SERÇEÞME BİLİMLE GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
HEPİMİZ TECRİTTEYİZ
Bu Sayida
Türklüğü, “aşırı gelişmiş bir milli kültür bilgisi”nin “tasallutundan” kurtararak, “adaletin-vicdanın ve politikanın” diline taşıyıp “barış içinde yeniden kurmak” artık “yükümlülüğümüzdür” diyorum
Hüseyn Hürrem Ulusoy Postnişinlik Sorunu Mayis Terör Bahane Devlet Şiddeti Sahnede Fkret Otyam Nejat Birdoğan Anısına “Gülyüzlüm Merhaba” Veysel Kaymak İktidar ve Demokrasi Esat Korkmaz Evrensel Dişil İlke: Havva İsmal Kaygusuz Makâlat-ı Şeyh Sâfi Bir Şii Propaganda Kitabı Değildir Erdoan Aydin Efsaneyle Gerçekleri Birbirinden Ayıklamak Metn Acar Aleviler ve Devlet İlişkisi - Bölüm: II Gülçn Akça - Ahmet Koçak Antalya’nın Bektaşi ve Tahtacı Köyleri - Bölüm III Cavt Murtazaolu Yarenler Ceminde Dil Olunca, Kulak Ol İsmal Yildirim - Yolcu Blgnç le Söyletk: Farklılık Gütmek Değil Amacımız Ahmet Koçak - Âik Yener le Söyletk: Halk Şiiri Halktan Aldığını Halka Vermektir Hasan Harmanci Boşlukta Köprü: Nereye Gideceğiz Mustafa Özcvan Yiğit Muhtaç Olmuş Bekta Tufan Güne Kongre İzlenimleri Metn Özdemr Selçik Köyünde Nevruz Bayramı Av. Muhterem Akta Tekzip Yazısı
Aylik Derg Genel Yayın Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basın Dağıtım Organizasyon Ldt. Şti. adına Ahmet Koçak Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54 Erçevik İşhanı 102, 34110 Eminönü - İstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 56 35 E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com Baskı: Mart Matbaacılık, Ceylan Sk. No 24 Nurtepe Kağıthane, İstanbul - 0212.321 23 00 Yayın Türü: Yerel - Süreli
Fyati: Ytl / / Mayis Sayi:
41
Acı Olan Tecritte Kimliksizlik Esat Korkmaz, Genel Yayın Yönetmeni
E
mperyalizm, halkımı ortak bir iradeyi dışa vuran güç olmaktan çıkardı kalabalık durumuna getirdi orada “tecride aldı”. Devlet Ortodoks Sünniliğe “yatırım yaptı”, diğer inanç-düşünce ve felsefeleri Allahın görüşünde “tecride aldı”; Türklük, kendi kanına “yatırım yaptı”, diğer etnik yapıları kendi kan dolambacında “tecride aldı”. Sistem kadını erkeğin evrenselliğinde, erkeği de kendi amacında “tecride aldı”. Şimdi tecritte “kimlik kırmakla” uğraşılıyor. Tecrit kaçınılmaz ise “tecritte kimlikli” olmak anlamlıdır.
Milliyetçilik Milliyetçilik özünde “siyasal”dır; tarihsel olarak doğru olsa da milliyetçilik “nötr bir halk” kavramından kaynağını almaz. Tam tersine “belli bir etnik grubun” siyasal egemenliği için öne çıkar; onu “en kanlı” ideoloji durumuna getiren neden de budur. Günümüz Türkiyesinde milliyetçilik bu anlamını korumakla birlikte daha çok “sosyolojik bir nitelik” kazanmıştır. Sosyolojik bir nitelik kazanma gereği milliyetçilik benim toprağımda “lümpen kesimin” kendini ifade etmek için kullandığı bir “araçtır” artık. Bir anlamda “hafi flemiş”, bir anlamda da “ağırlaşmıştır”. Hafiflemiştir çünkü “sistematik bir toplumsal ideoloji” olma içeriğini yitirmiştir. Diğer taraftan “en kötü” ve “en tehlikeli” niteliğini kazanmıştır; varoşların “sağ politik açılım ve arayışlarının dayanak noktası” haline gelmiştir. Artık milliyetçi olmak için ne tarihi bilmek ne de toplumu tanımak gerekiyor: “Arzu” etmek, “istemek” yeterli. Arzu edilen ile gerçekte olan arasındaki “mesafe” açıldıkça, “ben” boşluğu “doldurmak”, kırılganlığını “örtmek” zorunda kalıyor. Kimlik ne kadar “zaaf ” ya da olanaksızlık-umarsızlık içindeyse o kadar “saldırgan” oluyor. “Ne mutlu Türküm diyene” sloganı, lümpen kültürle beslenmiş varoş kimliği için “son mutluluk çağrısı” belki de.
Ulusçuluk Ulusçuluk, milliyetçiliğin zaman içinde yıpranmasından ve kirlenmesinden “çekinen” çevrelerin ürettiği “yeni bir ideolojidir”. Milliyetçiliğin “sağ bir ideoloji” olarak algılanması ve özellikle MHP gibi bir partiyle “özdeşliği” karşısında kendilerine “sol” bir nitelik kazandırmak isteyen Kemalist çevreler, kendi milliyetçiliklerini “ulusçuluk” olarak tanımladılar. “Karşıya geçip baktığımızda”, milliyetçiliğin MHP bağlamındaki halinin ancak “popülist bir değer” olarak tedavülde kaldığını, buna karşın ulusçuluğun, “çok ciddi” bir ideolojik kapasiteye sahip olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Milliyetçiliğin “popülist dokusu”, onu giderek şiddete dayalı bir tür “lümpen” tarzın değer yargısı haline getirirken ulusçuluk, “net bir siyasal ideoloji” olarak sivrildi. Varoşlarda ya da Türkiye’nin şurasında burasında işlenen cinayetleri tartışıyoruz: Kimileri çıkıyor(solcular ya da soldan bakanlar) bu cinayetleri “illegal” olarak örgütlenmiş durumda bulunan “köktendinci çetelerin” yaptığını söylüyor. Kimileri de (sağcılar, sağdan bakanlar) bu cinayetleri “derin devlet bağlantılı”, doğal olarak illegal, “milliyetçi” ya da “ulusalcı” çetelerin yaptığını savlıyor. Sağcılar kendilerini “dinden”, solcular kendilerini “ulusalcılıktan” sakınarak giriyor tartışmaya. Makale konusu “ulusalcılık” olduğu için öne alarak sormak istiyorum: “Ulusalcılık bu konuda tümüyle masum mu acaba?” Ulusalcı bir hareket içinde bulunanlar “içinde bulundukları” hareketi şöyle bir irdelesinler: “İyi niyetli olmanın sınırları aşıldığında”, ulusal hareketin faşizme ve terörizme son derece elverişli bir “zemin” sağladığını göreceklerdir. Son dönemde büyük kentlerin varoşlarında ya da ülkenin kimi yörelerinde “milliyetçilik ile ulusalcılık arasındaki ayrım” ortadan kalktı. (Devamı 2. Sayfada)