Yusuf Şevki Yavuz - İslam Akaidinin Üç Şahsiyeti - Ahmed B. Hanbel - İbn Furek - Kadı Beyzavi-

Page 1

Dr. YUSUF ŞEVKI YAVUZ

İSLAM AKAİDİNİN ÜÇ ŞAHSİYETİ AH MED B. HANBE L

1

IBN FUREK

1

KADI BEYZAYI

Istanbul 1989

Dizgi f Baskı KÜLTÜR MATBAACILIK Bağcılar ist. ·


islam ilimlerini küçük yaşımdan itibaren bana öğretmeye başlayan ve bu alanda tahsil yapmam için hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan sevgili babam H. Hasan Rami Yavuz'u rahmetle anıyor ve bu eserimi onun aziz ruhuna ithat ediyorum.

Yusuf Şevki Yavuz


IÇIN DEKI LER

Içi ndekiler

.................................................. 3

önsöz

. . . . . . . . . . . . .

Kı sal tmalar

. . . . . .

.

. . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

7 8

BIRI NCI BÖLÜM

I S LA M AKA I DIN D E AHMED B. HANBEL

AHMED B. HANBEL'IN Y AŞADIG I ÇAGA KISA BIR BAKlŞ

11

AHMED B. HANBE L'IN HAYATI VE ESERLERI

A. Hayatı

. . . . . . . . • . . . . . . . • . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

B. Eserleri

• • . • • • • . . • • • . • • • • • • • • • • . •

• • • • • • • • • • • . • . • • • . • • . • • .

15 1B


lll

AKAID I LM I V E AHMED B. HANB EL IV AHM E D 8 . HANBEL'IN KELAM ILMINE KARŞI TUT U M U

V

AHMED B. HANBEL'I N lTlKADI GÖRÜŞLERI A. I l a hi Sıfatlar

,

B. Haberi Sı fatlar

. . . . . .. . .. . . . .. . . . .. . ... . . . . . . . . .. . .. .. . .. . . ... . 26 . . . . . . . . .

.

.

.

, ................................... 31

C. Esma-ı Hüsna

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

33

D. Kader

. . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . . . . . . . . . . . . . .

33

E. Halku'I-Kur'an Meselesi F. Rü'yetul lah

. .

.

. . . . .

G. NObüvvet ve Velayet H. Kıyamet Alametleri

.

.

. . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . .

.

.

.

. .

.

. . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . .

.

.

.

..

. . . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

. . . . . . . . .

. . . . . . . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

M. lbn Hanbel'In Tesirle rı

.

.

.

.

.

.

.

.

34 45 48 49 49

, ...................... 51

. . . . . . . .

..

. . . .

.

. .

.

.

L. A hmed b. Hanbel ve Diğer Müctehld lmamlann Akl desl

So nuç

.

. . . . . . . . . . . . . . • . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

lman ve GQnah Problemleri

K. lmamet ve Tafdll

. . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . • . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1. Ahiret Hal leri (Semlyyat) J.

. . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

....

. .

. . . . .

. . .

.

.

. .

. . . .

56 57

. . . . . ... . . . . 58

................................................. 6�


I KINCI BÖLÜM

EŞARI KE LAMCILARI N D AN IBN FUREK

IBN FUREK'IN YAŞADIGI ÇAGA GENEL BIR BAKl Ş

A. Siyasi Durum ............................... , ................. 66 B. lctımal Durum

.

.

.

.

. . . .

C. Kültürel ve Ilmi Durum

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.. ..

. . . . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

... . .

.

.

.

.

.

.

. . . . , , ... 67 .

.

.

68

.

73

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

78

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

ll

IBN FUREK' I N HAYATI, I LMI ŞAHSIYET! VE ESERLERI

A. Hayatı

. . . . . . .

B. I lmi Şahsiyet!

. . .. . . . . . . .

C. Eserleri

' ' '

.

' • . • .

. .

.

. . . .

.

. . . . . .

. .

.

. . . . . . .

.

. . .

.

. . .

.

. . . .

. . .

.

. .

.

..

'' ''''.'' '.'''. ''''''' .....' '''''''' ..... 82


lll

IBN FUREK' I N KELAMI GÖRÜŞLERI

A. Bil gi Problemi

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . • . . . . . . . • . . . . . . . . . . . . . . . .

8.

Alem AnlayılJiı

c.

Allah'ın Varııaı

. . . . . . . . . . . • . . . . . . . . • . . . . . . . . . . . . • • • . • . . . . . . . . . ,

E. Nübüvvet F. Ahiret

.

.

.

. , , • . . , • , , , , ,

, . , . . . . . , . . • .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

'

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

, .

• . . . . . . . . . . . . • . • . . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

97 99

111

''..'.....'.''.. ' ........'.... '.....' .... '''.'. 115

G. lman ve Günah Problemlerı S onuç

.96

• . . • • . • • . • • • • . . . • • • • • • • • . . • . • . . • . . . . . . . . . . • . • • . .

D. Al lah'ı n Sıfatları,

93

.

.

.

.

'

.

.

.

.

.

.

.

.

. . . .

.

.

. . .

.

. . . . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

'

.

.

.. .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

ÜÇÜNCÜ B Ö LÜM

MEMZUC DEVIR ALI MLERI NDEN KADI BEYZAVI

BEYZAVI'N I N YAŞADI�! ÇA�A G E N E L BIR BAKlŞ

.

.

.

.

115

119


ll

BEYZAV I 'N I N HAYATI

lll

BEYZAVI'NIN I LM I ŞAHSIYET! VE GÖRÜŞ LERI

A. Tefslrcl l l�l

. . . . . . . . .

. . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

127

8. Kelamcılığı

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

129

C. Sufl llğl

. . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

132

. . .

IV

BEYZAVI'NIN ESERLERI


V

BEYZAYI'NI N KELAMLA I LG I LI ESERLERI NI N TANITIMI

A. TAVALI U'L-ENVAR

. • . . . . . . . . . . .

B. MISBAHU'L·ERVAH

. . . . . . .

. . • . . . . • . . . . .

138

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . . . .

140

. . . . . . . . .

C. M UNTEHE'L·MUNA Fl ES MAI LLAHI'L·HUSNA SO N UÇ

• . • • • . . . .

. . • • . • . . • . • • . • . . • . . . . . . • . . . . . . . . • . . • . . . • . . . . . . .

141 142


ÖNSÖZ

islam Akaidinin Üç Şahsiyeti adıyla yayımladığımız elinizdeki eser, memleketimizde, üzerinde inceleme ve araştırma yapılmamış bulunan üç akai•j bilginini itikadi cepheleriyle tanıtmayı hedef edinmiştir. Eserin birinci bölümünde Ehl-i sünnet akaidinin teşekkülünde ve Ehl-i bidat'e karşı müdafaa edilmesinde önemli bir rol oynayan Ahmed b. Hanbel'in görüş­ leri "islam Akaidinde Ahmed b.

Hanbel" başlığı altında incelenmiştir.

ikinci bölümde Ehl-i sünnet akaidini teşbih ve tecsim görüşünden koru­ maya çalışan ve ıevilciliğin Ehl-i sünnet ilm-i kelamında da kullanılmasın­ da ve kökleştirilmesinde önemli katkıları bulunan ibn Furek'in fikirleri de

{ ari

"E

Kelamcılarından ibn Furek" adı altında ele alınmıştır. Üçüncü

bölümde ise "Memzuc Devir alimlerinden Kadı Beyzavi" araştırma konusu yapılmıştır. Elinizdeki eser islam ilimleri alanında yapılmış bir araştırma olmasına rağmen teknik imkansızlıklar sebebiyle kişi, eser ve yer adların­ da transkripsiyon ve imla işaretleri yeterince kullanılamamıştır. Bu hususu üzüntü ile ifade eder, anlayışla karşılanacağını ümid ederiz. islam ilimleri sahasında, bilhassa akaid ve kelam dalında yetiş­ mekle olan öğrencilere ve genelde bu konulara ilgi duyanlara

yararlı

olacağını ümid eder, dini ve kültürel hayatımıza küçük bir nebze de olsa katkıda bulunmasını Yüce Allah'tan dilerim. Başanya ulaştıran sadece Allah'tır.

20.3.1 989

Dr. Yusuf Şevki YAVUZ Bağlarbaşı -iSTANBUL


KIS ALTMALAR

a. g.e.

: Adı geçen eser.

a. g.mak.

: Adı geçen makale.

a.mlf.

: Aynı müel l l f.

çev.

: Çeviren.

Ktp.

: Kütüp hanesi.

m ad.

:Maddesı.

nr.

: Numara.

ö.

: Ö lümü.

tre.

: Tercüme eden.

ts.

: Tarl hslz.

s.

: Sayfa.

sy.

: Sayı.

vd.

: Ve devamı.

ye.

: Yersiz.


BİRİNCİ BÖLÜM

İSLA.lVI AKAİDİNDE AHM:ED B. HANBEL



-ls�m Ak!Jidlnln Oç Ş!Jhs/yetl-

AHMED B. HANBEL'IN YAŞADI�! ÇA�A KISA BIR BAKlŞ

Ahmed b. Hanbel (ö. mıştır.

Onun

hayatını

241/855) Abbasiler'in idaresi altında yaşa­

sürdürdüğü

devir

Abbasi

idaresinin

olgunluk

dönemine rastlar. Bu devirde Abbasi devletinde tam bir siyasi istikrar mevcuttu. Abbasilerle mücadele etmiş olan Hariciler ve Şiiler güçlerini yitirmiş olduğu için içte siyasi problemleri azdı.

Sadece kimin veliaht

olacağı konusunda hanedan mensupları arasında münazaalar yapılmak­ taydı. Emin (ö.

198/813) ile Me'mun (ö. 21 8/833) arasında geçen taht

mücadelesi buna bir örnek teşkil eder. Me'mun'un başa geçmesinden sonra Abbasi devleti giderek güçlenmiş, Mutasım (ö.

227/842) ve Vasık (ö.

232/1347) dönemlerinde islam devleti arzu edilen güçlü bir noktaya gelmişti. Ancak bu halitelerin arap olmayan unsurlara güvenmesi devletin zayıf

noktalarından

birini

oluşturuyordu.

Bununla

birlikte bu

zayıflık

gücüne zarar verecek bir boyutta olmadığı için islamiyeti yaymak gaye­ siyle cihada devam ediliyordu.

Şeytıan kabilesine mensup araplardan

olan Ahmed b. Hanbel'in dedesi ve babası da bu cihada iştirak edenler­ dendi. Ahmed b. Hanbel ise bunlara katılmayıp ilme yönelmiş ve cihadı bı.ı sahada yapmak istemişti. Bu sebeple o siyasetle de uğraşmadı ve Abbasi idaresine karşı siyasete yönelik tenkitçi bir tavır takınmadı. ilmi konularda ise onların baskılarına rağmen doğru bildiğinden vazgeçmedi. Abbasiler'in bu dönemlerinde müslümanların inançlarını bozmak için ortaya çıkan Zenadıka grupları gayelerine ulaşmak üzere fikri faali · yetlerde bulunuyorlar

ve

lslamiyet'e

zıd

iran menşeli bazı görüşleri

yaymaya çalışıyorlardı. Abbasi halifeleri bu durumla yakından ilgileniyor­ lar, bütün islam alimlerini bu bozuk fikirlerle mücadeleye teşvik ediyorlar ve saraylarının kapılarını alimiere açıyorlardı. Halitelerin davetine icabet - 13

-


-Islam Akaldlnfn Oç Şahsiyet/·

eden bilhassa Mutezile alimleri gayr-ı i slami grupların öne sürdü\:)ü iti razları, yaymaya çalıştıkları şüpheleri

çürütmek için felsefeden de

faydalanarak akılcı bir metod ku llanıyorlar ve selef-i salihinin üzerinde durmadı\:)ı insanın i radesi, fiilieri ve A llah'ın sıfatları gibi konuları bu metoda göre münakaşa ed iyorlardı. Had i s ve fıkıh alimleri ise d inde Kitap ve Sünnetin

esas alın ması gerektiğini

savunarak

Mutezile'ye

karşı

çıkıyordu. Abbasi halifelerinden Me'mun ve onu takip edenler, ali mleri Mutezile'nin görüşlerini benimsemeye zorlayınca iki grup arasında şiddetli mücadelelerin meydana gelmesine vesile olmu ştu . Ahmed b. Hanbel'in yaşadığı dönemde fıkıh ve usu lü hızlı bir gelişme göstermişti. Irak, Hicaz ve Şam bölgelerinde otu ran lar biraraya geliyor ve bilgi alışverişinde bulunuyorlardı. Bu d a fıkhın tedvin edilmesine yol aç mıştı. Ahmed b. Hanbel böylece zengin bir fıkıh kültürünün mevcut olduğu bir ortam bulmuş ve bunlann çoğunu okuma fırsatın ı yakalamıştı. i mam Malik (1 79/795), i mam Ebu Yusuf (ö. 1 82/798), i mam Muhammed (ö. 189/805) ve i mam Şafii (ö. 204/820)'nin eserleri bunlardan bazılarıd ır. Bu devirde hadisleri toplama ve yazma faaliyeti de son derece canlı idi. Hadis toplamak için seyahatler yapılıyor ve hadis usu lüne dair kaideler tesbit ed i liyordu. Hadis ve fıkıh ilimlerinin teşekkül ettiği bu dönemde Mutezile, Ceh miyye, Cebriyye, Mürcie'nin Şia ve Havaric'in birbirleriyle yaptığı münazara ve münakaşalar da bu faaliyetlere eklen ince i slam ilimleri sahasında son· derece can l ı ve hareketli bir ortam teşekkül 1 etmişti. Ah med b. Hanbel böyle bir ortamda yetişti.

1)

Bu devrio siyasi ve ilmi durumu hakkında geniş bilgi için bk: Tatıeri, Tarihu'l-umem ve'l­

muluk, Beyrut 1987, IV, 513-600, V, 3 vd.; ibnü'I-Esir, el-Kamil fı't-tarih, Beyrut 1979, VI, 5-70;

lbn Kesir, ei-Bidaye ve'n-nihaye, Beyrut 1 981 , X, 101 vd,; Hasan lbrahim Hasan, Tarihu'l­ lslam, Kahire 1983, ll,

23

vd,; Eb u Zehre, lbn Hanbel, Kahire 1981, s.110-126.

- 14 -


-lstıım Akııldln!n Oç ŞM!s/yetl-

ll

AHMED B. HANBE L'I N HAYATI VE ESERLERI

A. HAYATI

Merv'de doğduğunu rivayet edenler bulunmakla birlikte tercih edilen görüşe göre 164(840 yılında Bağdat'ta dünyaya geldi. Oğlu Salih'in bildirdiğine göre Hz.

Peygamber'in soyundandır.

Soyu Nizarda Hz.

Peygamber'le birleşir ve Hz. ismail'e kadar uzanır. Babasının adı Mu­ hammed, dedesinin ise Hanbel'dir. Emeviler devrinde Serahs valisi olan dedesi, Abbasilerin iktidara gelmesinde onlara yardım ederek önemli vazifeler ima etmişti. Genç yaşında ölen babası Muhammed ise Abbasi ordusunda görevli idi. Babasının erken ölümü üzerine Beni Şeyban kabilesinden olan annesi Safiyye kendisine hem annelik, hem babalık ya pmıştı. Din ilimlerini okumaya başlamadan önce hafız!ık yaptı. Bağdatir bazı alimlerden arap dili ve fıkıh okuduktan sonra hadis öğrenmeyi arzuladı. Onbeş yaşında iken ünlü muhaddis Hüseym b. Beşir (ö. 183/799)den hadis öğrenmeye ve yazmaya başladı. Onun kendilerinden ilim tahsil ettiği belli başlı QQÇ_<!Icı._rı arasında Abdurrahman b. Mehdi (ö. 198/814), Süfyan b. Uyeyne (ö. 198/814), Yahya b. Said el-Kattan (ö. 198/813), imam Şafii (ö. 204/820) ve Abdurrezzak b. Hemmam (ö. 21 1 /827) yer alır. En çok hadis rivayet ettiği hocası Veki' b. Cerrah (ö. 1 97/812) dışında üçyüze yakın kişiden hadis nakletmiştir. Ahmed b.

Hanbel. ei-Müsnedini meydana getirirken kendilerinden hadis rivayet ettiği bu kadar çok sayıdaki kişilerle görüşebilmek için Kyfe, Basra, Mekke, Medine, Şam, Cezayir ve Yemen'e, çeşitli güçlüklere katlanarak seyahat­ ler yapmak zorunda kalmıştır. Bu seyahatleri kırk yaşına kadar sürdür­ müştü.

Meşhur hadis mecmuası sahiplerinin bir çoğu onun talebesi - 15 -


-ls/sm Aksldlnin Oç Şahsiyet/·

olmuştur. Bunların başında Buhari (ö. 256/870), Müslim (ö. 261/874), Ebu Davud (275/888) ve Tirmizi (ö. 279/892) gelir. Bunlardan başka Yahya b. Main (ö. 233/848), Ali b. ei-Medini (ö. 234/849), Ebu Zür'a er-Razi, Ebu Hatim er-Razi, oğulları Salih (ö. 265/878) ve Abdullah (ö. 290/903) onun en tanınmış talebeleri arasında bulunmaktadır.2 Kendisinden hadis naklet­ rnek için yanına gelip halka oluşturanların sayısı beşbine yaklaştığı nakledilir. Bu durum halife ry1ehıun (ö. 218/833)'un bütün islam alimlerini ve bu arada Ahmed b. Hanbel'i Kur'an'ın mahluk olduğunu söylemeye davet etmesine kadar sürdü.

Halife Mehıun Tarsus'ta olduğu halde

Bağdat valisi ishak b. ibrahim'e bir ferman göndererek bütün alimleri bu konuda imtihana çekmesini istedi. Yapılan imtihan neticesinde bir kısım alimler işkence ve hapis tehdidi karşısında Metnun'un bu zulmünden kurtulmak maksadıyla da olsa Kur'an'ın mahluk olduğu görüşünü tasvib eder görünmesine rağmen, Ahmed b. Hanbel bu görüşe katılmadığını açıkça ifade etti ve bu konuda kendisinin yanında yer alan Muhammed b. Nuh ile birlikte hapsedildi? Mehıun'un isteğiyle zincire vurularak Tar­

sus'a götürülmek üzere yola çıkarıldılar. Fakat bu sırada Me'mun'un ölmesi üzerine Rakka'dan geri dönülerek Bağdat'a geri getirilirlerken Muhammed b. Nuh yolda öldü. Ahmed b. Hanbel Bağdat'a getirilerek tekrar hapse atıldı. Metnun'dan sonra halife olan kardeşi Mutasım (ö. 227/842) döneminde de uzun müddet hapiste tutuldu. Mutasım, daha sonra Ahmed b. Hanbel'i huzuruna çağırarak Kadılkudat ibn Ebi Duad (ö. 240/854) ve daha başka Mutezililer'le halku'I-Kur'an konusunu münazara etmesini istedi. Yapılan münazaralarda Ahmed b. Hanbel'in başarılı 4 olması hapisten kurtulmasına vesile oldu. Hapisten çıktıktan sonra önceden yürüttüğü ilmi faaliyetlerine devam etti. Vasık'ın (ö. 2321847) hilafeti devrinde Kur'an'ın mahluk olduğu fikri okullarda resmi olarak okutulmaya başlayınca halk imam Ahmed'le görüşerek isyan etmek için fetva istemişse de o onlara müsaade etmedi. Buna rağmen ibn Hanbel'in

2) Zehebi, Siyeru alami'n-nubela 3)

W. M. Patıon,

(nşr. Şuayb el-Arnaud), Beyrut 140311983, Xl, 182-183.

Ahmed b. Hanbel ve'l-mihne

(tre. Abdülaziz

4) Zehebi, a.g.e., Xl, 350, 313-315.

- 16 -

Abdülhak), Kahire 1958,

s.

124.


-ls!l!l.m Akl!l.ldlnln Üç Şl!lhslyetl·

halkla görüşmesi yasak landı Cuma namaziarına bile giderneyerek evinde hapis kaldı. Halife Mütevekkil zamanında ise ikram ve ihsan gördü ise de o, bun ları kabu l etm ed i . Kalan ömrünü zühd ve takva üzere ibadet ederek geç i rdi ve 12 Rebiülevvel 241/31 Temmuz 855 Cuma günü vefat etti. Cenazesine katılanların sayısı hakkında mübalağalı rakamlar mevcut· tur s Ah med b. Hanbel ilim sahibi olouğu kadar zühd ve takva sahibi biriydi. O kendisine yapılan ikramları kabul etmez, dünya malına da değer vermezdi. Sabahlara kadar namaz kıldığı, günlerce oruç tuttuğu sahih rivayetlerle bilin mektedir. O hergün Kur'an'ın yedide birini oku mayı bir vird haline getirmişti . Hocaları onun ilim takva ve zühdünü her vesile ile dile getirmeleri bu konudaki derecesinin yüksekliğini gösterir. Ahmed b. Hanbel hakkında oğlu Salih'tan itibaren yazılagelen mo­ nografiler vard ır. Bunlar hakkında kısaca bilgi vererek onun eserlerine geçmek istiyoruz. Ahmed b. Hanbel hakkında yazılan ilk monog rafi oğlu Salih'in stretu'f.fml!l.m Ahmed b. Hl!lnbel adlı risaledir. Risalenin Süleymaniye ..- · -·

-

-

. ·

...... ,.

Kütüphanesi'nde bir nüshası mevcuttur (Şehid Ali Paşa nr. 2763/2). Talebesi ishak b. Hanbel'in yazdığı Mthnetu /bn Hl!lllbel (Kahire ts.) bunların ikincisini oluşturur. Ahmed b. Hanbel'in uğradığı mihne olayı, müsteşrik Walter M elville Patton tarafından Ahml!l.d b. Hl!lllbl!l./ l!l.nd the M!hnl!l. adlı eserde ince len miştir. Bu eser Abdülaziz Abdü lhak tarafından Arapça'ya çevril­ miştir. Beyhaki (ö. 458/1066) ve ibnu'I-Cevzi (ö. 597/1200) büyük i mam için Menl!l.ktb yazmışlardır. Muhammed Ebu Zehre, onu bütün cepheleriyle an latan lbrı Hl!lnbet (Kahire 1981, tre. Osman Keskioğlu Ankara 1984) adlı bir eser telif etmiştir. Mustafa eş-Şek'a da onun itikadi ve fikri görüşlerini ana çizgileriyle et-!mi!J.IT1 Ahmed b. Hl!lllbel (Kahire 1404/1984) adını verdiği eserinde ele almıştır. Behi ei-Huvli ise onun hakkında el-lml!liT1u't-mumtehl!lll adlı küçü k bir risale yayımlamıştır.

5) Ahmed b. Hanbel'in hayatı hakkında bk. Eb u Nuaynı, Hilyetu'l-evliya, Kahire 1394-1399, IX, 161-233; Hatib ei-Baı:ldadi, Tarihu Bağdad, Kahire 1349, IV, 412-423; ibn Ebi Yala, Tabakalu'I-Hanabile (nşr. Muhammed Hamid ei-Faki), Kahire 1371/1952, 1 .. 4-20: ibnu'I-Cevzi.

Menakıbu'l-imam Ahmed b. Hanbel, Kahire 1399, s. 5 vd.: Zehebi, a.g.e . . Xl. 177-358.

- 17 -


-ls/sm Aksldlnin 0� Şshslyetl ·

B. ESERLERI

Hadis ilminin otoritesi ve güvenilir bir ravisi olan ibn Hanbel'in kitap

yazılmasına

kaydedilmesine

karşı olduğunu,

izin

bu sebeple

vermediğini bazı

görüş

ve fetvalarının

kaynaklar naklederse

de

oğlu

Abdullah'ın belirttiğine göre o kendi eliyle bazı kitaplar yazmıştır. Abdul· lah'ın ifadesi aynen şöyledir: "Babamın eliyle yazdığı kitapta. Cehmiyye'ye 6 karşı Kur'an' dan şu ayetleri delil getirdiğini gördüm". Bu ifade onun hayatında bir takım kitaplar yazdığını gösterir mahiyettedir. Binaenaleyh Ahmed b. Hanbel'e atfedilen bütün eserlerin, ölümünden sonra talebeleri tarafından yazıldığını kabul etmek isabetli sayılmaz. imam Ahmed'in belli başlı eserleri şunlardır:

1) ei-MOsned: Ahmed b. Hanbel'in yüzbirlerce hadislerden seçerek meydana getirdiği

bu

en hacimli hadis mecmuasının, büyük

çoğunluğu

itibariyle sahih hadisler ihtiva etmesine rağmen az da olsa bazı zayıf ve mevzu hadisiere yer verdiği kabul edilir. Kahire'de nan eserin üçtebiri Ahmed Muhammed dilmiştir (Kahire

1313

yılında yayımla­

Şakir tarafından yeniden neşre·

1369-1378).

2) Kltsbu'z-zOhd: Ahmed b. Hanbel'in peygamberlerin, ashab ve tabiinin zühdle rine dair rivayetlerini ihtiva eden eser Mekke Beyrut'ta

3)

(1357) ve

(1983) yayımlanmıştır. Kltabu'J-1/el

ve

marlletl'r-rlcal:

ilmu ileli'l-hadis konusuna dair olan eser

Ahmed b. Hanbel'in hadis raviierini tenkitlerini kapsar. Eser talebelerio ­ den

Ebu

Bekr ei-Mervezi, Hallal, Esrem ve oğlu Abdullah 'ın derlernesiyle

meydana gelmiştir. Talat Koçyiğit ve ismail Cerrahoğlu tarafından tahkik edilerek ı. cildi Ankara'da

(1963), ikinci cildi istanbul'da (1987) yayımlan­

mıştır.

6) Abdullah

b.

Hanbel, Kitabu's-sünne

(n�r. Ebu Hacer Muhammed es-Said b. Besyuni

Zağlul), Beyrut 1405/1985, s. 192.

- 18

-


-Istem Aktıldlnin Oç Şahsiyet!-

4) Ktte.bu 's se.ts t: Zehebi, Rtse.te f/'s-sete.t ad ıyla da bilinen bu eserin ona 7 ait olmadığı görüşünde ise de kaynaklar onu Ahmed b. Hanbel'e nisbet -

eder. Eser Bombay (1311) ve Kahire'de (1322, 1323, 1347, 1964) yayım· lan mıştır. 5) Kttebu't-eşrfbe: Haram içecek lerle ilgili hadislere, sahabe sözlerine

ve tabiinin görüşlerine yer veren eser Subhi Casi m ei-Bed ri (Bağdad

1396/1976)

ve

Subhi

es-Samerrai

tarafından

neşredilmiştir

(Beyrut

1405/1985). 6) er-Red tıle'z-Zene.dlke. ve't-Cehmlyye: Tam adı Klttıbu'r-red lıle'z.zentıdiktı ve'/· Cehmlyye f/ me şekke flhl min mateştıblhl'f.Kur'tın ve teevvelehu /ıle ge.yn tev/1/h

olan eser

günü müze kadar gelen ve mezheplere dair bilgi veren ilk kitap ol ması bakımından

önemlidir. Eserin Ahmed b.

Hanbel'e ait ol madığı öne

sürülmüşse

de Abdu llah b. Ah med 'in, babasının

yazdığı bir kitapta 8 Ceh miyye'yi tenkid edip görüşlerini çürütmeye çalıştığını belirtmesi bu iddiaları geçersiz kabul etmek için yete rli b i r delil sayılabilir. K ı vamuddin Burslan eseri Türkçe tercümesiyle b i rlikte Daru' l-funun i lahiyat Fakültesi Mecmuası'nda t ıpkı basım şeklinde n eşretmiştir ( i stan bu l 1927, sy. 5-6, s.

278-327). Ayrıca Ali Sami en-Neşşar ve Arnmar Talibi tah kıkıyle Ake./d.J's· selef

içinde yayımlan mıştır ( i skenderiye 1971). Ahmed b. Hanbel' e atfedilen bazı y��!:rı� eı�erler de şunlardır: Babu .

A!ıkami'n-nisa, Kitabu ehli'l-milel ve'r-ridde ve'z-Zenadıka, Kitabu'l-irca: 9 K itab u l i man . '

-

i mam Ahmed'in kaynaklarda adı geçen fakat günü müze ulaşma­

yan bazı eserlerinin adları ise şöyled ir:

et-Tefs/r, Klttıbu'. f feratz, Kttebu'n-ne.slh ve'!·

mensuh, Kitebu ttıtıtl'r-resu/, et-/meme, Nefyu't-teşblh, Csvtıbe.tu'f·Kur'tın, ei-Muktıddem ve'f. mutıhhtır 11'1-Kur'tın, Kitebu'1-mene.s/k.

7) Zehebi, a.g.e., Xl, 287, 330. 8) Abdullah b. Ahmed, a.g.e., s. 192. 9) Fazla bilgi için bk. Sezgin, Geschıchte Des Arabischen Schrıfttums. Leiden 1 967 , 1, 508 vd.

- 19 -


-lsie.m Ake.ldlnln Oç Şahsiyet/·

l ll

AKA I D ILMI VE AHMED B. HANBEL

Akaide dair yazdığı

çeşitli eserlerden ve Mutezile'nin

siyasi

baskılarla herkese kabul etti rmek istediği ilikadi görüşlere karşı ç ıktığı için M ihne olayına maruz bırakılmasından anlaşıldığına göre, Ahmed b. Hanbel (ö. 2411855), sadece ünlü bir muhaddi s ve Hanbeliyye mezhebinin kurucusu olan bir müctehid değil, aynı zamanda akaid problemleriyle de yakından ilgilenerek ilk müslümanların akid elerini nakleden ve savunan b i r Eh l-i sünnet ali midir. Tabakat kitapları onun ilikadi görüşlerini oğulları Abdullah (ö. 290/903) ve Salih (ö. 265/878) dışında Müsedded b. Müser­ hed (ö. 228/843), ismail b. Yahya ei-Müzeni (ö. 264/878), Ebu Bekr ei­ Hallal (ö. 311/923), Ahmed b. Cafer el-i stahri, Abdülvah id b. Abdülaziz et­ Temimi (ö. 410/1020) ve Rızkullah b. Abdüllvehhab

et-Temimi (ö.

488/1095)'ye dayanarak nakleder. Zehebi (ö. 748/1348) bu raviler tarafından yapılan rivayetlerin hepsine güvenilemiyeceğini, zira ibn Hanbel' e ait ol mayan bazı görüşlerin ve akide risalelerinin kendisine atfed ildiğini belirtelerek onun itikad i 10 görüşlerini bütünüyle tesbit edebilmenin zorluğuna işaret eder. Nitekim Hanbeliler'in, Ahmed b. Hanbel'in öldüğü gün Bağdat'taki bütün Yahudi , Hıristiyan ve

Mecusilerin yas tuttuğunu,

bunlardan

yirmibin kişinin

müslüman olduğunu 11; Ahmed b. Hanbel'in yüzüne bir defa bakmanın b ir yıl ibadete denk sayılabileceğini; onun, Ebu Bekir ve Ömer dahil olmak üzere i slam d inine bütün ashaptan daha fazla h izmeti geçtiğini; ona muhalefet etmenin ashaba ve Hz. Peygamber'e muhalefet anlamına

10) Zeheb i , Slyeru alarnl'n-nübela, Xl, 286. 11) ei-Hatib ei-Bağdadi, Tarihu Bağdad, Kahire 1349/193 1 ,

- 20 -

ıv, 423.


-islam Ak aldinin Oç Şahsiyeti­

geleceğini cenazesi tutumlu

12

dile getiren

rivayetler

ile taraftarlarının,

ibn

Hanbel'in

defnedilirken olduklarını

muhaliflerine lanet okuyacak derecede katı 13 belirten benzeri nakiller bu hususu destekler

mahiyettedir. Pezdevi (ö. 493/ 1 099) ve Subki (ö. 771/1 370) de Mücessime

ile aynı görüşü paylaşan taraftarlarının birçok teşbih ve tecsim ifade eden inançları

ibn

Hanbel'e

yamadıklarını belirterek

ona atfedilen bütün 14 görüşlerin kendisine ait olmayabileceğiiıe dikkati çekerler. Diğer taraftan Mutezile ve Cehmiyye taraftarlarının, ibn H an bel i , '

Hz. Peygamber'in getirdiği dini değiştirmekle, hatta Maniheizm'e inan· 15 makla suçlayacak aşırılıkta tenkit ve tekfir etmesi de onun itikadi cephesini gerçek yüzüyle tesbit etmeyi zorlaştırmaktadır. Buna bir de siyasi baskılar ve islam tarihinde eşine pek az rastlanabilen Mihne olayı eklenince işin zorluğu daha da kolay anlaşılır. Zir<!_r:ı_Qrrnal olarak benim­ senen fikirlerle karşılıklı tenkit ve hücumların, eza ve eelanın meydana getirdiği olumsuz bir psikolojik ortamda savunulan görüşler çoğu defa birbirinden farklı olabilmektedir. Bu sebeple Ahmed b. Hanbel'in gerek taraftarlarının, gerekse muhaliflerinin kendisine atfettiği görüşler değer­ lenclirilirken bu hususların dikkate alınması ve akılcı bir tenkide tabi tutulması gerekir.

12) ibn Ebi Yala, Tabakatü'I-Harıabile (nşr. Muhammed Hamid ei-Faki), Kahire 137111952, 1, 13, 17.

13) Eb u Nuiıym, Hilyetü'I-Evliya, Kahire 1394/1974, IX, 171; ibnü'I-Cevzi,

Menakıbu'l-imam

Ahrned b. Hanbel (nşr. Abdullah b. Atxlülmuhsin et-Türki), Kahire 1399/1979, s. 506. 14) Pezdevi, Usulü'd-din (nşr.

Hans Peter Linss), Kahire 1383/1963. s. 253; Sübki,

Tabakatü's-Safiiyve (nşr. M. M. Tınahi ...), Kahire 1385/1966, ll, 17. 15) Zehebi, a.g.e.. Xl, 253. 261, 273; Sübki. a.g.e., ll, 52. - 21 -


- ls/sm Aksldlnin Oç Şahsiyet/-

IV

AH MED B. HANBEL'I N KELA M I LMINE KARŞI T U T U M U

i b n Hanbel'den bahseden eski ve yeni hemen bütün kaynaklar özellikle Selefiyye' ye bağlı olanlar- onun, akaid ve kelamla ilgili tutumu konusunda şu tesbitleri yapmakta müttefikt i r: i mcı. m Ahmed, Kur'an ve sünnette bild iri len esaslara aklı karıştırmaksızın inanmayı prensip edinen selef metodunu benimsemiş, bLi sebeple kelam ilmine şiddetle karşı çıkıp bununla uğraşmayı yasaklamış, ilikadi esasların akıl kaideleriyle açıklan­ masını tamamen reddetmiş, hatta Ehl-i sünnet inancını desteklemek için de olsa bu metoda başvuranları tenkit ve tektir etmiş, H.z:� Peygamber'in ve ashabın ın görüş beyan etmediği konularda münakaşa yapmayı b idat saymış ve nasları zahiri manalarına göre aniayıp müteşabihatın tevil 16 edilmesine karşı çıkmıştır. Ancak kaynaklarda yer alan bu rivayetıer­ den, onun, mutlak anlamda kelam i lmini tasvib etmediği, b ir başka ifade ile itikad i konularda nazar ve tefekkürü, müracaat edilecek b ir kaynak olarak kabul etmediği sonucunu çıkarmak kolay savunu labilir bir hüküm görünmemektedi r. Çünkü ibn Hanbel'in mücadelelerinden bahseden kaynakların verdiği bitgiler tenkitçi bir nazarla incelendiği takd i rde bu görüşlere katıl mak zorlaşmaktadır. ibn Hanbel, Abbasi halifelerinden Mu· tasım (ö. 227/842) ve Vasık (ö. 2321847)'ın huzurunda ibn Ebi Duad (ö. 240/854) ve daha başka Mutezililerle itikad i konu larda münazaralar yaptığı ve bu münazalarda gösterdiği başarı sayesinde hapisten kurtulduğu kaynakların 17 Binaenaleyh onun, Kur'an ve sünnet-

rivayeliyle sabit olan bir husustur.

16) bk. Abdullah b. Ahmed, Kitabu's-sünne, s. 25; ibn Ebi Yala, a.g.e., ı, 242. 17) Zehebi, a.g.e., Xl, 250, 313-315; Subki, a.g.e., ll , 47-48.

- 22 -


-ls/t!lm Akt!!ldlnln Oç Şahsiyet/·

te ki i man esaslarının doğruluğunu

isbat edip öne sürülecek şüpheleri

reddetmeyi hedep edinen kelam il mini değil, aklı naslardan üstün görüp akaid p roblem lerin i müstakil olarak vazetmeye yetkili kabul eden Ehl·i bid at'ın

benimsediği

kelam

metodunun

ku llanılmasına

karşı çıktığını

söylemek daha doğru görünmektedir. Nitekim o, Cehmiyye'nin görüşlerin i nakledip reddettiği eserine ar-Red 1!1/e'z-Zenııdlkt!l ve'/-Cehmlyya adını vermesi, onun, sün n i akideyi savunan bi r kelam yaptığına delil sayılab i lir. E serinde Cehmiyye'nin iddiaların ı çürütmek için, kelam i lminde önemli bir isbat ve red

metodu

olarak sık sık başvuru lan

kullan ması; ayetlerde arttığı ifade edilen

19

iht i malleri tartışma usu lünü

18

i manın, aynı zamanda e ksilebi­

leceğini savunurken "artması mümkün olan bir şeyin eksi l m esi de 20 mü mkündü r" kıyasını yaparak görüşünü isbat etmeye çalışması; aklını ku l lanan herkesin A llah'ın zatı ile insan ın zatının ayn ı antolajik kategoriye 1 dahil olmayacağını bil mesinin mümkün olduğunu belirtmes ? tezi mizi kuwet lend iren birer delil teşki l eder. Ahmed b.

Hanbel her ne kadar Hz. Peygamber'in ve ashab-ı

kiramın açıklamaya girişmediği problemleri münakaşa konu su yapmayı bidat kabul etm i şse de karşılaştığı sosyal. ve siyasi olayların tesiriyle kendisini

bu münakaşaların içinde bulmuş, teorik olarak beni msediği

p rensiplerden -belki de istemediği halde- vazgeçmek zorunda. kalmıştır. Mesela, üzerinde ateş l i münakaşalar yapılan "Kur'an mahluk değildir"

inancı Kur'an ve sünnetle açık-seç ik bir şekilde yer al mad ı9ı halde o, . kendisin i bu t ezi savunup isbat etmeye mecbur hissetmiş ve ounun mücadelesi n i

vermiştir.

Bu

sebeple,

onun,

sünni

akideyi

savunma

gayesi n i güden bi r kelam metodunu bidat kabul etmemiş ve kötülememiş ol ması g e re k i r.

18) Bakıllani, Kitabu't-temhid (nşr. Richard J. Mccarthy), Beyrut 1957, s. 11-13.

1 9) et·Tevbe, 9/1 24, eı-E n t a ı B/2.

20) Temimi, itikadu'l-lmami'ı-munbeı Ebi Abdiilah Ahmed b. Hanbel rTabakatu'I-Hanabile

içinde, nşr. Muhammed Hamid ei-Faki ), Kahire 1371 11952, ll, 302. 21 ) Ahmed b. Hanbel, er-Red ale'z-Zenadıka ve'I.Cehmiyye CAkaidu's-selef i ci nde. nsr. Ali

Sami en-Neşsar-Ammar Talibi), iskenderiyye -

1971, s. 77. 23

-


-Istem Akeldlnln Oç Ştıhs/yert-

Kur'an ve sünnetin tevili konusunda Ah med b. Hanbel'e atfedilen görüşler de dikkatli bir tenkide muhtaçtır. Başta Gazzali (ö. 505/1111) o l ma k üzere çoğunluğun

kabul ettiği görüşe göre o nasların

zahiri

anlamların ı benimsemiş, müteşabihatı asla tevil etmemiş ve bu metoou 2 savunanlarla müc adele etmiştir. 2 Buna karşıl ı k Beyhaki (ö. 458/1066) ve ibn Teymiyye (ö. 728/1327) gibi selefi alimler ise ibn Hanbel' in sadece

Cehm i yye ve Mutezile'ye ait asılsız tevilleri reddettiği görüşündedi P ki, bu görüş daha doğru görün mektedir. Çünkü Ahmed b. Hanbel K u r'an 'd a ­

ki bazı ayetlerin mecazi anlamda kullanıld ığın ı belirtmekte ve bir k ısmı amm, b i r kısmı hass olan ayetlerin zahi ri anlamlarına göre açı k lanamaya­ 24 ca(;iın ı ısrarla savunmaktad ı r. er-Red ete'z.zenectrke adl ı eserini Hz. Pey ­

:

gamber'in yaptığı açı klamaları terked ip Kur'an'ı zahiri manasına göre 25 tefsir etmeye çalışan tı rkaları reddet mek gayesiyle yazm ı ş olması, onu n , tevil konusundaki tutumuna aç ıklık get i rmektedir. Zira ona göre Kur'an ' ın akide ile ilgili ayetleri müteşabihtir. Hz. Peygamber' in yaptığı aç ı k lamalar d ikkate alın madan, ayetlerin sadece zahi rierine bakı larak 26 Şu halde Ahmed b. Hanbel'in tevile

hang i anlamlara geldiği bilinemez.

karşı ç ı ktığına dair rivayetlerin Mutezile ve Ceh miyye'nin beni msediği tevillerle ilgili olduğunu , buna karşıl ı k Kur'an 'ın, Kur'an ve sünnetle tevil ed i l mesin i kabu l ettiğin i söylemek mümkündür. Bizzat kendisinin ayetle ­ re zah iri manalarının d ışında anlamlar yüklernesi de bunu göstermekte ­ 27 dir k i, tevilin manası da budur. Nitekim o, "sen beni asla göremezsin " ayetine "dünyada asla göremezsin", "AIIah ' ın buluttan gölgeler iç inde

22) Gazza ıi, ihvau uıumi' d-din, Kahire, ts. (Matbaatu'l-istikame), 1, 1 03-104; Eb u Zehre, lbn Hanbel Hayatuhu ve asruh, arauhu ve rıkhuh, Kahire 1 981 , s. 1 38, 153; Ethem Ruhi Fığlalı, Cağımızda Ilikadi islam Mezhepleri, istanbul 1983, s. 52. 23) Beyhaki, ei-Esma ve's-sıfat (nsr. M. Zahid Kevseri), Beyrut 1 405/1985, s. 304; lbn Teymiyye, el-ikliı

ri mütesabihi't-te'vil

Muhammed en-Necdi), Riyad

(Mecmulı

1 381 , XIII, 295.

Fetava içinde, nşr. Abdurrahman

b.

24) Ahmed b. Hanbel, a.g.e., s. 53-54. 25) Ebu Nuaym, a.g.e., IX, 200; ibn Kayyim ei-Cevziyye, ictimalı'l-cuyusi'l-islamiyye, Beyrut 1 404/1984, s. 131 . 26) lbn Teymiyye, a.g.e., XIII, 295. 27) el-Araf 7/143. - 24 -


-Islam Ake.ldlnln Oç ŞMs/yet/­ kendilerine gelmesini bekliyorfar"

28 29

ayetine "AIIah 'ın kudreti ve emrinin 30 , "Allah sabredenlerle beraberdir" ,

gelmesi", "Ben sizinle beraberi m" 31 "Rabbim beni mle b e raberdi r" , "Biz ona şahdamarından daha yak ı­ 33 nız"32, "Nerede olursan ız olun o sizinle beraberdir" ayetlerindeki bearberliği ve yakınlığı Allah'ın kullarına yardım etmesi, onları koruyup 34 gözetmesi, yapt ı klarını b i l mesi ve görmesi anlamlarını vererek nasların gerçek

manasını

ayet

ve hadisiere dayanan

tevillere başvurmadan

bilebilmenin mü mkün olmadığını açı kça ifade etmiştir. Zehebi ve Subki de Ahmed b. Hanbel' in , Eh l-i bidat'ın tevillerini çürüten karşı teviller yapt ığını 35 kendisinden nakledilen haberleri sıralayarak isbat etmeye çalışırlar.

28) el-Baka ra 2/210.

29) Taha 20/46. 30) el-Sa kara 2/153. 31) eş-Şura 26/62. 32) KafS0/16.

33) ei-Hadid 57/4. 34) Ahmed b. Hanbel, a.g.e., s. 66, 90, 100; ibn Ebi Yala, a.g.e., 1, 28. 29. 35) Zelıebi, a.g.e., Xl, 246, 247; Sübki, a.g.e., ll, 47, 48. -

25

-


-ls/sm Aksldlnin Oç Şshs/yetf •

AHMED B. HANBEL' I N l TlKADI GÖ RÜŞLERI

Ahmed b. Hanbel'in üzerinde önemle durdu�u itikadi problemierin başında Allah'ın sıfatları özellikle sıfat-ı maani adı verilen hayat, ilim, irade,

kudret,

sem; basar ve

kelam sıfatları uluw sıfatı, yaratıkların

sıfatlarından tenzihi ruyetullah, halku'I-Kur'an,

haberi sıfatlar, Kur'an'ın

icazı, velilik ve keramet, ahiret halleri, cennet ve cehennemin ebediliği, iman-küfür

sınırı,

büyük

(yaratıklar arasındaki

günah

işieyenin

üstünlük) konuları

durumu,

imarnet ve

tatdil

yer alır ki bunlar daha çok

Mutezile ve Cehmiyye'nin Ehl-i sünnetten ayrıldığı temel noktalardır.

A. ILAHI SI FATLAR :

Ahmed bakımından

b.

Hanbel'e

düşünülebilen

göre birliği yalnız

zatı,

sıfatları ve fiilieri

Allah sadece Kur'an ve sünnette bildirilen

niteliklerle nitelenebilir. Akıl, müstakıllen ona nitelik atfedemeyeceği gibi, nasları dikkate almadan onun sıfatiarını bilebilmesi de imkansızdır. Çünkü akıl, mahiyet ve keyfiyelini bilemediği Allah'ın sıfat ve fiilieri hakkında 36 verece�i hükümlerde hataya düşmekten kurtulamaz. Allah'ın, zihnin dışında gerçek bir varlı�ı bulundu�u ondan

ayrı

müstakil

gibi zatının ötesinde olan; fakat

bir mevcudiyeti

bulunmayan

hayat

ilim,

irade,

kudret, kelam, nur, sem· ve basar gibi öncesiz (kadim) sıfatları da vardır. Zira Kur'an'da bilen (alim), diri olan (hayy), gücü yeten (kadir) diieyen (mü rid), duyan (semi) ve gören (basir) diye nitelendirilmesine ek olarak

36) Temimi, i'tikad. ll, 293,300. -

26

-


-Islam Akaldinin Oç Şahsiyeti­ onun

"ilm"inden

37

ve

3 "kuwet"inden 8

bahsedilmektedir.

Bu

da onun

ilimle alim kudretle kadir, hayatla hayy, irade ile mürid, kelamla mütekel­ Jim olduğunu isbat eder. Nitekim duyulur alemde alim olan ilimle alimdir, 39 kadir olan da kudretle kadirdir. Diğer sıfatiarda da durum aynıdır. Allah' ın bütün sıfatları zat ı gibi ezeli ve kadimdir. sonra

bunlara

sahip

olmuş değildir.

O,

alemi yarattıktan

Şayet ilahi sıfatları,

yaratıkların

vücud bulmasından sonra onu üstün sıfatlarla nitelemelerine bağlı olsaydı, birliği de ancak tevhid ehlinin, gerçekleşirdi.

Bunun

yanlışlığı

onu birlikle nitelemesine bağlı olarak ise açıktır.

Şu halde

bir yaratık,

zatı

yanında nasıl bütün sıfatlarıyla yaratılmış ise Allah da öylece zatı ve bütün 40 sıfatlarıyla birlikte kadimdir.

ilahi sıfatiarın hadis olduğuna

dinden çıkma sebebi kabul eden Ahmed

inanmayı

b. Hanbel' e göre sıfatiarın kadim

oluşu Allah'ın birliği inancıyla çelişmez. Zira sıfatları zatının ne aynıdır, ne

1 gayrıdır.4

O

bunu duyulur alemdeki nesnelerin durumuna bakarak ta.

açıklamanın mümkün olduğu görüşündedir. Mesela, bir hurma ağacı "tek" bir zata sahip olduğu halde dalları, yaprakları ve kökleri de vardır, fakat bunların

mevcudiyeti onu tek bir ağaç olmaktan çıkarmaz. Ahmed b.

