SERÇEÞME BİLİMLE GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
Bu Sayida
BİR KOŞU DEVRİM: DENİZ-YUSUF-HÜSEYİN
Kaml Ateoullari Araba Devrilmeden Önce Öznur Tanal Abdal Musa Diyarından Bir Can, Mürebbi Hamza Tanal
‘68 Ruhu’nda sistemin doğasına tepki, her bireyde aynı duyguyu uyandırıyordu: Bir koşu devrim.
Denizlerden Dağlara; Dağlardan Denizlere Esat Korkmaz, Genel Yayın Yönetmeni Fkret Otyam Ülkeyi Bölme Savaşını ABD mi, AB mi, Ayrılıkçılar mı, Yoksa Haşa Sümme Haşa Bazı Alevi Dernekleri mi Kazanacak? Yanıt Hiçbirisi! Esat Korkmaz Mahşerin Üç Atlısı - I: Milliyetçilik İsmal Kaygusuz Siyaset Ortamının Karmaşasında Aleviler Al Riza Cmkolu Hasbıhal Elbistan Konseri Açış Konuşması Syasete Asker Müdahale Krizin Belgeleri Ham Kutlu Şimdi Değilse Ne Zaman Erdal Yildirim Milliyetçi Çığırtkanlığa Kurban Edilen Yüzbinler Yusuf Zamr Dinin Eleştirisi ve Marks İsmal Özmen Din ve Bilim İlişkisi Al Kele Gâhi Saz, Gâhi Söz Lütf Kalel Bir Şiir Çalmanın Hazin Serüveni Fuat Bozkurt Ocaklara ve “Buyruk” Kitaplarına Göre Çeşitli Alevi Gelenekleri Hasan Harmanci Yaşayan Aleviliğin Geldiği Yol PSAKD Eyüp Şubes Şeyh Bedreddin Paneli Ahmet Koçak Yeter Gültekin ile Söyleştik Veysel Köse Bildiğinizi Getirin, Doğrularınız Kalsın Mustafa Özcvan Abant Platformu
Aylik Derg Genel Yayın Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basın Dağıtım Organizasyon Ldt. Şti. adına Ahmet Koçak Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54 Erçevik İşhanı 102, 34110 Eminönü - İstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 56 35 E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com Baskı: Mart Matbaacılık, Ceylan Sk. No 24 Nurtepe Kağıthane, İstanbul - 0212.321 23 00 Yayın Türü: Yerel - Süreli
Fyati: Ytl / / Mayıs Sayi:
29
A
ltı Mayıs, ‘68 Hareketi’nin ‘78 Hareketi’ne açılan penceresidir bir bakıma. 5-6 Mayıs 1972’de Ankara Merkez Cezaevi’nde gece boyunca olağanüstü bir hareketlilik gözlendi. 6 Mayıs Hıdrellez’di; doğa canlanıyordu; doğadaki “gizil nesnellik”, yeni nesneler yaratmak için kendi “kabından” taşıyordu. Havaya, suya, toprağa ve ete “can” yürürken, üç “canın” canı alınıyordu. Halk katında ve halk bilgeliği zemininde “can” ölmezdi; o nedenle Deniz’in, Yusuf’un ve Hüseyin’in canları, “güvercin donu”na(bedenine) uğurlandı. ‘68’in yarısı yaşam kadar ‘ciddi’ ve ‘yakıcı’; diğer yarısı iyi düşünülmüş, kimi kez iyi örgütlenmiş bir ‘şaka’ydı: Hangisinin hangisi olduğunu o günleri yaşayanlar bile çoğunlukla karıştırdı. Kim ne derse desin sayısız ölüye, binlerce yaralıya ve onbinlerce tutukluya mal olan ‘68 hareketi bir ‘nostalji’ olamaz; o hâlâ devrim tutkusunun sağ kalmasını sağlayan ‘anahtar bir etken’ olarak yaşıyor, yaşayacak da. 1968 Hareketi, yeni bir “rüzgâr”dı; esti “alev” aldı; “fırtına”ya dönüştü, “yangın” oldu; hem egemen sınıfları “yaktı”, hem de “vadesi” geldi kendini. ‘78 Hareketi, “yangının” kendisiydi; “alev” almaya gereksinimi yoktu zaten kendisi “alev”di: Ancak 12 Eylül 1980’de daha “vadesi” gelmeden, “üflenince” sönüverdi. 