Küçük Hırsız Sena Yavuz 1. Baskı: Ağustos 2015 ISBN: 978-605-348-775-3 Yayınevi Sertifika No: 12330 Copyright©SENA YAVUZ Bu kitabın Türkçe yayın hakları Martı Yayın Dağ. San. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Yayınevinden izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz. Kayhan Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. sertifika no: 12156 Merkez Efendi Mah. Fazılpaşa Cad. No:8/2 Topkapı/İSTANBUL Tel: 0 212 612 31 85 - 576 00 66
MARTI YAYINCILIK Martı Yayın Dağıtım San. Tic. Ltd. Şti. Maltepe Mh. Davutpaşa Cd. Yılanlı Ayazma Sk. No: 8 Zeytinburnu/İstanbul Tel: 0 212 483 27 37 - 483 43 13 Faks: 0 212 483 27 38 www.martiyayinlari.com info@martiyayinlari.com
Yayın Yönetmeni : Şahin Güç Yayına Hazırlayan: Handan Kılıç Editör : Burçin Erbay - Kaan Arer Sayfa Tasarımı : Özgür Balpınar - Elif Yavuz Son Okuma : Ayça Mutlu Kapak Tasarımı : İlknur Muştu
1 Ekin “Hadi ama Ekin, harika olacak. Sabaha kadar kafa dağıtırız işte. Daha ne istiyorsun?” Sıkıntıyla nefesimi dışarıya doğru sesli bir şekilde verdim. Oğuz yine anlamazlıktan geliyordu. Kendi fikirlerinin doğru olduğunu düşündüğünden rahatlıkla ısrar edebiliyordu. “Oğuz gelemem. Geçen dönem kaldığım psikoloji dersi yüzünden babam başımın etini yiyor, eğer bu dönem derslerini veremezsem lise sona geçemem. Sınıfta kalacağım.” “Sen de en kolay dersten kalmayı nasıl başardın?” “Derse gitmeyerek,” dedim kısa ve net bir şekilde. Aptal psikoloji dersini önemsemediğimden gitmedim. Hoca da bana gıcık olunca geçer not vermemiş. Ortalamam da düştü haliyle. Geçen dönem en düşük notu aldığımdan bu dönem yüksek not almak zorundaydım. Kafam patlayacak gibi ağrıyordu.
5
Sena Yavuz
“Ya ama Ekin sensiz dönem açılış partisi mi olur?” Merve sinir olduğumu bildiği halde yine ağzını yaya yaya konuşarak gelip yanıma oturdu. Birkaç kere yakınlaşmıştık, ama Merve’yle arkadaş olarak kalmamız herkes için en iyisiydi. Her ne kadar ben böyle düşünsem de yanıma gelip oturacak özgüveni kendinde bulabiliyordu. Merve’yi umursamayarak ayağa kalktım. Sırt çantamı omzuma taktım ve bizimkilere döndüm. “Babam dersten geçmem için beni motive etmeye çalışıyor. Gidip Aslı Hoca’yla konuşacağım, bana geçer bir not verebilmesi için proje gibi bir şey vereceğini söyledi. Hadi, ben kaçtım.” Bahçedeki bizim grubun masasından ayrılıp büyük okul binasına yürümeye başladım. Özel Karahan Koleji. Benim cehennemim. Daha önümde uzun bir sene vardı üstelik. Tabii sınıfta kalmamayı başarabilirsem. Özel okul olmasına rağmen ne öğrencilere ekstra puan veriliyor ne de öğrenciler rahat bırakılıyordu. Baştan sona disiplinle ilerleyen bir düzen ve özel olarak oluşturulmuş programlara tabi tutulan öğrencileri var. Babam okulun kurucusu olunca işler benim için diğer öğrencilere göre daha karışık bir hal aldı. Selim Karahan oğlunun ona yakışır bir varis olmasını istediği için her konuda dört dörtlük olmam gerektiğini düşünüyordu. Merdivenlerden çıkıp okul binasına girdim. Koridorda nöbetçi olan Aslı Hoca’yı görünce yanına doğru yürüdüm. Aslı Hoca kumral, uzun saçlı ve minyon tipli genç bir kadındı.
