SERÇEÞME BİLİMLE GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
VEDA ETMENİN ZAMANI GELDİ
Bu Sayida Velyettn Ulusoy Yol’u Düşünenin Maaşlı Dede Konumuna Düşmemesi Lazım Postnişin’in İstanbul ve Mersin Dedeler Toplantısına Gönderdiği Tebliğ Postnişin’in Ankara Dedeler Toplantısında Yaptığı Konuşma ve Sonuç Bildirgesi İréne Mélkoff Hakk’a Yürüdü 1917 - 2009
Fkret Otyam Eyvallah Dostlar! Esat Korkmaz Şeyh Bedreddin’e Sahip Çıkalım - II İsmal Kaygusuz Şeyh Hasan Onar Ham Kutlu Kızılbaş Alevilikte Rızalık Şehri - V Rızalık Makamı Kapıkulu Makamı Değildir Hasan Harmanci Aleviliğin Yirmi Yılı İsmal Büyükakan Küba Devrimi Elli Yaşında! Namik Kemal Kaya Eşit Yurttaşlık Hakkına Dair Alevi Talepleri İçin Çözüm Önerisi Hüseyn Akin Serçeşme Dergisi 48. Sayı ile Birlikte Görevini Tamamladı Yilmaz Çelk le Söyletk Seda Coşkun Metn Akta İnançlarda Asimilasyon ve Entegrasyon Erdal Yildirim Alevilerden Sert Yanıt Yusuf Budak Bir Delinin Muharrem Sohbeti Hüsnye Çinar O Bir Ozandı - Feyzullah Çınar İlhan Cem Erseven Alevi Dünyasından Basin Açiklamalari ABF - PSAKD - HSAKD İsmal Özmen Mistisizmin İlişkileri - Bölüm II
Aylik Derg Genel Yayın Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basın Dağıtım Organizasyon Ldt. Şti. adına Ahmet Koçak Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54 Erçevik İşhanı 102, 34110 Eminönü - İstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 56 35 E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com Baskı: Mart Matbaacılık, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe Kağıthane, İstanbul - 0212.321 23 00 Yayın Türü: Yerel - Süreli
Fyati: Ytl / / Aralık Sayi:
48
Ortak çalışmaya duygularımız akmıyorsa fazla zorlamaya gerek yok: Yoksa “çatlarız.” Kendi haline bırakmak da çözüm değildir; çünkü en yüksek olasılıkla iyi bir “oyuncu” olabiliriz.
Kendimi Başka Yere Bırakıyorum Esat Korkmaz, Genel Yayın Yönetmeni
K
endimi kendime taşımak için kendimi “simge” yaptım; kendim ile buluşmaya başladığımda, kendi “öncem” hakkında bilgi sahibi olmaya başladım. Bu içimdeki “ben’in”, dışımdaki “ben’e” verdiği bir “güvence” oldu; içimdeki “ben’e” ilişkin kuşkularımı giderdi diyebilirim. Anlatabildim mi bilmiyorum? Kendimi “simgeleştirmekle”, kendimi “güncellemiş” oldum: Geçmişim bana “yansıdı”; üzerime geçmişin bilinci-inancı “düştü”. Bilincin-inancın düştüğü “deliğe” baktığımda, geçmişime bir “pencerenin” açılmış olduğunu gördüm. Bu yolla “ölmüş zamanın ağırlığı”ndan kurtardım kendimi ve “şifreli bir örtü”nün altına gizledim: “Bir kenara çekildim” ve “gizeminden” sıyrılabilen insanların yaşadığı “açık ve çıplak dünyayı” seyretmeye başladım. Derken simge ile yaşam, birbirine “kötü kötü bakmaya” başladı. Sanki simge, yaşamın çıplaklığını “örten” bir giysi imiş gibi. “Ayıbına” taşınmak için simge denilen örtüyü “kaldıranları”; yaşanılan yerden gizil dünyaya, gizil dünyadan yaşanılan yere girip girip-çıkanları izledikçe simgelerin