İbn Bibi- El-Evamirü’l-Alâ’iyye fi’l-Umûri’l-Alâ’iyye (Selçukname)- 01- Terc.Prof.Dr. Mürsel Öztürk

Page 1

1« BL liVAifiRti•LJAU....... pj•�fJlBIRi"� (SBLÇUIC NAMBJ�

••• •

T.C.

KÜLTÜR BAKANLIGI


Selçuk-name veya Tarih-i İbn Bibi adıyla da bilinen El-Evamirü'l-Aia'iyye fi'l-Umuri'l-Aia'iyye İbn Bibi tarafından 1281 yılında Farsça olarak yazılmış, ünlü tarihçi ve devlet adamı Alaaddin Ata Melik Cüveyni'ye sunulmuştur. 1192-1280 yılları arası Anadolu Selçukluları tarihinin temel kaynağı olan ve halen el yazması halinde bulunan 7 40 sayfalık geniş kapsamlı bu eserin çevirisi iki cilt halinde yayımlanmaktadır. Birinci cilt, kitabın başlangıcı olan II.Kılıç Arslan'ın oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev'i veliaht tayin etmesinden ve o işi yaptıktan kısa bir süre sonra ölümünden (1192) başlayarak I. Alaaddin Keykubad'm ölümüne (1237) kadar olan kısmı; ikinci cilt ise D. Gıyaseddin Keyhüsrev'in tahta oturuşundan (1237), II. Gıyaseddin Mes'ud'un 1280 yılmda Abaka Han'ın yanına gitmesi olayına kadarki kısmı konu almaktadır.

ISBN 975-17-1587-3

ı ll

9 789751 7 ISBN 975-17-1592-X

ı lll l

9 789751 715920

750.000 TL.


&� T. C . KÜLTÜR BAKANLIGI YAYINLARI 1 �� Yayımlar Dairesi Başkanlığı «,\(> 1 000 Temel Eser Dizisi 1

1833

164

İBN BİBİ (EL-HÜSEYİN B. MUHAMMED B. ALİ EL-CA'FERİ ER-RUGADİ)

Eı EVAMİRV'L

- ALA'jYE FI'L - UMURI'L - ALA'IYE (SELÇUK NAME) 1

Çeviren: Prof.Dr. Mürsel Öztürk


fJ T.C Kiilıiil' nak:hılı.P,ı, �YY{• A�'Kt\RA J�.3)f Y7�- 1 '1- 15X7 J ('fu.kım) l�:W �?., 17 1.��2 X &ıpnk Dü:c::ni f Cımm Ul\ YR/\�1 ·

. "flt.ö�l

u:

T.C. Kİ ::r .Tt TR RAKANI.JGT MiLLi KCTÜPHANL:. U:\:)2<.:\.'\LJGt UA:S1MI1Vi ,\1\l<AR:\

1�\l(ı


insan/tk yeni bir yii:ytla giriyor. Bir astr geride kalan nesillerin lıayal/erini bile siisleyememiş olan birçok teknolojik gelişme lmgiin giinliik lıayattfiiiZ.tfl par­ çalan lıaline geldi. Gelişme. arttk neredeyse geometrik bir tuza. baş döndiiriicii bir seviyeye ulaştt. Başladtğt varsaytion yeni bir ça,�t/1 içindeyi::.. Bu döneme "Bilgi Çağt" di­ yenler var. Gelişen yeni tip iletişim teknolojisinin "girdi"sinin biiyiik ekseriyeti­ ni arttk "Bilgi" oluşturuyor. "Bilmek... Bilgi ... Bilim..." insanlt.�llt varo/du,lf/1 giinden beri peşinde oldulju. u/aşmaya çaltş!t!Jt biiyiik lıedejlerden biri. Yeni çağ tiimiiyle ilısan!t,ifut imana döniişiinii vadediyor. Topluınlnr kendi kimliklerine. yaklll geçmişlerine na:armı. çok daha dikkat. hassasiyet ve Ştiurfa sanltyorlnr. Niçin? Çiinkii: ttpk1 "i/n/ıl bilgi" gibi "bilimsel bilgi" de felse.fi po­ z.itivistlerin iddialartillll aksine: son11ç itibariyle iusa111 yarattctsma ulaştmyor: insan, ilim adma imanı yoketmek yolundaki yoğun basktion reddedip jitrot11ta döniiyor: insan öğrendikçe kendi ac2ini dalıa kolay kavnyor. Nitekinı Kôinattn Yarattctst "Hiç bilenler/e bilmeyenler bir olur mu?" diye buyuruyor. Yeni çağda baztlartnlll beklentisi olan "medeniyet çattşmast"nt ise st cak ça­ ttşma olarak algtlamamak /ôzun. Medeniyetleri de kiiltiirler doğurduğuna göre. bu çattşma lıep olagelmiştir. Lôkin. yeni ça,lfdaki medeniyetler çattşma.n; bir ta­ rif ve terci/ı çattşnwst olacakttr. Stcak bir rattşllıa de,lfil. Belki bir yanş olara/<. .. Bu yanş da bugiinkii batt medeniyetinin eksi.lfinden doğacak/tr. O eksi,lfi kt.mca "AIIalı't UfltLtmak" olarak ifade edebi/iri:. Kitap şuuru110 dayanall ve islôm ile yo,lfrulafl kiiltiiriimliz. giiçlii bir mede­ niyeti meyda11a getirmiştir. Kiiltiir ve nıedeniyetimi-:.itı kaynaklan kitaplardadtr. Biifiili imkônlamıa ve inantlntaz gelişmelerine mğmen tekııoloji. kitaplan yok edemeyecektir. insan oldukça kitap da olacak. insanlar okudukça kiwplar basi­ Iacak ve yayt!acakttr. Hayatm. ilmin. Devletimi::.in ve ö-:.el olarak Bakanltğmuzut mev-:.uattnm mJ/Ietimizi tarifi "milli kiiltiir"e daymur. Hayattmt::.llt biiliin alanlar1111 kuşatan. �im/ik ve kişiliğifilizi oluşturan değerler man::.wnesi. sadece toplumsal !tayaw ıut değildir. Kiiltiir, iktisadive smailtayalt da kuşaflr. Kuşatmaltdtr da... Estetik l't•yo mimar/ 'rult'u olmayan binalar da, yanitşitklar içinde olan insanlar da kii/­ turiin konusudur. Biitiin lm alanlara bilgiyi olduğu kadar, millf kiiltiir lwssasi­ �'<'lini de taştwuı � tloptı1.


Kitap bir kültür taşıyıcısıdır. Geçmişten kalanı muhafaza eder, yeni olanı takdim eder. Her iki halde de bilgiyi ve güzellikleri taşır, ulaştınr, öğretir, zevk verir, daha yeniyi sezdirir, yeni ufuklar açar.

,,

Kitap yayınlarımızda, geçmiş kültür birikimimizin bütün kaynakları ile yeni çağm gerektirdiği yayınları aynı ağırlıkta milletimizin hizmetine sunmak ve in­ sanlığm beklediği terkibi yakalamak vazifemiz olacaktır. İmamnın kaynağında ilk olarak

"Oku"

buyruğu bulunan milletimizin

eviatiarına düşen de; okumak, okumak ve okumaktır.

İsmail KAHRAMAN Kiiltür Bakam


İÇİNDEKİLER Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . XIII

GİRİŞ A- İbn-i Bibi'nin Hayatı

....

.

...

. . .

.

............................

B- El-Evamirü'l-Ala'iyye fı'l-umuri'l-Ala'iyye . C- İbn-i Bibi'nin eserinde naklettiği şiirler

......

.......

..

.. . . .

. ..

. . .

.........

. . .

.. .....

.

. .

......

.

..

.

....

...... .

D- El-Evamirü'l-Ala'iyye fi'l-umuri'l-Ala'iyye'nin nüshaları

.

. ... .

.

...

.

. . .....

.......

...

Sultan I. Kılıç Arslan . . . . . .

....

.

.

..

.......

.....

.

......

Sultan Melikşah (veya Şahinşah) Sultan I.Mes'ud

..........

Sultan Il. Kılıç Arslan

.

...

. . . .. . .

.

..

..

.....

.

..............

.

.....

.

......

........

.. ...

..

.....

..

Sultan I . İzzeddin Kaykavus Sultan l .Alaaddin Keykubad

. ..

.

.

..

...

.

.

..... . . .

.

.......

.

. . ..

.

.... . . . .

.

..

.

..

.....

. ...

. ..

.

......

.

...

..

. .

.. . .

....

..

.....

.

.

....

....

. .. ..

..

. . .

....

.

.

.

.

.

..

.

.

. .

. ...

..

5

.....

9

.

.

.4

. 12

.. .

12

........

13

.........

13

...

.

.

.........

. . 13

...... . . . . . .....

. . 14

.......

...

..

....

ı

..

.

. . . .

.......

.........

........

. . . ... .

...

.....

.

, .... , ...................... 14

.........

.....

......

.................

.........

.

.

... . .

........

..

. . .......

.

.

. ..

..

.

.... . . . . .

.

.

...

.

..

........

. . . .

.. . .

....

.

..........

. .. . ..

Sultan l . Gıyaseddin Keyhüsrev

........

........ . . ..........

..

..

......

...

......... . . . .......

Sultan Rükneddin Süleymanşah . . Sultan III . Kılıç Arslan

.....

.

...

. . ....

Sultan I. Alaaddin Kuykubad devrinin sonuna kadar Anadolu Selçuklukluları . . . . . . . . . .. . ... . . ....

.

......

.

........

.

...

.

.

...

.. ... . . .

...........

.

.

..

.... ...

15

........

15

. .. . .. .

. . . . . . . . . . ..........

.

.

14

ÇEVİRİ Münacaat . . . . . . .

Naat

.

.

.

.....

.

...

.

.....

.

.......

.. . ..

...

.

.

........

. .. ..

....

. . . . . . . . .. . . . . . . 19 ..

..

.

.

.

.

. . . . . ............... . . ...... . . . . . . . . . . ................ . . ............. . . . . .........................

Kitabın ithaf edildiği kimseye övgü . .

....

. . ..

.........

. . ..

.........

. . ..

............

1- Sultan İzzeddin Kılıç Arslan b.Mes'ud'un küçük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev'i-Allah delillerini nurlandırsın ve terazi de hayır kefesini ağır kılsın-veliaht tayin etmesi. . . . ......... . .

2Sultan Kılıç Arslan'ın oğularının Rükneddin Süleymanşah'ın huzurunda toplanmalan, onların onu Sultan Gıyaseddin'e saldırması ıçm tahrik etmeleri , bıktırıp usandırmaktan korkarak özet olarak onların herbirinin bazı övünülecek işlerinin ve hareketlerinin kısa olarak anlatılması

...

22

. . . 23 .

.

. . . 3ı .. . .

.......

-.H:

.

. . ..

41

3- Sultan Rükneddin'in babasının ölümünü duyması, ülkeyi kardeşinin idaresinden ayımıak için çaba harcaması ve saltanat taht ına oturması .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 5 1 4- Sultaıı < lıyasNidin'in (ülkesinden) ayrılması ve gurbette ... .

baı;;ıııa gı·lı-nlc·rlıı ayi'ıı'll'ılı olarak anlatılması . . .

............

...

............

.

...

55


5- Sultan Gıyaseddin'in Ermenistan'a van ş ı .

. . . . .

.

............. . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . .

58

6- Sultan'ın Elbistan'a (Mahruse-i Ablistan) vanşı . ............................. 59 7- Sultan'ın -Allah onu korusun- Malatya şehrine (Mahruse-i Malatya) varışı ................................................................................... 60 8- Sultan'ın Şam'a (Suriye) varışı ....................................................... 61 9- Sultan'ın -Allah onu hakim kılsın- Diyarbekır bölgesine (H ıtte-i Amid) varışı . .. .. . ... .

63

10- Sultan'ın Ahlat bölgesine (Hıtte-i Ahlat) varışı ..

66

.... ... .

.. .

.....

. .

.. . . . . . .. . . . .

.

.

. . .... . . . . .

. . . .. . . .... . . . . . . . .....

.. . . . .

...

....

.

. . .... . .. . . . .

l l - Sultan'ın Canit'e (Samsun) gitmesi ve o sırada başından

geçenler

. . . . . . .. . .. . . . ....... . . . . .. . . . . ................ ..... ............ . . . . . .. . . . . . . . .. . .. . . . . . . .. . .

68

12- Sultan'ın batı tarafından İstanbul'a varışı .................................... 70 13- Sultan'ın Rum meydanında Frenk ile kavgaya tutuşması, onu yenmesi, o yüzden Frenk'in gözden düşmesi ............................... 7 1 14- Sultan Rükneddin Süleymanşah'ın padişahlık günleıi ve bazı hayırlı işlerinin anlatılması . . . . . ................... . . .... . . . . . . .. . .

.. . .

. . . . . . . . . . . .

. 77

15- Güçlü Sultan Rükneddin Süleymanşah'ın Gürcistan gaza'sına gitmesi. oradan istegi hilafına dönmesi ve Melik Fahreddin Behramşah'ın -Allah rahmet eylesin- bazı iyi huylannın anlatılması. ....................................................................... 91 16- Sultan Rükneddin Süleymanşah'ın oglu İzzeddin Kılıç Arslan'ın -Allah onlara rahmet etsin- padişahhk günleri . . . . ..... . .

.....

. ... 96 .

17- Melikü 'I-Ümera Muzaffereddin Mahmud b. Yagıbasan'ın Hacib Zekeriya'yı Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev'! çagırmaya göndermesi . . . . . ........ . .. . .. . . . .

....... . .....

.. . . .

. . ...... . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .

..

97

18- Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev b . Kılıç Arslan'ın Konya'yı kuşatınası. ....................................................................................... 104 19- Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev b . Kıhç Arslan 'ın Konya'ya girerek saltanat tahtına oturması . ... . . . . . ........

20- Sultan gıtnıesi. . ....

....

Gıyaseddin Keyhüsrev'in . ... . . . . . ..

. .

. . .

....

.....

.....

.

.

. . . . ..

...... . . . . . . . . . .

Antalya'nın

.... . . . . . . .

. 108

fethine . .

.... . . . .......... . . . . ....... . . . ..

. .. .

. . ....... . . . . .

ı

15

:lı Sultan'ın Rum beldelerinin gaza'sına gitmesi, orada :;.dıidlik dereelsine ve mutluluk zirvesine yükselmesi ..

. . 12 1

:l:l- Sultan lzzeddin Keykavus b.Keyhüsrev'in padişahlıgı ve onun devletinin zamanında yapılan işler .

132

. . ... . . .

. . . . . . . .. . . . ............. . . . .

.... . . . .

..

.

...... . . . . ..

23 Alaaddin Keykubad'ın İzzeddin Keykavus'u Kayseri'de ku�atması. ....................................................................................... 134 2•1

Ga l i p Sultan İzzeddin Keykavus'un -Allah güzel ahlakı ve iyi huylan .. .

2f>

Ga li p

c·ylt'sin-

. . . . . . . . .......

..

rahmet .

. . . ..........

................ . .

141

ultan İzzeddin Keykavus'un Ankara tarafına yıııııııwsi ve kardeşi Melik Alaaddin Keykubad'ı -Allah dc·llllc·ılnl ıııırlanclırsın kuşatma ı . .................................................. ı !H


�:�;��

S?t>7.

.. .. . . . . . .

rır.ı .

I'••)Ui t.t lfJ•IJ ııı��J1'1�f .),{!.l?.t'�' .�:mf)'l11! ;M ısmımı�ı:<t ,)�ll ııjflm:ıau m•m:ı\ııp.�ı· lll�llf:>ll l}l!lfV· tn,J>l:(Jil>(.{U}I L11Pl�t:�·(y lH' ! ıJilS li••.ILıLH •q&ı . . .. . . s ı :mıı�)� �cıc(o ı�aa cu mu.{ -ı•t"ı'Hfi111P·\\! ıuım.-ıp ııuııv.. ltt.t:ıcqn�J:l� H�pp��JV mntn!; nnp1ııı ıu:)ıı:ıu •·�f};ltH ·mı�au l ııru m�puo qı:ııv· t.ııtt,,J>.I�\:.>.1411� ·ı.:J l):.)Wtl �lJ"l'ıffl 1.1111(» ı.ıa��tJJ lJl..Ct�tlll��ıınrsm'\1 '!l1�l!Jl nru�r �., un;-.wuJ ·cııp ıu,)pJI�I ı

•• •• ••• ••• ••• ••• ••• ••• ••• •• •• •• ••• ••• •• •• •••

-

.

..

..

.

.

·ncnmı uu:>t•tSııını

.

·ıw�a!> .ı�tq,\.)S ·m: " ... •.JU(hlllf \1\>f!lJ.��)( t . ..� \�1l�pl! ·p�fl :lJ!mJ O!�ll;') ı.:mq -uı�ıı:>�l{IJA ıuıs:>•ttr)J <>A fS!� .. :1Jlllt.ı•ttt:>tıLI.J:> tfCUV- m,pct{m{!L�.>f t.lt(JJ)�t�t\o' th.�lJI1$.: !'ıi.)AI.m •1-�S; . . . . . ·• ... "·•· ·• ·• " "··t�ltll .l(l!(� �Hf l�l�f l·-.."ıf � flCMI�I u�pı:.ııs

.>.\

.. .................................. ........... . .. . . . .....

7,�?; .

.................

..

...

...

..

.

uı>t!J;)::;

. .. . .. . ..

.

....

mıııctP.l l�lJ�)l� ·ı�uı� 1!:\ı::<ııo):l l>ıtmtı ·f,IJJ\:pı . •Lt. Jll;)��cs m,pl:tJUJt.{.:J}i UIPJ)L�t�tv \l'Cllll� ıtn .(ı.ıo gr,� ............ ................ .............. •.....• .. ....... t• •••••••••••••••••••••••••• );lıf.'lll!l J J ı?.{.'P.\ ; uOJI 11l'!J,�A1S u•,p�qrı�·�.ı}l uıppcı:ıv u��Jl�� 'lW�ııs ·9f: .... . .. R (ı 'UL'(�mtıntnq O:>J:.ı.-..ı..-ttuu) �vuı{;!.hJ/\ �··ı� �ı. l.tl)tf l'!·�1 'lfmrc�rwcı �un� yppu�ı�.{ ıııımı ıınmj37.1p �f:Ht:ıJt:ı<J :>.'\ :!fltt..>uauq.� '>J;>ıtı.);)!:ı tıt:JJU::> .ııt.ı ucvuı�c.ıu .l:..'lppcı\pıf ('l� }l�[nr�m c-t•�'P•': \I!Uflvpjt.)A�\Cf ��flJ �A ll�f.\.lp 1.(-�J�Ul\Jj HCUU�JllUI�l t.ıt:\:JQ "�f: �.<�

.

.

n�n.mı o

..

.

-�oı " " .. .............. .. " ��ır ;.\1l;� �ı;:npJnq n�:'l1 ,ınmııı:nP. 1-'. . '1:-ı;,q ;>A >ı;mi.Mf>t1f 1 1,\qttı)fiS Tt..�rlfJJO tf�q;,ı� tıc\rCJJII".> l{�J�ll\l.t'd(ı I\II�;Htpf''!'..­ (

07.

t.ö

�ll!>;."nfP.\ rıms uı.mpp.ı7.7.f m?l(l\� uıms:>uuP. uı:.cııv �ıı.:>'-\; ·Jıt:: tS:> lU�� �J;)lt:).ICl[ ll1�1 ��llr.np[ı..�s �un� �n,!A um� ur.mpp�7,ı� rmı r n s nuı�n -r.r. . . . .. .. •• . . ��:.ımJT�l"� �ı..(u�q m�prıı JP.f1.l� ıın,pn.\f!Q'q ı.n�mnı•ı�o ıııpp:uqf!.,!l ){Ji••� ı�ıı:mı u��uı�ı:ı - uı�:>JAJ \,h1,>; r1:\'-')l:\:)>ı 'ı tl>P·')1 '1 ( 1\�l ı "S ıi!Jl]n ·7.r, );)Ui l ı UJ ıtcnv

. . . . . . . . . . . . . . ...............................................................

..

t

· .. ..

...

...

.....

.

.

.

.. . . .

.

.

ı.ı<JJ�lJıt;ıtf �� mmq nr:'ı! �pmp ıınm Lunsn� u�prm� �"1Ptn7.ltf )f'f:UUliJ� l:Jl:.U..:tf '>J.Jt li:Jflp .ll)'ı'.J �i\ Jt: UlUl�;J(ı�lJ tni,UO..Yl · ( �! \ . .. . .. .. ... .. ... ... . .. '.. '' "·•· ·•· l.ıUJ�l(J l: c,{�.tO �' f .·9 [ ı n..�tmrqı!�mT 1Tl1S�l'P.ll upuP.JJ (;>pu�q} uuııl�Cin)J Lnutnrns ·m; fl .................... ....................................................... S.JC\Il � li l ].IU: .J\ll .J:!fJi J O [ un,uo�ı .m.ı��J. urı.�ıı��.�Ji.'i.:J)! t•tPı>'*ııı ııu1ıns dH�O ·nı �l. l · ................ ··· .... . ·· · " ·· ·· ··· .. ... ·· . . . rsC)uı.ı plıo� �urey�ı>1;,1,) n�al � 5�H

..

.

·

•·

;),\

.

.....

. ...

...

.....

.

.

..

.

... .

..... ... ... .

.

.....

.

.

.

..

ı:ı�� )j�UIJlPllfl mıqı;>ı un,douı� · llt�.ı ı:.ı ı�u1qu.ı ttı:ıtv· \ıtl�ıt�ı �·,r•ı>�P�•;>�� q;\�s �'"�CfCf\�tJ tır,ıt'!-ll"S ·'ill. . ·• " " "HllJJ J}>UPO((Tn}:IJ�Ul.n�� npn� �... �pırp.,�p '{� UUJDTU 1,;�[ UI''IHO tllUlUO ;>,\ lS:JWHJM .Jtt�J.JJC� <.luuı� Llt,U�lfllS cJıı� ·,Lz; !.l (.9 ................. ..................... nu t �p JE::J �ı U�Jll\!1 tıJUJl'II•\'I(J U1Ul!)Jl1S Ul .ıJ t ( UJ<)l) fJ'UPJ! U�U�;-lfQC'f O �.'1 um.{S1 Upl�.T�lTlJ�W� '(!.{�lH� ·9l, n l'���fl

....

.

...

"

\


41Büyük Sultan Alaaddin Keykubad'ın başkentinden Ala'iye'nin fethine gitmesi

Konya

..... . . . .. . . . ............. ... . .. . . . ........

42- Kyr Vart'ın aman dilemesi ve Kalonoros kalesini Sultan'ın - Allah delilini aydınlatsın- kullarına teslim etmesi.. . . . .... . .....

43- Alara kalesinin Sultan'ın kuları tarafından fethi.. .

..

.

...

........ . ......

. . ..

.. . ..

258

. 262 .

..

268

44- Konya ve Sivas kalelerinin yapımı ve oraları 6 1 5/ 1 2 1 8 yılında devlet emirlerine dağıtımı ... . . . . . . . . . .. . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . 2 7 1 45Muhyeddin İbn-El-Cevzi'nin elçi olarak Hilafet makamından Sultan'ın yanına gelmesi, asker yardımı istemesi, Bahaaddin Kutluğca'nın onun yanında görevlendirilmesi.. . . . . . . . . . ... . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 275 46- Sultan'ın büyük emirleri tutuklayarak öldürtmesi . . . .. .. . .

Kayseri

Devlethane'sinde .

. . . . . . . . .. . . . . . . . .. . ... . . . .. . ..... . . . . . . ....

. . .. . .. . .. . .

283

47- Sultan Alaaddin Keykubad'ın -Allah delilini aydınlatsındevletinin günlerinde Kahta kalesinin fethi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... 292 48Büyük Sultan Alaaddin Keykubad'ın devletinin günlerinde Çemişkezek kalesinin fethi . . . . . . . . . .... ... . . ... ..... ... . ... . . . . ... . . . . . 299 49- Melik Mesud'un Hazreti Sultan'a yalvarması, elçi göndererek geri kalan ülkesinin yönetimini istemesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 306 50- Sultan'ın Melik Adil'in oğullarıyla akrabalık ve yakınlık kurması

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . ....... . .. . . .. . . . . . . . ...... . . . . . .... . . ..... . ..

5 1- Sultan'ın Kıpçak salırasının fethine niyet etmesinin sebebi ve Suğdak'ın Melikü'l-ümera Hüsameddin Çoban tarafından alınması .. . . . . . . . . . . . . . . . ..... ........

.. .

.

..

...... ....

.

.

.

..

. . ....

.......

.

..

.....

309

3 15

52- Emirlerin olmadığı sırada Sultan'ın Kaykubadiye sarayında oturması. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . .... . . . . . . . . . . . ... . ... . . 32 1 53- Sultan'ın ordusunun Melikü'l-ümera Hüsameddin Çoban -Allah rahmet eylesinkamutasında Hazar denizini (Karadeniz) geçmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .

.

.

..

...

...

.

...

...

.

.

....... . . . ....

.......

. . .. . . .

325

54- Şah'ın ordusunun Suğdak salırasına inmesi ve Kıpçak ordusunun yenHip bozguna uğraması . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 327 55- Rus melikinin yalvarıp yakararak Melikü'l-ümera Emir Hüsameddin Çoban'dan barış isteğinde bulunması. . . . . . . . . . . . ... . . .. . . . . . . . 333 56- Sultan Alaaddin'in -Allah delilini aydınlatsın- devletinin günlerinde Suğdak'ın Melikü'l-ümera Emir Hüsameddin Çoban tarafından fethi . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 336 57- Çaşnigir Emir Mübartzeddin Çavlı ile Komnanos Mavrozomes'in Ermen vilayetini almak için çabalan ve anlatacağımız kalelerin fethi . . . . . . .. . . . . . . . . . .... . . . ..

... .

58- Çinçin kalesının fethi . . . ... . ..

.

...

.

.......

.

. .. . .. . . .

. .

. . ....

. . .. .. . .

.

..

.

.

.

...

..

. ...........

...

.

.

. . . . ..

.

. . .

345

. . ...

...

346

. .


59- Emir Mübarizeddin Ertokuş tarafından sahil kalelerinin fethi

-Allah rahmet eylesin-

.... . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . . . .. . . . . . . . . . .... . ....

354

60- Erzincan sahibi Melik Alaaddin Davudşah'ın Sultan'ın -Allah her ikisine de rahmet eylesin- ziyaretine gelmesi ve Erzincan bölgesinin tasviri

355

61- Kubadabad'ın güzelligi, Sultan'ın orada bir saray (İmaret) yapılmasını buyurması .

362

. . . . . . . . . . . .. . . . ...................... ..................... . . . .

. . . .. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . ....

.......... . . . .. . .

62Sultan'ın Erzincan'ı Melik Alaaddin Davudşah b.Behramşah'ın mülkiyet kabzasından çıkarması ıçın harekete geçmesinin sebepleri

. .

364

. . . .. . . . . . .. .. .. . .. . . . . . . . . . . ............ . . . . . . . .

369

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . ...... . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .

63- Kögonya kalesinin fethi ve Muhammed'in oradan düşürülmesi

Melik

.

Muzaffereddin

64- Sultan Alaaddin'in Melik Gıyaseddin'i Atabek Emir Mubarizeddin Ertokuş nezaretinde Erzincan memleketi melikligine göndermesi . . .

37ı

65- Ülkelerin Kadiyü'l-kudat'ı Mucireddin Tahir b.Ömer el­ Harezmi'nin Sultan Celaleddin'den Sultan Alaaddin'e -Allah onlara rahmet eylesin- elçi olarak gelmesi

374

66- Sultan Celaleddin'in �lçilerinin ikinci defa Sultan Alaaddin'in -Allah delillerini aydınlatsın- huzuruna gelmesi

379

.... . . .. . . . . . .

. . .. . . . . . .

. . . .......... . . . . . . . ...

.. . . . . . . . .........

. . . ........ . .. . . . . . . ... . .......... . . . . . .

.............

67Sultan'ın Sultan Celaleddin'in aydınlatsın- elçilerine cevap vermesi

-Allah

delillerini .

. . . ............... . . . . . . . . .. . .. . . ..........

....

38ı

68- Sultan'ın Melik Eşrefi -Allah onlara rahmet eylesinkarşılaması

389

69- Sultan'ın Melik Eşrefin ve diger meliklerin muzaffer askerlerle Sivas mahrusesinden Yassıçemen tarafına Sultan Celaleddin -Allah onlara rahmet eylesin- ile savaşa gitmesi

. 394

70- Sultan Alaaddin'in öncü birliklerinin (talaye) Harezmi ordusuna yenilmesi

395

71- Saltanatın muzaffer bayraklarının harekete geçmesi ve Harezmşah ordusunun öncü birliginin (talaye) yenilmesi

. 398

.... ............. . . ........ ........ . . ........ . . . . . . .. . . . .. . . . ..... .......... . . . . . .....

·

.... . . . .. . . . .

. . .. . . . . .. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . ...... . . . . . . . . . . .. . . . .. . . .. . . . . . . . . ..

. ........ . . . . .. .

72- Harezmi öncü birliginin (talaye) ikinci defa yenilmesi

.. . . . .

40 ı

73- Harezmşah'ın öncü birliginin (talaye) üçüncü defa Sultan Alaaddin Keykubad'ın -Yüce Allah onlara rahmet eylesinmuzaffer askerlerinin öncüleri önünde bozguna ugrayarak kaçması

. . ............... . . ..... ....... . . . . . ............. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . ................ . . . . ..

404

74-28 Ramazan 607 (13 Agustos ı230) Pazartesi günü iki ordunun karşılaşması, Sultan Celaleddin'in yenilmesi, Erturumlu'mın ktırdt.•şl ve devletinin büyükleriyle -Allah onlara rahmet cyle•ln· esir düşmesi. .

406

. . . . . .. . ..

........ . ....... . . . . . .. . . . .........

.

............

YI


75- Saltanatın muzaffer bayraklarının Erzurum'a hareketi ve oranın Sultan tarafından fethi . . ........................................................ 41 O 76- Alanya kale komutanının (dizdar) ihaneti ve o konuda cezalandırılınası . .. . . ..............

. . . ............. . . .......

... . . .

...

........... . .......... ....

77- Moğol öncü birliklerinin (Karavul) Sivas malırusesine kadar saldırınaları . . ........................

. . . ...

.

. . . . . . ................. . .............

78- Sultan'ın askerlerinin Gürcü diyarına gitmeleri ve oranın bazı kalelerinin Melikü'l-ümera Emir Kemaleddin Karoyar -Allah rahmet eylesin- tarafından fethi . . . . . .

418

.....

420

.......

421

79Abhaz prensesi Rosudan'ın Melikü'l-ümera Kemaleddin'in huzurunda aman dilemesi. onu n , saltanat bargahından evlilik akrabalıgı kurmayı talep etmesi. .

. ........ ..............

423

BO- Sultan'ın askerlerinin Ermen tarafına gitmesi, Ahlat'ın ve diğer Ermen beldelerinin fethi ve oranın diger korunan memleketlere (memalik-i mahrus) katılması . .

425

81- Sahib Ziyaeddin, Pervane Taceddin Sadeddin'in Eımen tarafına gitmeleri .

428

.............

....

.............

82- Moğol ordusunun bozguna ugratması

H arezmilere

...

......

. . . .....

ve

. . . . . . . . ...............

Müstevfi . .

..........

.........

saldırması ve .. . .

..................... . . . . . . ....

...

..........

. . . .......

............

onları

.

. . . . . .................

...

431

83- Melik Kamil'in Rum ülkesine saldırınak için asker toplaması. hezimete ugrayarak maglup ve perişan bir halde Kahire'ye dönmesi. ........................................................................... 434 84- Şam meliklerinin ve Şemseddin Sevab'ın Sultan 'ın askerleriyle savaşması. Şamlılann yenilmeleri ve Harput kalesine sıgınmaları

437

85- Burada anlatılması uygun düşen bu kitabın yazan olan bendenizin babası ve annesi hakkında

439

86- Harran'ın, Urfa'mn , Rakka'nın ve oraya baglı ve ekli yerlerin fethi .

443

87- Pervan e Taceddin'in Amid'i kuşatmak istemesi, Sultan'ın huzurunda oranın fethi görevini üstlenmesi ve ü mitsizlige düşerek geri dönmesi . . ..

446

88- Ögetay Kaan'ın karargahından (ordu) Sultan Alaaddin Keykubad'a elçilerin gelmesi . .

448

.. . ........ ..................... ................... . .......... . . . . . ......

.. . ................... .......................

............. ...........................................

. . . . .......................

...

.

.................... . . . . ...

........... . .. . ...... . .

......

.

..........

........... ................... . ......... . .............

89- Alaaddin Keykubad'a -Allah delilini aydınlatsın- gelen yarlig'ın muhtevası . . .

..... ....

450

.

....

452

........................................... . ..... . . ........ . . . .. . . . . .........................

459

..

....................

Merhum Sultan Alaaddin aydınlatsın- vefatı . .

İndeks

xu

. . . . ....................................

Keykubad'ın -Allah . .

. . . . ...............

. . ............ . . . .

delilini

................... . . . . ..... . .


ÖNSÖZ Türk tarihinin 1075-ı306 yı11an arasına rastlayan önemli bir bölü­ münü işgal eden, Türklerin Anadolu'yu yurt tutmalannı sağlayan ve Anadolu'nun imarında büyük hizmetleri bulunan Anadolu Selçukluları hakkında bugün elimizde sadece iki eser bulunmaktadır: Bunları.n biri yazan belli olmayan Tarih, diğeri ise İbn Bibi'nin El-Evamirü'l-Ala'iyye fi'l-umuri'l-Ala'iyye adlı eseridir. Anadolu Selçuklulan hakkında bilgi veren kaynakların hepsi de bu iki esere dayanır.

Anadolu Selçuklu tarihinin aşağı yukan bir asırlık devresini ihtiva eden, gerek siyasi gerekse sosyal tarih bakımından çok esaslı bilgiler ve­ ren, düzenli ve bilimsel bir tarih niteliğinden ziyade bir vakayim'ime özelliğini taşıyan El-Evamirü'l-Ala'iyye, çok kıymetli tarihi bir kaynak olmasına rağmen kullandığı üslubun ağır ve dilinin zor anlaşılır olması yüzünden günümüze kadar ne tam olarak nüshası çoğaltılmış, ne edis­ yonu yapılmış ne de Osmanlıcaya veya Türkçeye çevrilmiştir. Necati Lugal ve Adnan Sadık Erzi, 744 sayfalık bu hacimli eserin üç cilt halindeki neşrini uygun görmüşler, I. cilde II. Kılıç Arslan'ın ölümünden (1192) I. Alaaddin Keykubad'ın tahta oturuşuna kadar (1220) olan kısmı; ll. cilde I. Alaaddin Keykubad devrini (1220-1237) konu alan kısmı; III. cilt ise II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in tahta geçişin­ den (1237) 679/1280 yılına kadarki olaylan konu alan kısmı almayı düşünmüşlerse de bu düşüncelerini tamamen gerçekleştirememişlerdir. Bunlann birinci cildini neşretmişler (Türk Tarih Kurumu Basımevi, An­ kara ı957). ikinci cildini hasılınaya hazır hale getirmişler, fakat bilinme­ yen bir sebeple baskıdan vazgeçmişler, üçüncü cilde ise hiç dokunma­ mışlardır. Biz. tamamını çevinneyi hedeflediğimiz bu eserin I. Alaaddin Key­ kubad' ın ölümüne kadar olan kısmını birinci cilt, geri kalan kısmını da ikinci cilt olarak yayınlamayı planladık. Çeviriden önce eser ve yazan hakkında muhtelif kaynaklardan yararlanarak bilgi verdikten sonra ko­ nunun daha iyi anlaşılabilmesi için Anadolu Selçuklu tarihini kısaca özetledik. Dipnotlada da yer ve kişi adlanyla tarihi terimleri açıklamaya çalıştık. Bu çalışmanın Türk tarihinin çok önemli bir kaynağını aydınlataca­ gtna ve Farsça bi1meyen araştırmacılara büyük kolaylıklar sağlayacağı­ na inanıyorum. Mürsel ÖZTÜRK Ankara, Haziran ı993

XIII



GİRİŞ A- İBN BİBİ'NİN HAYATI Emir Nasıreddin Hüseyin b. Muhammed b. Ali er-Ca'feri el­ Rqadi, kısa dıyla ibn'el Bibi el-Müneccime veya İbn Bibi, Anadolu lelçukluları tarihi hakkında Farsça olarak yazdıgı El-Evamirü'I­ Aia'lyye fi'l-umuri'l-Ala'iyye adlı eseriyle tanınmış olup, hayatı hakkın­

da bildiklerimiz, sadece eserinde kendisi hakkında yazdıklanna dayan­ maktadır. O, eserinin muhtelif yerlerinde kendi hayatından başka babasının ve

annesinin hayatından da bahsetmektedir. Ona göre, Kur-i Sorh sey­

ytdlerinden ve Cürcan'ın ileri gelen bir ailesinden olan babası Mecded­

dla Muhammed Tercüman,ıı ı Harezmşah Alaaddin Muhammed'in

mastevfısi veya sahib-divanı; İbn Bibi'yi eserini yazmaya teşvik eden

QnlO

tarihçi ve devlet adamı Alaadelin Ata Melik b. Muhammed Cü­ 'HJ'Dl'nin12l büyük babası ve İbn Bibi'nin "Sahib divan Şemsü'l-Hakk ve

'I·Dtn" diye niteledigi Şemseddin Muhammed b. Bahaeddin Muham­ aed tarafından güçlü bir münşi olarak yetiştirilmiş, iyi bir münşi ola­

rak şöhret kazanmış ve Harezmşahlılar devletinde uzun bir süre bu gö­ revtnl sürdürmüştür.l3l Sultan Veled'in bir kasidesinde Mecdeddin Ali U)

lbn Blbi: EI-Evuııırl\'1-Ala'iyye fi'l-umuri'l Ala'iyye. I. 'Ilpkı basım. Önsöz ve fihristi ha­ ııırlnyıııı: Aılıııııı Sıııhk Erzi, Ankara 1957, s. 442. Bu yıızıır lıııkkıııdıı bak. Alaaddin Ata Melik Cüveyrıi: Tarih-i Cihangüşa, çev. Mürsel ÖXtOrk, 3 C lll, KOilQr Baka n lıgı Yay. Ankara 1 988

II·Evamıra•ı Ala'&Jll. •·

ıo


b. Muhammed olarak andıgıf41

bu şah ıs

.

6:.3 I 1 I 2:1:1-4 yılındnn ıt ibaren

de Konya da Anadolu Selçuklu devletinde "divan katlbl" olarak görev '

yapmış, devrinde yaşadıgı padişahlar tarafından muhtelif zamanlarda

Bağdat'a, Şam'a, Moğol karargahına ve Alamut'a elçi olarak gönderil­ miş!51, yaptıgı bu görevlerden dolayı "tercüman" lakabını almış ve çok yaşlı olarak 670 yılının Şaban ayında (Mart 1272) vefat etmiştir. !6l Yine İbn Bibi'nin anlattıgına göre, gerçek ismini bilmedigimiz ve her zaman yalnızca El-Bibi el-Müneccime olarak zikrolunan annesi, Nişa­

bur da Şafi cemaatinin reisi Kemaleddin Simnani nin kızı ve anne tara­ '

'

fından ünlü fakih Muhammed b.Yahya'nın torunu idi. Müneccimlik sa­ natını büyükbabasından ögrenmiş ve çok ilerletmiştir. Yıldızlar cetveline (zayice) bakarak gelecek hakkında isabetli bilgiler verirdi. Annesiyle ifti­ har eden İbn Bibi, "Kadınların ilimle ugraşmaları ender rastlanan du­ rumlardan oldugu için kendisi çok hayranlık uyandırmakta idi"(71 de­ mektedir. Müneccime Bibi'nin uzunca bir süre Celaleddin Harezmşah muhitinde yaşamış ve faaliyet göstermiş oldugu anlaşılıyor. 1229 yılın­ da Selçuk sultanı ı. Alaaddin Keykubad'ın elçisi Emir Kemaleddin

Kamyar onu bu muhitte tanımıştı. Kemaleddin Kamyar dönünce Sul­ tan'a Bibi'nin büyük maharetinden ve gördügü itibardan bahsetmiş ve bu, Blbi ailesinin gelecegine önemli etkiler yapmıştır.!81 28 Ramazan 627(10 Agustos 1 230) tarihinde Celaleddin Harezm­

tah'la Selçuklu sultanı ı. Alaaddin Keykubad ve müttefiki Şam Eyyu­ bllerinden El-Melikü'l-Eşref Muzaffereddin Musa arasında meydana gelen savaşın hemen sonunda İbn Bibinin anne ve babasının, galipler­ den biri olan Melikü'l-Eşrefin yanına gittikleri anlaşılıyor. Onların Ce­

laleddln den bu ayrılışlarının 1231 Amid maglubiyetinden sonra mey­ '

dana gelmedlgi tahmin edilebilir! 91. Çünkü İbn Bibl'nin bizzat"Sultan

Celaleddin'in sonunun geldigi ve başına Moğol ordusu tarafından fela­ ket açıldıgı zaman annem ve babam Dımaşk'a gittiler"0°1 demesine rag(4)

(5) (6)

(7) (8)

(9) (10)

2

Sultan Veled Divanı. F. Nafiz Uzluk neşr. Ankara 1941. s. 143, no.

240

EI-Evamlrü'l-Ala'iyye, s. lO M. Cevad Meşkur: Ahbar-i Selacike-i Rum, Tahran 1350 H.Ş. (1971). s. 17 ve Eneyelopedie de !'Islam (nouvelle edition) III, 760 M. Cevad Meşkur, a.g.e. s. 17 El-Evanıirü'I-Ala'iyye, s. 442 Adnan Sadık Erzi. IA. s. 712 Zabihullah Safa, Tarih-i Edebiyat der Iran. 4, bs. Tahran 1366 H.Ş. (1987), c. 111/2, s.

1215


'

ıııt�ıı EI-Mellkü'I·Etrefle Alaaddln Keykubad'ın aralannın açılmasın­ dan önce bu sonuncunun vaktiyle Kemaleddia Kamyar'ın Müneccime hakkındaki övgü dolu sözlerini hatırlayarak, İbn Bibi'nin anne ve baba­ sının akıbetini araştırdığını ve onların Dımaşk'ta bulunduklarını öğre­

ı

nince Melik Eşrefe bir elçi göndererek bunların Konya'ya gelmelerine Izin vermesini rica ettiğini ve bunun üzerine her ikisinin büyük izzet ve lkramla Rum diyarına getirildiklerini biliyoruz. Selçuklu birliklerinin

63 I 1 1233 tarihinde Suriye'ye karşı savaş için Harput önünde bulun­ dukları sırada İbn Bibi' nin anne ve babası Alaaddin Keykubad'ın hiz­ metinde idiler. Şu halde onlar, 1231-1232 yılları arasında Selçuklu sa­ rayına gelmiş olmalılar. Bibi, girişilen savaşın başarıyla sonuçlanacağı­ nı doğru olarak önceden bildirdiği için Sultan'dan özel bir ricada bulun­ mak izni elde etmişti. O zamana kadar "müşrif-i ferraşhane" vezifesi gö­ ren kocası Mecdeddin Muhammed için "münşilik" rütbesi rica etti. Sul­ tan onun bu arzusunu yerine getirdi. Bu suretle Mecdeddin Muham­

med gerek Alaaddin Keykubad'ın geri kalan saltanat devresinde ve ge­ rekse onun halefieri zamanında devlet divanında çalışmış, tercüman ünvanını taşımış ve birkaç elçilik görevine katılmıştır.

'

İbn Bibi, annesinin ölüm tarihini vermiyor. Fakat kesin olan husus, lbn Bibi nin onun adını anarken ilave ettiği "rahimahallah" sözünden de anlaşılacağı üzere, annesi eserin yazıldığı sırada artık yaşayanlar ara­ sında bulunmamakta idi. İşte böyle bir anne ve babanın çocuğa olarak doğan İbn Bibi adıyla tanınmış olan Nasıreddin Hüseyin, Anadolu Selçuklu devletinde baba­ sından miras kalmış olan emirlik ünvanını alarak Emir Nasıreddin

'

adıyla da anılmış ve muhtemelen Gıyaseddin Keyhüsrev b. Kılıç Ars­

lan ın saltanatı sırasında (666-682/1267-1283) ölen babasının yerine "Darü'l-inşa-yi saltanat" veya "divan-ı tugra" reisliğine getirilmiştir. Bu 1'

pa ' dişahtan sonra yerine geçen ve 696/1296 yılına kadar Moğol İlhanlı­

lannın sultasında sözde saltanat süren Mes'ud b. Kılıç Aslan'ın zama­ nında da yaşamış, Moğollann Anadolu'nun yönetimine tayin ettiği Sa­ hib Divan Şemseddin Cüveyni ile tanışmış, o sırada Moğollar adına

Bağdat valiliği yapmakta olan Sahib Divan'ın kardeşi Alaaddin Ata Me­ lik Cüveyni ile Bağdat'ta görüşmüştür.01l

l ..

(ll)

Ayııı eser. c.

111/2, s. 1215

3


B- EL-EVAMİRÖ'L-ALA'İYYE Fİ'L-UMURİ'L-ALA'İYE Anadolu Selçuklularının 1192-1280 yıllan arasındaki devresi hak­ kında temel kaynak olan Tarih-i İbn Bibi veya Selçukname adlarıyla da anılan El-Evamirü'l-Ala'iye fi'l Umuri'l-Ala'iye nin birinci Ala'iye'si, '

yukarıda andığımız ünlü tarihçi ve Moğolların Bağdat valisi Alaaddin

Ata Melik Cüveyni'ye, ikincisi de Selçuklu sultanı Alaaddin Keyku­ bad'a nisbetle kullanılmıştır.!12l H.W.Duda'ya göre, bu eser, esas mana­ sıyla ne bir kronik, ne de pragmatik manada yazılmış bir tarih eserdir ve daha ziyade on üçüncü asırdaki yüksek İslam kültürünün parlak ışı­ ğında yansıyan Fars dilinde yazılmış bir hatırat kitabıdır. (13)

İbn Bibi nin, eserinin önsözünde dediğine göre (14) Alaaddin Ata Melik Cüveyni, kendisine, Rum ülkesinin fethinden başlayarak Anado­ lu Selçuklularının tarihini yazmasını emretmiş, fakat o, önceki olayları araştırma imkanı bulamadığından eserine, ll.Kılıç Arslan'ın, oğlu Gıya­ saddin Keyhüsrev'i veliaht tayininden ve o işi yaptıktan kısa bir süre sonra ölümünden (588/1192) başlamıştır. İbn Bibi'nin en çok üzerinde durduğu Anadolu Selçuklu hükümdarı, devrini çocuk yaşında bir veya iki yıl idrak ettiği I.Alaaddin Keykubad, bahsettiği en son hükümdar ise, Gıyaseddin Mes'ud b.Keyhüsrev (697-683/1280-1284} dir. '

Anadolu Selçuklu tarihi hakkında çok önemli bir kaynak olmasına rağmen Hacı Bektaş Veli (ölm. 1270) ve Mevlana Celaleddin-i Rumi (ölm 1 272) gibi çağdaşı Türk büyükleri hakkında hiçbir bilgi vermeyen .

bu eser, Prof.Dr.Adnan Erzi'ye göre, önemli olayları gereği gibi aksetti­ rcmemiş, hatta bazen hiç ele almamıştır. Mesela, Alaaddin Keyku­

bad ı n oğlu U.Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından zehirlenmesinden, yi­ ne bu hükümdarın Gürcü Tamara ile evlenmesinden hiç bahsetmemiş­ '

,

tır. Ayrıca sık sık kronolojik hatalara rastlanmaktadır. Mesela 665/ 1276-7 yılında meydana gelen Hatıroğlu İsyanı, 665/1266-7 yılında

gösterilmiş, Küçük Ermenistan Kralı I.Hetum (1226-1269) yerine de her zaman Leon gösterilmiştir. 05! Eserin üslubuna gelince: Yazarın niyeti eserinin mukaddimesinde belirttiğine göre, bizzat görüp işittiklerini zamanında geçerli olan edebi üslupla anlatmak (l6J, Alaaddin Ata Melik Cüveyni'nin Tarih-i Cihan(ı2) Adnan Sadık Erzl. a.g. makale, s. 713 (ı 3) Herbert W.Duda, lbn Bibi'nln Selçuk Tarihi, Şarkiyat Mecmuası Il (İstanbul 1958). s. 1

( 1 4) ( ı 5) ( Jfl)

4

Eı-Evamlrü'l-Aıa'iyye, s. ı ı Adnan Sadık Erzı. a . g. makale, s. r<:I-Evanılrü'I-Aia'lyyt�. s. ı ı

714


aüfa adlı eserini örnek almaktır. Fakat bu konuda amacına ulaşamış. degil üslubu Farsça tarihi metinlere her zaman örnek gösterilen Tarih-i Clhangüta 'nın seviyesine ulaşmak. vasat kitapların seviyesini dahi tut­ turamamıştır. Manadan çok şekle önem veren. şiirde kullanılan edebi: mettnlerin çogunu nesirde de kullanan. iki cümlede anlatılabilecek bir olayı iki sayfada anlatan bu üslupta daha da aşırıya kaçmış. kullandıgı nadir keltmeler, alışılmamış deyimler ve sık sık başvurdugu mübalaga­ larla manadan uzaklaşmış, düşüncelerine şahit göstermek veya manaya güzellik katmak için naklettigi, fakat her zaman konuya uygun düşme­ yen Arapça atasözleri veya Arapça ve Farsça şiirlerle de anlatırnın akışı­

nı kesmiş, okuyucuya bıkkınlık vermiş ve anlamı zorlaştırmıştır. Bu yüzden çok önemli bir kaynak eser olmasına ragmen, yazıldığı tarihten günümüze kadar tek nüsha olarak kalmış, neşri yapılmamış ve Türkçe­ ye çevrilmemiştir.

C-İBN BİBİ'NİN NAKLETTİÖİ ŞİİRLER El-Evamirü'l-Ala'iyye Farsça düz yazıyla yazılmış olmasına ragmen Içinde çok sayıda Arapça ve Farsça şiirler nakledilmiştir. Bu şiirlerin bir kısmının İbn Bibi' ye ait oldugu anlaşılmaktadır.

M.Cevad Meşkur, İbn Bibi'nin El-Evamirü'l-Ala'iyye'den başka bir de Anadolu Selçuklu padişahlarının hayatlarını ve fetihlerini anlatan manzum Şehnime'sinin mevcut olduğunu. mütekarib bahrinde yazıl­

mış düşük seviyeli bu şiirlerin 1400 beyit kadarını El-Evamirü'l­ Ala'lye 'nin muhtelif yerlerinde naklettigini söylemekte ise deD7l daha sonra görecegirniz gibi bu şiirler İbn Bibi'ye degil Kaani-yi Tusi'ye aittir. Fakat El-Evamirü'l-Ala'iyye'deki şiirlerin bazılarının, bilhassa Mo­

lol İlhanlı padişahlanndan Abaka Han (663-680/ 1265- 1282) tarafın­ dan Anadolu'nun idari işlerini yoluna koymak için görevlendirilmiş olan

Hace Muhammed Cüveyni, oglu Harun ve kardeşi Baidat valisi ünlü tarihçi Alaaddin Ata Melik Cüveyni için yazılanların, D8l yazarın kendi­ sine ait oldugu anlaşılmaktadır. Diğer yandan İbn Bibi de naklettigi şiirlerin bazılannın yazarlannın adını anmış, çoğundan ise hiç bahsetmemiştir. { 1 7) { 1 8)

M.

Cı-vad Meşkur. a.g.e .. s.

24

Bul>C'yilll'r Için bak. El-Evamirü'I-Ala'iyye. s.

463


ı ı

Adını anarak şiirini naklettiği şairlerin başında ünlü Jranlı şair Za­ hireddin Ebu'I-Fazi Tahir b.Muhammed Faryabi (ölm. 598/ 1 20 1 -2) gelmektedir. Onun Anadolu Selçuklu Sultanı Rükneddin Süleyman­ şah ın (592-600 1 1195- 1204) övgüsü hakkındaki bir kasidesini naklet­ miştir. ( ı9) '

Bundan başka eserine Gıyaseddin Keyhüsrev, İzzeddin Keykavus 've Alaaddin Keykubad zamanlannda divan-ı tugra başkanlığı . naiblik ve vezirlik görevlerinde bulumuş, daha sonra vezirlikten aziedilerek 6471 1 249 yılında zindanda öldürülmüş olan Amasya kadılanndan

İmam Celaleddin Verkini nin, vezir Sahib Şemseddin Isfahani nin ay­ '

i lli l l 1 i1 i 1 i

i

ı

ı

'

nı vezin ve aynı beyit sayısındaki cevap kasidesini almıştırJ20l Naklettiği başka bir şiir de İzzeddin Keykavus ile Alaaddin Keyku­

bad devri şairlerinden ve katiplerinden olan, bir ara Alaaddin Keyku­ bad ın gazabına uğrayan, fakat daha sonra onun zaferlerini konu alan '

"Fetihnime" adında bir kitap yazınca onun gözüne girip "divan-ı tugra" reisliğine getirilen Nizameddin Ahmed Erzincani nin dörtlüğüdür. l2 1 ) '

İbn Bibi nin geniş kapsamlı kitabında şairlerinin adlarını anarak '

naklettiği şiirler bunlardan ibarettir. Şairlerinin adlarını anmadan nak­ lettigi pek çok şiir vardır ve bunların başında Kaani'yi Tusi' nin şiirleri gelir l22l . Onun Selçukname adlı eseri, İbn Bibi ' nin en önemli kaynağı­ dır. Bu konuda Zabihullah Safa şunları söylemektedir: "Bütün araştırmalar Kaani'nin Selçukname'sini kaybolmuş eserler arasında sayarlar. Fakat bu eserin önemli bir kısmının İbn Bibi adıyla tanınmış olan Nasıreddin Hüseyin Muhammed b Ali nin yazdığı Sel­ .

'

çukname de denilen El-Evamirü'l Ala'iyye'nin I.Gıyaseddin Keyhüs­ rev ve Alaaddin Keykubad ile ilgili bölümleri, tamamen Kaani'nin Sel­ çukname sinden alınmıştır. '

(ı 9)

(20) (2 ı ) (22)

6 ı -62 587. 597 Bak. Aynı eser. s. 202

Bak. Aynı eser, s.

Bak. Aynı eser, s .

Kaani-yi Tusl adıyla meşhur olan Melikü'ş-şüera Bahaeddin Ahmed b . Mahmud .

1 3 . yüzyılda yaşamış

6/

iranlı şairlerindendir. Horasan'ın Tu s şehrin d e dogdu. Moğ;ol sal­

dırısı üzerine deniz yoluyla Hindistan'a kaçtı. Ordan Aden . Mekke. Med ine. Bagd at gü ­ zergahını takip ederek Konya'ya geldi ve Sultan Alaadel i n Keykubad'ın sarayına gird i . Onun emri üzerine Konya'ya yerleşti. B i r süre sonra Sultan Alaaddin'in melikü'ş­

şüera'sı oldu. Onun yerine geçeıı l l . Gıyaseddin Keyhüsrev ve IL İzzeddin Keykavus de­ vi rlerinele ıııakaıııını koru d u . Yaklaşık 40 yıl süreyle aynı nıakaıncla kaldı ve 7 / ı :� . vüz­ y ı l ııı soı ı l a rıııda vefat et t L

G


Alaaddln Ata Mellk Cüveynf'ıılıı Tarih-i Clhangüta dlı eserini tamamlamak ���ın Büyük S Sultanı Mellktah'ın (465-485/ 1 072- 1 092) Rum ülkelerı n ı n 1

İbn

Blbl, kitabının önsözündc

t eAtyle onun çuklu hlyle

görevlendirdlgi

Selçuklu

beylerinin

fetihlerini.

Süleym

b.Kutabnıt b. larall'In nasıl tahta oturduğun u . Emir Mengücek, Eıı Artuk ve Emlr Danitmend gibi büyük emirleri anlatmak Istemiş, fal onlar hakkında yeterli bilgileri bulamadığı için işe,Alaaddin KeyJ bad'ın babası Gıyaseddin Keyhüsrev'in zamanından başlamış. elir bulunan Kaani'nin Selçukname'sine dayanarak bu iki sultanın hay hakkında etraflı bilgiler vermiştir. Alaaddin Keykubad'ın son zamanlannda devlet işlerine girmiş o: yazarın, devirlerinde yaşadığı ve olayların şahidi olması gerektiği Alla:

dln Keykubad'dan sonraki sultanlar hakkında, devirlerinde yaşamac Qayaaeddin Keyhüsrev, İzdeddin Keykavus ve Alaaddin Keykul

kadar bilgi vermemiş olması, onun Alaaddin Keykubad devrinin yaz larından olan ve onun hakkında en geniş bilgiye sahip olması gerel Kaanl'nin Selçukname'sinden yararlandığının açık bir delilidir. Adlaı andıgımız bu üç padişah hakkındaki bilgileri ibn Bibi aynen Kaani' 8elçukname'sinden almıştır.

İbn

Blbi, diğer tarih ve risale yazarlan gibi kitabında çok say

Arapça ve Farsça şiirler nakletmeyi ihmal etmediği gibi şiirlerin sahi l rtntn adlarını anınayı gerekli görmemiştir. Mesela faksimile ba skı 1 !52.

154 ve

155.

sayfalannda

Nizami'nin

Hüsrev

u

Şirin'ind

22, 138 ,269 sayfalannda da Firdevsi'nin Şehname'sinden beyitler n

letmtş fakat onların adlarından bahsetmemiştir. Yine çok meşhur c Arapça şiirleri de isim vermeden nakletmiştir. Bu durum. Kaani'nin Iriert için de geçerlidir. Eserde ı. Gıyaseddin Keyhüsrev, ı. İzzeddin Keykavus ve Ala

dln Keykubad hakkında söylenmiş olan methiyelerin şairi, onların

c

rinde yaşamamış olan İbn Bibi olamaz. Hatta İbn Bibi'nin babası N

dedclln Muhammed Tercüman ve annesi Bibi Müneccime. 630/ 1 2

3 yılı civarında, yani Celaleddin Harezmşah'ın yönetimden düşürü öldürülmesinden iki yıl sonra-bir süre de Şam'da yaşadıktan son: Alaaddin Keykubad'ın hizmetine girdiler. Buna göre İbn Bibi'nin ar

st ve babası. Alaaddin Keykubad'ın saltanatının son dört yılında

1 233- 1 237 yıllarında on u n hizmetinde yaşamışlardır. Öyleyse İbn E yu k anda adlarını andığımız padişahlarla çagdaş degildir

ve

onlar

yıllar son ra Anadolu Selçuklu clc·v ll' l i ıı i ı ı bliyük ll'rl a r a s ın d a ; ı rıı lı


Gıyaseddin Mes'ud ' un (68 1 -696/ 1 282- 1 296) saltanatının ilk yıllarında ve Ata Melik Cüveyni'nin (ölm. 68 1 1 1 282) hayatının sonlar­ na dogru kaleme almıştır. Bu tarih de Alaaddin Keykubad'ın ölümü­ eserini

n.

nün kırk yedinci yılına rastlamaktadır. Bütün bunları göz önünde bu­ lundurarak İbn Bibi 'nin kitabındaki Alaaddin Keykubad, babası ve kardeşi hakkında yazılmış olan methiye şiirlerinin İbn Bibi'nin degil bü­ yük bir ihtimalle o padişahın çagdaşı olan Kaani-yi Tusi'ni oldugunu söyleyebiliriz. Diger yandan İbn Bibi'nin kendinden yıllarca önce yaşamış olan Alaaddin Keykubad hakkında methiye söyleyip de çagdaşı padişahlar hakkında söylememiş olması düşündürücüdür. Bu da Alaaddin Keyku­ bad'ın "melikü'ş-şüera"sı olan Kaani-yi Tusi'nin o devirde artık hayatta olmadıgından ve dolayısıyla onlar hakkında şiir söylememiş olmasından kaynaklanmaktadır.

İbn Bibi'nin eserinde Alaaddin Keykubad'a ve ondan önceki Ana­ dolu Selçuklu padişahlan hakkında söyledigi methiyelerin ona ait ol­ madıgının başka bir delili de şudur: Kaani'nin Selçuknime 'sini adına yazdıgı Alaaddin Keykubad hakkında "der ztkr-i siret-i Alaaddin Keyku­ bad" (Alaaddin'in (iyi) huylannın anlatılması) bölümünde o padişahtan sık sık "zılllullah" (Allah'ın gölgesi). "şehinşah-ı a'zam" (Büyük impara­ tor), "hidiv-i cihan" (cihan pdişahı) . "şehriyar-ı zemin" (Yeıyüzü padişa­ hı) . "şehinşah-ı a'zam-ı ulug keykubad" (Büyük ve ulu imparator Keyku­ bad) şeklinde söz etmiştir ki, bir şair böyle sıfatları ancak çagdaşı bir padişah için kullanır, geçmiş zaman pedişahları için degil. O halde bu şiirler, büyük bir ihtimalle Alaaddin Kekubad'ın "melikü'ş-şüera"sı Emir Bahaeddin Kaani-yi Tusi'ye aittir ve onun Selçukname adlı mes­ nevisinden alınmıştır. Bütün bu verilere göre, İbn Bibi'nin el-Evamirü'l-Ala'iyye adlı ese­

I.Gıyaseddin Keyhüsrev, I.İzzeddin Keykavus ve I.Alaaddin Keykubad'la ilgili bölümleri olmak üzere büyük bir kısmı. Kaani'yi Tusi'nin manzum Selçuknamesinin özetidir. İbn Bibi onun rinin

başta

bu şiirlerini sanatlı ve anlaşılması zor bir nesre çevirmiş, onların arası­ na Arapça ve Farsça beyiller karıştırmış, bazen de 392-406. sayfalarda oldugu gibi onları aynen alarak. kendi mensur cümleleri arasına sıkış­ tırmış, bu şekilde Kaani'nin bu gün elde bulunmayan "Selçuknime" si­

nin bir kısmını korumuştur. 123) 1:.!3) H

Zalıih ullah Sara. a . g.e.

c.

1 1 l 11.

s.

494-498


D-EL-EVAMİRÜ'ÜL-ALA'İYE Fİ'L UMURİ'L-ALAİ'YE'NİN NÜSHALARI El-Evamirü'l-Aia'iyye günümüze kadar üç şekil altında gelmiştir: Esas metin: Bu eserin bugün elimizde tek bir nüshası bulun­ maktadır. Selçuklu Sultanı m.Gıyaseddin Keyhüsrev'in ( 1 266- 1 283} hazinesi için 679/1280 yılında İbrahim b.İsmall b.Ebi Bekr el-Kayseri tarafından istinsah edilmiş olan bu nüsha Ayasofya Kütüphanesinde 1-

2985 nurnarada kayıtlıdır.

İbn Bibi, eserinin önsözünde Alaadelin Ata Melik'in , bir zamanlar babasının, onun büyük babasından görmüş oldugu gibi daima lütuflara mazhar oldugunu, bu sefer de ondan Rum Selçukluları tarihini yazma emrini aldıgını zikreder ve bu görevi yukanda bildirdigirniz şartlar altın­ da yerine getirip, eserini büyük Sahib-divan Alaaddin Ata Melik'e ithaf etttgini söyler. Eserinin muhtelif yerlerinde de velinimetinin övgüsüne 1

Ozel bölümler ayırmıştır.

ve bu arada onu Ata

O eserini de böyle bir övgü bölümüyle bitirmiş

Melik'e bu şekliyle arz ettigini bildirmiştir.

Herbert W.Duda, eserin yazılış tarihi olarak 680/ 1281 tarihini ka­ bul etmişl24l , bu görüşünü şu olaylara dayandırmıştır: 'Yukanda da

söylemiş oldugum gibi İbn Bibi' nin kaydettigi en son olay, D.Gıyaseddin Mes'ud'un Kırım'dan Sinop'a gelişi ve 679/1280 kışında Abaka Han'ın yanına gidişidir. İbn Bibi, Sultan'ın Abaka'nın yanına gtttigi sırada kışın çok ilerlemiş oldugunu anlatır. Hicri 679 yılının kışı Dogu Anadolu'da Recep ile Zilkade arasına yani takriben 27 Ekim 1 280

IlA 23 Mart 1281 arasına düşer. Diger yandan ll.Gıyaseddin Mes'ud'un ancak kış başlangıcında Sinop istikametinde denize açı1dıgını kabul edemeyecegimize ve kışın hücumuna daha ziyade kara seyahati sırasın­ da ugraması lazım geldigne göre, onun 20 Zilhicce 680 (1 Nisan 1282) tarihinde ölen Abaka'nın yanına Hicri 679 yılında varmış oldugu kabul edilebilir. Kesin olan husus. İbn Bibi 'nin eserinin tamamlandıgı sırada onun henüz hayatta bu1undugu hususudur. Fakat eser, II.Gıyaseddin Mes'ud' un , muhtemelen 68 1 /1282 yılında tahta oturuşuna kadar var­ mıyor. " 125l (24) (2f>)

H .W. Oıtda. a .l-(.ın . s.

Ayı ı ı ı ı ıakaiı'.

s.

5

5 9


Bu nüshanın mükemmel bir faksimilesi Türk Tarih Kurumu tarafın­ dan neşredilmişl2 6l ilk 2 1 4 sayfasının tenkitli neşri ise, Ankara Üniversi­ tesi İlahiyat Fakültesi yayınlan arasında çıkmıştırJ2 7)

2-Muhtasar: Eserin yine Farsça olarak özenle yapılmış ve aslında bulunmayan ba­ zı tarihleri de içeren bir muhtasan, Houtsma'nın görüşüne göre 15. yüz­ yıla ait bir nüsha halinde Paris'te Bibliotheque National'da bulunmakta­ dır. Orijnal eserin Muhtasarla yapılan itinalı bir karşılaştırması. Muhta­ sar'ın adı bilinmeyen yazannın titiz ve özenli bir çaba harcamış oldugunu ve tarihi bakımdan önemli hiçbir kaydı atlamadıgını gösterir. Muhtasar'ın adı bilinmeyen yazarı, görevini, büyük eseri, mevcut edebi ve belagatle il­ gili süslü ve lüzumsuz üslup özelliklerinden temizlemek ve bunu daha ko­ lay anlaşılabilir bir şekle sokmakta görmüş olacaktır. Muhtasarcı, eseri­ nin başında. belki de Ahiler birligi manasma gelebilecek olan "Cema'at-i lhvan" 'ın asıl eserin üslubundan şikayet ettigini ve bu muhitin eserden faydalanmasını saglamak için kısaltınayı yaptıgını belirtmektedir. Asıl eserin Muhtasarla mukayesesinden, özetçinin bütün dikkatini eserin Kur'an ayetleri, hadisler, şiirler ve beyitlerle doldurulmuş saray di­ vanı üslubunu sadeleştirmeye harcadıgı meydana çıkıyor. Bu hususta özetieyenin yöntemi iki şekilde kendini gösteriyor: O, ya muğlak ve tanta­ nalı süs ibarelerini dogrudan doğruya atmak suretiyle, ya da yazarın ede­ bi gücünü göstermek için yaptığı tekrarları mana bakımından birleştir­ mek suretiyle kısaltmaktadır. Fakat Muhtasar yazannın bu konuya tam olarak uydugu söylenemez. Çünkü o da zamanın zevkine uygun hoşa gi­ den edebi bir tasvir meydana getirmek istemekte idi. Bu sebeptendir ki. orijinalin tantanalı üslubunun akisleri kısaltınada da korunmuştur. Ayrı­ ca bunda Ata Melik Cüveyni'ye ait medihler bir kenara bırakılmıştır.

Muhtasar, içinde İbn Bibi' nin adı geçen yerde"damet fedailuhu" iba­ resinin bulunmasının da ispat ettiği gibi daha İbn Bibi yaşarken adı bilin­ meyen biri tarafından kaleme alınmıştır. 744 sayfalık esas metin 377 say­ faya indirilmiştir. (2 8) Paris Milli Kütüphanesinde bulunan (Su pp. persan 1536) bu Muh­ tasar'ın tek nüshasını ilk defa tamtan Charles Chefer, I.Gıyaseddin Keyhüsrev ile II.Rükneddin Süleymanşah zamanlanyla ilgili bölümleri (26) (2 7) (:.!H) 10

lbn Bibi: EI- Evamirü'l-Ala'iyye fi'l-umuri'l-ala'iyye. I . Tıpkıbasım. Önsöz ve fihristi ha­

zırlayan : Adnan Sactık Erzi . Ankara

1 957. TürkTarih Kurumu Yayınları, I. seri. No. 4 a .

lbıı Bib i: E l - Evanıirü'J-Ala'iyye 11'1-umuri'l-Ala'iyye. I . cilt. Ne�r. Necati Lügal-Aclna ı ı

z

Sarlık E r i . Tür!' Tarih Kurumu Basımevi . Ankara Fak i'ı l t <'si Yaymları. ı ı o .

ı ı . w . Dı ırl;ı . ı ı . l( . ı ı ı . s . 7

XIX

1 957. Ankara

Üniversitesi ilahiyat


Fransızca tercümesiyle beraber neşretmiştir. !29l Tamamı. Houtsma, tara­ fından 1 902 yıında neşredilmiş ! 30l , bu metin, M.Nuri Gençosman tara­ fından Türkçeye l3 1 l v e H.W.Duda tarafından Almancaya çevrilmiştir. 132l

3-Tarih-i Al-i Selçuk veya Oğuznam e:

El-Evamirü'l-Ala'iyye'nin II.Murat zamanında ( 142 1 - 1 45 1) yapılan Tarih-i Al-i Selçuk veya diger adıyla

Türkçe çevirisi, Yazıcızade Ali'nin

Otuzname'sinin üçüncü bölümünü teşkil etmektedir. 8271 1 423 ve 840/

1 436 yıllannda yazıldıgı sanılan bu bölüm, "Zikr-i padişahi-yi Sultan

Süleymanşah

der

Rum" (Sultan Süleymanşah'ın Anadolu'da padişahlı­

gının anlatılması) başlıgıyla başlamakta, Anadolu Selçuklu devleti hak­ kında kısa bilgi verdikten sonra El-Evamirü'l-Ala'iyye'nin başlıklarını ay­ nen vererek çeviriye geçmektedir. Bu çeviri mümkün oldugu kadar aslına sadık kalınarak yapılmış, yalnız bazı Arapça ve Farsça şiirlerle zor cümle­

ler atlanmış, Alaaddin Ata lere Sultan Il.

Melik Cüveyni'nin methi için aynlan bölüm­ Murat'ın methi konmuş , İbn Bibi 'nin anne ve babasından

bahseden kısımlar da aynı şekilde çevirinin dışında tutulmuş, bunun dı­ şında metne bazı ilaveler de yapılmıştır. Yazıcızade'nin İbn Bibi' nin adını

hiç anmamış olması da dikkat çekicidir. !33l

Yazıcızade'nin Oğuzname'sinin İstanbul, Ankara, Berlin, Leiden, Leningrad, Moskova ve Paris milli kütüphanelerinde yazma nüshaları vardır. Houtsma, Paris ve Leiden nüshalanna dayanarak Oğuzname'nin Alladolu Selçuklularıyla ilgili "zikr-i vurud-i resulan-i Sultan Celaleddin" (Sultan Celaleddin 'in elçilerinin gelişi) bahsine kadar olan kısmı neşret­ miştir. 134l Bunun dışında Seyyid Lokman b. Hüseyin el-Asuri de Yazı­ cızAde'nin Oğuzname'sini 1 008/ 1 599 yılında özetlemiştir: Avusturya MWl Kütüphanesinde bulunan bu özetin tek ve eksik nüshası (Bak. Flu­ gel , II. 225, no. 1 00 1 ) J.J.W.Lagus tarafından Latince çevirisiyle birlikte neşredilmiştir. !3 5)

(29) Charles Chefer: Quelgues chapitres de l'abrege du Seldjouh-Nameh compose par

(30) (3 I) (32) (33) (34)

( 35)

!'emir N assir ed-Din Yahia. Recueil de Textes et Traductions publie a l'occasion du VIII e Congres International des Orientalistes tenu a Stockholm en 1 889. Publication de l'Ecole des Langues Orientales Vivantes, Paris 1 889. lll. serie. V-VI, 3- 1 02. Historie d e s Seljoucides d'Asie M ineure d'apres l'Abrege d u Seldjouknameh d'lbn Bibi. Textes persan. publie d'apres le M ss. de Paris. Leide. E.J. Brille 1 902 lbni Bibi'nin Farsça IVW htasar Selçukname'sinden: Türkçeye çeviren: M. Nuri Gençosman, Notlar ve ilaveler. F. Nafiz Uzluk. Ankara 1 94 1 . H.W. Duda: Die Seltschukengeshickte des Ibn Bi bi. Copenhagen 1959. Adnan Sadık Erzi . a.g.m.s. 7 1 6 Historie des Selijoucides d'Asie Mineure d'apres İbn Bibi. Texte turc publie d'apres les M ss. <le Lelde et ele Paris, Lei cl en ı 902. Setcl Locııııı ı ı l t'X Ll b ro Tun:ico qui Oglı usnmne inscri t i l u r excerpla prinıu s edi d i l ! a l i · ne vı.-rs l l ı·x pllı·n l lv .Jıw J oh Wl l ı Lugus 1 R54. .

.

.

ıı


' SULTAN I.ALAADDİN

KEYKUBAD

DEVRİNİN SONUNA

KADAR ANADOLU SELÇUKLULARI Selçuklu devletleri arasında en uzun ömürlüsü ve en önemlisi olan Anadolu Selçuklu devleti, Süleymanşah tarafından kuruldu. 1 07 1 yılındaki Malazgirt savaşından sonra Oguzların o tarihe kadar Anadolu'ya yapmış oldukları akınlardan sonra yerleşme şeklinde kendi­ sini göstermeye başladı. Alp Arslan'ın komutanlarından Emir Daniş­ mend, Mengüçek, Saltuk, Pont ve Kapadokya taraflarına ve Selçuk Kutalmış'ın ogıu Mansur da Likaonya, Frikya havalisine yerleşmeye başlamıştı.

Kutalmış oi}u Süleyman, 1 074'de Büyük Selçukluların hakimiye­ tini tanıyarak Orta Anadolu'nun hükümdan oldu ve Konya'yı kendisine başkent yaptı. Dogru bir siyaset güderek hüküm sürdügü yerlerin hal­ kına iyi davrandı. Onların inaçlarına saygı göstererek vergi almakla ye­ tindi. Bu hareket tarzı Bizanslıların zararına olarak birçok yerlerin sü­ ratle eline geçmesine vesile oldu.

Süleyman, Bizans İmparatorlugundaki saltanat mücadelelerinde etkili olarak işine gelen tarafa yardım etti; hadiselerden yararlanarak sı­ nırını genişiete genişiete kuzeye dogru ilerledi. İznik'i zaptederek merke­ zini oraya taşıdı; İstanbul'u almak istedi; bir taraftan fetihleri Marmara ve Ege denizlerine kadar dayandı ( 1 080) . Bu durum üzerine telaşa düşen Bizans İmparatoru Aleksi Kom­ nen, Süleyman'la anlaşma yaparak ona her yıl bir vergi vermeyi ve Sü­ leyman da ona her husuta yardım etmeyi kabul etti. 1361

SULTAN I.KILIÇ ARSLAN (485-501/1092-1107) Süleyman, 4771 1 084 yılında öldükten sonra Anadolu'da onun emri altındaki komutanlar başı boş kaldılar. Bunların en meşhuru olan Emir Caka, 1 095'te Foça, Urla ile Midilli, Sakız, Sisarn adalarını zaptederek bu havaliye hakim olmuştu. Bu sırada Büyük Selçuklu hükümdan olan Berkyaruk tarafından Süleyman'ın oglu I.Kılıç Arslan, 1 09 2'de Anado­ lu'ya gelerek babasının ülkesine sahip çıktı. İzmir Beyi Emir Caka'yı Bi­ zans'ın yardımıyla ortadan kaldırdı. Danişmendliİerle savaştı. Malatya'yı ele geçirecegi sırada Haçlılar. Bizans üzerinden Anadolu'ya girdiler ve İz(36)

12

İsmail Hakkı Uzunçar�ıl ı . Osmanlı Tari h i . Ti'ı rk Tarih Kurumu Basınıevi. Ankara ı 9R2. C". ı . s. ı


ntk'i ele geçirerek Btzans'a verdiler ( 1 096) . Bunun üzerine

I.Kıhç Arslan

merkezini Konya'ya taşıdı. Öncü Haçlılan yenmesine rağ;men arkadan gelen düzenli Haçlı güçlerine kesin başarı kazanamayınca Danişmendli­ lerle birlikte çete savaşlarıyla Haçlılara büyük kayıplar verdirdi. Anado­ lu'nun kendi egemenliginde birleşmesi için harekete geçtiyse de ı ı 07'de Habur ırmağ;ı kıyısında Büyük Selçuklu komutanlarıyla yaptığ;ı savaşta yenilerek öldü.

SULTAN MELİKŞAH (VEYA ŞEHİNŞAH) (503-510/ 1 109- 1 1 16) Babasının ölümünden iki sene sonra serbest bırakılarak Malatya'ya gelen

MeUkşah

veya

Şehinşah,

Selçuklu tahtına oturdu . Bu şekilde

taht sadece iki yıl boş oluyordu.

Mellkşah devrine ait pek az bilgiye sahibiz. Onun devri küçük kar­ deşi Mesud ile saltanat mücadelesi içinde geçti. Bu saltanat mücadelesi yedi sene 'kadar sürdü. Sonunda Mesud, kayınbiraderi olan Daniş­ mendli Emir Gazi'nin yardımlan sayesinde Bizans'tan geri alınan Kon­

ya'da ı 1 1 6 yılında Selçuklu tahtına oturmayı başardı. 137)

SULTAN I.MESUD (5 10-55 1 / 1 1 16- 1 156) Sultan

Mesud başa geçince Bizans

imparatoru

Manuel Komnen

ile

epey uğ;raştı. H açlılara yardım eden Kilikya Ermenileriyle savaşarak bir hayli yerlerini aldığ;ı gibi ı ı 5 ı 'de Ermeni baronu

Toros'u

vergiye bağ;la­

dı. 55 ı 1 1 ı 56'da öldüğ;ü zaman memleketi üç kısım halinde idi: Bunlar­

dan Konya, Aksaray, Niğ;de oğ;lu tarafları diger oğ;lu

Şahinşah'ın;

U.Kıbç Arslan'ın ;

Ankara ve Çankın

Sivas, Amasya, Niksar ve havalisi de

kendisinin hakimiyetini tanımış olan damadı

ellerinde idi. 138)

Nizameddin YaiJ.basan'ın

SULTAN II.KILIÇ ARSLAN (55 1-584/ 1 156- 1 188) U.Kılıç Arslan,

kardeşleriyle yaptığ;ı mücadeleyi kazandıktan sonra

1 1 75'de Danişmendli topraklarının büyük bir kısmını ele geçirdi. Eski­ şehir yöresinde toplanan yarı bağ;ımsız Türkmen topluluklarının Bizans topraklarına saldırıda bulunması, Anadolu Selçukluları ile Bizans ara­ sındaki ilişkilerin bozulmasına sebep oldu. Bizans imparatoru

(37) (38)

Aynı eser. s. :l Tıı ıııara Ta li ıot R1ce.

Seljuks tn Asia Minor. London

I.Manuel

1 96 1 . s. 1 4

13


'r'l

,,

ı

1

ıl

ll

i

Komnenos, bir yandan Eskişehir'de tstihkamlar yaptırarak Türkmenleri uzakta tutmaya çalışırken. öte yandan hazırladıgı büyük bir orduyla yola çıktı. 1 I 76'da Anadolu Selçukluları, Miryakefelon'da Bizansltiann son direnme güçlerini de kırdı. ı ı 78'de Danişmendiileri ortadan kaldı­ np Anadolu birligini saglama yolunda adım atan ll.Kıhç Arslan'ın yaş­ lanması ve 1 1 86'da ülkesini ı ı oglu arasında paylaştırması, Bizansltia­ ra güç toplamak için zaman verdi. Selçuklu şehzadeleri arasındaki taht kavgalanna kanşan Bizanslılar, ı ı 90'da III. Haçlı seferinin başlamasıyla daha rahatladılar. 1 ı 96'da kardeşi I.Gıyaseddin Keyhüsrev'i sürgüne gönderdikten sonra başa Rükneddin Süleymanşah geçti.

SULTAN RÜKNEDDİN SÜLEYMANŞAH (592-600/ 1 196- 1203) Tokat Meliki Rükneddin Süleymanşah, kardeşleriyle yaptıgı müca­ deleyi kazanıp başa geçtikten sonra 1 20 1 senesinde Erzurum taraflarını Satuklu ailesinden alarak hududu genişletti ve Erzurum'u sevdigi kar­ deşi Elbistan Meliki Mugisüddin Tujrulşah'a verdi. Divriği ve havalisin­ deki Mengücük beyleri de Süleyman'ın nüfuzu altına girdi. Ermeni krallıgı da kendisine vergi vermeye başladı. Çok değerli. alim ve azimli, serbest fikirli bir padişah olan Rükneddin Süleymanşah'ın ölümü üze­ rine yerine oglu m.Kıhç Arslan geçti.

(39)

SULTAN DI.KILIÇ ARSLAN (60 1 / 1204) Rükneddin Süleymanşah'ın ölümü üzerine Anadolu Selçuklu dev­ letinin büyükleri on bir yaşındaki oglu m.Kıhç Arslan'ı tahta geçirdiler­ se de saltanatı uzun sürmedi. İstanbul'da sürgün'de olan Gıyaseddin Keyhüsrev, Konya'ya çagrılarak tahta oturtuldu. 1401

SULTAN I.GIYASEDDİN KEYHÜSREV (60 1-608/ 1204- 1 2 1 1) I.Gıyaseddin Keyhüsrev, Rükneddin Süleymanşah tarafından Anadolu'da kurulmasına başlanmış olan birligi takviyeye çalıştı. Kuzeyde Ill.Aieksios Komnenos'u yenerek güneyde Antalya'yı zaptetti ( 1 207) ve Venediklilerle ticaret merkezi olan bu şehre sübaşı olarak Er Tokuş'u ata­ dı. Arkasından Ermeni Kralı ll.Leon'a karşı yürüyerek bazı arazi aldıgı ve (39) (40}

14

!smail Hakkı llzu nçarşılı. a.g.e . . s. 3 Rice.. a .g.e . . s. ı 5

Tnıııara Tallıot


onun oglunu yenerek esir aldıgı ( ı 209) gibi Eyyubi Hükümdan

El­

lleUkü 'l-Adll'in Kuzey Su riye lle Dogu Anadolu'yu istilasını önledi. Ken­

Aleksios Komnenos'u Laskaris ile Alaşehir'de

disine sıgınan Bizans Imparatoru

himaye ettigi

tçln aralarının açıldıgı İznik Kralı

karşı karşıya

geldiler. Savaşı Selçuklular kazanmakla beraber Sultan şehit oldu.

I.İZZEDDİN KEYKAVUS (608-616/ 12 1 1 - 1 2 19) I.Gıyaseddin Keyhüsrev'in yerine devlet adamlarının karanyla bü­ yük oglu Malatya valisi I.İzeddin Keykavus hükümdar ilan edildi. Fa­ kat Tokat valisi olan kardeşi Alaaddin Keykubad, İzzeddin'i tanımaya­ rak amcası Erzurum Beyi Mugıseddin Tuğrulşah ile Ermeni Kralı Le­ OD'un da yardımlarını alarak İzzeddin'i Kayseri'de kuşattıysa da gizlice elde edilen Kilikya Ermeni Kralı I.Leon'un ve arkasından Mugiseddin'in çekllmeleri ve Eyyubilerden Harran ve Urfa Hükümdan Melik Eşrefin baeddin'e yardıma geleceginin duyulması üzerine Alaaddin Keykubad

da kuşatmayı

kaldırarak 608/ ı 2 ı ı yılında Ankara kalesine sıgındı.

Bu olaydan sonra Bizans ve Ermenilerle banş yapan

bvus,

Ankara kalesine kapanan

Alaaddin Keykubad'ı

I.İzeddin Key­

bir yıl orada ku­

f&tarak teslim aldıktan sonra ı 2 ı 3'te Malatya'da Menşar kalesine hap­

lettl. Akdeniz salıilindeki Antalya'yı elde eden Türklerin Kınm. Rusya ve Kıpçak taraflanndaki ticari durumdan yararlanmaları, Karadeniz sahi­

linde

bir ticaret iskelesi bulundurmaya baglı oldugundan ve bu sahil de

Trabzon Rum İmparatorlugunun elinde bulundugundan 1 2 1 4'te bu im­

Aleksi, her yıl vergi İzzeddin, Suriye'deki Eyyu­

paratorlugun elinden Sinop alındıgı gibi İmparator

ve lüzumunda asker vermeyi de kabul etti.

bl

hükümdarları arasındaki rekabetten yararlanarak bazı başanlar elde

ettiyse de yanlış hareketi yüzünden başanlı olamadı ve bundan az son­ ra da genç yaşında öldü. Yerine kardeşi Ilan edildi. 14 1 l

Alaadelin Keykubad

hükümdar

SULTAN I.ALAADDİN KEYKUBAD (6 16-634 1 12 19- 1 236) I.İzzeddin Keykavus'un ölümü üzerine devlet büyükleri Alaaddin Keykubad'ı tahta çıkardı. Alaaddin Keykubad'ın sultan olması ile Ana­ dolu Selçuklu devleti büyük bir gelişme gösterdi. Siyasi, idari ve askeri (4 1 )

lsıııail Hakkı 1 Jznnçnrşılı. a.l.(.t> . .

s.

4

15


yönlerden parlak bir devir yaşandı. İktisaden yükselen ülkede büyük bir imar faaliyetine girişildi, milli birliğin kurulmasına çalışıldı. Kendisine

En-Nasır li-Dinillah tarafından büyük İranlı fi­ Şihabüddin Ebu Hafs Ömer Suhreverdi eli ile gönderilen Alaad­ din Keykubad, Mısır Eyyubileri ile rekabette oldugu için bir dosta muh­ taç bulunan El-Melikü'l-Eşref ile anlaşma yaptı. saltanat menşuru Halife lozof

Antalya yanındaki askeri ve ticari önemi büyük Kolonoros Kalesini karadan ve inşa ettirdiği Selçuklu donanınası ile denizdan kuşatarak Antalya Subaşısı Ertokuş'un da aracılığıyla Rum

hakiminden aldı

( 1 223). Şehir ve kalesinin yeniden inşasından ( 1 226) sonra Sultan'ın adından dolayı "Alaiye" ismi verilen bu kale (Alanya) onun ve halefieri­ nin zaman'ında sultanların kışlık merkezi oldu.

Alaaddin Keykubad,

korkunç Mogol istilasının Yakın doğuyu kasıp kavurduğu bu sırada kendisine muhalefet eden komutanlanndan

Kutluğca'yı idam ve digerlerini sürgün

Başara, Behramşah

ve

ederek devletini güçlendirdi.

1 223 yılı içinde Moğollann Kıpçak ülkesine yaptıklan sefer sonucu Karadeniz ticareti yolundaki emniyet sarsılmıştı . Diğer taraftan Ermeni Kralı Leon'un 1 2 1 9 yılında ölümünden sonra onun yerine geçen

tum,

He­

güneyden gelen tüccarlann tecavüze uğrarnalanna göz yummakta,

bunun sonucu olarak da güney yolunun güvenliği de sarsılmaktaydı. Ti­ cari ilişkilerine büyük önem veren Selçuklu devleti için bu durumun düzeltilmesini gerekli görüyordu. Sultan bu sebeple her iki tarafa da bi­ rer sefer yapılmasını kararlaştırdı. İşe önce Kınm'dan başlandı. 1 224 yı­ lında Kastamonu bölgesi uç beyini Kınm seferine memur etti. Yeni ku­ rulmuş donanma ile Kınm üzerine yapılan sefer sonucunda Sugdak şehri alındığı gibi Rus ve Kıpçaklann birlikte yaptıklan saldınlar püs­ kürtülerek o bölge itaat altına alındı. Kınm seferi sonuçlandıktan sonra Sultan bu sefer Kilikya üzerine ordu sevk etti. Kuzeyden inen bir kol Silifke'ye kadar bütün İçel kaleleri­ ni, sahilden yürüyen diğer bir kol da Anamur'u ele geçirdi. Ermeni sefe­ rinin 1 225 yılında yapıldığı ve Ermeni Kralının müracaatı üzerine banş anlaşmasının da ı 226 yılında imzalandığı anlaşılmaktadır. Bu anlaşma ile Ermeni Kralı

Keykavus

zamanında yapılan anlaşmada öngörülmüş

vergi miktannı iki kata çıkarmayı ve paralannı Sultan'ın adına basmayı, aynca gerektikçe Sultan'ın ordusuna asker göndermeyi kabul ederek tam bir tabi hükümdar haline gelmekteydi. Bu sefer sonunda ele geçirilen İsauria topraklanna da Türkmenler

yerieşi trlldller ve onlar bölgeye İç İl adını verdiler. 16


Selçuklulam tabi olan Diyarbakır Artuklu hükümetinin kendisince daha az tehltkeli görülen Mısır Eyyubi hükümdan

El-Melikü'l-Kamil'e

baglanması ve Mogollann önünden kaçarak geldigi Selçukluların dogu sınırlarında faaliyet gösteren Sultan

Keykubad'ı

Celaleddin Harezmşah

ile ittifak etmesi,

dogu seferine zorladı ( 1 226) . Kahta, Hısn-ı Mansur

(Adıyaman) ve Çemişgezek kalelerini aldı. Üzerine gelen müttefik kuv­ vetleri maglup eden

Keykubad,

Artuklu Meliki

Mesud'un

tabiyette kal­

ma ricasını kabul etti ve daha sonra Eyyubilerle uzlaşma yoluna girdi. Çünkü Mogol tehlikesi yaklaşmakta idi.

El-Melikü'l-Adil'in

kızı ile ev­

lendi. Devletin dogu sınırlarını emniyete almak için de Mengücük ogul­ lanndaki Erzincan ve Kemah ile Şebinkarahisar'ı topraklarına kattı

( 1 228) ve oglu Keyhüsrev'i oraya Melik ve Er Tokuş'u ona atabey tayin etti Celaleddin Harezmşah'ın Selçuklu sınırlarında belirmesi ve Erzu­ rum meliki Cihanşah'ın Ahlat Eyyubileri ile anlaşması, Trabzon kralı .

Andronikos'un İdaresinden çıkıp Samsun ve Sinop limaniarına hücum etmesi üzerine Sultan

Br Tokuş yeli ordu,

Alaaddin Keykubad, Karadeniz'e sefer düzenledi. Keyhüsrev'in kuvvetler ile takvi­

İdaresindeki Erzincan Meliki

denizden sevk edilen donanınayı desteklemek üzere Bayburt­

Maçka yolu le ulaştıgı Trabzon'u kuşattı. Ancak. şiddetli fırtına yüzün­

den bu teşebbüs

sonuçsuz kaldı.

Andronikos'a, Harezmşah'ın

1 230 ye­

nllgisinden sonra yeniden boyun egdirildi.

la

Celaleddin Harezmşah ile Hıristiyanlar­ Alaadelin Keykubad arasında başlayan iyi münase­ Celaleddin Harezmşah'ın dogudaki müstahkem Ahlat şehrini

Mogollarla mücadele eden mücadele eden

betler,

uzun bir kuşatmadan sonra alıp agır şekilde tahrip etmesi üzerine bo­ zuldu . Cesur, fakat siyasi kavrayıştan mahrum olan

rezmşah, himayesine aldıgı Erzurum Alaaddin Keykubad'a cephe almıştı.

Celaleddin Ha­

melikinin tahriklerine kapılarak, İki ordunun karşılaştıgı Erzin­

Celaleddin Harezmşah'ın Cihanşah esir edildi ve Erzu­

can'da Yassıçemen savaşında (Agustos 1 230) ordusu bozguna ugradı, Erzurum Meliki rum teslim alındı.

leti,

Celaleddin Harezmşah'ın

1 2 3 l 'de ölümünden sonra Selçuklu Dev­

zaman zaman ta Malatya yöresine kadar çapul hareketleri görülen

Mogollara komşu olmuştu . ihtiyatlı hükümdar Karakurum'daki Mogol kaanı

ögedey'e

Alaadelin Keykubad,

elçi göndererek onunla anlaşma

arzusunu bildirdi. Fakat Kaan, bir yarhg ile birlikte gönderdigi 1 236 ta­ rihli mektubunda Selçukluların Mogol tabiiyeline girmesini, her yıl elçi ve hediyeler göndermesini istiyordu . Bunu iki hükümdar arasında elçi ve hediye teatisi şeklinde telakki ederek nı ünasebetlerin bozulmamasına dikkat sarf eden

Alaaddin Key17


kubad. gelecek tehlikeye karşı tedbirler de alıyordu. Kemaleddin Kam­ yar'a Van Gölü çevresini ve kuzeyde Tiflis'e kadar bütün kaleleri zapt etmesini emretti. Fetihler ilerledikçe kalelere ve yeni inşa edilen müs­ tahkem mevkilere askerler yerleştiriliyor, nüfusu azalmış olan bu bölge­ lere Türkler iskan ediliyordu.

Celaleddin Harezmşah'ın ölümünden sonra Selçuklu hizmetine alı­ nan Harezmli beylerin kuvvetleri de buralara gönderilmişti. 1 232'de as­ keri önemi büyük Ahlat şehrinin Selçuklular tarafından alınması dolayı­ s!yla harekete geçen Mısır Eyyubi hükümdan El-Kamll'in Anadolu'yu işgale gönderdigi kuvvetler, bütün geçitleri tutan Selçuklular tarafından dagıtıldı ( 1 234). Bu münasebetle Alaaddin Keykubad tarafından Har­ put da alındı (Agustos 1 234) ve Artukluların Harput kolu sona erdi. Ar­ kasından Urfa, Harran ve Rakka tarafları Selçuklu hakimiyetine geçti. Fakat El-Kamll'in Mardin'e kadar yürüyerek tahrip ve kıtallerle kor­ kunç bir intikam alması üzerine, büyük bir sefer yapmak maksadıyla

Alaaddin Keykubad, ordusunu Kayseri yakınındaki Meşhed Ovası'nda topladı. Bir kısım Selçuklu kuvvetlerinin Diyarbakır'ı kuşatmakta oldu­ gu sırada aktedilen bu toplantıda gelecekle ilgili önemli kararlar verildi, tayinler yapıdı ve Rülmeddin Kılıç Arslan ın veliahtlık töreni yapıldı. '

Bu sırada Halife El-Mustansır Billah 'tan, El-Melikü'l-Kamll'den ve Hı­ ristiyan hükümdarlardan gelen elçiler, Musul'a kadar keşif akınlannı ilerietmiş olan Mogollara karşı işbirligi kurmanın zaruretini bildiriyor­ lardı. Alaaddin Keykubad da aynı fıkirde idi . Fakat Alaaddin Keyku­

bad, orada bu elçilere verdigi ziyafette zehirlenerek öldü ( 1 23 7) . Sul­ tan'ın 45 yaşında ölümünden sonra büyük ittifak gerçekleşemedi.

IH

1


'

ÇEVİRİ

[ 1) Sayısız şükrün hedefi, sınırsız övgünün amacı, sonsuz methin

gıclecegı yer, mülkün sahibi, şam büyük ve nimeti genel olan Yüce Tan­ rıya olsun! O, akıl kahramanını, "Yaratma da emir de O'nun hakkıdır" (42) fermanıyla "Allah önce onu yarattı'143l saltanatının tahtına oturttu. Aletsiz sanatı , sebepsiz iyiligi ve rriükemmel bilgisiyle yaratma iradesin­ den dünyayı sırtında tayışan balıktan göklerin en uc yerlerine kadar her şeyi yarattı. Kudret kalemi ve irade divitiyle bu kadar güzel ve çeşitli şe­ killeri, "Bir şeyi dilediği zaman, O'nun buyruğu sadece o şeye 'Ol' demek­ tir, hemen olur·H 4l hükmüyle gökkubbeli dönen felegin sayfaları ile kadi­ fe şeklindeki dünyanın yaprakianna çizdi. Kainatı var ediş nidasının se­ sini ve varlıkları ortaya çıkarışını, "Göklerin ve yerin yaratılmasında gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, insanlara yararlı şeylerle deniz-

'

de süzülen gemilerde, Allah'ın gökten indirip yeri ölümünden sonra dirilt­ tilli suda, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgarlan ve yerle gök ara­

sında emre cimade duran bulutlan döndürmesinde düşünen kimseler için deliller vardırl45) beyanıyla cinlerin, insanların , hayvanların, kuşların,

böcekl erin ve sürüngenlerin akıl ve vehim alanlarına attı.

O öyle bir padişahtır ki , büyüklügünün ummanında [2) ve heybeti­ nln denizinde peygamberlerin düşüncelerinin gayreti ve evliyanın ileri görüşleri şaşkın, çaresiz, güçsüz ve yetersiz kalır. Şiir (Arapça) : "Temkinli hükümdar, alnını Allah'ın yücelik eşiğinde yere koyup secde eder. A llah cevher de araz da değildir. Kusurlan görülen bir cisim de değil­ dir.

Mekanı yaratmasına rağmen mekanı yoktur. O, miktar ve sınır kapsamına da girmez. "

o öyle bir bilendir ki, küçük alem olan insanın şanının özelliklerin­

den ve onun yaratılışının sıfatlarından olan konuşma (nefs-i natıka) ve Öğrenme (kuvve-i alime) gücünü ona bagışladı.

O öyle bir kcltiptir ki, "İnsanı yarattı, ona konuşmayı öğrettt146l tug­ rasını , Ademogullarının büyüklük defterlerine ve mutluluk sayfalarına yazdı. (42)

(43) (44) {45) {46)

Kur'an-Kerlm, 7/52 Hadis. Hak. Gnzzall: Kitabu Mizanü'l-amel, Kahire 1 328/ 19 10, s. 1 39. Kur'nıı-ı Kt·rlııı. 36/8 2 Kur'an-ı Kerim, 2/ 1 59 Kur'aı ı · ı Kerim. ��/2-3

19


O öyle kadirdir ki , "/nsan çok susamıştı•H7l odunun ateşini Azer o�lu İbrahim'in148l , serinlemesine, kurtuluşuna, dertlerinin ortadan kalkması­ na ve acılarının dinmesine araç yaparken, taşkın ırmagın bol ve serin sula­ nnın nemini Nemrud' a1491 , çok az ve yetersiz bir şekilde ulaştırdı.

O öyle bir Bagışlayıcıdır ki, "Bana benden sonra kimsenin ulaşama­

yacağı bir hükümranlık ver•150) sorusunun cevabı olarak, cana huzur ve­

ren, yaşama sevincini artıran ve dünyayı dolaşan sabah rüzgarının diz­ ginini, denizler aşan hızlı kuzey rüzgarının idaresini, (3) tahtı ve tacı su­ dan ve ateşten olan, gaib perdesinin aralıgından misk ve arnher saçan ve aynı zamanda padişahların postası olan güney rüzgarının dümenini, " Gündüz estiğinde bir aylık mesqfeye gidip, akşam da bir aylık mesafe­

den gelen rüzgan Süleyman'ın buyruğu altına verdik'1 5 1 l diyerek man• ınl52l iktidannın ve iradesinin avcuna bıraktı.

Süley­

,

O öyle faal ki, " Gökten bereketli bir su indirdik"(53l tatlı sulu berrak

nehrini, asi Firavunl54l ve dikkafalı Haman155l için yok edici bir madde ve bogucu bir unsur yaptı. O öyle bir güçlü ki, alem türünün öncüsü ve insan cinsinin besleyi­ cisi olan temiz topragı, ugursuz Karun ( 56) için kakılıp kalma yeri ve

yurdu yaptı.

( 47) (48)

(49) (50)

(5 1 ) (52)

(53)

(54) (55) (56)

Kur'an-ı Kerim, 7 4/ 2 9 Halil İbrahim peygamber, Allah sevgisine mazhar oldugu Için Allah dostu anlamına "Halilullah" diye anılır. Hz. Muhammed'in atasıdır. Cömertligiyle anılagelmiştir. Ko­ nukları agırlamayı sevdigi için Allah buyruguyla oglu lsmall'i de kurban etmeye kalk­ mış, onun yerine bir koç gönderilmiş, o kurban edilmiştir. Nemrud, İbrahim'i putlan kırdıgı ve kendisini Tanrı tanımadıgı için yaktırdıgı büyük bir ateşe attımuş, fakat ateş güllük gülistanlık olmuştur. Kalde (Babil) padişahı. Hayatı efsanelerle karışmıştır. Babil şehrinin kurucusu olarak bilinir. İbrahim peygambere yaptıgı kötülüklerle İslami hikayelerde adına çok sık rast­ lanır. Kur'an-ı Kerim, 38/34 Kur'an-ı Kerim, 34/ 1 1 İslami kaynaklarda Beni İsrail peygamberlerinden sayılır. Beytü'l mukaddes'! tamir et­ mek için girişimde bulunmuş olup aklı ve yetenegiyle tanınmıştır. Cinlerin ve hayvanla­ rın dilinden anladıgı rivayet ediler. Tevrat'a göre ise, Yahudi padişahıdır (M.Ö. 973-935) ve babası Davud'un yerine tahta geçmiştir. Kur'an-ı Kerim, 50/9 Genellikle Musa peygamber'in çagdaşı olan Mısır padişahı bu adla adlandırılır. 16. Ramses'in ojl;lu idi. Onun zamanında Mısır'ın gücü kuvveti azaldı. B u yüzden kabrini tamamlamayı başaramadı. Kur'an-ı Kerim'de Fir'avun'un veziri olarak anılan kimse. Musa'nın kavminden ve bir rivayete göre amcası olan bu zat pek zengin miş. Hazineleri­ nin anahtarlarını 40 güçlü kuvvetli adam güçlükle taşırmış. Böyle oldugu halde zekat vermedıgtnden Allah, hazinesiyle beraber kendisini de yere batırmış. (Kur' an-ı Kerim,

28/76-82)

20


' O öyle bır kalıredicidir ki. Ceberut (57 ) bölgesinden estirdigi şiddetli rüzgArın gülü pençesiyle asi kimselerin emellerini söndürdü. O öyle bir padişahtır ki, etkili hükmünün mührünü ve geçerli fer­ manının kılıcını. azim sahiplerinin sag, emir sahiplerinin de sol tarafına koydu. insanın hal bırkasını ve güzellik elbisesini "Verdikleriyle dene­

mek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle ılstün yapan O'dur·�58l gibi çok degerli bir süsle süsledi. O öyle bir yardımcıdır ki, zafer mücevherini ve başan mührünü,

Selçukojullannın

fetih kılıcına, iktidar mızragına ve idare kabzasına

koydu. Onların devletlerinin bayragının kenarına ve saltanatlannın san­ cagının başına "Ey lsrailoğullan, size verdiğim nimeti ve sizi bir zamanlar

dlemlere üstün kıldığımı hatırlayın" (59) zafer rüzgarlannı estirdi.

O öyle bir yol gösterici ki, onlan (Selçukoiulannı), suyu kesilmiş kuyunun karanlıgından alıp, (60l dünyanın hür kimselerinin idare dizgi­ ntnt eline verip Rum, Rus, Alman, Sind, Hind, Ermen, Frenk (4] Ho­ nsan, Irak, Teraz ve Hicaz ülkelerine hükmetmeleri için onları lsl&mın Darü's-Selimına ve mutluluk ışıgının yandıgı Buhara'ya çagırdı

ve kendilerine "Allah inananıann dostudur, onlan karanlıklardan aydınlı­ ga çıkanr �6 l l müjdesini verdi. Misk saçan , arnher yagdıran sabah

'

rO.zgannı, onlann gittikleri yerlere iyilik ve güzellik götüren askerlerinin

tOhretinin habercisi yaptı. "De ki: Mülkün sahibi olan Allah'ım" 162l şerefli makamından onlann saltanat menşuruna, "Ey Davud, seni şüphesiz

yeryüzünde hükümran kıldık, o halde insanlar arasında adaletle hükmet, hevese uyma"l63l imzasını koydu.

Öyle durumlan degiştirendir ki, ülkelerin yöneticilerini değiştirip öncekilerin ve sonrakilerin işlerini yeniler. Devirleri çeşitlendirerek dö­ nen gökyüzün tavırlannı kalıptan kalıba sokar. Zamanın kaynagı olan gece gündüzün farklılıgını fikir sahiplerine itibar sebebi veya nefret un­ suru yapar. Evliyanın düşünce ve görüşlerini, kader sırlannı anlamak­ tan uzak tutar. Şiir:

"Öylesine her türlü kusurdan annmış bir yaratıcıdır ki, büyüklüğün­ den dolayı, sifatlan, peygamberlerin akıllannı acz toprağına gömer. Eğer bütün yaratıklar, yüz binlerce yıl Tann'nın büyük sıfatı hakkın­ da düşüneeye dalsalar, (57) (58) (59) (60) (6 1 ) (62) (63)

Ilahi alem. Kur'an-ı Kerim. 7 1 / 1 65 Kur'an-ı Kerim. 2/44 Hz.Yusul'uıı kuyudan çıkarılarak Mısır'a padişah yapılmasına atıfta bulunulmaktadır. Kur'nn - ı Krorlııı. 2/ 1 58 Kur'an-ı Krrlııı, 3/25 Kur'n ı ı - ı Krrlııı. 38/25

21


Sanımda aciz kalarak, 'Ey Allah'ını bizim hiçbir şey bilmediğimiz orta­ ya çıktı' diye itirajta bulunurlar. " Yüz binlerce selam, övgü , sena ve dua, kainat kitabının fihristi, varlık­ Iann yaratılışının sebebi, yaratıkların en seçkinlerinin ve en gözdelerinin en büyügü , peygamberlerin ve nebilerin başkanı, evliyanın ve günahsız kimselerin önderi, sevgi bayragının taşıyıcısı " Yalnız ne doğuda ne de batı­

dal64l " şeriatının temelini atan, "Inanıp yararlı iş işleyene mükajat olarak güzel şeyler vardır'165l haberinin müjdecisi, "/şte azıp da dünya hayatını tercih edenin varacağı yer şüphesiz cehennemdir'166l uyansının sahibi, "Sonra yaklaşmış ve inmiştir•{67l toplantı yerinin yakını, "Aralan iki yay aralığı kadar belki daha da yakın oldu•{68l yakınlıgına eren soylu Haşimi ailesinden

Muhammed Mustafa'nın mukaddes ruhuna, pak zatına, ıtır

kokan eşigine yüce dergahına ve muazzam kabrine olsun! O öyle bir peygamberdir ki, elçilik sabahının aydınlık ışıgından sa­ pıkların karanlık yollan [5] aydınlandı. Velayet rüzgarının serinliginden dünyanın her tarafı gül bahçesine döndü. Şiir (Arapça) :

"O peygamber, Haşimi kabilesinden Hazreti Muhammed'dir. Peygam­ berlerin sonuncusu olup seher yıldızıdır.

Şeriatte, din ve imanda insanlığın gÖğü, zamanın güneşi ve gecenin aydınlrğıdır. " Selam onun devletinin ileri gelenlerine, şeriat yolunun büyüklerine maddi alemin direkleri, din meydanlannın yigitleri, millet tahtının koru­ yucuları, ümmet ülkesinin büyükleri olan onun vezirlerine, haleflerine, devlet büyüklerine, taraftarlanna, mensupianna ve yolundan gidenlere ol­ sun! O halifedir ki, şertat hudutlannın kapısı onların büyük heybet ve ihtişamlarıyla emniyetli, tarikatin yüzü, onların saldıklan korkudan, baskıdan ve verdikleri korumadan gül renkli kaldı. Şiir (Arapça):

"Kumrular ağaç dallannın üzerinde öttüğü sürece göklerin sahibi olan Allah'ın nzası onlann üzerine olsun. Hatta ister Ensa,-{69) , ister Muhacirin olsuni70l , Allah'ın dinini is teyen herkesin üzerine olsun!" (64) (65) (66) (67) (68) (69)

Kur'an-ı Kerim, 24/35 Kur'an-ı Kerim, 1 8/8 7 Kur'an-ı Kerim, 7 9/3 7 -39 Kur'an-ı Kerim, 53/8 Kur'an-ı Kerim, 53/9 Hz. Peygamber' i şehirlerine davet eden Medineliler. [70) Hı. Pey!{amher'le birlikte Medine'ye göç edenler.

22


Sonra şam yüce ve saltanatı sonsuz olan Allah, "Allah göklerin ve

yertn nurudur" ( 7 1 ) parlak ışığ;ıyla, kalbi temiz kimselerin rehberi, mü­

nevver kimselerin dayanagı, şam gökleri tutan, dünya büyüklerinin efendisi, saltanat yıldızının ışıgı , Ademoğ;ullannın en seçkini, cihan fati­ ht Dara !72l ayannda olan, yeryüzünün bekçisi, ilk dört halifenin varisi, gökten zafer ve başarıyla desteklenen, dünyada adaleti canlandıran. de­ ltllerle İsiarnı himaye eden, yüce milletin sığ;ınağ;ı, aydınlık dininin kut­ bu, ilim ve fazilet delillerini canlandıran. iman ve adalet öncülerini des­ tekleyen, saldırgan ve zorba zümrelerini mahveden, zamanın seçkini, devrin

Bozorgmihr'i(73J ilim ve amel bayraklarını kaldıran, hata ve gü­

nah belirtilerini silip süpüren, Hanefi mezhebini destekleyen, İslam şeri­ atini kollayan, gerçekleri keşfeden, her şeyin inceligini bilen, saygın ve faziletli kimselerin başvurduğ;u, secde ve rüku edenlerin örnek aldığ;ı, hem baba hem de anne tarafından cömert ve soylu olan, övünülecek özellikler taşıyan, iyi şeyleri ve iyilikleri kendinde toplayan, insanlan ve cinleri yöneten, bütün dünyaya hükmeden, büyük vezirlerin idaresini elinde bulunduran, [6] bilgi sahibini yücelten, cehaleti ve cahili yeren, belagatin ve fesahatın babası, becerikliliğ;in ve akıllılığ;ın timsali, karışık­ lık çıkaran şeytanları dağ;ıtan, cihan padişahlarının efendisi, denizierin ve karaların kahramanı, müminlerin ve haklıların yardımcısı Ulug Kut­ lu Uğ;urlu, ülkelerin ve divanın sahibi Ebu'I-Meali Ata Melik İbn Mu­ hammed e<74l selam olsun! Allah onun sözünü geçerli, iktidarını sonsuz '

kılsın! Doğ;ruluk sabahının lambasının ışığ;ı, büyüklük sarayında otu­ ranların düşüncelerinin etkisi Elest< 75l zamanından beri ona yol göster­ miştir. En güzel huyları kendinde toplayan, mutluluk ışıklarının ve bü­ yüklük davranışrını kaynagı, ilim ve fazileti kendinde barındıran , hayır ve hasenatların sahibi , mutlulukların ve sevinçterin çıktığ;ı yer olmuş­ tur. Vallahi, şu sözü söyleyen ve onu fazilet alanına çıkaran ne güzel iş yapmıştır: Şiir (Arapça) :

"Allah onun pamaklannı, güzel incileri v e faydalı şeyler içinde bann­ dıran deniz gibi yaratmış. Bizim efendimiz insanıann sığınağı ve Allah'ın bir lüifudur. Kazanın hükmünü engelleyen ve kadere etki edendir.

(71) (72) (73)

Kur'an-ı Kerim. 24/35 Daryüs veya Dariyuş adlarıyla da anılan ünlü Pers Kralı (M.Ö. 522-486) Veya Bozorc-mehr: Bilgeligiyle ünlü Sasani Kralı H üsrev-i Anuşirevan'ın (53 1 - 578) ve­ zırt. ( 74) Tarih-i Cihan-güşa adlı 3 ciltlik tarih kitabıyla tanınmış. Mogollar zamanında önemli devlet görevlerinde bulunmuş ve o arada Bagdat valiilgi de yapmış olan Alaaddin Ata M elik C üveynl (623·68 1 /226- 1283). (75) "Elestu" dejtll miyim? demektir. Allah. Ademogullannın ruhlarına. kendileri yaratılma­ dan "Ben stztıı Rabbiniz degtl miyim?" diye sormuş. onlar da tasdik etmişlerdir. Bu ah­ ele "elest h(-7.1111. eleMl ıle ml" gibi adlar verilmiştir. (Kur·an-ı Kerim. 71 1 7 ı l

2�


Zamandan birine gelebilecek tehlikeyi ortadan kaldırabilir. Rahmet yağdıran bir deniz gibidir. Bağdat, onun varlığıyla güzel kokular saçan bahçeye döndü. Zulme­ den zalimler ortadan kayboldu. Hoşgörü ve cömertlik onun ahlakının özelliğidir. Hz. Adem'den beri bütün güzel ahlakı kendinde toplay andır. Cennetin kapılannın insanlara açık olduğu gibi onun kapılan da hal­ ka açıktır. EZennden çıkan bağışlar, buluttan düşen sağanak yağmura benzemek­ tedir. Bundan dolayı ona karşı insaniann şükran duygulan kabarmış tır. Onun görüşleri, tahtalann ipe bağlanmak s uretiyle yapılmış insanlan boğulmaktan kurtaran bir gemi gibidir. Karanlık düşünceleri ay gibi aydınlatır, cömertliğinden her şeye ha­ yat ve canlılık verir. Onun devrinde ona karşı gelen asiler sığınacak yer bulamazlar.

Onun korkusundan inişleri yokuş olur.

O ışık verip halkın yolunu aydınlatır. O berrak suya, halkın düşünce­ si ise bulanık suya benzer. Zorluklara boyun eğmez, yaptığı işlerde gurur ve kibir göstermez. Allah'ın Hz. Peygamberi son peygamber olarak gönderdiği gibi o da iyiliklerin son merciidir. Onun hedefi şimdi de gelecekte de güzellikZere yönelik. Kötülüğün aralıksız yok edilmesi de onun işi. "

[7] O büyük kişi, ilahi bir gayret ve meleklere mahsus bir çabayla dinin ve devletin temellerini güçlendirmek, ülkenin ve milletin baglannı saglamlaştırmak, şeriatin bayragını yüceltmek için çalıştı. "!nsanlar ara­

sında bu günleri bazen lehe, bazen aleyhe döndürür dururuz"(76l hikmeti ile, Şiir (Arapça) :

"Yöneticilik kimseye baki kalmaz. Sen buna inanmıyorsan, söyle ba­ kalım ilk yönetici kim?" sözü gerçekleşip

Abbasoiullan

devletinin temelleri yıkıntıya ugradı­

gı; onlann saltanat sürme ve hüküm verme günleri sona erdigi: hilafet namusunun beyni zedelenip, imamlık düzeninin saglıgının bozuldugu; bagış kaynaklannın kuruyup alimierin ülkeye giriş çıkışlannın durdugu

(7 6) Kur'an-ı Kerim. 3/ ı 34 24


bir sırada onların (Selçuklular) -Allah büyüklüklerini artırsın- hizmetle­ rinden dolayı seyyidlik ve naiblik makamı olan

Irak ülkesinin tahtı , Ho­

raaan'a, Fars ve Klrman'a baglanarak büyük bir ihtişama, önemli bir güce ve mutlu bir çehreye kavuştu. Dünyayı aydınlatan adaletin ışıgıyla ve hayır duatarla yükselip gelişti.

O padişahl77l , ülkenin konaklama yerlerinin imarında; hayır kurum­ larının, kutsal mezarların, kabirierin ve zaYiyelerin onarılmasında, su de­ polannın yenilenmesinde, medreseterin yapılmasında. hapishaneterin yı­ kılmasında, eski kutsal binaların korunmasında, soylu ailelerin mensup­ lanna ilgi gösterilmesinde, velilere hürmette , büyüklere destek vermede,

Beytü'l-Haram ziyaretçilerinin yollannın açık tutulmasında önemli hiz­ metlerde bulundu. Sultan Melikşah !78l ile Sultan Sanc ar' ınl 79 l -Allah de­ lillerini aydınlatsın- kutlu günlerinden sonra yıkılıp yok olmaya yüz tut­ muş olan ve devrin halifelerinin gayretlerinin eski canlılıgına kavuştur­ mada yetersiz kaldıgı Müminlerin Emiri, Allah'ın Aslanı, Peygamber'in vasisi

Hazreti Ali'nin -Allah'ın selamı üzerine olsun- muazzam şehitligi­

ne berrak ve içilir su getirdi. İki dünyada övülüp anılmak için oraya önem­ li bir meblag ayırdı.

KerbalBOl ırmagının üzerine, gögün manzarasını bile

kıskandıracak bir köprü yaptırdı. Devrin şairleri ve zamanın bilginleri o köprünün tasviri için sanatlı, güzel kasideler yazdılar. Bunlar arasında en tanınmışı, mana incisini zeka elmasıyla delmiş ve her iki padişahın !B l l Allah şanlarını yüceltsin- övgüsünü de içeren

Emir Hakim İmadeddin

Yusuf Lor-i Faziavi'nin -Allah gücünü artırsın-

şiirini burada naklediyo­

ruz. İşte o şiir:

[8)

"Ey nehrin üzerine yapılmış azametli yapı, bilgili bir aklın eseri

olan geometrik bir şekle benziyorsun. Senin gibisini hiçbir zaman ne PerviziB21 ne de Kisral83) gördü. Senin

benzerini ne Şapur.{841 ne de Daral851 yaptı.

Sana gök gibisin demek istedim. Fakat orda senin benzerin yok. Ke­ merlerinin kavisleri granit taşından yapılmış.

(77) (78) (79) (80) (81)

Yani Alaaddin Ata Melik Cüveyni. Büyük Selçuklu Sultanı (465-485/ 1 072- 1 09 2) Büyük Selçuklu Sultanı (51 1 -552/ 1 1 1 8- 1 1 58) Kaynagını Iran'daki Elvend daglanndan alan ve Iran'ın batısından Basra körfezine dö­ külen nehir. Burda sözü edilen kişilerden biri Alaaddin Ata Melik Cüveyni. digeri onu 1 262 yılında Bagdat'a vali tayin eden Hülagu veya onun yerine geçen Abaka olmalı. Sasani padişahı Hüsrev-i Perviz (59 0-628) Sasanı padlşahı Hüsrev-i Anuşirvan'ın lakabı (5 3 1 -578). Sasaııt pacllşahı 1 . Şapur (24 I -2721

(82) (83) (84) (85) Hak.

ı ıot . 12

25


Gök daima hareket eder, fakat sen hep yerinde durursun. Hiç şüphe­ siz mavi gök kubbenin altında yapılmış bir kemersin. Kalıcı kemerlerin akan suyun üzerinde durmaktadır. Herbiri hilal gibi bir sanat şaheseri. Kemerinin kaşlanndan alemin gözü aydınlanmış. Beyaz gümüşten yapılmış kaşının rakibini kimse görmemiŞ. Kaşın şekline aynada baktığım zaman, kemerinin kaşının altında akan sulan gözyaşına benzettim. Ne yalan söyledim, ne de abartmada bulundum. Senin kemerin ay­ nen böyle. Gözlerinden akan su bütün iŞleri kalaylaştırmakta. Gökteki samanyoluna benzemektesin. Yoksa heykelin seyredilmek için yapılmış bir gök kuşağı mı? Yoksa senin temelini de 9 göğün kemerini yapan mı attı? Öyle değil­ se, hiçbir mimann eseri sana benzememektedir. Belki de seni var olan göklerin yaratıcısı yapmış. Sanki Thr-i Si­ na'daki (S6l mucizesiyle Sina'nın köprüsü yapmış. Sen su cinsinden değilsin, fakat su senin altından akmakta. Altıyla üstüyle hiçbir şekil sana benzememekte. Dünyanın insanlannın ayaklan altında kalmaya itiraz etmezsin. On­ lar emniyet ve güven içinde geçerlerken sana övgü yağdınrlar. Bağdat şehrine senin üzerinden uygun bir yol var. Ey güzel şey, seni Kerha ırmağının üzerine sanki perde gibi örtmüş ler. Bugün Irak'ta herkes senin şarkını söylüyor. Çünkü senin altında az­ gın bir ırmak akmaktadır. O öyle bir ırmak ki, ünü Hicaz'a kadar ulaşmıştır. Sen iki yüce kiŞinin emriyle yapılmışsın. Onun biri dünya ve din devletinin ulu efendisidir. Onun cömertliğiyle din ve dünya iŞleri yoluna girmiŞtir. . O diğer din güneşi Hakan'ın emri senin yapılmana sebep oldu. Hak­ kınfaziletiyle onun tecritbeli düşüncesi, açık talihiyle uyum sağladı. O ikisi doğuda ve batıda sultanlan tayin eden efendilerdir. Onlar cö­ mertlikleriyle dünyanın işlerini yoluna koymuşlar. IH6)

26

Hu�iiııkfı fırrl ü ı ı topraklarında bul u n a n

Hz. Musa'nın Allah'la koı ı us t ugu kutsal clag.


O iki padi.şah. mülk hazinesinde bir sedejte iki inci gibidirler. Gös ter­ dikleri hüner deniZinkinden daha üstündür. Ey efendiler. düşüncenizin aydınlığından gökyüzüne sanki yüz bin­ lerce gören göz yapılmış.

[9] Ey padişahlar. bu dokuz katlı mavi gök kubbede sanki sizin değe­ rinizde hiçbir varlık yok. Cömertliğiniz ve adaletinizden dolayı. iyi adınız cihanın her yerinde anılır oldu. Dünyada büyük kimselerden makam ve mevki değil iyi ad kalır. İyite­ rin adlan adlann en güzeli olur. Her iki tılemde de mutluluk sebepleri iyilik yapmaktan geçerse. sizin günlerinizle bu işler çokça yapılmıştır. Bu iş. sizin her tkinize de kutlu olsun! Bu yapının uğuru değerinizin büyüklüğünü İkizler Burcunun üzerine çıkanr. O köprünün yapılışının tarihi, hesap yoluyla hicretin ha, sin ve vav (871 tarihinde şeklinde ifade edilebilir. Her ikisinin de adlan sonsuza kadar yaşasın! Adlan ikbal defterinin başına yazıldı. Sizin adınıza her gün söylenmş olan İmad'ın bu sözü. İsa'nın nejesi gibi can veren ve akıcı bir şekilde yazıldı. " O padişahın188l sayılması ve anlatılması uzun zaman alabilecek

olan iyi huylarının ve faziletlerinin ünü dünyanın en uzak yerlerine ve en ücra köşelerine ulaştı. "Allah ona selamet versin. Yolu gün gibi ay­

dınlık olup. cömertlik denizinde gayreti ve çalışmalan var. Zamanın ve­

zirleri ve ileri gelenleri arasında adı en çok duyulan odur. Ondan daha zektsi. daha çok sözü dinleneni, hafızası daha çok kuvvetli olanı ve da­

ha tanınınışı yoktur. " O . yüce gayretinin şekillerini ve resimlerini, günlerin ve gecelerin

alınlanna çizdi. Dünya arsasında hiçbir yeri. güzel ahlakının hissesinden nastpsiz bırakmadı. Geçmiş hakanlann. halifelerin. sultanların. melikle­ rtn ve vezirlerin yaptıklan işleri hatırlatmak için onları, cana ferahlık ve­ ren bir ifade ve arnher saçan bir üslupla zamanın sayfaları üzerine döküp. (87) 666/ 1 267 R yılı. (88) Yn ı ı l Aln:ıdı l i ı ı Al n Mı-lik Ciiveyı ıi'ııiıı

27


ebedileştirmek ve ölümsüzleştirmek istedi. Onun üzerine bu tarih kitabı­ nı yazmaya başladı. Oradaki olaylan. büyük küçük herkesi hayrete düşü­

recek, güzelliginden Utarid'in189l bile kıskançlıktan kendini denize ataca­ gı, düzeninin ve üslubunun güzelliginden Müşteri yıldızınıni 90l "!n yekad"

(9 1 ) okuyacagı, İskender'in !92) onun canı olan kalemin siyahligının ka­ ranlıgında hayat suyunu akar şekilde bulacagı, Şiir (Arapça) : "Nesri çok kıymetli bir inciye benzemekte olup, zamanın büyükleri­ nin sözleriyle süslenmiş , güzel bir şekil almıştır.

Şiiri ise, bir mücevher veya keder ve gamlan gideren yıllanmış bir şaraba benzer." Şiir:

[ 10] "Cebrail'in cennete götürdüğü hurinin süsü, parlak kalemlerden çıkmış bir cevherdi" Özellikelerini taşıyan faydalı bir kitabı kaleme aldı. Cihanın her ta­ rafında yaşayan bilge kimselerin kulaklan, o yazann verdigi bilgilere şan ve şerelle doldu. Cihan fatihinin merhametli kalemi ve onun sevgi saçan yazısıyla bu faydalı kitabın konusu, nında başlamış olan

Sultan Melikşahl93l zama­

Rum ülkelerinin gazasıyla başlayıp , oranın beldele­

rinin, bölgelerinin ve kalelerinin fetihleri üzerine kurulsun istedi.

İbnü'l-Bibi el-Müneccime adıyla meşhur olan bendeniz el-Hüseyin b.Muhammed b.Aliyyü'l-caferi'er-Rugadi'nin Allah sonunu hayır et­ sin-babası şehid Sultan Celaleddin Mengüberdi b.Kutlu Sultan Alaa­ din Muhammed Harezmşah (941 -Allah delillerini aydınlatsın- ile büyük yönetici Sahib Divan Şemseddin'in19 5l -Allah ondan razı olsun-mübarek -

,

sarayında yetişip büyüdü. Orada uzun bir hayat sürdü. Ona olan baglı(89) Bak not. 1 63 (90) Eskilere göre 7 gökteki yıldızların 6. gökte bulunanı. Doğ;u minyatürlerinde yörük bir ata binmiş, sağ; elinde kınsız bir kılıç. sol elinde yay bulunan güzel bir erkek. yahut çe­ şitli elbise giyinmiş bir genç suretinde tasvir edilmiştir. Buna "kadı-yı felek "de denir. Edebiyatta adı dolayısıyla kadılık. hakimlikle anılır. (9 1 ) Nazar değ;memesi için okunan ayet, bak. Kur'an-ı Kerim, 68/5 1 (92) İçenin ölmeyeceğ;ine inanılan ab-ı hayat'ı başka pek çok kimse gibi İskender'in (İran'da hüküm sürdüğ;ü tarih M .Ö. 33 1 -328) de aradığ;ı söylenir. Bir rivayete göre ab-ı hayat'ı İskender'in aşçısı Andreas. tuzlu balığ;ı bir kaynakta yıkarken balıgın dirilip suya atla­ masıyla bulmuş. balıgı tutmak için o da suya atlamış , ölümsüzlüğ;e ermiş. bunu lsken­ der'e anlatmış. İskender de bu kaynağ;ı aramış, fakat bulamamıştır. ( 93) Bak. not. 78 (94) Sultan Celaleddin Harezmşah (6 1 7-628/ 1 22 1 - 123 1 ). (95) Şemseddin lakaplı Muhammed b. Muhammed Cüveyni. İ\hanlı padişahları Hülagu ile Abaka'nın vt>zirlij;!;ini yapmıştır. Alaacielin Ata M elik Cüveyni'nin ağ;abeyidir.

28


Ilgından dolayı her ıstegı yerıne getirildi. O hazretin verdigi bol bagış ve yardımlarla hayatını mutluluk ve rahat içinde geçirdi. Yaşıtlarının kıs­ kand ıgı, arkadaşlannın gıpta ettigi biri haline geldi. Şiir: "Babam, onun eledesinin hizmetinde bulunmuştu. Bu yüzden bana

kendi idaresinde Selman'ınl96l rütbesini verdi. "

Onun197l ugurlu ve kutlu emriyle bu satıriann yazımına başladım. Önceleri, bu emri yerine getirme yetenegini, bu görevi sonuçlardırma becerisini kendimde görmedim. Kendimi çaresizlik denizinde ve şaşkın­

lık çölünde hissettim. lnsaf ölçüleri içinde kalarak "Değerini bilip haddi­ ni aşmayana Allah acısın" sözünü her an aklımda tuttum. Akıl nasihat­ çlstnden , Şiir (Arapça) :

"Bir şeyi bilmiyorsan. onu bırak da bildiğini yap" nasihatini dinledim. Büyük bir sıkıntıya düştüm, O işe başlayıp başlamama konusunda tereddütler gösterdim. Fakat bir yandan da o Hazretin emirlerini yerine getirme, ona baglılık ve kulluk gösterme istegi

[11], o işi yapmamak veya ertelernek yolunu tıkadı. Hiç vakit kaybetme­ den alnıma utanma perdesi çekip, yüzümü, bilgisizlik ve cahillik örtü­ süyle örttüm. Cüret hastonunu elime alarak sapıklık karanlıgına dal­ dım. Vücudumu, söz sahiplerinin ve kalem ustalannın oklarına, sıra­ dan ve seçkin kimselerin tenkitlerine ve kınamalanna hedef yaptım. İşe, büyük sultan

Alaaddin Keykubad'ın babası büyük Sultan şehid Gıya­ •eddin Keyhüsrev'in -Allah onlan aifina kavuştursun- zamanından baş­ ladım. Çünkü Sultan Süleyman b.Kutalmış b.İsrall'in yönetimi nasıl ele aldıgı konusunda Emir Mengücek, Emir Artuk ve Emir Daniş­ mend gibi büyük emirler hakkında kesin bilgim yoktu. Onlar hakkında

yazılmış olan tarih kitaplannın anlaşılması çok zor oldugu için onlardan faydalanma imkanı da bulamadık. Üstelik eski zamanlardan gelen sözlü rivayetler ise, çelişkili ve tutarsız idi. Fakat bunlann dışında Rum diya­ nnda eski zamanlardan ve geçmiş devirlerden günümüze kadar olan olaylan dikkatli bir gözleme ve güvenilir haberlere dayanarak anlattım. O konularda tafsilata ve aynntıya girdim. O yüce hazretin -Allah daha

da yüceltsin- kutlu tarihini geniş olarak ele aldım Büyüklük makamının ve felek yüceligindeki zatın fermanın hükmü sebebiyle kitap başlangıç­ tan sona ulaştı. Kitap

Sultan Alaaddin Keykubad'ın -Allah delillerin1 aydmlatsın- başından geçenleri ve yaptıklannı kapsadıgı için "El­ Evamirü'l-Alaiyye fi'l-Umuri'l-Alaiyye" adını aldı. (96) Mecusilikten Hırisliyanlıga, Hıristiyanlıktan da Müslümanlıga geçen ve Hz. Muham med'in yak llllarından olma şerefini kazanan Iran lı Selman-ı Farisi.

(9 7) Yani Alnarldln Ata Melik Cl"ıveyıı i'ııiıı .


Büyük padlşahın ve dünyanın efendisinin ·Allah şan ını yüct"l t�ln ve saltanatını ebedi kılsın- dalgalanan merhamet denizinin fazi letinin feyzl· ne, cihanı aydınlatan güneşe benzeyen nuruna güvenim tam ve kesin­ dir. İçinde binlerce yaniışı saklayan bu eser onun mübarek Incelemesiy­ le şereflenince türlü cahillikleri içeren adı geçen kitabın satırlarını kutlu gözüyle görünce bu aciz kulundan kaynaklanan hatalann tozunu ve yaniışiann [ 12] kirini görüp bilmezden gelsin: onu affının ve hoşgörüşü­ nün kapsamına alsın! O zaman faydadan ve yarardan yeteri kadar nasi­ bini almış olacak. Eser hakkında padişah, anlaşılması zor kelimeler, za­ yıf cümleler ve yerinde olmayan deyimler konusunda düzeltici açıklama­ larda bulunsun! "Allah, başanmn velisidir. " Sözü böylece özür ve af dilemeye - Özrümüz kabul görsün- getirdik­ ten sonra şimdi esas konuyu açıklamaya ve olaylan anatmaya başlaya­ lım. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır. Çıkış ve dönüş O'nadır. Yüce Allah, o büyük padişahın devletinin temellerini güçlerdirsin. Alemierin Rabbi. şan ve iktidarla donanmış olan zamanın padişahını, kullanna iyi dav­ ranınada ve başı dik dolaşmada ebediyyen desteklesin. O büyük insa­

Süleymanl98) ihtişamlı ra'nın Bozorgmihr'ininl99) nın,

kerem sahibi ugurlu komutanın, ünlü Kis­ devrin Dara'sınınn ooı , zamanın Keyüs­

rev'ininO Oll bütün insaniann komutanmm, şarkm ve garbın hakiminin, Arab'ın ve Acem'in efendisinin, dünyanın, devletin, milletin, dogrulu­ gun ve dinin güneşinin , İ slamın ve Müslümaniann büyügünün, adalet ve insaf yayıcısının, sapıklan ve asilleri yola getirenin, alimierin ve fazıl­ lann destekçisi, yoksunann sığınagı, dogrulann dayanagı, rehberierin bayragı . iman sahiplerinin güvencesi, düşmanıann ve muhaliflerin çe­ kindigi , meliklerin önünde egildigi, meleklerin kıskandıgı. halifeterin ve sultaniann güvendigi, müminlerin imdadına yetişen, ülkenin ulug Kut­ lug İnanc'ı, Sahib Divan Ebu'I-Muzaffer

l 1 02l -Allah rütbesini yükseltsin-pak

Muhammed b.Muhammed'in

alnı ve mübarek yüzü her zaman

açık olsun! O, soylu ve köklü bir ailenin mensubu olup, büyüklük ve bilgelik evinin mensubudur. ihtiyaç sahiplerinin sıgınagı, bilgi sahipleri­ nin dayanağı. iman ehlinin güvendiği bir kimsedir. Onun devletinin günlerinde ve yönetiminin zamanında, emirlerinin ve yasaklannın -

Ebedi olsun ve bütün alem ondan yararlansın- geçerli oldugu sırada fe-

11·..·•. \,

(98) (99) ( I 00)

52 73 Bak. not . 72 Bak. not.

Bak. not.

( 1 O 1 ) Cesareti ve adaletiyle tamnmış olan efsanevi i ran padişah ı. ( ı 02) U ak not . 9 5

· { 30


sahut , b�lagat. httabet ve hat sanatları yeniden canlandı. ıreıegın eziye­

tı nın ve zamanın zulmünün taınanıl"n kesl l d tgt o sarada [13) see! pazar­ lan canlanıp katiye meyveleri olgu nluga erişti . Alimlertn, fazılların, ede­

btyatçı l arı n ve şalrlertn işleri yoluna girdi Arap ve Acem'de hüner sa­ .

htplerf büyü k bir itibar gördü. Bu durum kıyamete kadar devam etsin! İnsanların ileriyi görme gücünü, kalem ve mühür sahibi o yüce padi­ şahlann, yöneticilik sırlanna sahip ve ilahi yardıma mazhar olmuş o

seçkin kişilerin güzel huylannın uğuruyla artırsın! Güçlü devlet. başarı, mutluluk, zafer ve makam onlann olsun! Bu kitabın okunınası padişah allesine hayırlı ve uğurlu olsun!

"Allah, 'amin'diyen kulunu bağışlasın!"

I-SULTAN İZZEDDİN KILIÇ ARSLAN BİN MES'UD'UN KÜÇÜK OÖLU GIYASEDDİN KEYHÜSREV'İ

-ALLAH

DELİLLERİNİ AYDINLAYSIN VE TERAZİDE HA YIR KEFESİNİ AGIR KILSIN- VELİAHT TAYİN ETMESi "Biz insanı en güzel şekilde yarattık. Sonra onu aşağılann en aşağısı kıldık" 0 03) hükmü gereğince hızlı esen hazan yelinin kutlu Sultan Kılıç

Arslan b.Mes'ud

un0 04l -Allah sonlannı hayır etsin- mutluluk bahçesin­

deki ömür yapraklarını yere düşürmeye başlayınca, yaşam fidanının dallarının yapraklan döküldü , emellerinin parlak yıldızları, günlerin ve geceterin dönmesinin cevrinden sönmeye yüz tuttu. Neşeli ve mutlu günlerinin kaynağı bulandı. Gençlik habercisi hızla ondan uzaklaştı. Zaman elbisecisi (camedar) gençliğin parlak renkli elbisesini çıkarıp ona yırtık ve eskimiş elbiseler giydirdi. Güç azalması ve organ zayıflaması beden ülkesinin her yanını, vücut alanının tamamını sardı. Dünyanın habercileri ve alemin yol göstericileri olan duygu casuslan. haberleri vermekte ve olaylan duyurmakta acizlik, ihmallik, tembellik ve gevşek­ lik gösterdiler. Bu kubbe şeklindeki dönen dolap (gök) . onun ok'a benze­ yen boyunu yay şekline soktu . Geçici alemden göç etme ve beka alemi­ ne gitme zamanı gelince. beşik zamanından bebeklik günlerine , çocuk­ luk devrinden büluğ çağına kadar gözdesi ve yakını olan, l l kardeş ara( 1 03) Kur'an-ı Kerim, 95/5-4 [ 1 04) Anadolu Selçuklularınııı beşinci hükümdan (55 1 -584/ 1 1 54- 1 1 88)

31


�ında gözönde özel btr yere sahip en küçük oglu

rev·ı ı ı osı yanına çagırarak, "Ey oguı.

Oıy..eddln Keyhü•­

Allah tahtını saglam kılsıni Şanın

yere düşmesin ve sarayın yıkılmasıni Zaferin yok olmasıni Bil ki , artık dünyadan ayrılma zamanım geldi. Gözüme ölüm sürmesi çekmek üzere­ yim. Allah'a şükürler olsun, sen devletin en seçkin! ve göz bebej?;isin .

[14] Saltanatın sarsılmaz gücü, ükenin kutlu dayanagı, padişahlık bah­ çesinin yeni fidanı, ilahi ve ezeli lütuf sırlarının seçkinisin. Padişahlık ihtişamı, tavırlarında görülmekte, mutluluk belirtileri hallerinde ve dav­ ranışlarında açığa çıkmaktadır. Heriyi görüş lambasının aydınlığında ve akıl sabahının ışığında şunu görüyorum ki, Şiir:

"Tahta senin gibi güzel oturanı yok. Senin gibi taca yakışanı yok. " Bu yüzden devlet işlerinin dizginini senin güçlü iradene veriyorum. Ülkemi ve halkımı kendi isteğirole sana teslim ediyorum. Dünyayı kendi gücümün ve kuvvetimin süsünden mahrum bırakıyorum. Saltanat işle­

rini yürütmede benim sana vereceğim nasihat, Lokman'ın ( l 06 l şu vasi­

yetinden farklı değildir: "Ey oğulcuğum! Allah'a eş koşma, doğrusu eş

koşmak büyük zulümdür. Ey oğulcuğum, namazı kıl, uygun olanı buyu­ rup jenalığı önle, başına gelene sabret, doğrusu bunlar, azmedilmeğe de­ ğer işlerdir. Insanlan küçümseyip onlara yüz çevirme, yeryüzünde böbür­ lenerek yürüme. Allah kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki

sevmez. " ı ı 07l

Bu sözü , işlerinin rehberi. davranışlarının yol göstericisi olarak ka­ bul etmen ve o yolun yolcularının sadık arkadaşı olman gerekir. "Allah

ş üphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınıara bakmayı emreder; hayasızltğı,

jenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasmız diye size öğüt verir" ı ı osı fermanının gereklerine uyasın. O'nun emrini can dilinin duası , kalp gö­ zünün ışığı, hasiret gözünün hedefi yapasını Şunu iyi bil ki, alçak dün­ ya hiç kimseye baki değildir. Onun sevinci bulut ve gözyaşı gibi devam­ sızdır. Gülüşü şimşeğin gülüşü gibi kalıcı değildir. Şiir:

"Bizden öncekipadişahlann durumlannı duymuş olduğunu biliyorum. Onlar. başanlı ve muzaffer padişahlar. şerefli ve cömert emirlerdi. " ( 1 0 5) Anadolu Selçuklu hükümdan (588-593/ 1 1 92- 1 2 1 0) ( 1 06) İslamiyetten önce yaşadığ;ı kabul edilen efsane kahramanı hekim. İslami edebiyatta hekimliğ;in atası olarak tanınır. Her derde deva. çaresizliklere çare. şifasızlıklara şifa buldugu söylenir. Bazı rivayetlere göre de hikmetli şiir söyleyen bir şair olarak �eçer. ( 1 0 7) Kur'an -ı Kerim. 3 1 / 1 2. 1 6- 1 7 ( 1 0 8) Kuı·' an-ı Kerim . 1 6/92

32


Dara 1 ı ooı . l1kender 1 ı ı Ol . l'erldwı 1 ı ı ı l . Keyhütrev 1 ı ı 21 . Tur 1 ı ı 31 . lrec l l 1 4l , Cem ı ı ı �ı Devi bal]layan 1 1 1 81 ve Nlrem ( 1 1 9)

Tahmura8 ( 1 1 01 , Zahhak ( 1 1 71 , cihan jat ihi Guderz

Suhrab l l 20I , Huclr ( 1 2 0 , Bijen ( 1221 , Giv 0231 , Gurgin 0 241 , İsfendi­ yar 1 1 251 ve Rüstem 1 1 261 Peş peşe yokluk diyanna gittiler. yudum yudum ecel şarabını içtiler.

[15) Çünkü ölüm zehirine ilaç mı var? Ecel yarasına merhem ne ya­ pabilir?" Eğer hayat gülünden ender ve tesadüfi olarak bir gönül sahibinin can bumuna rahatlık kokusu ulaştınrsa, peşinden binlerce mutsuzluk nezlesi gönderir. Yüz binlerce dert felaket dikenini zamanının cismine batınr. Şiir:

"Dünyada hiç kimseye, kalbine diken batmadan gül yanaklı nasip ol­ madı. ( 1 09) Bak. not. 72 ( l l O) Bak. not. 92

( l l l) Iran efsanelerinde ve Şehnıime'de adı geçen yigitliğ;iyle tanınmış olan Iran Pişdadi (Key­

yani) padişahı.

( 1 1 2) Efsanevi İran Pişdadi (Keyyani) padişahlarının üçüncüsü .

( 1 1 3) Pişdadi padişahlanndan Feridun'un üç oğ;lundan biri. Feridun ülkesini üç oglu arasın­ da paylaştıonca onu Türk ülkesinin padişahlığ;ına tayin etti. Bugün kullanılan Turan kelimesi Tur'un ülkesi anlamına geçmektedir. ( 1 1 41 Şehname'ye göre Feridun'un üç oglundan birisi olup, Feridun üç oğ;lu arasına paylaş­ tırdığ;ı ülkesinin en kıymetli parçası olan İran'ı ona verdi. ( 1 1 5) Veya Cemşid: Sahip olduğ;u aynayla dünyada olup bitenleri gördügü rivayet edilen ef­ sanevi Pişdadi padişahı. ( 1 1 6) Dev bağ;layan manasma gelen "divbend" lakaplı Pişdadi padişahlanndan. ( 1 1 7) Şehname'ye göre zalimligi ile ünlü Cemşid'den sonra saltanata geçmiş olan Arap asıllı Pişdadi padişahı. ( 1 1 8) İslamiyetten önce İran'da hüküm sürmüş olan Eşkani (Part) padişahlannı yirmincisi.

(46- 5 1 1

( 1 1 9) Veya Neriman: Pişdadi padişahlanndan Gerşasb'ın lakabı. ( 1 20) Şehnıime'ye göre, Rüstem pehivan'ın Türk eşinden olan ve öldürdükten sonra tanıdıgı oğ;lu. ( 1 2 1) Şehna.me'de adı geçen İranlı kahraman. ( 1 22) Kahramanlık hikayeleri Şehnıime'de etraflı olarak anlatılan Giv'in oğ;lu. ( 1 23) Şehmime'ye göre. Guderz'in oğlu, Rüstem'in damadı ve Bijen'in babasıdır. ( 1 24) Rivayete göre lranlı pehlivan Bijen'i Turanlılara teslim etmekle tanınır. Daha sonra Iran padişahları tarafından Hazerm bölgesi yöneticiligine tayin edilmiş ve orada kendi adıyla anılan bir şehir kurmuştur. ( 1 2 5) İranlı cihan pehlivanı. Rivayete göre Zerdüşt'ü himaye eden Keyyani padişahı Ger­ şasb'ın oğlu . ( 1 26) i ran ' ın efsanevi kahramanı. Şehname'ye göre Zabilistan'da doğdu . Olağanüstü bir gü­ ce sahipti . Efsanevi İran haneclanlanndan Pişdadilerden birkaç paciiŞaha hizmet et­ miştir.

33


Tarak gibi ba{Jnnda yüzlerce yarık açılmadan eli. ay yüzlünün zülfü· nün ucuna de{]med i. " Dünya seni bir saat güldürürse, bin sene ağ;Iatır. Sana bir kötülük musaHat ederse. onu adet haline getirir. Şurası bir gerçektir ki, 9 örtüsü ve 6 yönü olan üç beş günlük şu dünya. akıllı kimselerin gözünde, kötü olayların seliyle çökmüş , dört duvarı yıkılmış köhne bir kervansaraya benzer. Hiçbir akıllı orayı uyu­ ma yeri olarak seçmez. Hiçbir fikir sahibi orada eğlenip kalmayı iste­ mez. Oranın seraptan ibaret görüntüsüne ve bir yudum şarabının tadı­ na kanmaz. Onun iyiliğini ve kötülüğünü , Şiir (Arapça) :

"Onlar uykudaki rüyalar ve gelip giden gölge gibidirler. Aklı olan on­ lara kanmaz" görüşüyle karşılaştınr. Onun için sakın. bu fani dünyanın aldatıcı emniyetine güvenme. Şiir:

"Akılsızlar gibi bu dünyanın altınına gümüşüne aldanma. Çünkü o, hazansız göreceğin bir ilkbahar değildir. Çünkü eğer arştan yere insen, aydan kuyuya düşsen, denizi boşalt­ ma gücün olsa, bir sonbahar bahçesi görsen, Bu gördüğün şeylerin iyilik ve kötülüklerine bakıp ağlamak niye? Çünkü gözünü kapadığın zaman ne bunu görürsün ne onu. " ileriyi gören gözünü açık tut. Akıllı dervişler gibi cefakar feleğin ve­ .fasından ve gaddar zamanın emniyetinden ümidini kes. Şiir:

"Gönlünü dünyaya bağlama. Çünkü o vefasız bir yar, şarapsız bir kadeh ve lezzetsiz bir şarap gibidir. Onun sunduğu içkiyi tatma. Çünkü sonundrı sana engerek yılanının açtığı yarayı açar. Onun şarabını içme, çünkü sı , . · ı ında başını ağrıtır. " Padişah, halvet odasında (Seraçe-i halvet)

·

nın huzuru olan oğluna, tam olarak anlatılma�

ılbinin sevinci ve canı­ konusunda aciz kalı­

nan bu vasiyetleri duyurunca devlet erkanının td ı ı ı amını yüce tahtının önüne çağırdı. Onlar, Sulik gibi koşarak hükümdar sarayına (bargah)

(16] mazlumların dua göğü , mutluluk kaynağı. muhtaçların Kibe'nin dışındaki kıblesi olan eşiğine alınlarını değdirdiler. Hüzünlü padişahın zayıflığı ve düşkü nlüğü üzerine düşünmeye başladılar. Sultan. toplantı odasını (soffe-i bar) sıradan ve seçkin kişilerle dolu görünce, "İhtiı:,;amı büyük ve nimeti genel olan Yaratan , 'Sizi. mallar ve

34


ogullarla dest(•kles tn: stztn tçtll bahçeler vur etsin. ırmaklar alcıtsııı"t 1 2?)

vaa d i n i b�nlrn Için g�rçeklcştlrert•k bana türl ü Iyil iklerde bulundu. Ba­ na hayırlı çocuklar, sın ı rsız mallar, gen i ş topraklar ve ülkeler, önemli bir hazıne ve her türden mutluluk bagışladı. Şiir:

"Fele!]in gözü, ömrünce Tann'nın bana yaptığı iyilikleri ne gördü ne de görecek. " Tann'nın yardımı ve adil davranışımızın destegiyle dünyanın işi,

'Onun beraberinde bulunanlar inkcircılara karşı sert, birbirlerine merha­ metlidirlerf. l 2BI ayetinin de dedig;i gibi yaşlılar gibi tecrübeye ve gençler gibi şansa sahip olan dogruluk yolunda olan siz kullanının kan dökücü, acımasız kılıçlanyla doğru yola girdi. İyi biliyorsunuz ki,

emniyet

rüzgarlannın estiği , mutluluk güllerinin gülümsedlgi gençlik günlerim­ den bugüne kadar sizlerle beraber huzur elbisesi giyip lezzet kadehlerini yudumladık. Mutluluk meydanında yiğitlik topunu koşturduk. İkbal gü­ neşimin batına noktasına ulaştığı şu anda vatanımı, yerimi . yurdumu ve ailemi terk edip ahiret bahçesine giderken insaflı birinin vasıflanyla vasıflanmam, ahiret hazırlaklarını tamamlamam gerekir. Şiir (Arapça) :

"Ölürsem de gam değil, hayatın lezzetini aldım. Her şey sınınna ge­ lince son bulur. " Eski zamanın kisralan ( l 29 l , kayzerleri! l 30l firavunlan ve krallan

İskender! l 3 1 )

olan

ve

Dara! l 32l

gibileri hakkında söylenmiş olan, "O rada

nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar. eğlenip durduklan nimet­

ler bırakmışlardı n ( l 33) ayeti bizim hakkımızda da okunsun. Ülkenin sa­

hipsiz. cihanın sultansız, şehrin yöneticisiz, tahtın padişahsız kalacagı günler yakındır. Padişahlar hakkında, 'Onlar olmasaydı nizam bozulur­

du, seçkin ve sıradan kişiler bir olurdu. Saçmalıklar üstün gelir, bozukluk her yere hakim olurdu' sözü söylenmiştir. [17] Gerçekten de dünyanın yaratılışından insan nesiinin tükenecegi zamana kadar, Şiir:

"Biri gider yerine diğeri gelir. Dünyayı yöneticisiz bırakmazlar" kuralı doguda ve batıda geçerli olarak kalacaktır. D ünya durdukça gece ve gündüz birbirini takip ettikçe bu kuralda bir değişiklik olmaya( 1 27) Kur'an-ı Kerim. 7 1 1 l l ( 1 2 8) Kur'an-ı Kerim, 4 8 /29 { 1 29) İslamiyetten önce i ran'da hüküm sürmüş olan Sasani padişahlarına verilen ad.

( 1 30)

Rum padişahlan.

( 1 3 1 ) Bak. not. 92 ( 1 32) Bak. n o t . 72 ( 1 33) Kur'an-1 Kerim. 44/24-26

35


caktır.

Oglum Keyhü•rev'ln çehresl Menuqehr'el l 34l ,

lhttşaım Feri­

dun'al 1 3 5l benzemekte olup Iyi talihe sahip, her türlü padişahlık özelllk­

lerini taşımakta. sultanlık sıfatıarını kendinde bulundunnakta, yigitltk konusunda diger kadeşlerini geride bırakmaktadır. Her ne kadar kar­ deşlerinden yaş bakımından geriyse de aklı ve adaleti bakımından her­ kesten üstün ve öndedir. Devletli alnında mutluluk belirtileri ve büyük­ lük izleri, çehresinde ise padişahlık ihtişamı açıkça görülmektedir. Şu şiir bu konuya uymaktadır: Şiir:

"Zatının olgunluğunu açıklamaya ihtiyaç yok. Aydınlanmış bir gecede ay ışığına gerek olmadığı gibi. " Bunun için ben veliaht olarak onu tayin ettim. Ben kendim hayat­ tayken onun hükmünü ülkede ve halk arasında geçerli kıldım . Böylece o iktidarın ve ihtişamın varisi, tacın ve mührün sahibi oldu. 'O gün

sevk, Rabbin huzurunadır' 0 361 sırası gelince kendisini Hazreti Peygam­

ber'e

adamış olan halifelerin halifesi gerçek halife

Ebu Bekir

Sıddık'ın

( 1 37) bu dünyadan aynlırken, küfrün temellerini yıkan, dinin yapısını

güçlendiren Müminlerin Emiri

Ömer b. el-Hattab'ı ( 1 381 -Allah onlardan

razı olsun- halife tayin ettigi son nasihatinde, "Ahirete giderken kafir bile iman eder, fitneler yola girer ve yalancılar dogruyu söyler. Ben de şimdi size Ömer el-Hattab'ı halife tayin ediyorum. Şimdiye kadar Allah, Pey­ gamber, onun dini, kendi nefsim ve sizin için her şeyi yaptım. Onun adaletle hükmedecegine inanıyor, ondan iyilik yapmasını bekliyorum. Fakat yine de gelecegi bilmiyorum. 'Haksızlık eden kimseler nasıl bir yı­

kılışla yıkılacaklannı anlayacaklarctır-<1 39\ şeklindeki ilahi sözleri oğlum

çin söylüyorum. O da öne sürdüğüm şartlan yerine getirmeyi üzerine aldı. Hareketlerini farzlar, sünnetler ve nafilelerle donattı. 'Verdiği bu

sözden dönen. ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah'a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük ecir verecektir' 0 401 fidanını can ırmagının sahiline dikti. O fidanı dogruluk rüzganyla besleyip bilgi [ 18] pınarıyla sulayacagını , verecegi meyvelerden din, devlet ve millet taraftarlarının

faydalanacagını ümit etmekteyim. 'Bu Allah için güç değildir! 0 4 1 1 Öbür

dünyaya göçmeden ve sizler buradan dagılmadan şunu da belirtmek is[ 1 34) İrec'in (Bak. not. 1 1 4) ogıu . [ 1 3 5) Bak. not. 75 ( 1 36) Kur'an-ı Kerim. 75/30 ( 1 3 7) H ulafa-i Raşidin de denilen ilk dört halifenin ilki ( 1 38) llk dört halifenin ikincisi [ ı 3-23/634-644\ [ 1 39) Kur'an-ı Kerim, 26/228 [ 1 40) Kur'an-ı Kerim. 48/ 1 O [ ı 4 1 ) Kur'an-ı Kerim. ı 4/23

36

( 1 ı - 1 3 / 632 634) -


teı·ım k i , ben \.Hke Işlerının yökönö do8tlaı·ıma bıraktıktan, cennete ve­ ya ceheneme gıttıkten sonra o na blat edin. Onun fermanının gerekleri­ ne. zarariarına karlarına katlanın. lytltgıntze de kötülügünüze de olsa

azli ve tayinlerine verdtgi kararlara saygılı olun. Onu sevip sayınada gra­ nlt taşı gibi dayanıklılık gösterin. Onun

Huma!l 42l

kuşununkine benze­

yen yuvasına ve gökler kadar yüce olan eşiğine karşı açık veya gizli ola­ rak baglılık kemerini belinize takın" dedi. Bu vasiyetin parlak incileri orada hazır bulunanların kulak sedefle­ rine dolunca onlar,

Fırat ve Dicle

ırmaklan gibi akan gözyaşı pınarlan­

nı yanaklanna bıraktılar. Hay hay sesleri, vay vay çığlıkianna dönüştü. Hepsi dehşet kafasını vahşet yakasının içine çekip, ayaklarını şaşkınlık eteğinin altına topladılar. Uzun bir süre balık gibi sesiz kaldılar. Ne ce­ vap vermeye mecalleri, ne de ne yapacaklarına kararlan vardı. Sonunda mutsuz bir şekilde ağızlarını açarak, "Devrin padişahının halis dilekleri ve yüce fermanı uyannca bütün hastalıklar devlet düşmanlannın vücu­ duna, ülke muhaliflerinin canına uğrasın. Büyüklüğüyle tanınmış ve kullarını hoş tutmayı kendisine ilke edinmiş olan padişahın bilgisi dı­

Melikşah'ın0 43l -Allah rah­ padişah Melik Süleymamn { l44l

şında değildir ki, atalanmız, Sultan-ı Azam

met eylesin- fermanıyla senin atan gazi

-Allah delillerini aydınlatsın- kamutasında Rum ülkelerinin fethi için se­ çip görevlendirilmesi üzerine onlar. gökleri andıran ihtişamlanyla geze­ genlerin padişahı güneş gibi ala atıanna binip mutluluk bileziklerini ar­ zu bileklerine taktılar ve "Putperestlerle siz de topyekün savaşın"

0 4 5l

se­

sini samimi bir şekilde duydular. Keskin kılıçiann ve uçan aklann açtığı yarayla düşmanıann kanından yeryüzünü lale bahçesine çevirdiler. Şiir (Arapça) :

"Onların savaş günleri düşmanların korkulu günleridir. Bütün düş­ manlar ondardan korkup çekinir. "Kılıçları dünyanın doğusunda ve batısında zırhlı kimselerde bile iz bırakıp onlarda yara açar. "

( 1 42) Simorg adı da verilen Iran mitotlojisinde bir kuştur.

30 kuş manasma gelir. Otuz kuş büyüklügünde oldugundan veya otuz kuşun rengi bir kuşta bulundugundan bu adla anılır. Arapçada Anka adıyla anılmıştır. Yuvası. dünyayı çepeçevre kuşatan ardında d evlerin. ejderhaların bulundugu Kaf dagındadır. Bir rivayete göre çocuklan kapmaya başladıgı için zamanın peygamberinin bedduasıyla nesli tükenmiştir. Bu ismi var cis­ mi yok kuş TUrkçede de "zümrüd-i anka" olarak bilinir. 1 . , l) Bak. not. 78 ( i l-l) Anadolu Selçuklu devletinin kurucusu Süleyman b. Kutalmış ( 1 078- 1 086). 1 l 5) Kur'an-ı Kerim. 9/��6

37


Ş!tr: [ 19] "Hıristtyanlann yükünü atın sırtından ve yolun tozundan alıp eşegin sırtına koyalı hayli zaman oldu. Haç ve kilise yerine mihrap ve mimber yapmalannın üzerinden uzun zaman geçti. "

Biz de 'Doğrusu biz babalanmızı bir din üzerinde bulduk. biz de onla­ nn izinde gitmekteyiz' ( 1 461 hükmüne uyarak atalanmızın yolunu tutar o yolda gideriz. Devletinin süresi ve hayatının günleri dünya durdukça dursun, padişahın merhamet Huma'sı0 47l "Hür çocuk şanlı babasının izinden gider' sözü geregince sevgi ve koruma kanatlannı, büyük küçük, güçlü zayıf bizlerin arnaçianınıza ulaşmamız için sermiştir. Melekut ale­ minden 0 48l hediye olarak gelen yardım ve destek müj desinin mutluluk kokusu ve padişahın iyiliklerinin rüzgan ile 'Size düşkün, müminlere şef­ katli, merhametlidir' ( 149) sıfatıyla vasıflanmış olan Efendimizin güzel ko­ kulu ahlakı, sürekli olarak maksat ve arzulanmızın burnuna gelmekte­ dir. Onun padişahlık şefkatinin uguruyla olaylar güneşinin yakıcı sıcak­ Iıgından rahat ettik. 'Rabbinizin verdiği rızıktan yeyin ve O'na şükredin' ( 1 50) bahçesinde mutluluk ve sevinç içinde selvi gibi yavaş yavaş yetiş­ tik. Ruhumuz ve canımız efendimizin sevgisiyle doldu. Şiir (Arapça) : "Kadeh inceldi, şarap berraklaştı_ İkisi birbirine karışıp tek bir cisim gibi oldu. Geriden bakınca sanki kadehsiz bir içki, sanki içkisiz bir kadeh. "

Her ne kadar devletin gözbebegi ve memleketin ileri geleni olan Me­ lik Gıyaseddin'e biat etmemiz ve onun yanında oldugumuzu söyleme­ miz bir az vakit aldıysa da sonunda ricası bizi yola getirdi. Canımızdan daha kıymetli olan onun fermanı her şeyi geride bıraktı. Biz cihan padi­ şahının buyurdugu her şeyi, gökten inen bir vahiy ve kalbi temiz olanla­ rın duası olarak kabul ederiz. Samimi bir kalple ona uyar. onu kurtulu­ şumuzun ve selametimizin bir geregi sayanz. Artık Sultan Gıyaseddin bizim rehberimizdir. Onun huzurunda ve gıyabında ona karşı içimiz dı­ şımız bir olacaktır. Onun devletinin düşmanlan ve saltanatının muhalif­ lerine karşı savaş ve mücadele yolunu tutacagız. Onun nimetlerini inkar etmekten ve durumunun bozulmasına yardımcı olacak davranış( 1 46) Kur'an-ı Kerim. 43/22 ( 1 47) Bak. not. 1 42 ( 1 48) Bak. not. 57 ( 1 49) Kur'an-ı Kerim. 9/ 1 29 ( 1 50) Kur'an-ı Kerim. 34/ 1 4

38


lardan kaçınınayı kendimize görev blleceglz. Verdigirniz bu sözleri . lman sahibi biri n i n

edip bozamayacagı bir ye mi nle [20] pektştlrtyoruz. Şiir

(Arapça) :

"Öyle bir söz ki. yeminle pekiştirilmiş olup bütün yalanlardan uzaktır. Artık onu inkar etmek mümkün değildir. "

Sözlerint yemin ve andla onayladıktan, görüş ayrılıklarını ortadan kaldırdıktan, baglılık ve kulluk gereklerini yerine getirdikten sonra bü­ tün emirler, açık bahtının yardımı, ilahi güçlerin destegiyle Sultan Gı­ yaseddin'i mutluluk aracı olan ülke tahtına ve saltanat makamına oturttular. Şiir: " Yeryüze padişahı.. yciver giden bir talihle Süleyman0 5 l l gibi impa­ ratorluk makamına oturdu. Hizmetleri yerine getiren insanların yerine sarayın önünde sağda ve solda melikler saf tuttular. "

Ülkenin ileri gelenleri ve yigitleri, kulluk ellerini itaat kemerlerine götürdüler. Tahtın sagında ve solunda ayakta durdular. O kadar direm ve dinar saçtılar ki deniz fakir, maden cevhersiz ve zamanın gözü hay­ retler içinde kaldı. O kadar misk ve arnher kullandılar ki mavi gökyüzü­ nün beyni, buhurdanların buhanyla doldu. Saltanat elbise deposundan (cö.me-hö.ne) ve hazinesinden görevli ve askerlerden (hadem u haşem) oluşan her sınıftan emirlere ve büyüklere (küberö.), kıyamet gününe ka­ dar sayılmayacak kadar çok kıymetli hediyeler, pahalı kumaşlar ve na­ kit paralar dagıttılar. Sonunda sıradan ve seçkin kişilerin kalpleri, Sul­ tan'ın sevgi ve saygısıyla dolup taştı. Onun emir ve yasaklanna uymaya karar verdiler. Bagış ve hediyelerle hür kişilerin dizginini kulluk agacına bagladılar. Bagış vasıtasıyla ülkenin her tarafında bulunan yerli yaban­ cı herkesi amaçlaona ulaştırdılar. Sonra 1 0 günlük zevk ve eglence meclisi kurdular. Şarabın tadını çıkararak sarhoşlugun hakkını verdi­ ler. Acem havalanna ve padişah adetlerine uyarak zevk ve eglencenin gereklerini yerine getirdiler. Mutluluk ve neşeden nasiplerini alarak, üzüntüyü sadece kadehin içinde bıraktılar. Şarabın sarhoşlugundan ve başagnsından: eglencenin verdigi mis­ kinlikten kurtulduktan sonra yönlerini, şehirleri ve kasabalan imar et­ meye, halkın ihtiyaçlarını gidermeye çevirdiler. Olayların meydana getir­ dlgi yıkımlan ve felaketleri imar edimiş şehirlerden uzaklaştırdılar. Onun adaletinin uguru . insafının ilhamı. idaresinin iyiligiyle misk gam( 1 5 ll Bak. not. 52

39


mazlıktan. ay yüzlüler ve dHberler [2 1) baştan çıkarmadan,

sabah

rüzgarı güzelierin örtülerini açmaktan . şeker dudaklıların hareketı gö­ nül almaktan. hayal gece dolaşmaktan ve eşkiya yol kesrnekten tövbe etti. Şiir:

"Onwı devletinin havası cihanı o hale getirdi ki, zıtlann tabiatında bu­ lwıan aynlık ortadan kalktı. Onwı gayreti, şahini kanadıyla verdiği zarardan ve gökteki kartalın kalbini yüksekte uçmaktan alıkoydu. " Degişikligin ve bozulmanın yüce katına yol bulamadıgı, hata ve ku­ sur tozunun, bulundugu arşa ulaşamadıgı ve yürürlükteki şeriatine yaklaşamadıgı, emir ve fermanlannın geçerliligini kaybetmedigi, şüphe ehlinin dimagındaki inkar sevdasını, "Güç, her şeye yeten tek Allah'ındır" sözünden başka bir şeyin silip süpüremedigi gerçek padişah ve mutlak hakim, şam yüce ve saltanatı devamlı olan Allah, böylece padişahhk mührünü, emir verme ve yasaklama yetkisini zamanın Dara'sı 0 52l , dev­ rin Süleyman'ı0 53l olan ulu padişahın eline bıraktı. Ona Kisra'nın vezi­ ri Buzurgmibr'e0 54l benzeyen bir vezir bıraktı. O vezir, insaniann sıgı­

nagı, vezirlerin veziri, adalet ve insafı yayan . zulüm ve eziyet izlerini or­ tadan kadıran, iyilik ve bagış adetlerini canandıran, İnsanların çok de­ ger verdigi, İslam dinini koruyan, Allah tarafından zafer ve başarıyla desteklenen, dünyanın, devletin ve dinin büyügü, İslamın ve Müslü­ maniann ışıgı, gerçegin takipçisi, günlerin ve gecelerin seçkini, anne ve baba tarafından soylu ve cömert bir aileye dayanan, insaniann ve cinle­ rin sıgınagı . Allah'ın dünyadaki gölgesi, bereketli bir yagmur bulutu, ni­ metler denizi, müminlerin destekleyicisi sultaniann sultanının yetiştin­ eisi

ve

hakaniann

dayanagı

Ebu'I-Meali

Kutlug

İnanc

Uiurlu

Uluğ'dur. l 1 55) O, hayırlı ve ugurlu işlerini zamanın sayfalarına ve günle­ rin yapraklarına yazmıştır. Onun yaptıgı kalıcı ve büyük işlerin anlatıl­ ması, hafızalarda faydalı ve hayırlı işlere örnek teşkil etmiştir. Allah

onu, "Allah yararlı iş yapan müminlere, içinde temelli kalacaklan güzel bir mükdfatı miijde[emek''( l 56l tugrasıylall 571 süslesin. Ünü yedi gögü aşan cömertigini ve yöneticiligini kıyamet gününe kadar sürdürsün. Yü( 1 52) Bak. not. 72 ( 1 5 3) Bak. not. 52 ( 1 54) Bak. not. 73 ( 1 55) Yani Sahib Divan Şemseddin Cüveyni ( 1 56) Kur'an-ı Kerim. 18/ 1 2 ( 1 57} Ferman. berat. kanun gibi her türlü resmi e\Takın üzerinde bulunan padisahın lsmini veya lakabını laşıyan başlık.

40


ce çabuı her zaman Onla padl,ahhmn önderi olan mutlu padtı,ahın

destegını görsQn . YOce derga.hının eştgı , yaratıkların secde ettikleri yer

olsun ve YOce Allah'ın yardımıyla felaketlerden uzak dursun.

[22] 2- SULTAN KILIÇ ARSLAN'IN OGULLARININ RÜKNEDDİN SÜLEYMANŞAH'IN BUZURUNDA TOPLANMALARI ONLARlN ONU SULTAN GIYASEDDİN'E SALDIRMASI İÇİN TAHRİK ETMELERİ, BIKTIRIP USANDIRMAKTAN KORKARAK ONLARlN HERBİRİNİN BAZI ÖVÜNÜLECEK İŞLERİ VE HAREKETLERİNİN KISA OLARAK ANLATILMASI Sultan Gıyaseddin'in

veliahtlığa seçilip tayin edilmesi haberi, kar­

deşlerinin kulağına ulaşınca onlann herbirinin yüzünde kıskançlık be­ lirtileri ve hasetlik izleri görülmeye başladı. Ateşe düşmüş gibi oldular. Halbuki onlann herbiri orduya, önemli ölçüde altın ve gümüşe, mala mülke sahip büyük ve soylu melikler arasında devrin sultanlannın gö­ zünde övünülecek durumda idi. Yine herbiri bir bölgede melik, bir diyarda vali idi. Mesela Tokat şehri (mahruse) ile oraya bağlı yerlerde

Melik Rük­ neddin Süleymanşah, Niksar ve bağlı yerlerinde Mellk Nasirüddin Ber­ kiyarukşah, Elbistan'da Mellk Mugiseddin �rulşah, Kayseri'de Me­ lik Nureddin Sultanşah, Sivas ve Aksaray' da Melik Kutbeddin Melik­ şah, Malatya da Melik Muizeddin Kayserşah, Ere� de Melik Sancar­ şah, Ni�de de Melik Arslanşah, Amasya da Melik Nizameddin Argun­ şah, Ankara'da Mellk Muhyeddin Mes'ud Şah ve Borgulu'da (Uluborlu) Gıyaseddin Keyhüsrev mutasamfidi. Öyle ki, o diyarıann işlerinin idare­ '

'

'

'

si konusunda babalanna hiçbir şekilde bağımlı değildiler. Kendi hakimi­ yet sahalannın içinde ve mülklerinde azdan çoktan muaf ve müsellem idi­ ler. Her yıl bir defa babalannın huzuruna gelirler, hizmet için gerekli şart­ lan yerine getirdikten sonra arzulanna kavuşmuş. arnaçianna ulaşmış olarak atiarını kendi topraklarına sürerlerdi. Dünyanın alim ve fazıilan onlara başvururlar, izzet ve ikram gördükten sonra istediklerine kavuş­ muş olarak geri dönerlerdi. Onlann günlerinde ilmin bayrağı yücelmiş, şi­ irin ödülü artmıştı. , Yine onlann herbiri bilgide, fazilette, hattatlıkta. ol­ gunlukta. yazmanın incelikleri konusanda zamanın ineisi ve devrin seçki­ ni idiler.

Koyluhisar ve Niksar Meliki olan Melik Nasi­ rüddin Berkiyarukşah, Hürzid ile Peri-nejad hikayesini, [23] son de­ Bunlann arasında

rece güzel, akıcı, sanatlı ve mükkemmel bir şekilde nazmederek; o alımlı

41


ge l t nt saghkı ıthtn .ıacOnden ve tsabetlt d(� şü nr.estnden geçirerek .ı(\zel bır tavus gıbı sOsleytp faztlet ve edebiyat dünyasının seytrc tle rtnt n gözle­ rinin önüne serdi. Güzel kokular saçan. gülbahçesının parlakhgında ,

olan bu kitabın belagat örnegi ve sanat mucizesi oldugunu göstermek

"Mustafa'ya -Salal ve selam üzeri­ ne olsun- övgü ve Sena", "Yazarın Kendisiyle Hasbihal" konularını nak­

için burada "Allah'a Hamd ve Tevhid", lediyoruz.

Şanı Yüce Olan Allah'ın Tevhidi Hakkında "Yüce Allah, Ulu Tanrı bu mavi gökkubbeyi ortaya çıkarandır. Habercisi O'nun huzurundan iki renk getirdi: Bu renkler beyaz ve siyah çeşitli şekillerdeydL Son derece güzel yapılmış zarının nakışıyla, yedi göğün pulunu altı kapıya aldı. Göklerin deposundan toprağın bağrındaki maden yalağına mücev­ herler döktü. Dört unsurun( l 58l kulağına bu dönen eski iasın çınlamasını ulaştıran O'dur. Toprak tahtanın üzerine göklerin tesirlerinin şekil ve rakamlarını ya­ zan O'nun kudretidir. Bu mavi dönen gök kubbede nurdan iki küre yaratmıştır. Bunlar vehim gibi her tarafa ulaşırlar ve ırmakta/ci su gibi akarak ayı ve yılı meydana getirirler. Zihni boş olanlar dört unsurun şekli ve cinsi konusunda tam bilgiye sahip olduklannı sanırlar. Ey Allahım, Sen bizi yaratınca yaraiıkların arasında en seçkini kıl­ dın. Aciz kaldığımız zaman merhametinle bizim jeryadımıza yetiş. Çünkü lütjiın, kafi ölçüde herkesin jeryadına yetişir. "

Mustafa'nın (A.S.) Övgüsü ve Senası Hakkında "Bizden, en kıymetli cana selam olsun. Yaratıkların içinde en seçkini odur. 'LevlakeH 59) ülkesinin başkentinin padişahı olup, zatı göklerin yara­ tılmasına sebep olmuştur. ( 1 58) Cisimlerin meydana gelmesini sagladıgına inanılan su. rüzgar. toprak. ateş. (1 59) Tamamı. "levlake lema halaktu•l eflak" (Sen olmasaydın gökleri yaratnıazdım) mealin­ deki hadis.