Hanbel bu konuya dair verdiği örneği Kur'an'dan getirdiği bir örnekle teyid eder: Allah'ın Kur'an'da Velid b. Muğire ei-Mahzumi adlı inkarcıya gözleri,

kulakları, elleri, ayakları ve daha başka organları bulunmasına 2 rağmen "tek" (vahid) adını vermesi4 yapılan açıklamanın doğruluğunu isbat eden bir delildir. Bu ömek Allah'ın zatı yanında sıfatiarını da kadim 3 olarak düşünmenin, tevhid prensibine aykırı olmadığını gösterir.4 ibn Hanbel'in, sıfatiarın kadim oluşu ile vahdaniyetin çelişmediğini isbat

etmek için Kur'an'dan

getirdiği

delil isabetli

sayılmaz.

Çünkü

37) ııi-Bakara 2/255, el-Araf 7/7, HlXl11/14.

38) ıız-Zariyat 51/8. 39) Ahmed b. Hanbel, a.g.e., s. 96; Temimi, i'tikad, ll, 295. 40) Temimi, i'tikad, ll, 293,298.

41) Temimi, Mukaddime fi akideti'l-imami'l-mübeccel Ahmed b. Hanbel (Tabakatu'I-Hanabil§! içinde, nşr. M. Hamidel-Fa ki), Kahire 1371/1952, ll, 270.

42) 91-Muddessir 74/11. 43) Ahmed b. Hanbel, a.g.e.,

s.

9 1 -92. -

27

-


- /sl11.m Akll.ldlnln Oç

Şll.hslyat/-

örnekte b elirtildiği gibi insan çeşitli parçalardan meydana gelen bir bütün (küll) olduğu halde, Allah ' ın zatı parçalardan oluşmuş bir bütün değildir ve böyle ol makla da nitelemez. Bu bakırrdan verilen ömek uygun görün me ­ mektedir. A h med b. Hanbel'in A llah'ın görme ve işitme sıfatlarının ilim sıfatından ayrı birer sıfat olduklarını kabul eder. Çünkü görme ve işitme olayı bilme olayından bilendir"

tamamen farklıdır. Ku r'an'da "Allah işiten ve

(ei-Bakara 21227) buyuru larak işitme ve bil menin ayrı ayrı

belirtilmesi bunun bir delilidir. O, Hz. ibrahim'in işitmeyen ve görmeyen 4 varlıklara tapılamayacağını ifade etmesini 4 ilahın bu sıfatiara sahip olduğuna ayrı bir delil kabul eder. Ona göre, Allah'ın ilmi sonsuz, sını rsız ve müke m mel olup Cehmiyye'nin iddia ettiği gibi hadis değildir. Yaratık­ larda olduğu gibi değişikliğe uğramaz ve kendisinde bulacağı bir mahalle ihtiyaç duymaz. 45 i bn Hanbel'in görme ve işitmenin ilim sıfatından ayrı birer sıfat olduğunu özellikle isbat etmeye çalışması bun ları ilim sıfatıyla aynı şey kabul eden Mutezili görüşü reddetme maksadına yöneliktir. Ah med b. Hanbel'e göre irade sıfatı bütün yaratık ları içine alan külli bir sıfattır. Alerrdeki iyi-kötü, güzel-çirkin ne varsa hepsi (bütün varlık ve olaylar) Allah'ın dilemesiyle meydana gelir, bunların hiçbiri onun iradesi dışına çıkamaz. Şayet Allah olacağını bildiği varlık ve olayları dilemeseydi ve mülkünde olmasını istemediği şeyler meydana gelse'ydi eksik, aciz ve mağlup bir varlık durumuna düşerdi. Mülkünde vuku bulanları bilmernek Allah için imkansız olduğu gibi dilemediği hususların gerçekleşmesi de imkansızdır. Fakat ibn Hanbel'e göre ilahi iradenin külli ol masına ve her şeyi kuşat masına rağmen kulların, fiilerini cebir altında 6 yaptıkları da söylenemez. 4 Bu görüşlerden an laşıldığına göre, o, kaderi inkar eden ve insanın fiilieriyle Allah'ın irade sıfatı arasında hiçbir bağ bulun madığını öne sü ren Mutezile'nin görüşü ile insanın fiilierinde mecbur olduğunu

iddia eden Cebriyye'nin

görüşünü

reddedip ikisi arasında

44) Meryem 1 9/42. 45 ) Abdullah b. Ahmed, a.g.e., s. 9; Temimi, j· tikad, ll, 294-295. 46) ibn Teymiyye, Muvafakatu sahihi'ı-menkul li sarihi'ı-makul, Beyrut -

28

-

1 405/1985, 1, 71.


- Isitım Aki!ldlnln Oç Şahsiyet/-

mutedil bir irade anlayışını savunmuştur.

Onun çelişik görünen bu iki

görüşünü birbiriyle ba\;ldaştı rmak mümkündür. Çün kü irad e sıfatının külli oluşu, ku llara, yaptıklarından soru mlu tutulab i l melerine i mkan tan ı yan bir iraden in verilmesine engel değildir. Zira külli irade, kullara kısmi bir yetkinin verilmesi istikametinde cereyan etmiş ve sorumlulu k böyle bir esasa ba\;llan mıştır. A llah dileseydi herkese hidayet verir ve yeryü zünde 47 bulunanların tümü iman eder hiçbir kimse inkarcı olmazd ı . Lakin ilahi i rade, herkesi iman veya inkar şıklarınd an b i rini kendi arzusuyla seçme hürriyetiyle karşıkarşıya bırakmıştır. Buna karşılık d ilediklerine keremi ve ihsanıyla muamele etmesi de mümkündür ve böyle davran ması onun adalet sıfatını zedelemez.

48

Esasen Ahmed b. Hanbel,

aklın, A llah'ın

iradesi ile kulların i rade ve fiilieri arasındaki ilişkiyi tam anlamıyla çöze ­ meyeceği görüşündedir

ve kim A llah'ın

adaletini

aklı yla kuşatmaya

çalışırsa hataya düşer. Ona göre irade sıfatı da diğer sıfatları gibi kad i m ­ dir. Şayet hadis olsaydı bunu başka b i r i rade sıfatı, onu d a b i r başkası 49 yaratmış olması icab ederdi, bu ise teselsüle götürür. imam Ahmed'e göre Allah'ın ezeli o lan kelam sıfatı da vard ı r. Zira 0 bunu isbat eden birçok ayet mevcuttur.5 Allah'ın b i r sesle konuşması Ceh miyye'nin iddia ettiği gibi onun ağız, dil ve dudakları bulun masını gerektirmez. Zira konuşmak için bunlar gerekli olsaydı Ku r'an 'da konu ş ­ tu kları ve kıyamet günü konuşacakları bild irilen yerin, göklerin, d ağın ve 51 insan u zuvlarının da aynı şeylere sah ip olması gerekirdi, Halbuki bunların ağızları, dudakları ve d i l leri yoktu r. ibn Habel kelam sıfatını şöyle bir delille isbat eder: Konuşmak bir üstünlük sıfatı olduğuna göre A l l ah'ın da mütekellim ol ması icabeder. Nitekim Ku r'an'da insan larla konu şama­ yan ve onlara doğru yolu gösteremeyen buzağının ilah olamayacağı 2 ilahın konuşabilen b i r n itelikte olması gerektiğine işaret

bel irtili rken 5

47) es-Secde 32/13, Yunus 10139. 48) Temimi, itikad ll, 295, 300. ,

49) Temimi, a.g.e., ll, 295.

50) en-Ni sa,

4/16, ei-Ara17/143, eş-Şura 41/51, ei-Bakara 2/1 74 .

51) Fussilet41/11,21, el-Enbiya 21/79. Yasin36/65. 52) el-Araf 7/148. -

29

-


- lsil!m Ak!!ld/nln Oç Şl!hs/yet/ ­

ed ilmiştir. 5

3

Bu şekilde ayetlere dayanarak da kelam sıfatını i sbat eden

Ahmed b. Hanbel'e göre Allah'ın konuşması onun , h e rh angi b i r mahalde yaratıkların duyacağı bir ses yaratmış olması ile aç ı klanamaz. Çünkü bu 4 takd irde A llah'tan başkasının "ben sen in rabb inim, ben A l l ah ' ım"5 diyerek ilahlık iddiasında bulunabileceğini kabul et mek gere k i r, bu ise A l l ah ' a şirk koşmaktır. Ah med b. Hanbel ' e göre A llah ses ile konu şu r ve sesini yaratıkları duyabilir. Zira onun konuşması h ad islerde bu şekilde 5 beli rt i l me ktedir. 5 ibn Ebi Yala (ö. 526/1131) ise, A h med b. Hanbel'in , 6 A l lah' ın ağızia konuştuğu görüşünde olduğunu naklederse5 de onun bu görüşü beni msernesi mümkün görün memektedi r. Çün kü bu idd ia Ahmed b. Hanbel ' in oğlu Abdullah'ın aynı konuda bize naklett i k leriyle çelişmek ­ tedir. B inaenaleyh , ibn Ebi Yala'nın söz konusu rivayeti teşbih ve tecsime düşen taraftariarına ait olması daha kuwetli bir ihti mald ir. A llah' ı naslarda belirtilen (subuti) sıfatlarla n itelemek, ibn Hanbel' e göre teşbihi gerekti rmez. Onu yaratıklara benzetrnek nasıl hatalı i s e ve 7 naslarla ç elişirse5 Kitap ve sünnette bildirilen (subuti) sıfatları nefyetmek d e ayn ı şekilde hatalıd ı r. Çünkü tenzihte aşırı g it mek d e başka türlü b i r teşbihe y o l açar. Zira bu takdirde yaratıc ı görmeyen , duymayan, kon u ş ­ mayan v.b. üstünlükleri bulunmayan cansız varlık lara b u n oktalarda 58 Şu halde ibn Hanbel ' e göre A llah ' ı yaratık lara ben ­

benzetilmiş olur.

zet mernek iç in aşırı bir tenzihe kaçmak da, bu konuda b i r çözüm değild ir, aksine n asiarda b ildirilen sıfatları kabu l edip bunların, yaratı kların sıfatla ­ rından mahiyet ve keyfiyet itibariyle fark l ı olduğuna i n an mak teşbih ve aşırı tenzih inancının taşıdığı sakıncalardan uzak o lan sal i m bir yoldur.

53) Ahmed b. Hanbel, a.g.e.,s. 88-89 ; Temimi, l likad, 5 4) Taha 20/12, 1 4 . 55) Abdullah b . Ahmed, a.g.e., s . 70-71 ; Seflarini, esrari 'l-eseriyye

Serhu'd-durreti 'l-mudıyye

Mektebu't- islami), 1,

ri

ll,295. Levamiu'l-envari'l-t:ehiyye ve sevatılı'l­

akideti'l-fırkati'l-merdiyye, Beyrut,

ts.

(ei­

142.

5 6 ) i bn Ebi Ya la,a.g.e., 1, 29 . 57) eş-Şura 42/1 1 . 5 8 ) Ahmed b. Hanbel, a.g.e., sahihi'l-menkul, ll, 37 .

s. 90 ; Zehebi, a.g.e., l l, -

30

-

247,

Xl,

239 ;

i bn Teymiyye, Muvafakaıu


- ls!l!!. m Akl!!./d/nln Oç Şl!!.hs lyetl ·

B. H ABERI SI FATLAR : i b n Hanbel'in haberi sı fatlarla ilgili görü şlerine dair farklı rivayetler mevcuttur. Bazı rivayetlerde onun, haberi sıfatları h iç tevil etmeden ve keyfiyetierini araştı rmadan olduğu gibi kabul edip tasdik etmek gerektiğini 59 benimsediği b ildirilirken bazılarında da bilhassa istiva, nüzul ve mecr 60 (geliş) gibi sıfatları tevil ettiği be!irtilir. Bu ikinci rivayetlere göre i bn Hanbel

istivaya yükselme, nüzule ilah i rahmetinin inmesi manasını vermiştir. Bu konuda i bn Hanbel'e ait olan görüşünü ikinci rivayette yer alan görüş o lmaması daha kuwetli bir ihtimaldir. Çünkü, onun, Allah' ın zatıyla her yerde bulunduğunu

iddia eden Cehmiyye'yi şiddetle tenkit

ettiği ve A llah ' ı n arşın üstünde ve yaratıklarından zatıyla uzak, fakat ilmiyle on lara kendilerinden daha yakın olduğunu savunduğu b ilin mekte­ d i r. Bu konuda o şöyle bir benzetme yapar: Bir binayı yapan u sta, b inanın iç inde b u l u n madığı halde onun odalarını, duvarlarını vesair kısımlarını bütün ayrıntıları ile nasıl bili rse A llah ta arşın üstünde olduğu halde 61 alemele olup biten herşeyi öylece b i!ir. Ona göre, A llah arşın üstünde 62 ol makla b i rlikte üzerinde oturmuş veya ona bitişmiş değildir. Yedinci kat göğün ü stünde bulunan arş ile Allah arasındaki ilişkiyi insanlar bile ­ 63 mez. Onun anlayışına göre mekanların sını rlı olması Allah ' ın her yerde mevcut olduğu iddiasın ı geçersiz kıldığı gibi, Allah ' ın alemi zatı dışında yarat masının gerekli olması da bu iddianın yan lışlığını gösterir. Çünkü Allah vardı, onun dışında hiçbir varlık yoktu. Alem hadis olduğuna göre onu ya zatında veya zatı dışında yaratmıştır. B irinci şık , c in ve şeytan gibi

59)

Temimi, itikad, ll, 307; ibn Ebi Yala, a.g.e., 1 ,

56,

1 44 ; ibnu'I-Cevzi, a.g.e., s.

1 55-156;

Bey haki, a.g.e . , s , 5 1 7 ; Seffarini, a.g.e., ı, 200. 60) Eb u Davud, Mesailu'l-imam Ahmed b. Hanbel (nşr. M . Resid Rıza), Kahire 1 353, s . Temimi, itikad, l l ,

61) Ahmed b.

296.

Hanbel, a .g.e., s. 94.

62) Te mimi, itikad, l l , 296-297.

63) Ebu

Nuaym , a .g.e., IX, 1 96 . -

31

-

262;


- ls111.m Akll.ldlnln Oç �s/y9tl -

süfli

varlı kların Allah ' ın zatında yer işgal etmesini gerekt i ri r, bu

ise

imkansızdır. Zat ının, yarattığı aleme son radan hulul ett iği düşünüise bile bu da süfli varlıkların ve pis yerlerin Allah'a mahal teşkil etmesi neticesini doğurur. ibn H anbel'e göre Allah'ın Tu r dağında tecelli etmesi d e onun her yerde mevcut ol madığının bir delili sayılab ilir. Çünkü tecelli zatının mevcut ol madığı b i r yer için söz konusu olabilir; aksi takdi rd e tecelli izah edile ­ mez. O, pek ku vvet li görün meyen tecelli deliline ek olarak Allah'ın her yerde mevcut olduğu inancını, mevcudatın ahi retteki duru muyla karşılaş ­ tırarak ç ü rütmeye çalışır. Çünkü ahi rette Allah' ın her yerde olduğu kabul ed ilecek olu rsa b i r kısmının cehennemde bulun ması icab eder. Bunun yan lışlığı ise aç ıktır. Şu halde Cehmiyye'nin iddia ettiği gibi A l lah zatıyla 6 her yerde değil, arşın üstünde ve yaratıklarından uzaktır. 4 i bn Hanbel,

65 A llah' ın gökte ve üst cihette olduğu neticesi Çıkarılab ilecek pek çok ayeti görü şüne ait nakli delil gösterir. Güzel amellerin, meleklerin ve iyi 66 ruhların onun katına yükseldiğini, kullarının üstünde yegane galib 6 67 olduğunu , Allah 'ın bütün işleri gökten idare ettiğin i , 8 yerde ve gökte 69 bulunan lara ilave olarak kendi katındaki varlıkların da maliki olduğunu ifade eden ayetler bunlardan bazılarıdır. Haberi sıfatiardan yed, vech , nefs, gazab ve rıza Allah ' ın zatına mahsus sıfatlarıd ır. ibn Hanbel'e göre, bunlara kuvvet , zat, ni met, rah met ve ben zeri

manalar vermeyi imkansız kılah hususlar vardır. 0 Mesela yed ' e kuvvet manası verili rse Allah'ın iki kuvveti bulunduğunu7 1 ve A llah ' ın i k i eliyle yarattığını bild irdiği7 Hz. Ade m ' in Şeytan'a karşı bir üstün l üğü

mecazi

kal mayıp Şeytan 'ın davasında haklı olduğunu

64) Ahmed b. Hanbel , a.g.e. , s . 92-102. 65) el-M ülk 67/1 6-1 7 . 66) Fa tır 35/1 0, Al-i lmran 3/55 . 6 7 ) ei-Eniı.m 6/18, 6 1 . 68) es-Secde 32/5 . 69 ) el-Enbiya 2 1 / 1 9 . 7 0 ) ei-Maide 5/64. 7 1 ) Sad 38 /7 5.

- 32 -

kabul etmek


- ls/tım Al<tıldlnln Oç Şafıs/yet/ ­

gere k i r

72

B inaenaleyh

sözkonusu haberi sıfatiarın insan lar tarafından

b i l inebi lecek tevilleri yoktur.

Abdülvahid b. Abdülaziz et-Temimi'nin rivayet ettiğine göre i bn 73 Hanbel Allah ' ın hiçbir sıfatını had i s kabu l etmez. Bu durumda fiili sıfatları da kad i m kabul ettiği söylenebilir. Ancak Beyhaki bunun aksi bir görüşü naklederek i bn Hanbel' in, Kur'an ' ın insanlara ind i ri lişini hadis 74 kabul ettiğin i bildirir . Bu ve d iğer bilgilerd en A llah'ın inzal fiilini ve d iğer bütün fiilierin i hadis kabul ettiği neticesi ç ı kmakla birlikte i bn Hanbel ' in beni msed iği genel esaslara uygun görü n me mektedi r.

C. ESMA·I HÜSNA : Allah' ın bütün isi mleri n i kad i m kabu l eden i bn Hanbel, kelamdaki isi m-müsenıma tartışmasına girmemiştir. Ona göre Kur'an ve sünnette belirtil mese de A l lah'a manası doğru olan güzel isimler verilebili r. Mesela 5 ona rehber ve mürşid manasında " Delil" ad ını vermeyi caiz görür ? Fakat ilahi isimlerin h ad i s olduğunu ileri sürmeyi ise d inden ç ı k ma sebebi sayar.

D. KADER : i bn Hanbel' e göre kaza ve kadere iman etmek Ehl-i sünnetin temel esaslarından bi rid i r. Zira Allah ' ın ilim sıfatının ezeli olduğuna ve hiçbir şeyin onun bilgisi dışında kal madığına inanmak, kadere de inan mayı ?6 gerektirir Şu halde kadere i man ona göre i l i m sıfatının ezeli o lduğuna iman ın bir başka ifadesid ir. Ayrıca Hz. Peygarrber'den rivayet edilen bazı hadisler de kadere inan nıayı gerekli kılar. Bun ların bazısı şöyl ed i r: "Allah

72) Temimi, a.g.e., ll, 294. 73) a .g.e., ll, 293. 74) Bey haki, a.g.e., s. 304. 75) Kadi Ebu Yafa, ei-Mutemed li usuli'd .<Jin insr . Vedi' Zeydan Haddad ) . Beyrut 1 974, s. 62.

76) Abdullah b. Ahmed, a.g.e . . s. i 1 9 .

-

33 -


- ls !l!m Ak!!ldlnln Oç ŞMslyetl ·

yolunda Uhud dağı kadar altını harcasan da kadere iman et medikçe bunu senden kabul etmez. " , "Allah yeri ve gökleri yarat madan ellibin yı l önce yaratı kların ölçüsünü takdir etmiştir", " Herşey kadere göred i r, hatta zeki 77 ve beceriksiz ol mak da". ibn Hanbel'in kaderi isbat etmek için getirdiği delillerden biri d e sahabe ve tab iin sözleridi r. Bu meyanda o, i bn Ö mer' in kaderi inkar edenlerden teberri ett iğin i , ibn Abbas'ın da kadere i man ı 78 tevh id i n esası saydığını nakleder. ibn Hanbel'e göre hiç b i r şey kaderin dışında

kalmamakla b irlikte kader, insanı b i r I i l i yapmaya zorlamaz. 9 Fakat bu güç

Çün kü insana fiilierini yapacak güç ve irad e vermişt i r ?

(ist itaat) fiille beraberd i r. Ecel ve rızık da kadere göre cereyan eder. Bu sebeple ömrün müddeti artıp eksilmez. R ızık, helal veya haram yoldan kazan ı l m ı ş olsun, insanın yediği bi r şeydir. Rızık önceden takd i r edi l mi ş olup artmaz v e eksilmez. Belki mecazi manada artma v e eksil meden 0 sözed i l eb i l i r. 8 Ne şekilde olursa olsun ölen herkes te eceliyle ölür. Zira bu, önceden kaderle tayin edilmiş bir husu stu r.

ibn Hanbel kaza ve

kaderin insan ı , fiilierini yapmaya mecbur etm ed iğini , kaderde mevcut ol masına rağmen katil ve hırsızın fiilie rinden soru m l u oldukların ı, bununla b i rlikte i k i düşünce arasında b i r çelişki bu lun mad ığını söylerken aklın , bu derin problemi ç özmekten ac iz kaldığına, dolayısıyle yetersiz ve sın ırlı b i r bilgi kaynağı olduğunu kabul etmiş olabil i r. ibn Hanbel, faili bulun mayan b i r fiilin meydana gelmesini i mkansız gördüğü için tevellüd nazariyesin i reddetmiştir. Ona göre insanın fiil ierin ­ den dalaylı olarak ortaya ç ı kan bütün fii ller ( mütevel lid at) A ll ah ' ın fiilinin 81 b i r sonucudur.

E. HALKU' I-KUR'AN MESELESI : A h med b . Hanbel'in üzerinde durduğu önem l i iti kad i b i r konu da çeşitli eziyetlere uğratıl masına ve yirmiseki z ay müddetle hapsed i lmesine

77 ) a.g.e., s. 1 2 1 , 1 24 , 1 39 . 78 ) AtxJullah b . Ahmed, a.g.e., s. 1 32, 1 34, 135 , 1 4 1 , 1 42. 79) Temimi, M ukaddime, ll, 269 ; ibn Teymiyye, M uvafakatu 80) Temimi, ilikad, ll, 306. 8 1 ) Temimi, Mukaddi me, ll, 268. - 34 -

sahihi'l-menkul, ı .

71 .


- ls!l!m Aki!ldlnln Oç Şl!hslyetl -

sebep olan Kur'an ' ın mahluk o lup ol madığı problemidir. Ehl-i sünnet akaid in in kuru lu ş devrine rasiayan bu çok tartışmalı prob lem hakkında Ahmed b. Hanbel ' in görüşünü beli rlemek, diğer itikadi prob lemlere dair dü şün celerin i

ortaya koymaktan daha zo rdu r. Zira onu en yakından 82 tanıyan oğlu Abdullah ' ın ve diğer güven ilir kayn akların bu konuda ibn Hanbel'e atfettiği görüşler birbi rinden farklıdır. Kaynakların Halku' I-Ku r'an meselesinde

ibn

Hanbel' e atfettiği görüşleri dört noktada toplamak

mü mkündür. 1) Ku r' an Al lah kelamıdır. Onun hakkında " mah luktur" demek

küfür, " mah luk değ ildir" demek ise bidattır. Çünkü Hz. Peygarroer ve ashabından bize intikal etmiş böyle bir inanç mevcut değild i r. Binaenaleyh 83 bu nevi konuların münakaşasına girişrnek caiz değeild i r.

2) Nasıl düşünülü rse

düşünülsün,

hangi cü mleele

kullanı l ı rsa

ku llan ılsın, Kur' an A llah ' ın kelamı olup mah luk değildi r. Sayfalarda yazıl ı bu lunan harfler i l e d i llerde o kunan sesler Allah ' ın kelamını ifade eden (hikaye eden) metin ler ve sözler değildir. A ksine bunlar A llah ' ın kad i m olan kelamıd ı r ve yarat ılmış değildir. Çünkü ashab d a tabiin ve tebe-i tabiin

de onun

mahluk olduğunu

kabul etmemiştir. Aksine mahlu k

ol madığ ına inandıkların ı bildiren rivayetler vard ır. B inaenaleyh sayfalard a ­ ki yazı lar i l e Kur'an o kuyanın ağzından ç ı kan sesler Ku r' an ' ın kendisi olup 8 yaratı l mı ş değildi r. Bunun aksini iddia etmek bid at ve küfürdür. 4 ibn 85 Hanbel ' e atfedilen bu görüş ile onun, k(31am:ı lafzinin kelam-.ı nefsiyi hikaye eden sözlerden ibaret olduğunu kabul ed en ibn Küliab ei-Basri'yi (ö. 240/854) reddetmiş olması muhtemeldi r.

3) Ku r' an A llah kelamıdır. Onun hakkında "yaratılmışt ı r" diyen küfre gi receği gib i, "Ku r'an ' ı okuyuşum (telaffuz edişim) " mahlu ktu r diyen

82) Kitabu's-sünne, s. 21 , 36. 83) SüiJki, Tabakat, l l 55. 84 ) Ebu Davud, a.g.e., s, 263; Temimi, itikad, ll, 296 ; ibn 1 20, 142; Zehebi, Siyeru alami 'n-nübela, Xl, 290. ,

Ebi Yaıa, Tabaka!, 1 ,

47, 62, 75, 76 ,

BS) E sari, Makalaıu'l-islamiyyin (n�r. Helmuı Ritter ı. Wiesbaden 1 963. s. 60 1 -602: izmirli. Yeni

ilm-i Kelam, istanbul 1 339- 1 3 4 1 , 1,

1 12.

- 35

-


- ls18m Ak8fdlnln Oç Şahsiyet! ·

de bidatç ılık yapmış olu r. Bu sebeple, sadece " Ku r'an Al lah kelamıd ı r ve mahluk deği ldir"

demekle yetinmek gerekir.

Kur'an ' ı 86

telaffuz ed işin

mah luk olup ol mad ığı tartışmasına girmek caiz değildi r.

4) Ne şekild e ifade edilirse edilsin, Kur'an yarat ı l mı ş değild i r, fakat bizi m (Kur'an ' ı okuma ve yazma) fiilierimize gelince, bunlar yaratılmıştır. Bunu an layamayan lara şaşmak gerekir. Kur'an ' ı telaffuz ed işin mahluk olduğunu

kabul eden Lafzıyyenin Cehmiyye ile aynı görüşü paylaştığı

söylenemez. Çün kü Ceh miyye Kur'an ' ın her hal u karda mah luk olduğu 87 nu savunu r. Bu rivayetlerden anlaşıldığına göre Halku'I-Kur'an konusunda ibn Hanbel'e nisbet edilen görüşlerin üzerinde bi rleştiği şey, onun , kesi n l i k le Kur'an ' ın

yaratılmış olmakla vasıflanamayacağın ı

ben imsemiş olduğu

hususudu r. Herşeyden önce "Kur'an mahluktu r" demeyen mü rninleri kafir kabul ed ip eşlerinin kendilerinden boşan mış sayılacağına hük meden , bu görüşlerini

Abbasi

halifelerinden

Mutasım (ö. 227/842) ve Vasık (ö.

232/847) ' ın siyasi nüfuzundan faydalanarak bütün i slam alimlerine zorla kabul ettirmek isteyen

88

Mutezile'ye karşı mücadele verd iği ve "Kur'an

mah luk değildi r" tezini savunduğu mihne olayı ile sab it olan b i r husustur. Bu sebeple Ahmed b. Hanbel' e atfedilen birinci rivayeti , en azından, bu konudaki onun n ihai görü şü olarak kabul etmek i mkan sız g ö rü n me kt e ­ d i r. Nitekim oğlu Abdullah 'tan nakledilen bazı rivayetlerden anlaşıldığına göre Mutezile, Kur'an ' ın mah luk olduğu iddiasıyla o rtaya çık madan önce diğer bütün sün n i alimler gibi Ahmed b. Hanbel'in de Kur'an ' ın Allah kelamı olduğuna inan manın ötesinde "Kur'an mah luk değildir" tarzındaki bir görüşü yoktu. Cehmiyye ve Mutezile söz konusu iddiayı ileri sürünce on lara muhalef etmek için Kur'an ' ın Allah kelamı olduğu inan c ı n ı "Ku r'an

86)

lbn Kuteybe, el-i htilal fi'l-lafz (Akaidu's-selef içinde, nşr . A. Sami en-Neşşar Am mar

1 97 1 , s. 247; Abdullah b. Ahmed, 288; Sübki, a.g.e .. l l , 55. 87 ) ibn Teymiyye. Mecmuatu 'r-resail, Beyrut 1 403/1 983 , 88) Zeheb i , a.g.e., Xl , 263. Talibi), iskerıderiyye

a.g.e., s .

2 4 2 ; Zehebi, a.g.e., Xl,

- 36 -

lll,

36; ibrı

396; Ze he bi .

Ebi Yala, a.g.e . ,

a.g.e . , Xl,

29 1 .

ı,


- Istem Ak eldinin Üç Şl!h siyeti

A l lah kelamı olup mah luk değildir" şekline ç evirmişlerd i r.

89

Abdullah'ın

aynı hususu destekler mahiyetteki bir başka rivayeti de şöyledir: "Ah med b. Hanbel'e "senin , Kur'an A llah kelamıd ır, mahluk veya gayr-ı mahlu k değildir, d ed iğin rivayet edi liyor denilince o da: senin bu söyled iğini ibtal 90 et , Kur'an A llah kelamıd ır, mah luk değildir" cevabını vermiştir. Abdullah b i r d iğer rivayette ise babasının şöyle dediğini nakletmektedir: " Hadisçi o l sun kelamcı olsun, k i m "Kur'an mahluk değildir" demekten çekinirse o 91 Cehmiyye'dend ir". Ahmed b . Hanbel'in görüşlerini aynen beni mseyen v e onunla müşterek zaman d ilimi içinde yaşayan Ebu Said ed-Darimi (ö. 280/894) bu hususu teyid ed ic i mah iyette kendisinden şöyle rivayette bulunur: " Bunların (yani Ceh miyye'nin) Kur'an ' ın mah luk olduğu tartışması ­ na g irmelerinden önce b i z bu konuda sükut etmen in gerek l i olduğunu kabu l ederdik. Ceh miyyeye bu iddiayı öne sürünce onlara muhalefet ed ip 92

görüşlerini çü rütmeyi gerekli gördük". Bu

ifadelerden

açıkça anlaşılacağı

üzere Ahmed

b.

Hanbel

Kur' an ' ın mah luk olup ol madığına dai r görüşünü Mutezi le ile Ceh miy ­ ye' nin bu konudaki iddiasının ortaya çıkmasına paralel olarak değişt i r ­ m i ş , Ku r'an 'da v e sünnette temas edi l meyen itikadi mesele lerle uğraş ­ mamak gerektiği tarzındaki ilk fikrinden vazgeçip,

Ku r'an ' ın

mahluk

olduğu iddiasına karşılık, A llah kelamı olması hasebiyle, onun mahluk ol madığı fikrin i savun maya başlamıştır. Bütün bunlar, yukarıda sözü ed ilen birinci şıkkın ona ait olan nihai görüşü yansıtmadığını, belki ilk defa benimsediği halde akaid sahasında öne sürülen yeni görüşler karşısında vazgeçtiği ilk görüşü olduğunu göstermekted ir. Daha çok teşbih ve tecsim fikrine kapılan mütaassıb Hanbeliler' in i mamlarına atfettiği ikinci ve üçüncü şıkta bahsedilen görü şlerin ise ona

89) Abdullah b. Ahmed, 90) a . g .e . , s. 70. 9 1 ) a . g .e . , s . 29.

a.g.e . , s.

70.

92) Darimi. er-Red ale'I-Merisi (A kaidu's-selef icinde. nsr. A. Sami en-Nessar - Ammar

i s k enderiyye 1 97 1 , s. 467-468.

- 37 -

Talibi).


- lsl�m Ak�ldlnln Üç ŞMıslyet/ . ait olmaması ku wetli bir ihti mald i r. Zira bu ihti mal ü zerinde vefatından beri du rul muş

ve zaman

itibariyle kendisine en yakın

olan hadisçiler

taraf ından

kabul ed ilegelm i ştir. Bunların başında, i b n Hanbel' den hadis 93 rivayet eden ve " Horasan 'da Buhari gibi bir alim daha yet işmemiştir" i fadesiyle onun takdirini kazanan Buhari (ö.

256/870) yer alır.

O bu konuda şöyle demektedir: "(Birinci ve ikinci şıkta açıklanan görüşü beni mseyen) Her iki fı rkanın Ahmed (b. Hanbel) 'in mezhebine dair getirdiği deliliere ve her bir fırkanın onu kendilerinden gösterme iddiaları ­ na gelince bunları n , ibn Hanbel'e isnad ederek yaptıkları rivayetlerin çoğu as ıls ı zd ı r. Bunlar, onun görüşünün incefiğini anlayama mışlardı r. Ahmed'e ve diğer (sünni) ilim adamlarına ait olarak bilinen şey, Allah kelamının mahluk olmadığı, onun dışındakilerin ise mahlu k olduğudur. On lar, müşkil 9 konuları derinliğine araştırmak istemezlerdi". 4 Rivayet ilminde büyük

bir otorite olan ve nakillere son derece

değer veren Buhari gibi ünlü bir muhaddisin

Ahmed b. Hanbel'le ilgili

rivayetleri sabit görmediği için reddet mesi bu konuda dikkate alın ması gereken önemli bi r husustur. Ayrıca Buhari'n in, " Ku r'an ' ı telaffuz edişin", 95 insanın fiili olması itibari yle, mahluk olduğunu kabul et mesine rağmen ibn

Hanbel'in

takdirini

kazanıp

kendisinden

hadis

rivayet etmesi,

o

devirde ilim adamları arasındaki ilişkilerin kopmasına yol açacak derece ­ de

önemli

paylaşmış

bir

rol

olmaları

oynayabilen ihtimalini

L�u ·t-Kur'en

meselesinde

kuwetlendirmektedir.

aynı

Zira

görüşü

Buhari ' n i n ,

kendisini tekti r ed e n birinden hadis rivayet etmesi u zak b i r ihtimal olduğu

' gibi i bn Hanbel'in Mes'eletu 'l·l�tz da kendisine zıd bir görüşü beni mseyen Buhari'yi tenkit etmeyip takdir etmesi de i mkansız gibidir. Bir başka meşh u r mu haddis ibn Kuteybe (ö.

276/889) de ikinci ve

üçüncü şıkta bahis konusu edilen görü şlerin i bn Hanbel'e ait olmayacağı hususunda Buhari ile ayn ı kanaatı payiaşarak onu teyid eder. Ona göre

93) Subki, Taba ka!, ll, 223. 94) Buhaıi, Halku ef'ali'J-ibad (A kaidü's-selef içinde, nşr. A. Sami en-Neşsar iskenderiye 1 97 1 , s. 1 54 .

95) a.g.e . ,

s.

1 99.

- 38

-

·

Arnmar Talibi),


- Islam Aksldlnin Üç ŞMıslye rt . " K u r ' an oku ma ve yazma f i i l i ile h a rf ve sesleri gayr-ı mahluk kabul etmek de "AIIah' ın kelamı olan Kur' an mah luk değildir" deyip su smak da ibn Hanbel g ibi hak yolda muvaffak olmuş bir sünni ali min ben imseveceği bir görüş olamaz. Çün kü sükut etmek ancak bu konuda fitnenin çık masından ön c e caiz olab ilird i .

Kulların fi i l ie ri olan oku mayı,

yazmayı,

sesleri ve

harfleri kad i m kabu l etmek ise yan lışlığı apaç ık olan b i r görüştür''. Kute��'Qin

b i h:t_i rd iğine göre Mu'tezile ve Cehmiyye'nin

halku ' I-Ku r ' an

ibn

ortaya attığı

iddiası sünniler arasında o derece gergin bir psikolojik

ortam meydana getirmiştir

ki " mahlu k"

keli mesine karşı bir antipati

uyan mış, buna karşı l ı k "gayr-ı mah lu k " keli mesine ise sempati duyul maya başlanmıştır.

Hatta

"Arş

mah luk değildir" görüşü ileri sürüise dahi 96 sünnilerden taraftar bulurdu". Bu ifadeleriyle ibn Kuteybe i sabet l i bir

teşh i s yaparak A h med b . Hanbel'e atfedilen sözkonusu rivayetlerin -��rgin

bi!_p!;ikolojik ortamda u yd u rulduğuna işaret etmek istemişt i r. itikadda selefi olan Beyhaki (ö. 458/1 066) ise bu konuya b i raz daha aç ı k l ı k geti rerek,

i mam Ahmed'in Ku r ' an ' a "mah lu k " sıfatını ve rmenin

mü mkün ol madığı görüşünü beni msed iği

için lafz tartışmasına girmek

istemediğini ve bu sebeple "nasıl kullanılı rsa kullan ı l sın Kur'an mahluk değildir" tezini savunduğunu belirtir. Beyhaki'ye göre, i bn Hanbel, sadece Ku r'an kast ed ilere k onu telaffuz ed işin mah lu k olduğunu söylemeyi caiz görmemiştir, yani yaratılmışlık Kur' an ' ın sıfatı olarak kullanıld ığ ı takd i rde bunun yan l ı şlığına hükmetmiştir, yoksa ku lların fiileri n in mah l u k o l mad ığı 97 tezini savun mamışt ır. Nitek i m Abd ullah b. Ahmed'den gelen b i r rivayet Beyhaki'nin bu yorumunu teyid ed i c i mah iyetted i r: " K i m lafz veya daha başka şeylerle Ku r'an ' ı kastederek mahluk olduğunu söylerse o Ceh miy­ 98 ye'clend ir". ibnu 'I- Cevzi (ö. 597/1 20 1 ) ve Zehebi (ö. 748/ 1 348), A h med b. Han ­ bel ' in ,

"Ku r'an ' ı telaffuz ed işim mah luk değildir" görüşünü

kendisinden

nakleden Ebu Tal ib ' i huzu runa çağırdığını ve ona "Ku r'an ' ı telaffuz edişim

--- - 96) ibn Kuteybe, a.g.e., s. 246-247, 250. 97) Beyhaki, eı-Esma ve's-sıfaı, s. 338-339 . 98) Atdullah b. Ahmed, Kitabu 's-sünne, s. 36 .

- 39 -


- lsl�m Ak�ldlnln Or; Ş4hslyetl -

mah luk değildir, d ed iğimi niçin başkalarına anlatt ın, bunu k i me anlat m ı ş ­ 99 san ben i m bunu söylemediğimi onlara bild i r" d ed iğini nak lederler. B i rinci şıkta Ahmed b. Hanbel'e atfedilen görüşü n , onun n ihai kanaati ol madığı başka rivayet lerle nasıl isbat edi l m işse, bu rivayet de ikin c i ve üçüncü şıkta bild i rilen görüşlerinin değişikliğe uğrad ığın ı gösterir mah i ­ yetted i r. Ş u halde halku' I-Kur' an meselesinde Ahmed b . Hanbel'e ait olan n ihai görüşün dördüncü şıkta kendesine n isbet ed ilen ve i bn Kü liab el­ Basri (ö. 240/854), Kerabisi (ö. 248/862), Buhari (ö. 256/870) ve ibn Kuteybe

(ö.

276/889)

gibi

sünni

ekolün

bütün

meşhu r b i lginlerince

benimsenen görüş olduğunu söylemek mümkündür. Ahmed b. Hanbel' in savunduğu itikadi görüşlerin felsefesini yapan ibn Teymiyye (ö. 728/1 327) de bu konuda şunları söyler: "Ku r'an okunduğu

zaman duyu lan ses

okuyucunun fiilinin b i r neticesi olmakla bi rlikte Allah kelamını da ihtiva eder. Bu durumda kulun fiili kastedilerek Ku r'an ' ı t elaffuz ed işin mahlu k 100 olduğunu söylemek Ahmed b. Hanbel ' in kanaatine t e rs düşmez". ibn Hanbel ' in konuyla ilgili görüşleri üzerinde fikir b eyan eden Zehebi (ö. 748/ 1 347) ve Subki (ö. 770/ 1 370) onun, Ku r'an ' ın d ahil bu lun ­ duğu

ve "mahluktur" hükmünün yer aldığı b i r cü mleyi telaffuz etmek

istemediği için lafz meselesini münakaşa etmeye g i rişmediği görüşünde olduğu kanaatini paylaşırlar.

101

Zira onlara göre ibn Hanbel, bu konuyla

daha çok Ceh miyye ve Mutezile kelamc ıları uğraştığı için bu nevi tartış­ malara gi rmeyi lüzumsuz görmüş ve susmayı tercih etmiştir. Ancak kaynakların bir kısmı, insanın fiili olan Kur'an ' ı telaffuz ed işin mahlu k olduğu fikri n i ibn Hanbel ' e atiett iğine ve bu da, onun eski görüşünü değiştirdiğini isbat etmek için yeterli bir delil sayı labileceğine göre, bunu, ibn Hanbel'in nihai kanaati olarak kaydetmek daha u ygun görünmektedir. A h med b. Hanbel ' in Halku ' I-Kur'an konusundaki görüşünü

özetlemek

gerekirse şöyle söylenebilir: Ku r'an A llah kelamı olup mah luk değ i ld ir, kulların onu o k u ma ve yazma fiilieri ise mahluktur ki bu da Eşariyye ve

99) ibnu'ı.Cevzi, Menakıb, s . 203; Zehebi, a.g.e . , Xl, 288. 1 00 ) ibn Teymiyye, Mecmuatu'r-resail, lll, 395 . 396, 47 1 , 472, 473. 1 0 1 ) Zehebi. a.g.e . , Xl, 288, 290; Subki, a . g.e . , ll . 1 3 , 1 1 8 , 1 1 9 , 223-224, 229, 23 1 .

- 40 -


· ls/sm Aksldlnin Oç Şahsiyet/ -

Maturidiyye'nin

kabul ettiği görüştür.

Dolayısıyla ibn

Hanbel

ile aynı

görüşı.i ben imsediklerini söyleyebi liriz. Ah med b. Hanbel bu görüşünü Kur'an 'a, hadislere, sahabe ve tabiinin sözlerine d ayand ırır. Ku r'an'a "Allah kelamı" denilir, çünkü bazı 1 02 ayetlerde ona bu ad veril miştir. Hz. Peygarrtıer de "Beni kavmime götü recek kimse yok mu? Zira Kureyşliler Rabb imin kelamın ı (yani 1 03 hadisinde ve daha başka Kur'an ' ı) tebliğ etmekten ben i alıkoydular" sözlerinde Ku r' an ' ı A l lah kelamı diye adlandırmıştır. Ashab ve tablin de 1 04 Kur'an için ayn ı adı kullanmıştır. Kur'an'a Allah kelamı adının verildi ­ ğini bu şekild e isbat eden i mam Ahmed, onun , bundan dolayı yaratılmış olamayacağını belirterek savunduğu fikri daha da kuwetlendirmek için şu delilleri ilave eder: a) Ku r'an Al lah ' ın il mindendir ve onun güzel isi mlerin i ihtiva etmektedir. A llah Teala Peygamberine h itaben "Sana ilim geldikten sonra k i m sen inle tartışırsa. . . "105 buyurarak Kur'an ' ın kendi il minden olduğunu

aç ı klamıştır.

Kim Kur'an'ın mah luk olduğunu

iddia ederse

Allah' ın ilminin mahluk olduğunu söylemiş olur, bu ise Kur'an'ı inkar etmek manasma gelir. Çünkü bunu idd ia eden k imse A l lah ' ın ezelde ilmi 10 yokkım son radan kendisi için ilim yarattığını öne sürmüş olur. 6 b) "Bilinki yaratma da, emir de onundur"

107

ayetind e ve daha

başka ayet lerde bütün yarat ıkların dahil olduğu yarat ma ile emir ayrı· ayrı belirtilerek

"söylemek"

manasına gelen

"emir",

yaratmanın

dışında

tutu l muştur. Ku r' an 'da bir şeye fark lı isimler verilince isimlerin arası "ve" ile ayırd ed i l memiş, fakat birb irinden farklı şeyler beli rtilince araları "ve" ile ayrıl mıştır. "halk" ile "emir" de birbirinden ayrıldığına göre bunlar ayrı ayrı şeylerdi r. A llah ' ın "ol" sözünden ibaret olan emir mah luk değildir.

1 02) bk. eı-Tevbe 9/6 , ei-Feıh 48/15. 1 03) Ebu Nuaym, Hilyetu'l-evliya, IX, 217. 104) Abdullah b , Ahmed, a.g.e., s. 26, 27-28. 1 05) Al-i lm ra n 3/6 1 , ayrıca bk. ei-Bakara 2/120, 1 45. er-Raö, 1 3/37. 1 06) Abdullah b. Ahmed, a.g.e . . s. 9-1 0 : Kadi Eb u Yala. ei-Mu'temed. 107) el-Arat 7/54. - 41 -

s. 49 .


- Istem Ak.e/dfn/n Oç Ş4/ıs/yetf Allah emirle yaratır. Emi r mahluk olsaydı . 1 08 meydana gelmesı. ımkansız o ıurdu.

yaratıkların onunla

Çünkü

Sahabe ve tabiinin nasları bu şekilde anladığına i şaret eden i bn Hanbel, Cehmiyye' nin, Kur'an' ın mahluk olduğu iddiasını isbat etmek için naslardan getirdiği delilleri de çü rütmeye çalışır. Cehmiyye görüşünün doğru luğunu isbat etmek için şunları nakli delil olarak göstermiştir a)

"Kur'an'da Allah her

"şey"in

yaratıcısıdır"

1 09

:

denilmektedir.

Kur'an da bir "şey"dir, o halde Allah Kur'an'ın da yaratıcısıdı r". Dolayısye Kur'an yaratılmıştır. b) "Biz onu anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık"

1 10

ayetinde

Kur'an' ın Arapça "yapılmış" (mecl.ıl) olduğu belirtilmektedi r. Her "mecul" mahluktur, binaenaleyh Kur'an da mahluktur.

sun . . .

c) " Rab lerinden kendilerine yeni (muhdes) bir ihtar gelmeye dur ­ "1 1 1 buyurularak insanlara indirilen ayetlerin "muhdes" yani yaratıl ­

mış olduğu açıkça belirtilidiğine göre Kur'an'ın da yaratılmışlığına hük ­ metmek nasların gerektirdiği bir husustur. d) Alah Teala "G ökleri, yeryüzünü ve aralarındakileri altı günde 1 12 buyu rmaktadır. Bu durumda Kur' an' ın ya yerzünüde yaratan odur" veya göklerde, yahut ikisi arasında bir yerde bulunması gerekir. Şu halde yaratılmış varlıklardan ayrı olarak bulunamayan Kur'an'ın da yaratılmış olması icabeder. i sa sadece Allah' ın peygambe ri ve 113 kelimesidir ki onu Meryem'e bırakmıştır. ayet inde, yaratılmış olduğun ­ e)

"Meryem'in

da şüphe

oğlu

bulunmayan

Mesih

i sa peygaırbere

"AIIah'ın

kelimesi" denilmesi

bütün Allah kelamının da yaratılmış olmasını gerektirir.

1 08) Ahmed b. Hanbel, er-Red ale'z-Zenadıka ve'I-Cehmiyye, s. 73-75; Abdullah b. Ahmed, a .g.e. s. 25.

1 09) ez-Zümer 39/62. 1 10) ez-Zuhruf 4313.

1 1 1 ) el-Enbiya 2 1 /2, ayrıca bk. eş-Şuara 26/5 .

1 1 2) Hud

11/7.

1 ı3) en-Nisa 411 71 .

- 42 -


- lste.m Aksldlnin Oç Şaf!s/yet/-

Ahmed

b.

