Cumhuriyet Dönemi Din Devlet İlişkileri 02 b Hasan Hüseyin Ceylan

Page 1

ARAP

h a r f l e r in in

269

ISLA H I

kelimelerin harflerine dıkka. ettiğimiz yok.ur‫ ؛‬eksik veya yanlış yazılmış kelimeyi de, hi‫ ؟‬sehvini görmeksizin d.ğruca .kuy.ruz. Bu ülfet.i nazar, senelerce kı.ap .kumak ile hâsıl .lur. Hi‫ ؟‬gazetesi, kitabi ,ilânı clmayan bir yazıyı, tutalım ki alay mekteplerinde ta'mim etmişiz. ‫ ؟‬Ikacak neterler, kOyUne gitt^inin birinci ayı öğren, dikleri yazıyı unutacaklarından ve unutmayıp da sitayişinde bulunsalar bile, kendi, leri yazdıktan şeyleri bile, ül,et"i nazarin ,ıkdanı ciheti ile tab.ıî b ile y e r e k ckuya. cakl.arından ve halbuki imam Etendi. Â ş ı k G a rib hikâyesini selme'h.Us'elâm kıraete muktedir olduğundan, yazının suhuletini kimseye anlatamayacaklarından kat'â şüphe olunmasın, maksat ta'mim.i maari, ise, ‫؟‬ocukları yedi sene oklttacak mektep yapmalı: öyle mekteplerde ise bizim hat tahsil katidir. Biz boyle mektepler yapamayız denilmesi, isler isek yaparız. Amma. mUcerred yapmaya muktedir değil isek. İşte 0 zaman terakkiden kat'-ı Umid etmek lâzım gelir. .HurUtu hi‫ ؟‬mi ıslâh etmeyelim? Bilâkis, en ziyade ıslâhı taratından bulunan, lardan biri benim‫ ؛‬takat ta.mim-ı maarite esas tutarak değil... Tahsili biraz teshı: İ‫؟‬in hurUtun ıslâhında benim dUşUndUğUm yolu ise, bugUn bir gazele vUcUde g« ı٠ reNir: G^etecilik 0 ٠‫أ؛ﻗﺈ!أ‬٢! ‫ ! ا‬: ‫? ه‬٠ ‫ﺀ‬7٦‫ !ا!بﺀ‬0٠ ‫ ةﻗﺎ‬٧٠‫ﻻا‬: : ‫ﻟﻪ‬:‫ ? ا‬٦ ‫ﻋﺎﻷح[ااؤإل‬٠ n٠ty٠ deri v3kit bulabitSe ıdi^. şimdiye kadar vUcUde ge‫؛‬miş gitmiş idi ‫ل ا ﻵ‬ ‫ ا‬â‫ل‬in harflerinin dilimize tatbik edilip edilemeyeceği hakkında bir ma.kaleyi andıran bu hususi mektubunda, lisanımızdaki yabancı kelimelerin Lâtin harften ile Itade edılemıyeceğinı misallere dayanarak anlatmaya ‫؟‬alışan Kemal, bir miltelı kultUr seviyesinin yükselmesinde okunması ve yazılması kolay bir atta^ye mal^ olmasının 0 kadar mUhım rolu bulunmadığım da miidataa et.^.ekt^ır. ٧ ‫;ﻗﺄ‬.‫ ىا‬M٥ . nemenlı Rıtat Boy.0 d^ıl, Bmbaşı ٥ mer Bey.e gönderdıgı‫ )^؛؛‬mektupla ınOa c: Arap aHabesinın ıslâhı ve değiştirilmesi Ü zerice durduğu, yine Rıtat Bey', mek. tuplan^an anlaşılıyor. 24. VII. 1878 (2S Çaban 1925) tarihli. Midilliden V0 ‫؛‬٠:ıdığı mektubunda, delelim ıslâhı hat mes'elesine. . Bilirsin kı. ben ıslân .1 ‫ ﺀ ﺗ ﻊ‬٠ ‫ ا‬0 ٠ ‫؛‬٠ */h ı^ e d illim ‫ ؛‬yalnız Lâtin hurUtunun kabulUno ne luzum ne de imkân goayor.ir. Bu tikrımın esbâb-1 m ^ i^ s.ni de sana olan bırka‫ ؟‬mektubumda oiouk،:: ‫ذﺀ‬١'‫و‬ atmış ve ıslâh.1 hunJtu iltizam edenlerce bu bâbta varıd ^at^lecek muta‫ دذا‬,‫ا‬١r ١ n bahse hazır bulunduğumu dahi söylemiştim. ٥ mer Boy. varakasında benın ٥،. mütalâalarıma mutoalık bir soz eylemiyor, yalnız Arap ve T٧rk ve A f٠٠ı;uo Vt KUrd « lâz kavımterı ile beraber, akvam.ı m .vcUd.'i m utO T^ ınenm u■[■’ telâ^uzlarını tıbkı tık ın a yazmaya muhta‫^ ؟‬dt^umuzdan ve ^ nun ‫ ؟‬3 ،٠‫ ذ‬-^ya mewut olan hurfltu ıslâh etmeye veya Lâtin hurUlunu esas ^ haz .... t٠fx٩٠ Mr.a tı^ a n başka bir suretle harfler ederek ani kabul etn١٠ye munhaatr bu.:٧TC١٠ .undan bahî—dıyor da. ıkıncı şıkkı daha Ziyade kabule ş a y a n bulduklıını 5 0 y j y or Evvelâ anlayamam kı ba kltte.i m،e٠H mûtemeddır١en٠n ve b M a mevcut 0 ^ 0 akvamın her sb^edıklen lâkırdıyı ayni ^m na y ıx m % ı duvoruz? Türkçe huriıfu -٠ E ra n s ız . mew٧p v ^ a Lkzoa kitap m. y a n a O a ? Har tu n

١٠ K im din bu m ık ı* u n u n a r t l e d e t i m

il. T M T e l K

i e ı n i e l i m

A

r

a ı# H ı* n i7 •

: . ^ ‫ت‬#

‫ﻣ ﺪ ﺀ‬


27ü

C U M H U I ^ Y F r D Ö N E M İ D lN V E D E V L E r IL İŞ I‫ ؛‬JL E R İ

telâffuzunu ayni aynına muktuder. dUnyada hangi lisan vardır? Tebdılj hurUfa d‫؛‬n-UI millet ve akl.u imkân nâmına bin taraftan ika olunacak m٧şki١âtı٠bir hayal.i muhali kisve-i imkana sokmak İçin nasıl ihtiyar edebiliriz? Vaktiyle ‫ ؟‬erkesce I‫؛؟‬n elifba tertibine kalkıştılar‫ ؛‬esvalının kâffesinı tasvir İçin, yetmiş harf kifayet etmedi. Ağzının, burnunun mehâric.i esvatından çıkan her nevi sesi ayni ile ifade İçin ya. pılacak elifbâ, ‫ ؟‬in hurufatından pek de az olmaz zannederim. Başka lisanlardaki kelimelerin ayniyle yazılmasından bizim İçin ne muhassenât olacak? Amma. ٠ s٠ manlılar bu hurUfat sayesinde L o r d 'u L e v r e d , P r e n s 'i P r e n s e s okuyorlar İmiş, ne yapalım; AvrupalIlar M u h a m m e d ’i M a h o m m e d , M e s c i d i M o s k e okuyorlarmış‫ ؛‬bu* nunla maarifleri tenakus mu ediyor? "GUzel amma, her kelime doğru okunsa daha hayırlı olmaz mı? ŞUphe yok.. Fakat her kelimeyi her zaman doğru okuyacağız diye 380 hartli bir el'ıfba yapacak olursak, edilecek hayır, OldUrUlecek kurbağının bir tırnağına değmez olur. Hülâsa biz. teW il٠i hurUfa muhtaç isek. OsmanlI lisânını doğru okumak İçin muhtacız‫؛‬ başka lisanları doğru okumak İçin değil... Sâniyen, bu maksada vUsUl İçin ‫ ا‬ât‫؛‬n hurUfunu almak, bizim hurUfu ıslâhatan eslem değildir‫ ؛‬bizim hurUf ıslâh olunur ise, bizim lisanı. ‫ ا‬â١in hurUfundan daha eslem bir hâl ile yazabilir. Suna delilim ise. sana yazdığım mektuplar ile Ib retS n bendlerıdir. Anlara bir kere bakılsın da, gerek esas ve gerek teferruata dair bir itiraz var ise. meydana konulsun‫ ؛‬her türlü bahse hazırım.^(^.) cümleleri ile. bir eı^elki İlâve olarak, bilhassa OsmanlI tabiiye, tinde bulunan ekalliyetlerle birlik temini İçin de Lâtin harflerini kabulü müdafaa edenleri r^deder; çünkü ona gOre ittihadı temin eden alfabe değil, lisandır. Bir ba^ a mektubundaki "Omer Bey tebdil.i hurUf mes'elesinde ne söylese fıaksız çı. kacak. Vaktiyle Araplar girdikleri yerde lisanlarım ta.mım etmişler‫ ؛‬hâlâ Arabistan'a hangi milletten olursa olsun, mevcut olan Araplar'ın cümlesi araplığı dünyada her şeye takdim ediyor. Biz lisanı iltibas kuvveti ile. Bulgarlar da Islâvlar fikrini büyüde büyüde bu hâle getirdik. Elimizden gelse, memleketimizde mevcut olan lisanların Turçe'den ma.dâ kâffesinı mahvetmek iktiza ederken. Arnavudlarfa. Kürdler'e. L^la^a birer alfabe ta.yini ile. ellerine şakak ıgın bir Silah-I mânevî mi teslim ede. lim^ Almanya hukemâsından meşhur Leibniz. b a n a b ı r g O z e l e l i f b a . s a n a b i r g ü z e l lis a n ve k u v v e t ile b ir g ü z e l m/٠ //e‫ ؛‬y a p a y ı m demiş. Lisan, bir kavmın diğerine ımkılâbım men İçin, belki diyanetten bile daha kuvvetli bir seddir‫ ؛‬bize ise. ittıhad fikrine çekilen sedleri k^nretleştırmenin hiç lüzumu yok" satırları bu münasebetle yazılmı‫ ؛‬t!r.(2)) Memleketimizde Arap alfabesi yerine Lâtin harflerinin kabulü düşünülürken, bunun ekalıyetler içm do faydalı olacağına temas edilmesinin sebebi, OsmanlI imparatorluğuna tâbi bazı unsurlar, meselâ Arnavullar arasında kendi lisanlarım yayma ve aralarında birlik temini maksadı ile yeni bir aWabe kabulü temayülüdür.

20 K٠mrfm bu mektubu kendi el yazısı ite. Türk Tanh Kurumu.ndakı evrakı arasındadır, (No 16). bu mektubun b٠r başka fıkrasında, .Huruf mes'efesı yukarıda geçti; fakat şurasını tekrara mec. bumm lu. ağızdan 9 kiığı gibi yazı yazılmaz, çünkü kelime, herkesin ağzından başka türlü akar H٠r k٠y halkı ıçm b٠r başka harf ve m eseli bızım Hayn ı٠ n bir başka elıfbi terlıb etmek müm­ kün müdür'’ Ha. Hayn dadım de haiınma geld, Tevtık de anın gibi harf yer mı?, deniliyor. 21 KemaTn bu mafciubu da Türk Tanh Kurumu'ndakı evrakı arasındadır (No 390}

‫ط‬


27‫ا‬

A R A İ) H A R F L E R İN İN ISLAHI N itekim , 3 0

E y lü l 1 9 7 9 'd a te ş e k k ü l e d e n

C e m iy e t-i

llm iy e .i A rn a v u d îy e , ni

z a m n â m e s in in b a ş ın d a ٠A k ٧ akm -ı m ü te m a d d in e n in k a ffe si k e n d i lis a n la rın ı y a z ıp o k u m a k la m e d e n iy e te nail o lm u ş v e k e n d i !a s a n la rın ı y a z ıp o k u m a y a n a k v a m z u l m et-i ce h l-ü v a h ş e tte k a lm ıştır. A rn a v u d la r d a h i ş im d iy e k a d a r k e n d i lisa n la rın y a z ıp o k u m a d ık la rın d a n b ö y le b irh â ld e k a lıp , 3 0 0 0 s e n e d e n b e ri e lsin e -ı e c n e b iy e ile is tih sa M m e d e n iy e t u ğ ru n d a ki sa 'y le rı d a h i b e y h u d e g id e re k h iç b ir fa y d a g öre m e m işle rd ir. İşte bu hâli g ö re n le r, bu lis a n ın o k u n u p y a z m a s ı lü zu m u n u d a h i a n la m a k la . işbu ce m iy e tin te şk ilin e ih tiya ç g ö rü y o rla r, cü m le le rin e y e r v e rilm e si, A rn a vu tla rın a lfa b e le rin i d e ğ iştirm e te m a y ü lü n ü n fiilen tatbikini g ö s te h r.‫ ^^؛‬K e m a l bu fikirle rin h e n ü z tatbik s a h a s ın a k o n u lm a d ığ ı sıra d a , y a z d ığ ı m e k tu p la rın d a m e s e lâ , y in e R ifa t Bey.e y o lla d ığ ı 1 3 .1 1 .1 8 7 8 (16 R a m a z a n 1295) tarihli m ektu b u n d a , .T e b d il.i hurûf m e s ’e le sm d e , y in e bir a la y g e v e z e lik s ö y le m iş s in . B izim hatt-ı hurûfu, A rn avu d lar.ın , fila n la rın lis a n la rın ı y a z a c a k k a d a r ta'm im etm ekten n e istifa d e e d e c e ğ iz ? b a ş ım ız a bir A rn a vu d . L â z ka v m iy e ti ç ık a rm a k m ı? Ta.m im -i lisa n , b u n d a n s o n ra k a a b il değildir, d iyo rsu n . V â k ıa R u m la r'a , B ulg arlar.a, L a zlar ٠a, y â n i M ü slim le r ٠e ta'mİm e tm e k ka a b il d eğ ild ir; fakat A rn a v u d la r'a . L â zla r'a , y a n i M ü slim le r ٠e ta'm im etm e k p e k kaab ild ir. O ra la rd a m ü n a s ib y o ld a id a re o lu n u r m e k te p le r y a p ılır v e hattâ bizim o n â k ıs M a a rif n iz â m n â m e s in in h ü km ü ic ra o lu n u r İse. yirm i s e n e s o n ra L â z c a , A rn a v u d c a bütün bütün unutulur. Y a z ıs ız , k ita p s ız lisa n , k ö k s ü z a ğ a c a b e n ze r; te h a v vü lâ t.ı rü zg a ra d a y a n m a k k a a b il değildir. A k v a m .ı k a d ım e d e d e k a y b o lm u ş b irka ç y u z lis a n b iliyo ru z. B izim için m a k sa d . h a rfim izi k e n d i lis a n ım ız ı d oğ ru y a z a c a k b ir h â le g etirm ektir; A rn a vu d ca 'y t. L â z c a 'y ı. Ç in g e n e c e 'y i filân ı d e ğ il, d e m e s i,‫ ؛ ^؛‬Lâtin h arfle rin in m e m le k e tim izd e k a b u lü iste n irke n e k a lliye tle rle ittihadı da bu a lfa b e n in k u v v e tle n d ire c e ğ i fikrine k a rşılık tır.

Ebüzziya Tevfik'In Mütalaaları ve İttihaz Ettiği Tabii Harfleri E b ü zziy a .n ın , o za m a n ku lla n m a kta o ld u ğ u m u z A ra p harfle rin in d e ğ iştirilm e si a le y h in d e n e şriya tta n s e b e p . 1884 (1302)'de M ıs ır'd a M e h m e t H a ş a n E fe n d i ta ra ­ fın d a n n e şre d ile n risa le d e , kırat v e b a sım işin i k o la y la ş tırm a k m a k s a d ı ile tertip e d ile n alfab ed ir; bu zat. b ir s e s in m uhtelif ş e k ille rle yan ı m uhtelif h arfle rle ifad esi-

22. Nizâmnâme. M e ^ ٧ a.i ulüm.da neşredilmiştir, mecmua adına yazılan mûtalâar‫؛‬âm€de. yeni hadler ıhöra veya kabul olunması tasvip edilmiyor, bu munasebetie Munıt Paşa nın yuKaffda zık. reroğimiz nutku, Ahundzâde"nın takdim ett^‫ ؛‬harfle dolayısıyla Cemiyel.ı ilmiydi Osmanıye rın Sa^refe sunduğu takrir. .Keyfiyet yalnız Cemiyet., ilmiydi Osmaniye'nin .adern.ı Kabulünde kalmayıp. b“ i zevat teralında dahil haklı.haksız itirazla‫ ؟‬, uğramış ve mhay٩ t Re٠ 5٠ü، udeba hazre^o'n canib i I lle n n d e n Kıraet ve İmlâ Onvanlı şu ‫؛‬ki bend^i m^sus yfuılm şi r; ‫ﺀ ه‬.

İTm lahâsm ıinziım nzıa sllâ h ı h a k k ı n d a br m a k a t e d r . (No. 2. 15 Z i l h i c c e . 1296) A k i â m ü i aHvern ٥ a ş P . ، ، ■ v. ı m a k a l e i l e E b ü z z i y a t e v f ı k l n M e k t e p s ı z h k t e o G ö r ü l e n B e li v e M a k t e p t e n n V O ٥ } ö I ıs lâhıbaşlıklım akalesidetahrir,im lâvetedrisusûlterinmıslahınadairAraphafflannın .*‫؛‬âh ve 23

١‫ ؟‬.

٠ ٠

‫ل‬


272

C U M H U R İY E T D Ö N E M İ D İN V E D E V L E T İL İŞK İL E R İ

nin, k ıra a ti v© ta b ı s a n 'a t ın ı g ü ç le ş tird iğ in i g ö z ö n ü n e a la ra k , b ir s e s in tek ş e k il ile ifa d e s in i e s a s ittih az, b ö y le c e A r a p ç a b ir m e tn in tab.ı iç in lâ z ım g e le n 9 0 0 harf y e ­ rin e 2 8 h a rfle iş g ö r ü le b ile c e ğ in i ta v s iy e etm iştir. V a k tiy le F e th .A Iî'n in ta v s iy e ettiği te b d il.i h u ru f m e s e le s in in M ıs ır 'a d a s ira y e tin i te e s s ü fle k a r ş ıla y a n E b ü z z iy a te v . fik. a y n ı m e s e le y i ik in c i d e fa c a n la n d ır a n M e lk u m H a n 'ın m e k tu b u n d a n v e b u n a c e v a p o la r a k b ir z a t ta ra fın d a n n e ş re d ile n m a k a le d e "B u m e s e le e tra fiy le tetkik o lu n a ra k , fe ry a d la rla b e y a n o lu n a n n e k a y is in in te v e h h ü m â tta n ib a re t b u lu n d u ğ u v e b ir.ik i iş a re t ile h e r tü rlü m a h z u ru n b e rta ra f o la c a ğ ı m ü k e m m e le n ta.rif e d ilm iş o ld u ğ u c ih e tle b u m a k a le y e n e şirle , k e n d is in in A r a p h a rfle rin in d e ğ iş tirilm e s in e lü z u m o lm a d ığ ın ı a n la ta n m ü ta lâ a la rın ı ilâ v e e d e c e ğ in d e n b a h se d e r.^ ^ ‫ ؛‬nitekim

M ecm ua-i Ebüzziya'da, Islâh-ı huruf M asalesi Hakkkırjda ٠ Bundan onaltı sene mukaddem M elkun Han'a cevaben Kem al Bey'in Londra'da yazm ış olduğu mûtalâanâmedir- b a ş lığ ı ile، b a h is m e v z u u m a k a le y i n e ş ird e n so n ra , k e n d is in in A r a p h a rfle rin in ıs lâ h ın a d a ir fik irle rin i d e k a y d e tm iştir. K e m a l, vav h a rfin in o. ö. u, ü s e s le rin i ifa d e s i o k u m a y ı g ü ç le ş tird iğ in d e n , a y n ı h a rfi u c u y u k a r ıy a d o ğ ru k ıv r ık y a z a r a k o, u c u a ş a ğ ı d o ğ ru b ü k ü le re k u, ü z e ­ rin e b ir n o k ta k o y m a k s u re tiy le , ö. a ltın a b ir n o k ta k o y m a k la d a

u y e rin e

k u lla n ­

m a k m ü m k ü n o ld u ğ u n u y a z m ış t ır . Yâ v e nun s e s in i ifa d e e d e n /‫؛‬İA harfin in a ltın a iki, ü s tü n e b ir n o k ta ilâ v e s iy le y a v e n u n ş e k lin d e o k u n u ş u n u n te sb it e d ile b ile c e ğ i­ ni. Tanrı k e lim e s in d e k i v e T ü r k ç e 'y e h a s b ir s e s o la n ng y a n i g e n iz d e n s ö y le n e n /fâ /h a rfin in is e ü z e r in e iki ç iz g i k o n u lm a s ın ın o k u m a y ı k o la y la ş tıra c a ğ ın ı, h arfle rin ifa d e k ifa y e ts iz liğ in in b ö y le c e ö n le n e b ile c e ğ in i k a y d e d e r. E b ü z z iy a T e v flk . K e m a l'in m a k a le s in d e b u iki n o k ta y ı k ıs m e n y e rin d e b u l­ m a z ; ç ü n k ü v a v h a rfin in u c u a ş a ğ ı v e y u k a rı k ıv r ık ş e k ild e y a z ılm a s ı, Ceride-i a s­ keriye m a tb a a s ı ta r a fın d a n ta tb ik e d ilm iş , bu iki ş e k il b a z e n y e rin d e k u lla n ılm a y a rak, te lâ ffu z u ih lâ le s e b e p o lm u ş tu r; b u ta r z ı e l y a z ıs ın d a d a tatb ik zo rd u r. V a v h a rfin in ü z e r in e b ir n o k ta k o n u lu r s a o, iki n o k ta k o n u lu rs a u. ü z e rin e b ir a k s a m ilâ v e s iy le ö. y in e ü z e r in e h e m z e k o n u lu rs a û s e s in i ifa d e s in i h e m tab', h e m e ly a z ıs ı iç in d a h a e lv e r iş li b u lu r. A tıf ifa d e e d e n v a v . la n . te fs ire m a h s u s v a v .fa rd a n a y ırd e d e b ilm e k iç in d e , ü z e r in e b ir ç iz g i ila v e s iy le nun. iki ç iz g i k o n u la ra k fa r s î k â / h a ­ lin d e o k u n u lm a s ı m ü m k ü n d ü r. H u lâ s a E b ü z z iy a T e v fik , A r a p h arfle rin in d e ğ iş t ııilm e s in ı lü z u m lu b u lm a z ; m e v c u t h a rfle re n o k ta v e ç iz g ile rin ilâ v e s i s a y e ­ s in d e . b u a lfa b e n in k ifa y e ts iz liğ i ta m a m iy le ö n le n e b ilir. D iğ e r ta ra fta n A r a p h a rfle ­ rin in ta b ı's a n .a tı b a k ım ın d a n d a m a h z u rlu o ld u ğ u k a n a a tin d e d e ğ ild ir. E s a s e n Ş in a s î b u h a rfle ri 1 1 2 'y e in d irm iş tir. A n c a k E b ü z z iy a , Ş In a s î'n in h a k e ttird iğ i harfleri b e ğ e n m e z ; .... M e r h u m u n b u h iz m e ti b iz c e s ita y iş v e te ş e k k ü r e d e ğ e r ş e y le rd e n d e ğ ild ir; ç ü n k ü b iz , ta b a 'a tte 1 0 0 o k k a h u rû f ile h e r k ö ş e b a ş ın d a b ir m a tb a a a ç ıl­ m a s ın ı te ra k k ry a t-ı ta b â a tte n a d d e d e n le rd e n d e ğ il, b i'lâ k is bu s a n a tın d a h a n e fa ­ s e t v e m ü k e m m e liy e tin i v ü c u d e g e tirm e k le b e ra b e r, te r a k k îs in i a rz u e d e n le rd e n iz . B urur z ik r e tm e k te n m e r a m ım ız , b iz im h a rfle r ile d a h il 1 1 0 n e v i ile iş g ö rü le b ild iğ in i v e ö y le b e ş y ü z le r e , a ltıy ü z te r e k a d a r t e k s ir i- e n v a - ü e ş k â l^ m ü c e rre d n e fa s e t-i tem s iliy e m a k sa d ır> d a n te v e llü d e ttiğ in i b ild irm e k tir, dryor.^

24 Yine Mh-. Hum. Dâvası. M e cm m

٠‫؛‬

Ş in â s i'n in te rtip e tliğ i

No 42. 15 Rebd . 1302 25. EM orir.. tâ û U h e ıe b٠٠Mdı b٠r yezısıode Ş٠r١٠s! m e r h u m u ba'decenkih ütıhaz ettiği hurüfun i Ebûzuya.


ARAI> H A R F L E R İN İN ISLÂHI

273

h arfle rin ş e k ilc e g ü z e l o lm a d ığ ı fikrin de d ir. E s a s e n , h arf fa z la lığ ın ın , b a s ın d a g ü ç . lü k m e y d a n a g e tire c e ğ i k a n a a tin d e d e ğ ild ir; b iz z a t ittihaz v e m a tb a a s ın d a k u lla n , d ığ ı h arflerin s a y ıs ı •n o kta lam a işa re tle ri d e d a h il. 5 1 9'dur. E b b ü z iy a . harf s a y ıs ın ın fa z la lığ ın ın , b a s ım d a g ü ç lü k m e y d a n a g e tirm e y e c e • ğ in i d e iza h ettiği bu m a k a le s in i. " B iz d e n e hurûfun teb d ili lâ z ım d ır, n e d e m a tb u a tım ız d a k i h arfle r m u h ta c-ı tenkihtir. B â lâ d a b e y a n e ttiğ im iz y o ld a b a z ı ıs lâ h a t-ı cü z.iy e ile m ü k e m m e l b ir e lifb â tertip o lu n u p d a . ih tiy a c .ı z a m a n n isb e tin d e u s û H ta h s il ittihaz o lu n u rsa . R o d o s 'u n M ed rese *! S ü le y m a n iy e 's in d e v e M akrı* k ö y ü 'n d e k i M e kte b -i B e h ra m î'd e o ld u ğ u g ib i e fta M m e m le k e t ü ç a yd a , m u ra d e d i­ le n s ö z le ri y a z m a k ta izhar*ı iktid a r eyler. M e s 'e le h urûfta d e ğ il, u s u lü n m a k s a d a k ifa ye tin d e d ir. O b â b d a A h m e t M id h a t E fe n d i'n in m ü tte h a zı o la n v e şu iki m ektep* te m e v k i.j tatb ika k o n u la n u s û l ٠ i ta.lim ise , ş im d iy e k a d a r m e y d a n a g e tirile n usûl*i te d ris in en m ü k e m m e lid ir, c ü m le le ri ite bitirir. M a k a le m iz in b a ş ın d a n b e ri A ra p a lfa b e s i d o la y ıs ıy la 1 8 6 2 .1 8 8 4 y ılla rı a ra ­ s ın d a k i m ü n a k a ş a la ra d a ir v e rd iğ im iz m a lû m a t g ö z d e n g e ç irilin c e , bu h a rfle rin d e ­ ğ iş tirilm e s in i m ü d a fa a e d e n le re k a rş ı. ıs lâ h a tı ta ra fta rla rın ın e k s e riy e tte o ld u ğ u g ö ­ rülür. B irin c i zü m re A ra p h arfle rin in o k u m a -y a z m a y ı g ü ç le ş tird iğ in d e n , ta b 'ı kü lfe tin d e n , e k a lliy e tle rle ittihada, kü ltü r s e v iy e s in in y ü k s e lm e s in e e n g e l o ld u ğ u n ­ d a n d e ğ iş tirilm e s i fikrin de d ir. D iğ e r zü m re ise . o k u m a v e y a z m a m e le k e s in in k e li­ m e n in y a z ılış ş e k li ile ülfet n e tic e s in d e k a z a n ıld ığ ın a g ö re , im lâ d a k i z o rlu ğ u n bu işi v e tab ' m e s e le s in i g ü çle ş tirm e d iğ i, kü ltü r s e v iy e s in in y ü k s e lm e s i h e rk e s in o k u m a -y a z m a b ilm e s i d e m e k o lm a d ığ ı, b ir m e m la k e tte m u h telif z ü m re le r a r a s ın ­ d a k i ittih ad ın a lfa b e b irliği d eğ il, d il s a y e s in d e te m in e d ile b ile c e ğ i, K u r 'â n ln A r a p h a rfle ri ile y a z ılı o lu şu , L â tin h arfle rin in d ilim iz d e m e v c u t A r a p ç a k e lim e le ri ifa d e im k â n s ız lığ ı, h e m e n h e rk e s in m a s a b a ş ın d a v e b ir is k e m le y e o tu ra ra k d e ğ il, m in ­ d e rd e o tu ru p k â ğ ıd ı e lin d e tu ta ra k y a z m a itiy a d ın d a o ld u ğ u , b u v a z iy e tte L â tin h a rfle ri ile so ld a n s a ğ a y a z ı y a z a b ilm e n in g ü ç lü ğ ü g ib i s e b e p le r y ü z ü n d e n . L â tin h a rfle rin in k a b u lü ye rin e . A r a p a lfa b e s in in ıs lâ h a tın a taraftar o ld u k la rı n e tic e s in e v a rıy o ru z.

env.1 ve .*dâdı ٠erf٠vh٠tı٠٠ neşreniği har٠٠nn ..yı٠i1l2'<٠r. (M٠cn١u.-. Ebüzzty.. N . 43. Gurr.4 Reb.1.1302).


272

C U M H U U r D Ö N E M İ D lN V E D E ^ C T iL lŞ I^ L E R l

nin. kıraati ve tabı san.atını güçleştirdiğini gözönüne alarak, bir sesin tek şekil île ifadesini esas ittihaz, böylece Arapça bir metnin tab'ı için lâzım gelen 900 harf ye­ rine 28 harfle iş görülebileceğini tavsiye etmiştir. Vaktiyle Felh-Alî.nin tavsiye ettiği tebdil.i huruf meselesinin Mısır’a da sirayetini teessüfle karşılayan Ebüzziya tev. fik, aynı meseleyi ikinci defa canlandıran Melkum Han’ın mektubundan ve buna cevap olarak bir zat tarafından neşredilen makalede "Bu mesele etrafiyle tetkik olunarak, feryadlaria beyan olunan nekayisinin tevehhümâttan ibaret bulunduğu ve bir-iki işaret ile her türlü mahzurun bertaraf olacağı mükemmelen ta’rif edilmiş olduğu cihetle bu makaleye neşirle, kendisinin Arap harflerinin değiştirilmesine lüzum olmadığım anlatan mütalâalarını ilâve edeceğinden bahseder,^".^ nitekim M e c m u a - i E b û z ı i y a ’d a . Islâ h -t h u r u f M e s e l e s i H a k k k m d a - B u n d a n o n a ltı s e n e m u k a d d e m M e lk u n H a n 'a c e v a b e n K e m a l B e y 'in L o n d r a 'd a y a z m ı ş o ld u ğ u m û ta lâ a n â m e d ir • başlığı ile. bahis mevzuu makaleyi neşirden sonra, kendisinin

Arap harflerinin ıslâhına dair fikirlerini de kaydetmiştir. Kemal, v a v harfinin o, ö. u, ö seslerini ifadesi okumayı güçleştirdiğinden, aynı harfi ucu yukarıya doğru kıvrık yazarak o, ucu aşağı doğru bükülerek u, üze­ rine bir nokta koymak suretiyle, ö. altına bir nokta koymakla da ü yerine kullan­ mak mümkün olduğunu yazmıştır. Y â ve n u n sesini ifade eden /râA harfinin altına iki, üstüne bir nokta ilâvesiyle y â ve n u n şeklinde okunuşunun tesbit edilebileceği­ ni. Tanrı kelimesindeki ve Türkçe'ye has bir ses olan n g yani genizden söylenen kâ/harfinin ise üzerine iki çizgi konulmasının okumayı kolaylaştıracağını, harflerin ifade kifayetsizliğinin böylece önlenebileceğini kaydeder. Ebüzziya Tevfik, Kemal'in makalesinde bu iki noktayı kısmen yerinde bul­ maz; çünkü vav harfinin ucu aşağı ve yukarı kıvrık şekilde yazılması, C e n d e - i a s ­ k e r iy e matbaası tarafından tatbik edilmiş, bu iki şekil bazen yerinde kullamlmayarak, telâffuzu ihlâle sebep olmuştur; bu tarzı el yazısında da tatbik zordur. Vav harfinin üzerine bir nokta konulursa o. iki nokta konulursa u. üzerine bir aksam ilâvesiyle ö, yine üzerine hemze konulursa ،/sesini ifadesini hem tab', hem elyazısı ıçindaha elverişli bulur. Atıf ifade eden vav'ları. tefsire mahsus vav'lardan ayır. dedebilmek için de. üzerine bir çizgi ilavesiyle n u n , iki çizgi konularak farsî /câ/ha­ linde okunulması mümkündür. Hulâsa Ebüzziya Tevfik, Arap harflerinin değişliriimesini lüzumlu bulmaz; mevcut harflere nokta ve çizgilerin ilâvesi saye­ sinde, bu alfabenin kifayetsizliği tamamıyla önlenebilir. Diğer taraftan Arap harfle­ rinin tabı’san’atı bakımından da mahzurlu olduğu kanaatinde değildir. Esasen Şİnasî bu harfleri 112ye indirmiştir. Ancak Ebüzziya, Şinasî’nin hakettirdiğİ harfleri beğenmez;.... Merhumun bu hizmeti bizce sitayiş ve teşekküre değer şeylerden değildir; çünkü biz, taba’atte 100 okka hurüf ile her köşe başında bir matbaa açıl­ masını terakkîyat-ı tabâatten addedenlerden değil, bi.lâkis bu sanatın daha nefa­ set ve mükemmelryelmi vücude getirmekle beraber, terakkisini arzu edenlerdeniz. Bunu zikretmekten meramımız, bizim harfler ite dahil 110 nevi ile iş görülebildiğini ve öyle boşyüzlere, allıyûzlere kadar teksiri-enva-ü eşkâl٤^ücerred nefaset-i temsiliye maksadından tevellüd ettiğini bildirmektir. diyor.‫؛‬٤‫ ؛؛‬Şinâsi'nin tertip ettiği ! ‫؛‬n. i v . Huruf Dâvası. M ea n u m iEbOurya. No. 42. 15 Rebir. 1302. 25- E b u zz iy e . MOlâhıza başlıklı bir yazJsırK İa Şınasî m^humu ba.do.wkIh ılöhaz ettiği huAJfun


ARAJ) H A R FL E R JN IN ISLAHI

273

harflerin şekilce güzel olmadığı fikrindedir. Esasen, harf fazlalığının, basında güç. lük meydana getireceği kanaatinde değildir; bizzat ittihaz ve matbaasında kullan, dığı harflerin sayısı •noktalama işaretleri de dahil- 519'dur. Ebbüzrya, harf sayısının fazlalığının, basımda güçlük meydana getirmeyece­ ğini de izah ettiği bu makalesini. *Bizde ne hurûfun tebdili lâzımdır, ne de matbuatımızdaki harfler muhtac-ı lenkihtir. Bâlâda beyan ettiğimiz yolda bazı ıslâhat-ı cüziye ile mükemmel bir elifbâ tertip olunup da. ihtiyac-ı zaman nisbetinde usûl’i tahsil ittihaz olunursa. Rodos'un Medrese-i Süleymanıye'sinde ve Makrıköyü'ndeki Mekteb-i Behramtde olduğu gibi eftal-i memleket üç ayda, murad edi­ len sözleri yazmakta izhar-• iktidar eyler. Mes'ele hurûfta değil, usulün maksada kifayetindedir. O bâbda Ahmet Midhat Efendi'nin müttehazı olan ve şu iki mektepte mevki-i tatbika konulan usûl-i talim ise. şimdiye kadar meydana getirilen usûl-ı tedrisin en mükemmelidir, cümleleri ile bitirir. Makalemizin başından beri Arap alfabesi dolayısıyla 1862-1884 yılları ara­ sındaki münakaşalara dair verdiğimiz malûmat gözden geçirilince, bu harflerin de­ ğiştirilmesini müdafaa edenlere karşı, ıslâhatı taraftarlarının ekseriyette olduğu gö­ rülür. Birinci zümre Arap harflerinin okuma-yazmayı güçleştirdiğinden, tabi külfetinden, ekalliyetlerle ittihada, kültür seviyesinin yükselmesine engel olduğun­ dan değiştirilmesi fikrindedir. Diğer zümre ise. okuma ve yazma melekesinin keli­ menin yazılış şekli ile ülfet neticesinde kazanıldığına göre, imlâdaki zorluğun bu işi ve tab' meselesini güçleştirmediği, kültür seviyesinin yükselmesi herkesin okuma-yazma bitmesi demek olmadığı, bir memlekette muhtelif zümreler arasın­ daki ittihadın alfabe birliği değil, dil sayesinde temin edilebileceği. K u r ’â n ^ n Arap harfleri ile yazılı oluşu, Lâtin harflerinin dilimizde mevcut Arapça kelimeleri ifade imkânsızlığı, hemen herkesin masa başında ve bir iskemleye oturarak değil, min­ derde oturup kâğıdı elinde tutarak yazma itiyadında olduğu, bu vazıyette Lâtin harfleri ile soldan sağa yazı yazabilmenin güçlüğü gibi sebepler yüzünden. Lâtin harflerinin kabulü yerine, Arap alfabesinin ıslâhatına taraftar oldukları neticesine varıyoruz.

envai ve a'dâdı s.rt.vha.1 Ue neşrettiği herflehn ..yısı H2٠dır. (Mecmuan Ebü.iya. No 43. Gurre-i Rebil. 1302).


ONUNCU BOLUM

DİL DEVRİMİ


d il

d

e

v

r

i

Tanzimaııan sonra sürdürülen batılılaşma ‫ ؟‬abalannın 1924 dcvrimleriyle birlikte geldiği en u‫ ؟‬nokta 1928 Harf Devrimi olsa da. batılılaşma hummasına tutulanlar İçin harf devrimi ile hcnü2 tam batılılaşma sağlanamadığından, batılı!aşmayı tamamla^cı bir devrim daha planlanmıştır. Tabi batılılaşma dc^cn. yine İslâmî değerlerin reddedilmesi sözkonusuydu ki. yapılan devrimler bir işe yarasın? İşte bu noktada '.dil devrimi'', hem yazı devrimini tamamlamak ve hem de batılılaşma sürecini tamama e rd i^ e k İçin vazgeçilmez bir olay olarak düşü, nüldü. Bu manada '.dil devrimi', yeni Cumhuriyetle batılılaşmanın en büyük semtolü olarak dUşlendi. '.Aşağılık duy^ısunun mabzcnlerindc dolaşan aydınlanmız İçin dilimiz, Avnıpalı olmak İçin yeiereizdi..'(.) Bunun İçin de nasıl Arap harfleri aiıldıysa. dilimize yerleşmiş olan A ra^ a kaynaklı, Farsça kaynaklı ve hatta OsmanlIca kanşımı bir dille çağdaş uygarlığa ayak uydunılamıyacagını.'^) ciddi ciddi düşünen Bati sedalısı aydınlar "Çağdaş uygarlığa adim'' İçin dil dev. rimini de '.Zorunlu bir alınyazısı".) olarak görüyorlardı. '.Zorunlu bir alınyazısı.' olarak telakki edilen Batılılaşma serüveninin tamamlanması İçin ''Zonınlu bir devrim'' olarak g.riilcn .'Dil devrimi" üzerine de 1929 yılından itibaren çalışmalar başladı. Yapılacak devrim İçin uygun bir ad da bulunmuştu. OzriiAçecilik. 1.

D. M e h ıt ...a n . Batılılaşm• ihaneti, s. 152-153. (Btrbk Yayınlan e. BasKı). AnHara ١ ٥ ٥ 2. 2. Vacibe Hatipo٥hJ. OHdUpi'ı s. 12 { A t a m w r،Wc Dim I 0 ‫ اا‬Kufumu Yaymlan. Ankara 1.33. 3. Macil ..k b a rk . lo r ttç e lm n Bir Kûftûr D il o ta ra k GeMşmesâ'iöi Davnmi ‫ ^ ﺀه‬. TDK Yay ‫ ه‬. , n. Ankara 1971).


278

D Ö N E M İ D İN V E D E V L E T İL İŞK İL E R İ

c u m h u r iy e t

Oztiirkçecilik veya Uydurmacılık D. Mchmci Dogan'ın. Batılılaşma İhaneti isimli eserinde önemle belirttiği gibi. '.Dil devrimi" tam manasıyla batılılaşma sürecinin tamamlanması için ya­ pılmıştı. Gerçekten, dil devrimi yabancılaşma sürecinde harf devriminin tabii sonucu olarak arkadan geliyordu. Dil devriminin resmen başladığı 12 Temmuz 1932 yılından çok önce ve harf devriminden hemen birkaç ay sonra resmi ağız­ lardan yeni yeni kelimelerle "Öz Türkçe" nutuklar irad edilmeye başlanmıştı bilc.(4) Çünkü harf dcvrimiylc geçmişin önüne dikilen engel, dil rcfomu İçin yeni ve görülmemiş bir fırsai meydana gctinnişii. Dil devriminden önce, ö z . tUrkçcciIigin başlaması da bu fıreattan yararlanma niyetini açıkça onaya koyuyordu.(5) "Dil devrimi tam bir askeri harekat gibi planlanmıştır.''(٥) "Türk dilinin gerçek güzelliğini ve zenginliğini meydana Çikamak ve onu dünya dilleri araSinda layık oldugu yüksek mevkiyc çıkarmak.٠ '(7) Bu askeri harekatın temel hedefi olmuştur. Bu manada hemen örgütlenmeler başladı ve Mustafa Kemal'in emriyle 12 Temmuz 1932 yılında Ankara'da birTürk Dil Kuntmu kumldu.(8) iki ay kadar kjsa bir zaman içerisinde, dil bilimi, etimoloji, gramer, tem iniloji. sözlük yazıcılığı... vb. komisyonlar oluşturularak dil devriminin her yö٠ nüyle maziye olan baglanusının kesilmesi yoluna gidilmişti. Batılılaşma duygusunun mahzenlerinde dolaşan aydınlanmız İçin dilimiz, AvrupalI olmaya yeterli olmadığı İçin mevcut dildeki Arapça ve Farsça kelimeler atılmakla kalmamış bati kökenli kelimeler, '.Bunun asli Türkçe'dirî" gibi garib mülahazalarla Türk diline kazandınimaya çalışılmışa. İşin dahada garip olanı. dil devriminin batılılaşma adına dcgil, tam tersi millileştirme adına yapıldığı iddiası idi. Dili millileştimıe adına OsmanlIca. Farsça ve Arapça kelimeler atılıyor. yerlerine uydurukça ve banca kelimeler konuyordu. Her zaman oldu^ı gibi Batılılaşma bu seferde millileşme adi altında yüriitülüyordu. Gerçekle dil devrimi adına Ortaya konan millilik ays^îrgin ^ ik i göriinen yüzünden de az idi. Aslında agırlıgı teşkil eden batılılaşmaya ve toplumun değerlerine karşı yabantnlaşmaya araç teşkil etmek yolu aystergin su alanda kalan yönü idi. Kur-

‫ ؛‬: ‫ﻻ‬

٠

‫ﻲ‬

‫ﺘ‬

‫ﺟ‬

:

‫ة‬

٠

‫ه‬

;

‫ﺀ‬

‫ﻚ‬

‫ﺸ‬

‫ﺋ‬

‫ة‬

:

‫ﺔ‬

‫ﻗ‬

٠ ‫ا‬

:

٠ ' "

.

٠

‫ ﺀ‬4

,

‫ ق ؛ ع‬.‫;' غ‬: ‫ةل‬: ‫أﺀ‬: ٠ .‫ﺋﻞ‬٠ ‫أﺀ‬٠‫لﺀ‬٠ ‫ل‬،٠‫ه‬.«‫ﻻﺳﻼﺀ‬٠>٠‫"ﻻ‬. « a. o 2N٧fl Ergin. TOrk M aarif Tanhı. c.5. 5 17.7


DİL DEVRJm !

279

tuluş savaşından idbarcn ha‫ل‬ka karşı uy^ı!agclcn harckederdc görüldüğü gibi dil dcriminde dc asil yön hep saptınlmak İs‫ا‬enmişli^ Bu sapmanın adi "Millilik olmuşlu. Türk dilinin sadcIcşlirilmcsi ve araşîınlması adına yürüUlcn dil devri, mi. Eylül 1932 iarihli I. Türk Dil Kongresi ile yepyeni bir döneme girmişti. Birinci Türk Dil Kongrcsi'nde alman kararlarla Arapça. Farsça ve OsmanlIca kaynakli kelimelerden ve eski Türkçe metinlerden an Türkçe sözcüklerin derlenmesi yoluna gidilmişti. Atilan sözcüklerin yerine özrtirkçe bir kelime bulunamazsa ve de İşin garibi batidan alılan sözcüğü karçılayacak bir sözcük ilbal edilemezse yeni sözcüklerin uydurulmasına da çekinmeden gidilebilecekti. Eylül 1932 yılmda Mustafa Kemal'in başkanlığını yürüttüğü 1. Türk Dil Kunılıayı'nda alman bu kararlar dognıltusunda atılan kelimelerin yerine uygun sözcük, icr bulunmadığı, diriltilmediği veya ithal edilemediği zaman bol bol uydunıkça ve ne anlama geldiği uyduranlar tarafından bile bilinemeyen kelimeler ürclilmcye başlandı, ürctilen bu yeni kelimeler ise. bir kılavuz sözlükıe(9) halka ve aydınlara sunulmuş oldu. Üretilen ve uydunılan her yeni kelimeden halkın bir an önce ha^rdar olması İçin "Osmanlıcadan Türkçe'ye söz karşılıkları Tarama Dergisi" ve "Derleme Dergisi" adi altında iki dcrgi(ıo) ile sürekli yayın yapıldı ve halkın yeni Urcıilen kelimeleri öğrenmesi saglandı. Din ve Tarih Düşmanlığı Dil Uygulamalarında Yönetimi Komik Durumlara Düşürülüyor! O günlerde Türkiye'de yaşayan bir tarihçi olarak Prof. Dr. Bcmani Lewis, yapılan dil devriminden daha çok uydumlan sözcüklere dikkat çekiyor ve olayın geçmişe olan düşmanlıktan kaynaklandığım vurguluyonlu. Bernard Lewis'in garib kacıladığı husus yapılan dil devrimi degil. devrim adi altında "Türkçe'nin temel sözlüğünde temel bir yeri olan sözcükle bile, salt A ra ^ a ve Farsça olmalan dolayısıyla...''(١ı) karşı çıkılarak atılmalan idi. Dil devrimi ile sözcükler üzerinde bu planlı mübadele. I933٠34٠ de genel laiklik ve Batılılaşma hareketleriyle a ^ ı zamana rastlayan devrimdeki yabancıl a l a d a z i ^ y e ulaştı. "Türk dilindeki yabancı sözcüklerin aiılması diye mey-

9.S ö z k o n u s u K ı l a v u z s ö z l ü k 1 9 3 3 y ı l ı n ı n Ş u b a t a y ı n d a T D K t a r a f ı n d a n y a y ı n l a n d ı B K z O . N u n E r ٠ i n . c .5 . s . 1 7 4 7 . D . M e h m e d D o ğ a n . s . 1 5 5 1 0 . O s m a n N u n E r g i n , a .g .e .. c 5 . s 1 7 4 7 . 11.ProfDrBernardLewis. s.429. T O rk M a a r if T a r ih i,

B a tılıla ş m a

M o d e m T O r k ı y e 'n i n D o ğ u ş u ,

Ihansn,


280

c u m h u r iy e t

D Ö N E M İ D İN V E D E V L C T İL İŞ K İL E R İ

dana getirilen velvelelerin yalnızca Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin başına gclmcsi..."2*‫ )؛‬bu planlı mübadelenin en anlamlı işaretleriydi. Çünkü aynı dere­ cede yabancı olan Ban Avrupa kaynaklı sözüklcrin hiçbirisi bu planlı harekattan etkilenmemişti. Hatta bırakın etkilenmeyi. Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin aülmasıyla meydana gelen boşluklar bile Avrupa kaynaklı, batı kaynaklı söz­ cüklerle dolduruluyordu.<١^) 1932.1935 yıllan arasında bu yaklaşımlardan dolayı Türkçe'ye öylesine uydurukça sözcükler kazandınimışiı ki. "Dili anlaştırmaktan daha çok. dilin yoksullaştınlması"<١^) vazifesi ifade ediliyordu. Bundan dolayıdır ki. 1935 yılında yeni bir direktif verildi. Yani sözcükle­ rin uydurulup zorla kullandıniması durduruldu; alışkın olunan ve vazgeçilmez bir çok Arapça ve Farsça sözcüğün daha bir süre kalmasına ve millileşmesine izin verildi. TDK'nun "gcrilcme"<١) ‫ ؛‬olarak nitelediği bu harekete haklılık payı kazandırmak için de. "Dilimizde kullanılan ve şimdiye kadar yabancı dillerde alındığı sanılan birçok sözcükler, başlangıçta bu dillere Türkçe'den geçmişti"‫؛‬.،) doktrini ilan edildi. Diğer bir ifadeyle, yabancı bir sözcüğe Türkçe bir karşılık bulmanın elverişsiz olduğu yerde, onu Türkçe bir etimolojiye bağlamakla iş bi­ tecekti. Bu doktrine rağmen Türkçe'nin anlaşiınimasında istenilen mesafe katedi. İçmeyince yeni doktrinler ve teoriler oluşturulmaya başlandı. "Bütün uygarlıkla­ rın Türklcr'den ve bütün dillerin de Türkçe’den geldiğini"‫ )^؛؛‬öne süren "Güneş. Dil Teorisi" işte bu anlayışla doğmuş oldu. Aslında güneş dil teorisi bu bağlam­ da üretilen 200 kadar teoriden sadece bir tanesiydi. Ay٠dil teorisi. cl٠dil teorisi gibi ikiyüz kadar teori ve doktrine bütün dünya dillerinin Türkçe'den kaynaklan­ dığı gayret ve çalışmaJanna girilmişii.0٥) Güneş Dil Teorisi: Neresi Doğru? 24 Ağustos 1936 tarihinde toplanan "Türk Dilinin Tetkik Cemiyeti", bu târihten itibaren 'T ürk Dil Kurumu" adını alınca, kurum bu teoriler ve doktrin12 Uriel ١3. Prof. 14. Prof. 15. Prof ١٥:

Heyd, L a n g u a g e R e fo r m s In Turkey, .26.30 .‫ﺀ‬ Dr. Bernard Levis. a.٠.e . s 4^. Df. Bernard Levis, a...... s. 429. Dr Bernard Le^s. a.٥.e.., s. 430

U n e l H e y d . L a r w u a g e R e fo r m i n T u r k e y a d l i e s e r i n d e , .y a b a n c ı d J I l e r d e n a l i n d ٠ ٥ i s a n i f a n ٠ ٧ ‫؟‬ ٠ ٠ s ^ ‫ﻻ‬ ‫ﻗﺎ‬ y a b a n . ( M l o r e T ü r k ç e d e n .e ç m i ş tî . d e r u l e n S . J K ۶ g e n ı ş b ff c e t v e l v e r e r e k , ^ k i r i n i t s p a i s i M fe d i o d e T O r k l e n n g i r d ı O l a n l a m s ı z g a y r e t l e r i d i l e g e t i r i r . (٠. 33-34). 10. ‫ و‬٠١‫ م‬٠١ Suroyya A y - , a.g.e.. c. 3 ٠ 43a 20

٠

.


281

D İL D EV R İM İ

İcr içerisinde '.Güneş-Dil Tcorisi٠ 'ni seçerek teorinin geliştirilmesi için özenle çalışmalan başlatmış oldu.‫؛؛‬.) Güneş-Dil teorisine göre : "Türk Dili menşe itibariyle Hind-Avrupa dille­ riyle aynı kaynaktan doğmuş ve aynı kaynaktan türemişti...‫^؛‬.) Bu sebeple batı­ dan gelen sözlerin aslında Türkçe ile aynı kaynaklan geldiğini açıklayarak, kaçı­ nılmaz olarak Türkçe’ye giren sözcüklerde Güneş-Dil Teorisine göre ’Türkçe’dir" damgasını yiyerek Türkçcleştirilmiş olacaktı. Bundan dolayı. "Posta", telefon, radyo, tren, vapur... gibi batıdan gelen süzüklerin Türkçelerini aramak boşuna bir emek kabul edilir".‫ )؛^؛‬olmuştu. Güneş-Dil teorisi ile sadece Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerin atılma­ sı ve batı dillerinin menşeinin Türkçe olduğu iddiası ile gctirilmcyip, tarih açı­ sından daTürklcrin büün bir tarihinin iptaline gidilmiş olunuyordu. Ne Osmanlı. ne Selçuklu ve ne de Asr-ı Saadetle başlayan İslâm Tarihi Türklcrin tarihi kö­ kenleri olarak kabul edilmiyor. Osmanlı ve Selçuklu aşağılanarak. AvrupalI mil­ letlerin kökü olarak kabul edilen ilkçağ site devletlerinin tarihleri baştacı ediliy­ ordu. Dildeki bu yaklaşım aynı zamanda en az Güneş-Dil teorisi kadar garibliklerlc dolu bir "Tarih Tcorisi"ni de geliştirmiş oluyordu..‫ ) ^؛‬Bu yeni teo­ riye göre de Türklerin kökeni ilkaçagda. Etilerc, Sümcrlerc ve Lidyalılara kadar dayandınlıyor. bütün bunlann Türklcrin gerçek yurdu olan Anadolu’da kurulan uygarlıklar olduğu ve Türklerin de bunlardan neş'et ettiği iddia ediliyordu: "Bu iddiayı ispat i çin Avrupa'da tanınmış Sümer ve Eli dili yetkilileri Türkiye’ye çağnimışıı. Bu AvrupalI dil bilimcileri ne yapıp edip. Türkçe ile dünyanın en eski medeni milleti olan Sümerlerin dilinin Türkçe ile yakınlığını ve aynı köklen geldiğini ortaya koyacaklardı. Böylece de Osmanlı Devleti sebebiyle Avrupaca köksüz, medeniyetsiz sayılan Türklcrin en muhteşem tarihlerinin, mcdineyclîerinin olduğu bütün dünyaya ispat edilmiş olacakü.’'.‫)^^؛‬ 19. Türk Dilini bu aşaması İçin bkz. Bellelen 1937 ve 1930, .Tflrk Dılı ve Gelişimi.. Türk Dili ve Dil hareketleri üzerine "UçüncO Dil Kurultayı, kitabi bir hayli aydınlatıcı bilgi vermektedir Aynca Ragıp Ozdem.in "Dilin türeyişi TeWlenne Toplu Bir Bakış" eseri ile. m r Asim Aksoy.un " A ^ tOrk ve Dil Evrimi". Prol. Dr. Atet Inan.ın "AtaW^e Ait Hatıralar ve Belgelef. adi eserten bu k ^ nuda yazılan aydınlatıcı eserlerdr Yine r^l Heydin. tanguage R e l ^ In Turkey adil yapıtı dil devrimi i^n bneml. bir kaynaktır. 2 . Vecihl Haöf» lu. .Atatürk'ün 1 /.. (Atatürk ve TOrk Dılı. TOK. Y ^ını. Ankara 1933,. 5 0

٥٠

٧

٠

٥ ‫ه‬ ‫اا‬ 21. Vecihl Ha٥ p٠ ٥lu, a.g.e., ٠16.20. 22. Geliştiril^ bu tarih teorisi İçin ٠ r٥ rk Tarihinin Ana Watfan. adil 606 saylalık ^ r eser de bastınk 23.

Hatipogiu. a.g.e., s. 16-20.

.1


282

C U M H U R İY E T D Ö N E M İ D İN V E D E V L E T İL İŞ K İL E R İ

Dil vc Tarih üzerine geliştirilen teori ve doktrinlerden hedeflenen tek şey. Türklerin İslâmlıkla bağlannın kalmamasını sağlamak idi. Bir başka hedefe dil vc tarih hususunda batı ile aynı değer yapılannda birleşerek batılılaşma sürecini tamamlamak idi. Bu hedef dolayısıyla en başta dilde batılı sözlerin eski Türkçe köklerden türediğini ispatlamak devrin aydınlarınca adet haline geldi. Hatta Baü kaynaklı kelimeler Tüılcçe diye sözcüklere alınmakla kalmıyor, yeni türetilen veya uydu­ rulan kelimelerin de Batı dillerindeki kelimelere benzemesine özen gösteriliyor­ du. Öztürkçe : T ürklere Yabancı Dil Fransızca ekol kelimesi okul. İngilizce general kelimesi, genel vc general, ünivcrsal kelimesi evrensel, hegomanya; egemenlik, bülten; belleten, sembol; simge, imaj ya da imge olarak Türkçe'ye bu maksatlarla devlet zoruyla sokulan kelimelerdir..(٠ ٠ ٠ > "Bütün nedeni dünyanın kullandığı".(25) bu kelimeleri kullan­ mamak medeniyeti kabul etmemek gibi yorumlanıyordu. Türetilen, adapte edilen ve uydurulan kelimeler öylesine Türk dilini sar­ maya başlamıştık ki. sokakta gezen normal bir Türk vatandaşına kullanılan yeni Türkçe kelimeler iyice yabancı gelmeye başlamıştı. Prof. Dr. Uricl Heyd'in dey­ imiyle. "Yeni yapma resmi dil, alalâdc birTürke bile öylesine yabancı, uzak vc karanlık" hal getirmişti..(25) Buna en ilginç örnek Mustafa Kemal’in İsveç veliahtınm önünde söyledi­ ği nutuktur. Atatürk'ün an dille söylediği bu ilk nutuk Heyd'in dediği gibi en başta Türk dinleyiciler tarafından anlaşılamadığından ve Türklere bile yabancı geldiğinden nutukta geçen kelimelerin Osmanlıca vc Fransızca karşılıklan veril­ miş ve yeni sözcüklerin de karşılanna anlamlan yazılmıştı..(2‫)؟‬ Altes Ruayâl! Mustafa Kemal’in, İsveç Veliaht Prens Gustov Adolfa karşı söylediği bu "an" nutkun bir bölümü şöyle idi:

24 25. 26, 27

D. Mehmed Ooûan. B a tıh la şm a İhaneti, s. 157. Sad.k Atak. H a va fC jvvetleri D ergisi. Man.1972, s. 83 (Paşa ve General başlıklı yazı). Unel Heyd. L a n g u a g e R e fo rm İn Turkey, s. 44 Hato/7J٠/ ٠NA٠٠Nb'٥. 5.10 1934.


D İL D E V R İM İ

283

'*Altes Rmyâl! Bu gece ulu konuklarımızla, Türkiye'ye uğur getirdiklerini söylerken duygum tükel özgü bir kıvançtır. Burada kaldığınız uzca sizi sarmak­ tan hiç duramayacak ılık bir sevgi içinde, bu yurtlar, yurdunuz için beslenmiş duyguların bir yankısını bulacaksınız. İsveç Türk uluslarının kazanmış olduğu utkuların silinmez damgalarını tarih taşmaktadır. Süredemliği onu, bu iki ulus, ünlü şanlı özellerinin derinliğinde sonsuz tutmaktadır. Ancak daha başka bir alanda da onlar erdemlerini o denlü yaltırıklı yönlerden göstermişlerdi.". Nutukta geçen kelimeleri en başka Türk dinleyiciler anlamadıg.ndan olacak, nutukla birlikte bir de nutukla ilgili lügatçe verilmişti. Nutkun bütünün­ de yer verilen yeni kelimeler şanlardı: tükel: tem yaltırıklı: nurlu uzca: müddetçe özenç: gıpta bayrak: huzur öze ;tarih önerme: terakki kıldacı: amil baysal ;sulh söyüncü: nişane-i muhabbet tüzün : asil utku : özellik Adem Yalvaç, Havva Nine! Sadece protokol konuşmalannda değil, yazıda, haberde, yorumda, şiirde ve sanatta da "özlürkçc" denilen dil. kimsenin anlamadığına bakılmaksızın kul­ lanılmasına devam ediliyordu. Halta bu uydurukça dil İslâmî metinlerde de kullanılır olmuştu. Adem (a.s.) ile Havva validemizin cennetten aynlışının hikâyesinin anlatıldığı bir yazı o günlerde Müslümanlann bir hayli tepkisini almışü. Çünkü "Adem (a٠ s) ile Havva validemiz cennetten aynidılar" cümlesi yerine. '.Adam yalvacı ve onun eşi Havva ninemizi Ulu Tann Uçmaktan Kovdu" denilerek hiç kimsenin anla. 28. Hakimiyet-iMilliye. AA0A93A.

،'-،J


284

c u m h u r iy e t d ö n e m

! D ،N ^

D E V L C T İL İŞ K İL E R İ

mayaca^، bir cümle oluşturulmuştu. "Adam Yalvacjn Uçmaktan Kovulmas١.. baçitkj* 4 paragrall‫ ؛‬ve 19 dipnot açıklamalı İlginç yazının sadece bir paragrafım buraya almak istiyoı٦jz:.(29) .1

٤‫ ﻣﻢﺀﻟﻤﺮ‬Tanrı bizim ilk bahamız olan Adam (!), Yalvacı (2) ve onun eşi Havva ninemiıi yarattıktan sonra onlart uçmak (3١İçinde y ٩ atıyordu. Bu yeşil bahçenin İçinde bunlar.n art (4) yaşatnalart İçin buradaki alma agacıntnyemişinden otlanmayı bunlara yasak etmişti. Günün birinde akpınarın başındaki alma a٤acının gölgesinde oturuyorlarken tavgaç (5) çıkageldi. Tavgaç Havva ninemize yaklaşarak onu tavladı (6) ve güzel almadan yemelerini tabşırdı. (7) 1- Adam : ilk babamız manasına ATAM 2٠Yalvac : Peygamber (Adem Pcygaml^îr) 3- Uçmak : Cennet 4- An :Tem iz 5٠Tavgaç : Hilekâr şeytan 6٠Tavlam ak: Kandırmak 7٠Tabşım ak : Tavsiye etmek. Anlaşılması İçin yeni özlürkçe kelimelerin anlamlannın da verildiği bu parça okunduğunda, hiç kimse parçada Adem (3.5.‫ ز‬ile Havva validemizin hikâyesinin anlatıldığını anlamamıştı bile. Hikâyenin tamamı ise dil açısından çok daha gülünçlükler a ^ d iy o rd u . Yeni dildeki gariblik ve ^llUnçlükler 0 kadar çoktu ki. onu yapanlar bile ona inanmıyorlardı. - ٠. ‘ ٠ anlaşiıniması adına yayınlanan kılavuz sözlükte I I I I 500 kadar özlükçe sözcük yayınlanınca. Türkçe'nin kısırlaşacağı zeha. bina k a ^ ^ Mustafa Kemal Atatürk bile bir gün ismet İnönü'ye "ismet Paşa! Görüyorcun ki. konuşamıyontz. dilsiz kaldık. Bu kadar çalışük Ortaya küçücük bir ktlavuzu zor çıkardık!" demek zonjnda kalmıştı. Falih Rıfltı Atay : ..Ben Zaten Bu Dile Hî‫ ؟‬İnanm am ıştım " Mustafa Kemal'in en s e v d i, başyazar Falih Rıflu Alay bile bu öztürkçccüiğc karçı çıkarak, "Ben zaten bu G üneş-.il Teorisi"nc hiçbir zaman inanmaraışum!" demek zontnda kalmıştı.

29 D. ‫ﺳ ﺮ‬

Do٠an, B â h lü a şm » Ih sn eti. s 163. Biflık Yayın. Ankara. 1980 (6. s ٠‫ ؛‬ıml.


D İL D E V R İM İ

285

Hemen hemen en başla yapanlann dahil, hiç kimsenin inanmadığı, bu yeni dil harekatı devlet zoruyla her sahada yayılmaya başlamıştı. "Değişim ٧zu٠ ’.(3٠) başlıklı şiir ile şiirde ve sanana uydurukça zirveye çıkmıştı. Şiirin bi­ rinci mısraı "Uzun Minezi ve Yumuşlan"(^‫ )؛‬gibi bugün dahi hiç kimsenin anla­ yamadığı sözcüklerden oluşmuştu. Böylesinc anlamsız ve gülünç kelimelerle Türk dilinin anlaştınimasına inanıldığı için önüne gelen aklına geldiği her kelimeyi Türk d ünde de kullanmaktan çekinmemişti. Genellikle de bu türedi kelimeler ya içk sofrasmda veya balolarda üretiliyordu. Aşağıda okuyacağınız parça dil mcselcs nin hanci ortamlarda halledileceğine iyi bir örnek olacaktır. İlk kadın milletvekillinin seçilmesi dolayısıyla 1934 yılında İstanbul Pera Palas Otcli'nde bir balo verilmektedir. "Sabahın dördüne doğru Pera Palas salonları tam mânasıyla neşeyle dolup taşıyordu. Atatürk de bu neşenin içine dalmış eğleniyordu." "Dans edip masalannda dinlendikleri bir sırada; başyaver Celâl Bey.e yine bizim masamızı işaret ederek emirler verdiğini gördüm. Biraz sonra Celâl Bey. yanımıza gelerek Atatürk'ün beni istediğini tebliğ etli. Derhal emirlerini yerine gelirdim. Beni karşısına oturttu. Konuşmaya başladık. İstiklâl Savaşı'ndaki bir hatıramızı kendilerine hatırlatınca pek memnun oldular. İçki ikram ettiler ve buyurdular ki; (Binbaşım, yeni askeri terimlerle meşgul oluyor musu­ nuz?..) Meşgul olduğumu arzetlim. (Peki...) dediler.. (Öyleyse neferden başlaya­ lım... Buna ne diyelim?..) O zaman bir tümen komutanının soyadını, bir komu­ tan için pek uygun bulurdum. Bu kelimeden ilham alarak; (Sayın Cumhurbaşkanım... Nefere Erdem di...) dedim. (Bravo!.. Hakikaten Türk askeri ER'dir ve her zaman er meydanında bunu ispat etmiştir... buyurdular ""(Ve şimdi rütbelere geçelim. Onbaşıya ne diyelim?..) (Efendim on erin başı ve Türk­ çe olduğuna göre bunu aynen kabul etmek uygun olur.) (Tamam... Ya çavuşa?..) (Efendim... Türkiye haritasını incelersek, yüzlerce çavuş köyü görürüz. Ve ça­ vuşluk yalnız Ordumuzda değil... Millet arasında ve bilhassa köylerimizde en mutena bir vasıftır.) (Çok doğru... Bunu da aynen kabul ediyorum.)" "Başçavuştan sonra, (mülazım) kelimesine geldi. Aziz Atatürk beni zor duruma düşürmeden hemen söze başladı: (Eski Türk kabilelerinde savaşılırkcn. en önde giden ve en cusur olan Kumandana Teğmen derlerdi.) (Evet efertdim. Bizde de muharebede cn önde giden o cesur müJazima (Teğmen) demek tam ye­ se. Devrim Sanatı başlıklı şiir, bkz. C u m h u h y^L 29.12.1934. 3t. Uzun Minezi ve Yumuşları: Sanalkann sedyesi ve ١٠z٠lelen. bkz Cumhunyet. 29.12 1934


286

C U M H U R A D Ö N E M İ D lN V E D E V L C T iL lŞ K lL E R l

rinde olur.) dedim. (Bunun üzerine şu görüştüklerimizi deflerinize not eder mi­ siniz?..) Nota başladım. (Neferden) itibaren her rütbenin eski kullanılan tabirini, yanma Fransızcasmı ve daha sonra da yeni kelimesini yazmaklığıma işaret bu­ yurdular. - Ne yazık ki, o gece not ettiğim deflerime o Aziz Atamızın imzasını koydurmak aklıma gelmemişti. Heyecandan... Zaten o defterim, Erzincan zelze­ lesinde yok olmuştur. Fakat Genelkurmay arşivlerinde bu konuşmamız mevcut­ tur.- Konuşmamız devam ediyordu (Yüzbaşı. Binbaşı, Yarbay ve Albay) terim­ leri kabul edildi. Sıra (Paşa-Mirliva)ya gelmişti. Aziz Atatürk : (Paşa kelimesinden hiç hoşlanmam ve nefret ederim bu kelimeden... ağzıma almak is­ temem...) buyurdular. (٠) Bütün Medeni Dünyanın kullandığı (General) kelime­ sini teklif ettim. Derhal kabul buyurdular."‫)^^؛‬ İşle 1934 yılından bu yana bu görüşmeden sonra askeri literatürümüze Teğmen. Üsteğmen. Yüzbaşı. Binbaşı. Yarbay. Albay ve General ünvanlan böylece girmiş olur. Dil devrimi ile ilgili sözlerimizi noktalarken, 1934 yılından başlayarak, 1945 yılında Anayasanın dilinin anlaştınlmasıyla zirveye ulaşan öztürkçeciligin, diğer bir adıyla uydurmacılığın, (33) kelimelerdeki yiinsımasmı göstermek için 1935 yılında yayımlanan "Osmanlıcadan Türkçe'ye Karşılıklar Kılavuzu.'nden seçme bazı sözcükler buraya almak isliyorum; (34) o.smanlıca A. Aksi mûddca Alelade (tabii anlamına) Alem (kâinat anlamına) Alemşümul (kâinat onlamma) Ameli Aşari atika Asri Atikiyat. ilmi ûsan aıika Aynı Ayniyat Aza (uzuv anlamına)

T ٥ rk ‫ ؟‬e

Fransızca

yanUiöz evren evren

anti these tinivcrs Univers tinivcrscl pratique aniiqujte modeme archcoJojic identique idcntilcc organe

evreci pratik önl tikler modem arkeoloji identik identite örge

BBahri muhil Belde (mttiinc mlamına)

okan S ite

occen cite

32. H a va K uvvaH en D ergisi, Mart ,972. ». 82-83. Sadık Alak, Paşa ve General. ‫ ^ ق‬: : l t ö z « i k î w ٧: T G ٥ Mto»'n‫ ؟‬:İ 6 ‫ ؟‬ı.'l93 f٥e 9.5.١935 tarihti ntJshaları ile ayni oazetenin 'Ov^ıİKa'dan T ık k ^ e Karşılıklar Kılavuzu" başlıklı çeşiHı yazılarından derlenmışUr.


i

287

D İL D E V R İM !

Birincile ferik Bitaraf/iarafstz Bitaraflık

orgeneral nÖtUr nötUrlUk

general nötr

Ceddanî Cemiyet Cihan Cirm

atayık sosyete oylum

ataviquc societe univers volume

D[)cslan/dcstan Destanı

epope epik

epope epique

ton komisyon askomisyon akademi kip generaller mit

ton commission souscommission academic type

Faraziye Felsefe Fırka Fikir Fikri

astoz niozofı parti ide idcyci

hypo these philosophic parti idee ideal

GGayn tabiî Günlük Güzel Sanatlar Güzel Sanatlar akademisi Güzide

dışnormal kronik ar ar akademisi seçkin

anormal aonik ar art academia select

H.. Hacım Hakim, feylesof Hayatiyet Heyet Heyeu murahhasa Heyet His

oylum filozof biyoloji delege delegasyon kur. kurmay şans

volume philosophc biologie delegate delegation caur. corps sens

1. İçtimaî tlâhiyal IlmUarz İlmi hücum Iktisad

sosyal teoloji jeoloji astroloji ekonomi

social iheologie geologic asirologie economic

Eda Encümen Encümeni daniş Enmuzce Erkanı askeriye Esatir

evren

F..

myihc

٦


288

C U M H U R İY E l^ D Ö N E M İ D İN V E D E V I ٠E1 ١İL İŞ K İL E R İ

İktisadî irade (kudret anlamına) İradeli K .L Kıraat/okuma Kıraat etmek Kaabiliyet Lehçe M> Maarif Mabud/put Maiyet Mahalli/mcvzi Mahreç Malî Maliye Mantık McbhasUlbcşcr Medeni Mcfkurc/ülkü Mefkurevi kılma Mektcb Misal Mûddca Müdür Morciliş Müfettişlik Umumi müfettişlik

cconomiquc cncrgıc cnergik onurhoncur

Ickiür laklumak kapasite diycick

Iccicur capacıtc dialcete

Münevver

kültür idol süder yersel sürül fmansal fınans lojik antropoloji sosyal idcyci idcyallcşiîrmc okula imsel töz. direktör ispekıör ispektörlük genel ispektörlük idemen

NNahiye Nahiye müdürü Nazarî Nazariye Nutuk

kamun kamunbay teorik leon diskur

SSanayi Sınaî endüstriyel

endüstri ind üs İTİCİ

Industrie

diploma Urbanis( Urbanism urbanik onur sosyete

diptome

ş-

Şchademame Şchııcı ŞehiıciUk Şdürcılıgc mUteaiİjk ŞkktL

k .

ekonomik enerji enerjik İzzeti nefis (haysiyet)

culture idcolc suite local sorie fınancicl finances logique anuopologic ideal ccolc imagicl ihcesc dirccicur inspckicur mspcciion (sk. mefkure, fikir)

commune ihcorique theort discour

urbanisme hAneur association


289

D İL D E V R İM İ

TammUm etmek/yayılmak Taazzi eimck MiUeazzi Takat Takvim Tekâmül Tekâmül etmek Terkib Tcrkib etmek Teşkilât Teşrif etmek Teşrifat

genelleşmek örgenmek örgen enerji almanak evrim evrim somtöz somtözlemek örgüt onurlandınnak protokol

gcncraliscr s.organiscr organise encrgıe almanack evolution evolution synthese synihcsicr organisation honorcr protokol

U. Umumi müdür Umumi heyet Usûl Uzuv

genel direktör genel kurul metod örge

direcicur general assemble general methode organc

Matematik terimleri sözlüğünden (1*6 Ocak 1938 tarihleri arasında Ulus Gazetesinde yayınlanmıştır) OsmanlIca

Türkçe

Fransızca

A... Ahenk Akisccnazır Amil Asıl tabi

harmoni antıhomolog faktör primitif görev

harmonic onlihomologue facteur fanciion primitive

C. Cebri Cezri murabba

cebrik kare kök

olgebriquc rccinc carre

DDalle Dava Düstur

dcğıcrmmicycn teorem formül

determinant theroxeme formüle

E. Ehram Ehram! Esham

piramit piramidal aksiyon

pram ide

FFâiz fîyaû Farazi Faraziye

toğ ipotetik ıpoiez

taux hypotetique hypo these

•ebon


290

C U M H U R İY E T D Ö N E M İ D lN V E D E V L E T İL İŞK İL E R İ

O.“ Gayri muayyen Gayri mütecanis

dcğtcrm insiz hcicrogcn

indcicrminc hcicrogenc

HHad Hakiki adcı Halita Haricen mersun mudalla Hatlı mümas Hciczoni Hcic/.on ‫؟‬ckilli Helezon i Hendese Hesabı asgari namütenahi Hulâsa

terim reci sayı alaşım dış poligon teğet helis hclisoit helisiğ gcomcin fînikscl hesap rezüme

icrmc nombrc reel alliage poliygone circonscut tangcnic hclicc hclicoidal hclicın gcomcinc calcul iniiccsimal ru/.cmc

IIstılahala müteallik ilim hesap aritmetik

terminolojik antmciıquc

icrminologiquc animcuquc

KKaıdc Kaim üstüvane Kat.ı mükafı Kai’ı nakıs Kai'ı nakıs! Kat't zaidi Kat.ı zait Kısım, bap Kilometre mikûb

iregil dikey silindir parabol elips eliptik hiperbolik hiperbol parti kilometre küp

regle cylindîrc droiı parabole ellipse cllipiiquc hyperbolique hyperbole panic kilomcirc cube

M. Madde Mahalli hendesi Mahlut Mail menşur Mebde Menaziri Menazirü tasviri Menşur Mensuri Mephası ısülahat. ısltlahai Mertebe Mesele Mihver Muayyen Mudalla Munlak adet Murabba Murabba-ı tam M utınza

anıklığı geometrikil ataşık eğik pürüzma prensip perspektiv ısieregrafık pürüzma pürü zm atik tcrmmoloji cney problem eksen değterminli poligon rasyonel sayı kare tükel kare parantez

anide Her gcomeiriquc allie cylindre oblique prmcipe perspccuvc scieographiquc prisme prismatique ،crminologic ordue probleme axe determine plygonc nombre rationel care care parfait paran these


'٩

2 ‫اؤ‬

D İL D E V İl

MUccrrei adet Mücessem kat'ı MUkâfevi Mücessem kat'ı nakısa Mücessem kat'ı nakısi Mücessem kat'ı zait Müellef MUmarese MUmarese yapmak Mümessil MUnavirütasvir MUnicha MUnteha MUsalemei MUsbei MUsbci adet Müseddesi mensur Müş'ir Müştak Mütearife Mütecanis Mütenazır, tenazuri MUlcnazıran Mütcvaliye MUievaziyüladc MUtevaziyüssutuh Muvazi hatlar Müvazi hatlar

abstre sayı paratolik paratoloidal cli۴ 0 İt clijKOİdal he۴ r^!o ii haroonik ekzey ekzemek homotetik islCTCografi icrminey tcmıınus homoicsi ^ z itif ۴ ziiifsayı altıgen pırizma İndeğ t^cv aksiyon homogen Simincc simetrik sUyUı paralel kenar paralel yüz paralel ‫ ؟‬izgilcr paraleller

nombre abstruiı paroboliquc parabolide cilipsoîde ellipsoidal hyperboloidol harmonique exercise cxcrccr homototetique stcrcographie tcrmmotion terminus homothciitc posilif nombre posilif prisme bexagonas indice derive axaiame homogcnc symetnque symetnque suite paralclgrammc paralclcpidcde lignes paiallclcs parallcles

N. Nokıs ehram Nakis (mahnıl) Nazariye Nazım muzaaf Nazımi asli Nazil, mümasil Nihayet vermek

kesik piramit kesik (koni) teon binomial prcnsipal nomal hemolog lerminlcmek

trone dc pyromidc tronc (dccönc) ihcorie binormal normal principale hcmoloque lermmer

S. Sermaye Silsile Sigorta okçası

kapital seri prim

capital sene prime

Şua

vektür

vcctcur

Toht-ı mUmas Tamim Tamim etmek Tatbik Tâyin Tayin etmek Tâyini

leget altı geneli İştemc genelleştik ek aplikal determiney d eg i^in lem ck de٤ lernıinel

sous tamgeni generalisation general i s . application deierm nation detenn inalien deierm i n .

ş-


292

CUM HURİYE1% D Ö N E M İ D lN V E D E ^ ^ r

Tenazur Teraz‫؛‬ T.şabüh Tim ak

Simctn

balans

homol.j‫؛‬ gigmc

‫ ﺍ ﺍ‬I‫ ﻭ‬K ‫ﻝ‬L E R ‫ﻝ‬

dclcm١inatif symcinc balance h٠mo!og‫؛‬c

٧٠

٧mum

genel genellik Sisicm

gulllcmci general gencralitc

OsiQvane

silindir

cylindrc

YYegâne

birik

٠ nı٩ uc

^Itorimli

poliynomc

٧ sumiyci ٧ sûl

0-

zZuhudu kesire

Dil Devrimi D e،il٠Aydınların Şahsiyet Kuhranı 1935 yılında yayımlanan /Osmanlıca'dan Türkçe’ye Karşılıklar Kılavuzu/ndan ve zamanın Ulus Gazetcsi"nden seçerek derlediğimiz bu yeni kelimelere şöyle bir göz atıldığında ve burada verdiğimiz kelimeler de çeşitli gruplarda tasnife tabi tutulursa çok ilgi çekici neticelere ulaşmak mümkün ola. çaktır. Bu neticelerin en belli başlıcalan yapılan dil devriminin tam bir batılılaşma adına yapıldığı ve batı karşısında duyulan aşağılık kompleksinden dolayı gcrçckleşürildiğidir.(^^) /Batılılaşma İhaneti/nin yazan D. Mehmet Doğan’m, batılılaşma adına yapılan dil devrimi üzerine yaptığı tahlillerde ulaştığı neticeler de ilginçtir. Yazar. /Öztürkçeleştirmc Psikolojisi Üzerine Bazı T e sp itle r/^ başlığıyla yaptığı analizlerinde şu neticelere ulaşın Osmanlıcadan Türkçe'ye Karşılıklar Kılavuzunda geçen kelimelere şöyle birgözatıldığında ilgi çekici noktalarla karşılaşırız. Dit (fevnmiocte bu komıkJıkten kurtulmak İçin baçlaulan geriye d٥nûş hareke. 19481efdo bağlamışı). 22 Ekim 1948 torihir.de Istanbul Muallimler Btrl^ı bir Dil Kongres. topladı. Bu kong. ‫ ئ‬baslıca su tezler ileri sürülmüştü; 1. 0 4 d^nmi ve O z ic e d lık ilımie ilgisi olmayan bir part siyaseti oyunudur. 2 . Devlet zoruyta melrte^ kitoplanna Uydurma kelimeler s.kulmuş^.r ‫ ة‬٠ ^ ‫ذزﻻ‬٧‫ ة‬٢١‫ ذ‬Ğ\ yüzü^den ‫ ؛‬aşklar ،‫ ة‬gençler b.fbirini anlayamaz hale gelmişlerdir (Hılm. Zıye U ،٠n. T٥ kiye٠d٠ Çağdaş düşünce Tarihi. 8 767. Isunbul.igsa). 36. D. Mehmed D٠٥٠n ٠B a ttlıta şm s I h ın iti, Birkk Y a yın la n , s. 1 7679‫ ا ا‬Ankara. 1980. 35


D İL D EV R İM İ

293

Bu meyanda ilk dikkati çekecek bir husus bazı unvanlar ve sıfaüann Osmanlıcalan yerine Fransızcalan veya ses ve yapı olarak Fransı/.ca çağrışımı uy. andıranlann durumudur. "General/genci dircktör//dirckıör/ispckıör..." bu ünvan. lann askeri ve İdarî kademelenmcde en üst seviyeleri ifade elliği görülmekledir. Paşa, umum müdür, müdür, müfettiş... gibi unvanlann Fransızca’lanrun tercihi diğer tercihlerle birlikle mânalı bir bütün teşkil etmekledir. İdarî bazı deyimler ve sıfatlar da bu Fransızlaştırmanın konusu olmuştur. "Site / sosyete / sosyal / kamun / örgüt / urbanizm..." örneğin kelimeler de bazı idari kademe ve bunlara dayalı sıfatlann Fransızca'sı.dır. şehir, cemiyet, medenî, nahiye, teşkilât, şehirci­ lik. Diğer taraftan, bazı iktisadî.malî tabirlerde Fransız.ca karşılıklara yöneliş de bu davranışı tamamlamakladır. "Ekonomi - finans / finansal / endüstri / sos­ yete..." iktisat, malî, sanayi, şirket... kelimelerinin bürokratlar nazannda sahip olduğu çağnşımlann buutlanna bağlı bir değiştirmeye konu olmuştur. "Komisyon / parti / delege / delegasyon / diskur / protokol" encümen, fırka, heyet, nutuk, teşrifat kelimelerinin Fransızca karş.lıklan olarak bürokratik devrim psikolojisinin pek mânalı açıklayıcılandır. Bürokratik zihniyetin dilin­ den düşürmediği ve deyimler yine çok önem verdiği "cniellektüclizm"le ilgili bazı deyimlerle birlikte açıklanmalıdır, "İde / idcen / okul / lektür / diploma..." (fikir, münevver, meriep, okuma, şahadetname). Dikkat çeken birkaç kelimeyle bu çerçeveyi tamamlayalım: "Evren / evrensel / modem" (âlem, âlcmşümûl. asri). Dil devriminin yürütücü ve savunucusu aydınlanmız Osmanlıca (Türkçe) İdarî ünvanlar kumluş isimleriyle yeterli tatmini sağlayamamaktadır. Hem bu ünvanlar. Türkiye dışında ilk nazarda mâna ifade etmemekledir. Halbuki. Fransızcalan bu vazife ve makamlan. ünvan ve isimleri daha bir değerli kılmakta, aynı zamanda, yabancıların doğrudan anlamalan mümkün olmaktadır. Aruk onlar "paşa" değil, herhangi bir Batı ülkesindeki gibi "general'.dirler. müdür değil "direktör", müfettiş değil "ispeklör" dürlcr. Bu sıfatlara sahip bürokraüanmızı. tıpkı bir Fransız idarecisi gibi, sitelerde, sosyete içinde, sosyal bir hayaıya. şarlar. "Örgütleniş" de tıpkı Fransa'daki gibi kamun İdarî birimlerine dayanır. Urbanisılcr, şehir hayalını düzenler. General / direktör / İspeklör... bürokraüanmız "ekonomisi, finansal işleri, endüstrisi" olan bir ülke kurmuşlardır. Bu ülke­ de işlerin incelendiği "komisyonlar", siyasî hayatta rol sahibi ' partiler, vardır. Dış temaslarda "delegasyon" gönderen bu ülkerün "protokorü de düzenlidir ve general / direktör / ispckiör'ler "diskur'.lar verirler. General / direktör / ispeklör /


294

C U M H U R İY E l' D Ö N E M İ D İN V E D E V Î-E T İL İŞK İL E R İ

tabaka. "idcmcn'٠ dir. "İde" ile uğraşırlar. "İdcycl" sahibidirler. Okullar açar, halkı buralarda "lakiınrlar"". Yüksek "diploma'.lan vardır. Bu ülkeyi idare edenler, "evrensel" bir devrim yapmış, ülke daha önce çok geri iken "modem" bir ülke olmuştur. Bürokratik zihniyetin, belli ve temelli dayanaklarından pozitivizmin yankılarını da bu sözlükle bulmak bizi şaşırtmamalıdır: atayık / idol... yaniaiavizm ve put. mabut kelimeleri onlann bu yönünü belirleyen seçkin kelimelerdir. "Devrim" olarak vasıflandmlan değişiklikleri gerçekleştiren aydın - bü­ rokrat tabakanın zihnî yapısını, psikolojisini aydınlatmada dil devrimindeki bu tavn kadar kesinlikle hiç bir davranışı onaya koyamamakladır. Meselâ, erden itibaren küçük rütbelerde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Meselâ, erden itibaren küçük rütbelerde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Meselâ, "memur" yerinde dururken, başına "dircktör"lcr, "İspcktör"ler çıkanimışlır. *٠ Köy"e dokunulmamış, fakat, "kamun" ve "sitc"ler kurulmuştur, bu çerçevede okuyucu, dil devrimini ve yukandaki sözlüğü yeniden gözden geçirirse daha manalı neticelere varabilir. Dil devrimi, aydınlanmızın psikolojik durumunu aydınlatıcı başka ipuçla­ rı da verir. Onlann yoğun şahsiyet buhranlannı açığa çıkanr. İnsanlar, doğuşlanndan bir süre sonra sahip olduklan adlan çevresinde şahsiyet kazanırlar. Yıllar geçtikçe hala ve sevaplan bu adın çevresinde şahsiyet örgüsünü örer. Ardından utanan, onu değiştirmek isteyen ve değiştiren kimsele­ rin derin bir şahsiyet buhranı içinde olduklan şüphe götünmez. Aşağıda okuya­ cağınız. Dil devriminin en harckeüi günlerinde gazetelerde yayımlanan üç haber bu hususta ilgi çekici ipuçlan vermekledir "Büyük Gazi'nin Yozgat Valisine Yüksek İltifatı." (Hakimiyet-i Milliye, 92.1934). M. Kemal, Valinin Bekir Sami olan adını - Baran - yapmış, Yozgat Mebu­ su Ali Avni, kendisine de Öztürkçe bir ad takmasını rica etmiş - Reisicumhur Hazretlerimde -Sungur- adini münasip görmüşlerdir:* ”Atatürk'ün Öz A dı.’*fUlus. 5.2.1935 sf. 3). "Atatüılc.ün taşıdığı Kemâl adı bir Arapça kelime olmadığı gibi. Arapça Kemâl kelimesinin delâlet etliği mânada da değildir. Atatürk'ün muhafaza edi­ len öz adı. Türkçe ordu ve kale manasına olan Kemâl'dir, son â üstündeki tahfif işareü harfini yumuşailığı için telâffuz hemen hemen Kemâl telâffuzuna yakla­ şır. Benzeyiş bundan ibarciUr."


d Il d e v r

Jm I

295

.'Ad Değiştiren Sınıf." {Ulus, 20.2.1935 sf. 3.) "Çeşme, 19. (A.A.) ٠ Kasabamızın dördüncü sınıf çocuklun başlannda okutanlan olduğu halde bir istida ile mahkemeye müracaat ederek laşıdıklan Arap adlannı değiştirmesini istemişlerdir. Hâkim muvafık karan vermiştir." Cumhuriyet Aydınlan Kimlik Krizine Tutulmuşlardır Gerçekten dil devrimi üzerine yapılan analizler neticesinde Cumhuriyet aydınlannın psikolojik durumlan D. Mehmcd Doğan'ın yansıttığı gibidir. Ve ya­ şanan. kimlik buhranından başkaca bir şey değildir. Bu kimlik buhranı içerisinde yürütülen dil devrimi ile 1945'lcrc gelindi­ ğinde anık Ortada ne dil ve ne de doğru dürüst bir Türkçe kalmıştır. Rejim kendi kendine düştüğü bu çıkmazdan kurtulmak ve iyice yoksullaşmış ve kısırlaşmış olan Türkçe'ye yeniden bir işlerlik kazandımıak için yapuklannın tam tersine fa­ aliyetlere girmeye başladı. Osmanlıca, Farsça ve Arapça kökenli diye at.lan ke­ limeler yeniden Türkçeye alınmaya başlandı.OT 1949 yılının Aralık ayında ya­ pılan 6. Dil Kongresinde uydurmanın ve anlamsızca yeni sözcük türetmenin karşısına çıkılarak dilde daha ılımlı politikalann izlenmesine karar verildi.^®) Sonunda dilde bu geriye dönüş kendini TBMM.de de gösterdi. TBMM 1945 yılında "an" Türkçeye çevrilen 1924 Anayasa metnini ezici bı. çoğunlukla redderek ve anlaşılmazlığını ileri sürerek yeniden eski haline döndürülmesin! kabul etti ve böylccc Anayasa'da Öztürkçccilik adına girişilen uydurmacılıktan yakasını kurtarmış oldu. 1932'de toplanan ilk Dil Kurultayından 20 sene sonra 13. Dil Kurultayın­ da gelinen nokta şu idi: ".٠ ٠Şu da var ki. dildeki şu veya bu yöndeki aşınlıklar, milli birliğimizi zedelemek, nesiller arasında uçurumlar yaratmak isteyenlerin maksailanna da hizmet edebilir. Bu konuda çok dikkatli ve uyanık olmak gerekir.".‫؛؟‬ Bütün bu tahlil ve yaklaşımlardan sonra özetlersek, çok yönlü tesirleri ve nitelikleri ile dil devrimi: 37. Bernard Lewis, Modem Türkiye’nin Doğuşu, s. 430. 36. VI. Türk Dit Kongresi Kararlan. 39.13. Dil Kurulltayrr>da dite getirilen bu hususları zamanın Başbakanı Fent Melen. Kuruhay Baş­ kan Vekili ٥ mer Asım Aksoy'a gönderdiği bu mesaiında dile ge.rmışo Ar١١Kdevletin dri goroşu de bu noktaya gelmiştir.


296

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ DİN VE DEVLET Il IŞKJLERİ

1Millet fertlerinin kendi aralannda ve yönetici kadroyla haberleşme güçleşlinniştir. Toplum katlan ve nesilleri arasındaki bağlann kopmasına, en azından gevşemesine sebep olmuştur.

2. Bürokrat - aydın kadronun toplumdan kopuşunu belgeleyen bir yab cılaşma hareketidir. Dil. halk - aydın farklılaşmasını belirleyen ana göstergeler­ den biri haline gclmişür. 3- Halkçı bir hareket olarak kabul edilemez. Halka rağmen yürütülmesi bir yana, halkın dilinden aynı suni bir dil meydana getirilmeye çalışılmıştır. Bu dil halk tarafından (zorla benimsetilen bazı kelimeler dışında) benimsenmemiş­ tir.

4. Bir millîleşme hareketi de değildir. Tam tersi baülılaşmaya yönelik harekettir. Dil devrimi konusunda millilikle ilgili sloganlann kullanılması, geniş kesimin desteğini sağlama çabası olarak belirlemekledir. Yani, batıcı aydınlar bu konuda da samimi davranmamışlardır. Dil Kummu.nun son zamanlarda batı kaynaklı ve dilimize yerleşmiş kelimelere karşılık bulma çabalan. "Bayram geç­ tikten sonra zurnayı duvara as" atasözünü doğrulamakta ve kunımculann yargı­ lanma telaşını aksettirmektedir.(...) Kısaca harf devrimi ile bir anda cahil yığınlar haline dönüştürülen halk kitleleri, dil devrimi ile de konuşulanlan bile anlamayan bir garib halk kitlesi haline dönüştürülmüştür. Harf devrimi ve dil devrimi 21. Yüzyıla gireceğimiz şu günlerde bu hatalanyla ve yanlışhklanyla çok daha net onaya çıkmış durumdadır. Şimdi devlet kendi açtığı lisan okullannda kendi resmi öğretmenlerine Arapça ve Osmanlıca öğreterek harf devrimine ihanet (!) etmekte ve Güneş Dil Teorisi de her fırsatta alaya alınarak "bu kadan da olamaz / olmamalıydı" deni­ lerek alayb biruslupla sürekli reddedilmek durumundadır. Bugün çok daha iyi anlaşılmıştır ki. "Güneş Dil Teorisi". "Bakırköy Olçeği' ne bile vurulmayacak kadar deli saçmalanyla dolu olan bir teoridir. Dil'de devrim yapılırken sonuç itibariyle uydurmacılık devrimi yapılmışür.

40

o. M٠hm٠d Ooğ٠١. B attfıfsşm M IhsneO , 1 . 161.




d il i d u z e l t

^

k

i

D İ L İ B .Z M A K i ?

Çinli hakim Konfüçyüs.e "Bir ülkeyi idare etmeye çagnlsa^^d١ n١z iik i‫؟‬ olarak ne yapardjraz?" diye sommuşlar. Konfüçyüs şöyle cc٧ap ٧c m ‫؟؛‬: "Once dili düzeltirdim. Dil düzgün olmazsa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünceler ili anlatılmazsa, yapılmasj gercken şeyler iyi yapılamaz. Gereken yapılamazsa ahlak ve kültür bozulur. AhlSk ve kültür bozulursa, adalet yolunu şaşı, nr. Adalet yanlış yola saparsa, halk güçsüzlük ve şaşkınlık İçine düşer. Ne yapacagını, İşin nereye varacagını bilemez. Bu sebeple söylenilen sözü dogru söylemeli. Hiçbir şey dil kadar mühim değildir..' Dilin memleket hayatındaki önemini belirten Konfüçyüs’ün bu sözlerine eklenecek pek bir şey yoktur. Ancak ne vaf ki hem dil devrimi açısından müsbeı anlamda degil. menfi anlamda ve dili bozmadan kullanılmıştır. ''Dili düzeltmek', anlayışı ve esprisi devrimler döneminde ''Dili bozmak'' anlayışı ve esprisi olarak tezahür etmiştir. Mustafa kemal. 1928.de Yeni Türk A lfa^sini kabul etlikten sonra, külrtir konulanna ağırlık venniştir. Dil konusundan önce tarihle ilgilenmiş. I9٠ ١ 0'da Türk Tarih Kunımu.nu kumuştur. Tarih konusunu rayına oturttuktan sonra Sira dil işlerine gelmiştir. 11 Temmuz I932'dc٠l.T ürk Tarih Kongresi'nin sona erdiği akşam k o n ^ üyelerinden bazılanylc Çankaya'da bir toplantı yapmıştır. Bu toplantı sırasında, dil konusunu Ortaya atarak hazır bulunanlara .'Türk Tarih Telkik Cemiyeti gibi bir de ona kardeş bir cemiyeti kurahm. Adi T ü ^ Dili Tetkik Cemiyeti olsun'' demiş ve ertesi gün. 12 Temmuz I932'de Tüık Dili Tetkik Cc. miyeti kurtilmuştur. Cemiyct.in başkanıgına Samih ^ fa i. Genel sekreterliğine Ruşen Eşref, üyeliklere de Celal Sahir ve Yakup Kadri getirilmişledir.(.) 1. Doç. Or. Zeynep Korkmaz، TOrH Dilinin Tsrihi Akışı Içincfe Atatürk ve Dil Devrimi. Ank. 1963. s. 52.53.

‫ا‬


300

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Atatürk devrinde yeterli ve yetkili dil bilgini yoklu. Atatürk de dilci değil­ di. Böyle olmasına rağmen dilimiz için neler yapılması gerektiği iyi tesbit edil­ miştir. Yetkili dil bilginlerinin bulunmadığını bilen Atatürk, dil işlerini bir ku­ rultay toplayarak görüşmek isliyordu. O'na yakınlığı ile bilinen Prof. Âfet İnan, Kurumdan veya çalışmalanndan şunlan beklediğini belirtmekledir: 1. Türk dilinin sadeleştirilmesi, halkın konuşma dili ile yazı dili arasında bir birlik ve âhenk kurulması. Konuşma, edebiyat ve ilim dilimizin kesin kural­ lar ile tesbit edilerek tarihi metinlerden ve yaşayan halk lehçelerinden taramalar, derlemeler yapılarak bir kelime ve terim hâzinesi vücuda getirilmesi. 2. Tarihî araştırmalarda belge değeri olan ölü veya eski dillerin metodlu bir şekilde inelenmesi ve karşılaştırmalar yapılması..) Afet Inan.ın bildirdiği bu düşünceler. Birinci Türk Dili kurultayı’nın ana konusu olmuştur. Kuruliay.ın son günü 7 maddelik bir çalışma programı kabul edilmiştir. 26 Eylül 1932.de toplanan Kurultay'ın son günü Kurum.un çalışmalanna bir yol çizen programn esaslan şöyledir. 1. Türkçe'nin gerek Sümer. Eti gibi en eski Türk dilleriyle, gerek HindAvrupa. Sami denilen dillerle mukayesesi yapılmalıdır. 2. Türkçe'nin tarihî inkişaflan aranmalı, mukayeseli grameri yazılmalıdır. 3. Türle lehçelerindeki kelimeler derlenerek lehçeler lügati, sonra esas Türk Lügati. Türk sarfı nahvi tez elden yapılmalıdır. Sarf, nahiv, lügat yapılır­ ken, ısülah konurken Türkçe'nin bütün lâhikalannın araşlınimalanna, bu lâhikalann ve edailann dilimiz bütün ihıiyaçlanna yetecek suretle işlcnilmesinc ehemmiyet verilmelidir. 4. Türkçe'nin tarihi grameri yazılmalıdır. 5. Şark ve Garp memleketlerinde çıkan Türk dili hakkında eserler toplan­ malı. bu eserlerden lâzım olanları dilimise çcvrilmclidir. 6. Cemiyet gerek kendisinin gerekse dışanda Türk dili işleri ile uğraşan­ ların tetkiklerini bir mecmua ile ncşreımclidir. 7. Memleket gazetelerinde dil işlerine husu.sî yer verilmelidir.(^) Birinci Türk Dil Kurultayı, çalışma programından sonra Merkez Heyeti üyelerini seçerek çalışmalarını bitirmiştir. Merkez Heyeti üyeleri kendi aralannda toplanarak şu şekilde görev bölümü yapmışlardır.

2- Prof Ot. Atatürk H akhndâH atıraiar ve M g0f€r,Ank 1.59. s. 200-20. 3. I. Türk D. K٧f٧l٠ yı: T.ztef, müz٠kere٠٠f zab٠tlan. I،l. 1933. ٠. 455.456.


DİL! DÜZELTMEK Mİ, DlLl BOZMAK MI?

301

LUgai.lstılah Kolu Başk.

Celâl Sahir

Gramer.SentaKs Kolu Başk.

Ahmet Cevat

Derleme Kolu Başk.

Ragıp Hulusi

Lenguistik-Filoloji Kolu Başk.

Hamdi Zübeyr

Etimoloji Kolu Başk.

Hasan Ali

Neşriyat Kolu Başk.