şifrelerinin “çözüldüğünü” anladım. Anlar-anlamaz dünya artık şuradan-buradan rastlantısal olarak fırlatılmış nesnelerden oluşan bir “yığın” olmaktan çıktı; doğum, ölüm, cinsellik, verimlilik ya da yağmur, dolu, kar vb olaylar anlam kazanıp çözülüverdi. Demek ki kendimi kendime taşımak için kendimi “simge” yaptığımda “doğaya” ve “doğama” bir “olağanüstülük” kazandırıyorum: Şifresini çözdüğümde ise hem bu dünyayı “terk etmenin” hem de bu dünyayı “gizlemenin” sırrına eriyorum; yine hem doğayı, hem de kendimi “doğa olmayan yere”, yani “hiçliğe-ecel bardağına” taşımayı öğreniyorum. Her türlü kurumsallaşmış düşüncenin “nesnel sınırlarını” aşarak “görünmeyen doğam”a “merhaba!”, diyebilirim artık: Keyiflenmektense “delirmeyi” tercih ederim. Diogenes de benzer bir tutum takınmıştı; uygarlığın yapay yüklerini mahkûm etti ve bir “köpek” gibi yaşamaya karar verdi. Bu basit dilenci herkesi bütün geçerli âdet, kural ve yasalara karşı bir saldırıya çağırdı: Grekçe’de “para” sözcüğü “âdet” sözcüğünden türediği için simgesel anlamda, “Haydi paranın yüzeyini kazımaya”, diye bağırıyordu. Sevgili canlar, Serçeşme Dergisi ile beşinci yılımızı yaşıyoruz: Dergimiz bir “platform dergisi”; beş yıl önce bir araya geldik, geçmişimizden taşıdığımız “farklılıklarımızı” çıkaracağımız böylesi bir dergi için “kazanım” olarak algıladık. Her insanın ya da her kurumun “kendi tehlikeleri” vardır denir ya, bu “kazanım” da aynı zamanda bizim “kendi tehlikemizdi”. Çabamıza karşın son aylarda sözünü ettiğim “kazanımımız” Serçeşme Dergisi’nin yayımını “örseleyecek” biçimde öne çıktı. Ortak çalışmamızın koşulları ortadan kalktı. Ve dergiyi kapama kararı aldık. Beş yıl boyunca beni destekleyen, bana katkı veren canlara binlerce teşekkür ediyordum. Sıkıştığımda, kendimi sizlere “emanet” etmiştim “göz-kulak olasınız”, diye. Sizlerden “onay” almadan “olgunlaşamayacağımın” ayrımındayım. “Açığı kapatabilmek” için, yani, yeni olanaklara değin “kendimi oluşturduğumuz Alevi Gündem sitesine, Alevilerin Sesi Dergisi’ne ve Yol TV ekranlarına taşıdığım Hiçlik Meydanı’na bırakıyorum”: Arayanlar, bıraktığım yerde beni bulabilirler. Bir “yasaklı kültür”, bir “gizil bilinç-inanç” olan Alevilik-Bektaşilik, ona “ters” düştüğümüzde, bizi “incitir”: İncitince duygularımız yaralarımızdan fışkıran “kan” gibi önümüze akar. Seçeneksiz etimizi, duygularımızın peşine takarız; rüzgâr hızıyla yanımızdan-yöremizden geçen düşlerimiz bile “yetişelim yoksa yandık!”, diye bağırır. Umarım düşlerimiz duygularımıza yetişir, etimizi bekler “üçlükte birlik, birlikte üçlük” olur. Neden mi? Nedeni açık: Alevilik-Bektaşilik “yaşadığımız andan ayrılıyor”. Bâtıni tasavvuf kültüründe, kaderi yazan “kalem” üzerine çok çeşitli yorumlar üretilmiştir. Bir kere kalemin ucu “ters” yönde açıldığı için, kaderde kimi olumsuzluklar olabilmektedir. Ancak şu bilinmelidir ki: “Kalemin kendi iradesi yoktur”, yani kalem, ne yazdığının (Devamı 2. Sayfada)