42


l lc•rı (l% adt•m suda ııc• çamurda dc.'l)(�lerılp dururken. o, peygamber din

yolw ıwı rdıberl. ldl.

O, lıer tki alemttı de gözü ve lanıbası oldu. Bu dergahta Adem onun küçü�üdilr.

[24] Onun kutsal . zaiı her iki dünyanın da maksadıdır. O arşı, atının tlct ııalı altına aldı.

Yoksul bir yetimdi, fakat dünya bağışlardı. Ayağının altında gökyüzü parçalara aynlırdı.

(Yazann) Kendisiyle Hasbihali Hakkında Takdir Nakkaşı, beni yokluk yurdundan alıp tabtat levhasında şekil­ lendirince ·

Belki sım bana açılır diye iZimle gökyüzünün yapısını araştırmaya başladım. Bu yedi anne0 60) ve dört babanın0 6 1 ) birçok sım bana aydınlandı. Bu yeşil gül bahçesindeki yıl ve ay merdiveninde ömürden 1 7 yıl sa­ yılınca. İlahı ışıklann yardımıyla gönlün süsü olan hünerler elde ettim. Kötüyü iyiden. sağı soldan ayırt edince gönlüme şiir yazma arzusu düştü. Hüner göğünde kanat açtım, nazım ve nesirle söz söyledim, İlk önce bana destek olan hafızam, gelip bendeki en yüksek yere oturdu. Gözümü iyice açarak dünyanın işlerine baktım. O işler, güzel yüzlüie­ rin zülfü gibi birbirine kanşmışt1. Emel eli herbir işi, sarhoş bir adamın şarap kadehini tuttuğu gibi sıkı­ ca tuttu. Alemin işini başsız ayaksız görünce çaresiz kalıp kuruyu yaşı araştır­ maktan vazgeçtim. Sonra Tann'nın lütuf rüzgdn ses verdL Hangi kamışın nerde şeker verdiğini bildirdi. ( 1 60) Babillililerin inancına göre: Ay, Utarit, Merih, Güneş. Zühre. Müşteri. Zühal gibi dün­ (161)

yanın etrafında bulunan yıldıziann herbiri bir gökte bulunur ve bu surette yedi kat gök vardır. Bu terim Fars edebiyatında çok sık kullanılır. Bak. not. 1 58

43


'EOer bu bahçede dikensiz bir gül ve meyve istiyorsan, şalıltktarı vaz­ geç' dedi. Kendimi böylece aciz ve çaresiz görünce lsa gibi gurbet şerbet.ini içtim. Kalbe saf kişiler gibi kulluk gereklerini yerine getirip O'nun (Allah'ın} övgüsü hakkında ağzımı açtım. Hiç durmadan dedim ki; 'Ya Rabbi, bana yakınlığını göster, yaralı kalbime merhem ver.

Bu padişahlık tahtını kuluna verince onu kötü adeLlerden koru. "

İbn Hilal'in 1 162) degeri düştü. [25] O, Utarid 0 631 gibi yanıp kül oldu. Şiir (Arap­

Onun şiirini kiskanınaktan Bedir (dolunay) gibi küçülüp ça) :

"Onun yazısının her harfmin bir çekiciliği var. Sanki mürekkebinden sevgi akmaktadır. " Diger yandan bu Melik,

·

Maktul Şihabeddin'in 0 64)

görüşlerini aklı­

na uygun ve tabiatma yakın buldu, onları yalnızlık arkadaşı ve ögretme­ ni saydı. Bazı düşüncelerini ona dayandırdı. O konularda araştırma yaptı. Böyük bir ilerleme gösterince ondan haz alıp zevk duymaya başla­ dı. Görüşmelerinin ilk günlerinde

Mevlana Şihabeddin, Pertevnime

adlı eseriıai onun kutlu adına yazdı. Melik onu okuyup inceledi. Onun bütün sembol ve işaretlerini kavradı. "Sana bilmediğini öğretmiştim"

1 1 651

şifasını buldu. Cehalet tehlikesinden kurtuldu. O bilim dalının konula­ rını ve terimlerini ögrendi. Şiir:

"O kadar ki, ondan Ebu Ali Sina'nın 0 661 ruhu kıskınçlığa düştü. " Sultan

Gıyaseddin Keyhüsrev

ise, her türü bilgiyle donanmış ola­

rak padişahlık bahçesinde selvi agacı gibi yetişmişti. Doguştan gelen yetenegi, bahtının açıklıgı ve üstün zekası ile Jetafet bakımından kuzey rüzgarını, huy bakımından berrak suyu geride bıra-

( 1 6 1) Bak. not. 1 58 ( 1 62) Hilal es-Sabi: Belegatiyle ünlü Arap şairi. ( 1 63) Eskilere göre yedi gökten ikinci gökteki yıldız. ( 1 64) ( 1 6 5) (166) 44

Ona gök katibi anlamına gelen "debir-i felek" denir. Düşünce, tad alma duygusu, zeka ve merhamet ona nıensuptur. Şihabeddin, Şeyh-i İşrak. Şeyh-i Maktul gibi lakaplan da bulunan Yahya b. Habeş b. Emirek Suhreverdi (549 -587 /1 1 54 - 1 1 9 1 ) İşrakiyyun felsefesinin kurucusu lranh ün­ lü filowf. Kur'an-ı Kerim, 4 / 1 1 3 İbn Sina adıyla da tanınan ünlü tıp ve felsefe alimi Ebu All Hüseyin b. Abdullah b. Ha­ san b. Ali (3 70- 428/ 980 - 1 036).


kır, dötönce ku,uyla, otmteatn kıvılcımını geçer, bütün yarı,ıardan JAltp ayrıhrdı. ŞIIr: "Günlerin perdesi allında ht.ç sır kalmadı. Çünkü nurlu kalbinde her şey aydınlandı. Yeryüzünde sudan ve topraktan onun asil tabiatından daha iyisini ortaya çıkaramadılar. " Şiiri onun bir zamanlar söyledigi mesnevilerden ve zihin elmasıyla deldigi berrak su gibi olan şiir incilerinden alınmıştır. O, gurbette dö­

nüp dolaşmaktan kurtuldukdan atalarından miras kalmış olan memle­ ketine döndükten ve mutluluk tahtına oturduktan sonra kendisinin

Şam diyanna Şeyh Mecdeddin İshak'ıU 6 7J

gurbette oldugu talihsiz günlerinde öz vatanından ayrılıp gitmiş olan ülkenin ileri gelenlerinden

-

Allah cennetinin baş köşesinde ona yer versin ve rahmet yağmurlarını üzerine yağdırsın-

çagırmaya birini gönderdi. Yeri gelince anlatılacagı

gibi gurbette çektigi zorluklan ve orada başına gelenleri ona anlattı. Eger şehzadelerin -Allah isteklerini kavuştursun ve ahirette cenneti­

ne kabul etsin-herbirinin övünülecek işlerini, iyi davranışlannı burada sayarsak, [26] kitap çok genişler ve hedef kaybolur. Onlann mertligini, yigitligini, şahlıgını, cihangirligini, haşmet ve büyüklüklerini övmeye kalkarsak, ışıgından dolayı güneşi övmüş gibi oluruz. 'Güneşi aydınlıkla öven. karanlıgın siyah oldugu· söyleyen biri durumuna düşeriz. Onlan anlatmaya kalksak, Sehban'ın! l 68J ileri görüşlülügüne, Hassan•ın( l 69l

belagatine, Nuh'un ömrüne ( l 70J ve Lokman'ın ( l 7 1 J bilgisine sahip olsak bile denizin bir damlasını, ilhamın bir kınntısını, bulutun bir nemini, sayfanın bir harfini, agacın bir yapragını ancak söylemiş oluruz. Sonun­ da acizlik, kusur, zaaf, gevşeklik, bilgi eksikligi kendini gösterir. Onun için onlann övgüsü ve üstünlükleri hakkında akıl dilinden insaf kulagı­ na gelen şu sözleri dinlemek yerinde olur: Şiir (Arapça) :

"Onlann üstünlüklerini anlatmaya artık son verelim. Gecenin yıldızla­ nm saymak isteyen onlan saysın. " ( 1 67) Sadreddin Konevi'nin babası, Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev ile ünlü mutasavvıf İbn Arabi'nin hacası olan ve yaşadıgı devirde büyük bir şöhrete ve saygınlıgı kavuşan zat.

( 1 68) İbn Zafer b. Ayas b. Vaili (ölm. 54/674) Ünlü Arap hatibi. Güzel konuşanlara ömek ola­

rak gösterilir. Hassan b. Sabit Hazreci Ansari, Hz. Peygamber zamanının ünlü şairi (ölm. 54/673-4) ( 1 7 0) İkinci Adem olarak da bilinir. Uzun yıllar kavmini dogru yola çagırdı. Kavmi sapıklıkta ısrar edince Allah, Nuh'u büyük bir tufandan haberdar etti. Nuh da büyük bir gemi ya­ parak ailesini, taraftarlarını ve hayvanları oraya aldı ve onları tufandan kurtardı. 950 yıl yaşadıgı söylenir ve uzun yaşayanlara örnek gösterilir. ( 1 7 1 ) Bak. not. ı 06.

( 1 69)

45


Yaşlı ve köhne d önya onlann gürzünün haş metın den Sam'ın i ı 72) .

,

adını ve Destan'ın1 I 73 lhtkayesini; "Alah'ın kendilerine hiçbir güç vermedi· grH 7 4l boş hayal Anka'sıyla0 75l aynı kefeye koymuştu. Simak-ı Ramılı O 76l

onlann örsü delen kılıçlannın korkusundan darmadagın oldu.

Müşteri yıldızıl 1 77l , onlann mutluluk payını, emniyet yayından fırlatarak amaç hedeflerine ulaştırdı. Elburz dagıl l 78l onlann agır gürzünün dar­

besinin korkusundan kendisini kaplumbaga gibi alelacele düşkünlük çukuruna attı. Göklerin iki Nesr'i (nesrin-i eflak) I I 79l onlann dagı devi­ ren saldıolannın korkusundan ve kalıredici darbelerinin dehşetinden tavuklar gibi topragın derinliklerinde kendilerine yer aramaya başladı­ lar. Onlann fetih ve zafer bayraklan, kötü gözlülerin gözünden uzak bir yere göklerin direklerine çekildi. Onlann hançer fıdanlan, iktidar neh­ riyle sulandı ve zamanı gelince kötü niyetlilerin kellelerinden meyve ver­ di, düşmanlannın başına kahır taşlan attı. Kader, yaydan fırlarnarlan önce onlann oklannın ucuna zafer müjdesini yerleştirdi. Savaş ve mü­ cadele sırasında onlann herbirinin agır gürzünün üzerine ve keskin kı­

lıçlannın agztna başan ve fetih işaretleri koydu. Faal akıl! l 80l onlann karşısında çocuklar gibi coşup neşetenerek mutluluk içinde dans etme­ ye başladı. Onlar, topraklanyla sınırdaş olan ve ülkelerinin yakınında bulunan kafirlerin gögüslerini bayraklanna merkez yaptılar. Onlan kan içen kılıçlannın etkisiyle kendilerine köle ettiler. Her yıl 1 00 bin [27] kö­ leyi (berde) hatta daha fazlasını küfür vadisinin batagından alarak İsla­ mın devletinin aydınlıgına çektiler. Onlan samimi olarak ulu ve yüce olan Mutlak Varlık'ın birligine inandırarak onlara iman elbisesi giydirdi­ ler. Rum kafiderini mazlum memurlar gibi hizaya getirdiler. Kadınlannı, çocuklannı, yakınlannı ve taraftarlannı mücahitlerin saldınlannın se­ bep oldugu sıkıntıdan kurtardılar ve onlar, Şiir (Arapça) :

"Evlendikleri kadınlan esir almak, dağurdukları çocuklannı öldür· mek. toplayıp biriktirdiklerini yağmalamak ve ektiklerini ateşe vermek" hareketlerinden uzak tuttular. Hudut muhafızı olan yigitler ve hal­ kın seçkinleri, başanlannın ve zaferlerinin sesini, Şiir (Arapça):

( I 72} Rüstem pehlivanın d edesi. ( 1 73) Rüstem'in babası Zal'in l akabı. l l 74} Kur'an-ı Kerim . 7/69 ( 1 75) Bak. not. ı 42 ( 1 76} Yıldız kümesi. ( 1 77} Bak. not. 89 ( l 78) Dogudan batıya dogru uzanan ve Iran'ın bütün kuzeyini kapsayan dag silsil esi . ( 1 79} Nesr-i tair ve nesr-i vaki adlaoyla anılan iki yıldız. ( 1 8 0} Onuncu akıl veya akl-ı kuds. Akıllı kimselere ilham verdigine inanılan akıl.

46


l ludut boylanndan geri çeldlmedlk. Savaş alanında yll) lt l llcler göster· dtk.

Sam ( 1 8 1 1 zamanından beri ganimeti paylaşıyoruz. Ham ( 1821 zama­ nindan beri zorluklarla mücadele ediyoruz" manasını uzak yakın her yere duyurdular. Ülke yönetme sevdasına, padişahlık hevesine düşen ve haset duy­ Julannın ve kıskançlık alametlerinin saidınsana uğrayan melikler, saa­ det burcunun yıldızı gibi taca ve güce sahip olan büyük kardeşleri Melik

Rükneddin Süleyman'ın

huzurunda toplandılar. Kardeşlerinin (Gıya­

aeddin Keyhüsrev) yaptıklannı anlatarak ondan şikayete başadılar. Dü•

şünce zayıflığı ve akıl bozukluğuyla şunlan söylediler: "0, saltanat kurallannı hiçe sayarak melikliğe giden yolun gereklerini yerine getirme­ miştir. Nefs-i emınare

0 831

sinin arzu seline kapılarak aklı devre dışı bı­

rakıp uygun olmayan işlere kalkışmıştır. Güzel davranışlan ve iyi hare­ ketleri bir yana bırakmıştır. Berrak ve temiz su dururken, yıkanmak için kirli suyu seçmiştir. Güçlü aslan dururken boğa yılanından yardım istemiş, kaplanın gücü yanında dururken topal tilkinin hilesine başvur­ muştur. Vallahi, güneşin ışığı, sareti, ve

Hatem'in( l 86l

Cemşid'in( l 841

töresi,

Rüstem'inll 85l

ce­

cömertliğine sahip olan sizin kutlu yüzünüze,

uğurlu yaratılışınıza, üstün düşüncenize, heybetli yapımza ve devamlı cömertliğinize rağmen onu seçtiler. Toprak nere, yıldız nere! Şiir (Arap­ ça) :

[28) "Yağmur bulutlan altın yağdırsalardı, sana benzerlerdL Zaman bağışta bulunsaydı senin gibi olurdu. Güneş konuşsaydı, aslan yırtıcı olmasaydı, deniz tatlı olsaydı, senin gibi olacaklardL "

( 1 8 1 ) Sami ırkının atası sayılan Nuh'un büyük oglu. O. kansıyla birlikte gemiye binerek tufandan kurtulmuştur.

( 182) Kıptilerin. Berberlerin ve Sudanlılann atası sayılan Nuh'un ogullanndan biri. (183) İnsanı kötülüge sevk edennefis. ( 1 84) Bak. not. 1 15 ( 185) Meşhur lran kahramanı. Yetmiş fil kuvvetinde oldugu. devleri ve filler! öldürerek halkı ( 186)

bunlann fenalıgından kurtardıl(ı anlatılır. Şahname'de mübalagalı hikayeleri vardır. Babasının adı Zal oldugu için bizim halk hikayelerimizde Zaloglu Rüstem diye geçer. Hatem b. Abdullah b. Saad Tayi Mekni. Cahiliye döneminde yaşamış. yigitligiyle ve cö­ mertliğ;iyle şöhret kazanmış. İslami edebiyatlarda bu faziletiere örnek olarak gösteril· miş olan Arap meliki.

47


ŞIIr: "O sensin ki, gazabın dolu ya!}dıran bulut olunca eceljena dalgasının dışına çıkamaz. Felek, senin dergahımn önünden edepli olarak geçer. Kader, senin ta­ rafina iyilik gözüyle bakar. " Belki bu kadar hizmetlerinizin üstünlügüne ve haklannızın önceligi­ ne ragmen,

Yüce Allah Melik'e (Gıyaseddin) 'Dilediğini aziz kılar•H 87l

hazinesinden bagışta bulunmuş, bu övünülecek şeylerden ve özellikler­ den tamamen yoksun birisini sizin yerinize oturmak için seçmiştir. Şiir:

"O kadar eski ki, onun öncelik zamanında ne dünya vardı ne dünya­ dakilerden eser. Bu karanndan dolayı babamızdan razı olamayız? Bu utancı nasıl ta­ şıyalım. bu an nasıl çekelim?" Bu tür boş sözler ve manasız kelimelerle bozuk düşüncelerini açıga vurdular. Onu padişahlık ugruna kardeşlikten uzaklaştırmak, arzulan­ na alet etmek ve kendi ayagıyla tuzaga düşürmek istediler. O, bir hata yapar da ortalık kanşırsa, o kanşıklıkta seyirci kalmayı, kendilerine em­ niyete alarak suçu ve isyanı ona yüklemeyi ve o işten sıynlmayı planiadılar. Diger yandan üstün zekası ve engin bilgisiyle kapalı kutulann için­ dekileri bilen, kazanın sırnnı ve kaderin muammasını ortaya çıkmadan önce tahmin edebilen, ifade gücünü inci gibi şiirlerle süsleyen, zamanın atını güçlü kemendiyle kendine ram eden, yaptıgı işleri, bir öncekinden ders alarak yapan

Sultan Rükneddin,

onlann sözlü ve yazılı düşünce­

lerini ögrendikten sonra şöyle cevap verdi: "Mutlu bir padişah ve güçlü bir yönetici olan alemin efendisi büyük sultanı -Allah saltanatını ebedi

kılsın ve delillerini aydınlatsın- 'Ol der olur 0 88) gücünün sahibi destekle­ miş, onun kalbini ve elini, ogullar ve mallarla güçlendirmiştir. Ülkenin bütün yöneticileri onun fermanına uymuşlardır. (29] Artık onun emir dairesinin dışına çıkamazlar. Onun dergahının hizmetçileri olmaktan mutluluk ve huzur bulurlar. Hükmü, dünyanın her tarafında kader et­ kisinde ve kaza gücündedir. Görüşleri dogu ufkundaki güneş gibi paria­ yıp yol göstermektedir. Ne söyleyip buyurursa, gök onu yerine getirmeye

( 1 87) Kur'an-ı Kerim. 3 /25 ( 1 88) Kur'an-ı Kerim, 2/ 1 l l

48


hazır ve nazır olup, huzurunda telek el pençe divan du rmaktadı r Her zama n kadertn sözcüsünOn dllfnden, ŞUr (Arapça) : .

"En tyt padişahlar. senin saygınll/)ını, büyüklük ve görkemini minber­ lerde hutbede okuyanlardır. Kötü pUi.nlar senin cömertliğin önünde engel teşkil etse de sen kılıcın­ la onlan ortadan kaldınrsın. "

Şiir: "Cemşid0 89l senin doğruluğundan söz etmekte; güneş, gece gündüz senin tacından tahtından bahsetmekte. Sen ülkenin padişahısın. O yüzden Merih yıldızıl 1 90) büe senin dü­ şüncenin esiri olup sana itaat eder. "

Haberini onun mübarek kulagına ulaştınr. Sözün aslının harf, ça­ gırmanın kaynagının ses oldugu gibi onun temiz zatı da bizim dünyaya gelmemizin , tabiatımızm oluşmasının ve huyumuzun şekillenmesinin sebebidir. Yokluk diyanndan varlık alanına çıkışımızı da ona borçluyuz. Dogru olan odur ki onun emirlerine uymayı, fermanlannı yerine getir­ meyi, hükümlerine boyun egmeyi içtenlik ve sadakalle yerine getirdim. Kulluk küpesini itaat kulagımıza, saygı eyerini (gaşiye-yi tazim) hizmet sırtımıza övünerek koyalım. Onu Kayserll 9 1 ) ile Şapur un0 92l tacına, Herak1( 1 93l ile Fagfur un0 94l tahtına tercih edip arkasından gidelim de babaya asi evlat durumuna düşmeyelim. Kör kılıç ve yıkıcı kalem gibi her dilde kınanmayalım ve her divandan kovulmayalım. Ben bütün sa­ mimiyetimle nasihatte kardeşlik hakkımı yerine getirerek size dogru yo­ lu gösteriyor ve şöyle diyorum: Şiir: '

'

Tann'ya yemin ederek söylüyorum ki, göğün ve yerin zerreleri onun zatının paklığını daima ikrar ederler. Benim gözüm, şahın eşiğinin tozuna yüzümü sürdüğüm zaman ay­ dınlanır. Onun nzasını dünya mülküne değişmem. Çünkü jani dünyanın top­ rağı ona değmez. " ( 1 8 9) Bak. not. 1 1 5 ( 1 90) Veya Mirrih: Beşinci gökteki yıldız. Sag elinde kınsız bir kılıç yahut mızrak. sol elinde bir insan kellesi bulunan kırmızı parmaklı güzel bir delikanlı suretinde tasvir edilmiş­ tir. Bazı minyatürlerde başında migfer de vardır. ( 1 9 1 ) Rum padişahlanna verilen ad. ( 1 92) Sasani padişahlanndan birkaçma verilen ad. ( 193) Bizans kralı. ( 1 94) Çin krallarına verilen ad.

49


Bilhassa

onun gü nl e rinin

yanaklarında degişikilkierin meydana gel­

digı, veda etme zamanın yakl aştı gı

,

toplulugunun

dagılınaya yüz

tuttu ­

gu şu sırada onun devletinin hükümlerine karşı gelme konusunda çaba

harcamak ve [30] o yolla kendini gülünç duruma düşürerek kınamalara hedef olmak saglıklı bir düşüneeye sıgmaz.

Sultan Gıyiseddin

yaş ola­

rak her ne kadar küçükse de büyükterin sahip olamayacagı bir akla ve

zekaya sahiptir. O, 'Kendisine ilim öğrettiğimizl.l 95l mektebinde, 'lnsana

bilmediğini bildirin1 1 96l gücünün sahibinden padişahlık töresini ve yöne­

ticlik kurallannı ögrenmiş, onu kuvveden fiile, sözden işe çıkarmıştır.

'Allah, dilediğini yardımıyla destekler. 1 I 97J

Kardeşler ilahi ilhamdan kaynaklanan bu sözleri dinleyince dimag­ lanna yerleşmiş olan heves maddesi dagıldı. Teklif edip yapılmasını iste­ rikieri kavga binasının planı yıkıldı. O konudaki arzu ve emelleri yok ol­ du. Herbiri, mutsuz. ümitsiz, hüsrana ugramış ve korkmuş olarak ülke­ lerinin başına gitti. Bu konuşmalar olurken; durum bu şekilde sürerken,

Arslan'ın

cennet ülkesine göçtügü,

Gıyaseddin'in

Sultan Kılıç

bagımsız olarak bü­

yüklük ve yücelik makamına. mutluluk ve ikbal tahtına oturdugu habe­ ri geldi. Şiir:

"Başında bin türlü heves, bin türlü KeykubadU 98l düşüncesi olduğu halde tahta oturdu. " Yakınlan ve hizmetçileri (havas u hadem), sıradan v e seçkin kişiler­ den oluşan adamlan ve askerleri (havaşi u haşem), onun emirlerine, ya­ saklanna, fermanıanna hükümlerine boyun egdiklerini bildirdiler. Uç boylannın halkı, yeniden onun tahtına ve dergahına baglandı. Hac ve umre yapar gibi taziyet, kutlama, tören ve merasim adetlerini yerine ge­ tirdiler. Ahit ve misaklan yeniletip zamanın yardım ettigi, felegin destek­ ledigi o zata peşkeşler çektiler. Şiir:

"Ona hizmet etmek için atının arkasında felek yüzünden perdeyi, ge­ ce siyah çarşafı kaldıramış." Orada bulunanlar, arzu v e dileklerini bildirdikten, ihtiyaçlannı arz ettikten sonra hilat ve iltifatlada gönülleri alınmış olarak bol miktarda hediye ve bagışla vatanianna ve meskenlerine döndüler. Şiir (Arapça) :

"Onlar gelip kendilerine göre onu övdüler. Eğer onlar övmeseydi za­ man onu övcekti. " ( 1 95) Kur'an-ı Kerim. 1 8/64 ( ı 96) Kur'an-ı Kerim. 96/5 ( 1 97) Kur'an-ı Kerim. 3/ l l ( 1 98) Adaleti ve büyüklü�üyle tanınmış İ ran'ın efsarıevi padişah ı .

50


3-SULTAN R'ÖKNEDDIN'IN BABASININ ÖLÜMÜNÜ DUYMASI, ÜLKEYi KARDEŞİNİN İDARESiNDEN AYlRMAK İÇİN ÇABA HARCAMASI VE SALTANAT TAHTINA OTURMASI [3 1] Mellk Rükneddln Süleymanşah, babasının ölümünü haber alınca ayrılık ateşinin alevi kalbinde yanmaya başladı. Aglayıp inleyerek matem şartlarını yerine getirdi. Bununla beraber ölümün huyunu iyi bi­ liyordu. O her an tatlı canı avlamak için tuzak kurar, beden kuşunu ak­ babanın pençesine atardı. Hiçbir yaratıgın ondan kaçıp kurtulma yolu

yoktu. "Nerde olursanız olun, ölüm size yetişecektir·H 99l süvarisinin gece olsun gündüz olsun herkese yetişeceginden şüphe duymuyordu. Bunla­ rı düşünerek aklını kullandı. Ayrılık korunun kıvılcımlarını azim ve ira­

de suyuyla söndürdü; göz yaşını teselliyle dindirdi. Adamlarına, dostla­

ona ve askerlerine haberler göndererek en kısa zamanda yanına gelme­ lerini söyledi. Bunu yaparken kardeşlerinin durumu fırsat bilerek ayrı­ lık gaynlık, bagımsızık ve isyan yolunu tutabileceklerini, o yüzden ülke­ nin büyük sıkıntılara girebilecegini, her tarafta kanşıklık başgösterebi­ lecegini, kardeşlerinin muhalefet etmeye direndikleri takdirde halkın çe­ şitli gruplara aynlarak birbirlerine düşebilecegini, düşmanlık kılıcı kı­ nından çıkınca çok sayıda insanın canını alabilecegini, sonra onu telafi etmenin güç olabilecegini düşündü. Kendisi Tokat'tan yalnız başına çıktı ve herkesin hazırlıklarını tamamladıktan sonra süratle hareket edip hükümdar alayının (mevkib-i humayun) peşinden koşup yolda kendisine katılmalannı buyurdu.

Aksaray malırusesine vannca etrafında çok sayıda asker (sipah) (200) ve sınırsız bir ordu (leşker) toplandı. Civarda bulunandan, melikler­ den ve emirlerden bazılan da kendisine katıldı. Onları güzel vaadlerle sevindirip cesaretlendirdi . istek ve arzuları dogrultusunda menşurlar

l20 l l yazdı; Onun üzerine hepsi de büyük bir şevk ve istekle, samimi bir kalple, Şiir:

Zulüm bağından kurtulup, açık bir yürek ve samimi bir kalple adil ci­ han padişahına kulluk görevini yerine getirerek" padişahın kutlu rikabının yanında ve cihangir çetri'nin!Z02l gölge­ sinde

Konya

malırusesine vardılar. Ora halkı karşı gelme ve savunma

( 1 99) Kur'an-ı Kerim. 4/80

(200) Topraklı askerler. (20 l l Padişah fermanı. (202) Padişahların başı üzerinde tutulan zinetli gölgelik. Bunların renkleri degişikti. Selçuk­ lularınki genellikle siyah renkli idi.

51


durumu olarak savaşa ve mücadeleye başladı. 132) H lçblr şekllclr. l.myun egmeyc ve ltaat etmeye yanaşmadı. Her gün 60 bin o kçu (kemandtlr) yt­ gidi Melik Rükneddin'in ordusunun karşısına çıkarak sabahtan akşa­ ma kadar savaştılar. Melik'in askerlerini Konya bahçelerinin civarına yanaştınnadılar. Bu şekilde dört ay geçince Konya'nın ahilert ve fityan­ reisleri (buma pişegan) bir araya gelerek, "Daha önce de anlaştıgımız gi­ bi Sultan Gıyaseddin'in namusuna halel getirrneyelim. Yaptıgımız an­ laşmadan ve verdigirniz sözden dönmeyelim . Hayatta oldukça yeminin, sözün, alıdin ve dürüstlügün şatlarını yerine getirelim. Melik Rükned­ din'deki sultanlık sevdası , şeytanın baştan çıkarmasından başka bir şey degildir. Bu Konya şehrinde bir tek canlı kalsa bile onların burayı zorla ele geçirmeleri ve istila etmeleri mümkün degildir" dediler. Şiir (Arapça) : "Yanılıyorsunuz, Allah'ın evi üzerine yemin ederim ki, kılıç elimde ol­ duğu sürece bir şey alamazsınız. "

Fakat diger yandan sözlerine itibar edilenler, padişahla konuşma, görüşme ve fikirlerine başvurulma durumunda olan serverler ve birkaç igdtşl203) Melik'in huzuruna elçi göndererek, "Her İkiniz de efendimizin oglusunuz. Verdiginiz görevleri yerine getirmek, devletin namusunu ko­ rumak, elimizden geldigi kadar size baglı olmak ve hizmet etmek boynu­ muzun borcudur. Eger Melik Rükneddin, babası zamanında kardeşinin veliahtlıgına yaptıgı alıele sadık kalır dünyada ve ahirette kötü bir ad bı­ rakacak kuşatmadan vazgeçer de Konya'dan uzaklaşırsa, kendisine se­ fer masrafı (nal-baha)l204l olarak kendi dar imkanianınızla aşagıda zik­ redilen bir tazminat vergisi (cebr-i ihracati) veririz; 500 bin gümüş na­ kid para, her renkten 300 İstanbuli atlas kumaş 200 boy (kad) altın iş­ lemeli (zerbajt) 'elbise her renkten 3 bin arşın (gez)l205) çuha; her türden 1 O bin arşın keten, 200 baş kattr; 300 baş at; 2 bin baş sığır; 300 baş de­ ve; 1 O bin baş koyun gibi şeyleri üç taksitte hazineye, ahıra (ıstabl) ve sa­ ray muifağına (matbah-ı amire) veririz. Yok eger [331 ülkeyi ele geçirmek için hırs dişini bilemiş. 'Melikler arasında acıma olmaz' sözüne uyarak, sonu şereften ve şandan düşme, vefadan, dostluktan ve insanlıktan uzaklaşmayla bitecek olan dünyevi isteklerine boyun egmeye ve mertlik (203) Müslümanlıgı kabul etmiş yeriiierin Türk kadınlanyla evliliklerinden dagan çocuklan­ na denirdi. Bunlar. şehirlerde özel bir müfreze meydana getirirler ve asayişi saglarlar­ dı. Emirlerine emir-i igdiş veya igdiş başı denirdi. (204) Osmanlılarda da görülen vergi türü. Mogolların l 266'dan itibaren yaptıklan reforma göre Anadolu'dan alınan vergi türlerinden orduya ödenen vergi. (Nejat Kaymaz: Perva­ ne Muineddin Süleyman. s. 220) (205) Arşın da denir. Esk i d en kullanılan 6 karışlık ölçü birimi.

52


ve do�ruluk cevrr.ıdndr.n m:aklaşnmya niyetli degllse: Sultan Gıya�t·dcl l n Keyhü sr�v·e. o ,:tu ll a rı na

,

l ınzlnelcrtnr., malına . m ülküne mahiyetine ve

ada m ları n a (hadem u haşem} zarar vermeyecegı hususunda yemin et­

atn. Onun düşünce kuşu Konya'dan nereye uçmak istiyorsa oraya sela­

metle uçsun. Biz. onu ugurlamak için (be resm-i bedreke) kutlu rikabı­

nın yanı da 3 bin okçu (kemandar) göndeririz. Onlar onu mübarek dü­ t1lncesinde olan ükenin sınınna ulaştınrlar. Onun kutlu talihle başka

btr meltkin ülkesine Sultan şehre girer ve Melik

varmakla hücceti kalkar. O zaman kapıyı açanz. saltanat tahtıne oturur" dediler.

Rültneddin

bu fikri çok begenerek derhal istenilen hususta

emirlerin (ümera), büyüklerin (ekabir}, ahilerin (ihvan) ve devlet görevli­

lerin (ayan-ı devlet)

şahitliginde bozulması mümkün olmayan agır ye­

minlerle dolu bir ahidname (sevgendndme) kaleme aldı. Şehir serverle­ rinden herbiri adına müsellemlik, mülk, ikta ve mansıb menşurlan gön­ derdi.

Ahidndmeler ve mektupler şehir halkına ulaşınca onlar hep birlikte

Sultan Gıyaseddin'in huzuruna geldiler. Kulluk ve baglılık eşigini öp­

·

.tükten sonra, "Dünya efendisinin hayatı önderlik ve yöneticilik içinde bin yıl sürsün. Şerefli zatı, zalim zamanın kötülüklerinden korunsun. ·

Ugurlu kişiligi her türlü mutluluk ve rahatlıga eş olsun. Daima Muham­ med'in ve ailesinin yolundan gitsin. İslam padişahının yüce görüşüne -

Ulu Allah daha da yüceltsin- siz yüce padişaha saklı degildir ki, kuşat­ ma süresi uzayınca azık ve yiyeceklerde başgösteren kıtlık, kullarının durumlarını etkiledi. Dedi kodu her yanı sardı. Melik

Rilimeddin savaşı

banşa tercih etmişti. Kardeşlik ve dostuk baglannı hiçe sayıyordu. Onu ne yaptıysak, dogruluk ve iyilik yoluna döndüremedik. O zaman ona şu haberi yolladık; 'Eger sen aklından fikrinden bizim [34] önceki Sultan

Kılıç Arslan'a -Allah delillerini aydınlatsın-

verdigirniz sözü ve onunla

yaptıgımız anlaşmayı bozmamızı geçiriyorsan , bu hayalden ve boş dü­ şünceden başka bir şey degildir. Biz Sultan

Gıyaseddin'ın

veliahtlıgına

ve onun emirlerine uyacagımıza söz verdik. Yüce Allah'ı ve O'nun Pey­ gamberini -Allah'ın selamı üzerine olsun- o yemine şahit gösterdik. Eger o yemini bozarsak artık güvenilir kişilerden olmayız. O zaman zamanın sayfasına rezil ve rüsva olarak geçeriz. Her ne kadar kalbinin arsasın­ dan bu sevda ateşini tam olarak söndüremediysek, bu fitne tozunun si­ lemediysek, ayrılık baglarını kıramadıysak, hiçbir şekilde size, ogulları­ nıza, büyük küçük maiyetinize , malımza mülkiyetinize el uzatılmayaca­ gı . gideceginiz ülkenin sınırına kadar yüce alayınızın hizmetinde refa­ katçı olarak 3 bin kişi (Jcemandar) gönderecekleri , adamların dönüp si-

53


zln yabancı ülkeye va rdıgı nızı bildiren fermanını getirinceye kadar şeh ­ rin kapısının kapalı kalacagına. onlar gelince şehrin kapısını açılacagı­ na, ondan sonra. huzura varıp, saltanat makamının önünde saygı du­ ruşunda bulunacagımıza ve onun mübarek elini öpmekle şereflenecegı­ mize.

cihangir çetrinin yanında

şehre girecegimize

söz verip

sev­

gendname göndermesini istedik. İşte onun gönderdigt herbirimiz adına yazılmış sevgendname, ahid ve menşurlan. Eger isterseniz. bu söze ve misale uyanz. Belki o zaman şimdi batına noktasına dogru yürüyen siz Padişamızın kutlu talihi saadet noktasına geri döner; Sönmekte olan mutluluk yıldızı tekrar parlar. Tutuşmuş olan fitne ateşi 'Banş iyidir' yagmurunun gelmesiyle söner. Yok eger istemezseniz, kuşatmaya karşı yeni tedbirler alalım. Savaşın şartlarını yerine getirip mücadelenin te­ mellerini atalım. Canımızı hiçe sayarak [35] savaşa atılalım. Hasmımı­ zın zaferini önlemek için elimizden geleni yapalım. Ailemizi, çoluk çocu­ gumuzu ve yakınlanmızı devlet yolunda, kurtuluş ugrunda feda edelim" dediler. Sultan, onlara cevap olarak. "Savaş ve mücadeleyle geçen bu dört ay içinde sizden baglılık, samirniyet ve dogruluk gördüm. Kesin olarak biliyorum ki, bütün bu söyledikleriniz inanç fesadından, riya anndan, itiraz ve işten kaçma şaibesinden uzak olup . baglılık çehrenize ayrılık tozu konmamıştır. Hiç şüphe yok ki, bu süre zarfında büyük zahmetlere katlandınız. Ruhlarımza ve bedenlerinize sınırsız zahmetler ugradı. Veli­ nimetlerinizin haklarına uymak bakımından fedakarlıktan ve yigitlikten hiçbir şeyi ihmal etmediniz. Yiyecek stoklanmız eridi. Bahçelerimizi ve binalarımızı sevgisizlik baltası ve kahır dahrasıyla alt üst ettiler. Ben bu konuda size karşı minnettarım ve mahcubum . Eger kardeşim söyledigl­ ne ve yazdıgına sadık kalırsa, benim yapacagım iş burdan gitme zahme­ tine katlanmaktır. O zaman benim yüzümden başınıza. 'Kötüden daha

kötüsü' dendigi gibi bundan daha kötü bir ziyan gelmez. Belki de bu bi­ zim için büyük bir ganimet ve kolay bir kazanç olur. Tercihinizin üzeri­ ne düşecegi, şehrinizde aklı ve cesaretiyle ün yapmış. önemli işlerde tedbiri ve takdirine güvenilen ekabir ve ayandan birkaç kişiyi bu iş için kardeşimizin yanına gönderirseniz, o açık. net ve kesin bir şekilde bu anlaşmayı pekiştirirse, çok yerinde olur. Şüphe ve hileden uzak olur" dedi. Bunun üzerine güvenirligi, yetenegi, zorluklara ve belalara karşı isabetli tedbirleriyle tanınmış olan. zekalannın üstünlügü ve bilgilerinin genişligi herkes tarafından bilinen Konya serverlerinden iki kişiyi barış şartlarını yeniden görüşmek için Melik Rükneddin'in huzuruna gönder­ diler.

54


Mellk RüJmeddln yemlntnt yineledi. Anlaşma metntnl şerefli eltyle öyle yazdı kt, onun misaklarının çevresine yorum tozunun kanmasına izin vermedi. O iki klştntn yanına yakınlanndan (havası iki kişi katarak Sultan Gıyaeeddln'tn huzuruna gönderdi. Sultan

Gıyaseddln

anlaşma metinlerini inceteyince onun (36] ye­

minlerine ve sözlerine güveni arttı. Şehiriiiere dönerek, "Bize şehir ke­

mandarlannın eşlik ve koruyuculuk etmelerine gerek yok. Artık göç de­ vesinin yönünü gurbet yollarına çevireyim. Yüce Allah'ın gücüne, kudre­ tine tevekkül edeyim. Ayrılığın sıkıntısına katlanayım. 'Belki Allah bun­

dan sonra yeni bir iş ortaya çıkarıf1206) . Hepinizi Allah'a emanet ediyo­

rum. Ben gittikten sonra kardeşimin yanına gidin. lzzet ve ikram göste­ rerek onu şehre getirip tahta oturtun" dedi. Olayların ortaya çıkardığı bu durum karşısında vasiyetlerini bitirdikten sonra onlara veda etti. Kardeşinin zulmünden dostlannın yüreğine ve ciğerine ateş düştü. İçieri aynlık ateşinin hararetinden kebap oldu. O acıdan herbirinin gözünden kanlı yaşlar akınaya başladı.

4- SULTAN GIYASEDDİN'İN (ÜLKESiNDEN)

AYRlLMASI, GURBETTE BAŞINA GELENLERiN AYRlNTlLI OLARAK ANLATILMASI Akşam namazı sırasında gezegenlerin ışıklannın ve yıldıziann ay­ dınlığının lacivert gök kubbenin bahçesinde göründüğü; katran renkli gecenin, zenci güzellerin yüzüne pudra sürdüğü gibi yüzüne yıldızlar­ dan beyazlatıcılar sürdüğü; sevgiliye aşığın arzusunu yerine getirmek­ ten başka çare kalmadığı bir vakitte Sultan, saltanatının seçkinlerinden

(hauas) oluşan bir kafileyle (kevkebe) . şehirden ayrılarak Akşehir yolun­ dan

İstanbul'a

hareket etti . O sırada garip bir olay ve az rastlanır bir

hadise oldu. Acele etmelerinden ve perişan durumda olmalanndan dola­ yı Melik

İzzeddin Keykavus

ile Melik

Alaaddin Keykubad

babalarının

yanından kayboldular. O anda Sultan da onları aramaya kalkışmadı. Şehrin dışına çıkıp Konya'nın köylerinden Udik köyüne vannca köy halkı (reayaı onlara saygısızlık edip küstahlıkta bulundu. Sultan'ın kö­ lelerine (gulam) ve yakınlarına (havası kötü davrandılar ve onlarla kav­ gaya geriştiler. Hatta bazılarını yaradılar. Sultan'ın eşyalarının önemli bir kısmı kayboldu veya yağmalandı.

(206) Kur'an-ı Kerim, 65/ l

55


Sul t an orda olanlan �ôrüncc derhal a t ı nın dlzgl nfnl g�rl çt•vtn•rck

Larende'nln

yolunu tuttu . Şikayet ve kınama dolu bir mektup yazarak

acilen kardeşine ulaştırdı.

(37) Mektupta, " Her ne kadar yanlış bir yer­

den fetva alarak doğruluk ve iyilik yolunu kapamış, tek başına saltanat sürme arzusu kalbini taşlaştırmış, kardeşlik ve akrabalık haklarını rafa kaldırmışsa da onun şerefli vicdanı her zaman böyle kötü olamaz. Oğul­ lanının babasız kalmasına nasıl dayanacak ve köle bir halkın böyle çir­ kin bir davranışta bulunmasına nasıl seyirci kalacak" dedi. Sultan

Rükneddin

şehre girip tahta oturonca hemen haberciler

(kussad) gelip mektubu sundular. Rükneddin , Mektubu okuyunca kalbi öfke ve gazaptan coştu; içindeki kardeşlik sevgisinin ateşi alevlendi, in­ tikam denizi dalgalanmaya başladı. Fakat isabet göstererek bu halini belli etmedi. Gelen habercilere (kussad) bağırarak, Ülkemin halkı ( rea­

ya} , benim muhalifierime ve düşmanlanma her zaman böyle davranır ve aynı şeyi yapar. Eğer siz, "Elçinin görevi sadece tebliğ etmektir�207) sığı­ nağına gelmemiş olsaydınız, keskin kılıçlarta cesetlerinizin akbabalara, vahşi hayvanlara, çakallara ve kurtlara yem yapılmasını buyurordum" dedi. Yakınlanndan (havas) birine gizli olarak, "Onları iyi bir eve yerleş­ tirio ve gerekli hizmetleri yerine getirin. Ben bu arada bu rezaletin telafi­ sine ve bu çirkin işin icabına bakayım" dedi. Sonra "Kardeşimin adam­ larına kim eziyet etmiş ve mallarını almışsa. sarayımızın önüne gelsin. Onlar hakkında her türlü iyilik yapılacak, onlar desteğimizi ve ilgimizi görecek. O işi yaptığına dair attan, elbiseden ve benzeri şeylerden delil getirene her türlü ikramiye verilecek, yaptığı hizmet ölçüsünde toprak

(ikta} ve hil'at dağıtılacak" diye tellal çağırmalarını buyurdu. Bu haber ülkede yayılınca (olaya karışan} herkes saltanat sarayına gitme konusunda birbiriyle yanştı. Köleden, elbiseden, attan, katırdan, silahtan ne aldıysa, o olayda bulunduğunu ispatlamak için saraya getir­ di. Onun karşısında dilek ve temennilerde bulundu. Sultan

[38) onları

güleryüzlü ve sıcak bir şekilde dinledi. Onlara yaldızlı sözler söydedi ve parlak vaadlerde bulunduktan sonra

herbirini

şehrin

iğdişlerine ve

ayanlanna teslim ederek, bu konunun istediği gibi sonuçlanmasına, suçlunun suçsuzdan ayırt edilmesine ve herbirinin yetiştirdiği ağacın meyvesini yemesine kadar onların gözetim altında tutulması konusunda çok dikkatli olmalarını buyurdu. Melik

addin Keykubad'ı

İzeddln Keykavus

ile Melik

Ala­

yanına çağırarak her ikisini de bağrına bastı. Yanak­

larından öptü. Tahta oturonca birini sağ. diğerini sol dizine oturttu.

(207)

56

Kur' an-ı Kerim. 5 / l 02


Soııru onlara hllnbrn. "Egr.r yanımdn kahrsnn ıı slıl Wn t u ta rı m . Sizi öyle m u t l u ederim k i . kötü

ol

t' an ı ın d a n

dnha ös­

ayları n kabından . �ünle­

rlnlzln damagına ve agzına m u tsuzluk acılıgı dökülmez. Hatta sabah rözgan blle Izinsiz olarak sancagınızın üzerinden (turre-i malıçe-i alem) geçemez. Hazinernde ve evierirnde bulunanlar sizin kıymetli arzularına­ za ve aziz Isteklelinize feda olacak. Eger baba özlemi duyar, ayrılıga da­ yanamazsanız. istediginiz zaman selamete eş ve mutluluğ;a arkadaş ola­ rak sizi onun yanına gönderirim" dedi .

Fakat Atabegle,-{208) daha önce şehzadelere. "Eğ;er Sultan böyle bir şeyi dile getirirse, 'İyiliklerine ve nimetlerine güvendiğ;imiz padişahımız, kullarına zararlı şeyi buyurmaz. Engin cömertligi, şanının yüceligi ve kullannın hakkına riayet etmesi gibi özelliklerinden dolayı verdigi sözün bin katını dahi yapacağ;ma inanıyoruz. Fakat babamızm aynlığ;ına daya­ namayız' deyin" diye nasihatte bulunmuşlardı. Şehzadeler de onların nasihati dogrultusunda Sultan'a cevap veririerken göz pınarlarından gül yanaklanna sular akıttılar. Aglamalanndan çok etkilenen Sultan, onları babalannın yanına göndermeye karar verdi. Onlara murassa ke­ mer, altın ve gümüşle süslenmiş bir külah; başlıklı, gemli, mücevher iş­ temeli eyerli atlar: haddi hududu olmayan para ve eşya (nakd ü cins) verdi. Büyük padişahlara has bir cömertlikle kardeşinin bütün adamla­ rına, hizmetçilerine ve [39] askerlerine (hadem u haşem) ilgi ve sevgi göstererek (yağ;malanan) eşyalarını ve mallarını iade etti. Sonra gök gür­ lemesine benzeyen gülüşüne aldanan ve Şiir (Arapça) : "Aslanın köpek dişini açıkta görünce onun gülümsediğini sanma"

sözünden habersiz, padişahın bağ;ışlanna kavuşma ümidiyle suçla­ rını itiraf etmiş olan suçluları istedi. Şehzadelerin önünde onları bir de­ fa da sorguya çekti. Hepsi yaptıklarını tekrar itiraf edince cellatlara emir verdi, hepsini şehrin surlarının şerefesinde çarmıha gerdiler. Sultan o cezayla kardeşliğ;in şartlarını yerine getirdi ve "Bilmezler mi ki Selçuklu ailesine saygısızlık gösterip hakarette bulunan ve onların (208) Büyük Selçuklularda oldugu gibi Anadolu Selçuklulannda da şehzadeler küçük yaşta iken devlet işlerinde yetişrnek üzere atabeg veya !ala ismi verilen güvenilen devlet adamlanndan birinin gözetimi altında bir eya!et veya vilayete gönderilirdi. Daha sonra Selçuklularda şehzade atabegligi ile beraber daimi bir vazife olarak hü­ kümdar atabegligi meydana gelmişti; fakat bu h ükümdar atabeglerinin mutlaka hü­ kümdan yetiştirmiş olmalan icap etmez ve sultan kimi uygun görürse atabeglige onu tayin ederdi ; atabeglerin kabineye dahil olduklan Selçuk namelerde görülmektedir . Atabeglerin emirlerden yani ordu komutanlanndan olması lazımdı . Bunlar devlet işle­ rinde önemli rol oynamışlardır. (ismail Hakkı Uzunçarşılı. Osmanlı Devleti Teşkilatma Med hal. Türk Tarih K u ru m u Basımevi . 4. Baskı. Ankara 1 988. s. 78 vd.)

57


nimetlerine nankörlük eden herkesin layık oldugu cezu bu olur" diyerek

Ladlk

köyünün kahır ve gazap ateşine odun yapılmasını buyurdu. O

günden bugüne oraya

'Ladlk-i Suhte'

(yanmış

Ladlk)

derler.

Daha sonra şehzadeleri babalannın yanına gönderirken, yanianna maiyetinde bulunan bazı emirleri (ümera) ve yakınlannı (havas) kattı. Onlar onlara

Ermen kalesine

Sultan Gıyaseddin

kadar eşlik ettiler.

de adamlarını ve çocuklannı Ermen kalesinde

beklemekteydi. Gelenler, Sultan'ın elini öpme şerefine kavuştular. Sul­ tan'dan af ve özür dilediler. Onların mazeretlerini anlayışla karşılayan Sultan, izzet ve ikramda bulunarak dönüşlerine izin verdi. Kendisi de o sırada Tekfur Leon 'un Ermen) girdi.

mutasarnf oldugu

Ermen

ülkesine

(memallk-i

5- SULTAN GIYASEDDİN'İN ERMENİSTAN'A VARIŞI Tekfur Leon'al209) Sultan'ın ugurlu gelişini haber verdikleri zaman o, berrak su arayan bir susuz ve ayın yüzünü görmek isteyen bir oruçlu gibi büyük bir saygı ve tevazu ile onu karşılamaya çıktı. Gözü onun mü­ barek çetr'in ilişince atından inip koşarak Sultan'ın huzuruna geldi. El öpme şerefine kavuştuktan sonra Sultan'a saygı ve baglılıgını gösterme konusunda bütün vücudu dil kesildi. Hangi davranışta bulunsa da Sul­ tan'ın gözüne girse gayretine düştü. Bir ay müddetle Sultan'ı ülkesinde agırladı. Her gün huzur veren bir yerde eglence törenleri düzenledi. O meclislerde öyle sofralar hazırladı ki, yiyeceklerinin ünü bütün (40] Er­ men ve Rum diyarlannda ve beldelerinde duyuldu. Eglenceler esnasın­ da Sultan'ın içindeki sıkıntıyı atması için Sultan'a güzel fıkralar anlattı, nükteli ve güldürücü sözler söyledi. Her hafta dünyada ender rastlanan şeylerden,

Frengistan'ın

en çok tutulan mallarından ve etraftan gelen

nefis kumaşlardan Sultan'a hediyeler (peşkeş) sundu. Eski velinimeti­ nin üzerinde bulunan haklannı gözetti ve ona ikram etme şartlarını ye­ rine getirme konusunda ihmal davranmadı. Sultan oradan aynimaya karar verince padişahlık kafilesinin ( mevkib-i humdyun) yanında ülkesi­ nin sınıona kadar ona eşlik etti. Şahların soyundan olan misafirinin gönlünü hoş tutarak, daha öncekinden farklı türlü hediyeler sundu. Er­ tesi gün Sultan

Leon'a

özel hil'at (teşrif-i has) ve padişahlara yakışır bir

at hediye ederek geri dönme izni verdi. veda edip devletinin merkezine döndü.

(209) Ermeni Prensi I. Leon . 58

Leon,

onun önünde yeri öperek


8- SULTAN'IN ELBİSTAN ŞEHRİNE (MAHRUSE-i ABLİSTAN) VARMASI Sultan, Ermen ülkesinin sınınnı geçince atının kutlu dizginini El­ blatan tarafına çevirdi. Elblstan'ın sahibi (malik) olan Kılıç Arslan'ın oglu Mellk Muglaeddln Tujnılfah, birkaç gün ev sahipligi ve hizmet konusunda kardeşlik inceliklerini gösterdikten ve Sultan eviadının dav­ ranışianna ve huylanna uygun düşen hizmetlerde bulunduktan sonra Sultan'dan habersiz kadıyı ve şehrin imamlarını çagırarak, "Büyük pa­ dişah, cömert sultan Kılıç Arslan, Elbistan'ı ve oraya baglı yerleri ben kulunun mülkiyetine verdi. Tuirulfah olan ben de mülkün, efendim ve kardeşim olan büyük Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev b.Kılıç Arslan'ın oldugunu, bu günden sonra benim, çocuklarımın ve onlardan sonra ge­ lenlerin hiçbir şekilde bu şehirde, vilayette , kasabalarda ve köylerde mülkiyet ve ikta yoluyla yönetim ve müdahale hakkırnın kalmadıgına karar verdim" dedikten sonra bu sözünü ayan'ın şahitligtyle yazıya ge­ çirdi. Gelenege uyarak her gün halka açık eglence meclisi düzenledi. İti­ barlı kimselerin huzurunda kararını bildiren yazılan (hutut) Sultan'ın önüne koydu . Sultan onları okuyunca, "Çocukluk günlerinden günü­ müze kadar

Mellk Mugiseddin'den övgüye deger davranışlar. büyük­

lük izleri ve şans sahiplerinin özellikleri gözlenmiştir. [41] Şimdi de hiç­ bir şekilde onun makbul düşünceleri ve şahane hareketleri, iyiligin ve dogrulugun dışında olamaz. Onun böyle bir lütufta bulunması. müba­ rek kalbinde ve aydınlık gönlünde yatan böyle cömertlik duygularını açıga vurması. iyi ahlak ve olumlu davranış açısından şaşılacak ve bek­ lenmedik bir durum degildir. Onun bana verdigini burada hazır bulu­ naniann ve devlet büyüklerinin şahitligiyle kabul ettim ve onları tekrar kendisine iade ettim" dedikten sonra kendisini eglenceye verdi. Bir süre sonra da toplantı sona erdi. Aradan birkaç gün geçince Sultan'ın aklına Malatya'ya gitmek gel­ di. Kardeşi onun bu düşüncesini ögrenince 1 00 bin adet sikke, 30 baş katır. 30 baş seçkin at, 50 deve , 20 erkek köle, 1 0 cariye ile her cinsten eşya ve kumaş hazırlayarak, hazinedarlan vasıtasıyla Sultan'ın naibleri­ ne gönderdi. Durumu Sultan'a arz ettikleri zaman Sultan onu kabul etmek iste­ medi . Fakat Melik Mugiseddin'in naibleri ve mutemetleri ısrar edince sultan dayanamayarak hediyeleri kabul etti ve minnettarlıgını bildirdi. Sonra Melik'i yanına çagırdı. O gün eglence zamanını ve neşe vaktini Sultan'ın otagında (uisak) geçirdiler. Ertesi gün Sultan . Melik'e altın iş59


l�ın�lt bir cübbe, şahan� bir kemer ve padlı;ıahlara Jelyık bir külahtnn oluşan kıymetli hediyeler verdi. ederken Meltk

Mugtseddin

Kalp huzuruyla

Malatya'ya

hnrekt'l

veda şartlarını yerine getirdi. lik menztldt�n

dönüş izni aldı.

7- SULTAN'IN -ALLAH ONU KORUSUN- MALATYA

ŞEHRİNE (MAHSURE-İ MALATYA) VARIŞI Muhbirler (münh� . Sultan'ın gelişini Melik

Muizeddin Kayserşah'a

haber verdikleri zaman o, yüksek makamının gereği olarak karşılama ve ziyafet hazırlıklarına başladı. Bütün yakınlarını ve adamlarını yanına alarak onu karşılamaya çıktı. Uzaktan Sultan'ı görünce atından inerek elini öpmek için acele davrandı. Sonra ona, ülkenin idare dizgininin elinden çıkışı , kardeşinin ettiği ihanet sonucunda ülkesinden ayrılışı, saltanat tahtından mahrum kalışı konusundaki üzüntü ve acılarını bil­ dirdi eşine benzerine rastlanmayan saygı ve ikramla onu şehre getirdi.

(42] Bütün ev eşyalan [esbab-ı buyutcit)yla birlikte saltanat sarayını Sul­ tan'ın naiblerinin (nüvvab) ve hacibierinin (hücccib] hizmetine sundu. Hazinelerin anahtannı (kilid-i hazain) . Sultanın özel hazinedarlarının

(hazanedciran-ı has) eline verdi. Onlara hazinelerin kapılarını açıp kapa­ mada, içindekilere dokunınama veya harcamada serbest bıraktı. Her gün iyiliklerine bir iyilik ekledi. Bir gece eğlence ve sohbet sırasında Melik

Müizeddin Kayserşah,

Sultan'ın önüne vardı. Saygı ifadesi olarak dizlerinin üzerine çökerek , "Bendenizin şimdi yapacağı en doğru iş, cihan padişahının izni ve bü­ yük sultanın onayıyla kayınpederim olan

Melik

Adil'in12 1 0I yanına git­

mek ve orda ikamet etmek, adamlanın için de orda bir yer bulmaktır. O orada Sultan da uğurlu bir şekilde

Malatya'da

kalsın, oranın geliriyle

geçinmeye çalışsın. Zamanla uyum içinde olsun. Kötü günleri ve ugur­ suz vakitleri son bulunca, devletinin durumu sıkıntıdan rahata çevrilin­ ce , saadet yıldızı doğu tarafına tekrar gelip, ikbal fidanı eski tazeligini yeniden bulunca bendeniz bu diyara geri dönerim" dedi. Onun bu sözlerine gülen Sultan, dişahtır.

Melik İzzeddin

"Melik

Adll akıllı ve olgun bir pa­

vasıtasıyla aramızda kurulan akrabalığa daya­

narak ben onun yanına gidip bu meselenin çözülmesi konusunda görüş alış verişinde bulunayım. Fikirlerini ögreneyim. Melik yerinde kalsın; iyi kalbiyle her zaman yaptığı gibi kardeşiyle barış ve dostluk içinde olsun. ( 2 1 0)

60

Eyyubi sultanı.


Uenl Allah'a emanet etıdn. Bekleyelim bakalım . yüzünü bizden çevirmiş olan f'elek cambazının dt, bilinmezlik

perdesinin

arkasından hangi oyu ­

nu çıkaracak" dedi. Sultan ,

Malatya 'da

bir süre oturduktan; yolculuk yorgunluğunu ve

gurbet sıkıntısını üzerinden attıktan sonra

Halep

bölgesine (hıtta) git­

mek istedi. O zaman izzet ve ikramda elinden gelen her şeyi yapan, cömertligini

en aşın noktaya çıkaran Melik Müizeddin, veda gününde hareminden kıymeti 50 bin dinar olan bir gerdanlık çıkararak Sultan'ın hazinedarları­

na verdi. Ayrıca ayrıntılı olarak anlattığı Melik Mugiseddin'in gümüş pa­ radan, attan , katırdan, deveden, erkek köleden (gulam) . ve cariyeden sun­ duğu hediyelerin iki mislini Sultan'ın naiblerine (nüvvab) verdi; ülkesinin sınınna kadar 3 gün Sultan'a yol arkadaşlığı yaptı. Ondan sonra Sultan

[43] her zaman yıptığı gibi ona hil'at (teşrij} ve hediyeler verdi.

O da evine,

vatanına, yerine, yurduna dönerken Sultan Şam'a diyarına yöneldi.

8- SULTAN'IN ŞAM'A (SURİYE) VARIŞI Saltanat göğü sabahının ansızın ülkelerinde doğduğunu haber alan Şam Melikleri, padişahı karşılamak için sayısız mal ve eşya gönderdiler. Ertesi gün kendileri de büyük bir asker ve toplulukla onun huzuruna koştular. Dostların kavuşması grupların birbirini görmesi gerçekleşince atlarından inip yeri öptüler. Misafir ağırlamada

Araplann

gösterdikleri

titizliği göstererek her türlü izzet ve ikramda bulundular. Görkemli bir karşılama töreni düzenlediler; direm keseleri ve dinar torbaları karşılı­ ğında canlarını ve kalplerini saçmak istediler. "Ehlen, sehlen , merhaba ve hoşgeldiniz" diyerek, Şiir (Arapça) :

"Bahtiyar yurdumuza bir ayın doğuşu gibi doğdun. Şanın da dolunay gibi parlaktır. " şiirini okuduktan sonra, "Şu anda Yüce Padişahımız kendi evine ve yurduna gelmiş bulunmaktadır. Hayatta oldukça, gücümüzün yettiği öl­ çüde maldan, mülkten, topraktan, eşyadan, askerden, adamdan . hiz­ metçiden , binek hayvanlarıdan, koyunlardan neyimiz varsa, kardeşinin zulmünden dolayı şahlar şahının kalbinde yer tutmuş olan üzüntüyü gidermek, sıkıntıyı ortadan kaldırmak çin feda edelim. o konuda aziz ca­ nımızı hiçe sayalım. Sultan. huzurlu ve mutlu bir şekilde devlet maka­ mına ve saltanat tahtına kavuşuncaya kadar, aydınlık kalbine üzüntü ve keder yol bulmasın. Cennet bahçelerindeki köşkleri kıskandırcak ka-

61


dar gözel olan köşkömözde zevk ve eglence tçtnde zamanın tadını çıka­ rarak vakit geçtrstn. ŞIIr (Arapça) :

"Halis şarapla sıkıntım gider, kalbini rahatlat ve üzülme, Şarap seni bu konudan uzaklaştınr, çaban senden üzüntüyü alır, çe­ kinme. Eger padişahın parlak aklına ve aydınlık kalbine çevgan oyunu için meydana çıkmak düşer veya av eglencesi arzu ederse, biz kullan, gölge­ st ve talihi gibi onun kutlu rikabının yanından aynlmayız. Vallahi, onun mübarek nefsini , [44] kalbe pas tutturan, hayatın tadını kaçınp mutlu­ lugun

yollannı

tıkayan

efkar

ve

sıkıntıdan

korumaya

çalışınz.

Peygamberin vasisi, imamların velisi, müminlerin emiri Ali'nin -Allah ondan razı olsun- "Felaketlerin belli bir sının vardır. Akıllı kimseler, o geçineeye kadar sabrederler" sözünü kendimize örnek ve rehber kabul ederiz. Çünkü iki renkli zaman çok miktarda hile ve sihir üretir. Bir du­ rumda karar kılmaz. Onun cefasının da vefasının da kalıcılıgı ve istikra­ ran yoktur. Her toplanmanın arkasından dagılma, her yaşamın arkasın­ dan ölüm getirir. 'Onun işi, sözünde durmamak, iyi şeyleri kötüsüyle degiştirmektir' . Onun görevi alçaklan yetiştirmek, onlan yüceltmek ve ömrü törpülemektir. 'Huyu, namertleri desteklemek ve iyileri kötüle­ mektir. ' Devletinin bayragının düştügü, emniyet dayanagının kalmadıgı bir sırada Ki.bus'unl2 1 1l söyledigi gökteki samanyolunun parlaklıgını ge­ ride bırakan, SüreyyaC2 1 2l gerdanlagını (ıkd-ı Süreyya) hasetten çatlatan güzellikteki şu şiiri: Şiir (Arapça) :

"Durumumuz değişince bizi küçük görenlere şunu söyleyin: Sıradan bir kişiye zaman ters düşer mi? Denizin yüzünde leşlerin yüzdüğünü, dibinde ise incilerin yerleştiğini görmüyor musun? Gökyüzünde sayısız yıldız varsa da tutulan sadece ay ve güneş tir. " zamanın kötülüklerinin hızlandırdıgı nabızları teskin edip, olayların sebep oldugu sıkıntılara katlanmak için bir çare olabilir. Belki de onun­ la üzüntülere teselli, dertlere derman bulunabilir. Kaderin başa getirdi­ gtni önemserneme ve üzüntülerden kurtulma konusunda yardımcı ola­ bilir. Şiir (Arapça):

"Zamanı, kötü günleri kovduğu için övme. Çünkü istesen bile kötü günler devam etmez. " ( 2 1 1 l Nasihat kitabı olan Kabusname'nin yazan iran'ın Al-i Ziyar hükümdarlanndan Kabus b. Veşmegir (ölm. 433/ 1 04 1 ) . ( 2 1 2) Pervln veya Ülker d e denilen ay nıenzilindeki yedi yıldız toplulugu .

62


Sultan'ın orda kaldıgı söre Içinde her gön bir mellk onu misafir ed i

­

yor, Sultan'ın yardımc ı la rı nı ve yak ınla rı n ı yanına çagırarak onlara layık hediye ve armaganlar veriyordu.

Bir süre böyle geçince Sultan'ın aklına

Diyarbekir (Amid)

tarafına

gıtrnek geldi. Onun üzerine melikler, yeniden hizmet yanşma girerek, hızlı koşan atlardan, doğulu kölelerden, Mısır kumaşlanndan,

riye

İskende­

elbiselerinden , altın ve gümüşten hediyeler hazırlayıp Sultan'a tak­

dim ettiler. Veda töreni olarak eğlence meclisleri düzenleyip Sultan'ın yanında kaldılar. [45] Sultan, herbirine kıymetli hil'at, eyeri başlığı bu­ lunan atlar hediye ettikten sonra yerlerine dönüş izni verdi.

9-SULTAN'IN

-ALLAH ONU HAKİM KILSIN­

DİYARBEKİR BÖLGESiNE (HITTE-İ AMİD) VARIŞI Diyarbekir

sınınna vannca, yeri gelince anlatacağımız gibi daha

sonra Müminlerin Emiri Halife Nasır'ın12 1 31 iffetli haremine girecek olan

Kılıç Arslan'ın kızlanndan biriyle evlendiği için Sultan'a enişte olan Di­ yarbekir yöneticisi M elik Salih'e Sultan'ın gelişini haber verdiler. O oğullarını bütün saray hizmetkarlanyla (hadem u haşem) Sultan'ı karşı­ lamaya gönderirdi . Emir verdi hazineyi her türlü giyecek ve kumaşlarla, altın ve gümüşten kıymetli ev aletleriyle; köle evini (guldm-hdne) ay yüz­ lü erkek kölelerle; haremi ve yatak odasını (şebistan) güzellikleri ve cazi­ beleriyle insanı hayrette bırakan, görene parmak ısırtan ve hurilere ben­ zeyen cariyelerle doldurdular. Bu işler tamamlandıktan iki gün sonra da kendisi, yakınlanndan (havas) oluşan bir kafileyle (kevkebe) Sultan'ı karşılamaya çıktı. Gözü Sultan'ın mübarek çetr'ine çarpınca derhal

atından indi. Onun üzerine Sultan, haciblerinel 2 1 4l önden koşup onu o

şekilde yürütmemelelerini, meliklerine ve büyük emirlerine de onu kar­ şılamaya gitmelerini, her türlü tevazuda bulunarak onu tekrar atma bindirmelerini buyurdu . Sultan'a iyice yaklaşınca Melik, tekrar atından inmeye kalktı. Fakat Sultan yemin verip onun atından inmesine engel oldu. Onun üzerine o da atının üzerinden Sultan'ın elini öptü. Yan yana giderlerken ayrılığın acısı ve zamanın sebep olduğu kötülükler hakkında karşılıklı konuşmaya başladılar. Kaderden ve kötü günlerden şikayetler­ de bulundular.

(2 1 3) Abbasi halifesi (575-622 / 1 1 80- 1 225) (2 1 4) Vaktiyle divan vs. devlet daireleri maiyetinde veya hükümdarların hizmetinde bulunan yaver \"e rnuhsir gibi zabitlere denirdi.

63


Şehrin kapısına vardıkları zaman Mellk Salih a t ı ı ı<1an tnrrt�k, Sul· tan'ın atının dtzgtnini çekmeye başladı. O n u n kutlu rlkahının ynnında şehre kadar gitti . O sırada çavuşlannl2 1 5) tellal sesleri, mavi gök kubbe­ nln kulagını çıntatmaya ve sagır etmeye başlayınca

Diyarbekır

halkı

hep birden Sultan'ı karşılamaya çıktı. Onların arasında bulunan hare­ min mensuplan ve kadınlar, kocalannın hoşuna gitmeyecek şekilde pe­ çelerini ve örtülerini takınayı ihmal edip o işi hafife aldılar. Sultan'ın yü­ zünü görmenin sevinciyle halkın üzerine sikkeler attılar. Sultan, saltanat sarayının kapısının önüne varıp ayagını atının üzengisinden kaldırınca

Melik Salih i n '

ogullannın herbiri dinarla dolu

bir tabagı [46] onun üzerine saçtılar. Sonra Sultan kendi için hazırlanmış olan tahta oturdu.

lih,

Melik Sa­

kalelerin ve şehirlerin anahtarlarını Sultan'ın önüne koyduktan

sonra yüksek bir sesle, "Herkes şahit olsun ki , kalelerden, beldelerden , paralardan, hazinelerden, definelerden, ovalardan, daglardan , develer­ den, atlardan, koyunlardan, tatlılardan, yaglılardan, sayılanlardan, sa­ yılmayanlardan, ekilenlerden, biçilenlerden, baglardan, bahçelerden, gi­ yilecek ve serileceklerden, yiyeceklerden , içeceklerden, binilenlerden, bi­ nilmeyenlerden, eskiden, yeniden, altından, gümüşten, emlaktan, arazi­ den, çürükten, saglamdan, büyükten , küçükten, önemliden, önemsiz­ den neye sahipsem kendi nzamla padişaha veriyorum. Bunlar d ünya durdukça da onun olsun" dedi. Bu konuşma karşısında çok duygulanan, padişahlara has büyüklü­ ge ve mükemmel bir ahlaka sahip olan Sultan, ona teşekkür edip övgü­ de bulunduktan sonra, "Allah senden razı olsun. Seni mükafatlandınp kötülüklerden korusun. Çocukların da afetlerden uzak olsun. Verdikle­ rini alıp kabul ettikten sonra onları tekrar sana veriyorum . Allah malına bereket versin. Çok yigit birisin. Padişahlar ve ülkeler seninle yücelsin. Taraftarların mutlu, düşmanların kahrolsun" buyurdu .

(2 1 5) Veya serhenk: Selçuknamelerde her iki tabir de kullanılmaktadır. Bunlar, hükümdar ve saray görevlilerinden olup . posta ulaklıgıyla muhabere hizmetlerinde bulunurlardı. Daha ziyade hükümdar alayL " ' ' ı ı n (mevkib) önünde yürüyüp hizmet ed erierdi ki. Os­ ınanlıların Divan-ı hamuyun çavuşlarını andırırlardı. Çavuşlar, sultanı n alayının önünde bulunup "dur baş" yani savulun diyerek yol açtık­ larından kendilerine "durbaş" adı verilmişti. Hükümdarlardan başka Selçuklu büyük­ lerinin de serhenkleri ve divancia hizmet eden çavuşları vardı. (Osmanlı Devleti Teşki­ latma MedhaL s . 37)

64


Bu kumışınalur lJit t lktt"n 1 2 ı 6ln ıhlaıı

sahiplerinin

ıo.onra dış

görOnOşleri

ihvanü'•-Safa'nın

gibi saf ve parlak olan t abakları çıkararak, sanat ve hüner

Ince

zevklerinden ve güzellik anlayışlanndan haber veren

bir sofra kurdular. Kutsal bahçenin ariflerinin ahlakının kokusundan, can burnuna koku getiren, tadılması insana gençlik günlerinin rahatını veren meyveleri hazır ettiler. YeniJip içildikten ve topluluk dağıldıktan sonra Sultan, padişahlık haremine (harem-i humayun) kız kardeşini gör­ meye gitti. Melike , Sultan'ın cemalini görünce, onun durumunun bozul­ masına, devletini kaybedip sıkıntıya düşmesine ağladı. Dudağmı karde­ şinin ayağına [47] sürdü. Gül yüzünü gözyaşı damlalanyla suladı. Acıla­ n biraz dindikten sonra Sultan'a "Cihan padişahı hiçbir şekilde hatır ül­

kesinin alanını, devletini kaybetmiş olmaktan dolayı kederle doldurma­ sm. İnsanın durumunu perişan eden ve rahatı ve huzuru ortadan kaldı­ ran endişeleri parlak düşüncesinin yanına sokmasın. Yıldızların şahının (güneş) , yedi menzili12 ı 7) dolaşmaktan usanmadığı gibi gezmekten usa­ nıp sıkılmasın. Şiir: "İskender'inl2 1 8l mülkü gibi mülk arzu eden kimsenin tek çaresi, yol­

culuğun zahmetlerine katlanmaktır. Bütün ülkeleri ele geçirmek isteyenin günlerce ülkeleri dolaşması ge­ rekir. " Hiçbir zaman güneş tutulmaktan, ay eksilmekten, bedir kapanmak­ tan ve yıldızlar parlamaktan geri duramaz. Şiir (Arapça) :

"Kınlmayan bir mızrak ucu var mı? Bir defa olsun savaştan kaçma­ yan bir kılıç var mı? Küçülerek ışığmı kaybetmeyen, çekilerek ortadan kaybolmayan bir yıldız var mı?" Şiir:

"Kalbe bak, dünyanın ateşinden kebap olmakta. Cana bak, alemin kederinden harap olmakta. Akıllı kimselerin tattığı o şaraba bak. Onun yansı göz yaşından, yan­ sı da şaraptan başka bir şey değildir. " (2 1 6) IV. IX. yüzyılda Basra'da bir grup ilim adamı akli ilimleri yaymak. degişik felsefi görüş­

leri birbirine yakınlaştırmak ve halkı nazari ve arnali hikmet konusunda aydınlatmak için adlarını zikretmeden kısa ve anlaşılır risaleler yazdılar ve kendilerine İhvanü's­ safa adını verdiler. (2 1 7) Yani yedi gögü. (2 1 8) İskender. malum ve meşhur Makedonya hükümdarıdır. Şark hikayelerinde bu hü­ kümdar. Müslüınandır. hatta bir velidir. Hızır'la beraber hayat suyunu (ab-ı hayat) aramaya gitmiş. fakat bulamamıştır.

65


Benım konuşandan konuşmayandan , susandan Rusmayandan , t-s­ ktden, yeniden, yakından uzaktan, hizmetçiden adamdan neyim varsa sizin emrfnize vereyim. Bu şehirde ikamet edin de ınsanların durumunu degiştiren, işleri halden hale çeviren Tanrı'nın hikmet! olan takdir per­ desinden garip ve acaip sırların çıkmasını bekleyin. Bu arada belki de ayrılıgın çaresi bulunabilir. Çünkü, "İhtimal ki hoşlanmadıgınız şey, sf­ zin iytliginizedir' (2 I 9l diye buyrulmuştur"dedi. Bir süre kardeşler sohbetle ve konuşmatarla vakit geçirdikten sonra Sultan halvet odasına (seraçe-i halvet) çekilince hadım agalan (hace se­

ray) huzura gelerek alınlarını yere koydular. Şehrin güzellerini ona tak­ dim ederek Sultan'ın gözüne girdiler. Sultan rahat yatagında ve dinlenme yastıgında o güzellerle bir süre vakit geçirdikten sonra giyinip kuşanarak eglence sofrasına gitti. Orga­ non sesini dinleyerek kırmızı şarabı yudumlamaya başladı.

[48]

Şarkıcı­

Iann ve çalgıların bam ve pes sesinden zamanın sayfasından gam pasını sildi. Kadehi yudumlayarak mihnet zehirini içinden dışarı attı. Bu şekil­ de kalplere huzur veren o mecliste geceyi gündüz etti. Orada mutluluk ve huzur içinde birkaç gün geçirdikten sonra par­ lak aklına Ahlat'a gitme düşüncesi geldi. Melik

Salih.

izzet ve ikramda

bulunarak ona gerekli saygıyı gösterdi. Onu yüceltmek için elinden gele­ ni yaptı. Daha önce hazırladıgı paradan, hazineden, defineden, dev yapı­

lı atlardan, dag gibi develerden, erkek ve kadın kölelerden meydana ge­ len hediyeleri Sultan'a sundu. Ugurlamak için onunla bir menzil yol git­ ti. Ertesi gün Sultan mutlu ve huzurlu bir şekilde Ahlat'ın yolunu tu­ tarken Melik

Salih de Diyarbekir'e geri

döndü.

10- SULTAN'IN AHLAT BÖLGESiNE (HITTE-İ AHLAT) VARIŞI Sultan'ın ugurlu gelişini haber alınca Melik

Balaban,

ogullannı ve

yakınlarını. mallarla birlikte 5 günlük yolda onu karşılamaya gönderdi. Sultan'ın geçecegi her menzile çok miktarda yol ihtiyacı ve azıgı yerleş­ tirdi. Bir gün sonra da bizzat kendisi yakınları (havas) ve akrabalarıyla birlikte Sultan'ın yüce kafilesini karşılamak için yola çıktı. imparatorluk şemsiyesini (çetr) görür görmez, atından inerek bir köle gibi yeri öptü ve saygı ve baglılık şartlarını yerine getird�. Sultan'ın yanına varınca da atı­ nın dizgininden tutarak onun elini öptü . Sultan onun ata binmesini bu(2 1 9)

66

Kur'an-ı Kerim.

2/216


yurunca derhal atına bindi ve "Aniden bu naçlz kölentze yüzünü göste ­ ren bu devle t ne güzel btr devlet'? l ltç beklenmedik btr anda galb perde­ stnden yüzünü gösteren bu saadet nasıl btr saadet? Şiir: 'Kıyamet gününe kadar hiç süphesiz geçtiğin her yerde üzerine bastı­ {)ın topraktan mutluluk kokusu gelir. Dört unsur-{220) var oldukça senin her anın şu dört şeyden hali olmasm: Halin eğlence sevincinden, elin gül renkli şaraptan, kulağın çalgı se­ sinden, gözün sevgilinin cemalinden. Nereye gidersen git, mutluluk yoldaşın, mekan tuttuğun her yerde ik­ bal vejalı yardımcın olsun. ' Maldan mülkten neyim varsa, hepsini cihan padişahına en küçük hizmetçilerinin gelişi için saçtım" diyerek Sultan'ın yanında yola devam etti. Şehre yaklaşınça atından inip Sultanın atının eyerinin örtüsünü (ga­

şiye)l22 l l sırtına alarak [49] evinin eşigine kadar o şekilde yürüdü. O ara­

da Sultan her ne kadar ona mani olmak istediyse de fayda etmedi. Sultan ayagını rikabdan kaldırıp yere koyunca da altın yaldızlı ile özenle dokunmuş

Şuster

Rumi giyecekler

!2221 kumaşlarını onun ayagının altına serdi.

Onun üzerine o kadar dil\Br ve direm saçtı ki, dünyanın en yetenekli mu­ hasipleri bile onu hesaplamaktan aciz kaldı. Bu şekilde saygı şartlarını yerine getirdikten sonra ziyafet için harekete geçti. Öyle bir meclis düzen­ ledi ki, o meclisten alınan zevk, neşe ve eglence anlatılınakla bitmez. Sultan'ın orda ikamet ettigi süre zarfında Melik her gün degişik ik...,

ramlarda bulundu. O arada kalelerin anahtarını ve hazinede bulunan malların listesini Sultan'a sunarken agır yeminler edip dayanılmaz ıs­ rarlarda bulunarak, "Ümidim ve beklentim, bu degersiz şeyleri hatıra olarak saltanat sarayınızın ileri gelenlerine (havas) ve yakınlanmza da­ gıtmanız ve bendenizi de saltanat makamlannızdan bir makama tayin ederek şereflendirmenizdir. O takdirde kıyamet gününe kadar sizin hiz­ metinizde canla başla çalışırım. 'Söylediğimize Allah vekildtı-'(223) dedi.

Onun üzerine Sultan, "Melik'in yigitlik alanı hiçbir zaman daralma­ sm, ileriyi gören düşüncesi daima başarılı olsun. Şiir:

'Ne söylüyorsa, onun bin katıdır.' (220) (22 1 ) (222) (223)

Bak. not. 1 58 Genellikle sırmalı ve şeritli olan at eyeri örtüsü. İran'ın Huzistan bölgesinde bulunan kumaşlarıyla ünlü bir şehir. Kur'an-ı Kerim, l2/66 ve 28/28

67


YOee Allah'ın Izniyle mutluluk nehlrlrrl bizim hnhçemlze uk ınnyn başlayıp, günlerin sebep oldugu sıkıntılar son bulunca Mcllk'ln Istek ve� arzularının yerine gelecegıne inanıyorum. 'Allah yardım edendir' cevabı­ nı verdi. Oradaki ıkarnet süresi bitip bekleme zamanı son bulunca Sulta n , Samsun (Canit) tarafına hareket. ederken, melik uzun yıllardan beri bi­ riktirdiğ;i çok kıymetli eşyayı, 30 bin nakit d inan, ı O arap atını, ı O baş­ lıklı ve eyerli katın , 1 O cins deveyi 5 erkek köle ile ay yüzlü selvi boylu

cariyeyi Sultan'ın hazinedarianna teslim ederek kusura bakma malarını , diledi. Yol gösterip veda etmek için iki gün onlarla yolculuk etti. Hazreti Sultan'ın övgüsüne, ilgisine ve hil'atine kavuşmuş olarak daimi maka­ mına geri döndü.

[50) 1 1- SULTAN'IN CANİT'E (SAMSUN) GİTMESİ VE O SIRADA BAŞlNDAN GEÇENLER Canit melikine Sultan'ın uğ;urlu gelişini haber verdikleri zaman "Ayakta durarak değ;il, yüzünü sürerek" onu karşılamaya çıktı. Onun yüce kafilesine her türlü saygı ve ilgi gösterisinde bulunarak elinde bu­ lunan her şeyi, Sultan'ın memurlanna (müldzim) saçtıktan sonra, "Ci­ han Sultan'ı saray naiblerine bendenizin, geçimini asgari ölçüde sağ;la­ yacak bir gelir kaynağı belirlemelerini buyurduktan sonra Canit bölgesi­ nin az çok bütün gelirlerini ellerine alacaklarına ümit etmekteytın dedi. Sultan onun bu cömertliğinden hoşnut oldu. Ona övgülerde bulun­ du. Orada bir süre dinlendikten sonra mübarek yüzünü

İstanbul

tarafı­

na çevirmeye karar verdi. Daha önce Melik, gemiler ve kayıklar hazırlatmıştı. Onlara usta ge­ miciler ve tecrübeli tayfalar görevlendirdi. İçierini çok miktarda silah ve zahireyle daldurduktan sonra Sultan, Allah'ın izniyle 'Haydi geminin içi­

ne binin, dedi. Onun akıp gitmesi de durması da Allah'ın adıyladır1224l

ayetini okuyarak gemiye bindi. Melik de ona eşlik etti. Sultan, onunla birkaç kadeh içki içtikten sonra ona içinde cübbe, aba, kemer ve külalı bulunan bir torba hediye ederek dönüş izni verdi. Melik de el öpüp bir kayığa binerek vatanına döndü. Sultan'ın gemicileri de yelken açıp

tanbul'a doğru yol

"Dünyada gece nöbetçisi görününce, l225l girdi. (224) Kur'an-ı Kerim, l l /4 3 (225) Siyah renk.

68

İs­

aldılar. Şiir:

güneş Abbasilerin

kılığına


Ştır (Ampca): "Kadc�r larqfindan .ansızın bir rÜ2gar. gemilerin istemediği şekilde esti".

Dicle ve

Fırat'ın azgınlıgını aratmayacak iri damlalı yagmur yagma-

ya başladı ve 'Her yerden gelen dalgalar•( 22 6) durumu kendini gösterdi ve Şltr (Arapça) :

"Dev dalgalar arasında yağmur yağarken, fırtına eserken, ortalık zifı­ ri karanlıkken, ölüm Ü2erlme çökerken seni andım.

Kıyıda düşman askerleri saldınya hazırlanırken, gemide tayfalann çıfjlıklan yükselirken ben senin hayalinle konuşmaktan zevk aldım. " sözü

[51]

gerçekleşti.

Rüzgar sakinleşip hava açılınca ve deniz durulup, gaib perdesinden işleri düzene koyan, güneşin altın teknesini rahiplerin kandili gibi sarkı­ tınca, yıldız panltılan ufuklarda birer birer sönmeye başladı. Aydan ba­ Iıga kadar her şey ortaya çıktı. O zaman yolcular kendilerini batı diyarı­ nın denizinin sahilinde buldular. ister istemez demir attılar. Islak gözle­ ri ve kurumuş dudaklarıyla kendilerini sudan karaya çıkannca Sultan gemicilere hil'at (teşrlj) verdi onların yerlerine yurtlanna dönmelerini emretti. Sultan bir süre o bölgede dolaştı.

Saygısız meliklerle karşıtaşıp

ugursuz günlere merhaba dedi. Batılı ahlakının kötülügüne karşı Dogu­ lu ahiakın iyiligini sergiledi. M üminlerin Emiri

Abdü'l-Mümin' in

-Allah

ondan razı olsun- himayesinin gölgesinde ve emniyetinin köşesinde za­ manın sınırsız kötülüklerinden uzakta huzur içinde hayat geçirdi. Bir­ çok defa o hazretin yardım ve destegiyle şereflendi. Onun gözüne girip saygı ve ilgi kazandı. Fakat yakınlarının (hassa) her zaman yaptıklan gi­ bi sorumsuz harcamalarda bulunmaları yüzünden fakr u zaruret içinde bulunan o diyar halkının tepkisini çekti. Bütün bunlara ragmen Sultan sabredip , o konuda şerefli nefsini dizginlemeye çalıştı. Sonunda sabret­ meye gücü kalmayıp tahammülün sınırına dayanınca Hilafet makamı­ nın izniyle atının dizginini

İstanbul

tarafına çevirdi . Mürninterin emiri ,

onu yüceltmek için elinden gelen her şeyi yaptı. Böylece Sultan saglıklı ve huzurlu olarak o hazretin yanından ayrıldı.

(226) Kur'an-ı Kerim. 1 0/23

69


12· SULTAN'IN BATI TARAFINDAN İSTANBUL'A VARIŞI O devlin

Vasllyus'ü (Fasllyus) I227J

Sultan'ın ugurlu gelişint büyük

bir gantmet bilerek, onun gurbete düşmüş olan memurlanna (mülci.zim). yakınianna (havas) ve hacibierine (hüccab) izzet ve ikramda bulundu. Sultan'ı büyütüp yüceltmek için her türlü gayreti ve her çeşit saygıyı göstererek, "İslam padişahının bu ülkeyi ortaklaşa veya bagımsız olarak yönetmek için kendisine naibler bulması gerekir. Samimi dostlugumu­ zun ve birlik baglanmızın dinlerimizin aynlıgı ve inanışlanmızın farklı oluşuyla bozulacagını sanmasın. Bana danışılıp sorulmadan Padişahın fermanı ve beratı, onun naiblerinn emri, ülkenin her tarafında ve hazi­ nede geçerli ve etkili olsun" dedi.

[52]

Her gün eglence meclisi düzenle­

meye ve törenler yapmaya başladı. Davet ve toplantı sırasında Sultan onunla birlikte tahta oturuyor. ona ilgi ve sevgi gösteriyordu. Sultan, sofranın başına gelip yemeye içmeye başlamadan yiyecege ve içecege el uzatmıyordu . B u durum çirkin işleriyle bilinen, kötülükleriyle tanınan zamanın hayal sandıgından acaip bir oyun. garip bir şekil ve az görülmüş bir gö­ rüntü çıkanp. onlann beraberligini

Pervin

takım yıldızlan1228l gibi dagı­

tıp. büyük ve küçük ayı yıldızlannal229l benzeyen birligini

SüheyJI230l

Süreyya'nın haline sokuncaya kadar böyle devam etti. Bu aynlıgın sebebi şuydu: Vasüyüs'ün hizmetinde mertlikte, yigitlikte, cesarette ve kahramanlıkta Rum ülkesinde ve Frenk şehirlerinde şöhret sahibi olan bir Frenk vardı. O, her tarafta parmakla gösterilir, o diyar halkı tarafın­ ile

dan çok iyi tanınırdı. Onun savaşta gösterdigi cesaret ve o arada keskin kılıcıyla. sivri mızragıyla tek başına bin kadar düşmanı dagıtıp kaçırdıgı dillerde dolaşır olmuştu. O . bu abartılı hikayeler ve aslı olmayan sözler sa­ yesinde devletten her yıl 1 O bin dinar alırdı. E ger divan görevlileri. o parayı ödemede gecikse veya ihmal davransa. o konuda Vasllyüs'e agır hakaret­ le bulunur, utanmayı arianınayı aklına getirmezdi.

(227) Bizans imparatoru Alexis III. (228) Bak. not. 2 1 3 (229) Gögün kuzey tarafında bulunan ve teşkil ettikleri şekille ayıya benzeyen yıldız toplulu­ gu. (230) Gögün güney yönünde bulunan çok parlak ve sabit yıldız. Yemen tarafından daha iyi görüldügü için Süheyl-i Yemani de denir. 70


13· SULTAN'IN RUM MEYDANlNDA FRENK İLE KAVGAYA TUTUŞMASI ONU YENMESi, O YÖ'ZDEN FRENK'İN O 'ÜLKEDE iTiBARININ DÜŞMESi Bir gün divan üyelertyle elbise yüzünden tartışmaya giren

Frenk,

Va•llyue'un huzuruna gelerek onlardan uzun uzun şikayette bulundu. Her ne kadar VasUyüs ona, "Bugün Sultan burada. Bir az sabret de ya­

nn bu

meseleyi se11.in istedigin dogrultuda halledelim" dediyse de

Frenk

Teldur'un sözüne aldınş etmedi. Utanmazlıgı. arlanmazıgı, yüzsüzlügü kendine davranış şekli olarak seçti. Küstahlıgı haddini aşınca Sultan'ın sabn tükendi. Vasllyüs'e dönerek, "Bu emir ne istiyor?" diye sorunca "Divan üyeleri onun normal ücretini ödemeyi ihmal etmişler" cevabını verdi. Onun üzerine Sultan, "Vasüyüs, kullanna yüz mü veriyor da on­ lar hadlerini

Frenk,

hududlannı

aşarak

ona küstahlık

ediyorlar"

deyince

Sultan'a kötü davrandı. Sultan da mendilini eline dolayıp

Frenk'in kulagının arkasına öyle bir yumruk indirdi ki

Frenk,

[53]

oturdugu

sandalyenin üzerinden baygın yere yıgıldı. Onu gören oradaki Rumlar ve

Frenkler,

Kavgaya ve dövüşe başladılar. Sultan'ın üzerine saldınp

onu öldürmeye kalktılar. Vasllyüs, yakınianna (havas) ve memurlarına

(mülôzim) onlara müdahale etmelerini buyurduktan sonra kendisi de tahtından inerek yerinde davranışlarla o kanşıklıgı yatıştırdı. Huzurun­ da

Frenk,

Rum ne kadar insan varsa kovduktan sonra Sultan'la yalnız

kaldı. Her türlü iltifatta bulunarak garip misafirinin üzüntüsünü gider­ meye, onun öfke ve gazap ateşini, güzel söz ve iyilik suyuyla söndürme­ ye çalıştı. Fakat büyük bir üzüntüye ve kedere kapılan Sultan'ın içi yan­ maya, gözlerinden yaşlar akınaya başladı. Dertli cigerinden çıkan her nefes, talihinin külünü havaya üfürdü. Vasllyüs'e dönerek, "Siz Melik biliyorsunuz ki

Kılıç

Arslan'ın oglu olan ben, MeUkşah'ın ve

Alp

Ars­

lan'ın soyundanım. Dogudan batıya kadar her yerde oturan insanların da bildikleri gibi atalarım ve dedelerim, dünyanın en marnur ülkelerini kılıçlarıyla fethetmişler, asilerin boynuna fetih halkası geçirmişlerdir. Senin atalann da her zaman onların hazinelerine vergiler. haraçlar, baç­ lar ve mallar göndermişlerdir. Sen de bana karşı aynı yolu takip ettin. Şimdi eger sen, felegin takdirinin beni senin topragına attıgı şu anda bana böyle hafiflikterin yapılmasını, benim bir

Frenk'in

bu çeşit haka­

retlerine katıanmaını uygun görürsen ve bu durumu da herbiri sultan ve bir ülkenin sahibi olan kardeşlerim ögrenirse, onlar sana, 'Kardeşi­

min etini başkalanna yedirtıneden yerim' sözünü söylerler ve bu baha­ neyle sana asker çekerler ve ülkenin topragını göge savururar. Kaleleri­ ni ve şehirlerin vahşi hayvanann. tilkilerin, aslanlann, çakallann. kurt­ lann yuvası yaparlar. Ülkenin harmanını ateşe verip vadilerinde ve ova-

71


lnrınctn kun nehri nkıtırlnr" ded i

.

Ilalim selim ve Ileri görüşlü biri olan

Vasllyüs,

Sultan'ın kin dama r­

larının kabardıgını. öfke ordusunun saldırıya geçtıgini görünce ona ce­

vap vermekte acele etmedi. Seçkinlere de sıradan kişilere de etkili olaı ı tevazu ve iltifat yolunu seçti. Aradan bir süre geçince sahip oldugu gü ­ zel konuşma yeteneği ve iyi anıatma özelliğiyle bağışlama ve af kapıları­ nı açmaya başladı. Özür ve af dileyerek İslam padişahının gözüne girdi.

[54] "Sultan'ın her buyruğu ülkernde ve ordumda geçerlidir" sözünü ye­ minle pekiştirdi. Sultan, "Şimdi söyleyeceğim şeye itiraz etmezsen, senin dediğine inanırım" diye cevap verince

Vasilyüs,

" Sultan'ın söylediklerinden hiç­

bir şekilde dışarı çıkmayacağım" diyerek yeminlerini tekrarladı. Onun üzerine Sultan, ''Yanımda getirdiğim silahlarla, mertlere ve meydana ya­ kışan bir at hazırladıktan sonra Frenk'in meydana gelmesini sağlayın da arda birbirimizi deneyelim. Eğer zafer benim olursa, siz Frenk'in zor­ balığından, küstahlığından ve edepsizliğinden rahata kavuşursunuz. Eğer başarı onun olursa, ben de böylece gurbetin sıkıntısından ve ayrılı­ ğın ateşinden kurtulmuş olurum" dedi. Onun bu sözleri üzerine Vasilyüs, "Allah korusun, ben böyle bir şe­ ye nasıl izin veririm. Eğer Allah etmesin, siz Padişahımıza Frenk'in dar­ belerinden bir zarar gelirse, devrin yöneticileri, böyle saygın ve büyük bir padişahı, Frenk askerlerinden birinin karşısına çıkardı diye beni alı­ maklık ve cahillikle suçlarlar. Ondan sonra kardeşlerinizin korkusun­ dan bu makamda nasıl huzur ve güven içinde oturabilirim. Böyle bir şe­ yi aklınızın ucundan dahi geçirmeyin ve bir daha böyle bir şey söyleme­ yin" diye cevap verdi. Onun bu konuşması üzerine Sultan büyük bir üzüntüye düştü. Al­ datıldığı hissine kapılarak canı bumuna geldi. iman sahiplerinin ettikle­ ri yemin gibi içtenlikle yemin ederek. "Eğer Vasilyüs , bu konuya engel

olma veya durdurma yoluna giderse, ben kendimi öldürürüm" karşılığı­ nı verdi. Sultan'ın ısrarının normali aştığını göreri

Vasilyüs,

silahhane ko­

mutanı {zered-salarJ(23 l l ile Ahır komutanını {ahur-salar) l2 32) yanına ça-

(23 1 ) Veya emir-i silah: Merasirnde ve alay günlerinde hükümdann silahını taşırdı. Zerad­ hane veya zered-hane denilen silahhanenin şefi idi (Med hal. s. 36) (232) Veya emir-i ahur: Bu görev sahibine Frenkçeden alınarak Kündistabl da denilirdi.

Künt, kont demek olup ıstabi da ahır manasma geldiğ;inden şarkın emir-i ahır'ına gali­ ba Haçlılardan almak suretiyle kundistabl yani ahır kontu demişler. Her iki tabir de Selçuknamelerde geçmektedir. Emir-i ahurlar. alaylarda hükümdamı atının yu larından tutup çekerlerciL (Medhal. s. 83)

72


Aırdı. Sllahhı1ııt� kom u tanına. Hilallhaneden savaş araç ve ge reçl erı nı çı­ kararak onların arasından Sultan'a la.yık ve gerekli olanını seçmesini

buyurdu. Silahhane komutanı, derhal Sultan'ın kullanabilecegi nefis si­ lahlan orada hazır etti . Ahır komutanı da ahırdan, Şiir:

"Ateşteki semender(2 33l ve göldeki ördek gibi vurulup yaralanmadan içeri girer ve korkup ürkmeden dışan çıkar. " Mızrak, kılıç, kemend, hançer, ok ve yay sanki onun boynu, kulağı, kuyruğu, ayağı, kolu ve bacağı gibidir" özelliklerini taşıyan dev yapılı soylu bir atı çıkanp Sultan'ın önüne çekti. Diger yandan Vasüyüs, Frenk'e haber göndererek, 'Yarın, şimdiye

kadar özlemini çektiğin sınav gerçekleşek [55] Eğer doğrulardan isen, bi­ zi tehdit ettiğini bize getir12 34l buyrugunun geregini yap" dedi. O haberi alan Frenk, bütün gece zırh. migfer, gürz ve kılıçtan mey­ dana gelen savaş araç ve gereçlerini hazırladı. Atını eyerledi. Frenklerin yaptıgı gibi kendini atın eyerine sıkıca baglayıp beklerneye başladı. Şiir:

"Dünyaya bayramın miğdesini verdiği zaman seher ışıklan mavi renkli gök kubbenin çatısından göründü." Savaşmak için alana girince ileri geri hareket edip boş laflar söyle­ yen dil kılıcını çekti. Şiir:

"Benim atım savaşta koşmaya başlayınca düşmanın yüreğini hopla­ tıp perişan eder. Bir anda bileğimin gücü, bahtımın da yardımıyla iki yüzlü kılıcın işini düzeltir. " O alanda toplanan küçük büyük, üst. alt tabakadan, yaşlı, genç, çocuk, ihtiyar, cahil, ehil, okuyan okuması olmayan. mümin, kafir, Kıbtil23 5l , Karmatil2 36l . Alan, Rus gibi o diyann bütün insanlan iki gruba aynldılar. Bir grubu Sultan'ın, digeri ise Frenk'in tarafını tuttu.

(233) Ateşte yanmadıgına inanılan hayali bir hayvan. ( 234) Kur'an-ı Kerim. 7 /68 (235) Bu kelime genellikle çingeneler için kullanılır. (236) İsmailiye'nin bir koludur. Hamdan el-Uşas tarafından 280 /893 yılı civarında kurul­

muştur. Bunlara göre. yedinci imam Muhammed b . İ smail. sahibü'z zaman' dır. Bunlar diger İ slami mezhep taraftarlarının öldürülmesini mübah sayarlar. Bunlara göre ka­ birleri ziyaret. Kabe taşını öpmek ve dinin zahiri şekillerine inanmak haram idi. Şeriat­ le ilgili konularda te'vil'e önem verirler \'e i smaililer gibi beyaz bayrak taşırlardı.

73


O arada tezahurat seslerı her yeri kaplad ı Tamburun , tromp�tln ve bo­ .

runun sesi gogo n kulagını sagır etmeye başladı. Davulun gümbOrtüsü , felegın kulak zarına sert granit etkisi yaptı. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş olan Mürnin ve Hrtstiyan şehir tüccarları (tüccar-ı emsdr:) . Sul­ tan'ın adamlannın ve askerlerinin (hadem u haşem) yanında ayakta durdular. Müminlertn tevhid, tekbir ve temcid sesleri arşa çıktı. Cebrail

(Ruhü'l-emin) her an ilahi yerlerden, "Allah sana şanlı bir zafer versin"

(2371

nidasını Sultan'ın devletinin kulagına getirdi. Saadet şunları söyle­

meye başladı: Şiir:

"Bir an Feridunl238) gibi meydana çıkarsan, ondan sonra hangi yöne

gidersen Kaviyanl239l bayrağını görürsün."

Sultan demirden bir dag gibi VasUyüs'le birlikte merkezde ayakta duruyordu, "Kim Allah'a güvenirse, O ona yeter•'1240l ayetini okuduktan sonra, Şiir:

"Savaşçı aslanlar gibi kenardan saldırdı. Gürzünü yere vurarak za­ mana kafa tuttu. Hemen heybetinden, zavallı Frenk'in ciğerinin kanı dondu, beyni ke­ mikleşti. " Bir süre şeref burcundaki güneş gibi her tarafa bakınca erkek bir aslan ve parlak bir

[56] dolunay gibi askerlerinin etrafında dönmeye

başladı. Mısra (Aparça):

"Savaş gününde kendini öven kimse kusurludur" kuralına uydu. Söyledigi her şey dogruluktan, yaptıgı her iş iyilik­ ten kaynaklanıyordu. Agzını, Şiir:

"Göğün çehresindeki güneş gibi meşhur olan ben, atalanmın ve ecda­ dımın üstünlüklerine sahibim. Yaptığım işlerin, başarının özü ve zaferin mayası olduğunu zaman

söylemekte ve günler itiraf etmektedir.

Gökteki gezegenler, benim dört kanatlı okumu gördükleri zaman ka­ natlannı ve tüylerini dökerler.

(237) Kur'an-ı Kerim. 48/3 (238) Bak. not. ı l l (239) Drafş-i şahi de denir.

Şehname'ye göre demirci Kave'nin, zalim Zahhak'a karşı ayak­ landıgı sırada bayrak olarak kullandıgı bez parçası. Iran edebiyatında başannın sim­ gesi olarak kullanılır. (240) Kur'an-ı Kerim. 65/ 3

74


Silha yddızıl24 1 1 parladıl}ı zaman kılıcıma cevher, gök ışık saçt!Ot .za­ man stpertme destek olur. Bentm önümde düşman sajı nasıl ayakta durabilir? Çünkü ikbal or­ dum hiç durmadan hi.ımetime koşar'' şiiriyle açtı. Önce Frenk mızragıyla saldırdı. Sultan siperiyle o saldınyı uzaklaş­ tırdı. Bir defa daha aynı işi yaptı. Sultan onu da savuşturdu. Frenk'in saldınya geçtigi anlarda kafirlerden ve taraftarlarından coşkulu sesler yükseliyordu. Üçüncü saldın Sultan'dan geldi. O, bir anda Frenk'in ca­ nını bumuna getirdi. İnek derisiye kaplanmış olan gürzünün darbesiyle lsa'nın eşegine tapan o kafirin yüzünün bir yanını yere uçurdu. O mel'unun inierne sesi, cehennem ehli olan günahkarların ve sefiHerin kulaginda çınlamaya başladı. Şiir (Arapça) :

"Korkmadan, paniğe kapılmadan düşmanına şimşek gibi bir darbe indirdi. " Şiir:

"O zaman ikbal ve felek, sevinç içinde, 'Padişahın eline ve gürzüne aferin olsun, aferin' diyordu. " Sultan'ın gürzünün darbesinden,

Frenk'in

kendisini bagladıgı atı,

bitkin, şaşkın ve hareket edemez durumda kaldı. Orada hazır bulunan Müslümanlar,

Vasilyüs,

emirler, serverler ve dünyanın her yanından

gelen tüccarlar, Sultan'a aferin demek için seslerini göklere yükselttiler. Ümitsizlige ve hüsrana ugrayan Onun üzerine

Vasilyüs,

Frenkler

kavga çıkartmak istediler.

askerlere onlan uzaklaştırmalarını buyurdu.

Milliyet taassubunun içine düşenierin bazılannı cezalandınnca dalga­ lanmış olan kanşıklık denizi sakinleşti.

Vasilyüs sevinç içinde Sultan'ı evine götürdü. Ona dev yapılı Saklatunl2 42 l kumaşlanndan, Rum ipeklilerinden, Dakyanus l2 43l keselerinden, [57] gümüş tenli Kıpçak kölelerden, ay yüzlü cariye­ Sonra

atlardan,

lerden ev ve mutfak aletlerinden oluşan çok miktarda hediyeler sundu. Bütün yakınlan (havas) için de aynı şeyi yaptı.

(2 4 1) Gögün kuzey tarafından Büyük ayı'nın Benatü'n'naş tabir edilen suretinde bir küçük yıldızdır. Güzel yüzlüler ona benzetilir.

( 24 2) Veya İskarial kumaşı. Eskiden Bagdat'ta dokunan ipekli ve kırmızı bir kumaş.

(243) Dakyanus ve Decius: Rum impatoru. Hıristiyanlara işkencesiyle şöhret kazanmıştır. Herhalde kese adını ondan almıştır.

75


O �eceyl �ün dogana kadar zevk ve eglence lçlndr ��çtrdller. Sabah ışıkları parlayıncaya kadar ud'un sesint dinleyip şarabı yudumladılar. Sultan makamına ve meskenine gidip bir az dinlenfnce Tekfur, hazi­ nedar'a, kaselerden, altın ve gümüş tabaklardan oluşan atalarından ve dedelerinden kalmış olan eglence araçlarının hepsini lezzetli şaraplar ve peri yüzlü sakilerle birlikte Sultan'ın şaraphanesine götürmesini buyur­ du. O gün orada kadehin can veren suyuyla işret ölüsünü dirilttiler. Va­ sllyüs, imkan ölçülerine sıgan, gücünün ve takalinin yettigi kadar izzet ve ikramda bulundu. Sarhoşlugu sırasında Sultan'a dönerek, "İslam pa­ dişahının saygısı ve sevgisi yüregime öyle yerleşmiştir ki, onu söküp at­ mak hiçbir şekilde mümkün degildir. Kalbirn bir gün bile cihan padişa­ hının ruha huzur veren ve cihanı süsleyen yüzünü görmeden d uramaz. Fakat padişahın mübarek zatının kurtuluşuna bu kadar önem vermeme ragmen, acı da olsa dogru bildigimi söylemem gerekir. Dogruyu şunda görüyorum ki Frenklerin kıskançlık ve düşmanlık ateşi sönünceye, pa­ dişahın kan yagdıran kılıcının bulutundan çıkan şimşegin sebep oldugu göz yaşı seli, sakinlik ve karar denizine ulaşıncaya kadar bir süre cihan padişahı, ahlakının, huyunun iyiligiyle her yerde şöhret kazanmış olan büyük Rum kayserlerinin soyundan Melik Mavromes'in yanına gitmek için kendine zahmet versin. Ben imkanım ölçüsünde sizin için gerekli her şeyi hazır ederim. O da sizi yüceltmek için elinden gelen her şeyi ya­ par. Böylece cihan paçlişahı bir süre zamanını huzur ve rahat içinde ge­ çirir." 'Belki Allah, bundan sonra yeni bir şey ortaya çıkanr 1244l dedi. Bu sözler Padişahın mübarek kulagına hoş geldi. Onun düşüncesi­ ni dogru kabul etti. Birkaç gün sonra adamları ve askerleriyle (hadem u

haşem) . çocukları ve haremiyle birlikte insana huzur ve rahat veren; ne­

şesini ve mutlulugunu artıran cennet bahçesini andıran o adaya1245l git­ ti. Padişahlar gibi [58] mutluluk alanında hareket etti, gül renkli şarabı yudumlayarak kendisine yüz çevirmiş olan felegin dönmesinden meyda­ na gelen kötülükleri aklından sildi. Melikler İzzeddin ve Alaadelin de egitim ve ögrenimden boş kalan vakitlerini deniz ve kara avcılıgıyla ge­ çirmeye başladılar. Şimdi Sultan Rükneddin Süleymanşah'ın padişahlıga başlaması­ nın, onun yaptıgı bazı işlerin, büyüklüklerinin ve cömertliklerinin anla(244) Kur'an-ı Kerim, 65/ 1 (245) Kaynaklardan bir kısmı Mavrozomes'in İ stanbul'a bağlı bir kalenin. digerleri de bir adanın sahibi oldugunu. bu adanın Magrib (Marmara) denizinde bulundu�ıınu ve Gı­ yaseddin'in Konya'ya oradan geldiğ;ini yazarlar. (Selçuklular Zamaımıcia Türkiye. s. . 270-27 1 )

76


tıhnmn ı.a mmııdır. Gençlik gün leri gibi çabuk geçen, gülün açılma döne­ ml gıbı kısa süren onun saltanat günlerini anlattıktan sonra Sultan Gı­

yaaeddln Keyhüsrev'In gurbette geçen günlerine tekrar dönülecek. Onun saltanat tahtına çıkması ve saltanatı sırasında şehitlik mertebesi­ ne ulaştıgı ömrünün sonuna kadar meydana gelen olaylar konu edile­ cek. Büyük ve Ulu Allah, dünyanın efendisi, zulüm ve eziyetin defedicisi, adaletin ve insajın yayıcısı, doğrulann jeryadına yetişen, her iki dünya­ da da Allah'ın gölgesi, Inanc-ı Azam, Ulug- Sahib Divan'ı1246l geçmiş za­ manlardan bahseden tarihin ana konusu, dünyada övülen kimselerin en seçkini yapsın. Alemin işlerinin düğümlerini, dünyayı süsleyen ve zorluk­

lan çözen düşüncesinin gücüyle açsın. Onun cennet huzuru veren eşiği­ nin gölgesinde dünyada yaşayanlar mutluluk bulsun. "Muhammed'e ve ailesine selam olsun. "

14- SULTAN RÜKNEDDİN SÜLEYMANŞAH'IN PADİŞAHLIK GÜNLERİ VE BAZI HAYlRLI iŞLERİNİN ANLATILMASI Güçlü Sultan Rükneddin Süleymanşab l24 7l -Allah şanını artırsın­

Sultan Kılıç Arslan'ın çocuklanndan olup, Selçuk ojullan devletinin bahçesinde onun gibi büyük bir agaç yetişmemiş, padişahlık sahilinde onun gibi bir selvi yükselmemiş, mutluluk dogusundan onun gibi bir güneş dogmamıştır. Soylu bir yaratılışa, cennet bahçesinin gülü gibi gü­ zel bir huya sahipti. Yanagı, Müşteri yıldızınınl248l çehresi gibi açık ve parlak; eli, alçaga, yüksege, daga avaya rahmet yagdıran nisan bulutu gibi sıradan ve seçkin kimselere inci yagdınrken (59] zalimlere karşı agır bir gürz gibiydi. Güçlü, zayıf, zengin, fakir herkes onun iyiliginden yararlanırdı. Hiç eksik olmayan gölgesi hastalann, saglıklılann, yüksek ve alçak makamlı kimselerin üzerine düşerdi. Hal ve hareketlerinin ugu­ ru, ülkenin, devletin, divanın ve sarayın durumuna canlılık ve ahenk getirirciL Bagış ve ihsan dagıtırken yagmur bulutunu yetirsiz. Nil nehri­ ni cimri sayardı. Cömertilgi denizi ve madeni sıkıntıya sokar. fakiri ihya ederdi. Yaşamaktan bıkanlar onunla hayata kavuşurlardı. Divanın du­ rumunu , hazineye girip çıkanlan ögrenmekte titiz davranır. o konuda (246) Yani Sahib Divan Şemseddin Cüveyni, Bak. not. 94 (247) Hüküm sürdügü tarihler: ı ı 96- ı 204. (248) Bak. not. 90

77


araştırma ve incelerne yapmayı görev btlirdt. Ferman sa hipl eri Için her zaman gerekit olan gerçegi ögrenrne ilkesinden vazgeçrnezdt. Onun diva­ nından çıkıp da onun tugrasını (tevki) taşımayan ekim-dikim, sayma­ ölçme ve ayarla ilgili hiçbir berat ilgi gönnezdi. Fakat iş bagışa gelince avcundan akan, yagmur bulutundan akandan daha fazla olurdu. Am · ber saçan rüzgar ile

Tatar

miski taşıyan nesirn, onun güzel ahlakının

eşiginin hizmetçileriydi. Onun elbise deposundan (ccimehane) çıkan bir hil'at (teşri.JJ yoksul birini mallara ve mülkiere kavuşturur, onu Karun eder, yoksulluk bagından ve iflas çukurundan kurtanrdı. Ciddiyeti ile şakası, tayini ile azili arasında mümkün oldugu kadar uzak bir mesafe vardı. Yumuşak huylulugunu gösterdigi sırada vakur bir dag, emir ver­ digi sırada ise, boyun egilmesi gereken bir kader gibiydi. Şiir (Arapça) :

"Ellerini, ayaklannı gevşek tutar. Şakası tatlı, ciddiyeti acıdır. Sertl@i sert, yumuşaklığı yumuşak ve sevimlidir. " Şiir:

"Onun bütün varlığı tevazu ve sabır, her yanı y@itlik ve zekilik, her tarafı olgunluk ve ciddiyettir. Devletin ve dinin yüzünde çetr'i siyah bir ben gibidir. Cömertli{Jinden maden ocağına !JZas bayrağı çekmiştir. " Onun hikmet, hat ve belagat ilimierindeki engin bilgisini bundan önce anlatmıştık Bunları tekrar etmek, kitabın uzamasma sebep olur. Fakat kardeşi

Kayseri

meliki

Kutbeddin

Mellkşah'la kavgalı dövüşlü

oldugu sırada söyledigi şu ruhaiyi burada nakledelim. Şiir: "

Ey kutup, felek gibi senden baş çekmekm seni bir nokta gibi daire·

ye çekmeyince. Başının kasesinden perçemini çekmezsem, vücudumun derileri omu­ zumdan çıksın. "

(60] Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev Konya kapısından (dervaze-i Konya) çıkınca Konya'nın ileri gelenleri (ayan) ve itibarlı kişiler

Rükneddin'i

karşıladılar.

Sultan Gıyaseddin'e

Sultan

taraftar olmalan dolayı­

sıyla yaptıklan küstahlıktan dolayı özür dilediler. Kurbanlar kesip, saçı­ lar saçtılar. Sultan, sonsuz iyiligi ve benzersiz cömertligiyle onların suçunu ba­ gışlayıp özrünü kabul etti. Geçmişin üzerine sünger çekti. Amel sayfala­ rını af eliyle yazdı. Suçlanna göz yumup onları görmezden gelerek, "Bu-

78


gtln azarlanacak degtlslntz•1249l Ayetint okudu. Daha sonra pad lşahlık çetr'lnln (çetr·i humayun) altında günden güne artan tallhlyle şehre gir­ di. Ugurlu ayagıyla yürüyüp eski saltanat tahtına oturdu. O tahtı, ciha­ nı süsleyen lhtlşamı , Klsra nın<2 50l ayini, Ferldun'un(2 5 l l görkemi ve '

lüleyman ınl2 52l '

büyüklügüyle doldurdu. Yigitliginin, merhametinin ve

cömertllgtnin ünü, bilgisinin ve faziletinin fazlalıgı dünyanın her yanına, cthanın bütün şehirlerine sabah rüzgan hızıyla yayıldı. Onun hakkında "Gündüz estiginde bir aylık mesajeye gidip, akşam bir aylık mesajeden

gelen rüzgarı Süleyman'ın buyruğu altına verdik'1253l inayeti açıga çıktı. Ştir (Arapça) :

"0, gölgesine halkın sığındığı; susuzların imdadına yetişip hayat ve­

ren bir yağmur gibidir. Onun günlerinde adelet hdkim olmuş. Aslanlar kaldıklan yerlerden Çtkmaz olmuşlar." Şiir:

"Onun güvenli gölgesinde vahşi hayvanlar ve kuşlar rahat etti. Ada­ let köşesinde insanlar ve cinler huzur buldu. Felek kılıcının arasındaki kemendi çözdü. Günler, yayının boynunda­

ki düğümü kaldırdı. Üzüntüden zulmün ciğeri bülbülünki gibi kanla doldu. Adaletin agzı, gülümsemeden gül gibi açık kaldı. " O öyle cömertti ki, bir defasında kendisine çevgan oynarken getiri­ len 5 yıllık askeri haracı (harac-ı leşkeri) getiren elçilerin huzurunda, sı­ radan ve seçkin kişilere dagıttı. Ondan elçilere bol miktarda hisse ayır­ dı. Yine cömertligi ve iyiligi yüzünden dünyanın ileri gelen alimlan, fa­ zılllan, şairleri ve sanatkarlan onun sarayına koşup, sanatlannın ince­ liklerini onun yüce görüşüne arz ederler ondan çok miktarda bagış alır­ lardı. Elbiseye, paraya ve şöhrete kavuşurlardı. Sultan, herbirinin na­ zım ve nesir nakidini,

[61] engin bilgisinin ve parlak zekasının terazisin­

de ölçüp tartar, mükemmeli eksikten, dogruyu yanlıştan, saglamı çü-

(249) Kur'an-ı Kerim 1 2/92 (250) Bak. not. 83 (25 1 ) Bak. not. 7 5 (252) Bak. not. 52 (2 5 3) Kur'an-ı Kerim. 34 / l l 79


rü ktt"rı , kabuyı lnc<'clt•rı, Iyiyi köt iid<'n ayırt t'dt-r, ı;ıllrlt•rı açısından ust alıkla deJte rl c nd t rl rdl

n n ı ı.

vt• kııflyr

.

fmamlaı·ın büyügü . söz ülkesinin sultanı . iki dildc_> ( 2 54 l ust alık gös­ termiş, ilimleri ve faziletleri kendinde toplamış olan Zahireddin Far­ yabi !2 55l Allah rahmet eylesin· o hazreti övmek için "nun" redifiyle yazdı ­ g ı "nun'1u kasidesinde! 2 56) şöyle diyor: Şiir: .

"Dağınık zülfü mecliste kendini gösterince eğer can yerinden oyna· mazsa, çekişmeye başlar. Saçının heyacan yarattığı mecliste akıllı kimseler bile perişanlığın tu­ zağına düşmekten kurtulamazlar. Perişan olmadığı zamanlar yasemine güzel koku damlatır. Perişanlık anlannda ise, gül üzerine amber saçar. Onun can alan ve insanı baştan çıkaran mağrur bakışlannın düştüğü aşıkta yüzlerce pişmanlık meydana gelir. Onun cihanı jetheden aşkı, kalp alemini tutunca o alemde ne tahri­ batlar yapacığını kimse kestiremez. Ey güzel, senin mükemmel güzelliğinden isteyen herkes ilahi sanata sahip olur. Benim gözilm nisan bulutu. senin yanağın ise, gül bahçesidir. Nisan bulutunun damlalan gül bahçesini canlı kılar. Belki o topa senin zülfün çevganlık eder diye aşk meydanına kalp to­ punu atıyorum. Eğer senin sağlam kalbin bana gevşek bağlanırsa, elimi Sultan'ın en­ gin adaletinin ipine atanm.

Süleymanşah Rükneddin'in doğruluk gölgesine sığı· nınm. Çünküfelek ona "İkinci İskender"!2 57l adını takmış. Büyük Sultan

Çünkü onun divanında Kayserl2 58l güzel sözler söyler, çünkü onun sarayında Fagfurf.259 l kapıcılık eder. Onun latif tabiatı saba rüzganndan yardım görünce o anında bütün maddi şeyleri manevi yapar. (2 54) Yani Farsça ve Arapçada.

(255) Ünlü irfanlı şair (ölm. 598/ 1 20 1 -2) . ( 2 56) Kafiyesi "nun" harfi ile yapılan kaside. (2 57) Bak. not. 9 2 (2 58} Bak. not. 1 9 1 (25 9) Çin padisahlarırıa verilerı ad.

80


Olkt• falttında dtııtıı dlrcgl Rttkneddintah, Süleymanlıki200) bulunca ctnlcr uc perller lter an önünde saf dururlar. Cömert tabiatından dolayı sarayı cennet bahçesine döndü. Hatta

onun kapıcısı bile cennette olma iddiasında bulunabilir. Onun kadehi Keuser suyunal26 ll ve nesim rüzgdnna ah çektirir.

Onun adı saygınlık kitabına başlık olur. Eger biri Rüstem'inl262l mızrağından veya Neriman'ıni263J gürzün­

den bahsederse, onun mızrağına ve gürzüne örnek bulmuş olur.

[62] Onun doğruluğu Musa' nınki gibidir. Her ne kadar mızrağı düş­

mana ejderhalı/((264] yapsa da.

Ey Şah, eğer kinin gökte mekan tutarsa, Müşteni265l Behraml266) olur ve Zöhrel26 7l KeyvanlıM268l yapar. Senin yüce düşüncen ülkeyi ve dini geliştirmekle tam bir başan sağ­

lar ve Tann tarafından desteklenir. Dünyanın meskun yerlerinde oturanıann sana bağlı olanlan, senin sevgini hayat veren ruh gib kalplerinde tutarlar. Senin kılıcın kan yağdıran bir buluttur. Onun selinin dalgası, her za­ man hasmının ülkesinde tufan çıkanr. Eğer güneş tutulma zamanında yüzünü senin kapına çevirirse, senin dergahının toprağı onun yüzünü aydınlatır. Eğer şeytan, yaratılışından dolayı sana düşmanlık eder ve karşı ge­ lirse, onu şeytanlık vesvesesinden dolayı yapar. (260) Bak. not. 52 (26 1 ) Cennette bulunan su. (262) Bak. not. 185 (263) Bak. not. 1 1 8 (264) Hz. Musa'nın mücizesine karşılık sihirbazlar, Firavun'un huzurunda ipleri, sapalan yere atmışlar. iplerle sapalar yılan şekline girerek öbür yılanları yutmuş, sonra Musa yılanı eline alınca sopa olmuş. öbür iplerle sapalar arasında görünmez olmuş, bunun üzerine sihirbazlar imana gelmişlerdi . Bu olay. Kur'an-ı Kerim'in birçok yerlerinde an­ latılmaktadır. (Bak. 26/ 10-68, 42-47) (265) Bak. not. 90 (266) Zerdüşt dininde güneş tanrısının yardımcısı. ahdin ve anlaşmanın bekçisi olan bir tan­ ndır. (267) Güneş sisteminin ikinci gezegeni . Takriben yer küre büyüklügündedir. Bazen akşam gögün batı tarafında. bazen sabahleyin dogu tarafında çok parlak bir şekilde görülür Farsçada Nah id de denir. (268) Diger adıyla Zühal: Büyük gezegenlerin altıncısıdır. Rasatsız görülenierin en u zagıdır ve Müşteri'den sorıra gelir .

.

81


AJCm oiCUn Jetcfı �ı�auuuıan )lrlad.�ı

cuduna saplanan btr mızrak yapar.

ıcıman

••nın kalını da,manuı uil·

Senin mükemmel aklının varlı.!}ı bilgisizl@i azaltır. Kapsamlı ve kalıcı adaletin zulmü ortadan kaldınr. Bu dünyada baki kal da senin cesaret ve heybet bekçin. güçlü bir şe­ kilde dine ve devlete koruculuk etsin. " Sultan, can damagına helva etkisi yapan bu kasidenin ödülü (calze) olarak şaire, 2 bin Sultani dinan; 1 0 baş at; 1 0 baş katır; 1 2 hörgüçlü deve; 5 erkek köle ve 5 güzel yüzlü Rum cariye. altın işlemeli, atlas, pa­ muklu, Sakilatun, Attabil269) kumaşlarından oluşan 50 takım elbiseyle birlikte bu anlamlı ve güzel kasidenin sözlerinin açıklıgını . deyimlerinin uyumlulugunu ve manasının inceligini övüp göklere çıkaran bir yazı göndererek onu acele olarak sarayına ve dergahına çagırdı. Ona ulaşan bu caizeler ve ödüller (sılat), onu fakirlik batagından ve iflas çukurundan alıp zengillik rahatlıgına ve bolluk cennetine çıkardı. O zaman, "Bu şah oglu şahın faziletlerinin tasviri hakkında söylenecek her söz onun gerçek degerini göstermez" diyerek, Sultan'ın büyüklük ve yücelik bahçesindeki sanat dallarının üzerinde beyan bülbüllerini öttü­ rerek şöyle dedi: Şiir:

" O uğurlu yaratılışlı Sultan, ayakta yüıilyenlerin en iyisidir. Eğer biz daha önce senin himayende olsaydık, ne yaşlılığa ne ne düşkünlüğü maruz kalırdık. " Şiir:

(63] " Bu geçirdiğim ömrümü kimin hesabına yazayım. Sonunda bun­ ca yıldır ne boş şeylerle uğraştığımı anladım. " Padişahın adaletinin olgunlugu ve siyasetinin iyiligine bir örnek ve­ relim: Zamanının önde geleni ve devrinin seçkini, padişahın

Mahmudi2 7 0J

huylu o

Ayaz adında bir erkek kölesi vardı. Elini yayın sapma attıgı

zaman, yay titremeye başlar, üzerinde bulunan dügümler harekete ge­ çerdi. Kalçasını atın eyerine koydugu zaman

Halac

(Halah) ve

YaiJD.a

Türkleri gibi insaniann ve cinlerin canını yagma ederdi. Şiir:

Ona bin can kurban olur ve bin din yıkılır, okunu ve yayım koyduğu köşeyi kıskanmaktan. " (269) Adını dokundugu yer olan Bagdat'ın Attab mahallesinden alan muhtelif renkte bir ku­

maş türü. (270) Fars edebiyatında adil ve iyi huylu sultaniara ömek gösterilen Türk hükümdan Gaz­ neli Sultan Mahmud (389-42 1 /999- 1 030)

82


Sulttm'ın yalnız aklının köı;�r.Pd degll bötön kalbt. o sevgi saçan ay yözl ö gözr.lln tarafına m eylct t t O y ö zden o köle, fazla bagış alma ve Iti­ .

bar konusunda devletin büyüklerını ve Sultan'ın yakınlarını geride bı­ raktı. S u ltan o parlak ayın aşkı karşısında yarı sarhoş yan ayık bir du­ ,

rumda içinden geçenleri şu cümlelerle açıklardı. Şiir: " O öyle bir kafir çocuğu ki, onun kü.frü benim dinimdir. Hem dinim hem de dünya görüşümdür. Kimse kendi kölesine böyle benim gibi köle olmadı. Bu köleye köle ol­ ma

işi benim adetim oldu. "

Bununla beraber, Sultan o sevgilisini sadece seyretmekle yetiniyor­ du. Çünkü bir defa kötü nefsini (nefs-i emmare) her türlü kötülüklerden uzaklaştırmış, hevesine yasak koymuştu. "Nefsi alışkanlığından uzakta tutmak ve onu isteklerinden vazgeçirmek" ilkesini kendine rehber edin­

mişti. Bu topraktan yapılmış dünyada günahtan sakınma ve kalbi temiz tutma konusunda şimdiye kadar onun gibi titiz davranan olmamıştı. "Kötülüğü ve boş sözleri anlayamayan nefsi, hakimiyet altına almak gere­ kir. Çünkü padişahlık ve kötü alaşkınlık birbirlerine zıt şeyler olup, bunla­ n bir arada tutmak mümkün değildir" sözünün gereklerini yerine getirip, ondan şaşmazdı. Kiibus'un l27 1 l kendisine rehber olarak seçtigi şu ruha­

inin dediklerini kendine örnek alırdı. Şiir (Arapça) : "Kötü alışkanlıklam sahip olmuş bir padişahın hükümdarlığına son verebilirsin. Sen, yıldızlar doğunca çalıp oynamaya başladığın zaman güneşin battığını görmüyor musun?

Bu sözleri hakikat sayıyor ve Şiir: [64] "Şah mizah kapısına oturduğu zaman ülkeyi, azil bahrinde elinden çıkanr"

sözüne kesin olarak inanıyordu . Sultan, büyük padişahlann elçilerini huzuruna kabul ettigi zaman özel bir meclis (meclis-i has) düzenledi ve halka açık görüşme (bdr-i am) açtı. Elçilere ilgi ve sevgi gösterisi olarak altın kadehten birkaç yudum şarap içti. Meclis sona erince yatak odasına çekildi. Gecenin bir kısmı­ nı, şeriat hükümlerine uygun olarak nefsani lezzetleri tadarak geçirdi. Ondan sonra da gusüle. taharete ve temizliğe durdu. Seher vaktine ka(2 7 1 ) Bak. not.

21 ! 83


dar uyudu ktun �mnm kalkıp dtu\ya v� Y \\t't' Allnh'n yulvımp yakurınnyıı

baş ladı Farz ve na l l le namazları n ı kıld ı k t a n son ra kcı ıdlslnl "Sd ıer va­ kil lerinde bağışlanma dileyerılerdir·12 72 ) zümresl ı ıe kattı. .

Sultan üç aY,Iara. pazartesi ve perşembe günlerine özel bir önem ve­ rir o günl e rde oruç tutardı. Halk ve asker. onun temizlik konusundaki titizligini çok iyi bilirdi. Sıradan ve seçkin kimseler, onun dogruluguna, dlndarlıgına ve kerametine inanırlardı . Bir gün birden fenalık geçiren hamile kadının üzerine onun iç çamaşırını attıkları zaman o kadının ka­ naması derhal kesilmişti. Devrin yaşlıları, onun tabiatını ve huyunu Sultan Sancar'ınkine (27 3l benzetirlerdi. Bir gün kötü bir tesadüf eseri, o iyi huyl u , ay yüzlü , tavus renkli, Simorg(2 74 l şekilli o köle, elinin üzerinde şahin avdan gelirken kırda elinde yağurt çanağı bulunan yaşlı bir kadına rastladı. Av eğlencesine dalm.asından ve uzun süre güneş altında kalmasından dolayı susuzluk ciğerine işlemişti. O yüzden hiç düşünmeden yaşlı kadının elindeki ça­ nağı kapıp şehre doğru kaçmaya başladı. Yaşlı kadın da ağlayıp feryat ederek şehre kadar koşup padişah sarayının önüne geldi. Ağlayıp sızla­ narak, "Bir köle, yetimlerime ekmek almak için çaldığım yoğurdu, karşı­ lığını vermeden kapıp kaçtı" diye şikayette bulundu. Sultan şüpheli gözlerle o aciz kadına baktıktan sonra emir-i dad'ın (27 5l yanına birkaç kişi kattı. Onlara mazlum kadının durumunu araştı­ np öğrenerek kendisine bildirmelerini buyurdu. Onlar oraya gidip so­ ruşturma yapınca yaşlı kadın her şeyi anlattı . Soruşturma sırasında

[65] tesadüfen köle de oraya geldi. Yaşlı kadın hemen, "Davalı budur" dedi. Sultan'ın öfkesini ve gazabını iyi bilen kölenin özür dilemek için ağzı açılmadı. Dili tutuldu. Delil ve bahane ileri sürecek gücü kendinde bulamadı. " Kendinden haberi yok. Ne yapacağını şaşırmış , hangi yola gideceğini bilemiyor" sözleri sanki onun için söylenmiştir. Dili açılınca yaptığını inkar etmeye kalkıştı . Sultan. kadına "Eğer kölenin karnı yarı­ lır, yoğurdu yemediği anlaşılırsa. cezan ölümden başka bir şey olmaz" deyince, kadın "olsun" cevabını verdi. Derhal cerrahı çağırdılar. Cerrah kölenin karnını yarıp iç organları­ nın açığa çıkardı. Bağırsaklannı yoğurtla dolu buldu. O zaman kölenin (272) Kur'an-ı Kerim. 3 / 1 5 (27 3) Bak. not . 79

(274) (275)

Bak. not . denilen

84

1 42

dışında sultanın emrinde bulunurdu baskı yapılması. eziyet edilmesi d u n ı rnlarıy la ilgileııirdi .

Kadılarca uygulanan genel adaletin

ve mezalim


öldü ı·l\lmt"ıd şart old u . O durum Sultan'ın �umına �am <'klecl t . " Bize ge·

ten (l<:ötiilük) IJizdertdil'' sôzü

s a n k i o n u n Için

siiylendt . Hiç vakit kaybet­

me d e n kôlcnln ölcl ü rü lmcslnt buyurd u. Sonra yaşlı kadına bin direm

bagışta b u l u n d u . On unla onun geçiminde iyileşme oldu . Su l tan . adalet etagıtımı sırasında

güçlülerin ve zayıfların ·haklarını

gözetirdi. Hiçbir zaman tek yanlı davranmaz ve taraf tutmazdı. Bu şekilde bir süre padişahlık yaptıktan sonra İlahi bir ilham ve Se­ mavi bir takdirle kalbine cihangirlik sevdası yerleşti. Gürcülerle gaza etmeye niyetlendi. Bunun sebebi şuydu: Sultan Kılıç Arslan zamanında Güreillerin melikesi Tamara Ha­ ) idi. Bu Hatun'un Abhaz ülkesinde ve Tiflis başkentinde Belkıs l276 un t (2 77) gibi sözü geçer ve emri tutulurdu. Padişahlarla aynı başmete ve bü­

yüklügü sahipti. "Kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı var1278) süsüyle süslenip donanmıştı. Şiir (Arapça) : "Bayanlara gelince, onlar sevgiye meylederler"

sözü onun için de geçerliydi. O yüzden tabiatının dizginini nefsinin istegine teslim ederek, selvi boylu, güzel yüzl ü , iyi ata binen ve güzel ko­ nuşan şehzadelerden birinden bahsedilse ona tutulur. onun hakkında, Şiir (Arapça) : "Bazen kulak gözden önce aşık olur"

sözünü söylerdi. Can gözünü onun üzerine düşürür, hangi şart al­ tında olursa olsun istedigini altınla veya sözle elde ederdi. O sırada bu iş için görevlendirdigi muhbirler (münhi}, ge,Jerek ona,

"Rum ülkesinin padişahı Sultan Kılıç Arslan'ın yetişkin 1 2 oglu vardır. Herbiri padişahlık burcunda bir ay olup bir sarayın sahibi ve bir ükenin yöneticisidir. Savaşta baş uçurup (66] eglence meclisinde altın saçarlar. Padişahlık etme ve saltanat sürmede devleti yönetmekte ve işleri çekip

çevirmektc Cemşid'in(27 9) ihtişamına, Rüstem'in(280l gücüne, Hatem in '

(281) cömertligine ve güneşin parlaklıgına sahiptirler. Halkın sıradan ve

seçkin kimseleri tarafından sevilip sayılırlar" dediler. Şiir (Arapça) :

(276) Hüküm sürdügü tarihler. ( 1 1 84· 1 2 1 1 ) (277) Hz. Süleyman'ın çagdaşı olan ve onunla görüştü gü söylenen Saba melikesi. te göre de onunla evlenın iştir.

Bir rivaye-

(278) Kur'an-ı Kerim. 27/23 (279) Bak. not. 1 1 5 (280) Bak. not. 1 85 (28 1 ) Bak. not. 1 86

85


"Zalimler. zulümlerinden dolayl aifed (lirlerse. tyt kttnt�Jlll,.. k6talük

edilmiş olur"

sözünü bilirler. Şiir: "Elerini hafif bir aynatmalan dünyada karışıklıklar çıkanr. Elleri ayaklan tutmaz olup nereye oturacaklarını şaşınrlar. Sahip olduklan yeteneklerle yedi göğü düneze koyarlar. Adaletleriyle yaraaklann en seçkinidirler. "

şiiri onlar için söylenmiştir. Bu hikaye, Tamara'nın bütün varlığını etkiledi; aklı, fikri onlan dü­ şünmekle meşgul oldu. Heyecan ve sabırsızlık yanından aynlmadı. Şiir (Arapça) : "Benim gibi aşka tutulmuş olan birinin gözyaşı ve uykusuzluk yaka­ sını bırakma.z. Aşkta amacım olduğum gibi görünmek: Bu da uykusuz bir göz ve sı­ kıntılı bir kalp demektir. "

Onun hal dili, aşk aleminin mensuplannı etkilerneye başladı. Şiir: "Zülfü işleri birbirine kanştırmca, o sözden dolayı kalbine gam üstüne gam geldi. Yeryüzü onun göz yaşından tamamen ıslandı. Cihanın kalbi, onun gözünden de daha dar oldu. Coşup taştı, tımağıyla toprağı ka.zıdı. Kırmızı aşk kadehinden dert iç­ meye başladı. "

Sabırsızlık çukurunda ve çaresizlik kuyusunda bu şekilde debele­ nirken, seçim kurasının hangi padişaha çıkacağını, ümitsizlik damağın­ daki acılığın. hangi şehzadenin meram şerhetiyle tatlanacağını bilemi­ yordu. Bu ızdırap denizinde, bu sevda çölünde şaşkın ve sersem bir va­ ziyette dolaşırken, ansızın düşünce evinin kümbedinden ve vesvese sa­ rayının çatısından onun kulağına bir ses gelerek, "Kendinle bu isteğin arasındaki perdeyi ortadan kaldırmak, ancak geleceği gören dadının gö­ rüşünü ve düşüncesini alarak mümkün olur. Bu hastalığın ilacını, bu yaranın merhemini ondan iste" dedi. O öyle bir dadıydı ki , hilelerle kaynayan kalbinin yüzü . sapıklık iğ­ nesiyle mos mor olmuştu . Ta ezelden isyan taşıyla [67] şeytana tapma evinin kandilini kırmıştı. Meselelerin düğümlerini çözme konusu nda sa86


hip oldugu Haıutl b öy ö sö l2821 ona h�r konuda yardımcı olurdu. O, o sl­ htrtyle 7..öhre yıldızınınl283l bllegtnden btleztgtnt, aydan küpesini çıkarta­ btllrdf. aldat ma ve yoldan ç ı ka rma sırasında Müşterinin 1284l başından dogruluk ve dindarlık perdesini çeker, kavga sırasında ise güneş ile ay,

dogu l l e batı arasındaki aynlıgı birlige çevirirdi. Konuştugu sırada Ra­

bla nınl285) yüzündeki

'

iffet perdesini ve isınet örtüsünü çakal gibi parça­

lardı. O öyle bir yaşlı kadındı ki Sam İbn Nuh'ul286l saglam kurallan al­

tında yetiştirmişti. Hilesi ve aldatması, dünyada binlerce hikayeye konu olmuştur. Hıyanet ve kötülük hefthan·ı!287l yolunda, beyaz dev onun büyüsünden "La havle" sıgınagına çekilirdi. Şelfiye Inanmış erkek ve kadınara işkence ede,.{288l Elfiye kitabınıC289l sanki cehennemde ona okumuştu. " Boynunda hurma lifinden örülmüş bir ip bulunacaktır'�290) "

tasması boynuna takılmış, "Karanlık çöktüğü zaman gece"l29 l l kötülük­

lerinin öncüsünü (şeytan) taklit etmiş "Senin izzet ve şerefine and olsun Id, onlann tümünü azdıracağıl292) makamının menşuru , "Şeytan insana apaçık bir düşmandır·�293l divanından ona verilmiş, "Ta ceza gününe ka­ dar ldnetim üzerinedir'�294l alametiyle ayıbmm üzerine ayıp konmuş,

şüphe ve töhmet cebi kötülüklerle doldurulmuştu. Şiir: " Bir tılsım hazırladığı zaman dev onun işinden korkardı. Aldatmada, büyüde, hile ve tuzakta İblis'e köleliğini ikrar ettirirdi." İşte Tamar böyle bir kadını çagırarak sımm açınca, "Bu işin üste­ sinden gelmek çok kolay. Bu hastalıga derman bulmak çok basit. Hiç (282) Kur'an-ı Kerim'de de adı geçer ve Marut ile birlikte kullanılır. Bu iki melek yeryüzüne

inip günah işlemişler ve bu yüzde Babil'de bir kuyuya hapsedilmişlerdir. Bunlann yer­ yüzüne geliş amaçlan halka sihir ve büyüyü ögretip onlan yoldan çıkarmaktır. Fars edebiyatında büyüye ve hileye örnek olarak gösterilir. (283) Bak. not. 267 (284) Bak. not. 90 (285) Rabia bintu Kaab Kuzdari-yi BelhL 4/ ı O. yüzyılın Samanlılar dönemi kadın şairlerin­ dendi. Babası Belh'in Arap asıllı emirlerindendi . Kardeşinin kölesi Bektaş'a aşık olun­ ca onun tarafından öldürüldü. Çok güzel Arapça ve Farsça şiirleri vardır. (286) Bak. not. 1 8 1 (287) Efsaneye göre !ran-Turan sınınnda bulunan 7 yer. Oralarda Rüstem ile İsfendiyar bü­ yük mücadelelerde bulunup tehlikelerle karşılaşmışlardır. (288) Kur'an-ı Kerim, 85/ 1 0 (289) Eskiden halk arasında elden ele dolaşan ve içinde şehevi hikayeler bulunan resimli kitap. (290) Kur'an-ı Kerim. l l l /5 (29 1 ) Kur'an-ı Kerim. 1 1 3 /4 (292) Kur'an-ı Kerim. 12/5 (293) Kur'an-ı Kerim. 38/79 (294) Kur'an-ı Kerim. 38/83

87

'


s ı k ı l ın a .

Gösterd lı:tlm

yo l d a n da ayrıl ma . Önce <'ll <,;alJll k ,

mıtuhgı yt�rtn­

d e . zckcisı kıvrak v e sudan v e aynadan daha berrak. yed i ülkede par­

Çin ressamlarını ge­ Mani'yil2 9 5l ve Azer'i(2 96l kıskançlıktan çatıatacak bir res­ sam çagır da ben onunla Rum ülkesine gideyim . Orada o, şehzadelerin makla gösterllen , yaratıkların en seçkin ! , sanatıyla

ride bırakan

yüzünü oldugu gibi çizsin. Onların evde ve sokaktaki davranışları ve huylan gözlemlensin. Bu konunun gerçekleri ve bu işin aslı hakkında yeterli bilgiler elde edinildikten sonra büyük Hatun'un yanına dönül­ sün" dedi. Dadı'nın söyledigi bu özellikleri taşıyan bir ressam getirdiler. Yol için gerekli olan eşyayı verdikten sonra

[68]

onları

Rum ülkesine yolcu

ettiler. Onlar oraya varınca. gözle görülmeyen cinler gibi ülkenin her yanını dolaştılar. Şehzadelerin şekillerini şernallerini mükemmel bir şekilde re­ simlediler. O konuda çok dikkatli ve uyanık davrandılar. Sonra da geri döndüler.

Tamar, raporu (kamame) inceleyince, zamanın Leylası olan o, Sul­ tan

Rükneddin'in şekline meftun ve mecnun oldu ve " Dokuz katlı gö­

ğün altında benim eşim bundan başkası olamaz" dedi. Derhal katibini çagırarak Sultan Kılıç Arslan'a şu cümleleri içeren bir mektup yazması­ nı buyurdu: "Şanı yüce ve saltanatı devamlı olan Allah, görülen ayın mutluluk saçan ışıklarını ve parlaklıgın ı aldığı, şansın ve devletin rızası­ na ye isteğine boyun egmeyi görev bildiği siz cihanın efendisinin şerefli hatırına ve parlak kalbine dünyada yaşayanların isteklerini yerine getir­ mek ve onların işlerini kolaylaştırmak konusunda güç ve keramet ver­ sin. "Çünkü Allah, ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye muktedirdir. " Dinin ve dünyanın diregi, İslamın ve M üslümanların sultanı, ina­ nanların emiri olan siz -Allah başannızı artırsın- dünyanın efendisine saklı ve gizli değildir ki büyüklüğü sonsuz ve nimeti genel olan Allah , bu cariyenize geniş, marnur ve güzel bir ülke , güçlü ve haşmetli bir devlet verdi.

(29 5)

Karun'unl29 7l bile nisabından pay alabileceği bir hazineye sahi-

İki tannlı bir din olan Maniheizm'in kurucusudur. 2 1 5-275 yıllan arasında yaşamış. peygamberlik iddiasında bulunmuştur. Içinde Hıristiyanlık, Mecusilik ve Budizm'den inançlar bulundugu için dini kısa bir süre içinde Doğu Türkistan'dan İt al­ ya'ya kadar yayılmıştır. M ani. İran edebiyatında ressamlığıyla ünlü dür. (29 6) Eski iranlılarda ateşi bekleyen tanrı. Aynı 7-aınanda G ü neş takviminin doku7.uncu ayı . (2 97) Bak. not. 56

24 yaşında

RR

----

..

-------


btm. l h ı cltyıırdn yıışuya n ll lha rlı vr. büyük klımıel�ı-. nlm('tlrrhn l n ve- f(·rmanıının rslrl old ı ı . Ben ıayıfın a�zında n

ç ı ka n

l<l'ılrı-11

söz, o nl arın çoluk

çocukları ve malları üztTinde kader gıbı etkili oldu. Bütün bunlara rağ­ men geleceğim konusunda tereddütlere ve endişelere sahibim. Padişah­ hk sarayımda ülkemi yönetecek birisi eksik. Bilgiyi ve beceriyi kendinde

toplayan, ahlaki kurallara uymayı kendine görev bilen, ülkemi yönet­

rnek için danışıp konuşabileceğim, ülkemi yabancıların müdahalesin­ den ve düşmanların saldırılanndan koroyabilecek bir eşe sahip omak­ tan başka çarem ve çıkar yolum yok. Ehl-i salib olmama ragmen evlene­ ceğim o kimsenin soyundan ükemin varisi olacak, devletimin kalıcılığını sağlayacak ve onun güçlenmesine sebep olacak,

David12 98l hanedanının

isminin devam ettirip yaşatacak bir evlat sahibi olmam mümkündür.

Eğer beklenen ecel aniden gelir, ölüm kapımı çalarsa. tabiatıyla [69] bu diyann ve ülkenin yönetimi ona kalır. Aramızdaki din ve milliyet farklılı­

ğın a rağmen bu ülkede oturanlar onu padişah olarak kabul ederler. Ba­

na

mutluluk habercisinden, büyüklük ve yücelik postasından şöyle ha­

ber geldi ki. meliklerin meliki

Rükneddin Süleymanşah, padişahlann

övülen özelliklerine ve mükemmel sıfatiarına sahip olup adamlarına ve yakınlarına da aynı huyları aşılamıştır. O, her ne kadar yaş sayısının küçüğü. hayat bahçesinin yenisi ve emniyet bagının fidanıysa da keskin zekası, üstün aklı onun halkın istek ve arzularını yerine getirmede ye­ terli olacağını göstermektedir. Şiir (Arapça):

" Öyle bir y iğit ki yaşı küçük, aklı büyük. Verme konusunda cömert. bazen baldan tatlı. zehirden acı. " Sahip olduğu bu faziletler ve özellikler, böyle güzel bir ülkenin böyle bir melike. böyle büyük bir tahtın böyle bir sultana, böyle bir B elkıs ın '

1299) böyle bir Süleyman'a layık oldugunu göstermektedir. eger siz yüce

padişahın şerefli düşüncesi ve yüce rızası, bu birleşmenin yollarını açar ve bu yakınlaşmanın şartlarını hazırlarsa. nikahın gerçekleşmesi müm­ kün olur. O zaman o şanslı şehzadenin saltanat çetrinin (çetr-i huma­ yun) gölgesi. meliklerin hasretini çektikleri ve sultanların gıpta ettikleri bu ülkeye düşsün . Şahların şahının kafilesinin yolunun çıkardıgı toz. bu makamın bumuna güzel kokular saçsın.

(2 98)

Gürcü Kraliçesi Thamara'nın ctedesi. (299) Bak. not. 277 (300) Yani Rükneclctin Süleynıansah.

Süleyman,1300l ugurlu aya-


gıyla salma salın David hanedanının han�mlne glrsln. Bu

devleti n tahtı.

onun güzel huyu ve parlak yüzüyle aydınlansın ve şereflensln. Hüsrana ugrayacak ve kalırolup ezilecek olan muhalif şeytanlar ve haset ifritler. bulunduklan yerlerden çıkmaz olsunlar" dedi. Elçiler, bu mektupla birlikte hediyeler ve armaganlarla Sultan'ın huzuruna vardılar. Ona mektupları ve sözlü haberleri verdiler. Toplantı bitip huzurdakiler dagıldıktan sonra Kılıç Arslan halvet odasına çekil­ di. Melik Rükneddin'i yanına çagırarak ona durumu anlattı. Bu hikayeyi babasından dinleyince Melik Rükneddin'in öfke ateşi ve gazap koru alevlenmeye başladı . Babasının davranışını kınayarak, " Padişahımızın onuru ve şerefli nefsi niçin böyle çirkin ve kötü bir hare­ kete izin vermektedir? Kölen olan bu oglunu, her an yok olabilir ve [70) her zaman kaybedilebilir olan bir dünya malına sahip olması için salta­ nat dergahının kullugundan niçin uzaklaştırmak istiyorsun? Kafir bir kadının işvesi ve cilvesine kanarak oglunun niçin İslam başkentinden uzaklaştınp küfür ve sapıklık yurduna atmak istiyorsun? Benim ümi­ dim, İlahi gücün, Semavi destegin ve Sultan'ın devletinin yardımıyla "Alah, size elde edeceğiniz birçok ganimetler vadetti" (30 l l vadi bizim tara­

fımızı tutarsa, Abhaz ülkesini almaktır. Ordu çekip o diyann topragını yele veririm. O sapıkların ordularının tamamını, "Suçlulann ateşe sevk edilecekleri" gibi

a

(eşe sevk eder, "Zincirlere vurulmuş görürsün•\3 02) hük­

münü gerçekleştirir, saltanat sarayının hizmetine gönderirim. Kilise ve manastırlann yerine mescit ve medreseler yaparım. Organon sesinin ye­ rine "Kaleme ve kalemle yazdıklanna and olsun"!303J sesini, o ülkede oturanların kulagına ulaştınnm. Zil ve çan sesi yerine, Yüce Allah'ın birligini ve Muhammed Mustafa'nın (A S.) peygamberligini bildiren ezan sesini duyururum " dedi. Oglunun bu güzel düşüncesinden ve asil davranışından dolayı Sul­ tan Kılıç Arslan' ın kalbi sevinç ve huzur doldu. Ona övgüde bulunarak davranışından dolayı özür diledi. O olayın devamı daha sonra anlatıla­ cak.

(30 1 ) Kur'an-ı Kerim. 48/20 (302) Kur'an-ı Kerim. 1 4 / 50 (303) Kur'an-ı Kerim. 68/ ı 90


1 5· GÜÇLÜ SULTAN RÜKNEDDİN SÜLEYMANŞAH'IN

GÜRCiSTAN GAZASINA GiTMESi. ORDAN İSTEGİ HiLAFINA DÖNMESi VE MELİK FAHREDDİN

BEHRAMŞAH'IN-ALLAH RAHMET EYLESİN-BAZI İYİ

HUYLARININ ANLATILMASI

Yüce ve Ulu Allah'ın takdirtyle o eski kin Sultan Rükneddin'in . Allah rahmet eylesin- kalbini hiç bırakmamıştı. Babasının devri geçip t sırası kendine gelince güçlü bir ordu ve sayısız bir askerle o ta­ rafa (Gürcistan) yürümek istedi. Bunun için kardeşlertne, yakınlarına çevre meliklerine haberciler ve elçiler göndererek, onlardan adamları-

nı toplamalarını, savaşa ve vuruşu hazır olmalarını istedi.

Sultan'ın fermanına, Elbistan'ı ve baglı yerlerini yönetimi altında unduran Sultan'ın kardeşi Melik Mugiseddin Tuğrulşah herkesten uydu. Hemen padişahın hizmetine koştu. Aynı şekilde Melik Fah­ ·-•ı.au.ıı..u

Behram [71] Şah -Allah rahmet eylesin- da Sultan'ın huzuruna

gelenlerdendi. Sultan'ın damadı ve Mengücek Gazi'nin soyundan

Fahreddin Behramşah, nefsinin olgunlugu, tabiatının iyiligi, hu­ güzelligi, hizmetinin yüceligi, aklının yetkinligi, adaletinin engin­ şefkatinin fazlalıgı, konuşmasının açıklıgı, ahlakının güzelligi ve name�tirıin fazlalıgı ile tanınmış olup, dünyanın seçkinlertnden, in­ önde gelenlerinden, padişahların ünlülerinden ve yöneticilerin iyilerindendi. Cömertliginin ve bagışının güneşi, alt ve üst tabakadan insanların, zayıfların, güçlülerin , yenilerio ve eskilerin, yabancı ve yerli herkesin üzerinde parlamaktaydı. Nimetlerinin ve ihsanların bulutu bü­ . tün kabilelerio üzerine rahmet yagdırmaktaydı. Padişahlıgı sırasında onun hazinesinden ve mutfagından dügün evine yiyecek ve eşya gitme­ den, kendisi dügün evine teşrtf etmeden veya damada saltanat depo­ sundan (cwnehane-i saltanat) elbise, geline hareminden gelinlik gelme­ den hiçbir düğün ve tören yapılmazdı. Acıma, bagışiama ve şefkat duy­ guları onun kutsal nefsine o kadar hakimdi ki Allah'ın takdiriyle yıldız­ ların seyrinin tesiriyle dağlarda ve ovalarda yogun kar yagdıgı, karın her yerde atların ve yiyeceklerin üzerini örttügü zaman arabalarta dagların ve ovaların kuytu yerlerine bol miktarda ot ve hububat taşıttırırdı. Bu sayede agaçlardan ve otlardan yaradanamayan vahşi hayvanlar ve kuş­ lar o yiyeceklerden yerler, zayıflığa ve düşkünlüğe uğramazlardı. Onun bu engin merhameti sıradan

ve

seçkin kimselerin kalplerinde ve dille

-

91


Ordudan ve stvt ldt>n h a l k ı n büy ü k btr ço�u n h ı,O;ı ı bağış d u va rı n a yas la n m ı ş b ü tü n Insanlar o n u n d u rı ı

rinde yı�r l'tmlştl.

onun adalet ve

.

munun iyi ol ması için çaba harcamış. o n a şu sözlerle dua eder olmu:;; lardı: Şiir: .

"Bravo uğuru yıldız gibi olan padişaha! bravo devleti yüce güneşe! Canlan Yaratandan onun canına binlerce aferin olsun! Tann seni sudan ve topraktan yaratmıştır. Sanki senin her uzvunu başka türlü, faziletten ve büyüklükten yaratmıştır. Dilin şekerden, tabiatın lütuftan. yüzün nurdan, sözün inciden, tabia­ tın rahmetten, kalbin şejkatten, vücudun ismetten, avcun ihsandan yara­ tılmıştır. "

İmam Nizarni-yi Gencevi(304l -Allah rahmet eyle­ sin- Mahzenü'l Esrar adlı kitabının incilerini, onun kutlu sarayı adına Söz üstadı Hace

nazım ipine dizdigi zaman o, ona hediyeler ve bagışlar gönderdi. Bunla­ rın arasında 5 bin dinar. 5 baş rahvan [72]

katır, degişik cinsten üze­

rinde koşumları bulunan 5 baş at. kıymetli bir hil'at.

pahalı elbiseler,

az bulunur süs eşyası ve işlenmiş mücevherler vardı . Aynca o bagıştan kendisiyle her zaman konuşma ve görüşme yetkisine sahip olan bazı naibler ve hacibler de nasiplerini aldılar.

Fahreddin Behramşah,

hediyeleri verdikten sonra yanındakilere

dönerek şöyle dedi: "Eğer şiir başarılı olursa, hazineler ve defineler ba­ gışlarım.

Çünkü bu manzum kitapla benim adım bu fani dünyada

ölümsüz olarak kalacak. Bu fani dünyada ve geçici alemele unuttılma­ dan kalmak ve ismin ebedi olarak anılması, çok büyük bir itibar ve ula­ şılması zor bir başarıdır. Eger söz sahiplerinin efendisi, kalem atının sü­

Acem ve Arap bilgelerinin önderi Fir­ (305 devsi'yi Tusi l -Allah ondan razı olsun- zamanın en degerli ineisi

varisi, hikmet denizinin dalgıcı,

Şehnam e'yi nazmettigi zaman her ne kadar zahmetinin karşılıgı olarak bir hazine bulamadıysa da

Sultan Mahmud'un (306l övgüsünü de ihmal

etti. O yüzden o, insanların kınamasına hedef oldu.

(304l, Hakim Ebu Muhammed İlyas b. Yusuf b.Zekibin Müeyyed Nizarni-yi Geneevi (5306 1 4/ 1 1 35- 1 2 1 7) hamsesiyle meşhur olan ünlü şair. (305) Gazneli sultan Mahmud zamanında yaşamış ve Şehname adlı eseriyle tanınmış olan Hakim Ebu'I-Kasım Firdevsi (32 9 -4 1 1 /94 0 - ı 0 20) (306) Türk asıllı Gazneli Sultan Mahmud. kendisine sunulan l ra nl ı l a rı göklere çı ka ran Şeh­ naıne' iıı karşılıgıııcla yazarı Firclevsi'ye yeterli öd ü l ü vermemiş ve hu yüzden başta Fir­ devsi olmak üzere bazı İran lı şairler tararınciaı t yerilnıişlir.

92


"ŞcJ/ı'ır ı �öıdtm w ılur uam turdu.

uoktu. Eacr öJ,Jle olsaudı,

beni

acıraya otur·

Onun soyunda büyüklük olmadıgı için büyüklerin adına dayanama-

dı " beyitlerı karada ve denizde hatıra olarak kaldı. Eğer

Firdevsi bu ki­

tabını yazmasaydı , o devrin padişahlannı, taç sahiplerini, ünlü pehli­ vanlarını kim hatırlayacaktı? Adlarını kim ağzına alacaktı?" Şiir:

" lyi ad edinmiş olan o padişahlar gittiler, onlardan o addan başka

bir hatıra kalmadı. Eğer Nuşirevanl3 07) dünya kadar hazineye de sahip olsaydı, yine de

ölümsüz

ruhunun arkasından iyi adından başka bir şeyi kalmazdı"

Onun bu konuşması üzerine orada bulunan herkes, sözlerinin doğ­ ruluğunu ve tabiatının iyiliğini itiraf etti. Onun yüce zatı hakkında dua-

lan ve övgüleri göklerin en yüksek yerlerine ulaştırdı. Şimdi tekrar konumuza dönelim: Özelliklerini yukanda anlattığımız

Fahreddin Behramşah da parlak

zekasma uyarak her taraftan asker çağırdı. Onları araç gereçlerle dona­ . tarak hazır hale getirdi . Daha sonra Erzincan' a gelen Sultan'a hiçbir di­

Un anlatmaya kafi gelemeyeceği ziyafetler düzenleyip övünülecek hiz­ metlerde bulunduktan sonra kutlu saltanat kafilesine (mevkib-i huma­ yun) katılarak [73) Erzurum'un yolunu tuttu. Sultan, daha önce de Erzurum yöneticisi (sahib) olan Melik Alaad­ din Saltuki'ye asker toplaması konusunda ferman göndermişti. Onun asker toplamada ve fermanın hükümlerini yerine getirmede ihmal dav­ randığını öğrenince, şahlar şahının vücudunun her yerini öfke tozları sardı . Derhal onun azli konusunda ferman çıkardı. O ülkenin toprakla­ rını, kalelerini ve beldelerini her şeyiyle ondan alarak

Gıyaseddin Tuğ­

rulşah'a verdi. Yönetim dizginlerini onun avcuna bıraktı. Daha sonra da ordan çok sayıda askerle birlikte Abhaz ülkesine ve Gürcü beldelerine yöneldi. Diğer yandan o fitne kafirler, saltanat bayraklarının kendilerine doğru geldiğini öğrenince savaşa ve harbe hazır hale geldiler. Büyük bir orduyla savaşmak için ortaya çıktılar. Karıncalar ve arılar gibi coşup (307) Bak . ııot. 83 o

93


kaynamay a başlay arak Sultan'ın karşısına dlklldlle r. Iki ordu ara�nndn öyle vuru ı;ıma ve çarpışma oldu ki, savaş alanında ölüden tepeler mey­

dana geldi . "Kara kandan denız, deniz, cessetten kara old u . " ŞIIr:

"Kayadan berrak suyun sızdığı gibi zırhlann halkasından dışanya kan sızmaya başladı. Ok atanıann yaylan bayram hilaline benzedi. Vahşi hayvanlar, düş­ manıann cesetleriyle oruçlannı açtılar." Yenilginin kokusu ve başansızlıgın rüzgan kafirlerin tarafına esmek üzereyken. gaib perdesinden Islam ordusuna büyük bir fetih ve önemli bir ganmet yüzün gösterecekken, kafirlerin, " Arkalannı dönüp kaçarlar"

1308) yolunu tutmalan yakınken. "Allah'ın emri olup bitmiş bir kaderdir" (309) hükmü işi degiştirdi. Kaza ve kaderin etkisiyle padişahlık şemsiye­

sini taşıyanın (çetr-ddr) atının ayagı derin bir çukura düşünce adam ba­ şının üzerine yere çakıldı ve sert yere düştü. Kükreyen aslanlar ve kız­ gın kapanlar gibi savaş alanında savaşa tutuşmuş, durup dinlenmeden mücadele eden oraya buraya koşan, keskin kılıçlan, agır gürzleri ve can alıcı mızraklaoyla batı! inançlı düşmanlan feryat ettiren. kavga ateşini alevlendirip. mücadele dumanını göge çıkaran, ölümü korkutup uzakla­ ra kaçıran savaşçılann . askerlerin ve beyterin (ümera ve haşem) gözü. saltanat şemsiyesinin düştügünü görünce .

[74] düşmanın ordunun

merkezine kadar ulaştıgını ve padişahın başına felaket geldigini sandı­ lar. Hep birden agırlıklannı bırakıp kaçmaya başladılar. Böylece üstün aciz, vuran vurulan, öldüren ölen, bey esir. esir bey durumuna geçti.

"Bu Allah için kolaydır·13 I Ol gerçegi ortaya çıktı.

Yigitlerin ileri gelenleri derhal çetr'i doğrulttular ve çavuşlar büyük bir gayretle. "Yanlış yanlış. geri dönün. geri dönün" diye bagırınaya baş­ ladılarsa da yaydan çıkmış ok gibi artık onlann dönmelerine imkan kal­ mamıştı.

Her

ne

kadar

Sultan

bagınyor.

komutanlan

(serleş­

ker=subaşılar) adlaoyla çagırıyor, işin aslını anlamaya çalışıyorsa da hiçbir faydası olmuyordu. Olan oldu. Kıyamet koptu. Asker yönünü fıra­ ra çevirdi . Düşmanlar, Erzincan yöneticisi (sahib) Melik Fsbreddin Behramşah ile büyük beylerden birkaçını atıanndan düşürerek tutuk­ ladılar. Sultan, Melik Mugiseddin, seçkinlerden (havas) ve komutanlar­ dan (ümerd-yı leşker) birkaçıyla birlikte o hezimetin etkisiyle Erzurum'a

(308) (309) (31 0)

94

Kur'an-ı Kerim, Kur'an-ı Kerim. Kur'an-ı Kerim.

1 7/49 23 / 3 8 33 /2 1


aalındı. Sag ka lan askerler gellp kendisine katılBın diye blrkao gün ora­ da bekled l Dlnlenlp yorgunlugunu attıktan sonra Rum tarafına hareket .

etti. Konya'ya (mahruse-1 Konya) varınca askerleri yerlerine gönderme,

uvatın durumunu araştırma, halkın dertlerine deva bulma işleriyle me tgul oldu. Bunlan yaparken şerefli zatına onulmaz bir hastalık mu­ ullat oldu. Devrin bütün tabibieri o şiddetli hastalıgın tedavisinde aciz kaldılar. Ateşler içinde kıvranırken, onun iyileşmesinden ümitlerini kes­

ttler. O çok geçmeden ahiretin yolunu tuttu. Yaradan'ın rahmetine ka­ YUftu. Onun adaleti, ülkeye ve halkına yaptıgı iyilikleri , zamanın ve ,Onlerin sayfalannda ebedi olarak kadı. Şiir (Arapça):

"Kalbi temiz olan kişi bu dünyadan aynldı. Ondan sonra cömertlik bulutlanyla toprağı sulayacak biri gelmez artık. Ayın dolunay haline geldikten sonra tutulması gibi olgunluğa erişen

onu kaybettik ve günlerimiz karardı. " Şiir: "Göklere çıkardığı birini dertten tasadan uzak tutar. Pençeleriyle saldırdığı zaman ise, aslanın ciğerini, kaplanın tımağını söker.

[75] Başınıfeleğin önünde niye dik tutuyorsun? O, verdiği tacı başın­ dan alabilir. O halde dünya topraktan başka bir şey değildir. O sadece panzehiri olmayan zehir verir. " Şam yüce ve saltanatı ebedi olan Allah'ın yardımıyla gece ve gündü­ zün birbirini takip etmesi ve devirlerin geçmesiyle zatı şerefli olan, yöneti­ cilerin büyüğü, cömertlik ve iyilik timsalı, devrin Bozogmihr'i(3 I IJ büyük­ lük çağının bir tanesi, mutluluk bağının en seçkini, İslamın ve Müslüman­ iann koruycusu, dünyada Allah'ın gölgesi, Müminlerin dayanağı, Sahib

Divan (31 2) Ulug lnanc, ülkenin varisi, şehriyarlann, hükümdarlann, taç sahibi padişahlann yardımcısı olsun. Ülkelerin hakimi, Acem'in, Arab'ın ve Tii.rk'ün dayanağı olan büyük padişah, doğunun

ve

batının sahib di­

vanı olan o zatın ileri görüşünden, altın değerindeki düşüncesinden fay­ dalansın. Alemlerin Rabbine Hamd olsun. (3 1 ll Bak. not. 73 (3 1 2) Yani Sahib Divan Şeınseddin Cüveyni . bak. not. 9 5

95


18· SULTAN R'OKNEDDIN S'OLEYMANŞAH'IN OÖLU İZZEDDİN KILIÇ ARSLANlN

-ALLAH

ONLARA

RAHMET.ETSlN- PADİŞAHLIK GÜNLERİ

Sultan Rükneddin Süleymanşah -Allah rahmet eylesin- kurtuluş ül­ kesine (darü's-seldm) gidip, onun nazlı ruhu, kusursuz güzelUgiyle cen­ net bahçelerini ve kutsal yerleri süsleyince, daha önce Tokat'tan (mah­ ruse-i Tokat) gelmiş ve saltanat büyüklerinin hizmetine girmiş, padişa­ hın sırlarını paylaştıgı büyük makamların sahibi Nuh Alp, Emir Mende ve Tüz Beı gibi devlet beyleri (ümerd-yı devlet) ve saltanat büyükleri (ekabir-i sc.;ıltanat), henüz çocukluk sınırını aşmamış, bülug çagına ulaş­ mamış, fakat mutuluk ve büyüklük ışıkları açık alnında parlayan, yöne­ ticilik ve padişahlık özellikleri hal ve hareketlerine hakim olan , Şiir (Arapça) : "Yüzünde mutluluk ışıklan parlıyor. Sanki bütün iyilikler ondan kaynaklanmakta. Büyüklüğünü ve kutluluğunu Hazreti İsa gibi ta beşikte kazanmış. Sağ eli, bütün millet tarafından öpülecek açık ve cömert bir el. " Sultan'ın oglu İzzeddin Kılıç Arslan'ı etrafını aydınlatan bir hilal gibi tahta oturttular. Büyük bir sadakat ve baglılıkla [76] velinimeterine olan minnet borçlarını ödemek duygusuyla hareket ederek devletin işle­ rini yoluna koY.mak, karışıklıklan gidermek. sıradan ve seçkin (has ü am) kişilerin isteklerini yerine getirmek için harekete geçtiler. Saltanatın namusunu korumak, devletin büyüklügünü kollamak için ellerinden geleni yaptılar. Saltanat pınarını bulandırmak için harekete geçmiş olan muhalifleri ve a_sileri, güçleriyle ezip kuvvetleriyle yok ettiler. Ülke yönet­ me adet ve kurallarını en iyi şekilde uygulamaya çalıştılar. Diger yand<ln İslam sultanlan ve melikleri , Ermen tekfurları, Rum kayserleri , o qüyüklük ocagını tanıma konusunda dikkatli davranıp devlet hazinesine (hazane-i amire) haraç ve bac ödediler. Bu şekilde o haneelanın mükemmel saygınlıgı hiçbir şekilde yara almadı ve büyüklü­ gü zarar görmedi. O şehzadenin saltanat günlerinde Magrib diyarı denizinin (Akdeniz) sahi ll e rin in kalelerinin en büyügü olan, yerinin gü zell igi ve havasının ve

suyunun Jetafeti bakımından diger ka leler arasında özel ve müstesna bir 'yer işgal eden İsparta kalesi ve bölgesi alınd ı . Her gün bir yere bir

96 o


mtmbrr k u rmak vr c l i\ � nuı ı ı askt·ı·lrı·tnln snyısı ı ı ı aza l t ına l< .lw m ı s u nda

hRyll mrsn l(· a l ı n d ı . H a l k ı n ynı;; a m ı n ı kolayla ş t ı rm a l<

,

huzur ve

rahatı ar­

tınnak Için çaba harca n ı l d ı . Vaad ve tehdide bulunarak. sözleşmeleri ve anlaşmaları yenll ernek için dünyanın sultanlarının ve meliklerinin kar­ fll!lına büyük bir dirayetle çıkıldı. Onun saltanatının sonu yeri geldigi zaman anlatılacaktır.

17- MELİKÜ'L-ÜMERA MUZAFFEREDDİN MAHMUD BİN YAÖIBASAN'IN HACİB ZEKERİYA'YI SULTAN GIYASEDDİN KEYHÜSREV'İ ÇAÖIRMAYA GÖNDERMESİ Muzaffereddin Mahmud, Zahireddin hi ve Bedreddin Yusuf, Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev'in taraftan ve hiz­ metkan olduklan için Sultan Rükneddinşah'a karşı birlik yolundan sa­ pıp ayrılık yolunu tuttular. Sultan Gıyaseddin'e vefa ve baglılıgı kendi­ Yağıbasan'ın ogullan

lerine ilke ve amaç edindikleri için kendi işleri arasında onun emirlerine

her zaman

öncelik verdiler, onun yüce dergahına saygı ve sevgi nakışını

can levhalarına ve ruh sayfalarına kazıdılar.

e

Bu üç kardeş uc vilayetlerinin önderi (seruer), yöneticisi (ferman­

r va) ve komutanı (ser-leşker) idiler. [77] O bölgelerin bütün beyleri (ümera) ve komutanları (ser-haylan) onların taraftarları ve el1lirlerinin uygulayıcıları idiler. Bu yüzden hiç zorluk çekmeden etraf ve vilayetlerin emirlerini

Sultan Gıyaseddin'in tarafına çevirdiler. Onlara and içirip o

konuda onlaradan taahhüd-nameler aldılar. Daha sonra bilgisi ve tecrü­ besiyle yaşıUarını ve emsallerini geride bırakmış, Sult�n'ın hizmetinde haciblik ve kahyalık (pişkar-yi menzilet) görevine getirilmiş, Rum ülke­ sinde halkın konuştugu 5 dile (3 1 3l tam bir hakimiyet saglamış , o dileri inceliklerine ve ayrıntılarına kadar ögrenmiş, o dillerden biriyle konuş­ tugu zaman sanki ana diliyle konuşuyormuş izlenimini veren üstün hi­ tabet ve ikna gücüne sahip olan Hacib

Zekeriya'yı Sultan Gıyaseddin'i

çagırmak için görevlendirdiler. Beylerden aldıkları mektupları" ve senet­ leri, hiç kimsenin fark edemeyecegi şekilde yarılmış olan bir çoban deg­ neginin içine yerleştirdiler. Onu keşiş elbisesi giydirip rahip kılıgına sok­ tukları

Hacib Zekeriya'nın eline verdiler. Eger bu nazik ve önemli işte

başanya ulaşılır. çabası ve gayreti boşuna gitmez. Sultan atalarından ( 3 I 3)

Osman Turan'a g:öre bu diller Türkçe. Rumca. Ermenice. büyük şehi rlerde ve kültür rnerkezleı·iııcle Farsça o l u p beı;; irıci dil

malu m degildir.