6
Küçük Hırsız
“Hocam.” Bana bakıp gülümsedi. Aslında tatlı biriydi. Bakışları insanın içini ısıtıyordu. Öğretmenlikte ilk yılları olduğunu biliyordum. Bir şeye sinirlendiğinde kendince intikam almasını da iyi biliyordu. Bunu dersine girmeyerek öğrenmiş oldum. “Ekin ben de seni bekliyordum. Gel, boş bir sınıfa geçelim, konuşmak için daha rahat olur,” dedi. Aslı Hoca önden ben de arkasından bir sınıfa girdik. Masaya doğru ilerledi ve baştan beri elinde tuttuğu dosyayı bana doğru uzattı. Dosyayı aldım ve gözlerimi ilk önce dosyaya, sonra da Hoca’ya doğrulttum. “Bu senin projen Ekin. Eğer bana beğeneceğim bir şey hazırlarsan, seni dersten geçiririm.” Dosyanın kapağında yazan yazıyı sesli okudum. “Bir insanın hayatını değiştirin.” Kafam karışmış bir halde Aslı Hoca’ya baktım. “Hocam ben tam olarak ne yapacağımı anlamadım!” Aslı Hoca her zamanki sevecen gülümsemesini takındı ve “Hemen açıklayayım Ekin, bu projede senden bir insanın hayatını kalıcı bir şekilde değiştirmeni istiyorum. Mesela işsiz birine iş bulmak ya da ameliyat olacak birine masraflarını karşılamasında yardım etmek veya kanser hastası bir çocukla vakit geçirip onun hayatına dahil olman gibi. Yardım ettiğin kişinin hayatı boyunca sana minnettar kalacağı bir değişim istiyorum.” “Hocam bu biraz fazla değil mi?” dedim şaşkınca.
7
Sena Yavuz
“Aslına bakarsan psikoloji dersi projesi olarak fazla, kabul ediyorum. Ama ödev konunu seçerken babanla ortak karar verdik. Bu ödevi yapman konusunda çok istekliydi. Yapacağın şey sadece yardım ettiğin kişinin değil, senin de hayatını değiştirecek. Maddi olarak endişelenmene gerek yok, tahmin ettiğin üzere baban bu konuda sana yardımcı olacak.” Proje konusunu seçen kişinin babam olduğunu öğrenince şaşkınlığım geçti. Hayattan ders çıkarmam gereken bir ödev. Ne kadar şanslı olduğumu ve bunu kullanmam gerektiğini gösteren bir ödev. Eğer babam maddi olarak yardım ediyorsa sorun yok. “Çok zorlanacağım gibi gözükmüyor, yarına bitirmiş olurum,” dedim sakince. Okul çıkışında hastanenin birine gidebilir ve hayatını değiştireceğim kişiyi seçebilirdim. “O kadar kolay bitmiyor,” dedi Aslı Hoca. “Nasıl yani hocam?” “Senden asıl istediğim bu kişiyle sürekli olarak zaman geçirmen ve gözlemlerde bulunarak bunları rapor etmen. Bu dönemin sonunda senden bu raporu teslim alacağım ve ona göre notunu vereceğim.” “Ne?” Suratım kendiliğinden asılırken sıkıntılı bir şekilde nefes veriyordum. Yani ofluyordum. “Dönem sonuna kadar mı?” “Evet.” Sınıfın kapısını birisi çaldı ve açıp içeriye girdi. İçeriye giren kız öğrencinin uzun bir süre okulu dolaşmış gibi bir hali vardı. Aslı Hoca’yı görünce rahatladı ve tebessüm ede-
8
Küçük Hırsız
