satırarası fanzin
Günlük hayatın gündemine bir son vererek satırarası’nın bu sayısında dili ka(y)natıyoruz. Gecenin tedirginliği devam ediyor. Sadece biraz gecikti. Bakışlar sıcaktan kurudu ama hala suskun. Terleyerek yazılan bu satıraralarını yine okumakla yetinebilirsiniz. Hayal gücünü geliştirenler istediğini yapmakta hala özgürdür. Biz yine de derin bir yalnızlığa gömülmenizi diliyoruz…
Bulabileceğiniz Yerler Babil Kitapevi SDÜ’nün Muhtelif Yerleri (Kantinler, Duraklar, Kitap Araları vs vs)
Teknolojik Ulaşım Yerleri web: www.satirarasi.info e-mail: iletisim@satirarasi.info
Bize Çamur Atın
Edebiyas
Yaşamaya karar verdim. Telefonumu sattım ilk önce. Ulaşılmazları oynadım biraz. Hissettiğim bütün duygularımı yenilemeye başladım bu sırada. Ya da öyle zannettim. Neyden vazgeçtiğimi sorgulamadım. Arayanlar ulaşamadığı için rahat rahat Üçmum’a gittim her gün. Önceden kurduğum kopuk düşleri birleştirdim, kötü adamlarla muhabbet ettim uzun uzun. Yeni cevaplar buldum kendime. Bulduğum her cevabı kontrol ettim hayat anahtarından. Çoğu doğru çıktı. Çıkan her doğruda bir bira daha söyledim. “Alkolü kendime yakıştırdım.” Yenik düşmek yerine uzaklaşmak için. Biten sigara paketlerimi yenilemeye devam ediyorum ama hala biten pek çok şey bu kadar kolay yenilenemiyor.
Artık bütün yağmurlar dindi. Boyası dökülmüş şehrin sokak lambaları da söndü. Kimsecikler kalmadı kırık dökük caddelerinde. İyice çekilmez oldu yani koca şehir. Islık çalmayı bile unuttum koca şarkıları unuttuğum gibi. Şimdi hayat kendi bildiğince ilerlemeye devam ediyor. Gece buhranlarımı görmezden geliyor. Ve hiç umut vaat etmiyor doğan güneş. Verdiğim kararın vazgeçtiğim kısmı ağır basıyor omuzlarıma. Hayallerimle oynuyor hayat ve rüzgar her zaman serinletmiyor insanı. Uçmaya hazırlandığım göklerim üzerime düşmeye devam ediyor.
“Kadıköylü bir şairin dediği gibi ‘umutsuz bile değilim.’”
Sonun başlangıcıysa bu yaşam niye anlam arıyoruz ki… Ölelim gitsin. O zaman hep birlikte kurtuluruz belki bu kafa karışıklığından. Teselliler mezar taşına yazılır, umutlar toprağın dibine gömülür. Burada biter tüm hikaye. Belki sona erer duygu sersemliğimiz. Kayboluruz ölü düşlerin içinde. Yok bi çaresi çünkü. Kaybolmalıyız yok olmamak için. Var olmak hiçbir işe yaramıyor. Kaybet kendini görmeyeyim bir daha. Yeniden yapma yaktığım tüm köprüleri. Uzun sürüyor acısı… Bak ne güzel demiş usta Nazım:
“Gittiğim eğer bensem,
Söyle bana kimden gittim? Sende yoktum zaten ben, Ben yine bende bittim…”
Tutuksuz
Yap-Boz
12. Karanlıkta kendi masalını okuyan deniz kızı Sokaklarda hayal kazanmaya çalışan mutlu bir prensle yedi cücelerden esrarkeşin yanına giderler Görülmez bir büyüklükte durmadan dönen zehirli bir elma kovar onların o göz kamaştırıcı hafifliğini bütün dillerin kalbinden
13. Canetti’den mülhem; Burada anlam yok. Düşlerin kapı gıcırtıları var yalnızca. 14. Üzerime sessizce kapıyı kapattılar Mağlup oldum- kendisinden çok düşüncesi acı verici Koyu tarafından baktım bütün insanlığa 15. Kahramanı dil olan eserler bu dünyanın gerçekliğini yakalayabilecek bir iç dünya bilgisine sahiptir. 16. “ Ya sen? Neden sende tehlike anlarına Bunca hazırlıksız olma özeni?” 17. Tanımlamak hapsetmektir. 18. Kişinin sevdiğini öldürmesi, onu hep kendine ait kılar. 19. Seyircisi bol olan bir ucube herkesin meraklı bakışları altında ölüyor. Hasta olduğundan ya da tıbbi bir nedenden dolayı değil, bakışların saldırılarından kurtulmak için ölümü arzuladığından, tek düşü ölüm olduğundan… ölüyor. 20. Kitapların arasında durmuş, çocuk gibi, bir gülümsemeyi bekliyor. 21. “Yaşamaya cesaret etmektense yazmak daha iyidir.”