97


rnırus kalmış olan tnhto yenıden otu nu·: onun çet rlntn kartalı, e s ki ml\ 1 -­ kü üzerlndr. emir verme ve yusaklama kannt.lunnı uçnmya llaşlursa , onun büyüklerden ve emirlerden lstcyecegl her şeyin yerine gcUrtlccegı konusunda anlaşmaya vardılar. O da bu güvenceyle elinde senetler ve belgeler oldugu halde Allah'ın inayetiyle yola çıktı. Hacib Zekeriya, Kral Mavrozomes'in ülkesine vannca Sultan'ın oturdugu sarayın adresini aldı. Orayı buldu. Sarayın çevresinde dolan­ maya başladı. Bundan maksadı bir aracı bulup gelişini Sultan'a duyur­ maktı. O gün akşam narnazına kadar orda bekledi. Sırrını verecek kim­ seyi bulamadı. Getirdlgi haberi Sultan'a ulaştıracak birini göremedt Ça­ resiz ve ümitsiz olarak geri dönüp geceyi bir virande geçirdi. Ertesi gün ewelki durdugu yere gelerek akıl kulagını açıp gözünü takdirin gaip perdesinden çıkaracagı şeyleri gözetlerneye bıraktı. Sultan'ın cemalini görmek umuduyla orda bekledi. Derken öglen vakti şehzadeler İzzeddin ile Alaaddin'i özel hizmetçileriyle [78] birlikte gezmeye giderken gördü. Aradan bir süre geçince onlar, yanagını yeşil çizgilerle süslemiş güzelle­ re benzeyen, her yerinde türlü çiçekler açmış, tavusun ve kekligin ka­ natlan gibi süslenmiş, selvi ve kavak agaçlanyla şenlenmiş, cennetteki­ lerin yüzü gibi parlayan ve taze bir yeşilige sahip, içinde hayat suyu gibi pınarların bulundugu, Şiir (Arapça) : "Çiçek ve ottan Çin meydanlan gibi kalabalık. Yolu oraya düşse, Hz.

Süleyman (3 14) zorlukla ordan geçebilir.

Orda akan sular, güzellerin bileklerdeki bileziklerin çıkardıklan sesi verirler. " Şiir: "Her yer sanki gülsuyundan bir havuz. Onun üzerinde ördekler yüz­ mekte. Zırhma sanlmış bir Hintlly e, aynanın beyazlattığı bir zenciye benze­ mekte" şeklinde tasvir edilen bir bahçeye girerek oynamaya ve eglenmeye başladılar. Çocukların sık sık yaptıklan gibi bir degirmen yapıp içinden su akıttılar. Hal diliyle, "Eger felegin degirmeni arzumuza göre dönmeye­ cek ve mutluluk ve sevinç suyu başkalarının nehrine akacaksa, bu fal­ da kendini göstersin ve bu iş açıkça belli olsun" dediler. Şiir: "Oyun masasında açılı:ıuş olan birçok fal, yıldıza uyum sağlayınca gerçekleşti. " (3 1 4) Bak. n ot . 98

52


Haclb

Zekeriya, boy endnm vr yOz bakunından devlinin en güzeli

olan, "Stzt şektllendlrdl ve şeklinizi de güzel yaptı"13 ı 51 Ressamının varlık atölyesinde benzelini yapmadıgı, güneşin ve ayın gözünün çehreslne

dOttügü zaman parlaklıgın ve güzelligını kıskanmaktan

aklını kaybettigi 6 l3 l l r" ayetini okudugu, Ye "Bu insan de{Jtldir, bu ancak güzel bir melekti

tur:

"Zaman, güzellik konusunda kullanılan her şeyi birer birer onun için kullandı. Yanat)ı, toplandtkça yeniden gül veren cennet bahçesini andırmakta­ dır. Perişan zütfünü rüzgdra verdiği zaman misk kokusu her tara.fi al­ maktadır. "

(79] şiirinin kendisi için söylendigi Melik İzzeddin Keykavus'un ya­

nına yaklaştı.

Bin canın feda oldugu o şehzadenin yanagına korkusuzca

bir öpücük kondurdu.

Ondan bütün hayatının azıgını, ne azıgını. genç­

lik günlerinin dinçligini aldı.

O durum karşısında sinirlenen melik, Sultan'ın yanına koşarak, du­ rumu anlattı ve "Bu keşiş böyle bir edepsizlik yaptı" dedi. Sultan, onu derhal yanına çagırdı. İçeri girince hiçbir soru sorma­ dan Mavrozemes onun derhal öldürülmesini buyurdu. Onun üzerine

Hacib Zekeriya korkudan kan ter içinde kaldı. Başındaki külahı ve yü­ zündeki örtüyü atıp tanıdık yüzünü ortaya çıkardı. Sultan onu hemen tanıdı. Fakat akıllı davranarak tanıdıgını belli etmedi. Bir yandan Melik

Mavrozomes'den özür dilerken, diger yandan adamlarından (havas) bi­ rine Farsça, Zekeriya'yı istedigi zaman huzuruna gelebilmesi için kapısı açılabilecek bir yere koymalannı buyurdu. Saray yabancılardan boşalınca Sultan hiç vakit kaybetmeden Zeke­

riya'yı yanına çagırdı. O din adamının gelişi, ilahi bir saadet, ani gelen bir ikbal, mutluluk getiren bir müjde, hem de ne müjde, iki dünyada in­ sanı bahtiyar edecek bir haberdi.

Zekeriya içeri girer girmez, "O küstahlıgı sizin huzurunuza gelmek için yaptım" dedikten sonra açık ve güzel cümlelerle, tatlı bir dille sara­ ya ve padişaha dualarda ve övgülerde bulundu. Onun üzerine Sultan,

( 3 1 5) Kur'an-ı Kerim. 40/66 (3 1 6) Kur'an-ı Kerim. 12/ 3 1 99


" Kanh·!;!llll nı.ısıl?" diye soru n c a . "On u n l !;! l hl'ıyiil(l iiAü ı ı clonı�ım d a

vt·

başarının ztrvcslndcdlr. Felck onu n ıstegı do�n ı l l ucla dünnwktcdtr. At ı ­ nın nalı , gökteki aya küpe oluyor. Gürcü mellkinl yola getird i . Cihanı ı ı

geri kalan ülkelerinin fermanı altına aldı. Yeryüzü topunu kendi bilgelik çevganının içine soktu şeklinde cevap verdi. Bunları söylerken

Zekeriya

gülümseyince Sultan durumu kavradı.

Fakat anlamazdan geldi, "Bunda gülecek ne var?" diye sorarak işin aslı­ nı ondan dinlemek istedi, onun üzerine Zekeriya. "Eger izniniz olursa, daha yakınımza geleyim, durumu oldugu gibi size anlatayım" dedi. Sultan'ın emri üzerine ona yaklaşarak, olayı sözlerle ve hareketlerle

'Yağıbasan'ın mud, Zahireddin İli ve diger uc anlattıktan sonra.

ogullan Emir

Muzaffereddin Mah­

beyleri (umerd·yı uc), efendimizin öl­

müş olan devletini diriltmek için onu Mesih nefesini 13 1 7l üflemekte, o konuda Musa'nın beyaz elinin (yed-i beyzaJI3 1 8l kerametini göstermekte­

elirler. Ülkenin önde gelenleri (serverdn-ı memleket) ve saltanat ordusu­ nun komutanlan (ser-leşkerdn·ı saltanat) onlarla iş ve görüş birligi içine

[80] onların siz cihan padişahımızı davet eden senetleri ve yemin mektuplan (hathd ve sevgend·ndmehd) diyerek Sultan'a Yahya girdiler. İşte

!3 1 91 gibi "Kitaba kuvvetle sanl'1320l rütbesini vererek bütün mektupları

onun önüne koydu. Sultan mektuplan ve ahidnameleri okuyunca her ne kadar kalbi kardeşinin ettigi zulümlerden incinmiş ve onun yüzünden büyük sıkın­ tılar çekmiş olsa da gözlerinden yaşlar akınaya başladı. Onun ölmesine hayatının sönmesine acıyıp üzüldü. Ve sonra. "Her ne kadar o padişah

-

Allah rahmet eylesin- padişahlık ugruna acıma duygularını kaybetmiş, dünya nimetleri ugruna dogruluk, dürüstlük yolundan sapmış, kardeş­ lik baglarını koparıp sevgi binasını yıkmış olsa da onun heybeti ve kor­ kusu, zamanın fitne Yecüc'ü l32 1 l önünde bir duvar, ay, yıl Deccal'inin

13221 önünde bir engel , isyan şeytanının ve nankörlügün önünde İsken-

(3 1 7) Hz. l sa'nın nefesinin ölüleri dirilttigi söylenir. (3 1 8) Beyaz el manasma gelen Musa peygamberin eli . Onun iki mucizesinden biri sayılır. Eli­ ni cebine sokup çıkardıgı zaman ondan bir nur dogardı ve onunla istedigi mucizeyi ger­ çekleştirirdi. (3 1 9) Kur'an-ı Kerim'in muhtelif ayetlerinde (Bak. 3/39; 6 / 85 : 19/7, 1 4 ; 2 1 /90) Peygamber olarak anılır. (320) Kur'an-ı Kerim. 1 9; ı 3 (32 1 ) Kur'an-ı Kerim ve Tevrat'ta adı geçen iki kavmin adıdır. Kur'an-ı Kerim'de bunlar fesat çıkaran kavimlerdir ve Zfılkarnin (İsken der) onların koınşularına saldırılarını önlemek için bir sed yaptırmıştır. (322) Ahir zamanda ortaya çıkıp insanları başt a n çıkaracagı n a inanılan kims<".

1 00


der

ıt�cldtl:12:tl ldl. Mdıcl l'ntnl:t:ı41 luıtm�t I ne . l lı.Öınr.r'tn13251 heyl>etıne

IBhlpll" dt'd l .

Sonra Me l l k Mavrozeme•'t çagırarak durumu ona anlattı. Üç gün matem şartlarını yerine getirdikten sonra dördüncü gün Mavrozomes'e "Atalarımdan miras kalmış olan ülkeme dönmeye karar verdim" deyince

Mavrozomes,

"Eger siz padişah gitmeye kesin kararlıysanız, ben az çok,

büyük küçük, degerli degersiz, konuşan konuşmayan neyim varsa sizin emrinize veririm. Divan naiblerine (nüvvab-ı divan) emir verin de hepsi yolculuk için gerekli olan şeyleri yanlarına alsınlar. Bendeniz de işleri yoluna koyduktan sonra sizin kutlu rikabınız yanında yerimi alınm" de­

di.

Mavrozomes,

daha önce Sultan'la evlendirrnek için kızını Sultan'a

getirmiş, ogluna da onun yanında görev vermişti. Sultan.

Mavrozo­

mes' in bütün yakınlarıyla adamlarına güzel vaadlerde bulundu ve onla­

n

ümitlendirdi. İmkanı ölçüsünde onlara armaganlar vererek yola düş­

tü.

iznik'e

Vasilyüs, {326l Sultan'ın ülkeden çıkışını engelledi. Rükneddin'in ogluyla agır yeminler ederek anlaşma yap­

vannca

"Ben Sultan

tım. Anlaşma metninde öyle sözler var ki , hiçbir yorum onları degiştir­ meye veya çignemeye yetmez. Onun için şimdi ben, senin ülkemin top­ raklanndan çıkıp da o Melik'e saidırınana ve onun hayatına zarar ver­ mene izin veremem" dedi. Bu konuda brkaç gün konuşup tartıştılar. Aralannda elçiler ve ara­

{81) gidip geldi. Sonunda Selçukluların, Rum ülkesinden aldıkları Honas, Lidik (Denizli) ve Konya sınırına kadar diger kaleleri ve vila­ cılar

yetleri Vasilyüs'ün naiblerine teslim etmesi, o iş gerçekleşinceye kadar Sultan'ın ogullannın

Hacib Zekeriya'ile

birlikte

Vasilyüs'ün

yanında re­

hin kalması, Sultan'ın gidip saltanat tahtına oturdugu zaman anılan yerleri

Vasilyüs'e

verdikten sonra Sultan'ın ogulannın o diyardan ayrıl­

masına izin verilmesi konusunda anlaşmaya vardılar. Bu karar üzerine Sultan

Mavrozomes'in

yakınlarının eşliginde sınır (uc) bölgesine kadar

gitti.

(323) (324) (325) (326)

Bak. not. 32 1 On ikinci imam. H z. Ömer ( 1 3-23/634-644) . Theodore Laskaris ( 1 204- 1 222)

lOl


Aradan birkaç gün geçince Haclb Zekeriya, v..llyüe'ün yanına ge­ lerek, "Siz, padişahımız bilirsiniz ki, mellkler nazik ve hassas kimseler­ dir. Bu yüzden çabuk sıkılıp rahatsız olurlar. Devamlı evde kalmaktan üzülüp hasta olmalan mümkündür. Eger onlara o yüzden bir zarar ge­ lirse, siz de ondan zarar görürsünüz" dedi. Onun üzerine VasUyüs, o günden sonra onların sabahtan öglene adar ata binmelerine, çevredeki bahçelerde, İznik'in güzel yerlerinde do­ laşmalanna izin vererek, yakınlanndan (havas) birkaç kişiyi de onların yanına kattı. Ertesi gün gezmeye çıktıklan zaman H acib Zekeriya, Vasüyüs'ün yanlannda görevlendirdigi yakınlarına (havas) türlü iltifatlarda buluna­ rak onları bagış ve vaadlerle ümitlendirip kendi tarafına çekmeye çalıştı. Onlara topraklar (ikta}, kıymetli Rum kumaşlan vaad ettikten sonra ls­ lam padişahlannın hediye ve bagış konusunda ne kadar cömert olduk­ lannı hatırlattı. Sonunda onlann vatanlanndan,yerlerinden yurtlann­ dan ayrılma istegini kafalannın derinliklerine yerleştirdi. Yanlannda görevli olanıann başı durumunda olan VasUyüs'ün ya­ kınlarında biri, Zekeriya ile yalnız kalma fırsatından yararlanarak, "Ni­ çin padişahın çocuklarını bu tutsaklık bagından kurtarmıyorsun? Onlar ne zamana kadar aynlık acısını çekecekler? "diye sorunca Zekeriya, "Böyle bir şeyi degil söylemek, düşünmemek de gerekir. Sultan, ogulla­ nnı Lidik, Honas ve başka kaleleri vermek şartıyla burda rehin bıraktı ve bu konuda anlaşma yaptı. Her ne şekilde olursa olsun ahde vefasızlık etmek verilen sözü tutmamak iyi bir şey degildir.(82] Öyle yapan biri onun utancından ve anndan nasıl kurtulabilir" dedi. Onun üzerine Rum, "Bu söylediklerinin hepsi, akıllı kimselerin ya­ nında dagda veya ovada esip geçen bir rüzgar gibidir. Onun mantık pa­ zarında bir degeri yoktur. Onlar, tecrübeli kimselerin terazisinde hiçbir agırlık teşkil etmez. VasUyüs tarafından sizin ve şehzadelerin yanında görevtendirilmiş olan bu topluluk, hem benim yakınlanm hem de sır­ daşlanmdır. Ben onları yanıma çagırır, güzel sözlerle onları ikna etmeye çalışırım. Onların sag salim melikleri Sultan'a ulaştırmalarını saglarım. Böylece onun vrmeyi vaad ettigi topraklar ve kaleler onun elinde kalır. Bu iki hizmet ve bu iki görev yüzünden bizi o ülkede şereflendirir" dedi. Fakat Zekeriya, onun kendisini hile ve aldatma tuzagına çektigini agzından laf alıp .gerçek niyetini ögrenmek, anan hizmet ettigi kimseye ulaştırmak istedigini sanarak, onun sözlerine önem vermez ve kulak as1 02


maı görü ndü. Rum. l ndl ve haç .ıetlrlp onun üzerıne agır bir yemin edince onun konuştuklarının dogru . sözlerının samtmt . davranışlarının tahtelikten ve tkt yüzlülükten uzak oldugunu anladı, "Eger adamlannın

hepst burda lnctl ve haç üzerıne yemin ederlerse. o zaman sana güveni­ rtm" dedi. O söz üzerine Rum onların herbiriyle ayrı ayrı görüştü. Onların ne düfündüklerini ögrenmeye çalıştı. Bu konuyu üstü kapalı olarak onlara anlatmaya başladı. lkna edebilecegi kimselere güzel sözlerle durumu

llaha çalıştı. Sonunda herkesi kendi görüşünün ve düşüncesinin dogru­

lugu etrafında birleştirdi. Ukte tarak dişleri, sevgide

Onların hepsi onun yoluna girerek, "Beraber­ tek bir nefes gibi oldular."

Derken bir gün öğlen namazı sırasında şehzadeler atıanna binip, yıldızların parlaklığını

(83]

kıskandıran, rüzgarının cennetin bagnna

mutluluk taşıdığı. Şiir (Arapça) :

"Orda ceylanlar ve geyikler beraber yaşarlar. Yavrulan kaldıklan yerde hayatm tadını çıkanrlar" şeklinde tasvir edilen bir av yerine hareket ettiler. Nerde bir av gör­ seler onu yere indirdiler. Şiir:

"Onlann yanında bir orman vardı ve orda avianmaktan korku duyu­ lurdu." Tesadüfen o ormanda saidmsı aslana, hilesi tilkiye, çevikligi kurda, yapısı deve, yırtıcılığı timsaha benzeyen bir yaban domuzuna rastladı­

lar. Üzerine saldırınca yaban domuzu Rum ülkesine doğru kaçmaya başladı. Kendine canını yok olmaktan kurtaracak bir sığınak aramaya koyuldu. Şehzadeler, "Vallahi bu fal . gerçek ve iyi bir fal. Dogru bir va­ kitte ortaya çıktı. Amacımıza ulaşmamız için derhal harekete geçmemiz gerekir. Çünkü kurtuluş belirtileri, özgürlük alametleri ve bagımsızlık kokuları kendini göstermeye başladı" dediler. Şiir:

"Bugün cihan istediğimiz şekli aldı. Dönenjelele bizim emrimize girdi. Allah'tan ülkenin menşuru, kimseye borçlu olmadan bizim adımıza çıktı. " Hiç vakit kayınetmeden hızlı koşan atları ve rüzgarı geçen binekle­ riyle dağlan ve ovaları aştılar. "Hayyal-el-Felah" sabahına kadar yol aldı­ lar. Gecenin karanlığı, ışıktan elbisesini giyip . ufuklarda sabahın beyaz pınltıları görülmeye başladıgı ve Şiir (Arapça) :

"Öd ağacından alevin fişlcınnası ve siyah saçlardan ak saçıann çık­ ması"

103


lo(lhl ort ı ı l ı,ı ı ı ı nRurrlıgı vu k l l İslı\ n ı ii l k<•N i n l n s ı ı ı ıı·ı ı ın vnrcl ı l u r. J lu t laru t apa r ı ları yasta bırakı p . ü s t ü ı ı gayrd le rlr ı l V<' yanu·lı ı;ıılmlurının yüzü ­

nü,

ŞIIr

(Arapça) :

"Sabah vaktinde dışan çıkmakian hoşlanırlar. uyku sersemfiğini o şekilde üzerlerinden atarlar" aynasında seyrettiler. Sultan o sırada henüz Konya'ya varmamıştı. Uc'un işlerini yoluna koymak, eksiklerini gidermek, oradaki beylerle görüşerek düşüncelerini almakla meşguldü. H acib

Zekeriya derhal o na adamlar göndererek on­

dan söz verdiği kaleleri ve topraklan teslim etmemesini, o meselenin hallolduğunu, düşmanlarının ümit şişesinin ümitsizlik taşıyla kınldığı­ nı, [84] şehzadelerin emniyet ve güven içinde, bulutlardan yıldızların , tomurcuklardan güllerin, karanlıktan ışığın çıktığı gibi düşman toprak­ lanndan çıktığını, dost ülkeye geldiğini bildirdi. Sultan bu haberi duyunca sevinçten göklere çıktı. Külalıını havaya attı. M üjde bayrağının direğini, göklerin en yüksek tepesine dikti. Ve kendi kendine "Yüce Allah'a hamdolsun. İkbal ve mutluluk belirtileri gö­ rülmeye başladı. Şansım, talihim açıldı. Tasaniarım gerçekleşti" dedi. Böylece talihine kavuşmuş. şansızlığı yenmiş ve amaçladığı hedefe ulaşmış olan Sultan, Şiir:

"Şansı yardımcısı, bahtı açık olan kimse, dünya durdukça her işinde başanlı olur. O kimse kutsal ruhtan güç ve ilahi kaynaktan ilham alır. İstediği her şey gerçekleşir. Ne düşünürse, kader onu yerine getirir, ne hedejlerse, şans onun yo­ lunu açar. " sözünün tarif ettiği kimse oldu. Büyük bir sevinçle Uc'un işlerini yo­ luna koydu . Beylerden (ümerd) ve komutanlardan (server) hepsinin ilti­ fat ve bağışlanyla menmun ederek yönünü Konya'ya çevirdi .

18- SULTAN GIYASEDDİN KEYHÜSREV B.KILIÇ

ARSLAN'IN KONYA'YI KUŞATMASI Rükneddin'e İzzeddin Kılıç Arslan a b esledikleri sevgi yü­

Konya halkı Sultan'ın gelişini haber alınca Sultan duyduklan vefa ve oğlu

'

zünden ona engel olmaya karar verdiler. Savaş düzenine girdiler. vuruş­ ma ve savunma silahlarını hazırlayarak. "Biz Sultan

Rükneddin'e oğlu­

nun veliahtlığını tanıyacağımız konusu nda söz verdik. Anlaşma ve söz-

1 04


lc�ıı ıt·ı ı ı lid sııAl a ı ı ı yt� ı ı ı l ı ı lt·rt> dııyı ı ı ı d ı rclı k . l 'adl�al ı bizi anluyı :;;l a karı;ııla­ tnn . Biz n l ı d i ınize vda s ızl ı l<

d ı ı ıeyt ' c c k , kendimizi lmğ;ladıgıınız o anlaş­

nıan ı n d l i ğ;l i m krl n l çözıı ıcycceğlz" dediler.

Fakat kibir şeytanı Sultan'ın cezalandırma isteğini kamçıladı. Ona tyll f k ve hoşgörü dizginin kaybettirdi. Verdiği emir üzerine onların bü­

tün

ağaçlarını zarar keseri , yıldırma baltası ve kahır dahrası ile kestiler.

(85) Şehrin yakınında ve çevresinde bulunan evlerini barklannı, cefa balyozu , intikam külüngü ve kin kazması ile yerle bir ettiler. Şehirde bulunan marnur yerleri ateşe verdiler. Uzun yılar boyunca biriktirdikle­

rinf

ve yaptıklarını yok ettiler. Yine de Konya halkının akıllannın ucun­

dan himaye, savunma ve bağlılık duygu lanndan hiçbir şey kaybolmadı. Onun üzerine Sultan Kılıç Arslan, "Ben , amcaının öc almak , adamları­ mı ve mallarımı ele geçirmek için harekete geçtiğini biliyoru m. Onu ger­ çekleştirmek için her yola başvuracağım sanıyorum. O halde ailenizin hayatını boş yere tehlikeye atmayın. Durumunuzu kurtarmak için ge­ rekli olan şeyleri en iyi şekilde yapmaya bakın. Eğ;er canım bağışlanırsa,

bu

benim için bulunmaz bir nimet ve elde edilmez bir ganimet olur" de­

di. Onun bu fermanına uydular. Sultan 'a haber göndererek, "Kardeşin Merhum Sultan Rükneddin, Konya'yı kuşattığı zaman ondan dilediği­ miz şefaat kabul yüzü görmedi. O. istek ve arzulanmızı dikkate almadı. Onun üzerine biz, siz padişahımızın şerefli zatını korumak, temiz nefsi­ ni ve asil varlığını himaye etmek, atalarından ve dedelerinden miras kal­ mış olan tahtına kavuşmak için "Yayılmış pervaneler gibi olurlar·1327l

ayetinin buyurduğu hale düştük. Sizin durumunuzu kurtarmak için savaşma ve savunma silahlarını kuşandık. Sonunda kardeşinizin eziyetlerinden ve zulümlerinden kurtu­ larak eşyanız, malınız, adamlarınız. çocuklarınız ve yakın adamlarınızla

{rical) birlikte sağ salim burdan ayrıldınız. Sizin uğurlu olarak buraya döndüğünüz zaman, bizim siz yeryüzü padişahının engin adaletinden ve sınırsız şefkatinden beklediğimiz b u değildi. Kadife ipliğine yün, Bedah­

şan( 328l laline yeşim taşı olarak bakmamak gerekir. O zaman gösterdiği­ niz onca tevazu ve alçak gönüllülük nerde, şimdi bu öfke ve hiddetidiniz nerde? Şimdi de o eski kararlı halinizi gösterseydiniz, biz her zaman yaptığımız gibi savunma işinde ciddi davranır, kötü niyetiilere hiçbir za­ man şehrin çevresine yaklaşma izni vermezdik" dediler.

(327)

(328)

Kur'an-ı Kerim. 1 O ı 14

Dogu Türkistan'da Hilleri ile ünlü bir şehir.

1 05


O sözler (lzerlne Sultan, "O gö n lr. rde balıtım nçık deglldt. Zaman, btze tuzak kurmuş, usıu rsuzlugu ve perlşanlıgı h a l i mizi n sermayesi yap­ mıştı. ŞIIr:

[86] "Ateşi söndüren su, benim su içti{Jim yerde ateşin i..<>ini görmekte. Durgun toprak benim oturdugum yerde jırtınaya dönüşmekte"

Sözü, benim halim için söylenmişti. Düşünce sedefinden ve fikir ku­ tusundan çıkardığ;ım tedbir okunu, şüphe yayma koyarak düşmanlan­ mı uzaklaşbrma hedefine attığ;ım zaman kesin olarak biliyordum ki, on­ dan umutsuzluk ve başarısızlıktan başka elime bir şey geçmeyecekti. Cmrümün varlıgını boşuna ziyan etmekten ve harcamaktan başka bir kazancım olmayacaktı. lş, büsran ve kayıpla kapanıyordu. Siz, o zaman nimetin hakkına riayet. devletin temellerini koruma ve saltanatın kut­ sallıgına saygı gösterme konusunda vatandaşlık görevini yerine getirdi­ niz. Zamanın kötülüklerinden ve feleğ;in zulümlerinden kalkan vefasızlık tozunun bizim halimizin yüzüne konmasına, kötü niyetiiierin ve düş­ manların gözlerinin üzerimize ve sarayımıza düşmesine izin vermediniz. Bu cefanın o vefayla, bu zulmün o sevgiyle, bu kötülüğ;ün o iyilikle hiç­ bir ilgisi yoktur. İyi huyumuzun ve beğ;enilen geleneğ;imizin hilafına bi­ zim tarafımızdan size gösterilen sertlik, sizi hayal kırıklığ;ına, ümitsizlige ve kötülüğ;e sevk etmesin" dedi.

Konya eşrafı (a'yan} ona gönderdikleri cevapta. "Biz bu devletin ni­ metlerine borçlu, bu saltanatın bağ;ışlarının kölesiyiz. Biz, ümitsizlik rüzgarının, efendimizin çocuklarının bayragı, namus ve şeref sancagı üzerinde dolaştığ;ını fark edemedik. Biz her ne kadar, önceki sultanların -Allah onlardan razı olsun- hizmetinde yakınlık ve saygı gördük, onların kutlu gölgesinde olayların afetinden ve günlerin kötülüğ;ünden huzurlu ve rahat olduysak, hayat suyumuzun berrak pınarı bulanmamışsa ve her birimiz durumumuza göre babaya, kardeşe veya oğ;ula karşı sorum­ lu "Ağırlanacaklan bir cennette bulunurlar•{3291 mutluluk bahçesinde ge­ zinir idiysek de, size katılma konusunda ihmal ve kusurlu davrandık. Elimizi boş işlere attık. başımızı edepsizlik yakasından dışarı çıkardık. Çünkü cihan padişahı, her durumda kendi yeğ;enine karşı bizden daha şefkatlı ve merhametlidir. "Anne ile dadının bir olmasını. dayının amca­ nın yerini tutmasını, düşmanın dost gibi davranmasını, vezirin dogru bildiklerini padişah gibi çekinmeden açıklamasını [871 Allah kabul et­ mez. "O şehzade hakkında gösterdigirniz saygı ve sevgi akıllı kimseler ta­ rafından garip karşılanacak bir şey degildir. Şiir: n

"Şairliğin sınınnın nereye kadar olduğu nasıl bilinebilir?" (329) Kur'an-ı Kerim,

106

30/ 1 5


E<:R�r m�ınlekr.t t a h t ı n ı tesi l m kon wm nda zorl u klar çıknrınışsnk. bu

tkt tarafın lylltRI ve sel am e t i Içindir. Biz k u ll a rı n ızı n sizden fstegtmfz ve df­ legtmtz od u r ki. siz padfşahımız yegenln lze. babanızın meliklere davrandı­ lı gıbı davranın. Onları. selamete eş ve mutluluga arkadaş yaparak izzet ve l k ram la huzurunuzdan gönderin. Hizmetinizde terbiye kurallannın dı­ tma ç ıkmı ş olanların soruşturmalarını yaptıktan sonra kınama ve azarla­ ma kılıcıyl a hizaya getirin. Ya da daha büyük ceza vererek onların kökünü kazıyın. "Kim ortaya bir iyilik koyarsa, ona on katı verilir"(330l sözünden na­

stbin i almayanlara, "Kötülük yapan onun kadar cezalamr"(33 ll hükmünün

hedefi olur.

Sarayın görevlileri (mülaziman-ı bô.rgô.h} ve huzurun önde ge­

lenleri size karşı en doğru yolu tutarlar. Siz de onlara "Onun kat kat karşı­

hgını" verirsiniz. 8e kötü" yolunu

"Dostuma hakettiği şekilde davrandım, iyiyse iyi, kötüytutarsınız. Sonra şehzadeye işlerinin yoluna girmesi ve

masraflannın karşılanması için ülkenizden bir bölge verirsiniz. Eğer siz padişahımızın acıma duygusu. şefkati ve sevgisi, şehzadeden tarafa olur. onu açığa vurursa. biz onu alır sizin yanınıza getirir, elinizi öpme şerefine kavuştururuz. Böylece o sonsuz bir mutluluk kazanmış olur, Şiir:

"Açık bir talihle büyüklük onun yanını yaklaşır" huzuruna kavuşur" dediler. Bu haber Sultan'ın hoşuna gitti. Onu menmuniyet ve övgüyle karşı­ ladı. Sultan Rükneddin'in melikliği sırasında bulunduğu Tokat vilayeti­

ni ona verdi. Bu konuda menşur yazıldı. Daha sonra beylere (ümera), ileri gelenlere (erkan} ve seçkin kimselere (mütemeyyiz) iktalar tayin etti. Bu konudaki fermanlarını yakınlanndan (havas) meydana gelen birkaç elçiyle şehre gönderdi. Konya'nın ileri gelenleri (ayan} ve itibarlı kişileri (muteberô.n} ahidle­

ri ve

menşurlan okuduktan ve şefaat haberini elçilerden dinledikten

sonra. şehzadenin durumunun dizginini , kader yöneticisinin eline bıra­ karak onu gamsız ve tasasız amcasının yanına gönderiler. Yeğeninin geldiğini Sultan'a 188) haber verdikleri zaman o. Melik İz­

zeddin ile Melik Alaaddin'i onu karşılamaya gönderdi. O karşılamada ona izzet ve ikramda bulunmalarını söyledi. Meliklerle birlikte Sultan'ın huzuruna varan Sultan Rükneddin'in oğlu. amcasının yüzünü görünce yeri öptü . Eli göğsünde ayakta dur(330) Kur'an - ı Kerim . 6/ 1 6 1 (33 1 ) Kur'an-ı Kerim. 40/43

1 07


ı ı ı a k Istedi. Fak a t Su l t a ı ı o n u IJ ı ra kına<l ı . Y a ı ı ı ı w �·a,:tıra ra k ya ı w,:tı rı d a ı ı öpüp dizine ot urtt u . Gönl ü n ü alara k d üşü nce a rsasından korkuyu V('

endişeyi dışarı attı . Ona k e mer . k ü l a h . altın s a p l ı k ı l ı ç . at . kat ı r giiJi şa ­ hane hediyeler verdi. Ülke ve saltanat işlerini yoluna k oy u p . her t araft a

güvenligi saglayıncaya kadar Gavele ( 332 l sonra mutlu bir şekilde

kalesinde oturmasını . ondan

Tokat'a (mahruse-i Tokat) gitmesini buyurd u .

19- SULTAN GIYASEDDİN KEYHÜSREV BİN KILIÇ

ARSLAN'IN KONYA'YA GİREREK SALTANAT TAHTINA OTURMASI Şiir:

"Seher vakti padişah uykudan uyanıp toprak. güneşin ışığına öpücük verince Padişahın dergahından jeleğin kulağını patlatırcasına gürültü patırt ı yükseldi. Davul zafer sesini çıkarmaya; fetih, padişahın dergdhının toprağını öpmeye başladı. Gölgesi dünyaya sığınak olan padişahın siyah şemsiyesi (çetr-i si­ yah) dikildi. Yaradan'ın verdiği güçle cihan hakimi padişahlık dergahının önüden atına bindi. " Çavuşlann tellal sesinden, çalgıcılann sazından ve zurnanın gürle­ mesinden zamana zelzele , mekana velvele düştü . Cebrail (Ruhü'l-emin) , yüce divanın mensuplanyla birlikte tabakları kıymetli mücevherlerle mutlulukla doldurur gibi daldurarak Sultan ' ın devletinin mensupları­ nın, askerlerinin ve taraftararının üzerine saçtı. Bir saat yaşamanın

"Bin aydan hayırlı" (333) oldugu Konya'ya ve diger beldelere, Şiir:

[89) "Sanki cennet bahçesini kıskandınyor. Sanki İrem bağı, onun güzelliğinden utanarak yüzüne perde çekmiş. Sanki Mısır şehri, ona saygı ve sevgi göstermek için Nil nehrinden onun toprağından üzerine elbise yapmış. Koııya yakınlarında bir kale. (:3�-1:3) K t ı r' a ı ı - ı Kt:>riın . 9 7 / 3

( 332) I OH


Nergis gözlil, g ül yaı ıaklı gii7.ellerirıirı çoklugıtndan Hallahl:i35l şaşkınlık içinde kalmış.

Farhar1 3�i4 l

ve

Insanları baştan çıkaran güzelierin şeker dudakları, zülüjleri ve ben­ lertyle gönüleri avlayıp tuzaga düşürmektedir. "

bi

gelmiş olan gökyüzü gibi coşan ordular (cuyuş}, yağmur daneleri gi­

sayılamayacak kadar çok askerler (haşem) ve yıldızlar gibi parlayan

klfllelerle (mevakib). Şiir (Arapça) :

"Demirden oluşan o ordu. zamana çarpsa onun günlerini ve gecelerini durdururdu. Onların arasından padişah geçtiği zaman bütün gözler o uğurlu padi­

faha çevrilirdL " Şiir: "Onun askerinin kaldırdığı toz, şeytanın yolunu kesmiş. Onun heybe­ ttnin korkusu, taşlanmış devi bitkin bırakmış. Kader, onun büyüklüğünden şerialin durumunu güçlendirmiş. Kaza, onun haşmetinden şirk işini aksatmış. " gelen padişah, amacına ulaşmış, muradına ermiş olarak Allah'ın iz­

hiyle ayağını yer nkabından kaldınp atalanndan miras kalmış olan tah­ .

ta oturdu. Gaipten ses verenler, Şiir:

"Bugün saltanat tahtının başı büyümüştür. Çünkü gazi padişahın pölgesi onun üzerine düşmüştür. Yıldızların padişahı onun için, 'Padişahlık yapmada ortağa ihtiyacı

yok' demektedir" sesini Feridunl336) haşmetine sahip olan padişahın ku­

lağına ulaştırdılar. Talih şefaatçisi , ülke karşısında; saadet getiricisi. saltanat önünde özür dilemek için ağzını açarak tatlı bir dil ve yumuşak

bir sesle, Şiir (Arapça) : "Gördüğün gibi taht, davet edilmeden ayağına geldi. O seni sevdiği için halinden çok menmun. Çünkü herkes seni sevmekte. Çünkü sen Kays !337) onlar Lubne (338) gibiler.

(334) Mabed

manasma gelen bu kelime birçok yere ad olmuştur. Bunlann en tanınmışları Tibet"teki Farhar'dır. (335) Veya Karluk. Halkı güzelligiyle tanınmış olan Karluk Türklerinin oturdugu Türkis­ tan'da bir şehir. (336) Bak. not. 75 (337) İ bn Sa'd ibn İbade. İslamiyetin ilk yıllarında Mekke'de yaşamış olan Arap btiyüg;ü (ölnı.

(338)

60/680) .

Hakkında bilgi bulunamadı.

1 09


Onu isteyenler senin onu ,

terk et.Ugtnt göriirıce yine senin tarqjirıu

döndüler. Sen onlan reddetmekle iyi bir iş yaptın. Çünkü onlan kabul edinceyc kadar. elennden geleni yaptılar. " şiirini, [90) sevinç ve mutluluk içinde

sıradan ve seçkin kişilerin kulagına ulaştırdılar. Askerin ve halkın istek ve arzulan padişahın sevgi ve hoşgörü alanı­ na yerleşti. Din ve devlet işleri onun siyasettyle düzene girdi. "Ey Davud, seni ş üphesiz yeryüzünde hükümran kıldık, o halde insanlar arasında adalete hükmet, hevese uyma" 1339) fermanına uyarak ülkenin yönettm dizginini yetenekli ve güçlü ellerine aldı. Dünyayı, Hüsrev'tni34 0l fazileti

ve Kisra'nın134 1) adaletiyle marnur ve müreffeh yaptı. " Merhametli ve gayretli bir şekilde devletin işini yürüttü. Başanlı ve muzaffer olarak yönetime başladı. " Şiir: "Büyükük tacını başına koyunca ondan kendisiyle birlikte taç da mutlu oldu. Yıkık olan yerleri onardı. kederi olanlann kalbini kederden kurtardı. "

Hazinelerinin kapılannı yigitlik ve cömertlik anahtarlarıyla sonuna kadar açtı. Askerlerin ve hizmetçilerin ileri gelenlerinin paralarını (vü­ cuh-i haşem u ayan-ı hadem) dagıttı. O arada Mavrozomes'in yakınları­

nın, akrabalarının, adamlarının herbirine de makam ve mevkilerine gö­ re hil'atler,

bagışlar ve hediyeler vererek onlann gönlünü hoş etti. Bu

cömertligi karşısında sonunda kalpler ona baglılık, diller onu övme ko­ nusunda yarışa girdi. Zamanın asileri başlannı dogruluk ve itaat halka­ sına, ayaklannı da fermaniara uyma dairesine koydular. Padişah,

Mavrozomes'i

arzulayıp bekledigi makamdan daha yük­

sek bir makama getirdi. Hizmetinde ve maiyetinde gurbetin acılannı tat­ mış, iflas kasesinin şarabını içmiş yakınlarını (havas} ve adamlannı tür­ lü bagış ve hediyelerden pay sihibi yaptı. Onlan uygun mevkilere getir­ di. Bunların arasında

Malatya

İzzed­ Melik Ala­

şehrini (mahruse-i Malatya) Melik

din Keykavus'a, baglı yerleriyle birlikte Danişmend ülkesini addin Keykubad'a bıraktı. Onlann emrine verdtgı nailıleri (nüvvdb} ve memurlan (kdrddr} oralara gönderdi. Dogu ve batı arsasında hal dilinin, Şiir: (339) Kur'an-ı Kerim. 38/26

(340) Bak. not. 82 (34 1) Bak. not. 83

1 10


"lJı'hıyada her tşt dı'izene girdi. Öyle ki. Çin ceylanının otagı. aslan toplulugımun ormanı old u

.

Kanşıklık sadece eglence meclisindeki çenginin zülfılnde, gam ve (lzüntü sadece sakinin gözünde kaldı" cümlelerini [9 1] bütün insaniann kulagına ulaştırdı. Çevrede bulu­ nan meliklere, dünya ülkelerinin sultanianna ve diger yöneticilere mek­

tuplar, elçiler ve hediyeler gönderdi. Onlara ülkeye saadetin, devlete dü­ zenin geldigini haber verdi. Burada Sultan'ın gurbete düştügü sırada Rum ülkesinden Şam di­ yanna göçmüş olan Şeyh Mecdeddin ishakl342l için yazdıgı, sırlan keş­ feden ve düşüncelerin seçkini olan beyitleri, Sultan'ın -Allah rahmet et­

sin- yazısından alarak buraya naklediyorum. Şiir:

Allah kapılan açan ve gerçek yardım edendir. Keyhüsrev bin Kılıç Arslan "Asi ve pak kişiliğin sahibi, kadeşlik meclisinin üyelerinin tacı, Yakınlannın şerefi, dünyanın bir tanesi, İslamın dayanağı, dinin büyüğü İshak, Aziz ve uygun bir dost, meleklerin canı gibi herkese gerekli olan, Mahşer gününe kadar yaşa! Makamın ve mevkiin giderek artsın! Ajetin eli sana dokunmaktan sakınsın. Fitnenin gözü senin zatından uzak kalsın. Ey veli huylu. ey sünneti Peygamber'inkinden olan. Eğer bu süre içinde, Zalim jeleğin elinden neler çektiğimi söylersem, kalemimin ucundaki mürekkep kan olur. O baştaki insanlar topluluğunun bize nasıl hayatı haram ettiğini gör­ dün. Padişahlığı zulümle elimizden aldı. Merhametsiz birinin eline verdi. Ben Cem !3 43l gibi kalbirn üzüntüyle dolu olarak dünyada oraya bura­ ya savruldum. (342) Bar. not. 1 67 (343) Bank. not. 1 1 5 ı ı ı


Bazen Şam'da. bazen Ermen'de bazen dağlarda IJw'.cı ı m ıcılarda yer

luttum.

Bazen timsah gibi denize. bazen kaplan gibi sahraya girdim. Bazen İstanbul'da, bazen Leşker'de, l3 44l bazen Magrib 'del 34 5 l bazen

Berber'del346) kaldım. Bir süre, iki renkli dünya yüzünden benim işim, at üzerinde elimde kılıç Frenklerle sava.şmak oldu. Savaşlar görüp harpler ettim. Darbeler indirip yaralar aldım.

[92] Bazen de kötü tabiatlı dostlanmın peşinden gam ve pişmanık ye­ meğini tattım. Dostlanm kanadı kınk bir şahin gibi benim gibi dünyanın her yerine dağıldılar. Hakk'ın lüifu tekrar bana cemalini gösterip, dönen felek de vejada bulununca İyi rüyalar görmeye başladım. Onun etkisini rüyamda görüyordum.

Alamanl3 4 7l tarafına yöneldiğim zaman orda bir müjdeci imdada ye­ tişti. Hasmımın öldüğünü ve ülkenin kanştığını haber vererek, 'Ülke sana yüzünü gösterdi, neşelen' dedi. Ülkenin büyüklerinin mektuplannı ve eşrafın seçkinlerinin haberini getirerek, Dedi ki: Biz hepimiz senin destekçileriniz. Ey kurtancı! Bil ki biz se­

nin adamlannız.

Hepimiz kurtuluş ayetini okuyoruz. Gözlerimiz yolda seni bekliyoruz. Her an ilham yolundan bir haberci beklerken o, 'A cele et. ayaklannı hareket ettir' dedi. Deniz sahiline geri döndüm. Orda denizden ve yilzmekten nasıl kork­ tum.

(344) Yani İznik'te. (345) Kuzey-Batı Afrika. ( 346) M ı sı r ı n batısından itibaren Kuzey Afr i k a " ı l;ı o l 1 1 ra ı ı l anı d<'nir. (:14 7) Haçlı seferleriy le Anadol u'da g<'l ıı ı i � olan J\l11 ı:" ıl; ı r olııınlı. '

ı 12


1 Jt•ı ı l� l ılktlJJt•ııclı ı l kı.•uı k••stııurwıı. Ht•tılm glkrlı'l!'}ilmii srıı bart görme. /(t'rtdl /sle!'}lınle Borguıuı:�41il tcırqjiıw {Jeldinı. Orada karıadı rüzgdrda

olan bir iii/w buldum. Orda birkaç fesat kin peşinde koşmuş. zulüm atına ceja eyerini atmış. Halk onlann eziyetinin üzüntüsünde. Kimse gülen yüz görmemiş. Tann. koruyucum, destekçim ve yardımcım olunca onlar saldınlanm karşısında dağıldılar. Sonunda bahtımız açıldı, ülke baştan başa kurtuluşa erdi. Ülke bizim ve sizin emrinizin altındadır. Dünyada bizim adımız ve si­ zin arzunuz hakimdir. Bizim davamızın üstünlüğünden dostlanmız. düşmanlanmız hepsi et­ rafimıza toplandı. Haberin olsun, senin yerin artık burası. Başında çamur da olsa onu burda yıka. " "Allah'ın izniyle bu yazı bana aittir. Allah bize yeter, O, en iyi vekildir.

[93] Bu şekilde o kutlu insanı ülkeye davet etti. Bu güzel sözleri duyan insanların seçkini, dindarların önde geleni ve şerefli kimselelin örnek aldıgı kimse olan

Mecdeddin'in

mutluluk ve

sevinç sabahı, emniyet ve huzur ışıgıya aydınlandı. Sultan'ın mübarek yüzünü görmek için acele olarak yola çıktı. En kısa zamanda menziline varmak istedi.

Mecdeddin,

şahlar şahının yüzünü görünce aziz ve şerefli hatırını

huzur ve güven kapladı. Ona her zaman okudugu duaları ve övgüleri ar­ tırdı. Onu karşılamaya çıkan Sultan'ın o büyük Şeyhin yüzünü görmek­ ten sevinci ve mutlulugu arttı. Ona izzet ve ikramda aşınya kaçtı. Şiir (Arapça) :

"Sevdiğim ben, ben sevdiğimim. İkimiz bir bedende iki ruh gibiyiz. " menziline ulaşmış olan o iki insanın birbirine kavuşmuş olması. birbi­ riyle konuşma fırsatı buluşu ve birbiriyle olan samimi bagları ikisinde de güven ve huzur meydana getirdi. Kavuşmanın verdigi büyük hazdan ayrılık acısını unutkanlık kutusuna koydular. Felaketleri kovmak. mut­ lulukları çagırmakla meşgul oldular. (348) Yani UluborlLL

1 13


Aradan bir süre geçince Sultan, onun va rlıgının uguru ve knlıC'ı olıı ı ı faydası . Melik izzeddin'e dokunsun, Iki clhanın mutlutuguna seb<�p ol11 bilecek şeyleri ve hiç kaybedilmeyecek hmmru ona saglasın diye onu Melik İzzeddin'in refakatinde Malatya'ya yolladı. Yanına seçklnlcrl n . ileri gelenlerin, alimlerin , ayanın ve komutanların büyüklerinden bir kısmını katarak Melik Alaadin'i de Tokat'a gönderdi. Kendisi devletin w

ülkenin işlerini yoluna koymak. adaletin ve yönetimin temellerini güç­

lendirmekle meşgul oldu. Meseleleri hallederek herkes arasında saygın­ lık kazandı. Onun padişahlığı günlerinde şerlatin ve hakikatın namusu saygınlığının zirvesine, büyük tutulmanın doruğuna ulaştı. Sultan , padişahlık günlerinde her gün toplantı salonunda (soffe-i

bar) ülke tahtına oturur, davacıların davasını dinleyip öğrenir, kadıların ve imamların huzurunda davayı sonuçlandırıp hüküm verirdi. Onun zamanından Sultan Alaaddin zamanının!3 4 9l ortalarına kadar Rum padişahlarının, !3 50l yaptığı şuydu : Pazartesi ve perşembe günlert kesin olarak oruçlu olunurdu. Padişahlar bizzat adliyede (dddgdh) hazır bulunurlar, mazlumların h aklarını verirlerdi . Şer'i davalar [94] (kazaya­

yi şer'i) kadıya havale edilirdi. Alış veriş {muamele) davalarını, devlete ait (divani) ve örfı davaları, divan sahipleri (ashab-i divan) sonuçlandırırdı. Hiçbir şekilde güçlü zayıf, zengin fakir arasında fark gözetilmezdi. Sultan yılda bir defa şer'i mahkemede (mahkeme-i şer'i). kendisin­ den davacı olan birisi (müddet) ile kadının önünde soruşturma yerinde

(mevkif-i sual u cevab) ayakta dururdu. O davada kadı'nın buyurduğu her şey. şeri'i kanunlara dayanır ve hemen uygulanırdı . Hiçbir şekilde ondan şaşılmaz veya müsamaha edilmezdi. Şeriat hükümlerinin kutsal­ lığı göz önünde tutularak, hiçbir şekilde Sultan'a iltimas edilmez, o da­ valı huzurunda üstün tutulmazdı. Mahkeme bitince Sultan , saltanat sa­ rayına geri dönerdi. O günkü görevi dolayısıyla kadıya kıymetli bir hil'at

(teşrij) ve sıkı bağlanmış bir katır (ester-i teng beste) vermek adettendi. Savaşların durumu yeri geldiği zaman anlatılacağı gibi Alaaddin -

Allah rahmet eylesin-

Gazi Sultan Celaleddin Harezmşah'ı ! 35 l ) Erzin­

can' ın

bölgelerinden Yassıçemen düzlüğünde (sahra) ve Melik Kimil'i !3 521 -Allah onlara rahmet etsin- Elbistan sınınndaki Akça Derbend de '

bozguna uğrattıktan sonra ülkenin işleri çoğaldı . Akın akın çevreden el­ çiler. her taraftan haberciler gelince ülke işlerinde yığılmalar oldu. O za(349) (350) ( 35 ll (352)

ı ı4

Yani 1 230 yıhna kadar. Yani Anadolu Selçuklu padişahlarıııııı. Bak. not. 93 Eyyubi padişahı.


edildi , u ge l e ne k ortadan kalk t ı . Ada l e t Işiertnin hı.ma· d�vlet beylerine (ünwrd·yı deuleO ve saltanat büyüklerine (erkan-ı saltanat) havalc edildi.

mun u kurul tr.rk

mı.

Biz şimdi tekrar kaldıgımız yere dönelim: Sultan Gıyaseddin, Konya'ya gelip saltanat tahtına oturdugu sıra­ da kimsenin begenmedigi uygunsuz bir iş yaptı: Zühtü , dindarlıgı, dog­ rulugu , dürüstlügü ve isbetli fetvalanyla tanınmış olan ve halkın fakih Imam Ebu'l-Leys Semarkandi'nin (353l yerine koydugu Kadı Tırmizi'yi öldürttü. Bunun sebebi şuydu: Kadıyı kıskanan ve ona düşman olan bir topluluk, Sutan'a Konya halkının şehri teslim etmekte gösterdikleri is­ teksizligin ve ihmalin sebebinin kadının "Sultan Gıyaseddin'in kafidere yakınlık ve dostluk gösterdigi ve onların ülkesinde şerlatin yasakladıgı teyleri yaptıgı için saltanat tahtına oturamaz" şeklindeki fetvasının ol­ dugunu söylemeleriydi. Sultan, o habere çok öfkelendi. Fermanı üzerine (95] kadıyı öldürdüler. Kadı'nın haksız yere akıtılan kanının uğursuzlugundan 3 yıl müd­ cletle Konya'da ve civarında oturanlar ektiklerinden, dikliklerinden ürün alamadılar. Vakitsiz gelen soguk, dolu ve kar gibi afetler yüzünden çogu kimse hayatını kaybetti. Çok geçmeden Sultan, garaz sahiplerinin söylediklerinin iftira oldugunu ögrenince onları cezalandırdıysa da yap­ tıklanndan dolayı vicdan azabı duyup büyük bir üzüntüye kapıldı. Ka­ dı'nın -Allah rahmet eylesin- halefierinden ve çocuklanndan özür diledi. Imkan ölçüsünde ikta'dan, mülkten vererek onların gönlünü almaya ça­ lıştı. Sonunda o musibet ve felaket ortadan kalktı.

20-SULTAN GIYASEDDİN KEYHÜSREV'İN ANTALYA'NIN FETHİNE GİTMESİ Bir gün Sultan , her zaman yaptığı gibi saltanat tahtına oturmuş yargı işlerine (dad·ı zalameJ(354) bakıyor, adalet ve insaf yoluyla zalimler­ den hak alarak onların cezalandırılmalarını buyuruyordu. O sırada ta­ cirler topluluğundan bir grup adliyeye (dadgah) gelerek elbiselerini yırt­ maya, yüzlerine toprağa sünnüye başladılar ve "Ey bahtı açık olan şah! Ey yedi ülkenin hükümdarı! Biz kulların tüccarlar grubuyuz. Helal ka(35 3) Hakkında bilgi bulunamadı. ( 354) Şehir halkı veya köylü, bir takım olaganüstü durum.

yani harami (eşkiya) istilası ve mallarının yagması sebebiyle Büyük Divana (divan-ı buzurg) başvurarak. kendilerinin zarar ve ziyanlarının tashihini isterlerdi. Bu müracaat şekline maliye teriminde "zala­ me" denir ve eger bu zarar ve ziyan araştırılınadan sabit olursa, affolunurdu. (Medhal. s . 244)

1 15


del<" ı•tınt•k, �� o lu k çocu�urmızu n nafakasıııı ıo.a�lumak ���lıı / /om �·ı· şıtlt yerlerinde zorlu yolculuklar yaptı k . Ke n d i nılzl t e h llk <'y<' a t ımıl( t an ve zorluklara göğüs germekten hiçbir şekilde t e re d düt <'l med l k . Kt'slrı zıı ııç

san, Imk ve d iger yerlerı geze re k lehlt kell're gö.QCı s gercll k . IXınya r ı ı ı ı

olarak, Şiir:

"Çalışıp çabalamadan kimseye bir şey vermezler. Zaten kazancın yo­ lu da ancak çalışıp çabalamaktan geçer" ilkesine sahip çıktık. Kazanç uğruna çocuklarımızın . parmağı duda­ ğında, kulağı kapıda ve gözü yolda kalmaktadır. Bir baba için çocuğu­ nun yüzünü gör.mekten daha mutlu bir anı olabilir mi? Çocuklarımızın tek tesellileri bizlerden gelen mektubu okumalarıdır. Biz

Mısır tarafından gidip iyi bir ticaret yaparak bol miktarda kar ve kazanç elde ettik. Ordan İskenderiye'ye gittik. Bir süre orda kaldık. Or­ da el işlerinde ve sanat konulannda Musa'nın elinin (yed-i beyza) [96] yaptığını yapan

Frenklerin ve Magriblilerin imal ettikleri çeşitli mallar

ve eşyalar satın aldık. Onları paketleyip bir gemiye bindik.

Antalya sa­

hiline vannca oranın yöneticileri olan Frenk melikleri bize eziyet ettiler. Bizim sözlü veya arneli hiçbir suçumuzu görmeden, konuşandan konuş­ mayandan neyimiz varsa zorla elimizden aldılar. Onu yaparken hiç uta­ nıp sıkılmadılar. Her ne kadar yalvardıysak, hiçbir etki yapmadı. So­ nunda "Şu anda adil Sultan, büyük bir haşmet ve gurur içinde

Kon­

ya'da saltanat tahtında oturmaktadır. Mazlumlan korumak için adalet sofrasını yaymıştır. Onun yanına gidin, ona davanızı aniatın da asker çekip sizin derdinizin dermanını bulsun. Mallarınızı yağmadan kurtara­ rak size geri versin' diye bizimle alay etti" dedi. Sultan bunları duyunca, onların acıklı durumuna üzüldü . Gazap ateşi alevlenmeye başladı. Şiir:

"Her şeyin sahibi olan Allah'ın huzurunda beyaz güne ve lacivert renkli geceye yemin etti. " Sonra "Mallarınızı geri alıp onları eksiksiz ve sağlam olarak size tes­ lim etmeden yerime oturmayacağım. Bulunamayan eşyanızı kendi hazi­ nemden karşılayacağım. Ben de sizin gibi gurbetin acısını çok iyi bili­ rim. Zalimterin yaralayıcı okları , benim de can hedefime değmiştir. Şiir:

"Ben siz d üş kiln leri n halini biliyorum. Ç ü nkü s izin başınıza gelenler benimkine de geldi. "

ı 16


Kulhlnlıdrrı ö n ı l t Hiı.llk J(ıı nı ı ı ı ı n t ı n" <INJikt�n Knnra mlhnmnclurlara. O n laru uy�un yrr �ôstt�rln . O n lura hizındi kendinize görev l>tlln. Çü nkü Hall anat bayra klar

Antalya'ya

hareket edince on larla Işimiz olacak" de­

dt. Ertesı gün gezinti yerinden (seyran) şehre döndü. Sofra kurulup kaldırılınca askerleri çağırmak için katipiere (münşı} . en kısa zamanda büyük bir kalabalık ve güçle saltanat dergahının önünde hazır olmalan, ülkenin her tarafına menşur (pervanegijl 3 55l yazmalarını buyurdu. On­ lann üzerine tuğra basılınca (be-tevkı1 3 56J resid) onu haberciler ve atlı­ larla yakın ülkelere uçurdular. [97] Kısa bir süre içinde güçlü bir ordu

ve

kalabalık bir asker saltanat dergahının önünde toplandı. Şiir:

"Sultan, etrafına toplanmış kalabalık bir orduyla ovadan hareket '

edip dağlar aştı. " O büyük ordudan başka Yaradan'ın yardımını ve talihin desteğini de yanına alan Sultan, küffar diyannın yolunu tuttu. Birkaç merhale ve menzil aştıktan sonra o ülkenin sınınna vardı. Onun haşmetinin fazlah­ ğından ve gücünün büyüklüğünden gün görmüş meliklerin kalbi atmaya ve tecrübeli yöneticilerin kanı donmaya başladı. Savaş zamanı hızlı esen rüzgar gibi tozu duruana katan , kavga ve mücadele sırasında düşman vü­ cuduna onulmaz yaralar açan , canlannı feda etmekten hiç çekinmeyen , kendilerini tehlikenin ve ölümün kucağına atan yiğitler, Antalya'yı daire­ nin noktanın etrafını sardığı gibi çepeçevre sardılar. Saltanat fermanına uyup o şehri almak, oranın askerlerini yere serrnek için, Şiir:

"Hiç korkmadan 1 0 güçlü mancınık'ı kartalın dahi uçamayacağı bir yere yerleş tirdiler. Talihli şahlar şahınınjermanıyla arabayı göğe çıkarttılar" Savaş aletlerini yerleştirdiler. İçten ve dıştan timsahlar gibi birbirle­ rinin canına kastettiler. Bir gün gibi geçen iki ay hiç ara vermeden sa­ balıtan akşama kadar savaş ve kutşatmayla meşgul odular. O gevşek kafirlerlerle savaşmaktan savaşçı yiğitler sıkıntıya düştü. Fakat kale içindekilerinin durumunda hiçbir zayıflık ve ümitsizlik meydana gelme­ di. Onu fark eden Sutlan bir gün , ordunun savaşçılarının ve yiğit süva-

(355) (3 56)

Büyük divanda bulunan arazi defterlerinde has ve ikla yani dirlik olan timara ait tevc i ­ h a t ı yapan v e buna dair menşur v e heratları hazırlayan mühim bir dairenin reisine pervaneeL bu berat ve ınenşurlara da pervane denilmiştir. (Med hal. s. 9 5 ) Yazılan menşur ve fennanların üzerine özel su rette hazırlanmış bir agaç kalıp ile bası ­ lan tugra veya arıı ı a .

ı 17


rllerin saldırıya geçerek, gün� ve kıh�� yerine ok vr yltyı kullanmnlarını. hiçbir Fre nk in kalenin şerefelerinden dışardakl askere bakmasına izin '

vermemelerini. savaşçı y!ğ"ttlertn gruplara ayrı lmas ını

.

gruplar hallnde

kale duvarlarına merdivenler koymalannı, devletten ceza veya mükafat görmeleri için padişahın huzurunda yiğitlik. mertlik ve fedakarlık ayar­ larını sınav terazisinde ölçmelerini buyurdu.

Çavuşlar, bu fermanı bütün askerlerin kulağına ulaştırdalar. Asker­ ler, kannca gibi [98] fermana uydular, çekirgeler ve arılar gibi coşup kaynamaya başladılar. Mertlik anlarından bir anı bile boşa harcamadı­ lar. Hisarın çevresini dolanarak. herbirinin başı feleğin burçlanna değe­ cek yükseklikteki merdivenleri duvara dayadılar. Bunların arasında yi­ ğitlik ve sehat gösteren ilk kişi Konya'ın muvazzaf sipahilerinden (sipa­

hiyan-ı kadim-i mahruse-i Konya) Büsameddin lakaplı Yavlak Arslan adlı bir yiğitti. O kılıcı miğferi ve zırhıyla taş duvar üzerinde kaplan gibi koşarak kendini Frenklerin arasına attı ve birkaç kişiyi cehenneme yol­ ladı. Onun o cesaretini gören diğer düşmanlar taş yağmurunun önün­ den kaçan şeytanlar gibi bulundukları mevzileri terk ederek kaçmaya başladılar. Onların herbiri, Şiir:

"Keskin kılıcın korkusundan hazan rüzgdnnın önünde titreyen söğüt yaprağı gibi titredi. " Onun bu cesaretini gören ordunun diğer yiğitleri de tunçtan bir dağ gibi rüzgar hızıyla kalenin burçlarına tırmandılar. Kemendler atıp aşağı­ da kalanları da yukanya çekmeye başladılar. Şiir (Arapça) :

"Birbirlerini çekerek götürüyorlar. Arkadan gelenler öndekUeri takip ediyorlar. " Sonunda Sultan'ın sancağını (sancak-i Sultan) kalenin en yüksek yerine diktiler. Kalenin burçlannda saltanat bayraklan (rayat-i saltanat) ikbal ve saadet rüzgarlarıyla dalgalanmaya başladı. Kale duvarlarına çıkmış olan ordu komutanları kalenin içine inerek büyük bir cesaretle,

"Kıyametin koptuğu gün yeryüzü ve dağlar sarsılır·\35 7) durumunu silah­

l arıyla düşmana gösterdiler. Kilitleri kırıp kale kapılarını açınca dışarı­ daki askerler öfkeli aslanlar ve kızgın kapanlar gibi şehre girdiler. (3 58l Kuşatma sırasında şehirde bulunanların küfür etmeleri yüzünden 'Sultan'ın emri üzerine 3 gün kıtalda bulundular. Denize ve avaya kan nehri akıttılar. O günden sonra uzun bir süre Akdeniz'in üzerinde kır-

(357)

Kur'an-ı Kerim, 7 3 / 1 4 1 358) Antalya'nın fetih tarihi

ı 18

3 Şaban 60 3 { 5 mart 1 207) d i r .


mızı btr kan örtt\s{l yayı lı kaldı. Aybtl'�a deniz balıklan ve hava kuşlan. o köt.O huylu kAfirlerin ceııtetlerlndcn ve leşlerinden kendilerine yiyecegt bol bır ziyafet ve mükellef btr sofra düzenledtler. Ondan sonra Sultan'ın fermanı özerine (99) askerler kılıçlarını kınlanna koydular. Antalya hal­ kıyla yagma ve talan vasıtasıyla muhatap oldular. Beş gün boyunca yagma denizi ve ganimet nehri kabardı, talan dalgaları yükselmeye baş­ ladı. Altıncı gün Sultan, Antalya şehrinin valiligini ve subaşılıgını (emdret u serleşkert-yt malıruse-i Antalya) . gurbette yanından hiç aynl­ mayan, verilen görevleri yapmada yeterli, dirayetli, bilgili ve becerikli olan; sınırlan korumada ve halkın sorunlarını çözmede maharetiyle ta­ nınan yakın adamlanndan (gulaman-ı has) Emir Mübarlzedin Erto­ kut'a verdi. Onun askerleriyle (havaşi) birlikte şehre gitmesini, o gün­ den sonra muzaffer askerlerin, kılıç artıkianna ve ölümden kurtulanlara kötülük elini uzatmamasını, kıyıya köşeye saklanmış olanlar için şehir­ deki yagma ve talanın bittigi konusunda tellal çagırarak onların gizlen­ dlkleri yerlerden çıkmalarını saglamalannı buyurdu. Ondan sonra Sultan bir süre orada ikamet etti. O arada kuşatma sırasında kale duvarlannda açılmış olan yanklar ve çatlaklar tamir edil­ di. Ambarlan ve silah depolarını (zered-hane) her türlü zahire ve silah­ larla doldurdular. Kadı, hatib, imam, müezzin ve hafızlar tayin edilip, mimber ve mihrablar kuruldu. Hiçbir tedbir ihmal edilmedi. O işler bittikten sonra Sultan ayagını mutluluk rikabına koyarak atının dizginini, Rum sultanlannın taç giyip tahta oturdugu saltanat merkezi Konya tarafına çevirdi. Sahilden bir menzil yol alınca adamlan­ nın Dudan mevkiinde durmalannı, ganimetierinden alınan beşte bir devlet vergisini (ahmô.s-i has) toplamalarını, daha önce davacı olmuş. savaşa katılmış, binecegini ve yiyecegini padişah alımndan ve mutfagın­ dan (ıstabl u matbah-ı has) almış olan tüccarlan çagırarak, kendi eşya ve kumaşlannın herbirinin niceligini ve niteligini bir liste halinde yaza­ rak divan'a götürmelerini, onlardan askerin ganimetiert içinde bulunan­ lan onlara vermelerini, olmayanları da Emir Mübarlzeddin'e ferman ya­ zarak ordan getirtmelerini, ele geçen her şeyi gerçek sahibine teslim et­ melerini, eksik olanlan da naiblerin hiç tereddüt etmeden hazineden alıp onlara vermelerini, onların mallanndan az çok hiçbir şeyin [100) eksilmemesini buyurdu. Çünkü her ne kadar Islamın çehresindeki se­ vinci artıran ve yüzünü güldüren o kutsal fetih, saltanatı ve gücü sınır­ sız olan Yüce Allah'ın yurdımıyla gerçekleşmişse de onun kaynagı ve se­ bebi onların ugradıkları haksızlıktı. 1

19


Onuun �uııru S u l tu n , k u t l u uır t u l l l ı vr üHW ı ı hl l' lJn�u rıylu M u huın­ ııwd ' l n dinini yticc l t m l ş , " Dönmek en Iyi" si\zü n (i Hi\ylc.-yt�rt�k. ckvlrt Bu·

rak'ınıl 35 9l

gökl eri n zirvesine sürm ü ş ; hcybctinlıı şlm�egl fH nc şt"yta n ı

yakmış, mutluluk bayragını açmı ş . saadet y ü z ü aydınlanmış. ŞIIr:

"Başanlı ve güçlü bir şekilde yola düştü. Imparatorluk şemsiyesi (çetr-i şahinşahi) parlamaya başladı. Devlet kuşu gibi tahtının bulunduğu yere salma salma yürüdü. Padi­ şahlık külahım aya değdirdi. Büyükler,

yiğitler

ve

seçkinler,

devlet

gibi

cihan

padişahının

dergahında. Herbiri, kılıçlanndan dağın titrediği iri cüsseleriyle el pençe divan durdular. " tasvirine uymuş olarak Konya'ya (mahruse-i Konya) geldi ve Şiir (Arapça) :

"Devletin kalıcı olanlan, mızrak üzerine kurulmuş olanlandır. Böyle bir devletin taraftarlan için vunnak, öpmek gibidir. Onlar devlet için gereken her şeyi yaparlar. Düşmanlar saidırmadan önce kılıçlannı kınından çıkanrlar. " manasının teşekküre deger mesaisini, dünyanın sıradan ve seçkin kişlerinin kulagına ulaştırdı. Sonunda hepsi birden, Şiir:

"Büyükler bir işi yapılması gerektiği gibi yaparlar. Padişahlann kılıcı böyle bir iz bırakır. " diyerek padişahın yaptıklarını övmek ve hal ve hareketlerine teşek­ kür etmekle meşgul oldular. O sırada tüccarlar kendi kumaşlanndan bulduklarını saydılar. Ek­ silmiş veya azalmış olanların listesini padişaha arz ettiler. Padişahın ha­ zinedarları lhazanedaran-ı has) kaybolanlara tahmin ve kıyas yoluyla deger biçtil er. Sonra Sultan, tüccarların herbirine durumuna ve rütbesine göre hil'at ( teşriJJ ve nafakalar vererek onları amaçlarına ve maksatlarına ka­ vuşturdu ve "Bu günden sonra bütün Rum ülkelerinde ne ticareti [ 1 0 1] yapılırsa yapılsın ve ordan hangi tüccar geçerse geçsin vergiden ( bac} ,

(359) 1 20

Hz.

Pey,ı.(aınber'iıı ınirac'a (ı ka rken biııclij!;i

al.


f;lr.<:lş i\crc-Undt�n ( ıı lmr) , 1 11\vc ve liızln ı·üMtundan (zaraHib u a onriz) muaf t u t u lm u şt u r" ctlyı· ft>rnıu n çıkardı. Tüccarlar can ü �önüldcn Sultan'a dualarda ve övgülerde buluna­

rak vataniarına ve yurtlarına hareket ettiler. Padişahın gösterdiği o cö­ rnertll�t ve ytp;tt l l ği dünyanın her yerinde anlatmaya başladılar.

Şam yüce ve saltanalı devamlı olan Allah, cihanın efendisi, yeryüzü­ nün hakimi olan o zalm aklından geçenleri gerçekleştirsin ve onu. bütün girişimlerinde başarılı kılsın. Zafer ve fetih her zaman onun yanında ol­ sun. Çağın güçlü kişilerinin boyunları ve devrin padişahlarının alınları onun y üce dergdhının önünde eğilip yere sürülsün. Onun y üce şahsiyetini ·Alah daha da yüceltsin- güçlü yönetim/e arkadaş yapsın. "Amin diyen kula Allah merhamet etsin. "

2 1- SULTAN'IN RUM BELDELERİNİN GAZASINA GİTMESİ, ORADA ŞERİTLİK DERECESİNE VE MUTLULUK ZİRVESİNE YÜKSELMESi Sultan.

Antalya'nın

gazasından dönüp o yeni ülkesini, saltanatının

kıdemli kullannın yönetimi altına verince, o diyann ormanlan ve arazi­ leri, dergah ordusunun yiğitlerinin payı ve saray hizmetçilerinin av yeri olunca, saltanat fermanı, kader gücünde ve kaza etkisinde karada ve denizde geçerli oldu. Devlet, hizmetçisi; ikbal düsüncesinin , görüşünün. fikrinin ve aklının yardımcısı oldu . Mutluluk dallannın yaprakları, padi­ şahlık sahilinde İlahi yardım ve semavi lütuf rüzgarının etkisiyle tomur­ cuklanıp büyümeye başladı. Devrin padişahlan ve zamanın güçlü kim­ seleri, başlarını onun fermanının halkasına. ayaklarını akid ve anlaşma­ lara sadık kalma yoluna koydular. Eğer çok ender durumlarda tesadüfi hallerde devlet taraftarlarından, zamanın komutanlarından , büyük me­ liklerden birinin başı. bir kıl ucu kadar kulluk çemberinin dışına çıksa, ayağı isyan yoluna girse, itaat ve bağlılık dairesinin sınırını geçse, he­ men cezalandırılma azabına uğrar. kahır gürzüyle [ 1021 terbiye edilip yola getirilirdi. "İstese de istemese de, zorla da olsa nzasıyla da olsa" pa­ dişaha boyun eğme yolunu tutar, itaatin gereklerini yerine getirmeyi gö­ rev sayardı. İnsana huzur veren bahçeyi ve güzellikler dolu alanı bırakıp şaşkınlık çölüne ve korku veren vadiye düşmezdi. Ay, o devletin saygı

alanının civarında ve iyilik çevresinde kendisine sığınak arar, Utarid l 36°l lakabına sahip olan göğün oku , boydan boya, onun yüce divanının ya(360) Bak. not . ı 63 121


zarlaı·ın ı n hizmetine glrmekt�n kıvanç duyard ı . Zöhreı:m ı ı m u t l u l u k r-m ­

zını , saltanat tahtı için çalarclı. Güneş de her sabah onun clhanın sı�ı ­ nagı olan sarayının topragını öperek kullugunu göstertrdt . BehranP!l:ll

acımasız kılıcını bu ailenin muhaliferine çevirtrdi. Keyvan 136 3l , onun sa ­ rayının koruculannın ayagına her gece yüz öpücük kondururdu. Halkın ihtiyaçlarını gidermesi sırasında saadet dili onun için şu sözlerden baı;; ­ kasını söylemezdi. Şiir:

"Sen öyle bir padişahsın ki savaş s ırasında yerle göğü bir yaparsın. Eğer senin kahnn su içinden geçerse, orası çaresiz alevli bir ateşe döner. Eğer senin lüifun ateş küresinden geçerse. lütjiLnun ateşi orayı göle cevirir. Büyüklük iddiasında bulunmak doğru değildir. Şahlık mührü arıcak sana yaraşır. Ben dergô.hınzn kuluna ad ver. Böyle mutsuz olan bana mutluluk ver. " Onun ululugu ve büyüklügü doruk noktasına ulaşıp orada kendine yer buldugu için hiç kimsenin aklından o devletin bagından çıkmak, onun emir ve yasaklannın saglam zincirini kırmak gelmedigi, o hazretin büyüklük ve şevket güneşinin batına noktasına dönmedigi bir sırada, kaderin fettan eli. hile çadırının içinden ve eziyet perdesinin arkasından gögün gözünün faltaşı gibi açıldıgı garip bir oyun ve acaip bir iş yaptı. Şiir (Arapça) :

"Bir şey mükemmel noktasına ulaşırsa, kusura açık demektir. Sen onun yok olacağı günü bekle" hükmünün sayfasında yazılı olan gizli sır açıga çıkardı. Sultan'ın azınini ve çabasını [103) Laskaris'e (364l ait olan Rum ülkesinin gazası­ na yöneltti. Bu fitnenin ve karışıkhgm sebebi şuydu: Daha önce de anlatıldıgı gibi Laskaris, topraklanndan İslam ülkelerine giriş ve çıkışlara engel olup zorluk çıkarıyordu. Sultan'ın padişahhk tahtına ve mutluluk ma­ kamına oturdugu ve emellerinin oku. emniyet ve huzur alanına yerleşti-

(36 1) Bak. not. 267 (362) Bak. not. 266 (363) Bak. not 268 (364) !zn ik prensi Theodor Laskaris'in ülkesi.

1 22


11 za man hararı ve v�rglyl (harac u ttauat) gönd e rm ek te emir ve yasak­ ,

lara uymada çekimser ve Isteksiz davra nıyor. o konuda tembellik ve gev­ olkllk gösteriyord u . Onun üzerine Sultan bir gün devlet erkanını (erkan-ı devlet) ve ülke­ nın tedbirini düşünenlerini (müdebbirdn-ı memleket) çağ;ırdı. Halvet say­ fahrının kenarlarını , adamlarının ve askerlerinin ( haşem u havaşij ya­ bancılık tozundan temizledi. Onları karşılıklı konuşma şerefiyle şeref­ lendirerek, "Biz, Laskaris'in beldelerinden atalarımızdan miras kalmış olan ülkemize dönmek istediğ;imiz zaman o, bizim maksat göğ;sümüzün üzerine engel ve yasak elini koydu. Boş sözlerin ve aslı olmayan lafların eteğ;ine yapıştı. Yüce ve Ulu Allah'ın faziletinin yardımıyla muradımıza erip amacımıza ulaştığ;ımız zamarı onun hatalarının üzerinden bağ;ışla­ ma ve göz yumma adımlarıyla geçtik. "Eğ;er sen düşmandan güçlüysen, gücüne şükretmek için onu affet" düsturunu kendimize ilke edindik Fakat buna rağ;men o, boyun eğ;me yolunu takip edeceğ;i. bize taraf olma nuruna sahip olacağ;ı yerde tekrar başkaldırma ve ayrılık sözü etmeye başladı. Gizlilik perdesinden cefa makamını çalmakta, savaş ve kavga türküsü söylemektedir. Eğ;er bu olayın telafisi , bu durumun düzeltilme­ si konusunda doğ;ru bir karar ve isabetli bir tedbir alınmaz ve o akılsızlı­ ğ;a çare bulunmazsa, sonunda kudret eli, onun sebep olacağ;ı vahşeti gi­ derme konusunda aciz kalabilir ve o iş büyük bir zarar açabilir. Bu du­ rumu gören diğ;er yönetilenler de boyunlarını hile ve tuzak halkasına so­ karak, ayaklarını saltarıat dergahına bağ;lılık yolunun dışına koyabilir­ ler. Şimdiye kadar akıllarına gelmemiş olan bağ;ımsızlık sevcia sına düşe­ bilirler. Çünkü akıllı kimseler. "Başa gelecek bir iş hafife alınmamalıdır. karıncayı yılan görmek gerekir ki, sonunda onun ejderha olmasından pişmanlık duyulmasın" demişler. Şiir (Arapça) :

"Sana saldıran düşmanın kollan kısa olsa bile onu küçük görme.

[1 04] Kılıçlar boyun kesebilmelerine rağmen, bazen bir iğnenin yaptı­ ğını yapamazlar. " Fırsat çıkınca kötülüklerin giderilmesi konusunda hiçbir şekilde ihmal davranmamak gerekir. Şiir (Arapça) :

"Düşmana karşı birji.rsat bulursan, ilk işin onunla uğraşmak olsun. Fırsatın kapısından hemen girmezsen, düşman o kapıdan sana gelir. "

O zaman artık pişman olma ve ümide kapılma. Çünkü pişmanlık

fayda etmez. " dedi. 1 23


O ı ı u ı ı llı�rln�

d�v l d

büyükll-ri si\:.ı. ılluru k , " l �l kuıJ I"Uhlhl padl1;4rı l ı ı

ını;,m l a t t f tabla t ı ı ıd a ı ı bi;, kulla rı n l l l k u l a k S<'dd'l ı ıt· cl ü kü lt� n i ı ı l' l clt·�r­

İskender'in i:Hi5l hik ıııe t ll si'ızll'rl r ı l . Hüsrev·ıııt:moı vt· 7l l3 6 Bu-Zer'i n veeizelerini kıskandıracak özelliktecllı-. İyiyi köt üdcrı ayırt rl nd c k i bu sözleri ,

edebilen aklın ve ileriyi gören düşüncenin o sözlere karşı g e l m e s i ın ii ı ı ı ­ kün değildir ve noksanlığın o mükemmeliğin çevresinde dolaşma i m k <i r ı ı yoktur. Şiir:

"Şurası bir gerçeletir lci, cihanın kurtuluşu için senin emrin, akıllı Icinı­ selerin ttirazından ve düşüneeli kimselerin muhalefetinten uzaktır. " Fakat dünyanın yaratılışından siz padişahımızın devletinin günleri­ ne -Dünya durdukça ve insan oğlunun nesli devam ettikçe zevalden ve yı­

kımdan uzak olsun- kadar her sorunun bir cevabı, her meselenin bir çö­ zümü olmuştur. Eğer padişahımız biz kullarına izin verirlerse, bu konu­ da doğru ve uygun gördüğümüz her şeyi arz ederiz" dediler. Sultan , "Söyleyin" diye buyurunca, "Gayib sırlarının

habercisi, kaza ve kader

divanının elçisi olan siz padişahımızın cihanı süsleyen düşüncesine ke­ sin olarak malumdur ki , anlaşma kurallarını bozmak, vaad edilen şey­ lerden sapmak beğenilmeyen bir davranış ve çirkin bir harekettir. Şüp­ hesiz o işin sonu kötü, neticesi uğursuzluk olur. Yeminin temellerini yıkınanın meyvesi ,

Hazreti Resul'ün (A S.) bargahından çıkan, "Yalancı

şahitlik dünyayı harap olarak bırakırsözü gereğince ülkenin yıkımından ve devletin durumunun perişan olmasından başka bir şey değildir. Ken­ dini inkar karşısında bırakmak. akıl ve görüş sahiplerinin itirazına he­ def olmak, ferman verme kurallannın üstünlüğünü kötüye kullanmak, kin atını eyerleyerek vefayı cefaya dönüştürmek için hiçbir şekilde iyilik müftüsü fetva vermez ve büyüklük kadısı hüküm çıkarmaz.

[ 105]

Eğer

Laskaris bağlılık yolundan sapmışsa, vaad, iyili k , uyan ve tehdit yollan henüz kapanmış değildir. Ona elçiler gönderip, onun kulluk görevlerinin şartlarını yerine getirmesi , yapması gerekenleri yapması konusunda sert bir uyarıda bulunarak ceza ile tehdit etmek gerekir. Eğer o tehdit­ ten sakınır. affa sebep olabilecek özürü dilerse. ona. 'Bugün azarlana­

cak değilsiniz' (368) ayetini okumak: değerini artıracak o davranış üzeri­ ne ona hoşgörülü ve anlayışlı davranmak gerekir. Eğer büyük bir aptal-

Bak. not. 92 Bak. ııo! . 82 Ebu zer el - Herevi (ölın. 434/ 1 04 3). (368) Kur'an-ı Keri ııı . 1 2 /92

(365) (366) ( 367) 1 24


lık �ibttc-rlr

I nnc i n V('

lıııy ıı ı ın mc-yiC'd�r. nyrılı,ııı �nyrılı�ı nwslt•k t�d lnlrRe . o

aAır hm�tulı�ın tt.�davlsl koınısunda, 'Tcdavlnlıı c11 son şekil daglamadır' llacı kullanılır. O zaman biz kuların, Şiir (Arapça) :

"lytltk sent kurtarmardıgı zaman kötülük kurtarır" atma binerek, fetih ve zafer güneşinin dogdugu yer olan siz padişa­ hımızın rikabının hizmetinde ve kutlu şemsiyesinin (çetr-i humayun) göl­ gesinde samimi bir şekilde yola düşeriz. Yaradan'ın faziletinin uguru ve padlşahın devletinin gücüyle melekler ordusu gibi 'Saf sajl369) hareke­

te

geçer o diyann dagını taşını, 'Onları ufalayıp savuracak1370)

haline

eokanz. Esaret ve düşkünlük bagını, Rumiann ve Frenklerin egilme­

yen

asi boyunlanna tasma yapanz. Onun için siz padişahımızın elçileri­

nin getirecekleri cevap için bir süre sabredip beklemeniz gerekiyor." Onun üzerine Sultan söz alarak, "Hiç şüphe yok ki, padişahlık gele­ neginde ve saltanat konusunda sabır, hoşgörü . iyi geçinme ve barışçı davranış begenilen ve ilgi duyulan bir yöntemdir. Fakat bunlar yerinde ve zamanında işe yarar.

Laskaris

illetinin ve hastalığının tedavisi için

kınama ve azar maddelerinden yapılmış şeker ve sirke şurubunun bir faydası olmaz. Onun hasta damarlannın atışlarını düzene koymak an­ cak Hint demirinden yapılmış olan neşterle mümkün olur. 'Sağırdırlar.

dilsiz.dirler, kördürler137 1) onların halini açıklamaktadır. Bizde onların aptallığı ve cahilligi konusunda geniş bilgi bulunmaktadır. Onun için bu

konuda onları uyarma ve tehdit yolunu tutmak hiçbir şekilde faydalı ve başanlı olamaz. 'Şüphe yok ki, inkdr edenlerin başlarına gelecekler uyar­

san da uyarmasan da birdir, inanmazlar1372 J Şiir:

"Macun ve büyüyle kurtuluşa ererneycek şekilde beynine aptallık yer­ leşmiştir. " dedikten sonra ülkenin her yanına fermanlar göndererek muzaffer orduların emirlerini , büyüklerini ve ileri gelenlerini ( 106] gazaya ve ci­ hada çagırdı. Onların herbirine mümkün olduğu kadar çabuk yola dü­ şerek en kısa zamada mutluluk yuvası olan şahın dergahına gelmesini, diğer askerlerin ise. iş ve güç birliği içinde kafirlerin ülkesine yönelmesi­ ni ve "Ey Peygamber! lnkarcılarla. ikiyüzlülerle savaş. onlara karşı sert

davran·1373J hükmü geregince İlahi dinin galibiyeti ve İslam aleminin

(369) Kur'an-ı Kerim, 89/22 (370) Kur'an-ı Kerim. 20/ 1 06 ( 37 1 ) Kur'an-ı Kerim. 2 / 1 8 (3 72) Kur'an-ı Kerim. 2/5 (3 7 3) Kur'an-ı Keri ı ıı . 9 /74 1 25


L>uynıgının

yü ce ln ı c s l lçl ı ı snbır ve seuutı bütün Işlerden önemli ımymu­

sını buyurdu. Padişahın yüce fermanı uyarınca, askerin seçkinleri (kq[fe·l leşker·

keşan) . büyüklerinf servercin) ve komutanların (sipahdciran) ileri gelenle­ ri, yardımcıları , taraftarları , ünlü ve şanlı askerleriyle, Şiir (Arapça) :

"Karayı silah denizine çeviren süvarilerle dolu bir ordu" ihtişamıyla

Ruzbe ovasında bulunan kutlu karargahta hazır oldu­

lar. Şiir:

"iyi birjalla, ugurlu bir günde şahlar şahı sahraya doğru yola çıktı. Davulun (kös) gürültüsü ve zumanın (nay) sesi yükselince dünya gökyüzü gibi yerinden oynadı. Komutanlar bayraklannı yukan kaldırdılar,yiğitler yüzlerini savaş alanına döndüler. Padişahlann büyügü dışan çıktı. Taç sahipleri onun rikabının yanın· da yaya olarak yürümeye başladı. Kemerini kuşanıp zırhını giydi. Keykubadl374l tacını başına koydu. 1

Ayın yüzüne bulut düşmüş gibi uğurlu şemsiyenin (çetr·i humayun) gölgesi şahın başına düştü. Çavuşların 'Uzaklaş uzaklaş' sesleri dünyadan kötü gözlülerini uzak­ laştırdı. Demir yükten yeryüzünün beli büküldü, gidiş gelişin yoğunluğundan havanın yüzü kapandı. Şahın etrafında, arkasında önünde kılıçlardan boş bir alan kalmadı. Atın işlemeli kılıcı, belinin etrafını bir hisar gibi çevirdi. 'Uzak dur' sesi, gülerken ağızdan çıktı. Geriden jeleğe, 'Uzak dur" dendi. Filin sırtındakı davullann gümbürtüsü, fersahfersah uzaklıktaki dagı ve ovayı tutuyordu. " Heybetinden aslanlann ormana, kartallann göge sıfjındığı, korkusun­ dan timsahlann kendilerini nehre attığı, [1 07] filin kendisine kaçacak de­ lik aradığı bir toplulukla yola çıktılar.Rum'un büyük beldelerinden biri ( 374) Efsanevi I ran padişahı. 1 26


olan AIGfeldr sınırına

vardıklam zaman casuslar. Sultan'ın mu.ıajf<'r

bawaklarırıırı IJe askerlerinin yaklaşt ıt)ım haber verdiler. Uykusu. rahatı

ve huzuru yerinde olan ve zorluklar karşısında mertçe direnen Laskaris

bu bela karş ısında korkuya kapılıp, beldelerine, kabilelerine, aşiretlerine ada sakinlerine 'jeryatname" ler göndererek, "Bu feci olayı duyup, kötü durumun haberini okuyunca inlemeden ney, ağlamadan tüy gibi oldum" dedi.Şiir(Arapça}: "Vücutlar üzerindeki zırhlara çarpan kılıçlar gibi geldi. " Şiir:

"O zamandan beri vücudum zayıf ve gönlümün yorgun olduğundan ne harekete gücüm ne de sakinleşmeye mecalim kaldı. " Onun üzerine Rum'dan , Alman'dan Kıfçak'tan Alan'dan sayılması ve bir araya toplanması mümkün olmayan ; kannca sürüsünün, kum tanelerinin ve yagmur damlalarının sayısı kadar bir ordu meydana gel­ di. Laskaris ordunun önünü, arkasını, sağını, solunu, merkezini ve ce­ nahlannı savaşçı yiğ;itler ve Frenk askerleriyle saglamlaştınp kuvvetlen­ dirdi. Mükemmel bir düzen içinde İslam ordusuyla savaşmak için hare­ kete geçti. Diger yandan İslam ordusu da gökyüzü gibi ilerlemeye , ateş küresi gibi kaynamaya başladı. Askerlerin Elburz dagı!375) gibi heybetli gürzle­ rinden, şimşek gibi parlayan kılıçlanndan, dagı delen mızraklanndan korkan Merih'in !37 6l ödü patlayıp, denizler kurumaya, ölüm can çekiş­ meye yüz tuttu. Şiir (Arapça) :

"Öyle güçlü beyaz atlar ki, savaş gününde süvarileri ordan oraya ta­ şıyor. Üzerlerindeki zırh ısındığı zaman kıvılcım saçan şimşeğe, parlayan güneşe dönüşüyor. " Şiir: "Demirden bir dağ gibi yerinden oynayınca yer başından ayağına ka­ dar titredi. İki ordu karşı karşıya geçtiler. Askerler cenahlarda ve merkezde saf tuttular.

( 3 7 5) Bak. not. ı 78 (3 76) Bak. not. 1 90

1 27


Giir;.ı;iirı s<'si ıw kılıcın şakırdwnası .fllt r ı beun t n l P(' mı/amn &lii ı ıı'i pa t ·

lrı l t ı . Davulıın giirüllüsü ölüye kulak verip. yaşayanların aklılll lwşuıdaıı aldı. Vücuda ateş etkisi yapan kırbaçların ıslığı. yerin kulağına civa dök/ ii.

[108] Silvanler şimşek çalcan kılıçlarını çektiler. Aslanlar her yandan dişlerini gösterdiler. Ecel can için tuzak kurdu. kıyamet bir anda kendini gösterdi. Kılıçlar sinelere girmeye hazırlanırken, dünyaya kıyamet gününü ge­ tirdi. Sanki bütün ormanların ağaçlarının kesilmesinden yapılmış kadar çok mızraktan yenilgi düşüneeye galip geldi. Ormana benzeyen o savaş alanında ne yaban eşeği aslandan kurtu­ luyor, ne de aslan kılıç darbesinden kaçabiliyordu. Ok, zırhların altına, gece esen gürzgarın gül dalının içine işlediği gibi işliyordu. Kana susamış ağaçtan aklar, ölüm beratını alebabaların kanatıanna mıhlıyorlardı. Ayyuka çıkan kan dalgalanndan bayrakların direkleri kızıla boyanı­ yordu. Mızrakların ucu, başını yere koyuyor, saba rüzgarı sancağın saçını okşuyordu. Başı kesilmiş komutanların acısından yer cebini, gök eteğini y ırtıyordu. Herkes kılıcın acısını tadmış, kimi onun lcorsunudan. kimi de darbe­ sinden hayatını lcaybediyordu. Ateş düşmüş bir kamışlık gibi bayraklar kırmızı ipeğe dönüyor. Ucundan kan damlayan kılıcın sayısı, çöldeki kurnun ve taşın sayısı­ na ulaşıyordu. Savaş alanına düşen akım sayısı. hazan vakt inde yere düşen yap­ reıle sauısını buluyordu. "

1 2H


Sul l u n IHc,

o�rt'f bı ı ıT ı ı ı ıdu puı·luyuı ı bir günr.ş ,ı.tlbl ü:wrl ıH� Bedah­

tan l u l l ı ı l ı :ını undıran bır zırh (kaz-cıgw ıd) buşırıa parlak yıldıılı gükkub­

bcyt� be nzey en

bir mıgfcr;

omuıuna dü şmanların canını alan fıl ağırlı­

�ında bir gürz. koluna canllerin kalbi gibi sert bir yay. beline mücevler­ lerle işlenmiş parlak bir kılıç takmış: dağ gibi iri, şimşek gibi hızlı, fil gi­

bi güçl ü , Nil nehrinin üzerinden atlayabilen, zaman gibi ele sığmayan, zemin gtbl dayanıklı , kader gibi etkili, Müşteri l378) gibi parlak, güzel yü­ rüyüşlü, ölçülü endamlı, tunçtan damarlı, susam kulaklı , kamış kuy­ ruklu , çiftesiyle yerde yank açan. koştuğu sırada kaldırdığı tozla gözyü­ nü karaya çeviren, bir sıçrayışta göklere (109] ulaşan, tırnaklan demir­ den, ayağına bağlanan ipin cennet hurilerinin misk kokulu saçından , tasmasının ve geminin Pervin'in gerdanlığından !379l yapıldığı, Şiir (Arap­

ça):

"nerleyişi, gidişi, dönüşü bir an meselesi. Hızı, yukardan akan bir sel veya bir hayal gibi. Yapısı zarif. vücudu düzgün, sesi ise yüksekten düşen boş bir tence­ renin çıkardığı ses gibi güçlü. Koştuğu zaman top gibi yuvarlak hal alan bir topaç gibi çevik ve hızlı. Baldırlan ceylanınki, ayak bilekleri ise deve kuşununkiler gibi zarif ve kıvrak. Koşması kurtunkine, ayaklannı kaldınp idirmesi ise, tilkininkine ben­ zemektedir. " Şiir:

"Şimşek gibi hızlı, rüzgar gibi etkili, gözü sürmeli keklik gibi yürüyen bir at. 'Öyle çabuk kalkar ki, yola düştüğü zaman dağdan daha şiddetli rüzgardan daha hızlı gider. Öyle yol alır ki, menziller aşarken ayağının tozunu bile göremezsin. " Şiir (Arapça) :

"Uzaktan baktığın zaman onu bir görünür, bir kaybolur görürsün" Şeklinde tasvir edilen bir ata binerek ordunun merkezine yerleşti. ( 377) Bak. not. 328 ( 3 78) Bak. not. 89 (379) Bak. ııot. 2 1 2

1 29


O suvaştu mızragın kum, okun etklııtlz. zırhm "evfek . kıheın kt)ı·, hançertn kesmez. gürzü n hafif ve mtlıfertn gt�vşck oldugunu gôrü nce, aşırı ytgttltgt davayı sonuçlandırmak. kavgayı sona erdirmek tçtn onun buhar arasından su damlatır gtbt mücevher damlatan elini keskin kılıcı­ nın kınına atmaya itti. Kızgın aslan gibi üzerindeki zırhın bagını yırta­ rak düşman safına saldırdı. Buluttan akan yagmur gibi vadide ve dere­ de kan seli akıttı. Savaş arasında düşmanın merkezine vannca Laska­ ris't ayakta gördü. Silahını kullanmadı. Kılıcını esirgeyerek kınına koy­

du.

Zehirli yılana benzeyen mızragını eline alarak, Şiir:

"Düşmanın yözü zümrüt gibi dışanyafirlamış" durumuna düşen Las­ karis'nin üzerine saldırdı. Daha ilk saldında ona kıyametln yüzünü gös­ terdi. Onu atın sırtından yere düşürdü. Ona bagırarak "Ey Kundus", ya­ ni "Ey Kel" dedi. Sultan'ın yakın kullan (bendegdn-i hds-ı sultdn), onun zatının nakşını varlık levhasından [1 10] silmek istedilerse de Sultan on­ lara izin vermedi. Emri üzerine onu yerden kaldınp ata bindirdikten sonra serbest bıraktılar. Laskaris'in askerleri, padişahlannın yenildigini görünce daglara,

ovalara kaçmaya başladılar. Onun üzerine bütün silahdarlar, l380) can­

darla,-(38 1 ) v e müfarede,l382l Rabhani takdirin ve semavi kaderin hükmü­

ne uyup Sultan'ı yalnız bıraktılar ve bırakılan mallan toplayıp yagma et­ mekle meşgul oldular. O sırada aniden Sultan'ın karşısına bir Frenk as­ keri çıktı. Sultan kendi muzaffer askerlerinden sanarak ona aldınş et­ medi. Silahlı adamın yanından uzaklaştınlması için askerlerine emir vermedi. Adam Sultan'ın yanından geçerken geri dönüp onun nazlı ca­ nını hançer darbesiyle cennet bahçesine gönderdi. Silahlannı, eşyasını ve elbiselerini aldı. Kaçmakta olan bir grup Rum askerine yetişerek on­ lara birlikte Laskaris'in yanına geldi. Laskaris, Sultan'ın ebisesini gö­ rünce hemen tanıdı. "Bu elbise kimin?" diye sordu. Adam, "Onun sahi-

(380) Bak. not. 2 3 1 (38 1 ) Saray muhafaza kumandanı olup. maiyetinde b u hizmette bulunmak üzere epey can­

dar vardı; candarlar süvarı olup bellerinde altın işlemeli hamayii lle asılı kılıç taşırlar­ dı. Alaaddin Keykubad hükümdar ilan edilip Konya'ya geldigi zaman maiyentinde 120 muhafız candar vardı. Bunlar diger mevcut candarların içlerinden seçilmiş cesur ve at oynatmaya kadir muhafızlardı. Hükümdar muhafızı olan candarların bir kısmı divan muhafızı olarak da istihdam edilirlerdi. Nitekim Sadeddin Köpek. hükümdar II. Gıya­ seddin'den Sahib Şemseddin'in katline izin aldıgı zaman onu mevkiinden kaldırarak bir candara teslim edip öldürtmüştü. Candarlar harp zamanında ve konak yerlerinde "müfarede" denilen seçkin hassa kuvvetleriyle beraber hükümdarın etrafında muhafa­ za hizmetinde bulunurlardı. (Medhal, s. 81). (382) Seçkin hassa kuvvetleri olup candarlarla birlikte hükümdarın etrafında muhafaza hiz­ metinde bulunurlard ı .

1 30


htrıl ('t'tmet bahçeHinc- ynlluclırn. B u nlarm heps ı n ı o n u n ü zeri n de n aldım vr bazı doHtlarla huzuru n u za geldim" cevabını verdi. Laskaris , "O halde hemen gidip öldürdügün kimsenın cesedini buraya getirebilir misin" de­ yince, "Getirebilirlm" dedi.

Laskarls askerlerinden birkaç yigidi yanına katarak onu gönderdi. Geri gelince, Sultan'ın cesedini gören Laskaris onu tanıdı. Aglayıp inle­ yerek, yüzünden kanlı göz yaşları akıtmaya başladı. O üzüntülü halde emir verdi, Frenk'i öldürüp derisini yüzdüler. Bunu yaparken akıl ve fi­ kir sahiplerinin ondan ibret almasını istedi. Beyleri (ümerd) ve komutanları (seroeran), Sultan'ın şehitlik derece­ sine ulaştıgını ögrendikleri zaman onların mutluluk bayrakları ve saa­ det şemsiyeleri tersine döndü. Huzurları ve rahatlan kaçtı. Şaşkın bir hale düştüler. Aydınlık günde dünya gözlerine karardı. Ordan ayrılmayı ganimet sayarak, şiir (Arapça) :

"Gemisini kurtaran kaptan" sözünü söylediler. Onun üzerine Laskaris'in ordusunun sıradan ve seçkin kişilerinde neşe ve sevinç hakim oldu. Kaçan Müsümanların peşine düştüler. O karı­ şıklıkta çok sayıda insanın bazıları , öldürülerek, bazıları bagularak bazı­ ları da korkudan hayatını kaybetti. Çaşnigirl3 8 3l Ayaba [ l l l) ile diğer bü­ yük emirlerin bazılarını yakalayıp esir aldılar ve Laskaris'in yanına götür­ düler. Oraya varıp Sultan'ın mübarek cesedini görünce Ayaba, feryat ede­ rek aglamaya başladı; kendini Sultan'ın cesedinin üzerine attı. !384l O zaman Laskaris, Ayaba'nın bağlarını çözmelerini emretti ve onu teselli etmeye çalıştı. Şehitlik derecesine ulaşmış olmasına ragmen Sultanı misk ve gül suyuyla yıkayıp temizlediler. Müslümanlar mezarlığında topraga verdi­ ler. O olayın bulutunun daglıp kaybolmasından, o hadisenin sisinin ( 3 83) Selçuklu sarayında haciblik ve üstadüddarlıktan sonra gelen çaşnigirlik, hükümdann

sofracılıgı olup. emirlerden olan bunların amirine de Emir Çaşnigir denirdi. Emir Çaş­ nigir bizzat hükümdann sofrasına nezaret etmekle mükellef oldugu gibi sultanın önü­ ne konacak yemegi önce kendisinin tadması da usuldendi. Bundan maksat yemege ze­ hir katılması korkusu idi. Bundan dolayı çaşnigirlerin çok güvenilir kimseler olmaları lazımdı . (Medhal. s. 80 vd.) (384) Anonim Selçukname'ye göre Gıyaseddin Keyhüsrev'in ölüm tarihi 27 Zilhicce 607 (5 Haziran 1 2 1 1 ) Cuma .l(ünüdür. (Selçuklular Zamanında Türkiye. s. 290)

131


kalkınmmıchı n ı4onı·ıı orclıın a l ı p Konyıı 'yı ı �öt l\ rd il lt'r. Soy l t ı a l a l a rı n ı n

ve·

declekrlnln ·Alla/ı oıılarrlru ı razı olsl l1l· nwr.aı·l ı�ı ı ıchı (kl\ ml.ıc·cll ı fl ı w) c ·c•ı ı ­ net.e t eslim et tiler. Şiir:

"Bu vefasızfelek böyle gelmiş böyle g ider. Askerlerin arasından pad i· şahı seçmez. Yaşiıyı genci birbirine kanştınr. Hem adaletini hem de zıtlmiinü gös· terir. Dünyanın ayini ve adeti böyledir. Onda sadece iyilerin adı ölüm süz olarak kalır.

Şunu iyi biL ki, bu durum böyledir ve böyle devam edecektir. Büyük­ lük de küçüklük de kimseye kalmaz. " "Dünya arzunun gelişi gibi gelir, kaçanın kaçışı gibi kaçar. İ stenme­ yen misafir gibi seni ziyaret eder. tez canlı biri gibi çekip gider. Gelmesi aldatmak. gitmesi ise felaket içindir. Lezzeti geçici, huyu kalıcıdır. Za­ manla uzlaşma fırsatını kaçırma. Bugünden yarına süren bitmeden , gü­ cün tükenıneden ondan faydalanmaya çalış. Her insanın dünyada ken­ di geleceği ve ahireti için harcayacağı şeyleri vardır. Zamanın nankörlü­ ğü, Onun değişken olmasındandır.

Başıyla sonuyla onu doldurana,

Tanrı'nın razası için çalışana, iyi bir ad bırakarak dünyadan ayrılana ne mutlu! Doğru yolu izleyenlere . Allah'a inanlara. namaz kılanlara . kötü­ lüklerden

sakınanlara.

iman ve

takva

edenlere,

islama

inananlara

selam olsu n . "

22- SULTAN İZZEDDİN KEYKAVUS B.KEYHÜSREV'İN PADİŞAHLIGI VE ONUN DEVLETİNİN ZAMANINDA YAPILAN İŞLER Sultan

Gıyaseddin'in

ecel kitabı şehitlikle son bulunca; zamanın al­

datıcı aylarının ve sebatsız günlerinin cefa semasındaki hayat yıldızı parlaklığını kaybedince, [ 1 12) "Bu kitapta yazılmıştır·of 38 5) divanından ömür hesabı. "Sizi topraktan yarattık, yine o raya döndüreceğiz ve bir kez

daha ondan çılcaracağız •1386) hükmüyle kapanınca; devletinin renkli sayfalarını "Kitaptan dürer gibf' (38 7l dürünce; dünyadan kalkıp öteki (38 5) Kur' an- L Kerinı . \ 7 /60 (386) Kur'an-ı Keriııı. 33/6 (387) Kur' a n - ı Keri ı ı ı . 2 1 1 1 04


dünynyıı y ü ı·üyüp "IJosdo{)ru olurıleıra vt• Allah uolı mda şelıid düşt'rılere" ı:uıHJ zümreMine katı lı nca ü lke gdt n t . devlet evinin kurallarını uygulaya­

cak bir yönet ici (kelhiida) s üs l eyt c l sl n cl e n ; saltanat Işlerini Allah'ın emir­

lerine uyup halka şefkat göstererek çekip çevirecek bir padişahtan yok­

s u n ; padlşahlık tahtı , ülkenin emniyet ve refahını, huzur ve adaletini saglayacak bir sultandan mahrum kalınca, tedbir sarayının erkanı , tah­ tın namus bekçileri, çıkış yollarını aramak için görüş alış verişine (mü­

şaverei) başladılar. Ülkenin yönetim dizgininin , İzzeddin Keykavus'tan,

Alaaddin Keykubad'dan ve Celaleddin Keyferidun'dan hangi melike verecekleri, tahtı hangi şehzadeye bırakacaklan. padişahlık tacını padi­ şahın bu üç oğlundan hangisinin başına koyacakları konusunu konu­ şurlarken ansızın mutluluk sabahı. tedbir sarayından ve doğruluk do­ gusundan kendini gösterdi . Selamet ilhamı, gaib perdesinin arkasından cihanı süsleyen yüzünü açığa çıkardı. Cömertliği karşısında Hatem-i Tayi'yil 38 9l anlatan kitapların değerini kaybettiği, iyi ahlakının ününün kokusundan dünyayı güzel kokularla besyelen kaynağın kokusunun arttığı, hatta ilkbahar nesiminin ve çiçeklerin kokusunu ondan aldığı. Şiir (Arapça) :

" Yetimlere şejkat gösterip para verir ve dul kadınları himaye eder" sıfatını taşıyan, yüzü goncadan daha güleç; eli yağmur bulutundan daha cömert; ihtiyaç gecelerinin karanlığında sıradan ve seçkin kimsele­ rin dünyasında ay ışığı gibi p arlayan; sahip olduğu toprak parçasının darlığına rağmen, kalbi denizden daha geniş , dergahı cennet bahçesi gi­ bi güzel ve huzur verici, devletinin alnında Feridun'un l 39 0l büyüklüğü ve Kisra'nın 1 39 l l haşmeti bulunan. hiç kimsenin [ 1 13] nimetlerinden faydasız kalmadığı kendisine başvuran hiçbir düşkünün ebedi bir refa­ ha kavuşmadan yanından aynlmadığı , bu dünyada kazandığı şöhrete hiçbir padişahın ve sultarım sahip olmadığı

Maraş meliki Emir Nusre­

tuddin el Hasan b. İbrahim'in -Allah adını her zaman dünyada iyilikle anılmasını sağlasın, onu ahirette en yüksek derecelere yükseltsin- şeha­ det parmağı, soylu meliklerin ileri gelenlerinden, Sultan'ın çocuklarının büyüklerinden olan Melik

İzzeddin Keykavus'un seçkin adının üzerine

kondu. Herkes de bu seçimin doğruluğu konusunda görüş birliğine var­ dı. Hep birlikte Konya'dan kalkıp büyük bir süratle (388) (38 9) (3 9 0) (3 9 1 )

Kayseri'ye gittiler.

Kur'an-ı Kerim, 57/ 1 8 Bak. not . 1 86 Bak. not. 75 Bak not. 83

1 3�1


O raya varınca ülke beylerinden ( ümera) ve koım ı l unlarından ( �wroertııt) bi r büyügü Meltk l zzeddin Keykavua ' un h u z u runa Malatya'yu �önder­

dller. Hızlı, çabuk ve tez olmaya dikkat ettiler.

Haberci (kdstd) Malatya'ya varınca Melik (İzzeddin

Keykavue'un)

devletinin büyükleriyle , onun haberi olmadan matem merasimini yerine getirdiler. Sonra hep birlikte Melik'in huzuruna çıkarak durumu ona arz ettiler. Kendisine devlet sırasının geldigini ve saltanat rütbesinin ve­ rildigini duyurdular. Taziyet dileklerinden sonra oradan aynlıp 5 gün­ den daha kısa bir sürede Kayseri'ye vardılar. Orada hazır bulunan ül­ kenin emirleri ve serverleri matem elbisesi giyerek onu Gedük'te karşı­ ladılar. İzzet ve ikramda bulunarak büyük bir törenle onu şehre getirdi­ ler. Saltanat tahtına oturtarak (39 2l üzerine dinarlar saçtılar. Aradan üç gün geçince sultan onlann matemlerini neşeye çevirdi. Onlara rütbeleri ölçüsünde hil'at ( teşrij] ler ve ünvan (sifat)lar verdi. Sı­ radan ve seçkin kimselerin (havas

u

avam) ileri gelenleri, Sultan'ın elini

öperek şeref kazandılar. Görevlerinin, topraklannın (iktaat) ve mülkleri­ nin menşurlannın yenilenmesini dilediler. Onların bu istekleri yerine getirildi. Onun üzerine beyler de imkanları ölçüsünde ona attan, katır­ dan, ay yüzlü erkek köleden, altın kesesinden ( bedrehd-yi zer) ve başka şeyden çok miktarda hediye sundular. Hediyeleri iyi karşılanıp kabul gördü. Hazineye, köle evine (vuşak-hdne) ve alııra teslim edildi. Sonra gitmek istedikleri başkent (ddrü'l-mülk) Konya' nın yolunu tuttular. Yol­ da Melik Alaadin'in Tokat tan büyük bir toplulukla oraya yöneldigini '

duyunca afallayıp ne yapacaklarını şaşırdılar. Bu konu , İnşallah daha sonra anlatılacak.

23- ALAADDİN KEYKUBAD'IN İZZEDDİN KEYKAVUS'U KAYSERİ'DE KUŞATMASI [ 1 14] Tokat'ta bulunan Melik Alaaddin keykubad'ın kulagına Sul­ tan Gıyaseddin Keyhüsrev'in vefat haberi gelince o, keder ve üzüntü içinde 3 gün taziyet törenini yerine getirdikten sonra aralannda sevgi bagları bulunan amcası Erzurum meliki Mugiseddin Tuğrulşah'a Tek­ fur Le on• a(393l haberciler göndererek onları Kayseri'ye çagırdı. Pervane

Zahireddin İli'yi(394l de güzel vaadlerle kendi tarafına çekti. Hediye ve armagınlarla birlikte her tarafa mektuplar gönderdi. Güç ve kuvvet top(392) izzeddin Keykavus . 6 Safer 608 (2 1 Temmuz 1 2 1 1 ) tarihinde tahta çıkmıştır. (393) Ermeni Kralı. ( 3 94) Danişınendli Zahirerldiıı ili.

1 34


lamtık l<,�ln ınü m kön olun her şeyr. hu�vuı-du. Kalabalık bir ordu topla­

yara k b üyü k b i r lhtışaınla Kayaert'yr yö neld i Orada kardeşini kuşatma .

altına aldı.

Bu kuşatma ve savaş uzun sürdü . Iki tarafın süvarilerinden ve ünlü beylerinden çok sayıda insan hayatını kaybetti. Buna ragmen iki taraf amacına ulaşamadı. Sonunda kuşatılanlar acz ve sıkıntı içine düştüler. Ü mitsizlik ve sıkıntı Sultan'ın kutlu mizacına ve dengeli tabiatma da yol buldu. Kuşatmanın sebep oldugu büyük sıkıntı ve acz yüzünden ülke ve saltanat tahtına "Boş ol" sözünü söyledi. Eskiden büyük yardımlarda bu­ lundugu ve dostana ilişkiler içinde oldugu Pervane Zahireddin İli'den bekledikerinin tersiyle karşılaşması, ondan vefa yerine cefa görmesi üzeri­

ne keskin zekasından ve üstün yeteneginden dökülen şu beyitleri şikayet olarak bir yapraga yazdı ve Pervan e'ye gönderdi. Şiir: "Ben vucudu kalbine kadar eriyen bir mumum. Daha önce gülen yüzümün aglaınayan bir gecesi kalmadı. "Senin samimi dostun benim'diyen Pervane de boynurnun vurulma­ sına razı oldu. " Kuşatmanın sıkıntılı günlerinin sonu görülmedigi, kuşatılanlar için başan umudu kalmadıgı zaman [ 1 15] Sultan. Malatya'da hizmetinde bulunmuş olan Çaşnigir Emir!395l Mübarizeddin Çavlı, Emir-i Ahur

Zeyneddin Başara ve Emir-i Meclis Mübarizeddin Behramşah'ı yanına çagırdı. Bu konuda onlarla görüş alış verişinde (müşaveret) bulunurken, "Bu iş uzun sürdü. Sonucu da belli degil. Çok sayıda insan ölümle karşı karşıya. Benim aklıma şöyle bir şey geldi: Gece vakti şehrin kapısını açarak son sürat dışanya çıkıp vakit geçirmeden kendimizi Konya'ya atalım. O büyük şehre sırtımızı dayayalım. Sonra emirlerin, uc bölgele­ rinin askerlerinin yardımıyla illeram avını murat tuzagına düşürelim" dedi. Onun üzerine büyükler söz alarak. " Hüküm padişahındır. Ancak keşkeli. egerli , yoksalı, megerli cümlelerle bir yere vanlmaz. Konya'ya ulaşamamız ihtimal dahilindedir. Düşmanlanmız ve muhaliflerimiz yan­ lannda bulunan adamlarla bizi yenebilirler. O zaman ülkeyi kaybettigi-

(395) Anadolu Selçuklulannda bulunan bu va7Jfe sahibi, hükümdarın bezm denilen meclis tertibatına bakard ı . Meşhur emirlerden Mubarizeddin Behramşah. emir-i meclislikten yetişerek en yüksek dereceye ve kunıandanlıga kadar çıkmıştı. Hükümdar sarayındaki ziyafet ve içki salonuna bezmhane den irdi. (Med hal. s. 82)

1 35


ı ı ı t z gthl ("a n ı n ı ızı da kaybt•clt•bl l l rlz. I<:.ı.',t•r siz p a d l �a h ı m ı ı sahı·rd l p b i r ­ kaç g ü n d a h a bt•kkrsenlz. sdaın<" t l onda giiı-Cı rsı• ı ı tı, sahrırı a ! ' ı o l a n l a ­

dı, sonra tatlı olur ve muradınıza ererslnlz" dcdill'r. ŞII r (1\rap(,�a):

"Sabır önce acı tad verir. Fakat sonunda baldan daha t.at lı olur. " Şehit Sultan'ın hizmetinde

üstü n yetenekleri ve engin

bilgisiyle

önemli hizmetlerde bulunmuş ve çevresinde güvenilirliligi ile tanınmış olan Kayseri yöneticisi

(hakim)

şahnesı{3 9 6l Celaleddin Kayser,

ve

bu

durumu ögrenince derhal harekete geçerek, Şiir:

"Gecenin zülfüne tarak vurmuşlar. zamanın yüzüne küfür rakamı çelemiş ler" Dendigi vakit Sultan'ın yanına gitti. H uzura kabul edildikten sonra yalnız görüşmek istedi. Yalnız kaldıklan zaman, "Duyduguma göre siz cihan padişahımızın şerefli aklının çevresinden uygunsuz bir düşünce geçmektedir. Artık ümitsizliğe kapılmamza bir sebep yok. Sizi kurtuluşa ve başanya sevk etmeyecek olan eski düşüncenizden vazgeçin. Eger bendenizin aklından geçen şeyleri yaparsanız. size yüzünü gösterir" deyince Sultan, açıkla" emrini verdi

[ 1 16] başarının çehresi

"Söyeyecegini söyle, görüşünü

Celaleddin, "Eger padişahımız kutJu haremine gi­

der, kadın takılanndan kıymetli bir takıyı b u degersiz kölesine getirirse, hemen bu gece aklımdan geçenleri uygulamaya koyar, amaca ulaşmak için çaba harcanm" dedi. Sultan onun sözüne uyarak harerne gitti. 1 2 bin dinarlık bir meb­ lagla alınmış olan bir sarığı hemşiresinden alarak

Celaleddin Kayser'e

verdi. O da hiç vakit kaybetmeden karanlık gecede bir erkek köleye şe­ hirden çıkarken kale komutanına

(dizdar},

"Benim dönüşümü bekle. Se­

simi duyunca kapıyı aç" dedikten sonra eskiden mektuplaştıgı ve dost­ luk baglan kurduğu

Tekfur

Leon un karargahına '

(hayl-hane)

gitti. Nö­

betçinin yanına varınca "Tekfur'a , Kayseri şahnesinin huzuruna gelmek istediğini haber verin" dedi. Bu haberi derhal getirip götüren ve dan

(havas)

Tekfur'a

ilettiler. Aralannda elçilik yapan haber

Celaleddin'in bağışlannın minnettan olan yakınlann­

birine, "Git, işin aslını öğren. S aygın bir kişiliğe ve yüksek

bir makama sahip olan böyle bir kişinin bu vakitte sebepsiz yere kendi­ ni zahmete atmayacagı kesin" diye konuştu . (39ö) Önemli se lı ir merkezlerinde � a l ı ne denilen h ir merkez valisi idare ve zabı t a iskrini �·ü­ rü türcl ü .


U l\ı ıdrrc l l�l k l l l l l'lt' ,ı.tl'l'l <liınl\ p , " ( l rlt' ı ı ,ı.trr�·t'klt· ı ı dt• l': ı ı ı l r CelAleddin" dt'yl ı H·c· Tekfur, l ıc·ı ıwıı o ı ı u k u r�ı laıııııyıı �:ı k l ı . lzı:t'l ve l k ra nıda buluna ­ rak dost l u k V<! ev sahipilgi �artl a r ı nı yerı ne get i rdi. O· arada Celalleddin

I!IÖZ alarak, "Siz Tekfur'a son derece önemli bir işim düştü. Eğer yalnız kalırsak , onu size arz ederim" dedi. Onun üzerine

dem dan

Tekfur emir verdi, bütün adamlan ve askerleri (ha­

u haşem) dağılıp gitti . Top lantı odası, hizmetçilerden ve muhafızıar­ (perdeddr) boşalınca Celaleddin, Tekfur'a, "Siz Tekfur biliyorsunuz

ki. sizin Selçuklu ülkesinde hiçbir şekilde devlet işlerine müdahale et­ me , ülkeye sahip veya ortak olma gibi haklarınız yoktur. O halde ne ge­ reği var da kendinizi [ 1 1 71 başkalan için tehlikeye atıyorsunuz? Melik

Mugiseddin kardeşinin mülkünü istiyorsa, Melik Alaaddin Keykubad da babasının yerini istemektedir. Ben siz Tekfur'un onların arasına gir­ menizin ve bu hengamede taraf olmanızın maksadını anlamıyorum. Bendeniz, size olan dostluğuma ve sevgime dayanarak. kendinizi bu fay­ dasız tehlikenin dışında tutarak melikliğinizi , yöneticiliğinizi ve ülkenizi koruroanızı istiyorum" dedikten sonra o mücevherli baş sargısını Tek­ fur'un önüne koydu ve "Bunun değeri 1 2 bin Mısır dinarıdır. Bunu sefer akçası

(nal baha)

Sultan

Gıyaseddin'e kalırsa, o 1 2 bin mud tahıiıl39 7l zahirelerinizi artır­

olarak kabul edin. Eğer yarın burdan gider de ülke

mak için padişaha ait hayvanlarla

(çaharpaydn-i has) Ermen

kalelerine

göndeririz. Sultan da saltanatı sırasında siz Tekfur'un ülkesine zarar vermeme konusunda söz verip and içer. Siz ahde vefa ettiğiniz sürece aramızdaki dostluk gün geçtikçe daha da sağlamlaşır" dedi. O mücevherli başlığı görüp

Celaleddin Kayser'in akla uygun sözle­

rini kabul kulağıyla dinleyince, "Ben bu söze. ancak güvendiğim bir kimsenin Sultan'ın yanına giderek bu konuda ondan bir yeminname ge­ tirmesi durumunda inarır ve güvenirim" dedi. Onun üzerine Celaleddin , "Önce siz

Tekfur, bir sözleşme yapıp ye­

minname (sevgend-name) yazın. Onu benimle beraber göndereceğiniz bir haberciyle Sultan'a ulaştırın" diye karşılık verdi .

Tekfur hiç beklemeden v e itiraz etmeden yemin ederek, "Cihan pa­ dişahı, dünyayı ve dini güçlendirecek padişahlığı ve yöneticiliği sırasın­ da benim kalelerime ve beldelerime zarar vermezse. onun muzaffer as(397) 7 2 . 5 - ! 3 5 litre arasında hacim ölçüsü ( Pen·ane M u i ııedcl i ı ı Sü leynı a ı ı . s. 2 I 9) . 1 37


kt•rleı·t ve adamlun (haşem

u

asaktr}, ı.or k u l annrak brn l nı ülkrınr lo(lr­

nıezse, Emir CelAleddin'In dedtkkrlne uyaı·sa Vt' uana o konuda

ahidndme gönderirse, ben de buradan kalkar ülkeıne dönerim" dedi.

htr

Celaleddin, Tekfur'un habercisiyle (kdsıd) şehre yöneldi. Saltanat makamına varınca Sultan'a amacına ulaştığın ı müjdeledi. Su ltan da eli­ ni öptürerek habereiyi şereflendirdi. Celaleddin, Tekfur'la konuştukla­ rını ve yeminna.me'yi (sevgend-ndme) Sultan'a arz edince Su ltan'ın se­ vinci daha da arttı. Onun üzerine mübarek elleriyle Tekfur'un istediği şekilde bir ahidname yazdı. Habereiye hil'at verip bağışta (sılat) bulun­ du. [ 1 18) Onu aynı gece yola düşürdü.

Tekfur, yeminndye inceleyip Sultan'ın söylediklerini habereiden öğ­ renince, adamlarına, askerlerine ve komutanlarına, " Kimseye duyurma­ dan göç yükünü bağlayın da gezegenlerin padişahının bayraklarını dik­ tiği zaman Develi huduelunu geçelim" dedi. Onun üzerine develeri yük­ leyip atları eyedediler ve hep birlikte yola düştüler. Rum ordusu (gün­ düz) , zenci ordusundan (gece) güneş kılıcıyla dünya ülkesini alınca on­ lar, Develi bölgesini geçerek Ermen ülkesinin topraklanna ulaştılar.

9

Ertesi sabah Melik Mugiseddin ile Alaaddin Keyku ad'a Tektur'un karargahının (ma'asker) . "Direksiz bir ev gibi" çadırdan boşaldığını ha­ ber verdikleri zaman her ikisi de bu durum karşısında hayrete düştüler. Kayser'in yaptığı o tilki oyununa kurt gibi kinlenip diş bilemeye başla­ dılar. Onlardan Melik Alaaddin kendi kendine, "Belki kardeşim benden habersiz onlarla işbirliği yapıp beni diğer kardeşimin esaretine ve pran­ gasına düşürür" dedi. Diğer yandan Mugiseddin de, "O iki kardeş

Erzurum bölgesini

(mülk) almak için bana saldıracaklar. Belki beni tuzağa düşürmek için hile ve aldatmayla buraya çekmişlerdir" diyerek ertesi gece oradan hare­ ket etti. Karanlıkta kaçış yolunu tuttu. Sabah

olunca Alaaddin

Keykubad,

Melik

Mugiseddin'in

or­

dugahını (ma'asker} müflislerin avucu gibi askerden boşalmış . kendisi­ ne yardıma gelenlerin yerlerini ıssız görünce şaşkın ve perişan bir hale düştü. O sırada şehirden davul , boru ve zurna sesiyle kuşatılanların se­ vinç çığlıkları yükselmeye başaldı. Şehrin yiğitleri Melik Alaaddin'in or­ dusunun sayısının azaldığını görerek dışarı saldırdılar. Çok sayıda insa­ nı esir ettiler veya öldürdüler.

1 38


Duru m u n vetıamct I n i "ören Melik .Alaaddln kaçmaya karar ve rdi.

Ankara'nın ( I<; ngu rlye) yolunu tuttu . Oraya vannca ldareyl eline aldı. Şehri saglamlaştırıp savunmaya çekildi . Sultan izzeddln I s e , o başarının verdigi sevinçten şapkasını havaya attı. Düşmanın boşalttıgı alana mutluluk bayragını dikti. Neşe topunu kaparak sarayının emirlerini ve askerlerini (ümerd ve haşem) [ 1 19] hil'atler (teşrijat) ve bagışlarla sevindirdi. Pervaneliği Emir Celaleddin Kayser' e şehirlerden herbirinin yönetimini de beylerinin seçkinlerinden ,

(havas-i ümertil bir kuluna verdi. O arada Ni�de'yi Zeyneddin Başa­ ra'ya, Malatya'yı Büsameddin Yusuf a ve Elbistan'ı da Mübarizeddin Çavlı'ya bıraktı. Diger yandan pervane Zahireddin İli, Alaaddin in hizmetinden ay­ '

nlınca Ni�de ye gitti. O şehrin ileri gelenlerini ve halkını (ayan ve ahali) '

malla, bagışla, ikramla ve iltifatla itaatı altına aldı. Kalperinin derinlikle­ rini dinarlar ve hediyelerle fetbederek

onları kendine bagladı. Evlerine

ve sarayianna altın keseleri ve kumaş parçalan saçtı. Bahçelerindeki sebzeleri ve baglanndaki üzümlerini değerlendirerek "Eğer Sultan İz­ zeddin in ordusu kuşatmaya gelir, bahçelerinizi zarara uğratıp mülkü­ '

nüzü harap ederse, ben yeniisem de yensem de onların tekrar size veril­ mesi konusunda gayret gösteririm" dedi ve bir süre orada ikamet etti. O sırada Ni�de runud'u onun hizmetçilerine ve adamlarına sert davranıp onları rahatsız etmeye başlayınca. "Bunlar kimsenin beni kuşatmadığı ve kimse tarafından kışkırtılmadığı halde bu şekilde küstahlık etmekte­ dirler. Yarın eğer biri, burayı kuşatmaya gelip , adet olduğu gibi nakit parayla, malla toprakla (ikta) ve emlak vaadiye onları baştan çıkanrlar­ sa, durum nasıl olur?" diye düşünerek ordan ayrılıp, Lülüve y e (lnukış­ '

la) sığındı. Orda da kalamayarak Sis (Kozan) yolundan Şam diyarına gitti. H alep yakınındaki Tel-bişer'e varınca hastalandı. Birkaç gün son­ ra hayatını kaybetti. Onu orada toprağa verdiler. Ondan sonra da Emir-i Ahur Zeyneddin Başara, Ni�de'ye vardı. Ora h alkının ve seçkinlerinin (ahali ve ayan} bağış ve ikramla gönlünü aldı.

Tekfur Leon'a habereler (kussad) göndererek, düşmanların ümitsizliğe ve perişanlığa düştüğünü , muhaliflerin hüsrana ve yenilgiye uğradığını haber verdi. Tekfur Leon da ona cevapla birlikte Arap ve Frenk atların­ dan . altın ve gümüş kaplardan ve İ skarlat kumaşlarından (fi.larha-yi is­

karlat) çok miktarda hediye gönderdi. 1 39


( 1 20) S u l l a n Kayaeri ' n i n v<· ora m ı ı hnllw ı ı ı ı i ı:ıl t'rl n l yol ı ı ı ıa koyd u k tan ve ora n ı n arsasım i d d i a saht pkrin l ı ı va rlı�ı ı ıdcı ı ı bo�a l l l ı l< l a n so n ra Aksaray tarafına hareket etti. Aksaray'ın ilcrt gele n le ri ve i#td i�lerl pacli ­ şahın şemsiyesini (çetr) ve kutlu kafilesini (mevkib) karı;; ılaınak

Için y ola

düştüler. Çok miktarda hediye sunarak sevinç ve mutluluklarını artırdı­ lar ve hep birden onun devletinin ipine bağ;landılar. Sultan , birkaç gün orda oturup dinlenciikten sora başkent (darü'l­ mülk) Konya'ya hareket etti. Konya'nın efendileri (hacegan) itibarlı kim­ seleri (muteberan), ileri gelenleri (ayan) ve ahileri (ihvan). müzisyenleri (mutriban) mehter takımı (nevbetiyan) ve seyyar köşklerle Obruk'a ka­ dar karşıladılar. Büyük bir izzet, ikram, saygı ve sevgi gösterisinde b u ­ lunarak Sultan'ı şehre getirip ülke tahtına v e saltanat makamına oturt­ tular ve üzerine şahane mücevherler saçtılar. Verdiğ;i nimete şükür et­ mek için Aziz ve Yüce Allah'ın huzurunda sayısız kurbanlar kestiler. Ayakbastı vergisi (resmü'l-kudıım) olarak 1 00 bin dirhem (gümüş) 5 bin dinar kızıl altın, 1 00 kat altın işlemeli giysi her cins ve renkten 50 kat elbise, Her renkten 1 50 top tam boy atlas kumaş, 30 baş at, 20 baş ka­ tır ve 50 hörgüçlü deve hediye sundular. Bu hediyeler padişah tarafın­ dan kabul gördü. Sonra Sultan. onlardan yemin etmelerini istedi. Onar, Sultan'ın is­ teğ;ine can ve gönülden uyarak yemin ettiler. Sultan onların emlak, ikta ve irad menşurlarını (menaşir-i müsellemi) yenileciL Hapisleri serbest bı­ raktırdı. İtibarlı kişilerin önde gelenlerine (kajfe-i muteberan) hil'at giy­ dirciL

Konya halkı bir haftayı padişah meclisinde yeyip içerek, nefsani lezzetlerden yararlanarak geçirdiler.

Ondan sonra Sultan, kutlu ve ugurlu bir şekilde saltanat işlerinin yönetimine el attı. Ülkenin her tara­ fına fermanlar göndererek, istediklerinin verildigi ve menşurlannın çık­

tığ;ı konusunda onları haberdar etti. Hepsine huzuruna gelme şerefine kavuştuktan sonra emellerine ulaşacağ;ı haberini verdi. Onları, acele davranmaları için teşvik etti. Hepsi de mutlu ve sevinçli olarak Sultan'ın huzuruna varmak için yola çıktı . Konya'da [ 1 2 1] rütbelerine uygun ola­ rak kabul gördüler. Makamları ve beylikleri hakkında yeni menşurlar, emlak ve iktaları üzerine imzalı tapular(sicilldt- ı müekked) elde ettiler. Sahip olduklan makam ve mevkileri kaybetme korkusundan kurtularak mutluluklannın zirvesine yükseldiler. "Allah. şüphes iz doğruyu en iyi bi­ lendir. "

1 40

-= -


24- GALIP SULTAN İZZEDDİN KEYKAVUS'UN

-ALLAH /MHMET EYLESIN- GÜZEL AHLAKI VE

HUYLARI

İYİ

"Bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver" ( 39SJ güneşinin nurlarından çok kuvvetli bir nur ve yol gösterici bir ışık, Su ltan

İzzeddin Keykavus 'un günlerinin ve zamanının yoldaşı olmuş­

tu. H�yu , güzelliğini cennet bahçesinden almış. ahlakı Kevser suyu gibi saf ve berraktı. Cönertliği, buluttan düşen yağmur damlalarının sayısı kadar sınırsız. bağışı karanlık gecenin ortasında parlayan Müşteri yıldı­ zının , ! 3 9 9 l yüzü gibi kıymetliydi. Boyu, nehir kıyısında yetişmiş selviyi kıskandırmakta. yüzü ilkbahardaki bir bahçenin güzelliğini geride bı­ rakmaktaydı. Kullandığı yay, can yakan dilbederin kaşına benzemek­ teydi, oku ise göğü eriten ve yerde sarsıntılar meydana getiren mazlum­ ların duası gibiydi. Gürzü. alçaklann kalbi gibi ağır, kılıcı cihanı fethe­ den güneşin ışıklan gibi parlaktı. Hançeri, en kıymetli madenierden ya­ pılmıştı. Bileği Rabhani güçle güçlendirip kuvvetlendirilmişti. Nefsi akıl­ lıların kalbi gibi her türlü kötülüklerden arınmıştı. Canı, Yaratan'ın fazi­ letiyle güneş gibi parlamaktaydı. İslam dini gibi kamil bir akla sahipti. Öyle adiidi ki, adaleti yağmur bulutu gibi sıradan ve seçkin kimselerin üzerine yağardı. Kemendinin halkası, padişahların boyunlarına geçmiş, atının nalı, sultanların iftihar küpesi olmuştu . Mutluluk, onun tahtına bağlanmış,

şans onun başarılı bayrağının arkadaşı olmuştu.

Sabah

rüzgarı dünyanın her yerinde onun ahlakının iyiliklerini ve övgülerini anlatır olmuştu. Onun pak huyunun misk amber kokus u , karada ve denizde etkisini göstermiş, padişahların ruhları, onun yaptıkları iyilik­ lerden menmun kalmış, ülkenin dili ,

Arapça ve Farsça olarak onun gü­

zel vasıflarını. mecazi olarak değil gerçek olarak şu şekilde sayfalara geçmişti. Şiir(Arapça) :

{122] "Ey kaderinde ta ezelden büyüklük ve yücelik yazılmış olan! Sen razı olduğun zaman hayat. kızdığın zaman ölüm verirsin. Sende insanlar için hayat ve ölüm vardır. Senin yanında bulunmak, mülk sahibi olmak. başan ve zafere ortak olmak demektir. (398) Kur'an-ı Kerim. 38/34 (399) Bak. ı ıo l . 90

141


Ün lil padi�alllar senin bayra{)tnm gölgesinde• uilrilrlt•r. l l�. Cdmıil ,

kanallanya sana gölge verir. " Şiir:

"Ey padişah, Eflatun'u n f400J dediğine göre. Allah seni halkın işlerini görsün diye yarattı. Üzüm katıbından ayrıldıktan sonra ş arabın kadeh kalıbına girdiği gibi ikbal ve şans eseri, senin varlığına Behmen'in(40 1 J ve Şapur'un(402J ruhu girdi. Senin zamanında dünya öyle bir düzen buldu ki, kajur'un kabı içinde saklanmasına ihtiyaç kalmadı. Kutsal alemin süsleyicileri, senin yanağına hurinin yanağının güzel­ lik pudrasını sürdüler. " Sultan, her zaman bagışta bulunup armaganlar vermeyi yapılması gerekli şeylerden sayardı. Şairleri ödüllendirmekte (sılat) aşıoya kaçtıgı zaman bile yine de kendisini kusurlu sayardı.

Büsameddin Salar'ın kızı letafette ilkbahar rüzgannı geride bıra­ kan , berraklıkta Kevser suyunu unuturan şu kasideyi onun için yaza­ rak Musul'dan gönderdi: Şiir:

"O gönül alıcı güzelin züijU yüzüne dökülünce bu gamlı gönülden bin­ lerce ah çıktı.

Bu mahalleye gelen herkes, onun aşkından canı gam, üzüntü ve has­ retle doldu. Dünya güzellerinin hepsinin, o mestane gözlünün pazara geldiği gün pazarlan kesada uğradı. Şimşir ağacı, o çemende biten selvi boylunun zaman bahçesine geldi­ ğini görünce utancından yerin dibine girdi. Letajet bahçesinin gülünün güzelliği, gülbahçesinde o yeni yetme ya­ seminin güzelliği karşısında eksildi. (400) Sokrat'ın ögrencisi ve Aristo'nun hocası olan ve M . Ö . 430 da dogup Mısır'da ögrenim gördükten sonra Yunanistan'a dönerek Atina'da Akademi'yi kuran ve M . Ö . 34 7 yahut 348'de ölen ünlü Yunan fizolofu . (40 1 ) Efsanevi İran hanedam Keyyani (Pişdadi) padişahlarından lsfendiyar b . Guştasb'ın og­ lu. (402) Bak. not. 84 1 42


E�J .Ji•lt•k. halkıli kallım akıtmaua dt•ımm t�tmcl Çünkü onun bir gam­ zcslnlrı oku y la işlll biter. Ey ay, cillan padişahtntn kafilesi gelince, senin bu dillere desian gü­

zelltgtn geride kalır.

Bahlı açık. dünyaya nizarn veren ve ikinci Cemşid !403) olan o uğurlu padişah, isa'nın nefesi!404l gibi can bagışlar. ( 123] Bir defa daha görünmez oldun. Şimdi neredesin? Ey hayat ve­

ren put, nerde yaşıyorsun?

Senden uzak düştüğüm zaman gam perdesine büründüm. İşim an­ cak seninle hallolur, neredesin? Şaka yollu bana, 'Canın kalstn' dedin. Canım bumuma geldi, ey şaka­ cı güzel neredesin? Bir anda beni yere serip gamdan öldürdün. Ey dostu öldurüp ocağını yıkan neredesin? Onun aklından sana aşık olmak geçmemektedir. Ey canıyla oynayan gönül aklını başına topla. Eğlen ve mutlu ol. Çünkü dünya başı dik padişahın adaletinden gençleşti, neredesin? Gazi şahlar şahı, Adem oğullannın en şerejlisi, layık olan ona dünya mülkü teslim oldu. Senin aşk gamının oku ciğere düşünce kederli gönül şaşkın bir vazi­ yette yere yığıldı. Senin yüzüne attığım gizli bir bakış, bana büyük olaylardan daha önemli geldi. İncinmiş vücuduma çıkış yolu kalmadı. Sıkıntılı kalbirn ümitsizliğe düştü. Yanan yüreğim için senin dudağundan yakut isteyen gözümün hisse­ sine inci düştü. Bu miskin kalbin tuzağına kim düşmüş? 'dedim. 'Düştüyse iyi düş­ müş' diye cevap verdi. Senden bana dertten başka iyi düşen bir şey yok. Evet, yoksa onun payına senden bu kadar mı düşmüş? (403) Bak. not. 1 1 5 (404) Bak. not. 3 1 7

1 43


St 'ı ı lı ı .ıulrı ıı'ln bl.ıc• ulaşıı ıaz. Çı'L ı ı ldi 1Ji7. i r ı ı

miilıurC'k

l w7.ıı n u w

..

.

özı'lmı:lz nclll l'tUllşn l ı ı ı ı

clı'i ş t ii.

O öyle bir padişalı ki, Arap ınill('ti onwıla 9iiçlendi. Oı ı w ı işi lik, iyilik ve kullanna iyi davranmaktır.

cömert ·

Aferin, onun ay yüzlü parlak yüzüne! Aferin onun şeker dökülen mii· barele ağzına! Onun dün bir sefere çıktığını haber verdiler. Çabuk gel bende hal kal­ madı, eğer haber buysa. Benim perişan halime bakarak, 'İş birbirine karıştı, işte alt üst olmak budur'dedi.

[1 24] Kalbimi ve canımı yanına çekerek, 'İnsaf et, bufena bir hediye değildir' dedi. Evet, kalbe ve cana bir tehlike yoktur. Fakat benim yanıma gel canım ve dünyam. huzur işte budur. Ondan gelecek iyilikten ümidimi kestim. O iş her an ve her saat bana dokunmaktadır. Şimdi cihanın efendisinin methine yeniden başlayayım. Çünkü dün­ yanın zulmünden ancak bu şekilde kurtulabillirim. Cihanın efendisi olan o

şahlar şahının hükmü, bütün ülkelerde ka­

der gibi geçerlidir. Bu dünyadafeleğin zulmünün başı sonu yoktur. Bu dünyada sevinç­ ten ve neşeden bir haber yoktur. Bir güzelin zülfünün ucunun misk saçtığı her yerde, hiç şüphe yok ki, miskin yanında ateş de vardır. Sözü kısa kes. Çünkü bu hikdye uzundur. Bu taifeyi düşünmek, baş ağnsından başka bir şey vermez. Cefakdr feleğin gamından feryada yetiş. Cihan padişahının lütfun­ dan başka bir şey yoktur. Cihanın güneşi, Halele'ın gölgesi, ikinci Kayser. bu Kayserl405l ve Fag­ furl406l senin kapının tozundan başka bir şey değildir. Deniz gibi cömert olan o adil padişahın açık eli vermekten başka bir şey bilmez. [405) Bak. not . 1 30 (406) Bak. not. 1 94 1 44


/\dı, clfiiiJfı{)ırlldCI lııılı l l l Wl o/UIJ/(ll'lll cirı oı ı ı ı ı ı udı !JIIıl lılr ! ; Wkl 'r uulı:t ı ı r.

ClCIS I I I t (dil'. (,:ii ı ı kı'i ı'i / kı •1 1 1 1 1 a{1;�11 1

O s u l l w ı lwı1 1 sull w ı ı ı ıu s ul tanlar köledir. Oııdaıı başka sulian kim. neri'de

ve l ı w ıgisi'?

O öyle bir padişahltr ki. onun yüzünden can ve dünya neşe içindedir. Onun emrindeki köle de hür de aynıdır. Balılı açık sultan, cillanı bağışlayan efendi, senin tabiatın laiif olup cömert avcun da öyledir. Adeti daima bağışlamak ve ihsanda bulunmaktır. İşi her zaman iyi­ lik, büyüklük ve aynı şekilde adaletli olmaktır. Lütfu, gönül ayrıasından gam pasını siler. Kahn da akıllardan afiyeti çıkanr. Madenin kalbinden ve denizin ciğerinden duman çıkanr. Onun dev­ rinde zulmün yüzü de solgundur. Kutlu kapısı, halkın müracaat yeridir. Çünkü o, kötülüklerin önünde güçlü bir settir.

[ 125] Rahmetinin köşesinde dinlenirim. Çünkü dünyada dinlenilecek tek yer arasıdır. Alem senin adaletinin etkisiyle baştan başa mamurdur. Şahlann ye­ mini tamamen onun kademinin toprağıdır. Ey Melik! Zaman seninle sakınleşmiş, göğün güneşi, senin gücünden borç almış. Senin ikbalin dünyadaki insanlara gölge olmuş. Senin sevgin, sıra­ dan ve seçkin kimselerin kalbini tutmuş. Toprak ve altın olan senin yüce gayretinden altın dökülüp saçılmış ve nam alınmış. Dünyanın en seçkin bölgesi olan senin ülkenin bir köşesi, Çin ülke­ sinden Şam hududuna kadar ulaşır. Cihan padişahının arzuladığı şekilde babasının devletini aldığı za­ man çok genç idi. Bazen başına. gönle huzur veren taç koyar bazen de eline gam kade­ hini alırdı. Kendi kılıcıyla k6J'irlerin hamlanını ateşe verir. herkes İslam toprağı­ na s ığınırdı.

1 45


Cihanda gullplt>ıin ma_l) luplarııı cdt ına sı{Jındı!)ı st-rıtn rtkabı ı ı ı ı ı uaı ı ı ı ı ·

d a yilz

Kays<'r 1 4 07!

ve

fi'afıftır I 4 0HJ lcoşmalctadır.

Ey ünü büt.ün yeryiizünü tutmuş oları! Senin adından dinirı şere,_/1 V<'

şam artmış.

Ezeli kader. ister istemez güçlüyil güçsüzü senin fermamn altına ge­ tirmiş. Senin değerin Zühal yıldızının değerini geride bırakmış. Senin heybe­ tin azgın aslanı kediye döndürmüş. Dönen gökte güneş, senin kutlu kapına başını koymak için y üksekle­ re çıkar. Ruha işlemiş olan senin sevgin, anasından yeni doğmuş olanlara da bağlılık telkin eder. Senin iyiliğin dünyanın zorluğunu kolay eder. Senin yumuşak huyun sıkıntılı kalpZere merhem olur. Mesleği insana eziyet etmek olan kötü zamanlar ve zalim günler, se­ nin adaletin sayesinde hizaya girer. Şah'ın dergahında cihan onun fermanının bendesi olsun. Başka mil­ letler de onunfermanına uysun.

[ 1 26] Bütün cihan mülkü, senin mührüne bağlansın. feleğin olayları karşında senin zatın emniyet gölgesinde kalsın. Ezeli sır perdesinde ne varsa, senin nurlu düşünce aynana açık ol­ sun. Hepsi tarikate mensup olan bu halvette duranların dillerindeki dua her zaman senin için olsun. Dilini senin övgünün haricinde kullananların göğsüne her nefesinde hançerin ucu batsın. Senin adını göz önünde bulundurmayanların günlerin zamanının yü­ zünde ne adı kalsın ne de sanı. Kutlu ialihle atınla gittiğin her yerde hükmün geçer, fermanın tutulur olsun. (407) Bak. not. 1 30 (408) Bak. not. 1 94

1 46


Halkın ls h•nt de s(•ı ı tı ı tstı•ntnttı aymdır. Scr ıiıı tşiıı de /caliJtr ıdl'l l g('ç l ( (Jt [JliJl ols ı ı ı ı. "

Bu şiiri

al an

Sulta n . onun her beyti için ona 1 00 kı rmızı dinar ver­

melerint buyurdu. Toplamı 72 beyit olduğu için hazineciler, Musul'dan gelmiş olan kasideyi getirene 7200 dinar teslim etiler. Ayrıca

kasideyi

getiren postacıya (kô.sıd) da o devrin fazıl ve seçkin kadınma ödediğin­ den başka hil'at. binek hayvanı ve iki bin de dinar verdiler. Sadrıazam (sadr-ı kebir}. söz meliki, saadet kaynağı Nizameddin

Ahmet Erzincani

-

Allah rahmet eylesin- şu kasideyi yazınca,

Şiir:

"Baştan çıkaran gamzenin ortaya çıkardığı renkten ve senin gamın­ dan, kalbirn hiçbir zaman şad olmaz. Ne yazık! Senin güzel yüzün karşısında bir sığınağım yok ki. kalbirn baştan çıkma afetinden emniyette olsun. Ben senin boyuna ve zülfüne öyle aşığım ki o sevgi yüzünden kalbimi saçının bir teline bağlı tutuyorum� Saba rüzgarının senin saçının telinden çalıp dağıttığı koku, meşhur oldu ve her yana duyuldu. Senin züljünün ucu,misk kutusudur. Fakat yakıcılar o kokuyu ciğer kanından çıkarırlar. Hayır. hayır, sabah rüzgarı zülfilnün tellerine tarak vurunca orada misk sözü Hatal409l ve ahu olur. Ben senin yüzünün sabahına kul oldum. Geceyi senin züljünü boya­ mak için getirirler. Acele et, yanağın kalbime ateş düşürdü. A nla ki gamın vüdumu ikiye ayırdı. Senin ayrılığının çölünde kalmamdan dolayı, her gözümde meydana gelen 1 00 çeşmeden akan, nehir oluşturur. [ 127] Neşe alıcısı olan o kalp nereye gitti? Cihan sultanını· metheden

o alışkanlık hani? (409) Dogu TCtrkistaı ı'cla ceylanlarıyla ünlü bir belde.

1 47


Cllımıın nilrwşl y üzünü

ol a

r ı o n ı ıızqLJer pncllşalwı hı'iuı'iklil/7lil ldt•l l dolauı

n11

loprcıga kouar.

O öyle bir padişah ki, büyüklük alanına

olurunca heybelinden Jdelı:

iki dizinin üzerine çöker.

Gökyüzü akla. 'Cihanın sahibi kimdir'diye sorunca. 'E!)er gerçegi ög­

renmek istiyorsan odur'der. Onun avcundaki sermayenin ölcüsü yoktur. Tasarruf etmek için göÇiii terazi olarak kullanır. Ey varlığıyla dinin kolunu güçlendirmiş olan! Ey kıllcıyla cihanın der­ dine derman olan! Senin adaletinin heybetinden bıldırcının perıçesinin şahinin göğsüne konmuş olması mümkündür. Sen Hata ülkesini almadıkça orası alınmaz. Çinli senin yayını kendi· ne kaş yapmış. Senin insajın cihanın çevresine kale olunca cihanın işi adaletinden dolayı yoluna girdi. Bugün padişahllk bayrağı göğe y ükselmiştir. Kılıcını tutan ele ve bile­ ğe aferin! Bugünfeleğin kutusunda senin keskin kaleminle yarışabilecek bir ok bulunamaz. Akıl ve can senin şerefli düşüneeni gördükleri zaman, '!şte düşünce budur, ondan alası olmaz'dediler. Yüzlerce maden yatağı senin cömertliğinin kaynağını oluşturur. Niçin inci tanesi utanıp da huyunu senden almaz? Ey inci bağışlayan avcundan dolayı cömertliğin gözünü aydınlatan!! seni vasjettiğinden sözün gücü arttı. ilim yoluyla değil senin övgünün verdiği güçle biliyorum ki yeni ve iyi söz, yetenekten doğar. Bu kötü huylu, asi ve uyumsuz atın dizgini, her zaman senin elinde olsun. Senin keskin kılıcının pınanndan köiü düşüncelilerin kanı yeryüzüne ırmak olarak aksın!" 1 48


bir toplantı gOnCa (ruz·t maltf1l) ŞemMcddln Ta­ me th l hakkında bir şiir yazdı. Onun üzerıne Sultan, kum memleketlerını n emir-I arlzllkl4 1 1 ) ve lnşal4 1 21 makamını {mertebe-i mansıb-ı tnşd·yt emtr-t art.zt-yt memaltk-t Rum) ona verdi. Bu şCCre cevap olarak

bas14 1 0I Sultan'ın

Bütün bu üstün hasletlelinin ve yaptığı büyük işlelin yanında iyi ata btnmesi, mızrak atışı, bilginlerle dost, cahilere düşman oluşu ile ta­ nınmış olup onun meclisi, eğlence sofrası, sarayı ve dergahı[l28] bilgin­ ler ve sanatkartarla dolup taşardı. Edebiyatçılann risalelelerine ve şair­ lertn kastdeleline yaptığı tenkitler ve eleştiriler inci tanelerini kıskançlı1& düşürürdü. Üslubu ve belagati son derece başanlı, nazım ve nesirde . kelime ve deyimler kullanışı övgüye değer bir ustalıkta idi. Nüktede ve mana zenginliğinde de ödül alabilecek bir seviyeye sahipti. Onun yönetim günlerinde sevinç, neşe, zevk ve eğlence sürekli ol­ muş, dağa tepeye mutluluk bayrağı dikilmişti. Öyle ki, güller dikenler­ annmış. ağaç dallan mimberlerinde her bülbül bir hatip, her çalgı­ bır Zöhre14 1 3l olmuştu. Onun zamanında dünya bir işret yerine dön­ müştü. Öyleki her zalim bir iyiliksever, her ibadet eden bir din ulusu, . �er özlem duyan bir İshak (4141 ; her ruh sahibi bir alim, her nedim bir � 1brahim, (4 1 51 her çocuk bir Rudeki (416) her dilsiz bir hatip ve zamanın en güzel konuşanı olmuştu. Şiir: "Onun devrinde toprak öyle sevinçli ki herbir zerresi havada dans :fi/II"J!Prlf'•l.-

uçmaktadır. "

1 0) Erzincanlı Nizameddin Ahmed'in vezlri. 1) Tugra veya inşa divanı: Bu divan Selçuklu sultanının devletler ve eyaletlerle olan muhaberelerini yapar ve berat, nişan, menşur dedigirniz hükümdar tugrasını taşıyan ara­ ziye ve tayiniere ait vesikalan verirdi. Divanın reisine sahib tugra ve inşa veya sadece tugrayi ismi verilirdi. Selçuklutann ilk zamaniannndan beri mevcut olan tugra ve inşa divanı ayn ayn iki da­ lreye aynlmıştı. Bunlardan biri tugra, diger! divanü'r-resail ve'!-inşa idi. Bu Ikincisinin müdürüne münşi adı verilmişti. Tugrainin vazifelerinden biri de ava çıktıgı zaman Sultan'ın maiyetinde bulunup o sıra­ da vezire vekalet etmekti. Vezlr. devlet işleriyle meşgul oldugundan avda hükümdar­ tarla beraber bulunmazdı. (Medhal, s. 43) 14 1 2) Ordunun levazımat ve ihtayaçlanna bakan, maaşlannı veren, defterlerini tutup yokla­ malarını yapan bir divanın reisidir. Ordunun sevk ve idaresi ve teknik işler, beylerbeyi veya melikü'l-ümera denilen ordu komutanına ait oldugundan emir-i arız bugünkü Milli Savunma Bakanlıgına benzemektedir. Önemli vilayetlerde arizülceyşler vardır ki askeri defterdar demektir. (Medhal. s. 9 6- 9 7) (4 ı 3) Bak. not. 267 (4 14) Tevrat'a göre, Halil lbrahim peygamber'in Sara'dan olan oglu. Onun Rebecca ile evlili­ glnden Hz. lsa ve Yakub dünyaya geldi. Burada Yakub'un kaybettigi oglu Yusura duy­ dugu özleme atıfta bulunulmaktadır. , 1.4 1 5) Bak. not. 7 (4 1 6) Ebu Abdullah Ca'fer b. Muhammed b. Hakim b. Abdurrahman b. Adenı (ölm. 329/ 940) Samanhlar devrinde yaşamış olan ünlü İranlı şair.

1 49


Kai\Jt , Hz. Mun'nın cebl gtbl teml:t, c ıı m , l•a'nın nefes! Albl tff'et

gcmde parlamaktadır.

Fütüvvct elblsestntl4 1 7l Mümtnlertn

rnılrl

�rı­ ei­

Nasıreddlnl'llah'ı n 1 4 1 Bl hi l afetı n ı n hizmetinde giyinmiş, mürüvvet lçece­

gini, "Her kişinin yaptıgı iyili{Ji hazır bulacagı günü bir diişüniin•H l 9l l ç<" ­ cegiyle tepesine dikmiş, çabasını, ülkeler fethine, muhaliflerinf yok et­

meye ve düşmanlarını ortadan kaldırmaya harcamıştı. Devletin arsası üzerinde refahı, memleket bahçesinde huzuru korumuştu. Allah'ın iz­ niyle onun yaptıklan yeri gelince anatılacaktır. Onun divanı tarafından bir kimsenin adına baglanmış olan tkta ve­ ya bagışta (en'am) hiçbir zaman eksilme veya degişme olmazdı. Eger menşur sahibini ecel yakalar, normal ölümle ölürse, ona ait olan ekmek kapısı ailenin geri kalanianna veya yakınlarına kalırdı. Onun kutlu zamanında azil, cehalet, yokluk, bela, gam ve keder yü­ zünü yokluk diyarına çevirmişti. Bunun yanında dünyanın bütün böl ­ gelerine emniyet, huzur, rahat v e mutluluk saglam bir şekilde yerleş­ mişti. Sultan, padişahlara can damarlan gibi gerekli ve meliklerin ayrıl­ maz vasıflarından olan üstün kimselerin iyi ahlakına sahip olmayı ken­ disine şiar edinmiş, [ 1 29] o konuyu kendi kendine şöyle özetlemiştir: "askerlerini ara ve onlara hediyeler ver. Onların merkeplerinin atiatılıp beslenmesine dikkat et. Çünkü asker, mertlik ve yigitlik kaynagı olup, devletin ve halkın koruyucusu, ülkenin kılıcı, padişahın mızragı, şehir­ lerin ve beldelerin kalesidir. Onlar, felaketleri önleyip, düşmanları uzak­ laştırır. Açıklar onlarla kapatıhr, işler onlarla düzene girer. Onların yok­ suluna yardım et ki, sırtın saglam olsun. Başına bir iş gelmeden önce onları dene. Bir şey huyurmadan önce onları imtihana çek. Onların ara­ sından vefakar, yigit ve savaş alanından kaçmayanlarını seçip ödüllen­ dir. Çünkü askerlerin sayı bakımından fazla olanı degil, güçlü ve cesur olanları işe yarar. Bir savaş veya kavga alanında başarılı olana bol ba­ gışta bulun ve onun rütbesini yükselt. Onların biri bayragının altında görev sırasında şehit olursa, çocuklarına kucak aç. Ailesine ve akraba-

(41 7) Orta çaglarda Anadolu'da ve bütün Müslüman ülkelerinde bir nevi esnaf ve sanatkar­ lar teşkilatı olarak ortaya çıkan fütüvvet teşkilatma girenierin giydikleri özel giysi.

(41 8) Fütütvetin teşkilatianınasında emegi geçen Abbasi halifesi {57 5-622 / 1 180- 1 225). Ma­

nevi otoritesini yükseltmek için büyük hamleler yapmış, fütüvvet teşkilatını ku rarak bütün İ slam hükümdarlarını halifelik makamına ve şahsına baglamaya çalışmış. onla­ ra menşurlar ve fütüvvet elbisesi göndermiştir. (4 1 9) Kur'an-ı Kerim, 3/29

1 50


lan nn ı ı ı n m yokluJ;tu n u hlıoııu.�ttımıe Id , ıor nnmchı Y�

su ı m ynrd ınwı olmıtlt

d�vkt t r ı l cl<'sl e kl�ınt� k lı,.� In canlurını lt�da etmek onlara kolay gelsin . "

S u l t a n . ya kınlarının d a yard ı mıyla b u söylen e nl e ri uygulamayı sag­

lam bir Ilke. övgüye deger bir kararlılı k ve vazgeçilmeyecek bir alışkanlık

1ayıyordu. Şitr:

"Sultanlıga, taca ve ülkeye kavuştu, babasının ve dedesinin yeri olan tahta oturdu. Yedi ülkeninfethi için hareket geçti. Yedi göğün alanını çember altına cıldı. " Dendigi gibi Sultan'ın tahta oturdugu haberini alan Laskaris!42 0l ltorku ateşiyle mum gibi erimeye başladı. Adamlarını ve danışmanlarını çagırarak, onlarla birlikte tedbir atını düşünce meydanına saldı. Herbi­

ri, d üşünce pınarından, emel damagına bal tadı veren bir düşünce orta­ ya attı. Sonunda Laskaris söz alarak, "Biz, Sultan İzzeddin'le mektup­ . laşmayı nasıl başlatacagız? Bu konuda hangi kapıya çalacagız? Dileye­ . cegimiz özür, istedigirniz gibi kabul görmezse , başka hangi yola başvu­ : racagız" dedi. Ona cevap olarak bazıları, "Siz Vasilyüs'ün, Sultan'ın katilini öldür­ d ügünüzü ve suçun temiz kalbinizden uzak oldugunu herkes biliyor. Fakat buna ragmen dogru ve akla uygun olan odur ki,

[ 130]

tarafınız­

. dan hapsedilmiş olan Çaşnigir Ay-aba'yı serbest bırakıp ona lütuf ve ,

bagışiarda bulunun. Sultanla kuracagınız dostlugun temellerini, kıy­ metli ve naclide hediyeler hazırlayarak, adamlarınızdan birini Seyfeddin

Ay-aba ile göndererek güçlendirin. O durumda Seyfeddin, ayrılık tozu­ nun kalkması ve düşmanlık ateşinin söndürülmesinde aracılık eder. Çünkü o ,devletin seçkinerinden (havas) ve sarayın ileri gelenlerinden­ dir. Onun arabuluculugu, başkalarından daha etkili olur ve Sultan ta­ rafından söyledikleri kabul görür. Şiir (Arapça) :

'Çıplak bir adama gösterilen ilgi, giyinilc bir adama gösterilen kadar olmaz' demişler. Yine de Biz bir yandan özür dilerne üzerinde dururken, di­ ger yandan her ihtimale karşı sorumlu kişiler olarak savaş hazırlıkları­ na başlamamız gerekir. Eger bu girişimimiz sonunda düşmanlık orta­ dan kalkar barış ve dostluk yolları açılırsa ne ala. Yok eger bu yolda (420) İznik Kralı Theodor Laskaı·is. 151


karştmtza en��llrr çıkar. başarılı olama�ım k . ortalıgn kin

vr

�nvnş

hakim olursa, o dun ı nıda btz de gatl avla n may ız ve ht�men savaş at lan­ mızı eyerleriz" dediler. Bu düşünce, Vasilyüs ve arkadaşlarına doğru göründü. Bütün dün­ ya katiplerinin, sayfalara dökmede aciz ve şaşkınlık içinde kaldıkları zembiller dolusu mücevherlerden, yükler dolusu amberlerden . altın kc­ merli gümüş tenli erkek kölelerden (gulam) . h u ri soyundan , peri nesiin­ den cariyelerden, altın işlemeli taslardan, altın sırmalı ve atlas meliki ve madeni elbiselerden, dev yapılı atlardan oluşan kıymetli hediyeleri, ko­ nuştuğu zaman ateş ile suyun arasındaki aynlığı kaldıran, tatlı dili ve güzel anlatımıyla kaplan ve aslan, evcil ve vahşi hayvan, kar ve zarar, akıllı ve akılsız arasında uyum sağlayabilen bir elçiyi (sefir) , gönlünü alıp sıkıntılarını unutturmak için ellerinden geleni yaptıkları, ( 1 3 1 1 so­

nunda kalp aynasından düşmanlık pasını silmeyi başardıkları Çaşnigir

Emir Seyfeddin Ay-aba ile birlikte Sultan'ın huzuruna gönderdiler. Emir Seyfeddin ve yanındakiler, ülkenin hudueluna vardıklan za­ man Emir Seyfeddin, Sultan'ın sarayına önce varmak için onlardan ay­ rıldı. Oraya varıp el öpme şerefine kavuştuktan sonra gelen rini getirdikleri haberi Sultan'a duyurd u . Sultan'ın

Rum

elçile­

onlar hakkındaki

kötü düşüncesini, güzel ve tatlı sözlerle sildi. Arabulucukta mertçe ve yiğitçe çaba harcadı. Karşı tarafın suçlannın affedilmesi ve hatalarının bağışlanması konusunda şahlar şahını ikna etti . Sonunda Sultan'ın kin tozu ve düşmanlık duygusu silindi.

Öfke ve gazabı yatıştı. Babasının ba­

şına gelen felaketleri ve musibetleri kader sebebinin üzerine attı. "Yeryü­

züne ve siZin başınıza gelen herhengi bir musibet yoktur ki. biz onu ya­ ratmadan önce o, Kitapta bulunmasın. Doğrusu bu Allah'a kolaydır•i42 l l nasihati ve hikmetini can ve gönülden kabul etti. Şiir (Arapça}:

"Kaza oldu, aluıda yazılmış olanlar gerçekleşti. O duruma üzülmen ne işe yarar? Allah'ın hikmeti istediği şeyi yapmaktır. O halde neden şaşırıp telaş­ lanıyorsun? Olan doğrudur. " şiiri nurlu kalbinin arsasına. ''Bu kaybettiğinize ve Allah'ın size ver­

diği nimetlerle şımarmamamz içindir" 1422) İlahi sözünü iletti. (42 1 ) Kur'an-ı Kerim. 57/22 (4221 Kur'an-ı Kerim. 57/23

1 52


r•:lçllrr �rl lncC' Su l l a n , tuhtııuı otu rarak onlar ı�·tn açık bir toplant ı

(brır·i a m) c l il ıt'rıled l . I•: l��tler ,ı.tt•km��e uyarak büyük bir tören havasında

tah l ın bulu ndu�u yere vardılar. Şah ' ın huzurundaki büyüklük yerini

terbiye duclagıyla öptüler. Yazılı ve sözlü mesajları Sultan'a tebliğ eelerek ona hediyelerini sundular.

hal

Onların davranışarından çok menmun ve hoşnut olan Sultan, der­ eğlence ve tören meclisi düzenlemelerini buyurdu. Tanışma toplantı­

sına

(meclis-i üns) elçileri çağırdı. Onlara güler yüz gösterip tatlı dille hi­

tap etti. Sultan, ertesi gün toplantı yerinden yabancıları çıkararak yalnız kaldı. Sonra elçileri, saltanat büyükleri ve devlet ileri gelenleriyle birlik­

te huzuruna kabul etti. Elçiler, ülkelerinin meseleleri hakkında Sultan'a bilgi verdiler ve

[132] Rum

melikinin kendisinden razı oduğu konusun­

da yemin ve and içtier. Sultan, onların üstün gayretlerinin karşılığı ola­ rak devlet hazinesinden (hazane-i amire) Rum melikine göndereliginin iki katı hediye ayırttı. Elçi olarak tayin ettiği Çaşnigir Emir Seyfeddin

Ay-aba'ya Rum ülkesine geri dönmesi, onlarla aralarında bulunan me­ seleleri halletmesi, Rum melikine Sultan'ın sultanlığını tanıdığı konu­ sunda and içirmesi, diğer büyük sultanlarının kabirierinin yanında top­ raga verilmesi için şehit sultanın kutlu naaşını başkente

(ddrü'l-mülk)

getirmesini buyurdu. Onun üzerine Emir Seyfeddin Ay-aba elçiler. hediyeler ve bagışlarla birlikte yola çıktı. Elçiler, kendi ülkelerinin hudueluna yaklaşınca önden bir haberci göndererek. Vasilyus'a işin istekleri doğrultuna çözüldüğü­ nü, Emir

Seyfeddin'in

dostluk baglarını güçlendirmek ve şehit sultanın

cenazesini almak çin geldiğini haber verdiler. Kafile başkente yakaşınca Rum meliki karşılamaya çıktı. Onları gö­ rünce çok menmun oldu. Onlara izzet ve ikramda bulundu. Cömertlik yapmayı. bağışta bulunmayı ihmal etmedi. Vasilyus, ertesi gün meclis düzenledi. Oyun , zevk ve eğlence için her şeyi yaptı. Dostluk b ağlarını güçlendirmek ve ilişkileri düzeltmek konusunda müjde verdi. Sultan'dan gelen yazı geregince and içti. İlk gönderdiği hediyelerin iki katını hazırlattı. Bağışlarıyla Emir

Seyfed­

din' i kıymetli cevherleri saklayan bir madene. naclide incileri içinde ba­ ,

rındıran bir denize benzetti. Sultan'ın başka yerde defnedilmesi için kabrinden alındığı sırada sadaka olarak 20 bin dinar dağı ttı. Onu kala­ balık bir askerle ülkesinin sınırına kadar uğurladı .

1 53


Eıntr

8eyfe44ln Ay-aba tic:- elçtllr-ı· J;(ert di'ınüp h uzuru vunnc:u Su l ·

tan 'a olanları anlattılar. Böylece lkt t ant f a reı s ı n da dos t l u k ve� bunş kö p ­ rüleri kurulmuş oldu. Kıskançlann tah ri k l e ri v e d ü�ın a nların kı�kırtına­ lan boş bir hayal olarak kaldı.

Daha sonra Konya'ya getirdikleri Sultan'ın naaşını atalarının, dede­ lerinin ve kardeşinin yanında toprağa [ 1 33] verdiler. Ertesi gün Sultan. sultanların kabrini ziyaret etti. Rum melikinin gönderdikleriyle beraber 30 bin dinann bir kısmını hemen orda miskinlere ve fakiriere verdi. Bir kısmının da zaviyelere, tekkelere ve kutsal yerlere. bir kısmını, hak sa­ hiplerine, imanlı ve irfanlı kimselere dağıtılması için ülkenin her yanına yolladı. Türbeye nöbetçi tayin etti. O günden günümüze kadar cuma gü­ nü altın gerdanlıklı ve kızıl atıaslı bir atı bu ecdad türbesinde hizmette tutarlar. Daha sonra Sultan, elçilere bağışlarından memun ve yardımların­ dan müteşekkir bir halde kendi vataniarına dönme izni verdikten sonra da cihanı elde tutma, dünyaya mtluluk ve refah yayma işine devam etti. 25-

GALİP SULTAN İZZEDDİN KEYKAVUS'UN

ANKARA (ENGURİYE) TARAFINA YÜRÜMESi VE KARDEŞi MELİK ALAADD İN KEYKUBAD'I DELİLLERiNi NURLANDIRSIN- KUŞATMASI

-ALLAH

Bu şekilde bir süre mutluluk şadırvanı Sultan İzzeddin Keyka­ vus'un sarayında dikili kaldı. Ülkenin önemli işleri ve meseleleri yoluna girdi. Tahtın bahtı, onun cihanı süsleyen güzel huyuyla açıldı. Ülke sa­ kinleri ve meslek sahipleri iyi ve kötü günlerde, savaşta ve hazarda onun kutsal gölgesinin altında huzur buldular. Mükemmel adaletinin estirdiği rüzgarla emniyet ve güven ışığı parladı, dostluk ve barış çiçek­ leri açtı. Meliklerin gelip gitmesinden ve sultanların akınından saltanat sarayında izdiham oldu. Bu şekilde karışıklık belirtileri ortadan kalkıp, perişanlık tozlan temizlenince Sultan, devlet büyüklerini ve ordu komu­ tanlarını huzuruna çağırdı. Onlarla tahtının önünde padişahlık bahçe­ sinde yetişmiş olan mutluluk ağaçlarının meyvesini derdi; ülke sorunla­ n hakkında görüş alışverişinde (müşaveret) bulundu. Bu konuşma sıra­ sında mübarek dilinden, " Kardeşim Ankara'da olduğu sürece güvenlik ve huzur içinde kalır. Bizim güvenimizin ve huzurumuzun kaynağı ise onun oradan atılmasına bağlıdır. O işi en önemli işimiz saymamız gere­ kir. Onda başanya ulaşmadan ve o meseleyi halletmeden endişemiz bit­ mez" şeklinde sözler döküldü. 1 54


Orada b u l u na n heı·k�s padl�ahın sözlerinin do�rulugunu onuylay ı p ,

düşünceMinin Isabetli old u �u n u bellrttıkt.en sonra ( 134} " Padişahımızın

buyu rdu�u . dogru n u n kay n agı ve k u rtuluşun şartı oldugu gibi yolumu­

zun ışıgı ve amacımızın ta ken d i sid ir. Şiir (Arapça) :

"Siyaseti do{Jru olan ve doğru düşünen kişi, yerinden kalktığı zaman (şleri yoluna koyup güzel şeyler yapar. Onun yaptığı işler örnek işler olur ve insanlar için rehberlik eder. " Şiir:

"Senin düşüncenin levhasına, ezel sayfasına yazılmış olan her şey kaydedilmiştir. Senin aydınlık kalbinin nurunun karşısında güneşin gözü kamaş­ maktadır. Bağışlama sırasında her zaman 'Evet' dersin. Düşmanlar, senin kar­ şında kenditerini yok sayarlar." Biz kulların, kullugun gereği olarak, senin buyuracağın her şeyi ye­ rine getirmek için itaat kemerini can beline begladık. Basiret gözümüzü, vereceğiniz fermanlan uygulamak için açtık ve şimdi samimi olarak kar­ şınızda durmaktayız"

dediler.

Sonna Sultan, emirlere, subaşılara

(ser-leşker) taraftarianna ve as­

ker bulunduranlara(leşker- keş) fermanlar gönderince çok kalabalık bir asker ve muazzam bir topluluk, saltanat sarayının emirlerini yerine ge­ tirmek için harekete geçtiler. Askerlerin seçkinleri kararlaştınlmış olan günde Konya'nın önündeki boş alanda hazır oldular. Sultan. savaş ve kuşatma araç ve gereçlerini, yakma ve yıkma alet ve edevatını hazırladıktan sonra mutlu bir şekilde Ankara ' ya doğru ha­ reket etti. Diger yandan Sultan İzzeddin Keykavus'un üzerine geldiğini ögre­ nen Melik Alaaddin, kaleyi sağlamlaştırmak. askeri savaş düzenine sokmak,

şehir halkının gönlünü almak, onların vefa ve bağlılık sözleri­

ni(ahit) yenilernek için çaba harcadı. Sultan, Ankara'ya varınca ordusu daha ilk günde saf üstüne saf kurdu. Büyük bir azarnet ve ihtişamla, Şiir:

"Onda basirei sahiplerinin gözü şaşkın kaldı" dendiği gibi şehri kuşatma altına aldı .

1 55


O �nradn Emlr-l Candur E:mtr

Mübarlaeddln laa

llt< kımlr.�ler\ şeh i r

den dışarı çıkara!< ortada b u l unan uo� alana gdcl l k r . B u n u n seur.l>l l ı e ­ saplaşmaktı. Ç ünkü çoc u k l u k gü nlcrlnd<' Sivas' t a nwktt•pt eykt�n

Emir

Mübarizeddin ile Emir-i Candar Necmeddin Behramşah kavga etmiş­

lerdi. O kavgadan sonra aralanndaki düşmanlık hiç kesilmcml ş , o kinin açtığı yara hiçbir zaman kapanmamıştı.

Mübarizeddin isa, meydandan [ 135] bağırarak Necmeddin'i savaşa çağırdı . Necmeddin Behramşah da Sutan İzzeddin'den izin ala­ Emir

rak meydana geldi. Hiç beklemeden mızraklarını ellerine alarak aslanlar gibi savaşa giriştiler. Musa'nın ejderhasınal 4 23l dönen mızraklarını birbi­ rinin canına kastetmek için kullandılar. Firavun'un büyüsü l4 24l gibi

darda. Nemrud'unl42 5l ateşi gibi sıkıntıda kaldılar. Buna rağmen birbir­ leriyle yiğitçe mücadele ettiler. Aradan uzun bir süre geçmesine rağmen

galip , mağlup belli olmadı. Mızraklan paramparça olunca bu defa elleri­ ni eyerin çıkıntısında bulunan gürzlerine attılar. Ağır gürzlerini örsün üzerine inen demirci balyozu gibi birbirinin zırhları ve kaftanı üzerine indirmeye başladılar.

Ondan da bir sonuç alınamayıp yenen yenilen

ayırt edilerneyince kılıçlarını kımndan çekip kavgayı sonuçlandırmak is­ tediler. Fakat o sırada Melik

Alaaddin. şehrin içinden Emir Mübarized­

din' i çağırmalarını buyurdu . Çavu şlann sesini duyunca emir Mübari­ zeddin geri döndü. Necmeddin Behramşah da S ultan İzzeddin'in ya­ nına gitti.

Behramşah yanma gelince Sultan, onun yiğitliğini , sabrını ve da­ yanma gücünü övdü . O kavgada saldınlara karşı koyma ve darbeleri sa­ vuşturma konusundaki

(hi'laH has) vererek

maharetini göklere çıkardı.