Hanbel' e

göre,

Cehmiyye'nin

yukarıdaki

ayetlere

dayanarak öne sü rdüğü delillerin h iç b iri halku' I-Kur'an iddiasını isbat ed ici nitelikte değildir. Çünkü Ceh miyye Kur' an ' ın müteşabih grubuna giren bu ayetlere zahi rierine göre mana vererek hüküm çıkarmıştır. Halbuki müteşabih ayetleri zahiri manalarına göre an lamak yan lıştır. ib n Hanbel bu temel görüşten hareket ederek Ceh miyye'nin öne sürdüğü

deliliere şu tenkitleri yönelt i r: a) Ceh miyye'nin iddia ettiği g ibi Kur'an "şey" değildir. Çün kü Ku r'an'da Allah kelamına "şey'' denilmemiş, aksine (yarat ı l mış) nesneler­ den bahsed il irken onlardan "şey" d i ye sözedilmiştir: "Bir şeyi dilediğimiz zamarı sözü müz ancak ona ol dememizden ibarettir".

114

Görüldüğü üzere

"şey" ayette, A l lah ' ın kelamıyla (kavliyle) meydana gelen neticeye ad ol muştu r. Nitekim Allah Teala "(o rüzgar) Rabb in in emriyle h erşeyi helak 1 15 buyurmuş, fakat "herşey" ifadesiyle sadece belli yarat ıkları 1 16 kastetmiştir. Yine "her netsin ölümü t adacağını" bild i rmiş, bununla da

edecektir"

sadece yaratıl mış olan h er nefsi kastetmiştir. Söz konusu ayetlerdeki "herşey" ve "her nefis" ifad eleri mutlak manada anlaşıldıkları takd i rde helak olacak her şeyin ve ölümü tadacak her netsin kapsamına A llah' ın zatı ve sıfatlarının da girmiş olması icab eder, bu ise muhaldir. B inaen a ­ leyh, Cehmiyye'n in tutunduğu birinci grup ayetler iddiasını ispat etmekten 1 17 uzaktır. b) Ku r'an ' ın Arapça yapılmış (mecul) olması" ifadesine bakarak onun hakkında "yaratılmıştır" h ü k münü

j:ıt.ı;-

vermek de yan lıştır.

Çünkü

) kelimesi Kur'an'da sadece yaratmak manasında kullanılma­

mış, aksine bazan yapmak

(

) anlamında da kullanılmıştır. Buna

göre Ku r'an ' ın A rapça yapıl ması A llah ' ın fiilierinden bir fiili ifade eder ve " Ku r an '

'

ı

A rapça olarak aç ı klad ı " anlamına gelir. Nitekim (

)

kelimesi Kur' an 'da, yaratma anlamından başka an lamda kullanılmaktad ı r.

ı 14 ) en- Nahı ı 6t4 0,ayrıca bk. Yasin 36/82. 1 1 5 ) eı-Ahkar 46/25. 1 16) Al-i imran 3/1 85 . el-Enbiya 21 /35. eı-Anı<ebut 29/57. 1 1 7) Ahmed b. Hanbel, a.g.e. , s. 76-79: Zehebi. a .g.e .. Xl. 245:

- 43

-

Subki. a.g.e .. ll.

Ll ? .


- lstt!m Akt!ldlnln Oç $1!fıs/yet/ ­

" Derken onları yen i l miş ekin yaprakları haline getirdi" 11 ömektir. 9

1 18

ayeti buna bir

c) "Allah'tan insanlara gelen muhdes bir ihtar" ayetindek i " muh ­ des" (

C...,.u! .:.,

) kelimesi "zikr" (

fl

) kelimesinin sıfatıdır. Burada

geçen "zikr" kelimesi ile kastedilen Kur'an değildir. Belki Kur'an ' ın H z. Peygamber'e parça parça indirilişi an latılmıştır. Zira Hz. Peygamber bilmediği hususları parça parça gelen vahiy yoluyla öğren iyordu. Vahyin kendisine gelişinin muhdes d iye vasıflandırılması tabiidir. Ayetteki "zi k r" ile

Kur'an

kullanılan

kastedil med iğinin bir delili de şudu r. Kur'an karşılığında 1 20 Halbuki yu karıdaki ayette geçen "zikr" "zikr" marifed ir.

nekradır. Şu halde muhdes olan "zikr" Kur'an değil onun indi rilişini 121 belirtmekt ed i r. d ) "Yerlerin, göklerin ve ikisi arasındakilerin yarıtılmış olması " Kur'an ' ın da yaratılmış olmasını gerekti rmez.

Çünkü bu ayet,

sözü

edilenden başka varlı kların bulunmad ığı manasına gelmez. Bütün varlıklar bu

ayetin kapsamına g irmediğine göre (zira,

mesela. ayette A rş'a,

Kürsi' ye, ve Levh-i mahfuz'a temas ed ilmemiştir, halbuki bunlar da vard ı r) Kur'an ' ın da bu ayetin kapsamına girmediği ve sadece gökler, yeryüzü ve ikisi arasındaki varlıklardan bahsedildiği söylenebilir. Kur'an, bunların yaratılmasını temin eden ilah i kelam olduğu için yarat ıklardan önc e 122 mevcuttur. e) Nihayet Hz. i sa'ya kelimetu llah adının verilmesi de Kur'an' ın yaratılmış olduğu iddiasını doğrulamaz. Çünkü Hz. i sa hakkında kullanılan birçok sözcü k vard ı r k i bunları Kur'an hakkında kullanmak i mkan sı zd ı r. Mesela, ona çocuk, doğmuş, yiyen-içen biri denilmiş, ayrıca emir ve yasaklara, vaö ve vaide muhatab olmuştur. Bütün bunları Kur'an için

1 18) ei-Fil 1 05/5. 1 1 9) Ahmed b. Hanbel, a.g.e., s. 72; Zehebi, a.g.e., Xl, 244. 1 20) Sad 38/1 .

121) Ahmed b. Hanbel, a.g.e., s. B0-82; Beyhaki, ei-Esma ve ' s-sıtat, s. 304: Zehebi , a.g.e., Xl, 245.

122) Ahmed b. Hanbel, a.g.e., s. 83-B4. - 44 -


- islam Ak aldinin

Oç Şahsiyet/ -

söylemek mü mkün değ i ld i r. Şu halde " i sa Allah ' ın kelimesidir" ayetinin an l amı şudu r: i sa'ya " o l " dediği zaman Meryem'e att ığı keli mesid ir. i sa " o l " emr iyle meydana gelmiştir. Yani i sa "ol" kelimesi değ i l , "ol" keli mesi 1 23 ile var aland ı r , "Ol" keli mesi ise Allah' ın kelamrdır. G ö rüldüğü gibi daha

son ra d a

i mam

A h med

Mutezi l e ' n in

önce Ceh miyye'nin

savunduğu

halku' l-Kur'an

ileri sürdüğü, iddiasıyla

ilgili

olarak ortaya konulan nak l i deli llerin, tamamen ayet leri yan l ı ş tevil ve tefsir etmeye dayand ığın ı , bu sebeple de b i r değer taşımadığını ikna ed i c i b i r t a r zd a göste rmeye çalışmıştır. QT"} lj n b u _ husustaki mütalaalannın E h l- i sün rıe! mezhebinin kuru l masında önemli kat k ı lar yaptığı muhak kakt ır.

ibn Hanbel'e göre Allah Teala ahirette mürninler tarafından görü l e ­ c e kt i r. Zira ayet ve hadislerde bu husus aç ıkça belirtil mişt i r. Ona göre 24 Cehmiyye ' n i n , parlak yü zlerin Rablerine bakacağını 1 inkar edip gözlerin O'nun idrak edemeyeceği 1

25

görüşünü savu n ması Kur'an'daki ayetlerin

b i rb iriyle ilgil isin i dikkate almadan, sadece zahiri manalarına göre an l a ­ maya ç al ışmasının b i r sonucudur. Cehmiyye Kur'an ' ı b u şekilde anladığı iç in de onda b i rb i riyle çel işen ayet ler bulunduğunu zannet miş ve bun lar ­ dan kendi u luh iyet telakkisine uygun

düşeni esas alıp d iğerlerini tevil

etmiştir. Halbu ki Cehmiyye'nin kendi görüşü için delil kabul ettiği ayette (el-En' am

6/1 03)

anlatılmaktadır.

A l l ah Teala' n ın dünyada görülmesinin mümkün o l mad ığı Bunun,

mümin lerin

ahirette Allah ' ı göreceklerini

ifade

eden (ei-Kıyame 75/23) ayetle çel iştiğ ini öne sürerek ikincisin i tevil etmek yan l ı şt ı r.

ibn

Hanb el'e

göre

ru ' yetu llah'ın

en önemli delilini

"O gün

R able rin e bakan parlak yü zler vard ı r" ayetidir. Bu, A l l ah ' ın görüleceğini çok aç ı k bir şekilde o rtaya koyucu bir nitelikted i r. Çünkü eğer ayette

1 23) Ahmed b. Hanbel, a .g.e . , 1 24) eı-Kıyame 75/23. 1 25) ei-En'am 6/103.

s.

82-<33.

-

45

-


- ls!�m Akt!ldln/n Oç Şl!hslyetl Allah'a gözlerle bakmak kastedil meseydi

"nazıra (bak ıcı)"

kelimesin i n

"vech " (yüz) i l e b i r arada zekredilmemesi gere k i rd i . B inaenaleyh " yü z' ü n belirt i l mesi gözle bak ışın b i r ifadesid ir. Ayrıca ayet tevil ed i lerek " Rabbin in rah met ini bekleyen parlak yüzler vard ı r" manasında anlaşılması yan lı ş ­ t ı r.

1 26

Aksine, b u ayet lerden ç ı karı lması gereken hüküm şudur:

" A l lah

dünyada gözlerle idrak edilemez. Ah irette ise onu yalnız mü rninler görü r". Nite k i m " Hayır on lar ( i man etmeyenler) Rab lerinden mahrum b ı ra k ı l mış ­ lardır" 127

ayeti de bunu

teyid etmektedir.

i n karcıların

ah i rette A l lah ' ı

göremeyec eklerini b i ld i ren b u ayet ayn ı zamanda mü minierin onu göre ­ c e k lerinin b i r delili kabul ed i l melidir. Çünkü mü rnin de kafir g ib i Allah ' ı göremeyecekse kafire karşı b i r ü stün lüğü kalmaz.

1 28

Görüldüğü gibi akaidle ilgili n asları b i r bütünlük

iç inde ele alıp

değerlend i ren ibn Hanbel, böylece hem doğru bir it ikad i hüküm ç ı karm ı ş h e md e n a k l i tek taraflı v e peşin hükü mlü olarak anlamak i steyen Cehmiy ­ ye

ile

Mutezile'nin

hata yapmasının

yaptıkları levillerin yanlışlığını konusunda

getirdiği

sebeplerine

ortaya koymuştur.

deliller yaptığı

de ibn

işaret

etmiş ve

Hanbel'in

açık lamalar ve bidat

eh line

ru 'yet karşı

yönelttiği tenkitler kendisinden sonra gelen sün n i alimlerce d e beni msenip 1 29 gen e l l i kle kullan ı lmışt ı r. ibn

Hanbel

A l lah ' ın

dünyad a

g ö rü l e meyeceğ in i

kabul

et me kle

b i rlikte, Abdullah b . A h med'den gelen bazı rivayetlere göre o, Hz. P e y ­ 130 gamber'in miraca çıktığı gece A l lah Teala'yı gördüğüne inan ı rd ı . Ebu Yala (ö.

458/1066) ise, onun, A l lah ' ın dünyada hiçb i r ki mse

tarafından görülemeyeceği,

bu sebeple

Hz.

Peygamber tarafından d a

M i rac gecesinde görü l mediği görüşünde olduğunu belirten rivayetlere d e

1 26) Temimi. i tikad, ll, 298. 1 27) ei-Mulatfifin 83/1 1 5 . 1 28) Ahmed b . Hanbel, a.g.e . , s. 59, 85-87. 1 29) Esari, el-i bane (nşr. Fevkıye Hüseyin Mahmud), Kahire 1 987, 46-47; ibn Kudame. Lumaıu'l-i likad {nşr. Bekir Topaloğlu), i stanbul 1 98 1 , s. 2 1 . 1 30) Abdullah b. Ahmed, a.g.e .. s. 43, 175; Temimi. Mukaddime, ll, 271 : ibn Ebi Yala . Tabaka!, ı, 242.

- 46

-


- Islam Aka/dlnln Oç Şalıs/yet/ ­ rastlandığını

bildirir.

131

Her ne kadar Ebu Yala, i m a m Ahmed ' in ,

Peygambe r ' in A l lah Teala'yı gördüğü görüşünde olduğunu

Hz.

ifade eden

rivayeti daha doğru kabul ediyorsa da bu konuda bir delil geti rmemekte ­ d i r.

Ahmed

b.

Hanbel ' in

rüyet

münakaşala rın ı

ihtiva eden

belirtt iğimiz görüşleri dikkate al ını rsa A l lah Teala'nın tarafından

da

görülmeyeceğini

benimsemiş

olması

Hz.

yukarıda

Peygamber

daha

muhtemel

görünmektedir . Fakat tabiinden gelen bazı rivayet lerde H z. Peygamber'in A l lah Teala'yı gördüğüne i lişkin haberlere dayanarak bu görüşü benim­ semiş olabileceğini söylemek de mümkündür. Çünkü o, ashab ve tabiinin görüşlerine son derece önem verip bunları aynen kabu l ederd i . Dünyada A l lah

Teala'yı

görme şerefi yaln ı z

Hz.

Peygamber'e

tahsis

edi l miş

olabileceğini söyleyerek bu görüşü "gözlerin Allah' ı idrak ed emeyeceği" hü k müyle

bağdaştırmak

mümkün

görünüyorsa

da,

Allah

Teala'nın

vahiyle, perde arkasından ve elçi vasıtasıyla konuşması d ışındaki hiç bir 132 yolla insan lara hitap etmediği düşünülünce bu i mkansız gibi görün ­ mektedir. Çünkü Hz. Peygamber M i rac'a ç ık ınca Allah'tan vahiyler 1 33 göre onunla konuşmasının, sözü ed i len bu şıkların dışına

aldığına

ç ı kmaması gerekir.

Hz.

Peygamber'in

M irac gecesi A llah ' ı

gördüğü

kabul edi l i rse onunla konuşmaşeklin i i zah et mek mü mkün o lmaz. B inae ­ naleyh, sadece Hz. Peygamber iç in de olsa dünyada Allah'ın görü ldüğünü kabul et mek zord u r. i bn Hanbel'in ru'yetullah konusuna dair son i k i görüşü Allah' ın rüyada görülmesi ve rüyeti inkar edenleri tekfiri ile ilgil id i r. Zehebi ' n in 1 34 Bu rivayete

naklettiğine göre o, rüyasında Allah Teala'yı görmüştür.

dayanarak i mam Ahmed ' in Allah Tea la'nın rüyada görülebileceğini kabul ettiği söylenebilir. i bn Ebi Yala (ö. 526/1 131) Allah Teala'n ın ahi rette görü leceğine

1 3 1 ) Kadi Ebu Yaıa, a.g.e., s. 84. 132) eş-Şura 42/5 1 . 133) en-Necm 53/1 0. 1 34) Zehebi , a.g.e . Xl. 347. .

-

47

-


- lsi�m Ak�ldlnln Üç �hs/ye /1 -

inan mayanları tektir ettiğini nakleder

05

Ancak b u görüş aşağ ıda belirtile ­

ceği ü zere i bn Hanbel' in tektir ölçülerine pek uygun düşmemektedi r.

G. NÜBÜVVET VE YELAYET : i b n Hanbel ' in akidesinden bahseden kaynaklarda nübüvvetle ilgili görüşleri hakkında fazla bilgi mevcut değildir. Bu hususta ona atfedilen görüşler

peygamberlerin

sıfatları,

Peygarrberler

arasındaki

üstünlük

(tafdi l) , muc ize ve Ku r'an ' ın muc ize oluş yönü , muc ize-keramet ilişkisi g ibi konu lara dairdir. Kaynakların verdiği bilgilerin sın ırlı oluşu onun nübüv ­ vet le alakah görü şlerin i bütünüyle ve sıhhatli b i r şekilde belirleme imka ­ n ın ı ortadan kaldırmaktadır. Bununla birlikte o, dönemdeki nübüvvet münakaşalarıyla ilgili bazı b i lgiler onun fikirlerine ait ip uç ları mahiyetinde olduğundan bunlara k ı saca yer vermekle yetineceğiz: Ona göre bütün peygamberler

hata

yapmaktan

korun muşlardır,

bir

başka

deyişle

ma' su rrd u rlar. Peygamberlerin bir kısmı diğerler bazılarından üstündür (tafdil).

H z.

Muhammed

(s.a.v.)

bütün

peygamberlerden

üstündü r.

Muc izen in temel özelliği, elinde meydana geldiği k imsenin doğruluğunu meydan o ku ma yoluyla gerektirmesidir. Ku r'an-ı Kerim b i zzat muc izedir. i n san ların bir benzerini meydana getirmesi mü mkün değildir. V elinin keramet göstermesi

mümkündür.

Fakat peygamberlerin

dışında

bir

ki msenin h arikulada b i r olay göstermesi onun mutlaka vel i olduğunu isbat etmez. Çün kü k i min vel i olduğu bilinmez. i bn Hanbel ' e göre ashabın kerametierine dair rivayetlerin azlığı veya ashabın elinde fazla kerametin vuku bu l mayışı

i man larını takviye edece k böyle bir alamete muhtaç 1 36 ol mamalarındandı r. Bu özet b i lgilerden anlaşıldığına göre Ahmed b. Hanbel Nazzam'ın (ö. 231 /845) ileri sürdüğü mucize anlayışı ifade eden sarfe n azariyesini reddetmiş, Mutezile ali mlerinin reddettiği keramet fikrini savun muş, ancak

1 35)

ibn Ebi Yafa, Taba kat,

s. 1 45, 1 6 1 , 1 73 .

1 36) Temimi, itikad, ll, 302: Zehebi, a.g.e . . Xl, 333: Eb u Yala . a .g.e . . s. 165.

-

48

-


- lslt!.m Akt!.ldfnln Oç Şl!.hsfyetf hariku l ad e o l ay göstermeyi

de

vel i l i k için

yeterli görmemiştir.

H. KlYAMET ALAMET LERI : i bn Hanbel, Deccal ' ın

şerrinden

isliazeyle ilgi l i hadisleri nak lede ­

rek ah ir zamanda zuh u r edeceğini ve Hz. 1 37 kabu l eder.

i sa

tarafından öldürüleceğini

1. AHIRET HA LLERI (SEMIYYAT) :

Ahmed b . Hanbel, hemen hemen tamamı nak lin bild i rmesine bağlı olan ah iret h allerini n aslarda aç ıklandığı şekliyle kabul eder. i nsanın kabirde imtihan ed i lec eğini ve bunun akabinde azab ve n i met göreceğini, bas, h i sab, mizan, sı rat safhalarından geçeceğini ve nihayet herkesin inanç ve arneline göre c ennet ve cehenneme gireceğini nasların bildirdiği tarzda kabul eden i bn Hanbel, bu safhalardan daha çok cennet ve 138 cehennemin ebed iyeti üzerinde önemle durur. Zira Cehmiyye ve onun görüşünü kabul edenler, bazı nasları delil göstererek cennet ve cehenne ­ min ebedi olmayacağını, uzun b i r müddet devam ettikten sonra içindeki ­ lerle b i rl i kte yok olacağını isbat etmek için Kur'an-ı Kerim'den deliller geti rir. Onun, c ennet ve cehennemin elan yaratılmış bu lunduğuna istid lal ettiÇıi bazı ayetler şun lardır: "Allah

on lara ( müminlere) 13 cennetler hazırlad ı ". 9

içlerinde

ebedi

olarak kalacakları

" B iz zalimler iç in ateş hazırladık" . 1 40

1 37) Abdullah b . Ahmed, a.g.e . ,

s.

1 54 · 1 5 5 , 246·250; ibn Ebi Yafa , a.g.e.,

ı,

27.

1 38:ı Abdullah b. Ahmed, a.g.e . , s . 50 , 55, 245-247; ibn Ebi Yafa, a.g.e . , 1 , Temimi, itikad, ll, 303 , 304.

1 39) et-Tevbe 9/89 ,

1 00 .

1 40 ) ei-Kehf 1 8/29 .

- 49 -

27,

29, 55, 62;


- lsl!!m Ak!!ldlnln Oç

ŞMslyetl -

Bu ayet lerde mürninler için cennetin, inkarc ı lar ve zali mler için de cehennemin hazırlandığı belirtilmektedi r. Hazı rlan mış olan şeyin mevcut ol ması gerekir. Cennet ve cehennemin ebed i b i rer yu rt olduk larına ise şu ayet lerle delil g etirir: "(Cennetin) yemişleri ve gölgesi devamlıdır".

1 41

" Rableri onlara katından b i r rah met ve hoşnut lu k ile, içlerinde 1 42 tüken mez ni metler bulunan cennetleri müjdeler". "Orada (cennette) kendilerine h içbir zah met doku maz ve onlar 1 43 oradan çıkarılacak da değillerdir". " . . . Ve Onlar (inkarc ı lar) ateşten ç ı kacak değillerd ir".

144

Bu ayetlerde müminlerin cennetten, kafirlerin de cehennemden ç ı kmayacaklarının

aç ıkça belirtilmesini cennet ve cehennemin ebedi

old u k larına inan mak iç in kafi gören

ibn Hanbel, Ceh miyye ' n in kendi

görüşü iç in delil gösterdiği "Onun (AIIah ' ın) zatından başka her şey yok 145 olucudur" ayetinden ahi ret hayat ının sona ereceği h ü k münü çıkar­ masını yan lış bulu r. Çünkü ona göre Ceh miyye bu ayeti de zah iri man a ­ sında aniayarak konuyla ilgili diğer ayetleri d i kkate almamıştır. Halbu ki b u konuya d a i r diğer ayetler bir bütünlü k iç inde ele alındığı takdirde A llah Teala' n ın muradın ı anlamak mümkün olur. Cennet ve cehennem hakkında varid olan ayetleri inkar et mek rrü m kün olmadığına göre bunları Ceh miy ­ ye'nin sözkonusu ettiği ayet le birl i kte mütalaa etmek gerekir. Bu noktadan hareket eden

ibn

Hanbel'e göre ayetin

manası şu olmalıd ı r: "Allah

Teala'n ın helak olacaklarına hükmettiği şeylerin dışında kalanlar bütü ­ 1 46 nüyle yok olucudu r".

1 4 1 ) er-Raö 1 3135. 1 42) e ı-Tevbe 9/12 1 . 1 43) ei-Hicr 1 5 /48 .

1 44) ei-Bakara 2/1 67 .

1 45) ei-Kasas 28/88.

1 46) Ahmed b. Hanbel, a.g.e. , s. a .g . e . ,

1 0 1 - 1 02;

Temimi, M u kaddime, ll. 270 -27 1 ; ibn Ebi Yala.

1, 28 . - so

-


- /sie.m Ake.ldlnln Oç Şahsiyet! ·

J.

I MAN ve G Ü NAH PROBLEMLERI :

i man ın tarifi ve unsu rları: Kaynaklar iman ın tarifi konusunda Ahmed b . Hanbel'e iki görüş atfeder: 1 47 a) i man söz ve arnelden ibarettir. 1 48 b) i man kalb ile inanç, dil ile ikrar ve uzuvlarla amel yapmakt ı r. Bu tariflerden ikincisinin ona ait olması daha kuwet l i b i r ihtimaldir. Çünkü i mam Ah med'in kalbiyle tas::! ik edip, diliyle ikrar eden, fakat itaatı terkedip isyan eden ki mseye imanı eksik olan mürnin nazarıyla bakması bunu 1 49 Mamafih kalb ile tasdiki dil ile ikrar rü knü iç inde

göstermektedir.

mütalaa ederek i manı tarif ett iğini söylemek de mü mkündü r. Ne varki bu yoru m , rivayelin sabit olması şartına bağlıdır. Şu halde Ahmed b. Han ­ bel'e göre iman ın üç unsurdan

meydan ageldiği söylenebil ir: Kalbin

tas::l i ki, dilin ikrarı ve emirlere itaat edip yasaklardan kaçın maktan ibaret olan amel. i manı bu üç unsu ra dayandıran i b n Hanbe l , böylece ameli ve dilin i k rarını imanın bir parçası kabu l eder. O bu görüşünü isbat etmek için şu delii lere dayan ır :

1) Kur'an 'da imanın arttığından bahsedilmektedir: " i manları artsın 1 50 diye mü minlerin kalbine huzu ru indiren odur". " . . . mü minlere gelince 151 onların i manları artt ı" gibi ayetler bun lardan bazı örneklerdir. i man arttığ ına göre eksilmesi de mümkündür. B inaenaleyh iman itaatla artar, . ı ·ı· 1 52 ı syan a e k sı ı r.

2) Kur'an'da sah ibini kurtaran ve makbul sayılan iman ın iyi arnelle

1 4n

8 1 ; Ebu Davud, 1 53, 201 , 216.

Abdullah b. Ahmed, a .g.e . , s.

1 73 ; ibnü'I-Cev z i , Menakıb, s,

1 481 Temi m i , itikad, ll, 30 1 ; 1 49) Kadi Ebu Yala, a.g.e . 1 50) ei-Feth 48/4. 1 5 1 ) et-Tevbe 9/124. 1 521 Temimi, itikad, ll, 302. .

Mesai!, s .

Kadi Ebu Yafa, ei-Mu ' temed, s . s.

188.

- sı -

265; ibn

Ebi Yala, a . g .e . , 1 , 130,

1 88; Zehebi,

a .g .e . ,

Xl, 302.


- ls itJm AktJidlnln Oç Şiıh sfyetl -

bir arada bu lunan i man olduğu belirtil miştir: " K i m mü rnin olduğu halde ahireti ister ve çalışmasın ı onun için yaparsa işte bun ların çalışması 1 53 makbu l olur". "E rkek veya kadınlardan k i m mü rnin olduğu halde bir tak ı m salih arneller yaparsa, işte bunlar cennete girerler ve zerre kadar 154 Bu ve benzeri ayetlerde i mandan ve salih arnelden zulmed i l mezler". her biri diğerinin geçerli ve makbu l olab i l mesi için şart koşlarak bi rinin sıhhati

diğerinin

varlığına bağlan mıştır

( mevsu l).

B inaenaleyh

i man

ol mayınca salih amel geçerli ol madığı g ib i , salih amel bulun mayınca da iman yeterli değildir. Şu halde iman arnel-i salihle artar, kötü amel ile 55 eksilir. 1 3) Yine Kur'an-ı Kerim'de kelime- i tevh id i i k rar etmek ve farzlarını 1 56 yerine getirmek d in içinde mütalaa ed i l miştir.

4) Hz. Peygamber de çeşit l i hadislerinde d i l ile ikrar etmeyi ve uzuvlarla amel yapmayı i mandan saymıştır. "i man yetmiş kusu r şu'bedi r. En yüksek mertebesi Allah 'tan başka ilah olmad ığına şehadet etmektir. En aşağı mertebesi ise eziyet verici nesneleri yoldan kaldırmaktır" hadisi 1 57 bu konuya dair meşh u r ömeklerdendir. Ahmed b. Hanbel, arnelin imana dahil b i r unsur olduğunu ve bu sebeple artıp eksilebileceğini savunurken selef-i salih inin bu husustaki görüşlerinden

et kelinmiş olmakla bi rlikte arnel-i salih yapmayan

bir

mü m i n in i manının t a m ve kamil olacağını öne süren Mürcie'yi tenkit et mek 1 58 istemiştir. O, arnelin i mandan olduğunu kabul etmesine rağ men, iman ı bulunduğu halde arnel-i salih yapmayan ı da tekfir etmemiştir. Şu halde ona göre amel-i salih, Kur'an-ı Kerim ' i n ifadesiyle "gerçek mü min" ol manın şartıdır. Onun , insan için üç dini mertebe kabul etmesinden de bu

1 53) el-lsra 1 7 /1 9 . 1 54) en-Nisa 4/124, ayrıca bk. ei-Maide 5/69, en-Nahl 1 6 197 , ei-Kehf 1 55) Abdullah b. Ahmed, K i tabu's-sünne, s . 1 13. 1 56) ei-Beyyine 98/5, es-Şura 42/1 3. 1 57 ) Abdullah b . Ahmed, a.g.e . , s . 1 06- 1 1 2 . 1 58) Abdullah b. Ahmed. a.g.e., s . 1 1 3 .

-

52 -

1 8188, Meryem

1 9/60.


- ls/sm Aksldlnin Oç �slyetl ·

netice ç ı k maktad ı r. Nitekim Ebu Davud 'un naklettiğine göre

159

i mam

A h med insanın ya mürnin veya kafir olacağı, bu ikisi dışında başka bir mertebe bu lun mad ığı görüşünü Mürcie' ye ait bir düşünce saymış ve reddet miştir. Buna karşılık iman ile islamı birbirinden ayrı şeyler kabul ederek in san için i man, i slam ve küfü r (inkar) mertebelerinin bulunduğunu savun muştur. Bunlardan bi rincisi tasd ik, ikrar ve amel rükünlerini bütü nüyle yerine geti ren müminin bulunduğu

iman mertebesid ir.

·

i slam

mertebesi ise tasd i k ve i k rarda bu lunan, fakat itaat etmeyen, yan i amel rüknünü yerine getirmeyen kişinin (müsli min) bulunduğu i slam mertebe ­ sid i r ve i man mertebesine nisbetle daha umumid i r. Küfü r ise kelime-i 160 ibn

tevhid i tasdi k ve ikrar etmeyen insanın bu lunduğu mertebedir.

Hanbel ' in i man ve i slamı ayrı ayrı mertebeler kabul etmesi kendisinden sonra Eşariyye tarafından da ben i msen miştir. Bu itibarla onlar üzerinde müessir olduğunun bir delili sayılabilir. Geçmiş alimierin adetine uyarak -şüphe manasında olmamak ü zere- i manda istisnayı -yani "inşaallah

mü mini m"

demeyi- caiz gören

161

i b n Hanbel'e göre büyük olsun küçük olsun günah, işleyen bir k imse müslümandır. Kişi işled iği günah sebebiyle dinden çıkmış olmaz. Çünkü Ku r'an'da asilere rr.ümin adı verilmiştir.

162

Bununla b irlikte günah işleyen

herkEıse tövbe etmek farz-ı ayındır. Günah işlediği halde tövbe etmeyen 1 63 ki mse ayrıca mesu ldur. Tövbe etmeden ölen ki msenin duru mu A llah ' a kalmışt ı r. Dilerse affeder, dilerse azab eder. Diğer ilikadi konuların çoğunda olduğu gibi tektir konusunda da Ahmed b . Hanbel' e atfedilen farklı i k i görüş mevcuttur: a) A l lah 'a şirk koymadığı halde kıbleye yönelip namazını terketme ­ 1 64 yen bir k i mse tekti r edilemez.

1 59) Ebu Davud, a.g.e., s. 274.

1 60) Abdullah b. Ahmed, a.g.e . ,

s.

B3,

101 ; Ebu Zehre, ibn

Hanbel, s. 1 33 .

1 6 1 ) 1\bdullah b. Ahmed, a.g.e., s. B2, BB, 94; ibn Ebi Yala, a.g.e., 1 , 24-25, 1 6 1 .

1 62) et-Tevbe 9/36 . 1 63) Temimi, ilikad, ll,

303; Temimi, M ukaddime, ll. 266. s. 1 04-105: ibn Ebi Yala. a.g.e . , ı. 26-27.

1 64) Abdullah b. Ahmed, a.g.e . .

-

53

-

1 30 - 1 3 1 .


- /ıı /ıı.m AktJ/dlnln Oç Şahsiyet/ ·

b) A l lah ' ın sıfat ları ve iman esaslarıyla ilgili konuların aç ı klan ma ­ sında Ehl-i sünnetin yolundan ayrılarak ve asılsız l eviliere dayanarak fark lı yoru mlar yapan Cehmiyye, Mutezile, Kaderi yye, Rafıza, Vakıfe, M ü rcie gibi bidat mezheplerine bağlı olanlar tektir edi l i r. Bu sebeple Allah ' ın sıfat iarını gerçek manasından

saptı rıp hadis kabul et mek, Kur'an' ın

mah luk olduğunu söylemek, Allah ' ın ahi rette görülemeyeceğine inan ­ 1 65 mak, kaderi inkar etmek, ashaba sövmek i slam'dan ç ı k mayı gerektirir. B i rb i riyle çel işen her iki görüşün de Ah med b. Hanbel'e ait ol ması imkansız gibi görünmektedir. Zira i mam Ahmed şayet şirk iç inde o lmayan ve kıbleye yönelen bir k imsenin işlediği günahlar ve beni msediği bazı farklı telakkiler sebebiyle i slam'dan çıkmad ığın ı kabul etmişse, mesela, A ll ah ' ın kelam sıfat ına Ehl-i sünnetin görüşünden daha farklı bir şek i ld e inanan b i rin i de tekti r etmemesi gerekir. Binaenaleyh ikinc i görüşün, E h l- i sünnetin görüşlerini savunduğunu her vesile i l e ifade ed ilen Ah med b. Hanbel'e ait olmaması icabeder. Çünkü, birinc i görüş, b i r noktası fark lı o l makla beraber Ehl-i sünnetin görüşüne daha u ygundur.

Ancak aynı

kaynakların her iki görüşü de ona ait göstermesi tektir konusundaki tutu munu

izah etmeyi güçleştirmektedir.

M amafih

bunların

ikincisi

mutaasıb taraftarların uyl:lurduğu b i r rivayet olarak değerlendirilebileceği g ib i onu M ihne olayının doğurduğu gerg in psikolojik o rtamda sarfedi l m i ş bir söz olarak görmek d e mümkündür. Ancak şuna d a işaret etmek gerekir k i Ah med b. Hanbel'in Ehl-i bidata bağlı herkesi tektir etmediğin i , sadece bid at görüşlerini ortaya koyan ve insanları b u görüşlerine inan m a ­ ya çağı ran mezhep öncü lerini kafir kabul edip öldü rül melerine fetva 66 verd iği rivayeti de mevcuttur. 1 Bunu dikkate alarak bidat mezheplerine bağlı avamı değil, ali mlerin i tektir ettiği söyleneb ilir. Fakat bu da Ehl-i sünnet çoğunluğunun tasvib etmediği b i r görüştür. Ahmed b. Hanbel ' e ait olduğu hususunda kaynakların ittifak ettiği

1 65)

Abdullah b . Ahmed, a .g.e.,

Witestaun), Leiden 1 960, ibn Ebi Ya la, a.g . e . , 1,

1 32

s.

1 0 , 7 1 , .1 1 9;

Darimi, er-Red aıe'I-Cehmiyve (n!Şr. Gösta

s . 1 0 1 , 102, 1 03 ; Ebu Davud, a.g.e., s . 262; Beyhaki. a.g.e., s . 329; ,

142, 1 45 , 1 56.

1 6 1 ; ibnu· ı-Cevzi,

1 66) ibn Ebi Yala, Tabaka!, ı , 95.

- 54 -

Menakıb.

s . 206, 207 .


- Istem Akeldlnln Oç ŞMııtyett -

birinci görüşe gelince bu da kendi içinde tutarlı sayılabilecek bir nitelikte görünmemektedir. Çünkü bu görüşte bir taraftan büyük günah işleyen bir ki msen in işled iği günah sebebiyle tektir edilerneyeceği belirtilirken. diğer taraftan da namazı terketme günah ını işleyen kişinin kafir olacağı bildi ril ­ mekted i r. Halbuki A h m ed b . Hanbel büyük günah işleyen kimsenin tektir edilemeyeceğini kab u l ed erken şu ayeti delil olarak göstermiştir: "Son ra biz Kitab ' ı (Ku r'an ' ı) kul ları mızd an seçti k/erimize miras kıl mağa hüküm verd i k . Onlardan k i mi nefsine zu lmedicidir, kimi kötü lük ve iyiliği eşit gidencl i r,

kimi de A l lah ' ın izniyle hayırda öne geçer. . . " 1 67 Ahmed b.

Hanbe/'e göre bu ayette , kullardan, netisierine zu l medenlerin (yani büyük günah işleyen/erin) seç i lmiş zümreye dah i l ed ilmiş ol ması büyük günah sah ibinin tekfir ed i lemeyeceğini isbat eder. 1 68 Namazı terkeden de büyük günah işleyerek ve böylece nefsine zu lmederek zalim ol man ın ötesinde başka bir şey yapmadığına göre onun da ayette geçen seç ilmiş kullar arasına girmesi gerekir. Şu halde namaz kılmayanı kafir kabul etmek Ah med b. Hanbel' in ben i msediği görüşü isbat eden delille çelişir görünmektedir. Bundan başka, namaz kılmamak dinden çıkış sebebi olabiliyorsa aynı şekilde diğer farz ibadetleri yerine getirmeyenierin de kafir sayılmaları gerek ir. Halbuki Ah med b. Hanbel böyle b i r görüşü kabul et memektedir. Öyle görünüyor ki i mam Ahmed, hadisiere son derece bağlı olduğu ve kendisine namaz kılmayan ın kafir olacağın ı ifade eden bazı hadisler rivayet edildiği için böyle bir kanaati benimsemişt ir. ibn Hanbel ' in

namaz kıl mayan ı kafir kabul etmesi şöyle b i r sebebe de

bağlanabili r:

Namaz müslü manı

Mescide gel meyen in

kali rden ayıran önemli bir alamettir.

müslü man

olup olmadığını bilmek zordur.

Bir

ki msenin müslü man lığına hükmetmek için i slam'ın en belirgin işareti olan namazı eda etmiş ol ması icabeder. Bu itibarla ibn

Hanbel nezdinde

namaz kılmayan kimse kafirle eşit sayı lmış olabilir. Bu yorumlar dışında şayet müslü man olmak için kalb ile tasdik yeterli olmayıp da emir ve yasaklar qtam manasıyla uymaya bağlı olsaydı bu takdird e müslüman

167) Fa tır 35/32. 168) Temimi ,

itikad,

ll, 303.

-

ss

-


- !sle.m Ake.Jdlnln Oç Şe.hslye tl -

olmayı başarmak hemen hemen mü mkün olmazdı. Yine i manın kalb ile tasdik neticesinde tahakkuk etmeyip de namaz kılmaya devam et mek şartına bağlı olsaydı namazını terkeden bir ki msenin tekrar müslü man olab i l mesi i mkansızlaşırd ı . Zira namaz kı l mayı terkeden kelime-i tevh idi kalbiyle tasdik etmeye devam ettiği halde kafir olmuşsa ve dine dönüşü namaz kılmasına bağlı ise namaz k ı lması caiz olmaz. Çünkü kafirin namazı sah ih ol maz. Şu halde namazı terketmeyi tekfir sebebi saymak isabetli görü n ­ memektedir.

K. I MAMET ve TAFDI L :

i mam Ahmed, müslümanların d in i ve dünyevi işlerini yü rütecek bir i mam ( Hal ife) seçmelerini gerekli görür. Ona göre Hz. Peygamber' in, hastalandığı esnada Hz. Ebu Bekir' i namaz kıld ı rmakla görevlendi rmesi i mametin gerektiğine ve Hz. Ebu Bekir' in halife o lmasına işaret eden bir 1 69 delildir. O , imarnın hulefa-i raşidin 'in seçilme şekillerinden biriyle ·-

..

. -·- . . .

. . . ---- .... · · · -··· · ·

··-· ...

- -· ·

. ...

.

..

. .

... - - · · · - "

.•.

. .

..

- -·-

-

belirleneb ileceğin i kabul etmekle beraber " ehlu ' l-hill_ye:l-a,��''ırı.t�.ı::ı�i� iyle 1 0 seç i l mesini tercih eder. 7 Hatta ona göre, istenmediği halde idareyi zorla ele geç iren birinin i mameti de meşrudu r. Bu sebeple Muaviye'yi de 171 müslü manların meşru halifesi kabu l eder. i mameti Ku reyş'e ait kabul -

ettiği halde toplumun fitneye bulaşmamasını ve kan dökü l memesini daha önemli bulduğu için imarnın Kureyş'ten olması ve belli seçim şekillerinden b i riyle başa gelmesi şart larına haiz olmayanları e m i rlerine itaat ed i l mesi gereken i mamlar olarak görür. Onun , kend isine eziyet eden ve kendisini hapseden

Abbasi halifelerine isyan etmemesi ve onlara itaati teşvik 1 2 etmesi bunun bir delilidir. 7 Ancak imamın, A l lah ' a isyan etmek ve

1 69 ) 1 70) 1 71 ) 1 72)

ibnu'ı-Cevzi, a.g.e., s . 209. Kadı Ebu Yaıa, a.g.e., s . 238. ibn Ebu Yaıa, Tabakat, 1,

1 08.

Mustafa es-Şek'a, el- i mam Ahmed, Kahire

1 40411984, s. 1 1 5 . 1 1 8-1 1 9 .

- 56

-


- ls!ıım Akııldlnln Oç Şııh s/yetl ·

bidatlara u ymak için verd iği emi rlere itaat edilemeyeceğini ifad eder.

1 73

Muhammed Ebu Zehre, i mam Ahmed'in h ilafeti h iç bir A rap soyuna 74 ki bunun kayn ak lardaki bilgilerle

tahsisini gerekli görmed iğini beli n i

?

uyuşmad ığına işaret etmemiz lazımd ı r. ibn Hanbel'e göre hulefa-i raşid in' in imameti meşru ve hukuki olup 1 75 tatd i l sıraları da buna göredir. i mam Ahmed ' in ilk üç halifenin fazilet sırasın ı hilafet sırasına göre kabul ettiği, fakat Hz. Ali'nin fazileti konusun ­ 76 de tercih edilen görüşe göre fazilette 177 dördüncü sıra da Hz. Ali'yi kabul eder. Daha son ra fazilet sırasında da d u rakladığı nakledilirse 1

Zübeyr, Talha, Abdurrah man, b. Avf, Saö , Bedir Ashabı ve hic ret sırasına göre diğer ashab yer alır. ibn Hanbel ashab arasında meydana gelen ihtilafları ict ihad farkı olarak görü r, muhalif grubların hepsini hayırla yad eder ve tenkid edi l me ­ 179 lerine müsamaha göstermez.

L. AHMED

8.

H ANBEL ve DIGER MÜCTEHID I MA MLARl N AKI DESI:

Fıkıhta olduğu gibi akaitte de Ehl-i sünnete önderlik yapan Ebu Han ife (ö. 1 50/767), Şafii (ö. 204/820) , Malik (ö, 1 79/795) i le i bn Hanbel ' in itikadi görüşleri büyük çoğun luğu itibariyle birbirine benzer. i mam Şafii ve i mam Malik'in akidelerini müstakil olarak ele alıp nakleden risalelerden yoksun bulunduğumuz

için aralarında farklı görüşlerin

mevcut olup

ol mad ığı h akkında bir şey söylemek imkanı yoktur. Ancak kaynaklarda müctehid i mamların itikadi konulara dair h iç bir farklı görüşüne yer verilmemiş ol ması onların itikadda aynı esasları ben i msed i klerinin bir delili

1 73) Tem imi, itikad,

ll, 305; lbn Ebi Yala, a.g.e., 1 , 26-27, 1 30 , 1 44.

1 74) M . Ebu Zehre, ibn Hanbel, s. 162. 1 75) Abdullah b. Ahmed, a.g.e., s. 225-226. 1 76) Mustafa e:,-Şek'a, a.g.e., s . 1 1 4-1 1 5 . 1 77) Temimi, itikad, ll. 306. 307; ibnu'I-Cevzi. Menakrb. s. 1 59- 1 6 1 .

1 78) Temimi. M u kaddime, ll, 272; ibnu'I.Cevzi. a.g.e . s. 1 64 , 2 1 3-21 4 . -

57 -


- lsi11m Aki!ldlnln Üç Şi!hs/ye/1 -

sayılab i l i r.

1 79

Nitek im itikadi görüşleri, talebeleri tarafından bize nakledi ­

Jen i mam Ebu Hanife ile i mam Ahmed'in i man, i slam ve tektir problemi dışındaki

ak ideleri hemen hemen

aynıdır.

i man ın tarifi ve mahiyeti

konusunda Ebu Hanife' nin dışındaki i mamlar ise ayn ı görüşü paylaşır. Ebu

Hanife,

1 80

i manı kalb ile tasdikten ibaret kabul edip arneli iman ın

rükünlerinden saymamak, imanı ve i slam, ayn ı şey kabul etmek ve iman ın artıp eksi lebileceği görüşünü reddet mek le d iğer müctehid imamlardan 1 81 ayrıl ı r. i bn Hanbel de namaz kıl mayan ı tektir etmek suretiyle !ekfir noktasında diğer i mamlardan ayrılır. Bunların d ışındaki konularda d ö rt imarnın ayn ı akideyi paylaştı kları söylenebi l i r.

M. I B N HANBEL' I N TESIRLERI :

ibn Hanbel, akaidde Eh l-i sünnet-i hassa olarak da b i l inen Selefiy­ ye'nin

i mamı kabul edi l i r.

savun an

Görüşlerini

kendisinden

b i r çok taraftarı varolagelmiştir.

sonra her ası rd a

i b n Huzeyme ( ö . 31 1 /923),

Beyhaki (ö. 458/ 1 066), Kadi Ebu Yala (ö. 458/ 1 066), ibn Ebi Yala (ö.

526/ 1 1 31 ) , ibnu' I-Cevzi,

ibn Kudame (ö. 620/ 1 223), ibn Teymiyye (ö.

728/ 1 327), ibn Kayyim (ö. 751 /1 350), ibn Ebi' l-izz (ö. 72211 322), ibn Abdülvehhab (ö. 1 206/1 792), Muhammed Abduh (ö. 1 323/1 905) ve Reşid Rıza (ö.

1 354/1 935),

ali mlerden yoluyla Üzerinde

bazılarıdır.

Ehl-i

sünnet-i

ibn

Hanbel ' in

görüşlerini

i mam Ahmed,

ammenin fikirleri üzerinde

müessir olduğu

benim seyen

Selefiyye'nin

d ı şında,

meşh u r Eşariyye

de etk i l i olmuştu r.

en meşhur alim Ebu ' I- Hasan

ei-Eş8ri (ö.

324/936)dir. Bizzat Eşari bu hususu şöyle ifade eder: "Söylediğimiz sözün ve kabul ett iğ i miz d inin esasını Rabbimiz A l lah' ın Kitab ' ına ve Peygambe ­ rimiz Muhammed (a. s.)in sünnetine, sah abe, tabiin ve hadis i mamlarından rivayet edi len hususlara sımsıkı yapışmak teşkil eder. B i z buna sarılınz ve

1 79) Beyhaki, eı-Esma ve's-sıfat, s. 316, 317, 540. 1 80) Abdullah b. Ahmed, a.g.e .. s. 4 1 , 85. 1 8 1 ) Ebu Hanife, el-Alim ve'l-muteallim (nsr. M . Zahid Kevser i ) . Kahire 1 949, s . -

58 -

15.


- lsll!m Akt!ldlnln Oç Şl!hslyetf -

Ebu Abdullah Ahmed b. Muhammed b. Hanbe l ' in söylediğini kabul eder onun çıörüşüne u ymayan fikirlere muhalefet ederiz. Çünkü o faziletli ve Allah ' ırı , kendisiyle hakkı açığa çıkarıp sapıklığ ı ortadan kaldırdığı kamil 18 bir önderd ir". 2 Eşariyye'nin müteahhir devir alimlerinden Subki (ö. 77 1 / 1 370) de bu konuda şunları kaydeder: "i ma m Eşl3.ri'nin ak ide si ile

i mam Ah med b . Hanbel ' in akidesi birdir. Bunda şüphe yoktur. Eşari bu hu susu eserlerinde defalarca açı klamıŞtır. "Ben im inancım saygıdeğer i mam Ah med b. Hanbel'in inancıdır" ifadesi Şeyh Eşari'nin çokça belirttiği 1 83 G e rek bi zzat Eşl3.ri 'nin ifadesi, gerekse Subki'nin bunu

bir sözüdü r".

teyid eden aç ıklamaları ibn Hanbel ' in Eşari ü zerinde müessir olduğunu isbat et mekle bi rlikte bu hususu Eşari'nin eserlerindeki çeşitli ilikadi konu ları aç ı klama tarzını ve kullandığı delilleri, Abdülvahid b. Abdülaziz et-Temimi (ö. 4 1 0/1 020) 'nin, ibn Hanbel'in ilikadi görüşlerine yer veren htkl!d risalesindeki konu ve delillerle mukayese etmek suretiyle daha açık

bir şekilde ortaya koymak mümkündür. Mesela Eşl3.ri Allah Teala' n ın i rade sıfatının alemde cere yan herşeye şamil olduğunu, insan ların yaptığı bütün fiillerirı, Allah' ın iradesiyle gerçekleştiğini aç ı klarken şu ifadeleri kulla ­ 1 84 n ı r: " :

ı.J::r

ı .ı-. 1 �

J ..:.rAJ J .......

