Günlük hayatın gündemi, son nefesini vermekte olan kış mevsimine inat, varlığını arttırarak çoğalmakta. Ka(y)nayıp soğuyan-kabuk bağlayan cümlelerle oluşturulan bu sayıda amaç, “gelen bahar mevsiminin umut veren güzelliklerini göstermek için yazılmıştır” demeyi çok isterdik. Eğer öyle bir beklentiyle bu satırarasını okumayı planladıysanız, alın size baharın gerçek yüzü: Hayalkırıklığı… Önceki sayılarda derin yalnızlığa gömülebilenler, baharda daha az acı çekecekler. Alışın, ki duygularınız körelsin…
Bulabileceğiniz Yerler Babil Kitapevi SDÜ’nün Muhtelif Yerleri Kantinler, Duraklar, Kitap Araları, Otobüsler, Kütüphane, Kayıp Eşya Standları vs vs Teknolojik Ulaşım Yerleri web: www.satirarasi.info e-mail: iletisim@satirarasi.info
Edebiyas
Yumuşak başlangıç, duygusal serzeniş… Yaşayamadım… Yenilemeye çalıştığım duygularımı aslında çoktan kaybetmişim. “Đstemsiz eskiye dönüş…” Nefes almakta zorluk çekiyordum. Đnsan ölürken son nefesi alır mı yoksa verir mi? Birisi geldi odaya. Gelip pencereyi açtı. Yüzünde anlamlandıramadığım bir gülümseme. Bana baktı biraz, konuşmadı bir süre. Buruşturup kendimle birlikte attığım, karton kutuya doldurup yaktığım her şeyi kaldırdı. Yeni bir halı serdi odaya. “Yakıştı mı?” dercesine yüzüme baktı. Hissiz olduğumu anlamasın diye “Çok güzel” dedim. Halıyla uyumsuz yeni bir sehpa koydu üzerine. Bu sefer bakmadı bana. Herhalde onu da beğeneceğimi düşündü. “Kimsin sen” dedim. Gülümsedi sadece. Ama öyle bir gülümsedi ki, yüzünden bütün zamanlarımın geçtiğini gördüm.
Yağmurun yağdığı, ıslandığım, kaybolduğum, ayın bile kaybolduğu geceler, kaybolmayı umursamadığım sabahlar, aklımla duygularımı bir araya getiremeden koca bir ıslıkla çaldığım kocaman şarkılar, yağmurdan korkan koca şehirler hepsi ama hepsini o küçük gülümsemede gördüm. O küçük ve yalancı gülümsemede… Asılırken ki son dileğim gibiydi. Sehpayı tekmelemek için koymuş, halıyı cesedimi sarmak için getirmiş… Her şeyin düzeleceğini, iyiye gideceğini (!) sandım. Nasıl daha iyiye gidebilir ki… Aldığımız her nefeste bir adım daha yaklaşırken ölüme. “Ölüm bütün sihri bozuyor” işte… Derin çukurlarda yüzeye çalışıyorum yine. Gerçekliğe anlam yükleyecektim. Tekrar yıkılmamak için karmaşaya tutunmayı öğrenecektim hâlbuki. Her gün biraz daha yıkılmaya devam ediyorum… “Sen, anlam bulduğum gerçeklik, bir kez daha yıkılmamak için tutunduğum karmaşa, her gün biraz daha yıkılıyorum giderek” Önümü göremiyorum umutsuzluğumdan. Sonuç mu? Uykusuz geceler yine, umut etmemek için esrarlı geceler yine ve unutmak için Đstanblue yine…
Tutuksuz
YAP-BOZ “Kimseden karşılık beklemiyorum. Ben monologdan yanayım.” 26. “Bir çeşit umutsuzluktan kurtulmak için içiyorum. Belki kendi kendimden.” 27. Sessizce geçmek için durdu, göğsümden kurtulmak ve tamamen anlamsız sözlerde beklemek için. 28. Geleceğime yakınlaştığımdan beri her gün Kalabalığı geceyle inceltiyorum Ve gökyüzüne yayılan ani kar kokusunun başlamasını Öpeceğim kıza saklıyorum. 29. Đnsanlar hep şimdiki yaşamdan bahsediyor, bense hep yaşanılanlardan bahsediyorum. 30. “Kaplan! Ey tutuşmuş anlam Karanlığın ormanlarında, Göze alıp hangi ezel Biçti bu dehşeti sana?” 31. Ölüm herkesi eşitler. 32. Yaşam(ak) bu değil. 33. Oysa bir körün düşüydü, yakaladığımda onu Benlik bir arzu ama tamamen bensiz ilerliyordu gökyüzünün küskün rengine. 34. Termodinamiğin Đkinci Yasası: Herhangi bir kapalı dizgede, düzensizlik daima artar.
