Kastamonu El Dokuması

Page 1


KASTAMONU DOKUMA KÜLTÜRÜ Ata ERDOĞDU

Kastamonu İkinci Baskı - 2014

1


Haberleşme ve İsteme Adresi: Gözdedilek Yapı Kooperatifi No 19 Kuzeykent-KASTAMONU 0 366 215 11 55 0 541 215 11 55 MSN: ataerdogdu48@hotmail.com ISBN 978–605–89897–2–6

2


KONU BAŞLIKLARI 1- SUNUŞ

5

2- ÖNSÖZ

7

3- DOKUMACILIĞIN TARİHÇESİ

9

4. TÜRKLER’DE DOKUMACILIK

17

5. KASTAMONU’DA EL DOKUMACILIĞI

20

6. KASTAMONU ÇEVRESİNDE DOKUMACILIK

24

7. TOSYA’DA SOFÇULUK VE KUŞAK

25

8. EL DOKUMACILIĞI HARİTASI

28

9. DOKUMACILAR KOOPERATİFİ 1941

30

10. EL DOKUMA HAMMADDELERİ

37

11. HEVESİN KAYNAĞI ÇOCUKLUĞUM

50

12. KASTAMONU FOLKLORU KİTABI

56

13. EL SANATLARI ARAŞTIRMA ANKETİ

58

14. EL SANATLARI KOOPERATİFİ

58

15. DÖSİM İŞBİRLİĞİ

60

16. ÜNİVERSİTELERLE İLİŞKİLER

60

17. İLK FUAR

61

18. FIRSATIN BÖYLESİ

62

19. İLK TEZGÂH

63

20. MÜTEVLLİ HEYETLE DİYALOG

65

21. VALİLER

66

22. FUAR VE SERGİLER

69

23. BEYMEN

70

24. VİTALİ HAKKO

71

25. MUĞLA İNCELEME GEZİSİ

73

26. PROJE HAZIRLANMASI

73

3


27. TEZGÂH TEMİNİ

74

28. 1999 MAYISI

75

29. 1999’ DAN BU GÜNE

76

30. İKİNCİ BAHAR

78

31. İKİNCİ BAHAR SONUCU

80

32. EL DOKUMA ATÖLYESİ- 2008

82

33. EL SANATLARI EĞİTİM MERKEZİ-2008

88

34. DADAY HALK EĞİTİMİ MERKEZİ -2008

92

35. DOKUMANIN AŞAMALARI

97

36. EL DOKUMA MALZEMELERİ- ARAÇLAR

99

37. SON HAZIRLIK VE DOKUMA

108

38. KASTAMONU’YA ÖZGÜN DOKUMA

111

39. BASINDA EL DOKUMACILIĞIMIZ

129

40. SÖZLÜK

133

41. KAYNAKLAR

143

4


SUNUŞ Ata Erdoğdu Hocamız yıllarını milli eğitimimize adamış çok değerli bir eğitimcidir. Erdoğdu, eğitimciliği yanında bir folklor araştırmacısıdır. Kastamonu Folkloru adlı iki ciltlik eser, alanındaki en önemli kaynak olup Kastamonu’daki halk türküleri, maniler, bilmeceler, atasözleri, tekerlemeler, batıl inançlar, ağız, evlenme âdetleri ve efsaneleri bir araya getiren değerli bir çalışmadır. Emeklilik sonrası Kastamonu Sosyal Yardımlaşma Vakfı İş Atölyesi’nin kurulması ve Kastamonu el dokumalarının kültürü-müze ve ekonomiye kazandırılması Erdoğdu’nun eseridir. Kırk yıl sonra kaybolmakta olan el dokumacılığına hayat veren Erdoğdu çalışmalarını ve dokuma kültürünün özelliklerini de kitap haline getirdi İlk ve ortaokullar için kaynak eser olan “İlimiz Kastamonui” adlı eserini 2013 bilgileri ile günceleştiren Erdoğdu’nun, bu eserinin dördüncü baskısını yaptırarak Kastamonuluların hizmetine sunmak da bize düşen görevdi. Kitabın; İlimizin tanıtımına katkı sağlayacağına ve okullarımızda faydalanılacak güzel bir kaynak olacağına yürekten inanıyorum.

5


“İlimiz Kastamonu”da olduğu gibi, “Kastamonu Dokuma Kültürü” adlı eserin Başkanlığımız yayınları arasında yayınlan-masına izin veren Sayın Ata Erdoğdu’ya Kastamonu halkı adına teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyor, eseri her şeyin en iyisine lâyık olan Kastamonulu hemşerilerime armağan ediyorum. Göreve geldiğimiz …….. den beri Kastamonu’nun tanıtımına, kültürel değerlerine sahip çıkılmasına, halkın ihtiyaçlarının giderilmesine gayret ettik. Belediyecilik hizmetinin en iyisini ve kalitelisini vermeye çalıştık. Bu konuda yaptığımız çalışmalarla gönüllerde yer aldığımın bilincindeyim. Gönül; daha, çok iş yapmayı, hizmetin her türlüsünü hak eden Kastamonululara daha da hizmet etmem gerktiğini söylüyor. Çok arzu etmeme rağmen, sağlığımın uygun olmaması nedeniyle 2014 Mahalli Seçimlerinde aday olmadım. Şubat 2014 Turhan TOPÇUOĞLU Kastamonu Belediye Başkanı

Cumhuriyet-Hükümet Meydanı (2008)

6


ÖNSÖZ İnsan olarak görevimiz kendimize olduğu kadar içinde bulunduğumuz topluma hizmet etmektir. Hizmetten amaç: verilen görevleri yerine getirmek kadar, verilmemiş, millet menfaatine yönelik görevler de üstlenerek geride eser bırakmak, geçmişten devraldığımız mirasa sahip çıkmak, yaşatmak, bizden sonra geleceklere teslim etmektir. Yok olmaya unutulmaya terk edilen onlarca kültürel mirasa bu gün sahip çıkamazsak, yarın çok geç olacaktır. 2000’li yıllara geldiğimizde kültürel değerlere daha çok önem verildiğini, daha fazla kişinin bu değerlere sahip çıktığını görmek mutluluk veriyor. Bir zamanlar duymaktan hoşlanılmayan yöre şivesini, çevreye has fıkralarını dinlemekten zevk almaya başladığımızı, eski evlenme adetleri anlatılırken can kulağı ile dinlendiğini, konakları yıkıp yok etme yerine ayakta durma gayretlerinin desteklendiğini görmek hoşa gidiyor. Su böreğini, çene çarpanı, yere yazma-hamurlu ekmeği markette bulabilmek, gençleri köy samunu ararken görmek bir şeylerin değiştiğini gösteriyor.”Kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya varır, ya zurnacıya” diyen dedelerimizin davulcuları da toplumun ihtiyaç duyduğu sanatçılar artık günümüzde. Beton yığınları insanları mutlu etmiyor. Hayvan, bitki sevgisinin dereceleri bile farklılaştı. Kastamonu dokumaları, doğal güzellikleri, kıyafetler, konaklar, el sanatları, bozulmamış ve tahrip edilmemiş doğası ile geçmişin izlerini geleceğe taşımaya hazırlanıyoruz. Bu hazırlığın içinde değerlerimizin tahrip edilmeden tanınması ve gelecek nesillere devri bizlere düşen temel görevdir. Bunu beceremediğimiz takdirde evlatlarımız bizden davacı olma hakkına sahip olacaklardır. Kastamonu’da geçmişte var olan, 1940’lı yıllarda organize edilen el dokumacılığına kimler hizmet etmiş, kimler katkıda bulunmuştur? El dokumacılığı neden yok olmaya terk edilmiştir? Yeniden canlandırılan, Kastamonu’da hayat bulan bu sanatın yaşama şansı nedir? 1996–1999 yıllarında hizmet vermeğe ve yöresel el dokumacılığının yeniden ayağa kalkmasına imkân bulduğum üç yılın hikâyesini de bu kitapta sunuyorum. Neleri, nasıl yapmıştık? Kimleri örnek aldık, kimlerden faydalandık? On yıl sonra gelinen nokta neresidir? Ayağa kaldırmayı, yeniden hayata döndürmeyi başardığımız el dokumacılığı yolunda; yol açanlara, rehber olanlara, destek

7


verenlere teşekkür ediyor, geçmişin mirasını geleceğe taşımada hizmet vermiş olanlara, verenlere, vereceklere saygılar sunuyorum. Aradan geçen on iki yıl. Kastamonu, el dokumacılığını sıkıntılar içinde yaşatmaya çalışıyor. Sıkıntılara çare aranırken, 2012 yılında yapılan teklife “evet” diyerek el dokuma atölyesinde 2. defa görev alıyorum. Slogan “Kastamonu dokuma kültürünü yaşatıyor.” Ancak bir yılı aşkın çalışma ortamı gösterdi ki 1990 lı yıllar yok artık. Eski ilgi, O yılların talebi yok. İkinci baharını yaşatırım gayesi ile aldığım görevde amaca ulaşamadım. Başarılı olunamayışın sebepleri elbette çoktu. Ancak en başta bu kurumun sahibi ve amiri olanların bakış açısı çok önemliydi. Bu sanatı bir kültür olarak değil, sadece bir ticari faaliyet olarak gören bir yönetim tarzıyla bu iş ancak bu kadar dayanabilirdi. Yapmak istediklerimiz engellenmiş, konuya can verecek taleplerimiz uygun bulunmamıştı. Başarıya ulaşamamızda, ilgilerin olduğu kadar sivil toplum kuruluşlarının ve yetkililerinin vurdumduymazlığını, farklı bakışa sahip olduklarını da dile getirmek gerekir. Sonucun nereye varacağını tahmin etmek zor. Ancak bu düşünce ve ilgisizlikle Kastamonu olarak elde ettiğimiz tanıtım fırsatını, gelir kapısını, kültürel özelliğimizi kaybedeceğimiz endişesini taşıyorum. Kitapta, geçmişten geleceğe yolculuk yaparak, el dokumacılığının ve son yıllarda yaşananların hikayesini anlatmaya çalıştım. İlk baskısını, Kastamonu El Dokumacılığı ismi ile yayınladığım kitabın, ikinci baskısının isminin Kastamonu Dokuma Kültürü olmasının daha uygun olacağını düşündüm. Bu sanatın yaşatılması ve desteklenmesi gereken bir kültür olduğuna yürekten inanıyorum. İkinci baskıyı, hem güncelleştirerek, hem de ilavelerle genişleterek sunuyorum. Ata ERDOĞDU 2014

8


DOKUMACILIĞIN TARİHÇESİ Dokumacılık insanlığın varlığı ile başlar. Örtünme, giyinme, barınma, beslenme ihtiyacı duyan insanoğlu çevresinde bulduğu malzemelerle giderdiği örtünme ihtiyacını zamanla geliştirmiştir. İlk dokuma örnekleri örme olarak nitelenebilir. Bitki dallarından başlayan örgücülük, dalların katlarının ayrılması, bazı bitkilerin liflerinden yararlanılarak örgücülüğün geliştirilmesi olarak görünür. Zamanla gelişen örgücülük dokumacılığın temelini oluşturmuş, dokumadan ayırt edilemeyecek sıklıkta örnekler yapılmıştır.

İlkel dokuma sisteminden bir örnek

1

Taş Devrinde ortaya çıkan ağaç ve liflerle yapılan dokumacılığa yün dokumacılığı da katılmıştır. Hayvanların ehlileştirilmesi sonucu oluşan yün dokumacılığı iplik eğrilmesini ortaya çıkarmıştır. Böylece çıkrık, ip gibi gerekli aletler ortaya çıkmış, uzun ve bükümlü iplikler elde edilmiştir. Bunu başaran insanoğlu dokumacılığın da temelini atmıştır. Birbirine paralel sıralanan ağaç dalları, ya da liflerinin arasından dikey olarak geçirilen diğer örgü malzemesi ile oluşturulan 1

-Zahide İMER, Dokuma Tekniği, ANKARA,1987, II. Baskıdan

9


örgücülük, ipliğin elde edilmesinden sonra dokuma dediğimiz sıkıştırılan ve daha ince malzeme ile yapılan sanatın ortaya çıkmasına sebep oluşturmuştur. Tarihte uzun yıllar ilk dokuma işinin iki çatal sopa üzerine yatay bir sıra oluşturulması, bunun üzerinden aşağıya doğru ipliklerin sarkıtılması, sarkan bu iplik uçlarına ağırlık bağlanması ile oluşturulmuştur. Sarkan iplikler arasında el yardımıyla atkı ipliklerinin çapraz (yatay) olarak geçirilmesi ile ilk basit dokuma tekniği ortaya çıkmıştır.