Ona özel

hil'at

makam ve mevkiini yükseltti.

O yılın baharının ilk günlerinden ertesi yılın baharının ilk günlerine kadar taraflar arasında savaş oldu. Mancınıklar çalıştı ve şehir kuşatma altmda kaldı. O sırada Sultan, şehrin karşısına bir medrese yaptırdı. Onu yaptırırken , "Eğer şehrin fethi gerçekleşirse, şehirde vakıflar kurup onun geliriyle her bakımdan yeterli olan hocalar (fukaha) görevlendiri­ rim. Eğer şehrin alınması beklernede kalırsa. oturmak için bir saray yaptırmış olurum" diye düşündü. [42 3) Bak. not. 264 [424) Musa peygamberinki karşısında her zaman aciz kalmıştır. [425) Nemrucl ' u ıı İbrahim peygamberi denemek için yaktırdıgı yanmarlan çıkmıştır.

1 56

aıes.

Hz. İbrahim o ateşt eıı


Alıkara utı nınca Su l t an , Hözüne ve ada�ınıl (nezir) ba�t ı knlal'ak oru­ çok m i k t a rda e m h1k va kfel l l

Ince orayı yıktırdı

.

Fakat saltanat sırası Mdik Alaaddin'e

V<' va kı fları n I p i al l

Için cmlr verdi. Bugün de

o

med­

resenin kalıntıları [ 1 36) orada durmaktadır. Şimdi konu m u za dönelim: Ankara kuşatması sırasında Sultan'ın beylerinden (ümenl) herbiri

btr ev yaptırdı. Bir evi bulunmayan. çadırı ve otagı olmayan kimseler de kendileri ve hayvanları için altına oturma ve barınma yeri yaptılar ve o

kışı

o şekilde geçirdiler.

Rüzgarın öldürücü sogugu, gezegenlerin padişahının (güneş) bayra­

lının ılık

noktaya dikilmesi üzerine azalınca, bag ve bahçeler canlanıp

her yer coşkuyla kıpırdanmaya başlayınca, cennet gelinleri yüzlerine gösterip, saba rüzgarı soguk perdelerini dagıtınca. kuş şarkıcılar . bahçe mimberlerinde soguğa veda edip ona, "Onlar eğrilince Allalı da lcalplerini

eğri1ttf1426l ayetini okuyunca, bülbüller ve kumrular ağaçların dallan arasından. Şiir (Arapça) :

"Kış gitti. ona uğurlar olsun. Şimdi ilkbahar güzel giysileriyle saltrta salına geldi.

Nergis bütün (azeliğiyle boyunu gösterdi. Menekşe çeşitleri ilkbahar bahçelerini doldurdu. " Şiir:

"Bahçenin zevk alma ve eğlenme günü. Gül ve reyhanını kendini gös­ terme günü. Toprak tamamen amberle karışmış. Rüzgdnn eteği mis k saçmakta. " Şarkılarını söyledikleri zaman kuşatma altında bulunan şehir sa­ kinleri acz ve sıkıntıya düştüler. Kuşatma yüzünelen meydana gelen darlık, yiyecek ve zahire kıtlıgı haddini aştı. Onun üzerine halktan bazı kişiler bir araya gelerek. "Çaresiz ve ne yapacağımızı bilemez duruma düştük. Sultan o medreseyi kardeşinin emellerini söndürmek için yaptı. Şehri alıncaya kadar da askerini burdan çekmez. Biz daha fazla bu sı­ kıntıya clayanamayız. Belki de Melik Alaaddin de saglam imanı ve insafı dolayısıyla bizi daha fazla ıstırap ve acı çekmeye zorlamaz" diyerek Me(426) Kur' a n -ı J<eriın. 6 5 / 5

1 57


I l k Alaad.d.ln'l n h u zu r u nu ç ı k tı lar. Oıuı cl<t . "Siz Mdl k'lmlz h l l lyonnı ı ı ı ı z

ki biz kullarınız sizin larafinızı ı ut malda b üyi'ı l< za lı nıel k rC'

lw t laıı d ı l<..

Hiç bir taraftan da yiyecek yardımı ve g ü ç clest q.tt gdcce� l n l sa n m ıyo

ruz. Eğer şehri onlara teslim etmezsek. onlar durumuzun küt\"ı leşmcsi yüzünden

[ 137)

hiç şüphesiz bu yıl şehre girerler. Şehri böyle kılıç

zo­

ruyla aldıklan zaman güçlüye zayıfa, sıradana, seçkine velhasıl hiç ki m ­ seye acımazlar. Eğer kulların düşündüklerini uygulayıp şehri

onlara

teslim ederlerse . o zaman onlar tarafından affedilebilirler" dediler. Onun üzerine Melik Alaaddin, "Söylediklerinizin hepsi doğru. Bu durum herkesten çok bana dukunuyor. Eğer kardeşimle bir anlaşma yapılacaksa, ona canımıza ve malımıza dokunmayacağı konu sunda ye­ min ettirip söz verdirmemiz gerekir. Bu durumda ülke üzerine düşen bu felaketin giderilmesi ve bu kargaşanın sona erdirilmesi için şehri tes lim etmekten başka çaremiz yok" diye buyurdu. Bunun üzerine saygın kişileri (muteber) Melik Alaaddin'in huzu­ rundan ayrıldılar. Hiç vakit kaybetmeden bir yerde toplanıp, görüş ve oy birliğiyle güzel konuşan bir haberci seçtiler ve onu Çaşnigir Emir Sey­

feddin Ay-aba'ye gön d er dile r ve ondan aman dilediler. Emir Seyfeddin, bunların haberini alınca hemen Sultan'a çıkarak durumu arz ettikten sonra habereiye (kô.sıd) el öpme şerefini kazandırdı. Haberci, şehiriiierin yazılı ve sözlü haberlerini ve Melik Alaaddin hakkındaki şefaat dileklerini arz edince Sultan'ın mübarek alnında se­ vinç belirtileri görüldü . Büyük bir mutluluk içinde şad olmuş bülbüle ve gülen güle döndü. Hemen ülkenin seçkinlerinin ve büyüklerinin önde gelenlerinden. yardımcılannın ve adamlarının çokluğu ve mal ve mülk­ lerinin fazlalığıyla tanınan, herbiri iyi ahlak bakımından parmakla gös­ terilen ve herkes tarafından övgüyle bahsedilen, ikametgahlan alimierin sığınağı, fazılların dayanağı dindarların güvencesi ve iffet sahiplerinin barınağı, zulüm görenlerin başvurduklan yer olan, askerlerinin bir kıs­ mı Rum beldelerinde gaza yapan, devrin büyük alim ve din adamlannın hayatlannın bir kısmını yanlarında [ 1 38] geçirdikleri. onlara izzet ve ik­ ramda bulunmakta büyük çaba harcadıkları. askerlerinin gazadan dön­ düğü sırada getirdikleri ganimetieri yanlarına gelen misafirlerin ayağına saçan , masrafları 1 00 bin dirhem'i de bulsa. kendi özel harcamalarını hazineden ayrı tutan . her zaman kafideri dize getirmek için çaba harca­ yan. savaş sırasında ellerine düşen kölelerin çogunu devlet büyügü . l.ıey

1 58

---�!!!!-"" !J.!III ··· -""-- - -------- --...


vr ımrwıı k

snhlhl yıı pıwıık kııdar dtruy� t lt v� �üçlli ola n , şimdiye k a d a r

Rum Cı 1 kdcı·ınctekl

lwylt·rlrı

ı,�o�t ııll ın

kc-nd I leri nın köleleri veya çocuk lu ­

rı old ugu Melikü'l-ii rnera(4271 Hüsamed'din Çoban ile Melikül-ümera

leyfeddin Kızıl'ı çagırarak durumu onlara anlattı. Bu haberi duyunca hepsinin sevinci ve mutlulugu arttı. Onlar Sul­

tan'ı Lıüyük küçük, güçlü zayıf, Türk. Tacik, (428) yerli yabancı kim var­

la,

onlara ve Melik Alaaddin'e ve onun kullarına zarar gelmemesi, Melik

Alaaddin'i serbest ve menmun bir şekilde Sultan'ın belirleyecegi bir ka­ leye göndermesi, giyecekten serecekten . yiyecekten içecekten ne gereki­ yorsa ondan esirgememesi, daha önce savunmacia ve engellemeele bu­ lunmuş olan ve ondan pişmanlık duyan Melik Alaaddin'in adamlarına

ve şehiriiiere eziyet edilmemesi ve onlara saldırıda bulunulmaması ko­ nusunda agır yeminler verdiler ve boz u lamaz andlar içirdiler. Sultan o konuda yemin ettikten sonra mübarek eliyle "ahidndme'1er yazdı ve onları gelen habereiye teslim etti. Haberci şehre gelip durumu bildirince şehirliler. Sultan'ın yazısını

{ildm) istediler ve Çaşnigir Emir Seyfeddin Ay-aba'yı yanlarına çagırdı­ lar. Emir Seyfeddin, Hazreti Sultan'ın emriyle iyi giyinmiş askerler ve cihan paclişahının bayrakları v� sancaklanyla şehre girdi. Büyük bir tö­ ren ve ihtişamla bayrakları kalenin burcuna diktiler. O arada büyük küçük bütün şehir halkının gönlünü aldılar. Paclişah sarayı adına güzel vaadlerde b ulunarak onları cesaretlendirdiler. Melik Alaaddin'i de padi­

şahlık sarayından alıp bir igdiş'in( 42 9l evine götürdüler ve üzerine mu ­

hafızlar (müekkil) koydular. Ondan sonra Seyfeddin,

(139]

"ayan'1an ve saygın kişileri (muteber)

alıp saltanat dergahına götürdü. Onlar el öpme şerefine kavuştuk­

tan sonra affedilmelerini dileyince herbiri, makam ve mevkilerine göre hediye aldı.

(42 7)

(428) (429)

Veya beylerbeyi: Bu makamda bulunan kişi. Selçuklu ordulannın genel komutanı de­ mekti. Ordunun subaşılan. mıntıka serasker veya serleşkerlerine ve onlar da beylerbe­ yine tabi idiler. Beylerbeyi hükümet merkezinde veya merkeze yakın olan kendi ik­ ta'ında bulunur ve harp sırasında cepheye giderdi. Beylerbeyilerinin nüfuzundan dola­ yı hükümdarlar da kendilerinden çekinirlerdi. Hükümdar bu makama kendisine sadık bir emir getirmek mecburiyetinde idi. (Medhal. s. 99) Yani İranlı.

igdişlerin mahiyeti hakkında bak . Osman Turan. L'lslamisation dans la Turquie du Moyen Age. Studia Islamica x ( 1 959) . s . 147- 1 52

1 59


Sıkınt ı l ı ve ıı.t ı raplı d u ruminn ortadun lut l l(ı ı ı ı . C'ıtnlaı·ını yırt ı<:ı kur­

t alın pençt�stndcn k u rt aran . çoluk ı.�oc u klarını lw t llttındun uzaldaı:,ıtınm .

end işelerinin yerini emniyet ve güven ala n şehirll lrr Sultan'clan , kendi kafilesine saçılacak şeylerin hazırlanmasında kendilerine yardımcı ol­ ması için Emir Seyfe ddin'in kendileı-iyle birlikte şehre gitmesi konu­ sunda izin istediler. Ertesi gün sabahın bayrağı doğu ufkunda dalgalanmaya başlayıp gezegenlerin padişahının (güneş) yaydığı ışıklar karanlık yerleri aydınla­ tınca Melikü'l- Ü mera Seyfeddin ile yanında bulunan şehrin ileri gelen­ leri Sultan'ın huzuruna çıkarak, " İ slam padişahının kutlu rikabı hare­ kete geçsin, Cihan fatihinin atının dizgini şehir tarafına çevrilsin" dile­ ğinde bulundular. Padişahın kararı , onların i s t ekl eri ni n yeri n e geti rilmesi ve arzulan ­ mn gerçekleşmesi yönünde oldu . O . falın iyi çıktığı bir zamanda, müba­ rek bir günde ve uğurlu bir saatte büyük bir ihtişam ve azametli bir gö­ rüntü ile saadet arkadaşı ve mutluluk yandaşı olarak şehre girdi. Şiir:

"Halk onun sağlığı için öyle hayır dua ediyordu ki, o kabul gören dua karşısında güneş kaymaya başlamıştı. " Sağına, soluna hayır ve bereket saçarak. zafer arkadaşı ve başarı rehberi olarak gelip saltanat tahtına oturdu . Ankara halkı çok miktarda dinar ve dirhem saçtıktan sonra padişa­ hın mübarek huzuruna çıktılar. Altın keselerinden, fi1 yapılı atlardan, rahvan katırlardan; selvi boylu, gümüş tenli, ay yüzlü ve parlak yanaklı kölelerden meydana gelen hediyeler sundular. Sunulan hediyeler padi­ şah katında kabul gördü. Padişah onların herbirinin istek ve arzusunu yerine getirmek için ferman ve menşurlar yazdı. Ondan sonra Sultan üç gün boyunca şam dünyaya yayılan eğlence meclisi düzenledi. Devletinin kullarının herbirini türlü bağışlar ve çeşitli iltifattarla menmun etti. Onları hil'atler (teşrifat) ve bağışlarta sevindirdi. Şehrin ileri gelenleri (ayan) ve saygın kişilerine (muteber) de aynı şeyi

[ 140] O arada Melik Alaad­ din'i Malatya'ya götürüp ordaki Menşar kalesine hapsetsin diye Melik Seyfeddin Ay-aba 'ya teslim ettiler. Onlar, giyecek evinden (beytü's­

yaptı. Onlara da aynı cömertliği gösterdi .

siydb) mutfaktan (matbah) ve şaraphaneden gerekli şeyleri aldıktan son­ ra yola çıktılar. Oraya vardıkları zaman Melik Seyfeddin, oranın emirle­ rinden ve serverlerinden Melik'i kendilerine sağ salim teslim ettiğine da­

ir belge aldı ve saltanat d ergahı n a geri döndi'ı . 1 60


Su l t a n Ankara'yı r.Jr

��çlrt pi 4 :10l ımının

l\nenı l l lşlt'rlı ı l klll'ara baJlln ­

ktun, yünr t l m rn ak a m l a nı ıı clu,ı:tı t l ı k t a n ve onıyı (�ın ı ı lyd altına aldık­

son ra başkent Ko n ya y a döndü. N e ş el i ve mutlu bir şekilde yönetim '

nr cl att ı. Her gün çıktıgı avdan , çevgan oyunundan ve gezintiden

10nra bagışlaı·da bulunup halka açık eglence meclisleri (bezm-i dm) dü­ �nkdl. Beylere özel hil'atler (teşrif-i has) verdi . Lezzet ve neşe sulannı, Jençl lk ve mutluluk kaynaklanndan akıtıp, bütün alemi ve alemdekile­

rt. sı n ı rsız

cömertliginin , kapsamlı adaletinin ve engin iyiliğinin içine al­

dı ve onları güzel şeylerle tanıştırdı. Herkes, içinden gelerek onun niyeti­ nin iyiliği , huyunun güzelliği . cennet bahçesini kıskandıran, gök kuşağı­

nı tınrediren sarayının övgüsü ve adaletinin methi konusunda samimi olarak dilini açtı, Arap ve Acem ülkelerinden seçkin kimseler, onun yaptığı iyilikleri ve halka gösterdiği hoşgörüyü anlatan kasideler söyle­ meye başladılar. Şiir (Arapça) : "Senin azametin güneş ışığı mı yoksa şimşek mi? Senin avcun bulut mu yoksa deniz mi? Sen, herkesin beğeneceği şekilde yaratılmışsın. Dünya seninle güzel­ leşip zenginl( 'smiş. Hüküm< . , ırlığa renk verip onu koruyan sensin. Sanki sen tahtın süsü ve direni" · · ı . Senin kılıcın zalimleri yok etmek ve masumlan korumak için önemli bir araçtır. " Şiir: "Ne mutlu sana! İyi işte akıl sana rehber olmuş. Padişahlık makamı sana teslim edilmiş. Senin yumuşak huyluğun her tarafta etkisini göstermiş, jeleğin ba­ şından külahım çıkartmış. Bütün sabrına ve sebatına rağmen ceza verme yeteneğin, yumuşak huyluğun karşısında yenilgiye uğramış. Ta ezelden senin gayretinin altına alemin dört ımsurıt dört duvar ola­ rak girmiş.

(1 41) O

sensin ki, senin devletinin renginden ve kokusundan ebede

kadar gül bahçesi altın rengine. saba rüzgarı ıtır dükkanına dönmüş. (430) izzeddin Kevkavu s. Ankara'yı 1 2 ı 2'cle kuşatmış ve 1 2 ı 3'te alnııstır .

161


Egc.·r sen göklcrlıı !Jecl i kalesi örı itndc Lıaşım c•nersc·r ı . hen ıC!Iı dili i!JC1

nıullululctan şapkaslllı havaya alar. O sensin ki. senin kılıcının delili her yeri keser. Çünkü sen kara ve deniz ülkelerinin hakimis in. " 26-

ANTALYA SAKİNLERİNİN İSYANI VE O BÖLGENİN

İKİNCİ DEFA SULTAN'IN DEVLETİNİN KULLARI TARAFINDAN FETHİ Aradan bir süre geçince boş hayaller ve yanlış dününceler, rahatın verdiği sorumsuzluk ve bolluğun yarattığı ş ımanklık yüzünden Antal­ ya'nın kafirleri. cahilliğin, sapıklığın. kötülüğün ve vefasızhgın pençesi­ ne düşerek asiliğe ve nankörlüğe başvurdular. Ahid ve anlaşm a kadehi­ ni isyan ve itaatsizlik taşına çaldılar. H ayher Yahudileri gibi bakışlar'Tr11 itaat halkasından. ayaklarını doğruluk dairesinden çıkardılar. Devletin kanuniarına uymayı terk ederek kendi aralarında, " Ne zamana kadar dinimize ve ümmetimize karşı olan bir topluluğa itaat edeceğiz? Yüzleri­ ni haç kıblesine çevirmeyen insanlara daha ne kadar hizmet etmeye de­ vam edeceğiz? Yapacağımız en doğru iş odur ki, milliyet duygularımızı harekete geçirelim. Hepimiz bir araya gelip bu zilletten ve kötü durum­ dan kurtulalım. Bir gece bekçi kılığına girip hep birlikte silah kuşanalım ve aniden beldenin yöneticilerine ve şehrin naiblerine saldıralım. Öldü­ rücü kılıçlanınızla hepsini balıkiara yem yapalım. Mallarını. hazineleri­ ni, hayvanlarını ve diğer eşyalarını ele geçirerek aramızda taksim ede­ lim. H ürriyetimizi kazanarak bağımsızlık göğünde istediğimiz gibi uça­ lım. Eğer ilahi kader. Müslümanların başına bir şey musaHat eder de Sultan bizim üzerimize gelmezse ne ala. Yok eğer Müslümanlar durumu öğrenip bize saldırmaya kalkarlarsa, biz onlardan önce davranarak o karışıklıkta şehri tekrar Frenklere teslim edelim. Öyle yapalım ki, ya canımızı verelim ya da amacımıza ulaşalım" dediler. Şiir:

"Ya kavuşma kadelıini ümit avcunun içine alalım ya da mertçe müca­ deleye devam edelim. " [ 1 42] Hepsi , b u planı uygulamaya koymak için harekete geçti. Silah kuşanıp gruplar halinde etrafa dağılarak gece karanlığında yöneticilerin kellesini uçurdular. Devlet görevlilerinin büyük küçük hepsini, yetişmiş ve süt emen çocuklarıyla birlikle kılıçtan geçirdiler. O alçak sefiller. şa-

1 62


g�cenln ılflrt kaı·anhAını dagıtımutınn kadaı·, cl�nlıe. knn seli akıttı­

.. lar ve yönetıcllerin çolu k çocuklarını kılıçtan �eçlrdtler. Seher vakti gcl­ dt4Zlnde onların ruhları cennet bahçelerine çoktan varmıştı. Cehennem likinieri olacak o köpekler, onların miraslarını aralarında paylaşıp , kor­

kuam: ve

pervasız kimselerin yaptıklarını yaparak, Şiir (Arap ça) :

"Ben su içindeyim, niye ısıanmaktan korkayım"

sözünü söylediler. Kötülüge ve haydutluga dallarak ceza ipini ve kö­ sonu akınarına getirmediler. Şiir (Arapça) :

"Meydan sana kaldı, dilediğini yap" sözünü göklere çıkardılar. Üç gün sonra bu olayın haberi mübarek kulagına gelince, Sultan'ın nurlu kalbinde büyük bir sarsıntı meydana geldi. Sarayında hazır bulu­

nan büyükleri çagırarak, "Antalya, düşman kafirlerin saldırısına karşı sıkı bir korumaya alınmış deniz kenarında bir şehirdi. Çok güvendigi­

rniz

o bölge şimdi elimizden çıkmıştır. Eger en kısa zamanda bu olayın

Qzertne gitmezsek, deniz sahillerinde bulunan diger sınır sakinleri, bu gevşekligimizin ve zayıflıgımızın haberini alınca isyana ve küstahlıga başlarlar. Ondan dolayı ülkenin temelinde sarsıntı ve çatlak meydana gelir. Devletin saglıgı bozulup hastalıgı artar. O durumda o işi telafi et­ mek ve orayı geri almak güçleşir" dedi. Onun üzerine orada bulunanlar, "Biz Sultan'ın buyrugunu derhal yerine getiririz. canımızı feda etme konusunda hiç tereddüt etmeyiz" de­ diler. Bu konuşmalardan sonra hiç vakit kaybetmeden beyleri ve askerleri çagırmak için kaleme alınan fermanlar haberciler vasıtasıyla son sürat bölgelere gönderildi. Fermanı alan sü -başıları

{ser-leşker} hiç itiraz etmeden çok sayıda

askerle, yardımcılarının desteginde çöl kumlarının sayısı kadar bir sa­ yıyla Konya'nın açıklarındaki boş alanlara geldikleri zaman saltanat eli­ vanının naibleri

{nüvvab-ı divan-ı saltanat) kuşatma için gerekli olan ha­

zırlıkları yapmışlardı. [ 1 43] Birliklerin ve askerlerin orada bir araya gel­ mesinden ve hazırlıkların tamamlanmasından sonra Antalya'nın fethi için harekete geçip padişahın mübarek otagını,

(dehliz-ı mübarek} ugur­

lu ve hayırlı bir şekilde Ruzbe ovasına kurdular. Ertesi gün de Sultan şansı yaver ve bahtı açık olarak yola düştü.

1 63


Sultan'ın nıuınneoı· hayraktarının $telttlnl ö�ı·con�n ADtal7a l�umlnn­

na korku ve panik hllklm oldu. Yaptıklarına pl�num olaruk şaş k ı nl ıt!a ve perfşanlıga düştüler. "Azabı görünce pişmanlık gôsterdller•14:J I ) Ayet! o toplulugun durumunu açıklar oldu.

Antalya halkı arasında sıradan kişiler, bu Btneyi yaratanın ve bu olaya sebep olanın yöneticiler oldugunu biliyor ve suçu onlara yüklüyor­ lardı. "Güçsüz sayılanlar, büyüklük taslayanlara: Siz olmasaydınız biz

inanmış olacaktır'derler:H32l

Yönetici konumunda olanlar da o konuda inkara başvuruyorlar, o işi sıradan kimselerin aptalca düşüncesi ve cahillerin boş hayali sayı­ yorlardı. "Büyüklük taslayanlar. güçsüz sayılanlara: Size doğruluk reh­

beri geldikten sonra ondan sizi biz mi alıkoyduk? Hayır, zaten suçlu kim­ selerdiniz'derler'{433) Bu şekilde

Antalyalılar karşılıklı suçlamalara devam edip, düşün­

cesizlikten ve tedbtrsizlikten dogan , hayatlarını tehlikeye sokan bu sı­ kıntıya çare ve bu derde deva olarak Frenk meliklerini (muluk-i ejrenc) gördüler. Onlara başvurmalan üzerine onlardan savaşçı askerlerle dolu birkaç gemi yardımı aldılar. O kafir fitneler, kale duvarının üzerinden kendilerine denizden ge­ len yardımı görünce sevinç naralan atıp birbirine müjde vermeye ve ce­ henneme odun olacaklan denizin üzerindeki gemileri fark edince mutlu­ luklannın bam ve pes tellerini akord etmeye başladılar. O koyun sürüle­ rini büyük bir izzet ve ikramla hisara getirerek, sırtlarını onlarla sag­ lamlaştırdıklarını düşündüler. Daha sonra savaş araç ve gereçlerini ha­ zırlayıp kale içine arrade ve şkence yerleştirdiler. Diger yandan şahlar şahının çetrinin· gölgesi o tepelerin üzerine dü­ şünce, askerler, buyrugu üzerine o bölgeyi çemberin noktayı sardıgı gibi çepeçevre sarıp şehri ok yagmuruna tuttular. Yagmur gibi inen o oklar gökteki Deyl434) ve Behmen'inl435l kemiklerinin kınyor, o saptl{ takımı­ nın kalenin burçlarından yüzlerini göstermelerine fırsat vermiyordu.

[144] Ertesi gün silah deposundan (zered-hane) piyadeler savaş ve kuşatma aletlerini getirdiler. H emen o akşam padişahın buyrugu üzerine {43 1 ) Kur'an-ı Kerim. 1 0 /55 (432) Kur'an-ı Kerim, 34/ 30 (433) Kur'an-ı Kerim, 34/ 3 1 (434) Güneş takvimine göre kışın birinci ayı. (435) Güneş takvimine göre kışın ikinci ayı

1 64


�·IUeı·l

lJu,:ıluyuruk ınr.rdlvenler yapt ılur ve ın a nc ın ı gı hurekett� geçirdiler.

Kalenin Içindeki ugursuzlar Ise, kal<� Içinden

sad ece

taş atablllyorlardı.

Ç(\nkü üzerlerine yagan okiardan kalenın d u va rla rı na çıkamıyorlardı. Savaş süresi uzayınca Sultan öfke ve gazaba geldi. Her emir'e bir defada on piyadeyle birlikte kale duvarına çıkacak şekilde geniş bir me­ dtven yaptırmasını ve askerin yigitlerini kale duvarlannın üzerine çıkar­ masını ve bu savaş maddesini keskin kılıç aracılığıyla sona erdlrmesini buyurdu. Bu emri alan beyler, derhal onu uygulama için harekete geçtiler. Pa­ dişahın buyurduğu şekilde merdivenler yaptılar. Kale duvarının dibine merdiveni taşıyacak grubu, duvarı tırmanacak askeri ve ok yağdıracak birliği belirlediler. Ertesi gün savaş ud'unun yayları ve telleri akord edil­ miş olarak yola çıktılar. Cihan fatihinin çetr kartalının kolları, kanatları açıldı. Muzaffer bayraklar herekete geçti. Davul ve zurnanın sesi . gök ci­ simlerinin çarpıştıkları zaman çıkardığı sesi çıkararak kaledeki sufli var­ lıkların kalplerine korku ve dehşet saldı. Gökteki bir yerlerden, Şiir:

"Senin kılıcın Rum ülkelerinde kıyamet koparmakta. Senin gürzün Frenk beldelerine musibet yağdırmaktadır. " sözü cihan padişahının mübarek kulağına gelmeye başladı. Alçaklar ve sefiller, dünyayı eaşturan davulun gürlemesinden , "Sur'a üjlediği va­

kit, işte o gün, inkarcıZara kolay olmayan zorlu bir gündür"(436l manasını

çıkardılar. O sırada cihan padişahı, askerlerinin yiğitlerini (pehlevanan-ı ha­ şem) çağırarak hepsinin arzularını yerine getireceğine ve amaçlarına ulaştıracağına dair onlara söz verdi. Sonunda, Şiir (Arapça) :

"Aslan saldırıları ile hücuma geçiik. Kızgın bir aslan gibi kükreyerek düşmanın üzerine yürüdilk" dendiği gibi büyük bir istekle saldırıya geçtiler. Bir defa daha deni­ ze, kafirlerin kanından meydana gelen nehirler akıttılar. Şiir:

"O ne gündil Yarabbi, okun ve kılıcın korkusundan gök sıkıntıya dü­ şüp yer sallanmaya başladı. " "Göğün sarsıldıkça sarsılacağı, dağların yürüdükçe yürüyeceğt1437) sözü gerçekleşti.

(436) Kur'an-ı Kerim. 74/8- 1 0 (437) Kur'an-ı Kerim. 52/ 9 - 1 0 1 65


Mrrdtvrnl�rtn nakli Için görr.vl<"ndtrt l mlş olnn Rl'lkr.rlt'r, ht�� vnktt g<"­

çfrmcdcn onları kale d u varına duyadılar. Dtp;er yl�f t l e r de yn nln rı nclu agır gürzleri ve hafif silahları oldugu halde onarlı gruplar halinde kılıcını çekmiş bir güneş gıbı burçlara tırmanmaya başladılar.

( 145]

Düşünce­

den daha hızlı hareket ettiler. Bir bulut gibi yukarıya çıkarak duvarın üzerinde bulunan Frenkleri öldürüp aşagıya attılar. Daha sonra kale kapısına giderek oradaki görevlilerin hayat damarlarını kestiler. Onların yardımına gelenleri de öbür dünyaya göndererek kale kapılarını açtılar. Dışardakiler de içeri girince kan dökülmesi haddini aştı. İçeriye dalanlar büyük küçük kimseden çekinmediler. Kafirlerin çoluk çucuklannı gani­ met olarak alıp kendilerine köle yaptılar. Ertesi gün Sultan, parlak güneş gibi yol alan atma binerek Hatem !4381 gibi olan elini açtı. Keykavus'a (439) ait kemerini kuşanarak, padi­ şahlık külalıını başına koyup , yigitlik yayını koluna taktı. Düşmanlarını ve muhaliflerini kıskandıracak ve sıkıntıya düşürecek bir ihtişamla içeri girip ülke tahtma oturdu. Böylece elinden çıkmış olan avını tekrar avcı­ nın içine almış oldu

(440) Şiir:

"Süleyman !44 1 ) kaybettiği yüzüğünü buldu. Kaybolmuş olan Yusuf (442) Kenan' a !443) döndü. " Engin bir hoşgörüye ve iyilige sahip olan Sultan, padişahlara yakı­ şır bir emir vererek. artık yigitlerin darbelerle kafirlerin canlarını almayı bırakmalan, hiç kimsenin kanının akıtılmaması konusunda emir verdi. Bu şekilde

alevlenmiş olan savaş ateşi söndü ve dalgalanmakta alan

bela denizi duruldu. Şiir:

"Gazap tufanının seli, takdir kuyusuna indi. Rıza canlısının gözü her taşın altından görünmeye başladı. " (438) Bak. not. 1 86 (439) İran'ın efsanevi Pişdadi (Keyyani) padişahlanndan i kincisi. (440) Osman Turan'a göre İ bn Bibi, kronolojik sıraya aykın olarak Antalya'nın fethini, Si­ nop'un fethinden önce anlatmıştır. Şehrin fethi. 30 Ramazan 6 1 2 (22 Ocak 1 2 16) tari­ hinde gerçekleşmiştir.

(441) Bak. not. 52 (442) Yakup peygamberin oglu. Annesinin adı Rabil idi. Küçük yaşından itibaren babası onu diger ogullarından daha çok sevmesi üzerine kıskanan kardeşleri onu salıraya götü­ rüp kervan yolu üzerinde bulunan bir kuyuya attılar. Kervancılar onu oradan çıkara­ rak Mısır'da köle pazannda sattılar. Birçok sıkıntıdan sonra zindana düştü, ordan kurtulunca Mısır ülkesine aziz yani padişah oldu. Ededi eserlerde güzelligiyle anılır. Züleyha'nın ona olan aşkı birçok esere konu olmuştur. (443) Filistin'in eski adı.

1 66

1


"\'en.•;

Su�Juı ıu (ek; gö{)c; Ey pak st�n de Lut denildi.

bll t t'i4441 f(� rı ııanı Zeyd't� de Amr'a( 4 45l da geçerli old u .

Su

çelcildi 4; de

Böylece saltanat tradesinin gemisi amaç Cudi'sinel446l oturunca

(bezm-i am)

Sul t an halka açık bir meclis

emirlerinin seçkinlerine, su-başılann

düzenledi . Muzaffer ordunun

(ser-leşker)

ele başlarına , serverie­

rin tanınmışlanna, kahramanların ve savaşçıların yararlılık gösterenle­ rine sınırsız lütuf ve bağışta bulunup onları şereflendirdi. Bir hafta sü­ reyle zaman zaman savaşı unutup barışın gereklerini yerine getirdi. Bü­ yük bir coşkuyla mutluluk torbasını. huzur ve rahatla doldurdu. Sonra diğer evlere

(buyutdt)

bir göz attı. Oranın az çok bütün ihtiyaçlarını

araştırarak azı çok, yoku var yaptı. Oraları eksiklik sınınndan müküm­ mellik noktasına ulaştırdı. [ 1 46] Kale duvarlarını tamir ettirip oraları yükseltti ve sağlamlaştırd ı. S ü baş ı l ı ğı

(ser-leşkeri)

yeni den , daha önce

sahilde yaşayan halkın geleneklerini, dillerini ve adetlerini öğrenmiş olan Mübarizeddin Ertokuş'a verdi . Dağılanları , korlmp ürkenieri tek­ rar yanına çağırdı. Öldürülen hainterin suyun u . toprağını , mallarını ve eşyasını özel hazineye ne

(dejatir-i divan-ı dli)

(cihet-i has)

ayırdı. Onları yüce divanın defterleri­

işledi. Bazılarını da "ikta"lara kattı.

Oraya ait önemli işleri halledip yoluna koyduktan sonra mutlu ve huzurlu bir şekilde yönünü başkent Konya'ya çevirdi. Oraya vannca galip ve muzaffer olarak ikbal tahtına oturdu . Dünyanın her yerine

tihndme'1er yazdı.

'Je­

padişahlara, önemlerine göre, o fetihten elde ettiği ga­

nimetlerin değerlilerinden hediyeler gönderdi. Yakınlarının isteğine uya­ rak beyterin

(ümerd) menş ur lannı "

"

yazdı . Onların herbirine hil'at giydi­

rip şahane lütuflarda bulunarak onlara sevinçli bir şekilde yerlerine, dönme izni verdi. Padişahtan izin alan beylerin herbiri, adamları ve mallarıyla birlik­ te"ikta"larının başına gitti. Onlar. vefasız zamanın dönmesine rağmen maksatlarına ve isteklerine ulaşmış oldular. O sırada kış. haremliğini parlak güneşe bıraktı. İsa'nın nefesi(44 7l gibi esen rüzgar. ölmüş bütün caniara yeniden hayat vermeye başladı. ( 444 ) Kur'an-ı Kerim. 1 1 1 46 (4 4 5) Herkese manasma gelen bir Arap alasözü. (446 ) Cu di dagı bir rivayet e göre Nuh'un gemisinin oturdugu yerdir. (447) Bak. not. 3 1 7

1 67


27-GALİP SULTAN'IN SİNOP 'Ö'ZERİNE YÖ'R'Ö'MESİ. ORANlN ONUN MÜBAREK DEVRiNDE VE KUTLU

SALTANAT GÜNLERİNDE FETHi

İlkbaharın yüzü , koyu renkli bulut örtüsünden açığa çıkınca "Al­

lah'ın rahmetinin belirtilerine bir bak, yeryüzünü ölümden sonra nasıl di­ riltiyor'1448l manası her yerde apaçık kendini gösterdi , Bütün caniılaı-da gevşeklik ve zayıflık belirtileri ortadan kalktı. Tabiat süsleyicileri ve gü­ zellik uzmanları, dağların ve ovaların üzerine "Yeryüzünün süslenip be­ zendiği" (4491 şeklinde tasvir edilen örtüyle bukelemun rengindeki perde­ leri çektiler. Şiir(Arapça) : "Gök, yeryüzünü yıldız çiçekleriyle örttü. Çiçeklerden uzun bir halı meydana qeldi.

[147]

Misk ve amber kutulan, çiğin suladığı san ve kırmızı gii.llerin

kokulanyla doldu. Her çeşit gül ve çemen, aynı bulutun bereketli sularıyla sulandı. " Şiir: "Sabah rüzgarı dünyanın bahçelerini yeşillikle süsledi. Donya, cennet bahçesine örnek oldu. Havadaki ılık rüzgar, toprağı canlandırma konusunda İsa'nın bütün mucizelerini geride bıraktı. " Şeklinde tasvir edilen bir havada ordu Sultan 'ın sarayına geldi. On­ lardan başkalan da şans ve talih gibi görkemli saltanat sarayına yönel­ diler. Patlak verecek bir olayda vefa ve fedakarlık örneği sergilemek, ge­ rek sarayda gerekse savaş alanında padişahla birlikte ve onun yanında emniyet oyunu oynamak ve büyüklük atını koşturmak istediler. Durum bu şekildeyken Sultan'ın aklına Sivas bölgesine yürümek geldi. Dünyayı süsleyen atının dizginini o tarafa çevirdi. Geleneğe uya­ rak, orada sıradan ve seçkin kimseleri mutlu etmek için hediyeler dağıt­ tı. Engin adaleti ve sınırsız insafıyla ülkeyi ve devleti düzene koydu . Bunlar olurken bir gün Sultan Kavusi meclisi(bezm-i Kavusi) (4 50l

düzenleyip Keyhüsrevi f45 l l kadehi daldururken dönen felegin cefasını (448) (449) [450) [45 1) 1 68

Kur'an-ı Kerim. 30/49 Kur'an-ı Kerim. 1 0/ 2 5 Bak. not. 439 Bak. not . ı O ı


u n u t u p . ı.ti� l renkit �nrnbı y ı ı d u ın larken Slnop t u rarı �ınır m u h a l'ı:r.la rı ı ı ­

dun huucrd ler �ckrek ı ıu.,rdl Sullaı ı 'a nı ü h iirlü bir mektup ge ti rdi l e r . Mt�ktupta ,

ltleclt�t .

Canlt Tekfuru Kir Aleksi'nfn l4 52l kendi ülkesinde cinayetler

. onun ülkesinin dışına çıkarak Padişahın özel topragında (buka-i

ha.'tsa-i padi.,'tah ) çı kardıgı karışıkhgm da haddini aştıgı yazılıydı. O mektubu okuyup kötü haberleri ögrenince sıkıntıya düştüyse de

Sultan. yanındakilerin neşesi kaçmasın, o toplantıdakilerin huzuru ba­ zulmasın diye durumunu belli etmedi. Ertesi gün seyrana çıkınca Sul­ tan'ın

yüzündeki endişeli ve üzgün hali belli olmaya başladı. Yanında

bulunan emirler onun kutlu çehresinde ve mübarek tavrındaki degişik­

lig! fark ettilerse de işin aslını ondan sormaya cesaret edemediler.

ra

Sultan. seyrandan aşagıya indi. Sofralar kurulup kaldınldıktan son­ bir süre yalnız kaldı. Sonra emirleri çagınp onlara durumu anlattı.

Onların hepsi öfkelenerek "Her zaman siz Sultanımıza haraç ve vergi (harç) vermiş olan o kafir dinlinin küstahlıgına bakın. Şimdi ülkemiz üzerinde hak iddia ederek

[ 148]

haddini hududunu aşmaktadır. Eger

siz cihan padişahımız ferman verirseniz, kötü niyetlileri n kanına s usa­

mış olan biz devlet kullarının hançeri, o rezillerin ugursuz kellelerine kopararak susuzlugunu giderir. Onun beldelerinin tarlasını, muzaffer askerlerin kahır oragıyla hasat edilir. Böylece başını ihanet halkasından çıkarmış olan o şaşkın kara bahtlının yaptıgı kötü işlerin karşılıgı veril­ miş olur" dediler . Sultan. bu sözleri dinledikten sonra Sinop'u görmüş ve oranın du­ rumunu iyi bilen kimselere ne yapılması gerektigini sorunca onlar, "Si­ nop kuşatılmadan dogrudan girişilecek bir savaşla alınacak bir yer de­ gildir. Ancak kuşatma ile ora halkı. yiyecek ve içecek sıkıntısına düşer. karadan ve denizden yardım kesilirse , şehrin alınması mümkün olur ve zafer kazanılır. Yapacagımız en dogru iş, bu yıl şehrin civarına saldırıp, orada oturanların çoluk çocuklarını esir almak, o bölgenin şehirlerinin ve köylerinin altını üstüne getirmek ve bu tür davranışlarımızı uzun sü­ re devam ettirmektir" dediler. Bu konuşma sırasında Sultan'ın huzurunda bulunan emidere de danışıhoca onlar da aynı dogrultuda görüş bildirdiler. Ertesi gün büyük ve güçlü bir orduyla Sinop 'a hareket ettiler. Kir

Aleksi' nin ve Sinop'un durumu hakkında bilgi almak için önden casus­ lar gönderdiler. Casuslar geri dönünce. "Tekfur Kir Aleksi, yanında 500 (452) Caııik veya Trabzon imparatoru .

1 69


si, vm1y l� nin n i n rd a n hnhC"rRiz, şe-hrin d ışında nvlnm\ı'ıı k vı ı l< l l ı.{t-�· l nnt-1< te,

üzü n tüsünü at mak Için şarap lçmt� k lcdlr. Tc-db l r ve l l ı t ıyat ı u l< l ı ı ı ı r ı

u.cundan bile geçlrrncmektedir" dediler. Bu haberi alan serverler

Merf h ( 45 3l

gıbı m u t l u , Zöhrcl4"4l

gll..ı i

ııcı;>e l t

oldular. Sevinç külahiarın ı aya fırlattılar. Saldırmak için düşünce gibi hızlandılar.

Kir Aleksi'yi

ani gelen bir ecel gibi av yerinde kurdugu lşrct

meclisinde ve eglence sofrasında kıstırdılar.

Kir Aleksi,

ilk saldın karş ı ­

sında bir az gayret gösterdiyse d e sonunda muzaffer askerler. boynuna düşkünlük tasması takıp [ 1 49] onu adamlarıyla birlikte savaş çadırları­

"Zin­ cirlere vumlmuş•H S5) olarak saltanat silahhanesine (zeredhdne-i has)

nın yanına getirdiler. Adamlannın bazılarını öldürüp, bazılarını da hapsettiler. Zühalden (4 56l daha uyanık, akıldan daha zeki olan muhafızları

Samüel'den(457J daha vefalı ,

faal

(müekkildn) onların başında görev­ (ulak) gönderip bu ani fethi ve

lendirerek cihan padişahına bir haberci Rabbani zaferi haber verdi ler.

M üj deci gelip Sultan'a, " Hazreti S u l tanın istek ve arzulan gerçekleş­ ti. Hiçbir �orlukla karşılaşılmadan, saYaşa girilmeden devletimizin düş­ manı, yaptıklannın esiri ve talihsizliği n i n mahkumu oldu " deyince Sul­ tan sevindi. Habereiye mal, mülk

(ikta). hil'at (teşrij) ve hediyeler vererek

onu deniz ve maden ocağı gibi zengin yaptı. Fetih m üj desini ve zafer ha­ berini yere göğe duyurdu. Sonra emirlerin gösterdikleri kahramanlıklan ve onların büyük bir gayret göstererek düşmanı esir aldıklarını, bazılarını ortadan kaldırdık­ larını yazan mektubu okuyunca eğlence meclisi

(bezm) düzenledi. O ha­

berin verdiği sevinçle organonon sesini dinleyip erguvan rekli şarabı yu­ dumladı. Mutluluk bayragı felegin burçlannda dalgalanmaya başladı. Sevinci, Şi'ri yıldız

takımının(458l

menziline ulaştırdı. Orda b u lunanlara.

O başarının korunması için uyanık davranmalannı, kendi kafilesinin

(mevkib-i humayun) de yakında oraya gideceğini ve orada yapılması gerekenleri emirlere buyurdu.

(453) Bak. not. 1 90 (454) Bak. not. 267 (455) Kur'an-ı Kerim. 1 4/5 (456) Bak. not. 268 (457) İ branilerin peygamberi ve kadı"sı.

·

lsrailo.i?;ullarının Filistinlileri yenmek için seçtikleri ilk padişah. İlirolerin yayılınası için çaba harcamış. ahlak bakımından ibranileri ıslah etmeye çalışmıştır. (458) İki yıldızın adı. Kelb-i asgar \'e Kelb-i ekber yıldız takımlarının arasında bulunur. Kuze­ yindekine yani Kelb-i asgar"dakiııe Si"rü"l $aıniyye. güneydekine yani Kelb-i ek­ ber"dekine ise Şi"r"ül yenıaııiye denir.

1 70


etU.

O konuşmanın üzerinden ü ç gü n geçince Sultan, Slnop'a hareket Sevinç ve mutluluk Içinde oraya varırken, orada bulunan bütün as­

kerler sllahlı olarak büyük bir nizarn içinde saltanat bayraklarını (rayat­

' saltanat) karşılamaya çıktılar. Sultan'ın huzuruna yaklaşınca hepsi at­ larından inip onun önünde kulluk topragını öptüler. Emirler, cihan pa­ dlşahının mücevher saçan elini öpme şerefine kavuştular. Sultan onla­ nn herbirine teker teker iltafatta bulundu. Mübarek otagına (sera-perde) [ 150] inince huzuruna getirmelerini buyurdu.

Kir Aleksi,

Kir Aleksi'yi baglı

olarak

tahtın huzuruna vannca

düşkünlük ve esaret zeminin öptü. Sultan engin iyiligi ve cömertligiyle onun gönlünü alma lütfunda bulunarak, "Canınızı sıkmayın. Bu olay­ lardan endişe etmeyin. Can sag olunca bütün işler düzelir" sözleriyle onu teselli etti.

Kir Aleksi,

bir süre padişahın huzurunda (bargah) kaldıktan sonra

baglı olarak ikametgahına gitme izni aldı. Ertesi gün Sultan, bütün askerlere silah kuşanıp atıanna binmele­ rini ve hisann kale tarafına gelmelerini buyurdu. Kir Aleksi'ye de birini göndererek, "Bizim padişahlık kafilemiz (mevkib-i humayun) mübarek varlıgını bu bölgede gösterdigine göre, amaca ulaşmadan geri dönmek mümkün degildir. O halde güvendiginiz birini şehre gönderin de orada­ kilere nasihatte bulunun" dedi. Tekfur, esir düşmüş olan beylerin ileri gelenlerinden birinin adını verdi. Sultan'ın emriyle onun baglarını çözerek Teldur'un yanına getir­ diler. Tekfur. bonun aracılıgıyla şehrin emirlerine ve serverlerine

Si­

nop'u Sultan'ın devletinin kullarına teslim etmeleri için haber gönderdi. H aberci (kô.std) şehre girip haberi ulaştınnca o kara bahtlılar, boş laflar söyleyerek sayıklamaya başladılar ve "Eger

Kir Aleksi,

yakalan­

mışsa, onun Canit'de yöneticilik yapabilecek olgun yaşta ogulları var. Onların birini padişahlıga oturtur, bu ülkeyi Müslümanlara bırakmayız" dediler. H aberci (Kô.sıd) geri dönerek onlardan duyduklarını nakledince Sul­ tan, onun şehre bir defa daha giderek, onların akıllarını başlarına getir­ mesini ve onları sapık ve yanlış yoldan iyilik ve dogruluk yoluna çagır­ masını buyurdu. Haberci hemen Sinop'a varıp Sultan'ın makul sözlerini ve iyilige sevk eden nasihatlerini tebliğ; ettiyse de bu sözlerin onlara bir etkisi ol­ madı. Haberci, bir defa daha ümitsiz ve başarısız olarak geri dönünce

171


Sultan 'ın sabrı tü kendl. l<:mrl üzerine Kir Alek•l'yl daha Rıkı bnglayanık yüksek bir yere çıkardılar [UU] ve " I stersen!�

şehirden görülebtlecek

şehri teslim edin , Isterseniz Kir Aleksi öldürülsün" diyerek ona Işkence etmeye başladılar. Cellatlar işkenceyi artırdıkça onun feryat ve ftganı gökleri tuttu. Şehirliler kale duvarının üzerinden onu seyretmeye çıktı­ lar. Sonunda Tekfur, onlara hitaben, "Ey dinsizler, şehri kimin için ko­ ruyorsunuz. Ben öldükten sonra sizi de zorla ele geçirip esaret zincirine vururlar, çoluk çocuğunuzu hizmetçi ve köle (perestar u berde) yaparlar. O halde bu direnişinizin bana ve size ne faydası var" dediyse de bu söz, rüzgarın granit taşına ettiği etki kadar onlara etki etti. O gün bu şekilde akşam oldu. Ertesi gün de Sultan'ın buyruğu üze­ rine Kir Aleksi'yi daha önce götürdükleri yere götürerek baş aşağı astı­ lar. Bu şekilde ikindi olunca Tekfur, saralılar gibi ayıtıp bayılınaya baş­ ladı. Diğer yandan şehirliler, padişahın ölümün sınırına dayandığını, Sultan'a karşı gelmelerinin de bir faydası olmağını görünce kale duvarı­ nın üzerinden bağırarak, "Tekfur'un habercisi bir defa daha şehre gel­ sin, ona söyleyeceklerimiz var" diye bağırdılar. Haberci şehre girdiği zaman büyük küçük bütün şehrin ileri gelen­ leri (a'yan} bir araya gelerek, "Eğer Sultan, Tekfur'u öldürmez, onun ül­ kesine dönmesine, çoluk çocuğumuzla birlikte bizim de istediğimiz yere gitmemize izin verirse, şehri ona teslim ederiz" dediler. Haberci geri dönüp durumu Tekfur'a anlatınca Tekfur, Sultan'ın yakın adamlarını (havas-ı mukarreb-i sultan} çağırarak onlara şehirliie­ rin verdiği cevabı anlattı. Durum padişaha arz edilince o derhal emirleri çağırıp onları haber­ dar etti. Emirlerin hepsi çok sevindiler ve Sultan'ı o konuda teşvik etti­ ler. Sultan, Tekfur'u huzuruna çağırarak, onun ve habereinin yanında "Eğer şehri teslim ederlerse, bizden Teldur Kir Aleksi'nin canına ve malına hiçbir zarar gelmez. Şehirde bulunanların canianna ve mallan­ na da hiçbir şekilde saldında bulunulmaz. Onlara istedikleri yerde otur­ ma izni veririm. Tekfur, bana itaat edip haraç vermeyi sürdürüp karar­ laştırılan miktan her yıl hazineye ulaştırdıkça ve istendiği zaman ordu­ ya yardım ettikçe ben

Sinop [ 1 52] ve halkından başka bütün Canit böl­

gesinin idaresini ona bırakınm . O her zaman benden yardım görür. Eğer bu dediğimin aksini yapar da şehrin tesliminde ihmal davranırsa, Yaradan'ın izniyle orayı zorla alır, Tekfur'u öldürür, küçük büyük o vi­ layetin bütün ahalisini esir ahrım" diye yemin etti.

1 72


Hüi.Jercller, yemin mektubunu (sevgend·ndme) rşehre götörönce te·

htrlller onu Inanıp güvemltler. S u l ta n

'

ın IJuyragını tsteclllcr. Teklur'un

bazı adamlarıyla muzaffer askerlerden (haşem) bir grup ile bazı emirler saltanat

bayragını

büyük

bir ihttşamla

26 Cemaziyelahır 6 ı ı

(28

Ekim ı 2 ı 4) Cumartesi günü şehre getirip kalenin burcuna diktiler. Bü­

tün gece müjdeler dağ;ıtıp sevinç gösterilerinde bulundular.

Sultan da şehrin dışında şahane bir meclis düzenledi. O samimi meclise (meclis-i üns)

Tekfur'u

davet ederek onu yanına oturttu. Zevk ve

eglenceyle geceyi bitirdi. Ertesi gün askerler, yüce ferman uyannca atıarına binip şehrin kar­ şısında saflar kurdular. Şehrin ileri gelenleri (a'yan) ile itibarlı kimseleri ertesi akşam bayrakla şehre girmiş olan emirlerle birlikte dışarı çıkarak, Sultan'ın önünde yeri öpme törenini yerine getirdiler.

Tekfur'u

Sultan'ın

rtkabının yanında ayakta görünce şehrin anahtarlarını onun huzurun­ da Sultan'ın kullarına teslim ettiler. Sultan bazılarının gönlünü alarak onlara hil'at giydirdi. Onlar da geri dönerek Sultan'ın üzerine saçılacak şeyleri hazır ettiler. Talihi, yanında bulunan ve vakti gözlemleyen müneccimin iradesine uygun olarak mutluluk derecesine ulaşınca Sultan. kutlu rikabını hare­ kete geçirdi. Dara'nın l4 59) İskender'in , l 460) Fagfur'unl46 l l v e Kayser'in (4621 ruhunun gıpta ettiğ;i bir azarnet ve haşmetle şehre girdi. Zafer ve başarı tahtına oturduktan sonra meclis (bezm) düzenledi. Şehir halkı oun üzerine dirhem ve dinar saçtı. Sultan. kadrini ve kıymetini yükseltmek için

Tekfur'u

bir süre ya­

nında ayakta tuttu. ( 153] Sonra emir-i bdr'al46 3) onu bütün devlet beyle­ rinin yüksegine oturtmasını buyurarak ona izzet ve ikramda bulundu. Sonra zevk ve eğ;lenceye başlayarak şarabı yudumladılar. Neşe ve mut­ luluk içinde geceyi gündüz ettiler. Ertesi gün Sultan, gezintiye çıkmadan önce

Tekfur'u

çağırarak on­

Tekfur, saltanat divanı notederinin (noteran-ı di­ van-ı saltanat)1464l kaleme aldıkları ahidname'ye uyacagına diliyle de ye-

dan ahid ve söz istedi.

t459) Bak. not. 72 (460) Bak. not. 92 (46 1 ) Bak. not. 259 (462) Bak. not. 1 9 1 (463) Selçuklularda Büyük Divana dahil olmayan divanlar d a vardı; bunlardan biri Divan-ı Mezalim olup, şer! işlerin dtşındald dava1ara bakardı. Bu divanın reisine emir-i dad ve­ ya emir-i bar veyahut terkipsiz olarak barbeg ismi verilmişti. (Medhal. s. 44) (464) Haçlılar veya İtalyanlar ile süren sıkı temaslar netleesinde bir takım İtalyanca kültür kelimeleri de Türkçeye girmiştir ki, noter (notaire) kelimesi bunlardan biridir. {Selçuk­ lular zamanında Türkiye, s. 305)

1 73


mtn ederek , "Muzafl'�r Sultan

Alekil olan benim

taaeddln Kefkavul b.Keyhü•re'9, Klr

canımı ba�ışlnr. Sinop'u n d ı ı.ı ın dn Cantt böl�esln t .

oranın eklentilerini ve baglı yerlerını benim vt� çocukları m ı n lclan�sln� bırakırsa, her yıl 1 0 bin dinarı (altın) , 500 atı. 2 bin sıgırı, 1 0 bin koyu­ nu, ülkenin kıymetli şeylerinden meydana gelecek 50 yükü kendi hay­ vanlanmla onun hazinesine, mutfagına ve alıırma gönderirim . Yardım istediği zaman imkanlar ölçüsünde yardım gönderir, askertml ondan esirgemem" dedi. Bu sözlere orada bulunan iki tarafın emirleri . büyükleri ve itibarlı kişileri şahit oldular. Yemin mektubunu (sevgend-name) hazineye götürdükleri zaman sultan, Tekfur'a altın işlemeli elbiseden, mücevher kakmalı külalıtan ve koşurulu atlardan meydana gelen şahane ve nefis hediyelerle hil'at ver­ di. Onun yakınlarından (havas) birkaç kişiyi de cömertliğinin içine aldı. Fermanı üzerine onlara saltanat alıırından ( ıs tabl-ı has) Arap atlarından ve yük katıdanndan oluşan hediyeler verdi.Daha sonra

Kir Aleksi'ye

atma binmesini buyurdu. Tekfur, akıllı ve kurnaz bir adamdı. Sultan ayağını rikaba koyar koymaz, zurnanın (nay-i ruyin) sesi yükselmeye başladı. Çavuşlann sesi, Melekut aleminde(465l oturan kutsal kişilerin kulağına kadar ulaştı. Tekfur, hemen Sultan'ın atının dizginini, Sul­ tan'ın rikabddr'ının elinden alarak omuzuna koyup yola düştü. Bir süre böyle gittikten sonra Sultan'ın buyrugu üzerine atın dizginini tekrar ri­ kabdar'a bırakarak atına bindi. Yolda atlarının üzerinde yan yana gide­ rek sohbet ettiler. Bir süre sonra Sultan, cihanı gölgeleyen bayrağını açarak, başarı şahiniyle üstünlük ve büyüklük pençeleriyle ele geçirdigi yeni memleket avının sahilinde dolaşmaya başladı. Sonra m übarek dizginini şehir tara­ fına çevirerek sofra istedi. Cihanı aydınlatan meclisi nevruz gibi süsledi. Şarabın tesirinde kaldığı sırada ( 154] Tekfur'a büyük ilgi gösterdi ve ona çeşitli iltifatlarda bulunduktan sonra , şehir halkından ve ileri gelen­ lerinden (a'yan) kimi isterse beraberinde götürmesi ve sağ salim ülkesi­ nin yolunu tutması konusunda izin verdi. Onun ve seçtiği adamlan için gemiler hazırladılar. Tekfur el öpüp veda ettikten sonra gemiye binerek

Canit tarafına hareket etti. Daha sonra Sultan her bölgeden ve her şehirden yetenekli, güçlü ve itibarlı bir zengin (hace) seçerek Sinop'a göndermelerini, eğer seçecekle(465)

1 74

Bak. not.

57


rı klol, malını mOlki\ n ü uırukıp gi t mek htt.eıneıse, onun gayri menkulü­ nü gön lü n ü ederek hazine Için (clhet-t hCL'>) satın almalannı ve onun tam karşı l ıgı nı ödem eleri n t bu yu rd u .

Hazreti Sultan'ın hükmü geregince çevre bölgelerden akıllı, zengin

ve dünyada iyi ad sahibi olmuş hocalan seçerek onlan adamlaoyla ve mallanyla birlikte Sinop'a gönderdiler. Daha sonra Sinop'ta bulunan naibler, şehirden kaçmış olanlan geri çagırarak mallannı mülklerini onlara geri verdiler. Kiliseyi cami yaptı­

lar. Kadı, katip, hatip, müezzin ve muarrifler tayin ettiler. Kale komuta­ nı

(kütüval) ve muhafızlar görevlendirdiler. G ünlerin geçmesiyle ve olay­

ların etkisiyle kale duvarlannın gövdesinde ve burçlannda meydana ge­ len çatlaklan ve yanklan tamir ettiler. O işler de yapıldıktan sonra Sultan, askeri emirlerin birini sü­ başılıga (ser-leşkeri) tayin ederek, o bölgenin korunması için seçkin as­ kerlerden meydana gelen bir orduyu onun emrinde bıraktı. Şehrin ve vi­ layetin işlerini yoluna koyduktan sonra selamete arkadaş, saglık ve mutluluga yoldaş olarak Sivas'a hareket etti. Oraya vannca savaşın zahmetini çekmiş olan beylere hil'at vererek onlan lütuf ve bagışlarla şe­ reflendirdi. Onlar da mutlu ve sevinçli olarak vatanıanna ve yurtlanna dönerek günlerini huzur ve rahat içinde geçirmeye başladılar.

28- SULTAN'IN RABBANİ ŞEYH MECDEDDİN İSHAK'I -ALLAH RAHMET EYLESİN- SİNOP'UN FETHİNİ

BİLDİRMEK İÇİN BAGDAT'A (DARÜ'S-SELAM) GÖNDERMESİ O günlerde muzaffer Sultan İzeddin Keykavus'un -Allah delilini ay­

dınlatsın- mübarek kulagına [ 155) Melik Eşrefin14661 -Allah rahmet ey­ lesin- Hazreti hilafet adına niyet tutup attıgı bir okla gögün ucundan. kaderin pençesine bir turna kuşu düşürdügü, avcılann geleneklerine uyarak onu bol miktarda hediyeler ve sözüne güvenilir bir elçiyle hilafet makamına gönderdigi, onun karşıligında hilafet makamından san altın­ dan, mücevher işlemeli külahtan, gemli ve eyerli katırlardan çok sayıda hediye ve sınırsız bagış aldıgını duyurmuşlardı.

(466) Eyyubi sultanı. 1 75


Sinop'un fetht kendtstne nMtp olup,

hıh'\mın kurnllnrı o

dtynr- ı

kuffc\rda geçerli olunca Sultan Alemierin Rabbi olnn Yüce ve Ulu Allah'n hamd ü sena etti , Peygamberlerin efendisinin

-

Allah'ın selamı onun üzeri· Allah ondan razı olsun

ne olsun - kutsal kabrtne ve mümtnlerin emirine

-

·

dua edip o duayı, yakındakilerin uzaktaktlerin, evctl ve vahşi hayvanların kulagına ulaştırdı. 1sHim bahçesinin güzelligı, iman bereketinin feyzi orayı kıtlıktan bolluga çevirdi. Sonra Sultan, alimierin şeyhi, dünyanın göz be­

Mecdeddin İshak'ı- Allah rahmet eylesin - çok sayıda mücevherler, Rumi kumaşlar, medeni atlaslar, Rus ketenleri, Kıbrıs malı kadın giysilert ve örtülen, çok sayıda erkek ve kadın köleler, /gdişler, Arap atları, rabvan merkepler ve Bohti develert, altın haçlar, günlerin rafları­

begi

altın sırmalı

nın ve zamanın sandıklannın taşımaktan aciz ve kusurlu kaldıkları gü­ müş tabaklardan meydana gelen sınırsız hediye ve annaganlarla o müba­ rek haberi teblig etmek. Islamın yüzünü agartan ve padişahlık tahtının gözünü aydınlatan o önemli fetbin ve büyük zaferin müjdesini vermek için gönderdi ve Halife'den bir fütüvvet şalvanf467) istedi.

Şeyh Mecdeddin,

hilafet yurduna ve imamlık merkezine vannca

arada ona izzet ve ikramda bulunmak için aşınya kaçtılar, ona saygı ve

Şiir (Arapça)

sevgiyi eksik etmediler.

:

"Elçi hoş geldi safalar getirdi. Göndereni sevdiğim için gönderilenin yüzü bana çok güzel göründü. " sözünü dile getirdiler. Şeyh'e sözler söyleyip onun yüksek makamı­ na uyan davranışlarda bulundular. Onun kutlu adını büyük kitaba (ce­

ride-t a'zam) geçtiler.

Türlü, ll56]

nimetler ve önemli bagışlarla onu zen­

ginliklerden pay sahibi yaptılar. Şeyh, geri dönme izrU' istedigi zaman, Müminlertn emirl temiz ve nurlu bedeninden çıkarchgı '!)ir mürüvvet kemeri ile dogruluk şalvannı ve içerigi aşagıda tam olarak nakledilmiş ,.. '

Sultan'a gönderdi.

olan bir fütüvvet mektubunu

FÜTÜVVET-NAMB

m\�·

Bismillahirrahmani

�. nimetleri ve lütuflarını saymanın mümkün

Azameti ve şanı sınır

olmadıgı, sevenlerine des�;taraftarlanna g\iç ve kuvvet veren,

Muhamme d'! (A.S�} sons�:� tıidayet ışıklanyla. mueizeli lendiren, Hazreti Peyg....r'i (A.Ş.) diger insanlardan (467} 1 76

Bak. not. 423

Hazreti

delillerle şeref­ üstün kılan ve


her t ö rlö 8apık yo l d a n uzak tutan ve cehalet hastahgındun ku rta­ Allah'a ham olsun. Onun elçisi Hazretl Muhammed (A. S.) kuraklık

auauzluk

alanında

yemyeşil din bahçesi ortaya çıkardı. Cahiliyenin

silerek onların görüşlerini çürüttü. Allah'ın ketarnını yüceltmek

ca n ö gönülden çalıştı. Sapıklıgı ve asilligi yok etti. Onun karşısm-

yanlış yolda

olanlar seslerini kestiler. Büyük gayretleriyle iman dire­

ayaga kaldırdı. Allah, ondan temiz ve pak ailesinden razı olsun.

Onun babasının yerini tutan

Abdülmüttalib

ve oglu

Abbas'ın

iyi

yıldızlardan daha üstün; cömertlikleri, bereketli yagmur bu­ lutlanndan daha fazladır. Onlardan başka amcasının oglu ve manevi kardeşi, bütün hareket­

Iertnın . ı

ve şeriatinin destekçisi, ilmin kapısı, zaferin kılıcı, adaletin dili,

Ovülmek isteyenlerin övdügü, Allah'a ortak koşanlara cihat açan, Al­ lah'ın dininin en büyük destekçisi, Allah'a ilk inananlardan, dinin sün­

.

ı netlerini ayakta tutan, sünnetlerin, farzların ve ilimierin sırlarını aynn-

tılanna kadar bilen Müminlerin emiri ve dindarlann imaını

Hazreti

All 'ye selam olsun.

Hazreti Ali, Hazreti Peygamber

tarafından kardeş edilmiş bir kişi�

dir. Bütün insanlardan ayn olarak kendisine fütüvvet verilmiştir. Onun için hazreti

Cebrall.

Hazreti Ali'yi överken şöyle dedigi nakledi­ zülfikirdan başka kılıç yoktur" Ayrıca pey­

Allah'ın

llyor: "Ali'den başka yigit,

gamberlik soyunu o devam ettirmiştir.

[ 1 57] Hilafetin kendisiyle övünüp yüceldigi, kutsal topraklardaki Al­ lah'ın halifesi, Allah'ın farzını ve sünnetini ayakta tutan, bütün insanla­

En-Nasir li-Dinillah(468l -Allah ondan ve temiz ve asü ailesinden razı olsun - Billafa-i Raşidin'in(469l

ra itaati farz kılınmış Müminlerin Emiri

Izinden giderek, cömertlik ışıklaoyla karanlıklan aydınlatmıştır. Yıkıl­ mış olan yigitlik (fütüvuet) binalarını, kendisine verilmiş olan ilahi güçle imar etmiş, sütunlan ve dayanakları yok olmaya yüz tutmuş olan devle­ ti yeniden kurmuştur. Köreimiş kılıçlan yeniden bilemiş, kaynaklardan ve çeşmelerden bulanmış olan suyu yeniden durultmuştur. Dogrulugu ortaya çıkana kadar çalışmış, İ slamın güçlü baglannı daha da güçlen­ dirmiştir. Allah'ın kendisine ibadet etmeleri için yarattıgı bütün insanlar adına Allah ondan razı olsun. Allah, insanlan korumak için onu seçmiş, onu onlar için imam tayin etmiş, onlara halife yaparak onlara huzur ve güven saglamıştır. Onunla bir milleti en iyi şekilde ödüllendirmiştir. İnsanların seçkini, İslamın büyügü, dine güç veren, bilgili ve adil

(468) Bak. not.4 l8 (469) ilk dört halife. 1 77


ıı.ultan, dfwleUn öndf'rl . milletin tacı, kAflrlertn ve mötttklert n dötmanı . mücuhttlertn önde �eleni Rum ülkesinin meUkl

vua b. Keyhüarev b. Kı119 Anlan 'a selip yücelmesine devam etttrsln

ltbu'l·Muaaffer Keyka­

- Allah ona uzun 6milr versin, yük­

ibadet ve itaat şartlarını yerine getir­

mek, Imamlık görevlerini yapmakta önemli bir araç olan kutlu ve u�urlu şalvar layık görülmüştür. Sonsuz Iyiilklerini ve engin cesaretini takdir etmek için ona hll'at ve kaftan yollanmıştır. Bunların ona hayır ve ugur getirmesi dilenmektedlr. İnşallah Iyi hareketleri, yüce makamların Iste­ diği doğrultuda gider ve ileri gelenlerin sahip olduğu şeylerden sıradan kişileri de yararlandınr. Onun iyilik gölgesi herkesin üzerine düşer. O Sultan'ın elçisi Allah'tan korkan, ibadetlerini yerine getiren, dini­ nin büyüğü, İslamın yıldızı ve Müslümaniann övünç kaynağı, doğrulu­

İshak b. Yusuf b. Ali'yi - Allah onu yüceltsin - vekil kıldık. Şerefli bir kişiliğe, kutsal bir yaratılışa, övü­ nülecek bir ahlaka sahip olan En-Nasır Lid.tnillah'ı - Allah ondan razı olsun - destekleyen [ 1 58] (Ebu'l Yumn? Necah-Allah ona uzun ömür ver· sin, yükselip yücelmesine yardımcı olswı · şerefli hizmeti ve kutsal çaba­

ğun örneği, alimierin seçkini büyük şeyh

sıyla bu vekaletname kaleme alındı. Halife'nin emriyle Sultan'a insanı yücelten elbise giydirildL O (fütüvvet elbisesi) giyeniere şeref ve şan ve­ rir. O elbise insanlan cehennem azabından korur. O elbise, onun bü­ yüklüğüne büyüklük katsın. Onun etekleri yerlerde sürünsün. Onun başarılannda katkılarda bulunsun. Yüce Allah, onun imanını ve inancı­ nı artırsın. Çünkü bu elbise, imanın bir simgesi, inancın bir aracıdır. Gaybın sırlanndan haber getirir. O Sultan, Allah'ın farz kıldığı namaz, oruç gibi farzlan titizlikle yeri­ ne getirmektedir. Fütüvvet şartıanna uyarak içini temiz, yolunu doğru tutmaktadır. Bütün davranışlan şeriat ölçüsü içindedir. Yüce Allah'ın kutsal kitabında emrettiği şeylere uymaktadır. "Allah, şüphesiz adaleti,

iyilik yapmayı, yakınZara bakmayı emreder; hayasızlığı, jenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir' (470) nasihatini tutar. Şüphesiz başarı Allah'tandır ve Allah'ın rızasını arayanlara ve ona iba­ det edenlere Allah yeter." Bu jütüvvet-ntıme'yi adı geçen elçi Onunla şahlar şahı du.

İzzedd.tn,

Mecdeddin İshak'a

teslim etti.

o şerefli teşkilata resmen katılmış oluyor­

Nasıreddin, -Allah ondan razı olsun

-

Sultanlar sultanı

İzzeddin'i

ölümünden sonra da onun yerine oğlunu vekil tayin etti. Bu Fütüvvetntıme 608 yılının Ramazan ayında (Şubat 1 2 1 2) yazıl(470) Kur'an-ı Kerim. 1 6/92

1 78


. 'mattır. Aleınierin l�nbbınc hamd . Muhammed'c ve onun allesine selam

\'e 11alat olsu n . " BOtün bu n la r ı n yanında Halife, Sultan'a sevgili gibi kıymetli bir

lmame, özenle dikilmiş bir derviş cübbesi,

Rum

ülkelerine şeriat hü­

kOmlerlnl yayınayı tavsiye eden bir saltanat menşuru, Şiir (Arapça) :

[159] "Yapısı bir binayı, endamı bir güzelliği ve duruşu bir uyumu

�ı�ansıtan, Ktşnediği zaman en güzel şarlacılann sesini geride bırakan" şeklinde tasvir edilen altın ve gümüş nallarla nallanmış, koşumları altın işlemeli,

eyerl kıymetli taşlarla süslenmiş den, şimşek gibi gürleyen, yıldız

beş rabvan katır; rüzgar gibi hızlı gi­ gibi parlayan, dolu gibi sıçrayan, Şiir

(Arapça) :

"Genç, diri, canlı ve atak, yürüyüşü ve koşması kayan yıldız kadar hızlı, Rengi parlak, yürüyüşü alımlı, mızrağın güneşte parladığı gibi tüyleri ışık saçan" şeklinde tasviri yapılan eyederinin çıkıntısı altından, örtüsü siyah atlastan olan beş Arap atı; hızı, dünücenin hızıyla yarışan, tufanı ve fır­ tınayı geride bırakan, Şiir (Arapça):

"Koştuğu zaman her yanından ter akarken, hörgüçleri dümdüz görü­ len, İş yaparken kusursuz, savaşırken cesur ve atak olan" Şiir: "Az yiyen, çok yol alan dev yapılı devenin yürüyüşü ve koşması çöl ceylanlanndan daha hızlıdır. Yıldızlar yulanna takılmış, palanını felek dokumuş, Geçtiği yerler ayaklannın altında dümdüz olmuş" şeklinde tanıtılmış 10 Hicazi yolcu devesi , bunlardan başka Hicaz ve Şam taraflannın kıymetli eşyasından ve Hint mamülü mallardan meydana gelen çeşitli eşyalar, kıymetli elbiseler, ipekli ve pamuklu ku­ maşlar, Şuşteri-yi Haydaril47 l l giyecekler, altın işlemeli Skenderil472l döşemelikler. billur ve akik taşlar, ince nefis örtüler,misk kutulan, am­ her kaplanyla dolu sandıklar; yaban eşegi, zürafa, kartal gibi yaban

(4 7 1 )

Batı iran'da bulunan Şuster şehrinde dokunan kumaş. (4 72) İskenderiye'de dokumm kumaş.

1 79


hayva nları ve lrak'u mutuıuK

dtger şeylerden , duhn önceki luıltfelerln ve k ıy m et l i hediyeler

hiçbirinin hiçbir padtşaha vermedi�! ölçüde büyük gönderdi.

O hediyelerden ve güzel iltifatlardan

dolayı Sultan'ın sevınci arttı:

feleğe ve talihine şükürler etti. O yüzden dünyada mutluluktan nasibint aldı. İşler yoluna girdi. Ülke sakin, fıtne uyumuş, devlet uyanık kaldı. Ülke, bayındırlık kadehiyle sarhoş, mutluluk [160] ayık durdu. Şeriatın bileği güçlü, devletin direkleri sağlam oldu. Ondan sonra çevredeki ve etraftaki ileri gelenler, saltanat sarayına hizmet etmek ve görevlerini ye­ rine getirmek için hazır ve tetikte beklediler. Verilecek emirleri yerine getirmek için birbirleriyle yanşa girdiler. Cihanın sağındığı yer olan pa­ d işahın

düzenlediği törenlere katılmak ve emirlerine uymak konusunu,

ilahi emre uymakla bir tuttular.

Dünyadaki bütün canlllann güvendiği, Rabbani fazilete ve ilahi yar­ dıma sahip olan dünya yöneticilerinin en önde geleni, yeryüzünde Al­ lah'ın gölgesi, doğunun ve batının efendisi, !slamın ve Müslümanlann da­ yanağı, ülkenin Sahib Divanı (vezir) Ebi'l-Meali Ulug İnancıf473J -Allah kadrini yükseltsin ve başansını artırsın- ile bu hanedanın gücü ve kuvveti artsın. Selçuklu hanedanının gelişmesi devam etsin. Yardımcılan ve des­ tekçiZeri gün geçtikçe çoğalsın. "Allah davete uyar. "

29- GALİP SULTAN İZZEDDİN KEYKAVUS'UN TEKFUR LEON'UN ÜLKESİNE YÜRÜMESi Sultan. Allah'ın yardımıyla

Sinop'u

fethedip mutluluk içinde geri

dönünce kış, ayakta duramayan sarhoşlar gibi yeryüzünün üzerine çök­ tü ve yaşlı dünya kadını sarnur kürkünü giyindi.

Şiir

(Arapça) :

"Öyle soğuk bir mevsim ki, sanki bulutlar su testisi. Güneş jersiz, hava soğuk, ortalık gri ve karanlık. Sanki hava iğne dolu, yeryüzü su kaplanna dönmüş. " Söğüdün dalı, fazilet sahiplerinin nzkı gibi düşkünlük toprağında çürüdü . Şiddetli fırtına iğnenin deliğinden bile hissedildi. H azan devleti her yeri ele geçirdi. Tipinin etkili saltanatı dünyayı hakimiyeti altına al­ dı. Balık ve benzerleri, zemherinin dünyayı titreten okunun korkusun-

{47 3) Yani Şemseddin Muhammed Cüveyni

1 80


. dan

s uyu n alt ında bile ıırhu büründü. Sabah vaktt esen rüzgAr. Dey

. ,14741 ve Behmcn'tnl47!\l Iş atelyeslnl faaltyete geçirdi .

Önceden tedbtrtnl alan ve manevlyatı da düzgün olan Sultan. bu

10r hava şartlara aldırmadı . O dört ülkenin padişahı, sevinç ve mutlu­ luk Içinde dört ayaklı tahtına oturup, üç ayaklı buhurdanlıgı sevinç ta­

tının üzerine koydu. Süleyman·ınl 476l ithişamıyla [161] büyüklük ma­ kamına geçti. Ay yüzlü gılmanlar "lri gözlü huriler l4771 gibi halis şarap '

testilerini ve ibriklerini kadehlere

döktüler. Dev yapılı, sert ve acımasız

aerhengler toplantı yerinin (bargiih) dışında "Allah'ın kendilerine buyur­ dıJOuna karşı gelmeyen ve emredildikleri şeyi yapan"l4 781 hizmetininin aereklerini yerine getirmek için beklediler. Çevre serverleri (serveriin-ı

ekndj),

toplantı odasının (so.ffe-i bdr) etrafında saflar kurup, emirleri ye­

rine getirmek için el pençe divan durdular. Melikler, devlet büyükleri.

Ueri gelenler. Arap ve Acemin bilgili ve seçkin kişileri, bir sürahi gibi terbiye dizlerinin üzerine çöktüler. Kışın ortasında sıçak odada (tdb­

hdne) altından yapılmış sazın sesi göklere ulaştı. Şarkı söyleyen çalgıcı­ ların nagmesi, zemin ve zamanda sarsıntı meydana getirdi. Hoş yürü­ yüşlü keklik gibi yürüyen güzeller, kalp ateşini alevlendirip cigerleri ke­ bap ettiler ve gözlerden kanlı yaşlar akıttılar. Çeng'in sesi her tarafa ya­ yılarak Yengeç Burcunal479l kadar ulaştı. Şiir:

" Usta çalgıcılann sazlan ve sesleri feleğin kafasını musikiyle doldur­ du. " Sultan bu şekilde savaş defterini dürüp eglence sofrasını serdirdi. Sabahtan akşama. akşamdan sabaha kadar dolan kadehleri boşaltmak­ la meşgul oldu. Behmenl480l ayında adet olan gümüş saçma yerine Ka­

vus Şahl48 I l gibi altın saçmaya başladı. Feridunl482l meclisleri düzenle­ yerek, Suhrab'ınl483l kanı gibi kırmızı şarabı Keyhüsrevil4 84l kadehe döktü ve Siyavuş'unl485l ateşini yaktı. Cömertlik ve bagışiama küpünü (474) Bak. not. 434 (475) Bak. not. 440 (476) Bak. not. 52 (477) Kur'an-ı Kerim, 56/22 (478) Kur'an-ı Kerim, 66/6 (479) Dördüncü burçtur ve güneş bu burca Haziran ayında gelir. (480) Bak. not. 435 (48 1) Bak. not. 439 (482) Bak. not. 75 (48 3) Bak. not. 120 (484) Bak. not. ! O l

181


�eze�enlerln revukına m·ıtı. Huzura gelen memurların ( miilazfnı) sundukları hedlyelerln (teşr(Jat) renginden padJşahın sarayının balkonu (eyuan) tıkbahar bahçesinin rengini aldı. Üns meclisinin güzel kokusu, gül bahçesinin ve Tatar mis­ kinin kokusuna karişarak Irak ve Suriye sakinlerinin bumuna ulaştı. Dogunun güneşi, iş yerini, Müşteri sarayından l486l alarak Koç Burcul487l tarafına çekti. Zamanın parlak incileri, Şiir (Arapça): " Görüyor musun, güneş Koç burcuna geldi ue haua ısınmaya başladı. Suskun kuşlar ötmeye, gül bahçeleri canlanmaya başladı." şeklinde tasvir edilen bir havada insaniann üzerine saçtı. Müjdeyi onların kulaklanna ulaştırdı. Karga bahçivana verdtgi sözü unutarak

[ 1621 isabetli bir kararla yönünü daglann tepelerine ve yüksek yerlere çevirdi. Çemenden güzel kokular saçılmaya, bulutlanndan inciler yag­ maya başladı ve yer " Yeryüzünü görürsün Id, kupkurudur; fakat biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçer. kabanr, her güzel bitkiden çift çift yetişir'' (488) tarifine uydu. Şiir (Arapça}: "Dünya bakmak için çok güzel oldu. Göze hoş görünmeye başladı. !nsanlar, uerdiği nimetlerden dolayı Allah'a ş ükreder oldular. Misk saçan yeryüzü, bir ekreğin dikkatini çekmek için süslenen bin geline döndü." sözü, yüksek alçak yerler, daglar tepeler, baglar bahçeler için söy­ lendi. İşte böyle bir zamanda

Sultan Kayseri'ye hareket etti . Emirlerin

seçkinleri (hauas-ı ümerd) ve yüce dergahın yakınlarıyla gelenege uyarak insanlara iyi davranmak, kanunları geçerli kılmak ve davaları karara baglamak için bütün çabasını harcadı. Av ve eglenceler, görevleri aksat­ mayacak şekilde düzenlendi. Hiç kimsenin hakkının yenmemesine özen gösterildi. {485) Keyyani (Pişdadi) padişahlanndan Keykavus'un oğlu. Keykavus'un karısı Sudabe ona

{486) (487) (488) 1 82

aşık oldu. Durumu öğrenen Keykavus denemek için onu ateşten geçirdi. O sınavdan başarıyla çıkan Siyavuş. Turan padişahı Efrasiyab'ın yanına gitti ve onun kızı Frengis ile evlendi. Aradan bir süre geçince Efrasiyab'ın kardeşi Gersiyuz tarafından öldürül­ dü. B a k . not. 90 On i k i burçtan biri. Güneş b u burca Mart ayında ugrar. Kur'an-ı Kerim. 22/5


Sultan o sırada kader etkisinde bir f�rmnn çıkararak. çevre vllayet­ (mem�ltk) emirlerinin bütün askerleriyle birlikte Yabanlu Bazar'ın , bahçelerine ve otlaklarına geltp devletin hizmetine girmelerikendisiyle görüşme ve el öpme şerefine kavuşmalarını ve orada alı­ kararlara uymalarını buyurdu. O etkili ferman uyannca sü-başılann seçkinleri (kaife-i ser-leşker­ ve ytgitlerin ileri gelenleri önemli bir kalabalık ve büyük bir güçle Tl�bliDl'll Bazar'ın açıklanndaki boş alanlara toplandılar. Padişaha ya­ olan emirler (umerfı-yı halvet) kaleme alınmayacak kadar çok çeşitli Jıedtyeler ve armaganlarla Hazreti Sultan'ın huzuruna koştular ve el öp­ pıe şerefini kazandılar. Gezinti yerinde (seyrfın) . sofrada, mecliste ve çevgan oyununda onunla beraber olarak göze girip yüceldiler.

Bunlar olurken tahsildarlar (muhassüfın) , Sis'in (Kozan) haracı ko­ nusunda Teklur Leon 'u padişaha şikayet ettiler. Hazine emirleri ve mu­ temetleri de onun kötü davranışlarını Hazreti Sultan'ın huzurunda arz ettiler.

Sultan, onun yaptıgı küstahlıgı duyunca büyük bir gazaba ve öfke­ ye kapıldı. O sırada huzurunda bulunmayan emirleri ( 163] de çagırarak bu durumu onlara da anlattı. Onlar fikir birligi içinde, "Bu edepsizin kulagının çekilmesi işi, bütün işlerimizin ve görevlilerimizin başında gel­ melidir. Fakat bu mevsimde onun ülkesine gitmenin, aşırı sıcaktan ve seVrisineklerin saldırısından dolayı büyük sakıncaları vardır. Çünkü as­ kerlerimizin mizacı, oranın havasına ve suyuna alışık degildir. Eger Sul­ tan izin verir de muzaffer ordu kışın gelmesine kadar Yabanlu'nun güzel bahçelerinde kalırsa, hayvanlar güçlenir. Sıcagın şiddeti her yerde dü­ şüp, güneş ısısının alevi sönünce İlahi yardımın destegi ve Rabbani ba­ şannın uguruyla ve siz cihan padişahımızın muzaffer devletinin gücüyle büyük bir topluluk olarak yola çıkarız. Ona öyle bir ders verir, onu öyle bir yola getiririz ki diger asilerin de ümitleri kırılır ve kafirlerin itibarı kalmaz" dediler. Sultan o görüşü begenip kabul etti. Sonbalıann başlannda iklimde beklenen degişikligin olması ve zamanın degişmesi üzerine, Şiir:

"Bahçenin her yanı Dara'nınC489) hazineleriyle, parlak gökyüzü tama­ men Karun'unC490) deji.neleriyle doldu."

(489) (490)

Bak. not.

71

Bak. not. 56

1 83


R\\z�Ar t oz yerim� mtsk ve k n ran nı saçmnyn . ctnllardakl meyveleri n

yerine ıaı ve akik taşlan görünmeye başlayınca. muzaffer askerler hare ­

kete geçtiler. Balıara yönelen putperestler gtbt Sultan'ın yüce htzmetlnt' koştular. Padişah çetr't (çetr-i humayın) Köse-dere yolundan Gökeri'yt' vardı. Orada ordugah (ma-asker) kuruldu. Sultan'ın büyük bir orduyla

Sis

sölgesine saldırmak için harekete

geçtigini duyan Teldur civa gibi sıkıntıya düştü ve korkudan içi yanma­ ya başladı. Padişaha hizmette ettlgi kusurdan utanıp, kulluk konusun­ daki ihmalinden dolayı pişman ve perişan oldu. Kendini tehlikeli bir yo­ la girmiş, yırtıcı hayvanların yuvasına düşmüş gibi gördü. Saltanatının temellerinin sallandıgını duyarak ölümü ensesinde hissetti. O felaketin telaşından, o belanın kıskacından dolayı tedbir alma ve görüş alış veri­ şinde bulunma hasiretini gösteremedi. Çaresiz her taraftan asker çagı­ rarak bir ordu hazırladı. "Kendi ayagıyla ölümü arayan" biri gibi yönünü savaşa çevirdi. Bu konuyu yeri gelince anlatmaya devam edecegiz.

( 164) 30- SULTAN'IN KULLARININ (BENDE) HANCİN KALESİNİ KUŞATMALARI VE ORAYI ALMALARI Padişah kafilesi ( kevkeb-i humayun) daglann ve ovalann taşımaktan aciz kaldıgı bir orduyla Leon'un en saglam kalesi olan

Hancin

kalesine

vannca, sultan'ın aklına fethin başlangıcı ve zaferin açılışını o iki kaley­ le yapmak geldi. O düşüneeye göre, eger İlahi yardımla onu başarırsa. diger kaleterin fetli çabuklaşırdı. Çünkü Ermeni'nin , ülkesinde ondan daha saglam bir sıgınagı yoktu ve oraya büyük bir güveni vardı. Sultan'ın emri üzerine oraya mancınıklar yerleştirip, kalede oturan­ lara korku ve dehşet saldılar. Üç gün üç gece onlann üzerine dolu dane­ leri gibi ölüm yagdınnca kaledekiler büyük bir sıkıntıya düşerek ne ya­ pacaklarını şaşırdılar. Perişan ve aciz bir durumda "İmdat, imdat" diye bagırınaya başladılar.

Üç gün mühlet istediler. Bu müddet zarfında

Teldur'dan kendilerine bir yardım gelmezse, hiçbir mazerete başvurma­ dan kaleyi teslim edeceklerini söyleyince Sultan onların istegini kabul ederek, mancınıklan durdurmalarını buyurdu. Kale halkının habercisi, Teldur'un yanına varıp durumu anlatınca Teldur, "Benim durumum sizden daha kötü. Size yardım edecek güçte degilim. Durumunuzu kurtarmak için kendi bildiginizi yapmakta ser­ bestsiniz" cevabını verdi.

1 84


tfab�rd geri dönOp Tektur'u n cevubını llet i n er kale halkı. Haırr.t ı 'a haber göndercn.·k, "Cihan pad l şa h ı ca nı m ı�ı bagışla r çol u k ço­ .

uza, malianınıza askerlertmlnden bir zarar gelmeyecegıne dair verirse, kaleyt ona teslim edertz" dediler.

dı.

Sultan, onlann istegini kabul etti. O konuda bir ferman kaleme alın­ Kalenin itibarlı kimselert cihan padişahının huzuruna gelip onun san­ alarak kaleye götürdüler. Divan naiblerini de yukan (kaleye) çıka­

np,stlahtan, zahireden ve diger şeylerden ihtiyaçlannı temin ettiler. O iş

de bittikten sonra oraya kale komutanı (kütüvaO ve korucular tayin etti­ ler. Ondan sonra Sultan. yönünü (165] Kancin kalesine çevirdi. Oranın

.,akfnleri savunma ve engel olma işine girişip, nasihate ve ihtara kulak , asmayınca Sultan, mancınıklan çalıştırmalannı. hisan yıkarak kafirle­

rin haddini bildirmelerini buyurdu. Saltanat dergahının bu hükmü ge­ regince silahlı on kişinin aynı anda yukarı tırmanabilecegi geniş merdi­ venler kurdular. Büyük bir hücuma geçerek her yerden kale duvarına tırmanmaya başladılar. Aşagıda kalanlar da ok yagdırarak kaledekilerin duvardan aşagı bakmalanna izin vermediler. Duvarı tırmanan yigitler

bir hamlede kendilerini kalenin iç tarafına attılar. O kadar kan döküp adam öldürdüler ki, anlatılınakla bitmez. Daha sonra kalenin kapısını

açınca dışanda kalan muzaffer askerler de içeri girdiler. Kaledekilerin mallarını ve canlannı alıp yagma ve talanla meşgul oldular. O iş de bittikten sonra divan naibleri kaleye çıkarak zahirelere, arn­ bariara ve silahiara el koydular. Orayı korumak için kale komutanı (kü­

tüvaO ve rical tayin ettiler. Oradan sonra mel'un Leon'la savaşmak için yola çıktılar. Onların geldigini ögrenince o da kaçmaya veya savaşmaya karar veremedi, saş­ kın bir halde kaldı. Sultan, öncü birliklerin (telaye) emiri olan Emir-Meclis'i üç bin sü­ variyle birlikte onun üzerine gönderdi. Kıyafet degiştiren Emir-i Meclis, sabah erkenden yakınlarından (havas) birkaç kişiyle, kafirlerin öncü birliklerinin durumunu ögrenmek için yola çıktı. Kafir askerleri gafil av­ layarak onları çember içine alıp. ok ve kılıç darbeleriyle atlarından dü­ şürünce onlar, yaya olarak bir tepeye s ıgı n dıl ar. akl arı kılıçlan ve gürz­ ,

leriyle kafirlerin saldınlarını savuşturmaya çalıştılar.

1 85


0(\tıt"l!' ctn4unrn t\nrO

b i rl i k irı I n i n rmtrl�rl ( (lrnt-rll ·!lt telt'ıuc) F. m l r ı -

M t dlı; l n ynnınn glt mt"k Içi n yoln çıkt ılar. Jl'nknt onu bulu nması grı-rkr ı ı •

'

yerde bulamadılar. Durumu ögrendtkten sonrn Tektur'u n ordugA h m a doğ;ru yöneldtler. Emtr-i Meclis'In özel o rdusu (leşker·i hassa) arasındu birini [166] bin kişiye eş tuttugu , verimli ve geniş " ikta"lar verdtgt I 00 yiğ;it ve cesur Kürt, kaftr ordusunu görebileceklerı bir daga çıktılar. Ora­ da bir tepenin üzerinde kafirler tarafından etrafı sanlmış görünce he ı ı birden atlannı oraya sürdüler. Kuşatan kafırleri dağ;ıtıp bozguna uğrat­ tılar. Bazılannı kılıçianna yem yaparak öteki dünyaya gönderdiler. Yan ­ lannda getirdikleri yedek atı çekerek Emir-i Meclis'i ona bindirdiler. Emir-i Meclis, ordugaha gelince saflan kurulmuş gördü. Düşman gücünün zayıflağ;ını öğ;rendiğ;i için Sultan'ın huzuruna çıkıp ona. "Ben­ deniz,

Ermeni

ordusunun gücü hakkında kesin bilgi edindim. Siz cihan

padişahımız atıarına binip saf kurmuş olan askerlerine harekete geçme­ leri ve sağ; ve sol cenahlanyla derhal savaşa katılmalan konusunda emir veriniz" deyince Sultan emir verdi. Çavuşlar, "Atlan, atlan" diye bağ;ırdı­ lar. Bu komutu alan askerler, şimşek gibi çakmaya, deniz gibi coşmaya başladılar. Kader ve kaza gibi vuruşmaya yönelip ölüm gibi savaş alanı­ nın üzerine düştüler.

Malhama

ovasına vannca yerlerinde duramadılar.

Kara talih gibi düşmanın üzerine atlamak istediler. Diğ;er

yandan

Leon

da topladığ;ı süvari ve piyade askerlerle Sul­

tan'ın yiğ;it askerlerine ve kahraman erlerine karşı koymak için harekete geçti. Ordusunun güç kaynağı ve askerlerinin öncüsü olan

Baron Oşin

ve

Kont Stabl'ıyı

Baron Vasil,

yanına çağınp onlan savaş konusunda

cesaretlendirdi.

İki taraf karşı karşıya gelince askerler kılıçlannı çekerek ölüm yolu­ nu açtılar. Aradan bir süre geçince kanlı kılıçlar vadi ve derelerde kan seli akıtmaya başladı. Emir-i meclis ilk hamlesinde cesaret ve yiğ;itlik bakımından büyük bir şöhrete sahip olan

Kont Stabl'ıyı

dağı eriten

mızrağının derbesiyle yere indirdi. Emri üzerine boynuna tasma (pal­

heng) takıp bir sipahinin eline verdi. Emir-i Meclis o sipahiyi çeke çeke Sultan'ın yanına götürmesini [167) ve Sultan'a, onu yere kendisinin dü­ şürdüğünü

Baron Oşin ile Baron Nuşin'in

de aynı akıbete uğradığını

söylemesini buyurdu. Sonra o ikisini yakalayıp iki sipahiyle birlikte . or­ dunun merkezinde bulunan Sultan 'a gönderdi. Sultan onlan getiren üç

1 86


llfiNlh:iye kıymetli hil'atlar verip, onları emsallerinden ve akranlarından kıldı. sabahın erken saatlerinden güneşin batışına kadar askerler kaflrlerle savaştılar. Sonunda gevşeklik ve zayıflık o yakasına yapıştı. Zamanın eli onların amel defterini dür­

Zaruri olarak hezimet yolunu tuttular. ''Alemlerin Rabbi Allah'a ham­ ki. zulmeden milletin kökü böylece kesildi. 'H9 I I Böylece Emir-i Meclis'in hizmetinde bulunan 3 bin süvariyle amaca ulaşılıp savaşın sonuna gelindi. Diğ;er askeri birliklerin yerlerinden oy­ aamalanna veya harekete geçmelerine ihtiyaç kalmadı. Emir-i meclis,

'"Savaşta, inananlara Allah yardım ettf'(4921 ayetini okudu. Muzaffer or­ duyla güneş gibi aydınlık bir alın ve sabah rüzgarının dalgalandırdığ;ı bayrakla geri döndü. Savaş sırasında saltanat karargahının kapısının önüne bırakılmış

olan öldürülenlerin kellesinden tepeler oluştu. Emir-i Meclis, Sultan'ın yanına vannca Sultan ona büyük iltifat ve övgülerde bulundu. Elbiseyi mübarek vücudundan çıkararak ona giy­ dirdi. Onun makamını ve mevkiini, seçkin beyler arasında daha da artı­

rarak özel bir yere çıkardı. Rütbesini daha da yükseltince makam yıldı­ ZI, şeref burcunda parlamaya başladı. Öyle ki, onun varlığ;ıyla Emir-i

Meclis sıfatının itibarı "melikü'l-ümeralık"tan daha üstün oldu. Akşam olunca askerler, savaşın yorgunluğ;unu, vurup kırmanın ezikligini üzerlerinden atmak için dinlendiler. Sonra hep birlikte, "Zama­ nuı

onun aleyhinde dönmesini gözlüyoruz"l493l dendiğ;i gibi dağ;da, hayır­

da, ormanda

Leon'u

aramak için yola düştüler. Yolda sağ;a sola saldırıp.

karşıianna çıkanlan öldürdüler veya bağlayıp esir aldılar. Bu şekilde bir hafta Sekizinci

Ermen

gün Ermen vilayetinin

vilayetine saidınianna devam ettiler.

her yanından ele geçirdikleri attan. ka­

brdan, esirden, altından meydana gelen çok miktarda ganimetle geri döndüler.

{49 1) Kur'an-ı Kerim. 6 / 45 {492) Kur'an-ı Kerim. 33/25 (493) Kur'an-ı Kerim. 52/30

1 87


Çok geçmedtm savaştan kaçan Leon'un

buıı

udamlurıyln

( 168)

muhkem bir kaleye sıgındıgı haberini aldılar. O Mırada ordu muzallt-r. düşman yenilmiş veya kuşatma altına alınmıştı. Büyüklerden küçüklt't den, sıradan ve seçkin kişilerden oluşan askerler büyük nimetiere ka vuşmuştu. Devlet emirleri ( ümerd-yı devlet) ve saltanat ileri gelenleri

(a'yan) Sultan'ın huzuruna çıkarak, "Dogrusu odur ki, yagmurlar düşti p seller yürüyüp her tarafı çamur kaplamadan önce muzaffer askerlerimi­ zin ülkemize dönmesi gerekir. Siz Sultanımızın kafilesi, saltanat maka mına vannca Leon, bulundugu delikten çıkıp size elçiler gönderir, itaat ve tevazu yolunu tutar. Ölmüş devletini diriltmek için her yola başvurur ve siz padişahımızın nzasını almaya çalışır" dediler. Bu görüşe uyan Sultan, ugurlu bir günde ve kutlu bir zamanda or­ dusuyla birlikte yerin sırtının taşımakta güçlük çektigi bol miktarda ga­ nimetle ülkesinin yolunu tuttu. O kadar ganimet almışlardı ki Kayse­ ri'ye vardıklannda orada bir baş inek veya öküzü iki direm'e: beş altı baş koyun bir direm'e, güzel yüzlü bir Ermeni erkek veya kadın köle si­ yah 50 direm'e kadar düştü. O arada Sultan, görkemli bir meclis ve büyük bir tören düzenledi. O törende ordunun emirlerine kıymetli hil'atlar verdi. Onlann "ikta"lannı artırdı. Herbirinin istegine uygun "menşur"lar yazdı . Sonra hepsine ilk­ bahar gülünün gaib bulutlan gibi kendini gösterecegi b alıann başlangı­ cında, güneşe benzeyen dergahında önünde pervin yıldızlanl494l gibi ha­ zır bulunacaklan zamana kadar neşe ve huzur içinde vakitlerini geçir­ meleri, bölgelerinde kendisinin emir ve yasaklannı uygulamalan için dö­ nüş izni verince onlar yerlerine, yurtlanna döndüler. Onlar aynidıktan sonra Sultan Kayseri'de yakın adamlanyla (hava­

şi-yi mukarreb) birlikte zevk ve eglenceye dalarak, çevgan oyunu ve avla vakit geçirdi.

Yüce ve Ulu Allah, cihamn hakimi, Islamın ve Müslümanıann sevgili­ si, adaletin ve bilginin konıyucu, övünüZecek kimselerin seçkini, yıllann ve aylann gözdesi Sahib Divan İnanc Ulug Uğurlu'nunf495J kutlu gün­ lerini, düşmanlann yenmek ve dostlanna yurdımıcı olmakla geçirsin. [1 69] Fetih ve zafer mi:gdesi. mutluluk ve başan haberi, izzet ve ikbal desteği, büyüklük ve üstünlük makamı, onun yüce dergahımn yanında ol­ sun. ( 49 4) Bak. not . 2 1 2 (495) Yani Sahib Divan Şemsedclin Muhammed Cüveyni.

1 88


31- LEON'UN ELÇILERININ AF VE ÖZÜR DILEMEK, HARACI ARTlRMAK

VE

HizMETTE ETTiKLERİ

KUSURU iTIRAF ETMEK İÇİN HUZURA GELMELERİ Galip Sultan -Allah delinini aydınlatsın- Sis gazasından döndükten mutlulugun hakkını verip, gençlik günlerinin hayatını yaşarken lll&ııu\.Jıot:aı

çıkan Leon, hayatta kalan yakınlanyla (havas) başlanna gelen

••••u"'''"'"'u" ,.,rı iP:r-otı

giderilmesi, felaketin atlatılması için görüş alış verişinde (mü­

bulundu. Yakınlannın hepsi de Sultan'a karşı tevazu yolunu

gümüşten, meclis levazımından; üzerlerinde altın işlemeli eyerler soylu atlardan; keklik yürüyüşlü, tavus renkli rabvan katıdar­ güzel yüzlü soylu Frenk kadın kölelerden; Sakarlat kumaşı yükle­ rtnden; sayısı rakama sıgmayacak para (peıpere) keselerinden, hızlı . uçan dagan ve şahinlerden oluşan çok miktarda hediye hazırlayıp ya­ , kınlanyla (havas) birlikte Hazreti Sultan'a gönderirken ona bir de mek­ . , tup yazdı. Mektupta kısaca şunlar vardı: Şiir: 1

"Ey put, eğer beni alçaltmak niyetindeysen, söyle daha önce beni sen yükseltmedin mi? Ben kulun her zaman senin düşündüğün gibiyim. Daha önce kaldır­ dığın bedeni şimdi neden toprağa atıyorsun?' Eger garaz sahipleri, siz cihan padişahımızın kulagını, kara talibii olan benim hakkımda gerçek olmayan şeylerle doldurmuşlar, o konuda mübalagada bulunmuşlarsa ve o yüzden siz cihanın efendisinin şerefli canı, bu zavallı fakir hakkında sakılmışsa, bunun cezasını fazlasıyla çektim. Beylerim öldürüldü. Ülkem alt üst oldu. Askerimin çogu hayatı­ nı kaybederek çoluk çocuklanndan da eser kalmadı. Kılıç ve mühür sa­ hibi olan siz padişahımızın sonsuz merhametine güvenerek diliyorum ki, Allah aşkına engin şefkatiniz ve sınırsız cömertliginizle bu zavallının suçunu da bagışlayın. Affı ve bagışlamayı güzel ahlakınızın bir geregi sayın. "Bağışlamanız, Allahtan sakınmaya daha uygundur" 1496l İlahi em­ ri geregince bizi bagışlamayı cömertliginizin geregi ve günahınızın sada­ kası sayın. (496) Kur'an-ı Kerinı. 2/237

1 89


Gerçek şu kı. siz cihan padlşahı . l l 70) SI• vlluyetınt be nele n ahncu devletinizin kullarından bir başkasına vereceksiniz. Siz, bendenizi kulla­ rınızın en düşük rütbelisi sayarsanız, bundan sonra büyük bir samiml ­ yetle bağlılık küpesini akıl kulağıma takar. itaat palanını (gdşiye) sırtı­ ma vururum. Yeryüzü padişahının dergahının köpeklerinin sesini ken­ dime huzur veren bir ses sayarım. Haracı artırırım. Her yıl kararlaştırı­ lan meblağı ödedikten başka silahlı ve teçhizatlı 500 süvariyi nerede is­ terseniz orada yanınızda savaşa gönderirim. Bunların dışında gücümün ve imkanıının yettiği her görevi yerine getiririm. çemberin merkezindeki nokta gibi size bağlılıkta sehat ederim. fermanımza uymayı aklamın baş köseşine yazarım" dedi. Sultan'a itaati kabul edip yükleri gönderirken. Sultan'ın büyük bey­ lerinden birini şefaatçi olarak tuttu. Onlann hepsi

Leon'un

arzusunu

yüce tahtın önünde aktanp . onu mertçe savundular ve adil padişahın onun hakkındaki kötü düşüncesini sildiler. Her yıl haraç olarak 20 bin dinarı şahane hediyelerle birlikte saltanat hazinesine (hazine-i amire-i

saltanat) gönderecekleri, bir önceki yıldan kalan haracı da Ermen ülke­ sine gelecek olan habercilere ve tahsildarlara (kussô.d ve muhessilô.n) ödeyecekleri. o günden itibaren kulluk görevlerini hiçbir şekilde ihmal etmeyecekleri konusunda anlaşmaya vardılar. Bu şartlan kabul eden Sultan,

Sis

ülkesinin yönattınini

Leon'a

bı­

raktı ve sözünde duracağın dair ant (sevgend) içti. O ülkenin mülkiyeti­ ni Leon'a verdiğine dair yeni bir menşurla, hil'at ve at (cenibet) götürmek 7 ve öd enmemiş olan haracı tahsil etmek için o sırada Emirü'l-Devat!49 ) olan sahib Sahib

Ziyaeddin Kara Arslan'ı görevlendirdi. Ziyaeddin'in

gelişini haber alan

Leon,

onun için bol miktar­

da erzak gönderdikten sonra ertesi gün bizzat kendisi adamlaoyla bir­ likte onu karşılayarak kendi sarayına indirdi. Ev sahipliği görevlerinde ve ağırlama hizmetlerinde kusur etmedi. Ona izzet ve ikramda bulun­ malkta aşınya kaçtı. Ertesi gün Sultan'ın fermanı, ülkenin ona verildiğine dair menşuru, orada bulunan büyüklerin huzurunda okununca [171]

Leon,

alnını

düşkünlük ve acizlik toprağına koyarak yeri öptü ve Sultan'a dualar okudu. Halka para saçıp müjdeler verdi. Büyük bir tören düzenleyerek sıradan ve seçkin kişileri o ziyafete çağırdı .

(497) Veya Emir-i devat: Büyük divancia vezarel alameli olan diviti taşıyan ve muhafaza ve mahrem evrakı yazıp hıfzeden memur. Kendisine devat-dar da deniliniL Bundan baş­ kil aynca vezirin de devat- dar'ı vardı.

1 90


Toplnntıya katılanlur daf':tıldıktan sonra ertesi gün SahiL> Ztyaeddin,

TeldUr'un yemin metnlnl hazırladı ve onun üzerine de bir ahil.ndme yaz­

dı.

Tektur onlarla beraber bir önceki yıldan kalmış olan 1 O bin dinarla,

gelecek altı ayın harcı olan 1 0 bin dinarı başka hediyelerle birlikte sul­

tanın hazinesine (ha2ane-i saltanat) gönderdi. Emir Ziyaeddln, Kayseri'de bulunan Sultan'ın huzurunda haracı, hediye ve armaganları devlet hazinesine (ha2ane-i amire) teslim ettikten sonra Tekjur'un yemin mektubunu (sevgend-nô.me) ona arz etti. Ondan memnun olan Sultan, Teklur'un elçilerine çok miktarda ba­ gışta bulundu. Hapis olan beyleri serbest bıraktı. Herbirine rütbelerine göre hil'atten (teşri}) attan, paradan oluşan hediyeler verdi. Ülkenin her yanına fermanlar göndererek, "Bundan sonra iki taraf arasında kavga unsurlan ortadan kalktı. İki ülkeye giden yollar yolculara ve tüccarlara açıldı. H erkes gönül rahatlıgı içinde işlerinin başına dönsün "haberini gönderdi. Elçilerin gönüllerini hoş tutmak için her şeyi yaptıktan sonra

Antalya kışlagının yolunu tuttu. Oraya varınca zevk ve eglenceyle , mutluluk ve sevinçle. kara ve de­ niz avıyla Qunlerini gün etmeye başladı. O kışı gençlik günlerinin canlılı­ gı içindt" geçirdi. Zaman, kışın gidip ilkbalıann gelmesi hakkında güzel kasideler söy­ lemeye, çemenin beyaz renkli elbisesi yeşil çuhaya dönüşmeye başlayıp; her ova bir bahçe, her çamurluk bir gül fıdanlıgı olunca, her bülbül za­ manın güzelligini övmeye, her kumru, Şiir (Arapça) :

"Bütün vücuduna yeşil renkli elbise giyinmiş. Boynuna yeşil renkli taşlardan bir kolye takmış. Gözleri yakut parçalanndan yapılmış, parmaklan ve tırnaklan kınay­ la süslenmiş" şiirini okumaya başlayınca Sultan yeniden Kayseri'nin yolunu tut­ tu. Oraya vannca her zaman oldugu gibi emirler sayısız hediyeler [ 1 72] sunarak onun dergahına olan baghlıklannı bildirdiler. Fetih kapısı olan

(darü'l-jeth) Kayseri'de onun elini öpme şerefini kazandılar. Gezinti ye­ rinde, sarayda, çevgan oyununda, avda ve şarap içerken ona kulluk gö­ revini yerine getirdiler. Onu yapadarken her an şahane lütuflardan his­ se sahibi oldular. Sultan'ın insaf gölgesi ve sultanlık şefkati, bütün in­ sanları kapsamı içine aldı. Karışıkhk ve ümitsizlik defterleri dürülüp sı­ radan ve seçkin kişilerin işleri

Araplann

ve Acemlerin padişahının

uguruyla yoluna girdi. "doğruyu en iyi Allah bilir. "

19 ı


m.

Yüce Allah. dogumm ı.ıe

bat.ının gözdesi. karanın

ue

denizttı

kalırama·

meltklerin ıJe sultaniantı ejerıdL<ii, büyük halifelerln (hulafa·t rtlşidtn)

uarisi, her iki alenıde de adaletin ve insajın koruyucu, Islamın ve MiLo;lil· maniann seçkini, devirlerin ve zamaniann önde geleni, milminierin daya· nağı olan yüce Padişahın kutlu zamanında alemi marnur kılsın! Insanlar. onun kutlu varlığının uğuruyla ve günden güne artan sınırsız nimetleriyle müjerreh olsun! '�llah kabul sahibidir. "

32- GALİP SULTAN İZZEDDİN KEYKAVUS'UN

-ALLAH

RAHMET EYLESİN- ERZİNCAN MELİK.İ MELİK

FAHREDDİN BEDRAMŞAH DAVUD'UN KIZLARlNDAN BİRİYLE EVLENMESi Yüce ve Ulu Allah'ın emirlerine uyan; şeriat sahibi insanların en seçkini olan Peygamber'in

-

Selam ve salat üzerine olsun

-

hükümlerini

uygulayan; bütün işlerinde, hal ve hareketlerinde Allah'ın rızasını ka­ zanmak ve Mustafa'nın (A.S.) şeriatinin nuruna baglanmak için çaba harcayan Sultan, temiz haremini ve mübarek evini, isınet ocagında ebe­ veyinlerinin sevgisiyle yetişmiş, gidecegi eve hayır bereket getirecek sı­ fatlarla donanmış, 'Hoşunuza giden başka kadınlarla iki, üç ve dörde ka­ dar evlenebilirsiniz'{498) hükmü geregince, "Çocuklannızın da iyi huylu olması için iyi huylu biriyle evlenin, çünkü soya çekim vardır" sözüne de uyan, gecelerini aydınlatan bir mücevherin varlıgıyla aydınlanıp mutlu olmak istedi. Devletin gözdesi haline gelmiş, yüksek [ 1 73) rütbeye ulaş­ mış zamanın dahillerinin, devrin büyüklerinin ve çagın seçkinlerinin ön­ de gelenlerinin safına katılmış, görüşleri ve düşünceleri önemli işlerin karanlıgına parlak bir dolunay gibi ışık tutan, ilahi dinin temellerinin ve mutluluk kurallarının gücüne güç katan. bir konuyu açıklarken agızla­ rından inciler dökülen. Şiir (Arapça) : "Karanlık olaylar üzerlerine çöktüğü zaman kılıçlan, yüzleri ve gözleri parlak yıldızlar gibidir. Onlar iyilik ve doğruluk yolunu seçerlerken, rakipleri kötü yola düş­ müşlerdir" şeklinde nitelenen emirler ile görüş alış verişinde (meşveret) bulun­ du. Sultan'ın huzurundakilerin hepsi o konuda düşünce denizine dalıp, deney ve tecrübe havuzunda yüzüp fikir gemisiyle dünyanın dört yanı(498) Kur'an-ı Kerim. 4 / 3

1 92


nın �ezdtkten l!lonru tffettnt mOkemmetuaı ve nf'sep ve soy O"tOniOklere sahi p Ersincan sahibi Mellk Fahreddln Behramtah'ın

eylestn

-

-

Allah rahmet

kızından daha uygununu bulamadılar. Üstelik o parlak inci,

kıymetli mücevher. paha biçilmez sedef, Sultan Kılıç Arslan'ın fazilet ve lhsan denizinden , pak sulbünden ve soylu nesebinden çıkarılmış, Sel­

çuk

agacının dallanndan aynlmıştı. Hepsi bir defa daha uzun uzun dü­

şündükten sonra o seçime ekieyecek bir şey bulamadılar. Bu tercihi, kaderin tecellisi, tesadüfierin en güzeli ve düşüncelerin en uygunu ola­ rak gördüler. Bu seçim Sultan'ın çok hoşuna gitti. Emri üzerine devlet hazinesin­ den (hazane-i amire) türlü hediyeler ve nefıs armaganlar çıkardılar ve onları görevlendirilen seçkin kimselerden biriyle yolladılar. Diger yandan Melik Fahreddin, büyük bir elçinin nazik ve önemli bir görevi yerine getirmek için sultanların sultanının huzurundan geldi­ gi haberini alınca çok sevindi ve hemen elçiyi karşılamaya çıktı. Büyük bir izzet ve ikramda bulunarak onu hükümet binasına {devlet-hane) in­ dirdi. İlgi ve sevgide kusur etmedi. Ertesi gün toplantı düzenleyerek elçiyi huzuruna çagırdı. Elçi. Sul­ tan'ın mektubunu öpüp başına koyduktan sonra Melik'e verdi. Melik de öpüp başına koyduktan sonra onu ayakta okudu. [ 174] Okumayı bitir­ dikten sonra elçiye dönerek, "Eger sözlü haberleriniz varsa, onları da söyleyin" deyince elçi, sözlü haberleri de söyleyerek istekleri dile getirdi. Ve hediyeleri birer birer saltanat hazinesine teslim edince Melik. orada bulunanlara dönerek yüksek sesle, 'Yüce ve Ulu Allah'ın sonsuz lütuf ve kerem hazinesinden ben kulu için gönderdigi böyle bir iyilik hangi dille anlatılabilir. Eger Hazreti Sultan'dan, eviadımın onun kutlu hare­ mine katılması emri gelmişse, bu benim için en büyük iftihar vesilesi, benden sonra gelecekler için de itibar kaynagı olacaktır. Böyle büyük bir padişahın bize böylesine bir iltifatta bulunmuş ve kulunu yüceltmek için böyle bir karar almış olması bizi son derece memnun etti. Bize üç ay mühlet verilirse, dügün ve çehiz hazırlıklarını eksiksiz yerine getiri­ riz. Şimdi yapılacak iş, habercilerin {kussad) buradaki işlerini bitirdik­ ten sonra Padişah'ın huzuruna giderek, ona bu işin olacagını ilan etme­ leridir. Hazırlıklar bittikten sonra Padişah, kızı almaya kimi isterse onu göndersin" dedi. Elçiye çeşitli bagışiarda bulunup nefis hediyeler verdi. Ona güzel ve hoş sözlerle iltifatta bulundu. Padişahın emirlerine

uyaca

­

gını. fermanını yerine getirecegini, ona olan minnet ve şükür hislerini ,

1 93


teşekkör\erlnl. berrak 8udan daha d u ru cömlelerle, atıkların knvuşma anında duyduklan sevinçten daha sevinçit t fadelerle bildiren bir cevap mektubu (cevab-name) kaleme aldı. Onu mühürleyerek elçinin eline ver­ di. lzzet ve ikramla yolcu etti. Geri döndükten sonra geltnln cehlzlertni ve eşyasını hazırlamaya başladı. Vilayetinin her yerinden her sınıftan tecrübeli sanatkarlar ve becerekli ustalar çagırdı. Üç ay müddetle gece gündüz o işle meşgul oldu. Sanatkarlar, kumaşları kesme, biçme, işle­ me ve mücevherlerle süsleme işlerini yaptılar. Sultan'ın temiz haremine huri olacak olan o gelin için mücevher işlemeli başörtülerinden, kıymetli taşlarla süslenmiş halhallardan, nefis yüzüklerden, kıymetli küpeler­ den, sırmalı paha biçilmez elbiselereden, altın ve gümüş kaplardan, ev eşyaları ve kaselerden, kıymetli kitaplardan, Hoten ve Çin kokuların­ dan, ay yüzlü erkek ve kadın kölelerden, altın nallı katırlardan, rüzgar ve şimşek gibi [ 1751

hızlı giden atlardan , yüklenmiş soylu develerden

oluşan dünyanın muhasebecilerinin, hesap adamlarının yazıp hesabını tutmaktan aciz kaldıkları, denizin kıskançlıktan göz yaşı akıttıgı, en zengin kimselerin dahi gıpta ile baktıgı cehizi süsleyip hazırladı. Dünya alimlerinin büyügü, fazılların seçkini, kadıların ömegi, imamların başı olan Kadı

Şerefeddin'i,

cehiz eşyasının hazır oldugunu bildirmek ve ni­

kah muamelesini yapmak için çok miktarda hediyeyle yola çıkardı. Kadı

Şerefeddin. Sivas'a varınca, ugurlu ayagının oraya degmesi Mübarizeddin Behramşah halka türlü çömertlik­

şerefine Emir-i Meclis

lerde bulunduktan sonra Kadı'nın kafilesiyle birlikte Sultan'ın yanına gitmek için yola düştü. Gedük'ten sonra onlardan ayrılıp önden giderek,

Seyfed­ din Ay-aba, Zeyneddin Başara, Bahaeddin Kutluca, Mübarizeddin Çavlı gibi devlet büyüklerini (erkan-ı devlet) . ordunun ve eşrafın (haşem durumu Sultan'a arz etti. Onun üzerine Sultan, Çaşnigir Emir

u

a'yan) ileri gelenlerini ve daha başka itibarlı kişileri, Kadı'yı karşılama­

ya gönderdi. Onlar da onu karşılayıp izzet ve ikramla şehre getirdiler. Mükellef bir sofra hazırlayarak renkli ve kıymetli tabaklada nefis yiye­ cekler ve leziz içecekler sundular. Yemekten sonra orada bulunan kala­ balık dagıldı. Ertesi

gün

Sultan.

halka

açık

toplantı

(bar-i a'm) düzenledi.

Dergahının ve eyvanının sagını solunu beyler ve devlet büyükleriyle süs­ ledi.

Kazvinli, Deylemli, Rum ve Frenk serhengleri (çavuşlar) .

ellerinde

bayrakları ve hançerleriyle samanyolu yıldızları gibi ayakta durdular. Sultan , padişahlık tacını başına koyarak mutluluk tahtına oturdu . Kapı

1 94


hacibiert ve vekiliert Kndı ••refedcUn't çagırmaya gt t ttl t' r lııet ve lkram­ .

la onu toplantı yerine geti rdiler. Sultan'ın huzuruna girince de makamı­ na ve rütbeslne uygun şeklide karşılayıp ona yer verdiler. Sultan, Kadı'ya ilgi ve sevgi gösterdikten sonra, büyük bir samirni­ yetle Melik Fahreddin'in -Allah rahmet eylesin- durumunu sordu. Onun üzerine Kadı Şerefeddin, Sabban'ı 14991 geride bırakan belagati, Kos'un (500) adını unutturan [ 176] fasahati ile padişaha övgüde bulunup ecda­

dını yücelttikten sonra Melik'in bağlılığını ve saygısını

bildirdi. Orada

olanlan en küçük aytıntısına kadar anlattı. Sofra kalkıp, güzel ve hoş sözler son bulunca Kadı Şerefeddin'i bü­ yük bir ilgi ve saygıyla odasına götürdüler. Orada ona Sultan'ın ikram ve hediyelerini sundular.

·

Ertesi gün Sultan, kadıya, büyük imamlara. daha önce toplantıya katılmış olan şehir kadılanna (kuddt-ı emsdr) haber göndererek onlann toplantı yerinde (soffe-i bdr) hazır olmalarını buyurdu. Daha sonra fer­ manı üzerine onların herbirinin önüne altın ve gümüşle süslenmiş ta­ haklar içinde ve üzerinde rakamla yazılı olarak 1 000 , 500, 200, 1 00 ve

50 miskal ağırlığında altınlar koydular. Eyvanın önünde bulunan ve rengini gökyüzünden alan ve Şiir (Arapça) :

"Eğer Belkıs,150 ll yerinden kalkıp oraya gelse, bu bina Belkıs'ın sa­ rayı değilse bile tıpa tıp onun sarayına benzemektedir, diyeceğim. Sarayın havuzundaki su gümüş suyu gibi berrak, yağmur suyu gibi bereket saçmaktadır. Geceleyin sarayın içinde yanan lambalann verdiği aydınlıktan sanki gökyüzündeki yıldızların onun tavanına çakılmış sanarsın." şeklinde tasvir edilen havuzu, suyun yerine misk ve arnher kokusu karıştınlmış gül suyuyla doldurdular. Eyvanın sofası, devlet büyükleri, milletin ileri gelenleri, din adamla­ rı ve İslam kadılarıyla dolunca rütbe sırasına göre sıradan ve seçkin ki­ şilerin önüne altın ve gümüş tabaktan koydular. O arada iki tarafın ve­ killeri ve şahitleri de ortaya çıktılar. Devrin müftüsü ve zamanın imaını

(499) Bak. not. 1 69 (500) Koss İbn. Saide. Hz. Peygamber zamanunda yaşamış ve onunla görüşmüş olan ünlü Arap edip ve hatiplerinden.

(50 ll Bak. not. 277

1 95


Humam Sadreddin Lehaverl, bu nfkahın kıyıl ması için 1 177] Müminlerin Eıniri Me'mun'unl 502l -Allah ondan razı olsun­ bazı yakınlarının nikahında okudugu şu hutbe metnin! seçip hayırlı vt· ugurlu bir şekilde yüzünü harem tarafına çevirerek okudu. "Allah'a vt· olan İmam-Kadı

onun elçisi Muhaınmed'e selam olsun. Allah'ın kitabı bize dogru yolu göstererek, 'Içinizdeki bekiirlan, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi

olanlan evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onlan lütfu ile zenginleştirir'

I503l buyurmuştur. Nazil olmuş ayetlerden ve

Peygamber'in

sözlerinden

başka evliligi teşvik eden pek çok söz vardır. Aklı başında olanlar ona

Sultan İzzeddin Ebu'I-Fetih Keykavus b.Keybüsrev b.Kılıç Arslan, Melik Fabreddin Behramşab b.Davud'un kızı Selçuki Hatun'u eş olarak istedi. Yansı peşin, yansı sonra ödenmek üzere 100 koşar.

Galip

bin kırmızı altın dinar başlık vermeyi üstlendi. Evlilik konusunda iyi şeyler söyleyin ve isteyeni evlendirin. Allah'a hamd ve onun Peygam­ ber'ine salat ve selam olsun" dedi. Onun üzerine orada bulunan kız tarafı, "İstegi kabul etip istenileni verdik. Fazilet yagmuru her zaman onlann üzerine yagsın. Sevgi ve mutluluk yoldaşlan olsun. Bu mutlu nikah ve ugurlu evlilik hayırlı ol­ sun. Kıymetli hediyeler ve armaganlarla sonuçlansın. Huzur ve mutlu­ luk onlardan aynlmasın. Onlann Hazreti Peygamber ve ailesi için sevgi duygulan daim olsun" dediler. Böylece evlilik bağlan bağlanıp, nikah işlemi tamamlanınca orada bulananlann, ''Yaşa, varol" sesleri göklere çıktı. "Hayırlı olsun" temenni­ si her yandan duyuldu, "Allah düşmanı kahretsin" sözleri yerde ve gökte yankılandı.

O

arada

dergahın

sofasına,

arsasına,

alanına

seher

rüzgannın ilkbahar güllerini döktüğü gibi altın ve mücevherler döktüler. Özel sofralar {han-i has) kurup halka açık ziyafet verdiler. Herkes yeyip içmekle meşgul oldu. O padişah ziyafetinde paradan puldan, yiyecek ve içecekten (178] nasibini aldıktın sonra ''Yemeği yiyen dağılır" l504l ayetini okuyarak dağıldılar. Kadı

Şerefeddin

de kendine aynlmış olan odaya çekildi. Sultan .

onun arkasından altın, hil'at, çok miktarda elbise, sıkı bağlanmış at ve katırla birlikte, erkek ve kadın köle gönderdi. Adet olduğu üzere Kadı

Şerefeddin,

sultan'ın atının (cenibedj rikabını öptü. Başını secdeye ko­

yarak, Yüce Allah'a dualar

ve şükürler etti.

(502) Abbasi halifesi ( 1 98 -2 ı 8 /8 ı 3-833) (503) Kur'an-ı Kerim. 24/3 2 (504) Kur'an-ı Kerim. 3 3/ 53

1 96


�:rt esi gün Sult a n , lıa:t.lrw

e

m i rl e ri ne

başlık (mi/ır) alınaya gelenlere

verllecek eşyayı eksiksiz hazırlamalarını, o konuda Ihmal devranmama­ larını" buyurdu.

Sultan'ın fermanı üzerine en kısa zamanda öyle mal ve eşya hazır­ ladılar ki denizler ve madenler bile o bolluk karşısında şaşkına döndü. Sultan, başlıgının götürülmesi işini Emir-i Meclis Emir Mübarized­ dln Behramşab'a verdi. üstadü'd-dar1505) altından, gümüşten, mücev­ her işlemeli ev aletlerinden, renkli elbiselerden, deve ve katır yüklerin­ den, eyeri ve gemi altından, örtüsü atlastan atlardan meydana gelen başlıgı, güvenilir ve seçkin hizmetçilerle birlikte Emir-i Meclis'e teslim etti. Bazı beylerin hanımianna da Emir-i Meclis'le Erzincan'a gidip Meli­ ke'yi getirme görevi verdi. Bu işler tamamlandıktan sonra Emir-i Meclis, Kadı Şerefeddin ve hatunlar, kıymetli ve pahalı elbiseler giyinerek yola çıktılar. Erzincan hududuna varınca Kadı Şerefeddin önden giderek. Melik'e, Sultan'ın kendisi hakkındaki ilgi ve sevgilerini bildirdikten sonra Emir-i Meclis'in yanında büyük hatunlar ve kalabalık bir grupla gelmekte oldugunu du­ .. yurdu. Melik, herkesin mevkii ve makamına uygun bir ikametgah ayır­ dı. Sarayın dadılannı (ddyegdn) . hocalarını ( hacegdn) , itibarlı hatunlan, beylerin ileri gelenlerini (a'yan} ve yakınlarını (havas} divan naibleriyle birlikte onları karşılamaya gönderdi. Emir-i Meclis'in şehre bir menzil yaklaştıgını ögrenince de büyük bir debdebe ve ihtişamla [1 79] bayrak­ lar ve sancaklarla, davul ve zurnalarla bizzat kendisi onu karşılamaya çıktı. Yanlannda saray ve şehir musiki takımlan (mutriban-ı şehr ve has­

sa) bulunuyordu. iki taraf uzaktan birbirlerini görünce saflar kurup, sevinçle bayrak­ larını saliayarak birbirlerine selam verdiler. Emir-i Meclis, Melik'in bay­ ragını görüce hemen atından indi. Melik Fahreddin de aynı şeyi yaptı. Birbirlerini kucaklayıp, sarılıp öpüştükten sonra tekrar atiarına bindi­ ler. Emir-i Meclis, İslam padişahının selamını söyledi. Hal hatır sorma, saygı ve sevgi gösterme konusunda hiçbir eksik bırakmadı. O zaman Melik başını yere egerek "Ben de cihan padişahının kuluyum . Bu gün­ den itibaren saltanat dergahına layık olan hizmetleri yapmaya çalışaca­ �ım" dedi. ( 505) Abbasilerde, Harezmşahlarda ve Memluklerde de olan Üstadüddar, Anadolu Selçuklu­

Jannda h üküınciarın mallarını cibayet ve sarfa memur olup sarayın ve saraya ait mut­ fak ve şaraphane ve sair teşkilatın ve buralardaki bütün saray memur ve hademeleri­ nin en büyük amiri idi. Onun üzerinde Selçuklu memleketlerindeki evkafın nezaret ve ın urakabesi vazifesi de vardı. (Medhal. s. 80]

1 97


Bu şekilde birbirlerine karşılıklı iltifatlarda bulunup güzel sözler söylediler. Her konuda sohbete daldılar. Şehre vardıklan zaman Melik, Emir-i Meclis'i ve Sultan 'ın diger bey­ lerini kendi sarayına indirdi. Onlar için bir sofra kurdu. Sofra kalktık­ tan sonra eğlence için gerekli olan şeyleri hazır ettiler. Her sınıftan ka­ dın erkek çalgıcılan içeri aldılar. Onlarla meclisin yüzü sadberg gülü­ nün yüzü gibi parladı. Onların çıkardıkları bam ve pes sesleıinden gök­ yüzünde oturanların kulakları bile nasiplerini aldı. Mecliste bulunanlar sarboşluğun son haddine kadar şarap kadehlerini yudumladılar. Ertesi gün Emir-i Meclis, Sultan'ın gönderdiği eşyanın, malların ve hazinelerin

listesini

çıkararak,

Hazreti

Sultan'ın

beyleıi

ve

hazi­

nedarlarıyla birlikte Melik'e gönderdi. Melik, Sultan'ın cömertligine ve güzel ahlakına övgüler yağdırdı. Hazinedarları ve bohçacılan (boğca-ddr) çeşitli ihsan ve bağışlardan pay sahibi etti. 1 O gün içinde Sultan'a gide­ cek olan bütün eşyayı hazırlayıp düzene koydu. O arada Melik, Emir-i Meclis ve her iki tarafın beyleri zevk , sefa, se­ vinç ve neşe içinde vakit geçirdiler. Gümüş tenli sakilerin "Yarasın" ses­ leri mavi renkli sarayın (gök) kulağına kadar ulaştı. Eğlence meclisleri­ nin hoş sesli şarkıcılarının nağmesinden Zöhre yıldızının 1506l ödü patla­ yacak oldu. Eğlence zamanlarından artan zamanlarda Melik, 300 büyük, orta ve küçük hil'at'ı; 300 bin Sultani dinan; üzerlerinde takımları bulunan atlarla birlikte Emir-i Meclis'e gönderdi. Onun aracılıgıyla o hil'atleri beylere (ümerd) . hizmetçitere (hadem) ve maiyettekilere (haşem) dağıttı . Akşamdan [180] cehizi, maları ve hazineleri büyük bir sandığa koydu­ lar.Seher vaktinde göç davulunu çaldılar. Mutluluk ve huzur içinde yüz­ lerini Hazreti Sultan'ın tarafına çevirdiler.

Irmaksu

menziline vannca

Emir-i Meclis onlardan ayrılarak önden Sultan'ın yanına gitti. Olanı bi­ teni ona anlatınca Sultan emir verdi. şehri süslediler, zevk ve eğlence meclisini düzenlemeye koyuldular. Orada hazır bulunan emirlerin ve büyükterin (ümerd ve a'yan) hanımları sandığı karşılamaya çıktılar. Akşamın üzerinden bir vakit geçince iki tarafın hatunları . ipekli ku­ maştan elbiseler giyinmiş olarak cennet bahçesinin hurileri gibi atları ­ nın üzerinde şehre girerek, doğru padişahın haremine gittiler ve Meli(506) Bak. not . 267

198


ke'yf büyüklük ve mutluluk makamına oturttular. Sevinç ve mutluluk­ lannı gögün ve dünyanın her yerine duyurdular. Bütün insanlar. o mutlu olayın sevincinden uçmaya ve bayram yapmaya başladılar. Gecenin üçte ikisi geçince Emir-i Meclis, eğlence sofrasını kaldırdı.

Kavus Şab'ı(507l gelinin gül bahçesine gönderdi. Her biri iffette zamanın

Aslye'si( 508l ve devrinin Meryem't(509l olan ay yüzlü, huri çehreli, peri görünüşlü hatunlar, bulutun gerisine çekilen ay gibi çekilip odalarına gittiler. Sultaniann güneşi, hatunlann ayıyla ztfaf odasına girince saba rüzgannın bulutu attığı gibi o güzellik örneğinin, o iffetli gül dalının yü­ zünden örtüyü attı. Onun güzel göğsüne kıymetli mücevherler döktü. O güzellik dünyasına öpücük kondurup, misk saçan, parlak zülfünü ok­ şadı. Onun üzerine hamının (banu) dadılan (ddye) , edep dizleri üzerine çökerek, Padişahın ayağından çizmeyi çekince birden bire fakirlik bağın­ dan kurtulup zenginlik huzuruna kavuştular. Ebedi rahatlarını padişa­ hın çizmesinin topuğunda buldular. Ondan sonra Padişah, saltanat ta­ cını başından çıkanp, elbisesinin bağlannı ve belindeki padişahlık ke­ merini çözdü. Endamını, çemenin selvilerinin kıskandığı gül destesine ve şeker parcasına benzeyen o güzeli sıkıca kucakladı. Şeriatin izin ver­ diği ölçüde [ 1 8 1] birleşme ve gerdek icaplannı yerine getirdi. Şiir: "Pad.işahlara has yorganı üzerine çekti. Gümüş ellerinden onun boy­ nuna kolye yaptı. Sultan bayrağını zevk şehrine dikti. Devletin incisinin kutusunun mührünü kaldırdı. Akik renkli dudağına inciler döküp, kırmızı yanaklara öpücük kon­ durdu.

O güzel, bütün gece yatakta kalıp, şahlar şahının dudağından buse· ler aldt Sultan, bazen onun tatlı dudağına buse uerirken, bazen de gül yana­ ğına yanağını dayadı." (507) Yani lzzeddin Keykavus'u. (508) Hz. Musa ile çağ:daş olan Firavun'un karısı. İslami rivayetlerde doğ:rulugu ve hayırse­ verliğ:i ile tanınmıştır.

(509) Hz. lsa'nın annesi. Davud soyundan lmran kızı. Kur'an-ı Kerim'e göre. annesi. dogur­

madan önce onu bir tapınağ:a adamış. tapınaga teslim ettikten sonra Zekeriya onun ej!;ltlmlyle U�llenmlştır. 1 8 yaşına �elince Ruhu'l-kuds'ün etkisiyle Hz. lsa'ya hamile kalmıştır.

1 99


!!

ıl

Sadık sabah kendini gösterince Sultan, Vlmak gibi o güzel Azra'nın (5lOl alnına öpücük kondurup hamama giderken eglence ve zevk mecli­ sinin mümkün olduğu kadar mükemmel düzenlenmesini, her anı ne­ şeyle geçirmek için gerekeni yapmalarını buyurdu. Hamamdan çıktık­ tan sonra toplantı salonuna (bargdh) giderek mutluluk tahtına oturdu. Hacibiere emir verdi. Naibler perdeyi kaldırdılar ve beyleri toplantı salo­ nuna aldılar.

Erzincan beylerine izzet ve ikramda bulunarak, onlan sa­

londa büyüklerin ve önde gelenlerin orturduklan yerlere oturttular. Öğ­ len yemeğini yedikten sonra tas, kase ve kadeh gibi içki aletlerini etrafta dolaştırmaya başladılar. Çalgıcılar, şarkı ve çalgı sesini yükselttiler. O meclisin güzelliğinden kutsal ruh her an "in yekad"l5 1 I ) duasını okudu. Ondan sonra tekrar insaniann ve cinlerin kıyamet gününe kadar doya­ bilecekleri bir sofra daha kurdular. Sofranın kaldınlmasından sonra fe­ rahlık veren kadehler tekrar dolaşmaya başladı. Zevk veren maddeler mecliste bulunaniann beynine yerleşti. Neşe pınan, kadehe aktı. O ara­ da Sultan, durmadan sağa sola iltifatlar yağdırdı. Bu şekide bir haftayı şarap içmekle geçirdiler. l5 1 2) O işten sonra Sultan, 500 hil'ati, 700 bin direm gümüş akçeyi, tam takımlı ı 00 atı ve ı 00 katın; türlü elbise ve kumaşlarla yüklenmiş olan

200 at ve katın, hazinedarlan ve ahır eminleri (emana-yı ıstabl) Emir-i Meclis'in gözetimi altında Kadı

Şerefeddin'e gönderdi. Onlan güzel va­

adler 1182} ve sözlerle memnun ederek, en kısa zamanda huzura

(bdrgdh) gelmelerini, kendisiye görüşme mutluluğundan pay almalarını buyurdu .

Şerefeddin'in ya­ Şerefeddin de yanındaki beylere, rütbelerine göre

Sultan'ın görevlendirdiği kimseler ertesi gün Kadı nına vardılar. Kadı

hü'atler, paralar (nukud) ve hayvanlar verdi. Beyler de hü'atlerini giyerek Hazreti Sultan'ın huzuruna çıkarak elini öptüler. Mutluluk içinde huzur ve rahat sofrasına oturarak yaşamanın hakkını verdiler. Ertesi gün Sultan, gezmeye çıkınca bütün emirler ve askerler, Padi­ şahın kafilesinin (mevkib) içinde yerlerini aldılar. O arada

Erzincan

(5 1 O) Aşkları edebi eseriere konu olan İran mitolojisine ait kimseler.

(51 1) Bak. not. 90

(5 1 2) Sultan lzzeddin Keykavus'un Selçuki Hatun'dan önce başka bir kadınla evlenmemiş oldugu gözüküyor. Bu hadise de 1 2 1 6- 1 2 1 8 arasında vukubulmuştur. Nitekim ölü­ ınünde çocugu olınadıgı veya çok küçük bir yaşta bulundugu belirtilmiştir. (Selçuklu­ lar Zamanında Türkiye . s. 3241

200


emlrll'rl . boı;;

alanda a t larından l ıwrck veda et mek Için Padlşahın elini

öptüler. Cihan padişahının bagışiarına teşekkür. lütuf ve nimetlerine dua ederek yönlerini Melik'in huzuruna çevirdiler. Sultan ise. her zaman oldugu gibi devletin beyleri ve serverleriyle birlikte bolluk ve refah çevganını kapıp mutluluk topuna vurdular. Ce­ fakar dünyanın kötülüklerine ragmen günlerini neşe ve mutluluk içinde geçirdiler. Böylece Sultan. alemi ve alemde yaşayanları adaletinin kap­ samı içine alıp . faziletinin esiri ve kendisinin kölesi yaptı.

33- GALİP SULTAN İZZEDDİN'İN ŞAM (SURİYE) VİLAYETİNE SALDIRMAK İÇİN HAREKETE GEÇMESi Halep hükümdan (sahib} Selahaddin-i Şam 'ın oglu Melik Zahir. Hakkın rahmetine kavu şunca, devlet beyleri mecburen daha henüz be­ şikten yeni kopmuş, büyüklük hilalı henüz dolunay mertebesine ulaş­ mamış olan oglu Melik Aziz'e biat edip, onu babasının yerine oturttu ­ lar. O durumda annesi, fiilen ülkenin lideri ve devletin yöneticisi oldu. Bu durumu ögrenen Sultan İzzeddin. daha önce amcalarının kul­ lannın ve naiblerinin yötetiminde bulunmuş olan Halep ülkesini alma­ ya niyet etti. Sahib Mecdeddin Abi, Melikü'l-ümera Seyfeddin Ay-aba,

Zeyneddin Başara ve Mübarizeddin Çavlı gibi ülkenin büyüklerini ya­ nına çagırarak, [ 183] "Aklıma, Melik Zahir'in devletinin zayıfladıgı , bel­ delerinin sıkıntıya ve perişanlıga düştügü şu sırada Şam vilayetine sal­ dırmak geldi. Çünkü o bölge şu zamanda yetenekli ve tecrübeli kimsele­ rin itibar kefelerinde agırlıga sahip olmayan bir çocugun ve bir kadının eline düşmüştür. Eger büyük bir kalabalıkla Şam vilayetine yürüyüp, onlar asker hazırlayıp savunma önlemlerini almadan oraya varırsak, Al ­ lah'ın izniyle devletimizin sancagını, mutluluk rüzganyla o ülkenin kale­ lerinin şerefelerinde dalgalandırır. oraya baglı beldelerin yönetirole bag­ larını koparır ve unutulmuş olan Selçuklu hanedamnın adının ve na­ musunun tekrar hatırlanmasını saglanz" dedi. Ona cevap olarak beyler, "Padişahlann yaratılışı. düşmanın elini ko­ lunu bağlamak ve ülkeler fethetmek üzerine bina edilmiştir. Onun yara­ tılışının yüzük taşında işlenmiş olan fetih cevheri her an kendini göster­ mek ister. Hiç kimse güneşi parlamaktan, güzellerin zülfünü misk saç­ maktan alıkoyamaz. Fakat siz Padişahımız danışma (meşveret) yolunu tuttuğunuza göre, alacağınız cevaplan da dikkate almanız gerekir. Yüce 20 1


Allah her ne kadar Mellk Zahir'in oglunu küçük yuştu Mı!iır'u aziz yap­ mışsa da onun ataları ve dedeleri, her zaman sizin mensubu oldugunuz hanedanın taraftarı olmuş, itaat ve baglılık yolundan hiç sapmamışlar, onlardan asker istendigi zaman hediyelerle birlikte asker göndermekten geri kalmamışlardır. Eger yetim kaldıgı şu sırada o çocugun ülkesine bi­ ri saldırıda bulunursa, o onu savuşturmak için hiç şüphesiz sizin yar­ dımımza başvurur. Şu anda komşu ülkelerin meliklerinin bazılarının ona başsaglıgı ve kutlama için adam gönderdikleri, bazılarının da "Ba­

balannın dostluğu oğullannın akrabalığı demektir'' sözüne uydukları du­ yulmaktadır. Her zaman asilerin korktugu , mazlumların sıgındıgı siz Sultanımızdan, o çocugun ülkesinin mahsulünü zor ve kahır oragı ile hasat etmeye kalkıştıgınız görülürse, bu hareket büyük sultanlar, za­ manın ileri gelenleri ve akıllı kimseler tarafından begenilmez. O halde yapılacak en dogru iş her zaman yaptıgınız gibi ona hil'at (teşrif) , sancak ve ülke menşuru göndermeniz ve "Yetim malına, erginlik çağına erişene

kadar en iyi şeklin dışında yaklaşmayın" (5 1 3) emir ve yasagına uymanız,

onun gönlünü alıp sevindirmek için gayret etmeniz gerekir. Böyle yapar­ sanız bu asil davranışınız [184] melikler tarafından da begenilir. Eger askerlerimiz savaşmak için o bölgeye hareket ederlerse, Melik Adil'in

!5 1 4l kızı olan o çocugun annesi, kardeşlerinden yardım isteyebilir ve ca­ nını kurtarmak için onların etegine yapışabilir. Onlar da hiç vakit geçir­

meden ülkesini korumak için onun imdadına koşabilir. "Allah, yakınla­

ra bakmayı emreder•15 1 5l hükmüne göre davranarak, Şiir (Arapça)

"Öyle bir kavim ki, başlarına felaket geldiği zaman akın akın birbiri­ nin yardımına koşar" sözünü söyler ve Şiir (Arapça) :

"kardeşler yardım istedikleri zaman, kötü durumda olduklanrıa dair bahanede bulunmazlar" ilkesine uyarlar. İlk önce sizi bir yetimin ülkesine saldırmaktan ah­ koymak için şefaat yolunu tutarlar. Eger, girişimleri faydalı olur, kabul görürse, "Dönmeyi tercih edelim" sözüne uyarlar. Eger siz Cihan Padişa­ hımız onların sözlerine ve şefaatlerine iltifat etmez, onlar da mecburen size karşı savaşmaya kalkarlar da yenilirlerse, muzaffer askerleriniz o başarıyla övünemez.

(5 1 3) Kur'an-ı Kerim. 6/ 1 5 3 ( 5 1 4) Eyyubi padişahı. ( 5 1 5) Kur'an-ı Kerim, 16/92 202

Eger Allah korusun yenilgiyi tadarsanız, onun


utancmı sonsuza kadar silemezstntz. Mutluluk kaynagınız bulanır. Sizi kıskanan düşmanlannız derhal harekete geçer. Şiir:

"O işin ka.nnın hepsi zarar, zarannın hepsi kar olur" dediler. Sultan. devlet erkanının bu görüşleri üzerine uzun süre düşüneeye daldıktan sonra yönünü onlara çevirerek, "Hiç şüphe yoktur ki, büyük küçük yakınlannın ve yabancıların meliklere ilgi göstermesi, gerekli ve yerinde bir davranıştır ve aynı zamanda bir görevdir. Fakat ünlü bir sul­

tan silahını kuşanır. fetih atını eyerler. ülke almak için hareket geçer, bütün gücünü o işe verirse dostlugu ve barışı bir yana bırakır ve insaf yolundan uzaklaşır. Şiir (Arapça) :

Bir karar alacağı sırada, onun gözünün önüne sonuçlardan önce doğ­ rular gelir" Melikler arasında acıma olmaz" sözünü çok iyi bilirsiniz. Eger diyar melikleri [185] taziyet ve tebrik için ona elçiler gönder­ mişlerse, acizlikleriden o işi yapmışlardır. Onların o tutumlarını. fayda­

sız bir

kitabın başlıgı yapmak gerekir. Şimdi bizim piyade ve süvari ol­

mak üzere çok sayıda askerimiz, savaş araçlanmız. kuşatma için gerekli olan mancınıklanmız ve cephanemiz (zered-hane) hazırdır.Elimize geç­ miş olan böyle bir fırsatı kaçırmamamız. ayagımıza gelmiş olan nimeti geri çevirmememiz gerekir" dedi. Orada hazır bulunan devlet beyleri ve millet serverleri padişahın gö­ rüşünde ısrarlı oldugunu, karanndan dönmek istemedigini anlayınca agızlannı Sultan'ı övmek için açarak. "Meliklerin kalpleri Allah'ın hazine­

leridir" sözünü göz önünde tuutarak. biz kulların siz Cihan Padişahının nurlu kalbine gayb aleminden gelen sım bilemeyebiliriz. Siz yeryüzü­ nün efendisinin dogru düşüncesini ve ileriyi gören görüşünü anlamaya­ biliriz. Eger biz kulların. hizmetkarlık gelenegine. örf ve adete uyarak birkaç kelime sarf etmiş ve kusur işlemişsek. siz Padişahımız, engin merhametiniz ve cömertliginizle kusurlanmızın ve hatalarımızın üzerine af ve bagış çizgisi çekin. Siz padişahımızın mübarek düşünceleri ugruna biz kulların elbette canlarımızı feda ederiz. Ona hizmet etme ve samimi olarak yanmda olma yolundan kıl payı kadar dahi sapmayız" dediler.

203


Bu konuşmadan sonra Sultun. Marat sahibi Emir Nuareteddln'l� saltanat kafilesinin (rneukib) kalabalık askerler ve birliklerle (cunud V<'

cuyuş) onun bölgesine gelmekte olduğu , muvazzaf askerleri (leşker-i ka· dim} ve adamlarını (havaşi) hazır etmesi, piyade ve süvarileri göreve ça­ ğırması. çok miktarda mancınık ve cephane (zered-hdne) gibi kuşatma aletini temin etmesi konusunda bir ferman yazdı. Malatya ve Sivas bey­ lerine de aynı manada bir ferman gönderdi. Ayrıca uc beylerine de

(ümard-yı uc). sözleşmeli askerleri (leşkerhd-yı ma'hud) ve Türk keman­ darlarını ve çok sayıda süvariyi orduya katmalarını sağlaması için fer­ man gönderdi. O fermanlarda onlara saraya gösterdikleri bağlılıklann­ dan dolayı güzel vaadlerde bulundu ve hiç beklemeden mazaret ileri sürmeden yola düşmelerini buyurdu. Bir ferman da pazanndan faydalanmak için Yabanlu otlaklannda ve bağlannda yaylayan(yaylak) emirlere ve serveriere göndererek. sahip olduklan adamlarıyla ve kuwetleriyle birlikte [186] Elbistan salırasında hazır olmalarını buyurdu. 20 gün içinde ülkenin her yanından o kadar asker ve adam (leşker ve haşem} bir araya geldi ki hesabının tutulması imkansızdı. O zaman zarfında Sultan da özel kafilesiyle (kevkebe-i hds) Elbistan tarafına hareket etti. Oraya vannca halka açık eğlence meslisi (bezm-i

am} düzenledi. Büyük küçük bütün askeri beyler orda bir araya geldi­ ler.Sultan, herbirinin gönlünü aldı. Şam beldelerinin herbirinin yöneti­ mini bir beye verdi. Hepsini fedakarlık ve vefakarlık yolunda teşvik etti. Onların herbiri de alınlarını yere koyarak can u gönülden Hazreti Sul­ tan'ın devletine dua ettiler ve "Elimizden ne gelirse onu yaparız. Ümidi­ miz odur ki, Allah'ın yardımıyla, cihanın sığınağı olan siz Padişahımızın arzulan gerçekleşir"dediler. Ertesi gün Sultan gezmeye (seyran) çıktı. Aşagı inip sofra serilip kal­ dmldıktan sonra bütün ileri gelenleri tahtın ayağına çağırarak, "Oraya hangi yoldan gitmek, o konuda ne yapmak gerekir"diye görüş alış veri­ şinde (meşveret) bulundu. O ülkenin tabiat şartlarını iyi bilen bir grup. "Oraya gitmek için Merzuban, Raban ve Tel-bişer yolundan daha uy­ gun bir yol yoktur. Oradan Halep'e kadar gentelikle düzlüktür ve dağa çok ender rastlanır" dediler. Sultan da onların görüşüne uydu. Şiir:

"Şöyle dedi: Bize bundan başka yol yoktur. Dünyada kısa yoldan da· ha iyi bir şey yoktur" 204


O tarafa yürümek kesinlik kazanınca Hazret.t Sultan'ın emriyle Me ­ Ariz, emirleri ve belde serverlerini de yanına alarak oranın merkezi­

cenahını, sag ve sol kollannı öncü ve geri birliklerini tayin etti. O yazıya geçirerek Sultan'a arz ettikleri zaman Sultan onu begendi. O işten de kurtulunca talihin ve mutlulugun yardımıyla, büyük bir

Merzubin kalesinin yolunu tuttular. Oraya vannca Sultan'ın kurup mancınıklan. oklan ve askerleri harekete geçirdiler. Bü­ bir gayretle kuşatmaya başladılar. Üç gün içinde kale alındı. Kale­ şerefeleri, Sultan'ın bayraklanyla şereflendi. Naibler, orda ele geçir­

,_,&< ...

zahireleri, cephaneleri (zered-hône} ve diger eşyayı kaleme aldıDaha sonra oraya askerler (cendiydn}, muhafızlar. emin bir kale ko­ (kütüval} (187] ve yetenekli bir yönetici tayin ettiler. O işten kurtulan Sultan eglence meclisi (bezm} kurdu ve yeni bir fe­ önce gününü gün etmeye çalıştı. O sırada Maraş hükümdan (sa­ büyük bir ordu ve çok sayıda eşya ve teçhizalla Sultan'ın huzuruna •"'JJ'U'-·"' Sultan, onun bu davranışından çok memnun odu. Ona sevgi ve gösterdi. Oradan Raban kalesine yürüdü. Raban halkı, dalgalanan saltanat görünce büyük bir korkuya ve dehşete düştü. Sultan. oldugu gibi orduya kuşatma emrini verdi. Askerler mancı­ kurup savaşa başladılar. Çok geçmeden Raban halkının feıyadı · Ro.ıuen tuttu. Can korkusundan aman dileyince saltanat divanından oniçin bir aman fermanı yazdılar. O fermanı mübarek arınayla (tevki) Pvı3rPk onlara gönderdiler. Fermanı okuyunca kalenin ileri gelenleri ve itibarlı kişileri, aşagıya indiler. Sultanın mübarek elini öptükten sonra onun sancagını (sancak­ L sultan) kaleye götürdüler ve kaledekilere arnaçıanna ulaştıklanna dair müjde verdiler. Sultan, oranın yönetimi hakkında gerekli tedbirleri aldıktan sonra Emir Nusreteddin'in damadını kale komutanı (kütüval) tayin etti. Ora­ dan Tel-bişer'in yolunu tuttu . Oraya vannca kalenin yöneticisi (sahib} olan Melik, kaleyi savunmaya koyulunca Sultan. ordusuna savaşa baş­ laması emrini verdi. 1 0 gün aralıksız orayı kuşatma altında tuttularsa da bir sonuç alamadılar. Kale halkı savunmada ve karşı koymada başa­ n gösterdi. Kalenin içinde ve dışında çok sayıda insan hayatını kaybetti. Çabasının boşa gittigini gören Sultan öfkeye kapıldı. Cephaneden (ze­ red-hane} her sipahiye keskin bir balta vermelerini, onlann sabahtan akşama kadar kaledekilerin agaçlannı kesmekle meşgul olmalarını bu­ yurdu. 205


[i Sipahiler, baltaların ağ;açlara vurup kaledekiler kaleden agaçlarını n kesildiğ;ini bahçelerinin harap oldugunu görünce hep birlikte Melik'in huzuruna çıkarak, "Bizim geçim kaynağ;ımız bu ağ;açlann meyveleridir.

Rum

askerleri geçim kaynağ;ımızı kahır baltalanyla kurutunca çoluk ço­

cugumuzun nafakasını nerden temin edeceğ;iz. Bu durum karşısında çoluk çocuğ;umuzun selameti için biz kaleyi Sultan'a teslim edersek, her halde siz Melikimiz ( 188] bizi kınayıp ayıplamazsınız. Herkes de bizi ma­ zur görür" dediler. Bu teklif karşısında Melik, "Bana birkaç gün mühlet verin. Maksa­ dımızı Sultan'a duyuralım" diyerek saltanat dergahına bir haberci (ka­

sıd} gönderdi ve "Ben kulunuzun hayat kaynağ;ı ve tek varlığ;ı o kaledir. Eğ;er siz Sultanımızın kullan, bu yeri ben zavallının elinden alırlarsa. yaşamak için nerden destek atabiliriz? Eğ;er devletinizin yaran için yüce divanınız -Allah daha da yüceltsin - korunmuş topraklannızdan benim için bir ikta ayınrsa, hiç zorlamadan bu kaleyi bırakınm. Kale halkı mu­ zaffer ordunun sahip olabileceğ;i zararından emniyette olursa, kaledeki­ ler kendi isteklerinde kaleyi devletinizin kullarına teslim ederler" dedi. Bu habere çok sevinen Sultan, ona ikta olarak

Huni vilayetini verdi.

O konuda menşur ve yemin mektubu (sevgend-name) yazıldı. Kalenin habercileri Sultan'ın elçileriyle birlikte yukarı çıktılar. Hazreti Sultan'ın verdiğ;i sözü onlara aktardılar. Onun üzerine kaledekiterin hepsi, emni­ yet, huzur ve sevinçle Melikle aşağ;ıya indiler. Ölümsüz ve yiğ;it Sultanın elini öptüler. Büyük bir merasimle Sultan'ın sancağ;ını (sancak-i sultan) yukarı götürüp orada onun adına hutbe okudular. Sultan o kalenin beyligini {emaret}, sü-başılığ;ını (serleşkeri) ve yöne­ ticiliğini Emir

Nusreteddin'in

kardeşine verdi. Seçkin ve güvenilir as­

kerlerini (cendiydn}, koruyucularını (mustahfıza) ve sipahilerini onun yanında görevlendirdi.

Elbistan

ve

Malatya

naiblerine haber salarak

onların en kısa zamanda 200 araba zahire ve techizat göndermelerini buyurdu. Bu önemli meseleyi halledip rabata eren Sultan, yüzünü kulluktan çeviren kendisine karşı gelmiş olan Pervane

Zahireddin

İli'nin yeni aldı­

ğı kaleye sığ;ınıp, orada hastalanıp öldüğünü ve toprağa verildiğini öğre­ nince, onun kabrini bulmalarını buyurdu. Ciddi bir araştırmadan sonra orayı buldular. Sultan'ın emri üzerine çürümüş kemikleri çıkarıp ateşe attılar ve küllerini yele verdiler. Bu şekilde Sultan'ın içindeki kin ateşi söndü. 206


( 189] 34- MELİK AZİZ'İN ANNESİNİN SULTAN İZZEDDİN'İN ŞAM ÜLKESiNE SALDIRISINI ÖÖRENEREK SULTAN'IN SEBEP OLDUGU SlKINTIYI GiDERMEK VE BELAYI ATLATMAK İÇİN HAREKETE GEÇMESi Şam meliklerinin ve yöneticilerinin akıllı ve uyanık yönlerinden biri­ her zaman dünyanın bütün ülkelerinde bilhassa Rum ülkesinde ca­ .auslar bulundurmalanydı. Bu casuslar, casusluk yaptıklan ülkelerin lleri gelenlerinden (a'yan) ve itibarlı kişilerinden bazılarını, malla ve va­ kendi taraflarına çekerler, yönetim merkezinde ve diger yerlerde olup bitenleri her yönüyle kaleme alırlar ve merkeze ulaştınrlardı.

bir ,

Sultan'ın bayraklannın kadim ve yeni güçlerden oluşan kalabalık orduyla

Şam ülkesine saldırmak için Kayseri'den çıkıp Elbistan

düzlügüne vardıgı, orada halka açık bir eglence meclisi (bezm-i am) dü­ zenlendigi ve savaş araç ve gereçlerini düzene koydugu sırada casuslar olanlan bütün aynntılanyla Melike'ye ve ülkenin gerçek yöneticisi olan

1Melike'nin naibi

Cemaleddin Lulu'ya haber vermişlerdi. Onlar o haber­

. :·den telaşa kapılıp perişan olmuşlar, tedbiri alma ve kurtuluş çarelerini bulma konusunda acze düşmüşlerdi. O anda başvurabilecekleri bir ön­ derleri ve bir komutanlan olmadıgı için şaşınp kalmışlardı. Uzun uzun düşündükten sonra Melike'nin kardeşi Melik

Eşreften

yardım istemeye

ve onun emirlerini uymaya karar vermişlerdi. Bunun için elçilikte yetenekli, güzel konuşmada eşsiz olan kimseleri seçerek, çok miktarda hediyeyle birlikte Melik

"Rum Sultanı,

Eşrefe

gönderirken ona,

yıldız sayısındaki bir orduyla ülkemize hareket etti. Eger

bu ülkeyi ele geçirirse, size de rahat vermez. Her ne kadar bundan önce Melik Zahir'e gücenmiş olsanız ve onunla aranıza aynlık tozu düşmüş olsa da o tozu, merhamet ve sevgi suyuyla yıkamanız ve 'Kötü günlerde kinlere itibar edilmez' sözünü tutmanız ve bu ülkeyi

Rum

sultanına

karşı savunmak için çare bulmanız gerekir" haberini gönderdiler. Elçi, Melik

Eşrefin

huzuruna vannca bu mesajı ona iletti. Melik

Eş­

reftn Sultanla dostluk ve sevgi baglan mevcut idiyse de onların sözünü kabul edip (190], muvazzaf (kadimi) , ücretli (cerahor) ,

Arap, Kıpçak ve Halep'e var­

Kürt'ten oluşan büyük bir orduyla hiç vakit kaybetmeden

dı. Kızkardeşi Melike' nin yanına varınca, "Melikler hazineyi ve malı böy-

207


le günler için biriktirirler. ak akçeyi kara gün için saklarlar. Onlar egt'r yüz yılda biriktirdikleri bir hazineyi, önemsiz bir köyü savunmak için harcasalar ve oranın düşmaniann eline düşmesini önleseler bile o işi ucuz ve bedava yapmış sayarlar. Onun için devleti canla başla savun­ mak gerekir. Böyle bir günde kar ve zarar, hazinede eksilme artma he­ sabı yapılmaz" dedi.

Şiir

(Arapça) :

"Şerefi, satılacak her şeyi satarak satın al. Çünkü fiyatı ne olursa ol­ sun pahalı değildir. ister san altınla, ister beyaz gümüşle, isterse başka şeylerle onu sa­ tın almak için çaba harca. Şerefi parayla satın alan kimselerin aklı noksan değildir. Çünkü para erkeklerin ihtiyacı için saklanır." Melike, kardeşinin sözünü tutarak, uzun yıllardan beri

Şam

melik­

lerinin ve büyüklerinin toplayıp biriktirdiklerini hiç düşünmeden hazi­ neden çıkardı. O parayla asker toplayıp onlann silah ve teçhizatını te­ min etmeye çalıştı. O arada Sultan'ın devletinin dayandıgı ipi kesip koparacak ve onun askerlerine olan güvenini zedeleyecek bir çare düşünüp uygulamaya koydular. O çare isabetli oldu. Gam ve kederle yaralanan yüreklerine merhem oldu. Bu çare şuydu: Hazreti Sultan'ın bütün devlet beylerinin, emirleri­ nin ve toplantılara katılma hakkı olaniann (cülesd) adlannı ve lakaplan­ nı bilen ve onların çoguyla iyi ilişki içinde bulunan bir Rum'u elde edip ondan beylerin adlarını ve rütbelerini sordular. Hepsini bilince ona bol miktarda mal verdiler. Rum ordusunu ülkelerinden savuşturabilirlerse ona o meblagın iki mislini daha vereceklerine dair bozulması mümkün olmayan agır yeminler ettiler. İlk iş olarak bütün

Selçuklu

ordu komutanlanna, sanki onlar daha

önce kendilerine mektup göndermiş gibi uydurma cevaplar yazdılar. Bu cevaplarda şunlar yazılıydı: "Beylerin gösterdikleri ahde vefaya, dogru­ luk ve dürüstlüge, Sultan'ı hileyle

Şam

sınırına getirmelerine, o işi dü­

şünceden işe geçirmelerine çok teşekkür ederiz. Şimdi biz de savunma­ sız yola çıktık. Hangi yolla olursa olsun, Sultan'ın gözden kaçınlmama­ sına [ 191] büyük gayret etmek, onun bu olaydan haberdar olup geri dönmesini engellemek gerekir. Eger o geri dönerse, bütün planlanmız

208


auya düşer, bütün çabalarımız sonuçsuz kalır. Beylerin herbirine ücret

k, Mısır

altınından.

Arap

atlarından, her renkten kıymetli ve nefis

oluşan malları filan kimseyle gönderiyoruz. " Mektupta yazılı malları yola çıkanrlarken casus olarak tuttukları o ı-•·"'"' ...,a, "Şimdi sen kimseye görünmeden arkadaş ve dost bildigin Sul­

yakınlanndan birinin çadırına git. Ortalıgı kanştırmak için önce­ planladıgımız hikayeyi ona anlat. Kendinin de Sultan'a olan vefa belirttikten sonra onlara 'Ben

Şam

ordusunun arasındayken,

devlet emirlerinin mektubu onlara ulaştı. Onlar, Rum beyleri için atlar, mallar, nefis ve kıymetli eşya gönderdiler. Onları filan koydular. Onları, gönderilen şahıslara vermek için uygun zamanı . Eger sözümün dogrulugunu ögrenmek istiyorsanız fi­ yere gidip gözlerinizle görün'de" dediler. O şahıs bu görevi yerine getirmek için harekete geçti. Sultan'ın ya­ kölelerinin birinin yanına giderek durumu ona anlattı. O köle (gu­

lam) de hiç vakit geçirmeden durumu Sultan'a arz edince Sultan, he­ eşyanın saklandıgı yere güvendigi adamlarını gönderdi. Onlar da mallan ve eşyayı alarak Sultan'ın huzuruna getirdiler. Tar­ mühürlü mektuplan çıkardılar. Mektuplan açıp okuyunca ir­ Sultan, suçsuz ve emektar beyleri hakkında kötü düşünmeye baş­ Emri üzerine o casusu tutuklayıp bir yerde sakladılar ve ondan kimseye bahsetmediler. Ertesi gün Sultan'ın fermanı üzerine Emir-i Meclis Emir

din Bebramşah

Mübarized­

dört bin kişilik bir orduyla öncü olarak ( telaya) önden

gitti. Dört bin kişilik başka bir ordu da Çaşnigir Melikü'l-Ümera Emir

Seyfeddin Ayaba'nın

kamutasında destek birligi olarak onları takip etti.

Sultan'ın kendisi de 1 4 bin süvariyle merkezden yürümeye başladı. Emir-i Meclis Şam ordusuna yaklaşınca ömrünün yıllan 80'e da­ yanmış, birçok harp ve darp görmüş [ 192] savaşta ve vuruşta bulun­ muş,

yigitlikte ve

başılardan15161 sı,

Şam

mertlikte

Mahmud Alp

emsallerinin

önüne

geçmiş

Sivas

elli­

adıyla tanınmış olan birine, tepeye çıkma­

ordusuna bakıp gücü hakkında görüş bildirmesini buyurdu.

( 5 1 6) Anadolu Selçuklu ordusunun asıl mühim kuvvetini timarlı sipahi teşkil ediyordu . Bunlar ocakzade yani babadan ogula geçmek suretiyle devletin e n esaslı Türk askerle­ ri idiler. Bu askerlerin eliisi bir müfreze teşkil etmek üzere mıntıka mıntıka ellibaşı is­ mi verilen kumandanlar maiyyetinde müteaddit kısırnlara ayrılmıştır. (Medhal. s. 1 02)

209


Mahmud Alp hemen tepcyc

gi t t i .

Şam

ord u s u n u dikka ti<� sr.yrrl l l k •

ten sonra (Emir-i Meclis'in) yanına gelerek, "Bizim 4 bin askerlr.. $•• askerlerinin karşısına çıkmamız akla uygun degildir. Hemen f<:ı ı ıl l'•l Çaşnigir ile ordunun merkezinde bulunan Padtşaha haber gönd(•rr l l ıtt de onlar en kısa zamanda burda olsunlar" dedi. Fakat ezeli hükmün yerine gelebilmesi için gurur yeli Emtr-i Mrdl · sin beynini çalıştırmadı. O yüzden tecrübeli ihtiyann sözüne kulak '"'' madı. Ona sert davranarak "Bütün askerler atıanna binip savaşa gır�l ı ı , ler" diye diretince, Mahmud feryat v e fıgan ederek, "Efendim, acelt' rf · rnek begenilen bir davranış degildir. Savaşı oyun saymamak gen·ktı·, Derhal Emir-i Çaşnigir'e haber gönderelim de yardıma gelsin. Sul t a ı ı'tı da mübarek rikabını derhal buraya gelmek için harekete geçirmt•slııl bildirelim. O da gelince hep beraber düşmana saldınnz" dediyst· ılrt Emir-i Meclis ihtiyann sözüne kulak asmadı. Ona sert cevaplar verdi. O ahmakça davranışından dolayı Emir-i Meclis artık başarının yüzi\ nü hayalinde görecekti. Her ne kadar ilk hamlede düşman ordusunu hc·:t.l mete ugrattıysa ve Emir-i Çaşnigir'e "Şam halkı hezimet yolunu tuttu" e l i y e haber ve müjde gönderdiyse de o sırada ilahi hüküm ve degişmez takelir geregince sipahilerden biri, Melik Eşrefin beylerinden birinin eline dü�t l\. Onu Melik Eşrefin yanına götürdüler. Melik Eşref ona, "Daha ilk sald ırı da başarı gösteren bu korkusuz ordunun yanında Sultan var mı yok mı ı'ı'" diye sonunca o, "Sultan uzakta, bu askerler de öncü birlikleridir (telaıwl . 4 bin süvariden meydana gelmekte olup komutanlan da Emir-i Meclis't lı .

ı 1ı

1

Emir-i Çaşnigir de başka bir dört bin süvarilik orduyla arkadan geliyor . Fakat henüz uzakta bulunmaktadır" cevabını verdi. Melik Eşref bu anlatılanlardan sonra, "Müjde ey Müslümanlari Sa yıca az olan böyle bir ordudan korkup [ 193] çekinmeyin. Onlara gekl ıl lecek yardım da uzaktadır. Büyük bir gayretle ileri atılırsak, Allah'ı ı ı yardımıyla onlara gereken cevabı verir ve Yüce Divandan "Allah'ın tzni!J le onlan bozdular''l51 7l menşuru bizim adımıza çıkar. Onların arkasından

gelenler de onların d üştükleri durumu görünce savaşmayı göze alamaz lar. Ümitsiz ve maglup bir şekilde geri dönerler. Eger bunu yapmaz gev şeklik gösterir de Rumların pençesine düşerseniz, içinizden büyük k i'ı çük hiç biriniz canınızı kurtarıp sag kalamazsınız" dedi. ( 5 ı 7) Kur'an-ı Kerim. 2/2 52 .

210


Meltk

Adil'in

ve Meltk Zahlr'in köleleri bu sözleri duyunca geri dö­

nerek, "Pervanenin ateşe saldırdıgı" gibi yüzlerini savaşa cevirdiler. Her

Iki ordu rüzgarla toz gibi birbirine girdi. Kamışlık ve ateş gibi oldular. Çok geçmeden iki taraftan da taş kalpiiierin dahi dayanamayacagı ka-. dar adam öldü. Emir-i Meclis, bir sipahiyi Emir-i Çaşnigir'e göndererek, "Düşman ordusu galip geldi. Felaket daha da büyümeden en kısa za­ manda imdada yetiş" dedi. Haberci yanına gelince Çaşnigir, "Bu adam yalan söylüyor. daha ön­ ce düşman kaçtı diye haber göndermişti. Şimdi de yardım istiyor. Eger savaşı ve mücadeleyi biz yapar o muzaffer olup, amacına ulaşırsa, o za­ man dünyaya (Emir-i Meclis) Şam ordusunu yendi haberi yayılır" diye düşündü.

Rum beylerinin bu şekilde birbirlerine duyduklan aşın kıskançlık yüzünden bütün insaniann sayelerinde huzur ve rahata kavuştuklan, seçkinlerin ve alimierin bagışlanndan ve cömertliklerinden nasiplerini aldıklan

Selçuklu sultanlan çöküntünün kıyısına geldi. Küçülerek gü­

neşten bir zerre, buluttan bir damla gibi kaldılar. Emir-i Çaşnigir, iki adım iledeyip bir adım geri giderken durumu Hazreti Sultan'a bildirmedi. Sonunda ilahi takdir kendini gösterdi, düş­ man galip geldi. Çok sayıda asker hayatını kaybetti. Emir-i Meclis ile büyük beylerden bir kısmı da düşmanın eline düştü. (Emir-i Meclis'i) Melik Eşrefin yanına götürdükleri zaman Melik Eş­ ref onu iyi karşılayarak kucakladı. Yaralannı sarması için cerrah çagır­ dı. Ona özel hil'at (teşrif- i has} giydirdi. İyilik sahibi yöneticilerin ahlak­ lannın geregi olarak yaptıklan gibi onu teselli ederek, "Savaşın sonucu aynı olmaz. Onun bazen ( 194] galibiyeti, bazen de magbuliyeti vardır. Geçmişte onun hakkında şöyle demişler: Şiir (Arapça):

"Bir gün aleyhimize, bir gün lehimize, bir gün kedi, bir gün şahiniz" İnsanın canının saglıgına da şükretmesi gerekir" dedi. Ertesi gün Emir-i Meclis ile esir düşmüş diger askeri büyükleri Halep'e gönderdi Esirlerin seçkinlerini kaleye götürdüler. Sipahilerin birliklerini ve fertle rini (ahad ve e.frdd} evlerde (handt} hapsedip onlara gardiyanlar (müek

kildn) tayin ettiler. Onlara iyi davranmada, izzet ve ikramda kusur etme diler. Özel inayetlerde ve lütuflarda bulundular. Melik

Eşref de Melike'nin yanında Emir-i Meclise büyük bir ilgi v

sevgi gösterdi. Melike, kardeşinin istegi üzerine Emir-i Meclis ve arka daşlanna (ydrdn} hapiste özel muamelede bulunulmasını buyurdu .

21


Öncü birliklerin (telaye) beylerinin savaşta yeniJip bozguna

ugradık

lan haberi Hazreti Sultan'ın kulagına gelince o . büyük bir üzünt üye ka 1

ı

:i

pıldı. Öfke ve gazap ateşi içinde kor gibi yanmaya başladı. Emir-i

Çaşnl

gir'e dönerek, "Bütün emirler askerlerin ileri gelenleriyle (kaife) birlik t e · b u gece uyanık ve tetikte olsunlar. Silahlarını çözmesinler ve atlarında n inmesinler. İhtiyat v e tedbir şartlarını yerine getirsinler ve gelecek emri beklesinler" buyurdu. Ertesi gün M elik Eşref, Arap süvarilerinden 2 bin süvariyi önden gön­ dererek Sultan'ın durumunu ve ne yapmak istedigini ögrenmek istedi. Gönderilen süvariler oraya vannca Sultan'ın karargah (bô.rgah) kur­ dugunu, askerin tamamen silanlanıp saf saf dizildiklerini, Padişahın bayraklannın ilkbahar rüzgannı agaçlan harekete geçirdigi gibi harek{�­ te geçtigini, İsrafil'in borusunun 1 5 1 8l çalınacagı durumunun ortaya çık­

tıgını, davul ve zuma seslerinin mavi gök kubbeye çınlattıgını, malışer

gününde oldugu gibi orduda, "Dalgalar halinde birbirlerine girerler" ( 5 1 9) durumunun meydana geldigini gördüler.

