini sordu." “Tarihten uyanık durma dersi aldığımızı söylemek zamanı gelmişti. Dedim ki: ‘İtalyanlar Akdeniz’de, işgal etmiş oldukları Oniki Ada'mızı, Trablus Savaşı’na son veren anlaşma gereğince, boşaltacaklardı. Aslı esası olmayan birtakım sebepler ve iddialar ileri sürerek boşaltmadıktan başka, Antalya ve çevresinden başlayarak, Anadolu içlerine doğru yayılma politikası gütmeye koyuldular. Demek ki medenî olduğunu iddia eden bir devlet, altına imza koyduğu bir anlaşmayı göz göre göre hiçe sayabiliyor, işte İtalya’nın bu durumudur ki, bugün bize biraz ihtiyatlı bulunmak zaruretini hatırlatıyor. Üzerinde durduğumuz maddeye ‘işgal’ kaydı konursa, bunun -s iz in dediğiniz gibi- bir geçici askerî tedbir olmakla kalmayarak, hem Adana bölgesini, hem de öteki dört şehri bir daha kurtulamayacakları bir işgale düşürmek tehlikesinden ve bunun tarihî sorumluluğunu yüklenmekten korkmamız pek tabii değil midir? işte bundan dolayıdır ki, Adana ile öteki şehirlerimizin ne şekilde olursa olsun işgallerini kabul edemeyiz.” Rauf Bey’in anlatımına göre; madde üstündeki tartışmalar uzun bekleyişlerden sonra şu şekli almıştır: “Amiral, yirmidördüncü maddenin son fıkrası silinmek suretiyle ‘Altı Ermeni
Vilayeti’nde
kargaşalık
çıktığında,
bu
vilayetlerin
Müttefik
kuvvetleri tarafından işgali hakkının korunması’ suretinde yazılı olan düzeltilmiş şeklini okudu. -23-
[Harbiye
Nezareti
Temsilcisi]
Sadullah
Bey,
‘Ermenilerin
bu
hükümden ümide düşerek, komiteleri vasıtasıyla hemen faaliyete geçip, ortalığı karıştıracaklarından şüphe yoktur. Buna meydan verilmemek için bu madde hiç olmazsa gizli tutulmalıdır,’ dedi. Amiral
Calthorpe,
kaygumuzu
haklı
buldu.
Fikirlerimizi tasdik
etmekle beraber: Wilson prensiplerinin, bundan sonra, anlaşmalara gizli maddeler konmasına elverişli olmadığını hatırlattı. Biz
buna
itirazla,
Wilson'un
gizli
anlaşmalar
yapılmamasını
insanlığın faydası için isteyen malum maddesi bizce daha ziyade beşeriyetin aleyhinedir. Bu itibarla bahis konusu olan, 24. maddenin gizli kalması Wilson Prensipleri’ne daha uygundur deyince Amiral de: - Evet, dedi. Altı Vilayet’teki idare tarzını ateşkes müddetince teftiş edecek bir İngiliz heyeti doğuya gönderilirken, bu madde yayınlanırsa, Ermeni ihtilalciler bunu fırsat sayıp, o vilayetlerin Müttefikler tarafından işgaline vesile olacak bir takım faaliyetlerde bulunabilirler. Bunu önlemek için bu maddenin gizli tutulmasını hükümetime yazdım.”35 30 Ekim 1918 günü Müttefikler adına İngiltere ile Agamemnon Zırhlısında Ateşkes Sözleşmesi imzalayan Bahriye Nazırı Rauf Bey’in “imzaladığımız mütarekeyle bağımsızlığımız ve saltanat hukuku tümüyle kurtarılmıştır,” türü iyimser ve hayli saf açıklamaları elbette doğru çıkmamış; 13 Kasım
1918 günü 55 parçalık Müttefik savaş filosu
Dolmabahçe önüne demirlemiştir.36
■
35 Osman Selim Kocahanoğlu, Rauf Orbay’ın Hatıraları, s. 95-96 ve 103. 36 Rauf Bey (Orbay) hakkında nesnel bir değerlendirme için bkz: Osman Selim Kocahanoğlu, “Rauf Orbay ve Anıları Üzerine...", Rauf Orbay’tn Hatıraları, s. XIII-XLVIII. -24-
İŞGAL, İNSAN AVI VE DİRENİŞ Mondros Ateşkes Sözleşmesi ardından birkaç hafta bile geçmeden Türk ülkesinde işgalin ne şekilde yaygınlaştırıldığı ile ilgili siyasî ve askerî gelişmeler kısaca şu şekildedir:37 Amiral Calthorpe, 2 Ocak 1919 tarihli telgrafında ateşkes sonrası anlaşmazlıkları ve elbette kendi değerlendirmelerini Londra’ya şu şekilde bildirmiştir: “Türk Hükümetini protesto edip durmak, hem yararsız, hem de onurumuzla
bağdaşmaz görünüyor.
Bugünkü Kabine (Tevfik Paşa
Kabinesi), bize her türlü iyi niyeti gösteriyorsa da onun emirlerine uyulmuyor.
Kafkasya’da,
Kilikya’da
Mütareke’ye
uyulmadığını,
Ermenilere karşı davranışların ise her zamanki gibi aşırı saldırgan olduğunu
görüyoruz.
Bu
nedenle
durum
yeni
biçimde
bir eylem
gerektiriyor. Kendi aleyhinde delil bulunduğu sanılan kimselerin hemen yakalanıp Müttefik askerî makamlarına teslimini isteme yetkisinin bana verilmesi, en etkin çare olacaktır kanısındayım.”38 Bu arada 23 Ocak 1919 günü Londra’da İngiliz Dışişleri, Savaş ve Donanma Bakanlıkları ortak toplantısında; “Türk Savaş Suçluları” için bir “ İngiliz Planı” hazırlanmıştır. “Ateşkes Hükümlerinin Türkiye Tarafından Uygulanması
Konusunda
Konferans” başlıklı toplantıda; Ateşkesin,
“Türkiye’nin stratejik noktalarının işgal edilebileceği”ni öngören yedinci maddesinin uygulanmasına Türklerin karşı çıktıkları belirtilmiş; Kilikya,
37 Bu konuda bazı önemli ayrıntılar Hikmet Özdemir, Amasya Belgelerini Yeniden Okumak (Ankara, ATAM Y., 2010) adlı eserin “işgal için İngiliz Planı” ve “İngiliz Planında Ermeniler ve Rumlar” başlıklı bölümlerinde anlatılmıştır./HÖ. 38 Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri, (İstanbul, Milliyet Y., 1976), s. 29-30. -25-
Cerablus ve Antep direnişleri bu duruma örnek gösterilmiştir. Alınan bilgilere göre; Yemen, Asir ve Mezopotamya’da da Türk askerleri teslim olmaktan
kaçınmaktadır.
Toplantıda
“suçlu"
Türklerin
tutuklanıp
cezalandırılmaları konusu da görüşülmüştür. İngiliz Savaş Bakanlığının bir yetkilisi, bu Türklerin İngiliz askerî mahkemelerinde yargılanacağını açıklamış; Batum gibi yerlerde kurulan bu mahkemelerin meşruluğunun tartışılmamasını
istemiştir.
Batum’dan
başka,
Suriye
ve
Mezopotamya'da da askerî mahkemeler kurulması kararlaştırılmıştır. Bununla birlikte toplantıda bu mahkemelerin Türkiye'de Müttefiklerin fiilî işgali dışında
kalan yerlerde yakalanan
kişileri yargılamaya yetkili
olamayacakları, bu gibi kimseler için Malta’ya sürülmek gibi başka tedbirler
alınması
görüşü
Türkiye'ye baskı için,
benimsenmiştir.
Müttefiklerin
Yine
aynı
toplantıda,
İstanbul’u işgal etmesinin
Paris
Konferansına önerilmesi kararlaştırılmıştır.39 İngiliz Dışişleri Bakanlığında hazırlanan eylem planı İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliğine talimat olarak gönderilmiştir. Bu çerçevede savaş yıllarında görevli Türk askerî ve mülkî yöneticileri tutuklanmışlar; böylece bu kişilerin İngiliz askerleri gözetiminde Malta’ya götürülmeleri süreci başlatılmıştır.40 Acı bir tarihî gerçektir ki, İngiltere ve Müttefiklerin Anadolu’yu işgal planının
uygulanmasında
en büyük destek (Türklerle kader birliği
içindeki az bir kesim dışında) Osmanlı uyruklarından Ermeniler ve Rumlar tarafından sağlanmıştır. 1919 yılının Ocak ayından itibaren İmparatorluk başkentindeki İngiliz Yüksek Komiserliğinde, “kara liste”
39 Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri, s. 40-41. 40 işgal altında başlatılan bu sürecin mahkeme aşaması için bkz: Ferudun Ata, İşgal İstanbul'unda Tehcir Yargılamaları, (Ankara, TTK Y., 2005). -26-
hazırlamakla görevli bir “Ermeni-Rum Şubesi" oluşturulmuş; Türkler aleyhinde ihbarda bulunmaları için Ermeni, Rum azınlık örgütleri ve “İngiliz Muhipler Cemiyeti” özendirilmiştir.41 Mütareke İstanbul’unda birçok Türk’ün canını yakan bu “kara liste” faaliyeti çoğunlukla İngiliz Yüksek Komiserliği "Ermeni-Rum Şubesi” mensupları tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu şubede hazırlanan listelerle yüzlerce seçkin Türk, Bekirağa Bölüğü’ne tıkılmış, işgalcilerle işbirliği halindeki sıkıyönetim mahkemelerinde süründürülmüş ve hatta Malta’ya sürülmüştür.42 Bu arada çok önemli bir başka dramatik olay daha olmuştur: 15 Mayıs 1919 günü İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali vatan topraklarındaki sessizliği dağıtmış, kitle gösterilerinin İstanbul’da ve Anadolu’da yaygınlık yaygınlaşmasını sağlamıştır. Anadolu’dan Sultan, Osmanlı Hükümeti ve İngiliz Komutan Amiral Calthorpe’a yüzlerce protesto telgrafı gönderilmiştir. Yalnızca Amiral Calthorpe’a çekilen telgrafların sayısı 675’dir. Denizli, Aydın, Konya ve Burdur'da işgal günü olan 15 Mayıs’ta protesto mitingleri yapılmıştır. 17 Mayıs’ta İstanbul gençliği Darülfünun salonunda işgali protesto etmiş; 19 Mayıs’ta Fatih Belediyesi önünde, 20 Mayıs’ta Üsküdar’da, 23 Mayıs’ta Sultanahmet Meydanı'nda büyük mitingler gerçekleştirilmiştir. Hıristiyan ahali ise İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini sevinç ve coşkuyla karşılamış ve
41 “İngiliz Muhipleri Cemiyeti" için bkz: Fethi Tevetoğlu, Harp Tarihi Mecmuası, 85 (1 Şubat 1972). 42 İşgal istanbulunda Rum ahalinin davranışları için bkz: Hülya Toker, Mütareke Döneminde İstanbul Rumları, (Ankara, Genelkurmay Y., 2006). -27-
kutlamıştır. Kiliselerin çanları günün her saatinde çalınmış, ayinler düzenlenmiştir.43 İstanbul ve Anadolu’da Müslüman ve Hıristiyan halklar arasında bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen; 17 Ağustos 1919 tarihli ve Erzurum
Kongresi
Heyeti adına
İstanbul'da Sadaret (Başbakanlık)
makamına gönderilen bildiri; en azından bölgede Müslüman ahalinin, Gayri Müslimlerle birlikte yaşama iradesini göstermesi bakımından anlamlıdır: “5- Vatanımızda öteden beri birlikte yaşadığımız gayrimüslim unsurların, devlet kanunları ile teyit edilmiş olan, müktesep haklarına samimiyetle riayet ederiz. Mal, can ve ırzlarının korunması zaten din bakımından gerekli şeylerden, millî geleneklerden ve kanuni esaslardan olduğundan, bu esas Kongremizin genel kanaati ile teyit olunmuştur.” Elbette Erzurum’da bu bildiriyi yazan irade; aynı metnin 6. ve 7. maddelerinde de Doğu Anadolu’da bir “Ermeni yurdu” oluşturulması gibi bir
öneriyi
hiçbir
şekilde
kabul
etmeyeceklerini
vurgulamaktan
kaçınmamıştır: “6- İtilaf devletlerince mütarekenin imza olunduğu 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan ve her bölgesinde olduğu gibi, Doğu Anadolu vilayetlerinde de kahir çoğunluğu islamlar teşkil eden ve kültürel ekonomik üstünlüğü Müslümanlara ait bulunan ve birbirinden ayrılması imkânsız,
öz
memleketlerimizin
kardeş
olan
bölüşülmesi
din
ve
teorisinden
ırkdaşlarımızın tamamen
oturduğu
vazgeçilerek,
varlığımıza ve tarihî, ırkî ve dinî haklarımıza riayet edilmesi ve bunlara
43 Bekir Sıtkı Baykal, “İzmir'in Yunanlılar Tarafından İşgali ve Bu Olayın Doğu Anadolu’daki Tepkileri,” Belleten, 132, (Ekim 1969). -28-
aykırı teşebbüslerin kabul olunmaması ve bu suretle, tamamen hak ve adalete dayanan bir karar verilmesi beklenmektedir.” “7- Milletimiz İnsanî, asrî [modern] gayeleri ulu sayar ve fennî, endüstriyel ve ekonomik hâl ve ihtiyacımızı takdir eder. Bunun için, devlet ve milletimizin iç ve dış istiklali ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, 6. maddede açıklanan sınırlar içinde, milliyet esaslarına riayet edici ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi bir devletin
fennî,
endüstriyel
ve
ekonomik
yardımını
memnunlukla
karşılarız ve adil ve İnsanî şartları kapsayan bir barışın da acele kararlaştırılması, insanlığın selameti ve âlemin sükûnu namına, millî emellerimizin en başta gelenidir.”44 PARİS’TE ERMENİ TALEPLERİ işte böyle bir ortamda bütün gözlerin Paris’te toplanan barış konferansına ve oradan çıkacak kararların uygulanmasına çevrilmesi doğaldır. Paris’te Müttefiklerin Türkiye için sözde barış senaryoları son derece adaletsizdir ve o nedenle hiçbir koşulda kabulü de mümkün olamamıştır;
hayat ve gelişmeler bunu
dost ve düşman
herkese
kanıtlamıştır.45 Paris’te ilk defa Avrupa’da bir uluslar arası toplantıda başrolde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) vardır. Savaşa son yılında katılan ABD ile İngiltere ortaklaşa şekilde Fransa, İtalya ve Japonya temsilcilerini bazı senaryolar için ikna etmeye çalışmaktadır. Bu gayretlerinde Yunanistan
44 Mithat Sertoğlu, "Erzurum Kongresinin Bilinmeyen iki Belgesi”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 13 (Ekim 1968), s. 7. 45 Nejat Göyünç, “Sevres’den Lozan’a ”, Belleten, Cilt XLVI, Sayı 183 (Temmuz 1982), s. 551-565. -29-
ve
Ermenistan temsilcileri faal olarak onlara yardımcı olmaktadır,
özellikle Ermeniler, iki ayrı heyetle temsil olunmaktadır: Biri, Bogos Nubar (1851-1930) başkanlığında; diğeri, 28 Mayıs 1918’de ilan edilen Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti adına Avetis Aharonyan (1866 1948) başkanlığındadır.46 22 Nisan 1920 tarihli Milletler Cemiyeti Konseyi Toplantısında Ermeni meselesi görüşülürken Başkan (İtalya Başbakanı) Signor Nitti, Bogos Nubar Paşa’ya şu iki önemli soruyu yöneltmiştir:47 1-Ermenistan yeni sınırlarını savunmaya hazır mı ve Erzurum'un bu sınırlara dâhil edilmesini arzu etmekte midir? 2-Bogos Nubar Paşa, Ermenistan’ın ordusunu teşkilatlandıracak ve yeni devleti koruyacak araçları sağlayacak bir durumda olduğuna inanıyor mu? Lloyd George’un ise ilginç bir sorusu olmuştur: Acaba Ermeniler, halen Türklerde bulunan Erzurum’u zaptedip ellerinde tutabilecekler midir? Bogos Nubar; en kritik soruya Ermenilerin şüphesiz ki Erzurum’a yerleşip orada durumlarını sağlamlaştırabilecekleri yanıtını vermiştir;
46 Ermenistan Cumhuriyeti veya Ararat Cumhuriyeti, 28 Mayıs 1918-29 Kasım 1920 arasında Taşnak siyasetçilerin egemenliğinde kurulmuştur; Bu yönetimin Cumhurbaşkanı Simon Vratsian, Başbakan Avetis Aharonyan’dır; Kendi anlatımlarına göre; Erivan, Kars ve Çıldır’da 8.913 kilometre karelik bir alanda faaliyet göstermiştir. Ermenistan Cumhuriyeti’nin ilanı ve ilk dönemi için ayrıca bkz: Enis Şahin, Diplomasi ve Sınır/ Gümrü Görüşmeleri ve Protokolleri-1918, (İstanbul, Yeditepe Y., 2005), s. 89 vd. 47 Bu görüşme, Ankara’da Büyük Millet Meclisi'nin açılışından bir gün önce yapılıyor./HÖ. -30-
Erivan’da bütün harp süresince en üstün askerlik vasıflarını ortaya koyan bir ordu vardır ve bu ordu tekrar savaşmaya ve yeni Ermenistan’a katılması esas kabul edilen Erzurum’u zaptetmeye hazırdır. Müttefikler mevcut 15.000 kişilik Ermeni ordusuna silah ve cephane vermeyi kabul ettikleri takdirde kolaylıkla bu kuvvetler 40.000
kişilik ordu
haline
gelecektir; Erzurum şehrinin ve kalesinin ise Ermenistan’ın bütünlüğü için önemi büyüktür.48 San Remo’daki toplantının ertesi günü Ermenistan Cumhuriyeti Heyeti
Başkanı
Aharonyan
dinlenmiştir.
Başkan
Signor
Nitti,
Aharonyan’dan da, subay, teçhizat ve cephane yardımı yaptıkları takdirde, Ermeni Ordularının, Türkleri, Erzurum’dan atıp, bu şehirde tutunup
tutunamayacaklarını
alamayacaklarını ve ayrıca
ve
sınırlarını
güvenlik
altına
alıp
Ermeni çıkarları göz önünde tutularak
Ermenistan sınırlarının ne şekilde çizilmesinin uygun olacağı hususunda fikirlerini bildirmesini istemiştir. Aharonyan, Mustafa Kemal kuvvetlerinin sanıldığından zayıf ve düzensiz birlikler olduğu görüşünü tekrarlamış ve 20-30.000 kişilik Ermeni Ordusuna cephane ve teçhizat verilirse Erzurum'un işgali ve savunulmasının bu ordu için basit bir konu olduğunu hatta Van gibi bölgelerin
de
işgal
edilebileceğini;
Erzurumsuz
Ermenistan’ın
güvenliğinin sağlanamayacağını söylemiştir.49
48 Taner Baytok, Ingiliz Belgeleriyle Sevr’den Lozan’a, (İstanbul, Doğan K., 2007), s. 125-126. ' 49 Taner Baytok, Ingiliz Belgeleriyle Sevr’den Lozan’a, s. 126. -31-
İSTATİSTİKLER VE HARİTALAR Paris Barış Görüşmelerinin yapıldığı büyük salonlar, diplomatik tarihte görülmemiş yoğunlukta etnik istatistik? tablolar ve haritalarla yapılan bir mücadeleye sahne olmaktadır. Bütün taraflar, kendi tezlerinin haklılığını kanıtlamak için ayrıntılı raporlar, etnik dağılımları gösteren istatistik? tablolar ve haritalar hazırlamışlardır.50 İngiliz Dışişleri Bakanlığı Tarih Birimi’nin 1920 yılında hazırladığı el kitapları arasında
Turkey in Europe (No.