İbrahim Nccmi

içlerinde Ragıp Hulusi hariç hiçbirisi, dilci olmayan bu heyetin dil işlerini ilmi bir esasa bağlayamayacağı bellidir. Çalışmalar bu sebeplen beklenilen neti, ceyi vermemiştir. Sadece larama-derlcmc konusunda bir şeyler yapabilmiştir. Ancak derlenip toplanan malzemenin gerektiği şekilde değerlendirilmesi, yetkili ilim adamlannın işidir. Belirttiğimiz gibi yetkili ilim adamlannın yokluğu girişi, len dil hareketini yanlış yola sürüklemeye başlamıştır. Bu yıllarda yetkili ve yeterli ilim adamlannın yokluğuna rağmen, yapıl■ ması gereken işlerin sağlam prensiplere bağlandığını belirtmek gerekir. Dil işle­ rinde hedef tesbiti başanlıdır. fakat uygulamada aksaklıklar çıkmıştır. İlim adamlannın yokluğu kendisini daha çok bu noktada hissettirmiştir. Birinci Dil Kurultayından sonra iş başında bulunan Türk Dili Tetkik Ce­ miyeti Yönetim Kurulunun yayımladığı bildiride takip edilecek yolu belinen prensiplerin gerçekten sağlam olduğunu görüyoruz: ٠ T. Türk dilini milli kültürümüzün eksiksiz bir ifade vasıtası haline getir­ mek. Türkçe'yi muasır medeniyetimizin önümüze koyduğu bütün ihtiyaçlan kar­ şılayacak bir mükemmeliyete erdirmek: 2. Bunun için bugün yazı dilinde Türkçe'ye yabancı kalmış unsurlan aunak. halkçı bir idarenin islediği şekilde halk ve münevverler arasında birbirin­ den mahiyetçe ayn dil varlığını ortadan kaldırmak. Temel unsurian Öztürkçe olan bir dil yaratmak: 3. Bu işi başarmak üzere: a) Yazılı vesikaları, halkta yaşanan dil unsurlanru araştırmak geniş derle­ me ile büyük bir Türk lügati yapmak bundan başka Türk lehçelerini içine alacak bir Türk lûgaunı meydana getirmek dilimizin yapısını, tabi olduğu teşekkül ka. nurüanm maydana çıkarmak: b) Garp dillerinin hiçbirinden aşağı olmamak üzere, orüardaki yüksek mefhumları anlatacak keskinliği, açıklığı haiz olmak üzere ilim dilimizin bel ke­ miği olan ıstılahları tesbit etmek:


302

CUMHURİYin^

dönem i

DİN VE DEVLETr İLİŞKİLERİ

c) Bütün bunlan yaparken en güze! en ahenkli Türkçe’ye bağlı kalmak düsturunu asla gözden uzak tutmamak/..) Görüldüğü gibi. KuruUay'ın kabul elliği 7 maddelik çalışma proğrammda da Yönelim Kumlu'nun bildirisinde de Türkçe'nin ihtiyaçları göz. önüne alınmış­ tır. Belirtilen maddelerin hiç birinde Dil Kurumu'nun bugünkü tutumunu haklı gösterecek bir nokta yoktur. Çünkü, iki proğramda da yabancı asıllı bütün keli­ melerin atılması şeklinde bir ifade veya işaret yoktur. Sadece "temel unsurları Özıürkçe olan" bir dil anlayışı vardır. Bugün bu anlayış "bütün unsurları" şekli­ ne getirilmiştir. 1. Türk Dil Kumliayı.nda kabul edilen 7 maddelik çalışma programında ve Kuruliay'da seçilen Yönelim Kurulu bildirisinde temas edilen hususlar dik­ katle incelenir ve o günkü kadro göz önüne alınırsa, kolayca başanlamayacağı anlaşılır. Buna rağmen çalışmalar bütün hızıyla devam etmiştir. Memleket ça­ pında bir "tarama derleme seferberliği" başlatılmıştır. Birçok malzeme toplan­ mıştır. Ancak bu işlenmemiş malzemeyi değerlendirecek yeterli dilcilerin olma­ yışı. dil işlerine devrim hevesiyle ilgisi olmadığı halde yetkiliymiş gibi kanşanlann olması, dil çahşmalannı bir çıkmaza sürüklemiştir. Burada yapılan temel hala "dili tabiî bir varlık" olduğunun unutulmasındadır. Yapılan çalışma­ larda. dilin kendi içinde bağlı olduğu bir sistemin varlığı düşünülmemiştir. Bir­ çok yazar kullandığı kelimeleri ya kendisi uydurmuş veya Tarama Dergisi'nden rastgele seçmiştir. Böylecc dilin mantığı altüst olmuştur. Bu yıllarda dil işleri ile yakından ilgilenmiş biri olan Fatih Rılkı Alay, durumu şöyle anlatmaktadır; "Atatürk. -Türkçe'nin öz gücü nedir? anlayalım dedi ve hepimizi hiçbir yabancı söz kullanmadan yazmaya ve konuşmaya davet etti. O günlerde beş on satır yazabil­ mek içinyemek masası etrafında dört döndüğümü hatırlanm. Yunus Nadi daha kolayını bulmuştu; Osmanlıca yazıyor, içeride Tarama Dergisi'nden Ozlürkçe'ye tercüme ediyordu. Ertesi gün kendi yazdıklarını kesinlikle kendi anlamıyordu. Akşam Çankaya'da buluştukça "şey" sözünü bile kullanmadan konuşma­ ya uğraşıyordu. Bir defasında: -Efendim, mümkün olup ta bütün Anadolu ölülerini dirillsckagızlanndan ilk çıkacak şaşkınlık sözü "şey" olur demiştim."(‫)؛‬ Bu devrede herkesin dil işlerinde kendisini yetkili gönnesi ve devrimcilik hevesi, dilin tabiî akışını bozduğu gibi tasfıyecilik hatta uydurmacılık yolunu 4. 2. Kort١maz. a o e . s. 56 (Tûfk Dili Belleten s. 3٠len) 5 Yaşayan Tûrkçemıi-l, İst 1981 Tercüman Yay.. 8. 20. Çankaya, b 476.


DiLl DÜZELTMEK Ml. D iu BOZMAK MI?

303

açmıştır. Buna ömck olarak "Otacı (doktor) Mcmduh Necdet" tarafından yazılan ve 1933’te yayımlanan "Gazi Yolu-Dilimizi Nasıl Onarmalıyız’’ adlı kitabı gös­ terebiliriz. Söz konusu kitabın bilhassa şu cümleleri fikrimizi açık olarak göster­ meye yeten "Bu kitabı önce hiçbir yad söz kullanmaden yazmıştım. Bu kendilikte (hu­ susta) yoksulluğum (ihtiyacım) olan Türkçe sözlerin kimisini eski kitaplardan, sözlüklerden (lügat kitaplanndan). halk dilinden toplamıştım. Kimisini de ken­ dim yaptım. (...) Bu kitabın biteğine (nihayetine) bir de söylükçük (lügatçe) ek­ ledim. Bu söylükçükteki sözler bu kikabı yazarken benim ürettiğim sözlerden yüz tanesidir. Bunlann hiç birinin söylüklerdc (lügat kitaplannda) yeri yoktur". ‫؛‬٥) Örnek cümleler aldığımız kitabın yazan. 1. Türk Dil Kurultayı'na katılmış, daha sonra derleme işlerine başlamıştır. Kitapta bugün kullanılmayan fakat o de­ virde "Öztürkçe" sevdasıyle yapılmış birçok kelime vardır. Meselâ yazar "yazgan". önsöz "öngen". kitap "yazga", halk "elgün". otomobil "özgitgen". ömür "yaşak". nutuk "söygü" şeklindedir. Dil çalmalannda ortaya çıkan kanşıklıklan Atatürk de fark ediyordu. Çünkü birçok yazar gibi O'da konuşmalannda bazı denemeler yapıyordu. Dilin çıkmaza girdiğini faile edişini Falih Rıfkı Atay şöyle anlatıyor: Bu dar özleşürme sıkıntılan içinde bir gün. arkdaşlanndan birine bir nutuk söylettiğini hatırlıyorum: Hiç bir yabancı kelime kullanmayacaktı. Ayağa kalktı. Nutuk bir kekelemeden ibaretti. Kendisine dedim ki: ٠ Sanki iç Asya’dan gelen biri derdini Siz’e anlatmaya çalışıyor. Ama derdi nedir? Hiç birimiz öğrenemedik. Güldü. Sonra yalruz olduğumuz bir gün: -٠Çocuğum beni dinle dedi. Türkçe’nin hiçbir yabancı kelimeye ihtiyacı olmadığını söyleyenlerin iddiasını tecrübe ettik. Bir çıkmaza girmişizdir. Dili bu çıkmazda bırakırlar mı? Bırakmazlar. Biz de çıkmazdan kurtarma şerefini başkalanna bırakmayız."(^) Dil işlerinin bir çıkmaza doğru hızla ilerlediği bu sıralarda ikinci Türk Dil Kurultayı toplanmıştır, ikinci Kurtılıay'ın toplanma tarihi 18 Ağustos I934'tür. Kurultay başkanlığını zamanın Milli Eğilim Bakam Abidin Ozmen. genel sekre­ terliğini de İbrahim Nccmi Dilmen yapmıştır. Bu Kurultayda Kurumun adı. Türk Dili Tetkik Cemiyeti şeklinden Türk Dilini Araştırma Kurumu şekline çev­ rilmiştir. 6. ٠ ٥ ٠ .

.٠٠

Memduh Nocdet. Y٠‫ﻻا‬٠Dl‫ا‬،m‫ا‬z‫ ا‬Nasıl O narıiiyız? Parantez içindeki k e l i - yazar koymuştur. 7. Falih Rıfkı A٥ y. Çankaya. Ist 1.00. s. 477

ISL. ٥

3 ‫ ﻗﻬﺎ‬٠n g

٠ o (MukacMm.)


304

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

ikinci Türk Dil Kuıultayı'nda Türkçeleştirme açısından şu fikirler esas alınmıştın 1- Bütün terimlerin Türk dili kaidelerine uyularak Türkçe ek ve kökler­ den yapılması: 2- Yeni meydana getirilen Türkçe terimlerin okul kitaplarında yer alması: 3. Derleme ve tarama çalışmalan ile ortaya çıkan kanşıklıklann önlenme­ si gayesiyle bir .’Karşılıklar Kılavuzu"nun hazırlanmaıs: 1934'tc yapılan İkinci Dil Kurulıay'ında merkez heyeti üyeliklerine şu üy­ eler seçilmiştir; Başkan Genel Sekreter Muhasip Üyeler

Saffet Ankan İbrahim Nccmi Dilmen Besim Aialay Ahmet Ccvai Emre Ali Canib Yöntem Celal Sahir Ero/.an Hasan Reşit Tankut İzzet Ulvi Aykut Nairn Hazım Onat Rcfcl Ülgen Yakup Kadri Kaıaosmanoğlu

İkinci Türk Dil Kurultayı’nda üzerinde durulan noktalardan biri terimler konusu diğeri de Tarama Dergisi’nin yarattığı kanşıklığı giderici tedbirlerin alınması için komisyon kurulması görüşüdür. Kurultaydan sonra Kurumun Genel Merkez Kurulu dışında bir komisyon seçildi. Komisyon başkanlığına Falih Rıfkı Alay getirildi. Komisyona önce aşın özleştirme taraftarianndan temsilci alınmamıştı. Bu komisyona seçilenler arasında Fuat Köprülü. Necmelün Sadak. Ali Muzaffer Göker, İsmail Müştak gibi üyeler de vardı. Komisyona Kurum temsilcilerinin de kaülmasmdan sonraki çalışmalarla ilgili olarak Falih Rıfkı şunlan söylüyor: "Anadolu Kulübü nün Atatürk'e aynimış dar ve uzun salonun masası ba­ şında bir çekişmedir gitti. Bazılan ile zevklerimiz, anlayışlanmız. birbirinden o kadar ayn idi ki kavgaya bile tutuşuyorduk.’. ^ Atatürk dil devri çaLşmalannın ve Kurum'a hakim zihniyetin durumunu göstermesi bakımından "Kılavuz Komisyonu"nun kurulması dikkate değer bir

۶٠l،h Rtikı Alay. M K m aH n Mûmrake Defteri, 1955. t. 58


DİLİ D 0 ZEL™ EK Mİ. DİU BOZMAK MI?

305

olaydır. Eğer bu yıllarda karışıldık söz konusu olmasa böyle bir komisyona lüzum olmazdı. 1932-1934 yıllan her bakımdan bir arama ve deneme devresidir. Bu yıllarda Atatürk de meydana getirilmek istenen yeni dil ile denemeler yap­ mıştır. 26 Eylül 1934'tc dil bayramı sebebiyle Kurum’a gönderdiği kutlama me­ sajında şöyle dil kuUanmışur: "Dil bayramından ölürü Türk Dili Araştırma Kurumu genel özeğinden ulusal kurumlardan. türlü orunlardan birçok kutunbitikler aldım. Gösterilen güzel duygulardan kıvanç duydum. Ben de kamuyu kuüanm." Atatürk, bu kutlama tebrikinden sonra. Tarama Dergisindeki kelimelerden faydalanarak, yeni meydana getirmeye çalışan dille ilk nutkunu 3 Kasım 1934٠ ic Çankaya Köşkü'nde. İsveç Vcliahiı Prens Güstav Adolfun şerefine verdiği ziya­ fette söylemiştir. Bu konuşma şöyledir: "Altes Ruvayal. Bu gece ulu konuklanmıza, Türkiye’ye uğur getirdiklerini söylerken, duy­ duğum. tükcl özgü bir kıvançtır. Burada kaldığımz uzca sizi sarmaktan hiç durmayacak ılık sevgi, bu yun. ta yurdunuz için beslenmiş duygulann bir yankusunu bulacaksınız. İsveç. Türk uluslannın kazanmış oldukları utkulann silinmez damgalannı tarih taşımakladır. Süerdemliği. onu bu iki ulus. ünlü, sanlı özlüklerinin derinli­ ğinde sonsuz tutmaktadır. Ancak, ancak, daha başka bir alanda da onlar erdemlerini o dcniü yaltınklı yöntemle göstermişlerdir, bu yolda kazandıklan utkular, gerçekten daha az özence değer değildir. Avrupa’nın iki bilim ucunda yerlerini berkiten uluslanmız. ataç özlükleri­ nin tüm ıssılan olarak baysak, önünne. uygunluk kıldacılan olmuş bulunuyor­ lar: Onlar, bugün, en güzel utkuyu kazanmaya anıklamyorlar: Baysal Utkusu. Altes Ruvayâl, Yelmiş beşinci doğum yılında Oğuz babanız bütün acunda saygılı bir sev­ ginin söyüncü ile çevrelendi. Genlik, baysal içinde erksürmenin gücü işte bun­ dadır. Ünlü babanız yüksek kralınız Beşinci Gusiav.m gönenci için en ısı dilek­ lerimi sunarken. Altes Ruvayâl Prens Ingrid'in esenliğini; cüzün İsveç ulusunun gönencine, genliğine içiyorum".(.) 9 Agâh S ١m Levend, TOrk Diinde Gelişme v . Sadeleşme Evrelea. mu.

OçûncO B ٠٠K١. TûrX OH Kuru­


306

CUMHURlYEl' DÖNEMİ DlN

‫ح‬

DEV1 .ET '

-

Tiirkçc.nin. Tiirk Küliürîi.nün temeli ve '.mili‫ ؟‬hissin gelinmesinde başlıca müessir'' .Idugunu idrak etmiş olan Atatürk. İlmî ve medenî ihtiyaçlanmızı kar. Şilayacak bir kültür dili meydana gciimıek istiyordu. Bunun İçin de dilimizi "as. lındaki zenginlik ve güzelliğine kavuştunnak'. gerekiyordu. Yapılan bütün (lenc. meler, aramalar bunun İçindi. Fakat yapılan çalışmalar istenileni vemıektcn uzakiı. üstelik. ''Paşam konuşamaz olduk', şeklinde şikayetler de vardır. Tarama Dergisine göre yazılı yazıların ve yapılan uy^ılamalann yarattığı karışıklığı gidem ek İçin tedbir olarak kunılup çalıştırılan .'Kılavuz Komisyonu''nun çalışma, lan da yeterli olmadı. 1935 Haziran'ında “٨ TUrkçeye'... Eylül I935'te de "TUrkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzlan.. yayımlanmıştır. Birçok tartışmadan sonra hazırlanan .'Cep Kılavuzlan'nın da istenileni verememesi ve kanşıklığın devam etmesi Atatürk'ü düşündüriiy.rdu. Cep Kılavuzlanndan sonra, dil meselesini kökünden halletmek İçin çare aramaya başladı, ‫ ؟‬arc olarak Ulus gazetesinde Türkçe kelimelerin etimolojisi hakkında anket yayımlanması İçin Falih Rıfkı Aıay'a tavsiyede bulundu. Ulus Gazetesi'ndc etimolojisi islenen kelimeler arasında sabah, millet, devir, zaman, düstur, hat. haiır. hatıra. hak. ha. kikat, deri, müdafaa, defa, kuvvet, sulh, sükûn, sakin, kemal, kâmil, tekamül, tekmil, mükemmel, tekemmül... gibi kelimeler vardı.(٤٥) Atatürk'ün bizzat kendi eliyle hazırladığı bu ''Türkçe kelimeler'' listeler halinde 5 Ekim 1935 tarihinden 13 Aralık 1935 tarihine kadar yayımlanmaya devam etti. Cep Kılavuzlanndan sonra bu anketienien de netice alınmadığını gören Atatürk, Falih Rıl^ı Aıay'a şu sözleriyle denemelerden elde ettigi neticeyi açıklamıştır: .'Memleketimizin en büyük bilginlerini, yazarlannı bir komisyon halinde aylarca çalıştırdık, elde edilen şu bir küçük lügatlan ibaret. Bu Tarama Dergileri ve Cep Kılavuzlan ile bu dil İŞİ yüriimez Falih Bey, biz Osmanlıcadan ve Ban dillerinden istifadeyemecburaz."(‫)!؛‬ Atatürk'ün 1935 yılına kadar yapiı^ ve yaptırdığı denemelerden sonra, yaşayan dile dönmekten başka çıkar yol olmadığını gördü. Yukanda Falih Rılkı'ya söylediği sözlerden başka. Ahmet Cevai Emre. M. Çakir ülkülaşır. İsmail Habib Sevük. AMUlkadir inan gibi Atatürk'ün yakınında bulunmuş o lu la r da ayni noktada birleşmekledirler. Atatürk. 1935 yılında bir gece, dil k o n u la görilşülü ^en A ra ^ a bir dil bilgisi kitabi isliyor. Bunun üzerine kendisine verilen ''ElmUşezzeb" adil kitabi. 0 gece okuyup inceliyor. Ertesi a k ş ^ k i toplantıda. Kurttm'un ileri gelenleri ile sofraya kanlan dİger davetlilere h ila ^ n şöyle diyor: 10 Abdülkad،r inan. Oii ve AtatUrk. Kubbe Alu Rkade Mecmuası, c.2. 1973. 1 ١ Abdülkadtf inan. 0.1 V. Atatürk, Akademi Mec. ٠ ı،^،z ٠Atal٥^ ve ^ r a s ı


DİLİ DÜZELTMEK Mİ. DİLİ BOZMAK Mİ?

307

“ .'Arkadaşlar, kiıap. kâtip, mektup, ilim, âlim benimdir. Kelebe, yekıübü. lemyektüb... ve geri kalanı Arabmdır."<2‫ )؛‬Ona göre Türkçe'yi düzenleyin!” Aıaiürk.dil çalışmalannda dilden anlamadığı halde, dil işlerine karışarak dili çıkmaza sürükleyen "alaylı dilcilerin" arasında kaldığını "Öztürkçc" dene­ meler yapıldığı sıralarda anlamıştı. Zaten anlamaması da mümkün değildi. Çünkü bu alaylı dileilcr o kadar ileri gitmişlerdi ki Atatürk’ün "Kemal" adının Arapça'ya Türkçe'den geçmiş olan "Kemal" kelimesinden geldiğini söylüyorlar­ dı. Bu kelimeyi Tarama Dergisi’nden bulan Yusuf Ziya Özer ve Naim Hazım Onal'iır. Atatürk bu "Kemal" adını 3 Şubat 1935 tarihinde kullanmıştır. "Kemal" Atatürk imzasını üçüncü Dil Bayramını kutlayan telgrafında kullanmıştır. Bu telgraf şöyledir. "Üçüncü dil bayramını kutlayan telgrafınızı aldım. Türk Dil Kurumu’nun verimli çalışmasını ve bütün yuntaşlann dil işlerine gösterdiği büyük ilgiyi se­ vinçle anarım. Bayramanız kullu olsun. "Kemal Atatürk". Bu kutlama tebrikinde kullanılan dile dikkat edilirse, daha öncckitelgrafmda kullandığı dilden farklı olduğu görülecektir. Atatürk’e "Kemal" adını kullandıran dilcilerden Yusuf Ziya Özer ile ilgili olarak anlatılan fıkra, nasıl dilci olduklannı ve Atatürk'ün bunlan nasıl değerlen­ dirdiğini çok güzel anlatmaktadır. Fıkra şöyledir: Abdülkadir İnanî'nin ağzından dinleyelim: "Bir gün Atatürk eğlence kabilinden Fransızca duş (douchc) kelimesinin aslı Türkçe olması ihtimali olduğunu öne sürdü ve bunun "düş" ile ilgisi olduğu­ nu anlattı. Dilcilerimizden Profesör Yusuf Ziya Özer: - Hayır Paşam, bu kelimenin aslı "düşmek" kelimesi değildir, diyerek bir şeyler söyledi. Atatürk: “ Niçin olmasın. Siz demin Fransızca "honncur" (onör) kelimesinin Türk­ çe "onmak"ian geldiğini ‫؛‬mlatmışiınız. Niçin sizinki olur da benimki olmaz. Ne sizinkinin ne bizimkinin kitapta yeri yok. Sizin bulduğunuz ihtimal yalakla sağ­ dan sola dönerken hatınnıza geldi. Ben de bu sabah banyoda yıkanırken benzet­ tim dcdi."03) Abdülkadir İnan. Atatürk’ün I932’dcn 1934 yılında kanşıkJığm i>icc ona­ ya çıkışına kadar süren dil anlayışında daha önce dilciliğinden bahsettiğimi/ 12. Ahmet Cevat Emre. Atatürk'ün Inkılâb Hedefi ve Tarih Ten. 1956 s. 54; Abdulkadr inan 9 yazı; Ş. Uikülaşır, Atatürk'ten Oc Hatıra, Türk Yurdu, No 90 13. Abdülkadir İnan. Dıf İnkılâbı Tarihinden Hatıralar, Türk Kültürü sayı-90. Nisan 1970. Falth Rıfkı Alay. M Kematln Mütareke Defteri, s. 67vd.


CUMHURİYET U٥^ M ! DlN VE DEVLCT İLİŞKİLERİ

308

Yusuf Ziya Ozcr vc Kurum'un ilk başkanı Samih Rıfai.m tesirinde kaldığını şöyle anlatıyor: "Bilindiği üzere Atatürk 1927.1934 yıllannda Yusuf Ziya ile Samih Rıfat’ın "Yunan.dan önceki Türk Medeniyeti" tezlerinin tesiri altında kalmıştı. Bu tezlere göre bütün dünya dillerinin menşei Türk dili idi. Böyle çok eski kül­ türe sahip olan büyük Türk milletinin dil hâzinesinde sözlüklerinde maddî ve manevî kültür melhumlannı ifade eden kelimeleri vc tarihî belgeleri bütün dü­ nyaya tanıtmak gerekti. Atatürk Türk Tarih vc Dil Cemiyetlerini bunun için kur­ muştu; Türk ilim adamlannın bu işi yapabileceklerine O.nu inandırmışlardı. Atatürk'ün bu temayülünü sezen birçok kişi tarihçi ve dilci oluverdiler. Bin yıl­ lık Türk tarihinden bile habersiz olan bazı fırsatçılar, beş bin yıllık Sümer. Hitit kültürü vc dilinin Türk kültürü vc dili ile ilgisi üzerine "ilmi" etütler yazmaya başladılar. Bu fırsatçılardan biri Atatürk’e "Çağatay Lügaü’.nda "kültür" kelime­ sinin bulunduğunu arzetmiş. Atatürk derhal bu kitabı buldurmuş vc eserin Türk harflerine çevrilmesini emretmiştir. Meğer bu "dilcinin" bulduğu kelime "kiltürmek" kelimesi imiş. Bu kelime "getirmek" kelimesinin Çağatayca Icicffuzundan başka bir şey değildir. Dil Cemiyeti üyelerinin bu Çağatay Lügatına önem ver­ melerine işte bu "kiliürmek" kelimesi sebep olmuştur."0.،) Dil çalışmalannda, Cep Kılavuzlannın hazırlanması (1935). Ulus Gazete­ sinde "anket" yayımlanması Atatürk’ün "özlcştirmccilcr.'in tckIificrinin geçer­ sizliğini iyice anladığını göstermesi bakımından önemlidir. Atatürk'ün, "uydurmacılık ve tasfiyecilik" şeklini alandil anlayışım tasvip etmeyip bunun çıkar yol olmadığını anlayıp döndüğünü o yıllarda dil işleri ile uğraşanlann pek çoğu anlatmaktadır. Dilimizin çıkmaza girdiğini gören Ata­ türk’ün ne düşündüğünü o günlerde Kurum'un önde gelen hem de "aşm özlcştirme-ıa.sfiyecilik" taraftan olan Ahmet Ccvai Emre şöyle anlatıyor: "Bu uydurma dil bir müddet daha yazılarda tecrübe edildi. Halta böyle konuşanlar bile oldu. Rahmetli Kâzım Dirik bu dili çatır çaür konuşuyordu. Bir akşam sofrada böyle konuşmuştu. Gazi, yüzüne bakmış, gülümsemiş, birbirimi­ zi anlayamaz olduk buyurmuştu. O geceden itibaren Özleştirmecilik Gazi için iflas etmişti. Fakat geri dönmek de çok güçleşmişti."‫؛‬.‫)؛‬ Atatürk'ün TasAyecilikten vazgeçtiğini söyleyen daha önce de belirttiği­ miz gibi sadece Ahmet Cevat değildir. Atatürk'e yakınlığı ile bilinen Falih Rıflcı Aiay'da aynı duruma şahitlik etmektedir Falih Rıflcı, Atatürk ün kendisine. ١s ‫ﺪ‬

‫ﻧ‬

‫ ف‬٠‫ ا‬Emn. A ta tü rk'ü n t n k ğ H ed a fi ٠٠ Tarihi Tax. I». 35

.، .56‫ﻫﺎ‬.


DİLİ DÜZELTMEK Mİ. DİU BOZMAK MI?

309

"Türkçe'nin hiçbir yabancı söze ihtiyacı olmadığını söyleyenlerin dedikle­ rini tecrübe ettik. Dili bir çıkmaza sokmuşuzdur’’ dediğini ifade etmektedir. Atatürk'ün "tasfiyecilikten" yaşayan dile döndüğünü gösteren bir çok belge vardır. Bunlardan biri de İsmail Habib Sevük'e aittir. Buna göre Atatürk. İsmail Habib Sevük'e ve arkadaşlanna "Bu dil işi böyle sökmeyecek ben öldük­ ten sonra nasıl olsa onlar dönecekler! En iyisi onlardan önce ben kendim döney­ im" demiştir.(‫؛‬.) Atatürk, dilimizin çıkmaza girdiğini ve bu yoldan dönülmesi gerektiğini düşünürken. Güneş-Dil Teorisi gündeme gelmiştir. Bu teorinin onaya çıkışı, adeta bir "imdada yetişmedir.” Ahmet Cevat Emre bu durumu şu cümlelerle anlaun aktadır: "Milyonlann anladığı, milletin konuşmada, yazıda, sahnede ve hatip kür­ sülerinde kullandığı dilde inkılap yapılamayacağına inandıktan sonra Atatürk bir irtica hareketi saydığı özleştirmeciliğe nasıl bir fren vurabileceğini düşünüyor­ du. Kültürümüzü Avrupalılaştırarak, milletlerarası terimlerin. Millî bir sistem al­ tında. alınıp benimsenmesi ise en büyük bir ihtiyacı idi. İşte böyle bir kültür in­ kılabı güçlüklerini yenmek sıkıntısı sırasında Viyanalı genç Dr. Kvvergiç'in (..) Güneş Dil Teorisi faslı imdada yetişmiş, bir sahne konusu rolünü oynamıştır." ( 18)

Ahmet Cevat Emre'nin de belirttiği gibi 1935 yılı sonlanndan itibaren Atatürk bu teori ile meşgul olmuştur. Teoriyi Atatürk'e ilk defa getirdiğini bildi­ ren ve Kurum'un kurucu üyeleri arasında bulunan ünlü yazanmız Yakup Kadri Karaosmanoğlu da bu konuda şunları söylüyor: "Atatürk, yetişişi bakımından en koyu Osmanlıca'dan gelmiş, yıllar yılı bu ağdalı terkipli dili kullanmıştı. Bunun arkasından Türkçe'deki yabancı kelimele­ ri atmak isteyenlerin yanını tutmuştu. Güneş-Dil teorisi evresinde ise dil konu­ sundaki tutumuna yeni biçim, bir ona yol arama endişesi görülmekledir. Ne yazık ki bu denemenin sonunun nereye varacağını da görmemize ömrü vefa et­ medi."(‫ )®؛‬Yine Yakup Kadri. Atatürk'ün Güneş Dil Teorisirü nasıl karşıladığını anlatıyor "Viyanalı bir dil uzmanı kendi kafasından bir tez hazırlamış. Bizim sesli ve sessiz harfler üzerinde durrmuş» her harfe bir anlam vermiş; ve bu tezi o za. 16. İsmail Habib Sevûk, Dil Davası, İst 1949, s. 29 17. Ahmet Cevat Emre, a.9.8., 52 S3. 16 Yakup kadri Karaosmano٠١u. A tatürk ve TOrk ٠ #/. T D K'rnjn aynı adı taşıyan kı،abK>d٠n. Ank 1963.S. 110


310

c u m h u r iy e t

D .^ M !

d in v e

DEVLCT İLİŞKİLERİ

manın matbuat umum müdürü Vedat Nedim Tör’c göndermiş. Vedat Nedim Tör benim arkadaşımdır. Tezi alıp bana getirdi. Ben de bunun dil ile ilgili olduğunu görünce Atatürk'e götürdüm. Atatürk tezi okuyunca tamam demişti. İslediğimi buldum."(‫؛‬.) Atatürk'ün yaşayan dile dönüş ve "özleştirmeciliği rcddciıigi devrede" pa­ rolası şu sözü olmuştur: "Türkçe'de kalacak kelimelerin aslında Türkçe olduğu izah edilmeli."(2٥) İşte bu sözün uygulaması Güneş Dİl Teorisi ile bir sisteme bağlanmıştır. Güncş.Dil Teorisİ'nin "imdada yeiişmesi'.ndcn sonra ve tasfiyecilik ٠ özleştirmecilik denemelerinin çıkar yo! olmadığı görüldüğü sıralarda Üçüncü Dil Kurultayı toplanmıştır. Üçüncü Dil Kurultayı 24-31 Ağustos 1936'da toplarunışiır. Bu Kurultay aynı zamanda Atatürk’ün sağlığında toplanan son Dil Kurultayı'dır. Kurultay’da görüşmelerin temel konusu Güneş-Dil Teorisi olmuş­ tur. (2 ‫ )؛‬Bugünkü dil anlayışına göre ilim dışı kabul edilen bu teori. "1932'dcn 1936'ya kadar dil davasında esas tutulan aşın tasfiyecilik ve özleştirmeciliği bir anda durdurmuştur."(.^) Fakat bu sefer de ،ılabildiğine uydurmacılık başlamıştır. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yaban­ cı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır." Bu kıymetli sözlerin tarihi 2 Eylül 1930'dur. Bilindiği gibi bu tarihle henüz Türk Dilini Tetkik Cemiyeti kurulmamıştı. Böyle olması Atatürk'ün, bu cemiyeü kurmadan önce, dil konusunu düşündüğünü, ne yapılması gerektiğini icsbii ettiğini gösterir. Millet hayatının devamının milli kültüre, kültürün deva­ mının da dile bağh olduğunu yüksek dehasıylc herkesten iyi anlayan Atatürk, dille ilgili çalışmaJannı Ömrünün sonuna kadar sürdürmüştür. Sadri Maksudî’nin kitabına yazdığı gibi. Ahmet Cevat Emre'nin, "Eski Türk Yazısının Menşei" adındaki kitabının son sayfasının arkasına "Eski 1-9-1938 K. Atatürk" şeklinde. Urih ve imza alarak takdirini belirtmiştir. Ölümünden iki ay önceye ait bu notu ve son sözlerin ..Dil Dil Ah Dil" oluşu dile ne kadar yakından ilgilendiğini gös­ termesi bakımından çok önemlidir. Y a^p Kadri Karaosmanoğlu. Atatürk'ü An١al،y٠r. Roponaj yapan Yavuz Buland Bak.ler. Hisar Dergise. Kasım Atatürk ve Dil, Türk Dili OergfSi

1 9 6 6 . 20..U Façtü ihnd Ri.fk0ı.‫ذ‬Kurultayı*TazterMüzakereZab1ıt9a5la 1.rı.s.139.36:AgâhSimLevend.TürkDilindeGelişOrOsm ansaikaya,AtatOrk'On Dtt Politikası, fkın.DilKongresi.tsL1969,TürkiyeMualim ler 8‫ﺳﺎ‬Yay. s120 Abdoİkadır inan. AtatOfk Devrine AHBirHatıra, Türk KültUrii. Kasım 1969. 19

2 1 22

23


DİLİ DÜZELTMEK Mİ. DİLİ BOZMAK MI?

311

üçüncü Dil Kurultayı. Mustafa Kemal hayatta iken yapılan, son dil kurul* tayı idi ve merkez üyeliklere şu isimler seçilmişti: Başkan Genel Sekreter Muhasip Üyeler

Saffet Ankon (Milli Eğitim Bakoru) İbrahim Nemi Dilmen Ahmet Ccvai Emre Besim Aialay Ali Canip Yöntem Hasan Reşit Tankul İsmail Müştak Mayakon Nairn Hazım Onat Rcfet Ülgen

Güneş.Dil Teorisi.nin. Üçüncü Dil Kurultayı'nda ilan edilmesinden sonra.Aiatürk’ün 'Türkçe'de kalacak kelimelerin Türkçe olduğu isbai edilmeli" fikri istikametinde oldukça hareketli çalışmalar yapılmıştır. Birçok Arapça. Farsça. Hititçe. Sümerce. Latince. Fransızca kelimenin Türçe olduğu iddia edil­ miş. pek çok izah denemeleri yapılmıştır. Daha önceki devrelerde kelimelerin "kafa laslannı ölçerccsine" tasfiyeci olanlar. Güneş.Dil Teorisi'nden sonra, lam tersine dönerek yabancı kelimelerin Türkçe olduğunu gösterme yanşına girmiş­ lerdir. Bu durum. Atatürk'ün gözünden kaçmamıştır. O devrelere ait hatıralarda yabancı kelimelerle ilgili izahlar fıkra konusu olmuştur. Atatürk, yeri geldikçe, çevresindeki alaylı dilcilere ders vermeyi ihmal eünemişür. Daha önce bahsetti­ ğimiz "duş" ve "onur" ile ilgili fıkra bunlardan biridir. Yine o .ünlere ait bir fıkra da şöyledir. Fıkrayı Abdülkadir İnan'dan dinliyoruz: "Neşeli anlarında Atatürk. Ahmet Cevat ile eğlenmeyi severdi." Cevat Bey. sizin "karakol" kelimesi üzerinde yapuğınız etimolojiyi bu arkadaşlara da anlatır mısınız?" buyurdu. Anlaşılan Ahmet Cevat bu sıralarda Aıaiarük’e etimo­ loji üzerine bir etüt sunmuştu. A. Cevat "kol" müfreze "kara"da bildiğimiz top­ rak. yani toprak üzerinde gezen kol demek olsa gerek. Karakolu olduğu gibi denizkolu da olur" diye izah etli. Atatürk bizim Ahmet Cevat Bey. Şemsettin Sami'den bir adım bile ileri gidememiş... Ccvad’ın yaptıkJan etimolojiler bize şu fıkrayı haurlaııyor: Padişahlardan biri vezirine "halk konuşurken sank-mank. giyim-miyim. pabuç-mabuç der. sanğı. giyimi, pabucu anladık, mangı. miyimi. mabuçu da nc oluyor demiş. Akıllı vezir bir müddet düşündükten sonra: şevketlimin mübarek başındaki sank. kullannm fakir başındaki mank. Haşmeilümün üzerindeki elbi­ se giyim, kölenizin üzerindeki miyim, devleilümün mübarek ayaklanndaki pabuç bendelerinin ayağındaki ise mabuçiur diye izah etmiştir. A. Ccvad'ın eti­ molojileri de bu vezirin etimolojilerine benzer."


312

CUMHURİYET DONEMÎ DÎN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Atatürk’ün bu hoş fıkrasına hepimiz gülmüştük. Ahmet Cevat kendisi de güldü. Atatürk’ün bu şakasında, kendisini kırk yıllık dilci sayan A. Cevat Emre'ye bir ders vardı. Atatürk, çevresindekilerin pek çoğunun gerçek ilim adamı ve dilci olma­ dığını biliyordu. Bunlar hakkında "malum kişiler" diye söz ettiğini Fahrettin Aliay'ın bir hatırasına dayanarak. Abdülkadir İnan şöyle anlatıyor: "Sayın General Fahrettin Aliay’ın Atatürk'e ait bir hatırası, dil inkılâbı ta­ rihi bakımından, çok câlibi dikkattir. Sayın Paşamız diyor ki: "Savorana yaunda Atatürk’ü ziyaret ellim. Atatürk: Malûm kişiler göze girmek için olsa gerek, yata. Savorana ismini yakıştırmışlar. Hastalığımı burada savacağımı söylemek istiyorlarmış. Bakalım doğru olacak mı? demiş." (Yeni Sabah. 12 Kasım 1948/ Atatüric.ün dilcilik iddiasında bulunan birtakım kişiler hakkında "malûm" kişiler göze girmek için... "cümlesini kullanması çok m a n a lıd ır."...) Atatürk'ün aşın özleştirmeciliği frenleme konusu, çevresindekiler tarafın­ dan belirtildiği gibi bizzat kendi yazdıklannda da görülmekledir. Bunun en güzel belgeleri, 1934'ic dil bayramı sebebiyle Kurum’a gönderdiği telgraf ile yine 1937'de Kurum’a gönderdiği bir başka kutlama telgrafıdır. Bu iki telgrafı karşılaştırmak. Atatürk'ün hangi dil anlayışından hareket edip, hangi dil anlayı­ şında karar kaldığını açıkça gösterir. Daha önce de sözünü elliğimiz, uydurma­ cılığı, aşın Öztürkçeciligi denediği devredeki kutlama telgrafı şöyle: "A ta tü rk , 2 7 (A .A ) R iy a s e tic u m h u r u m u m î k â tip liğ in d e n g ö n d e rilm iştir. D il b a y r a m ın d a n ö tü rü . T ü r k D ili A r a ş tır m a K u ru m u g e n e l ö z e ğ in d e n u lu sa l k u ru m la r ın d a n b ir ç o k k u tu n b ilik le r a ld ım . G ö s te r ile n g ü z e l d u y g u la rd a n k ıv a n ç d u y d u m . B e n d e k a m u y u k u tlu la rım .. G a z i M u s ta fa K e m a l B u te lg ra fta n la m ü ç y ıl s o n ra , 1 9 3 7 .d e y in e K u ru m .a g ö n d e rd iğ i te lg ra f ise ş ö y le d ir; 2 7 /9 /1 9 3 7 "D il b a y r a m ı m ü n a s e b e t iy le . T ü rk D il K u ru m u ’n u n h a k k ın d a k i d u y g u la rın ı b il­ d ire n t e lg r a fla r ın ız d a n ç o k m ü t e h a s s ıs o ld u m . T e ş e k k ü r e d e r, d e ğ e rli ç a lış m a n ız ­ d a m u v a ffa k iy e tin iz in t e m a d is in i d ile rim ." K e m a l A ta ta rk (.)

24 Abdülkadr İnan. Dil fnktlabı Tanhinde Habmlar. ٠ Itmtf Acar, DHifntz, A ta tü rk ve S o n r a s ı, ı . 15&.160 Balıkeıir, 1983.


DİLİ DÜZELTMEK Mî. DİLİ BOZMAK MI?

313

Atatük"ün Kumm'a gönderdiği iki telgrafın ne kadar farklı dil anlayışını aksettirdiğini görmemek için kör olmak lazımdır. Aynı maksatla yazılmış iki telgrafın dilindeki bu farklılık tesadüf olmayıp. Atatürk'ün iki ayn dil anlayışı devresinin açık bir belgesidir. Bütün bu naklettiğimiz delillere rağmen Atatürk'ün "aşın özleştirmecilik, tasfiyccilik-uydurmacılık" şeklini alan dil anlayışından dönüş yapmadığını, hatta aşın özleştirmecilik ve tasfiyeciliği durdurmak için Güneş.Dil Teorisini geliştirmediğini hiçbir dile dayanmadan ileri sürmek, boş bir gayrettir. Bugün Atatürk'ün 1932-1935 yıllan arasında deneyip bıraküğı dil anlayışını hâlû "Atatüılc'ün dil anlayışı ve dil politikası" gibi görüp, sürdürmek isleyenler (daha çok Dil Kurumu ve onu da geride bırakan uydurmacılar) kendilerini şöyle savunu­ yorlar "Atatürk yanlış bir adım atsa bile geri dönmek için kaçmak yolu aramaz­ dı. Bu sav. O'nun üstün kişiliğine karşı büyük saygısızlıktır."<5‫) ؛‬ Bir zamanlar Kurum üyesi olan Prof. Dr. Zeynep Korkmaz da I963'ie ya­ yımladığı "Türk Dilinin Tarihi. Akışı İçinde Atatürk vc Dil Devrimi" adlı kıy­ metli kitabında, Atatürk devrinden hiçbir delil göstermeden aynı görüşle Ata­ türk'ün "özleştirme denemelerinden vazgeçmediğini" şöyle bir sebeple izah ediyor: "En koyu Osmanlıca ile yetişdiği halde dilin gelişme şartlannı çok iyi bildiği için bütün gücüyle özleştirmeye sanlan Atatürk'ün sonradan işi kestirip atmak düşüncesiyle geriye dönüş yapması O'nun kişiliği ile asla bağdaşamaz." (26)

Atatürk'ün en yakınında bulunanlardan Falih Rıfkı Atay. özleştirme konu­ sunda Atatürk'le ilgili olarak bakın neler yazıyor Türkçe'yi nekadar özlcşiircbiliriz? Her yabancı kelimenin bir Öziürkçc karşılığı bulunacağını iddia eden dilciler(!) ne dereceye kadar haklıdırlar. Ata­ türk bunu denemeye karar verdi. Şimdi hiçbirimizin manasını bilmediğimiz Ba­ ysal Utku, onun resmi bir nutkunda kullanılmıştır. Bir gün beni yanına doğru çekip: - Çocuk çıkmaza girmiştir. Dili bu çıkmazda bırakmayınız. Tabiî yola dö­ neceğiz, demişti. Özleştirme denemesi de orada durdu idi."<22)

25. ٥ mer Asım Aksoy. a.g.e., s. 66. 26. Z. Korkmaz, a.g e .. ، B8. 27. Falth Rıfkı Atay, D ünya G a ze te si, 3 Ocak 1954.


314

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ DlN ^

DEVLET '

-

Yine dil çalışmalannda Aıaiürk.ün yakınında bulunan Abdülkadir İnan, daha önce işaret ettiğimiz delillere ilave olarak Güneş- Dil Teorisi ve Atatürk'ün dil anlayışı konusunda şunlan söylüyor: "Atatürk, bu teori ile -Osmanh edebiyatında kullanılan pek çok kelimele­ rin Türkçe olduğunu ve Türkçe'de kalmasının dil inkılabına aykın olmadığını belirtmek istiyordu. Bu Atatürk'ün dil devriminden tamamiyle vazgeçtiğini ifade eımiyodu. O dil devrimini mânâsız zorlamalardan zevksiz uydurmalardan kurtarmak için bu teoriyi icad etii."‫)»^؛‬ Atatürk'ün bir zamanlar denediği ve dili çıkmaza soktuğunu gördüğünü aşın özleştirme ve lasfiyccilik fikrinden vazgeçtiğini ve nasıl bir Türkçe isledi­ ğini gösteren belgeler sayılamayacak kadar çoktur. Bunlardan biri de Yahya Kemâl'in anlattıklandır. Yahya Kemâl'in anlattıklarını edebiyat tarihçilerimiz­ den Nihal Sami Banarlı şöyle naklediyor: "Bir Atatürk sofrasında. Türkçe'yi Rum şivesiyle konuşan bir dil âlimi (!) nedense sofranın tâ ucunda kalmıştı. Varlığındaki ehemmiyeti Atatürk'e duyur­ mak için, bir aralık bulunduğu yerde ayağa kalkmış, nutuk çeker gibi yüksek bir sesle konuşmaya başlamıştı: - Paşam bu Türkçesi kıyak bir dildir. Her ne lâf ararsan bu Türkçe'de bu­ lunur. Ancak bu nutuk çekme. Atatürk'ün muzip bir gününe rastlamıştı, hiçbir şey duymamış gibi sordu: -N a sıl, nasıl? - Paşam bu Türkçe kıyak bir dildir. Her ne lâf ararsan bu Tüıkçcste bulu­ nur. Atatürk devam elti: -N a s ıl nasıl? - Paşam, bu Türkçe'de... Atatürk, bu çok zeki (!) dil âlimine aynı sözü birkaç defa daha lekrarlaiuktan sonra, yumruğunu masaya vurdu, şakacı bir hiddetle: - Bunu isbat edin... diye gürledi. Lâfia gemi yürütmeyin... Size uyup bir kelime bulacağım diye benim göbeğim çatlıyor." (!) Prot Dr. Faruk k Tımurteş. TMçemiz ٧8 U y d L a a h k . s. 8 3 9 ‫ ب‬. Boğazı? Yayınlan. Isl 1977 (Türkeemade Güne ‫أ‬- 0 ‫ا‬1 ً‫ ة ا‬٠ 05‫ﺳﺂ‬٠ haşlayan uydurmacıltk zihnıyeönı bütün 7‫ ه‬0‫ ه ;ﺑ ﺔا‬ortaya kOy٠١ bu esir Türk Müb Kültür ٧ ‫ اﺀط‬Kültür Armağanı, Fıkn Eserler birinciliğini kazanmıştır.)


DİLİ DÜZELTMEK Mİ. DİLİ BOZMAK MI?

315

Aiaiüıic, daha önceki bir sofrada (İsmail Müştak ve Ruşen Eşref de vardır) dil inkılâbında çalışması için Yahya Kemal'in çağmlmasını istemişti. Yahya Kemal bu teveccühe teşekkür etmişti. Kaülmayacağını da şu şekilde ifade etmiş, ti: - "Lütfen Paşa Hazretlerine arz ediniz. Benim yaşayan Türkçe'ye bir veh­ mim vardır. Benim dilde ilmim yok, yalnız böyle bir vehmim vardır. Ben bu ve­ himle baş başa kalmak istiyorum. Beni affetsinler." Bu mazeretle Yahya Kemal özleştirme çaîışmalanna katılmamıştır. Bu davet sıralannda Atatürk özleştirme denemelerini sürdürmektedir. Ni­ hayet özleştirme denemelerinde vazgeçtiğini ve sözde dilcilerin daha önce "Türkçe değildir" diye kapı dışan ettikleri kelimelerin hem de "halis Türkçe" olduklannı isbata çalıştıklan bir dönemde, Atatürk yine bir meclis topladı. Meclis­ te Atatürk'ün çok yakınında yer verilen şaire, büyük kumandan, şiirlerinden biri­ ni okuması ricasında bulundu. Bunun sebebini hemen sezen Yahya Kemâl. Ses, Açık Deniz gibi şiirlerini ve bir kaç gazelini okudu. Şiirleri büyük bir zevkle dinleyen Atatürk, meclisıekilere: - Beyler! Hakiki ve güzel Türkçe işte budur, dedi. Ve devam etli; - Yahya Kemal Bcyli Haurlıyor musunuz'.’ Sizi dil çaîışmalanna davet et­ tiğim zaman, bana "Benim dilde ilmim yok, sadece vehmim vardır. Müsadc edin, ben bu vehimle başbaşa kalayım" demiştiniz. Şimdi hep birlikte anlıyoruz ki dil davasında siz haklı çıktınız. Yahya Kemâl, bu sözler karşısında büyük ne­ zaketle: ٠ “ Paşam! dedi. Size karşı haklı çıkmak, çok tehlikeli değil mi?!.. Peki bütün bu mantısızlıklara rağmen dilde devrim niye yapılmış ve niçin dilimiz bozulmak istenmişti? Türkçeyi sadeleştirme cereyanının özIcşiiricilik, özleştiriciliğin aşın öz. leştiricilik (tasfiyecilik) ve öz Türkçeciliğin. ı\n Türkçecilik hâlini alması, dili­ mize pek bir şey kazandırmamış, fakat pek çok şeyler kaybeiürmişıir. Bugün En Türkçecilik denen aşın özleştiricilik. yâni mutlak tasfiyecilik bir milliyetçilik hareketi değil, ırkçılıktır. MiUet hayatında ve politik sahada ırkçılığın zaran her­ kes tarafındtın kabul edildiği halde, dil meselesinde mânâsız bir ırkçılığa gidil­ mesi mâkul bir hareket d ep d ir. Kelimeler dili meydana getiren malzemedir. Bunlann soyu sopu. menşei değil, kullanışı ve bu malzemeyle meydana gelen bina, eser mühimdir. Kelimelerin hangi dilden geldikleri, menşe ve asıllan halkı, milletin bürün fertlerini ilgilendirmez, sadece etimoloji bilginlerini vc uz-


316

c u m h u r iy e t d O n e m i

DİN v e D E ^ ' ILİŞKJLERJ

manlannj alakadar eder. Halk İçin, fert İçin kelimelerin anla5١!mas١, bir m ^ a ifade cimcsi dnem taşır, belirli topluluk ve ‫؟‬evrelerin kullandıklan. ^^ladılrian. ^ lirli bir dgrcnim yapmış kimselerin bildiWcri kelimeler, ne menşeli olurea olsun 0 milletin malidir. Bu^an şu veya bu asıllıdır diye dilden almaya kalkışmak, son derece a ^ s bir İştir. Dillerdeki degişme bazi teşekküllerin ve kummlann şu kelimeler âtılsın, şu kelimeler alinsin demesi suretiyle olmaz. Dil tabii ve İçtimaî bir varlıktır. Bütün canlı varlıWar ^bi "durgun" değildir, devamlı bir degişme ve yenilenmei‫؟‬erisindedir. ama. bu değişiklik ve yenilik, kendi kanunları ‫ ؟‬erçevesinde cercyan etmektedir. Şu veya bu şahsın ve kurtimun keyfiyle bir dilde değişiklik olamaz. Dillerdeki degişik ve yenileniş kendi kendine ve dereceli olur. Bu. bir tekamül (gelişme) hadisesidir. Hiçbir dilde birden bire bir büyük değişiklik olmasi mümkün değildir. Hiçbir kelime birdenbire dilden çıkmaz ve dile gimez. Bir kelimenin kullanılıştan düşmesi veya dilde yeni bir kelimenin yer almasi zamana bağlıdır. Bu meselede dikkati çeken nokta, kelimelerin dilden büsbütün aiılması degil. bunlann kullanılış yer ve şekillerinin yenilenmesidir, ikinci nokta, dildeki değişmelerin tabii bir seyir takip etmesi, zaman içerisinde ve derece derece olmasıdır. Bütün medeni dillerde l^ylc bir dumm vartlır ve hiçbir medeni dil sâf ve öz değildir. Bütün diller öbürlerinden kelimeler almış, bunlan ^nimsemiş ve kcndilcştimişiir. Dillerinde bü^ik ölçüde degişik Ortak yazi ve konuşma dilinin kelimcicrinde degil. ilimlere, sanatlara, mesleklere ait terimlere (iSUlâhlarda) göriüür. En çok yenilenenler bunlardır. Terimler Sik sik değişebilirler. Bu degişme ayni zamanda medeniyet degişilkligi ile de ilgilidir. Dilin sadeleştirilmesinde ve yenilenmcsinde mutlaka gözönünde tutulması icap eden husus, ortak dile ait kelimelerle, herhangi bir ilme, meslege mahsus kelimeler arasındaki farktır. Edebi dilden kelime almak, bir mdleti binlerce yıllik tarihinden ve millî kültüründen uzaklaşunr. Bu se^ple edebf dildeki degişme ve yenileşme pek agır yürtr. Buna karşılık terimler, şanlara göre. Sik Sik ve süratle değişebilir. Yalnız, her hâlükârda dil İçin birdevrim (ihtilâl) bahis konusu debidir. Dil devamlı bir gcÜşmeye tâbidir ve dilde gcrcktigi zaman bilginler ve 0 dili en iyi kullanan sanaikâriar. yazariar eliyle ıslâhat (refom) yapılabilir. Dilimizi özleştirme ve anlaştırma (mutlak tasfiyecilik) ccreyMiına kendiicrini kaptıranlar bu gerçekleri bilmemekte veya bilmez gdrtnmcklcdirlcr. Bin yıldan ^ r i k u llıla n kelimeleri dilden atmaya ve bunlann yerine ne idügü belireiz. uydumia kelimeleri k o ş a y ı marifet saymaktadırlar. Halbuki. Türkçe


DİLl DÜZELTMEK Mİ. DlLİ BOZMAK MI?

317

için bir ıslahat ve sadeleştirme gerekli idi ve bu yıllarca önce başan ile yerine getirilmişti. Bugün için dilde yapılacak iş. terimlerin Türkçelcştirilmeslni ta­ mamlamak ve Ban dillerinden gelen kelime, mefhûm ve terimlere Türkçe’den karşılık bulmaktır. Modem Türkiye'nin en mühim inkılaplanndan biri dil inkılabı idi ve hemen hemen lamamiyle gerçekleştirilmişti. İnkılâp kelimesi ve mefhumu bize mahsustur ve başka dillerde bulunmamaktadır, inkılâp köklü değişme (esaslı ıslâhat, reform) demektir. Bunun ihtilâl zannedilmesi son derece hatalıdır. Fakat, inkılâbı bu şekilde anlayanlann sayısı yazık ki hiç de az değildir. Dilimizin bozulması böyle bir inkılâp anlayışından ileri gelmiştir. Dili lamamiylc değiştirip yeni bir dil ortaya koymak isteyenler çıkmıştır. Bu, bir ham hayaldi. Fakat, buna bağlananlar vardı. Bunlann gayesi. Türkçeyi ıslâh etmek, güzelleştinnek ve zenginleştirmek değil yıkmaktı. Dilde anarşi meydana getire­ rek millî kültürü bozmak, yıkmak islemektedirler. Bunlar önce kelimelerde, kavramlarda bir karışıklık ve kargaşalık doğurmuşlardır. d il

DAVASINDA GERÇEKLER...

Dil meselesini bütün yönleriyle, fakat teferruata inmeden, ana çizgilerini vermek surcüyle madde madde gözden geçireceğiz.

Dil ve mâhiyeti: 1- Dil uzun bir zaman içerisinde ve çeşitli tarih, coğrafya ve kültür şartlan altında meydana gelmiş; İçtimaî yönü ağır basan tabiî (canlı) bir varlıktır. Dil. ferdî bir hâdise değildir. 2- Dil kendi kanunlan çerçevesinde gelişir. Dilin bünyesine ve kaideleri­ ne uymayan müdahaleler fayda yerine zarar verir. 3- Ortak konuşma ve yazı dili, bütün milletçe benimsenen umumî dildir. Bölge dilleri ve ilimlere, mesleklere, sanatlara ait olan hususi düler belirli bir zümrenin kullandığı dildir, ortak değildir. 4. Tabiî dil milletin bütününce kullanılan, bilinen, herkesin anladığı dil­ dir. Sun'î dil ise. milletin bütününe mal olmamış, halka inmemiş, ancak küçük bir grubun zoraki kullanmaya çalıştığı, kendisinin de güçlükle arüadığı dil de­ mektir.

1


318

CUMHURİYEl^ DÖNEMİ DlN VE DEVLET iLlŞI^JLEKİ

5. Hiç bir medenî dil sûf değildir. Her dil başka dillerden kelime almıştır. Başka dillerden kelime almak bir dil için kusur değildir. Kötü olan, bir dil için za‫؛‬ıf teşkil eden husus, başka dillerden gramer şekli almaktır. 6. Dilde devrim yapılamaz. Dil için ancak bir gelişme (tckûmül. evrim, cvolution) bahis konusudur. Devrim sadece alfabe ve yazıda ve bazı İlmî, fennî, teknik tckrimlcrdc yapılabilir. 7. Dil millcii meydana getiren manevî unsurlann en önde geleni ve milli­ ydi teşkil unsurlann başlıcasıdır. Dille oynanmaz. Dili bozmamak, aksine onu tarihî akışı göz önünde tutarak geliştirmek, güzcilcşürmck gerekir. Dili sadeleştirmek ve sının: 8- Dil davasının esası, dilimizi yabancı dillerin tesirinden kunanp sade­ leştirmek; çağdışı medeniyetin her .sahadaki bütün mclhûmlannı anlatabilecek bir hale getirmektir. Bu. dilin millîleşmesi, büyük bir ilim ve kültür dili durumu­ nu kazanması demektir. 9- Dili özleştirmek ve millileştirmek, onu fakirleştirmek, budamak ve ifade imkanlanndan mahrum bırakmak demek değildir. 10. Bugün bütünüyle Osmanlıcayı isteyen, ona dönelim diyen kimse yok­ tur. Herkes açık. sade, temiz bir dil istemekledir. 11- Aşırı özleşüricilcr dildeki yabancı asıllı bütün kelimeleri almak isliy­ orlar. Bu. ırkçılıkur. 12- Türkçe, Türk halkının bildiği, anladığı, konuştuğu dildir. Bir dilden başka bir dile giren kelimeler, halk tarafından benimsenirse, artık o dilin malı sayılırlar. 13- Dile yerleşen "nüans., taşıyan. kanşıkJıgı bulunmayan kelimeler dil­ den anlamaz. Atılması gereken kelimeler, yabancı asıllı olup karşılığı bulunan kelimelerdir. 14- Konuşma dilinden uzak bir yazı dili olamaz. Böyle bir dil sunî bir dil. bir "argo..dur. 15- Kelimelerin menşei halkı ilgilendirmez. Halk için menşe değil, mâna ve kullanılış mühimdir. Halk mânasını bildiği, ekini tanıdığı, yapılışını anladığı kelimeleri benimser. Kelimelerin etimolojisi, sadece dil bilginlerini ilgilendirir. Dilimizin henüz bir etimoloji sözlüğü yazılmamıştır.


DİLİ DÜZELTMEK Mİ. DİLİ BOZMAK Mİ?

319

16* Dil malzemesinin aslı değil, kullanılışı ehemmiyetlidir. Malzeme yerli de olsa, kelimenin kökü bilinmiyorsa, eki yanlışsa veya işlek değilse; yâni keli* me anlaşılmıyorsa. o kelime tabiî değildir ve o dilden sayılamaz. 17* Sadeleştinne işinde sınır ve ölçü canlı (konuşulan, yaşayan, tabiî) dil olmalıdır. 18. Bütün milletin malı olan konuşma diliyle buna dayanan ortak yazı di. line fert, kurum, demek veya devlet müdahale etmemeli, zorlamada bulunma­ malıdır. 19. Dil işinde de halka ve ilme inanmak, sağduyu ile hareket etmek gere­ kir. İlme kulak vermeden, zorlamalarla ve büyük kütlelerin temâyülünü hiçe sa­ yarak dâva yürütülemez. Özleştirmede hatalar 20. Bugün için yazı dilini sadeleştirmek diye bir dava yoktur. Dilimiz 4045 yıl önce sadeleşmişti. Ancak terimlerin Türkçeleştirilmesi meselesi vardır. Esas dâva ise. dilin incelenmesi ve işlenmesidir. 21- Dilimizin malı olan, yüzyıllar boyu kullanılan, herkesin bildiği keli­ meler atılmış, yerine uydurma kelimeler konmuştur. 22. Özleştiricilik. uydurmacılık hâlini almıştır. Uydurmacılık ses, şekil ve mana bakımlannda dil kaidelerine aykın kelimeler mcydıuıa getirmektir. Dilin kaidelerine uygun kelimeler yapmak. ..kelime leşkili'.dir. Uydurmacılık ile kelime teşkil, ayn ayn şeylerdir. 23- Yeni kelimeler yapılırken, eklerin fonksiyon ve manalanna, işlek olup olmadıkJanna bakılmamakıadır. Ölü ve az işlek eklerle kelimeler meydana geti­ rildiği gibi, fiil köküne getirilmesi gereken ek isim köküne, isim köküne getiril­ mesi icab eden ek fiil köküne getirilmekledir. 24- Herkesin bildiği, kullandığı canlı Türkçe kelimeler atılmış, yerlerine uydurma veya ölü kelimeler konmak istenmiştir. 25- Türkçe sanılarak yabancı asıllı kelimelere yer verilmiş, bunlardan yeni kelimeler uydurulmuştur. 26- Bugünkü canlı ortak dilde bulurunayan. eski (tarihi) kelimeler canlandmlmak isteniyor (kez. denli, yanıt, özge, yeğ gibi). 27- Dilde mevcut olmayan ekler uyduruluyor (-sal. -sel eki -ay. -ey eki gibi)


320

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ DlN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

28Türkiye Türkçesinde bulunmayan, bütün lehçelerde ortak olmayan, yalnız bir lehçeye mahsus eklerle kelimeler yapılmıştır (meselâ -vekil ile: görev, ödev, sınav gibi.). 29. Dili sadeleştirmek bir milliyetçilik hareketidir. Tarih boyunca böyle olmuştur. Aşın solculann, özleştirici kesilmeleri samimi değildir. Onlann mak­ sadı dili bozmak, dejenere etmek, kültürde anarşi meydana getirmektir. 30. Uydurma kelimelerin okullar, radyo ve televizyon yoluyla zorla kabul ettirilmesi doğru değildir. İnsan şeref ve haysiyetine de. Anayasaya da aykındır. 31- Kurumculann "yeni kelimeler yerleşiyor, bize karşı olanlar bile bun. lan kullanıyorlar" iddialan yersizdir, kullanılan, tutunan kelimeler dilin bünyesine uygun olarak yapılan veya eskiden mevcut olan ve halk ağızlannda yaşay­ an kelimelerdir. Uydurma kelimelere halk itibar göstermemektedir. 32- Yeni kelimeler yapılırken sistemli şekilde hareket edilmemektedir. Bir kelime tarihî metinlerden, öbürü herhangi bir halk ağzından; bir ek filân leh­ çeden, öteki ek başka bir lehçeden alınmaktadır, halbuki dil. bütünüyle canlı bir uzviyettir. Kelime meydana getirilirken eklerin umumî ve ortak olmasına dikkat edilmesi gerekir.

Kurumun durumu 33- Dil Kurumu İlmî bir teşekkül değildir. Akademik bir hüviyet kazan­ maktan kaçınmaktadır. Dil davasının daha çok özleştiricilik yönüne ehemmiyet vermekte, bunda da çok aşın davranmaktadır. Kurum Atatürk'ün mâkul, nor­ mal. ölçülü özleştiricilik yolundan aynimış. Nurullah Ataç.ın aşın yoluna, tasfiyeciliğe. uydurmacılığa sapmıştır. 34- Kurumun 35 kişilik yönelim kumlunda, profesör ve doçent unvanını taşıyan birçok kimse bulunmakla beraber, dilden anlayan, dil bilgini dummunda 5 kişi bile yoktur. 35- Kurum'un bugünkü yöneticileri tenkitleri normal karşılamamakla, işi demogojiye döküp kendilerini beğenmeyenleri, dilimizin bozulmamasını istey­ enleri Kumm'dan çıkarmaktadırlar. 36- Kurum'un hukuki dummu da bozuktur. Atatürk'ün parasından, bir şarta bağlı olarak devamlı şekilde faydalandığı için bir tesis, bir vakıf durumun­ da olması gerekirken herhangi bir demek gibi idare edilmekledir. Atatürk ün yo-


DİLİ DÜZELTMEK Mİ. DİU BOZMAK MI?

321

lundan ayrıldığı. Atatürk'ün akademi halinde gelişmesi isteğine uymadığı için. Kumm'un Atatürk'ün parasını alması meşrû olmayan bir harekettir. Çare ve yapılacak işler 37- Bugün sadeleşme gerçekleştiği için, artık dile müdahale etmemek ge­ rekir. Onu kendi tabiî gelişmesine bırakmalıdır. 38- Ortak konuşma ve yazı dilinin kelimelerini değiştirmeye çalışmak mânasızdır. Yapılacak iş. sadece terimleri Türkçeleştirmek ve yenilerine karşı­ lıklar bulmaktır. 39. Dil özleşürmesi Arapça ve Farsça kelimelere düşmanlık şeklinde ol­ mamalıdır. Asıl önlenmesi gereken husus. Batı dillerinden gelen kelimelerin di­ limizi istilâsıdır. 40. Yeni onaya sürülen, doğru olup olmadığı bilinmeyen, kabul edilip edilmeyeceği şüpheli olan kelimeleri okullarda, radyolarda ve televizyonda kul­ lanmamak gerekir. TRT dil konusunda yıkıcı olmaktan vazgeçmelidir. 41. Dilimizin metinlere dayanması mukayeseli ve tarihî büyük gramer ve sözlüklerin yazılması daha fazla geciktirilmemelidir. 42- Dil Kurumu'ndan. ilmi bir teşekkül olmadığı için, bir şey beklemek manasızdır. Üniversitelerimizin Türk dili öğretim üyelerinden, dışandaki bilgin­ lerden ve dilimizi çok iyi kullanan edebiyatçı ve yazarlardan faydalanarak dil meselesini İlmî olarak çözecek bir heyet kurulmalıdır. Sonuç Yukandan beri madde madde sıraladığımız gerçeklerden anlaşıldığı gibi, dili özleştirme meselesi bugün daha çok uydurmacılık hâlini almışür. konuşma dili ile. canlı dille ilgisi olmayan acayip bir yazı dili zorla kabul ettirilmek isten­ mektedir. Dilimiz üzerinde ciddi ve İlmî olarak çalışacak, onu inceleyecek bir kuruma ihtiyaç vardır. Dil keşmekeşine son vermek üzere, daha fazla gecikme­ den bir .'Dil Akademisi" veya "Dil Enstitüsü" kurulmalıdır. Hükümet, hususiyle Milli Eğitim Bakanlığı bu hususta derhal harekete geçmelidir. Dilimizi aşın öz. leştiricilcrin tasallutundan bir an önce kurtarmalıdır. Bu da ancak tarihi ve kültü­ rel değerlerine bağlı Türk aydınlanyla gerçekleştirilebilecektir.


322

C U M H U R A DÖNEMİ DlN VE DEVLCT iLlŞKlLERl

Terimlerin TUrkçeleştlrlImes‫؛‬ Türk dilinin en başta gelen meselelerinden biri de terimlerin yeniden meydana getirilmesi ve Türkçelcşiirilmclcri İşidir. Terimler çeşitli ilim ve fen kol" lannda, türiü mesleklerde ve ^ lirli bir zümre arasjnda kullanjlan kclimelcrtir. Bunlann çoğu, dogntdan dogruya yazı dili İçinde değildirler ancak ilim. fen. san.aı ve meslekle ilgili kitaplarla ve yazlarda yer aljrlar. Terimlerin her türlü mâna ve kavramı ifade edebilen, aydınlık. gramer esaslan bakımından saglam ve kuvvetli kelimeler olması‫ ؛‬ilim düşüncesinin meydana gelmesi İçin şarttır. Rahat ve tam bir huzur İçinde düşünemcycn٠henüz .'teminoloji'' İşini yoluna koyamamış bir ilim kolundan‫ ؛‬csaslı bir gelişme teklemek yersiz olur. Çağdaş ilim seviyesine ulaşmak, her şeyden önce, bütün mcfhumlan en ince nüansına kadar anlatabilen kelime ve terimlere sahip zengin ve istikrarlı bir dilin Ortada bulunması ile mümkün olur, ilimdeki yaratıcılığın, en büyük sonuçlara varan araştınnalann temeli ^ y l c bir dildir. Dilimizde kullanılan İlmî terimlerin büyük bir kısmı. A rabadan alınmıştir. İslâm medeniyeti İçinde olmamız. Arapçanın din ve ilim dili olması. röncsansa kadar dogunun ilimde batidan üstün olması gibi hususlann bu şekilde bir sonuç dogum ası tabi‫ ؛‬idi. Bati medeniyeti çerçevesine gimtemizin hızlandığı sonra, yeni terimler meydana getim ek meselesi ile karılaşıldı. Arapça’nın hâlâ hakim olması dolayısıyla terimler 0 dilin kelime ve kaideleriyle yapılıyordu. Yazı diliran sadeleştirilmesinde oldu^ı gibi, terimler meselesinde de üç esaslt düşünce ileri süriümüştilr. Dilde tabi‫ ؛‬le k ^ ü lü kabul edenlere g٥re٠eski terimleri degiştim eye, TUritçeleştimeye lüzum yoktur bunlan oldugu gibi bır^on^ıdır. Yeni terimler yapılıritcn de. mutlaka Türkçe kök ve eklere baş VU" r ^ ^ n ^ ı d ı r . .٠ Tabi‫ ؛‬te k ^ ü lc ü ٠ ٠ lerm u h fa z ^ â rg ٥riişlü ve az çok OsmanlIca taraftandırlar. SadeleştiiTOC düşüncesinde olanlar ise. halk diline geçen ve karsdıgı bulunmayan kelimelerle» küçük de olsa n ü ^ taşıyan kelimelerindi!" den aulmasınt ileri sürerter.Yeni yapılac^ terimlerin T ü ^çe kelimelerle» T ü ^ dili kurallanna göre yapılması düşüncesindedirler. Sadeleştimeyi müdafaa e d e le r, mülcdil inkılâpçılık yolunu. Türkçe taraftarlığım ve ilm‫ ؛‬görilşü temsil b e rte r. Aşın özlcşürmc göriişünü Ortaya alanlar (tasfiyeciler) ise, yabancı olan bütün kelime ve terimlerin dilden ç ık ılm a sın ı, b u ^an n yerine mutiak surcue ve nasıl o lu r^ olsmı» T ^ sözler getirilmesini islcmektedirier. Aşın dzleştirieder yıkıcı ve aşın dcvrimcUik görüşüne ve yapmacık bir özrtlrkçeye ‫ ﺳ ﻌ ﺎ‬dU"

rumdadıılar.


DiLl DÜZELTMEK Ml. DiLl BOZMAK MI?

323

BİZ terimlerin Türkçeleştirilmesinde ve yeniden meydana getirilmesinde mutedil yolu ve ilmi görüşü temsil eden .'Sadeleştirme., düşüncesine taraftanz. Terimler içinde bugüne kadar çok yanlış adımlar atılmışür. İşin aceleye getiril­ mesi neticesinde, herkesin anlayabileceği Türkçe kelimeler yerine, ek ve kök ba­ kımından yanlış, mefhumu karşılamak bakımından ise sakat terimler onaya kondu. Elverişli olanlan yüzde onu bile geçmeyen felsefe terimleri ise büsbütün yanlış ve çirkindir. Ortaya Öztürkçe diye çıkanlan kelime ve terimler, bcğcnilmediği için tutmadı; edebî dile ve yazı diline pek az girdi. Fakat terimler mese­ lesinde atılan en yanlış ve tehlikeli adım bunlan okul vasıtasıyla dile sokmak te­ şebbüsüydü. istikrar bulmamış, dilin kaidelerine aykırı olarak türetilmiş, ek ve kök bakımından çoğu zaman yanlış olan ve mefhûmlan tam karşılayamayan bu gibi uydurma kelime ve terimlerin zorla okul kitaplannda kullandıniması nesil­ ler arasında uçurumlar koyduğu gibi yeni neslin kültür bakımından çok zayıf ye­ tişmesi sonucunu da verdi. Hele felsefe gibi kavranması zaten güç derslerin, bir de böyle yanlış ve uydurma kelime ve terimlerle öğretilmesi, bir gencin kafasın­ da felsefî mefhûmlar teşekkül etmeden liseyi bitirmesine sebep olmaktadır. Dilin özleştirilmesi ve terimler meselesindeki belli başlı hareket ve pren­ sip yanlışlannı şöylece sıralayabiliriz: 1- Dilimizde yüz yıllarca kullanılan ve halka mûnis gelen, üstelik karşılığı da olmayan yabancı asıllı kelimelerin atılıp yerlerine uydurma ve yanlış kelime­ ler konmuştur. 2- Yeni kelime ve terim yapılırken ek ve köklerin anlam ve fonksiyonları­ na dikkat edilmemiş eklerin vazife ve yerleri gözönünde tuiulmamışur. Böylccc meselâ fiil köküne gelmesi gereken ek, isme getirilmiştir (Bu fonksiyon değişik­ liği çorabın eldiven olarak kullanılmasına benzer). 3- Yeni kelime ve terim teşkilinde, yalnızca Türkiye Türçesindeki işlek ve az işlek ek ve kökler kullanılacakken; canlı ve ölü bütün Türk lehçe, ağız ve yazı dillerinden ek ve kök alınmıştır (Ancak 6'ncı Dil Kurultayından sonra. Tür­ kiye Türkçesini esasa almak prensibi kabul edildi). Türkiye Türkçcsirxlc de İs­ tanbul ağzına uymak ve ancak gerektikçe Anadolu'da müşterek ve umumi olarakkuUanılan kelimeleri almak gerekirken böyle yapılmayıp bazen sadece bir köyün kullandığı kelime alınmıştır. 4. Terimler yapılırken, lûgat mânası kargılığı esas alırup mefhum karşılığı ihmâl edilmiştir. 5• Kelime ve terimler meydana getirilirken bazen Avrupa dillerindeki ke­ limelere ses ve şekil bakımından benzer sözler uydurulmuştur.


324

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

6. Terimler iyice düşünülmeden ve dil kurallanna uygun olmadan meyda­ na getirildiği için, sık sık değiştirilmiş; bu yüzden istikrarsız bir durum ortaya çıkmışür. 8. Yeni kelimelerin yazarlar ve sanatkârlar tarafından dile yerleştirileceği gerçeği unutulmuş, okullar vasıtasıyla zorla dile sokma yoluna gidilmiştir. Yeni teşkil edilen kelime ve terimlerin önce teklif üzerinde düşünülüp münakaşa edil­ dikten ve beğenildikten sonra benimsenerek kullanılması gerekirken, zor ve cebir yolu seçilmiştir. Bütün bunlardan şu sonuç çıkmaktadır: Meydana getirilen yeni kelime ve terimlerin büyük bir kısmı Türk dili kaidelerine uygun değildir, ek ve köklerin mâna ve fonksiyonlan bakımından yanlıştır, mefhûmlan karşılamak bakımın­ dan da elverişli değildir. Dunlan yeniden gözden geçirmek, ıslah etmek, dilimi­ zin esaslanna uygun bir hale getirmek gerekir. Fakat, her şeyden önce. Türk di­ linin büyük bir lügatini ve gramerini hazırlamak baş vazife olmalıdır. Türkiye Türkçe'sinin kelime hâzinesini bilmek için, başlangıçtan beri kullanılmış keli­ meleri. her yüzyılın belli başlı eserlerinden örnekler alarak tespit edene ve bunlann uğradığı ses, şekil ve mana değişikliklerini gösteren bir kamusa ihtiyaç vardır. "TanıkJanyla Tarama Sözlüğü" bu yolda atılmış hayırlı ve faydalı bir adımdır. Bunun gibi, yüzyıllar boyunca yetişmiş büyük yazarlann eserlerinden alınan misâllere dayanan ve Türkçeyi başka dillerin grameri tesirinde kalmaksı­ zın, kendi bünyesine göre inceleyen esaslı ve etraflı bir ganner kitabı yazılmalı­ dır. Türkçenin tam bir lügat ve grameri meydana getirildikten; dilin imkânı, ke­ lime hâzinesi, ekler ve köklerin durumu iyice anlaşılıp bilindikten sonradır ki yeni kelime ve terimlerin yapılması ve Türkçeleştirilmesi çok kolay olacaktır. Çağdaş ilim, fikir ve sanaün bütün mcfhumlannı karşılayabilecek, kendi imkâıüanndan en geniş şekilde faydalanmış, zengin ve istikrarlı bir dile Özlemi­ miz bugün her zamankinden daha çoktur.


ONBİRİNCİ BÖLÜM

DEVRİMLER SONRASI DİNÎ HAYAT VE DİN HİZMETLİLERİNİN DURUMU


D E V R İ E E R SONRASI DİNÎ HAYAT VE DİN H İ Z ^ E ^ E R ^ İ N d u r u .

Mart 1924 tarihinde Hilafetin. Şeriiye ve Evkâf Vekâletinin İlgası ve 3 Medreselerin kapatılmasıyla "dine bağlı devlet sistemi"‫ ؛؛؛‬yerine, "devlete bağlı din sisteminin‫­ ؛^؛‬devrimin başlamış olduğunu daha önceki bölümlerimizde be ­lirtmiştik. Ancak gelişen devrimler, hukukun dünyevileştirilmesi ve batı uygar lığına giriş.‫ ؛^؛‬gibi unsurlar Türkiye'nin bütünüyle İslâm etkisinden sıynlmasına .sebebiyet vermişti .Hukukun dünyevileştirilmesi adına yapılan, "Şeriat Mahkemelerinin Kal dınlışı",‫'؛‬.‫" ؛‬İsviçre Medenî Kanunu'nun Alınışı",‫" ؛^؛‬Ceza Kanununun Modem1. 2. 3. 4.

Ali Fuad Başgit. Din ve Laiklik, s. 178. Ali Fuad Başgit, a.g.e.. s. 186. Gotthard Jaesehke. Yeni TOrkiye*de İslâmlık, s. 22. Şeriye mahkemelerinin yetkileri, Tanzimat devrinde karma ücaret mahkemelennın ve nizamî mahkemelerin kurulmasıyla hayli azaltılmışken Meşrutiyet devnnde yemden bkaz genişletildi ve Müslüman olmayan yabancıların aile hukukuna değin davalannın da. taraftann razı otmaJan şariıyle bu mahkemelerce görülmesi kabul edildi. Bundan başka her evlenişte (Müslüman olma­ yanların da) 1 Ocak 1918'den itibaren, kadı'nın. ya da onun vekilinin, devlet sicil memuru sıfabyle bulunması da kanunlaştı, aynı zamanda (gene bir muvakkat kanunla!) yeni bir Şeriye Davalan Nizamnamesi çıkarıldı. Hükümleri birbirir١e aykın oluştan kurtarmak ve mahkemelerin yönetimini basitieştirmek için İttihat ve Terakki Partisi 1916 gününde yaptığı Kongrede bûtûn şe­ riye mahkemelerinin ve bunlara bağlı makamların adliye nazırlıağının idaresi altında veriln١esıni kararlaştırdı. Bu karann uygulanması 12 Mart 1917 tarihli kanunla sağlandı. Bununla, şeriat iş­ leri inceleme Kurumu (Mecrıs-i Tetkıkatı Şeriye) ve birçok durumlarda ŞeyhOlisiâmlıkiaki fetva

y^etimi altında bölgelerde g ^ değildi (Kanun No 7, 7 Haziran 192.) Kemal ١٠ lek bir çözüm düşünüyordu; Şeriat mahkeme.inin lamamiyle kaldınlmatı. Bu madasiı) 1 Mıyıs 1924^ yOrOriû^ giren. 469 numara ١٠ 8 Nisan 1924 arihli kanunla oldu. Bu m a h k ^ ^ ^ baktıklan ve yeni medenî kanunun uygulanmasına k ^ a r (4 Ekim 1926- görilleoek olan feriye davalanna. yargıdan 0 zamanlar henOz lıkıh ö ğ ım iş olan nOaml mahkemeler beknvflafdı. 4


328

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Ekim 1926 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir mahkemesinde şenate ait unsurlara yer venlmedı. 5 OsmanlI Mebusan Meciisi'nde 22 Mayıs 1916'da, medeni hukuk, aile hukuku ve ticaret hukuku için her biri bir taslak hazırlamak üzere üç komisyon kurulmuştu. Bu taslaklardan yalnız İkincisi, o da sadece evlenme ve boşanma bölümü olmak üzere meydana çıkabildi. OsmanlI İmparator* !uğunun işgal altında olmayan kısmında ancak 18 ay yürürlükte kalan bu "Hukuk.u Aile Karar­ namesi" gene de Şeriata karşı dikkate değer bir hücumdu. Fakat kadın ve erkek arasında tam eşitlik isîoyen zıya Gökalp bunu yeter g،k’memişti. Mustafa Kemal de aynı görüşte idi, ama şeri­ at teme’i üzerinde bu ışı düzenlemenin imkânsızlığını ondan fazla görmekteydi. Uzun zaman, mevcut medenî hukuku "toplum şuuru" (örf)nun yardımıyla modernleştirebileceğine inanan ve "Medrese mutaassıplığını" olduğu kadar "Avrupa mutassıplığı.nı reddeden Ziya Gökalp. eserle­ rinin hatimesi gibi olan Türkçülüğünü Esaslan adlı kitabında Türk milliyetçiliğinin ilk amacının asrı bir hukuk meydana getirmek olduğunu yazmakta, ama bunun hangi kaynakta sağlanacağı­ nı bıldirmemektedır Gerçekten do. o zamanki Adalet Bakanı Prof. Seyyid Bey, daha 1924 yıl başlannda bu kanunun biraz düzeltilmiş bir şeklini meydana getirmeye uğraşmıştı. Mustâfa Kemal bu yozlaştırma denemesini onaylamadı. 3 Mart 1924'te uygulanan. Şenattan tamamiyle ayrılıştan sonra İsviçre Medenî Kanununu. Borçlar Kanunuyle birlikte, bu çe.it kanunlann "en yeni, en mükemmel ve en halka göresi, diyerek tam olarak alma teklifini kabul etti. 4 Ekim 1926'da yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun. İsviçre'de uygulanan aslından pek az noktada ayrılmaktadır, bunlardan. Şeriat bakımından aşağıdakilenn kaydedilmesi gerekir; Madde 1. Kanun ve gelenekle yeri olmayan durumlarda yargıca, yasaman olarak kendinin koy­ acağı kurala göre yargılama yetkisini venr. Bunda, İsviçreli yargıç "herkesçe kabul edilmiş öğreDve geleneği" izlerken. Türkiye'deki "bilimsel araştırmaları ve yargıçların vermiş olduktan karar­ lan" değerlendirmek zorundadır. Burada açıkça Islâm hukukuna herhangi bir dönüşü önceden önlemek için "gelenek" deyiminden kaçınıldığı görülmektedir. Ama gene de. bazı az sayıdaki sorunlarda, süregelen görüşün gözönünde bulundurulduğu görülmektedir. Mesela önce, süt hı­ sımları arasında evlenmenin yasak oluşu yolur'daki KuTân hükmü (4.27) muhafaza edilmişti (Madde 92. No. 1). Bundan başka karı-koca arasında mal ayrılığı da kanunda yer almıştı. Bun­ dan başka. Şenatın esaslarına dayanarak, ölen kimsenin ana babasına da. sağ katan karıya da kocaya olduğu gibi, miras hissesi tanınmıştır İsviçre'nin, nikâh şekli hakkındaki uluslararası özel rukukun hükümleri alınmadı Bu alanda "Code Napoleon" sisteminden etkilenen bir örfi hukuk gelişti İsviçre medenî hukukunun alınışı Türk hukukçusunu, 1850'de Fransız "Code de Commerce.nin alınışından çok daha fazla zorlukla soktu. Çünkü sadece, kendisi için tamamiyle yabancı bir hukuk sistemine alışması değil, uyanış zamanda dinsel hukukun yenni alan. Avrupa hukuk ilminin kavramlarıyla düşünmeyi benimsemesi gerekb. Bu kanunun şeriatla olan en keskin aynlığı Müslüman olmayan bir erkeğin Müslüman bİr kadınla nirkahmın tamamiyle hükümsüz sayıl­ masına dair olan kayıöann kalkmasıyla, ergin, yanı 218 yaşın, tamamlamış kişilerin istedıklen dm seçmekte serbest olma haklarını kabulü idi (madde 266. 11). Tanzimat ve Meşrutiyet devirlennde ancak şenat hükümleriyle asla bağdaşamayacak devlet kanunları çıkarılarak ötekiler kağıt üzerinde bırakılır ve işlemez hale gebrilirken. şimdi ilk defa olarak -üstelik halkın ruhunda özellikle sık. bir şekilde dine bağlı olarak yerleşmiş bulunan şahıs, aile ve miras hukukunda. Medenî Kanunla gelişen böyle hükümler resmen kaldırılıyor. Bu bile yeni kanun uygulayıcılannın Tanzimatçıları fersah fersah gende bıraktığını göslenr. Medeni Kanun’un yûrürlOğe konması hususunda zamanın Başbakanı İsmet İnönü şöyle bir gerekçe ıl. TBMM.no medeni kanun tasarısını takdim etmışbr. Adfıy٠١V٥kâletinco tanzim ve tevdi' olunan ve İcra Vekilleri Heyeb'nin 30 Kanunevvel 1341 (1925) tanhk içtima'ında müzakere ve Meclis.i AlPye arz. tasvıb edilen Türk Medenî Kanunu lâyihası takdim olunmuştur Muktezasının müsta celiyet karan ile ifasına ve neticesinin iş'anna müsaade buyuaHmasını rica ederim Başvekil IsmeL”


DEVRİMLER SONRASI DİNÎ NAYAT

329

Icşlirilmcsi"/.^ "Dinin Anayasadan Çıkamlması"٠ ٢ ‫" ^؟‬Vergi ve Toprak Hukuku

Meclise takd.m edilen ve Adliye Vekili Mahmut Es.at Bozkurt taralından hazırlanan gerekli tasa­ rının bazı kısımlarını buraya almakla resimin dini müesseseleri değiştirilip, yeni müesseseler kurma hakkındaki karakterini biraz olsun analiz etmiş olacağız: *Başvekâlet Ceîîlesine; *HâM hazırda Türkiye Cumhuriyeti'nın mOdevven bir Medenî Kanunu yoktur. Yalnız akiller­ den küçük bir kısmına temas edebilen Mecelle vardır Ve 1851 maddedir Denilebilir kı bu kanu­ nun ihtiyacat.ı hazıraya tevafuk eden maddelerin sayısı ancak üç yüz kadardır Mütebakisi memleketimizin ihtiyaçlarını ifâde edemtyecek kadar ıbtidaî bir takım kaidelerden ibaret oldu­ ğundan tatbik edilememektedir." *Mecelle'nin kaidesi ve ana hatları Dın'dir. Halbuki hayat.ı beşer her gün. hatta her an esaslı değimelere maruzdur. Bunun değişimlerini, yürüyüşünü hiçbir zaman bir nokta ekrafında tesbıt etmek ve durdurmak mümkün değildir. Kanunları dine müstenit olan devletler kısa bir zaman sonra memleketin ve milletin isteklenni tatmin edemezler. Çünkü dinler değişmez hükümler ifade ederler. Hayat yürür, ihtiyaçlar sür'atle değişir, din kanunları mutlaka nda şekilden ve olu kelimelerden fazla bir kıymet, bir manâ ifade edemezler Değişmemek dinler ıçnı zarurettir Bu itibarla dinlerin sadece bir vicdan işi olarak kalması, muasır medeniyetin esaslarından ve eski medeniyetle yeni medeniyetin en mühim farklarından bınsıdır. Esaslarını dinden alan kanunlar tatbik edilmekte oldukları camiaları nazil oldukları ibtıdaî devirlere bağlarlar Ve terakkiyata mani belli başlı müessir amiller sırasında bulunurlar Türk Mılletı'nın mukadderatını asr-ı hazır içinde dahi ortaçağ ahkâm ve kavaıdıne rabt etmette, dinin değişmez hükûmlennden mülhem olan ve Uluhiyetle dâimi temas halinde bulunan kanunlarımızın en kuvvetli müessiri olduklarına şüphe edilmemelidir.. Bütün bir teceddüt atrihimizin seyrinde ammenin menfaatlennı koruma mülâhazasıyla vücuda getirelen yemliklere yalnız, menfaallen haledâr olan zümreler mücadele vazıyetinde kalmışlardır Muasır medeniyetin Türk camiası ile kabil-ı telif olmayan noktalan görülüyorsa bu, Türk Milleti'nın kabiliyet ve istidatındaki noksanlıktan değil, onu fuzulî bir surette ıhate eden ortaçağ teşkilat ve dinî mtOesseselerindendir Orf, adet ve geleneklere göre sure-ı mutlakada bağlı kalmak dâvası, beşeriyeti en ibtidaî vazıyetinden bir adım ileri gotüremıyecek kadar tehlikeli bir nazanyedir ” * . Dinin hüküm halinde kanunlara girmesi, tarihin seynnde eksenya tâçdâriann. mûiegaltıbenin ve kuvvetlilenn keyf ve arzulannı tatmine vasıta olmasını istilzam etmiştir Dini dünyadan ayırmak asr-ı hazır devleti, beşeti tarihin bu kanlı belâsından kurtarmıştır Çünkü kanunlar dine mûstenip olursa vicdan hümyetini kabul mecburıyebnde bulunan devlete muhtelif dinlere salık teb'ası için ayrı ayrı kanunlar yapmak icab ed er.. Bundan başka Fatih Sultan Mehmet'ten son zamanlara kadar gayr-i müslımın lb‘a hakkında tatbik edilen istisnaî hükümler de bilhassa bu dinî vziyet sebep olmuştur. Halbuki yeni Türk Medeni Kanunu lâyihasının ıhzan ^sitesiyle memleketimizde mevcut azınlıklar Lozan Muahedesı'nın kendılenne kabul etbğı haklardan vaç geçtikleri adliye Vekâleb.ne bildirmişlerdir.. * " Bu kanun lâyıhası'nın manâtanndan birisi de budur Türk Mılletı4nın yüce makamı olan Büyük Millet Medisi'in nazar ı tasdik ve tasvibine arz edilen Türk Medeni Kanunu lâyihası mevkı-i mer'iyyete vaz edildiği (yürürlüğe konduğu) gün. milletimiz on üç asnn ıcablannı kapay­ arak, hayat ve feyz bahşeden medeniyetin içme girmiş bulunacaktır Adliye Vekâleti bu kanunu hazırlamakla inkılap ve tarih huzurunda millî vazifesini ifa ve Türk Mılletı'nın hakikî menfaaOenm ifade etmiş olduğundan şüphe etmemelidir." Adliye Vekili Mahmut Es'ai 6. 1610 yılı *Code Penal Français.inde bir derleme olarak vasıfiandırılabılecek yeni Ceza Kanunu­ nun 1856'de kabulü "ansızın ve hiçbir hazırlık devresi geçirmeden, olmuştu Bu kanun açıkça söylemeden birkaç şenat hükümlenni, bunlar arasında esasen uygulamada hiç yeri kalmamış olanları ortadan kaldırıyor, ama adam Öldürmek ve yaralamak gibi suçlara dair olanlan bırakıy­ ordu, çünkü bunların cezalan Islâm hukuk anlayışına göre sadece öldOrulenın mirasçıtannın ya da yaralanan kendisinin kişisel ve özel Kaklan idi. Bu nedenle bOyle suçlar çoğu zaman ،nrbmy le çelişen İki ayrı kanunla yargılanıyordu Önce yem kurulan dünyevî ceza mahkemelenndo


.‫ﺍ‬

330

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ DİN ^

DEVLET İLİŞKİLERİ

Rcformlan''(«) gibi devrimler ile. Bati uygariıgma giri‫ ؟‬adına yapılan. .'Şapka ve sonra da ‫؛‬onun.vem‫ ؟؛‬olduğu hükme aldınş etmeden) Şenat m^kemes.nde. Gen‫ ؟‬T٧ rWer hükümeli çok eski geleneklere dayanan bu hukuk anlayı‫؟‬ana ‫؟؛!؛‬mekten çek‫؛‬nm٠‫؟‬lı Sadece 1856 tarihi‫ ؛‬kanunun artık esk‫؛‬m‫؛‬ç olan baz. maddelennl mo^m ce'za tTOHİenne uydurmakla yeljnd،. 489 n٧ maralı kanun gereğince. 1 Mayıs 1924ten ilibafen Şenye mahkemeleHnde muamele gO. reie olan bUlUn hukuk, ticaret ve ceza davaları .Asliye Mahkemeleri.ne intikal etmişti. Bun^n başka, b.u kanunun 3. ma^esinde yeniden açılacak davalardan hangilerinde şenat hükümleri, nın uygulanacağı bir bir sayılmıştı. Bunları arasında *Kısas. bulunmadığı İçin bUndan sonra artı hükümsüz olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu husustaki davaların kabul olunabileceğine dair olan 171. madenin kaldırılması, en modern ceza kanunu olarak gdrOlen 1889 tarihli İtalya ceza ka. nununun kabulünün One.e 22 Nisan 1925 tarihli ek kanunla olmuştu. Yeni Ceza Kanunun 1 Temmuz I926'da yü^riüğe girmesiyle şeriatın ceza hukukuyle olan son ilişkiler ete resmen orta, dan kalkmış oldu Daha, ^ n ç TürKlenn Arnavutlukta önüne geçmeye çalıştıkları kan gütme davalarıyle mücadele İçni. sonradan 11 Naziren 1937 tanh ve 3236 sayılı kanun çıkarıldı. Bun. dan tam bir yıl Once ceza kanununa yapılan bir ek. çok elenmelerde evlenenlerin «zalandırıl. masını amirdr. halbuki 0 zamana kadar yalnız bunda rolü olan memurlar ceza ile tehdit edil, mekteydı. Günümüzde TUdiye.de çok evlilik her durtjmda yasak olduğu İçin, Adalet Bakar١ ı daha 1927 yılında. Müslüman yabancıların, ikinci bir kadın almak İçin yapacakları müracaatların kabul edilmemesini bildirmişti. Ayrıca 3.38 sayılı kanunla, ö n « * n medeni nikah yapılmadan "Dinsel nikâh" kıyma hakkında ceza hukumlen genişletildi ve Şiddetlendinld 7. Şenatın ve dine ait unsariarın hukuk ve ceza kanunlanndan 1926 yılında tamamlyle çıkarılması, yle Ziya GOkalp'ın: "Milli hukukun bUtUn dallarım dinsel etkilerden ve din adamlarınıntahakku. mUnden tamamiyle kurtarmak" yolunda dileği yerine gelmiş oldu Mustala Kemal bu ne^nle 1927 yılı Ekimindeki büyük nutkunda Anayasa.dan da bütün "lOzumsuz ve Türkiye Cumhunyeti. nin modem karakteriyle uzlaşamayacak deyimlerin çıkarılmasını, tekili etti, ve bunların mı^ala. zakariara bir zaman ıçın verilmiş tavizler 0 W٧ g ٧ nu sOyled. Bununla 29 Ekim 1923 tanhli Teş. kıiatı Esasiye Ek Kanununun OsmanlI Kanunu Esasinden ( M a ^ 11) almış olduğu devlet dini olarak İslâmlığın gOstenlmesini (Madde 2). ikinci olarak da. anlaşılması gO‫ ؟‬olan "ahkam.! şeriıyenin *tenfızı.nı" İşaret etmektedir. Bu belki de 1921 iarih.lı muvakkat Teşkılâl.1 Esasiyi Kanu. n٧ na (Madde 7- "pre.nsip bakımından şenata ve böylelikle İslâmî devlet düşüncesine bağlı ka. !ıra ğ ın ı ilade ^ın alınmıştı' İslâmlık ve şerizerine olan hükümlerin Büyük Millet Medisi'nee 1222 numara ve 1. Nisan 1928 terihli kanunla kaJdırılmasıyle. milletvekillerinin ve Cumhurtjaşkanının Anayasa yeminleri de (Madde 16 ve 38) dunyevl bir şeklî alıyordu; artık Tanrı adına ^ğıl. "Namuzum Ozerine" diye yemin edileceto. Ah.met Rıza.nın daha I909٠da kullanmış olduğu bu lormül ordu i^n de kabul edldi. Buna l^rşıl.k hukuk davalarında tanıklar "Allah'ım ve namuzun üzerine, ceza davaların, da da "Namaz ve vicdanim üzerine, diye yemin etmektedirier; bu iki yemin fo lü lü a ra sıca 1928 tarihli Teşkilâtı Esasiye anunu kabul edilmişti. 8 0sr ٠ nlı ülkesinde ve daha Onceki İslâm topraklarında hakimiyet altına alınmış olan Kitab ehil (Hrisliyan ve Musevıler İçin ve bir an lam a da "ehl.i zimmet" i^n alman .cizye" ٣ rg‫؛‬sı ile. d.aş^ İangıçtan itibaren MOslOmantardan da alman "haraç, adil vergiler bir nevi arazi vergil‫؟‬ri ‫؛‬di 2 mayıs 1920 ٥ nhli k٥ ١ unla. Adalet Ba ٠ ٥ nlığı yerine. "Adiye ve ^ezahib Vekilliği" adının kullanıl, may. başlamasıyla OsmanlI Oltesinde y3şayan insanların m‫؛؛؛‬et ayrılığı yerme dm ayrılığına ‫ى‬ - ve "haraç" gibi tarih.‫ ؛‬temellen olan vergilerde kaldırılmış oluyordu.. Cizye ve Haraadı vergilerin ' ' este sistemi hatırlatan bir wrgi ka١ ٩ amı٠ olarak sa. ‫ﺿ ﺬ‬ .٥ ‫ ﺳ ﺎ‬ya da a ş v vergiis" dediğimiz. MOslOmanlartJan alınar‫ ؛‬onda terlik bir ürün vergisi ‫ ا ل ؟ ا ﺗ ﺬ ة‬. BNUVl'nın tanhli birleşiminde "a'şar usulünün kaldırılması. ŞOTat hukukan b ^ lı otank uygulanan arazi ve ürün vergilenni de sona erdirmiş duyor^. Böyfec. gerek ٠w^i tetap ٠çin ve gerekse MOslOmanlar İçin, haraç, . ‫ ؛‬ye ve öşür ‫ ب‬٠‫ ا ا‬vergılefsırl

isim hukukur١a ^dye‫ ؛‬sebebiyl. 1 9 ^ ١en itibaren arak tamamıyla uygulamadan kateınlmış oldu.