Araplar çöl tarafından kendilerini gösterdikleri zaman Sultan, bü­ yük bir öfke içinde ordu beylerine (ümerô.-yı leşker), "Ey nankörler, eger bir bey yenilmişse, daha geride bir sürü asker, Sultan, Sultanın çetıi ve serveri bulunmaktadır" diye kükredi. Sultan'ın bu zehirli sözlerini du­ yan beyler, bir anda düşmanın üzerine saganak yagmuru gibi indiler. Birden bire savaş alanını

Araplann cesedinden ve kanından lale [ 195)

bahçesine çevirdiler. Her yeri lal rengine buladılar. Kılıç darbesinden kurtulanlardan bir kısmı oradan kaçarak durumu Melik lar. Onun üzerine Melik

Eşrefe anlattı­ Eşref derhal saf kurdu. Orduyu cesaretlendire­

rek, "Hiçbir şekilde geri çekilmeyelim. Onlara karşı koymak için çaba harcayalım" dedi. Diger taraftan Sultan'ın emri üzerine padişah otagını (dehliz) daha ileriye kurdular. O sırada Arap ordusunun bir başka öncü birligi (tela­

ye) kendini gösterdi. Sultan'ın askerleri daha önceki cesaretlerini ve ka­ rarlılıklannı onlara da gösterdiler.

Arap ordusunun öncü birliklerinden (telaye) sag kalanlar geri döne­ Eşrefe, "Bugün iki defa Sultan, otagının {dehliz) yerini degiş­ tirdi" haberini verince Melik Eşref. "Yoksa beyler, Sultan'ın savaşa gir­

rek Melik

me istegine karşı mı geliyorlar" diye sordu.

( 5 1 8) Kıyamet gününde israfil'in üfleyecegi boru. (5 1 9) Kur'an-ı Kerim. 2/252

212


,

Akşam olunca Sultan, otagının (dehliz) yerini, biraz geriye aldı. ve ordu da aynı yerde konakladılar ve silahlı olarak sabaha ka­ otagın (bcirgdh) çevrestnde nöbet tuttular . Sabah olunca Sultan, yerden kalkarak Meltk 'ın

Elbistan'a hareket etti.

Eşref, Sultan'ın dönüşünü ögrenince kendisi de Halep'e gitti. Elbistan'a vardıgını kesin olarak öğrenince de askerini hazır­

Tel-başer, Merzuban ve Rab'an'a gitti. Orada görevlendirilmiş olan kale komutanlannı kütüval ve memurlannı (gomôşte) sıkı bir "'"''"' .'""' "' altına aldıktan sonra onlan sert tehditler, bazen de güzel vaad­ ve sözlerle aşagıya indirdi. Oralara yeni muhafızlar gönderdi. O işten sonra Sultan'ın beylerine ve kale komutanıanna büyük ilgi ve sevgi göstererek Halep'in yolunu tuttu. Orada Emir-i Meclis diger beylere hil'at, para ve at verdi. Gönüllerini alarak onlan Sul­ yanına gönderdikten sonra kendisi de

Sultan,

TelbAşer

Elbistan'a vannca birkaç gün

Dımaşk

(Şam) tarafına git-

orda kaldı. O arada

Raban ve

kalelerini Melik Eşrefe teslim etmiş olan Melis Nusreteddin'in

ve damadı oraya gelerek durumu Sultan'a arz ettiler. Sultan, yukanda anlattığımız (sahte) cevap mektuplanndan çok et1tilenmişti. Bundan başka öncü birliklerinin ( telaye) yenilmesi de onu Qzüntüye gark emişti. O yüzden her an yanında bulunan beyleri azarlı­

yor, cezalandınyor ve onlara ağır sözler söllüyordu. Hele kale komutan­ lannın (kütüuaO. kaleyi teslim edip gelmelerini duyunca tamamen ken­ dini kaybetti. Erkek aslanlar gibi kükremeye başladı. Emri üzerine

'1196] derhal Nusreteddin'iiı kardeşini ve damadını astılar. Büyük ve küçük beylerin hiçbiri, hiçbir yaratık o konuda görüş bildirmeye veya

bir şey söylemeye cesaret edemedi.

nt

Sultan, ertesi gün bütün emirlere ve serverıere yenilginin sebepleri­ görüşmek üzere padişah çadınnda (bdrgdh) hazır bulunmalanm bu­

yurduktan sonra onlardan gizli olarak yakınıanna (hauas) ve müfarede emtrlerine1520l ve özel hizmetçilerine (gulaman-ı has) silah kuşanmalan­ nı. beyterin hepsi toplantı yerine geldikten sonra padişah çadınnın (otağ) etrafını çepeçevre sarmalannı, kimseye oraya giriş izni vermeme­ lerini, içerden gelecek fermanı beklemelerini ve onun gereklerini yerine getirmelerini buyurdu .

(520) Candarlar harp zamanında ve konak yerlerinde müfarede denilen seçkin hassa kuv­ vetleriyle beraber hükümdarın etrafında muhafaza hizmetinde b ul unurl a rd ı 1 Med hal.

s. 8 1 )

.

2 13


Emirler toplu olarak geltp yerlerint

aldıktan sonra özel kökkr

(guldman-ı hds) ve birlikler (müfarede) Sultan'ın otagının çevresint k u ­ şatma altına aldılar. Bazılan yılana benzeyen mızraklannı dogrultmuş · lar, bazılan da şimşek gibi parlayan kılıçlannı kınlarından çıkırmışlardı. Bir grup da omuzlarında agır gürzler oldugu halde atlannın üzerinde· bekleme halindeydiler. Çagnlanlar salona girince sultan, cevap mektuplannı (cevab-ndme)

devatdar'dan<52 ll isteyerek ardakilerine uzatıp, "Bunu okuyun'" emrinl verdi. Mektubu okuyunca o suçsuz zavallılar hayretler içinde donakal­

dılar ve "Hdşd, bu büyük bir iftiradır'1.5221 dediler. O işi yapmadıklannı söyleyerek, taşıması yere ve göge agır gelecek yeminler ettiler ve iftiranın şokunun etkisiyle şöyle dediler:

Şiir:

"Yerlerin ve göklerin sultanı, her zaman gönül tahtında oturan, kulak­ tan haberci, gözden muhajiz yapan, Akıldan vezir, dilden vekU yapan o Allah'ın adına, Başı göklere değen ve Yüce allah'ın başına Kur'an'dan bir taç koydu­ ğu o Peygamber adına, Ali'nin mertliği, Ebu Bekir'in dürüstlüğü, Ömer'in cesareti ve Os­ man'm utangaçlığı adına,

Destan oiJu Rüstem in1523l savaşçılıgı, Keyhüsrev inC5241 bezmi, Ha­ tem-1 Tayi nfnC5251 cömertligi. Nuşirevan'un15261 adaleti adına, '

'

'

Kalıcı olan senin büyük devletinin ve sonsuz olan nimetin adına and içeriz. " "Biz kullannın hiçbir şekilde bu işten haberimiz yok. Böyle bir şeyi ne gece ne gündüz hiç bir zaman aklamızdan geçirmedik. Bu olayda Yu­ suf-i [197) SıddıktanC5271 daha masum, onu yedigi söylenen kurtlardan daha suçsuzuz. Siz Cihan Padişahımız, engin cömertliginiz ve merhame­ tinizle müfteriterin dedikodusuna ilgi gösterıneyiniz ve garaz sahipleri-

(52 1 ) Vezaret alameti altın divit lle taç veya külahtı. Devat-i vezaret denilen vezirlik alarnetini (522) (523) (524) (525) (526) (527)

214

divan günlerinde vezirin önüne koyana devatdar denirdi. Bu. vezirin mahremlerinden olup gizli yazıları yazardı. (Medhal. s. 90) Kur'an-ı Kerim, 2 4 /25 Bak. not. ı85 Bak. not. ı O ı Bak. not . ı 86 Bak. not. 83 Bak. not . 442


sözlerine kulak asmayınız. Atalarımızın ve dedelertmtzin sülalenize

atze yaptıkları hizmetlerin hatırına. araştınp soruşturmadan ve kesin dellle dayanmadan bizi ihanet etmekle suçlamayınız. Siz Padişahımı­ sayestnde mutluluk derecesine yükselmiş olan emel yıldızımızı ümit­ çukuruna atmayın da sonunda bize vereceginiz cezadan pişmanduymayın . Bu zulmün vahametiyle devletinizin diger kularının siz­ sogumalanna meydan vermeyin. Sonunda insaf ve adaleti yerini . " dediler.

Şiir (Arapça) :

" Yemin ederim ki, zulüm acımasızlık demektir ve zalim her zaman hü­ olur. Davacılar, kıyamet gününde Allah'ın katında toplanacaklardır. Sen uyursun, fakat geceler senin için uyumaz. Bir az uyan da ölüm , Için hazırlık yap."

Şiir: "Kötülük yapma, bilirsin ki, sonunda kötü işten kölüiük üstüne kötü­

lük doğar. Olmaya ki, senden köiü ad kalsın. Tanrı'nın indinde sonun kötü olTaht, tae ve güç sahibi olan Huşeng'ten( 528l . juya'dan(529l Kavus

Şah'a(530) kadar,

Onlardan dünyada iyi addan bayka bir şey kalmadı. Kimse gidenle­ rin kitabını okumadı.

Ülkenin yerinde kalmasını istiyorsan, iyi düşüneeli ol ve acele dav­ ranma. " Her ne kadar o zavallılar aglayıp yalvardılar. ah vah ettilerse de söz­ leri fazla etkili olmadı. Sultan'ın emri üzerine hepsinin boyunlarına ip takıp ellerini baglayarak bir eve hapsettiler. Evin çevresine kıvılcımı bile cehennem ateşini geride bırakan bir ateş yakıp alevlerini gögün en uc noktasına çıkardılar. Ateş evi sannca o zavallıların feryadı yeri gögü in­ letmeye başladı. Her yanı duman aldı. Arasıra fırsatını bulup ateşten kurtutmayı başaranlar ise, ucu sivri mızrakların hedefi oldu ve tekrar ateşe dönmeye mecbur kaldı. (528} Pişdadilerin ilk padişahı Keyurners'in torunu. ( 529) Hakkında bilgi bulunamadı. ( 530) Yanl lzzeddln Keykavus.

2 15


Sultan'ın vücudu öfkeyi kovarken, bütün caninı· cezulandırmunıı ı ateşinden kor oldu. İlk sıralarda hiç kimse o konu hakkında Padlşahlu konuşmaya cesaret edemedi. [ 198) Aradan bir süre geçip zahir alem<k o konu unutulmaya yüz tutmaya başladığı sırada Padişah yaptığı o çır kin ve kötü hareket yüzünden kötü rüyalar görmeye başladı. Rüyasında kınanıp hakarete uğruyordu. O korkulu rüyalardan "Şeytanın dokunup çarptığı kimse•{53 Il ye döndü. Acı içinde uykudan uyanıp yaptıklarından pişman ve perişan oldu. Üzüntüsü şunları söyleyen Farazdak'ı ( 5321 gerl­ de bıraktı. Şiir (Arapça) "Her ne kadar onlan öldürmekle kinden kurtulursam da kellelerine bakarak pişmanlıktan pannağımı ısınnm. "

Kendi kendine "Uzun yıllar taraftariarım ve hizmetkarlanın olan. lı;; başa düştüğü zaman benim için vuruşmaya ve çarpışmaya koşan o suçsuz ve kusursuz beyleri, cahillik ve ahmaklıkla ölüme gönderdim" dedi. Şiir: "Kadeh elden düşüp kınlınca ve kurada ismin çıkmayınca dudağı ısırmanın ve eli Oğuşturmanın ne faydası olur?"

Sonra yanındaki beyleri kınayarak onlara, "O durumda niye benden nasihati esirgediniz? Alevlenmiş olan gazap ateşimi, neden şefaat su­ yuyla ve erlik toprağıyla söndürmeye kalkmadınız" deyince onlar ağızla­ rını özür dilemek için açarak. o olayı hiçbir zaman engel olunamayacak ve karşı gelinemeyecek olan .Rabbani takdire ve semavi kadere yükledi­ ler. O olayın sebep olduğu vicdan azabından Sultan'ın ruhunda büyük

bir çöküntü meydana geldi. Acizler ve düşkünler gibi herkesin yanında inlemeye başladı. Sonunda kuru bir kamışa döndü. Magrib ve Maşrık­ tan gelen tanınmış doktorlar da onun tedavisinde aciz kalınca, "Sul­ tan'ın mübarek mizacına Sivas'ın havası suyu yaramıyor" dediler ve onu Viranşehir'e götürdüler. Her gün oraya Malatya'dan testi testi Fı­ rat'ın suyunu taşıdılarsa da onun da bir faydası olmadı. O hastahğın etkisiyle fani dünyadan ilgisini tamamen kesti. Kalbini ölüme bağladı. Yaratıklarla ilişkisi kalmadı. ( 199) Hastalığı sırasında her güç sahibinin gurur ve zulüm isteğini yok edebilecek şu iki beyit, parlak zekasından iki şahane inci gibi dökülmüştü. Şiir: (53 1) Kur'an-ı Kerim, 2/276 (532) Ebu Firas Harnınarn ibn Galib (ölm. 1 1 0/82 8) Emevi halifelerini methetmiş olan ünlü Arap şairi.

216


"Btz ki dünyayı terk edip göçt.ilk Gönül derdi ekdik. matemler biçLik Şimdiden sonra da nöbet sizindir Biz sıramızt savdtk da geçtik. " Daha önce etkili fermanıyla yapılmış olan

Sivas hastanesinin

(dô.rü'ş-şifd) bahçesinde bulunan türbe kapısını işleyip süslemelerini, o kapıya " Allah'ı Tann olarak, Islamı din olarak Hz. Muhammed'i -Allah

�ondan razt olsun- peygamber olarak, Kur'an'ı imam olarak, Kibe'yi kıb­ le olarak, mürninleri kardeş olarak kabul ettim" diye yazmalannı buyur­

du ve sonra bu dünyadan aynlıp ebedi aleme gitti. Aden cenneti bahçe­ lerine kavuştu. Genç yaşında ister istemez hayattan aynlıp mutluluk tahtından uzaklaştı. İnşallah önce yaptıgı iyilikler, sonraki kötülüklerini örter. O artık o kara günlerin afetinden kurtuldu. Cömert varlıgı , sıkın­ tilann baskısından serbest kaldı. (5331 Onun hakkında herkes şu sözleri söyler oldu: Şiir (Arapça) :

"Eğer o kötü işlerden bir tane yapmtŞsa, iyiliklerinden binlerce yap­ mtŞtır. " "Şüphesiz Allah günahlan aifeden ve kusurlan örtendir. " Sultan Alaaddin'in tahta geçişinden sonra onu naaşını Sivas hasta­ nesinin (ddrü'ş - şifa) bahçelerinin birinde cennete emanet ettiler. Kara toprak ile karanlık tabutu, onun kutlu vücuduyla nurlandınp. ıtırlan­ dırdılar. Şiir (Arapça) :

"Kalbi ve vücudu ter temiz olan o insan bu dünyadan aynlınca yeryüzünü bütün güzel bahçeleri onun kabri olmak istedL " Şiir:

"Iyi kötü hepimiz topraktan geldik ve zavallt tenimizi ölüme verdik. Eğer taht bulsan ya da tae ve hazine, eğer zahmet içinde bir süre ömür geçirsen, (533) Onun ölüm tarihi hakkında farklı kayıtlar verilmiş. 6 1 6 yanında bazı kaynaklar ve

özellikle mezarlık kitabesi 6 1 7 yılını vermiştir; bugüne kadar incelemelerden 1 2 1 9 Mi­ ladi sene kabul edilmiştir. Fakat bazı Arap kaynaklan açıkca 6 1 6 Şewal ayını kaydet­ mekle ölümünün 1 220 yılı başlarında oldugu meydana çıkar. Nitekim Süryani tarihçi­ si Ebu'I-Ferec de 1 220 İkinci Kanununu verir. Gerçekten lzzeddin Keykavus ile halefi Alaaddin'e ait bazı kitabeler ve paralarda aynı 6 1 6 yılı mevcuttur ki bu da birincisi yılın on uncu ayına kadar yaşamış ve sonuncusu da saltanatma bu senenin son iki ayıyla başlamış demektir. (Selçuklular Zamanında Türkiye. s. 3 1 9}

2 17


Sonunda sen(rı uenn toprak ue tugladır.

şey ekme.

O

halde tııt addarı başlı:a btr

Gidenlerden hiç bir habere sahip de{jiltz. Onlar uyanık mı. uyuyorlar mı, mutlular mı?

(200] Eğer yüz yaşında da olsan otuz yaşında da, hastalık ue ölüm rüzgan gelince hepsi bir olur. " Yüce ve ulu Allah, cihanın sahibi, lslamın ve Müslümanıann gözdesi. dünyada adaletin koruyucusu, düşmanıann korkulu riiyası, Allah'ın yer­ yüzündeki gölgesi, sultanıann ve halifelerin varisi, dogunun ve batının seçkini, insanıann en cömerti, asil soydan gelen, dünyada dogruluk ilke­ lerini yürüten, ilahi sırlann, hatta eşyanın sırlannın kendisine amenet edildi{ji büyük padişahın temiz zatını, dünyanın düzeninin sürmesine, ge­ ce ve gündüzün birbirini takip etmesine sebep kılsın. Gökyüzü onun dev­ let bahçesinin üzerinde parlasın. Sonsuz fazilet kasesinin berrak suyu, kutlu eşiğinin görevlilerinin hoşuna gitsin. Düşmanıann kini ondan uzak, evliyanın yardımı onun yüce gayretinin yanında yer alsın. ''Hazreti Mu­

hammed'e onun ailesine, saflığı herkes tarafından bilinen kimselere selam olsun. "

35- DEVLET EMİRLERİNİN (ÜMERA-YI DEVLET) VE

ÜLKE BÜYÜKLERİNİN (ERKAN-I ME.MLE.KE11

ŞERZADELER ARASINDAN BİR SULTAN SEÇMEK VE YÖNETİCİLİK VE SALTANAT DİZGİNİNİ ONUN YETENEKLi ELİNE BIRAKMAK İÇİN GÖRÜŞ ALlŞ VERİŞİNDE (MÜŞAVERE11 BULUNMALARI İzzeddin

cennet bahçesine göçünce Çaşnigir Emir Seyfed­ din Ay-aba, Pervane Şerefeddin Muhammed, Emir Mübarizeddin Çav­ h, Emir-i Meclis Mübarizeddin Behramşah ve Emir-i Ahur Zeyneddin Başara gibi devlet emirleri {ümera-yı devlet) onun ölümünü gizli tuttu­ Sultan

lar. Dünya fazıHannın seçkin!, devrin akıllannın önde geleni, eski vezir­ lerin mezardan kalkıp geri gelmeleri mümkün olsaydı, Asafın l534l güzel konuşması karşısında utancından yüzünü örtebilecegi, Sahib Kafi-yi İsmail'in1535l yetenekli ellerini öpmeyi görev bilecegi, ay yüzlü dilberierin ( 53 4) İ bn Berkıya. Beni İ srail alimlerinden. Rivayete göre Hz. Süleyman'ın veziri idi ve gaib ilimlerini iyi bilirdi.

(535) H akkında bilgi bulunamadı.

2 18


ch ıda�ı vr.

dl.,lerl �Ibi düz�l\n bir nnzm a , lklzler Burcuın:ıuı gıbı parlak,

Süreyya yıld ı ı ı ı n: ı? ı gibi

düzt�nıı, süslü

vt� ölçülü bir nesre,

Kandahar

putlarının zülfü gibi mlsk saçan nells ve düzgün bir yazıya sahip, sözle­

rinin herbiri, alimierin düşüncelerine dayanarak ve güzel şiirlerinin her beyti, öneekı ve sonraki şairlerin kıskançlığına sebep olabilecek ve Şiir (Arapça):

[201) "A'şa15381, Avs1539l ve CerveJ(540l yeniden hayata dönmüş olsa­ lar, sen onlann efendisi, onlar ise senin kölen olurlar" dendiği ve meşhur ruhailerinden biri şu olan, Şiir:

"Senin kulluğunda /cim özgürlüğe kavuşur ya da senin gamın karşı­ sında sevinç nasıl yer bulabilir? Ey güzel! Senin koyduğun eziyet kuralı, vefa duygusunu ortadan kal­ dırdı. " Sahib

Mecdeddin Abi; güzel hatta ve hızlı yazıda, uygun deyimler

kullanmada, sözün açıklığmda, belagatin inceliklerinde, nazmın sağ­ lamlığında, nesrin akılıcılığında, beyan ilminin ayrıntılarını ve mana il­ minin gerçeklerini bilmede, sayılması çok uzun sürecek olan fesahatin bütün dalianna hakim olmada engin bir deniz, parlak bir hilal, ışık sa­ çan bir güneş, aydınlık bir ay, zamanın önde geleni, devrinin seçkini, Utarid'in154 ı l yeniliği, günlerin ender olarak ortaya çıkardığı, yazışma metni usulünde (şive-i inşa-yı teressül) ve şiir söylernede ünü yerleri ve gökleri tutmuş, yazılarının güzelliğini ve değerinin fazlalığını kıskan­ maktan sedefteki ıncilerin çatıayıp düşmanlık besledikleri, Şiir (Arapça) :

"Onun her sözünde doğmluk ve zorluğun aşılması için yol göstericilik vardır. Belagati insanın mhuna serinlik veren dereler ve ırmaklar gibidir. Yağmur almış bahçenin çiçeklerinden daha hoş ve daha güzeldir" dedikleri , alemin katiplerinin, insanların balagatçilerinin , dünyanın fazıllarının ve münşeat ustalarının "yenilikler hazinesi" dedikleri ve hak­ kında şunu söyledikleri. Şiir:

(536) Burçların üçüncüsü. Güneş bu burca Mayıs ayıncia girer.

(537)

Bak. not.

2 12

{538) H akkıncia bilgi bulunamadı. {539) Cahiliye devrinde Medine'de oturan ve bir kısmı daha sonra Müslüman olan Yahueli kabilesine Mensup bir şair. {540) H akkında bilgi bulunamadı. [54 1 ) Bak. not. 1 63

219


"E!J ktlttplt•rin ba�n. senin kdttplenntn şc.clu oldı ıf)ımu felek şalıitltk ('1

mekiedtr.

Kalemin herhangi bir engelle karşılaşmadı, sözü n iin düzerıf bozııl11uı kusuru görmedi" Eflatun'un1542l akla dayanan düşüncesini kıskandıran. qöncn mavi felegin altında yetişen bütün gül bahçelerinin güzelligini geride bırakan , edebiyatçılann ve güzel söz söyleyenierin yetenegini ve zihin gücünü an­ lasınlar diye [202] açılan bir güle ve öten bir bülbüle benzeyen aktardı­ gımız şu şiirin sahibi, Şiir:

"Gül zümrüt kutusunu açmış bugün, lal renkli tabağa altın koymuş bugün, Eğer o çiçeklerin beyliğini almış olsaydı, gül kendini nasıl ortaya çı­ kanrdı bugün. " Melikü'l-Küttabl543l Şemseddin Hamza b. el - Müeyyed Tugrayi -

Allah rahmet eylesin efendilerin efendisi, bilgi ve fazilet ülkesinin, agaç­ zarif ifadeterin sahibi Firdevsi-yi Tusi'den1544l Allah onu cennetinin en güzel yerine getirsin ve suçlannı bağışlasın sonra kahramanlık destanında daha üstünü bulunmayan, -

ların çiçekleri kadar parlak ve -

-

Deri dilinin1545l inci kutusunu ondan daha iyi düzenieyenin bulunmadı­ gı Vezir Mahmud'un oglu lakabıyla meşhur olan Emir-i Anz Nizamed­

din Ahmed; cömert tabiatının ve üstün yeteneginin ürünü olan, ruhu­ nun inceligini ve bilgisinin enginligini gösteren, parlak inciye benzeyen şu sual - cevap ruhaisinin Şiir:

"Dedim: Senin zülfünün gamı çekilmez, senin saçtığın misk kokusuna bundanfazla yürek dayanmaz. Dedi: Benim gözümün ve dudağımın gamını çekme. Zaien badem ve şeker aynı anda yenilmez ki. " sahibi olan, Hazreti Sultan tarafından özel münşi {münşi-yi hds) ta­ yin edilen ve yakınlık (halvet) meclisinin üyesi olan, Sultan'ın yanına her zaman girip çıkabilen, önemli meselelerde her zaman görüşü soru­ lan ve daima ilgi ve saygı gören Sahib Şemseddin Isfahani gibi kimseler bir araya geldiler.

{542) Bak. not. 400 {543) Saray katiplerinin başı. (544) Bak. not. 305 (545) Farsçanın diğer adı.

220


Sahtb

femseddln

lafabani'nin Sultan'a yakınlık kazanmasının ve

mertebeslnln y(� kselmeslnl n sebebi şuydu: Vakitlerden bir vakit Sultan

laseddln - Allah rahmet eylesi.n - Kayseri'den Ankara'ya hareket etmiş­ tl. Sümıetlu mevkiinde bulunan Surahan köyüne vannca işret meclisi kurdu. Insanı ferahlatan kadehleri yudumlamaya başladı. Yanındakile­ rin imtihan etmek için onlann herbirine içinde anılan iki yerin adı geçe­

cek şekilde iki beyit söylemelerini buyurdu. Bunu yaparken orada bulu­ naniann o iki kervansarayın tasvirini duymaktan neşeleri artsın istedi. Onun üzerine Sahib Şemseddin söz alarak, etkileyici bir şekilde okudu­ gu Şiir:

"Sen gül endamlıyla geçirdiğim o gecenin güzelliklerinin anlatılması kolay değü. Dudak dudağa, yanak yanağa olduktan sonra sünnetlu'yu sura­ han'm (delik) üzerine koydum " ruhasi [203) Sultan'ın çok hoşuna gitti. Sultan ona ödül vererek, onun engin yetenegini ve zekasının kıvraklıgını övdü. Emsalleri ve yaşıt­ lan arasındaki rütbesini yükseltti. Onun mutfak sorumlulugu görevine

(eşraf-ı matbah) has katiplik (inşa-yı hiis) görevini ekledi. O , o zamandan ömrünün sonuna kadar daha sonra anlatılacagı gibi her gün yükselerek üstün bir mevkiye ulaştı. Yukanda adını andıgtmız kişiler ülke tahtına, saltanat makamına kimi oturtacaklan, Kavus Şah'ın ölümüyle sahipsiz kalmış olan devletin dizginini hangi Selçuklunun eline teslim edecekleri, ülke atını hangi melikin cihanı aydınlatan rikabıyla güçlendirip saglamlaştıracaklan ko­ nusunda görüş alış verişinde (müşaveret) bulundular. Onlardan bir kısmı, halkına iyi davranan, ülke yönetiminde ustalık gösteren, ordusu güçlü, adaleti yerinde bir padişah olan Erzurum yöne­ ticisi (sahib) Melik Mugiseddin Tuinılşah b. Kılıç Arslan'dan yana gö­ rüş bildirdi. Bir kısmı da Koylu hisar'da tutuklu bulunan Sultan'ın kü­ çük kardeşi Key Feridun b. Keyhüsrev'in iş başına getirilmesini istedi. Emir-i Meclis Emir Mübarizeddin Behram ile Melikü'l-Ümeni Emir Seyfeddin Ayaba da Sultan'ın ortanca kardeşi Melik Alaaddin Keyku­ bad lehinde görüş bildirerek, "Onun alnında tacın ve mührün sahipligi okunmakta, büyüklügü her hareketinde ortaya çıkmaktadır. Ondan başkasını aramak boşuna" dediler. 22 1


Yukarıda udını anclıgımız Meltkü 'l-Ümera Emir

Seyfeddln A7·aba,

ülkenin büyük beylerint kendine baglamış, mtnnetlerde, bagış ve hedi­ yelerde bulunarak onların boyunlarını Itaat halkasına sokmuş, mutla­ ğında her gün 1 00 baş koyunun tüketildiği. meclis ve sofra takımlarının tamamı işlemeli altından ve gümüşten olan, giyecek ve yiyeceklerine çok titiz davranıp lükse kaçan. en yeteneksiz şaire ve en küçük ziyaretçisint' dahi bin dinar'dan aşağı bağışta bulunmayan, alışkanlıklarından vaz­ geçmeyen ve yapılan bir şeyde eksiklik ve ihmal gördüğü zaman her za­ man tepki gösteren biriydi. Onun hakkında şu hikaye anlatılır: Şiddetli bir soğuğun, dondurucu bir kışın hüküm sürdüğü , zemherinin şidde­ tinden ve dondurucu soğuktan ateş küresinin (güneş) nefesinin tıkandı­ ğı bir sırada sofrasında kızarmış kekliğin eksik olduğunu görünce he­ men buyruğu üzerine sofra sorumlusunu (han-salar) , l546l hazır ettiler. O, ona hiç rluymadığı ağır sözler söyledi. O zaman sofra sorumlusu . "Şiddetli soğuktan buzun fazlalığından avetlar

(204] ava çıkamadılar"

cevabını verince derhal şehri arayıp keklik bulsunlar. Eğer bundan son­ ra sofrada keklik görmezsem, o cahil başına ne geleceğini sen düşün" diye çıkıştı.

Alaadelin Keykubad'ı Şerefeddin Muhammed de,

Biz tekrar konumuza dönelim: Bu ikisi rince Sahib

Necmeddin

ile Pervane

öne­ "Biz

Tokat'ta onun hizmetinde bulunduk. Kindar, kıskanç ve haşin biridir. lş başına geçince halkın başına öyle gaileler açar ki, tedavisi ve telafısi

Mübarizeddin Behram­ Seyfeddin Ayaba onların sözlerine ilti­ delilleri çürüterek, "Melik Alaaddin'den

mümkün olmaz" dediler. Fakat Emir-i Meclis

şah

ile Çaşnigir Melikü'l-Ümera

fat etmediler. İleri sürdükleri

daha cilası bulunmaz" dediler. Orada bulunan diğer beyler de bu seçimi uygun görüp onayladılar. Kendi rızasıyla onlarla işbirliğine girdiler. Me­ lik

Alaaddin Keykubad'ın

saltanat tahtına oturması için söz verip ahit

yaptılar. Böylece devlet ileri gelenleri, Melik

Alaaddin Keykubad'ın Sultan Seyfeddin

olması konusunda görüş birliğine vannca Melikü'l-Ümera

Ayaba, Ankara'dan Malatya'ya

götürürken Melik benden incindi. O

yüzden bana kin duymaktadır. İzin verin de onun huzuruna ben gide­ yim ve onun gönlünü alarak canımı kurtarayım" deyince oradakiler hep birden, "Haklısın, gidebilirsin" dediler.

(546) Bazı lügatierde çaşnigir ile hansalar'ın bir oldugu zikredilmektedir. Siyasetname'de ise çaşnigir hansalar'dan ayndır. Bu ikincisi aşçı başıdır. Çaşnigirler ziyafetlerde hizmet ederlerdi. Selçuklu mutfaklarına lazım olan malzemeyi hansalar'ın tedarik ettit!i Sel­ çukname'nin bir kaydından anlaşılmaktadır. (Med hal. s. 36)

222


Mellkü'l-Omern leyfeddbı AJ·aba yanına Sultanm öldügünü göste­ ren yüzügOnO ve destarçeslnl (mendlllnl) alıp hızlı yol alan. kaza gibi hedefi bulan birkaç at ve katırta ve Sultan'ın evinin seçkinliklerinden ve sarayının ileri gelenlerinden birkaç kişiyle Malatya'ya, Sultan'ın hapse­ dildigl ikinci yer olan

Güzerprit [205]

kalesine gitmek için hazırlandı.

İkindi namazı sırasında şehirden aynldılar. Bütün gece durmadan yol aldılar. Büyük bir hız yaparak güneşin parlamaya başladığ;ı sırada

zerprit

kalesinin önüne vardılar. O sırada Melik

Alaaddin

Gü­

namazgahta

namazını kılmış. oturmuş dualar okuyor ve dışan bakıyordu. Bir tepe­ nin üzerinden hızla gelmekte olan bir süvari kafilesi görünce o gece gör­ düğ;ü rüyayı hatırladı. O rüyasında Şiir:

"Latif ve nurani bir yaşlı adam. Kdfirler içinde bir Müslüman gibi Utangaç, edepli ve vakarlı, meleğin ruhu gibi saf " tasvirine uyan bir adam gördü . O adam ayagındaki bağ;ı çözdü . Sul­

"Ömer Muhammed Suhre­ Alaadelin Keykubad iledir" de­

tanı kollannın arasına alarak kucakladı ve verdi'nin15471 sevgisi her zaman Padişah di.

Sultan, her ne kadar böyle iyi bir rüya görmüş ve nurlu kalbinde onun yorumunu yapmış idiyse de o süvari grubunu görünce büyük bir korkuya kapıldı. Kendi kendine, "Şüphesiz bunlar benim kellemi almak için acele ediyorlar. Dün geeeki rüya da boş bir hayalden ibarettir. Ters dönmüş talihimi rüya görmekle nasıl düzeltebilirim" dedi.

Şiir

(Arapça) :

"Allah 'a şikayet ederim ki, her gece uyuduğurnda vehimlerin izi ya­ karnı bırakmaz. Rüyamda gördüklerim kötü ise kesin olarak gerçekleşecek, iyi ise boş bir rüya olarak kalacak. " Canını kaybetmek ve hayata veda etmek düşüncesiyle ağ;layıp sız­ lanmaya başladı.

Şiir:

''Alem beni. mutluluk elbisesinden soyunmuş buldu. Sonsuz acılar­ dan şaşırmış buldu. Ağladtğı her gece beni gamlı gördü, güldüğü her sabah beni ağlar buldu." (547) Bak. not. 1 64

223


"ltyvah, eyvah" diyerek kale muhaf\zına

biraz egle de gusOI abctesttml

(208)

(dtı!dc2ı1

"Itti.

"Bu gelenlrı·ı

tazelt•yeytm . Blr an kendi kend t mlr

baş başa kalayım. Sonra hayata veda edip ömre ayrıhk tOrkösü söyleyr ytm. O şekfide bir süre gönlümü eglendtreytm. Sonra onlar gelip tştml bttlrstnler" dedi. Kale komutanı (kütüval) kalenin önüne vardıgı zaman Çaşnigtr kah.�­ nin kapısının

önünde

bekliyordu.

Kütüval

ona httaben,

Ümera'nın gelişi hayra alarnet mi?" diye sorunca o ,

"Melik'üi ­

Şllr:

"Kaderin sözü gerçekleşti. Günlerin arzuladığı o şey ortaya çıktı" şiilini okudu. Böylece Melik'in üzüntüsü ve sıkıntısı , sevinç ve mut­ lulukla sonuçlanmış oldu. "İşin aslını hep bir araya gelince anlataca­ gım. Endişelenmeye hiç gerek yok" diyerek sözünün dogrulugunu kanıt­ lamak için siyaha boyadıgı merhum Sultan'ın sangını ve yüzügünü ona gösterdi. Kale komutanı (kütüval) sevinerek kapıyı açtı. Çaşnigir'in bir köleyle ümera

(gulam) birlikte içeri girmesine izin verdi. Onun üzeline Melikü'l­ Seyfedin, kılıcı köleden alarak kınına sokup kale komutanına

teslim etti. Her ikisi de Sultan'ın tutuklu bulundugu odaya gittiler. Ön­ ce kale komutanı içeri girerek Sultan'a başsaglıgı diledi. bul etmesi için izin isteyince izin velildL

Seyfeddin,

Seyfeddin'i

ka­

Sultan'ın mübarek

yüzünü görür görmez tevazu yüzünü düşkünlük topragına koydu ve gözlerinden yaş akıtmaya başladı. Kefeni kucagından çıkararak boynu­ na astı ve kale komutanına teslim ettigi kılıcı Sultan'ın önüne koyarak, "Padişahımız bendesi hakkında ne uygun görürse onu yapsın" dedi.

Şi­

ir:

"Eğer gönlün razı olursa, kanımı dök, onu sana helal ettim. O işi ister ertele, ister hemen yap." Kalbi yelinden oynamış ve canı agzına gelmiş olan Melik, bu sözü duyunca rahatladı. Ağ;zını emir

Seyfeddin'in

gönlünü almak ve ondan

özür dilemek için açtı. Ona güzel vaadlerde bulundu. Onun üzerine Emir

Seyfeddin,

"Eger siz padişahımızın söyledikleri samimi tse , müba­

rek diliyle yemin etmesi, güzel yazısıyla onu ahit haline getirmesi gere­ kir" dedi. Onun bu istegi üzerine Sultan and içti ve mübarek yazısıyla aman mektubu (kitab-ı eman) yazdı . Emir yerek

Kur'an-ı Kerim'i

Seyfedin

[207]

onunla da yetinme­

kabından çıkarıp Sultan'ın önüne koydu ve "Her

ne kadar yemin edip sözü n üz herkesi n okuyabileceği şekilde mübarek

224


el yazınızla knlemr n l ı nm ı şı·m da bu nu daha da pekiştirrnek için bu kita­

bın üzt�rıne

el basmaktan çekinmeyin" dedi.

Melik, tekrar yemin ederek "Melikü'l-Ümera

Seyfeddin, eceli gelin­

ceye kadar benim tarafıından emniyet ve güven içinde tutulacak. Hiçbir şekilde benden, adamiarımdan ve hizmetçilerimden onun nefsine, canı­ na ve malına hiçbir zarar gelmeyecek. 'Sözümüze Allah vekildir' 15481 "de­ di. Onun sözlerinden ikna olunca Çaşnigir. "Siz Cihan Padişahımızın ömrü uzun olsun ve emir ve yasaklarınızın etkisi binlerce yıl sürsün. Kardeşinizin ruhu , bu toprak dünyadan kalkarak fetekierin zirvesine uçtu. Aden cennetlerine giderek Kevser suyuna1549l kavuştu. Ülke ve saltanat size baglılık ve kulluk yolunu seçti. Taht ve mühür, 'Bugün se­

nin, yanımızda önemli bir yerin ve güvenilir bir durumun vardır'f5501 diyor. Padişahlık, siz cihan padişahının huzuruyla. 'Sonra daha birkaç yıl ha­ piste kaldı'155 1l bagından kurtulup. 'Mülkü dilediğine verirsin' 15521 maka­ mına ulaştı. Ceberut aleminden ve Melekut dünyasından gelen yardım ve destekle devlet büyükleri ve ülke ileri gelenleri sizin lehinize isabetli bir seçim yaptılar. Siz cihanın efendisinin açık alnı ve güzel çehresine kavuşan taht ve tacın sevinci göklerin en yüksek yerine kadar ulaştı. Kı­ lıç, hazine, emir, yasak, çetr ve sancak, baglıhk ve itaat kemerlerine can bellerine baglamışlar, Yüce Allah'a yalvarıp yakararak siz cihan padişa­ hının mübarek cemalini ve kutlu yüzünü görmek istiyorlar. Taraftarları­ nızın seçkinleri cinlerden ve insanlardan şunu istiyorlar:

Şiir (Arapça) :

"Nefıs şeylerle süslenmiş bir eve ve türlü çiçeklerle bezenmiş bir bah­ çeye geldiğiniz zaman O güzelikler, bizim dilek tutmamızı teşvik etti. Dilek tuttum, tuttuğum dilekte sen vardın."

Şiir: "Ey gözün ilkbahan, senin yüzünü görmek için gözün yolunu bekle­ rnesi tahammül sınınnı aştı.

[208] Göz bu kadar sıkıntıya düştüğü için yanağının gölgesinden gü­ neşe kanaat bağışla." (548) Kur'an-ı Kerim. 1 2/66 (549) Cennet suyu . (550) Kur'an-ı Kerim. 1 2/54 (55 1 ) Kur'an- ı Kerim. 1 2/25 (552) Kur'an-ı Kerim. 3/25

225


Onlar ıdı, u l u Su l t a n ı n lylllkl�rlyle y(\c�lmflk Vf' llt lfutlurıyln or.rrf

!enmeyi ucklcmcktcdlrlcr. O nlar sizin en kısa zamanda nyugını�ı a t mı ,

zın rtkauına koyup saadet ve başanya e ş olarak yo la çıkıp sa lta na t t a h tım süslementzl ve yüceltmenizi beklemektedirlcr. ŞUr(Arapça):

"Sabret. Allah'ın hapisten kurtardıktan sonra Yusıifa155:lı ne kadm hazine verdiğini bir düşün" Acele olarak orayı varmanızı gözlüyorlar" dedi. Sultan, hayallerinin gerçekleştigini, zorluk ve tereddüt yolundan ko­ laylık ve kesinlik menziline ulaştıgını anlayınca Alllah'a şükredip "Rab­

bim, bana hükümranlık verdin'1554l ayetini okuyarak vücuduna yeniden can geldi. Ayın buluttan, kılıcın kından çıktıgı gibi hapishaneden çıka­ rak yüzünü sarayına çevirdi.

Şiir

(Arapça):

"Gerçek, apaçık kendini gösterince şüphe ortadan kalktı. Gözümün önünde yeni ujiıklar açıldL Hapisten çıkarak güneş ışığının ortalığı aydınlattığı gibi ortalığı ay­ dınlattı." O sırada Emir-i Meclis'in

Oiulbey

adındaki Emir-i Ahur'u , yıldınm

gibi koşan, şimşek gibi çakan, rabvan giden Melik'in rüyasında gördügü gibi olan,

Şiir:

"O öyle yürür ki, bugün onunla harekete geçersen, yann olmadan se­ ni istediğin yere ulaştım" sözüne uyan bir katır getirdi. Emir

Seyfeddin, "Oraya binin"1555l

de­

yip, Padişahın mübarek bacagından tutarak ugurlu bir şekilde onu merkebe bindirdi. "İn yekad" 1556l duasını okuyup "Hayırlı ugurlu olsun" temennisinde bulunduktan sonra onu övüp methetmek için dilini açtı.

Şiir

(Arapça) :

"Git padişahlann yerleştiği yere yerleş. Kader senin hakkında senin dilediğini dilemiş tir." şiirini söyledi ve Padişahın yanında yola koyuldu. Düşünceden da­ ha hızlı, sabah rüzgarından daha çabuk bir şekilde menziller ve merha­ leler aşıp seher vaktinde Sivas'ın kapısına vardılar. (553) Bak. not. 442 (554) Kur'an-ı Kerim. 1 2 / ı 02 (555) Kur'an-ı Kerim. 1 1 /43 (556) Bak. not. 9 1

226


Onlar oraya varırken , F;mtr-1

Medlıt biH il n gece

Slvaa ka lesin de atı­

nın özerinde dolaşmış [209) Sul tan ın ölümünden ve Alaaddln'in onun '

yerıne gettrl ll şt n den habersiz olan halka Sultan'ın saglıgının yerinde oluşu konusunda müjdeler vermiş, Olulbey'in kaleye gelişini kendisine haber versin diye silahlı ve teçhizatlı 50 köleyi {gulam) şehrin kapısının önüne dizmiştl. Onların geldigini görünce Olulbey, Emir-i Meclis'e haber verdikten sonra derhal koşup şehrin kapısını açtı. Sultan'ı görünce hemen yeri ve atının rikabını öptü. Çaşnigir'i de yanına alıp Sultan'la birlikte kardeşi­ nin tabutunun başına gittiler ve onu açıp kardeşinin yüzün ona göster­ diler. Ordan dönünce ilahi yardım ve destekle hayırlı ve ugurlu bir şekil­ de onu sultanlık tahtına oturttular. Şiir:

"Şahın güzelliğinden taht, başı ile de taç süslendL Onun kalbi talihinden mutlu oldu. Feleğin üzerinden zulüm ve eziyet uzaklaş tL" O arada kadıyı, imamlan ve büyük küçük bütün itibartı kimseleri Padişahın dergaluna çagırdılar. Durum herkese malum degildi. Sultan tahta oturup, sUahddrlann ve candarlann herbiri malum yerlerini aldık­ tan sonra emir Seyfeddin, Sultan'ın huzurunda sofaya (dehliz) çıkarak, "Siz imarnlara ve büyüklere duyururum ki, Sultan İzzeddin Keykavus, Yüce Allah'ın rahmet denizine ulaşmış ve "Onda Rabbinizden gelen gö­

nül rahatlığı"<557l tabutunu menzil tutmuş ve Alarolerin Rabbine kavuş­ muş, cennetin en güzel yerlerine uçmuştur. Şimdi ise dünyaya mutlu­ luk bagışiayan dostlarını sevindirip düşmanlannı kalıreden büyük Sul­ tan Alaaddin Keykubad saltanat tahtını süsleyip , orayı ilahi kudretin yardımıyla başı dik kimselerin secde ettikleri bir yer yaptı" dedikten sonra muhafızıann birine emir vererek aradaki perdeyi kaldırttı. Onun üzerine bütün imamlar, beyler ve itibarlı kimseler içeri girerek kulluk zeminini öptüler. Daha sonra Emir-i Çaşnigir, herbirini, elinden tutarak tahtın ayagına götürdü ve onları el öpme şerefine kavuşturdu. O önemli işi yerine getirdikten sonra hep birlikte camiye gittiler. hiç­ bir yoruma yer bırakmayacak şekilde Kadı'nın telkiniyle Sultan Alaad­

din'e baglı olacaklarına dair yemin ettiler. (557) Kur'an-ı Kerim. 2/2 49

227


O Iş de kuşluk vaktinde tamamlanııwa Sultnn. t u�lyct dbhwttl ola

rak

IJcyaz atlas glylnd ı .IMHJ

Emirler. külahia rını t ers çt�vlrlp elbtsr.lcrl n l ı ı

üzerine beyaz örtü (gaşiye) örttüler. Ü ç gün boyunca

aglama,

yas

vr

üzüntüyle taziye törenini yerine getirdiler. Dördüncü gün Sultan elbiseyi çıkarıp eline kaseyı aldı. Büyük k ii · çük, tanınmış tanınmamış bütün beyleri makam ve rütbelerine gün· kıymetli ve nefis hil'atlerle şereflendirdi. Onlara beylik, makam, tkt a , emlak, müsellemlik (müsellemiyat) menşurlannı verdi. Taziyet adetleri­ ne uymalan, kutlama görevlerini yerine getirmeleri ve bağ;lılık gösterile­ rinde bulunmalan için her şehre sarayın

(dergdh) itibarlı kişilerinden bl­

rini haberci olarak gönderdi. Onun üzerine bütün şehirlerdeki ve belde­ lerdeki insanlar, taziye gereklerini yerine getirip

Keykubad'a

bağ;lılık ve

taraftarlık duygularını kalplerine yerleştirdiler. Acı ve tatlı günlerinde ona yardımcı olacakianna samimi olarak söz verdiler. Eğ;lence ve tören­ ler düzenleyerek, bahtı açık Sultan'ın tahta oturuşunun şerefine mutlu­ luk kaselerini ve neşe kadehlerini yudumladılar. Daha sonra ülkenin her yanındaki emirler ve naibler, yanlarına sayısız hediye ve armağ;an alarak Sivas'ın yolunu tuttular. El öpme şerefine kavuştuktan

[2 10]

ve

kulluk görevlerini yerine getirdikten sonra istek ve arzularını arz edip selamete ve kurtuluşa erdiler. Sultan. o önemli işlerden kurtulduktan sonra mutluluk bayrağ;ını başkent

(darü'l-mülk) Konya'ya gitmek ve orada uc vilayetterin ve diğ;er

vilayetlerin yönetimini eline almak için harekete geçirdi.

"Şüphesiz Allah

en iyi bilendir.

36- BÜYÜK SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD'IN SİVAS'TAN KONYA'YA HAREKETİ Sultan, doğ;ru düşüncesi ve isabetli tedbirleriyle o bölgenin işlerini yoluna koyduktan sonra bahtı açık, şansı yaver, çabası yerinde olarak kalabalık bir ordu ile devlet tahtının bulunduğ;u . büyüklük fidanının ye­ tiştiğ;i, padişahhk ve sultanlık güneşinin doğ;duğ;u , ikbal pınarının kay­ nagı başkent

(ddrü'l-mülk) (21 1] Konya'ya hareket etti. Şiir:

"Sivas'ı jaydalandırdıktan sonra yüce düşüncesi yeniden yolculuğa karar verdi. !558) Selçuklu sultanları. Abbasi hilafetine baglılıkları ananesine uyarak. matem mera si­ minde beyaz atlas giyerel i. [Selçuklular Zamanında Türkiye. s. 328)

228


7'a hlın bulundunu u<-rco kadar mcn.rlller aşarken sıyah cetr·f gilneş gl· bi parlrıdt.

Sat}ırtcla ve solıında ilerleyen muzaffer askerler, onun mutluluk saçan huzurunda hizmette bulundular.

Atının altındaki taş kıymetli madene. ordusunun kaldırdığı toz ise. havayı misk kokusuna çevirdi. Onun yüzünden cihanın gözü aydınlandı. Onun uyanık bahtından zu­ lüm uyumaya başladı." Emir-i Meclis. daha önce konaklama araç ve gereçlerini, eğlence sazlannı ve her çeşit yiyeceği Gedük'te hazır etmişti. Sultan oraya vannca bir süre dinlendi. Emir-i Meclis izin isteyerek

İbrahim Aleyhisselamın zengin

ziyafet sofralannınl559l gözü üzerine düş­

se, ordaki yiyecek ve içecek bolluğuna bakarak kıskançlıktan çatiayaca­ ğı bir sofra hazırladı. Sofrayı İhvan-ı Safa'nınl560l tabiatının tadında hoş ve nefis meyvelerle süsledi. Lal renkli içeceklerle donanmış, cennet bah­ çesinin huzurunu veren o sofraya her türlü meze koydular. Şarkıcılar, bülbül gibi ötüp insana huzur veren şarkılar söylemeye, orada bulunan­ lar şarap kadehlerini yudumlamaya, barbut [lavta) ve rebah'ın sesini dinlemeye başladılar. Sabahın başlangıcından gece yansına kadar za­ manı zevk ve eğlenceyle geçirdiler.

Şiir:

" Gece olunca amberli zülüf parlayama ve fele�in elbisesine mi.sk ko­ kusu salmaya. Yıldızlardan meydana gelen altın kandiller. gök kubbeyi süslemeye başladı." şeklinde tarif edilen bir zamanda Sultan. yatak odasına (şebistan) çekildi. İstirahat yatağını mübarek zatıyla süsledi.

Şiir:

"Seher. sabahın yüzü gibi gülücüklerle dolunca alemin kalbi mutlu­ luktan yerinden oynadı. Dünyayı aydınlatan güneş parladı. arzuların gecesi yerini gündüze

bıraktı" dendiği gibi sabah olunca Sultan

[212)

Emir-i Meclis'i çağırarak ona

kıymetli hil'at ( teşrij} giydirdi ve Sivas'a dönmesine izin verdi. Sınırlara

(sedd-i sugur) kadar o bölgelerin işlerini yoluna koyduktan, Şam belde(559) İbrahim peygamber (bak. not. 48) ınisafirperverlij,ti ve zengin sofrası ile tanınır. (560) Bak. not . 2 ı 6

229


lerine habereller ( lcussdd) gönderip olanları onbırn cl uyu rduktnn ıtoımı

açık tallhlnln eşll�lnde askerleri ve komutanlurıylu Kay Ae ri tarafına ha reket etti. Şiir:

"Padi.şahltk şemsiyesi (çetr·i keyyani) güneş gibi parlaymca onunltı cihamn ümidi yenilendi. Boru ve zuma sesleri arasında şahlann şahı ayagını atının üzegisitı<" attı. O anda yenilenen başansı, parlak gök kubbede yankılanmaya başla· dı. Asker, akın akın yürüşüye geçti. Onlannjethine gökyüzü kefil oldu."

Kayseri sübaşısı Hokkabaz oglu adıyla meşhur olan Emir Bekir tarafından haberdar edilen şehrin ve vilayettn

O sırada

Seyfeddin

Ebu

bütün ordu komutanlan (ayan-ı leşker) ve itibarlı kişileri ( mu'teberan) süslü arabalar ve ve seyyar köşkler, musiki ve mehter (nevbetiyan) ta­ kımları, şarkıcılar, meddalılar (kavval) dolu arabalarla (gerdunhd) Çu­ buk mevkiinde saltanat alayı ile karşılaştılar.

Kayseri

ileri gelenlerinin (ayan) gözü , mübarek sancaga ve dünyayı

aviayan şemsiye kartalına ( bdz-ı çetr-i cihan-şikar)I SG ıJ düşünce hepsi

birden atlarından inerek yüzlerini topraga koydular ve o büyügün elini öperek yüceldiler. Onun ilgi ve iltifatına mazhar oldular. Sonra mübarek alayın (mevkib) hizmetinde atıanna bindiler. Sultan'ın gelişini ögrenen halk. mahşeri bir kalabalıkla kapıya çıktı­ lar. Sanki israfil'in borusu (nefh-i sür)l562l ötmüş, ölülere hayat ve can verilmiş ya da " O gürültü koparacak olanın ne olduğunu sen bilir misin?' 15631 vaadi, uzun yıllar önce ölmüş ve cesetleri lime lime olmuş olanlar için ortaya çıkmış, "Kabirlerinden Rablerine koşarak çıkarlar''l564l duru­ mu gerçekleşmişti. Şarkıcıların seçkinleri, sazlarını akord ederek mutlu­ luk yollannın bayraklarını açtılar ve evlerin darlıgından salıranın geniş­ ligine çıktılar. Ülke Yusufunun cemalini156Sl görmek, devlet güneşinin sayfalarını incelemek için onun huzuruna vardıklarında Mısırb güzeller gibi hayret ve şaşkınlık içinde kalıp, tapanlar gibi

1213)

Nil gibi

ıstırap teri döktüler. güneşe

sapıklık çölünde avare dolaşmaya başladılar.

(56 I) Selçuklu sultanlannın şemsiyesi (çetr) siyahtı ve üzerinde de karta! resmi bulunurdu. (562) Bak. not. 5 1 8 (563) Kur'an-ı Kerim, ı O ı /3 (564) Kur'an-ı Kerim, 36/5 (565) Hz.Yusuf edehiyatta güzellere örnek olarak anılır.

230


Sultan , lftr böyle bir ortamda

Kar••rt tehrtne (mahruse-1 Kayseri·

ye) gtnp , atalannın bıraktıgı büy0kh1k makamma oturunca özel1ne Ilk­ bah a r yagmuru damlalan gtbt dinar, dirhem ve şahane ineller saçıldı. Diger yandan

Hakkabaz

oglu

Seyfedclln Ebu Bekir,

hazinesinden

çıkardıgı ineilen padişahın güzel yüzünü görme şerefine havaya saçıp sahip oldugu her şeyi onun hizmetine sundu . Öyle ihtişamlı bir karşıla­ ma töreni hazırladı ki. kıskançlıktan güneş ve ay küresini çatlatayazdı. Yıllarca biriktirdigi her şeyini Sultan'a hediye (peşkeş) olarak sundu. Cennet sofrasını andıran bir eglence sofrası düzenledi. Cefakar zamanı, sille tokat o meclisten kovarak onu layık oldugu hüzünler dünyasına gönderdi. İnsanların yolunu sapıtma işinden alıkoydu. Öd agacının ya­ nışı ve ud'un sesi melegin beynini ve felegtn kulagını musiki ve

Tatar

miskiyle doldurdu. Sultan askerlerinin dinlenmesi, vilayete naib tayin edilmesi ve hal­ kın durumunun düzelmesi için birkaç gün

Kayseri'de

kaldıktan sonra

arkadaşı şans, yoldaşı büyüklük, dostu başarı oldugu halde Rabhani bir destekle, garip salibierin sıgınagı, gönlü zengin fakirierin meskeni olan zafer merkezi (darüz'-zajer} yıda melik ve asker ile,

Aksaray'a

hareket etti. Yanında çok sa­

Şiir:

"Öyle bir alay (mevkib) ki onun ihtişamından yeryüzü başka bir cen­ nete döndü. Öyle bir kafile ki kaldırdığı tozdan gök başka bir gök oldu. Öyle bir alay ki eninin boyunun uzunluğu hesaba sığmaz. Öyle bir kafile ki ihtişamından yer gök titrer'' şeklinde tarif edebilecek bir kafile ile Pervane kervansarayına varın­ ca Sultan'ın cihanı süsleyen yüzünü samirniyetle özleyen, onun devleti­ ni arayan, kavuşma istegi duyan bir aşıga veya berrak suyu arayan bir susuza benzeyen

Aksaray

halkı, üstlerine, ilkbaharda tabiatın giydigi

gibi her renkten elbiseler giyip, sazlanyla ve nagmeleriyle gökteki geze­ genleri, havadaki zerreleri ve yerdeki haşereleri bile eglence ve neşeye bogarak o yüce kişiyi karşılamak için harekete geçtiler

[214]. Onun

önünde yeri ve cihana refah veren elini öpme şerefini kazandıktan sonra emellerine ve arzulaona ulaşmış olarak buzurda yerlerini aldılar. Dün­ yayı

aydınlatan

padişah

alayı

(kevkeb-i

humayın)

tahtırevanlarla

(kuşkhd-yi revan) şehre girerek, padişah tarafından begenilen hizmeti yerine getirdiler. Canlarını ve gönüllerini dirhem ve mücevherlerle kanş­ tırarak padişahın atının ayagına ve yüce tahtının dibine saçtılar. Sultan, bir iki gün orda dinlendikten sonra başkent (ddrii'l-mülk) Konya'ya hareket etti.

23 1


Jl

'

<

'

BtlTOK SULTAN ALAADDIN UYKUBAD'IN BAŞKENT (DAR0'L-MfiLK) KONYA'YA GIRişi, 97·

SALTANAT TARTINA OTUKUŞU VE MEMLEKET iŞLERİNİ ELİNE ALlŞI Sabah rüzgan postası (bertd) . cihan padişahının ugurlu kafilesinin

{mevakib-i meymun) öncü birliklerinin (telaye) bayraklannın saçtıgı miHk nesiminden oluşan mektubu Aksaray mahallinden alıp. ayanlann, igdtş­ lertn, ahilerin (ihvan) oluşturdugu bir grupla Konya başkentinde oturan· lann bumuna getirince Konya'dakilerin hepsi, kendi arzu ve isteklerine­ uyarak birer aşık gibi kalplerini dogu ve batının sultanıyla görüşme istegl­ ne bagladı. Ayrılık ateşinin alevi, özlem duygusunun şiddeti, içlerinden çı­ karak yedi gögü tuttu. Yıllarca toplayıp biriktirdiklertni padişahın gelişi­ nin (kudum) şerefine saçmak için bir yana ayırdılar. Kalenin şerefelerini gelin odası ve padişah sarayı gibi her türlü yaldızlı ve ipekli kumaşlarla süsleyip görülen yerlere kıymetli elbiseler koydular. Kendileri de bayram­ lık elbiselerini giyinip en kıymetli mücevherlertni taktılar. Herbirine kıy­ metli silahlar, görülmemiş aletler koyduktan. gelin ve cennet kasırlan gibi süsledikleri beş yüz seyyar ve üç yüz sabit köşkü, herbiri, Süleyman'ın zindanından kaçmış insanı kötü yola sevk eden ifrit'e benzeyen dag yapılı.

fil cüsseli mandalann boynuna yükleyip, yerin üzerinde yürüyen gök gibi yola düştüler. O arada rud'un sesi, şarkıcılann avazı gökteki ilahi varlık­ Iann kulagına ulaşmaya, gürültü patırtıdan dagın ve ovanın kalbi titre­ meye başladı. "De ki: Şüphesiz öncekaer de sonrakiler de beUi bir günün be­

lirli bir vaktinde toplanacaklardu" C566l vaadi ortaya çıktı ve "Her dere ve te­ peden boşanırıa.r·t567l (2 1 5) haberi gerçekleşti. Sultan'ı karşılamaya çıkanlar

Obruk

mevkiine kadar gittiler. Gözle­

rini cihan padişahının atının nallanndan kalkan tozla aydınlattılar. "Ye­

re kapanarak secde ederler· l568l ayeti onlann haline uygun düştü. " O gün bir takım yüzler, Rablerine bakıp parlayacaktır•CS69l sözü onlann ge­ çerli davranışı oldu. Efendilerinin gelişinin şerefine süslenmiş koçlar ve sıgırlar kurban ettiler. Saçı ve peşkeş olarak, altın ve gümüş saçtılar ve­ ya hediye ettiler. O arada mallannı. mülklerini, canlannı ve hayatlannı

(566) Kur'an-ı Kerim. 56/50 (567) Kur'an-ı Kerim. 2 1 /96 (568) Kur'an-ı Kerim, 1 9/58 (569) Kur'an-ı Kerim, 75/22-23 232


hiçe 8aydılar.

"Bizden üzünWJJil gideren Allah'a

hamdolsurı"1570l duasını

J6k kubbenln zfrvclerfne, arşın doruklanna ulaştırdılar. Sü-başı Büsa­

meddin Emir Arif ve dtger ttlbarlı kimseler, cihan padişahının elini 6perek ebedt şerefe kavuştular. Onunla görüşüp konuşarak mutlu oldu­ lar. Imparatorluk sofrasından en büyük payı ve en önemli hisseyi aldı­ lar. Padtşah alayı (mevkib-i humayun) oradan iki menzil yol giderek

Ruz­

be düzlügünde konakladı. Şiir "Seher vakti bu mavi gök, yanağındaki pası kazıdığı zaman mutlu padtşahın uğurundan güneşin yüzü güldü. " Padişahin çetri (çetr-i humayun) ufkun cihanı örten perdesi arasın­ dan yüzünü gösterdi.

Rum

yapısı zumanın ve

Hint

yapısı defin sesi

gökteki meleklerin kulağına kadar ulaştı. Zamanın ve zeminin ruhunu korkudan hafakanlar bastı. Cihan paşihanın kafilesinde bululan mer­ keplerinin misk kokusu, havaya hakim oldu. Gücü demiri eriten, silah kullanmayı iyi bilen. her zaman savaş arayan erkek fıl yapılı. kaplanın pençesinin gücüne ve tirnsabın saldın kabiliyetine sahip olan

Şiir:

"Sahranın aslanları, meydanın yiğitleri, savaş gününün erleri, zama­ nın büyükleri' vasıflanna uyan bin kişi: nacaklannın korkusundan göğün dönme­ ye cesaret edemediği, saldıolan sırasında Kaf Daiı' l57 l l nın bumundan ter yerine kan aktığı. gürzlerinin darbesinden çekinen kötü kimselerin huylanndan vazgeçerek iyilik yolunu tuttuklan fityanlan.

[216] üç fer­

sah uzunluk ve genişlikte, bazılan yaya, bazılan süvari olarak padişah alayının (kevkebe-i humaytn) etrafını çemberin noktayı sardığı gibi çepe­ çevre sardılar. Büyük emirler {ümerd-yt kibar} padişahın bulunduğu ye­ re bir ok atımı mesafede (amac} saflar halinde padişalın atının hızıyla ilerledi. Nöbetçiler ve alemdarlar ellerinde cihanı fetheden sancak oldu­ ğu halde şimşek gibi çakıp gök gibi gürteyerek yol aldı. 50 silahdar elle­ rine. düşmaniann kanına bulanmış her an can almaya hazır gürzleri

Şam. ve Çaçl572l yapısı yaylan, GUanl573l

ve

Hint yapısı

altından siperle­

ri yerleştirmişlerdi. 60 camedar içinde nefis elbiseler ve altın sırmalı

{570) Kur'an-ı Kerim. 35/34 {57 1) Eskilere göre dünyayı çepeçevre kuşatan dag. Edebiyatta çok defa uzaktan kinaye ola­ rak kullanılır.

(572) Bugünkü Özbekistan'ın başkenti Taşkent'in eski adı. {573) tran'ın kuzeyinde bir şehir. 233


hll'ııtlar bulunan bohçn l n rını kuruklnnnn

nlmııştı. nı�eı·

ynndan ııuı l t u

n a t çetr'lnln knrtaı ı .ıe741 ımitanların gOneştntn özerine tkbal kolunu vr mutluluk kanadını germiş ve gölgesini onun üzerine d OşOrmOştO

.

Cl·

han padişahı ise, yeri ayaklan altında d ü mdüz eden, ay gibi gögü dolıı

şan nalının çivisi altından, kulagı demirden ve tırnagı çeltkten , Şiir:

'�ltın yulannın altında sanki saklı bir hazine vardı ya da sen onu yı'l · rüyen bir hazine samrdın" tasvirine uyan bir ata binrnişti. Herbiri şeytan yüzlü ejderha huyl u , Münker görünüşlü, Neklr'in157 5l yaptıklarını yapan. kaza'dan daha hızlı. ecelden daha merhametsiz, kıyamet gününden daha karanlık, semavi felaketlerden daha katı ve ani ölümlerden daha yüzsüz olan Kazvin l i '

Deylem'li, Frenk, Rum

ve

Rus

,

beş yüz çavuş (serheng) demir topuz

(debbuz}, gürz (durbaş) ve nacaklarıyla (teberzin) devlet sahibinin nkabı­ nın yanında koşuyorlardı. Cüsseleri Merih'e l5 76l , talihleri Müşteri'ye l 577l , görünüşleri Zühal'el578l , güçleri Rüstem'el5 79l , ihtişamlan Gazan­ fer'ei580l , kinleri Gurgin 'e( 58 l l atılganlıkları Giv'e l582l, benzeyen 1 20 ,

candar, bellerinde altın kılçlanyla İkizler Burcu'nun tasması gibi parli­

şahın çevresinin sarmış, sagdan soldan ellerini Sultan'ın atının terkine atmış olduklan halde büyük bir ihtişam ve m uayyen bir hızla yol alıyor­ du. Şehrin yakınına vannca bütün beyler (ümera), Sultan'ın huzurunda atıanndan indiler. O arada toplamış,

Keykubadi

Emir Çaşnigir,

kaftanının etegini kemerine

külahı başına koymuş olan cihan padişahının atı­

nın dizgillini çekiyordu.

(217] Saadet yıldızının talih derecesine ulaşıp kutlu anın geldigi va­

kit padişah ugurlu bir falla " Oraya güven içinile girin" l 583) duasını oku­

yarak şehre girdi. O arada insandan, cinden bütün kutsal ve semavi ya­ ratıklar, onu seyretmek için mavi gök perdesinden başlarını çıkarmış­ YÜc-e arş'ın sakinleri ve Yedinci gök (sidret- münteha) !584l

lardı.

·

i

(574) Selçuklu sultanlannın çetr'inin üzerinde karta! arnıası bulundugunu gösteriyor. (575) Öldügü zaman insanı sorgulayacak melekler. (576) Bak. not. 1 9 1 (577) Bak. not. 90 ( 578) Bak. not. 26 8 (579) Bak. not. 18 5 (580) Kimden bahsettgi anlaşılamadı. (58 ll Bak. not. 1 24 (5821 Bak. not. 122 (583) Kur'an-ı Kerim, 1 5/ 46 (584) Yedinci kat gökteki sınır agacıdır. Cebrail. ıniraçta buradan ileriye geçenıemiş ve Muhammed de Cebrail'i burada görmüştür.

234

Hz.


kAbesinin hizmet çile-rı .

"Uabbtm. orum rızaru kazarunasını da sagla"

I5H5l

d ua sını okudular. Onun devletine sadakat gösteren felek, beline kulluk keme ri ni n takmıştı. Gözler ve kulaklar da onun cihanın sıgınagı olan

dergAhının emirlerini almak için dört açılmıştı. O arada Sultan, müba­ rek diliyle "Rabbim, beni mübarek bir yere indir, Sen indirenlerin en iyisi­ stn•'l586) ayetini okuduktan sonra ayağını mutluluk makamı olan salta­ nat tahtına koyarak, "Bize verdiği sözde duran Allah'a hamdolsun" (58 7)

ve "Rabbim! Bana hükümranlık verdin" 1588) dedi. Allah'ın kendisine sal­

tanat verdigine şükretmek için "Rabbim! Bana verdiğin şükürde muvaf­

fak kıl"l589l ayetini okumayı gerekli gördü. Ondan sonra da aklın başa,

ışığın göze, değerin mücevhere yerleştlği gibi tahtın kalbine ve canına yerleşti. O arada saçılan altın ve gümüş saçının (nisar) miktan rahmet yağ­ murunun taneleri ve Allah'ın lütfu gibi sınırsızdı ve haddi hesabı yoktu. Saçılanlan toplayanlar ise, ölünceye kadar geçimlerinin garanti altına aldılar. Elde ettikleri servet ve samanla kıyamet gününe kadar sıkıntı­ dan kurtuldular. Büyük bir sevinç ve mutluluk içinde şu şiiri söylemeye başladılar: Şiir (Arapça) :

"0, islam ülkesinin padişahı, dininin koruyucusu olup, dünya ve din işlerini yürütendir. Müslümanıann koruyanı ve onlara yardım eden olmuştur. Bu yüzden Allah onu korumuş ve muzaffer kılmıştır. Ülke tahtının baş köşesi ona aynlmıştır. Bizim için iyilikler yapıp kö­ tülüklerin üzerine gider. Onun diğer meliklerden üstün olan özellikleri, onu güneşten daha parlak kılar. Onun adı anıZınca buhurdanlıktan çıkan misk gibi etrafa güzel koku­ lar yayıltr. O, yaşça genç, ilim ve düşünce bakımından yaşlıdır ve kendisine ümit bağlayanlan amaçlanna ulaştınr. (585) Kur'an-ı Kerim, 1 9/6 (586) Kur'an-ı Kerim, 23/29 (58 7) Kur'an-ı Kerim, 39/74 (588) Kur'an-ı Kerim, 12/ 1 0 1 (589) Kur'an-ı Kerim, 271 1 9

235


Şllr: "Onun adından. sikkc'nin duda{Jı tcbessitmle doldu. Onu anmaktw ı mimber'e canhltk geldi.

[21 8] Onunla Araplann dinine renk geldi. Onunla Yer gö{)e do{)n ı yükseldi. Sarhoş gibi kendinden geçmiş olan fitne, rüyasında bile göremeyecc • {ii bir ayıklığa kavuştu. Çetr ve saray, ondan daha büyük bir padişah görmediklerine dair !Jt' minler ettiler. Zafer naktşı, yüzügünün taşına işlenmiş olan ona, saltanat tahtı afe­ rin dedL " Ondan sonra Hicazh açlara aniatılsa onlar için "açken doyuran" !5901 ayetinin inmeyecegi, aç ve haris mideleri dünyanın dört yönü gibi dört köşe edecegi, İsa'nın -Selam üzerine olsun- havartlerinin yiyeceklerı­ ni tatması halinde gökten semavi yiyecekleri hiç beklemeyecekleri kesin olan bir sofra kurdular. Ay ve Pervin159 1l halkası gibi yuvarlak ve parlak. tasavvuf şeyhlerinin kalpleri gibi saglam ve temiz kaseteri inci gibi sıra sıra dizdiler. Sofra kaldınldıktan sonra şarkıcılannın güzellikleri ve hoş nagmeleri ile süsledikleri, aşıklann yüzündeki hüzün perdesini kaldıran ve onlan mutluluk ülkesinde gezdiren bir eglence meclisi (bezm) düzen­ lediler. Çeng'in ahengi, ney'in sesi, defin gümbürtüsü, dönen felek tek­ kesinin sufılerinin kulagına kadar ulaştı. Zevk ve neşe şarabı dostlann ve nedimlerin damarlanndan ruh gibi akmaya başladı. Meclistekiler, ba­ zen elmanın yanagına dişleriyle zarar veriyorlar, bazen hayat veren şa­ rabı, şeker dudaklılann verdigi hazı ve lezzeti meyve ve sebzelerle alıyor­ lardı. Bazen elleriyle şekerin belinin kınyorlar, bazen gözleriyle sevgili­ nin yüzüne saldınyorlar, bazen de güzeller, fındık büyüklügündeki agız­ lannı şamfıstığının dili kadar açıyorlar, bazen baderne benzeyen dilleri­ nin agızlanna çekiyorlar, bazen büyük bir sevinç ve ferahhk içinde çok eski bir dost gibi olan ve

Şiir:

"Aya!jını gönül bahçesine koydu!ju zaman canın başına akıl cevheri saçtığı o bddeden, (590) Kur'an-ı Kerim, 1 06/4 (59 1 1 Süreyya, sevir yani öküz burcunun hörgücündeki yedi yıldızdır ki I ran dilinde bu yıldız kümesine pervin . Türkçede ülker denir.

236


(2 19] O

altın gümüş kesesirıden, o billur lal torbasından, o yeşil hal­

kalt yakuttan, o inciye benzeyen mercandan. O gülen erguvandan, o ferahlatıcı safrandan, o taze misk ve o buharlı 6d'den

O şeker tadı veren acı şeyden, o can bağışlayan cisimden, ömrü uza­ tan o nar renkli sıvıdan"

Şeklinde nitelenen şarabı, ay yüzlerinin

Kandahar!592l

ve

Hallah

(593) putlannı kıskandırdıgı altın yanaklı, gümüş tenli ve Şür: "Yarabbi! Ben, dolunay'ın ışığını aldıflı o sakileri nasıl anlatayım

Öyle güzeller ki,

onlan gören zahid büe olsa, hemen kutsamaya kal­

kar. Zöhre yıldızı onlann kadehlerindeki kabarcıklar gibi dans eder. Ba­ zen aşka gelip o kadehi ağzına tutar. Onların dudaklarına meze niyetine öpücük konduranlar, onun karşılı­ ğı olarak tuz, fıstık ve şeker alırlar. "

Şeklinde nitelenen sakilerin eliyle birbirieline ikram ettiler. Sultan ise, mutluluk doğusunda doğan bir güneş gibi rahat ve hu­ zur makamına oturmuş, her an adamlanndan biiinin gönlünü alıyor ve ona yeni bir can bağışlıyor, iyi söz incilerini sıradan ve seçkin kimsele­ lin üzeline saçıyordu. Şarabın hızlı yeli, eğlence meclisinde (bezm) bulunaniann yüzünden korku perdesini kaldınnca Konya'nın emirleri ve serverlert, öndeki sıra­ lanndan ayrılarak padişahın kabul yeline (divan-ı bargdh) gittiler ve kulluk ayaklan üzerinde dikildiler. Herbiri kendi imkanı ölçüsünde ma­ kamına. mevkiine, gücüne. kuvvetine göre mücevher. elbise, altın. gü­ müş gibi eşya dolu sandıklardan. ay yüzlü erkek kölelerden (gulam). hoş endamlı. iyi huylu cariyelerden. saba rüzgannın hızına yetişemediği. de­ nizler aşıp ovalar kat'eden atlardan oluşan çeşitli hediyeler (peşkeş) sundular. Hepsini memnuniyetle kabul eden padişah onlara iltifatlarda bulundu.

(592) Afganistan'ın güney-dogusunda putlanyla ünlü bir bölge. (593) 4/ 1 0. yüzyıldan itibaren şimdiki Afganistan'ın güneyinde Sistan ile Hindistan da yaşayan ve kadınlarının güzelilgiyle tanınan Türk kabil esi.

arasın­

237


Diger yandan şarabm kokusu işret bahçesinde bulunan n.-dhnlr.rl ı ı başlanndaki düşünce bulutlannı harekete geçirince onların içlertnd�kl sır tomurcuk gibi açmaya ve dünya devleti gibi düşüp kalkmaya ba,.ılıı dı. O arada gecenin misk saçan saçları parlayıp, dönen felegin aynası­ nın pası açılıp

(220] gök kubbenin gümüş renkli kandilleri kendini gös­

terince Sultan, oradan kalkarak istirahatgahına çekildi. Ertesi gün devlet emirleri, mutluluk yıldızları gibi bir yerde toplana­ rak padişah otagında (dehliz) padişahın kabulünü (bar-i şehriyar) bekledi­

Reşideddln, Çaşnigir Melikü'l-ümera Ay-aba, Naib Hokkabaz'ın oglu Seyfeddln Ebu Bekir, ve Pervane Celaleddin K.ayser'l

ler. Sultan, Vezir

özel olarak huzuruna kabul eti ve onlara, "Uc bölgesine v e itaat altındaki emidere padişahınızın

Konya'ya gelip mutluluk içinde tahta oturdugunu

duyurmanız gerekir" diyince saray katiplerini (ketebe-i dergah) ve divan münşilerini çagırdılar. Herbir emir'e makam ve mevkiine göre ferman ya­ zıldı. O fermanlar cihan padişahının tugrasına (tevki) kavuşunca haberci­ ler (kussad) eliyle acele olarak yerlerine gönderildi. Şiir:

"Muhtelif yerlerde bulunan ordunun namlı büyükleri, dünyanın sıfjı­ nağı olan padişahın huzuruna çıktılar. " O arada kıdemli emirlerin büyüklerinden ve serverierin ileri gelenle­ rinden olan Emir-i

Çoban

Melikü'l-ümera

Büsameddin

ile

Emir-i Kızıl

Melikü'l-Ümera Seyfeddin, burada sayılması uzun zaman alacak ve bık­ kınlık verecek olan dinar, dirhem ve kölelerden oluşan hediyeler getirdi­ ler. Bu hediyeler hüsnü kabul gördü ve padişahın gönlünü hoş etti. On­ ların herbiri, padişahla görüşüp konuşma şerefinden başka önemli ma­ kam ve mevkilere kavuştu. Eglencede (bezm}, sofrada ve müsabaka ala­ nında padişahın yanında bulundu; akıllanndan geçen her şeyi elde etti ve menşurlan yenilendi; makam ve rütbeleri yükseldi; itibarlan artmış olarak geri döndü. Sultan, yanında kalan büyük emirler (ümera-yı kibar) ve tanınmış yakın adamlarıyla (havas-ı mukarreb-i namdar) huzur ve mutluluk için­ de

(221] halka adalet ve refah dagıtmaya, hayır işlerini uygulamaya, bü­

yüklük ve yöneticiligin gereklerini yerine getirmeye başladı.

Şanı yüce büyük Allah, o yüce kişinin, o cenab-ı ali'nin, o cihan sahi­ binin, o Müslümanların sığınağının. o zamanın Süleyman'ının ve ikinci

238


Mqfırı. flJEJ4J o tkt dilnuarıırı lıaktmtntn. Allalı'ın dünyadaki gölgesinin, l�alımarıırı rahmel inin ve insaniann seçkinin yönetimi -Yönetimi uzun ve mutluluk içinde sürsün- sıra..•mtda devrtn Bozorgmihr'in�595l -Allah onu ölümsüz ve mutlu kılsın- o kutsal dergahtan ayırmasın. Ebedi devletin sa­ adeli onun şeref yoldaşı olsun. "Muhammed'e ve onun yilce ailesine se­ lam ve alemlerin Rabbi olan A llah'a hamdolsun!"

38- BÜYÜK SULTAN ALAADDiN KEYKUBAD'IN -ALLAH

CENNETLERİNDE RÜTBESİNİ YÜKSELTSiN­

BAZI ENGİN FAZiLETLERİ, ADALET SEVGiSi VE BEÖENiLEN HUYLARI Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Sana Zülkameyn'i sorarlar, Onu size

anlatacağım'de. ( 596)

Alimler şunu iyi bilirler ki, kainatın alnına ve varlıklar sayfasına, yaratılış yazısı ve icad çizgisi çekilince muhtelif mizaçtaki unsur­

lar, "Yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz"(59 7) dendigi gibi bu dört unsurlul598l ve altı yönlü dünyada işleri yoluna koymak ve ora­ nın pazarını canlandırmak için onları zorunlu olarak kaynaştırıp bir araya getirince "Allah dilediğini yapar·{599) büyüklük dergahından "Ben

yeryüzünde bir halife var edeceğim•1600) nidası, mekansızlık kabesini ta­

vaf edenlerin kulagına iletildL "Ol der olur" l60 1 l vadisinin gezginleri, ter­

cih tacını , "Allah Adem'i tercih et.Lf 16 02l zamanının başına koydular. O

zaman alemin işlerini düzene koymak ve ümmetierin seçkinlerinin mut­ lulugunu saglamak için "Biz insanoğullannı şerefli kıldık, onlann karada

ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onlan rızıklandırdık'{603l

fermanını melegin, felegin, cinin, vahşi hayvanların, kuşların, haşerele­ rin ve sürüngenlerin kulagına ulaştırdılar. Onların fetih anahtarını ve (594) Süleyman Peygamber'in vezirinin adıdır. I sm-i a'zam kuwetiyle Belkıs'ı tahtıyla geti(595) (596) (597) (598)

( 599) (600) ( 60 l l (602) (603)

ren bu vezirdir. Edebiyatta vezirler daima Asat'a benzetilir. Bak. not. 72 Kur'an-ı Kerim. 1 8/83 Kur'an-ı Kerim. 2/36 Bak. not. 1 57 Kur'an-ı Kerim. 3/40 Kur'an-ı Kerim, 2/30 Kur'an-ı Kerim, 3/33 Kur'an-ı Kerim, 3/33 Kur'an-ı Kerim, 1 7/70

239


Idare dlz"lnlnl, " Yerde olantanrı hep�tnt �tY.trı için !}aratan O'dur'•tJ04) lıl­ tal>ına hedef olanların aklına ve omuzuna koydular. I nsanın Iç dü nymn .

nı ve dış alemint Imar etmek tçtn peygambe rle ri -Allah'ın selamı ii.zerlt•rt·

ne olsun- "And olsun ki peygamberlerirnizl belgelerle gönderdik; insanla· nn doğru hareket etmeleri için peygamberlere kitap ve (222) ölçii indirdik;

pek sert olan ve insanlara birçokfaydası bulunan demiri var ettik. Bu, Al· lah'ın dinine ve peygamberlerine görmeksizin yardım edenleri çıkarmak içindir. Doğrusu Allah kuvvetlidir, giiçlüdür•o(6051 şeklindeki kıyamet gü ­ nünün delili olarak gönüllere rahatlık ve cana huzur veren hitabıyla bir­ likte ateş yagdıran ve kan akıtan keskin kılıcı gönderdiler. Risalet süre ­ sinin dolmasından, peygamberlik kapısının kapanmasından ve davet işinin kesilmesinden sonra da halifelere ve sultaniara ülke ve devlet iş­ lerinin çekip çevrilmesi görevini verdiler. Günümüzde ise, olaylara karşı tedbir alma, yaratıklan işlerini düzene koyma kalemini ve emirlerini

Cem­ Bozorgmihrl609l

dünya sakinlerine geçirme kılıcını büyük padişah , cihan hakimi,

şid1606l

rütbeli,

Asaf(607)

adaletli,

Kisral608l

menkıbeli,

tabiatlı, İslamın ve Müslümaniann göz bebegi . meliklerin ve sultaniann efendisi, dünyanın önde geleni olan

Sahlb Divan'ınl6 1 0l -Allah şanını yü­

celtsin- etkili ellerine, güçlü ve yetenekli kişiligine, büyük devletine ve geçerli olan emir ve yasaklanna bıraktılar.

Şiir:

" Onun hakkında söylenenleri dinlersen onun ne tam olarak melek so­ yundan, ne de tam olarak insan soyundan olduğuğunu anlarsın. Selçuklu kavmi bir hanedan olarak yükselmeseydi, o nasıl dünyada bu makama ulaşacaktı? Onunla şeriat yeniden dirilip, onunlafetek iyiliklerle dolarken, Onlar (Selçuklular) adalet yayma geleneğini yerleştirip kılıçlanyla di­ ni yücelttiler. "

Şiir

(Arapça) :

"Halk peşinden gidip onu destekler. Küçük biiyük herkes onu doğru­ lar.

(604) Kur'an-ı Kerim. 2/29 [605) Kur'an-ı Kerim, 57/2 5 (606) Bak. not. 1 1 5 (607) Bak. not. 599 (608) Bak. not. 83 [609) Bak. not. 72 [6 10) Bak. not. 1 02 240


I1ilyüklilkte ve hayır işlerinde. gazada ve savaşta onun yanında yer ahrlar. " "Bunlar bu çeşit işler yaparlar. Emanetlere sahip olurlar. Bilgi ve görgülerinden herkesi pay sahibi yaparlar. Biriktirdiklerini dagıtıp iyilik­ le anılırlar ve böylece önderlik sıfatı kazanırlar."

Selçuklular,

kültür ve edebiyat adamlarını yoksulluk vadisinden,

fakirlik çölünden kurtanp, onlann yüzünü, dünyayı aydınlatan güneş gibi agartıp, her isteklerini, kalbi temiz kimselerin duası gibi geçerli kı­ larlardı. İşte büyük Sultan

Alaaddin Keykubad b.Keyhüsrev b.[223) Kılıç

Arslan -Allah delilini nurlandırsın-

bu ailenin gözbebegi, bu hanedanın

parlak lambası, bu tacın nefis mücevheri ve bu inayetin güçlü belirtisi idi. İslam bayraklan, daha ilk görünmeye başlama zamanından beri, pa­ dişahlıkta, yönetcilikte, dini yüceltmede, halka iyi davranmada, adalet yaymada, şeytanı yakmada, dünyanın nizarnını korumada ve övgüye de­ ger işler yapmada gölgesini ondan daha fazla kimsenin üzerine düşür­ memiştir. Eger katipierin en güzel yazanı, edebiyatçılann en seçkini, be­ lagatta her zaman örnek gösterilen, beyan tarzı öncekiler ve sonrakiler ta­ rafından kabul gören, inci saçan tabiat bulutundan düşen en küçük dam­

lanın bile engin denizi kıskançlıga sevk eden Ebu'l-Nasr el Utbil6 l l l -Allah

ondan razı olsun- yeniden canlanıp pak kabrinden çıkarak topraktan ya­ pılmış olan bu aleme dönebilseydi, o padişahın niteliklerini anlatmak için Sultan

Eminü'd-devle ve Yeminü'l-Mille'ninl6 1 2l

methi için söyledigi,

"İslamın büyügü. dindarlarm en dindan, dogrulann en dogrusu , bilginte­ rin en bilgini, zenginlerin en zengini, insaniann en kıymetlisi, her çeşit iyi­ likle donanmış, azameti büyük, geniş bir ülkenin sahibi, Islamı koruyup Allah'a şirk koşanlan korkutan, haksızlıgın en büyük düşmanı, faziletie­ rin kaynagı ve dagıtıcısı olan o sultanı himaye etmez mi?" sözlerini onun için de söyler, özür ve af dileyerek,

Şiir (Arapça) :

"Başkalan için söylenmiş olan methiyeler de senin için söylenmiş olur." sözlerini tekrarlardı.

Şiir

(Arapça) :

" Yeryilzü onun gibi bir padişah görmedi. Gök de ona çadır gibi gölge­ lik eder.

(61 1)

Ebu Nasr Muhammed b. Abdül'l-Cabbar: IV ( ı Ol yüzyılın ikinci yarısında ve V ( l l l yüz­ yılın başlarında Gaznell Sebuktekin ve Sultan Mahmud'un hizmetinde yaşamış ünlü Tarih-i Utbi adlı kitabın yazarı. (6 1 2) Gazneli Sultan Mahmud'un (Bak. not. 270) lakabı.

24 1


Korku uu Lıttek aahtplert onun tllkestne geltnce korkudan sıımtıp '"'"

!)ine kavuşur. "

Şür: "Onun hükmü karşısında gök cisimleri aciz. onun kahtr pençeslmlt•tı zamanın olaylan çaresiz. "

Şiir (Arapça) : "Zaman sanki onun için bir tae, o da onun ineisi gibidir. Mal, mülk lll rer el, o da onun yüzüğü gibidir. Yer ve gökte bulunanlar, deniz ve denizdekiler onun hizmetçileri gllıt dirler. "

Şam, büyüklük zirvesinde ve yücelik dorugunda öyle bir yere ula�t ı

ki, Abhaz beldelerinden Hicaz sınırlanna, (224) Ermen viieyetinin bn

şından Yemen şehirlerine Rus şehirleri yakınından Tarsus hududuna ,

Başkırd sınınnın başlangıç noktasından Valaşkırd bölgesinin sonları na, Antalya serhaddinden Antakya şehrinin sınırlanna, Sugdak vr Kıpçak salırasından Irak sonlanna kadar Müslüman ve Hıristiyan yrı neticileri ile Şam

melikleri kendilerini onun kölesi (gulam) sayarlar.

onun divanından ve dergahından emir alırlardı. Sikkelerini, mimberlcrı , ni ve ülkelerinin nakldierini (nukud-i memalik) . samimi dualar ve gerç<·k övgüler söyleyerek onun kutlu lakaplan ve mübarek ismiyle şereflendl­ rirlerdi. Şiir (Arapça) : "Ona itaat etmenin farz ve görev olduğunu, ona bağlanmanın dind<' ve dünyada vacip olduğunu gördüler. "

Onun dergahının hükümlerine uymayı, onu uygulamayı, ülkeleri ­ nin selameti, devletlerinin kahcılıgı, güç ve kuvvetlerinin devamı için ge­ rekli sayarlardı. Vergileri, mallan, hediye ve bagışlan onlara hiçbir zarar vermeden ve hiç geciktirmeden devlet hazinesine (hazane-i amire) ulaştı­ nrlardı. Eger bir kimse o konuda ihmallik etse, diger sınır muhafızları­ na ( merzuban) ve başkalanna ders olacak şekilde o davranışının cezası­ nı ve kurallara uymamanın karşılıgını görürdü. Şiir: "Heybeti azgınfilleri yola getirir, ihti.şamı kızgın arslanlan tuzağa dü­ şürür. Onun hakkında şüphede bulunanlan, dönen jelek hiç vakit geçirme­ den küle çevirir. Güneş onun adaletinin gölgesine sığınır. Felek onun hükmünün mer­ kezi etrafinda döner. "

242


Onun temiz ve mübarek nefeslnden meleklerin manevi alemiert can­ lılık kazanır. Onun yönettminde gögün en görkemli varlıgı olan ve "Bizi

de

g6zetin: ışıgınızdan faydalanaltm" l6 1 3) hitabının muhatabı olan gü­

ne,, dünya üzerinde daha çok parlamaya başlar. Akıllar, onun sarayı­ nın veztrinden faydalanır.

CebraU'in ( ruhu'Z-emin)

ona yakın olmaktan

,anı artar. iakenderl6 l 4l ancak onun sarayının kapısının ayinedar'ı ola­

btltr. Keyhüsrev,l6 1 5l onun cihanı aydınlatan bezm'inde ancak şarap

j

dagıtab111r. Heybe i. gecelerin kötülügünü örter ve hızla akan yılanın gö­

zünü dondurur. [225] Adaleti zıtlan birleştirip, suyla ateşi, koyunla kurdu banştınr. Sözü iyi kalpliler ve akıllı kimseler tarafından dinlenir.

ŞIIr: "O sultanıann efendisine, 'Allah'ın kemali' sifatından başka bir sifat buZunmadL Feleğin verdiği rütbeden yücelen makamı karşısında engin gökyüzü kedere düştü. Yaratılır yaratılmaz akl-ı selim ve temiz kalp ona itaat etmeye razı ol­ du". sözleri sanki onun için söylenmişti. Hazine konusunda büyük bir ti­ tizlikle araştırma ve incelemede bulunur, her gün hazineye gireni çıkanı sorardı. Tasarruf ve gelirini tamı tarnma " Elini boynuna bağlayıp cimri ke­

silme, büsbütün de açıp tutumsuz olma" 16 1 6) tavsiyesine uyarak harcardı. Diger yandan ifrat ve tefritten sakınır, yalan söyleyenierin karşısında as­ lan kesilerek onlan cezalandınrdı. Yabancı ülkelerden gelen misafir ve el­ çilere iyi davranır, onlara ilgi ve sevgi gösterirdi. Cömertlikte dalgalı bir de­ niz, yagmur yüklü bir bulut ve yanan bir lamba gibiydi. Huzurundan dö­ nüş izni ve aynlma işareti alan her elçi, o kadar servete sahip olurdu ki, aşın zenginlikten dönen felege kafa tutar,

Karun'al6 1 7l bile yüz vermezdi.

Fakat şahsi servet edinmede aşınya kaçan ülke naiblerine (nüvvab-ı bilad­

i memalik) hesap sormada ve onlan cezalandırmada çok sert davranırdı. O konuda ihmal gelmez, çekinip sakınmazdı. En büyük bir sü-başı (ser leş-

(61 3) Kur'an-ı Kerim, 57/ 1 3 (6 14) Bak. not. 92 (61 5) Bak. not. l l l (6ı 6) Kur'an-ı Kerim, ı 7/29 (6 ı 7) Bak. not. 56 243


ker1 küçük blr hata ya pı�a adalete. örfe, şerlate. muamelata aykırı dav­ ,

ransa, ona büyük bir ceza buyurur, bazen onun varlık agacını, "Deurtlmtş

hurma agaçlan gibf' kökünden kazır. suçlulara "Belki yollanndan dönerler

diye and olsun onlara büyük azabdan önce dünya azabını tattırınz•16 ı sı

hükmünü okur, onlara ders verip hizaya getirmek için "Şüphesiz suçlular­

dan öc alacagzz•i6 19) ayetini söylerdi. lşte siyasetinin böyle sertligi ve ceza­ sının agırlıgı yüzünden ülke

(226} nailılerinin ileri gelenleri (ka.ffe-i nüv­

vab-ı memalik) hizaya girdiler. Şiir: "Alışkanlık eskiyince huy olur" Dendigi gibi

Rum

ülkesinin katiplerinin, hesap adamlarının ve di­

van sahiplerinin çogu ne yaptıklarını bilen ve kendilerine güvenilen kim­ seler oldular. Onun lütuf nesiminin tatlı esintileri ve hoş kokuları sanatkarlann, fazıllann, alimlerin, tasavvuf ehlinin ve ihtiyaç sahiplerinin üzerine eser, adaletinin etkisinden, insafının korkusundan, zulüm ve kötülük dünya sınırlarının dışına çıkardı . Kaza ve kader dergahının çavuşlan (serheng) arasında yerini almış, takdir ise, sarayının emirlerini uygulamak için kulluk kemerinin canının beline takmıştı. Ahiakından saçılan güzel ko­ kulann binbir çeşidini saba rüzgarı alıp dünyanın her köşesine ulaştı­ nrdı. Haşmetinin sert yeli ise, hayat damarlannda akan kanı dondurur­ du. Devletinin zamanında şeriatın bayragı arşın şerefelerine dikilmiş, Hanefi mezhebinin gücü ve şeriat sünnetinin canlılıgı en yüksek nokta­ sına çıkmış , ülkenin her yanı, yolların her karışı mutluluk bagına ve cennet bahçesine dönmüştü. Seçkinler zümresinin önde geleni, zahidler ve abidler gögünün gü­ neşi, devrinin bir tanesi, iyilik yapmada, dogru ve dürüstlügü öne çıkar­ ma çabalan her zaman anılacak olan büyük emir

tayi -Allah rahmet eylesin-

Celaleddin-i Kara­

şöyle rivayet eder: "Banşta ve seferde, varlık­

ta ve yoklukta 1 8 yıl gece gündüz o hazretin yanında bulundum. O süre içinde Sultan, ister ayık ister sarhoş olsun, bir günün sekizde birinden

(pas) fazla yatağında kalmazdı. Geceleri Kur'an okur, hayır ve din işle­ rine ait görevlerini yerine getirirdi. "Gecenin yarısında, istersen biraz

sonra, istersen biraz önce bir müdet için kalk ve ağır ağır Kur'an oku" (620) emrine uyar, bu hareketinin cennet bahçesinde kazanacagı rütbesi1618) Kur'an-ı Kerim. 32/2 1 (6 1 9) Kur'an-ı Kerim, 32/22 (620) Kur'an-ı Kerim, 73/2-3-4 244


nı yük1elteceaıne lnanırdı. Allah'ın huzurunda oldulu zaman allayıp In· ler, miskinlik gösterırdl. Aşırı merhameti yüzünden h e mct ns lerl nt n half­ ne üıülür, onlar Için yanan kalbi, gözlerinden yaşıann akmasına sebep

olurdu. Eger [227] ül ke yollannın birinde yol kesenler veya korkusuz h aydutlar btr kimsenin malına veya canına kastetmeye kalksa, üzüntü ve keder ona hakim olur, o olayı aydınlıga kavuşturuncaya kadar yeyip içmeden tad almaz ve rahat yüzü görmezdi. Görevini yapma ve adaleti yerine getirme tstegi hiç kaybolmazdı. Zalimi cezalandırmayı ve mazlu­ mun hakkını korumayı birinci görevi sayardı. Onun sayesinde her za­ man miras gerçek varisierini bulurdu. İmam-ı Azam

Ebu

Hanife'nin -Allah ondan razı olsun- mezhebinden

olmasına, onun usul ve füru'una göre davranmasına ragmen sabah na­ mazını büyük imam Şafi'nin -Allah ondan razı olsun- mezhebine göre kı­ lardı.

Kainatın yaratıcısı

Kur'an

yüce Allah'ın

dergahında tevhid,

salavat,

ve dualar okuduktan ve ihtiyacını giderdikten sonra "Bana kul­

luk edin ki size karşılığını vereyim'�62 l l vaadini hatıriayarak toplantı yeri­

ne (soffe-i biir) gider ve "Çünkü gündüz, seni uzun uzun alıkoyacak işler

vardır" (622) sözüne göre, nazım ipine diziimiş olan şu sözlerle anlatıldıgı

gibi mübarek vakitlerini ve iyi saatlerini taksim ederdi. Şiir:

"Seher vakti bargiihı açılır, adalet arayanlar ülkenin her yanından oraya gelirdL Sabahleyin adalet dağıtırken, işlerin tedbirini de almak gerekirdi. Büyükler, aslanlar ve yiğitler saf saf ayakta dururlardı. Namlı ve tecrübeli yaşlılar ise, tahtın önünde otururlardı.

O zaman acele edilmeden karar verilir, o kararla dünya düzen içinde olurdu. Padişah her gün rızık dağıtır, kanncayı dahi nasipsiz bırakmazdı. A kşam olunca sema ve şarabın sevinci gelir, dostlar mest. düşman ise perişan olurdu. Öyle bir padişah meclisi düzenlenirdi ki, Zöhrel623l orada hizmet et­ mek için can atardı. (62 1) Kur'an-ı Kerim. 40/ 60 (622) Kur'an-ı Kerim. 73/ 7 (623) Bak. not. 267 245


Sürahlnlrı göztındım l<wı damlar l<adehtn uarıa/)ı lal gtbt olurdu .

.

Şarabın ve Hazrc�tt Padtşalım .vcrdtgt sevinç ve sema. iizüıı tiluii mu ı · luluga dönüştürürdü.

[228] Karanlık gece dünyayı aydmlatan padişalun yüzünü görerek gündüze dönerdL Padişah bazı zamanlar da cirit ve çevgan oyunuyla gününü mutluluk içinde geçirirdi. Bu şekilde padişahın adaletinden huzura kavuşan halk, onun yanın­ da savaşmak için asker olmak isterdi. " Meclisinde şakaya yer vermeyen o padişah, meliklerin tarihlerinden ve eski padişahlann huylanndan bahseden kitaplan okumayı çok sever­ di. Müzisyenlerin semaını dinlerken musiki kitaplanndan, vezin, kafiye, usul gibi şeylerden konuşurdu. Bazı zamanlar zengin tabiatından, ber­ rak ve saf kalbinden şahane ineilere benzeyen rubailer çıkanrdı. Onun söylediği rubailerden biri şudur:

Şiir:

"Ayıkken akıl üzerine dayanmm Sarhoş olunca akıl benden kaçar. Şarap iç! Çünkü sarhoşluk ve ayıklık arasındaki vakit, hayatın ta kendisidir. " Eğer yakınlanndan veya nedimlerinden biri, rütbesinin veya vazife­ stnin haricinde bir söz söylese veya aykın bir davranışta bulunsa, onu azarlayıp oradan uzaklaştınr, bir daha meclise almazdı. Sık sık eski bü­ yük sultanlardan söz eder, onlara saygı ve övgü yağdınrdı. Bilhassa es­

ki İslam melik ve sultanlanndan Sultan Yeminü'd-Devle ve Eminü'l­

Mahmud b.Sebuktekinl 624l ve Emir Şems'ül-Meali Kabus b.Veşmgir'e(625l -Allah delillerini uydınlatsın hayranlık duyar ve onlan Mille

-

dtlinden düşürmezdi. Onlann ahlak ve faziletlerini taklit edip örnek alır­ dı. Hiçbir zaman abdest almadan ferman (tevkı) imzalamazdı. Sık sık

Kimya-yı Saadetl626l ile Sahib (vezir) Nizamü'l-Mülk'ün -Allah rahmet eylesin- Siyerü'l-Mülük'unul627l okurdu. Yakınlanndan ( havas-ı hazret) 162 4) Bak. not. 270 (625) Bak. not. 2 1 1 1626) M uh a mmed Gazzali tarafından 1 096- 1 1 06 yıllan arasında Farsça o\arak yazılmış ah­ laki. dini bir kitap.

(627) Veya Slynset-naıııe: Büyük Selçukluların ünlü veziri Nizamü'l-Mülk'ün 40 yıllık vezlrll�l sırasında geçirdi[!:! tecrübeleri konu alan kitap. 246

(ölm.

1 092 -3)


vr. l'lırda,ıurından

(malw:tman·ı halootJ hlçblrt onun mübarek dlllnaen

köt li ı-ıôz v�yu küfl\ r çıkl ı�ı n ı d uynıumışl ı . Jç ve dış tcmlzligc büyük önem V<�rlrdl. Tavla ve sal ra ncı Iyi oynar, clrltte ve okta rakiplerını gerl­ dl� bırakırdı . Mtmarhkta, kuyumculukta. bıçak yapmada. bakırcılıkta. rcssamlıkta ve dcrtclllkte büyük bir bilgi ve beceriye sahipti. Mücevher­ lerln degertnt öyle bilirdi ki , dünyanın en tanınmış mücevhercileri onun bilgisine hayran kalırdı. Bir direm'in ayan hakkında onun biçtigi degere kimsenin bir dilecegi kalmazdı.

Suriye, Diyarbakır, Rabia, Musul, Cezire (Cizre), [229] Yemen, Taif, Şam ve Sis (Kazan) beldelerinin melikleri , makamlarını emniyete almak için her yıl durumları ve memleketleri hakkında bilgi verirler, fer­ man ve menşurlarının yenilenmesini isterlerdi. O konuda arzularına ulaşmak için büyük harcamalarda bulunurlardı . Onun sevgisi ve korkusu insanların kalplerine ve akıllarına yerleş­ mişti. Adının anılması, kötülük ateşinin sönmesine, zalimterin yok edil­ mesine ve kötü kimselerin defedilmesine sebep olurdu . Büyük insan olan alem, onun dehasını, zekasını, faziletini. cömertligini ve maneviyat hazinesi olan büyüklügünü kıskanmaktan küçük çocuklar gibi davra­ nırdı. Gezegenler divanının münşisi onun tabiatının olgunlugunu , tıyne­ tinin iyiligini, niyetinin halisligini, yöneticilik özelliklerinin üstünlügünü şu cümlelerle överdi.

Şiir:

"Ey ilahi destek dolayısıyla mrzrağı bir fidana benzeyen! Senin kılıcın ay'dan baltğa kadar bütün her şeyi teslim almış. Eger gece mevcut olmasaydı, çetr'inin rengine<628l uyarak düşüncen gecenin yüzündeki siyahlığı yok ederdi. Şeriat mührüyle peygamberlik mühürlenmişse, padişahlara senin üzerindeki padişahlık da mühürlenmiş tir. "

(628) Bu cümle, Anadolu Selçuklu sultanların çe tr' inin rengini siyah oldugunu gösteriyor.

247


S9· ŞEYRLERiN ŞEYHf, SEÇKiN VE SIRADAN

KİMSELERiN KUTBU, HAKK' IN DiLi, MİLLETİN VE DİNİN DİREGİ, MÜSLÜMANLARlN REHBERİ ÖMER B.MUHAMMED EL-SUHREVERDİ'NİN -ALLAH ONDAN RAZI

OLSUN- HİLAFET MAKAMINDAN SULTAN

ALAADDİN KEYKUBAD'IN -ALLAH DELlL/Nt AYDINIATSIN- YANINA ELÇi OLARAK GELMESi "Mülkü dilediğine verirsin't629l hükmünün bü­ yük Sultan Alaaddin Keykubad 'ın -Allah delilini aydınlatsın- alıvalinin Allah katından çıkan,

iyileşmesini destekledigi ve onun emellerine ulaşmasında yardımcı oldu­ gu; devletinin bayraklannın çekildigi ve saadet belirtilerinin kendini göstererek onu büyüklük tahtına oturttugu; ferman oklarını her yerde geçerli kıldıgı , padişahlık işlerinin halkın rızasına uygun olarak yürüt­ meye; farz ve sünnete uyarak ülke işlerini düzene koymaya başladıgı; din alanında padişahlara buyruldugu gibi hareket ettiği; halk arasında adil bir padişah olarak davrandığı; padişahlık gelenegini ihya edip, yö­ netim meslegini yücelttiği; kadri ve kıymeti yüksek olan o zatın makam ve mevkiine yaraşır davranışlarda bulunduğu, halka iyi davrandıgı ve padişahlık kurallarına harfıyyen uydugu haberini

En-Nasıreddinillah'a

(630) arz ettikleri [230] zaman Nasıreddin, saltanat menşur'unu (men­ şur-i saltanat) ve Rum ülkesi yönetim naibligini (niyabet-i hukumet-i

(teşrif-i padişahi) bir sultanlık kılıcı (hüsam-i tacdari) ve bir mutluluk mührü (negin-i kamgari) ile birlikte Rabbani imam, vaktin Ebu Yezid' i (63 1 l ikinci Cüneyd' i{632l , ilahi bilgile­

memalik-i rum) bir padişahlık hil'atı

rin hazinesi, dogruluk denizinin yüzücüsü, din vadisinin yolcusu, irfan mülkünün sahibi, kesin bilgiler ülkesinin padişahı, izzet dergahının muhafızı, velayet ve diyanet evinin ulusu ,

"Rabbi onu seçip iyilerden kıl­

dz•1633J okulunun hocası, "Doğduğu günde, öleceği günde ve dirileceği gün­ de ona selam olsun"l634l lütfuna mazhar olan, iki dünyanın seçkini, do(62 9) Kur'an-ı Kerim, 3/26 (630) Bak. not. 2 1 3 (63 1) Yani ünlü mutasavvıflardan Beyazid-i Bistami. (632) Yani Cüneyd-i Bagdadi: Ebu'I-Kasım İ bn. Muhammed b. Cüneyd, büyük din ve tasav­ vuf alimi (ölm.

297) .

(633) Kur'an-ı Kerim, 68/50 {634) Kur'an-ı Kerim, 191 1 5 248


Rumm vr uutmın önd� geleni , Allah'a yakınların en yakını, alemierin nthmeU, her zaman ışık veren lanıun, bilgi denizi, fazilet hazinesi. Iyilik

bulutu, dindarların ı mamı, Iyi kalplllerin rehberi. Insanların özü, dün­

yanın en hallsl . gerçeklerı bllen, sırların derinltkierine inen, hakkın, di­

nin ve mtllettn kılıcı , İslamın ve Müslümanların şeyhi, alemin kutbu, ta­ rtkatın ve mezhebtn delili, hakikatın ve doğ;ruluğ;un dili, halk üzerinde Hakkın rahmet!, sıradan ve seçkinterin önderi, abidlerin ve zahidlerin ileri geleni, zorlukların düğ;ümünü çözen, kötülük bulutlarını dağ;ıtan, Yüce Allah'ın sözlerini toplayan, bilginierin bilgini, büyüklük ve yücelik örneğ;i,

meltklerin ve sultanların rehberi,

dln)'in taraftan,

Cenab-ı (malik-i yevmü 'd­

Ebu Abdullah Ömer b.Muhammed el-Suhreverdi(635)

ile gönderdi. Sultan , onun

-Allah ondan razı olsun- mübarek ayağ;ının Aksaray

malırusesine değ;diğ;ini öğ;renince derhal emirleri onu karşılamaya çıkar­ dı. Onun

Zencirli

menziline gelişiyle de

Konya

kadılarındim, imamlar­

dan, şeyhlerden, mutasavvıflardan, ayandan, ihvandan, fıtyanda olu­ şanbir topluluğ;u onu karşılamaya gönderirken onlara ona izzet ve ik­ ramda kusur etmemelerini buyurdu. Ondan sonra kendisi de eski parli­ şahların öbür dünyadan bu dünyaya

[231] gelmeleri mümkün olsaydı,

öyle düzenli ve muhteşem bir kafile görmediklerini itiraf edecekleri bir

-Allah ondan razı olsun- cihanı süsleyen yüzünü görmek için hareket etti. Onun mübarek

kafile ve seçkin askerlerden oluşan bir birlikle Şeyh'in

cemalinin görünce "Bu yüz, zindandan kurtulduğ;um günün gecesinde gördüğ;üm rüyada ayağ;ımdaki bağ;ı çıkaran, elimden tutup beni katıra bindiren ve bana, 'Amacına ulaştın, muradına erdin'diyen kimsenin yü­ züdür. Onun kerametiyle o zindan yerini yüksek bir makama ve iyi bir talihe bıraktı. Benim için huzur ve güven yeniden geldi. Bundan sonra

Ömer Muhammed Suhreverdi'nin

himmeti hep bizimle olacak" dedi.

Karşılıklı bakışma ve görüşme yerini kucaklaşmaya ve solılıete bıra­ kınca Şeyh , Ben

Ömer Muhammed Suhreverdi'nin

aklı, o zindan gece­

sinden beri hep sizi düşünmekle ve merak etmekle meşguldü. Allah'a şükürler olsun ki, kurtuluşu olmayan vaktin erişmesinden önce birbiri­

"Bizden üzüntüyü gideren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir. •{6361 mizi görme konusundaki dilegirniz gerçekleşti.

(635) Bak. not. 164 (636) Kur'an-ı Kerim, 35 / 34 249


O durum karşısındn Sultanın ınemnuntyet ı ve eır.vtnct en i\Kt d<'r<'­ ceyc ulaştı. Yüzü sadbt�rg gülü gibi uçmaya l.ıuşluch. büyük bfr fmy�ı V<' tevazuyla ona selam verdikten sonra, onun mübarek elfnin öpmey<· kalktı. O anda ona olan inancı ve güveni daha da arttı . Ona tzzet ve ik­ ramda bulunmada, saygı ve sevgi göstennede elinden gelen her şeyi yaptı. Halife'nin huzurundan kendisi için gönderilen en büyük hediye vt� ikram olarak onunla görüşmesini saydı. Onu kendisi için en büyük bir nimet ve ilahi bir lütuf bildi. İki cihanın saadetine sebep olabilecek ve kendisini ebedi istek ve arzularına kavuşturabilecek o buluşmanın şük­ ranesi olarak,

İbrahim Edheml63 7l

gibi

Meryem

oglu

İsa'nın

yolunu

tutmak ve benliginden sıynlmak suretiyle nazlı can arabasını büyüklük makamına çıkarmak, bu gurur ve kibir dünyasından kurtulmak, "lna­ nanlann gönüllerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe candan bağ­ lanması zamanı daha gelmedi mi?'t638l yolunun yolcusu olmak istedi. Şeyh'in, kendisini uyarmak için hal diliyle söyledigi kimya özelligindekl şu sözleri her an kulagına gelmeye başladı:

Şiir

"Niye asık suratı kendinde tutuyorsun? O yüzden iskenderl639l ca­ nından olmadı mı? Sevgiliyle niye her zaman aşk ilişkisi içindesin? Ondan dolayı Dara (640) ülkesiz kalmadı mı? Bu dünyada kulağına gelen her ses, sana nahoş geliyor. Öbür dün­ yanın sesi hoştur.

[232] Hocanın sözlerinden utanıyorsan, kendine Davud peygamberi (64 ı ı rehber edin. " Diger yandan Şeyh, Rabhani ve nurlu bakışlanyla Sultan'ın düşün­ düklerini ve aklından geçenleri anlıyor, engin önsezisi ile onun sorabile­ ceği sorulara önceden uygun cevaplar hazırlıyordu. Sultan'ın ta elest günündel642) kendisine verilmiş olan görevi bırakma isteğine karşı çare arıyor, "Bizim herbirirmizin bilinen bir makamı vardır" ayetinin tefsirini

yapıyor "Her işin bir adamı vardır•(643l sözünü dile getiriyor,

(637) Ebu İ shak Bagdadi (ölm.

Şiir:

904). I ran asıllı büyük tasavvuf alimlerinden. Padişahlıgı bırakıp sufıligi seçtigi söylenir. {638) Kur'an-ı Kerim, 571 1 6 {639) Bak. not. 92 {640) Bak. not. 7 1 (64 1 ) Süleyman Peygamber'in (bak. not. 52) babası. (642) Bak. not. 75 (643) Kur'an-ı Kerim, 371 164

250


"Dılnyada btr anda her �e btr adam. her adama btr tş meydan gel· mtşttr. "

Sözana beyan ediyor, onu adaleti yaymaya, dini yüceltmeye, hayır işiertnin gereklerini yerine getirmeye, güzel olanlan seçip hayır ve sevap Işlemeye teşvik ediyor ve şu beyitleri örnek gösteriyordu: Şiir (Arapça): "Yardım ve bağışlanyla büyüyüp. jazilet ve bilgisiyle yüceldL Onun için bagış binasından daha yüce bir iş ve bina yoktur. lyil@in sonucu yücelmektir. O her zaman iyilik yapanlar arasmda anılır. Cömert insanın ömrü bitip bu dünyadan aynlsa da yaptığı iyilik bina· sı ona ikinci bir ömür bahşeder. " Şehre vardıklan zaman emirler, ülke serveriert {serveran-i memalik) ve erkan-ı devlet Şeyhi kutlu makamma götürdüler. O arada g urur, kibir, kötülük ve gaflet elbisesinden tamamen sıynlan

ve meleğin canı gibi saf iyiliğe bürünen Sultan, ertesi gün Şeyh'i -Allah ondan razı olsun- saltanat makamına çagırdı. Onun huzurunda Hali­ fe'nin gönderdigi hil'ati (hil'at-i hilafet) giydi. Bajdat'ta hazırlanmış ve kenan Halife'nin imamecileıi tarafından örülmüş olan bir imarneyi başı­ na koydu . Adet oldugu üzere Halife makamından getiiilen kırbaçla ona

40 kırbaç vurdular. Ata binrnek isteyince onun için imarnet makamın­ dan (ddr-i imamet) göndertlmiş olan [233) murassa yularlı ve başlıklı, üzengisi süslenmiş ve nalı altından olan binek katınnı getirdiler. Sul­ tan , büyüklelin ve seçkinleıin huzurunda İmam'ım gönderdigi merkebin tımagını öptü. Darü'l-Hilafe makamından gelmiş olan saçı dolu tabakla­ rı orada bulunanların üzeline saçtılar. Sonra Sultan, Şeyh'le birlikte ya­ nına çetr. sancak ve mehter takımını [nevbetiyan) alarak gezmeye (sey­ ran) çıkmak için ata bindi. Herkes Sultanı o heybetiyle seyretti. Kafile geti dönünce çeşitli yiyecek ve meyvelerle dolu bir sofra kurdular. Sofra­ nın kaldırılmasından sonra saray sanatçıları {kavvalan-i has) sema'ya başladılar. O sırada Şeyh'in yanında bulunan itibarlı müıidler, vecd'den vecd'e girdiler. O gün orada bulunan Sultan , ileri gelenler ve başta Emir

Celaleddin Karatayi olmak üzere diger emirler, kendi istek ve gönül rı­ zalarıyla Şeyh'in tarikatine girerek ona baglandılar. Ondan sonra Şeyh. saltanat sarayından kalkarak. din adamlarının konakladıgı, İlahi ışıkların göründüğü , Rabbani yolun yolcuları ve kut-

25 1


11al oeylertn tec�lll etttll yer olan IkametgAhana gtdtnce Sultan o n un u r ­ kasından hamam zamanı hamamın llcrettn l ödestn dtye hesaba kttalm sıgmayacak kadar para ve mal (nukud u ecnas) gönderdi. Konya malı­ rusesinde kaldıgı süre içinde defalarca onun ziyaretine giderek mutlu­ luk kazandı. Başta yaşlı, genç, ayan, thvan bütün Konya'nın ileri gelen­ leri olmak olmak üzere Rum ülkesinin bütün sıradan ve seçkin kişilerı {avam u havas) Şeyh'in bırkasını öpme ve iradelerini teslim etme şerefiy­ le şereflendiler. Herkes sahip oldugu yetenege göre Şeyh'in -Allah ondan razı olsun- kutlu himmetinden sünnet. şeriat, tarikat ve hakikat konula­ nnda nasip aldı. O ülkede o günden bu güne onun etkisi sürmektedir.

Şeyh'in oradan aynlma zamanı gelince Sultan, gönül alma ve nafa­ ka gelenegine uyarak ona Emir Celaleddin Karatayi ve Melikü'l - Ümera Necmeddin Ebu'I-Kasım Tusi (234) -Allah onlara rahmet eylesin- ile 7 bin adet altın, 5 bin altın sultani dinan, beş yüzlük . yüz ellilik ve yüz­ lük miskaller halinde basılmış olan Alai sikkesi, 16441 eşya yüklü katır­ lar, Arap ve ·igdiş atlar. Rum köleler (gulam}, elbise dolu sandıklardan oluşan hediyeler, gönderdi. Ertesi gün de veda toplantısı düzenledikten sonra Zineirli hanı'na kadar ona refakat etmeyi uygun gördü. Şeyh'in yüce himmetinden yardım dileyerek, ondan kusurda bulunduysa affet­ mesini istedi. Onun nazik davetine icabet etmiş, o ziyaretle Sultan'ın devletinde yaşayan insanlara gönül huzuru, mutluluk ve rahatlık hazi­ nesi bırakmış olan Şeyh-Allah ondan razı olsun- Sultanla kucaklaştık­ tan sonra birbirinden istemeyerek ayrılırken , Şeyh'in dilinden şu beyit­ ler döküldü: Şiir(Arapça): "Ondan aynlmanın acısından daha kötü bir şey tatmadım Birbirleri­ ne sarılmış olan kimselerin aynlması, Insanda keskin Hint kılıcının açtığı yaradan daha derin bir yara açar. "

Büyük emirlerden (ümera-yı kibar), saray mihmandarlanndan (mih­ mandaran-ı has) bazılan Şeyh'in-Allah ondan razı olsun- gelişine mem­ nuniyetlerini göstermek ve ona olan saygı şartlannı yerine getirmek için yollarda ve şehirlerde bir an bile yalnız bırakmayarak Malatya malıru­ sesine kadar ona eşlik ettiler. (644) Sultan I . Alaacidin Keykubad'ın bastırdıgı slkke. 252


O gOnlerde Rabbant teyh, bllgt okyanusunun dalgıcı. gerçekler ha·

Daye adıyla bilinen Necmeddtn Razi Baldat'tan gelip , halktan ve meliklerden

zlnest , Incelikler ışıgının kıtyna�ı.

!tı4 5l - Allah rahmet eylestn-

meydana gelen süluk ehltntn bütün tarikatlerint içeren, her sınıfı mü­ kemmel bir şekilde ele alan büyük padişah yazdıgı

Mlrsadü'l-ibad

(Alaaddin Keykubad)

adına

adlı kttabıyla Malatya malırusesinde Şeyh'in

-

Allah ondan razı olsun- huzuruna çıktı ve kitabını Şeyh'in -Allah ondan

razı olsun- okumasını saglayarak degerini artırdı ve ondan takdir ve öv­ güler aldı, Ayrıca Şeyh o kitabı ve yazarını tanıtan, içerigini ve üstübu­ nu büyük bir övgüyle anlatan bir yazı yazdı.

Daye,

Sultan'ın yanına varınca Sultan ona aşırı derecede ilgi ve ilti­

fatta bulundu. Kitabını her harfi karşılıgında ödemede bulunarak onu büyük bir servete kavuşturdu . Onu, saltanat sarayının lütuflanna şük­ reden ve sultanın iyiliklerini anlatan biri olarak hilafet makamına geri gönderdi. Ondan ayrıldıktan sonra da Kayseri'ye hareket etti. Şeyh -Allah ondan razı olsun- Darü' s-s elam 'da (Ba�dat) İmam'ın (Halife) huzuruna çıkınca ona. [235] Sultan'ın kendisine duydugu saygı ve bag;Iılık dileklerini aktardı. O günden sonra imarnet makamının sul­ tan'a manevi destekleri günden güne arttı. H er yıl ikram olarak ona rüt­ be ve makam ünvanı gönderildi. Böylece İmam makamının manevi des­ tegi ve uguru sayesinde sultanın devleti ve ülkesi giderek gelişti. Saadet ufkundan cihangirlik güneşi dogmaya başladı. Daha sonra anlatacagı­ mız gibi ülkeler fehetmede ve düşmanı ezmede gücü kuweti arttı. Yine de "En iyi bilen Allah'tır."

40- BÜYÜK SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD'IN -ALLAH

DELİLİNİ AYDINLATSIN- CİHANGİRLİGE

BAŞLAMASI VE İLK ÖNCE ALAiYE KALESİNİ FETHETMESİ

Yüce allah'ın sonsuz inayetinden ve kutsal alemin ugurundan dola­ yı Sultan'ın mutluluk bayrakları ve saadet sancaklan, iyilik tepelerinde ve ikbal göklerinde yükselip ilerlemeye başlayınca, adalet ve merhamet güneşi. sıradan ve seçkin bütün halkın üzerine parladı. Huyunun iyiligi ve ahlakının güzelligi dolayısıyla ekinler ve hayvanlar üzerine semavı: be­ reketler yagdı. Ü lke sakinleri bahtı iyi olan onun mükemmel koruması (6451 Şeyh Abdullah b. Muhammed: Necnıeddin Daye adıyla meşhur (ölm. 1 247) büyük mu­ tasawıllardandır.

253


alt ında ruhalu ve huzurR k nv u ış tu

.

l<�r.,.nt hu·. u l t'ş yu"clımn Mtymt�tlndr ı ı

ka ç ıp k ıyıya köşeye stndller. Halkın l w r kesımı Için sevinç v e mutluluk pazarında büyük bir hareketlenme ve canlanma gôzlendf. Şarap ve ka ­

deh arasında ayrılık gayrılık kalmadı; bilgı sahiplerının kalplcrl , dogru ­

luk yolcularının içieri gibi tertemiz oldu . Eglence ve neşenin seviyesi en yüksege çıktı. Çalgıcılar, onun neşeyi artıran ve keder! gideren şahane meclisinde sık sık ellerini saza attılar.

Şiir:

"Bir gün devrinin ve zamanının Hatem'i(646l olan şahın huzurunda bil­ ginler ve savaşçılar sağdan ve soldan sohbet ederlerken. Devrin padişahı, yeryüzünün hakimi, büyüJelerin sığınağı ve ülkenin sahibi, Şöyle dedi: Bilmek gerekir ki Tann bu dünyayı oyun için yaratmamıştır. " [236] Sultan söze şöyle başladı: "Yüce allah, varlıkların özü, yara­ tıkların seçkini, mübarek varhgı feleklerin yaratılmasına sabep olan

"levhike" l64 7l tahtının sahibi Peygamber'e hazarda yapılacak işler hak­

"Sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandı­ '1648l nız? buyurmuştur. Şimdi bizim de eğlenece ( bezm) rahatlığından

kında

kurtulup savaş

( rezm) sazına el atmamız ve saltanat kanunlarını uygu­

lamamız gerekir. Ü lkenin her yerindeki halkın rahatını sağlamak ve ci­ hangirlik görevini yerine getirmek için düşünce gözünüzü iyice açın. O düşünceden çıkacak sonuca göre harekete geçip savaşa başlayalım. " Sultan'ın b u sözleri üzerine felegin delice dönmesinden engin tecrü­

Gıyaseddin Keyhüsrev'in -Allah delilini aydınlatsın- hizmetinde seferlerde dert, acı ve sıkıntılar çekmiş, zama­

beler kazanmış, şehid sultan

nın olaylan ve günlerin zorluklarıyla tanışmış linen Emir-i ahur

Ayas-ı Mecnun

adıyla bi­

(kund-i stabO Emir Esededdin; emirlerin büyüklerin­

den ve ileri gelenlerinden, mal, mülk, hazine ve define bakımından deni­ ze, maçlene ve çöle benzeyen, her zaman padişahm tahtının önünde bu­ lunabilen, tacın ve tahtın övdüğü Emir

Mübarizeddin Ertokuş,

edep

dizlerinin üzerine gelerek şöyle dediler: Yunan'ın mülkü ve İskender'in (64 9) saltanatı, tamamıyle siz cihan padişahının eline geçti. Şiir:

"Deniz kenannda bir şehir var. Oranın kışı insana mutluluk veren ba­ har gibidir. (646) Bak. not. ı 86 (64 7) Bak. not. ı 59 (648) Kur'an-ı Kerim, 23/ ı 1 5 (649) Bak. not. 92 254


Kın, laleden lal

rengtntt

bOn'lnmılş olup, gil%ell11Jinden dolCliJI IUIJUn•

da taş yoktur.

Oras ı çok latif ve taze açmış bir gül gibidir. Fakat var olan dikeni yü­ zünden rahat degildir.

_j

Antalya gibi cennet güzeliğine sahip değilse de toprağı tamamen amber yapısındadır."

şeklinde tasvir edilen

Kalonorosl 650)

kalesinin yanında gök düz bir

araziye benzer. Orası, geçit vermeyen daglar, granit taşlardan yapılmış bir htsar ve deniz tarafından bir bendekle çevrilmiş olması yüzünden karada

Sis

topraklanna hakim olmuş. deniz tarafından ise,

Mısır padi­

şahlannın üzerine agır vergiler(bac) yüklemiştir. Yüksek yerleri (kongre) yıldızlara degen o kale siz padişahımızdan başkasına taht yeri olamaz. Şimdiye kadar

Kayserl65 1 )

soyundan din, adalet, mal ve tedbir sahibi

padişahlann hiçbirinin aklına oraya asker çekmek gelmedi.

[237} Şiir:

"Çünkü o kalenin yolunda kartal uçamaz. Oranın ormanında güneş yolunu kaybeder. Eğer deniz tarafından oraya yol ararsan, on çayı geçmen gerekir. On çayın herbiri Nil gibi dalgalı ve masmavi renkte. Onlann dalgası karşısındafil aciz kalır. " şeklinde tasvir edilen o yer karşısında hepsi korkuya ve dehşete düştüler. Eger siz cihan padişahımız biz kullanna emir verirse, muzaffer ordunun her kanncası bir ejderhaya, her sıgırcıgı bir Huma ya l 6S2) her '

serçesi devrin padişahının inayet ve ihtimam fezasında uçan bir kartala döner. Biz kullannızın, ay ve güneş parlakhgında ikbale sahip olan siz padişahımızdan beklentimiz, mübarek çetr kartalım uçurup yola düşür­ menizdir.

Şiir:

"Eğer karşımıza aslan da çıksa, savaş sırasında bizim rakibimiz ola­ maz. Eğer yolumuz granit ve kayaZarla dolu olsa, saldınmız karşısında düz bir ovaya döner. "

(650) Alanya'nın eski adı. (65 1) Bak. not. 1 30 (652) Efsaneye göre boz renkli ve ayaksız bir kuş.

Dirisi tutulmaz. Hindistan' da. Hı ta ve He ten ülkelerinde ve Kıpçak çölünde bulunur. Saksagana benzer. Bu kuşun gölgesi k min başına düşse. o padi şah olur. Bu yüzden H uma'ya "devlet kuşu" da denir.

25

--------·--


O halde burçlan Balık Burcuyla yarıtan , batı göklere deQen. terefe ­

lerı gökteki ay'a, tabanı Ise balıkiara arkadaşlık eden, ŞUr(Arapça): "Temeli topragın altına kök salmış üst. kısmı tse yıldızlara ulaşmıştır. Hiçbir yükseklik ona erişemez. " şeklinde tasvir edilen o kaleyt saltanat devletinin kullannın Ipinin kemendine alalım ve o ülke denizinin incisini diğerlerinin sırasma dize­ ltın" dediler. Bu görüş Sultan'a uygun geldi. Onlara "Aferin" dedi. Sabah olunca hareket emrini verdi. Bir grup askerle Konya'dan ayrılıp Aksaray'a var­ dı. Orada huzur ve rahat içinde eglence meclisi (bezm) düzenledi. O meclisi eğlence araçlan ve huri gibi sakilerle süsledi. O arada devlet bü· -

yükleri ve ileri gelenleri, ülke yöneticileri ve eşrafı bir yandan cihan padişahının huzurunda bade içip çeng'in ve rebah'ın sesine kulak veririer­ ken bir yandan da adil ve dindar padişahın adını anarak gönüllerini hu­ zurla doldurdular. Sonra sevince tutulmuş olan başlan, şarabın etkisin­ den ağırlaşan meclis nedimlerinin (nudema-yı meclis) ve padişahın ya­ kınla.İ'lnın (hureja-yı uns) herbiri kendi yerine çekildi. Ertesi gün yıldızların şahı. gezegenlerin padişahı olan alemi dolaşan güneş,

(238] başını lacivert perdeden dışarı çıkannca zeminin ve zama­

nın kulağı zumanın(nay) sesinden patlamaya, devlet davulunun (kös·i

devlet) zafer vuruşundan çınlamaya başladı. Zafer, cihanın sığınağı olan padişahın dergahının önünde yeri öpüp kulluğunu bildirdi. Devletin kır­ mızı benzinin ve mutluluğun mayası olan siyah çetr'in güneşi (hurşid-i

çetr-i siyah) toplantı yerinin (bargö.h) alnında parladı. Padişah. Yara­ dan'ın yardımıyla saltanat dergahının önünde atına bindi.

O sırada

dünya siyah renkli soylu atların tüylerinin parlaklığından eaşmaya baş­ ladı. Yer asker, gök melek doldu. Parlayan zırh ve miğferlerden her taraf demire döndü. Toprağın sırtı rüzgar gibi giden atıann ayak darbelerin­ den bükülmeye, mızrakların ucu göğün yüzünü yırtmaya başladı. Süva­ nlerin tozundan ve atların tımağından dağlar ovaya, dünya serseme döndü. Kin peşine koşan , kaşlan çatık, zırhlı askerlerin verdiği sıkıntı­ dan ova deniz gibi çalkalanmaya başladı. İnsan selinden ve asker kala­ balığından kara denizden ve ova dağdan ayırt edilmez oldu. Merkezde bulunan Şah, şeref burcundaki güneş ve tendeki ruh gibi yola koyuldu. Ordunun konakl adığı yerde askerlerin ve hizmette çalışanların çadır di­ reklerinin ve sancak gönderlerinin ucuyla. ay kubbesinin yüksekliği arasında gözle görülür bir fark kalmadı. Onların kaldırdıkları tozdan

256


kartat uçamaı old u . Yer ve gök vahşi hayvanlar Için kötü kimselerin kalbinden daha dar ha le geldi. Bu şekilde padlşah ve ordusu menztller

aşarak ve gtt glde çogalarak tahtın bulundugu yere vardılar. Bir süvarı­

nın tamamını btr haftada alabtlecegı geniş bir alanda denizde dikilmiş fenerler gtbi çadırlar kurunca ordular ordulara, çadırlar çadırıara kanş­ tı. O arada bahtı açık Padişah şehre girerek savaş araç ve gereçlerini

yüklemeielini buyurdu. Şiir: "O zaman eğlence meclisinin sorumlusu (salar-i bezm) emre uyarak öyle bir meclis (bezm) düzenledi ki. O meclis, cennet sofrasına yaklaşan hatta onun ayarında olan bir meclisti. O arada Sultan saz çalanlan çağırarak onlann herbirini alışılmış yeri­ ne oturttu. " Ordunun büyükleri ve ülkenin serverleri büyük bir sevinç içinde

Keykubad'ın

sarayına yöneldiler.

Pervin'inl653l

kıskançlıktan

[239]

utanç duyacagı bir meclis düzenlediler. Erguvan rengindeki şarabı yu­ dumlayarak kalpterindeki fani dünyanın gamını demizlediler. Sema'nın sesinden ve rahatlatıcı şarabın etkisinden gençlik günlerine geri döndü­ ler. O sırada

İskenderl654l

sıfatlı Sultan, mübarek tacını dünyayı yöne­

ten başına koymuş oldugu halde fildişi tahtında otururken,

Şiir:

"Şarap kadehi hayat suyu gibi geldi. Ondan sonra bir yudum içmek, Rey ülkesin�655) almaktan daha iyi geldi. Sema'nın sesi ve şarabırı verdiği neşe, gençlik nehrinin suyunu akıt­ maya başladı. " savaşçı yigitler fetih rüzganndan coşmuş. eglenceye dalmış olarak şarap içtiler.

Hal böyle iken, Sultan asker hazır etmeleri için uc bölgelerine fer­ manlar yazmalannı huyurunca divan katipleri (münşiyan-i divan) hiç vakit geçirmeden bu fermanı amberli nefesler gibi kafuri kclgıtlar üzeri­ ne döktüler. Güneş kılıklı. ay yüzlü, zülüfleri Müşteri yıldızınıl656l andı­ ran dilberierin kclkülleri gibi kagıdın beyaz çehresini siyah satırtarla

(653) Bak. not. 59 1 (654) Bak. not. 2 ı B (655)Yani Raca'nın ülkesi Hindistan. (656) Bak. not. 90

257


sOsleylp Sultan'ın tu�rasıyla (tc.wkt-t humayun) ulak görevi verdikleri muhafız kulların (gulaman·t

leri yere yolladılar.

Üzüntü gideren şarabın ateşi serverierin

donattılar ve onları , yatak) eliyle gldt�cek·

başlannı agırlaştınnca Sul­

tan işret meclisinden kalkıp dinlenme yatagına gitti. Ertesi gün seher vakti sabahın dudagı gülücüklerle dolup, havanın kalbi cihan padişahının içi gibi nurlanıp alemi aydınlatan güneşin müh­ rüyle süslenince Sultan meydanın yolunu tuttu.

Şiir:

"Gök, edeb çevyanıyle atılmış top gibi ahir zaman .fitnesini başından uzaklaştırciL" Meydanlarda ve cirit oyunlannda ustalık kazanmış olan serverleri oraya çagırdı. Kısa bir zamanda meydanın süvarileri ve savaş arayan gençler birbirlerine girdiler. Kalkan toz havayı kapladı.

Şiir:

"Şahlar şahı bu lacivert kubbede parlayan ve dünyayı dolaşan güneş gibi Büyük bir güç ve ağır bir darbeyle vurduğu çevyan topunu göğe çıka­ nyordu. " Sultan o meydandan aynlarak sarayın yolunu tuttu. Biraz dinlen­ dikten sonra yeni bir meclis düzenledi ve ölçüsüz bagışiarda bulunarak adını her

yere duyurdu. Bir hafta, ara vermeden, cirit oynayıp şarap

içerek eglenmenin ve gençligin hakkını verdi. "Allah en iyi bilendir."

[240] 41- BÜYÜK SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD'IN KONYA BAŞKENTİNDEN ALA'İYE'NİN FETHİNE GİTMESİ Sekizinci gün, rüzgar hızındaki atlannın tımaklarından kalkan to­ zun güneşin ve ayın yüzünü örttügü. sayı ve teçhizat bakımından mü­ kemmel bir ordu geldi. Dokuzuncu gün sadık sabah ortaya çıkıp mavi gök kubbe aynasının yanagındaki dumanı silip güneşin yüzü güçlü pa­ dişahın ışıgıyla parlayınca ülkeler alan. dünya bagışlayan, gücü Rüs­ tem'inkinel657) eşit olan padişah . yürüyüş Rahşına16 l bindi. Davulun gümbürtüsünden ve gu çatladı.

Şiir:

(657) Bak. not. 1 26 (658) Rü steın'in alı.

258

Hindi zurnanın (nay-i Hindi) sesinden yerin kabu­


"O zarnan onlann kalcbrdllclan to1 C:WtncıiUJQn 1ı1•nn ....., '-'.

Qiltı �auısı sckt�e çıkll.

-··•-· ·­

O za marı yt•n ilenerı zqfc•r. lactııert rt•r ıkli gökte yankılandı. " Ayı ve güncı;ıl yanına alan ordu zaf(�r ve fetih yolunda akın akın Iler­ lemeye başlarken Sultan , düşmanının Işini bitirmek Için dünyayı avia­ yan ordularanın üç gruba ayrılmasını buyurdu. Buna göre bir grup. çe­ vik kaplanlar gtbt sarp kayaları zıplayıp geçecek; bir grup timsahlar gıbı deniz tarafından savaşa girecek; bir grup da hızlı dalgalar gibi gemilerle kale üzerine yürüyeceklerdi. Ayrıca yüksekligine göğün hayran kaldıgı ve her zaman kara bulutların altmda saklı kalan ordaki dağa. attığı taş­ tan

Elburz

dağını bile sıkıntıya düşürebilecek dağ gibi bir mancınıkı

arabayla çıkaracaklar ve o tepenin üzerinde savaş sırasında sert kayala­ rı çimen sayan yiğitler yerleşecekti .

Sultan'ın fermanına uyularak mancınık yerine konurken Sultan-ı

Keykubad dünyayı kateden büsrev gibi16 59l okyanustan daha azam

atının üzerinde, aynayı arayan

Key·

büyük, derinliğine düşüncenin dahl

ulaşamacağı bir çaydan geçti. O arada ilahi güce sahip olan Sultan'ır devletine baglanmış ve gölgesine sığınmış olanlar savaşa girmek içir oraya geldiler. Diğer yandan kalenin sahibi olan

Kyr Vart, l660)

Sultan'ın büyük bi

orduyla kanlı çayı geçtiğini , iniş yokuştan hiçbir [24 1] zarar görmedeı kalenin yanına ulaştığını öğrenince şöyle dedi: "Bu haber, benim ülkem den ayrılacagımı gösteriyor. Bağlanmış olan bu düğümü artık hiçbi tedbirle çözemem.

Şiir:

" Eğer jelele talihimi kötüye çevinneseydi, buraya bunca ağacı kim t< şıyabilirdi? Talihin benim yanımda olduğu günlerde kimse benimle savaşma Y• lunu iuimazdt" Bu toprak alemde sarp dağ ile su arasında bulunan bu kaleden d ha sağlam bir kalenin bulunduğunu kimse iddia edemez. Duvarı da

{659) (660)

Efsanevi Iran padişahı Keyhüsrev'in (bak. not. 1 1 2) dünyayı gösteren aynayı uzun E re aradıgına işaret ediyor. Kale sahibinin Runıca efendi ve bay manasma Kyr (Kyros) lakabını taşıması Bizar oldugunu !ayicl eder. Bununla beraber Ermeni Sempad "Colonoros" kalesi hakimine r Vart'ı clom'un tarunu odu'JI}ll.!;!. Yaz�JD�u � ıen! s, a ��nı��; I..lii§L. Ebı , �c ise kasabanı a a es ı �l'ltl&tid"ınrtaşıdıgıni K:ayoeder 18. 385) � kaynaklannda Alaiye'nin eski adı Kalonoros ve Kanelelar adlarının ikisi ele kayıtlı' (Selçuklular zamanında Türkiye. s. 335, n. 1 7) 2


dan, hendeli denizden olan buraya benzer bir yeri klm11e "ö"t��ntt"ı. Bunclnn önce "üneş bllr

bu yük�ek dnllın

üıertnd�n bir rehber Ilc

geçer­

dt. Ştındi aynı ye rde n Cihan Padlşahı Keykubacl rüzgAr gtbl geçti. Ya nı ­ dan'ın desteglnl ve yardımını almış olan onu n . gö k le savaşa girmesi ve felekle mücadeleye tutuşması zor olmaz. O halde bize sabır elbisesi gıy­ mekten ve bekleme köşesinde oturmaktan ve

Şiir:

"Feleğin kendisi perdeden ne çıkaracak görelim bakalım." demekten başka yapacak bir işimiz kalmadı. " Akşam olup ufuklar onun bahtı gibi katran rengindeki elbiseyi gi­ yince yanan yüreğinden yükselen alılar göklere yükseldi. Bütün gece çare düşünmekten felek gibi gözü açık kaldı. Sabah olup lacivert kubbeye dünyayı dolaşan padişahın (güneş) sa­ rı bayraklan dikilince dünya, Sultan'ın ordusunun kaldırdığı tozdan simsiyah oldu. Saltanat

çetri pariayamaya başladı. Demiri eriten süvari­

lerin heybetinin rüzgarından kale halkının kalbi yerinden oynadı. Söğüt gibi titremeye başladı. Feleğin dahi bir defada bakamadığı , fethini duy­ mak dahi istemediği , yağmur yerine ok ve mızrak yağdırsalar halkını üzüntüye ve sıkıntıya sakamayacakları o sarp yerin korunmasını ilahi güç bırakınca ora savunulabilir mi?

Şiir:

"Fakat kötü talih öjkelenince granit taşını muma çevirir." Sultan tarafından gruplar halinde o dağa çıkmaları huyurulan as­ kerler, uçan kartaHar ve yırtıcı kaplanlar gibi bir anda sert kayalan tır­ mandılar. Fırlatılmış ok gibi oraya ulaştılar. Düşüncenin bile varamadı­ ğı [242] dağın üzerinde ordu savaşa tutuştu . O yiğitterin vurup kırma­

"Göğün sarsıldıkça sarsılacağı, dağlann yürüdükçe yürüyeceği gün"(66 l l ortaya çıktı.

sından gök şaşkınlığa yer ıstıraba düştü.

Feleğin divanından gündüzün ve günün ipi kesilip, dünyayı aydınla­ tan güneş,

Şiir (Arapça):

"Zeki kimseler sağ yumruklannı kafi.re indirirler'' Deyip kendini batı zaYiyelerine gizleyince ve yüce göğün yeşil bahçe­ lerinde yüzbinlerce lamba yanınca Sultan ordusuyla otağına (sera­ perde) çekildi. O zaman canlarını siper edip yiğitlik göstermiş olan dev­ let emirleri (umera-yı devlet) düşmanın dayanma gücünden ve kalenın

(66 1) 260

Kur'an-ı Kerim, 52/9- 1 0


aaAiamlılından dolayı tahlar tahının huzurunda OzOntOiertnt blldtrdt· ler. Padtşah onların gönlünü aldı. Gösterdlklert hizmet ölçüsünde onla· rın saygı nlıgı n ı ve kendisine yakınlık derecelertnl artırdı ve "Her ne ka­ dar felegın kötü olaylar karşısında korkup sıgındıgı bu saglam yer, man­ cınıkla yanhp yıkılmaz. ok ve mızraktan etkilenmezse, zirvesi yıldızlar kümesine degse, yolları her yandan kapalı olsa da yann Allah'ın izniyle savaşa girelim de Mümtnlerin kalplerinin şifasını ve dertlerinin devasını

elde edelim" dtyince büyükler yüzlerini yere koyup Sultan'a 'Yaşa" dedi­ ler ve sözlerini, "Eger siz cihanın efendisi olan padişahımız yüce gayreti­ nizi oranın fethi için sarf ederseniz, ora demir de olsa devletinizin kulla­ nnın elinde muma döner. O halde yann ya canımızı verelim ya da sevgi­ liye kavuşma işini gerçekleştirelim" diyerek sürdürdüler. Şiir:

"Seher vakti padişah uykudan uyanınca güneş kapısının önünde yeri öptü. Bir anda ordu yerinden oynayınca davul gümbürdemeye zuma ötme­ ye başladı. Dünyayı arşınZayan hayvanların ateşinden denizden göğe toz yükseldi. Şahlar şahı ayağını atını üzengisine koyuncajelek dilediğini verdi ve zafer rehberi oldu. " Ordu kalenin etrafını çepeçevre sardı. Askerlerin attıgı ok yagmu­ rundan kale halkı şaşkına döndü. Sultan'ın buyrugu üzerine lenin etrafına yerleştirilmiş olan 1 00 agır mancınıkı

[243) ka­

çalıştırdılar. Mev­

sim kış olmasına ragmen hava arnher kokuyor. buluttan kafur yagıyor­ du. Bu şekilde iki ay savaştılar. İki aydan sonra Sultan. bir gece her zaman yaptıgı gibi nafile nama­ zını kıldıktan sonra büyük bir huşu ve yakanş içinde Yüce Allah'tan ka­ lenin fetbini sordu . Aynı gece uyku hastınnca rüyasında güzel yüzlü. melek çehreli bir şahsın kendisine şu sözleri söyledigini gördü: Şür:

"Bu sarp kalenin başka bir örneği yoktur. Kimsenin orda savaş yap­ maya gücü yoktur. Fakat Cihanı Yaratan senin destekçindir. Böyle bir kaleyi almak da ancak senin işindir. Askerin göğe saldırsa. güneşin beynini dığıtır. Eğer deniz tarafindan savaşa girersen. timsah korkudan karaya kaçar. 26 1


Yine de bö�ıle muazzam btr taht !JCri ancak '/'ann'run de!ltcgtule altr ıa· bilir. " Sultan bu müjdenin sevinciyle uykudan uyanınca divit isteyerek bu beyitlert bir kagıt parçasına yazdı. Ertesi gün karanlık ordusu hezimete ugrayıp aydınlık denizi her ta­ rafı kaplayınca devlet beyleri (ümera-yı devlet) cihan fatihini otagının ka­ pısında (der-i dehliz) hazır oldular. Sultan onlara huzuruna girme izni

(bar) verdi. Rüyasını ve rüyasında kendisine söylenen beyttiert onlara okuyunca herbirinin mutluluk sabahı dogdu. Kalp sahalannda sevinç gülleri ve emel tomurcuklan açmaya başladı. Sultan, gaza'ya katılmış olan fakiriere ve düşkünlere yüz baş sıgır, bin baş koyun ve 1 0 bin dir­ hem gümüş dagıtmalannı buyurdu. Emirlerin ve büyüklerin herbiri o konuda Sultan'ı teşvik ettiler.

42- KYR VART'IN AMAN DİLEMESİ VE KALONOROS KALESİNİ SULTAN'IN -ALLAH DEULİNi AYDINLATSIN- KULLARINA TESLİM ETMESi Melekut alemindenl662l Sultan'a m üjde geldigi gece

[244] kale sahi­

bine (diz-huday) de rüyasında gaipten savunma ve karşı koyma konu­ sunda bir ses geldi. Gaflet ve cehalet uykusundan uyanınca ayanını ve itibar sahibi kişilerini çagırarak, "Biz Sultan'ın ordusuna dayanamaya­ cagız. Her ne kadar kalemiz ve hisanmız yıldızlada diz dize, kartallada yan yana olsa da kaderin yazısından ve hükmünden kurtulmak müm­ kün degildir. Onun için Tann'nın destegine sahip bir padişahla yabancı­ lıgı bırakıp tanışmak gerekir. Çünkü semavi bir güce ve kuvvete karşı koymak akla ve mantıga uygun düşmez. Benim düşüncem, Sultan'ın hükmü altına girmektir. O zaman belki cihan padişahının dünyayı süs­ leyen tahtının uguruyla yaşlanmış bahtımız yeniden gençleşir ve bu dogru düşünce herkesi yola getirir" dedikten sonra güzel konuşan bir habercisini (kasıd) . kalbe ve cana kadar degen üzüntü dikenini şefkatli eliyle kötü talihli ayagından çıkarsın ve şahtan işlemediği suçun özürü­ nü dilesin diye daha önce aralarında komşuluk yakınlıgı, birbirlerine gi­

An­ Müba-

dip gelme dostlugu ve mektuplaşma ve selamiaşma ilişkisi bulunan

talya

subaşısı Emir

(662) Bak. not. 57

262

Mübarizeddin Ertokuş'a

gönderdi. Haberci


rt•eddtn'ln yanına gelip d u rumu anlatınca Mübartzeddln, hlç vakit

kaybetmeden Sultan'ın huzuruna çıkarak el baglayıp söze başladı: Şiir: "Allah'ın adıyla konuyu şöyle açtı: Ey mavi gökten daha yüksek olan, Felek senin açık bahtının önünde maskara olmuş. dünya senin ciha­ nı yakan kılıcının kulu olmuş. Dünyayı yaratan. her zaman senin bütün arzulannı yerine getirmiş. Sen hedefine ulaşmışsın. Senin vardığın o hedefi, lskender rüyasında dahi görememiş. Zafer senin hunhar kılıcınla canlanmış. Dünya senin açık talihinin kulu olmuş. " Siz padişahımızın rikabı nereye gidip orada savaşa girerse, zaman sizin hükümterinize boyun eger ve dünya emir ve fermanınızın altına gi­ rer. Biraz önce Kyr Vart'ın habercisi yanıma geldi ve 1245] siz sultanı­ mızın onu, ateş saçan heybetinizin dışında tutmanız, saglıklı günlerini insaf gölgenizin altında almanız ve bu konularda onlarla anlaşma ve sözleşme (ahd ü peyman) yapmanız halinde o, başı göge degen bu kaleyi size bırakacak. Şiir: "Devlet gibi dergô.hınızın kulu olalım. O şerejle başımızı aya yükselte­ lim. " dedi. Bu haber üzerine Sultan'ın alnında sevinç izleri ve mutluluk belirti­ leri göründü. Cevap olarak "Onun istegini yerine getirmemiz, onun gibi­ lerini dostlanmız ve taraftarlanmız arasına almamız, tatlı dil ve güzel sözle onu evimizin yakınlanndan (havas-ı hane) ve sarayımızın koruyu­ culanndan (herras-ı asitane) yapmamız gerekir. Şiir: "Dünya işlerinde kılıcın ve tatlı dilin iki arkadaş olduğunu bilmiyor musun? Keskin kılıcın açtığı her yaraya dil merhem olabilir. Mavi gök kubbe kılıçla alınıp kul yapılabilir. Fakat insanlan almak ancak tatlı dille mümkün olabilir. " Emir Mübarizeddin, devlet sahibinden bu hükmü duyduktan sonra ikametgahına (sera-perde) gitti ve habereiyi çagırdı. dileklerinin kabul-

263


gördogono söyleyerek sözlerine şöyle devam etti: " Hiç vakit kaybetme­ den

Kral Kyr Vart'ın yanına dön ve ona, 'Gök senin ıstelin dogrultu­

sunda ve arzun istikametinde döndü. Padişahın şefkattyle zamanın dönmesine karşı emniyet ve güven içinde kalacagına inanıyorum. Bun­ dan sonra vefa yolunu tutup, kulluk kemerini bagla. O takdirde zarar verici gögün dönmesinden emniyette kalır, başı yıldızlara degen kaleyi teslim ederken de hüzünlenme ve gamlanma sıranı savarsın. Çünkü dünya görmüş akıllı kimseler, zamanın sogugunu sıcagını tatmış bilge­ ler şöyle demişler, akıl elmasıyla hikmet incisini şöyle delmişler: Şiir:

'�klın kendisine yardımcı olduğu kimse hiçbir zaman aslanla komşu­ luk yapmaz.

[246] Şahin her ne kadar kuşların şahı olsa da kartallann yanında yuva kurmaz. Her ne kadar gece karganın rengi gibi siyah olsa da güneş doğunca dünyaya lambalık yapar. lkbal ve şans insanların başını dik tutar ve onlan başanlı kılar. " Benim tavsiyem, Kyr Vart kafasından endişeyi atsın ve devrin padi­ şahının hükümlerine uymayı kendisine meslek yapsın. Gönlünden kale sevdasını atarak Sultan'ın mübarek gölgesinde sıgınak arasın. O takdir­ de Tann'ın gölgesi olan Sultanın sonsuz merhameti seni meliklerin gü­ neşi, karaiann ve denizierin seçkini yapar." Bu sözleri duyan haberci mutlu ve sevinçli olarak kaleye geri dön­ dü. Olanlan başından sonuna kadar anlatınca Kyr Vart kaleyi teslim işine girişti. O arada akıllı ve güzel konuşan bir elçiyi, duydugu baglılıgı, saygıyı, sevgiyi ve aşagıdaki sözleri ihtiva eden bir mektupla Sultan'a gönderdi: Şiir:

"Önce Yaradan'a ş ükürler olsun. Iyi, kötü O'nun vasıtasıyla açığa çı­ kar. Firuze renkli gök kubbeyi yukanda tutan O'dur. Mavi leğenin lamba­ sını (güneş) yakan O'dur. O can bağışlayan ve nzık veren Tann'yı tasvir etmekten dil aciz kalır. O'nunla ümit olduğu gibi korku da vardır. Her an O'na binlerce şükür olsun. O yeryüzü padişahının tahtının üzerine bendenizden yiiz binlerce öv­ gü olsun.

264

ı


O bayak şahlar şahı uluiJ Keykubad'ın ışınından alem marnur olsun. Danyanın seçktnt, Selçuklulann övüncü olan onun bezminde Zöhre yıldızı sAkilik yapsın. " "Siz padtşahımız duymuşsunuzdur ki, b u sarp kale ta Daral6631 ve

HuteDJ(664I devrtnden, İskender (6651 ve Kayser1666l zamanıdan beri bu

naçtz kulunuzun atalannın ve dedelerinin ıkarnet ettigi, düşmanıann ve muhaliflerin kıskandıgı bir yerdi. Hiçbir güçlü padişah orayı almak için savaşı göze alamadı. Cihanı Yaratan, yeryüzünde başı göge degen böyle bir yer yaratmadı. Burada kıyamet ve hesap gününe kadar yetecek had­ siz hudutsuz zahireye ve teçhizata

[247] sahibim. Bu kalenin zirvesinde

hadise yaratan ve beyhude dönen felegin eziyetinden uzak idim. Gökle yanşır, güneşte eşit oldugumu sanırdım. Fakat gözü me uzaktan muzaf­ fer çetriniz ilişince dizimin bagı çözüldü , gözümün feri gidip gelmeye başladı. Vücudumu düşkünlük aldı. Şahın heybeti karşısında bu sarp saray, aklımın gözüne derin bir çukur gibi göründü. O zaman kendi kendime, 'Dagla tokuşmak, çuvaldıza yumruk indirmek ve rüzgan dur­ durmaya kalkmak, kendini felakete atmak demektir. Cihan padişahının genç talihi karşısında bizim yaşlanmış talibirniz aciz kalır. Onun için dünya padişahlannın güneşinin dünyayı aydınlatan ışıgının gölgesine sıgınmak ve orada bannak aramak gerekir. Eger şahın şefkati ve mer­ hameti, ben zavallıyı kapsarsa ve can güvenligim saglanır, onun vilayet­ lerinden biri bana bagışlanırsa, bu davranış büyük bir iyiylik ve engin bir kul severlik olur.

Şiir:

"Eğer benim Sultan'ın ülkesinde bir köyüm olursa, o köy bana Süley­ man·m!667J ülkesinden daha değerli olur. Cihanm efendisinin bana yardımı olursa, o zaman benim mutluluğum Huma!668l nınkinden dahafazla olur. Adım şahm divanında anılır olursa. artık güneşin ve aym dolaşma­ smdan endişe etmem. " (663) Bak. not. 92 (664) İran mitolojlsine göre Hz. Adem'in dördüncü ogludur. Pişdadi hükümdarlanndan biri­

dir. Babası Siyamek ve dedesi Keyumers'tir. Ateş ve demir onun zamanında bulundu, ziraat aletleri yaptırdı. Şehirler yaptınp şeytanlan insanlara kötülük yapmaktan alı­ koydu. Keyumers'ten sonra tahta oturup 40 yıl padişahhk yaptı. (665) Bak. not. 2 1 8 (666) Bak. not. ı 30 (667) Bak. not. ı ı (668) Bak. not. 652

265


Ru ttözlerden hotlanan pnditah, "Bu ndam. iyi yeUtmif, bUgUt ve akıllı btndtr. Onun Isteklerini yerine getirmek gerekir. Eger onun s�du­ kat ntyettntn baglarını akrabalık yoluyla güçlendirme istegtmizt en kısa zamanda ona duyurursak. o zaman onun bize olan güveni daha da ar­ tar, bizim merhamet denizimizden dostluk şerheti içer" dedi. Bu düşünceyi begenen ülke büyükleri başlarını yere koyarak Sul­ tan'a "Merin" dediler ve habereiyi bu sevtndirirci haberi

Kyr

Vart'a du­

yurması için geri gönderdiler.

Kyr

Vart, bu haberi duyunca mutluluktan külalıını havaya attı.

Övünen başını yedinci gögün!669) üzerine çıkardı. Habereiyi ıstege nza gösterdigini bildirmek için geri gönderdikten sonra daha önce satın aldı­ gı edepli ve namuslu kadınlarının seçkinlerinden birini, Muhammed'in (A.S.) şer'i emirlerine uygun olarak hazırlayıp Sultan'ın kutlu hareminin

ve _ugurlu ailesinin fertleri arasına katılmak üzere gönderdi.

Kyr Vart'ın arzusu yerine getirildi. [248] Sul­ Konya Akşehir'inin emirlik menşuru'nu ile her biri

Bu iş bittikten sonra tan ona habercilerle

bir şehir gelirine sahip olan tanınmış birkaç köyün mülkiyetini verdiğ;ini belirten bir yazı gönderdi.

Kyr Vart ikta ve temlik menşurunu

inceleyip izdivac işinin tamam­

landıgını duyunca o gece seviçten yerinde duramadı. Ertesi gün güneşin altın külahı gök ufkunun denizinde dogunca, kalenin zirvesinden, başı yıldızlar kümesine değen Sultan'ın karargahına (bargah) inerek özür ve af dilemek için dilini açtı .

Sultan ona ilgi ve şefkat gösterdi. İzzet ve ikramda bulunmak için bir anını dahi boş geçirmedi.

Kyr

Vart da edep dizinin üzerine çökerek

tahtın yanına gitti ve "Eğer cihan padişahı dünyayı fetbeden bayrağını

(alem) kaleye gönderir, mübarek ayağını kendisine uğurlu gelecek olan bu yeni ülkesini görmek için zahmete koşarsa, o zaman oradaki alimler, bu kulu hakkında ilgi gösterdiğinizi öğrenirler" dedi. Aynı şeyi düşünmekte olan Sultan.

Kyr

Vart'ın bu sözlerine sevin-

di. Çetr'i ve kutsal sancağıyla (sancak-ı ferhunde) dönen ğöğün güneşi gibi kaleye hareket edince zaferin müjdecisi olan davul {kos) ile mutlulu­ gu artıran zurna {nay) gümbürdeyip eaşmaya başladı. Dünyanın kulağı­ na ülke fetbeden şahın gelişinin müjdesinin ulaştırdı. Onu duyan bü(669) Bak. nol . 1 60

266


yOkler ve Ilim peşinde koşan kesişler (caseUkan) akın akın, grup grup aşagıya tndtler. Saçı saçan avuçlannı, övgü söyleyen d1llerlni açarak pa­ dtşahın eltnt öpme şerefine kavuştular. Şiir: "Aklın başa girdi{ji gibi adil şah kaleye girdi. Kalede düzenli bir şehir vadı ve halkının kalbi şahı görme arzusuyla yanıp tutuşuyordu. O sarp dağda, bakınca akla şaşkınlık veren geniş bir düzlük yer alı­ yordu. Orada meyve veren gölgeli ağaçlar ile sayısız üzüm çubuklan vardı. Oranın etrajina öyle bir yeşil alan vardı ki, cennet bahçesi güzelliğini kıskanırdt Ayrıca orası. çok sayıda mezraya, sayılamayacak kadar gölcüğe ve hesaba gelmeyecek zahireye sahipti." Böyle bir kaleyi kolayca ele geçiren i670l Sultan, Yaradan'ın verdigi bu nimete şükretmek için "Bize verdi{ji sözde duran

[249) ve bizi bu yere

vdris kılan Allah'a hamdolsun"167 1) ayeti ile "Kaleleri ona açtı ve biz de

köşe bucagı ele geçirdik" sözünü söylemeye başladı. Daha sonra devlet emirlerine (ümerd-yı devlet) dönerek onlara ''Yüce Allah'a bizim yıldızımı­ zı yükseltmesinin, bu önemli fetihle bize yeni bir hayat vermesinin şük­ ranesi olarak O'nun her zam an büyüklükle anılması için bu sert kaya­

lar üzerine öyle bir kale yapalım ki, engin ve keskin düşünce onu gör­ mekten şaşkınlıga düşsün, milletierin seçkinleri, padişahlann çabalan arasındaki farkı görsün ve kalacak olan o hatıradan bizim bilgimiz ve

yeterliligimiz hakkında bir sonuca varsın. Ondan sonra o yerin adı. adı­ mız ve lakabımızla şeref kazansın. lhtişamıyla çember şeklindeki gökle, nilüfer rekli kümbedle ve 1 2 kapılı sarayla yanşsın" dedi. Sultan'ın fermanı üzerine mahir yapı ustalari, çalışkan ve çevik işçi­ ler, eli uz ressamlar, "O ne dilerse, mdbedler, heykeller yaparlardı'1672l hükmünü gerçekleştirmeye başladılar.

Şiir:

"Tann'nın yarattığı o sarp kayalarm üzerinde kısa sürede o yapı orta­ ya çıktı. (670) İbn Bibi çok defa oldugu gibi burada da fetih tarihini vermez; yalnız 6 1 8/ 1 22 1 yılında yapılan Konya surlanndan sonra vukubuldugunu söyler. Nigdeli Kadı Ahmed bu hadi­ senin 6 1 9 / 1 222 yılında. Ebu'l-Ferec ise 62 0 / 1 223'de cereyan ettigini yazar. Eski bir takvim 6 1 8/ 1 22 1 yılını verir. Hadiselerin kronolojik sırasına göre de fethin 1 2 2 1 yılın­ da oldugunu kabul etmek gerekmektedir. (Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 33 7) (67 1 ) Kur'an-ı Kerim, 39 / 74 (672) Kur'an-ı Kerim. 34/ 1 3

267


Orayı dille anlatmak milmkan degtld tr. gözlı- gönnctk gerekir. K4für mezhebinin hdktm oldugu, tnctl ue çan sestntn duyuldugu o yerde Şimdi tevhid ile Allah'ın adı duyulmaya başladı. Bunun için böyle bir padtşahın öugü hakkıdır. O yerden her zaman kötü göz uzak olsun. Böyle bir eu her zaman marnur olsun. "

43- ALARA KALESİNİN SULTANIN KULLARI TARAFINDAN FETHİ Cihan padişahı Alaiye kalesinin yapımından kurtulduktan sonra ci­ hangir rikabını

Antalya

tarafına çevirdi. Yolda gözü, bir vadide granit

bir taşın üzerinde kurulmuş, gök gibi saglamlaştınlmış, zamanın gözü­

nün hayran kaldıgı, hemen yanında ihtişamı

NU

nehrine benzeyen. su­

yu masmavi olan bir nehrin aktıgı, göge yakınlıgından dolayı zirvesinde nöbet tutan bir nöbetçinin boyunu egmek zorunda kaldıgı, sarplıkta Kaf dagınınl673l , yanında zerreden daha küçük göründügü Alara kalesi­ ne düştü.

Oranın yöneticisi, dünyanın lezzetinden el etek çekmiş, inziva yolu­ nu seçmiş, atlas kumaş yerine çul giyinmiş olan Kyr Vart'ın kardeşi idi ve Zuhal yıldızıl674l gibi [250) o kalenin eyvan 'ına yerleşmişti.

Sultan , devlet emirlerinden bir emirin, muzaffer askerlerinden bir birlik ile Alara kalesine gitmesine ve oranın yöneticisine, "Cesareti ve yi­ gitlıgıyle tanınmış olan kardeşin madı

.

Kalonoros

kalesini bize karşı koruya­

Şiir:

'Cihanfatihlerinin karanlık gecede rüyalannda dahi göremediği böyle bir yeri, Ben yıldızlara ışık veren Tann'nın yardımı ve parlak kılıcımla bir gün­ düz vakti aldım. ' Senin zamanında yıpranmış ve aşınmış olan bu kalenin düşmesi daha kolaydır. Sen akıllı ve günlerin iyisini, kötüsünü görmüş ve bu dünyanın nimetlerinden el etek çekmiş birisin. Selamet yolunu seçmek (67 3) Bak. not. 57 1 (674) Bak. not. 268

268


enln Için daha kolay olur. E&er kardettntn yolundan ltdtp kaleyt kulla­

nınaza tesilm edersen, sınırKız cömertltgtmtze mazhar olur, Istek ve ar­ zulanna kavuşursun . Eger btztm hükümlertmlzin ve Isteklertmlzin hlla­ fına davranırsan, o muhalefet dikenint kendi aptallık ve cehalet gözünde

bulursun" şeklindeki haberin yanında konuya uygun düşen bu şiilin de ona duyurutmasını buyurdu: Şiir: "Kelleni yele vennemen içinjennanımızdaki sözlere uy. "

Sultan'ın bu fermanını iletip gizli sım açıkladıklan zaman onun heybetınden ve şevketinden korkan kale yöneticisinin dünyayı gören

gözleri k arardı Büyük bir korku ve dehşet içinde sıkıntıya düştü. Se­ mavi bir rastlantı ve Rabhani bir takdirle kulunç illetine yakalandı. O şaşkınlık ve korku içinde ömrünü ve canını Canlan Yaradan'a teslim et­ U. O durumu gören ve korkuya kapılan oranın ileti gelenleri, oradan ay­ nlıp kendi nzalanyla veya korkunun etkisiyle kaleyi Sultanın elçileline teslim ettiler. Sultan'ın sancağını oraya çekerek padişaha edilen dualan o dtyann sakinlerinin kulağına ulaştırdılar. .

Böylece o kale de güzel bir tesadüf eseri kılıç kullanılmadan tek bir söz ürerine ülkenin diğer beldelerinin arasına katıldı ve saltanat divanı­ nın ceridelerine (ceriiyid-i divan-ı saltana�675l kaydedildi. (251) Şür: "Tann'nın yardımcı olduğu şah, tahtını ve tacını yükseltir. Su, onun istediği yönde akar ve her isteği yerine getirilir.

Bufiruze renkli gök, hiç durmadan onun zaferi için döner. " O ikinci fethin haberi Sultan'a ulaşınca Sultan, halka açık bir eğ­ lence meclisi (bezm-i am) düzenledi. Sıradan ve seçkin kişileri, büyükleri küçükleri oraya çağırdı. Savaş rüzgannı başından uzaklaştınp rebab ve çeng'in sesini dinleyerek şarap içti.

Antalya'ya vannca emirlerin seçkinlerine şahane hil'atler ve hediye­ ler dağıttıktan sonra onlara kışiaklanna ve yurtlanna dönme izni verdi. Kendisi de yakın adamlarıyla (havas-ı mukarreb) orada kışladı. Şiir: "Ondan sonra savaşta muzaffer olan cihanjatihi, her gün yeni bir eğ­ lence meclisi (bezm) düzenledL Şehinşaha bazen savaş düşüncesine dalmak, bazen de nay ile çeng'in sesini dinlemek kaldı. (675) Ceride ,

Nüfus ve ruzname kayıtlan demekti. Bu tabir Osmanlılarda son deviriere ka­ dar kullanmıştır.

269


Felck Sutıan'tn ııart oldıı. O, sahilde ve d!i)er yerlerde bahar kokwu ı aldı. Hava misk saçarken zemin yeşiller giyindi. Bülbüliin sesinden dünya eaşmaya başladı. Sebzenin dudağı buluttan süt içtL Yaşlılar şahın bahtı gibi gençleşti­ ler. Kumruların sesi rebabınkine karıştı, gönülZere gençlik sevinci geldi. Saba rüzgarı şimşir ağacının saçını taradı, yaseminin ağzı Hoten mis­ kiyLef.6761 doldu. Akıl mest oldu, herkes şarap yudumlarken nergisin gözü şarapla dol­ du. Kış mevsiminde sahil sanki sarhoş oldu. her yerde bahar gibi eğlence meclisi düzenlendi. Çeng. bülbüllerle birlikte ötmeye başladı, sert yiğitler kükreyerek sa­ vaşa girdi. Bulutun yağmasından, güneşin parlamasından gönülZere huzur ve­ ren bahar yüzünü açtı. Şahın yüzü güneş gibi parlamaya, avcı ise cömerlikte yağmur bulutu­ na döndü. Savaştan muzaffer çıkmış olan şah, bu şekilde kadehler ve çeng arasında bir ay geçirdi.

[252) O arada bazen neşe içinde ava gitti, havayı keklikten boşalttı, Durup dinlenmeden ormanlardaki aslanlarda taş ta renk bırakmadı. "

Bununla beraber günlerinin çogunu yapılacak işleri düşünerek geçirdi. Vuruşma ve çarpışma yetenegini, şarap kadehi yudumlamaya; mızrak ve kılıç sallamayı, rebab'ın sesini dinlemeye; harp ve darp sıra­ sında ad kazanmayı. çeng'in ve barbut'un sesine üstün tutmaya, iş yap­ mayı kalbe rahatlık veren şaraba tercih etmeye başladı ve şöyle dedi: "Her ne kadar kalbe rahatlık veren şaraptan kaçmak mümkün olmazsa da, Şiir: "Fakat eğlence meclisi yeri (bezmgô.h). şarap ve kadeh için değil, in­ san için dinlenme yeridir. (676) Bak. not. 409

270


LezzetU şarap. dllşnıam aulaJ.)an cihan padtşahuurı eUrıde parlayın·

ca. Onun aucu açılır ne döner.

ue

emniyete kefil olan parlak yanagı erguvan rengi-

O ziynet ue süsten bütün kulları o anda yeni bir cana kavuşur. Şair sözünü aya çıkarırken ordunun canına binlerce can katılır. " Sultan , bu şekilde Antalya'da üzüntülerini atıp bir çok bilgiler ve tecrübeler kazandıktan sonra amacına ulaşmış olarak oradan kalkıp taht yerine dogru hareket etti. O arada o fethi kutlamak için her taraf­ tan elçiler, çok miktarda peşkeşle, sınırsız hazinelerlerle yönlerini Hüs­

revl677l huylu şahın dergahına çevirdiler. Şiir:

"Nihayet bu mQjde basit bir mQjde değüdi. Böylesini dünyanın kulağı çok az işitti. Cihan padişahı tarafindan gerçekleştiriZmiş olan o fetihten sonra onun hükmü kader gibi etkili oldu. Onun etkisiyle karadan göğe öyle bir gürültü patırtı yükseldi ki, san­ ki deniz eaşmaya başladı. "

44- KONYA VE SİVAS KALELERİNİN YAPIMI VE ORALARlN 615 (12 18) YILINDA DEVLET EMİRLERİNE (ÜMERA�YI DEVLET) DAÖITIMI Lacivert kaplı gökte doğunun padişahının (güneş) parlak yüzünü gösterdiği, Cemşid'in1678l [253] ışıklı külalıının köşesi mana gibi ovadan parladığı zaman Sultan, gezegenler içinde parlayan güneş gibi atma bin­ di. O anda herkes onun ata binişini Süleyman'ınl679) rüzgara binişine benzetti. Dergahın emirleri (ümera-yı dergdh) ve bargahın serverleri ile başkent Konya'nın etrafında ve bahçelerinde gezmek için yürürken bir­ den şehir tarafına baktı. Büyük nüfusla ve zenginlikle donanmış, uzun­ luğu ve genişliği arasında bir günlük yol olan, her tarafına üzüm bağlan ve meyve ağaçlan dikilmiş, zamanın, havadislerinin tozunu bostanların­ daki ağaçların güzelliklerinden uzaklaştırdığı ve her zaman naz ve niyaz tohumlan ektiği, Şiir: (677) Bak. not. 8 1 (678) Bak. not. 1 1 5 (679) Bak. not. 52 27 1


"Suyunu Fırat nehrinden ödünç almış. rüzg�n hayat suyunurt ilzerin· den geçmLş olan O bölgeye her ülkeden insanlar gelerek o güzel şehri vatan yapmış. Bütün dünyanın yaşadığı oraya şehirden ziyade engin deniz adım takmak yerinde olur. Bütün bunlara rağmen çevresinde sur yoktur. her ne kadar başı gÖ{Je degtyor olsa da Her zaman orada geceyi aydınlatan bir cevher vardır ve bu yüzden orada gündüze ihtiyacı yoktur. "

Orasının, "Süsten mahrum bir kılıç gibi" sur süsünden mahrum kaldıgını gören Sultan, yanındaki devlet emirlerine ve yakın adamianna (mukarriban·ı hazret}, "Dünyanın her yerinden insaniann rahat ve hu­

zur aramak için binbir umutla geldikleri, malını mülkünü bırakıp eşigl­ nt günlerin olaylanndan uzak bir yuva olarak seçtikleri böyle bir şehri htsar süsünden mahrum bırakmak hata olur. Her ne kadar haşmetimiz ve canlar yakan kılıcımız, dünyanın etrafını saran bir sur olsa da yine de hırs ve tamalı felaketine karşı tedbir almamız gerekir. Çünkü zama­ nın dönmesi aynı kararda olmaz. Onun işi olay yaratmak ve insanlarda keder meydana getirmektir. Şiir: "Zamane binlerce oyun oynar. Hiçbiri de bizim istediğimiz gibi olmaz. "

Artık çabamızın ve gayretimizin çogunu, iki renkli zamanın kötü olaylar kazmasının etki edemeyecegi, devirlerin kin balyozundan uzak kalacagı (254] saglam bir suru bu şehrin ve Sivas mahrusesinin etrafı­ na çekmek için harcayalım." Orada bulunan herkes, bu haklı sözlerinden dolayı Sultan'a "Merin" dedikten sonra sözlerini, "Alemin efendisinin düşüncesinden dogan her hükmü yerine getirmek için kullannın can u gönülden çaba harcamala­

n gerekir" dediler.