35. Yaşamın herkesin alışmış olduğu bir çok gerçeği tarafından yenildim. Bundan sonraki yaşamım sadece geri çekilme işte… 36. Küçük oyunların göz kamaştırıcı temsilleriyle aldatılarak büyük oyunları gözden kaçırdık. Kendi oyunumuzu kendimiz yazalım öyleyse.. 37. “Biz bekliyoruz ve zaman kısa, ama bekleyiş uzun.”
Göçebe
Boşluğu Taşlayan Karınca tekrar bir uyarı: şiirsel dizilime bakarak ülkemdeki 2 kişiden birinin şiir yazıyor oluşu genellemesini benim de yüzüme tokatlamayın ne olur. herkesin yürüyebildiği bir dünyada yürüyemeyen kalmak iyidir. şiir yazamıyor olmanın da daha büyük bir saygınlık olduğunu düşünüyorum nedense(bu sebeple). ben şiir yazmıyorum, karıncayı düşünüyorum. o an neyi, hangi tonlamalarla, nasıl düşünüyorsam onu kağıda düşürüyorum.nokta daha doğrusu üç noktalı sevgiler. konumuz şu: Bir karıncanın ayinidir bu Hava kararınca yaptığı, sürüsünden ayrılıp, uzaklaşıp. Uzak mı uzak uzaklara, Çekirgenin düştüğü tuzaklara, Düşmemek için giden karınca, Düşlediği yalnızlığa düşer hep burada. Kanadı olmasa da uçmaya çalışır her ayin sırasında. Hayvanlar aleminde uçabilen eklembacaklılara ve yarasalara, Uzun uzun bakıp ağlasa da, Düşünmez hiçbiri onun ne düşündüğünü, Ne diye toplumuna küsüp öksürdüğünü. Sonra öfkelenir birden zindan karası karınca, Tutar bir taşı, çatar karakaşı, Koşar bir uçurumun kenarına, Aşağı inmek istese de bilir, Önce düşmesi lazımdır bu koca boşluğa. Elindeki taşı yuvarlar aşağıya Bekler sesin gelmesini ve anlar Đnerse düşmesi gereken aşağıya Bitecektir inmesi gereken karıncanın Hayatı o anda, orada.
Ve atlar adeta kanatlanarak Uçarak uçarak ve uçarak… Uçamadığı zamanları gülerek anarak…
Asansos
Vüs’at O. Bener “Anlatabilmeliydim” dedi. Deliremeden öldü. Hakkında yazacak başka bir şey bulamadık. Kendi yazdığı Kapan’ına takılın istedik…
KAPAN Anlatabilmeliydim. Şimdi neye yarar. Duyamayacaksın. Senin adına söyleyebileceğim: “Yaz. Kalacak mı sorusunu sorma. Kalmayacak orası kesin. Kim, ne kalmış ki!” Sağım hala. Kendim için öyle mi? Avunamayacakmışım, olsun mu? Okunmayacaksın bir gün. Ansiklopedilerde üç beş sözcük ayrılır sana da belki. Yüzyılları aşabilen yazın dehaları bile unutulmaya hükümlüdür sonuçta. Sen necisin a zevzek dost. Ama yaşanmadı mı? Yaşandığına inanarak ölüm beklenebilir, dayanmanın sınırları zorlanabilir aldatıcılığı. Đnanma kapanına kıstırabilsem bilincimi. Yaşarken tek sığınak mı bellek? Durmadan üst üste yığılınanlar tükenmezi. Silinebilenler ne kadar azınlıkta. Eklenebilenler ne kadar uydurma, gerçek dışı. Tümünün yok olduğunu algılayamamak korkusu delirtebilir insanı. Robert Schumann bu yüzden mi yitirmek istedi aklını? Bir genç kadın, “Duygu eksik yazdıklarınızda,” dedi, acıyarak kuşkusuz. Oysa duygu, acınası zavallı. Yenilmeye layık! Deşmeyegör, altı korkunç yüzsüz. Salt çözümsüzlük, çözümdür. Taşa, toprağa, suya, havaya dönüşünceye değin, duyarsızlık kaosunda, rastlantıyla oluşan canlılığını bir süre koruyabilsen, elinde olsa, bu dileklerden caymasan. Cayma ağır acısından kurtulabileceğini umsan.