J b.:;_ I ..U I

J

, V- . 'J � ..::... L;-:; 1

t. ...u ı

u u.J.- �; u ts' ,.ı

_, ı � J

..::... � 1 t. ı � �

.H-'

� .!.U � � ,J W-i o � 1. tr: u L....; ':i ı u-e � u t5 ,.ı..; �.r- � ı. .; U:J.- ıj u� u ı V"" J .!.U � <->..ı L:J ı � 'j J .; � <->..ı l:-1 ı o V- � t. ..:r-e � u ı ; 4-J � ı r t !-4 ..:.ı l .., ..) ı..:a .:. � .....a.-,.; � J , ; ,;, � ':i J �..r.: � 1. o.J W I ü-" .; bo.:- <..$..ı l:J I � J - � ı � .., ..) ı..:a .:. 'J • V- ı. tr. d' � J � ı o.ı..a; u-e o �..r.: ':i t. 0� r fl , 1 ..\A � ,; u Li • • • o ..) � � ui .!U � r fl � ' ' •

o

1 82 ) E:;ari, el-ibane

1 83)

1 84)

an usuli 'd-diyane (nşr. Fevkiye Hüseyin Mahmud), Kahire

Subki, Tabaka i, IV,

236.

1 987,

s. 20-21 .

E sari, ei-Lurna- ıi 'r-red ala ehli'z-ze'(ö ve 'l-bida· ınsr. Abdülaziz izzüddin es -Sevrevan).

Beyrul

1 408/1987, s . 1 0 1 , 1 05 .

- 59

-


- lsl11.m Akilidinin Oç Ş4hslye lf -

Temi mi'nin aynı konuda Ahmed b . Hanbe/ 'e atfettiği görüş ve deliller de şöyled i r:

185

v IS � � ı 'J 1. � j vAı v ı � � � J 1� � ı!.U ..l .U I• l.!. � j : � � � ı j li .L>.. �Jı:.i::...a. vı , ı ı.r � L..t.J *"?"- v ı • � _,.J j • ._sa} l... � � ı ı ..La.iJ � � � .J .,) ı.f � , .!LU � ı. .s..i..1...:i. � .:,.ı iS � ' � 'J ' :r.w � 'J Lı--i- uA 'J � .J ı) ı .J ı 4 ı .!.U .iS , • • • .ı ı) , � 'J � � UJ ı u• e: u 1 .i � ,J '· 'J , ' ..U 1 'J J � 'J J :r.w 'i J v-A 'J ' ....... ı!.U ..l ı..i � � � .:,.ı l !;! � u IS ı � l � u ı .J .,) Li � 'J ' � � 'J j ..:.rA ' 'J ' � .:. d 'J ' • 4:.r- 1 � � l .iA � l ..) ı ' . ... Li:: ı ' � � .J .J l.:i � 'J , 4:.r- 'J 1.. J W 'J 1 � u� u ı �.) 1 � , �.rus- .JJ I ._) � ' -ı....: •

1. �

';i

uj

·

·

4

• .

Altı

ç izili yerlerden d e anlaşılacaQı gibi Eşl:ıri, Allah ' ın i radesinin

alemde cereyan ed en herşeye ve insanların bütün fiilierine şamil olduğu ­ nu savunu rken

şu

delili ku llanmaktadır: Şayet Allah 'ın hükü mran lığı

altında bulunan alemde istemediği şeyler vuku bulsaydı, onun, ya gafil ve dalgın veya yapmak isteğine gücüne yetmeyen aciz bir varlık ol ması gerekirdi. Bunlar Al lah hakk ında caiz olmad ığına göre mülkünde isteme ­ diği şeylerin meydana gelmesi imkansızdır. insana dilediğini yaptırmaya muktedi r olduğu halde Allah ' ın istemediği fiilieri insanın yapması. onun,

1 85) Temimi, iti kad, l l , 300.

- 60

-


- Islam Aksldlnin Oç Şahsiyet/ iradesin i gerçekleştirmeye gücü yetmesine rağmen ac iz ol masını gerek ­ t i r. Ahbed b. Hanbel de "mülkünde diledi!;ıini gerçekleştiremeyen aciz b i r varlığın Rab olamayacağını" belirterek i rade sıfatının külliliğini ve insanın bütün fiilieri dahil, alemde vuku bulan her şeye şamil olduğunu isbat etmeye çalışmıştır. Görüldüğü gibi hem fikir, hem de ifadeler birbirinin i stitaat ve ru' yetu llah konusunda da aynı ifade ve delillerin 186 kullan ıldığı dikkati çekmektedir.

aynıdı r.

Bütün bunlar Eşhri'nin i mam Ahmed'den etkilendiğini ve büyük çapta onun görüşlerine uyduğunu açıkça göstermektedir. Buna rağmen i smail Hakkı i zmirli'nin, Eşari'nin Mutezile mezhebini terkettikten sonra i bn Küliab ei-Basri' n in mezhebine (Küllabiyye' ye) girdiğini öne sürme­ 1 87 kabul ed ileb i l i r bir iddia olarak görü n memektedir. Nitekim i b n si Teymiyye de ün lü Eşari kelamcısı Bakıllani'n in, yazdığı bazı eserlerde "ei­ Hanbe l i " imzasını kullanmasını, Eşari'nin Ahmed b. Hanbel' in görüşlerine uymasına bağlar.

188

186) bk. Temim i , itikad, ll , 298-299; Eşari, ei-Luma: s. 1 1 2 , 1 13, 136. 187] izmirli, Yeni ilm-i Kelam, 1, 78, 109.

1 88) ibn Teymiyye, Mecmuatu'r-resail, lll, 473. -

61

-


- Isiflm Akflldlnln Oç

Şflhslyetl-

SONUÇ : Yaptığımız araştı rmalarla ilmi tahlillerden anlaşıldığına göre i slam düşünce ve kültü r tarih inin en önemli şahsiyetlerinden b i risi olan Ah med b. Hanbel, bir taraftan aşırı akılcılığı ben i mseyen Mutezile ve Cehmiy ­ ye' nin, tenkidin de ötesine varan hücu mlarına maruz kalması, öte yandan taraftarların ın, ona ait fikirleri doğru b i r şekilde yorumlayamamış olması, Müşebbihe ve Mücessime'ye bağlı bazı grupların da kend isine ait olma ­ yan görüşleri ona nisbet etmiş bu lun ması itikadi cephesinin gerçek yüzüyle tanın masını zorlaştırmış, bununla da kalmayarak çeşit li kaynak ­ larca görüşlerinin yanlış bir şekilde tan ılıl masına sebep olmuştur. Öyle anlaşılıyor ki Ahmed b. Hanbel, hadisle fazlaca meşgul olmasının da tesiriyle başlangıçta, akaid problemleri üzerinde münakaşa yapılmasına karşı ç ı k mış, müslümanların inanç larını etkileyecek bazı fikri o layların gelişmesi karşısında ise Hz. Peygamber'den intikal eden i slam akaidini muhafaza etmek düşüncesiyle ilk tavrını d eğ iştirmiş ve müslü man ların Ku r'an ve sünnete dayanan akidelerden uzaklaşmamasını sağ lamak için ilikadi problemlerle ilgilenmiştir. Halku ' I-Kur'an konusunda yaptığımız tahliller bunu gösterir mah iyettedir. A kaid prob lemleriyle ilgilenen i mam Ahmed,

ortaya koyduğu görüşlerle ve yaptığı müdafaalarla akaidde

Kur'an ve sünnete dayanan Eh l-i sünnet ekolünün, Ebu Hanife'den sonra ikinci büyük siması haline gelmiştir. Zira, Eh l-i sünnet' in sıfat-ı maaniyi beni msemesinde, kelam sıfat ıyla d iğer sıfat iarın ezeli olduğunu savun masında, kadere i man ed ip insanın fiilierini c eb i r altında yapmadığ ı ­ n ı müdafaa etmesinde, A llah Teala'nın ahi rette mü rninler tarafından görüleceğini, cennet ve c ehennemin ebedi olarak devam edeceğini kabul etmesinde Ahmed b. Hanbel inkarı mümkün olmayan değerli katk ılar yapmıştır. Netice olarak onun, bir taraftan günümüze kadar gelen selef mezhebinin i mamı ol makla, bir taraftan da Eşari üzerindeki tesirle ­ riyle Ehl-i sünnet' in ikinci g rubunu teşkil eden Eşl3.riyye'ye dalaylı olarak önderlik yapmak suretiyle i slam akaidinde mümtaz b i r mevki işgal ettiğini söylemek mü mkündür. - 62 -


İKİNCİ BÖLÜM EŞ 'ARİ KELAMCILARINDAN İBN FUREK



- ls/tım Aktıldlnin Oç ŞtJ.Jıslyetl·

GİRİŞ

ibrı Furek Eşariyye mezhebinin Nisab u r ve c ivarında yayılmasını sağlayan

önemli sünni

kelamcılardan biri olmasına rağmen, hayatı,

eserleri ve kelami görüşleri üzerinde araştı rma yapılmamış bir din bilgini ­ dir. Kelam tarihi açısından taşıdığı ehemmiyet dolayısıyle bu bölümde inceleme konusu olarak seçtiğimiz ibn Fu re k ' in hayatı, eserleri ve kelami görüşlerine geç med en önce, yaşadığı asrın siyasi, ictimai, ilmi ve kültü ­ rel d u ru muna

bir göz atmak, görüşlerinin dayandığı temelleri tesbit

etmek bakımından şüphesizki büyük bir önem arzeder. Bu sebeple ilk olarak onun yaşad ığı hicri IV. asrın siyasi. sosyal, kültürel ve ilmi yapısın ı kısaca ele alacağız. - 65

-


- lst4m Ak4fdtnln Oç Ş4hs/yert

IBN FUREK'I N YAŞADI�! ÇA�A G ENEL BIR BAKlŞ

A. SIYASI DURUM: ibn Fu rek (ö. 406/ 1 015), devrinin en büyük islam devleti olan Abbasiler' in emirliklere, küçük küçük beyliklere ayrıldığı, h icri IV. asırda yaşamıştır. Bu tarihte Endülüs'te Ümeyye oğulları, Afrikada Abidiler, Mısır ve Şam'da ihşitler, Amman, Bahreyn ve Yername'de Karmatiler, Horasan ve Maveraunneh ir'de

Samaniler,

Fars'ta

Büveyhoğu lları,

Hindistanın

kuzeyinde Gazneliler hakim dururrda idi. ibn Furek'in yaşadığı coğrafi bölge olan Fars ülkesi, yani bugünkü

i ran , Büveyhoğullarının idaresi altında bulunuyordu. Büveyhiler Hazar denizinin kıyısında bulunan Cilan'lı idiler. Zeydiyye mezhebine bağlı olan ve ei-Utruş d iye bilinen Hasan b. Ali (ö. 304/91 7)' nin öncülüğünde 1

bölgede yapılan islam davetleri sonunda i slamiyeti kabul etmişlerdi.

Büveyh iler 320/932-447/1 054 yılları arasında önce Fars'ta, sonra da I rak'ta hükümranlık kurmuşlardır. ibn Furek hayatının büyük bir kısmını Büveyh ilerin hükümran olduğu zaman ve coğrafi bölgelerde geçirdi. Muizzuddevle, Müeyyiduddevle, Fahruddevle ve Adududdevle'nin iktidar dönemlerini id rak etti. Bu asırda Abbasilerin başında ise ei- Mutilillah (ö. 364/974), et-Tailillah (ö. 393/1 003) ve ei-Kadirbillah (ö. 422/1 031 ) bulunu ­

yordu. ibn Furek'in yaşad ığı çağda i slam devlet inin her tarafında siyasi

1 ) Abdüıaziz ed-Dur i, ei-Usuru·ı-abbasiyye el-muleahbıra. Beyrut 1 986. s . 72-73. -

66

-


- lslt!m Akt!/dlnln Oç Ş4hslyetl · karışı k l ı k lar mevcuttu.

Kurulduğu

tarihten itibaren g iderek güçlenen

Büveyh ilerin bu karışıklığı giderip siyasi istikrarı sağlayac ağ ına ü mid beslen mişse de bu mümkün olmad ı . Zi ra onlar daha çok siyasi sultayı temsil eden h ilaletin n imet lerinden faydalan mak istemişler, halifenin ad ı yan ında kend i ad larının hutbede okun masın ı , paraların üzerine yazılması ­ nı temin etme yollarına başvurarak hilaleti ellerine geç irmeye çalışmışlar­ d ı . Mezhep ve fikir ayrı lıkları yüzünden meydana gelen iç mücadelelerde çoğu zaman Şia tarafını tutarak kavgayı körük lüyorlar, bazan da bizzat kend ileri, önemli sayd ıkları gün lerde olay ç ı ka rı yo rl ard ı 352/963 yılında .

Muhamımin onuncu günü olan ve Şiilerce matem günü kabul edi len aşura gününde Atabek Muizzuddevle'nin , ticaret erbabına kepen kleri indirme l e ­ rin i, h a l k a da a l ı ş veriş yapmamalarını ve elbiselerini yırtmalarını emret ­ mesi, buna karşılık aynı yıl , Şiilerce Hz. Ali'nin Hz. Peygamber taraf ın d an h i lafet iç in veliaht tayin ed ildiği zanned ilen Z i l h ic c en in 1 8. günü halkı

? bu

bayram yapmaya zorlamas

konuya ait bazı örneklerdir. Kısaca h ic ri

d ö rdüncü asırda Abbasi ida res i zayıflamış, bu sebeple bir çok mü sta k i l emirlikler ve beylikler ortaya çıkmış, i slam ülkesi siyasi karışıklığa sahne olmuştu .

3

B. I CTIMAI DURUM:

i slamiyetin hızlı bir şekilde yayıl ması ve arap yarımadası dışına taşarak muhtelif ı rk iara bağlı milletierin müslü man o lm ası fark l ı kültü rlere ,

sah ip milletierin kaynaşmasına yol açmıştı. E meviler devrinden itibaren başlayan bu kaynaşma giderek artmış; A rap, Türk ve i ran ası l l ı lar birbirle ­ rinden

k ı z alışverişinde bulun mak suretiyle farklı kültürleri bir araya

getirmişlerd i . Bu durum Abbasiler döneminde devleti idare edenlere de yansımıştı.

Halifelerden

el-Hadi

(ö.

1 70/786)

ve kardeşi

Harun (ö.

2) ibnu'I-Esir. el-Kamil li' t·tarih, Beyrut 1399, VIII, 403, 407. 3) Bu konuda bakınız:

Hasan ibrahim

Hasan, Tarihu'l-isıam, Kahire 1984. lll. 39-60:

Muhammed Hudari. Tarihu'l-umemi'l-islamiyve, ll. 378 . 382-383. -

67

-


- lsl11m Akliidinin Oç Şdhstyetl -

1 93/809) 'un annesi Rum, Memun (ö. 21 8/833) 'un annesi Farslı, Mutası m 4 (ö. 227/842) ve Mutevekkil (ö. 247/861 ) ' in annesi Türk id i . Halifeler, saraylarında değişik milletlerden çok sayıda c ariye bulundurmakta idi . Değişik milletierin bu şekilde b i r araya gel mesinin tab i i sonucu olarak sosyal hayatta çeşitli milletiere ait medeniyetlerin tezah ü rleri

ortaya

çık mıştı. Halifeler i l k devirlerdeki sadeliği terkederek saraylan ihtişamlı hale getirmişler, kıymetli eşya ile süslemişler ve sefahata düşkün hale gelmişlerd i . Halifeler, emirler, saraya yakın çevreler, bazı şair ve ali mler büyük bir refah iç inde yaşarlarken halkın çoğu fakirdi. Sosyal sınıflar

arasındaki bu dengesizlikler sebebiyle toplumda huzursu zluk lar

baş

gösteriyor, k in, yalan, h ile ve nefret zaman zaman fitneye vesile oluyordu. Lüks ve israf yüzünden mali sıkıntı çeken b ilhassa Büveyhi idaresi, i ç ine g i rd iğ i iktisadi k rizden kurtu l mak için halk ın elinden malların ı yağ malaya ­

rak alıyordu. Öylek i bunu zaman la b i r devlet politikası halige getirmişler­ s

di.

Bu d evirde toplum üç sınıftan oluşmakta idi: 1 ) Refah ve zenginliğin

zirvesinde bulunan sultanlar, emirler ve bunların yakın ç evresi. 2) Orta seviyede b i r hayat süren tüccar sınıfı ve askerler. 3) Büyük çoğunluğu zillet ve sıkıntı içinde yaşayan halk kitlesi. Tarih k itapları bu devirde devletin idari yapısındaki bozukluk ve çözü l meler, sosyal hayattaki dengesizlikler sebeb iyle toplumda b i r çok rahatsızlıkların bulunduğuna işaret eder.

C. KÜLTÜREL VE ILMI DURUM: Yukarıda özet b i lgilerle temas ett iğ i miz siyasi ve ictimai tabloda görülen hu zu rsuzluk toplumun inanç ve fikir yapısına da yansımıştı

.

4) Ahmed Emin, Zuhru'ı-lslam, Beyrut 1969, ı, 124. 5) Ebu Hayyan et-Tevhidi , eı-imta' ve'l-muanese, Kahire 1 939. ı. 3 1 ; ibnu'I-Cevzi, � Muotazam li tarihi'I-myluk v<>'l-umem , Havdarabad 1938. VII, 1 59 .

- 68 -


- lslıı.m Akıı.ldlnln Oç ŞMs/yetl ·

Hilaleti ellerinde bu lundu ran Abbasiler sünni, Büveyh iler şii idi. Hal k Mutezile, Ş ia. Selef, Eşariyye, Matu rid iyye ve Kerramiyye' ye bağlı dini gruplara ayrıl mıştı. Çoğu zaman bu farkl ı mezhep mensupları arasınd a şiddetli

münakaşalar,

fi'li müdahaleye

geliyordu. Büveyhi Atabekleri

varan

müc ad eleler

meydana

ve vezirlerinin büyü k bir kısmı Şia ve

Mutezile tarafını tutuyorlarken bu devirdeki Abbasi halifeleri daha çok Eh l-i Sünnet ' i , özellikle Eşariyye'yi destekliyorlard ı . B u asrın itikad ı mezhepler açısından d i k kat i çeken en büyük özelli ­ ğini Ehl- i sünnet kelam mekteplerinin doğması ve islam felsefesi cereya ­ n ı n ın

teşekkül etmesi, buna karşılık güçlü b i r Müşebbihe ve Haşviyye

hareket in in ortaya çıkması teşkil eder. Haşviyye hareketi muhtemelen ibn Huzeyme

(ö. 31 1 /923) ve onun görüşlerini paylaşan zevatın yazdıkları

eserler sonunda zuhu r etmişt ir. Hareketi Bağdad'ta, A h med b. Hanbel (241 /855) ' in talebesi Ebu Bekr ei-Mervezi (ö. 292/905) 'den okuyan Ebu Muhammed Mutezileye

Hasan b.

Ali

e\-Berbehari (ö. 329/941 -42) başlat mıştır.

şiddetle karşı çıkan Berbehari,

309-329 yılları arasında

yaptığı ateşli vaazlarla Bağdad'ta halkın ayaklan masın ı sağlayabilmişti. 6 " Rabbin seni yak ında makam-ı mahmuda u laştıracaktır" mealindeki ayet- i

keri mede

"makam-ı

mah mud"un

ne

olab ilec eği

husu sunda

Berbehari tarattarlarıyla muhalifleri arasında ç ı kan olaylarda (31 7/929) Berbehari ' n in bu husustaki fikirleri önemli derecede rol oynamıştı. Ehl-i sünnet alimierin büyük çoğunluğu makamı),

ahirette

Hz.

makam-ı mahmudu (övgüye layık

Peygamber' e tanınacak

olan

şefaat

yetkisi

manasında anladığı halde, Berbehari, bunu madd i bir makam kabul ediyor ve "Allah,

ahi rette Hz. 7 oturtacaktır" diyordu.

Muhammed ' i arşın

üzerinde

kendi yanında

Berbehari'nin bu ve benzeri görüşlerinden etkelinen taraftarları içki satan dükkan iarı yağmalamışlar, ellerine geç irdikleri müzik aletlerini kı rmışlar, ticaret yap mayı haram saymışlar, kad ınların sokaklarda dolaş -

6) eı-isra 17179; 7) ibn Ebi Ya'ıa, Tabakaıu'l-hanabjle ,

ll, 18 vd. -

69

-


- Istem Ak eldinin Oç

Şl!hs/yet/ -

masına izin vermemişlerdi. itikadi konularda tamamen teşbihe düşerek A l lah' ı saçları, yü zü, gözleri, el leri, ayakları ve parmakları olan b i r varl ık gibi kabul etmişler, Al-i beyti tektir etmişler ve kabir ziyaret ini yasak lamış ­ 8 lardı. Çı kardığı karışıklıklarla Abbasi idaresin i u zun müddet meşgul eden Berbehari'n in

görüşleri ölümünden

sonra da devam etmiş, Ebu Bahr

Muhammed b. Hasan ayn ı hareketi sürdü rmüştü.

Diğer taraftan i slam

ü l k esin in değişik bölgelerinde meşhur bazı ali mler de teşbih ve tecsim c görüşünü ben imsemişlerd i . Ah med b. i shak ed-Dabu i (ö. 342/953), et­ Tenbih ve' r-red ad l ı eserin sahibi Ebu ' I- Huseyn ei-Malati (ö. 377/987) ve Salimiyye mezhebine bağlı

Hasan b. Ali ei-Ahvazi (ö. 446/1 055) bu

ali mlerden bir kaçıdır. Öte yandan Muhammed b . Kerram (ö. 255/868) ' ın teşbih ve tecsim görüşlerini benimseverek kurduğu Kerramiyye mezhebi 9 Nisabur, Gazne ve civarında yaygın hale gelmişti. Bütün bunlar h ic ri dördüncü ası rda teşbih ve tecsim hareketinin köklü bir şekilde devam ettiğini göstermektedir. ibn Furek'in yaşadığı zaman ve coğ rafyada teşbih ve tecsim görüşlerinin yayılmaya yüz tutması onu haberi sıfatları tevil etmeye yöneltecek ve Eşariyye'yi kelam metodunu daha köklü bir t arzda ku llanmaya sevkedecektir. Bu çağdak i i l mi hayata gelince mevcut siyasi ve ictimai çalkantının i l k bak ışta ilim ve kültür hayatına da yan sıyacağı ve bu sahada da bir du raklama dönemine giri l miş olacağı intibaını uyandı rıyorsa d a kaynaklar, du ru mu n

böyle o lmad ığını

kaydetmektedir.

Bu devirde her n ekadar

eski sinden daha parlak bir ilmi gelişme mejOana gel memişse de, su ltan ­ ların, idareleri altında bu lunan bölgelerd e ilim merkezleri kurarak ilim adamlarını kendi ü lkelerine celbetme gayretleri sayesinde ilim hayatı canlı 0 Sultan lar ilim adamlarını, şair ve edipleri

bir şekilde devam etmiştir. 1

8)

İbnu'I-Esir, el-Kamil fi ' t-tarih, VIII,

Beyrut

1 966,

9) Ali Sami

Xl, 1 62, 1 8 1 - 1 82 ,

1 6 , 273, 307-308; İbn Kesir, ei-Bidave ve'n-nihaye,

20 1 .

en-Nes�ar, Ne s' -9lu'l-fikr i ' l -felsefi fi'l-islam, Kahire 1 966,

1 0) Ahmed E m i n , a.g.e . , 1 ,

96;

1, 639, 64 1 -650 vd.

Hasan İbrahim Hasan, a.g.e., l l l , 1 8-2 1 . 45-53 , I V ,

- 70

-

42 1 , 467 .


- lııl12m Aksldlnin Oç Ştıhslyetl sarayiarına çekebil meyi b i r övünç vesilesi saymışlar ve bu konuda ko mşu ü l kelerle

adeta

yarışa

g i rmişler,

bunu

gerçekleştirilebilme k

için

de

alimlere, şair ve ed iplere h e r tü rlü imkanı hazırlayarak ödü l ler vermişlerdi. Bir

şii

olmasına

372/983) ' n in ,

rağmen

mec l isinde

Büveyh i

yapılacak

At abeklerinden

Adududdevle

i l m i münakaşalarda

(ö.

Eh l-i sünnetin

görüşlerini savu n mak ü zere Kadı Ebu Bekr ei-Bakıllani (ö. 403/ 1 0 1 3) ' yi Basra'dan

Ş i raz'a davet

Abbad ' ı n

(ö.

385/995)

Rey'e, E.h l- i sünnet'ten zaman ın

idareci lerinin

etmesi,

Mü eyyiduddevle'nin

Mutezile'den

veziri

Sahib b .

Kadı Abdülcebbar ( ö . 4 1 5/ 1 024) ' ı 11

ibn Furek (ö. 406/ 1 0 1 5 ) ' i l sfahan 'a çağırması i l me ve i l i m adamlarına verd i k leri değerin

bir

d e l i l id i r . Bu devi rde Basra, Bağdad, Kufe, Rey, l sfahan , Ş i raz, Nisabur, Buhara, ilim

Ho rasan , G azıı e, Dımaşk , Haleb, M ı sır ve Kurtuba'nın başlıca

merkezleri

arasında

olduğu

görülmektedir.

Bunların

her b i rinde

yüzlerce b ilgin yetişmiş, bu bilginierin okuttuğu talebeler ve yazdık ları bin lerce c i lt kitaplarla bu merkezler önemli ilmi faaliyetlere sahne olmu ş ­ tur.

12

Dördüncü asrın başlangıcından

sonuna kadar v e beşinc i asrın i l k

yıllarında b u merkezlerde yet işen ve yaşayan ü n lü i l i m ad amlarından bazıları şunlardır: i bn Hu zeyme (ö. 31 1 /923), Ebu Muhammed ei-Berbe ­ hari (ö. 324/936) , ibn Mücahid (ö.

? ) , Ebu'I- Hasan ei-Bahili (ö. 373/983),

Ebu Mansur ei- Matu ridi (ö. 333/944), Ebu Nasr ei-Farabi (ö. 339/950), Ebu l leys es-Semerkandi (ö. 373/983), Malati (ö. 377/987), Bakılian i (ö. 403/1 0 1 3) , Ebu Ham id el- isterayini (ö. 406/1 01 6) , Ebu i sh ak eı-isferayini (ö. 4 1 8/1 027) , Ebu Hayyan et-Tevhid i (ö. 400/ 1 0 1 0) , Kad ı Abdülcebbar (ö. 41 5/ 1 024). Bu dördüncü

isimlerden de an laşılac ağı üzere asır, i slam dünyasının

ibn

Furek'in yaşad ığı

felsefeye kapılarını aralad ığı ,

hicri

ilk defa

Mutezilenin kullandığı ve kelam adı verilen nasları aklın ışığı altında tevil

1 1 ) Kıfli, ihbahu'r-ruvat (nşr. M. Ebu'l-Fadı ibrahiml, Kahire 1 37411955, lll, 1 1 1 : ibn Asa kir , Tebyinu Kezibi 'l -mufteri (nsr. M uhammed Zahid Kevseri). Dımaşk 1347, s. 1 18. 1 2 ) Ahmed Enıin, a .g.e., 1 , 280, Hasan ibrahim Hasan. a .g .e . , lll, 338 .

-

71 -


- lsil!l.m Akl!l.ldlnln Oç ŞI!J.hslyet/

et me metodunu, h ad i sç ilerin itikadı görüşlerini kabul eden Eh l-i sünnet bilginlerinin beni msemeye başladığı, Mutezilenin kuvvetl i olduğu; Müşeb bihe,

Mücessime ve Haşviyye gruplarının

·

varlığını h i ssetti r meye yüz

tuttuğu b i r dönemd i r. Eşari kelamc ılarından i bn Furek böyle b i r ortamd a yet işmiş ve ilmi faaliyetlerini yü rütmüşt ü r.

- 72 -


- ls!tJm AktJ!dlnln Oç ŞI!Jlıslyetl -

ll

I B N FUREK' I N HAYATI, I LMI ŞAHSIYET! V E ESERLERI : A. IBN FUREK'I N HAYATI:

Kaynaklarda büyük bir usulcü, kelamc ı , müfessir ve d i lc i olarak tanıtılan Ebu Bekr Muhammed b. Hasan b. Furek i shafan'da 13 dünyaya geldi. Doğum tarihi kesin olarak b ilinmemekle birlikte, tahsil gördüğü

hocalannın

ve

derslere kendileriyle beraber devam ettiği arkadaşlarının

yaşadığı tarih ler dikkate alınarak 330/941 yılı c ivarında doğduğu söylene ­ 14

Muskilu' l-hadis ad lı c eserini tah ki k ederek yayımiayan Abdu lmu'ti E min Kal acl 332/943 yılı

b i l i r. Müsteşrik Montgomery Watt 330/941 yılında,

c i varında 1 5 doğduğunu naklederken herhangi bir kaynağa atıfta bulun ­

madıklarını görüyoruz. l sfahani , N i sabu ri, Ensari ve Eş'ari n isbeleriyle tanınır. Hayatından bahseden biyografi kitapları ailesi ve babası hakkında b i lgi vermezler. Ancak tarunu Ebu Bekr Ah med b . Muhammed ei-Fureki (ö. 478/1 085) 'nin büyük dedesi Furek'ten yaptığı bazı nakillerden, 1 6 onun da bir d in bilgin i olduu anlaşılmaktadır. Herat'a gelişinde kendisine tevhidin ne olduğu soru lan Fu rek ' in "Tevh id, Allah ' ı , sıfatiarını netyetme­ den ve başka zatlara da benzetmeden isbat et mektir" tarzında verdiği cevap

bunu gösterir mahiyettedi r. Çocukları h ak kında da bilgimiz yoktur.

Sadece Bekir ve Muhammed adında iki çocuğunun var olduğunu b i l mek ­ teyiz. ibn

Furek

öğren imine

l sfahan'da başlad ı .

Şafii fıkhı okuduğu

13) 1\hmed E m in, Zuhru'l-islam, 1, 264.

1 4) Montgomery Waıt, ibn Furak, The Encyclooedia ol islam, Leiden 1 97 1 , l l l . 766. 1 5) Jv1uskulu ' l -hadis ve Beyanuh (et-Takdime), Halep 1982, s. 3 .

1 6) pn-Njzami l i usuli 'd-din , Süleymaniye Kütüphanesi. Aya sofya nr . 2378. J7a.

-

73 -


- Istem Ak eldinin Oç Şl!lhs/yerl -

hocasına " Haceru' l-esved yeryü zünde Al lah ' ın yeminid i r" hadisin in ne manaya geldiğini sorup tatmin ed ici bir cevap alamamasından sonra kelam i l min i öğrenmeye niyet etti.

17

Bu maksadım gerçekleşti rmek üzere

l sfahan 'dan B ağdat' a, sonra da Basra'ya gitti. Bu rada Ebu ' I- Hasan ei­ Eş'ari

(ö.

373/983) 'den,

324/936) 'nin

talebelerinden

Ebu ' I- Hasan

Kad ı Ebu Bekr Muhammed

b. Tayyib

ei-Bahili

(ö.

ei-Bakıl lan i (ö.

403/ 1 01 2) ve Ebu i shak i b rahim b. Muhammed el- i sferayini (ö. 41 8/1 027) ile b i rl i kte kelam ilmi tahsil etti. Abdulkahir el Bağdadi (ö. 429/1 038) ve ibn Hazm (ö. 546/1 064) , i bn Furek' i i bn Mücahid'in talebele ri arasında 18 gösterirler , ki ondan da okumuş olması muhtemeld ir. Kelam ilmini ve d iğer ilimleri tahsil etmek üzere g ittiği I rak'ta bir müddet kald ı ktan sonra 360/970 yılından önce muhtemelen l sfahan'a geldi. B u rada Mutezile'ye bağlı vezi rlerden Sahib b. Abbad (ö. 385/995) ile 19

ku l ların fiilieri konusunda münazaralar yaptı ve Ehl-i sünnet ' in görüşünü 20 başarıyla savundu. Sonra Rey'e g itti . Kat ı ldığı ilim mec lisierindeki münazaralarda Muftezileyi şiddetle ten kit ettiği için bölge emirine şikayet 21 ve Şiraz'a sürgün edildi. Kendisine işkence

ed i lerek işkenceye uğrat ı ldı

yapılmasında Kerramiyye mezhebine bağlı olanların da parmağı olduğu kayded i l i r. Kısa bir müddet kaldığı Şiraz'da i bn Hafif eş-Şirazi (ö. 371 /981 ) 22 ile tanıştı. B u rada fitneden uzak kalip uzlete çekil meyi istemişse de, Senusi (ö. 895/1 490) ' nin kaydettiğine göre ilahi bir uyarı ile -gördüğü b i r 23 rüya olabilir- bu arzusundan vazgeçerek talebe yetiştirmeye n iyet etti. Kısa b i r süre sonra Nisabu r'a davet edildi. i bn Asaki r (ö. 57 1 1 1 1 75 ) ve

1 7 ) Subki, Tabakatu's-Sa fiiyye , I V, 1 28-129. 1 8) Bağdadi, Usuli'd-din, i stanbul 1928, s .

310;

Aynı müellif, el-Fark beyne'l-Iırak (n�r. M .

Muhyiddin Abdülhamid), Kahire ts . , s . 364; ibn Asakir, a.g.e., s . 178, ibn Hazm , � (nşr . Abdurrahman Umeyra v.dğr.), Cidde 1 9B2, 1V , 6. 1 9) Kıtıi , a .g.e., lll, 1 1 1 . 20) Ebu Bekr Ahmed b. Muhammed ei-Fureki, en-Nizami li usuli'd-din, 89a . 2 1 ) Ahmed Emin, Zuhru'l-islam, 1, 264.

22) ib n Furek, el-i�. 2Ba; ibn Asakir, Tebvinu kezibi 'l-mufteri, s. 1 80 .

2 3 ) Senusi, llmdetu ehli't-tevfik , Süleymaniye Ktp .. Laleli , 2430, 1 0a.

-

74 -


- /s/e.m Ak�ldlnln Oç �s/yet/ ­

Sub k i ' n in kaydett i k lerine göre

24

Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed

es-Sakafi bir g rup sünni cemaatle birlikte Büveytı i sultanı Nasıruddevle'ye giderek ondan, i bn Fu rek'i Nisabur'a göndermesini taleb etti. Talebin olu mlu karşılaması üzerinde 368/978 yılında önc e Nisabur'a gitti. Bu rada Abdu l lah b. Ca'fer b. l sfahani'den Ebu Davud et-Tayalisi (ö. 204/81 9) 'nin Mü.s.ııed 'ini baştan sona kadar okudu . Ayrıca i bn Harraz ei-Ahvazi'den de 25 hadis d in ledi. Ebu Osman Said b . S ellam ei- Mağribi (ö. 373/983) ' n in 26 sohbetlerine iştirak etti. Sehl es-Su' luki (ö. 369/979) 'nin il minden de 27 yararland ı . Bu rada 373/983 yılında vefat eden ü stad ı Ebu Osman ei­ Mağribi'nin c enaze namazını k ı ld ı rdı. Nisabur'da sufi Ebu ' I-Hasan ei­ Buşenc i (ö. 348/959) 'nin hankahı yanında kend isi için inşa edilen med re ­ sed e u zun yıllar i slam ilimlerini okutarak yüzlerce talebe yetiştird i . Meşh u r talebelerinin başında ünlü sufi Ebu' I-Kasım ei-Kuşeyri (ö. 28 Kuşeyri itikadi konuların çoğunda hacası i bn Fu rek'e

465/1 072) gelir.

uymakla b i rlikte haberi sıfatiarın tevil edilmeden kabul edi l mesi gerektiğini 29 beni mseyerek bazı noktalarda ondan ayrıldı. B i r d iğer meşhur talebesi Ebu Mansu r Muhammed b. Hasan ei-Eyyubi (ö. 420/1 029) 'd ir. i sterayini (ö . 471 / 1 078), bu talebesi i ç in aynen şu ifadeyi ku l lan ı r. " i b n Fu rek ' in mec l i sind e yetişen ve d ine yard ı m eden güç lü zahid ler bir yana, bunlar­ dan Eh l-i bid ' at'e karşı sadece Ebu Mansu r ei-Eyyub i kafi gelirdi. Ehl-i sünnet'in Eh l-i bidat ' ı reddeden hiç bir k itabı ol masayd ı, Ebu Mansur'un 30 i " bn

Kitabu't-telhis'i on ların görüşleri n i çürütmek için yeterli olurdu.

Furek'ten okuyan lar arasında Ebu Bekr ei-Beytıaki (ö. 458/1 066), Ebu

24) ibn

Asa k i r , a.g.e., s.

2 32 ; Subki,

a.g . e . , VII, 1 28-130.

25) Zehebi, S iyeru a'lami'n-nubela, XVII, 2 1 5 . 26) Kuşeyri , � (çev. Süleyman Uludağ), istanbul 1 98 1 , s . 1 0 1 . 27) Mon tgomery Wa t!, i sla m

Dj'ısüncesjojn Tesekkül Devri

(çev. E . Ruhi Fığlalı), Ankara 1 98 1 ,

s. 388. 28)

ibn

Hallikan, Vefeyatu'l-a 'yan (nşr. ihsan Abbas). Beyrut 1 398/1 978, l l l , 206.

29) Kuşeyri, Lumau'l-i tikad, Ragıb Paşa K tp . , nr. 1 80 , 2 1 4b. 30) isferayini ,

a.g.e . , XVII,

et-Tebsir

fi'd-din (nsr. M . Zahid Kevseri), Kahire 1 359/1940. s. 1 1 9- 1 20: Ze he bi .

573. - 75 -


- lsli!m Aki!ldlnln Oç Şahsiyet/ B e k r Ah med b.

A l i b.

Halef yer alır. Hal i m Sabit Şibay Bakıliani (ö. 31 403/ 1 0 1 3) ' yi ibn Furek'in talebeleri arasında sayarsa da Bakıllani'nin, onun ders arkadaşı olduğu bilinmektedir. Birlikte oku rlarketı ibn Furek'ten de rsleri müzakere etmiş ol ması muhteme ldir. Ö mrünün sonuna kadar i slam ili mlerini okutmakla uğ raşan ibn Furek vefat ından muhtemelen b i r iki yıl önce Gazneli Mahmud b . Sebuktekin (ö.

421 / 1 030) ' in daveti üzerine Gazne'ye gitti. Sultan Mahmud'un sarayında bu bölgede yaşayan Kerramilerin ileri gelenleriyle uzun münazaralarda bulundu

ve on lara karşı üstün lüğünü

benzeterek

onun

cisim o lduğunu

kabul ett i rd i . A l lah ' ı yaratık lara

ve bir

mekanda bulunduğunu

öne

süren Kerramiyye ve Müşebbihe mensup ları, Sultan Mahmud'un huzu ­ runda yen i k düşmelerin i hazmedemeyerek ibn Furek' in, i slam akidesine uymayan sapık bazı fikirleri bulunduğuna, Peygamberimiz Hz. Muham ­ med ' in bugün peygarrtıer ol mad ığına, bir araz olan ruhu, ölümüyle birlikte yok o lduğu için peygarrtıerliğinin sona erdiğine inandığını iddia edip onu Su ltan Mahmud ' a şikayet ettiler. Sultan Mahmud bu idd ia karşısında etkilendi ve "Eğer bu doğ ruysa onu mutlaka öldüreceğim" d iyerek ibn Fu re k ' i huzuruna

getirtt i. Sultanın huzuruna gelen ibn

hakkında öne sürülen

Furek kendisi

bu iddiayı reddederek şöyle dedi:

"Bu konuda

Eşarile rin görüşü şudu r: . Hz. Peygamber kabrinde (bizim bilemediğimiz b i r tarzda) hayat sah ibidir.

M ecazi manada değil, gerçek anlarnda ebedi

olarak A llah ' ın elç i sidir. O, Hz. Adem henüz yarat ı l mamışken de peygam ­ berdi. Onun peygarnberliği bakidir, sona ermez". Bu aç ı k lamadan sonra ibn Fu rek'e atfed ilen görüşlerin asılsız olduğunu öğrenen Sultan Mahmud ona

hediyeler 32 emreder. Yapt ıkları Fu re k ' in,

vererek

i k ramda bulunur

ifti ran ın tutmadığın ı

ve

vatanına

gören Kerramiyye

mezheplerini zayıflatan müessir tenkitlerinden

gönderilmesini

mensup ları,

ibn

kurtulmak ıçın

Nisabur'a dönerken onu zehiriemeleri üzerine 406/1 01 5 yılında yolc uluk

3 1 ) islam Ansi ldopedisi, Bakıliani mad., ll, 253. 32) Subki, .Ia.bııliaJ , IV , 1 30-1 3 1 .

- 76

-


- Istem Akeldinin Oç ŞtJ!ıs/yet/ ­

esnasında öldü. Nisabur'a nakledilerek Hira mahallesinde defn edildi.

33

Tarunu Ebu Bekr Ahmed el-Fureki'nin , dedesinden "Şehid dedem" diye . 3 bahset mesi 4 ibn Furek' in zehirletilerek öldürüldüğünü bildiren kaynak ­ lardaki bu rivayeti doğru lamaktadır. Yolda hastalanıp Nisabur'a varma ­ sından

sonra ölmüş olab ileceğini hatıra getirecek bir ihti malden de

bahsedilir.

Nitekim

Kuşeyri

(ö.

465/1 072)

Ebu

Ali

ed-Dekkak (ö.

405/1 0 1 5)'dan şu olayı nakletmektedir: "Ebu Ali ed-Dekkak an lattı: i mam ibn Furek' i ziyaret etmiştim. Beni görünce gözleri yaşardı. Dedi m ki: Allah inşaallah sana şifa verecek, iyileşeceksin. O da: Ölümden korktuğumu mu sanırsın? Ben ölümden değil, ölümden son ra başıma geleceklerden korkuyorum, (Kuşeyri, Risale, s. 266)". Kuşeyri'nin naklettiği bu olay ölüm hastalığından

önceki bir hastalığa ait değilse, onun yolda zehirlenip

hastalandığını ve Nisabur'a vardıktan son ra da orada öldüğünü söyleme ­ mize imkan verir. Her fırsatta bütün Eşarileri, özellikle Bakıliani ve i bn Furek'i şiddetle tenkit ve tektir eden i bn Hazm (ö. 456/1 063), Hz. Peygamber'in vefatıyla birlikte peygani:ıerliğinin sona erdiğini ve şu anda peygamber ol madığını söylediği için, onun, Su ltan Mahmud tarafından öldürüldüğünü nakle ­ 3 der. 5 Zehebi (ö. 748/1 347), ibnu'l-i mad ei-Hanbeli (ö. 1 089/1 679), Esnevi, _ ibn Tağriberdi (ö. 87411 470), M. Şerefeddin (ö. 1 947) ve Fuad Sezgin, ibn 3 Hazm'ın bu rivayetine dayanarak aynı görüşü paylaşırlar. 6 Ancak Eş'ariler konusunda tarafsız olmayan ibn Hazm' ın verdiği bilgilere şüphe ile bakmak gerektiğine işaret etmek lazımd ır. Nitekim ibn Asakir (ö. 571/1 1 75) , ibn Hallikarı (ö. 681/1 282), Subki (ö. n1t1 370) ve Safedi (ö.

33)

lbn

Halli kan, Vefeyat, IV, 272; Subki, Tabakat, IV , 1:29; Safedi, el-Vali bi'l-vefeyat,

l ( ?:> 'U ;

Wiesbaden 1 974, ll, 344 ; Kıfti, a.g.e., lll, 1 1 1.

34)_eru-liza.ıni, B9a. 35) lbn Hazm. ei-Fasl fi'l-milel ve'l-€hvai ve'n-nihal,

36) Zehebi, a.g.e . , XVII,

21 6; lbnu 'l� mad,

V, 84.

Sezeratu'z-zeheb,

Beyrut ts., lll,

1 82; ibn

Ta�riberdi, en-Nucumu 'z-zahire, Kahira 1 383/1 963, IV, 240; Esnevi, Taba ka !, Süleymaniye Ktp., Şehid All Paşa nr . 1 91 5 , 229b; M. Şerefeddin, Kelam Savasları, Daru'l-funun ilahiyat Fakültesi Mecmuası , istanbul 1 932, sayı 24, s. 29-31 ; Fuad Sezgin, _GAS , Leiden 1967,

- 77 -

ı,

6 1 0.


- ls!l!l.m Ak.l!l.!dlnln Oç �slyetl 764/ 1 303) bu görüşe katılmadıkları gibi öldü rül me sebebi kabul edi len görüşü de Kerramiyye mezhebine mensup olan ların i bn Furek'e yaptığı bir iftira olarak kabul etmektedirler. Eşarilere ait kaynak larda böyle bir görüşe

rast lan maması d a i bn

Hazm ve bu konuda onun

görüşünü

paylaşanları değil , i bn Hall ikan ve Subk i ' n in rivayetini doğrulamaktadır. B inaenaleyh inandık ları esasların ten kid ed i l mesine tahammül edemeyen Kerramiler tarafından

öldürülmüş

olduğunu

bild i ren

rivayetlerin daha

doğru ol ması kuwetle muhtemeldir. Zira b i r sünni olan Sultan Mahmud' un nübüvvet konusunda ayn ı görüşü paylaştığı bir sün n i alim o lan i bn Fure k ' i b u görüşünden dolayı öldürmüş olmaması icabeder. i bn Furek'in 406/ 1 0 1 5 yılında vefat ettiğinde kaynaklar ittifak etmesi ­ 37 ne rağmen M . Şerefedd in 408/1 01 7 yılında vefat ett iğin i kaydeder , k i 8 . 3 o ı masa gere ktır. d ogru -

B. I LMI ŞAHSIYET!:

Kaynaklarda "fıkıh, usul, kelam, nahiv i lminde ve irşad kabiliyelinde dengi bulun mayan " , "dini uğrunda dünyayı terkeden büyük zahid ve 39 değerli alim", "din ini yaymakta ve yakininin (inanç ve bilgisinin) kuvvetli 40 oluşunda benzeri az bulunan din bilginlerinin önderi", " Hakk'ın keskin 41 kılıcı ve düşmanlarını bağlayan kelepçesi " gibi ifadelerle ilmi şahsiyet i aniatılmaya çalışılan i bn Furek çok yönlü bir d in b i lginidir. Kelam, fıkıh, usu l-ı fıkıh, tefsir, hadis, tasavvuf, tabakat, edebiyat ve nahiv sahalarında

37) M.

Şerefeddin, a.g.mak, s .

28.

38) i b n Furek 'in biyografisi için bk: i bn Kullulxığa, Tacu'Heracim, Bağdad 1962, s. 62; Zehebi, eı-iıJer fj ahbarı men öaber, Beyrut 1 405/1985, ll, 2 1 3 ; Ze bidi , Tacıı'l-arus, ys. ts., VII,

1 67; ! smail Paşa, Hediyyetu'l-arifin, istanbul 1 955, ll, 60; Mehmet Zihni Efendi, Ki tabı,ıl

teracim, i stanbul ts., s. 1 1 1 ; Kays Al-i Kays, el- i raniyyun ve'l-edeb, Tahran 1 984, 1/1, 204-208.

39) Subki, a.g.e., IV, 1 27 .

40) isferayini, a.g.e., s . 1 1 9 . 4 1 ) Bağdadi, Usulıı'd-din , s . 3 1 0 .

-

78

-


- lsle.m Aksldlnin Oç Şdhs/ye t/ -

eserler vermiştir. Bu ilimler iç inde e n meşhur olduğu başlıca dallar kelam, usul-ı fıkıh, tefsir ve tasavvuftur. Kelarrda Eşariyye mezhebine bağlı olmasına rağmen i mam-ı Azam Ebu Hanife (ö. 1 50/767) 'nin el-Alim ve'l-müteallim adlı eserini şerhederek ondan taydalan mış ve Ebu Hanife'yi Ehl-i sünnet akaidinin kurucu larından saymıştır.