DEVRİMLER SONRASI D l^ NAYAT

331

Kılık Kıyafet Kanunu". "Takvim ve Tatil Günleri ile ilgili Reformlar"/.^"Latin Alfabesinin Kabulü". "Soyadlan vc Ünvanlar aile İlgili Kanunlar"‫؛‬..‫ ؛‬gibi dev­ rimler bir ülkenin altıyüzyıllık Islâm mazisiyle olan "göbekbağımn kesilmesiyle dinî hayat felç olmuş. İslâmî değerler bir bir toplum hayatından kalkar olmuştu. T .C Diyanet işleri Reisliğinin 3539/9515 sayılı tamimiyle. Şcyhu.l Kunfı. Surchân. Dersiâm gibi "Cihad-ı Feriiyc" denilen ikinci dereceden din hizmetlisi kabul edilen kadrolann 1 Kanunu evvel 1926 tarihinden itibaren Danıştay karaa. nyla kaldınimasıyla da. dini hayat için önemli olar iasanlann sayısında ciddi azalmalar olmuştu. Bu önemli din hizmetlilerinin kadrolannın elinden alınışıyla da din eğilimi, müftü, vaiz, imam vc müezzinlerden kurulu dar bir kadroya bıra­ kılmış oluyordu. YJne Osmalı - İslâm Hukukuna göre belirlenen toprak hukuku da hukukun dünyevileştirilmesi baz.nda nasibin، alıyordu. OsmanlI İslâm Hukukunda topraklar - Bağımsız MOlkler (Arazi.‫ ؛‬MemlUke), - Devlet Arazisi (Arazi.i Emiriyye). ki bunlar ewelde “timar". .zeamet" ve "has" olarak adlandın, lirken, sonraları bunların asil sahildiği (rakaba) devlet hazines‫؛‬nden(Beyt‘ül mal) kalmıştı. - Vakıl Topraklan (Arazi.‫ ؛‬Mevkute) ve (Arazi.i Metn^ke) ise toplumun ve devletin taydalanması. na tahsis bilmişti Bir de tamamen boş ve kullanılmayan arazi.ı olarak "arazi"‫ ؛‬mevat" var ıdı. 1924 yılından itibaren, ermeni tehciri rumlann gözetmesi ve Osman^ullarının zorunlu rtarak Tü^iye'^n ‫؟‬Ikarılmaları ile "arazi.‫ ؛‬metruke" olabildiğine ‫^؟‬aldı ve bunlar 1924 yılından itiba. ren çıkarılmış bir kanunla "emlak"، m‫؛‬Hiye"^n kabul edildi. 1937 yılından itibaren de bu arazili rin toprak retormu adi altında topraksız köylülere dağıtıldı. Vakit araziler, ise s Haziran 1935 tarihıncte, 2762 sayıl, yasayla yeni ydnetım ve idare şekline sokularak tüm ١rakıt arazileri Vakıtlar Genel MüdüriOğüne bağlanmış oldu. Vakit arazilerinin ve Evkat Bütçesinin bOtOnUyle .vletleştirilmesi noktasında Ziya Gdkalp vakit sistemnıni en keskin sdzlerte suçlamışlı (Jaesehke, s. 28). Gökalp E^at Bütçesinin maliye Bakanlığı bütçesiyle bir!eştirilmesin‫ ؛‬ve tekke vakıtlarının da kapatılmasını istiyordu. Bu görüşlerden esinlenilerek 22 Şubat 1926 tarihli kanunla "milli ve terkedilmiş topraklar dışıma, dorudan doğruya idre ^Ilen vakıfların, bel^iyeler ve genel menfaatlere yarar başka kunımlara satılabilmesi kabul edilmişti Bu yasayla birçok vakit arazisi, 1926-1930 yılları arasında satildı. 1930 yılında ise ^kıt ٥ ،an, doruk notoasına ulaşmış ve vakit camileri bile resmen satılmaya başlamışı,. 1930 yılında topra. ğın altında yatanlara bakılmaksızın nice vakit mezariiğı da kişi ve kuruluşlarca satın alınmıştı 9. 1 Ocak 1926 tarihinin itibaren miladi yılın kabul edilişiyle hicri ve ruml ökvim kullanılışı da ka^ dınlmış oluyordu. Tak١flmİ0 ilgili bu geüşme^n sonra dini bayram günleri ite resmi bayram günl^i^e ^r düzenlemeye gidildi ve önce Peygamber (s.a.s.)in doğum gUnO olan ^ vlid Kan^i kaldırılarak yenne Saltanatın kaldırıldığı gOn olan 1 Kasım gOnO "Ulusal Egemenlik Bayramı" kutianmaya başlan, dı. Daha sonra 19 Nisan 1925 tarihli kanunla 29 Ekim c ‫ ﻻ‬mhu٩ ‫ﻟﻢ‬٠ ‫ ا‬Bayram, oldu, iki buyUk tfnı bayram olan Ramazan ve Kurban bayramlan yerinde kaWı. 1 Muharrem Nen yılbaşı bayram, da kaldırılarak yerine ١ ^ a k gOnO Hristiyanlann yılbaşısı resmi tatil günü kabul edildi 30 AğuS" tos zafer Bayramı. 23 Nisan Çocuk Bayramı devletçe kabul Çilm iş bayramlaşan^. En son Müslümanların ibadetfenni daha rahat yerine ^ t i r e - n^tası^a tatil ^arak kullanı. lan .,m a gOnlefi de 1935 yılından itibaren ^ s a l günü kabul edilerek, hafta tatili pazara çevrrtmış oWu. 10. Sadık Albayrak, TOrluye'de Din Kavgasu s. 238-239


r . 1

332

٠ ‫؛‬

‫ل‬٠'‫ا؛‬1‫؛‬ ‫ا‬. ٠١

‫؛‬1 .i

!

‫؛‬1

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Dinî kadrolardaki azaltmalara rağmen tatmin olmayan devlet, toplumdaki dini hayatın islenilen (!) düzeye gelebilmesi için müftü ve vaizlere de baskıdan geri kalmıyordu. Maddi baskılarla zaten aç ve sefil bir hayat sürmeye mahkum edilen din görevlileri bir diğer taraftan manevi baskılara da maruz kalınca, cami içi dini hayal da sosyal hayana olduğu gibi dejenere bir İslümla muhatap olma­ ya başlamıştı. Cami içi Dini H ayata Bile Tahammül Yok! Dinin sosyal hayaaitaki yeri hemen hemen sıfır derecesine indirilirken, dinin mecburen yaşandığı cami içi hayatta bile saf dini yaşantıya müsadc edil­ meyip. din yozlaştırılmaya ve dejenere edilmeye çalışılıyordu. 1924 yılında İstanbul'da 970 dersiam, vaiz ve kürsü şeyhi bulunurken. 1928 yılında bu rakam 477 kişiyi kadar inmişti. Daha sonra çıkan "memurin ka­ nunu" ile iki memurluktan birisini terkcimck mecburuyclindc kalan bu kişiler­ den 87 tanesi memur ve muallimliğe dönmesiyle bütün bir Marmara Bölgesine ait vaiz sayısı 360'a inmişti. 1939 yılına gelindiğinde Diyanet İşleri Başkanlığı­ na bağlı resmi vaiz sayısı bütün Türkiye'de sadece 94 idi.‫؛‬٤٥^ Sayısal azlığın böylesine dikkat çektiği bir Türkiye'de Diyanet İşleri Baş­ kanlığı en azından fiziki görüntüyü kurtarabilmek için 1941 Ramazanında 110 kişiye daha vaaz için vaizlik izni verir. Çünkü anık halk sadece din elden gitti dememektedir, bunun yanında din hizmetlileri ve din görevlilerinin gittikçe aza­ lan sayılarıyla çok yerde; özellikle köylerde cenazeleri bile yıkayacak ve defneylcyccek imam veya hoca bulunamamaktadır. Din hizmetlerinde sayıca bu kadar azaltılmaya rağmen özellikle vaizlerin Cuma ve Pazar vaazlan ve hatiplerin de Cuma hutbeleri tam bir devlet denetimi ve gözetimi alunda yürütülüyordu. Hatta vaiz ve hatiplere hangi hususlarda ko­ nuşacakları tamim ediliyor, hazır hutbeler ve vaaz örnekleri veriliyordu. Bütün bir yıl içerisinde Türkiye'nin tüm il ve ilçelerinde Cuma günleri aynı hutbelerin okunması ve bu hutbelerin dışına çıkılmaması için Diyanet işleri Başkanlığı 1926 yılının Aralık ayında müftülüklere 58 örnek hutbe göndermişti.‫ ^*؛؛‬Yine Başkan Rıfat Börekçi. Ramazan aylannda akşam teravihten önce cami cemaat­ leri aynı vaazların yapılabilmesi için 1929 yılında "30 Ramazan 30 meviza' baş­ lığıyla Ramazanda otuz gün boyunca takip edilecek vaaz konulannı ve muhte­ vaların] tamamen bütün müftülüklere yollamıştı. 11 Cothard Jıoschke. Yeni îüriûye'de İslâmlık, s. 44; Mele Tunçay. Tek Parti, s. 159. 12. T e. Diytnei 1 ^ R©٠sl٠ ٥ 5224/602 sayıli it MOtlülüklerine göndenlen l"T ١،m.


DEVRİMLER SONRASI DlNİ NAYAT

333

Halk Partisi Din Görevlilerini Jurnalliyor! Hazır hutbe ve vaazlara rağmen özellikle vaizlerin konu dışına çıkmaması için vaizlere aynca müfıülüklcrcc de baskı yapılıyordu. Bu yüzden vaizler cami vaaziannda son derece basit dini konularda sohbet edip menkibe türü şeylerle vaazlannı bitirmek durumunda kalıyorlardı. Çünkü Diyanet işleri Başkanlığının bir tamimi ile vaiz ve hatiplerin devletin ve hükümetin (CHP Hükümetinin) istek ve arzulanna uymayan beyanlarda bulunması "şiddetle" yasaklanmıştı. Bütün bu önlemlere rağmen belirtilen konular dışında vaaz edenlerin hemen bir yazılı emirle dikkatleri de çekilmiş oluyordu. Çünkü vaizlerin vaazla, nm aynı zamanda devletin görevlileri de izliyor, gerekli gördükleri yerde de belli yerlerde de belli yerlere suç işleyen vaizleri istihbarat ediyorlardı. İşte böyle bir istihbarat sonucu İstanbul Müftülüğünün 1929 yılında Ra­ mazan ayında yapılan vaazların bir kısmının suç teşkil ettiğini bildiren matbu emri şöyledir: "Geçen sene Ramazanda camilerde ders veren vaiz efendilerden bazıları dinî ve ahlâkî olması lâzım gelen yasaklardan inhiraf ederek haklarında kanunî tatbikat icrasını mucip olacak derecede Türkiye Büyük Millet Meclisinin te'sis ve vaz' ettiği esaslar ve müesseseler aleyhinde mübalatsızca mütalâalarda bulunduk­ ları Cihetle milletimizin manevî ve maddî ilerlemelerine hadim olacak mevzulara in­ hisarı lâzım gelen bu va.zların tecvîz buyurulmayacak şekil ve surette cereyanına müsamaha olunmasının istikmali Dahiiye Vekâletinde iş'ar buyurulduğundan ba­ hisle bilumum vaizlerle hatiblerin vesair ilmiye mensuplarının bu tebliğ mündere. çatını nazar-t dikkatlerinden geçirmeleri ve bin-netice Hükümetin amâl ve maksa­ dının muvaffakiyetle başarmasına herkesten ziyade gayret sarfetmeleri en önce gelen vazifelerinden bulunduğu Diyanet İşlen Riyaseti’nden bu kere emir ve işar buyurulmakla mucibince amel olunması ehemmiyetle tebliğ olunur efendim.

İstanbul Müftüsü Fehmi Efendinin bciliki yukandan aldığı emirlerle tamim eylediği bu durumun yıllarca tekrarı yaşandığından her sene ve özellikle de Ramazan aylarında vaizlere şiddetli takipler yapılıyor ve vaizler kontrol al. unda tutuluyorlardı.‫؛؛‬..^

13. İstanbul Müftülüğünün 20.1.1930 tarihli bu amn İstanbul Müftüsü Mehmet Fehmi Utgener ver­ miştir.

14 Sadık Albıyrak. Türkiye'de Din K avgası, s. 240.


I

334

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET iLlŞKİLERj

Cumhuriyetçi ve İnkılapçı Vaizler ve Vaazlar! Bu dönemde Diyanet İşleri Başkanlığının uyguladığı yöntemlerden birisi de din hizmetlilerinde aranan en büyük şartın "cumhuriyet ve inkilaplan benimsemiş olan zeval"،'‫ ؛؛‬olmasıydı. Bu özelliklere sahip kişilerin bir anlamda hem diyanet ve hem de hükümet tarafından icazeilenmiş din görevlilerinin bile bazen "mevzu" dışına çıkarak konuşmalan dolayısıyla valilikçe ve müftülükçe uyanldıklan oluyordu. Böylesine maddi-manevi baskılann uygulandığı o dönemlerde vaizlerin ve hatiplerin dikkat etmesi gereken hususlar önce hükümetçe tespit ediliyor ve sonra Diyanet işleri Başkanlığınca müftülüklere tamim ediliyordu. Bu tamim­ lerden en ilginci Rıfat Börekçi'den sonra Başkanlığa getirilen Cumhuriyet Halk Partisi eski milletvekili Prof. Dr. Şcrafeitin Yaltkaya.nın 1942 yılı başlannda müftülüklere gönderdiği tamimidir.

I

iî:

Söz konusu tamime göre Diyanetin ve de Hükümetin vaazlarda istediği tarz şu şekilde idi:

I!

٠a٠ Yapılan va.zlar her şeyden evvel hatırlatıcı ve öğretici mahiyette, halkın anlayabileceği bir dil ile olmalı, esastan ayrılmamalı, lüzumsuz bahislere dalma* malı. b- Itikâd ve ibadâta ait mühim meseleler ara sıra hatırlatılmalı, c. İhtilâf ve ikiliğe yol açacak bahislere asla yanaşılmamalı.

‫؛‬

d* Islâm büyüklerinden bahsedilirken dâima hürmetle anılmalı, e* Hiç bir kimsenin kalbini rencide edecek ve zihnini teşviş edecek sözlerde bulunulmamalı.

It

f- Her vesileyle başkalarına iyilik yapmak, doğru sözlü olmak, yardıma muh­ taç olanlara yardıma koşmak gibi İnsanî vazifeler üzerinde fazla durulmalı. g* Hava Kuvvetlerimize. Kızılaya vesair hayır müesseselerine yapılacak yar­ dımlar hakkında. h- Çalışmak, yardımlaşmak, birlik ve tutumluluktan bahsetmeli. I- Temizliğe ehemmiyet verilmesi, bilhassa tifüs denilen salgın ve vahîm has­ talığın menşe'inin pistik olduğu, bundan korunmak için de tek çarenin temizlik bu. lunduğu hakkırıda hemen her derste bahsedilmesi. 15. Diyanet İşleri Başkanlığının Tahrirat Müdürlüğü (Yazı İşleri MüdûrlOğû) vasıtasıyla tOm II müftü.üklerine göndenfen 667 sayılı tamimde vaiz ve hatiplerin cumhuriyet ve inkılaplarını benimse­ miş aydın kişilerden olmaıı direktifi verilmişti


d e v r im l e r

SONRASI DİNİ NAYAT

335

I. İhtikâr v e vu rg u n cu lu k ta n , e ld e k i m alı b e k le tip d e p a h a la n s ın d iy e s a k la m a ­ n ın fe n a lık la rın d a n v e bu h u s u s ta k i P e y g a m b e rim iz in ş id d e tli e m irle rin d e n b a h s e . dilm eli. k . C a m i k ü rs ü le rin d e n y a ln ız a h lâ k , fazile t, sa m im iy e t s ö z le ri s a ç ılm a lı. l.

F e rd î, iç tim a i h a ş n u ts u z lu ğ u m u c îb o la c a k h iç b ir h a re k e te a s la m e y d a n

v e rilm e m e li..‫ ؛‬..‫؛‬

Diyanet İşleri Başkanı ŞcrafctlinYallkaya’nın bu tamiminin her satın Diy. anet+Hükümet ortaklığıyla hazırlandığı belliydi. Çünkü istenen 12 maddelik strateji, aynı zamanda devletin de dine olan bakış açısıydı. Laiklik ilkesi içeri­ sinde arzulanan, islenilen ve de emredilen din bu sınırlar içerisinde mütalaa edil­ mek ve bu sınırlarda hapsedilmek isteniyordu. Bu 12 maddelik vaaz ve hitabet sırurlanna bakıldığında şu üç husus özel­ likle gözümüze çarpmaktadır Birincisi; itikat ve muamelata ait mühim meselelere yer verilmek isten­ meyişi ٠ İkincisi ise yalnızca ahlak, fazilet ve samimiyetten söz edilip, ’’lüzumsuz bahislere dalınmamalı" denilerek esas konulardan uzaklaşıp. Islâmın sadece bir ahlâk ve maneviyat dininden ibaret bulunduğu fikrinin yayılmak işlenişi. Tabi bunda asıl hedef asıl konular denilerek Cihad.dan. Tevhid’den. îıikad’dan ve sosyal meselelerden uzak bir dini atmosfer meydana getirmektedir. Uçüncüsü ise. dinin her zaman devlet emrinde olduğu ihsası ile devletin .'ulu'l emr" makamında oluşunun vurgulanışı ve manada da din görevlilerinin devlet kurum ve kuruluşlarına yardımcı olmasına, hava kuvvetlerine. Kızılay'a vesair devlet kummlanna toplanacak yardımlar için vaizlerin yardımcı olması laikliğin din -devlet ilişkilerinde nasıl tek taraflı kuUanıldığırun önemli bir gös­ tergesidir. Dinî hayat ve din hizmetleri üzerine yapılan baskılar böylesine dejenere bir İslâmî doğururken, dönem içerisinde din açısından yozlaşünimış kimseler de el üstünde tutuluyor ve onlar devletçe, hükümetçe ve de diyanetçe ”aydın" ola­ rak niteleniyoriardı. Bu tür insanlann sayısırun çoğalulmasmda Cumhuriyet Halk Fırkası (Fanisi) il ve ilçe teşkilatlan da büyük görevler üstleniyoıiardı. "İlke ve inkılaplara bağlılığını isbat eden" ve "cumhuriyet prensiblerine karşı iyi

16. T.C. [>iy«١ai l٠١٠h R٠ltliOi.Ş٧b٠t1942.Tamkn No. 24. Roiı Şontonin Y٠l6،٠y٠ .


336

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ DlN VE D E ^ C T İLİŞKİLERİ

durum ve hareketi sabit 0İan٠ ٠ (i7) kişiler CHP tarahndan en gUzcI yerlere atamaSI yapı‫؛‬nlıy0r ve bunun 2‫ﻻ‬ ‫ الﺀ‬olan kişilere de vazifeden bir an önce ''yetersizlikicnj" el etek ‫؟‬ektiriliyordu. Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul il idare Heyete Başkan. Cevdet Kerim İmzalı. İstanbul Müftüsü Mehmed Fehmi Efendiye gönderilen "özel " mektup söylediklerimizi ispat sadedinde önemli bir belgedir. Mektup. CHP İstanbul il Başkam Cevdet Kerim'in İstanbul Müftüsü Fehmi Efendi'den yukanda belirttiğimiz özelliklere sahip .'aydm'. bir din adamtmn istedikleri yere tayini noktasında isteklerini !‫ ؟‬emmekledir. İstanbul Müftüsü Mehmed Fehmi Efendiye sözkonusu mektupla şöyle deniliyor: ''Yenikapı.da Kaiipkasım Mahallesi İmamlığına tayini mahalle halkı tarafından istidam olunan Hafız Tevhk Efendi'nin mezkör vazifeye tayini partimizee de matlup ve mUltczem olduğundan mümaileyhin tayin keyfiyeti İ‫ ؟‬in icabet, ligi takdirde Diyanet İşleri Riyaseti nezdinde de teşebbüsatta bulunulması ve neticenin iş'ar buyurulması hüımctle rica olunun cfcndim٠ ''(*8) Cumhuriyet Halk Partisinin İstanbul M üftülü^ndcn istegi emir telakki edilerek hemen yerine getirilir ve Hafız Tevfik Efendi de Nisan 1931 tarihinden itibaren Yenikapı Kaiipkasım Mahallesi camiine imam olarak tayin edilir. Böy. Icce aydın din adamı(î) mUkafatlandirtlmış olur.

Kanun Dairesinde Kalan islam.a Bile Kanunlar MUsade Etmiyor! Aynt şekilde Cumhuriyet Halk Partisinin Ankara ll idare Heyeti de Ulus٠ Camii(‫ )؟؛‬ve Kale Camii İmamlığına istedikleri kişilerin tayini noklasmda 1933 yılında Diyanet İşleri Başkam Rıfai Börck‫ ؟‬i'den istekte bulunurlar ve istedikleri kişilerin de aiamalannı yaptırırlar. Yine 16.7.1939 tarihli bir istek yazışıyla CHP İstanbul Karagümrük Nihayesi idare Heyeti adına Alaaddin imzasıyla İstanbul Müftülüğüne bir yazı gön-

17. Cum huriyet H alk Partjsinın özeilikle Istauıbul .1 ve İlçe teşkilâtı afi müftülüklerine bu manada b askı uyguluyor ve k e n d le rin c e de aydın olan din .grevlilerinin atanm asırıı sa.lıycKlardı ١ ٠ C u m h u m e t H alk Partisi İstanbul ll B aşkam Cevdet Ke.rim İmzalı. 1 Mart 1931 ‫ ؟‬nhli ٠b٠r lst‫ ؟‬k 19 .. ‫ﺛﻢ‬ ‫ن‬ - ‫ ا‬bilinen A n ka ra Ulus.tolU b i l i n (b u .ü n oteldir) arka so k a .ın d a bu.

luoan carriRnın esk i

adi AnafartaJar Camii.dir.


d e v r im l e r

SONRASI DİNÎ NAYAT

337

derilmiş ve müftülükicn Karagümrük Aıik Ali Paşa Camii Müezzinliğine CHP Karagümrük Tcşkilaünın arzuladığı Ali Efendinin layini arzulanmışıı.‫؛^؛‬ Bütün bunlar gösteriyor ki yokcdilcn ve yürürlükten kaldmlan din hiz. metlerine rağmen mevcutlara bile maddi-manevi baskılardan uzak kalınmamış ve devletçe+hükümetçe+diyanetçe "kişilerin bile konuşmalan sık sık takibata uğra mıştır. Bir diğer anlamıyla "kanun dairesinde kalan Islâm.'a bile kanunlar müsaade etmemiştir. İşte o devirlerin vaaz ve din hizmetleri bu şartlar altında yürütülüyordu!... Dinî hayat ve din eğitimi deyince tabii ki iş sadece cami içi dini hayatla bitmiyordu. Kargaşa sosyal hayatta da devam ediyor. Kur’ân kurslan ve imam hatip mckeplcrindeki kriz devlet baskısıyla doruk noktalara ulaşıyordu. 3 Mart 1924 tarihinde medreseler kapatıldıktan sonra "Tevhid-i Tedrisat" kanunu Ue din eğitimi işi de Maarif Vekilliğine verilmişti. Ancak 3 Man 1924 devrimlerinin taşıdığı ruh dolayısıyla Maarif Vekaletine geçirilen din eğiliminin geleceğini kestirmemek de mümkün değildi. Çünkü aynı ruhla kurulan Diyanet İşleri Reisliğinin başına. Ankara Müftüsü olduğu dönemlerde "Şeriat Hilafına" fetva verilyor düşüncesiyle, hilafet mahkemesinde yargılanıp idam cezasına çarpünlan Rıfat Börekçi^3 ^‫ ؛‬Man 1924 tarihinden itibaren Diyanet İşleri Reis­ liğine getirilmişti. Rıfat Börekçi örneğinde olduğu gibi 1924 yılında din eğitimi yüksek dü­ zeyde vcrilebilsin için kurulan "Dar’ül Fünun" İlahiyat Fakültesi Başkanlığına da İzmir Milletvekili Prof. Seyyid Bey getirilmişti. Seyyid Bey ise. daha önceki bölümlerde de belirtüğimiz gibi halifeliğin kaldınimasında en büyük ve en mü­ essir güç olmuş bir Islâm hukukçusu ve hadisçisi(!) idi. Halifeliği yaptığı konuş­ masıyla Islâm adına kaldırtan bu kişi de ilahiyaün bugünkü anlamıyla Dekaru olmuştu.

20. CHP İstanbul Karagümrük teşkilatı adına 16.7.1939 tarihinde İstanbul MüftulOğOn. gOndenlen resmi yazı ıdn bkz. belge no.... 21. Jaesehke. Y en i Türkiye'de IslÂmhK s. 58. Rıfat Börekçi Habfeye ba^ı .Orvan-ı Harbi'öe yargı­ lanmış 6 Haziran 1920'de idama noahkum edilmişti. Suçu n١0ftü olmatına ragrnen .şeriat hlahna. fetva vermek idi. Ancak kendisi o tanhta Ankara hükümetine sıöındıöı ١çm idamdan kurtul­ muş id İşte böyle bir suçla yargılanan şahsa, Türkiye'de ölümüne kadar (1941) Diyanet İşten Reisliği yaptınlmıştırl...


y

338

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN ^

DEVLET İLİŞKİLERİ

Rejimin im am Hallp Okullar»‫؛‬ l§ic bu ^repcktlflc din c‫ج‬i‫ا‬iminin onaögrciim düzeyinde halli a‫ ؟‬in٠4 3 0 sayıl» Te٧hidi Tedrisat Kanununun 4 . maddesinin amir hükmü gereğince 1 9 2 4 yılında 2 9 adet imal Hatip Okulu a‫ ؟‬ılm»§iı. Asljnda Diyanetin, ilahiyat Fakültesinin ve imam Hatip Okullanmn rejim tarafından kumlmasımn gayesi, halk» vahyin istediği bir İslâm ‫ص‬ .. değil, sistemin arzuladıgt ve stmrlann» sistemin tayin ettigi bir İslâm atmosferinde yciişlim ck idi. Çünkü gerçek .larak '.din adma" her ne var İS C İ9 2 5 yılına girildiğinde hepsi yıkılmış veya yok edilmişti. Bir nevi '.Cumhuriyet Almanak..! sayılan '.Resimli Y ı l 2 ^ ' ‫؛‬٠) adil yayında M. Zekeriya (Scrtcl). 1 9 2 5 başında dunım değerlendirmesini yaparken. 1 9 2 4 yılını '.yıkım senesi', olarak adlandır, mıştı.(^) Yıkım derken herhangi bir evin veya bir İnşaatın yıkımı değildi anlatı. lan, '.Din namına ne kadar müessese varsa hepsi yıkılmış bulunuy0rdu'٠ (2^ deniİcrck rejim tarafından dinin açıkça yıkıldığı ifade ediliyordu bu resimli yıllıkta. ٠ ٠Din Adına Ne Yarsa Hepsini Yıkmıştık‫؛‬.. Din adına her ne varsa yıkmayı tasarlayan bir zihniyetin Diyanet işleri Başkanlığı. İlahiyat Fakültesi ve İmam Hatip Okullan gibi dinî kurum ve kuru. luşlan toplumun dini hayatına kazandırmasının bu bağlamda bir tek anlamı ve hedefi olabilirdi. O da söylediğimiz gibi dini vahip anlayışından uzaklaştırarak yeni bir sistem dini haline getirmekten başka bir şey değildi. Bu yüzden bu yeni dini çalışmaya çok zaman "Kemalizm" veya "Yeni İslâm" dcnmiştir.2‫^^؛‬ İşte bu anlayışla gündeme gelen İmam Hatip okullanmn bile gelecekte dini bir atmosfer meydana getirebilir düşüncesiyle 1930 yılında "Öğrcncisizlik. ten" gerekçesine dayandınlarak kademe kademe kapatılmasına gidildi. 1924 yılında 2258 talebe ile eğitime başlayan 29 İmam Hatip Okulu 1925 yılında 26'ya 1926'da 20'ye. 1928 yılında 2'ye düşmüş ve nihayet 1930 yılında da öğrcncisizlikıcn gerekçesiyle bu ikisi de kapanmak mecburiyetinde kalmıştı. 2.1‫ ؛‬En son kapanan bu iki İmam Hatip Okulunda 6 yıl süren din eğitimi tarihine 22 MaibaatUmumM0dürl0âûtarafındân 1925 y.lında Ankara'da basılmıştır 23. M Zekariya Serlel. Resimli Yıl. n ’OrUiye'nin S iy a s i Tarihi•. 8. 11.13. Matbua! Umum Müdürlö.ü. Ankara 1925 24 M Zekerîya Sertei. a.g.e.. yazı. 8. 15-16 25 Mel. Tunçay. Tûrkıye'do T e k Parti, s. 214. 26. A i Rıza KHt>o٥a. İmam Halip Okulları Davası, f. 20. Milli Gazete Yay 1976 İstanbul.


DEVRİMLER SONRASI DİNÎ NAYAT

339

bakuğımızda imam Hatipler için kaynak olması noktasında şu tabloya yer ver­ mek mümkün olacaktır: Okulun bulunduğu yer

A‫ ؟‬ık bulunduğu yıllar

Öğrenci mevcudu (ilk)

1. Edime 2. Erzurum 3. Isparia 4. İstanbul 5. Eskişehir 6. ödemiş 7. Urfa 8. Afyon 9. Amasya 10. Antalya İL Ankara 12. Balıkesir 13. Bursa 14. Bolu 15. Tire (İzmir) (1) 16. Bozok (Yazgai) 17. Hopa (Artvin) 18. Harput (Elazığ) 19. Sivas 20. Şavşat (Artvin) 21. Uşak 22. Gaziantep 23. Kastamonu

1923-1924 1923.1925 1923.1926 1923.1930 1923-1925 1923.1924 1923-1925 1923-1925 1923-1925 1923.1926 1923.1926 1923.1926 1923-1926 1923-1926 1923-1926 1923.1926 1923-1924 1923-1926 1923-1926 1923-1924

12 87 46 183 65 64 32 57 43 66 64 99 108 112 63 55 58 96 51 44 50 23 117

24. 25. 26. 27. 28.

Konya Kayseri Kütahya Maraş Manisa

29. Niğde

1923.1926 1923-1925 1923.1926 1923-1926 1923-1926 1923-1930 1923 1925 1923-1926 1923-1924

182 86 87 62 57 36

Tabloda da görüldüğü gibi 1924 ٠1930 yıllan arası Türkiye’de sadece iki İmam Hatip Okulu kalmıştı. Başlangıçta 300 öğretmenle başlayan İmam Hatip


340

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Okullanndaki eğilim öğrencilerine paralel bir tarzda azalma göstererek 1927 1930 yıllan arasında sadece 10 öğretmenle hizmet eder hale gctirilmişii.‫^؛‬.^^ Sistemin okullan kapatması bir yana bizce bu okullan öğıencisiz bırakan nedenler çok daha önemlidir. Çünkü bu okullarda verilen eğitim bütünüyle dini reformasyona ait idi. 1924 yılında Süleymaniye Cami yanında ve bugünkü Vefa Bozacısı karşısında açılan İstanbul İmam Hatip Okulunu ziyaret eden Prof. Henry Elisha Allen, kanaatimizi teyid ederek şöyle der.".... Bu okullarda ilerici bir eğitim uygulanıyordu. Müdür... İslâm reformunun imkanlannı araşıınyor ve yeni Türkiye yaşayışında reformlarla geliştirilen dinin canlı ve ilham verici bir güç olmasına gayret ediyordu!...’’^ ‫^؟‬ Prof. Henry Elisha Allen, bu ifadeleriyle bizim için İmam Hatip Okullannda kuruluş yıUannda aslında nasıl bir dini eğiüme tabi luiulduklannı da ona­ ya koymuş olmaktadır. Yine o yıllarda İmam Hatip Okullannı gezen ve "Türkiye'de Yeni İmam Hatip Okullan" diye bir inceleme kitap yazan Howard A. Reed'dc. Henry Elisha Allcn’in gözlemlerine katılarak. İmam Hatip Okullannın Modem Türkiye'ye ya­ kışır bir tarzda dini eğitim gösterdiklerini dile getirir. Nihayet ve hedef "modem Türkiye'ye yaraşır" din adamlan yetiştirmek olmasına rağmen, "her ne olursa olsun gelecekte potansiyel tehlike" olabilir dü­ şüncesiyle. bu okullann tek tek kapatılmasına yönelinmişti. İlk önce dini tedri­ satın Evkaf ve Şeriiye Vekaletlerinden almakla oldukJan tahsisat. Maarif Veka­ letine devredilmiş olmasına rağmen. Maarif Vekaleti, imam Hatip Okullanna verilmesi gereken bu tahsisailan kesmiş ve din eğilimi gören labcbeleri maddi zorluklara ve sıkıntılara sokmuştu. Maarif Vekili Vâsıf (Çınar); ki İslâm düş­ manlığıyla pek maruf birisi idi. İmam Hatip Okullannı kapatırken "tasarruf ted­ birleri diye bir şey de ortaya almış ve bu okullan "bölge okullan" haline getir­ mek istemişti." Ödemiş. Tire. Edime ve Niğde İmam Hatip Okullan bu düşüncelerle kapaıılmışu.

O günlerin Sebilürreşat Dergisi olaylannın yakın takipçilerinden biri ola rak İmam Hatip OkuJlan üzerinde oynanan oyunlan değişik sayılannda yansıt­ maya çalışmıştı. İşte onlardan bir kaçı:

27 a٠٠٠chk. Y٠nt Türkıy.'de .siAmlık. t. 75 26 H٠ory 0»«h. Al٠٠n, ٠Th٠ Turtush Transtormısyon. s. 163. 1935 Ph٠٠٠d ٠lp٠١،a 29 Howard n ٠٠d. Turkey's N٠w lm٠m H٠op Schools, s. 150. (1966).


DEVRİMLER SONRASI DİNÎ NAYAT

341

B E LG E .! "... Efendim bana Şer'iye Vekâielinde devroiunan medreseleri dersleriyle, miifredal pr٠ğramlar٠yla aynen ibka ellim. Daha ne isliy.rlar.? A^adaşlar yaln.z bu DârUlhiIâfe Medreselerine izhârî s١nıflar gördüm. P r^ . ramiarını tefkik ettim. Bir k.sm.n.n ihzârî. bir kısm.nın da iblidâi.dahil ve hâriç olarak ikiye faksim edildiğini gördüm. "fRâif efendi/ Erzin^n) r

"Sahın davardır(" -(Râ.f B.^evamla) Evef Medrese-i SUleymâniye.de.SAHIN da vardır.‫ا‬b‫؛ ا‬dâ‫ أ‬kısmımlaria ihzârî sınıflarına yani tabirleri veghiyle ihzârî Sinıflar yine ewelce de a^ettîğim gibi kat‫؟‬ olarak maarif prensibi nokta-i nazarından elbetteki muvafakat edemezdim. Onların ihzârî sınıflarını İlgâ ettim, kendi ibtîdâî kısımlarımıza naklettirdim. Ibtidâ.i dâh'ri ve hâriç‫ ؛‬sınıflarıyla programlarıyla, ders müfredatlarıyla, muallimleriyle, kadrolarıyla ibka edilmiş ve bugün mevcuttur." Vâsıf B. (‫ ؟‬ınar) -Maarrt Vekili. Tü^ıye B.M.M. Zabit Ceridesi, 40. !«ima 17 Nisan 1340 Perşembe, 2. Celse Sh. 921 BELGE-2 "Arkadaşlar llahiyât Fakültesi İçin mütehassisların yaptıkları programlarda. 0 programlan bilhassa SeyyKİ beyefendiye terketmiştim‫ ؛‬Fıkıh, Fıkıh tarihî. Kelâm Tarihî. Hâdis, Hâdis Tarihi... Hepsi mevcuttur. Hülâsa bütün SUleymaniye Medr^ selerinde okunan dersler mevcuttur." Vâsıf B. (Çınar'ı Maarrt Vekili İlk İmam Vekili-Hatip Okullannın kapatılması üzerine gösterilen tepkiler BELGE-3 Riyaset-i Cumhur ve Başkanlığa, "llâhiyat Fakültesi müdâvimlerine verilmekte olan yemek müteaddit teşeb* büsâtımıza rağmen kesilmiştir. Talebe açtır. Anadoludan sırf tahsis-i âlisini ikmâl için ailesi yurdunu terkederek İstanbul'a gelen bizim gibi fakir köylü evlâdı talebe­ nin bu şartlar altında fakülteye devam etmeleri imkân hancindedir. (340) Evkâf bütçesinin yedinci faslının 12. maddesindeki paradan iâşemtzin teminine ve 300 kişilik bir irfan ordusunun dağılmamasına dalâlet buyurmanızı istirham ederiz. llâhiyat Fakühesi müdâvimleri Eylûl/1340 İkdam Gazetesi


342

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ DlN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

BELGEM "llâhiyat fakultesinini fakulleİGr arası müsâvâtı İhlâl edilerek diğer lakUltelerden pek dUn bir mevkide tutulduğu İçin bu lakUlteye devam etmeyeceklerdir.

.1

Imam.Hatip Mektebi ise târih.‫ ؛‬tesisinden beri talebeye tastiknâme vermekle meşguldür. ‫ ﻻو‬halde llâhiyat lakUltesinin ve imam-Hatip mekteplerinin ömr.ü tabiisini İkmâl etmekte ve sayıl‫ ؛‬gUnler geçirmekte olduğunu söyleyebiliriz. Maaril Vekâletinin kararında ısrar edeceğini hiç zannetmiyorum. Milletvekil. lerinin tasdikinden geçen bir bütçedeki muayyen bir hakki kaldırmağa Maaril Veki. linin salâhiyeti var mıdır? Maaril Vekili bu kadar vatan evlâdının perişan bir halde sokaklarda dolaşmasından mes.ül olmayacak mıdır? Papaz mekteplerinin açılmaSina müsaade edilen bir günde dinî ihtiyacı karşılayacak bu gibi mUesseselerin şu son kararla aç ve perişan bırakılması revâ mıdır?" 4/Eylül/t340- SebilUr reşad M. Sayı: 615, Sayla: 271 BELGE.S "Ödemiş veTıre Imam-Hatip mekteplerini kapatıp İzmir'e nakilleri eğer tasar, rul likrine dayanıyor ise, Maaril Vekâleti parasızlıktan sıkıştıkça imam,Hatip Mekteplerini birer kapayacak veya hepsini bir mektepte toplamaya kalkışacak demektir. Eğer memlekette Imam.Hatibe lüzum yoksa ٠ nâma mektep bulundurmak abestir. Lüzumu varsa çaresine bakılmalıdır. Bu hal bOyle devam ederse memlekette imam yapacak kimse bulamayacağız. Kendi kendine yetişen imamları be. genmiyorken şimdi para mukabilinde onlar derecesinde Imam-Hatip yetiştirmekten aciz kalıyoruz. Marrf Vekâleti ne halkı kendi haline bırakıyor ne de kendisi Imam-Hatip yetiştirmek bir yol tutuyor." SebilUrreşad Mecmuası 9^٢eşrin-i evvel/1340 Sayı: 62.. Sayla: 348 BELGE-6 "Imam-Hatip Mektepleri Lağvediliyor" Niğde Imam-Hatip Mektebinin de kapatıldığı haberini aldık (Tevhid-i tedrisatdan maksat ne olduğu tamamıyla meydana çıkıyor. Bütün mesele dinî müessese­ ler! kapatmak imiş. Sabık Maarif Vekili bütün Türkiye'deki yüzlerce İlmî medrese­ leri kapatırken onların yerlerine Imam-Hatip Mektepleri açacağını söylüyordu. Beş on yerde göz boyama kabilinden açılan bu iptidâi mektepleri de şimdi birer birer kapatılıyor. Bizim aldığımız haberlere göre Tire, ödemiş, Edirne, ve Niğde Imam-Hatip Mektepleri de kapatılmışlardır." Sebilürroşad Sayı: 627, Sayfa: 46


d e v r im l e r

SONRAS! Dl^rt NAYAT

343

BELGE.7 (Telgraf) T.C.Riyâseti Celılesine. Sureti. Hey.et.i Vekileye ANKARA

‫م‬

Tevhid-i Tedrisât kanunu mucibince verilen emir üzerine kazamızda ashabı hayrat tarafından inşâ ve ulemâ tarafından hasbî idâre edilen 73 medrese tama­ men sed (kapatıldı) edildi. Fakat açılması va'd buyrulan Imam.Hatip Mektepleri henüz açılmadı. Şu halde tahsilde bulunan binden fazla talebe meydanda kaldığı gibi gelecek seneye terk edilecek talebe tahsilde değildir, diyerek şevkleri lâzım geleceğinden, ihtiyacı diniyyemizden olan din ilminin kökünden kaldırılacağı anla­ şılıyor. Hamdolsun biz Müslümanız. Hükümetimiz de Islâm hükümetidir. Dinimizi, çin canımızı, malımızı feda edenlerdeniz. Dinsiz bir gün yaşamasını arzu etmeyen bu millete umuru diniyyesini öğretecek âlim, imam, hatip lâzımdır. Memâlik.i ecne• biyyedeki Müslümanlara bile âtim ve mürşid yetiştiren O F kazasının mevcut med­ reseleri ıslâh edilinceye kadar evvelki gibi sınıf imtihanlarının icrasıyla tahsile devam ettirilmesini istirham eyleriz." Of Ulemâ ve Müntehibisânileri Aynı me'haz S. 603

BELGE-8 "Maarif Vekâleti papaz mekteplerinin açılmasına müsaade edeceği cihetle Parisle bulunan Papazların Peyderpey İstanbul'a avdet etmekte olduklannı gaze­ teler yazıyor... "Maarif Vekâleti milletimizin dini ihtiyacını temin edecek olan med­ reselerin de açılmasına lütfen müsâade buyursalar bütün milleti memnun ve minnetdar etmiş olurlar. Burası müslüman memleketi olduğu halde Papaz Mekteplerinin açılmasına müsâade edilirken, ulüm-i Islâmİyye tahsil edilecek olan medreselerimizin açılmasına artık mümâneat edilmez ümidindeyiz." Sebilürreşat C. 24. S. 622

BELGE-9 "Tire !mam-Hatip Me^ebi de kapatıldı. Tire'den idârehânemize bildiriliyor." Bir vakitler büyük âlimler, müelirtler yetiştiren TİREVe bir !mam-Hatip Mektebi de çok görüldü. Mektep lâğvedildi. Yirmi beş büyük köye, edâyı salat edilen 20 büyük cami ve o nist^tte ma'mur Mescidleremâlik olan ‫ ؛‬re bugOn bu husustaki en katT ihfıya^arınıtatmin : : . k tiştiren'hir dârul irfandan mahrum bulunuyor, ^ânyle. emniyeti "Maarrf Vekilinin taht.1 itirafında bulunan ve emsâline nâdir tesâduf edilen Hacı Necip Paşa Kü٠


r V '\ 344

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DE١^ C T İLİŞKİLERİ tüphânesi nihayet talebesîz bırakıldı. Muhiti hâricinde tahsil edemeyecek elliyi mütecaviz biçâre talebe hazin göz yaşları içinde kapı dışarı edildi. Zavallı Tire! Bir zamanlar makam-ı ulemâ tanınmış iken şimdi nasıl bir âkıbete düçâr bırakıldığını tahmin edemez ise de ancak sakinleri (Izâ veka'tüm fi emrin azim fe külü hasbO. nallâhû ve nı'mel vekîl) sırrına tecelligâh..

‫؛‬. ‫إ‬ ٠١٠

Sebüürreşad.ö Teşrinievvel 134. c ‫؛‬ld:24 Sayı:621٠Sayfa:3W

١ ١ .

‫ا؛؛‬ Din eğitimi görccck olan taleplere verilmesi gereken tahsisatın ..Maarif ٧ck‫ة‬lcıin‫ ذى‬Konse^atuvar öğrencilerine tahsis ve de "lasareuf tedbirleri" ışığında din cgidmi verecek olan okullann bir bir kapatılması ile 1930 yılından itibaren din adamı yetiştirmek İçin elde kalan tek kaynak Ku^ân kurelan olmuştu. .'Maarif Vekâleti. 430 sayılı yasaya dayanarak bunlan da Milli Egitimc bagla. mak istemişse de, bunlar Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olarak eğitimlerine devam etmişlerdi.

‫ااإإ‬

Nasıl bir Ku^ân Kursu? Ve nasıl biregitim? sorusuna cevap verebilmek İçin Ku^ân kurelannı da bir incelemeye tabi tutmak gerekecektir.

1‫أ‬ I!;

Ku^ân ögrelme kurelan. 1924.1928 yıllan arasınada "Da^ül Huffaz. Da^ül Kur'ân veya Dar'Ul Kurra'. adlarıyla kuntlmuş olan vakıf binalarda(^.) yürütîiliiyordu. Ne zaman ki Harf Devrimiyle Arap harOeriyle okuma ve yazma yasaklandı. İşte 0 zamandan itibaren de K.ır'ân ögretme İŞİ Arapçaya dayandığı İçin tehlikeye bindi ve TUrkiye.de mevcut bulunan tüm resmi Kur'ân kurelan da 1929 yılından itibaren resmen kapatılmıştı. Hatla Kuriân öğretiminin başlangıcısayılan '.Elifta'' öğretimi de yasaklanmış‫ ؛‬köy olsun, şehir olsun, gizli ve açık Kur.ân öğreticileri sıkı bir ta k i^ alınmıştı. Bu dönem yer altında. Olmanda, ma. garalarda. en zor şartlar altında her şeyi göze alarak Ku^ân öğretenlerin ızdırapİJ ve fakat ibretli anılanyla dolu olduğu dönemlerdir ki. biz bu hatıralan kitabimızın üçüncü cildi olan "Portreler ve Hatıralar" ölüm ünde ele alacagız. Anc^٤t ^ h i seyir içerisinde Kuriân ögretme İşini yüklenen Kur٠ ân kurelanna da şöyle bir değinmeden geçemeyeceğiz. imam Hatip Okullannın kapanmasıyla ''Maarif Vekaletine bağlı olarak din egitimi verecek hiçbir müessesese kalmamıştı. HalJcjnın yUzde 98'İ Müslü. man o l ^ bir tUkede Kur.^-1 öğretecek en azından asgari iman ve Isiam şartlannı öğretecek bir müessesenin bulunmayışı halkı gizli olarak Ku^an öğrenmeye sevkediyortu. Ve fakat gizli cgitim de yasak olduğu İçin en başta Ku^^ı ö ^ 30. GonhırU ‫ل‬٠ ‫ﻵس‬٠. Y e n i TO fkiye'da İslâm lık, I . 75


DEVRİMLER SONRASI DİNÎ NAYAT

345

mini 1928 yılından sonra büyük bir darboğaza gimiişti. Oysa Lozan Anılaşması'yla azınlıklar kendilerine verilen haklar gereği dini hayaılannı devam etıircbil. mek için her tür dini eğitim ve öğretim serbesiiycsine sahip olmuşlar ve bu saha, da da dini meselelerini kurmaktan geri kalmamışlardı. Rumlar İstanbul Fencr.de hem mekteplerinde ve hem de Onodoks kiliselerinde sınırsız özgürlükler içeri­ sinde dini eğitimlerini görüyorlar ve aynı özgürlük içerisinde de ibadcücrini ye­ rine getiriyorlardı. Aynı şekilde Yahudi azınlıklar ortaöğretim düzeyindeki özel musevi okullarında dini eğitimlerini görüyorlar ve sinegoglannda da istediği şe­ kilde ibadetleri yerine getirebiliyorlardı. Azınlık Okullarında Çoğalan Misyonerlik Faaliyetleri İşin en ilginç yanı da gerek Rum. gerek Ermeni gerekse Yahudi okuUannda yapılan faaliyetler lam bir misyonerlik stratejisi altında yürütülüyordu. Yeni Türkiye'de Müslüman kitleye karşı yürütülen baskı politikası azmlıklann işine geliyor ve dinsel boşluktan yararlanarak Türklcr üzerinde Hristiyanlaşiırma faa­ liyetleri de yürütüyorlardı. 1930 yılı itibariyle bütün bir Türkiye'deki azınlık okullannı ve mevcut talebe sayılarını gösteren aşağıdaki tablo bile Türkiye'de o yıllarda kimlerin daha çok da saıüci birer misyonerlik merkezi gibi hareket et­ mişlerdir. 19301u yıllarda sayısal zirveye ulaşan azınlık okuUanmn durumu şu şe­ kilde idi:^٤^ Okul Sayısı

öğrenci Sayısı

Ermeni Okulları

803

133.100

Rum Okulları Yahudi Okulları

957 730 143

Süryani Okulları Fransız Katolik Okulları Ingiliz Okulları Rus. halyan. Alman vb. Okulları

500 178 38

Amerikan Okulları

675

116.800 53.568 14.200 59.414 12.800 3.500 34.317

Söyleşine kabank bir azınlıklar tablosu karşısında, halkımn % 98'i Müs­ lüman olan Türkiye'de. Müslümanların dinî eğitim tablosu bu tabloların binde

31.EG٠ org٠Mears,

M odam

T urkey,

٠.135.NwY٠rK. 0

M a c m iM a n

1.24


r

!٠1

If

kM I

I .

346

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ OlN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

biri bile değildi. Açılışından kapanışına kadar geçen süre içerisinde bile İmam Haıip Okullanndaki toplam öğrenci sayısı sadece 2558 idi! Üstelik binbir çeşit sınırlama ve denetim altında sürdürülen bir dini eğitim yürütülüyordu bu okul­ larda. Halktan gelen yoğun tepkiler ve .'bize kafirlere verilen haklar kadar bile hak verilmiyor" serzenişleri ile devlet azınlık okullanndaki sayısal yoğunluğu biraz olsun azaltmak istiyordu. Aynca halkın bu okullarda evlailannın hristiyan yapılmasına gösterdiği tepkiler de bu aşın hürriyet içerisinde istediği gibi at oy­ natan azınlık okullarının biraz olsun üzerine gidilmesini sağlamıştı. Bu sebeple. Maarif Vekili Necati Bey zamanında çoğu misyonerlik faaliyeti yapan bu okul­ lardan bir kaçı kapaulmışiı.‫ ^^؟؛‬Ancak yabancı okullann kapanması içte ve dışta büyük tepkiler gördü. Azınlıklar: Batı medeniyetine ginnek istiyorsunuz, fakat batı mekteplerini kapatıyorsunuz. Bu nasıl iştir?" diyerek hükümete çatmaya başlamışlardı. Müslüman Öğrenciler Hıristiyanlaştınlıyor? Kapatılan okullar arasında İzmir'deki Fransız okullan. Merzifon'daki Amerikan Koleji. İstanbul'daki Ingiliz Kız Lisesi sayılabilir. En önemlisi de 1927 yılında Bursa'daki Amerikan Okulu'nda 4 Türk kızının Hristiyan olması üzerine, hükümet bu okullara karşı sıkı önlemler almak mecburiyetinde kalmışÖzellikle Hristiyanlaşünlan kız öğrencilerin tanınmış ve yetkili ailelerin kızlan olması hesabıyla olay çok dikkat çekmişti. £)öncmin azınlık okullannda­ ki bu tür faaliyetlere değinen John Dewey. "Fransızlar. Türkiye'deki okullan için Fransa'da çoktan yasaklanmış ayncalıklar istemektedirler..." diyerek yapı­ lan misyonerlik faaliyetlerinin çok ileri boyutlarda olduğunu zikretmektedir.^‫‘؟‬.^ 32 B١ze göre bu kapatmalar konjOklOrtin korunmasına yönelik mecburi kapalmalardı. Ve devlet bu­ nunla laik olduğunu ispat sadedinde: "Görüyorsunuz ya dini faaliyet yapan bu azınlık okullarını da kapattım, diyerek. Müslüman kesime c٥n eğitimini yasaklarken laikliği gereği bu hareketi yaptığını belirtmiş oluyordu. 33. "Tanassur Hadisesi (Hnstiyanlaştırma) Tahkikatının Neticesinde Sursa Amerikan Mektebi Ka­ palı İdi‫*؛‬ Vakit. 31 Kanunusani, 1926: "Maanf Vekaleti alakadarlar hakkında ikame-i davaya karar ver­ miştir Bursa Amerikan Kız Koleji talebesinden. Balıkesir Askeri Kalem Reisi Miralay Talât Be/in k a t San٠ha Talat Yüzbaşı R ız a B ey 'in k ızla n K am uran v e Namıka R ıza , K ardeş Gazete­ si sahibi Vâsıl Necdet Beyin kızı Mâdalet Vâsıf Necdet hanımlar mektep muallimien tarafından gayn tabu ve dini telkınata maruz ve binnetice Protestanlık akidesini kabule ikna edildikten tesbit okirvnuştur." 34. John Dewey. "Impressions of Soviet Russia... and Revolutionary World: Mexico. China, Tur­ key". s 239. (Now York New Republic. 1932, rep ).


DEVRİMLER SONRASI DlNÎ NAYAT

347

Kanaatimizce Müslüman kitlenin tepkisini absorbe olabilmek adına yapı* lan bu göstermelik kapatmalarına rağmen devlet ve hükümet, batılılaşma adına, çoğunluğu "Yann Doğu Misyonerleri Hcycti"nc bağlı olarak çalışan Amerikan. Fransız ve İngiliz Okullanna karşı hep hoşgörülü davranm ıştır.Ö zellikle İs­ tanbul'da bulunan Fransız Okuiian bu meyanda çok pervasızca çalışmalar yürüt­ müş ve Müslüman halkın en başta İslama karşı gayet duyarsız hale getirilmesin­ de büyük roller üstlenmiştir.‫^؛‬.^ 1930'lu Yıllarda Türkiye'de Sadece Üç Kur.ân Kursu Var! Fakat bir İslüm ülkesi olmasına rağmen 1930'lu yıllarda Türkiyeli Müslü. manlar. Rum. Ermeni ve Yahudi azınlıklanna sahip olduğu hak ve hürriyetlere sahip değildiler. En basiti din eğitimi ve öğretimine ait haklan neredeyse tama­ men elleriyle Anadolu'da din eğitiminin gizli ve açık yapıldığı yerler hemen hemen hiç kalmamıştı. Sadece İstanbul'da birkaç yerde Kur’Sn-ı Kerim.i içinden okumak isteyenlere öğretmek, okutmak isteyen ve hafızlık yapmak isteyenlere öğneımcnlik edilmişti, tayin edilen bu öğrencilere tembih edilen şey 12 yaşın­ dan küçüklere hiçbir şey öğretmemeleriydi.‫؛^^؛‬ Hem 12 yaşındaki küçük çocuklara Kur’ûn-ı Kerim ve elifba öğretilmeye­ cek ve hem de 12 yaşından büyük olanlara da Kur'ân-ı Kerim ve namaz sureleri­ nin dışında hiçbir şey öğretilmeyecekti. Bu sınırlamalarla ve son derece sıkı kontroller altında koca bir Türiciye'de sadece birkaç yerde Kur'ün öğreunc kurslan veriliyordu. Tcsbitlcrimize göre ilk önce Fatih Bölgesi'nde Hafız Ömer (Ödem) Efendiye 1932 yılında ilk olarak resmen Kur'ân öğrenme ve hem de ha­ fızlık için gelen talebe sayısı 24 idi.‫^؛‬٥‫ ؛‬Bu talabclcrin 14 tanesi Fatih Camii'ndeki derslere katılıyor. 10 tanesi de Hacı Evliya Camii'ndeki hafızlık derslerini takip ediyorlardı. Yani koca bir Türkiye'de, sadece İstanbul'da iki yerde hafızlık kursu ve Kur’ân Kursu var idi. Hocalan da bir tane idi. Bu tablo bile 1932 yılı itibariyle yıllarca Kuriân'ın hizmetkarlığını yapmış bir miUcün evlatlarının İslâm açısından ve Kur’ân açısından düştüğü durumun çok ibretli bir aynasını teşkil eder. 35. Mete Tunçay, Tek Parti Yönetimi, s 237 36 Bu konuda daha geniş bilgi için bkz Islâm Dergisi, .Emperyalıstİenn Oncûlen Misyonerler. Ocak 1986, sayı: 29. 37. T.C Diyanet İşleri Reisliği, İstanbul Müftülüğü. 10.12.1930 tarihli tamiminden 36 Eski Diyanet İşlen Reis Vekili Yaşar Tunagür Hoca'dan Öğrendiğimiz rakamdır. Kur'ân Kursları ve Kur'ân eğıbmi ile zamanın dmı hayatı üzerine Yaşar Tunagör Hoca ite yapılmış rOportaftmız kitabımızın .Hatıratar” bölümünde yer almaktadır


w

348

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ DlN ^

D E ^ C T İLİŞKİLERİ

1934 yılında Kur٠ ân hafızlığı vc Kur٠ ûn öğreticiliği için Hafız Hasan Akkuş Hocacfcndi.yc de hemen izin verilir. Hafız Hasan Akkuş Hocaefendi. Eminönü Yeni Cami. Beyazıt Camii ve Nunıosmaniyc Camilcri'nde olmak üzere üç yerde Kuriân öğretmekte vc talebelerini hıfza çalışürmaktadır. Böylcce 1935 yılına girildiğinde Türkiye'de resmen Kur’ân öğreticiliği bulunan hoca say­ ısı ikiye, kurs sayısı ve talebe sayısı da 65'e çıkmışıı.‫^؛‬.^

‫ا‬٠ ٠ ١

î: 1، ‫ااا‬ ‫'ا‬ ١ ‫؛‬

1936 yılında Kur٠ ân öğrenmek için iki hocacfcndiyc de aşın müracaatlar olunca: aşın müracaatlar diyoruz, çünkü bu hoca efendilerin 50'dcn fazla talebe okutmasına "Emniyet-i Umumiye" için Dahiliye Vekaleti müsaade etmiyor vc bu uğurda da "Haddi aşıyorlar mı!" diyerek hoca efendileri sıkı kontrol altında tutuyorlardı. İşte bu yoğun müracaatlar nedeniyle 1936 yılı başında Hafız Necati Bil­ gin Efendiye de hafızlık vc Kur'ûn öğreticiliği için resmen izin verildi.19361938 yıllan arasında Hafız Ömer Ödem Hafız Hasan Akkuş vc Hafız Necati Bilgin Hocac fend ilere ilave olarak Fatih Kumrulu Mescid’de bulunan Hafız İs­ mail Bayn. Hafız İdris Okur. Hafız Mehmed Hilmi Bilge vc Eyüb Camii Kuriân öğretmeni Hafız Said Çayırlı ile. Samatya'da Hafız Mustafa liter vc Ömer Aköz hoca efendilere de resmen Kuriân öğreticiliği vc hafızlık kursu izni verilmişti. (40)

K ur'ân Unutulmasın İçin Yapılan Hafızlıklar Böylece 1939 yılına girildiğinde 9 hoca efendi Kur٠ ân öğreticiliği yapıyor ve talebelerine de bir diğer taraftan hafızlık kursu veriyorlardı. Bu değerli vc hepsi de çok kuvvetli hafız olan bu hoca efendilerine hafızlık konusu üzerinde durmalanrun nedeni olarak. Hafız Haşan Akkuş Hoca Efendi'nin talebelerinden ve kendisi gibi çok kuvvetli hafızlardan olan "küçük hafız" lakabıyla maruf Bcypazarlı merhum Hafız Şakir 2^yrck Hoca Efendi.dcn‫ ^*^؛‬dinlediğim bir söz yeterince aydınlatıcı olacaktır. 39. Haf.z Masan AKkus Hocaefendi'nin yetiştirdiği değerli hafızlardan ٠KüçÜkhafız٠ ismiyle maruf Beypazarlı m^um Şakir Zeyrek M^aefe^ı. hayatıma iken V a s in in toplam 41 talebisinm olduğunu zikretmişlerdi. Bunlardan 14'OnOn hafızlığa. l^nOn tashih.i hu~fa. 3'OnOn yOzOndo Kur'ân . m a y a ve 1 talebesinin de ١^cuh'a ^ışmakta olduğu İstanbul Müftülüğü kayıtfarırtoa zikr^ilmekl^ir A y n . bkz. Sadık Albayrak Tü^ye'de Din Kavgası. 8. 24٠. 4٠ Diyanet İşleri Başkanlığının 23.6.1930 iarihh Istandı Müftülüğüne g.n^rrtğı "Kur٠ân öğretka. ten ١٠ MahzIık Kurelan. 8 .1 tamiminden 41. Beypazarlı Hafız Şakir Zeyrek Hocaefendinin hafızlığı öyle manjf olmuştu ki, kenefisinin tabiriy. te, .^ ü zü n d s Kur'ân k a k a c a k olsa ve bir nOsha bite bul^masa, ben onu asfl haWo yeni, dan yazardım, ciyecek k^ar ٠ağlam hıfzı vardı ve K^’ân'daki " . . t e r in (dılakların) ka‫؟‬ yerde va hangi harflerde oluğuna k^ar Mırterti (HHC).


DEVRİMLER SONRASI DlNÎ NAYAT

349

Hayatta iken bu hocaefcndiyc sormuştum: "Sizi hocalannız neden bu kadar kuvvetli bir şekilde hafız yetiştirdi?" diye. Bana merhum Şakir Zeyrek hoca efendi şöyle cevap vermişti: "Evladım Hocamız rahmetli Hafız Haşan Akkuş Efendi hafızlığımız üze­ rinde o kadar titredi ki. "Evlatlanm aman ha sıkı hafız olun, öyle hafız olun ki. bu devlet ve bu hükümet Kur٠ ân'a bir şey yapacak olsa ve Kur٠ ân-ı yasaklaya­ cak olsalar, siz Kur.ân'ı bu millete hafızınızla yeniden ögretebilcsiniz ve bu mil. leün Kur٠ ân'ı unutmamasına vesile olasınız" diyerek bize hıfzımızda manevi moral kaynağı olurdu.Onun için biz şimdi hocamızın yurdu değişik yerlerine da­ ğılmış olan 24 hafız talebesi olarak, Kur٠ ân'ı asli şekliyle, bütün duracaklanna vanneaya kadar yeniden ezbere yazacak şekilde Kuriân'ı hıfzımıza almış du­ rumdayız. Hafız Şakir Zeyrek Efendi’nin bizzat hocası Hafız Haşan Akkuş Hocae. fendi'nin dilinden ifade ettiği gibi zamanın Kur'ân öğreticileri ve hafızlık kursu bocalan yapılan dini baskılar dolayısıyla bu mülahazalarla talebelerini yetiştir­ meye çalışmışlardı. Tereddütleri haklıydı, gerçekten 1950 sonrası neslinin Kur’ûn'dan bihaber olması sözkonusu olacaktı ve hatta toplumda Kur'ûn-ı yü­ zünden okuyabilenlerin sayısı belki yüzbinde birlere düşecekti. Bu kurslar ve hocalan. şeklen Diyanet İşleri Başkanlığı İdaresi altında bu­ lunuyorlarsa da. kontrol ve gözetimleri mahalli polis ve emniyetçe yürütülüyor, bazen de Maarif Vekaletinin emriyle yapılan baskınlarla bu kurslar tarassut altnda bulunuyorlardı. Devlet Hükümet ve Diyanet ortaklığıyla sürekli denetilen ve üzerinden baskı eksik olmayan bu kurslarla ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığının İstan­ bul Müftülüğü’ne gönderdiği 27.6.1935 tarihli tamimi çok ilgi çekicidir. T.C. Diyanet İşleri Reisliği Zât İşleri M üdürlüğü S a y ı: 1 8 2 1 /2 2 6 8 K u r'â n ö ğ re tic ite rin d e n b a z ıla r ın ı a s li v a z ife le ri d ış ın a ç ık a r a k h e n ü z ilk ta h s i­ lini b itirm e m iş u fa k ç o c u k la r a d in i d e rs le r v e rd ik le ri v e b u m e y a n d a A r a p h a rile riy . le y a z ılm ış EİKba b a ş ta o lm a k ü z e re d in i k ita p la rı v e R iy a s e t m a k a m ın d a n v a z ife v e s a la h İy a t v e rilm e d iğ i h a ld e b a z ı h o c a la rın b u n d a n is tifa d e e d e re k m a h a lle le r

I


1

350

CUMHURİYETİ' DÖNEMİ ülN VE DEVLE!' İLlŞKlLEI^ arasında bazı küçük cami ve mescidler arasında başlarına topladıkları çocuklara gizlice dini dersler verdikleri görülmüş ve haklarında adli takibat yapılarak Adli. ye٠ye verildiği belge ile haber alınmıştır. Bu gibi tarafımızdan asla uygun görülme­ yen hallere meydan verilmemesine ve Kur'ân öğreticilerinin tecvid gibi Kur'ân'ın kıraatine ait okutulmasına lüzum görülen kitapların Arap harfleriyle değil, yeni Türk harfleriyle yazılmasına hasseten dikkat edilecektir. Daimi surette mahalli polisin ve kültür çevirgenliğinin gözetimi altında bulun­ ması için bu gibi dershanelerin belli yerlerde olması ve bu dershane yerlerinin, ça­ lışma saatleriyle birlikte valiliğe bildirilmesi lazımdır. 27.6.1935 Rıfat Börekçi Diyanet İşleri Reisi

Yasaklar Silsilesi Dinin Her Boyutunu Kapsıyor Görüldüğü gibi en başla 12 yaşından küçük çocuklara Kur’ân öğretilmesi­ nin yasak olduğu vc Islâm harfleriyle yazılı dini kitapların okutulmasının da adli takibat gerektiren olaylardan olduğu cami vc mcscidlcrdc Elifba vc tecvid öğretiminin bile polis murakabesi altında tutulması gerekliği Diyanet İşleri Baş­ kanlığı tarafından belirtilmiş vc '.Bu uygun görülmeyen hallere” tevessül edil­ memesi gerekir denilerek de, bütün bunların "Yasaklar silsilcsi.'nden olduğu dile gcürilmişlir.

,! (‫؛‬

27.6.1935 tarihli İstanbul Müflülügü'ne gönderilen bu tamim. 1935 Türkiyesi'ndc Müslümanların dini hayatını göstennesi bakımından çok ilginçtir ki, Arap harfleriyle yazılıdır diye en basil bir "Karabaş Tecvidi" bile evlerde vc camilcnle bulunduğunda en büyük suç telakki edilmiş ve evinde vc camisinde Arap harfleriyle yazılı dini eser bulunduranlar yıllar yılı bu anlayışla hep tecziye edilmişlerdir.

.I

Yukarıdaki tamim gereği, önceden kendilerine resmen Kur'ân öğreticiliği ve Kur'ân öğreticiliği vc Kur'ân hafızlığı kursu için izin verilen vc kendilerine gerekli icnbihatlar yapılarak izinli olmalanna rağmen bundan böyle Kur'ân Kursları haftanın belirli gün ve saatlerinde yapabilecekleri hatırlatılmıştır.

i '

Valilik vc emniyet gözetiminde zaten binbir sıkıntı içinde kurslan sürdü­ ren hocacfcndilcr vc haüriaımalarla ister istemez vakit ayarlamasına gitmişler 42. Oyanel İşleri Reisliği. Zai İşleri MûdûriûğOnûn 1021/2268 sayılı İstanbul Müftülüğüne gönderdi­ ği bu ilginç tamim için bkz belge no....


DEVRİMLER SONRASI DİNİ NAYAT

351

vc kurslannı haftanın belirli gün ve saatlerine sığdırmak durumunda kalmışlar­ dır. Bunlardan Hafız Haşan Akkuş hocaefendi. Ycnicami. Bcyazıd vc Nuruosmaniye Camiileri'ndeki derslerini pazartesi, çarşamba, perşembe ve cuma günle­ rine. Hafız Ömer Ödem hocaefendi vc Fatih ve Hacı Evliya Camiilcri.ndcki derslerini de pazartesi, salı, çarşamba vc perşembe günlerine alarak kurslannı yürütmüşlerdir. Üstelik hem Milli Eğitim Müdürlüğü hem Emniyet Teşkilatı vc hem de Cumhuriyet Halk Partisi görevlileri bir elin parmaklan kadar az olan bu kurslardaki dersleri sürekli takip ederek valiliğe yapiıklan yazışmalarla kurslar­ daki sıkınıılan daha da anırmışlardır.‫؛‬..‫^؟‬ Bu sıkınulara rağmen Kuriân öğreticiliği devam ediyor ve fakat gayri resmi olarak evinde veya mahalle camisinde Kuriân ögreunck isteyen ehil hoca. efendilere izin verilmiyordu. Zamanın Kurra'sından olan vc Kur٠ ûn bilgisi ile bütün Türkiye'de maruf olan Selimiye Camii Başimamı Hafız Fehmi Efendi ile yine Kurra'dan Hafız Niyazi Efendilere müracaat enikleri halde Diyanetçe vc Valilikçe kendilerine Kurian öğreticiliğine izin verilmemiştir.‫‘؛‬.■.^ Ancak hiükm Karadeniz vc Doğu Bölgclcri'ndc valilik vc müfiülüklcrc yaptığı şikayetler ile bu bölgelerde sınırlı sayıda hocacfcndilcrc Kur'ân Kursu ve hafızlık kursu açmalanna izin verilmiştir. Gotthard Jacschke, Yeni Türkiye'de İslâmlık isimli araştırmasında 1932 yılından başlayarak 1940 yılına kadar bütün Türkiye'de sadece vc sadece 16 Kur'ân Kursu’nun resmen hizmet edilebildiğini vc toplam 14 hocaefendi ile bu kurslardaki din eğitiminin yürütüldüğünü dile getirir.‫‘؛‬.‫^؛‬ Araştırmacı yazan H.A.R. Gibbs ise. "İslâm Modernizasyon"‫؛‬.*.‫ ؛‬isimli eserinde 1926 yılından 1940 yılına kadar geçen 14 yıllık süre içinde bütün bir Türkiye'de sadece ve sadece 287 kişinin bu resmi Kur'ân Kurslan.ndan Kur’ân öğrenebildiği ve diploma alabildiklerini iade eder. Bu 287 öğrencinin 257'si erkek. 30'u da kız talebedir. Koca Türkiye'de 1924 yılından 1940 yılına kadar geçen süre içinde ancak 287 talebenin Kur’ân öğrenebilmiş olması, bu 16 yıllık sürenin dini hayal açısın­ dan nasıl geçirilmiş olduğuna da iyi bir örnek teşkil cdccckür. 43. İstanbul Env١y٠ ‫ ؛‬١ MüdûriOğûnün Vilayetle yaptığı 10526/14328 sayılı yazışması âe bu Kur'ân Kursları sürekli tarassut altında tutulmuş, özellikle kurs hocaları hemen her ay mutlaka emniye­ te çağnlarak ifadeleri alınmıştır. 44. Sadık Albayrak. Türkiye'de Din K a vg a sı, s. 242-243. 45. Jaesehke. Y e n i T ürkiye’d e İslâm lık, s. 76. 46 R Gibb١n eserinin orijinal adı .Modem Trends in IslAm.dır. 47. H.A R. ٥ bb. M odern T rends in Islâm, s 747.1945 London


I' : il!:: ‫)؛‬ 1‫’ ؛‬ ‫ ؛‬١‫ ؛‬. I

İL j u II

:“ i!

M

352

CUMHURİYETT DÛNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Bu kadar sıkıntı, baskı vc sınırlı imkanlara rağmen Kur’ân eğilim ve öğre­ timine devam eden hocaefendilerden özellikle İstanbul’da bulunanlar hiç akla hayale gelmedik olaylarla da karşılaşılabiliyorlardı. Özellikle 1938-1940 yıllan arasında Hafız Haşan Akkuş. Hafız Ömer Ödem vc Sullanahmcd Camii’ndc Kur’ân dersleri veren Silisireli Süleyman Hilmi Tunahan fesad ve nifak ehlinin boş durmaması ile çok çirkin iftiralara maruz kalıyorlardı. İftiralann başlıcalan. Kurbân okutan vc öğreten bu hocaefendilcrin talebe velilerinden yüklüce paralar aldıklan vc bu işi para için yaptıklan idi. Özellikle de Cumhuriyet Halk Fırkası (Panisi)'nin, sırf Kur’ân okunması vc öğretilmesi işini engellemek için emniyete yaptıklan ihbarlar bu hocaefendileri toplum na. zannda küçük düşürmek için uydurulmuş iftiralarla dolu idi. Hocaları Karalam ak İçin Başvurulan İftira kampanyaları Kur’ân öğrenimi ve Kur’ân hafızlığı için, kız çocuklannın da ders alabile­ ceği resmen kayıt altına alınmasına rağmen, özellikle kız çocuklarının Kur’ân öğrenmesini engellemek için iğrenç bir takım yalanlarla müracaat ediliyordu. Bu konuda Cumhuriyet Halk Fırkası (Parlisi)’nin önce emniyete ihbar etliği. Emniyet Tcşkilatı’nm Milli Eğitime yazdığı aşağıdaki şikayet dilekçesi iftirala. nn vardığı boyutu göstermesi açısından düşündürücü bir örnek olcaktır. İstanbul Valiliği, Emniyet Müdürlüğü İkinci Şubesi’nin 14.6.1938 tarihli, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü'ne gönderdiği dilekçede şunlar yazılıdır:

Nuruosmaniyd Camii birinci imamı Hafız Hasan'ın (Akkuş),bazı genç erkek ve kadınları Kur'ân öğretmek ve hıfza çalıştırmak bahanesiyle gayri ahlaki haller, de bulunduğu ve gayrM resmi olarak cenazelere de giderek maddi menfat temin eylediği sureti ilişikte bulunan ihbarnameden anlaşılmış olup, yapılan tahkikatta bu imamın Diyanet İşleri Riyasetinin 1934 senesine ait 3231/335 sayılı müsadesi ile Kur'ân hafızlığına ders vermeye ruhsatnamesi bulunduğu tesbit edilmiştir. Bu izin vesikasının mahiyetiyle halen geçerli olup olmadığının hususiyeti ile birlikte tarafıma bildirilmesini rica ederim.

İstanbul Vilayeti Emniyet Direktörlüğü İkinci Şube Birinci Kısım Emniyet Müdürlüğü Nevzat.......................


DEVRİMLER SONRASI DİN‫ ؛‬NAYAT

353

İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün Cumhuriyet Halk Partisinin ihbar etme, siyle hemen değerlendirmek islediği sözkonusu şikayetler düpedüz iftira olması­ na rağmen Hafız Haşan Akkuş Efendi emniyette büyük ızdıraplara maruz kal­ mış ve maalesef bu suçlamaların asılsızlığına bakılmaksızın İstanbul Müftülüğü'nde de ifade vermek mecburiyetinde bırakılmıştı/..‫؛؟‬ Hedef. Kur'ân öğrenimine ve hafızlık kurslarına son vcımek ve resmen bu kurslan devam ettiren sözkonusu hocalann ruhsatnamelerini ellerinden almak idi. Daha sonraln 1960 yılına kadar Kur'ân kurslan açılmasında büyük gayret­ ler ve hizmetler sarfedecek olan Süleyman Hilmi Turahan da bu yıllarda en çok iftiraya uğrayan ve Kur’ân uğruna mağdur edilen hocacfcndilcrdcn biri idi. 1940 yılına kadar bu tür iftira ve suçlamalarla ve hemen hemen her hafta yapılan baskınlarla Kur.ân öğretimini sürdüregelcn Kur'ân kurslan 1940٠ dan sonra birden çoğalmaya başladı. Ve 1950 Demokratik Parti iktidanna kadar geçen süre içerisinde bütün bir yurtta sayılan 16 adcı olan Kur'ân Kurslan. 1943 yılına gelindiğinde 65'e yükselmiş, ancak Kur'ân Kurslannın çoğalması üzerine CHP iktidannın yeniden bu kurslara yüklenmesiyle özellikle taşradaki kurslan kapatıp, hocalannı "Dini siyasete alet etmek" suçuyla cczalandmlmasıyla 1944 yılında Kur’ân Kurslan sayısı yan yanya düşmüş ve 1947 yılına kadar hiçbir ilerleme kaydetmeden faaliyetlerine devam etmişlerdi. Demokratik Partinin kuruluşu ve muhalefette dini lonlan işleyerek geliş­ meye başlaması ile CHP iklidan da zorunlu olarak dini tonlara kaı‫ ؟‬ı eskisi gibi karşı çıkmaz olmuş ve yitirdiği larafıarlannı toplamak için Diyanetçe açılan Kur'ân Kurslanna ses çıkarmaz hale gelmişti. Gotthard Jaesehke. bu dönemde açılan Kur’ân Kurslan için verdiği tablo­ da 1947 yılında 61. 1948 yılında 99,1950 yılında da 127 adet resmi Kur'ân Kur. sunun Türkiye'de Kur'ân hizmeti verdiğine işaret eder.‫؛؛‬.‫؛‬ Bu Kur’ân Kurslannın içerisinde Kur'ân'ın unutulmamasını sağlamak niy­ etiyle binbir meşakkat ve güçlük içerisinde verilen Kur'ân hafızlığı kurslarının yeri çok farkJı idi ve hıfzım bu kurslardan tamamlayan sağlam hafızlar Anado49. İstanbul Emniyet Müdürlüğü. İkinci Şube Birinci Kısım Amiri Nevzat Bey. aynı şikayet dilekçe­ sinden bir tanesini de İstanbul Müftülüğüne Göndermişti. 17 61936 tarih ve 10526 sayılı dilekç. ite Emniyet MOdOriOğO İstanbul mOttûlOğÛ.nde .bu tür olaylara sebebiyet vermemek için kız çocuklannın Kur'ân öğrenmeye gönderilmemesi. .. diye bir istekte de bulunmuştu Olayın başltba. şına bir provakasyon olduğu aşikardırve tek hedef sınırlı da olsa Kuriân Öğrenimi ve hafızlık kurslarını engellemek k،. 50. Jaesehke. Y e n i Türkiye'de IslAmUK s. 76.


354

lu'nun dön bir tarafına dağılarak, yasaklanan Kur.ûn'ı Anadolu çocuklanna öğ­ retmeye çalışmışlardı. Kitabımızın son bölümünde göreceğiniz bir jandarma dipçikleri altında, mağaralarda, ormanlıklar içinde, evlerin saklı gizli bölmele­ rinde sakil saklı yürütülen bu Kur’ân öğretmenlerinin acı hikûyeleri bugün yur­ dun dön bir tarafında hâlâ dillerde dolaşmakta ve birçok yaşlı kimse bu anılannı gözyaşlan içerisinde anlatmaktadır.

il.

٠١

‫آا‬

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE DEVLEr İLİŞKİLERİ

Anadolu’da okutulması ve öğretilmesi yasaklanmasından dolayı neredey­ se Kur’ân okuyacak insarüann kalmadığı 1940.1ı yıllarda İstanbul'daki hafızlık kurslannın yaptığı hizmcüer Türkiye'nin dini hayatında çok önemli kilometre taşlan olmuşlardır.‫^*^؛‬

I

İstanbul vaizlerinden Hacı Cemal Öğüt’ün 1941 yılında Bcyazıd Camii'ndc verdiği bir vaazı sırasında, Kur'ân Kurslannın Anadolu'da da açılıp gelişmeye başladığını ve artık Türk insanının yeniden Kur'ân’a ve İslâm'a sanl. maya başladığını söylemesi üzerine zamanın Emniyet Müdürü Kamuran Cuh. ruk hem İstanbul Müftülüğüne ve hem de Diyanet İşleri Başkanlığı'n bir yazı ile müracaat ederek, Türkiye'deki resmi Kur’ân Kurslannın rakamlarını istemesi ve devrin CHP hükümetini de vaazdan haberdar ederek Anadolu'daki dinî gelişme­ lere dikkat edilmesini istemesi, devrin bütün dikkatlerinin din eğitimi ve Kur’ân Kurslan üzerine teksif edildiğinin önemli bir göstergesidir.،^^‫؛‬ 1940 yılında İstanbul’da 7 tane hafızlık kursu verebilen hoca var iken, bu rakam 1944 yılında 10 kişiye yükselmişti. 1944 yılında İstanbul'da hem Kur'ân öğreten ve hem de hafızlık dersleri veren hocalar şunlardı:،^^‫؛‬ I

51. 1934 yjl.nda iki kurs hocasıyla başlayan hatızlık kurslar. 194. yılına gelindiğinde yedi kurs h ^ casıyla tealıyetJerinı yUrutUyordu. e ٧ hatızlık kurslarında 27.5.194. tarihinde 50 iane hahziığa çalışan talebe ve 61 öne ete Ku^ân.ı yUzunden okumaya çalışan talebe bulunuyordu.‫اى‬6‫اا‬ Camii Kur'ân öğretmeni Haliz Necati'nin 9 haliz 4 yUztlnden olmak tizere 13, Nuruosmaniye ba. çımamı Haliz Hasan Akkuş.un hılza çalışan 14. tashıfıı h ‫ﻻ‬n ‫ل‬la çalışan 23. yüzünden okuyan 3 ve vOcuh okuyan 1 talebe olmak Uzere toplam 41. Fatih Kummiu Mescid Kurân öğretmeni Haliz Ismaıl Bayn.nın Wcuha 4 ٠ talime 5 ^mak uzere 9. Haliz Ömer Wem.in hılza çalışan 17, yü٠ zûnden okuyan 2. talim okuyan 5 olmak üzere 24. Haliz Mehmed Hilmi Bilgı'nın hılza çalışan 2. yüzünün ^u y an 15 olmak Uzere 17. Haliz Idns Okudun hılza ç a lışa 1. EyUb Sultan Camii Kur'ân Kursu ö ğ re tin i Haliz Said ‫ ؟‬ayıriı'nın yUzunden okuyan 3. hılza çalışan 3 talebesi olmak uere to^am 6 tane talebesi mevcut idi ki. to^am bu yedi kurs h â s ın ı n cem'an 111 talebesi m e ^ ıl idi. (Sadık Albayrak. Tö^ye'de Din K açası, s. 246.249). 52 Istanbul Vilayeti, emniyet M٧düri٠^ U n ،n 9.7.1941 tanh ve 968 sayılı yazısı ile Istanbul vaizlertn. den H ^ı Cemal ûğOt hocaelendı Istandı Müftülüğüne şikayet Çilmiş ve v a a z la rı^ .dini siy. aseie alet ediyor. gerekç«iyte müftülükçe uyaniması istenmiştir. 53 Rakamlar Isianb^ M٥ftölt^0 Arşıvı'nden dertervnişlir.

.1 ٠!

’k '


DEVRİMLER SONRASI DİNÎ NAYAT

355

Hafız Hasan Akkuş; 24 talebesi vardı (Nuruosmaniyc. Bcyazıd ve Yeni Camii) Hafız Necati Bilgin; 9 talebe (Laleli Camii) Hafız Ömer Ödem; 24 talebe (Fatih ve Hacı Evliya Camii) Hafız Sayid Çayırlı; 12 talebe (Eyüp Camii) Samatyada Mustafa liter ve Ömer Aköz; 6 talebe Hafız Mchmed Hilmi Bilgi; 13 talebe (Yeni Camii) Hafız Idris Okur; 1 talebe (Sultanahmet Camii) Hafız İsmail Bayn; 9 talebe (Fatih Kumrulu Mescidi) Hafız Ferhat Genişyürek; 8 talebe (Aksaray Valide Sultan Camii) Görüldüğü gibi koca İstanbul'da 1944 yılında 10 hoca ve 106 talebe bulu, nuyordu. 1944 yılında bütün bir Türkiye'deki resmi Kur'ân Kur١ ‫؛‬u sayısı ise 38'e yükselmiş ve bu kurslarda da 104'ü erkek, 78'i kız öğrenci olmak üzere toplam 218 öğrenci diploma almışıı/^'.^ 1924 yılından 1946 yılına kadar, halka "Tek Parti Zulmü" dedirtecek kadar şiddetli baskılan altında cereyan eden din eğitim ve öğretimi içerisinde bu kurslann. halkın Kuriân'ı unutmamasında ve kurra hafızlanmn ortaya çıkmasın­ da büyük rolleri olmuştur. Eğer Kuriân hafızlanmn genç yaşlarda (8.15) olabileceği düşünülür ve devletin de 12 yaşından küçük çocuklara hangi tür olursa olsun, din eğitimi ve­ rilmesini yasakladığı düşünülürse, az da olsa yetişen talebelerin ne kadar anlam­ lı olduğu anlaşılacaktır. Çünkü en başta sayılan lO'u bulan yukanda ismini verdiğimiz İstan­ bul'daki kurs bocalan, sık sık Diyanetçe uyanimış ve küçük çocuklara ders ver­ memeleri için lenbihatta bulunulmuştur. İşte onlardan bir tanesi:

54. Jaesehke. Y e n i Türkiye'de Isiâmhk, s. 76.


356

c u m h u r iy e t d ö n e m !

DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

İstanbul M üflülüğü'ne. Ba/ı Kur'ân öğrencilerinin ilk tahsil çağındaki çocuklan kursa devam et­ tirdikleri istihbar edilmiştir. Bu gibi .usulsüz" hareketlere meydan verilmemesi lüzumu ehemmiyetle beyan olunur.

19.8.1942 Diyanet İşleri Reisi M. Şerafeiiin Yaltkaya Görüldüğü gibi Kur٠ ân eğitim ve öğretimi sadece devletçe ve hükümetçe engellenmekle kalmamış, engellemede en müessir güç olarak Diyanet İşleri Başkanlığı da layık olduğu yeri almıştır. 3 Man 1924 dcvrimlcrindcn başlayarak Demokrat Partinin iktidara geldi­ ği 22 Mayıs 1950 tarihine kadar yaklaşık 27 sene din eğitimi ve hususen Kur’ân eğitimi işte bu şanlar içerisinde gelişmiş ve nihayet 16 Haziran 1950 tarihinden itibaren ezanın yeniden Arapça olarak resmen okunmasına izin verilmesiyle bir­ likte. Kur'ân ve Elifba öğretilmesinin üzerindeki yasak da sona ermiştir. Bu 27 yıllık yasak dönemini içeren ve çok acıklı, ibretli, zulümlerle dop­ dolu olan dini hayatı ve din-devlet ilişkilerini, kitabımızın üçüncü cildinde "Ha­ tıralar" bölümünde dikkat nazarlannıza sunmuş olacağız.


ONnaNCI BOLUM

ib a d e t l e r in

TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ VE TÜRKÇE EZAN KONUSU

٠٠٠٠٠_ ٠٠٠.

، ٦!،‫?؛‬3t ö İ :


ib a d e t l e r in

T

ü r k ç e l e ş t ir il m e s i

V E TÜ R K Ç E EZAN K O NÜSÜ

Ezanm bütün bir Islâm ümmetine ve dünya gezegeninde yaşayan yaklaşık 1 milyar 200 milyonluk Müslüman nüfusa yönelik müşterek bir manası vardır. Yerinde bir tabirle ezan, bu 1 milyar 200 milyonluk İslâm dünyasının tam bir ’.istiklal Marşı.’dır. Her duyanın saygı duyduğu, davetine icabet etmeye çalıştığı ve ona maddi-manevi zevkler verdiği bir istiklal Marşı. Dünyanın hiçbir ülkesinde, hangi dine müntesip olursa olsun, İslam müs­ tesna. insanlan böylesine etkileyen ve insanlara günde en az beş kez seslenen böyle bir davetiyeye rastlanamaz. Ezanın sosyolojik olarak Islâm toplumlan vezninde ortak bir sembol ol­ ması bir yana, namaza ve ibadete davet etmesi cihetiyle kulluğa yönelik tarafıy­ la da. İslâm dünyasımn müşterek kulluk davetiyesidir. Her Müslüman rKrede olursa olsun, isterse bilmediği bir dilin konuşulduğu bir Müslüman ülkesinde bulunsun, duymuş olduğu ezan sesi ile ortak bir heyecan ve birlik hissi üc dolar. Yüzlerce ayn dilin konuşulduğu Islâm dünyasında ezan. Müslüman birlik hissi­ ni günde en az beş kez hatırlatan tek birlik sembolüdür. Hristiyanlar için çan ne manayı ifade ediyorsa Müslümanlar için de ezan aynı derecede ve ondan çok daha yüce manalar ifade etmektedir.

/ :٠ ١ ٠ • I

Böylesine yüce manalarla dolu ve Müslümanlann tek ortak sembolü olan ezan, nasıl ve ne sebeble ve hatta nasıl bir fayda umularak yapıldığı bugün bile açıklanamayan bir tarzda 1932 yılı başlarında ortak semboUükten soyutlamak ve ”Türke has" bir şekle sokmak anlayışıyla Türkçelcşiirilmeyc başlandı. Ezanın Türkçeleştirilmesi hadisesi her ne kadar. 1932 Şubat ında gerçek. leşliyse de. muhteva olarak değişikliğin düşünülmeye başlaması çok daha önce­ ki yıllara rastlar.

.1


I 360

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Ziya Gökalp ve Tûrkça Ezan... Ezanın Türkçeleşmesi fikrini ortaya atan kişi şüphesiz Ziya Gökalp'lir. Ziya Gökalp ilk defa "Vatan" adlı şiirinde ibadetlerin Türkçeleştirilmesi fik rini ortaya atmış ve Tüıicçc ezanla ilgili olarak Vatan adlı şiirinin ilk bendinde şöyle demişti:‫^*؛‬ Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur, Köylü anlar manasını namazdaki duanın,.. Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'ân okunur, Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hûda'nın... Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın!

1‫؛‬

Aslında Ziya Gökalp şiirinin bu ilk bendinde de görüldüğü gibi sadece ezanın Türkçeleştirilmesi teklifini gündeme getirmekle kalmıyor. Türkçe Kur٠ ûn fikrini de ortaya almış oluyordu. Halta Gökalp. "Türkçülüğün Esaslan" isimli kitabında, Türkçe yapılan ilahi, zikir ve Mevlid-i Şcrif.i örnek göstererek şunlann da Türkçe olmasını istiyordu: 1. ibadette okunanlar (tilavet) dışında Kufân okunuşu.

[i

2.

Büıün ibadet ve ayinlerden sonra okunuan dualar ve münacaaı (yaka.

nş). 3. Cuma ve Bayram Namazı Hutbelcri^^ Ziya Gökalp’in düşünceleri. Cumhuriyet'in kuruluşu ve özellikle de 3 Mart 1924 devrimlerindcn sonra Mustafa Kemal’in her an aklını meşgul eden hususlaıtlı. Ziya Gökalp bir "Dinsel rcform"‫ ^؛؛؛‬olarak bunlan düşünmüşse de. Atatürk için dini hayat ve ibadetlerdeki reformlar, dinsel reform olmaktan öte bir "Kültürel reform"‫ ^^؛‬idi. 20 Haziran 1928 tarihinde İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakülicsi’nce ha­ zırlanan ve daha önceki bölümlerde de lam metnini sunduğumuz "İslamiyet'i

1. 2 3. 4.

Zıya Gökalp. Y e n i H ayat, s 9.1941 (2. Basım). Zvâ Gökalp. TûrkçOfûğOn E s a s la n . s. 113-114. Varlık Yayınlan. İkinci Basım, 1955. Ankara. .laaschke. Y am TûtiO ye'da İslâm lık, s. 43. JaasehKe. a.9 .6 ... 43.


İBADETLERİN TORKÇELEŞTİRİLMESİ

361

Islah.' projesi ile Alaiürk'ün arzuladığı bu .'Kültürel rcform'.un lemcllcri atılmış oluyordu. Prof. M. Fuad Köprülü. Prof. İsmail Hakkı Baltacıoğlu. Prof. İsmail İz. mirli. Prof. Halil Halid. Prof. Arapgirli Hüseyin Avni. Prof. Hilmi Ömer veProf. Hilmi Ziya gibi on kişilik bir ilmi(!) heyet tarafından takdim edilen bu proje ile. "İbadetin dilinde". "İbadetin şeklinde". "İbadetin sıfatında" ve "İbadetin fikriya­ tında"‫ ^؛؛‬olmak üzere dört ana başlıkla ibadetlerdeki reformlar başlatılmak isten­ mişti. İşte bu projenin "İbadetlerin dili" bölümünde deniliyor ki: "İbadetlerin Li­ sanı" Türkçe olmaktır. Ayetlerin, dualann. hutbelerin Türkçe şekilleri kabul ve istimal‫؛‬.‫ ؛‬edilmeli ve mabcdlcrdc bu esasta teşkilat yapılmalıdır. İbadetlerin dili üzerine yapılması teklif edilen bu değişiklikler 1928 yılın­ dan itibaren en başta Atatürk ve İnönü'yü ve sonra Cumhuriyet Halk Partisi'nin ileri gelenlerini konu üzerine düşündürmeye başlamıştı. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi profesörlerinin teklif başında açmış olduklan ibadetlerdeki değişiklik projesi. Atatürk'te beklenen etkiyi yap­ mış ve kendisini bu konuda 1931 yılı sonlannda kesin olarak harekete geçmeye İtmişti.

Atatürk'ün ibadetlerin Türkçeleştirilmesindeki Hedefleri Bu sıralarda Atatürk'ün üzerinde durmak ve başarmak istediği şeyler baş­ lıca namazın etrafında dolaşıyor ve onun şekilleri çevresinde toplanıyordu.^‫؛‬ Bunlan dört ana başlık altında gösterebiliriz: a) Tekbir, Ezan, Kamet ve Salâtın Türkçeleştirilmesi. b) Hutbenin Türkçe Okutulması. e) Namazın Türkçe Kur’ân'la kıldmiması d)

Halkın rağbetini çekmek için camilerin sıhhî ve bediî bir hale getiril­

mesi. Özellikle ilk üç konu üzerinde yoğunlaşan Mustafa Kemal Atatürk.ibadeüerin Türkçeleştirmesi işinde kendilerinden en çok faydalanacağı kişi. 5. 20 ٧‫اه‬،/‫ ا‬Haziran 1926. 6. JaesehK.. a.g.e.. $. 40-41. 7. .«m an Nuri E^.n. TOrk M a ırif Tarihi. C.S., 8. H 3 9 .


:‫؛‬ ٠‫؛‬ 362

Ü H U R İ Y E İ . DÖNEMİ DlN ^

DE ١ ^ C T İLİŞKİLERİ

İcri etrafında toplamaya başladı ve Dolmabahçe Sarayt’nda bu kişilerle aylar süren bir çalışma başlattı.

. ‫إ‬

I '

Çalışmalara katılan kişiler devrin çok meşhur hafızlan, musikişinas ve mcvlithanlan idi. Hafız Sadettin Kayntık ve Hafız Burhan gibi musikişinaslar olduğu kadar, tegannili mevlid okumalanyla tanınmış meşhur hafızlardan seçme bir gmp bu toplantılara katılıyorlar idi. Dolmabahçe Sarayı.nda bizzat Atatürk'ün başkanlığı ve gözetiminde yü­ rütülen ibadet dilinin Türkçeleştirilmesi çalışmalanna kanlan hafızlar şunlardı: Beşiktaşlı Hafız Rıza. Hafız Burhtm, Hafız Sadettin (Kaynak). Enderunlu Hafız Yaşar (Okur). Sultan Selimli Hafız Ali Rıza (Sagmen), Adliye’deki Hafız Fahri. Galatasaray Muallimi Hafız Nuri ve tüm bu hafızlara başkanlık etmek üzere Üs­ küdarlı Hafız Cemil.‫^؟؛‬ Bu dokuz seçme hafız, "Din inkılabı"^.^^ için yapılıcak değişikliklerde ve özellikle de ibadetlerin Türkçcleştirilmesindc çalışmak için 1931 yılı Ramazan ayının onbeşinden itibaren Dolmabahçe Sarayı.na çağnimaya başladılar.‫^^*؛‬ Hafızlar Atatürk’ün gözetiminde Rtımazan'ın sonuna kadar Tekbir. Ezan. Kamet, Sala ve Hutbenin Türkçeleştirilmesi üzerine yoğun bir şekilde çalışma­ ya başladılar.^* Daha sonra Ramaza'nm bilimiyle 1932 yılının şubat ayına kadar geçen süre içerisinde de Kur.ân'ın Türkçeleştirilmesi üzerine çalışıldı. Kur’ân'ın Türkçeleştirilmesi çalışmalannda da Atatürk, hem güzel sesinden ve hem de hiıab ettikleri düzgünlüğünden dolayı Hafız Sadettin Kaynak’ı çalışma­ ların organizatörü kılmıştı. Saz ve orkestra heyeti ile birlikte yürütülen Kur’ân'ın Türkçeleştirilmesi çalışmasına. Sülcymaniye Müezzini Hafız Kemal, Beşiktaşlı Rıza. Sultiuı Sclimli Rıza, Hafız Burhan. Hafız Yaşar Okur vc Hafız Nuri katılmışlardı. Okunan Türkçe Kur'ân’ın önce Gaziye beğendirilmesi asıl olduğundan hafızlar bir hayli ter döküyor ve halkın bu şekli begcnmiyeceğini bile bile çok yoğun gayretler sarfediyorlardı. Bunun bir başka sebebide Atatürk'ün heyette bulunan hafızlara ; "İnkılaplanmızın son merhalesini sizicr yapacaksınız Hafız Beyler!" diyerek iltifatta bulunmuş olması ve: "Sizi Sultan Camiilerine hatip ya٥ AJ١Rıza Sa.men. mAtaiOfk'le HatıraJarm. Millet Mecmuası, c s. Sayı 10.11. Mart 1940 9 . O s m Nun Ergin M a a n f Tarihi, c.5. s. 1930. lO AlıRıza Salman. *Atatürk'le H aU ralar. Mılfot M e c m u a sı, c.5. sayı 10. 11.3.194S.

]i

: ; iz t : r \ : : K H a ^ : : O s m a n N u n E r g ı n . T û r k M a a n ( r a r ih ı , c . 5 . $ . ) 9 S 3 .


İBADETLERİN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ

363

pacagım. Size sırmalı kaftanlar giydireceğim!"‫ ^^*؛‬gibi hafızlar için o günkü ‫؟‬art­ larda en büyük kabul edilen vaadlerde bulunmasıydı. Tabi o zamanın hafızlan için sırmalı kaftan giymek için Selatin camileri­ ne hatip olmak erişilmesi çok zor olan rütbeler idi. Bu vaadlcre ulaşabilmek için hafızlar saz ve orkestra eşliğinde var güçleriyle çalışıyorlardı. Saz heyeti arasında: Selanikli "Kanuni*. Mustafa. Mısırlı Udî İbrahim ve Kemanî Ermeni Nobaryan var idi/*..‫ ؛‬Saz heyetine iki erkekle bir kadın sesleriy­ le eşlik ediyorlar ve okunan Türkçe Kur’ân'a ritm(l) vermeye çalışıyorlardı.‫؛^*؛‬ Tekbir. Ezan, Kamet ve Salanın Türkçeleştirilmesi

t‫ ؛‬/

^.1

Tekbir. Ezan. Kamet. Salâ ve Kur٠ ân’ın Türkçeleştirilmesi ile ilgili bu hummalı faaliyetleri bizzat yaşayan kişiler, bu çok renkli(!) çalışmalarla ilgili hatıra tutmayı da ihmal etmemişlerdi. Özellikle notaya ve ritme uygun olarak tekbir getiren ve Türkçe Kuriûn okuyan ve bu suretle de Aiatürk.ün din inkıla­ bında "Göz bebeği" olma ünvanına erişen Sultan Sclimli Hafız Rıza'nın (Hafız Ali Rıza Sağman) hauralan bu konuda çok ilgi çekicidir.‫*؛‬.‫؛‬ Hafız Ali Rıza Sağman, haiıralannda bu hummalı çalışmalar şöyle anla­ tıyor "...Sarayın altındaki küçük salonda tekbir meselesi bahsi mevzuu oldu. Yaklaşmakla olan bayramda camilerde okunacak olan tekbirlerin Türkçeleştiril­ mesi isteniliyordu. Halbuki bu hafızlann yapacaklar iş değildi. Bunu yalnız Arapça bilen hem de musikide lasarrtıf sahibi olan kimselerin yapması lâzım ge­ lirdi. Bu vaziyet karşısında gayretin dayıya düştüğü anlaşıldı. Bu derece acele edilmesinin türlü sebebi olabilir: Yapılacak işte iyiliğin, kötülüğün yeri olmaması yani bir şey olsun da nasıl olursa olsun fikrinin hakimi bulunması düşüncesi bir sebep olacağı gibi, yaklaşmakta olan 1931 yılının bay­ ramında bu işe başlanmış olması düşüncesi de ikinci bir sebep olabilir. Herhangi bir rejim yeni kurulurken nasıl kurulursa öyle gider ve temelle­ şir. Bu temel ilkin doğru olarak konulursa i>ı olur diye uygun olduğunu sandı­ ğım bir düşünce kafamın içini sardı. Doğruya aykın bir usulün konması, yanlış 13 14 15. 16

Osman Nun Ergin. M aarif Tarihi, c.S. s. 1948 Osman Nun Ergin, a.g o., c.5. s. 1953. Hafız Yaşar Okur. "A tatürkle O n b e ş Y//٠(D١ni Hatıralar) 1962 İstanbul. Hafız Ali Rıza Sa^ıman'm hatıralan ١tn ‫ ؟‬bkz; Osman Nuri Ergin. Türk M aarif T a n h . 1939

s. s

II


٥f

364

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLETF İLİŞKİLERİ

ü

!!

i‫؛‬:: ı

I

l|

1

bir ibare ile işin aslının, ruhunun çığmndan çıkamlması ihtimali ki bunun böyle olacağı ortada görtilüyordu-yürcğimi titretti. Bugün camilerde okunmakla olan Türkçe tekbir işle bu titreyişin eseridir. Bunu öğünerek söylemek hakkına malik bulunmakiaym. Şimdiye kadar karanlık kalmış olan bu mesele, bizden sonraki nesillere kalacak olan bu eser birkaç satır ile lesbiı edilecek olursa o geceki mücahede ve mücadelenin mükafatını fazlasıyla almış olduğumu itiraf ve kabul ederek bunu barkaç fıkra ile izah edeceğim: Bugün camilerde okunan Türkçe tekbir sırf benim mücahademin meyva. sidir. Bunu yalnız iddia değil, ispat da ederim. En birinci şahidim oradaki Hafız arkadaşlanmdır. Haşan Cemil'in reislik ettiği bu meclisteki 9 hafızdan 8'i bir taraf oldular. Bunlann başında Hafız Kemal vardı. Hafız Kemal. "Allah’u Ekbcr٠ i" "Allah Büyük'tür" tarzında Türkçe'ye çevirelim diyordu. Ben. Allah büyüktür terkibi­ nin hem sıfatına hem mellıumuna itiraz ederek Tann Ulu'dur denilmesini ileri sürdüm. Hafız Kemal, davasını haklı göstermek için "Allah Büyüktür" terkibi­ nin bizce munis olduğunu, ağzımızın buna alışkın bulunduğunu söylüyordu. Sadeddin Kaynak da Hafız Kemal tarafını tutuyordu. Fakat o da tezini müdafaa edemedi. Allah'a karşı Tann; Ekbere karşı Ulu ve büyük kelimeleri üzerinde hayli münakaşa oldu. Neticede görüldü ki. "AUah'u Ekbcr." "Allah Büyüktür" ve "Tann Uludur" cümlelerinin üçü de hece sayısınca birdir. Allah’u ekbcr ibare­ sindeki nağmeyi Türkçeleştirdiğimiz ibareye aynen geçirdik. Tekbirin ibaresi benim tezime göre şöyle oldu: Tann Uludur. Tann Uludur. Tanndan başka Tann yoktur. Tann Uludur. Tann Uludur. Hamd ona mahsusdur. Müzakere bu salhaya gelince Haşan Cemil şöyle bir teklifte bulunarak münakaşaya son verdi: - Her ikisini de Atatürk'e okuruz, onun istediği ve beğendiği kabul edilir. Haşan Cemil'in reisliğindeki konuşmalar bitmiş, tekbir şöyle böyle Türk. çeleştirilmiş. nağmeler yerli yerine konmuş ve "Allah Büyüktüri'. "Tann Ulu­ dur" ihtilafının halli de Atatürk’ün yüksek tasviplerine bırakılmıştı. Şimdi bu ko­ misyon azası sarayın üst katında bulunan Atatürk ün huzuruna çıkıyordu. BiUÛr parmaklıklı merdivenden çıkarken reisimiz Haşan Cemil bize: - Durun, dedi, şunlara bir sürpriz yapalım!