Onun üzerine Sultan emir verdi. İşbilir mimarlar ve usta ressamlar getirdiler. Hiç vakit kaybetmeden atma binip emirler, serverler ve mi­ marlarla birlikte şehrin etrafını dolaştı. Emri üzerine burçlann, sur be­ denlerinin ve kapılann yerlerini resmettiler. Hazreti Sultan'a arz ettikleri zaman Sultan onu büyük bir dikkat ve derin bir düşünceyle inceledi . Bazı yerlerini düzeltip degiştirdi. 272


Kapılann. burçlann ve bedenlertn yeriert belli olunca Sultan özel natblertnl (nOvvab-ı hAs) çagırnrak dört kale kapısının (dervaze) , birkaç burç lle bedenin yapım masratinın hassa'dan karşılanmasını, geri ka­ tantann masrafının Ise, durumianna göre ülkenin büyük emirleri ara­ sında paylaştırmalannı, o konuda acele ederek fırsatı büyük bir gani­ met saymalannı buyurdu. O arada bir ferman daha çıkarak, Sivas tara­ fının melik ve emirlerinin görüşleri alınarak ora için de dag gibi bir sur (baru) yapmalannı, Konya'nınkinde oldugu gibi oranın masrafının da oranın emirleri aralannda paylaşılmasını, bu konuda büyük bir çaba harcanmasını buyurdu. O fermanı Sivas'a Emir-i Meclis ile gönderdi. Aradan çok geçmeden Sultan'ın devletinin büyükleri ve ayan'ı Kon­

ya ve Sivas'ta surlann temelini atıp inşasına başladılar. Gece ve gündüz bütün imkcinlannı ve güçlerini kullanarak o yapıyı tamamlamaya koyul­ dular. Yüce Tann'dan aldıklan destekle, büyük bir kararlılık ve meta­ netle en yüksek çabayı gösterdiler. Saglam kaideler üzerine bedenleri ve burçlan yükselttiler. Ham gümüşe benzeyen kayalannın üzerine çeşitli kabartma resim ve heykeller (temasil) yaptılar. Yumuşak taşlar ve mer­ merler üzerine altın yaldızla Kur'an ayetlerinden, Peygamber hadisleri­ nin en çok tanınanlanndan, Şehni.me'nin beyitlerinden ve veeizelerden parçalar yazarak, onlann üzerinde hiç boş yer bırakmadılar. Kısa bir süre sonra Tann'nın yardımı ve Sultan'ın devletinin ugu­ ruyla oranın inşaatını tamamladılar. [255] O haberi Sultan'a bildirdikle­ ri zaman Sultan atına binerek hendegin etrafını dolandı. Her yerini dik­ katli bir şekilde inceledi. Yapılanlar çok hoşuna gitti. Onun üzerine uzun yıllar ve sayısız günler onlann teşekküre deger çalışmalanndan dolayı adlan. sanlan kalsın diye emegi geçenlerin herbirinin kendi adını bir taş üzerine altın harflerle yazmasını buyurdu.!680) Onlar da Sul­ tan'dan gördükleri bu ilgi ve iltifattan dolayı atlarından inip yüzlerini ye­ re koydular. Sultanlar sultanına dizdikleri övgüyü göklere çıkardılar. Şi­

ir: " Dediler: Ey tacm, tahtın ve mührün sahibi doğru sözlü padişah! Dünya senin sözüne destek venniş, felek jermanına uymak için kul­ luk kemeri takmış. (680) Surlar 6 18/ 1 22 1 tarihinde tamamlanmıştır. (Selçuklular Zamanında Türkiye. s. 332) 273


Senin kılıcın her zaman flnıze rengtndedtr. Felegtn rleste{Jtttden dola· yı zqfer her zaman senin yamnda olmuş. Sen imparatorlugunla ölümsüz oldun ve d ü nyan ın dönmesinden ya· digtir kaldın. Her kim ki senin dergahında bagldık kemeri takar, adı ay'a yükselir. Padt.şah oradan gelince eyvanındaki tahta oturdu. Emri üzerine eglence meclisi düzenlediler. Neşeyi artınp gamı azalttı· lar. Cennet bahçesi gibi bir meclis kurdular. Oraya kimse sevinç tohu­ mundan başka bir şey ekemedi. Öyle bir meclisti ki ay yüzlüler sürekli olarak padişahın tahtı önünde hiZmette bulunuyordlardı. Öyle bir eğlence yerini süslemekten dünya yıldız, güneş ve ayla dol­ du. Orada Pehlevi kadehi yıldız. Keyhüsrev kadehi ay gibi parlıyordu. O arada şahlar şahı parlayan güneş gibi çehresini kullanna gösterdi. O zaman her yerdre mutluluk gülleri açtL Şimdiye kadar kimse öyle birini görmemişti. Pehlivanlann kalbi sevinçten coşarken, sdkiler de feleğe, 'lç, iç! dedi­ ler. Sarhoş olan çalgıctlar ayıktılar. Böyle bir şahın bezminde işte böyle eglenilir." Tanınmış kişilerin başında şarabın etkisi görünmeye başlayınca on­ lar yaptıklanndan utanmasınlar diye göklerin sultanı (güneş)

[256] ba­

şına katran renkli ipekli bir kumaş çekti. Yüksek çadır (gök) da

Çin put­

hanesini kıskandıracak bir hal aldı. O zaman serverierin başı Sultan şa­ rap içmekten bitkin düştü. Taraftartannın gözü, saltanat tahtının kötü­ tügünü isteyenlerinki gibi uykuya meyledince saltanat elbise evinden {camehane-i saltanat) , orada bulunan her emiri makam ve mevkiine gö­ re kıymetli hediyeler (teşrifat) ve nefis hil'atlerle şereflendirdi. Onlar da birer birer el öptükten sonra Sultan'ın huzurundan ayrılıp yerlerine yurtlarına gittiler.

274


45· MUIIYEDDIN IBN'EL CEVZI'NIN ELÇI OLARAK

HILAFET MAKAMINDAN SULTAN'IN YANINA

GELMESI, ASKER YARDlMI İSTEMESİ. BAHAEDDİN KUTLUGCA'NIN ONUN YANINDA GÖREVLENDİRİLMESİ Sultan'ın mübarek aklı, Konya kalesinin yapımından kurtulunca Olkeni n diger i şlerint yapmak için ugurlu rikabmı Kayseri tarafına çe­ vtrdt. Oraya vannca emirlerin habercileri (kussad-i ümera} ile Malat­ ra'nın serverlert, Hilafet makamından Muhyeddin İbn' el-Cevzi'nin (681) elçi olarak geldtgınt haber verdiler. Onu üzerine Sultan, mihmandarla­ nn o Hazretin elçilerinin gelişine layık hediyeler (nuzl) hazırlayarak ta 8l'V'&8 malırusesinde onu karşılamalannı aynca Sivas naiblerine de fer­ man çıkararak, onun gelişini yüceltmek ve ülkeye şeref verişini büyüt­ mek için büyük gayret göstermelerini, onlara izzet ve ikramda bulunma konusunda ellerinden geleni yapmalannı buyurdu.

Natbler, yüce ferman geregince için her türlü gayreti gösterdiler.

onun makam ve mevkiini büyütmek saltanat dergahına gelinceye kadar

hizmetinden aynlmadılar.

Elçi Lala kervansarayına vannca şahlar şahının dergahını haberdar ettiler. Onun üzerine Sultan, önceki padişahlann ihtişamından ve gör­ keminden kıskançlıga düşüp utanacaklan bir tören düzenleyip çetr'i ve

davuluyla {tabire} onu

karşılamaya çıktı. Şiir:

"Davulun {kus} gümbürdemesinden ve zumanın (nay} çığlığından yer yerinden oynadı. Saadet padişahın rikabına ruh olmuş, onun ikbalinden gök kıskançlı­ ga düşmüş.

[257] Baht onu dinler olmuş. Huzurunda melek el pençe divan dur­ muş. Zaman onun fermanının hükmünün emirberi olmuş ve zemin onun atının nabndan nasibini almış." (68 1 ) Şerefeddin Abdullah b. Muhiyeddin Ebi Muhammed Yusuf b. Cemaleddin Ebi'l-Ferec Abdurrahman b. el-Cevzi: Bagdat'ın karlısı ve B uşriyye medresesinin müderrisi idi. Moğ;ollann şehri kuşatması sırasında Halife tarafından Hülagu'ya elçi olarak gönderil­ miş, Bağ;dat'ın düşmesinden sonra { 1 258) da Halife'nin devletinin büyükleriyle birlikte katledilıniştir.

275


O kartılamanın azamelinden ve o saygının thtltamından lbn'el· Cevzl, tarih sayfalarında okudugu eski padlşuhların lhttşamlı karşılan­ malarının bir hiç oldugunu anladı ve böyle bir şey görmedtgint söyleye­ rek şöyle buyurdu: "O bir melekttr. oncak bir melikdir de. O bir sultan­ dır, ancak kuwet çamurundan ve himaye topragından yaratılmış bir sultan. Ona cömertlik ruhu üflenmiş ve ülkeden belcilann nasıl defedile­ cegı ögretllmiş. Halkın sükuneti ve ülkenin selameti için yaratılmış." Ondan sonra Sultanla kucaklaşıp Müminlerln Emirinin selamını ilettikten sonra Sultan iltifatlarda bulunarak onunla uzun uzun sohbet etti.

Ştir: "Şah'tan gördüğü büyük iltifattan lbn Cevzi:'nin başı Ikizler Burcuna

değdi. Hilafetin elçisi o iltifattan Gurgend6B2l ve Kaf:{683l ülkelerinin meliki ol­ du. Devrin padişahı onunla yan !:Jana at sürerek karşılıklı sohbette bu­ lundu. " Sultan her an ona yeni bir iltifat ediyor, sınırsız ve ölçüsüz ikram­ larda bulunuyordu. Şehir kapısına (dervaze) vannca lbn el-Cevzi ufuklann padişahına veda ederek kendisine ayrılan odaya (visak) gitti. Ertesi gün mavi gökyü­ zü otlagının aslanı. takdirin insafından "Güneşi, ayı, yıldızlan hepsini

buyruğuna baş eğdiren"l684) hitabının muhatabı olan gezegenler padişa­

hı, lacivert taçlı, yeşil çuha örtülü güneş, rüzgar hızıyla giden atma bi­ nip kılıcıyla dünyayı yeniden fetbedince rikab sahibinin (malikü'r-rikab) bargahı, cennet bahçesi ve oradakilerin yüzü gibi süslendi. Sultan, dört yastıklı tahta (çehar baliş-i cihanbanf)

Süleyman!685) gibi

oturdu! Büyük

emirler sağında solunda saf kurdular. Sultan elçiyi davet etti. Onun üzerine Müşteri yıldızıl6 86l gibi diyanet sanğını başına koy­ muş, iffet ve saygı cübbesini sırtına atmış olan

Muhyeddtn.

hil'atler, al­

tın nalla nananmış cevahir kakma tokalı bir at, süslenmiş altından alet

(682) Urgenc adıyla da bilinir. Harezmşahlıların başkenti idi. Cengiz Han saldınsı sırasında Mogollar tarafından harabeye çevrildi.

(683) Ceyhun nehrinin batısında Harezm bölgesinde bulunan büyük bir şehir. Urgenc'e 1 00 Km. mesafededir.

(684) Kur' an-ı Kerim, 7 / 54 (68 5) Bak. not. 52 (686) Bak. not. 90

276


[258)

ve edavatla aaltanat bargAhına vardı.

ayagını bargAhın eştgtne ko­

yunca Sultan saygı tçtn ayaga kalktı O ara da emirler ve büyükler onu .

kartılmak tçtn koşmaya başladılar. Pervane Celaleddin Kayser ile Klfl­

:rt

Tercüman'ın ogl u

Zahlreddln Mansur

saygı ifadesi olarak onun sag­

dan soldan eUni tutarak tahtın önünde hazırlanmış olan bir iskemieye (kursl) otu rttular

.

Hilafet makamının bohçacılan (bugçedaran-ı darü'l­

hfl4{e) hil'at bohçalannı odanın kenanna dizdiler. Üzeri işlenmiş eyerli

atı, odanın baş köşesine çektiler. Sultan'ın çadır gılmanlan (ferraşan-i

sultan), Sultan'ın emriyle yerleştirdikleri renkli perdeyi odanın tavanın­ dan aşagıya indirdiler. Sultan tahtından indi, saygı ifadesi olarak o per­ denin arkasında kalmış olan Hilafet makamının gönderdigi atın rikabını öptü. HU'atl, pelerini ve siyah sangı giydi. O zaman

Muhyeddin

Sul­

tan'ın elinden tutarak onu yeniden tahta oturttu. Hizmetçiler perdeyi kaldırdılar. Emirler ve serverler, içi mücevher dolu tabaklan Sultan'ın üzerine saçtılar Sultan geceleyin parlayan bir yıldız ve gerdanlıktaki

dahtan lali gibi

Be­

pariayıp etrafına ışık saçtı.

Saçılar toplandıktan sonra sofra kurdular. Yemek yenilip eller yı­ kandıktan sonra

Muhyeddin

Sultan'la yalnız kalmak (halvet) istedi. O

zaman bargahın alanını yabancılardan, tanıdıklardan boşalttılar.

Muh­ yeddln söze başladı. Yüce Allah'a hamd'den, Muhammed Mustafa'ya (A.S.) salavattan, H azreti İmam En Nasıriddinillah'a duadan ve Sul­ tan'a övgüden sonra şöyle dedi: "Müminlerin Emiri'nin, siz İslam padi­ şahına selamı var. Onurlu kalbinde sizin için iyi şeyler düşünüyor ve

şöyle buyuruyor: Tatar ordusu l687l

Muhammed Harezmşah'la vuruşup

çarpışmaktan kurtuldu. Gücü ve kuvveti arttı. Mal, elbise, hazine, silah ve atla donandı. Casuslann getirdikleri habere göre şimdi bu bölgeye saldın hazırlıgı içindeler. Eger aramızdaki mesafenin uzaklıgından dola­ yı

Rum

ülkesinden fazla degil 2 bin süvari ihtiyat ve imdat birligi olarak

ülkemize gönderilirse, bu ülkemizin, milletimizin ve devletimizin

[259]

selametine olur. Diger İslam meliklerine de bu konuda haber gitti. On­ lar da bu işin telafisi için haberdar oldular. " Sultan bu sözleri duyunca "Duydum, kabul ettim" dedi ve hemen en kısa zamanda asker toplanarak oraya gönderilmesini buyurdu. Teklifinin kabul edilmesinden dolayı mutlulugu ve sevinci artan el­ çi, Mahmud!6 88J tabiatlı Sultan'ın gösterdigi bu lütuflara övgüler yagdır­ dı ve huzur içinde ikametgahına çekildi. ( 68 7) Yani Mogol ordusu. (688} Bak. not. 24 1

277


Toplantı (bAr) dugılınca Sultan halvet oclmmıda t•ert1çe·t llaluet) gitti. Büyük emirleri çagırarak onlara şöyle dedi: "l3undan önce bizim mü· mlnlertn Emlrl'nln engin dlrayetlne, derin önsezlslne, olgun ve klfayetll düşüncesine ve saglam görüşlerine büyük bir !nancımız vardı. Kaynak­ tan coşarak akan, bütün muhaliflerini ezip geçen, devleti genç, bahtı açık olan ve ateş denizi gibi kaynayıp gelen bir ordunun önüne iyilik, nezaket, tatlılık ve tevazudan başka yolla gitmek olmaz. Yapılması gere­ ken şey, Müminlerin Emiri'nin, her ülkeye haber göndererek, onlardan güzel konuşmada, bilgelikte, dış görünüşte ve akıllılıkta şöhret kazan­ mış, güvenilirligı, çalışkanlıgı, asaleti ile tanınmış, hastalıgı saglıgı birbi­ rinden ayırt edebilen, cevherin, arazın farkını bilen bir elçi belideyip o elçiyi, o bölgeye has kıymetli mallar ve nefis kumaşlardan oluşan hedi­ yelerle donatmalarını ve bunlann hepsininin saadet burcunda birleşen yıldızlar gibi bir yerde toplanmalarını saglamak, daha sonra bunlan bir­ lik ve beraberlik içinde kendi ülkelerinin selameti, devlet ve din işlerinin yolunda gitmesi ve İslam bahçesinin canlı kalması için kendi elçisinin yönetiminde Han'ın huzuruna göndermektir. Onlar oraya varıp huzura kabul edildikleri zaman makul özürler dileyerek, "Hizmet ettigirniz kişi­ ler de buraya gelseydi, büyük bir kalabalık meydana gelir, sizi sıkıntıya sakariardı sözünün söyletmektir. Her türlü tatlı dille itaat ettiklerini bil­ dirmektir. Eger özür bu şekilde beyan edilip, kabul görse ve bu şekilde amaca ulaşılsa, [260] o zaman karşılıklı konuşma sonucunda dostlu­ gun ve banşın temelleri saglam bir şekilde atılır, fesat yolu tıkanır ve durum bugünkü haliyle korunmuş olur." Orada bulunan büyüklerin hepsi padişahın bu güzel düşüncesine "Merin" dediler Sultan "Eger biz imdat kuweti (necde) ve asker göndermeden önce bu düşüncemizi Müminlerin Emirine ulaştınrsak, o bunu bizim aczimi­ ze, zayıflıgımıza ve ona yardım etmek istemedigimize yorar ve bizim as­ ker göndermekten kaçındıgımızı sanır. O, bizden iki bin süvari istemiş. Biz ona Rum yigitlerinden her biri 1 0 askere bedel olan muvazzaf (ka­ dim) ordunun süvarilerinden seçilmiş beş binini gönderelim. Onları teç­ hizatla donattıktan sonra yanlarına bir yıllık erzak verelim. Ülke melik­ lerinden huyu iyi, boyu uygun, güzelligi yerinde, yapısı düzgün, nefsine hakim, cesareti, serveti, dirayeti yerinde, tecrübe ve bilgiyle donanmış olanlardan birkaçını da o orduya katalım. Bunların herbiri, beraberinde makam ve mevkiine göre, yabancı topraklarda örnek davranışlarda bu­ lunup, şeriat şartlarına uyarak bir miktar asker getirsin" dedikten son278


ra padt şa h kafilesi çavuşlnrındnn (serhengc\n -t mevktb-t humayu n) . sa­ ray komutanlanndan (ser-haylc\n-t dergc\h)l6891 , sarayın mübarek eştgin­ de çalışan Deylemlllerden ve Kazvlnlllerden oluşan kimseleri sancagın yanında (hıdmet-t sancak) görevlendirdi. Onlara normal yol harcırahı dı­ tında 1 0 bin akçe'yi nafaka olarak (be-resm-i najaka) verdi. Özel ahırın­ dan çıkartıp üzerlerine şahane atlas eyer örtüleri ve kıymetli dizginleri ve üzengtleri bulunan 50 atı o kafileye kattı. Kafıleyi gidip gelirken hiç­

bir noksanlık izi bulunmayacak şekilde düzenledi.

O kafilenin durumunu gören herkes, Sultan'ın yüce gayretine, en­

atn yetenegine ve büyük dirayetine övgüler yagdırdı. Sultan, hiç vakit kaybetmeden, askerlerin süratle Malatya tarafına attmeleri, oraya vannca Melikü'l-Ümera Bahaeddin Kutlujca'nın yöne­ tlmine girerek Bajdat'a (Darü'sselam) hareket etmeleri konusunda fer­

manlar çıkardı. Ertesi gün gezinti yerinde (seyran) elçiyi çagırdı. [261) Ona durumu anlatarak, isteginin yerine getirildigini söyledi ve geri dön­ me izni verdi. Muhyeddin, ikametgahına vannca hassa hazinedarlan (hazineda­

ran-1 has) , 50 bin sultani akçeyi, her türden ve her renkten 1 00 kat kıy­ metli ve nefis elbiseyi, eyerli ve başlıklı 5 rahvan katın, güzel yürüyüşlü hoş endamlı, eyerli ve dizginli 5 igdiş atı, yakışıklı 5 Rumi erkek köleyi (gulam) , 30 nefis hil'ati ve 30 bin dirhem gümüşü o, yakınları, itibarlı kimseleri ve görevlileri için ayırdılar. Onlar oradan ayrıldıktan bir ay hatta ondan daha kısa bir süre son­

ra çagnlan bütün askerler, en mükemmel techizat ve araç gereçle Ma­ latya malırusesine varmışlar, saltanat sancagını (sancak-i humayun) beklemekte idiler. Sonunda saltanat sancagı Kifi-yl Malatya oglu Emir Zahireddin Tercüman'ın başkanlıgında çavuşlar, büyükler. candarlar

ve

silahdarla birlikte büyük bir törenle yola çıktı. Onlar Malatya'ya ge­

lince daha önce hazırlıklarını tamamlamış olarak bekleyen

Emir

Baba­

eddin Kutlujca, ordunun sag. sol, öncü, arka cenahlan ile serverleri,

elli

başılan ve serdarları belirleyip tayin etti. Hiç kimsenin o zamana ka­

dar benzerini görmedigi bir tertip ve düzen içinde yola düştüler. Harput, Amid, Mardin ve Musul gibi yerlerin melikleri ordunun o azametini, techizatını ve atiarını görünce kalplerinde Sultan'a duydukla­ n saygı ve hayranlık daha da arttı. Onun büyüklügüne gıpta ettiler. On(689) Hayltaş veya ser-haylan: On sürvari komutanı (Medhal, s. 452)

279


lara her türlü cömertlfkte bulundular. Ziyafetler döıenledller. Hediyele r verip hizmetlerint yeline getirdiler. Emir

Bahaedclln de

o diyarıarın me­

Uklertne ve büyüklerine ilgi ve sevgi gösterdi. Vardıgı her yerde şehrin meltkleri, büyükleri ve ayan'ı Sultan adına en büyük payı getirdiler. Musul mahrusesine varınca

Bedreddin Lulu,

Emir

Bahaedin't

üç

gün misafir etti. Ona anlatılması mümkün olmayan hizmetlerde bulun­ du. Dördüncü gün Emir

Bahaeddin, Bedreddin'i

kaldıgı yere (bargd.h)

götürdü. Orada öyle bir eglence meclisi (bezm) düzenledi ki,

Lulu

Bedreddin

sahip oldugu yüksek makama, servete ve güce ragmen ona hayran

kaldı. {262) Sultan'a övgüler yagdırdı ve "Böyle işbilir kullarına bakarak Sultan'ın büyüklügü, gücü ve haşmeti hakkında bir fikir elde edilebilir" dedi. Onu övmek için agzım açarak,

Şiir:

" Ne güzel! !yi iş yapmada akıl gibisin. Sana padişahltk sifatı yakış­ mıştır. Ta ezelden beri senin himmetinin çatısı altında alemin!690) dört unsu­ ru dört duvar olmuştur. "

Dedikten sonra Melik

Muzaffereddin'e!691)

şöyle bir mektup yazdı:

Sultan'ın huzurundan büyük bir ordu imdat gücü (necde) olarak tına­ rnet eşigine geliyor. Eger orada eglenirlerse, onlara önem verme. Divan-ı Aziz'el692) büyük masraf açarlar. Yapılacak en dogru iş, onlan fazla bek­ letıneden yerlerine geri göndermektir." Mektubu alan Melik

Muzaffereddin,

yanına erzak ve hediyeler (nozl

u peşkeş) alarak onlan karşılamaya çıktı. Gelen orduyu ve düzenini o şekilde görünce

Bahaeddin'in

dediklerine hak verdi. Durumu bildirmek

için bir mektup yazıp güveretnin kanadıyla Divan-ı Aziz'e gönderdi. Divan-ı Aziz'den gelen cevapta, mihmandarlann gelişine kadar Me­ lik

Muzaffereddin'in Rum

askerlerini orada tutması, onlara izzet ve ik­

ramda bulunması, komutanın yüksek makam ve mevkiine uygun ola­ rak her türlü ilgi ve saygının gösterilmesi ve cömertlikte bulunması yazı­ lıydı.

Haydar ın!693J yigitligine ve Hatem'inl694) cömertligine melik Muzaffereddin, onlara izzet ve ikramda bulunma '

(690) Bak. not. 1 58 (69 1} Erbil yöneticisi Melik MuzafTereddin Gök-böri.

sahip olan konusunda

(692) Abbasllerde Divan-ı inşa'nın diger adı. Bu daire vasıtasıyla halifeler ile hükümdarlar arasında haberleşme cerayan eylediğ;inden divan-ı inşa bu noktadan H ariciye Vekaletı vazifesi görürdü. (Medhal. s. 9 ) (693) Aslan manasma gelir ve Hz. Ali'nin lakabıdır. (694) Bak. not. 1 86

280


elinden gelini yaptı. sık sık yaptıgı gtbl onlar için benzeri olmayan ziya­ fetler düzenledi. Aradan birkaç gün geçttkten sonra Divan-ı Aziz emirlerinden üst se­

viyede btr emir, Hilafet makamının ileri gelenleri (sudur) ve büyükleriyle

(ekabtr} birlikte Emir Kutlugca'yı şereflendirmek için yola çıktılar. Önce

Mel tk Muzaffereddin

Ali'nin yanına vardılar. Onu da alarak Emir

Ba­

haeddin in yanına geldiler. Emir, Divan-ı Aziz'in mektubunu, o kutsal '

eşigtn selamıyla birlikte Emir

Bahaeddin'e

tebliğ edince Emir

Bahaed­

cUn, Müminlertn Emin'nin adı geçtiği zaman alnını yere koyduktan son­ ra

mektubu öperek başına götürdü.

lol

Mektupta şunlar yazılıydı: Bundan önce aldığımız habere göre

Mo­

ordusu, Sultan Muhammed Harezmşah'ın işini [263] bitirdikten

sonra bu tarafa yürüyecekti. Onun için biz de ihtiyat olarak Sultan'dan yardım talebinde bulunmuştuk. Şimdi aldığımız habere göre onlar o dü­ şüncelerinden ve niyetlerinden vazgeçmişlerdir. Bu iş için uzak yerler­

den buraya gelmiş olan meliklerin yerlerine yurtlanna dönmeleri için lzln verdik. Emir Kutlugca da ordusuyla birlikte selametle vatanına dönsün. " Aynca mihmandarlar, 50 bin Halife dinan, 1 00 baş deve, 1 00 baş

at, tam takımlı 50 baş katır, 1 0 bin baş koyun, 300 adet yüksek, orta ve alt kalitede hil'at. her türlü yiyecek ve tatlıtarla yüklenmiş 200 deveyi hediye olarak (be-resm-i nuzl) sundular.

IJ.ş

Onlan aldıktan sonra Emir

Bahaeddin,

Mürninterin Emiri'ne bu ba­

ve hediyeler için övgüler yağdırarak alnını yere koydu. Habercilere

(lcussad) ve mihmandarlara Sultani hil'atler, at ve katıdar verdi. Odası (sera-perde) yabancılardan boşalınca gelen hediyeleri birer birer incele­ dl. Müfettişini (müşriij169 5l çağırdı. Rütbelerine göre emirlere altın, deve, at, katır ve koyunlan hil'atlerle birlikte dağıttı. Onlann herbirini kaleme aldıktan sonra emir verdi, herbiri aldıklannı çadırına taşıdı. Ertesi gün askerlerin tamamının tam techizatlı ve silahlı olarak at­ larına binmelerini, bütün haşmetleriyle mızrak oyunu. ok atıcılığı. halka

(695) Devletin mali ve idari işlerinin yolunda gidip gitmedigini teftiş eden kimse. lcap ettikçe şehir ve nahiyelere naibler göndererek işleri tetkik ettirirdi. Müşrifler son derece itimada şayan. divan ve devlet işlerinde tam bir vukuf sahibi olan kimselerden seçilirdi; bunun şehir ve kasabalara tayin ettigi na ibierin kendisi gibi gü­ venilir olmaları lazımdı. Naiblerin maaşları devlet tarafından veri !irdi. (Medhal. s. 44)

28 1


kapma (halka rubayi) gibi oyunlada süvarilertn btldtklert bütön hO ner­ leri halka göstermelerini buyurdu. Ondan sonraki gün askerler saf kurup atıanna bindiler. Emirler de

Bağdat ve Erbil'den gelen kafilenin öncülerı görü­ nünce hil'at giyinmiş olan emirler. yönlerini Bağdat (Darü's-sellm) ta�

hil'atlerini giyindiler.

rafına çevirerek atıanndan inip yüzlerini yere koydular. Sultan'ın çavuş� lan yüksek sesle Müminlerin Emiri

En-NasıriddiniUah'a ·Allah ondan

razı olsun- duaya ve cihan padişahı Alaaddin Keykuba d'a �Allah delilint nurlandırsın- övgüye başladılar. Müminlerin Emiri'nin ve Melik

Muzaffereddin Ali'nin -Allah rahmet

eylesin� habercileri, Sultan'ın askerlerinin alçak gönüllülügünü, kalaba� lıgını, hızlı ata binişlerini, mızrak oyunlannı. güç denemelerini ve halka kapma oyunlanyla üzerlerindeki altın ve silahı [264] görünce "İmdat birliginin (necde) bile böyle bir vakar ve azamete sahip olan bir sultanın . bizzat kendisi bütün askeriyle bir padişahın üzerine yürüse. onun can alıcı darbelerinden hiçbir canlı kalmaz" dediler ve Emir

Bahaeddin ile

yönetimi altında bulunan askerlere övgüler yagdırdıktan sonra onlarla vedalaştılar. Onlann hepsini

Rum tarafına yolcu ederlerken melikler.

Sultan'ın emirlerine ve serverlerine saygı ve sevgi, ilgi ve iltifat konusun­ da ellerinden geleni yaptılar. Ondan sonra Sultan'ın emirleri , büyükleri, askerin seçkinleri ve di� ger görevliler (havaşi) ve maiyette bulunanlar (haşem u hadem) mutlu ve neşeli bir şekilde menziller aşarak Emir

Malatya malırusesine vardılar.

Babaeddin kendi evine vannca yanında ve maiyetinde o sefere

katılmış olanlara büyük bir ziyafet çekti. Herbirine iltifatlarda ve bagış­ larda bulunduktan sonra onlara dagılma izni verdi. Devlet emirlerinden bir emiri, naibi ile birlikte saltanat sancagınm yanında Sultan'a gönder­ di. Kendisi de gecikmesinden dolayı özür diledi. Bir ay sonra saltanat dergahına giderek el öpme şerefini kazandı. Sultan'a gidip gelirken ba­ şından geçenlerden, kendilerine verilen ziyafetlerden, meliklerin kendile­ rine gösterdikleri yakınlıktan. ordunun gücüne, nizamına, techizatına ve ihtişamına duydukları hayranlıktan, Erbil sahibi Melik Muzaffered­ elin Ali'nin hediyelerinden {nıızl) ve Divan-ı Aziz'den gördügü ilgiden bahsetti. Bu haberler Sultan 'ın hoşuna gitti. Meliklerin elçilerine nefis hil'atler, cins hayvanlar verip onlara iltifatlarda bulunarak yurtlarına gönderdi. Onun üzerine o meliklerin Sultan'a duydukları yakınlık daha da arttı Sultan Emir Bahaeddin'i de kıymetli hediyelerle şereflendirdi. .

282


48· SULTAN'IN

BfiYöK EMiRLERİ KAYSERİ

DEVLETHANE'SiNDE TUTUKLAYARA.K ÖLDÜRTMESi Sultan .Aiaaddln'fn -Allah delilini nurlandırsın- saltanat günlerinin, devlet nöbetinin. hükmünün geçerli oluşunun ve şanının yücelişlntn; hapta günlertnın mutsuzlugunun, eglence mecltslertntn neşesiyle müba­

nk akıl levhası üzerinden stlinişinin, şanssız zamanlarında ve kötü

10n1ertnde felegtn cevrtnin ve devrin sakisinin elinden yudumludıgı acı

terbettn sarhoşlugundan ayıkmasının üzerinden bir süre geçip huzur ve rahata (265) kavuştugu zaman Çaşnigir Emir Seyfeddin Ayaba Emir-i Ahur Zeynedclln Batara, Emiri-i Meclis Mübarizeddin Behramşah ve labaeddln Kutlutca, hizmette kıdemli oluşlan, servetlerinin bollugu, adamlannın, mallannın ve erzakının çoklugu yüzünden gurur ve bü­ )"'klenme yolunu tuttular. Sultan'a inanılmaz baskılarda bulundular. Sofrada, mecliste, yeme içme sırasına ayaklannı yetki ve sorumluluk alanlarmdan dışanya atmaya başladılar. Sultan'ın mutfagında saray görevlileri ve digerleri için 30 baş koyun ketlllrken Emir Seyfeddin Ay-aba'nin mutfagında 80 baş koyun kesilir­ dt. O , Işlerin çekip çevrilmesi sırasında bütün yetkileri elinde bulundu­ Nrdu. Sultan'ın huzurundan aynlıp evine gittigi zaman ondan izinsiz padtoah sarayına kimse yaklaşamazdı. Diger devlet emirleri de onu ken­ dUertnln başkanlan veya büyükleri olarak görürlerdi. Önemli işlerde oun görüşünü alırlar ona göre davranırlardı. Onun emrine Sultan'ın ka­

pı bekçisinin karşı gelmesi mümkün degildi. O. Sultan'ın saltanat tahtı­ na

oturuşundan beri aynı yolu izlemiş ve bu huyundan hiç vazgeçme­

mlftl.

Onun bu davranışlan yüzünden Sultan'ın kalbinde kin ve nefret yer etmişti. Bir yandan haset maddesinden kaynaklanan o kötülügü gider­ mek ve o durumu ortadan kaldırmak için fırsat kollarken, diger yandan da onlarla iyi geçinmeye çalışıyordu. Sultan'ın onların gıyabında söyle­ dili kötü sözleri Sultan'ın yakınında bulunan nankörler, o emirlere ak­

tanyorlardı. Emirler de bir yandan tevazuya onu tutarlarken, bir yan­ dan da Sultan'ın gıyaplannda söyledigi zehirli sözleri, Sultan'ın hayat fi­ danını kesrnek için birbirleriyle görüş alış verişind e (meşveret) b ul u n u ­ yorlardı. Sultan'a karşı hiçbi r şey yokmuş gibi hareket ediyorlar. ku ı·t ve tilki gibi de bi rbi ri n i n oyunundan korkup çekiniyorlarclı.


Bir gece şarap Içip sarhoş old uktan sonra. ertesi gOn Su l tu n ' ı Emir

Seyfeddin

Ay-aba'nın evine ztyafetc çagırmaya, Sultan oraya gelınce

ayagına agır bir zincir vurmaya, getirip

[266]

Koyluhlsar'da

bulunan

Key Ferldun'u

saltanat tahtına oturtmaya karar verdiler. O durumda ken­

dileri de istedikleri gibi at oynatabileceklerdi. Fakat onların yanında bu­ lunan bir köle (gulam}, o meclisten sarhoş çıkıp. kendini bilmez bir hal­ de

Hokkabaz

oglu

Seyfeddin'in evine gitti. Sultan'a hazırlanan suikast Seyfeddin aynı gece Sultan'ın huzuruna çıktı,

planını ona anlattı. Emir

olanlan anlatarak ertesi gün yapılacak davete katılmamasını söyledi. Ertesi gün Çaşnigir, Sultan'ı davet etti. Sultan davete uymadı. On­ dan sonra daha temkinli davrandı, onların tuzagından kendini koruma­ ya çalıştı. Bir yandan akıl rehberinden

Şiir

(Arapça):

"Doğru yolu gösteren akıl sana der ki, eger bir düşmanı savuşturamı­ yorsan, ona iyi davran. Bükemediğin rakibinin bilegini öp. Onun kendi kendisine yıkılmasını seyret. " nasihatini dinlerken, diger yandan da içinden bu işi bitirmeyi ve bu belayı savuşturmayı geçiriyordu. İş böyle uzayıp gidince onların küstah­ lıgı ve densizligi artarak devam etti. Korkusuzluk ve edepsizlik seli tahri­ batını artırmaya, sabır alanlan ise o zulüm ve tahakkümden giderek da­ ralmaya başladı. Sultan'ın Antalya kışlagında bulundugu sırada sırlannın mahremi­ yeti konusunda çok yakınlık kazanmış olan

Komnenos'a

Hokkabaz Oi)u

ile Emir

bu durumu şikayet olarak anlatınca onlar. "Eger siz padi­

şahımızın düşüncesi, onların kötülügünü ve baskısını ortadan kaldır­ mak konusunda samimi ise, vücudunuzun aynasını onların çirkin pa­ sından temizlememiz kolaydır. Fakat

Mübarizeddin Ertokuş'un

20 yıl­

dan beri , l69 6l Antalya'nın hakimi ve yöneticisi olması , Beyler ile onun arasında dostluk(il-başi) münasebetleri olmasından bu iş burda yapıl­ maz. Eger siz padişahımız bunu Kayseri'de yaparsınız, o zaman müba­ rek ve saf kalbinizin şifasını bulursunuz" dediler. Bu görüş Sultan'ın aklına yattı. Antalya'dan ayrılma mevsimi

[267]

gelince Kayseri'ye gitti. Orada emirlerin varlık temelini yıkmak için ilk iş olarak şunu yaptı: Emirleri adamlarını (havaşi) (696) Dogrusu ı 6 yıl. (Selçuklular Zamanında Türkiye. s. 340)

284

silahlı ve kalabalık


bargAh'a alması do layı sıyla Emlr·i perdedaran-t hassa!697l Şem­

KamD.I'ye dergAhın önünde 50 sopa vurdurdu. Sultan. o gün­ 'IOnra her emtrtn padtşahla görüşmesini veya halvet sırasında çiz­ batından (ser·müzedd.r) başkasıyla saltanat sarayına girmesini yaOndan sonra emirler bu hükme uyarak, Sultan'ın huzuruna çıkar­

bir adamından fazlasını yanında götüremiyordu. Bu kural yerleşip uman uygulanmaya başlayınca Sultan'a çare ve fırsat yolu açıldı. •ıaeıaoa'a, Natb Hokkabaz oilu Seyfeddin'e ve Emir-i Candar Müba­ lllllldl:ll tn•ya görevlerini bildirdi: "Filan gün emirler, her zaman oldu­ llbt devlethane de ki eglence meclisinde{bezm) hazır olunca Romne­ '

lUahım kuşanarak adamlarıyla birlikte saray bahçesinin duvarlım

............. . Hassa kullan {gulam.an-i has) her zaman oldugu gibi silahlı sarayın sofasında muhafızlık usulune göre {yatak kanununa dur­ Perdedarlar. emirlerin girişinden sonra sarayın kapısını iyice , hiçbir yaratıgın giriş çıkışına izin vermesinler. Emiri-i CanEmir Mübarlzeddin isa adamlanyla birlikte eglence evine (bezm­

atrtnce kapının önünde silahlı olarak beklesinler. Emir sarhoş ol­ sonra evine gitmek isteyince onu yakalayıp bir odada tutsunlar. Mılrlf!rt:n hep s i av tuzagına düşüp fermana uyar hale getirildikleri za­ ..ıttan

durum Sultan'a bildirilsin ve Sultan'ın onlar hakkında verecegi

r•IICitle göre hareket edilsin . " Kararlaştınlan gün gelince emirler ikindi namazından sonra padişa­ bArgahına gittiler. Sultan'ın emri üzerine devlethane'de eglence mec­

(bezm) düzenlenmişti. Komnenos,

silahını kuşanarak samirniyetine

....lVI!!:ncııQ:ı kölelerinden (gulam) ve has adamlanndan (havaşi-yi has] bir­

kiştyle saray bahçesinin duvannın üzerinde nöbet tutmaya başladı

'Diı•trl',.rtn

hepsi içeri girip makamıanna oturunca çalgıcılar (mutrib) saz­

sonra sema'ya başladılar. Sakiler şarap kadehlerini sundular. Sul­

$an. Ilk kadehi [268} Seyfeddin Ay-aba 'nın şerefine içti. Emir Mübari­ t,..Sclbı İsa da kardeşleriyle birlikte her zamanki yerlerini alınca per,

dedArlar sarayın kapısını kapadılar. rı

Serverler, sunulan dolu kadehlerden sarhoş oldular. Aynı akıbete

..ayan Çaşnigir nl'&lıp evine gitmek

Emir Seyfeddin Ay-aba da Sultan'ın huzurundan ay­ isterken Emir Mübarizeddin İsa ile kardeşleri, önüm

Melikü'l -hüccab'ın rnaiyetinde hacib ve perdedar denilen memurları vardı. (MI"dhal.

79)

ı

28


geçerek, "Emre göre sizin şu odaya girmeniz f(eı·eklyor" deyince

dln,

Seyfed­

"Yanlış" dedi. "Hayır, dogru" dedikleri z a ma n kölahını yere çalarak,

şöyle dedi: "Beraber bahçede gezinirken Sultan bana, 'yaşlı agaçları ke­ sip yerine gençlerini dikmek gerekir demişti. O zaman onun böyle bir kötülük yapacagı belli olmuştu. Eger ben o gün bu işin tedblrinl alsay­ dım, bugün aciz bir şekilde esaret bagında rezil olmazdım . Fakat iş iş­ ten geçince tedbirin bir faydası olmaz. Olan olduktan sonra düşünce. hastalıga şifa, ateşin düşürülmesine deva olmaz. Onun için kaderime razı olmalıyım.

"Şiir:

"Kalbimi bedenden, maldan ve candan ayırdım Ölümden beter ne varsa ona razı oldum. "

Şiir

(Arapça) :

"Kaza başa gelip yazgı gerçekleşince endişenin ve korkunun ne fay­ dası olur. Allah hükmünde, dilediğine karar verir. Ölümün hak olduğunu bildi­ ğin halde niye telaşlanıyorsun. " Ondan sonra Emir-i Ahur

Zeyneddin Başara

dışarı çıktı. Onu da

başka bir odaya kapattılar. Diger emirler ise bu durumdan habersiz Sultan'ın yanında yeyip içmekle meşguldüler. Daha sonra

Emir Bahaeddin Kutluica

da evine gitmek için hare­

kete geçti. Ona da aynı muameleyi yaptılar. Hepsinden sonra da Emir-i

Meclis kalkıp evine gitmek istedi. Onu da o yolla ele geçirdiler. Emirlerin hepsi tutuklanınca

Hokkabaz ojlu

tekrar Sultan'ın hu­

zuruna geldi ve "Siz Şahımıza saltanat hayırlı ugurlu olsun" dedi. Ayrıca Sultan'ın ve Emir-i Dad'ın<698) kullan sofada oturmuş olan emirlerin kölelerini (gulam) yakalayıp hapishaneye (zindanhô.ne} götür­ düler. Ondan sonra da Sultan'ın sarayının kapısını yeniden

[269] açtı­

lar. Saltanat naibleri emirlerin evlerine giderek onların bütün mallarını ve servetlerini (esbab u tecemmulat) kaleme aldılar ve kapılarını mühür­ lediler. Vekiller tayin edip evlerini, kölelerini ve sahip olduklan her şeyi müsadere ettiler. Sultan'ın Çaşnigir Emir

Seyfeddln'e

duydugu aşırı kin ve nefretten

içi içini yiyordu. En kısa zamanda onu şehit etmek istiyordu. valisi

Mecdeddin İsmail'i

Kayseri

onun yanına göndererek ettigi küstahlıkların

(698) Adiiye vekili ve daha dogrusu İslinlak dairesi şefi veya tevkifhane müdürüdür. icabın­ da veziri ve diger divan azalarını da tevkif ederdi. {Med hal. s.

286

98)


ve aaygısızhkların sebebint sorunca o, şöyle dedi: "Birlikte gurbette ol­ duaum uz zaman seni ve kardeşint omuzumda ve kucagımda taşıdım , yeUtttrdtm. Uzun saçlannızı taradım; Size bir dilim ekmek bulabilmek

lçtn Rum

diyarında ticaret yaptım. Babanın pak cesedini Rum'dan İs­

lam diyarına ben getirdim. Emirlerin ve vezirlerin muhalefetine ragmen

aent hapisten çıkanp tahta oturttum.

Babanın kullan arasına kıdem ba­

kımından beni geçecek kimse yoktur. Eger saygısızlık ve edepsizlik et­

mltsem bunlardan başka sebebi yoktur. Benim senin zindandayken

verdtgın

söze güvenim tamdır. Hiçbir zaman sen padişahım benim gibi

mQşflk ve sadık bir kul bulamazsın. Son pişmanlık da fayda etmez. "Şi­ lt (Arapça): "Bir gün benim bazı iyi huylanmı da hatırladığın zaman mutlaka ben­ den bafjışlanma dileyeceksin. "

Şiir: "Ne yazık ki, benim halimden haberin yok! Onu ancak üzüleceğin za­ man ögreneceksin. "

Bu dokunaklı sözleri üzerine Sultan'ın ona olan kini ve nefreti daha da arttı. Derhal cellatlara emir verdi. Onu kalenin burcuna götürdüler

ve kellesini bedeninden ayırdılar. Nazlı ruh kuşunu cennet bahçesine uçurdular. O günden sonra büyüklerden , emirlerden, serverlerden, askeri ko­

mutanlardan hiçbiri, yetki ve sorumluluklannın dışına çıkamadılar. Ah­ laklannı düzelterek, iyilige, dogruluga, cömertlige, büyüklüge. yigitlige Onem vermeye, maiyetindekilere ve adamianna eskisinden daha iyi dav­ ranmaya başladılar. Verdigi zaman bol veren. yedirdiginde doyuran, yıldız gibi yolunu taşıranlara yol gösteren, susamış kimseler için tatlı soguk su gibi olan, güzelliktc dolunaya, dogrulukta mızraga, keskinlikte kılıca benzeyen,

Şiir

(Arapça) : "Tipkı bir ay, parlak bir güneş, erkek bir kaplan ya da kükreyen bir

aslan gibidir. Kader ona yaklaşınca güler ve uzaklaşmca suratı asılır" Tasvirine uyan, çabasını her zaman hayır binalannın yükselmesine .

iyilik temellerinin atılmasına. dogruluk direklerinin saglamlaştırılması­ na harcayan , mükafatlar biriktiren , mescid, okul gibi binalar yapı ıra rak

287


sevap işleyen, yollar üzerine kervansaraylar (ribat) yaptıran, vakıf bina­ larını çogaltan. Şiir (Arapça):

[270] "Onun öyle gayretleri var ki, ondan üstünü bulunamaz. Onun yüce himmeti kaderden de etkilidir. Onun öyle bir avcu vardır ki, karaya on tanesini dökse, kara deniz­ den daha zengin olur. "

özelliklerine uyan Zeyneddin Başara'yı bir odaya tıkıp kapısını ör­ düler. O orada açlıktan uzuvlannı kendine gıda yaptı. Engin cömertligi ve cesareti, mükemmel kişiligi, askerligin ve sava­ şın incelikleri hakkındaki bilgisi, eglence meclisi düzenlemedeki tecrübe ve görgüsü bakımından zamanın benzerini görmedigi, iyi huylannı ve ahlakını övmekten günlerin dilinin tutuldugu, Şiir: "Düşüncesi, feleğin sır perdesini açar. Kadri, Zühal yıldızımn!699J iti­ bannı düşürür. Sebatta yer onun özelliğini över. Vekarda bağ onun hikayesini anlatır."

şeklinde nitelenen Emir-i Meclis Mübarizeddin Bebramşah'ı hade­ ıneleriyle birlikte Ruzbe ile Zamanti kalesine gönderdiler.

Eger cömertlik ve faziletlerden söz açılırsa, Hatem-i Tayi 'nin!7 00J cö­ mertligini geride bırakacak, Destan oglu Rüstem'in170 l l hikayesini ma­ sallaştıracak, keskin zekasının, saglam inancının, güçlü bilgisinin ya­ nında yagmur bulutu gibi bir ele, temiz bir nefse, dag gibi bir sebata ve iyi bir tabiata sahip olan ve Şiir (Arapça): '1271] O öyle bir yiğit ki, övgülerin güzelini ödüllendirir. Feleklerin döndüğünden de haberdardır. Cömertlik ondan geçip bir başkasmda yer tutmaz. Aksine o nereye gi­ derse onunla gider."

Beyitlerinde konu edilen, iyilikler nimetini ve güzellikler sıfatını ken­ dinde bulund uran ve Şiir: "Anlama sırasında bir akıl, cömertlik sırasında bir bulut, kifdyet sıra­ smda bir deniz ve vakar sırasında bir dağ kesilir. " (699) Bak. not. 268

(700) Bak. not.

1 86

(70 I ) Bak. not. 1 26

28A


Tasvirine uyan Bahaeddln Kutıuaca'yı palanit bir katıra bindirip

..lar sızlar bir halde Tokat'a gönderdiler.

Bu Işler bittikten sonra17D2l Sultan, emegt geçen emirleri çagırdı.

Komnenoa, Emtr-i Candar Emir Mübarlzeddin İsa ve kardeşleri huzura

lllince aba dan '

Seyfeddin Ay­ boşalan beylerbeylik makamını (mansıb-ı beglerbegi) Komne­

Sultan hepsini yakınına oturttu.

O akşam

DOI'a verdikten sonra seher vaktine kadar eglenip kadehleri yudumla­

makle

meşgul oldular. Ertesi gün

Şiir:

"Bu nUüfer mavi havuzun çevresine seher düşüncesini yaymaya baş­

lauınca, Bu berrak ve mavi renkli kaynaktan altın kılıçlı güneş dışan çıkınca" Sultan adete aylan olarak davul, boru (buk-ı Türki) çetr ve sancak ile

Ahaya (meydan) gitti. Büyük bir ihtişamla bir süre Meşhed Meydanın­ da gezindt. Sonra atının kutlu dizgirrini saha tarafına çevirdi. Sabah na­ mazına kadar at sürüp çevgan oynadı. O sırada orta dereceli emirlerden (umera-yı evsat) Emir Kemaleddin Kamyar, Kifi-yi Tercüman oglu Za­ lalrectdln Mansur ve Mah-i Horasan oglu Şemseddin'i gizli olarak bir­ btrlerlyle konuştuklarını görünce, "Bu rezil topluluk başlanndaki boş heveslerl atmıyor" dedikten sonra Emir-i Dad'a buyurdu. Hepsini sopa­ larla sahadan uzaklaştırdıktan sonra mallannı ve eşyalannı yagmalayıp onlan Rum ülkesinden sürdüler.

O olaydan sonra onlar aciz bir duruma düşüp başıboş dolaşmaya

Harput'a düşünce Harput Melik'i onlara iyi davrandı. Fakat Sultan'dan azar işitince gazabından korkup onlan, Ahlat tarafına · Melik Eşrefin yanına göpderdi. [272] Onlar, iki yıl süreyle gurbette acı 91k1nce Melik Eşrefin şefaattyle Sultan onlar hakkındaki düşüncesini deltştirdi. Ülkeye dönmeleri konusunda izin verdi. Ülkeye dönünce yine Hftl ve düşkün halleri devam etti. Sultan'ın korkusundan , emirlerin kü­ batladılar. Yollan

:oQiünden büyügünden hiçbiri onlara yardım etme cesaretini göstereme­

dl.

Onlardan

·

"41.

Kemaleddin Kamyar, o sıkıntılı günlerinde konuşandan

şmayandan neyi varsa sattı. Mutluluk yıldızı ondan yüzünü çevir­ Gün geçtikçe makus talihinin kötülügü arttı. Sonunda dünyada tek olarak bir atı kaldı. Sultan Alaaddin Keykubad'ın muhalif ve süikastçı emirlerin idamı tarihini yalnız Ano­ nim Selçukname kaydetıniş: 4 Cemaziyelevvel 620 (6 Haziran 1 22 3) pazartesi gününü vermiştir. (Selçuklular Zamanında Türkiye. s . 342}

289


Alal'ye'de kulenin dışında yaptırdı�ı av Kemaleddln de atının üzerinde onun yanın­

O günlerde bir gün Sult an . evine (şikar-hane) giderken

da yer aldı. Dönüş sırasında kalenin ayagında atı tökezleyip d üşünce

Kemaleddin,

çaresiz atının eyerini sırtına vurup evine giderken tatlı ca­

nından bıkmış, yaşamaktan usanmış olarak şu beyitleri söyledi:

Şilr

(Arapça) :

"Acaba ölüm satılmaz mı? Onu satın almak itiyorum. Çünkü bu ha­ yatta hiçbir iyilik kalmadı. Şöyle uzaklarda bir kabir görsem. oranın sakinlerinden olmayı iste-

rim Acaba Tanrı, kadeşlerine iyi davranan bir kulunun günahını ba{}ışla­ maz mı?" Sultan oradan geçerken düşmüş atı görünce. "Bu kimin?" diye sor­ du. O zaman Sultan'ın has nedimlerinden ve yakınlanndan olan

Telik-i

Ahlati'nin oglu

Nureddln

Şeş

gülümsedi. Sultan gülümsemesinin

sebebini sorunca, "Alemlerin Rabbi istedigini aziz, isterligini rezil eder. Men ettigi kimseye bir şey vermez, verdigini de hiç kimse men edemez, hikmetinin sırrından hayrette kaldım.

Kemaleddim Kamyar ın '

bu dün­

yada bütün malı bu atı idi. O da bu duruma düştü" dedi. Sultan o anda ona bir şey söylemedi. Atından inince

Kemaleddin

Kamyar'ı çagırdı. Onun gönlünü aldıktan sonra özel bir hil'at (teşrif-i

has) bin kırmızı dinar, 5 palantı katır, 1 0 eyerli ve başlıklı at ve 5 erkek köle (gulam) verdi ve

(273] emirlerin ona saygı göstermelerini buyurdu.

Ayrıca o zamana kadar geliri ı 00 bin akçe olan (sad hezar aded-i hasse)

Zara vilaye­ tini ona ikta olarak verdi. O günden sonra Kemaleddin Kamyar'ın saa­ det yıldızı , ikbal eteklerinin zirvesine çıktı. Elçi olarak Şam'a gitti. Gidiş geliş sırasında çok miktarda mal sahibi oldu. Sultan Alaaddin'i şehid Sultan Celaleddin Harezmşah'la -Allah rahmet eylesin- savaşa teşvik

ve 60 askeri (havaşi) barındıran Sivas'ın Kars adıyla bilinen

etti. Allah faziletini artırsın. Biz tekrar konuya dönelim. Sultan idrnan sahasından (meydan) sarayına dönünce

Oilu

Hokkabaz

ona, "Öldürülen emirlerin adamları, köleleri ve askerleri çoktur.

Onların kanşıklık çıkarmalanndan endişe edilir. Hepsinin cezalandırıl­ ması için ferman çıkarın. O zaman kanşıklık ihtimali tamanen ortadan kalkar. Malları, hazine ve eşyaları da saltanat hazinesine devredilir'' de­ di.

290


Sultan ona razı oldu. Hükmün Imzalanması için yüzügünü ona verO h ü kme göre gece olunca, cezalandırılmış olan emirlerin adamları­ hepsi öldürülecek, geriye kimse bırakılmayacaktı.

Bu karann haberi iyi kalpll Komnenos'un kulagına gelince o, hiç aeçlrmeden atma binip bir kölesi (gulam) ve seyisi (rikabdar) ile

dergAhına gelerek görüşme izni (bar) istedi. İzin verilince içeri

, Başını yere koyarak, "Siz cihan padişahımızın devleti binlerce yıl uk içinde sürsün. Bugün bendeniz, salatanat sarayından çıkıp giderken yanımda çok sayıda adamım vardı. Eve vardıgımda on­

sadece bir köle ile bir seyisin kaldıgını gördüm" dedi. Sultan se­ sorunca "Duyduguma göre Naib Seyfeddin, emirlerin adamlarını kOlelerini öldürtmek için (sizden) izin almış. Adamlanm, bu haberi hepsi telaşlanıp perişan oldu ve bana dediler ki, "Eger sen ya­ cezalandınlacak bir suç işlersen, bize de aynı ceza verilecek. [274]

olay olmadan durumumuzu kurtaralım ve başımızın çeresine bakaOnun üzerine Sultan, "Dogru söylemişler" diyerek, ona aman men­ dilini {destarçe-i aman) verek o hükmün iptal edilmesini, yüzügün geri alınmasını, emirlerin itibarlı yakınlarının kalelere götüıülmesini, malla­

nnın

tamamını alıp hazineye koyduktan sonra nzklannı aramaları için

bOyılk kölelerine izin verilmesini, taşthdneyef.703l uygun olan küçük kö­

lelerin Celaleddin Karatayi'ye teslim edilmesini, digerlerinin ise timar'a lahlp olmalan için gulamhdnelere (köle evlerine) ve babalara (baba-y­ An)l704l teslim edilmelerini kararlaştırdı. Ülkenin her yanındaki naiblere

Ihtiyat olarak onların mallarına, definelerine, hazinelerine ve emlakine tl koymalan için fermanlar gönderdi. Naibler o malların tahsili için bü­ yQk gayret gösterdiler. Malların icmalini tutarak postalarla (kussad)

devlet hazinesine (hazane-i amire) gönderdiler. Defterleri ve tereke he­ uplan evrakını (dejatir ve evrak-i muhasebdt-l terekdt) divan'a sundu­

lar. Sultan, emirlerin adamlannın öldürülmesi işinden vazgeçip, hazine undıkiarı nakit ve mücevherlerle dolunca, salatanat tahtma iyice yerle-

(703) Taşthane denilen yerde gerek el yıkamaya ve gerek kumaş yıkamaya mahsus leğ;enler­

den başka hükümdann kılıç, elbise. çizme. oda takımlan. yastık vs. bulunurdu. (Med­ hal. s. 84) (704) Taşthane reisi ve hademelerine saygı ifadesi olarak "baba" denilirdi. Buna da sebep efendisinin elbise. eşya vesairesini temizleyen müşfik babaya benzetilmesiııden ileri geldiğini Kalkaşandi yazınaktadır. (Medhal. s. 344)

29 1


şlp bagımsız olarak hOkOmlerlnln etktst h�r ye rd e d uyulunca ülkenin sınınnda bulunan beldelerin ve kalelertn fethine başladı. İnşallah btm­ ların hepsi yeri gelince anlatılacaktır.

Yüce Allah her zaman cihan padişahımn devletinin düşmanlannı. onun kahnmn, cihanı titreten heybetinin ve gazabının esiri yapsın. Kutlu eşiği, kıyamet gününe kadar padişahlann secde ettikleri ve sultanıann eğildikleri yer olsun. "Allah 'Amin' diyen kullanna merhamet etsin. "

47- SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD'IN

-ALlAH

DELİLİNİ AYDINLATSIN- DEVLETİNİN GÜNLERİNDE

KAHTA KALESİNİN FETHİ Etrafa gönderilen casuslar (munhi). Sultan'a cahillik ve kendini bil­ mezlik illetine yakalanan Amid (Diyarbekir) yöneticisinin (sahib) başını itaat halkasından çıkardıgı, Sultan'a olan baglarını kopararak Melik Kimil 'in [275] tarafına geçtigi, onun adına sikke bastırıp hutbe okuttu­ gu haberini sununca Sultan öfkelendi. Ülkenin her yerindeki ve Rum sınınndaki ser leşkerlerin hepsine savaş araç ve gereçleriyle en kısa za­ manda Malatya mahrususine varmaları, orada hangi görevi yüklene­ ceklerine dair hükmün gelmesini beklemeleri konusunda ferman çıkar­ dı. O fermanı alışının üzerinden kısa bir süre geçince kuvveti, serveti

ve yigit ogullan bakımından benzeri olmayan, tecrübeli ve okçu kölele­ riyle büyük bir güçe sahip olan Kondistabii705l Ayas-ı Mecnun adıyla bilinen Esededdin Ayas; malının çoklugu. yardımcılarının ve adamları­ nın kalabalık oluşuyla tanınan Çaşnigir Emir Mübarizeddin Çavlı di­ gerleriyle birlikte darü'r-rifat Malatya'ya vardılar ve vanşiarını zamanın padişahımn dergahına bildirdiler. Sultan o haberi alınca Emir Mübarizeddin Çavlı' nın askerlerden bir kısmıyla Amid'in Kahta beldesine gitmesini ve oranın fethint gerçek­ leştirmesini, Kondistabl Emir Seyfeddin'in de askerlerden büyük bir birlikle yine Amid'e baglı yerlerden Çemişgezek ile Adıyaman'a yürü­ yüp orayı almasım buyurdu. Emir Mübarlzeddin Çavlı askerleri ve kuşatma aletleriyle Kahta'ya gitti. Kale kapısının karşısına Magribi bir mancınık yerleştirdi. İki man­ cınık da kalenin sagına ve soluna kurdu. ( 705) Ahır kon tu ınanasma gelen Frenkçe bu kelime Emir-i Ahur'la aynı manaya gelir. 292


O durumu görünce AmidJ. I?06) Mellk Etrefe çok miktarda hedtyey­

mektubu (lstıanet-nAme) gönderdi. Feryat ve figana başlayarak tunlan söylemesini buyurdu:

Şiir:

HDedi ki: Araplann şahına, kanmızın tamamen ziyana döndüğünü,

Dilnyada s@ına!]ı sende aramtŞtım. Çünkü başıma bir iş gelince sen kon.ırdun. Kalbtm sana ümtt bağlayarak rahata ermişti. Böyle işler için gdfil Cthan padtşahına yüz çevirmiştim. Şimdi ondan layık olduğum mua­

görü.yorum (178)Başı göklere değen Sultan'ın fermanıyla dağ gibi bir orduyla karşıyayım O ordu kaleyi öyle sıktŞtıryor ki. kısa bir süre içinde orası düşer.

Eger o ordu bir hafta burada kalırsa, dünyayı bana zindan eder. Dünyada benim tek yardımcım o kaledir, ülkemin kapısının anahtarı

o lcaledir.

Egerferyada yetişeceksen, emir ver de o iş zamanında olsun. " Amidl nin bu şekilde telaşlanıp acz içine düştügünü ögrenen ve '

onun imdat mektubunu okuyan Melik Eşref, Emirlerin ve Kürtlerin Meltki (melikü'l-ümera ve'l-ekrdd) İbnü'l-Bedir'e, Kürt ve Arap kabilele­ nnden oluşan ı O bin süvariyle Kahta'ya gidip Rum askerini oradan uzaklaştırmasını buyurdu.

Onlar Kahta ya yaklaşınca Emir Mübarizeddin'e, "ŞamWar, savaş­ mak için buraya geliyorlar" diye haber verdiler. Onun üzerine Emir Mü­ barlzeddin, ordunun emirlerinden bir kısmını mancınıklan çalıştırmak için görevlendirdi. Kendisi de geri kalan emirler ve askerle birlikte düş­ '

manla karşılaşmak için kalenin dışındaki boş alana geldi. Ertesi gün

her iki ordu karşılaştı. O sıradan Amid tarafından da 6 bin süvari im­ dada yetişti.

Şiir:

"Araplann kaplan gibi kükremelerinden aslanın aklı başından gitti. Şan arayan askerler birbirine girince onlann bazısı birbirine boş söz­ ler söylemeye başladı. (706) Artuklu Meliki Mes'ud.

293


Biri dedi: 1 O bin kişi olan bizim lter birimizin ilstesinden 1 O siitıart gC'­ lemez. Ister aslan olsun ister kaplan, savaş s ırasmda bizim karşımızda IlC'

yapabilir?

Biz mızrağımızı atlann kulağına dayadığımız zaman dönenfeleğin ci­ ğerine ateş düşürürüz. Ağır gürzlerimizle bir saldında onlann kökünü kazınz. A tımızı eyerleyip üzerine bindiğimiz zaman yeryüzünde düşmandan bir tek canlı bırakmayız. " Onlann telefine sebep olacak olan bu boş ve tutarsız sözler Emir

Mübarizeddin'in (277)

kulagına gelince gülerek serveriere baktı ve du­

ruma uygun düşen şu beyitleri söyledi: Şiir:

"Teke, can sıkıcı hayatından bıkınca kasap dükkanına kafa tutar. Tann'nın desteğine sahip olan bir padişaha karşı gelenlerin basireti bağlamr. Böyle bir padişahın karşısında Zühal yıldızı!707l olsa ne yapabilir? Çünkü melek de şeytan da onu dinler. " Ayrıca bütün gece savaş zırhı kuşanmış olarak tetikte beklemeleri­ ni, sabah olunca padişah adına savaşa girmelerini buyurdu. Şiir :

"Düşman tarafında bütün gece büyük bir canlılık ve coşkuyla savaş hazırlığı yapıldı. Karanlık gece yan olunca askerler ümit ve korku içinde silah kuşandı. Güneş başını dağın zirvesinden gösterince iki ordunun kılıç şakırtı­ sından dünya daraldı." Kaledekilerin yardımına gelenlerin durumuna bakıp, onlann dona­ nımını, sayısını, gücünü kuwetini ölçüye vurup, hal kitaplannı başın­ dan sonuna kadar okuyunca ordunun ünlülerine, "Saltanat devletinin gülü zafer rüzganyla açılacak. Bu savaştan sonra Sultan'ın büyüklügü ve azameti daha da artacak" dedi. Şiir:

"Aslanın ormamna gelen yaban eşeği. kendi ayağıyla mezara gelmiş olur. " (70 7) Bak. not. 268

294


Buı emlrlere. "Siz yanınıza asker alıp kalenin yolunu tutun" dedik­

aomu kendisi de şöhrete de utanmaya da sebep olan savaş silahını bir süre önce Laakarlsl'n ülkesinden gelerek padişahın ilgi ve mazhar olmuş olan Fardahla ogullan adıyla bilinen beş kardeş

... ....n ı n

bOyOk bir orduyla Şamlı askerlerin karşısına çıktı. Yigitleriyle birlik­

te bOyılk bir dag gibi yerini aldı. Halinin mizacına uyan büyüklük Hacı­ nı, fam askerlerinin yenilgisinden içsin diyle harekete ve saldırıya geç­ meyi bekledl. Onun yanında bulunan Sultan'ın muzaffer askerleri ise, kan Içen kıhçlannı kımndan çıkarmış, yılana benzeyen mızraklannı dOtmanın gögsüne dogru tutmuş, öküz başına benzeyen agır gürzlerini

llurzhd-yi gavsar) [278] yigitlik ve mertlik omuzlanna koymu ş olarak beklerlerken, metal zuma (nay-i ruyin) ötüyor, saltanat devletinin davu­ lu (k6s·t devlet-i saltanat) gümbürdüyor, Emir Mübarizeddln'in aklına )'eni tedbirler getiyordu. Saglam ve intizamlı saflar, düşmanın küçük davulunun (tablek) dilini lal ediyordu. famlılar tarafında ise, ordu trompetinin (tabire-i sipô.h) gümbürtü-

10 aya çıkıyor, savaş yigitlerinin gürültü patırtısı gögün başını agntıyor­ du.

Once Şamlılar,

rüzgarından dagın yerinden oynayacagı bir saldında

bulundular. Fakat Emir Mübarizeddin, ordunun serverleri ve Ferdah­ la'nın ogullan o saldırı karşısında sıkı durdular ve yerlerinden oynama­ dılar. onlann direnmesi karşısında Şamhlar hemen geri döndüler. on­ dan sonra üç defa bu şekilde kuvvet denemesinde bulundular. Şür:

"Bir defa daha harekete geçtiler. Yeni bir ümitle saldınrlarını yenilediPehlivan'ın omuzundaki davul gümbürdedi. O zaman dağlar sallan­

maya başladı.

Yanlarına ok ve mızrak yağdı. Birbirinin kolunu kanadını kırdılar. Hava tozla, yer yiğitle doldu. Savaşın coşkusu gökleri tuttu. ,, �·

Kar zarar hesabı akıldan çıktı. Kılıç herkese zarar vermeye başladı.

f'·

Mızrağın başı göğse girince orda bulunan bütün sırlar dışarıyafırladı. O işlerden kılıcın yüzü kızardı. Kanlardan yandaki nehir taşmaya

başladı. Emel kalplerde donup kaldı. Ecel naibliğini ok'a verdi. Şamlıları birbirine katlı/ar. Onların gözünden ut anç yaşı akıll ılar. 295


Onlann savaşanlannın bir kısmını ele geçirdiler. Bir kısmı da a{}ır gürzden ve kılıçtan kurtuldu. Ölülerin sayısi sayılmaz oldu. Parmak o işte aciz kaldı. Gelen piyade askerlerin önünde savaşçı Laskaris duvar gibi durmuştu. Oklann öldürücü cefası ve yay'ın gıcırtısı, düşmanın kurtuluş yolunu kapadL Bütün çadırlar devrildL ipleri kopup, direkleri kınldL "

[279] O arada Kürt, Arap ve digerlerinin askerlerinin serveri olan izzeddin İbn Bedir'i ele geçirdiler. Diger askerler de onun durumunu görünce kaçış yolunu tuttular. Rüzgarın önündeki çer çöp gibi oraya buraya savruldular. Sersem ve şaşkın bir vaziyette herbiri bir yere dagıl­ dı. Şiir: "Geliş sırasında hızlı ve coşkulu idiler. Bahar şimşeği gibi gürlüyorlardt. Giderken sahil bulutu gibi yüzleri kara, titrek ve ağlar haldeydiler. "

Böylece düşmanın harmanını yel gibi savuran Sultan'ın ordusu, on­ ların mallannı, eşyalannı ve sahip olduklan her şeyi toplayıp hemen ça­ dırlanna döndüler. İzzeddin ibn Bedir'e de saygı göstererek onu Emir Mübarizeddin'in karargahına (sera-perde] götürdüler. Ona izzet ve ik­ ramda kusur etmediler. Ondan sonra o sıcak havada kaleye yeni bir saldın düzenlediler. O saldın karşısında panige kapılan kale halkı, dünyadan ümidini kesip sögüt yapragı gibi titremeye başladı. Surlar mancınık darbeleriyle yıkılıp kalenin kalbi, savaş ateşinin hararetinden kebap olunca aciz duruma düştüler. Sıkıntı içinde savaşmayı bırakıp aman çıglıklannı yükselttiler. Akşam olup firuze renkli gögün rengi, zencilerin yüzünün rengini alınca kale mensuplanndan birkaç süvari aşagıya indi. Onlan gören ön­ cü kuvvetleri (tolb-i telciye) onların üzerine yürüdü. Yaklaştıklan zaman kaleden gelenler, "Biz kaleden aman dilemek için çıktık. Pehlivan'ın ya­ nına gidiyoruz"diye bagırdılar. Emir-i Telciyef.708) yanlarına bir birlik ka­ tarak onlan Melikü'l-Ümera Mübarizeddin'e gönderdi. (708) Selçuklu

ordusunun öncü kuvvetlerine ınukaddeme veya telaye veyahut talia. bunla­ rın kumandanına emir-i mukaddeme veya telaye den irdi. (Med hal. s. l 07 )

296


Emlr'e onların geUşlt"rlnl haber verdikleri zaman o, bütün emtrlerin za­ man kaleden gelenlerle görüşecegını ve hep birlikte duruma çare araya­ oaklannı söyledi.

W Alkerie ri n serverlerinin huzurunda hazır olmalannı, onlar geldigl

SObaşı (ser-le şker)lann seçkinleri ve itibarlı kimseler gelince aman cltleyenlert çagınp oturttular. Emir Mübarlzeddin onlara iltifatlarda bu­ lunduktan sonra kuşatma sırasında çektikleri zahmet ve zorluklan sor­ du. tUr: (ISO} "Hepsi birden başlarını yere koydular. Övgüde bulunmak için

dalertnt açtılar: Padtşah dünyada muzaffer olsun. Bu .firuze renkli kubbenin altında

rnutıu olsun. Onun senin gibi bir yardımcısı olunca yiğitleriyle bütün işlerini yoluna

lcoıJar.

Biz savaştan önce kendi aramızda, eğer bu kaleye tırmanan kaplan

daht olsa yukarı çıkamaz. Bu engebeli sarp yere ne kuş ulaşır

cUl.

ne

de başka bir canlt

Fakat jeleğin takdiriyle ve bir Pehlivan'ın çabasıyla orası zarar gör­ Bıltün gücümüzle savaşa asıldık. Fakat ne fayda ki, talihimiz yaver

,etmedi.

Omttlerin yolu tıkanınca bu dağın temelleri sarsılmaya başladt Çabada herbiri bir yağmur bululu olan o aslan yapılı ordunuzun sal­

�t karşısında

Asker eski şevkini kaybeti. Savaş korkusu yüreklerine düştü. Böyle bir başarı Tanrı'nın lütfundan ve komutanın çabasından geli­

JIOr. Bizim için iki ümit var. Her ikisi de senin elinde. Bak ne yaparsan Tcınn (Çin yap."

Emir Mübarlzeddin

,

onlann haline acıdı. Onlann güvenlik aynası

Qzertne yerleşmiş olan mihnet pasını, ilgi ve sevgi cilasıyla sildi. Lacivert

9) kubbedeki bütün güzelikleri yaratan, "Göğü gücümüzle biz kurduk"l 70 sahibi olan Allah'ın ve can bag;ışlayan, dünyayı elinde tutan, Kur'an- ı Kerim.

5 1 /47

297


�ıııı �: :1l li ıl , :( 1 ı,(l, l ııı ll'),\ 1 ) /i lt [ i ll l ı'ııı/, ılıı /ıı ı ,:1)1:):' [i'l/ ll1 ı i'

, .,

l

ıil, ll' rı ! ıl f! i 1

'11' il1 1 1 .Iil il (l l i\ ıı l l l

i

ı

gürz ve kemendl olan taç. çctr ve taht sahibi Sultan'ın adına and tçerek,

"Çavh

olan ben, askerler. emirler ve Sultan'ın diger görevllleri

biliyoruz

ki, kale sakiniert akıllı davranarak teslim olma yolunu seçmtşler, kaleyf cihan padişahının ku11anna teslim etmişlerdir. Onlara azdan çoktan hiçbir zarar verilmeyecektir. l stediginiz her şeyi saltanat makamına btl­ direcegim. Onlann yerine getirilmesi için elimden geleni yapacagım.

Hiç­

birinizi maldan, mülkten, hil'at'ten ve ikta'dan nasipstz bırakmayaca­ gım. Başka bir yere gitmek isteyen olursa, ailesi

[28 11 ayati, malı eşya­

sıyla istedigi yere gidebilir. Sultan'ın amacı sadece bu ünlü kaledir. Emir

Mübarizeddin'in

bu sözlerini duyan kalenin ilert gelenleri

(ayan) . yaptıklanndan utanarak ordan aynldılar. O gece kaleye çıkarak eşyalarını , kadınlannı, çocuklannı, akrabalanm ve kendilerine bagh olanlan alıp kaleden indirdiler. Kaleyi teslime hazır hale getirdiler. Ertesi gün sabahleyin gezegenler padişahının bayragı, dönen gök kalesinin zirvesinden görününce Yaradan'ın yardım ve destegiyle, ordu­ nun sipahdarlan ve serveriert padişahın siyah sancagını (drafş-i siyah) Kahta kalesinin üzerine diktiler. (7 l 0l Yüce Allah'a

büyük bir törenle

hamd, varlıklar kitabının fihristi, kainatın efendisi

Muhammed Musta­

fa'nın (A.S.) pak kabrine salavat gönderdikten ve padişaha dua ettikten sonra kaleye yerleştiler. Ondan sonra Emir

Mübarizedd.in,

şahane bir sofra ve büyük bir eg­

lence meclisi kurdu . Bahtı açık olarak o

geceyi o kalede gündüz etti.

Ondan sonra Sultan'ı Şamlılarla yaptıklan savaştan. Emir

Bedir

İzzeddin İbn

komutasındaki Şamlılan hezimete ugratışlanndan, kalenin fet­

hinden. ora halkının Sultan'dan istediklerinden bahseden bir mektup kaleme aldı.

İzzeddin İbn Şiir:

Bedir'i

1 00 sipahiyle birlikte Sultan'ın

dergahına gönderdi.

"Padişah, kendisi olanlan daha önce duymuştu. Sanki kendisi ordaymış gibL Bilgili katibin kalemi eline alıp. olanlan göklere duyurmasını emretti. Kendisinden o ünlü serverZere şöyle bir mektup yazmasını buyurdu: Savaşın nasıl yapıldığı öğrenildi. O savaşta yiğitlerin cevheri ortaya çıktı. Onların gayretleri her zaman övülsün. Bahllan her zaman açık olsun. (7 1 0) Selçuklu ordusu Kahta kalesini ı:;iahan 623 UW.ııstos 1 226) tarihi nde alıııısıır.

298


Onlar babadan ogula bu dergahın kullandır. Tacın. yil.zügün ve talı bekçtstdtrler. Sılt emmeden kesileilden beri yapttklan tş, gürz btr şey degtldtr.

ve

ok kulanmaktar

Onlar tlk defa savaşa girmiyorlar,düşmanla ilk defa karşı karşıyc

(182) Onlann her yaptıklan tarafımızdan begenildi. Işleri başanlı oldu. Dergdhımızdan onlara, o ordunun ünlü serverlerine binlerce ciferin."

Sultan. kale muhafızlıgını (kütüvali·yi kale) içi dışı devlete ve ülkeyt Rlll�•u.�ıcı.

süslenip güzelleşmiş olan hassa kölelerden (gulam·i hds) biri·

bıraktı. Pehlivan'ın mektubunun cevabı olan fermanının yanında IO·başı (ser·leşken ve diger büyük emirler için özel hil'atler, soylu atlar kale halkının isteklerini yerine getiren menşurlar gqnderdi

Aynca kale komutanına (kaledarj , oraya vannca dağın etrafını dolaşma· anı, savaş korkusunun bulunduğu ve kale halkının kalbinin taşındar

daraldıgı her yeri Bisutun dağı gibi de olsa ova gibi dümdüz yapmasını tlyat tedbirlerini aldıktan sonra ordunun geri dönmesini buyurdu.

ltmlr Mübarizeddin ve maiyeti, şam yüce padişahın emri gereğince kale koruma araçlannı temin edip vilayetin ihtiyaçlannı giderdikter eonra al nı açık. başı dik, sevinçli ve neşeli olarak. talihi, mutluluğu yan

lanna alarak saltanat dergahına vardılar.

48- BÜYÜK SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD'IN

·AlLAH DELİLİNİ NURLANDIRSIN- DEVLETİNİN

GÜNLERİNDE ÇEMİŞKEZEK KALESİNİN FETHi Malatya sü-başısı Kündistabl Emir Esededdin, padişahın emriyl1 muzaffer askerlerden beş bin süvari seçip savaş ve kuşatma aletleriyl1 Çemltkezek kalesine yürüdü. Şiir: "O kalenin varlığı, Arnidi'nin kalbini rahatlatıyordu. Çünkü oranıı

dayanaf/ı ve temeli demirdendi. Başının biri, göğe kadar yükselmişti. Oraya düşüncenin kemendi da ulaşamazdı. Orada Tann derin bir çukur var etmişti. Düşünce. rüyasında dahi Ö!-J

29!


Önünde Nil gibi bir ırmak akardı. Orayı geçmekten .ft.l bile korkuya kapılırdı. [283)Suyun bu tarafında sağlam bir şehir vardı. Oranın inişi çıkışı yüz kaleye bedeldi. Etrafmdaki topraklar, bahar mevsiminin güzelliğine sahiptL Nimeti nar çekirdeği gibi dolup taşardt "

Emir Kondistabl, oraya vanp kaleye bir göz atınca yanındaki si­ pehdarlara ve serverlere, "Kartalın üzerinden uçmaya çesaret edemedi­ gi, lagımcılann (nakkdb) yank açmayı hayalerinden dahi geçirmedikleri böyle bir yer savaşla alınamaz. Orayı ancak, vaadle, tehditle, korkut­ mayla, konuşup anlaşmakla murat kemendimize çekebiliriz. Eger Yara­ dan'ın yardımı ve Padişahın devletiyle orduyu işe kanştırmadan fethi gerçekleştirebilirsek ne ala. Eger zorluk ve direnmeyle karşılaşırsak. "Son ilaç dağlamaktır' sözüne uymak, ora halkıyla mancınık'ın sapanın diliyle konuşmak gerekir." dedi. Bu fikir gencin yaşlının hoşuna gitti. Herkesin söz ve görüş birligty­ le iyi konuşan tatlı dilli birini seçip ona şu talimatı verdiler. "Kale komu­ tanının (dizddrj yanına git ve ona de ki, Şunu unutmayın ki, Kahta ka­ lesi konusunda oranın sakinleri sert davrandılar da ellerine ne geçti? Eşrefin gönderdigi Şam ordusundan kötü addan başka ne kaldı? O re­ zil ve utanmaziardan bazılan, yakınlannı bırakıp oraya buraya kaçtılar. Bazılan da benizleri sararmış olarak Keykubad'ın askerlerinin gök ma­ visi kılıcının heybetinden hazan rüzgannın korkusundan titreyen bahar sögüdünün yapragı gibi tir tir titreyerek fırar yolunu tuttular. Melik Mes'ud'un talihinin döndügü ve işlerinin bozuldugu kesindir. Akılsızlı­ gmdan böyle kötü bir vaziyete düşü. Şiir: "Bahtı kendisine yüz çevirmiş olan kimseden talihi iyi olanlar kaçar. Eğer aklm sana rehberse, cihan padişahının dergdhına yol ara. Gel. şah'a hizmeti meslek edin, sana iyi gelecek şeyleri düşün. Padişahtan her istediğine kavuşursun. O zaman talih sana yüzünü gösterir. Eğer iyiliğini düşünürsen, benim bu sözümü sık sık aklına getir. "

Elçi, kaleye yaklaşınca üzerine taş ve ok yagmaya başladı. O zaman başına sıperi (284)çekerek, "Ben elçiyim. Sizin selametinize sebep ola­ cak bir haber getirdim. Eğer yanınıza gelebilirsem onu size tebll!! ede300


rtm. Eger talthstzltk ve btlgtstzltk eseri, stzl kurtuluşa götürecek kulagı­ nıza gaflet pamugu tıkar, stzln 1yil1gtnlzi Isteyenlerin nasihatini dinle­ mezseniz, Yaradan'ın huzurunda ve padişahın devletinde layık oldugu­ nuz cezayı görürsünüz. Cemiyetinizde elin parmaklan gibi farklılaşma­ ' lar belirirse, o zaman son pişmanlık fayda etmez" dedi.

!

Bu sözleri Dizdar'ın kulagına ulaştırdıklan zaman o, "O adama söy­ leyin. Eger hayatından bıkmamışsa, hemen dönüş yolunu tutar. Çünkü bizim size gönderecegiz elçi ok'tan başkası degildir" cevabını verdi. Elçi dönüp durumu anlatınca Kondistabl. "Söz kapısını kapadıklan­ na göre bize savaş kapısım açmak düşüyor" dedikten sonra arrade ya­ pan ustanın (ustad-i arrade-sdz) savaş makamını akord etmesini buyur­ du. Ordunun ytgitlerine savaş araç ve gereçlerini dagıtarak. "Bu sarp kayanın üzerinde nam almaya veya utanmaya sebep olabilecek şiddetli bir savaşa girecegiz ve ortalık kıyamet gününe dönecek" dedi. Sabahleyin gezegenler şahı gögün mavi tahtına oturup karanlık dünyayı ışıgıyla aydınlahnca ordu, Şiir: "Demirden bir dağ gibi yerinden oynadL Felek yardımcısı. zafer reh­ beri oldu. "

Şeklinde, ünü dünyanın her yanını tutmuş olan Recefi kapısına yüklendi. Oraya agır bir mancınık kurdular. Kazma ve balyoz darbele­ riyle kalede oturaniann gülünü dikenle doldurdular. Şiir: "Kanadı altından olan tavus kuşu (güneş), bu mavi renkli bahçeden uzaklaşınca Savaşı eğlence meclisi kabul eden ordu bir süre dinlendi. "

Samında aciz ve sıkıntılı bir durumda çadırıann yolunu tuttular. O zaman Kontstabl emir verdi. Sofradan sonra çalgıcılan çagırdılar. Lal renkli şarabı billur kadehlere döktüler. Kale sakinlerinin kanının yerine kadehin kanını içmeye başladılar. [2851 O sırda Kondistabl. ordu komu­ tanına (sipahdar-i leşker) "Şan ve şeref peşinde koşan. emellerine ka­ vuşmak için sert kayada ve derin denizde çare arayan savaşçı ytgitler gelsinler. Kale taşını delmeye başlayalım. Ümidim odur ki, sonunda pa­ dişahın huzurunda utanmayız" dedi. Orda bulunanlar bu görüşü benimsediler ve gerçekleştirmeyi kabul ettiler. Şiir: "Sabah olup nergisin gözü uykuya dalınca yaseminden erguvan ren· ginde bir gül açtı.

30 1


Pehlivan'ın lcapı..•nn ın önünde om10nda kiikrcuen aslan gibi dauııl gürnlemeye başladı. Ordu siyah bir dağ gibi yola düş tü. Bir defa daha savaşa atıldı. " Bir hafta boyunca gece gündüz savaş yaptılar. O işte başarısız olup hüsrana ugraymca, o kapı incisini, o demirden dagı elmasla delemeye­ ceklerini anlayınca başka bir çareye başvurdular. On demir sandık yap­ tılar. Onlarda okiarın çıkacagı şekilde delikler açtılar. Herbirinin içine oranın darlıgından endişe etmeyen bir adam yerleştirdiler. Onları oyu­ gun üzerinden aşagıya sarkıttılar. Onlar o sırada yay bulutundan oklar yagdırdılar. Yine de başarılı olamadılar. Kündistabl, çaresizlikten kıvranıp dururken ve o derde çare bula­ mazken, sonunda

Şiir:

"0, ay batı denizinden batınca gizli olarak bargdh'tan dışan çıktı. Abdest alıp kalbini dünya işlerinden anndınp Tann'nın nuruyla süs­ ledi. Yenik olarak namaz yerine geldi. Iki gözü yaşlı ve kalbi umutluydu. Yerin ve göğün Yaradan'ı olan Tann'yı can u gönülden övdü. Sonra ağzını dua için açtı: Ey dinin ve adaletin Yaratıcısı, Bütün iyiliği Sen ortaya çıkanrsın. Her kapıya Sen anahtar olursun. Yol gösteren ve yardımcı olan Sensin. Uzun zahmetleri kısaltan Sensin.

[286) Feyzinle kayadan su çıkarır, jaziletinle ona hiçbir zarar getir­ mezsin. Şimdi benim bu işte basiretim bağlandı. bana ilhamınla yol göster. Lütfunun güneşini benden esirgeme. Gölgen altında utanmama izin venne. Bu şekilde altın ışıklı sabaha kadar namazda ayakta durdu. Seher vakti güneş oklannıfırlatmaya başlayınca, davulun gümbürtü­ sü bulutun külcremesine döndü. Ordu bir dağ parçası gibi durdu. Cihan onlardan büyüklük aldı. " Ansızın hoş simalı, güzel yüzlü, susarken konuşan, melek tabiatma ve huyuna sahip olan bir genç. Kondistabl gelerek şöyle dedi:

3.02

Şiir:

Emir Esededdin'in

yanına


"Ey kötülük düşünenleri luzagına düşüren! Ordunun hepsi senin ni-

Dün ı.�"aua\.<ıa

avare bir şekilde dagın eteginde dolaşırken, hisarın çukurunun bir yarık gördüm. Eger siz komutanımız, lagımcıların (nakkdb)

çalışmalarına izin verirseniz, kısa bir süre içinde kalenin fethini

O

genç adamdan bu müj deyi alınca Emir

Esededdin'in murat bah­

mutluluk ve sevinç gülleri açmaya başladı. Ordunun her za­

•u-l"tru'IP

gtbt kuşatmaya gitmesini buyurduktan sonra kendisi de sevinçli neoelt btr kalple o sert kayadan yapılmış kaleye gidip, o işin üstesin­

nasıl

gelecegini düşündü. Kendisine tarif edilen yarıgı görünce se­

içinde Allah'ın adını andıktan sonra işbilir 50 lagımcıyı (nakkab) getirmelerini, onların bilek güçleriyle o sarp kalede büyük bir deaçmalannı buyurdu. O padişah sever emir'in tatlı dilinden orada her

bir

Ferhat17 1 1l oldu. Onlar kısa bir zaman içinde kuvvetli darbele-

o saglam kaleye ve sarp hisara zarar verdiler. Orada düşüncenin binlerce hamd ile yokuşunu çıkabilecegi geniş ve derin bir kuyu

•IICIIılalr.

Akşam sırasında kuyunun kazılma işi bitince durumu Kondis­

arz ettiler. [287] Onun üzerine Kondistabl, emirleri çagırarak ontôyle dedi: "Allah'ın yardımı ve saltanat makamının uguruyla kuyu ';-.ıı-• "'••·

Kararlı davranışımız, kale halkının huzurunu ve rahatını kaçırdı. askerlerin bir kısmı, her zaman yaptıklan gibi ok yagdırmaya de­

etsinler. Savaşçı yigitlerin bir kısmı kaplan gibi daga tırmanıp, her­

Rtletem (7 1 2) ve Bijen (7 1 3) gibi ordaki kuyuya insinler. Murat ve is­ o timsah gibi taşın agzından çıkarsınlar.

Şiir:

"Güneş başını gökten çıkanp san sancağını ve altın mızrağını gösteY@itler dağın doruğuna çıktılar. Ağırlıklanndan dağ sıkıntıya düştü. Ordan hiç durmadan kaleye öyle ok yağdırdılar ki, ondan Utarid endişeye düştü. l) Ferhat Sasani hükümdan Hüsrev-i Perviz zamanında (Bak. not. 8 1 ) yaşamış. Şirin'le olan aşkları çok sayıda kitaba konu olmuştur. Rüstem. Bak. not. 185

303


Sonra kalenin üzerinden allayan yigit gençler kendilerini savaşa v<•r� diler. Onların yanında ölümün ağırlığı saman yapra{Jı kadar bile de{}ildi. Sonra ceylanın peşindeki aslanlar gibi birer birer kuyuya döküldüler. Kale muhafızları da alana çıkınca kale, asker kalabalı.gıyla doldu. Hep birden kılıca el attılar. Sıkı saldırılan sonucunda düşmanı serse· me çevirdiler. "

Askerler dışardan ve canlarını hiçe sayan yigitler çukurdan kan nehri akıttılar. Kale halkının emel fidanı, savaşçı yigitlerin keskin balta­ lan ve keserleriyle kökünden kazındı. Büyük bir sıkıntı içinde aman di­ lediler. Şiir: "!yi kalpli ve bilgili bir adam, Allah'ın adını anarak aşağıya indi. Yüzlerce rica, minnet ve aman dileyerek suçlannın bağışlanmasını dt­ ledi. O zaman dinin ve adaletin serveri cihan pehlivanı, onu bağışiayarak yüzüğünü ona verdi. O sırada boru ve davul çalmaya başladL Hava tozdan simsiyah ol· du."

Savaşın ve kavganın yerini barış alınca kale sakinleri bütün eşyala­ nnı toplayarak aşagıya indiler ve kaleyi boşalttılar. O arada kale komu­ tanı, kolu kanadı kınlmış olarak (288] aciz bir vaziyette Emir Esesed­ din'in huzuruna çıktı. Yaptığı saygısızlıklardan dolayı özür diledi. Emir onlara iyi davranıp hepsinin gönlünü aldı. Şiir: "Sonra degcihtan boru sesi yükseldL O ülkeler alan sancak yola çıka·

n ldı. Trompetler her yandan ötmeye başladı. Sevinçten kalp yerinden uça­ cak oldu. Ordu komutanı (sipehbud) çukurun başına vardı. Oradan o ünlü kale­ yi olduğu gibi seyretti. Taşları yerinden sökülüp üst üste yığılmış gördü. Her yerde tarlalar gördü. O zaman dedi: yüksektir. " 304

Ey

Cihanın Yaratıcısı. senin büyüklüğün övgüden de


�er sen(n lüifun elimizden tuimasaydı, bu kalenin önünde düşünce aciz kalırdı.

Sonra padişahının adını ağzına aldL Ona gitmesi için bir adam ayarS6ze padişaha övgü ile başlayarak, "Ey ikbalin iftihan,

hlek senin keskin kılıcının kölesidir. Cihan senin ebedi mülkünün arlenin azmin zaferin yayını çekti. Senin savaşın ecel tuzağını actı."

BOtOn olanlan o mektupta anlatarak haberelerinin (kussad) eliyle 'a gönderdi. Cihan padişahı o mektubu alıp okuyunca büyük bir sevinç duydu. ııuuua·n ve emsaleri arasında güvenilirliligi ve cesareti bakımından ben­

olan itibarlı adamlanndan birini o kalenin komutanlıgına ( kütü­ gönderdi. Her ne kadar kale savaş araç gereçleri ve yeterli malla olsa da oranın donanımlarını artırdı. Kullannın kuşatma sı­ kale duvarlannda açtıklan yank ve çatlaklan onarmak için in­ mOhendisleri (bennayan-i mühendis) ve usta sanatkarlar görevlen­ Fermanıyla oradaki kuyuyu, en keskin görüşlü kimselerin dahi

•ua1en orada bir kuyu oldugunu anlayamayacaklan şekilde doldurdu­

(289) Aynca oraya oranın korunması için muhafız askerleri görev'

Emniyet, kifayet ve ihtiyat şartlan yerine getirildikten sonra emir emirler ve ordu serverleri (serverdn-i leşkeri , padişahın am.uuu varmak için yola çıktılar. Yolda Kahta tarafından dönmektc

emir

Mübarizeddin Çavlı

ile karşılaştı. Onlar, başkente vannca

huzuruna çıkarak, onun önünde yeri öpme mutlulugunu ve ..,,,,.,.,"'"'•r

saçan elini öpme şerefini kazandılar. Olanları başından sonu­

kadar anlattılar. Sultan olanlan büyük bir memnuniyetle dinledi. Onların teşekküre çalışmalanna ve üstün hizmetlerine binlerce övgü yagdırdı. Özel onlara ve genel olarak da sipahilerin seçkinlerine nimetler. bagış­ ilave topraklar ve "ikta"lar (izafat ve iktaat) verdi. Sonra büyük bir düzenledi.

Bütün maiyetindekilere iltifatlarda bulundu.

Ertesi

askerlerin seçkinlerine (kaffe-i asakir) yerlerine yurtlarına dönme verdi. Kendisi de hassa alaylarıyla (mevakib-i has) Kayseri'ye gittl .

305


49- MELİK MES'UD'UN HAZRETİ SULTAN'A YALVARMASI, ELÇi GÖNDEREREK GERİ KALAN ÜLKESİNİN YÖNETİMİNİ iSTEMESi Melik

Mes'ud,

devlet kadehinin memleketten boşaldıgını, başanla ­

rın padişahın açık talihiyle birleştigini, ikbal dayanagının ve hal kuşu­ nun kolu kanadı olan kalelerinin , Sultan'ın devletinin zafer sancagı ve· bayraklanyla süslenip donandıgını, divan-ı ali'nin nailılerinin ve uzman­ lannın (kardan) o diyariarda ve bölgelerde adalet ve insaf yaygısını yay­ dıklannı, oranın gelirlerinin hesabını çıkardıklarını görünce kötü talihi­ ne aglayıp, Sultan'ın kulluguna gösterdiğ;i gafletten ve kusurdan piş­ manlık duydu ve "Elleri böğründe, çaresiz kaltp, kendilerinin sapıtmış ol­

duklannı görünce 'Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, and olsun ki, mahvoluruz' dediler."l71 5) ayetini okur oldu. Şiir:

(290] "Kendi kendine dedi ki, Yaradan birini dünyaya padişah ya­ pınca, Onun jermanına yerine getirmek, onun emirlerine can u gönülden uy­ mak gerekir." Şah'ın açık bahtı, tahtın ve devletin dayanagı olunca boynunu o bargaha itaat ve baglılık çemberinden dışan çıkaran kimse, ters dön­ müş bahtının bayraklarını devrilmiş , mutluluk kekligini arınanda karta­ lın pençesinde çaresiz kalmış görür. Benim için en dogru iş, elde kalmış olan yanın mülkü de bir anda kaybetmeden, mutluluk merkebini öldür­ meden ve büsran elinin halimin yakasına yapışmasını beklemeden cı­ han padişahının himaye ve cömertlik etegine el atmak, onun sınırsız lü­ tuf ve ihsan çevresine girmek, ona hizmetkarlık yolunu tutmaktır" dedi. Bu düşüncesini gerçekleştirmek için ülkenin büyüklerinden, güzel­ yüzlü,

iyi

konuşan,

ifadesi

düzgün,

zamanın

acısını

tatlısını

tat­

mış,günlerin sogugunu sıcagını görmüş, yılların karını zararını çekmiş. günlerin geçmesiyle dönen felegin oyunlarına şahit olmuş birini elçi ola­ rak seçti ve şu konulan içeren rica ve aman dolu bir mektup yazdı:

Şiir:

"Ey dünyanın adaletinden rahat ettiği kimse, jelek senin hür düşün­ cenin kölesidir. Huzurundan yüz çeviren kimse. jelekten hiç görülmemiş şeyler görür. (7 1 5)

306

Kur'an-ı Kerim. 71 149


Kötüleri q[etmek senin tştndir. Af dtleyenler senden lütuf görürler. Cthant Yaratan'ın gölgesi sensin. Sen de O'nun kullanna yaptığını O suçu gördügü zaman onun üzerinde fazla dunnaz. Özür dilediği za­

suçluyu afeder.

Işte utamp sıkılarak senden af dilemek için dilimi açtım Kötülük benden, iyi iş yapmak senden. Suç benden, sabır senden. Suçu bağışlamak işi senin, af dilemek ise bizim işimizdir. "

(291] Şimdi senin qffına kaldım Sen iyilik yap, o senin işindir.

Sonra kapalı

olan hazinenin ve bagışiann bulundugu odanın kapısı­

açtı. Utl'den, firuzeden, parlak incilerden, dünyada ender bulunan şeylerden Hint

ve Yemen kılıçlanyla dolu sandıklardan, Çinli

kölelerden, aslanlan kaçıran ve kaplanlan korkutan panterlerdegişik renkli elbiselerden, Tatar miski kutulanndan. amber ve şişelerinden oluşan şahlara layık hediyeleri hazırlayıp Sultan'a suçlanndan dolayı tövbe etti. Her yıl mallar ve yükler hazır­ devlet

hazinesine

(hazine-i

amire)

göndermeyi,

Sultan'ın

buyrulacak her hizmeti yerine getirmek için itaat kemerini -ft'"" "'"

beline takınayı kabul etti.

Elçi dergaha vanp Sultan'la görüşme mutlulugunu ve şerefini ka­ .

Şiir:

"Şahlar şahının tahtının önünde dilini açtı. Beyan yoluyla konuyu açıkladı: Ey cihan padişahlannın serveri, göğün dönüşü senin arzuna göredir.

Kin duyduğunun canım alırsın. Başka türlü şefkat gösterirsin. Rahmetinle ölü tene can, lütjimla ruhlara hayat suyu verirsin. Önceleri sözümde dunnadıysam, kahnndan onun karşılığınıfazlasıyaldım. Şimdi ben biçare senin dergdhında suçumun bağışlanmasını diliyo· Bu şekilde güzel kelimeleri, sultan'ın tahtı önünde inci mercan gib adı. Padişaha isteklerini kabul ettirmek için bütün bilgisini, beceri

ve d irayet ini kullandıktan sonra getirdigi hediyeleri padişahın görü ' 30


şüne sundu. Ondan sonra da onları ha:ıtnedAı-lara teslim ett.l. Gönl ü

umutla dolu olarak zamanın Cemştd'ınınt7 l 6l huzurundan ayrılıp

ikn

metgahına gitti. Sultan, birkaç gün sonra toplantı (baıi düzenleyip elçiyi çagırd ı . Mücevher saçan dilinden onun kulagına şunları ulaştırdı: "Size karşı bi ­ zim iyilik kaynagımızda bulunıklık meydana geldi. Ona,

[292) Meltk

Mes'ud'un ahmaklıgı ve aptallıgı sebep oldu . O bizim yüce dergahımızn yüz çevirip başka bir makama baglandı. Şimdi özür ve af dilerne kapı­ sından girdigine, zamanın padişahlarının Kıblesi ve devrin yöneteileri­ nin Kabe'si olan dergahımızın yardım halkasına girmek istedıgıne göre, biz de onun suçlannın ve özürlerini affı yoluna girelim. Onun kötülükle­ rini ve yanlışlarını görmezden gelelim. Mademki Melik bundan sonra yanlış yola sapmayacak, bize kulluktan sıkılmayacak ve başka melikler­ den yardım istemeyecek, o zaman onun suçunu bagışladık. Bundan sonra onun istek ve arzulan dergahımız tarafından yerine getirilir.

Şiir:

"Bu sözüme yUdızlann, güneşin ve ayın yaratıcısı olan Tann şahit ol­ sun." Eger yeniden isyan yolunu tutar, iman topragına küfür tohumu ekerse, gördügü cezanın ve ugradıgı muamelenin daha kötüsünü görür.

Şiir (Arapça) : "Eğer bu yılınız hoşunuza gittiyse, Kabil'den Humus'a dönünüz. Çünkü öldürüleceğiniz keskin kılıç katilin elindedir." Sultan çeşitli bagışlarla sevindirdigi elçiye dönüş izni verdi. Bir süre sonra hava aşıkların nefesi gibi sogumaya başlayınca arzularına kavuş­ muş olarak sahildeki cenneti andıran balıçelere ve yeşililkiere yöneldi.

Şiir: "Feleğin öyle bir cennet görmediği Antalya'ya sevinç yükünü taşıdı. Bahar orda yeniden kendini göstermiş, Hava Çin miskinden kokusu­ nu almıştı. Yasemin dalının üzerinde yeşermiş, nehir kıyılan cenneti kıskandınr olmuştu. Yer renkli kadife gibi bezenmiş, göğün parlaklığını geride bırakmıştı. Bütün ovanın alanı cennet gibi olmuş, yeşillikte yer denize benzemişti.

(7 1 6) Bak. not. 1 1 5

308


•ımıruıt bahçeLerinde kumru hattpLer, �aç dallannın üzerinde övgii olmuş larda. Çemen Karun'unl7 1 7l hazinesi gibi zengtnlikle dolmuş, laleden

köşede mutluluk yer tutmuş, bahçedeki her yaprak sevinçle dol-

ltcuen çeugan oynuyor, bazen ava gidiyordu. Bazen de nehir kıyısın­ 'llıı!lnP lftl'lt

bir eglence meclisi düzenliyordu. Bir ay boyunca tae ve taht

zevk içinde orada eglenceyle vakit geçirdi.

Bahar rüzgarı. esmeye başlayınca mutluluk nesimi kendini gösterince Seher yeli gelip şah'a yeni bir ülkenin mfYdestni veriyordu. "

10· SULTAN'IN MELİK ADİL'İN OÖULIARIYLA

AKRABALIK VE YAKINLIK KURMASI

. Sultan,

kader etkisindeki fermanını. her yerde bulunan ordu server

(serverd.rı-i stpah) gönderdi. Onlardan bahar mevsimi gelince as sonbahar gibi renkli yapraklada süslemelerini, onlan hizmet ve savaş törenine uygun hale getirmelerini , emirlerin de yalnı gelip bargahın eşigini öpme şerefini yenilemelerini buyurdul sonra yagmur bulutu gibi deniz kenanndan kalkıp. mutluluk ve hı içinde meram kımndan murat kılıcını çekmiş olarak

Kayseri

taraf

y'llrüdü. O zaman büyükler ve ünlü kişiler dergaha geldiler. Elçiler temsilcilerin gelişinden dogan izdihamdan bargahın alanı kıyam alanına döndü. Padişahın uyanık balıtından fitne uyud adaletinin ve insafının ugurundan dünya marnur oldu. Sultan, Kahta savaşı sırasında tutuklanıp �...

,....,.. .., olan

İzzeddin İbn

Kayseri

kalesinde ha

Bedir'i adamlan ve hizmetçileriyle birlH

-e!.... g.. . kurtardı. Ona nefis hil'at ve şahane teşrif verdi. Bargahında (

ilgi gösterdi. İzzet ve ikran tarafına gitme izni verdi.


li ; 1

Bir gün tedbirler konuştılup (294] tsttşare kadchlert yudumlanır­ ken, Sultan, Hokkabaz oglu Natb Seyfeddln'e "Benim düşüneerne gôrc . baglılıgımızı güçlendirmek ve akidlerimizi geçerli kılmak için Adil'in ogullanyla akrabalık ilişkisi kurmak lazım. O durumda saltanatımızın gücü ve padişahlıgımızın etkinligi artar. Dostlarımızın sayısı kabarır" deyince Seyfeddin, "Bu dogru düşünceniz! gerçekleştirmek için acele etmek, birleşme şartlarını hazırlamak için vakit kaybetmemek gerekir. Çünkü düşüncenizin üzerinde başarı ışıklan görünmekte. onun sonu­ cunun emniyet ve huzur olacagı sezilmektedir. Eger siz Sultanımız izin verirseniz, ben kulunuz bu işi gerçekleştirmek için can u gönülden çah­ şınm" karşılıgını verdi. Onun üzerine Sultan, "O halde hazineye git. O iş için gerekli olan kıymetli taşlarla süslenmiş eşyalardan (murassaat), taelardan (mekel­ lat). paralardan (nukud.) ve mallardan (ecnas) yeteri kadar alıp en kısa

zamanda yola düş. Akrabalık temellerini saglam at" dedi.

Seyfeddin emre uyarak hazineden, elbise odasından (came-hane}, haremden (harem-saray), ahırdan (ıstabl). k.ıymeti,degeri, zerafeti, güzel­ ligi, göz alıcılgı en üst noktada olan ve eşi benzeri bulunmayan zarif taç­ lardan, kakmalı bileziklerden, altın halhallardan, kıymetli elbiselerden, huri gözlü seçkin cariyelerden, soylu atlardan, Horasan ve Irak işi kap­ larından. yük develerinden meydana gelen hediyeler hazırladı. Dergahın itibarlı kişilerinden birkaçıyla yola düştü. Fakat Malatya malırusesine vannca vücudunu halsizlik aldı. O hastalıktan beden arazı ruh cevhe­ rinden boşaldı. Haber Sultan'a ulaşınca Sultan Çaşnigir Emir Şemseddin Altuna­

be'yi, onun yerine görevlendirdi. Ondan, Seyfeddin'le giden hazine na­ iblerinden mücevherleri, nakidleri, mallan ve eşyalan eksiksiz teslim alarak yola çıkmasını buyurdu. Emir [295] Şemseddin Altunabe, Malatya'ya varınca hazineleri ve malları teslim alıp kalacagı yere götürdü. Yol hazırlıgını tamamladıktan sonra görevini yerine getirmek için yola düştü. Diger yandan Sultan'dan kendilerine bir elçi gelmekte oldugunu. onun kendisine yaptığı iyilikleri İzzeddin İbn Bedir'den ögrenen Şam melikleri olan Adil'in ogullannın, o güne kadar Sultan'a duyduklan ki­

nin yerini dostuk duygu lan 310

ve

karde şl ik bağlan aldı.


Emtr Şem1eddln, Şam ll lkesinin sınırlarına girince Şam melikleri, bir saygıyla onu karşıladılar. Onu yüceltmek için ellerinden gele­ hediye ve armagınların miktarını en yüksek noktaya çıkardı-

Ermen çevresinin ve Diyarbekir'in melikleri Adll'ln olullan , büyük melik (melik-i muazzam) Melik Eşreri, Me­ 'yi. Melik Fahreddin'i ve diger ihvan'ı, saadet şehri (darü's-sade) fam'da hazır edip Şemseddin Altunabe'yi de onların yanına çagırgünü Şam'ın,

Emir Şemseddin getirdigi hediyeleri büyük bir titizlikle takdim etti. Mücevherleri ve kakmalı eşyaları, altın ve gümüş ta­ içine koydu . Yükleri, erkek köleleri, cariyeleri onların hoşlarına şekilde sununca ardakilerin hepsi, Sultan'ın cömertligine ve üslayrettne övgüler yagdırdılar. zaman

Ondan sonra nikah merasimi (akd-i nikah) yapıldı. O merasirnde o şeker dagıtıldı ki Adem'in yaratılışından Kıyamet gününe kadar öylesini görmedi. Eger Yahya b.Halid-i Bermeki'ninl 7 1 Bl bu fani Ikinci gelişi mümkün olsaydı, böyle bir durumu görmekten utanve sı kıl madan başka bir duyguya kapılmazdı.

Nlkah

akd i yapılıp yabancılık işi ve mesafesi akrabalık ve yakınlıga

Melikler, Emir

Şemseddin'den "Bu muhteşem yolculuk için

olan şeyler hazırlanıncaya kadar burada kalınanız gerekiyor" di.�ıaıı.o;Aua

bulundular.

femseddin onların ricasını kabul etti. O arada [296] Sultan' a işle­ tetenilen şekilde gittigini, felegin onun arzusuna uygun olarak dön­ bildiren bir mektup yazdı. Mektubunda "Eger siz padişahımızın

Malatya malırusesine hareket ederse, o sizin meliklere ilgi göster­ manasma gelir. O nların kalplerinin rahatlamasına ve sevinmele­ vesile olur. Hem de saadet burcu, mutluluk yeri ve cömertlik arsası

Malatya malırusesinde güneş ile ay birleşmiş olur" dedi . Mektubu okuyunca Sultan'ın mübarek alnında sevinç izleri görül­ Bütün memleket emirlerine ferman çıkararak, "Kutlu alaylanmız

meymun) Malatya tarafına gitmektedir. Hepiniz hiç vakit kay­ ıetrnec1en oraya gelin" dedikten sonra mutlu ve açık bir talihle o tarafa •uul\.•tu-,

1 8) Abbasllerlu Iran asıllı ürılii veziri (ölm. 1 90/ 8 05) .

3ı ı


Yolda Sultan'ın boynunda şlşler ve urlar çıktı. Onlann verdıgı acı vr sıkıntıdan günleri karardı. O acılar cömert vücudundaki bütün karan. sabın ve sükunu alıp götürdü.

Malatya'ya yaklaştıgtnda üç gün önce gelin alayı gelmiş, Şam'ın bü· yük emirleri orada yerlerini almışlardı. Kündistabl Emir Esededdln ilC' emir Şemseddin Altunabe saltanat kafilesini karşılamaya çıktılar. Ona Şam'da olanlan oldugu gibi anlattılar. Sultan onlann üstün hizmetleri­ ni, sadakat ve baglılıklannı övdü. O sırada Sultan'ın boynundaki şişlerin etkisiyle pak uzuvlanndakl dert ve acı daha da arttı. Kulliyit-ı Kanun'u yazmış olan Sadr Ferided­ din Muhammed Cacenni ile Bedreddin İbn Hariri'yt; herbiri tıp ilmin­ de zamanının önderi ve devrinin seçkini olan İzzeddin ibn Hubel-i Mu­ suli, Takiyeddin Tabib-i ReanU Safiyüddevle Nasrani gibi usta dok­ torlar gelip sargı ve pansurnan yaptılar ve "Eğer neşterin ucu cerahate degerse, büyük bir tehlike dogar. Ümidimiz odur ki, bu pansurnan ve sargıyla yara baş verir, sıkıntı ortadan kalkar ve acı diner" dediler. Fa­ kat Sultan'ın acılan gittikçe artmaya başladı. O yüzden [297] onda ümitsizlik ve hayattan bıkkınlık meydana geldi. Kalbi canından aryınlı­ yordu. Onun bu kötü durumu karşısında büyük küçük herkes, Şam ve Rum emirleri sıkıntıya düştüler. Sultan bir gün ŞarabsaZar(7 19) Fahreddin Ayaz'a pansumanlan ve sargılan degiştirmesi için cerrah VasU'i çağırmasım buyurdu. Vasll ge­ lip yaradaki cerahatin iyice olguntaştığını görünce başını tehlikeye attı. Kimseye göstermeden neşteri çekip cerahatin yumuşaklığını sertligini ölçüyarmuş yaparak, ucunu cerahate batırdı. Hemen nehir gibi irin ve cerahat akınaya başladı. Emir Celaleddin Karatayi bir leğen getirdi. İrin aktıkça sultan'da rahatlama meydana geldi. İrin tamamen boşalın­ ca, onun verdigi acıdan uzun süreden beri uyuyamamış olan Sultan bü­ yük bir rahatlamayla uykuya daldı. Bir gece bir gündüz uyudu. Halk o durum karşısında vehme kapıldı. Sultan'ın başına bir iş geldigini sandı. Sultan uyanınca cerrahı tekrar çagırdı. Cerrah pamukta yaranın et­ rafını iyice pansurnan yapınca Sultan'ın durumu daha da iyileşti. O za­ man "Benim saglıgıma kavuşmama sevinen kimse Cerrah Vasll'e saygı göstersin" buyurdu. (7 1 9) Buna şarabdar da denilirdi; her iki tabir de Selçuknamelerde görülür. Saraydaki şa­ rabhane-1 sultan veya sadece şarabhane denilen ve hükümdara ait meşrubatı koru­ maya memur daire veya kiler hademelerinin amirine şarabdar veya şarabsalar Ismi ve­ rilmiştir. (Medhal. s. 84)

312


O günün sabahından önce bir günlük masrafını karşılamak için bü­ zorluklar çeken Va1ll, bir gecede bir neşter ucu sayesinde, Şam ve emtrlertnın. hatunların ve harem görevlilerinin yaptıklan bagıştan servet ve zenginlik bakımından Karunl720l ile, hatta maden ya da boy ölçüşür oldu.

O

müdahaleden bir hafta sonra yara az çok iyileşince Sultan gezme­

(leyran) çıkarken tören ve eglence araçlannın tam olarak hazırlan­

l'lllırıı

buyurdu. Emirler ve naibler şehri, cennetin güzelligini kıskana­

dönen felegtn şaşkınlık zaYiyesine düşecegi, yıldızların şöhretini 1Nrbede1ce�ti. gögün telaşlanacagı şekilde süslediler.

(SI98) Şam emirleri ve serverleri, örf ve adetlerine uyarak mücevher tatlarla süsledikleri, altın ve gümüşten yaptırdıklan yedi köşkü katır­ sırtına yerleştirdiler. Onlann yanında Mısır,

Şam, Rum ve Musul

l*delertnden getirdikleri oyuncular. hokkabazlar ve kavalcılar zarif ha­ Harput melikil72 l l Sul­

·'Metlerle sanatlarının inceliklerini gösterdiler.

tan'ın sagdıcı omak istedi. Sultan o teklifi kabul etti.

O da o törende di­

•tl&l' ve direm saçarak cömertlik şartlarını yerine getirdi. Böylece bir haf­

ta boyunca zevk ve eglenceyle, I,J& getirmediler. 17221

yeyip içmekle meşgul oldular. İşi akılları­

Sekizinci gün Sultan halka açık eglence meclisi (bezm-i a'm) düzen­

ledi. Şam

emirlerini meclise çagırarak onlan yanına oturttu. Onlara

1\lrbet elde kendi saglıgından dolayı verdigi sıkıntıdan özür diledi. Onun onlann hepsi yeri öperek Sultan'ın yeniden saglıgına kavuşup

Qlertne _... bulmasından Yüce Allah'a hamd ve şükür ederek şunlan söylediler:

"Efendimiz Sultan'ın hastalıgına şifa veren. onu saglıgına kavuşturan,

llCbnü ondan uzaklaştıran, onu yaşatmakla hidayet yollarını Allah'a hamdolsun. Şiir (Arapça) :

açık tutan

"Dalda kuşlar öttüğü sürece Alah sana vücut sağlığını elbise olarak JCIIdirsin. Çile ve sıkıntıdan uzak olarak sağlık zırhı içinde yaşayasm. " Yeyip içtikten sonra şiir dinlemeye sevinç içinde şarap kadehlerini ,Udumlamaya başladılar. Gelin mavi renkli çadıra giderken, yasemin simalı, gümüş endamlı

ttıenç •..

kızlan andıran yıldızlar, gögün lacivert kubbesinde cilveleşiyor,

('120) Bak. not. 56 (72 ll Harput Artuklu Hükümdan Nizameddin Ebu Bekr. (722) Sultan. Mellk Adli'In kızı Gaziye Hatun'la 1 227 yılında evlenmiştlr. mnda Türkiye, s. 350)

(Selçuklular Zama·

313


"Yakın göDll ışıktarla dorıaıttk'� 723l kudretinin �u. gelinler �Ibi panldayan

gezegenlerin yüzOne mavt btr tOl çekiyordu . Fdek, Şllr (Arapça):

"Hildl 4fuk çizgtsinde her iki e!)ik ucuyla gözüktil!)ünde o beni ziyaret ettı.

[299] Ikizler Burcu gece karanlı!)ıyla kucaklaşmak için parmaksız kollannı uzattı!)ında o beni ziyaret ettL Süreyya yıldızının altındaki kol, adeta sivri tepesi olmaksızın oturlui­ muş bir bayraktır. Araplannfirlattığı Merih, adeta ateşten bir mızrak gibidir. Yıldızlar, adeta zencilerin göz çeperine oturdulmuş bir Rum gözü gibi-

dir."

Şiir:

·�y. altın yay gibi bükülmüş, çemende şeytanlar mercan taşlanyla taşlanmış. Yıldızıann saçtı!)ı ışık, gece karanlığında, kargaZann kanatlanndaki siyahlığa bürünmüş. Pervin yıldızı sdkinlerin elindeki billur kadeh gibi mavi örtünün ara­ sından kendini göstermiş. Serap ortasındaki deve kuşunun beyazlığı gibi yıldız takımlan göğün arasına burasına dağılmış. Saman yolu Musa'nın asasını suya vurdu!Ju zaman denizde ortaya çıkan yol gibi olmuş." Özelligini kazandı. mecliste bulunanlar hal dizginlerini orada hiz­ met yapaniann avcuna koydular. Sarhoşluklar görüldügü zaman Sul­ tan büyüklük otagına yürüdü . Haremde helaliyle buluşarak kavuşma icaplanm yerine getirdi. Gerdek gecesinin sevinç ve mutlulugundan ha­ rem dadılanna (ddyegdn-ı harem) ve hizmetçilerin seçkinlerine, kendisi­ nin bagışlanndan faydalanmak ümidiyle Şam tarafından gelmiş olan görevlilere (haşem) büyük bir hazine bagışladı. Onlann şüphelerini dagı­ tıp emniyet ve güven duygulannı güçlendirdi. Melike'yi ise. nesinin sahibi,

Feridun1724l

Karun hazi­

ülkesinin yöneticisi yaptı.

Ertesi gün türlü lütuflar ve kıymetli hil'atlerle padişahın sofasında

Şam emirlerine onunla görüşme izni (bar) verdiler. O görüşme işini de yerine getirince yeyip içmeye ve kadehleri yudumlamaya başladılar. Ya-

(723) Kur'an-ı Kerim, 4 1 / 1 2 (724) Bak. not. 75

314


nsndakllt!r da�ıldıktnn sonra Sultan, tekrar gelin ndasına gtttı . Sabah

ol u n ca yubnncı ve ye rl i emtrl�rtn flerf gelenlerine hediyeler verip cömert­

[3001 Yed i gün sü reyle görkemli eglence meclislerı dü­ unledl. Sekizinci gün lütfuna mazhar olan Şam em i rlerine ülkelerine dönme Izni verdt. Devlet emirlerinin bazılannı, ugurlama adetı olarak onlarla beraber ülke sınınna kadar göndedi. Onlar da misafirleri Şam'a kadar u gu rlayarak lütuf ve ihsanlara kavuştular. llkl�rde bulund u .

Ugurlamaya giden emirler geri dönünce Sultan mutlu bir şekilde Kayaeri'ye hareket etti. Neşe ve sevinç içinde menziller aşarak

Darü'l­

feth Kaysert'ye vardı. Oraya giderken ugradıgı her şehirde tören düzen­ lendi. Halk, altın keselerinin agzını açarak, yıllarca kazanıp biriktirdik­

lerfnf Sultan'ın rikabına saçtı.

Sultan Kaysert'den kalkıp Antalya malırusesine vannca her zaman

yaptıgı gibi

bir ay boyunca yargı işlerine (mezalim) baktı. Mazlumun ka­

nadını sanp zalimi ortadan kaldırdı. Sonra çeng'in, ney'in ve rebah'ın

sesini dinlemeye, kadehleri başına dikip şarap yudumlamaya başladı. Oradan

Ala'lye'ye

geçti. Bir ay da o bahar kokan cennet yerde, o in­

sana rahat ve huzur veren kışlakta kaldı. tıkbahar rüzgarı kuzeyden esmeye, karlar aşıkların tenleri gibi eri­

meye. topragın damarları sevenlerin kalbi gibi atmaya başlayınca Sul­

tan, ülkesinin her tarafına fermanlar göndererek , emirlerin ve askeri so­ rumlulann (ihtişad-ı asakir) Kayseri malırusesinde toplanmalannı bu­ yurdu. Birkaç gün sonra kendisi de kutlu haremiyle birlikte başkent

(darü'l-mülk) Konya nın yolunu tuttu. O Kayseri'ye gelmeden önce ülke­ nin bütün emirleri ve büyükleri savaş araç ve gereçleriyle Kayseri'ye ge­ '

lip.

Meşhed alanında

çadırlarını kurmuşlar, bekleme gözlerini ve akıl

kulaklannı Sultan'ın verecegi fermana ve hükme dikmişlerdi. "Doğruyu

en iyi Allah bilir. "

5 1 - SULTAN'IN KlPÇAK SAliRASININ FETHiNE NİYET ETMESİNİN SEBEBi VE SUÖDAK'IN MELiKÜ'L-ÜMERA BÜSAMEDDiN ÇOBAN TARAFINDAN ALINMASI [30 1] "Allah'm gölgesinin çe tr' i Konya'dan parlak ay gibi yola düşünce Cihan sevgiden mest oldu, gök hızlı dönmeyi kesti. Bulutun gözünden sevinçten başka bir şey yağmadı. Felek mutluluk dağıLmayı esirgemedi. Ordunun kaldırdığı lozdan, ayın gözü aydınlandı. 315


Cihan

padişahı. Yaradan'ın yardımıyla salına sahna KaıJseri'ye gel-

di. Onun yüzünü görmekten tnsanlann yüzlerinde güller açtı. Onun ko­ kusundan dünya gül rüzgdrıyla doldu. Davulun gümbürtüsü ve zumamn sesi, insanlarm hay huy sesiyle kanştı Altın ışıklarla süslenmiş olan .firuze renkli gök, padişahın geldiğini müjdeledi. Makamı gök olan cihan fatihi{güneş), Tann'nın takdiriyle o anda Koç Burcuna1725J giud.i. Yer mutluluktan güller açmaya başladL Hava, bülbül nağmeleriyle doldu. Feleğin çevgammn hükme boyun eğdiği, bütün dünyayı fennam altı­ na alan, Avcu, inci yağdıran buluta benzeyen cihanfatihi, yeryüzü hakimi, Tahtına oturdu ve her yerden adalet isternek için gelmiş olanlan dergahına kabul etti. " O sırada mahkemenin (dadgô.h) kapısından kar zarar peşinde top gibi yuvadanarak dünyayı dolaşmış, yıllarca denizler aşmış, altın ka­ zanma arzusuyla suyun üzerine başını çıkarmış nilüfere dönmüş olan bir tacir, içeri girip yasemin gibi dilini açarak övgüye başladı ve çınar gi­ bi yakarına elini dua için açarak, ŞUr:

"Ünlü tercüman aracılığıyla şunlan söyledi: Sen cihan padişahının saltanatı kalıcı olsun. Senin uyanık olduğun zaman.fitnenin gözü uyur, senin kılıcından gü­ neş titrer. " Ben fakir kulunuz, nzkımı temin etmek için zorluklar:ı meslek edin­ dim. Gece gündüz sevinç yüzü görmedim. Rızık peşinde kara deniz de­ meyip dolaşıp durdum. Kann doyurmak için bu aziz ömrü azın çogun peşinde boş yere harcadım. [302] Bu üç beş günlük dünyada yüz türlü üzüntü ve sıkıntıya katlanarak tenimi mum gibi erittim. Sonunda bir­ kaç direm biriktirebildim.

Kıpçak, Bulgar (İtil)

(725) Güneş Koç Burcuna baharın başında girer.

316

ve

Rus diyarianndan

bu


deraAhın adaletinin ve dotzrululunun töhretlnt duyarak seviçte yönOma

bu etile mak, bu

çevirdim. Denizi atarak IOnl O m Q dönya endişesinden kurtar­

-Ebedtyyen uar olsun-

devletin

kutlu gölgesinde emnlyete ve

huzura kav uşma k mutlu ve ra ha t olmak Istedim. Hazer geçtdlne vanp ,

orayı geçerken ömrümü harcayıp canımı dişime takarak kazandıgım bü­

tOn malımı elimden aldılar. Altınianma el koydular. le başımı o zallmlerin elinden zor kurtardım. Şiir:

Bin bir rica minnet­

"O zaman adalet yayan Tann, beni Şah'ın derhdhına yöneltti.

Çünkü dünyanın işlerine çare odur. Kötülüklerin kapısını açıp kapa1/CUl odur. " Henüz o sözünü bitirmeden başka biri şikayete başlayarak şunlan

IOyledt: "Ben, Halep tarafından buraya gelmek için yola çıktım. Leon'un

Qlkesine girince korkusuz haydutlar neyim var neyim yoksa hepsini zor­

la elimden aldılar.

Düştügüm yoksulluktan aydınlık günüm karanlık ge­

ceye döndü. Balıtırnın gözü şaşı oldu. Eger Hıristiyanlar bu dergahtan korkmazlarsa, ben bu zulmün açtıgı yaraya. hangi sultan'ın dergahında

tlfa arayacagım?"

O sözünü bitirir bitirmez bir digeri ah u figan ederek söze başla­ dı:"Ben Antalya sakinlerindenim. Bütün yaşamım boyunca biriktirip korumak için büyük çaba harcadıgım mallarımı gemiye koyup Mısır yo­

luna düştüm. Halkın yanında kadir kıymetimin daha da artacagı inan­ cıyla kendimi tehlikeye attım. Şiir:

'Tann bana önce dünya malını verdL Sonra onu kül gibi edip

rllzgdrla savurdu. Çünkü işlerimin temelini yel üzerine atmıştım Ondan sonra işlerim rast gitmez oldu. na

[3031 Gönlümü mutluluk rüzgarının hareketine bırakmıştım. O da ba­ ait ne varsa aldı götürdü.

Karanlık gecede öyle birfırtana çıktı ki. sanki yer yanldı sandım. Derken kendimi bir yerde buldum. Öyle bir yerdi ki. orada su dalgası yerine kan dalgası vardL Vakit geceydi. Gündüzü getirmek için geceyi orada geçirdik. O gece geçince parlak güneş doğdu ve karanlık gece dünyayı terk ett i. Nasıl bir gün! Zorluk, sıcak ve hararetle dolu. Öyle bir günü hiçbir gece doğurmadı. 317


Frerıkler dentY. tarqjindan gemılerı salıtte :-ı ilrerek ib�t·rımtzct geldiler

.

Bizi tutup esir aldılar, ellerımi2t baglayarak bi2t dlı'lmiln pençesine at· tılar. Sıkıntılara zorluklara katlanarak hırs ve istekle uzun sürede ka2an· dıklakımızı, Bir anda ellerimizden alarak bizifelaketlerin kuca!']ına atlılar. Ben bir çaresini bulup esaretten kaçarak bin bir zahmetle sizin dergahınıza geldim. Şimdi kılıcıyla bütün kötülükleri ortadan kaldıracak siz padi.şahımız· dan başka kimimiz var?" Bu zulümleri duyan Sultan'ın nurlu yüzünde ve mübarek çehresin­ de güller açtı. Harniyet ve ar duygunarının yogunlugundan, şefkat ve asabiyet hislerinin fazlalıgından kükreyen öfkeli bir aslana. sıkıntılı ve hüzünlü bir güneşe benzedi. Derhal taeirierin gasp edilen mallarının hazineden ödenmesini ve onların durumlannın iyileştirilmesini buyur­ du. Sonra yüzünü bargahın emirlerine ve ünlülerine, dergahın büyükle­ rine ve serverlerine çevirerek. "Rum'u ezmezsen ezer, sözü meşhur bir sözdür. Dünyanın mahfillerinde ve meclislerinde söylenir. Panteri avian­ maktan men edince ceylan otlakta küstahça atlayıp gezinmeye başlar. Biz o milletleri, merhametimiz ve şefkatimizle ülkedeki bütün insanların faydalanıp pay sahibi oldugu saltanatımızın gölgesinde

[304) güvenli ve

huzurlu olarak yaşattık. Onları düşmanlık şimşeginden ve kötülük ate­ şinden uzak tutuk. Onlar aptallıklarından bu nimetin kıymetini bilmi­ yorlar, huzur ve rahat onları menmun etmiyor. Canlarını rızık için tehli­ keye atan, halkın genel menfaati için çalışan , binlerce endişe ve tehlike­ ye katlanıp ülke topraklarını ve şehir yollarını aşan tüccarlara zarar ve­ riyorlar. Eger biz cezalandırmak için seçkin yigitlerimizi ve ünlü süvari­ lerimizi onların üzerine gönderirsek, "Bir anlık adalet, 60 yıllık ibadet­ ten daha hayırlıdır" sünnetine uymuş oluruz. İnsanların seçkinleri tara­ fında mazur görülür, hatta teşekkküre deger bulunuruz.

Şiir:

"Şimdi ben Tann'nın yardımıyla işin nasıl olduğunu göstereceğim. " dedikten sonra devletin kıdemli emirlerinin büyüklerinden ve salta­ nat sipehdarlarmın ileri gelenlerinden . düşüncede , dirayette . cesarette , cö me rtlik te mertlikte, yigi tlik te, adamlannın ve mallannın çok lugunda ,

ün kazanmış ve emirlerin seçkinleri arasmda i mtayaza ve saygıya sahip,

318


dOnyanın her tehrtnde ve böJMellnde göne" gibi rabatın ve Merlhl7:ıoı gl­

bl heybettn kaynagı olan, cömertlllinin ffi(�nşuru, Hatemt Tayl'ntn1727l fOhretlnln ortadan kaldıran, bütQn ihtiyaç sahtplertntn. dünyanın bü­ tOn marnur yerlerinden gelip aziz eştgtnden feyz almayı farz-ı ayn say­

dıktan. ikram bulutlarının büyük küçük herkesin üstüne yagdıgı, pehli­

van

soylu ve gazi tabiatlı kölelerini her zaman Alemierin Rabbi'nin rıza­

Ilm kazanmalan ve sevap işlemeleri için gaza'ya gönderen; yazarlara, talrlere, fazıllara ve tasavvuf ehline izzet ve ikramlarda bulunan, onların

ael lşi nt müjde sayan; kölelerinin savaş alanından, konuşandan. konuş­

mayandan, maldan, eşyadan, köleden, cariyeden getirdiklerinin hepsini

(805] eger bir dinar da olsa misafirlerine ikram eden; fakr u zaruret Içinde olanları servet ve saman sahibi yapan; Her zaman "Doğrusu ba­

balanmızı bir din üzerinde bulduk, biz de onlann izlerini izlemekteyiz" 17281 hükmünün gereklerine uyan; görevlerini, işlerini ve davranışlannı,

Ibadet ve fazilet ehlinin, ilim ve amel sahiplerininkine uyduran ogullara

ve toronlara sahip olan Melikü'l - Ümera Büsameddin Emir Çoban'a (7291 -AUah rahmet eylesin- şöyle buyurdu: Şiir: " Tann'mn yardımıyla kalkıp orduyu Suğdak<73°1 smmna doğru sür. Orası gelin gibi süslenmiş olup, Rus denizine dayanmaktadır. Sugd, Hazar'ın (Karadeniz) yamndadır. Oraya gitmek için denizi geç­ mek gerekir. Ordu, oraya vannca bir gemi bulup burca binmiş ay gibi oraya bin­

sin. Suğd'un, Saksm'ın173 ll Kıpçak'ın ve Rus'un günlerini karartsm. " Bu şerefli ailenin, kıdemli, itibarlı ve has kölelerinden, gayb alemi­ nin yeriştirdiklerinin yeni yetme gençler arasında öylesini görmedigi; büyük gücü, kuvvetli bilegi, geçerli sözü, çok miktarda malı ve sayısız adamı (rica!) olan Çaşnigir Emir

Mübarizeddin Çavlı

ile Rum

beldele­

rinde ve şehirlerinde topraklara, kalelere ve görevlilere sahip olan; daha önce anlattıgımız gibi Sultan

Gıyaseddin Keyhüsrev'in -Allah delilini

aydmlatsın- kendisine eş olarak kızlarından birini seçtigi ve bu şekilde (726) Bak. not. 1 90 (727) Bak. not. 1 86 (728) Kur'an-ı Kerim. 43/23 (729) Kastamonu Beyi . (730) Kırım sahilinde büyük bir ticaret şehri. (73 1 ) Hazar ve Bulgarlam ait eski bir ticaret şehri.

319


Mitanata ,.a&ınbk ve akrabalik tereflnı kazanmıt olan : Sultan'ın tehlcl ­ llk dti'IOittnt ul ..maeandan sonra da tazeddia Keyllavu• lle Sulta n Alladdla a.,llubad'ın aozonde ö neml i bir yeri olan: çok miktarda malı, mOlkO ve adamı bulunan Emir Komnaaoa Malarzum'u büyük bir or­ duyla ICnnem•taa tarafına gönderirken onlara, rastladıklan her kale· nin kapısını, kötü kimselerin bahtı gibi yerle bir etmelerini, askeri ovaya (Çukurova) çıkararak [306) Allah'ın dinine düşman olanlara, Izi kıyamet gününe kadar kalacak bir şekilde darbe indinnelerini buyurdu. Aynca saltanat devletinin kıdemli kölelerinden, ülkenin büyük sü­ başı (ser-leşker) lanndan Antalya sipehdarlıgı ile salıilin yönetım işleri­ ni üstlenen; seıvetlnin, şevketinin çoklugu, akrabalannın kalabalık olu­ şuyla tanınan; pehlivanlar ve savaşçı yıgıtıerin tam destegıne sahip olan Emir Mübarlzeddin Ertokuş'a da muzaffer orduyla sahil tarafına gitme­ sini, kalbini Frenklerio kininden sogutmasını, oranın işlerini yoluna koymasını söyledi. Bu emirleri alan büyükler, zamanın padişahının tahtı önünde yüz­ lerini yere koyarak şöyle dediler. Şiir: "Her zaman padişahımız ciham elinde bulundursun. Sözü düşmanıa­ nn kalbine ok gibi saplansın. Felek senin jermanına el bağlamış olup, zaman senin emrini bekle· mektedir. Eğer ballğa emir verirsen, o Nil nehrini timsahlardan temizler. Eğer keklik senden güç ve destek olırsa, hava sahasım kartallara dar eder. Sen cihan padişahının emriyle savaşa öyle yöneldin ki, Eğer rakibimiz gök de olsa, uzaktan bizi görünce Anında dönmeyi bırakır. Gücü, kuvveti, dermam kesilir. Bu durumda yeryüzünde kim bizim karşımızda savaş sözü etmeye cesaret edebilir? Bunlan söyleyip dışan çıktılar. Aslanlann heybetiyle boş alana indiler. O anda her yandan zuma (nay) sesi yükseldi. Ordu dağ gibi yerin­ den oynadt. Her yere bir yiğit, her köşeye bir asker gitti. " 320


BOyOk ulr dOıen ıcınde hareket ,

ed erek kale almada, d Otman

salatanut devlet inin hşlertne ctm

)1Jitlik,

u

,

bnA·

gönCılden sarılmada. büyük·

mertlik ve cesare t gösterınede ileri gittiler.

Allah'ın yardımı. bahtın destegt, o büyük padiŞahın cihanı aydınlatan yanında olsun. [307] Allah, Ademogullannın iŞlerini çekip çeviren. .ri.rr..LZ:u

padtşahlannaferman veren, iki dünyanın nimetlerinden yararla­

zamanın Asqfıl732J

devrin Süleyman'ıf733J halifelerin hükümlerinin

gllçlülerin ve düşkünlerin sığınağı, adalet ve ihsanın kaynağı, dün­ Allah'ın göLgesi, meliklerin en adUi, kutlu sultanıann en faziletiisi

Vprlu, cihanın efendisi olan o Sultan'ın -Allah başanlarını artır­ "lerini iyi yönde sonuçlandırsın. "Allah yardım sahibidir. "

52- EMİRLERİN OLMADIÖI SIRADA SULTAN'IN

KEYKUBADİYE MEVKİİNDE OTURMASI Sultan.

kulluk

şartıanna

uyan

orduların

emirlerine

ve

si­

pehdArlanna -Allah onlara rahmet eylesin- heybet, sayı ve teçhizat bakı­

mından mükemmel olarak gelmelerini buyurunca, onlar, Tanrı'nın yar­ dımıyla bahtlan açık olarak atıanna binip bir yerde toplandılar. Sultan, bassa'dan bir alay (kevkebe) meydana getirerek, ordulannın düzenini 10rmeye çıktı. Onların durumunun mükemmel oldugunu görünce Yüce Allah'ın adını agzına aldıktan sonra emirleri çagınp onlara lütuflarda bulundu. Üstün gayretlerinden dolayı onların istek ve ihtiyaçlannın gi­ derilmesi için emir verdi. Onlar da Sultan'ın o davranışı karşısında alın­

lannı yere koydular ve rak yola çıktılar. Şiir:

Allah'ın gölgesi olan o padişaha övgüler yagdıra­

"Onlar oradan aynlınca Sultan kullanndan bir grupla atının dizginini

bir yere gitmek için gevşetti.

Gideceği yer öyle bir yerdi ki, orayı sanki Tann cenneti dünyada gös­ termek için yaratmıştı. Havasının ılık olması yanında saba rüzgan her zaman eliyle oraya misk dökerdi. Nehrin kıyısındaki yeşillikler, güzel sevgilinin yüzünde çıkmış olan yeni bir beni andınyordu. (732) Bak. ııot . 594 (733) Bak. not. 52

32 1


Orada yasemin kt.t/i tr kıtlttsımtt açmış. mcrwkşe glUsıtyww ketıdtrırk

toplamış lı. Saba, çemen'in ziilfüne amber dökmüş. gülü. Holen1734l mtsktyle dol· dunnuştu.

[308] Böyle güzel bir yerde hakim olan koku laleden çtkan kokuydu. Padişah orada öyle bir yere indi ki, güzellikte bahann da bahanna benziyordu. Orda öyle bir saray vardt ki, alanında g üneş ve ay, yüz taraftan gö· rü.nüyordu. Keyvan'm hayran kaldtğt o yerde hayat suyu akttan bir çeşme vardt. O çeşmeyle dünyanın gözü aydmlanmıştt. Çevresi baştan başa gül bahçesi idi. Onun önünde güzel bir yeşil deniz vardt. Üzerinde göğün yüzü her za· man bulutluydu. Orada hallklar ay gibi gezinirlerdi. Devlet şahm saraytna sığmmı.ştt. Baltklann kulaklanndaki bütün halkalar alttndan, strtlanndaki zırh· lar gümüştendi. Ordaki güller öyle ışık saçıyorlardı ki, sanki dünyanın gözü onlarla aydmlanıyordu. Ordaki ağaçlann meyvesi ikbal meyvesi idi. Ordaki bülbüller zafer nağmeleri söylerlerdi. Oranın bütün meyveleri dünyanın iksiri, ağaçlannın gölgesi, sevgili· nin dinlendiği yerdi. Dünya oraya cihan padişahı Keykubad adma ikbal mührünü vur· muştu. " Alemin sultanı

Keykubad,

bir süre cennet bahçesini andıran, irfan

ve tasavvuf ehlinin canı ve ruhu gibi pak olan, ılık havası , Hita miskini kıskançlığa düşüren , saba rüzgannı utandıran o nezih yerde aklın ruh­ ta. güneşin gökte. meleğin semada oturduğu gibi oturup. daha sonra (7 34) Bak. not . 4 1 5

322


fetıhl�rt dürşönörktm, bir yandan da geçmiş padl şa h l a n anla­ '

naathat le rlylc pudtşahlurn ı m a ml ı k yapan, Tann'nın dinini güçlen­ yön etı m Işiertnde yol gö s teren , saadet ve mutluluk konusunda eden manzum bir kitap okuyordu. Şllr:

"Seher vakti altın kılıçlı güneş, kabul edilen bir dua gibi gökte kendini

18091 Padişah bulut perdesinden ayın çıktığı gibi dışan çıkar, Da{} gibi atına biner, devlet, rikabının yanında koşmaya başlardı. r

Bir süre o cenneti andıran ovada sevinçli ve mutlu olarak dolaşırken, Her ülkeden adamlar gelir, konuşulanlan ve duyduklanm ona anla-

Oradan mutlu bir şekilde eyvan'a döner, insanlar yüzlerini oraya çe-

Sultan daha sonra eliyle bdrgdh'ın kapısını açar, büyük küçük her­ oraya yol bulurdu. Mir-i bdr gelenleri kabul eder, padişahın dağıttığı adaletten işler yolu-

Sonra halka açık bir sofra kurarlar, ihtiyaç sahiplerinin onunla gözle­ doyardı. Oturanlar fazla vakit kaybetmeden ayağa kalkar, ayaktakiler onlann

Herkes o sofradan nasibini alır, hiçbir zaman kimse ondan mahrum

lraJ.mazdı.

Sonra cihanjatihi oradan kalkar. saadetle başka bir eyvan'a giderdi. Bütün ilim peşinde koşan bilginler. din, tedbir ve düşünce adamlan, Köleler ve ordunun ünlüleri, oraya yalnız olarak girerlerdi. Orada her konudan söz edilir, her ülkeden ve her sınırdan konuşulur. Yapılması gereken işlerden. hazinenin ve ordunun meselelerinden.

323


Yönettlenlertn cuautş � huzunmdan

.

aslanan ceulatılara saldırına·

ması gerekt@tnden. Seugt törestnden, düşmanlık belirtUerinden ve her ülkeye gönderilen cevaplardan bahsedtlirdi. Bu işler de bittikten sonra Darü's·seldm sofrası gibi bir so.frayı, Mir·i han<735l bir defa daha cihan padişahının önünde kurardı. O zaman Çaşnigir huzura girer, geleneğe göre huzurda yerini alırdı. Ünlü kimselerin yaptıklan duadan sonra padişaha yiyecek gönderirdL

[310} Yemekten sonra hepsi, mutlu olarak, iyi adlı cihan hakiminin yanından ayrılırlardı. Cihan padişahının huzurunda bulunmuş olan o kimseler kibirden gö­ !Je kafa tutarlardı. Ondan sonra ünlü kişler bir defa daha padişahın dergdhını süslerlerdi. Hepsi de tanınmış kilaer ve savaşın aslanlan olan eğlence arkadaşla­ n yerlerini alırlardı.

Saz ve rud çalan bütün çalgıctlar gelirdL Ney'in sesinden ve şarkı nağmesinden, Onların çıkardıklan seslerden sert taşların kalbi de coşmaya başlardı. Başka bir eğlence meclisi kurulunca bütün eğlence aletlerini orada hazır ederlerdi. Feleğin yüz gözüyle benzerini görmediği, zamanın kulağının özellikle­ rinin yüzde birini duymadı.ğı O mutlu padişah gece gündüz zamanını bu şekilde geçirirdi. Haftada bir defa çevgan (guy) oyunu seyreder, eğer arzu duyarsa onu daha sık yapardı. Işlerinin olmadığı bazı günler ise ava çıkardı. Şimdi sen, üç yöne gönderilmiş olan ordunun oralarda ne kahraman­ lıklar gösterdiğini dinle. " (735) Emir-i han veya han-salar: Sultaııın rııutfagındaki en büyük kişinin ünvanıdır.

324


ISS·

BULTAN'IN ORDUlUNUN MELiK'O'L-'OMERA EMiR

KOSAMEDDiN ÇOBAN ·ALLAH RAHMET EYLESIN·

KOYUTASlNDA HAZAR DENiziNI (KARADENİZ) GEÇMESI

Şah'ın ordusu. Hazar'a saldırmak için denizi geçincel7361 günlerinin

çatısına felaket baykuşlan ve musibet habercileri tüneyen luld halkı, denizin üzerinde gemiden ve yelkenden tepeler meydana ..ld1Jtnt gördüler. Hiç vakit kaybetmeden zamanla kazandıgı tecrübeler­ elen bilgi ve tedbir sahibi olmuş, dönen felegin acısını tatlısını, sevincini. korkusunu tatmış birini seçerek, onu şeker ve zehir gibi acı tatlı sözler­ ll, yumuşak ve sert davranışlarla [31 1] gemiye bindirip Melikü'l -Ümera lmlr Hü•ameddin Çoban'ı karşılamaya gönderirken ona, "Biz cihan padlta}ıının kullanyız. Onun büyük bir orduyu bu sahile göndermesi­ nin sebebini bilmiyoruz. Eger bac'ı ve geçiş resmini (resm-i bac ve ubur) 6demekte ihmal davrandıysak, bırakın onu fazlasıyla telafi edelim. Fer­ mana uyarak bu zor işi kolaylaştıralım. Eger Rus tarafına gitmek isti­ yorsanız, selvi boylu ytgitlerimizi seçip alet ve edevatlanyla size göndere­ lim de onlar, askerlikte ve kullukta görevlerini yapıp, Sultan'ın düşman­ Ianna kılıç saliasınlar ve onun yolunda canlannı feda etsinler." dedi. Aynca korku ve telaş içinde ova yolundan Kıpçak melikine de bir elçi göndererek, yakında bulunan Sultan'ın askerlerinin melikinin bay­ raklan, 'Denizde yürüyen dağlar gibi gemiler'1737l üzerinde görülmekte olup yönünü bu tarafa çevirmiştir. onlann meydana getirdikleri dalgalar demiri andırmaktadır. Bu kaplan heybetindeki ordu, denizdeki timsah­ tan daha korkusuz.gökteki kartatdan daha çevik görünmektedir. Şiir: Su, denizde böylelerini hiç gönnedL Eğer onlar üzerimize gelirlerse, Keskin hançerlerinin ucuyla, bizden denize kan nehri akıtırlar. Bilin ki, bu suyu baştan başa geçmiş olanlar, denizden çıkıp ovaya çıkacak olurlarsa, Tecrübeli kimseler için bu, buraya düşen bir ateş demektir. Her yeri yakıp kavurur. (736) Yazıcıoglu'na göre Hüsameddin Çoban kamutası altında bulunan askerler, Sinop'ta

l ••

'.,

.. ... ·

'

.

gemilere bindi ve tüccarlan da yanına alarak H azar denizine (karadeniz) açıldılar. (Sel­ çuklular Zamanında Türkiye. s. 3 58) Serere çıkış tarihi 1 227'dir. (737) Kur'an-ı Kerim. 55/2 4

325


RQ.zgdnn, ateşint IUJJWl yilzürw çakardtDa böule bir ord uy u rilyasırıdu

da hi görmedt

E{Jer bu dalga denizin dışına dökülürse ne Kıpçak ne Hus ne de 11cı­ zar kalır. "

Kıpçak meliki, bu durumu ögrenince Kelim' 1738l in annesinin kalbi gibi ümit kabını iyi gün görme hayalinden boşalttı. Hiç vakit kaybetm<.�­ den Rus melikine haber göndererek,

(312] "Makamı yüksek olan şahlar

şahının dergahından gelen büyük bir ordu deniz yoluyla bu tarafa yö­ nelmiştir.

Şiir:

"Gemiden denizin üzeri öyle örtülmüştü ki, güneş suya ulaşamıyor. Şimdi biz canımızı ölüme bıraktık. Zaten tomurcuk, dolu danelerine karşı ne yapabilir ki. " Bu hadisenin savuşturolması ve bu felaketin giderilmesi için çare düşünmek gerek" dedi. Onlar bu haberi alınca bütün aşiretlerini ve ka­ bilelerini yola çıkardılar. Bir hafta içinde

Rus ve Kıpçak askerlerinden

1 0 bin yigit süvari toplandı. Onlar, Melikü'l- Ümera Emir Büsameddin

Çoban'a gitmiş olan Sugdlulann elçisinin cevabının gelmesini bekledi­ ler. Elçi, Melikü'l-Ümera

Büsameddin'in huzuruna vannca yaşlı ve aciz

oluşundan örümcek agı gibi kanşık ve akıldan uzak sözler söylemeye başladı. Kendisinden söylerrilmesi istenilen sözlerden sadece şunları söyleyebildi: "Bizim siz Melikü'l-Ü mera'dan beklentimiz geri dönmeniz­ dir. O zaman biz hizmette yaptıgımız kusurun karşıltgını imkanımız öl­ çüsünde öderiz. Kulluk rüsumumuzu yeniler, onu galiz yeminler ve sag­ lam anlaşmalarla pekiştiririz. Halihazırda buraya kadar zahmet çekmiş olan bu ordunun nal baha'sı olarak 50 bin dinar öderiz." Elçinin bu sözlerinden denizin ortasında bulunan Melikü'l-Ümera

Emir Büsameddin Çoban, gazap ateşine tatularak, "Tae ve taht sahibi­ nin fermanıyla orduyu buraya savaş pazarını altın karşılıgında satmak için çekmedim. Her gelen habereinin boş sözlerine, masallarına kanarak işimden vazgeçmem.

Şiir:

(738) Hz. Musa Allah'la konuştugu için Kelim (konuşan) lakabını almıştır. Firavun'un kahin­ leri saltanatını yıkacak çocuğun dünyaya geldiğini söylemeleri üzerine o. büt ün yeni dogan İsrailoğulları çocuklarının öldürülmelerini emrelti. Onun üzerine Musa'nın an­ nesi onu bir sepete koyarak Nil nehrine bıraktı. Burada bu konuya atıfta bunulmakta­ dır.

326


' "Cthan pndltahmm fen nunını alınca geınllcrle suyun kalbini yardım. BU ki, bu ölkcnln maın u r yerlerini yıktıktan sonra oraları baykuşla­ .........."" edecegım." Boynunu Sultan'ın ferman halkasının dışına çıkaranların karı. esa­ boyundurugu (3 13] olacaktır. Ben onları toplayıp ve aciz bir halde Sultan'ın yanına götürecegim. Onlar orada di­ auçlulann gördükleri muameleyi görecek, layık olduklan cezaya

ba&ı ve düşkünlük

. Başını ferman çizgisinde tutan ve ayagını itaat çem­ 11

koyan bir kimse ise, benden ancak iyilik ve lütuf görecek-

Haksızlık yapana azab edeceğiz, sonra Rabbine döndürülür, onu göbir azaba uğratınz. Ama inanıp yararlı iş işleyene mükdfat ola­ gOzel şeyler vardır, ona buyrugumuzdan kolay olanı söyleriz'1739l uygulanz" dedi. Şiir:

ıun,.. ııntc::

"Elçi oradan ümitsiz dönünce aydınlık günde gözleri karardı. Komutan ise öjkeli aslan gibi kükreyerek orduyu denizden ovaya s ür-

Bütün ova Türklel740l dolu idi. Fakat onlann miğferleri ateşe karşı ne IJGPCıbtlirdi ki.

Tilrkler, ovada ay ışığ gibi parlayan ordunun zırhını gördükleri za­

man Dünyanın baştan başa kılıç ve zırhla dolmuş, bütün ovanın tepe ve denizle örtülmüş olduğunufark ettiler.

O zaman korkudan şarap içmeden sarhoş oldular. Kalpleri kanadı ve canlarından ümitlerini kestiler. ..

54- ŞAH'IN ORDUSUNUN SUÖDAK SAliRASINA İNMESİ VE KlPÇAK ORDUSUNUN YENİLİP BOZGUNA UGRAMASI Askerlerin seçkinleri mutluluk ve sevinç içinde sag salim denizi ge­

çip Suğdak salırasına inince Melikü'l-Ümera Emir Büsameddin Çoban, amacına ulaşmış olarak bir egelence meclisi (bezm) düzenledi. Ordunun sipehdarlarını ve serverlerini davet etti. Tertip ve düzen içinde üns mec­ , lisine, işret ve eglence sofrasına oturdu.

Şiir:

"O ordunun dayanağı, ilk önce ay gibi parlayan kadehi eline aldı.

(739) Kur'an-ı Kerim. 55/24

(740) Burada Türk. Anadolu Selçuklularının karşısında olanlar için kullanılmıştır. 327


Sonra kt1rsüden aşagıua tnerek adalet anıs ına yeri 6ptt1.

ve

gil.ç sahibi oLan padtşahtn

Ondan sonra lezzetli şarabı bir anda başına dikerek, dünyanın ga mı· m unuttu. Ordu koTTULtanlan hep birden ayaga kalkarak övgü dillerini açtılar: [314) Cihan padişahı ebedi olarak yaşasın. Dünya her zaman onun destekÇisi olsun.

Başı dik olanlar onun önünde rezil olsunlar. Düşman onun kan içen kılıcı karşısında maskara olsun. Ondan sonra hepsi muzaffer padişahın şerefıne şarap içmeye koyuldu. " Gece yansına kadar eglendiler. Şarap kadehlerini savaşçı ytgitlerin meclisinde dolandırdılar. Komutanların başı şaraptan dönmeye başla­ yınca dinlenme ve uyuma yerine gittiler. Seher vakti yaseminin dallan, çemenin mavi gülbahçesinde görün­ meye başlayınca süvarilerin öncü kıtası (telaye) Melikü'l-Ümera'nın ya­ nına gelerek, "Ey korkusuz yüregt karşısında kükreyen aslanların korku içinde kaldığı server, Türklerden sayısız bir ordu göründü" dedi. Sipehdar,

o

sözü duyunca askerin coşmasını, davul seslerinin gök­

lerdeki meleklerin kulagına ulaştınlmasını buyurdu. Sonra, "Karşımıza biçilemeyecek ot sayısı kadar bir ordu çıksa da mertçe hareket edip bu­ lundugumuz yeri bütün gücümüzle savunalım. Olduğun '

hat edesin ve övülesin'

yerde kal ki, ra­

nakşini nefsimizin levhasına yarleştirelim. Arka­

mızda denizin suyu bizi sıkıştırmakta. önümüzde savaş ateşi üzerimize gelmektedir. Kaçış yolu her yönden tutulmuştur. Rus'tan, Saksin'den ordular, savaş alanında onlann imdadına yetişmeden kefen yerine vü­ cudumuza zırhı giyelim. Elimizden geldigi kadar onlarla mücadele ede­ lim. Fakat iki ordu karşı karşıya gelince ve ruhlar vücutlardan aynima­ ya başlayınca bırakalım Türkler önce saldırsınlar. O saldınyla kibir yel­ lerini ve kin duygulannın sakinleştirsinler. Onların savaş taktiklerine ve mücadele usullerini ögrenince,

Şllr:

"Saldınya geçip kaplanlar gibi savaşalım Mertlik gösterip şan ve nam alahm. Çünkü dünyada kimse ebedi kalmaz, insanlardan eser olarak yalnız­ ca nam kalır. "

328


oaaer taraftan korkudan akılları baolarından giden Türk askerleri ,

atbl (SUS] telaşl anmaya baoladılar ve "Ateşe benzeyen blr ordu

...,... "" yardımıyla denlzl geçip bu tarafa geldi. Şu anda bizim sonu­

bu ord uyu buraya getiren, her zaman alemin imannı saglayan ve hayat veren sudan hoplayacak. Şiir (Arapça)

"Bogazma bir şey duran kimse su içerek bundan kurtulur. Ama boğa-

8U duran kimse ne yapsın?"

lt b aşa düşünce harekete geçmek gerek. Başımızı kadere teslim olanca gücümüzle savaşa atılmalıyız. Şiir: "Dogunun altın kanatlı tavusu (güneş}, fisttk renkli perdeden dışarı çı-

Davul

ve zumanın

(kös u nay) sesi ötmeye başlayınca sert taşlarm

kalbt yerinden oynadı.

llct ordu savaş

hazırlıklarına koyuldular. Sağın solun cenahlan.nı kur-

O anda hava karanp yer lal rengine döndü. Taşların üzerine değen

ateş saçmaya başladı. Aslanların ellerindeki keskin kılıçlar, karanlık bulutta parlayan şim­ döndü. Mızrakların ucu, söğüt yaprağı gibi titreyen düşmanıara ölümden ha­ vermeye başladı. Parlak kılıcın açtığı yaralar, kötü düşünceliletin sırrını açığa çıkardı. ,.

Kalplerden çıkan kin ateşleri. düşmanların harmanını yakmaya baş-

O savaş için oraya gelmiş olan kaza, yay'ın ucunda pusuya yattt. Mavi renkli hançer, kalp ırmağından akıttığı ırmağı kan denizine dökYaydaki oku çeken kaplanlar, düşmanıann üzerine atıldılar. Kaviyani bayrak, menekşe renkli kadifenin arasından görülüp, Batıda kaybolmaya niyet edince, iki ordu birbirinden aynldı. Akşam olunca lacivert kümbedde san san güller açtı. Ordu savaş alanından aynlırken. ay ve y ıldızlar onlara hayran kaldı.

329


(318) Mutlu şahlar şahının komı ıtam. o savaştan ö�ılc� açık alırıla çık t ı ki, Kılıcı altından olan parlak güneş, utancından y ii.zilnü bulutun altmcı gizledi. Komutan, atından inerek vücudunu yıkadı. Önce Dünyayı Yaradan'ın huzuruna çıktı. " İhlas ve niyaz içinde iki rekat namazı büyük bir huşu içinde kıldık­ tan sonra yüzünü topraga koydu. Göklerin Yaratıcısına münacat'a baş­ ladı: "Ey adaletin ve dinin sahibi! Her nereye baksam, orayı , Senin birli­ ginin ve sametliginin mutlak delili ve dogru şahidi olarak görüyorum. Gögün kalbi Senin cihangir güneşinin cehresiyle aydınlanmaktadır. Ma­ vi gögün yüzündeki şafagın kırmızılıgını, Senin kudret kılıcının etkisi meydana getirmektedir. Sır perdeleri , senin bayragının iç yüzünden gö­ rünmektedir. Yaratılmamış (gayri mahluk) olan

Kitab-ı Kerim'de, 'Siz

Allah'ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklannızı sa­

vaşta sabit kılar174 1 1 şeklindeki buyrugun, Senin himayene sıgınmış. lü­ tuf güneşinin ışıklarına ve sonsuz merhametinin yardımlarına ümit bag­ lamış olan biz kullarını, fitne kafirlerden öc almak, mazlum müminlerin kalplerine şifa vermek ve içlerinde yanan ateşi söndürmek için bu ülke­ ye gönderdi. Bizi.

Kıpçak askerlerinin ganimetierinden ümitsizlige dü­

şürme. Başansızlıga ugratma ve amacımıza ulaşmadan geri dönme mecburiyetini bize reva görme.

Şiir:

"Dünyada yardımı Senden beklerim. Çünkü ordaki adaleti sağlayan Sensin. O yardımla asilerin başını taşın altına koyalım. cihanı Türklere dar

edelim. " Ondan sonra ikametgahına (serdperde) giderek serverleri ve yigitleri çagırdı. Gerekli gördügü yerlere öncü birligi (teldye) ve keşif kıtası {ye­

zek) gönderdi. Şahane bir sofradan sonra erguvan renkli şarabı istedi. Onunla sevincini artırıp gamını azalttı. Sohbet sırasında ordunun ser­ verlerine şunları söyledi: "Siz, hepiniz saltanat tahtının hizmetinde ben­ den daha kıymetli ve bargahın gözünde benden daha ünlüsünüz. Fakat şimdi iş başa düştü . Sizin yardımınıza. desteginize. [317] görüş ve öne­ rilerinize ihtiyacım var. Bugün yapılan şiddetli savaş sonucunda düş( 74 l l Kur'an-ı Kerim. 47/7

330


durumunda gevteme ve

geri leme

görOld ü . Eger yarın da bu şe­

dOşmanın önündr canımızı ortaya koyarsak, ondan dünyada eser

lı bırakmayız. " Onun bu sözlerini takdirle karşılayan büyükler ve serverler, "Ey .......... . ..... tacının parlak mücevheri, büyülük ve padişahlık yüzügünün

,katıl Yeşll renkil hançerinin yüzü, her zaman güçlü bileginin etkisiyle

101 rengini alsın.

Her ne kadar biz cihan fatihinin kullan olsak da eger buyurursan, senin buyruk Rahş 'ını1742l 1 2 kapılı bu mavi kümbed

·

ten kaannın dorugundan şimşik gibi atlatınz. Verecegin her emre uyup bo­ ı · )'Un egertz. Sultan'ın hizmetinde senin rütbenin üstünde kimse yoksa da makamının ve rütbenin daha da yükselmesi için çaba harcanz" dedi­ ler.

Diger taraftan Rum ordusundan Acem darbesi yiyen Türkler. fizik Iye ruh bakımından yara alıp kan denizinde bogulmaya başlayınca, hal yazlerini yakan ahiret ateşine su bulamayınca "Esas suçlu Sujd ve . lU

Ha­

halkı. Onlann sebep oldugu bu kanşıkhga bizim karşı gelmemiz ge-

rekti. Fakat iş işten geçti. Şimdi bart aptallar ve budalalar gibi davrana­ rak kellemizi kaybetmeyelim" dediler. Bütün gece bu endişe ormanında f8Şkın, sersem, tedirgin ve telaşlı kaldılar. Istırap bataklıgında bogulup,

. azap ateşinde yandılar. Şiir: "Seher vakti mavi gökyüzünde güneşten altın siper ortaya çıkınca, O altın siperden dağın zirvesinden binlerce altın okjirlatılınca, Ordu komutanı (sipehbod}, devlet gibi uykudan uyamp. güneş gibi elinde keskin kılıcı olduğu halde Ordunun ayağa kalkarak, karanlık günü gündüze çevirmesini buyur­ du.

Davul (kös) gümbürdemeye, zuma (nay) ötmeye başladı. Dünyayı gü­ rültü patırtı. aldı. Yardım için gökten melekler indi. Yer deniz gibi coşmaya başladı.

[3 18] lki ordu dağ gibi karşı karşıya geldi. Biri heybetli, diğeri zayıf görünüyordu. Savaş alanından tozdan siyah bir bulut kalkarak lacivert gök kubbe­ yi örttü. (742) Rüsten pehlivanın atı.

33 1


O kalkan to.la bulut dtlleceQtm geldi. Hem de uanmunı ok olan bulul.

O zaman ordu komutanı (sipehbod). serveriere şöyle dedi: 'Arzumu;, nam almak ve bu �olda canımızıfeda etmektir. Çünkü kimse vücudun ebedf yaşadığını gönnedi. Canla arzu satırı alınmaz. Şimdi bir saldırıda bulıuımak ve ateş gibi düşmanı sarmak istiyoruz. Eğer siz de destekler ve bu saldırıya tahammül gösterirseniz. Artık başka bir savaşa ihtiyacımız kalmaz ve uzun işlerimiz kısalmış olur. Ondan sonra düşmana karşı borular ve zumalar çalmarak ordu gale­ yana getirildi. Coşkudan deniz gibi köpünneye başladı. Aslan yapılı biri, bayra�ı eline aldı. Atını sürerek tozu dumana kattı. Onun heybennden güneşin yüzü sa­ rardı. Ordu da harekete geçerek bütün ovanın toprağının altını üstüne getirdi. Sert oklara seldL

ve

mızrakZara hedef olan 1ürlderden ah u feryatlar yük-

Mızraklar can yakıp göğüsZere korku yerleştirdi. Yılan etkisindeki hançerin ucu. kimseye hayat hakkı tanımadı. Peş peşe yapılan şiddetli saldırılar, yay'ın vücudunda gevşeme meydana getirdi. O san benizli titrek oktan, yay'ın üzerindeki kıvnmlar yok oluyordu. Ordu savaşa, pamuk tarlasına düşmüş ateş gibi düştü. Arkasına rüzgcin almış ateşten bir ordunun önünde kim durabüir ki? Savaş alanı öldürülenlerden o hale geldi ki, yerin üzeri görünmez oldu. Türkler böyle bir savaşın yüzünü görünce çaresiz kaçış yolunu tuttular.

(3 19] Askerler onlan, rüzgcinn kara bulutu kovaladığı gibi kovaladılar. 332

.......--------

----


Onlardan çoQunu öldllrdtlı.r ucr�ı�a estr aldılar. Yaşlı jelek onlann �&�lamadı. Daha sonra biltan kadınlan

ve

ca·

çocuklan topladıktan sonra evleri ate·

u.n:ıaer. " Mellk'ül-Omera Emir Büsameddin Çoban'ın o mertçe saidmsı sebe­

aaker, gönül kc\şanelerini

hüzün istllasından kurtarıp, seVinç bay­

yüce göklere dtktiler. Amaçlarına ulaşmanın verdigi sevinç ve -ı.aı.aau��o.

içinde zafer kartallarının yuvası olan çadır kurdukları yere

RUS MELİKİNİN YALVARlP YAKARARAK IIELİKÜ'L-ÜMERA EMİR HÜSAMEDDİN ÇOBAN'DAN BARIŞ İSTEGİNDE BULUNMASI 15-

i

au meltki, Kıpçak ileri gelenlerinin ve ordusunun durumunun kö­ gtttıgını ve onlann sıkıntıya düştügünü ögrenince vezirlerini ve

llııln.trl•�rfıni çagırarak, "Bizim bu orduyla boy ölçüşmemiz, bu çelik pençe­ ,ıattıerle savaşa ve mücadeleye girişmemiz, ihtiyattan, tedbirden, kifa­

ve dirayetten uzaklaşmamız demektir. Belanın üzerine gitmek ak-

alacagı bir şey değildir. Hem üstelik bizim kendimizi sıkıntıya atmak de herhangi bir sebebimiz yoktur. Sultan'dan hiç bir zaman zarar NntıeCIIi k. Onun mübarek varlığından günlerimizin yüzüne hiç kin tozu

1111mcLdı. Kalemle düzelecek bir iş için savaş kılıcını çekmek hamlık ve ., ..ıuııı-.

olur" dedikten sonra askerlerinin büyükleri arasında melek yüz­

güvendiği akıllı bir elçi seçti. Daha sonra emir vererek, Melikü'l­ Emir Büsameddin Çoban'a ·Allah rahmet eylesin- şu şekilde

��Ume:dillen, utanma ve mahcubiyet duygularını ifade eden bir mektup �·u� .

Şiir:

"Dünyayı Yaratan'a hamd ve şükürler olsun. O canlan bağışlayan ve affedendir.

[320] Lacivert kümbede şekil

veren O'dur. Gündüzü ve rızkı ortaya çı-

Sen ordunun komutanlığına seçilmişsin. Seninle devlet ağacı her za· canlıdır. 333


Kılıcın gibi aklın da güneş gibi parlaktır. Şahlara ancak senin gihi yardımcı layıktır. Sen, kalp aynasını öyle parZattın ki, mutlu şahlar şahının gücünden Başannın ve zaferin izleri orda açıkça görülebilir. Buraya ordu çektiğini duydum. Fakat şahın fermanının içeriğini bil­ miyorum. Şunu bil ki, akılsız ve fikirsiz Kıpçaklar, bizim sözümüze hiç kulak as­ madılar. " Onlar aptallıklanndan yanlış yola saptılar. Dogruluk ve selamet yo­ lunu kaybettiler. Kılıcı ve oku birbirine kattılar. Bu kadar masum kanın boş yere akmasına sebep oldular. Ben bu işin aslını. yakınlanmla birlik­ te enine boyuna konuştum. Düşünce aynasında, mutlulugumun yüzü­ nü, Sultan'a samirniyetle baglanmakta ve ona can u gönülden kul ol­ makta gördüm. Bu ülke cihan padişahının m uzaffer kılıcıyla alınsa bile, oranın iman, elde tutulması ve işlerinin yürütülmesi. serversiz ve ko­ mutansız olmaz. Beni tayin ettiginiz kullarınız arasına katarak bu ülke­ yi bana bagışlayın. Bu büyüklügü ve cömertligi Melikü'l- Ümera'dan -

Allah başansını artırsın- bekliyorum . O, bu dileklerimi Sultan'a arz edip, bu aciz kölesinin baglılık ve samirniyetini ona bildirsin. Şiir: "Onun kapısında öyle kulluk gösteririm ki ülkesi benimle gelişme gös­ terir. Onun bozulmayacak olan ahit ve sözlerinden bana yeni bir can gelir. " Sonra her ülkeye has kıymetli eşyalardan, kürklerinden [321]

Bedahşan

Rus

ketenlerinden ve

mücevherlerinden ve 20 bin dinar'dan

meydena gelen bir hediye hazırlayıp sevimli ve bilgili bir elçiyle Melikü'l­ ümera'ya gönderdi. Elçi, ordunun bulundugu yere yaklaşıp, karargahtaki

(seraperde) ve

ordudaki düzeni ve heybeti görünce kendinden geçip dili tutuldu. İ çin­ den Rablertn Rabbine münacat'a başladı:

Şiir:

"Ey güneşi ve ayı yaratan, Sen bizi bu kavimden koru. Bu işte ben kuluna destek ol. Beni, korkunç afetlerden esirge. " Melikü'l-Ümera'ya

Rum

melikinin elçisinin geldiğini haber verdikleri

zaman. buyruğu üzerine teşrifatçılar

(mizban) dışarı çıkıp onu izzet ve

ikramla misafir çadırına indirdiler. Mevkiine uygu n olarak kadeh ve şa-

334


getirdiler. O gece sabaha kadar onu, çalgı ve şarkıyla meşgul ettiler.

"Güneş başını gökten çıkannca büyük komutan (pehlivan}, görkemli şekilde Etrafında yıldızlar gibi duran adamlan olduğu halde yerine oturdu. üzerine görüşme yolunu açtılar. " Sonra teşrifatçılardan birini göndererek elçiyi çagırdı. Ondan önce emir üzerine seçilmiş gençler, tam silahlı ve teçhizatlı olarak -.. ....... ..a.

saf saf dizilmişler, şahane başlıklı ve eyerli atları, karargellım

r011lürıde hazır etmişler, geri kalan asker ise , altın kaplamalı zırhlannı , mızraklarını omuzlarına veya kulaklanna dayadıklan, rüzgar

,

ltbf koşan dev yapılı atıann üzerinde, muntazam bir şekilde grup grup Rus elçisi, o muhteşem manzara karşısında şaşkınlıkla ·

kendinden geçti. Bir süre karargellım kapısının önünde dinlendikten

' 10nra Melikü'l-Ümera'nın huzuruna girdi. Düşkünlük ve miskinlik için­ de yüzünü yere koydu. Şiir: "Cihan pehlivanı ona ilgi gösterdi. Durumunu ve makamını yükseltti. Elçi getirdiği haberi ve mektubu ona verdi. Onun önünde hediyelerin agzını açtı. "

(322] Melikü'l-Ümera hepsinin kabul ederek hiç vakit kaybetmeden onları askerlere dagıttı. Üç gün boyunca elçiyi zevkle yoldaş, işretle eş yaptı. Dördüncü gün dönen felegin kümbedinde altın saçan kaynak kendini gösterince Melikü'l-Ümera, ordunun serverlerini çagırdı. Onları mesliste oturtarak şunları söyledi: Rus yalvarıp yakarına yoluna girdi. harac

ve

bac

ödemeyi

kabul

etti.