Görüyorsun, ayıklığımla yaklaşamıyorum sana hala. Kopkoyu karanlıkları yırtan mavi şimşek olduğunu varsaymama karşın. Katlanabilecek miyim? Bağışlanmayacağım. Beklemiyorum zaten. Anlatamaya kalkışacaklarıma bir yığın kof ayrıntı sıkışacak. Ayrık otları boğacak tüm otları, börtü böceği, renkleri. Susmalı değil miyim? Haykırmak, anlamsız böğürtüler de bir tür susmak sayılsa bari. Ben bile bile giriyorum cehennemime. Bile bile kavruluyorum. Hiçliği – hiçlik kavramını- sürdürüyorum inatla. Çirkinim, budalayım, tamam. Bana kurban adayı kör gözüyle bakın dilediğinizce, umurunuzdaysa. Lütfediyorum yani. Büyüklenme burgacında çırpınık bir yürek. Şimdilik. Onunda tepkisi başka türlü olmazdı, olamaz mıydı? Yaşasaydı, iticiliğime daha katı bir kara çarpı koyacaktı kuşkusuz. Kehanetime sığınıyorum besbelli. “Ben pis akıllıyımdır,” kurtardı mı? Kurtarabilseydi hiç değilse/mi? Batsaydık birlikte. Ayrı ayrı düşüldü gayya kuyusuna, diyemiyorum. Belli ki kurtuluş türküsü yineleniyor ne yapsam. Akıl yerini beden aldı, beden bıraktı savaşımı. Savaşım vardı! Beden üst geldi akla. “Kömürü, elması yakaladığımızdan,” sözetmiştin. Bir sünepe kıvılcım yok etti o elması. Sonuna değin gidilemedi, son bilinse, son belli olsa da. Kaçınılmazdı, orası öyle, ne ki kaçarak kaçınılmaza boyun eğmek yazgımızı bizi yazmadık mı? Biz yok muydu yoksa. Biz yanılgısı! Geceleri esnetip uzatan saçların kaydı avuçlarımdan. Yazıklanmanın yararı ne? Boynumdan göğsüme ağan gözyaşlarının tuzu nerede? Yine de saygım baskın çıkıyor. Birkaç günün büyütecinden bakmayı korumaktan alamıyorum kendimi. Seni öyküler dışı tutacağım. Öyküler ancak bizim dışımızda yaşanmışlık sanrılarında uyutacak bir kısa zaman için –içi sıkılan-ları. Onlara bir ölçü duygu da katacağım hatır için! Yazık ki deliremeyeceğim.
Vüs’at O. Bener
GÜL TOPLAMAK Đçinden geçen çocukluğunu, gençliğini gördüm senin. Yüzünde yol alan can kuşunu, aşka dair cümleni. Ben gördüğümde bütün zamanlardaydın sen. Anladım bir kadına düşerse ışık nehirlere fısıldayandan, gecenin koynundan gül toplar, başka şey gelmez elinden. Sadece bunlar değil, sadece bunlar değil.. Yokluğunda çınlayan boşluklardan mezunum. Çok şey hissediyorum senin için Ama değil bunlar senin istediğin.
BĐRHAN KESKĐN
Gölge Zihnimden uçan anlık ayıklıklar. Onlarla bir uzlaşma sağlayamadık şimdiye dek. Örnekse: O an usa gelen pratik bir fikir, sevilen birine yapılması planlanan bir espri, düşüncelerin herhangi biriyle ilgili bir utanç, uyumadan evvel yahut sonra kurulan düş, ertesi günün detaylı programı, dün ne yemek yenildiği ve binlercesi… Tam ürünleşecek ve beni başka bir varoluşa taşıyacaklarken, yani, belki şöyle olabilecek iken: unutmadığım ve hayata uyguladığım bir pratik fikir sayesinde yeryüzünün o anının en şanslı ya da başarılı insanı oluşum kutlanabilecek iken, unutmayarak söze dökebildiğim espri veya güzel söz karşısında, sempati puanım, o an içinde bulunduğum toplumsal kümenin gözünde, 10tampuan artabilecek iken, unutmadığım utançlarım sayesinde, suçlarımla yahut yasaklı düşünüşlerimle