16), Caucaisa (No. 54),
Anatolia (No. 59), Syria and Palestine (No. 60), Armenia and Kurdistan (No. 62) başlıklıların doğrudan Osmanlı İmparatorluğu topraklarıyla ilgili olduğu ayrıca vurgulanmalıdır. Paris’te (ve Lozan'da da) bu konuda en hazırlıklı delegasyon hiç kuşkusuz Ingilizler olmakla beraber; Avrupa ve dünya hegemonya sahnesinde yükselen
bir siyasal güç olarak Paris görüşmelerinde
Ermenilerin yeni koruyuculuğunu üstlenen ABD delegasyonu da ciddî çaba içindedir. Üstelik,
ABD
kamuoyu
bu
Amerikan
diplomatlarının
Ermeni
koruyuculuğu rolüyle yakından ilgilidir. Her ne kadar İngiltere’nin savaş propagandasının bir sonucu gibi gözükse de; Ermeniler lehinde bu denli dinamik bir kamuoyunun oluşumunda yıllardır bu ülkeye göç eden Ermenilerin büyük katkısı gözardı edilmemelidir. Lozan’da
30 Aralık
1922
günü
Amerikan
Heyeti
tarafından
Azınlıklar Alt-Komisyonu’na yapılan resmî başvuruda; ABD Dışişleri’nin
50 Meir Zamir, “Population Statistics of the Ottoman Empire in 1914 and 1919", Middle Eastern Studies, Vol. 17 (January 1981), s. 83-106. -32-
bu çabalarının arkasında ciddî bir sivil örgütlenmenin bulunduğu da belirtilmiştir: “Ermenilere bir sığınak hizmetini görecek özerk bir bölgenin [une zone autonome] yaratılması teklifi; Amerika Birleşik Devletleri’nde önemli yurttaş topluluklarının yakınlık duygularını ve derin ilgisini uyandırmış tekliflerden biridir. Müttefik Devletlerin de, Ermeniler için bir millî yurt yaratılmasını adaletli ve güvenliği sağlamaya elverişli, akıllıca bir tedbir olduğunu, birkaç kez belirtmiş olduklarını da unutmamak uygun olur. (...)” “Amerikan dernekleri ve kurumlan temsilcilerinden, Ermeniler için bir millî yurt olarak teklif edilmiş olan toprak parçasını ve bölgeyi tanımlamalarını; malî güvenceleri [garantileri] ve bu malî desteğin ilgili ülkeler arasında bölüştürülmesi yöntemlerini açıklayarak belirlemelerini; ne ölçüde özel bir korumanın gerekli olacağını ve bu özerk yeni bölgenin saldırılara ve sızmalara karşı nasıl korunacağını söylemelerini; teklif edilen bölgede ilk göçmenler (colons) olarak hemen yerleşmeye hazır Ermenilerin
sayısını
bildirmelerini
rica
ettik;
somut bir
programın
düzenlenebilmesi için gerekli başka bütün verileri de istedik. Temsilci Heyetimize verilmiş olan bilgileri ve belgeleri, Alt-Komisyon Başkanına sunarken, bunların dikkatli bir incelemeden geçirilmesini dilemekteyiz."51 SEVRES’E GÖRE ERMENİSTAN VE ERMENİLERİN HAKLARI Paris'te Barış Görüşmeleri sonunda Sevres Antlaşması olarak tarafların
imzaladığı
uluslararası
belgede
Ermenistan
ve
uyrukluk
51 Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, (Çev. Seha L. Meray), (Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Y., 1970), Takım I, Cilt I, Kitap 2, s. 242 ve özellikle bkz: “Ermeniler İçin Millî Yurt Konusunda Memorandum" başlıklı belge (s. 244 246). -33-
sorunları iki ayrı bölümde (VI. ve VII. Bölümler) düzenlenmiştir, ilk olarak 88. madde ile belirtilen Ermenistan Devletinin sınırlarının nasıl bir süreç sonunda düzenleneceği 89., 90., 91., 92. ve 93 maddelerde hüküm altına alınmıştır; ayrıca azınlıkların korunması başlıklı kısımda 140., 141., 142., 143., 144., 145., 146., 147., 147., 148., 149., 150., ve 151. maddelerde Ermenilerin hakları ayrıntılı şekilde açıklanırken; 226., 227., 228., 229., ve 230. maddelerde de yaptırımlar tek tek yazılmıştır.52 Sevres
Antlaşması’nda
“azınlıkların
korunması”
başlığı
altında ifade edilen hükümler şu şekildedir: ‘Madde 140 - Türkiye, 141., 145., ve 147. maddelerin kapsadığı hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir yasanın, hiçbir tüzüğün ve hiçbir Padişah buyruğunun veya resmî işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir.” “Madde 141 - Türkiye, Türkiye’de oturan herkesin, doğum, bir millî topluluktan olmak, dil, soy veya din ayrımı yapılmaksızın, yaşamlarını ve özgürlüklerini korumayı, tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir." “Türkiye'de oturan herkes, her inancın, dinin veya mezhebin gereklerini, ister açıkça, ister özel olarak, özgürce yerine getirme hakkına sahip olacaktır.” “Yukarıdaki
paragrafta
öngörülen
hakkın
özgürce
yerine
getirilmesine karşı herhangi bir saldırı, ilgili mezhep hangisi olursa olsun, aynı cezalarla cezalandırılacaktır.”
52 Bu maddeler için bkz: Ermeni Sorunu Temel Bilgi ve Belgeler, s. 300-308. -34-
“Madde 142 - 1 Kasım 1914’ten beri, Türkiye’de bir tedhiş [terör] rejimi bulunduğu için, İslam dinine geçişlerden hiçbiri olağan koşullar altında
gerçekleşmiş olamayacağından
bu tarihten
sonraki
İslam’ı
benimsemelerin tanınmayacak ve 1 Kasım 1914’ten önce Müslüman olmayan bir kimse, özgürlüğüne kavuştuktan sonra, kendi isteğiyle İslam’ı benimsemesi için gerekli işlemleri yerine getirmedikçe Müslüman sayılmayacaktır.” “Türk
Hükümeti,
savaş
sırasınca
Türkiye’de
yapılan
topluca
öldürmeler sırasında kişilere verilen zararları en geniş ölçüde karşılamak için, 1 Kasım 1914’ten beri hangi ırktan veya dinden olursa olsun, ortadan yok olmuş, veya zorla götürülmüş, gözaltına alınmış veya tutuklanmış kişilerin aranması ve kurtarılması için, kendisinin ve Türk makamlarının desteğini sağlamayı yükümlenir.” “Türk
Hükümeti,
zarar
görenlerin,
ailelerinin
ve
yakınlarının
şikâyetlerini dinlemek, gerekli soruşturmalarda bulunmak ve sözü edilen kişilerin özgürlüklerine kavuşmaları için buyruk çıkarmak amacıyla, Milletler
Cemiyeti
Konseyi’nce
atanacak
karma
komisyonların
çalışmalarını kolaylaştırmayı yükümlenir.” “Türk Hükümeti, bu komisyonların kararlarına saygı gösterilmesini ve haklarının tam olarak idrak edilmesi temin edilen herkesin güvenliğini ve özgürlüğünü sağlamayı yükümlenir.” Madde 143 - Türkiye, ırk azınlıklarından olan karşılıklı ve gönüllü göçlerine ilişkin olarak Müttefik devletlerin uygun görecekleri hükümleri tanımayı yükümlenir." “Türkiye, karşılıklı göç konusunda, Yunanistan ile Bulgaristan arasında 27 Kasım 1919’da Neuilly-sur-Seine'de imzalan Sözleşmenin -35-
16.
maddesinden
yaralanabileceği
her
haktan
vazgeçer.
İşbu
antlaşmanın yürülüğe girişini izleyen 6 ay içinde, Yunanistan ile Türkiye Yunanistan’a aktarılan veya Türkiye’de kalan topraklardaki Türk ve Yunan soylu halkın kaşılıklı ve gönüllü göçüne ilişkin özel anlaşma yapacaklardır." ‘‘Bir anlaşmaya varılmaması durumunda, Yunanistan ve Türkiye, Milletler Cemiyeti Konseyi’ne başvurmak hakkına sahip olacaklar ve Konsey sözü edilen anlaşmanın koşullarını saptayacaktır.” “Madde 144 - Türk Hükümeti, Bırakılmış Mallar [Emval-i Metruke] konusundaki 1915 tarihli yasa ile ek hükümlerin haksızlığını kabul eder ve bunların tümüyle hükümsüz ve gelecekte olduğu gibi geçmişte de, geçersiz olduklarını bildirir.” “Türk
Hükümeti,
1 Ocak
1914’ten
beri,
topluca
öldürülme
korkusuyla veya başka herhangi bir zorlama yüzünden, yurtlarından kovulmuş, Türk ırkından olmayan Türk uyruklarının yurtlarına dönüşlerini ve yeniden işlerine başlayabilmelerini, olabildiği ölçüde kolaylaştırmayı resmen yükümlenir.
Sözü
edilen Türk uyruklarıyla,
bunların
üyesi
bulundukları toplulukların malı olan ve yeniden elde edilebilecek taşınır veya taşınmaz malların, kimin elinde bulunurlarsa bulunsunlar, bir an önce geri verilmesi gerektiğini Türk Hükümeti kabul eder. Bu mallar, onlara
yükletilmiş
olabilecek
her
türlü
kısıtlamadan
ve
vergiden
arındırılmış olarak ve bugün onlara sahip olanlara veya onları ellerinde tutanlara hiçbir tazminat ödenmeksizin, geri verilecektir; şu kadar ki, bunların,
mülkiyet
veya
elde
bulundurma
hakkını
kendilerinden
edindikleri kimselere karşı dava hakları saklı tutulacaktır." “Türk Hükümeti, gerekli görülecek her yerde, Milletler Cemiyeti Konseyi’nce
hakemlik
komisyonları -36-
atanmasını
kabul
eder.
Bu
komisyonların
her biri, Türk
Hükümetinin
bir temsilcisi ile zarara
uğradığını öne süren veya üyelerinden birinin zarara uğradığı savında bulunan topluluğun bir temsilcisinden ve Milletler Cemiyeti Konseyince atanan bir başkandan oluşacaktır. Hakemlik komisyonları, işbu maddede öngörülen bütün istemleri incelenecek ve bunları özel prosedür ile karara bağlanacaktır.” “Sözü edilen hakemlik komisyonları aşağıdaki konularda buyurma yetkisine sahip olacaklardır:” “(1) Gerekli görecekleri her çeşit yeniden yapım ve onarım işleri için
Türk
Hükümeti’nce
komisyonunca
sözü
işgücü
geçen
sağlanması.
işlerin
Bu
yapılmasına
işgücü,
hakemlik
gerek
gördüğü
topraklarda yaşayan ırklardan kişiler arasından sağlanacaktır;" “(2) Soruşturma sonucu, topluca öldürmeler veya zorla yerinden etmelere eylemsel olarak katıldığı veya bunlara yol açtığı kanıtlanan her kişinin görevinden uzaklaştırılması; bu gibi kimselerin malları konusunda alınacak önlemleri komisyon belirleyecektir.” “(3) Bir topluluğun, 1 Ocak 1914'ten beri, mirasçısız olarak ölmüş veya kaybolmuş üyelerinin bütün taşınır veya taşınmaz malları Devlet yerine, o topluluğa aktarılması;" “(4) 1 Ocak 1914’ten sonra, taşınmaz mallar üzerinde yapılan bütün satış işlemleriyle, hak yaratan işlemlerin geçersiz sayılması. Bu malları ellerinde bulunduranlara tazminat ödenmesi, geri vermenin geciktirilmesine
bahane
olarak
kullanılamayacak
biçimde,
Türk
Hükümeti’nin yükümlülüğünde olacaktır. Ancak, sözü edilen malları şimdilik ellerinde bulunduranlarca bir ödemede bulunulmuşsa, hakemlik
-37-
komisyonunun ilgililer arasında hak gözetirliğe uygun bir çözüm yolu olarak kabul ettirme yetkisi olacaktır." “Türk Hükümeti, komisyonların işleyişlerini ve kesin nitelikte olacak kararlarının
yerine
getirilmesini,
olanak
ölçüsünde,
kolaylaştırmayı
yükümlenir. Bunlara karşı, yargısal veya yönetimsel hiçbir Osmanlı makamının kararı öne sürülmeyecektir.” “Madde 145 - Bütün Türk uyrukları, yasa önünde eşit olacaklar ve ırk, dil veya din ayrılığı gösterilmeksizin aynı yurttaşlık haklarıyla siyasal haklardan yararlanması, özellikle kamu hizmetlerine ve görevlerine kabul edilmesi, yükseltilme, onurlandırma veya çeşitli mesleklerde ve iş kollarında çalışması için, bir engel sayılmayacaktır.” “Türk
Hükümeti,
işbu
Antlaşmanın
yürürlüğe
girmesinden
başlayarak iki yıllık bir süre içinde, Müttefik Devletlere, ırk azınlıklarının orantılı temsili ilkesine dayalı bir seçim sistemi düzenlenmesi tasarısı sunacaktır.” “Herhangi ilişkilerinde,
bir
din,
Türk
basın
uyruğunun, veya
her
gerek çeşit
özel
yayın
gerekse
ticaret
konularıyla
açık
toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına hiçbir istisnai kısıtlama konulmayacaktır. Türkçe’den başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde,
ister
sözlü
ister
yazılı
olsun,
kendi
dillerini
kullanabilmeleri bakımından uygun kolaylıklar sağlanacaktır." “Madde 146 - Türk Hükümeti, tanınmış yabancı üniversitelerden ve okullardan verilen diplomaların geçerliliğini tanımayı ve bunları almış olanların,
bu
diplomaların
tanımladığı
mesleklerde
özgürce çalışmalarını kabul etmeyi yükümlenir.”
-38-
ve
sanatlarda
“Bu hüküm Türkiye'de oturan Müttefik Devletler uyruklarına da eşit biçimde uygulanacaktır." "Madde 147 - Irk, din veya dil azınlıklarından olan Türk uyrukları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla aynı
işlemlerden ve aynı güvenceden yararlanacaklardır. Bunların,
özellikle
bağımsız
karışmaksızın,
olarak
giderlerini
ve
Türk
kendileri
makamları
ödemek
üzere,
hiçbir
biçimde
her türlü
hayır
kurumlarıyla, dinsel veya sosyal kurumlar, ilk, orta ve yüksek okullarla, başka her çeşit öğretim kurumlan -buralarda kendi dillerini özgürce kullanmak ve kendi dinlerini özgürce uygulamak hakkına da sahip olarak- kurmak, yönetmek ve denetlemek konularında eşit haklara sahip olacaklardır.” “Madde
148 -
Irk,
din
veya
dil
azınlıklarından
olan
Türk
uyruklarının önemli bir oranda bulundukları şehirlerde veya bölgelerde, söz konusu azınlıklar, Devlet bütçesi ile belediyeler bütçesi veya öteki bütçelerce eğitim veya hayır işlerine kamu gelirlerinden sağlanacak paralardan
yararlanmaya
hak
gözetirliğe
uygun
bir
ölçüde
katılacaklardır." “Söz
konusu
bu
paralar,
ilgili
toplulukların
temsilcilerine
verilecektir.” “Madde 149 - Türk Hükümeti, Türkiye’deki bütün azınlıklarının kilise ve okul konularında özerkliğini tanımayı ve buna saygı göstermeyi yükümlenir. Türk Hükümeti bu amaçla ve işbu Antlaşmanın aykırı düşen hükümleri saklı kalmak üzere, Müslüman olmayan soylara kilise, okul veya adalet konularında Padişahlar tarafından verilmiş fermanlar, hatlar, beratlar ve bu gibi özel buyruklar veya Bakanlık veya Sadrazamlık -39-
buyrukları ile tanınmış ayrıcalıkları tümüyle muhafaza eder ve gelecekte de destekleyeceğini bildirir.” “Türk
Hükümeti'nin
bağışıklıkların
çıkardığı
kaldırılmasını,
ve
sözü
kısıtlanmasını
edilen veya
ayrıcalıklarla değiştirilmesini
öngören bütün kararnameler, yasalar, yönetmelikler veya genelgeler geçersiz sayılacaktır." “İşbu Antlaşma hükümlerine uygun olarak Türk adalet rejiminde yapılacak
her
değişiklik
-b u
değişiklik
ırk
azınlıklarından
kişileri
etkilemekte ise- işbu madde hükümlerinden üstün sayılacaktır.” “Madde 150 - Hıristiyan veya Yahudi dininden Türk uyruklarının önemli oranda oturdukları şehirlerde ve bölgelerde, Türk Hükümeti, bu Türk uyruklarının inançlarına veya dinsel uygulamalarına bir saldırı sayılabilecek herhangi bir eylemi yapmaya zorlamamalarını ve hafta tatili günlerinde mahkemelerde hazır bulunmaları veya yasal bir işlemi yerine getirmemeleri
yüzünden,
haklarını
hiçbir
biçimde
yitirmemelerini
yükümlenir. Bununla birlikte bu hüküm, bu Hıristiyan veya Yahudi Türk uyruklarını, kamu düzeninin korunması için, bütün öteki Türk uyruklarına yükletilen yükümlülükler dışında tutar anlamına gelmeyecektir.” “Madde 151 - Başlıca Müttefik Devletler, bu bölümdeki hükümlerin yerine getirilmesini güvence altına almak için ne gibi önlemler alınması gerektiğini, Milletler Cemiyeti Konseyi ile birlikte inceledikten sonra saptayacaklardır. Türk Hükümeti, bu konuda alınacak bütün kararlan şimdiden kabul ettiğini bildirir.” Antlaşmanın VII. bölümünde ise “yaptırımlar” yer almaktadır:
-40-
“Madde yasaklarına
226 ve
-
Türk
teamül
Hükümeti,
kurallarına
Müttefik
aykırı
Devletlere,
eylemlerde
savaş
bulunmakla
suçlanan kişileri, kendi askerî mahkemelerine vermek hakkını tanır. Suçluluğu
kanıtlanan
kişilere,
yasaların
öngördüğü
cezalar
uygulanacaktır. Bu hüküm, Türkiye’nin veya Müttefiklerinin mahkemeleri önündeki
her
çeşit
kovuşturmalar
veya
davalardan
ayrı
olarak
uygulanacaktır.” “Türk Hükümeti, savaş yasalarına ve teamül kurallarına aykırı bir eylem
işlemiş
bulunmakla
suçlanmış
olup,
adıyla
veya
Türk
makamlarınca kendilerine verilmiş rütbe, görev veya iş tanımlanarak belirtilmiş
olan
Devletlerden
bütün
kişileri,
Müttefik
Devletlere
bu kimseleri istemiş olduğunu
veya
Müttefik
bildirmiş olana teslim
edecektir." “Madde 227 - Müttefik Devletlerden birinin uyruklarına karşı [suç sayılacak] eylemde bulunanlar, bu Devletin askerî mahkemelerinde yargılanacaklardır." "Müttefik Devletlerden birkaçının uyruklarına karşı [suç sayılacak] eylem işlemiş olanlar, ilgili Devletlerin asker mahkemeleri üyelerinden kurulu askerî mahkemelerde yargılanacaklardır.” “Bütün bu durumlarda, sanık, kendi avukatını seçmek hakkına sahip olacaktır.” “Madde 228 - Türk Hükümeti, suçlama konusu olan olayların tam bilinmesi, suçluların aranması ve sorumlulukların kesinlikle saptanması için ortaya konulması gerekli görülebilecek, ne çeşit olursa olsun, bütün bilgileri ve belgeleri sağlamayı yükümlenir.”
-41-
“Madde 229 - 226. maddeden 228. maddeye kadar olan bütün madde hükümleri, savaş yasalarına ve teamül kurallarına aykırı eylemler işlemiş olmakla suçlanan ve kendi topraklarında veya buyrukları altında bulunan kişiler bakımından, eski Türk İmparatorluğu’nun toprakları kendilerine verilen veya verilecek olan Devletlerin Hükümetlerine de uygulanacaktır." “Sözü edilen kişiler, bu Devletlerden birinin uyrukluğunu almışsa, ilgili Devletin istemesi üzerine ve onunla anlaşarak veya bütün Müttefik Devletlerin topluca istemeleri üzerine, bu kişilerin kovuşturulmasını ve cezalandırılmasını sağlamak için gerekli bütün önlemleri almayı, bu Devletin Hükümeti yükümlenir.” “Madde 230 - Osmanlı Hükümeti, 1 Ağustos 1914 tarihinde Türk imparatorluğu'nun parçası bulunan herhangi bir toprak üzerinde, savaş durumu sırasında işlenen topluca öldürmelerden sorumlu olan Müttefik Devletlerce istenen kişileri kendilerine teslim etmeyi yükümlenir.” “Müttfefik Devletler, bu nedenle suçlanan kişileri yargılamakla görevlendirilecek mahkemeyi göstermek hakkını saklı tutarlar ve Türk Hükümeti bu mahkemeyi tanımayı yükümlenir." “Uygun bir süre içinde, Milletler Cemiyeti, sözü edilen topluca öldürmeleri yargılamaya yetkili bir mahkeme kurarsa, Müttefik Devletler, sözü geçen sanıkları bu mahkemeye vermek haklarını saklı tutarlar ve Türk Hükümeti bu mahkemeyi tanımayı da yükümlenir." “228. madde hükümleri, bu madde de öngörülen durumlara da uygulanır.”
-42-
10 Ağustos 1920 günü Sevres Antlaşması Türk delegasyonu tarafından imzalanmıştır. Aynı gün, Müttefkler ile Ermenistan arasında 13 maddelik bir antlaşma
daha
imzalanmıştır.
Buna
göre
Müttefikler,
Ermenistan’ı
bağımsız bir devlet olarak tanımaktadır; İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya ile Ermenistan arasında gerçekleştirilen bu antlaşmanın altında Ermenistan adına Ermenistan Cumhuriyeti Delegasyonu Başkanı Avetis Ahoranyan
ile
İstanbul
Birleşik
Ermeni
Konseyi Temsilcisi
Bogos
Nubar'ın imzaları yer almıştır.53 1920 yılı biterken; Sevres Barış Antlaşması'nın İtalya dışında hiçbir ülkenin parlamentosunda onaylanmaması ilginçtir; Antlaşmada yer alan ağır hükümlerin Türkler tarafından zaten kabul edilmeyeceği hiçbir şekilde bir sır değildir. Fransa’da Clemenceau’nun yerine başbakan seçilen Leygues’in
3 Aralık 1920 günü Londra’da Lloyd George ve
Kont Sforza (İtalya Dışişleri Bakanı) ile yaptığı görüşmede, Hükümetinin, Türkiye ile barış antlaşmasının bazı hükümlerinin değiştirilerek günün koşullarına uydurulması görüşünde olduğunu söylemesi İngiltere ve İtalya’yı
endişelendirmiştir.
Fransa
Başbakanına
göre;
amaç
Ortadoğu’da barışı sağlamaktır ve bazı topraklarının ellerinden alınması Türkleri derinden yaralamıştır; İzmir, Yunanistan’ın olduğu müddetçe Anadolu'da barışın sağlanması imkânsızdır; bu takdirde Türkler bütün Anadolu’da huzursuzluk çıkaracak; bu da geniş Müttefik kuvvetlerinin İstanbul ve Anadolu’da tutulmasını gerekli kılacaktır; bu bakımdan İzmir’e otonomi verilmeli veya milletlerarası kontrole alınmalı, böylece Türkleri de tatmin edecek bir hal şekline varılmalıdır. Fransa’nın yeni
53 Tolga Başak, Ingiltere’nin Ermeni Politikası, (İstanbul, IQ Y., 2008), s. 514 515. -43-
Başbakanı Leygues ayrıca İzmir'de Yunan idaresinin Türklerinkinden daha iyi olacağını ümit etmediğini; Teselya Yunanlılara verildiğinde bütün köylü halkın zalim ve sert Yunan idaresinden kaçarak yurtlarını terk ettiğini; Selanik’in Yunan idaresine geçmesinden sonra burada da aynı durumun tekrarlandığını bu nedenle milliyetçi Türklere onurlu bir barış teklif edilmesini önermiştir.54 Fakat, Lloyd George’un Mustafa Kemal hakkında İngiliz askerî istihbaratından aldığı bilgiler Fransa Başbakanı
Leygues’in
söylediklerini
doğrulamamaktadır.