Kelami görüşlerini

ve kelamcılığını araştı rmamızın üçüncü

kısmında ele alacağımı z ibn Furek, usulde ve füruda Şafii mezh eb ine bağlı olduğu h alde hanefi usul-ı fıkhına dair küçük bir risale de telif et miştir. Öyle anlaşılıyor ki hem akaidde hem usulde akılcı bir metod benimseyen Ebu Han ife'den et kilenmiş ve bazı hususlarda onun tesiri altında kalmıştır. Usul-i fıkha dair yazdığı hac imli eserler günümüze kadar intikal etmediği için bu konuda fazla bir şey söylemek mümkün değildir. ibn Hall ikan, onun, usul-ı fıkıhta kendine has bir metodu olduğunu, talebesi Kuşeyri'nin bu metodu Ebu i shak el-isferayini' nin metodu ile 42 bi rleştird iğin i kaydeder. Tefsirciliği hakkındaki bilgiyi sadece Tefsjru' I-Kur'an adl ı eserinden öğrenmekteyiz.

Tefsirde dirayet

metodunu

kullanmakla bi rlikte

Hz.

Peygamber'den, ashab, tabiin ve tebe-i tab iinden gelen rivayetlere de önem vermiş, önc e ayetin tefsiri ile ilgili olarak kendi görüşünü ve tercih ini belirtt i kten son ra bu rivayetlere de yer vermiştir. Tefsirde diğer tefsir kitaplarında bu lun mayan

farklı bir üslup kullanmış,

önce ayetlerden

ç ıkanlacak soruları sıralamış, sonra bun ların cevaplarına geçmeştir. Daha çok kelam ağı rlıklı olan tefsirde terim tariflerine fazlaca yer vermiştir. Bu itibarla önemli bir tefsirdir. ibn

Furek, Tayalisi (ö. 204f81 9)'nin Müsned'in i ve daha başka

hadisleri ü stadlarından dinleyerek bunları rivayet etme icazeti almıştır. itikadı

konu lara, özel likle A llah ' ın sıfatiarına dair hadisleri

reddeden

Muattıla, Ceh miyye ve Mutezile karşısında hadisleri müdafaa etmiştir. Ona göre ravisi adil ve güvenilir olan hiç bir hadis reddedilemez. Hadisin senedinde bir sakatlık, rivayet zinci rinde bir kopukluk bulun mad ı kça,

-

79

-


- lsif!lm Akf!lldtnln Oç

ŞMıstyett -

ravisi meçhul veya cerh ed i lmiş ve yalancılığı aşikar ol mad ı kça had i s terkedilemez.

Manası

anlaşıl masa

da bunlar nakled i l melidir.

Çünkü

hadisin ihtiva ettiği önemli bir manası mutlaka vard ır, bu manaya u laşmak için arapçayı iyi b i l mek gerekir. Ona göre ilikad ı konularla ilgili hadisler şu kısı rnlara ayrılır:

1) ittifakla sah ih kabul edilerek nakledilen hadisler: Hiç bir şekilde reddedil meleri söz konusu olamaz.

2) Bir kısım had isçilerin nak lettiği, bir kısmının da nakletmediği hadisler: Seneel zincirinde kopu kluk ve ravilerinde bir zayıf l ı k yoksa bu nevi hadisler de makbuldur.

3) Ravilerin i, bazı had isçi lerin adalet ve zapt nokt asından tenkid edip reddettiği, d iğer bazı hadisç i lerin ise adi l ve güveni l i r kabu l ettiği had i sler: B i r kısım hadisç i lerin güvenine mazhar oldu kları için bu hadisler de sahih sayıl ı r. c

4) Ravileri bütün had isç iler tarafından ta n edilen had i sler: Sadece ravi lerinin yalanc ı olduğu ve terkedil meleri gerektiğini ifade etmek için 4 nakledilen bu hadislerin din i hiç b i r değeri yoktur. 3 Görüldüğü gibi ibn Furek hadisler konusunda çok t itiz davran mış, bütün hadisçilerce

reddedil medikçe

ilikadı konulara dair bir hadisin

terkedi lemeyeceği görüşünü beni msemiştir. Eğer b i r had is Kur'an'daki bilgilere aykırı bir hüküm taşıyorsa Ku r'an'ın hükmü esas alınarak hadisin arap dili kaidelerine uygun b i r şekilde tevil ed ilmesi gerekt iğin i belirtip 44 tevil etmiştir. Tefsirde olduğu gibi hadisle ilgilen mesi de daha ziyade kelam problemlerini çözmeye yönelikt i r, denebilir. Zira had ise dair bilinen tek eseri olan Müskilu ' l-hadis haberi sıfatiarın tevilini konu ed in miştir. i l i m tahsilini tamamladıktan son ra -belki de uğradığı eziyetlerin 45 ibn Furek ana

tesiriyle- u zlete çekilip kendini ibadete verdiği nakled i len

43 )

ibn Furek , Tevilu muskili'l-asar, Selim Ağa K tp . . nr. 227, 1 0a-1 1 b.

44) ibn Furek. Serhu'I-Aiim ve'l-muteallim, Murad Molla K tp., 1 827, 9a.

45)

Senusi, lJmdetıı ehli't-tevfik, 1 0a .

- 80

-


- lslıım Akııldlnln Oç Şllhslyetl -

i slam i li mleri yan ında tasavvufla da ilgilenmişt i r. Tabakat kitapları onun

abid, zah id , salih ve verada ileri dereceye ulaşmış biri olduğunda mütte ­ fiktir. Onun tasavvufla ilgilen mesinde Sundar b. Hüseyin (ö. 353/964), ibn 46 Hafif eş-Şirazi (ö. 371 /981 ) ve Ebu Osman ei-M ağribi (ö. 373/983) gibi suf i lerle görüşmesinin etkisi olduğu muhakkakt ı r. Talebelerinden meşhur 47

sufi Ku şey ri , ibn Furek' i sufi şeytı ler arasında zikrederek

onun bazı

t asavvufi görüş ve aç ıklamalarını aktarır. Bunlardan bazıları şöyled i r: Kuşeyri anlatıyor: "i bn Fu rek'in şöyle d ed iğini duymuştu m: Çoluk-çocukla uğraşmak (ve zamanı onlar i ç in harcamakl şehveti helal yoldan tatmin et men in bir son ucudur. 48 düşün" .

Bir d e şehveti h aram yoldan

tatmin etmenin sonucunu

neden örs oldun ç ilesine katlanmayacaksan neden sufi o ldu n) ? " 49 " Eğer " i bn

çekice

Furek' in

sabretmeyeceksen

şöyle dediğini duymuştum: 50

(tasavvufun

"AIIah ' ı ayakta iken,

otururken ve yatarken anarlar. . . "

ayetinde geçen

zikrin hakkını vererek,

kelimesi de zikir davasından vazg e ­

' >�

çerek zikretmeye işaret eder".

51

\., \...,;

kelimesi

" ibn Furek'ten işittim: D i l in zikri kalpteki feyzin dile t aş ma sıdır

".

52

Bu rivayet ler, ölümünden sonra kabri bir ziyaretgah haline gelen, kabriyle tevessülde bulunu lan ve kabrinin yan ında yapılan duaların Allah 53 ind i nde makbul olduğuna inan ılan ibn Fu rek ' in bir sufi olduğunu ve tasavvufla i lgi lend iğini gösterir mah iyettedir. Tasavvufa dair el-ibane ad l ı

46)

ibn

Asakir , Tebyin, s . 170; Kuşeyri, Risale, s. 170, 1 72, 321 .

47) Ku�ey ri, a.g.e., s. 427. 48) Kuşeyri, a.g.e., 281 .

49) Kuşeyri, a.g.e., s. 606. 50) Al-i l mran, 3/191 . 5 1 ) Ku�eyri, a.g.e., s. 369. 52) Kuşeyri, a.g.e . . s . 321 . 53) ibn Hallikan, Vefeyalu'l-a'yan , IV, 272.

- 81 -


- lsl�m AI<�Jdlnln Oç Şahsiyet! b i r eser yazması ise bunun açık b i r d e l i l id i r. Bu eserinde k ı saca da o l sa bazı tasavvufi görüşlerini bulmakt ayız. Ona göre sufi ve zahid Ôlmak için dünya

mal ının

yeterinden

fazlasını terket me l id i r.

Zahid l i kte ömek Hz.

Peygamberd i r. O dünyayı san ı ldığı gib i bütünüyle terk et memiş, kad ı n larla evlen miş, b i r taraftan ibadet yapmış, bir taraftan da dünya i şlerini

yü rüt -

mü şt ü r.

C. ESERLERI: Kaynakların çoğunda ibn Furek ' in fıkıh, kelam, usu l-ı fı kıh , tefsir, h ad i s, edebiyat, nahiv, tasavvuf ve tabakat sahalarında yüz c ivarında eser 4 tel if ett iği b i ld i rilir.5 Mevcut kaynaklarımız iç inde ibn Fu r e k ' in yaşad ığı çağa en yakın kaynağ ı mız olan Ebu 'I-M uzaffer Şeh fu r b . Tah i r el- i sferayini (ö.

471 /1 078) ise ibn Furek'in eserlerinin yüzyirmiden fazla olduğunu

b e l i rt i r.

55

Eserlerinin

sayısı kabarık olmasına rağmen büyük

bir k ısmı

maalesef günü müze kad ar ulaşmamıştır. Bunlardan bir çoğunun ad ın ı b i le b i l e m e mekteyiz.

Eserleri

arasında

n ah i v

ve

edebiyat

k itaplarının

da

bulun muş ol ması muhtemeld ir. Kaynaklarda ona ait olduğu ve günümüze kadar geldiği bildirilen eserlerin bir k ısmının da yapt ığımız incelemeler sonunda ona ait ol mad ığını tesbit ett i k .

a) lbn Furek'ln gOnOmOze kadar ulaşan eserleri şunlardır: 1) Alaale 11 llml't-tevhld : Y i rmi varak l ı k küçük b i r akaid kitabı olan eser M ed i n e A rif H i k met kitaplığında mevcutt u r ( n r.

47).

56

2) Şerhu'I·AIIm ve'J.rnQtealllm : i mam-ı Azam Ebu Hanife'nin beş akaid risalesinden b i ri olan el-A l i m

54) ibn Asa k i r , a.g.e., s. 233; ibn Hallikan, a.g.e . , I V , 272; Safedi, a.g . e . , l l , 344; Subki, a.g.e . . I V , 1 29; ibn Ku tluboğa, Tacu ' t-teracim, s. 62; M. Zihni E fendi, K i tabu ' t-teraci m , s. 1 1 0.

55) isferayini, et-Tebsir fi 'd-<Jir'ı, s. 1 1 9- 1 20 . 5 6 ) Fuad Sezgin. ,illili , ı , 6 1 1 .

- 82 -


- Islam Akald/nln Oç ŞMs/yetl -

ve' l- müteallim'e yaptığı şerhtir. el-Alim ve' l- müteall i m' in Ebu Hanife' ye ait oluşu konusunda müsteşrikler tarafından öne sürülen iddiaları ortadan kaldıracak b i r takım bilgiler ihtiva etmesi ba� ımından önemli bir eserdir. Şerhin ibn Fu rek'e ait olduğuna dair kaynaklard a b i r b ilgiye rastlan ma­ maktad ır. Fuat Sezgin Mu rat Molla Kütüphanesi 1 827 nurnarada kayıtlı 7 yazmaya dayanarak eserin ibn Fu rek ' e ait olduğunu bildiri r. 5 Eserin muhtevası, onun, ibn Furek'e ait olduğu konusundaki bu tesbiti doğrula ­ maktadı r. Çün kü ibn Furek'e ait olduğunda bütün kaynakların ittifak ettiği Müskilu' l-had i s ad lı eserde y e r alan it ikadı görüşler f i k i r ve ifade bakırnın ­ dan b i rbirine tamamen benzemekted ir.

Eserde Kerramiyye'nin

iman

hakkındaki görüşlerinden uzun b i r şekilde bahsed ilerek ten k id edilmesi de, onun, K erramiyye' ye karşı şiddetli münakaşalar yaptığı bilinen ibn Fu rek'e ait olduğunun bir delili sayı labilir. Altmışyedi varak olan eser tarafımızdan tahkik ed ilmiş olup n eşre hazırlanmıştır. Yakında yayımlana ­ caktır. 3) Mucerredu Makalatı'I-Eşarl : D. G i meret'in A rabica (1 985, sayı 32, s. 1 85) dergisinde hakkında

bilgi verdiği eserin muhtevasını, adı geçen kaynağa ulaşamadığımız için bilmemekteyiz.

4) Muşkllu 'l·hadls ve beyanuh : Haberi sıfatiarın tevillerine dair olan eserin ibn Furek'e ait olduğunu 9 58 tarunu Ebu Bekr Ahmed b. Muhammed ve Ebu' I-Muin en-Nesefi5 (ö.

508/11 15) gibi kendisine yakın kaynaklardan öğrenmekteyiz. Müteahhir 60 kaynaklar da bunu teyid eder. Eserin ad ı bazı yazma nüshalarında ve biyografi k itaplarında farklıd ır. i smail Paşa (ö. 1 338/ 1 920) ve Kehhale

5 7) GAS , ı, 418, 6 1 2. 58) en.Nizami li usuli'd-din,

54b.

59) Tebsıra tu'l-edille, Raşid E fendi K tp., nr . 496, 42b. 60) Brockelmann, .\281..

61 1 .

ı, 176 , �. ı,

227; ZirikiL ei-A 'Iam,

-

83 -

VI.

313:

Fuad Sezgin. a.g.e . .

1.


- ls�m Aki!ldln/n Oç ŞM!styet/ ­

eserin adın ı Muskılu' l-asar diye kayd eder.

61

En eski yazma nüshalarında

da bu ad la yazılmıştır (Süleyman iye Ktp. , Damad i b rah im, n r. 404). Diğer bazılarında ise şu adlar mevcuttur: Muşkilu' l-hadis ve oarjbuh (Leipzig

31 6) , Kitab fi hal l i ' l-muskilat ve'l- mutesab ihat mine' l-ahadi s ve' l-ayat (Atıf Efendi 433) , Muskilu' l-ahadis (Ed i rn e Selimiye Ktp. , 1 01 4) , Hallu metesa ­ bihati'l-hadis (Ragıb Paşa, 1 83), Ie'vilu' l-ahbari'l-muteşabihe (Topkapı c Sarayı, Ah met l l l , 1 755), Beyanu musk i l i ' l-had i s ve ' r-red ale' l-mulhide ve' l-muaıt ıla (British Museum,

Or. 31 07). Ancak eser Muskilu' l-hadis

ad ıyla yayımlandığı (Kah i re 1 326) için biz bu adı tercih ett i k . ibn Furek b u eserini şu sebeple yazdığını beli rt ir: Selefe bağlı olanlar nasların

tevil

edi lmeden

kabul

edilip

bun lara

inan ılması

gerektiğini

savununca, Muattıla mensupları Hz. Peygamber'in, manası bulun mayan veya

aniaşılamayan

bir sözü

söylemesin i

abes görerek

reddet mişti.

Halbuki ibn Furek'e göre, Hz. Peygamber'den rivayet edilen her hadisin ak l i bir izahı veya tevil yoluyla bilinebilecek bir manası vard ı r. Bu manayı kavrayabilme k için arap dilini ve bir kelimenin arap d i l inde hangi mecazi manada kullan ıld ığını çok iyi bilme k gerekir. Müteşabih nasların anlaşıl ­ 62 masında temel metod budur. i k i bölü mden oluşan eserin birinci bölü münde had i slerde geçen haberi sıfat i arın ç eşitli tevil leri üzerinde duru lu r. i kinci bölü mde ise ibn Huzeyme' nin

Kitabu ' l-tevh id ' inde ve Ahmed b. i shak ed-Dabu' i' n in .el:

E sma ve' s-sıfat ad l ı eserinde haberi sıfatiara dayanarak savundukları inanç lar redded il i r. Kabire ( 1 326) ve Haydarabad ' ta yayımlanan Muşkilu'l­ hadis Raimond Köbert tarafından almanca kısmi tercümesiyle de yayı m ­ landı ( Roma 1 94 1 ) . Abdulmu 'ti E min Kal'ac i 'n in tek b i r nüshaya dayana ­ rak yayı mlad ığı Muşkilu'l-hadjs baş taraftan altı varak e ksiktir ( H aleb

1 982). Eser daha sonra Musa Muhammed A l i 'n in tah ki k iyle tekrar yayı m ­ lan mışt ı r (Beyrut 1 983) .

6 1 ) lsmail Pa�a. Hediyyetu'l-arifin, istanbul 1 955, l l , 60; ldahu'l-meknun, istanbul 1947, ll, 489:

Kehhale, M ucemu'l-müellifin, Beyrut ts., IX, 208. 62) ibn Furek, Tevilu Muskilu'l-asar , Selim Ağa K tp . . nr. 227, 4b.

-

84

-


· Isli! m Ak!!/dlnln Oç Şl!hs/yetl ·

5 ) Tefslru'I·Kur'an : iht iva ett iği b ilgilerden ibn Fu rek'e ait olduğu anlaşılan ve Katip 6 Çelebi, i smail Paşa ve Fuat Sezgin 3 tarafından da ibn Furek'e atfedi len eserin üçüncü c ildi Millet Kütüphanesinde mevcuttur (Feyzullah E fendi , n r. 50) . B u c ilt Mü ' minun suresinden başlayıp en-Nas suresi dah i l yet miş ­ beş surenin telsirin i ihtiva eder. Ancak geniş açıklamaların yapıldığı ilk iki cilt kayıptır. O rtaboy 228 varak olan üçüncü c ilt klasik tefsir tarzına uymayan b i r ü slub taşır. Önce bir sure ile ilgili çeşitli soru lar düzen len i r, sonra bunlar birer b i rer cevaplandırılır. Ayetlerin her biri tefsir edil mez. Tefsir, yapılan ayet le i lgili olarak kend isinden önceki müfessirlerin görüleri sıralan ı r. 6. ei-Hudud fl 'l-usul

64

:

Hanefi mezhebine göre usul-ı fıkıh t eri mlerinin açıklandığı küçü k risale Mukaddi me fi nü ketin min usuli' l-fıkh adıyla Beyrut 'ta yayımlan mı ş ­ t ı r (1 324) . i b n Furek'in Hanefi usu l-ı fıkh ' ına göre yazd ığı b u risale sebebiyle, ibn Kutluboğa (ö. 802/1 399), Hanefi alimierin biyografilerini ele aldığı eserinde ibn Furek'ten de bahset miştir. Ramazan Şeşen, Cevat i zg i v e Cemi! A kpınar' ın hazırladıkları Eihrisu mahtutatı Köprili ad l ı eserde Köprülü Kütüphanesi 849 nu rnarada kayıtl ı ve ei- Hudud mine' l-usuli'l­ kelamiwe ve'l-fıkhıwe adını taşıyan risaleyi ibn Furek'e ait göster mişle r ­ d i r. Ancak bu eserin ibn Furek'e ait o lması mümkün değild i r. Çünkü eserde ibn Fu rek ' in ilim hakkında yaptığı tarif tenkit edi l mekte ve tarilin 6 do(Jru o l madığı belirtil mektedir. 5 Bu itibarla eserin ibn Furek ' e ait ol madığı kesindir. Eserin sonunda sahibi Ebu' I-Berekat Muhammed b. Muvaffak ei-Hatibi tarafından yazıldığı kayıt/ıdır.

7) el-lbane 'an turukı' l-kasıdln ve'l-keşf 'an meneblcl's-aellkln ve ' t-teveffur Ila 'lbadetl Rabbi'I-alemin :

Eserde tevbe, ibane, zühd, vera, hamd, şükür, tevhid, muhabbet ve

63 )

Kesıu'z.zunun, i s tanbu l 1947, 1 , 439; Hediyyetu 'l-arilin, ll, 60; GAS, 1 , 6 1 1 .

64) Zirikli, a.g.e., VI. 3 1 3 ; Brockelmann, .Q& . 1 , 1 76 ; Fuad Sezgi n , .QA,S , 1 . 61 1 .

65 ) .el.:.]:flıdud.

Köprülü Ktp., nr. 849, 2b.

- 85 -


-

ls/sm Aksldlnin Oç ŞM!slyerl -

benzeri yüzden fazla tasavvufi terimin ilk mutasavvıflara göre tarifleri ve aç ı klamaları yapılır. Kitapta ad ı geçen kırk mutasavvıftan bazılarının adları şunlardır: Yahya b. Muaz er-Razi (ö. 258/872) , Cüneyd-i Bağdadi (ö.

297/91 0) , Haris b. Esed ei-Muhasibi (ö. 243/ 85 7) , Seh l b . Abdullah et­

Tusteri (ö. 283/896) , ibrahim b. Ethem (ö. 1 66/783), ibn Mesruk (ö.

299/91 1 ) , Malik b. Dinar (ö. 1 31 /847), Fudayl b . l yaz (ö. 1 87/803) , Seriyy-i S akati (ö. 251 /865). Küçükboy k ı rk varak olan eserin bilinen tek nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde mevcuttu r ( Hazine, nr. 308).

B) I ntl ke min ahadial Ebu Muslim Muhammed b. Ahmed ei­ BaQdadl i Had i se dai r olan eserin bir nüshası a

Zah iriyye Kütüphanesinde

b 66

bulun maktad ı r (nr. 41/7, 88 -95 ) .

9) Esmau'r-rlcal

i

Fuat Sezgin ' in i bn Furek'e ait olmasını şüpheli gördüğü bu kitabı 6 B rockel mann Kitabu'l-esma ve'r-rical adıyla kaydeder. 7

1 0) Hallu'l-ayatl'l-muteşablhat. 1 1 ) Garlbu'I-Kur'an : Muşkilu'l-hadis ad lı eserin muhakkıkı olan Abdulmu 'ti E min Kal'ac i ,

i bn Fu rek ' e ait bu son iki kitabın günü müze kadar geldiğine ve yazma nüshalarının bulunduğuna işaret etmişse de bunların hangi kütüphanele r ­ 5 d e mevcut olduklarına dair bilgi vermemiştir. 8

b. l bn Furek'ln gOnümilze kadar gel meye n fakat çeşitli kaynak­ larda kendisine atfedi le n eserieri de şunlardı r : 59 1) el-Esme ve's-aıtat.

2) Tabakatu'l-metel<elllmln ?0

56) 57)

Fuat Sezgin , a.g.e . , 1, 217, Brockelmann, GAL, 1,

1 76.

6W.

68 ) Abdulmu'Li Emin Kal'aci, Muskilu'l-tıadis (et-Takdime). s. 5 . 69) Ammar Talibi, Ara Ebi Bekr ibni'I-Arabi, Cezayir ts., s. 55. 70) Kalip Çelebi.

Kesfu'z-zunun . ll, 1 1 05 : i smail Pasa. Hedivveııı"f.ari ıin. ll, 60.

- 86

-


- lste.m Ake.fcilnln Oç Şahsiyet/ .

3) ei-Medhal u 'l-eysad Ila llml 'l-kelam : i mam Ebu ' I- Hasan ei-Eş' ari (ö. 324/9.(33) ve eserleri konusundaki bilgimizin

ana kaynağı olan Tabakatu ' l- mutekelli min günümüze

kadar

u lu şmamakla b i rl ikte, İbn Asakir (ö. 571/1 1 76), Tebvinu kezibi'l-mufteri ad lı eserini bu k itaba dayanarak yazdığı için, muhtevasından dalaylı .

olarak h ab erı mız o ı muştur.

71

.

Zebid i ' n i n , ibn Furek ' e atfett iği ve itikadı görüşlerini tesbit ederken 72 yer yer nakillerde bulundu�u bu eseri gördüğü anlaşılmaktadır.

4) Kltabu'l-muafat : i manla ilgili problemierin incelendiği bu eseri yazdığını İbn Furek' in 73 kend i ifadelerinden b ilmekteyiz.

5) lhtıı a fu'ş-şeyhayn ei-Kalanlsl ve'I-Eş'arl : Mezhepte Ebu ishak İ b rahim b. Abdiilah ei-Kalanisi (ö. IV. asır) ' yi i mam Eşari (ö. 324/936) 'nin dengi kabul edecek kadar önemli sayd ığını 4 ifade eden böyle bir eser kaynaklarda ibn Fu rek'e ait gösterilir?

6)

Şerhu

Evalll'l-edllle :

Mutezile' n in önemli kelamcılarından olan ve ei-Ka'bi d iye b i linen Ebu ' I -Kasım Abdullah b. Ah med ei-Belhi (ö. 31 9/931 ) 'nin kelama dair Evailü' l-edille ad lı eserine yaptığı şerhtir. ibn Teymiyye (ö. 728/1 327), İbn Furek' in bu eserinden bazı iktibaslar yaparak bizi kitabın varlığından 75 haberdar eder.

7) Makaletu lbn KOliab ve'l·Eş'ed : Ehl-i sünnet i l m-i kelamının kuruluşuna öncülük yapan Abdullah b. Said b. Kü liab el-Basri (ö. 240/854) ile i mam Eş'ari (ö. 324/936) ' n in

7 1 ) Zebidi, ithafıı ' s-sade,

Kahire 1 31 1 , 11 , 1 4 1 .

72) Montgomery Wat!, İbn Furek, The Encyclopedia of islam, lll, 767. 73)

İbn

Fure k , Serhu'I-Aiim ve'l-muteallim, 42b.

74) Nesefi, Tebsıratu'l-€dille, 1 32a; Zebidi , a.g.e., ll, 5. 75) İbn Teymiyye,

Mecmuu Fetava

l l , 262; Ka tip Çelebi, a .g.e . . V , 279.

(nşr.

Abdurrahman - 87 -

b. Muham med en-Necdi).

R i yad 1 38 1 .


- lsle.m Ak4/dlntn Üç Şahsiyet/ ·

görüşlerinin incelendiği bu eserin varlığını da ibn Teymiyye'den öğren . 76 me kteyız.

·

8) Kltabu't·te'vllat : Muteşabih nasların tevilleriyle ilgili ol ması muhtemel olan eserin 77

varlığını yine ibn Teymiyye nakleder.

9) Uaulu'l·fıkh : ibn Furek'in usul-i fıkha dair olan bu eseri, Serh u ' I-Aiim ve' l-muteal ­ li m'de kend isinin 78 muhtemeld ir.

Kitabu' l-usul

10) Dekelku'l-esrar.

adıyla bah settiği eserin aynısı olması

79

1 1) Keşfu'l-earerl '!.batı nlyye Suyuti (ö. 91 1 / 1 505) ibn Furek'in Batıniyye'yi tenkit konusunda böyle b i r eser yazdığını bild i rir (Savnu' l-mantık, s. 245) . c.

l bn Furek'e alt ol madı kl an hal de kay naklarda yanlışl ı kla ke ndisi ne atfedilen eserler :

1) en-Nizaml fl uaull'd-dln : Tam adı en-Nizamiyw'l-kıvamiyyu' r- ridavi

fi i rsadi' l-mubtedin

ila

kavaidi u su l i 'd-din olan kelamla ilgili bu hac i mli eser, Katip Çelebi (ö. 1 067/1 657) 'den itibaren kaynaklarda ibn Fu rek'e nisbet ed il ir. Başta Kat ip Çelebi olmak üzere ismail Paşa, B roc kelmann , Zi rikli, Kehhale, Fuat Sezgin ve Abdu l mu'ti E min Kal'aci hiç b i r tereddüt göstermeden eserin Selçu klu sultanı A lparslan ' ın veziri olan Nizamu ' l- mü l k ' e ithaf ed i lerek 406/ 1 0 1 5 yılında vefat etmiş olan ibn Furek tarafından yazıld ığını ittifakla kabul ederler. 80 Nevarki aşağıda göstereceğ i miz delil ler bu bilginin yanlış

76) ibn Teymiyye, a.g.e . , V , 379 .

77) İbn Teymiyye, a.g.e., V, 23. 78 ) ibn Furek, Serhu'f.Aiim ve 'f.muteallim, 20a, 48b.

79) ismail Pasa, Hediyyetu'l-arifin, ll, 60; a . m l f . , idahu'l-meknun, 1,

475 .

80) Katip Çelebi, a.g.e., ll, 1 960; İsmail Pa:?a, Hediyyetu 'l-arifin, ll, 60; Brockelmann, GAL, 1 , 1 76 , � - 1 , 277; Zirikli, ei-A 'Iam , V I , 3 1 3 ; Kehhale, M u ' cemu'l-müellilin. I X , 208: Fuad Sezgin, ..GAS. 1, 6 1 1 ; A. E . Kal'aci. a.g.e., s. 6 .

- 88

-


- ls!IJ.m AkiJ.!dlnln Oç Şahsiyet! olduğunu açıkça o rtaya koyacaktır. Herşeyden önce sözkonusu

eserin , i mam Eşari (ö. 324/936) 'nin

talebesi Ebu 'I-Hasan ei-Bahili'den okuyan, Bakıliani (ö. 403/ 1 0 1 3) 'nin, 1 kend isinden ei- Ü stad d iye bahsett iği8 ders arkadaşı olan ve 406/ 1 015 yıl ında vefat etmiş bulunan Ebu Bekr i bn Furek tarafından Nizamul- mülk'e

ithat ed i l mek ü zere yazılmış ol ması tarih itibariyle mümkün değildir. Çünkü i bn Furek 1 01 5 yılında vefat et miş, Nizamü l ' mü l k ise 1 01 8 yılında doğmuştur.

Nizamil ' mü lk'ün

doğduğu

tarihte

hayatta

olmayan

i bn

Fure k ' in , onun adına eser telif etmesinin i mkansız olduğu açıktır. Gerek Katip Çelebi, gerek kendisinden istifade etm iş olan daha son raki biyografi yazarları bu hususun farkına varamamışlardır. Eserin dünyada bilinen 82 yegane nüshasının üzerinde i bn Furek' e ait olduğunun yazılmış ol ması muhtemelen bu hataya düşmelerinin başlıca sebebi olmuştur. Zira bu konuda dayandık ları başka bir delil mevcut değildir. en- N izami fi usuli'd -d in' in ib n Furek tarafından yazıl mış olamayaca ­ ğını gösteren ikinci ve en önemli delil, eserde 465/1 072 yılında müellifinin gördüğü bir rüyanın anlatılmış olmasıd ır. i fade aynen şöyledir: "Şeyh i mam Ebu Bekr -Allah kend isine yard ı mı devam ettirsin- şöyle dedi ( müellif, kendisinden " şeyh " ve " i mam" d iye bahsetmeyeceği iç in, geçen bu cü mle mü stensih in ifadesi olmalıdır): Bu ayetlerin manasını aç ıklamaya sıra gelince 465 yılı Rabiu' l-ahi r ayında b i r seher vakti uyuya kaldım. Rüyamda birisi bana şunu söyledi: "Sizi yaratan Allah'tır. Sonra size rızık verd i , sonra sizi öldürür, son ra da d i riltir. S izin putlarımıdan bu işleri 3 yapan var mıdır?"8 ayetiyle kulların fiilierini Allah ' ın yarattığına n iç in delil 4 getirmiyorsun?". 8 Bu ifade, eseri yazan müellifin 465/1 072 yılında h ayatta olduğunu ve eserin bu tarih lerd e yazıldığını açıkça göstermektedir. Bu tarih ise i bn Fu re k ' in vefatından 59 yıl son raki bir tarih olup eserin i bn

81 )

ibn Asakir , Tebyin , s .

8 2) Süleymaniye

1 78 .

K tp . , Ayasofya nr. 2378,

1a.

83) er-Rum 30/40 . 84) en-Nizamj !i usuli'd-din, 86b.

- 89

-


- ls14m Akııld/nln Oç Şahsiyet/ · Furek tarafından yazı l masını

imkansız k ı lar. Nitekim kitapta bu olayın

anlat ı ldığı sayfa ların devamında müellifin, Ebu Bekr Ah med b. Muh ammed b. Furek olduğu şu ifadelerle kaydedil miştir:

85

� <.J:' J-2'"\ .__rÇ___:r. \ \L Y I

� \ -.__\ \.;

Bazı tabakat kitapları bu zat ın ibn Fu rek'in to runu olduğunu bel i rt ­ mekted i rler. Subki (ö. 771 /1 370) aynen şöyle d iyor: "408/1 01 8-478/1 085 yılları arasında yaşayan Ebu Bekr Ahmed b. Muhammed b. Muh ammed ei-Fureki i mam Ebu Bekr ibn Furek' in tarunu olup N isab u r' ludur.

Bağ ­

dad ' a gelip bu raya yerleşt i . N i zamulmülk (ö. 485/1 092) tarafından yapt ı rı ­ lan N i zarniye medresesinde vazederd i . Ebu'I-Kasım ei-Kuşeyri 'nin damadı (veya eniştesi)dir.

Ebu

O sman es-S abun i

(ö. 449/1 057) Ebu' I-Hüseyn

Abdu lğafir b . Muhammed ei-Farisi'den kelam, Ebu' I-Hasan b . Merzu ­ 86 ban'dan da hadis okudu. " Sub ki'nin verd iği bu bilgilerden, ü zerinde araşt ı rma yaptığımız ibn Furek'in Muhammed ad ında b i r oğlu olduğu, onun da Ah med isimli b i r oğlu bu lunduğu

anlaşılmaktad ı r, ki bu da en­

Nizamj fi usuli'd-din 'de adı geçen Ebu Bekr Ah med b. Muhammed'den başkası d eğ i ldir. ibnu' I-Esir (ö. 630/ 1 233) de Tuğrul Bey'in ibn Furek d iye b i linen

i mam Ebu Bekr Ah med b.

Halife'nin

yan ına gönderdiğini

Muhammed'i 450 yılında B ağdad ' a

bildirir.

Ancak i s i m zin c i rini E b u B e k r 87 A h m ed b . Muhammed b . Eyyub şeklinde z i k reder. ibn Tağrib e rd i (ö.

874/1 470) ise ibn Furek'in 478 yılında vefat eden tarunu Ahmed'ten Ebu B e k r A h m ed b . Hasan b. Muh ammed tarzında bahseder.

88

B u rivayetlerde

Ebu B e k r Ahmed adı ve onun ibn Furek'in tarunu olduğu konusundaki bilgiler b i rb irene uymaktad ı r.

i si m zinc irind e k i baba ve dede ad larının

fark l ı ol ması bir yan ı lgıdan veya bir müstensih in , isimleri hatalı yazmasın ­ dan kaynak lan mış ol ması muhtemeldir. en-Njzamj'nin müellifi olduğu anlaşılan Ebu Bekr A h med b . Muham ­ m ed ' i n , dedesi Ebu Bekr Muh ammed b. Hasan'dan

85 ) en-Nizami, 108b. 8 6) Subki, Tabaka!, IV, 79.

87) ibnu'I·Esir, el-Kamil fi' l-tarih, IX, 646-647. 88) ibn Tağriberdi, en-Nucumu'z-zahjre, V , 1 2 1 . - 90 -

şehid dedem (el-


- ls/em Akeldinin Oç Şt!hslyetl ·

i mamu' ş-Şeh id) diye bahsetmesi, dedesinin i bn Abbad (ö. 385/995) ile münazaralar yaptığını bildirmesi ·ki, bu tarih itibariyle tamamen mümkün 9 bir olayd ı r- ve Tevil u ' l-ahbari'l-musk ile adl ı eser yazdığını aç ıklaması, 8 onun , ibn Furek' in tarunu olduğunu göstermekted ir. Yaptığ ı mız bu aç ıklamalar ve tesbitler en- Nizami fi usu li'd-d in ' in ibn Furek tarafından

yazılmad ığın ı ,

aksine tarunu

Ebu

Bekr Ahmed

b.

Muhammed tarafından Alparslan' ın veziri Nizamü l ' mü l k ' e ithaten telif 90 ve ibn Furek hakkında bilgi veren araştırmacıların, eseri ibn

edildiğini

Furek' e aifetmelerinin yan lış olduğunu isbat etmekted i r. 2) Maarlfu'f.ahyar tl te'vlll 'f.ahbar : Fuat Sezgin , Süleymaniye Kütüphanesi, Damat i b rah im n r, 272/2'de kayıtlı eserin ibn Fu rek'e ait olabileceğ i n i ifade edere k eserlerinin listesine 91 bir yen isini ilave eder. Yazman ın, ad ı bilin meyen müstensih i, Maarifu'l­ _ab.yar' ın Kadı Ebu B e k r ei-Bakıllan i ' ye veya Kad ı Ebu B e k r i bn Furek'e ait olabileceğin i , büyü k b i r ihtimalle Bakıllani'ye ait o l ması gerektiğini 92 Nevarki kitabın ne Bakıllan i ' ye, ne de ibn Furek'e ait olması

belirtir.

imkansızd ır. Çünkü eserde Nisabur ve Tus eb i in in üstadından ve Medari ­

.ku.1:.u.ku.J ad lı eserin sahibinden bahsedi l mekte ve bu eserde " i mamu ' s­ sunne" ve "lisanu' l-umme" ünvanlarıyla tanınan Ebu Bekr b . Tayyib' in, A llah' ın hakikatının bilinmeyeceği görüşünde olduğunun öne sürüldüğü 93 anlaşıl maktad ır. Ayrıca Medarik u ' l-uku l'ü yazan müellifin talebesinin de Cevah i ru ' I-Ku r'an

ad lı bir k itabında, Allah ' ı ancak Zat-ı uluhiyyetinin 94 Mearjfu' l-abyar'da "Nisabur ve bild iğinin kayded ildiği ifade ed ilmekted ir. Tus bölgesinin üstad ı ve Medarik ü ' l-ukul'ün müellifi" d iye sözü edilen kişi 95 478/ 1 085 yılında vefat etmiş olan i mamu ' I-Haremeyn ei-Cuveyn i'dir.

89) en-Nizami, 90)

54b, 89a.

Aynı eser, 3a.

9 1 ) Fuat

Sezgin, GAS, 1, 609.

9;�) Maarifu 'l-ahya r , 67b. 93) Aynı

eser,

90a.

94) Aynı

eser,

90b.

95) Ka tip Celebi, a.g.e .. ll, 1 64 1 .

- 91

-


lsl�m Ak�ldlnln Üç Şahsiye t/ -

Onun talebesi v e Cevahiru'I-Kur'an ' ın müellifi ise 505/1 1 1 1 de vefat eden 96 Ebu Hamid ei-Gazzali'dir. Kitapta Cüveyni ve Gazzali'den bu şekilde üstü kapalı olarak bahsedilmesi, onun, ne Bakıllani'ye ne İbn Furek'e ait ol madığnı göstermektedir. Kitapta adından övgü ile bahsedilen ve adı geçen

kaynaklarda kendisine

atfed i len

görüşlerin

yan lışl ığına

işaret

ed ilmek istenen Ebu Bekr b. Tayyib , tam adı Kad ı Ebu Bekr Muhammed b. Tayyib olan Bakıllani'dir. Bu husus ta eserin Bakıllani'ye ait ol madığını ayrıca o rtaya koyar. Öyle görünüyorki

M aarifu '1-ahyar' ın

büyük

bir

ihtimalle B akıllani'ye ait olabileceğini öne süren müstensih , kelam tarihini ve önemli bazı kelamcı ları tan ıyacak basit bilgilerden yoksun biridi r. Fuat Sezgin ise, h içbir delile dayan madan ve bir araştı rma yapmadan eserin İbn Fu re k ' e ait olabileceğini belirtmiştir. Eserde haberi sıfatlar konusunda müteahhi rin-i selefiyye alimlerinin görüşlerinin savunul ması ve haberi sıfatlar konusunda

selefi olan Bakıllan i'nin övü l mesi ,

eserin hanbeli­

selefi bir alime veya onların bu konudaki görüşlerini benimseyen birine ait ol ması ihtimalini kuwetlendirmektedir. 3) Mubtasaru Muşklll 'J-asar : Yine Fuat Sezgin'in, İbn Furek'in eserleri arasında kaydettiği ve Sü leymaniye Kütüphanesi, Reisu'l-kuttab, 265 nurnarada kayıtlı olduğunu 9 bild irdiği 7 kitap da İbn Fu rek'e ait değ i ld i r. Sözkonusu nu rnarada kayıtl ı kitabın adı Muhtasaru Muskili' l-asar değil, ei- Mu'tasar mine' i-muhtasar

min Muşkilati'l-asar olup Ebu Cafer et-Tahavi (ö. 321/933) 'n in Muşkilatu'l­

..aaar ad lı k itabına, Kadı Ebu' I-Velid ei-Baci (ö. 474/1 081 ) tarafından yapılan

ihtisann özetidir ve Ebu 'I-Mehasin Yusuf b. Abdurrah im ei- Hanefi'ye aitti r. İbn Fu rek' e nisbet ed i l mesi yanlıştır.

96) Aynı eser. ı , 615. 97 ) Fuaı Sezgin, a.g.e ı . 61 1 . ..

- 92 -


- Isiilm Akilidinin Oç Şll.hslyetl -

lll

IBN FUREK'I N BAZI KELAMI GÖRÜŞLERI

Eserlerinin büyük çoğunluğu günü müze kadar ulaşmayan ünlü eşari kelamc ısı ibn Furek'in kelami görüşlerini bütünüyle tesbit etmek en azından şimdilik mü mkün değild i r. Bununla birlikte günü müze kadar ulaşan eserlerinden hareket ederek bazı kelami görüşlerini beli rlemek imkan dahilinded i r.

Biz görüşlerini

beli rlerken

mevcut eserlerinden

Muskilu' l-had is, Serhu'I-Aiim ve'l-müteallim ve Tefsiru' I-Ku ran ' a dayand ık. Ayrıca Ebu Bekr Ahmed b. Muhammed ' in dedesi ibn Fu rek'in görüşlerin ­ den fayUalanarak hazırlad ığı en-Nizami fi usulu'd·din 'den de zaman zaman istifade ett ik. Kend isinden nakiller yapan ikinci el kaynaklara da bazan başvurduğumuz olmuştu r. Onun kelami görüşlerin i şu çerçevede ele alacağız: B ilgi problemi, alem telakkisi, Allah' ın varlığı ve sıfatları, nübüwet ve ahiret, iman ve günah problemleri.

A. BI LG I PROBLEMI:

Düşün meyen insanın , nefeslerin i boşuna tü kettiğini ve ömrünü boş geç i rd iğini söyleyen 1 ibn Furek, düşün meyi, kıyas yapmayı, kısaca akıl yürütmeyi haki kate ulşatı rıcı yegane vasıta olarak kabul eder. Ona göre tevhidin gerçek bilgisine ulaşmak için her mü kellef insanın akli deliller ku l lanması zorunludur. Taklid ed ilecek düşünce ve inanç lar akli delil iere

1 ) ibn

Furek.

el-ibane ve'l-kesf an lııruki ' l-kasıdin, 35a.

- 93

-


- lsi�m Ak�ldlnln

Oç Ştı/ıs/ye tl -

dayan mad ıkç a bütün inançlar ve görüşler tercih aç ısından aynı seviye ­ dedir. Doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayıran tek ölçü akli delildir. Aklın verilerine dayan mayan insan nezdinde hak batıl, batıl hak olab ilir. Bu çarpık duru mdan kurtu l manın yolu kıyas yapmak istidlale, başvurmak ve 2 aklı kullanmaktır. i bn Furek, in san ın sahip olduğu değerlerin en k ıymet l isini oluştu ran bilginin kaynağını üç noktada toplar:

ı) Duyul ar: Görü leb ilecek, işitilecek, dokunulabilecek, tadılabilecek ve koklanılabilecek bütün nesneleri id rak vasıtalarıd ır.

2) Haber: Haberi verenin bildi rmesiyle insanı bilgili yapan haber de üç kısma ayrıl ı r: a. Mutevat i r haber: B i r neslin bir önceki nesilden h içbir k imsenin iti razı ol maksızın verdiği haberd i r. Kesin bilgi ifade eder. b. Müstafiz haber: B i r topluluğun bir kısmının tasd i k ederek, bir kısmının da inkar ederek verdiği haberdir. Zaruri i l i m ifade etmez. Verilen haberin doğru olup o lmadığı yapılacak araştırma sonunda ortaya ç ıkar. istidlali bilgi veren müstafiz haber, haberi verenin doğruluğuna söz ve davranışlanyla istidlal edilerek benimsen ir. Peygamberin verd iği haber bu tür bir haberdir. c. Ahad haber: Bir k işinin Hz. Peygamber'den bild irdiği haberd i r ki itikadi konularda delil ol maz. Ancak, haber müteşabih an lamlı o lduğu takdirde haberin doğru luğu ve ravinin güven i l i rliği belirlenmişse reddedil ­ meden d i l kaidelerine uygun bir tarzda tevil edilir. Fü rua dair ise kabul edilir.

3

3) Akıl ve nazar: Akıl hakkı batıldan ayı ran tek vasıtad ır. i tikadi

konulard a Kur'an ' ın akli deliller getirmesi bunun aç ı k bir delilid i r.

4

Akli

bi lgiler zaruri ve nazari k ısımlanna ayrıl ı r. Zaruri bilgiler bütün insan ların

2) ibn Furek. Serhu'I-Aiim ve 'l-muteallim. ı oa , Tefsiru'I-Kuran, nr . 227, 6b.

3) ibn Fur e k , Teviıu Muskili'ı-asar , Selimağa Kip . . 4) ibn Furek. Telsjru'I-Kuran, lll. 197a.

- 94

-

lll, 1 66a, 1 97a .


- ls/em Ak eldinin Oç Şahsiyet/ -

5 ittifak ettiği kesin bilgilerd i r Nazar, doğru ve yan l ı ş b i lgileri b i rb i rinden 6 ayıran hükü rrdür A k ı l insan için bilgi kaynağı olmakla bi rlikte dini konu larda nasların bildirdiği hükü mler esast ı r. Zira akıl nasların bildirdi . ğinden

farklı hükümlere

ulaşabilmektedir.

Halbuki d oğ ruluğu

kesin

delillerle sabit olmuş peygamberin haberi, bu konuda daha doğrudur. Mesela asi bir mümine A l lah ' ın sonsuza dek azab etmesini akıl adaletli ve hi kmetli bulab ilir. Çünkü bütün mülkün sah ibi A l lah 't ı r. Malik'in mülkünde d ilediği gib i tasarruf etmesi ise normaldir. Akıl böyle h ü kmederken, Kur'an ve sünnet asi mümifıin edebi olarak azab görmeyeceğini haber vermekte ­ 7 d i r. Görüldüğü gibi ibn Furek'e göre akıl d in i konularda sınırsız yetk iye sah ip bir vasıta değildir. Ona göre akıl, tasavvur yoluyla varlık ların hakikat ve mah iyet ini de kavrayamaz. Sadece varlıkları ve bun lara ait hükü mleri 8 b i rb i rind en ayırd eder. Bu görüşüyle de ibn Furek Aristocu mantık anlayışına karşı ç ı kar. B i r sufi ol masına rağmen, ibn Furek'e göre i lham b i lgi kaynakların · dan d eğild i r.

Çünkü ilham sahipleri ayn ı konulard a kendilerine fark lı

b i lgiler ilham edildiğin i söylemekted irler. i lham doğru b ir bilgi kaynağı olsaydı ilham sahipleri, birbi rlerini doğrulayan-b i lgilere mazhar olduklarını · söylemeleri gerekird i . H albuki b irbiriyle çelişen ilhamlar aldıklarını ifade etmektedi rler. Bu husus ilhamın doğru b i r bilgi kaynağı o lamayacağını

gösterir ? i lham yoluyla elde edilen çelişik bilgilerd en hangisinin doğru olduğunu belirlemek için yine akıl yürütmeye iht iyaç vard ı r. i t i kadi konularda ic maı b i lgi kaynaklarından kabul eden ibn Furek, bir çok itikadı problemin çözümünde ic maa dayanı r.

5) ibn Furek, Serhu'ı-Aıim ye'j-muıeallim , 51a. 6) ibn Furek, Muskilu'l-hadi s , s . 65. 7) ibn Furek, Serhu'I-Aiim, 59a. 8) Suyuti, Savnu'ı-mantıkı ve·ı-keıam 'an fenni'l-manlıkı ve'l-kelam (nsr . Ali Sami en- Nessar), Kahire 1 970, s . 205. 9) ibn Furek, Serhu'I-Aiim ve 1 -muteajlim . 1 0b, 6 1 a .

