SERÇEÞME BİLİMLE GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
ALEVİLİĞİN-BEKTAŞİLİĞİN ŞİFRE KİMLİĞİ
Bu Sayida H. Hürrem Ulusoy Ludwigshafen Faciasının Ardındaki Gerçekler
AKP’nin Alevi Açılımı ile Alevilik, Sünnilikle “görücü” usulüyle evlendirilmek, bu yolla devletleştirilmek isteniyor:
Ba’nın Altındaki Nokta Esat Korkmaz, Genel Yayın Yönetmeni
Fkret Otyam Kimi Zaman Güzel Haber de Gelir Ey Canlar! Esat Korkmaz Şey Dediğimiz Şey Ashgar Al Engneer Dinde Reform Hareketleri Neden Gereklidir - Çev: İsmail Kaygusuz İsmal Yildirim Alevilik Bir İnanç Birliğidir Ergn Doru Yeni Anayasa Tartışmalarında Alevilerin Talepleri Dile Getirildi Lütf Kalel Kadın Hakları ve Türban Sorunu Mustafa Özcvan Alevilerin Açmazları Gülçn Akça - Ahmet Koçak Antalya’nın Bektaşi ve Tahtacı Köyleri - Bölüm I Vahap Erdodu Kutuplaşma Kıskacında Türkiye Ham Kutlu Asimilasyonun Konusu Olarak Aleviler Hüseyn Akın Nereden Nereye Hasan Harmanci Alevi Kadının Cem Mücadelesi Zorunludur Veysel Kaymak Âşık Veysel’in Yaşamından Kesitler Al Aksüt Alaca Kargın Köyü ve Cem İsmal Özmen Yedi Ulu Âşık ve Tarikattaki Rolleri - Bölüm II Öznur Tanal Yeni Yıl Bereketli Olsun
Aylik Derg Genel Yayın Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basın Dağıtım Organizasyon Ldt. Şti. adına Ahmet Koçak Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54 Erçevik İşhanı 102, 34110 Eminönü - İstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 56 35 E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com Baskı: Mart Matbaacılık, Ceylan Sk. No 24 Nurtepe Kağıthane, İstanbul - 0212.321 23 00 Yayın Türü: Yerel - Süreli
Fyati: Ytl / / Mart Sayi:
39
İZ DİYORUZ Kİ bu “evlilikte bir tecavüz olayı” var. Aymazlığımızı sürdürürsek eğer yakın gelecekte bu “tecavüz olayı”nın çocukları “Ben Aleviyim”, diye karşımıza çıkacak ve bizleri “mekândan kovacaktır”. Şifre, Alevilerin-Bektaşilerin “yol doğumu” ile dünyaya getirdikleri, besleyip büyüttükleri bâtıni kilit çözücü “sır kimlik”tir. O’nu biz doğurduk, ama O, bizim çocuğumuz değildir: O en büyük öğretmen olarak algılanan yaşamın çocuğudur. Yaşamın çocuğu olduğu için her Alevinin-Bektaşinin içinde “kendisinden büyük biri” olarak yaşar bu “sır kimlik.” Yaşama taşınabilmek için bu sır kimliği “şifre” olarak kullanmak durumundayız. Hisseden doğaya sızabilmek “kültürel can” ile bedeni terk etmekle olanaklıdır. Bedenini terk edip “kültürel canını” avucunun içine alabilen her Alevi-Bektaşi bu sır kimliği, “sonsuz yaşam” içinde “saklar.” Sonsuz yaşam içinde “sonsuz yaşam kaynağı durumunda bulunan bu sır kimlik”, yeri-zamanı geldiğinde “ıslak toprakta fışkıran bir ot” gibi yeşeriverir “yeni bedenlerde”. İşte böyle böyle “dondan dona” binler, milyonlar sır kimlik olarak algılanan “Ba’nın altındaki nokta” olur. Şifreyi “alabilmek” için, yani bu “sır kimliği” kullanabilmek için canın kimi koşulları daha başlangıçta kabul etmesi gerekir. Koşullar sözgelimi bir gülbankla dile getirilebilir. Örnek olsun “Şifre Gülbangını” verelim:
B
“Bismişah! Bizler, bizi ebedi gerçeğin özüne götüren “birlik dolusu”nu içtik, bu nedenle şaraba gereksinmemiz kalmadı. Asıl gerçeğe, ebedi gerçeğe ulaşarak Hakk’a kavuştuk; bunun için mihraba gereksinmemiz kalmadı. Bizim yolumuzda canın önemi yoktur, biz cananı arıyoruz. Gönlü Kâbe bilir, gönüle ulaşma yolunun kurallarına uyarız. Biz; bu nedenle insana secde ederiz; bizim için bundan başka bir ibadet biçimi yoktur. Kuran’ın gerçeklerini ortaya çıkaran bizleriz. Biz Kuran’ı insanın yüzünde bulur ve oradaki Kuran’ı okuruz. Bize başkaca Kuran gerekmez. Bizler, ebedi gerçekler peşinde koşmaktan yanıp yakınan, ama yılmayan insanlarız. Ezelde evet dedik ve bu sözümüzden asla dönmeyiz. Dileriz sözlerimiz, sözlerimizle dile getirdiğimiz kararlığımız Hak defterine, yani dağların-taşların defterine, Dergâh defterine, gönül defterine kayıt edilir, unutulmaz, hep hatırlanır. Gerçeğe Hû! Eyvallah!” Aleviliği derinden etkileyen Hurûfilikte Arap alfabesinin ikinci harfi olan “ba”, her şeyden önce ilk aklın ve varlık türlerinin belirmesine araç olan ilk kâmil insanın simgesidir; ötesinde, varlığa gelen dünyanın tasavvufi kavranışı ya da varlığa gelişin ilk eylemidir. Sûfi gelenekte, “elif ”in eksiksiz-kusursuz birliğinden sonra gelen “farklılaştırma gücünü” anımsatan ya da yüzü iki eşit parçaya ayıran “elif ”in sol tarafında beliren Ondört Masum-u Pâk simgesi harftir. İnsanın yüzü, Levh-i Mahfuz’un kusursuz bir “sureti”dir; bütün hikmet ve güzellik onda gizlidir, onda biçim bulur. Levh-i Mahfuz, “görünmezliği” nedeniyle “Hiçlik Defteri” olarak algılandığından, “yokluğun mushafı” olarak tanımlamak daha doğru olur. Harf simgeciliği tasavvufi metinlerin anlaşılmasında son derece önemlidir. Harf simgeciliğinde harfler, “vahyin kapıları”dır; bununla birlikte Tanrı’dan “farklı” şeylerdir. Farklı olması nedeniyle harfler, sûfi için, ayrımına varması gereken ötekiliğin “örtüsü”dür bir bakıma. “Gerçeği örten giysidir”, algısını ölçü aldığımızda harflere biçimsel bağımlılık “zâhire” tapmak anlamına gelir. Sûfi tasarımlarda, genelde harfler, özelde kimi harfler, “iç anlamı insan gözünden saklayan” deri ya da kabuktan başka bir şey değildir. Alevilikte şifre kimlik, “ba’nın altındaki nokta benim”, diyen Hz. Ali’dir. Ali olarak “ba’nın altındaki nokta”, varlığa gelen evrenin hareketinin başlangıcıdır. Sûfi gelenekte, simgesel anlamda, her şeyin türediği yer ya da her şeyin toplamıdır; bu anlamda “tüm çokluğun (Devamı 2. Sayfada)