Sercesme Dergisi, Sayi 37, Ocak 2008

Page 1

SERÇEÞME BİLİMLE GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

ÖZ’ÜN SIRRI: TANIK BİLİNÇ YA DA HİÇLİK

Bu Sayida Ahmet Koçak AKP’nin Alevi Açılımı Üzerine Acıyı Gerçekten Bal Edenlerle Söyleşiler: Ali Kenanoğlu, Doğan Bermek, Dertli Divani, Turgut Öker, Durak Aslan, Gülizar Cengiz, Halk Ozanı Emekçi, Emel Sungur-İsa Ateş, Kazım Genç, Muharrem Ercan, Metin Tarhan, Murtaza Demir, Arif Sağ Fkret Otyam Başbakan Alevi “İftarı”nda Ham Kutlu Alevilerin Programı ve Hedefleri Esat Korkmaz Hermetik Gelenek: İnsanlar Ölümlü Tanrılar, Tanrılar Ölümsüz İnsanlardır İsmal Kaygusuz Hacı Bektaş Veli ve Mevlâna İlişkileri - Bölüm I Öznur Tanal Anadolu’nun ve Sevginin Dili: Tahtacılar Al Kaykı Alevi-Bektaşi’nin Aşkı Asla Şeriatla İfade Edilemez

Ahmet Koçak Antalya’da Türküler Sevdamız Konseri ve Köy Ziyaretleri Hasan Harmanci Tarihle Hesaplaşan Alevilik Hüseyn Albayrak Zülfekâr’a ve Zülfüyâr’a Dokunmak - Bölüm II İsmal Özmen Vahdet-i Vücut Felsefesi - Bölüm II Bekta Alagöz Muharrem, Kerbela ve Aşure - II

Aylik Derg Genel Yayın Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basın Dağıtım Organizasyon Ldt. Şti. adına Ahmet Koçak Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54 Erçevik İşhanı 102, 34110 Eminönü - İstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 56 35 E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com Baskı: Mart Matbaacılık, Ceylan Sk. No 24 Nurtepe Kağıthane, İstanbul - 0212.321 23 00 Yayın Türü: Yerel - Süreli

Fyati: Ytl  /   /   Ocak  Sayi:

37

Canın gölgesi beden, bedenin gölgesi can ise eğer “ölüm” dediğimiz şey “can gölgesinin” iptalidir.