rek konuştu. “Hocam, Sevgi Hoca sizi odasına çağırıyor, acilmiş.” Bakışları benimle Aslı Hoca arasında gidip geldikten sonra gözlerini elimdeki dosyaya dikti. “Tamam Pelin, sen gidebilirsin.” Bakışlarını tekrar bize çevirdikten sonra başını aşağı yukarı salladı ve hocanın onayıyla sınıftan çıktı. Aslı Hoca bana dönerek, “Anlaştık mı Ekin?” diye sordu. Yine derin bir nefes verip Aslı Hoca’ya baktım. Başka çarem yoktu. “Anlaştık Hocam.” Cevabımdan memnun olmuş bir şekilde gülümsedi. “Merakla bekleyeceğim,” dedikten sonra beni sınıfta yalnız bıraktı. Ben ki normal bir ödevin başında on dakikadan daha fazla duramayan Ekin bu tarz sosyal içerikli ve uzun süreli bir ödevle nasıl baş edebilecektim, hiçbir fikrim yoktu. Düşünceli bir şekilde okuldan ayrılırken nasıl birini bulabileceğim konusunda aklıma hiçbir fikir gelmiyordu. Hayat sürprizlerle doluydu. Başıma gelen tek sürpriz bu ödev değildi.
9
2 Azra “Babaanne… babaanne, evde misin?” Tabii ki evde olacaktı, sanki bir yere gidebiliyormuş gibi. Ses gelmeyince hızlı adımlarla salona girdim. Derin bir nefes verip kapıya doğru yaslandım. Kanepede uyuyordu. Odamdan ince bir pike getirip üzerini örttüm. Sehpanın üzerine yığılmış ilaç kutularını mutfağa koymak için ilerliyordum ki kutuların hafifliğinden ilaçların artık bitmiş olduğunu anladım. Kutuları sehpanın üzerine bıraktım ve odama gittim. Dolabın kapağını açıp kıyafetlerimin içine sakladığım kutuyu çıkardım. Bu para kutusunu neden sakladığımı da bilemiyorum. İçinde bir şey olmayan bir kutuyu saklamak ancak bir alışkanlık olabilirdi. Mantıklı karar verebiliyor olsam, bu kutuyu saklamaya gerek duyar mıydım? Bunları düşünürken aynı zamanda da “Lütfen içinde para olsun, lütfen,” diye içimden sayıklıyordum. Gözlerimi kapayıp kutunun kapağını açtım. Sadece yirmi lira vardı. Harika! İlaç parasına yetse de 10
Küçük Hırsız
diğer giderler için para yoktu. O aptal çocuklar yüzünden çalıştığım kafeden kovulmasaydım, böyle olmayacaktı. Patronum resmen, “Müşteri her zaman haklıdır,” diyerek beni işten çıkarmıştı. Son iki haftadır iş aramama rağmen hiçbir yerde uygun bir iş bulamamıştım. Liseden mezun olmadığım için iyi bir işe de giremiyordum, ama zaten deneyimsizdim, yani bir vasfım da yoktu. Okulu bırakmadan yarı zamanlı bir işte çalışsam, gelen para da yeterli olmayacaktı. O kafedeki işeyse zaten zar zor girebilmiştim. Kovulduğum aklıma geldikçe daha da sinirleniyordum. Zengin züppelerin canlarının istediği gibi davranmalarının bedelini ben ödüyordum. “Azra!” Babaannemin seslenmesiyle kendime geldim ve kutudaki yirmi lirayı alıp cebime tıktım. “Geliyorum babaanne.” İçeri geçip koltukta başucuna oturdum. “İlaçların bitmiş tontişim, ben gidip yenisini alayım, tamam mı?” “Yine mi bitmiş?” Babaannem kaşlarını çatıp doğrulmaya çalışırken gülümsedim. “Sen merak etme Nafiye Sultan, ben hemen gidip alacağım yeni ilaçlarını.” Sırtını kanepenin koluna yaslayıp bakışlarını bana çevirdi. “Tamam kuzum.” Gözleri saate doğru kayınca kaşlarını yeniden çattı “Sen niye erken geldin? Okulun yok muydu?” diye sordu. “Şey, hocamız rahatsızlanmış, ders boştu, ben de erken çıktım. Neyse, ben gidip ilaçlarını alayım,” diyerek yanağına bir öpücük kondurup kapıya yöneldim.