1968 Hareketi, devrimi, ulaşılması “olanaksız” yerden “ayağa indirdi”: Herkes “ayağını denk almalı”ydı; işte devrim geliyordu. Geriye bakıldığında yüzyıllar içine uzanıyor gözüküyordu; ileriye bakıldığında ise birkaç ay, birkaç yıl içinde gerçekleştirilecek devrim vardı: Çok değil, yakın gelecekte devlet olmayacak, mülkiyet ve para ortadan kalkacaktı. ‘68’li, bilincinin “karşılığını” yaşamın kendisinde bulamayınca “lanet olsun”, halk onları anlamıyordu. Seçeneksiz tasarımlarını “inanç” durumuna dönüştürdü: Ne var ki diyalektiğin yasaları inançtan “bağımsız” çalıştığından ‘68’liyi “açığa” düşürdü. O zaman “düşünü” gerçekleştirebilmek için ‘68’li; “geleneksel” aydınların “yukarıdan aşağıya” davranma, düşmanı içten ele geçirme ve bu yolla “ulus-devleti” kurtarma, bunun ideolojisi olan “Kemalizmi” kutsama “akrabalığına” soyundu. 1970’lere taşınıldığında, ‘78 Hareketi, gerçeğin ne olup olmadığını anladı: Öncü savaşçının kavgasıyla “suni denge” bozulmuştu ama amaçlandığı gibi oligarşinin “her haltını” gören kitleler harekete geçmemişti; tam tersine “ulus-devlet” “sinirle” öne fırlayıp ‘78 devrimcisinin “anasını ağlattı.” “Düşündürücü” olan, bunca çetin bir kavga içinde “yoğrulan” ‘78 Kuşağı’nın “düdük sesi”yle birlikte “sus pus” olması ve “dövüşmeden” ölmesi idi. Peki neden? ‘68’li birkaç saat içinde “sen, ben, bizim oğlan”dan oluşan örgütü kuruveriyordu; “güle oynaya” kurduğu örgütle “ıslık çalarak” sınıf kavgasını “gütmeye” yöneldiğinde, “Eyvah yanlış iş yaptık; şöyle şöyle çalıştıktan sonra kuracaktık örgütü” demedi: Ok yaydan çıkmıştı bir kere. “Usulcacıktan” girdiği bu kavgada canlarını verdi. ‘78’li o yanlışı anlamış gözüktü; inadına çalıştı; “bir şeyler eksik kalmasın” dedi. Doğal olarak örgüt konusunda aşırı temkinliydi; örgüt kurmanın koşullarını yaratmak zordu. O denli “dersine” kaptırmıştı ki kendini “çalan düdüğü” bile güçlükle duydu: Herkes “evine” gidecekti. Umarsız “başını önüne eğdi”; evine gitti ya da gidemedi. ‘68’li “kahramanlığa” yüzlerce can bedel olarak yeterken, ‘78’li “suskunluğa” binlerce can bedel olarak verildi. Biri “efsane oldu”, diğeri “suskunluğuna” karşın hem yaşamı hem de dili “efsaneden” arındırdı; tarihe ancak düşünerek bakabilenlerin bulabileceği bir “izdüşüm” bıraktı. Dışarıdan bakıldığında 50’ye yakın “fraksiyon” vardı ve hemen hemen hepsi illegaldi ama yaşamın kendisinde özellikle birbirlerine karşı yürüttükleri “kavga” nedeniyle “deşifre” oluyorlardı. Bol “fraksiyon”, bol popülizm demekti: Geri dönüşümle yerel değerlerin “kılığına bürünerek” kahramanlık odakları oluşturmak; uluslararası düzeyde “mürit” olarak “kapaklana(Devamı 2. Sayfada)