İngiliz
ajanlarına göre, son günlerde Bolşevikler, Mustafa Kemal’in İngiliz ve Fransızlar tarafından kendilerine karşı teşvik edildiğine ve Gürcistan, Azerbaycan ve Batum’u zapt etmek niyetinde olduğuna inanmaktadır ve bu maksatla Azerbaycan’a asker göndermiştir; bölgede Milliyetçilerle Bolşevikler arasında bir savaşın başlaması yakındır. Lloyd George devamla, Türklerin amacının Pan-Turan politikası uygulamak; yani eski anavatanları Türkistan’a doğru yayılmak olduğunu; İzmir ve Trakya’yı düşünmediklerini söylemiştir. Türkler, doğudaki emellerine en büyük engel diye gördükleri Bolşevikleri en büyük düşman olarak kabul etmişlerdir.
Herşey,
göstermektedir. Anlaşmasını
Mustafa
Aslında
Kemal’in hedefinin
Ermenistan'ı
kastediyor./HÖ)
şimdi
almıştır
doğuda
olduğunu
(Türk-Ermeni
İzmir’den
çok
Gümrü Batum'u
düşünmektedir. İzmir ve Trakya teklif edilirse elbette Mustafa Kemal bunu memnuniyetle kabul edecektir. Fakat aklı aslında doğudadır; o tam bu hedefle uğraşırken dikkatini batıya çekmek anlamsızdır; şeklindeki bir analizin
(Taner
Baytok’un
da
vurguladığı
gibi
Mustafa
Kemal’in
açıklamaları ve Misak-ı Millî ortada iken) Lloyd George tarafından
54 Taner Baytok, Ingiliz Belgeleriyle Sevr’den Lozan’a, s. 146-147. -44-
yapılmasına akıl erdirmek zordur; olayların akışı İngiliz Başbakam'mn bu analizini başarısızlık ve yenilgi hanesine kaydetmiştir.55 1921 yılında Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından sırasıyla; 16 Mart 1921 tarihli Türkiye - Sovyet Rusya Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması; 13 Ekim 1921 tarihli Türkiye ile Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Dostluk Antlaşması ve hemen ardından da 20 Ekim 1921 tarihli Türk - Fransız Antlaşmasının imzalanarak yürürlüğe konulması; bu süreçte Mustafa Kemal Paşa’nın askerlik ve savaş kadar dış politika ve diplomasi alanında da muhteşem bir oyun kurucusu olduğunun ve elbette Lloyd George’un Türkiye politikasının tümüyle iflas ettiğinin en açık kanıtıdır.56 YÜRÜRLÜĞE GİR(E)MEYEN BİR ANTLAŞMA 1920 Kışında Doğu Anadolu’da ve Kafkasya'da taraflarca aylardır sürdürülen Türk-Ermeni Savaşı’nı bitiren 2 Aralık 1920 tarihli Gümrü Anlaşm ası’nı, Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Hükümeti adına;
Doğu
Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa, Erzurum Valisi Hamid Bey, Erzurum Mebusu Süleyman Necati Bey; Ermenistan Cumhuriyeti adına; Başbakan Aleksander Hatisyan, Maliye Bakanı Avram Gülhandanyan ve içişleri Bakan Yardımcısı istepan Gorganyan imzalamıştır. Doğu
Cephesi
Komutanı
Kazım
Karabekir
Paşa’nın
İstiklâl
Harbimiz kitabında ve Günlükler1inde Gümrü Antlaşması hakkında ilginç bir ayrıntı yer almıştır:
55 Taner Baytok, İngiliz Belgeleriyle Sevr’den Lozan’a, s. 148. 56 Bu konuda özellikle bkz: Sedat Çilingir, Lloyd George and The Dissolution of The Ottoman Empire, (Ankara, Unpublished PhD Thesis of History, ODTÜ, 2007). -45-
“25 Kasım’da Gümrü’de reisliğim altında Ermeni Hatisyan Heyeti ile muahedesini Sevres
müzakereye
Muahedesindeki
muahedenin
yırtıldığı
başladık.
27
Kasım’da
imzalarını geri aldırdık.
bir
gün
olarak
tes’id
Ermeni
Heyetine
Bu günü
meş’um
ettik.
Ve
Ankara’ya
müjdeledim.” “3
Aralık’ta
Gümrü
Muahedesini
imzaladık.
5
Aralık’ta
da
nezdimizdeki Rus Murahhası sonradan Sefir olan Medivani ve Rus Hariciye
Komiserinden
bir
telgraf
aldığını
bildirdi.
(Muhadenet
ahitnamesini Türkler aldı mı ne zaman ve nereye gelecek? Ermenilerle sulhü
Taşnaklarla
yapmayıp
Bolşeviklerle
de yapsanız
aynı
esas
dâhilinde olabilir)." “Ben de şu cevabı verdim: ‘Ahitnameyi hükümetimiz aldı. Yusuf Kemal Bey Ankara'ya döndü. Hali hazıra göre esaslar yapılıyor. Heyet hakkında emir almadım, sorarım. Taşnaklarla sulhü imzaladık.” “Ermeniler Bolşevikliğini ilan ettiler.”57 Siyasetin bir cilvesi; Ermeni tarafı adına belgeyi imzalayanların yetkisi,
Erivan’daki
sözkonusu
belge;
hükümet Ermeni
değişikliği
çevrelerince
nedeniyle hiçbir
kaldırıldığından
zaman
bir
anlaşma
hükmünde işlem görmemiştir. Bununla birlikte söz konusu belgedeki hükümler, özellikle Türk tarafının uyrukluk sorunlarına bakışını gösterdiği için anlamlıdır:
57 Kazım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, (İstanbul, Türkiye Y., 1960), s. 902. Bu anlatım benzer cümlelerle Karabekir Paşa’nın günlüğünde de vardır: Kazım Karabekir, Günlükler (1906-1948), (Haz. Yücel Demirel), 1. Cilt, (İstanbul, YKY., 2009), s. 716-718.
-46-
Türkiye'deki Ermenilere plebisit hakkı (Md. 3); savaş sırasındaki toplu katliam suçlularının eski yerlerine dönmelerine izin verilmemesi (Md. 6); göçmenlerin dönüşü için en fazla bir yıllık süre tanınması (Md. 7); Sevres Antlaşmasının hükümsüz sayılması (Md. 10 ve 14) ve Ermenistan’daki Müslüman azınlık için Başmüftü seçiminde Türkiye'nin onayı (Md. 11) gibi hükümler hayli ilginçtir. Gümrü’de
tarafların
uyrukluk
düzeni
açısından
kabul
ettiği
düzenleme şöyledir: “3- Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, ikinci maddede sözü geçen sınır ile Osmanlı sınırı arasında bulunup işbu Andlaşma uyarınca Türkiye’de kalacak olan arazinin ve üzerine Türkiye’nin tarihsel, etnik ve hukuksal ilişkisi inkâr edilemez toprakların hukuksal durumu konusunda, Ermenistan Cumhuriyeti istediği takdirde, asıl halkının tümüyle geri dönmesinin gerçekleşebilmesi için, Andlaşmanın onaylanmasından üç yıl geçince plebisite başvurmayı kabul eder. Bir Alt Komisyon bunun biçimini belirleyecektir.” ”6- Bağıtlı Taraflar, Büyük Savaş sırasında düşman ordularına katılarak kendi devletine karşı silah kullanmış veya işgal altındaki topraklar üzerinde toptan kırımlara [katliamlara] katılmış olanları dışındaki göçmenlerin eski sınır içindeki yurtlarına dönmelerine izin verir. Böylece ülkelerine döneceklerin en uygar ülkelerdeki azınlıkların yararlandıkları haklardan bütünüyle yararlanmalarını, karşılıklı olarak yükümlenirler.” “7- Altıncı maddede sözü geçen göçmenlerden işbu Andlaşmanın onayı ve onay belgelerinin verişimi gününden sonra 1 yıllık süre içinde yurtlarına
dönmeyenler
o
maddenin
verdiği
olanaktan
yararlanamayacakları gibi, tasarruf haklarına ilişkin savları da geçerli olmayacaktır.” -47-
“ 10- Erivan Hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisince kesinlikle reddedilmiş olan Sevres Andlaşmasını hükümsüz sayıp bunu ve kimi emperyalist hükümet ve siyasal çevreler elinde bir kışkırtma aracı olan Avrupa ve Amerikadaki Temsilci Heyetlerini geri çağırmayı, bundan böyle iki
ülke
arasında
her türlü
yanlış
düşünceleri
ortadan
kaldırmak
iyiniyetiyle yükümlendiğini açıklar. Ermenistan Cumhuriyeti barış ve esenlik içinde gelişmesini sağlama ve Türkiye’nin komşuluk haklarına saygılı olma doğrultusundaki iyi niyetlerinin bir kanıtı olmak üzere, emperyalist amaçlar güderek, iki milletin barış ve esenliğini tehlikeye sokan
haris,
savaşçı
kişileri
hükümet
yönetiminden
uzak
tutmayı
yükümlenir.” “ 11-
Ermenistan
Cumhuriyetinin
Müslüman
halkın
haklarını
özellikleri
içinde
gelişmelerini
toprakları
korumak ve sağlamak
onların için,
üzerinde
yaşayan
dinsel ve
kültürel
toplumsal
biçimde
örgütlenmelerini, Müftülerin doğrudan doğruya Müslüman toplumunca seçilmesini ve yerel Müftülerin seçecekleri Başmüftü’nün memurluk görevinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Şeriye Vekâletince onaylanmasını kabul ederek yükümlenir.” “ 12- Bağıtlı Taraflardan her biri, karşı Tarafa ilintili kişi ve malların kendi
demiryolları
ve
genellikle
ulaşım
yolları
üzerinden
özgürce
geçmelerini ve öteki Tarafın denize veya herhangi bir ülkeye transitini, hiçbir biçimde engellememeyi yükümlenir. Türkiye Hükümeti, Şerur, Nahçivan, Şahtahtı ve Culfa yoluyla İran, Maktu ve Ermenistan arasında transit işlerinin serbestliğini sağlar. Ermenistan Hükümeti, Azerbaycan, İran, Gürcistan ve Türkiye arasında eşya, araba, vagon ve tüm transit işlerinden vergi almamayı yükümlenir.”
-48-
“Türkiye Devleti, varlık ve yaşamına Emperyalistler tarafından girişilmesi
kesinlikle
beklenen
yıkıcı
kışkırtmalara
karşı
koymak
zorunluluğunda bulunduğundan, genel barışın gerçekleşmesine kadar, ulaşım serbestliğini bozmamak koşulu ile, Dördüncü maddede sözü edilen sayıdan fazla silah sokulmasını önlemek için, Erivan Cumhuriyeti içindeki demiryolları ve ulaşım yollarını denetim ve gözetim altında bulunduracaktır. Emperyalist devletler ile ilintili resmî olmayan heyetlerin bu ülkeye girme ve sızmalarına Taraflar engel olacaktır.” “14- Erivan Cumhuriyetince herhangi bir devletle yapılmış olan tüm Andlaşmaların Türkiye’yi ilgilendiren veya Türkiye’nin çıkarlarına zararlı hükümlerini geçersiz saymayı bu Cumhuriyet kabul eder ve yükümlenir.” “ 17- Bu Andlaşma gereğince Ermenistan’ın olup Türk ordusu işgali altında bulunan toprakların boşaltılması ve tutsakların geri verilmesi ve değiştirilmesi,
Andlaşmada,
yükümlülüklerin
yerine
Ermenistan
getirilmesinden
sonra
Hükümetine
ilişkin
gerçekleştirilecektir.
Alıkonulan siviller ve Devlet ileri gelenleri geri verilecektir. Tutukluların geri verilmesi işi Alt-Komisyonca yerine getirelecektir.”58 KARS ANTLAŞMASINDA ERMENİSTAN VE ERMENİLER 26 Eylül 1921 günü Kars'ta Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adına Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa ile Burdur Mebusu Veli Bey, Türkiye’nin Azerbaycan Temsilcisi Memduh Şevket (Esendal) Bey ve Doğu Anadolu Demiryolları İnşaat Başmühendisi Muhtar Bey’den oluşan heyet, görüşmeler için masaya otururken önlerindeki ruznamede (gündemde) yer alan en önemli maddeler; sınırlar,
genel af, savaş
58 İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, I. Cilt, s. 19-23. -49-
nedeniyle
başgösteren
zorunlu ve gönüllü
göçmenler ve uyrukluk
sorunlarıyla ilgili olanlardı. 7 Ekim 1921 günü Kazım Karabekir Paşa, günlüğüne şu notu yazmıştır: “Konferansta aff-ı umumî ve muhacirin kabulünü münasip bir tarzda hallettik.
Fakat,
Gümrü
şimendifer
malzemesi
meselesi
uzun
münakaşalara mucip oldu.’’59 Görüşme masasında Türk Heyeti’nin önündeki ruznamede yer alan maddeler şunlardır: (1) Eski hükümetler tarafından yapılan anlaşmaların geçersiz sayılması; (2) Bir tarafa zorla kabul ettirilen anlaşmaların diğer tarafça kabul edilmeyeceği; (3) Kapitülasyonlar; (4) Hudut meselesi; (5) Nahcivan özerkliği; (6) Acara özerkliği ve Batum limanı ve transit meselesi; (7) Yollar; (8) Meralar;
59 Kazım Karabekir, Günlükler (1906-1948), s. 1921. -50-
(9)
Boğazlar;
(10) Siyasî mahiyette teşkilat; (11) Bir ülkede oturan diğer ülke tebası oturduğu yerin kanunlarına tâbidir [azınlıkların uyrukluk hakları]; (12) Ençok korunan devlet muamelesi; (13) Kendi isteğiyle göçler; (14) 1918-1920 Harbi'nde göç edenlerin dönüşü meselesi; (15) Genel af; (16) Harp esirleri; (17) Şimendifer, posta ve telgraf, şahısların dolaşımı
(transit
meselesi); (18) Ticarî ilişkilerin kurulması için Tiflis’te bir konferans toplanması; (19) Şehbenderlik (konsolosluk) sözleşmeleri; (20) Anlaşmanın tasdik ve Erivan’da teati edilmesi. 13 Ekim 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Ermenistan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti, Azerbaycan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti, Gürcistan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti, Rusya Sovyetleri Sosyalist Federal Cumhuriyeti Temsilcileri tarafından imzalanan
-51-
bu
antlaşmanın
Ermenistan
ve
Ermenilerin
uyrukluk
sorunlarıyla
ilgili
hükümleri şunlardır:60 “Madde I - Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Sosyalist Sovyetler Cumhuriyetleri Hükümetleri Bağıtlı Tarafların ülkelerinin parçalarında bulunan topraklar üzerinde daha önce egemenlik haklarını kullanmış olan Hükümetler arasında kararlaştırılmış olup, söz konusu topraklara ilişkin Antlaşmalar ile Üçüncü Hükümetler arasında yapılmış Güney Kafkasya Cumhuriyetlerine ilişkin Antlaşmaları geçersiz sayarlar. Moskova’da 16 Mart 1921 günü imza edilen Türk-Rus Antlaşması bu madde hükmünün dışında tutulmuştur." “Madde II - Bağıtlı Taraflar içlerinden birine zorla kabul ettirilmek istenilecek herhangi bir barış Antlaşması veya uluslar arası bir bağıtı tanımamak konusunda görüş birliği içindedir. Bu Antlaşma gereğince, Ermenistan,
Azerbaycan
ve
Gürcistan
Sovyetler
Cumhuriyetleri
Hükümetleri Türkiye’ye ilişkin olup da bugün Büyük Millet Meclisi’nce temsil edilen Türkiye Hükümetinin tanımadığı hiçbir uluslar arası bağıtı tanımamayı kabul ederler, işbu Antlaşmada yazılı ‘Türkiye’ terimi ile İstanbul’da toplanan Osmanlı Millet Meclisi’nce kabul edilip açıklanan ve tüm devletler ile basına bildirilen 28 Aralık 1920 günkü Misak-ı Millî’nin kapsadığı topraklar anlaşılır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti de, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’a ilişkin olup bu ülkelerin bugün Ermenistan,
Azerbaycan
ve
Gürcistan
Sovyetlerince temsil
olunan
60 Kars Konferansı hakkında doğrudan tanıklık ve antlaşmanın tam metni çin bkz: Kazım Karabekir, istiklâl Harbimiz, s. 1000-1021. Kars Anlaşmasının yalnızca Ermenistan ve Ermenilerle ilgili maddeleri bkz: Ermeni Sorunu Temel Bilgi ve Belgeler, s. 309-315.
-52-
Hükümetlerince tanınmayan hiçbir uluslar arası bağıtı tanımadığını kabul eder.” “Madde III -
Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Sovyetler
Cumhuriyetleri Hükümetleri, Kapitülasyonlar yönteminin her ülkenin millî gelişmesinin
özgürce
sürmesi
ve
egemenlik
haklarının
bütünüyle
kullanılmasıyla bağdaşmadığını kabul ederek, Türkiye’de bu yöntemle herhangi bir biçimde ilişkili her türlü yetkilerin ve hakların kullanılmasını geçersiz ve kaldırılmış sayar.” “Madde IV - Türkiye’nin kuzey-doğu sınırı (Rus Genelkurmayının 1/210,000 ölçekli, 1 parmak, 5 verstlik mesafe haritasına göre) Karadeniz kıyısında bulunan Sarp Köyü’nden başlayarak Hedis Meta dağı-Şavyet Dağı’nda suların bölündüğü çizgi; Kani Dağı ve oradan sürekli olarak Ardahan ve Kars Sancaklarının eski yönetim sınırlarının kuzeyini ve Arpaçay ile Aras Irmaklarının telveğini Nizni-Karasuyun döküldüğü yere dek izleyen çizgiyle belirlenmiştir. (Sınırın ayrıntıları ve buna ilişkin işler için I ve II sayılı Ekler ile Bağıtlı Taraflarca imzalanmış ilişik haritaya başvurulması; Antlaşma metni ile harita arasında çelişki bulunursa Antlaşma metni haritaya yeğ tutulacaktır.)” “Rusya Sovyetleri Sosyalist Federal Cumhuriyeti Hükümeti’nin bir temsilcisinin de katılmasıyla eşit sayıda üyelerden oluşacak bir Karma Sınır Çizme Komisyonu topraklar üzerinde sınırı ayrıntılarıyla saptamak ve sınır işaretlerini koymakla görevlidir (ilişik 4 sayılı harita).” “Madde V -
Türkiye Hükümeti ile Ermenistan ve Azerbaycan
Sovyetler Hükümetleri işbu Antlaşmanın III Sayılı Ekinde belirtilen sınırlar içinde olmak üzere, Nahçivan bölgesinin Azerbaycan’ın koruyuculuğunda özerk bir ülke oluşturması konusunda anlaşmışlardır.” -53-
“Madde VI - Türkiye işbu Antlaşmanın 4. maddesinde gösterilen sınırların kuzeyinde bulunan ve Batum livasına ilişkin topraklar ile Batum Şehri ve Limanı üzerindeki egemenlik hakkını şu koşullarla Gürcistan'a bırakmaya razı olur:” “Birincisi: işbu maddede belirtilen yerler halkının, her topluluğun kültürel ve dinsel haklarını sağlayacak ve bu halkın yukarıda sözü geçen yerlerde isteklerine uygun bir tarım toprakları rejimi kurma olanağına sahip olacak biçimde geniş bir İdarî özerkliğe kavuşması.” “İkincisi: Batum limanı üzerinden Türkiye’ye giden veya oradan gelen
ticaret
malları
ve
tüm
nesnelerin
gümrük
vergisine
tabi
tutulmayarak ve hiçbir engelle karşılaşmayarak, her türlü vergi ve ücretten bağışık biçimde, serbest transit hakkı ile birlikte, Türkiye’nin özel harcamalarından da ayrık olarak, Batum Liman’ından yararlanmasının sağlanması.” “Bu maddenin uygulanması için işbu maddenin imzasından hemen sonra ilgili Taraflar temsilcilerinden oluşan bir Komisyon kurulacaktır.” “Madde VII - Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Gürcistan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti Hükümeti, ortak sınır bölgeleri halklarının karma
bir
komisyonca
gümrük,
konulacak öncelikli yasalara
polis
uymaları
ve
sağlık
işleri
alanlarında
koşulu
ile sınırı geçmelerini
Bağıtlı Taraflar, toprakları
üzerinde karşı Taraf
kolaylaştırmayı yükümlenirler.” “Madde X -
ülkesinin veya ona bağlı topraklardan birinin Hükümeti rolünü üstlenmek savında bulunan örgüt ve grupların kurulmasını veya yerleşmesini ve öteki ülkeye karşı mücadele amacında olan grupların yerleşmesini hiçbir zaman kabul etmemeyi yükümlenirler. Şurası belirlidir ki, işbu maddede -54-
sözkonusu
olan
Türkiye
toprakları’
Türkiye
Büyük
Millet
Meclisi
Hükümeti’nin doğrudan doğruya sivil ve askerî yönetimi altında bulunan topraklardır." “Madde XI - Bağıtlı Taraflardan birinin öteki Taraf topraklarında oturan uyrukları, yerleşmiş oldukları ülke yasalarından doğan hak ve görevlere uygun biçimde işlem görmekle birlikte; millî savunmaya ilişkin yasalardan bağışık tutulup onlara uymaları istenilmeyecektir. Aile veraset hakları ile ehliyete ilişkin işlerde de Tarafların uyrukları işbu madde hükümlerinin dışında kalacaklardır. Bu konular bir özel anlaşma yapılarak çözümlenecektir.” “Madde topraklarında
XII
-
oturan
Bağıtlı uyrukları
Taraflar, için
içlerinden
En Çok
birinin
Gözetilen
öteki Ulus
ülke işlemi
uygulanmasına izin verirler. Bu madde Sovyetler Cumhuriyetlerinin kendi topraklarındaki öteki Müttefik Rus Sovyet Cumhuriyetleri yurttaşlarına tanıdıkları Müslüman
haklar ile Türkiye tarafından devletlerinin
uyruklarına
kendisinin
tanınan
Müttefikleri olan
hakları
hiçbir
zaman
kapsamaz.” “Madde XIII - 1918 yılından önce Rusya’ya bağlı iken, üzerinde Türkiye’nin egemenlik hakkı doğrulanan topraklar halkından olup Türk uyrukluğundan çıkmak isteyenler eşyasını, mallarını ve paralarını birlikte alarak Türkiye’yi özgürce terk etmek hakkına sahip olacaklardır. Bunun gibi, egemenlik hakkı Türkiye tarafından Gürcistan’a bırakılmış olan toprakların halkından olup da Gürcistan uyrukluğundan çıkmak isteyenler eşya ve mallarını veya bunların karşılığı parayı birlikte alarak Gürcistan'ı terk etme hakkına sahip olacaklardır.”