- 95

-


ls/em Aksldlnin Oç Şahsiyet/ ·

B. ALE M ANLAYlŞI: i bn Furek alem an layışı itibariyle kelamcıların görüşlerin i paylaşmış · tır. Ona göre Allah' ın d ışındaki bütün varlıklara alem ad ı verilir. Alem cevherler ve araziardan meydana gel i r. Cevher en küçü k hacimli madde · dir. A raz da cevherin taşıdığı n iteliklerdir. Mesela hareket eden bir varlığın kendisi cevh eri, hareketi ise arazıdı r. ibn Furek cevheri "en küçük hacimli madde" diye tarif ederek bölünemez olduğuna temas etmemekle birlikte, 1 o da d iğer kelamcılar g ibi bölünemez olduğunu kabul eder. 0 Ancak, onun cevher tarifin i okuyan kimsede ilk bakışta, cevherin bölünebilir olduğunu beni msediği intibaı uyanmaktadır. Bu itibarla "cevher-i vahid" , "cüz la yetecezza" gibi isi mlerle anı lan cevher-i ferdin kelamcılara göre en önemli vasfı olan bölünemezliğin tarifte belirtilmesi daha uygun olurdu. ibn Furek'e göre alemin esasını teşkil eden cevherlerin hepsi bir tek cinst i r. Yani bütün cevherler mütemasil olup birbirlerinin benzerid ir. Sözgelimi b i r ağaç hayvana, h ayvan ağaca dönüşebilir. B i r meniden yaratılan in sanın, daha sonra meniden kan pıhtısına ve kemiğe, Hz. 11 Musa'nın asasının da yılaıı a dönüşmesi bunun en açık delilidir. Yeryü ·

zünden arşa kadar bütün varlıkların aslını b i r tek cevher c insi oluşturur. B i rden fazla cevherin b irleşmesiyle farklı cisimler meydana gel i r ve alemi oluşturur. A razlar ise cevherde beliren ve onun halden hale gi rmesini sağlayan niteliklerd ir. A razın araz adını alması varlığını devam etti rmesinin imkansız olu şundan dolayıd ır. Cevher üzerinde sürekli vuku bulan araz değişik lik · 1 leri, cevherin de değişken ve dolayısıyle hadis olduğunu gösterir. 2 Çünkü hiçbir değişken kadim olamaz.

1 0) ibn 1 1 ) ibn

Furek,

Te 'viıu muskili'l-asar, aa.

Furek , Tefsiru'ı.Kur'an , \ 1 1 , 45a,

2 1 8b.

1 2) Ebu Bekr eı-Ful{$'i. en-Nizami li usuıi 'd-din . 22a

[ r �\:i

- 96

.

-


- lslıım Akııldlnln Oç Şahsiyet/ -

Diğer kelamc ı lann tabiat felsefelerinde olduğu gibi ibn Furek'in tabiat felsefesi günü müz pozitif bilimlerinin

verilerine göre tenkide

muhtaçtır . Bu gün artık maddenin farklı elementlerden oluştuğu bilinen bir gerçekt ir. Bu itibarla en azından cevherlerin mütemasil olduğunu savun mak zordur. Öyle anlaşılıyor ki i slam kelamcılannın geliştirdikleri "temasül-i ecsam" nazariyesi mucizenin oluş biçimini açıklamak ve onun i mkanını isbat isbat etmek için ortaya konmuştur. Bu nazariye pozitif bili mlerin verileri karşısında değerin i yiti rse bile bu husus muc izenin inkarını gerektirmez. Çünkü cevherleri yoktan vareden A llah , d ilediği takdirde onların mahiyet ve tabiatiarını değiştirebilir.

C. A LLAH'IN VARLI�I:

ibn Furek'e göre Allah'ın varlığını bilmenin tek yolu müşahedemiz altında bulunan duyular alemi inceleyerek onda meydana gelen olayları tefekkür etmektir. Bunu yapan insan, alemin yaratılmış olduğunu ve b i r yaratıcısı bu lunduğunu

akl-ı selimiyle bulabilir. Aklını ku llanabilen ve

çevresini düşünen her insan yeryüzünün dağları, ovaları ve çölleri ile, ağaçları, çiçekleri, türlü türlü yiyecek ve içecekleriyle idare edilmekte . olduğunu ve 4�1�ifl bilgiye dayan ılarak yaratıldığını, her yaratığın da b i r yaratıcısı bu lunduğunu , alemin de üstün vasıflara sahip alim, kadir, mü rid, 1 kad i m, baki ve d i ri olan bir yaratıcısının var olduğunu bilebilir. A llatı ' ın varlığının bu şekildeki basit bir akı l yü rütme ile herkes tarafından bilinebi ­ leceğini kabul eden lbn Fu rek'e göre ayrıca hudüs delili de alemin hadis olduğunu ve Allah ' ın varlığını isbat eder. Onun görüşüne göre hudüs delilin in aslı Kur'an'da mevcuttu r. ibrah i m Peygamber' in, güneşin batışını, yaratılmış olduğuna ve dolayısıy­ 2 la i lah olamadığına delil getirmesi bu konuda bir örneklir. ibn Furek'in

1) ibn Furel<, Serhu'ı-Aıim ve'ı-muteaılim, 1 2b , 61a, 62b. 2) eı-En'am 6{78 .

- 97 -


- Islam Akaldlnln Oç Şahsiyet/ -

belirttiğine göre burada Hz. ibrahim' in işaret ettiği temel kaide şudur: Kendisinden değişik oluşlar (arazlar) vukubulan, yani değişikliğe uğrayan herşey hadistir. Alemin hudusünu ve her h ad isin b i r muhdisi bulunduğunu anlatan temel prensip budur. Kelamcıların ifade ve takrir tarzları değişik 15 Şu halde

olsa da isbatlamak istedikleri mana bundan başkası değildir.

"Aiemde sürekli değişiklikler meydana gel mekte ve alem bütünüyle hadislerden ayrı olarak bulunamamaktadır. Hadislerden ayrılamayan ve onlardan önce var olmayan alemin de hadis ol ması gerekir" tarzında ifade ed ilen hudüs delili Kur'an'dan çıkarılmış bir delild i r. Bazı ayet leri tefsir ederken alemdeki gayeliliğe de işaret eden ibn Furek, her zerresi ince bir hesab ve engin bir bilgiyi gösteren alemin, insan hayatına ve d iğer canlıların mevcudiyetlerin i devam ettirmeye uygun bir tarzda yaratılmış olmasına dik kati çekerek kelamcı ve filozofların kullandığı gaye delilini de kullanır. 16 Ancak Allah' ın varlığının fıtri yolla ve zaruri olarak bilinebileceğini kabul etmez. Eğer Allah' ın varlığı herkeste ortak olan kesin ve zaruri bilgilerle bilinseydi hiç bir kimsenin onun varlığını inkar etmemesi gerekirdi. Kur'an-ı Kerim'de "Bil ki Allah'tan başka ilah yoktur" buyuru larak Allah'tan başka ilah bulunmadığını bilmesinin insana emredilmesi, Allah ' ın varlığının bilgisinin zaruri değil, istid lali ve nazari olduğunu teyid etmektedi r. Çünkü zarureten b ilinen bir 17

hususun bilin mesi için ayrıca emir verilmez.

ibn Furek'in bu konuda dayandığı delillerin o kadar kuwetli olmad ı ­ ğın ı söylemek lazımdır. Zira Ademoğu llarını yaratmadan önce on lara "Ben 8 sizin Rabbin iz değilmiyim" d iye sorduktan son ra, "Evet , Rabb imizsin" 1 cevabını alarak uluhiyyetinden insanları haberdar eden ve bir anlamda ilahi varlığına ait b ilgiyi onlara öğreten A llah ' ın varlığının bilgisin i, bu ayeti dikkate alarak fıtri ve zaruri kabul etmek mü mkünd ü r. insanların hepsinin

1 5) İbn Furek, Serhu'ı-Aiim ve'l-muteallim, 1 5ab. 16) lbn Furek, Tefsiru'I-Kur'an, lll, 5Bb.

1 7) İbn

Furek , Serhu'I-Aiim ve'l·muleallim, 6 1 ab.

18) ei·A'raf 7/172.

-

98

-


- Isitım Aktıldlnin Oç Ş4hslyet/ mürnin

o! maması

ise ç evreden

ald ı k l arı

eği t i m

ve

kü ltürün

tesiriyle

fıtrat l arın ın b o zu l ması veya istikamet deği şmesi ile aç ı k lanab i l ir. Çeşit l i sebeplerle fıt ratı bozu lan insan b i r türlü reddedemediği Tan rı 'nın varlığı yerine

başka

tapınma

varlıkları,

duygusunu

duru mdaki bu insanların old u k l arı şüphesizd i r.

ya da

böylece

in karc ı l ığı

tat min

koyarak fıtrat ında var olan

et miş

olab i l i r.

Fıt ratı

bozu l mu ş

Al lah ' ın varlığına ulaşmak i ç in delile muhtaç

Bu itibarla A l l ah ' ın varlığına ait b i lgin in bunlar için

istid lali ve zaruri olduğu söylenebi l i r.

D. A LLAH'IN Sl FATLARI:

A llah' ın sıfatlarının ancak Ku r'an ve sünnetin b i ldi rmesiyle b i linebi l ­ ceği g ö rü şünde olan 19 ibn Fu rek 'e göre A l lah, benzeri ol mayan sonsuz ve sınırsız b i r varl ı ktır. in san hayili onu canlandı ramaz, zih inler onun mah i ­ yet ini ve yü celiğin i kuşatamaz. H e r tü rlü eksi k l i kten münezzehtir.

Al ­

lah ' ın

zat ı madd i b i r varlık değ i ld i r. Çünkü, A llah, zat ı n ı "inananların 20 dostu " d iye nitelemiş, insanı ise "cisim" o l makla vasıflamıştır. 2 1 A l lah insana benzemediğine göre c isi m değild i r . Bu sebeple de cismin taşıdığı 2 nitelikler A llah'a verilmez. 2 O, parçalardan meydana gelen bir bütün değild ir. A l lah

"bi r"dir, onun bi rl iği yarat ı k ların

"bi r" olmasına benzemez.

Mesela b i r "bir ev", "bir insan" dediğ i m i z zaman , " i n san" ve "ev" her ne kadar tek iseler de parça ve kısıml ardan meydana g e l mi ş b irer bütünd ü r ­ ler,

yani b i rleşik

varl ık lard ır. A llah ' ın b i r olması b u manada değildir.

Aksine A l lah ' ın birliğinin manası, onun parçalardan meydana gel meyen basit b i r varlık o l masıdır. Cevher-i lerdin parçalardan meydana gelmemiş ol ması gib i . A l lah parçalardan meydana gelen bir bütün o l saydı bir tek fai l ,

1 9 ) ibn Fure k , Muşkiıu ·ı-hadis, s . 62, 72 . 20) ei-Bakara 2/257.

2 1 ) ei-Munafikun 63/4.

22) Ebu Bekr ei-Fureki, en-Nizami, 43b; ibn Fure k , Muskiıu·ı-hadis, -

99

-

s.

1 1 6. ı 2 1 .


- ls!ıım Aksldlnin Oç �hslyetl -

b i r tek kad i r olmazd ı . Çünkü bu sıfatlar, bizzat var o l an parçalarına da ait olacaktı veya kad i r o l mayan bir parçasına kud ret sıfatı atfedi l miş olacaktı. Bu ise imkansızdır. Yahut kud ret sıfatı parçalara ayrı l mış olacak ve her bir parçanın tesiriyle tahakkuk edecekt i, ki bütün bunlar Allah ' ın tevhid ine aykırıd ı r. ibn Furek'e göre Allah ' ın birliğini cevher-i vahid in tekliğine benzetmekle ise bir sakınca yoktu r. Bu, A l lah ' ın bi rliğ inin manasını d ah a 2 kolay kavramak için bir örnektir. 3 S ın ırsız ve sonsuz bir varlık olan A llah sonradan meydana gelen varlıklara mahal teşkil etmez. Çünkü bu vasfı taşıyan varlığın da son radan meydana gelmiş ol ması gerekir. Al lah sonsuz ve sın ı rsız bir varlık ol ması ­ na karşı lık, yarat ı kların sonlu ve sını rlı olması zaru rid ir. Had i s varlı klara ancak hadis olan varlıklar mahal teşkil edeb i l i r. Allah sonlu ve sınırlı bir varlık olan madden in taşıdığı vasıflarla n iteleneb i lec ek olsaydı onun da 24

alem g ibi hadis olması gerekirdi.

a.

Haberi Sıfatlar :

ibn Fu rek'e göre, A llah cüzleri bulunan maddi b i r varl ı k olmad ığ ı için, Kur'an ve sünnette zah i ri manaları itibariyle A llah ' ın maddi varlıklar gibi elleri , yüzü, gözleri, kulakları, başı ve ayakları bulunduğunu, bir mekanda ve b i r yönde olduğunu (Arş'a istiva ettiğin i) , bir yerden b i r yere intikal ettiğini, gittiğin i, geldiğini, A rş'tan dünya semasına indiğini bildiren haberi sıfatiarın lafızlarını reddetmeksizin Allah ' ın zatına uygun manalar taşıd ı k · \arına inanmak ve arap d ili kaidelerine göre bunları tevil et mek gerekir. Had islerde bildiri l en haberi sıfatiarda her ne kadar ravilerin ilaveleri i vars 5 da bunların dışında hadisçilerin itifakla veya bazıları tarafından dahi olsa sahih kabul edilen hadislerdeki haberi sıfat lar, arap edebiyatında

23) ibn

Fure k, Teviıu Muskiıi'l-asar, Ba; Serhu'I-Aiim ve'l-muteallim, 7b-8a; Te lsiru' I-Kur'an, lll,

227a.

24 ) ibn 25 ) i .

Fure k , Te'vilu muskili 'l-asar, Sa.

Goldziher, Zahiriler (tre. Ci had Tunc), Ankara 1 982. s .

-

100 -

1 33-1 34 .


- Isitım Aktıldlnin Üç Ştıhs/yetl · sık sık kullan ılan mecaz ve istiare sanat ına uygun bir tarzda mutlaka tevil ed i l melid i r. Çünkü , Kur'an apaç ı k bir arapça olduğu gib i , . H z. Peygamber de araplara alışılageld ikleri dil üslubu ile h itap etmiştir. Fikir ve düşünce ­ lerini mecaz ve istiarelerle aniatmayı b i r adet hal ine geti ren araplar, Hz. Peygamber'in gönderildiği devirde edebiyatta altın çağı id rak ettiklerin ­ den, bir fesahat ve belagat mucizesi olan Kur'an ' ın ve onun açıklayıcısı durumunda bulunan sünnetin, araplara edebi bir ifade tarzı ile h itap 26 etmesi i bn Fu rek'in görüşüne göre tabiid i r. Ona göre, Selef alimlerinin, müteşabih nasların tevilini yasaklaması buna güçleri yetmeyen ler veya yan lış teviller yapan lar iç ind i r. Nitekim Kur' an 'da ilimele derinleşmemiş kimselerden sadece " inandık" demeleri 27 isten miş, aklı erenlerin ise tevil yapab ileceklerine işaret edi l miştir. Muteşabihatın teslimiyetle kabu l edilip tevilinin araştıni maması gerektiği ­ ne dair seletten nakled ilen ler,

bu şekilde an laşılmalıd ı r. Esasen d il

müteşabih nasların tevil edil memesi gerektiğini söylese de zihnin, bu haberin manasını araştı rmaması mü mkün değild i r. Eninde sonunda ya teşbihe götü ren bir manaya varacak, ki A llah h akkında böyle b i r inanç beslemek caiz değildir, veya haberde geçen kelimenin arap dilinde kullanıldığı

bir

mecazi manasından

h areket ederek tenzih inancına

ulaşacaktır. Allah hakkında beslenmesi gereken inanç teşbih değil, onu yaratık lara benzemekten tenzih

etmek olduğu dikkate alınırsa, f iilen

tevilden kaçamayan zihnin, dil kaidelerine dayanarak yapacağı tevil, bizi 2 selefin Allah hakkında kabul ettiği tenzih akidesine götürecektir. 8 i bn Fu rek' in düşüncesine göre Ku r'an'ın ilk muhatapları olan ashab-ı kirarn da Kur' an ' ın manasını düşün meye ve anlamaya d avet ed ilmeleri ­ 29 ııin bir sonucu olarak müteşabihatı A llah ' ın Rablık ve i lah lık vasıliarına uygun bir mana ile tevil etmişt ir. Kendisine "Gökleri yaratmadan ewel

26) ibn Furek, M uskilu'l-hadis, s .. 65-66, 1 03 ; Zebidi, ithafu's-sade, ll, 1 1 1 -1 1 2. 27) Al-i imran 3f7.

:!8) i bn Furek, Tevilu Muskili 'l-asar, 4a-5b: Serhu'I-Aiim ve'l-muteal lim. 1 7b.

291 M uhammed 47/24 . ibn Furek, T" lsiru'I-Kuran . lll. 1 36b. - 10 1 -


- lst�m Ak�dlnfn Oç Şehsfy9tl

Rabbimiz nerede idi?" diye sorulan

Hz. Ali'nin, "nerede" mekandan 30 sorudur, halbuki Allah vardı, mekan yoktu " cevabını vererek Allah ' ı yaratıkların taşıdığı niteliklerden tenzih etmesi, müteşabihatın

ashab

tarafından nasıl anlaşıldığı ve tevil edildiği konusunda bir örnekt ir. "Yedi gök ile gizlen miş (perdelen miş) olan A l lah'a yemin olsun" d iye sözüne başlayan b irine, "Perd enin arkasında bu lunan Rab olu r mu? Sen A llah ' ın dışındaki b i r varlığa yemin etmişsin, böyle Rab olmaz" cevabını verme ­ 1 s? , bu konuya dair bir başka örnektir. Teşbih ve tecsim inancının yayg ın olduğu hicri dördüncü ası rda yaşayan

ibn Furek, müslümanları

i slam'a aykırı bulduğu bu yan lış

inançları beni msemekten koru mak i ç in bütün haberi sıfatları Eşariyye kelamcıları iç inde kendisinden önce rast lanmayan aşırı bir tazda tevil etmişti r. ibn Furek haberi sıfatları teviline o derece önem vermiştir ki bunları zah iri manalarıyla kabul edeni adeta müslüman saymamıştır. Kuşeyri (ö. 465/1 072)'nin rivayet ettiği bir olaydan anlaşıldığına göre, o, haberi

sıfatiarın tevilinde mutasawıflardan da etkilenmiş ve Allah'ın sıfatları konusunda onların anlayışını benimsemiştir. Kuşeyri'nin sözü edilen rivayeti şöyledir: ibn Furek'i d inliyordum. Ebu Osman ei-Mağribi (ö. 373/983) ' n in şöyle dediğini naklediyordu: "Bazı naslardan Allah' ın üst cihette (yedikat göğün üstünde Arş'ta) olduğu kanaatine varmıştım. Bağdat'a geldiğimde bu kanaatimi değiştirdim. O zaman Mekke'deki dostlarıma "hiç şüphen iz olmasın ki ben şu anda yeniden müslü man 2 olmuş bulun maktayım" diye yazdım" ? A k l i delillerin (aç ı k ve kapalı anlamlı) zaru ri ve nazari k ısımlarına ayrıldığı gibi, nasların da manası aç ık olanlar ve manası kapalı olanlar 33 işaret eden i bn Furek'in diğer ilahi sıfatlar kısı mlarına ayrıldığına

30) ibn

Furek, Tefsiru'ı-Kur'an, lll, 214a.

33 ) ibn

Fure k .

31 ) lbn Fure k , Serhu'ı-Aıim ve'ı-muteallim, 60ab. 32) Kuseyri, a.g.e s. 101 . ..

Muskilıı'l-hadis, s.

11. - 102

-


- Isitım Aktıldln/n Oç Ştıhs/yetl · hakk ındaki görüşleri şöyledi r: Allah zatında ve sıfatlarında değişi klik meydana gelmeyen yüce bir varlıkt ır. Alemi yaratmadan önce nasıl id iyse alem i yaratmasından sonra da öyledir. Yani alemi yarattı ktan sonra ona n e

bit işikt ir, ne de ondan ayrıd ır. Ezelde nasıl idiyse öyledir. B i r mekanda ve b i r yönde bulun maz.

Eğer zatında bir değişiklik olsaydı hadis olması 34 gere k i rdi, bu ise imkansızd ır Kur'an'da Allah ' ın gökte olduğunu ifade .

ayetin an latmak istediği husus, Allah'ın kudret ve saltanatının 36 göklerde olduğunu açıklamaktad ır. Hadiste Hz. Peygamber'in, "Allah eden35

nereded ir?" sorusuna gökted i r cevab ını veren cariyenin müslümanlığına 37 hük metmesi , cariyen in, Allah' ın yüceliğine inanıp inan mad ı ğın ı beli rle ­ "

"

rnek için yapılan bir a raşt ı rmadı r. Zira araplar nu

bu

manada kul lanırlar.

( �)X., d w� l.r_l )

Falan ın

0'_\

mertebesi

( nered e) sorusu ­

tilana göre nasıld ır?

demek için �\ yi kullanırlar. Hadisteki 8 sorusu da aynı anlarrdadır.3 "Allah gökleri yaratmadan öcen camada 39 aniatılmak istenen mana ise şudur: Alemi yaratmadan idi. . . " hadisinde

önc e sadece Allah vardı, başka hiçbi r varlık yoktu. Bu rada yokluk körlüğe benzetilmiştir. Zira yokluğun görülmesi imkansızdır.40 Kur'an ve sünnette Allah hakkında kullanılan üst (

.:;ı_:? ) kelimesi

cihet man asına değ i ld i r. Allah kullarının üstündedir" denilince iki mana kasted i l miş olabilir: 1) A llah yaratıklarını idaresi altına almış, kudretiyle onlara galip gel m i ş, böylece onların üstündedir, denilmiştir.

2) Allah ' ın

sıfatları yaratıkların 41

yarat ı kların sıfatlarından yüc ed i r

sıfatlarının üstündedir, yani sıfatları

.

34) ibn Furek, Serhu'I-Aıim ve'l-muteallim, 5a.

3!i) el-Mül k, 6 7/1 6 - 1 7 .

36) ibn Furek , Jelsjru'I-Kur'an, lll, 1 80b, 1 8 1 a .

3:') M üslim, ei-Mesacid, 33, Müsned, 38) ibn 39)

ll, 291 , Ebu Davud, Salat,

Furek , Muskilu'l-hadis, s. 58.

Buhar i, eı-Tevhid, 55, M üsned, IV , 1 1 , 12.

40) ibn Furek, Muskilu'l-hadis, s. 59-60.

4 1 ) ibn Furek, a .g.e., s. 61 -62.

- 103

-

167.


- lst�m Akeldlnln Oç Ş4hslyatl · Al lah belli b i r mekanda olmadığı gibi bütün mekanlarda hazır ve nazır da değild i r. Onun, zah i ri manası itibariyle her mekanda bulunduğunu 42 anlatan ayetlerin tevili ise şöyledir: Allah her yerden ilmiyle haberdardır, 4 insanın kalbinde sakladıklarını da bilir. 3 Allah ' ın arşa istiva etmesinin manası, arşta mekan tutması değildir. Aksine arşa istivan ın manası şudur: Allah yaratıklarını hakimiyet altına almak, işlerin i idare etmek ve yaratıklarda bulunan sıfatiardan üstün ol mayı gerektirecek yüce sıfatiara sah ip olmak suretiyle yücelmiştir. Yükseklik ve yüceliği mekan ve cihet itibariyle değil, hükümranlık sıfatla 44 rıylad ı r. Görüldüğü gib i ibn Furek, Allah ' ı mekandan ve c ihetten tenzih ettiği halde ibn Teymiyye (ö. 728/1 327), onun, "arşa istiva"ya "yükselmek" ve arşın üstüne ç ıkmak" manasın ı verd iğini zannederek bunu, kendi görüşü ­ ne delil kabul ederken; Muhammed Zahid Kevseri (ö. 1 371/1952) de ibn Furek hakkında aynı hataya düşerek onu, kendisinin atfettiği bu görüşten dolayı tenkid eder. ibn Teymiyye (ö. 728/1 328) şöyle demektedir: "ibn Furek Serhu Evaili'l-edille adlı eserinde şöyle der: Allah, Kitab' ında haber verdiği ve peygamberinin sözlerinde bildirildiği gibi keyfiyelsiz bir şekilde A rşın ü zerindedir. Bütün yaratıklarından uzaktı r. Bu selef-i salihinin 5 mezheb idir". 4 Muhammed Zah id Kevseri ise bu konuda Beyhaki'nin (ö. 458/1 066) şu rivayetine dayan maktad ır:

"Üstad Ebu Bekr b. Furek,

ashabımızdan

bazılarının selef yoluna uyduğunu 46 "yü kselmek" manasına verd iğini söylemiştir.

naklederek istivaya

Esasen ibn Furek her iki rivayette müteşabihi naslar konusunda seletin metodunu nakletmekte ve bazı eşarilerin de seletin metoduna

42) eı -M ucadiı e , 58!7; Kaf50/16. 43) ibn 44) ibn 45) lbn 46)

Furek, Tefsiru'I-Kur'an, lll, 170a; Muskilu'ı-hadis , s. 242. Furek, Muskilu'l-hadis, s. 177. Teymiyye, Mecmuu Fetava, f f .

262.

Beyha ki , ef ·Esma ye's-sıfat (nsr. M . Zahid Kevseril. Beyrul 1 405/1 984. -

10 4

-

s

518


- ls!tJ.m AktJ.Idlnln Oç ŞIJ.!ıslyetl -

uyduk ları n ı bildi rmekted i r. Yoksa kendisinin buna katıld ığını belirtmemi ş ­ t i r. Bu sebeple ibn Furek' i , n e i bn Teymiyye'nin ö n e sü rdüğü gib i seletten gösterme i mkan ı vardır, ne de M. Zah id Kevseri ' n in yaptığı gibi böyle bir görüşe

sah ip

olduğu

zannedilerek

ten kid

ed il mesi haklı görü leb ilir. 47 E şarilerd en Bakıllan i ' nin istivaya bu manayı verdiği d i k k ate al ınırsa ibn Fure k ' in ona ait bir görüşü naklettiği söyleneb ilir. Öyle anlaşılıyor ki ibn

Teymiyye ve M. Z. Kevseri, ibn Fu rek' in , haberi sıfatiarın tevili konusun ­ daki t itizfiğini d i k kate almamışlardır. i smai l Hakkı i zmirli d e muhtemelen bunların hatasını tek rarlayarak i bn Fu rek ' in mütevat i r haberlerde yeralan 48 haberi sıfatları aynen kabul ettiğini belirtir. ibn Fu rek'in d iğer haberi sıfatları iç in yapdığı teviller k ısaca şöyledir: Keff (avuç) : Kud ret, ni met, rahmet. S u ret: Sıfat. Meci ( G el mek): Rah me ­

tinin,

emrinin

ve

meleklerinin

gelmesi.

Yeml nullah (AIIah' ın sağı):

Rahmet ve bereket Kadem (ayak): Kafir olacak ların A l lah' ın ilminde önceden

geçmesi.

DO nOvv�kurb (yakınlık):

Allah' ın rahmetinin yakın

oluşu . Cenb (taraf) : E mir. Ayn (göz) : Korumak, muhafaza altına almak, görmek .

Üzun (ku lak): i şitmek, b i l mek. NOzul (in mek): Rahmet ve

mağfi retin veya meleklerin inmesi.

49

Haberi sıfatları aşırı şekilde tevil eden, bazan da zorlama teviller 50 yapan ibn Fu re k , kendisinden sonra gelen Eşariler'e ve Maturid iler'e tesir ettiği gibi, bu yüzden bir çok ten kitlere de uğramış, h atta ibn Hazm tarafından tekfir ed i ldiği olmuştur. Suyuti (ö. 91 1 / 1 505), Abdülvahid b. Y asin ' in , i bn Fu rek ' in talebelerini iim meclislerine sokmadığını nakle­ 51 der. ibn Hazm' ın onu tekti r etmesi ise tevillerini anlayamamasından veya yan lış anlamak istemesinden kaynaklan mış olmalıd ı r. Çünkü, ibn Furek A l lah ' ı yarat ı k lara benzetmernek için tevil yapmayı gerekli görü r -

47 ) Ba k ı l la n i , 48) izmirli,

e t-Temhid

Bakılla n i ,

(n�r. J . McCarthy), Beyrut 1957, s . 260.

Daru'l-lunun il ahiy at Fakültesi Mecmuası, say ı 5 , s . 1 59 .

49)

ibn

50)

Nesefi, Tebsıratu'l-edilıe,

51)

Suyuti, a .g.e . ,

Furei<, M uskiıu' l-hadis ,

s. 78.

s . 25, 28, 3 6 , 47, 56, 9 1 , 96, 98, 99, 1 03, 1 04 .

42b.

- 105 -


- lsl�m Ak�ld/nln Oç �hs/yet/ ­

ken, ibn Hazm ' ı n , onun , "Ademi A llah kend i suret inde yaratt ı"

52

h ad isin i,

"Al lah H z. Adem'i ilim, kud ret ve diğer üstün vasıflarla yaratıp melekleri kend isine secde etmesi" tarzında tevil ed işini, Hz. Adem' i Allah ' a ben ­ 53 zetmek şeklinde anlayıp tekfire vesile k ı l ması başka türlü izah ed ilmesi güç olan b ir tutu rrdur. Haberi sıfat larla ilgili bahsi bu rada bit i rerek diğer i lah i sıfat iara geçmek istiyoruz. ibn Fu rek' in d iğer ilahi sıfat lar konusundaki görü şleri kısaca şöyle d i r.

b.

Baka S ı fatı:

Varlığın ın başlangıcı bulun mayan Allah ' ın zatı ve sıfatları beka sıfat ı ile bakidi r. A llah ' ın baki olmasının manası budur. i b n Fu rek b u görüşüyle i mam E şari (ö. 324/936) ve Ebu i shak el-i sferayini (41 8/1 027)'den ayrıl ı r. Zira Eşari ' ye göre A llah' ın zat ıyla k ai m olan ezeli sıfatlarının her b i ri zatı yla bakid i r. Ebu i shak el-i sferayi n i ' ye göre ise her b i ri müstakil b i r 54 b a k a ile bakidir.

c. Hayat S ı fatı:

A llah Taala ezeli olan bir hayat sıfat ı yla hayyd 1 r. A l lah'ın hayat sıfatı olduğunu fiilieri göstermekted i r. Zira ölüden, fiilin sad 1 r ol ması i mkansı z ­ 55

d ı r.

d.

Işi tme ve G örme S ı fatl a n :

Allah ' ın i şitic i ve görücü olduğunun delili şudur: Al lah vard ır, d i rid ir;

52) Buhari, el-isti'zan, 1 , Muslim, ei-Birr, 1 1 5. 53) ibn Hazm, el-Fa si,

l l , 351 . 54) Zebidi, l!hafu's-sade, ll, 97 .

5 5 ) ibn Furek,

Serhu'I·Alim ve'ı-muıeallim , 2b.

- 106 -


- Istem Akeldtntn Oç Ştıhslyetl -

işit me ve görme sıfatlarının zıddı olan eksiklik ve kusurların onda bulun ­ maması gerekir. Aksi takd i rde Allah' ın eksik bir varlık ol ması icab eder ki, 56

bu uluhiyete yakışmaz. Şu halde Allah işitici ve görücüdür.

e.

Ilim

S ı fatı:

Allah il miyle ali rrd i r. H içbir şey kendisine gizli kalmaz. Yaratıkların muh kem, sağlam, düzen li ve sistemli bir şekilde yaratılmış olması, Allah'ın alim olcjuğunu gösteren akli bir d elild ir. B i r fiilin hikmetli bir şekilde 57 yapılmış ol ması fiili yapan ın b ilgili olduğunu açıkça ortaya koyar. ibrı Hazm (ö. 456/1 064), ibn Furek'in "tarifler kadim ve hadis olanlar için değişmez: i l i m, fiil yapmaya gücüyeten bir varlığın, fiilierini sağlam yapmasın ı gerekti ren bir sıfattır" sözüne dayanarak, onun, Allah'ın ilmiyle insanın ilmini aynı özelliklerde kabu l ettiğini zannetmesi ve bundan dolayı

tektir etmiştir.

58

Halbu ki ibn Furek'in yukarıdaki sözlerinden Allah'ın

kad i m olan ilmiyle insanın hadis olan ilminin aynı ve bir olduğu sonucunu çıkarmak mümkün değildir. Zira ibn Fu rek'in anlatmak istediği husus, ilim manasının Allah için de insan için de değişmediğidir. i lmin tarifi her ik isi için geçerlidir ki, o da fiilin gelişi güzel değil, sağlam yapılmasını gerekt i ­ ren b i r nitelik olmasıdı r. İbn Furek' in Allah' ın sıfatiarını ezeli kabu l ettiği kendi ifadeleriyle sab itti r: "AIIah ' ın sıfatlarında bir değişiklik ol maz. Ezelde layık olduğu vasıflarının aynen devam etmesi gerekir. A ksi takdirde zatının değişikliklere ve hadisiere mahal teşkil etmesi icab eder. Bu ise 59 sonradan olma belirtisid i r". B inaenaleyh İbn Hazm' ın sözkonusu itirazının b i r değeri yoktur.

56) Zebidi,

a.g.e . ,

ll, 143.

57) ib n Furek, Serhu'I-Aiim ve'l-muleallim, Sa; Muskilu'l-hadis, s. 5; Tefsiru'I-Kur'an. ll, 1 67b,

1 92b.

58) ibn

Hazm . � . ll, 303-304 ,

59) ibn Furek.

V , 79.

Serhu·ı-Aiim ve·ı-muıeallim.

-

Sa, MtJskiıu·ı-hadis. s. 3 .

10 7 -


- Isitım Aktıldlnin Oç Ştıhııfyetf

·

f. Kudret ve Irade Sıfatl an:

A llah kudretiyle kadir, iradesiyle müriddir. Allah'ın fiilieri O'nun kudretinin de lilidir. Çünkü ölüden ve ac izden fiil sad ı r olmad ığı gibi, kudreti ol mayan ki mseden de fiil ç ı k mız. Fiilin sağlam ve düzgün ol ması fiili yapan ın alim olduğunu da gösterir. Bilgisiz bir ki msenin böyle bir fiili meydana getirmesi i mkansız olduğu gibi fiilin, o şekilde olmasın ı isteyen b i r i rade olmadıkça, meydana geldiği şekliyle vuku bulması i mkansızdır. Eğer failin i radesi bulun masaydı, fiilin oluş biçimi başka tü rlü de olabilird i . Şu halde fiilin belli b i r biçirrde meydana gelmesi, yani sağlam, muhkem

6 ve düzenli olarak ortaya çık ması failin b ilgisi ve iradesiyle olmaktad ı r 0

Alemdeki herşey iman-küfür, iyilik-kötülük, adalet-zulüm onun iradesine göre cereyan eder. Şayet bütün bunlar Allah' ın i radesine göre meydana gelmeseydi mülkünün tek maliki olmazd ı ve mülkünde dilediğini yapama . 61 yan ac iz bir varlık du rumuna düşerdi. ibn Hazm,

ibn Furek'in, Allah'ın kudretini sınırlı kabul ettiğini,

Allah'ın fiilierin i yaptığından başka türlü yapmaya muktedir olmadığına 6 inandığın ı öne sü rer. 2 ibn Hazm'ın bu iddiası da yu ka rıda geçen diğer

iddiaları gibi ibn Fu rek'in benimsediği görüşlere tamamen aykı rıdır. Çünkü ona göre A llah 'ın kudreti sınırsızdır.

g. Kelam Sıfatı:

Allah harf ve sesler cin sinden olmayan bir kelamla konuşucudu r. Onun kelamı b azan sesle ifade edilir. Kel amın ı ifade eden metinler ise yaratık ların, ilah i kelamı işitip anlamalarını sağlayan

60) Zebidi, iıhafu's-sade, ll, 1 4 1 . 6 1 ) ibn Furek , Serhu 'ı-Aiim ve'ı-muleallim, 4a, 206b. 621 ibn Hazm . � . V . 75.

- 108 -

işaretlerdir.

Hz.


- /sitJm AktJ/dlnln Oç Ş«hslyetl ­

3 Musa'nın işittiği sesiere bu manada Allah ke lamı denir. 6 A llah kelamı harf ve sesler c insinden olmamakla bi rlikte kelamın okun ması esnasında 4 seslerin delalet ettiği manalalar işitilebi lir: 6 Mutezile

kelamcılarından

ve

ibn

Fu rek' in

ça�daşlarından

Kad i

Abdü lcebbar ei-Hemedani (ö. 41 5/1 025), onun, kelam sıfatı konusunda şu görü�.e sahip olduğunu nakleder: Kelam sıfatının esası düşü n mektedi r. Harf ve sesler c in sinden ol mayan kelam tefekk ü rün bir başka ifadesi ­ 5 Kad ı Abdü lcebbar'ın, Mecusilerden et kilenerek beni msen miş bir

di r. 6

inanç olduğunu söylediği bu fikri ibn Fure k ' e atfetmesi şüphe ile karşı ­ /an ma/ıdır. Çünkü ibn Fu rek' in mevcut e serlerinde böyle b i r görüşüne rast lamak mümkün değildir. Aksine Muşkilu'l-badjs'te A llah' ın düşünme ile vasıl/anmaktan münezzeh olduğunu ifade etmektedir. 66

h. Yaratma Sıfatı: Yaratma, tailin ilmi ve i radesine ba�lı o larak belli bir takd i r ve tertibe göre meydana gelen fiildir. Allah yegane yaratıcı olup her şey onun yaratması ile meydana gelir. Onun yaratma sıfatı her nesneyi ve her fiili içine alır. Yarat ı lan hiç bir varl ı k , cereyan biç bir fiil yoktur ki onun yaratmasıyla var olmamış olsun. Zira yaratmak sadece Allah ' a mahsustur. Buna göre ku l ların iyilik-kötülük,

adalet-zulüm,

hayır-şer,

iman-küfür

cinsinden olan fiilieri de Allah ' ın yarat masıyla gerçekleşir. Bütün bunlar ku lun isteği ve tercihi akabinde yaratıldığı için , kul bu fiilierinden soru m ­ lud u r. Şayet insan b i r fiil yaratabilecek olsaydı yaptığı fiilierin zıd larını da yaratabilmesi gerekirdi.

63) ibn Furek , Muskiıu'ı-hadis, s. 1 58. 6 4) Nesefi, Tebsıratu'l-€dille, 93b; Sabuni,

ei-Bidaye (n�r . Bekir Topaloğlu). Dıma�k

34; Zebidi. a.g.e. , ll, 145; A. S. Tritton, i slam Keıamı (tre. Mehmed Dağ), Ankara 1983. 65) Kadı Atdülcebbar, Serhu'l-usuli "l-hamse (n sı·. A . Osman). Kahire 1 965, s. 533.

66) Muskilu'\-hadis. s . 9.

-

109

-

1396 ,

s.

s. 1 82.


- ls/em Akeldlnln Üç Şehslyetl Sözgelimi silahla bir kişinin ölümüne

sebep olan

insan,

öldürme

fiilinin yarat ıcıs� olsaydı, bunun zıddı olan diriitme fiilini de yaratabilmesi icab

ed e r di. Halbuki hiç bir insanın buna gücü yoktur

yanında k ul ların 68 vardır.

ı.

fiili erini

A l lah ' ın

yarattığını

isbat

67

Bu akli delil i n

eden bir ç o k

ayet

A l l a h ' ı n G örOi mesl:

Allah ' ı n görülmesi aklen mümkün, na klen vacibtir. Allah 'ın görülebi l i r oldu(lunu gösteren akli delil şudur: Allah Taala görür olmakla nitelenebilir. Tıpkı alim ol makla vasınandığı gibi. Kendisini bilmeyenin, başkası tarafı n ­ d a n bilinmesi nasıl imkansızsa, kendisini görmeyen bir varlığın, başkası tarafından, gö rülmesi i mkansızek Allah

kendi

mümkündür.

zatını Bizi m

gördüğüne Allah' ın

Şu halde Allah k endini görmektedir.

göre başkası varlığı

ve

tarafından da görülmesi

sıfatiarını

bilmemiz

mümkün

olduğ undan,

onun kendi zatını bilmesi nasıl mümkün ise, zatını görmesi 9 ve bizim de onu görmemiz mü mkün olur. 6 Allah ' ın dü nyada görü lmesi ise i m kansızdır, sadec e ah irette görü l ec ektir.

J. Allah' ı n Isi m le ri:

isim müsemmanın aynı olup A l lah ' ın bir tek ismi vardır, o da Allah ' t ı r. Allah adı aynı zamanda Allah'ın kendisidir. "AIIah 'ın güzel isimleri var ­ 70 dır" ayet i ndeki isi mlerden maksat adlandırmadır. Eğer isim müsemma -

67) ibn Furek, Serhu'I-Aiim ve'ı-muteallim, 2a, 55a; Muskilu'ı-hadis, s. 64, 93, 94; Ebu Bekr el­ Fureki, en-Nizami fi usuıi'd-din, 89a.

68 ) er-Ra'd 13/16, Faıır 35/3; ibn Furek, Tefsiru·ı-Kur'an, lll, ı ooa . 142a. 1 44a, 1 75a. 69) Zebidi, llhaıu's-sade, l l , 1 1 8. 70) eı-A'raf 7 / ı SO.

- ııo -


- Isitım Aktıldlnin Oç Ştıhs/yat/ -

71 buyu ru lmazd ı . Şu n ı n aynı ol masayd ı " Rabb inin yüce adını tesbih et" 72 A llah 'ın isimleri, yani onu halde, A l lah ' ın ad ını anmak Allah ' ı anmakt ı r. ad landı rmak tamamen nasların b ildi rmesine bağ l ıd ı r. Bu konuda akıl 3 yürüt mek ve kıyas yapmak caiz değildir. 7 74 ibn Hazm bu görüşünden dolayı i bn Fu rek ' i tekfir ed erse de bir nas hakkında, hakikate u laşmak için yaptığı tevil sebebiyle bir kimseyi tektir etmenin i slam inanç esaslarına uygun o l madığı muhakkaktır.

E. NÜBÜVVET:

Peygamberliğin

akıl yoluyla b ilineceğini

kabul eden ibn Furek,

peygamberleri tasd i k etmeyi gerektiren yegane delilin Allah ' ın mucize yarat ması olduğu görüşündedir.

P eygamberlik iddiasında bulunan bir

yalarıc ının elinde mucize zuhur edecek olsayd ı , gerçek peygamberin doğruluğuna ait delil geçersiz olurdu. Böylece peygamberi taooik edecek bir delil kalmaz ve A l lah, gönderd iği peygamberin gerçek b i r peygamber olduğunu ortaya koyan b i r delil göstermekten aciz kalmış olurdu. Allah ' ı ac iz b ı rakmak imkansız olduğuna göre peygamberlikle görevlendirdiği ku lları için mucize yaratarak onların, insan lar tarafından taooik edilmesini 75 mümkün hale geti rmeye muktedi rdir ve bunu b i lfiil gerçekleştirmişt i r. Peygamberlerle peygamber olmayan ı n birb irinden ayırd edilmesinin mümkün olab ilmesi için tabiat üstü bir hadiseyi sadece peygamberlerin göstermesi

icabettiğinden

sihi r,

gerç e kliği

bu lun mayan

aldatıcı bir

7 1 ) eı-A'la 8711 . 72) ibn Fure k , Tefsjru'I-Kur'an, lll, 218b; ibn Teymiyye, Mecmuu Fetaya , VI, 1 89; A. S. Tritton, islam Kelamı, s.

182.

73) ibn Furek, eı-ibane,

21a; Muşkilu'l-hadis, s . 62.

74) ibn Hazm, a.g.e., ll,

V, 84, 1 4 1 , 1 42 .

324 ,

75) i b n Furek, Serhu'I-Aiim ve'l-muıeallim,

5,

s . 1 62 .

-

1 2a:

Kuseyri. a.g.e . . s . 533; izmil'li. a.g.mak . . sayı

lll -


. /sii!J.m Aki!J.Idfnln Oç Ştıhs/yetf ·

h i ledir.

76

Mucizeyi düşünen insan peygarrtJerin davasında doğru söyledi ­

ğini anlar ve onu tasdik eder. Peygamberin erkek o lması şarttır. Çünkü Kur'an'da "Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz sadece erkek peygamber gönderd i k " (Yusuf 1 2/1 09) den ilmektedi r. B u kesin nakli delil karşısında kad ınların da peygamber olabileceğ ini söylemek imkansızd ır. n Bu görüşüyle

ibn

peygamber olduğunu

Furek Hawa,

Meryem, Asiye gibi kadınların 78 kabu l eden Eşariyye mezhebinin görüşünden

ayrılarak Matüridiyye'nin görüşüne kat ı l ı r. Peygamberler günah işiemekten ve küfre girmekten korun muşlard ı r. A ncak on lardan zelle ve bazı hatalar zuhur edebilir. Bu takdirde de A l lah 7 tarafından anında uyarılı rlar ve tevbeye çağmltrlar. 9 Peygamberlikten önce peygamberin küfre girmiş olması aklen caiz olmakla birlikte bu h iç 80 bir zaman vuku bulmamıştır. ibn Hazm, ibn Fure k ' in, peygamberin büyü k-küçü k h içbir günah işlemeyeceğini kabul eden hocası ibn Mücahid'in görüşünden ayrılarak kasten kadınları öpmek, peşlerinde dolaşmak ve çocuklarla ilişki kurmak gibi küçük günahları işlerneyi peygamber h ak k ında caiz gördüğünü öne 81 ibn Hazm'ın, ibn Furek hakkında ka'fUettiği bu b i lginin de doğru sürer. ol ması iki bak ımdan i mkansızd ı r:

1) i leride açı k layacağı mız üzere ibn Furek günahları küçük günah ve büyük kısı mlarına ayırmaz. Ona göre her günah büyüktür. Zira günah, emre muhalefet o lduğu için emre muhalefetin küçüğü o lmaz. Öyle ise 8 bütün günahlar büyüktür, küçük günah yoktur. 2 Şu halde günahın

76) ibn

Furek , Tefsiru'ı-Kur'an, lll, 46a, 1 32b.

77) ibn Furek , Serhıı'I-Aiim ve'l-muteallim , 9a . 78) Sabuni, ei-Bidaye, s. 46. 79) Serhu'I-Aiim ve'l-muteallim, 29ab, 30b. 80) ibn Ebi'I· Hadid, Serhu Nehci 'l-belaoa, Kahire

ıs., VII, 9.

8 1 ) ibn Hazm. eı-Fasl, IV . 5-6, V, 94. 82) ibn Furek . Tefsiru'I-Kur 'an. lll, 1 55a.

- 112 -


- lslt!m Akt!ldlnln Oç Şt!hslyet/-

hepsin i büyük kabul eden ibn Furek'in, peygamberlerin kasten küçük günah

işleyebileceğini söylememesi gerekir.

2) ibn Fu rek' in eserlerinde belirttiği görüşler bu iddiayı nakzetme k ­

tedir. Serhu ' I-A i i m ve' l-müteallim'deki ifadesi aynen şöyled ir: "Peygam ­ berler kend ilerine verilen ismet sıfatı sebeb iyle arzularına uymaktan ko run mu şl ard ı r "83 Aynı yerin devamında ise şöyle demektedir: "Pey­ .

gamberlerin peygamberlikten sonra günah işleyeceğini kabul edenlerin görüşüne göre, Kur'an'da peygamberlerin günah işlediklerini ifade eden ayetler, günahlarda ısrar etmedikleri belirtilerek tevil ed ilir ve böylece ismet sıfatı bu manada kabul edilir. Mezhebimize bağlı olan b azı ali mler peygamberlerin

peygamber iken günah işleyeb ileceklerini kab u l etmişler­ B4 dir". G ö rü ldüğü gib i kend i görüşüne göre peygamberlerin günah işiemekten korunduklarını belirten ve Eşari mezhebine bağlı bazı kelam ­ c ıların buna katılmayarak peygamberlerin peygamber iken günah işleye ­ bilecekleri görüşünde oldukların ı d ile getiren ibn Fu rek'in bu ifadeleri aç ı kç a,

onun, peygamberlerin günah işlemeyecekleri kanaatinde olduğu ­

nu gösetrmekted i r. Ona göre pegamberlerden sadece yan ılma manasında olan "zelle"ler sadır olmuştur. Zelle ise küçük günah olarak kabul edil ­ memiştir. ibn Hazm' ı, onun, bu görüşte olması yanıltmış olabilir. ibn Fu rek'e göre risalet nübüwetten daha umumid ir. Her resul 85 Öyle anlaşılıyor ki o şeriat sahibi

n ebidir, fakat her nebi resul değildir.

olan peygamberi resu l, başkasına verilmiş şeriate devaıle memur olanı nebi kabul etmektedir. Ona göre her peygamberin derecesi Allah katında aynı değildir. Peygamberler arasında tafdil vardır. Peygamberimiz bütün 86 peygamberlerden üstündü r. Peygamberi tasd ik etmeyen ve A l lah' ın peygamber gönderdiğini bilmeyen k imse aklen mü rnin sayı labilir. Fakat ü mmet

peygamberi inkar edeni kafir sayd ı ğ ı ve Kur'an'da peygamberin

83) ibn Fure k , Serhu'ı-Aiim ve'ı-muteaııim, 30. 84 ) ibn Fure k , a.g.e . , 31 a. 85) i b n Furek, a.g.e. , 9a. 86) ibn Fure k , a .g.e., Bb.