yüzleşerek, adalete, samimiyete, gerçekliğe daha bağlı daha inanan, bir birey olabilecek iken (ya da: ahlakçı namussuzluğum kesintiye uğrayabilecek iken, bir an da olsa görüntümün aynasına tepetaklak yansıyacak iken…) unutmadığım tasarı-düşlerimi sonlandırdığımda, yanılsama da olsa, soyut bir evrende de olsa mutluluğun hazzına erişebilecek iken, unutmadığım gündelik planlama sayesinde, ertesi gün hangi bakkaldan sigara alacağıma kadar her adımım belli olacağından, hiçbir sosyo-problem yaşamayabilir iken, dünkü yemekleri hatırladığımdan, bugün de aynılarını yemekten sıkılacağımı, yani bir gün içersinde neyden sıkılacağımı dahi bilebilme ehliyetine sahip olabilecek iken, hiçbirisi gerçekleşmez, çünkü: hepsi kökten unutulur ve uçuşur. Yukarıdaki bütün olasılıkların gerçekleştiği insan olmak isterim hep. Fakat, istediklerim hiçbir zaman olmaz ve eylemlerim, etiklerim, gözümden dışarısını algılama şekillerim, aslında benden bağımsız, her an yeniden kurgulanır. Bu fragmantik bilinç kaybı haline ve akık bilgileri kontrol edemeyişime çok güceniyorum. Dersteppenwolf
SUÇLU
Kitaplar yalan söylüyor. Çok önceden fark etmiştim bunu. Bana dokunan beni yakan ve küllerimi elinde tutan bu yalan her geçen zaman daha güçlenecek ve farkına varmadığım bu gücü beni esir edecek. Masumiyet yalanları savurmak boşuna, yürekleri ağza getiren bir oyun gibi gelen bu boşuna’lık bizi ellerinde oynatıyor. Gülünç duruma düşüyorum. Fakat beni sizin var olduğunuz ihtimali yakalıyor, yoruyor ve yazdırıyor. Nasıl bu duruma düştüğümü sanki yaşamış gibi göreceksiniz. Sizin cezanız bu: tanık olmak. Zaman yalnızlar yalnız yaşadıklarını daha iyi fark etsinler diye icat edilmiş. Bütün bu ağlatının tek suçlusu benim. Kendimi hiç beklemediğim bir yerde bırakıyorum… sizlere.
“nothing’s gonna change my world, nothing’s gonna change my world. nothing’s gonna change my world. nothing’s gonna change my world.” …/!.
Lemming Huzursuzluğu
“Kim kimi kurtarabilmişti şimdiye kadar? Beni kim kurtaracaktı? ''Kurtuluş'' dedim ''Ankara'da bir mahalle.'' Fazlası değil. Belki bir de Bob Marley'in en iyi şarkısı. Daha fazla düşünmeye gerek yok. Adı her yerde, kendisi yok. Kurtulmaya gelmiyoruz bu dünyaya. Daha da saplanmak için buradayız. Dibine kadar. Onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce. Mısırlılar uğraşmış efendileri kurtulsun diye. Ama nafile. Çaresi yok. Kurtuluşu beklemek yararsız. Gelmez çünkü. Kontenjan dolmuş. Biz daha çok kötülüğün sınırını zorluyoruz. Mucizeler bitti. Doğmak yeterince mucizevi. Başka bir tane daha beklemek aptalca. Ölmek de ikincisi. Bunların arasında da bir şey yok. Kimse beklemesin..."
Đki saat var odamda. Biri duvara çakılan çiviye bağlı, diğeri masadan destek alıyor. Đkisinin de saniye çubuğu aynı zamanda dönüyor. Tik tak, tik tak. Dinliyorum bende. Tik tak, tik tak. Akrep ve yelkovanın kaçı gösterdiğini bilmiyorum, sadece dinlemek yetiyor. Tik tak, tik tak. Sloganı “Aslında hayatı dolduruyoruz” olan bir firmanın ürettiği içecekle doldurdum tüm vaktimi ve tüm vücudumu.