22. “Saklandığın yerde kalamazsın.Hayat her şeyin içine sızar.Tepki vermek zorundasın.”hayatın içine sızdığı her şey yanında ölümü de getirir. ölüme ve yaşama karşı koymalısın. geçmişin sesleri kaybolacak, unutmanın verdiği boşvermişlikle, karşı koymayan herkes ve her şey yok olup gidecek. ne şiddetli bir varoluş mücadelesi..bu dışımızdaki dünyayla aramızda duran.
23. Sadece her günkü yapmamız gereken işi, rutinleşmiş işimizi yapar gibi yaşamak…
24. Yaşamıyorum, katlanmaya
değer bulduklarımla tekrarlıyorum
kendimi.
25. Yenil(en)mekten korktuğu için hiç hareket etmiyordu.
Göçebe
Ölüm Tavrı Çoğu zaman aklındaki ölüm düşüncesini maskeliyordu.Şaşırtmak istiyordu herkesi,büyük bir gürültü ve büyük bir şok-yaratmak istediği buydu.Ama hatırlanma isteğinden ötürü değil,bunu yazgısı olarak düşünüyordu ve aslında insanın yazgısını değiştirebilme gücünü savunuyordu.Yazgıyı reddediyordu ama bir taraftan da kendisiyle çelişmekten tuhaf bir biçimde rahatlama duyuyordu.Ölümü yaşamın devamı olarak değil yaşamın içindeki bir boyut değiştirme olarak görüyordu;sevgilinin karşısındaki çaresizlik gibi..bu iki boyuta da değer veriyordu. Bir arkadaşı ona şöyle demişti: “Yaşam daha başında kaybedilmiş bir savaştır.” O ise yaşamın yine de ölümü yaşama düşüncesiyle daha yaşanılası bir hale geldiğini düşünüyordu. Yine de o kadar yürekli değildi.Ölümü korkarak düşünüyordu,hepimiz gibi..bir yandan da sanki bir merak ve şaşkınlıkla ölümü yaşama arzusu duyuyordu.Ölüm nasıl yaşanılacaktı?Herkes farklı bir ölümü yaşar ve yaşam ölümü yaratmak için açtığımız yollardadır.
Moldoror
EKSİK Bütün beni şehirlere almayın gittiğim her şehir bir fazla ben bir eksik oluyorum artık güneş bile gösterememişken hayatı, yetebiliyor küçük bir alev,görmek değildir hayat herşeyi, aslolan ayrıntılarda gizli dürüstçe söylüyorum artık yalanlara gerek yok yapamıyorum tek basıma üstesinden gelemiyorum alışmayı ögrenemiyorum değişemiyorum unutamıyorum sürekli geçmişte yaşıyorum artık ayak uyduramıyorum sürekli kusuyorum yenileri dünden bu tarafa adım atamıyorum alışamıyorum başaramıyorum hayatın bir adım ötesindeydim, bir baktım ki ... kaybetmişim bedenim birileriyle işbirliği yapıyor çığlıklarım çıkmasın diye boğazım düğüm geçmiş geçti, gelecekse muallakta. Sadece an var var olmayı seçtiğin an ... “Ben buyum, buydum, bu olacağım; hiç bir ölümlü maskemi kaldıramaz.” var mıdır ki bir günü birileri kazısın beyninize
kaotik kozmoZ
ORTA SAYFA TURGUT UYAR
Bir jacques brel şarkısı gibi..dinlerken durağanlaşan ve içeri doğru gömülen bir parçası- “ne me quitte pas/je ne vais plus pleurer/je ne vais plus parler/je me cacherai là/a te regarder”.Ya da işte yürek burkan bir hüznün geriye bıraktığı soğuk sabahların sessiz bekleyişleri.. Şiirin Turgut Uyar’daki bekleyişi de böylesine hüzün yüklü..hüznün boyutlarını verir onun şiiri, hüznün acı sesi trajik bir dalga sesiyle birleşir. Votkayı şiirin içine doldurup içmenin yürekteki sesi bu. Ne yükseklerde bir kedinin hayalarında ne de uçurtmanın yere değen kuyruğunda. Şiiri gridir ve meleksi bir grilik değil bu, hayvansı bir tutkuyla yuvarlanan cinselliğin taraftarı bir gri. Bıyıkları bize meyhanelerde kendini Lucretius ile konuşmaya adamış insanların var olduğunu anlatır. Acının yutkunmalarla değil baharda bir parça hayali sevdayla geçiştirilebileceğini biliriz.