- 113 -


- Istem Akeldinin Oç Şahsiyet/ verd iği hükme razı olmadıkça mürnin olmanın mümkün olmad ığı bildirildiği 87 için peygarrtıere inanmayan Allah ' a iman etmiş o lmaz. ibn Furek, Hz. Muhammed 'in, Allah ' ın son resu lü olduğunu eserle ­ rinde aç ı kça beli rttiği halde88 ibn Hazm, onun, Hz. Muhammed ' in vefatı y ­

l a peygamberliğin in sona erdiğini, zira b i r araz olan ruhunun ölümle yok olduğuna inandığını, bu sebeple de Gazrıeli Mah mud b. Sebu ktekin 9

tarafından öldürüldüğünü kaydeder . 8 Zehebi, Esnevi ve M . Şerefeddin de 90 ibn Hazm'ın rivayetini doğru kabul ederek eserlerinde naklederler. ibn Fu rek ' in hayatından bahsederken de bel i rttiğimiz gibi o, böyle bir görüşe sahip değildir. Belki ruhu araz kabul ettiği için, bu görüşünden muarızları ­ nın çıkardığı ve kendisine atfettiği b i r görüş olabilir. Hasan b. Abdu lmuh ­ sin ' in , ibn Fu rek'e atfettiği şu görüş de bu yorumu desteklemekted ir: "ibn Furek'e göre Hz. Muhammed kabrinde hayattadı r ve daima peygam ­ berd i r. "91 Nitekim Subki, bunun i mam E şari'den beri bütün .eşarilere yapılmış bir iftira olduğunu, ibn Furek'e de Kerramiler' in attıkları bir iftira 92 olduğunu ve Kuşeyri'nin de bu kanaatte olduğunu belirtir. ibn Hazm tarafından ibn Furek'e atfedilen bu görüşün

ona ait

olmadığını şu husus da açıkça gösterir: Şayet insanın ölümüyle ruhu yok olsaydı kabirde azab ve nimetten bahsedil memesi gerekirdi . Halbuki ibn Furek kabirde hayatın azab ve n i met şeklinde devam ettiği görüşünde ­ 93

d i r.

ibn Furek'e göre velilerin keramet göstermesi mümkündür. Ancak velinin veli olduğunu b ilmesi caiz değildir. A ksi halde korku h issini yok ed ip güven duygusuna

8

kapılır. Yine ona göre bir kimse kendisinde

7) ibn Furek , a.g.e., 40a.

88) ibn Furek , .el:ibaııe . l b; Muskilu'l-hadis, s. 9 ; Serhu'l!muıeallim, Bb . 89) ibn Hazm, a.g.e., V, 5.

8

90) Esnevi, Ta ba ka ı , Riyad 140 1 , ll. 267; M. Şereleddin, a .g.mak, sayı 24, s. 30. 9 1 ) A . S. Trillon,

is lam Kelamı, s.

92) Subki. Tabaka!,

IV .

1 82.

1 3 1 -132.

93) ibn Furek, Telsjru·I-Kıır'an. lll. 7a .

-

1 14

-


- ls!ıım Al<e.ldlnln Oç �s iya ti ·

görülen olağanüstü hallerin keramet olduğunu söylemesi de mümkün değild i r. Çünkü kendisinde zuhur eden bu nevi h arikalar istid rac veya 4 mekr olab i l i r ? Velilikte esas olan ise korku içinde yaşamaktır.

F. A HIRET ibn Furek kabirle başlayan berzah alemi ve ahi ret hayatı konusunda Ehl·i sünn et kelamcılarıyla aynı görüşü paylaşır. Kab irde azab ve nimetin var olduğunu kabul eden ibn Furek, öldükten sonraki dirilişin cismani 5 olacağı inanc ındadır. 9 Esasen büyük çoğunluğu itibariyle naklin bild i r · mesine b ağlı o lan ahi ret bahislerinde a k li izahiara fazlaca yer verilmed i ­ ğinden,

bu konulard a Ehl-i sünnet kelamcıları arasında önemli görüş

ayrılıkları mevcut değild i r.

G . I MAN V E G Ü NAH PRO B LEM LERI: i man lügatte tasdik etmek demektir. l st ı lahta ise muhbirin gaibten verd iği haberlerde doğru söylediğine inan maktır. ibn Furek' e göre Allah 'a gerçek i man d i l ile ifade ed ilen ikrar değil, kalp ile yapılan tasd iktir. Kalbiyle inanmadığı halde d iliyle i man ettiğini ifade eden mü min olamaz. Zira iman ın yeri kalptir. Ku r'an'da Allah i manı kalbe n isbet etmiş, t enkit et mesi müstesna, onu h içbir yerde dile n isbet etmemiştir: " . . . i şte Allah 96 böyle k i m selerin kalbine iman ı yazd ı", " . . . Kalbi iman ile mutmain olduğu 97 halde .. " , "Allah size i man ı sevd i rd i ve onu kalbinizde güzelleştird i " , "Bedeviler, b i z gerçekten i man ettik, dediler. De k i : S i z iman etmedin iz,

94) Ku�eyri, Risale, s . 533-534; Subki, a.g.e . ,

IV, 134-135.

95) İbn Furek, Tefsiru'I·Kur'an, lll, 7a , 1 3 1 b. 96) ei-Mucadile, 58/22. 97) en-Na hı 1 6/1 06.

- 115 -


- ls!�m Ak�ldlnln Oç Şahslyat/ ­

fakat, teslim oldu k, deyiniz. Zira iman henüz kalplerinize girmedi".98 Bu ayetlerde imanın yeri kalp olarak gösterili rken, hiçbir ayette i manla d ilin ikrarı birarada zikredilmemiştir. inandı klarını dilleriyle i k rar eden münafık ­

ların gerçekten iman etmediklerinin açıklanması99 da bunu teyid eder. 1 00 i manın hakikatını dille ik rardan ibaret sayan Kerramiyye'ye karşı başarı lı münazaralar yapan ibn Furek, imanı Allah ' ın bir ih san ve telifiki kabul

eder. 1 0 1 Ona göre imanın hakikati i man edilecek hususları, yan i Allah 'tan gelen haberleri kalb ile taooik etmekten ibaret olduğu için peygamberler

dahil bütün müminlerin i manı eşitt i r. 102 Şu anda mürnin olanın durumu

son nefeste değişebileceğinden, kimsenin akibeti hakkında kesin bir şey 1 03

söylenemez. Mü min olduğu u mulur, küfre düşmesinden de korku lu r. 04 i manda istisna caizdir. 1 i man ve i slam ayn ı şey d eğildir. Her mü min müslümandı r,

fakat her müslü man

mü min değildi r. 105

Çünkü

Cibril

hadisinde Hz. Peygamber iman ve islamın ayrı şeyler olduğunu beyan .

etmiştir.

Günah işiemek kişiyi imandan ç ıkarmaz. Çünkü günah işleyen ki mse onu helal telak k i ederek, bu konuda A llah'ın hük münü inkar ederek işlemez. Günahkar olan kimse, Allah ' ın kendisini c ezalandıracağından korkar ve affına sığınır. Kur'an'da da bu hususu teyid eden ayetler mevcuttur. Bunlardan biri şöyled ir: "Allah kendine ortak koşan ları bağış­

lamaz. Bu günahtan başkasın ı dilediği kimseden bağışlar". 1 06 Bu ayetten anlaşıldığına göre şirk ol mayan günah kiyişi d inden ç ıkarmaz ve bağış ­ lan maları Allah'ın

dilernesine bağlıd ır.

49!7, 1 4. 33/1 9 .

98) ei-Hucurat, 99) eı-Ahzab

100) lbn

101) lbn

Furek,

ıea.

Furek, a.g.e., 32b.

102) Aynı 103) Aynı

1 04)

Serhu'I-Aiim,

eser. 29a . eser,

27a . . 42a, 49b.

Bağdadi, Usuıi'd-din, s . 253.

1 05) ibn Furek,

Serhu·ı-Aıim, 22b.

1 6) en-Nisa 41 1 16 . 0

- 116

-

A llah d ilerse

günah

sah ibini


- Isitım Aktıldlnin Oç �hslyetl -

cennet ine koyar, d i lerse cehennerrde ona azab eder. Bu konuda verile ­ cek kesin bir hükü m yoktur. Hüküm vermeyip duraklamak en doğrudur (Vakıfe). Eğer günah işleyerek Allah ' a asi olmak, kişiyi d inden çıkarsaydı ayette, kendisine konulan yasağı çiğneyerek Rabbine asi olduğu bilid i ri ­ len 1 07 Adem peygamberin kafirlikle n itelenmesi gerek irdi. Halbuki sadece asi olmakla n itelendiril miş, kendisine kafir ad ı verilmemiştir. O m met. işlediği günahı helal saymad ı kça, Allah ' ı ve peygamberi kalbiyle inkar etmed ikçe, u mu m i ic maı reddetmedi kç e ve d i n i hükü mleri alaya al mad ıkça, günah sah ibin in i mandan ç ı kmayacağında icma etm i ş ­ 1 08 Bu husus da bu konuda ayrı b i r delil teşkil eder. tir. ibn Furek'e göre Mutezile'nin, büyük günah işleyen i mandan ç ıkar, şeklindeki iddiasının bir dayanağı yoktu r. Çünkü günah onların iddia ettiği gib i büyük günah ve küçük günah k ısımlarına ayrılmaz. Her ne kadar bir kısmı d iğer bir kısmına göre büyük ise de, yan i günahın büyüklük veya küçüklüğü izafi ise de bütün günahlar büyüktür. Zira günah, A llah ' ın emrine aykırı davran mak, ona i syan etmekt ir. i syan ın küçüğü ve büyüğü ol maz. Bunu paraların d u ru muna benzetrnek mümkündür. Bütün paralar iyidir. Fakat bazı paralar diğerlerine göre daha iyidir. Günahlar da bunlar gibidir. Bu sebeple ibn Furek " kü çü k ve büyü k bütün günah lar (amel deftı�rlerinde) yazılıdır. "

1 09

ayetindeki büyük ve küçük günah ayrımını,

birbi rine n i sbetle yapılmış bir ayırım kabul etmiştir. Mesela, kendisiyle evlenmek caiz olan yabancı kadın lara bakmak günahtır, bunlarla zina yapmak da. Fakat zina, harama bakmaktan daha büyüktür. ibn Furek ' in günahların büyük ve küçük günah kısımlarına ayrılama­ yac ağını kabul etmesi pek isabetli sayılmaz. Zira Kur'an'da bu tarzda bir ayı rım

yapılmaktad ı r:

Kıyamet günü

amel defterleri

ellerine

verilen

1 07) Taha 2011 2 1 ; ibn Furek, Serhu'I-Aiim, 20b, 21a. 1 08) ibn Fure k , Serhu 'I-Aiim ve'l-muteallim, 33b, 38a, 40a , 53b, 60b, 65b; Tefsiru'I-Kur'an. lll, 3 1 a ; M u kaddime li nuketin mine'l-usul, Beyrut 1324, s . 9 .

1 09) ibn Fure k , Serhu'I-Aiim ve'l-mutealli m , 20b-2 1 a . 34a, 35a: Tefsiru'I-Kur 'an , lll. 1 1 7tı.

1 55a.

-

ll 7 -


- Istem Ake.lcilnfn Oç ŞMslyatf · günahkarların

"

E yvah bize: Bu deftere ne olmu ş ki (günah larımızdan)

küçük, büyük bırak mayıp hepsini saymış"

1 10

d iyecek lerin in bild irilmesi

bunu açıkça göstermektedir. Hz. Peygarrtıer' in şefaatinin da ü mmetinden 111 bu konuda ayrı b i r büyü k günah işleyen iere tahsis ed i lmiş olması delild i r. i b n Fu rek' in kend i görüşünü aç ıklamak üzere verd iği misal de uygun görünmemekt ed ir. Çünkü. günah ç irkin ve kötü b i r karaktere sahip ol masına rağmen , güzel ve değerli kabu l ett iği parayı buna ben zet miştir. Bunun yerine, mesela, kiri örnek vermek daha u ygun olabilirdi. Çünkü ki rlerin derecesi d eğişikt i r ve bazıları diğerlerine göre daha fazlad ır.

1 10) eı-Kehf 1 8/49.

1 1 1 ) Tellazani, Serhu'ı·Akaid, istanbul 1 3 ı 7 . -

s. 63. 118

-


- Istem Akeldinin Oç Ş4hstyetl S O N UÇ:

Yaptığı mız araştırmanın sonuç larını şöylece sıralayabiliriz:

i mam

Eşari'den sonra üçüncü tabakada yer alan ibn Furek, Eşari'nin talebele­ rinden okuduğu için sağlam bilgilere dayanarak onun görüşlerin i aktaran önemli b i r eşari kelamc ısıdır. Eserlerinin çoğu günü müze ulaşmayan i ma m Eşari 'nin görüşlerini öğrenmemize vesile o l muştur. Ehl-i sünnet kelam mektebinde tevile aşırı derecede başvu ran bir kelamcı olarak göze çarpar. Her ne kadar kelam tarihçileri Eşari'den sonra

kelam metodunu

Bakı\lani'nin

gelişt ird iğini

söylüyorsa

da ibn

Fure k ' in bu konuda ondan daha ileri derecede bir tevilci olduğu anlaşıl ­ mışt ı r. Çün kü Bakılian i haberi sıfatları tevil etmeden aynen kabul etmiştir. ibn Fu rek ' in zayıf hadisleri dahi tevil edecek kadar tevile önem vermesin ­ 1 12 büyük bir ihtimalle, hicri

de ve bazan zorlama teviller yapmasında dördüncü

asırda Haşviyye,

Müşebbihe ve Mücessime Gereyanlarının

yayıl makla olması müessir olmuştur. Kendisinden sonra gelen Eşari ve Maturidi kelamcıların geniş biç imde ist ifade ett i k leri Muskilu' l-hadis isimli eserini bu görüşlere reddiye olarak yazması bunu göstermekted i r. Bir taraftan teşbih ve tecsim görüşleriyle mücadele ederken diğer taraftan da 113 i slam filozoflarının ortaya attığı aşırı tenzih görüşlerin i tenkit etmiş, Ari sto mantı k ve felsefesine karşı b i r sistem geliştirmeye çalışmıştır. Tasavvu rat konusunda farklı görüşlere sah ip o lması bize bunun ip uçlarını vermektedir. Onun kelamdaki yeri, sadece Eşari'den nakiller yapmaktan ibaret değ ildi r. Çünkü b i rçok konuda Eşari mezhebinin görüşüne bağlı kalmakla bi rlikte, kendine has bazı görüşler o rtaya atarak kendi sinden son ra gelenlere tesi r etmiştir. Bu tesirin sahası Eşari mezhebinin sın ı rları ­ nı da aşmıştır. Nitekim bir Maturidi olan Ebu ' l-Muin en-Nesefi haberi sıfat lar konusunda ibn Furek'in önemli bir kaynak olduğunu belirtmekte ­ dir.

Eserinde ondan

ettiğinin

1 12)

1 13)

işaretleridir.

zaman zaman bahsetmesi kendisinden istifade 114 Abdulkah ir ei-Bağdad i ' nin baka sıfatı ve isim

Kadı ıyad. � (nşr. M. Emin Karaaıi), Dımask ts . , l l , bk. Suyuti. Savnu ' ı-mantık , s . 206 , 245.

1 1 4 ) Nesefi . �. 1 02a, 1 21 a, 135a.

- 119

-

542-543.


- l3iem Aksldlnin Oç ŞiJfıa/yet/ ­

müsemma

konusunda

ibn

Fure k ' in

görüşünü

ben imsemesi, 1 1 5

Asakir'in Tebyinu kezib i' l-mufteri adlı eserini hazırlarken, onun,

ibn

Tabaka ­

tu'l-mutekellim' inden yararlanması, kendisinden sonra gelenlere tesirleri ­ ne dair b i rer örnektir. Ünlü b i r zah id ve sufi o l masına ra�men sufi tema ­ yülün aksine, ilhamı bilgi kayna�ı kab u l etmemesi, sadece erkeklerin peygamber

olduğunu,

kadınların peygamber olamayacağını belirterek

mezhep görüşünü terketmesi, bütün günah ların büyük günah oldu�unu , günahın

küçü� olmayaca�ını beni msemesi, onun mukal l id ve sadece

nakıl durumunda bir kelamcı değil, mütefekkir ve müctehid bir kelamcı olduğunun açık delil lerid ir. A raştı rmamızda ortaya ç ıkan iki önemli

hususa daha işaret ederek

ibn Furek ' l e ilgili çal ışmamıza son vermek istiyoruz. Bunlardan b i risi i slam ili mleri alanında araşt ırma yapan ların vazge ­ ç i l mez kaynaklarından olan Katip Çelebi'in Kesfu' z-zunun 'unda,

B roc ­

kelmann' ın �At,.'ında ve Fuat Sezgin ' in GAS'ında ibn Fure k ' e ait

olduğu

kabul edilen en-Nizami fi usuli'd-din adlı eserin kesin olarak ona ait olmadığının

tesbiti ve islam ilim ç evrelerinin

dayanarak ibn Furek'e ait

söz konusu kaynaklara bildiği bu eserin , tarunu Ebu Bekr Ahmed b.

Muhammed t arafından telif ed i ldiğinin belirlenmesidir. Kelam b i limi tarihi açısından önem taşıyan Muhammed

bu tesbit, bizi aynı zamanda Ebu Bekr Ahmed b.

ei-Fureki (408-478) adlı yeni b i r kelamcı ile karşıkarşıya

geti rmiştir. Ayrıca Fuat Sezgin' in, ibn Furek'e atfettiği Maarjfu' l-ahyar ile

Muhtasaru Muşkilu'l-asar ad lı eserin ona ait olmadığının beli rlenmesi de kayda değer bir neticedir. A raştırmamızda ortaya ç ıkan diğer önemli bir sonuç da belli başlı mezhep tarihçilerinden b i r i olan ibn temel

kaynaklarından

Hazm'ın ve Mezhepler Tarih i'nin

olan ei- Fasl fi'l-milel ve'l-ehvai ve'n-nihal adlı

eserinin Eşariler hakk ında verdiği bilgilere şüphe ile bak ılması gerektiği hususudur.

Zira, araştırmamızda görüldü{lü

görüşlerin hemen

ibn

Furek'e atfettiği

hepsi ona ait çıkmamıştır. Eşariler konusunda tarafsız

ol mayan böyle b i r kaynağa güven menin için yeterli

gibi

ilmi ve objektif sonuçlara varmak

olmadığı ortadadı r.

1 1 5) Bağdadi, Usıılu'd-din, s. 1 1 4-1 1 5 .

- 120 -


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MEMZUC DEViR ALİMLERİNDEN KADI BEYZAVİ



- fsl8m Ak8fdlnln

Üç ŞMs/yetl -

YAŞADI�! ÇA�A GENE L BIR BAKlŞ: H i c ri V I I . asrın büyük isimlerinden Kad ı B eyzavi hakkında sunac a ­ ğımı z araştırma b e ş kısımdan oluşmaktad ı r: Yaşadığı çağa genel b i r bakış, hayatı, i l m i şahsiyeti v e görü şleri, eserleri, kelamla ilgili eserlerinin tanıtımı ve sonuç. Beyzavi'nin ilim dünyasındaki yerini belirleyebilmek için , öncelikle iç inde yaşad ığı çağın siyasi, ictimai ve kültürel yapasına b i r göz at mak uygun olur. Hic ri VI I . asır, siyasi aç ıdan i slam ü lkelerinde büyük karışı klıkların yaşand ığı bir dönemdir. Bu devirde zaman ın en büyük i slam devleti olan Abbasilerin iktidarı yıkıl mış, i slam kültür merkezi durumunda bulunan önemli yerleşim bölgeleri Moğollar ve Tatarların işgaline uğramış, ülkenin siyasi bütünlüğü bozulmuş ve parçalan ma devrine giril mişti. Bu çağda i slam dünyasının siyasi gücü doğuda Selçu klular, Mısır, Şam, Hicaz ve Yemen 'de Eyyubiler, Mağrib ve Endülüs'te Serberilerin elinde bulunuyor ­ du . Bunların yan ında Fars ü l kesinde hakimiyet Harizmiler ve Atabeklerin 1 elinde bu lunuyordu . Moğol istilasıyla Abbasilerin yıkılmasından sonara müslümanlar bir çok siyasi gruba ayrılmış ve siyasi bir çözü lme dönemine gi ril mişti. i slam ülkesinde tırkalara ayrıl mış bulunan

müslü man çoğunluğun

yanında,

geniş hü rriyetlere, dini, siyasi ve i ktisadi h aklara sahip olan yahudi ve h ı ristiyan azınlıklar da mevcuttu. A rapça resmi dil idi. M erkezi otoritenin zayıflamasına paralel olarak dini hayat da giderek zayıflamıştı. Sosyal

1 ) Muhammed Hudari , Tarihu't-tesri'i'l-islami. el-Mektebetu' t-ticariyye 13?0. -

123

-

s.

539.


- lstsm Akeldlnln Oç Şehstyetl -

yapıyı şehi rliler, köylüler, bedeviler ve askerlerden oluşan değişik gurup ­ lar teşkil ediyordu. Cemiyette dört sosyal sınıf bulunuyordu. 1 ) Halifeler ve yakın çevreleri (akrabaları, vezir,

ordu komutanları). Bu gurup sosyal

refahın zirvesinde bulunuyordu. 2) Ulema sınıfı: idareyi tasvib eden ve etmeyen lerden meydana gelmekte idi. Üçüncü grubu şairler, dördüncü gurubu da avam tabakası olu şturuyordu. Yedinci asrın ilk yarısında parlak ve can l ı olan ilim ve kültür h ayatı ikinci yarısında b irçok alimin Moğol istilasında öldürülmesi, çok sayıda k itab ın yak ıl ması ve nehre atılarak telef edil mesiyle M ısır, Fars ve Kirman bölgeleri d ışındaki bütün ilim merkezleri sönmüştü . i st iladan kurtu l muş şanslı bölgelerden olan Fars ve Ki rman istilaya uğ rayan bölgelerden kaçan alimierin sığınağı haline gelmiş, bu sebeple bu bölgelerde can lı b i r ilmi hareket meydan a gelmiş ve yüzlerce bilginin yetişmesi mümkün olmuştu. Yetişen b i lginler sultanların maddi destekleri ve siyasi h imayeleri sayesinde medreseler kurmuşlar ve zengin kütüph a ­ neler meydana getirmişlerd ir. Bu tedbirlerin b i r sonucu o larak da islam 2 ilimleri gelişme sürecini söz konusu bölgelerde devam ettirmişti. Tabakat kitapları bu çağda yetişen i slam alimlerinin sayısın ın b i r hayli kabarık olduğuna işaret eder. i zz b. Abdüsselam (ö. 660/1 262) , ibn Hacib (ö.

646/ 1 249), Nevevi (ö. 676/ 1 277), ibn Dakik el-id (ö. 70211 302), ibn Salah (ö. 643/1 245) gibi meşhur simalar bu asrın büyük isimlerindendir. islam kültürünü kökleşti rmeye çalışan bu devrin ali mleri bu gayelerine ulaşmak için

önceden

yazılan eserleri özetlemek , şerhetmek,

yeniden tanzim

etmek ve fih ristler yapmak tarzında faaliyet lere girişmişlerdir. Mezhepleri ­ n in yaygınlaşması ve yerleşmesinin bir sonucu olarak bağımsız düşüne ­ memenin,

alimleri bu tü r faaliyetlere yöneltmiş ol ması

muhtemeld ir.

Bununla birlikte usu l, cedel, mantık ve lügat ilimlerine dair yeni eserler telif etmişler, fıkıh ve kelam kitaplarını bu ilimierin örgüsüyle örmüşlerd i r. Böylece felsefi ve dini ilimleri mezcet mişlerdir. Beyzavi'nin yaşadığı çağın siyasi ve kültürel yapısı kısaca bu durumda idi.

2) Hasan ibrahim Hasan, Tarihu·ı-islam, IV , 60- 1 54 .

-

124

-


- /s/l!m Akt!ldlnln Oç Şefıs/ye tl -

ll

BEYZAY I ' N I N HAYATI Meşh u r Eşari kelamcısı, ünlü müfessir ve büyük Şafii fakihi olan Beyzavi Ş i raz kadılkudatlığı yaptığı için "Kadı, Kadılkudat" d iye de tanın ır. Ş i raz yakınlarındaki Beyza kasabasında dünyaya geld i . Doğu m tarihi 3 kesin olarak bilinmemekle beraber yüz yıl yaşadığını bildiren rivayet doğru kabul ed ilirse h i c ri 585/1 1 89-90 yıllarında doğduğu söylenebilir. Çocukluğu Beyza'da geçt i . Babasının, Fars Atabeki Ebu Bekr b. Sa'd tarafından başkent Ş i raz kadılkudatlığına atanmasından sonra ailesiyle bi rlikte bu raya gitti ve hayatının çoğunu bu rada geç i rd i . Fars emirinin Moğollarla iyi geçin mesinin bir sonucu olarak moğol istilasından kurtu l ­ muş şanslı bölgelerden biri olan ve b u sebeple de istiladan kaçan komşu ülkelerin alimlerine sığınak teşkil eden Ş i raz'da geniş bir ilmi çevre buldu. Babasından

icazet aldıktan sonra herhangi bir ilmi seyahate gerek

kalmadan kend i memleketindeki Ehl-i sünnet ali mlerinden akli ve nakli ilimleri tahsil etti. Bizzat kend isi Hz. Peygamber' e kadar varan bir ulema 4 Bununla beraber

zinc iri sayarak bağlı bulunduğunu silsileyi zikreder.

babasının dışında d oğrudan kendilerinden istifade ettiği hocalarının kimler olduğu hakkında fazla bir bilgiye sahip d eğiliz. Hocaları arasında Nasi ­ ruddin

et-Tu si

(ö.

672/1 274)

ve

Ş ihabüddin

es-Süh reverd i (ö. 5 587/ 1 1 91 )'nin bulunduğu nakledilirse de bu u zak bir ihtimald ir. Babası ­ nın vefatından sonra Fars emiri Abaka tarafından Fah reddin eş-Şirazi'den boşalan Şiraz kadılkudatlığına tayin

edilen Beyzavi (673/1 303-4) bir

müddet bu görevde kaldı, bir taraftan da talebe yetiştirdi.

3) İbn Habib, Durretu'l-esıak f i devleti 'l-etrak, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, l l l . 301 1 , ı, 57a. 4) eı-Gayetu'I-Kusva (nşr. Ali Muhyiddin ei-Karadağil. Kahire 1982. 1 . 184. S) Ali Muhyiddin eı-Karadaği, Mukaddimeıu ·ı-Gayeti 'l- kusva, 1. 64-65.

- 125

-

Ahmet nr .


- lslt�m Akt�ldlnln Oç Şf!hslyet/ -

Kemaledd in

ei-Meğraği,

Abdurrahman

b.

Ahmed

el-l sfahani

(749/1 349) , A h med b. Hasan ei-Caberdi (746/ 1 345) ve Zeynuddin ei- Henki (

�'

��

) veya ei- Hebki (

) meşh u r talebelerindendi r.

Çeşit li ilim meclislerinde katıldığı münazaralarla şöhret yaptı. Çağdaşla ­ rından ibn Mutahhar ei- H illi (746/ 1 345) ile yazılı münakaşalard a bulunarak on a karşı üstünlüğünü

kabul ettird i . i slami hükü mleri tit i z b i r şekilde

uyguladığı için görevinden azledild i , müteakiben Fars' ın yeni başkenti 6 olan Teb riz'e gitti (muhtemelen 680/1 281 -2) . Sub k i ' n in kaydettiğine göre bu rada vezi rin de hazır bulunduğu bir ilim mec lisine katılarak ilmi vukufu ­ nu gösterdi ve vezirden tekrar Ş i raz kadılığına tayin edil mesini istedi. Onu takd irle karşılayan vezir bu isteğini yerine getird i . Eski görevine iade ed i ldikten bir müddet sonra kad ı l ı ktan ayrılarak kalan ömrünü ilim ve

mücadele ile geç i rmek üzere Tebriz'e ye rleşti. Diğer bazı kaynaklara göre

ise Tebriz'de karşılaşıp sohbet lerinden faydaland ığı şeyh Muhammed b.

( <--3�

Muhammed ei-Kühcani şefaatta bulunmasın ı

ı· kad ılığa tayin için vezir nezdinde

istemiş, o d a kendisini

ziyarete gelen

vezi re,

Beyzavi ' yi göstererek "şu yan ındaki adam cehennern:len seccade mikdan bir yer talebet mekted ir" deyince vezir şeyh in em rin i derhal yerine get i r ­ miş ,

7

ancak Beyzavi şeyh in sözlerinden etkilenerek talebinden vazgeç miş

ve tasavvuf yoluna su lu k edip kalan ömrünü Tebriz'd e eser telif et mekle geçi rmiştir. Kaynaklarda vefat tarihi konusunda 641 ile 71 6 yılları arasında değişen çok farklı rakamlar belirtilir. Ancak çoğu n luğunun kabul ettiğine 8

göre 685 (1 286-7) yılında Tebriz'de vefat etmiştir.

6) •

Subk i , et-Tabaka!, VIII, 1 58 .

Katip Çelebi bu zatın adını ei-Kühtai (

1, 1 87) de ei-Kühcani olması muhtemeldir.

/

'------" �

' �,\ - ... ,

) şeklinde kaydederse (Keşfu'z-zunun,

7) Ka tip Çelebi, Kesfu'z.zunun, 1, 1 87.

8) Beyzavi'nin hayatı hakkında bakınız: Subki, et-Tabaka!. VIII , 1 57-158; İbn Kesir, ei-Bidave ve'n-nihaye, XIII, 309; İbn Hacer, ed-Dureru'l-kam ine, Beyrut ts. 1, 1 23- 1 24; Suyuti, Buğyetu·l­ vuat

(nşr. M . Ebu'I-Fadl İbrahim), Beyrut 1 399, ll, 50: Safedi. el-Vali bi'l-vefevat (nsr . D.

Krowulsky ) ,

Wiesbaden

140211 982,

XVII.

379;

Davudi,

Tabakatu'l-mufessirin

( ns r . A.

Muhammed Umer), Kahire 139211972, 1 , 242; Tasköprizade, M i ftahu·s-sade ınsr . K . Kamil Bekri, A. Ebu'n-Nur). l< a hi r e 1 968, ll, 57, 1 0 3 : İbnu'l-i mad, Sezeratu' z-zeheb. V. 392: i smail Pasa, Hedi vvetu 'l-aı ifin, 1 . 462-463: Cevdet Sev, Te lsir Tarihi , i s ta n bul 1 9 27. s . 1 1 3 .

- 12 6

-


- ls/sm Aksldlnin

Oç Şshs/yet/ -

lll

BEYZAY I ' N I N I LMI ŞAHSIYET! V E GÖRÜŞ LERI : i slam ilimlerin in hemen hepsine dair b irço k eser telif ederek "allarne" ünvanını kazanan Beyzavi'nin güçlü b i r ilmi şahsiyeti vard ı r. Hayatından bahseden müellifler onun gen iş b i r kültüre ve derin bir ilmi vukufa sahip olduğu hususunda ittifak etmiştir. Daha çok tefsir, kelam, fıkıh ve usul-ı fıkh sahasında meşh u r olmuştur.

A. TE FSIRCI LI� I :

nu

i slam'ın doğru it i kat, iyi mau mefe ve güzel ahlaktan ibaret olduğu ­ 1 tefsir, din i l i mlerinin başı ve temel

kabu l eden Beyzavi' ye göre

d ayanağıdır. Ku r'an ' ı tefsir etmek için bütün din ili mleri yanında Arap edebiyatını da iyi b ilmek gerekir. Tefsir ayet, h ad is, satıabe sözü, d i l kaideferi ve ulemanın görüşleri d ikkate alınarak yap ı l malıd ı r. Bir icaz (ihtisar) harikası olarak kabul edifen Envaru ' t-Tenzil, onun tefsirci l iğini gösteren başlıca kaynaktır. O bu eserinde kendisinden önceki k itapları ustaca özetlemiş, dil kaideferine dayanarak yaptığı aç ıklamalarla da bir müfessir olduğunu göstermiştir. Kur'an 'd a k i akli islidiaiierin mantıki k ı yas esasına göre cereyan ettiğini kabu l eden Beyzavi eserinde tevil ile tefsiri b irleşti rmiş, bağ l ı bulunduğu ilikad i ve fıkhi mezhepleri olan Eşariyye ve Şafiiyye ' yi

deliflendirmiş,

diğer

mezheplerin

kendi

görüşlerine

delil

gösterd i k leri ayetfere temas ederek bun lara c evaplar vermiştir. Özellikle fıkhi konularda Ebu Hanife (ö.

1 50/767) ' n in görüşlerine yer vererek

bunlardan kendine göre zayıf olan lara işaret etmiştir. Ayrıca ayetlerden

1 ) .E.nvaru't-Tenzil ve Esraru'Hevi l ( Hasiyetu Seyhzade kenarında), is tanbul 1 282. ı . 485.

- 127

-


- l:ı/ll.m Akll.ldlnln Oç Ştlhs/yetl -

ç ıkarılabilecek hükümleri açık layıp farklı kıraatlara değinmiştir.

1

Beyzavi' nin tefsirci l iğ ine şu noktalarda itiraz ed i l miştir:

1 ) Ayetlere verdiği manalar birbirleriyle çelişmekte ve bazı hatalar ihtiva etmektedir.

2

2) Surelerin sonunda zayıf hadisiere yer vermişt i r ?

3) Ayetleri felsefi yorumlara tabi tutmuş, Kur'an ' ı rey ile aç ı klayıp rivayet yolunu terketmişti r. 4

4) Mecaz ve Kinayelere dayanarak yaptığı teviller seb ebiyle Sün n i tefsi r ç izgisinden ç ı k m ıştı r.

5

5) Az da olsa i srailiyyata yer vermişt i r. 6 Bunlardan bi rincisin i teşkil eden itiraz A rn i l i tarafından yapıl mıştır. Arnili ( ö . 753/1 352) ' n in Beyzavi t el s i ri n d e hatalı ve çelişki bulunduğu bilgiler, resu lun tarifi, Tevrat ın Hz. Musa' ya Firavun'un ölü münden önce veya son ra nazil olması ve Hz. Süleyman ' ın Beyt-i Makdisi bina etmesin · 7 den sonra hacca gitmesi gib i önemli olmayan konu lara dairdir. Tefsirin ­ de bu nevi kon u larda i k i üç hatanın bulunması tefsirci l iğ ine gölge düşü rü ­ cü mahiyette değildir. Katip Çelebi (ö. 1 067/1 657) i k in c i tenkidi ele alarak kalp gözü aç ı l mış ve Rabbi'nin ilhamlarına mazhar olmuş bir alim olan Beyzavi için cerh ve tadil kaidelerini kulanmamak gerektiğini savunur ve tefsirine 8 aldığı had islerin kabul ed il mesini ister. Ancak bu savun mayı had i s usulü aç ısından kabul etmek mümkün değildir. Sıddı k S ahad ı r Han ' ın yönelttiği üçüncü tenkit dirayet metoduna karşı yapı lan u mu m i bir tenk it olduğu için önemli kabul edilemez . Zira d i rayet metodu bir çok ali min caiz görüp kullandığı bir tefsir tarzıd ı r ve

Beyzavi d e bu metodu kullanabilecek seviyede bir alimd ir. 1) Envaru't· Tenzil, 1 , 69, 74-75, 237, 374,

IV,

29.

2) Amili, ei-Keskül (nşr. Tahir Ahmed ez-Zavi), Kahire ts., 1, 203.

3) Katip Çelebi, a.g.e. , 1, 188. 4) Cevdet Bey, Telsir Tarihi, s. 1 1 4. 5) Katip Çelebi, a .g.e. , ı, 187. 6) M. Huseyn ez-Zehebi, et-Telsir ve'l-mutessirun, Kahire 1 38 1/196 1 , ı, 299. 7) Beyzavi, Envaru·ı-Tenzil , lll, 63, 291 , 389, 404, 490, I V , 84 . 8) Ka tip Çelebi, a .e.g., ı. 1 88. - 128 -


- !slt!m Akt!/dlnln Oç �s Iyati -

Mecaz ve kinayelerin

ışığı altında ayetlere getirdiği yoru mlar

dolayısıyla sünni bir müfessir sayılamayacağı şeklindeki itirazın d a ilmi bir değeri yoktur. Mesela, meleklerin Arş' ı "taşı malarını" ve etrafında tavaf et melerini 1 8 , onu koramaları ve işleriyle meşgu l (] lmaları tarzında aç ıkla ­ ması Eh l-i sünnet

anlayışına aykırı bulunmu ştu r.

Halbuki bu yorum

belagat i l mine göre uygun bir izahtır. Niteki m h ami (taşımak) Ku r' an'da bu 19 mecazi man a ile ku llan ı lmıştrr. Molla Gü rani (ö. 893/1 488) 'nin adını zik retmeden Beyzavi'ye 20 yönelttiği tenkitler, ise ei-Futuhatu' r-Rebbaniwe fi def' i's-subuhati'I­ Ku ran iye (Laleli n r. 3653/5) adlı müellifi meçhul risalede c evaplandırılmış­ tı r. Daha o zaman dünyanın yuvarlak olduğunu tefsirinde belirterek

21

tabii ili mlerdeki vu kufunu da gösteren Beyzavi kendisinden sonra gelen 22 müfessirlere kaynak teşkil etmiş ve tefsirdeki şöhreti günü müze kadar ulaşmıştır.

B. KELAMCI LI�I:

Dini i l i mierin en şerefiisi ve temeli kabul ettiği kelam il miyle 23 B eyzavi' n in bu ilirnde

uğraşmayı önemli b i r veeibe olarak telakki ed en

de öne mli bir yeri vard ı r. Felsefi kültürün yaygın olduğu b i r dönemde yaşadığı için felsefe ile ilgilenmiş, kendisinden önce Razi (ö. 606/1 21 O) ile A rnid i (ö. 631 /1 233)' n in başlattığı "felsefe ile kelamı birleştirme" işini daha da ileri götürerek iki il min meselelerini birbirinden ayırt edilemeyecek 24 şekilde birleştirmiştir. Onun aşırı bir dereceye varan memzuç metodu

1 8) eı-Mü'min 40!7. 19) eı-Ahzab 33!72.

20)

Gayetu'ı-emani , Süleymaniye Ktp. , Halet E lendi nr . 26, v r . lb .

2 1 ) Envaru't-Tenzil, 1 , 86.

22)

Elmaltlt, Hak Dini Kuran Dili, istanbul 1936, X , 508 .

23) Tavaliu 'l-envar min metali'i'l-€nzar, is tanbul 1 305 , s . 8 . 24) İbn Haldun, Mukaddime, Kahire ts . s . "30.

-

129 -


- lsll!lm Akl!lldlnln Oç Şl!lhs/yef/ daha sonra Teftazani ( ö. 791 / 1 389) ve G üreani (ö. 81 6/ 1 4 1 3) ' yi etkilemiş ­ li r. B eyzavi ' ni n kelamcılığını yansıtan bazı görüşleri şöyledir: Alemin hadis ve mümkin oluşu 2

5

6

ve d eğ işikl i klere maruz kalış ?

yoluyla varlığı bi l inen Allah ' ın mah i yeti idrak ed i le mez: zira o, sonlu ve m ürekkep bir

varlık değ ildir.

Zatını niteleyen (haberi)

sıfatlarının da

2 mah i yeti bilinemez. 7 B u sebeple de onun ahirette nasıl görüleceği nasıl 28 Allah ' ı n sıfatıarını zatından ayrı olacağı dünya şartlarıyla idrak edilemez. 9 olarak düşünmek mümkündür ve bu onun birliğ i ne hale! get i rmez. 2 Kulların sorumlu olması için, ol madan

yapabi l meleri

gerekli

fi ilerini Allah ' ın yaratmasına bağl ı

değildir.

Onların

fiilierinden

sorumlu

tutulmaları, f i i l i n meydana gelmesinde kısmi etki yapacak bir güce sah ip bulunmaları sebebiyledir.

30

Peygamberlik sadece Allah ' ın irade ve ihsanına bağlı olup pey­ ' gamberin fizik yapısıyla alakalı değildir ? Kıyametin kopmasından önce dec c al ortaya çıkac ak ve Hz. i sa gökten inip onu öldü recektir.

32

Bizatihi müdrik bir cevherden ibaret olan

insan, esas cevherine dah i l olmayan bedeninin yok ol masından (öldükten) sonra da bu özelliğini devam etti rir ve önceden h issettiği lezzet ile 33 elemleri yine h i sseder. M i zan, ahirette herkes taraf ından görülebilecek 34 olan dili ve iki gözü bulunan bir tartı aletidir. Cennet' i n yeri bu alemin dışında yed inci kat göğün üstündeki Sictre-i m ünteh a ' nın yanındadır ve halen mevcuttur. Cehennem ise yedinci kat yerin altındadı r. Cehennemde

25) Ta vaıiu'ı-envar, s. 322. 26) Envaru' t-Ten:ziı, ı , 322.

27 ) Tavaliu'l-envar, s. 378; Envaru' t-Tenzil, ı, 695. 28) Envaru· ı-Tenziı, 1, 303.

29 ) Tavaliu'l-envar. s. 362 .

30) Envaru'I-Tenzil, ll, 1 32. 3 1 ) Aynı eser , lll, 128. 32) Aynı eser . ll. 82. 33) Aynı eser .

ı,

687.

34) Aynı eser , ll. 228.

- 130 -


- Isitım AktJid/nln Oç Ş!Jhslyetl -

eb ed i olarak kalacak olanlar sadece kafirlerd i r. Husun-Kubuh

35

ikiye ayrılır: Şayet husun ve kubuha konu teşkil

ed en şey, prat i k akılla ve doğuştan bilinecek bir husus ise bunun ak li oludğunda ihtilal yo ktur. Ahirette kendisine sevap ve ikabın t erettüp ettiği 6

nakle bağlı bir mesele ise bu takd i rde aklın b i lgi alanı dışında kal ı r?

i manın hakikat ı kalp ile tasdi k etmekten ibaret ol makla birlikte kula farz olan imanın gerçekleşebilmesi için dil ile i k rar etmek gerekir. Zira gerçeği bi lip de onu dili ile ifad e etmeyen inatçılar Ku r'an'da kötülenmiş ­ 7 tir ? A mel ise imanın rükün lerinden değild i r, ancak üzerinde b ina bu lun ­ mayan bir temel, insan için yeterli olmadığı gib i, amelsiz i man da insan 38 için yeterli değild i r. Dini emi r ve yasaklar bütün insanlar için olup kafirler 9 de bun lardan ötürü azaba uğrayacaktır. 3 Hayatta b ulunan kafirler için 40 istiğfarda bulun mak caizdir. Beyzavi, felsefe ile kelamı birleştirmesine rağmen kelamcıların görüşlerini

savu n muş,

bazan

seletin

görüşlerini

benimsemiş,

iman

konu sunda Eş'arilerden farklı düşünmüş bir kelamcı olarak görün mekte ­ d i r. Yazdığı eserlerle usul-i fıkıh sanasındaki b i lgisini de kabul ett irmiş­ t i r. Onun bu cephesin i Celaleddin Abdurrahman el-Kadı Nasıruddin ei­ Beyzavi ve eseruhu fi usu li'l-fıkh ad l ı kitab ında inceleyerek ortaya koy­ 1 muştur. 4 Beyzavi usul-i fıkıhta Fah reddin Razi (ö. 606/1210) ile Tacüddin U rmevi 'nin tesirinde kalmış ve bunların metcxluna uyarak eserlerini telif etmiştir. Fıkıhtaki yerini ise Ali ei-Karadaği ei-Gayetu'l-kusva' nın mu kad ­ d i mesinde ele almıştır.

35 ) Ta valiu 'l-<=nva r , s . 446, Envaru'l-Tenzil, 1 , 279, 671 ; IV, 441 , 453 . 36) Tavaliu'l-<=nva r , s. 40 1 . 37) E nvaru' t-Tenzil, 1 , 87, 1 30 , ll, 76. 38) Aynı eser, ll, 207; I V , 469 . 39) Aynı eser, ll , 84 . 4 0) Aynı eser, ll. 356. 4 1 ) Eser Kahire'de yayımlanm ıştır , 1 401 / 1 98 1 . - 131

-


- lstıım Akııfafnfn Oç Şııhstyett -

C. S U FI LI � I: Beyzavi'nin şeyh Muhammed b. Muhammed ei-Kühcaıı i ile olan il işkileri ve eserlerindeki bazı görüşleri onun tasavvufla da ilgilend iğin i gösterir mahiyettedir. Azerb aycan şeyh i olarak da b i l inen ve mutasavvıf ­ 42 B eyzavi, nefis terbiyesini i slam'ın temel lara verilen ünvanlarla an ı lan 43 rükünlerinden b i ri olarak kabul eder. Ona göre A llah ' ın insana verdiği 44 beş kab iliyel vard ı r. Bunlar Kur'an'da her birine işaret ed ilen duyu, hayal, akıl, müfekkire ve kudsiyel güçleridi r. insan kudsiyel gücü saye ­ sinde gayb bilgisine ve melekut aleminin sırfarına vakıf olur. Ancak bu güç sadece peygamberlerde ve b i r de velilerde mevcuttur. Veliler bunun 45 insanın bu meleklerin ilhamı vasıtasıyla da bilebi l i r.

dışında gaybı

mertebeye ulaşabil mesi

için

şehvet duygusu ile dünya malına olan 46 arzusunu yok etmesi gerekir. Beyzavi'nin tasavvufi görüşleri hakk ıda fazla bilgimiz yoktur. Öyle anlaşılıyor ki tasavvufla ilgilenmesi ömrünün son devirlerine rastlamıştır. Tasavvufa dair sadece b i r eser telif ett iğinin bilinmesi de bunu göstermektedir. Beyzavi tefsir, kelam, fıkıh ve usul-ı fıkhın d ı şında hadis, nahiv, mantık, astronomi, tarih ve kozmografya ile de i lgilenmişt ir. Eserleri uzun müddet Osman l ı medreselerinde ve d iğer ilim mec lislerinde ders kitabı olarak okutul muştur.

42) ibnu'l-imad,

Sezeratu'z.zeheb, V , 392.

43) Envaru' t-Tenzil,

1,

485.

44) en-Nur 24135.

428-429; IV . 329-330.

45) E nvan ı ' t-Terızil, lll, 46) Aynı eser . ı .

57 1 .

- 132 -


- /si11.m Akilidinin Oç ŞMısiyerl -

IV BEVZAV I ' N I N ESERLERI

Beyzavi'nin

gün ü mü ze kadar gelmiş eserleri daha çok tefsir,

kelam, fıkıh , usul-ı fıkıh ve nahve daird ir: ı) Envaru't-Tenzll : Ü zerinde 255 c ivarında şerh ve haşiye yapılacak kadar takdire mazhar olan tefsirini telif ederken Zemah şeri (ö. 538/1 1 44) 'nin � ].ill ' ından, Fah redd in er-Razi (ö. 606/ 1 2 1 0) ' n in Mefatihu' l-qayb' ından ve Ragıb

el- i sfahan i

(ö.