-55-
“Madde XIV - Bağıtlı Taraflar, işbu Antlaşmanın imzalanmasından sonra 6 aylık bir süre içinde
1918 ve
1920 savaşları mültecileri
konusunda özel bir anlaşma yapmağı yükümlenirler.” “Madde XV -
Bağıtlı
Taraflardan
her biri
işbu Antlaşmanın
imzalanmasından hemen sonra, Kafkas Cephesindeki savaş nedeniyle işlenen cinayet ve cürümler için öteki Taraf uyrukları yararına tam bir genel af ilan etmeyi yükümlenir." “Madde XVI - Bağıtlı Taraflar işbu Antlaşmanın imzalanmasından sonra 2 aylık bir süre içinde kendi toprakları üzerinde bulunan eski asker ve sivil tutsakları karşılıklı olarak yurtlarına geri yollamayı kabul ederler.” “Madde XVII -
Bağıtlı Taraflar, ülkeleri arasındaki bağlantıların
kesilmeden sürdürülmesi amacıyla demiryolu, telgraf vb. ulaşım ve iletişimi koruma ve geliştirmeyi ve zorluklarla karşılaşmaksızın, kişi ve malların özgürce geçişini sağlamak için gerekli önlemlerin aralarında anlaşarak alınmasını yükümlenirler. Bununla birlikte, yolcuların ve ticaret eşyasının giriş çıkışında Bağıtlı Ülkelerin her birinde yürürlükte bulunan yasalar bütünüyle uygulanacaktır." Kars
Antlaşması,
Kafkasya
coğrafyasında
söz
konusu
cumhuriyetleri temsilen Kazım Karabekir Paşa, Veli Bey, Muhtar Bey, Memduh
Şevket
Bey,
Svanidze,
Hanetzky,
Mravian,
Makinzian,
Chahutahtinsky ve Eliva tarafından imzalanmıştır. GÜVEN VE GÜVENLİK KRİZİNİN PSİKO-POLİTİĞİ Literatürde sürekli uyrukluk (permanant allegiance; allegeance perpetuelle) eski çağlardan
kalma
-56-
bir kavram
olarak anlatılmıştır.
Uyrukluk hukukunun uyrukluk konusunda benimsediği temel ilke, “kişinin uyrukluğunu seçmede ve değiştirmede özgür olması gerektiği”dir.61 Kişinin ömür boyu aynı uyruklukta kalması doğaldır ama eğer devlet ortadan
kalkmışsa,
hükümranlık
coğrafyası
başka
devletler
tarafından işgal edilmişse eski uyrukların durumu ne olacaktır? Kişinin
uyrukluğunu
seçmede
ve
değiştirmede
özgür olması
yolundaki temel ilke, kimi durumlarda çağdaş gerçeklere ve tarihî durumlara uygun düşmemektedir. Kişi ve devlet ilişkisinin en anlamlı ürünü olan uyrukluk bağıtında yanıtlanması gereken temel olgu şu şekilde açıklanabilir: Birinci Cihan Harbi biterken imparatorlukların dağılması sürecinde yaşanan göçler ve bunların neden olduğu insanlık trajedileri bu durumun özel örnekleri olarak tarih sayfalarında yer almaktadır. Çok-milletli imparatorlukların çözülmesi ve yerlerine millî devletlerin kurulması; halen tartışmaları bitmeyen uyrukluk sorunlarının uluslararası gündemi kimi zaman işgal etmesine neden olmaktadır. Osmanlı örneğinde; 600 yıllık ömrünü tamamlayan bir imparatorluk, dış müdahaleler, kışkırtmalar, paylaşım savaşları ve yıllar süren kanlı iç savaşlarla tarih sahnesinden tasfiye edilmiştir. Mondros Ateşkes Sözleşmesiyle başlayan yeni savaş ve ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin milletçi bir temelde yükselişinin Batı’lı devletler tarafından; gösterdikleri
“Türklerin ısrarcı
bir
çaba,
nüfus Mustafa
61 Rona Aybay, Yurttaşlık Hukuku, s. 79. -57-
değişimini
gerçekleştirmek
Kemal’in yeni
için
Türkiye’nin Türk
nüfusunu
‘saflaştırma’
arayışı
içinde
olduğu
izlenimini
uyandırdı,”
şeklinde bir saptama yer almıştır.62 Oysa, 1920’ler boyunca yalnız Türkiye’de
değil,
Ermenistan’da
ve
Yunanistan’da
da
ölçülü
bir
“saflaştırma” olgusunun varlığından söz etmek gerekmektedir. Lozan’da, mübadele politikasını bütün taraflar benimsemiştir ve Milletler Cemiyeti Mülteciler Yüksek Komisyonu adına Norveçli Dr. Nansen bu eski soruna köklü bir çözüm bulabilmiş ise bu ancak mübadelenin bütün taraflarca benimsenmesi sayesinde olmuştur.63 Türkiye örneğinde, yalnızca güvenlikten kaynaklanan ölçülü bir “saflaştırma” olgusunun varlığından söz edilmesi, 1930’lardaki Faşizm ve Nazizm deneyimlerinden hareketle savaş koşullarında böyle bir stratejiyi uygulamak zorunda kalan bir hükümetin ırkçılıkla suçlanması hakkını vermez. 1915 yılında, İstanbul’da o zamanki Devlet liderliğinin tüm riskleri ve sorumluluğu üzerine alarak güvenlik nedeniyle uygulamak zorunda kaldığı tehcir kararı ve politikasının; 1920’de, Ankara’da, yeni devletin inşasında
millî
devlet
stratejisinin
sürdürülmesini
kolaylaştırdığının
söylenebilmesi de zorlama bir yorumdur.64 Çünkü 1915 yılında tehcir
62 Vamık V. Volkan-Norman Itzkowitz, Ölümsüz Atatürk, (İstanbul, Bağlam Y., 1998), s. 301. 63 H. Cevahir Kayam, “Lozan Barış Andlaşmasına Göre Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Konunun TBMM’nde Görüşülmesi”, ATAM Dergisi, Cilt IX, Sayı 25 (Kasım 1992), s. 581-608; Kemal Arı, “Lozan Barış Görüşmeleri ve Nüfus Mübadelesi”, Toplumsal Tarih, 115 (Temmuz 2003), s. 86-89 ve özelikle bkz: Ömer Turan, “Lozan Barış Görüşmelerinde Ermeni Sorunu", OsmanlI'nın Son Döneminde Ermeniler (Editör: Türkkaya Ataöv), (Ankara, TBMM Y., 2002), s. 195-222. 64 Bu konuda özellikle bkz: Hikmet Özdemir, 1915 Tartışılırken Gözden Kaçırılanlar, (Ankara, Genelkurmay Y., 2006). -58-
kararıyla Suriye ve Mezopotamya’ya gönderilen Ermeni sürgünlerin pek çoğu, 1919 Aralık ayı itibariyle Anadolu’da ve İstanbul’daki yerlerine geri dönmüşlerdir. 1920-1922 yıllarında Anadolu’daki savaş; Batı’da İzmir ve Ege Bölgesini işgal eden Yunanlılar ve Türkler; Güney’de ve Doğu’da ise Ermeniler ve Türkler arasında cereyan etmiştir. Türkler, bir cephede Yunanlılarla; diğer iki cephede de Ermenilerle şiddetli çarpışmalar yapmışlar ve bütün bunları teker teker kazanmışlardır. Türkler, askerî alanda kesin üstünlük sağladıktan sonra, işgalden kurtardıkları topraklarında
kendi düzenlerini kurmuşlar ve Lozan’da
uluslararası bir antlaşma ile bu olguyu bir kere daha tescil ettirmişlerdir. Bülent Tanör, İstiklal Savaşı ile yeni anayasal tezlerin doğuşu arasında üç temelde bir bağ oluştuğunu söylerken; bir bakıma, Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Türk millî hareketinin yeni devlet stratejisini anlatmaktadır. Bülent Tanör’e göre; Türklerin bu savaşı, öncekilerden farklı olarak bir
millî
bağımsızlık
topraklarının
işgal
mücadelesi
altında
şeklinde
bulunması
millî
ortaya direniş
çıkmıştır.
Yurt
doğurmuş
ve
olağanüstü bir devrimci durum meydana getirmiştir. Nihayet, Osmanlı “teokratik monarşisi”nin işbirlikçi rolü her geçen gün iyice açığa çıkmıştır. Bu tablo anayasal açıdan iki önemli sonuç doğurmuştur: Biri, Anadolu’da yeni bir siyasal iktidar olgusu ortaya çıkabilmiştir.
-59-
Diğeri, yeni siyasal iktidarın ihtilalci bir nitelik taşımasıdır.65 Mustafa Kemal Paşa, Kanunî Sultan Süleyman döneminden beri uygulamadan kaldırılan eski fetih ve cihat tezine uzak kalmış ve 3. maddesine “Türkiye Devleti” sözüyle başlayan
1921 Anayasası ile
Anadolu’da yaşayan Müslüman çoğunluğun iradesini bir Türk millî devleti projesine dönüştürmüştür.66 işte bu çerçevede 1914-1922 yıllarında -aralıklarla- sürdürülen Türk-Ermeni Savaşı, yeni Türkiye Devleti’nin liderliğini derinden etkilemiş ve bu konuda kesin ve tarihî bir karar almak zorunda bırakmıştır. Fazla değil iki yıl önce; Osmanlı İmparatorluğu adına hazırlanan ve Paris
Barış
muhtırada; genişletilerek
Konferansı'na Kafkasya’da Osmanlı
sunulan
23
Haziran
1919 tarihli
resmî
Ermenistan’ın
toprak
bakımından
biraz
Ermenilerinin
de
mübadele
ile
oraya
yerleştirilmeleri önerilerek bu konuda sorunun çözümüne yapıcı bir katkı politikası benimsenmiştir: “Osmanlı memleketlerinde mukim Ermenilerin adetleri ve malik oldukları arazi nazarı dikkate alınarak Kafkasya Ermenistanına mülasık (bitişik) olmak üzere mütehassisin (uzmanlar) tarafından bir miktar arazi tefrik ve tahdidiyle Ermenilerin oralara sevk
ve
oralardaki
nüfus-u
müslimenin (müslüman nüfusun) dâhile (ülke içine) nakilleri bu hususta
65 Bülent Tanör, “Lozan’a Giden Yıllarda Türk Anayasa Tezinin Doğuşu", Lozan’ın 50. Yılına Armağan, (İstanbul Hukuk Fakültesi Y., 1978), s. 206-207. 66 Bülent Tanör, “Lozan’a Giden Yıllarda Türk Anayasa Tezinin Doğuşu”, s. 211 - 212 .
-60-
bilcümle müşkülat-ı müstakbeleyi (gelecekteki
tüm sorunları) izale
edecek (giderecek) bir hatt-ı hareket (hareket tarzı) olacaktır. (...)’’67 30
Ağustos
1922’den
sonra,
işgal
altındaki
Türk
vatanının
istiklâlinin askerî alanda yeniden kazanılmasından sonra Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetimi ve onun adına Lozan’a giden Türk Delegasyonu, Ermeni mültecilerin geri dönüşü için Büyük Güçlerden gelen talepler karşısında çok katı ve uzlaşmaz bir politika izlemiştir. Bir İmparatorluk çökerken yaşanan dramatik olayların, beklenmedik bir ihanetin, kanlı bir savaşın ve yabancı işgallerin ürünü olarak ortaya çıkan bu tarihî kararı alanlar, vakit yitirilmeksizin üniter bir millî devletin, yeni Türkiye devletinin doğuşunu ve bunun hukukî gerekçelerini de tüm dünyaya açıklamışlardır. Ankara’nın, eski Osmanlı tebaası dinî azınlıklarla (ve özellikle Ermenilerle) ilgili bu tarihî ayrılma kararını, Lozan’da masanın öbür tarafında oturan yabancı muhatapları da kabul etmek zorunda kalmıştır.68 Londra’da oturumlarda
24
Avam
ve
Temmuz
Lordlar 1923 tarihli
Kamarası’nda Lozan
Barış
yapılan
çeşitli
Antlaşması’nın
67 Mustafa Budak, "I. Dünya Savaşı Sonrası Yeni Uluslar arası Düzen Kurma Sürecinde Osmanlı Devleti’nin Tavrı”, Divan İlmi Araştırmalar, Sayı 7 (1992/2), ayrı basım, s. 203. 68 Ermeni meslektaşlarımız tarafından bu konuda yapılan iki araştırmayı özellikle öneririm: Akaby Nassibian, Britain and the Armenian Question, (London and Sydney, Croom Helm, 1984) ve Leon Maraşlıyan, Ermeni Sorunu ve Türk-Amerikan ilişkileri, (Türkçesi: Şen Süer), (İstanbul, Belge Y., 2000). Ayrıca bkz: Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu, (Ankara, TTK Y., 1991); Nurşen Mazıcı, ABD'nin Güney Kafkasya Politikası Olarak Ermenistan Sorunu, (İstanbul, Pozitif Y., 2005) ve Tolga Başak, İngiltere’nin Ermeni Politikası 1830 1923, (Istanbul, IQ Y „ 2008). -61-
imzalanmasından önce ve sonra yeni Türkiye’nin bu tutumu ciddi şekilde tartışılmıştır.
Parlamentonun
her
iki
kamarasında
da
bir
kısım
konuşmacılar; Türkiye’de Ermeni ve Rumların imtiyazları sorununun önemini vurgularken; Lloyd George ve Lord Curzon başta olmak üzere İngiliz yetkililerini suçlamışlardır.69 İngiliz Parlamentosu’nda bu tartışmaların yapıldığı oturumlardan birinde; Yakındoğu’yu, Kafkasya’yı ve bu bölgede Ermenilerin Dünya Savaşı’ndaki askerî pozisyonunu iyi bilen Noel Buxton (1869-1948) söz almıştır. İşçi Partili liberal siyasetçi Noel Buxton konuşmasında; Ermenilere yurt
konusunu
anlatırken;
Dünya
Savaşı’nda
Muhafazakâr
Parti
Hükümetinin Türklere karşı ayaklanmaları karşılığında Ermenilere vatan vaat ettiğini; Ermenilerin
hiçbir halkın göze alamayacağı bir riskle
ayaklandığını; Müttefiklere 5,000 civarında asker verdiklerini ve bunun karşılığı
olarak
yüzbinlerce
insanın
boğazlandığını;
şu
anda
da
ülkelerinden toptan sürülme tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını; Erivan Cumhuriyeti'nin
tüm
Ermeni
mülteciler
için
çok
küçük
olduğunu;
Türklerden Van, Eleşkirt ve Kars civarının alınarak Erivan Cumhuriyeti'ne bağlanmasını; buna karşılık olarak da Türkler’e Musul’un verilmesini üstelik işçi Partisi adına önermesi ilginçtir.70 Noel
Buxton,
bu
ilginiç
önerisini
bir
başka
oturumda
yine
tekrarlamıştır:
69 Mustafa Çufalı, “Lozan Konferansı ve Antlaşması Üzerine İngiliz Parlamentosunda Yapılan Tartışmalar”, ATAM Dergisi, Cilt XVI, Sayı 47 (Temmuz 2000), ayrı basım, s. 561-601. 70 Mustafa Çufalı, “Lozan Konferansı ve Antlaşması Parlamentosunda Yapılan Tartışmalar”, s. 568-569. -62-
Üzerine
İngiliz
“Lord Curzon, 1922 Martında Türkler’e Kafkasya’dan Boğazlar’a kadar olan bölgede topraklarının güvencede olduğu mesajını vermişti. Böylece azınlıklara verilen self-determination sözünden vazgeçilmiş oldu. İşçi Partisinin önerisinin çok geç olmadan değerlendirilmesi tek çözüm yoludur. O da, Türkler’e Ermeniler'e verilecek toprak karşılığı Musul'u vermektir. Bu, petrol, hava sahası ve prestij kaybına yol açacaktır. Ama hükümet kendi prensiplerini çıkarlarının önüne koymalıdır.”71 İngiliz Dışişleri Bakanı Yardımcısı R. McNeill; aynı oturumda Noel Buxton gibi Yakındoğu konusunda otorite birinin konuşmasına itiraz edemeyeceğini; fakat konuşmacının yakında yayınlanacak konferans tutanaklarını okuduktan sonra aynı şekilde düşünmeyeceğine inandığını; Ermenilere yurt edindirmek için Lord Curzon’un diğer bütün konulardan daha fazla çalıştığını; fakat Türkler’in bu konuyu görüşmeyi kesinlikle reddettiğini ve bunu kendi egemenliklerine bir tecavüz olarak gördüklerini söylemiştir.72 Ingiliz Parlamentosunda yapılan şiddetli tartışmalar göstermektedir ki; Türkiye, “Ermeni yurdu” projesine hiçbir şekilde yanaşmamıştır. Ankara
tarafından
Misak-ı
Millî
diye
tanımlanan
coğrafyada
yaşayan Müslüman çoğunluğun yeni bir Türk Devleti oluşturduklarını kabul ve ilan eden bu tarihî ayrılma sürecinin devamı olan savaşta Osmanlı yönetimi yer almamış ve Anadolu’nun uluslararası arenada temsili görevi bir süre sonra Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetimi tarafından üstlenilmiştir.
71 Mustafa Çufalı, "Lozan Konferansı ve Parlamentosunda Yapılan Tartışmalar”, s. 577. 72 Mustafa Çufalı, “Lozan Konferansı ve Parlamentosunda Yapılan Tartışmalar”, s. 578. -63-
Antlaşması
Üzerine İngiliz
Antlaşması
Üzerine İngiliz
1922 Martında TBMM Hükümeti Hariciye Vekili Yusuf Kemal Tengirşenk’in Londra temasları biter bitmez 22 Mart 1922 günü savaş halinde bulunan Türkiye ve Yunanistan’a ateşkes ve barış koşullan bildirilmiştir. 26 Mart 1922’de bu öneriden dört gün sonra da Müttefikler Türkiye’ye barış koşullarını iletmişlerdir ve ilk iki maddesi şöyledir: 1- Türkiye ve Yunanistan’da azınlık haklarını saptayacak kuralların uygulanmasına Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) katılacaktır. 2- Doğu'da bir Ermeni yurdu kurulacaktır.73 Müttefiklerin bu talebi açıkça kanıtlamaktadır ki; Türk Ordusunun 26-30 Ağustos 1922 günlerinde kazandığı zafer; Doğu Anadolu’nun kaderi açısından gerçek kırılma noktasıdır ve Türkiye bu zaferinin ardından - bir kırmızı çizgi olarak- “Ermeni Yurdu” tezinin reddini kendi dış politikasının en başına yerleştirmiştir. Bu nedenledir ki;
1922 Sonbaharında Türk Ordusunun kesin
zaferinden sonra Lozan’da 26 Aralık 1922 günü Alt-Komisyon önünde açıklanan Ermeni taleplerinin pek etkisi olmamıştır: “Tutanak özeti" “Heyet: K. Noradunkyan, A. Aharonyan, A. Hadisyan, L. Paşalyan alt-komisyon huzuruna çıkmışlardır.”
73 Hikmet Bayur, “TBMM Hükümeti Umur-ı Hariciye Vekili Yusuf Kemal Tengirşenk’in 1922 Martında Yaptığı Avrupa Gezisiyle ilgili Anılar", Belleten, Sayı 157-160(1976), s. 665. -64-
“Noradunkyan ve Aharonyan Ermenilerin isteklerini sunmuşlar, Noradunkyan okumuş, Aharonyan açıklamalar yapmıştır.” “Müzakere şu şekilde cereyan etmiştir:” “Sir Horace Rumbold - Ermeni yurdunu ve Türk ilişkilerini nasıl düşünüyorsunuz?" “Aharonyan - Arzu ettiğimiz yurt, aynı zamanda Türkiye’den ayrı ve bağımsız olmalıdır. Fakat, Müttefiklere kolaylık olmak üzere Türklerin çıkarlarını
sağlamlaştıran
şekiller
de
hazırdır,
örneğin,
Britanya
sömürgeleri rejimi gibi. Sanırım Noradunkyan da bu konuda benimle aynı düşüncededir.” “Noradunkyan - Bu hususta biraz önce raporumu okumuştum.” “Rumbold -
Erivan hudutlarının genişlemesi ve Ermeni yurdu
konusunda ne düşünüyorsunuz?” “Aharonyan -
Erivan Cumhuriyetinin
hudutlarının genişlemesi,
oranın Sovyet rejiminde olmasına göre güç bir iştir. Çünkü Rusya onunla meşgul
değildir.