I.


İBADETLERİN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ

365

Atatürk'le yanındakiler bizim üst kata çıktığımızı görmemişlerdi. Oraya çıkar çıkmaz, reisimiz teklifi üzerine: "Allah Büyüktür". "Allah Büyüktür" diye o maruf nağmeleri yüksek sesle ve hep bir ağızdan bağırarak yüriimeye başla­ dık. Henüz Allah'ın adı saray kubbelerini titretmeye başladığı ilk anda Ata­ türk'ün başı bizden yana döndü ve pek hoşlanarak ve gülerek yerinden kalktı, bize doğru yürümeye başladı. Biz de okuya. okuya kendilerine yaklaştık. Ata­ türk, pek seviniyor, tatlı tatlı gülüyordu. Tekbir bitmişti. Haşan Cemil söze baş­ ladı. "- Tekbiri Türkçe'ye çevirirken Hafızlar arasında ihtilâf çıktı. Kimi "Tann Uludur" olsun diyor, kimi "Allah Büyüktür" olsun diyor. İkisinden birisinin ka­ bulünü yüksek tasviplerinize bıraktık" dedi. Reisimiz Hafız Cemil münakaşayı olduğu gibi söylememiş, kısa kesmişti. "Tann Uludur" diyen hafızlann bir kısmı değil, bir teki idi. Ben onun böylesi söylemesini isterdim. Fakat o sarada sükûttan başka çare yoktu. Atatürk: "Her ikisini de dinleyelim!" buyurdular. ilkin "Allah Büyüktür" diye başladık. Kemal ile arkadaşlan pek istekli ve neşeli okuyorlardı. Kendilerininkini beğendirmek için azami gayret sarfediyorlardı. Atatürk ise. kaşlarını çalarak dikkat kesilmiş, ayakla dinliyordu. Tekbir biiıti. Hakikaten pek parlak okunmuştu. Sayar çın çın ötüyordu. Atatürk: ٠Buyurdular. "Allah Büyüktür" avazclcri tekrar yükseldi. Bundan sonra Atatürk: -Şimdi ötekini! Buyurdular. Şimdi benim dediğim okunacaktı. Okundu. Fakat arkadaşlann. bilâiltizam diyeceğim, neşesiz olduklan seziliyordu. Atatürk bunun için de: -Bir daha! Buyurdular. Bir kere daha okuduk. Bu sefer ben de onlara inat kuvvetli vc neşeli okudum. Okuyuş bini. En heyecanlı bir ana gcimtşük. Yalmz hafızlar değil, oradakilerin hepsi dikkat kesilmiş, kulak kesilmiş, göz kesilmişti.Aıatürk'ün ne diyeceğini, hangisini beğeneceğini bir an evvel öğrenmek istiy­ orlardı. O. üç değil, iki kelime ile hem de sabırsızlıklara, meraklara son verdi, hem de tekbirin metnini tespit etti ve: -Evvelki unutulsun! Tamamen Türkçe olsun! "Tann Uludur" diye okun­ sun.


r *f c u m h u r iy e t d ö n e m !

366

DİN VE DEVLE'F İLİŞKİLERİ

:;lİ rî' =

■ı I I

٠I

I.!

‫!؛‬

‫؛‬1 !1

I

Buyurdu, Ben titriyordum. Çünkü böyle bir i‫؟‬i. böyle bir huzurda başar­ mış ve imtihanı kazanmıştım. Arkadaşlanm sükûtc daldılar. Yalnız Galatasaray Lisesi muallimlerinden Hafız Nuri kulağıma: Tebrik ederim diye fısıldadı. Atatürk kazanan tarafı bilmiyordu. Beşeriyet duygulanndan sıynlmış ola­ mayız. Bu şekli iddia edenin kim olduğunu Atatürk'ün de bilmesiniisterdim. "Tanrı Uludur" şekli tastamam benim mücahedenin bir meyvesi idi. Bununla beraber sofrada yine de mesele üzerinde konuşmalar oldu. Ata­ türk yeni metnin aslından daha parlak olduğunu ve nağmeye yakıştığını söyledi: Hafız Kemal de şöyle garip bir mütalaada bulunmaktan çekinmedi: -Biz minarede de ezan okurken Allah kelimesinde nağme yapanz da... Atatürk bir şey söylemedi. Ben işi üzerime alarak dedim ki: -Bu muazzam inkilap karşısında böyle bir nağme dinlenmez ya! Yine Atatürk'ün huzurunda bir mesele görüşülürken ben. tekbirde geçen hamda ve mahsus kelimeleri hakkındaki görüş ve anlayışımı da kendilerine arz ettim. Ahteri Kebir'i geünii. Bu kelimelere baktı. Lügatin verdiği manalar da bunu tutmamış olacak ki; -Biz şimdilik hamd ona mahsustur diyelim de istikbalin Türk'ü daha iyisi­ ni bulsun! Onlar da onu Türkçeleştirsin! Buyurdular. Bu iş de böyle neticelendi.‫^؟*؛‬ Tekbir için yapılan mesai daha sonra ezana ve kamete de teşmil edildi. Onlar da Türkçeleştirildi ve camilerde okunulmağa başlandı. Fakat hükümet laik olduğu için bunlan ne resmî ve ne dinî bir makamdan; meselâ Diyanet işle­ ri Rcisliği.nden getirtiyor, ne de bir kanun mevzuu yapıyordu. Bu işler böylecc hususî şekillerde ve kanunî olmıyan teşebbüslerle yapılıp durdu.‫؛***؛‬ Bu lürTürkçcleşiinnc teşebbüslerinde henüz Salâ denilen ve peygamber'e hürmet ve tazimi gösteren dini metin üzerinde durulmuyordu. Nihayet Diyanet İşleri Reisliği bununla da meşgul olarak Salanın da Türkçe ve notaya uygun, ritmle söylenebilecek bir tarza dönüştürülmesi çalışmalannı başlattı ve Stda’nm üç muhtelif şeklini hazırlayıp ezandan sonra okunmak üzere bütün Müftülüklere gönderdi. Diyanet İşleri Reisligi.nin bu konudaki 6.3.1933 tarihli dikkat çeken tami­ mi şöylcdir:‫؛‬.‫؛'؛‬ 17

18 19

١

^

3

‫؛‬

tonbui MuHOlüğûne göndenlmişor

٥ ٧٠ ٥ "."٥^١ ٥ " ^١ ٥ " ٠ ١ '. '٥ ٠


!BADEn^ERİN TÜRKÇELEŞTİRİLMES!

367

"Oz dilimizle her tarafla Türkçe ezan okunduğu bir zamanda minarelerde Arapça salât okumak ahenksiz düşeceği gibi Hükümeti edilenin takip buyurdu­ ğu maksadı milliyeye de uygun gelmediğine binaen îsıanbul'daki erbabı ihtisas­ la bilmuhabere yukanda yazılan üç suret ile Türkçe tekbir gönderilmiştir. Her hangisi arzu olunursa icabında alâkadarların ondan okumalan tamamen beyano. lunur." Bu emir üzerine İstanbul Müftülüğü. İstanbul'daki İlâhiyat Fakültesi mü­ derrisleriyle görüşerek bunu da tespit edip bildirmiş ve Sala işini de böylccc sona erdirmişti! Diyanet işleri Başkanlığı’nın Devletle iç içe organize ettiği ve tüm müftü­ lüklere de tamamen gönderdikleri ibadetler ve şekilleri ile ilgili bu çeşit inkılap­ lar hakkında içeride ve dışarıda ilginç yorumlar yapılıyordu. Alman Golihard Jaesehke. Dolmabahçe sarayında yürütülüp Meclisçe ka­ nunlaşmadan. tamamen bir emir doğrultusunda yürütülen bu uygulamalan "Şeri­ atın egemenlik alanına açık bir hücum" olarak yorumluyordu.‫^^؛‬ Jaesehke, "Şeriata açık bir hücum" olarak yorumladığı bu uygulamalann kökeninde eğer bir kahraman aramak gerekirse bu kahramanlığın Mustafa Kemal'den önce Ziya Gükalp'c ait olduğunu dile getiriyor ve Şcriaıe bu manada ilk hücumun Ziya Gökalp'ten geldiğini iddia ediyordu. H.H. Schacder٠ e göre, her ne kadar Ziya Gökalp'in. İslam ümmetinden. Türk kültüründen ve Avrupa medeniyetinden olmak şeklinde dile getirdiği meş­ hur felsefesiyle bu kahramanlık uyuşmazlık içindeyse dc‫^*“؛‬iya Gökalp herşeye rağmen 20. asnn başlannda Ezan'ın ve Kur٠ ân'ın Türkçelcşiirilmcsini "Vatan" adlı şiiriyle dile getirmişti. Vatan adlı bu şiirin bir kıtasında Gökalp Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur, Köylü anlar manasını namazdaki duanın... Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur*ân okunur, küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüdanın... Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vasanın.^"^ 20. GoUhard Jaesehke. Y e n i T ü rkiye’d e İslâmlık, s. 45. 22. Zıya G٥kaİp, Y e n i H ayat, s. 9 (1941)


368

c u m h u r iy e t

D Ö ^ M ! DİN v e UEVLCT ‫ا‬L‫وا‬K‫ل‬ LER‫ل‬

diyerek Türkçe ezan reformunun temelini daha 20. asnn başlannda atmış olu­ yordu. Aslında şiirde adı geçen, a"Ezan"dan başka. Ziya Gökalp. .’İslam Ümme­ tinden" olgusuna tersliğine rağmen "Tüılcçülüğün Esaslan" isimli eserinde, tekke ve dergahlardan Tüılcçe yapılan zikirlerde okunan ilahilerle ve sonradan yaşayan bir dinsel tören haline gelmiş bulunan Türkçe Mevlid.i Şerif-i örnek göstererek şunlann da Türkçe olmasını istiyordu.^^‫؛‬ 1. İbadette okunanlar (tilavet) dışında Kur.ân okuyuşu 2. Bütün ibadetlerin sonunda yapılan dua ve münacaaüer 3. Hutbeler 4. Tekbir ve Salavat-I Şcrifclcr. Ziya Gökalp bunlan isterken öne sürdüğü tek gerekçe Türklükle birlikte ibadederde vecd ve İtmi.nan'ın artması idi.(2‫ﻟﻪ‬ I.

!1 '{

Ziya Gökalp'in gündeme getirdiği ve daha sonra Dolmabahçe Sarayı’nda hafızlar gnıbunda meşk edilerek şekillenen Türkçe Ezan. Kamet. Tekbir ve Salavat-ı Şerife ilk kez bir Ramazan ayında 3 Şubat 1932 tarihinde okundu. Tek­ birler ve Salavailar da Teravih namazlannda okunmaya başlandı.‫^^؛‬ İlk Dil Kongresinden sonra da Vakıflar Genel Müdürlüğü Ocak 1932’den itibaren, bütün cami ve hademc-i hayrat'ın (din görevlileri) amiri sıfauyla önce Diyanet İşleri Reisliğine ve sonra da Vakıflar Genel Müdürlüğü makamına bağlı bütün cami ve mescitlere Tüıicçe ezan için her türlü hazırlığın yapılmasını emretti. T a n r ı U lu d u r , T a n r ı U lu d u r ...

Ezanın yeni şekli Diyanet İşleri Başkanlığınca Atatürk'ün de onayından geçmiş şekliyle tüm müftülüklere tamamen Ocak 1932 den itibaren gönderilmiş

oldu..^^ Onaylanan Türkçe Ezan'ın tam metni şöyle idi:

23 24. 25 25 27

Ziya Gökalp. TO rkçûm ğûn E s a s la n . s. 113-114. Varlık Yayınlan. 1955. İstanbul (İkin. Baskı) Jae٠chk٠. Y ani TO rkiya'öe İslam lık, s. 43. 4 Şubat 1932 tarihli S a n P o s ta G a za te si. jMsehk.. t.45. Diyanet İşlen Re٠sli٥î. Ocak 1932. Ezanın Tesbib toplantısı.


İBADEniERjN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ

369

1. Tann Uludur. (4kcre) 2. Şüphesiz bilirim vc bildiririm ki Tann.dan başka yoktur tapacak, 3. Şüphesiz bilirim vc bildiririm ki. Tannnın elçisidir Mu. hammed, 4. Haydi namaza, 5. Haydi kurtuluşa, 6. Namaz uykudan hayırlıdır (Yalnız Sabah namazında), 7. Tann Uludur, Tann Uludur. 8. Tanndan başka yoktur tapacak. Her ne kadar Türkçcleştirilmiş bu ezanın güftckarlan bir hafızlar grubu ise de gerçek güftekâr Mustafa Kemal Atatürk idi. Bu güftenin bestckûrlanna da Devlet Konservatuanndan İhsan bey ile, Ermeni Nobaryan getirildi.‫؛؟؛؛‬ Ezan.ın hemen arkasından Tekbir, Tchlil vc Salavat-ı Şerifelerin Türkçe. !eştirilmiş şekilleri de Diyanet İşleri Rcisliğince bütün müftülüklere tamamen gönderildi. Diyanet işleri Reisi Börekçizâde Rıfat Efendinin (Rıfat Börekçi) tüm müftülüklere gönderdiği tebliğ de şunlar yazılıydı:‫^؛‬.‫؛‬ T ü r k ç e o la ra k c a m ile rim iz d e n ٧ e m in a re le rd e n o k u n m a y a b a ş la n a n E z a n .ın a h e n g in i s a ğ la m a k v e m illi d e v le t p o litik a la rın a a y k ırı d ü ş m e m e k üzre(!) T e k b ir ve S a la v a t 'i ş e n fe le r d e a ş a ğ ıd a k i ş e k ild e T ü rk ç e le ş tirilm ıştir. S a la v a t için M üftülükle• rin s e ç im in e b a ğ lı o la ra k a ş a ğ ıd a k i ş u ü ç ş e k il b ild irilm iştir. S a la v a t.ı Ş e rife ..Ey T a n rın ın e lç is i M u h a m m e d . s a lâ t s a n a , s e la m sa n a .(y a d a: S e n in ü z e rin e o ls u n rah m e t v e s e la m e t ey M u h a m m e d ); v e y a (Ey T a n rın ın s e v g ilis i M u h a m m e d s a lâ t sîzin d ir, s e la m sîzin d ir.) T e k b ir iç in . T a n r ı U lu d u r. T a n rı U lu d u r. T a n rıd a n b a ş k a T a n rı yoktur. T a n rı uludur, T a n rı uludur, H a m d o n a m ahsustur...

Tekbir ve Salavat-ı Şerifeler için bu yeni şekli kullanmayanlar için de, Türk Ceza Kanunu'nun 526. maddesi gereği ceza öngörüldü. 2 Haziran 1941 ia. rihli kanunla bu maddeye yapılan ilaveye görc (herhangi bir yerde, görev dışın, da bile olsa vc görevli olmasa bile) Arapça olarak ezan okuyanlar vc tekbir geti. rip, Salavat-ı Şerife zikredenler için üç ay hapisle cezalandırma kabul edildi.‫؛؛‬.‫؛‬

Hutbenin Türkçe Okunması Türkçcleşiirilen ibadet şekillerinden birisi de hutbeler idi. ÖrKclikle (Turna Hutbesi vc Bayram namazları hutbeleri, halk hiçbir şey anlamıyor (!) dü. 20. Osman Nuri Ergin. Terk Maarif Tarihi, c s. s. 1953 ١ ٠ Jaesehke. Yeni Tûrkıye.de İslâmlık, s. 45 29. Tekbir ve Salavatla İlgıl، bu tebliğ Diyanet İşlen Retslığı'nce e Mart 1933 larihinde yayınlanmış tir. 30. Su cezalandırma şeklî de en y٠ ğun clerak 1940.19. yıllan arasında lf١önû donemmde g ^ k . !eştirildi. 1946-1947 yıllarında da Adalet Bakan, Puat Sırmen.ff) zamanın^ bu suçtan Ortalama her ay 50 katomOsWman cezalandırılmış o lu y .^ ٠


r 370

CUMHURTVirr

dönem !

DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

şünccsiyle Türkçclştirilcmcyc labi tutuldu. Atatürk. ..Egcr hutbe hitabcımck ve halkla konuşmak ise. halkın o hutbeyi her şeyiyle anlamış olması gerekir. Halka hitap ederken onun anlayacağı bir dille konuşmak en tabii ve en mantıklı bir yol olduğundan şüphe yoktur." diyerek hutbenin Türkçcleşiirilmcsinin ve ondaki Arapça duaların atılması gerektiğinin kendince gerekçesini de ortaya koymuş oluyordu. Aslında Hutbenin Türkçeleştirilmesi ile ilgili örneği Mustafa Kemal Balı, kesir Lala Paşa Camiinde 1923 yılında bizzat kendisi vermişti. Daha önceki bö. lümlcrdc de tam metnini sunduğumuz bu hutbenin önemli bölümlerini yeniden zikrederek konuyla ilgili Hafız Saadettin Kaynak'ın ilginç hatıralanna yer ver­ mek istiyorum. Mustafa Kemal sözkonusu hutbesinde minberin birinci, üçüncü ve yedin­ ci basamaklannda okunması gereken dualan atlayarak hutbeyi okuyacağı basa­ mağa çıkmış ve öylece hutbesini okumuştu. Mustafa Kemal’in arzuladığı ve istediği şey, ibadetleri şekillendirmek ve belli kalıplara koymak değildir. Onun için minberin merdivenlerinde dumiayıp. dua okumadan direkt olarak hutbesine başlamıştı. Hutbede şöyle diyordu: " E y M ille t.A lla h b ird ir. Ş a n ı b ü y ü k tü r. A lla h 'ın s e lâ m e ti, atıfeti v e h a y rı ü z e ri­ n iz e o ls u n . P e y g a m b e r im iz E fe n d im iz H a z re tle ri C e n a b ı H a k ta ra fın d a n in s a n la ra h a k a y ik i te b liğ e m e m u r R e s u l o lm u ş tu r. K a n u n i E s a s i c ü m le n iz c e m a lu m d u r ki K u r 'â n - ı A z im ü ş ş a n 'd a k i h u s u s d u r. İn s a n la ra fe y iz ru h u v e rm iş o la n d in im iz so n d in d ir, e k m e l d in d ir. Ç ü n k ü d in im iz a k la , m a n tık a . h a k ik a te ta m a m e n te v a fu k v e te ta b u k e d iy o r. E ğ e r a k la , m a n tık a v e h a k ik a te te v a fu k e tm e m iş o ls a y d ı, b u n u n la d iğ e r k a v a n in i te b fiy e y i ila h iy e b e y n in d e te z a t o lm a s ı ic a p e d e rd i. Ç ü n k ü b ilc ü m le k a v a in i k e v n iy e y i y a p a n C e n a b ı H a k 'tır. A r k a d a ş la r ; C e n a b ı P e y g a m b e r m e s a is in d e iki d â r'a , iki h a n e y e m a lik b u lu ­ n u y o rd u . B iri k e n d i h a n e s i, d iğ e ri A lla h 'ın e v i idi. M ille t işle rin i, A lla h 'ın e v in d e y a . p a rd ı. H a z r e ti P e y g a m b e r ٠in is m i m ü b a re k le rin e ik tifa e n bu d a k ik a d a m ille tim ize ; m ille tim iz in h a l v e is tik b a lin e ait h u s u s a tı g ö r ü ş m e k m a k s a d ıy la bu d a rı k u tsid e A lla h 'ın h u z u r u n d a b u lu n u y o ru m . B e n i b u n a m a z h a r e d e n B a lık e s ir 'in d in d a r v e k a h r a m a n in s a n la r ıd ır . B u n d a n d o la y ı ç o k m e m n u n u m . B u v e s ile ile b ü y ü k b ir s e ­ v a b a n a il o la c a ğ ım ı ü m it e d iy o ru m .

Mustafa Kemal: »ICamiler Din v . Dünya İşleri İçindir n E fe n d ile r, c a m ile r b irb irim iz in y ü z ü n e b a k m a k s ız ın y a t ıp k a lk m a k iç in y a p ıl­ m a m ış tır. C a m ile r ta a t v e ib a d e t ile b e r a b e r d in v e d ü n y a iç in n e le r y a p im a k lâ z ım

\

j:


İBADEniERİN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ

371

geldiğini düşünmek yani meşveret İçin yapılmıştır. Millet işlerinde her lerdın zihn başlı başına laaliyette bulunmak elzemdir. İşte bizde de burada din ve dUnya ıgin istikbal ve istiklalimiz İçin, bilhassa hâkimiyetimiz İçin neler düşündüğümüzü mey dana koyalım. Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin du şündüklerinizi anlamak istiyorum. Amali milliye, irade‫ ؛‬milliye yalnız bir şahsın dU şUnmesinden değil, bilumum eiradı milletin arzularının, emellerinin muhassa lasından ibarettir. Binaenaleyh benden ne Öğrenmek ne sormak istiyorsanız ser bestçe sormanızı rica ederim." "Hutbeler hakkında irat edilen sualden anlıyorum ki bugünkü hutbelerin tarzı milletimizin hayati likriyesi ile lisaniyle ve ihtiyacatı medeniyesıylo mütenasip go. rUlmemektedir. Elendiler, hutbe demek nasa hitap etmek, yani sOz söylemek de. mektir. Hutbenin mânası budur. Hutbe denildiği zaman bundan bir takım melhum ve mânalar istihraç edilmemelidir. Hutbeyi irat eden hatibdır. ٧ ani sOz soylıyen de mektir. Biliyoruz ki Hazreti Peygamber zamanı sadetlerinde hutbeyi kendisi irat ederlerdi. Gerek Peygamber Elendimiz ve gerek HUlelayı Raşidin.in hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki gerek Peygamberin, gerek HUlelayı Raşidın'ın söylediği şeyler 0 günün meseleleridir, o günün askeri. İdarî, mail, siyasi ve ١çtı. mal hususatıdır. Ummeti Jslâmiye tekessUr ve Memaliki islâmiye tevessua başlay. ınca Cenabı Peygamber.in ve HUlelaı Raşidin.in hutbeyi her yerde bizzat kendileri, nin irat etmelerine İmkân kalmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri iblağa bir takım zevali memur etmişlerdir. Bunlar her halde büyük rUesa ıdı. Onlar cami şerile ve meydanlarda ortaya çıkar, halkı tenvir ve İrşat İçin ne söylemek lâzımsa söylerlerdi. Bu tarzın devam edebilmesi İçin bir şart lâzımdı. 0 da milletin reisi olan zatin halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı aldatmamasıdır. Halkı ahvali umumiyeden haberdar etmek son der^e haizi ehemmiyettir. Çünkü her şey açık söylendiği zaman halkın dimağı hali taaliyelte bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek şunun veya bunun arkasından gitmiyecektir. ancak millete bir lisanda olması ve onların da bu. günkü icabat ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, haille ve padişah namını taşıyan müstebitlerin arkasından kOle gibi gitmeğe m^bur etmek İçindi. Hutbeden maksat ahalinin tenvir ve irşadıdır. Başka değildir. Yüz, iki yüz hattâ bin sene evvelki hut. beleri okumak insanları cahil ve gallet İçinde bırakmak demektir. Hutbenin her halde nasın kullandığı lisanla görüşmesi elzemdir. Geçen sene Millet Meclisinde irat ettiğim bir nutukta demiştim kı : (Minberler halkın dimağları, v ira n la n ^in bir menbaı teyiz, bin menbaı nur olmuştur.) BOyle olabilmek ^ın minörlerden akse, decek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması ve hakayiki tertniye ve İlmiyeye mutabık olması lâzımdır. Hutbeeyi kiramın ahvali siyasiye, ahvali ^timaiye ve medeniyeyi her gün takip etmeleri zarurîdir. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış telkinat verilmiş o‫؛؛‬r. Bınaerıateyh hutbeler tamamen Türkçe ve icabatı zamana mıwal،k olmalıdır ve olacaktır..*‫؟‬

31

*Gazi M usta fa K em a t P a şa H a z/e tie n I z m k Y o iu n d a '

96>93 ‫ﺀ‬

ıjâ\v' ‫ل‬


372

CUMHURİYtrr

dönem i

DÎN v e

devleti '

İLİŞKİLERİ

Bu hutbenin okunduğu 1923٠ dcn 1932 tarihine kadar Türkçe hutbenin sözkonusu edilmediği anlaşılıyor. Fakat ezanın ve tekbirlerin Türkçeleştirilmesi sırasında tekrar ele alındığı görülüyor. Atatürk'ün Din İnkılâplarında çalışmış olan Hafız Sadeddin Kaynak bu konuda hâtıralannda diyor ki: "Türkçe Kur.ân okunması tecrübelerine nihayet verildiği gecenin ertesi gün Ramazan’ın son Cuma'sı idi. O gün Sülcymaniye Camii çok kalabalık olur. İstanbul halkı arasında şöyle bir kanaat yaşar: Ramazan'ın son Cuma'sı Süleymaniye'de namaz kılanın bütün günahtan affolunurmuş. Atatürk halkın bu top­ lantısından istifade edilerek ilk Türkçe hutbenin Süleymaniye'de okunmasını arzu ve emir buyurdular. Hutbenin mevzuunu da kendileri elindeki Kur'ân ter­ cümesinden seçtiler. Mevzu şu idi.: O gafillere yeryüzünü ifsat etmeyin denildiği zaman biz (ifsat değil) ıslah ediyoruz derler. Halbuki işte onlar müfsittirler. Fakat ne yaptıklannm farkında değillerdir. Bu mevzuu genişletmek ve hutbeyi hazırlamak için zamana ihtiyaç vardı. Müsaade istedim. Kıyafet hususunda bir iradeleri olup olmadığını sordum. ٠Kat'iyen sank islemem. İşte bu gece giymiş olduğun elbise ile başı açık olarak, fakat hava soğuktur, paltonu giyebilirsin."‫؛^^؛‬ Atatürk’ün bu kesin emrine diyecek birşeyim yoklu. Ne diyeyim. İnkılap yapılıyor. İtiraz etmeden "peki" dedim.‫؛^^؛‬ İsmet Paşa’da orada idi. Okuma şekline ve hitabet tarzına dair bazı tavsiy­ elerde bulundular. Ertesi gün şu hutbeyi Süleymaniye minberinde okudum: "Ey ululardan ulu Tann! Sana hamdederiz. Bütün âlemleri yoklan var eden ve onlara nzık veren Şensin. Sana şükrederiz. Bütün mahlûkat içinde insanlan en mükerrem yaratan sensin. En şerefli kulunu, doğruluğunda hiç şüphe etmediğimiz büyük kitabınla bize hak Peygamber olarak gönderdin. Yalnız sana tapar ve yalnız senden yar­ dım isteriz. Ey Ulu Tann bizi imandan ayırma (Hatibin peygamberle kitabın adıru söylememesi dikkate değer.) Ey Müslümanları Ulu Tann buyuruyor k i : Bazı insanlar Allah'a ve ahiret gününe inandık, biz de müminiz derler. Böylelikle Allah'ı ve müminleri aldat32

6 Şubal 1932 tarihli Mtlliyel Gazetesinde Sadeddin Kayna.ın başı açık ve smokin OstOndû pal­ tosu oldu٥u halde Süleymaniye minberinde hutbe okurtten çekilmiş bir resmi vardır 33. Sac. Barak, A ta tü rk vo Din. s 62-75.


I

İBADETLERİN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ

373

mak islerler. Halbuki onlar yalnız kendilerini aldatırlar. Ve böyle yaptıklannı da anlamazlar. Onlara dünyayı fesada vermeyiniz! denildiği zaman hayır! Biz ı.slah ediyoruz derler. Halbuki ifsat ederler, lâkin anlamazlar. Kendilerine herkes gibi iman ediniz! denildiği zaman, biz apdallar gibi mi inanacağız? derler. Halbuki kendileri apdaldırlar. Bunu bilmezler! Allah ile yapüklan ahitleri bozanlar. Allah'ın birleşmeyi emrettiğini ayıranlar ve yeryüzünü fesada verenler hüsrandadırlar. Islah edilen yeryüzünü ifsat etmeyiniz. Allah ifsat edenleri sevmez. Kendiniz yapmadığınız iyilikleri başkalarına nasıl tavsiye edersiniz? Kitabı okuyorsunuz, hiç düşünmüyor musunuz? Ey insanlar şeytana uymayınız o. sizin açık düşmanmızdır. Size fenalığı ve namussuzluğu o emreder. Allah hakkında bilmediğinizi söylemeyi o öğretir. Allah'ın kitabını okuyanlar, namaz kılanlar, ihsan ettiğimiz nzkdan gizli ve ûşikâr sadaka verenler tükenmez bir mala sahip olacaklanndan emin olabilirler. Allah onlara mükâfatını verecek ve lüıfunu aniıracaklır. ٠

Oturulacak.

Ayakta: Allah ve melekleri, Peygamber٠ e salai ve selam ederler. Ey müminler siz de Peygamber٠ e salat ve selâm ediniz. ٠Dua

٠

Ulu Tannm. hak ve adaletle hareket edenleri sen payidar eyle. Cumhuriy­ etimizi ve Türk Milletini sen muhafaza eyle. Türk ordusunu havada, denizde ve karada daima muzaffer eyle. Topraklanmıza bol bereket ihsan eyle. Mahsulatı, mızı her türlü afetlerden sakla. Mübarek şehitlerimize ve ölülerimize rahmet eyle. ٠

Hatime ٠

Allah adil ve ihsan ile emreder. Akrabanızdan muhtaç olanlara muaveneti emreder. Fuhşu ve kötülüğü ve haksızlığı nehyeder. Allah size nasihat veriyor umulur ki (bunu can kulağıyle dinler ve) düşünürsünüz. O gün çok kar yağmıştı. Buna rağmen Süleymaniye Camii oklun tıklım dolmuştu. Namazı ben kıldırmadım. İmam kıldırdı. Hutbe ile namaz arasındaki zamanda Arap olduğu anlaşılan bir adam mihraba yakın bir yerde: ٠

Böyle hutbe olmaz, namaz fasittir.


374

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE DEVLEl. İLİŞKİLERİ

diye bağırdı. Fakaı bunu ne ccmaaı dinledi, ne de imam.‫'^؛‬.^ Fakat çok şükür iti­ raz eden yalnızca bu Arap kılıklı kişi idi onu da polisler derhal yakalayıp kara­ kola götürdüler ve tahminim bir güzel benzettiler. İşte 1932 den itibaren Türkiye'de bütün camilerde hutbenin Türkçe oku­ tulmasına bu suretle başlanmış ve bunun için de Diyanet İşleri Başkanlığı tara­ fından kitaplar yazılıp basimlmış oldu. Namazın T ürkçe K u r’ûn.la Kıldırılması Dini ibaredeılerde yapılan devrimlcrden ve fakat hiç tutmayan devrimlerden biri de namazın Türkçe Kur'an'la kılınma.sı idi. Maarif Tarihi yazarı Osman Ergin konuyla ilgili olarak şöyle diyor: "1200 küsur seneden beri .sürüklenip gelen bu mesele ile Atatürk'ün esaslıca uğraşacağından şüphe mi edilir? Evet Atatürk bununla da uğraşmış, fakat sonuna kadar gidememiştir!..." Dinde yapılan devrimlerden Türkçe Kur’an'la namaz kılmak işini bizzat yaşamış ve bu devrime iştirak etmiş olanlardan bu konuyu dinlemek her halde yerinde olur sanınm. Hafız Rıza Sayman hâtıralannda diyor ki: "Atatürk’ün devrim ufuklan gün geçtikçe açılıyor ve genişliyordu. Bir milletin en görünür vasfını, en açık karakterini, şüphe yok ki. onun dili gösterir. Atatürk'ün bu işi yapmakta olduğu devrimlerin belki en başında gelecekli. Türk­ çe adım taşıyan dile Türklük damgasını vurmak! Buna nereden başlamalı idi? Tarihte ve her zaman bir milletin dilinin şu parçalara bölündüğü görülmektedir: Din dili, devlet dili, edebiyat dili, halk dili. Bu parçalann içinde ruhlara kök salan, duygulan daha köklen kavrayan şüphesiz, din dili idi. Atatürk işle bu Dil Devrimine buradan başlamayı başan bakımından uygun bulmuş olacak ki günün birinde bu cepheyi kurdu. Sarayda bulunduğumuz gecelerin birinde onun: - Pek yakında yepyeni bir dile kavuşacaksınız! sözü kulakJanmda hâJâ çınlamakladır.

34. Osman Nuri Eroin. 35 NıyıZJ Ahmed

TOfk M aarii Tanhi. c.5. ٥. 1947. BanoğMi. A ta tü rk'ü n IstanburdakJ H a y a iıc .2 .

s. 352.

‫ل‬


IBADETTLERİN itlKKÇELEŞTlRlLMESl

375

Su/lı Sözlü Hafızlar topluluğu İle Kur'ân ve Mevlid Seansları 1931 Ramazan'ının on beşinden itibaren saraya çağınlmağa başladık. Bu işte çalışacak Hafızlar şunlardı: 1. Beşiklaş’lı Hafız Rıza. 2- Sülcymaniye müez­ zini Hafız Kemal. 3. Hafız Sadeddin (Kaynak). 4. Hafız Burhan. 5- Hafız Fahri. 6. Hafız Nuri. 7. Hafız Yaşar. 8- Hafız Zeki. 9- Sultan Sclimli Hafız Rıza. İşte bu Hafızlar Ramazan'ın sonuna kadar Atatürk'ün bol bol iltifatına mazhar oldu­ lar. Atatürk bize: ٠İnkilâplanmın son merhalesini siz yapacaksınız Hafız beyler! diye iltifatlarda bulunurdu. Ve: - Sizi Sultan camilerine hatip yapacağım, size sınnalı kaftanlar giydirece­ ğim! gibi vaatlerle de bizlcri sevindiriyorlardı. Yine Atatürk bu İnkılâp çalışma­ larından bahis buyururken: ٠Başka Hafızlar var ki tccviiçidirler. onlan bu işe kanştırmak istemem, bana sizin gibi münevver Hafızlar lâzımdır! Tecvide gerek yok. derlerdi ve bu sözlerle de Hafız İdrislc Eyüp Hatibi Hafız Nuri gibileri kasteder­ lerdi. Bu iş için ilk çagnidığımız gece Atatürk’e mülâki olmadık. Maarif Vekili Reşit Galip Bey meseleyi bize şu yolda açtı: - Camilerde Türkçe Kur'ân okuyacaksınız. İşte size birer tane Kur.ân veri­ yoruz. Evet bu tercüme belki iyi değildir. Çünkü Arapça’dan Fransızcaya ve ondan da Türkçeye tercüme edilmiştir. Bununla beraber Ankara’da daha iyi bir Kur.ân tercümesi yapiınimaktadır. Tebliğ olunan Atatürk’ün bu emri üzerine hangi Hafızın nerede ve saat kaçta okuyacağını kararlaştırdık. Reşit Galip bunlan not elli. Hangi surelerden hangi âyetleri okuyacağımızı da biz kendi aramızda seçecektik. Aynı sürenin bir kaç Hafız iarafmdan okunmasını temin için her Hafız bir aşır seçti aynidık. Ertesi gün çıkan gazeteler, o gün Türkçe Kur'ân okuyacak Hafızlann adlanm, okuyacaklan camileri ve okuma saatlerini iri harflerle yazdılar. Ben ikindi namazından sonra Beyazıt camiinde kütüphane kapısının önünde okuyacakum. O gün camiye vardığımda hergünkünün bir kaç misli kalabalığın beni bekle­ mekte olduğunu gördüm. Heyecanlı idim. O ana dek yapamadığım bir işi yapacakıım. sıkılıyordum. Zaten bu işin bir şeye bcnzemiyeccğine ben dc kamdım.

‫؛‬1


I

376

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Türkçe, mensur bir ibareyi makamla okuyacaktım. Tuhaf bir §cy olacağını ben de kestiriyordum. Türlü türlü sebeplerle bu kalabalık husule gelmişti. Bir grup. Kur.ân baka­ lım bize ne söylüyor? merakiyle kubbenin altını doldurmuştu. Bir başka grub. Türkçe Kur.ân bakalım nasıl okunacak? diye gelmişti. Bir lakımı da bakalım Türkçe okunan Kuriân birşeyc benzeyecek mi? şüphesiyle orayı kaplamışlardı. Artist Şadi Bile Türkçe K u r’ân'm Asla Olamıyacağma K arar Vermişti O gün. orada hususî bir güzellikle de karşılaştım. Bu kalabalık cemaatin en önünde ve benim oturacağım minderin tam karşısında ünlü artist Şadi otur­ makta idi. Gazetede okuduğu havadis üzerine orada yer bulmak için, kimbilir, kaç saat önce gelmişti. Orada yerleşmişti. Şadi ile çok iyi ve samimi görüşürdük. Deryadil bir adamdı. Derviş olur tekkeye gider ve halkaya girerek ve kimsenin yapmağa muktedir olmadığı coş­ kun zikirler yaparak kan ter içnidc kalırdı. Sofu olur camiye gider. Kur'ân din­ lerdi. Ruhanî musiki aşkına düşer, kiliseye girerdi. Artist olur, sahneye çıkar, aktörlük yapardı. Nasıl söyleyeyim, ruh bakımından türlü türlü boyaya boyanır, çeşit çeşit şekiller gö.sicrir tuhaf bir zattı. Bu tuhaflıkJanndan birisi de Kur'ân'ın Türkçe okunması hakkında benimle daha önceden yaptığı münakaşalardır. İhti­ mal ki Haşim Nahit'ten mülec.ssir olmuş, ihtimal ki Ziya Gökalp.in bu husustaki düşüncelerinin tesiri altında kalmış olacak ki: Her Türkün Allah'ın kendi bildiği ve konuştuğu bir dil ile yavarmasını işin ruhuna uygun bularak Kuriân'ın da Türkçe okunmasını yürekten isteyenler­ dendi. İşte o isteği bugün resmen yapılacakü. Niçin bu fırsattan faydalanmasın? Bu maksatladır ki erkenden gelmiş, en Önde yer bulmuş, oturmuştu. O kalabalığın gözü, dikkati, hattâ merakı ve istiğrabı önünde Kur٠ ûn٠ ın Türkçesini okudum. Okuma bilip herkes dağılacağı sırada arüsi Şadi eğilerek kulağıma kısaca: "Ben davamdan vazgeçtim. Türkçe Kur ânın hiç olmayacağını şimdi daha iyi anlamış oldum" dedi ve hızla yanımdan aynlıp gitti. Anladım ki öyle önceden tasarlandığı gibi Türkçe Kur’ân pek tutmaya­ caktı. Çünkü onu artist Şadî bile beğenmemişti. Ancak ne yapalım Gazi ille de Türkçe okunacaktır diyordu...^^.^ 36. 0،m ٥١ Alkan Erg.n. Tûrlt M a ütfi Tarihi, c.5, s. 1950.


İBADETLERİN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ

377

Mustafa Kemal K ur'ân Okuyor!

٠

Hafız Sadettin kaynakla beraber diğer hafızların Türkçe Kur.ân talimleri ve ilk kez ycrcbaian Camii ve Bcyazıd camilerinde halkın huzurunda okumala. nndan sonra Türkçe Kur'ân fikri halkla birlikte okuyan hafızlarda bile tutmamış. u. Bu işin mutlaka olması da istendiğinden hafızlann elinden bir şey gelmiyor­ du. Yine bu Ramazan gecelerinin birisi Kur’ân meselesine aynimıştı. Ata­ türk’ün Önündeki masa üzerinde Kur'ân tercümesi duruyordu. Bu kitabın ötesine, berisine kağıttan işaretler konulmuş olması Kuriân'ın İncelenmekte olduğunu ve bazı yerleri için özel çalışmalar yapıldığını gösteriyordu. İşte bu çalışmalar içni Sadettin Kaynak bakınız neler söylüyor. "Atatürk o işaretli yerlerden birisini açtı ve okunmasını bendenize emretü. Okunması istenen yer Nisa Sûresinin hürmeti müsaharc âyeti idi. Bu âyette analann, kızlann, kardeşlerin, teyzelerin, halalann. erkeklere haram olduğu beyan ediliyordu. Atatürk bu âyete bozulmuştu. "Yükselmiş, medeniyeti gelişmiş bir aleme, Analannızı nikahlamayınız. kızJannızı nikahlamayınız demenin çok mânâsız bir şey olduğunu söylüyordu. Ve bilhassa âyetin "ve en tccmcvu bcynci uhıeyni illâ ma selef’ parçasının mânası "İki kardeşi aynı zamanda nikahlamayınız. Eğer böyle bir şey yaptıysanız Allah affeder." şeklinde söylenince Atatürk çok sinir­ lendi ve işte bu hezeyandır diyerek böyle bir şeyin olamayacağını belinti. Ayetin Türkçesini ben okuduğum ve Atatürk'e muhatap bulunduğum için itirazlanna da ben cevap vermek durumundaydım. Cesaretimi topladım ve Atatürke:

i

٠Efendim bu. iki kardeşi aynı zamanda nikâh altında bulundurmayınız. Biri ölür veya boşanırsa o vakit bulundurunuz" manasına gelir. Burada bana okumam için verdiğiniz meal çok yanlış yazmış" dedim. Bu açıklamama rağmen Atatürk kani olmadı ve meselede o gün bu kadar­ la kapandı. Anlaşılan Atatürk itirazıma da bozulmuştu.‫^^؛‬ Atatürk'ün Din ve Kur’ân hakkmdaki kanaaü benim anladığıma göre şudur: O diyordu ki. Türk bunun (Kur'ân’ın) arkasından koşuyor. Fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var. bUmiyor ve bilmeden tapmıyor. Benim 37. Niyazi Ahmed Bano٥(u. A tatürk'ün İstanbul'daki Hayatı, c.2. %. 352.


r ;i

378

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE DEVLE!.. ILİŞI^İLERJ

I?■•'

maksadım arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın. Evet ben de bilirim ki insan dinsiz olmaz. Fakat Türkün dini tabiatıir. Bunu size münevver, siniz diye söylüyorum. Kadir gecesi yaklaşıyordu. Bu gece Türkçe okumalann en önemlisi Aya. Sofya'da yapılacaktı. Ve bütün dünyaca dinlenmek üzere Ayasofya'ya radyo ci٠ hazı da konulmuştu. Kadir'den bir evvelki gece Atatürk bize hem mümeyyizlik; hem de hoca. İlk yaptı. Fatiha sûresini hepimize birer birer okuttu. Hiç birimiz numara alama­ dık. Bu okunuş, nağmen ile değil, hitabe şeklinde oluyordu. Nisbeten en iyi okuyanımız Sadeddin Kaynak'tı. Fakat onun da. bcgcnilmediği görülüyordu.

f

En sonra Atatürk ayağa kalktı. Göğsünü ilikledi. Hürmetkürane bir vaziy­ et aldı. Önündeki masa üzerinde Türkçe Kur'ün açık duruyordu. Fatiha Sûresinin Türkçesini o ezberlemişti. Sûreyi bir kere daha gözden geçirdi. Yüzü­ ne verdiği ciddiyet alâmetleriyle, gözünü karşıda bir noktaya dikerek okumaya başladı. Anasıra kitaba da bakıyordu. Okudu, o kadar güzel ve canlı okudu ki güzel ve canlı okuyan bile hayran oldu. İyyakc’lerdeki hem niyaz nüktelerini hem hasır mânalarını hakikaten canlandırdı.

١r

îhdina’daki yalvanşlan psikolojisine en uygun durumda okumayı başardı. Ha٠ sılı Türkçe bir ibare; nükteleri, bedîi rolleri ancak bu kadar meydana çıkanlmak suretiyle okunabilirdi. Hitabe bittikten sonra Ayasofya'da da böyle okunmasını tavsiye buyurdu­ lar. 1600 yaşma yaklaşan Ayasofya son defa olarak altlı, üstü baştan aşağıya, minelbab ilcimihrap. dolmuştu. Denildiği gibi, biri kubbeye çıkıp da bir leblebi tanesi atmış olsaydı hakikaten yere ve ayaklar altına düşmeyecek, başlarda ve omuzlarda kalacaktı. Bu kalabalık arasında ıkına, tıkına teravih kılındıktan sonra Türkçe Kur’ân okunuşu başladı. Hafızlar içinde en parlak okuyan yine Hafız Sadettin oldu. Hafız Sadettin Kaynak'ta bu mühim hâdiseyi halıralannda şu satırlarla tespit etm iştir Türkçe Kuri'ân okunması tecrübelerine ilkin tekbir'in Türkçe'ye tercü­ me edilen şeklinin aym melodi ile okunması suretiyle başlandı.

>

.1


İB A D E T 1.E R JN T Ü R K Ç E L E Ş T İR İL M E S İ

379

Tekbir Önceleri Gazi'nin meclisinde Arapça "Allahu Ekber . diye asıl şek. ünde okunuyordu ve bunun melodisi üzerinde hayranlıkla duruluyordu. Sonra bunun tercümesi emir buyuruldu. Bütün arkadaşların iştirakiyle bu da yapıldı. Tercümenin üzerine melodiyi getirerek tecrübeler ve cıüdlcr yaptık. Sonra Ata­ türk’ün huzurunda böylece okuduk ve okumayı defalarca tekrarladık. Nihayet resmen kabul ve tamim edildi.” "Sıra Türkçe Kur’ân tecrübelerine gelmişti. Atatürk’ün arzusu; Kur’ûn'ın Türkçesinin de aslı gibi makam ve lahin ile okunması merkezinde idi. Fakat bu. bir türlü olmuyordu. Çünkü tercüme nesirdi. Bununla beraber, iyi bir nesir de değildi. Kur’ûn'ın edaya gelmesi, lahin ile okunmaya uyması Arap dilinin med. 1er. gunneler. idgam’lann ve bunlara benzer hususiyetler oluşundan başka bir de Kur'ân.ın kendisine has olan nefes alma için sccavel'lcri. sccia ve kafıye.yc ben. ziyen. fakat seci ve kafiye olmayan; şiire benziyen, fakat şiir olmayan; nesre ben/iyen. fakat nesir olmayan sözün kısası her şeyiyle, her haliyle metni gibi okunma.sının da bir mucize oluşundan ileri geliyordu. Türkçe tercümesinde bu vasıllann hiç biri yoktu. Ve bir türlü olmuyordu ve olamıyordu. Türkçe hitabet dili olarak çok kuvvetli idi. Bununla beraber Türkçede ma. kamla bir nesri okumak çok acaip bir şey oluyordu. Daha ilk başlanışında ben bu işin iyi bir sona eremiyeceğini anlamıştım. Hattü Kadir gecesi Ayasofya ca­ miinde yani saray dışansında yapılan ilk tücrebeden dahi arkadaşlann nağme ve lahin ile okumalanna karşı ben Müzcmmil Sûresini hitabet tarzında okumuştum. Bunu radyo ile cihan da dinledi. Atatürk o gece sarayda dinleyerek fevkalâde mahzuz olmuştu. Yver Celal Bcy.in anlatışına göre ben bu suretle, okurken o dcfaatlc: ٠Bravo Saadettin! diye bağırmıştı. Ertesi gece sarayda idik. Atatürk bu memnuyniyetini bizzat bana da tek­ rarladılar. Hatıû o gece Finlandiya’dan gelen bir telgrafla ora Müslümanlan bun­ dan dolayı Atatürk’e teşekkür ediyorlardı. Ertesi sene Atatürk Ankara’dan İstanbul'a bir Ramazan için gelmişti. Bu sene camilerde halka Türkçe Kur'ûn okumak tecrübelerini yaptırdı. Bu işte çalı­ şacak olan arkadaşlara birer vesika verdirildi. Ben Fatih camiinde okumağa memur edilmiştim. Ve hitabet tarzında okuyordum. Bir gün Fatih camiinde Kur'ân'ı Arapça okuyup bilirdikden sonra cemaate hitaben: ٠Dinlediğiniz sûrenin şimdi Türkçesini de okuyacağım!

i


':I: 380 II

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

dedim. Ve Fatir sûresinin tercümesini okumağa başladım. Cemaat bu okuyuştan çok müıchassı ve memnun oldular. ٠Aman Hafız efendi, biraz daha oku! diyerek bu hitabet tarzında okuyuşun çok yerinde ve muvafık olduğunu söyledi­ ler. Ve - Allah razı olsun, ne güzel oldu, dinimizi anladık. Allah ne buyurmuş öğ­ rendik! dediler. O gece sarayın muayede salonunda bütün Hafızlar toplandık. Bir çok davetliler de vardı. Ve bunlar Türkçe Kur’ân okunması tecrübesinde bulunmak üzere çağnian kimselerden ibaretti. Saz heyeti de vardı. Tecrübeyi yapacak olan hafızlar: Sülcymaniye müezzini Kemal. Beşik­ taşlı Rıza, Sultan Selimli Rıza, Fahri. Burhan, Yaşar. Nuri ve Ben. Saz heyeti arasında: Selânikli Kanunî Mustafa. Mısırlı İbrahim. Keman? Ermeni Nobaryam vardı. Meclisinizde iki erkekle bir de kadın bulunuyordu. Tecrübelere başladık. O sırada ayağa kalkarak o gün Fatih Camiindeki hâdiseyi, halkın hitabet tarzında okuyuşu memnuniyetle nasıl karşıladıklarını Atatürk'e arz ettim. Cevaben: - Öyle ise o şekilde tecrübeler yapalım! buyurdular. Ve Kur٠ ân tercümesinden Fatiha sûresini açıp Kemal'e uzattılar. Kemal okudu. - Olmadı ver ben okuyayım, buyurdular. Ve okudular. Sonra bu sûreyi sıra ile orada bulunanlara okullular. Fakat hiç birisinin okumasını beğenmediler. Çünkü Türkçe nasıl hitabet edilir? Bunun usulünü ve inceliklerini arkadaşlar içinde bilen ve Atatürk'ün istediği şe­ kilde okumağa muktedir olan kimse yoktu. Sıra bana geldi. Ben en sonda ve Atatürk'ün sol tarafında olunıyordum okudum. - İşte böyle okuyunuz, böyle istiyonım. buyurdular, tekrar bana dönerek: Sana bir yer gösterdim orasını oku! Dediler. Gösterdiği yer Nisa sûresinde "hürmeti musaherc" âyetinin tercü­ mesi îdi. Bu âyetle "ve en tecmeû beynci uhıeyni illa ma kad selef innallahe klr١ c gafüren rahim l" ibaresi şöyle" tercüme edilmişti:


lBADEnXERjN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ

381

"İki hemşireyi nikah etmeyiniz. Bir emir vaki olmuş ise Allah gafur vc ra­ himdir." Burada Atatürk yüksek sesle: "٠Konya’ya git. orada kannın hemşiresini bilmeden al sonra da bir emri vaki oldu. Allah gafur vc rahimdir de ha! Bu bir hezeyandır!" dedi. Bu sözler vc bu anlayış üzerine herkes derin bir sükûıc ve acı bir korkuya düşmüştü. Ben ayağa kalkarak yapılan yanlışlığı dile getirmek için. ٠Atatürk’üm. Burası yanlış tercüme edilmiştir, âyetin asıl tercümesi şöyIcdir" Diyerek anlaünağa çalıştım vc şunlan da sözlerime ilâve ellim: iki hemşireyi bir zamanda nikahınızda bulundurmayınız. Ancak birini bı­ raktıktan. yahut öldükten sonra ötekini alınız. "İllâ ma kad selef’ âyeti, "bir emri vaki olmuş ise" olarak manalanamaz. Onun gerçek manası Kur’ân'm nüzulünden yani islâmiycticn önce vaki olan evlenmeler müstesnadır demektir. Bunlardan dolayı Ccnab-ı Hak sizlcri muhatap tutmaz. Gafur vc Rahim olan Allah bu mü­ saadesiyle bu evsafta bulunan bir çok kadmlann kocasız kalmasına müeddi ola­ cak hareketi lütfen affediyor, demektir. Diye de izah cnim. Atatürk bu izahatını sonuna kadar alâka ile dinledi vc hiç bir şey söyleme­ diler ve; -Bu gece bu kadarla iktifa edelim, musiki faslına geçelim! buyurdular. [,

Ertesi gece yine huzurlanna çağınidım. İsmet Paşa da orada idi. Beni ya­ nına oturttu v e ; •Dün geceki bahsi bir daha anlat dedi. Anlatom. -Senin dediğin doğru imiş. Ben bugün tetkik cnim, elimizde bulunan ter­ cümenin yanlışlığı meydana çıktı. Sahih bir tercüme elde edinceye kadar bu işi bırakalım buyurdular.^^®^

>

Türkçe Kur'anla namaz kılma olayı ile ilgili olarak Hafız Saadettin Kay­ nak hatıralannın bir başka bölümünde şöyle der "Yine bu Ramazandan sonra bir gece idi. Atatürk bütün Ordu Müfetıişlerini davet etmişti. O gece Haşan Cemil Bey vasıtasıylc: - Saadettin Ordu Müfettişlerine Kuriân'dan bir hitabe irad elsin Lüzum gö­ rürse hazırlansın! 36. Osman Nuri Ergin. Türk M aarif Tarihi, c.S. s. 1954.


F 382

CUMHURÎYtn. DÖNEMİ DİN VE UEVLETr İLİŞKİLERİ

Tar/mda bir emir lebliğ edildi. Meclisten ayrıldım. Kur٠ an'daki muhabe­ reye askerlimin fa/.ilcıinc ve şchiUiğin yüksek mcncbesine dair olan bazı ayetlerin tercümelerini yazdım. Ben bunlarla meşgulken Atatürk. Haşan Cemil Bey'i iki defa bulunduğum yere göndermiş ve: - Daha hazırlanmadı mı, biraz çabuk olsun! buyurmuştu. Bir çeyrek saat içinde hazırlandım. Tamam haberini verdim. Mecliste masa başında Atatürk.ün lam karşısına düşen bir yer seçtim. Atatürk’ün iki tarafında Ordu Müfettişlerin. den Ali Sait Fahreddin ve Şükrü Naili ve daha bazı paşalarla huzuru mutat zat­ lar ve diğer bir çok misafirler vardı. Ve yirmi kişiye yakın da saz heyeti bulunu­ yordu. Hitabeye: Atatürk’üm ve kahraman Türk ordu.sunun kumandanlar diye başladım ve şöylccc devam ettim: (Ulu Tannnm büyük kitabından Ali Imrân Sûresi 163.üncü ayeti Tannya sığınanüc okudum.) .Tonn yolunda muharebe ederken ölenleri öldü zannetmeyiniz. Onlar Tannnm nezdinde yaşarlar ve nzıklannı Tanndan alırlar." (Enfal sûresi 47. 62 ve 67.nci âyetler. Tannya sığınarak okuyorum.) Ey Mü'minicr! Düşman ordusu karşısında bulunduğunuz zaman daima Tannnm adını zikrediniz, felah bulursunuz. Ey mü.minJcr! Tannnm düşmanlannı ve kendi düşmanJannızı ve Tannnm bilip te sizin bilmediğiniz gizli düşmanlan korkutmak ve onlara karşı koya­ bilmek için elinizden geldiği kadar kuvvet ve gücünüzün yettiği mertebe harp âletleri hazırlayınız. İçinizden azim saliibi yüz kişi iki yüz düşmanı mağlûp ede­ cektir. Ve bin kişi Tannnm izniyle iki bine galebe çalacaktır. Tann âzim sahip­ leriyle beraberdir. (Saf ،sûresi; 4. 11, 12 ve 13.ncü âyetler. Tannya sığınarak okuyorum.) Tann kendi uğrunda saffı harp nizamında kale gibi metin olarak harp edenleri sever. Ey mü'minler! Cehennemin elim azabından kurtulmak için size bir çare haber vereyim mi? Tannya ve Elçisi Muhammede iman ediniz ve maJlannızı. canlanruzı (onlann uğrunda) feda ediniz. Eğer bilirseniz işte bu. sizin için hayır­ lıdır. (Adiyaı sûresi. Tannya sığınarak okurum.)


İBADEHTERJN 'İtiRKÇELEŞTİRİLMESİ

383

Soluk soluğa koşan vc ayaklannı yere vurduğu zaman kıvılcım çıkaran ve sabahleyin düşmana hücum ederken ayaklanyla tozlar savuran allar ve düşman ku’alannı yararak yol açan gaziler hakkı için yemin ederim (ki) insan Tannya kar^ı nankördür! Büyük bir dikkat vc alâka ile dinlenen bu hitabenin sonunda beni çok al. kışladılar. Bu arada Atatürk: Kur٠ ân’da neler varmış! Bunlardan bizim hiç haberimiz yoklu! buyurdu. Bu arada Fahreddin Paşa ayağa kalkarak şöyle bir mukabelede bulundu: ٠

Atatürk'üm! Türk ordusu vücude getirdiğin büyük inkılâbı hir/i can et­ miştir. Bu inkılâbını da öyle yapacaktır. Maddi vc manevi iki kuvvete dayanan ordu şimdiye kadar mânasını anlamadığı manevi kuvvetin ne olduğunu bu inkılâpla daha iyi anlıyacak vc bunu bilerek düşmana öyle hücum edecektir. ٠

izzettin Paşa da bu mealde kısa bir söz söyledi: Bunlan müteakip Atatürk dedi di: Türk Milleti Şarktan. Gaipten gelecek her hangi bir tehlikeye karşı sizin vaktinde tedbir almış olmanızdan dolayı emniyet içinde evinde yatıyor vc huzur içinde çalışıyor. Japon bciiyycsi (o sıralarda Çin - Japon harbi yeni başgö.Mcriy. ordu) Çin’i istilâ eder, günün birinde Rusya.yı da çiğnerse bu belâyı durduracak ancak Türk ordusudur. ٠

Yine o gece, sazendelerden kim olduğunu iyice hatırlamadığım birisi bir aralık musikimiz hakkında iltizamkâr vc himaye edici bir söz söylenmesirü rica etmişti. Şükrü Kaya biraz sonra bazı sözler söyledi. Vc "Türk musikisi TürkJc beraber yaşayacaktır." dedi. Bu sözler hem mevsimsiz idi. hem de ruhsuz söy­ lenmişti. Bittabi hiç bir alâka vc yankı uyandırmadan geçli. Atatürk'ün din telâkkisi ve Din inkılâbı hakkındaki kanaatim şudur Bir yılbaşı gecesiydi. Tokailıyan’da Türkiye güzellik kraliçesi seçilecekti. O gece sarayda Ataıürklc yalmz denilecek kadar yalmzdık. Misafir de yoktu, musiki heyeti de yoktu. Kılıç Ali Atatürk'ü oraya götürmek isliyordu vc kandır­ mağa çalışıyordu. Atatürk: - Reisi Cumhur öyle yerlere gidemez, siz gidin! buyurdular. Yine Türkçe ezan okunması yeni emir edildiği günlerden birinde idi. Bursa’da birkaç yobaz böyle şey olamaz! Demişler ve emre rağmen ezan ile ka­ meti eskisi gibi okumağa devam etmişler. Atatürk bunlara kastederek:


384

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLlŞI^İLERj

- Bunlar çok gafil insanlardır. Hrisıiyanhk âlemi bütün muvaffakiyeti kili­ selerinde vücude getirdikleri müziğe borçludurlar. Türk her mukaddese hür. meıkârdır. Türkün dini şu veya bu din değildir. TürkJcr bütün tarih boyunca her mukaddes tanınan şeye hümıeı ve tazim etmişlerdir. Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kufân Türkçe ol­ malıdır. Fakat bu mevzu üzerinde hiç forsa vermeyin! Bu sözleriyle Atatürk ne demek ve ne yapmak isliyordu? Bunu söylemiş­ ti. Türk her mukaddese hürmet ve tazim eder. Türkün dini şu veya bu din değil­ dir, sözleriyle Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmelidir. Sözlerini mütalaa eder­ sek Atatürk'ün din hususunda yapmak istediği inkılâp kendiliğinden meydana çıkar. Gerek Kur’ân'ın gerck.se ezanla, kametin ve tekbirin Türkçe okunması karşısında halkın aldığı vaziyeti 1932 senesi Kânunusani ve Şubatına rastlayan Ramazan da çıkan günlük gazeteler izahlarla ve fotoğraflarla tespit etmişlerdir. Tafsilat o gazetelerden öğrenilebilir, bununla beraber yalnız bir gazetenin, yaz-

"Mübarek Kadir gecesine rastlayan dün gece hemen bütün İstanbul'un büyük camilerinde Türkçe Kur'ân tilavet olunmuş, mevlit okunmuş ve Müslümanlar geceyi ibadet ve huşû içinde geçirmişlerdir. Ayasofya camii bu dini ihıilafallerin sikici merkezini teşkil etmiştir. Halk, bilhassa Kur'ân’ın kendi öz dilindeki tilâvetini işitebilmek için ikin­ di vaktinden itibaren büyük mabedin salonJannı doldurmaya başlamıştı. Akşam saat alaturka on ikide kesafet azami haddini bulmuş ve camiden içeriye girebil­ mek müşkül bir mesele haline gelmişti. Yatsı vakti camiin içi ve dışı görülecek bir manzara teşkil ediyordu. Her taraf lebalep dolmuştu. Zabıta izdihama mani olmak İçin tedbir almış ve camii kapılanna bir çok polis memurları ikame edil­ mişti. Bizzat Polis Müdürü ve müdüriyet erkâni tedbirlere nezaret ediyorlardı. Camiin dışı bile daima içeri girmek isteyen kesif halk tabakasıyla örül­ müştü. Yatsı okunduğu vakit ancak ön saflarda bulunanlar namaz kılmaya imkân bulabildiler. Gerilerde saf teşkil etmeye ve namaz kılmaya hiç bir imkân yoklu. Küçük, büyük, erkek, kadın halk büyük bir vccd ve huşÛ içinde Kufân.ın tilâvetini ve mevlidi bekliyordu... 39. Vakit 4 Şubaî 1932. Osman Nuri Ergin, Türk M s a n f Tshhi, c.5. ،. 1958.


İBADETLERİN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ

385

Bu bekleyişi ve okunan Türkçe Kur٠ ânlarla. notaya uygun olarak ıcgannili bir şekilde söylenen mcvlid-i şerifi ve ondan sonraki gelişnıelcri de gelin 4 Şubat 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesinden izleyelim. Türk dilinde yapılan inkılaplarla, din üzerinde yapılan inkılaplann en amansız savunucusu olan Cumhuriyet gazetesi sahibi ve başyazan Yunus Nadi, Ayasofya Camiinde yapılan bu Türkçe ibadetler (!) için şunları yazıyordu:‫؛^؛‬ "...Vahdaniyetin, tevhidin Arapça söylenişi olan La ilahe illallah kelimesi­ nin Türkçesi nedir? Neden bizTürkler La ilahe İllallah diyoruz? Bunun Türkçe. sini Süleyman Çelebinin Mevlidinde şu mısra ile adeta işlenmiş bir pırlanta ha­ linde görüyoruz. "Birdir ol kimdir andan anık Tann yok" işte tevhid budur. bu memleket, Arap memleketi ve bu millet de Arap milleti olmadığına göre, bu manasız bid’ai (!) sonsuza dek devam edip gidemez­ di. Milli kültürümüzde elbette sosy٤ il tesirleri olan dinin ergeç öz dilimizde Türkçe olarak terennüm edilmesi lazımdı. Yunus Nadi, Islâm'ın ve imanın sembolü olan kclime-i tevhide bulduğu yeni Türkçe ifadeye böylesine sevinirken, Hafız beylerin Ayasofya'da okuduğu Türkçe Yasin ve Tebareke'nin de herkes tarafından anlaşıldığını ve bundan böyledc Türkçe olarak ibadet yapılması gerektiğini dile getirerek: "İşte en büyük devrim(!) bu devrimdir" diyordu. 4 Şubat 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde verdiği haberde Ayasofya Camiinde okunan mevlidden ve Türkçe Kur’ân'dan balıislc şurüan dile getiriyor­ du: Duanın sonlannda Hafız Yaşar Bey duaların en güzeliyle dua ediyordu: "Türkiye Cumhuriyetini ilelebet payidar eyle ya rabbî Ulu Gazimiz Mustafa Kemal Hazretlerinin de vücudunu sıhhatle daim eyle ve onu başımızdan eksik eyleme ya Rabbi!"‫؛‬..^^ Bu güzel dualara Ayasofya Camiini dolduran binlerce kişi de hep bir ağızdan "amin" diyordu.

40 4 Şubat 1932. 41. Mustafa Mûftüoûlu, C um huriyet T en h ied e MOhkn Oiaylef. % 194. 42. C um huriyet, 4 ^bat 1932. Yunus Nadi٠n٠n Türkçe İbaöeife rig٠l. yazısı ve T ٥r٠ç . D u e y e açtien £/l٠r٠baştıklı haberden.


‫ﺇ‬.

386

‫اة‬

١١

U.NEM !

d in

^

DEVLET İL İ^J^LE ^

١

‫؛ا‬

II

c u m h u r iy e t

Cumhuriyet Gazetesinin yazdığı bu haberden de öğreniyoruz ki. Hafız Yaşar٠ m duasıyla önemli gecelerde ve kandillerde Mustafa Kemal için de hususen bir dua başlaülmış oluyordu. Onun için yapılan bu dua şekli bugünkü kan­ dillerinde vazgeçilmez bir unsuru oldu. Hafız Yaşar’ın bu sünnetini (!) bugün de her kandil ve bayramlarda uygu­ layarak. Diyanet Teşkilatı' ve duahanlan vazifesini yerine getirmenin sevinci içindedirler!... Hafız Yaşar Nuri Okur٠ un Cuma günleri, kandil ve bayram günleri "Ulu Gazi" için yaptığı muhteşem duadan sonra, yine "Ulu Gazi" için kandil günle­ rinde okunan mevlid-i şeriHe birlikle duanın ve mevlidinde keyfiyeti değişmiş oluyordu. Anık ''Ulu Gazi" duaların ve mevlitlerin de baş tacı olmuş "Salal ve Sclam.'lar yalnızca 0'nun adına getirilir hale gelmişti. Nitekim "yeni mcvliı"ic de göriildüğü gibi "Gcrdilcreeniz bulasız şevk-ü nevai Atatürk'e Atatürk'e essalat. csselâl." gibi dirckı olarak cematı müslimin 0'na salal ve sclam.a davet ediliyor, bazan da: " i d i l e r ey kıble-i muhtac-ı halk Kutlu olsun sana bu mirac-ı htılk Milletin oldu^ım uz devlet yeter Hizmetin kıldığımız izzet yeter Gerdilereiz bulasız addan mccüt Mustafa Kemal'e essalât, essalat... gibi sözlerle de "ateşten ve cehennemden kurtuluşun yalnız Mustafa Kemal'e "essalât" da olduğu vurgulanıyordu. Önce Hafjz Sadettin Kaynak'ın, sonra Hafız Yaşar Nuri Okuriıın bulattığı Atatürit.e "özel dua.' ve "Ozel mevlit" olayı. İşte Wylccc 1938 tarihinde AnkaralI Aşık Ömer mUstear imzasıyla Behçet Kemal Çağlar tarafından tam anlamıyla bir Süleyman ‫ ؟‬elebi mevlidine nazire olarak gerçekleştirilmiş oldu. Ve Türk halkı böylcce I938'de "yeni mcvlid"inc kavuşmuş oldu. Cumhuriyet Gazetesi Atatürk İçin camide yapılan bu ÖZCİ duadan çok esinlenmiş olacak ki. dua kadar mevlidin de değişikliğe ugraular^ Musutfa

‫ا‬


İBADEraERjN TORKÇEI.EŞTİRİLMESİ

387

Kemal için mevlid okunması gerekliğinin hemen kampanyasını açmış bulunuy­ ordu. Öyle ya! Bu memleket arap memleketi, bu millet Arap milleti ve bu insanlann lideri de Muhammed Mustafa olmadığına göre, "niçin Araplar adına. Arap memleketlerini tasviren ve Muhammed Mustafa'ya mevlit okunsun?" idi. Hafız Sadettin Kaynak ile birlikte Atatürk'le ölümüne kadar dinle ilgili her tür reformun hazırlanmasında yanında bulunan Hafız Yaşar (Okur) böyle bir kampanyaya da gönülden hazırlıklı idiler. Ve hemen ikisi birlikte daha Atatürk hayatta iken O'na ait mevlidin aşağıdaki ilk döalüklcrini lesbil etmişlerdi bile. Ol Zübeyde Mustafâ’nın ânesi Ol Sedeften doğdu ol dürdânesi Can gelip oldu Rıza'dan hamile Vakt erişti hafta ü eyyâm ilc.‫^^^؛‬ Atatürk için düşünülen mevlidin ilk dörtlüğü alcl acele bu muhtevada mü. zisyen ٠hafızlar tarafından oluşturulunca Süleyman Çelebi merhumun Hazrcii Peygamber’e aşkının nişanesi olarak yazdığı meşhur mevlidinin aslında ne hale dönüşeceğinin kopyası da bu dörtlükle birlikte verilmiş oluyordu. Nitekim Dolmabahçe'de Atatürk'ün 10 Kasım 1938 tarilıindc .'saatleri bile durduran", dokuzu beş geçe anındaki ölümü üzerine Artkaralı Aşık Ömer diye de bilinen rejimin şairi Behçet Kemal Çağlar hemen harekete geçerek. 1934 yı. İmda Hafız Sadettin Kaynak ve Hafız Yaşar Okur'un başlaıiıklan mevlinen de ilham alarak Mustafa Kemal Atatürk'e bir mevlit yazmaya ko>oıldu. Behçet Kemal Çağlar Kasım 1938 sonlanna doğru mevlidini tamamlayıp Atatürk'ün ölümünün "Kırkıncı gcccsi"ndc Çağlar'ın ezbere okuduğu bu mevlid. başla İsmet Paşa’nın ve diğer yöneticilerin çok hoşuna gitmişti. Niçin gitmesin ki bu yeni mevlitte İsmet İnönü'ye de özenle yer verilmiş. İnönü’nün ruhunda Atatürk'ün varlığının görülebileceği müjdclenmişti. Atatürk adına yazılan bu "yeni mevlit" ile aslında ezanı, namazı. Kur.ân.ı. duası ve mevlidi Türkçe olan "Türk'ün yeni ibadet seti" böylcce uumamlanmış oluyordu. 43. V a kil 5 Şubat 1932 Naşit Hakkı Ulus'un yazısından.

،il


388

CUMHURİYET DÖNEM! DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Hemen hemen bütünüyle Süleyman Çclcbi'nin Hazreıi Peygamber'e aşkı­ nın nişanesi olarak yazdığı mevlide benzetilmek islenen ve o şekilde de uygula­ nan Behçet Kemal Çağlar'ın mevlidi şu şekilde idi: (Mevlidin tam bir uyarlama olduğunu hemen her okuyucu ilk bakışta farketsin için Süleyman Çelebi Mevli­ di ile Behçet Kemal Çağlar’ın mevlidini yanyana yayınlamış oluyoruz.) YENİ M EVLİT VEYA KEMALİST MEVLİT ٠Süleyman Dede'nin Ruhuna hürmetle ithaf olunur. Yurdu halkı her kim ol evvel ana Her işi asan ede Allah ona Millet adın zikredelim bir kere Vâcip oldur cümle işte Türklere Şevk ile «Türküm» dese bir dem lisan Dökülür cümle hüzün misli hazan; İsmi pâkin pak olurzikrcylcyen Her murâdâ erişir «Türküm» diyen Mağra devri anda evler var idi; Türk yetişkin başkalar barbar idi. Kim ki hakkı sevdi ikrar eyledi: Dil. yazı. ev... Cümle ol vârcylcdi. Rehberi irfan olan Türkü tanı İlk koşan o ilk sapâna hayvanı. Ger dilersiz bulasız oddan necat Can verin tek isteyin Türke hayat Ey azizler işte başlanz söze: Bir vasiyet kılarız illa söze Ol vasiyet kim derim her kim tuta Misk gibi kokusu canlarda tüte. Genç nesil irfanı müzdat eylesin Halka ersin halkı irşat eylesin. Halka anlatsın ki Türktür tacidar. Türke Türk kaldıkça imkân, hamle var.


İBADErrLEî^N TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ

f

Haktaâlâ çün yarattı Türkü ilk. Dedi: Üç kıt'ada olsun olan mülk (Mustafa) nurunu alnınâ kodu Bil (Kemal) in nurudur bu nur dedi. Kıldı nur ilk Türkün alnında karar. Kaldı anın ile nice rüzgâr. Gaynsıyle Türkte oldu böyle fark Nura garkoldu bu yüzden garbü şark Kim ki Türke bâş olur hasmın kırar Bilki ol nur etmiş alnında karar İşbu nur ile olur gafil reşit Hânü hakan bay gedâ cümle şehit Ermek üzere Mustafanın nurana Hamle eyler can verir yurt uğruna. Bir alnından bir alına kaydı o CengizinTimurun alnındaydı o Fatihin anlında raksan oldu Sanma hiç bir anda noksan oldu ol Erdi umman üzre Hayreddine Yine oydu yine oydu yine o Her büyük alnına nur-u şehap Türke her zülmette mcş'al. mahtap Mümkünü yok başka kavme aline Gezdi işbu nur alından eline Geçti böyle nice ay nice sene Vakt erişti Bin sekizyüz seksene Geldi çün ol rahmeten lil âlemin Gitti nur anda karar etti hemin Gerdilersiz bulasız oddan mecat Mustafayı ba Kemal'e esselât Ol Zübeyde Mustafânın ânesi Ol sedeften doğdu ol dür dânesi Gün gelip oldu Rızadan hamile Vaki erişti hafıaü eyyam ile Mustafarun gelmesi oldu yakin Çok alâmetler belirdi gelmedin

389

.1,


‫ا‬

'I 390

CUMHURİYET D Û I M İ DlN

Zülmct içrc kaynayıp gitmişti Türk Sünasın ol nuru kaybetmişti Türk... Dedi gördüm ol habibin anesi Bir accb nur kim güneş pervanesi Berk urup indi yaiâga nagchan Göklcrdck nur ile doldu cihan Nurdan bir pamıak açlı bahredek Oldu Asya kıt'ası birden döşek Piri tarih tuttu elden yat dedi Gökte bir gök bayrak hali vâr idi Taüılaşü binicn umman sulan Herbiri biryıldız almış tuğlan Zaıaroldu alil serden geçtiler Allan ummânı birden içtiler Yer kesilmiş suyu geçti ordular Birden etrafımda növbcl durdular Bildim anladım ki ol halkın ^ y i Eyledi tasmim cihana gelmeyi Dogntlup y c ^ e n şehitler saf saf Kâbc misli kıldılarcvim tevaf Yanlıp çıktı duvardan nagchan Geldi üç hatun bana oldu ayan ‫ ؟‬evre yanıma konup konuştular Mustafayı birbirine muştular Biri Yavuz, biri Fatih bir ٣ımür ânesi ^ d d e r eşsiz bunun dUrdanesi Bu senin oğlun gibi kadri ccmil Bir anaya vermemiştir ol Gelil ٠٠ Muslafasj dogmada Müjde kim Türkün atası dogmada. Bu gelen insanlann imkânıdır Bu gelen insanlann İnsanıdır. Ger dilereiz bulasız şekü nccâl Musıafayı bâ kemale esselâı ^ r Zübeyde çünkü vakt oldu t i i

DEVl.ET '

-


İBADETLERİN TORKÇELEŞTİRİLMESİ

r

391

Kim vücude gele ol hayrülcnam Susadım gayet hararetten kati Eyledim ret cam dolusu şerbeti Kupkuruydu bende ol lahza ağız Geldi Temris etli ikramı kımız İçtim anı oldu cismin nûra gark Nûr ile beynimde yokdu zerre fark Geldi bir bozkun ayagıylc reyan Arkamı sıvâdı kuvvetle hem ân Seyrederken dört yanım hayranü lâl Şemsin emsâli tulü etti Kemal Türk elinde ruhlar oldu şâduman Sallü aleyhi ve scllim tcsIima. Hatta icnalü cennetin naima. Ger dilersiz bulasız oddan necat. Aşk ile şerk ile edin Mustafaya esselât. An olup eşya bile bulmuştu can Cümle zerrau vatan etli seda Çağnşuben dediler ki merhaba Merhaba Bahri Merhaba ey yâr merhaba Merhaba ey baş halüskâr merhaba Merhaba ey Türklüğün maüubu sen Merhabc ey milletin mahbubu sen Merhaba ey canı canan merhaba Merhaba ey derdi derman merhaba «Merhaba ey asi millet meicei» Merhaba ey inkılâplar menşei Gözleri göz alnı hem bedri münir Ey kamu düşmüşlere sen desligir. Ey gönüller derdinin dermanı sen Padişaha karşı halk fermanı sen Ger dilersiz bulasız şevkü necat Can verin tek Türke ram olsun hayal Çünkü doğdu tarihin bir tanesi Cümle fatihler olup pervanesi

I â


r‫؛‬ i, t

392

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Birbirine müjdelcyü her melek Raksa girdi şevkü şâdmdan felek. Şevk ile yahşiye döndü her yaman Hayrete düştü Zübeyde ol zaman Gördü gitmiş ol havatm kimse yok Gönmedi oğlun tazarrû kıldı çok Anacaktı büsbütün derdi yası Gördü kim bir köşede Türk atası Kınnızı bir bezde görmüş bir beyaz A'nı lakbil i.le kılmız scrfiraz Debreşir dudaklan söyler kelam Anlıyamazdım ne derdi ol hüman Kulağım ağzına verdim dinledim Söylediği sözü ol dem anladım Derki, ey bayrak yüzüm tuttum sana Milletim gelsin hemen benden yana Halka bağlayıp gönülden himmeti Der idi «vâ Milleti vâ Milleti.» Halka verdi tıfl iken eyyamını Sen kocaldın arumyorsun namını Gcrdilersiz bulasız kalkıan necat Atatürk’e Atatürk’e esselât Doğduğundan geçti beş on yıl zaman Kargalardan hıfzedem derdi hemen Dayısının tarlasında baklayı Memleketten kara kuvvet kovmayı Ol zamandan eylemiş talim meğer Mustafayı Harbiyeye verdiler Hâzırolsun millete imdat için Hırsa geldi orda istibdat için Uykusuz kaldı hürriyet aşkına Tam erişti orda millet aşkına Namım hakketti tam buldu Kemal Aklına koymuştu labüt ihtilal Gün begün ol ilmine ilm ekledi Hizmet üzre tam zamanı bekledi

١٠،

>1


İBADETLERİN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ

Sabn Eyyub üzre sabretti müdam Ta ki gün gelsin ve vakt olsun tamam Ger dilersiz bulasız şevkü necat Azmedin de Türke ram olsun hayat Ehli iz'an farkedü'ben şaşalar Harba girdi Tal'at Enver paşalar Kahra soktu nara koydu milleti Padişahın yoklu zerre kıymeti Topla zırhlıyla revan oldu yola Girmek üzre üç hasım İstanbul'a Hasta inan Türk’ü kahra geldiler Vahü eyvah Seddibahre geldiler Ahmanı Osmanlısı âmirlerin Şaşurtiben düştüler acze hemîn Mustafa mîri alaydı ol zaman Sabn bitti fiyle başvurdu heman Türk olan tam Türk olan tek âmir o Türk eriyle mucizaia kadir o Bîkararhk ellere tasmim ona Eltiler hem orduyu teslim ona Baş bulunca aslen oldu her nefer Türk kazandı en sonunda tam zafer Sanma ibret aldılar da kandılar Sürdüler ordan ora kıskandılar Vaktü saat ermemişti dinledi Nerde bozgun varsa gitti önledi Müttefikler pes dedi mağlup olup Ali osmanın günü etti gurup Son hafidi çıktı koıicak hem deni Padişahın en laîn en miskini Döndü düşmanlar elinde bir kula Üç hasım birden girip İstanbul'a Şurda burda yok yere kan eyledi Şehri masum Türk'e zindan eyledi Ağlar oldu Türle olan büyük küçük Cümlenin bahtı siyah boynu bükük

393


394

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Bir scdâ yok diycbilsin doğrulun KerbclÛ cfgam var Islanbulun Bini her şey zannedip kabrin eşen Bini her şey zannedip hfıinlcşen Payitahtın kaç münevver insanı Bilmiyordu hangi kan Türk'ün kanı Coştu mu her kudretin üstündedir Düşmanı kahreylemek kastindedir. Zerre toz kondurmıyan iymanına Bir tek insan vardı halkı âşinâ En siyah efkâra delmiş her kafa Halkı hakta bir görürdü Musiafa Tam zamanda ihtilâl intacına Halk denen hakkın erip miyracına Ger dilersiz bulasız oddan nccan Can verin tek isteyin halka hayat Gel berü ey aşk oduna yanıcı Kendüyü maşuka âşık sanıcı Dinle miyracı Kemali sen ayan Aşık isen aşk oduna durma yan Aşka ermişsen eğer şekvayı kıs Bin dokuzyüz on dokuz onbeş mayıs Vakti miyraç vuslatı halkın demi Rehberi yok hem Bürâki bir gemi Hem kuşanmak istemez hülle kemer Sırma rütbe oldu birden derbeder Söktü birden vurdu ânı yerlere lyübar halktı rütbe erlere Bekliyordu halk onu bahtı siyah Anlayuben hali ol bahri siyah Dedi ulaş millete ya Mustafa Munta/.ırdır anda eshabı cefa Kimde kim aşkın nişanı vardünır Akibeı maşuka anı erdürür Çalkanıp dön beş gün ol şahı harem Geldi Samsuna hemen bastı kadem Anladı kim biui her şey aricada Marifet halkın habibi olmada Cer dileriz bulası/ şekvü necat

I!

V


395

İB A D E T L E R İN T 0 R K Ç E L E Ş 1 İR İL M E S İ

i

‫؛‬i l

Can verin tek isteyin halka hayat Mustafadan önce sultâna söven Halkı hakla bir tutup her dem öven Şehri terkel bir münasip dağ bulan Halka âşık sultana âsi olan Erlere ol payitahtı bihaya Köhne devlet derdi: «Bâğî. eşkiya»... Eşkiya ervahı karşı geldiler Mustafaya iz/.ct ikram kıldılar. Sanasın kim kan ve candan ses gelir Hem Dadaldan hem Kozandan ses gelir «Gel aman gel. gel aman er oğlu er»... Coşturuben sazını «Köroğlu» er Tcrccman ehli cefanın aşkına Türkü söyler Mustafanın aşkına Sultan hain Bey sapıtmış çete var Vakit lamam fırsat lamam hoş geldin İstanbul'dan riya müdara çıkar Sen geldin orada hakka eş geldin tsrafılin suru sesin bu sabah Emrindedir Yunus. Seyrani. Emrah. Dağdadır ben gibi binlerce gümrah Başını kaybeden halka baş geldin. Köroğlu hayranın her eroğlu er Emrinde bu millet dünya tepeler Uzat parmağını çöksün tepeler Oğlum ustam ağam hoş geldin. Her biri kutluladı miyracını Dediler «Giydin saadet tacını» «Yürü kim meydan şenindir bu gece «Sohbeti türkün şenindir bu gece «Ermedi evvel gelen bu devlete «Kimse lâyık olmadı bu rifate «Ruhu halka ermek üzre gel beri» «Sahibi melût Süeyman Rehberi «Rahı aşkda kim sakınu* canım «Ol kaçar görse gerek cananını BıhurufÜ lafzü sayı ol ruhu halk Mustafaya söyledi kim ver kulak

-٠ ’ ٢:٠ .ii> 3 r . ۶ jf٠ .


III 396

C U M H U R tY E T D Ö N E M İ D İN V E D E V L E T İL İŞ K İL E R İ

İyice bil mahbubû matlubun bonem Sevdiğin can ile mağbudun bcnem Gi'ce gündüz durmayıp istediğin Noİa kim görsem cemalin dediğin Gel habibim sana âşık olmuşum Kendimi ben sana bende kılmışım Zâtıma mir'at edindim zatını Bile yazdım adın ile adını. Ol sevinçten sığmaz oldu kâbına Hali arzeui yakın ahbabına Dediler ey kıblci mühtacı halk Kullu olsun sana bu miyracı halk Milletin olduğumuz devlet yeter Hizmetin kıldığımız izzet yeter Ger dilersiz bulasız oddan necat Musıafaya Musıafaya esselât Emri halkü hakkı intaç içre o Kaldı giai gayrı miyraç içre o Rah ile rehber hemen kaynaştılar Her cihetten düşmana ulaştılar Mucizatâ döndü her bir arbede Arsa emsal oldu ol Kocatepe Dcbrcdicck dudağın ol mâhveş Deprenirdi gökte hem ay hem güneş Harta üzre ol şuamdan gece İğne düşse bulunurdu ey hoca. Sadrı nurundan karanlık giceler Harbe yürürdü yiğitler kocalar Doğduğu gün bahre dönmüş parmağı Kastedermiş Akdenize varmağı «Akdeniz! Bu. ilk hedeftir ordular!» Ordular da kuş misali vardılar Baş bulunca aslan oldu her nefer Türke erdi tam zafer eşsiz zafer. Düşmanından kurtannea ulusu Baktı hâle bu ulular ulusu Baku Türk’ün mülkü hem bapü harap Anladı kim çare tekti inkılâp TUrkte kan iyman cesaret bibedel


İB A D E ra E R lN T Ü R K Ç E L E Ş T İR İL M E S İ

ks

t

٩

Aldı garptan her nc var gerçek güzel KaJkolup dîne dehalet cyliycn Hırsına iymanı âlet eyliycn Gaspeden halkın o gün neyse van Bîr takım âyet, hadis simsarları Dini ihlâl eyliyorlardı hemen Ol laiklik öyle çıktı ol zaman Din ve halk kalsın deyü salim beri Herkesin vicdanı hür andan beri Ger dilersiz bulasız oddan necat Musiafaya Mustafaya esselât... Gel berü ey sahibi aşkü vefa Gel berU ey kalbi irfanü sefa İşbu firkat sözünü gûş edelim Derd ile ah eyleyüp cûş edelim Akılalım gözümüzden yaşları Tazelensin bağrımızın başları Ağlayup anın için görmez olan Milleti bir çehrede oldur gören Her kim ol insan için yaş indire Yaşı halkın cümle derdin söndürc Adet olmuştu Celâle her seher Bir haber salmak «Eyi hayrülbeşer» Ağlayu ağlayu ol derdli Celâl Saldı eshab içine bir gün melâl Susalım biz söylesin Aşık Ömer Kim bu vezn ile verilmez bu haber: Yok gayri bizleri uyku dönek vay Kime bel bağüyak kime dönek vay Vay amansız ecel alçak felek vay Türklük yüreğini dağlasın gayri Cihan da bizimle ağlasın gayri Dereler denizler çağlar ağlayıp En büyük en güzel en yiğit kayıp Rabbimde göz yaşı dökmezse ayıp Türklük yüreğini dağlasın gayri Cihan da bizimle ağlasın gayri Atan gitti millet başın sağ olsun ölümü devre açsın yeni çağ olsun

397

٠ ١ ٠

٠


398

C U M H U R İY E T D Ö N E M İ D İN V E D E V L E T İL İŞ K İL E R İ

Dağlar birer birer yanar dağ olsun Türklük yüreğini dağlasın gayri Cihan da bizimle ağlasın gayri Bukışlar• ;şimşek gibi çakardı Yannı görürdü düne bakardı Kürsüye çıktı mı arsa çıkardı. Türklük yüreğini dağlasın gayri Cihan da bizimle ağlasın gayri Bizdendi sevinci bi/dendi derdi Biz uyurduk o bizlcri beklerdi Uyudu nöbcii bizlcre verdi Türklük yüreğini dağlasın gayri Cihan da bizimle ağlasın gayri Dönmüş denizler göz yaşı lasına Dünya ortak çıkmış Türk'ün yasına Her evden bir ölü çıkmışçasına Türklük yüreğini dağlasın gayri Cihan da bizimle ağlasın gayri Gitti her ocağın söndü alevi Yeryüzü dediğin bir ölü evi Cihan türbe olsa almaz bu devi Türklük yüreğini dağlasın gayri Cihan da bizimle ağlasın gayri Kaybını yıldızlar bile bileler Kınla kanallar düşe yeleler Kuri kuş duyup cenazesin kılalar Türklük yüreğini dağlasın gayri Cihan da bizimle ağlasın gayri Gök düşsün toprağa toza belensin Gece mezarına yıldız elensin Şehitler doğnılsun nöbet dolansın Türklük yüreğini dağlasın gayri Cihan da bizimle ağlasın gayrı Dünya hem kabr olur hem onu gömer Yıldızlar kandildir semalar kemer Sus boğulayazdın sus Âşık Ömer Türklük yüreğini dağlasın gayri Cihan da bizimle ağlasın gayri Ruhu Türkıcn ta ebet ayrılmaya

r

&


iBADETTLERiN T Ü R K Ç E L E Ş T İR İL M E S İ

399

Yoklu haccl bir vasiyet kılmaya Tek halife tek münasip arkadaş Millet ehliyetli hem seçmekte baş Geldi derhal meclisi davet günü İttifakla mümehaptı İnönü. Vardı kürsüye yerini yerini Hali gördü ol Atanın yerini Derd ile ah eyleyüben ol zaman Doldu meclisin içi zârü figan Meclise nazırdı ruhu Mustafa Blhurûfü lafzü savı etli nida: Türkte cevher işledim yıllarca ben» «Biliniz; her biriniz bir parça ben. «Kalbolundum hep size hiç kalmadım «ölmedim ben ölmedim ben ölmedim Her birin ruhu güçn güş eyledi Başka fanilerle farkı gördüler Inönünde Atatürk'ü gördüler. Ger dilerseniz bulasız şevkü necat Atatürk'e Atatürk'e esselât. AnkaralI A şık Ömer (Behçet Kem al Çağlar)

GERÇEK MEVLID.I NEBİ Allah adın zikredelim evvela, Vâcib oldur cümle işte her kula. Allah adın her kim ol evvel ana. Her işi ûsân ide Allah anû. Allah adı olsa her işin önü. Hergiz cbıer olmaya anın sonu. Her nefesle Allah adın de müdâ.m. Allah adiyle olur her iş tamâm. Bir kez Allah dese aşk ile lisân. Dökülür cümle günâh misl.i hazân. İsm.i pâkin pâk olur zikreyleyen. Her murâda erişir Allah deyen. .٠ ^


‫ﺍﺍ‬

1^ 400

1:

C U M H U R A D Ö N E M İ D lN V E D E V L C T İL İŞ K İL E I^

Aşk ile gel imdi Allah diyelim. Derd ile göz yaşi'le âh edelim. Ola kim rahmet kıla ol pâdişâh. Ol Kerîm ü ol Rahîm ü ol İlâh. Birdir ol birliğine şek yokdumr. Gerçi yanlış söyleyenler çokdurur. Cümle âlem yoğ iken ol var idi. Yaradılmışdan ganî cebbâr idi. Var iken ol yoğ idi ins ü melek. Arş ü ferş ü ây ü gün hem nüh felek. Surîile bunlan ol var eyledi. Birliğine cümle ikrar eyledi. Kudretin izhâr edip hem ol Celîl. Birliğine surdan kıldı delîl. Ol dedi bir kerre var oldu cihan, Olma derse mahvolur ol dem hemân. Bâri ne hacet kılanz sözü çok. Birdir Allah andan artık Tann yok. Haşre dek ger denilirse bu kelâm. Nice haşrola bu olmaya tamâm. Pes Muhammed.dir bu varlığa sebeb. Sıdk ile anın nzâsın kıl talcb. «Gerdilersiz bulasız oddan necat. Aşk ile derd ile edin es.selât.» Ey azîzlcr işle başlanz söze, Bir vasiyyet kılanz illâ size. Ol vasiyyet kim derim her kim tuta, Misk gibi kokusu canlarda tüle. Hak Teâlâ rahmet eyleye ana. Kim beni ol birdufl ile ana. Her kim diler bu duâda buluna. Fâliha ihsan ide ben kuluna. L ilia h i Fatiha.

٠


ib a d e t l e r in

T O R K Ç E L E Ş T İR İL M E S I

401

Hak Tcâlâ ‫ ؟‬ün yaram Âdem'i. Kıldı Adem'le müzeyyen âlemi. Âdem'e kıIdı fcrişlehlcrsücüd. Hem ana ‫؟‬ok kıldı ol lûtfıssı cüd. Mustafa nünınu alnında k ^ u . Bil Hablb.im nûmdurbu nürdedi. Kıldı ol nör anin alnında karâr. Kaldı anin ile nice rtzigâr. Sonra Ha٧٧â alnına nakletti bil. Durdu anda dahi nice ay u yıl. Şît dogdu ana nakletti bu nâr. Ânın alnınd.a tecellî kıldı n٥r. Erdi Ibrâhim ü Ismâil'e hem. Sbz uzanur ger kalanın der isem. ‫؟؛‬bu rcsm ile müselsel muttasıl. Tâ olunca Mustafâ'ya müntekil. Geldi ‫ ؟‬ün ol rahmeten li'l-âlemîn. ٧arâı nür anda karâr etti hemîn. «Ger dilereiz bulasız oddan necat. Aşk ile ‫؟‬evk ile edin es-selât» Âmine Hatun Muhammed anesi. Ol sedeften dogdu ol dUrdânesi. Çünki AMullâh'tan oldu hâmile. ٧akt erişti hafta ٧ü eyyâm ile. Hem Muhammed gelmesi oldu yakîn. Çok alâmetler telirdu gelmeden. Ol Rcbfülevvel âyı nîcesi. Onikinci gice isn e ^ ^cesi.

Ol gice kim dogdu ol Hayrtl'l ^ ş e r Anası anda neler görâü neler. ٠

٠

Dedi gönlüm ol Habft'in anesi Bir acep nür kim ^İneş ^^S n esi. Berk ump ‫ ؟‬ıkiı evimden nâgchân Göklere dek n٥r ile doldu cihân.


402

C U M H U R tY E T D Ö N E M İ D lN V E D E V L E T ILIŞK JLER İ

Gökler açıldı ve fcıh oldu zulem, Üç melek gördüm elinde üç alem. Biri meşrik biri mağrible anın. Biri damında dikildi Kâ'be'nin. Bildim anlardan kim ol halkın yeği. Kim yakîn oldu cihâna gelmeği. İndiler gökten melekler saf u saf. Kâ.be gibi kıldılar evim lavâf. Kâ'be savı eldi o demde nâgehûn. Dedi doğdu bu gice şcms.i cihân. Geldi hûrîler bölük bölük bugûr. Yüzleri nurundan evim doldu nur. Hem hava üzre döşendi bir döşek. Adı Sündüs döşeyen anı melek. Çün göründü bana bu işler ayân. Hayret içre kalmış idim ben hcmûn. Yanlup duvar çıkiı nâgchân. Geldi üç hûrî bana oldu ayân. Bazılar derler ki ol üç dilberin. Asiye.ydi biri ol mehpeykerin. Biri Meryem Hatun idi aşikâr. Birisi hem hurilerden bir nigâr. Geldiler lûtf ile ol üç mchcebîn. Verdiler bana selâm ol dem hemîn. Çevre yanıma gelüp oturdular. Mustafâ’yı birbirine muştular. Dediler oğlun gibi hiç bir oğul. Yaradılalı cihân gelmiş değil. Bu senin oğlun gibi kadr.i ccmîl. Bir anaya vermemiştir ol celîl. Ulu devlet buldun ey dildâr sen, Doğiserdir senden ol Hulk.i hasen. Bu gelen ilm-i ledün sultânıdır. Bu gelen tevhid.i irfan kânıdır. Bu gelen aşkına devreyler felek. Yüzüne müştak durur ins ü melek.


IB A D E 1 X E R İN T Ü R K Ç E L E Ş T İR İL M E S İ

403

Bu gece ol gecedir kim ol şerif. Nûr ile fılemlcri eyler latîf. Bu gece dünyayı ol cennet kılar. Bu gece eşyâya Hak rahmet kılar. Bu gece şâdan olur crbab-ı dil, Bu geceye can verür ashâb-ı dil. Rahmcten lil - âlemîn'dir Mustafâ. Hem şefı’ül müznibîn'dir Mustafâ. Vakfım bu resme lertîb ettiler. Ol mübârek nûru tcrgîb ettiler. Amine ider çü vakt oldu tamâm. Kim vücûda gele ol Hayrü'l-enâm. Susadım gayet hararetten kati. Sundular bir câm dolusu şerbeti. Şerbeti karşımda tuttu hûriler. Bunu sana verdi Allah dediler. Kardan ak idi ve hem soğuk idi. Lezzeti dahi şekerde yok idi. İçtim anı oldu cismim nûra gark. Edemezdim kendimi nûrdan fark. Geldi bir ak kuş kanadiyle revân. Arkamı sığadı kuvvetle hemân. Doğdu ol sâatte ol Sultân.ı din. Nûra gark oldu semavat ü zemîn. Sallü aleyhi ve sellimü teslima. Hattâ tcnalü cenneten naîma. Gerdilersiz bulasız oddan necâu Aşk ile şevk ile edin es-selâL

Es-salâtü vc.s.selâmü aleyke yâ Rcsûlallâh. cssalâlü ve's.selâmü aleyke yâ Habîballâh, Es-selâtü ve’s.selâmü eleyke yâ SeyyidcI evveline vcl.âhirîn. Yaradtlmış cümle oldu şâdümân, Gam gidüp âlem yeniden buldu can.

. .,;٠٥


404

I

C U M H U F Ü Y E T D Ö N E M İ D lN V E D E V L E T İL İŞ K İL E R İ

Cümle zcn.âi.1 cihân idüp nidâ, Çagduşubcn dediler kim merhabâ. Merhabâ ey âli sultân merhaba. Merhabâ ey kân.ı irfan merhabâ. Merhabâ ey sırr.ı Kur٠ ân merhabâ. Merhabâ ey derde derman merhabâ. Merhabâ ey bülbül-i bâğ-ı cemâl. Merhabâ ey âşinâ-yı Zü'l - Celâl. Merhabâ ey mâh u hurşid-i Hüdâ. Merhabâ ey Hak.dan olmayan cüdâ. Merhabâ ey âsi ümmet melcci. Merhabâ ey çârcsizicr eşfei. Merhabâ ey can-ı baki merhabâ, Merhabâ uşşaka sâki merhabâ. Merhabâ ey kurrct.ü’l - ayn-i Halîl. Merhabâ ey has-ı mahbûbi Cclîl. Merhabâ ey rahmeten li.I.âlemîn, Merhabâ sensin şefı'ül müznibîn. Merhabâ ey pâdişâh-ı dü cihân. Senin içün oldu kevn ile mekân. Ey cemâli gün yüzü bedr-i münîr. Ey kamu düşmüşlere sen desigîr. Destgfrisin kamu üftadenin. Hem penahı bende vü âzadenin. Ey gönüller derdinin dermanı sen, Ey yaradıIm İŞİann sultanı sen. Sensin ol sultânı cümle enbiyâ. Nûr.i çeşm.i evliyâ vü asfiyâ. Ey nübüvvet mührünün sen halemi. Ey risâlet tahtının sen hâtimf. Çünki nûrun rûşen etti âlemi, Gül cemâlin gülşen etti âlemi. Oldu zâil zuimeı.i cehl ü dalâl. Buldu bâg-ı mârifet ayn.i kemâl. Yâ Habtbullâh bize imdâd kıl. Son nefes dîdânn ile şâd kıl.


İB A D E T L E R İN T Ü R K Ç E L E Ş T İR İL M E S İ

Gcrdilersiz bulasız oddan nccât. Aşk ile şevk ile edin es.selâL Çünki ol mahbûb-i Rahmân ü Rahîm, Kıldı dünyayı cemâlinden naîm. Birbirine muşiulayu her melek. Raksa girdi şevk u şâdiden felek. İşbu heybetten Amine hubrû. Bir zaman gidip geldi geru. Gördü gitmiş hûriler hiç kimse yok. Görmedi oğlun tezarru kıldı çok. Hûriler aldı tasavvur kıldı ol. Hayret içre çok tefekkür kıldı ol. Çevre yanın isteyu kıldı nazar. Gördü kim bir köşede Hayrü’l-beşer. Şöyle BcytuUâh'a karşı ol Resûl. Yüz yere urmuş vü secde kılmış ol. Secdede başı dili tahmîd eder. Hem getürmüş parmağın tevhîd eder. Debrenür dûduklan söyler kelâm Anlayamazdım ne derdi ol hümâm. Kulağım ağzına verdim dinledim. Söylediği sözü ol dem anladım. Derki ey Mevlâ yüzüm tuttum sana. Yâ İlâhi ümmetim vergil bana. Ümmetim dedi sana çün Mustafâ. Ver salevâl sen de âna bul s a fi Çünki ben bu işleri gördüm ayân. Kalmadı sabnm hemen düştüm revân. Geldi aklım gördüm ol sahib vefâ. Gözlerim nûru ve oğlum Mustafâ. Sürmelenmiş gözleri gör hikmeti. Göbeği kesilmiş olmuş sünneti. Yüzü nûru gün gibi hoş berk urur. Çünki gördüm gönlüme geldi sürür.