Çürüyen hücrelerle eskimekteyken kurtulmayı düşünmek… Hazımsızlık gibi berbat bir duygu çürümek. Vicdansızlık bile daha iyidir…
Doluluktan dolayı duygularım ve beynim bir araya gelemiyor. Bir süredir… Bir süreler uzadıkça saatlerin tik tak sesleri şiddetini arttırıyor, şiddeti arttıran sesler düşüncelerimi. Saatler ne düşündüğümü duymaya başlıyor. Đnadına hızlanıyorlar sanki. Dünya gibi… Sahip olduğun her şeyden kurtulmanın verdiği –huzur- gibi bir şeyle doluyor düşünceler, yavaş yavaş boşalıyor düşünce kusan beynim. Halbuki hiçbir şeyden kurtulduğum yok. Kim neyden kurtulmuş ki ben kurtulayım. Alın size kurtuluşu anlatan en iyi cümleler. Kinyas yazmış:
Cehennemi merak ediyorum ellerini merak ettiğim gibi. Hiçbir şey kurtarmadığımın farkında olmadan mutlu olmak istiyor duygularım. Ama her şeyin farkındayım. Gösterilen ilginin nezaketten ileri gitmediğinin, başarı dedikleri şeylerin aslında olması gerek şeyler olduğunun, sadece mürettebatın içinde olmakla bir gemiyi batırmak ya da gideceği yere götürmenin mümkün olmadığının, yolun nerede biteceğini bilmeden uzun-ince diye kandırıldığımın, parayla sahip olduğum güzel kadınlara aslında hiç sahip olmadığımın farkındayım… Tüm bunların sonunda, elde edilen başarıların verdiği mutluluk gibi olmalı ölüm. Ne kadar çok yaşarsan cennette o kadar iyi bir yere sahip olmalısın. Yaşadıkça üzülmeli ama ölünce yaşadığın kadar mutlu olmalısın. Yaşarken mutlu olmak ölümün varlığını bile bile, onun olduğu yerde hiçbir şey ifade etmiyor. Kandırılmaktan başka…
Yapısı Bozuk
KOLAJ: “HERE WE COME”
Kim sahipleniyor hüznü? Herkes sahiplendikçe daha az kişiye düşüyor hüzün. Herkese yakışmayan bir yüzü var hüznün… kendini beğenenlere, kendine sonsuz noktasında güvenenlere, sahipsizlik hissiyle yaşamayı bilmeyenlere, neşelilere, somurtkanlara, doyuma erken erişenlere, sevgisini açığa vuranlara, kahramanlara, tanınan ve tanındıkça keyif alan yüzlere ait değildir hüzün. Bir an değildir, çoğu zaman yaşamı tamamen hüzün olan insanlara aittir dünyanın buğulu bakışları… …daha neler yaşayacaktın? yaşamın sana sunduğu şaşkın bakışları nasıl kullanacaktın? nerede buldun ölümü? ölümün gölgesi üzerine düştüğünde nasıl buldun son anlamsızlığı-son hayalleri? son bir defa daha hayal kurdun mu? yanıbaşındaki ölümü titretecek bir kahkaha attın mı? Mezar taşı yazısı: Benim için de siz öldünüz. Yaşam: Bütün görüntülerden yapılma bir kolaj. Bir daha görülmemek üzere kaybolduklarında onlara ruhun bile yaşatamayacağı bir ses verildi ve onları duyacak kimsenin olmaması bu sesin büyüsünü daha da ölümsüz kıldı. Bir bulutun yer değiştirmesinden alınan gökyüzü bütün gece Đlhan Berk’in mezarı üstünde ağladı durdu. Albayım Hüsamettin: Kendini yaratmak zorundasın Hikmet. Bir ben olmak zorundasın. Birbenolhikmet. Hikmet: Herkese yetecek kadar birikmiş bir kalabalık var içimde. Bir tek kendime yer yok. Kendi dünyamda kendime yer bulamıyorum albayım. Kalabalığın gölgesini taşıyamıyorum. Kendimi kanatıyorum. Herkesi bu kanayan ben de kana buluyorum, kana boğuyorum. “Here we come” diyorum işte sana. Sessizliğimle, can sıkıntımla, dalıp gitmelerimle, yazdıklarımla, yazmadıklarımla, gecelerimle, içemediğim içkilerle, beslenme çantamdakilerle, yorgunluğumla, kalbimde biriktirdiğim kirli kanımla…kendimle. Kim bilir ne kadar kötü bir şeydir birilerine “here we come” diyememek.
clark nova
“Kelimeler, Kelimeler, Kelimeler” Geyik - Gerçeklerimize uzak hayallerimize yakın; gerçekten uzaklaştırıp gerçek olmayana yaklaştıran hayvan, bok, püsür… - Başka vücutlar sevmek… Eldiven - Acıtan gerçeğe dokunurmuş gibi yapıp aslında dokundurtmayan ŞEY. - Atkının kardeşleri-ikizler. - Soğuktan çatlamış elleri saklamanın bir yolu Otogar - Girenler çıkanlar, gelenler gidenler. Uzaklaştıranların yakınlaştıranların, ayrının gayrının tek ortak noktası. - Hiçbir yere gitmeden de hep gidenlerin arkasından baktığım yer Geçmiş - Hani geçmişti, geçmesi gerekirdi ki bugünü bile anlamlandırması niye - Duvarda asılı duran halıdaki mağrur ve vakurlu geyik. - Güğüm. - Đnsanı gelecekle birlikte bugünde sıkıştıran, arada kalan, yıkılmayan domino taşı Soğuk - Tek yatakta üç kişi. - “Mağara”. - Son otobüsü kaçırıp ölmek
Hiçbirinizin Cesareti Yok
satırarasıfanzin / www.satirarasi.info / ısparta©2010