Mahiye TOKALIOĞLU

2

2

Dokuma Tezgâhında

Mahiye TOKALIOĞLU: 1930 Akkaya doğumlu olan TOKALIOĞLU 1962–1995 yılları arasında Kastamonu Eğitim Enstitüsü’nde çalışarak emekli olmuştur. 8 Yaşında Eldokuma Tezgahına oturan IMahiye TOKALIOĞLU Kastamonu sarı kıvrak dokumasının son ustasıdır. Halen kendi evinde dokuma işini devam ettirmektedir.

10


Bu dönemdeki dokumalarda elle geçirilen (atılan) atkı iplikleri gene elle sıkıştırılmıştır. Daha sonra bu ilkel teknik, her geçen dönemde gelişme gösteren temel kuralları makineye adapte edilerek, önce dokuma tezgâhının, devamında da dokuma makinelerinin esasını oluşturulmuştur. Elle yapılan sıkıştırma kılıç adı verilen düz ve yassı ağaçla daha sonra da kirkit adı verilen taraklarla yapılmaya başlanmıştır. İlk zamanlarda tek ve çift sayılı iplikler arasından geçirilen argaç iplikleri ile örgü yapılırken, gücü-çerçeve sisteminin devreye girmesi ile tek-çift ipliklerin arası açılmış, ağızlık elde edilmiştir. Ağızlıktan geçirilen mekikle örgü yapılmaya, atılan argaç iplikler tarakla sıkıştırılmaya başlanmıştır. Tarağın tefeye bağlanması diğer bir yenilik olmuştur. Bez ayağı ya da ayakçak yardımıyla çalışan gücüler tek ve çift ipliklerin arasını açarak düz dokuma yapılmasına imkân verirken, gücü sayısının önce dörde sonra da 6 ve 8’e çıkarılmasıyla dokuma üzerinde desen oluşturmak mümkün olmuştur. Tosya kuşağı ve kesesi üzerindeki desenler 4 gücülü tezgâhlarda insanımızın becerisidir.İki gücülü tezgâhlara bez ayağı tezgâhlar da denilmektedir. Bu gün jakarlı dokuma yapan tezgâhların eski şekli Çin tezgâhı, diğeri de Beledi tezgâhıdır. Bunların ne zaman keşfedildiği kesin olarak bilinmemektedir. Geçmişte tarih öncesi zamana dayanan dokumacılık 1700 yıllarına kadar ağaç tezgâhlarda yapılmıştır. Dokuma tezgâhlarının makineleşmesi ilk olarak İngiltere’de 1785’de başlatılmıştır. Daha sonraki yıllarda yeni buluş ve icatlarla gelişmiş, bugünkü çeşit ve kaliteye ulaşmıştır.

Milli Miyango Talih Kuşu Sergi Salonu 2012

11


Tosyalı bindallı kıyafetli kızlar çıkrıkta ve tezgahta- 2012 Başkentte Kastamonu Günleri

Uzun yıllar bu konuda Avrupa’nın dokumacılıkta söz sahibi olmasını sağlayan bu gelişme zamanımızda da kendini hissettirmektedir. Dokumanın yapıldığı tezgâh kadar tezgâhla kullanılacak malzemeler de önemlidir. Daha önce ifade edildiği gibi ilk dokuma örnekleri örgü, bir diğeri de ağaç dalları, kabuk ve lifleri ile yapılmıştır. Dokumanın doğal ürünleri yün – yapağı, keten, kenevir, pamuk ve ipektir. Hayvanların evcilleştirilmesi ya da avlanması sonucu elde edilen yün ve kıl ilk dokuma ürünüdür. Yapılan kazılarda koyun yapağısı, geyik, ceylan, öküz ve keçi kıllarından yapılmış dokumalara rastlanmıştır. Yıllardır dokumacılığın hammaddesi koyun ve keçinin yetiştirildiği Kastamonu, bu tür dokumacılığın da yapıldığı alanlardan biri olmuştur. İpek, dokuma maddeleri arasında en kalitelisi ve en güzelidir. İlk ipekli kumaşların M.Ö 3000 yıllarında Çin’de dokunup kullanıldığı bilinmektedir. Bunun için ipeğin vatanı Çin olarak kabul edilir. Yıllarca ipek böceği yetiştirildiği ve ipekli dokumayı elinde tuttuğu için Çin bu yolla önemli gelir sağlamıştır. Uzun süre ipek böcekçiliğini tekelinde tutmuştur. M.S 452 yılında Japonya ile yapılan bir çalışma ile dut ağacı tohumu ve ipek böceği yurt dışına çıkmış,

12


aynı dönemde iki rahip bastonları içinde İstanbul’a getirmişler, bundan sonra ipek böcekçiliğinin üretim alanı genişlemiştir. Pamuk, 1600’lü yıllarda Avrupa’da dokuma maddesi arasına girmiştir. 1200’lü yıllarda Araplar, onların etkisiyle İspanyolların pamukla dokuma yaptıkları ve ihtiyaçlarında kullandıkları görülmektedir. Pamukla dokumanın geliştirilmesi ile sömürgeciliğin başlatıldığı yıllar birbirine paraleldir. İngiltere ve Hollanda bu yolla geniş ticaret alanına hâkim olmuşlardır. Bu, Avrupa’da pamuklu dokuma sanayisinin kuruluşunu sağlamıştır. Kastamonu’nun da yetiştirmiş olduğu diğer dokuma hammaddeleri ise keten ve kendirdir. İpeğin yerini tutacak olan suni ipek zamanla gelişmiş, hatta doğal ipekten daha kıymetli dokumalar elde edilmiştir. Doğal ipek memleketi olan Japonya dünyanın en büyük suni ipek sanayisine sahiptir. İkinci Dünya Savaşı yıllarında daha geniş alanda ve miktarda üretim gerçekleştirilmiştir. Suni dokuma maddelerinin son buluşu ise suni pamuk ve yündür. Suni ipek hemen dokumaya uygun sonsuz uzunlukta iplik olarak imal edilirken, yün ve pamuk ürünlerinden eğrilerek iplik yapılması gerekmiştir. Suni yünü bulan Almanya hammaddeyi ülkesinden temin etmekle önemli bir girdi elde etmiştir.

Ankara’da Kastamonu Günleri- 2012

13


Dokuma hammaddesi kadar bu ürünlerin değişik renklerde olması amaç edinilmiştir. Önceleri ürünlerin doğal renkleri ile yapılan dokuma verilen desen ve çizgiler zamanla yeni ve farklı tonlarda renk ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Tabiatın renk cümbüşünü, kullandığı yün eşyasında görmek isteyen insanoğlu dokuma yaparken de aynı ihtiyacı hissetmiştir. Bugün boyama ya da boyacılık dediğimiz iş tabiattaki renkleri taklit etmekle, bol çeşide ve türe ulaşmıştır. Tabiatta hazır halde bulunan kırmızı – kızıl toprak, kil, sarı toprak insanın ihtiyacını zamanla karşılayamamıştır. Bunu istenilen biçimde kullanmak da mümkün olamamıştır. Her geçen zaman, insanoğlunun yeni bir buluşuna sebep olmuştur. Hayvan ve bitkilerden elde edilen boya maddeleri bu aşamalardan biridir. En eski ve hoşa giden purpur olmuştur. Bunun keşfi ile ilgili anlatılan çobanın aşk macerası ilginç olmalıdır. Anlatılanlara göre; “Çobanın köpeği deniz kenarında gördüğü sümüklü

böceği ısırır. Köpeğin ağzı menekşe rengine boyanır. Silindiği halde çıkmayan bu rengi çok beğenen çobanın sevgilisi, çobandan aynı renkte elbise bulmasını ister. İşte, aşkının isteğini yerine getirmek isteyen çoban, köpeğine bu rengin nereden bulaştığını düşüne düşüne rengin kaynağını keşfeder.” Böylece purpur Finikeliler zamanında

bulunmuş olur. Purpur adı verilen madde deniz hayvanın (sümüklü böceğin) bağırsağından salgılandığı bir damla sarıya çalan yeşil bir renk olup sıcaklık ve ışığın etkisiyle kırmızı purpur meydana gelmektedir. Purpurun M.Ö 1600 yıllarında Girit adasında yapılıp kullanıldığı bilinmekte olup bu yolla yapılan boyacılık uzun yıllar devam etmiştir. Boya elde edilen bitkilerin başında ise Kızılkök adı verilen bir bitki gelmektedir. Bitkideki şekerli madde boya ihtiva etmektedir. Köklerin kurutulması işlemin ilk safhasıdır. Kurutulan kök kaynatılarak kullanılmaya elverişli boya elde edilmiş olur. Kızılkökten elde edilen boyanın en güzel ve meşhuru Türk alıdır. Ortasya’da Türklerle beraber batıya taşınan boya Avrupa’nın dikkatini çekmiştir. Anadolu’da Bursa ve Edirne’de yapılan bu boyacılık uzun yıllar devam etmiştir. 1715 yıllarında Fransa’nın başlattığı boyacılık Avrupa’nın tamamına yayılmıştır. 1869 yılında 2 Alman kimyageri taş kömürünün katranından boya yapımını buldular. Bu buluş kızılkök boyacılığın önemini kaybetmesine sebep oldu. Zira yeni boya hammaddesi çok ve ucuz olarak piyasaya çıkmıştır.

14


20. Yüzyılda indigo daha sonra ise suni indigo dokumacılığı olduğu kadar boyacılık sanayisine de çağ atlatmıştır. Hayvan ve bitkilerden elde edilen boyalarla elbise ya da kumaşın tamamı boyanmıştır. Sonraları değişik süsleme biçimleri kullanılmıştır. Bunların başında batik adı verilen kumaşın belirli yerlerinin boyaya batırılması işi gelmektedir. Bizde sofra örtüsü baskısı olarak bilinen baskıcılık ise ağaç kalıplarla yapılan diğer bir boyama yoludur. 3

El sanatları Araştırma Enstitüsünde sofra bezi (Sini Bezi) Geliştirme Projesi 2005

Boyanan iyi tutması için pamuklu dokuma temizleninceye kadar yıkanır; dokuma temizlendikten sonra pirinç unu ve şapla karışık bir suda apresi yapılır. Bu muameleden sonra ütülenir, tahta veya kalaslardan yapılmış sehpalar üzerine gergin duracak bir şekilde serilir. Kuruduktan sonra dokumanın yüzeyi odun kömürü ile geleneğe göre bölümlere ayrılır. Ve bu bölümlerin içine süsler büyük bir incelikte resmedilirdi. Bu resimleri yapan sanatçı kadın yanındaki mangalda ısıtılmış balmumu ile örtülmesi gereken yerleri kapatırdı. Dokuma bundan sonra sulu bir halde bulunan boyaya batırılır. Böylelikle balmumu ile örtülmüş kısımların dışında kalan yerler tamamıyla boyanmış olurdu. Kumaş boyadan çıkarıldıktan sonra kurutulur ve renkleri bozulmayacak derecede kaynar suda yıkanarak balmumundan 3

Yöremizdeki sofra Örtüsü (Sini Bezi) baskısı ustaları da tarihe karışmıştır. Cemil ve Safiye KIZILKAYA bu Yöresel El sanatlarımızın son ustaları olarak yaşamaktadırlar.