Tanık Gerçeklik Metafizik Hayalet Değildir Esat Korkmaz, Genel Yayın Yönetmeni

H

em Batılı hem de Doğulu filozoflar, “öz’ün sırrını çözme” konusunda “kafa yordular”. Düşünce tarihinde “öz”e ilişkin birden fazla tanım gelişti: Basit ya da değişmez bir “ruh varlığı” biçiminde tanımlandığı gibi kimi kez insanoğlunun “somut bütünlüğü” şeklinde ya da deneyimler-seçimler ve kararlarla ilgili “bilinç durumu” olarak tanımlandı. Öz, dindar yazarlar, Platon, Sokrates, ötesinde daha modern düşünürlerce “insan” olarak kimliklendirildi. Bu anlamda “öz”ün yazgısı “özgürleşmesine, aydınlanmasına ve kendini bilmesine” bağlandı. Upanişadlarda “öz”ün, doğada “çift yönlü” olduğu anlatılır: Deneyüstü ve deneysel. Aynı durum Bâtınilikte, Alevilik-Bektaşilikte de söz konusudur: Doğa olmayan öz, doğa olan öz gibi. “Öz”ün deneyüstü niteliği ya da “Atman-Hak”, fiziksel dünya ile hiçbir bağlantının olmadığı “bozulmamış saf farkındalık” durumunda “düşüncede görme” yoluyla ortaya çıkar. “Öz”ün deneysel bilinci ise deney konusu yapılabilen, hareket edilen ve zevk alınan görüntüler âlemiyle ya da doğuran doğanın doğum ürünleriyle ilişkilidir. “Saf bilinç olan öz”, çoğunluk deneysel özün “tanığı ve aydınlatıcısı” olarak algılanır. Tanıklık durumu Anadolu Aleviliğinde, “parça” anlamında bedenin bilgeliği, “bütün” anlamında doğanın bilgeliğidir; yol erinin, hakikate ulaşabilmek için kullanmak zorunda olduğu temel gerçekliktir. Tasavvuf diliyle söylersek “deneyüstü” ya da “doğa olmayan öz”, doğanın aklı yani Tanrı’nın aklıdır. Martin Heideger ve J. P. Sartre “öz” sorununa kafa yordular: Her iki düşünür de insan doğasını, irdeleyip anlamaya çalıştı. Heideger, “var olmak nedir?”, sorusuna yanıt bulmak için uğraştı: İnsanın varlığını anlamanın “varlığı anlamaktan” geçtiğini algılayarak bütün dikkatini insana çevirdi. Heideger nesneleri, insanın, düşündüklerinin gerçekleşmesini olanaklı kılan “araçlar” olarak algılar. Olasılık ya da olasılıkların kaynağı durumundaki nesneler dünyasını, kendi varoluş gereksinmelerine göre değerlendirir. Öyleyse insan, “değerli” bir yaşam sürmek istiyorsa çoğunluğun önyargı ve değerleriyle yönetilmeyi yadsımalı, kendi tasarılarını kendi yapmalı ya da kendi sonunu kendi belirlemelidir; bu kapsamda varlığının “son olasılığı” olan ölümün farkında olarak yaşamalıdır. J. P. Sartre, insan yaşamı konusunda Heideger’in düşüncesiyle büyük ölçüde uyumlu bir felsefe ortaya koyar: Heideger, başat çalışması “Varlık ve Zaman”da, insanın özellikle olasılıkları deneyimleyeceği zaman olan “gelecek” ile ilişkili bir yaşam sürdüğünü tasarımladı. Sartre ise “Varlık ve Hiçlik” temelinde insanın temel karakterinin gücünün “nihilizmden” kaynaklandığını ileri sürdü. Her ikisi de varlıkbilimsel gerçekliği, içimizde taşıdığımız, “hiçbir şey” ya da “hiçlikle” ilişkilendirdi. Kendimizi varlık olmaktan ayırmamız ya da geri çekmemiz “özgürlüğümüzdür”, dendi. İnsan, yeni olasılıkları gerçekleştirmek için yaptığı özgür seçimler ve verdiği kararlarla kendi “özünü” yapılandırır ya da yeniden kurar. Böylesi bir özgürlüğü hak etmek ve yaşamak için insanın, “acı veren” bir ya da birden fazla yükümlülüğü-sorumluluğu “tercih etmesi” gerekir. Dışarıdan destek almadan “zor” bir seçim yapmak durumunda kaldığında, “özgürlük” çabası ya da “özgürleşmek” isteği insanı, büyük bir “acının” içine itebilir. Kişi, bağımlılık ve sorumluluğunu kendi dışındaki bir güce yükleyerek yaşamayı yadsıdığında Sartre’ın anlayışıyla dillendirirsek “ahlâk dışı ve günahkâr davranışlarda” bulunanlarla aynı suçu işlemiş kabul edilir. Her iki kimlikte de “özgürlüğe övgü” yapanlar, genel yargı açısından “özgürlük için lanetlenenlerdir”. Heideger, “eğer ölebiliyorsam var olmaya gereksinmem yok, kimsenin var olmaya gereksinmesi yok”, diyor. Bireysel var oluşumuz “hiçlik-hiçlik arasında” başlayıp sona eriyorsa eğer bizim tek gerçekliğimiz “hiçliğimizdir”; bunun dışında her şey saçmadır. Var oluşumuzun olanaksızlığı olanaklı ise hiçbir şey gerekli değildir. Ölümümüz, bizim en önemli olasılığımızdır; tüm diğer olasılıklar konumlarını-konumlanışlarını bu olasılıktan alırlar. Ölüm, (Devamı 2. Sayfada)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.