Hepimiz biliriz bunu. Şair bunu kendisine saklamaz, anlamsızı bizim için yakalarsa da o anlamsız sakince bir yer değiştirmeyle elden çıkar. Güzelliğin çelik gövdesine dönüşür. Bir leğen de olsa olur, dikey ve yatay mutsuzluk olabileceği gibi. Sevgilinin, kitabının arasına koyduğu bir İrlanda papatyası olur. Halbuki var mıdır bu gizemli papatya gerçekte? İvan İlyiç’in bakışları gibi bağıran ve Kien’in kitapları gibi yanan… Var mıdır Şair’in azalan çoğalan sesinde bir çiy tanesi? Bize bir sigaranın tadı gibi gelen, Şair’e arada kalan bir bas sesi gibi gelebilir. Sonra ayağa kalkan Şair bir sigara daha yakar, bir tane daha. Bazen bitmeyeni arar, dolu olanı. Bazen yani her zaman bir hüzün kokar ruhu. Bir hüznü parçalar elleri, kağıda patates baskıdan hüzün anıları çıkartır. Bakarsak da göremeyiz. Neyi görmemizi istediğini hiçbir zaman bilemeyiz. Yürek salgın bir hastalık gibi yeni doğan çocukları yakalar, yeni doğan çocukları, aklını duvardaki bir leke gibi gören deliyi ve seni ve beni. Aramıza konan bir kibrit alevini ve İkinci Yeni’nin bu en güzel gözlü hediyesini…
KESİNTİYE UĞRAMIŞ ARZU “Sessiz, her şey sessiz, yeryüzü ölmüş gibi.”
Gece. Işık yok. Yine de karanlık değil odanın içi. Ay ışığı sessiz, uzaklarda bir yerde.
Masanın üzerinde bir mum, onun ışığı, bir kağıt, birkaç tane kalem, ve bir kitap var.
Büchner’in kitabı.
Ayın kabaran suratında soluksuz kalmış bir hikayecinin sesi: “Sessizliğin tarafında olun, kurban edilmenin ve beyaz bir lekedeki çekingenliğin peşinde koşun.”
Sesler yok. Woyzeck. Duyuyor musun beni? Hiçbir ses yok. Yer altından gelen bir ses oyunu bozacak, ama bozmuyor. Sesler yok, kimsede ses yok, kimsenin sesi yok. Bir şeylerden korkmuş gibi yer değiştiren gölgeler bu sessizliğin büyülü ağırlığını nasırlaşmış elleriyle soyuyorlar. Çırılçıplak, hoş kokulu bir korku ve ellerinden kayıp giden gülen güzel bir yüzün dibindeki mavi renkli hale.
Sıcak. Hiçbir şey yok. Her şey hazır, istenildiği gibi. Son bir sahne hazırlığı. Anlamsız sözler altında kalan bir yazara ait uyumlu ifadeler. Bir fotoğrafın yaydığı belirsiz çizgiler..hiç çizgisi olmamış gibi. Gözlerini gizlemiş, anlamını, saçlarına dağılan parıltıyı, parmağındaki çiçek yüzüğünü, tenindeki
kalabalığı
gizlemiş.
Provence’teki
lavanta
tarlalarında
hatırlanmak için hatırlıyor. Mum ışığına dönüyorum. Eridikçe yaşayan, kendine tapan bir ışığa…
kesik kesik bir imparatorluk beliriyor mumun tepesinde yaktıkça soluyor, acı çekiyor son öpücüğün erimesiyle.