15


temizlenirdi. Bez böylece açık ve koyu bir zemin üzerinde çeşitli şekillerle süslenmiş olarak meydana çıkmış olurdu. İstenilen renklere ve çeşitli motiflere göre bu usul birkaç defa tekrarlanır ve hayret verici bir renk, şekil güzelliği elde edilirdi. Fakat bu işin haftalar, hatta aylar sürdüğü olurdu. Boyanın kumaşa nüfuz etmesine mani olmak için kullanılan maddenin yalnız balmumu olmayıp pirinç küspesi veya ıslatılmış kil de kullanıldığı bilinmektedir.

Şehir Merkezinde İplikçiler Çarşısı- 2008

16


TÜRKLER’DE DOKUMACILIK Türkler de çok eski devirlerde beri kendi ihtiyaçlarını karşılamak için dokuma sanatını yapmışlardır. Bu konuda usta olmuşlar, Ortaasya’daki bu becerilerini zamanla geliştirmişler, 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’ya da taşımışlardır. Büyük çoğunluğu göçebe hayat yaşayan Türk boylarının en önemli dokuma ürünleri tiftik ve yündür. Çinlilerle olan ilişkiler sonucu ipek, daha sonra da pamuk, keten ve kenevir dokuma hammaddesi olmuştur. Anadolu’ya geldiklerinde getirdikleri farklılıklar ile Anadolu’da var olan dokuma teknikleri birleştirilerek daha kullanabilir ürünler ortaya çıkarılmıştır. Denizli’nin altın tellerle işlenen pamukluları, Adana ve Sivas bölgelerinin kumlu denilen pamuk ipliği karışık dokumaları, halı, kilim dokumları farklı ürünler olarak yeni pazarlara doğru yol almıştır. .

4

4

Kararname; Mustafa GEZİCİ’nin arşivinden alınmıştır. GEZİCİ, 1964 Kastamonu Doğumlu olup İlkokulu Yarışlar Köyünde ortaokulu ve liseyi Kastamonu İmam Hatip Lisesinde okuyarak 1983 yılında mezun olmuş. 1989 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Doğu Dilleri ve Edebiyatı Bölümünü bitirmiştir. Araştırmacılıkta yapan GEZİCİ halen Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulunda sınıf öğretmeni olarak görev yapmaktadır.

17


III. Selim döneminde dokumacılık sanatının geliştirilmesi için çalışmalar yapılmış, destekler verilmiştir. Daha önceki devirlerde verilmiş ilan imtiyazlarda düzenleme yapılarak, Gümrük Vergisi % 5 den % 8 e çıkarılmıştır. Dokumacılığın problemlerin çözümü için bir komisyon kurulmuş, dokuma ürünlerinin tanıtımı için sergiler düzenlenmiştir. Dokuma eğitimi için sanat okulları açılmış, Devletçe destek verilen yeni şirketler kurulmuştur. Yapılan düzenleme ve yenilikler Avrupa’da hızla gelişen sanayileşme karşısında verimli olamamıştır. Yabancı sermaye destekli ipekli dokuma için Adana, Tarsus, İzmir’de, halı dokuma için de Afyon ve İzmir’de fabrikalar kurulmuştur. Devlet tarafından Feshane’de, Hereke’de yünlü, Bakırköy’de pamukla dokuma fabrikaları kurulmuş daha sonra bu tesisler Sümerbank tarafından işletilmiştir. Cumhuriyet döneminde de yerli sanayinin desteklenmesi, yerli malı kullanılmasının özendirilmesi için çalışmalar ve düzenlemeler yapılmış olması dikkate değer gelişmelerdir. Bu dönemde kurulan Sümerbank; dokuma sanayisinin kuruculuğunu, koruyuculuğunu, üretim ve satış sorumluluğunu üstlenmiştir. Özel sektöre kolaylıklar sağlanırken 1932 yılında çıkarılan Dokuma Nizamnamesi ile destek verilmiştir. Zayıflayan el dokumacılığı da bu düzenleme ile yeniden canlanmış, üretim artmış, dışa bağımlılık azalmıştır. 1940’lı yıllarda üretime dönük kooperatiflerin Devletçe desteklenmesi, Valilerin konuyu bizzat takip edip katkı sağlamaları, diğer üretim dallarında olduğu gibi dokumacılık dalında da gelişmelere sahne olmuştur. Makineleşme ile rekabet edemeyen el dokumacılığına kooperatifleşme de uzun vadede çare olamamıştır. Üretim ile tüketim arasında sağlanamayan denge, ihtiyaçlara göre üretimin çeşitlendirilememesi, yönetimde yaşanan olumsuzluklar 1950’li yıllarda kooperatifin 10 yıllık saltanatını sona erdirmiştir. Ülke genelinde 1960’lı yıllarda başlayan yok oluş 1990’lı yıllarda hayallerde, 2000’li yıllarda tezgâhlarda yeniden canlanmaya başlamıştır. İşte bu yeniden ayağa kalkmayı, özlemlere yeniden kavuşmayı, hayallerin nasıl gerçeğe dönüştüğünü, Kastamonu’nun tanıtımında en önemli malzeme olan El Dokumacılığının hikâyesini sunacağız. Bazen destek bulan, bazen kendi haline bırakılan bir kültürden söz ediyoruz 1996 yılına, 1950 li yılların düşüncesi ile başlatılması düşünülen proje 1996- 2005 ile 2006 yılında başlayan ekonomik sıkıntıların içinden bu günlere gelmiştir. Gönülden destek yanında, işi umursamayan, hiçe sayan yönetimlerle geçti günler.

18


Talih Kuşu Sergi Salonunda el dokumalarından düzenlenen bir köşe 2012

“KASTAMONU TİCARET VE SANAYİ ODASI”

19


KASTAMONU’DA EL DOKUMACILIĞI 5 “Kastamonu vilayeti eski devirlerden beri dokuma sanayi memleketi olarak tanınmıştır. Dokumacılık en ziyade merkez kaza ve merkeze bağlı köylerle Devrekâni nahiyesinde ve Küre kazasına bağlı Seydiler ve Ağlı köylerinde kökleşmiştir. Bu saydığımız yerlerde Dokuma sanayisinin yerleşme tarihi pek eskidir. Türk deniz ticaretinin ve Türk donanmasının denizlere hâkim bulunduğu devirlerde donanmanın ve ticaret gemilerinin yelkenleri ve Türk ordusunun çadırları kısmen Kastamonu vilayetinin saydığımız yerlerinde yapıldığı zamanımıza kadar ulaşan bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Çadırcılık ve yelken bezi sanayi en ziyade Kastamonu’da ilerlemiş olduğu ve bu memleketin en gelirli bir sanayi olduğunu Harbi Umumi ve Milli mücadele senelerinde de öğrenmiş olduk. Eski devirlerde olduğu gibi Umumi Harp ve İstiklal mücadelesi senelerinde de Kastamonu dokumacılığı ordunun çadırını ve çamaşırlık gibi mühim ihtiyacını nispeten karşılayabilecek derecede çalıştığı meydandadır. Kastamonu’da dokumacılık halen ev sanayi halindedir. Pamuklu, yünlü, tiftik ve ipekli ipliklerle yapılan dokumacılık zamanımıza göre kaliteli ve ileri derecededir. Fantezi çarşaflıklar, perdelikler, döşeme, sofra takımları, nefis çamaşırlık bezleri ve bunlara benzer ev eşyasına ait dokumalar Kastamonu’nun dokumacılıktaki ilerleyişini pek güzel anlatmaktadır. Bilhassa yatak çarşaflarının kenarlarına yapılan muhtelif şekillerdeki el örgüleri çarşaf sanayine ayrıca bir hususiyet vermektedir. Alaca, astarlık, kaput bezi, kadın mendilleri gibi dokumaları da ihracat yapılmakta ihracat miktarı günden güne yükselmektedir. Kastamonu merkez kazası ve köylerinde çalışır iki bine yakın tezgâh mevcuttur. Bu tezgâhlar tamamen eski usul ağaçtan yapılmış tezgâhlardır. Hatta kamış tarakları bütün teferruatı dahi dâhilde yapılmaktadır. Beş bin haneye yakın Kastamonu kasabasında %70 evde Kastamonu’ya bağlı iki yüz otuz köyün 7631 hanesinin % 75 inde dokuma tezgâhı vardır. Çünkü Kastamonulu kadınlarının kısmı küllisi dokumacıdır. Dokumacılığı tamamen bilir. Kastamonu ev kadınının sanayide olan bilgisini ve en kuvvetlisini dokuma işi teşkil eder. Kastamonu’da yerleşen eski bir göreneğe göre kadınlar baba evinde daha küçük yaşta dokumacılığı elde etmeğe mecburdur. 5

-Kastamonu Ticaret ve Sanayi Odası, 1933,KASTAMONU

20


Evlenme çağına girmiş genç kızlarda bile ilk bilgi olarak dokumacılık bilip bilmediği aranılır. Çünkü Kastamonu’da her kadın kendi evinde ve her kız gideceği evde dokumaya ait işleri de yapmak mecburiyetindedir. Bu mecburiyet kadını çalışmağa teşvik etmektedir. Aynı zamanda hayatın her türlü zorlukları karşısında kendisine yardımcı, gelir temin edici sanat telakki edilmesiyle de ehemmiyet verilen bir sanat halindedir. Nitekim hali hazırda mekiğinin ucuyla ve kimseye muhtaç olmadan geçinir birçok kadınlara tesadüf edilmektedir. Üç bin kadın ve çocuk işçi dokuma ticarethaneleri için çalışmakta ve bu iş yüzünden geçinmektedirler. Kastamonu’nun Devrekâni nah yası köyleri ve Küre kazasına bağlı Seydiler ve Avlu mıntıkaları köylerinde bulunan kadınlar kış mevsimlerini el çıkrıklarında pamuktan ipliklerini ve bu ipliklerinden beyaz bez dokumakla geçirirler. Bu bezlerin ağırlığı 1.280 gram olup uzunluğu sekiz metredir. Sanayide, ticarette Devrekâni bezi namı ile anılan bu bezlerin senelik imalat ve satış miktarı 960000 metredir. Bu bezlerin satış teamülleri bezin ağırlığı ile beraber bir miktar fazla pamukla mübadeledir. Her üç pazarda pamukla bez mübadele eden ticarethaneler vardır. Bu bezlerin kısmı küllisi Tosya’da kırmızı siyah ve mavi renklere boyanır. Dâhilde köylülerimizin kısmı küllisi bu boyalı bezden elbisesini ucuz giyer ve hem de milli sanayiye yardım etmiş olur. Japon dimileri ve Avrupa pamuklu mensucatının rekabeti karşısında dayanamayarak sönmeye mahkûm olan dokuma sanayini bu muhakkak ölümden kurtarmak için çareler düşünülmüştür. Dokumacı amilleri ile birlikte hazırlanan ve bu sütunlarda okuyacağımız dokuma talimatnamesinin tatbikiyle de dokuma sanayi kurtarılmış ve yerli dokuma sanayimiz 932 senesi Haziranından itibaren yeni bir devreye girmiştir. En ziyade istihlak edilmekte olan beyaz bezlerle boyalı bezler üzerinde ıslahata girişilmiş beyaz ve boyalı bezlerin enleri genişletilmiş, boyları metreye bağlanmış ve boylarının imkân dâhilinde ıslahına gayret edilmiştir. Bu suretle girişilen mücadelede memlekete ithal edile gelmekte olan Japon ketenlilerinin ardı kesilmiş ve dışardan kaput bezi ithalatı da azılmıştır. Dokuma sanayindeki bu yenilik hareketi odamıza bağlı kazalarda bir canlılık vücuda getirmiş, Tosya kazası diğer kazalarımıza nazaran en ileri gideni olmuştur. Eski devirlerden beri bu kazada sofçuluk ve şalcılık, kuşakçılık sanayi mevcut olmasından dolayı dokuma işine pek yabancı olmayan bu kaza halkında yeni bir duygu ve uyanıklık başlamıştır. Ticaret ve