Şu
halde
Türkiye
tarafından
zaptedilen
Rusya
Ermenistam’nda yeni bir Ermeni yurdu kuruluşu birşey temin edemez. Biz, Amerika
Birleşik
Devletleri
Cumhurbaşkanı
tarafından
çizilmiş
hudutları istemiyoruz. Yalnız bir kesim ile yetiniyoruz. Eski Ermenistan meselesine gelince, Bulgaristan ve Doğu Rumeli’deki idare şekli size bir örnek olabilir.” “Rumbold -
Sizce en elverişli toprak parçası neresidir? Harita
üzerinde gösterebilir misiniz?”
-65-
“Aharonyan -
(Harita üzerinde Rize ve Hasankale’den geçerek
Erzurum’u dışarıda bırakmak suretiyle Muş’a giden ve içerisine Van gölünü alarak İran hududuna kadar dayanan bir hudut çizdi.)" “Rumbold - Bu hudutlar içerisine 700.000 göçmen yerleştirilebilir mi? Bunların hepsi Türkiye Ermenileri göçmenleri midirler?” “Aharonyan
-
Evet
Türkiye
Ermenileridirler
ve
bu
arazide
artık
Ermeni
yerleştirileceklerdir.” “Rumbold
-
O
halde
Türkiye
Ermenistanında
kalmayacak mı?" “Aharonyan - Ermeni yurdu kurulduktan sonra Ermenilerle Türkler arasında kuvvetli bir barış ve dostluk doğacak ve Türkiye’de kalmak isteyen Ermeniler iyi bir vatandaş olacaklardır.” "Rumbold - Bu arazide şimdi kimler bulunmaktadır?” “Aharonyan - Başlıcaları Kürtlerdir. Bunlar, daha savaştan önce büyük bir nüfus teşkil ediyorlardı. Türkler ise azınlıkta idiler. Çoğunluk Kürtler ve Ermenilerde idi. Kürtler âri ırkına mensupturlar ve çok güçlüklerle islamlaşmışlardır.” “Delacroix - Kürtlere güveniniz tartışılabilir. Bütün Kürtler sizden tarafa değillerdir. Birçokları Ermeni katliamlarına iştirak etmişlerdir. Kürt Hamidiye Süvari Alaylarının rolleri meydandadır.” “Aharonyan - Kürtler, katliamdan fazla yağmacıdırlar. Birçok Kürt vardır ki bizimle beraberdirler. Ermenistan’da iki Kürt alayımız vardı. Bunlar sonuna kadar Türklere karşı savaşmışlardır."
-66-
“Delacroix
-
Bu
hususta
Noradunkyan’ın
da
düşüncelerini
öğrenmek isterdim.” “Noradunkyan aşiretlerini
de
Ermenilere
dostturlar.
Kürtlerden söz edilirken, onların 200’den fazla
gözönüne
almak
Bunların
gerekir. 1905’te
Yezidiler
20.000
ve
Ermeniyi
Kızılbaşlar saklamış
oldukları hatırlanmalıdır. Fakat, örneğin Celaliler, Ermenilere muhaliftirler. Hamidiye Alayları bunlardan meydana getirilmişti. Bunlar, Türk elbisesi giyerek eşkıyalıklarını yapıyorlardı. Kendileri başka yere gönderilmek istenilince, İkinci Ordu Kumandanı Zeki Paşa, bunlar nereye gitseler aynı şekilde hareket edeceklerini ileri sürerek, buna muhalefet etmişti.” “Dolacroix - Söz ettiğiniz 350.000 Ermeninin hepsi de Türkiye Ermenisi midirler? Yoksa içlerinde Rusya Ermenisi var mıdır?” “Aharonyan - Hepsi de Türkiye Ermenisidirler ve dönmek için işaret bekliyorlar.” “Dolacroix 130,000
Türkiye Ermenistanı ilçelerinde yerleşmiş bulunan
Ermeni hakkında ne gibi bilginiz vardır? Onlar oralardan
sürülüyorlar mı? Yoksa kendi arzuları ile mi çıkıyorlar?” “Aharonyan - Gerçek şudur: Sokaklarda, vapurlarda Ermenilerin belli bir süre içinde çıkıp gitmeleri için ilanlar yapışmıştır. Sonra Türk halkı da, Ermenilere, kendi taraflarında kalacakların başına kimbilir neler geleceğini söylemişlerdir. Kara, kışa bakmayarak birçok güçlükler altında Karadeniz ve özellikle Suriye’ye geçmek için Ermeniler çeşitli yönlere gitmişlerdir. Suriye’deki Ermenilerin nüfusu 140.000’i geçmiştir. Arap halkının da böyle perişan göçmenlerden memnun olmadıkları biliniyor.”
-67-
“Laport - Bununla beraber bu ekonomik bir meseledir. Ermenilerin gelmesiyle
emeğin
değeri
düşmüştür.
Bu
da
tabii
Arapların
hoşlanmayacağı bir şeydir.” “Noradunkyan -
İskenderun bölgesinde Alauitlerin bulundukları
yerde Ermenilerin durumu daha iyidir.” ‘‘L a p o rt- B e n de aynı düşüncedeyim.” “Rumbold - Halen, Erivan Cumhuriyeti halkının nüfusu ne kadardır ve hangi ırklardan oluşmuştur?” “Aharonyan - Arkadaşım Hadisyan, memleketimizi iyi bilir, iki yıl süreyle başbakanlık etmiştir. Size bilgi verebilir.” “Hadisyan
-
Erivan
Cumhuriyeti’nin
nüfusu
şimdiki
halde
1.400.000’dir. Bunun 1.200.000’i Ermeni, 60.000’i Islamdır. Bu halk 26.000 kilometrekarelik arazi üzerinde bulunmaktadır ki; bunun da 9.000 kilometrekaresi
tarıma
elverişlidir.
Son
zamanlarda
buraya
yeni
göçmenler yollanacağı sözü ortaya çıkınca, bunu Sovyet Ermenistan’ı reddetti. Elcezire’den gelmiş 10.000 kişiyi yerleştirmek için büyük güçlük çekildi. Yalnız Ermenistan değil, Kafkasya’nın da bir kısmını besleyen bu verimli arazi, Kars, Sürmeli, Nahcivan Türkler tarafından zaptedilmiştir. “Rumbold - Ermenistan'da yaşayan İslam halk ne oldu?” “Aharonyan - Bir kısmı Türkiye’ye, bir kısmı Kars bölgesine ve diğer bir kısmı da Azerbaycan'a göç etti.” “Rumbold -
Rica ederim, Kilikya’nın hangi kesiminde [Ermeni]
yurdunuzu kurmak istediğinizi harita üzerinde gösteriniz.”
-68-
"Noradunkyan - (Göstererek) Yurt, Ceyhan, Suriye hudutları ile Fırat arasında içerisine Sis ve Maraş’ı alarak Fırat’a uzanır.” ‘‘Rumbold - Bu bölgeye ne kadar Ermeni yerleştirebilirsiniz?” "Noradunkyan - 5-6 yüz bin kişi.” "Başkan - Efendiler, açıklamalarınız kaydedilmiştir. Biz görüşür ve gereğinde yeni bilgi almak için sizi tekrar davet ederiz." "Noradunkyan
-
Bugün
gündemde
azınlıklar
meselesi
bulunmadığına çok memnun oldum, izin veriniz de iki noktaya dikkatinizi çekeyim:" “ 1. Asker toplamanın serbest olması;” “2. Patrikhanenin bağımsızlığı, her Ermeni’nin askerî hizmetten kaçınabilmesi.” "Başkan - Esasen Yunan Heyeti bu meseleyi söz konusu etmiştir. Fakat Türkler buna muhaliftir. Herhalde biz bildirinizi gözönüne alacağız.” "Daha
sonra
Noradunkyan
Alt-Komisyon
önünde
bir
rapor
okumuştur.’’74 Lozan'da Alt Komisyon önünde Ermeni Temsilcileri Noradunkyan, Aharonyan ve Hatisyan tarafından yapılan bu açıklamalar Kafkasya ve Suriye'de o yıllarda göçmen olarak bulunan Ermeni nüfus hakkında istatistikler ve etnik topluluklar arasındaki ilişkilerle ilgili daha başka ayrıntıları kapsadığı için ayrıca önemlidir.
74 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, (İstanbul, Belge Y., 1987), s. 723-726. -69-
LOZAN “ÖZEL” TALİMATI TBMM Hükümeti Kararı diye Lozan’a gönderilen Türk heyetine verilen “özel” talimat; gerçekte Ermenilerin uyrukluk sorunu ile doğrudan ilgili olmamakla birlikte savaş alanının ve dünyanın dört bir yanına dağılmaya başlayan Ermeni nüfus açısından çok önemli bir sonuç getirmiştir. Bir diğer ifade ile Garp Cephesi Komutanı ve Hariciye Vekili ismet Paşa (İnönü) başkanlığında heyete verilen Başvekil ve Vekiller imzalı bu “özel” talimat, Lozan'da Büyük Güçler tarafından tanınması istenen devletin sınırları içinde Ermeni nüfusun yer alamamasında asıl etken olmuştur.75 Bu tarihî talimat; Anadolu coğrafyasında Komutan Alpaslan’la başlayan ve Sultan Fatih'le süreklilik kazandırılan yüzlerce yıllık Türk devlet politikasının
önemli
bir değişiklik ve
Mustafa
Kemal
Paşa
liderliğinde yeniden ilanıdır.76 TBMM Hükümeti; yalnızca Türkiye’de değil; Kafkasya, Suriye, Lübnan, Mısır, Avrupa ve Amerika şehirlerinde yaşayan Ermeni nüfusu ve hatta Sovyetler Birliği şehirleriyle Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’ni de yakından ilgilendiren ve bütün taraflar açısından kritik sonuçlar doğuran bu tarihî ve stratejik kararını ve tartışılmasını bile kesinlikle istemediğini "özel” talimatın üstelik birinci maddesi olarak vurgulamıştır: “1- Şark hududu; (Ermeni yurdu) mevzuubahis olamaz. Olursa inkıta’-ı müzakereyi mucip olur.”
75 Bu talimat 3 Kasım 1922 günü olmalıdır./HÖ. 76 IV. icra Vekilleri Heyeti’nin Lozan “özel” talimatını imzalayan (hazır bulunan) üyeleri şöyledir: Hüseyin Rauf (Orbay), Ali Fethi (Okyar), İsmet (İnönü), Feyzi (?), Mehmet Vehbi (Bolak), Fevzi (Çakmak), Rıza Nur. -70-
Bu “özel" talimatın 9. maddesinde yer alan bir diğer hüküm ise dolaylı olarak Ermeni nüfusu ilgilendirmiştir, şöyledir: “9- Ekalliyet: Esas mübadeledir.”77 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’mn yeni Türkiye Devleti'nin
uyrukluk
esaslarını
belirleyen
bir hukuk belgesi
olarak
kabulünden önce yapılan çetin m üzakereler-özetle- şu şekildedir: ismet Paşa'ya göre tarih, azınlıklar meselesinde Türklere iki noktayı göz önünde tutmayı öğretmiştir; bu iki nokta; azınlıkların himayesi kisvesi altında ülkenin iç siyasetine müdahaleyi amaç edinen dış siyasal faktör ve böylece teşvik gören azınlıkların bağımsız bir devlet kurma gayretlerini ifade
eden
iç
siyasal
faktördür.
Türkiye'deki
azınlıkların
çektikleri
sıkıntılara bu iki unsur sebep olmuştur ve bu sıkıntıların dinmesi için bunların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bir de Türkiye'deki azınlıklar meselesinin hallinde kolaylık olması için; Türkiye’deki Hıristiyan halk ile komşu
memleketlerdeki
ve
bilhassa
Yunanistan’daki
Türklerin
değiştirilmesi uygundur. Lord Curzon, müzakerelerde temsilcilerin başarılı bir general ve muktedir bir diplomat olarak tanıdıkları İsmet Paşa’nın bu defa başka bir yönüyle, tarih profesörü sıfatıyla karşılarına çıktığını; Ingiliz, Fransız ve Amerikan ansiklopedilerinden ve resmî yayınlarından parçalar alarak Türk tarihî hakkında uzun bir konferans verdiğini; hatta bir ara Lord Curzon'un (kendisinin) yazdığı bir kitaba da atıfta bulunduğunu sandığını; ancak sonradan ismet Paşa’nın sözünü ettiği eserin kendi tarafından
77 TBMM İcra Vekilleri Heyeti Kararînın tıpkıbasımı için bkz: Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Millîi Mücadele, (Ankara, TTK Y „ 1978), Cilt II, s. 104-105 (TTK Arşivi Faik Reşit Unat Dosyası). -71-
yazılmış değil, kendine ithaf edilmiş bir kitap olduğunu anladığını; ancak tarih
bilgisinin
meselenin
aslıyla
bir
ilgisinin
bulunmadığını;
eğer
temsilcilerden ileride tarihle ilgili bir eser yazmak isteyecek çıkarsa faydalanmak üzere metnin onlara dağıtılmasının daha uygun olacağını söyleyecek kadar ölçüyü aşmıştır. Ona göre, Konferans geçmişi değil, içinde bulunulan zamanı ve geleceği incelemek için toplanmıştır; İsmet Paşa meseleye İnsanî açıdan bakmalıdır. Ertesi gün,
ismet Paşa
Lord Curzon’a soğukkanlılıkla cevap
vermiştir: Kendisinin açıkladığı tarihî bilgilerden maksadı, Türk Heyeti’nin azınlıklar konusundaki görüşünü belirtmektir. Bu görüşün, Türkiye’deki azınlıkların yabancıların elinde bir silah olmalarını önlemek amacına dayandığını; ayrıca Türk Heyeti’nin medeniyet dünyasının azınlıklara tanıdığı hakları bu esas dâhilinde kabul ettiğini; bunun aslında Türk geleneklerine de uygun bulunduğunu; bununla beraber Türk halkının varlığı, bağımsızlığı ve haklarıyla ilgili konularda son derece hassas ve kıskanç davranmaya mecbur olduğunu; sakin, sabırlı ama kararlı bir tarzda
dile
getirmiştir.
İsmet
Paşa’ya
göre;
mübadele,
ekonomik
sakıncalarına rağmen zorunludur; Ermenilerin durumu için de şöyle konuşmuştur; “Bunların Türkiye'de, Türklerle beraber eskiden olduğu gibi barış ve huzur içinde yaşamamaları için hiçbir sebep yoktur; fakat Türkiye’nin başkasına verecek bir santim toprağı bulunmamaktadır.’’ Azınlıklar konusundaki müzakereler, Konferansta o zamana kadar yapılanlara göre çok daha şiddetlenmekte, hatta barışın tehlikeye girdiği bile vakî olmaktadır. Lord Curzon, Türklerin, barışın gerçekleşmesi yolunda ilelebet engeller çıkarmaya
devam
edemeyeceklerini; -72-
Avrupa’da
kendilerini
bekleyen daha birçok işler bulunduğunu; azınlıklar meselesinin bütün dünyada ilgiyle izlendiğini ve konferansın bu konuda alacağı kararla değerlendirileceğini;
bu
yüzden
görüşmeler
yarıda
kesilirse
Türk
delegasyonunun bundan sorumlu tutulacağını sert bir dille belirtirken; ismet Paşa, Ermenilere yurt tanımak gerekirse bunu geniş topraklara sahip büyük devletlerin daha kolay yapabileceklerini; Türkiye’den zaten yeter derecede toprak alındığını; daha fazla toprak kaybına tahammülü kalmadığını; Doğu Anadolu halkının vatanlarının düşman işgalinden kurtulması için büyük fedakârlıklara katlandığını; şimdi bunu başkasına teslim etmek için sebep bulunmadığını vurgulamıştır. Lord Curzon’un, İngiltere’nin önemli sayıda azınlıkların yaşadığı çeşitli sömürgelere sahip bulunduğunu; fakat elleri temiz olduğu için Milletler Cemiyeti’nden bir korkusu olmadığını ifade etmesi üzerine; ismet Paşa, bu konuda Lord Curzon’un yanlış bir görüşe kapıldığını; Türklerin Milletler
Cemiyeti’nden
bir
korkusunun
söz
konusu
olmadığını;
Türkiye’nin barışın sağlanmasından sonra Milletler Cemiyeti’ne girmeyi düşündüğünü;
fakat azınlıkların
herhangi
bir yabancı
devlet veya
kuruluşun himayesine bırakılmasının kabul edilemeyeceğini; Türklerin yabancı işgaliyle yakılıp yıkılan memleketleriyle meşgul bulunduğunu ve ellerinin temiz olduğunu; Türklerin hiçbir memlekete saldırmadığını; hiçbir memleketi
istila
edip
yıkmadığını
ve
korkusuzca
başkalarıyla
kıyaslanabileceğini söylemiştir.78 İsmet Paşa’nın, Lord Curzon’un sataşmasına verdiği ünlü cevabı şöyledir:
78 Taner Baytok, Ingiliz Belgeleriyle Sevr'den Lozan'a, s. 256-260 ve ayrıca bkz: Tolga Başak, Ingiltere’nin Ermeni Politikası, s. 490-497. -73-
“Yabancı
istilası
yüzünden
yakılıp,
yıkılmış
olan
kendi
memleketlerinde çalışan Türklerin elleri, özellikle temizdir. Bu eller, hiçbir vakit hiçbir yabancı memlekete ne saldırmış, ne yabancı bir memleketi istila etmiş, ne de yakıp yıkmıştır. Türklerin ellerinin, bütün başka ellerle karşılaştırılmaktan çekinecek hiçbir şeyleri yoktur."79 Lozan’da 13 Aralık 1922 günü Türk toprakları üzerinde bir Ermeni yurdu
kurulması
önerisine
İsmet
Paşa'nın
karşı
çıkan
tarihî
açıklamasından sonra Lord Curzon ile ismet Paşa arasında başgösteren kriz, Lord Curzon’un özel mektuplarına bile yansımıştır. Lord Curzon, krizin hemen ertesi günü 14 A ralık’ta eşine şunları yazmıştır: “Türkler dayanılmaz bir duruma geliyorlar. Dün, ismet, azınlıklar sorununda Müttefikler adına yapmış olduğum ciddi önerilere sözde yanıt oluşturan ve konuyla hiç alakası olmayan küstahça bir konuşma yaptı. Kendisine
benim
ve
meslektaşlarımın
bu
biçimde
davranışa
tabi
tutulmamıza tahammül gösteremeyeceğimizi; bu sürerse, Lozan’dan ayrılacağımızı
ve
Türkiye’nin
dünya
karşısında
sorumlu
olacağını
sööyledim. (...) Tahmin edilebilecek her özveride bulunduk; ama Türkler, sanki dünyanın fatihleriymiş gibi her noktaya karşı çıkıyorlar.”80 Lozan’da krizin tırmanması ve görüşmelerin kesilmesi üzerine ABD’ndeki Türk düşmanı lobinin etkin sözcülerinden birinin 10 Ocak 1923 günlü New York Times gazetesinde yer alan şu ifadeleri hayli düşündürücüdür:
79 Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu, (Ankara, TTK Y., 1991), s. 201. 80 Salahi R. Sonyel, Gizli Belgelerle Lozan Konferansının Perde Arkası, (Ankara, TTK Y „ 2006), s. 63. -74-
‘‘Müttefiklerin bugüne kadar izledikleri Türkiye politikasını ‘isterik’ deyimiyle
niteleyen
ABD’nin
eski
Büyükelçisi
Henry
Morgenthau,
Lozan’da bir avuç Türk’ün bütün dünyaya egemen olduğunu öne sürmüştür. (...) Morgenthau, Amerika ve Müttefik Devletlerin izledikleri tutumla Batı uygarlığını büyük zararlara uğrattıklarını belirtmiş ve şöyle demiştir: ‘400 yıldır Türkleri Avrupadan kovmak amacıyla çaba harcayan AvrupalIlar için Lozan, çok acı bir ders olmuştur. Türklerin Avrupadan kovulması
şöyle
anlaşılmaktadır.
dursun,
(...)
AvrupalIların
Türklerin
amacı,
Türkiyeden,
toprakları
kovulacağı
üzerinde
yaşayan
azınlıkları ortadan kaldırmaktır. (...) İngiltere, geçtiğimiz sonbaharda Türklerin Avrupaya geçmelerine engel olarak bütün dünyaya büyük bir iyilikte bulunmuştur. Türkleri yola getirmenin tek yolu, onlara karşı silaha başvurmaktır; çünkü bu millet yalnız zorbalıktan ders alıyor.”81 Türk düşmanı eski ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau’nun bu değerlendirmesi gerçekte Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından duyulan nefret hakkında bir ilk işaret olarak kayıtlarda yerini almıştır. Lozan müzakerelerinde Türk Heyeti, Ankara’dan ellerine verilen “özel” talimatın hedefi açısından tartışılmaz bir zafer kazanmıştır. GECİKMİŞ RANDEVU Lozan’da,
İsmet
Paşa’nın,
Ermenileri
temsilen
Osmanlı
eski
Hariciye Nazırı Gabriyel Noradunkyan ve Paşalyan Efendilerle görüşmesi tarafların pozisyonlarını ve yaşanmış acı olaylara bakış açılarını bilmek açısından önemlidir.82
81 Salahi R. Sonyel, Gizli Belgelerle Lozan Konferansının Perde Arkası, s. 95. 82 Noradunkyan Efendinin biyografisi için bkz: Ercan Karakoç, “Osmanlı Hâriciyesinde Bir Ermeni Nazır: Gabriyel Noradunkyan Efendi”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı 25 (Bahar 2010), s. 157-177. -75-
İsmet İnönü, yıllar sonra Lozan’da önceden tanıdığı Ermenilerin kendisini ziyaret ederek yurt talebinde bulunduklarını; bunun üzerine aralarında sert bir tartışma yaşandığını söylemiştir: “Noradunkyan Efendi ile bu meselenin görüşülmesini iyi işaret saydım. Tahmin ettim ki, Devletin en yüksek makamında bulunmuş bir kimse sıfatıyla, Türklerin hissiyatına ve ekalliyetler (azınlıklar) üzerindeki düşünüş tarzlarına en yüksek ölçüde, en samimi şekilde vakıf olan bir insandır. Onunla anlaşmak kolay olacaktır. Bunları itibarla karşıladım, itibar ederek konuştum. Ermenilerle aramızda çok şeylerin geçtiğinden bahsettiler. Evet dedim, çok şeyler geçti. Biz ne mazide, ne Birinci Cihan Harbi içinde Ermeniler ile Türkler arasında geçen hadiselerle herhangi bir surette ilişiği olmuş insanlar değildik.