clark nova
Kahyaaaaaaaaa Kahyaaaaaaaa (Eve geleli saatler oldu, günlerdir yaptığım gibi bugünde kalabalık bende bir yalnızı oynuyorum.) Koşsana be aptal herif. Temizle şu kanı gözüm görmesin şu cesedi de kaldır biri gelmesin, götür göm ne yaparsan yap ama ortalıkta kalmasın dayanamadım çok sinirimi bozdu öldürdüm bende.(Sanırım artık insanlara tahammülüm kalmadı belki de insan olmadıklarındandır bilemiyorum.) Aptal herif hala duymuyor musun? Temizle şu kanı kurursa leke kalır.(Kan güzeldir aslında hangi renk bu kadar insan kokar, bu kadar korku, bu kadar dehşet, bu kadar zevk…) Sen bu cesedin kokmasını mı bekleyeceksin kahyaaa... (Kanı bu kadar yüce bulmama rağmen bakmayın bağırdığıma sanırım parasıyla emeğini satın aldığım adam paranın hakkını vermediği için gerildim.) Aptal adam kovulacaksın şimdi bozma sinirlerimi dayanamadım yaptım işte yettiremedim hiçbir şeyi kendime sinirlerim bile sığmaz oldu taştı ortalık doldu yaptım işte öldürdüm onu (Dedim ya bazen bile hakim olamıyorum kendime.) Kahyaaaaaaaaaaa hala dikiliyor orada. ( En azından duydu geldi saf, yaşlı bir adam o da şaşkın ne yapsın ama sert olmazsan üstüne çıkar bunun gibi sünepe herifler bile madem evin sahibiyim patron benim sert olmam gerek dedim ya yoksa böyle değilim.) Gel de temizle şu kanı al götür bu adamı dayanamadım öldürdüm kokacak şimdi biraz acele et tembel herifff. ( Yaşlandı o da ne yapsın adamcağız.) Öldürdüm işte hadi kaldır şu cesedi görmeye dayanamıyorum -Yetişin beyyy ölmüş…
Nevi Şahsına Münhasır Bey
Lemming Huzursuzluğu Patlayan havai fişekler… Mutlu şehrin insanları… Geçici yarattıkları dünyada sarhoşlar şimdi. Gittikçe gürleşen seslerin eşliğinde geceyi aydınlatan parlak ışıkların altında sesten ürkerek havaya kalkmış mutlu bakışlar. Öyle olduğunu tahmin ediyorum. Hiçbirisini görmedim çünkü. Hiç havai fişekle mutlu olmadım çünkü…. Kafa dağıtmak için çıktığım yolculuklardan biri daha bitti. Bir kitapta okumuştum seyahat etmenin hiçbir faydasının olmadığını. Çok sevdiğim bir kitapta. Yazarının artık yazmadığı bir kitapta. Hataydı ilk defa tanıştığım ve çok sevdiğim bir derginin bu ayki konusu. Uzun zaman olmuştu bir şeyleri sevmeyeli. Bir dergide olsa başlangıç sunduğu için minnettarım hayata. Kendimi zorlayalabiliyorum artık. Teşekkürler karga… Bozuk bir kalem Hava sıcak İstanblue dereceyi arttırıyor Hayatım iskambildeki sinek ikilisi Aslarımı kaybetmişim destede Siliniyorum sek mutsuzlukla Şişenin ruhuyla paylaşıyorum mutsuzluğumu Kimse yok… Yinede alışamadığım gürültüye.
Beyaz kağıtlara karalıyorum hayatı Siyah bir kalemle Renklendirmeye gereğim yok Cansız bir ruh yaratıyorum Bir parça beden üzerine…
Piiz dinledim özledim cover. Sizde dinleyin. Takip edin. Böyle küçük grupların dersini geçmesi zor olsa da şarkıları süper oluyor. Kelime oyunlarıyla yanılma böyle yapılsa gerek. Kaybolan anlamlarda buldum kendimi bi süre sonra. Bi anlamı mı var bilmiyorum. Güneşin doğudan doğması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Batacak olması da öyle. Koca bir şehirde yalnız kalabilmek… Saat sadece sabahın üçü bildiğim tek şey. (Saat takmamama rağmen)… Hala ölmüş olarak uyanmayı hayal ediyorum…
Yapısı Bozuk
ŞURUP Hangi yazan yazmadı ki çocukluğundan bir şeyler çocuklar ya şişman yanakları sıkılan ya da zayıf kemikleri batan… Yine onun sesi her birine ayrı bir ruh üflediğim oyuncaklarım canlanmış dünyamda dolaşırken o ses yine ve her seferinde giderek sertleşen. Yavaşça ruhlarımı yanıma alıp odamın kapısına yöneldim geriye dönüp bakacağım kimse yoktu bütün ruhlarımı aldım kucağıma yavaşça kapıyı açtım bir emir eri misali yöneldim. Sesin geldiği yere hayatımın en uzun yolu evin basit holü salondan geliyordu, duvarları yalayarak kulaklarımı tırmalayarak içime işleyen o ses salona