21


sanayi sahasında faal olarak tanınmış olan Tosya halkı her işte olduğu gibi dokuma işine de el birliği ile candan sarılmışlardır. 932 senesine kadar bütün dokuma ihtiyaçlarını hariçten tedarik eden bu kaza hali hazırda 1.200 dokuma tezgâhıyla çalışmakta, dün hariçten dokumak alırken bugün harice dokuma satmaktadır. 932 senesinde miktarı mahdut olan el tezgâhları mevcudunun iki sene içinde artması imalatı da artırmıştır. En son yapılan bir tetkike göre ihracatı beyaz kaput ve astarlık bezlerle pamuk milli sanayi himaye cihetinden gösterdiği kolaylıklar ve yardımlar neticesi olarak milli sanayimiz gün geçtikçe yükseleceğine ve önümüzdeki on sene içinde milli hudutlarımızdan içeri bir metre bile Avrupa kumaşı girmeyeceğine inancımız gün geçtikçe artmaktadır. Senesi 924 925 926 927 928 929 930 931 932 933

YAPILAN DOKUMA İHRACATI Kıymeti Lira 177931 183600 147900 141200 126562 137003 68796 70875 80000 240248

Miktar Kilo 96440 90000 85000 80000 75000 71356 41695 52500 104000 200207

Eski devirlerde ordunun çamaşırlık levazımatı ile çadırları ve gemilerin yelken bezleri ip ve urgan ihtiyaçları Kastamonu'dan temin edildiği harbi umumi de milli mücadelede bu gibi mühim ihtiyaçların kısmı küllisini Kastamonu’nun karşıladığı herkesçe malumdur. Dokuma sanayine ait tarakları yapan sanatkârlar bir mahalle teşkil ettikleri, bu mahallenin halen tarakçılar mahallesi namı ile anılmakta olduğu iplik imal edenlerin de bir mahalle kurarak yaşadıkları ve mahalleye de iplikçiler mahallesi denildiği, bu gibi kayıtlara göre küçük sanayin vaktiyle Kastamonu da kuvvetli bir vaziyette olduğunu ispat etmektedir. Dokumacılıkta iplik imalatında ve boyacılıkta dahi pek çok noksanlıklar göze çarpmaktadır. Hatta elde 30 – 40 numara incelikte iplik imal edilirmiş. Adî tezgâhlarda çağar ayarlarında ayakçaklarla kabartmalı resimler, çiçekler ve nakışlar yapılırmış. Eski miski denilen renkli kadın elbiseleri tamamen zayi olmuştur.

22


Dokumacılıkta her nevi ketenli taklitleri, kaput ve astarlık bezler, adî ve fantezî yatak ve karyola çarşafları, düz ve keten pencere perdelikleri, her renkte ince çamaşırlık ve adî bezler, çadır bezi, pamuk bezleri, masa örtüleri, kadın önlükleri, başörtüleri, sofra altı ve yemek masası takımları var. Boyacılıkta müterakki bir vaziyette iken Avrupa’nın toz boyaları yüzünden bu sanayi de tarihe karışmıştır. Toz boyaların icat edilmediği devirlerde Kastamonu da mevcut boyacılık kâmilen nebati boyalardan yapıldığı adetleri otuzu geçen boya imalâthanelerinden bu gün eser kalmamıştır. Evvelce yapılan boyaların sabit oldukları bakiyelerinden anlaşılmaktadır.Tarihi bir mazisi olan yelkencilik ve çadırcılık sanayinin son bakiyelerini yaşayan eski adet ve ananeleri üzerinde taşıyan pamuk bezi tabir edilen beyaz bez imalini de Devrekâni nahiyesi köylerinde ve Küre kazasının köylerinde dokunmaktadır. Dokuma sanayi erbabının ve Ticarethanelerin bir araya gelerek bir kooperatif halinde çalışırlarsa neticenin daha verimli daha gösterişli olacağı şüphesizdir diyebiliriz.” Birkaç yıl içinde bu arzu gerçekleşecek kurulacak Dokuyucu ve Dokutturucular Kooperatifi Kastamonu’nun bu el sanatı ve gelir kapısına belli bir süre de olsa yön verecekti.”

Tezgâhta Sarıkıvrak-Kastamonu Çarşafı

23


KASTAMONU VE HAVALİSİNDE DOKUMACILIK

6

“Kastamonu dokumacılığın çok eski bir mazisi ve eski bir tarihi vardır. Eskiden vilayetimizin bütün şehirli ve köylüsünün evinde müteaddit dokuma tezgâhları bulunduğu ve zengin, fakir kadın ve kızların dokumacılıkla iştigal ettiğini dedelerimizden naklen duymaktaydık. 1- Hal ve vakitleri müsait olup sırf kendi evlerinin ihtiyacını kendi zevklerine ve kendi ruhlarının inceliğine uygun olarak dokuyan kadın ve kızlar. 2- Bütün maişet ve ihtiyaçlarını dokumacılıkla temine gece ve gündüz çalışan kadın ve kızlar. Eski devirlerde Türkler kendi giyim ihtiyaçlarını kendileri temin etmek mecburiyetinde bulundukları için Kastamonululara da kendi ev ve giyim eşyalarını evlerine kurdukları tezgâhlarda dokurlar ve yaparlardı. Vilayetimizin büyük bir şehir olduğunu ve eski devirlerde ticari vaziyetinin çok düzgün ve yüksek bulunduğunu (Kastamonu’nun eski devirlerde ticari ve iktisadi vaziyeti) başlıklı yazımızda kısaca izah etmiştik. Vilayetimizin eski bir ticaret merkezi olması kadın ve kızlarımız dokumacılık sahasını çok ileri getirmiş ve geliştirmiştir.” Ancak; sayın Demircioğlu’nun 1943 yılında kaleme aldığı bu makalenin ardından elli sene geçmişti. 1990 lı yıllarda ne dokumanın ticareti, ne de dokuma yapan kadın ve kızlarımızı bulmak mümkündü. Bu işe bir ticaret geliri, evi geçindirecek bir kazanç kapısı olarak mı bakılacak. Yoksa, önce ata mirası bu sanatı yaşatmayı mı düşüneceğiz. İşte anlaşamadığımız ilk konu buydu. 21. Yüzyılı yaşarken maliyeti yüksek olan el dokumasına kimler ne ölçüde ilgi gösterirdi. Bu sanat, bu kültür yaşatılacaksa devlet baba destek vererek bunu göstermeliydi. Ancak devletin 1940 lı yıllarda, 1996 yılında dokuma atölyesinin yeniden oluşumunda ve devamındaki gelişiminde verilen destek 2012 li yıllarda verilmedi. Zira Valiliğe bağlı hizmet veren ve yaklaşık 250 ailenin ek gelir kapısı olan bu atölyeye sadece ticari gözle bakıldı. Burada Kastamonu kültürünün yaşatılmaya çalışıldığı göz ardı edilince sonuç hüsran oldu. 6 Ziya Demircioğlu, Kastamonu' da Dokumacılık ve Kooperatif, Açıksöz Gazetesi, Kastamonu,1943

24


TOSYA İLÇEMİZDE SOFCULUK VE KUŞAK 7 “Sofçuluk ve Kuşakçılık sanatı Tosya kasabasında yüzlerce yıl evvel yerleşmiş bir sanattır. Üç yüz sene evvel Tosya kasabası haricinde Harsentönü denilen yerde yerleşip ayrıca bir esnaf halinde çalışan sanatkârlar Yavuz Sultan Selim’ in Bağdat seferine giderken Tosya’ya uğradığında Harsentönü'nden Tosya kasabasına kadar olan yolu sof kumaşlarıyla döşemiş bu karşılanışından memnun olan Sultan, fermanla Sofçu esnafını kasabaya naklettirmiş, esnaflar bazı haklar elde etmişlerdir. Vilayet halkının kendi yaylalarında yetiştirdiği tiftik keçilerinden aldığı tiftikleri el çıkrıklarında iplik haline getirerek kendi tezgâhlarında sof denilen kumaşı dokuyarak giydiği devirlerde sofçuluk Tosya da yükselmiş mahalli ihtiyaçları karşıladıktan sonra civar vilayetlere ve İç Anadolu ya satmağa başlamışlardır. Bununla beraber şali denilen ince renkli tiftik kumaşların dokunması bu sanata bir kat daha kuvvet vermiş bu devirlerde Tosya şimali Anadolu’nun bir dokuma sanat merkezi haline almıştır. Avrupa da makine sanayinin çoğalması, makinede yapılan ucuz kumaşların Anadolu ya serbestçe girmeğe başladığı tarihlerden sonra diğer sanayi gibi sofçuluk sanatı da yavaş sönmüş tamamen tarihe karışmıştır. Bu gibi sınai değişiklikler karşısında şaşırmış bir vaziyette kalan sofçu esnafı tiftikten imal edilen kuşağa ehemmiyet vermeğe başlamış sofçuluk sanayi ölürken kuşak sanayi yeniden doğmaya başlamıştır. Anadolu halkının milli giyiminin bir parçasını teşkil eden bel kuşaklarının en iyisini ve sağlamını Tosya kuşağı denilen tiftik kuşakları teşkil eder. Şimdiye kadar ciddi çalışmaları neticesi olarak kuşakçılık oldukça ilerlemiş, dokunuşundaki incelik renklerindeki uygunlukların neticesi olarak kuşak sanayi bu güne kadar varlığını muhafaza edebilmiştir. Son senelerde milli giyimimin değişmesi ve bele kuşak sarmak gibi adetlerin yavaş yavaş kalkması ve medeni giyimin her yerde çoğalmağa başlaması yüzünden çok geçmeden bu sanayi de tarihe karışmış olacaktır. 7

Kastamonu Sanayi ve Ticaret Odası Bülteni,1935–1936

25


Hali hazırda ki kuşak sanayinin en yaşlı ustalarından yapılan soruşturmada 1300 tarihinde kadar sofçu ve kuşak tezgâhı adedinin 300 – 400 sayısı arasında olduğu bilinmektedir. 1300 den 1320 ye kadar bu sayısının 500 ile 600 e çıktığı ve umumi harp senesine kadar tezgâh sayısının 400 den aşağı düşmediği ve umumi harp senelerinden bu güne kadar ise muhtelif ticari ve mali değişiklikler yüzünden, buhran ve milli inkılâpların tesiriyle 150 ye kadar düştüğü öğrenilmiştir.

Tosya Kuşağı ve Kesesi

Bugün Tosya'da tiftikten kuşak dokumasını bilen sanatkârların sayısı 400’ ü geçmektedir. Kuşak sanayi ve ticareti daima tiftik piyasasına göre yürümek mecburiyetinde olduğundan tiftik piyasasının göstereceği değişikliklere göre değişir. Bazen 300 tezgâh birden çalışır. Bazen da bu miktar birden 150 ye düşer. Vasati olarak senevî 30 000 kilo tiftik ipliği sarf edilerek muhtelif ebatta beş bin adet kuşak dokunmuştur. Bu sebeple Tosya kuşak sanayinde oldukça mühim bir paranın devredilerek kuşak tezgâhlarında çalışan 800 usta, işçi kadın çocuk ve tezgâhlarda sarf edilecek olan tiftik ipliği ile kuşakların uçlarındaki hususi örgülerini yapan 300 e yakın kişiye gelir imkânı vermektedir. Tosya’ da kuşakçılık halen ev sanayi halindedir. Kuşaklar umumiyetle evlerde dokunur. Kuşakların dokunuşu itibariyle ayrıldığı muhtelif işler aile arasında taksim edilmiş bu meyanda kadınlar en mühim vazifeleri almışlardır. Bu sanata mensup ailelerin her ferdi kuşakçılığın en ince işlerini bilirler. Eskiden beri devam ede gelen sanat göreneklerine göre her hafta pazara çıkacak malı günü gününe yetiştirilmekte miktarı muayyen olan mal bir an önce pazara gelmek mecburiyetindedir. Tosya da pek eski zamanlardan beri sofçu – kuşakçı esnafı loncası mevcut olup esnaf arasındaki birlik hiçbir zaman bozulmamış,

26


sanat ve esnaflık omuruna ait eski adetler devam ettirile gelmiştir. Ticaret odaları teşkilatının kanuna bağlanarak vazifesini gösteren talimatnamesinin esnaflık onuruna ait maddelerin hükümlerine göre de bu esnaf loncası esnaf cemiyeti haline girmiş ve cemiyet haline girdikten sonra kuşakçılık sanayi de bu sütunlarda okuyacağımız (Kuşak sanayi talimatnamesi)ne göre bir yasaya bağlanmıştır. Tosya'da ayrıca kuşak pazarı vardır. Bu pazar Tosya pazarı günü muayyen vakitte açılır. Esnaf cemiyeti idare heyetini teşkil eden ustalar mevcut olduğu halde bu heyete dâhil olan odamızın kuşak muayene memuru mevcut kuşakları muayeneden geçirdikten sonra kuşaklar odanın hususi damgası ile damgalanır. Bundan sonra satış başlar. Kuşak satımı bittikten sonra tiftik ipliği alım ve satımı başlar.