405


I C U M H U R İY E T D Ö N E M İ D İN V E D E V L E T İL İŞK İL E R İ

Kaynatıp nâr-ı muhabbet kanımı. Aluben bağnma bastım canımı. Hakka bağlayıp gönülden himmeti. Der idi kim ümmeti vâ ümmeti. Tıllikcn ol diler idi ümmetin. Son kocaldın terkidersin sünnetin. Ümmetim dedi sana çün Mustafâ. Ver salâvat sen de ana bul safâ. Gerdilersiz bulasız oddan necâl. Aşk ile şevk ile edin cs-selût. Yunus Nadi. Yakup Kadri ve Falih Rıfkı Atay ve Naşit Hakkı Uluğ gibi yazarlar her ne kadar Türkçe Kur’ân ve Türkçe namaz için bu olaydan sonra yoğun propagandalara girdilerse de. en başta yanlış tercümelerle okunan Türkçe Kur’ân.larla ve bu yeni ibadet şekliyle namazlan kılmak Türk Milletine çok tuhaf geliyordu. Nitekim Saadettin Kaynak’ın arkadaşı artist Sadi'b nin bile beğenisini gör­ meyen bu yeni ibadet şekline üç-beş ay gibi kısa bir zaman sonra hiç iltifat eden kalmamışü. Çünkü bu yeni ibadet şekli için Türkçe namaz kılınırken, imamın arkasında .'uydum imama" diyecek bir tek cemaat bile bulunamamıştı. Bu sebeple zorunlu olarak Türkçe namaz şeklinden çark edilmiş oldu. Ancak Türkçe Ezan 1950 yılma kadar devam etmiş oldu.


zl

٠٠ ١

،:!jâ

M -‫ئ‬

ARA EK: V m

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN DİYANET YETKİLİLERİNDEN İSTEDİĞİ RAPOR:

'.TÜRKÇE KUR'ÂN'LA NAMAZ KILINABILIR!"

‫ﻻ ي؛‬ ...٠٠ ٠ ٠ . ١٠. ! •



MUSTAFA KEMAL ATATURK.UN DİYANET YETKİLİLERİNDEN İSTED İĞ İ RAPOR: "T Ü R K Ç E KUR.ÂN'LA NAMAZ K ILINA BİLİR!"

Fatih camii. Göztepe Camii. Ycrebatan Camii. Sultanahmet, Sülcymaniyc ve Ayasofya camilerinde değişik zamanlarda (1930 ٠ 32) yapılan Türkçe Kur٠ Sn ve Türkçe namaz uygulamaları, çok kaliteli ve güzel sesli hafızlardan; Hafız Sa­ dettin Kaynak. Hafız Yaşar Olur, Hafız Cemil ve Hafız Ali Rıza gibi kişilerden oluşmasına rağmen halk nazannda binürlü tutmayınca ve Türkçe namaz kıldı­ ran imamlann arkasında çok geçmeden, "olmaz böyle şey!" denilerek, "uydum imama" diyecek bir tek cemaat kalmayınca yapılması istenen bu din inkılabının durumu da çıkmaza girmişü. Bu tür konularda Mustafa Kemal’in yardımına en başta ya Diyanet İşleri Başkanlığı koşuyor veya ibadetlerde reform anlayışının temelini oluşturan İlahi­ yat Fakültesi koşuyordu. Türkçe namaz ve Türkçe Kur٠ ân konusunda da Mustafa Kemal’i bu çık­ mazdan kurtarmak adına İlahiyat Fakültesi Şubat 1932 tarihinden sonra çalış­ maya başlamıştı. Hedef Türkçe Kur’ân’ın olabileceği ve dolayıszıyla da Türkçe namazın caizliği üzerine bir rapor hazırlamaktı. Bu raporu Rıfat Börkeçi’nin ölümünden sonra Diyanet İşleri Başkanlığan getirilen İlahiyat Fakültesi profe­ sörlerinden M. Şerafettin Yaltkaya hazırlamış ve daha önceki bölümlerde sun­ duğumuz "İbaretleri Islah Projesi"nin hazırlayıcüanndan olan İzmirli İsmail Hakkı da raporu tetkik ederek. Şerafettin Yaltkaya ile birlikte Mustafa Kemal'e vermişlerdi. Bugün için tarihi öneme haiz olan ve istenilen bir emir için zorlanmadık kapı bırakmıyan bir rapor niteliğindeki bu ilginç çalışmayı buraya aynen almak istedik. "Kur٠ ân'ın Türkçe Tercümesiyle Namazda Okunması" başlıklı raporda şu mütalalara yer veriliyor.


410

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ KUR’ÂN.IN TÜ RKÇE TERCÜ M ESİYLE NAMAZDA OKUNMASI

u.

Bu meselenin başında Kur'ân.ın ne olduğu bilinmek lâzımdır. Ebu HanifeVe göre Kur'ân lâfız değil; belki lâfzın ifade ettiği mânadır.‫؛‬.^ Bunun için Kur٠ân’ın Arapça. Türkçe ve Acemce gibi herhangi bir dile ihtisası yoktur. Mânadan ibaret olan Kur'ân.ın herhangi dil ile ifade olunması müsavidir.‫^^؛‬ Ebu Hanİfe'nin bu baptaki delilleri şunlardır: 1- Şuara sûresi âyet 196 « "Şüphe yoktur ki Kur'ân: önden gelip geçen Pey­ gamberlerin kitaplarında var idi." 2. Alâ sûresi âyet 18 ٠ "Şüphe yoktur ki bu Kur'ân; ilk kitaplarda var idi." Pek aşikârdır ki Kur'ân; önden gelip geçen Peygamberlerin kitaplarında Arabî değildir. Halbuki bu âyetlerde kati surette Kur'ân.ın bu kitaplarda mevcut ol­ duğu beyan edilmekte olduğundan Kur'ân kelimesinin önden gelip geçen Pey­ gamberlerin kitaplarında olan ile Peygamberimize indirilmiş olan arasında iştirak noktasını ifade ettiği anlaşılmaktadır. Bu iştirak noktası ise yalnız Arapça değildir. Belki Arapçanın İfade ettiği mânayı bildiren herhangi bir dil ile otan terkibi hususîdir. Bundan dolayı namazda okunması emredilmiş olan Kur'ân; bu iştirak nokta­ sını teşkil eden Kur'ândır. Bu ise yukarıda söylenildiği veçhile Arapçanın ifade etti­ ği mânayı bildiren herhangi bir dil ile olan terkibi hususidir. Kesilen bir hayvanın kesildiği esnada çekilen besmelenin herhangi bir dil ile çekilmesi icma ile caiz ol­ duğu gibi; namazda dahi herhangi bir dil olursa olsun Kur'ân-ı kıraat caiz otmuş o \u r P >

Bundan dolayı Kuı^ân'm yalnız nazımdan ibaret olduğunu kabul eden İmam Ebu Hanifeye göre bu kitabın Arapça olan hususî nazım ve terkibini güzelce telâffuz kudreti olanlar ile bu nazmı Arabİyi telâffuza kudreti olmıyanlar arasında bir fark gözetmeye bir mahal kalmadığından nazmı Arabîyi telâffuz kudreti olsun ve olmasın herhangi bir kimsenin namazda Kur'ân-ı herhangi bir dil ile okuması caizdir.‫؛‬..^ Nameizın başlangıcında dahi İmam Ebu Hanife'ye göre Arapçadan başka herhangi birdil ile Allah zikredilerek meselâ (Tanrı Uludur...) demek caiz olur. Çünkü Âlâ sûresi âyet 15 ٠ "Rabbının adını anar anmaz namaza durdu." Âyetiyle sabit olduğu vech üzere namazın başlangıcında maksut olan, Tann'nın anılması­ dır. Bunun ise hiçbir dile ihtisası yoktur. Tanrıyı herhangi bir dil ile anmak diğer bir dil ile anmağa müsavidir.

1. £bu1 Leysi es-Semerkandî, Kitabul Muhtelif 2. Hüsamettin el.Buhah, Şerhu Camiu's Sağir. 3 Zevzanî. Şerha Manzume^î Nefesi. ٠. KOsametttn el-Buhan, a g.e.. s.

5im amSerahtı,0/-M٠ Ö54/tc.1. 36.

V

t

H


TÜRKÇE KUR.ANLA NAMAZ KJLINABİLİR

411

Netice: İmamı Âzama göre Arapça'dan başka herhangi bir dil ile namazın başlangıcında Tanrı٠yı anmak namazın içinde Kur'ân.ı ve ka'delerde teşehhütleri okumak ve cuma günleri hutbe irat etmek caiz olur/ ٥‫؛‬ İmamı Âzama göre ezanda muteber olan urftur.^‫؛‬ Şakirtlerinden Haşan Bin Ziyad.ın İmamdan rivayetine göre bu nokta şöyle izah ediliyor: Meselâ Acemce ezan okunduğu takdirde halk ezan olduğunu anlıya. cak olursa bu ezan caizdir, anlamıyacak olurlarsa caiz deöildir. Çünkü ezandan maksat namaz vaktinin gelmiş olduğunu halka bildirmektir.‫؛‬.*' İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre Kur'ân yalnız mâna değil, mâna ile beraber nazımı Arabinin mecmuundan ibarettir. Bunların delilleri şunlar­ dır: Kur'ân Dili Üzerinde Bir İnceleme 1- Zuhruf sûresi âyet 3 ٠ "Biz o kitabı arapça Kur'ân kıldık." 2. Şuara sûresi âyet 195 ٠ "Açık bir dil ile olan Arapça ile (sana indirdik.)" Imameyn bu âyetlerden Kur.ân'ın yalnız mâna değil; lâfız ve mânadan mü­ rekkep olduğunu anlamışlardır. Bunlara göre lâfız ve mâna Kur.ân'ın ayrı ayrı birer rüknüdür. Şu kadar var kı lâfız rüknü zait olmakla aciz zamanında sakıt olur.‫؛‬.‫؛‬ Halbuki: ٠ Raad sûresi âyet 37 s "Biz o kitabı hükmü Arabi olmak üzere indirdik." Buy. rulduğu halde yine bu âyet; hükmün arabî diline ihtisasına delâlet etmiyor. Çünkü acemce ile olan hüküm dahi bu kitap ile hükümdür.‫؛‬..‫؛‬ Bununla beraber bu iki İmam. Kur'ân'ın hususî nazmı olan arapçayı telâffuzdan âciz olan kimseler hakkında Arapça'dan başka herhangi birdil ile Kur'ân'ın okunmasını caiz görmüş olduklarından üstatları ite bu iki şakirt arasında ihtilâf kalkmış olur.‫؛؛‬.‫؛‬ İmam Ebu Hanife'nin bilâhare şakirtlerinin fikirlerine rücu ettiği diğer bir şa­ kirdi Nuh Bin Meryem.ül Mervezi'den naklolunmuşsa da bu nakil hitâfiyat kitapla­ rında görülmüyor. Yalnız hilâfiyata ait manzum bir eser yazan Ömer Bin Muhammed-ün Nesefi (vefatı h. 357) Ebu Hanife ile tilmizleri arasındaki yukanki ihtilaâlı bildirdikten sonra şu: "Ebu Hanife'nin bilâhare tilmizlerin kavline döndüğünü kendisinden itimada şayan olan raviter rivayet etmiş olduklarından aralarında ihtilâf kalmamıştır" sözü­ nü söylüyor.

6. Zerzemi. Ş e rtıu M a n zu m e -i N esefi. 6. Serahsi. el-Mebeut, c.1, s. 36. 9. ZevzenT. a.g.e. 10. Ebu'l LeysI es٠Semerkandt. Kitabu'hM uhtelif 11. Hüsamelbn el'Buharî. a.g.e.

•1

II


! ٠٠

u 412

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLETT İLİŞKİLERİ Ve bu âyelin şerhinde Zevzeni. İmamı Âzamin bu rücu' rivayetini Ebu Bekir Raziye atfetmektedir.‫^؛*؛‬ Halbuki: Ebu Bekir RazI Ahkâmül.Kur'ân'ında Şuara Sûresindeki yukarıda zikrettiği­ miz âyetinde: .Bu âyet; Kur٠ân٠ın bir dilden başka bir dile naklonmasının Kur٠ân٠ı, Kur٠ân olmaktan çıkarmıyacağına delildir.... diyerek İmamı Âzam gibi Kur.ân’ın mânadan ibaret olduğunu beyan etmekte olduğundan İmam Âzam ile ayni fikirdedir. Ve bu rücuu rivayet etmediği meydandadır. Bundan başka bir rücu. rivayeti kat.i olmak için (h. 370)te vefat etmiş olan Ebu Bekir Razi'ye değil; ilk asırlara kadar çıkarıl­ mak, daha sarih İmamı Âzama mülâki olan kimselerden veya tek bir kimseden in. kitaa uğramaksfzın müselselen rivayet edilmek lâzım gelirken biz bu rivayeti İmam-ı Âzam'dan iki üç asır sonra yazılmış olan kitaplarda görüyoruz. Ebu Bekir Razi’den sonra (h. 490) hududunda vefat eden Serahsi, Mepsu. tunda asla bu rücu.dan bahsetmiyor, bilâkis Serahsi, Ebu Hanife'nin namazda Kur'ân.ın Arapçadan başka bir dil ile okunmasını caiz gördüğünü söylediği sırada diyor ki: .İranlIlar Selman.dan Kur'ân.ın birinci sûresi olan Faliha'yt Acemce yazıp kendilerine göndermesini istemişler. Selman da bu sûreyi Acemce yazıp kendileri­ ne göndermiş ve bunlar dilleri arapçaya yazıncaya kadar namazlarda Fatiha'yı Acemce okumuşlardır., işte Ebu Hanife namazda Kuriân'ın Arapça'dan başka bir dil ile okunmasının caiz olduğunu bununla istidlâl etmiştir. Bununla beraber namaz kılan kimseye vacip olan, belâgat ve fesahatiyle insanları acze düşüren Kur.ân-ı okumaktır. Umum insanları acze düşürmek ise yalnız Arapça ile değil herkesin konuştuğu ana dili ile olacağından meselâ: İranlIların acze düşmeleri Arapça ile değil, kendi lisanları olan farisi ile zahir ve sabit olmuştur. Ve Allah'ın kelâmı Kur.ân mahlûk ve muhdes değildi. Lisanlar ise umumiyetle mahlûk ve muhdestir. Şu halde Kur'ân'ın bir lisanı mahsusu kalmamış olur.‫^؛*؛‬ Şafi'ye göre namazda Kur٠ân٠ı farisice okumak hiçbir veçhile caiz değildir. Ümmi olup Kur’ân-ı Arapça okumakta aciz olan kimse hiçbir şey okumaksızın namaz kılar.‫*؛‬..^ Hülâsa: İmam-ı Âzam nazmı arabiyi rükün olarak kabul etmediği ve kendisi­ nin rücuu ise sonradan şuyu' bulduğu halde bilâhare gelen fakihler Imameyn ile beraber n B z m ı arabi'nin rüknü aslî değil ancak rüknü zait olduğunu ve aciz zama­ nında sükut edebileceğini ileri sürmüşler ve bu noktada her iki tarafın ittifakı hasıl olmakla artık Hanefi imamları arasında bir ihtilâf kalmamıştır. 5 Mail 1934 M. Şerafettin YALTKAYA

İZ Zevzeni, a.ge.e f3. S e ra h .f. Meb٠ ut. c.1, 14. ٠ g...

36.

r


O N ü ç im c ü B O L İ

TÜRKÇE EZAN, TERKİLER ١^ B U R SA U L U C A ^İ O L A ^

‫ي‬-١: ‫; ﺧ ﻴ ﻬ ﺘ ﻸ‬



T Ü R K Ç E E Z A N . T E P K İL E R V E B U R S A U L U C A M II O L A Y I

Devlet Konscrvaiuvannda Bestekar Ihsan Beyin nezaretinde ve 9 kadar seçme hafızın olanca gayretiyle Dolmabahçe Sarayı'nda meşk etmeye (!) çalıştı­ ğı .Tann Uludur. Tann Uludur.' şeklindeki Türkçe ezan hiçbir kanun ve meclis karan olmadan ve sadece saraydan çıkan emirle 3 Şubat 1932 tarihinden itiba­ ren minarelerde okunmaya başlanınca. 155 asır Ezan-ı Muhammcdiyc.yi "Allahu Ekbcr. Allahu Ekbcr" diye dinleyenlerin hoşnutsuzluğuyla karşılaşmıştı. Çünkü İslâm dünyasında ilk kez sadece bu ülkede Ezan.ı Muhammedî alışkanlı­ ğı bozuyor ve Ezanlar "Tann Uludur" şeklinde okunuyordu. Özellikle büyük şe­ hirlerde büyük bir takibatla ve kontrolle yürütülürken Türkçe Ezan 1932 yılında daha köylere ve ilçelere pek gimıcmişıi. Özellikle İstanbul. Ankara. İzmir. Bursa. Trabzon ve Rize gibi büyük il­ lerde Dahiliye Vekaleti (içişleri Bakarüığı) nezaretinde yürütülen Türkçe Ezan uygulaması için ilk büyük ve örgüüütcpki Bursa'dan gelmişti. 16 Kasım 1932'dc Bursa Valisi Faiin'in başkanlığındaki Türkçe Ezan ko­ misyonunun toplanışından tam dört gün sonra٢٠١Sadık adında biri Türkçe Ezan aleyhine bir vaaz vermiş ve Türkçe Ezan'ın, İslâm dünyasına hakaret olduğunu ve bir dinsizlik örneği teşkil ettiğini bildirerek, halkı bu konuda harekete geçmeye çağırmıştı. Bursa Ulu Camii'de verilen bu ateşli vaaz öyle tesirini göstermişti ki. 1 Şubat 1933 tarihinde büyük bir halk kalabalığı Vaiz Sadık Efendi ve Kazan Türklcri'ndcn Evkaf Memuru Yahyaoğlu İbrahim'in başkanlığında kalabalık bir grup. Ulu Camii önünde toplanarak Türkçe Ezan uygulamasını şiddetle protes­ toya başladılar. 1. Golthard Jaesehke. Yoni Türkiye'de ıslâmlıK, s. 45


416

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ DlN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Kalabalık Ulu Camll.dcn vilaycic kadar yürüyüşe geçip, yürüyüş anında hem Araj^a Ezan okuyorlar ve hem de Ankara.njn ortaya koydugu gayr-‫ ؛‬İslâmî uygulamalan atuklan sloganlarla protesto cdiyorlard١. Kalabalîk dnce Burea Müftüsü Nurettin Efendi'nin huzurona gelerek müftüyü İslâma, dine ٧e ezana sahip ‫ ؟‬ıkmaya da٧ci ettiler. Müftü Nurettin Efendi'nin: .'Merak etmeyin! Bunlar kjsa zamanda hallolacakt.r'' demesinden sonra kalabaltk vilayete dogro yürtlyüşünü devam ettirdi. Bursa Evkaf memuro Yahyaoglu İbrahim ve Vaiz Sadjk Efendi. Vali Fatin'in de huzurona ‫ ؟‬tkarak valiye: ''Yahudilerin Sinegog'da. Hristiyanlann ki. lisede ibaretleri bakımjndan rahaısjz edilmediklerini'' örnek göstererek namazlanna. ezanlanna ve Kur٠ ân-ı Kcrim.lerine devletin kanşmamastnt söylediler. Polisin kalabaljga müdahale etmesiyle de kalabalıkla polis arasında tartışmalar ve kavgalar ‫ ؟‬ıkıı. Vali Fatin. polisler vasıtasıyla gerekli önlemleri almakta güçlük çekince Bursa Belediye Başkam Muhiddin Bey devreye girmiş ve hemen ''Belediye Zabıta Mcmurları.'nı hiç Z i a n kaybetmeden kalabalıgın etrafini sartıramk önlem almaya çalışmıştı. Nihayet Bursa Ezan direnişi saatler geçtikçe önlenmesi ve yatıştıniması bir tarafa, neredeyse halka malolacak bir olay haline gelmeye başlayınca bu sefer Vali Fatin Bey, Buma'da bulunan Tümen Komuiam'ndan acil yardim ister. Tümen Komutam da 0 sıralar Iz m id c bulunan Kolordu Komutam Ali Hikmet Paşa'ya dunjmu bir şifreli telgrafla bildirince olanlar olur. Çünkü Kolordu Komutam Ali Hikmet Paşa, kendisine Bursa olayı ile il^ li telgraf geldiğinde (3 Şubat) Atatürk'le ^ r a ^ r izmi^de öğle yemegindedir. Mustafa Kem ^ Amtü^.ün, Ali Hikmet Paşa.ya gelen şifreli telgrafla bir. likte Bursadaki Ezan a y a i u ^ ^ ı n ı ögrenir öğrenmez agzından dökülen ilk sözler "Cahil mürtecileri'. ''Kara yobazlar" olmuştur. Olayın bundan sonraki ölüm ünün ve Ezamn TUrkçeleştiri^esi Sirasında yaşanan bu ilk ögriltsel olayın, bilinmeyen aynntılannı ve Atatürk ün bu olayla birlikle ^ e m c aldığı .'Din üzerine” isimli yazısını konumuzu aydınlatması açıSindan aynen burada yayınlamış oluyoroz.(^)

2

AtatOrtTün kendi . ‫ ا‬yazıii/la ‫اا‬٠‫ ﻷآ‬anılan ilk kaz "N^٥ . dergisinde yayıntanmışlı.


BURSA ULUCAMI OLAYI

417

Atatürk Arapça Ezan Okuyanlara Seslendi: "Allah'ın Belası Yobazlar" "Allah’ın belâsı yobazlar... Dudaklarını kıpırdatmamıştı bile. Bu nedenle, hemen yanında oturan "Gazi Hazrcücri"de söylediklerini duymamıştı. Kolordu Komutanı Ali Hikmet Paşa yaverinin sol omzu üzerinden uzattığı Bursa’dan gelen "şifre"yi okuyor, okudukça da hırsından moranyordu. Vali niçin böyle davranmış, hiç anlayamamıştı. Dahası, sağ yanına oturan Gazi Mustafa Kemal soruyordu: "Nedir?" Ali Hikmet Paşa için şifreyi Mustafa Kemal'e uzatmaktan başka çare yoktu. Şimdi korkunç bir fırtınanın kopacağını bilmemek için onu ta­ nımamak gerekirdi. Ali Hikmet Paşa. Gazi'nin yanında savaşmıştı ve onu çok iyi tanıyordu. Bu yüzden. Bursa’dan gelen şifrenin yemeği de noktaladığının far­ kındaydı. Mustafa Kemal kâğıdı masaya koyarken ayağa kalkıyor ve talimatı çok kısa oluyordu: "Yemek bitti... Şimdi hareket..." 4 Şubat 1933. Otomobil, tren istasyonuna giderken. Kordon’dan geçiyor­ du. Bir süre sonra İzmir gerilerde kalacaktı. Kordon'da işte lam bu yerde. Yunan'm yakıp kül elliği Kracmer Plas'ta körfez manzarasını seyretmişti. Ama şimdi bir zamanlar içini ferahlatan denizin çırpıntısım bile görmek istemiyordu. Bursa olayım tüm ayrıntısıyla öğrenmişti. Ve öfkeliydi... Gerçi bir buçuk ay önce de. yani 18 Aralık 1932’dc de yine Bursa'da dinde Türkçe-Arapça uygulama yüzünden bir olay meydana gelmişti. Gazi, olayı dikkatle incelemişti. Bir vaiz Türkçe Ezan aleyhinde konuşunca halk camii terk etmişti. Şimdi ise, görünüşte lam tersi olmaktaydı. Bursa'da Ezan ve "Kamet.’in Türkçe okunması Ramazan’da başlamıştı. Yobazlann bu uygulamaya karşı olduğu biliniyordu. Ne var ki. görevlilerden yobazlara katılan pek olmamıştı. Ama ocak sonlarına doğru bazı camilerde sa­ dece ezan Türkçe okunur hale gelmişti. İlgililerin uyanlanna da pek kulak asıl­ mıyordu. "Arapça isterük" olayı da Evkaf Müdürlügü'nün hemen bitişinde Ulu Cami'de meydana gelecekli. Dert anlatma. Camiden çıkanlar bitişikteki Evkaf Müdürlüğü nün önünde toplanmaya başlamıştı. Kalabalık giderek artarken 80 kişilik bir grup ta içeri gir­ miş ve Evkaf Müdürü’nün karşısına dikilmişti. Elektrikçi Arnavut Seyfettin en öndeydi ve müdüre bağınyordu: "Halkın Türkçe Ezan istemediğirü ve bu mak­ sada aşağıda toplandıklanru size haber veriyorum." Karşısında 80 kişiyi gören


418

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE DEVT.ET İLİŞKİLERİ

Müdür, daha sonra ürküp sarardığını saklamayacakiı. Arnavut Seyfettin'in ba­ ğırması bile dışardaki kalabalıktan gelen "İstemeyüz" naralarından zor anlaşılıy­ ordu. Müdür Bey. kendisinin hiçbir yetkisi olmadığını, bir dertleri varsa Vali Bey'e söylemeleri gerektiğini zor bela anlatabilmişti. Arnavut Seyfettin’in "Vilayet'e kardaşlanm!" narası Evkaf Müdürü'nün paçayı kurtardığını gösteriyordu. Derin bir nefes almış ve başını sallayarak doğrusunun bu olduğunu belirtmişti. Ama son Arapçacı da binayı terk edince telefona sarılıyor ve polise durumu bil­ diriyordu. Fatİn ve Muhittin Beyler. Belediye Başkanı Muhittin Bey olayı validen önce öğrenmiş, hiç zaman kaybetmeden .'Zabıta-ı Belediye memurlarına" gerek­ li önlemleri aldırmıştı. Bu gibi durumlarda tereddüde hiç düşmez, ne yapılacağı­ na bir kez karar verir ve anında uygulamaya geçerdi. Vali'nin makamında olma­ dığını da biliyordu. Otomobiline atladığı gibi evine gitti. Belediye Başkanı Vali’nin evine yaklaşırken Arapçacı münccilcr de. "Arapça ezan isierük" naralanyla vilayetin merdivenlerini çıkıyorlardı. Alt kat­ taki odalan doldurmuşlar, büyük bir kalabalık da dışanda kalmıştı. Halk gerçek­ ten olayın dışandaydı. Karşı kaldınmda toplananlar ne olup bitliğini anlamaya çalışıyorlardı. Şükrü Sökmensücr anJauyon 1933’te Emniyet Genel Müdür Yardımcısı lan Şükrü Sökmensüer. Prof. Afet İnan’ın kızı ve dönemin tanığı An înan'la yapuğı ve banda kaydedilen görüşmesinde Bursa olayının bu bölümünü şöyle anlauyor: "Vilâyete hücum ediyorlar. Alı katını tutuyorlar, üst kata çıkamıyor­ lar. Çünkü Jandarma silahla üst katla onlara karşı dumyor. Vali Fatin Bey. o sı­ rada emrinde bulunan Jandarma Talim Terbiye Müfrezesi’nden yardımcı kuvvet isteyeceğine, tutuyor telefonla oradaki Tümen Kumandanı'ndan yardımcı kuv­ vet isliyor. Tümen Kumandanı İzmir'de bulunan Kolordu Kumandanı Ali Hik­ met Paşa’ya kuvvet verip veremeyeceği hakkında şifreyle malumat soruyor. O zaman kuvvet vermek selâhiyeti Kolordu Kumandanı Ali Hikmet Paşa'da o gün Atatürk'le beraber öğle yemeğinde, şifre geliyor, yaveri Ali Hikmet Paşa'ya ve­ riyor. Paşa okuduktan sonra Atatürk’e uzatıyor..?" İşle olanlar o zaman oluyor ve Atatürk yemek sofrasında haykınyor: "Ne olacak mürteci adamlar... Kara yobazlar..?"

L


BURSA ULÜCAMİ OLAYI

419

Ezan Okuyanlar Tutuklanıyor Olayın yankılan İzmir'de duyulurken. Bursa'da polis duruma hâkim olmuş ve tutuklamalara çoktan başlamıştı bile. Vilâyetin dışında toplananlar da> ğıtılmış. içerideki işgalciler ise. gözaltına alınmıştı. Ancak, büyük bir bölümü­ nün ertesi günü salıverilmesi daha sonra savcının işten el çektirilmesinc yol aça­ caktı. Bursa müftüsü de değiştirilmiş, yerine Kavalalı Mehmet Ali Efendi atanmıştı. İstanbul gazeteleri "tevkifat"ı manşette veriyorlardı. "Dünkü tevkifatta Tatar İbrahim. Arnavut Şahin. Gürcü Hafız Mustafa, çilingir Salih. Elektrikçi Seyfettin gibileri yer almıştır." İsmet Paşa kaygılı, Gazi Mustafa Kemal'in 4 Şubat 1933 günü İzmir’den aynidığını ve Afyon istikametinde yol aldığı, anında Ankara'ya ulaştmlmıştı. Hükümet. İsmet Paşa başkanlığında olağanüstü toplanarak olayı görüşüyordu. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Adalet Bakanı Yusuf Kemal Beylerin Bursa'ya giderek hadiseye bizzat el koymalan kararlaştırıldı. Ama Başvekil ismet Paşa’nın kaygısı olaydan çok Mustafa Kemal'in Bursa'ya gitmekte oluşundan ka­ ynaklanıyordu. Gerçi bu gibi durumlarda hükümet de Mustafa Kemal kadar ta­ vizsiz bir tutum izliyordu ama. ismet Paşa gene de Gazi Mustafa Kemal'le Bursa'dan önce bir görüşmenin yararlı olacağına karar veriyor ve ertesi gün (5 Şubat 1933) Afyon’da onu yakalıyordu. Bu arada, Dahiliye Vekili Şükrü Kaya. Adliye Vekili Yusuf Kemal ile Emniyet-i Umumiye Müdürü Tevfık Hadi Bey­ ler de Bursa yolundaydılar. Altı yıl önce, İsmet Paşa Afyon'dan Mustafa Kemal'le buluşmuş ve Bilccik'e kadar birlikte yolculuk etmişlcdi. Her ikisi de bu "hadisede" izlenecek yön­ tem konusunda tam bir "mutabakata" varmışlardı. Nitekim ertesi gün Atatürk’ün Bursa'da Anadolu Ajansı'na verdiği "Resmi tebliğ" de ismet Paşa ile yaptığı gö­ rüşmenin izlerini görmek mümkün olacaktı. Bilccik’e varıldığında, İsmet Paşa Ankara'ya dönüyor. Mustafa Kemal de otomobille Bursa’ya gidiyordu. Ga/i Paşa altı yıl önce bu konuda bir kez daha kesin olarak uyansını yapmış ve şöyle demişti: "İnsanlıkta din konusundaki duygu ve bilgiler, her türlü hurafelerden ayırdcdilcrek gerçek bilim ve fen ışınlanyla saflaşunlıp olgunlaşiınlıncaya değin, din oyunu oynayanlara her yerde rastlanacaktır." Mustafa Kemal'in otomobili Bursa'ya ertesi sabah girmiş. Atatürk doğru­ ca kendisine aynlan köşke gitmişti. Olayın aynnidanm öğrenmiş. Şükrü Kaya ile Yusuf Kemal Beyleri bekliyordu. İçişleri Bakanı ile Adalet Bakanı'nm Buısa'ya gelişleri öğleyi bulmuştu. Halk Partisi binasında Mustafa Kemal'in


٦

420

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

kendilerini kabul etmesini beklerken alınan Önlemleri gözden geçirmişlerdi. Köşke çağnidıklannda karşılarında oldukça sakin bir Mustafa Kemal buluyor ve buna çok seviniyorlardı. Bakanların gerekli bilgileri vermelerinden sonra Atatürk. Anadolu Ajansı muhabirinin içeri alınmasını istiyor ve muhabire şu açıklamasını yazdırıyordu: "Bursa.ya geldim. Hadise hakkında alakadarlardan malumat aldım. Hadise haddizatında fazla ehemmiyeti haiz değildir. Herhalde cahil mürtecilcr, Cumhuriyet adliyesinin pençesinden kurtulamayacaklardır. Ha­ diseye dikkatimizi bilhassa çevirmemizin sebebi, dini siyaset ve herhangi bir tahrikle vesile etmeye asla müsamaha etmeyeceğimizin bir daha anlaşılmasıdır. Mes'elenin mahiyeti esasen din değil, dildir. Kafi olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatında hakim ve esas kalacaktır." Yeni Hüküm etin Dini Mustafa Kemal'in açıklamasını alan A.A. muhabiri dışanya fırlarken İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Adalet Bakanı Yusuf Kemal Beyler memnunluk­ la birbirlerine bakıyorlardı. Atatürk'ün açıklaması, düşündükleri gibi sert değil­ di. Bunu kendisine anlatırken. Gazi Hazretleri dinlemiyordu bile. Pencerenin önünde sigarasını içerek Bursa'yı seyrediyordu ve İzmit'te on yıl önce gazeteci­ lerle yaptığı görüşmeyi hatırlıyordu: Kılıçzade Hakkı Bey. Paşa Hazretleri yeni hükümetin dini olacak mı? - Vardır efendim; İslâm dini hürriyet-i efkâra (özgürce düşüncelere) mâliktir. Hakkı Bey- Yeni hükümet bir din ile tedeyyün (bir dine bağlı) edecek mi? - Edecek mi. etmeyecek mi bilemem. Bugün mevcut olan kanunlarda ak­ sine bir şey yoktur. Millet dinsiz değildir. Mütedeyyindir (dine bağlıdır) ve din Din-i İslâmdır. Yani komünistlik gibi dini reddedecek ortada bir mesele yoktur Hakkı Bey- Şu halde Paşa Hazretleri, bir mesele hakkında herkesin iükadâü (inançları) ve düşüncelerine göre bir fikir onaya koymak hususunda hü­ kümet beni susturacaktır veyahut tecziye (ceza) edecektir. Diyecek ki. sen şu hususla hükümetin düşündüğü gibi düşünmüyorsun. - Hükümetin düşündüğü gibi hiç kimsenin düşünmeye mecburiyeti yok­ tur. Hürriyel-i hâkikiyenin (gerçek özgürlüklerin) cari olduğu bir memlekette hürriyeti vicdaniye (vicdan özgürlüğü) vardır veyahut yoktur. Olduktan sonra bunu düşünmek doğru değildir. Vicdanın icbâtını (gereklerini) söyler.

ı


BURSA ULUCAMI OLAYI

421

Mustafa Kemal bu olayı hiç unutmayacak, dön yıl sonra CHPnin 15.20 Ekim 1927 tarihlerinde Ankara'da toplanan II. Kurultayı'nda 36.5 saat süren Büyük Nutuk'unda ele alacak ve şöyle diyecekti: (Yeni hükümetin dini olacak mı?) İtiraf edeyim ki. bu suale muhatâb olmayı hiç arzu etmiyordum. Sebebi pek kısa olması lâzım gelen cevabın o günkü şeriate (koşullara) göre ağzımdan çıkmasını istemiyordum. Gazeteci muhatabımın sualine hükümetin dini olamaz, diyemedim, aksini söyledim." Dinin her kademesinde. Eğer Atatürk Bursa'daki köşkte pencerenin önün­ den aynlıp iki bakana dönerek. "Yazınız efendim" demeyip. "Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine..." diye başlayan şifeyi Ankara'ya göndenneseydi. ismet Paşa, Bursa olayının yumuşak bir inişle çözümlendiği kanaatine varacaktı. Şükrü Sökmensücr bunu şöyle anlatıyor: "Atatürk, Ankara'dan Heyet-i Vekile (Bakanlar Kurulu) hal-i ietimada (toplanü halinde) iken Başbakan İsmet Paşa'ya şu emri veriyor: "Çok mühimdir? Bademe (bundan böyle) benim her safhasında Türk dili hâkim olacaktır." Aynen okuduğum gibidir verdiği emir. Yani o andan itiba­ ren ezan, tekbir, hutbe ve namaz Türkçe okunacak." Atatürk'ün bu emri Bakanlar Kurulu'nun yeniden olağanüstü toplanması­ na yol açıyordu. Kurulda, halkın konuya yavaş yavaş sokulması görüşü hâkimdi. Başbakan İsmet Paşa da buna katılıyordu. Sıra Mustafa Kemal'i iknaya kalmıştı. Sökmensüer. ismet Paşa'nın hemen Atatürk'ü aradığını söylüyor ve ge­ lişmeyi şöyle anlatıyor "Paşa müsaade edin bu hareketi hemen birden bire yap­ mayalım. Memlekette bir reaksiyon başlayabilir. Bu reaksiyonu önlemek için derece derece girelim. Evvelâ ezan, sonra tekbir, namaz; yavaş yavaş girerek halkı hazırlayalım. Bu ricamızı lütfen kabul buyunınuz." Mustafa Kemal diretmemiş. Başbakan ismet Paşa’nın bu ricasım kabul et­ mişti. Ertesi gün de İstanbul'da Evkaf Müdüriyeti bir "Resmi tebliğ" yayınlaya­ rak bundan böyle tüm camilerde ezanın Türkçe okunacağını bildiriyor ve Bursa "hadisesi" ni noktalıyordu. 7 Şubat 1933'te İstanbul gazeteleri. Mustafa Kemal'in. Mudanya'ya kadar karayoluyla oradan Gülcemal vapuruyla İstanbul'a geldiğini yazarlarken. 1932 yılı Dünya Güzeli Keriman Halis Hanım ın da Mısır’a gittiğini haber veriyordu. Bursa hadisesi de böylece kapanmış oluyordu. Ezandan, dünya güzeli Keriman Halis Hanım’m. Mısır seyahaliiK‫ ؛‬kadar uzanan bir gündemle Türkiye, daha 1932'lerdc bile nasıl bir arabesk kültürün sa­ hibi olduğunu dünyaya göstermiş oluyordu. Bir tarafla "AUahu Ekber" yerine


422

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLE!' iLlŞKİLERl

١ T ann Uludur., mücadeleleri, bir diğer tarafta da ezanım değiştiren bir ülkenin dünya güzeli seçilen .'Milli Kız"ının dünya seyahatleri... 1933 Türkiye'sinin manzarasıdır bunlar.


$ â

}‫؟‬،٠ ٠ .٠١

:٠‫ﻩ‬

‫ﺀع‬1

١١٠

ONDORDUNCUBOLI

TÜRKÇE EZAJV.IN E Ş I Y E T SURABI' EMANET İŞLERİ REISLIGI

dffi

i .

.٠٠ .٠٠ ‫ا‬

1_



T Ü R K Ç E EZAN'IN EM N İY ET SUBABI: d i y a n e t i ş l e r i R E İS L İĞ İ

Bursa Valisi Faiin Bcy.in. Bursa Tümen Komutanı’ndan, O.nun da Kolor. du Komutanı Ali Hikmet Paşa'dan Arapça ezan okuma isteğiyle ilgili "Bursa ezan ayaklanması"nın bastıniması için yardım islemesi ve yardım isteği ile ilgili şifre telgrafın Mustafa Kemal Atatürk'ün yanında okunmasıyla. Mustafa Kemal'in dudaklan arasında Bursa.daki ezan olayını yorumlayan şu çok kısa ifa­ deler dökülüvermişti: "Allah'ın belası yobazlar." Arapça ezan okumuşlar sözü Mustafa Kemal'in Kolordu sofrasından aci­ len kalkmasına yetmişti. Atatürk hemen talimannı verdi "Beyler! Yemek bitti.. Şimdi hemen Bursa'ya hareket ediyoruz..."‫^؛؛‬ işte Bursa'daki Arapça ezan okuma isteği ile ilgili olarak başlaülan "AUahu Ekber" yürüyüşü. Mustafa Kemal tarafından bu şekilde çok keskin ifadelerle ve şiddetle değerlendirilince. Türkçe ezan okuma ile Uğili uygulamalarda biraz gevşek(!) davranan Diyanet İşleri Başkanlığı. Atatürk'ün bu tavnnı bir emir te­ lakki ederek aynı gün bütün müftülüklere "Herkes kesinkes Türkçe ezan okuya­ cak. aksine davrananlar mutlak surette cezalandınlacaklar!" diyerek bir tamim gönderdi. Diyanet işleri Reisliği. Tahrirat Müdürlüğünün 360-128 sayılı emirleri ile tüm müftülüklere gönderilen tamim şu şekilde id i..‫؛‬ .Dahiliye Vekâleti celîlesinden varid teskerede. "Türkçe ezan: hakkında riya. set-i aliyyelerince ittihaz olunan karar ve tamimin her tarafta aynı hassasiyetle tat­ bik ve takip edilmemekte olduğu velayetlerin işârından anlışılmakta olduğundan bu teşevvüş ve intizamsızlığın izalesini temin edecek kafi ve sarih tebligatın 1. Bir B a şk a A ç ıd a n K em abzm . Abdurrahman Oîlıpak, s. 186. Beyan Y٠y.. İstanbul. 3. Basım 2. Diyanet İşleri Relskği. Tahnral Md t.360/128. 4 Şubat 1933.


426

c u m h u r iy e t d ö n e m i

D!N v e DEVLE!' İLİŞKİLERİ

te.klden ve müstacelen ifası ve keyfiyetten vilâyetlerin de haberdar edilmesi içinbir surelin vekâlet gönderilmesi, ifade ve ızbar buyurulduğuna nazaran evvelce riya­ set makamınca tesbit de Evkaf Umum Müdürlüğü tarafından vilâyetlere ve Evkaf Müdürlüğü.ne ta’mim edilen Türkçe Ezan ve İkamet suretlerinin memleketin her tarafında, hattâ en ücra bir köşesinde aynı şekil ve aynı zamanda bir ahenk, bir siyak dairesinde tatbiki zaruri olduğu halde şer'an memnun olmayan böyle Türkçe Ezan ve Kamet hakkında bazı müftüler tarafından tereddüde meydan verildiği an­ laşılmıştır. “Binaenaleyn bu ta.mimin vüsulünü müteakip umum ilmiye memurları.imam ve hatiplere kat٦ tebliğat icrası ile en ufak bir muhalefet irtikâp edeceklerin kat.î ve şedit mücazata maTuz kalacakları ta'mamen beyan olunur efendim." 4.2.1933 Diyanet İşleri Reisi Rıfat.

Gerek Mustafa Kemal'in Bursa'da Arapça ezan isteği ile ilgili ayaklanma, lara karşı gösterdiği sert şiddetli tavır ve gerekse bu lavnn hemen akabinde müf­ tülüklere gönderilen Diyanet İşleri Başkanlığı tamimi çok net olarak şu gerçeği onaya koyuyordu: "Türkçe Ezan okumaya riayet etmeyenler şiddetle cezalandı­ rılacaklardır..' İşte bu sebeple hiç kimse bu meseleyi İlmî olarak da olsa tenkit şöyle dur­ sun tahlil etmeye bile cesaret edemiyordu. 3 Şubat 1932 tarihinde bütün il ve ilçelerde resmen okunmaya başlanan "Tann Uludur Tann uludur" şeklinde ezana çok partili hayata geçiş tarihi olan 1945 yılına kadar çok zecri tedbirler uygulanmış ve Türkçe ezan aleyhine en ufak bir gösteriye veya tenkit ve tehlike mahal verilmemiştir. Ancak mevcut uygulamanın Türkiye Cumhuriyeti'ne batı medeniyeti ka­ pılarım açügı vc Türkiye'yi İsISmIık'tan ayırdığı konusunda pek çok yazı yazan­ lar olmuştur. Yunus Nadi. Falih Rıfkı. Yakup Kadri. M.Esat Bozkurt. Naşit Hakkı gibi yazarlar bunlann başında gelir. A tatü rk ,"T ü rk .û n M artin L uther'i Bunlardan hele Mahmut Esat Bozkurt. "Atatürk İhtilâli" ismini verdiği kitab'nda. girişilen dini reformlara ve bütün İslâm dünyasındaki uygulamanın tersine. "Tann Uludur" diye okunan ezana değinerek. Atatürk'ü Martin Luther yerine koymuş vc onu dini millileştiren Türk'ün yeni bir din önderi olarak nite­ lemişti.‫^؟؛‬ 3 Mahmul Esat Bozkurt, A ta tü rk Ihtılaii. s 313. htanbul 19^.


TORKÇE

e z a n in

EMNtYET SOBABI

427

Türkçe Ezan ve Türkçe Kur’ân ile ilgili olarak içerden olmasa bile dışar­ dan Hind Hilafeti Komitesinden ve İngiltere’de bulunan Müslüman lopluluklanndan uygulamanın yanlışlığı üzerine mektuplar gelmiş ve dışanda konferanslar verilmişti. 16 Kasım 1932 günü Kraliyet Orta Asya Demeği’nde verilen Türkiye’de Cumhuriyetin Dokuz Yılı” başlıklı konferansta "Bir hilafet merkezi olan Türki­ ye’de bu uygulamalar garip geliyor!” denilerek özellikle Türkçe ezan aleyhine sözler söylenmişti. Bu konferansta konuşan Londra Camii baş imamı Abdunrahman Efendi. Türkçe ezanla ilgili olarak şunlan söylemişti:‫؛‬..‫؛‬ .Mustafa Kemal'e büyük bir genaral ve büyük bir yör١etici olarak samimi bir hayranlık duyuyor, ama el sürmemesi gereken bazı şeylere karışmasına ve onları cebri olarak uygulamasına da esef ediyorum. Kur'ân-ı Kerim'i Türkçeleştirmesi ve Türkçe çevirinin Arapça aslının yerine geçirmek isteyişi ile çok büyük bir yanlış yaptı. Kur.ân'1 Kerim'i tercüme etmek yasak değildir. Ancak İslâm dünyasının hiç. bir yerinde Kur'ân.m herhangi bir dile çevirisinin Arapça aslının yenne geçtiği gö­ rülmemiştir. Hele hele bütün bir İslâm aleminin ve Müslümanların ortak ezanım .Tanrı Uludur. Tanrı Uludur" diye Türkçeteştirilmiş okunmaya başlaması biz Mus lümanları çok üzmüştür.”

Londra Camii Baş İmamı’mn söylediği bu sözler, genelde Müsiümanlann söyleyişlerinin bir ortak yansımasıydı. Ancak içerideki. Türkiye'deki Müslüman kitlenin bu uygulamalar için söyleyecekleri şeylerin peşin peşin önüne geçildiği için. 18 Temmuz 1945 tarihinde "Milli Kalkınma Partisi" nin kuruluşuyla başla­ yan‫ ؛^؛‬hiçbir kunım ve kuruluştan ve de İslâm alimlerinden uygulamanın yanlış­ lığı üzerine bir söz söylenmemişti.

V i

Bursa olayından sonra Türkçe Ezan uygulamasına karşı I945٠ lcrc kadar toplu birkaç hareketin dışında bu hareket de görülmemişti. 1935 yılında Siirt'te Nakşibendi Şeyhi ve Büyük İslâm alimi Şeyh Halid’in ve 1936 yılında da yine Şeyh Halid’in büyük oğlu Molla Abdülkuddüs.ün giriştikleri bölgesel eylemler. ‫؛‬٥‫ ؛‬yine 1936 yılı Ocağm’da yine Nakşibendi tarikaundan Kayserili Ahmet Kalaycı'nın yönettiği Çorum ve İskilip olaylan,‫ ^؛‬Türkçe Ezan ve diiKİc girişilen re­ formlar aleyhine girişilen sayılı karşı hareketlerdendi. 4 A. Telfourd Waugh, “N ine Y ea rs o f R ep u p iic in T u rkey“, Joumel of the Royal Centra) Asiatic So­ ciety. sayı 20. s. 66. Ocak 1933. London 5 Tank Zafer Tunaya, S iy a si Partiler, s 636 6. Tarık Zafer Tunaya, a g e., s. 185-188 7 Muzaffer Senoer. Dinin Türk Tophjm una Etkileri, s 240. May Yayınlan, 1974 İstanbul

i


428

CUMHURİYETİ' DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

18 Temmuz 1945 tarihinde Milli Kalkınma Pariisi.nin kuruluşuyla başlay­ an çok partili hayatla birlikte Türkçe Ezan ve diğer dini uygulamalara karşı giri­ şilen karşı hareketler hemen bir anda bütün toplum katmanlannda yayılmaya başlamıştı. Halkın 1932-1945 yıllan arası Islâma olan baskılar dolayısıyla patla­ ma noktasına gelişi ve çok partili dönemde-biraz CHP zulmünün getirdiği biri­ kim ilc-hemen her pani dine karşı sıcak bakmak mecburiyetinde hissetmişti kendisini. Partiler Islâmsız Olam ıyorlar? Gerçekten, örneğin Milli Kalkınma Partisi, dış politika alanında. "İslûm Birliği Şark Federasyonu" tasansını gerçekleştirmek islcmiş^®^ ve tüzüğünün ­maddesinde. "Maarifte her şey ahlak ve milli anane esasına göre ayarlana.19 caktır." ifadesine yer vermiştir .‫؛‬.^ da kurulan Sosyal Adalet Partisi. Dünya’1946 Müslümanlan Birliği fikrini desteklemek amacı gözetmiştir.‫*؛‬.^ Aynı yıl kurulan partilerden Çiftçi ve Köylü Partisi, geleneklere bağlılığını bildirmiş.‫ ؛**؛‬Anıma Korunma Partisi de dinci bir siyasal parti özelliği taşımışür.‫­ ؛^*؛‬Yine 1946 yılın -da kurulan ve İslâm Koruma Partisi adını taşımakla birlikte siyasal eylemdcbu ­lunmayan bir kuruluş, amacının yalnız İslâmın yükselmesi ve dayanışması oldu ğunu bildirmiştir.‫ ؛^*؛‬1947de kurulan Türk Muhafazakar Partisi. İslâmî ilkeleri temel almış .‫­ ؛*"*؛‬de dinci bir grubun D.P.'dcn aynlarak kurduğu Millet Par'1948 ­tisi, dine ve geleneklere büyük ağırlık tanıyan bir parti olarak belirmiştir. Ger ­çekte. programının 7. maddesinde "Parti içtimai nizamın teşekkülünde, itikatla rın, ahlakın, geleneklerin, örf ve adetin büyük hisselerini tanır. Bunlar sık sık ­değişmezler ve devletin nüfuzu dışında kalır" anlayışından hareketle, 8. madde ­sinde "Din müesseselerine ve milli ananelere hüımeikâr" olan bu Parti 12. mad desinde "Din işlerinin devlet işlerinde ayn tutulmasını kabul"‫­ ؛؛*؛‬etmekle birlik le din işlerinin özerk ve ayn bir kuruluşa bağlanmasını islemekledir.‫*؛‬.‫؛‬ ­yılında kurulan Toprak, Emlak ve Serbest Teşebbüs Partisi de, din 1946 ­sel kuruluşlann özgürce örgütlenme hakkına sahip olması gerektiğini progra mında açıkça bclirlmişlir .‫؛^^*؛‬ 8-9. T.Z. Tunaya. Is tâ m a lık C ereya n i, s 191. 191.192. 10.11 T Z. Tunaya: S ty a s t Partiler. s 644. 693. 695. 708. 13. T.Z. Tunaya; I s lâ m a h k C ereya n ı, s 192. 14. T Z Tunaya. S iy a s i ParVİer. $.711. 15. MiMef Par٠sı ProOram ve TûzO٥ü. 16. T.Z. Tunaya. Islâ m cıtık C erey a n ı, $ 191. 17.18 T.Z Tunaya S iy a » Partiter, s. 737. 646.


TORKÇE EZAN.IN EMNİYET SOBABI

429

Oie yandan. 7 Ocak 1946'da C.H.P.'dcn aynlan ya da çıkarılan miUcivc. killeri tarafından kurulan Demokrat P a r t i ,1 9 5 0 ^‫*؛‬٥'dcn sonra izleyeceği din poli­ tikasının temellerini programında özetlemiştir. Burada, "laikliği, devletin din ile hiçbir ilgisi bulunmaması ve hiçbir din düşüncesinin kanurüann tanzim vc tatbi­ kinde müessir olmaması manasında" anlayarak "Din hürriyetini, diğer hürriyet­ ler gibi. insanlığın mukaddes haklannda (Madde 14)"‫'؛‬.‫ ؛‬saymakla birlikte D.P.. daha muhalefetteyken. 1949'daki İkinci Büyük Kurultay'ında İslamcı görüşlere öncelik tanımış, Parti Genel Başkanı Celal Bayar. söylevinde. "Türk Milletinin Müslüman olduğunu. Müslüman olarak Allah'ına kavuşacağım" bclirtcrck‫^؛‬٧‫؛‬ dinsel ideolojinin etkin olduğunu sosyoloji kategorilerinin desteğini kazanmak üzerine ilk girişimlerde bulunmuştur. Ancak D.P. Terakkiperver vc Serbest fırka denemelerinden aldığı dersle iktidara geçmeden önce dini, açıkça bir politika öğesi olarak kullanmaktan sakınmıştır. Değişen iç politika koşullan, iktidardaki CHP'nin genel olarak programını vc özellilc de laiklik ilkesini yeniden ele almasına yol açmıştır. 1945 yılında CHP'de. ilk olarak dinde köklü bir reform yapmak üzere. a- Laik bir rejimde Diyanet İşleri Teşkilatının yer almaması. b. Kur'Ûn'ın Öziürkçe düzenlenmesi. c. ibaret yerlerinin halkevleri şekline sokulması, d- Dinsel kılıklann kaldıniması. e- İbadet yöntem ve zamanlannın düzenlenmesi vb. öngören bir önerge, yine aynı parti içinde bir tepkiye yol açmışür. Din. inanç vc pratikleriyle ilgili konulann devletçe düzenlenmesinin dine "müdahale" olduğu görüşünü savunan bir kanal, Parti’de ağırlık kazanarak 1947 Kurultayı’nda varlığını açıkça ortaya koymuştur. CHP'nin 7. Kurultay’ı, laiklik sorununun tartışıldığı vc gelenekçilerin katı bir ilke olarak uygulandığına inandıklan laikliğin yumuşaniması isteğiyle onaya çıkuklan bir kurultay olmuştur. İnsanlar arasındaki sosyal dayaruşmanın dinle sağlanabileceği noktasından hareket eden gelenekçiler, dine önem verilmesi vc ilgi gösterilmesi, yeni kuşaklann yetişmesinde "manevi bir gıda" olan diriden yararlanılması gerektiğini savunmuşlardır. 19. Demokrat Parti, P roğram y e Tûzûk. 20. T.Z Tunaya: IslA m a h k C ereyanı, s. 199. 195.1988.


‫ا ل‬

'‫ﺍ‬

:1

430

CUMHURİYETİ' U٥ ^ M ،

ü !N v e

DEVlEfr iLlŞKİLEI^

Halk Partisi ve Laiklik Prensipleri

!1 II

­Bununla birlikte, 7. Kurultay gelenekçilerin önerilerini reddederek laikli ğe ve devrimciliğe bağlı bir tavır tıkanmıştır.‫­ ^*^؛‬Dini siyasal bir araç haline ge tirme eğilimlerinin belirmesi üzerine. 1949 yılında .'Son zamanlarda dincilik ­propaganda ve cereyanları dikkati çekecek bir mahiyet almıştır. Cemiyet nizam ­larını dini akidelere uydurmak isleyenlerin hareket ve faaliyetleri ile tehlike teş kil etmeye başlamıştır.’‫­ ^^^؛‬gerekçesiyle Ceza Kanunu'nun 163. maddesinin ye niden gözden geçirilmesi ve ihtiyacı karşılayacak bir şekilde düzenlenmesi zorunlu sayılmıştır.‫'؛‬.‫­" ؛؛‬Siyaset maksat veya şahsi nüfuz ve menfaat temini kas ­tıyla yapılan dini telkinlerin" cezalandınlmasını öngören tasan, tepkiyle karşı ­lanmış, Osman Nuri Koni "Dinsizliği esas alan" bu tasannın "Dini İslâm'a teca vüz ve laikliğe külliyen m uhalif olduğunu ileri sürmüştür.‫'؛؛‬.‫ ؛‬Necati Erdem ise "Böylelikle dinsizliğine ayncalık tanınarak laiklik perdesi altında dinsizlik ko­ runmuştur"‫ ؛^؛؛‬diyerek değişiklik tasansını şiddetle reddetmişlerdir. Türk Ceza Kanununun 163. maddesinin yeniden gözden geçirilmesi ve "İhtiyacı karşılayacak şekilde" denilerek, dindarlar üzerinde daha geniş bir yel­ pazede zulmün başlatılması için yapılan 163. maddenin değiştirilmesine yönelik yasa tasansı tartışılırken, göriildügü gibi ilginç konuşmalara da sahne olunuyor­ du. Asıl ilginç olan CHP içerisinde de bir kısım milletvekillerinin "Tek Pani" dönemini sorgulayan tavırlan idi: Hamdullah Suphi, Sinan Tekelioğlu. Şükrü Neyman, Yusuf Ziya Kösemen gibi şahıslann TBMM içerisinde din lehine çıkışlan ve CHFnin dine olan tavrım eleştirir olması CHP'nin de isler istemez dini görüşlerini yeniden gözden geçirmeyi gerektiriyordu. Nitekim 1947 Kurultayı'nda. Cumhuriyet Halk Partisi, gerek mevcut siya­ sal partilerin dinsel örgelere dayanarak politika yürütmeleri ve gerekse şahıs ba-

٠v v ٠ . ٠l ٠w w •

f

t

٠

٠ ... ٠ ٠ . . .٠ ٠ ... ٠

•daha hür bir Diyanet ‫؟؛‬Jcri Başkanlığı". "Dine daha ‫؟‬ok önem ٧criJmcsl gibi kon^a^2٥) özellikle kırsal kesim milletvekilleri tarafından CHP'nin 1947 Kurtıliayı'nda gündeme getirilmişti. Hatta din bir "manevi gıda" olarak nitelendiri22 -24 .'K:2ArT:rnu٥ T

û r t " c w a ^ : ; u n : ; M ^ d : n n i n DaSiştirılmesine Dair Kanun Tasarısı. ,.347.253.258,259. 25 T i Tunaya. Islamcılık Cereyan،, s. 200-201 26 Prof Dr. Çe.n özek. Devlet ve Din. s. 541.


TÜRKÇE EZANIN E M N ^ SOEAEI

431

İcrck. bu gıdadan CHP'nin yeterince faydalanamadıgı (CHP suçlanarak) dile ge­ tirilmişti. Kurultayda CHP Seyhan Milletvekili Sinan Tekelioglu: .'Din, hayalı­ mızın iktizasıdır" ve "Maddeye lapan toplumu uyarmak, manevi ihıiyaçlan tat­ min etmek, ancak İslâm dininin kabul etliği ahlak kanunlarını öğrenmek ve onlan tedris etmekle m ü m k ü n d ü r.d iy e re k CHP'yi aruk dine sıcak bakmaya davet etmişti. Ancak bir takım sugduyulu ve muhafazakar milletvekillerinin 1947 Ku. rullayı'ndaki bu teklifleri hiç kaale alınmayınca, Kurultayın hemen ardından CHP'den büyük kopmalar olmuştu. Milletvekillerinin bir kısmı Demokrat Parti­ ye ve bir kısmı da Millet Panisi'ne gitmişti. İşle böyle bir ortamda TBMM'de 163. maddeyle ilgili değişiklik lasansı gündeme gelince. Sinan Tekelioglu gibi bir kısım CHP'li milletvekili için yeni­ den dini savuruna ve din aleyhtan uygulamalara son verilmesi gibi konulara de­ ğinme fırsatı çıkmıştı. TBMM'nin 8.6.1949 tarihli 105. birleşiminin ve 9.6.1949 tarihli 105. bir­ leşiminin 1.2. ve 3. oturumlannda yapılan tanışmalar bir yazıyla "Dini koruma" ile "Dine saldın" arasında geçen lanışmalardı.‫^^^؛‬ Meclisin 105. birleşiminde 163. maddeyle ilgili değişiklik ya.sası tartışılır­ ken bir ara Osmanlı Hanedanının mallanyla ilgili soru öncrgc.si gündeme gel­ mişti. O zaman Millet Partisi'nin Meclis Grubu Reisi Osman Nuri Köni hilafeti ve buna bağlı olarak Şeriat düzenine olan gereksinmeyi savunabilcn bir kişi ola­ rak dikkat çekti.‫^؛‬.^ Osman Nuri Koni konuşmasında. Cumhuriyet sonrası din-devici ilişkileri­ ne de değinerek özellikle Türkçe Ezan. Türkçe Kuriân ve ibadet reformu gibi konulann tam bir dinsizlik meselesi olduğunu söyleyerek. 163. maddenin dini İslâma tecavüz ve mevcut haliyle laikliğe külliyen muhalefet olarak varlığını devam ettirmektedir demiştir.‫^؛‬.‫؛‬ Millet Partisi^*^ Meclis Grubu Reisi Osman Nuri Köni’nin konuşmaları, belki TBMM'de 1924'lcrden itibaren yapılan ve Şeriat özlemini ifade eden ilk konuşmalanndan biriydi. Çünkü meşhur 3 Mart 1924 dcvrimlerindcn sonra 27. 25 29. 30. 31.

a.g.٥,.s, 541. TBMM Zabit Ceridesi, B 1 0 4 . 1 . 2 . 3 . . 49‫ج‬.‫ج‬.1‫ه‬٠. Pr.1. Dr. Çetin Ozek, Din ve D evlet s. 541. Pr.1. Dr. ،etin özek. Din v e Devlet, s. 541. 1943 yılında tstâmcı ^r grubun De^krat Partinin din poiıtakâsını beğenmeyerek DP.den ayn. iarak kurdukları Millet Partisi, kapandığı zamana kadar geneHıkle "mubalazakar polilakalanna devam etmiştir.


432

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

hemen herkesin sesi kcsilmiş-kcsıirilmiş demek daha doğru ve din aleyhine olan "Tek Parti" uygulamalarına hemen hiç kimseden aleyhle bir hareket olmamıştı. Bu bakımdan Osman Nuri Köni'nin çıkışı anlamlı bir çıkışü. 25 yıllık bir aradan sonra yeniden Mcelis'le Islâm, din ve hilafet gündeme getirilmişti. Aynca Osman Nuri Köni'nin çıkışı, halkın dini duygulannı değerlendirerek kitleselle­ şen Demokrat Parti'yi de konturpiyede bırakıyordu. Ve en önemlisi bu tür ko­ nuşmalar DP'nin dinsel görüşler muhafaza için değil. CHP iktidanna muhalefet için varolduğunu da onaya koyuyordu. Nitekim DP’nin kunmaylanndan Celal Bayar’ın Mcelis'teki 163. maddeyle ilgili değişiklik lasansı görülmezden önce laiklikle ilgili İzmir'de verdiği bir demeç. DP’nin dine olan bakış açısını da sergiliyordu. Celal Bayar. İzmir konuşmasında çok net olarak "Şeriatı yaşatmayaca­ ğız!"^^‫ ؛‬devleti dindarlann baskısından kurtaracağız ve bunun için de 163. mad­ deyi yasallaştıracağız! "Şeriat isteklilerine göz yummayacağız ve onlan ezccc. ğiy٠ '(33) ifa‫؛‬jelcr kullanınca geleneksel dinci kanatlann fevkâlade tepkisini almış ve DP içerisindeki dini ağırlığı olan milletvekillerinin zamanla Millet Par. lisi'ne geçmelerini sağlamıştı.‫‘^؛‬.‫ ؛‬Hatla bu konuşma. 163. maddenin değiştiril­ mesi ile ilgili yasa tasansı 8.6.1949 tarihinde Meclis'lc görüşülürken, muhtıra olarak yine DP tarafından savunulunca o zamanın dini yayınlan. "CHP; DP el el", "CHP ve DP dine karşı ortak siyaset gütmek için birleştiler!"‫ ؛^؟؛‬diyerek Demokrat Pani'nin tavnnı eleştirmişlerdi. Çoğulcu Demokrasiye geçişte inananlara karşı sürekli bir "Dcmoklcsin Kılıcı.'nı oluşturacak olan 163. maddeyle ilgili görüşmeler ve bu görüşmeler es­ nasında partilerin durumu, din-dcvlel ilişkilerinin 1950 sonrasının filmini vere­ ceği için önemliydi. 8.6.1949 ve 9.6.1949 tarihleri arasında iki gün süren‫؟؛‬.‫ ؛‬konuşmalan, TBMM Zabıt Ceridelerinden ve o konuşmalan dinle ilgili bölümlerini tamamıy­ la veren Sebilürreşad Dergisinden özetleyerek vermek istiyorum.

Tarihi 163. Madde Değiştirilmesi teklif edilen 163. madde şöyle idi: 32. Prof Dr. Cotin Ozek. D e v ie t y e ٥ ^. s . 541 ‫ ة‬: ‫ﻷ‬ ; ‫ ﻟ ﺔ‬7 ‫ا؛ ذ“ ا ة أ! ﻋ ﻎ‬: : ‫ ؛ ا ? ي‬: ‫ س‬0 ٠ . ‫ ع‬- ‫ ﻷ‬, ‫ ﻟ ﻞ‬٠. ‫س‬ ‫ ﺀ ﺳ ﺴ ﺎ‬، sayı 47. Eşrof Edip. Bayar ve Şerialı Yaşalmamak., Sebilûnreşal wyı. 39, 'Demokrat Partinin Din Sıyââe‫ ؛‬:, Seb40rre‫؟‬ad. sayı 27, "Pa^nİn Din Siyaseti., SetHİürreçad. sayı. 76 55. SeMOfresad, e 2. sayı 4٠, Haziran 1٥4.٥ ‫ د ة ﻣ ﺪ‬٠1‫ى‬٠‫ « س‬. B. 104,1^ 01.2.3.. 6.6.1049 ve 9.6.1949


t Or k ç e e z a n in e m n îy e t s Ob a b i

433

Maddd 163■ .Türkiye lâik bir devlettir. Devlet kanunları, müesses her türlü nizam, millet ve memleketin gerçek ihtiyacının ve bir lüzum ve icabın karşılığı ve ifadesidir. Kanun ve nizamlar, devletin kurutuşunda hakim olan asla esasa uygun ve onun yararına olur. Bunların devletin esas prensiplerine ve temel ilkelerine aykırı bir asla dönüştürülmesi hiçbir surette düşünülemez, caiz görülemez. Bunun için laikliğe aykırı olarak sosyal ve iktisadi veya siyasi veya hakuki ni­ zamları kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmayı hedef tutan her hareket kanun ile ceza-ı müeyyide haline alınmıştır."

işte bu kanunda yeterince açıklık göremediğinden ve dinî çalışmalara ge­ rekli ceza verilmediğinden CHP ile DP el ele vererek kanunun şu şekilde değiş­ tirilmesini teklif etmişti. Yürürlükteki madde; "Devletin emniyetini ihlâl edebilecek harekete halkı teş­ vik" unsurunu ihtiva ettiği için, uygulamada tabiî olarak bu unsura uygunluk aran­ makta ve bu itibarla da önlenmesi gereken birçok fiiller müeyyide dışında kalmak­ tadır. Tasanda teklif olunan madde iki esas hükmü ihtiva etmektedir: 1- Lâikliğe aykırı olarak devlet nizamını dinî esas ve inançlara uydurmak maksadı ile cemiyet teşkili. Lâikliğin iki cephesi vardır. Vatandaşların diledikleri dinî inanca sahip olabil­ melerini temin için vicdan hürriyetini masun tutmak ve (Devlet nizamını dinî esas­ ların müdahalesinden korumak) (Devlet nizamını dinî esaslara uydurmak isteyen bir cemiyet, vicdan hürriyeti ile dilediği dine intisap etmesi ancak, devlet nizamının dinlerin müdahalesinden masun kalması ile mümkün otur. Bu itibarla devletin içtimai, iktisadi, siyasi veya hukuki nizamını dinî esaslara uydurmak maksadını gündem cemiyet teşkili bu madde ile yasaklanmıştır. Maddedeki "lâyikliğe aykırı olacak, ibaresi, devletin siyasi veya hukuki niza­ mını değiştirmek ve onun yerine kanunen caiz olan diğer fikirlerin uygulanmasını istemek yolundaki fikrî çalışmaları maddenin şümulü dışında bırakmak için kurtul­ muştur. Lâyikliğe aykırı olmayan siyasi ve hukuki ülkelerin 141 .nci maddenin 2.nci fıkrasındaki yıkıcılık hariç bir cemiyetin proğramında yer alması gayet tabiîdir Maddedeki "kısmen de olsa, ibaresi, tâyikliği koruma yolunda kabul edilen suç unsurlarına gerekli olan şümulü vermek için kullanılmıştır. Devlet nizamını topyekün dinî esaslara uydurmak iddiasının dışında, ise nizamının yalnız bir kısmını bu gayeye çevirmek için kurulacak!!... Bir cemiyetin madde hükmünden hariç kal­ ması istenemez. Yer yer kurulacak bu gibi cemiyetlerin çalışmaları mecmuu binnetice devlet nizamını topyekûn dinî esaslara uydurmak demek olacağı tabiîdir. Maddenin ikinci fıkrası, bu gibi cemiyetlere girenleri veya girmek için yol gös­ terenleri cezalandırmaktadır. Bunlara verilecek "bir yıldan yedi yıla kadar hapis ce­ zası" komisyonumuzca, altı aydan aşağı olmamak üzere hapse çevrilmiştir.


434

CUMHURİYETT DÖNEM! DİN VE DEVLETf İLİŞKİLERİ 141 .nci maddeye kıyasen. dağılmalar, emredilen cemiyetleri yeniden tesis edenlere verilecek cezayı gösteren bu fıkra, madde de üçüncü fıkra olarak aynen kabul edilmiştir. Dinî, dinî hissiyatı ve dince mukaddes sayılan şeyleri alet ederek propa­ ganda yapmak: 2•

Tasarı, bu hususta poropagandanın cezalandırılması için üç türlü maksat güdülmüş olması gerektiği hükmünü ihtiva eder: Siyasi maksat, şahsi nüfuz tesisi maksadı, şahsî menfaat temini maksadı. 6u konuda üzerinde geniş müzakereler yapan komisyonumuz aşağıda yazılı esasları kabul ve meddeyi buna göre tadil etmiştir. a) Lâikliği sarsmak maksadı ile dinî veya dinî hissiyatı veya dince mukaddes sayılan şeyleri alet ederek propaganda suç sayılmıştır. Devlet nizamını dinî esas ve inançlara uydurmak, lâyikliği sarsmak demektir. Bu itibarla, birinci fıkrada yazılı amaçlarla cemiyet kurmak suç sayıldığı gibi bu maksatlara propaganda yapmak da bu fıkra ile müeyyide altına alınmıştır. b) Bu umumi unsuru dışında, lâyikliği sarsmak, devlet nizamlarını dinî esas ve inançlara uydurmak maksadı, tahakkuk etmek de dinî veya dinî hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alelilak siyasi menfaatlere alet edilerek propagan­ da yapılması suç sayılmıştır. c) Genel lâikliği sarsmak maksadı dışında olsa dahi, şahsi nüfuz tesisi mak. şadı ile dinî veya dinî hissiyatı, veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek propaganda yapmak müeyyide altına alınmıştır. Hükümet tasarısında mevcut olan "Şahsi menfaat temini maksadı" ile dinî veya din'i hissiyatı veya dince mukaddes tanılan şeyleri alet ederek propa­ ganda yapmak" iltibasa yol açacağı düşünülen madde şümulünün dışında bırakıl­ mıştır ve cezayı müstelzimdir. d) Söz. yazı, resim v.s. vasıtalarla yayılan fikrin, kanunda cezalandırılan maksatları istihdat edip etmediği hususu, propaganda yapan şahsın hal ve mazi­ sine. yayılan fikirlerin mahiyetine göre isabetle takdiri gereken en mühim noktadır. Propagandanın aleniyet unsuru dolayısıyla, bu fikirleri yaymak isteyenler daha çok münferit ve gizli çalışma yoluna sapmışlar; Söz ve hareketle bu maksat­ ları telkin madde dışında kaldığı için faaliyetlerini bu yolda göstermişlerdir. Mad­ denin üçüncü fıkrası ile telkin de müeyyide altına alınmış bulunuyor. Komisyonu­ muz, "işlemle telkin" yerme "her hangi bir fiil ve hareketle telkin" ibaresini yatzmakla. söz söylemeden, bu fikirleri fiilî örnekler vererek telkin edenlerin de mü­ eyyide içine alınmalarını sağlamak istemiştir.

163. Maddenin Zulmü Böyle Başladı Kj.saca değiştirilmek islenen 163. madde ile Müslümanlar öyle bir cende­ reye sokulmak isienmişür ki. laikliğe aykın bir söz söylenmezse bile. Müslü-


TORKÇE

e z a n in

EMNfYET SÜBABI

435

manlann İslâmî düşüncelerinden dolayı ve yapuğı fiiller dolayısıyla cezalandı. nlmalan sözkonusu olmuştur. Nitekim böylesine ağır ve hukuk dışı bir uygulama inanan insanlara 163. madde var olduğu müddetçe zulm etsin için CHP ve DP koalisyonuyla yasalaşı. vennişti. Milletvekillerinin tenkit ve taklitleri de TBMM salonlannda bir "hoş seda" olarak kalıvcrmiştir. İşte böylesine inanan kesimlere en geniş manada inançlan dolayısıyla ce> zalandmlacak olan madde kanunlaşmış haliyle şu şekle bürünmüştür: Madde 163- Laikliğe aykırı olarak devletin içtimai veya iktisadı veya siyasi veya hukuki temel nizamlarını kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacı ile cemiyet tesis, teşkil, tanzim veya sevk ve idare eden kimse, iki yıldan yedi yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır. Böyle cemiyetlere girenler ve girmek için başkalarına yol gösterenler. 6 aydan aşağı olmamak üzere hapis ce­ zası ile cezalandırılırlar. Dağılmaları emir edilmiş olan yukarıda yazılı cemiyetleri sahte narn altında veya muvazaa şeklinde olsa dahi yeniden tesis, teşkil, tanzim veya sevk ve idare edenler hakkında verilecek cezalar, üçte birden eksik olmamak üzere arttırılır. Siyasi menfaat temin veya şahsı nüfuz tesis eylemek veya her ne suretle olursa olsun laiklik esasını sarsmak maksadı ile dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes sayılan şeyleri alet ederek her ne surette olursa olsun propaganda yapan veya telkinde bulunan kimse, bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır. Yayın yeri veya yayın vasıtası veya yayın konusu bakımından az zarar umulan hallerde failine 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilir. Bu madde­ de yazılı olan cemiyetler hakkında 141. maddenin son fıkrası hükmü yürür ٠ 141. maddenin son fırkası ise. iki kişinin dahi birleşmeleri ile cemiyetin vücut bulacağını ifade etmektedir" (10 Haziran 1949-5439 sayılı ek Ceza Kanunu)

Tabii kanunun bu şekle dönüştürülmesi inançlı milletvekilleri için bardağı taşıran son damla olmuştu. Milletvekilleri arasında şiddetli bir tanışma onamı oluşmuştu. Ceza kanunun bazı maddeleri değiştiren kanun tasansını 163. madde ile ilgili sözkonusu müzakerelerinde ilk sözü alan Millet Partisi Meclis Grubu Reisi Osman Nuri Köni. laiklik hakJunda uzun uzadıya izahlardan sonra, biz dc laikli­ ğin tamamen tatbik edilip edilmediği mevzuunu ele aldı. Diyanet İşleri ve Evkaf bütçesinin hükümetçe hazırlandığı, dini tedrisat işleri ile Milli Eğilim Bakanlığı­ nın meşgul olduğunu söyleyen Köni:


:1

436

CUMHURÎYEl' DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞI^İLERİ

1

Laiklik bu mudur.?" dedi ve şöyle devam etli: Türkiye'de Hrisiiyanlar. Muscviler var. Dini işlerini cemaatleri görür. Bütçeleri buraya geliyor mu? İşlerine kanşıyor muyuz? Bu aynlık. gaynlık nedir? Onlar, bu sahada daha mümtaz yaşıyorlar demektir. İbadetin şekline de karışıyoruz: Şöyle kamet getirilecek, böyle ezan oku­ nacak diye... Buna da hakkımız yoktur. Bu müdahaleler Anayasaya da, demokrasiye de aykmdır. Hükümet programının okunduğu celsede kendi sözlerine karşı Başbaka­ nın teessürünü ifade etliğinden de bahisler: "٠O zaman fiili icraata intizar cunek lazım geldiğini belirtmiştim. İşte seri halinde kanunlar geldi; daha da gelecektir. Bunlann bir maskesi var: Seçim kanunu. Başbakanın, o zaman sözlerime karşı beyan ettiği teessüründe samimi olmadığını şimdi ilan ediyorum. Hükümetin getirdiği bu tasan ile vicdan hürriyeti ile laiklik ayaklar aluna alınmaktadır. Aynca Anayasayı da heder ediyoruz. Rica ederim, tasanya tekrar tekrar okuyunuz. Güzel sözler arasında birçok fıkralar sıkıştınimış. Ne din. ne de dinsizlik istismar edilemez. Dinsizlik temel ittihaz ediliyor. Bu tasan ise, dinsizliğe revaç vermektedir. İçindeki hükümlerde dini İslâm'a tecavüz vardır. Başbakan, demokrasi getirmek isüyor ama. onun asıl he­ defi hüniyeisiz hürriyet ve hürriyetsiz demokrasi kurmaktır. Maksat, tahakkü­ mü yaşatmak, istibdatı tahkim etmek, halkı esir olarak, köle olarak yaşatmaktır. Memleketimizde daha demokrasi doğmamıştır ve doğmadan da öldürülmeye ça­ lışılmaktadır. Başbakan, ötede beride, hani hani demorrasiden bahsediyor. Sa­ dece alemi kandırmak ve aldatmak için bahsediyor."

Dinsizlik Diktotoryası Bu sırada Başbakan Şemseddin Günaltay'm gülmekte olduğunu gören Köni. şöyle devam etli: Bakın gülüyor, ben gülmüyorum. Başbakan, bizimle. miUctlc istihza etmektedir. O bu haliyle demokrasi, balık kavağa çıkınca olur, demek isliyor.


TÜRKÇE EZAN IN E M N ^ SOBABI

437

ikinci Abdiilhamid dc taüı tatil konu‫؟‬urtu. !‫؟‬te bu ikinci Abdülhamid, Mithat Paşa'ya ayaga kalkar, chni öper, ona "babacığım" dc^i. Bu hareketi ile Mithat Paşa.yı hakikatte milleti kafese koyuyordu. Tarihle Mithat Paşa nın akitetini bilirsiniz, ikinci Hamid. istiMadını ve tahakkümünü din üzerine yapardı. Çimdi ise dinsizlik üzerine yapılıyor. Gaye birdir: istibdat ve tahakküm... Sonra, bu manevralara siyaset diyorlar, akıllanna şaşanm."

f

Osman Nuri Köni. sözünün bu kısmında gene Bakanlara şöyle hitap etti. Ey gen‫ ؟‬bakanlar, siz isiCRcniz memlekete faydalı olabilirsiniz‫ ؟‬Hayal fanidir. Ben tx‫؛‬lki 5 dakika sonra ölebilirim. Debde^ye. saltanata güvenmeyi. niz..' Osman Nuri, bu sefer. ٠ '- Başbakan, sana geliyorum..." diyerek şunlan söyledi:

i

'٠ - Senin dc benim gibi bir ayağın çukurda. Burada birkaç günlük ömrü­ müz kaldı. Gittiğin yol yanlıştır, hak yol. adalet yolu, değildir. Şimdi adli baskı­ yı da icad cdiyonjunuz. milleti esir ve köle yaşatmak istiyorsunuz." Köni'nin son hitabı şu oldu: " ٠ Büyük

Millet Mcelisi'ne hitap ediyorum ve vicdanlannıza müracaat ederim. Bu tasan Anayasayı ayaklar altına almaktadır. Kabulünüze layık değil­ dir. Tarih karşısında reylerinizi şerefle kullanacağınıza emniyetim var." Millet Partisinin Meclis Grup Başkanı, gene Başbakana dönerek sözlerine şöyle son verdi. Size bir şey söyleyeceğim: Kim danlırsa danism. Hükümeti Osmaniyenin son zamanlannda. bilhassa mütareke devrinde, memleketi asla sevmeyen bir sadrazam vardı. Damat Ferit, öyle değil mi? Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin Damat Ferid Paşası ise bu Şemseddin Bey’dir."^^^ Bundan sonra kürsüye. Müstakil Demokratlardan Haşan Dinçer geldi. Ko­ münizme karşı yalnız ceza tehdidi ile tedbir almanın katı olmadığım, sonra sa­ dece zevahir kurtarmakla ibaret bir keyfiyet mahiyetinde kalacağını. 163٠ üncü maddeye gelince; bunun laiklik prensibini tehlikeye düşürecek bir mahiyet taşı­ dığını. bilhassa vicdan hürriyetini zedelediğini anlaiü ve uzun konuşmanın so­ nunda aceleye gelmiş olan bu tasarının komisyonlarda yeniden incelenmesinin lüzumlu olduğunu söyledi..*^ 37. TBMM. Tutânıklar Dergisi, Devr. ١‫اااﻟﻢ‬. C.20. 5 . S7S. SeöMûmşsi, 0.2. ،. 48. H٠z‫؛‬r٠r١ 149 ‫ﺀ‬ 38. TBMM Zıbıl Ceridesi. 1.5. Bırte^m. 8 .8 .1‫ و‬4‫ ه‬t a i


J'

438

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞICİLERİ

Halk Partisinden Sinan Tckclioglu. lasanyı şiddetle tenkid etli. Aşın solcu ve sağcı tabirlerinin suistimale müsait olduğunu, hakkı kazanan müstakil olması lazım geldiğini belirterek dedi ki: Tarihi, mühim ve tehlikeli bir kanunu müz٠ akerc etmek üzereyiz" diye söze başladı. Bu mevzunun. CHP Meclis Grubu'ndaki müzakeresinde ve netice grup üyelerinin umumi heyette parti disiplini kaydından muaf tutulduklanndan bahisle memurlar hakkında mütenazır hükümler ihtiva eden tasandaki madde­ nin çıkanimış olduğunu söyledi. Bu iki kanunun bir kül teşkil ettiğini kaydede­ rek. yalnız halka ait kısmının meclise getirilmesini doğru bulmadı. Hele komü­ nistlikle mücadele bahsine hemen hiç yer verilmediğini ileri sürdü.

r

Oturduğu yerden, kendisine, tasanyı okumasını tavsiye eden Naşid Fırat'a büyük bir asabiyetle: " ٠ Sen

sus, cahil adam, bu işi anlamazsın" diye bağırdı. Sinan Tckclioglu ezcümle dedi ki: " ٠ Bu

kanunun Anayasaya uygun olduğunu bir tek insan söyleyebilir mi? Bu kanun ile arasındaki samimiyeti de tamamen yıkacak. Sultan Hamid zamanı­ nı aratacaktır. Zaten kanma söyledim: "Eğer bu kanun çıkarsa benden ümidi kes" dedim. Memleket için çok tehlikeli bir kanundur. Kaldı ki. artık iriiacaın vaki olacağını düşünmek memleketi tanımamaktır. Komünizme göz yummak dindarlan hapishanelere doldurmak korkunç vaziyet-Bir taraftan farmasonlar, diğer taraftan genç Hristiyanlar Teşkilatı, bir taraftan da bu kanunun tazyiki: Sinan Tekclioğlu, komünistliği sabit olan bazı kimselerin işleri başında kalmasına göz yumulduğu halde, memlekete sadık insanlann: "Sen dinle alaka­ lısın" diye deliğe lıkılacağından bahisle, bir taraftan masonluk, bir yandan genç Hristiyanlar teşekküllerinin, bir taraftan da hükümetin bir kanunla lakibaündan sonraki hali korkunç ve tehlikeli buldu. ٠Evet, memleket tehlikededir, dedi. Böylccc saçma bir kanun çıkarsa em­ niyet. samimiyet de kalmıyacak. Sultan Abdülhamid zamanı aranacaktır. Bu memleketle irtica vardır diye düşünmek, milleti tanımamak demektir. Komünist oldukJan sabit olanların birçoğu iş başındadır. Bu kanun geri alınsın.^‫^؟‬

39 TBMM. Tütanakhr Dergisi, c.20. s 579. Devre VIH.

f m


TÜRKÇE EZANIN E M N ^ SOBABI

439

Rcşad Aydınlı da 163. maddenin fevkalade elastik olduğunu göstermek üzere bazı misaller verdi. Mesela Avrupa'dan kürk getirmeye döviz bulan hükü­ met. Hac yolunu neden kapar, denecek olsa bunun suç sayılacağını iler isürdü. Tasanda ısrar edilmeyerek komisyona geri verilmesini istedi. Israr edilirse ka­ nunun muhalefeti imha için kurulmuş bir tuzak olduğunu teeyyüd edeceğini ilave etli.‫■؛‬..^ "M üslümanlar Komünistlerden Daha mı Kötü!" Bingöl Milletvekili Feridun Fikri Düşünsel. Osman Nuri Köni.nin. "Tasın dini İslâm'a tecavüzdür'' mahiyetindeki sözlerine uzun uzadıya cevaplar vererck. Müslüman çocuklan tarafından Müslüman dinine karşı böyle bir tasannın hazırlandığını ummayı ancak şuur eksikliğine hamletti. Mugla Milletvekili Necati Erdem: Sayın Feridun Fikri üstadımız, madde üzerinde konuşmayı emretti. Bu emre imtisal ediyorum" diye söze başladı ve maddcicr üzerinde mütalaalar yüriitlü. Evvela "Bir sınıfın diger sınıf üzerine tahakkümü" ibaresini ele alarak: "٠Tahakküm nedir? Mahiyeti nedir? Hudutlan nedir? Hangi Tıkirler tahakkUmün çerçeve hududuna dahil, hanesi bundan hariç kalır?" dedi. Bütün fıkralan muglak ve müphem buldu: ٠ '- Bu tasan onada iken. MüslUmanlann. dini esaslan ele alarak, kendi aralannda konuşmalan dahi suç olur. hucUm ve iftiraya manız kalırlar, dini mukaddesatı öne süm ek suç teşkil ediyor da. ayni esasa göre dinsizlik niçin ele alınmıyor? Bu vaziyet, dindarlann ellerini kollannı baglayıp üzerlerine dinsizle, ri saldınmak demek degil midir?" dedi ve aşın solcuları hedef tutan m addelere, ki cezalann daha hafif olduğunu ileri süriirek sağcılara daha fazla yüklcnildigini kaydetti: "٠Bu Müslümanlar. komUnistlcnlen daha mi kötü?" dedi. Muammer Alakant. maddedeki bir hükmün komünizm aleyhtan propagandayı dahi engeller şekilde olacağını iddia etli. Hatta bir adam din esaslarına dayanarak hıreizlık aleyhinde bulunur ve Ku^ân'da yazılı olduğunu ileri sürerse bu telkinin suç sayılabileceğini kaydetti ve arkadaşlanyla birlikte, bu lasınnın. yeniden gözden geçirilmesi İçin komisyona havalesini isleyen bir takrir hanrla. diki an nı bildirdi‫ ؛‬önergeyi başkanlığa verdi.40‫؛‬ 40. SebifûrrBşat. Haziran 1049. 41. TBMM. Tut. Der. ٠ ٥ ٠ ٥ VIII. C.16.


440

c u m h u r iy e t d ö n e m i d in v e d e v l e t İl iş k il e r ]

.'-Mesele, parti meselesi değil, memleket meselesidir. Bizim milletimiz demokrasiyi bcnimsemi‫؟‬ftir ve düşmandan gözü gibi korumak azmindedir. Bunun için düşmanlarla mücadele elzemdir. Ancak, demokrasiye taarruz türlü türlü olur. Demokrasi prensibine uygun olmayan kanunlar da dcmokra.siyi yara­ lar. Hukuki prensipler, hiç bir mülahaza karşısında feda edilemez. Anayasa va­ tandaşa fikir, vicdan, söz. cemiyet teşkili ve toplantı hürriyeti temin etmiştir. Bunlara karşı bir tatbikat yolsuzluğuna meydan verecek iltibaslı. kanun formül­ leri kabul edilemez. O zaman demokrasinin düşmanlan değil, kendisi yaralan­ mış olur."

1

Demircili, iki kişinin birbiriyle konuşmasının dahi cemiyet teşkili sayıldı­ ğını, bu kanunun acele tanzim edildiğini, tatbikatta birçok suistimaleri mucib olacağını, birçok vatandaşlan mağdur edeceğini belirterek: "٠Şu halde mesele, sadece bir reaksiyon meselesidir" dedi ١ ٠ 'C bu müzake­ relerin maddeler üzerinde açılmasını daha uygun gördü. Bu sırada Başbakan Şemseddin Günaltay söz istedi ve kürsüye geldi, dedi ki: "-Huzurunuza sunulan tasan hakkında, karşı parti mensubu arkadaştanmın sözlerini dikkatle dinlediğimden, memleket ve parti duygulanndan bahse­ derek dedi ki: İnica yoktur" diyorlar, bunu ben de kabul ediyorum. Ancak komünizm, irtica siması halinde tezahür edebilir, ettiği yerlerde vardır. Fcnahklann olması­ nı hep birlikte istemiyoruz. Fakat bunu önleyecek kanunu yapmalıyım" diyor. Bu taşanlarla kimseyi asmıyoruz, kesmiyonız. Hadise çıkmadan, fiili sabit ol­ madan hiç kimse mahkum edilecek değildir. Bu kanun, demokrasiyi öldünnck için değil, yaşatmak için geürilmişiir. Bir memlekette huzur ve sükun olursa herkes fikrini serbest serbest söylemek imkanına malik olur."‫؛‬.*^^ Ahmet Veziroğlu (Afyon). Bu kanunla değil! Bu sırada muhalefet sıralannda başlayan gürültüler artmıştı. Demokrat milletvekillerinden bazdan, ayağa kalkarak Başbakanın sözlerinin samimi ol­ madığım belirten hareketlerde bulunuyorlardı. Şemseddin Günaltay:

42 SebUûrrBşat. c.2, Haziran 1949

^٠ I.


TÜRKÇE EZAN IN EMNİYET SÜBABI

441

"٠ Sizin bizzat bakışınız bana, bu durumdan (iç defa şikayet cuniştir. Daima irtica endişesinden bahsetmiştir" deyince gene gürültüler oldu Günaltay: "• Sizlcre mi. Başbakanınıza mı. hangisine inanalım? Samimi olunuz efendiler.' dedi. Demokratlar bağınşıyorlardı. Şemseddin Günaltay: ".Kendisine hücüm etmedim. Sadece söz söyledim." Demokratlar, hep birden bağınşıyorlardı. Şemseddin Günaltay; "-Efendim, konuşmamız sırasında iniacadan şikayet etti: "Kanun yapaca­ ğım" dedim. Bunu anlatıyorum. Sizin başkanızın aleyhinde bulunmadım" diye tekrar etli. Başbakan: -muhalif, bütün memleket bilmelidir ki. hükümetin tek hedefi, huzur ve sükunu muhafazadır ve bu huzur ve sükün için de demokrasinin teme­ lini teşkil eden kanunlan ilme ve tecrübeye uygun şekilde hazırlamaktır. Şimdi görüştüğümüz kanun, bilki de hiç tatbik edilmeyecektir." Bazı muhalif miletvckilleri: " -Yeni tehdit makamında..." deyince. Başbakan 'I

" -Evet hainleri korkulmak için" diye bağırdı. Şahsından bahsetmeseydi, cevap vermiycceğini söyleyen Günaltay. Yar­ gıtay üyeliğine kadar çıkmış olan Osman Nuri Köni'nin vicdan hürriyeti hakkındaki arüayışı karşısında duyduğu hayranlığı, hayrelini belirterek: " -25 senedir bu memlekette değil miydiniz? Nerede yaşadınız" dedi. Bu sırada Osman Nuri, oturduğu yerden: Sizinle beraber Türkiye'de yaşadım, dedi. Bu kanunla Müslümanlığa kasdcdilmcmiştir." dedi. Osman Nuri Köni:

٠۶

.j

" -Sen kasdediyorsun" diye bağırdı. Şemseddin Günaltay, İmam Haiib mcktcbleri açan. İlahiyat Fakültesi kuran bir hükümet başkanına bu isnadın ya­ pılamayacağını anlauriccn. hayli asabileşmişti. Osman Nuri Köni'yc hitaben: " -Vicdanını öne al!" diye bağırdı. Osman Nuri Köni de; "-Küstah sensin" diye karşılık verdi. Günaltay: "-Ben küstah demedim" diyerek, sözlerini takrarladı. Bana hiç kimse Müslümanlığa kasdeden adam diye hitap edemez. Ben bilerek inanan bir Müslümanım. Seni de herkes bilir, beni de.


442

CUMHURİYErr d ö n e m ! DÎN v e

devlet

İLİŞKİLERİ

Osman Nuri: ".Yalan! riyakar!" Şcmscddin. Kendi vasfınızı söylüyorsunuz. Bu kanun inşallah lalbik edilmez. Bu kanun üzerinde karşı parti mensuplarının endişeye düşmelerine mahal olmadığını belirtirken: " -İnşallah lalbik bile edilmez. Fakat, asayişi muhafazadan hükümet me­ suldür. Eline böyle bir şey vermezsen icabında vazifesini yapamaz. O zaman da mesuliyet hükümete değil, bu kanunu reddedenlere ait olacaktır" dedi. Osman Nuri Köni'nin Damalı Ferit teşbihine cevap olarak sadece şunlan söyledi: " -Damad Ferit gibi hilafet ordusu kuranlann ve Derviş Vahdetlerin belir­ mesine meydan vermemek içindir ki. bu kanunu getirdik. Hedefimiz budur" dedi. Vicdanın manasından bahsettikten sonra layisizme gelince; bizim anlayış. miza göre, layisizm. devlet işlerine yani milletin hayati kanunlanna esas olarak başka menbalara müracaat etmeksizin Büyük Millet Meclisi.nin hükümlerini sağlamaktır. Din ile dünyayı ayırmanın manası budur. Laisizmi dünya işlerine din işlerini kanştırmamak diye tarif ediyorlar ve bundan laisizmin bir nevi din­ sizlik olduğu neticesini çıkarmak isliyorlar. Fakat bizim anlayışımızda laisizm, bizim hayata ait bütün kanunlarımızı ancak B.Millcı Meclisi yapar demektir, başka hiçbir menbaa islinad etmeyiz demektir. Açıkça izah edeyim, daha şu demektir: Arabisianın Hicaz bölgesinde ye­ tişmiş olan İmamı Malik.in bin bu kadar sene evvel, o zamanın ve o muhitin icap ve ihtiyacına göre yaptığı içtihadlara ittiba edecek değiliz. Gene söyleye­ yim. Afrika'da bcrberilcr arasında yaşayan İmam Hanbel'in memleketinin icap ve ihüyaçlanna göre kurduğu esaslan kabul edecek değilim. Bizim kabul edece­ ğimiz kanunlar, bu memleketin en güzide evladan olarak seçilip B. Millet Mcclisi'nc gelen, milletvekillerinin tanzim edecekleri kanunlardır.

Gelelim Din Meselesine Şimdi gelelim din meselesine: Bunun haricinde herkes vicdanen hürdür, inandığı şeye hür olarak inanır ve biz müslüman olmak itibariyle. Hazreti Muhammed'in din olarak telkin ettiği herşeye inanıyoruz ve ona göre ibadeüerimizi yapmak ta serbest bulunuyoruz.


TÜRKÇE EZAN.IN EMNİYET SÜBABl

443

din de bu demektir. Evet, ibadetle hürüz, hiç kimseyi camie gitmekten menetmi­ yoruz. (Osman Nuri Köni.yc hitaben) Yahudilerc ağızının suyu aku. Halbuki müslümanlar da onlar gibi serbestçe camilerine gidiyor ve ibadetlerini yapıyor­ lar. Bu memlekette hiç kimse müslümanlann ibadetlerine mümanaat edemez, edemeyecektir de. Bizce müslümanlık dinin ana hükümleridir sonradan uydurma hurafeler değildir. Din hükümlerine tamamen riayet eden bir müslümana bu memlekette hiç kimse müdahale edemez. Müzakerenin ikinci günü Demokrat Parti namına söz söyleyen Prof. Dr. Fuat Köprülü, uzun bir hitabede bulunmuş, bu kanunu çok hararetli bir surene müdafaa etmiş, adeta bu kanunu kendileri teklif elmiş gibi benimsemiş, bundan dolayı Halk Partisi kendilerini alkışlamış. Başbakan Demokrat Partinin bu kanu­ na lamamiylc mutabık olduğunu, esasen Demokrat Parti, laiklik esasını öicdenberi muhafaza ve müdafaa eylediğini, komünizmin müslüman memleketlere, bilhassa mütcassıp muhitlere yeşil sarık sararak girdiğini beyan etmiş ve bu bey­ anı bilhassa Halk Partisi tarafından şiddetle alkışlanmıştır. Sonra laikliğin Cumhuriyct.in temellerinden biri olduğunu, uzun zaman­ dan beri yapılan fikri ve fiili mücadelelerin mahsulü olduğunu, bu prensip orta­ dan kalkarsa fikir hürriyetinin ne kadar darlaşacağını tahminim güç olduğunu, bu sayede kimsenin kimseye dinsizlik isnad edemeyeceği. Demokrat Pani'nin bu kanuna labiatiyle taraftar olduğunu söylemiş. Demokratlar ve Halk Partiler tarafından müştereken sürekli surette alkışlanmıştır. Prof. Dr. Fuad Köprülü, Demokrat Parti adına konuşurken aslında tüm CHP.li milletvekillerinin de alkışladığı gibi halkın DFden beklediği şekliyle değil, sanki bir CHP.H imiş gibi konuşma yapmıştı. Bunun için olsa gerek en çok alkışı da CHP'li milletvekillerinden almıştı. CHP'dc nasıl Prof. Dr. Şemseddin Günaliay din uzmanlığı ve adeta din danışmanlığı yapıyorsa. Prof. DR. Fuad Köprülü de öylece DP.nin din uzmanlı­ ğını ve din düşmanlığını yürütüyor gibiydi. Bu herkesçe bilindiği içindir ki. halk kesimi Köprülü'nün 163. madde ve irtica ile ilgili konuşmasını DP'nin dine bakı­ şı olarak görmüştü. Ve tabi Sebilürreşat sahibi ve başyazan Eşref Edib.in de sö­ ylediği gibi bu konuşmalar CHP ile DP'nin konu laikliği ve 163. madde oldu­ ğunda hemfikir olduğunu ve inanan kesime karşı tavır alabileceklerini göstermişti.


444

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVT.ET İLİŞKİLERİ

Fuai Köprülünün konuşmasını DP'nin dine bakış açısını sergilemesi açı­ sından TBMM nin 105. Birleşimin oturumundaki şekliyle buraya aynen almak isiiyonjm:<«‫؛‬ F u a d K ö p rü lü (İsta n b u l). "M u h te re m a rk a d a ş la r, e ğ e r d ü n k a n u n u n m ü z a k e ­ re s i e s n a s ın d a b ir k a ç n o k ta d a n B a ş b a k a n ın İleri sü rd ü ğ ü b â z ı m ü ta lâ a la r o lm a s a ­ y d ı s ö z a lm a y a h iç lü z u m ğ ö rm e y e c e k tim . F a k a t B a ş b a k a n ın s ö y le d iğ i b a z ı s ö z le r v a k ıa la r a u y g u n d e ğ ild ir. O n u n için h e r h a ld e o rta d a b ir s u i te fe h h ü m o ld u ğ u v e y ­ a h u t d a o e s n a d a a r k a d a ş la r k o n u ş u rk e n , b a ş v e k ilin b u lu n m a d ığ ı a n la ş ılıy o r. O n d a n d o la y ı bu c ih e ti iz a h için , m ü s a a d e n iz le b irk a ç s ö z s ö y le y e c e ğ im . B a ş b a k a n d e d ile r ki; D e m o k ra t P a rti B a ş k a n ı k o m ü n istlik v e irtic a a k a rş ı m ü ­ c a d e le h u s u s u n d a , o n la r a k a rş ı ic a b e d e n ş id d e tli te d b irle ri a lm a h u s u s u n d a , b e ­ n im le m ü ttefiktirler. B u n u ilâ v e o la r a k d a b â z ı D e m o k ra t P a rtili M ille tv e k ille rin in s ö z le r in in b u n a a y k ırı d ü ş tü ğ ü n ü v e b u s u re tle k o n u ş a n m ille tv e k ille rin in m a k s a t­ la r ın ı a n la m a d ığ ın ı h a lb u k i s a m im î o lm a la rı, lâ z ım g e ld iğ in i ilâ v e ettiler. A r k a d a ş la r : e ğ e r bu k a n u n h a k k ın d a p a rtim iz e m e n s u p o la n iki a r k a d a ş la r ı­ m ız ın b u r a d a s ö y le d ik le r in i d ik k a tle d in le d iy s e , a r k a d a ş la r ım ız ın H ü k ü m e tin g e tir­ d iğ i b u k a n u n la is tih d a f e ttiğ i g a y e d e , y a n i m e m le k e tte k o m ü n iz m i v e irticai e z m e k , o n a m e y d a n v e r m e m e k h u s u s u n d a ta m a m iy le m u ta b ık k a ld ık la rın ı a n la r­ d ı. O n la r ın itira z la n . k a n u n m a d d e le rin in bu g a y e y i te m in e d e m e y e c e ğ i, yah ut b u n u n d ış ın d a , (ta zy ik v a s ıt a s ı o la b ile c e k b ir m a h iy e t ta ş ıd ığ ı d o la y ıs iy le d ir) sırf b u n o k ta d a d ır.