Bizim

cihanın

sıgınagı

olan

dergahımızın emirlerine uymaya söz verdi. O halde biz de insaf yolunu tutup onun isteklerini yerine getirelim. durumu Sultan'a arz edelim. Bu konuda sizin düşünceniz nedir? Şiir: "Şimdi herkes görüşünü söylesin. Çünkü tek görüşle yola çıkılmaz. Her bir kalp düşünce hazinesidir. Her bir sinede ayn bir mücevher bulunur. " Ordunun büyükleri Melikü'l-Ümera'nın bu sözleri karşısında şöyle dediler: "Hiçbir görüş ve düşünce sizin bu söyledikleriniz kadar duruma uygun düşmez. Hiç kimse zorlukların dügümünü bundan daha iyi çöze­ mez. Şiir:

335


"Olaylar gecesinin karanh9ında senin tedbtrin gılneştn ışJOı ve sehe­ rin aydınltğı gibidir. "

Melikü'l-Ümera, sonra elçiyi çagırarak ona şunlan söyledi: Sultan hiç kimseyi suçsuz yere düşkünlük çukuruna ve felaket batagma at­ maz. Fakat asilerin kulagını çekmede ve muhalifleri cezalandırmada !h­ mali ve gevşekilgi de hoş görmez. Şür: "Eğer sen padişaha kul olmuşsan, artık mutluluktan mutluluk beğe­ nirsin. Sen padişaha bağlılık damgasını alnına vur da sevgin her yerde gös­ terilir olsun. O yüce dergô.htan, o güç ve kuvvet sahibi padişahtan, O güneşten daha parlak elden, sudan daha berrak lütuftan bekledi­ ğim,

[323] Geçmişi sana unutturarak, devletiyle seni şad ettirmektir. "

Sonra elçiye hil'at verip bagışta bulundu. Onu. iyiliksever kimsele­ rin yaptıgı gibi şerefli zatının cömertligine ve büyüklügüne yakışır bir şekilde soylu atlardan, kım altın Hint kıhcından, altın işlemeli özel hil'atten, kıymetli sultani külalıtan meydada gelen şahane hediyeler ve içinde iltlfatlı sözler bulunan bir mektupla geri gönderdi. Ondan sonra da mallardan, merkeplerden, yagmalanan erkek ve kadın kölelerden. dillere destan olan aşıklann baş belası Kıpçak güzellerinden meydana gelen çok miktardaki ganimeti Sinop ve Kastamonu'ya gönderdikten sonra kendisi de Suidak savaşına döndü.

56 SULTAN ALAADDİN'İN ·

·ALLAH DEI1I1N1

A YDINLA1SIN- DEVLETİNİN GÜNLERİNDE SUGDAK'IN

MELİKÜ'L ÜMERA EMİR BÜSAMEDDiN ÇOBAN ·

TARAFINDAN FETHİ

Kıpçak ordusunun bozuldugunu. onlann namus ve şereflerini kay­ bettiklerini ve Rus melikinin banş yaptıgını duyan Sugdlulann ümitleri­ nin beli kınldı ve telaşa kapıldılar. Savaş için çare arayıp şehri tahkim etmeye, zayıf yerlerini onarmaya ve kılıçlannı bilemeye başladılar. Sonra gün görmüş. zamanın acısını tatlısını tatmış olan yaşlılan toplayarak. "Siz de biliyorsunuz ki. şehrimiz türlü zahireler. silahlar. mallar. yeni " 336


retme gençler ve savaşçı ytgttlerle donanmıştır. Fakat devlet sahiplerine

. na

gelmek, tytltgi sertltge ve banşı savaşa tercih etmek, güneşin yüzü­ balçıkla sıvamaya kalkmak akıllıların işi ve zeki kimselerin davranışı

olamaz. Dogrusu odur ki, hazinenin süsü olan kıymetli eşyalardan hedi­ yeler hazırlayıp, ordu şehrin önüne geldigi zaman onunla birlikte komu­ tanın (sipehdar) huzuruna çıkıp, kendimizi onun insafına terk edelim.

Altın ve gümüş vererek başımızın üzerinde sallanan kılıcı savuşturalım" dedller. Fakat o kavmin cahil ve sıradan kişileri söz alarak, "Biz kale duvar­

lannı tahkim ettik. [324] Savaş tedbirlerini aldık. Zahireden ve silahtan hiçbir eksigirniz kalmadı. Bir anda çaresizler gibi davranıp acizligi son haddine vardırmak begenilen ve mantıklı bir iş olmaz. Öyle davranırsak herkes tarafından kınanırız. Bizim görüşümüz odur ki, ordu yüzünü lOsterince ilkönce süvariler ve piyadelerle hep birlikte dışarı çıkıp kalbi­

rnizi kinden arındıralım. İşimizin üzerine konmuş olan ümitsizlik tozu­ nu bu şekilde yıkayalım. Yigitligimizi, cesaretimizi gösterip aslanlar gibi savaşalım. Şür:

"Dünyada kimse ebedi olarak kalmadığına göre kalbimiz neden sa­ vaştan çekinsin? Eğer aklın başındaysa, şan ve şeref yeri olan savaştan endişe duy­ man gerekmez. Başarılı olursan, muradına erersin. Olamazsan, dünyaya iyi bir ad bırakırsın." Öyle sanıyoruz ki, onlar savaştan bıkkınlık duyarlarsa, burada ka­ lıp eglenmezler. Eger bahtamızın gözü şaşar, onlar bize galip gelirler, nasibimize yenilgi düşerse, yalvarıp yakarına yolu kapalı degil" dediler ve işlerini bu görüş üzerine bina ettiler. Bir hafta sonra Sipehdar, güçlü bir orduyla şehir kapısının önüne indi. Sofradan sonra müzisyenleri çagırdı. İşret meclisini Çin puthanesi gibi gümüş ve altın tabaklada süsledi. Diger yandan kale halkı, surlardan bakıp ordunun sevincini ve ra­ hat halini görünce telaşa kapıldı. Karanlık gecede parlak kadehi eline alan Melikü'l-Ümera, soylu adamlarıyla birlikte yeyip içmeye başladı. Gönül okşayan güzel sema, felegin beynini musiki ınınitısı ve bülbül sesiyle doldurdu.

337


Ertesi gün gecenin siyah renkli şemsıyc�dnden gezegenlerin şahı parlamaya başlayıp, gök divanından güneşin saltanat menşuru . altın tugrayla (tevki) süslendigi zaman,

Şür:

"Bütün ordu zırh altına girdi. O halleriye taze gülbahçesine döndüler. Teber-zen ise sabah vaktinden beri zafer makamını çaldı. Ordu dağ gibi yerinden oynayınca davulun gümbürtüsü bütün dün­ yayı kapladı. Güneş alnından ışık saçmaya başladığından beri hava zırh panltıla­ nyla doldu. [325]Biri taştan, diğeri kılıçtan olan iki kale, bulut gibi karşı karşıya geldi. Savaşçı yiğitler kaleden dışan çıktılar. Birden bire kendilerini kan dalgasında buldular. Yaydan dolu gibi ok yağmaya başladL Her cana ölüm müşteri oldu. Komutanlık mertlikle elde edilir. Başından korkan kimse baş olamaz. O Sugdlu yiğitlerin bir çoğu hayatını kaybetti. Kılıçtan ve serverierin vücudundan akan kan, kar üzerinde akan civaya benzedi. Lacivert kümbedden seherin bayrağının dikilmesinden, Güneş adlı sultanın mavi renkli çadınna çekilineeye kadar lki taraftan ordu hiç dinlenmedi. Atlannı kanla tanıştırdı. " Bu savaşta muzaffer askerlerden çok sayıda nefer yaralanmış veya canlarını savaş alanında bırakmış olmasına ragmen , kan içen kılıç dar­ beleriyle Sugdlulann varlıgı hayat levhasından silindi. Onlarda eser kal­ madı. Güneş. dünyaya ışık veren lambasını batı ufuklan kesesinde sakla­ yınca Sipehbod . mutlu bir şekilde atının dizginini karargaha (bargah) çevirdi . Haris ve aç mideterin begendigi bir sofra kurdu. Çagırdıgı şarkı­ cı ve çalgıcılar, şahlar şahının fetihlerini öven güzel şarkılar söylediler. Muzaffer ordunun o gün gösterdigi yigitligi ve dayanıklılıgı parlak sözler­ le kutlarken, şehirdeki Sugdluların ah ve figanı gök kubbeyi aşıp arş sakinlerinin kulagına ulaştı.

Şiir:

"Bir yerde şarap, şarkı ve rud bulunuyor, bir yerde duman göğe çıkı­ yordu. " �J38


Meltk'l-Omera, o gecenın yansını şarap yudumlayarak geçirdi. Sa­ olup gögün firuze renkli beşlginde güneşin altın bayragı pariayıp karanlıgı dagıhnca (326) şahın ordusu demirden bir dag gibi n•ır,.ık1"1�P geçti. Meltkü'l- Ümera'nın ikametgahından (sera-perde) zuma ln4JJJ sesi yükselemeye başladı. Şehirde piyadeler siper üstüne siper �� ... aa . Korkusuz süvariler her tarafta toza dumana verdiler. Neft yagı, ok, çark ve taşla şehirden çıkıp saldıoya geçtiler. İslam ordusu, daha 'ônce pl4nladıklan gibi sırtlannı gösterip kaçmaya başlayınca onlann kaçışını gören Stıldlulann süvarisi, piyadesi aslan gibi cesaretlenerek 'onlan, rüzgann tozu kovaladıgı gibi kovaladı. Kalede ise gürültü patırtı yOkseldi. Herkes savaş kılıcını keskinleştirdi.

Muzaffer askerler, bir süre kaçıp şehirden uzaklaştıktan sonra geri ·

dönönce şehir halkının şerheti zehire döndü. Aslanın saldınsına ugra­ mış ceylan gibi aciz kalıp şaşırdılar. Kurdun karşısındaki koyuna dön­ düler. İslam askerleri acımasız kılıçlannı çekerek Sugdlulann gencin­ den yaşiısından vadilere ve derelere kan seli akıttılar. Altın taçlı sultanın katran rengindeki kadife yatagına gittigi akşam vakti, Allah'ın inayetini, padişah devletinin destegini ve ordunun gücü­ nO yanına alan Melikü'l-Ümera, istirahatgahına gitti. Yemek yedikten 10nra şarap içmeye başladı ve "Mademki, yeryüzü şarhoş düşmanın ka­ nını kendisine helal sayıyor, o halde küpün kanını da bedenin selameti Için helal saymak, o berrak mayi ile arkadaş olmak gerekir" dedi. Sipehdar'ın ikametgahında şarkı ve neşe çıglıklan yükselirken şe­ hirde her evde ah ve figan sesleri yükseldi. Şehrin yaşlılan, o savaşta fe­ legtn murat kadehlerine şarap yerine zehir koydugunu görünce yanan cigerleri ve çatlamış dudaklanyla o felaketi savuşturmak için çareler ararken, "Hünerle yogrulmuş. harbin ve darbin inceliklerini ögrenmiş bu kadar genç, çer çöp gibi yokluk ülkesini boyladı. Karşı tarafın bir aaldınsına bile karşı koyamadık. Bundan sonra biz, zalim günlerden kö­ tQlükten başka ne bekleyebiliriz? Şiir: "Bilge kişi, önce doğru düşüncesini ortaya koyarak. 'Kimse felekle uğ­ raş maya kalkmaz' dedi"

Eger bundan önce akıl rehber alınıp işlerin çaresini bulma yoluna gidilseydi, bu dava şimdi [327] sonuçlanmış olurdu. Çünkü dag keçisi hiçbir zaman kaplana karşı durmaz ve onunla mücadele etmeyi aklın­ dan geçirmez. Kannca yılana saidırma cesaretini göstermez. Eger o ce­ sareti gösterirse, bizim başımıza gelen onunkine de gelir. Şiir: "Böyle bir işe hiçbir tedbir bulunmaz. Dünya yiğitten başkasını avla­ maz. 339


ı

Yazık o eyerin ve kemerin süsü olan o nur yüzlü güçlü süuarilercl

'

Yazık, hurilerin yüzlerine baktıklan zaman kendi güzelltklerindetı

'1 ı' ıl

,ı ıı l

'1 ' \,ı!\il ı

1

':' 1 1:

ı 1 lı ı

ll

utandıklan o fıdan boylu yiğitlere! Gül gibi açılmadan yere döküldüler: toprağa ve kana bulandtlar. "

Yanlış düşüncemizin sonucu bu felaketle karşılaştık. Bundan sonrn aglayıp sızlamak, geçenleri düşünmek fayda etmez. Bu derde derman, bu cana çare bulmamız gerekir" dedikten sonra aralanndan işbilen ve güzel konuşan birkaç kişi seçerek şaşkın bir halde irade dizginlertnı on­ lann ellerine bıraktılar. Gecenin üçte biri geçince şehir temsilcileri, şehirden dışan çıktılar. Kapıda öncü emirlertyle (ümerd-yı taldye) karşılaştılar. Emirler niyetleri­ ni sorup acıklı hallerini ögrenince öncü süvarilerden birini yanlarına ka­ tarak komutana (pehlivan) gönderdiler ve, şehirliterin gelişini, onlann banş ve dostluk aradıklarını bildirdiler. Komutan, onlann huzura alın­ malarını buyurdu. Onlar içeri girince yeri öpüp acıklı bir halde padişa­ ha duaya, sipehdar'a övgüye başladılar. Şiir: "Gök padişahın at koşturduğu meydan olsun. Dolunay, onun çevyanının topu olsun. Felek senin arzunu yerine getirdi. Devir seninle başını yükseltti. Yaratan'ın gölgesinin gölgesinde güneş gibi ünlü oldun. "

Suçlanmızın ve hatalanmızın ölçüyü aşıp son haddine varmış olma­ sı yüzünden siz Melik'l-Ümera'nın karşısında perişan ve endişeli bir hal­ deyiz. Buna ragmen [328) sizin büyüklügünüzü, cömertliginizi ve iyiligi­ nizi kendimize koruyucu ve şefaatçi olarak görmekteyiz. O bakımdan işimiz kolay görünüyor. Suçumuzu itiraf edip özür diledigimize göre. siz Melikü'l-Ümera'dan beklentimiz, tevhid ordulannın serleşkeri, yüce arş Kabesinin hadimlerinin öncüsü, hakikat meydanının süvarisi, şeriatın diregi, "Hel dta'i743l menşurunun sahibi, "Ldjeta•i744l ülkesinin maliki, cömertlik denizi, galip aslan. Müminlerin Emiri Ali b.Ebi Talib'in -Allah ondan rdzı olsun- "Elinden geliyorsa düşmanı affet ki, o da senin kudre­ tine şükretsin" sözünü tutar, adedi oldugu üzeri başını cömertlik yaka(743) "Geçmemiş midir?" manasma gelen bu cümlenin bulundugu ayetin tamamı şöyle: ln­

sanoglu var edilip bahse deger bir şey olana kadar şüphesiz uzun bir zaman geçmemiş midir? {76/ 1 } (744) Tamamı " La feta illa Ali l a seyfe illa zülfikar" olan Ali'den başka yi.iıit. Zülfikar'dan baş­ ka kılıç yoktur hadisi.

340


çakanr, iyiUk ve hoşgörO OrtüsOnü suçlann ve hatalann üzerine

fllr:

1 .

"8Czt IJfllitçe esir aldın. Şimdi insanlık eteğine yapış.

..r btz canlı kalırsak,

cihan padtşahının mülkünden ne eksilir?

ICellemiz ve altınlanmız tamamen senin emrindedir. Kadın,

çocuk, ev,

ıentn malındır.

·

&u ünlü kiŞi! Padişahın arkasından iyilik bırak. Savaşta gök sana yarımcı oldu. Şimdi sen de dünyada iyi bir ad bı-

, Her yıl buyurdugunuz miktarda haraç ödeyelim. Bize yükleyeceginiz verelim. bu diyarda alınan veya kaybolan tüccar mallannı araştınp ve onlan sahiplerine iade edelim. Askerlerin emirlerinden. hu­ büyüklerinden bu ülkenin emirligine veya zeamete tayin edeceğikimseye can u gönülden hizmet edelim. Kendi öz çocuklanmızı rehin padişahın dergruuna gönderelim. Bizden görev istendigi zaman

ıav,aaı�ı yigitlerle

saltanat hizmetine katılalım. Bu sözlerin aksine davra­

kanımız, malımız. çoluk çocuklanmız size helal olur" dediler. Onlann bu şekilde yalvanp yakardıgını görünce Melikü'l-Ümera'nın şerefli vücudunda şefkat ve merhamet damarlan kabararak onla­

tu sözlerle cevap verdi: "Bu olaya sebep, sizin sapık düşünceniz ve .

..vaş alanında yerlere serilmiş olan gençlerinizin aptallıgıdır. Şimdi, Şi-

"Böyle ricada bulunup suçlannızın bağışlanmasını diliyorsunuz. Hizmette bulunmayı ve kalbinizi altın sevgisinden anndırmayı üstle­ ntyorsunuz. " O halde ben ünlü adamlanından birini Sultan'ın dergahına gönde­ reyim. Bu konuda sizinle Hazreti Sultan'ın sonsuz merhameti arasında aracılık yapayım. Benim ricamla sizin suçlannız bagışlanır. cihan padi­ tahı iyilik gözüyle size bakarsa. işi kötülük yapmak olan felek, bundan bOyle size bir zarar vermez. " Kötü

dururulanna

çare

aramak

için

gelen

elçiler,

Omera'nın huzurunda bu şekilde ilgi ve yakınlık görünce.

Melikü'l­

Şiir:

"Gönül huzuruyla ellerini havaya kaldırdılar. Sanki yeni bir cana ka­ vuşmuşlardı.

34 1


Iyilik yeniden i'ızerlerine geldi. geldi. "

kararılık gecelerine u{}urlu sabalı

O

Kendilerini ejderhaların ve timsahların agzından kurtulmuş görerek şehre döndüler ve hemen toplantı yaptılar. Kalplerindeki hüzün tozunu sildiler. Melikü'l-Ümera'dan gördükleri ilgi ve iyi muameleyi anlattılar. Şehirliler onların anlattıklarını dinleyince canlannı emniyete almanın verdigi sevinci yaşadılar. Geçmişte olanlan akıllanna getinnediler. Bü­ tün gece seher vaktine kadar, dinardan, diremden, yünlü kumaştan ,

Rus

keteninden, Huri soylu

Kıpçak

cariyeden. rüzgar gibi giden soylu

attan, lalden, firuze mücevherlerinden, hırs gözünün rüyasında dahi görmediği kıymetli incilerden neleri varsa bir araya getirip zengin bir ha­ zine meydana getirdiler. Onun süsüyle kalplerindeki sıkıntıyı azalttılar. Sabahleyin mavi renkli gök kubbede altın kılıçlı şahın (güneş} , gü­ müşten

kandili

parlayıp,

doguda

görülen

ışıktan

gök

bahçesinin

lambalan sönünce Sipehdar'ın buyrugu üzerine bütün askerler silahla­ rını kuşanıp, bargahın etrafını, ışıgın ayı sardıgı gibi

[330}

sardılar. Dag

gibi bir topluluk oluşturarak, kendilerini migferin, kaftanın ve zırhın al­ tına gizlediler. Melikü'l-Ümera, padişahın serverleriyle birlikte barganın önüne oturdu. Büyük küçük bütün şehirlileri dışarı döktüler. Melikü'l­ Ümera'nın adaletinden ve merhametinden kurtla kuzu birbirine karıştı. Şehirliler getirdikleri

özel

hediyeleri

(pişkeşha-yi has} sunup

hazi­

nedarlara teslim ettiler. Sonra Sipehdar ve emirler için hazırladıklan he­ diyeleri onlara gösterdiler. Hepsi de hüsni kabul gördü. Melikü'l-Ümera,

çavuşlann, "Bundan sonra ordu mensuplan, şehrin hiçbir ferdine zarar vermesin, herkes ihtiyaç duydugu şeyin değerini ödeyerek alsın" diye tellal çagırmalannı buyurdu . O andan itibaren şehir halkı uzun süren sıkıntılanndan kurtuldular. Huzur ve rahata kavuştular. Padişaha dua­ yı ve bargaha övgüyü göklere çıkardılar. Diğer taraftan Melikü'l-Ümera'nın emri üzerine hızda ayı geride bı­ rakan bir gemi hazırladılar. Şehirlilerden alınan eşyaları ona yüklediler. Olup bitenleri anlatan bir mektup yazıp Sultan'ın hizmetinde davranış­ lan incelmiş bir haberetyle Sultan'a gönderdiler. Haberci (ktısıd), dergaha varıp, bu önemli fethin müjdesini, ordusunun bozuluşunu,

Rus

Kıpçak

melikinin aman dilernesini büyük padişa­

hın bilgisine sununca onun n urlu yüzü cennet bahçesi gibi açıldı. He­ men bu müjdenin bü t ün aleme duyurolmasını buyurdu. Daha sonra su üzerinden gidilerek taprakta kazanılan . alçak düşmanın kalbine ateş

ı

342


." ....... ... , kutsal dünyanın saktnlertntn ruhlarını şad eden, Müslüman-

yüzünü agartan ve kafirlerin çehresinin morartan böyle bir fetbin olarak mahpuslan serbest bıraktılar. Ertesi gün parlak Zöhre hasetten çatiatacak ve Müşteri yıldızının1746l parlaklıgını gebırakacak bir eglence meclisi (bezm) düzenledi. Bütün melikler, ....,.,rı ı•r ve büyükler (sudur) barganın, derganın ve divan'ın �_,•,ru•

dUl.

[331] huzu­

toplandı. Padişah herbirine rütbesine göre kıymetli hil'atler (teş­

dagıttı. Sonra şükür dilini açarak, "Rabbim! Bana hükümranlık ver­ rüyaların yorumunu ögrettin. Ey göklerin ve yerin Yaradaml Dünya

� o.htrette işlerimi yoluna koyan Sensin; benim canımı müslüman olarak

al ve beni iyüere kaf{747l ayetini okudu. Şiir: 1

"Sonra mutlu padişah şöyle dedi: Ey güneşe nur bağışlayan! Bütün işimizin sonucu Sendendir. Gayret bizden rehberlik Sendendir. Sen biliyorsun ki. bu ünlü ordu buhar içinden geçerek gitti. Onun gayesi ne hazine ne mal, ne de mamur bir ülke almaktı. Bu topluluğa emri Senin adına verdim. Beni kendine gölge yapan

Sensin. Adalet arama peşinde ciğerleri yanan ve mal peşinde bir ömür harca­

lJan tüccarZara Sugdlulardan zarar gelince savaşı o dereceye çıkarmamız gerekti."

Ondan sonra kendisinden adalet istemeye gelen, yardım ve destek bekleyen tüccan çagırdı. Onu hemen getirdiler. Onunla sohbet ettikten sonra onu teslim ettigi habereiye (kasıd) onun halinin düzeltilmesi için herşeyin yapılmasını, ondan gaspedilen şeylerin bulunarak ona iade edilmesini, az çok malından hiçbir şeyin kaybolmamasını tembih etti. Ondan sonra da Melikü'l- Ümenl ile diger ileri gelen komutanlara bir fer­ man yazdı. Fermanda o savaşta gösterdileri üstün başanlardan dolayı

onları övdü. Onların ugurlu saltanat bayragını Allah'ın inayetiyle mutlu­ luk gögüne dikmelerini kutladı. Seçkin hil'atler ve kıymetli hediyeler

göndererek, onları emsallerinden üstün kıldı. Daha sonra, Melikü'l­ Omera'nın

"Suidlulann suçlannın bagışlanması konusundaki teklifini

(745) B ak. not. 267 (746) Bak. not. 90 (747) Kur'an- Kerim. 12/ ! O l 343


kabul ettim. Onun söyledtgt

Suidlulann

(332)

ve yaptıgı her şeyt biz buyurduk.

bizim gazap ateşimizden ve ceza kartalımızın pençeslnden

kurtulabilmeleri için çan ve kilise yerine, peygamber

Muhammed Mus­

tafa'nın (A.S.) pak şeriatinin mihrabını, minherini ve düzenini yerleştir­ sinler. O diyann tüccarlanndan aldıklan mallan tam ve şartsız olarak onlara iade etsinler. Bu işleri yerine getirdikten sonra hazreti saltanatın itaatkar emirlerinden birini muhafız

(pas) olarak

oraya bıraktıktan son­

ra sag salim geri dönsünler" emrini verdi. Sultan'ın fermanıı alınca Melikü'l-Ümera derhal emirleri, sü-başı (ser-leşker)lanı ve muzaffer ordunun ileri gelenlerini yanına çagırarak Sultan'ın fermanını baştan sona kadar onlara okudu. Gelenlerin hepsi başlannı yere koyarak adalet ve din sultanından aldıklan övgüden zemi­ ne ve zamana kafa tuttular. Onunla sevinip mutlu oldular. Daha sonra Melikü'l-Ümera, yanına çagırdıgı şehirtilere şunlan söy­ ledi: "Bu tüccann saltanat mahkemesinde (dô.dgdh.) açtıgı dava (tazal­

lum) üzerine padişah size çok kızmıştı. Size cezalandırmanın ve hizaya getirmenin vehametini gösterecek herkese örnek olacak bir ders vermek istiyordu. Fakat benim sizin affınızı dilemem saltanat tahtının önünde kabul gördü. O sizin agır suçunuzu affetti. Şiir:

"Hepsi birden başlannı toprağa-koydular. Yüzlerini ve gönüllerini Yü­ ce Allah'a çevirdiler. 'Sen, cihan padişahuıı muzaffer kıl. Günlerinin ve gecelerini nevruz gi­ bi yap. Felek seninfermanının önünde kul olsun. Yer ve zaman sana itaat etsin. Dünya senin muradım versin. Siyah çetr'in güneş gibi parlasın. Eğer zaman senin adını. can bağışlayan affedici hükümdar koysa ye­ ridir' dediler." Ondan sonra da zarara ugramış olan tüccann zarannı karşıladılar. Verdikleri malla onun sınırsız sıkıntısını azalttılar. Öyle ki o her diremi karşılıgında bir dinar sahibi oldu. O iş de yerine getirildikten sonra ordu gelin gibi süslendi. Giyinip

[333]

kuşanarak ata bindi. O sırada davulun (kös} sesi meleklerin kula­

gına ulaştı. İlkbahar gibi süslenmiş ve her renkten kıymetli kumaşlarla donanmış bir mimber yapıldı.

344

Kur'an-ı Kerim

altın tabaga konuldu.


MeUkCı'l- Omera, elinde saltanat sancagı oldugu halde büyük bir thtt­ pmla önde durdu.

Şiir:

"Tekbtrden yer tnlemeye başladı. Hava meleklerin parlak kanatlany­

la doldu. Peygamberin geleneği canlandı. Padişah, dini yayan ünvanını aldı. Öyle ki, onun islamiyeti dünyaya yayma konusunda yaptıklannı ya­ pan bir kimse gösterilemez. Ortada dolaşan bütün ses, tesbill ve tekbir sesiydL O sesler kafirlerin stnesine ok gibi saplamyordu. Bu şekilde büyük bir azarnet ve ihtişam içinde cillan pehlivanı şehre girdi. " Müezzin yüksek bir yere çıkarak ezan okudu. Namaz haberini du­ yurdu. Hıristiyan dinini temsil eden çanı kırdılar. İki hafta gece gündüz çalıştılar. Büyük bir cami yaptılar. Kadı, hatip, müezzin ve görevli tayin ettiler. Ayanlann ileri gelenlerinden birkaçının ogullannı rehin alıp bag­ ladılar. Melikü'l-Ümera'nın maiyetinde gönül huzuroyla Sultan'ın huzu­ nına çıktılar. Lütuftan, ilgiden, bagıştan tam olarak nasiplerini aldılar.

Yüce Allah, devletin kullarını, hazreti saltanatın, cillan padişahınuı..

4fiıklann komutanının, adaletin ve alimierin dayanağının, iki cihanda Al­ lah'ın gölgesinin yakınlannı, her zaman seferlerde ve savaşlarda hasetler ve

düşmanlar karşısında muzaffer

ve

başanlı kılsın. Onları arzulanna

kavuştursun. Dönen feleğin tehlikelerine karşı onlan mutluluk beşiğinde koruyup esirgesin. Muhammed'e (A.S.} ve aüesine selam olsun.

(334) 57- ÇAŞNİGİR EMİR MÜBARİZEDDİN ÇAVLI İLE KOMNANOS MAVROZOMES'İN ERMEN viLAYETİNİ ALMAK İÇİN ÇABA HAR CAMALARI VE ANLATACAGIMIZ KALELEKİN FETHİ Çaşnigir Emir

Mübarizeddin Çavb

ile

Komnanos,

Sultan'ın yüce

emrine uyarak, ordunun başında Erm.enistan'a hareket ettiler. Yolda her yanı agaç ve sert kayalarla örtülü, zorlukla yürüneo çok dar bir yere vardılar. Orada karşılarına, düşüncenin bile ulaşamayacagı yükseklik­ te, içi zahire ve Ahrimen'i (748l korkutan savaşçı yıgıt dolu bir kale çıktı.

Şiir: (748) Zerdüşt dininde kötülügün kaynagıdır. I slamiyelteki Şeytan'ın ve İblis'in karşılıgıdır.

345


"Komutan (sipehbod) kalenin yanına yaklaşınca kalbi endişeden çarprnaya başladı. Kendi kendine şöyle dedi: Buranın üzerinden kartal uçmaz. Bulut orayı aşamaz. Bu dağlık yerde kaplan dahi dolaşsa, keskin taşlardan ayağı parça­ lanır. At, ayağını o taşlann üzerine ancak Tann'nın yardımıyla koyabilir. "

Mübarizeddin Çavb,

"Kutlu padişahın nuruyla zafer ve başan yol­

daşımız ve rehberimiz olunca

Harun'un ordusu karşımızda güçsüz ka­

lır. Onun için mücadelede başımızı dik tutup canımızı feda edelim. Güç­ lü devletin uguruyla o fitne kafırlerden hakkımızı alalım" dedi

58- ÇİNÇİN KALESİNİN FETHi "Üzerinde Simorg'unC749lyuva yaptığı ÇinçinC750l adında yüksek ve sağlam bir kale Onun üzerinde, bakıldığı zaman ayın yüksekliğiyle farkı anlaşuma­ yan bir dağ vardL

1335] Her yanı granit taşı çok dardL

ve

kayaydL Oranın yolu düşünce için bile

Önünde güzellikte ve renkte göğü geride bırakan yemyeşil bir otlak vardı. Ortasında ise helal edilmiş şaraba benzeyen berrak bir su akıyordu. Orda saba rüzgô.n erguvan renkli bayrağını dikmiş, selvi fidanını dansa kaldırmıştL Çemen arasından lale başını çıkarmış, avcuna lal renkli bir buhur­ danlık almıştı. O arada kumru şunlan söyledi: 'Ey iyi huylu, şimdi çeng'in, eğlenme­ nin ve şarabın vaktidir. Burdan sonra önüne bir savaş çıkacak ki o savaşta canlar kendin­ den bıkacak. (749) Bak. not. 1 42 (750) Selçukluların iki defa lethettiği Çinçin kalesinin Ceyhan Vadisinde bir yer oldugu anla­ şılıyorsa da bugünkü adını ve mevkiini bilmiyoruz. (Selçuklular Zamarıında Türkiye. s. 345)

346


O acımasız mücadelede ktlıç yarasından binlerce gül açıldığını göre· cekstn.' Komutanın (sipehbod) buyruğu üzerine orda karargiih kurdular ve askerleri topladılar. Sonra şahane bir meclis düzenlediler. Orayı gül bahçesi gibi süsledi· ler. Nergis, nesteren ve diğer çiçiklerle orayı bezedüer. Orayı aydınlatmak için sanki Pervin y tldızıl751l gökten inmişti. Güzel okuyan bir çengi çagınp ondan sesini ney'e uydurmasını istedi· ler. Meclis işini bitirdikten sonra aradaki perdeyi (serô.perde) kaldırdılar. Emirler ve yiğitler gittiler. Askerler, sipehdô.r ve ileri gelenler Oturdular. Sô.ki arada dolaşarak herkesin eline bir kadeh verdi. Şarap, hızlı bir şekilde dolaştı. Orda bulunan herkes Cemşid'P52l ha· tırlamaya başladL Ondan sonra aşçılar gelip ortaya mükellef bir sofra kurdular. Yemefji yedikten sonra ellerini yıkadılar ve oturma yerine çekildiler. Tekrar sô.ki ortada dolaştı ve herkesin eline bir kadeh koydu. Komutan (sipehbud), taştan bir şarap kasesi istedi. Sonra savaş aslam gibi yerinden kalktL Kapıya yaklaşına yeri öptü. Önce Canlan Yaradan'ın adım andı.

[336] Ondan

sonra da gök gibi nurlu yüzlü cihan padişahımn şerefi-

ne, Bir anda erguvan renkli şarabı içti. Onun ateşinden yanağı erguvan rengini aldı. Büyüklerin hepsi de kadehlerini, kalbi temiz olan cihan padişahımn şerefine, Içtiler. Başlan şaraptan ağırlaşınca o yiğit ve ünlü kişiler oradan ay· nldılar. (75 1 ) Bak. not. 59 1 (7521 Bak. not. 1 1 5

347


Gece koyu mavi çadınnı yayıp, yıldız kandilleri başlanm yere eglnce. Dünya düşmanın kalbinden daha kara, yanlış düşünceden daha ka· ranlık olunca, Dünya göğün yüzüne sürme çekip aydınlık yerlerden ışık birden çeki­ lince Askerler ve komutan (sipehbad}, şarabın etkisiyle birer birer başlarını uykuya koydular. Altın elbiseli muzajfer sultan, yan yerinden altın ışıklannı saçmaya başlayıp, Mutlu şahlar şahının avcunda kılıç ve belinde kemer olduğu halde do­ ğudan doğunca. havanın aydınlanıp yerin sanlar giyindiği, kulağa mutluluk sesinden başka bir sesin gelmediği vakitte Komutan (sipehbod). Yengeç Burcunda parlayan ay gibi çadınndan (bargah) dışan çıktı. Ateş tabiatlı {şarabın) yanına oturdu. Canlan rüzgar gibi tez olan peh· livanlar da Oradan kalkıp çadırlann etrafını dolandı. Gezerken eğlenen bir aske­ re rastladz. Askere şöyle dedi: 'Rud ve şarap her yere uygun düşmez. Gel de savaş konusunu görüşelim. Bu dağa kaplan gibi saldında bu­ lunalım. Bunu söyledikten sonra savaş sazını akord etmelerini ve askerlerin vakit geçirmeden yerlerini almalannı Silahlanıp dağa yürümelerini ve toplu olarak saldırmalannı buyurdu. Yürüdükleri zaman yer daraldı. Onların ihtişamında gök şaşkın kaldt. Başı dik şahlar şahının uğurundan o sarp dağ ova gibi göründü. Askerler ve komutan (sipehbod) yukanya çıktı. Kılıçlar ve mızraklar birbirine kanştı.

[337}

O sırada komutan. kafirlerin bahtı ters dönsün diye çadın yu·

kan götürmelerini buyurdu. " 348


Askerler ordu emirinin (emlr-t leşker) hükmü geregi akın akın dagın çıktılar. Sancakları ve çadır direklerini, saglam daglar gibi o da­ ztrvelerine diktiler. O ünlü kaleyi çepeçevre sardılar. Ertesi gün ok kale halkının nefesini kestiler. Aciz ve çaresiz kalan kale Tektur Leon'a bir mektup göndererek düştükleri kötü durumu -...... .,_ verdiler.

;'nt�rın,.

Bu haberi alınca Leon'un sevinci mateme, zaman şerheti zehire İçindeki yangını duyurmak için sahil Freklertne haber gönderdi. . Onlara "Eger bu günde buraya yardım göndermezseniz, burada Hıristi­ yan dininden eser kalmaz" dedi. Onlar haberi alınca Hıristiyanlıgın gayret ve taasubuyla savaş araç gereçlertyle birlikte Ermen komutanına katıldılar. Hep birlikte büyük kalabalık halinde İslam ordulanyla -Allah muzaffer kılsm- savaşmaya çıktılar. O sırada padişahın ordusu dagdan aşagıya inmiş, muhaliflerin · ve kafirlerinki ise ovaya yerleşmişti. ve

,

Gece gelip zamanın sırtındaki altın işlemeli elbiseyi çıkardıgı, mavi JOiün omuzuna koyu siyah bir elbise koydugu zaman daha önce savaş aletini akord etmiş olan Emir Mübarizeddin, savaş ytgitlerini çagırarak, 753) mahsus şarabı yudumlamaya, barbut'un ve çeng'in sesini ıMuglara1 dinlemeye başladı. Konuşma ve sohbet sırasinda yüzünü serveriere dö­ nerek, "Leon'un ordan burdan toplayıp getirdlgi bu ordu benim naza­ nmda şahinin arınanına gelmiş keklige benziyor. Zamanın onlara kızdı­ ,&ı kesin. Çünkü onlar hiçbir şekilde gözünde büyümedt Onlarda devlet ea.hiplerinde bulunması gereken büyüklük, şevket ve ihtişam yok" de­ dikten sonra öncü birligini (talaye) dagın üzerine gönderdi. Kendisi de adamlarıyla canı rahatlatan şarabı içip, başa dikilince insana neşe ve­ ren kadehi yudumlamakla meşgul olurken yanındakilere (338] "Sabah­ leyin güneş Keyhüsrev'in1754l dünyayı gösteren kadehine, Efrasiyab'ın (155) mülk küpünden şarap doldurdugu, "Birbirinize düşman olarak inin. yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz'{556l meclisinin otu­ ranlar sultaniann bezminden yararlandıgı sırada bütün yigitleri savaş · allahlannı kuşanıp duman gibi kafirlerin etrafını sarsınlar. Ellerinden gelen gayreti göstersinler. Ümidim odur ki, Hakkın vaadi, din dostlan­ nın imdadına yetişir ve Allah'a ortak koşan topluluk bu savaşta dersini alır.

(753) Mecusi din adamı.

(754) Keyhüsrev'in (bak. not. 76) dünyayı gösteren aynası. (755) Şehname'de adı geçen efsane\; Türk (Turan) padişahı. (756) Kur'an-ı Kerim. 2 /36

�349


"Seher vakti menekşe kadifenin (gök) üzerine bu Kavtyart{ bayrak 757 < 1 dikilince" ordu öfkeli aslanlar ve avını gören kaplanlar gibi coşup taşmaya başladı. Zurnanın (ndy-i ruyin) ötüşünden yer civa halini aldı. Bayrak­ lardan havada başka bir gül bahçesi meydana geldi. Ordunun düzenin­ den ve görünüşünden canıara ve ruhlara hareket geldi.

Şiir:

"Yer yank yank, hava rengarek oldu. Taştan erguvan gülü çıkmaya başladı. Iki taraftan da ordu savaşa tutuşup hançerlerle her yere lale ektiler. Ordular arasında savaş kızışınca toz ve kan birbirine kanştı. O arada Allah'ın ordusu olan pardişahın askerleri bir hamlede bulun­ du. Orada alınmış olan çok sayıda candan, cehennemdeki Malik'iJt(758l kalbi sevinçle doldu. " O arada kafirlerin arasından feryat yükseldi:"Yoksa bu kavmin canı yok mu da kılıçtan ve mızraktan korkmuyorlar" dedikten sonra bir defa daha saldırdılar. Onun üzerine Sipehdar, ordunun ileri gelenlerinin at­ lannın dizgini çekmelerini, Alemierin Rabbinin inayetiyle yer gibi sehat göstermelerini buyurdu . Pehlivan'ın bu emrine uyan askerler sabit dag­ lar ve muhteşem binalar gibi vakar ve dayanıklılık gösterince Leon'un ordusunun estirdigi korku rüzgan kesildi. Saldınlan. Sultan'ın ordusu­ na sabah rüzgannın sert kayaya yaptıgı etkiden daha az bir etki yaptı. Çabalannın boş oldugunu anlayınca çaresiz olarak terdiler.

(339]

sırtlannı gös­

Şiir:

"Sipehbod, çözülüp dağıldıklanm görünce peşlerinden ateş gibi saldır­ malannı, " yıldınm gibi o ifritlerin, asileri ve Tagut'a tapanlan takip etmelerini, gürzün darbesi ve okun yarasıyla geniş ovayı onlara dar etmelerini bu­ yurdu. Onun emrine uyan askerler, onlann peşine düştüler ve ellerine geçirdiklerini yere serdiler. Leon, sapık adamlanndan birkaçıyla suçu­ lular gibi başını öne egerek dagdan daga kaçtı. Muzaffer ordu Frenkleri öyle bozguna ugrattı ki, aniatmakla bitmez.

(757) Bak. not. 239 (758) Cehennem zebanisi.

350


la

Padişah askerlert . burada anlatılması sözün uzamasma ve bıkkınlı­

sebep olabtlecek divi zırhtan 1759l , altın kubbeli siperden , maldan ve

.,JULlecıen çok miktarda ganimet elde etti. Çok sayıda Freng'i esir alıp ka­ lenin karşısına götürerek keskin ve baş kesen kılıçla kelelerini vücutla­ nndan ayırdılar. Kale halkı yukandan o durumu görünce şaşkınlık ve çerestzlfk içinde kıvranmaya başladılar.

j,

rak ne

Diger yandan Melikü'l- Ümenl

Mübarizeddin,

mutlu ve sevinçli ola­

serverlertnin seçkinleriyle birlikte karargah'a (biirgiih} döndü. Şaha­ bJr sofradan sonra eglence gereçlerini hazır ettiler. Nagme söyleyen,

ıam

gideren çalgıcılar, kafirlerin devletinin yıkılmasının şerefine neşeli

tQrküler söyleyip mutluluk kasidelerini sevinç sayfalanna yazdılar. Sa­

vaş pehlivanlannın yigitligini ve onlann düşman avcılıgını en güzel ma­

.kam ve

uygun bir güfteyle orada bulunanların kulagına ulaştırdılar. Er­

auvan şaraptan başlan agırtaşınca herbiri birbir peşine uyumak için ça­ dırlannın yolunu tuttular.

Hindi

kılıcı kullanıp emel yüzünü agartmış

olarak istirahat yatagına uzandılar.

Şiir:

"Seher vakti altın zırhlı tavus, gagasıyla gecenin sandıgını kınnca"

(340] Bir keşiş, yüzü gözü kan çanagına dönmüş olarak dışan çıktı. Devrin pidaşahının Sipehdar'ı önünde yeri öperek şöyle dedi: "Biz her işte aciz duruma düştük. Bu kuşatma yüzünden ömür nakdini namert­

lik

gögüne saçtık. Ben şimdi kelleyi koltuga alarak, ne huyuracak diye

saflar kıran siz Sipehdar'ın huzuruna geldim. " Emir

Mübarizeddin,

onlann gönlünü alarak, "Siz utanacak bir şey

yapmadınız. Eger hepiniz dogru yola girmeyi ve kendinizi kurtarınayı is­ . tiyorsanız, silahlan, zahireleri hiç el sürmeden oldugu yerde bırakın. Özel m alınız olan her şeyi nereye götürmek istiyorsanız oraya götürün.

O zaman ordunun korkusundan emniyette olursunuz" deyince keşiş, "Her ne kadar siz Sipehdar'ın sözü saglam bir delil ise de, bir aman ya­ zısı yazınanız (hatt-i aman} kalenin ileri gelen sakinlerinin rahatlaması­ na sebeb olur. Onlann canianna güven verir" deyince hemen katip (de­

bir}, Şiir:

"Göğü yüksekte tutan ve canlann kendisiyle hayat bulduğu Hakkın adına, Dinin yüzünün doğruluğuyla şafak gibi aydınlandığı Hakkm elçisi Muhammed'in ruhuna. (759) Savaşta giyilen bir tür kalın yünlü elbise.

35 1


Devletin kendisinde stgınak arad.ıgı taht ve tae sahibi şahlar şahının mübarek adına, Yemin ederim ki, benim bu ünlü ordumdan o topluluga hiçbir zarar gelmeyecek. "

şeklindeki bir yemin mektubunu (sevgend-nc'ime} kaleme aldı. Sl­ pehdar, ayrıca "Herkes malıyla, ailesiyle, adamlarıyla ve çocuklarıyla birlikte bizim zararımızdan uzak olacak" dedi. Keşiş geri dönüp Melikü'l-Ümera

Mübarlzeddln'in gösterdigi hoşgö­

rüyü anlatınca Ermeniler korkudan kurtuldular. Hiçbir şey söylemeden yüklerini ve mallarını kalenin dışına taşıdılar. Kale alanını boşaltarak durumu Emir Mübarizeddin'e bildirdiler. Şiir: "Bc'irgc'ihın kapısının önünde davul çalmaya başlayınca bütün ordu kaleye girdi.

Komutanın (sipehbod} elinde padişah sancagı (sancak-i şehriyar} ve etrafında savaşçı büyükler vardı." M uzaffer ve başarılı olarak saltanat bayragı (rc'iyet-i saltanat) kalenin burcuna (kongere} dikilince Sipehdar hiç vakit geçirmeden Sultan'a, düşmanın yenildigini, yardıma gelen askerlerin bozguna ugratıldıgını

[34 1), sevinç bayragının kaleye çekildigini bildiren bir mektup yazarak, "Bu havalide çok sayıda kale ve hisar var. Kısa bir süre içinde hepsinin alınabilecegini sanıyorum. Fakat bunun için mühimmat ve cephane (alc'it-i zeradhc'ine) göndermek gerekiyor" diye arz etti.

Melikü'l-ümenl'nın habercisi (kasıd) huzura giderken Tekfur Le­

on'un elçileri geldi. Onlar rica minnette bulunduktan sonra düşkün bir vaziyette, "Eger padişah, suçun ölçüsünde ceza uyguluyorsa, muzaffer ordunun ben suçlu bendesine vurdugu darbe ve verdigi caza yeterlidir. Yüce himmetli padişah, her halükarda bu ülkenin yönetimini ve korun­ masını kullanndan birinin eline bırakacaktır. Ben naçiz ve düşkünü o kulu saysın. Melikü'l-ümera, zorlu bir savaşta günümüzü kararttı. Du­ rumumuzun düzelmesi, sizin sınırsız cömertiginize ve engin iyilikseverli­ ginize kalmıştır. Uzun sözün kısası, her yıl bin süvariyi ve 5 yüz çarkçıyı 1760)

kararlaştırılacak haraçla birlikte siz Sultanımızın savaşının hizme-

(7 60) Çarh, mancınık türünden olup kale kuşatmalarında düşman tarafına ok atan bir alet­ tır ki bir ismi zenburak veya zenberektir. Osmanlı ordusunda da kulanılmıştır. (Med­ hal. s. l 08)

352


göndereyim. Slkkeyl stztn mübarek adiannızla şereflendireyim. Ha­

artınp hiç geclktlrmeden eksiksiz olarak devlet hazinesine (hazane-i göndereyim" şeklindeki haberi getirdiler. Meltkü'l-Omera.

Leon'un habercisini ve mektubu kendi habercile­

birlikte Sultan'a gönderdi. O arada kendisi de habercilerin dönüşü­ kadar burada adlannın sayılması uzun sürecek olan 30 pare kale al­ Oraya yöneticiler (kütüval) tayin etti. Zahire. silah ve cephane (zer­ ihtiyacını belirten bir başka mektupta da Sultan'a "Ülkeler baglandı. Önümüzde yabancı kale kalmadı. bendeniz. büyük . dikkatle siz Sultanımızdan gelecek emri bekliyorum" dedi. Leon'un habercileri (kasıd) , Melikü'l-Ümera'nınkilerle birlikte Sul­

'ın huzuruna vardıklan zaman acizlik ve düşkünlük gösterdiler. On­ sınırsız ikramda bulunan Sultan, kabul etti. [342)

Leon'un suçlannı bagışladı, is­

Leon'un istedigi şekilde Divan-ı Ali'de bir

�uaınaıme yazılmasını buyurdu. Ondan sonra da Melikü'l-Ümera'nın. ve saltanat devletinin günden güne artan nimetlerinin veren, itaatte kusur etmeyen ve canlannı feda etmeye hazır diaskeri emirlerin üstün gayretlerini öven, onlann iyi davranışlannı eden bir ferman ile kıymetli hil'atler ve seçkin atlarla birlikte gön­ . aynca kalenin fethi tamamlandıgına göre kaybolmuş olan mallannı eksiksiz olarak onlara verilmesini, yeni alınan ka­ ve vilayetin Emir

Kamereddin'e teslim edilmesini, askerlerin yer­

dönmelerine izin verilmesini, üstün hizmetlerde bulunmuş ve büzahmetler çekmiş olan Melikü'l-Ümera

Mübarizeddin ile Komna­

'un yalnız olarak huzura gelmelerini, olup bitenleri bizzat anlatmala­ •

kutlu saltanat kapısından nasiplerini en mükemmel şekilde alma­ buyurdu. Melikü'l-Ümera ve adamlan fermanı alınca ona uydular. Kalelerio

� vtlayetin bütün işlerinin yönetimini Emir Kamereddin'in dirayetli ve tktfayetli ellerine bıraktılar. Askerlere izin verdikten

sonra yönlerini

ıdergaha çevirdiler. El öpme şerefini kazanmanın ardından olup bitenleri ·anlattılar ve her türlü nimetten nasiplerini aldılar. Yine de "Dogruyu en !tyi Allah bilir. "Şam yüce Allah, her zaman o büyük padişahın, cihan hakiminin, iki dünyada Allah'ın gölgesinin, iki alemde adaletin savunucusunun kutsal eşi{Jinin kullannın maksatlanna ulaşmasında, isteklerini kavuşmasında yardımcı olsun. O hazretin muhaliflerini her zaman düşkünlük yerinde

zelil, başı eğik ve eli bağlı kılsın. Muhammed'e ve onun pak ailesine selam olsun. "

353


59-

EMİR MÜBARİZEDDİN ERTOKUŞ ·ALLAH

RAHMET EYLESİN- TARAFINDAN SAHİL

KALELERİNİN FETHi Melikü'l-Ümera Emir Ümera

Hüsameddin Çoban'ın Sujdak'a, Melikü'l­ Mübarizeddin Çavh'nın (343] Ermenistan'a gitttkleri ve daha

önce anlattıgımız gibi fetih bayraklarını o ülkelere dikttkleri sırada salta­ nat devletinin kıdemli bendesi ve

Antalya bölgesinin, sü-başısı {ser­ leşker) Atabek Emir Mübarizeddin Ertokuş sahil tarafına yürüdü. Mag­ fa, Aydos, Andusanc, Silifke ve Anamur başta olmak üzere hepsinin adının anılması sözün uzamasma sebep olabilecek, okuyculan sıkabile­ cek olan 40 kale fethetti. Her ne kadar

Frenkler önceleri timsah gibi

dişlerini bileyip savaşa kalkıştılarsa da harbe ehil olan muzaffer askerle­ rin darbeleri karşısında ister istemez hezimet yolunu tuttular. Kaleleri ve hisartan boşalttılar. Gece karanlıgında gemilere binerek

Frenk köyle­

rinin ve şehirlerinin yolunu tuttular. Kale sakinleri oturduklan yerin ar­ salannı koruyandan, savunandan ve savaşandan boşalmış görünce ça­ resiz kalıp aman dilediler. bütün kaleleri sabahtan güneşin yükselişine kadar Sultan'ın kullarına teslim ettiler. Atabek Emir

Mübarizeddin, alı­

nan mallan ve mülkleri korumak için her yere bir kale komutanı (kütü­ val) ve naibler tayin etti. Zulüm ve kötülük izlerini ortadan kaldırdı. Sul­ tan'a haber göndererek, "Sahil civarının işleri, saltanatın görüşü ve iste­ gl dogrultusunda halledilip sonuca baglandı. Eger izin verilirse, Kıbrıs adasına (Cezire-i frengan) gidip oraları o sapık mezheplllerin elinden alayım" diye arz etti. Fetih haberleri padişahın kulagına gelince o, sevinip mutlu oldu.

176 l l Tüccarların kaybettikleri malların bulunup onlara verilmesini, her neye mal olursa olsun onların rızasının alınmasını. ordunun yerlerine dönmesine izin verilmesini, Atabek Emir

Mübarizeddin'in bütün işleri yoluna koyduktan sonra saltanat hükmünün geregine (344) ve duruma uyan tedbirleri almasını, hazreti saltanata kulluk görevini yerine getir­ mek için

Kayseri malırusesinde padişahın mübarek elini öperek ebedi

mutluluga kavuşmasını buyurdu. Emirlerin seçkinleri fetih işlerinden kurtulup Sultan'ın huzuruna vardıklan zaman Sultan, Kayseri'den kışlak tarafına gitmek üzereydi. (76 1 ) İbn Bibi b u savaşın tarihini vermiyor. Ebu'l-Ferec 1 225 senesi olayları arasında nakle­ der. (Selçuklular Zamanında Türkiye. s. 34 7)

354


gümOş saçma adetıni bırakıp altın saçma adetint meslek edinyeşU elbiseler ve erguvani emeller, hazanın sarı renkli kadife yer degışttnnıştl. Şiir:

..ı.-acu

"Hazan altın işlemeli örtüyü yayınca yer san renge bulandı. hava a!}aç dallan gibi altın saçıp, yer yapraklardan örtü edindi. Dagın başı nehrin ete!}ine kadar nergis dallanyla dolup taştı. Hava misk eledi, yer öd ağacı imal etti. herkesin ağzından şarkı mını­ yükseldi.

lczr,

Bazen erguvan renkli şarap elde dolaştı, bazen bülbül sesliler şakıdıÇemen şemşir ağacının zülfı.ine tarak vurdu, seher rüzgara mis k yükSultan Antalya'ya gitti. İlkbalıann gelişine kadar vaktini zevk ve eg­

lenceyle geçirdi. "Zarar görmeyen sultan ve celal sahibi padişah olan Yüce Allah, ci­

han padişahının,

alemin sahibinin, ümmetlerin önderinin, iki dünyada Al­

lah'ın gölgesinin, iki alemde adalet ve ihsanın koruyucusunun, Islamın ve ·

Müslümanların gözdesinin, divan sahibi Ulug Kutlug lnanc'ın iktidar ba­ harını ve zafer behçesini, ebedi güzellik nesimi, amaç ve arzuya ulaşma

. rüzganyla her zaman diri ve taze tutsun. Devlet günlerinin ömrünü. ha­

. ıandan uzak bulundursun ve o hazretin muhaliflerinin kahır ve cezafirtı­

nasıyla ağaçlannın yaprağını [345] döksün, onları zillete eş ve miskinliğe

rehin yapsın vesselam. "

60· ERZİNCAN SAHiBi MELiK ALAADDİN DAVUDŞAH'IN SULTAN'IN -YÜCE ALLAH HER

lKİSİNE DE RAHMET EYLESIN- ZiYARETiNE

GELMESi VE ERZİNCAN BÖLGESİNİN TASVİRİ Şiir: "Ermen serhaddinde bir ülke var. Burçta parlak bir yıldız gibidir. Orası ünlü ve marnur bir şehirdir. Her yanı güzel bahar gibi süslenmiştir. Çevresinde geniş bir düzlük vardır. Bağrından akan Firal deniz gibi­ dir.

355


Her dereden btr çay akar. Her çayın kıyıserıda b'rkaç tanınmış köy bulunur. Onların her biri cennet gibi güzeldir. Cennetin bekçisi ordaki gibi ağaç görmemiştir. Canın köşesi orada rahatlık bulduğu için akıllı kimeseler oraya Erz­ i Can<762l dediler. Geliri bakımından köylerinin herbiri öyle değerli ki oralan kimse şe­ hirden ayırt edemez." Babası Melik Fahredd.in Behramşah'tan sonra o vilayetin yönetici­ lik makamına oturmuş olan Melik Alaaddin Davudşah, her ne kadar iyi bir sınır muhafızı (merzeban) ve hat ilimlerinin her alanında engin bilgi­ ye sahip biri idiyse de yasaklanmış şeyleri yapması, oyun ve eğlenceye düşkün olması, kendi bildiğine gitmesi, kötü arkadaşlannın bezeyania­ nna kanması, şeytan tabiatlı arkadaşlar bulup, atalannın izini bırak­ ması yüzünden sapıklık meydanına, hata ve yanlış çölüne düşmüştü. Gurur ve kibire kapılarak, kendisinin iyiliğini isteyenlerin nasihatlerini, kıdemli adamlannın ve babasının kullannın sözlerini dinlemez olmuştu.

Şiir: "Onun görüşüne uyan kimseler, onun sevgisini yanlannda buldular. Uyanık ve tecrübeli büyükler, bilgili, akıllı ve tedbirli kimseler,

(346} Onun yaptıklan karşısında aciz kaldılar. Ondan endişeye düş­ tüler. Onun kalbindeki düğümü çözmek için bilge kimseler ağızlarını nasi­ hat için açtılar. Beyni gururla dolu olduğu için verilen öğütler, onun önünde dağılıp gi­ diyordu. " Emirlerine saldınp onlan öldürmeye niyet etti. Bir kısmını öldürüp bir kısmını hapsetti. Bir kısmı da can korkusundan yerini yurdunu, ço­ luk çocuğunu terk etti. Vatanlannı bırakıp yönlerini cihan padişahının dergabına çevirdiler. Onun bencilliğini. yanlış hareketlerini ve kötü dav­ ranışlannı Sultan'a arz ettiler. Sultan. onlara ikramda bulunarak, bağış ve iltifat gibi iyilik şartlannı yerine getirdi. Melik Alaaddln'e mektubu alır almaz, mahpus emirleri serbest bırakmasını, onlardan alınmış olan (762) Canın de�erl veya degeriisi manasma gelir.

356


konuşan konuşmayandan, dinardan diremden, maldan eşyadan her şe­ yi onlara iade etmesini, gönlünü alıp sıkıntılardan kurtararak onları kendi tarafına göndermesini bildiren bir mektup yazarak onu, dogruluk madeni ve sadakat kaynagı olan dergahın görevlilerinden (mülazim) iki köleyle gönderdi. Huzurdan giden o iki elçi, Melik Alaaddin'e, "DCJgrusu biz senin Rab­ binin elçUeriyiz. lsrailoğullannı bizimle beraber gönder, onlara azabetme;

Rabbinden sana bir mucize getirdik. Selam, dCJgru yoldan gidene olsun!" (763) haberini iletince Melik özür dileyerek. "Bu adamlar bana karşı cefa ve saygısızlık yolunu tuttular. Vefalı dostlann, sadık ve saf arkadaşiann hilafına benim mülküme ve çoluk çocuguma saldırdılar. Bana zarar ver­ mek için çaba harcadılar. Düşmanlanmla işbirligi yaptılar. Bu suçlan ortaya çıkınca layık olduklan cezaya çarptınldılar" cevabını verdi. Onun üzerine elçiler söze azarlamayla başlayarak. "Eger dergahın hükmüne uyar, onlan sag salim bize teslim edersen, senin için iyi olur. Yok eger onlann malına mülküne. çoluk çocuklanna bir zarar gelirse, bundan sonra yanlış düşünceden mutsuzlaşan yüzünü hal aynasında

[347] görür, 'Kendim ettim kendim buldum! sözünü söylersin" dediler. Melik

Alaaddin,

o iki vezirin tehdit ve azar dolu sözlerini duyunca

işlerinin akıbetlerinin, arnellerinin sonuçlannın kitabını okudu. Sonu­ nun vehametden ve akıbetinin kötülügünden endişe etti. Sonunda "Eğer

kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, çılgın ödevli cehennemlikler içinde olmazdık'�764l ayetini okumaktan kendisini alıkoydu. Ister istemez ha­ pisteki emirleri serbest bıraktı. Gösterdigi sertlikleri ve haksız davranış­

lan kesti. Gasp ettigi mallan, mülkleri ve eşyalan eksiksiz olarak mute­ metlere teslim etti. İhtiyaçlan görülmüş, istedikleri yapılmış olarak Sul­ tan'ın elçilerini, emirlerle birlikte kendisinden razı olarak geri gönderdi. Dergaha vardıklan zaman Sultan, herbirini şahane hilatler (teşrif-i

şahane) ve kıymetli hediyelerle şereflendirdi. Keykubadiye

Feridunl 765l

sarayında

meclisi düzenledi. Onları oraya çagırırak izzet ve ikramda

bulunup meclisin baş köşesine oturttu.

Şiir:

"Bahar mevsimiydi, rüzgar amber saçıyordu. Bahçeye cennetten bir kapı açılmıştı. Gül, çemende meclisi süslemiş. dilsiz yasemen de dile gelmişti.

(76 3) Kur'an-ı Kerim, 20/47 (764) Kur'an-ı Kerim. 671 ı O (765) Bak. not. 74


Ldle mucmeri misk kaynatmış, her kuru dal yeniden canlanmıştt. Selvi ağacının üzerine yerleşmiş olan kumru, padişahı övmeye başla· mıştı. Yer gül mücevherleriyle dolmuş, Kubadiye başka bir gök olmuştu. Bahar ile pad.işahın sevinçli yüzü, otlağa parlaklık ve güzellik katmış tı. Cahin padişaht o güzel eyvanda ayın ve göğün safasında oturur gibt oturmuştu. Önünde suyunu Kevser suyundan alan gülsuyu akttan bir çeşme vardı. Arada çemenini sıktea kucağına aldığı otlar gibi yeşil bir deniz vardı. Hava onun saçtığı kokudan amberlenmiş. bahçe güzelliğini gökten ödünç almıştı. "

[348]

Sultan o gün onlann hepsini iltifatlan ve ölçüsüz bagışlanyla

menmun etti. Ertesi gün Emir

Kemaleddin

Kamyar'a

Erzincan

emirle­

rini pervanelik divanına (divan-ı pervô.negi) götürmesini, onlann herbir! için geliri bol olan iktalar ayırmasını buyurdu. Melik

Alaaddin'in

ülkesinin büyüklerinin saltanat devletinin kullan

arasına katılıp orada toplandıgını duyan o emirlerin adamlan ve taraf­ tarlan, efendilerinin saltanat dergahının kulluguna seçilmiş olmalarının verdigi gurur ve kibirle

Erzincan melikine

karşı saygısız davranıp verdi­

gi emirlere uymamaya başladılar. O durumun verdigi sıkıntıdan, üzün­ tüden ve öfkeden kıvranan Melik

Alaaddin.

Sultaniann kapılanna, me­

liklerin büyüklerine layık eşyalan, büyüklerin gönüllerini alabilecek he­ diyeleri hazırlayarak yönünü Sultan'ın bargahına çevirdi.

Kayseri

hu­

duduna vannca gelişini Sultan'a haber verdiler. Sultan hassa mihman­ darlannı onu karşılamaya gönderirken ona çok miktarda yol azıgı (no·

zul) ve eşya gönderdi. Ertesi gün de bizzat kendisi karşılamaya çıktı. Gö­ zü Sultan'ın çetrine düşünce Melik hemen atından indi. Emirler Sul­ tan'ın işaretiyle öne fırlayıp onu atma bindirdiler. Sultan'ın yanına yak­ laşınca tekrar atından inmek istediyse de Sultan ona engel oldu. O da atın üzerinde Sultan'ın elini öpmekle şereflendi. Sultan onu kucaklaya­ rak, ona uzun yolun sıkıntısından, iniş çıkışın zahmetinden sorular sor­ du. Melik

Alaaddin bir defa

daha, Şiir:

"Şahın mücevher saçan elini öptü ve 'Senin huzuruna yol bulan kim· senin.

:�58


Bütün dikenleri ldle ve gül olur. Bütün çorak yerlerinde sümbülfıdanı btter.

Onun bütün kumu inci mercan olur. bütün taşı parlak ldl olur. Can gözü onun toprağını kendine sürme yapar. Hızlı esen rüzgdn am­ ber saçar.

[349] Eğer o Kabe'nin yolunda olursa, deve dikeninden ve kumdan ktm korkar?" Sultan, onunla yol giderken hal hatır sordu. Şehre yaklaşınca atı­

nın

dizginini Keykubadiye'ye çevirdi. Sultan'ın fermanıyla emirlerin ba­

&ılan mihmandarlarla birlikte Melik'i Erzincan'dan gelirken getirdlgi ip­

lerı tbrişimden olan atlas otagı kurdukları yere götürdüler. Melik otaga

(seraperde} girince emirler geri dönerek hassa mutfagından tasviri im­ kansız, can çeken çeşitli yemeklerle süslenmiş sofralar getirdiler. Üç

,O.n bu duruma riayet ettiler. Dördüncü gün Melikü'z-Züema Tusi oglu Emir Necmeddin -Allah

rahmet eylesin- Sultan'ın emriyle 1 0 bin dinan, murassa kemeri, kıy­

metli

taşlarla işlenmiş külahi, şahane altın işlemeli bir cübbeyi, saray

ahınndan (cenayib-i has) alınmış gemi ve üzengisi altından, koşumlu ve başlıklı bir

Arap

atını, hoş geldin (hayrü'l-mukaddem) gelenegi olarak

.etlrip Melik'e sundu. Aynca mutfagının araç ve gereçlerini temin etme­ If Için 2 bin koyun , 2 bin çuval bugday, 5 bin yük arpa, 200 yük şarap, mum. şeker ve diger giderlerine sarf etmesi için 20 bin akçe (aded) tah­

,als edildigine dair yüce divan sahiplerinin (ashab-i divan-ı ali) heratıan­ nı getirip Melik'in harcama görevlilerine (vükela-yı harac) teslim etti.

Melik,

padişahın bu engin cömertligini övdü. Yanında kendi devletinin

bilyükleri oldugu halde o günü de işret ve eglenceyle akşama erdirdi.

Ertesi gün.

Şiir:

"Ortalık ağanp dünyaya yeni bir günün migdesini verip, seherin öncü birlikleri mavi renklifeleğin çatısından çıkınca" Melik, Sultan'ın gönderdiği hil'ati giyerek başına Keykubadi külahı koydu. Büyük bir ihtişam içinde, Şiir: "Yürüyüşü sırasında göze görünmeyen Arap atına bindi. " Sultan'ın alayına (mevkib-i sultan} katılı p el öpme adetini yerine ge­

tirdi. Sulta n . "Umarım ki, Melik yol yorgunluğunu atmış, rahat yatağın359


ll

da dinlenmişttr" deyince Meltk AlaadcUn, [350) tatlı dUt ve güzel üsl u ­ buyla, Şiir: "Cihan

padişahı.

padişahma övgUl.er söyleyerek ona. 'Ey ülkeler fatthi cihan

Dünya her zaman adaletinle diridir ve felek, senin çelik kılıcının köle· sidir. Her kim zamanın darbesinden aciz kalır da senin gölgene sığınırsa, Orda nasıl huzurlu ve sevinçli olmaz. Çünkü dünyanın sıkıntılann­ dan emniyette olur. " Bir süre birlikte Methed salırasında gezindiler. O arada Melik güzel sözlerle Sultan'ın gözüne girmeye çalıştı. Sultan, atının dfzginini eyvanı­ na dogru çevirirken melik de her zamanki yerinde atına binip Sultan'la vedalaştıktan sonra otagına (seraperde) gitti. Günün yansı geçince bir defa daha Melikü'z-Züema Tusi oglu Nec­ meddbı, Sultan'dan Melik'e öncekinden daha kıymetli bir hil'at getirdi. Emir-i Ahur, tam takımlı altın işlemeli başlıklı Arap atını hazır etti. Sul­ tan'ın selamını ve "Bir ara buraya gelsin" ŞHr: "De bugün şarabı birlikte iÇelim, gönül huzuruyla vakit geçirelim" Şeklindeki mesajını getirdi. Melik derhal hil'ati giyip kendine ayrıl­ mış merkebe bindi. Bargaha yaklaşıp emirleri görünce atından indi. Emirler hemen koşup türlü iltifatlarda bulunarak onun hatınnı sordu. Hep birlikte dünyanın sıgınagı olan cihan padişahının bargahına yönel­ diler. Oraya vannca perdedar perdeyi kaldırdı. Gözü Sultan'a ilişir iliş­ mez Melik hemen yüzünü yere koydu. Sultan ayaga kalkarak, sultania­ nn iyi huylanndan ve hoş adetlerinden olan izzet ve ikramda aşınya kaçtı. Onun o davranışıyla Melik'in ikbal bayragı açılarak göklere dikil­ di. Sonra Şiir: "Parlaklığı felekten farksız bir imparatorluk meclisi düzenledi. Orada

her biri bir ülkede padişah olan ordunun başlan iki saf kurdular.

Ortalık Melik'in sonsuza kadar güç bulacağı kadar altın, lal ve yakut· la doldu.

[35 1] Sanki o eğlence meclisi mahşer yerine dönmüştü. Orada her

türden insan vardL Harezmfden. Gü.rcü'derı. Rum'dan, Frenklerden.

360

Arap'lan. Rus'tan ve demir haçlı


Meclisteki güzel semadan, lezzetli şaraptan dünya güzelliklerle dolHerkesin dizinde bir sürahi, yanında zarif ve güzel konuşan arkaPeri yüzlü sfıki de hoş sesiyle dwmadanfeleğin kulağını doldurdu." Aradan çok geçmeden erguvan rengindeki şarap ve

Büsrevani

se­

' Melik'in gençliginin ve bilgisizliginin işaretlerini ortaya çıkardı. O. felaket olan söz dizginini hiç çekmedi. Söylenmeyecek sözler söyle­ ve yapılmayacak hareketlerde bulundu. Fakat Sultan engin sabnyla hamlığ;ının ve kabaligının üzerine af perdesi örttü. Buna ragmen

1 0 gün şahlar şahının cihanı yadınlatan bezminde hazır bulundu. birinci günde Emir Melikü'z-Züema Tusi oglu

Necmeddin

hazretl

�"'·'u:..ıı 'ın huzurundan Şür:

"Rum dinarından. Çinli köleden. takımlan mıuassalt Arap atlanndan,

Yükü altın olan iki katırdan, 200 kıymetli hil'atten ve altın kemerden" meydana gelen, bir padişahın masraflannı karşıtayabilecek bir hazigetirip ondan kusurlann bagışlanmasını diledi. O günün ertesi günü, Tercüman

Sadeddin Köpek,

padişahın mü­

.,.,.,r nF•r saçan ve arnher yagdıran yazısıyla yazdıgı ahidmlmeyi Melik'e

Ona "İçi rahat. gönlü huzurlu olarak yerine

Ahidnfunede şunlar yazılıydı:

"Davudşah,

[352]

dönebilir"

içtenlikle aramızdaki an­

'Jaşımc:ıya uyar, bizim düşmanianınıza dostluk göstennez, aramızda olan : gizli anlaşmazlıklan bildiren mektuplan ülkelere göndermez, garaz sa­ , hiplerinin ve kışkırtıcılann asılsız sözlerine kulak asmaz, içini dışını bi­ . ze baglılık ilkeleriyle süslerse, bizden yardım, destek. makam ve mevki . görür. O zaman ülkemizin sü-başı (ser-leşker)lann ve komutanıann (si­ . pehdar) niyetleri ve hırslan, onun ülkesinin ve adamlannın üzerinden uzak olur. Eger kaleme aldığ;ımız bu kendisinden beklenen şartıann dı­ şına çıkarsa, layık oldugu cezaya çarptınlır." Melik ertesi gün Sultan'a veda görevini yerine getirdi. Şür:

"Oradan kalkıp sevinçli ve mutlu olarak, eğlenip gezerek yola düştü. Feleğin sıkıntısından kurtulmuş ve padişahtan göğiin kıskanacağı bir yardım almıştı. 36 1


Bu yüzden zafer ve başanyla arkadaş. rud ve kad.eltle dost olmuş halde, amacına dogru yürüdü. "

Sultan. Melik'in gidişinden sonra bir süre Kayseri'de oturdu. Ülke işlerini yoluna koyunca sahil tarafına yöneldi. Yol boyunca eglence ve avı da ihmal etmedi. Her göl veya çay kenanna çadır kurdu. Gençllk duygularını mutlulukla birleştirdi. "Yüce Allah, padi.şahlann büyügü, cüıanın sahibi., iki dünyada Al­ lah'ın gölgesi., dogruyu delilleriyle bulan, iki alemde adaletin savunucusu, Islamın ve Müslümanlarm gözdesi. büyük padi.şah Ulug Kutlug /nanc'ın cennete benzeyen huzurunu. mukaddes

ve

yüce bargdhını, ülkelerin. sa­

hib divanı ile ebediyyen. zamanın padi.şahlannın başvurduğu, başı dik yöneticilerin boyun eğdiği yer yapsın. Ihtiyaç sahiplerinin istekleri onun cihamn sığınağı olan bargahında her zaman karşılanır olsun. Muham­ med'e ve onun ulu

ve pak

aUesine selam olsun. "

61- KUBADABAD'IN GÜZELLİÖİ, SULTANIN ORADA

BİR SARAY (İMARET) YAPILMASINI BUYURMASI

Sultan. soylu atının sırtında Kayseri'den Süleymanl766) gibi mutlu ve neşeli olarak mahaller ve menziller aşıp başkenti (darü'l-mülk) geçin­ ce çok güzel bir yer olan Ağımas'a vardı. Karşısına öyle bir yer çıktı ki, eger cennetin bekçisi görse, orayı cenetten ayırt edemez, oradaki meyve agaçlannı alıp aşılamak için cennet bahçesine götürürdü. Şür: "Cennet gibi güzel bir dağ eteği. Yoksa, gök oranın toprağına amber mi saçmış?

[353] Yeri yeşillikten.firuze rengini almış. Ldleden üzeri sanki kan le­

kelerine dönmüş. Nesrinden, yasemenden ve nesterenden meydana gelen güzel bir çe­ men değil, sanki gökyüzü. Her köşesinde gülsuyu akltan bir çeşme. Orada akan sanki su değil parlak bir kristal Hava misk kokulu. yer güzellikle dolu. Içinde her cins av hayvanı do­ laşmakta. Süt gibi tatlı sulu. yeşil renkli bir gölü var. Üzeri kadifenin lavnmlan gibi dalgalarla dolu. (766) Bak. not. 52

362


Oranın üzerinde 20 ada saydım. Hepsi meyveyle ve ağaçlarla dolu. Göl tarafından bir çeşme akmaktadır. Ondan içen yaşlılar gençleş-

Oradan buz gibi soğuk

ve

şarap gibi lezzetli bir su akmakta. Kaynağı

yetme birinin yanağı gibL " Sultan , orda o sırada Emir-i Şikar(7671 ve Mimar olan

Sadeddin Kö­

güzellikte cennete benzeyecek, nezaket ve çekicilikte Seder ve Ha­ J'aln&k ' ı l 76 8l geride bırakacak, bir saray (imaret) yapılmasını buyurur­ •

parlak zekasıyla binanın planını çizerek onun üzerinde açıklamalar Her taraftaki eyvanında Zöhre yıldızına gazel söyletecek, Keyvan'a

NltliSırıaa kaşık oynatacak bir saray resmetti. Onun üzerine

Sadeddin

güzel görüntü yerleri, iç açıcı havuzlan bulunan; kemerinin yüksek gögün çatısıyla yanşan; renkli ve kafesli duvarlannın gü­ . kıskançlıktan gök kuşagının rengini solduran; fıruze ve lacivert reııKıert.ncı·eKi döşemeleri, mavi gögün bekçisini hasetlikten renkten rensokan:· ayiann ve günlerin rüzgarlannın, mavi ve yeşil arsalannın dinlenmek için durdugu; alanında ve cennet bahçesine benze­ arsasında gezinenterin bitmeyen bir uzun ömre sahip olduklan; yedinci gök kasırlannın ibadethanelerinde oturaniann "in yekad" duası okudugu; Bercis ile Nahid yıldızlannın şerefelerine bakarak �••..,..,,.. .,....... tozlannı yıkadıgı, gönül alıcı, huzur verici,

Şiir:

"Öyle yüksek saraylar ki, parlak güneş orayı görünce göğün etraftnHer yerinde zülal gibi çay akardı. Orayı vasjetmekten aklın dili ldl Önünde cennet gibi bir bahçesi vardı ki, göz öyle bir yeri hiç görme-

Şeklinde tasvir edilen; iffet sahiplerinin içlerinden daha süslü; ka­ .naat salırasından daha geniş ve daha çok eşyaya sahip olan köşkleri kı­ bir zamanda padişahın emrine uygun olarak yaptı.

f767) Av köpekleriyle dogan, atmaca ve saire gibi av kuşlanna bakan ve hükümdar ava gitti{(! zaman beraberinde bulunup hizmet eden dairenin emiridir. (Medhal. s. 82) (768) Sasani hükümdan Yezdegird'in oglu Behram Gur'un otumıası için Fırat salıilindeki Hlra'da yapılan kasır.

(769) Bak. not. 9 1

363


Sulta ı ı , orada bir süre otunıp dinlenciikten sonra adet edindi,gi üze­ re a t ımn

mül>arek clizginini Antalya ve Alaiye tarafına çevirdi. Şiir: .

"Bir defa daha eğlence sazını aleord ,.

söylenir oldu.

etti.

faptığı bağışları diinyaçta

Her yıl yaptığı gibi çevganla, avla ve ldle bahçesini andırçın eğlence meclisiyle vakit geçirdi. "

62-

SULTAN'IN ERZİNCAN'! MELİK ALAADDİN

DAVUDŞAH B.BEHRAMŞAH'IN MÜLKİYET KABZASINDAN ÇlKARMASI İÇİN HAREKETE GEÇMESİNİN SEBEPLERİ Erzincan Meliki, Sultan'ın huzurundan aynhp ülkesine dönünce

geçlik gururu onu , Erzurum sahibi Mugiseddin Tuğrulşah b.Kılıç Ars­ .

· ·

lan oğlu Melik Rükneddin Cihanşab'a bir mektup yazmaya itti . O mek­

' tuba şunları yazdı : Her ne kadar bu gidişimde s Ritanat bargalunı(l hu­ zunmda çok miktarda altın ve iyili k gördüyscm de önceleri hanedanınun k ı clemli lı;ri ve büyükleri arasına yükselmiçı ve daha sonra benden incinerek Sultan'ın memurları (müldzinı) arasına girmiş olan emirler ve büyükler. benim sırlarımı ona açıklarlar. Bana karşı kötülüklerden. hi­ leden, [355] kıskançlıktan ve tuzaktan her tüdü yola bt\şvurabilirler. Eğer S u ltan'ı, benim bu ülkeden uzaklaştınl ınam konusunda ikna eder­ lerse , sıra sana gelir ve amcanın oglu da. olsa, kesin olarak sana acıyıp ınerl ıaınet etmez. Ben artık gizliden glzliye büt ü n servetimi ve hazinele­ ri mi asker toplamak için harcayacagım. Bu lcışın bütün gayretimi ve ça­ baıııı o kon uya vereceğim . Eğer sen de yöneticiliğini ve ülkeni elinde tu t­ ı ııal< i s t iyo rsa n bu konuda benimle işbirliği ynpmalısın ve hemen hare­ kete gc ç nıcli s i n ,

".

Ayrıca , sahibi olduğu ay yüzlü , eli uz, iyi konuşan. güzel şarkı söy­ kyen. ince espri ve nükteleri olan, Zöhre yıldızının sesini k ıs k a nm akt ım civa gib i ericliği . çaldığı çeng'i dinleyice zamanın dilinin tutulduğu bir çengi kadını , altın sırmalı elbiselerden, güzel görünüşlü, hoş yüıüyüşlü atlardan. rabvan katırlardan ve av şahinlerinden meydana gelen çok mikt cı rda hediyeyle mclik Eşrefe gönderdi. O na ulaştırdıgı mesajın özeti şuydu : Şiir: "Nar içi gibi nimetler/e dolu bir ülkem var. Her yeri tarla, balıçe bağ ve ırınale

364

\


Zirvesi karşısında gögün alçak kaldr.{1ı Kemah gibi bir kalem var. Yükseklikte başını Keyvan'a de!]diren, demirden bir dag ülkemin üze­

rfnde kemer gtbi durmakta. Etrafı cennet gibi süslenmiş. Cennetin bekçisi oranın güzelliğinden

ciDiayı cennettekilerden özür daemiş.

Her taraf ünlü kişaerle dolu. 10 bine yakın yüksek binası var. Akar suyu ve hamarnı var. Kalenin bütün burçları her türlü ihtiyaç maddesiyle dolu.

Orada özel bir bölge vardır ki. sipah.Qer orda bulunmaktan mutlu olur­

ı.r. "

Savaşçı süvarilerinin sayısı binden fazladır. O bölgede dinlenip ora­

dan görevleri başına giderler.

, ·

i

Padişahların ihtiyacı olacak şekade yapılmış daha başka birkaç pfıre

kale var.

Her türlü alet edevat, mühimmat ve yiyeceklerle dolu olan o başı yük­ ak kaleyi, Eger bu kuluna yardım etmeyi kabul edersen, buyuracagın birine tes­

lfm ederim." (356)

Oranın karşılıgı olarak divanınızın elinde bulunan korunan

·Glkenizirı, uygun bir yerini bendenizin nasibi yaparsanız, ne zaman bite­

celi

.

hiçbir insanogluna malum olmayan ömrümün sonuna kadar orda

lfJnül rahatlıgı ve emniyet içinde yaşanm" dedi.

lçerigi aynı olan iki mektuptan birini çok miktarda hediye ve arma­

Jinlarla gazi Sultan . ·

CeWeddin Harezmşah'a -Allah rahmet eylesin­

•&Gnderirken digerini Yeni Müslüman Alaadclin'el770) gönderdi. Onlara, I!Jtger Sultan'a saldınr, onun tatlı canını öbür dünyaya gönderirseniz,

Kemah

kalesini içindeki bütün alet, edevat ve zahireleriyle size teslim

ederim.

Erzincan'daki

ecdadımın devlethanesini size misafirhane yapa­

nm" dedi.

Bu haber cihan padişahının kulagına gelince şöyle dedi: "Bu zavallı­ nın aklının yanında davranışlan da bozulmuş. bahtı ters dönmüş. Şiir: 1770) lsmailiye hükümdarı. Bak. Tarih-i Cihangüşa. çev. Mürsel Öztürk. Kültür Bak. Yay. Ankara 1 988. c. lll. s. 144 vd.

365


"Altınla yola gelmediğine. düşüncesinden zerre kadar sapmadığmcı göre, Ona kan yağdıran buluta benzeyen kılıcı göstereyim. " Gaybın süsleyicileri, ilkbahar gelininin yakasına misk, cebine gül koydukları, rüzgarın amber, bulutun inci saçmaya başladığ;ı, nehir ke­ nanndan ve otlaktan Tatar miski ve gül kokusu tütmeye başlayınca Sul­ tan, sahilden kalkıp

Kubadibad'a

gitti. İ nşası tamamlanan binalan be­

ğ;endi. Orda bir ay süreyle çevgan oynayarak, avianarak ve rud sesi din­ leyerek vakit geçirdikten sonra kalkıp hiç eğ;lenmeden Kayseri'ye gitti. Diğ;er yandan,

Şiir

(Arapça) :

"Sana bir vezir gibi gelen o şejaatçinin aslında çıplak bir şefaatçiden farkı yoktur. " Sözüne uyan ve çengi kadının hile ve efsunuyla aklı başından giden

Eşref, -Allah rahmet eylesin- Hacib Ali'yi onun imdadına [357) gönderdi. Hacib Ali bir süre Erzincan'da oturduktan sonra umduğ;unu bulamadan geri dönünce Melik Alaaddin'in Selahaddin, Şerefeddin ve İzzeddin-i Buzurg adianndaki adamlan ona, "Doğ;rusu odur ki, oğ;ulla­ Melik

nnızı Sultan'a rehin olarak götürüp, yaptıklannızdan özür dileyelim. Bazılannı inkar veya reddedelim. Önce Sultan'ın yakınlarını menmun edelim. Onlar, o zaman Sultan'la başbaşa kalınca Sultan'ın size duydu­ ğ;u kin duygularını yatıştınrlar ve onun size olan eski güvenini tekrar sağ;larlar" dediler. Onların teklifini kabul eden Melik, oğ;ullannı onların yanına katarak Sultan'a gönderdi. Emirler, Melik'in oğ;ullanyla birlikte Sultan'ın huzuruna varmadan önce casuslar (münhi}, olup bitenleri Sultan'a bildirdiler. Sultan, devlet emirlerine (ümera-yi devlet), Melik

Alaaddin'in

ansızın bir kaleye sığ;ına­

rak işi uzatmasma meydan verilmemesi ve kalelerin yollarını tutmalan için birer birer maiyetinde bulunan askerlerle birlikte

mah

Erzincan

ve

Ke­

hudurluna gitmelerini, orada muzaffer askerlerden kalabalık bir

topluluk meydana getirmelerini buyurdu. Yüce ferman uyannca herbir kalenin önünde Sultan'ın ordusundan büyük bir topluluk meyadan gel­ di. Melik'e gelince o, nereye elini attıysa boş çıktı. Kalelerin yolunu ka­

af dilerne yollarını aradı. Sul­ tan'ın alayının (mevkib) büyük bir orduyla Sivas'tan kalkıp Erzincan

palı bulunca Sultan'ın huzuruna gidip

hududuna girdiğ;ini öğ;renince büyük bir telaşa kapılıp hediye ve arma-

366


aan hazırlamadan,

yakınlarından (havas) ve büyük emirlerinden birkaç

kittyle Sultan'ı karşılamaya çıktı. Yolda Sultan'ın büyük emirleriyle kar­ tılaştı. Emirler onu görür görmez koşarak yanına gelip kucakladılar.

Ona çok sıcak davrandılar. Hepsi görüş birligi içinde onu [358] Sahib

·

llyaeddln in yanına katarak Sultan'ın huzuruna gönderdiler. Sultan, '

onun yaptıklannı yakınlık gösterdi.

ve hakkında söylenenleri hatırlamak istemedi. İlgi ve Ona

Konya

Akşehir'ini ve Abgerm'i (Bugünkü Ugın)

tkta olarak vererek, onu has köleleri (gulaman-i has) ve sipahilerin can­

"darlanyla (canddrdn-i sipdhiydn-i kıdemi) Akşehir'e gönderdi. Melik

Alaaddin Davudşah,

her türlü faziletle donanıp süslenmişti.

ve fenler ögrenmişti. Bilhassa nücum ilminde ve onun dallannda m(�kemrneı bir bilgiye sahipti. Tıp, mantık, tabii, ilahi ve riyazi hikmetin

dallannda söz sahibiydi.

Espri ve nükte konusunda Sultan'a gönderdigi

tU beyttıeri örnek gösterelim. Şiir:

"Ey şah, düşmanların kalbi seninle dertlidir. Muhalifin çehresi senin

�rkundan sarıdır.

';

lnan ki, yüzlerce derdime rağmen senin ülkende suyum sıcak, ekme­ soguktur. " Fakat bu özelliklerine ragmen kötü arkadaşlannın, fesat nedimleri­ akılsız ve cahil dostlannın sözlerine uyarak böyle mazisi eski ve gü­

bir ülkeyi elinden aldırdı. Onlar onu düşkünlük topragına oturttu, Ayagını yoksulluk ve zillet yoluna koydurdular. Şimdi biz tekrar konumuza dönelim. Ertesi gün, Şiir:

"Seher vakti koyu mavi gökkubbede yasemin yaprağı gibi beyazlık Kadife bayrak altından. altın ışıklı güneş ortaya çıkınca Zaferle, başarıyla ve ihtişamla ordunun tamamı şehre girdi. Onlann ardından cihan padişahı. nam almış olarak uğurlu bir şekilIyilikten anlamayan bir kimsenin başına gelecek kötülüklerin sınır olEğer o talihi dönmüş kimsede akıl olsaydı, böyle bir ülkeyi elinden · kaptırmazdı. 367


Padişaha hizmet kemerini beline takar, dünyanın dönmesinden zarar görmezdL

[359) Fakat dönen mavifelek her insan için aynı halde dönmez. Zaman bir kimseye kızarsa, o hiçbir işinden bir sonuç alamaz. O her zaman yalnız kendini düşünür. Eğer sen akıllıysan, kendine

değil, dünyanın işine bak." Sultan, eline geçen

Erzincan

ülkesini, adını, vaktin sultanlannın

-

Allah başanlarını artırsın ve itibarlannı yüksektsin- dedesinden alan Gı­

yaseddin Keyhüsrev'e

verdi. Atabek

Mubarlzeddin Ertokuş'u

onun

hizmetinde bargahının ve dergahının işlerini yoluna koyması için ata­ beklige tayin etti. Onu yanına çok miktarda asker ve hazine vererek

Er­

zincan'a gönderdi. O sırada Melik KamU ve AciD'in ogullanna karşı mübarek aklının sayfalanna kin tozu yerleşmiş olan Sultan, daima çaba ve gayretlerini Şam'a saldırmaya,

Selahaddin, AdU

ve Şirkuh'un oguııannın varlık ot­

lannın hasadını, azap oragıyla biçmeye harcadıgından Erzincan'ı Melik Gıyaseddin'e verirken, veliahtlıgı da Melik AciD'in tarunu olan Melik İz­ zeddin'e verince faziletlerinden daha önce bahsedilmiş olan Nizamed­ din Ahmed Tugrayi. Sultan'ın eglence meclisinde konuyla ilgili şu ru­ baiyi söyledi. Şiir:

"lskender'in geleneğini yerleştirip imparatorluk ayinini kanunlaştınnca Bir güneşe (yani doğan çocuğa) şahlık sancağı verdin, Şam (Hem ka­ ranlık ve hem de Şam Eyyubileri) için sabah aydınlığı açtın." Sultan,

Erzincan'ın

işlerini yoluna koyup, oranın kaleleri ve baglı

yerleri hakkında ihtiyat tedbirlerini alınca orduya

ya'ya

Erzurum

ve

Kögon­

(Bugünkü Şebinkarahisar) saldırmasını, fakat hiçbir şekilde halka

zarar vermemesini, onlann günleri karartmamasını buyururken. "Göre­ lim bakalım Melik

Rükneddin Cihanşah

ile Melik

Muzaffereddin

bize

karşı hangi yolu (360) tutacak ve nasıl davranacak" dedi. Melik

Rükneddin,

Sultan'ın askerlerinin ülkesine girdigini ve bir­

kaç parça topragının. saltanat divanının yönetimine geçtigini ögrenince düşkünlük ve tevazu yoluna seçti. Çok miktarda hediye ve yolluk hazır­ layarak Sultan'ın emirlerine gönderdi. Ayrıca devletinin emirlerinden büyük bir emiri , altından, mücevherden. attan. tacdan, muhtelif yerler-

368


tmal edUmiş olan kıymetli elbiselerden,

Kıpçaklı, Hltaylı

ve Keşmirli

ve kadın kölelerden, cins atlardan ve katırlardan, çift hörgüçlü . ödden, arnherden ve miskten oluşan çeşitli koku maddele­ yüklü bir hazineyle Sultan'a gönderirken ona, "Ben senin zavallı kulunum. Eger Erzlncanlı dogru yoldan çıkıp şeytanın sözüne uya­

alz

sultanımıza itaati bırakmışsa. cezasını ve dersini aldı. Ben yaşa­

sizin kölenizim. Siz efendimizin izinde ihlas atını sürdüm. Ümidim ki, bendeniz hakkında "Günahkdr kimse diğerinin günahını çek­

ll ayetini hatırlar, büyük küçük bütün suçlanma göz yumar, Da­

Ntlllllll'ın suçuna bakarak bu aciz kuluna azapta ve itapta bulunmazsı­ Kısa süre önce siz sultanımızın askerlerinin bendenizin hassa mül­ m.tuıf�n

(hassa-i mulk-i bende) alarak saltanat kullannın eline bıraktıgı siz cihan padişahının adaletine ve insafına uygun olarak ver­ ve oranın geliri her yıl hazineye göndertlsin. Aynca biz de zaman savaşımza askeri destek verelim. Ben kendim her za-

hazreti saltanatın şerefli eşiginin memuru olurum ve baglılık ve ...,.,.. ..... yolundan çıkmam" dedi.

'

Elçi saltanat huzuruna varıp, sözlü ve yazılı mesajlan iletip hediye­ arz edince Sultan, onu sonsuz merhamet ve cömertlik kapsamına . Melik'in istegini yerine getirerek Erzurum mülkünü ona verdikten

[361)

"Bundan sonra ordu, onun bölgesine girip dolaşmasın" diye

çıkardı. Ordular, saltanat bargahının hükmüyle yagma ve talandöndüler. O zaman Melik

Rükneddin'in korku ve

çekinme duygula­

. Yine de "Doğruyu en iyi büen Allah'tır."

63- KÖGONYA KALESİNİN FETHİ VE MELİK MUZAFFEREDDİN MUHAMMED'İN ORADAN DÜŞÜRÜLMESi Sultan

Alaaddln -Allah şanını yüceltsin-

Atabek

Mübarlzeddin Er­

'u çok sayıda askerle, ister savaşarak, ister savaşsız, isterse başka Kögonya kalesini kuşatıp ele geçinnesi için görevlendirince Ata­

Miibarlzeddln Ertokuş,

büyük bir ordu ve savaş araç gereçlertyle

çıktı. İlk gün şiddetli bir savaş oldu. Içerden ve dışardan çok sayılnsan öldü. Sultan'ın askerleri bu duruma aldınş etmezlerken. kale sevdiklerini kaybetmenin acısını duyanların feryat ve figanları ,.....,��····" · Buna ragmen tekrar savaşa başladılar.

1)

Kur'an-ı Kerim. 35/ 1 8

369


Kögonya meliki. sınırsız ve benzersiz zahirelere, denizler gibi dalga­ lanan derin su sarnıçlarına; kırk depoya; daglar gibi üst üste yıgılmış üç ev dolusu yag. bal. badem, şeker, tuz ve oduna ve Şiir: "Orada akla gelebilecek her şey en iyi cinsiyle ve bol miktarda vardı. Savaş atlannın ve ceng aletlerinin sayısı hesaba kitaba gelmezdi. Bin kişi orada yüz yıl yaşasa, seçkin bir süvan olarak taş gibi kalırdı. lçecekten, yiyecekten, giyecekten gerekli olan başka her şeyden ve serilecek eşyadan Orada yeteri kadar ve iyi kalitede vardL kimsenin dışanya bir ihtiya­ cı yoktu."

şeklinde tasVir edilen bir duruma sahip olmasına ragmen, içerden dogabilecek muhalefetten endişe etti. Bagışianmak ve kulluk yoluna gir­ digtni bildirmek için Atabek'e bir elçi gönderdi. Ondan Sultan'la arasın­ da [362) şefaatçi olmasını isteyerek, "Eger Sultan engin merhameti ve iyiligtyle bana bakar. kalenin karşılıgı olarak bana korunan ülkesinden bir yurt verir, geliri geçimimi saglayacak, içinde araç gereci ve adamları olan bir ikta ayırırsa, kendi rızamla kaleyi saltanat devletine teslim ede­ rim; ömrümün geri kalan kısmını dogunun ve batının sultanlarının gü­ neşinin cihangir çetrinin gölgesinde geçiririm" dedi. O haberi alan Atabek, hemen saltanat huzuruna haberciler (kus­ sad) gönderdi. Haberciler, 10 günlük yolu 2 gündüz 2 gecede alarak

dergalun huzuruna vardılar. Durumu arz ettikleri zaman Sultan çok se­ Vindi. Bu davranışı ve sözleriyle Melik Muzaffereddin'in ileri görüşlü ve akıllı bir kimse oldugunu anladı. Kögonya ve baglı yerlerinin karşılıgı olarak ona Şam hududunda bulunan Rammam, Nahr Kall nahiyeleriy­ le Asbab-i Kehf ve Dakyanus'un makamları olan Erbisus'u (Afşin) mül­ kiyet; Kırşebir'i de muaf ve müsellem ikta olarak verdi. Bu konuda menşur ve ahidmime yazdılar. Sultan. habercilerle Melik'e üç oglu Melik Fahreddln Süleyman, Melik İzzeddin Siyavuş ve Melik Nasıreddin Behramşab'a -Allah onlara rahmet eylesin- nefıs hil'atler ve kıymetli he­ diyeler gönderdi. Melik Muzaffereddin menşurları ve ahidname'yi okuyunca çok se­ vindi. Özel eşyasını, adamlarını. at katır, deve, sıgır ve koyun gibi hay­ vanlarını alarak kaleyi silahları ve zahireleriyle birlikte Sultan'ın adam­ lanna teslim etti. Yakınları, haremleri ve çocuklarıyla birlikte Sultan'ın yanma gitti. El öpme şerefi kazandıktan sonra Sultan'dan ikram ve ilgi 370


gördü. lçt rahat, gönlü hoş ve amacına ulaşmış olarak ordan kalkıp Kır­ tehtr malırusesine gitti. Ömrünün sonuna kadar orda sayılan ve sevi­ len [363] biri olarak huzur ve rahat içinde yaşadı. Kendine güveni tam­

dı. Bir gün Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev,

onun kızlanndan birini

kendisine eş olarak isteyince onun bu istegini geri çevirirken, "Sultan, günlerini sokak serserileri (runud) gibi sefahat ve işret içinde geçiriyor. Onun için aitemizin damatlığ;ına yakışmaz" dedi. Sultan, duyduğ;u saygı yüzünden ona kızmadı. Aksine ondan özür diledi. Daha sonra onun if­ fetli kızı, padişahın kutlu haremine girince Melik Muzaffereddin'in ogullan, Rum ülkesi padişahlannın gözünde her zaman saygı duyulan

ve dedikleri yapılan kimseler olarak göründüler. Hayatlannın sonlarına kad� gençlik sevincini yaşayıp mutlu oldular. İnsanların çogu da onla­ nn yaptıklan iyiliklerden rahata kavuşup, emellerinin yüzlerini onların nimetlerinde gördüler. Yine de "Doğruyu en iyi Allah bilir. "

64- SULTAN ALAADDİN'İN MELİK GIYASEDDİN'İ ATADEK EMİR MÜBARİZEDDİN ERTOKUŞ NEZARETİNDE ERZİNCAN MEMLEKETİ MELİKLİÖİNE GÖNDERMESİ Sultan, beldelerin, kalelerin, Erzincan bölgesinin , Kögonya'nın , Kemah'ın ve havalistnin fetih işlerinden kurtulunca cihangir rikabını

Sivas bölgesine çevirdi. Saltanat devletinin emirlerinin büyüklerinden olan, her zaman sınıriann korunmasında ve önemli işlerin halledilme­ sinde kendisine önemli görevler verilen Emir Mübarizeddin Ertokuş' a . padişahlık, komutanlık ve yöneticilik konulannda Melik Gıyaseddin'e yardım etmesini buyurdu. O da hemen hazineye giderek Melikü'z­ Züema Necmeddin Ebu'I-Kisım el-Tusi'nin - Allah onlara rahmet eyle­ sin - onayı ve huzuruyla, Behmen ve Şapur'un bu toprak dünyaya yeni­ den gelmek nasip olsa, utançlanndan parmaklarını ısıracakları; Yusuf-i

Sıddık'ın - Allah'ın selamı üzerine olsun - [364) o nefis şeyler mübarek aklının ucundan ve mukaddes nefsinden geçseydi, o zaman "Beni mem­ leketin hazinelerine memur et, çünkü ben korumasını ve yönetmesini bilirim" isteğ;inde bulunmayacagı ölçüde araç gereç temin etti. Aynca dergahın nazarında ve bergahın meşhurlan arasında zekasının parlaklı­ gı, dirayet ve kifayet özelliklerini kendinde bulunduran kimselerden ba­ zılarını onun mübarek bayrağ;ının altına verdL

37 1


Yöneticilik Için gerekli olan şeyler saglanıp, hazırlıklar tamamlanın­ ca ugurlu bir günde açık bir talihle mutlu bir şekilde sayısız asker (cu­

nud) ve sınırsız orduyla (cuyuş) o tarafa yöneldiler. Göz alıcı aletler. gör­ kemli bir heyet ve dag gibi bir orduyla oraya vardıklan zaman Melik mutlu bir şekilde makamına oturdu. Padişahların, büyükterin davrandı­ gı gibi davranarak adalet ve insaf örtüsünü yaydı. Zulüm , haksızlık ve itaatsizlik defterini dürdü. Herkesi iltifatlanyla menmun etti. Adaleti ve herkesi menmun eden siyasetiyle kısa zamanda uzaktakinin yakındaki­ nin, okurun okumazın , büyügün, küçüğün, köylünün, şehirliğinin da­ mağını tatlandırdı. Melik'in halka iyi davrandığı ve onların kalplerini kazandığı haberi Sultan'ın kulağına geldiği zaman onun mübarek vücudunda menmuni­ yet duygulan kabardı, mutluluk sebepleri arttı. Maksat ve emel fidanı, sevinç nehrinin kenannda gelişti. Melik Gıyaseddin'in Erzincan'a gittiği sırada Sultan, Yüce Allah'ın kendisine bağışladığı fetihleri kutlamaya çok miktarda hediye ve arma­ ğanla

Dirü'l-HUafe, Azerbaycan, Şam, Mısır gibi dünyanın çeşitli ülke­ (Sivas)'ta oturdu.

lerinden gelen elçilere cevap vermek için kısa bir süre

Onları büyük bağışiara ve güzel iltifatlara kavuşturduktan sonra Darü'l­ feth Kayseri'ye gitti. Oraya vannca askerlere yerlerine yurtlanna dönme izni verirken hepsini nimete ve bağışa boğdu.

Şiir:

"Oradan atını Kubadiye tarafına sürdü. Yeniden oraya sevinç tohu­ munu saçtı.

1365] Orada bir şehir gördü. Onun gibisini güneş ve ay dahi görme­ mişti. Dağından akan gülsuyu gibi berrak ve süt ve şarap gibi hoş ve lez­ zetli olan çay. Bargtihın kapısının önüne kadar akmakta ve ardan her yere dağıl· maktaydı. Çok miktarda yükselen güzel köşkler, gölün üzerinde tepeler meyda­ na getinniştL Benzerini cennet bekçisinin dahi görmediği bahçede ağaçlar meyvey­ le dolmuştu. O cana rahat veren ve gönlü okşayan yerde cihan padişahı birkaç gün dinlendi.

372


Oradan adet edtndi{)i üzere yöneticilerle birlikte mutlu bir şekile An­ talya'ya gitti. O sırada hava misk saçıyor, çemen l'aljışkınyordu. Yer baştan başa melegin kanadına dönmüştü. Hazan mevsimi, renk ve güzellik saçıyordu. Hiçbir yerde ilkbahar da­ ht o güzellikte olmazdL

Narenciye afjaçlan meyve vermişti. Firuze renkli dallan altın toplarla dolmuştu. Yanan lambaya benzeyen erguvanlann çokluğundan baglar gülbah­ çesine dönmüştü. Kıvnmlı çaylar, yeşil otlaklann arasından civa gibi akıyordu. O ortamda cihan padişahı, eğlenceyle, çevgan oyunuyla ve avla ya­ şamanın hakkını veriyordu. Her ülkeden acele gemiler geliyor, elçiler deniz yoluyla gönderiliyor­

du. Her yerden kılıçtan, altın sırmalı elbiseden nejis hediyeler geliyordu. O arada seçkin bir Frenk savaş silahı vardı ki, bir yiğidin gözünde mücevherden daha kıymetliydi. Som altından ve gümüşten çok sayıda külçe getirdiler. Ne.fis şeyler­ den a{)ır haracı Padiş(lha sunarak herkes ona kul olmak istedi. " Sultan bir ay boyunca oralarda zevk ve eglenceye dalıp, içindeki gam pasını silerek vakit geçirdikten sonra cihangir dizgtnini Alaiye ta­ rafına çevirdi. Her ne kadar şiirin dili, ancak cennetteki hurilerin göre­ bilecegı o yolların güzelligini tasvir etmekten aciz kalırsa da [366] bura­ da bize kalemi işletme görevi düşüyor. Şiir: "Bütün yol, bahçe ve çemendi. Hava yasemenden misk kokusuyla dolmuştu. Geniş gövdeli büyük afjaçlann dallanndan güneş yerin yüzünü göre­ miyordu. Lii.leden dünya kaplan sırtı gibi olmuş, yer de tam yedi renkli bir elbi­ se giyinmişti. Sanki yeşillikler arasındaki çaydan amber kokulu gülsuyu akmak­ taydı.

373


Her dalın üzerinde bulunan büfbüfün rıaf)mest kalplere seviç akıt­ maktaydı. Taze nergis ve yasemen ne kadar güzel! Ldlenin üzerine düşmüş olan çığ ne kadar güzel! Dey (kış ayı) ayında gönül alıcı bahan yaşamak ne kadar güzel! Sa­ hilde ldl renkli şarabı içmek ne kadar güzel!" Sultan nisan ayına kadar günlerini zevk ve eglenceye dalıp rud sesi­ ni dinleyip şarap içerek , gümüş teniiierin güzel yüzlerini seyrederek ge­ çirdi. Neşe zarfını ve mutluluk kabını dotdurduktan sonra başkent (ddrü'l-mülk) Konya ya hareket etti. Orada bir süre kaldıktan sonra '

Kayseri ye gidince emirler. serverler, eyalet görevlileri, halkların kıb­ '

legahı, devlet ve saadettin kaynagı, ikbal ve büyüklügün secde yeri olan onun dergahına yöneldiler. Onun m übarek yüzünü görerek, nimetiere kavuşup. hayatlannın. gençliklerinin, mutlulukların ve sevincin hakkını verdiler. Yine de "Doğruyu en iyi Allah bilir. "

65 - ÜLKELERİN KADİYÜ'L - KUDAT'I MUCİREDDİN TAHİR B. ÖMER EL-HAREZMİ'NİN SULTAN CELALEDDiN'DEN SULTAN ALAADDİN'E -ALLAH ONLARA RAHMET EYLESiN- ELÇi OLARAK GELMESi Şehid Sultan. büyük padişah Celileddin İbn'el-Sultan Alaadelin

Muhammed b. Tekiş Allah onlann delillerini aydınlatsın Hindistan hududunda Moiol ordusuna yenilip (367) canını Tatar ordusunun ateş -

-

saçan kılıcından Sind nehrine atarak kurtarıp. o bela ve helak kuyu­ sundan çıkınca. önce o bölgenin fityanlarının serserilerinden (evbdş-ifit­ yan) iken. daha sonra cömert ve cesur davranışlarıyla o tarafın büyükle­ rinin çogunu kendine baglayan, iyi huylan yüzüne süs ve haline örtü yapan, yapbgı üstün hizmetlerden dolayı Sultan'ın gözüne giren, insan­ ları kendine minnettar bırakarak onların sevgisini ve saygısını kazanan ve kendisine Vefa MeHk adı yakıştırılan bir adamı oraya hakim tayin et­ ti. Savaş sırasında dagılan askerlerin kendisine katılmasıyla yeniden güçlendi. ugradıgı her yerde vuruşup çarpışarak. anlatılması kitabın uzamasma sebep olabilecek ve konuyu genişletebilecek muhtelif yerleri yakıp yagmalayarak Meraga şehrine geldi. Orada vezirler. büyükler. ser­ leşkeder ve devletin müdebbirleri ile görüş alış verişinde (müşaveret) bu­ lundu. Yapılacak şeyler ve ulaşılacak hedefler konusunda konuşulur-

374


tşlerın yoluna konulması ve erneHere ulaşılması için en önemli yol

Selçuklu soyundan büyük bir padişah olan, adaleti, insafı, maülkesi, bol hazineleri, güzel ahlakı, iyi şöhreti ile tanınan Rum ül­ ••••ın ıi n maliki Sultan Alaaddin ile dostluk ve barış yollarını açmayı, .,..,wu••a.

sevgi temellerini güçlendirmeyi, muhabbet katdelerini yükselt­

ve sadakat yolunu tutmayı gördüler. Bu iş için Harezm imamları-

önde gelenlerinden, alimierin seçkinlerinden, kelam ilminde par­ gösterilenlerden, fıkıh ve diğer fenlerde herkesin görüşüne baş­

(368] , felsefenin her türünde benzersiz olan, konuşana konuş­ . ... ."''"''""' yaptığı cömertlikte Irak, Horasan, Erran ve Azerbaycan bü­ hiçbirinin kendisiyle yarışmaya kalkmadığı, ona benzerneyi ve hayellerinden geçirmediği, sınırsız iyilikleri kuşun ve balığın kar­ her zaman deniz ve maden gibi doldurduğu Kadiyü'l-kudat, imam-ı pıuazzam, sadr-ı a'zam Mucireddin Tahir b. Harezmi' nin - Allah onlara

rahmet eylesin

-

yazdığı şu mektubu gönderdiler: "Kalp saflığının ve ni­

yet iyiliğinin nesimini gönül bumuna ulaştıran, dostluk temellerini ve birlik bağlarını güçlendiren selam sesleri, samirniyet duaları. övgü gö­ revleri ve medih vazifeleri. her an siz büyük sultanın, zamanın Cem­ fld'intnl772l, devrtn Zülkirneyn'inin1773) , dinin ve dünyanın büyüğü­

nan. İslamın ve Müslümanların kutbunun. yüce arşın, büyük güneşin, Allah'ın iki alemde gölgesinin, Selçukojullannm övüncünün, melikle­

rtn ve sultanların melikinin, Mürninlerinin Emirinin -Büyüklüğü daim, alkesi korunan olsun- delilinin yüksek mertebeli meclisine yönelmekte­

dir. Kaderin izni ve zamanın elvermesiyle sizinle bir araya gelme mutlu­ lugunu kaz�mak ve o şerefe nail olmak isteği o dereceye ulaştı ki, en

usta ve kıvrak kalem bile onu yazıya dökemez. "Fani bir şey, başka bir teyi etkileyebilir mi?" Her ne kadar bundan önce zamanın izin verme­ mesi ve şartların uygun düşmemesi yüzünden ayrı düşen dostların te­

selli kaynağı olan mektuplaşma ve haberleşme yolunu açık tutmamış

olsak da bundan sonra ayrılık gayrılık perdesni kaldırmak, birlik ve be­ raberlik kalelerini fethetmek için çalışmalıyız. Sizin ve bizim her iki ta­

rafın da Şiir (Arapça) : "Eğer elinden geliyorsa, hür insanı sevme yolunu tut. Çünkü hür in­ san dünyada az bulunur. " şiirini okumamız gerekir. Aramızda, Allah'ın harndi ve minneti ile ci­ had ve muharebe işlerinde yardımlaşma konusunda milliyet ve din birli-

(772) Bak. not. ı I 5 (773) l skender'in (Bak. not. 92) lakabı.

375


gı vardır. Bu konuda "Senin sevgi ve dostluguna en uygun olan ınsan, dininde ve milliyetinde sana uygun olanıdır" denmiştir. Batı padişahları arasında sizin yüce makamınız -Yüceliği daim olsun- fitne fücurlara kar­ şı saglam bir settir. Doguda ise keskin kılıcımızla kafirlerin fttne ateşint söndüren biziz. O halde böyle bir milleyet yakınlıgıyla dostluk yolunu açık tutmalı, birlik dairesine girmeli, menfaatlerin saglanmasında ve za­ rarlann önlenmesinde düşünce ve iş birligi içinde olmalı ve şöyle deme­ liyiz: ŞUr (Arapça): "Ey insanlar, biz dostumuzu nerde bulacagız? Hangi yerde su ve ot birlikte bulunmaz?'

Bu mektup, şu anda bayraklanmızın -Uğur, zafer ve başarıyla eş ol­ sun- bulundugu Meraga şehrinde

-Allah daima marnur etsin- her zaman

mutluluk nurianna ve seviç ışıklanna sahip olmasını diledigimiZ kutlu meclisinize Cemadiye'l - uhra'nın (Temmuz 1 225) sonlarında yazılmıştır. Allah'a hamdolsun, meclisinizin yüceligi, çabalarınızın uguru ve destegi, [369) devletinizin yardımıyla bizim devletimizin durumu düzel­ miş, memleketimizin işleri yoluna girmiştir. Mutlulugumuzun sebepleri ve yöneticlik başarıları, halkımızın görüş birligi içinde olmasından, adamlanmızın güç birligi yapışından, büyük melikleıin bizlere itaatin­ den ve hanların sözümüze uymasından dogmaktadır ve bu durum, bize miras kalmış olan ülkemizi elimizde tutmamızı, Tann adına birlik olma­ mızı saglamaktadır. Kutlu bayragımız bu ülkeden aynlıp Hint diyarına vannca orda ge­ niş ve büyük bir toprak parçası kazandık. Bütün gücümüzü din düş­ manlanndan öç almak ve Müslümaniann kalbini sogutmak için harca­ dık. Şurası bir gerçektir ki, yüce makamımzın -Yüceliği daim olsun- hal­ kın destegine ve işbilir kimselerin yardımına mazhar olan devletimizin güçlü ve ülkemizin marnur olmasından menmuniyet duyuyorsunuz. Biz de sizin meclisinin duydugu her sevinçten ve mutluluktan kendimize hisse ve pay çıkannz. Şimdi büyük insan; müctehid alim; mülkün diregi; devletin, mille­ tin, halkın ve dinin dayanagı; İslamın ve Müslümaniann şerefı; zamanın allamesi; devrin dahisi; Harezm ve Horasan'ın iftihan (370); naiblerin melik'i; sultaniann ve meliklerin Kadiyü'l-Kudat'ı -Allah gücünü daim ve kudretini mahfuz kılsın- büyükler zincirinin baş halkası; övülenler züm­

resının seçkini; saltanat ayanının kıdemlisi: devlet erkanının büyügü 376


1101.re1C1Cilln Tahir b. Ömer el-Harezmt'yt -Allah şanını yüceltsin- yakın­ ve yardımcılannın eşligtnde, gerekli araç ve gereçte donanmış size gönderiyorum. O, elçilerin kullandıgı dili kullanarak aramız-

dostluk yolunu açacak, gönül aynasından aynlık gaynlık tozunu kal­ birlik ve beraberlik kapısını aralayacaktır. Bundan sonra ara­ mektuplar gidip gelecek, setirlerin ve tüccarlann ziyaretleri arta­ Bunun için yüce meclisinizde -yüceliği daim olsun-

sultaniann

olan elçimizin sözlerini dikkate alın. Onun her söylerligini bizim kabul edin. Ricalanmızın arzını ve istemedigirniz teklifierin bizim sammiyetimize verin ve size karşı duydugumuz samimi •••• ..rru•n

Elçi,

şüphe etmeyin. 'Alemlerin Rabbine hamdolsun. "

Kayseri

malırusesinde Sultan'ın huzuruna çıktı. Sultan. cö-

kişilerin davranışına ve ferman sahibi padişahlann adetine uygun onun mübarek gelişini yüceltmek için her şeyi yaptı. Alemin sıgı­ olan bargahındaki toplantı ve meclis sırasına ona elinden gelen iz­ ve ikramı gösterdi. Karşılaşırken de el ôpme yerine selamıaşıp ku­ ca.klaştılar. Sadr-ı muazzam

Mucireddin -Allah rahmet eylesin-

elçilik görevini

. yerine getirip mesaj iletme işini tamamlayınca saltanat bargahından odasına (visak} döndü. Sultan onun için attan, katırdan, erkek köleden ve elbiseden meydana gelen çok miktarda hediyeyle, hamam giderinin

ve diger görev dışı harcamalannın (371) karşıhgı olarak ona her gün 2

dinar verilmesini buyurdu. Gezinti (seyran) sırasında onunla aynı ·

bizada at sürdü. O arada ortaya çıkan güçlüklerinden ve kötü olaylar­

.'

dan, Molol istilası meselesinden, Sultan Celaleddin'in onlarla yaptıgı muhtelif sayaşlardan ve onun güçlü

Tatar

ordusu karşısında yenilerek

kaçmasından bahsettiler. Aynlık zamanı , hareket vakti gelince Sultan, devlet hazinesinden

(hazane-i amire) lO bin Sultani altun, adamlannın gönlünü alması için 30 bin dirhem (gümüş akçe), 5 rahvan katır, dag yapılı l O igdiş at, l O

Kıpçak, Rum

ve

Rus

köle, yine aynı milletlerden 1 0 cariye, yüksek, or­

ta ve düşük boylardan meydana gelen 20 hilati, Kadı

Mucireddin'in

odasına (visak} gönderdi. Ona izzet ve ikramda bulundu. Veda ederken, getirdlgi mektuba cevap olarak

Tugrayi

Esedibidi'nin kaleminden çı­

kan şu mektubu gönderdi: "Yüce ve Ulu Allah'ın iftihar cevherlerinin ta­ mamını ve büyüklük özelliklerinin tümünü şerefli tabiatma ve latif zatı­ na kattıgı siz azametli sultanın , büyük padişahın, insanların efendisi-

377


nin. ikinci İskender'in17741. alemin sahib kıranı'nın1775l, dünyanın ve d t ­ nin ileri geleninin, İslamın ve Müslümanlannın seçkininin, iki alemd<" adaletin koruyucusunun, kendisinde dogruıugun izlerinin taşıyanm , meliklerin ve sultaniann melikinin -Allah yüceliğini devamlı ve ziyad<" kılsın. iki cihanda emellerine kavuştursun ve [372) olgunluğunu herkes(' örnek kılsın- yüce makamı tarafından hazırlanıp yazılmış olan mektup, Allah'a hamdolsun, her tarafta yaygın olan lütfunuzun delili, ytgıtligini­ zin tam bir göstergesidir. Şiir (Arapça) : "Alemin bir vücutta birleştiğini inktı.r edenlerin, Allah'a bağlılıkları yoktur. " lik samimi davranışın sizden gelmesi, cihangirlik sermayesinin ve bahtiyarlık mertebesinin ilk kadernesi olan konuşma isteginin sizin baş­ latmanız. fevkalede üstün olan lütuf ve tecrübelerinizin bir işaretidir. Şi­ ir (Arapça) ; "Faziletli kimse, ehli içinfaziletli olandır. " Bu şekilde mektuplaşma yolunu açarak, dostluk baglarını güçlen­ dinnede öncelik topunu kaptınız. Şiir (Arapça) : "Önceliği aldığınızı kimse inkar edemez. " İftihar ve sevinç vesilesi olan mübarek hitabınız bize ulaşınca vücu­ dumuzda gizlenmiş ve sinemize yerleşmiş olan şevkimiz arttı. Heyecan ateşimizin alevini Süreyya yıldızına1776l çıkardı. Şiir {Arapça): "Çadırlar çadırıara yaklaşınca özlemler ortadan kalkar. Allah şahidimdir ki, muzaffer bayraklannız mel'un kafiderden öc al­ mak için harekete geçip savaş meydanlannda üstün gayretlerinizin müjdesini ve başarı haberlerinizi aldıgım zaman büyük bir sevinç duy­ dum. Sizinle mektuplaşma arzum arttı. Sizce de malumdur ki, bu dos­ tunuz her yıl kışın yaza döndügü sıralarda kılıçiann gölgesinde dünya­ nın dört tarafında savaş ve mücadele içine girmektedir. Bu durum. yüce makamınızdan yazılan kutlu mektupta işaret buyruldugu gibi aramız­ daki milliyet yakınligını bizim daha önce göstermeytşimizin yeterli bir mazeretidir. Diger yandan Allah, bu işe önayak olma kerametini ve baş­ lama üstünlügünü size vermiş, bu lütuf ve büyüklügü sizin için takdir etmiştir. O halde Allah'ın takdiri hilafına davranmak mümkün degildir. (774) Celaleddin Harezmşah'ın lakabı . (775) Kıran. iki yıldızın bir anda, aynı burcun aynı derecesinde bulunmasına denir. Iki kutlu ve ugurlu yıldız olan Müşteri ile güneşin kıranına 'Kıran-ı Sa'deyn" derler. Bir padişa­ hın zamanında böyle bir kıran olursa o padişaha "sahib-kıran" adı verilir. (776) Bak. not. 59 1

378


(S7SI aramızda yakınlık kurulması için şartlar olmuşken her aık sık mektup yazılarak ulu dergahınız rahatsız edilecektir.

za­

Slzln tarafınızdan dünyanın büyük veziri , dinin ve devletin destekçi­ ltiamın ve Müslümaniann koruyucusu, padişahlann ve sultaniann devletin iftthan, milletin ışığı. hilafet makamının gözdesi, ınsanların rehberi. naiblerin önderi, büyüklerin ve ileri gelen­ efendisi, zamanın seçkini, kalpli kimselerin rehberi

Harezm ve Horasan vezirlerinin veziri, Mucireddin -Allah gücünü arttrsın ve iti­

daim ktlsın- buraya gelerek sözlü haberlerinizi getirdi. Onun getir-

mektubu

okumak, kalbirnizi dostluk ve samirniyet duygulanyla dal­

Burada kaldığı birkaç gün içinde hikmetli sözleriyle gönlümüzü Üstün kerametleriyle sevincimizi ve maneviyatımızı artırdı.

llll!ldtın

cevabı, Emir Sipehsalar

Selahaddin ile size gönderildi.

odur ki, o sizin mübarek huzurunuza çıktığı zaman söylediği ve

ettigi her şeyi anlayışla karşılar, onun söylediklerini bizim söyle­ kabul edersiniz. Başlatmış olduğunuz bu dostluk geleneğini,

.-�Lul-' ve haberlerle güçlendirirsiniz.

Şiir (Arapça):

"Sendeki cömertlik sadece senin gösterdiğin kadar değil, daha da var. Allah daha da artırsın." Bu sadık dostunuz da hizmet yoluna devam eder, dostluk hususun­ çaba gösterir vesselam "

Kadı

Mucireddin

-Allah rahmet eylesin-

Sivas'a vannca mübarek

öldürücü bir hastalık musaHat oldu. O dertten bu üç beş günlük veda ederken altı yönlü dünyaya dört tekbir getirdi ve yüzüne örtüyü çekti. Rablerin Rabbine herkesin razı oldugu ve begendiği kimse olarak kavuştu.

Selahaddin, Sultan Alaaddin'in Celaleddin

-Allah onlara rahmet

için gönderdiği hediye ve arm ağanlan alarak o sırada meşgul olan Sultan

Ahlat'ı

Celaleddin'in yanına vardı.

[374) 66 - SULTAN CELALEDDiN'İN ELÇİLERİNİN İKİNCİ DEFA SULTAN ALAADDİN'İN -ALLAH DELİLLERİNİ AYDINIATSIN- HUZURUNA GELMESi Sultan

Selahaddin' in getirdiği Allaaddin'e değer verdiğini göstermek ve ona öğüt ve nasihatler verdirrnek için babası merhum Sultan Muham­ med'in yakın adamlanndan (havas-i mukarreb) taştdar Melik Cemaled­ elin Ferruh, Cemaleddin Saveci, Necmeddin Ebu Bekir Cami -Allah Celaleddin

-Allah rahmet eylesin-

. mektuba cevap olarak. Sultan

379


onlara rahmet eylesin- gibi önemli kişilerle iki büyük Harezmli emiri gö­ revlendirdi. Onlar da yüce emir geregi çakan bir şimşek, durmayan bir ay gibi yola koyuldular. Şiir:

"Rum ülkesine vannca çok mamur bir ülke gördüler. Orda ne dert. ne zulüm, ne savaş, ne kanşıklık, ne öldürmek, ne gö­ türmek, ne yıkmak ne de zorbalık vardı. Dünyanın her yanından gelip oraya sığınmı.ş kimseler aradıklannı bulmuş, padişahın engin adaleti sayesinde huzur içindeydi. O zaman padişaha övgü yağdırarak. 'Böyle bir padişahın saltanatı ebedi olsun. Sınırdan iki aylık yol mesajesinde bile halka bir zarar gelmez. Padişah her yerde böyle olmalıdır. Kimse onun ülkesindeki adaleti başka bir yerde görmedi. 'dediler. " O sırada Sultan

Alaaddin, Alanya da idi. Rehberler onları sarp ge­ '

çitlerden, uçsuz bucaksız ormanlardan, kartalların rüyalarında dahi üzerinden geçmeye korkacakları, rüzgann rehbersiz ve kılavuzsuz aşa­ mayacagı daglardan ve tepelerden binbir zahmetle geçirdiler. Sonunda Şiir:

"Toprağı misk kokan bir düzlük gördüler, lale ve kırmızı güller oraya hdkim olmuştu. Her taraf boydan boya Çin ipeği gibiydi. Hiç kimse öyle bir yere yer diyemezdi.

(375] Sulan gülsuyuna benziyordu. Ağaçlar dallanna kına yakmı.ş­

lardı.

Uzaktan deniz, yakında ise huriler gibi süslenmiş bir dağ görünüyordu. " Mihmandarlar, onlann geliş haberini Sultan'a arz ettikleri zaman o. bazı ünlü emirlerine, has atlar ve başlıklı, üzengili ve eyerli merkeplerlc onları karşılamaya çıkmalannı, dinlendinci ve gönül alıcı bir yerde onla­ on konaklamalannı saglamalannı buyurdu. Emirler, padişahın hükmü­ ne uyarak, onlara izzet ve ikramda bulunmakta aşınya kaçtılar. Yolcu ­ luk yorgunlugunu atmak, göç sıkıntısını gidermek için beş gün boyunca rud dinleyip şarap içtiler. Altıncı gün mavi gökten göklerin kralı kendini gösterip, altın top lacivert meydanda, "Güneşi, ayı, yıldızlan, hepsini

buyruğuna baş eğdiren•1777l çevganıyle dönmeye başlayınca Sultan. on(777) Kur'an-ı Kerim. 7/54

380


huzura gettnnelert Için hal hatır sormak, yolda çektikleri sıkıntıları mthamandarlann ettikleri kusurları ögrenmek için denlhın büyükle­ ve flert geleniertnden Emir Kemaleddin Kamyar ile Zabireddin

r.rctmaan'ı özel atlarda gönderdi. Elçiler padtşahın bargahına vanp oradaki azameti ve haşmeti. sarayı çetr'in tertip ve düzenini görünce sahip olduklan bütün gurur ve kibi­ ragmen hayret ve dehşet içinde kaldılar. Gayri ihtiyari yüzlerini yere Sultan onlara saygı ve ikram göstermek için yan ayaga kalktı. M.Jdrıl'!d•Un'e onların yolda ne gibi sıkıntılarla karşılaştıklarını sormalabuyuronca yeniden yeri öpüp mektubu ve mesajı ilettiler. Sözlü ve haberlerin hepsini duyurdular. O işten kurtulduktan sonra yüzle­ odalarına (visak) çevirdiler. Bir hafta boyunca onlara izzet ve ikram­ bulunuldu. Sekizinci gün Sultan'ın buyrugu üzerine şahane bir eg­ meclisi (bezm) düzenlediler ve onlan huzura çagırdılar. Şiir:

[376]

"Orda bulunan çok miktarda altından ve kıymetli mücevherden

deniz ve madenfakirleşmişti. Yanan ödden ve arnherden hava karannış, organun sesiyle beraber renkli şarap ortaya gelmiştL Ordunun büyüklerinin ve hür kimselerin hepsi. şahın eyvanının önünsaf kurmuşlardL Ortadaki yeşiUiğin ve çiçeğin çoklUğundan yer gök halini almıştı. O artamda halis şarabı içerek gönüllerinden endişeyi uzaklaştırdılar. Harezmiler öyle mest oldular ki. kalplerinde gam dikeninden eser kalErtesi gün seherin parlayıp, gecenin zenci yüzü gülücüklerlerle do­ Sultan tekrar elçileri çagırdı. Onlara cevap olarak mücevher dege­ .,&ı.uo;;ıru sözlerini sıralamaya başladı.

67- SULTAN'IN SULTAN CELALEDDiN'İN -ALLAH

DELİLLERİNİ AYDINLA.TSIN- ELÇİLERİNE CEVAP VERMESi Sultan, dünya ülkelerinden gelen büyük elçileri kabul töreni için mı.ır;ınanmı:;; , kıskançlıktan Cemşid'in1778l ruhunu ve güneşin canını sı­ . kıntıya düşüren mücevher kakmalı altın tahtına oturdu. Keykubadt l 77 9l

38 1


tacı başına koyup Feridunti780l kemeri beline taktı. Tercüman istem<·· den, her an bargahın seçkinlerine ve huzurun büyüklerine can bagışla

·

yan ve yağmur bulutu gibi rahmet yağdıran dilinden dökülen cihana yol gösteren , mücevherler saçan ve parlak inciler yağdıran beyanıyla Alem ­ lerin Rabbine hamdettikten, Peygamberlerin Efendisine -En hülis selam

ve salat onun üzerine olsun- salavattan sonra elçilere şunları söyledi : "Adil ve gazi cihan padişahına -Allah devletini ebedi kılsın, gücü düşman·

lanna göz açtırmasın- benim samimi dileklerimi ve halis druygulanmı bildiriniz. Kavga kazanlannın kaynaması

[377] . birleşme mesafesinin

yakıniaşması ile duracaktır. Şahlık temellerini güçlendiren ve ilahi emir­ Iere uyan onun yüce birnınetine ve teşekküre değer çabasına arz edip aniatınız ki bizim en büyük arzu ve emelimiz. düşüncemizin odağı ve endişemizin kaynağı odur ki Sultan'ın intikam kılıcı,

Abhaz düşmanla­

rını kahretmekten, o sapıklan zelil edip toprağa serrnekten kurtulup kı­ nına girince. cihanı süsleyen düşüncesi

Tiflis bölgesinin fethinden sıyrı­

lınca birkaç gün dinlenip eğlenmek için Rum ülkesinin baglanna ve bahçelerine gelsin. Orada kafilenin ve askerlerin atlannın atlamasını ve dinlenmesini sağlasın. Ezelden kararlaştınldığı şekilde ruhlar birbiriye tanışsın ve insanlar arasına dostluk girsin. Aynlık yerini birliğe bırak­ sm. Cihangir dizgininizle ülkemiz şereflensin. O yolculuk sırasında bu samimi dostunuzun gücü ve imkanı dahilinde olan hizmetlerden sizin yüksek makamımza kusurlu görülenler olursa, onlan düzeltme yoluna gireriz. Şimdi kesin olarak öğrendik ki, insan şeytanlanndan olan garaz sahiplerinin yoldan çıkarmalanna, hile ve aidatınalanna kanarak , Tek Tanrı'ya tapaniann merkezi ve güven içinde yaşadıkları, abidlerin ve za­ hidlerin kaynagı, imamlann, hafızlann yurdu ve İslamın kubbesi olan Ahlat'ın kuşatmasına başlamış, Rablerin Rabbinin razı olmayacağı bir davranış içine girmişsiniz. Bu iş, siz yüce sultanın. sağlam tabiatına. güzel ahlakına ve iyi huyuna uygun düşmemektedir. "Uygun olanı buyu·

rupjenalığı önZe"l78 l l hükmüne uyarak. yürüyüş dizginini o şehirden çe­ virip. "Ey Peygamber! lnkürcılarla, ikiyüzlülerle savaş; onlara karşı sert

davran"\7821 emrine uyarak müşrik ülkelerinden birine yönelin. Aklınızı tamamen din ve devlet düşmanlannın defedilmesi işine verin. Bundan sonra önemli işlere kalkışırken düşünüp taşının. Nasihat yoluyla size söyleyeceğim din ve millet için önemli olan başka bir konu da

(780) Bak. not 75 (78 1 ) Kur'an-ı Kerim. 3 ı 1 ı 7 (782) Kur'an-ı Kerim. 9/73

382

Tatar or-


dusuyla Iyi geçinmeniz ve onlara karşı alttan alma yolunu tutmanızdır. Hangi yolla olursa olsun, (378] her yolu deneyerek onlarla banş içinde olmaya gayret edin. Çünkü eski devirlerde yaşamış olan akıllı kimseler

ve bilge

kişiler, yeni devlet olmuş, her konuda Allah'ın desteğini yanına

almış. her işte ona tevekkül eden, canilikten , zinadan, fıtnelik fücurluk­ tan sakınan bir topluluğa düşmanlık göstermeye ve onunla karşı karşı­ ya gelmeye kalkanların akıl ve iz'an yolundan uzaklaştıklannı söylemiş­ lerdir. Bizim aklımızdan geçeni uygulayarak onlara elçiler gönderelim. Ehl-i İslamın kurtuluşu ve selameti için Şehid Sultan Alaaddin Mu­ hammed'in1 783) -Allah delilini aydınlatsın- yaptığı gibi onlann karşısına çıkma hatasını işlemeyelim. Bu işi ince fikirli, açık görüşlü , ortalığı ya­ bştırmasını bilen birine havale edelim. Ü midimiz odur ki, tatlı dille ve mal gücüyle alevi dünyanın her yanını sarmış, Doğu taraflannı yakıp kül etmiş olan bu fıtne ateşi söndürülür. Eğer hiçbir çareyle karşı gelin­ mesi mümkün olmayan bu felaket, Melekutl7 84l divanından çıkacak fer­ manla önlenirse, alemin yıkılışma ve Ademoğullannın nesiinin tüken­ mesine karşı aldığımız o tedbir, o isabetli düşüncemiz ve övgüye değer çabamız, ebediyyen unutulmaz. Şüphesiz siz Sultan'ın malumlandır ki, ben dostunuzun elçileri iman sahiplerinin sorunlannı arz etmek için huzurunuza varacaklar. Eğer çok önemli bir iş olan banşı sağlamada hisse sahibi olursa, şu konulan da mübarek kulağınıza ulaştırmak va­

etp olur. Şiir: "Benim sözlerim her zaman bu kadar yumşak olmaz. Öyle olursa her­ kes beni korkak sanır. " Şurası herkes tarafından bilinip onayıanmaktadır ki. Yüce Allah ben kuluna mülk, devlet, görgülü emirler, akıllı ve bilge vezirler, mücev­ herler (379],

mallar, hazineler, her türlü silah , çok sayıda adam, ma­

mur ülkeler, mutlu bir halk, itaatkar kullar. yiğit askerler, becerikli ve güçlü

yardımcılar

bargahırtuzın

verdi.

hükmüne

Her ve

yerde

ve

bölgede

Kayserlertn l785l

yöneticiler

dergahına

yüce

benzeyen

dergahımıza itaat etti. Beni, yağmur bulutu gibi kan yağdıran. güneş gi­ bi parlayan kılıçiara sahip olan güçlü ve cihangir bir orduya, dağ gibi atlara, fıl yapılı develere sahip yaptı. Bana sonsuz nimetler ve her ülke­ de parmakla gösterilen bir güç nasip etti. Bütün bu şeyleri gençliğimin (783) Bak. not. 770 ( 784) Ilahi alem (785) Bak. not. 1 30

383


ilk günlerinde vererek beni padişahlık yapma ve milletin işlerini yürüt­ me şerefiyle şereflendirdi. Tecrübelerimin bana ögrettigine göre. bir pa­ dişah işleri yürütürken bilgili kimselerin süsü olan danışma yolunu her zaman açık tutmalıdır. Ne kadar zayıf olursa olsun düşmana karşı alı­ malılık etmemelidir. Dogru yolu varken kör karanhga saplanmak aklın övecegi ve şeriatin uygun görecegi bir şey olmaz. Siz Sultan, şu üç işi yapmayı zamanımzın sermayesi sayın : Önce,

Ermen

halkının kanını

dökmekten, o ülke topragını kuşatıp şehirlerini yıkma düşüncesinden vazgeçip askerlerinizi

Erran

tarafına sürün.

Moiol

hanına elçiler gönde­

rip, onlarla anlaşma yolunu tutun ve onlara karşı hiçbir şekilde ayrılık ve düşmanlık yoluna sapmayın. Onlardan İslam ülkelerine saldırmaya­ caklanna dair, bozulması fütüvvet ileri gelenlerinin ve mürevvet büyük­ lerinin gözünde agır bir suç olan sözler alın. O zaman herkesin hayatı kolaylaşır. Bu şekilde Sultan

Selçuklu

MeUkşah, (786)

Sultan

Sancar (787)

ve diger

sultanlan -Allah şanlannı daim etsin- olan amcalanmızın sevgi

ve merhametle hüküm sürdükleri atalanndan miras kalmış olan top­ raklarda yaptıgınız işler llahi emir ve yasaklara uygun düşer. randıgınız takdirde

öyle dav­

[380) nefis mücevherlerden, bol miktarda altından,

sayısız askerden ve adamdan aklınıza ne geliyorsa sizden esirgemeyiz. Eger garaz sahiplerinin sözlerine uyar, sözlerimize kulak asmazsanız, o zaman bize sultanlıgın geregini ve Müslümanhgın görevini yerine getir­ mek ve Mutlak Padişah olan Allah'ın, "Eğer müminleden iki topluluk bir­

birleriyle savaşılarsa. aralannı düzeltiniz; eğer biri diğerine saldınrsa, saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız; eğer dö­ nerlerse aralannı adaletle bulunuz, adil davranınız, şaphesiz Allah adil davrananı sever·�7B8) ayetini okuruz. Halkın menfaatini korumaktan ve onlann başına gelecek felaketi savuşturmaktan başka bir şey düşünme­ yiz. Eger bize göz deger de o konuda başansızhga ugrarsak, hiç olmazsa Yüce Allah'ın bize verdigi emanetin dışına çıkmamış, Onun emirleri dog­ rultusunda çaba harcamış oluruz. Yok eger gaib perdesinden zafer bize yüzünü gösterir de amacımıza ulaşırsak, tabii bu bizim de dilegimiz.

"Kötülüğe ilk sebep olan daha zalimdir. Inanana ve sakınana seltım ol­ sun. " Orada bulunanlar Sultan'ın bu sözlerine ve ifade yetenegine hayran kaldılar.

(786) (787) (788) 384

Bak. not. 78 Bak. not . 79 Kur'an-ı Kerim.

49/9


Elçiler Sultan'a veda edip evlerine döndükleri zaman Sultan, Çaşni­ gir

Şemsedclin Altunabc'yi çagırarak ona, dünyayı görmüş kimseleri

dahi hayrette bırakacak altın ve gümüşten hediyeler hazırlayıp yol ha­ zırlıgına başlamasını huyurunca

Şemseddin, "Baş üstüne" dedi. daha

sonra hazineden ve ahırdan gerekli eşyayı ve hayvanlan aldılar. Bu iş için yanına devlet büyüklerinden iri yapılı, cesur ve yakışıklı yardımcılar seçti. Gerekli silah ve teçhizatla donatılmış bin de süvari aldı . Hazırlıklar

tamamlanınca

Şemseddin Altunabc {38 11

Çaşnigir

adamları, mallan ve rabvan atlanyla Sultan'ın huzurundan ayrılarak mutlu bir şekilde yola koyuldu. Yollan eglenerek, zevk ve neşe içinde katetti. Yol kısalıp mesafe yaklaşınca Sultan

Celaleddin'e, "Rum tarafından

gerekli araç ve gereçlerle donanmış gençlerden oluşan adamlan, hay­ vanlan ve yükleriyle elçiler geliyor" diye haber verdikleri zaman Sultan

Celileddin, savaşın saf tutanlan ve er meydanının serverleri olan Ha­ rezm'in büyük emirlerine onlan özel atlarla, askerlerle ve tamburla (ta­ bire) karşılamalannı, gerekli izzet ve ikramda bulunarak onları rahat et­ tirici bir yere indirmelerini buyurdu. Emirler, yücelik makamından çı­ kan bu emre uyarak Emir

Şemseddin'i karşıladılar. Ona izzet ve ikram­

da bulunarak saygı şartlarını eksiksiz yerine getirdiler. Aradan kısa bir süre geçince onların akasından yükler, agırlıklar, develer, katırlar, elbiseler, koyun ve sıgır sürülen; hazine, mutfak, şa­ raphane ve çadır yüklü iki yüz dev yapılı

Bohti devesi; dinar, altın, has

Hindi kılıçlar, murassa kemerler, çe­ Ha­ rezmlilerin herbiri o zenginlik karşısında şaşkına döndü ve Sultan Ala­ addin'e övgüye başladı: Şiir: hil'atler, altın eşyalar, altın saplı

şitli cins mücevherler ve nefis süs eşyalan altında 1 00 katır geldi.

"Şahlık, kullanna çok değer veren böyle bir padişaha yakışır. " dediler. Sultan Celaleddin'in huzuruna çıkanca alnını yere koymaktan ma­ zur görünmek için Emir

Şemseddin Altunabe, Ahlat sınıona gelmeden

önce gut (nekres) hastalıgına tutulmuş gibi yaparak üzerine merhem sü­ rüp bir sedye'ye oturmuştu . Doktorlara da o sırn saklamaları için sıkı sıkıya tembih etmişti. Ertesi günü Sultan

Celaleddin, serverierin büyüklerini , emirleri ve

Harezm'in ileri gelenlerini huzuruna çagırdı. Dergahı ve bargahı uygun bir şekilde süsledi . [382] vezirlik sıfatı taşımasına ve üzerinde vetirlik

385


nişanı bulundunnasma ragmen Sultan

Celaleddin'In devletinin ve

ül­

kesinin önemli işlerinin dügümlerinin çözülüp bagtanmasından söz sa­ hibi olan ve toplantı günlerinde sırtına bir degnek (çomak) koyarak Sul­ tan'ın karşısında h::iciblerin yerine oturarak elçilerin soru-cevaplarını düzenleyen Şerefü'l-Mülk

Fahreddln Ali yerini aldı. Çaşnigir Şemsed­ dln Altunabe'yi sedye'ye oturup büyük bir saygıyla huzura çagırdılar. O, hemen yola düştü. Bargaha girince yeri öpemediginden dolayı özür diledi. Özrü kabul edildi. Sultan'ın elini öptü. Mektubu verip mesajı teb­ lig etti. Getirdlgi hediyeleri sundu. Hediyeler kabul gördü. Oradakiler sevinerek Sultan

Alaaddln'e övgüler yagdırdılar. Onun yüce himmetine

ve engin cömertligine edilen medihler herkesin kulagına ulaştı. Emir

Şemseddln, elçilik görevini yerine getirip konuşma işinden kurtulunca otogına (sera-pede) gitti. Harezm emirlerini çagırarak muh­ teşem bir eglence meclisi (bezm) düzenledi. Güneş gibi palayan bir saki , ay parçalan arasında dolaşmaya başladı. Mecliste aç gözün bile rüya­ sında göremeyecegi öyle yiyecek ve içecek koydular ki,

Harezm emirleri,

bir anda bu kadar bol ve çeşitli yiyecek görmekten, meclisin tertip ve düzeninden hayrete düştüler. Bu şekilde bir ay boyunca önce gezinti ve ondan sonra da sazlannı sesini dinlemek ve lezzetli şarap içmekten başka bir iş yapmadılar. O arada Sultan

CelAleddin, emirleri ve büyükleri ile konuşurken Rum elçisine sıcak bir ilgi ve yakınlık göstere­

onlara, "Biz bir an olsun

medik. Onunla dostluk şarabı içemedik. lstegim odur ki, bir eglence meclisi düzenleyelim. Şarap içerek ve şarkı dinleyerek kalbimizi, uygun­ suz günlerin cefasından ve endişesinden anndınp rahatlatalım" deyince hepsi görüş birligi içinde şöyle dediler: Bu alış-verişte bizim zaranmız karımızdan fazla olur. O nların o kadar fazla eglence aleti var ki, (383] yıllar boyu hiçbir padişah o kadarını bir araya getirmedi ve getirerneye­ cek de. Eğer direm yerine dinar döksek, onların hazırladıgı lezzetli ve şa­ hane yiyeceklerin, lal renkli şarabın ve gam dagıtan nagmenin onda bi­ rine ulaşamayız ve şerefimizden kayıp veririz.

Şiir:

"Iş usulüne ve düşüneeye uygun olmazsa, akıllı kimse onun reddi dOğrultusunda görüş bildirir. " Çaşnigir Altunabe nin ikamet süresi uzayınca Sultan '

Alaadelin on­

dan rahatsız oldu. Durumu en kısa zamanda ögrenip dönmesi için Emi r

Kemaleddin Kamyar'ı 386

ulak olarak yola düşürd ü .


Emir

Kemaleddln, Sultan Celaleddin'in huzuruna çıkınca her ko­

edilen sohbetten hassas bumuna barış kokusu gelmedi. Dönüş izin istedi. lstegi hemen karşılandı. Sultan

Celaleddin,

onları tek-

huzuruna çagırınca boş cevaplar vermeye ve mesnetsiz sözler etme­ başladı ve şöyle dedi:

"Ahlat

şehri iyice sıkıştı. Yigit askerlerimizin

kazanacagı başarı bizi ferahlatacaktır. Böylece bu kadar zaman

INCtlR;Irniz zahmet boşuna gitmeyecek. Eger Sultan'ın bu konudaki şefa­ reddedilmesi, onun aklının köşesine ayrılık tozu kondurursa, sonra dileyecegimiz özürler onu ortadan kaldırıp yok eder.

şerefli hatırını almak için elimizden ne geliyorsa onu yaparız. Siz selametle geri dönün ve ona samimi dileklertınizi bildirin. Sizden da elçilerimiz varacak "ahidnô.me'1eri ve mektuplarınızın cevaplagetirecekler. " Emir

Şemseddin

ile Emir

Kemaleddln,

Sultan'a veda ederek hızla

uzaklaştılar. Harezmliler ordugalundan [384] ayrılıp iki günlük katedince yüklerini, agırlıklarını, hayvanlarını ve adamlarını orada kendileri yüce Sultan'ın ulu barhalıının yolunu tuttular. vardıkları zaman Melik

Rükneddin Cihanşah,

Erzu­

onların gelişleri

her türlü cömertlik görevini yerine getirdi. O sırada emirler Me­ şunları söylediler: "Kendini dost gösteren. fakat melek yüzünün al­ şeytan huyu saklayan düşmanın aldatmasına ve baştan çıkarma­ kapılıp da içinde bulundugun cihanın efendisinin emniyet ve asa­ yolundan sapma. Onun devletinin ve ülkesinin muhalifleriyle dostilişkisi içine girme ki bundan sonraki günlerinin damagına zehirli dökülmesin. Nefis hevesine kapılarak hayat merdivenlerinden çukuruna düşmeyesin." Melik

Rükneddin

onlara: Şiir:

"Allah adına yemin ederim ki, sağlam iple bağlanacağımı bilsem böy­ bir kötü davranış ta, böyle bir çirkin harekette bulunmam " cevabını verdikten ve mükellef bir ziyafet çektikten sonra veda etti. Emirler. yolunu /

Erzincan'a vardıklan zaman tutarak Sultan Celaleddin'e iltihak

M elik etti.

Rükneddin, Ahlat ın Onu Rum ülkesine sal­ '

dırması için kışkırttı. Asılsız sözlerle bozuk düşüncesini ve degersiz ma­ lını Sultan 'ın beyin pazanna arz etti. Diger yandan Emir

Şemseddin Altunabe

ile

Kemaleddin Kamyar,

Sultan Alaaddin'in huzuruna varıp ona olup bitenleri ayrıntılı olarak an latırlarken,

Erzurumlu'nun Celaleddinle

birleştigini

ve

Harezm387


şah'ın ordugahında gördükleri sıkıntılan ve eztyetlert de beltrttılrı. "Mülk, küjürle baki kalır, fakat zulümle baki kalmaz" sözünü hatırlatarak

Sultan'ı onunla savaşma konusunda teşvik ettiler. Onun üzerine Sul tan. Kemaledd.in Kamyar'ı Melik KamU ile Adil'in diger çocuklannı

çıı

gırmaya gönderirken Çaşnigir Emir Mübarizeddin Çavh'nın, Ayaz-a

Mecnun adıyla bilinen Künd.istabl'ının. Emir-i Candar Mübarizeddln İsa'nın ve Nuredd.in Kemahi'nin koroutasında 10 bin Rum süvari ordu· sunun önden gidip (385] diger askerler gelinceye kadar geçitleri (der· bend) tutmalarını buyurdu.

Emir Kemaleddin Kamyar, Melik KlmU ile Melik Eşrefin yanına vanp Sultan'ın teklifini sununca onlar önce isteksiz davranıp sadre şifa bir cevap vermediler. Onun üzerine Emir Kemaledd.in kınamak için dili­ ni açıp, "Eger bu yardım çagnsına uymazsanız, yarın Allah korusun, bir tehlike meydana gelir. Sultan'ın hareminin namahrem ellere düştügünü görürseniz(789l, o zaman pişmanlık duymanız ve harniyet duygulannızın kabarınası bir işe yaramaz" dedi. Bu söz, Melik Kamil'e, Melik Eşrefe ve onların kardeşlerine etkisini gösterdi. Hemen bütün kardeşler bir araya gelip Harezmiilere karşı koy­ mak için harekete geçtiler. Etrafa dağılmış olan askerleri topladılar. Hep birlikte gerekli teçhizalla donanmış bir orduyla Harran'a kadar gittiler. Oraya vannca develere binmiş haberciler gelerek, Frenklerin büyük bir grup ve muhteşem bir kalabalıkla ayaklandıklan, Müslümaniann kut­ sal yerlerine ve canıanna saldırdıklan, yüz binden fazla süvarinin sahil­ den Müslümanların üzerine yürürdükleri haberini ulaştırdılar. O zaman Melik KamU, üzüntü ve sıkıntı içinde Sultan'a mazeretini bildiren bi r mektup yazdıktan sonra Frenklerin üzerine yürüdü. Yüce Allah'ın yar­ dımıyla kafirleri bozguna uğratarak cehenneme gönderdi. İmanın gözü­ nü aydınlatıp Rahman'a tapanlar toplulugunun yüzünü güneş gibi agarttı ve meleklerin kalbi gibi mutlu kıldı. Eşrefi. Melik Cevad'ı, Melik

Gizi'yi , Melik Mugis'i ve Melik Aziz'i Sultan Alaaddin'e gönderdi. Melik Eşref, Harran 'ı geçince geldigini duyurmak için Sultan'a haberciler yol­ ladı. Sultan haberi alır almaz hiç vakit kaybetmeden Kayseri'den Si­ vas'a hareket etti. Diğer yandan Melik Eşrefe Sultan'ın muzaffer bayraklarının hare­ ket ettigini haber verdikleri zaman [386] o, onunla görüşme sadetine (789) Alaaddin Keykubad'ın eşi. Melik Kamil ile Melik Eşrefin kızkardeşidir.

388


tmak tçtn kardetlert ve serverlerınden birkaç kişiyle azım atma bt­ korkusuzca nehrt geçti. Samimi bir istek ve büyük bir özlemle yönü­ zamanın padişahına çevirdi. Meltk Etrefin Fırat'tan geçtigt haberini Sultan'a ilettikleri zaman , onun geçecegı her menzilde eglence meclisi düzenlemelerini bu­ . Her gün peş peşe her merhale için yol azıklan ve gereçleri gön­ ''Yann Melik

Eşref, Sultanla görüşecek" dedikleri zaman ise, Sul-

büyük emirlerinden ve zamanın ünlülerinden bir grubu onu karşıla­ çıkardı.

68 SULTAN'IN MELİK EŞREF'İ -

-ALLAH ONLARA RAHMET EYLESİN·

İkinci gün Sultan'ın emri üzerine Melik

KARŞILAMASI

Eşrefin menzil tuttugu ne­

kenanndaki çimenlikte felegin bakmaktan sıkıntı duydugu muhte­ bir bargah kurdular. Çevresine Melik ve yakınlan için çadır ha­ (hamam-i seferi), hazine, ferraşhane, taşthane, şarabhane ile beş günlük dünyanın benzerini görmedlgi toplamı zengin bir hazine aletleri altından olan bir mutfak hazırladılar. İçini her türlü -·••cu•,...

alet ve edavatla donattılar. Gerekli erzagı depolayıp kullanıma

hale getirince Sultan bütün ihtişamıyla ve uyanık talihiyle gelenle­ karşılamaya çıktı.

Şiir:

"Asker akın akın öyle ilerledi ki, sanki Çin denizi alemaya başladı." Melik

Eşref. Sultan'ın çetr'ini görünce atından inerek padişahın hu­

yöneldi. Daha da yaklaşınca onu yaya gören Sultan da atından

:'e

Melik Eşref. onun cemaliyle karşı karşıya gelince başını yere koydu birkaç defa topragın yanagına buse kondurdu. İkisi de kucaklaşıp

Opüştükten sonra atıanna bindiler. Sultan, büyük sultanların başlıca ,,

görevlerinden olan iltifatlarda bulunup hal hatır sorma görevini yerine &etirdikten sonra "Siz Melik, kendinize zahmet verdiniZ. [387) Bu yolcu­ lukta mübarek vücudunuz çok yoruldu. Sizin ugurlu ayagınız ve kutlu bayraklannızın feyzi ve berekettyle bargahımızın azametinin artacagını. makamımızın yükselecegini, bargahınmızın güçlenecegini, ülke düşman­ larının kahrolacagmı ümit etmekteyim. O sayede rahatlayacagız ve salta­ natımız sürüp gidecek" deyince Melik

Eşref atından inerek tekrar yeri

öptü. Onun üzerine saltanat devletinin emirleri ve erkanı hep birlikte at-

389


larından indiler. Sultan'ın işareti üzerine şahane başlıklı ve takımlı rıı l ı ·

1 li

van bir katır çektiler. Melik onun dizgtnini eline alıp ayagını rikaba k ı ıy · du. Askerlerin emirleri ve büyükleri tekrar atianna bindiler. Mellk Sul· tanla konuşurken aralannda Emir

Kemaleddin

tercümanlık yaptı . Ko

nuşma sırasında Melik şöyle dedi: "Cihan padişahının gölgesine geldl�l ı ı ı için güneşe kafa tutuyor, Müşteri yıldızıylaC790l alay ediyorum.

Şiir:

"Dünyayı Yaratanın gölgesi sensin. Sana saklı bir şey yoktur. Felek senden izin aldığı şeyi verir.

Zaman sana boyun eğerek kötüliik

yapmaktan uzaklaşır.

Senden aldığı güçle kannca yılanlık yapar. Senden aldığı cesaret le<

kırmızı gül dikenlik yapar. Saltanatın mahşere kadar sürsün. Dünya senin hükmüne boyun c!)· sin. " Çimenlige yaklaşınca Sultan'ın buyruğu üzerine devlet büyükleri V<' saltanat erkanı Melik'i, hazretin ferraşlarının onun için getirip hazırla­ dıklan otağa (sera-perde) götürdüler ve onun hizmetinde bulundular. M elik çadıra girdigi zaman Sultan'ın kendisi için hazırlattığı şeyler­ den şaşkına döndü. Ondan sonra oraya o kadar yiyecek getirdiler ki, aç gözler doydu. Melik sofradan kalkınca yatak çadırına geldi. Orada Sul­ tan'ın gönderdiği şahane yatagı, leğeni, altın ibrikleri, murassa buhur­ danlıgı ve seyyar hamamı, yanan öd ve amberi; güneş yüzlü , misk zülüf­ lü, ay çehreli erkek köleleri (gulam) görünce samimi bir kalple cihan pa­ dişahına övgüler yagdırdı.

[388] Yol yorgunlugunu atmak için banyo

yapmaya gidince murassalı altından yapılmış banyo alet ve edavatıyla karşılaştı. Hamam yaptıktan sonra bir süre dinlendi. Ondan sonra da toplantı odasına (bargah-i a'm) gitti. Kardeşleri melikleri çağırdı. Hepsi geldiler. Sultan'ın has şarabdarlan da bargahın kapısından içeri girerek bol miktarda ruha ferahlık veren şarabı ortaya koydular.

Şiir:

"Şahın meclisinde bulunan çalgıcılann sebep olduğu neşe aya kadar yükseldi. Arap melikleri, savaş yiğitleriyle birlikte devlet gibi mutlu olarak eg­ lence meclisine (bezm) oturdular. (7 90) Bak. not. 90

390


Felege benzeyen o gönül okşayan bargdhia ay gibi kadehler dolaş­ maya başladı. Sazın sesinden ve buhurdanın yanmasından o eğlence yeri hurilerle

dolu cennete döndü. Sdkinin sesinden hava coşmaya, sarhoşların gürültü patımsından dilnya hareketlenıneye başladı. Bir yandan şarap, bir yandan sa.z sesi ve bir yandan da şahlar şahı­ nuı gönül alan lütujlu sözleri vardı."

Saf şarap mecliste bulunaniann dimagını etkileyice başlan uyku­ dan agırlaşan ve davranışlannda farklılaşma görülen meclis dostlan ve arkadaşlan çadırianna hareket ettiler. Ertesi gün kudret ressamlan, hikmet kalemiyle güneşin altın işle­ meli yuvarlagını gögün mavi sayfasına işlerken Melik Eşref ve diger me­ likler. huzurun yolunu tutarak bargahın kapısının önüne vardılar. Ora­ da sıra olup at üstünde beklediler. Sultan, bargahtan süvari olarak çı­ kınca onu gören Melik Eşref ve kardeşleri, atlannın üzerinde egildiler. ·

Sultan, Melik Eşrefe iltifatlarda bulunarak ona, "Siz Melik, kendinize zahmet vererek daglar ve ovalar aştınız. Burada size hizmette bir kusur edildiyse. sahip oldugunuz engin bagışiama duygusuyla onu bagtşlayın" deyince Melik Eşref atından inip, bülbül gibi diller döküp padişaha öv­ gü yagdırdıktan ve yeri öptükten sonra teşekküre ve övgüye devam etti. O zaman Sultan'ın buyrugu üzerine dag yapılı, şimşek hızlı [389) baş­ lıklı ve takımlı bir at getirdiler. Devlet emirleri Melik'i ata bindirdiler. Melik, eyerin üzerine oturunca, Şiir: "Şöyle dedi: Eğer kutlu padişah bir defa göğe bakarsa. Oradaki bütün yıldızlar uğurlu olur, lütfundan her yer aydınlanır. Ben. gördüğüm nimetten dolayı padişaha teşekkür etmekten çenem kapanma.z oldu. O muzq[[er padişahtan gördüklerimi ne buluttan ne de güneşten gör­ düm. Nimetin beni öyle etkiledi ki tıpkı bir köle gibi kendine bağladı. Her zaman bu şekilde kölelerine iyilik eden olasın. Düşmanlannu kalbi avcunda rehin olarak erisin. "

39


Sultan, ona tzzet ve ikramda elinden geleni yaptı. Bir süre gezinti yerinde dolaştıktan sonra Sultan, otagına (sera -

perde) gitti. Mellk

Eşref ile

kardeşleri de malum yerlerine döndüler ve

padişah alayının (mevkib) gelmesini beklediler. Sultan çadırianna yak­ laştıgı zaman altın zumayı (nay-i zerrin} çaldılar. Melik

Eşref ile

kardeş­

Iert onunla beraber yiyeceklerin bulunduğu çadıra girdiler. O zaman Sultan,

Ştir:

"Yerinde bir emirle cömertliflin hakktnuı fazlasıyla verilmesini buyur­ du." Mellk

Eşrefi,

kardeşlerinin hepsini,

lerini hayrete düşüren,

Şam

serverlerini ve ileri gelen­

akla gelebilecek her türlü nimetten oluşan

önemli bir hazineyi ordakilere dağıttılar. Hil'atler, bağışlar, hediyeler ve armağanlar yerini bulunca Sultan'ın emri üzerine şahane bir meclis düzenlediler. Çalgıcılan hazır ettikten sonra Sultan, dergahın ünlülerinden bir grubu Melik

Eşref'i

ve kardeş­

lerini çagırmaya gönderdi. Şahlar ve düşman aviayan melikler Sultan'ın huzuruna geldikleri zaman

Ştir:

"Süreyya yıldızı gibi parlak bir eglence meclisi gördüler. Orda bulu­ nan

altın ve gümüş,

gül ve yasemin gibiydi."

(390) Sultan, Melik Eşrefi karşısına oturttu. O zaman göğün etra­ fında dönen güneş ve Pervin yıldızı gibi parlayan şarabı ortada dolaştır­ maya başladılar.

Şür:

"Gece biideden sabah gibi oldu.. Kalp, çeng'in sesinden sevinçle doldu.. Buhurdanın kokusu her yanı tutmuş. Sanki ortada huriler dolaşıyor. Renk ve kokudan meclis gül bahçesine dönmüş. Çeng'i çalan bülbül gibi şakımakta. Şaraptan kafalar ha.fiflemiş, gümüş tenli sdkiler eaşmaya başlamış. Şarap kadehinden ve mutlu padişahtan dünya Cemşid'i ve camını

179 1 1 hatırlamaya başlamış." (79 1 } Cemşid'in (bak. not. 392

1 1 4} dünyayı gösteren bir aynaya sahib oldugu söylenir.


Şarabın etldstyle dinlenme arı;usu duyan Sultan, vezire, Melik

Etref

makamına çeklldtgı zaman onun bargahının azdan çoktan, değerlisin­ den degerstztnden, pahalısından ucuzundan bütün bezm aletleriyle do­ natılmasını, şahane bir hil'at,

gtbt

başlığı ve takımlan altından olan rüzgar

giden bir at ve kardeşlerine ihsanda bulunması için hediyeler gön­

derilmesini buyurdu. Emri alanlar, derhal hatırası ebediyyen zamanın çehrestnde yazılı olarak kalacak hediyeler hazırladılar. Ayrıca emri üze­ rıne mutemetleri, murassalı altın ve gümüş aletleri, araç ve gereçleri ih­ tiva eden hediyelerden oluşan yükleri Melik

Eşrefe

götürdüler. Öteki

kardeşlerini de ayrı ayrı şereflendirdiler. Ertesi gün göğün mavi bahçesinde erguvan goncası açılınca Sultan şehre hareket etti. Kale kapısına (dervdze) yaklaşınca Melik

Eşref atın­

dan inerek Sultan'ın atının dizgtnini omuzuna aldı. Onu gören diğer Şam melikleri de atlarından indiler. Meydan yerine kadar Sultan'ın ri­ kabının yanında yaya olarak yürüdüler. Sultan çevgan oynamak için atını meydana sürünce rakipler ayrıldı­

lar ve topa vurmaya başladılar. Oyun sırasında Sultan'ın elinden çevgan düştüğü zam an Melik Eşref atından iniyor, Sultan'ın eline gelecek yerle­ rin

[391] tozunu siliyor ve onu öptükten sonra tekrar Sultan'a veriyor­

du. Sonra Melik

Eşrefin

atını çekiyorlardı. Melik yeri öptükten sonra

atına biniyordu. O gün gart ihtiyari Sultan'ın elinden çevgan üç defa düştü. Sultan, meydanda guy ve çevganm zevkini alınca eyvan'a gitti. Ban­ yo yaptıktan sonra toplantı yerine (so.ffe-i bdT) hareket etti. Şiir:

"Cennet bekçisinin gönlünü hoş eden cennet bahçesi gibi bir sofra kurdular. Ondan sonra güzelliği cenneti kıskandıracak muhteşem bir eğlence meclisi düzenlediler. Bütün aletler şahane ve murasalı, bütün örtüler kıymetli ve nadirdL Mecliste destan okuyanların sesinden savaşçı yiğitlerin gönülleri şad oldu. " Sultan her an Melik

Eşrefe

iltifat ve lütuflarda bulunuyor, onun

kadrinin ve kıymetinin büyüklüğünü arbnyordu. Şiir:

"Başlarferahlık veren şaraptan ağırlaşınca çadırıanna gittiler. O yeşil düzlükte, nehrin kenannda zamandan tasasız olarak uyudu­ lar. "

393


69 - SULTAN'IN, MELİK EŞREF'İN VE DİÖER MELİKLERİN MUZAFFER ASKERLERLE SİVAS MAHRUSESİNDEN YASSIÇEMEN TARAFINA SULTAN CELALEDDiN

-AUAH

ONLARA RAHMET EYLESİN-

İLE SAVAŞA GİTMESİ Ertesi gün sadık sabah dogu ufkundan görünüp gezegenlerin padi­ şahı

parlak

kılıcını

dünyayı

fethetmek

için

çekince

padişahın

dergruundan davul (kös) gümbürtüsü yükseldi. Ordu deniz gibi eaşmaya başladı. Ugurlu bir günde ve uygun bir falda dünyayı aydınlatan çetr harekete geçti.

Türk'ten,

Frenk'ten,

Gürcü'den.

Uc'dan,

Rum'dan,

Rus'tan. Arap'tan ve her milletten oluşan ordu, demirden bir dag gibi grup grup yerinden oynadı. Büyük bir kalabalık halinde bir haftada [392) Akşeblr!792l düzlügüne vardılar. Dünya baştan başa ordu ve ka­ rargahla kaplandı. Sultan Celaleddln'e, Sultan'ın, Melik Eşrefin ve ülkenin diger me­ liklerinin ve ileri gelenlerinin güçlü ve sayısı çok olan bir orduyla Akşe­ hir düzlügüne geldigini haber verdikleri zaman o, Erzurumlu'yu!793l ya­ nına çagırdı ve durumu anlattı. Erzurumlu, "O topluluk Yassıçemen'e gelip çadırlannı atıaklara ve nehir kenarlanna kurmadan önce siz Sul­ tan'ın atını hızlandırarak orayı tutması gerekir. Çünkü orayı ele geçirdi­ glniz zaman zafer ve başarı yüce bargahınızın eşigine gelir. Bütün dün­ ya sizin hüküm kabzanızın ve irade mührünüzün altına girer" cevabını verdi. Erzurumlu'nun hilesine ve büyüsüne kapılan Sultan Celaleddin, askeriyle birlikte bütün gece sabaha kadar at sürdü. Sabahleyin Yassı­ çemen!794l dagına vardılar. Suyu ve otu denetimleri altına alarak oraya yerleştiler.

(792) Burada bahsedilen Akşehir. Erzincan Akşehir'idir. (793) Yani Erzurum Meliki Rükneddin Cihanşah'ı. (794) Kaynaklar muharebenin Erzincan Akşehir'i civannda. Yassıçemen'de vukubuldujtun­

da müttefiktirler. Bugün haritalarda böyle bir isme rastlanmıyor. Geneeli Krigos. Mo· gollar ile Selçuklular arasında cereyan eden Kösedag muharebesinin Yassıçemen veya Gedük köyü civannda oldugunu (Türkiyat II. s. I 79) söyler. Yassıçemen ve Kösedaj! muharebelerinin her ikisi de Akşehir ovasında gösterilmiştir. Bugün köy haline gelen Akşehir. Suşehri'nin güney-dogusunda bulunur ki bu avaya Akşehir Ovası deniyordu. Yassıçemen'in Gedük köyü hudutlan içerisinde oldugu anlaşılıyor. Bugün Sivas­ Erzıncan yolu üzerinde bulunan Hodug köyünün tarihi Gedük odugu anla�ılıyor. (Sel­ çuklular Zamanında Türkiye. s.37 1 . not. 76)

394


70

SULTAN ALAAD DİN'İN ÖNCÜ BİRLİKLERiNiN

(TAlAYE) HAREZMİ ORDUSUNA YENİLMESİ

Daha önce Sultan'ın Erzincan bölgesini korumalan ve oranın der­ bendierini ve geçit yerlerini tutmalan için gönderdigi askerler, Sultan'ın fam melikleriyle birlikte gelmekte oldugunu haber aldıklan zaman hep

birlikte onun huzuruna gittiler. Orada Çaşnigir Emir Mübarizeddin Çavh ile diger meliklerin de görüşünü alarak öncü birligi (talaye) olarak bin kadar süvariyi dagın zirvesine göndermeye karar verdiler. Akşam olunca öncü birligi ordudan aynldı. Bütün gece sabaha kadar dagda at ldrdüler. Sabah olup parlak güneş dogudaki Kaf (?9 5) kalesinden başını çıkarınca. Şür: "Kendilerini. (düşman) ordusunun ortasında buldular. Bütün yollar ke­ aflmiştL Dağ ve ova askerle doluydu. Onlardan serverierin kalbine endiŞe

düştü.

Harezm komutanı (sipehdar) hepsi de savaş sırasında aslan kesilen J OO bin kiŞiyle

[393] Ellerine Hindi kılıcı alıp sarhoş .filler gibi savaşa girdiler. Kılıcın, okun, mızrağın sağlı sollu darbeleriyle kaplanların dişleri dö­ külmeye başladL Düşmana peş peşe yardım yetişirken padişahın komutanı (sipehdar) . yardım görmedi. Buna rağmen Harezmllerden o kadar asker öldürdüler ki, onlardan her yerde tepeler oluştu. Güneşin kanadını açtığı ilk andan batış noktasına gelmesine kadar Sultan'ın bin kiŞi olan yiğitleri yüzbinlerce süvariyle mücadele ettiler. Sonunda oklukta ok kalmayınca bütün gün bileklerini çalr.ştırdılar. Siperler parçalandı, zırhlar delik deşik oldu. Süvarilerin kaldırdığı tozdan ağızlar toprak doldu. Açlığın şiddetinden diller yanldı. Savaşın ateşinden ciğerler kebap ol­ du. (795) Bak. not. 571

395


Savaşırken atlanndan yere düşünce çaresiz kalıp piyade savaştılar. O savaşta Rum emirlerinden çok sayıda insan öldürüldü veya esir edildi. Esirleri Harezmşah'ın huzuruna götürdüler. Onlara sert davranan Harezmşah, onlann Zincire vurularak savaşın sonuna kadar tutulmalannı buyurdu. Onun üzerine, 'Bu savaşta hangimiz galip geleceğiz? Tann şansı ve zaferi kime verecek?' dedi. !şin sonunu düşünmeyen Ezurumlu'nunu kalbi o durumdan dolayı sevinçle doldu. Harezmşah'ın yanına gelerek dedi ki: 'Ey tacın ve tahtın padişahı! Düşmanı avZayan bu namlı kişilerden bugün nasıl iş çıktığını gördün. (Düşmanlann) işte yenitip bozguna uğradılar. Artık Rum ülkesinin üzerine oturursun". Harezmşah cevap olarak dedi ki: 'Ben bu ordudan endişeliyim. Karşılarında sert kayanın bile kalbinin eridiği onlar, bugünkü gibi sa­ vaşırlarsa, vay halimize. Görmedin mi, o bin kişi sayısı sınırsız olan bir orduya karşı neler yaptı? [394]

Askerlerimizden binlercesini dar mezara yolcu ettiler.

Sen ordumun durumunu gördün. Ben bunlarla padişahlık yapamam. ' Onun üzerine Erzurum Meliki dedi ki: 'O gelenler Rumlann öncüleriydiler. DiğerZerinin hepsi güçsüz ve korkaktırlar; yiğülikte en düşük pdyeye sahiptirler. Bilmiyormusun ki, padişah büyük bir ordudan ancak bu kadannı se­ çebildi. Sen burada ota ve suya hakimsin. Sen rahat ol da ordun da rahat olsun. Çünkü düşman topluluğu hiçbir zaman bu sarp dağın yanına yakla­ şamaz. Koskoca ordu susuzluğa ancak bir süre dayanabilir. 396


Onlar dijn{lp sırtını gösterince peşlerinden ağır gürzle koşalun.' Di.{Jer yandan ordunun ünlüleri padişahın (Alaaddin'in) yanına kadar gelerek Dediler ki: "Bizden bin kişilik bir ordu öncü olarak yola çıktL

Onların durumundan haberimiz yok. Başlarına ne geldi.{Jini bilmiyo· ruz. Herhalde düşman onlara yetişti ve onlardan eser bırakmadL" Daha sonra öncülerden yol bilenlerinden bir grup akşam üzeri or­

dugdha geldL Kutlu padişaha o savaşta başlarına gelenleri anlattıklan zaman Padişah, olup bitenleri haber vermek için Eşrefi çağırmaya adam

gönderdi.

Başı dik Eşref, cihan padişahının yanına geldi. Padişah'tan olanlan duyunca Elburzl.796l ve Sehlan(797l gibi sebat

gösterdL

Sultan'a dedi ki: "Ey padişah! Dünyada feleği avlayan padişah sensin. Zaman senin fermanının hükmüne bağlanmış. Yer senin çevyanının gücünden yorgun düşmüş. Bu duruma kafanı yorma, çünküfelek senin arzun doğrultusunda dö­

necek.

[395] Çünkü savaşın durumu her zaman böyledir. Acı içeceğin so­ nunda tatlı gelir. Her savaşta önce sıkıntı çeken sonunda başan kazanıp muradına erer. Ulu Allah'tan benim ümidim, kara toprak güneşten ayrılınca Canı Yaradan'ın cihanı bağışlayan yardımıyla onlardan bunun öcünü alalım.' Bu tür inciler döktürdükten sonra mutlu bir şekilde gidip uyudu. " (796) İran'ın kuzeyinde bir dağ;. (797) Arabistan'da Beni Nümeyr ülkesinde bir dağ; olup edebiyatta vakara, sebala ve sa�lam­ Jıga örnek gösterilir.

397


7 1- SALTANATlN MUZAFFER BAYRAKLARININ HAREKETE GEÇMESi VE HAREZMŞAH ORDUSUNUN ÖNCÜ BİRLiGİNİN (TAIAYE) YENİLMESİ Şiir: "Seher vakti gökyüzü yoncasından kırmızı gül. gülen yanaklanyla açılınca Bargô.hın kapısının önünden davul gümbürdemeye başladL O güm­ bürtüden güneşi ve ayı titreme aldL Ordunun sağını solunu donatarak yiğitlerle savaşmak istediler. Tann'nın yardımı ve padişahm ikbaliyle Arap, güçlü bir orduyla önden gitti. Harezmiler tarafından da güçlü bir ordu yola çıkanlmıştı. Yolda içinden mavi çay'ın aktığı güzel bir yeşillik gördüler. Dediler ki: 'Burası dinlenme yeridir. Değilse şarap içme ve eğlenme yeri de olabilir. Yüksek dağlarla çevrilmiş olan böyle bir yer bulunmaz bir yerdir. Ordudan haber gelinceye kadar burada dinlenelim. Bu sözleri daha bitinneden günleri geceye döndü. Üzerlerine bahar bulutunun dahi o kadannı yağdıramayacağı kılıç deryası yağdL Oradan geri dönmeleri imkô.nsızdı. Ne de savaşa tutuşmalan Aslanlar ve kaplanlar gibi savaşarak o düzlüğe kan nehri akıttılar. Kaldırdıklan tozdan ortalık o kadar karardı ki, gözler bir anda işe yaramaz oldu.