Tosyalı kuşak-kese ustası

Kuşak sanayinde sarf edilen bu ipliklerin üçte biri Tosya'da el çıkrıklarında diğer ikisi de Tosya'ya bitişik Çankırı Vilayetinden satın alınır. Bu ipliklerin bükülüşündeki itina cidden şayanı takdirdir. İpliklerin incelik itibariyle gösterişi makine ipliği görünüşü vermektedir. Pazaryerinde satılığa çıkarılan kuşakların alıcısı seyyar tacirlerle, ihracat tacirleridir. İhracat en ziyade Şark vilayetleri ile İstanbul'a yapılmaktadır. Bele bağlanan bu kumaşlar cam

27


perdeliklerinde kullanılmağa daha müsait olup oda tezyinatında renk ve gösteriş itibariyle ayrıca bir hususiyet arz etmektedir.” EL DOKUMACILIĞI HARİTASI Keten ekiminin önemli yetiştirme alanı Karadeniz'dir. İlimizin Karadeniz kayısında bulunan ilçelerimizden Cide, Doğanyurt, İnebolu, Bozkurt, Abana, Çatalzeytin yanında Küre, Şenpazar, Azdavay ve Pınarbaşı ilçelerimizin 1950'lerde en önemli gelir ve geçim kaynağı keten ekimi ve dokumacılığıdır. Uzun aşamaları, zahmetli iş gücü zamanla makinelerin devreye girmesi sahil ilçelerimizdeki tarımı da, el sanatını da yok etmiştir.

► ► ► ►

Keten ekim alanı ve ketenli dokuma bölgesi Kenevir ekim alanı ve kendir dokuma bölgesi Yünlü ve Tiftik dokuma bölgesi Pamuklu Dokuma bölgesi

Tosya çok eski yıllardan beri, Tosya kuşağı, Tosya kesesi, tela dokumacılığı alanlarında Türkiye'nin sayılı merkezlerindendir. 2000 yılında ilçede 700'e yakın otomatik ya da yarı otomatik makinelerde dokuma yapılmaktadır. En önemli dokuma hammaddesi tiftik, yün ve

28


pamuktur. Pamuk dışındaki dokuma iplikleri kendi çevresinden temin eder. Taşköprü ve Hanönü’nün yer aldığı Gökırmak Vadisinde yetiştirilen kenevir, yöredeki adıyla kendir de aynı yörede liflerinden kalın dokuma, sicim, urgan, halat yapılarak değerlendirilmektedir. Kastamonu merkez ve köyleri, Araç, Devrekâni, Ağlı, Seydiler, Daday, İhsangazi dışarıdan getirilen ipliklerin dokumasını yapar. Pamuklu başta olmak üzere yünlü, tiftik, keten ve kendir yanında ipekli dokuma ürünlerinin de üretim yeridir. Kastamonu İl haritasında bunu renklerle dokuma hammaddesine göre bilgilendirmeyi amaçladık. Daday Selalmaz çevresinde kadınların başörtüsü aynı yöredeki el tezgâhlarında dokunmaktadır. Sarı kıvrak 20/1 numara ipliklerle yapılan bu dokuma türü yaptığımız dokumacılığın en kaliteli ürünleri olurken, başörtüsünden çok ev dekorasyonundaki yerini almıştır. Konuya uygun verilen fotoğrafta yöre kadınlarının kış ayları için ceviz kabukları ile boyanmış Selalmaz cemberi ve yöre kıyafeti görülecektir.

İkinci defa aldığım Atölye Müdürlüğünden ayrılış 16 Şubat 2013 Çalışan personel, dokuma elemanları ve marangozlar

29


Kooperatif Çalışanları, Yönetim Kurulu Üyeleri Hizmet Binası Önünde Fot. N.Kavuklu(1942)

1996 yılında bin bir emekle kurulan o yıllarda sadece Muğla ve Kastamonu’nun başlattığı bu kültürel üretim dönemin valilerince tam destek almıştı. Aradan geçen 12 yıl sonra ise bunun kültürel bir üretim değil tamamen ticari bir faaliyet olarak görülmesi çalışanları, emek verenleri hayal kırıklığına uğrattı.

DOKUMACILAR KOOPERATİFİ: 1941... 26 Ağustos 1941. Doğrusöz gazetesinin bu sayısı Dokumacılar Kooperatifine ayrılmış. “Dokumacılar Kooperatifi Parlak Merasimle Açıldı”9 Ağustos 1941 tarih 429 sayılı aynı gazetede Ortaklık nizamnamesinin Ankara'ya gönderildiği, Kooperatif yönetiminin Kuddusi Akay, Ekrem Balı, Necati Yücebıyık. İhsan İzmitli, Tevfik Erdem, Mustafa Safa, İhsan Kavuklu'dan

30


oluşturulduğu yazılıyordu. Kooperatifin açılış konuşmasında Kastamonu Valisi Mithat Altnok; ”Vilayette 1123 köy ,65318 hane bulunduğunu şehir merkezinde 3556, merkez köyleri Devrekâni, Kuzyaka nahiyelerinde 8131, Taşköprü'de 3626, Küre'de 3246, Araç 1450, Daday'da 1257, Cide'de 990 Kargı'da 364 kayıtlı tezgâh olmak üzere il dâhilinde 19337 tezgâhın üretim yaptığı tespit edilmiştir. Keten dokuma yapan tezgâhlar ile yazdırılmayan tezgâhlar bu sayıya dâhil değildir,`” 8 diyerek Kastamonu'nun bu konudaki varlığını açıklamıştır.

Dokuyucu ve dokutturucular Kooperatifi Genel Kurul Sonrası Fot. N. Kavuklu(1943)

5 Aralık 1948 tarihli Doğrusöz Gazetesi ise “Yurtta 143706 el tezgâhı faaliyete geçmiş bulunuyor” haberini İktisat Vekili Sırrı Day'ın açıklamalarından alarak sayfasına taşımıştır.

8

Dr Ahmet Mithat ALTIOK: 27.07.1940–14.07.1947 tarihleri arasında Kastamonu Valiliği yapmıştır. Kastamonu Dokuyucular ve Dokutturucular Kooperatifi, Urgancılar Kooperatifi, ALTIOK zamanında kurulmuş, verdiği hizmetler sonrasında kendisine ve eşine Belediye Başkanlığınca fahri hemşerilik beratı verilmiştir

31


Dokuyucu ve Dokutturucular Kooperatifinin ilk yılları çok parlak geçmiştir. 2144 'e ulaşan ortak sayısı, karından Kızılay’a yaptığı yardım, Dokuyucular suyu adıyla şehre akıtılan su, 1946 yılında boya ve apre santralinin hizmete açılması başarılı sonuçlardır. Kastamonu Şehir Merkezinin Kale Cephesi (1943

Kuddisi Akay

İhsan Kavuklu

Ekrem Balı

Necati Yücebıyık M.İhsan İzmitli

Kuddusi Akay: Şahin Yücebıyık’ın dayısı ve kayınpederi olan Akay 1325 doğumludur. 1980 tarihinde vefat eden Kuddusi Bey Kastamonu Dokuyucular ve Dokutturucular Kooperatifinin kururcusu ve daimi başkanıdır. İplik, el dokuma ürünleri ticareti ile meşgul olmuştur. İhsan Kavuklu: l910-l989 tarihleri arasında yaşamış, iplik ve dokuma ticareti yapmıştır. İplikçiler Çarşısında çorap, mensucat boyaları yanında sarraflık da yapan İhsan Bey yaşadığı talihsiz bir olay üzerine sarraflığı bırakmış, çocuklarına da bu ticareti yapmamalarını

32


vasiyet etmiştir. Oğlu Nuri Kavuklu olayı şöyle anlatıyor.”1950’li yıllarda Tosya’da Südüklü Çoban lakaplı eşkıyanın Tosya’dan çaldığı altınları Kastamonu’daki sarraflara sattığını, verdiği isimler arasında İhsan Kavuklu’nunda adı geçmesi üzerine elindeki altınlara mahkemece el konularak yediemine teslim edilmiş, mahkeme sonuçlanıncaya kadar satışı yapılamamıştır. Bir yıl sonra konu ile ilgisi olmadığı anlaşılan İhsan Bey, bir yıl devam eden maddi ve manevi çöküntü onun sarraflığı bırakıp asıl ticaret alanı olan camcılık ve tuhafiyeciliğe dönüşüne sebep olmuştur. Ancak son yıllarda babamızın vasiyetini unuttuk” İhsan Bey’de Kooperatifin kurucularımdandır. Ekrem Balı: Hüsnü Bey’in oğlu olan Ekrem Bey 1327– 1974 tarihleri arasında yaşamıştır. Cahit Balı’nın babası olan Ekrem Bey İplikçiler Çarşısında iplik ve el dokumalarının ticaretini yapmıştır. Kooperatifin kurucularından ve Yönetim Kurulu üyelerindendir. . Necati Yücebıyık: Yedi çocuk sahibi olan Necati Bey Yavuz Yücebıyık’ın babasıdır.1324–1973 tarihleri arasında yaşamış iplik ve el dokuma ticareti yapmıştır. Kooperatifin kurucularından olup Yönetim Kurulu üyesidir. M.İhsan İzmitli:1907–1978 tarihleri arasında yaşamıştır. Tiftik, pamuk, iplik ve yerli dokuma ticareti yapmıştır. İhsan Bey’de kooperatifin kurucularından ve yöneticilerindendir. Kız Ortaokulu Müdürü Ali Oğuz 13 Kasım 1946 tarihli makalesinde: “Her büyük işte emeği geçen fanilerin anılması gibi bu teşkilatlandırma işlerinde de başta sayın valimiz Mithat Altınok, olmak üzere Kuddisi Akay'da unutulmayacaklardır” diyordu. 1948 yılı sonlarında Kooperatif çalışmalarında başlayan olumsuzluklar ortaklar tarafından protesto edilmiştir. 4 Aralık 1949 tarihli Doğrusöz Gazetesinde Tarhan Toker bozulmanın sebeplerini; kalite bozukluğu, kontrolsüzlük, dokumacıların başıboş çalışmaları, sık fiyat değişiklikleri olarak göstermektedir. 1 Aralık 1949 tarihli Yenises Gazetesinin baş makalesinde Ferda Kıral; “Demiryolu, meyve ve marmelat fabrikası, yanında dokumacılıkla şöhret alan Kastamonumuz’un makineleşmesini ve bunun bir dokuma fabrikası ile telafi edilmesini büyüklerimizden Kastamonulular adına istiyoruz” diyerek el dokumacılığının ömrünü tamamladığın sinyallerini veriyordu. 1950'lerden sonra her geçen gün zayıflayan, dağılan, düzensizleşen, Dokuyucular Kooperatifi ile birlikte Kastamonu El Dokumacılığı da azalmaya, terk edilmeğe, hatta unutulmaya bırakılacaktır.