O itib a rla a r a d a h iç b ir te z a t v e s a m im iy e ts iz lik yo k tu r v e o la m a z .

Ç ü n k ü D e m o k ra t P a rti R e is i, k e n d is iy le g ö rü ş tü ğ ü e s n a d a e ld e k i b u g ü n k ü ka n u n u g ö rm ü ş d e ğ ild ir, u m u m i o la ra k , p r e n s ip o la ra k , irtic a a v e k o m ü n iz m e D e m o k ra t P a rtin in d a im a ş id d e tle m u a r ız o ld u ğ u n u v e k a r ş ı d u rd u ğ u n u ifa d e etm işti (B ra v o s e s le n ) . A r k a d a ş la r , y a ln ız p a rtim iz in b a ş k a n ı d e ğ il, b ü tü n m e n s u p la rı m u h telif v e s ile ­ le rle m a tb u a tta , n u t u k la r ım ız d a v e M e c lis k ü rs ü s ü n d e b u e s a s p re n s ib im iz i d a im a te k ra r e d e g e im iş iz d ır . Ç ü n k ü , b iz im p r o ğ r a m ım ız d a lâ ik lik e s a s ı ş id d e tle m ü d a fa a v e m u h a fa z a o lu n m a k ta d ır. D in in s iy a s e te a le t e d ilm e s i m e m le k e t için b ü y ü k ta k ­ b ih o lu n m a k ta d ır. G e r e k k o m ü n iz m e k a r ş ı v e g e re k fa ş iz m , n a z iz m g ib i d ik ta tö rlü k t e ş e k k ü lle r in e k a r ş ı h ü rriy e t h a k k ı v e rıle m iy e c e ğ i. h ü rriy e t d ü ş m a n ı id e o lo jile re s a h ip o la n b u m e s le k le r in h ü rriy e ti y ık m a k , b a lta la m a k için h ü rriy e tte n istifa d e e tm e k h a k la rı o la m ıy a c a ğ ı d a p a rtim iz in p ro ğ ra m ın d a s a ra h a te n ifa d e e d ilm iştir. A r k a d a ş la r ; g ö r ü y o r s u n u z ki b iz ilk g ü n d e n b u g ü n e k a d a r s ö z le r im iz d e v e fiil­ le r im iz d e d a im a p r o ğ r a m ım ız d a m ü d a fa a e ttiğ im iz p re n s ip le re h e r z a m a n a ç ık ve s a m îi o la r a k b a ğ lı k a ld ık , b u n d a n s o n r a d a a y n ı y o ld a d e v a m e d e c e ğ im iz p e k ta b iîd ir. M u h te lif v e s ile le r le h u z u r u n u z d a b ir k a ç d e fa k o m ü n iz m in b u m e m le k e t için v e b ü tü n d ü n y a iç in n a s ıl b ü y ü k b ir â fe t o ld u ğ u n u v e o la c a ğ ın ı ifa d e etm iştim . B ü tü n m u k a d d e s a tı y ık a n , n a m u s u , ş e re fi, m illiy e ti v e in s a n lık h a y s iy e tin i o rta d a n k a ld ır a n v e b u n u is tih d a f e d e n k o m ü n iz m , b u g ü n d ü n y a n ın e n u z a k k ö ş e le rin e ,

43 TBMM Zabıt C.nd.61. 9.6.1949. B. 105. 0 .2 . s 643


TÜRKÇE EZAN İN EMNİYET SÜBABI

445

Ç in ’e. Ş ıli’y e ka d a r, la m a m iy le b ir M o s k o f p ro p a g a n d a s ı v a s ıta s ı v e M o s k o f s iy a ­ se tin in âleti m ah iyetin i a lm ıştır. Y a n i id eolojik, fe lse fi m ahiyetini, e s a s e n sa k a t o la n . çD rük o la n bu m ah iyetin i d e k a y b e tm iştir v e h e r ye rd e s iy a s i b ir ih a n e t ş e b e ­ k e s i h a lin d e te c e lli etm iştir. B u itib arla m e m le k e tim izd e b u n u n en ufak te c e llile rin e d a h i m ü s a a d e etm em ek, bütün T ü rk le r için, b ir va ta n b orcu d u r. K o m ü n izm , h e r m e m le ke te , o m e m le k e tin ic a p la rın a g öre, o m e m leketin p s i­ k o lo jisin e g ö re p ro p a g a n d a y o lla n b u la ra k, türlü m a s k e le r a ltın a g ire re k nü fu z eder. B u n d a n ç o k e v ve l 1924 s e n e s in d e , o n d a n dört s e n e k a d a r evve l. 1 9 1 9 -1 9 2 0 d e B o lşe v İk le rin şa rkta v e b ilh a s s a Islâm m e m le k e tle rin d e p ro p a g a n d a y a p m a k için n a s ıl u s u l takip e tm e le ri ica b e ttiğ i h a k k ın d a b ir ta lim a tn a m e le rin i te sa d ü fe n o ku m u ştu m . B u ta lim a tn a m e y e g ö re ki. z a te n a k lın m a n tığ ın ica b a tı d a budur, k o ­ m ü n izm m ü slü m a n m e m le k e tle rin e a s ıl h a k iki s im a s iy le y a n i dini, m illiyeti, aileyi, m ülkiyeti, n a m u su v e h a y siy e ti in k â r e d e re k, b u n la r a le y h in d e a ç ık ç a c e p h e a la ­ ra k g ire m e z: M ü s lü m a n m e m le k e tle rin e b ilh a s s a ta a s s u b u n h âkim o ld u ğ u geri s a ­ h a la ra . b a ş ın d a k o s k o c a b ir y e ş il s a rık s a ra ra k g ire r (S o ld a n b ra v o se sle n ). B u n d a n iki s e n e e v v e l İstan b u l'd a B e y o ğ lu c a d d e s in d e n g e ç e rk e n R u s S e fa ­ retinin ö n ü n d e k i vitrin d e te ş h ir e d ile n p ro p a g a n d a re s im le ri g ö z ü m e ça rp tı baktım ; ç o k k o c a m a n s a rık la r v e m u h te şe m c ü p p e le r. G ö z ü m d e p e k iyi görm üyor. Y a k ­ laştım . a ltla rın d a k im isi m e s e lâ Ö z b e k Ş u r a C u m h u riy e tin in R e is i; b a ş ın d a k o s k o ­ c a b ir s a rık , b irisi b ilm em n e re n in re isü l ü le m a s ı. b irisi b ilm e m n e re n in n e si. H e p s i b ilâ is tis n a b ö y le b ü yü k m e vki s a h ip le rin i g ö s te re n a d a m la r; h e p si ç o k b ü y ü k s a ­ rık la r v e m u h te şe m c ü p p e le rle m a h a llî v e d in i k ıy a fe tle rle g ö ste riliyo rd u . A rk a d a ş la r; b u n u n ç o k a ç ık b ir p ro p a g a n d a v a s ıt a s ı o ld u ğ u n d a n ş ü p h e e d ile ­ b ilir m i? D ü n y a d a , h e r fa a liy e tte b u lu n m a k is te d iğ i s a h a n ın p s ik o lo jis in e v e tarihi ic a p la rın a g ö re h a re k e t e tm e s in i en iyi b ile n p ro p a g a n d a ş e b e k e s i, m ü e s s e s e le n d o ğ ru d a n d o ğ ru y a k o m ü n ist R u s y a için d e b u lu n u r v e o ra d a b u n u n için h u s u s i a d a m la r h a z ırla n ır. A rk a d a ş la r; bu itib a rla k o m ü n iz m e k a rş ı k o ru n m a te d b irle rin i ih tiva e d e n b ir k a n u n irtica a k a rş ı d a k o ru n m a te d b irle rin i ih tiva e tm e si k a d a r ta b ii b ırşe y o la m a z . İrtica ile din i b irb irin d e n ta m a m e n a y ırm a k ic a b e d e r. B u İki m e fh u m u b irb irin e y a k ­ la ş tırm a k d in e k a rş ı b ü y ü k b ir h ü rm e ts iz lik olur.

Propaganda daima hakiki maksadını maskeler altında gizler. Di propaganda­ sı hiçbir zaman hakiki dindarlar tarafından yapılmaz. Dini kendi hasis menfaatleri­ ne. âdi amellerine alet etmek isteyen simsarlar ve bezirgânlar tarafından yapılır (Bravo sesleri). B a k ın ız , ta rih i te tkik e d in iz. 1 8 .n ci a s ır d a R u s la r la y a p tığ ım ız h a rp le ri a n la ta n v a k a n ü v is le r ycizariar. O rd u y a ne o ld u ğ u , n e re d e n g e ld iğ i b e lli o lm a y a n b irta k ım d e rv iş k ıy a fe tin d e , h o c a k ıy a fe tin d e a d a m la r g e lir v e a s k e rle r a r a s ın a g ire rle rm iş: v e a s k e rle re : "N iy e h a rb e d iy o rs u n u z , k u m a n d a n la rın ız s iz i sattı, d in s iz o ld u , o n la ­ rı b ıra k ın ız , y e rle rin iz e g id in iz , ta r z ın d a p ro p a g a n d a d a b u lu n u rla rm ış. G ö r ü y o r s u ­ n u z ki a r k a d a ş la r y a p ıla n bu p ro p a g a n d e ila rd a k i u s u lle r y e n i ica tla r d e ğ ild ir. Ç a r lık z a m a n ın d a n k a lm a e s k i ic a tla rd ır. F a k a t n e k a d a r y a z ık ki. o n la r d e d e le rin in e s k i ic a tla n n ı u n u tm a y ıp o n u te k e m m ü l e ttiriy o ıia r; b iz. k e n d i ta rih le rim iz d e y a z ılı o la n h a k ik a tle ri, m a a le s e f y ü z d e 90, h attâ 9 5 'im iz u n u tm u ş b u lu n u y o ru z.


446

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLEf ILİŞKİLEKİ Arkadaşlar: laiklik esasi, hiç şüphe y٠k‫ﻻا‬r k‫؛‬. bugunkü Cumhuriyetimizin bu. günkü Türk cemiyetinirı temellerinden, esaslarından biridir ve uzun zamandan beri yapılan likrî hazırlıkların ve ondan sonra liiliyat sahasında yapılan mücadele, lerin, bazen ileriye, bazen geriye doğru atılan adımların muvattak olmuş ve yerleş, miş bir eseridir. Lâikliği biz tamamiyle meselâ Fransa'da anlaşıldığı mânada d ^ ‫؛‬l٠ daha mahdut mânada kullanmışızdır. Bu mâna, daha ziyade, herşeyden evvel din ile Devlet işlerinin ayrılması esasi üzerinde toplanıyor. Bizde garp medeniyetini memlekete getirmek arzusunda bulunanlar bütün iyi niyetlerine rağmen maalesel ne şark medeniyetini, !slâm medeniyetini, ne de garp medeniyetini, onun mahiye, tini, köklerini lâyikiyle bilemedikleri igin. bu gibi tâbirlerin anlaşılmasında, tatbikin, de tetsirlerinde birtakım yanlışlıklara yol açılmıştır. Bundan doIayı lâikliğin hattâ din düşmanlığı tarzında telsir edildiğine dahi maalesel şahit olmuşuzdur. Bugün artık aradan geçen aşağı yukarı çeyrek asırlık zamandan sonra, artık bu ‫؛‬iratlar ortadan kalkmış, hakikatler anlaşılmıştır ve anlaşılması da iktiza etmektedir. Lâiklik, yani din ile devletin birbirinden ayrılması bugün yer yüzünde bütün medeni cemiyetlerin, bütün demokrat milletlerin çoktanberi kabul etmiş oldukları umumi bir esastır. Hattâ lâyisızmi Fransa'daki mânasıyla almayan memleketlerde bile, bizim lâiklikten umumi olarak, esas olarak anladığımız mâna yani din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması esasi çoktan ve çoktan kabul edilmiş bulunuyor. ‫ ؟‬Unku aksi, ne İmkân yoktu: ‫ ؟‬Unku tarih, bu büyük esasi kabul etmeyen milletlerin şarkta ve garpta daima geri kaldığının şahidi olmuştur. Lâiklik yani din ve devlet işlerinin ayrı olması esasi İslâm âleminde de. bizim 25 sene ew el kurduğumuz lâiklikle başlamış değildir, arkadaşlar. İslâm tarihini iyi tetkik eden şarklı ve garplı bütün mUdekkiklerın, bütün âlimlerin müttelikan vardıkları neticeye gOre meselâ Emevi. ler Devleti, ashaptan olan Hazret‫ ؛‬Muavıye taralından kurulmuş olan bu İslâm sal. tanatı tamamiyle din ve devlet işlerini ayırmış, lâik bir devlettir. Muahharan Abbasiler devrinde teokratik bir mahiyat almaşının sebebini yani saltanatın ayni zamanda halifeliğe yani halifeye ruhani bir mahiyet verilerek ruhani ve cismani iki kuvveti nefsinde toplamasının sebebi de, yine İslâm tarihi ile uğraşan müverrihle, rin müttelikan bildirdiklerine gOre. Bizans imparatorluğunun bir taklidinden ibaret, tir. Biliyorsunuz ki‫ ؛‬bütün bu işlerde, vakıa yeri değil ama kısaca arzedivereyim. tarihin muhletif devirlerinde muhtelif Türk ve İslâm Devletlerinde din ve devlet İşle, rinin ayrıldığını, hükümdarın, hükümdar olmak Sifatiyle memlekette k.anun vazu salâhiyetini kendi uhdesine aldığını ve onun hükümdar sifatiyle çıkardığı kanunla, rın kadılar, kanun adamlar, tarafından tatbik edildiğini görüyoruz. Bunun uzun tal" siiatı var. ben âcizane, bir^ bu İşlere merak ettim, meşgul oldum. Onun İçin inanmayan, kani olmayan arkadaşlar olursa, kendilerine icabeden izahatı vermeye müheyyayım. A la b a şla r; gOrüyorsunuz ki, şu halde din ile devletin ayrılmas.ı İŞİ ‫؟‬0 ‫ ؛‬٠ e‫؟‬kidir. Hattâ, OsmanlI imparatorluğu z’ananında da. bunun her zaman böyle..old٧‫ ؟‬٧ iddia edıldme^ Osma'nlı tarihidi tetkik edenler bilirler ki. meselâ şeyhülislâmlık, son asırlarda devletin en mühim mevkii olan bir nevi dinî murakabe icra eden dıakam dahi. te. asırda teessüs etmiştir. OsmanlI imparatorluğunda ondan ewel böyle bir makam mevcut değildir.


TÜRKÇE EZAN'İN EMNÎYET SOBABI

447

Arkadaşlar; şunu arzedeyim ki, bütün bunlar, tarihin bu tecrübeleri meydan­ dadır. Avrupa’da Kurunuvus'ta tarihini dolduran din ve mezhep münazaaları Islâm tarihinde İslâm medeniyetinin sukutuna ve milyonlarca insan kanının akmasına sebep olan dinî mücadeleler, hep dinin siyasete alet edilmesinden ilen gelmiş acı hâdiselerdir. Halbuki İslâm medeniyetinin maddeten ve mânen parlak devirleri, Bağdat’ta Islâm rönesansı dedikleri ve bugün Avrupa medeniyetinin büyük nispet­ te temelini teşkil eden Şark Islâm medeniyet devri, dinin siyaset aleti olarak kulla­ nılmadığı devirdedir. Din ve Devlet işlerinin daima ayrı kaldığı hürriyet devirlerindedir. O zamanlarda din. hiçbir zaman, (fikir hürriyetine) müdahale etmemiştir. Büyük Devlet ricalinin. Abbasî hükümdarlarının saraylarında muhtelif din ve mez­ heplere mensup insanlar karşı karşıya fikir münakaşalarında bulunabiliyorlardı. Arkadaşlar, dinle devletin tefriki prensibi yanı lâiklik, bugünkü cemiyetin te­ meli olan, bugünkü demokrat âlemin temeli olan bu prensip ortadan kalktığı zaman, fikir hürriyetinin nasıl daralabileceğin!, yok olabileceğini tahmin etmek güç­ tür. Biz, 31 Mart günlerini görmüş, "mekteplidir" diye birtakım insanların tanımadı­ ğı birtakım insanlar tarafından sokaklarda öldürüldüğüne şahit olmuş insanlarız. Tekfir; b irb irin e "se n d in s iz s in , s e n m ü slü m a n d e ğ ils in , d e m e k Islâm d in in e ta m a m e n a y k ırıd ır. Islâm d in in in e s a s a tm ı b ile n le r h içb ir m u s lü m a n ın d iğ e r b ir m ü s la m a n ı tekfir e d e m iy e c e ğ i v e b u n u n u su lü n ü n , ş a rtla rın ın d a d in k ita p la rın d a y a z ılı b u lu n d u ğ u n u bilirler. B u ş a rtla rın ta h a k k u k u d a h e m e n im k â n s ız g ib i b ir ş e y ­ dir: b in a e n a le y h u lu o rta tekfir, Islâ m 'ın a h lâ k ın a m ugayirdir.

Müsaadenizle bir hâtıramı anlatacağım; Meşrutiyet'in başında birtakım genç­ ler bir mecmua neşrediyorlardı; orada da şairin biri bir şiir yazmıştı. O sırada ıntı. şare başlayan Sıratı müstakimde (ki sonradan Sebülürreşat olmuştur) bir makale çıktı, o makale şairin tamamen aleyhinde idi ve "neuzübilâh sen kâfirsin" dendi. Aradan bir zaman geçti, o sırada Beyazıt'dakı hocalar Beyanülhak diye bir mec­ mua çıkarmaya başladılar, bu sefer bu Beyanülhak Sıratımüstakimi tekfir etti "sen kâfirsin", "sen dinden çıktın" dedi. Talihin garip bir cilvesi, iş bununla da kalmadı, şimdi ismini hatırlıyamadığım taş basması bir mecmua Fatihle intişare başladı, o da Beyan • ülhakkı tekfir etti, "sen kâfirsin" dedi. Düşünün arkadaşlar, bu tekfir etme işinin hududu nereye kadar varır? Sonra bütün tarih boyunca hocalar hocaları, mezhepler mezhepleri, dervişler hocaları, hocalar dervişleri... Mütemadiyen tekfir edegelmişlerdir. Ne olur bunun sonu? Bu asırda, medeniyetin bu terakki devrinde milliyet hissinin, insani tesanüt hissinin bu kadar ilerlediği bir devirde böyle şeylerin tasavvuru dahi korkunçtur; bunlar ar١cak Kurunuvusta.dan kalma geri kafalara sığacak şeylerdi. Mısır ve Arap memleketle­ rinde şubeleri teşekkül eden gayet muazzam bir cemiyet vardır Bu cemiyetin adı Müslüman Kardeşler Cemiyeti idi ve gayet muazzam maddi vesaite de malikti. Fakat nihayet bunun bir komünist teşkilâtı okluğu meydana çıktı. Buna mensup olan yüz binlerce müslüman, kendilerinin hangi maske altında neye hizmet ettikle­ rini elbette bilemezlerdi. Arkadaşlar, bizim milletimiz bütün tarihi boyunca Islâm dinin en sadık saliki ve en kahraman müdafii olmuştur. Islâm dini. Türk milletinin teşekkülü üzerinde de mühim bir âmil olmuştur.


448

CUMHURİYFT DÖNEMİ DlN VE DEVLET Il IŞKILEJ^ Bunu hiçbir zaman unutmamaklığımız icabeder.Ama aynı zamanda bütün tarihçilerin, hattâ Türk dostu olmayan bâzı ecnebi tarihçilerin şahadetiyle sabittir ki Türk Milleti hiçbir zaman mütaassıp değildir. Diğer dinlere karşı, diğer fikirlere karşı, diğer mezheplere karşı tarihin bütün devirlerinde en büyük toleransı, büyük müsamahayı göstermiş, olanların dinî varlıklarını, itikatlarını yani emri vicdani olan dinlerini muhafaza etmelerine tamamiyle hizmet etmiş, hattâ onları himaye etmiştir. Bu bütün dünya tarihi içinde Türk milleti için büyük bir şereftir. Türk mille. ti. mütaassıp değildir, bir irtica hareketine müsait değildir. Eğer kendi kendine kalsa, eğer birtakım siyasi kuvvetler irtica hareketi onu tahrik etmeselerdi 3 Mart faciasının olmasına imkân var mıydı? İrtica, mutlak kötü niyetlerin, hattâ yabancı kuvvetlerin memleketi yıkmak is­ teyen kuvvetlerin tahriklerine, onların propagandasına, onların tesirine bağlıdır. Bu tesirler de her zaman kontrol edilmesi çok müşkül mahiyette gizli kaynaklar­ dan gelir, işte bundan dolayıdır ki. komünist propagandasının, komünist teş­ kilâtının çok yaygın ve kuvvetli bulunduğu bir devirde, Arap memleketlerindeki Müslüman Kardeşler teşekkülünü göz önünde bulundurarak, bu irtica hareketleri­ nin daima komünistliğe alet olduklarını düşünmek ve ona göre gözümüzü açmak, intibaha gelmek ıcabeder (Bravo sesleri). Dikkat ediniz, bütün dünyada dinin en yüksek, mukaddes mevkide bulundu­ ğu, dm adamlarının bütün cemiyetin hürmetine mazhar oldukları garbî Avrupa memleketlerine ve Amerika'ya bakınız. Bu memleketler dini ve devlet işlerini bir­ birinden tamamıyla ayırmış olan memleketlerdir, lâik olan memleketlerdir. Bu memleketlerde din âlimlerinin, dinî vazife gören insanların; hakir görülmesi değil bilâkis ifa ettikleri yüksek vazifelerin kutsiyeti ile, mütenasip bir değer verilmiştir. Vicdanlara hâkim olan dini bir siyaset vasıtası derecesine indirmek, hem bir memleketin hayatına karşı suikasttır, hem de bizzat ve her şeyden evvel dinin kudsiyetine, ulviyetine karşı bir suikast teşkil eder, hürmetsizlik teşkil eder. Onun için böyle bir kanunun esas itibariyle tanzimine biz tabiatiyle taraftarız. Ancak, şimdi maddelerin müzakeresine geçildiği zaman arkadaşların ayrı ayrı, maddeler özerinde arz ve izah edecekleri veçhile buradaki maddelerde öyle birtakım kayıt­ lar hükümler var ki; onların mevcudiyeti kanunun istihdaf ettiği bu gayeden ayrıl­ masını, daha başka taraflara tevcih edilebilmesini ve mesalâ bir siyasi baskı, bir parti aleti olabilmesini mümkün kılıyor, şüpheleri uyandırıyor. Vatanın mânevi mü­ dafaası gibi yüksek bir maksat güden bir kanunun her hangi bir maddesinden, şu veya bu fıkrasından dolayı umumi efkârda şüpheye, tereddüde mahal verecek şe­ kilde kalmasına heyeti muhteremenizin mâni olması ve şüpheleri ortadan kaldıra­ rak bunun, bütün bir milletin müşterek iradesine uygun bir kanun halinde çıkması­ nı bilhassa rica ediyorum." (Her taraftan bravo sesleri şiddetli alkışlar).

Köprülü’yü müteakiben Başbakan Günaltay kürsüye gelmiş şöyle demiştir. . Ben dün Osman Nuri Köni.nin birdenbire bir bomba gibi patlayan tehlikeli ^ zle ri^ o n sonra demokrasimizin geleceği hakkında cidden endişeye düşmü۶tûrn. Derr^krat Partili arkadaşlardan bazıfarının tasan aleyhime o ^ an sonra söz


TÜRKÇE EZAN.IN EMNtYET SOBABI

449

söylemeleri ise ulukta gözümüzün önünde karanlık kabuslar belirtmişti. Dünkü he­ yecanım bundan ileri geldi. Fakat bugün anlıyorum ki. demokrat arkadaşların nok­ ta! nazarları maddelere aitmiş. Esaslarda bizimle berabermiş. Çok teşekkür ede­ rim. Maddelere ait fikirlerini de soğukkanlılıkla ve memleket menfaatlerini gözönünde tutarak münakaşa eder, bir neticeye varırız. Demokrat Parti'nin sayın lideri bana bu noktalardaki fikirlerini birkaç defa izah etmişti. Dün bu partiye mensup arkadaşların sözleri beni şaşırtmıştı. Köprülü Demokrat Parti Başkanının o fikirlerini burada açıkça partileri namına te'yid ettiği için kendisine teşekkür ederim. Köprülü arkadaşımın profesör olarak çok iyi bildi­ ğim bu fikirlerini bugün DP adına burada açıkça ifade etmesini girdiğimiz demok­ rasi yolunun istikbali için emniyet veren bir düşünce olarak telakki ediyorum (Bravo sesleri). Arkadaşlar! Demokrasi partileri ayrı da olsa ortak memleket menfaatleri için aynı şeylen düşünebilen insanlarla yükselecektir ve inkılaplarımız da böyle koruDemokrat Partili olmasına rağmen. Başbakan Günaltay'm böylesine iltifat et­ tiği Fuad Köprülü. CHP'nin de el altından yaptığı çalışmalarla kısa zamanda DP grubunu da din açısından CHP çizgisine getirebilmişti. Konuşmalardan sonra kanunun iadesi hakkındaki takrirler red olunarak mad­ delerin müzakeresine geçildi. Doktor Adnan Adıvar, "nizamları devirmek” ibaresin­ den sonra ”Demokrasi esaslarını bozmak, fıkrasını da ilave ettirmek istemişse de kabul olunmamıştır. Bu kanun şiddetle aleyhinde bulunan CHP milletvekili Sinan Tekelioğlu. kür­ süye gelerek komünizmi önleyici tedbirler alınmasına rağmen bu gaye île kurul­ muş bazı cemiyetlerin hâlâ faliyette bulunduklarını bildirmiş, bunlardan Farmason Cemiyeti ile genç Hristiyanlar Cemiyeti'nin (Y.M.C.A. Derneğinin)‫؛‬..^^ tam bir ser­ best! ile çalıştıklarını söylemiş ve hükümetin bu hususlara azami dikkat gösterme­ sini istemişti. Müteakiben Adalet Bakanı Fuat Sirmen kürsüye gelmiş ve muhtelif hatipler tarafından iteri sürülen dilek ve mütelaalara cevap vererek Mason derneklerine de işaret etmiş ve memleketimizde merii olan hükümlere göre kanunlara aykırı olma­ mak şartı ile herkesin cemiyet kurabileceğini. Türk Mason derneğinin de kanun ve nizamlara aykırı olarak kurulmadığını ve köklerin dışarda olduğu hakkında Mason derneğinin verdiği statüde hiçbir nokta bulunmadığını, bu bakımdan da kendileri­ nin. bir hukuk devleti olarak derneğin kurulmasına mani olmadıklarını söylemiştir. Sonra. İçişleri Bakanı Emin Erişirgil söz alarak kürsüye gelmiş ve Sinan Tekelioğlu tarafından ortaya atılan Mason demekleri meselesine dair açıklamada bu­ lunarak Sinan Tekelioğlu'nun bu dernekler hakkında evvela sorduğu soru akabin44. TBMM.ZabıtCeride8i.٥.S1 ٥4٥. e . ١0 S . 0 2 . . . ^ . 45 YMCA Demeği; ”Genç Hristiyan Erkekler Demeği” .lup ■ynı demeğin TOrkiye.de faaliyet gös teren birdeYWCA *Genç Hristiyan Kadınlar D em ^i. •dj altında bir kuıuhişlan varcfcr.


450

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ DlN VE DEVLET iLlŞKlLERj

de kendisinin harekete geçtiğini ve Istanbui Valisine tahkikat yapmas.n. bildirdiği, ni. Valinin de dernek mUesseselerini davet ederek kendileri ile etrall، surette gO. rüştüğünü, neticede derneğin kökünün katiyen dışarda bulunmadığının anlaşıldı, ğını beyan etmiştir. 163. maddenin müzakeresi sırasında Muammer Alakant, kcmUnizm bahsin, de hükümler d^iştirilmeden sadece cezaların arttırıldığını takat din bahsinde yeniden garip ve müphem bir takım hükümler kcnulmuş .İmasını 1950 seçimlerine göçüm den önce bir baskı clarak kabul ettiklerini anlattı: ٠" Biz, asla irticai destekleyen insanlar değiliz. Fakat, dine hürmetkarız" diyen Alakant. maddede irticai önleyecek hükümlerin bulunmadığım söyleyerek sözlerini şöyle bitirdi: "٠ Ey demokrasi, senin namına ne kanunlar tedvin ediliyor‫"؛‬ Bundan sonra Müstakil Grup adına Hasan Dİnçer de uzun bir konuşma ya. parak, laikliğin bu madde ile ihlal edildiğini uzun uzadıya anlattı. Sinan Tekeli^lu da söz aldı. Çok heyecanlı sözler söyledi. Çok tehlikeli bul. duğu bu madde hakkında sözleri M ilis t e elektrikli bir hava husule getirdi. Ehemmiyetli münakaşalara yol açtı, ‫ ا‬a‫؛‬k‫ا‬iğin hukuki izahında bulundu: Bu maddenin doğrudan d o ru y a İslâm dinini istibdat ettiğini söyledi. Bundan sonra iki müslUmanın bir araya gelip konuşamayacaklarım, birlikte camiye gidemiyeceklerıni söyledi. Sözleri büsbütün kesilen Tekelioğlu: T: Görülüyor ki^bu ‫ ؟‬eriat dairesinde konuşmaya artık hiç imkân yoktur" diyerek kürsudenindı.:^T

CHP'nIn Seyhan Milletvekili Sinan Tekelioglu'nun, "Bu şeriat dairesinde konuşmaya imkan yoktur" diyerek ‫ ؟‬izmeye ‫ ؟‬alıştığı TBMM görüntüsü, ‫ ؟‬ok parrili sisteme ge‫ ؟‬i!miş olmasına rahnen aslında din konusunda onamın nasıl birden antidemokratik şartlara dönüştürüldüğünü gOstennesi a‫ ؟‬ısından ilgin‫ ؟‬lir. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi de, CHP'Iİ Diyanet İşleri Başkam Şemsettin Gün al tay da. Demokrat Partilisi de. ta Celal Bayar'a varana dek konu Şeriat, din, isism gibi meseleler a‫ ؟‬ılınca ‫ ؟‬ok kolay hep bir agızdan "Şeriatı ezeceğiz ve dincilere göz a‫؟‬tınnayacagız"(^^ diyebilmişlerdir. "Medrese" kökenli Başbakan Şemsettin Günaltay'dan (CHP), yine "Medrese" kökenli Fuat Köprt!ü٠ ye (DP) kadar güya iki zıt partinin laiklik ve irtica adına inanan kesim üzerine yapılac^t zulümde birleşmeleri, dini tabanda laikligin dinsizlik ^ U in d e uygulam aya devam edecegi İnancını sü rü m ü ştü r.

46. S e b U O m şa t. C.2, Haziran 1949. 47- ‫ ا ا „ ﻓ ﻼ ئ‬8‫ ا‬sayı. 76. ‘ParHİBrin Din SyassK'.


TORKÇE

e z a n in

EMNİYET SOBABI

451

Halkın bu duygulan karşısında Millet Fanisi kendilerinin CHP.den ve DP'den çok farklı olduklannı ispat sadedinde efkan umumumiyyeye ve beyan, name neşretmek durumunda kalmışur. Millet Fanisi beyannameyi neşrederken kendilerinin samimi din destekçileri olduklannı CHFyle birlikte DFnin bu ko­ nuda birbirlerinin aynı olduklannı vurgulamak istemiştir. Sözkonusu Beyanna­ me şöyledir: 1. Millet ve Millet Partisi. Halk Partisi ve Demokrat Parti'nin başında bulunan­ ların müşterek bir iftira suikastine maruzdur. Bu Suikat Millet Partisine haksız ve mesnetsiz olarak mürteci damgasını vurmaya çalışmak şeklinde tezahür etmekte­ dir. Buna ilaveten elemle görüyoruz ki, Bay Celal Bayar başbakanla yaptığı ve Mecliste Başbakan tarafından bir hiddet anında ifşa edilen gizli görüşmelerinde Türk Milletini mevcut olmayan irtica ile lekelemek istemiş ve bu suretle demokrasi­ nin şartı olan aleniyet esasını çiğneyerek milleti hükümete jurnal etmiştir. Halbuki Anayasanın açık maddelerine ve medeni demokrat memleketlerindeki anlayışa uygun olarak din ve vicdan hürriyetinin bütün icaplarının da bu memlekette tatbiki­ ni isteyen ve din işlerini devlet işlerinden aynı tutulmasını proğramında tesbit ede­ rek bu esasa sadık faaliyeti ile milletin duyduğu büyük bir ihtiyaca cevap vermek şerefini taşıyan Milet Partisi, bu nevi isnatları nefretle ve şiddetle redder. 2. Millet Partisi malum otan proğramı ile komünizmi yalnız iktisadi ve siyasi bir nazariye olarak reddetmekle iktifa etmemiş, memleketimizin coğrafi şartlarını nazara alarak bunu milli bir tehlike olarak İlan etmiş ve milliyetçilik esasına sarıl­ mıştır. 3. Yukarıda tesbit edilen hakikatler Büyük Millet Meclisi.nde hiçbir tahrife ve ricat iddialarına meydan bırakmıyacak şekilde partimiz adına ifade edilmiştir. 4. Ceza kanununda yapılan son değişiklik münasebetiyle Meclis'te cereyan eden müzakerelerin ortaya koyduğu zihniyet, hakikat ve meseleler şunlardır: a) Milli hakimiyetin gerçekten cari olduğu bütün memleketlerde komünizmle mücadelenin en tesirli silahının sefaleti, vurgunculuğu ve hayat pahalılığını önle­ mek ve iktisadi kalkınmayı sağlamak olduğunu bizzat Türkiye'nin de istifade ettiği Marshall planına hakim olan zihniyet açıkça göstermektedir. Memleketimizde memnuniyetsizliklerin, sefaletin ve vurgunculuğun beslediği komünizm cereyanını yalnız kanuni şiddet hareketiyle önlemeğe çalışmanın acze ve samimiyetsizliğe dalalet ettiği meydandadır. b) Laiklik esasını korumak maksadıyla kanun çıkarttığını iddia eden Hatk Partisi ve Hükümeti yalnız müslümanların din işlerine karıştığına göre laikliği ve binnetice vicdan ve din hürriyetini kendileri çiğniyor demektir. Binaenaleyh bu hür­ riyeti onlara karşı korumak gerektir. Bu durum karşısında Millet Partisi din işlen hakkındaki görüşünü proğramının 12. maddesi ite şöyle tesbit etmiştir: .Madde 12. parli din işlerinin devlet işlerinden ayrı tutulmasını kabul eder. Herkesin vicdan ve itikat hürriyetini dilediği dilde ve dilediği şekilde ibadet etmek hakkını mukaddes tanır. Parti Türkiye'de muhtelif din ve mezheplere mensup cemaatlerin dini mak-


I!

452

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE DEVI.ET İLİŞICİLERİ salla teşkilat vücuda getirmelerini ve dini vakıfların bu teşkilata devredilmesini tas­ vip ve müdafaa eder. Bu teşkilat kendi mensuplarının din işlerini tanzim ve idare­ ye selahiyetli olmalıdır. Parti ilk ve orta tedrisata din dersleri ilave edilmesini ve üniversitelerde İlahiyat Fakültesi ihdisanı muvafık görür. Fakat din derslerine işti­ rak. öğrenciler reşit oluncaya kadar aile reisinin irade ve ihtiyarına tabiidir. "Şu halde partimiz bu şiarı ile kendisine karşı yapılan iftiraların karanlık siyasi maksat­ ların mahsulü olduğunu Türk Miletine ilan eder. c) Partimiz milletvekilleri: "Meclis kürsüsünden bu memleketle İrtica temayü­ lü yoktur, irtica vardır diyenler, millete iftira ediyorlar" demişlerdir. Milletvekillerimi. zin bu görüşü karşısında Başbakan aynen : "Memlekette irtica yoktur diyorlar. Bunu ben de kabul edeyim." dedikten sonra ayrıca "bu kanun belki hiç tatbik edil­ mez." diye ilave etmiştir. Başbakanının bu beyanatına göre, böyle bir kanunun ya­ pılmasını gerektiren gerçek bir ihtiyaç karşısında değiliz demektir. Bu itibarla bir ihtimal ve vehmi bahane ederek muhalefeti ezmek maksadıyle seyyal unsurları havi olan bir kanun çıkarılmıştır kanaatindeyiz. Mevhum bir tehlikeye karşı silah elde etmek isteyen bir partinin 21 Temmuz seçimlerinde ve demokrasi mücadele­ sinde bütün inkılapların, temeli olan milli hakimiyete ve milletin namusu olan reyi­ ne tecavüz etmiş bulunan şirretleri takip ve tecziye için mevcut kanunları harekete geçirmemekte inat etmesi ve bu suretle ilerde Halk Partisi lehine işlenecek suçla­ ra kapıyı açık bırakmak istemesi goz önünde bulundurulacak olursa, ceza kanu­ nunda yapılan tadilatın gayesini mevhum din irticai maske yaparak mevcut zümre saltanatını ve siyasi irticai yaşatmak olduğu ortaya çıkar. 5) Ceza kanununda yapılacak değişikliğin Millet Meclisi'nde müzakere edildi­ ği ilk gün de Millet Partili ve müstakil demokrat milletvekilleri gibi Demokrat Parti milletvekillerinin de aleyhte tezahüratı karşısında hayrete düşmüş olan Başbakan, hayret ve hiddetle Demokrat Milletvekillerine hitaben: "Demokrat Parti başkanı ile bu mesele hakkında birkaç defa konuştum. Demokrat Parti başkanı daima irtica endişesini izhar etti. Ben de kendisine irticai önleyecek bir kanun tasarısı hazırla­ yacağımı söyledim. Sizlere mi. Başkanınıza mı İnanayım? Rica ederim samimi olunuz efendiler." demiştir. Demokrat partili milletvekillerinin kanun aleyhindeki te­ zahüratından ve Başbakanın hayret ve hiddet dolu bu ifşaatından anlaşıldığı üzere Celal Bayar'ın kendi milletvekillerine dahi haber vermeden Başbakanla, mu­ tabık kalarak Millet Partisini boğmak istediği sabit olmuştur. Demokraside aleniyet esas olduğu, bay Celal Bayar da milletvekili bulunduğuna göre, Meclis kürsüsün­ de konuşma yolunu bırakarak Varto ve Erzurum mektupları ile kendi partisine sü­ rülmek istenen ırtiaca lekesinden şikayet ettiğini de unutarak hükümete jurnal et­ mesi ve böyle bir kanunun hazırlanmasını teşvik etmesi samimi muhalefeti temsil eden Millet Partisine ve dolayısıyle millete ve demokrasi davasına karşı yapılmak istenilen bir suikast teşebbüsünden başka birşey değildir.

6) Yukarıdaki yazılı sebeplerden anlaşılacağı üzere zümre saftanatım ve de­ mokrasi maskesi altında siyasi irticai devam ettirmek İsteyen Halk Partisi yardım­ cıları. ciddi, samimi ve cesur bir muhalefet yapan Millet Partisini vurmak maksad ve mevcud olmayan dini irticai bahane ederek kanuni silahlar elde etmek istemiş­ lerdir. Partimiz milletvekillerinin birbirlerini tamamlayan ve yukarıdaki esaslara uygun otan mütalaan tahrif edilmek suretiyle hakikat milletten gizlenmek istenmiş-


TOKKÇE e z a n

in

E M N ^ SOBABI

453

tir. Bu müşt.rek suikast karş.sında Millet kanuni mücadelesine yjlmadan devam edecek, hak ve hürriyetin zaterini sağlayacaktır. Millet Partisi, Demckral Parti Genel Müteşebbis Kurulu Bayanın "Biz Türki. ye'de Çeriatı yaşatmayacağız d^iğin‫ ؛‬hatırlatarak, bu konuda CHP ile DP'nin giz. lice anlaşıp 163. maddeyi çıkarttığını halkımıza duyurmaca sayısız taydalar görür.

I

VSebUûrreşad.c.2.sayı48 ٠ Ha2 ٠ran194g ı ١

k l



ONBBŞmCI BOLUM

v e ALTIOK.UN YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ l a ik l iğ in


ve ALTIOK.UN YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ l a ik l iğ in

Millet Partisi’nin beyanname neşrederek. İslâmlığa sahip çıktığı ve CHP ile DP'yi düşmanı addettiği günlerde, ki 1950 Demokrat Parti ikiidanndan 1.1.5 yıl kadar önceki günlerde Türkiye'nin gündemini ister istemez yaklaşık 25 yıl kadar süren "Tek Parti" zulmünün giderilmesi açısından "dini savunma" ve "dine sahip çıkma" olayı oluşturuyordu. Dine sahip çıkma ve dini savunma olayı meriyyetteki laikliğin yeniden gözden geçirilmesi ve Halk Partisi zulmü denilince de ilk akla gelen "allıok.'un ıslah edilmesi ile mümkün olacaktı. İşte bu sebeple 1947.1950 yıllan arası hem her parti kendi bünyesinde ve hem de partiler arası ve TBMM.de olmak üzere laiklik tartışmalanyla geçti. Tabi laiklik derken, laikliğin inanarüara bir baskı oluşturması ve adeta tam bir din zulmü şeklinde geçen uygulamalar tartışmalann odak noktasını oluşturuyordu. Millet Partisi Genel Başkanı Hikmet Bayur. 25 yıllık Halk Partisi uygula. malanyla "kanun korkusu'.nun "Allah korkusu'.nun önüne geçtiğini dile getire­ rek. "Allah korkusu'.nun her şeyin üstünde tululması gerektiğini ifade ctii.‫؛‬١^ Millet Partisi’nin öncülüğü ile muhalefet gazeteleri, bu durumun anayasadan kaynaklandığını ileri sürerek 23 Aralık 1948’de ortak bir bildiri yayımlayarak, her tür antidemokratik şartlan dışlayan, adil, eşitlikçi, hürriyetçi ve insan haklarına saygdı demokratik bir anayasa islediklerini beliıttiler.^‫؛‬ Muhalefet gazeteleri antidemokratik uygulamalar olarak en çok laiklik uygulamalanm gösteriyorlardı. 1. Golthard Jaesehke. Y o n i T O rkiye'th i s f ^ h k , ٠ 100. 2. Gotthard üastehke. Van. TOrhiye’d e /s/٥ n/(k. s. ١00.


458

CUMHURİYET DÖI١fEMl DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Abidin Davcr dc Anayasa.nın değişmez hükümleri diye gösierilcn 2. mad. dedeki altı ilkenin veya altiok'un bir paainin 25 yıllık baskı ve terör tarihini ha­ tırlattığını dile getircrek bu ilkelerin ıslah edilmesi zorunluluğunu dile getirdi. Abidin Daver. mevcut haliyle Anayasa'nın sanki tam bir .'Halk Partisi tüzük ve proğramı.’ gibi uygulandığını söyleyerek seçim öncesi Anayasa deği­ şikliğine gidilmesini isıcdi.‫^^؛‬ CHP Başkanı ve Reisicumhur sıfatıyla İsmet İnönü’de bu tür yüklenmeler sonunda, muhalefetin isteklerinin haklılığını kabul etmek zorunda kaldı. İnönü'nün kabul ettiği şey altiok'un kaldırılması değil, altiok'un halka sevdiril­ mesi ilkesi idi. Israr ettiği tek konu da laikliğin her türlü şana rağmen uygula­ mada ısrarlı olunacağı idi.‫؛‬..^ İnönü’nün bu cevaplan her ne kadar sıcak gibi görünse dc laiklik konu­ sundaki tavn. laikliğin bir ”inanç zulmü” olarak devam ettirileceğinin işaretleri­ ni açıkça veriyordu. Fakat artık hem TBMM'dc muhalefet ve hem dc halkla muhalefet başla­ mıştı bile. Özellikle dini ağırlıklı mccmualann bu geçiş döneminde din adına üstlendikleri görevler ikinci bir kez 'Tek Pani” döneminin gelmemesine zemin hazırlıyordu. İşte onlardan birisi olan Selamet Dergisinde Ömer Rıza Doğrul'un, İsmet İnönü’nün laiklik değerlendirmelerine cevabı: ”Laikliğin şimdiki uygulanan ve uygulatılmak islenen şekli bir umacıya ve gulyabani.yc inanacak derecede basit değildir. Hurafelerden silkinen Türk Milleti laiklik adı alunda türetilen hurafelere inanamaz. Onun için bir an evvel doğru yolu tutmak en isabetli hareket olacaktr.‫^^؛‬ Aslında laiklik uygulamalan tenkid edilirken 1974’den itibaren görünen şey. İslâmî lam bir hürriyet içerisinde yaşama özleminden başkası değildi. Çünkü gerçekten din adına ne varsa hepsi tek tek kaldınimış ve bunlar CHP'nin altioku adına yapılır olmuştu. Neredeyse doğru dürüst namaz kıldıracak hocala­ rın bulunamayışı ve cenazelerin dc. Özellikle köylerde imamsızlıktan ortada kalacağımn korkusu yerleşmişti millete.

3. Mfitet. Selâmet ve SebılOrreşad Mecmuaiarı. 4. Jaesehke. s. 100. 5. Selamet Oergisi. c 1. sayı 14. sh. 3. 22.8 1947.


LAİKLİĞİN VE ALTIOK.UN YENiDEN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ

459

Cumhuriyet Halk Partisinin 2 Aralık 1947 tarihindeki meşhur kurultayın­ dan hemen sonra istifa edcn‫؛‬٥‫ ؛‬ve 1974-1950 arası İslamcılık cereyanının önemli simalanndan birini teşkil eden Hamdullah Suphi Tannövcr de Halk Partisindeki bu temel yanlışlığı-Laiklik uygulamalan.ifade için İstanbul Üniversitesinden ka­ labalık bir topluluğa konferans verirken şöyle demişti. "Milliyetçiliği nasıl anlıyoruz? Milliyetçilik dine ve vatana bağlılıktır. Hele bir Türk için dinsiz bir milliyetçilik olamaz. Devlet laik ise de fertler laik olamaz. Her ferdin bir inancı, dolayısıyla da bir dini vardır. Din. Allah'la kul arasında kalan bir vicdani meseledir, diye tarif ediliyor. Bu tarif çok yanlıştır. Dinin toplumsal etkileri, sosyal hayattaki asıl yeri önemli­ dir. İslâm lam bir sosyal dayanışma dinidir. "Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir" diyen bir dini siz zorla vicdanlara hapsedemezsiniz! Milliyet duygusunun kaynağı bizim mefahirimiz olan şarüı tarihimizdir. Nereye bakılırsa bakılsın her yerde Türkiye’nin kuvvetini aldığı İslâm Tarihinin şahitleri görülür."^‫؛‬ Yine bir konuşmasında Hamdullah Suphi Tannövcr. din işlerinin bugün­ kü hali ve CHP'nin dine karşı lavırlan üzerine şu anlamlı konuşmayı yapmıştı. "0in İşlerini bugünkü hali üzerine bırakmak fahiş bir hatâdır. Ve son derece tehlikelidir. Bu maksatla evvelâ İstanbul Üniversitesi ilim olarak dine ait bir çok ba­ hisler hiç bir itiraza mahal vermeksizin okutulabilir. Bir de doğrudan doğruya dinî hizmetlerin muhtaç olduğu mü'min alimleri yetiştirmek için bir yüksek din öğretim mektebi açmalıyız. Memleketin en mühim üç -dört merkezinde de daha acîl ihtiy­ açlarımız için İmam ve Hatip Merteplerine lüzum kaHdir. Bütün lâik devletlerde ol­ duğu gibi, ordumuzun tabur imamları ve alay imamları vardır. Bunlar din adamları­ nı yetiştirici müesseselerden mahrum olduğumuz için ortada ne kalmışsa onlardan tedarik ediliyor. Bir çok köylerimizde imam ve hatip kalmamıştır. Kalanlar beş-altı köyde vazife görüyor. Şimdiki hal devam ederse pek kısa bir zaman sonra son derece ehemmiyetli bir İçtimaî nüvemiz olan köyde dinî vazifelen görecek bir tek adam kalmayacaktır. Bunları yetiştirmeği acîl bir vazife bilmeliyiz.. "Ara sıra bir dostun, bir akrabanın ölümü dolayısiyle cenaze merasimine işti­ rak ediyorum. Din sahasında perişanlığımız ölülerimizi kaldırırken bile göze çarpı­ yor... Din hizmetinde kutlanılan adamların aylıkları beş-on lira ite başlıyor. Bu tam bir sefalettir."‫؛®؛‬

6. Hamdullah Suphi Tannöver. CHP'den 29 Aralık 1947 yılında istifa etmişbr (Jaasehke. s 100) 7. Jaesehke, Yeni Türkiye’d e İslâmlık, s. 100. H. Suphi Tannöver, aynı muhtevada b٠r komjşmayı da 10 Mayıs 1949 tanhınde Tûrkocağrnın yeniden açılış münasebetiyle yapmıştır (HHC) 8. Selamet Dergisi, c 2. s. 30. s. 4-5,12.12 1947.


460

C U M H U R İY E T D Ö N E M İ D lN V E D E V L E T İL İŞK İL E R İ

CHP Milletvekili Hamdullah Suphi'nin söylediği bu sözler ve bu tasbiller aslında dinin ve imanın ve amelin yıllarca hapsedildiğini de gösteriyordu. Nitekim o yılların bir '.iman kalesi" olarak nitelenen "Büyük doğu" sunda Necip Fazıl Kısakürck'in inananlann hislerine (CHP.yc Hitap başlıklı yazısıyla) şöyle tercüman oluyordu: "Bütün yeryüzünün kendisine din ve iman kaynağı aradığı bu anababa günü 'Çiğinnda, bu mimmeti, ham ve kaba yobazı yüzde yüz tasfiye etmek şartıyla ve en halis ve senetli manasıyla gerçek dinine teslim etmenin günü gelmiştir. CHP içerisinden Hamdullah Suphi Tannöver. Sinan Tekelioğlu. Şükrü Nayman. Emin Karpuzoğlu. Necati Erdem. Osman Nuri Kani gibi isimler, dışa. ndan da Necip Fazıl Kısakürek, Eşref Edip gibi aydınlar ve de milli basının ta­ zyik ve tahrikleriyle memleket içerisinde bulunan manevi kuraklığa son verdi. rilmcsi ile ilgili gayretler nihayet semeresini göstermeye başlamış ve Cumhuriyet Halk Partisi de dine taviz vernıe mecburiyetine gelmişti. YENİDEN DÎNİ KIPIRDANIŞLAR VE HALK PARTİSİ 1947 KURULTAYI 2 Aralık 1947 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayı gelip çatmıştı. Üç gün süren kurultay çalışmalannda konu laiklik ve Türkiye'deki dini hayat idi. Bir çok delege memleket içerisindeki 25 yıllık manevi kuraklığa bir son ve­ rilmesi gerektiğine ve CHFnin de artık "Dinsiz" suçlamasından kurtulması gerkıiğine işaret etmişlerdi. Konu üzerinde ilk sözü alan Kastamonu delegesi Fethi Daday dini tedri­ sata başlarulması gerektiğine işaret ederek şöyle demişti: "İlk okullarda din esaslan hakkında yavmlanmıza bilgi vermenin faydalı olacağına inanıyorum. Bütün dünyada her millet ibadethanesine girdiği zaman bir şeyler okur. Bizim yannki çocuklarımız acaba ne okuyacaklar^ Binaenaleyh din ledrisaunın hususî şekilde değil, resmî okullara konması yerinde olacakür. Çorum Delegesi Abdülkadir Güney, memlekette Diyanet İşleri Reisliği bulunmakla beraber bu müessesenin teşkilâü olmadığını, din için özel dershane­ ler açılsa dahi bunlann başan gösteremeyeceğini kaydederek şöyle demiştir. 9 N Faz.1 K٠،aküf9 k. ٠CHPy٠ Hıtap% B O yûk D oğu. sayı. 47. sh 16.1946


LAİKLİĞİN V E A LTİO K 'U N Y E N İD E N G Ö Z D E N G E Ç İR İL M E :Sİ

461

"Bülün mcmlckcüedc din ile meşgul olunuyor. Biz ise dinimize karşı lâkaydız. Münevver hocalar yetiştirmek lâzımdır. Dinin za’fa düşmesi, scfahaia, köıülüklerc yol açar. Üniversitemizde bir İlâhiyat Fakültesi kurulmalıdır." Seyhan Delegesi Sinan Tekelioğlu şu sözleri söylemiştir: "...Diyanet İşlerini Vakıflar İdaresinin başına getirmek lâzımdır. Böylccc Diyanet işleri işicycbilcn bir daire haline konmalıdır. Dinsiz millet olamaz. Memlekette sefahat, kumar almış yürümüştür. Sebep dinsizliktir. Hiç kimsede din korkusu kalmadığı için aiüâk da zayıfladı." Kayseri Delegesi Şükrü Nayman, din işlerini devlet vc siyaset işlerinden ayn tutmak vc vatandaşa tam bir vicdan serbetisi vermekle bugünkü ihtiyacı sağlamış olamayacağımızı bildirdikten sonra şöyle devam etmişti: "Türk gençliği manevî bir gıdaya muhtaçtır. İnsanlık vc medeniyet fesada düşmüştür. Yalnız maddeye tapan, manevî varlığı düşünmeyen insanoğlu amme vicdanından korkmaz. Ferd. cemiyet vc millet olarak manevî bağlara sanlmak lâzımdır. Biz bu ihtiyacı İslâm Dininin kabul etliği ahlâk kanunlannda bulaca­ ğız. Bu ahlâk kanunlan, bu milleti selâmete götürür ve ahlâhsızlıklar önlenmiş olur. Manevî bağlara sanlmanın zarurî olduğunu kabul ettikten sonra şu hakikati görmek lâzımdır: Bütün dünyada harpten sonra kiliseler dolup boşalmaktadır. Biz ise iftar sofraJannda kadınlı-erkekli poker vc briç oynuyor, içki içerek sa­ bahlıyoruz. (Gürültüler...)" "Evkaf İdaremiz işlemez haldedir. Diyanet İşleri mensuplanna verilen otuz lira gibi bir para insanlan besleyemez. Diyanet İşlerine selâhiyct vermiyo. ruz. M

"Diyanet İşlerimiz memleketteki din ccrcyanlannı okutmak ihtiyacı karşı­ sındayız." Maraş Delegesi Emin Karpuzoğlu. "Memleketle irtica, hortluyor, vatan tehlikededir, sözlerinin tamamen yaygaradan ibaret olduğunu" anlaiuktan sonra sözlerine şöyle devam etmiştin "Devleti olan, hükümeti olan, mahkemeleri olan memleketle ne irtica var­ dır. ne de gayya kuyusu. Fakat yeni nesle mutlaka din ahlâkı ve din terbiyesi vermekle doğru yolu göstermiş olacağız. Millet vicdarundan dini çıkaıamyız. Vakıflar Diyanet İşlerimize esaslı bir şekil vermeliyiz." İstanbul Delgesi Hamdullah Suphi Tannöver ise yaptığı konuşmada şöyle demiştir:


462

c u m h u r iy e t

D Ö N E M İ D İN V E D E V L E T İL İŞ K İL E R İ

"Bugünkü din mücsscsclcrindc çalışan kimseler pek fakir, pek yardımsız ve bakımsızdır. Bunlann elinden tutmak lazımdır. İmam - Hatip Mektepleri açmak lüzumludur. Millet bunu pek iyi karşılayacaktır. Şark dünyası ile aramız­ daki rabıtada dinin rolü vardır. Bu tesanüdü kuvvetlendirerek devam ettirmek lâzımdır." Bu konuşmalar gibi uzun uzadıya konuşmalar olmuş, parti içinde adetâ bir ihtilâl havası esmeye başlamıştır. Bu. yıllar yılı susmuş ağızlann. kaynayan gönüllerin bir feveranı gibi idi. Yapılan konuşmalar sonunda müzakereyi toplamak için Tahsin Banguoğ. lu kürsüye gelmiş ve meseleyi şöyle hülâsa etmiştir: "Bütün konuşmalardan müsbet olarak çıkardığım talepler şunlardır: a. Din tedrisatı yapılsın. b. Din mücsscsclcrinc bakılsın. e. Din adamları terfih edilsin. Diğer arkadaşlanmızm dilekleri de bunlardır. Hamdullah Suphi arkadaşı­ mızın dilekleri de bunlardır. Bu dilekler, bu talepler karşısında bütün arkadaşlann aynı duygu içinde olduklannı tahmin ediyorum. Bunlan biz müştereken isti­ yoruz. Madem ki, bir dinimiz vardır, bunu öğrenmemiz lâzımdır. Madem ki. mabcdlerimiz vardır, bunlara bakacağız. Bunlan güzel ve temiz tutacağız. Madem ki din işlerine, mabcdlcrc bakmak için adamlanmız olacak, tabiî bunlan sefalet içindebırakmayacağız. Hal böyle iken bu taleplerin müdafaasında bizim lâiklik prensibimizin sınırlan dışına çıkan bazı mütalâalar sarfcdilmiştir. Bunlar kanaatimce lüzumsuzdur. Aslında bu talepler, bu istekler bizim lâikliğimizin dı­ şına çıkan istekler değildir. Bunlar din mücsscsclerinin hakikaten mamur, mun­ tazam bir şekilde bu cemiyetin içinde yaşaması için lâzım, zarurî şeylerdir. "Bu yolda ihmaller, tcscyyüblcr olmuştur. Bakımsızlıklar olmuştur. Bu yolda anlayışsızlıklar olmuştur. Bizim lâiklik prensibimizin dışına çıkmaya lüzum yoktur, sanınm. Bütün arkadaşlanm böyle düşünüyorlar ama. böyle bir talebi gerçekJeşürmck için o kadar hızlanıyoruz ki bazı hatiblerimiz bizim lâiklik prensibimizin dışana kadar çıkıyor. Buna ihtiyaç yoktur, arkadaşlar!" "Uzun konuşmalarımızda Hamdullah Suphi arkadaşımızın çok defalar nazar-ı dikkatini bu noktaya çektim. Lâiklik denilen müessese dünyaca tcrtîbi. tartısı bilinen bir müessesedir. Lâiklik şudur ki, dini umumî hayatta lâyık oldu­ ğu muhterem bir köşeye yerleştirir. Ve hayatı da oradan içeriye tecavüz ettir­


LAİKLÎĞİN V E A LTİO K .U N Y E N İD E N G Ö Z D E N G E Ç İR İL M E S İ

463

mez. Artık din, ortaçağda din miicssescsinin kapladığı sahayı bugün haiz değil­ dir. O, muhterem ve mukaddes bir köşedir. Orada daima muhterem ve mukad­ des kalacaktır. Orada biz vakit vakit Tanrımızla baş başa kalacağız. Ondan ruh kuvveti, yaşama cesareti alacağız... Onu kendi köşesinde imar etmek, güzelleş­ tirmek ve daha muhterem bir hale getirmek bizim arzumuz, dileğimizdir. Şeriat kanunlannın avdetini düşünen içimizde kimse yoktur, zannederim. Bu hale göre şimdi bazı dinî müesseselerin iyi tutulması için yapılan talepleri müdafaa eder­ ken lâikliğin sınırlannı ihlâl etmemiz yersizdir, haksızdır." Tahsin Banguoğlu'nun bu konuşmasından sonra Hamdullah Suphi Tanrıö. ver cevap vermek üzere kürsüye gelmiş, din yalnız kul ile Allah arasında oldu­ ğuna dair ileri sürülen mütalâalara cevap vererek şöyle demiştir: "Bu mümkün mü? Ortada bir Türk Milleti ve onun dinî ihtiyaçlan ve dinî mücsseseleri vardır. Böyle olmasaydı Diyanet İşleri kurulmazdı. Kur٠ ân öğreti­ mi dershaneleri açılmazdı. Vakıflar hükümeti teşkilâtı arasına sokulmazdı."‫؛‬١٥^ 2 Aralık 1947 tarihinde gerçekleştirilen ve yukanda vermeye çalıştığımız konuşmalarda da gözüken Halk Partisi Kurultayı için söylenecek tek söz CHP'nin kendiliğinden bu havaya geldiği değil, memleketteki İslâmî gelişmele­ rin onu mecburen bu havaya soktuğudur. Bize göre CHP bu tavnyla Anadolu in­ saninindin duygusunu sömürerek gerçek bir din istismarcılığına gitmiş ve 14 Mayıs DP iktidanndan üç yıl öncesinde din dejenere etmede başanlı olmaya başlamıştır. Hatta dinin sulandıniması ve CHP'yc olan tepkilerin azaltılması açı­ sından Halk Partisi Milletvekilleri dinle ilgili şu ilginç takriri de Mcelis.e sun­ muştur: TBMM Yüksek Başkanlığına, İlişki gerekçedeki mucibe sebeblcr gereğince Diyanet İşleri Başkanlığına imam, hatip, vaiz vc yüksek din mektepleri açmasına yetkili olmasına. Vakıflar Umum Müdürlüğü tarafından idare edilen imam, hatip, vaiz gibi hayrat hademesinin Diyanet İşleri Başkanlığına devredilmesine dair ilişkin kanun tasan teklifimizle gerçekleşmesini saygılanmızla takdim ediyoruz. Teklif edilen kanun lasansı: "Madde: 1- Diyanet İşleri Başkanlığı imam-hatip. vaiz ve yüksek din alimi yetiştirmek üzere meslek mektepleri ve kurslar açmaya yetkilidir." 10. Selâme!, c.2, sayı:; 31. sh. 6-7, 19.12.1947.

i


464

C U M H U R İY E İ. D Ö N E M ! D İN V E D E V L E T İL İŞK İL E R İ

"Madde; 2. Vakıflar Umum Müdürlüğüne bağlı bilumum imam, hatip ve vaiz gibi cami hizmetlileri, bütün kadro ve tahsisatıyla Diyanet İşleri Başkanlı­ ğına devredilmiştir. Evkaf gelirlerinde bunlara aynlan paralar her yıl Vakıflar Umum Müdürlüğü'nce Diyanet İşlerine ödenir.'. "Madde: 3- Birinci ve ikinci maddelerde adı geçen mekteb ve kurslarla imam, hatip, vaiz ve hayrat hademesinin ihtiyaca göre tayini ve kadrolannın tanzimi Diyanet işleri Başkanlığınca yapılır." "Madde: 4- Birinci maddede zikr edilen mekteplerin masrafları umumî bütçeden temin edilir." "Madde: 5- Diyanet İşleri Başkanlığı sözü geçen mekteplerin idaresini ikbal için teberru ve iane almaya mezundur." Bu takrir geçici bir madde ile iki asıl madde daha eklenmiş olarak takdim edilmiş ve bunun kanun haline gelebilmesi ve hazırlanış sebebi hakkında da şu (gerekçe) zikredilmişti: "Teklif eylediğimiz kanun tasansmın birinci maddesi imam, hatip, vaiz ve yüksek din alimi yetiştirmek için mektepler açmakla Diyanet işleri Başkanlı­ ğını vazifelendirir. Bu mücsseselere olan ihtiyaç 24 sene evvel takdir olunmuş ve 430 sayılı Tevhîd-i Tedrisat Kanunu ile tamim olunmuş ve yürütülmesi Millî Eğitim Bakanlığına bırakılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı bu mektepleri açma­ mış ve 24 seneden beri bu dinî vazifeleri selâhiyetlc ifü edecek bir kimse yetiş­ memiştir. Eski vazifedârlar ise gittikçe ortadan çekildiğinden yerleri boş kalmış veya ehliyetsiz ellere geçmiştir. Bu vaziyetin neticesi olarak da bir taraftan şahî dinî hükümleri ile tenvir edilemeyen ve onu lâyıkı ile ifâ edemeyen halkımız manevî ıstırap içinde kalmış, diğer taraftan memleketin ötesinde berisinde tari­ kat namına bir takım hurafeler türemiş ve muzîr akidelere yol açmıştır. İşte gün geçtikçe artmakta olan bu hallerin varacağı sonucu düşünerek bu müesscselerin bir an evvel açılmasını millî bir zarûrct olarak görmekteyiz. Kaldı ki. bu işin Milli Eğitim Bakanlığına verilmiş olması çok gayr-i tabiidir. Diyanet işleri ile meşgul bir idare varken lâik olan devletimizin muasır kültür işlerini yürütmeye ayrılmış bir şubenin dinî işlerle vazifeli kılınması kadar gayr-i tabiî bir vazife olamaz. Milli Eğitim BakanJıgı'nın 27 sene içinde kendisine tevdi' edilmiş olan bu vazifeyi ifâ edememesi müsamahadan ziyade bu gayr-i tcblîliğe hamledilmclidir... "Vakıflar Umum Müdürlüğüne bağlı imam, hatip ve diğer hayrat hademe­ sinin kadroları ve tahsisatıyla beraber Diyanet İşlerine devredilmesini ifade


Ij M KLİĞİN V E A L ^ . K .U N A N İ D E N G Ö Z D E N G E Ç İR İL M E S İ

465

eden İkinci maddenin mucib sebebine gelince; bir şahsı bir vazifeye tayin eden makam o vazifenin gereği gibi ifa edilip edilmediğini selâhiyeüc lefiîş ve mura­ kabe unsurlarına malik olmalıdır. Vakıflar ise bu dinî vazifeleri teftiş ve mura­ kabe edecek sclâhiyetli bir unsur ve teşkilâta malik değildir. Halbuki bu işleri tcflîş ve murakabe edecek selâhiyetli unsurlan bulunan bir Diyanet İşleri Maka­ mı vardır. Böyle olmasına rağmen imam, hatip ve diğer hayrat hademesinin Va­ kıflar idaresi tarafından uygun görülmeyeceği açıktır. Bu sebepledir ki, vazife sahiplerinin Vakıflar٠ daki kadre ve tahsisatlanyla beraber Diyanet İşleri Başkan­ lığına devredilmesini lâzım ve zarurî görmekteyiz.'. "Yukanda söylendiği vcch ile imam, hatip ve din alimi yetiştirmek işleri­ yle evvelce Tevhîd-i Tedrisat Kanunu ile Millî Eğilim Bakanlığı lavzîf edilmiş olmasına göre bunun masraflan umumî bütçeden verilmesi kabul edilmiş de­ mektir. Bu müesseseler Diyanet İşleri Başkanlığına devredildiği suretle bu vazi­ fe hükümetin bir şubesinden diğer şubesine nakledilmiş demek olduğundan lâzım gelen tahsisatın da devredilmesi icab eyleyeceği tabiîdir. Yalnız bütçemi­ zin vaziyeti nazar-ı dikkate alınarak teberru ve iane kabul etmek suretiyle verile­ cek tahsisatı takviye etmeyi yerinde buluyoruz. Dördüncü madde bu lüzum ve düşünceye göre konulmuştur."^*‫^؛‬ Diyanetin Vakıflar İdaresinden kadro olarak aynlması sonradan kabul edilmişse de Diyanet işleri Başkanlığı'nın hiçbir zaman yüksek din mektepleri ve özel mekteb açması hususu kabul edilmemiştir. Fakat mecliste yıllarca okullarda din derslerinin okutulması ve din mek­ teplerinin açılması için başlayan mücadele ardı-arkası kcsilmeksizin devam etmiş ve nihayet bunun lesbili için CHP Divanı tarafından din öğretimi mesele­ sini tetkik için seçilen komisyon bir rapor hazırlamıştır. Hazırlanan bu rapor şu şekil-deydi: CHP Meclis Grubu Başkanlığına. "10 Kasım 1948 tarihli parti grubunda. Başbakan ın vaki, teklifi üzerine ilk okullarda tahsil gören çocuklara din dersi verilmesi ve ayrıca imam ve hatip 11. Sel،met. C.2, sayı: 39, sh: 7. 13 ‫ ﻟ ﻮ‬bat 194. (Bu teki Ha imza koyan mebuslar ‫؟‬uniard.r Fatm

Gökmen (Konya). Hamdi Şartan (Ordu). Osman Ağan (Uda). Suphi Bedr (Hatay). M Nedim Zapçı (Malatya). Ihsan özgü (Ankara), Aril Ozdemir (Bidis). Bahri - l u (Mu‫)؟‬, i n t e t Purtun (Ordu), Rılat Güllü (Isparta). Dr. Niyazi Çitakogiu (Çanakkale). Osman Ocak (Dıyarbı. kir). Abd‫ه‬lk‫اس‬r Kalav (Mardin). M. Fehmi Gergekler (Borsa). Muzaffer Koçan (Van). ٥ nan kelioğlu (Seyhan). Mustala A ^ ı (Elazığ). A l Rıza A n (Istanbul). Ziya Orbay (Kastamonu). Mahmul Tan (Tüneği).

٠


466

C U M H U R İY E rr

d ö n em i

D ÎN

v e

D E V L E ٦. ILİŞI^İLER İ

gibi din adamlan yctişıimıck için meslek okullan açılması konulannı inceleyip, prensip kararına bağlamak için grupça seçilen komisyonumuz toplanıp tetkikle­ rini yapmıştır." "Konu üzerinde üyelerin dermeyan ellikleri genci mütalâalara nazaran hü­ kümetin teklifini ehemmiyet ve lüzumu tebarüz ettirilmiş, gerek Anayasa ve gerek pani tüzüğüne göre halkın dini ve vicdan hürriyetini düşünürken. Cumhu­ riyet ve inkılâbın dayandığı rejimlere, bilhassa lâiklik esaslanna muanz ve mu­ halif olmamak şartıyla teklif dairesinde formüle edilmesi lüzumuna komisyonda fikir birliği görülmüştür." "1- Genel görüşmelerden sonra ilk önce çocuklara din bilgisi verilmesi konusu ele alınmıştır. Gerek Millî Eğitim Bakanının ve gerek komisyon üyeleri­ nin karşılıklı dermeyan eyledikleri mütalâalar sonunda, muasır milletlerde dahi olduğu gibi ilkokul öğrencilerine ihtiyarî olarak din dersi verilmesinin lâikliğe aykın olmadığı neticesine vanidı. Ve mülâhaza dairesinde; a) Çocuk velilerinin arzusu lâhik olmak şanı ile ilkokulların son iki sını­ fında okul içinde ve ders zamanlan dışında din dersi verilmesi, b) Verilecek din derslerinin proğramlannın ve okutturulacak kitaplann Diyanet İşleri tarafından hazırlanıp Millî Eğitim Bakanlıgı'nın tasvip ve tasdi­ kinden geçmesi, c) Din derslerini okutacaklann ilkokul öğretmenlerinden, icabederse mat­ lup vasıflan haiz kimselerden seçilmesine Millî Eğitim Bakanlığı'nın yetkili kı­ lınması. d) Din dersi veren öğretmenlerin ücretlerinin yardım altında devletçe Ödenmesi oybirliği ile karar altına alınmıştır." "Bu konuda köy okuUannda din dersi verilmesi ve ilkokulu bitirmiş olmak şartıyla bu derslere onalıı yaşına kadar çocuklann da devamına müsaade olunması ve üç senelik ilkokullann da son sınıflarında yine ihtiyarî din dersi ve­ rilmesi esaslan oybirliği ile karar altına alınmıştır." "2- Müslüman vaiandaşlann imamlık ve hatiplik gibi dinî hizmetlerini ifa edecek elemanlara da ihtiyaç olduğu ve bunlan yetiştirecek öğretim kurumlannın kurulması lâzım geldiği tesbit edilmiş ve bu nev î öğretim kurumlannın reji­ mimizin ve Anayamızın laiklik esaslan ile asla çatışmadan devlet yardımı ile kurulabileceği esasında birleşilmişlir." "İmara vc Hatip OkuUanmn hangi müessese tarafından kurulması ve ne­ reye bağlı olması hususu tartışmalara konu teşkil etmiş ve bu konu üzerinde üç


LAİKLİĞİN V E A L 7 1 0 K .U N Y E N İD E N G Ö Z D E N G E Ç İR İL M E S İ

467

teklif ileri sürülmüştür. Tekliflerden birisi, bu kurumlann devletçe yardım göre. cckve murakabe edilecek bir hayır cemiyeti tarafından kurulup hükümetin mura­ kabesi altında, onun tarafından idare olunması yolunda idi. Böyle bir hizmetin tek bir cemiyete inhisar ettirilmesinin güçlüğü ve böyle bir cemiyetin zamanla alabileceği şekiller veya aynı maksat için birçok cemiyetlerin kurulmasına te­ şebbüs olunması ihtimali ehemmiyetli mahzurlar olarak mütalâa edilmiş ve bu teklif kabul olunmamıştır." "Bahis konusu olan okullann doğrudan doğruya Millî Eğilim Bakanlığı tarafından kurulup idare edilmesi hakkındaki teklif de Diyanet İşleri Tcşkilalılun devlet kadrosunda Müslüman halkın her nevî din işlerini murakabe ve tanzîm eden bir makam tarafından kurulmasının daha uygun ve pratik olacağı vc halkımızı daha ziyade tatmin edeceği mülâhazasıyla kabul olunmuştur." "Bu okullann masraflannın Diyanet işleri bütçesinde yer alması vc her nevT hususî tahsil durumlan ile devletin diğer teşkilâtı tarafından açıhın okullar üzerine murakabe vc teftiş hakkı kanunlanmızla müeyyed bulunan Millî Eğilim Bakanlığı.nm bu okullarla her bakımdan ilgilenip, onlan devamlı teftîş ve mura­ kabe altında bulundurması tabi'î vc zarurî görülmüştür." "3. İmam ve Hatip Okullanndan başka birde yüksek din bilgileri vc mü­ tefekkirleri yetiştirmek üzere üniversitede bir İslâm İlâhiyai Fakültesi kurulması lüzumlu görülmüş ve kabul edilmiştir." "İslâm İlâhiyal Fakültesi münevver vc yüksek din adamlannı, müftüleri, vaizleri, imam vc Hatip Okullan hocalarını vc bu fakültenin doçent vc asistarüannı yetiştirmek gibi esaslı gayeleri ihtiva edecektir." "Komisyonumuzda cereyan eden görüşlerin hüllsasmı vc vanlan kararlan ifade eden raporumuz yüksek kurulun tasvibine arz olunur." Komisyon Başkanı Bingöl milletvekili Fikri Düşünsel. Sözcü: Ordu me­ busu Handi Şarlan, kâtip: Kocaeli mebusu Sedat Pek. üyeler. Rasih Kaplan (.An­ talya), Alif Akgüç (Bursa), İ. Hakkı Baltacıoğlu (Kırşehir), Muhsin Ali Binal (Konya), Fatih Gökmen (Konya)- Sadi Irmak (Konya). Ali Rıza Türci (Konya), Tahsin Bekir Balla (Rize), Cemil Bilscl (Samsun), Ahmet Remzi Yüreğir (Sey­ han), Faik Özirak (jekirdağ)." Bu komisyonda bulunan iki milletvekili alınan karan kabul etmeyip, bu karara muhalefet şerhi koymuşlardır. Bu iki miUecvckili Bingöl milletvekili Tahsin Banguoğlu ve Kocaeli milletvekili Nihat Erim.dir. Her ikisi de bakanlık yapmış kişilerdi. Banguoğlu ile Erim'in muhalefet Şerhi şu şekilde idi:


468

C U M H U R İY E T D Ö N E M İ D lN V E D E V L E T İL İŞK İL E R İ

"Komisyon karanna esaslı bir noktada muhalif kaldık. Şöyle ki: "Komisyonumuza Türldye'dc geçen 25 yıllık inkılûb rejimi devrinde nü­ fusun yüzde doksan sekizini teşkil eden Müslüman halkı ölçüsünde durdurul­ muş olan din öğretimi ve dinî meslek öğretimi işlerinin düzenlemesi vazifesi ve­ rilmiş bulunuyordu. Bu işi ifade etliği müstesna tarihî mahiyet çerçevesi ve bugün içinde bulunduğumuz demokratlaşma ve rejimi normalleştirme anlayışı içinde mütalâa etmemiz lâzım geliyordu. Türk cemiyetinin vicdan hürriyeti te­ zahürlerinden olmak üzere din öğretimine yol açmak ve yeni bir din adamlan kadrosunun yetişmesine meydan vermek bahis mevzu idi. Atatürk inkılabının sağladığı zihniyet değişimi uzaktan, yakından bir tehlikeye maruz bınıkmamak şartıyla; komisyonda işin modem bir cemiyette lâik bir devlet nizamı içnide ki bir din kurumuna ait bütün organlan gözönüne alarak düzenlemesi bir defaya mahsus olmak üzere planlaması ve bu kalkınmanın devlet eliyle cesaretle ve sür’âıle başaniması lüzumu üzerinde durduk. Bunun gibi 25 yıl inkıia’a uğramış bir din adamlan neslinin bugünkü maddî ve manevî durumunu belirterek yeni baştan münevver bir din adamlan ne.sli yetiştirmek zarureti üzerinde düşüncedilck beraberliğini şükranla kaydetmek isteriz. Bu cümleden olarak yüksek din öğretimi için açılması islenen bir İslâm İlahiyat Fakültesi, cemiyetimizde din kurumunun en sağlam dayanaklanndan biri olacaktır." "Komisyonumuz din öğretimi ve dinî meslek öğrenimi işlerini nizamlamak hususuna tavsiye edeceği tedbirlerle Anayasamızın ve pani programımızın lâiklik anlayışı arasında bir aynlık olmaması cihetine hususî bir itina göstenniş. ti. Uzun ve zaruri bir ihmal devri geçirmiş olan din öğretimi kurumlaraının dev­ let eliyle kalkındmlmasmda. lâiklik prensibimize asla bir aykınlık görmedik. Ancak görüşmelerimizin başından itibaren bu hususla bazı aıkadaşlanmız nezdindc bir vehim hüküm sürdü. Ve vehim vakit vakit tazelendi. Neticede Millî Eğilim Bakanlığının orta-dereceli dinî meslek mektepleri açması caiz ola­ mayacağı mütalâası ile bu türlü mekteplerin Diyanet İşleri Başkanlığı na bağlan­ ması kararlaşiınldı." "Bir prensip teşkil eyleyen ve heyetinizin diğer müesseseler hakkındaki kendi kararlarıyla tezat haline düşen bu mütalâa yersizdir. Ancak biz bu mütalâaların biz tarihî bir hataya götürmekte olduğunu görerek muarız kaldık. "Atatürk inkılâbının hedefini ve asıl nüvesini teşkil eden şey, bir zilıniyet değişikliğidir. Garbın müsbet ilim zihniyetiyle şark medresesinin skolastiği, bizim memleketimizde tam bir asır döğüşmüş bulunuyordu. Millî felâketimizin


LAİKLİĞİN V E A L T İO K 'U N Y E N İD E N G Ö Z D E N G E Ç İR İL M E S İ

469

başlıca amili olan bu zihniyet savaşma nihayet vermek için biz bir halkı zorlaya­ rak bir takım degişiklilcr yaptık. Ve milletimizi yeni bir dünya görüşüne kavuş­ turduk. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile sağlamak istediğimiz şey de iki türlü mü­ nevveri ortadan kaldırarak bu kültür birliğini yaratmaktan ibaretti. Şimdi biz medrese zihniyetinin aşlanmiş son mümessillerini Diyanet İşleri Reisliği çerçe­ vesinde toplanmış görüyoruz. Bunlar skolastik kültürün tohumlukJandır. Geçen inkılûp yıllannın bu zevatın zihniycücrindc hiçbir değişiklik yapmamış olduğu ise. eserleriyle sabittir. Bu vatandaşlar eliyle açılacak tahsil mücsscselerinin de her ne şekil ve nam altında olursa olsun eski medreseden başka bir şey olamaya­ cağı muhakkaktır." "Yeniden kurulacak bu medreseler için yanlış bir temel seçmiş bulunuyo­ ruz. Bu işi kolaylıkla Türkiye'de medreselerin yeniden açılması manû ve mahiy­ etini alabilecek ve skolastik zihniyetin yeniden filizlenmesi neticesini doğurabi­ lecektir. Belki kısa zamanda bu kökten aşılarunış genç Türk nesilleri tekrar köylere kadar yayılacak ve inkılaptan evvel olduğu gibi halk ile devlet arasında bir kast, kapalı bir sınıf teşkil edeceklerdir. Tanzimaitan beri çarpışmış olan iki türlü zihniyet ve iki türlü münevver tekrar karşı karşıya gelecektir." "Buna mukabil bu öğretimin bizim modem mektep nizamı ve havası için­ de Millî Eğilim Bakanlığı eliyle mahzursuzca başarabileceği kanaatindeyiz. Hedef bu mekteplerin hocalanna kısa zamanda İlahiyat Fakültesinden yetişecek genç din adamlannı getirmek olmalıdır. Bizi yeniden şeriatçılıkla uğraşmaktan ancak bunlar kurtarabilecektir."‫؛‬.‫^؛‬ Bingöl milletvekili Tahsin Banguoğlu ile zamanla Başbakanlık da yapa­ cak olan Nihad Erim'in bu skolastik yaklaşımlan. aslında İmam Haüp OkuUannın şahsında ve dinî tedrisata geçilişle birlikle meydana gelecek olan elişmclere karşı duyulan derin bir korkunun ürünüdür. Şunu demek istiyorlardı: "İmam Haüp Okullarını. Kuriân Kurslannı ve İlahiyat Fakültelerini yeniden açtığımızda ve Türkiye'deki dinî hayalı yeniden canlandırdığımızda, "İpin ucunu" kaçmrsak o zaman ne yapanz. Yeniden şeriat­ çı zihniyetle uğraşabilecek gücü o zaman kendimizde bulabilir miyiz?" Dini hayalın gelişmesine gösterilen muhalefete rağmen toplum tabanı ikti. dardakileri öylesine zorluyordu ki. CHP iktidannın varlığını devam eiürebilmcsi için dini hayata şerbeti vermekten başka seçenek kalmamışü. Biraz da bu paüaS e l â m e i c .2 .

sayı;43.sh.Svd.12Mart1346.


470

C U M H U r l I ' D O l M l D lN V E D E V l E l . İL İŞK İL E R İ

ma noktasına gelen dinî hasretin patlamasını engellemek ve biraz olsun bu biri­ kimlerin hızını yavaşlatabilmek içindi dini hayata verilecek scrbcslilcr. Hani şu batının dini hayatının inkılâbı gidişini dejenere etmek adına ortaya atıı§ı "Islâmization" gibi bir şeydi CHPnin yapmak istediği. Fakat millet öylesine dine sanimıştı ki, 25 yıllık "Tek Parti" uygulamalannda "Islâmization" türü bir dini hayal bile herkesin, "Buna da şükür" diyebile­ ceği bir dini hayal olacaktı. Çünkü kelimenin lam anlamıyla "Din hasreti" çeki­ liyordu Türkiye’de. Bu atmosferin tasvirini Ömer Rıza Doğrul, ölümünden bir yıl önce şu cümlelerle yapmıştı: '*Yirmiheş yıldır din öğretimine hasret çekiyoruz. Bu hasret çeken gönüllerimiz, yoksullaşa yoksullaşa çöllere benzedi. Ve kuraklıktan can verecek hale geldi. Sabrımız, kararımız çak çâk olmuştu. Acaba bu hasreti çeke çeke can verip gideceğiz ve gözlerimiz arkada mı kalacak, diyorduk. Acaba içimiz kuruya kuruya kalblerimiz katılaşa katılaşa Allah'ın bütün rahmetinden mahrum mu olacağız, diye sızlanıyorduk. Yirmi beş yıllık susuzluk ve kuraklık bu!" "Vicdanların en son kaynakları da tükenmek... Ve ruhların en son ümitle­ ri sönmek üzere!.. Ye'sin zifirî karanlığı, yoksul ve kısır çölün bütün ufuklarını kaplıyor ve en son ışıklar sönüyor. Uzun mu uzun!.. Üzücü mü üzücü!.. Fakat nihayet yirmi beş sene!.. Ve o kadar. Böylesinc dine susamışlığın verdiği hararetle kıvranan halk kitlelerini en çok etkileyen husus minarelerden okunan "Tann Uludur. Tann Uludur" şeklin­ deki sloganlar oluyordu. İnananlann inançlan gereği Kur’ân diliyle ibadet ede­ memeleri aslında laikliğe aykınlığın en büyük örneğini teşkil ediyordu. Hele hele Kur’ân diliyle isteyenin ilim tahsil edememesi. Prof. Ali Fuad Başgil.in de­ yimiyle, "Türk Milletinin tefekkür hayatına indirilmiş olan ağır bir darbe" idi. Hele hele dil inkılabı adı altında girişilen Öziürkçccilik en başta onu gün­ deme getirenler tarafından bile tasvip gönmcyecck kadar komikliklerle dolu ol­ muştur. I. Dil Kongresinin 16. yıldönümünde, İmam Hatip Okullannın ve Kur’ân Kurslannın Diyanet İşleri Başkanlığına bağlanmasına karşı Milli Eğium Bakan­ lığıyla payelenen Tahsin Bangıroğlu. "Ulus" gazetesinde yayınlanan mesajında, 13

r.v

OfTier Rıza Doğrul. Selâmet 0.2, sayı: 5٠ . sh; 2. 30,4.194. (Doğrul bu yazrsında yaW٥‫؟‬،k bir ‫ ا‬٠‫ ةة‬s o m dmi hasretten yanıp kavrulan b,r bedenle dünyasını değlşörmlşör).


LAİKLİĞİN V E ALTIOK^UN Y E N İD E N G Ö Z D E N G E Ç İR İL M E S İ

471

..Dil dcvriminin 16. yıldönümünde daha ileri, daha iyiye ve daha güzele doğru, ama asla geriye, inicaya ve Arapça.ya d e ğ i l . . d i y e r e k Öziürkçccilik ‫؛‬،dı al­ tında yürütülen bu komikliğe aslında hâlâ prim vermeye devam ediyordu. Yine dil devriminin 16. yıldönümü münasebetiyle Sadi Irmak. "Biz Islâm'dan, doğudan aynlarak. laik batı mcdeniycünc geçlik. Daha doğrusu kendi öz varlığımıza döndük..."‫ ^^*؛‬diyerek CHP'nin din aleyhine olan uygulamalanna adeta devam etmesinin mesajını veriyordu. Diyanet işleri Başkanlığı'nın bütçesinin görüşüldüğü 15 Aralık 1948'de TBMM'de. halkla gelişen dini hissiyata dikkat çekiyor. Başbakan Vekili İhsan Barutçu tarafından Meclis Komisyonuna aşın sağcılarla daha etkin mücadele et­ menin teklifi veriliyordu. 16 Ocak 1949 tarihinde işbaşına gelen Şemseddin Günaliay ise, kabinesi­ nin proğramını açıklarken, medrese kökenli olmuş olmasına rağmen, "Adeta kendisine tevcih olunan Başbakanlığı bir hürmet nişanesi olarak"‫*؛‬٥^ şunlan dile gcüriyordu: Medreseli Başbakanın Din Düşmanlığı Aziz Arkadaşlarım, Türk inkılâbmın ana prensiplerini titiz bir itina ile savunmakta devam edece, ğiz. Bütün diğer hürriyetler gibi vatandaşın vicdan hürriyetini de mukaddes tanırız. Din eğitiminin ihtiyarî olması esasına sadık kalarak, vatandaşların çocuklarına din bilgisi vermek haklarım kullanmaları için gereken imkânları hazırlayacağız. (Bravo sesleri). Fakat laiklik prensibinden ayrılmamıza asla imkân tasavvur edilmemelidir. Bilhassa din perdesi altında bu milleti asırlar boyunca uyuşturmuş olan hurafelerin yeni baştan belirmesine asla meydan vermeyeceğiz. Dinin siyasete ve şahsî men­ faatlere alet edilmesine de müsamaha etmeyeceğiz. Bu konuda alınmasını gerekli sayacağımız tedbirleri yüksek tasvibinize sunmakla tereddüt etmeyeceğiz..‫^*؟‬ 25 yıl öncesinin medreseli, sakallı, sarıklı ve cübbeli hocası 1949 yılının 16 Ocak tarihinde bu ifadeleri söyleyebiliyordu. Hatta eskinin bu sarıklı hocası. 23 Şubat 1949 tarihinde TBMM'de Diyanet İşleri Başkanlığı konusu gündeme gelince. Hamdi Şarlan. Sinan Tekelioğlu ve Eminüddin Çeliköz gibi konuşmacıların konuşmalarına cevap vererek; *Laik bir 14. ٧/٧s. 26.27 Eylül 1948. 15 Jaesehke. Yeni Türkiye'de IsİâmhK s. 100. 16. Sadık Albayrak. Türkiye'de Din Kavgası, s. 272. 17. Kazım ûztürk, Türkiye Cumhuriyet HûKûmetien ve Programlan, s. 339, Ak Yuyanlan. İstanbul 1963.


472

c u m h u r iy e t i '

DÖNEMİ DlN VE DEVLEl'İLİŞKİLERİ

devletin, laik meclisinde herhangi bir dinin esası üzerinde konuşulamayacağı ge­ rekçesiyle dini isteklere cevap vermeyi dahi reddetmişti..‫^؟*؛‬

Başbakan Şemsettin Günalıay. 15 Şubat 1949 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi grubunda yaptığı açıklamalarda ise. yeni başlayan dini hareketliliklere işaretle: "Vicdan hürriyeti maskesi altındaki her irtica hemen ezilecektir. Bu memlekette tekke ve türbeler yeniden hortlayamaz. Hükümetimiz dini cfsancic. rin ve memleketi tahrip edici zihniyetine asla müsaade etmeyecektir"‫*؛‬.^ diyerek gerekirse dini kesimin irticaî faaliyetlerine sen tepkiyle karşılık verileceğini sö­ ylüyordu. Bütün bu söyleyişlere ragme halk kitlelerinin dini hayata ait serbestlik is­ tekleri ikiidan o kadar çok sıkıştınyordu ki. nihayet iküdar 1 Şubat 1949 tari­ hinde isteğe bağlı olarak Din derslerini koymak mecburiyetinde kaldı. Hemen akabinde Hacca gideceklere uygulanan her türlü engelin kolaylaştınlacağı vc bu meyanda Hacca gideceklere döviz izninin verileceği duyuruldu.‫^؛‬.‫؛‬ Bu uygulamalan yine 1949 yılında sonralan İmam Hatip Okulu olarak açılan İmam Hatip Kurslanmn açılması izlcdi.‫^*^؛‬ İmam Hatip Kurslan 10 aylık olarak planlanmıştı vc sadece iki yerde İs­ tanbul ve Ankara'da açılmıştı. İstanbul.da 149. Ankara'da 15 talebe ilk yıl bu kurslara kaydını yapürmışiı.‫^^^؛‬ Rejime Uygun İm am H atip Okulları!

Tabii. 10 aylık İmam Hatip Kurslanmn bir tek hedefi vardı: "Rejimin is­ teklerine göre din adamı yclişliımck." Bunun diğer bir manası da "Mürteci ol­ mayan. çağdaş ve laik din adamlan" yetiştirilecekti bu kurslarda. Aynı niyete ve gayeye bağlı olarak "Yüksek din adamı" yetiştirilmesi için 10 Ocak 1949 tarihinde de meşhur Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi açılmışür.‫^^؛‬ 18. G ouhard Jde sch ke, s. 101 19. jfteseh ka, a.g.e ٠ s. 101. 20. Muzaffer Sencer. Dinin m

T o p t m u n a E tkilen,

Iz 2

،. 248. 16 ‫ﻟﻢﺀ ^ﻫﻪ‬٠‫ ﺀ‬. İstanbul 1.75. Milli Gazete

0‫ﻻ‬.

‫ﺀﻫﺎا‬٦‫ا‬7‫ااث؛ج*ه‬٠„ ‫ﺚ‬ ‫ﻫ‬٠‫اا‬،>‫ﺀﻻةةةﺗﺎاا‬٦0‫ا‬1‫ل‬ ٢«‫ذ‬٠‫ﺲﺀ‬ ‫؛ﻣﻬ‬

3 . bu ‫ ﻗﺔ‬eVtsenyeto dönem ler nam az kıim tyof ve hatta Ram azantan oruç bile tutmuyorfardıl

r


LAJKLIc IN v e ALTİOK UN y e n id e n G.ZDEN GEÇİRİLMESİ

473

İlahiyat Fakültesinin açıhşı, İmam Hatip Okullanndaki talebelerin yetiş­ mesi gibi yüksek (!) gayeye matuf ise de. en önemlisi tipik bir ’.Oryantalist’'. "Müsteşrik"‫'^؛‬.‫ ؛‬yciişiircbilmck için bu fakülte açılmış idi. Hatla bu sözümü leyid mahiyetinde Hakimiyci.i Milliye’nin eski başyazarlanndan. "Çankaya" müellifi Falih Rıfkı Alay. (Man 1963) Dünya Gazete. si’nde yayınlanan hatıralannda bu fakülte için şunlan ifade etmektedir: '.Rahmetli Şemseddin Günaliay, Başbakanlığı döneminde İlahiyat Fakül­ tesinin açılışıyla ilgili olarak bana demişti ki: "Bak Falih Rıfkı! Görüyorsun İla­ hiyat Fakültesi'ne Fıkıh dersi koydurmadım. Çünkü Fıkıh muûmclcl ‫؛‬lyeılcrinc; Şeriatın sosyal ve toplumsal alandaki uygulamalanna ait âyetlere dayanır ki. bunlar hep "mensuhturlar". hükümsüzdürler. Rusya milletleri arasında en kuvvetli bolşeviklik. komünistlik meşhur Islâm merkezi Buhara'dadır. Çünkü bolşevikler İslâm din adamlarını ele almış­ lar ve onlan rejimlerine göre özenle yctişiirmişlerdir.Bolşcviklik-komünisılik. müslümandan din adamı yetiştirir de Atatürkçülük kendi din adamını niçin ye­ tiştirmesin? Yok eğer İmam Hatip Okullannda ve İlahiyat Fakültesinde şeriatçıdan, yani gericiden başka türlü insan yetiştirmek imkanı yoksa rejim olarak nasıl bir çıkmazda olduğumuzu hele bir düşününüz!.. Görüyorsunuz, biz Diyanet işleri Reisliği'ni eski medreseye, hem de eski medresinin ittihatçılar devrinde bile yan bakılan taassup adamlanna teslim ettik. imam Hatip OkuUannı ve ilahiyat Fakültesi’ni medreseli taassupkar din adamlanna teslim edemezdik. Nasıl olur da bir yirminci yüzyıl topluluğunu şeri­ at rejimi adı altında, altıncı yüzyıl çöl halkı şartlan ile idare edebiliriz? Müftülerden dünya işleri hakkında fikir sonnak ne demek? Anayasayı öl­ dürmek demek?.. Şimdi biz Atatürkçülerin işi. Atatürk'ün işine göre bir kere daha kolay! Dinamik bütün kuvvetler Atatüıicçü. Elbette bu buhranlan halledeceğiz. Aklımızı başımıza toplayıp başan yoluyla halledeceğiz bunlan! (Başan yoluyla halledilecek olan. İmam Hatip ve Üalıiyat Fakülteleri sayesinde Atatürk­ çü din adamlan yetiştirmekti)".‫^^؛‬ Ofyantalist veya müsteşrik her ne kadar ٠doğu bilimcisi, manasma geliyorsa d^ asil manas. Hnstiyan ^nyasma ve batJ medeniyeti ne gdre İslâmî düşünen ve yorumlayan bıltmdler. ١٠^ len addır(HHC). 25. Falih Rıfkı Atay. DOnya G azatesi. Mart 1963. (Ramazandan bk ٠٥n ٥nc8); A* R , . Kırboga. im a m H atip O kulfan D avası, 5.120.121. 24


474

CUMHURİYEI^ DÖNEMİ DİN VE DEVLETr İLİŞKİLERİ

Eski medreseli Şemseddin Güniüiay'ın Başbakan olarak samimi gazeteci dostu Falih Rıfkı Atay'a söylediği bu sözler. İmam Hatip Okullannın ve A.Ü. İlahiyat Fakültesi'nin hangi maksatlarla açıldığının da çok açık bir kanıtıdır. Aslında Şemseddin Günaltay'ın başbakanlığa atanmasıyla başlayan ”Deji. enere İslâm" veya "İslamization". "Sulandınimış İslâm" hareketi, CHP iktidarı­ nın sadece İmam Hatip Kurslarına ve A.Ü. İlahiyat Fakültesine prim vermesiyle tamamlanmamış; halkın iktidarı dinsiz görmemesi için dine daha çok prim verme gayretlerine girişilmiştir. Bunlardan biri de Diyanet İşleri Başkanlığına daha sıcak bakmak ve hiz­ metlerinin güya daha da artması için Diyanet bütçesini yükseltmek idi. Batmakta olan gemiyi kurtarmanın son gayretleri olarak yorumlanan bu hareketle pek öyle beklenildiği gibi halkla sadasını bulamadı ve tek parti yöneli­ mi bütün bu "islamization" gayretlerine rağmen yıkılmaktan kurtulamadı. Çünkü artık halk. Halk Panisi'nin din adına yaptıklannın da bir çeşit dinsizlik olduğuna inanmıştı ve aslında olayın nihaî boyutu da buydu. İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakültesi’nin açılması karanndan hemen sonra bu düşünceler doğrultusunda CHP ikiidan bütçe görüşmelerine yönelmiş ve sıra Diyanet İşleri bütçesinin görüşülmesine gelince, ister istemez Diyanet bütçesini artırma telafi ve gayretine girişmişti. 23 Şubat 1949 yılında Meclis 50. Birleşiminin birinci oturumunda ele alı­ nan Diyanet bütçesinde Halk Partili milletvekillerinin konuşmalan çok dikkat çekiciydi ve 1949 yılının vitrin değişikliğine uygun düşüyordu. Vitrin değişikliğinde en önemli aksesuar Halk Panisi’nin dindarlığını öne çıkarmak ve dine düşmanlığından hiçbir şey gösicnnemekti. Diyanet İşleri bütçesi görüşülürken bu ana stratejiye, en az imam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakültesi açılışlanndaki hedef kadar sadık kalınmış oldu. Meclisteki 50. Birleşimin, birinci oturumunda tartışmaya açılan Diyanet İşleri bütçesinde yapılan konuşmalar ortaya koyduğumuz bu stratejiyi de yansıt­ mış oluyordu.