Bahsi
insanlarız.
edilen
Devletimiz
hadiselerin de
tamamıyla
tamamen
yeni
dışında
kalmış
bir devlettir.
yeni
Ermenilerle,
“vatandaşlarımız" olarak iyi yaşamak ve iyi münasebetlerde bulunmak emelimizdir. Böyle
ciddî ve samimî olarak hissiyatımızdan
bahsediyorum.
Meselenin hallolunacağına ait misaller söylüyorum. Geçmişi unutacağız. Bütün vatandaşlar arasında Ermenilerle beraber bir milletin fertleri olarak iyi
bir
hayat
ilerleteceğiz.
süreceğiz; Ümidimiz
müşterek
budur,
dedim
söyledim.
bir ve
vatanı bu
beraber kanaatte
imar
edip
olduğumuzu
.
Noradunkyan Efendi ile münakaşa bu tarzda başladı. Paşalyan Efendi söze karıştı. Paşalyan Efendi benim bilmediğim hatta adını işitmediğim Ermeni vak'alarından bahsetti. (...) Paşalyan Efendi’nin sözlerini Noradunkyan Efendi bağladı: 'Biz Ermeni yurdu isteriz,’ dedi. -76-
‘Nasıl
şey
o
Ermeni
yurdu’ diye
sordum.
T ürkiye’nin
bir
yerini
ayıracaksınız,’ tarzında izah etti. Sordum: - Nerede
istiyorsunuz?
Doğuda
mı, güneyde
mi,
batıda
mı
nerededir? Ben
öğrenmek
istiyordum,
yani
şimdiye
kadar
söyledikleri
isimlerden birini mi söyleyecekler, diye. Noradunkyan Efendi şöyle dedi: - Nerede olursa olsun, Ermeni yurdu olarak bize bir yer verin. Biz orada toplanalım, orada yaşayalım. - Ne münasebet, dedim. Nasıl toplanacaksınız? Hiç görülmemiş bir şey. İçimizde bulunuyorsunuz. Size ait olmayan yerlerde toplanacaksınız ve orada bir devlet olacaksınız. Nereden çıkardınız bunu? Böyle yumuşak üslupla konuştum. Uzun boylu ısrar etti, çok ısrar etti. Çok tecrübe ettik, yapamayız, dedi. Sözleri oldukça sertleşti, tehdit edici
ifadeler
kullanmaya
başladı.
Elimizden
geleni
yapacağız,
bırakmayacağız. Böyle söylüyordu. Noradunkyan
Efendi tehdit edici ifadelerle yaptığı
konuşmayı
bitirince kendisine dedim ki: - Dinle! Şimdi ciddî konuşalım. Sizin gelip benimle görüşmenizi ben ciddiye
aldım.
Bir vatanın
evlatları
olarak
Türkler ile
Ermenilerin
münasebetlerini bundan sonra iyi bir şekilde tanzim etmek için hakikaten faydalı olabilirsiniz zannettim, istifade ederim ümidiyle sözlerini ciddî olarak dinledim. Fakat istekleriniz kabili tatbik olmayan, tasavvuru, kabulü caiz olmayan bir mahiyettedir. Memleketimizin bir kısmını ayırıp size sunî -77-
bir vatan ve devlet olarak vermek gibi bir teklif ileri sürüyorsunuz. Biz, bunu düşünemeyiz, kabul edemeyiz, yapamayız. Sizin başka sözünüz var mı? -
Hayır,
başka
sözümüz
yoktur,
dedi.
Bunun
üzerine
ben
konuşmamı şöyle tamamladım: -
Kesinlikle söylüyorum,
Mücadelenizde
devam
biz
bu
edeceksiniz,
talebinizi
böyle
kabul
diyorsunuz.
etmeyiz. Doğrudur.
Anlıyorum ki, siz şimdiye kadar böyle idealler takip etmişsiniz. Şimdi bu idealleritahakkuk ettirmek için tasavvur edebileceğiniz en büyük bir beynelmilel ortam
meydana gelmiş.
Bu konferans, imparatorluğun,
Türkiye’nin kaderini görüşmekte olan bir konferanstır. Bundan netice alacağınızı Bakınız,
ümit
ediyorsunuz.
nihayete kadar
Bu
fırsatı
uğraşacaksınız,
kaçırmak uğraşın.
istemiyorsunuz. Yalnız
bir
şey
söyleyeyim, nihayete kadar uğraşacaksınız, fakat aramızdaki her türlü itimat kalkacak. Uzun müddetten beri bir millî dava olarak takip ettiğiniz tezlerin
karar
zamanında
benimle
uyuşmayı
çıkarlarınıza
uygun
görmediğinizi anlıyorum. Aramızdaki itimat ve samimi hava bozulduktan sonra siz tekrar geleceksiniz, beni arayacaksınız. Artık görüşmemize imkân olmayacak ve lüzum da kalmayacaktır. Unutmayın, o zaman ben sizinle görüşmeyeceğim. ismet İnönü bu görüşmeyle ilgili anlatımını şöyle tamamlamıştır: Noradunkyan ve Paşalyan Efendilerle bu tarzda görüştük. Sonunda bunlar ayrıldılar, gittiler. Hakikaten tahmin ettiğim gibi oldu. Konferansın bundan sonraki safhalarında vakit vakit, toplantıdan döndüğüm veya otelden çıkacağım saatlerde kapıcı gelir, bana, sakallı, gözlüklü bir efendinin
görmek
istediğini
söylerdi.
Hemen
intikal
eder,
Mösyö
Noradunkyan olmasın, diye sorardım. Kapıcı evet derdi. Vaktim yoktur, -78-
kendisi ile görüşmeye imkân bulamıyorum. Sebebini sorarsa, kendisi bilir dediğimi söylersin, derdim. Ve görüşmezdim. Zannederim birkaç defa bu tecrübeyi tekrarladı. Böylece aramızda temas kesildi.”83 YENİ UYRUKLUK DÜZENİ Lozan’daki çetin müzakereler bir ara kesintiye uğramasına rağmen, 24 Temmuz 1923 günü antlaşma ve ekleri imzalanmıştır. Bu tarihî antlaşmaya
göre
uyruklukla
ilgili
tarafların
kabul
ettikleri
yeni
düzenlemeler şöyledir: ‘‘Madde 28 - işbu Antlaşmanın hükümleri uyarınca Türkiye’den ayrılan ülkelerde yerleşmiş (etablis) Türk uyrukları hukukça ve yerel yasaların öngördüğü şartlarla, bu ülke hangi Devlete bırakılmışsa o Devletin uyruğu olacaklardır.” “Madde 29 - Onsekiz yaşını aşmış olup da Türk uyrukluğunu yitiren ve 28. madde uyarınca hukuk açısından yeni bir uyrukluk edinmiş bulunan kimseler, işbu Antlaşmanın yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak, iki yıllık bir süre içinde Türk uyrukluğunu seçebileceklerdir.” “Madde 30 - işbu Antlaşma uyarınca, Türkiye’den ayrılan bir ülkede yerleşmiş ve bu ülkedeki halkın çoğunluğundan soy [ırk] bakımından ayrı olan, on sekiz yaşını aşmış kimseler, işbu Antlaşmanın yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak iki yıllık bir süre içinde, halkın çoğunluğunu seçme hakkını (droit d’option) kullanan kişinin soyundan olan Devletlerden birinin
uyrukluğunu,
bu
Devletin
de
buna
rızası
olması
şartıyla
edinebileceklerdir.”
83 İsmet İnönü, Hatıralar, (Haz. Sabahattin Selek), (Ankara, Bilgi Y., 2005), s. 349-351. -79-
“Madde 31 - 29. ve 30. maddelerdeki hükümler uyarınca seçme haklarını kullanan kimseler, bunu izleyen oniki ay içinde, ikametgâhlarını, seçme haklarını hangi Devlet için kullanmışlarsa, o Devletin ülkesine taşıtmak zorundadırlar.” “Bu gibi kimseler, seçme haklarını kullanmazdan önce, oturmakta oldukları öteki
Devletin
ülkesinde
malik oldukları taşınmaz
malları
ellerinde tutmakta serbest olacaklardır.” “Bu
gibi
kimseler
her
çeşit
taşınır
mallarını
yanlarında
götürebileceklerdir. Bu yüzden, kendilerinden, bu malların çıkarılışı veya sokuluşu için hiçbir vergi veya resim alınmayacaktır.” “Madde 32 - İşbu Antlaşma hükümleri uyarınca, Türkiye’den ayrılan bir
ülkenin
yerli
halkından
olup,
onsekiz
yaşını
aşmış
ve
işbu
Antlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihte yabancı ülkelerde bulunan Türk uyrukları,
Türkiye’den
ayrılan
ülkelerde
otoritelerini
kullanan
Hükümetlerle, yerleşmiş bulundukları ülkelerin Hükümetleri arasında yapılması gerekli görülebilecek anlaşmalar saklı kalmak üzere, yerli halkından oldukları ülkedeki uyrukluğu seçebilirler. Bu seçme hakkı (droit d ’option), işbu Antlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak iki yıllık bir süre içinde kullanılmalıdır." “Madde 33 - Bağıtlı Yüksek Taraflar, işbu Antlaşmada veya Almanya, Avusturya, Bulgaristan veya Macaristan ile yapılmış Barış Antlaşmalarında veya Müttefik Devletlerin kendileri arasında yapılmış bir Antlaşmada öngörülen ve ilgililere, kendileri için edinilmesi mümkün herhangi
bir
uyrukluğa
geçme
olanağı
sağlayan
seçme
kullanılmasına, herhangi bir engel çıkartmamayı yükümlenirler.”
-80-
hakkının
"Madde 34 - işbu Kesimdeki hükümlerin uygulanmasında, her bakımdan, evli kadınların durumu kocalarının ve on sekiz yaşından küçük çocuklarının durumu da ana-babalarının durumuna göre ayarlanacaktır." “Madde 35 - Osmanlı uyrukluğunda olmayan ve işbu Antlaşmanın yürürlüğe
giriş
tarihinde
Filistin’de
yerleşmiş
bulunan
Yahudilerin,
kanunda belirtilecek olan şekil ve şartlar uyarınca bir bildiri düzenleyerek, Filistin uyrukluğunu edinme hakları olacaktır.”84 AZINLIKLARIN KORUNMASI “Madde 36 - Türkiye, 37. maddeden 43. maddeye kadar olan maddelerin kapsadığı hükümlerin temel yasalar olarak tanımlanması ve hiçbir kanunun, hiçbir yönetmeliğin ve hiçbir resmî işlemin bu hükümlere aykırı veya bunlarla çelişir olmaması ve hiçbir kanun, hiçbir yönetmelik ve hiçbir resmî işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir.” “Madde 37 - Türk Hükümeti, Türkiye’de oturan herkesin, doğum, bir millî topluluktan olma [milliyet], dil, soy veya din ayrımı yapmaksızın, hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.” “Türkiye'de oturan herkes, her inancın, dinin veya mezhebin, kamu düzeni ve ahlak kurallarıyla çatışmayan gereklerini, ister açıkta, isterse özel olarak, serbestçe yerine getirme hakkına sahip olacaktır.” “Müslüman-olmayan azınlıklar, bütün Türk uyruklarına uygulanan ve Türk Hükümetince, millî savunma amacıyla veya kamu düzeninin
84 Lozan Barış Konferansı Tutanaklar-Belgeler, Takım 1, Cilt 1, Kitap 2, s. 59 61. -81-
korunması için, ülkenin tümü veya bir parçası üzerinde alınabilecek tedbirler saklı kalmak kaydıyla, dolaşım ve göç etme özgürlüklerinden (liberte de circulation et d'emigration) tam olarak yararlanacaklardır.” "Madde 38 - Müslüman-olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, Müslümanların yararlandıkları aynı yurttaşlık haklarıyla siyasal haklardan yararlanacaklardır.” “Türkiye'de oturan
herkes, din ayırımı gözetilmeksizin,
kanun
önünde eşit olacaktır." “Din, inanç veya mezhep ayrılığı, hiç bir Türk uyruğunun, yurttaşlık haklarıyla siyasal haklardan yararlanmasına, özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükseltilme, onurlanma veya çeşitli mesleklerde ve iş kollarında çalışma bakımından, bir engel sayılmayacaktır.” “Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel ve gerekse ticaret ilişkilerinde, toplantılarında
din,
basın
dilediği
bir
veya dili
her
çeşit
kullanmasına
yayın karşı
konularıyla hiçbir
açık
kısıtlama
konulmayacaktır.” “Devletin resmî dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır." “Madde 39 - Müslüman-olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla, aynı işlemlerden ve aynı garantilerden yararlanacaklardır, özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumlan kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini -82-
serbestçe
kullanmak
ve
dinlerinin
gereklerini
[ayinlerini]
serbestçe
yapmak konularında eşit hakka sahip olacaklardır.” "Madde 40 - Genel [kamusal] eğitim konusunda, Türk Hükümeti, Müslüman-olmayan uyruklarının önemli bir oranda oturmakta oldukları il ve ilçelerde, bu Türk uyruklarının çocuklarına ilkokullarda ana dilleriyle öğretimde bulunulmasını sağlamak bakımından, uygun düşen kolaylıkları gösterecektir. Bu hüküm, Türk Hükümeti'nin, söz konusu okullarda Türk dilinin öğrenimini zorunlu kılmasına engel olmayacaktır.” “Müslüman-olmayan azınlıklara mensup Türk uyruklarının önemli bir oranda bulundukları il ve ilçelerde, söz konusu azınlıklar, Devlet bütçesi, belediye bütçesi veya öteki bütçelerce, eğitim, din veya hayır işlerine genel gelirlerden sağlanabilecek paralardan yararlanmaya ve pay ayrılmasına hak gözetirliğe uygun ölçülerde katılacaklardır." “Bu paralar, ilgili kurum ve tesislerin (etablissements et institutions) yetkili temsilcilerine teslim edilecektir.” “Madde 41 - Türk Hükümeti, Müslüman-olmayan azınlıkların aile durumlarıyla [statüleriyle, aile hukukuyla] kişi durumları [statüleri, kişi halleri] konusunda, bu sorunların söz konusu azınlıkların gelenek ve görenekleri uyarınca çözümlenmesine elverecek bütün tedbirleri almayı kabul eder.” "Bu tedbirler, Türk Hükümetiyle ilgili azınlıkların her birinin eşit sayıda
temsilcilerinden
kurulu
Anlaşmazlık çıkarsa, Türk AvrupalI
hukukçular
özel
Hükümeti
arasından
Komisyonlarca
ile Milletler Cemiyeti
birlikte
atayacaklardır."
-83-
düzenlenecektir.
seçecekleri
bir
Meclisi,
üst-hakem
“Türk Hükümeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara
ve öteki din
kurumlarına tam
bir koruma
sağlamayı
yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiye’deki vakıflarına, din ve hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlanacak ve Türk Hükümeti, yeniden din ve hayır kurumlan kurulması için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiç birini esirgemeyecektir.” “Madde 42 - Müslüman-olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, inançlarına veya kendilerinin gereklerine [ayinlerine] aykırı herhangi bir davranışta bulunmaya zorlanmayacakları gibi, hafta tatili günlerinde mahkemelerde hazır bulunmaları veya kanunun öngördüğü herhangi bir işlemi yerine getirmemeleri yüzünden haklarını yitirmeyeceklerdir.” “Bununla birlikte, bu hüküm söz konusu Türk uyruklarını, kamu düzeninin korunması için, öteki Türk uyruklarına yükletilen yükümler dışında tutar anlamına gelmeyecektir.” “Madde 43 - Türkiye, bu Kesimin bundan önceki maddelerindeki hükümlerin, Türkiye’nin Müslüman-olmayan azınlıklarıyla ilgili olduğu ölçüde, uluslararası nitelikte yükümler meydana getirmelerini ve Milletler Cemiyeti’nin garantisi altına konulmalarını kabul eder. Bu hükümler, Milletler
Cemiyeti
Meclisi’nin
çoğunluğunca
uygun
bulunmadıkça,
değiştirilemeyecektir. Ingiliz imparatorluğu, Fransa, İtalya ve Japonya Hükümetleri, Milletler Cemiyeti Meclisi’nin çoğunluğunca razı olunacak herhangi bir değişikliği reddetmemeyi, işbu Antlaşma uyarınca kabul ederler." “Türkiye, Milletler Cemiyeti Meclisi üyelerinden her birinin, bu yükümlerden herhangi birine aykırı herhangi bir davranışı veya böyle bir davranışta bulunma tehlikesini Meclise sunmaya yetkili olacağını ve -84-
Meclisin, duruma göre, uygun ve etkili sayacağı yolda davranabileceğini ve gerekli göreceği yönergeleri [talimatı] verebileceğini kabul eder.” “Türkiye, bakımından
bundan
veya
başka,
bu
uygulamada,
maddelere Türk
ilişkin olarak,
Hükümetiyle
imzacı
hukuk öteki
Devletlerden herhangi biri veya Milletler Cemiyeti Meclisine üye herhangi bir başka Devlet arasında görüş ayrılığı çıkarsa, bu anlaşmazlığın, Milletler Cemiyeti Misakı’nın 14. Maddesi uyarınca uluslararası nitelikte sayılmasını kabul eder. Türk Hükümeti, böyle bir anlaşmazlığın, öteki taraf isterse, Milletlererarası Daimi Adalet Divam'na götürülmesini kabul eder. Divanın kararı kesin ve Milletler Cemiyeti Misakı'nın 13. Maddesi uyarınca verilmiş bir karar güç ve değerinde olacaktır.” “Madde 44 - Bu kesimdeki hükümlerle, Türkiye’nin Müslümanolmayan azınlıklarına tanınmış olan haklar, Yunanistan’ca da, kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır.”85 Literatürde
bu
yeni
uyrukluk
düzenlemeleriyle
ilgili
farklı
değerlendirmeler yapılmıştır. Baskın Oran’ın değerlendirmesine göre, Lozan'da kabul edilen azınlık koruma hükümleri, Sevres’deki aşırılıkları ortadan kaldırmak yanında dönemin standart hükümlerini de Türkiye Cumhuriyeti lehine değiştirmiştir.86
85 Lozan Barış Konferansı Tutanaklar-Belgeler, Takım 1, Cilt 1, Kitap 2, s. 61 63. 86 Baskın Oran, “Lozan’ın Azınlıkların Korunması’ Bölümünü Yeniden Okurken”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 49, Sayı 3-4 (Haziran-Aralık 1994), s. 286. -85-
Mim Kemal Öke’nin değerlendirmesi daha farklıdır; ona göre Lozan’da himayeleri kararlaştırılanlar Osmanlı dönemindekinin aksine, münferit fertler değildir. Bir diğer ifadeyle; Savaş öncesi dönemde carî olan himaye sistemine göre Büyük Güçler, temsilciliklerinde natüralize olan (Osmanlı uyrukluğundan istifa eden) giren
Müslüman olmayan
ve bu devletin himayesine
kişiye kendi vatandaşlarının
hukukundan
yararlanma imkânı tanımışlardır. Lozan'da verilecek himayenin kişisel değil, toplumsal hatta millî düzeyde olması düşünülmüştür. Müslüman olmayan Türk vatandaşları millî cemaatler şeklinde kabul edilerek buna göre haklar düzenlenmiştir. Bu yeni bir himaye sistemidir ve bu yoldan kendilerine dışarıdan müdahale imkânı bırakacak bir açık kapı bırakmayı unutmamışlardır.
Türk
delegasyonunun
bu
konu
üzerinde
fazla
durmaması, herhalde Türkiye’de artık millî bir azınlığın olmadığına inanmalarından kaynaklanmıştır.87 Lozan Antlaşması’nda “Çeşitli Hükümler” başlığı altında yer alan bir hüküm ise dava açma ve tazminat hakkının kullanımı açısından son derece önemlidir:88 “Madde 58 -
Bir yandan Türkiye ve öte yandan (Yunanistan
dışında) öteki Bağıtlı Devletler, bu Devletlerle (tüzel kişileri de kapsamak üzere) uyruklarının 1 Ağustos 1914 tarihiyle işbu Antlaşmanın yürürlüğe giriş tarihi arasındaki süre boyunca uğramış oldukları, gerek savaş eylemleri, gerekse zoralım, haciz, dilediği gibi kullanma ve el koyma tedbirlerinden doğan kayıp ve zararlarından dolayı her türlü parasal istemde bulunma hakkından karşılıklı olarak vaz geçerler.”