11
Sena Yavuz
Annem ben küçükken vefat etmişti. Babamsa beni babaanneme bırakmış, sonra da sırra kadem basmıştı. Babama göre bana her baktığında, ona annemin yokluğunu hatırlatıyormuşum. Geçen seneye kadar babaannem bana bakıyordu, ama bu sene MS hastalığı iyice onu etkilemeye başlayınca ilgilenme sırası bana geçti. Normalde hastanede tedavi görüyordu ama maddi imkânsızlıklar yüzünden yarım bırakmak zorunda kaldı. Babamın gitmeden önce bize bıraktığı para da haliyle çoktan suyunu çekmişti. Birkaç ay tedavisiz idare edebilmiştik, ama ağrıları artmaya başlayıp yürümekte sıkıntı çekmeye başlayınca bütün sorumluluğu üzerime aldım. İlk haftalarda okul ve işi aynı anda yürütmeye çalışsam da becerememiştim. Ben de çareyi okulu bırakmakta buldum. Beni büyüten kadın için yapmam gerekeni yapmıştım. Tabii bunu babaanneme söylemedim, yoksa o hasta haliyle bana karşı çıkacak ve okula geri dönmem konusunda diretecekti. Şimdilik benim okula gittiğimi sanıyordu, bense aslında bulduğum işlerde çalışıyordum. Bu durumu bilmemesi ikimiz için de daha iyiydi.
Apartmandan dışarı çıkıp köşe başındaki eczaneye yürüdüm. İstediğim ilaçları söyledikten sonra parayı verip oradan çıktım. Elimdeki son para da ilaçlara gitmişti. Sonuç olarak dönüp dolaşıp aynı yere gelmiştim. Benim ihtiyacım olduğu halde sahip olamadığım paraya başkaları ihtiyaç duymadığı halde sahipti. Bu paranın bir şekilde el değiştirmesi doğanın kanunuydu. Belki de kendimi kandırıyordum, ama zorunluluk
12
Küçük Hırsız
haline gelmiş gibi yapıyordum. Meydana çıkıp kalabalığın arasına karıştım. Bunu çok uzun süredir alışkanlık haline getirmiştim. Küçüklüğümden beri insanlardan hoşuma giden şeyleri alırdım. Tabii onların haberi olmadan. Zamanla el çabukluğum gelişti ve daha ciddi işlere bulaştım. Bu zamana kadar elbette yakalandığım da oldu. Belki de hayatımdaki en güzel şey yakalandığım halde bir türlü suçlu bulunmamamdı. Çok zor durumda kalmadıkça yapmıyordum, yapmamaya çalışıyordum. Bu durum yine de yaptığım davranışın kötü bir şey olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. İlaç poşetindeki iki tablet ilaç kutusunu çıkarıp cebime sıkıştıra sıkıştıra soktuktan sonra dikkatli bir şekilde yürümeye başladım. Gözümle birkaç kişiyi süzdükten sonra bir kurban seçtim. İki kişiydiler. Yüzlerini çok fazla göremedim. Benden uzundular ve yapılı vücutları vardı. Arkalarından yavaş adımlarla ilerleyerek takip ettim. Doğru zamanı bekliyordum. Kahkaha atıp kendilerince eğleniyorlardı. “Zengin züppeler,” diye sinirle mırıldandım. Onlara karşı ciddi anlamda nefret besliyordum. Biz bu kadar zor durumdayken onların etrafa boş boş para saçması, deyim yerindeyse mundar etmesi bendeki bütün adalet duygusunu yerle bir ediyordu. Eğer bu hayat benim için adil değilse, neden onlar için adil olacaktı ki? Etrafıma son bir kez bakınıp seçtiğim kişinin yanına doğru koşmaya başladım. Ona çarptığımda ne olduğunu anlayamadı bile. Özür dileyip hızlı adımlarla uzaklaşmaya çalışırken aramıza çokça insan sokmaya dikkat ediyordum. Cüzdanını çaldığımı yeni fark etmiş olacak ki bağırmaya başladı.