33


Hızla makineleşip seri üretime geçen dokumacılıkta sınıfta kalmıştık. O günkü şartlarda makineleşmeyi gerçekleştiremeyen Kastamonu dokumacılığın merkez-lerinden birisi olma özelliğini de yitirecektir. Kooperatifin iyi yönetilmemesi yanında elektrik enerjisinin yetersizliği, el dokumacılığını, dişlileri arasında ezivermişti. 1990'lı yıllara kadar her geçen gün kan kaybeden, tezgâhları odun niyetine yakılan, işi çok ve zor olduğu için pahalıya mal olan el dokumacılığı pek çok el sanatlarımız gibi unutulmaya terk edilmişti. Bu sanatın son ustaları 60'lı yaşlarına geldiğinde bir ümit ışığı belirmişti. Acaba olabilir mi, tezgâh şakırtıları yeniden işitilebilir miydi? Denenmeye, bir yerlerden başlamaya fırsat gerekiyordu. Bir de bu işe kendini adayacak gönüllü ya da gönüllüler…

İhsangazi’de Siyez bulgur temizliği 2008 (Fahri Özbek)

34


35



EL DOKUMASININ HAMMADDELERİ El dokumacılığında pamuk, keten, tiftik, yün-yapağı, kendir ve ipek kullanılan doğal dokuma hammaddelerdir. Bunlardan keten 1960' lı yıllara kadar özellikle sahil ve sahile yakın alanlarda ekimi yapılan dokuma ürünüydü. Tiftik de 1980’ li yıllara kadar tiftik keçisinin yetiştirildiği Kastamonu için gelir ve geçim kaynağıydı. Koyun ise, son yıllarda sayıları azalmış olmasına karşılık yapılan yünlü dokumanın hammadde ihtiyacını karşılayacak durumdaydı. Özellikle kıl keçisi Çankırı’nın dağ köylerinde yetiştiriliyor, iplik yapılıp Tosya’da Pazartesi günleri iplik pazarında satışı yapılıyordu. Ancak 2000 li yıllara girdiğimizde bu hammaddeyi de bulmak zorlaşmıştır. Kaba dokuma, çuval, kilim yapımında kullanılan kendirin asıl alanı ise, sicim, urgan, halat yapımıdır. Taşköprü çevresinde ekim alanları geniş yer tutan kendir, suni ürünlerle rekabet edememiş, verilen destekler tükenişe çare olamamıştır. Taşköprü’ye 1930 lu yılların sonunda kurulan kendir fabrikası, 1980 li yıllarda kurulan sigara kağıdı fabrikası da kendir ekiminin tükenişine çare olamamıştır. 2000 li yıllara girildiğinde de kendir ekimi bitmiştir. Pamuk da, ipek böceğinin ürünü olan ipek de Kastamonu çevresinde yetiştirilmemektedir. Bu dokumaların hammaddesi diğer illerden temin edilmektedir. Tiftik “Vilayetin ekseri mıntıkası tiftik keçisi beslemeğe müsait bulduğundan halk bu nimetten istifade etmektedir. Memleketimizin tiftikleri İstanbul ve Ecnebi piyasalarında nefaset itibarıyla ikinci derecede itibarda olup halen senevî istihsal miktarı 40,000 kiloya tecavüz etmekte ve İnebolu iskelesinden İstanbul piyasasına gönderilen vasati tiftik miktarı 100,000 kiloyu bulmaktadır.” “Cumhuriyet devrinin ilk senelerinde yüksek fiyatla satılan (Kilosu yüz elliye kadar) tiftik mahsulü ecnebi piyasalarının isteksizliği ve iktisadi buhran yüzünden son seneler içinde satış kıymetini müthiş surette gaip eylemiştir. 933 senesi bu piyasa biraz canlılık göstermiş ise de tiftiğin vasati fiyatı kilo başına 45 kuruşa aşamamıştır. Tiftiğin bu veçhile kıymetini gaip edişi keçi besleyicilerinin haklı olarak isteklerini kaçırmış bulunduğundan bunlardan bir kısmı gördükleri zarara tahammül edemeyerek sürülerini elden çıkarmışlardır.” 9 9

Kastamonu Sanayi ve Ticaret Odası Bülteni,1935–1936

37


Tiftik Keçisi Sürüsü

1940’ lı yılların bu bilgisi tiftik yetiştiriliciliği için kara bir tablo çiziyor. Buna rağmen özellikle kuşak ve soft dokuyucusu için durum biraz farklıdır. 1933’lerde el dokumacılığına verilen desteği iyi değerlendiren Tosya esnafı tiftik üretiminin de destekleyicisi olmuştur.

Tiftik bükümü

38


Soft ve kuşak dokumacılığına olan ihtiyacın azalması karşısında tela dokumacılığını da üretim çeşidi içine alması 2000'li yılların başında Tosya’nın tela üretimi konusunda Türkiye de söz sahibi olması sonucunu doğurmuştur. Gerek kendi ilçesi köylerinden, gerekse çevre ilçe ve Çankırı’ dan temin edilen tiftik hem onun değerlendirilmesini hem de yöreye has dokumacılığın yaşamasını sağlamıştır. 2010 yılına geldiğimizde ise Tosya’da tela, kuşak ve kese dokuyucuları da tiftiği de bükülmüş ipliğini de bulamaz duruma gelmişlerdir. Ne yazık ki bu hammaddenin de bulunmaz hale gelmesi tiftik dokumacılığının kaybolmasına zemin hazırlayacaktır. Bu dokumanın ana maddesi tiftikten yapılan ipliği Çankırı İli Yapraklı İlçesi Dağ Ovacık Köylüleri hazırlar. Köyün ekonomisinin büyük bölümü 1990'lı yıllara kadar kömür madeni, hayvancılık ve bu hayvancılığa bağlı olarak Ankara keçisinden elde edilen tiftikten yapılan iplik teşkil ederdi. Bu ipliği köyün hanımları eğirir ve sadece Tosya'da pazarlanırdı. Hâlâ sınırlı sayıda da olsa yok olma seviyesine gelmiş hünkar ipliği de denilen bu iplik sadece bu köyde yapılmaktadır. Ancak 1990'lı yıllardan sonra ekonomi çoğunlukla gurbetçiliğe kaydı. 2000'li yıllarda kömür madeni tamamen durdu, hayvancılık durma noktasına geldi. 100 Kg keçi tiftiğinden %5 oranında ayrılan tiftik iplik oluncaya kadar oldukça uzun ve zahmetli işlemlerden geçiyor. Köyde genç nüfusun kalmadığı, üstelik keçi sürülerinin iyice azaldığı bu dönemde elde kirmanlarda eğrilen bir kg iplik uzun zamanda hazırlandığı az bulunduğu için, dünyanın en kıymetli ipliği olarak biliniyor. Kese ve kuşak ipliğinin okkası 100 ile 120 liradan satılıyor. Buna rağmen bulmak gün geçtikçe zorlaşmaktadır. İplik pazartesi günleri dualarla satılır ve birimi yüzlerce yıldır hiç değişmemiştir. Halen okkayla satılır. 10 Çankırı’nın Köylerinden okka ile çileler halinde tiftik alınır. Alınan ip kelebeğe geçirilerek 2 kat olarak sarılır, ikişer çile halinde çöme yapılır ve kazanda iki saat pişirilir. Dokunduktan sonra kullanım esnasında buruşmaması için gerili iplere asılarak kurutulur. Çileler, hazırlanan bulamacın içine batırılır. Çıkrıkla masuraya sarılır. Sonra dönme dolapta çözülerek tekere sarılarak tezgaha takılır ve dokumaya başlanır. Tekere sarılan 360 tel iplik üst mermerden alt mermere, ağızlık mermerine, sonra iki tel halinde kücüye geçirilir. Dörder telden tarağa geçirilir. Bu şekilde hazırlanan tezgahta mekikle dokumaya geçilir. Dokunan kese selmine sarılır. 10

Tosya Ticaret ve Sanayi Odası Bülteni

39


Selminden çıkarılan keseler, kese eninde bir mermere sarılarak kazanda 30 dakika kaynatılır. Soğuyuncaya kadar kazanda bekletilir. Mermerden tekrar çıkartılarak sönmüş kireç içerisine konup 3 gün bekletilir. Bu ameliye sertleşmesini sağlar. Kireçten çıkartıldıktan sonra, tokmakla dövülerek temizleninceye kadar yıkanır. Dikdörtgen seklinde tahtaya sarılarak, tahta çivilerle gerdirilir ve kuruyuncaya kadar beklenir. Kuruyan kese arşınlanarak kesilir. Bir arşından iki kese çıkar. Kastamonu Tosya'da tiftikten hamam kesesi dokumacı-lığının el tezgahlarındaki yapımı artık sona ermiştir. Tosya Kuşağı, Osmanlılardan beri 2 metre uzunlukta 45 cm saçağı ile kırmızı, yeşil, sarı, beyaz renkleriyle Tosya'da dokunan bir kumaştır. Keten; Karadeniz kıyısı ve iç kısımlarda üretilen keten 1960' lı yıllardan sonra hızla üretimi azalan,1990’ lı yıllarda tamamen yok olan tarım ürünüdür. Keten üretiminin sona ermesi sadece Kastamonu için değil Türkiye’nin de gerçeğidir. Liflerinden yapılmış el dokuması ürünler sandık diplerinde özlemli ürün olurken, tohumundan elde edilen bezir yağı, yemeklik değil, boya sanayisinin hammaddesi olmuştur. Keten dokuma elde etmek uzun zaman ve zahmetli bir işçilik isterdi. Ekiminden keten bez elde edilmesine kadar. Günümüzde ise keten iplik ihtiyacı ithalatla karşılanmaktadır. Doğal keten yanında suni ya da karışık özellikte keten kullanılmaktadır. Ketenle ilgili onuncu yıl İl Yıllığında şu cümleler yazılıdır. “İnebolu ve Cide kazalarında ve az miktarda da Taşköprü ve Daday kazalarında ekilir. Senelik ekim alanı 9730 dönüm olup istihsal edilen mahsul dahi 163804 kilo elyaftır. Bir dönümlük sahaya 1,5 – 2 kilo tohum saçılmaktadır. Tohum itibariyle bire 20 kilo hâsılat vermektedir. Keten ekiminin hem elyafından iplik ve hem de tohumundan yağ çıkarılmak suretiyle iki gaye için kullanılmaktadır. Mensucat imaline saf keten elyafı istihsal etmek için vilayette takip edilen usul; tohumu alındıktan sonra sapı suya atıp ıslatmaktan ve tekrar kurutup bu işe mahsus büyük düz bir taş üzerinde ağaçtan mamul tokmaklarla dövmekten ibarettir. Dövülen elyaf daha sonra demirden mamul ve bıçaklı “Mengelez” tabir olunan tarağa vurulur. Bu suretle haşep ve mevcaddi ecnebiyesi ayrıldıktan sonra halis elyaf dörde taksim olunur.

40


Keten Çıkrığı

Bu şekilde elde edeline bu iplikler ham olup işlenmesi kolay olmayacağından ince işlere yaramak için suda kaynatılır, kuruduktan sonra her çeşit dokumada istimal olunabilecek bir hale gelir. Çok zarif gömlekler çarşaf ve elbiselikler dokunmasına yarar.” 11 Keten, sonbaharda ya da ilkbaharda ekilen, tohumu ve lifi için yetiştirilen yıllık bir bitkidir. Tohumundan beziryağı elde edilen ketenin lifi de dokuma hammaddesi olarak kullanılmaktadır. Rengi sarımtırak, beyaz ve esmer olabilir. Keten sap ve tohumların oluştuğu dallardan ve yapraklar ile çiçeklerden oluşur. “Keten bitkisinde dışta görülen kabuk tabakasının iç kısımlarında, odunsu hücreler arasında, demetler halinde lif hücreleri vardır. Bu lif hücreleri demetleri birbirine ve kabuktaki diğer dokulara pektin denilen bir maddeyle bağlıdır. Olgunluğa erişen keten bitkisinin hasadı, kesilmeden topraktan elle yolunarak yapılır. Kökler bir tarafa, saplar bir tarafa olmak üzere demetler haline getirilir. Tarlada kurumaya bırakılan keten, üzerindeki yapraklar kuruyup döküldükten sonra, yine tarlada birbirine çatılarak, beş ile yedi gün süreyle kuruma işlemi devam ettirilir. Bu bekleme süresi sonunda kendi saplarıyla bağlanarak oluşturulan keten demetleri harmana getirilerek sırayla serilip kurumaya bırakılır. Tohumlarından ayırmak için yivi denilen silindir şeklindeki taş bir aletle ve öküzler yardımı ile üzerinden geçilir tohumlardan ayrılmış olur. Bezende elle sert yere vurularak tohumların gövdeden ayrılması sağlanır.