87 Mim Kemal öke, Ermeni Sorunu 1914-1923, s. 202. 88 Bu maddeler için bkz: Ermeni Sorunu Temel Bilgi ve Belgeler, s. 359-324. -
86 -
“Bununla Bölümünde
birlikte, (Ekonomik
yukarıdaki hükümler)
hüküm,
işbu
öngörülen
Antlaşmanın hükümlere
III. hale
getirmeyecektir.” “Türkiye, Almanya ile yapılmış 28 Haziran
1919 tarihli Barış
Antlaşmasının 259. maddesinin birinci fıkrası ve Avusturya ile yapılmış 10 Eylül 1919 tarihli Barış Antlaşmasının 210. Maddesinin birinci fıkrası uyarınca Almanya ile Avusturya’nın geçirmiş (transfer etmiş) oldukları altın paralar üzerindeki her türlü haktan, (Yunanistan dışında) öteki Bağıtlı Devletler yararına vazgeçer." “Sürüme (tedavüle) çıkarılan birinci tertip Türk kağıt paralarına ilişkin olarak, gerek 3 Temmuz 1915 tarihli sözleşme, gerekse söz konusu kağıt paraların arkasında yazılı metin uyarınca, Osmanlı Devlet Borcu Meclisine yükletilmiş bütün ödeme yükümleri geçersiz sayılmıştır.” “Bunun gibi, Türkiye Osmanlı Hükümetince İngiltere’ye ısmarlanmış ve İngiliz Hükümetince 1914’te el konmuş olan savaş gemileri için ödenmiş bulunan paranın geri verilmesini Ingiliz Hükümetinden veya Ingiliz uyruklarından istememeyi kabul eder ve bu yüzden her türlü istemde bulunmaktan vazgeçer." Lozan Antlaşması ile getirilen uyrukluk tanımında mallar, haklar ve çıkarlar açısından hukuki altyapıyı ve süre aşımlarını düzenleyen 64., 65., 66., 67., 68., 69., 70., 71., 72. ve 73. maddeler ise şunlardır: “Madde 65 -
işbu Antlaşmanın yürürlüğe giriş tarihinde Türk
egemenliği altında kalmış bir ülkede bugün de bulunup kimliği ortaya konulabilecek ve 29 Ekim 1914 tarihinde Müttefiklerin uyruğu olan kimselere ait olan mallar, haklar ve çıkarlar, bulundukları durumlarıyla derhal hak sahiplerine geri verilecektir.” -87-
Karşılıklı olarak,
29 Ekim
1914 tarihinde
Müttefik
Devletlerin
egemenliği veya koruyuculuğu altına konulmuş ülkelerde veya Balkan Savaşlarından sonra Osmanlı imparatorluğundan ayrılacak bugün sözü geçen Devletlerin egemenliği altına konulmuş ülkelerde bulunup da Türk uyruklarına ait olan mallar, haklar ve çıkarlar, derhal hak sahiplerine geri verilecektir. İşbu Antlaşma uyarınca Osmanlı İmparatorluğundan ayrılmış olan ülkelerde bulunan ve Müttefik Devletler makamlarınca tasfiye konusu yapılmış veya başka herhangi olağanüstü tedbirler uygulanmış, Türk uyruklarına ait mallar, haklar ve çıkarlar konusunda da bu hüküm uygulanacaktır. işbu Antlaşma uyarınca Osmanlı imparatorluğundan ayrılmış bir ülkede bulunup, Osmanlı Hükümetince uygulanan kural-dışı [istisnaî] bir savaş tedbirine konu olduktan sonra, bu ülkede yetkilerini [otoritesini] kullanan Bağıtlı Yüksek Tarafların şimdi elinde bulunan mallardan kimliği ortaya
konulabilecek
olanlar,
bulundukları
durumlarıyla,
meşru
maliklerine geri verilecektir. Bu ülkede yetkilerini [otoritesini] kullanan Bağıtlı Devletçe tasfiye edilmiş taşınmaz mallar konusunda da aynı işlem yapılacaktır. Özel kişiler arasında bunlar dışında kalan istemler, yetkili yerel mahkemelere sunulacaktır. “istenmiş
malların
kimin
olduğu
veya
bunların
geri
verilişi
konusunda ortaya çıkacak her türlü anlaşmazlıklar, bu Bölümün V. Kesiminde öngörülen Hakemlik Karma Mahkemesine sunulacaktır. Madde 66 - 65. maddenin birinci ve ikinci fıkralarındaki hükümleri yürürlüğe koymak için, Bağıtlı Yüksek Taraflar, en hızlı bir yönetim süreci uygulayarak, maliklerin rızası olmaksızın konmuş olabilecek her türlü yükümlerden veya yararlanma haklarından arınmış olarak, maliklere, mallarını, haklarını ve çıkarlarını geri verdireceklerdir. Malları, hakları ve -88-
çıkarları, bu geri verdirmeyi yaptıracak olan Hükümetten dolayı veya dolaysız olarak edinmiş olan ve bu geri vermede zarara uğramış bulunabilecek üçüncü kişilerin zararlarını gidermekle, geri verdirmeyi yaptıran Hükümet yükümlü olacaktır. Bu zarar-giderim konusunda ortaya çıkabilecek
olan
anlaşmazlıkların
çözümünde
ortak
(genel)
hukuk
mahkemeleri yetkili olacaklardır. Bütün öteki durumlarda, zarar-giderimde bulunmaları gerekenlere karşı, zarara uğramış üçüncü kişilerin dava açma hakları olacaktır. Bu amaçla, Bağıtlı Yüksek Taraflarca, düşman mallarına, haklarına ve çıkarlarına ilişkin olarak alınmış bütün kullanım (geçirim) işlemleri veya başka olağanüstü savaş tedbirleri -h e n ü z tamamlanmamış bir tasfiye söz konusu ise- derhal kaldırılacak ve dondurulacaktır. İstemde bulunan maliklerin malları, hakları ve çıkarları -bunların sahipleri belli olur olmaz- derhal geri verilerek, bu istemler derhal yerine getirilecektir. Geri verilmesi 65. maddede öngörülen mallar, haklar ve çıkarlar, işbu Antlaşmanın imzası tarihinde Bağıtlı Yüksek Taraflardan birinin yetkili makamlarınca tasfiye edilmiş bulunursa, bu Bağıtlı Taraf, tasfiye tutarını, malların, hakların ve çıkarların maliklerine ödeyerek, geri verme yükümünden
aklanmış
(kurtulmuş,
ibra
edilmiş)
olacaktır.
Malikin
başvurması üzerine, Hakemlik Karma Mahkemesi, tasfiyenin haklı bir değeri tutturacak koşullarda yapılmamış olduğu kanısında bulunursa, bu Mahkeme,
taraflar
anlaşamazlarsa,
tasfiyeden
elde
edilen
geliri,
hakgözetirliğe uygun göreceği ölçüde artırabilecektir. Söz konusu mallar, haklar ve çıkarlar, malikleriyle yapılmış anlaşmadan veya yukarıda öngörülen Hakemlik Karma Mahkemesinin kararından sonra iki ay içinde ödeme yapılmamışsa, geri verilecektir.
-89-
Madde 67 - Bir yandan Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ve öte yandan Türkiye, Türkiye ülkesinde ve karşılıklı olarak, Yunanistan,
Romanya
ve
Sırp-Hırvat-Sloven
Devleti
ülkelerinde,
ordularınca veya yönetim makamlarınca el konmuş, haczedilmiş ve geçici olarak el konulmuş olup da şimdi de bu ülkede bulunan her türlü taşınır malların
kendi
ülkelerinde
aranmasını
ve
bulunanların
geri
verilmesini, gerek uygun düşen yönetim tedbirleri alarak, gerekse bunlara ilişkin bütün belgeleri teslim ederek kolaylaştıracaktır. Bu araştırma ve geri verme, Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ordularınca ve makamlarınca, Yunanistan, Romanya, SırpHırvat-Sloven
Devleti
ülkesinde
haczedilmiş
konulmuş ve Türkiye’ye veya Türk Yunanistan,
Romanya,
veya
geçici
uyruklarına geçirilmiş
Sırp-Hırvat-Sloven
Devleti
olarak el mallarla,
ordularınca
Türk
ülkesinde el konularak veya haczedilerek Yunanistan’a, Romanya’ya veya Sırp-Hırvat-Sloven Devletlerine veya bunların uyruklarına geçirilmiş mallar için de uygulanacaktır. Bu araştırmalara ve geri vermelere ilişkin istemler [dilekçeler], işbu Antlaşmanın yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak altı aylık süre içinde sunulacaktır. Madde 68 - Türkiye’de Yunan ordusunca işgal olunan bölgelerde, bir yandan Yunan makamları ve yönetimleri ile, öte yanda Türk uyrukları arasında yapılmış sözleşmelerden doğan b o rçla r,. bu sözleşmelerde öngörülen şartlar içinde, Yunan Hükümetince ödenecektir. Madde 69 Müttefiklerin
1922/1923 malî yılından önceki malî yıllar için,
uyruklarından
veya
bunların
mallarından,
Müttefik
uyruklarının veya mallarının 1 Ağustos 1914’te yararlandıkları statü -90-
uyarınca bağlı kılınmamış bulundukları hiçbir vergi resim veya ek resim (vergi) alınmayacaktır. 1922/1923 malî yılından önceki malî yıllar için, 15 Mayıs 1923’ten sonra para alınmış bulunuyorsa, işbu Antlaşma yürürlüğe girer girmez, bu paralar hak sahiplerine geri verilecektir. 15 Mayıs 1923’ten önce alınmış paralar için hiçbir başvurmada bulunulmayacaktır. Madde 70 - 65., 66., ve 69. maddelere dayandırılacak istemlerin, işbu Antlaşmanın yürürlüğe konuluşundan başlayarak yetkili makamlara altı ay içinde ve anlaşmaya varılamazsa, Hakemlik Karma Mahkemesine onsekiz aylık süre içinde sunulmuş olmaları gerekmektedir. Madde 71 - İngiliz İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Romanya, SırpHırvat-Sloven Devleti veya bunların uyrukları, kendi malları, hakları ve çıkarlarına
ilişkin
olarak,
19 Ekim
1914 tarihinden
önce
Osmanlı
Hükümetine istemlerde bulunmuş veya dava açmış olduklarından işbu Kesimin hükümleri, sözü geçen istemleri veya davaları hiçbir zaman etkilemeyecektir. İngiliz imparatorluğu, Fransa, İtalya, Romanya, SırpHırvat-Sloven
Hükümetlerine
Osmanlı
Hükümetince
veya
Osmanlı
uyruklarınca sunulmuş istemlere veya açılmış davalara da aynı işlem uygulanacaktır.
Bu
istemler veya
davalar,
Türk
Hükümetiyle
işbu
maddede belirtilen öteki Hükümetlere karşı, Kapitülasyonlara son verilmiş olduğu gözönünde tutularak kovuşturulacaktır. Madde 72 -
İşbu Antlaşma uyarınca Türk kalan topraklarda,
Almanya'ya, Avusturya’ya, Macaristan’a ve Bulgaristan’a veya bunarın uyruklarına ait olup da, işbu Antlaşmanın yürürlüğe girişinden önce Müttefik Hükümetlerce el konulmuş veya işgal edilmiş olan mallar, haklar -91-
•
ve çıkarlar, bu [Müttefik] Hükümetler ile Almanya, Avusturya, Macaristan ve
Bulgaristan
Hükümetleri
(düzenlemelerin)
veya
yapılmasına
uyrukları
kadar,
arasında
Müttefik
anlaşmaların
Hükümetlerin
elinde
kalacaktır. Bu mallar, haklar ve çıkarlar tasfiye edilmişlerse, yapılmış tasfiyelerin geçerli olduğu doğrulanmıştır. İşbu
bu
Antlaşma
uyarınca
Türkiye’den
ayrılan
topraklarda,
Almanya'ya, Avusturya’ya, Macaristan’a ve Bulgaristan’a veya bunların uyruklarına
ait malları,
hakları
ve çıkarları,
söz konusu
ülkelerde
yetkilerini [otoritelerini] kullanan Hükümetler, işbu Antlaşmanın yürürlüğe konuluşundan başlayarak altı ay içinde tasfiye edebileceklerdir. Daha önce yapılmış veya yapılmamış olsun, tasfiyelerden elde edilen para, tasfiye edilmiş mallar, Almanya, Avusturya, Macaristan veya Bulgaristan Devletlerinin mülkiyetinde ise, ilgili Devletle yapılmış Barış Antlaşmasının
kurmuş
olduğu
Onarımlar
Komisyonuna
[Tamirat
Komisyonuna] ödenecektir. Tasfiye edilen mallar özel kişilerin ise, tasfiyeden
elde
edilen
para,
doğrudan
doğruya
mal
sahiplerine
ödenecektir. işbu maddenin hükümleri, Osmanlı anonim ortaklarına [şirketlerine] uygulanmayacaktır.” Sözleşmeler ve Süre Asımları: Madde 73 - 82. maddede tanımlandığı biçimde sonradan düşman durumuna girmiş bulunan taraflar arasında ve bu maddede belirtilmiş tarihten
önce
(contrats),
bu
yapılmış,
aşağıdaki
sözleşmenin
kategorilere
kapsadığı
hükümlerle
giren işbu
hükümleri saklı tutulmak şartıyla yürürlükte kalacaklardır:
-92-
sözleşmeler Antlaşmanı
(a) Teslim işlemi 82. maddenin hükümleri uyarınca tarafların düşman
durumuna
girmesinden
önce gerçekten
yapılmış
bulunan,
taşınmaz malların satışına ilişkin Sözleşmeler, asıl satış işlemi satışına uygun olmasa bile; (b)
ö ze l
kişiler
arasında
yapılmış
kiralama,
kiraya
verme
sözleşmeleriyle, kira vaadi sözleşmeleri; (c) Madenlerin, ormanların ve tarım topraklarının işletilmesine ilişkin olarak, özel kişiler arasında yapılmış sözleşmeler; (d) ipotek, tazminat ve emanet konusunda yapılmış sözleşmeler, (e)
Ortaklıkların
yönetildikleri
kanun
kurulmasına
uyarınca,
ilişkin
ortakların
sözleşmeler; kişiliğinden
ayrı
bu
hüküm,
bir kişilik
oluşturmayan kolektif ortaklıklara (partnerships) uygulanmaz; (f) ö ze l kişilerle veya ortaklıklarla, devlet, vilayetler, belediyeler veya bunlara benzer yönetim tüzel kişileri arasında herhangi bir konuda yapılmış sözleşmeler; (g) Aile durumuna (statüsüne) ilişkin sözleşmeler; (h) Her çeşit bağışlara [hibe ve teberrulara] ilişkin sözleşmeler.” işbu
madde,
sözleşmelere,
yapıldıkları
sıradaki değerlerinden
başka bir değer verdirme amacıyla öne sürülemeyecektir. işbu madde ayrıcalık [imtiyaz] sözleşmelerine uygulanmayacaktır.”
-93-
SAVAŞ SUÇLARI İÇİN KOŞULSUZ GENEL AF Lozan’da tarafların imzaladıkları çok önemli bir belge de 24 Temmuz 1923 tarihli 8 Nolu Ek Protokoldür:89 “Bugünkü tarihli Barış Antlaşmasını imzalayan Devletler, Doğu'da barışı
bozmuş
olduklarından;
olan yetki
olayların belgeleri
unutulması uyarınca
isteğinde
davranan
de
birleşmiş
aşağıda
imzaları
bulunanlar, şu bildiriyi açıklama üzere kabul etmişlerdir: I -
Türkiye’de
oturanlardan
hiç
kimse
ve
karşılıklı
olarak
Yunanistan’da oturanlardan hiç kimse, 1 Ağustos 1914 ile 20 Kasım 1922 tarihleri arasında askerî veya siyasal davranışı yüzünden veya bugünkü tarihli Barış Antlaşmasına imza koymuş bir yabancı Devlete veya böyle bir Devletin uyruklarına bir yardımda bulunmasından ötürü, Türkiye’de ve karşılıklı olarak Yunanistan’da hiçbir bahaneyle tedirgin edilmeyecek ve incitilmeyecektir. II -
Bunun gibi, işbu Barış Antlaşması uyarınca Türkiye’den
ayrılmış topraklarda oturanlardan hiç kimse, gerek 1 Ağustos 1914 tarihinden 20 Kasım 1922 tarihine kadar geçen süre içinde Türkiye'ye karşı veya Türkiye’den yana askerî ve siyasî davranışı yüzünden, gerekse işbu Antlaşma uyarınca uyrukluğunun saptanması yüzünden, tedirgin edilmeyecek veya incitilmeyecektir. III - Aynı süre içinde işlenmiş olan ve bu süre içinde cereyan eden siyasal olaylarla açıkça bağlantılı bulunan suçlar (crimes et dei its)
89 Bu maddeler için bkz: Ermeni Sorunu Temel Bilgi ve Belgeler, s. 325-327.
-94-
bakımından, Türk Hükümeti ile Yunan Hükümeti karşılıklı olarak, tam ve eksiksiz genel af ilan edeceklerdir. IV - Türk uyruklarından ve karşılıklı olarak, bugünkü tarihli Barış Antlaşmasını imzalayan öteki Devletlerin uyruklarından, 20 Kasım 1922 tarihinden önce, işbu Barış Antlaşması uyarınca, Türk kalacak bir toprakta,
siyasal
ve
askerî
nitelikte
nedenlerle,
bu
Devletlerin
makamlarınca veya karşılıklı olarak Türk makamlarınca tutuklanmış, kovuşturulmuş veya hüküm giydirilmiş olabilecek kimseler, genel aftan yararlanacaklar ve tutuklanmış iseler, uyruğu bulundukları Devletlerin makamlarına teslim edileceklerdir. İşgal ordularının bir üyesine karşı ölüm veya ağır yaralama ile sonuçlanan eylemler işlemiş olanlar dışında, bu hüküm, yukarıda belirtilen tarihten önce işlenmiş adî suçlar yüzünden olsa bile, ve suçlular da Türkiye dışına çıkartılmış bulunsalar bile, yukarıda belirtilen toprağın bir parçasını işgal etmiş olan Devletlerin makamlarınca tutuklanmış, kovuşturulmuş veya hüküm giydirilmiş Türk uyruklarına da uygulanabilecektir. V - Bu nedenlerle verilmiş hükümler [mahkûmiyetler] kaldırılacak ve yürütülmekte olan kovuşturmalar durdurulacaktır. VI -
Bütün Devletlerin duymakta oldukları genel barış isteğini
paylaşan Türk Hükümeti, savaş yüzünden dağılmış aileleri yeniden bir araya getirmek ve meşru hak sahiplerini mallarına yeniden kavuşturmak amacıyla, Müttefiklerin koruyuculuğu altında ve 20 Ekim 1918 tarihi ile 20 Kasım 1922 tarihi arasında yapılmış işlemlere itiraz etmeme niyetinde olduğunu açıklar. Bununla birlikte böyle bir niyet, ilgililerin başvurması üzerine, söz konusu işlemlerin yeniden gözden geçirilmesine engel olmayacaktır. Kişilere ve mallara ilişkin hak istemleri, Kızılay ve Kızılhaç’ın birer -95-
temsilcisinden çıkarsa,
bu
anlaşmaya
kurulu
bir
temsilciler
Komisyonca
bir
varamazlarsa,
incelenecektir.
üst-hakem
üst-hakem,
seçeceklerdir;
Anlaşmazlık bu
Milletler Cemiyeti
seçimde
Meclisi’nce
atanacaktır. VII
-
Sivil
rehinelerin
geri
verilmesi
ve
savaş
tutsaklarının
mübadelesi konusunda Yunan ve Türk Hükümetleri arasında 30 Ocak 1923 tarihinde yapılmış Antlaşmanın 5. maddesinde öngörülen yatıştırıcı tedbirlerin
yararlı
olduğunu
kabul
eden
İngiliz,
Fransız ve
İtalyan
Hükümetleri, 20 Kasım 1922 tarihinden sonra yürürlükteki yasalara aykırı olarak adi suçlar işlemiş olanlar dışında, Türk Hükümetince de karşılıklı olarak aynı biçimde davranılmak şartıyla, Türk savaş tutsaklarıyla gözaltı edilmiş siviller yararına aynı tedbirleri almaya hazır olduklarını bildirirler.” Bu Bildiri, Lozan'da 24 Temmuz 1923 günü Horace Rumbold, Pelle, Garroni, C. C.
Montagna,
K. Otchiai,
E. K. Veniselos,
D.