[3961 Parlak kıhçlann ışığı gözlerinin önünü aydınZatmaya başladı. Türklerin komutam(798) büyük bir çaba gösterdiyse de şansı kendisi­ ne yardım etmedi. Gözleri karanp elleri dolaştı. Felek onlann tozunu savurdu. ( 798) Burada Harezmşahiılan kastediyor. 398


Çaresiz geri dönüp sırtlannı gösterdiler. O savaş rüzgdnndan sadece avuç toprak kaldı. Sultan'ın ordusu yeşil alanda başı dik. muzaffer ve düşmanı avlamış kaldı. Komutan, Sultan'a birini göndererek şu haberi verdi: 'Ey bahtı ve de­ ay'dan daha üstün olan! Öncü birliği olarak yola çıkmıştık. Kinden gözlerimizi kan bürümüştü. Düşmanı bulmak için yola düşmüş, dağı dereyi aramaya başlamış-

Derken düşmandan bir ordu gördük.Onlann kaldırdığı tozdan dünya

Onlar nehir kenarında dinlenmek için çimenliğe inmişlerdL Onlar orada görünce saldırdık ve gafil avladık.

tki taraf arasında savaş oldu. O savaştan aslanlar sıkıntıya düştü. Siz padişahımızın uğuru ve gücüyle düşman ordusundan çok sayıda öldürüldü. Sayılamayacak kadar kalabalık olan o ordudan geriye canlı olarak kişi dahi kalmadı. Onların elinden suyu ve otu aldık. Şimdi siz cihan sahibi padişahımız Ordan daha güzel bir yer bulamazsınız. npkı Darü's Selam·a(799l

bargahın önünde davul

Ordu Çin Denizi gibi dalgalanmaya başladı. Yeryüzü demirle kaplan-

Atı, esiri, zırhı, kalkanı, kılıcı ve oku öne çıkardılar. Şahlar şahı serverleri överek, Ey kalpleri temiz olan padişah dostlani Sizin savaşınızdan güneşin yüzü parladı. Sizin başannızdan ülkenin yüzü güldü, dedi.

399


[397] Ondan sonra şahın otaf)tnt alıp o güzel çimenlige götürdüler. Öncü birlikleri tekrar yola çıkarak, o dağı ovaya çevirdiler. Diğer yandan Harzemşah'a savaşta nasıl rezil oduklan haberi gelinc<' O, Erzurumlu'ya dedi ki: lş senin söyledi{jin gibi olmadL Ordumuz onlann önünde kaçmaya başladL Onlar bize kesin üstün· lük kurdular. Oradaki askerlerimizden bir kişi büe kalmadı. Ben bu kilidin na..•Hl açılacaf)tnı bilmiyorum. Oraya ordunun büyüklerini göndermiştim Öncü olarak önemli bir or· du göndermiştim Hem Sultan'tn durumunu öğrensinler, hem de suyu

diye.

ve

otu tutsunlar

Karşı tarafın savaşçı askerlerinden birkaç kişi ansıztn askerlerimizin karşısına çıktı. Askerlerimizin baştna gelenleri sorma. Sert kayantn kalbi büe onun gamtndan erir. Ordumuz yenügiye ugraymca düşman her tarafta duruma hakim oldu. Askerlerimizden çok sayıda kişiyi yakalayıp öldürdüler. Onlann jele· ğin gözüne yarım pul değerinden dahi görülmedi. Suyun ve otun yanstnı ele geçirdüer. Şahlar şahı oraya otaf)ını kurdu. Onlar bizden mızrak okçulanmız,

ve

gürz bakımından üstündürler. Fakat bizim

Nacakla kartalın gözünü dikerler. Gürzleri karşısından şimşek pes eder. Tek bir okla hangi kimse her türlü aleti olan onlarla mücadele edebi· lir. O gün senin sözüne uyarak yola çıktım Kendi görüş ve düşüncemc• uymadım. Öyle derin bir denize üştüm ki. orda timsah gibi yüzrnek gerekir. Di{jer yandan padişahın önünden cesur bir ordu öncü olarak aslanlar gibi yola düştü. O sarp dağda at sürdüler. Hepsi Tann'nın adını andılar. " 400


(398)

72-

HAREZMİ ÖNCÜ BİRLiGİNİN (TALAYE)

İKİNCİ DEFA YENİLMESİ Şiir: "Güneş mutlu bir şekilde mavi tahtına oturup altın tacı başına koyunca, Hint ülkesinin ordusu (gece) dağılıp Rumi yiğitler (gündüz) ata binince Birdenbire ordular birbirlerini gördüler. Kalpler sevinç ve korkudan

Daha kartal avının üzerine atlayıp pençesini kekliğin kalbine geçir-

Onların heybetindenjeza daraldı. Kader geri dönüş yollarını tuttu. Derken atılan akların peşinde rüzgar bile yetişemedi. Yayların bir an­ gücü tükendL Mızrak kullanılmaya hazır bekliyor, gürz ise savaş anyordu. Birbirlerine iyice yaklaşmışlardı. Felek kan dökmek için tetikte duru-

Birbirleriyle vücut vücuda girince kılıcın ve topuzun yolu bağlandı. Türklerden o kadar asker öldürdüler ki. atlar kan içinde yüzdü. Zavallı düşkünlerin çoğunu da kemetleriyle cansız bıraktılar. O mahşer gününde canlanı kurtaranlar kaçınayı mertlik saydılar. Askerler, düşmanın işini gördükten sonra padişaha bir haberci gön­ dediler ki: 'Ey gücünü Tann'dan alan! Şansının desteğiyle kaybettiklerini yeni­ buldun. Senin milliyetin iyilik ve bayındırlık olduğu için askerlerin hepsi se-

Keşif birliğin (yezek) gece yola çıktığı zaman orda bulunanıann hepsi kapayıp gözlerini açtılar. Hepsi dağda düşmandan nasıl bir av bulunım diye dolaşıp durdu. Parlak güneş yüzünü gös terince gök düşmanın haline güldii.

40 1


Ordu öyle bir dar yere geldi ki sanki dünyada ktmse kalmamış tı.

[399] hepsi kılıçlı ve zırh giyinmiş, hepsi hareketli. hepsi coşkuluyclı ı . Önce güçlü bir hamle yaptık. Onlann alet ve edevatını agaç yapra{}ı gibi döktük. Sonunda öyle birbirimize girdik ki birbirimizin üzerine yığıldık. Gürzden ve hançerden başka bir şey çalışmadı.. Türklerin bir andn damarlan kesildi. Türkler oktan ve yaydan mahrum kalınca erkekliklerinden eser kal· madı. Onlann birkaçını Icemendin ktvnmıyla öldürdük. Birçok seçkin kişi toprağa düştü. Sağ kalanlar da yorgun ve bitkin bir halde dağ yolundan kaçarak uzaklaştılar. Onlann elinden cennet gibi güzel bir yer çıktı.. Bundan sonra oturacak bir yer bile bulama.zlar. O sırada zaferden haberdar olan şahlar şahı yola çıkmıştı. Askerin hangisinden o zaferi dinlese kalbi sevinçten yerinden oynu· yordu. Derken muzaffer komutanı (sipehdar) yanına geldi. Yeri öperek önürı ­ de secde etti. O savaşta olup bitenleri, düşmanıann nasıl savaştıklannı anlattı. Aldığı silahlan ve esirleri getirip hepsini padişaha gösterdi. Şahlar şahı bargdhtan kalkarak ordu komutanlanyla yola düştü. Hepsi yaya olarak yürürken şah aralannda parlayan güneş gibiydi. Sonra şah, soylu atından indi. Dünya kendisine boyun eğmiş. gök kö lesi olmuştu. Diğer yandan o sırada Harzemşah'ın bütün işleri bozulmuş gibiydi. O zaman Erzurum yöneticisine (sahib) şöyle dedi: 'Ey adam! Seniı ı düşüncen bana uğursuzluk getirdi. Ben kendi düşüncemle hareket. eimeliydim. Fakat kendimi senin dli şüncene kaptırdım.

402


Şimdi kendimi Çin denizine düşmüş hissediyonı.m. Böyle derin bir denizden kim sa{J çıkabilir? Ünlü askerlerimizden bir kısmı bu savaşta yere serildi.

[400) Kin ateşi öyle yükseldi ki, ayağını basan herkesi yakar. Bununla beraber gayret edip savaşa girelim. Şan ve şerefpeşinde koşalım. ' Bunun üzerine Erzrumlu gizlice ona dedi ki: 'Bu işi niye kendine dert ediyorsun? Hapsettiğin bu serverleri niye böyle izzet ikramla besliyorsun? Onların hepsinin vücudunu ikiye ayır. Rumlardan canlı olarak kimse­ yi bırakma. Eğer onlara böyle davranırsan, senin düşman karşısında gücün ar­ tar. Kimse seninle savaşmaya kalkmaz, vücudunu tatlı canından ayır­ mak istemez. Kin ve garazla söylenmiş olan o sözü dinleyen (Sultan Celaleddin}, 700'denjazla hür kişiyi cansız bıraktı. Harezm şahının kapısının önü kan ve kılıçla doldu. Yüreği şeytanın elinde oyuncak oldu. Diğer yandan din büyüklerinin ve doğru yolun yolculannın padişahının dergahında Sultana dua için ellerini açtılar ve Allah'a övgüyü göklere çıkardılar. O gece Kadir Gecesi idi. Mutlu padişah, yöneticilerin melikine, Zindanlann kapılannı açmasını, bütün ihtiyaç sahiplerine altın bağışlamasını buyurdu. Bütün geceyi namaz, niyaz ve dua ile Allah'a yalvararak geçirdi. Üç gün boyunca oruç tuttu. Evinin her yanından dua ve yakarış yük­ seldi. Şahlar şahı çok derin bir dindar olarak geceleri ikbal gibi ayakta ge­ çirdi. "

403


73- HAREZMŞAH'IN ÖNCÜ BİRLiGİNİN (TAIAYE) ÜÇÜNCÜ DEFA SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD'IN -YÜCE ALLAH ONLARA RAHMET EYLESİN­

MUZAFFER ASKERLERİNİN ÖNCÜLERİ ÖNÜNDE BOZGUNA UÖRAYARAK KAÇMASI Şiir: "Ertesi gün altın külahlı güneş padişahın kapısı önünde yeri öpünce

[40 1] Zafere alışmış bayraklar sevinç, neşe, mutluluk ve naz ile harekete geçti. Padişah devlet atma binerek ünlü dergdhından dışarı çıktL Sanki gök eaşmaya başladı ve melekler yardımına koştu. Çetr'inin kartalı kanadını açmış, fetih ve şan için ava çıkmıştı. Ordu düzen ve intizam içinde harekete geçti. Başı dik kutlu bayrak da. Dünyayı dolaşan Türkler dağılmışlar, dağda ve ovada düşmana tu­ zak kurma peşindeydiler. Şahlar şahı, lacivert gökte güneşin kapandığı gibi savaş sazım kapadı. Karanlık gecede parlayan ay gibi sevinçli ve yüzü gülücüklerle dolu olarak ilerledi.

O sırada ordunun bütün mensupları susuzluktan perişan oldu. çeşme aramaya koyuldu.

Bazılan tatlı suyu bazıları da karı arıyordu. Sanki güneş yüzlü şahlar şahı, Hayat suyundan bardağını çekmişti. Çünkü sudan eser yoktu. Güneşin hararetinden ve şiddetinden taşın kalbi erimeye başladı. Kutlu şah ise yıldızlar arasında parlayan ay gibi huzur içinde yol alıyordu. Yüksek bir dağın doruğuna çıktı. Ordan kemendi göğe değiyordu. Aşağıdaki geniş bir düzlük baştan başa düşman askeriyle dolmuştu.

404


Yi{)itlertn bazılan ok, kılıç ve agır gürzle onların üzerine gitti. Dagm ete{)ine kadar indikleri zaman karşı taraftan bin süvari bile çıkmadı. Birbirlerinin üzerine yürüdüler. Birçok cengaver yiğit hayatını kaybetti. Savaş ateşini alevlendirip onunla düşmanın harmanını yaktılar. Birbirlerine girdiler. Savaş aslanlan gibi birbirlerine saldırdılar. Gürzlerin sesi ve kılıçların şakırtısı gökleri tuttu. Buluttan yağan yağ­ gibi ok yağdt-

[402] Aydınlık ruhlu güneşin gök kubbede taht kurduğu vakitten Uyku yerine gitmesine kadar iki taraf askerleri savaşa devam ettiler. Padişah siyah çetr'inin altından ovadaki orduyu seyrediyordu. Dere tamamen zırh ve kılıç dolmuş, yiğitlerin hançerleri her yeri kap­ lamışttO zaman dedi ki: 'Ey yol gösteren Tanrı! Sen bağlanmış olan bu bağı

Şu karşı karşıya gelmiş olan iki ordudan inancı doğru olan benim or­ dumdur. ' Şahın bargahını koruyan askerler de dağın doruğundan aşağıya indi­ . ler. lki ordu arasmda iki meydanlık mesafe bile kalmadt- Böyle bir sava­ şı kimse duymadı. lki dünya ordusu karşı karşıya gelince onlardan gök kendini saklaÖncüler ordunun arasına yerleşti. Şahlar şahı uyku yerine geldi. Halvete girip başını vücudunu yıkadı. Kalbine doğanları dile getirdi. Içi sajlıkla göğsü yakanşlarla doldu. Ağzını dua için açtı. Ağızında daha orucun mührü dururken yakanşlarla geceyi gündüz etti. Şöyle diyordu: 'Ey doğru dinin yardımcısı! Başarı ve padişahlık sana layıktır. Bu pak canla vücudu Sen süsledin. Yoksa bir avuç toprak neye ya­ rar?

405


Felek Seninfermanma uyar. Seninfermamna uyana ne mutlu! Pak olan, yardım eden ve yol gösteren Sensin. Her iki dünyada da sı f)ınağım Sensin. Biliyorsun ki, her i.şimde Senden başkasından yardım istemem. Bu mührü ve tacı Senin sayende buldum. Daha önce ne hazinem "'' kılıcım ne de ordum vardı. Benim yalvanp yakanşımı görüyorsun. Bana bağışlağın bu çetr'i kon ı.

(403] Bu savaş alanına başı dik olarak geldim. Bundan sonra Sentrı yardımına ihtiyacım var. Bunlan söyleyip yüzünü yere koydu. Onun üzerine Tann devlet saha· sını onun önüne açtı. Onun üzerine öyle rahmet nuru saçıldı ki, felek açıkça fetih ayettut okudu. Secdeden başını kaldırır kaldırmaz, müezzin şahın duasına yenideıı başladL

74- 28 RAMAZAN 627(13 AÖUSTOS 1230) PAZARTESi GÜNÜ İKİ ORDUNUN KARŞlLAŞMASI, SULTAN CELALEDDiN 'İN YENİLMESİ, ERZURUMLll'NUN KARDEŞi VE DEVLETİNİN BÜYÜKLERİYLE -ALLAH ONLARA RAHMET EYLESİN­ ESİR DÜŞMESi Şiir: "Sevinçten sabahın dudağı gülücükle dolup, mübarek güneşin yanaf)ı parlamaya başlayınca Dağ gibi güçlü olan padi.şah silahını kuşandı. Heybetinden dünya hayrete düştü. Ordu baştan başa demire boğuldu. Bütün dağ, zırhlar ve ok torbala­ nyla doldu. Davulun gümbürtüsünden feleğin kulağı patladı. Ordu gelin gibi süs­ lendi. Muzaffer bayraklan açtılar. Otağın perdesini kaldırdılar. 406


Yer askerle. haua melekle doldu. Padişah ihttşamla dergdhından çıktı. Şahlar şalu bd.rgahuıdan çıkınca siyah çetr'i güneş gibi parlamaya başladı. O, Rüstem'in Rahş'tnt hatırlatan rahvan bir atın üzerine binmişti. O zaman ünlü komutan Melik Eşref, o mutlu padişaha şunlan söyledi: 'Ey bütün dünyayı hükmü altında tutan! Felek bile senin emrinin dışı-

na çıkmaz.

E{Jer atından iner de bir katıra binersen, bunun birçok faydasını gö­ rürsün. O zaman hasmının kalbi, göz gibi kanlanır, ordunun cesareti artar. E{Jer ordunun ayağını zincirle de bağlasan, dünyanın altını üstüne ,

getirir. (404] Onun üzerine hemen bir katır çektiler. Mutlu padişah sevinçten külahım havaya attı. Bütün ordu aslan gibi kükreyerek gayrete gelip yiğitlik gösterdi. Salına salına yola düşünce dağı titreme aldı. Araplar da denize akan dere gibi ordu içinde kayboldular. Ordunun merkezine kara dağ gibi vakarlı ve demirden bir saf kurdu­ lar. Ordunun sağ ve sol cenahlan ilerlemeye başladı. Fetih sancağı da yerinde yürüdü. Bütün dünya düşman topluluklanyla doluydu. Fakat onlann Tan­ n'dan destekleri yoktu. Böyle olunca onlann başı ayın çemberinden daha yükseğe çıksa, ok­ lan, hazineleri ordulan olsa neye yarar? Sol cenah sağ cenaha doğru yürüdü. Ordu baştan başa hazır hale geldi. Ordunun o durumunu gören Harezmşah, ay gibi dağın tepesine çıktı. Ordan padişahın ordusuna baktı. Hepsi de hançer kullanan yiğitLeri gördü. Onlar demire, gümüşe ve altına boğulmuşlardı. Dünya baştan başa ordu olmuştu.

407


Sanki deniz coşmaya başlamış, melek yardımıanna gelmişti. O zaman göğsünden soğuk bir ah çıktı ve o ah, göğün aynasım pus ­ landırdL Dedi ki: 'Eğer bu ordu benim olsaydı, bunlarla Tatar ordusuyla sava­ şa girseydim, Onlann damanm çıkarır, o azgın köpeklerin kanlanyla yeryüzünün

otlarını sulardım. ' (8001

Gözyaşlan dökerek dağdan inerken hazan söğütleri gibi titreyip sa· rardı. Diğer yandan padişah, bütün ordunun sağ cenahta birleştiğini görün· ce Emri üzerine ünlü seroerler, kızgın aslanlar gibi harekete geçtiler.

Bütün güçleriyle sağ cenaha yüklenirken sol cenahı da ihmal etmedi­ ler.

[405} Hava ateşlendi, yer demir kesildi. Dünya daha öyle bir gün gör· memişti. Padişah devlet gibi yerinden hareket edince Huma'mnl80 ll kanadı ona gölge etti. Alem, kara bir dağ gibi ilerleyen ordunun dalgasından coşmaya baş· ladı. Başı dik ve savaşçı iki aslan olan Melik Gdzi ile seçkin Kamyar, Sol cenaha saldırarak onlann hepsini dereye döktüler. Onlan kalbinden de vurunca savaş yapmaya gücü kalmadı, kaçma· ya başladılar. Harezmşah, hali öyle görünce bayraklann {alem) yanına doğru koştu. Bayrağını ve sancağını çıkararak onlan üzgün bir şekilde atının terki­ ne bağladı. Gece vakti ilk defa görünen ay gibi kendini gizleyerek yola koyuldu. Rum askerleri düşmanı ararlarken Arap askerleri yağmaya başladı­ lar. (800) Metinde bulunmayan bu son iki beyit Muhtasar'dan (s. l 7 4) alınmıştır. (80 I l Bak. not. 652

408


Yavaş yavaş ilerleyip uygun gördükleri her yerde mola verdiler. Sonunda akılsızlı{)ından dolayı bahtı kararan divane Erzurum sahibi-

ne yetiş tiler. Onunla birlikte aynı batından sevgili kardeşi ile devletinin büyüklerini, Yakalayıp padişahın yanına götürdüler. O, tahtın önünde yeri öptü. Utangaç bir halde Sultan'ın ayağına düşünce şahlar şahı geçmişi ak-

lına getirmedi.

O zaman yiğit serverlerine, 'Aslan tilkiye kin beslemez' buyurdu. Sonra bargclhta rahat ettirsin diye onu, ordudan bir ünlü kişiye tes­

Um etti. Böylece o günün seherinde alet edavatla, ordu ve hazine ile başı yük­ , seklerde olan o Melik'in. Savaşın bittiği ikindi namazı vaktinde ne ordusu, ne teçhizatı ve ne

de malı kaldı. Şahlar şahı bargahın önüne çıkınca onun iyiliğini isteyen Eşref huzu­ . runa geldi. Altından inerek Sultan'ın atının eyer örtüsünü (gdşiye) eline aldı. Onun bu lütfundan dünya hayretler içinde kaldı.

[406] Cihan padişahı onu çok överek dedi ki: 'Ey bütün Arapların övüncü! Iki gözüm seni görmekten aydınlandı. Zaman, senin iyiliğinden gül­ bahçesine döndü.' (Melik} yeri öperek sevinçle geri döndü ve mübarek yüzünü çadırına çevirdi. Şahlar şahı ise şahlık tahtına oturdu. Başındaki taç göklere yükseldi. Ordu serverlerine şöyle dedi: 'Harezmşah'ın yaptıklarına şaşıyorum. Sanki o perdeden çıkan bir oyuncunun oyuncağıydı. O bir kendini gösterip sonra kayboldu. Kimse böyle bir savaş görmedi. ' Sonra görüşme izni verince emirler geldiler. Hepsi de sevinç duygularını belirttiler. Ondan sonra da şahlar şahı namaz yerine geldi. Dili ş ükür ve kalbi yakarışla doldu.

409


Dedi ki: 'Ey dogru.nun Yardımcısıl Dünyayı ve dini yöneten sensirt Senin gücünden destek buldum. Dünyada iddiacının sonu geldi. Bana öyle dil ver ki, Sana övgü söyleyeyim. Çünkü övgü sen büyii{)(' yaraşır. Senden beklediğim her şeyi yaptın. Isteklerim dergdhında kabul gör· dü

.

Şu anda insanlara şefaat edenin (Peygamber) ruhuna binlerce sami· mi selamımı ulaştır. Onun taraftarlarına, dostlanna, adamianna ve geride bıraktığı ailesi· ne ve ona tabi olanlara da."

75-SALTANATIN MUZAFFER BAYRAKLARININ ERZURUM'A HAREKETİ VE ORANlN SULTAN TARAFINDAN FETHİ Ertesi gün yıldıziann padişahı ve gezegenlerin sultanı olan güneş, dogu tarafında dünyayı dolaşan atma binip, aydınlık ve ısı veren ruhu, sadık gögün menzillerini aşmaya koyulunca Sultan, Melik Eşref ve kar­ deşleriyle birlikte [407] Erzurum'a yöneldi. Yolda biri, cihan padişahı­ na, "Dün havanın yüzü, ytgit askerlerin atlannın nalından kalkan tozla kaplanınca savaştan kaçan Harezm ordusundan bir grup derin bir de­ reye vardılar. Saldın rüzganndan ve can korkusundan hepsi atlan ve si­ lahlanyla birlikte dereye yuvarlandı. Dere at ve adamla doldu" haberini getirince o, muzaffer askelerden bir grubun oraya gitmesini, durumu araştırmasını ve uygun düşen ihtiyat tedbirini almasını buyurdu. Gönderilen askerler oraya vardıklan zaman onlann hepsinin ruhu bedeninden ayrılmış, öbür dünyayı boylamıştı. Onlann mallannı ve teç­ hizatlannı alarak Sultan'ın cephaneligine (zerad-hdne) getirdiler. Onun üzerine Sultan, iyi bahtlı Eşrefi yanına alıp, at sürerek, şeref burcun­ daki güneş gibi yerine döndü. Dinin ve devletin yüzünün gülücüklerle doldugu mübarek bayra­ mın, cihanı süsleyen yüzünden örtüyü kaldırdıgı, hilalın saltanat tugra­ sının yayı gibi gögün bir köşesinden göründügü ertesi gününü ilk saba­ hı. Şam büyükleri yönlerini devrin padişahının bargahına çevirdiler. Te­ vazu yüzlerini yüce tahtın önünde yere koydular. O zaman Sultan, Me­ lik Eşrefi elinden tutarak tahtın yanında özel olarak yaptırılmış olan kürsüye oturttu . Diger melikler de her zaman oldugu gi bi kendileri için

410


ayrılmış yerlere o t u rdular ve şcrbet Içtiler. Daha sonra bayram için ha­ zırlanmış olan padtşah alayına (mevkib-i humayun) katılarak atiarına btndtlcr. Pehlivanlar, ünlü kişiler ve meydanın hüner sahipleri halka

kapma, mızrak oyunu, okçuluk ve binicilik gibi cesaret ve çeviklik iste­

yen oyunlarda her türlü hüner ve ustalıklarını gösterdiler. Ondan sonra Sultan, Melik

Eşref ve diger Şam meliklerle namaz yerine yöneldi. Sün­

nete uyarak [408] Mabud-i Mutlak. Gerçek Padişah ve Yıkılmaz Sultan sahibi Allah ' a ibadet görevini yerine getirdiler. İhtiyaç sahiple­

olan Celal

rine yagmur damlaları gibi sadakalar dagıttılar. Sultan'ın sofrasına gele­

rek yemek yendikten sonra melikler ve serverler selvi boylarıyla salma salma otaglarına (seraperde) gittiler. Adamlarının. hizmetçilerinin. me­ murlarının ve askerlerinin gönüllerini almak için cömertlik ve bağış ge­ reklerini yerine getirdiler. İ kindi namazı vaktinde Sultan, Melik Eşref ile kardeşlerine 1 0 şa­ hane hil'at ile tam takımlı 1 0 soylu at göndererek onları, nevruz gibi süslenmiş olan cihanı aydınlatan bezmine çağırdı. Ö nceki yüzyıllarda yaşayanların duyunca dagılmış kemiklerinin derhal birleşerek cana ge­ lecekleri, cesetlerinin mahşerde canlanacağını inkar edenlerin, bu yan­

"Çürümüş kemikleri kim yaralacak?' (802l dtyeceği bir sofra düzenlediler. Sakalar, "Onlan gördüğünde saçılmış bi­ rer inci sanırsın" (803l şeklinde tasvir edilen şarap testilerini ve ibriklerini "Zencefil kanşık"l 804l tatlı suyla birlikte eglence meclisinde ve neşe top­

lış düşüncelerinden vazgeçip,

lantısında dolaştırdılar. O şahane mecliste padişah yüzünü görme şere­ finden, " Neresine baksan, nimet ve biiyük bir saltanat görürsiin" (805l vaa­ dinin yerine getirildigini gördüler ve sanki "Rableri onlara tertemiz içe­

cekler içirir''l806l sözünün kendileri için söylendigini sandılar. Uzun eğ­

lence vakitlerini gece yarısına kadar uzatarak kadehleri başlarına dikip , şarap içmekle, çeng'in, levta (barbut) ve rebah'ın sesini dinlemekle meş­ gul oldular.

Arap melikleri kalkıp uyku yerlerine gidince Sultan da dinlenme ye­ Şiir:

rine çekilip mutluluk ve huzur yatağına uzandı.

"Bir defa daha parlak sabah kendini gösterince ordu, bargdhın önün­ de saf kurdu.

(802) Kur'an-ı Kerim, 36/78 (803) Kur'an-ı Kerim, 76/ 1 9 (804) Kur'an-ı Kerim. 76/ 1 7 (805) Kur'an-ı Kerim, 76/20 (806) Kur'an-ı Kerim, 76/2 1 41 1


.

dı.

..

Güneş gibi siyah çet.r harekete geçti; ordu daga ve avaya dogru ileri< '

(4091 Erzurum'a vardıkları

zaman şehirde bulunan emirler, kapıları

kapayıp , savunma ve karşı koyma yolunu açtılar. Onun üzerine Sul t a ı ı . güvendiği adamlanndan birinin şehre gitmesini, şehirlileri Melik'in (Cl­ ağzından boyun eğme ve kurtuluş yoluna çağırmasın ı , bargahından, "Şiddetli bir azap vardır" 1 807) tehdidinden "Ama inanıp ya

hanşab}

rarlı iş işleyene mükô.jat olarak güzel şeyler vardır" vaadine çekilmesin i . eğer o konuda muhalefet ederlerse , o suçlarının cezasının v e itaatsizilk lerinin karşılığı olarak onlara büsran şerbetini tattırmasını buyu rdu. Melik

(Cihanşah),

Hazreti Sultan'ın emri gereğince yakın adamla ­

rından birini Sultan'ın büyük emirlerinden biriyle şehre gönderdi. O n ­ lar, şehrin büyüklüklerini ve serverlerini Sultan'ı gösterdiler. Bazen Iyi lik, bazen sertlik göstererek, bazen tatlı bazen de acı sözler söyleyerdt onları doğru yola çektiler.

Bütün emirler itaat etmeyi kabul ettiler. Bu­

nu yaparken eskiden olanladan dolayı Melik'e, kardeşine ve emirlerlıw bir zarar gelmemesi, onlarla geçmişten hiç konuşulmaması, Sultan'm naiblerinin tasarruf ellerini herkesin malından ve eşyasından uzal{ tu r ­ maları şartını koştular. Sultan onların istediği şekilde yazılı bir yemin metni hazırlanmasını buyurdu. Yazdıkları aman, abit ve söz senedini onlara gönderdi. Onu okudukları zaman Candar

Büsameddin

ile diğer şehir büyük ­

leri Sultan'ın huzuruna geldiler. Saltanat hükümlerine uyduklarını ve boyun eğdiklerini bildirdiler. El öpme şerefini kazanarak Sultan'ın san­ cağını şehre götürdüler. l808l Ertesi gün doğunun meşalesi, karanlık örtüyü , dünyayı süsleyen ışığı ve karanlığı dağıtan nuruyla aydınlatınca cihangir Sultan, atının üzerine parlak bir ay. nurlu bir güneş gibi binerek bargahın kapısından bulutun arasından ayın ve kından kılıcın çıktığı gibi çıktı. İhtişam ve azamet içinde üzerinde melekler kanat açmış olduğu halde Melik

Eşref

ve onun kardeşleriyle ikbal ve devlet bulmuş gibi yaya olarak onun rika­ bının yanında yürüdüler. Sultan Melik'in

(Rükneddin Cihanşah)

ey-

(807) Kur' an-ı Kerim, 1 8/ 88 (80 8) Bu surelle Süleymanşah t ara fı nd a n 1 202 senesinde fethedilip kardeşi Tugrulşah'a ve­ rilen Saltuk ili (Erzurum) onun ve oğ;lu Cihanşah'ın elinde 28 yıl kaldıktan sonra bir daha ayrılmamak üzere 1 230 senesinde Selçuklu ülkesine katıldı. (Selçuklular Zama­ nında Türkiye. s. 374)

412

ı


van'ına gtrlnce

Mellk Btref ve 1410) kardeşleri saf kurup safanın önün­

de ayakta durdular. Sultan kısa bir süre sonra dönerek safanın kenarı­ na oturdu . O sırada iki tarafın uzak yakın bütün emirleri baglılık keme­ rint belleıine takmış, sıra olmuşlar ve başlarını öne egmişlerdi. Sultan ayaga kalkarak Melik

Eşreftn elinden tutup halvet sarayına (seraçe-i

halvet) gitti. Oraya çalgıcıları, savaşın ve eglence meclisinin üyeleri olan melikleri çagırdı. O gün zevk, eglence, hoş vakit geçirme ve işretle meş­ gul oldu. Şarabın etkisi ruhların rahatlıgını artınp, neşe işret meclisin­ de bulunanların içini açınca, o arada Sultan 'ın pak nefesini de sevinç duyguları kaplayınca Melik

Eşref, Erzurum sahibi Melik Rükneddin'e

şefaat dilemek için ayaga kalktı . Diger kardeşleri o konuda ona uydular. Sultan, onların isteklerini kabul etti. Onun affedildiğine dair bir "aman

yüzüğü" verdi. Ayrıca ona kıymetli bir hil'at, birçok altın ve özel bir at gönderdi. Huzuruna gelip M elik Eşrefin yanında elini öpme şerefini ka­ zanmasına izin verdi. Onun üzerine Sultan ona baglı yerleriyle birlikte

Aksaray mahrusesini, kardeşine de Eyübhisar'ı (809l muaf ve müsellem ikta(8 10) olarak verdi. Büyük lütuflarda bulunarak onu Aksaray'a diger yandan durumu öğrenmek için de askerlerinden bir birliği Ahlat tarafı­ na gönderdi. Onlar oraya varmadan Sultan

Celaleddin'in naibleri, olanları du­ Er­

yunca canlarını kurtarmak için bulundukları şehri boşaltmışlar,

men'i terk ederek, yönlerini Erran (Karadag) tarafına çevirmişlerdi. Sultan tam bir ayı orada zevk, eğlenceye dalmak, şahane meclisler

Eşref ve ülkenin tanınmış melikleriyle çevgan oyna­ mak ve avianınakla geçirdi. Ondan sonra Melik Eşrefe Ermen taratina (41 1] gitme zahmetine katlanmasmı, yoldaki birlikleri de yanına alarak orada düşmana karşı set meydana getirmesini buyurdu. Gürcistan vila­ yetinde bulunan birkaç kaleyle birlikte Oltu vilayetini Melik Eşrefin di­ vanının emrine verdi. Melik Eşref el öptü. Oranın ve Ermen mülkünün menşurunu istedi. Sultan da Melik Eşrefın rızasını kazanmak için bü­ düzenlemek, Melik

yük bir cömertlik göstererek, onun isteğini yerine getirdi. Melik'in istedi­

Şemseddin Altunabe'yi savaşçı 5 bin süvariyle ihtiyat olarak Ahlat tarafına gönderdi. Tamı tamına, Şi­

gl şekilde menşur yazıldı. Çaşnigir Emir ir:

"llci yüz hil'at, altın talcımlı at; ay yüzlü cariye ve erkele köleyi, Hepsi de soylu olan yüz ai ve yüz katır, 1 00 gümüş lenli htzmetçiyi, (809) Nigde-Aksaray arasında bir yer. (8 10) Tamamen vergiden muaf toprak parçası.

413


Boyunlanna kadar savaş araç·gereci yı'ikleıım{Ş btn Boh t i deveyi, Ancak padişahlara hediye edilebilecek her türden bin top Rumi ipcklt kumaşı, Kimsenin bağışlamaya cesaret ederneyeceği Keykııbadi stkkclerden iki yüz keseyi (surre}, Hazinesi için 1 O kutu dolusu inci gibi her türlü kıymetli mecevheri, Yüzbinlerce özür dileyerek ünlü Melik Eşrefe gönderdi. Ondan sonra herbir server'e, herbir büyüğe ve ünlü kişiye, Dinardan, şahane hil'atten, köleden ve soylu altan, Rum ipeklisinden, kılıçtan. yüzükten, altın takınılı bineklerden, Eğlence araçlanndan, savaş araç ve gereçlerinden ve Tann'nın değer· li kıldığı her şeyden verdi. Saltanat kesesinin başını aşağıya getirdi. Komutan ve ordu o bağış· tan doydu. " Ertesi gün M elik Eşref ve kardeşleri Sultan'ın bargahma geldiler. l s­ lam padişahının sınırsız bagışianna teşekkür etmeyi gerekli gördüler. O zaman Sultan tekrar özür dileyerek onlara [412] şahane hediyeler verdi. Çetr'i ve sancağ;ıyla atma binerek uzun bir mesafeyi onları uğ;urlamak için kat'etti. O sırada Melik Eşref ve kerdeşleri, atlarından inerek Sul­ tan'ın atının rikabını öptüler. Kalpleri sevgi ve dilleri övgü dolu olarak Çaşnigir Emir Şemseddin Altunabe ile birlikte yollarına devam ettiler. Sultan onlardan ayrıldıktan sonra durumu görüşmek ve isteklerini bildirmek için çağ;ırdığ;ı kalelerin muhafızlarının (kütüvalan) ve vilayet naiblerini bir hafta bekledi. Onlar huzura gelince yapılan işleri onlarla konuştuktan , zahireleri, cephaneleri (zeradhane) . ihtiyatlan ve kale işle­ rini yoluna koyduktan sonra o bölgelere makamıarına uygun kişiler

ta­

yin etti . Bütün itibarlı kişilere, ordu emirlerine (umera-yi haşem) , aske­ rin seçkinlerine ve derhahın hademelerine türlü nimetler, bağ;ışlar, ilave makamlar, mülk ve diğ;er bölgelerde iktalar müsellemliğ;i verdi. Onları kadehle ve elbiseyle doyurup, mest ve zengin yaptıktan sonra özel ola­ rak çevre meliklerine, genel olarak da ülke meliklerine, kendisi hakkın­

da "Allah hükümdarlığı dilediğine venr•18 I l) hazinesinden inayet buyrul­ muş olan hediyenin şükranesi olarak 'jetihndme"ler gönderilmesini; on(8 1 1) Kur' an-ı Kerim. 2/247

414


ları devl�t lnln

lellttllt.

aevtnclnln art tıgı makam ve m ev kiini n güçlendl ­ ,

gı, padişahlık ttiertnin yoluna glrdıgı . flahi yardımların ve nfmetlerfn kendisini kapsadıgı haberint vermelerini, uzaktakilert yakındakflerf bu müjdeyle sevtndtrtp rahatlatmalannı buyurdu . O zaman müşrif-i mem­

Şemseddin Muhammed-i Is­ Muzafferedin Ali''nin -Allah rahmet

leket ve tugrayi görevinde bulunan Sahib

fahani,

şu fetihname'yi

Erbil

meliki

eylesin- yanında kaleme aldı. Müsveddesini, okuyup düzelttikten sonra, çogaltılması için Sultan'a gönderdi. İşte metin:

"Andolsun ki, revrat'tan sonra Zebur'da da yeryüzüne ancak iyi kul­

lanmın mirasçı oldUğunu yazmıştık. "(8 1 2) "Bize verdigi sözde duran ve bi­

) zi bu yere varis kılan Allah'a hamdolsun ". l8 1 3 Yüksek makama sahip,

meliklerin büyügü, dünyanın seçkinlerinin lideri, adaletin gerçek taraf­ tan, mücahid ve muzaffer kişi, İslamın ve Müslümanların diregi,

[4 13],

kclfırlerin ve müşriklerin katili, Hancilerin ve dinden çıkanların kahredi­ cisi, gazilerin ve mücahitlerin yardımcısı, Tanrı'nın birligine inanan (mu­

vahhidin) orduların destekçisi, hilafet makamının kudreti, imamlık pos­ tunun önde geleni, meliklerin ve sultanların güneşi olan yüksek maka­ mımız, uzun yıllardan beri büyük işler başarmakta, sevinçli ve müjdeli haberler vermektedir. Size büyük sevinçle selam ve dualarımızı gıyaben duyurmak ve hayırlı vesilelerle topluluk katındaki dileklerimizin yerine geldigini bildirmek gerekmiştir.

zurumlu

Harezmi'nin

Er­

kahredilmesinden, sefil

ve kardeşlerinin ele geçirilmesinden sonra hanların, melikle­

rin, pehlivanların, emirlerin vücutlan ikiye ayrıldı. Diger askerler

esir

alındı veya öldürüldü. Bazıları cennete, bazılan cehenneme yollandı. Muzaffer askerlerin -Allah onlan her zaman muzaffer kılsın- bazılarını. korkak serçeler gibi önümüzden kaçan o kaçaklann nerde oldugunu bulmak için gönderdik. Onlar, sonunda Ahlat'ta onlann )eşinden vahşi hayvanıara ve kuşlara sofra kurdular. Onların kanından yere ipekli ört ü yaptılar. O alçak herif (Sultan

Celaleddin Herezmşah) .

savaş aslanla­

rıyla savaşırken tilki kumazlığı göstererek kaçıp kurtuldu. Düşünceslı­ ligi yüzünden birkaç bin insan hayatını kaybetti . " 0, zalimlerin ise sade·

ce kaybını artınr. '18 I 4)

Bizim yüce bayraklanmız -Her iki dünyada da Allah muzaffer ktlıııı n · Pazartesi günü

Erzurum'u

kendilerine merkez yaptılar. Muzaffer a !tkrr­

lerimiz -Allah onlan korusun- orayı daire gibi sardı. Şehir halkı ve attkrr­ leri karşı geldiler. Sayılarının ve teçhizatlannın çokluguna güvrnrrrk saldınmızı önleyeceklerini sandılar. Tıpkı,

"Kalelerinin kendilerini

Al

(8 1 2) Kur'an-ı Kerim. 2 1 / 1 05 ( 8 1 3) Kur'an-ı Kerim. 39/74 (8 1 4) Kur'an-ı Kerim. 1 7/8 2

41"


lah'tan koru.yaca{Jmı sannuşlardı'�a ı !)) Göz açıp kapayıncaya kadar ileri

llyettntn söz ettıgl klmsr.ler gllJl. gelen ytgitlet1mlz, isabetli oklanyla g{\ ·

neş ve şehir arasına kartat kanadından örtü yaptılar. O dtvanelertn CÜN·

selerini, o alçaklann vücutlannı kale duvarianna ve burçlara heyket glbl

astılar. Gögün güneşi dizginini, batı salırasına dogru çevirip, "Koşup to?.

perdesi arkasında kaybolduğu zaman"!8 161 şehirliler hezimet yolunu tut· tular. Matemli Şam ordusu, sevinçten Saman Yolu (kehkeşan) yıldız ta­ kımlanna yükseldiler. Benatü'n na 'ş (8 1 7l gibi

(4 14]

kongretere çıkarak,

Süreyya yıldızına!8 1 8l el attılar. Şehrin matemcileri (nevhagerdn) aman feryatlannı göklere çıkardılar. Eger şahane merhametimiz, onlan

hima·

ye kucagına ve inayet gölgesine almamış olsaydı, "Gün doğması yakın

değil mi?'�819l vaadiyle "Memleketini alt üst ettik" !820} akıbetine ugratır, "Onu toz duman ederiz·�sı ıı tozuyla eş yapardık. Fakat Rabhani lütuflar, Süleymanl822l mucizesi yoluyla semavi mutlulugu, "Onlan bize getirin"

<8231 dendigi gibi bize getirdi. Sancagın hilalinin ışıgı (pertev-i mahiçe·t

sancak) . şehir kalesinin en yüksek yerinde parlayınca Erzurum, "Yeryü· zü Rabbinin nuruyla aydınlanır'•(824l elbisesiyle şereflendi. 3 Ramazan salı sabahı, "/şte bu, vaktiyle gördüğüm rüyanın çıktşıdır'{825l rüyasının yorumcusu, "Kapılar açılınca" (826l müj desinin getirdi . Müslümanıann cı­ ger köşesi ve insanlıgın gözbebegi olan muzaffer çetr'imiz -Allah daha da

muzaffer kıisın- iyilik ve bagış gölgesini şehrin üzerine düşürdü. Erzu­ 36 pare kaleyle divanın yönetimine soktu. Devletin ve dinin bü­

rum 'u

yügü Melik

Eşref, Ermen

şahı, Melik

Muzaffer Şihabeddin Gazi,

"On

ay'ın bana secde ettiklerini gördüm•{8271 ayetinde bahsedilen on bir ogluyla yüce alayımıza (mevkib) -Allah yüceliğini ve bü· yüklüğünü saklasın- katılmak üzere şehre geldiler. Çavuşlar, onlar için "Allah'ın dileğince, güven içinde Mısır'a yerleşin'{8271 sözünü söylediler. bir yıldız. güneş

ve

Devletimizin dostlan, "Ana babasını tahtın üzerine oturttu. Hepsi onun

(8 1 5) Kur'an-ı Kerim, 59/2 (816} Kuı:'an-ı Kerim,38/32 (8 1 7) Bak.not. 24 1 (8 1 8) Bak.not. 59 1 (8 1 9) Kur'an-ı Kerim, 1 1 / 8 1 (820) Kur'an-ı Kerim, 1 5/74 (82 1) Kur'an-ı Kerim. 25/23 (822) Bak.not. 52 (823) Kur'an-ı Kerim. 38/33 (824) Kur'an-ı Kerim. 36/39 (825) Kur'an-ı Kerim. 1 2 / 1 00 (826) Kur'an-ı Kerim. 39/73 (827) Kur'an-ı Kerim. 1 2/99 416


6rıünde (Allah'a st!cde edip) eglldiler'i828l kerametinin belfrtflerfnf görün­ ce akıl kulagıyla, "Allah bize bunu vaddetti" l82 9) sözünü duydular. Ha­

rezml'ntn büyılsüne kapılan, başkalannın oyununa gelerek bizim gaza­ bımızı ve düşmanlıgımızı çekmiş olan bedbaht ve cahil Erzurumlu, "Rabbim/ Beni geri çevtr, belki yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işle­ rtm'�830) deyip pişmanlık topragında sürünüyor. Suçuna karşı "Biz yöne­ ttcilerimize ve büyüklermtze itaat etmiştik' bahanesini ileri sürüp yaptık­ lannı fesat kimselere yüklüyor. Bazen "Bir kimse daha önce inanmı.şsa

veya imanıyla iyilik kazanmı.şsa, imam onajayda vermez·�83 ll diyor, ba­

zen de "Öncekileri yok etmedik mi? Ardından sonrakileri de onlara kata­

nz•i832l tehdidinin kapısını kapıyordu. Allah'ın izniyle ümidimiz odur

ki, bu mübarek seferde yüce makamımızın ve büyük saltanatamızın

-

Allah büyüklüğünü devam ettirsin- uguruyla {415] Müslümanlan baştan çıkanp tahrik eden ve garazlanyla dünya işlerinin bozulması için çaba harcayan fesatıann ve münafıklann gücü kuvveti kınlmış ve bu fitne mayası ortadan kaldınlmış olur. Sevinçli ve kederli zamanlanmızda yüksek makamınızın -Yüksekliği

daim olsun- bizimle görüş ve fikir birligi gütmeniz dolayısıyla size bu bü­ yük başanlanmızı haber vermeyi uygun gördük. Bu müjdeden çok zevk ve büyük sevinç duymanızı, her işte birlik beraberlik yolunda sehat gös­ termenizi istedik. Bu duygulannızı bize göstermekte inşallah çabuk dav­ ranırsınız. " Bu yazıyı ilettikleri zaman Sultan, onu dikkatle okuyup inceledi. Ay­ nca onun inceliklerini ve gerçeklerini gören kalem ve söz sahiplerinin görüşlerini ve itirazlannı degerlendirdi. Onda kabul edilmez sözlerin varlıgını anladı. Gerçekten de haklı olan oydu . Mektuba itirazlardan biri

Muhammed Tekiş'in oglu Sultan Celaleddin Harezm­ şah, bir çok, dogu beldelerini ve Arap şehirlerini yönetimi altına almıştı. şuydu: Sultan

700 bin cihangir yigit onun emir ve görüşlerine uymuştu. Savaş zama­ nında birkaç defa

Tatar saflannı dagıtmış, bilek ve vücut gücü bakımın­ Rüstem'in adını zamanın sayfasından silmiş, Hilafet makamından,

dan

"cihan padişahı" (şehriyô.r-i cihandô.r} ünvanını almıştı.

Erzurum Meliki Rükneddin Cihanşah da büyük Selçuklu agacın­ dan olup, padişahlık nehrinin kıyısında onun gibi gür bir (828) (829) (830) (83 1 )

(832)

dal çıkma-

Kur'an-ı Keıim. 1 2 / 1 00 Kur'an-ı Keıim.23/99- l 00 Kur'an-ı Keıim.33/67 Kur'an-ı Keıim. 5/ 1 58 Kur'an-ı Keıim. 77/ 1 6- 1 7

417


mış, memleket çemeninde onun gibi bir fidan yettşmemtştir. Fakat hazi­ ne ve definelerimiz onun yüzünden yok olup gitmiştir.

Şam

meliklerine gelince onlar toplu olarak uzak yerden bizim yardı­

mımıza koştular. Allah'ın inayetiyle onların yardımlarının karşılıgını ödedik. O halde bu kişileri küçük düşürüp aşağılayarak onların kalbini kırmak bize ne fayda ve kar getirir?" dedi. O sırada

[416]

daha önceki karışık günlerde garaz sahiplerinin ifti­

rası üzerine bargahın gözünden düşmüş ve dergahın kapısından uzak­

Mahmud ojlu adıyla tanınmış söz meliklerinin ba­ Nizameddin Ahmed-i Erzincani'nin bu fetih dolayısıyla kaleme

laştınlmış olan Vezir şı Ariz

aldığı fetihname'yi, dünyanın

başlangıcından insan oğlununu nesiinin

tükeneceği zamana kadar. "kılıç, kalem ve sancak sahibi" lakabı kendi­ sinden başkasına yakışmayacak olan ve

Şiir

(Arapça):

"At. gece, çöl, savaş, dövüş, kağıt ve kalem beni tanır" sıfatının bir başkasına taktimayacağı Emir

Kemaleddin Kamyar a '

Allah rahmet eylesin- verdi. O da okuduktan sonra Sultan'a arz etti. Sultan o metni beğendi. Tugra sıfatını Sahib

Şemseddin'den

alarak ona

verdiler. Daha önceki fetihname binbir zahmetle yazılmış olsa da yukanda saydığımız nedenlerle kabul görmedi. Fetihname'ler yazılıp dünyanın her tarafına gönderildi. Sultan o önemli işten kurtulunca devlet ve ülke işlerine bakmak için Kayseri'ye hareket etti. İnsanlara emniyet ve güven yolunu açtı. Felek, onun için itaat kemerini can beline taktı. Orda bir hafta boyunca adalet ve bağışın hakkını verdi. Günlerini çevganla, avla. gezmeyle ve gönlünün istediği şeyleri yapmakla geçirdi.

76- ALANYA KALE KOMUTANININ (DİZDAR) İHANETi

VE O KONUDA CEZALANDlRlLMASI Ansızın

Alanya

nailılerinin eminlerinden, "Eğer Cihan Padişahı, en

kısa zamanda kendisine zahmet verip (buraya gelmezse) .

Alanya yöneti­

minin dizgini , saltanat devletinin kullarının elinden çıkar. Vücudu dara­ ğacına yakışan Dizdar, emaneti koruma yolundan sapmış, bozuk ve ka­ rışık beyni gurur ve kibirle dolmuştur.

Kıbnslı

kumaş tüccarlarıyla

(bezzdz) bir olup. başı d ik olan ve kullarına iyi davranan Sultan'a bağ;lı-

418


lık tasmasını boynundan çıkarmak istemektedir" şeklinde bir mektup geldi. Sultan, bunlan ögrenince hayretler içinde kalarak düşüneeye daldı.

[41 7]

Kendi kendine, "Bu eski gögün döndügü süre içinde kimse böyle

yeni bir şey görmedi. Olaylara gebe olan gök anası böyle bir olay dogur­ madı. Ben. alçak ve şerefsiz bir kişiyi seçip onu temiz insanlar toplulu­ guna baş ve idareci yapayım. O da hiçbir sebep yokken böyle bir ihanet­ te bulunsun" dedikten sonra

hiç vakit geçirmeden yakın ve güvenilir

adamlanndan birkaç kişiyle rüzgar gibi giden atma binerek üç gün için­ de Alanya'ya vardı. Hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi yaptı. Bu işin al­ tında kıskançlık ve çekememezlik olabilir diye düşündü. Dizdann, salta­ natın siyaset kasesinin zehirini tadıp. padişahlıgın kalıredici gazabına ugrayarak can damarlan kesilince pişmanlık duymamak için durumu araştınp kesin olarak emin olmak istedi. Yaptıgı araştırmadan sonra Dizdar'ın suçlu ve hain oldugunu anlayınca saltanat divan sarayının emirlerine ve naiblerine. herkesi sorguya çekerek bu olayı gizlilikten çı­ kanp açıga kavuşturmalannı buyurdu. Onun üzerine Dizdar'ın işine va­ kıf olan muhafızlar, emin kişiler ve ileri gelenler. onun yaptıgı kötü işleri ve çirkin davranışlan ayıntılanyla açıkladılar. Sözlerini deliller. şahitler ve karinelerle pekiştirdiler. Ondan sonra devlet büyükleri de Sultan'ın huzurunda Dizdar'ın suçlannı dogru delillerle açık ve kararlı olarak an­ latıp. "Kale ileri gelenlerinin anlattıklan dogrunun ta kendisidir" deyince Sultan derhal emir verdi. Cellatlar onu sürükleyerek parça parça edip kale burcuna götürdüler. Parçalanmış cesedini oraya astılar. O olayda onunla sırdaş ve işbirlikçi olanlan da onun akıbetine ugrattılar. Sahil melikleri onun başına gelenleri duyup. cezanın şiddetini ve olayın hikayesini ögrenince her taraftan taht ve tae sahibine harac ve bac gönderdiler. Cihan padişahı iki ay orada mutluluk, sevinç ve zevk meclisi kurdu.

Şiir: [4 18] "Dünyayı savaşla süslediği gibi banşta da eğlencenin hakkını verdi.

O yerlerde zaten mutluluktan insanlar şarap içmeden mest olmuşlardı. Oranın ağaçları insanın içini öyle açıyordu ki, orada gece gündüz gibi görünüyordu. Her yerindeki su, gülsuyu gibi beraktı. Misk kokusu her yere dağıl­ mış t ı.

419


Binlerce rengarenk gül açılmış, her kayadan hayat suyu akıyordu. Yeri, yasernenin ve erguvanın çokluğundan yıldızlarla dolu göge dliıı müştü. Padişah, ilkbahar havası veren orda içki, müzik, çevgan ve avla diı ı · lendi. " Oradan Antalya'ya geldi. orada 40 gün daha bülbül sesini ve ku m­ ru ötüşünü dinleyerek zevk ve eglenceye dalıp dönen felegin olaylarını unuttu. Oradan

Kubadabad tarafına hareket etti. Şiir:

"Sonra öyle bir cennet bahçesine indi ki, cennetin bekçisi (rıdvan} öylt• bir bahçe yetiştirmedi. " O zaman çevre emirleri her taraftan yönlerini Sultan'ın tarafına ç<.� ­ virerek, ona sınırsız hediye ve armaganlar getirdiler. Sultan, gece gün­ düz işret meclisi düzenleyerek kullarını sevindirmek, düşmanlarını kalı­ retmekle meşgul oldu. Tam bir yıl süreyle huzur ve rahat içinde yaşa­ mış olan askerlerini yerlerine yurtlanna gönderdi. Orada dinlenip eglen­ melerini buyurdu. Darü'l-Hilafe'den, Melik Eşreften ve diger çevre mc­ liklerinden, kullarına iyi davranan Sultan'ın dergahına elçiler geldi. Sul­ tan'dan izzet. ikram güleıyüz görüp. mala kavuşmuş. mutluluga ermiş, arnaçianna ulaşmış ve emel bayraklarını çekmiş olarak geri döndüler. Yine de "Doğruyu en iyi Allah bilir"

77- MOÖOL ÖNCÜ BİRLİKLERİNİN (KARAVUL) SİVAS MAHRUSESİNE KADAR SALDIRMALARI 629/ 1 23 1 -2 yılında Cormagon [419) Noyan emir ve kamutasında Moiol ordusundan bir grup. İsfahani Kervansarayı adıyla bilinen vr bu zamanda Kemaleddin Ahmet b.Rahat ribatı adıyla tanınan Sivaa nahiyelerinde bulunan bir kervansaray'a kadar saldırdılar. l833l Çok sa­

yıda insanı ve hayvanı öldürüp esir aldılar. Ortalıgı yıkıp yagmaladılar. Sultan, bu feci haberi duyunca aklını endişe ve telaş istila etti. Der­ hal Emir

Kemaleddin Kamyar'a sarayın özel askerlerinden( müfaride· i

halka-i hds), dergahın kölelerinden (gulaman·i dergah) ve saltanat

mu­

hafız görevlilerinden ( mülazimdn- yatak-i humdyun) meydana gelen hazır

orduyla tam teçhizatlı olarak yola çıkmasını, kifayeti, dirayeti, komutan­ lıgı ve işbilirligiyle bu yangını söndürmesini . bu kanşıklıgı durdurması­ nı buyurdu. (833) 629/ 1 232 yılında.

420


Emir

Kemaleddln

o

kadar askerle yola düştü.Slvas'a vardıgı zaman

Molol önce kuwetlerl(karavul) geri dönmüşlerdi. İhtiyatlı davranarak,

tuzak ve

pusulan araştırmak için keşifler yaparak Erzurum'a kadar git­

tl. Orada taraftar ve komutan olan Çaşnigir Mübarlzeddln Çavh

ile

meselenin halli ve işlerin seyri konusunda görüş alış verişinde(müşave­

ret) bulununca o "Moiol ordusu geri döndügüne göre onlann peşinden giderek fitne tozunu uyandırmak gerekmez" cevabını verdi.

,

Kemaleddln,

birkaç gün orada kalınca durumdan haberdar olmak

: Için bölgelere ve çevrelere casuslar ve haberciler gönderdi.Onlar geri dö­ nünce Moiol ordusunun sayısının az oldugunu, yagmalarda bulunup . ·

esirler aldıktan sonra büyük bir ihtiyat ve aceleyle yerlerine döndükleri haberini getirdiler. Bu haberden iki üç gün sonra da kalelerin muhafız­ lannın(kütüvalanJ habercileri gelip Moiol askerinin geçip

Yunus

derbendini

Mugan'a vardıklannı bildirdiler.

Emir

Kemaleddln

orada kaldıgı süre içinde işleri düzenleme yollan­

nı araştırdı. Bütün bölge askerleri ona katıldılar. O zaman Erzurum 'da büyük bir kalabalık ve sayılamayacak kadar çok bir topluluk meydana geldi. Sonunda en dogru düşünce ve en uygun karar olarak şunu gör­ düler: "Moiol ordusu giderken askerimizin azlıgı dolayısıyla ilk anda hü­ cüma [420] geçernedik Askerlerin toplandıgı şu anda neye karar versek onu gerçekleştiririz. Herhangi bir iş yapmadan, imparatorluk bargahına yakışan bir hediyeyle geri dönüp kulluk görevini yerine getirmezsek ya­ kışık almaz". Aynca Moiol ordusunun ülkeye saldınsının sebebinin Ab­ haz Melikesi Rosudan'ın tahriki ve kışkırtması sebebiyle yapıldıgını da ögrenmişlerdi. "Bu bahane bizim için yeterlidir" dediler.

78- SULTAN'IN ASKERLERİNİN GÜRCÜ DİYARINA GiTMELERİ VE ORANlN BAZI KALELERİNİN MELİKÜ'L-ÜMERA EMİR KEMALEDDİN KAMYAR­ -ALIAH RAHMET EYLESİN- TARAFINDAN FETHİ Bu düşünceyi yerinde ve bu tedbiri uygun gören Emir ile Çaşnigir Emir

Mübarizeddln Çavlı-Allah

Kemaleddln

onlara rahmet eylesin­

mancınık, arrade, "neffat"lar<SS4) , nekkablar<SS5) , taş atanlar, yaycılar ve diger harp araç ve gereçlerini kullananlan bulup bütün cephane alet­ lerini tertip ettiler. Diger bölgelerden (memalik) gelen piyadelerle yetin(834) Orduda neffat denilen sanatı ateş vermek. yakmak olan nefti yani neftçiler, barutçular ve nekkab denilen kale deliciler de çok miktarda bulunurlardı. (Med hal, s. l 08) (835) Lagımcılar.

42 1


piyade t u t ula r . Büyük bir kala·

meyerek daha beş bin ücretll(ilcrl·har)

balık ve mükemmel bir toplulukla yönlerint Gürcl•tan ülkesine çevirdi­ ler. Padişahın askerleri, bir hafta boyunca o diyar ınctslnl, ateş yagdıran kılıç elmasıyla deldiler. Şerefeleri Balık Burcuna degen ve temell balıkla iddiaya giren 30 tanınmış kaleyi aman vermeyen, kan Içen kılıcın darbe­ leriyle aldılar. Agır gürzleri ve keskin kılıçlanyla Güreülere kıyamet gü­ nünü gösterdiler. Ölülerden oranın ovalannda tepeler meydana getirdi­ ler. Rum topraklannı, din düşmanlannın ve can muhaliflerinin birikUr­ dikleri mallar ve dogurduklan kölelerle doldurdular. Ulu Allah'ın vadet­ tigi, "Allah size, ele geçiTeceğiniz bol bol ganimetler vddetmiştir" (B36) müj ­ desini Alıhaz'dan ulaştırdılar. Sayıya, ölçüye, tartıya sıgmayacak gani­ met elde ettiler.

(42 1] Komutan. (sipehdcir}, askerini oradan Hah (Gag) tarafına çek­

ti. Sıkıntı veren mancınıkı üç gün boyunca isyan edenlerin kalesine çe­ virdi. Dördüncü gün dünyayı aydınlatan padişahın parlak ışıgı üzerleri­ ne düşünce agaç yapragı gibi titreyen kale sakinleri cihan pehlivanın­ dan aman dilediler. Komutan, onlann istegini kabul etti. Çoluk çocukla­ n ve mallanyla aşagıya indikleri zaman padişahın zafere alışmış olan bayraklan yukan çıktı. O işi de bitirince

Nahah

tarafına gittiler. Taş darbeleriyle o kale

sakinlerine, geniş dünyayı kanncanın gözü gibi dar ettiler. 4 gün 4 gece çekirge ve an sürüsü kadar arrade ve mancınık'ı o fitne kafirlerin üzeri­ ne yagdırdılar. Beşinci gün yıldıziann şahı dünyayı aydınlatan güneş gökte parlayınca yaşlı bir rahip, genç bir yürek ve övgü söyleyen bir dille Melikü'l - Ümera

Kemaledd.in

Kam yar'ın yanına geldi.

Şiir:

"Ona dedi: Zamanın ümidi sensin. Bütün arzulann adresi sensin. Daha önce kartallann uçmasına izin vermeyen bu sarp yerlerle dolu kalemiz varsa da Artık ters dönmüş talihimizden başka elimizde bir şeyimiz kalmadı. Ne de gönlümüzde seviç ve elimizde güç. Şimdi herkesin kalbi senin emrinin kölesidir. Altın. çocuk ve can se­ ninjemıanına bağlıdır. " Rahibin yalvardıgını görünce Emir

Kemaleddin Kamyar. "Korkarak

ve umarak bize yalvanyorlar, bize karşı gönülden saygı duyuyorlardı" !83 71 durumunu hatırladı. "Bir topluluğun saygın kişisi size geldiği za(836) Kur'an-ı Kerim. 48/20 (83 7) Kur'an-ı Kerim. 2 1 /9 ı

422


·

man ona ıkramda bulunun" söıü

geregtnce onun saygınhgını artırdı. Ag­

layıp yalvarınasma dayanamadı. Engin tytltgt ve cömert tahtatı kendini ıosterdl. Kale halkını bagışladı. Askerlere kin kılıcını kınına sokmalan­ nı. can alıp halka eziyet etmekten uzak durmalannı. ele geçirdikleri ga­ nimetlerle yettnmelertni buyurdu. Rahip kaleye dönüp Melikü'l - Ümera'nın gösterdigi iyiligi anlatınca, herkes onun hizmetine girme şerefi [422] kazanmak için acele etti. ls­ ·

yan tepesinden iz'an düzlügüne indiler. Yardımlar almak ve arnaçianna ulaşmak için saltanat otagına (dehliz-i saltanatJ(838l koştular. Mesut bir talihle saltanat sancagını (sancak-i humayun) kaleye götürdüler ve se­

'

vtnç müjdeleri verdiler.

79 ABilAZ PRENSESi ROSUDAN'IN MELİKÜ'L -

ÜMERA KEMALEDDiN'iN HUZURUNDA AMAN

-

DİLEMESi, ONUN, SALTANAT BARGAHINDAN EVLİLiK AKRABALIGI KURMAYI TALEP ETMESi

Adı geçen beldelerde hüküm yürütmek için biçilmiş kaftan olan, olaganüstü gücüyle dünyanın taç sahiplerine ve alemin padişahlanna üstünlük saglamış; mal, ordu ve ülkesini imar etme bakımından, hanş­

ta ve savaşta, Müslüman ve Hıristiyan padişahlannı geride bırakmış Ab­ haz Melikesi Rosudan, Sultan'ın askerlerinin üstünlügünü; Rum ülke­ lerinden gelen savaş yigitlerinin soylu atlannın nallannın değ;diğ;i yere Sultan'ın padişahlık tohumunu ve fidanını diktigi haberini alınca kalbi çarprnaya başladı. Son derece hassas oluşu yüzünden sükunu ve karan kaçtı. Danışma toplantılan yaptıktan sonra kurtuluş yolunu, "Sultan'ın devletinin adamianna ve ileri gelenlerine iyi davranmalı ve onlara tatlı dil ve iyi sözle yaklaşmalı" şeklinde öne sürülen tekiifte gördü. Bu görüş

Kemaleddin ile mektuplaşma ve haberleşme yolunu aç­ Moiol ordusunun Rum ülkesine saldırmasında parmagı olan devleti­

geregince Emir tı.

nin emirlerinin bu kötü işlerinden dolayı özürler diledi. Elçisiyle birlikte Melikü'l - Ümera'ya Gürcistan'a has mallardan hediyelerle şu haberi 1

yolladı.

Şiir:

"Ben cihan padişahının kulu kölesiyim, onun fermanı karşısında ba­ şımı öne eğmişim. Senin s aldınnın geldiği yerde benden hiçbir kötülük gelmez.

[423} Eline geçen her şeyi ateşe koysan ve yok etsen de. " (838) Hükümdarın odalı otagı.

42::J


Eger Hazretl Sultan, sizin yaptıklannızı ögrenirse, engin padlşahlık merhametine ragmen suratı asılır. Bu işin aslını ögrenmenln peşine d O · şer. Bizim Melikü'l - Omera'nın merhametinden bekledlglmlz odur kı, geri kalan beldelerimizi yakıp yıkmaktan. yagma ve talan etmekten kn · çınması; barış talebimizi saltanat dergeibının huzuruna arz etmesi: Sul­ tan bize iyilik yapmak istiyorsa, bunu evlilik akrabahgı kurarak göster­ mesidir. Bizim aklımızdan geçen, Selçuk sülbundan ve David soyundan gelenl839l iffetli ve namuslu kızımızı. ülke komşulugu ve memleket ya­

kınlıgı dolayısıyla Melik Gıyaseddin Keyhüsrev'tniB40l evlilik haremine ve birleşme odasına sokmaktır." Büyük bir sagduyu ve engin bir ileri görüş sahibi olan Melikü'l Omera Kemaleddin, onun istegini kabul etti. Vilayetin çevresine ve

Gürcü beldelerine çekirge gibi dagılmış olan askerlerini geri çagırdı. Saglam surlan ve marnur binalan olan 40 parça kalenin; Hah, Nahah gibi iki büyük ve marnur vilayetin fethedildigi: oralarda oturaniann ço­ luk çocuklarına, mal ve mülklerine el konuldugu; askerin sınırsız mala ve eşyaya kavuştugu haberini Sultan'a arz etti.

Mojol öncülerinin arkasından seçkin askerlerini gönderdigi günden beri zevke, eglenceye ve işrete iltifat etmeyen ve her zaman onlan merak eden Sultan, iyi haberleri habercilerin agzından duyup mektuplan oku­ yunca rabatladı ve sevinçten uçmaya başladı. Emri üzerine derhal her yana müjde verdiler. Ülkenin her yanına "fetihname"ler yazdılar. Ondan sonra da devlet emirlerini ve meclis arkadaşlarını çagırdılar. Mükemmel bir meclis [424) düzenlediler. Sultan, emidere nefis hil'atler ve kıymetli hediyeler verdi. Bagışlanndan Rum'un büyük küçük hiçbir yaratıgını mahrum bırakmadı. Habereinin (kasıd) cebini ve torbasını inci torbası ve maden içi gibi mücevher ve altınla doldurdu. Özel olarak Emir Kema­ leddin'e, genel olarak da ordu emirlerinin herbirine mektup yazdı. Şe­ refli tugrasıyla (tevki-i eşrej) süsledigi mektubunda teşekküre deger ça­ lışmalanndan ve üstün hizmetlerinden dolayı onlan kutladı. Aynca as­ kerlerin memleketlerine dönmelerine izin verilmesini, Melike ile evlilik akrabalıgı kurmayı memnuniyetle kabul ettigini, bundan sonra ordu­ nun Abbaz ülkesine saidırmasına izin verilmemesini, emirlerin oradaki görevlilerini tamamladıktan sonra gelip bargahın kullarına katılmalarını bildirdi. (839) Kraliçe Erzurum'da hüküm süren Selçuklu Tugrulşah'ın yakışıklı, boylu . cesur ve eneljik oglu ile evlenmiş. bu sebeple bunlardan dogan prenses hem Selçuk hem de Da· vid (Gürcü kralı) soyundan gelmiş bulunuyordu . (Osmanlılar Zamanmda Türkiye . s.376) (840) Alaaddin Keykubad'ın oglu I l . Gıyaseddin Keyhü srev.

424


Mektubu alınca Emir Kemaleddln, emirleri otagına (dehliz) çagırdı. Ferman hükmünü herkese duyurduktan sonra oradan hareket etti. Er­ •lncan elvanna vannca askerlerine izin verdi. Kendisi de emirler ve or­ dunun serverleriyle,

ŞUr:

"Zafer kazanmş, öc almış ve düşmanı avZanmış olarak Hazreti Padi­ şahın yanına geldi. " Sultan onu her türlü bagışa ve her çeşit nimete kavuşturdu. Maka­ mını göklere çıkardı. Onun büyüklük adını, Utarid ' in!84 l l kalemiyle ayın gövdesine yazdı.

ŞUr:

Sonra ona kıymetli bir hil'at, bir kılıç ve rahvan bir atı" onu çekemeyenlere ve kıskananlara ragmen verdi. Serverierin ve su-başılann (ser leşker) hil'at ve hediyelerle gönlünü aldı. Daglık yerler koyu renkli gömlegi beyaz bir çadırla degiştirdigi ve kış ordusunun hücuma başladıgı sırada Sultan

Kubadibid'a gitti. Br süre

gölün kenarında kadeh yudumlayarak ve eglenerek vakit geçirdi. ondan sonra istikamet okunu Antalya tarafına attı. Oradan da gönül huzuroy­

la

mutlu ve sevinçli bir şekilde Alanya'ya gitti.

ve

Havası güzel bahan aratmayan bir nergis arasında,

Şiir:

kış. Padişah. nehir kıyısında gül

[425] Sevinç içinde yaşadL Güneş, Koç burcundanl842l ışığını saçınca Güneş gibi parlayan muzaffer padişah, dünyaya uğurlu yüzünü gös­ terdL Günlerine gün katmış olarak gönle huzur veren sahilin dışına çıktı. Çabukça devletin kaynağı olan Kayseri'ye geldL

80- SULTAN'IN ASKERLERİNİN ERMEN TARAFINA

GİTMESİ, AHLAT'IN VE DİÖER ERMEN

BELDELERİNİN FETHi VE ORANlN DİÖER KORUNAN MEMLEKETLERE (MEMALİK-İ MAHRUS) KATILMASI Sultan . her zaman fazıliann toplandıgı. zahitlerin yetişip serpildigi.

Ermen memleketlerinin tehlikeli yerler haline Eşrefin tabiatında var olan zevke düşkünlügü ve eglence­

önemli kişilerin yerleştigi geldigi; Melik

ye zaafı yüzünden Sincar'dan Sonra Şam'a (Dimaşk) yerleştigi ve Hiret (84 1 ) Bak.not. 1 63 (842) Güneş Koç Burcuna 2 ı Martta girer. 42!1


sarayında eglenceye daldıgı, çirmedigi, bu yüzden

Moiol

laşgird (Eleşgirt), Bargiri

Ermen

diyarını aklının ucundan dahi �«'

ordusunun (Ahlat)'tan önce

Malazglrt, Va·

gibi yerlere saldırarak, oralan vahşi hayvan·

!ara in, yırtıcı kuşlara ve akbabalara yuva yaptıgı, o diyarda insanoglun­ dan dolaşan kimse bırakmadıgı, orayı "Şimdi onlardan hiçbirini duyuyor

veya hiçbir ses işitiyor musun?<843l" sıfatıyla sıfatlandırdıgı, sag kalanlan

Harezmi

esaret ipine baglayıp düşkünlük zincirine vurdugu;

askerleri·

nin bazılannın oralarda başıboş dolaştıklan, o menzillerden geçen kale· lerin geçiş yollannı tamamen kestikleri haberini duyunca genel olarak insaniann menfaatini düşünmesi ve mükemmel birnınetinin herke�! kapsaması dolayısyla Emir

Kemaleddin Kamyar'a

muzaffer adamlan­

,

nın (haşem} hepsini yanına alarak o bölgeye gitmesini; aklın. dirayetln ve uyanıklıgın gereklerini yerine getirerek, Ahlat'tan ve

Ermen

topraklanna kadar

Bitlis'ten Ti1ll1

diyannı korunan memleketlere katmasını,

oralann işlerini yoluna koymasını, gerektigi ve uygun oldugu şekilde

[426] beldeler, bölgeler ve kaleler için ihtiyat tedbirlerini almasnı, imar ve tamir işlerini tamamlayarak, ambarlıanelere zahire yıgmasını, cepha­ nelikleri silahlarla doldurup, kaleleri güvenilir, ytgit, akıllı ve uyanık muhafızıara emanet etmesini buyurdu.

Kemaleddln, verilen emir geregi askerlerin seçkinleriyle yola Kayseri'yt, Sivas'ı, Erzincan ve Erzurum'u geçip Ahlat havalist­

Emir düştü.

ne vannca orayı ıssız ve insandan boş buldu. Kendilerinden istenıneden ve kendilerine başvurulmadan Ahlat'ta kalmış olan birkaç itibarlı kişi, Melikü'l-Ümera

Keınaleddin Kamyar

ile padişahın askerlerini karşıla­

maya geldiler. Onların gelişi Melikü'l-Ümera ile yanındakileri sevindirdi . Açık bir talihle ugurlu bir zamanda Sultan'ın sancagı. muzaffer asker­ lerle birliket şehre girdi. Emir

Kemaleddln,

şehrin itibarlı kişilerini ve

ileri gelenlerini nefis hil'atlar. bagışlar, ödüller ve ikramlarla şereflendir­ di. Devletin ve saltanatın taraftan ve hizmetçisi olması konusunda her­ kese and içirdi. Onlar da cuma günü minberierde hutbeyi şahlar şahı· nın kutlu lakabıyla süsleyip güzelleştirdiler. Aradan bir süre geçince

Emirü'l-Ümera'nın

emri

üzerine gölün

(Van} kısıyına indiler. Orada Emirü'l-Ümera, askeri birlikleri, emirlerin koroutasında

Bitlls e, Van'a, Vastan'a, AdUcevaz'a '

ve sayılması sözün

uzamasına, bıkkınlık uyandırmasına ve kitabın sayfalannın artmasına sebep olabilecek diger bölgelere ve beldelere gönderdi. Kısa bir süre için-

(84 3) Kur'an-ı Kerim. 19/98

426


de zahmet çekllmeden, önemit bir zorlukla karşılaşılmadan diger Ermen memleketleri de saltanat devletinin çagrısına uyup selamete erdiler ve kendilerint korudular. Onun üzerine kale muhafızları (kütüvalan) ve devlet taraftarlan açık bir alın ve huzurlu bir kalple yönlerini yüce ota­ . ltn (dehliz·i al� kulluguna çevirdiler. Lütuf ve nimetle karşılaşıp . mak­ satlarına ulaşmış ve isteklerine kavuşmuş olarak geri döndüler. Emir

Kemaleddin, Ermen

diyarının fethini, o bölgenin rahat vazi­

yettni, kale muhafızlarının ve idarecilerin dileklerini ve oralarda başıboş ; dolaşan HarzemUlerin durumunu Hazreti Sultan'a [427] arz edince her zaman askerlerinin üzerinde titreyen ülkeler padişahının cömert kalbi, büyük bir huzur ve sevinç duydu.

Ermen

mülkünün fethinden mem­

nun oldu. Ülkenin her yanına müjde mektuplan (beşaret-name) gönder­ di. Emir ·

Kemaleddin Kamyar

ile askerlere rehberlik ve komutanlık

yapmış olan diger emirleri tebrik eden, onlara iltifatlarda bulunan ve

Ziyaeddin Karaaslan'a Sadeddin ErdebUi'ye Kadı Şerefeddin oglu Pervane Taced­ din'e Ahlat ve Ermen taraflarına gitmelerini , oranın ihtiyaçlanm karşı­

onları öven bir ferman çıkardı. Sonra Sahib ·

Müstevfı

. lamalannı, vergi kapılarını (ebvabü'l-maO belirlemelerini; kayıplann, ölü­ . lerin ve kaçaklann emlakini kaleme almalannı ve sonucu kendisine bil­ dirmelerini buyurdu. Onlarla Melikü'l-Ümera

Kemaleddin Kamyar'a hi-

tabeden bir mektup gönderdi. Mektupta, "Sahib, Müstevfi ve Pervane oraya vannca Emir

Kemaleddin,

kalelerio ihtiyat tedbirlerini alıp ona­

rım işlerini tamamladıktan sonra Erzurum'a gitsin ve buyrulacak şeyle­ ri buyurması için hükümlerimizi beklesin" yazılıydı.

Sahib, Pervane ve Müstevfi oraya varıp kalenin onarımı emrini bildi­

Kemaleddin'e kireç lazım oldu. Onanın için gerekli olan taş. agaç Acilleevaz mevkiinde bulunuyordu. Emir oraya gitti. Emri

rince Emir kireç ve

üzerine emirler, birkaç büyük fınn yaparak onları faaliyete geçirdiler. İki üç gün içinde bin fınn kireç pişirdiler. Onları develere , katırlara, merkeplere, başka şeylere yükteyerek ihtiyaç duyulan yerlere götürdüler ve onlardan alındı belgesi (hüccet-i kabz) aldılar. Melikü'l-Ümera, o işten kurtulunca Erzurum ' a geldi. Orada Sul­ tan'dan kendisini çagıran ve askerlere memleketlerine dönmeleri için izin vermesini huyuran bir ferman geldi. Onun üzerine Melikü'l-Ümera, askerlere serverlerle birlikte yurtlarına dönme izni verdikten sonra sal­ tanat bargahına kullugunu sunmak için yola çıktı. Şahlar şahının elini öpme şerefine kavuşarak ona olup bitenleri ayrıntılarına kadar anlatın427


ca. rütbesl zirveye ve şeref burcuna çıktı. Büyük padlşah (hidtv·i mua.z·

zam) · Allah delilini nurlandırsın, · [428) engin cömerugı ve sınırsız tytll­

giyle dünyanın yıkılıp son bulacagı zamana kadar hiçbir padtşahın blr kuluna vermeyecegi kadar ona bagışta bulundu. Emirleri ve ordu ser­ verlerini de bagışından mahrum etmedi. Onları türlü hediyelerle şeref­ lendirdi ve onlara "!şte bu sizin istediklerinizin karşılığıdır, çalışmalannız

şükre değer•1844) ayetini okudu. Hepsini bagış ve lütuf dairesine aldı.

Eyvan'da alınan zevklerden. meydanda yapılan eglenceden onları pay sahibi yaptı. Bazen yalnız kaldıgı zamanlarda mübarek dilinden şu be­ yitler dökülüyordu: Şiir (Arapça) :

"Eğer akıllı kimsenin sevgisini kazanmak ve onun kalbinde yer almak istiyorsan, Sana nzık olarak verilen şeylere onu da dahil et ve sevgi ağıyla avia­ yarak ona ihsanda bulun. Görmez misin havadaki kuş bile, yerdeki daneyi kapmak için en yük· sekten damla gibi yere damlar. !şte böylece akıl ve zeka sahipleri, sevgi göstermeden kalplerdeki sevgiyi avlayamayacaklanm bilirler. "

8 1 - SAHİB ZİYAEDDİN, PERVANE TACEDDİN VE MÜSTEVFİ SADEDDİN'İN ERMEN TARAFINA GiTMELERİ Sahib

Ziyaeddin,

Pervane

Taceddin

ve Müstevfı

mensuplan (ashab-i divan) , müfarideden 1 0

1�in

Sadeddin,

divan

savaşçı yigit süvari ,

hassa köleleri (gulaman·i hô.s) ve kendi adamlaoyla (havaşi-yi hod)

lat

Ah­

bölgesine vararak, büyük bir azarnet ve haşmetle divan kurdular.

Kayıplann bütün mallannı ve mülklerini (emlak u akar) kaleme aldılar. Çevreden gelip kendilerine sıgınmış olan çiftçi ve köylülere kendi top­ raklarını iade ettiler. Onlara mal. tohum ve hayvan verdiler. Eskiden verdikleri normal vergileri yeniden tespit edip azalttılar. Onları çiftçilik ve ziraate özendirdiler. Kalelerio muhafıziarını (kütüvalan) çagırarak. on­ ların gelir ve giderlerini kaydettiler. Yönetim şekillerini kurallara bagla­ dılar.

(844) Kur'an-ı Kerim. 76/22

428


Gürcü, Erran

Azerbaycan

ve

vilayetlerinde bu yapılanlar duyulun­

ca oralann halkının hepsi, kalpleri huzur ve ümit dolu olarak yönlerini

(429) yurtlanna çevirdiler. Kısa bir süre içinde o bölgeler imar edilerek eski haline

geldi. Halk, saltanat naiblerinin adil ve iyi yönetimleriyle

huzura kavuştu. O memleketin sü-başılıgı (ser-leşkerij Emir Emir

Sinaneddin,

Sinaneddin'e

verildi.

yigit bir emir, usta ve yetenekli bir sü-başı, tedbirli,

Kır Han ın (Kayır Han), Harezmll­ Tatvan'a indigini, o vilayetin onlann eziyet

tecrübeli ve ileri görüşlü bir insandı. ler ordusunun bir kısmıyla

'

ve zülmündan huzuru kalmadıgını, onlann tüccarlann geçiş yollannı tamamen kapadıklannı haber aldı. Daha önce de Sultan'dan onlan sal­ tanat dergahının kulluguna ve itaatine çagırmalan, güzel vaadlerle gö­ nüllerini almalan, saltanat devletinin diger taraftadannın ve destekçile­ rinin de vilayet halkını rahatsız ve perişan eden onlann kaldırdıgı fıtne tozunu iyilik suyuyla yıkamalan için harekete geçmelerini huyuran bir emir gelmişti. Bir gün Sahib

Ziyaeddin,

diger divan ve dergah erkanı hepbirlikte

büyük bir ihtişamla gezmek için atıanna bindiler.

Sinanedelin Kaymaz,

bir kölesi (gulam) ve seyisi (rikabdarj ile onlardan aynlıp yola düştü. Tatvan'a yaklaşınca

Kaymaz

"Han'a git,

Harezmlller

askerlerinden birine rastladı. Ona,

sizinle görüşmek istemektedir. Silahsız ve askersiz

sizinle görüşecek Eger izni olursa huzuruna çıkınakla şereflenecek, ha­ berini ulaştır" dedi. Süvari, Han'ın yanına gidip durumu ona anlatınca

Kır Han şaşırdı.

Süvarinin söylediginin dogrulugunu anlamak için Emir

Kaymaz

Sinaneddin

ile eskiden tanışmış olan kölelerinden (gulam) ve görevlilerin­

Sinaned­ Emir Sina­

den (mülazim) birini onu karşılamaya gönderdi. O adam Emir

din i görünce geri dönerek Kır Han a, "O adam hiç şüphesiz neddin dir deyince Kır Han bir hacib'ini yanına alarak onu '

'

'

"

karşılama­

ya çıktı. Karşılaşınca kucaklaşıp biribirine iltifat yagdırdılar. Zamanın işlerinden, deVrin degişmesinden ve davranışiann başkalaşmasından söz ettiler. O arada Emir

Sinaneddin

izin alarak [430]

Kır Han ın gözde '

hatunlanndan birinin yanma gitti. Ona eşinin selamını ulaştırdıktan sonra oradakileri dönen felegin sebep oldugu felaketlerden ve günlerden yedikleri darbelerden dolayı teselli etti. Oradan

Kır Han'ın yanına döne­

rek kaldıgı yerden sohbete başladı. Mutluluk ve sevinç içinde (Kır

Han)

sofra istedi. Yahni ve bugrahani'den ibaret yemekleri getirdiler. Yenil­ dikten sonra

Sinaneddin

Kur'an'ı Kerim'i kabından çıkardıktan sonra

elini onun üzerine koydu. Saltanat devletinin emirlerinin büyügü nden

429


küçügünden hiçbirinin aklından ve fikrinden

Kır Han

ve diger

Harezm

asilerine kaşı hiçbir kötülük bulunmadıgına dair yemin ettikten sonru , "Herkesin niyeti, sizi böyle avare dolaşmaktan. yersiz yurtsuz olmaktan kurtarıp durumunuzun düzetmesine ve rahatınızın saglanmasına yara­ yacak bir yurda sahip olmanız. Sultan'ın Sahib'ten (vezir) ı stedlğ;i sızın diger taraftarlarının devlet emirlerinin saltanat bargahının görevllleri vr itaatkarlan arasına girmenizi saglamaktır. Eğ;er teklif size uygun ve ye­ rinde görünüyorsa, siz ve bütün

Harezm

emirleri içten ve dıştan Sul­

tan'a, onun melikleri ve adamlarına bağ;lanıp, onun düşmanına düş­ man. dostuna dost olmalısınız" dedi. Onun üzerine

Yılan Boja, Can Birdi, Saru Han, Küçlü Han ve

Kır Han, Bereket,

diger

Harezm

büyük­

leri ve emirler bir araya gelerek hep birlikte yemin ettiler. Birlik temelle­ ri atıp. dostluk baglarını bagladıktan sonra ortaya şarap getirdiler. Bir kadeh alındıktan sonra

Sinaneddin,

"Sahib'e ve diger devlet erkanına

bu durumu bildireyim. O arada siz de atlarımza binip sabah erkenden şehir bahçelerinden uygun gördügünüz bir yere konaklayın. Devlet emirleri ve büyükleri yanınıza gelirler. Orada meseleleri görüşüp karara bağ;larsınız" diyek özür dileyip geri dönme izni istedi. Emir

Sinaneddin Kaymaz

şehre geldiğ;inde vakit ikindi namazı vak­

tiydi. Sahibi (vezir) ve (431) diger devlet erkanı geri dönmek üzere yerle­ rinden kalkmışlardı. Sahib, bini sorunca

Sinaneddin,

Sinaneddin'e

ortadan kayboluşunun sebe­

bütün olup bitenleri konuşulanlan ve duy­

duklarını Sahib'in huzurunda arz etti. Oradakiler hep birlikte onun dl­ rayetine, cesaretine ve ileri görüşlülügüne övgü yagdırdılar. Sahib'in emri üzerine çok sayıda sıgır ve koyun keserek büyük bir sofra kurdu ­ lar. Ertesi gün güneşin gövdesi dogudaki dagların zirvesinden kendini gösterdiğ;i zaman mişlerdi. Pervane

Kır Han ile diger Harezm emirleri şehrin yakınına gel­

Taceddin, Sinaneddin Kaymaz

ve diger emirler onu

karşılamaya çıktılar. Selamlaştıktan ve birbirlerini özlediklerini söyle­ dikten sonra karşılıklı iltifatlarda bulunarak bir bahçeye indiler. Hazır­ ladıklan yemekleri getirip ortaya koydular. Yemekler yenilip konuşma­ lar yapıldıktan sonra Pervane

Taceddin,

anlaşmayı sağ;lamlaştırmak

için yeminin tekrarlanmasını istedi. Onun üzerine

Kır Han

ve diger

emirler, bir önceki gün ettikleri yemini tekrarladılar. Pervane'nin ve or­ da bulunan diğ;er devlet büyüklerinin tam olarak güvenini kazandılar. Akşam olunca Pervane şehre döndü. Sahib'e yaptığ;ı önemli işleri anlattı . Sahib'in sevinci arttı. Emri üzerine bir önceki gün hazırlanan yemekierin iki mislini hazırladılar.

430


Ertesi sabah

PervAne ve

Stnaneddin, yanlannda çarkçılar, öncü

birlikleri ve ellerinde kılıç. sırtlarında siper olan askerlerden oluşan ka­ labalık ve haşmetll bir alayla şehirden ayrıldılar. Sahib'in kafilesinin gel­ digini haber alınca Kır Han atma binerek o nu karşılamaya çıktı. Bir araya gelince kucaklaştılar. Sahib, Kır Han'a samimi iltifatlarda bulun­ duktan sonra ona, "Cihan padişahının gölgesine sıgındıgın bu günden itibaren zamanın olaylan karşısında emniyette kalacagını, cefakar ve gaddar günlerin kötülüklerini savuşturacagını, amaçlarına ve emelleri­ ne ulaşacagını, günlerini mutluluk ve neşe içinde geçirecegini ümit et­ mekteyim" dedi. {432} Kır Han, onun bu sözlerine çok memnun oldu. Sonra aynı hizada at sürüp sohbet ederek ordaki bahçeye indiler. Oraya şahane bir sofra kurup

Süleymani1845l

bir ziyafet hazırladılar. Büyük

küçük bütün Harezmliler onun başına oturdular. Yeyip içtikten sonra Sahib, Kır Han'la anlaşma ve sözleşme (ahd u peyman) yaparak onu agır yeminlerle pekiştirdi. Bütün Erzurum vilayetini, onun ve diger ser­ verlerin arasında taksim etti. Ondan özür diledikten sonra. "Şimdilik bu kadarla yetinin. Sultan'ın huzurunda sizin durumunuzun daha da iyi­ leşmesi, arzu ve ernellerinize kavuşmanız konusunda israrlı ve kararlı olurum" dedi. Hepsi onun yaptıklarına minnettar olduklannı söyledi. Söz ve karar metni yazılıp

Harezmlilerin

istekleri yerine getirildik­

ten sonra Sahib şehre döndü. Orada bulunan Hazreti Sultan'ın mührü­ nü taşıyan menşurları

Harezm emirleri adına yazarak

sabah olunca on­

ları, yüksek, orta ve düşük boy üç yük hil'atle Kır Han'a gönderdi. Erte­ si gün de bütün adamları. askerleri ve görevlileriyle Harezmtilere veri­ len Erzurum'un yolunu tuttular.

82

MOÖOL ORDUSUNUN HAREZMLİLERE

SALDIRMASI VE ONLARI BOZGUNA UÖRATMASI Harezmliler,

Tujtab

Ahlat

bölgesinden ayrılınca Erzurum tarafına gittiler.

malırusesine vardıklan zaman önlerine cennet bahçesi gibi gü­

zel ve iç açıcı bir yer çıktı. Oranın otunun bolluguna ve otlagının genişli­ gine meftun ve magrur oldular. Hep birlikte kendi istekleriyle atlarından inip. atların üzerindeki eyerleri alarak yere koydular. Gaddar felegin kurdugu tuzaktan habersiz olarak silahlarını çatıp {433] atları başıboş otlaga bıraktılar. Başlarını dinlenme yastıgına koyarak gaflet uykusuna daldılar. Çok geçmeden bir dereden çıkan

(845)

Mojol

askerleri onlara ani bir

Hz. Süleyman'ın (bak. not. 52) sofrası gibi.

43 1


saldın düzenlediler. Çok sayıda Harezmli'yi kılıçianna yem, vahşi kuş­ lara ve aslanlara yiyecek yaptılar. Kaderln yaşamalan tçln mühlet verdi· gi kimseler ise, canlarını kurtararak bazılan atlı, bazıları da yaya ola­ rak, birer birer veya gruplar halinde dere veya dag yolundan oraya bu­ raya dagıldılar. Ömür müddetleri sonra erenler ise, boyunlarını dönem felegin umutsuzluk ipine kaptırarak Tatar ordusunun eline düştüler.

Moiollar, Harezm askerlerinin işini bitirdikten sonra güneş sara­ nrken, kana bulanmış mavi kılıçlanyla Ablat önlerine vardılar. Şehirde bulunan yerli ve yabancı askerlerle kcltipler uyanık ve tetikte kaldılar. Silahlarını kuşanarak şehri korumak için savaşa ve vuruşa hazır hale geldiler. Zenci ülkesinin (gecenin) Yıldızlan yüzünü dünya diyarından yokluk ülkesine çevirip, gögün ışıgı karanlıgın örtüsünü gözlerin önünden alın­ ca Moiol askerleri her tarafı ateşe vererek oradan ayrıldılar. Onun üzerine Sahib, durumu ögrenmeleri ve araştırma yapıp geri dönmeleri için muzaffer askerlerden birkaç süvariyi, kalenin dışına gön­ derdi. Süvariler tuzak kurulabilecek ve saklanılabilecek yerlere baktılar. Fakat onlara ait hiçbir ize rastlamadılar. O sırada birden bir duvar yan­ gından yaşlı bir kadın çıkarak süvarilere dogru koşmaya başladı. Onu alıp Sahib'in yanına götürdüler. Sahip ondan kim oldugunu sorunca, Kır

Han'ın kayınvalidesi olan o kadın, "Biz Tuitab yaylasında konakla­

mıştık. Gaddar felegin tuzagından kendimizi emniyette hissetmiştik. Hayvanlan suya, otlaga çayıra bırakmıştık Erkekler ve kadınlar rahat yatagında gaflet uykusuna dalmışlardı. insaniann canlarını kurtarmak için araç olan silahlan kendimizden uzak bir yere koymuştuk. O arada altı günde [434) Mugan dan oraya gelmiş olan Moiol ordusunun zırh '

giyinmiş 700 erinin saldınsına ugradık. . Uyanıp atlalanna ulaşabilenler başlarını alıp daga veya dereye kaçtılar. Bizi ise yakalayıp, süvarılerini­ zin bana rastladıklan yere kadar getirdiler. Kudret terzileri. katran renkli başörtüsünü yaşlı ve bitkin dünyanın başına örtünce gecenin ka­ ranlık çadırını canıma siper ve namusuma zırh yaparak bir duvar yan­ gına kendimi attım. Diger Harezmlilerin durumundan hiçbir habertın yok" dedi. Onun üzerine Sahib, "Harezmli 4 bin erin 7 yüz Tatar süvarisi kar­ şısında düştügü bu durum, ayıplı ve utanç verici bir durumdur" deyince yaşlı kadın, "Eger bir Moiol'un külahını, binlerce Harezmli süvarinin arasına atsalar. hepsi darmadagın olur. Yüce Allah. Harezmlilerin kat-

432


bine

MoJol

ko rkusu n u

öyle salmış ki, anlatılması imkan dalltnde değil­

dir" cevabını verdl.

Sahtb, o çakalın anlattılanndan büyük bir öfkeye kapıldı. Pervane Taceddln'e, Müstevfi Sadeddln'e, divan'ın öteki mensupianna ve me­ murlanna dönerek, Hiç vakit kaybetmeden ihtiyat içinde Ahlat'ı terk edelim. Namusumuzu kaybedip ah vah etmeden Erzurum tarafına gi­ delim. Eger öyle yapmazsak, Molol ordusunun geri dönüp şehri kuşat­ ması durumunda ordunun imdadımıza yetişmesi çok zor olur ve o ara­ da onlar varlıgımızdan eser bırakmazlar" dedi. Bu söz bütün dinleyenlere dogru göründü. O bölgeye baglı memle­ ketlertn işlerini alelacele yaptıktan sonra dört günlük erzak (uluje) alıp Erzurum'un yolunu tuttular ve sag salim varacaklan yere vardılar. O zaman her taraftan haberciler (kdsıd) gelerek, Harezmli askerlerinden herbirinin bir köşeye dagıldıgı, onlardan bir grubun Erzurum daglanna sıgındıgı, bir grubun da Erzincan'da toplandıgı haberini verince Sahib, onlan getirmeleri için haberciler gönderdi. Hepsi huzura geldiler. Duru­ mu oldugu gibi anlatarak. "Biz hayvanlan otlaga bırakmış ve gafıl ola­ rak(435) uyumuştuk. Anasızın semavi kader olan o beklenmeyen bela üzerimize geldi. Kadınlanmıza. çocuklanmıza ve mallanmıza el konul­ du, bütün her şeyimiz yağmaya gitti. Biz başımızı kılpayı Tatar kılıcın­ dan kurtardık" dediler. Sahib, onlann gönlünü almak için elinden geleni yaptıktan sonra onlara, "Canın sağ olması şükredilecek bir durum . Ümidim odur ki, bu günden sonra Tanrı'nın yardımı ve Sultan'ın devletinin uğuruyla bu olay, sizin için felaketierin sonu ve afetierin bitimi olur ve artık mutsuz­ luk sizin günlerinizin çevresine yanaşamaz"dedi. Hepsine imkan ölçü­ sünde at. elbise ve altın verdi. Hep birlikte iç huzuroyla Kayseri tarafı­ na hareket ettiler. Sahip, Sultan'ın huzurun çıkınca ona kalelerio yöneticilerinin(ked­ hüda) atandıgını, vergi kapılannın (ebvabü'l-miıl) kaydedildiğini, kale

muhafızlarının (kütüval) ve taraftarların işlerini yönetecek kişilerin tayin edildiğini, HarezmHlerin itaat altına girdigini, Tatariann onlara saldın­ sını anlattı. Onun üzerine Sultan. onun yaptığı üstün hizmetlere, ileri görüşlülüğüne ve beğenilen işlerine övgüler yağdırdı. Ona hil'at vererek, nimette, bağışta, ikramda ve saygıda ileriye gitti. Savaşa katılmış olan bütün itibarlı kişileri şahane ve sınırsız bağışlarından pay sahibi yaptı. Sonra Erzincan'ı Kır Han'a; Amasya'yı Bereket'e; Larende'yi Küçlü 433


Sengüm'e ve NiJde'yl de Yılan BoJa'ya lkta olarak verdi. Sultan'ın şefa · ati, adaleti, merhamet ve cömertligtyle Harezmltıerin geçimi ve yaşamı yeniden düzeldi. Onlara huzur ve güven geldi. Ogullan, adamları ve as· kerleri daha sonra yanianna gelerek kendilerine katıldılar. İşlerinde bü­ yük bir ilerleme ve gelişme görüldü. Hepsi de kılıcın kabzası, sancagın mahiçesi ve mızragın sapı gibi altın ve gümüşle süslendi. Saltanat bargahının huzurunda mümkün oldugu kadrar saygı ikram ve bagış gördüler. Akşam sabah neşe içide erguvan renkli şarabı(436) yudumla­ dılar. Madeni atlaslar, Rumi altın işlemeli kumaşlar ve kıymetli elbise­ ler üzerine kıymetli mücevherler taktılar. Zevk ve işrete dalıp zamanın acılannı unuttular. Sırtlannı büyüklük ve iyilik diregine dayadılar. Her an Sultan'ın huzurundan kendileri için yeni bagışlar ve ölçüsüz yardım­ lar geldi. Yine de dogruyu en iyi Allah bilir.

83-MELİK KAMİL'İN RUM ÜLKESİNE SALDIRMAK İÇİN ASKER TOPLAMASI, HEZİMETE UGRAYARAK

MAGLUP VE PERİŞAN BİR HALDE KAHİRE'YE

DÖNMESi

630/ 1 232-33 yılında Melik KamU, noksan aklı , katıksız haydutlu­ gu, boş hayali, sapık hevesi, eksik tedbiri ve aşın kaypaklıgıyla Mısır ül­ kesinin melikligi ve Yemen beldelerinin hakimligiyle yetinmeyip Rum memleketlerini diger topraklarına katmak; akrabalık ve dostluk baglan­ nı, hıyanet ve yabancılık baglanyla degiştirmek, Firavunlannl846l alı­ maklığına ve Kayserlerinl847l kibirine kapılarak, kullanılması ve içilme­ si, beldeleri ve ülkeleri kanştıracak, dostluk temellerini sallayıp yıkacak

bir ilaç yaptı. Firavunl848l gibi "Adamlann toplayıp seslendi." (849l ayetini okudu. Kardeşlerine, askerlerle aniden bendini yıkmış sel gibi Rum

memleketlerine saldırmalannı, Sultan'ın durumu ögrenmesinden önce oralan ele geçirmelerini ve kendisini oranın padişahlık tahtına oturma­ sının ve yönetim dizginlerini eline almasının saglanmasını istedi. Bu durumu padişahın ulu dergahında arz ettikleri zaman onun şe­ refli bayrağı. o bozuk ve fesat tertiplerden dolayı dalgalanmaya başladı. (846) Mısır kralları. (847) Rum kralları. (848) Bak.not. 54 ( 849) Kur'an-ı Kerim. 79/23

434


Onun boş düşüncesine. kanşık ve işlemeyen beynine şaşınp tebessüm ederek şöyle dedi:

Şiir

(Arapça) :

"Farslar haberlerinde bir atasözüne değinirler. Zaten onlann hayatla­

n atasözleriyle doludur. Derler ki; Eğer bir devenin ölümü yaklaşırsa, ölünceye kadar kuyu­ nun çevresinde döner. "

(437] "Mısır hükümdarlığı ve memleketimde akan bu ırmaklar benim

değil mi?!85°) şeklinde tasvir edilen padişahlık gururu, onun Firavunlu­ ga özenmesine, dostluk ve doğruluk kıblesinden sapmasına sebep oldu. Hakkında içimizde taşıdıgımız iyi duyguları, kin ve nefretle degiştirdi.

Şurası kesindir ki, o tilkilik huyuna özenerek, korkusuzca aslanın yuva­ sına saldırmış; eceli gelmiş inek gibi boynunu bıçaga uzatmış, ömrü bit­ miş kannca gibi yapışkan ota tutulmuştur. 'Eger kelebek, yan kör oldu­ gunun farkında olsaydı, ateşin ışığına yanaşmaz, kendini oraya atarak yok olmazdı 'sözü sanki bu ahmak için söylenmiştir. Şurası bir gerçek ki, yılanın ömrü bitince, kanncanın hayat günleri sona erince o (yılan) cahilliğinden işlek yolu kendisine uyku yeri yapar ve bu (karınca) , şaş­ kınlıgından göklere uçmak ister. Fakat her ikisi de en kısa zamanda ayaklarını yokluk ülkesine koyarlar. Yüce Allah'ın faziletinden ve bü­ yüklügünden

bekledigimiz odur ki,

Kimll,

boş

hayaliyle

bu

dev­

lethaneye saldınr ve şeytana uyarak bu ocakla savaşmaya kalkarsa. en kısa zamanda kahrediimiş olarak Kahtre'nin yolunu tutar. ısrarlı oldu­ gu hatanın karşılıgı olarak Mısır'a kaçar, Şam'ın matemiyle elbiselerini Nil'e atar.

Şiir:

"Herkes bilir ki, mumya, sivrisineğin ısırabileceği filin sırtına da sürü­ lebilir. "

Kemaleddin'e acele etmesini, durup eglenmeden dergahta ha­ zır bulunan askerlerle Akçaderbend tarafına gitmesini. oranın tedbirini Emir

almasını, öyle zamanlarda gerekli olan akıl ve dirayet şartlarını eksiksiz yerine getirmesini

buyurduktan

sonra.

"Padişah

alaylan

(mevakib-i

humayun) savaş hazırlıklarını tamamladıktan sonra peşinizden yetişe­ cek" dedi. Onun üzerine Emir

Kemaleddin Kamyar,

emirler ve serverlerle hiç

vakit kaybetmeden yola koyuldu. Derbend'in başına varınca geçilebile­ cek yerleri ve yanklan agaçlar

(850} Kur'an-ı Kerim. 43/5

1438], taşlar

ve savaşçı yigitlerle saglam-


laştırdı. Ondan tkl üç gün sonra da Sultan, kalabalık btr askerle yanın­ da Kır Han, Rum ve Harezm emirleri, Uc, Gürcü, Frenk, Ru• btrUklerl ve önemli bir cephane (zeredhane) . sayısız mal ve hazine oldugu halde oraya vardı . O günden itibaren her gün Habeş ordusunun (gece) Çin v e Hoten ordulan (gündüz) önünde hezimete ugradıgı vakitte (sabahleyin) Ha­ rezmliler ve Rumlar derbendierden dışanya çıkıyor, Şam askerleriyle vuruşup savaşıyorlar, çok sayıda insanı yaralayıp sakat bırakıyorlar ve­ ya öldürüyorlardı. Rabanni desteklerinden ve Sultan'ın devletinin ugu­ rundan onlara hiçbir zarar gelmiyordu. tıahi lütuf, yardım ve destegin şükranesi olarak Sultan'ın dilinden hiçbir zaman "Bizim ordumuz şüphe­ siz üstün ge[ecektir'�85 l) ayetl düşmüyordu. Sonunda bir gün Sultan. "Büyük bir ciddiyet ve kararlılıkla Şam or­ dusuyla savaşa tutuşmak, bu düşmanlıgı kılıçiann hakemliginde so­ nuçlandırmak gerekir" dedi. Şiir: "Seher vakti mavi burçlu kalede (gök) gezegenlerin komutanı (güneş) atına binince Dergahtan zumanın (nay) sesi yükseldi. Yüksek gök yerinden oyna­ maya başladı. Dev yapılı hayvanların kişnemesi, Zühal'ın!B52l kulağını sağırların ku­ lağına döndürdü. Rüzgarın bayrakları harekete geçirmesinden etkilenen bulutun perde­ si yırtıldı. Davul (kös). kulaklara zafer müjdesi ulaştırdı. Göğüsler kılıçların kor­ kusunu yaşadı. Şehinşah ı azam Uluğ Keykubad, rüzgar gibi atma bindL Şamlı topluluğunun durumunu görmek için atını güneş gibi dağın zir­ vesine sürdü. Şeref burcunda palayan güneş gibi bir süre her tarafina göz gezdirdi. O sıra ansızın bir süvari peyda oldu. Şahın kafilesine yaklaşınca Atından inip yeri öptü ve dedi ki, Ey şah, düşmanların kaçmaya başladılar. (85 1 ) Kur'an-ı Kerim. 43/5 (852) Bak.not. 268 436


[439] Meltk Kdmtl ile bütün kardeşleri, sabahleyin do{jrudan do{jruya Şam yolunu tuttular. Sen cihangir padtşah, mutlu ve ölümsüz ol! Çünkü düşman ordusu kelebek gibi dagıldı. " Onlar bozulup kaçartarken Melik

Bafnik

Kamil ve kadeşleri Duzahdere ve

yoluna çıkmak istediler. Onun üzerine Sultan, büyük bir sebat

ve kararlılıkla görev yapmalannı buyururak muzaffer askerlerden bir birligi o iki yüksek derbend'in korunması için göndedi. Türk ve Tacik !853) askerleri orayı öyle korudular ki, kuşun üzerinden uçmaya cesare­ ti, yılanın sürüne sürüne gelmeye gücü yetmedi. Melik

Kamil, kardeşle­

riyle oraya vannca arzu kalesine kapı bulamayacaklannı, maksat yü­ zünden örtüyü kaldıramayacaklannı anlayarak, çaresiz ''Tek çare kaç­ mak" diyerek Hısn

Mansur'un (Adıyaman)

yoluna düştüler. Oraya va­

nnca hisan ateşe verdiler ve kaleyi yıktılar. Sultan'ın güçlü devletinin darbesinin korkusundan yönlerini K.ahire'ye döndürdüler ve "Savaşta

inanlara Allah'ın yardımı yetti" ayetini okudular. Rezil ve rüsva bir hal­ de, aglayıp dövünerek Mısır'a vardılar.

84- ŞAM MELİKLERİNİN VE ŞEMSEDDİN SEVAB'IN SULTAN'IN ASKERLERİYLE SAVAŞMASI, ŞAMLlLARlN YENiLMELERİ VE HARPUT KALESiNE SlGINMALARI

Melik Ki.mll, eli boş olarak

Rum

memleketlerinden geri dönünce

daha önce kendisiyle yakınlık kurmuş, onun devletinin baglılan, sevgi­ sinin ve dostlugunun muhataplan arasına gimiş olan

Harput

Meliki,

ıstırap, sıkıntı ve acz içine düştü. Melik Ki.mll'e "Ben, sizinle dostluk kurarak Sultan'ı kendime düşman yaptım. Yerim yuvam yıkılıp yok ol­ ma tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Size olan baglılıgım ve yakınlıgımdan dolayı şimdi ülkemi himaye etmeniz gerekir dedi.

Harput Melikinin bu sözlerini anlayışla Hama ve Humus melikleriyle [440] birlikte

karşılayan Melik Kimll

,

sarayının büyüklerinden,

dergahının hizmetçilerinden olan ve ülkesinde, Mısır memleketlerindeki

Kifur gibi

sözü dinlenen Emir

Şemseddin-i Sevab'ı

savaşçı 5 bin süva­

riyle onun ülkesini korumak için görevlendirdi. (853) Yani lranlı.

437


Mellk

Klmll

geri dönctüııü zaman Sultan.

Malatya mahruscshır

gelmişti. Derbendierin korunması için gönderdlgi askerlerı g(.� rl ça�ırclı . Naiblere verdigi emir üzeıine ordunun

Harput

tarafına geçmesi Için

köprüler yaptılar. Askerleıin hepsi onların üzerinden karşıya geçti.

put

ovasına vannca

Şam

ordusu ve melikleri ile

Harput

Har·

meliki. bir da,ı

geçidine inmişler, savaşa hazır beklemekteydiler. Diger araftan hepsi de itibarlı emirler ve ordunun serverlerı olan

Mübarizeddin Çavlı, Sultan kulu Zafer His, Slrkeclollu, Çaşnigir Emir Şemseddln Altun-aba, Candar Behramşah, Emir-i Dad Bedreddin Yakut, derhal orduyu sag, sol ve merkez kanatları, öncü ve ardcıları ile tabiye ettiler ve Şam askerlerinin karşısına gittiler. Güneşin doguşundan gece yansına kadar saf kurdular. Emir Kemaleddln'i bek­ Çaşnigir

ledikleri için her iki taraftan da bir hareket veya saldın görülmedi. O arada

Şam

melikleıinin ve askeriertnin göl tarafından saldırıya

geçecekleri haberini alan Emir

Kemaleddln,

ihtiyaten askerlerini o ta­

Harput tarafına yöneldi. Diger taraftan savaşa girmek için Kemaleddin Kamyar'ın ve askerlerinin kendilerine katılmalarını bekleyen Çaşnigir Emir Mübarl­ zeddin Çavlı ile Çaşnigir Şemseddin Altun-aba, ona ulaklar (kasıd) gönderdilerse de Kemaleddin Kanıyar acele etmedi. Ulaklar. onun gel­ mekte isteksiz davrandıgını anlayınca geri döndüler. Orduda Şam as­ rafa çekti. Oraya varıp onlardan bir ize rastlamayınca

kerleıinin kaçmaya başladıgı. onları kavalayan askerlerin sayısız gani­ met elde ettigi haberini yaydılar. Buna aldanan [44 1] 5 bin süvari Çaş­ nigir

Çavlı,

Çaşnigir

Altun-aba

ile diger emidere katıldı. Onların im da­

da geldigini sanan saf kurup beklemekte olan askerler, kararlı bir şekil­ de savaşa girdiler. Önce Rum ordusunun öncüleıi vuruşup geri döndü. Onların o halini gören Kadı

Şerefeddin

oglu Pervane

Taceddin, Niğde

askerleriyle saldırıya geçti. Büyük bir yigitlik gösterek aciz durumda bı­

Sadeddin Köpek sol cenahtan. hep birlikte Şam ordusuna yüklen­

raktıgı Şamlılara kaçış yolunu gösterdi.

Sirkeci

sag cenahtan yetişti. Onlar

diler. Sabahtan ikindi vaktinin geçmesine kadar büyük gayret gösterdi­ ler. Şamlılardan çok sayıda insan, savaşın darbesini yeyip iş göremez hale düştü. Rum ordusu tarafında ise bir yıp olmadı.

Şam

Frenk

neferinden başka ka­

ordusundan 700 kişiyi tutup padişahın otağ;ına (dehliz­

i cihangir) gönderdiler. Darbe alan Şamlılar, geri dönüp

Harput

boğ;azına (akabe) konakla­

dılar. Muzaffer Rum askerleri de çadır kurdukları yerlere geri döndüler. Öncüler (talaye)

438

Şam

ordusunun saldınsma karşı koymak . onları koiJa-


yıp gözetlernek ıçın uyanık kaldılar. Sabah olunca Emir

Kemaleddin,

bulundugu yerden ayrıldı. Büyük bir ihtişam ve düzen içinde orduyu harekete geçirdi.

Şam

melikleri, kartallann bannagına benzeyen o kaleden Sultan'ın

ordusunun bayraklanna baktılar ve muzaffer askerlerin kaldırdıkları tozdan gökte koyu renkli bir perde meydana geldigini gördüler. Rum or­ dusunun yigitlerinin saldıgı korkuyla titrediler. Padişahın askerlerinin düşmanı avlayan, zafere alışmış bayraklarını üzerlerine dogru geldigini görünce korkudan, yan canlı olarak kendilerini akıllan başlanndan git­ miş, korkudan dudaklan davul derisi gibi kurumuş olarak

Harput kale­

sine attılar. Kaçarken hendekte bulunan atların, katırlann, elbiselerin ve altınlarm bir kısmını yanlannda götürdüler bir kısmını da kemendle yukanya çektiler. Yavaş yavaş şehre giren Rum ordusu, elini yıkmaya, yakmaya ve tecavüze uzattı. [442] Hendekte kalan insanları. eşyalan, atları ve katıdan yukanya çıkardılar. O sıra Sultan,

Malatya'da

fetih ve

zafer müjdesini bekliyordu.

85

-

BURADA ANLATILMASI UYGUN DÜŞEN BU

KİTABIN YAZARI OLAN BENDENİZiN BABASI VE ANNESi HAKKINDA Bibi Müneccime - Allah rahmet eylesin - büyük Allah ondan niz olsun- mezhebinin Nişabur'daki reisi Ke­

Bendenizin annesi imam Şafi

-

maleddin Simnani'nin

kızı idi. Anne tarafından, nücum ilminde mü­

kemmel bir bilgiye sahip olan

Muhammed-i Yahya'nın

torunuydu. Ken­

disi de nücum ilminde büyük bir ilerleme göstermişti. Talih konusunda gizli bilgilere sahip oldugu için verdigi hükümler kaza ve kadere uyardı. kehaneti her zaman dogru çıkardı.

Kemaleddin Kamyar,

elçi olarak Sultan

Celaleddin'in -Allah rah­

met eylesin- yanına Ahlat kapısına geldigi zaman bendenizin annesini Sultan'ın yakınında gördü. Yıldızlardan bilgi çıkarmada onu her zaman kendisine başvurulan, sözü kabul gören ve saygı duyulan biri olarak ta­ nıdı. Kadınların ilirole ugraşmaları az rastlanan şeylerden oldugu için onun durumu garibine gitti. Sultan

(Alaaddin)'in

yanına dönünce ko­

nuşma sırasında olaganüstü bir şeymiş gibi onun durumundan da bah­ setti. Sultan

Celaleddin, Amid (Diyarbakır)

Mo�ol ordusu Dımaşk (Şam) ' a buyurdu. Dımaşk'a gel-

kapısında

önünde felakete ugrayınca bendenizin babası ve annesi düştüler. Sultan

Alaaddin

onların aranmalarını

439


dıgını haber verdikleri zaman onlan ıstemek tçtn Meltk derdi. lzzet ve tkramla onlan

Rum

Etref'e elçi gön­

memleketlerine getırdtler. Onlar orda

her zaman iyi muamele gördüler, tlgt ve ilttfatlarla karşılaştılar. Koru ­ nup kollanarak yüksek bir rübeye ve büyük bir makama gettrildiler. Ordu

Harput'a gidince

Sultan, her gün felaket haberleri beklerneye

başladı. Başkalannın aksine korku ve telaş içindeydi. O zaman bende­ nizin annesi, "Filan gün filan saatte zafer müjdesi gelecek" şeklinde ke­ hanette bulundu. Sultan, gözünü o güne ve saatte dikti. Belirtilen o sa­ atte [443] ulaklann (kasıd) gelmelerini bekledi. Ulaklar tam zamanında gelerek,

Şam askerlerinin perişan olduklannı, canlannı pamuk ipligine Harput kalesine sıgınmaya çalıştıklannı, hiç vakit geçirme­

baglayarak

den padişahın zafere alışmış bayraklannın gölgesini o topraklara düşür­ mesi ve padişah alayının (mevkib-i humayun) hareket etmesi durumun­ da hiçbir engelle karşılaşılmadan kalenin fethinin gerçekleştirilebilecegt­ ni bildirdiler. Kehanetinin dogru çıkması üzerine Sultan'ın annemin bilgisine olan güveni arttı. Onu çagınnak için derhal hassa kölelerini (gulaman-i has) koşturdu. Annem huzura çıktıgı zaman.

"Blbi Hatun'un

kehaneti, Rab­

hani takdire ve bizim mutlulugumuza uygun düştü" deyip, ona kıymetli bir hil'at {teşrif-i fô.hir} ile çok miktarda mal verdikten sonra, "Aklından geçen her istegi, gönlünün diledigt her şeyi söyle. Derhal yerine getirile­ cek" dedi. Annem ondan

Gur-l Sorh

seyyidlerinden ve Cürcan'ınl854) ile­

ri gelenlerinden, o sırada fıraşhane-i hds ı nl85 5l reisi olan babam '

deddin Muhammed-i Tercüman -Allah rahmet eylesin- için

Mec­

saltanat di­

vanı katipligini {inşa-yi divan-i saltanat)l856) istedi. Derhal onu o ma­ kamla şereflendirdiler. (Babam) , her zaman savaşta ve banşta Sultan'ın yanında bulundu. Onun iyiliklerini ve yardımlarını gördü. Onun devletinde işi öyle ilerledi ki

Baidat'a,

Şam'a, HarezmHlere ve

çi olarak hep o gitti.

Moiol

Yeni Müslüman Alaaddin el857l '

el­

ordunun galip gelip burayı hclkirniyetine al-

(854) Diger adıyla Gurgan. İran'ın kuzeyinde Türkmenlerin yaşadıgı Kümbed-1 Kavus ile El­ burz daglan arasında bir şehir. (855) Flraş, yatak, döşek, şilte demek olup. sultana ait döşek, şilte, halı ve çadırları ihtiva eden depo. Bunlann reisine mihter-i firaşhane denirdi. (Medhal. s.345) (856) Tugra divanı Anadolu Selçuklu devletinin önemli dairelerinden biri olup bütün men­ şur, berat ve nameler burada yazılır ve hükümdar alarnet ve tugrası burada çekilirdi. Bu dairenin reisine "tugrayi" ısmi verilmişti. Tugrailer iyi tahsil görmüş olmakla bera­ ber Arapça ve Farsçayı iyi bilen alim ve ediblerden tayın edilirdi. (Medhal. s.9 7} (857) Bak.not.78 1

440


masından sonra da onların karargdhına (ordu) göndertlecek elçi konu­ sunda ondan daha uygununu bulamadılar. Dtlintn açıklıgının ve ifade­ sinin güzelligının sının yoktu.

Horasan

halkının üslubunda yazdıgı gü­

zel nazmı, nesri ve hattı herkes tarafından begenilirdi. İyi ahiakla ve cö­ mert tabiatla donanmıştı. Elini etegini mal biriktirmekten ve şahsi arzu­ Ianna ulaşmaktan çekmiş, günlerini ve çabalarını imamlann, seyyidle­ rin, seçkin kişilerin ve gariplerin gönlünü almaya adamıştı. O, bu şekil­ de hayat sürerken

670 yılının

Şaban (Mart

1 272)

ayında işlerinden razı

olunmuş, arnelleri begenilmiş olarak Yaradan'ın rahmetine kavuştu. Şimdi biz tekrar konumuza dönelim: Sultan,

[444)

hiç vakit geçirmeden bu güzel haberi her yere duyur­

malannı, mutluluk ve sevinç kadehlerini dolaştırmalannı buyurdu. Er­

Harput tarafına hareket etti. Sultan oraya vannca devlethane 'ye indi. Şam meliklerin­ den ve emirlerinden kalede mahsur kalan olup olmadıgını sorunca, Ha­ ma ve Humus meliki ile KAmU'in melikü'l-ümera'sı Şemseddln-i Se­ tesi gün padişah alayı

(mevkib-i

humayun) neşe içinde

vab'ın orda oldugunu arz ettiler. Onun üzerine Sultan, devlet emirleri­ nin her birinin birer mancınık yerleştirip çalıştırmasını buyurdu. Ertesi gün 1 8 mancınık'ı kalenin civarına yerleştirip çalıştırmaya başladılar. Yagdırdıklan taşla kale halkının emel arsasını ve ecel vaktini daralttılar. Çok geçmeden işlerin sonunu görebilecek görüşe, düşünce ve mantıga sahip olmayan

Harput

melikinin kaleye fazla zahire koymaması yüzün­

den kalede mahsur kalan büyük küçük herkes, yiyecek kıtlıgından ve erzak yoklugundan sıkıntıya düştü. Kuru üzüm yemekten bıkarak solu­ can gibi toprak yalamaya başladılar. O günlerde olan garip olaylardan ve acaip durumlardan biri olarak

Harput Melikinin mutfagındaki Melik, Şam meliklerini yemege

şunu anlatırlar:

tandırda bir kuzu kı­

zartıyorlardı.

çagırmıştı.

O

sırada

hansalar içeri girerek, tandıra düşen bir mancınık taşının kuzuyu yere batırdıgnı ve ondan eser bırakmadıgını arz etti. O zaman günlerin tecrü­ belerinden tam olarak nasibini almış akıllı bir adam olan

Hama

Meliki.

"Devlet sahiplerine karşı gelerek onlarla mücadele etmek akıllı ve bilgili kimselerin, ileri görüşlü ve tedbirli insaniann gözünde begenilen bir davranış olmaz. Düşüncem odur ki, içimizden biri Sultan'ın huzuruna çıksın. elini onun iyilik etegine atsın, ettigirniz küstahlıktan pişman ol­ dugumuzu söyleyip yaptıgımız saygısızlıktan özür dilesin. O zaman bel­ ki canımızı kurtarır, herbirimiz sag salim ülkemize döner, bu tehlikeli durumdan ve acınacak halden kurtulup selamete çıkarız" dedi.

44 1


Orada bulunan herkes bu görüşü begenip bu düşünceyi seçttler. Bu önemli işte irade dtzginint onun eline bıraktılar. (445) O, o zaman

Sevab'ın ve diger meliklerin de onayını alarak Sultan'ın huzuruna çıktı. Efendilerin efendisinin elini öperek sonsuz mutluluga kavuştu. Onun huzurunda ilgi ve iltifat gördü. Sınırsız iyiliginin kapsamına girdi. Şefaat istegi, Şam meliklerinin ve emirlerinin, kaleden önemli önemsiz hiçbir şeyi dışarı çıkarmamalan; at, katır, elbise ve altını canlannın saghgına feda etmeleri, "Kellesini kurtaran kazançlı çıkar" sözünü büyük bir gani­ met saymaları şartıyla kabul etti. Sultan'ın bu büyüklügünü minnetle karşılayan Melik, ondan bu ko­ nuda yemin ve aman mektubu (kitab-i aman) istedi. Sultan, Melik'in ve

Şamh mahsurlann istegi dogrultuda yeminler etti. Melik'e ilgi gösterip iltifatlarda bulundu. Ona şahane bir hil'atle, at, altın ve elbise verdi. Ye­ min mektubuyla (sevgend-ndme) kaleye gönderdi. Fakat o sırada da mancınık taşı Sultan'ın ikbali gibi çalışmaktaydı. Kale halkına bir an bi­ le huzur ve rahat vermiyordu. Ertesi gün dogu ülkelerinin sultanının (güneş) bayraklannın ku­ maşları, mavi renkli gögün şerefelerinde dalgalanmaya başlayınca kale­ den feryat sesleri yükseldi. Kaledekiler sancagı yukanya isteyince Sul­ tan, devletinin büyüklerinden ve yakınlanndan olan Has Tugw'a verdi­ gl emir üzerine saltanat sancagını büyük bir ihtişam ve törenle kaleye çıkardılar ve kale kapısının burcuna {baru-yi dervaze) diktilerJ858l O za­ man içerden ve dışardan çıkan müjde sesleri gezegenlerin kulagına ulaştı. Şam melikleri ve emirleri kaleden dışan çıktılar. Hassa mihman­ darlannın (mihmandaran-i hds) daha önce belirledikleri yere indiler. Sultan onlara makam ve mevkilerine göre hil'atler gönderdi. Onlann ikindi vakti düzenlenecek cihanı aydınlatan eglence meclisinde (bezm) hazır olmalannı buyurdu. Bütün Şam melikleri ve emirleri Sultan'ın hil'atlerini giyerek sofraya ve eglence meclisine geldiler. Yiyecek içecek­ ten kafi ölçüde nasiplerini aldılar. Yalnız Şemsedd.in-i Sevab hil'ati giy­ ınedi ve sofraya elini sürmedi. Sultan. [446) Sevab'ın bu küstahlıgına sinirlendi. Emir Kemaleddin'e, "0, bizim siyah elbisemizi giymedi ve ek­ megimizi yemedi" dedi. Kemaleddin, "O iki elini yiyerek karnını doyur­ du" cevabını verince Sultan, o latifeye güldü. (858) Sulçuklular kaleyi

1 9 mancınık ile 24 gün muhasara ettiler. Savaş ve kıtlık yüzünden Eyyubiler ve Artuklular kaleyi 1 234 Agustosunda (63 1 Zilkade) teslim ettiler. (Selçuk­ lular Zamanında Türkiye. s.38 1 )

442


Ertesi gün Sultan'ın fermanı üzerine ordugahta, "Şamlılara hayvan satmanın cezası ölümden. idamdan ve yakılınadan başka bir şey olma­ yacak" diye tellal çagırdılar. Melikler, haketmedikleri bu muameleye,

Se­

vab'ın yanlış davranışı yüzünden maruz kaldılar. Ertesı gün hepsi de dönüş izni alarak yönlerini memleketlerine çe­

Sevab'ın yürümeye

virdiler. Rutubetin saglıgını etkiledigi

derınanı olma­

dıgı için köleleri onu nöbetieşe sedyeyle taşıyıp Şam'a ulaştırdılar. Sultan, onlara izin verdigi gün güvendigi kimseleri kaleye gönderdi. Onlar orada emlak ve diger şeylerle ilgili tedbirleri alıp zapta geçirdiler. Oranın su-başlıgına (ser-leşkeri]IB5 9l tayin ettiler.

Sultan, o işten de kurtulunca atının dizginini ve yönünü

Malatya'ya

çevirdi. Askerlere izin verdikten sonra mutllukla eş ve sevinçle arkadaş olarak Kayseri'ye vardı. Oraya vannca Şarabsalar

Fahreddin Ayaz a ve '

Kemaleddin Kamyar'a -Allah onlara rahmet eylesin-

Melike Adiliye'den (8601 dogan meliklerin sünnet işlerine başlamalarını, saltanatın ihtişamı­ na ve şanına yakışır dügün ve tören yapmalarını buyurduktan sonra

Antalya

ve

Alanya

kışlagına gitti. Cennet bahçelerine benzeyen oralar­

da aziz ömrünü neşe içinde geçirdi, zevk ve eglenceyle meşgul oldu.

86 - HARRAN'IN, URFA'NIN, RAKKA'NIN VE ORAYA BAÖLI VE EKLİ YERLERİN FETHİ Yıldızlar şahının (güneş) kafilesi, İlahi emirle Balık Burcundan Koç

otlagına gelincel86 ll [447] amel makamı, sanatıyla daglan. ovalan çiçek­

ler ve güzelliklerle süsleyince, agaçların dallarında güzel öten kuşlar hoş nagmenlerini samimi aşıkların kulagına ulaştırmaya başlayınca Sultan, kendisine yakınlık ayncalıgı kazanmış olan devlet büyüklerinden bir grupla mutluluk atına binip

Konya

ve Aksaray'dan geçerek askerlerin 8 toplandıgı yer olan Kayseri'ye vardıl 62l . Orada ulaklann eline ferman­ lar vererek ülkenin çeşitli bölgelerine dagılmış olan askerleri çagırdı. En kısa zamanda eşrafın seçkinleri, yigitlerin önde gelenleri ve askerlerin gözdeleri Kayseri'nin

Kemaleddin

Meşhed'inde

toplandıkları zaman Sultan. Emir

ile diger devlet erkanına

(859) Metnin bu kısmı boş.

(860) M elik Adil'in kızı. ( 86 1 ) Güneş Koç Burcuna girince bahar başlar. (862) 632/ ı 235 yılı bahannda.

Harran, Urfa, Rakka

ve oralara


bagh yerlerin fethi için harekete geçmelerini, onlann kötülüklerini ort a ­ dan kaldırmayı amaç edinmelerini, Adil'in v e KAmil'in ülkesini ve köşk­ lerini çakallara in, ceylanlara agıl yapmalannı buyurdu. Onun üzerlnt• Melikü'l - Ümera

Kemaleddin,

eski ve yeni askerlerden , ikta sahiplerin­

den ve ücretlilerden oluşan 50 bin süvariyle çakan bir şimşek ve gürk ­ yen bir bulut gibi harekete geçti. Oraya vardıklan zaman mancınıklan yerleştirip gece gündüz deme­ den işe koyuldular. Her ne kadar oranın kale duvannın yüksekligi Koç Burcunun yüksekligtyle yanşıyor, saglamhgı Kaf dagınınl863l saglamlıgı­ nı unutturuyor, hendegindeki sulann dalgalan gögün ruhunu ürpert l ­ yor, burçlannın ihtişamı,

İskender

seddintl864l geride bırakıyor idiyse

de Sultan'ın askerlerinin peş peşe saldınlan, mancımklann taş darbele­ ri ve ok yagmurlan

Harran

kalesi sakinlerinin yüregini hoplatıp, günle­

rini kararttı. Fakat onlar, nimetin hakkım gözetmek, emaneti koruma görevini yerine getirmek için iki ay sabredip kuşatmaya direndiler. Can­ Ianna tak etmesine ragmen sabır kasesinin acılanm içmeye devam etti­ ler. O sırada şehirde bulunan Gürcü ve

Frenk

askerleri, Resul'ün baba­

lılan (?) ve Tarsus'tan gelen imdat kuvvetleri (necde) , hayatlan boyunca

[4481 çarşaflannın içinde yabancı gözüne görünmemiş kadınlara saldı­ np, mescidlere, medreselere ve kutsal yerlere saygısızlık edince, kanşık­ lık çıkanp kendilerini içkiye verince bu ateşin söndürülmesi ve bu çir­ kin hareketlerin durdurulması için feryat figana başladılar. Sözüne ve ifade yetenegine güvendikleri itibarlı birkaç kişiyi Melikü'l - Ümera

maleddin

Kamyar'a gönderdiler. Emir

Kemaleddin

Ke­

onlann istegini ka­

leden kadınlanndan ve çocuklanndan başka bir şey çıkannamalan şar­ tıyla kabul etti. Onlar, can korkusuyla ister istemez bu şarta razı oldu­ lar. Kımndan çıkmış bir kılıç ve hamurdan çıkmış bir kıl gibi her şeyden annmış olarak kaleden aşagıya indiler ve Sultan'ın bayragım kalenin kulesine dikmek için götürdüler. O zaman emirler yalnız başıanna yu­ kan çıktılar. Anlatılması hiçbir beyana sıgmayacak işlenmiş mücevher­ lerden, delinmiş incilerden, hesapsız direm ve dinardan meydana gelen hazineleri, mallan ve eşyalan; kaftanlar, hepsi de mücevher ve incilerle süslenmiş muhtelif zırhlar; altın, gümüş ve çelik migferler; çok sayıda

Dımaşk

(Şam) yayı;

Frenk,

Gürcü ve GiJ I865l işi siperler. gözün hiçbir

(863) Bak.not.576 (864) lskender'in (Bak.not. 54) Yecüc Mecüc kavminin saldınsını önlemek için yaptırdıgı ri· vayet edilen duvar. (865) Yani Gllan (Bak.not.573l

444


zaman benzelint göremeyecegt Çaçl866l yayları gtbi harp araç ve gereçle­ rinden oluşan cephaneyi (zeredhtine) deftere işlediler. Sandıklara doldu­ rarak müherledtler. Bin fethe bedel olan bu fethin haberini başından so­ nuna kadar ayrıntılı olarak anlatan bir mektubu bir ulak ile Sultan'a gönderdiler. Sultan, bu büyük fethin haberini alınca adeti oldugu üzere ülkenin her yanına müjde mektupları (beşaretntime) gönderdi. Ulakları her türlü şahane hediyelerden pay sahibi yaptı. Melikü'l - Ümera ve diğ;er server­ Iere gönderdiğ;i cevap mektubunda gösterdikleri üstün hizmetlerden, memleket arsasının genişlemesinde ve devlet gücünün artmasındaki gayretlerinden dolayı iltifatlarda bulunduktan sonra mücevherden, al­ tından, gümüşten meydana gelen hazineleri ve cephane malzemelerini

[449] büyük bir ihtimarula devlet hazinesine {hazane-i amire) almalarını, kale için gerekli olan malzemeyi orda bırakmalarını, kıymette fazla olan geri kalan eşyayı da

Malatya

malırusesine göndermelerini, kaleyi onarıp

tamir etmelerini, oranın yiyecek ve zahirelerini sağ;lamalarını kaleyi ko­ rumak için de devletin himayesinde yetişmiş, memleketini seven ve pa­ dişahın rızkından dolayı ona minnet borcu olan güvenilir birini muhafız

(kütüval) yapmalarını, korucuları , görevlileri belirlemelerini ve ondan sonra da yönlerini gök gibi haşmetli olan dergaha çevirmelerini buyur­ du. Melikü'l - Ümera

Kemaleddin,

hazreti Sultan'ın işaret ettiğ;i şekilde

işleri tamamladıktan sonra en kısa zamanda Sultan'ın huzuruna vardı. Olanları sözlü olarak tebliğ; etti. O zaman Sultan, Melikü'l - Ümera Emir

Kemaleddin'e

ve diğ;er serveriere ve emidere büyük ilgi gösterdi. Onları

sınırsız bağ;ışlarından pay sahibi yaptı. Bu şekilde Sultan, günlerini Melik'e ve adamlarına izzet ve ikramda bulunurak geçirirken ansızın rek, "Melik

KamU,

Malatya

ulakları (kussad}, dergaha gele­

saltanatın muzaffer bayraklarının dönüşünden sonra

Harran'a geıi

geldi. Kuşatma y9luyla kaleyi yeniden eline geçirdi. Muha­ fızı (kütüval) ve görevlileri, naibleri ve askerleri çuvallara doldurup deve­ lere yükleyerek

Mısır

tarafına gönderdi ve onları müebbed hapse koy­

du" dediler. Sultan, her ne kadar bu haberden etkilendiyse de günlerin tecrübe­ lerine ve zamanın derslerine alışık olduğ;u için içinden

Şiir

(Arapça) :

"Bir gün aleyhimize, bir gün lehimize geçiyor. Bize bir gün kötülük ya­ pılıyor, bir gün sevindiriliyoruz" (866) Özbekistan'ın başkenti Taşkent'in eski adı.

445


hikmetli sözünü okuduktan sonra "Harran'ı geri almak o kadar zor degil. Oranın havasına alışmış olan muzaffe r askerlerimiz uygun l>ir za­ manda harekete geçip fazla zahmet çekmeden, l>üyük zorluklarla karşı­ laşmadan orayı yeniden ele geçirebilirler. Benim düşüncem, kalabılık bir grup ve mükemmel bir toplulukla muzaffer askerlerimizi Amld'i ku­ şatmaya göndermek ve orayı topraklarımıza katmaktır" dedi. Onun bu sözleri üzerine Melikü'l -Ümera

Kemaleddin,

"Ferman siz

padişahımıza aittir. [450] Siz Sultanımızdan alacagı güçle eger muzaffer askerler göklerin kalelerine saldırsa, mızrak darbesi ve kılıç yarasıyla onu yere indirir. Fakat

Amid,

kolay alınacak bir şehir degildir. Oranın

kalesi granitten bir dagdır ve dünyada saglamlıgı ile tanınmıştır. Burçla­ rı göklerin burçlarına karşı gelir; d uvarları sarp sıra daglarla yarışa gi­ rer. Hiçbir padişah savaş ve kuşatmayla o rayı fethetmeyi aklından ge­ çirmemiştir. Bununla beraber oranın üç yılda ahnabileceğ;i görüşü var­ dır. İlk yıl askerlerle oranın ekinlerine ve hayvanianna el koymak, köy­ lülerini ve çiftçilerini esir almak, ikinci yıl orayı kuşatma altından tuta­ rak zahire girişini önlemek, üçüncü yıl da feryat ve fıgana başlayacak olanların teslim olmalarını beklemek" dedi. Her ne kadar bu sözü dogru bulduysa da Sultan'ın içinele yanan orayı alma ateşini her suyla söndürmek mümkün degildi. Melikü'l­ Ümera'nın o konudaki isteksizliğ;i yüzünden beklerneye başladı. Fakat her zaman ima ve kinaye yoluyla

Amid

sözünü dilinden düşürmecli. O

konuda herkesin görüşüne başvurdu .

87

-

PERVANE TACEDDİN'İN AMİD'İ KUŞATMAK

İSTEMESİ, SULTAN'IN HUZURUNDA ORANlN FETHİ GÖREVİNİ ÜSTLENMESİ VE ÜMİTSİZLİGE DÜŞEREK · GERİ DÖNMESi Kadı

Şerefeddin Erzincani'nin

oglu

Pervane Taceddin, herkesin Kemaleddin Karn­

kıskandıgı bir makamda bulunan Melikü'l - Ümera

yar 'ın itibarını kırmak ve agırlıgını azaltmak için bir gün Sultan'ın zatı­ nın neşelenip ferahlaclıgı bir yeyip içme esnasında onun huzurunda edep dizinin üzerine çökerek, "Eger siz padişahımız bendenize ruhsat ve izin verirseniz, muvazzaf (kadim) askerler ve muzaffer

Harezmlilerle

gi­

der [45 1] altı ay içinde bütün çabaını harcayarak ikbalinizle oranın ka­ lelerini, baglı yerlerini ve topraklarını ele geçiririm" dedi.

446


Sultan, onun lıu tstegtnt kalıul etti. Askerlerin komutanhgını (zea­

met) ve ordulatın lıaşkanlıgını (ktyadet) ona verdi. Çeşitli ümmetierden saltanat dergahının taraftarlan ve fedaileri arasına girmiş olan askerle­ ri, cephane (zeredhane}, mühimmat ve levazımla donatarak sınırsız ha­ zineyle yola çıkardı.

Tacedin,

oraya vannca vaktini orayı koşutınaya harcadı. Fakat hiç

etkili olamadı. Kuşatılanlann durumunda hiçbir degişme gözlenmedi.

Kır Han

ve diger

Harezm

emirleri de merhun Sultan

Celaleddin'in

ül­

kelerine sıgındıklan sırada makamına ve mevkiine uygun ilgi ve saygıyı göstermeyen, onun bela, felaket ve ölüm topragına düşmesine sebep olan Melik

Nemazi ye Bedreddin '

,

Lulu'ya ve

Mardin

Man­ Sincar ka­

Sahibi Melik

sur'a duyduklan kin yüzünden onlann ülkelerine saldınrak,

pısına kadar bütün o bölgeyi yakıp yıktılar, yagma ve talan ettiler. O ka­ dar mal, eşya, mücevher, hazine ve hayvan getirdiler ki, dag ve ova on­ lan taşımaktan sıkıntıya düştü. Durumu Sultan'ın dergahına bildirdiler. Sultan, Amid'in fethinde ısrarlıydı. Orayı alma fikrinden vazgeçmek mübarek akılının ucundan dahi geçmiyordu. Sahib her tarafından toplanmış

Şemseddin Muhammed lsfahani'yi ülkenin Türk, Frenk ve Almanlardan oluşan kalabılık

bir orduyu, sayısız nakid ve hazine, çok miktarda cephane, demircilere iki men, (86 71 üç men, beş ve on men agırlıklannda demirden yaptınp de­

velere yüklettigi mancınık taşlarıyla ve diger levazım ve mühimmatla Amid'e gönderdi. Fakat fetih , onun yüzüne de kapandı. O işte aciz ve şaşkın kaldı. Hazreti Sultan'ın gazabından korkup peişan bir haldeler­ ken kış gelip çattı.

[452] Durumu dergaha şu şekilde

bildirdiler:

"Amid'in işi bitmek üzereyken kış ordusu ani bir saldınya geçti. Asker­ lerin hal ve hareketlerinde gevşeklik gözlendi. Sultan, o mektubu okuyunca aslan gibi öfkelendiyse de askerin na­ musunu düşünerek, onlara geri dönme ve dagılma izni verdi. "Gelecek yıl bizzat kendim oranın kuşatma ve fetih işiyle ugraşayım. O işi, uygun düştügü ve gerektigi gibi sonuçlandırayım" dedi. Emirler ve serverler, korkup titreyerek, perişan, telaşlı, ölüme bo­ yun egmiş ve candan ümidi kesmiş olarak Hazreti Sultan'ın huzuruna geldiler. Sultan, o konuda onlara sert davranmadı. Geçmişi karıştırma(8G7) Yaklaşık 3 Kg. lık bir agırlık birimi.

447


dı. Onların özür dileyen ve fethi erteleme dileklerını duyuran mektubu, affetme, göz yumma, müsamaha ve hoşgörü duygulanyla dürüp kaldır­ dı. Zevke, işrete, eglenceye. neşeye daldı. Çevgan oyunuyla, avla, tar se­ si dinlemekle bahçede, kırda, nehir kıyısında ve kasırlarda gül yüzlü, gümüş tenli sakilerle vakit geçirdi.

88- ÖGETAY KAAN'IN KARARGAHlNDAN (ORDU) SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD'A ELÇİLERİN GELMESi Kazvin vilayeti serverlerinden Servan adıyla tamnan Emir Şern­ seddin Ömer-i Kazvlnl şöyle anlattı: "Günlerin hadiselerinden bir hadi­ se ve zamanın olaylanndan bir olay sebebiyle ana yurdum, doğ;um ye­ rim, iyiliklerin kaynağ;ı ve hür kimselerin toplandığ;ı yer olan Kazvln't terk ederek ticaret yolunu tuttum. Ticareti geçim temini için kendime meslek edindim. Erzurum'a varınca orayı her çeşit nimetlerle dolu ve her türlü imkanlan olan bir şehir olarak gördüm. Kendi kendime, bu şehirde oturmalısın, yüce cennetin kıskandığ;ı bu yeri mesken tutmalı­ sm, dedim ve hemen o gurbet elini yurt seçtim. Birçok vefalı dost edin­ dim. Yolculuk defterini dürerek, güzelliklerle dolu orada yaşamaya [453] başladım. Geçimimi arzuladığ;ım şekilde temin ederek vakit geçir­ dim. Çok miktarda mala, kumaşa ve nimete sahip oldum. Fakat her an mutluluk duygulan tahrik parmağ;ım hareket damanma basarak beni Türkistan seferine zorluyordu. Ayrıca elimde bulunan inciler ve kıymet­ li taşlarla rengarenk pahalı kakma işleri yapmış. vaktimin bir kısmını o işle geçirmiştim. Yaptığ;ım bu işler, hasiret gözüne, akıl ölçüsüne güzel göründü. Kendi kendime, "Böyle nefis kakma işleri, büyük padişahın hazinesinden başka yere yakışmaz. Her ne kadar padişahın huzuruna varmak için uzun yollar almak gerekiyorsa da her istek ve arzuda başa­ n ve zafer gizlidir, dedikten sonra yolculuk atını eyerledim. O dergahın yolunu kendime açtım. Fazla uzun olmayan bir zamanda, çok zahmet çekmeden ve herhangi bir zorlukla karşılaşmadan padişahın bulundu­ ğ;u yere vardım. Orada ticarette başarılı ve kazançlı bir iş yaptım. Ku­ maşları hazineye arz ettiğ;im sırada padişah da yanımda idi. Aramızda şu konuşma geçti: -"Nereden geliyorsun?" 448


- "Rum beldelertnden." - "O ülke saltanatının emir ve yasak dizgini, Sultan

Alaaddin Key-

kubad'ın yetenekli ellerinde ve mutluluk kapsamında mıdır?" -"Evet" -"Onun yönetirnde ve padişahlıkta tuttugu yol nasıl?" -"Siz cihan padişahının begenecegi şekilde. İslam alemi hiçbir zaman onun gibi birini görmedi. Etegi pak, duygulan temiz, dini saglarn, düşüncesi isabetli, aklı kamil, ülkesi mamur, malı çok ve halkı mutlu­ dur. Onun kahnnın ve siyasetinin kemendiyle fitnelerin, zalimlerin ve yol kesicilerin yolu tamamen kapanmıştır. Adaleti sırasında, mahkeme esnasında güçlü ile zayıf. zengin ile yoksul arasında bir fark olmaz. Gü­ neş gibi herkesin üzerine aynı şekilde ışık verir. Yagmur gibi daga da yagar ovaya da. Rüzgar gibi tepeye de eser düzlügü de. O düşmanı avia­ yan akıllı ve yetenekli bir yöneticidir." -"Böyle [454] vasıflarla vasıflanmış ve yeteneklerle süslenmiş bir pa­ dişahı sevgimizden ve dostlugumuzdan mahrum bırakmak yazık olur. Onu uyaralım da padişahlıgımıza il (banş halinde) olsun. Ülkesi ve halkı marnur ve müreffeh kalsın! Yönetimimiz sırasında gönderecegimiz sü­

yürgamişi (ihsan) ve hediyelerle onu sevindirelim. Seni ona elçi olarak gönderirsem gider misin?" -"Ben tacir adamım. Elçilik mesleginin inceliklerini bilmem. Görev­ de bilmeden bir hata yaparsam, yüce eşiginizin cezasından ve azabın­ dan korkanm ... -"Mübarek nazanmız senin üzerine düştü. Böyle bir iş için seni seç­ tik. Yüce Tann, senin dilinin ucuna herkesin kabul edecegi şeyleri getirir." Hazretin bana olan o ilgisi yüzünden başım göklere degdi. Bu elçilik teklifini, bu haberi ulaştırma işini canu gönülden üstlendim.

Todun ve

Urumtay adlannda iki Moiol nökeri (köle) ile gümüş bir payzal868l ve muhtevası aşagıda olan bir yarlıgla (ferman) yola düştüm.

(868) Büyük Mogol devleti ile şubelerinde bir de payze veya payza adı verilen plaka tarzında şahsa mahsus irade ve amannameler vardı. Bunu başlıca idareleri altındaki hüküm­ darlar. emir. askeri kumandanlar ve valilere verirlerdi. Mamafih bazen başkaları ve şa­ yan-i itimat olanları da ahrlardı . Payza her kime verilmişse onun hakkında merhamet ve inayet alameti idi. (Med hal. s. 202 vd.)

449


1

89 ALAADDİN KEYKUBAD'A -ALLAH DELILINI -

AYDINLATSIN- GELEN YARLIG'IN MUHTEVASI "Adil padişah Sultan Alaaddin Keykubad bilsin ki iyi yönetimin

vt•

halka iyi davranman, geleni gideni hoşnut etmen konusundaki tyt şöh ­ retini bize bildirdiler. Ben o habere çok sevindim. Onun için sana süyiir­ gamişi buyurdum. Senin her zaman ülkende huzur

ve rahat içinde ol­

manı istedim. Yüce Tanrı bizi büyük kılmış ve aziz yapmıştır. Yeryüzü­ nü bizim soyumuza vermiştir. Sen iyi yolda ilerliyorsun. Onun için du­ rumumuzu sana bildirmek ve seni bize bağlanmaya ve itaate çağırmak vacip oldu. Bizim halimizi bildirdiğimiz kimseler bize [455] bağlanmaz­ lar, asilik yolunu tutarlarsa, ordumuz onların ülkesine girerek köklerint kazır. Kadınlarını çocuklarını esir alır. Mallarını mülklerini yağmalayıp harap eder. O zaman bize söyleyeceği bir şey olmaz. "Bu yazı Blçtn (Maymun} yılında 633/ 1 236'a yazılmıştır. [Elçi Emir Şemseddin Ömer-i Kazvini anlatmaya devam ediyor): Ordu sarayı makamından ayrılıp yollar aşıp ülkeler geçerek Rum diyarına vardım. Kayseri'ye vardığım zaman Sultan, Alanya'da idi. Biz oraya varmadan önce Çaşnigir Mübarizeddin Çavlı durumu Sultan'a arz etmişti. Sultan'ın tembihi üzerine ora işlerini çekip çevirmek, mü­ himmat ve levazımı tedarik etmek için görevlendirdiği emirler bize

ve

adamlarımıza (nöker) büyük ilgi gösterdiler. Her gün gezintiden (seyran) sonra ve divana oturmadan önce bizi görmeye geliyorlar, gönlümüzü hoş etmek için gayret gösteriyorlar ve peş peşe kıymetli hediyeler sunu­ yorlardı. Baharın yüzü görünüp, bülbüller gül bahçelerinde ötmeye, menek­ şeler dağların eteğinde açmaya başlayınca Sultan, Alanya'dan Kayse­ ri'ye geldi. Bizi yanına çağırarak büyük bir saygı gösterdi. Kendisine sunduğum yarlıg'ı öptükten sonra ayağa kalktı ve onu bizzat okudu. Tahttan inince yalnız olarak odasına çekildi. Beni, adamlanındam (nö­ ker) ayrı olarak yanına çağırdı. Mübarek dilinden kulağıma gelen ilk sö­ zü şuydu: "Allah'a şükürler olsun ki. o seçkin kulu olan senin gibi bir Müslümanı bize elçi olarak gönderdi. Allah'ın aziz kıldığı kimse olan sen, bizi aziz kıldın" dedikten sonra "Sana soracağım şeye dindarlık ica­ bı , yalansız. dolansız ve açık olarak cevap ver ve hiçbir şeyi benden sak­ lama" deyince "Bildiğim her şeyi islam padişahının huzurunda ilan ede­ rim" dedim. "Onu nla dost olu rsam ülkeme göz diker mi?" şeklinde

450

sor-


dugu soruya "Allah korusun! Onun o kadar ülkesi var ki, her yıl huzu­ runa oralardan elçiler gelir. Elbiseler hazinelerinde çürüyor. [456] Atlan sürülerde ve ahırlarda yaşlanıyor. O kadar altını var ki, yer altında telef oluyor. Yalnız buna ragmen uzaktan da olsa ona bir hediye götürmek, ona karşı Içi dışı bir tutmak gerekir" dedim. Bu sözlerim Sultan'ın hoşu­ na gitti. Onunla dost olmayı (ili) kabul etti. Fermanı üzerine hediyeler, armaganlar ve Rum'a özel şeyler hazırladılar. Fakat ansızın o, 3 Şevval 634 ( 1 Haziran, 1 237) tarihinde Hakkın rahmetine kavuştu. Yerine sal­ tanat tahtına oturan oglu Gıyaseddin Keyhüsrev, emirlerinden bazıla­ nnı bana ve adamlanma göndrerek, "Babam sana 'birader' diye hitap ederdi. Ben, 'baba' diyecegim. Ben de babam kutlu sultanın yaptıgı gibi sana baghlık ve kulluk yolunu tutacagım" haberini ulaştırmaını isteye­ rek, Sultan Alaaddin'in hazırlattıgı peşkeşleri Her-i Mısır-i Malatya­ vi'nin oglu adıyla tanınmış olan Fahreddin'le birlikte yola çıkardı.

Horasan vilayetine vannca gelişimizi ögrenen Mülhidler(869) , kala­ balık bir grupla yolumuzu kestiler ve bizi Girdkuh'a(870l götürdüler. Üç ay on gün süreyle oranın kalesinde hapis kaldık. Durumumuz Mogol sarayına bildirilince Cormagon Noyan'ı o işe görevlendirdiler. O <:la bizi aniann elinden kurtardı. (Kaan)'ın huzuruna vannca Sultan Alaaddin -Allah delilini aydmlat­ sın- tarafından iyi karşılandıgımızı, onun dostlugu kabul ettigini ve ken­ disine hediyeler gönderdigini söyledikten sonra vefatını da haber ver­ dim. O zaman üç defa, "Kıran . kıran, kıran!" (Yazık, yazık, yazık) dedi. Sultan Alaaddin'in baglılık dilegi hoşuna gitti. Ondan sonra tekrar Rum tarafına gitmem ve baskaiJ.87 I l olmam hükmolundu. lrak'a vardıgım zaman Baycu Noyan, Köseda�'da Sultan Gıyased­ din in ordusuyla karşılaşmış ve onu maglup etmişti. Daha önce anlattı­ '

gımız durumlar da tamamen degişmişti. "Allah dilediğini yapar. •1872) "Al­ lah dilediği hükmü venr·1873l "Allah kullanna karşı hiç de zalim değildir. " (87 4)

''Alemlerin Rabbine Hamdolsun!"

(869) Yani l smaililer. (870) Iran'ın kuzeyinde Mazenderan bölgesinde vaktiyle İ smaililerin yerleştigi sarp dağ;. (87 1 ) Her mıntıka veya şehirde o mıntıkanın şer'i işleri müstasna olarak diger bütün muamelatı Cengiz Han yasası gereğ;ince tetkik ve kontrol etmek üzere "baskak" veya "baş­ kak" ismiyle bir memur bulunurdu. (Med hal. s.258 vd.) (872) Kur'an-ı Kerim. 1 4/27 (873) Kur'an-ı Kerim. 5 / ı (87 4) Kur'an-ı Kerim. 22/ 1 O

45 1


90

-

[457] MERHUM SULTAN ALAADDİN

KEYKUBAD'IN ALLAH DELILINI AYDINLATSIN­ -

VEFATI Yüce Allah, "Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, ara­

nızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu. yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsan olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azab da vardır. Allah'ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir'{875J buyurmuştur. Allah'ın selamı üzerine olsun, Peygamber de, "Dünyadan sakın! Çünkü o Harut ve Marut'tan daha büyüleyicidir "buyurmuş, başka bir sözünde de "Ebedi dünyaya inanan bir kişinin bu dünya için çalışması ne kadar garip!" demiştir. "Dünya insaniann ahirete geçmeleri için kurulmuş bir köprüdür. On­ dan geçin ama onda kalmayın" sözü de İsa aleyhisselam'a aittir. Bu ko­ nuda Ali'nin -Allah ondan razı olsun- de, HDünya bir leştir. Onu isteyen köpekterin boğ;uşmalarına sabır göstersin" sözü vardır. gir(876l

Kabus b. Veşm­

-Allah rahmet eylesin- şöyle diyor: "Dünya bir ağ;açtır, meyvesi fe­

lakettir. O bir yumurtadır, içinde garip şeyler saklar. Başı serap gibi bir umut, sonu ise topraktan bir elbisedir. Günleri ve geceleri belaların bi­ nekleri, ölüınierin de anneleridir. Onlar yenilendikçe vücutlar eskir. Gi­ dip geldikçe canlar yok olur. Zamanın öyle bir hastalığ;ı vardır ki, onun ne ilacı, ne vefası, ne de kimseden çekinmesi vardır. O, organlan birleş­ tirir ve ayınr. Bir zamanlar koruduğ;unu çaresizlik içinde bırakır. Kendi büyüttüğ;ü çocuğ;unu öldürür. Özelliğ;i, sevgi ocağ;ından yokluğ;un karan­ lık diyarına insan taşımaktır. İnsanlar gaflet uykusunda ve cehaletin karanlığ;ında iken o, hayatın lezzetini, ölümün burukluğ;uyla değ;iştirir. İnsanlar sanırlar ki, bu dünyadaki kalışlan sürekli bir kalıştır. Halbuki oradan göç etmeleri her an başianna gelebilecek bir iştir. Onlar, durma­ dan göç halinde olduklannı, gece ve gündüzün omuzlannda yürüdükle­ rini bilmiyorlar. "

Şiir: "Ey iki gözünü ders almak için açmış olan! (Bu dünyada) bazen se­ vinçli olursun, bazen hüzünlü (875) Kur'an-ı Kerim. 57/20 (876) Bak.not.2 1 1

452


Hayret/ Bu hızla dönene jelek, böyle dert ve kederle dolu bir kalp sa· hibiyle niye ugraşırl Padlşah da olsa, sıradan kişi de olsa, dagan herkes sonunda ölecektir.

[458] Hem topraktanız, hem de topraktan dDgduk. Zavallı oluşumuz­ dan kalbirnizi toprağa bağladık. Şunu bü ki, şu

üç

beş günlük dünyada hazine için dert ve zahmet çe­

ken kimse, Dünyada bir süre soguk sulu şerbet içerse de buna değmez. O halde niçin onun için dert çekiyorsun? Çünkü şanslı gün, hiç kimse için sürekli değüdir. Hazine, padişahlık tacı ve taht da. Kubad'ın yaşı elli oldu. Mutsuzluğu ancak son gününde ölüm yüzün­ den tattL

O öldü ve ruhu dünyadan aynldı. Bütün acısı ve sevinci de onunla kayboldu."

Sultan Alaaddin Keykubad'ın büyüklük ve kudret güneşi, padişah­ lık ve mutluluk yıldızı sıradan düzeyini geçip mükemmellik derecesine ulaşınca Harezm, Şam ve Kıfçak yöneticileri ve dünyanın boyun egme­ yen kimseleri, başlannı kulluk çizgisine, ayaklannı onun saltanatının ulu dergahının ve yüce bargahının itaat halkasına koydular. Frenk bel­ delerinden ve Magrib diyarianndan ikbal ve saadet gibi gelerek onun gökler yüksekilgindeki huzuruna yöneldiler. Emirü'l-Müminin EI­ Mustansır Billahl877l -Allah rahmet eylesin- ile amcalan meliklerin hük­ müne ve görüşüne uyarak yönetirnde ortaklık etti. Halife onu 'Sultan-ı a'zam•!878l . 'Kasım-ı muazzam· l879l , Zıllullah fi'l-a'lem· I880l sıfatlanyla an­ dı. İslam ülkelerinin çogunda hutbe ve sikke onun kutlu lakaplannın ışıgıyla süslendi. Heybelinin korkusu ve dehşeti, siyasetinin etkili olu­ şu, sultaniann hatınna ve her ülkenin melikinin kalbine girip yerleşti. O sırada Melik Kamil'e karşı mübarek hatınna yerleşmiş olan kır­ gmlık tozu yüzünden Şam ülkesine saldırmak için memleket askerleri(877) IL el-Mustansır: Abbasi Halifesi (623-640/ 1 226- 1 242) (878) Büyük sultan. (879) Muazzam bagışiarda bulunan. (880) Alemde Allah'ın gölgesi .

453


nin seçkinlerini Darü'l- feth Kayseri'de topladı. Huzurunun yukınlu rı ıı dan

olan

ve

Hakkın

rahmetine

kavuşan

Şarabsalar

Fahreddln

Ayaz' dan boşalan Sivas işlerinin çekilip çevıilmesini ve oranın korun­ masını Kır Han'a verdi. Erzincan padişahlıgı, eskiden oldugu gibi Mcllk

Gıyaseddin'in üzerinde kaldı. Çaşnigir Şemseddin Altun-aba'yı onu ıı devletinin atabegligine ve hizmetinin melikü'l-ümeralıgma [459] tayin etti. Veliahtlıgı ve Rum saltanatını Melik İzzeddin Kılıçarslan'a bıraktı. Herkesi onun bütün emirlerine ve yasaklanna uymakla görevli kıldı . Herkes de ister istemez onun emirlerine uyma ve ona karşı vefalı olma yolunu tuttu. Onun taraftan ve hizmetkan olmak için agır ve bozulması mümkün olmayan yeminler etti. Sıradan ve seçkin kişiler bu karara uymuşken ve bu durumu haz­ metınişlerken Sultan, Şam ülkesini ele geçirme işine koyuldu. 634 yılı­ nın Şevval ayının (Mayıs 1 237) hilali, dogu ufkunun köşesinden görü­ nünce Meşhed meydanında bulunan sahaya o kadar Rumlu, Uclu .

Gürcü, Frenk, Rus, K.ıfçak toplandı ki, o toplulugun önünü sonunu görmek imkansız oldu. Onlardan bazılan da kılıcın kabzası, bayragın mahiçesi gibi altın ve çelikle süslenmiş olarak bayram yerinde toplandı­ lar. Herbiri Hazreti Sultan'ın huzurunda bir hüner göstermeye başladı. Saha alanı, büyüklerin ve ileri gelenlerin dışındakilerden boşaltılınca Sultan, padişahlara mahsus murassa eyerli, başlıgı ve gemi mücevher­ lerle süslü olan bir mutluluk ve neşe altına bindi. Keyyanil88 l ) tacını ba­ şına koydu. Keyhüsrevtl882l kemeri beline taktı. Mücevherlerle süslü el­ bisesini sırtına geçirdi. Elinde Hatti mızrak oldugu halde sahaya çıktı. Onun karşısına çıkan Emir Celaleddin Karatayi'yi -Allah rahmet eyle­

sin- atından düşürmek için bir hamle yaptı. Fakat Emir Celaleddin kal­ kanını (bala-tekin} kullanarak ona fırsat vermedi. Birkaç defa bu oyunu oynadılar. Ondan sonra da benzeri hiçbir padişahta görülmeyen üç baş­ lı bir otaga (sera-perde} gittiler. Bayram namazını kıldıktan sonra bir sofra hazırladılar. Öyle bir sofra ki, göklerin sofra sorumlusu Mikail, onun çeşidi karşısında şaşkınlıktan dilini yutuyor, cennetin sakinleri, yiyeceklerinin lezzetinden hayat suyunun lezzetini unutuyor, onda kal­ kan güzel kokulardan hayat suyu utancından kendisini karanlıga atı­ yor, ay ve güneş küreleri, (460] yemekierin lezzetinden ve güzel kokula­ rından hizmetçilik yapıyor, Koç Burcu, orada pişen koçların yerinde ol(88 1 ) Şehname'de anlatılan Efsanevi İran hanedanı. (882) Keyhüsrev'e (bak.not. l l l ) ait. 454


mak tsttyor, mavt gögün bahgı (Balık Burcu}, orada kızaran balıkları kıs­ kanmaktan her an başını bulutların arasına gömüyordu. Sofradaki altın ve gümüş tabakların zerafetini çekerneyen Pervin yıldızının1883l yüzünde degişiklikler meydana geliyordu. Feleğ;in yıldızlannın, aşçının (matbah­

salar} yaptıgı kızartmalardan ağ;ızlannın suyu akıyordu. Mavi göğ;ün

Nesrint1884) sofrada pişen boğ;a uyluklannı yemek için bu toprak dünya­ ya saldırıyordu. Emirler ve etraf melikleri, "Ey peygamberler! Temiz şeylerden yeyin" (885) fermanına uyarak ellerini yemekiere uzattılar. O sırada göklerin sır­ larını haber veren (hatej-i asumani}, orada bulunanların akıl kulaklan­ na durmadan, "Rabbinizin verdiği nzıktan yeyin ve O'na şükredin"( 886l sesini ulaştırdı. Ağızlan yemekten tad almaz olunca "Yemeği yeyince da­

ğılın•1887l emrine uydular.

3 Şevval ( 1 Haziran 1 237) günü Sultan , Kayseri'de bulunan bütün etraf ülkeleri elçilerinin şehinşahlık meclisinde hazır olmalarını buyu­ runcal888l Şam, Fars, Kirman, Yemen, Taif, Rus, Bulgar, Rum ve

Frenk

elçileriyle devletin emirleri ve serverleri, hazretin büyükleri ve ile­

ri gelenleri, cennet sakinleri gibi Sultan'ın cihanı aydınlatan bezminde bir araya geldiler. Akşam yemeğ;ini yedikten sonra cennetin ibriklerinin ve testilerinin güzelliğ;i ve zerafeti karşısında şaşırıp kalacağ;ı. Süreyya yıldızınınl889l sürahilerinin parlaklığ;ı karşısında sönük duracağ;ı eğ;lence aletlerini ve işret araçlarını hazır ettiler. Sakilerin, ellerinde kalpleri kanla dolu kadehler oldugu halde edeplerini kaybetmeden mecliste bu­ lunanlara hizmet şartlarını yerine getirmek için el pençe divan durduğ;u; nağ;melerin güzelliğ;inden, saz tellerinden çıkan sesin hoşluğ;undan ve sanatlannın üstünlüğ;ünden sert taşların zerre gibi dağ;ılıp [46 1] havada dans ettiğ;i; usta çalgıcılann döktürdükleri seslerden can bülbüllerinin ötmeye, gökteki yıldızların duyduklan hazdan coşmaya başladığ;ı; gazel okuyuculannın okuyuş tarzından diğ;er gazel okuyucuların

Hicaz

yolu­

nu tuttuklan; sahalannda dünyanın seçkinlerinden ve zamanın ileri ge­ lenlerinden olan şarkıcıların Muhammed (A.S.) ahlaklı ve Mahmudi890l (883) Bak.not. 59 1 (884) Bak.not. 1 79 (885) Kur'an-ı Kerim. 23/ 5 1 (886) Kur'an-ı Kerim. 34/ 1 5 (887) Kur'an-ı Kerim, 33/53 (888) Metnin bu cümle yok. (889) Bak.not. 591 (890) Bak.not. 270

455


tartkatlı Sultan'ın huzurunda sıra oldukları btr meclts dazenlediler. Zöhre yüzlü şarabdarlar, küçük badem gözleı1. gül kokusu veren agızla­ n. selVi boylan ve endamlanyla her türlü mücevher ve her çeşit mezeyle dolu murassa kadehleı1 ve işlemeli tabaklan herkesin önüne koydular. Ayın, güzelliklerini kıskanmaktan kendini gizledtgt. Müşteri'ntniB9 1) ko­ kulannın ateşinden yanıp tutuştugu altın külahlı ve gümüş bilekit sakt­ ler, erguvan renkli şarabı, barbudi ve hüsrevani şarkıyı dinleyenlere sundular. Saf şarap için "Yarasın, yarasınl" diye bagıranlann sesi yedi gögün kubbelerini tuttu. Çalgı sesi havada, şimşegtn sesini geride bırak­ tı. İçi hava dolu olan ney, Şiir (Arapça): "Zevklerden, nimetlerden payınızı alın. Çünkü sonuna kadar uzayan her şey kısalacaktır. Bugünün sevincini yarına bırakmayın. Nice yarınlar vardır ki, ne geti­ receği bilinmez." şarkısını orada bulunaniann kulagına ulaştırdı. Fakat çok geçme­ den bir ala karganın berbat sesiyle okudugu, Şiir (Arapça): "Gözlerimiz nice topluluklar gördü ki, hepsi de berrak suya şarap ka­ rıştırdılar. Ertesi gün kaybolup gittiler. !şte zaman böyledir: Bir gün bir halde bulunur, yarın bir halde. " şeklindeki ölüm haberini duyuruyor, tar'lann sesi arasında ötüşü sürüyor, padişahın cihanı aydınlatan meclisinde hazır bulunanlarm ku­ lagına ulaştınyordu. Ansızın Çaşnigir Nasireddin Ali, kızarmış bir tavugu sıcak olarak meclise getirdi. Sultan'ın önüne götürerek sofranın başına dizüstü çök­ tü . Bıçakla tavugu parçalayarak Sultan'ın önüne koydu. Sultan (462) ondan birkaç lokma yedi. Bir süre sonra insaniann geçimini temin et­ meye vesile olan mübarek mizacında büyük bir degişiklik meydana gel­ di. Mecliste bulunanlar şaşkınlık halinde dagıldılar. Sultan'ın cömert zatını sıkıntı istila etti. Ata binerek Keykubadiye sarayına gitti. Orda çokça kustu. Zaman geçtikçe rahatsızlıgı ve sıkıntısı arttı. Acı her yanını

sardı. O zaman Celaleddin Karatayi ye "Benim işim bitti. Iyileşmeden '

(89 I ) Bak. not. 96

456

,


ümidi kestim.

Kemaledd.ln Kamyar'ı

çagır da ülkenin ve Yüce Allah'ın

bize emanet etugı halkın selametine olabilecek vasiyetlerimi ona söyle­ yeyim" deyince maya gönderdi.

Celaleddin, hassa kölelerini (gulaman-i has) onu çagır­ Kemaleddin Kamyar yatsı namazı sırasında huzura

geldi. O sırada Sultan'ın konuşma yeteneginde anza belinniş, dili dön­ mekten ve konuşmaktan tutulmuştu. Her ne kadar ima ve işaret yoluy­

Kemaleddin onu anlayamadı , olunca Sultan Keykubadiye kasnn­

la bir şeyler anlatmak istediyse de Emir alelacele evine döndü. Gece yansı

dan cennetin mutluluk sarayına hareket etti. Bu fani dünyadan ebedi aleme vardı. İki gün sonra pak cesedini, mübarek varlıgını ve şerefli be­ denini tabuta koyup devenin sırtında başkent Konya'ya götürdüler. Pa­ dişahlar türbesinde (kümbed-seray-i şahan)ata lannın ve dedelerinin ya­ nında toprağa verdiler. Onun aynlığından şimşegin cigeri kebap oldu. Bulutun gözü yaşla doldu. İslamın beli büküldü, dinin ve devletin darnan kesildi. Dönen fe­ lek şaşkınlık içine düştü. Ayın ve güneşin gözü yaşardı. Memleket ocagı­ nın kalbi üzüntüyle doldu. Gök matem elbisesi giydi. O günden sonra padişahlık düzeninin dizgini, ülke ve memleket işlerinin idaresi gerileyip bozulmaya başladı. Zamanın garipliklerinden , günlerin ve gecelerin aca­ ipliklerinden biri de her zaman Rum ülkesini ele geçirme sevdası beyin­ lerinde yuva yapmış olan Melik

Kamil

ile Melik Eşref'in o günlerde Yüce

Allah'ın davetine uymuş olmalarıydı. O zamandan sonra Rum ve

Şam

ülkelerinin durumuna kanşıklık

[463] düzensizlik, istikrarsızlık, belirsizlik ve sıkıntı hakim oldu. O gün­ den bu güne kadar, garipterin yuvası, zayıflann sıgtnağı, sanatkarlann bannağı ve dünya yiğitlerinin yatağı olan Rum güzellik diyannda ve bu ülkelerin rahat sarayında zamanın kursağına tatlı bir şerbet dökülmedi. Herkesin kalbinden ve canından yüzbinlerce kan nehri aktı.

Şiir:

"Uluğ Keykubad'ın ölüm gününden sonra kimse mutluluğu aklına ge­ tirmedi. Bütün işler daha kötüye gitti, halkın ve askerin durumu bozuldu. O padişah tahttan ayrıldığından beri bütün gönül hoşluğu yokluk di­ yarını boyladı. Ülkenin düzeni alt üst oldu. Düşmanların kalbi o durumdan sevinçle doldu.

457


T'arazl892l bityükleri ve Hicaz meUkleri. onun matemiyle erimeye baş· ladılar. Onların aylar ve yıllar boyu söyledikleri şuydu: Heylıat, yazık, vah. tuj Onun ölümünden Cebrail'in ruhu gamlandı. Göleten yere seslenmey<' başladı:

Şiir (Arapça): "Bu ölüm ne kadar da kötü! O, onun yüksek duvarları olan sağlanı sarayına nasıl da girdi? O, gitti o güçlü padişaha uğradı. O dediğini yapiıran padişaJu bu dünyadan ayırdı. Ölümde şaşılacak bir şey olmamasına rağmen ben yine de onun ölii· müne şaşırdım. Ömrüme and olsun ki, ölüm ona düşmanıarına saldırırken ve onları bozguna uğratırken gelmiştir. Düşüncesi her zaman, sarp ve sağlam kaleterin alınışında başarılı ol­ muş o padişah da Aslan gibi cesareti ve kötülükleri yenen engin gücüyle ölüme yenik düştü. " "Allah, benzeri omayan bu sultana, eşi olmayan bu melik'e rahmet eylesin. Bizi ahiret gününe hazırlıklı olanlardan kılsın. A llah'ın hükmii. çok sayıda insanı bir yerde toplayıp cesetleriyle çölleri doldurmaya yeler. Orda herkes eşittir. Sonraki öncelcine uyar. Her durumda Allah'a hamd, Muhammed'e ve onun hayırlı ailesine selam olsun!"

(892) Dogu Türkistantan'da Fergana yakınlarında ikliminin sertligi ve kadınlarının güzelil­ giyle ünlü bir şehir.

458


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.