13
Sena Yavuz
“Hey! Durdurun onu, cüzdanımı çaldı!” Arkamdan koşmaya başladığını tahmin ettiğim için ben de hiç oyalanmadan daha hızlı koşmaya başladım. Tam kendimi güvende hissedeceğim anda nereden çıktığını anlayamadığım bir şekilde birisi önümü kesti. Yüzüne bakmaya cesaret edemiyordum, ama gözlerimi hafifçe kaldırınca biraz önce cüzdanını çaldığım çocuğun arkadaşı olduğunu anladım. Hemen topuklarımın üzerinde geri dönüp geldiğim yöne doğru adım atacaktım ki bu sefer de cüzdanını çaldığım çocuk önüme çıktı. Fısıltı şeklinde ağzımdan bir “Lanet olsun” dökülürken, çocuk eliyle boğazıma yapıştı. Refleks olarak elim onun elinin üzerine gitti. Bileği kalındı, ellerim onu saramıyordu. Hatta o an çok çelimsiz olduğumu anladım. Gözlerim çocuğun ela rengi gözlerine doğru kaydı. Nefes alıyordum, ama boğazımı acıtmaya başlamıştı. Sinirle boğazımı sıkmaya devam ediyordu. Benimle göz göze gelince zaten sinirli olduğunun anlaşıldığı suratında bir kas seğirdi. Yavaşça yüzüme doğru eğilirken korkmaya başlamıştım. “Cüzdanım nerede, seni küçük hırsız!” Ağzından çıkan cümleyle boşta kalan elim arka cebime koyduğum cüzdanına gitti. Ben daha cüzdana dokunamadan arkamda duran arkadaşı cüzdanı cebimden çekip aldı ve beni az sonra boğacağını düşündüğüm çocuğa verdi. Eğer biraz daha sıkarsa geberip gidecektim. Boğazımı sıkan eline vurarak artık bırakması gerektiğini fark ettirmeye çalıştım. Başarmış olacağım ki elini çekti. Kızaran boynumun üzerinde elinin izinin kaldığına kalıbımı basabilirim.
14
Küçük Hırsız
“Nasıl olur da bir kızın boğazını sıkabilirsin?” dedim zayıf düşmüş sesimle. Aslında sesim çıkıyor mu, onu bile anlayamıyordum. “Nasıl olur da bir kız hırsızlık yapar asıl?” diye hiddetle sordu. “Seni ilgilendirmez,” diye mırıldandım ama duyduğuna emindim. Şimdi bu zengin züppenin gözlerine bakıyordum. Benim yaşlarımda duruyordu aynı diğer çocuk gibi. Kemikli bir suratı vardı ve hâlâ sinirli gözüküyordu, ama en azından artık eli boğazımda değildi. Bir iki adım geriye gittim. Bakışlarım ikisi arasında gidip geldikten sonra sesli bir şekilde boğazımı temizledim. “Neyse, cüzdanını geri aldığına göre ben gidebilirim,” dedim. Beni hemen bırakacağına inanmıyordum, ama şansımı denemek istedim. Ellerimi siyah kotumun cebine sokarak ayrılmaya hazırlanıyordum ki beni durdurdu. “Bekle bakalım küçük hırsız. Seninle daha işimiz bitmedi.”
15