Caclamanos, Const. Diamandy, Const. Contzesco, M. ismet, Dr. Rıza Nur ve Haşan tarafından imzalanmıştır. Yine aynı şahsiyetlerin Hükümetleri adına imzaladıkları Protokol ise şöyledir: ‘‘Şurası kararlaştırılmıştır ki, Genel Affa ilişkin Bildiri'nin 1. Paragrafı yürürlükte olmakla birlikte, Türk Hükümeti, bu maddede öngörülen kimseler kategorisine giren yüzelli kişinin Türkiye’ye girişini ve orada oturmalarını yasaklama hakkını saklı tutmaktadır. Burtun sonucu olarak, Türk
Hükümeti,
bulunanları
sözkonusu
yurtdışı
edebilecek
kimselerden ve
yabancı
şimdi
kendi
ülkelerde
ülkesinde
bulunanların
Türkiye’ye dönüşlerini yasaklayabilecektir. Bu kimselerin adları, bugünkü tarihli Barış Antlaşmasının yürürlüğe girişinde, Genel A f Bildirisi’ni, kendi açısından yürürlüğe koymak üzere, Türk Hükümetince yayınlanacak -96-
genel af ilanına eklenecektir. Bundan başka, şurası da kararlaştırılmıştır ki, Türk Hükümeti niyetli olduğunu bildirdiği üzere, bu kimselerin Türkiye içindeki mallarını tasfiye etmelerine karar verirse, bu tasfiyeyi kendi istekleriyle yapmaları için onlara, yukarıda belirtilen Genel af ilanı tarihinden başlayarak dokuz aylık bir süre tanıyacak ve bu sürenin bitiminden sonra, tasfiyenin Türk Hükümetince yapılması durumunda, elde edilen gelir, tümüyle bu kimselere teslim edilecektir.” ‘‘Şurası da kararlaştırılmıştır ki, Genel Affa ilişkin Bildiri’nin birinci paragrafında hiçbir şey, Yunan Hükümetinin, Yunanistan ile Türkiye arasındaki savaş sırasında askerlik ödevlerinde kusur sayılan nedenler yüzünden,
kendi
ordusuna
mensup
bulunan
veya
bulunmuş olan
Müslüman olmayan uyruklarını kovuşturma hakkına halel vermeyecektir." 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması, imparatorluk tebaalığından cumhuriyet yurttaşlığına geçiş sürecindeki acılı ve talihsiz maceranın bu topraklarda yaşamayı seçen Ermeni tanıklarını, yeni Türkiye Devleti'ni oluşturan Türk Ulusu’nun bir parçası olarak tanımlayan tek -uluslararası- hukuk belgesidir. SAVAŞIN VATANDAŞLIK HUKUKUNA ETKİLERİ Lozan görüşmeleri devam ederken; 8 Mayıs 1922 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi
İcra Vekilleri
Heyeti
Hariciye Vekâleti’nin
bir
tezkeresi yayınlanmıştır. Bu tezkereyle, Avrupa’ya seyahat edeceklere verilmekte olan pasaportlarda “nam-ı hazret-i padişahî” ibaresi yerine ‘‘Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti namına” ibaresinin vaaz’ına karar verilmiştir.90
90 Rona Aybay, “Pasaportlar", s. 52. -97-
Ankara
Hükümeti
tarafından
uygulanan
ve
uyrukluk
hakkı
açısından çok önemli bir başka düzenleme ise; istiklal Savaşı’ndan sonra, bazı kişilere, “avdeti gayr-i caizdir” şerhi ile özel bir seyahat belgesi verilmesidir.91 1923’te Cumhuriyet ilanı ardından hemen ertesi yıl kabul edilen 1924
Anayasasıyla
eski
düzenlemenin
sürdüğü
ve
yeni
Türkiye
Devleti'nin çağın en ileri ve laik bir yurttaşlık anlayışını anayasa hükmü olarak benimsediği görülmektedir. "Madde
88 - Türkiye
ahalisine
din
ve
ırk farkı
olmaksızın
vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur (denilir). Türk
babanın
çocuğu,
Türkiye
içinde
veya
dışında
doğmuş
olmasına bakılmaksızın Türk olacaktır. Türkiye’de
mütemekkin
(oturan)
yabancı
babanın
Türkiye’de
doğmuş çocuğu Türkiye’de ikamet etme koşuluyla, erginliğe ulaştığında Türk yurttaşlığını seçebilecektir. Vatandaşlık Kanunu gereğince Türklüğe kabul edilecek kişiler de Türk olacaktır." Düzenlemenin ilginç bir özelliği de; Kanun, Türk’le evlenen yabancı kadının, bu evlenme dolayısıyla istencine bakılmaksızın (kendiliğinden) Türk olmasını kabul etmesine karşılık; yabancı ile evlenen Türk kadınının Türk kalacağını belirtmesidir.92 1928 tarih ve 1328 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu, Cumhuriyet Türkiyesi'nin ilk ve kapsamlı hukuk düzenlemesidir.
91 Rona Aybay, “Pasaportlar”, s. 52. 92 Rona Aybay, Kadının Uyrukluğu Üzerinde Evlenmenin Etkisi, (Ankara SBF Y „ 1980), s. 74. -98-
Bu düzenleme ile soydanlık (kan bağı) ilkesi benimsenmiştir. Ancak bu soydanlık, 1924 Anayasası’ndaki hüküm gereğince çok geniş anlamda yorumlanmış, ırkçı bir tutumdan uzak uygulanmıştır. “Bir Türk baba veya ananın Türkiye'de veya ecnebi memlekette doğan çocukları Türk vatandaşıdır" (Md. 1). Çocuğun evlilik içi veya dışı oluşu durumu değiştirmemektedir. Kan bağı ilkesinin yanı sıra, toprak (doğum yeri) ilkesine de düzenlemede yer verilmiştir. Türkiye’de doğup anası babası belli olmayan veya Türkiye’de doğup anası babası veya bunlardan biri yurtsuz (vatansız) olan çocuklar da Türk vatandaşı kabul edilmişlerdir. Cumhuriyet Türkiyesi’nde ikinci düzenleme 1934 tarih ve 2510 Sayılı iskân Kanunu hükümlerine göre yapılmıştır. 2510 Sayılı iskân Kanunu ile göç (muhaceret) yoluyla Türkiye’ye gelen, “Türk soyundan” ve “Türk kültürüne
bağlı” kimselerin Türk
yurttaşlığını kazanması için özel hüküm konulmuştur.93 Türk hukuk sisteminde dışa göçe ilişkin özel düzenleme yoktur. Bu bakımdan,
dışa
göç
yoluyla
Türk
yurttaşlığının
kesilmesi,
Türk
Vatandaşlık Kanunu hükümlerine göre yapılmaktadır.94 1964 tarih ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu geçici hükümler kısmında yapılan düzenleme şöyledir:
93 Resmî Gazete, 21 Haziran 1934, Nu. 2733. 94 Rona Aybay, Yurttaşlık Hukuku, s. 69-70. -99-
II - Geçici Hükümler “Kayıp kişiler” “Geçici Madde 1 - Millî Mücadele’den sonra, ‘avdeti gayr-i caizdir’ şerhini havî Büyük Millet Meclisi Hükümeti veya İşgal devletlerinin İstanbul
temsilcileri
tarafından
verilen
pasaportlarla
veya
belgeleri
olmaksızın Türkiye’den 1930 yılının sonuna kadar ayrılmış bulunup da halen ölü veya sağ oldukları bilinmeyen ve sadece nüfus sicillerinde kayıtlı bulunan kişiler, bu kanununun yürürlüğe girdiği tarihte Türk vatandaşlığını kaybetmiş sayılırlar. Gerekli işlemler içişleri Bakanlığınca yapılır.” “Iskat edilenlere verilen talep hakkı” “Geçici Madde 2 - Tabiiyeti Osmaniye Kanunnamesi ile 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu hükümlerine göre ıskat edilmiş doğuştan Türk vatandaşı olan kişiler bu kanunun yürürlük tarihinden başlayarak bir yıl içinde
yeniden
vatandaşlığa
girmek
isteğinde
bulundukları
ve
vatandaşlığa alınmalarında bir sakınca görülmediği takdirde, haklarında bu kanunun 8 inci maddesini uygulamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.”95 Türk Vatandaşlık Kanunu, “Türkiye ile savaş halinde bulunan bir devletin her türlü hizmetinde kendi istekleri ile Hükümetin izni olmaksızın çalışmaya devam edenler,” (Madde 25/c) hakkında uyrukluk bağının kaybettirilmesi yoluna gidilmesinin
mümkün olduğunu hüküm altına
almıştır. Bu hükmün uygulanması için, Türk yurttaşının hizmetinde bulunduğu yabancı devletle Türkiye arasında savaş halinin bulunması
95 Resmî Gazete, 22 Şubat 1964, Nu. 11638. -
100 -
yetelidir. Türk yurttaşının yabancı devlete sağladığı hizmetin türü ve niteliği ne olursa olsun kaybettirme işlemi uygulanabilir. Hizmetinde bulunduğu yabancı devletle Türkiye arasında savaş hali ortaya çıkınca, Türk
yurttaşından
hizmeti
bırakması
beklenilmektedir.
Bunun
için,
kendisine Türk makamlarınca resmen tebliğde bulunulması ve bir süre tanınması da öngörülmüş değildir. Hizmetinde bulunduğu yabancı devlet ile Türkiye arasında savaş hali bulunan Türk yurttaşının bu hizmetini sürdürmesi iki halde, yurttaşlığı kaybettirme işlemine konu olmamaktadır: (1) Türk yurttaşının yabancı devlet hizmetinde kendi isteği dışında çalışması. Bu durum, örneğin çalışma kampına konulma gibi fizik zorlama veya kendisine veya yakınlarına yönelmiş tehdit gibi manevî zorlama hallerinde görülebilir. Yani, kişi, Türkiye ile savaş halindeki devlete istediği için değil, zorlandığı için hizmet etmekte olabilir. (2) Türk yurttaşının yabancı devlet hizmetinde, Türk Hükümeti’nin izniyle çalışması. Bu iznin hangi hallerde ve nasıl verileceği açıklanmış olmamakla birlikte, konunun özelliği güvenlikle ilgili ve gizli bir iznin söz konusu olabileceğini düşündürtmektedir.96 Türk
Vatandaşlık
Hukukunda
uyrukluk
bağının
bir
başka
kaybedilme nedeni olarak, yabancı bir devlet uyrukluğunun kazanılması gösterilebilir.
“Herhangi
bir yolla
yabancı
bir Devlet vatandaşlığını
kazanmış olup, kesintisiz olarak en az yedi yıl Türkiye dışında oturan ve Türkiye ile ilgisini ve bağlılığını kesmediğine ve Türk vatandaşlığını muhafaza etmek isteğine delâlet edecek resmî temas ve işlemlerde bulunmayanlar” da kaybettirme işlemine konu olabilmektedir. Yabancı bir
96 Rona Aybay, Yurttaşlık Hukuku, s. 108. -101-
devlet uyrukluğunun şu veya bu yoldan kazanılmış olması önemli değildir.97 BİTİRİRKEN 26
Ekim
1923
tarihinde
Cenevre’deki
Mülteciler
Yüksek
Komisyonu’nun Londra bürosunda görevli bir İngiliz memur; Ermeni mültecilerin
uyrukluk
durumunu
tartışırken
gerçekte
hukukî açıdan
Kemalist liderliğin bu bakış açısını açıklayan son derece önemli bir sınıflandırma yapmıştır. Buna göre; imparatorluktan millî devlete geçiş sürecinde Osmanlı tebaası Ermeni mültecilerin beş başlık altında incelenmesi mümkündür: Birinci Gruptakiler; 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’ne kadar Türkiye’yi Türk pasaportuyla savaştan önce ve savaş sırasında terk edenler. Bunların pasaportlarının geçerlilik süresi bir yıl olup, Türk konsoloslukları tarafından yenileme talepleri kabul edilmemektedir. ikinci Gruptakiler; Mondros Mütarekesi’nden sonra Türkiye’yi terk edenler. Bunlar, Müttefik ülkeler yetkililerinden koruyucu pasaport veya bir özel seyahat belgesi almışlardır. Mülteci, İstanbul’dan veya bir başka şehirden ayrıldığında hiçbir değer taşımamaktadır. Üçüncü Gruptakiler; Erivan Cumhuriyeti’nin İstanbul temsilciliğinin verdiği pasaportla
Türkiye’yi terk etmişlerdir. Bu Cumhuriyet kısa süre
sonra yıkıldığı için verdiği pasaportlarda kullanılamamaktadır.
97 Rona Aybay, Yurttaşlık Hukuku, s. 111. -102-
Dördüncü Gruptakiler; 1922 Sonbaharındaki Türk zaferi üzerine Anadolu’dan kaçanlardır. Bunların sayıları 100.000 kadardır ve hiçbir belgeleri bulunmamaktadır. Beşinci Gruptakiler; Türk yetkililerinden aldıkları vizeli pasaportlara sahip bulunan mültecilerdir. Londra'daki
Milletler
Cemiyeti
Mülteciler
Yüksek
Komisyonu
görevlisi T.J.Johnson’a göre Ermeni mülteciler üç genel kategori altında toplanmaktadır: (1) Eski Osmanlı tebaası olanlar, bunların durumları rizikoludur; (2) Ermeni Sovyet Cumhuriyeti altında
Ermeni olmayı tercih
edenler; (3) Çeşitli Avrupa [ve Amerika/HÖ] ülkelerine dağılmış olan ve şu an bulundukları ülkelerin tebaası olmaya çalışanlar.98 Anadolu'da ve İstanbul’da Türk yönetimleri altında 800 yıldır yaşayan
Ermeniler,
19.
yüzyılın
ikinci yarısından
itibaren
sık sık
ayaklanmışlardır. Aynı şekilde 20. yüzyılın ilk çeyreğine de damgasını vuran bu kanlı ayaklanmalar adeta kurumlaşarak bir iç ayaklanmaya dönüşmüş ve Birinci Cihan Harbi başlarken yine büyük devletlerin aklına uyularak Anadolu’da bir kez daha başlatılan ve aralıklarla sekiz yıl süren son kanlı çarpışmalar ise 1922’deki Türk zaferiyle kesin bir yenilgiyle ve büyük bir hüsranla sonuçlanmıştır.
98 Cenevre, Leage of Nations Archive, C1425/Ra 409/0/1/32064 nolu ve 26 Ekim 1923 tarihli belge. -103-
ABD BAŞKANI W ILSON’UN ÖNGÖRDÜĞÜ ERMENİSTAN HARİTASI
Mao showing the boundaries of Armenia as awarded by P resident W ilson.
-104-
MAP
S H O W I N G THE
POSITION
OF
T>E
PR O PO SE D
105
A R M E N IA N
STATE
A S IA M B * »
KAYNAKLAR
Yayınlanmamış Arşiv Belgeleri Cenevre, Leage of Nations Archive, C1425/Ra 409/0/1/32064 nolu ve 26 Ekim 1923 tarihli belge. Londra, FO 195/2450, Armenian Reform 5, (No 54, 1913), from Consul Monahan to C. M. Monling, British Embassy, Constantinople, 28 August 1913. Londra, FO 566/1490, Emigration to Canada, 1912 Erzeroum, by Consul Monahan. Kitaplar, Makaleler ve Tezler Ahmet Akter, Tehcir Öncesi Anadolu’dan A m erika’y a Ermeni Göçü, (Istanbul, IQ Y „ 2007). Ahmet Reşit [Rey], Ebüzziya, 1933).
Ekalliyetlerin Himayesi,
(İstanbul,
Matbaa-i
Akaby Nassibian, Britain and the Armenian Question, (London and Sydney, Croom Helm, 1984). Baskın Oran, “Lozan'ın ‘Azınlıkların Korunması' Bölümünü Yeniden Okurken”, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 49, Sayı 3 -4 (HaziranAralık 1994). Baskın Oran, Küreselleşme ve Azınlıklar, (Ankara, imaj Y., 2001). Bekir Sıtkı Baykal, “İzmir’in Yunanlılar Tarafından İşgali ve Bu Olayın Doğu Anadolu’daki Tepkileri,” Belleten, 132, (Ekim 1969). Bilal N. Şimşir, British Documents On Otoman Armenians, (Ankara, TTK Y „ 1982). Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri, (İstanbul, Milliyet Y., 1976). Bülent Tanör, “Lozan’a Giden Yıllarda Türk Anayasa Tezinin Doğuşu”, Lozan'ın 50. Yılına Armağan, (İstanbul Hukuk Fakültesi Y., 1978). Enis Şahin, Diplomasi ve S ınır/ Gümrü Görüşmeleri ve Protokolleri1918, (İstanbul, Yeditepe Y „ 2005). Ercan Karakoç, “Osmanlı Hâriciyesinde Bir Ermeni Nazır: Gabriyel Noradunkyan Efendi”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı 25 (Bahar 2010). -106-
Ermeni Sorunu Temel Bilgi ve Belgeler (Der. Ömer Engin Lütem), (Ankara, ASAM Y „ 2007). Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, (İstanbul, Belge Y „ 1987). Ferudun Ata, işgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, (Ankara, TTK Y „ 2005). Fethi Tevetoğlu, Harp Tarihi Mecmuası, 85 (1 Şubat 1972). Gülnihal Bozkurt, “ABD Vatandaşlığı iddiasında Bulunan Osmanlı Vatandaşlarına Dair Bazı Amerikan Belgeleri”, Prof. Dr. Jale G. A kipek’e Armağan, (Konya Hukuk Fakültesi Y., 1991). Gülnihal Bozkurt, Azınlık İmtiyazları/Kapitülasyonlardan Tek Hukuk Sistemine Geçiş, (Ankara, ATAM Y., 1998). Gülnihal Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Durumu, (Ankara, TTK Y „ 1989).
Vatandaşlarının Hukukî
H. Cevahir Kayam, “Lozan Barış Andlaşmasına Göre Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Konunun TBM M’nde Görüşülmesi”, ATAM Dergisi, Cilt IX, Sayı 25 (Kasım 1992). Hikmet Bayur, “TBMM Hükümeti Umur-ı Hariciye Vekili Yusuf Kemal Tengirşenk'in 1922 Martında Yaptığı Avrupa Gezisiyle ilgili Anılar”, Belleten, Sayı 157-160 (1976). Hikmet özdem ir, 1915 Tartışılırken Gözden Kaçırılanlar, (Ankara, Genelkurmay Y., 2006). Hikmet Özdemir, Amasya Belgelerini Yeniden Okumak (Ankara, ATAM Y „ 2010). Hülya Toker, Mütareke Döneminde Genelkurmay Y „ 2006).
İstanbul Rumları,
(Ankara,
ilhan Unat, Türk Vatandaşlık Hukuku, (Ankara, 1966). İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, (Ankara, TTK Y., 3. Baskı, 2000), I. Cilt. İsmet İnönü, Hatıralar, (Haz. Sabahattin Selek), (Ankara, Bilgi Y., 2005). Kazım Karabekir, Günlükler (1906-1948), (Haz. Yücel Demirel), 1. Cilt, (İstanbul, YKY., 2009). Kazım Karabekir, istiklâl Harbimiz, (İstanbul, Türkiye Y., 1960). -107-
Kemal Arı, “Lozan Barış Görüşmeleri Toplumsal Tarih, 115 (Temmuz 2003).
ve
Nüfus
Mübadelesi”,
Kemal Arı, Birinci Dünya Savaşı Kronolojisi, (Ankara, Genelkurmay Y „ 1997). Kemal H. Karpat, “The Ottoman Emigration to America 1860-1914”, International Journal o f Middle Eastern Studies, 17 (1985). Leon Maraşlıyan, Ermeni Sorunu ve Türk-Amerikan (Türkçesi: Şen Süer), (İstanbul, Belge Y „ 2000).
İlişkileri,
Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, (Çev. Seha L. Meray), (Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Y., 1970), Takım I, Cilt I, Kitap 2. Meir Zamir, “Population Statistics of the Ottoman Empire in 1914 and 1919”, Middle Eastern Studies, Vol. 17 (January 1981). Mim Kemal öke , Ermeni Sorunu, (Ankara, TTK Y., 1991). Mithat Sertoğlu, “Erzurum Kongresinin Bilinmeyen Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 13 (Ekim 1968).
iki
Belgesi”,
Muammer R. Seviğ/ Vedat R. Seviğ, Devletler Hususi Hukuku, (İstanbul Hukuk Fakültesi Y., 4. Basım, 1967). Mustafa Budak, “I. Dünya Savaşı Sonrası Yeni Uluslar arası Düzen Kurma Sürecinde Osmanlı Devleti’nin Tavrı”, Divan İlmi Araştırmalar, Sayı 7 (1992/2), ayrı basım. Mustafa Budak, “Mondros Mütarekesinden Sonra Osmanlı 9. Ordusunun Kuzeybatı İran’ı (Güney Azerbaycan’ı) Tahliyesi”, ATAM Dergisi, Cilt XVII, Sayı 51 (Kasım 2001). Mustafa Çufalı, “Lozan Konferansı ve Antlaşması Üzerine Ingiliz Parlamentosunda Yapılan Tartışmalar”, ATAM Dergisi, Cilt XVI, Sayı 47 (Temmuz 2000), ayrı basım. Nejat Göyünç, “Sevres’den Lozan’a”, Belleten, Cilt XLVI, Sayı 183 (Temmuz 1982). Nurşen Mazıcı, A B D ’nin Güney Kafkasya Ermenistan Sorunu, (İstanbul, Pozitif Y., 2005).
Politikası
Olarak
Osman Selim Kocahanoğlu, R auf Orbay’ın Hatıraları, (İstanbul, Temel Y „ 2005). Ömer Turan, “Lozan Barış Görüşmelerinde Ermeni Sorunu”, O sm anlI’n ın Son Döneminde Ermeniler (Editör: Türkkaya Ataöv), (Ankara, TBMM Y „ 2002). -108-
Rona Aybay, ‘‘Pasaportlar”, Tarih ve Toplum, 13 (Ocak 1985). Rona Aybay, Kadının (Ankara SBF Y „ 1980).
Uyrukluğu
Üzerinde
Evlenmenin
Etkisi,
Rona Aybay, Yurttaşlık Hukuku, (Ankara SBF Y., 1982). Salahi R. Sonyel, Gizli Belgelerle Lozan Konferansının Perde Arkası, (Ankara, TTK Y „ 2006). Sedat Çilingir, Lloyd George and The Dissolution o f The Ottoman Empire, (Ankara, Unpublished PhD Thesis of History, ODTÜ, 2007). Taner Baytok, Ingiliz Belgeleriyle S evr’den Lozan'a, (İstanbul, Doğan K „ 2007). Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, (Ankara, TTK Y., 1978), C iltli. Tolga Başak, Ingiltere’nin Ermeni Politikası 1830-1923, (Istanbul, IQ Y „ 2008). Vamık V. Volkan-Norman Itzkowitz, ölüm süz Atatürk, (İstanbul, Bağlam Y „ 1998). Yılmaz Altuğ, Devletler Hukuku, (İstanbul, 1968).
-109-
BASIMEVİ MÜDÜRLÜĞÜ ANKARA 2010