geldim, içeri girdim. O devasa saray kapıları gibi duran en üstünün göğe değdiği devasa dolap, yanında ise sesin sahibi yaklaştım kapağı açtı bu sefer farklı bir şişe bana göz kırptı. Ne fark eder ki o acı tat dilimde değil ruhumdaydı. Kapağını açıp yavaşça kaşığa doldurdu sonra yarım bardak suyu elime doğru uzattı bardağı sıkıca kavradım tutunabileceğim tek şey oydu ama hiçbir zaman tam olarak kavrayamadığım. Hadi dedi aç azgını bak bu farklı gözlerimi kapattım derin bir nefes aldım kaşığı ağzıma soktu yukarı kaldırdı ki basımı da kaldırayım dökülmesin yere. Demese de anladım dudaklarımı sıkıca kavramdım yavaşça dilimin üzerine dökülmeye başladı. Kasıktaki bütün şeyi içtim. Kasığı aldı döndü ve gitti bense en azından dilimdeki tadın gitmesi için suyumu içtim tekrar odama gittim. Yine bir koca karı ilacı içimde büyülemeye başladı beni her şey biraz daha kilo almam içindi ya da kucaklarına aldıkları zaman kemiklerimin batmaması için. Tek amaç kilo almam bedenimin fiziksel büyümesi farkında olmadıkları ruhumdaki ezik ve küçülen şeylerdi her gün böyle devam etti, bazen başka şişeler farklı renkte şeyler amaç aynı sonuç belliydi ne ben kilo aldım ne onlar vazgeçti bilmedikleri ise ruhumdaki çürük gitgide büyümekteydi. Hiç farkına varamadılar beni ben olduğum için değil onların bir parçası olduğum için değil sadece şişman olursam sevdiklerini düşüneceğimdi. Yıllar geçti onca büyülü koca karı ilaçları bedenime değil ruhuma işledi bir şişe hala duruyor onlar pes etti ben bu yengiyi yaralarla atlattım hala hep olduğu gibi zayıfım ruhumsa biraz ezik biraz çürük ve zayıf. Zayıfım kıl kalabalık
Üzerine Alınmak İsteyenler İçin Giriş Dünyadaki adaletsizliği, bunalımları, ahlaksızlıkları ve haramiliği düzeltmeye çalışan, yeryüzüne yardım etmek isteyen ve kendilerini kucakladığını düşündükleri gökyüzüne el açan “Önsöz Fanzin’i” giriştikleri bu güzel mücadeleden dolayı takdir ediyoruz. (Gerçekten) Herkese göre değişir dünyanın nasıl bir yer olduğu. Mutlu olduğunda iyi tanımlanır, olmadığında nefret edilir, küfredilir, lanetlenir. Arada kalanlarda vardır elbette. Dans etmekten çekinenler, kaybetmekten korkanlar, çirkin olduğunu düşünenler, gülünç duruma düşmek istemeyenler, bağıramayanlar, bağırdıklarında kendisine yabancılaşanlar, ölümün ve yaşamın ürkütücü hissine kapılanlar, duygusallığın zayıflık olduğunu düşünenler, artan sessizlikten sonraki gök gürültüsüyle titreyenler, beceriksizler, utangaçlar, sakarlar ve dünyayı “kaybedenler kulübü” olarak görenler olduğu gibi… Her gün, yemek yediğimiz, su içtiğimiz gibi, uyuduğumuz, aşık olduğumuz ve soluduğumuz gibi, aslında her gün kendimizi asıyoruz. Günlük hayatın sıradan etkinliklerine daha fazla daldıkça intiharlarımızı unutmak istiyoruz. Yazılarımız, her gün bir intiharı yaşatmak ve su yüzüne çıkarmak içindir. Yazılarımız, yorulmadan intiharın peşine düşmek, onun günlük hayatın en basit görüntülerinde bile var olduğunu anlatmaktır. Yazılarımız, her zaman devam eden bir uyumsuzluğun nasıl biçemleneceğini düşündürmek içindir. Günlük hayatta yeterince iyimserlik, umut, güzellik görebilirsiniz belki, ama satırarası’nda yazılanlar gizli intiharların nerelerde ve nasıl saklandığını göstermeye çalışır. Bizi, yazılarımızı melankolik olmakla, kötümser olmakla suçluyorsanız, aslında sizin içinizdeki intiharlara seslendiğimizi bilmelisiniz… (3. Sayılarında bizden eleştirilerini sakınmayan Önsöz Fanzin’e teşekkür ederiz. Alınmamaları için karalanmış bu yazı eleştirilerine cevap olacak yazının girişi niteliğinde yazılmıştır.)
ATTIĞINIZ ÇAMURLARDA BOĞULMAK İSTİYORUZ
Fanzinde ki yazılarla uçuruma düşemeyenlere fırsat. Teknoloji sizin için. www.satirarasi.info eskizleri deneyin. Bizi Boğmak İstiyorsanız iletisim@satirarasi.info Isparta © 2009