11

1933 Cumhuriyet Bayramı Hatırası, Kastamonu İl Yıllığı

41


Yolunmuş keten sapları - Keten bitkisinin çiçeği

Keten liflerinin yapışık olduğu dokulardan ayırmak için derede ıslatılarak çürütme işlemi uygulanır. Yedi gün bekletilen lifler, dereden çıkartıldığında yabancı maddelerden uzaklaştırılmış olur. Harmana getirilen keten demetleri kurutularak tokmak denilen odundan yapılmış bir aletle dövülür. Dövme işlemiyle keten bitkisinin içindeki odunsu parçaların kırılması sağlanır. Sonrasında keten demetleri tutamlanarak (bir avuç içerisine sığacak kadar) mengenez denilen aletten geçirilir. Mengenez'de keten lifinin içindeki odunsu parçalar temizleninceye kadar işlem yapılır. Bu odunsu parçalara keçin denir. Mengenezden çıkan keten lifleri yivi tarağı denilen tarakla taranır ve iki parça halinde birbirine dolanarak burmalar oluşturulur. Tokmakla dövülen burmaların yumuşaması sağlanarak tekrar yivi tarağı ile taranır. Taranan lifler çıkrık yardımı ile büküm verilerek iplik haline getirildikten sonra ılgıdır denilen çatal bir sopaya dolanarak çile haline getirilir. Çileler kül ile 4-5 saat kazanlarda kaynatılarak ipliğin beyazlaması sağlanır. Kaynatılma sonra kurumaya bırakılan çilelere ipliklerin tüylenmesini önlemek ve dokumada kolaylık sağlamak için çiriş ya da haşıllama ya da çirişleme denilen işlemler yapılır. Bu işlem sırasında düğümlenip karışan iplikleri ayırmak için çileler, kelebe denilen tahtadan yapılmış aletlere geçirilir. Ilgıdır yardımı ile kelebedeki ipler, zincir atılarak kazıklardan toplanır. Gücüler ve taraktan geçirilerek düzen denilen el tezgâhına yerleştirilir. Kumaşın boyuna olan ipliklerine çözgü ipliği, enine olan ipliklerine atkı ipliği denir. Bu uzun ve kademeli süreç sonunda elde edilen iplikler keten dokumanın çözgü ipliğini, yine keten iplikler çoğu zaman ise pamuk ipliği atkı ipliklerini oluşturur. Keten iplerinin ekiminden itibaren yapılan bu zor ve meşakkatli işlemlerden sonra kumaşın dokunması işlemi de kendine özgü ve zordur. Dokuma tezgâhında dokunan kumaşın sıklaşmasını ve ipliklerin üzerindeki çirişi (haşıl) gidermek için kumaş dokunduktan sonra yıkanır. Bütün bu işlemlerden sonra el emeği ile dokunan bu kumaşlar kullanıma hazır hale gelmiştir. Keten dokumaları, ipliğinin özelliğine göre temelde kalın ve ince olmak üzere ikiye ayrılır. Kalın dokumalar,çöp-kıtık ipi dokumalarıdır ve dokumalardan çuval, yaygı bezi gibi ürünler elde

42


edilir. İnce bez dokumalarının ipliklerine, desenlerine ve karıştırıldığı diğer dokuma ipliği cinslerine göre farklı çeşitleri vardır. Bunlar; yalıngat, çezme, üskülü-idare, kirli dudu gibi adlar alır. Bu kumaştan gömlek, iç çamaşırı, hırka, gelinlik, elbise, şalvar, yatak-yorgan çarşafı, yastık kılıfı, sedir örtüleri, masa ve minder örtüleri, perdeler, kilimler, sofra puğları gibi ürünler yapılır Diğer yandan önceden dokunmuş sandıklarda saklanan bezler artık gün yüzüne çıkmış modern hayatın getirdiği bir çok üründe keten bezleri malzeme olarak kullanılmaya başlanmıştır. 12

“Çatalzeytin yöresinde 1960’lı yıllara kadar keten ekimi

yapıldığını

biliyoruz. Olaya tanığız. Her aile urbasını (giyeceğini) ve hayvan yemini sağlamak için ketencilik yapardı.. Köylerimizde bezir haneler kurulmuş. İlkbaharda masmavi mavi çiçeklenir deniz gibi. Çiçekten sonra cucuka gelir. Sarardıktan sonra elle tutam tutam koparılır. Bağ yapılır. Bağlar kuruduktan sonra tohumları sergi üstünde dövülerek alınır. Göl veya su olan yerlerde suya atılır. Olmayan yerlerde ince olarak yere serilir, yağmurla ıslanması sağlanır. Kuruduktan sonra tekrar bağla toplanır. Koca koca tokmaklarla taşların üstünde dövülür. 12

Mahmut Kam

43


Bu işlemden sonra yumuşar. Mengelezden geçilir. Cil ve liflere ayrılır. Cil, ketenin işe yaramayan bölümüdür. Kecin de denir. Şimdi kağıt sanayinde kullanılıyor. Daha sonra demir taraktan geçirilir. Üskülü ve kecini ayrılır. Kecinden pırpıt, pantolon, ceket yapılırdı. Çıkrıktan geçilir, ipe dönüşür. Çileler haline gelir. Kazanlarda ipler kaynatılır. Kaynayan ipliğin çözgüsü yapılarak, düzene girer, bez dokunur. Bu bezden iç çamaşırı yapılır. Tohumu bezirhaneye gider, sıkılır, yağ olur. Bir kısmı da hayvan yemi olarak kullanılır. Keten ekiminin ilçemizde ve komşu ilçelerimizde yeniden yapılması mümkündür. 13

Keten İpliğinin Bükümü

Kendir-Kenevir Kastamonu’ nun Taşköprü istikametindeki vadi ile bu ilçe çevresi kendir üretiminin en önemli bölgesidir. Yazılı kaynaklar bu alanın Daday’dan Hanönü’ne kadar uzandığını gösteriyor. Urgan, sicim, halat gibi ürünlerin hammaddesi olan kendir kaba dokumanın da hammaddesidir. Çuval, aba, kilim dokumacılığında kullanılan kendir son yıllarda fabrika halısı ipliğinde de kullanılmaktadır. Kendir üretiminin en önemli üretim bölgesi olan Taşköprü’nün bu üretiminin devamlılığını sağlamak ve destek olmak için 1937 yılında Sümerbank 13

Emin Türkay Öztürk,

44


tarafından işletilen Kendir Fabrikası kurulmuştur. Yine aynı amaçla 1980’ li yıllarda da Sigara Kâğıdı Fabrikası hizmete açılmıştır.2003 yılında özelleştirilen fabrika ilçeye girdi sağlamakla birlikte kendir üretimine olumlu katkı sağlamamıştır. Zira fabrika hammaddesini jüt olarak Güneydoğu Asya’ dan temin etmektedir.

Kendir Tarlası- Taşköprü

Kendir üretimini yaşatmak için kurulan Kendir Fabrikası da, Sigara Kağıdı Fabrikası da çare olmamıştır. Zor ve zahmetli bu iş keten gibi, ekim alanımız dışına çıkmıştır. “Ahşap gemilerin en mühim malzemelerinden olan halat, urgan ve çeşitli iplerin kendir ve ketenden imal edilmesi bu ürünlerin üretimini bir devlet politikası haline getirmiştir. Bu bitkilerin yetişmesine iklim olarak Karadeniz bölgesinin uygun olması Canik ve Kastamonu Sancakları ile Ordu ve Trabzon’a kadar uzanan sahil kesiminde kendir ve keten üretimi devlet tarafından teşvik edilmiştir. Gemilerin yapımında kullanılan en önemli malzemelerden birisi de kendir telidir. Kenevir sapından çıkarılan lif demek olan kendir, gemilerin inşası ve donatılmasında kullanılacak olan halat ve bezlerin ham maddesi olarak kullanılıyordu. Belgelerde Keten, kettan, kendir, kendir teli ve kendir lifi olarak da ifade edilmektedir. Keten ile kendir arasında bazı farklar bulunmaktadır. Kendirden daha çok kaba dokunan çadır, branda, kalın kumaş, ip, urgan, halat

45


gibi malzemeler yapımında, ketenin ise; daha çok yazlık türü elbiselik kumaşlarda kullanıldığı ifade edilmekle beraber, her iki bitkinin de neticeten aynı fonksiyonu icra ettiği belirtilmektedir. “

Kendirin taranması (temizlenme ve tellendirme)

Yün-yapağı Diğer bir dokuma ürünü de yün-yapağıdır. El dokumacılığındaki geçmişi çok eskilere dayanan yün koyun tüyüdür. Bahar ve yaz aylarında kırkılan koyunların yünü temizlenip yıkandıktan sonra tellendirmek için yayda atılır. Kirmanla eğrilerek iplik yapılarak dokumaya hazırlanır. Yün, koyun cinslerinden elde edilen hayvansal kökenli doğal bir elyaf türü. Sıcak tuttuğu için çorap, dolak ve kışlık giysilerin üretimi yanında kilim dokumacılığında kullanılır. Yün elyafı koyundan genellikle canlı hayvanlardan kırkılmak suretiyle olmak üzere değişik yöntemlerle elde edilir. Bu tür yüne kırkım yünü denir. Bu yünün ticari değeri diğer yöntemlerle elde edilenlerinkinden daha yüksektir. Kasaplık hay-

46


vanların kesildikten sonra derilerinin işlenmesi ile elde edilen yüne ise tabak yünü veya kasap başı yünü denir. Herhangi bir nedenle ölmüş hayvanın postundan elde edilen yün ise post yapağısı adını alır. Tabak yünü veya post yapağısı deriden yolunarak alınmışsa kıl köklerini de içerdiğinden kırkım yününe göre daha düşük kalitelidir. Canlı hayvandan kırkım işi genellikle el makası veya bu iş için geliştirilmiş motorlu aletlerle yapılır. Yün elyafı genellikle dağıtılmadan bir bütün olarak kırkılır ve toplanır. İlkbaharda yapılan kırkımla elde edilen ürüne yapağı denir. El dokumasında uzun yıllar bu hammaddeden iplik yapılarak yönlü bir kısım ihtiyaç maddelerinin üretimi gerçekleştirilmiştir.

Yünün iğrilmesi

İpek: Kastamonu’da 1900 yılı başlarında ipek böcekçiliği için çaba sarf edilmiş, dut ağaçları dikilmiş ancak uzun vadede başarılı olunamamıştır. İpekli dokuma için başka illerden gelen ipliklerle az miktarda el dokuması yapılabilmiştir. İpek güzel görünüşlü, yumuşak, parlak ve dayanıklıdır. Kolayı boya tuttuğu için daha da güzelleştirilebilen hayvansal kaynaklı bir liftir. Tahminlere göre, ipekçilik ilk önce Çin’de başlamıştır. İpekçiliğin Çin’

47


e komşu olan Türkler arasında başladığına dair rivayetler ve hikâyelerde vardır.

