SERÇEÞME BİLİMLE GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
Bu Sayida
KENDİ KENDİMİZİN EFENDİSİ OLALIM
Feyzullah Aslanda Dede ve İsmal Onarli Hakk’a Yürüdüler Fkret Otyam Kızılbaş Milletinin Köküne Kıran Girmiş Meğer Esat Korkmaz Nasıl Bir Demokrasi? Nasıl Bir Yönetici? Nasıl Bir Örgütlenme? İsmal Kaygusuz Alamut İsmaililiği - Bölüm II Hüseyn Albayrak Kan ve Kün Kelme Ata - “Derin Devlet”le Yüzleşememek Lütf Kalel Alevilikte Kadının Yeri ve Yaşanan Acı Gerçekler Ahmet Koçak Katıldığımız ve İzlediğimiz Etkinlikler . Abant Toplantisi Ahmet Koçak’ın derlemesi: Doğan Bermek, Ali Yıldırım, Turan Eser, Fevzi Gümüş, Kazım Balaban, Şakir Keçeli Baba, Rıza Zelyut İsmal Özmen Tek Bir Yaradanın Varlığı Hasan Harmancı Yasak Bedreddin Yasaklı Düş Nab Yaci Felsefe Yapmak Üzerine Fuat Bozkurt Alevilikte Potlaç Geleneğinin İzleri Al Aksüt Narlıdere’de Yanyatır Ocağı Yeniden Tütecek Al Kele Kadıköy Geleneksel Günleri Kamber Çakir İzzetin Doğan’a Mektup Ahmet Aykut Kısaslı Âşık Meftuni Bahattn Ari Zonguldak’ta Laiklik ve Demokrasi Söyleşisi... Seda Cokun Âşık Hüdai Emre Eren Senfonik Kişilik
Aylik Derg Genel Yayın Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basın Dağıtım Organizasyon Ldt. Şti. adına Ahmet Koçak Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54 Erçevik İşhanı 102, 34110 Eminönü - İstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 56 35 E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com Baskı: Mart Matbaacılık, Ceylan Sk. No 24 Nurtepe Kağıthane, İstanbul - 0212.321 23 00 Yayın Türü: Yerel - Süreli
Fyati: Ytl / / Nsan Sayi:
28
Cahil kişiyi, kendi şerrinden korumak bize düşmez.
Etten Yapılmış Gönül Yaratmak Esat Korkmaz, Genel Yayın Yönetmeni
İ
nsansal ve toplumsal ilişkilerimizi “tarihimizin ziyaretçileri” durumuna getirebilirsek “geri dönüşümlülüğün” kazanımı anlamında “etten yapılmış bir gönül” yaratırız: İnsansal ve toplumsal ilişkilerimiz tarihimizi “terk etmediği” sürece “etten yapılmış gönlümüz kıpırdar”. “Kıpırdayan gönül”, hem “geçmişe” hem de “geleceğe” yolculuk yapar. “Kendi kendisinin efendisi olamayan insan, efendisiz bir dünyada yaşayamaz”, temel görüşünden hareketle yola çıkıyoruz: Geçmişte ve şimdide, egemen kimlik ve değerlerden farklı bir “hiççi” sayıyoruz kendimizi. Sürdürülebilir bir isyandan “daha edepli” bir isyandan yanayız. Kendi dilimizden, bu toprakların kültüründen beslenen ve adına “gönül felsefesi” denen felsefenin çerçevesini çizdiği bir yaşam biçiminin tüm çelişkilerini, acılarını, umudunu ve yalnızlığını yaşıyoruz. Biz, “insanlar arası ilişkiler” ve “insanlar ile doğa arasındaki ilişkiler” konularıyla uğraşan bir felsefeyi felsefe kabul ediyoruz. “İnsan ilişkileri”, geçmişte “yerel”di ve “geri dönüşümlü” idi; bugün artık tipik olarak “küresel” ve “geri dönüşümsüz”. Kaçınılmaz gözüken ve “yazgı” gibi öne çıkarılan “küresel ve geri dönüşümsüz” insan ilişkilerine “dur” diyebilmek için, küresel-ulusal sistemin bizi bizden ve doğadan uzaklaştıran “ezberine” karşı, Anadolu Aleviliğinin insandan ve doğadan kopmayan, çok boyutlu, çok anlamlı “gönül felsefesi”ni çıkarıyoruz. “İhanete uğramış” ve “unutulmaya” terk edilmiş “yaşam bilgeliğini” tarihimizin içinden “alıp” yaşadığımız ana taşımak değil mi çabamız. Dünyayı, hazır, verildiği gibi kabul edenlerden “olmak istemiyoruz”; bunu gerçekleştirdiğimizde belletilenin “dışına” çıkarız: Umutsuzluğa kapılmaya gerek yok; ilişkilerimizi “geri dönüşümlü” duruma getirdiğimizde kesinlikle “kendimize rastlarız”. İşte biz “rastladığımız bu kendimizi” dirilteceğiz ve dondan dona taşıyarak daha yaşanmamış geleceğe bir “işaret fişeği” olarak göndereceğiz.
Zamanın Yerine Geçmek ya da Zaman Olmak Anadolu Aleviliğinin tarihsel-toplumsal geçmişiyle örtüşmek, onu büyütmek, güncele ve geleceğe taşımak; doğayı ve tarihi aşmak temel amacımız gibi. Yalınızca “düşünsel deneyim” yaparak “gönül felsefesini” ve bu felsefenin “ilişkilerini” anlayamayız: Çünkü Alevilik bir “bilme kültürü” değil, bir “değiştirme kültürü”dür. O zaman Bâtıni felsefe yaşamın içinden, yaşamın sonuçlarından “devşirilmeli”; “yaşanan ana, geçmişe ve geleceğe dönüşümlü” duruma getirilmelidir. Derin bir kültür geçmişinden gelip “bitimsiz bir sona” uzanan “gönül felsefesine” gerekli katkıları yapacağız ve çocuklarımıza-torunlarımıza “zenginleştirmeleri” için emanet bırakacağız. Doğa, yapısında “gizli” olan “neden” tarafından “belli bir sona yazgılıdır”: Örneğin “tohum”, ağaç olmaya, “yumurta” civciv olmaya yazgılıdır. Bu yazgıyı “yazana” tanrı adı verilir. Kendini yetiştiren, “yazgı defteri” olarak algılanan “levh-i mahfuzda” yazılanları okuyabilir; “zamanın yerine geçer” ya da “zaman olur” ve “hareketi ölçer”. Sen zamanı ölçemezsen, zaman seni ölçer; küfretmek isterse küfreder, dövmek isterse döver. Bu nedenle kimi kez kötü iş yapanlar bunu zamandan bilir; bu doğru değildir. Kendini zamanın yerine geçiremeyenler için “zaman”, yaşamın ayak bağıdır; bilinçsiz olursan, yani kendini bilmezsen “zaman” denilen zincire bağlı kalırsın.
Kesreti Anlamayan Vahdeti Anlamaz Vahdet, “birliği” ifade eder; onun için Tanrı “birdir” deriz. Kesret, “çokluk”tur; çokluk hep “çifttir”, yani “ikişer-ikişer”dir: Örneğin nesne-can, dağılma-derilme, akıl-nefs vb. gibi. Nesne-can “karşıtlığında”, varlık yokluktan, zâhir-bâtından, güzellik-çirkinlikten “iyi”dir; bu “iyi”, düşünebilmemizin “aracı” olmasından dolayıdır. Yoksa zâhirin “özü” ile bâtının (Devamı 2. Sayfada)