LAİKLİĞİN VE ALTİOK.UN YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ

475

HALK PARTİSİ İKTİDARINDA DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI BÜTÇESİ Başbakan- Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi görüşülecektir. Söz isteyenvar mı? Hamdi Şarlan (Ordu)- Muhicrcm arkadaşlar. Diyanet İşlcri.nin 1949 mü-

icvazi bütçesinin bu yıl için şu ve bu şekilde tadiliyle biraz para ilavesi bir kana­ at ve mütalaa ar/edecek değilim. Önümüzdeki bütçe tasansına göre, devletin mali vaziyeti herhangi bir temenniyi bu sene için dermeyan etmeye cesaret ver­ miyor. Yalnız arkadaşlar, bütçe lasansında, raportör arkadaşın da tebarüz ettirdi, gi veçhile. Diyanet İşlerinin bugünkü şartlar ve ihtiyaçlar karşısındaki durumu­ nun biraz daha takviyeyi, bu yıl velev temenni mahiyetinde de olsa ar/cımcy kendim için bir vicdan borcu olarak telakki ediyorum. Raporda görüleceğ üzere: Diyanet İşleri için bir teşkilatı kanununun yüksek huzurunuza girilmcs musammemdir. Filhakika Diyanet İşleri vezaifinin, bugünkü teşkilatıyla ve ke­ maliyle iflasına imkan olmayınca bu teşkilatın takviyesi bir zaruret halinde bu­ lunmaktadır. Muhterem arkadaşlar, bu zaruret bendcnizcc şundan tevellüt etmektedir, inkılap kanunlarıyla menedilmiş olan bazı hurafelerin, yurt içinde, şurada bura­ da zabıta vukuatı olarak mahkemelere intikal etmekte olduğunu görüyor, işitiyor ve müteessir oluyoruz. Bu işi birazda başıboş bırakmış olmamız yüzünden bu hurafelerin gün geçtikçe artmasına saik olduğumuza kani bulunuyorum. Ve bunu önlemek için Diyanet işlerine terettüp eden çok mühim vazaif olduğuna kaniim. Devlet geriliği vc hurafeleri gidermek için ceza müeyyidesi altında ka­ nunlar vazedebilir vc bu kanunların memnuniyeti karşısında yanlış hareketleri cezalandırabilir. Fakat diğer taraftan da Diyanet Işleri'nin hakiki din bilginlerini halkın bu husustaki arzu vc isteklerine cevap olarak vc onlan bu vadide ikna edebilmek için hareketli, kudretli vc yetkili, her ihtiyaca yeter vaziyette bulun­ ması lazımdır. Bu lüzümü biletraf yüksek huzunınuzda, maddelere isiinad enire. rek tebarüz ettirebileceğime kani değilim. Hiç şüphe yok ki. Sayın Hükümet bu mevzuu derpiş eder ve icaplannı. Diyanet Işleri'nin vazaifi cümlesine giren işle­ ri. gerek kanunlarla ve gerek suveri saire ile Diyanet İşleri ne tevdi edcblilir. Bendeniz sadece bir iki hadisenin verdiği kanaatten mütevellit bir cesaret­ le bu ihtiyaçlann karşılanması yolunda bir iki madde haûrlayabiliyorum. Belki tahattur bu> jrulur geçen sene Diyanet İşleri bütçesine 12 vaiz için ufak vc mütevazı bir tahsisat koyduk. ٦

١

4


476

CUMHURİYET DONEMÎ DİN VE DEVLEF İLİŞKİLERİ

Muhterem arkadaşlar, amatör din adamlanmn memleketle yaptıklan vazi­ fe, velevki hüsnüniyete müstenit dahi olsa din bilgisine bilciraf vukullan olmay­ an bu kimselerin yapacakları hizmet ya noksandır, yahut ta bazı zamanlarda yanlıştır. İşte geçen sene Diyanet İşleri bütçesine koyduğumuz o mütevazi tahsisat yurdun şu ve bu tarafına gönderilen yetişkin birkaç hakiki din adammmg erek o bilgisiz olan vaizleri ve gerek bu hususta iyi din bilgisi ile kendilerine hitap edilmesini arzu eden büyük topluluğu tatmin bakımından o kadar çok ferahlık verdi ki. aciz arkadaşınız, gördüğü bu ferahlığı şükran hislcriylc burada, huzuru­ nuzda tebarüz ettirmeyi kendine bir borç ve vazife saymıştır. Binaenaleyh rica ediyorum ve istiyorum ki. bu şekilde bundan evvelki ka­ naatlerime göre adedinin çok az olduğunu zan ve tahmin elliğim bu gibi hakiki din adamlannı inkılap kanunlanna hakkiylc vukufu olan bu gibi kıymetli din adamlannı. yuma vazifeye davet edip, yarının hurafelerine mani olmak ve onlan önlemek üzere Diyanet İşleri'nin harekele geçmesi çok lazımdır. Düşündüklerimden İkincisi de. iki türlü dergi çıkanlması lazımdır. Bir dergide dini bilgiye ihtiyaç olanlann idrak seviyelerine göre muhtaç oldukları malûmatı, din bilgilerini ihtiva etmesi lazımdır. Mesela köyde ibadethanede iba­ det eden bir dindann telâkkilerinde aldanmayacak bir şekilde ve dosdoğru hürafesiz hakiki din bilgisine sahip kılınmasıdır. Bu işte devlet teşkilatında vazife alan Diyanet İşlerinin hazırlamış olduğu hana parasız bir dergiyi ibadethanede halkın okuyup öğrenmesidir. Ondan sonra da yüksek din bilgileri üzerindeki ileri geri, hatta sevap neşriyat karşısında yazılan yazılan mesul din teşkilatımı­ zın hakemliğini tesis etmek lazım ve neşriyatı tanzim bakımından Diyanet işle­ rinin de haftalık biri Avama diğeri Havasa ait iki mecmua çıkanp; hakiki dinin ne oludğunu ve bu arada devlet ve inkılap esaslarının hangi bakımdan korunaca­ ğını da lazım geldiğini sağlamak elzemdir. Bu sayede dindar vatandaşın inkılâp prensipleri dairesinde itikadına ve ibadetine ve ahlâkına ait konuların dışına çıkmak sclâhiyctini haiz bulunmadığı o mecmualardan bilmesi, öğrenmesi lazımdır. Bunun için arkadaşlar Diyanet İş­ leri bütçesi mütevazidir. O lavazuun bugünün ihtiyaç ve şartlarına göre biraz ge­ lişmiş ve gelişmesi la/jmdır. Diyanet İşleri'nin bugünkü teşkilatının noksan ol­ duğuna vicdanen çok kaniim. Bu kanaatimi yüksek Hükümetimin tatminkar cevaplan ile gelecek sene için karşılayacağını vadedersek çok müsterih olaca­ ğım.


LAlKlJĞlN VE ALTIOK'UN YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ

477

Diyanet İşleri icşkilaimda bu ar/eitiğim mccmualan çıkaracak kurallar, Diyanet işleri teşkilatında müşavere heyeti namı altında çalışan vc fakat kail de­ recede işleri başaracak kadar elemana malik olmayan teşkilatı takviye edecek yardımcı unsurlan da eklemek suretiyle bu teşkilatın maksut ve bi/ce matlup ne­ ticeye dognı gitmesi için önümüzdeki sene zarfında Hükümetimin daha hazırlık­ lı olarak gelmesini vc bizi tatmin etmesini hassaten rica ederim. Başkan- Tekelioğlu Sinan Tekelioğlu (Seyhan)- Sayın arkadaşlar, yüzde doksansekı/i Müslü­

man olan Türkiye’de sayın Hükümütemizin din derslerini mekteplerimizde okut­ maya başladığından dolayı bir Milletvekili sıfatıyla hükümete teşekkürü bir borç bilirim. Bu meyandan birde İlahiyat Fakültesi açılacaktı. Hepimizi biliyoruz ki. inkılûp başlayalı otuz sene olmuştur. 30 seneden beri din adamlanmızı yetiştire­ cek müesscsclerimiz yoktur. Bir zamanlar İstanbul'da bir İlahiyat Fakültesi açıl­ mıştı. Bu fakülteden, İlâhiyat Fakültesinden çıkanlara verilen maaşın pek az ol­ ması dolayısıyla tabili zuhur etmediğinden kendi kendine kapadı. Yani açacağımız İlahiyât Fakültcsi'ndcn çıkacak olanlar vilayetlere vc ba/ı büyük ka­ zalara müftü vc ekseriya din işleriyle uğraşacak olan vaiz vc saireyi temin ede­ ceğine göre bunlann maaşının diğer yüksek okullanmızdan çıkanlar gibi aynı kanuni şeraite tabi olması lazım gelmesi kadar tabii bir şey olamaz. Ftıkat kema­ li teessürle söyleyeceğim ki bugün elde kalan üç beş yüz kadar, altmış yaşını geçmiş müftülerimizin maaşlan kendilerini temin etmekten çok uzaktır. Şüphe yok ki. onlar kendi vazifelerini yapabilmeleri için biraz kanniannm doyması lazım gelir, işte elimizdeki kadroya göre, yüksek tahsilli diye, yüksek mektep mezunlan diye ellerinde vesikalan olan müftülerin. 15 lira asli maaşla işe başladıkian vakidir. 15 Ura maaşı aslinin ne kıymette olduğunu biliriz. Sırrı !çöz (Yozgat)- Odacı maaşı değil. Sinan Tekelioğlu (Devamla)- Binaenaleyh arkadaşlar bendeniz bir de

lâiklik bahsine temas etmek isliyorum. Bunu hepinizin bildiği halde, tekrarla­ mak zaruretinde olduğumu hissediyorum. Arkadaşlar, laik demek din işi ile dünya işini yani devlet işini ayırmak de­ mektir ve ayıu zamanda o memleket dahilinde mevcut olan dinlerin hiçbirine



480

CUMHURİYETİ. DÖNEMİ DİN VE DEVLETİ. iLiŞKİLERj

fırsat bulursa din dersleri de vermekle de meşgul oluyor. Orada yalnız hademe yoktur. Öğretici diye bir zat 55 lira ile çalışıyor. Bu zatı Diyanet İşleri Riyaseti tayin etmiş. Gerçi aldığı 55 lira diğer hademei hayrata göre çok görünür; fakat kayyum gibi, müezzin gibi değildir, sabahtan akşama kadar tıpkı bir memur gibi 9'dan 12'yc ve 13.30 dan saat 16'ya kadar çalışıyor. Oraya devam edenlerin ez­ berlerini dinliyorlar, kıraatlerini tashih ediyorlar. Îlçelerdekiler45 lira ücret alı­ yorlar. illerdckilcrin ücretleri 55 liradır. Eğer mümkünse ve Diyanet İşleri Reis­ liğinin selûhiycti varsa bu hizmetliler faslından gerek vilayetlerde gerekse ilçelerde çalışan bu Kuriân.ı Kerim okullanndaki öğreticilerin ücretlerine bir miktar daha zam yapılırsa çok hayırlı ve yerinde bir iş olur. Temennim budur. Tahsisatları da azdır, çoğaltılmalıdır. ٠

Benim uğradığım yerlerde gördüğüm öğreticilerin kıraati çok güzel bir yerindedir. Hatta, yanlanndan iki saat kadar ayrılmadım, çocuklann okuyuşunu, öğreticilerin onian dinleyişini takib ettim. Bir saat kadar da kendim, şuradan, buradan ve bu günün hallerinden, bugünün hallerinden dediğim de şudur: Kendi çalışmalan ile denk gelen şeylerden, sekiz günlük ömür dokuz günlük çalışma­ nın. nafakanın lazım olduğunda, Leyse !insanı illâ mâseâ gibi şeylerden, yani insan ancak çalışmakla insan olur gibi şeylerden bahsettim, konuşlum. Dikkatle ve zevkle dinlediler. Bunun içindir ki, öğreticilerin yalnız tâlim gibi, tecvit gibi şeylerden ziyade bugünün rejimi ve dünya işleri ile alâkalanma ve çalışmanın da mutlak lazım olduğuna taallûk eden şeylerden bahisle uyandmcı hareketler lazım geldiği kanaatindeyim. Bunun da tcşkilallandmlmasını ehemmiyetle rica ederim. Benim son yakın bir günde görmüş olduğum bir Kur ân ı Kerim Oku­ lunda 52 öğrenci vardı. Bu 52 öğrencinin yaşlan 14 tcn 30 a kadar tehalüf edi­ yordu. Bunlann bir kısmı hafızlığa çalışıyor, bir kısmı talim öğreniyor, hafız olmuş da; ağzını düzeltiyor, bir kısmı da imamlık etmekte bulunduklan için okumalan düzelsin diye yine talim görüyorlar. Bu yaşlan mütehalif olan insan­ lar bulunduklan yerlerin adamlan da değildirler. O ilçeye o İIc bağlı köylerden muhtelif yerlerden vc hatta çok uzak köylerden gelmiş çocuklardır. ٠

٠

٠

٠

Okula 3 odalı dedim. 2 odasında 6 şar kişiden 12 kişi yatıyor. Diğer bazı yerlerde dc altışar altışar yayılmışlar, il merkezinin muhtelif yerlerinde yatıyor­ lar. Tıpkı eski medreselerde olduğu gibi kendileri pişirip yiyorlar. Fakat yerleri temiz, leşkUaüandınlmış vc başlanna büyüklerini mümessil yapmışlar, iyi yürüyoriar. Yalnız okuyuşlan aızetliğim gibi tâlime, tecvide inhisar ettiriyorlar. Bu varlıklardan istifade etmek lazımdır. Ben öyle zannediyorum ki. bunlar yakın zamanda sayılan itibariyle hem çoğalacak, hem de Öğrenci itibariyle sayılan


LAİKLİĞİN VE ALTIOK.UN YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ

481

yüksclccckıir. Bunlara el koyarak, bunların mesai iarzlanna el koyarak bu var­ lıklardan istifade etmek şartür ve bunu ehemmiyetle nazara almak gerekir. Uy­ durmaya layık bir kütle arzetmektedir. İkinci bir cihet de şudur: Birçok köylerde hocalar vardır, bu hocalar köy­ lünün aralannda topladığı buğdaylar karşılığında çalışır, bunlar nasıl çalışırlarsa çalışsınlar, ne olursa olsun biz maaşını verelim, vermeyelim, fakat bunlann kafalannı aydınlatmak şarttır, bugünkü gidişe göre. Şimdi Diyanet İşleri riyaseti yaz mevsimlerinde tayin edeceği bir müddet için, ben bunun iki buçuk aydan aşağı olmamasını istiyorum, bir kurs açsınlar, bu kurslardan dinlerine taıülûk eden işlerin de aydınlatıldığı gibi, dünün hallerinden dünya hallerinden gidiş ve gelişten iktisadiyattan onlan uyandırmak ve sonra da biraz ağızlannı düzeltmek, yani okuyuşlannı kıraatlendirmek şarttır. Diyanet İşleri riyasetinden bu mâruzâtımın ehemmiyetle nazan dikkate alınmasını bilhassa istirham ederim. Başkan- Suphi Bedir Uluç. Suphi Bedir Uluç (Hatay)- Arkadaşlar. 24 numaralı Bâtinilcr ve Karmati-

lemamı altında Diyanet İşleri serisi olarak bir kitap neşredildi. Bu kitap bilhassa Hatay'ın ve Hatay'a muhil sahalarda bir kısım vatandaşlar üzerinde çok menfi tesir yaptı. Bir taraftan inkılâbımızla din mevzuunu fertle Tann arasında mânevi cephede bırakmaya çalışırken, bir taraftan da devlet bünyesinde resmi bir şekil­ de yer alan ve bütün din ve itikailcrin fevkinde lâyık esasına göre hareket etmesi lazım gelir. Diyanet İşleri'nin böyle bir kitabı resmi olarak neşretmesi konusu üzerinde hükümetin noklai nazan nedir? Devlet Başkam ve Başbakan Yardımcısı Nihat Erim (Kocaeli)- Muhterem arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı'nm bütçesi münasebcüyle sayın Milletveki­ li arkadaşlanmdan bazılan tarafından öne sürcicn müialâalan dikkatle dinledim. Filhakika nüftısunun % 95'i Müslüman olan bir memickeue Diyanet İşleri teşkilannın bu günkünden daha iyi bir hale getirilmesi temennisi hüsnü telâkki etme­ meye imkan yoktur (Bravo sesleri). Bizden Önceki hükümet bu lüzumu takdir ederek bir yeni teşkilat kanunu üzerinde çalışmaya başlamıştır. Biz de bu kanu­ nu ele aldık. Son tetkikleri hükümetçe yapümakladır. Bu vesile ile şu nokta üze­ rinde bilhassa ehemmiyetle durmak isterim. Bizim devletimiz laik bir devlettir. MiUct camiası içindeki bütün dinlere ve mesheplcrc karşı devlet olarak muarae-


482

CUMHURÎYErr

dönem i

DlN VE DEVLET iLiŞKlLERj

leşi müsavidir. Bunlann hiçbirisinin işine karışmak istemez. Devletin dinlerle, mezheplerle alakası bunlann bir sosyal vakıa olması dolayısıyladır. Her sosyal vakıa ile olduğu kadar, din vakıası ile de devlet amme intizamı bakımından sıkı surette alâkalıdır ve bunu bir an dahi gözden uzak tutamaz. Çünkü sosyal vaka­ lar içerisinde, şirazenden çıktığı takdirde, devlet ve milletin bünyesini en fazla zarara uğratacak hareketler suistimal edilmiş din kisvesine bürünmüş kötü zih­ niyetlerden veya teşkilattan gelir. Bu itibarla bu vesile ile hükümetimizin görü­ şünü bir kere daha belirteceğim: Biz laik bir devletiz, laiklikten bir adım dahi geri gitmemiz, veyahut fedakarlık etmemiz mevzuu bahis değildir. Bu prensibi böylecc tesbit ettikten sonra, sözümün başında da arzettiğim gibi. Diyanet İşleri ile yakından ilgilenmek ve hükümet olarak, devlet olarak ona elden gelen yardı­ mı yapmakla, nüfusumuzun büyük çoğunluğunun inandığı, benimsediği bir din olmak itibariyle, elbette vazifemizdir. Sayın Suphi Bedir arkadaşımın temas etliği mevzu, filhakika bizce de müessif bir hadise olarak karşılanmıştır. Bu kitap hakkında Diyanet İşleri Başkammız bizzat izahat verek arzusunu izhar etti. Arzu ve müsaade buyurursanız tamamen teknik bir din ve mezhep mevzuu olan bu mesele hakkında kendileri kürsüden izahatta bulunsunlar. Kita­ bı hükümet zararlı saymaktdır. İbrahim Arvas (Van)• Efendim, müsaade buyurursanız bir sual soraca­

ğım? Başkan- Buyurun. İbrahim Arvas (Van)- Efendim, ekseri umum müdürlüklerin barınacak

birer binası, yeri vardır. Diyanet İşleri küçücük bir otelin üstünde bannmakiadır. Buna da bannacak bir yer verilmesini düşünüyorlar mı? İkincisi : Teşkilat Kanunu 2 seneden beri Başbakanlık.tadır. Bunu ne zaman çıkaracaklardır. Bu hususlar hakkında malumat, lûtfctmelerirü rica ediyorum. Başkan Yardımcısı Nihat Erim (Kocelİ)- Efendim; Teşkilat Kanunu hak-

kındaki görüşümüzü arzettim. Kanunu çıkarmak bizim vazifemiz değildir. Ka­ nunu en kısa zamanda Yüksek Meclise sunacağız. Bunun ne zaman çıkacağını yüksek heyet takdir eder. Diyanet İşleri Reisliği bir devlet dairesidir. Her devlet dairesinin çalışma imkanlarını nasıl arıyorsak bunu da düşünmekleyiz. Bu daireye daha müsait bir bina aranmaktadır.


LAİialĞlN VE ALTIOK.UN YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ

483

İbrahim Arvas (Van)’ Teşekkür ederim. Dr. Ahmet Hamit Selgil (Ankara)- Sayın Başbakan Muavini Nihal Erim

arkadaşımızın konuşmasından sonra Diyanet İşleri Reisliği'ndcn bir sual sormak ihtiyacını duyuyorum. Bu memleketin % 95 i Müslüman'dır. Çok doğru. Bu Müslüman olan halk, aynı zamanda Türic'iür de ve dili de Türkçe'dir. Türk Mil­ letine mensuptur da. Bütün dünya bir kültür gelişmesi içinde iken mukaddes ki. taplannı kendi dilleriyle okurken, bizim Büyük Türk Milleti. Kur’ân.ı Kcrimi.i niçin Türkçe olarak okumuyor'^ Kuriân-ı Kerim'i niçin Türkçe'ye çevirmiyoruz? Bunun yapılmasını Diyanet işleri Reisi'nden rica ediyorum. İbrahim Arvas (Van)- 50 milyon Müslünan Arapça okuyor. Ahmet Hamit Selgil (Devamla)- Ben bu kürsüden elli milyon Müslüman adına konuşuyorum. 20 milyon Müslüman olan Türk adına konuşuyor, onun is­ teğini söylüyorum. Ben kendi dilinden kendi din kitabını okumak isteyen Türk'ün hakkını istiyorum. Konuşmamız, dilimiz Türkçe'dir, onun için mukad­ des kitabımızın da Türkçe olarak okunmasını istiyorum. Hükümetten bunun ne zaman yapılacağını da öğrenmek istiyorum. İbrahim Arvas (Van)- İmam-ı Ebu Hanefi olmaz der. Ahmet Hamit Selgil (Devamla)- İmamı Ebu Hanefi olmaz der diyorsunuz. Gelip kürsüden olup olmayacağı hakkındaki cevabınızı verirsiniz. Ben soruyorum? Ne zaman Kur ân-ı Kerim'i Türkçe'ye tercüme edecek­ ler? Biz yabancı dUinde değil anamızın dilinden din kitabımızın okunmasını isti­ yoruz (Alkışlar). Necati Erdem (Muğla)- Sayın arkadaşlar. Kur'ân-ı Kerim. Müslümanların mukaddes kitabıdır. Hükümetin şekli lâik olduğuna göre, bu kitaba kanşmamalı. dır. ٠

٠

Sonra arkadaşlar, bu kitabın bir hususiyeti var. bu kitap lafzı itibariyle mucizdir, bir mucizedir. Yani Kur'ân-ı Azimüşşan lafzını yapacak bugün bir fert yoktur. Kurbân bir Âyeti Cclilei ile tahaddi ediyor, diyor k i : Eğer siz şu kitabın Allah tarafından inzal edilmiş mukaddes bir kitap olduğundan şüphe ediyorsanız bu kitapta yazılı bir sûrenin mislini de siz getirin. Sizi Kur'ân'ın mislini yapmaya davet ederken, herbirinizin kendi kendinize yapmanızı istemiyor, hepiniz bir yere gelin, toplanın müzakere, müşavere edin, âvân ve ensannızı çağınn. yalnız Allah dışarda kalsın diyor. Kur'ân'ın Allah kelâmı olmayıp sonradan vücuda gelmiş beşer kelâmı ol­ duğu hakkındaki kanaatte sadıksamz bunu yapın bekliyorum. Buradaki kaziyyei


484

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

muüakayı âmmedir. Ve zamanla mukayyet değildir, ta kıyamete kadar hangi za­ manda getirirseniz kabul ediyorum diyor. Efendim. Kur'ân-ı Azîmüşşanın laf­ zından aklı eren de ermiyen de konuşuyor, şurama geldi efendim. Bakınız efen­ dim. lyyakc Nâbüdü ve İyyakc Neslain... (Gürültüler) Müsaade buyurun efendim, izah edeceğim. (Burası medrcse değildir, sesleri) bunun aslı Nâbüdü İyyakc Ve Nesiainü İyyakedir. Dr. Necdet Otaman (Manisa)- Türkçe olsa anlayacağız. Burası medrese kürsüsü değil ki. Necati Erdem (Devatnla)- Kur'ân-ı Azîmüşşan'm lafzındaki bcIâgali anla­ tıyorum. Türkçe’ye tercüme edilir mi. edilmez mi? Onu izah ediyorum. Şimdi bu mefulün amili üzerine takdimi hasn ifade ediliyor. Yalnız sana ibadet ederim ve yalnız senden istina ederim.” Burada bir hasır vardır. Biz bu hasn bir mefu. 1ün amili üzerine buluyoruz ve bundan zevk duyanz. Fakat bunu tercümeye kal­ kıp birçok satırla ifade edersek, o mana kalmaz. Onda birçok manalar, birçok nükteler vardır. Çevrildiği zaman Namı Celîlin kıymeti kalmaz. Binaenaleyh Müslamarüann dinine, kitabına hükümet madahalc etmez. Başbakan Şemsettin Günaltay (Sivas)- Arkadaşlar; lâik bir devletin lâik meclisinde hiçbir dinin esası hakkı yoktur. Biz burada din kurucu bir heyet de­ ğiliz. Devletin siyasi içtimai, idari, iktisadi ve kültürel csaslannı ve milletin mü­ dafaası vasıtalannı düşünmek ve nizamlamakJa mükellefiz (Bravo sesleri). Bizim kuracağımız İlâhiyal Fakültesi’nden yeüşecck gençler, memleketin ihtiya­ cı ne ise ona göre bir veçhe verirler. Biz burada, bu meselelerde asla konuşmak hakkına haiz değiliz (Bravo sesleri, alkışlar) binaenaleyh bu mesele kapanmış­ tır. Yalnız Diyanet İşleri Başkanının cevap vereceği mevzu üzerinde, mesul hü­ kümet reisi sıfatıyla, ben cevap vereceğim. Bizim memlekette her fikir hürdür. Hür olan bir memleketle yaşayan in­ sanların akidelerine lecüvüz etmek hiçbir vatandaşın hakkı değildir. Herkes kendi kanaüyle kalır. Biz falan meshebin adamıdır veya falan dine mensuptur diye kimse üzerinde bir hüküm yürütemeyiz ve kendisini e için bu inanışlasın diye mesul tutamayız (Bravo sesleri). Eğer, umumi ahengi bozacak, mcmlekeıin ferileri arasında düşmanlık yayacak şekilde bir yol alırsa, vaziyet sosyal bir ma­ hiyet aldığı için buna derhal müdahale ederiz. Bu da sırf memlekelin asayişini temin bakımındandır. Bu bahsedilen kitap, neşredildigi mıntıkada yaşayan bazı vatandaşlar üze­ rinde kötü tesir hasıl eıtigini haber alır almaz kitabı getintim, okudum ve bu ki-


LAİKLİĞİN VE ALTIOK.UN YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ

485

labm kölü tesir yapacağına kani olduğum içindi ki. menettim (Bravo sesleri). Bir kanun hakkında ilmi tetkik yapmak veya mezhebin tarihini yazmak meselesi başka, yazılan kitap gibi bir mıntıkada yaşayan vatandaşların bir kısmının kana, atlerinc muhalif ve onlan rencide edcek bir eser neşretmek başkadır. Kitabın tevzii menedildiği gibi bir kitabın bulunduğu mıntıkadaki vatandaşlar arasında münaferet yapacağını kavramayan eser sahibi memurun da oradan kaldınlmasım emrettim. Başkan- Başbakanın bu konuda vâki izahatiyle mesele hallolmuştur. İbrahim Arvas (Van)- Bir şeye müsaade buyurun. Doktorun Müslümanla. nn akidesine taamız etmeye hakkı yoktur. Yüzde 95'i Müslüman olan bir mem­ lekette, onlann akidesine tecavüz etmeye hakkı yoktur (Gürültüler). Başkan- (Şiddetle zil çalarak) Müsaade buyurun, mesele hallolmuştur. Dr. Ahmet Hamil Seigii (Ankara)- Söz istiyorum. Rica ederim Reis bey; bana taarruz ediyor. Ben kendi dinimin, inandığım dinin akidesine tecavüz et­ medim. Sözlerim meydanda söylendi. Herkes işitti. Ben Türk halkından kitabı­ nı Tüıkçe olarak, ana diliyle okumasını istedim. İbrahim Arvas (Van)- Başkanım. ona söz verirseniz, ben de isterim. (Zil sesleri, gürültüler, bağnşmalar). Dr. Ahmet Hamit Selgil (Ankara)- Bana taamız ediyor. Müslümanlık aki­ delerine taarruz eıün diyor, yalnız İbrahim Arvas anlasın, bilsin ki. mugalata ile bu iş kapanmaz. Ben Tüık halkının inandığı dinin, kitabın kendi öz dili ile okun­ masını istiyorum. Ne yazık ki. Arvas.ın kafası benim sözlerimi anlıyacak halde değil. İbrahim Arvas (Van)- Senin kafan benim sözlerimi anlamaz. Sen cahilsin % 95'i Müslüman olan bir cemiyette Müslümanlara taaruz ediyorsun. Sen dok­ tor olmakla her şeyi bilmem lazım gelmez (Şiddetli gürültüler). Başkan- İbrahim Bey. rica ederim bu şekilde hareket etmeyiniz. Tarafeyn hakkında tüzük gereğince hareket edeceğim. GL. Vehbi Kocagüney (Erzurum)- Reis bey. hakkımızı istiyoruz, konuşa­ cağız. Kur.ân-1 Kerim'in. Türkçe'ye tercümesi hakında cevap vereceğim. Dr. Memduh Necdet Otaman (Manisa)- Paşam; sen bir Türk paşasısın. Arap paşası değilsin. GL. Vehbi Kocagüney (Devamla)- Sayın Başkan, Kur'ân-ı Kerim'in Türk­ çe'ye tercümesi hakkındaki görüşlerimi ben de açıklayacağım. Ve Kur’ân-ı


486

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ DlN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Kerim in kutsiyetini anlamaınış olanlara cevap vereceğim. Söz isliyorum. Bana Arap paşası mısın diyenlere şunu söylerim; Ben de lâik zihniyetle fakat halis bir Müslüman Türk Paşasıyım (Gürültüler). İbrahim Arvas (Van)‘ Reis bey söz isliyorum, cevap vereceğim (Olur, otur sesleri). Başkan- Lüzum yoktur, rica ederim oturunuz. Bu konu hakkında müzakerenin kesilmesini kabul edenler. Etmeyenler... Kabul cdi.miştir. Bölümlere geçilmesini kabul edenler... Etmeyenler... Bölümlerin müzakcrisen geçilmesi kabul edilmiştir. (Gürültüler). Çok rica ederim, kâtibin sesi işitilmiyor, gürültü etmeyelim Lira Aylıklar........................................................................................ 2.261.000 Başkan- Kabul edilmiştir. Hizmetliler ücreti........................................................................... 173.160 Başkan- Kabul edilmiştir. Geçici tazminat.................................................................................. 12.024 Başkan- Kabul edilmiştir. Ayni mecliste yer alan Rum ve Yahudi mebuslar da kendi din ve mezhep hakJannın zedelendiği üzerinde söz söylemekten geri kalmadıklan duntmlarda g ö ^ ü y o ^ u . TBMM.nin ilk döneminde göriilmeyen bu durum. 1950 ve sonraSinda da sürmüştür. Diyanet'in bütçesinin görtşüldügü günden bir gün sonra. 'G enel bütçe" üzerinde müzakereler yapılıritcn, söz alan İstanbul mebusu Salamon Adato. ^ m e t Tahtaktljç'ın basın ve özgürlük hakkındaki konuşmasından sonra, söz almıştır. Salamon'un dikkat çektiği husus şu yönde olmuştur. Başkan- Buynm. Salamon Adato. Salamon Adato ( İ s t a â l ) - Sayın arkadaşlar, ben tetkik etmekte oldugumuz b ü l ^ ^ hususi mahiyette bazı noktalar hakkında kısa mânızatta bplunaca^ra.


la ik liğ in v e

ALTIOK.UN YENiDEN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ

487

Anayasanın 2'nci maddesinde Türk Dcvlcii'nin lâik olduğu yazılıdır. Bu madde mevkii meriyete girdiği andan itibaren bütün hükümetlerin hükümlerini hassasiyet ve titizlikle tatbik eünekte bulunmuştur. Geçen gün Sayın Günal. tay.m kürsüden vâki olan beyanatı bu mâruzâtımın lam ifadesidir. Aynı kanunun 68٠ inci maddesinde her Türk'ün kanun huzurunda eşit mua­ meleye tabi tutulacağı yazılmıştır. Bu maddeye göre Türk Devleti ırkçılıktan tamamiylc uzaklaşmıştır. Fakat 1943 ve 1944 senelerinde ikiidan eline almış olan hükümet, bu sahada büyük hatalar yapmış ve bu hatalardan büyük manevi zarar­ lar husule gelmiştir. Demokrasi ruhlu olan asil Türk milleti siyasi haklannı ikıisab etmek yolundadır. Türk milleti artık sesini dinletebilecek bir durumda bu­ lunduğundan bu haıalann tekerrür etmeyeceğine tam kanaatim vardır. Ali Rıza Esan (Siirt)- Ne imiş bu halalar söyle bakalım? Salamon Adato (Devamla)• Bu mülâhazalara göre Türk Devleii'nc men­ sup olan bir hükümetin herhangi bir vatandaşa, o vatandaşın din ve milliyetini, ırkını göstermesi doğaı değildir. Eski bir teamülün neticesi olarak, her Türk va­ tandaşına verilen nüfus teskeresinde o vatandaşın mezhebi milliyeti gösteril­ mektedir. Bir polis beyannamesini imzaya mecbur herhangi bir vatandaşın kendi mezhep veya milliyetinin neden ibaret olduğu hakkında tevcih edilen suallere cevap vermek zorundadır. Bu muameleler Türk Devicli'nin lâik olduğu ve ırkçı olmadığı yolundaki mülâhazalarla kabili telif değildir. Onun için İçişleri Bakanlığt'ndan bu tezadın izale edilmesi için lazım gelen tedbirleri almasını rica ede­ rim." Türbelerin Açılışı Bir Oyundu Yine CHP iklidannın son yılında. 1950 yılında din hayan için verilen bu tür serbestilcr. bu tür zihniyetle devam ettirilmiş ve din adamlanmn idaresi ba­ kanlıktan direkt olarak Diyanet işleri Reisliği'ne verilmiştir. Ve nihayet iktidar gider ayak. "Bunlar irtica ve hurafe merkezidir" diyerek kapatılmış olan tekke ve türbelerden. Milli Eğilim Bakanlığı'nm öngördüğü 19 adet türbe ziyarete açıl-

mıştır.‫^؛‬٥^ 1 Mart 1950 tarihinde meclise sevkedilen "Türk Büyüklerine Ait Türbele­ rin Açılması" ile ilgili söz konusu 5566 sayıb kanun‫ ^؟^؛‬Meclis'ic ilginç müzake­ relere sebebiyet vennişii. 26. Av Kemal Arıbumu. Türk Ceza Kanunu'nun Bazı Maddelennin Değiştirümesme Dair Kanun Tasansi. Kanun 5566, $.264. 27. Jaesdıke, Yeni Türkiye'de IsI^lıK $■ 104.

١


488

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Bu görüşmelerde Dr. Sadi Irmak. "Yeniden gericiliğe, inicaya kendi elle­ rimizle dönmüş olmayalım!" uyarısında bulunarak, "Eğer açılacaksa, türbeleri türbedarlann değil, münevver ehil ellerin idare etmesi gerekir" dedi. Vehbi Kocagüney. "Türbelerin açılışı 25 yıldır Atatürk'ün nurlu izinden giden Türk Gençliği için bir tarih dersi" olacağını söyledi. Milli Eğitim Bakanı Tahsin Bangıroğlu ise, teklif edilen 5566 sayılı ek kanunun, 30 kasım 1925 tarihli devrim kanunlanyla bağdaşmadığını belirtti. Görüşmelerin sonunda, eğer açılacak olan türbeler "Yeniden bir şeriatçı­ lık ve hilafetçilik hareketine merkez" olacaksa hükümet orayı yeniden kapata­ caktır, mülahazasıyla şu 19 türbenin açılışına izin verildi: ٠٥^ 7- Ankara'da Hacı Bayram Veli Türbesi 2- Söğüt'te Ertuğrul Gazi Türbesi J- Bolu Göynük'te Akşemsettin Türbesi 4- Bursa'da Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbeleri 5. Bursa'da Çelebi Mehmet Türbesi (Yeşil Türbe) ö- Gelibolu'da Gazi Süleyman Paşa Türbesi 7- Fatih Sultan Mehmet Türbesi 8- Yavuz Sultan Selim Türbesi 9- ikinci Sultan Mahmud Türbesi 10- Kanuni Sultan Süleyman Türbesi I I • Mustafa Reşat Paşa Türbesi 12- Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi 13• Mimar Sinan Türbesi 14- Gazi Osman Paşa Türbesi 15• Kırşehir'de Aşık Paşa Türbesi 16• Konya'da Selçuk Sultanları Türbesi J7• Akşehir'de Nasrettin Hoca Türbesi 18• Caber Kalesinde (Suriye) Süleyman Şah Türbesi 19• Eyüp Sultan Türbesi^^^ 28. Jaesehke. Yeni rotkiye'de İslâmlık, ٠. 104. 2٠. 4 Man ١٠M tanhinden İ t ib a ı sez konusu bu 19 torbe ziyarete aç.lmıştır. 30 Jaatehka. 1 .0.0.. s 104.106.

٠٠


r

'II

.

' f *■ .

A R A E K : DC

Omer Nasuhî Bilmen Hoca'dan Tarihi Miras: i:

r V

,n O tiL :

"IMAM h a t i p OKULLARI VE KUR.ÂN-I KERİM KURSLARI HAKKINDA RAPOR"

y

٠' . ٠



Omer Nasuhî Bilmen Hoca.dan Tarihi Miras: "İMAM HATİP OKULLARI VE KUR.ÂN-I KERİM KURSLARI HAKKINDA RAPOR"

Çok partili sisteme geçildiği 1946 yılından itibaren kurulan her partinin parti tüzüklerine dinle ilgili maddeler koymuş olması vc halta Cumhuriyet Halk Partisi'nin kendi bünyesinde bile "Artık hiç olmazsa kontrollü olarak da olsa dini hayata serbestlik verelim" denilmeye başlamışı. 25 yıl dini baskı altında lukan uygulamalann halkta meydana getirdiği birikimlere vc gcrilimlcrc; o biri­ kimler patlamasın için verilmiş olan tavizlerdi. 3 Mert 1924 tarihinden başlayarak aralıksız 25 yıl süren bu dine hasretli­ ğin ve din eğitimine susamışlığın giderilmesi için samimi ve halisânc niyetlerle imam Hatip Okullan ve Kur٠ ân Kurslan yeniden açılsın diyen tek ses ulemanın sesiydi ve de onlardan biri vc mümessilleri olan İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen Hoca'nın sesiydi. Ömer Nasuhi Bilmen Hoca. CHP içerisindeki Sinan Tekelioğlu, Hamdul­ lah Suphi Tannöver. Şükrü Nayman. Osman Nuri Köni gibi. "Din eğilimi veril­ melidir". "Laikliğin dine baskı şeklindeki uygulamalanna da son verilmelidir" diyen milletvekillerinin müsbet tavnnı da fırsat telakki ederek. Diyanet bütçesi Meslis'te konuşulmazdan önce. Diyanet İşleri Başkınlığı'na bir an önce İmam Hatip Kurslan veya Okullan ile yeriden Kur.ân-1 Kerim Kurslan'nın devletçe başlatılması için uzunca bir rapor hazırlarunışt. Çok partili hayata geçişle birlik­ te başlayacak olan dini hayattaki serbestlikte vc 1950 DP iktidan soması açıla­ cak olan İmam Hatip Okullannm temelinde bu raporun çok önemli bir yeri ol­ duğundan buraya söz konusu raporu aynen aktarmak istiyorum.^‫^؛‬

1. Rapor. Diyanet l‫؟‬١eri Reisi Ahmet Hamdi Akseki HocaVa verümiştir.


492

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLE!' İLİŞKİLERİ

KUR.AN-1

KURSLARI HAKKINDA BİR RAPOR Yüksek Diyanet İşleri Başkanlığına Takdim Olunur k e r im

1. İstanbul'da. Ankara'da, Konya'da vcsair münasip görülecek büyükçe il. lerdc Kur٠ ân‘i Kerim Kurslan bulunacak, bunlann bir kısmı aimam. hatip veya din dersleri okullun mahiyetinde olmak üzere daha mükemmel bir hale getirile­ cektir. 2. Kuriân'ı Kerim Kurslan'na ve imam, hatip okullanna ilk okul tahsilini görmüş veyahut 17 yaşma girmiş olan talipler, sıhhatlerine ve hüsnü hallerine dair rapor ve ilmühaber ibraz ettikleri takdirde bir imtihan ile kabul edilecekler­ dir. 3. İmam Hatip= din dersleri okulannda tahsil müddeti 3 devreye aynla. cak. mecmuu 8 sene bulunacaktır. Birinci devre müddeti üç senedir. Bu devrede Kurian'ı Kerim ve tccvid, ilmihal, ahlâk dersleri okunacak ve her sene sonunda imtihan yapılacak, üçüncü sene imtihanını verenlere birer belge verilecektir. İkinci devre müddeti de üç senedir. Bu devrede talebenin bir kısmı hıfza çalışunlacak. talebeye Kuriân-ı Kerim'in vucuhu gösterilecek, kendilerine akai­ de. ibadetlere dair nisbeten uzunca malûmat verilecektir. Üçüncü devre müddeti de iki senedir. Bu müddet içinde talebeye tefsir, hadis, fıkıh dersleri gösterilecek ve bu devreyi imtihan ile ikmal edenlere birer şahadetname verilecektir. Bu üçüncü devreyi havi okullar yalnız İstanbul ile diğer bir iki ilde bulunacaktır. ٠ Mamafih bu üç devrenin herbirinde talebeye münasip bir veçhile yazı, kı­ raat. lisan, tarih, coğrafya, hesap gibi dersler de gösterilecek ve birinci devrede de kabiliyetli olanların hfza çalışmalan kabul edilecektir. 4. İmam Haüp= Din dersleri okullannm birinci devresi orta okullara mua­ dil sayılacak. Buradan belge alanlar müezzin, kayyım olabilecekleri gibi evkaf idarelerinde vcsair dinî müesseselerde kiubct vazifesinde de istihdam olunabile­ ceklerdir. İkinci devre ise, liselere muadil tutulacak, burdan mezun olanlar im٠m,halip de olabileceklerdir.


İMAM HATİP OKULLARI

493

Ü çü n cü devre yü ksek tahsil sayılacak, buradan şahadetnam e alanlar. ile rid e daha yü kse k b ir İlâh iyat ihtisas o k u lu vü cu da g e tirilin c e y e kadar-vaiz, m üsevvit, m üftü de tayin e d ile b ile ce k le rd ir. 5.

İm am ve hatip= D in dersleri o k u lla n D iy a n e t İşleri Y ü k s e k B a ş k a n lı.

ğı.na bağlı olacak, b u lu n d u kla n ille r m üftü lerin nezaretinde b u lu nacak, bunlarda d in dersleri iç in m evcut ulem adan ve m alu m a tlı hufazdan ö ğ retm e n le r tayin e d i­ lecek. d iğ e r dersler de m ünasip ö ğ re ticile re te v d î olu n acaktır.

6. im a m H a iip = D in d ersleri o k u lla n n m talebesini y e r gösterilecek, ye­ m e kle ri. e lb ise le ri o k u l tarafından tem in e d ile c e k ve taşradan gelen talebe le y li o larak o k u lla n n göstereceği yerlerde ya tıp k a lk a ca k la rd ır. 7. G e re k d in d ersleri o ku U a n ve gerek e ly e v m m evcut K u r ٠ ân ٠ ı K e rim ö ğ ­ retmen k u rsla n iç in tahsis e d ile ce k yerler, v a k iile m ü lga M c ş ih a lc veya E v k a f İdarelerine bağlı o lu p esasen d in î, tedrisat iç in y a p ılm ış o la n v a k ıf m edreseler, d a rü lk u n ٠ ٥ la r v e sa ir m ünasip yerlerden ibaret o la ca k ve e lye v m m evcut o la n la . n n ve bu hususa tahsis e d ilm e y e e lv e riş li b u lu n a n la n n ica p eden ta m irle ri y a p ı­ lacaktır.

8. İmam Hatip= Din dersleri okullarına ve Kur٠ ân٠ ı Kerim kurslanna ait sarfiyat karşılığı Diyanet işleri Başkanlığı bütçesine konulacaktır. 9. D in d ersleri o k u lla n , D arü şşafaka g ib i serbest b ır a k ılıp a h a lin in y a r d ı­ m ı ile ıe s is e d ilm e k is tc n iliıs e , y in e D arü şşafaka g ib i h ü k ü m e tim iz in h im a y e ve atfetinden m üstefit o lacak, k e n d is in in h ü k ü m e tim izce m atlu p ve h im a y e y e lâ y ık b ir m üessese olduğu m ün asip suretlerle a h a lim ize te lh im e d ile c e k , m uhterem va ta n d a şla n m ızın bu babtaki icb crrü a tı şükran ile k a y ıl ve k a b u l o lu n a ca k tır. 10. D in d ersleri o k u lla n h ü k ü m e tim izin nezareti altın d a b ire r bertx‫؛‬st ilim m üesseseleri o la ra k kab u l e d ild iğ i takdirde başta D iy a n e t İşle ri Y ü k s e k B a ş k a n ­ lığ ı o ld u ğ u halde her ild e ü flü lerd en , b e le d iy e üyele rin d en ve i l e ş ra f ve a y a n ın ­ dan m ü te şe kk il b ir ( D in î tedrisat c e m iy e ti) vü cu da g e tirile ce k , bu m ü c s s c s c lc rin idareleri, h im a y e le ri, o n la n n k o n tro lle ri a ltın d a bulu nacakü r.

11. Din dersleri okullan. yukandan beri yazdığımız şekilde tesis edilince­ ye kadar elyevm mevcut olan (Kufân.ı Kerim öğretici kurslan)٠ run daha munta­ zam bir halde bulunmasına çalşılacak. münasip görülen illerde. Uçelerde bulu­ nan bu kurslar. Diyanet İşleri Başkanlığının ol babtaki evamir ve talimatı dairesinde müftüler tarafından kontrol edilecek, bunlar için birer ücretli murakıp


494

CUMHURlYEl' DÖNEMİ DlN VE DEVLET İLİŞKİLER

da ta y in o lu n a ca k , h e r ay la lc ^ n in v a z iy e tin e d a ir d g r c ıic ilc r ia ra h n d a n b ire r c e tv e l m ü ftü lü k le r va stiast ile B a ş k a n lığ a g ö n d e rile c e k tir. 12.

K u r'â n -ı K e r im d g rc tic is i k u re la n İç in m ü n a sip y e rle r ted a rikin e ‫ ؟‬a li.

Ş ila ca k , ö ğ re tic ile rin ü c re tli o lm a la n v e l a l e l i n i n ve y a iç le rin e fa k ir o la n la rın ia ş e le ri te m in e d ile c e k , fa h ri ö g r c ıic ile r in

te d rice n ü c re tli o lm a la n cih e ti Y ü k -

se k D iy a n e t İş le ri B a ş k a n lığ ın c a iltiz a m o lu n a ca k tır. 13-

D in d e re le ri o k u lla n a ç ılın c a y a k a d a r K u r ٠ ٥ n -1 K e r im K u rs la n n d a ta-

I c te n in ta h s ilin e d ik k a t e d ile c e k , k e n d ile rin e K u r'â n -1 K e rim te c v id i ile beraber b e lle tile c e k , ilm ih a l v e a h lâ k d e rele ri v e rile c e k , m ü e zzin , im am , hatip o la b ilc c e k b ir s e v iy e d e y e tiş m e le rin e ç a lış ıla c a k tır. 14. K u r'â n -ı K e r im h a fz k u re la n n a ta y in e d ile c e k ö ğ re ticile rd e ih tisas aran ıla c a k . M e s e lâ : V U c u h u k ıra a ı o k u ta ca k ve tashih i m a h a riç ile m eşgul o la ca k z a tin bu hususta k ifa y e tli o ld u ğ u im tih a n ile tespit e d ile c e k tir. 15- K u r'â n -i K e r im K u re la n n d a ta h s ilin i b itire n v e y a v ü cu h ilm in i ik m a l e tm iş o la n b ir ta lip İç in c e m iy e t ic ra v e ica ze tn a m e ita e d ile b ilm e s i İçin Istan, bul.da M u s h a fla r T e t k ik H e y e ti ta ra fın d a n , d ig e r ille rd e de m ü ftü le rin riyaseti a ltın d a b ir ilm i h e ye t ta ra h n d a n im tih a n y a p ıla c a k , ondan sonra bu ce m iy e tin y a p ılm a s ın a m e z u n iy e t v c r ile ^ k t ir . 16- B i r K u r'â n -ı K e r im h ıf z v e y a v ü c ü h v e k ıra a t ö ğ re tic is in d e n ders a l. m a k ta b u lu n a n b ir ta lip , ö ğ re tic in in n z a s ın ı is tih s a l e tm e d ikçe ve ya bu hususta m e c b u riy e ti g ö s te rir b ir s e te p b u lu n m a d ık ç a d ig e r ö ğ re tic in in dereine devam e d e m e y e c e k v e bu ik in c i ö ğ re tic i de bu hususta b ir m e zu n iy e t v e y a b ir s e ^ p m e v c u t o lm a d ık ç a 0 ta lib i dereine k a b u l e tm e ye ce ktir. 17. D in D e re le ri O k u lla n n ın ve K u r.â n -1 K e rim K u r s la n n ın id are le rin e , d e re le rin in p r o g r ı ı n a v e h e r o k ^ a k a b u l e d ile c e k ta le te n in m ik ta n n a v e kab u l v e icrT ı im tih a rd a n n ın ne v e ç h ile y a p ıla c a ğ ın a , m e zu n la ra v e rile c e k t^ lg e lcre . Ö ğ re tic ile rin e v s a fın a , c e v ^ - i ş e rife d e y a p ıla c a k h ıfz v e k ıra a t c e m iy e tle rin in in tiz a m ın a d a ir a y n c a b ir t a l i m a i n ı c k a le m e a lın a c ^ t ır .

Bu Tasan Hakkında Esbabı Mucibi 1- Y ü k s e k B a ş k a n lık la r ın c a da m a ğ lû m o ld u g u ü ze re T e v h id .i T e d risa t K a n u n u m u c ib in c e d in d e re le rin e

‫أ ك‬

b ü tü n te d ris m ü e sse scle ri E g itim B a k a n lı-

^ n a d e v ir e d ilm iş is ıa n ^ ıl ü n iv e rs ite le rin d e b ir Ü â W y a l şubesi de a ç ılm ış id i. B ila h e r e bu m ü e s s c s c le rin d e v ^ ı te m in e d ilm e m iş , ila h iy a t ş u le s i de ka p a n ­


İMAM HATİP OKULLARI

495

m ış olduğundan d in î b ilg ile r ile yeter derecede m ücehhez k im s e le r y c iiş ıir ilm c sine im kân kalm am ıştır. V a k tilc m em le ke tim izde b ir h a y li d in a lim le ri y e tişm iş olduğu cih e tle bu zatlar ş im d iy e kadar im a m lık , hitabet, v a iz lik , m ü ftü lü k g ib i d in î h izm e tle ri de­ ruhte edeceklerinden bu hususta b ü yü k b ir a ç ık lık göze çarpm az g ib i b u lu n m a k­ taydı. A h ire n bu zatlardan b ir k ıs m ı rahm eti rahm ana kavuşm uş b ir k ıs m ı da pek ih tiy a r b ir hale g e lm iş olduğundan şim d i bu g ib i d in i h izm etle re tayin ed ile ce k e h liy e tli za tla r pek n a d ir bulunm aktadır. B iz bu n o k s a n lığ ı hergün hissetm ektey­ iz . İstanbul'un m üteaddit a m ile rin d c v a k it v a k it in h ilâ l eden im a m lığ a , v a iz liğ e değil, m ü e zzin liğ e b ile k â fi derecede e h liy e tli k im s e le r b u lu n m a d ığ ı v a k ıfla r en­ cüm en ince ya p ıla n ilâ n la r ve im tih a n la r neticesinde m eydana çıkm a kta d ır. İm a­ met, hitabet, v a iz lik , m ü ftü lü k g ib i d in b a kım ın d a n e h e m m iye ti pek ziyad e olan h izm etlere e h il

o lm a ya n

k im se le rin

tayin

e d ilm e si,

pek

büyük

m anevi

m cs.uliyeti g a lip olacağ ı g ib i m ü slü m a n la n n bu hususdaki d in î ih ıiya çU u ın d a m ühm el b ıra k ılm a s ı da k u lû b -i m ü s lim in in in k is a n n ı m ü s tc iz im bulunacağı şüp­ hesizdir. B u bapla y ü z gösteren ih tiyaç, yü kse k b a ş k a n lık la n n ın nazar.ı â lisin i ce lp etm iş o lm a k la K u riâ n -ı K e rim K u rs la n a ç ılm a sı cih e ti tem in e d ilm iş ise de bunlar e lv e riş li b ir teşkilâta tabi., lü zu m lu b ilg ile r i ve re ce k durum u haiz o lm a d ı­ ğı ve ö ğ re ü c ilc rin e k se risi fahri ve m uayyen dershaneden m ahrum bulunduğu cihetle ih tiy a c ı k a rşıla y a c a k şerait ve evsaftan pek u za k b u lu ru naktadırlar. Y ü k ­ sek B a ş k a n lığ ım ız ın bu b a b iaki e v a m ir ve talim atnâm esine m ebni m e m u riy e ti, m iz tarafından ya p ıla n k o n iro lla r neticesinde bu kanaate v a n lm ış ıır.

F ilh a k ik a

K u r ٠ ûn-ı K e rim K u r‫ ؟‬la n n d a y a ln ız K u râ n ta lim e d ilm e kte , m ahdut b irka ç h a fız y c ü ş tirilm e k tc d ir. B u ise d in i h izm e tle ri deruhte e d e b ilm e k iç in sahibine asla sclâ h iy e t ve re ce k b ir halde d e ğ ild ir. V a k it v a k it y a p tığ ım ız im tih a n la r n e tice sin ­ de a n la ş ılıy o r k i, b a zı za tla r h a fız o ls a la r da ku rsla rd a d in d e rsle ri m evcut o lm a ­ d ığ ı cih e tle, d in î m alûm attan haberleri b u lu n m u yo r, ifâ e d e ce kle ri d in i b ir v a z i­ fenin s ıh h a tin i, fesa d ın ı ica p eden şeylere d a ir en b a s il b ilg ile rd e n b ile m ahrum b u lu n u yo rlar. B u c ih e tle b ir ç o k d in î h izm etle r, c ih e tle r u zu n b ir m üddet a çık k a lıy o r, b u n lara ta yin e d ile c e k e h liy e tli k im s e le r b u lu n m u y o r ve bu v a z iy e t b ir ç o k M ü s lü m a n la r tarafın dan b ir teessür ve le e ssü flü g ö rü lü p duruyor. L ilh a m d . m e m le k e tim izd e h e r hususta v e b ilh a ssa m a a rifin ile rle m e s i hususunda her türlü fe d a k â rlık ih tiy a r e d ilm e k le , h e r sahada b ir te ra kk i eseri v ü cu d a g e tirilm e sin e ç a lış ılm a k ta d ır. B in a e n a le y h d in î, a h lâ k i b ilg ile re h adim m üesseseîerin vü cu da g e lm e sin e ve b u n la n n ih tiy a ç la rım ız ı k a rş ıla y a c a k b ir d u ru m a getirüm esin e hü­ k ü m e tim iz in ve a h a lim iz in her v e ç h ile m üzaheretle b u lu n a ca ğ ın d a şüphe e d il­ m em ektedir.

i


496

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE D E ^ C T İLİŞKİLERİ

Iş(c bu husustaki ihtiyaçlar nazara alınarak bu İSyihanın yüksek başkan, lıklanna takdimine mUcascrcı olunmuş, bu kurelardan bir kısmını münasip yer. icrde bircr imam ٠ Hatip = Din Dersleri .k u lla n haline getirilmesi ricasiyle lâyihamızın birinci maddesi kaleme alınmıştır. 2- ilk tahsilin umumi okullarda göriilmesi mecburi olduğundan Ku^ân-1 Kerim Kurelanna. Din Dereleri Okullanna kabul edilecek tablc^nin ilk okul tahsilini ikmal etmiş olmalan veya ilkokul ‫ ؟‬agını geçişip hususi surctli iptidai tahsili görmüş olmalan lâzımdır, sıhhatlerine ve dunjmlanna dair r a ^ r ve İlrnü. h a ^ r ibraz etmeleri de maslahat İcabıdır. Binaenaleyh bu cihetler nazara alinmakla lâyihanın ikinci maddesi de ona göm yazılmıştır. 3- imam - Hatip = Din Dereleri Okullanna alınacak talc^nin bu okullar, da birer dini vazife dcnıhle edebilecek bir kabiliyetle yetiştililmcsi matlubtur. Dini hizmetlerin dereceleri, ehemmiyetleri mütefâvil olduğundan bu hizmcılerc tayin ve intihap edilecek kimselerin de dcrccclcri. ehemmiyetleri ve bilgileri ilibarilc mUiefavit bulunmalan icabeder. Hele imamet, hitabet ve bilhassa vaizlik ile müftülük vazifeleri pek mühim olduğundan bunlan dcmhic edecek zatların dini bilgilerle kâfi derecede mücehhez olmalan bir vecizdir, i s l ^ milletinin din sahasında rehberleri olacak din âlimlerinin dini bilgilerine çok itina etmek lâzımdır. İslâm dininin ulvi hükümlerine, hikmetlerine. İslâm ahlâkının ehemmiyetinc. kutsiyetine h a k iy le vakıf olmayan kimselerin bu vazifeleri denıhıc cmieleri. indiUah mesuliyetten t^ ri olamayacağı gibi. mUslümanlann nazannda da m Ust^sen görfdemez. Binaenaleyh bu vazifelerin dini bilgiler bakımından yüksek tahsil göm üş zadara tahsisi pek matlubtur. Bu maksadı ileride daha ziy3de temin edcbilerck ilahiyat mücssescleri vücuda getirilinceye kadar şimdilik Din b re le ri Okullannın üç devreye aynim di ve üçüncü devrenin yüksek tahsil mUessesesi sayılması muvafık m Ul^aza edilmekle üçüncü madde de ona göre tanzim edilmiştir. 4- MUntcsİblcri İçin havatr bir gaye, bir refah teşkil etmeyen müesseselerin bugün devamına ihtimal olmadığı müsellemdir. Vakıa dinîil‫؛‬mlcre müntesip zadann k ^ a a d eri. feragı kalpleri fedakarlıklan ve sırf ilmi bir gaye ittih ^ etmiş b u l u ı a l a n meşhut 0‫ﻵا‬٦halleriyle ve tarihin şahadetiyle sabit bir hakikatfir Fakat z ^ ^ m ı z d 3 hayati ihtiyaçlar ۴ k ziyade antiği ve muhtelif meslekler crbabımn terfihine her ve^^le çalışıldığı cihetle dire hizmetleri denıhtc edecek zadar İçinde maişederini temine hadim, mesleklerinde scbadannı müemmin o la c ^ birer gâye gösterilmesi lâzım olduğundan dördüncü madde bu Itlzuma göre kaleme alınmıştır.


İMAM HATİP OKULLARI 5-

497

D in dersleri o ku U a n n ın d evam ı, yü kselm e si ihtisas b akım ın d a n daim a

D iya n e t İşleri Y ü k s e k B a ş k a n lığ ı'n ın nezaret ve him ayesinde bulunm aya m uh­ taç v e o se lâ h iye tlâ r m akam tarafından m ü n asip g ö rülecek ilim sa h ip le rin in ta lim ve terbiyesine tevdi e d ilm e si elzem o lduğu ndan b eşin ci m adde de bu noktay-ı nazara göre y a z ılm ış tır. 6.

D in D e rsle ri O ku U a n n a a lın a ca k talebenin b ir in tiza m ve nezaret a ltın ­

da y e tiş tirilm e s i ve bunlardan b ü yü k b ir k ıs m ın ın başka ille rd en , ilçele rd e n , k ö ­ ylerden g e lm iş, fakruhâl gençlerden m ü te şe k k il b u lu n m ası sebebi ile ih tiy a ç la n ru tesviye ye ç a lış ılm a s ı pek m übrem b ir zaruret halinde bulunduğu cihette a lu n cı m adde de bu zarureti k a rşıla m a k m ü lâ h a za sı ile tesvit e d ilm iştir. 7- H ü k ü m e tim iz in ilim m ü e sse sclcrin e m a sru f o la n pek y ü kse k h im m e tle ­ ri. y a rd ım la rı şükran ile g ö rü lm e ye lâ y ık tır. V a k tile d arü lfü n u n talebesine b ile nasip o lm a ya n b ir ç o k m uhteşem m e k te p le r ş im d i ilk o k u lla r talebesine tahsis e d iliy o r ve v a k it v a k it b irç o k k ıy m e tli o k u lla r inşa e d ilip duruyor. A n ık bu kadar fe d a k â rlığ ı ik ıih a m eden h ü k ü m e tim iz in ve m uhterem a h a lim iz in İmam

٠

H atip = D in D e rsle ri O k u llu n nam ın a da b e z li a tifc iic bulu n acağ ın d a şüphe y o k ­ tur. M a m a fih , e c d a d ım ızın d in î d e rsle r tedrisatı iç in v a k tile vücuda g e tirm iş o ld u k la n b ir ç o k k ıy m e tli v a k ıf m üesseseler v a rd ır k i bu h a y ır a b id e le rin in b ir k ıs m ı henüz olduğu g ib i m e v cu t b u lu n m a kta d ır. B ir k ıs m ı da kü çü k b ir tam ir neticesinde ye n id e n ih y a e d ilm iş o la ca k tır. B urü ard an b a z ıla n n ın b ir ta m ir n e ti­ cesinde ne kadar b e d iî, m illî z e v k im iz e u y g u n b ire r san.aı eseri olduğu da g ö rü l­ m ektedir. B in a e n a le y h D in D e rs le ri o k u llu n v e K u riâ n -ı K e rim K u rs la n ku rm a k iç in b ir ta kım v a k ıf m edreselerden, d a rü lku rrâ la rd a n ve bu m is illü binalardan is tifa ­ de e d e b ilecektir. E ly e v m m evcu t o lu p v e bu h u su sla tahsis e d ilm e ye e lv e riş li bulu nan bu k a b il v a k ıf m üesseseler, ica p eden ta m irle ri y a p ıld ığ ı takdirde harap o lm a kta n ku rtu la ca k, bu suretle hem o k u l m üesse sele ri te d a riki kü lfe tin e lü zu m k a lm a y a ­ ca k tır. İşte bu g ib i m ü lâ h a za la r d o la y ı ile de ye din ce m adde tanzim k ılın m ış tır. 8- H ü k ü m e tim iz. D iy a n e t İşle ri B a ş k a n lığ ı bütçesinden b ir k ıs ım K u r'â n -ı K e rim K u r s la n ö ğ re tic ile rin e tahsisat v e rilm e s in i esasen k a b u l buyurm uştur. Y a p ıla c a k lü z u m lu te şk ilâ t ü zerin e bu tahsisat m ik ta n a n m ış o la ca k tır. M e m le ­ k e tim iz in h e r b akım d a n te ra k k isi v e b ilh a ssa ilim ve irfan , itib a riy le id lâ s ı y o ­ lu n d a h e r tü rlü fe d a k a rlığ a ka tlan a n h ü k ü m e tim iz in bu teşkilâta da k â fi m ik ta r tahsisat v e rm e k lü lfu n d a b u lu n a ca ğ ı şü p h e siz o lm a k la bu tahsisatın da D iy a n e t


498

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

iş le r i B a ş k a n lığ ı b ü tçe sin e ilâ v e s i p e k ta b ii b u lan acağ ın d an s e k iz in c i m adde de o n a göre y a z ılm ış tır. 9.

B a z ı s e lâ h iy e tli ze v a t ta ra fın d a n D in D e rs le ri o k u lla rın ın ahali ta ra fın ­

d an v ü cu d a g e tirilm e s i m ü tc a lû s ı. resm i m a h a fıld e derm eyan e d ilm iş b u lu n m a k ­ la d ır. B u da m ü h im b ir n o k ta y ı n a za rd ır. F ilh a k ik a v a k tiy le m c m ic k e lim iz d c b ir C e m iy c i- i T e d ris e -y i İs lâ m iy c te ş k il e d ilm iş . D a rü şşa fa ka O k u lu g ib i h a y ırlı b ir ta h s il m üessesesi v ü c u d a g c lir ilm iş ıir . S e n e le rd e n beri bu m üesseseden b ir ç o k talebe y e tiş m iş , m e m le k e te h iz m e t etm iş, m uhterem a h a lim iz in le b a m ıa tı ile id a re e d ile re k h ü k ü m e tim iz in b ü tçe sin e pek ç o k y ü k o lm a m ış tır. B u h a y ırlı m üesseseye gün den gü n e m e n k u l v e g a y n m e n k u l b ir ta kım m a lla n n leberrüen tah­ s is e d ilm e k te o ld u ğ u da g ö rü lü p d u rm a k ta d ır. B u m üessese a yn ı zam anda h ü k ü ­ m e tim iz in

nezaret v e h im a y e s i v e başbakan o la n z a ila n n fahri riyaset ve

s iy a n e ti a ltın d a b u lu n m a k ta d ır. B u n u n g ib i D in D e rs le ri O k u lla n da h ü k ü m e ti­ m iz in ta sv ip v e h im a y e s i sa ye sin d e a h a lim iz in y a rd ım la n y la vü cu d a g e le b ilir. B u o k u lla n n m ü s te lz im o lu p b ir in tiza m d a ire sin d e yaşayacağ ı kanaati a h a lim iz c e h a s ıl o ld u ğ u ta k d ird e h e r tü rlü m uavenet v e le b e m ıa ita b u lu n acağın a şü p h e e d ile m e z . V e bu c ih e tle h ü k ü m e tim iz in bütçesin e fa z la y ü k olm adan bun­ la rın y a ş a b ilm e lc ri te m in e d ilm iş o la c a k tır. B in a e n a le y h bu n o k ta y ı n a zarın k a b u l ve ta s v ib i ih t im a li d ü ş ü n c e s iy le de d o k u z u n cu m adde ka le m e a lın m ıştır. 10- D in D e rs le ri O k u lla n h ü k ü m e tim iz in m ü zah ereti ve a h a lim iz in m u a ­ v e n e ti sa ye sin d e v ü c u d a g e tir ilm e k is te n ild iğ i taktirde bu işe b a km a k iç in m ü n a ­ s ip y e rle rd e b ire r d in î te d risa t c e m iy e ti te ş k il etm ek ve bu c e m iy e tle r m ü ftü le r ile b e le d iy e ü y e le rin d e n v e m a h a lin a yan v e e şra fın d a n m ü te ş e k k il bu lu n m ak, h e rk e s in itim a tın ı c e lb e d e c e ğ i c ih e tle m ü n a sip o la ca ğ ın d a n o n u n cu m adde de o n a g ö re y a z ılm ış tır . 11- B u g ü n m e m le k e tim iz d e y ü z gösteren d in î, a h lâ k î ih tiy a ç , m a n ız D in D e rs le ri O k u lla n n ın b ir an e v v e l v ü c u d a g e tirilm e s in i ik tiz a etm ekte ve buna b ü tü n M ü s lü m a n y u r td a ş la n m ız b ir iş tiy a k ile m u n ia z ır b u lu n m a k la is e le r de b u n la rın m u n ta za m b ir h a ld e tesis e d ilm e le ri o ld u k ç a b ir za m a n m e se le si o la b i­ le c e ğ in d e n c iy e v m m e v c u t K u r 'â n - ı K e r im K u r s la n 'n ın daha in tiz a m lı b ir h alde m u h a fa z a s ın a v e n o k s a n la n m n ik m a lin e ç a lış ılm a s ı e lze m v e bu k u rs la n n k o n t­ ro lü m ü lte z im b u lu n d u ğ u n d a n o n b ir in c i m a d d e de o n a göre y a z ılm ış tır. 12- B u g ü n K u r.â n -1 K e r im K u r s la n iç in m ü n a sip y e rle r p e k b u lu n m a d ı­ ğ ın d a n bu v a z ife b ir ç o k ö ğ r e t ic ile r ta ra fın d a n c e v a m i-i şe rife d e ifa e d ilm e k te ­ d ir. V e bu ö ğ r e tic ile r in b ü y ü k b ir k ıs m ı bu v a z îfe y i m a'h azâ n z a y - ı İlâ h î iç in fa h r î o la ra k ifa y a ç a lış m a k ta d ır.


٤MAM HATİP OKULLARI

499

H a lb u k i kurslardan m atlup o la n gayenin h a k k ıy la tem in i iç in m ün asip ku rs ye rle ri tedârik etm ek ve ekserisi fa k ir o lan ö ğ re ticile re ücret ve n n e k. yine e k se risi fa k ir o lan ö ğ re n cile rin ia şe le rin i ve ikam e t e d e ce kle ri ye rle ri tedârik e y ­ le m e k pek lü zu m lu bulu nm aktadır. K o n tro lle r ve te tk ik le r neticesinde pek a ç ık ç a a n la şıla n bu lu zü m a göre de 12'nci m adde tertip e d ilm iştir. 13.

E ly e v m m e vcu t K u r ٠ ân ٠ ı K e rim K u rs la n n d a talebeye y a ln ız K u r ٠ ân-ı

K e rim ta lim e d ilm e kte v e h fız a ç a lışa n la n n e z b e rle d ik le ri a yât.ı K u r'â n iy c d in ­ lem ekte o lu p talebeye d in î b ilg ile rin i tem in edecek h iç b ir şey g österilm em ekte­ dir. H a lb u k i herhangi b ir m üslüm an iç in y a ln ız K u riâ n .ı K e rim .i b e llem ek k a il o lm a y ıp ibadet ve taalc. ahlâkiyata d a ir b ir ç o k şe y le ri b ilm e k te lâ zım d ır, bu lü zu m ise d in î h izm e tle ri deruhte edecek k im s e le r h a k kın d a daha ziy a d e tahakku eder. İşte bu lü zu m ve ih tiy a ca m ebni K u r'â n -ı K e rim K u r s la n ’ndaki talebeye, tecvide, ilm ih a le , ahlâka d a ir m ün asip b ir v e ç h ile b a zı m alûm at v e rilm e sin i tem in m a k sa d ıy la da onüçüncü m adde y a z ılm ış tır. 14- K u r'â n -ı K e rim K u rs la n ö ğ re tic iliğ in e her ta lip o la n ın tayin edilm c.si. bu kurslardan b e k le n ile n istifa d e y i ih lâ l eder. V e her h a fız o la n zat bu v a z ife y i ifa y a liy a k a tli bulunam az; meselâ: y a ln ız h a fız o lu p da h e r usu lü kıraate m uttali o lm a ya n b ir k im se n in vü cu hu kıraat oku tm aya m e m u r e d ilm e s i doğru olam az. B in a e n a le y h bu ku rsla ra ta yin e d ile c e k ö ğ re tic ile rin deruhte e d e ce kle ri v a z ife le ­ ri h a k k ıy la y a p a b ilip v e ya p a b ile m e y e ce k le rin i anlam ak iç in b ir im tih an a tabi tu tu lm a la n icap etm ektedir. İşte bu m ü lâh azaya m e b n i de ondördüncü m adde ta h rir e d ilm iştir. 15- K u r'â n -ı K e rim K u rs la n 'n d a k i talebelerden b a z ıla n n a henüz h ıfz ın ı ik m a l etm eden ve y a o ku du ğ u kıra a ti nihayete erdirm eden ce m iye t ya p ıla ra k ic a ­ zet v e rilm e k te o ld u ğ u a n la şılm a k ta d ır. B ö y le b ir hale m eydan ve rilm e m e si iç in ica ze t a la ca k talebenin e v v e lc e b ir im tih an a tabi tutulm ası ondan sonra ce m iye t y a p ılm a s ın a m e zu n iy e t v e rilm e si m atlu p g a ye n in h u su lü n e y a rd ım edeceği c i ­ hetle o n b c ş in c i m adde de ona göre y a z ılm ış tır. 16- K u r.â n -1 K e rim K u rs la rı ö ğ re ticile rin d e n b a zı z a ü a n n dersine u zun m üddet devam e d ip k e n d isin d e n istifa d e etm iş b u lu n a n talebeden b a z ıla n n ın herhangi b ir bahane ile ü s ıa d la n n ı le rk e d e rck re s m î v e g a y r-i resm i başka öğre­ tic ile re m üracaat e ttik le ri g ö rü lm e kte dir. T a h s il h a y a lın d a talebenin fe y z in e m a n i o la b ile c e k ö y le b ir h a lin vu ku u , hem şü kran ile k a rşıla n a c a k b ir fedakârbğa k a rşı b ir k ü fra n ı n im e t m is a li te şk il etm ekte, hem de ö ğ re tic ile rin in k is a r-ı h a u n n a sebep o lm a kta d ır.


500

cuMHURtYEn^ Dö n e m i

d În v e d e v l e t Il Iş k Jl e r J

B in a e n a le y h b a ş la n ıla n k u t s îb ir le d ris v e icdcm ü sü n b ir hürm et ve m u ­ habbet d a ire sin d e n itc c ilc n m c s in i tem in v e b ir m a n e vi fe yzü ra b ıtayı in k ıta a u ğ ­ ram aktan v ik a y e iç in ö ğ re n c ile rin ü s la d la n n d a n b ir m e zu n iy e t a lm a d ık ç a ve ya b aşka b ir b e ld e ye g itm e k g ib i b ir m a ze re tle ri b u lu n m a d ık ç a ö ğ re tic ile rin i terk e d e re k başka ö ğ re tm e n le re m ü ra c a a ü a n n a m eydan v e rilm e m e k m ü la h a za sıy la o n a liın c ı m adde k a le m e a lın m ış tır. 17. G e re k te ş k ili m e lh u z ( D in D e rs le ri O k u lla n ) ve gerek e ly e v m m e vcu t ( K u r'â n - ı K e rim K u r s la n ) iç in id a re le rin e , p ro ğ ra m la n n a ve b u n la n n k a b u l e d i­ le c e k talebesine v e bu ta le b e n in s ın ıf v e m e zu n iy e t im tih a n la n n a ve c e v a m iil ş e rife d e y a p ıla c a k h ıf z ı k ıra a t c e m iy e tle rin in ne g ib i şeriat ve in tiza m daire sin d e y a p ılm a s ı ik tiz a e d e ce ğ in e v e b u n la rd a n ica ze t alan talebeye v e rile c e k belgelere d a ir m u fa ssa lca b ir ta lim a tn a m e k a le m e a lın m a s ı da pek fa id e li o la ca k tır. İşte bu h u su su n a rz ın a d a ir d e o n y c d in c i m adde tanzim e d ilm iş tir. V e lh a s ıl: B u g ü n m e m le k e tim iz d e d in i tedriste her zam andan ziy a d e ih t i­ y a ç v a rd ır. L c h u lh a m d y u rd u m u z u n m u h te lif sah alan n d a b ire r te rakki eseri m e şh u t o lm a k ta d ır. A n ı k d in î b ilg ile r sahasında b ir inhitat, b ir te v a k k u f v u k u u ­ na elbette n e c ip m ille t im iz , h a y ırh a h h ü k ü m e tim iz b ir nazar-ı m üsam aha ile bak a m a z. A s i l T ü r k M illc t i. n in a s ırla rd a n b e ri ilim -ü irfa n a ne k a d a r h izm e t etm iş o ld u ğ u n a ta rih şa h ittir.

İslâm â le m in in h e r tarafın da ve b ilh a ssa Bağdat, N iş a -

bur. S e m e rk a n L B u h a ra , K o n y a , B u rs a . İstanbul g ib i en b ü y ü k İslâm m e rk e z le ­ rin d e en m u n tazam ilim m ü c s s e s c le rin i ilk e v v e l v ü cu d a getiren n e cip T ü r k M i l ­ le ti b u lu n m u ştu r. A lp a s la n la n n , N iz a m ü Im ü lk Je rin , O rh a n g a z ile rin . F a tih le rin v ü c u d a g e tirm iş o ld u k la n p e k m ü k e m m e l m edreseler, d a rü tta lim le r bu id d ia m ı­ z ın en p a rla k ş a h iü c rid ir. B u y ü k s e k d in m ü e ssc se lc rin d cn y e tiş m iş o la n b irç o k T ü r k m e ş a h iri, ilim ta rih in in s a y fa la n n ı te rce m e yi h a lle ri ile te z y in etm iş, e b e d î b ir e r nâm b ıra k m ış la rd ır. O p e k a s il z a lla n n b u g ü n k ü lo ru n la n da şüphe y o k k i her tü rlü ilm -ü irfan c. bahusus d in î a h lâ k î b ilg ile r e k a rş ı a y n ı â li h is s iy a t ile m ütehassis b u lu n m a k ­ ta d ırla r. B in a e n a le y h b ir m ü d d e tte n b e ri b a zı h a d isa tın ilc a a ıiy le fa z la ilg i g ö ste rile m e y e n d in î b ilg ile r le d ris a ü h u su su n d a g e re k m ille t im iz in h e r v e ç h ile te ra k k i­ s in i g a ye b ile n h ü k ü m e tim iz ta ra fın d a n v e g ere k m uhterem a h a lim iz tarafından y e n id e n pek â lî- i c e n â b â n c b ir surette b e z l-ü a u fc itc b u lu n u la c a ğ ı şü p h e sizd ir.


t İMAM HATİP OKULLARI

501

A n c a k b ir ç o k m üslüm an v a ta n d a şla n m ızın ib raz e llik le r i h is s iy a iın b ir tercüm anı o lm a k üzere bu lâ y ih a y ı tanzim e m üsaraailc yü kse k b a şk a n lık la n n a la k d îm c m ücaserei o lu n m u ş olduğu m aruzdur.‫^^؛‬

İstanbul Müftüsü (Ömer Nasuhi Bilmen)

İstanbul M ü ftü sü Ö m e r N a su h i B ilm e n H oca.nın .'...bir m üddetten beri bazı h a d isa iın ilc a a iıy la fa zla ilg i gösterilem eyen d in i b ilg ile r tedrisatı....’ d iy e ­ rek ç o k n a zik b ir ü slu p la gündem e g e tird iğ i şey aslın d a "T e k P a rti" u y g u la m a la ­ rın ın 25 y ıllık zu lm ü d o la y ıs y la d in î tedrisatın y o k oluşu id i. Ö m e r N asu h i B i l ­ m en. "b a ğ c ıy ı dövm ekten ziya d e , üzüm yem eye ve ye d irm e ye ta lip o ld u ğ u iç in " . D iya n e t İşle ri B a şk a n lığ ın d a n sonra, H ü k ü m e tin e lin e geçecek olan bu rapor iç in bu hassas üslubu k u lla n m ıştı. V e bu rapor b ö y le cc bugün s a y ıla n 4 0 0 ’e yaklaşan İm am H a tip O k u lla . n ’n ın tem elini o lu ştu rm a kla tarih i g ö re v in i yap m ış oldu.

2. Diyanet işleri Başkanlı.ı. İstanbul Mûrtûl٥ ı27.5.1947 .0‫؛‬.

i


‫! ;‪ ...‬ي‬


:t

‫ ﻫ ﻐ ﺎ‬٠‫ﻋﻞ‬

O N A L T IN C IB O L l

TAJVRI ULUD٧ R » d ^ ’.ALLAHU EKBER'.e GİDEN v m

-


‫‪٠٠‬‬

‫ا‪.‬ت‬


‫ر‬

" T A N R I U L U D U R . ’d a n ..A L L A H U E K B E R ..C G fe E N Y .L

"K a n u n ko rku su "n u n " A lla h K o rku su .'n u n önüne g e çtiğ i y ılla n n v e rd iğ i b irik im bütün T ü rk iy e sathında "elden giden d in in " ye n id e n ele a lın m a sı gerek­

‫ﺀ‬

tiğ i fik rin i ve rm iş. M ille t P a rtisi G e n e l B a şk a n ı H ik m e t B a y u riu n ifa d e siy le de. " A lla h korkusunun her şe y in üstünde tutulm ası g e r e k tiğ i" / ‫ ^؛‬to plum un d in d a r k e sim le rin d e ke n d in i h is e ttirir olm uştu. Ö z e llik le bu d in d a r ke sim le rd e n bazı g ru p la r o rg a n iz e li b ir ş e k ild e "elden

‫ ا‬٠

giden d in in ele a lın m a sın ın ilk ş e k li örneği o lan "T a n n U lu d u r" d iy e okunan e zan lan , " A llu h u E k b e r" d iy e re k yeniden eski ş e k liy le o ku m a ya b a şla m ışla rd ı. A n k a ra . Ç o n u n . Y o zg a t. B ursa. E sk iş e h ir. E rzin c a n . R iz e ve E rzu ru m g ib i ö n e m li ye rle şim m erke zle rin d e 1946 y ılın d a n itib a re n "korsan" b ir şe k ild e A ra p ç a e za n la n n o ku n m aya başlanm ası; yasak da o ls a "T a n n U lu d u r" se siy le y ılla r d ır paslanan k u la k la rd a g ü ze l iz le r b ıra k m ıştı. H erkes, "dem ek k i o k u n a b iliy o rm u ş b iz im c z a n ım ız " ‫ ^^؛‬d iye re k, sonunda hapis hayatı da o ls a ö z le d ik le ri E z a n -ı M u h a m m e d iy e .y i terennüm etm ek is t i­ yordu. B u d ü şü ncelerle b ir k ıs m ı "b iz e e z a n c ıla r d erler" d iy e c e k k a d a r o rg a n iz e ­ l i b ir ş e k ild e g ru p la r o lu ştu rarak d e ğ iş ik ille rd e A ra p ç a e za n la r o k u y o rla rd ı. Ö z e llik le C u m a g ü n le ri tam an laşm alı b ir ş e k ild e ayn ı ilin 10-15 c a m iisin de v e a yn ı anda ko rsa n b ir şe k ild e oku n an A ra p ç a ezanlar, o k u y a n la n n h apis d a h il h e rşeyi göze a lm ış o lm a la n y la d e v le ü c id d i o la ra k z o r d urum da b a n k ıy o rdu. H atta bu ş e k ild e y u rd u n dört b ir tarafın da A ra p ç a ezan o ku ya n la rın ..^ k e n d ile rin e fa z la b ir şe y o lm a s ın iç in ço ğ u n lu k ta "d e li raporu" b ile a lm ış o lm a-

١٠ Jaesehke. Yeni Türkiye'de Istamhk,S . 2 O 0 TBMM.de arap^ azan okuyan Osman Yaz ve Hacı Yusufun ke^، gaiptanna takbklan istm .2 Bu gruplarla lig .3‫؛‬،‫ ؛‬çok ^ n ‫ ؟؛‬malumattan, bizzat bu ‫ اوأ‬organize edenlerle yapugtm reportajiann bulunduğu .Hatıralar, beiomûnde ilgilml. okuyacaksınız,


506

c u m h u r iy e t

DÛNEMİ DİN v e DEVLEf İLİŞKİLERİ

lan vc bilinçli bir ‫؟‬ckildc kendilerine ‫؟‬c٧relerinc "dcli''(4) diye lakdim edebilmiş olmalan bu "ezan g^plan"m n İşini de k٠aylaş‫اا‬m ‫ا‬ ‫ا‬ş oluyordu. E z ^ g ^p lan". CHP'nin din ad١na yapmış oldugu yenilikleri, halk la kabullemncdigi i‫ ؟‬in٠CHP'ye ve yapılan dini rcfonnlara ''dinsiz"Iik damgasını vurdugunda 0 günkü şartlama fazla zorlanmamış oluyordu. Gerek Demokrat Parii gerekse de Millet Partisi hem iktidara gelebilmek adına ve hem de halkjn isteklerinin yanında yer alabilmek adına bu ezan istemlerine ‫؟‬ogu zaman Sicak bakiyorlardı. '(Ezan Gmbu'' diye niteleyebileceğimiz. Arapça ezan okuyarak ezanin aslinin t o p la d a yeniden yerleşmesini araulayan kişilerden Osman Yaz ile. Hacı Muhiddin Ertugml isimli şahıslar 1949 yılının 4 Şubatında "ezan eylemi'' yaptıklannda 0 günlerin bati basını ile tüm Türk basını olayı "göriilmemiş hadise.' (5) başlığıyla manşetlerinden vermişlerdi. Milliyet Gazetesi TBMM'dc "Arapça Ezan', diye verirken. Cumhuriyet .'irtica Mecliste!" diye olayı duyumuşlu. Yine 0 günlerin .'Kader'. Gazetesi ise "Göriilmemiş Hadise'' "Mecliste A ra ^ a Ezan', diye olayı duyulmuştu. Evet 3 Şubat 1932 yılından itibaren yasaklanmış olan Arapça ezan, bu ta. rihıen tam 17 yıl sonra ve Türkçe ezan'a geçişin tam 17. yıl kutlamalannda da. üstelik Türkiye Büyük Millet Meclisi.nde yeniden A ra ^ a olarak okunmuştu. İşte olay ö y lesin e önemli oldugu İçin ve de CHP gibi bir .'Tek Parti., dönemine Wyle bir olay rastladıgı İçin İç basın ve dış basın olayı "görülmemiş hadise‫''؟‬ olarak yoritmlamışlardı. 4 Şubat 1949 tarihinden tam 40 yıl sonra: 1989 yılında kitabimin ezanla ilgili bölümlerini araşiınrken. derinlemesine sürdüğüm izler neticesinde bu iki şahsı. Osman Yaz ve Muhiddin Ertugrijl'u Ankara'da ikamet etmekte olduklan ^ bulmak ve kendileriyle TBMM'deki "Arapça Ezan'' olayını tüm tefcmıatjyla konuşmak fırsatını buldum. Osman Yaz ve Mubiddin Ertugrul ile bu tarihî olay üzerine yapngım rö٠ ^ a j ı ve sözkonusu bu iki zann akılalmaz ezan mücadelesini kitabimizin '.hail-

‫ د ئ‬Ankarv.da. 1946-1950 yıllan arasında, . z a i l Çubuk d٠٥umlu olan 20.25 kişi bu mak. iada *Bakirl^y. raporuyla raporlamp. .deli ٠Unvanıyla Ankara.da yıllarca Arapça ezan okumuş.

4.

. ‫و‬٠ ‫ اﺋﺔذ‬١ ‫د‬

5 5

.

Cumartesi gOnti V tarihli Cumhudyel. Milliyet. Kader gibi gazeteler olayı manşetlennde veıişlerdi

٠ ‫ص‬ ., S ;!


TANRI ULUDUR.DAN ALLAHU EKSERE CJDEN y o l

507

ralar.. ölümünde değerlendirmiş olduk. Böylecc biz de bizden sonra gelecek kuşaWara çok önemli bir iarihi ٧csikajn oluyoruz. Sözü ‫ا‬ck^a٢4 Şubat 1949 Cuma gününe getirerek 0 ^in Mcelis'le cereyan eden olayj mahalli olmas. hasebiyle en geniş şekliyle anlatmakta olan Kader Ga. zetesine getirmek isiiyomm.(.) Kader Gazetesi Demokrat Parti ٧c Millet Partisi çizgisinde olmastna ragmen Arapça ezan olayjm agır ve şaş١rttcı bularak kendisi de .'görtllmemiş hadise" başltgtyla olayt menşetten vcmıişıi. ''Tarikatçilar Ezan Okudu‫ "؟‬diyerek basjnj bambaşka yönlere çekerek verdigi olay İçin 5 Şubat 1949 tarihli Kader Gazetesinde şunlar yazıimtşttr. Meclis Müzakerelerinin En Heyecanlı Anında İki Kişi Meclis’te Arapça Ezan Okumaya Başlıyor!..

‫د‬

"Büyük Millet Meclisi'nin dünkü toplantısında, müzakerelerin oldukça hararetli bir safhasında, hayret verici bir hadise cereyan etti. Dinleyiciler arasın­ dan iki kişi birbirlerini takiben Arapça ezan okumaya başladılar. Mutad saatte celse açıldı. Gündemde görüşülecek dört sual takriri ile bazı kanun tasanlan vardı. Niğde milletvekili İbrahim Refik Soyer’in 1949 yılı bütçe kanunu tasansının 5.nci maddesindeki "memur" kelimesine dair sözlü sorusu görüşülmeğe başlandı. Maliye Bakanı İsmail Rüştü Aksal, bu takrire bütçe ka­ nununun görüşülmesi sırasında cevap verilmesinin doğru olduğunu söyledi. Refik Soyer hemen konuşulmasını istedi. Bakan teklifinde tekrar ısrar etti. Refik Soyer kızarak itiraz etti. Bakan ile Soyer arasında kürsüye inip çıkarak devam edip giden münaka­ şalar salonda yavaş yavaş artan bir asabiyet havası yaratmaya başlamıştı ki işte bu sıralarda, salonun arka tarafında dinleyicilere ayrılmış kısımda "AUahu Ekber, Allahu Ekber" diye bir ezan okunmaya başlandı. Sesin salondaki akisleri henüz kulaklardan silinmemişti ki. salonda bütün milletvekilleri ve dinleyiciler ayağa kalkarak, hayretle sesin geldiği tarafa bak­ maya başladılar. Bir kaç dakikalık kısa bir zaman geçmişti ki. resmi üniformalı polisler sesin sahibini sessizce salondan çıkarmak için içeri girdiler. Yine bu sı.

6. Kader GiJtetesi. ‘Demokrat Gaz.rs.ad1i yazışıyla çok partii sistem, .sçişın 1947 yılı başlarmda ‫ ؟‬Ikmaya başlamış. Dsmokfal ve Millet Parts‫^ ؛‬z ٠i٠i ^ .lan Ankara Bö!٠esi’ne .1 tef .a z e te ‫؛‬d.


508

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVT-ET İLİŞKİLERİ

rada ikinci bir ses. pcstıen. "Allahu Ekber” diyerek "lekbir" getirmeye başladı. Polisler bu ses sahibini de hemen dışan çıkardılar. Bir kaç dakikalık bir /aman içine sığan bu hadise, salonda büyük bir hay­ ret havası yarattı. Başkanlık mevkiini işgal eden Raif Karadeniz’in samiin ara­ sında çıkan bir sestir, demesi üzerine, bu hava dağıldı ve görüşmelere devam edildi. Arapça Ezan okuyan kimlermiş? Hadisenin kapanıp gittiği, görüşmelerin başlayacağı bir sırada Naşit Fırat, oturduğu yerden gazetecilere bakarak "hemen yazın bakalım', dedi. Hâdisenin cereyanı, yalnız gazetecileri değil, bir çok milletvekillerini de ziyadesiyle alâkadar etmiş olacak ki. Meclis Komiserliği odasına koşuştuklan görüldü. İki şahsın komiserlikte ifadeleri alınırken, "deli oldukları" haberi geldi. Bilahare "Tarikat Mensubu" olduklan söylendi. Bu söylentiler Meclis binası içinde bir kaç şekle girip, kulaktan kulağa fıslanır, tahkikat bir tarafla, müzakereler diğer tarafta devam ederken, salonda da meraklı konuşmalar başladı. Hamdullah Suphi Tannöver yanında İbrahim Arvasla bir şeyler konuşuy­ ordu. Biraz sonra Fahri Kurtuluş da bu meraklı konuşmaya kanştı. Uzunca bir zaman devam eden bu görüşmelerin benzeri, üçer dörder kişilik guruplar halin­ deki diğer milletvekilleri arasında da cereyan ediyordu. Müzakereler bittikten sonra Ferudun Fikri Düşünsel kürsüye gelerek, ha­ dise müsebbiblcri iki şahıs hakkında izahat verdi. Muhittin Ertugml vc Osman Yaz ismindeki bu iki şahsın tarikatçılıkla meşgul Ticanî Tarikatına mensup oldukJannı. bu sebeple sabıkalannında bulunduğunu bildirdi. Meclise Kütahya milletvekili İhsan Şerifin verdiği davetiyelerle girdikleri ve bu kabil hadisenin her milletvekilinin başına gelebileceğini, bundan böyle davetiye verilirken dik­ kat edilmesini sözlerine ilave etti.

Ezan Okuyanlara Hazır Damga: Tarikatçılar! Meclis polis komiserliği iki tarikatçının ifadelerini aldıktan sonra, netice­ yi Meclis Başkanlığı'na bildirdi. Yapılan tahkikat neticesinde ilk defa ezan oku­ yanın Muhiddin Ertuğrul. bilahare "Tekbir" getirenin de Osman Yaz olduğu tesbit edildi.


TANRI ULUDUR.DAN ALLAHU EKBER.E GİDEN YOL

509

Muhiddin Ertuğrul. üç ay evvel D. Dcmiryollan Kayaş işlcunesindc ista­ syon memurulgu yapmakla idi. Bir kaza neticesinde kolu kınldıgı için hizmetten aynimış ve Solfasol köyünde Abdurrahman Balcı isminde bir şahsın yanında çobanlık yapmaya başlamıştı. Abdurralıman Balcı'nın isminde bir şahsın yanın­ da çobanlık yapmaya başlamıştı. Abdurrahman Balcı'nın Ticanî tarikatına men­ sup bir şahıs olması sebebiyle, kendisi de bu tarikata intisap etmiştir. Tarikata intisap etlikten sonra Anadolu'nun muhtelif şehirlerinde dolaşmaya başlamıştır. Bu arada Kayseri'de bulunduğu bir sırada Arapça ezan okumaktan. Kütahyada da şapka kanunu alephinde bulunmaktan dolayı mahkemeye verilmişti. Seyahatleri sırasında bazı sinir buhranı geçirdiğinden dolayı akıl hastane­ sine yatmış ve 23 gün tedavi altında bulunmuştur. Osman Yaz ise. Çubuk'un Karaviran köyünde rcnçbcrlik yapmakla idi. Askerliğini bitirip köyüne döndüğü zaman Ticanî tarikatının köyünde yayıldığı­ nı görmüş, o zamana kadar hiç bir tarikata mensup olmadığı halde bu vaziyet karşısında bu tarikata intisap etmiştir. Pilavoğlu'nun tarikatı olan Ticanî tarikatı­ na giren Osman Yaz bundan sonra Anadolu scyahailcrinc başlamıştır. 1948 .se­ nesinde Kütahya’da bulunduğu sıralarda Arapça ezan okuduğu için mahkemeye verilmiş ve 3 ay hapse mahkum olmuştur. Yakın bir zaman evvel de, Ankara'da Hacıbayram Camiinde Cuma nama­ zı sırasında Arapça ezan okumaya başlamış ve bir müddet sonr ada "ey cemaati müslimin mehti resul çıktı" diye bağırmıştır. Bu vaziyetinden dolayı da mahke­ meye verilmişti? Halen Ankara'da muhakemesi devam etmekledir. Osman Yaz bu hadiselerinden sonra bir müddet ortadan kaybolmuş vc dün sabah Ankara'ya gelmişür. Tarikatçılar Meclise Nasıl Girdiler Dün sabah Abdullah isminde hammallık yapan bir şahıs, kütahya Millet­ vekili İhsan Şerif Özgen'in evine giderek kendisinin Kütahya'lı olduğunu ve bir arkadaşı ile beraber Meclis.e girmek için davetiye istediğini söylemiştir. Ihsan Şerif Özgen, arkadaşının kim olduğunu, tanıyıp tanımadığını sormuş. "Tanımazsıruz. fakat Kütahya'lıdır" cevabını almışür. İhsan Şerif davetiyenin birisine mü­ racaat sahibi Abdullah, diğerine de Muhiddin isimlerini yazmıştır. Abdullah iki davetiyeyi almış, kendi ismini taşıyanını Osman Yaz'a ver­ miştir. Muhiddin vc Osman Yaz öğleden sonra Meclis'e gelmiş, kapıda isimleri


510

c u m h u r iy e t

DONEMİ DİN VE DEVLCT İLİŞKİLERİ

sorulduğu zaman Osman Yaz isminin AMuIlah olduğunu sdylcmi‫ ؟‬٧c İçeri girmiştir. T arîkat ‫ ؟‬٠la٢Neler Anlaljyor Tarikatçjlar hakk.nda ^ l i s lahkikau halen devam cımck‫ا‬cd‫ا‬r^ Hadise muhıcmclcn bugün Adhycyc imikal edccekUr. Tarikat‫ ؟‬١lar hakk١ nda Jahkikal devam ederken kendileri ile gdriişen birar. kadaşjmjza ‫؟‬unlan anla٤mj‫؟‬lard»r: MuJıiddin Ertugml demişrir ki: .'Müzakereler yap.ld.gj s،rada onlan dinli, yordum. Birtenbirc İçime Allah ‫ا‬arahnd‫د‬n bir his geldi. Bu Jiissin lesiri ile vccd de kaldjm ve ezan okumaya başladjm. Bu kabil hisler bana nerede gelirse gelsin. Allah١ n ismini anmak İçin ezan okunjm." Osman Yaz da ‫؟‬dylc demiştir: "Arkadaştm.n ezan okumaya başladtgtm gdrtincc. elimde olmayan bir hislc devam enirdim. Tarikaiimizc gdrc herhangi birimizin ezan okumas. yanda kalırea geri kalanlann hepsi devam ettirmek mec. buriyciindcdir. Ben de bundan başka bir şey yapmadtm.'' T arikatçjlarjn Başka A rkadaşları Yar mi idi? Hadisenin cereyanından sonra. Meclis toplantısını müteakip Şükrü Sara, coglu gazetecileri Meclis Başkanlığı dairesine davet etti. Başkan vekillerinden Raif Karadeniz. Feridun Fikri Düşünsel idareci üyelerdcn Halit Bayrak'ın da iştirak ettigi bir top l^tı yapıldı. Hadise üMrindc i i k a t yapan Meclis komiserliğinin raponı okundu ve üzerinde görtşm cler yapıldı. Bu gö^şm eler Sirasında hadisenin cereyan ettigi anlarda. Meclis binasının dışında da ayni tarikata mensup 5-6 İşin in bulundu^ ve f»lis tarafindan sorguya çekildiği h a ^ r verildi. Olayın drgüdü bir olay oldugu üzerinde dunıldu." T B İ dc herzeyi gdze alarak Arapça ezan okuyan ve aslında kendileriy. le y ap ıtım ız rö ^ rta jla r okunduğunda da çok net bir şc^Idc gdriilecegi gibi Osman Yaz ve Muhiddin Ertugrul Beylerin bu hareketleri ve çeşitli illerde yap1 1 . 1 ezan eylcnderi. 14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra ezici bir çoğunlukla ikridara g e lc n ^ m o k ra t Paniran Arapça e z ^ a s c ^ s liy c t vem esine zemin ha. Z irliiş tır.

‫ﺑﻰ‬


TANRJ ULUDUK DAN ALLAHU

CİDEN YOL

5 ‫اا‬

Dcmokıai Parti nin biraz da. ikiidaf babansın. 19٠ ‫ ا‬aras. '. İ s l c ı ()6-195 .Halk Harckcti'.nc borçlu olmas» scl^îbiylc vcnniş oldugu A ra^a ezan lavizi. as bnda İıalk.n zoraki elde cnigi bir ba‫ ؛‬anyd،. Ve 0 günlerin DP kumaylanran da ifade eıiigi gibi asirnda DP'nin Arapça ezan diye bir meselesi de yoklu. Hedef İslâmcı kitleyi danl^am ak ve 0 kadarcık bir tavizle bile olsa 25 ytldır CHP zulmünden btkmı‫ ؟‬olan bir kitleye ister istemez isiamct gözükerek idi ‫؛‬ Jsiamctljga inanmasa bilel Nitekim TBMM'nin ilk ddnem Calip Ha^asj ve DP'nin yeni kumiayt .Celal Bayar. partinin 1949 Zonguldak Kongrcsi.ni yaparken bile, iktidara gel mek adtna inanmadtgt ‫ ؟‬eylere nasti venliklcrini açikça dile gelinni‫ ؟‬.ıir mokral Parti'nin kuralu^ ‫؟‬-unda hayli emegi olan Cihad Baban konuyla il gili olarak bir antstnt ‫ ؟‬öyle anlatmaktadır CHPnin dinsiz oldugu, camileri ahir yapngı toplantılarda hergUn tekrar'' ediliyor, alkı‫ ؟‬topluyor DP kumcular da bu sözlere hep ayni cnd ‫؟؛‬e ile: yatıi oy kayl^imemek ve iktidaır kaçımamak korkusuyla kar^ı Çikamıyorliirdı. Aslında oy toplamak kaygısı ile arkada‫ ؟‬lannın venni‫ ؛‬olduklar tavizler. Celal Bayar'ı ,bile tavizsiz hale gciimişıi. 1949 Zonguldak konferansım yapa^cn bir delege .nin ''Kadınlar evlerine dönmelidir. Bu açık çıplaklığa bir son verilmelidir ,Kur٠ ûn serbest olmalı. Ku^ân Kurelar açılmalıdır. Biz ezan sesiyle uyumak ezan sesiyle uyanmak isliyomz." demesi üzerine yanımda oturan Celal Bayar .kulagıma cgilerck: .'Bu geri kafalılarla ve iptidai insanlarla bizlcr ne yapaca giz?'' diye bana somtu‫؟‬. -fakat söz sırası kendisine gcidigi zaman oylan ürkütme mek olmak İçin 0 densiz, gerici delegenin haddini biIdimcmc ‫ ؟‬-li."^)Evcl genel de bu yapıda bulunan Demokrat Partisi, Celal Bayanın Zonguldak Kongresinde çok net olarak Ortaya koydugu gibi.inanmadıgı ‫؟‬-eylere de sırf iktidarla kalabil mek İdına taviz vem i ‫ ؟‬lerdi. DPnin iktidara geldigi 14 Mayıs iariliinden lam bir ay sonrra 14 Haziran tarihinde ezanin yeniden Arapça okunması İçin bir kanun verilen bu teklifin Meclisle kabulüyle, T ü ^ Ceza Kanununun)teklifi vem csi٠ (8 -maddesinin (Araj^a ezan okuyanlan cezalandıran madde) vicdan hurtyeti .526 ne ve laikliğe aykirt bulunarak dcgişlirilmi‫ ؟‬olması(‫ )؟‬.dini kitleye verilen bu ta vizlerin ilki ve en önemlisi sayılabilir. Dini kitleye bu taviz verilirken de DP'nin

İsmail Cem . TOrkye'do Geri Kalmışlığın Tarihi, s. 393-394. Cem Yayınlan, $ Beskı 8 Mustafa Dodan. Adnan Menderes'in Konuşmaları. c.1. s. 13.31. 7.