503/1 1 OS)' n in

ei-Mufredat' ından

büyük

çapta

faydalan mıştır. Ancak bu eserleri tefsirde başarılı bir şekilde mezcederek

hem yeni bir kitap meydana getirmiş, hem de ayetleri kendi görüşüne göre tefsir etmiştir. B ilhassa ei-Keşşaf'ta yer alan Mutezili görüşleri tenkit ed ip çürütmeye öne m vermiştir. Yedi Meşhur kıraata (ei-Kıraatu ' s-seb 'a), i mam Ya' kub (ö. 205/821 ) ' un kı raatını ekleyerek eserinde kıraatları se k i ze ç ıkarmıştır. Envaru't-Ten zil üzerinde yapılan çalışmaların sayısı hakkında kaynaklarda farklı bilgiler vardır. Su rsalı Meh met Tahir (ö. 1 344/1 925) Envaru't-Tenzil üzerinde 46'sı şerh ve haşiye, 25 'i talikler 47 ol mak ü zere toplam 7 1 çalışmanın yapıldığını kay(jeder. Brockelmann 48 49 bu sayıyı 83'e ç ıkarır. Cevdet Bey ise bunların 255 olduğunu belirtir. Kat ip Çelebi (ö. 1 067/1 657) de bu çalışmaların önemli bir kısmını zikre ­ 50 der. Envaru't-Tenzil üzerinde çalışma yapan şerhci ve haşiyec i lerin bazıları şunlard ı r. i bnu't-Temc id, Suyuti (ö. 91 1 /1 505), Zekeriyya el-En sari (ö. 956/1 520), Ş eyhzade (ö. 951 /1 544) , Gu rabzade, Ganizade Nadiri,

47) _0smanlı Müellifleri,

istanbul 1 333, 1, 334-336.

� 8 ) _GAL, Suppl, 738-743.

49) Telsir Tarihi, s. 1 1 3 . SO)_Kesfu'z-zunun,

1,

1 88-1 9 1 .

- 1 33 -


- lst11m Aklltdinin Oc ŞIJ.hstyett -

Muhammed Şirvani (ö. 91 211 506), Sacdi Çeleb i (ö. 945/1 539), Sadreddin Şi razi (ö. 1 050/ 1 640) , Sinan Efendi (ö. 986/1 578) , Abdü lhakim es-Siyalkuti (ö. 1 067/1 656), Şihabuddin ei- Hafaci (ö. 1 069/ 1 659), ibrahi m b. Muham ­ 51 med el-i sferayin i (ö. 95 1 /1 544), Halhali.

2) Havassu'I-Kur'an: 52 mü stak il bir eser Sü leymaniye Kütüphanesi'ndeki bir yazmada olarak Beyzavi ' ye nisbet ed i len bu risale surelerin fazilet in e daird i r. 3) Tavall'u'l-envar min rnetall'l'l·enzar: Kelamla ilgili en hac im li eseri olan k itabın tan ıtımı aşağıda gele cektir.

4) Mıabahu'l-ervah: Beyzavi ' n in

kelama dair ikinci telifi olan eserin tan ıtımı yine

aşağıda yapılacaktır.

5) Muntehe'l-rnuna fl şerhl esmalll ahi'J-husna: Envarü't-Tenzil'de kendisine ait olduğunu zik rettiği5

3

ve tanıtımı

son kısırnda yapılacak olan bu eser de kelam bilimine dair bir teliftir. 6) MlnhacO'I-vusul Ila llml'l-usul: Usuli Fıkha dair muhtasar bir k itap olan bu esere de kendisinden sonra gelen bir çok alim değer verip üzerinde şerh ve haşiye tarzında çeşitli çalışmalar yapmışlard ı r. Bir mukaddime ve yedi bölümden oluşan eseri B eyzavi U rmevi'nin � ad lı kitabından ihtisar etmiştir. Fah red ­ din Carberdi (ö. 746/1 345) , Şemseddin el-l sfahani, Muhammed ei-Cezeri (ö.

883/1 429) ,

Tac eddin

es-Subki

(ö.

n 1 1 1 370) ,

ibnu' I-Mu lkin

(ö.

80411 401 ) , Ubeydullah el-ibiri (ö. 743/1 342) . Kadı Zekeriyya ei-Ensari (ö. 9261 1 5 1 9) ve daha başkaları esere şerh ve haşiyeler yazmıştır.

54

Eser

matbudur (Kahire 1 326). 5 1 ) Bu eserlerin hepsi Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde mevcul\ur . bk. lll . Ahmed nr. 146, 1 87 , 1 89, 1 90, 1 9 1 , 1 92 , 1 99, 202, 203, 207, 208, 209, 2 1 0, 212. 213, 214; Revan Köskü nr. 1 6 1 , 1 62, Emanet Hazinesi nr. 58 1 , 584, Medine nr. 1 4 1 , 144, 1 50.

52) Halet E fendi, 53 ) IV, 480.

nr. 800. 2 13a.

54) Katip Çelebi. a.g.e ..

ll .

1 878-1 880.

- 13 4

-


- Isitım Aktıldlnin Oç Ştıhslyat/ -

7) ei-GeyetO'I-kusve fl dlreyetl'(.fetve: Gazzali (ö. 505/1 1 1 1 ) ' n in Şafii fıkhına ait el-Basit adlı eserinden ihtisar ett iği ei-Vasitü'l-muhit bi ektari ' i-B asit' in özet idi r. Eser Ube�ul/ah 55 56 b. Muhammed ei-Fergani , Muhammed b. Es' ad et-Tüsteri (ö. 735/ 1 334), Muhammed b.

Muhammed ei-Aksarayi {ö. 791 /1 389), Mu ­ 57 hammed b. Muhammed ei-Vasıti (ö. 71 8/1 3 1 8) , i b rah i m b . Abdurrahman 59 58 ei- Umeyri , i b n Dakik el i d (ö. 702/1 302) , Muhammed ei-Yemani (Asal 60 tarafından l l , 1 1 56), i bnü ' I-Akuli (ö. 797/1 394) , Musa b . Muhammed -

şerhedilmiştir. Ebu Abdullah Muhammed b. Zah i r taratından da ei-Kifaye 61 nazma çevril miştir. el-Gaye, A l i Muhyiddin ei-Karadaği' nin

ad ıyla

tahkikiyle neşred i lmişt i r (Kahire 1 402/1 982).

8) TuhfetO'I·ebrar: Şerhu Mesabihi's-sünne adıyla da bilinen kitap Bagavi'nin Mesabi ­ hu's-sünne adl ı hadis mecmuasının şerhi olup Beyzavi' ye ait o lduğu 62 kendi ifadesiyle sabitt ir. Gi rişinde i slam ilimlerinin taksimi ve hadis usulüne dair bilgilerin yer aldığı şerhte itikadi ve fıkh i mezheplerin farklı görüşleri bel i rtilir. Eserin birçok yazma nüshası

mevcuttu r (bk. msi.

Sü leymani ye Ktp. , Hacı Beşir Ağa n r. 1 49, Fatih n r. 968, H. Hüsnü Paşa n r. 235). B rockelmann , Mesab ihü ' s-sünne ü zerinde Tebrizi' nin telif ettiği M i skatü ' I- Mesabih adlı esere B eyzavi tarafından Serhu Mıskati'I-Mesabih 63 adıyla b i r şerh yapı ldığın ı belirtiyo rsa da bu yanlıştır. Çünkü Hatib et­ 64 Tebrizi 'n in 737 yılından son ra vefat ettiği şüphesizdir. Binaenaleyh söz konusu şerh e Beyzavi'nin haşiye yazması zaman bakımından imkansı z ­ dır. 55) Topkapı Sarayı Ktp., Koğuşlar, nr. 768. 56) Topkapı Sarayı Ktp., lll, Ahmet, nr. 1 059. 57) Katip Çelebi , a.g.e., ır, 1 1 92. 58) Selim Ağa K tp., nr. 268 . 59) Topkapı Sarayı K tp., Revan Kö&kü, nr . 642. 60) i�.mail Paşa, idahu'l-meknun, ll, 1 40. 61) Katip Çelebi, a.g.e., ll, 1 1 93.

62) Envaru't-Tenzil , l l , 283. 63) _f,A L, Suppl . , 1 . 62 1 .

64) Nasıruddin ei-Eiban i , Miskatu'I-Mesabih ıGiri sinde). Dımask 138011960 . 1 . 3 .

- 13 5 -


- ls/em Akeldlnfn Üç �styetl -

9) LubbO'I-elbab tl llmi'H cra.b: ibn Hacib (ö. 646/ 1 249) ' in zikret m ed iği nah iv kaidelerine temas ederek ei-Kafiye ' n in eksikli klerini tamamlayan eser, b i zzat Beyzavi'den başka B i rgivi (ö. 981 /1 573)

li mtihanü' l-ezk iya) ,

Bayezid b. Abdülgaffar el­

Kon evi (Mud ricü ' l-fevaid), Muhammed b. A l i ei-Kunbati (Hulasatü' l-kutub) tarafından şerh ed i l miş olup B i rgivi şerhiyle birlikte basılmıştır ( i stanbul 1 270, 1 305).

1 O) NlzamO't-teverl h: Hz. Adem'den

itibaren

müellifin

vefatına

kadar geçen

olaylar,

özellikle peygamberler tarihi ve ayrıca E meviler, Abbasiler, Samanoğu lla ­ rı, Gazneliler, Deylemiler, Selçuklular ve Moğollar hakkınd a değerli bilgile r ihtiva ed e n ve Farsça yazılan kitap Seyyid Mansu r tarafından neşredil ­ mişt i r (Haydarabad 1 930). Eserin Süleymaniye Kütüphanesi'nde .

.. h ası vard ı r. 65 nus

1 1 ) Alsale 11 ta'rlfatl'l·ulum

ye

yazma

mevduatlha:

Din i ve gayr-ı d ini ilimiere ait tarifierin yapıldığı ve konu larının 66 belirtildiği risale o rta boy üçbuçuk varaktır. Kaynaklarda

Beyzavi'ye

n isbet edild iği halde günü müze

kadar

ulaşmayan eserler d e şunlardır:

1 2)

.e.ld.d.a.b (Kelam).

1 3) Şerhu'J.Metall S i racüdd in ei-Urmevi (ö. 682/ 1 283) ' n in mantığa dair eserinin şerhi.

14) Mırsadil'l-efham lle mebadl'l-ehkam ibn Hacib (ö. 646/ 1 249) ' i n Muhtasaru Müntehe's-suli ve'l-emel ad l ı 67

eserini şerh id ir ki buna kendisi d e Envarü't-Tenzil'de temas eder.

1 5) Şerhu'I-Minhac (kendi eserine yapt ığı şerh). 1 6) � (tefsir) . 65) Ayasofya.

nr. 3605.

66) Süleymaniye Kip . .

67) l l , 6 8 , 359.

Esad E lendi. nr. 3684/1 4 .

-

136

-


- ls!l!l.m Akııldlnln Gç Şııh s/yetl -

1 7) Şerhu Mukaddlrnetl lbn Haclb. 1 8) Ta'llk ala Muhtasar! lbn Haclb. 1 9) Şerhu'I-Mahsul min llrnl'l-usuı . 20) Şerhu MOntebebi'I·Mahsul fl'l-usul : Her i k i eserin aslı Fah reddin er- Razi (ö. 606/1 21 0)' ye ait usul-i f ı k ıh kitaplarıd ır. 21) Muhtasar 11'1-hey'e. 22) Şe rhu 'l-fusul ll 't-Tusl (astronomi). 23) Şerhu'I-Kaflye (nahiv) . 24) Şerhu't-Tenblh:

Ebu i sh ak eş-Şi razi (ö. 476/1 083) ' n in fıkha dair eserinin şerh i. 25) et· Te hzlb ve'l-ahlak: Tasavvufa dair b ilinen tek eseridir. Beyzavi'ye ait o l mad ığı halde lakap benzerliği sebebiyle ona nisbet ed ilen eserler de şunlardır: eı-lrşad

fi'J.frkh, et-Tebsrra fi'J.frkh, et-Tezklre

eserlerin üçü de Ebu Bekr ei-Beyzavi'ye aittir.

68

11'1-furu: Bu

Süleymaniye Kütüphane ­

s i kataloglarında Beyzavi'ye n isbet edilen Fetava fi hakkı'ş-Şeyh ibni'I­ 69 A rabj ad lı risale Ebu ' I-Kasım b. ei-Hüseyn ei-Beyzavi' nin, Tebsirat ü ' l­ 70 muntehi ad lı eser Sadreddin Kooevi' nindi r.

68) Subki, Tabakat, IV, 97, Ka tip Ç elebi, a.g.e . , ı, 392; i smail 69) Laleli, nr. 372019. Hacr Mahmut Efendi. nr . 2522. 70) Ayasofya. n r . 1 69 1 , 1 692. - 137

-

Pa�a. Hedivve ı u ' l -arifin . ı. 462.


-

ls /sm Aksldlnin Üç Şshslyetl-

V

KELA M LA I LG I LI ESERLERI NIN TANI TIMI: A. TAVALI ' U ' L-ENVAR. Eş' ariyye mezhebinin

meşhur kaynaklarından

sayılan eser bir

mukaddime ile üç böl ü mdEm oluşu r. G iriş mahiyetindeki mukaddi mede mebadi (nazar, tasavvur, tasd ik, bedihi ve kesbi bilgiler), tarif (hadd-i tam, hadd-i nakıs, müfred ve mürekkeb), k ıyas ve çeşitleri (kati, zanni, akli ve nakli deliller), nazarın hükmü ve değeri gib i mantık il miyle alakalı konu lara yer verilir. Bu mevzular işienirken muhalif mezhep ve tı rkaların fiki rlerine temas edilir ve gerek li tenkidler yapılır_ Mu kaddime, marifetullaha tahsis ed ilen bir bahisle son bulur.

Birinci bölümde " mü mkinat" ana başlığı altında külfiyat ( malum,

mevcut, madum, zihni varlık, harici varlık, Allah ' ın vücubu, mah iyet,

hakikat, imkan, kıdem, hudus, vahdet , kesret, illet, malul), arazlar (a' raz, a'yan, kemiyet, keyfiyet. akli ve h issi duyu mlar) ve cevherler (cevher ve c i si mlerin hudusu, u l vi c isimler, semavi ve aradi nefisler, nüfus-i nat i ka ve ruhlar) konuları yer alır. i kinci bölü mde ilahiyyat bahisleri, üçüncü bölümde peygamberlik ve buna bağlı olarak sem ' iyyat konuları ele alınır. Kitabın sonunda, Şia'yı red maksadıyla i marnet bahsi eklen miştir. Kitap, ashabın fazileti konusuyla nihayet bulu r. Muhtevası itibariyle, önceki kelam kitaplarında göze çarpmayan bir

tartibe sah ip bu lunan Tavali'nin mukaddi me k ısmı ile birinci bölü m -ki bu

bahisler yaklaşık o larak kitabın üçte i k isini teşki l etmektedir- kelam il min in

vesaili durumunda olan felsefi bah i slerden oluşmuştur. i slam akaidinin

ana konularını teşkil eden i lahiyyat. nübüwat ve sem'iyyat bahislerine ise

kitabın üçte biri gibi çok az bir k ısmı ayrılmıştır .IruLa!j. felsefi bahislere bu .

- 138 -


- ls/em Ak eldinin Oç ŞMıslyetl ·

derec e yer vermek suretiyle kelam kitaplarının adeta felsefe kitabı haline 1 gel mesinde şekil ve muhteva bakı mından öncü lük yapmıştı r. 7 Böylece Razi (606-1 2 1 O) ile Am idi (63 1 / 1 233) tarafından başlatılan felsefe ile kelamın mezc işi Tavali'de en üst noktaya ulaşmıştır. Daha sonra telif ed ilen Serh u ' I-Mekasıd ile Serhu ' l-Mevakıf, Tavali ' in planını örnek alarak, felsefen in tabiyyat ve kısmen ilahiyyat bahislerin i kelam ilmine ilave et mişler ve mezkur iki il min problemlerinde bir birleşme meydana get i r 72 . ı e�d ı' r . mrş Tavali üzerine çeşitli alimler tarafından yapılan şerhlerin ilki Ubeydullah b . Muhammed el- i biri'nin (743/1 342) yaptığı Metal i'u'l-Enzar 73 En meşhu ru ise Şemsuddin Mahmud b. ala Tayali'l-i'l-envar'dır. Abdu rrah man

el- i sfahan i'nin

(749/1 349)

yazd ığı

Metaliu' l-Enzar

ala

Tavali ' i ' I-Envar'd ır. Zamanında önemli h i zmetler ifa eden bu şerh üzerinde de çalışmalar yapılmıştır. Bu meyanda Seyyid Şerif Gü reani (81 6/ 1 4 1 3} , Hamiduddin b. Efdaluddin el-Huseyni (908/1 502) , Mustafa Evhaduddin Yarhisari (91 1 / 1 505), Nureddin b. Yusuf Sarıgürz Efendi (934/ 1 528), Muslihuddin Muhammed el-Lari (979/1 571 ) ve daha başkaları tarafından 74 haşiyeler yazıl mrştır. Mezkü r iki şerhin dışında Hacı Paşa el-Aydini (81 6/ 1 41 3) , Zeynuddin Abdu rrah man b. Muhammed ei-Kazvini (836/ 1 432), Hocazade

Mustafa

b.

Yusuf

(893/ 1 483) ,

Celaleddin

ed- Dewan i

(908/1 502), Kadı Zekeriyya b . Muhammed el-Ensari (926/1 5 1 9} , i brah i m b . Muhammed el-i sferaini (943/1 536) , Taşköprizade Ah med b. Mustafa 75 .IaYaU

(969/1 561) ve diğer ali mler .IaYa!i üzerine şerh ler yazmışlardır.

ayrıca hicri 1 1 65 yılında Üsküplü Kadı Hacı Mustafa S rdkr tarafından 76 Türkçeye tercüme edilmiştir.

71)

İbn Haldun, M ukaddime, Kahire 1 322, s. 254.

72) İzmirli, Yeni ilim-i Kelam, 1, B7.

73) Sü l ey ma ni y e K tp . , Fatih nr . 344.

74) Ka tip Çelebi, a .g.e., 1 1 1 6; M e hm e t Tahir, Osmanlı Müellifleri, 1 , 34 1 , ll, 53.

75) Katip Çelebi. a.g.e., ll,

1 1 17;

Brockelmarın, .:fu!ımL, 1 , 742-743.

76) Süıevmanive K tp . , Giresun nr . 74 .

ismail Pasa. idahu 'l-meknun.

- 139 -

istanbul

197 1 .

ll. B?:


- /s/ıım Akııldlnln Oç Şahsiyet/ Kelam ilmi sahasında yazılmış özlü b i r eser mahiyeti arzeden Tavali muhtevasının tertibi, konuların karakterine uygun ifade ve istid lal ­ lerinin sağlamlığı sebebiyle olacaktır ki felsefe ile mezcedilmiş kelam devrinin makbul bir metni kabul edilmiş ve asırlarca alimierin itibarın ı kazan mıştır. Osmanlı med reselerinde i sfahani'nin şertıiyle bi rlikte uzun müddet 77 ders k itabı olarak okutulan eserin i lmi neşri yapı l mamış olup i stanbul 78 kütüphanelerinde çeşitli nüshaları mevcuttur. i sfahani'nin şerhiyle birlikte hicri 1 305 yılında ist anbul'da, 1 323 yılında da Kah ire'de bası l mış ­ tır.

8.

MISBAHU'L-ERVAH:

Eserin Süleymaniye Kütüphanesinde

iki yazması mevcut olup

bunlardan Laleli 786 nurnarada kayıtlı nüshada müellifin adı yanlışlıkla Ö me r b. Abdullah diye yazılmıştır. 2286 nurnarada kayıtlı olan diğer yazmada ise yazarın adı Kadı Beyzavi diye k a}d edilmiştir. B i r mukaddime ve üç bölümden oluşan eserin girişinde mantığın ana konularından tasavvurat ve t as::l ikat kısımları özetlen i r. Mümk inat bahsinin ele alındığı birinci bölümde b i lgin in taksi mi, varlık-yokluk, i mkan­ vücub, vahdet-kesret, illet- malul, araz ve cevher konuları işlenir. i lahiyat bahislerine ayrılan i k inci bölümde i mkan delili aniatıld ıktan sonra Allah ' ın (tenzihi, subuti, fi'li, haberi) sıfatları inceleni r. Üçüncü bölümde ise peygamberlik , kabir h ayatı, ölümden sonra

d i riliş, hesaba çekilme, sı rat, mizan , cennet ve cehennem g ibi ahi ret bahisleri kısaca belirtilir. Eser imarnet konusuyla son bulur. Küçükboy kırkiki varak olan ve öğrencilere h itap eder mahiyette olan eser Tavaliu'l-envar' ın mahtasan gibi görünmektedir.

77) ismail Hakkı Uzuncarsılı , Osmanlı Devleti 'nin itmivve Teskila h . Ankara 1 984. s. 2 1 . 78) Hacı Besir Ağa nr. 1 50; Şehid Ali Pasa. nr. 1 703: Şehzade Mehmet nr . 6d. -

140

-


- lsi�m Ak�ldlrılrı Oç �s/yet/ -

C. M U NTEHA' L- M U NA Fl Ş ERHI ES MAI LLAHI 'L-HUS NA: B e yzavi n i n Esma-i hüsna ad lı telif türüne dair o lan eseri i l min '

değerini dile getiren bir mukadd ime ile başlar. insana ait en değerli n itel ik ol masına rağmen beşeri b i lgin in, A llah ' ın zat ve sıfat iarını künhüyle bil meye yet mediği aniatıldıktan sonra Kur'an'da ve hadislerde belirtilen 99 esnıa-i hüsnanın aç ı klamasına geçilir. i k i bölümden oluşan eserin birinci bölü münd e esma-i hüsna had isi, isim, i si mlendirme, isim verilen varlık konuları Eşari ve Mutezile mezhebi ­ ne göre delilleriyle b irlikte tartışıl ı r ve ilahi isimlerin Mutezile'nin öne

sürdüğünün aksine, dini nasların bildirmesine bağlı olduğu vurgulanı r. Daha sonra ilah i isimlerin menşei, an lamları ve bunları anmanın d ini değeri üzerinde d u ru lu r. i kinci bölümde hadiste belirtilen 99 ismin dışında kalan, fakat Kur'an ve Sünnette yer alan diğer ilahi isimler aç ıklanır. Eserde Gazzali (ö. 505/1 1 1 1 ) ve Fahreddin er- Razi (ö. 606/1 21 0) den nakiller yapılır. Ebu Hanife (ö. 1 50/767)'nin bu konuya dair görüşleri ­ ne yer verilerek tenkid ed ilir. Ayrıca Mutezilenin tenkidine ağı rlık verillr. 79 E serin bir n O shası Süleymaniye Kütüphanesinde mevcuttur.

79) Şehid Ali Pasa,

nr.

428.

- 141 -


- /sfl!lm Akl!lldlnln Oç ŞI!Jhslyetl -

S O N UÇ:

Öyle görünüyor ki Kadı Beyzavi, Moğolların Bağdad ve elvarını işgal etmesiyle kesintiye uğrayan ve geçici b i r duraklama dönemine giren isıarn ilimlerinin yeni bir gelişme sürec ine gi rmesinde önemli rol oynamış i slam ali mlerinden biridir. i slam ilimlerin i sentezci bir metod geliştirerek ele al ması, yorumlaması ve benimsediği metodu eserlerinde başarılı b i r şekilde uygulaması onun e n önemli özelliğidir. Edebiyat, felsefe ve mantık gibi sosyal ili mierin yanında astronomi ve diğer tabii ilimlerden de fayda ­ lanarak geliştird i!;ii sentezc i metodu bir anlamda din i mezhepler arasında da uyguladığı görülmektedir. Nitekim felsefe ile kelamı birleştiren bir eşari kelamcısı olmasına rağmen haberi sıfatlar sonusunda selef ulemasının temel görüşünü yansıtan agnostik bir tutumla yaklaşması, cennetin yedi kat göğün üstünde, cehennemin ise yedinci kat yerin altında bulunduğuna inanan selef mezhebi ile aynı görüşü paylaşması; Zemahşeri'nin Mutezile mezhebi esaslarına göre telif ettiği ei-Keşşaf' ı , Envaru'ı-Ten zil adlı tefsiri için belagat konularında temel kaynaklarından biri olarak seçmesi ve Zemahşeri'n in

Ehl-i sünnet dışındaki mezheplerden

olmasını , ondan

istifade etmekte bir engel kabul etmemesi gibi hususlar öne sü rdüğümü z görüşün aç ık delilleridiL Beyzavi'nin sentezc iliği bu noktada da kalmak ­ tad ı r. Başlangıc ından beri kelamcıların büyük çoğunluğu itibariyle karşı ç ıktık ları bazı tasavvufi görüşleri benimsemekle de kelam ve tasavvufu mezcetmiştir. i lhamı bir ilim kaynağı kabul etmesi, gayb ın velilik derec e ­ sine ulaşmış insanlar tarafından bileneceğini kabul etmesi bu konuya ait aç ı k örneklerdir. Netice olarak Beyzavi'nin kullandığı sentezci metodun üç boyutu bu lunduğunu söyleyeb iliriz: 1 ) Edebiyat. felsefe ve mantıkla kelam ve tefsiri mezcet mişt ir. 2) Kelamla tasavvufu uzlaştı rmaya çalışmıştır. 3) Mu te zi l e ve selef metodlarından ya rar lan mışt ı r - 142 -

.


Ä°NDEKS



İNDEKS AtxJulkahlr ei -BaQdadl , 1 1 9

Deccal, 49, 1 30

AtxJurrahman b. Avi, 57

Ebu All ed-Dekkak,

AtxJurrahman b.

Ebu Bekir, 20, 56

Mehdi, 1 5

n

AtxJurrezzak b . Hemmam, 1 5

Ebu Cafer et-Tahavl, 92

Ahmad b . Hanbal and the Mıhna, 1 7

Ebu Davud, 1 6 , 53

Ahmed b . Hanbel, 1 3-2 1 , 23-30, 34-4 1 , 43,

Ebu Davud et·Tayallsl, 75

47-49, 5 1 -55, 59·62, 69

Ebu Hanife, 57-58 , 79 , 82�3. 1 27 , 1 4 1

Akaldu's-selef, 1 9

E b u Hatlm er-Razi, 1 6

All b . ei·Medlnl, 1 6

Ebu Mansur ei-Maturldl, 7 1

All Sami en-Neşşar, 1 9

E b u Nasr ei-Farabl, 7 1

A m m a n , 66

Ebu Said ed·Darlml, 37

Ammar Tallbl, 1 9

Ebu lshak ei-lsferaylnl, 7 1 , 79, 1 06

ara z , 76, 96, 1 1 4, 1 40

Ebu'I-Huseyn el-Mala tl, 70

Ar ş , 39

Ebu'I·Muln en-Nesefl,

Azerbeyca n , 1 32

ecel, 34

Bahreyn, 66

Ehl·l bldat, 23, 25 , 54, 75

83, 1 1 9

35, 45, 54, 57·

basar, 26

Ehl·l sünnet, 20, 22, 26, 33,

BaQdad, 1 9 , 71 , 1 42

58, 62, 69, 7 1 -72, 74-75, 79, 87, 1 1 5 , 1 1 9,

Be::llr As he bı, 57

1 25 , 1 29 , 1 42

Berbeharl, 69

Emin, 1 3 , 73, 84, 86 , 88

Bayhakl, 1 7 , 24, 33, 39 , 58

e sma-1 hüsna, 1 4 1

Brockalmann, 85, 88, 1 33 , 1 35

Esnevl,

Buharl, 16, 38, 40

Eşarl, 72, 87, 89, 106, 1 13 , 1 1 9, 125, 1 4 1

77, 1 1 4

BlıveyhcQulları, 66

Fuad Sezgln, 7 7

Blrglvl, 1 36

Gaznalller, 6 6 , 1 3 6

Cebrlyye, 1 4

Gazzall, 2 4 , 1 35 , 1 41

cehenne m , 50, 140

haberi sıfatlar , 26, 3 1 , 33, 70, 75 , eo, 84, 92,

Cehmlyye, 14, 2 1 , 24, 36, 40, 42-43, 45-45,

100, 102, 1 05, 1 1 9 , 1 42

49-50' 54' 79

halku'I-Kur'an, 1 6 , 26, 39-40 , 43 , 45

Celaleddin ed-Devvanl, 1 39

Harlcller, 1 3

cennet, 26, 49·50, 62, 1 40

Harls b . Esed ei-Muhaslbl , 86

cevher, 96 , 138, 1 40

Havarlc, 1 4

Cezayir, 1 5

Horasan, 66, 71

Cüneyd·l BaQdad l , 86

hudüs, 97-98

cüz la yetecezza, 96

Husun-Kubuh, 1 31

cin, 31

Huzeyme, 58, 69 , 71

Daru'l·funun Ilahiyat Fakülte s i , 1 9

Hüseym

- 145

-

b. Beslr, 1 5


Hicaz, 1 4 , 1 23

Kadı Ebu Bekr ei-Bakıllanl, 71 , 9 1

Irak, 1 4

Karmatller, 66

lsfahan, 71 , 73-74

Kerablsl, 40

ibn Asaklr, 74, n, 87, 1 20

keramet, 26, 48 , 1 1 4-1 1 5

lbn Dakik el-Id, 1 24, 1 35

Kerramlyye, 70, 74, 76, 78

lbn Ebi Duad, 1 6, 22

ei-Kıraatu's-seb'a, 1 33

lbn Ebi Yala, 30, 47, 58

Krvamuddln Burslan, 1 9

lbn Ebl'l-lzz, 58

Kuşeyrl, 75, n , B 1 , 1 02

lbn Furek, 65-86, 70-102, 1 04-109, 1 1 1 -120

Kltabu'l-eşrlbe, 1 9

lbn Halllkan, n-79

Kltabu'l-llel ve matlletl'r-rlcal, 1 B

lbn Hazm, 74, 77-78, 1 05-10B, 1 1 1 -1 1 4, 120

Kltabu's-salat, 1 9

lbn Kudame, SB

Kltabu'z-zühd, 1 8

lbn Kuteybe, 3B-40

Lalzıyye, 36

lbn Küliab el-Basri, 35, 40 , 6 1

Lafzu'I-Kur'an, 3B

lbn Mutahhar ei-HIIII, 1 26

Manlhelzm, 2 1

lbn TeQrlberdl, 77, 90

Me'mun, 1 3-1 4

lbn Teymly ye, 24, 40, SB, 6 1 , 87-88, 1 04-105

mec ı: 3 1

lbnu'I-Cevzl, 17, 39, 58

mekr, 1 1 5

el-Imam Ahmed b. Hanbel, 1 7

Meryem, 1 1 2

el-lmamu'l-mumtehan, 1 7

Mes 'eletu'l-lalz, 3B

Imam Ebu Yusuf, 1 4

Montgomery Watt, 73

Imam Malik, 1 4 , 57

MoQollar , 1 23, 1 3 6

Imam Muhammed, 1 4

Muhammed Abduh, 58

Imam Şafii, 1 4-15, 57

Mutasr m , 1 3, 1 6 , 68

lmamu' I-Haremeyn ei-Cuveynl, 9 1

M utezl le, 1 4 , 24, 26, 37, 40, 4B, 6 1 , 69, 79,

Iran, 1 3 , 66-87

1 09 , 1 4 1 -142

lsa, 42, 44-45 , 49, 1 30

Mücesslme, 2 1 , 72, 1 1 9

lskenderlyye, 1 9

Mürcle, 54

lsmall CerrahcQiu, 1 B

müsemma, 1 1 0, 1 20

!smail Hakkı lzmirll, 61 , 1 05

Müsllm, 1 6

lmamet, 26, 1 38 , 140

ei-Müsned. 1 8

lm kan-vücub, 1 40

Mütevekkll, 1 7

lstldrac, 1 1 5

mütevellldat, 34

lstltaat, 34

müteşablhat, 22, 24, 1 0 1 - 1 02

lstlva, 31 , 1 00, 104

Mlhne, 20-2 1 , 54

kader, 34

Mlhnetu lbn Hanbel, 1 7

Kadı Abdülcebbar, 71 , 1 09

mlrac, 46-47 -

146

-


Mlzan, 130

Suyutl, 88, 1 05 , 1 33

Nazzam, 48

Süfyan b. Uyeyne, 1 5

nübüvvet, 48 , 78, 93

Süleyman UludaQ, O

nÜZ'JI, 3 1

Sldre-1 münteha, 130

N l sabur , 65, 70-7 1 , 9 1

Slratu'l-lmam Ahmed b. Hanbel, 17

Nlzamul-mülk, 88-91

taldll , 26, 48 , 57, 1 1 3

Osman KaskloQiu, 1 7

takva, 1 7

Ömer, 2 0 , � 40

Talat KoçyiQit, 1 8

Pezdevl, 21

Talha, 57

Rakka, 1 6

Tarsus, 1 6

er -Red ale'z-Zenadıka ve'I-Cehmlyye, 1 9 , 23

Taşköprlzade, 139

Reşld Rıza, SB

Tayallsl, 79

rızık, 34, 89

Tebriz, 126

ruyetullah, 26

tekllr, 2 1 ·22, 38, 48 , 52·56, 58, 70, 77, 1 05,

Sadreddin Konevı, 137

1 07 , 1 1 1

Sahlb b . Abbad , 7 1 , 74

tevellüd, 34

Sallmlyye, 70

Tus , 9 1

Samanller, 66

ıırmlzl, 1 6

Sa1:t, 57

uluhlyet, 4 5

Seleflyye, 22. 58, 92

Vakıle, 5 4 , 1 1 7

sam� 26

Vasık, 1 3 , 22, 3 6

Sem'lyyat, 138

Vekl'b. Cerrah, 1 5

Senusl, 74

Velid b. M uQire ei-Mahzum i, 27

Seyyld Şer ll Gürcanı, 139

Walter Melvllle Patıon, 1 7

sııat·ı maanl, 26, 62

Yahya b. Main, 1 6

sıra!, 49, 140

Yahya b. Said el-Kattan, 1 5

Subhi es-Samerrai, 1 9

Yemen, 1 5 , 123

Subkl. 2 1 , 25 , 40, 59, 77, 90 , 1 1 4

Zahld Kevserl, 1 04·105

Şıam, 1 4-15, 1 23

Zahlrlyye, 86

.Şeyhzade, 133

Zehebl , 1 9 ·20, 25, 39-40, 77, 1 1 4

Şla, 14, 67, 69

Zelle, 1 1 3

ŞIIler, 1 3

Zemahşerl, 133

$81aaı, 69

Zenadı ka , 1 3

$eytan, 31

Zübeyr, 57

subutl, 30, 1 40

zühd, 17, 85

- 147

-



B İ B L İ YOGRAF YA



BIBLIYOGRAFY A

Abdu llah b. Ahmed, Kitabu's-sünne (nşr. Ebu Hacer Muhammed b. es­ Said b. B esyuni Zağlul), Beyrut 1 4 05/1 985. Abd ü l mu'ti

E min Kalcac i , et-Takdlme ( M u şk i lu' l-asar g i rişinde),

Halep

1 982. Abdü laziz ed-Duri, ei-Usuru' I-Abbasiyye el-muteahhlra, Beyrut 1 986. Ahmed b. Hanbel, er-Red ' ale'z-Zenadıka ve'I-Cehmiyye (Akaidu's-selef iç inde, n şr. A. S . en-Neşşar - A. Talibi) , i skenderiyye 1 971 . Ahmed Emin, Zuhru'i-l slam, Beyrut 1 969. Ali Sami en-Neşşar, Neş'etu'l-fikri'l-felsefi fi'i-lsiam, Kah i re

1 966.

A rnmar Talibi, Arau Ebi Bekr lbni'I-Arabl , Cezayir ts.

A mili, ei-Keşkul (nşr. Tahir Ahmed ez-Zavi), Kahire ts. Bağdad i, Usulu'd-din , i stanbul 1 928. a. rnlf. , el-Fark beyne'I-trrak (nşr. M . Muhyiddin Abdülhamid), Kahire ts. Bakıllani. Kitabu't-temhid (nşr. Richard J . McCarthy), Beyrut 1 957. Beyh a k i , ei-Esma ve's-sıfat (nşr. M. Zah id Kevseri), Beyrut 1 405/1 984. Beyzavi, Envaru't-Tenzil ye esraru't-te'vil (Haşiyetu Şeyhzade kenarında),

i stanbu 1 1 282.

a. rnlf. , Tayali'u '1-enyar, i stanbu ı 1 305. B rockelmann , Beyzayl, i sıarn Ansi klopedisi, i st anb u l 1 974. a. ınlf. , Geschıcte der A rabischen Lltteratur, Leiden 1 943- 1 949. Buhari, Halku ef'ali'l-ibad (Akaidu's-selef içinde) , i skenderiyye 1 971 . Cevd et Bey, Tefsir Tarihi . i stanbul 1 927. Celaleddin

Abdurrahman ,

el-Kadı Nasıruddin

Beydavi

ve eseruhu

usu ll' l-fı k h Kahire 1401 /1 981 . ,

Da rimi, er-Red ale' J-Merisi <Akajdu 's-selef i ç i nd e) , i skenderiyye 1 971 . a. mlf. , er-Red ale'I-Cehmiyye (nşr. Gösta Witestam). Leiden 1 960. - 151 -

fi


Ebu Bekr ei-Fu re k i , en-Nizami fi usuli'd-din , Süleymaniye Ktp. , Ayasofya n r. 2378. Ebu Davud , Mesailu'l-lmam Ahmed b Hanbel (nşr. M . Reşid R ı za), Kahi re

1 353. Ebu Hanife, el-Alim ve'l-muteallim (nşr. M . Zahid Kevseri), Kahire 1 949. Ebu Hayyan et-Tevhid i , el-l mta ye ' l-muanese, Kah ire 1 939. Ebu Nuaym el-l sfahani , Hilyetü'l-eyllya, Kahire 1 394/1 974. Ebu Zehre, Muhammed, lbn Hanbel , Kahire 1 381 . Elban i Nası n.ıdd in, Mlşkatü' l- mesablh, Dı maşk 1 380/ 1 96 1 . El mal ı l ı , Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili. i stanbu l 1 936. Esnevi, Tabakatu'l-fukaha, Sü leymaniye Ktp. , Şehid A li Paşa n r. 1 91 5, R iyad 1 401 . Eşari, el-lbane an usu li 'd-cliyane {nşr. Fevkıye Hüseyin Mahmud), Kahire

1 987. a. m l f. , ei-Luma0 fl'r-red ala ehli'z.zeyö ve'l-bjda0 {A. i zzuddin es-Seyra van), Beyrut 1 408/1 987. a. mlf. , Makalatu'l-lslamiyyin {nşr. Hel mut Ritter), Wiesbaden 1 963. Fığla l ı , Ethem Ruhi, ÇaQ1mızda lt ikadl islam Mezheplerl i stanbul 1 983. ,

Gazzali,

.\b.yau_ 0uluml'd-dln ,

Kahire ts . , { M atbaatü' l-istikame).

Goldziher, i . , Zahiriler {tre. Cihat Tunç), An kara 1 982. Hasan İbrah i m Hasan, Tarjhu'l-lslam, Kahire 1 984. Hatib ei-Bağdadi, Tarlhu BaQdad, Kah ire 1 349/1 931 . Hatibi, ei-Hudud mine'l-usul, Köprülü Ktp . , n r. 849. Hudari Muhammed, Tarlhu 'l-umemi'l-lslamiyye, Kahi ra 1 364. a. mlf. , Tarihu't-teşri0i' l-lslami, ys. 1 390. ibn Asakir, Tebyinu kezibi'I-müfteri fima nüsibe lle'I-I mam Ebi'I- Hasan el­

�� {nşr. M . Zahid Kevseri) , Dımaşk 1 347. İbn Ebi'I- Hadid , Şerhu Nehci'l-belaOa. Kahire ts. - 152 -


bn Ebi Yac la, Iabakatü'I-Hanabile (nşr. Muhammed Hamid ei-Faki), Kahire 1 37 1 / 1 952. ibn Furek, el-lbane ye'l-keşf an turukı'l- kasıdin , Topkapı Sarayı Ktp., Hazine or. 308. a. mlf. , Mukaddjme fi nuket min usuli'l-fıkh, Beyrut 1 324. c a. mlf. , .Müşkilu' l-badls ye beyanuh (nşr. Abdülmu ti Emin Kaf aci), Haleb 1 982.

a. mil . , .S.e.rb.u.J:cAlim ye'l-mütec.allirn , Murad Molla Ktp . , nr. 1 827. a. mlf. , Tefsjru' I-Kur' an , Millet Ktp. , Feyzu l lah Efendi nr. 50. a. mlf. , _Ie' vilu müşkili' l-asar, Selim Ağa Ktp . , nr. 227. ibn

Ha!Jib,

Durretu' l-es\ak fi devleti'l-etrak,

Topkapı Sarayı Ktp., l l l .

Ah med nr. 304. ibn Hacer, ed-Dureru'I-Kamjoe, Beyrut t s. ibn Haldun, Mukaddime, Kah i re 1 322, Kahire ts. ibn Hallikan, Vefeyatu' l-a0_yao (nşr. ihsan Abbas), Beyrut 1 398/1 978. ibn

Hazm,

el-Fas\ fi'l-milel ye'l-ebvai ve'n-nihal

(nşr.

Abdurrahman

Umeyra v.dğr. ) , Cidde 1 982. ibn Kayyi m ei-Cevziyye, ktima0u' l-cuyuşi'l-lslamjyye, Beyrut 1 404/1 984. ibn Kesir, ei-Bidaye ve'n-nihaye, Beyrut 1 966, 1 401 / 1 981 . ibn Kudame , Lum'atu'l-l0.1ikad (nşr. B . Topaloğlu), i stanbul 1 98 1 . ibn Kuteybe, el-lhtilaf fi' I-Lafz (Akaidu' s-se\ef iç inde) , iskenderiyye 1 971 . ibn Kutluboğa, Tacü't·tercaim, Bağdad 1 962. ibn Tağriberd i , en-Nücumu' z.zahire, Kah i re 1 383/ 1 963. ibn Teymiyye,

�ı:n�{u

Fetava (oşr. Abdu rrahman b. Muhammed en-

Necdi) , Riyad 1 381 . a. mit. , Muvafakatu sahibi' I-menkul li sarihi'l-ma0lsu.J, Beyrut 1 405/ 1 985. a. m l f. , Mecmua0atu' r-resail, Beyrut 1 403/1 983. ibnü' I-Cevzi, ei-Muntazam fi tarihi'I-müluk ve' l-umem. Haydarabad 1 938. a. mlf. , Menakıbu ' l- l mam A h med b . Hanbel. Kahire 1 399/1 979 - 153 -


b n ü ' I- E si r, el-Kamli fl't-tarjh , Beyrut 1 399. c ibnü ' l- i mad , Sezetatu ' z-zeheb, Beyrut ts. i smail Paşa, Hedlyyetü' J.c_arifuı , i stanbul 1 955. a. mlf. , ldahu ' l- meknun , i stanbul 1 947. i zmirli, i sınail Hakkı , Yeni l ı m-i Kelam, i stanbul 1 339- 1 341 . a. m If. , Bakı l lan i , Daru' l-funun i lahiyat Fakültesi Mec muası , i stanbu l 1 927. Kadı

Abd ü l c ebbar,

Şerhu'I- Usull' l-hamse

(n şr.

Abdü lkerim

Osman) ,

Kah i re 1 965. Kadı

eş-Şifa bi ta'rjfj huku ki' I-Mustafa

i yad ,

(nşr.

M.

E m in

Karaali),

D ı maşk ts. Katip Çeleb i ,

Keşfu ' z.zunun ,

i stanbu l 1 947.

Kays Al-i Kays, el-l raniyyun ve'l-edeb . Kehh ale, .Mu0cemu'l-müellifin , Beyrut ts. Kıfti , lnbahu'r-ruvat (nşr. Muhammed Ebu ' I-Fadl i b rah im), Kah ire 1 374. Kuşeyri, Kuşeyri A lsalesi (tre. Süleyman Uludağ), i stanbul 1 98 1 . a. mlf. , .l..u.0 .ı:na ..ı.Lki0.tikad , Ragıb Paşa K tp. , n r. 1 80. Lupti i b rah i m , ai-Baydawi's Life and Works, lslamic Studies, XVI I I/IV. Meh med Tah ir, Osmanlı

Müellifleri ,

i stanbul 1 333.

Meh med Zih n i Efend i , Kitabu't-teracim, i stanbul ts. M. Şe refeddin, Kelam Savaşları, Daru' l-funun i lahiyat Fakültesi Mec mua ­ sı, i stanbu l 1 932. Muhammed

Hüseyin

ez-Zeh eb i ,

et-Tefslr

ve' l-mufessirun ,

Kahire

1 381 /1 961 . Mustafa eş-Şek'a, el-Imam AbmeeL Kah i re 1404/1 984. Nesefi, Ebu ' I- Mu in , Tebslratu' l-edil l e , Raşid E fend i Ktp . , n r. 496. Patton, W. M . , Ahmed b . Hanbel ve'l- mihne (tre . Abdülaziz Abdülhak ) , Kah i re 1 958. Pezdevi, Ebu ' l-Y ü s r , Usulu 'd-din (nşr. H . Pet e r Lin ss). Kah i re 1 383/1 963. -

1 54 -


Robson, J . , ai-Ba}'dawL Jbe Eneye loped la of 1 si am, Le iden 1 971 . Sabun i , Nu reddin, ei-Bidaye fi usuli'd-din. Safedi, ei-Vafl bi' l-vefeyat, Wiesbaden 1 974. Seffarini,

.Le�Laotu ' l-envari'l-behjyye

Beyrut t s.

ve

sevatl0u'l-esrari' l-eserlyye,

Senusi, Muhammed b. Yusuf, 0Umdetu ebll't-tevfik ve't-tesdid, Süleym a ­ niye Ktp. , Laleli n r . 2430. Sezgin , Fuat, Geschıcte des Arablscben Scbritnums, Leiden 1 967. Sübki, Taceddin, Tabakatü 'ş-Şafiiyye (nşr. M . M. Tınahi v.dğr.), Kahire 1 385/1 966. Süyuti,

Celaleddin, Savnu'l-mantık ve' l-kelam 0an fennl'l-mantık ve'l.lse.lam (nşr. A. S. en-Neşşar), Kahire 1 970.

a. mlf . , BuOyetü' l-vı/at (nşr. M . Ebu ' I-Fadl i b rah i m) , Beyrut 1 399/ 1 979. Ş ibay, Halim Sabit, 8ak1llanl, i slam Ansiklopedisi, i stanbul 1 974. Taberi, Tarihu'l-umem ve'l-mulük, Beyrut 1 987. Taşköprizade, Mlftahu's-sa0.aı:J.e (nşr. K. Kamil B ekri), Kahire 1 968.

0 Teftazan i, Sa'duddin, Şertıu'I- Akaid , i stanbul 1 31 7. Temimi, Abdülvahid, l0tlkad0'1-lmami'1-munbel Ebi Abdii lah Ahmed b.

Haı:ıbe) (Jabakatü'I-Hanabile ekinde), Kahire 1 371 /1 952,

1-1 1 .

Tem i mi, Rızkullah, Mukacidim tl 0akidetl'l-lmaml'l-mübeccel Ahmed b,

H.anbaJ (Tabakatu'I-Hanablle ekinde), Kahire 1 371/1 952,

1- 1 1 .

Tritton, A . S . , Islam Kalarnı (tre. Meh med Dağ) , An kara 1 983. Zebidi , i bnü ' I-Murteza, lthafu's-sade, Kah ire 1 31 1 . Zehebi, .el:0lber fl ahbari men Qaber, Beyrut 1 405/1 985.

a. mlf. , Sjyeru a0lamj'n-nübela (nşr. Şuayb ei-A m aud) , Beyrut 1 403/1 983. Zirikli, .el:8°lam, Beyrut 1 969.

Watt, Montgomery,

I slam Düşüncesinin Teşekkül Devri

(tre. Ethem Ruhi

Fığlalı), Ankara 1 98 1 . a. mlf. , i bn Furak, The Ancvclooedia of Islam. Leiden 1 97 1 . -

155 -


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.