9. Prof. Dr. Çetin ö ze k .

Türkiye'de Gend Akımlar, s. 197.


CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET lÜŞKİLERl

5 Î2

asıl isicgi olan "Atatürk'ü Koruma Kanunu"/..^ laiklik ilkeleri ve bu ilkelerin şahsında da Atatürk'ü koruma kanunu çıkartılmıştır. 31 Temmuz 1951 tarihinde "Atatürk aleyhine işlenen suçlar! denilerek çı­ kartılan 5816 sayılı söz konusu yasa ile de aslında yeni 163 1er oluşmuş ve DP tarafından "devletin müesses nizamlan” gericilerden gelebilecek her türlü tehli­ kelere karşı emniyete alınmış olmuştur! Anık 50'lcr sonrasında çok daha değişik bir din-devlci ilişkisi vardır. Bu ilişkilerin temel özelliği de dindar kitlenin bu sefer de sağ adına dini açılardan mağdur edildiği ve zulme uğradığıdır. Sol ve sağ iktidarlar adına devlet eliyle dine zulmün yapıldığı yıllardır, artık bundan sonraki dönemler...

٠

٠ ٠١، : .


bibliyografya (s e ç il m iş KAYNAKLAR) ABADAN Prof. Dr. Yavuz; ABALIOÖLU Yunus Nadi;

Din ve Politika. Milliyet 10.9.1966. Yaşasın Hürriyet. Yenigün 25.10.1339. sh:l. Anarşiye mi Gideceğiz? Cumhuriyet, 9.10.1340. sh: 1. ABDULLAH Fevziye (Tansel); Mizancı Mehmet Murad Bey. Tar. Dcrg. No: 3-4 (1950-1). 67.68. ADIVAR Halide Edib; Türkiye’de Şark. Garp ve Amerikan Tesirleri. 1st.. 1956. AĞAOĞLU Ahmet; Serbest Firma Halu‫؟‬ılan. 1st., Tarihsiz. Üç Medeniyet, Ankara. 1298. Serbest Firma Hatıraları (İstanbul: 1969) 2. Basım. Hilafet ve Milli Hakimiyet, Ankara-1923. AĞAOĞLU Samet; Babamın Arkadaşları, tsL. Tarihsiz. AGAYEF Ahmet; Muarızların İtirazından Maksatları. (Hilafet ve Milli Hakimiyet), ankara 1339. AKARLI D. Engin. (G. Ben.Dor); Political Paıtipation in Turkey. (İstanbul: Boğaziçi Üniversite Yay.. 1975). Türk Yılı (İstanbul: Türk Ocakları Merkez HeycAKÇURAOĞLU Yusuf; ü Nesr. 1928). Üç Tarz.ı Siyaset, 1st. Hicri 1327. AKDER Pr. Dr. Necati; Din hüsmarcıbgı. Milliyet 23.10.1966. İslâmiyet ve Din Adamian. Cumhuriyet AKKAYA Av. Ziya; 9.11.1966. Prof. Mehmet Ali Aynî ٠Hayatı ve eserleri (İs­ AKSUT Ali Kemali; tanbul: A. Sait M.، 1944). Tcvfık Fikret. Ank.. 1947. AKYÜZ Kenan; öğretmenlerin Toplumsal Değişmedeki Etkileri AKYÜZ Yahya; (Ankara: Doğan B.. 1978).


514

ALDAYRAK Sudık;

&

ALP Tekin; ALTAY Fahrettin; AMCA Haşan; ANTELS. Celal; ARALIO(‫ ؛‬LU Yunus Nadi; ARAR İsmail;

ARAT Emin; ARDAKOÇ M. Kamran ARIDURNU Kemal; ARIBURNU Kemal; ARİF Mehmed; ARIK Kemal Fikret;

C U M H U R İY E T D Ö N E M İ D İN V E D E V L E T İLİŞK İL ER İ

Türkiye’de Din Kavgası (Şamil Yayınları 4. Baskı. 1984-lstanbul). Şcriatıcn Laikliğe (İstanbul: Sebil Yayınlan. 1977). Son Devrin Islâm Akademisi (Daru'l Hikmcıil Islâmiyyc). İstanbul. 1973. Sömürüye Karşı İslâm. İstanbul: 1971. Türkiye'de tslâmcılığın Doğuşu. Risale Yay. 1989>lstanbul. İrtica ın Tarihçesi (1-6). 31 Man Vakası. Meşrutiyet Islâmcılığı ve Siyonı/rn. Cumhuriyei'e Doğru Hilafetin Sonu. Devrimler ve Gerici Tepkiler. Tek Parti Dönemi ve Batıcılık. MSP Olayı. Araştırma Yay. 11312020. İstiklal Mahkemeleri. Nehir Yayınları. 1990.İST. Kemali/m (İstanbul: Cumhuriyet Ga/cıcsi ve Matbaası, 1936). Fransız Parlcıncnıosu Reisi ve Prof. Fuat. KÖPRÜLÜ 'nün önsö/İcriylc "Dindar Atatürk" Atatürk. Din ve Laiklik. Belge­ lerle Türk Tarihi Dergisi özel Yayını. 1968. Doğmayan Hürriyet. İst.. 1958. "Tanzimat Maarifi". Tanzimat, Maarif Vekaleti Yayını. 1940. Kurtuluş Savaşı Anılan (İstanbul: Çağdaş Yayın­ lan 1978). Atatürk'ün İzmit Basın Toplantısı (İstanbul: Bur­ çak Yayınları, 1969). "Büyük Nutuk'un Kapsamı. Niteliği, Amacı" Atatürk'ün Büyük Söylevinin 50. Yılı (Ankara: T.Tarih Kurumu Yay.. 1980). s. 119.80. "Atatürk'ün Günümüz Olaylarına Işık Tutan Bazı Konuşmaları" Belleten. Cilt IV. Sayı 177 (Ocak 1981). s.5.26. Kemalizm. 1969. Hilafet Meselesi (İstanbul: Petek Yay. 1955). Milli Mücadele ve İnkılaplarla İlgili Kanunlar. I. Ank., 1957. Atatürk'ten Anılar. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan. 1976. Anadolu İnkılabı IsL, 1923. "Medeni Kanun ve Yapılan Bazı Tcnkiücr" Siya.


BlBLiYXRAFYA

ARIKAN Celal‫؛‬ ARSAL S. Maksudi‫؛‬ ARSEL Frof. Dr. llhanj

ASIM Ahmedj ASIM Ahmed‫؛‬ ASKUN Vehbi Cem‫؛‬ ATA Tayyurzade‫؛‬ ATAAY Fr. Dr. Aytekin‫؛‬ ATATÜRK M. Kemal‫؛‬

^ATAY FalihRı^ıj

515

sal Bilgiler FaküUc.sî Ergisi. Cili XVIII (1963) Say. 1.5.193.213. Atoitlrkcültık-Kcmalizm (Ankara: T. İş Bank.‫!؟‬ Küllür Y٥y٠ ٠1974). "Teokratik ^ v lc i ve Ljiik t^vlcı". Tanzimat, Maari( Vekaleti Yaytnı. 1940. Orılu'tlan Yükselen Ses. Cumhuriyet, S.9.I96S. Haramlar ve Yasaklar ülkesi. Cumhuriyet 7.2.1969. Bitmeyen Tehlike Cumhuriyet. 13.3.1973. Şeriat ve Katlin. Cumhuriyet «.5.1973. Teokratik ^vlci Anlayışından ^mokrauk c^v. Icı Anlayışına. Ankara univeraitesi Hukuk Fakulicsi Yayınlan, 1975. Toplumsal Geriliklerimizin Soramlulnrı, ^ g a n Yayınevi 1977. Asim Tarihi. 2 cilt. Ist., Tarihsiz. ^ tin Hurufu, Vakit, 7.3.1940 sh: I. Sivas Kongresi (Isıanhul: inkılap ve Aka K.. 1963)٠2٠Basım. Tarih.! Ata. 5 cilt. Isı.. Hicri 1291-3. D‫؛‬nc Dayanan Bir ^vlciin özlemcileri. Milliyet 8.١0 1 9 8 ‫ة‬. Laiklik ve Din. Milliyet, 7.1969. Nutuk 3 Cilt ^ k ^îvrim Tarihi Ens... Yay. 113 ‫ ؟‬73‫ا‬. Basılış) Emekli Yargı‫ ؟‬Adnan ÖNEL. ÇlN'in hazırladığı ''Nuluk'un içinden" çeşidi dizi ve notlarıyla bu eserin kullanılmasında hdyUk kO" laylık sağlanmaktadır (Ank. YUcc Yay. 1981). Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri. 5 Cilt (4. Cilt ''tamim telgraf ve Beyannameleri" başlığını taşımakta, 5. ciltle "Tamim ve Telgraflar alt başlığı bulunmaktadır.) (Ankara: Türk inkılap Tirifiı ens. Yay.. 1961-72 ilk üç cilt 2. Basım.) Atatürk Un Söylev ve 3 cilt. ‫أئ‬.‫ا‬ ‫ﺛﺆم‬5‫ﻻ‬5١‫ﻷ‬ Nuluk.'Maarif Vekaleti Yayın, 1962.2 cilL Atatürk'ün Askerliğe Dair Eserleri. Ank., 1959. Başveren İnkilaj^ı. İSL. Tarihsiz. Eski Saat. 1917.1933 (İstanbul: Akşam M.. 1933) Çankaya Bateş, 1980. Atatürk'ün Haitralan. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan. 1^5.


516

CUMHURİYET D Ö I M İ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Kork. Ka^ii. (Hilafci ve Milli Hakimiyet). An-

k^al339.^

ATAY Halil Nesetj ATIF EFENDİ Muhammed‫؛‬

AVCIGÖLU Doğan‫؛‬ AVNİ Ahmet Rasim; AYBARS ErgUnj AYDEMİR S. Süreyya‫؛‬

AYKUT Şerefî AYNI M. Ali; BALER Mahmut‫؛‬ BALTACİOGLU ٤. Hakk,:

BARKAN O. Lût/i;

HARIM I) Faik Ahmet;

Büyük Meclis ve inkilap. (Ankara: TBMM M.» 1933) İslâm Yolu. Evkaf-i Islâmiye Mat. 1st. 1338 (1922) . Tesanür-ü §er'i١ Maibaa-J Amire. 1st.. 1339 (1923) . Türk İnkılabı ve Tasarruf. Hakimiyeti Milliye Matbaası. (Ankara: 1927). İslâm Yolu. Evkaf-i Islâmiye Mat.. 1st.. 1338 (1922). Beyan ve Hak Mecmuası Toplum yazıları (1325). İslâm Gazetesi Yazıları (1325). Milli Kurulu‫ ؟‬Tarihi Tekin Yayınevi. 1976. Fciava-i Deccaliyeyi Ibtal. Alcmtlar. 11.5.1336 istiklal Mahkemeleri 1923-27 (Ankara: Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi. Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü. 1979). Susu Arayan Adam. Ankara, 1959. "Atatürk'ün Kişiliği.' Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını. 1969. Tek Adam (Mustafa Kemal). 3 Cilt. Remzi Kita^vi. 1969. Kemalizm (Istanbul: Muallim A. Halit K.. 1936). Demokrasi Nedir? Felsefi, Tarihi. (Istanbul 1934) . Alalfirkten Anılar. Milliyet 9.11.1970. Din ve Hayat, !.‫؟‬tanbul. 1334. Yc‫؟‬İ1 Medeniyet, Dergah. C . I . Mayıs 1921 (1337). "A^türk" Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kurumu Ya. yinlan. 1969. "Tür^ye'de Din ve Devlet ilişkilerinin Tarihsel Gelişimi" Cumhuriyetin 50. Yıl Dönümü Semineri (Ankara: T. TaTih Kurumu M.. 1975). Siyasi Antlar: 1939-54. (Istanbul: Milliyet Yayınlan 1977).


b ib l iy o g r a f y a

BAÇARA.Hamdij

BAŞAR Ahmet Hamdi‫؛‬ BA§،LA1İ Fuat‫؟‬

BAŞGÖZ Ilhan. HOWARDE E. Wilson‫؛‬ BAYAR Celal‫؟‬ BAYDAR Mustafa‫؟‬

BAYKAL Bekir Sıtkı‫؛‬ BAYSÜN Cavid‫؛‬ BAYDR Hikmet‫؛‬

BAYDR Hilmi Kamil‫؛‬ BELEN Fahri‫؛‬ BENOJ^M echin ‫؛‬

517

Para ve İnkılâp 1936. Atatürk'le ü ‫ ؟‬Ay. Ank.» 1981 Ankara iktisadi ve Ticari ilimler Akademisi Yayınlan. Atatürk'le üç Ay ve 1930'dan Sonra Türkiye (Is. tanbul:Tan M., 1945). ''Din Hü^yeii". Atatürk Din ٧٠Laiklik. Belge, lerle Türk Tarihi Dergisi. ٥zel Yayını. 1968. Din ve Laiklik. Yagmur Yayınevi. 1962. Esas Teşkilat Hukuku Dersleri. 2. Cilt. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Talc^ Cemiyeti Yayınlan. 1942. Türkiye Cumhuriyeti'nde Egilim ve Atatürk. Dost Yayınlan. 1968. Ben de Yazdım. (1. cild). Isi. 1965. Atatürk Diyor ki. Isi.. 1957. Hamdullah SUphi T A ^ I ٥٧ER ve Anıları (Is. tanbul: Menteş K.. 1968). 93 Meşrutiyet, Belleten. No: 21-22 (1942). 45. 83. Mustafa Reşit Paşa. Tanzimat Adli eserde, s. 723^6. Türk İnkılabı Tarihi. I. II. kısımlar. 1 4 . III. kısım 1..İSL Ank. 1940.53. Düşünceler Belleten. No: 90 (1959). 267.85 AlatUrk, Hayati ve e seri.A n k .. 1963. ''M. Suphi ve Milli Mücadeleye El Koymaya ‫ ؟‬a. lışan Başı Dışarda Akimlar'' Belleten Cilt, XXXX٧٠Sayı: 140 (Ekim 1971). s. 587.654. Türkiye Devletinin Dış Siyasası (Ankara.. T. Ta. rihi Kunımu Yay.. 1973). ikinci Meşnıtiyei ^ v r i üzerinde Bazı Düşünce, icr. Bell.. N o: 90 (1959). 267-85. Sadrazam Kamil Paşa. Siyasi Hayan. Ank., 1954. "Atatürk Evrimi ve Din". Atatürk. Din ve L^ıklik. Belgelerle Türk Tarihi Ergisi, .z e l Yaytmt. 1968. "Bir lmparatwın ölümü". Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kunımu Yayını. 1%9. "Halifeliğin Kaldini ması., Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kunımu Yayını. 1^9.

‫د‬


518

BERKEŞ Niyazi;

BEŞİKÇİ İsmail; BETİN Saffet Orfi; BIYIKLIOGLUTevfik;

BLEDA Mithat Şükrü; BOLAY Hayri Süleyman;

BORAK Sadi;

BORATAV Korkut;

c p u n r r DÖNEMİ DlN ^

DEVLET İLİŞKİLERİ

"Mustafa Kemal ve Yeni Başkent Ankara". Ata­ türk'e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayım. 1969. "Neden Dil Devrimi". Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını. 1969. Türkiye de Çağdaşlaşma. (Ankara: Bilgi Yay.. 1973)^ İkiyüz Yıldır Neden Bocalıyoruz?. Yön Yayınla­ rı. 1969. Türkiye iktisat Tarihi. I. Cilt Gerçek Yayınevi. (100 Soruda Kitap Dizisi). 1969. Türkiye İktisat Tarihi. II. Cilt. Gerçek Yayınevi. (1(X) Soruda Kitap Dizisi). 1970. Batıcılık. Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler. İst. 1965. CHP'nin Tüzüğü (1927) ve Kürt Sorunu (İstan­ bul: Komay Yay.. 1978). Atatürk İnkılabı ve Ziya Gökalp. Yapla Kemal, Halide Edib (İstanbul: Güven B.. 1951). Trakya'da Milli Mücadele. 2 Cilt. Ank.. 1955.6. Atatürk Anadolu’da, 1919-21.1. Ankara, 1959. Atatürk Anadolu'da, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan. 1959. İmparatorluğun Çöküşü (İstanbul: Remzi K.. 1979). Türkiye'de Ruhcu ve Maddeci Görüşün Mücade­ lesi. İst. 1967. Felsefi Doktrinler Sözlüğü, Akçağ, 1989. 3. Basım-Ankara. Atatürk ve Din. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınlan 1972. Atatürk'ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev. Demeç. Yazışma ve Söyleşileri. Halkevleri. Atatürk Enstitüsü Araşürma Yayınlan. No: 2 1980. Gizli Oturumlarda Atatürk'ün Konuşmalan (İs­ tanbul: Çağdaş Yay.. 1977). "1923.1939 yıllannın İktisat Politikası Açısından Döncmlcrindirilmesi" Atatürk Döneminin Eko­ nomik ve Toplumsal Sorunlan 1923-1938 Sem­ pozyumu (İst...). Yüksek iktisat ve Tic. Mektebi Mcz. Demeği Yay. 1977 s. 39.52.


b Ib U y o c r a f y a

BOZARSLAN Mehmed Emin; BOZKURT Mahmut Esat; ÇAĞATAY Neşet;

ÇAĞLAR Behçet Kemal; CAHİD Burhan; CEBESOY Ali Fuat;

CEMAL Behçet; CEMALEDDİN Efendi; CEVATAli; CEVAT Mahmut; CEVDET PAŞA Ahmet;

CHALLEYEFeUfien; CHANTİTCH K.S. Chandan;

519

Türkiye'de Devletçilik. Gerçek Yayınevi, (100 Soruda Kitap Dizisi). 1974. Hilafet ve Ümmetçilik Sorunu (İstanbul: Ant Yay.. 1969).b Atatürk İhtilali. İstanbul Üniversitesi Yayınlan. 1940. Atatürk önderliğinde Saltanattan Cumhuriyete Geçen Türkiye, 50. Yıl Kitabında Ayn Basım. Laiklik nedir. Şeriat Nedir. Türk Tarih Kurumu Yayını. 1978. "Türkiye'de Din Sömürüsü ve Laiklik.. Belleten. Cilu 42. Sayı 163. Türk Tarih Kurumu Basımevi 1977. Bir Türk Kurumu Olarak Ahilik Ankara-1974. "Tutsak Asya Burcunda İlk Başkaldırma Bayra. ğı... Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını, 1969. Atatürk'ün İki Cephesi. Kanaat Kitabevi, 1939. Sınıf Arkadaşım Atatürk. İnkılap ve Aka Kiıabcvlcri Koll.Şü., 1967. Siyasi Haiıralan (İstanbul; Vazan Nesr, 1957). 2 Cilt Milli Mücadele Hauralan, tsL. 1953. Şeyh Sait İsyanı (İstanbul: Sel Yay. 1955). Hatırat. 1913.22. isu. 1922. Hatum.ı Siyasiye. 1st.. 1336/1917. İkinci Mcşruiiyci'in İlanı ve Oıuzbir Mart Hadi­ sesi. Ank.. 1960 (Faik Reşit Ünat tarafından yay­ ınlanmıştır.) Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve teraaü, Maibaa-i Amire. 1328(1912). Tarıh-i Cevdet. 12 cilt, IsL. Hicri 1301-9. Müskirat İstimali, ikdam. 12.9.1240 sh.l. Tezakir. TTKM.. Ankara 1953. Tezakir. 1. (M 2) 113.20) ‫)؛‬. İli (21-39). Ank.. 1953. I960.1963. (Cavid Baysun tarafından yaymlanmışur.) Dinler Tarihi. Varlık Yayınlan. 1972. "Türk Tansigi" Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kuru­ mu Yaymı, 1969.


520

ÇIGIMAN M. Kemal; ÇİLLER Selahattin; CLERGET Marcel;

ÇONGUR H. Rıdvan; CONKER Nuri; CUMHUR Muigan, GÖKALP Ziya;

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

İnançlar, 1971. (Der.) Atatürk İçin Diyor ki, Varlık Yayınları. 1971. ^ "Bir Ülkenin Düşüncede Usçu Düzene SokulmaAtaiark'e Saygı Türk Dil Kurumu Yayını. 1969. "Atatürk vc Dilimizin özleşmesi". Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını. 1969. Zabit vc Kumandan, Türkiye İş Bankası Yayınla, n. 1959.

Yeni Hayat/Doğru Yol (Ankara Kültür Bakanlığı Yay.. 1976). DANIŞMEN Zuhuri; OsmanlI İmparatorluğu Tarihi, IsL, 1966. DANIŞMEND İsmail Hami; OsmanlI İmparatorluğu Tarihi Kronolojisi. 2. baskı. İstanbul, 1961. DAVER Bülent; Türkiye Cumhuriyetinde Laiklik, Ankara Üniver­ sitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1955. Rum Patrikliği Meselesine Dair, yeni Mecmua C. DAVUD Adbulahad; 4. sYaı: 69/31/2/1339. DE CHAMBRUN Come Charles; "Atatürk" Atatürk'e Saygı, Türk Dil Kurumu Ya­ yını. 1969. "Olağan Üstü Bir İnsan" Atatürk'e Saygı Türk Dil Kurumu Yayını. 1969. Türkiye'nin 42 Hükümeti (Ankara: Başbakanlık DEMIRAL Cafer; Kültür Müsteşarlığı, 1973). Din, Toplum vc Kemal Atatürk (Ankara: Kardeş DEMİREL Ercüment; M.. 1969). Din. Toplum ve Kemal Atatürk, 1969. Bir Milletin Yarattığı Lider, Mustafa Kemal Ata­ DEMİRKAN Selahattin; türk, Belge Yayınları. 1972. Haçlı Emperyalizm. İstanbul, 1967. DEMİRTAŞ Ceyhun; Türkiye Maarifi Hakkında Rapor, Milli Eğitim DEWEY John; Bakanlığı Yayınları, 1952. "Aulürk'ün Ölümünden Sonraki Yengisi", Ata­ DİLAÇAR A; türk'e Saygı.Türk Dil Kurumu Yayınlan 1969. Bir Başka Açıdan Kemalizm. Beyan Yayınlan, DİLİPAK Abdurrahman; 1989-istanbul (5.. Basım). İnönü Dönemi, Beyan Yayınlan, 1989-lsıanbul (4. Basım). Cumhuriyete Giden Yol. Beyan Yay. 1989lsıanbul (2. Basım).


BİBLİYOGRAFYA

DOĞAN Avni; DOĞAN Mustafa; DUHAMEL Georges; DÜNDAR Ali;

DURAN Prof. Dr. Lütfi; DURAN Tülay;

DURDER Baha; DURSUNOĞLU Cevat; DURU Kazım Namı;

DURUSOY M. Orhan. GOKMAN M.

DUVERGER Maurice: ECEVİT Bülent;

EFENDİ Ubeydullah;

521

Yağmalanan Ülke Türkiye. Beyan Yay. 1988Istanbul (2. Basım). Kurtuluş Kurtuluş ve Sonraki (İstanbul: Dünya Yay.. 1964). Adnan Menderes’in Konuşmaları» C.l. İst. 1957. "Düşünce Devrimi”. Atatürk’e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayınlan. 1969. "Türk Devrimi Bir Bütündür". Türk Dili Aylık Dil ve Yazın Dergisi. Yıl 28. CiltXL. Sayı 336. 1979. "Yeni Yazı. Yeni Dünya". Türk Dili aylık Dil ve Yazın Dergisi, Cilt XLI. Sayı 345.1980. Bizde Laiklik. Cumhuriyet. 8.3.1965. "Son OsmanlI Meclis-i Mcbusanında Fclah-i Vatan İttifakı." Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 61 (Ekim 1972). s. 12.21. "Ata'nın Tiyatroya İlgisi". Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kurumu yayını. 1969. Milli Mücadelede Erzurum. Ank.. 1946. İttihat ve Terakki Hauralarım. isL. 1957. Kemalist Rejimde öğretim ve Eğitim (İstanbul. Kanaat K.. 1938). Muzaffer; Atatürk ve Devrirr.leri Bibliyografyası, türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 1957. Atatürk ve Dcvrimlcri Bibliyografyası. Ank.. 1957. "Kemalizm", Atatürk'e saygı. Türk Dü Kurumu Yayınlan. 1969. Ortanın Solu. (2. Baskı) IsL 1966. Atatürk ve Devrimcilik, Tekin Yayınevi 1973. Ulus Gazetesi Yazıları. Hilafet-i Sahiha. (Hilafet ve Milli Hakimiyet An­ kara. 1339. Kara Kitap; Milleri Nasıl akbıular. Mukaddesauna Nasıl Saldırdılar. Abdullah İşık­ lar kitabevi. 1977٠lsianbul. Hakimiyet-i Milliye Döneminde Hükümetin Takip Edeceği Yol. SebÜdıreşad, C. 22. sayı. 551.552(1923). SebilUrrcşad Toplam Yazılan.


522

ELlBALGUltekinj ELOVE E. Mustafa‫؟‬ EMİN Ahmet‫؟‬

EMRE Ahmet Cevdet‫؟‬ ENGELHARD Ed١ ١ ٠ ard: ERGİN Osman Nuri‫؟‬

ERGUN Aybarsj

ERlKAN Celal‫؟‬ ERKER Şükrü Galip ERNEST Dr. Jackh‫؟‬ ESEN P. Dr. N. Bülent‫؟‬ ESMER Ahmed Şükrü; ETEM Sadri‫؟‬ FARRERE Claude; FERİDUN Server; FİLİBELİ Ahmet Hilmi; FINDIKLIOĞLU Z. Fahri; FRUENGEN Hanns; GALANTİ Avram; GANDHİ M.K.; GEDİKOĞLU Şevket;

c u m h u r iy e t

DÖNEMİ DlN ^

D E ^ C T Il IŞKILERÎ

Aujıiirk vc Resim Heykel, Türkiye 1‫ ؟‬Bankas، Kü‫اا‬ü^ Yayjnlan. 1973. Gericilik vc ilericilik. Cumhuriyet 1.5.19W. Hallfc-i Müslimin. (Hilafet vc Milli Hakimiyet). Ankara 1339. Dinlerin Tenanüdu. Vatan. 21/4/1339. sh: 1. Atatürk'ün inktlab Hedefi vc Tarih Tezi. 1st.. 1956. Türkiye ve Tanzimat. İSL 1328 (1912). Türkiye Maarif Tarihi. 5 cilt (Istanbul. 1943). Türk Tarihinde Evkaf. Belediye vc Patrikhaneler. Yeni Türkiye Matbaası. 1937. Dr. Süheyl Unver Bibliyografyası. 1941. istiklal Mahkemeleri. Ankara, 1982. Bilgi Yayınevi. istiklal mahkemeleri. Kültür Bakanlıgı.Ankara. Komutan Atatürk, Türkiye 1‫ ؟‬Bankası Yayınlan, 1972. Izmir Suikast! vc istiklal Mahkemeleri (Istanbul: Temel Yay.. 1971). ‫ ؟‬ev.: Perihan Kuturman, Hilal٤Yükselcn. Dünkü Ğugünkü ve Yarinki Türkiye (Istanbul: ugur K.. 1946). Kabustan selamete Çıkılacak Yol, Cumhuriyet, 7.10.1968. SiyasiTarih, 1919-39. ank., 1953. Türk İnkılabının Karekteri. Maarif Vekaleti Yay. im .1933. ..Dirilen Türkiye". Atatürk'e Saygı. Türk Dil Ku. rumu Yayını. 1969. A nay^al^ ve Siyasal ^Igelcr. İS L. 1962. Uyanın Uyanın. Istanbul 1966. ..Tazimatta İçtimâi Hayat". Tanzimat. Maarif Vekaleti Yayın'ı. 1940. "Kemal A^ıürk", Atatürk'e Saygı. Ttirk Dil Kunımu Yayını. 1969. Küçük Türk Tetebbu.lar, c.l, isL, 1341 (1925). H ^ ^ a l Y o lu n ^ i Tccriltelcrimin Hikayesi RafeıZaimlcr Kitabevi. 1963. Kemalist Eğilim ilkeleri. Uygulamalar, çağdaş Yayınlan 1978.


BİBUYCX‫؛‬RAFYA

GENCOSMAN Kemal Zeki. BANOGLU Niyazi Ahmet; GENTİZON Paul; GERANDO F. De; *GEREDE Hüsrev; GIASNECK Johannes GİRİTLİOĞLU Fahir GİRİTLİOĞLU İsmet GÖĞEM Dr. Ziya; GÖKALPZiya;

GOKBERK Macit; GÖKBİLGİN M.Tayyib; GÖKMAN Muzaffer;

GOKŞEN Enver Naci; GOLOĞLU Mahmut;

GÖZÜBÖYÜK A. Şeref. SEZGtN Zekai; GONALTAY m . Şemsettin;

523

Aüılürk Ansiklopedisi (Türkiye Cumhuriyeti Siy. asal Tarihi). May Yayınları. 1971. "Mustafa Kemal ya da Uyanan Doğu". Alalürk'e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını 1969. "Modem Bir Devlet". Alalürk'e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını. 1969. Siyasi Halualanm I.lron (İstanbul: Vakit B.، 1952). Kemal ATATÜRK ve Çağdaş Türkiye. Onur Yayın. 1976. Türk Siyasi Tarihinde CHP.nin Mevkii. 2. cilt (Ankara: Ayyıldız m.. 1965). Kemalist Devrim İdeolojisi. İstanbul Üniversite, si. 1980. Dadaylı Halid Akmansu. İst. 1954. Türkleşmek. İslamlaşmak. Muasırlaşmak. İst.. 1918. Hilafetin Hakiki Mahiyeti (Hilafet ve Milli Haki, miyei) Ankara 1339. Değişen Dünya. Değişen Dil. Çağdaş Yaymları 1980. Milli Mücadele Başlarken, Ank.. 1959. Atatürk ve Devrimlcri Tarihi Bibliyografisi.. İsı., 1963. Atatürk ve Dcvrimleri Bibliyograsİ. 2 cilt (İstan­ bul: Milli Eğiüm Bakanlığı Yay.. 1968*1974). "Atatürk Harf Devrimi ve Ötesi". Alalürk'e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayınlan 1969. Erzurum kongresi, Sivas Kongresi, Üçüncü Meş. ruliyet (1920), Cumhuriyete Doğru (1921.22). Türkiye Cumhuriyeti (1923). Devrimler ve Tep­ kileri (1924-30) (Ankara: Başnur M.. 1968.72). Milli Şef dönemi. Ankara.1974. Demokrasiye Geçiş, lstanbul-1982. Halifelik Ne İdi? Nasıl Almdı-Niçin Kaldırüdı? (Ankaıa-1973). 1924 Anayasası Hakkındaki Meclis Görüşmeleri (Ankara: SBF Yay., 1957). Maziden Atiye. Dcrsaadei. 1339.


524

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

GÜREŞİN Ecvet; GÜRKAN Ahmet; HAGGİ Seyyid; HAKKİ İsmail; HALİM PAŞA Said, MEHMED Said;

H.ALLI Reşat; HANÇERLİOĞLU Orhan; HANÇERLİOĞLU M. Şükrü;

HERRİOT Edouard; HİLMİ İbrahim; İKBAL Muhammed; İLERİ Suphi Huri; İLGAN İhsan; İLGAR İhsan; İLHAN AtiUa; İLMEN Süreyya; İMECE. M.Seİim;

Müslümanlık Aleminde İntibah Emareleri. İslam Mecmuası, c.l. s.4. Eski Oyun, Cumhuriyet, 8.9.1968. Islûm Kültürünün Garbı Madcnileşürilmcsi. 1st., 1965. "The Atatürk Revolution and India." T. İş Banka­ sı Uluslararası Atatürk Sempozyumu (17.22 Mayıs 1981) geçici ayrı basım. Hilafet Alçaklara Değil Emin Ellere Teslim Edi­ lir. Sada-i Hak. (İzmir). 20/11/1338 sh: l. Buhranlarımız. 1st., hicri 1330-8. Buhranlarımız. (Nesre Hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ. Tercümen 1001 Temel Eser Yayınlanndan) 1st. 1973. Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar 1924. 1938 (Ankara: Genelkurmay Harb Tarihi Bşk. Yay.. 1972). Felsefe Sözlüğü Remzi Kitabevi 1973. İnanç Sözlüğü Remzi Kitabesi. 1975. OsmanlI Ittihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük. İletişim Yayınlan (e. 1: 1889.1902) 2. Basım 1989 ٠ İstanbul (Sedat Simavi Vakfı Bilim ödülü. T. İş Bankası 1989 Tarih ödülü). "Yeni Türkiye Yönetiminin Onaya Koyduğu" Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını, 1969. Avrupalılaşmak. IsL, 1332 (1916). İslâmda Dini Tefekkürün Yeniden Teşekkülü. İs­ tanbul 1964. Yeni İnkılap Nasıl Oldu? İleri. 56361349, sh: 1. "Aiatük, Laiklik. Din ve Devrim" Atatürk Din ve Laiklik, Belgelerle Türk Tarih Dergisi özel Yay­ ını 1968. Mütarekede Yerli ve Yabancı Basın. İstanbul 1973. Hangi Atalük. Bilgi Yayınevi. 1981 T a v a llı ScjİMîsı Fıkra. 1 st 1951. Atatürk'ün Şapka Devriminde Kastamonu ve İne­ bolu Gezileri. Türkiye İş Bankası Kültür Yayın­ lan. 1975


BİBLİYOGRAFYA

İNAL Mahmut Kemal; İNALCIK Halil; İNALCIK Halil; İNAN Afet;

INONU ismet;

İPEKÇİ Abdi;

İZ Mahir;

JACQUES Benuist.M.; JAESCHKEGotthard; KARAOSMANOĞLU Yakup Kadri;

525

Atatürk'ün Şapka Ocvriminde Kastamonu ve İne­ bolu Seyahallan. Ank.. 1959. OsmanlI Devrinde Son Sdra/amir. 14 cüz.. İsi., 1940.53. OsmanlI Devrinde Son Sadrazamlar. 14 cüz.. 1st.. 1940-53. "Tanzimat Nedir". Tarih Araşurmaları. Ank., 1941.S.237.63. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi (Ankara: T. Tarih Kurumu Yay.. 1977). 2. Basın Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Türkiye Iş Bankası Kültür Yayınlan. 1968. Atatürk'ten Hatıralar, Türk Tarih Kurumu Bası. nevi 1950 "Atatürk ve Dil Bayramı" Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını 1969. Kemal Atatürk'ü Anar­ ken. Türk Dil Kurumu Yayını 1955. "Milliyetin Temeli Olan Dil Birliği". Atatürk'e Saygı, Türk Dil Kurumu Yayını, 1969. Vatandaş İçin Medeni Bilgiler ve M. Kemal Ata­ türk'ten Yazdıklanm, T.T.K. Yayınlan 1969. M.Kemal Atatürk ün karlshad Haiıralan. T.T.K. Y .1983. İnönü'nün Hauraları (Haz. Sabahattin Selek) İnönü'nün Söylev ve Demeçleri, 1st. 1946. Hatıralar (2. cıld) Bilgi Yayınevi. Dağılan Kuşkular ve Onaya Çıkan Niyetler. Mil. leyct. 6.9.1966. l-aiklik ve Gericiler. Milliyet. 4.11.1968. İnönü Atatürk'ü Anlatıyor. Cem Yayınevi. 1968. Milliyet Na/ariycleri ve Milli Hayal (İstanbul: Kanaat K.. 1339). Yıllann İzi Mahir İz, irfan Yayınevi Çev.: Zahir Güvemli ve Rasim Özgen. Kaptan vc Mustafa Kemal Pars. (İstanbul: Yabancı Gözüyle Atatürk. 1955). Çcv.: HayruUar örs. Yerû Türkiye’de Islâmcılık (Ankara: Bilgi Yay., 1972). Ankara (İstanbul: Birikim Yay. 1981). Bütün Eserleri: 10.


526

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Polilikada 45 Y.l (Ankara: Bilgi yay. 1968). AıaiUrk. Remzi Kiiate٧i. 1961. Vaıan Yolunda‫ ؛‬Milli Mücadele Hauralar،. Jsi.. 1958. KAHRAMAN İsmail; Manevi A‫ ؟‬l»k٠Milliyci. 25.5.1968. KANSU Ceyhun A،uf; "Amıürk'ün Ulus Gerçegi". Aıaıürk'c Sayg،. TUrk Dil Kunjmu Yayjnj, 1969. .'Halk Savaşçısı". Aıaıürk'c Saygj. Tü^ Dil Kurumu Yayjn،. 1969. '٠ Alaıürk٠ ün ilkeleri". Aıaıürk'c Saygı. Türk Dil Kurumu Yayım. 1969. ٠ "Kurtuluş Savaşlarının Babası". Aıaıürk'c Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını. 1969. ''Dcvleii Yenileştiren Alaıürk''. Aıaıürk'c Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını, 1969. KANSU MazharMUfid; Erzurum'dan ölümüne Kadar Aiaiürkle Beraber. (2 cild). Türk Tarih Kurumu Yayını, 1966. KAPLAN Hoca Rasih; Islâmda Hakimiyet ve Tesis-i Hükümd (Hilafcı ve Milli Hakimiyet). Ankara 1359. Jlyas Sami. Halil Hulki. Hakimiyei.i Milliye ve Hilafeti Islâmiye (Yeni Gün M.. 1341). (2. baskı). Nesillerin Ruhu. Isl.. 1967. KAPLAN Prof. Dr. Mehmet; Jsliklal Harbimizin Esaslan, İS L . 1951. KARABEK‫ل‬R Kazım; Isliklal Harbimiz (İstanbul: Türkiye B. 1960). Mehmet Akif. Isi. 1968. Sülün 1.11 1971. KARAKO‫ ؟‬Sezai; "Atatürk'ü Anlamak". Aıaıürk'c Saygı. Tdrk Dil KARAL Enver Ziya; Kurumu Yayını. 1969. AıaiUrk'len Düşüncelere. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan. 1969. ''Atatürk'ü Hatırlamak'., Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kunımu Yayını. 1969. ''Atatürk, Siyaset Ahlaki ve Siyasi Partiler". Alalürk.e Saygı. Türk Dil Kunımu Yayını, 1969. ;Devrim ve ٨‫أذإ‬٠ ‫ ﻷﻵ‬Din ve ^aiklik. Belgelerle Türic Tarih Deresi özel Yayinı. 1968. "insan Olarak AtaiUrk". Aıaıürk'c Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını. 1969. » T a n y im a ııa n Evvel Garplılaşma Hareketleri". Tanzimat Maarif Vekaleti Yaylnı. 1 ^ . KARL Marx.FWEDR‫ل‬CH E n g e ls .v .: Murat Belge. Din Uzerine İstanbul: Gerçek ‫ ﺀ‬Yay.. 1966).


B!ÖL^Y٠ C R A ^ A

KARPAT Prof. Dr. Kemal

KAYNAR ^ o f. Dr. Reşatî KEMAL Alij KEMAL Mustafa‫؛‬

527

Türk Dcm.krasisi Tarihi-Sosyal. Ekonomik ٧٠ Kü‫اا‬ürc‫ ا‬Tcmcücr (!slanbui: Isu M.» 1967) Tür. kcy.s Poiiıics ٠Transition 10 a MuilJ ٠Party Sys. icm (Princclon. 1959) atll، kiıab.n ‫؟‬cvirisi. AıaiUrk ٧٠ Din Hü^y.li» Cumhuriyet. 30.4.1964. T.'lif-i Anasir. p٠am٠ ‫ ؟‬i Sabah.2 2 3 3 8 ٠‫ ار‬sh: 1. Türk ٧٠İslâm Tarihin. Kisa Bir Bakj‫"؟‬. Atatürk ٠ Din ٧٠ Laiklik. Belgelerle Türk Tarihi Dergisi. z l Yaytnt. 1968. Kemalizm, Mentes Matbaası, 1969. istiklal Mahkemesi Hatıralar.. İS L. 1955. Halıra. larınt Anlatıyor (Istanbul: Sel. Yay.. 1955). Atatürk. Bir Milletin Yeniden Doğuşu. Sander Yayınevi. 1972. Islâmda Başlık (Ankara 1978). imparatorluktan Günümüz. Türkiye'nin Toplumsal Yapısı (Istanbul: Cem Yay.» 1978). 2. Bisım. Kültür Üzerine. 1979. Sarıklı ihtilalci Ali Suavi. Isk. 1946.

٥٠ KILI Suna‫؛‬ KILI‫ ؟‬Ali‫؛‬ KINROSS Lord‫؛‬ KOLOGLL Orhan‫؛‬ KONGAREmre‫؛‬

KLNTAY Mithat Cemal‫؛‬ KLRAN Ahmet Bedevi‫؛‬

OsmanlI imparatorluğunda inkılab Hareketleri ve Millî Mücadele 1st. 156 OsmanlI, imparatorluğunda ٧٠Türkiye Cumhuri. yetinde İnkılâp Hareketleri. 1st.. 195 .

‫ؤ‬٠

‫ؤ‬

KÜRKÇÜOĞLU Ömer; LEVEND Agah Sırrı;

LEVONLAN Lutfy;

LORAINESirPerey; LRSAY Dr. Ziya; MARCHAND Rene; MARDJN EbuJ Ula;

Türk Ingiliz ilişkileri 1919 - 26 (Ankara: SBF Yay., 1978). .'Atatürk ve Devrimler", Atatürk'e Saygı. Tiirk Dil Kurumu Yayını, 1969. Tiirk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Sallatan Ank.. 1949. The Turkish Press 1925.1932 ^ ie n : Athens School of Religion 1933). Seymour Martin Lipsek ‫ ؟‬٠٧.: Mete Tuncay, Siyasi. insan (Ankara: Türk Siyasi ilimler [)erneği Yay. 1964). "Olağanüstü Bir insan", Atatürk'. Sayp. ٣ürk Dü Kunımu Yayını, 1%9. Yeni Düşün Adamlan. M İB . Yaymlan. 1979. "Bir Soyun Dyanışı". AiaiUrkc Sayp, Tflrk Dd Kurtimu Yayını. 1%9. Huzur breleri.٠3٠‫ث‬, İS L . 1966.

i


528

MARKS Kari, ENGELS F. MAZICI Nursen;

MENTEŞ Suphi; MISIROĞLU Kadir;

MOUSHRRAFA M.M.; MÜFTÜOĞLU Mustafa;

MUMCU Ahmet; MUTLUÇAĞ Hayri;

Mehmet RAUF Leskovili; NACİ Fethi; NADİ Yunus;

NEDİM Vedat; NİYAZİ Ahmet;

CUMHURİYET DÖNEMİ DlN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

MARDİN Şerif; Jön Türklcrin Siyasi Fikirleri. 1895.1908 Ank., 1964. Jön Türklcrin Siyasi Fikirleri. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan. 1964. Din üzerine. Gerçek Yayınevi. 1974. Atatürk Döneminde Muhalefet. İstanbul 1984. "Bir Kahraman insan". Atatürk’e Saygı, Türk Dil kurumu Yayım. 1969. "Halifeliğin Can Çekişmesi" Atatürk’e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını. 1969. "özgürlük Savaşı ve Mustafa Kemal". Atatürk’e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını. 1969. "Bizim Dinimiz". Atatürk. Din ve Liaklik. Belge­ lerle Türk Tarihi Dergisi Özel Yayını. 1968. Lozan Zafer mi. Hezimet mi? (2 cild) Osmanoğullarının Dramı. Sebil Yayınları. Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahitler (İstanbul: Sebil Yay.. 1972). 3. baskı. Yunan Meselesi. Sebil Yayınları. lst٠I977. Musul Meselesi ve İrak Türklcri, lsi-1976. "Türk Röncsansı". Atatürk'e Saygı. Türk Dil Ku­ rumu Yayını. 1969. Yalan Söyleyen Tarih Utansın (İstanbul: Çile Yay.. 1977). önemli Olaylar. Seha Neşriyat, 1988-lsianbul. Tarih Açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi. İnkılap ve Aka Y.. 1979. "Cumhuriyete Giden Yol 1: Erzurum kongresinin Tutanak ve Kararlan," Belgelerle Türk Tarihi Dergisi. Sayı 61 (Ekim 1972). s. 4-11. İttihat ve Terakki Cemiyeti Ne İdi? IsL. Hicri 1327. Atatürk’ün Temel Görüşleri. Gerçek Yaymevi. (100 Soruda Kitap Dizisi). 1968. İhtilal ve İnkılab-ı Osmani. IsL. Hicri 1325. Yaşasın Türk. Yaşasın. Türklük. Yenigün. 4/3/ 1340, sh: 1. Kcmalazmin Dramı, Çağdaş Yayınlan 1980. Haurat-İ Niyazi. İsı.. Hicri 1326.


BlBLlYXRAFYA

NUR، Celal‫؛‬

NUR، Osman‫؛‬ OĞAN M. Raif‫؛‬ OGUZ Reşat‫؟‬ OKTEFaik ‫؛‬ OKTAR Fethi‫؛‬ ONGUN Cemil Sena‫؛‬ ORNEK Sedat Veyis‫؛‬ OZANKAYA Ozer‫؛‬

OZDEM Ragıb‫؛‬ OZEK Doç. Dr. ‫ ؟‬etin‫؛‬

٥Z£RD،M M. Sami‫؛‬

529

Cumhuriyetin !İanına Mecbufduk. iJeri. 3 0 ‫ارا‬/ 1339٠sh:l. Hiiafci vc Hahfe, (Hiiafel ve MiJh Hakimiyet). Anlara 1339. Noksansız Cumhuriyet, !leri. 5^/134.» sh: 1. Abdulhamidi Sani ve Devri Salıanati, 3 cild. ‫ا‬5‫ ا‬٠1327/19^ 1. ikinci Abdülmecid. !st. Türkçe Kur'ân. Cumhuriyet, 21.9.1971. Varlık Ergisi Faciası, !st., 1951. ü ‫ ؟‬Devirde Bir adam (İstanbul: Tercüman Tarih Yay.. 198ü). Din Dersleri Ne Fayda saglıyor? Cumhuriyet, 10.8.1970. ilkelerde Din. Büyü, Sanat, Efsane. Gerçek Yayınevi. 1971. Türk Devrimi vc Yüksek ögrcıim Gençligi. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını. 1978. "Türk Kültürünün Çağdaşlaşma Süreci". Ulusal Kültür Dergisi. Sayı 3. Kültür Bakanlığı Yayınlan . 1979. '.Atatürk ve laiklik. Tekin Yayınlan Ankara1982. "Atatürk'ün ^mokrasi ^Rlcri," SBF ^ g i s i. c.XXX٧Il,sayı: 3^.89-103. ..Atatürk'ün Temel Kavramlan" B ^ o Yıllığı 1981٠sayı: VI: s. 83.94. "Tanzimaiıan Beri Yazı Dilimiz", Tanzimat. Maarif Vekaleti Yayını, 1940. Türkiye'de Gerici Akimlar. Ist.. 1964. Türkiye'de Laiklik. Gelişim vc KonıyuCTi Ceza Hükümleri. İSL, 1962. Türkiye^le Gerici Akimlar ve Nurculuğun İç Yüzü.. ^ v le t ve Din. ada Yay. Bilim Dizisi, Varlık Yayınlan, 1940. Aiatflrk fevrim Kronolojisi. HalkcvİCTİ Atatmk Enstitüsü Yayınlan, 1974. Bilinmeyen Atatürk. Varbk Yayınlan. 1976. "Dilden Bugüne Atatürk., atatürk'e Saygi, TOfk Dil Kunımu Yayını. 1^9.


530

OZGUMelahat; OZTDRKAv. Kazımj

PAŞA Kamil; PAÇA Tahsin; PAŞA Talat; PAVLOVA Nelia! PİNON Rene; PİTTARD Eugene: PRİCEM. Philips: RENAN Emest; RENAN Emest; RİZE Ekrem; ROGER Noelle; RONART Stephan‫؛‬ ROUX Jean Pnul;

RÜÇ.1.U Haydar; SARRl Mustafa; SAFAPeyam‫؛؛‬ SAİD Halim Pa^;

CUMHURJYFI. DÖNEMİ DlN VE DEV1.ET İLİŞKİLERİ

Yazı Dcvriminin öyküsü, lürk Dil Kufiımu Yayınla٢،١1978. "Aia^rk Dc٧rimlc٢i Sanal Alanjnda Bir Rcnaissancc.dir". Aiaiürk'c Sayg،. Türk Dil Kurumu Yaymı. 1979. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri ٧c Programlar،. 1st:. 1968. TBMM Albümü 1920-1973 (Ankara: önder Matbaasj. 1978). Tarih-‫ ؛‬Siyasi-‫ ؛‬Devlet.‫ ؛‬Aliye-‫ ؛‬Osmaniye» 3 eild. İSL. Hicri 1327. Abdulhamid Yıldız Hatıraları. İst.» 1946. Talat Paşa'nın Hatıraları İst.» 1946 (H.C. YAL­ ÇIN) tarafından yayınlanmıştır). ’.Balı Işığına Doğru"» Atatürk'e Saygı, Türk Dil kurumu Yayını. 1969. "Mustafa Kemal". Atatürk'e Saygı, Türk Dil Ku­ rumu Yayını. 1969. ''Atatürk'ün Anısına Saygı'.. Atatürk'e Saygı, Türk Dil Kunımu Yayını. 1969. '.Üstün Bir insan". Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını, 1969. Bilimin Geleceği» 2 Cilt, Milli Eğilim Bakanlığı Yayınlan. 1969. Bilimin Geleceği» 2 Cilt, Milli Egilim Bakanlığı Yayınlan, 1969. Bugünkü Türkiye (İstanbul: Sıralar M.» 1971). "Başçıların Gizi"» Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını, 1969. "Bugünün TUrkiyesi" Atatürk'e Saygı» Türk Dil Kurumu Yayını. 1969. "Kendine özgü". Atatürk'e Saygı. Türk Dil Kummu Yayını. 1969. Yapmak ve Yıkmak Lazımsa. Anadolu Gazetesi, 6/10/1340. sh:l. Hilafet ve Ankara Meclisi. Alemdar. 10/2/1397 Türk inkılabına Bakışlar, !sl.» Tarihsiz Dogu-Baiı Sentezi» Isi. ‘ (Neşre Hazırlayan: M. E rtu ^ l ‫ ؟‬2‫إدﻵ! ؛‬ ‫ ل‬:‫ى‬Halıiatı. ‫ﺀ‬: Yay/nlann; dan):.1973fo7 .‫؟ ؟‬١. Said Paşa'nın 3 Cild. Isı., Hicri 1328.

‫ز‬


BİBLİYOCI^AJFYA

SARRUAT Albert; SAYCI Prof. Dr. Bahri;

ŞEHSUVAROĞLU Haluk Y. SELÇUK İlhan; SELEK Sabahattin; SENCER Muzaffer; SERTEL Zekeriya; SERTOĞLU Mithat; SEVGİ Pr. Dr. V. Raşit; SHERRILL Charles H.;

SOYAK Hasan Rıza; SOYSAL MUmtaz; PEPRCO Willy; STEİNHAUS Kurt; STEPHAN Dr. Ronart;

SUNGU İhsan; TAHİR Kemal; TAHSİN Paşa; TANSELF. Abdullah; TANSU Samih Nafiz;

531

''Bir Ulusun Yen‫اا‬c‫او‬iri‫ا‬mcsi‫ أ‬Aıaıiirk'c Sayg» Türk Dil Kurumu Yayinj 1969. ^ ^ m c ilc rd c Yan.ljyor. Cumhuriyet. 1.4.19W. "AtatürkDc٧rimi"١Atatürk'e Saygt.TUrk Dil KU" ntmu Ya^nnlan 1969. .'Atatürk Laikliğinin Gerçek Amact ve Anlamt". Atatürk'e Saygt Türk Dil Kuntmu Yay. Sultan Aziz Hayau. Hal'i. ölümü. İS L. 1949. Bu Ne Biçim Müftü? Cumhuriyet 5.4.19M. Anadolu ihtilali. 2 Cilt (İstanbul, 1965). Milli Mücadele: Anadolu ihtilali, 2 cilt Isi.. 1965. Dinin Türk Toplumuna Etkileri, 1968. Haiırladtklartm 1905-50 IsL. Yaylactk M. 1968. ''Atatürk ve İslamiyet''. Atatürk. Din ve Laiklik. Belgelerle Türk TiHhi Dergisi özel Yaytnı 1968. 23 Nisan 1919'dan 24 Nisan I924٠ e kadar Anayasa Hareketleri. Ank. U.H.F. Dergisi, S.8, say.: 1. 2,Ank. 1951. ''Bu Yüce Türk'' Atatürk'e Saygı Türk Dil Kurumu Yaytnt. 1969. Bir Elçiden Gazi Mustafa Kemal. Tercüman Ya. yjnlart 1001 Temel Eser. Atatürk'ten Hatıralar. 2 cilt (İstanbul: Yapj ve Kretli Bankası Yay.. 1973). Anayasa.nın Anlamı. Gerçek Yayınevi 1974. "Savaşı Kazanan Komutan Sivil Giyiniyor" AtatUrk.cSaygı 1969. Atatürk Devrimi Sosyolojisi. Sander Yayınevi 1973. Çcv. Dr.: Bedri Tahir Saman. Bugünkü Türkiye ("İstanbul: Mabuat Umum Md.. 1937)‫ ؛‬AlmanCa asli: Dic Tarkei von heuic (Amsıcrdam‫ ؛‬Verlaa deSlccnuil.1936). "Tanzim.ı ve Yeni OsmanlIlar", tanzimat adil eserde, s. 777-857. Yol A۴ mı٠Sander Yayınlan 1973. Abdulhamitvc Yıldız Hatıralar Isı.. 1931. "Arap .Harflerinin İslahı ve ^gişiirilmcsi Hakkindi ilk Teşebbüsler ve Neticelen: IS62-18W" Belleten, sayı 66 (1963). iki Devrin Perde Arkası. JsL. 1957.


CUMHURİYET DÖNEMİ DİN ١ ^ DEVLET İLİŞKİLERİ

532

TANYU H ik m e t. G UKALP Z iya ; Y e n i Türkiye'nin HcdeOcri (Ankara: Hur. ٠ B. ve Y ay., 1956). Y a h u d ilik ve Tarklcr. ö lü k e n Yay،nlarj. t a p l a m a c io

Glu

p f. D r. M eh m e t;

Islam iyeii M ^ e m Hayaıa Uygulam a Çabalan. M illiy e t Ga. 19.1.1965.

T A R H A N M U m ta z;

K ü ltü r Değişm eleri. Ist.. 1951.

T E K Ç E ts m a il H a k k i;

'.Benim Atam im am ve insanlık A bidesi idi''. A ia ıü rk , ٠ .Din ve L a ik lik . Belgelerle Türk Tarihi D ergisi Ö zel Y aym ı. 1968.

T E N G İ R S E K Y u s u fK e m a l:

.'iman D o lu V a rlık Atatürk". Atatürk, Din ve Laik lik . Belgelerle Türk Tarihi E r g i s i ÖZCİ Y ayın ı 1968.

T İM U R T a n e r;

TU rk D evrim i ve Sonrası. Dogan Y ayınevi. 1971. Kurtuluş ve Yükseli? Döneminde OsmanlI Top" lum sal Düzeni, Ankara üniversitesi Siyasal B ‫؛‬lg ilc r Fakültesi Y ayın la n 1979. Şeyh Sait ve İsyanı (Ankara: A k is Yay.. 1968).

T O K E R M e tin ;

M asum Cüm leler. M illiy e t. 29.6.1967. M e kke -i M ükenem e'de T ürkiye Cumhurbaşkanı, M illiy e t. 16.1.1968. T O N G A S G e ra rd ;

Atatürkçü Felsefe Atatürk'e Saygı, Türk D il Kurum u Y a y ın ı 1969.

T O N G U Ç J . H a k k i;

M ektuplarla K ٥ y Enstitüsü Y ılla n . ‫ ؟‬agda? Yayın ları. 1979.

T O Y N B E E A r n o ld

‫ل‬

.;

..Atatürk'ün ü lk e s i N asıl B a iılıla şu '' Atatürk’e Sayg ı T ürk D il Kuram u Y a y ın la n 1969.

T U M A Y B e k ir;

Atatürk’ün D evrim Destanı, T ürkiye 1? Bankası K ü ltü r Y a y ın la n 1 9 ^ .

T U N A Y A T a r ik Z afer;

Türkiye'de Siyasi Partiler (İstanbul: Dogan Kar. d c ? B :. 1952). (3 cild) B atılıla şm a Cereyanı. Ist. B iz Cum huriyetçiler. Cum hıtriyct. 3 0 .1 0 .1 ^ . A m m e H ukıtkum uz Bakım ından II. M eşnıUyet'in Siyasi Teşekkülünde :G a rp ç ılık Cefcyanı". IsL. ü n ٥v H : . M c c . ‫ ؛‬I V ( 1 9 4 5 ‫ ؛ ؟ ؛‬g . 6 3 0 . "Osm anlI

imparatorluğundan

Türkiye.

Büyük

‫ ة‬٠ uam !‫ ل‬:‫ ث ؟ ت‬m ! er‫ ﺀ‬R‫ غ‬a٠ £ ‫ ة؛ ﻻ ة ؟‬٠ ‫ ف ﺀ‬Arm agan. tsL. ‫ ﺀ ؟‬١ 1956. ‫ ﺀ‬9 ٠ ‫[ ^ ﻣ ﺔ‬. M ş iı‫ ﻻ ا‬Sevia.e

-T ü rkiye'nin S iy ^ i G elişm e Seyri İçinde ik in c i ٠ j ٠ n T ü rk H arekelinin F ik r i Esaslan" POff. Tahir


TA ‫ﺀ‬

BİBLİYOGRAFYA

‫م‬ T٧NÇAY Mete;

TDNCER Erman; TDRAN Osman;

TURHAN Mümtaz; TURKGELD، Ali Fuat;

TÜRKOCUZ Osman: TUTENOJL Cav‫؛‬، Orhan‫؛‬

533

Tancr.e Armağan. IsL. 1956. Islamcılık Cereyan،. Baha Maibaas،. 962‫؛‬. S.iyasi Müessesler ve Anaya Hukuku Isianbu‫؛‬ üniversitesi Yayjnlan 1975. ^vrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük. Baha Matbaas،. 1964. Türk‫ﻟﻢ‬ye^nin Siyasi Hayaunda Baltlaşma Hareketicri. ISı.. 1960. Türkiye'de Tek Parti Yönetiminin Kurulması. Yurt Yaytnian. 1982-Ankar^ Türkiye'de Sol Aktmlar I: 1908-1925 (Ankara: Bilai Yay. 1978). 3. basjn Atatürk'e Nasıl Bakmak. "Toplum ve Bilim. Say. 4(Kis 1978). s. 86-92. Gençler ve Türkiye. Milliyet. 20.4.1969. "TUrklcr ve İslamiyet". Ank. üniv. Dil ve Tar. Cog. Fa^ Dera.. ٧ (1^5-6).. 457-85. TUrkiyc.de Manevi Buhran: Din ve diklik, İSL. 1964. Garbl،la§man،n Neresindeyiz. Türkiye Basjmcvi 1959. Görüp !‫؟‬itliklerimiz. 2. Bask،. Ankara. 1951. Görüp !‫؟‬ittiklerim. (2. bask،), TTKM, ANKARA 1971. Halifelik (Ankara. 1974). "1927 Ytlında Tü^iye. "Atatürk'ün Büyük SöyIcvinin 50. y،l، (Ankara: T.Tarih Kurttmu Yay. 19‫ ﻣﺔإ‬5.5 ‫و‬٠ ‫ ة‬0. Atatük'ü Anlamak ve Tantmlamak. Varlık Yayınlar، 1975. "Atatürk ve Mazlum Milletler". Atatürk'e Say.. Türk Dil Kurttmu Yay،n، 1969 Pr. Dr. H. Ziya: Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi (Istanbul: Ulgan Yay.» 1979). 2. basım. "Tanzimattan Sonra Rkir Hareketleri" TanzimaL Maarif Vekaleti Y a ^ ،. 1940. ٣tlrkiyc٠ de Çağdaş D ü şü ^ Tarihi, 2 CİİL Kwy. 19^.

OLGENERF.:

^ S A D İ ^ ^ A T T A R İH İM İZ İN A H L A K V E Z l H N İ Y I T M E S a E L E R l . l S T . . 1951

ÖLKÜTAÇIR M.Şakir;

Atatürk ve H arf E v r im i. TOrk D il Ktmtmu Yaytnlan. 1973.


534

ULUC Naşit Hakki:

ULUNAY RefiCevatî UNAT FaikREŞiTî UNAYDAN Ruşen Eşrefj

US Asim;

US Hakki Tarik‫؛‬

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVIET İLİŞKİLERİ

Siyasi Yönleriyle K‫ﻻ‬r‫ا‬u‫ ؤﻻا‬Sa٧aş, (isianbul: Mil. ‫ا‬iyc‫ ا‬Yay.. 1973). ٧‫ ؟‬Büyük Devrim (İstanbul: Ak Yay.. 1973). Halifeliğin Sonu, Türkiye İş Bankas» Küllür Yay»nlan 1975. Alij Günlük Sükulian Sonra. Alemdar. 13/ 2)1335. sh: 1 idam. Alamdar. 13/6/1336. sh:l. Türkiye Egiıim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bak.ş. Milli Eğilim Bakanlığı Yaymevi 1964. Alaiürk-Tarih ve Dil Kurumları.Hauralar (Ankara: T.Tarih Kurumu Yay.. 1954). iki Salıanai Arasmda. Dereaadcı 1334. Gördüklerim. Duyduklarım, Duygularım Meşruliyeı ve Cumhuriyet Devirlerine Ait Hatıralar V‫؟‬ TCkkiklcr (İstanbul: Vakit M.. 950‫ا‬964). 1930٠‫ا‬ Atatürk, indnu. ikinci Dünya Harbi vc.^mokrasi Rejimine Giriş Devri Ha.tıraları 1‫ ؟‬Kapak: Asim us'un HaiıTa Notlan (İstanbul. Vakit M. 1966). Mccİİs-İ Meb'usan. 1293-1877.2 cilt Isl.» 1940-

Menemen Olayı ve Kubilay, Çağdaş Yayınlan 1978. Din Eğilimi. Milliyet. 30.8.1971. USTUN Yakup; İnsanlığın Kurtuluş, üniversite Kilabevi. 1945. VAN L O O N H .١Villiem‫؛‬ VELIDEDEOGLU Hıfzı Veldet‫ ؛‬Tttrkiycdc ü ‫ ؟‬Devir. ..Atatürk'te Ulusçuluk ve Ulusal Bağımsızlık Anlayışı... Aratürk.c Saygı. Türk Dil Kurumu Yayını٠1969. ٠, Hareketleri ve Tanzimat" Tanzimat. Maarif Vekaleti Yayını. 1940. Atatürk ilkeleri ve Türk Kadınlığının ‫ ؟‬ilesi İzmir Meslek Kadınlan Kulübü Y. 1970. Bir Lise öğrencisinin Milli Mücadele Anıları Varlık Yayınlan, 1971. L ifler ve Din irs le ri. C ih u riy ci 2.8.1967 "Aiaıürktc Ulusçuluk ve Bağımsızlık anlayışı Auıtürk c Say،. Tirk Dil Kunımu Yayınımı 1969. Atatürk. T.T.K. Y.. 1979. VİLLALTA J.B.Î ..Doğunun Büyük Rcfom ‫ ^؟‬١ :u". Atatürk'e Saygı. VON MİKUSCH Dagobert; TUrkDıl K ^ m u Yayını, 1969. "M ^ ۵fa Kcn^l Avrupa ile Asya Arasında". Ala USTUN Kemal‫؛‬

‫ﺀ‬


b ib l iy o g r a f y a

535 A^aıürk'e S a y g ı.T iifk D il Kurumu Yayjn،. 1969.

Y A L Ç I N H .C a h id j

Ladn H a ^ criT a n in . 6/3/1340. sh: 1.

Y A L M A N Ahm et E m in j

Yakm Tarihle Görüp G c ç irtik lc rim . 3٠ c ilı (Islanbul: Y e n ilik B ., 1970).

Y A L T K A Y A M . ?erafettinj

"Tanximaitan Evvel ve Sonra Medreseler" Tanximat, Y a rlik Vekaleti Y ayınlan . 1940.

YALTKAYA

Tann Bu V arlığı N e .‫؟‬in Yarattı? Darülfünun ilahiyalFak. Mec. Sayı. 21. islanbul٠ 1933٠ Din A k li Değildir! İslâm Mecmuası, sayı 28. 1331. DarUl Hikmetin KUsadı M U nasc^ tıylc, İslâm Mec, Sayı: 61. 1334(1918).

Y A V U Z P rof. D r. Fehm ij

D ini E ğ ilim veToplum um ux tsL 1971. "Başkent Ankara ve AtaiUrk". Alaıörk.c Saygı TUrk D il Kunım u Y a y ın ı. 1969. "D in Eğitim i ve Toplumumuz, 1969.

Y U C E K O K A h m e tj

Türkiye'de Din ve Siyaset. Gerçek Yayınevi, 100 Soruda K ıia p D izisi. 1971.

Y U R T S E V E N R e fik j

TUrk Devrim i ve Kurtuluş Savaşı. Genel Kurmay HartJ Tarihi Y ayın ı 1976.

Z lE M K E K u r t j

"M usiafa Kem al'in V a rlığ ı".. TUrk D il Kurumu Y ayını 1969.

Z I Y A . Z A D E E bu .zj

Isianbulun Vazifesi. Tevhid-i E O ı , 17^/1337. irtica Hezeyanı, Tevhid-i Efkar, 28/10/1339.

Z İ Y A Y u su fj

D inim iz, lsianbul-1961 (2. Basım).

Cumhureiyci'in 50. ١‫؛‬ılında Rakam ve Grafikicrlc Milli Eğilimimiz (Istanbul: Milli Eğitim B.. ٠

1973. ♦ M ili) E g ilim Hareketleri 1927.19^ (Ankara: ^ v l c l Isiausiık E n s ü lû s ü ,196. ‫ﻵ‬ Hilafetin M ahiyeti Ser'iyyesi Hakkında A d liye ١‫ﺛﻢ‬e kili Seyyid Bey Tarafından Irad olunan nutuk (Ankara T B h IM . M .. 1340) çevirim yazısı: Haz:Suphi Menteş, Hilafetin M abiyei-i Ser'iyyesi (İsianbUl. 1969). ٠

Sa^leştirilmiş Oleini Ç çv: H.A^ ^Klcin. Şcri٠ at A çısın d a n . H a lif e liğ in l‫؟‬y٥zü (Istanbul 1970>, Ismaıl Kara, klâmcdık Düşüncesi C.I. s. 175-220 lsianbul.1987 2. Bas.) ٠ T evcih-i Cihat N ız ^ n a r ^ s i 5‫ ئ‬1331 ‫ أ‬19‫ ا‬١ , ٠


536

CUMHURİYET DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ

Türkiye Cumhuriyei Tarihi: 3. Devlet Matbaa­ sı. İSL 1931. ٠ Türkçe Kur٠ân Okunmaz IsL. 1958. ٠ T.C.B.M.M. Muhterem azalarına Hitaben Hayrat-i Şerife Hadamesi Cemiyeti Umumi Merkezi­ nin Mesleki ve İhtiyacı istekleri Hakkında Bir Anza, (24 sh.) Kader Matbaası: 1340 (1924). ٠ Devlet Salnamesi 1927-1928. ٠ (T.C.) Devlet Yıllığı 1928-1929. ٠♦ ٠ Düştür. 3. Tertip. ٠ Türk (Eski İnönü) Ansiklopedisi 33 cild). .TBM M Zabit Ceridesi. . TÜRKİYE 1923-1973 Ansiklopedisi. ٠ TBMM Gizli Celse Zabıtlan. 4 cilt (Ankara: TBMM M.. 1980). (İş Bankası Yay.) . Atatürk'ün Milli Eğiumimizlc İlgili Düşünce ve Buyrukları. Türk Dil kurumu Yayınları. 170. ٠ Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri. (5 Cilt). Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları. 1961. ٠ Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları. 1964. . Müderrisin Cemiyeti Nizamnamesi, Evkaf-ı Islâmiyc Matbaası. İst.. 1337 (1921). ٠ İstanbul Belediye Ihsaiyat (İstatistik) Mecmua­ sı C.3. Dersaadet 1330. ♦ Mcelis-i Mcşâyih Nizamnamesi ve 8 Talimat­ name Evkaf-i Islâmiye Matbaası. 1337 (1921). ♦ Türkiye'de Cumhuriyet Tarihi: 4. Devlet Mat­ baası. İst.. 1931. ٠ T.C.B.M.M. Muhterem AzaJanna Hitaben Hayrau Şerife Hademesi Cemiyeti Umumi Merkezi­ nin mesleki ve ihtiyacı istekleri hakkında bir anza. (24 sh.) Kader Matbaası: 1340 (1924). ٠

٠ VII. Milli Eğitim Şurası. Çalışma Esaslan. Ko­ nular ve Kararlar, MEBY. 1962. ♦ Alemdar Gazetesi, sayı: 3027 ٠747 - 748a. 19. 20 Kanunisani 1337 (1921). ٠ "Ellinci Yılında Laiklik sempozyumunun Ar­ dından..." Bîrildm. Sayı 48.1979. s. 84-98. ٠ Divan.ı Harb-i örfi Muhakemaü Zabit Ceridesi (Takvim-i Vckayi'in ilavesi olarak veriliyordu)


BİBLİYOGRAFYA

537

1335(1919). ^ Durum Dergisi. Elmalı Yerinde Kalamaz, sayı: 99.1.9.1966. ٠ Meclis.i Mebusan Zabıl Ceridesi. Ekim.Kasım 1334 (1918). ٠ MiIIci Mecmuası, c.1-5.1947-1949. ٠ Musavâl Gazetesi, sayı: 211. İzmir 1328 (1912). .f Peyam-i Sabah, sayı: 11178/848. Kanunusani. 1337(1921). ٠♦٠ Selamet Mecmuası. (Ömer Rıza Doğrul): c.1-2. 1947-1948. ٠ Takvimli Gazete, yıl: 2. sayı: 34-129. Eylül 1328(1912). ٠ Tanin Gazetesi. Aralık 1339 (1923) sayılan. ٠ Temsilciler Meclisi Tutanağı, c.3.1961. .٠. İbrahim Eıhcm Efendi İstiklal Mahkemesinde. Tanin. 7/1/1340. sh: 11 Vatan. 7/1/1340 sh: 12. ٠ Vatan Gazetesi. 9.11.1924. ٠ Yeni Tasvif-i Efkar, sayı: 1-127. 1325 (1909). ٠ AtatUrk, Kurtuluş Savaşı. Devrimler vc Cumhu­ riyet Türkiyesi ile ilgili Kitaplar. İsmail Arar Kü­ tüphanesi katalogu 1960. ٠ Atatürk, Hayatı ve eseri I.. Ankara. 1963. ٠ Tarihi Muhakeme. 1.1st. 1919. ٠ Türkiye Büyük Millet M e clisi Hükümetinin Kuruluşu vc Siyasi Karakter. 1st.. Tarihsiz.

4. "Amme Hukukumuz Bakımından İkinci Meşrutiyet.in Tefekküründe Islâmcılüt Cereyam". 1st Univ. Huk. Fak. Mec.. XIX (1954). ٠ TÜRK DEVRİM TARİHİ ENSTİTÜSÜ: Cumhurbaşkanlan. Başbokantan vc Milli Eğitim Bakanlannın Milli Eğiümle İlgili Söylev vc De­ meçleri. L. Ankara. 1946. 4 Bozguna Uğrayan Tek Cephe.Atatürk'ten Bir Hatıra ve Muhalefetin Akım Kalan Birleşme Te­ şebbüsü (Ankara: Güneş M.. 1954). Demokrat Parti Neşriyatından IL ٠ (1924 Sonundan itibaren: Cumhuriyet) Halk Fırkası Nizamruunesi (Ankara, 1339).


538

CUMHURİYEl. DÖNEMİ DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİ H a lk F.rkasi Iciim ai (Grup Tutanaklar،) BI. 1/ 2 / d n .^ .c b k z . ٠

C H F BUyUk K ٠ n ۶ cs ٤ Program. (15 E kim 1927) (Ankara: T B M M . 1927).

٠

I C H F Program،

(Istanbul: Devlet

M ..

1931).

C H F Nizam nam e Projesi (Ankara: T B M M M.» 1931).

٠

C H F H alkevleri Talimamamesi (Ankara: H akim iy ci-i M illiy e M . ١ 1932). ٠

C H F X . Y،1 Rehberi. (Ankara: H akim iyci-i M illiy e M .. 1933). ٠

i

H ila fe t ve M illi H akim iyet (Ankara: Metbual ve istihbarat M .. 1939). M üderrisin Cem iyeti Nizamnamesi. Evkaf-i isia m iy c Maibaas،. 1st.. 1337 (1921). ٠

AtittUrk Din ve Laikljk. Belgelerle Türk Tî^ihi Ergisi Özel Yay،n،١ 1968. ٠

Atatürk D iyor ki. M illi Egitim Bakanljg، Yay،m. 1980. ٠

٠ Aratürk ٠ ٠ y،nlar،. 1964.

"

T ürk Tarih Kuram u Ya-

♦ T ürk D e ^ im Tarihi. Genel K u ^ a y H a ^ Tarihi Ba^kanlig، Yayın،. 1971. ٠ H iütim iyct i M illiy e ‫ ؛‬Hüseyin Cahid'in Son Muhalefet،» 9.11.1339. sh: 1.

♦ KADRO (Ayl،k Dergi). T،pk، Basım . 2 ٠ e lli. Ankara iktisadi ve ilim le r Alradcm ısi Yay.nlar،. 1978-80.

٣

»cari

٠ Is litn iy c l ve TurklUk. e.I.8. say،.: 9-191. N،san 1328. (1912). e. 13. say،.. 326. 1330

^

٦

(1914).

♦ Seyh Saffet !‫ ؟‬lihai Kapılan ^ p a n m .5 m ı^r? Hakimiyet.، Milliye. 4/3^1WO.sh: 1.

٠Tanz.imaı‫ ؛‬Maarif Vekaleti Yayını 1940. Tugral‫ ؛‬Hanedan Erkânının Vatandan ÇıJ^lı s ı n a Nasıl Karar Verildi? Tanin. 6/3/1340. sh. ٠

l

‫د‬


-

539

b ib l iy o g r a f y a

C U M H U R İY E T ٥ ÖNE٥ r i D İ N - D E ^ E T İL İŞ K İL E R İ İÇ İN BAŞVU R ULA C AK Y ABA N CI KAYNAK LAR

L٠ . RUSTOV Dankwart: ABADAN Nermlnj ADIVAR Halide Edlpj

ADNAN ADIVAR Abdulhak:

A L A E D D iN M .K iralî ALBRECHT W.J ALLE.N Henry Ellshaj ALP Tekin; AR.VISTRONG H. C.î ILAlLEY Frena Edftarj BAMBERG F.î BAREA.NOmer L u tn ‫؛‬ ٠ A ŞG ،IL A B Fua،î

BAŞG (٠ ) Z Ilhan ,‫؛‬

S ^ IE T POUR L'CTUDE DE WHISTORIETORQUE: Historicdc la RcpubligucTurguc, IsL 1935. IWERNATIONAL lABOUR OFFICE Latour Problems In Turkey, Geneva, 1950. "Politics anda İslâm In Turkey" (der) R.N. Frye İslâm and Ibc West (Lahey: Mouio. 1957) Social Change and TurkishWomCT. Ankara, 1963 Memoris. London. 1926 Turkey Faces West. New Haven. 1930 "Diciaioship anda Refo^s in Turkey." Yale Review. Cu7. 1929, s. 2 1 M ConOici of East and West in Turkey (Lahore: Shaikh hlu. hammed Asharf, 1935) Jamia millia Extension lectures. Ba Science Chez 5‫ ﻣ ﺎ‬Turcs Ottomans, Paris, 1939 "Interaction of Islamic and Western bought in Turkey.' (dcr). T.C.Young. Near Eastern Culture and s^ .ciy fprin. ceiion. 1951). 5.119.29 Adli Inkjlab.n ana Hailan (Istanbul: 1937) Grundrjss dcs Osmanischen Staaisrcchis. Berlin. 1905 The Turkish Transfomiaiion (A study in Swial and Rclig.o. us development) (٧ niv٠of Chicago ftess.1935) ‫ ﻣ ﺎ‬Kcmalismc, Paris. 1937 Grey Wolf. London. 1932. British Policy and the Turkish R efo^ Wovemcni. Cam^id. gc. Mass. 1942 Geschlc dcr ^enialiscncn angelcgcnheiicn im Zcitraumc des Pariscr und des BcrlinCT Friendens. Bwlin, 1 9 2 ‫ة‬ * h ‫ ﻟ ﻤ ﺎ‬Sur la Distributuon des Totcs aux agriculicurs ct Ics problems essentials tfunc RefoTOe agrairc en Turguic.. R. Fac. Sci. Ec. Univ..132- ^ ,(1944.5) ‫ ا‬5‫ا‬ ‫ ﻣ ﺎ‬Turguie. Paris. 1939. (No. ٧ I1 inH. L^vyullm am VC .Mir. kinc.Cueizeviich (^aytnlayic.lar).‫ ﻣﺎ‬٧,e iu ^tg u e des pcuple) HGWARI3 E. Wdson‫ ؛‬Edicaiional ^ b le m s tn Turkey 1 9 2 0 . (Indiana ٧ niv٠ 196S) Lhalic and Alta^ Series ٧٠١. «6

BECKER S. H.‫؛‬ »E R K E S N lY A Z lj

BlRGEK.John; BlSDEE Eleanor‫؛‬ BREMER Marie Lufse; BRICE W.C.J

CANARD M٠٠

I.slamsitKlicn. 2 cildL ^ipirig. 1932. "Historical B^kgrouml of Turkish Sccularism'm R N. FRYE. « 1. Islam a ^ the West. The Hague. 1957. s: 41 ‫ﻗ ﻪ‬ The I^jvelopmeni of S^ulansm in Turkey. Montreal. 1 .4 . A Guide to Turkish Area S tt^ . Wishingtuiv، 19‫اي‬١ New turks: PioncR of the Pe^iWic 1 9 2 0 .» (‫ﺣﺄ‬:‫اى‬٠‫لﺀه‬٠. hi.: llniv.of Penncsy.lv.ni. Press. 1951) Die Memoiren dc.s I١٠k is ^ n Derwuschs As«‫ ؛‬Dc،4.t? l)iah١fi١ Willdorf Hassen. 1959. "The Pojnd.tion Gf Turkey‫ ا ذ‬9‫ ا ﻵ‬٠. The ‫ل‬،١ I I I CXX/3 (1954). M7.35İ .Cvnffurt B kiS iven a e ei l,٤.m''. Annılcs dc ‫ل‬٠‫ ا‬٦‫ا'ﺑﺊﺀ‬ d'Etudn O ric n u l. (C c u y ٠١rk Y lt l İ1949 ‫ ح‬١‫ ا‬200 ‫و‬


540

CUMHURİYET D ^ M ‫ ؛‬DlN VE D E ^ C T İLİŞKİLERİ

CASTAGNEJ.J CHARMES G.Î CHILDE Gordon‫؛‬ DAVISON R.H.Î

DEANY Jean ‫؛‬ DEPONTO .‫؛‬ DIRKS Sabina ‫؛‬ DUCHEJean ‫؛‬ DLDAH.W .‫؛‬ EBERHARDW .‫؛‬ EICHMANNF .; ELIOT.M. Grlnnel: ELLISON Grace‫؛‬ EMJN Ahmed‫؛‬ ERENNurl; FESCH Paul‫؛‬ FREY F.W.‫؛‬

^RER.N ٠ .‫؛‬

"‫ ﻣ ﺎ‬Laiinisaiion dc !'alphabet Turk dans Ics republiocs wrko-ıarama dc l'U.R.S.S.". R. Et. Islam. 1(1927). 321.53. L'Avcnir dc la Turguic.‫ ﻣ ﺎ‬Panislamislc, Paris. 1883. ١٧hai H a p p e d In Hisi.ty. Penguin Yajnncvi. 1976. .Turkish Altitudes Concerning Christian Muslim Eguality in the Nineteenth Cenuty". Amwican Historical RevieW, LIX (1 9 5 3 (. (844.64). "Euro۴an Archives as a secure for laiCT Ottoman hisio^'' in R c ^ n on Cu^OTt Rcscarc on the Middle East 1958, Washington. 1959. 5.3 3 5 ‫ﺑﻰ‬. "Westemizad Ediucation in Ottoman Turkey" The M.ddlc East Journal. (Summar. 1961)289-301. 5‫' ﻣ ﺎ أ‬Souvenirs, du Gari Mustafa Kemal Pacha”, R.Et. lslam.I(1927). 117.222. COPPALANI K.. 5‫ ﻣ ﺎ‬Confrcics religiuses musulnamcs Ce. zayir. 1897. La Famillc Muslumanc Turguc. Mouton and Co.. 1969. Historic Du Mond^ Rammarion, 1958. .'Die Gesundung dcr Turkischen S^J^hreform". ^ r Islam XXVI (1942). 77.1IW. ”Nomads and Farmers in South-Eastern Turkey: Problems of Sctilcmcni'.. f ^ e n s VI (1953)3 2 9 ‫ﻰ‬ ‫ﺑ‬٠ Die Reformcn dcs Osmanischen Reiches., mit ^;so n d ^ cr Bcoicksichligung dcs Vcrhaltnisscs d‫ ؟‬r Christen dcs M c n is zur Turkischen Hcffschaf^ Berlin. 18585 Modem Turkey: A Politic-Economic Interrelation 1 9 8 ‫ ؟‬. 1923 E lu s iv e : with Selected Chapters by Representative Authorities (New York: MacMillan. 1924) Turkey Today (London: Hutchinson 1928). The Development o f Modem Turkey as measured by ii4s Press, New York. 1914. Tiffkcy Today and T o m o ^ w : An_E‫ ؟‬perimcr١ t in WestenniMiion (LondOn. Pall Mall Press. 1963). ' ‘ aux demİCTS jours d.A M ulH am i^ Paris. The Turkish Political Elite. Cambridge. Mass. 1965. ‫ذ‬ (der) Robert E. Ward VC Dankward A. R^IOW Politick M odemi/aiion in Japan Turkey (Princeton Univ. Press. 1964). (cd) Islam and the West. The Hague. 1957.

COERCES Berthe‫؛‬

Caulis "Wustafa Kemal, dcsiani". Atatürk'e Saygt Türk Dil Kurumu Yayint, 1969.

GIBB H ^ R .. HAROLD Bowen; COKALP Zlyaj

T ^ S s d fî^ a rio n lm Uid Western Civilization 1959 ^ iy a-

HARR1SG.S.; HARTMANN, SCHEEL H.;

‫ﺔ‬

‫ﺳ ﻘ‬

‫؟ ة‬

: ‫ ؟ ' ئ ; ؟ ة‬: ‫ ة ة‬٠، ‫ ا‬£ ^ ‫ل‬،.(

(EteTteyaJe^ BeiiKe zur Anibislik. Semilislik und Islam-

7: 195 217.21 .

‫؟ ة ة‬ ٠

. ‫ع‬

‫ئ‬

‫ع‬

:

‫ﺶ‬

‫ة ةﻟ‬

‫ ا ' ؟‬٠‫ أ‬.

‫ﻼ‬

‫ا ﻟ‬

09‫» ل‬.


BİBLİYOGRAFYA

HAUPT G.; HEYD U.;

HORNP.; HOSTLER C.W.; İNALCIK Halil; JAESCHKEGotthard;

KARAL E.Z.;

KARPAT K.H.;

541

'.Der Islam in der neuen Turkei... WI, n.s. Ill (1954), 262*7. ..Beitrogc zur Gcshisctc des Kampfes dcr Turkei um ihre Unahbangigkcil". WI. n.s. V (1957). 1.64. "Aud dem Wege zur Turkischen Rc;ublik'., VI, n.s.. V (1958). 206.18. "Lc dccbul du mouvcmeni socialistc cn Turgic.' Lc Mouve. mcnlSovial. No: 45(1963) 121.37. "Islam in Modem Turkey... R.C. As.f.. XXXIV (1947) 299. 308. Language Reform in Modem Turkey, Jerusalem, 1954. 'The Ouoman. Ulema and Wcstcmizaiion in the time of selim ni and Mahmud II.". Scripta Hicrosoymitona DC (1961)63.96. GcshichicdcrTurkbchen Modeme. Leipzia. 1902. .Trcr>dsin Pan.Turanism". MBA. Ill (1952) 3.13. "Land Problems in Turkish History". Muslim World. XLV (1955), 221.28. "Die Emwicklung des osmanischen Verfassunasstaaics von den Anfangen bis zur Gegenwan" WI. V (1918). 5.56. "Die Turkic. Scit dem Wclikriegc. Gcschichts kalender 1918.1928... WI. X (1927.9). M54. Die Turkei Seit dem Wcltkricgc. II: Turkischcr Gcschichka. lender fur 1929 mil neuem Nachtrag zu 1918.1928. Ill: Fur 1930. IV: Fur 1931-1932 WI. XII (1930.1), İ.50. 137.66: XV (1933). i-33. "Dcr Freihcii des Turkishen Volkcs", WL, XIV (1932), 6 "Dcr Weg zur russich.iurkischcn Frcundschafi" WI. XVI (1934). 23.28. "Die Turkic indenjahren 1933 und 1934 Gcschickhtskolcn* dcr". WI. XX (1938). 110.17. "Die ersten Verfassungscniwuric dcr Ankara Tilrkci", Mitt. Aus. Hoch, dcr Univ. Berlin. XLII/2 (1939). 57-80. "Vom Osmanichen Reich zur Turkischen Republik Zur Gccshichic cincs Namcnswcchels". WI. XXI (1939). 85-93. "Dcr Turanismus der jungturken. Zur Osmanb،chcn Aussen. politik im Wcluicgc". WI. XXlll (1941), Leip/ia. 1943. "Mustafa Kemal ci la proclamation dcla Republiguc cn Turguic". Orient. No: 27 (1963) 29-44. 'Turkey: from Oriental Empire to Modem national state", in METRAUX. G.S. vc CROUZET (derleyenler) Tl١c New Asia: reading in the history of Manking. New York-London, 1965. s. 59-81. Turkeys Politics; Transition to a Multy Party System. Pricn. ccton. 1959. "Social Themas in Contemporary Turkish Villages" Social Research. XXVII/ (1960), 83-103. "Recent Political developments in Turkey and Social Backa• round". International Affairs, XXXVD/3 (1962X 304-23. "The Peoples Houses in Turkey. Esiablishmem and Growth. The Middle East Journal, (1963) 55-67. "Society. Economics arKİ Politics in Conicmporiry Turkey"، World Politics. XVn/I (1966). 27.55. 'The Turkish Left", joimal of Conicmporiry History. 1/2 (1966). 169-86.

5


542

KAZA.MIAS .١٠. Andreas;

c u m h u r iy e t i '

DÖNEMİ DlN ^

DEVIETI' İLİŞKİLERİ

MAR.MORSTEINE.‫؛‬

Education and ıhc oucsi for Modernity in Turkey (^ndan George Allen and Unwin. 1966). The Memoirs of Ismail Bey, London, 1920 (SommCTvilIc Slo^ tarafından yayinlanmi‫؛‬lir). An Duilinc of Modem Turkish Historiography. 1st.. 1954. 'trends in Modem Turkish Literature'., Muslim World. IL. ٧11. ( 1957) . 3 ‫ ا‬8٠28. TRENDS IN TURKISH HISTORIOGRAPHY.. IN RE. PORT ON CURRENT RESEARCH ON THE MIDDLE EAST 1957. WASHINGTON. 1958.S: 39.64. Atatürk: The Rebirth of a Haiion. ^ndon, 1964. Tnc Awakening of Turkey: a History of a Turkish Revolulion. l^jndon. 1909. Kemalist Turkey and the Middle East (^ndon: George Allen and Unwin. 1932). ..Ottoman Ahisioriography of the Tanximat Period'in B. 5‫ذﻣﺎ‬٧‫ ا‬VC P.M. Holt (derleyenler) Historians of the Middle East, ^ndon, 1962. s: 422.9. ^ e Impact of Nationalism on the Turkish Elite in the nine, tccnih century, Ankara. 1966. The Turkish Press, 1932.1936, Beyrut. Beyrut, 1937. Tnc Emergence of Modem Kurkey, Oxford University Press, 1961. "Histo^.Wnling and Nadional Revival in Turkey", MEA. IV (1953). 218-27. Impact of Nationalism on the French Revolution on Turkey", Journal of World History. I (1953) 105.25 gö7^en gcçirilmi‫؟ ؟‬ekli: in METRAUX C.S. VE GROU^ET F. The New Asia: Readings in the history of manking. New Yorklandon, 1965 31.59 DcmoCTacy in Turkey". MEA.X (1959), 55.72. .The Ottoman Empire in The Mid-Nineteenth Ccnntk^: A Review". Middle Eastern Studies, 1/3 (April 1965), 283.95. Turkey, gözden geçirilmiş ba.‫؟‬ki٠London. 1965. Les Hommes dc L'Islam Paris 1977. L.Islam. Religion Cl Communauic Paris 1978. TItc miJting of Modem Turkey: From Byzantium to Angora (^ndon: Macmillan, 1936). Historic dc LaTurguie, Paris. 1961. .The mind of the Turkish reformer 1700-1900... Th eWes. tern Humanities Review, XIV (1960) 413-36. '.Religious Oppcsiicpn 0 ‫ أ‬Nationalism in the Middle East",

M ATTHFW SA.T.J .‫؛‬ M AZRUlA.ALlj

Emergent Turkish Administrators Ank., 195‫ ؛‬. ”AfriCa Bitween the mcili Rcstorantion and die Legacy of

KEMAL Ismail; KEY Kerim‫؛‬

KINROSS Lord; K.NIGHTE.E.‫؛‬ KRUGER Dr. K.Î KURAN ErcUment:

LEVONTANLutfv‫؛‬ LEWIS Bernard‫؛‬

LEWIS L ٠ GeoBreyj LOLTSGardet‫؛‬ LUKE Sir H rry ‫؛‬ .MANTRANR .: ..١IARDlN٠5erif

M C C IL L A C H F .‫؛‬ MEARS F-.G-Dikerleri;

MIKU^HED. v.nj M IL L E R w .‫؛‬

L A grrX X V ir(1952)3;59

i . i ٠' T ^ Comp^aiivc 011‫ﺑ ﺎ‬ of Modcmi/fiion... T. Iİş B Bankasi uluslararası Atatürk Sempo^umu (17.22 Mayis 1981) ge‫ ؟‬ici ayn basim. th e E ^lof AMul Hamid. ^ndon. 1910. ModOT turkey. New York 1924. Musiapha Kental. ^ndon-Ncw York. 1931. Empire and it's Successors, CamWdge, 1929.


BlBI.tYOGRAFYA

543

OZANKAYA Ozerj

"AiaUirk: The Archiicci of Turk‫ا‬sh Renaissance". Revue In. Hationaie d٠H‫؛‬s،or‫؛‬c M‫؛‬h،ar‫ ^<؛‬No: 50.1981. Mwlcm Turkey, landon. 1940. Lifeof AWul Hamid, ^ndon, 1917. 'Turkish Revolulion and Reform (1919.1928) in Sovici His. loriography. " Middle Easi Journal, Cili 17. Say, 4 (Gu/. 1963). s. 4'66٠78. A History ofThe? (^ndon: Ailen and Unwin 1956). "Die Turkisehe Verfassung vom 20 April 1924" Msos. XXVI.XXVD/2(1924). 1W.251.

PARKER ‫ل‬.. Smlthj PEARS E. SJrj PINSONMARK; PRICE M. Philips‫؛‬ PRITSCH E.J REED H.A..Î

M

g

;

R .B ^ ’SOND. Richard: ROSSI E.Î

RL'STO١١'D.A.

SlNANOGLlSuat; SIMITHE.C.‫؛‬ SMITH E.D.Î SMITH W.C.J SNOUCK c . Hur^onlej

'T he Religious Life of Modem Turkish Muslimc in R.N. FRYE (Deri.). Islam and the West, the Hague. 1957, s. 108.

48. .'A New Force at Work in Dcmocraljc Turkey". MEJ VII (1953). 33.34. '٦ ٦ ١ c Faculty of Diviniy ٠n Ankara", Müslim World. XLVl (1956).295٠3l2vcXLVII(1957). 22.35. 'Turkey's New Imam.Haiib Schools". WI. n s . IV (1955). 150.63. The First Turkish Rc۴blic ٠ A Case Study in National De. vclo^cni (Cambridge. Mass.: Hazard Univ. Press., 1963). "La qucsiionc Dcll'alfcbcio per linguc turchc.'. OM. Vll (1927). 95.310. II dccennalc della Rcpublica di Turehia (29 ottobre 1923. 29ottobre937", f)M.XlU)(1933). 541.57. "La Rifoma linguislica in Turehia", GM. XV (1935), 45. ’‘Dali" im^ro ottomano alia Republica de Turchia‫ ؛‬Origtne e sv.luppi dclnar.ionalismo turco soito L'asjxilo ^litic^ u l. luralc". OM. XXIII (1943). 359.88. "Ventiringue anni di riforma ilguislicia in Turchia". OM. XXIII (1953). 378.84. 'Tltc Amy and the Founding of the Turkish Republic". "World Politics. XI (1949). 513.52. "Politics and Islam in Turkey 1920.1935", in R N. FR YE (cd): Islam and the \٧65‫^ ا‬tc Hagu^ 1957. s: 69.107. "Foreign Polsy of the Turkish Republic" in MACRIDIS R.C. (cd). Foreign !)olicy in World Politics, Englcww^ Cliffs. N.J. 1958, s: 295.322. 'Turkey's Second Try a، DemoCTacy", ^ Yale Review. (1963)518.538. 'Turkey: Modernity of Tradition“ in L.W.PYE ve S.VERRA (^ilOrler). Political Culture and Political Devc. lopmcn‫ ا‬Princeton. 1965, 171.98. .The I^vclopmcnt of parties in Turkey", in LAPALOMBARA VC M. WE^ER (editörler) Poliuc Paru« and Polilicil Development, Princeton, 1966. 107.33. Visage de la Turguie. 1979. "Debates on the Turkish ConslitulİOT of 1924" Ankara Univ. Siyasal Bilgiler Fakültesi I^Tgisi. Xlfl (1958) 82. 105. Origins of the Kemalist Movement Washington 1959. Islam in Modem Histoty, Princciori 1957. VcRprcidc GcschriftCT. IIL 80 ^ . ‫ ة ﺀ ﺳ ﺼﺎ‬Hague. 1923.


C U M H U F İ r DÖNEMİ DlN VE DEVLE ٠r İLİŞKİLERİ

544

STEPHAN Dr. Ronar،‫؛‬ Fransızca çeviri: La Turguic d'auionıd'hui (Paris: Libraire Oricnialisle PauJ Gcuıhner. 1937), İngilizce çevirisi: Turkey T٠٥ay(^ndon: Robcrl Hale. 1938). "Religious Change in Republican Turkey". MEF. XII (1958), 395^08. The Rub of Cultures in Modem Turkey, Indiana Univcrsly Publications, 1973. lAESCHKE Goiihard‫؛‬ Aus der Geschichtc dcs isliischen Orients, Tubingen, 1949. ..Lc Panislamismc cl Ic Paniurguisme... RMM. XXII (1913). 179.220. ..Recent Developments in Turkish Islam". MEF, ٧ I (1952),

ST IR L ^G Paulj STONE Frank ٥.î TAF.SCHNER F.R.Î TAGHIXADES.H. THOMAS L.V.Î

22‫ﺑﻰ‬0 .

"Islam and Secularism in Turkey T^ay". Quarterly Review (1956), 325.7.

TIBAWI A.L; TOUCHARD.lean; T O ^ B K E , KIR VOOD K.P.Î TSCHLD، R.Î TL.NAYAT.Z.Î TkRHAN.MUmtuz; VALYI Fellxj V A R . Robert E l VILFRFDC.Smlthj VICLMCH WARD Barbara ‫؛‬ w a s h b l r n g .‫؛‬ WALGH A.Telford ‫؛‬ W EBSTER D. Everett‫؛‬

W E IK E R W J.‫؛‬

. n ^ Y c ^ in Co٠ t^UnopIe. 3 €. ^ 1‫ ﺋ ﺎ ا ا ا‬00 ‫ا أ‬

‫ ا‬٠ ‫ ذ خ‬٠; öea trıhus ‫ ﺧ ﻼﺀ ىأ‬dans L.Empı‫ ؟؛‬ottom^ , Me* JongCs Ccurges Smrts. Bruxelles 1952. 5.76:‫ ذ‬5‫ﻵ‬ ٦ ‫ ﻗ ﺎ‬٢ ‫ﺋﺲﺀ„ﺀ‬ . p m e i i . yju, Som l WissOTchaft ‫ ﺳ ﺊ‬So/ialpohiik. u x (1928)4«9٠5‫ ى‬٠ Mustafa xCmal ofTurkey..1930 ,«‫ﺳ ﻞ‬

w m E K P.Î

Y O L N G T . C .‫؛‬

Z â m iîi;

Das Chalifat.TubingCT, 1926. ..Elections in Turkish History". MEA, ٧ (1954), 116-20. '.Ideological Character of the 1924 Consii‫؛‬ulon^'. Annalcs de ‫ ﻣ ﺎ‬paculic dc I^oit d'lsianbul. No: 15(1960). 99-135. Where are we ‫؛‬n Wcsicmizauon'.. 1st., 1965. Tilrkçcdcn D. GARDWOOD tarafından çevrilmi‫؟‬lir. Spiritual and Political Revolutions in Islam (‫ ﻣ ﺎ‬ndon: Kcgan P3ul. FrCTch, Trubner. 1925). RUSTOW Dankward; Political Mwlcmizaiion in Japan an Turkey, PrinMlon ٧ ni٠ versty Press, 1964. Llslim dans IcMcndc Mcdcme. P.İS 1978. The ottoman Empire‫ ؛‬It.s record and Legacy. Princeton, N J . 1965. Turkey (London: Gxford Univ. p٩ 1942). Fifty Years in Constantinople Boston-New Yorkl909. ..Nine years of republic in. Turkey" Journal of ? ١c Royal : : u a i y ^ ^ r c s : ‫؟‬y. XX (Ocl^ 193369 .52 :5 ‫ س‬: . The Turkey of Auiturk-Social Process in the Turkish Refor. ro n (Philadelphia: The American Academy of Political and So. cial Scicnoes. 1939). ‫ ﺀ ة‬Turkish Revolution 1960-1961. Washmgum. D.C. "Political Upset inTu^cy" M E ^ I. 113542 50‫و‬.

WEINBERGER S J. WHJTE C h a r t.‫؛‬

WORTHAM « ٠٤‫؛‬ Y a LMAN ARi H ‫خ ﺀ‬

H i s to r i c I ^ s I d e c s P o l i l i q u e s . P U F . 2 . C ili 1 9 5 9 . Turkey, ^ndon, 1926.

‫ ﺀ‬٠ ‫؛‬

Ifluppg.19‫ﻟﻶ‬. ‫ﺞ‬

‫ﺠ‬

‫ﺟ‬

‫ذ ة ة‬

‫ﺀ‬

',‫ ' ؛ا‬, ‫ »ا‬. » " .

‫ر‬

‫إ‬


.'‫ﻯ‬-‫ ﻣﺄ‬.٠ ‫ﻭﺀ ؛ﺍ‬

‫ﺀ‬.: ٦٨‫ ' ا ا ؛‬. ‫ ا ر‬٠ ‫ﺀ‬.‫أا'؛‬١‫ ر را‬..

‫ ﻡ‬٠‫ﺍ‬٠‫ﻫﺄﰘﺀﺍﺷﺘﺎ!ﺕ‬،

...'.‫ر‬

DEĞll,ONİANİNİNGIYılfCEGlKAi:AYIYeR.\IDEfüTABİlMEialR m ’ı T f f i e v T ı .'‫ا‬

m

.''' ‫' ﺳ ﻼﺀ‬.'. s ‫ ؛‬ISO

Ş l MtSElfSİ ARTIK İ S İ Y Û R İlrN D E C Il,1 1 / Y İ j R İ N BİR MESELE HALİNİ iŞ T lO K A D A R Ki İ S T m E R İ N İ N İ Ş Î İ U L 'D A A lT M lŞ GÜN İÇERİSİNDE ŞAPKADAN [.YIİI)AME^GİKİ$I SAYISI 57İDI. f i ’٠ N a ٥m

‫ ج‬١

‫ا ل‬

I

/ O D O O G İU W .١ M |S I İ Ö H A

‫«ا‬,١‫ﺀ‬


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.