Pamuğun atılması-tellendirilmesi

Ülkemiz coğrafi yeri ve iklimi bakımından ipekböceği ve dut ağacı yetiştirilmesine uygun ülkelerden biridir. Trakya, Marmara, Ege, Akdeniz, bölgelerinde bulunan bazı iller ile Amasya, Diyarbakır, Hatay yöreleri ipekböcekçiliğinin yayılmış olduğu alanlardır. İpekböcekçiliğinde dut yetiştiriciliği birinci aşamayı oluşturur. Zira ipek böceğinin besini dut yapraklarıdır. İpekböceğinin ağzından salgılanan madde tipik bir zamk özelliğindedir. Bu nedenle ipek telleri birbirine yapışır. İpeğin çekilebilmesi için serisin maddesinin yumuşatılması gerekmektedir. 5060 derecelik sıcak suda kozalar yumuşatlır. Kozalara fırça ya da süpürge gibi bir araçla dokunulduğunda ipek tellerinin uçları tutulabilir. Sürekli sarılabilecek uçların bulunması sırasında ziyan olan ve kamçı başı adı verilen ipek tellerinden sonra, ipek lifleri bir çıkrığa sarılır. İpekler çileler haline getirilir. Bu ipeğe ham ipek denir. Dokumacılıkta ham ipek kullanılır. Eğer ham ipeğin bir kaç tel bir araya getirilerek büküm makinelerinde bükülecek olursa, bükümlü “İşlenmiş ipek” üretilmiş olur. Pamuk: Dokumada önemli bir merkez olan Kastamonu’da en çok kullanılan dokuma maddesi pamuk olmuştur. Bir zamanlar önemli keten üretim alanı olan sahil ilçeleri, son yıllara kadar Türkiye’nin en

48


önemli kenevir-kendir üretim alanı olan Kastamonu-Taşköprü vadisi bu hammaddeleri dokuyucuya sunmuştur. Keçi ve koyun yetiştiriciliğinde de son yıllara kadar başarılı olan il bu alandaki hammadde ihtiyacını da kendi çevresinden temin etmiştir. 2014 yılına geldiğimizde var olan ve hammadde temin eden kaynakları bir bir kaybetmişiz. Ketenin ardından kendir –kenevir üretimi de tamamen yok olmuştur. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği de yok denecek azdır. Kastamonu ve çevresinin pamuk yetiştirmeye uygun olmayan iklimi bu alandaki ihtiyacı olan hammaddeyi Akdeniz ve Ege Bölgelerinin üretimi ile gidermiştir. Pamuk, sentetik lif üretiminin sürekli artmasına karşın dünya tekstil sanayinde kullanılan hammaddeler arasındaki yeri ve önemini korumaktadır. Halen kullanılan dokuma hammaddesinin % 60′ı pamuktan sağlanmaktadır. Bir endüstri bitkisi olan pamuk, lifi ile tekstil yanında tohumunun yağ sanayine hammadde olması, küspesi ile hayvancılığın gelişmesine katkıda bulunması nedeniyle ülke ekonomisindeki yeri büyüktür. Ülkemiz de pamuk üç önemli bölgede üretilmektedir. Bunlar Ege, Çukurova ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleridir. Ege Bölgesi Türkiye’de en fazla pamuk üretilen bölge olup, tekstil sanayinin kullandığı en kaliteli pamuğu üretmektedir. Çukurova Bölgesindeki pamuk alanları ise önemli dalgalanmalar göstermekte ve giderek azalmaktadır. Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı Devleti dönemlerinde Kastamonu önemli dokuma alanıdır. El tezgâhlarında ya da düzen denilen aletler ve diğer yardımcı elemanlarla yapılan dokumacılık Cumhuriyet Döneminde biraz daha teknik kazanarak, makinelerin devreye girmesi ile serilik kazanmıştır. Şakşaklı adı verilen çekmeli tezgahlar bu dönemin eseridir. Devrekani (Dörkenibezi) bezi adıyla tanınan bezin özelliği; çözgünün makinede bükümü yapılmış iplik iken, atkıda elle, kirman veya çıkrık yardımıyla bükülen pamuk ipliklerle yapılan dokumadır.

49


HEVESİN KAYNAĞI; ÇOCUKLUĞUM 1960'lı yıllar 10–12 yaşlarındayım. Daday’ın Dereköyü’ndeki ilkokula giderken boş zamanlarımın birazında da çocuk oyunlarıyla zaman geçiriyorum. Ama en önemlisi hayvancılık, tarım işleri ile uğraşan anamın tek yardımcısıyım. İnek, kömüşmanda gütmekten, meyve toplamaya masura sarmaya kadar. Marangozluk yapan babam, ya köy içinde ya da başka köylerde ya ev kuruyor ya da iç düzenini yapıyordu. Bunun için eve ancak akşamları gelirdi. İleriki yaşlarda babama yardım için onunla işe de gittim. Garaltu adı verilen büyük bir yapıydı evimiz. Altta iki ahır, birisi eve eklenmiş iki samanlık, ambar ve hevlü-avlu bulunuyordu. Birisi sonradan yapılmış iki ayrı merdivenle çıkılan üstte 4 büyük oda bulunuyordu. Odalar arasında geniş boşluk ve ortada çardak, salon gibiydi. Bir tarafta abdestlik yan taraflarında, evin arka cephesinde tuvalet ve arılık bulunuyordu. Tam karşı cephede ise seren vardı. Odalardan biri oturma ve yatak odası, ikincisi misafir odası, bir diğeri önceden amcamın kullandığı tezgâh odası, dördüncüsü ise hiç yapılmamış dört duvarlı döküntü odası ve depoydu. Şehirden gelenlerin hayranlıkta gözlediği sıla özlemi kokan çantı bir yapıydı. Evin önünde 1960'lı yıllarda yapılan fırın, önünde kazan ocağı, yan tarafına pekmez oluğu yerleştirilmişti. Kullanılan kerpiçler köyün üst tarafında bulunan Hızar adı verilen çimenlikte kendimiz yapmıştık. O yıllarda ahırda bulunan hayvanları sattık. Bundan sonra, anamın işi bahçe işleri ile dokuma işiydi. Eylül aylarında elma pekmezi, ekşi, üryani eriğinin kabuğunun soyulup kurutulması, eriklerin kevgirden geçirildikten sonra tahtalar üzerine dökülüp kurutulması ile yapılan pestil önemli ürünlerdi. Bunları Daday pazarının olduğu gün (Cumartesi) pazara sırtında taşırdı. Satılan satılır, satılanların parası ile alacaklarını ve genellikle de iplik alır, satın aldıklarını, satılmayan ürünleri sırtına yüklenir köye dönerdi. Anamın iyi yaptığı bir işte el dokuması idi. Kışın oturma odasına taşınan tezgâh odasındaki el tezgâhını babam yapmıştı. Çıkrık, kelebe ile 6–7 m2 lik yer tutan çözgü dolabı bu işin diğer araçlarıydı. Çözgü yapılacağı zaman çardağın ortasındaki yere kurulan çözgü dolabı çözgünün devamı süresince, bir hafta kadar burayı işgal ederdi.


Dokuma iplikleri çökü halinde satılırdı. Genellikle İstanbul'dan gelen ama Denizli'de yapıldığı anlaşılan çöküler 5–6 kg dır. 6-12 den başlayan ve 16, 20, 30 diye numaralanan kalınlıkları olduğu gibi farklı bükümde iplikler vardı. Sarıkıvrak ve tülbent türü ince dokuma iplikleri bürümcüklü olması için daha fazla bükümlü olurdu Krem, iyi kırmızı, siyah ve mavi renkli türleri de olan çökü de açıldığında 30 – 35 kelep iplik bulunurdu. Satın alınan çökü iplik tek katlı olduğu için dokuma da doğrudan kullanılamıyordu. Pamuklanmaması, kopma oranının düşürülmesi dokumada kolaylık olması için çirişlenmesi gerekirdi. Çiriş için buğday unundan bulamaç hazırlanır, hazırlanan bulamaca batırılan iplik kelepleri sıkılarak çıkarılır. Silkelenir, çırpılır, iki elle arası gerginleştirilerek 2–3 gün kuramaya bırakılır. Bazen da kış aylarında ahırın sıcaklığından faydalanmak için ahırda kurumaya bırakılırdı. Belki de bu yolla ipliklerin ahır rutubetinden beyazlatılması sağlanırdı.

Daday Dereköy'de konak önünde bayram sohbeti

Hafif nemli çirişlenmiş kelepler gerdirilir, iplik sarımları düzeltilir, kelebeye geçirilen her kelep çözgü için 15–20 cm boydaki masuralara çıkrık yardımıyla aktarılırdı. Çözgü ihtiyacı kadar masura olunca masura dolabına (çağ) yerleştirilip, peçe deliklerden geçirilen iplikler, dolabın çevrilmesi ile yukarıdan aşağı, aşağıdan


yukarı sarılırdı. Çözgüde renk varsa renkli iplikler bir hesapla bu sargıya ilave edilirdi. Bir iki gün kuruması beklenen ipler sarılarak top yapılır ve tezgâhın arkasına yerleştirilirdi. Önce, iplik örgü ile yapılmış iki gücüden tek ve çift iplikler art arda takılması sonrasında, şimşir tarağının dişleri arasından geçirilerek bez koluna bağlanarak dokumaya hazır hale getirilirdi. Bundan sonra tefenin terazi düzgünlüğü, tezgâh boyunca uzayan iplerin dolaşmadan, karışmadan çözgü yumağına kadar gidişi kontrol edilir. Düzeltilir. Ayakçaklar kontrol edildikten sonra dokuma başı yapılırdı. Tezgâhımız 40 – 50 cm ende bez dokumaktaydı. Mekik karşılıklı olarak elle atılır. İki ayakçaklıydı. Mekik içine göre yapılmış olan mekik masuralarına ip sarmak da benim görevlerim arasındaydı. İstemeyerek de olsa kelep ipi kelebeye geçirip doğru ucu bulmak, bu uçtan itibaren çıkrık ipine geçirilmiş masuraya ipi sarmak benim marifetim olmuştu. Çul kilim, göyneklik, döşemelik, peşkir, sofra peşkiri, perde, önbezi, çarşaflık gibi dokumalar belli başlı ürünlerimizdi. Köyde el dokuması yapan yalnızca anam vardı. İlçede bile dokuma yapan 5 – 10 kadından biriydi.

Kastamonu Valiliği ve Kültür Bakanlığı’nca oluşturulan halkbilimi araştırma ekibi (1984)


Günde çalışma süresine göre 5 – 10 metre düz dokuma yapılabilmekteydi. Bir top dokuma 18 – 19 metredir. Renkli, kareli dokumalarda işçilik süresi daha da uzamaktadır. Dokuma esnasında ipin gerginliği ipi çeken urganla, dokumanın gerginliği ise cımbar denilen gergi ile sağlanmaktadır. Çözgümüz var dolapta İnşallah yarın tarakta Golay gelsin deyven Yanımızdaki gomşula Golay olsun hoş olsun Kem gözler hoş olsun Tarağa koydum ipi Sekiz değin beş olsun Ben tefeyi uçurun İki günde bitürün Eller yârim dedükçe Ben göğsümü geçürün Günlerden Perşembe ya da Pazartesi “Bismillah” deyip tefe çekilip dokumaya başlanır. Diğer günlerde dokumaya başlamak uğursuzluk getirir. Çözgü yaparken ya da dokumaya başlandığı gün iş üstüne gelenin hafifliğine göre iş tıkırında, sağlıklı gider çabuk biter. Gelen ağır-ayak birisi ise dokuma sürüncemeye varır. İp kırılır, tarak sıkışır, iş üremez. Yukarıdaki manilerde de bu düşünceler anlatılır. “Bulaşık yıkanmadan tezgâha girilmez” Bunun için “yıkarsan işi, bırakırsan dişi biter” denilmiştir. Besmelesiz tezgâh terk edilirse şeytanların dokunanları sökeceğine inanılır. Bu batıl inançları ifade ettikten sonra dokuma toplarını tezgâhtan alıp diğer yapılacakları görelim. Çarşaflık, göyneklik, perdelik, peşkirlik genellikle krem renkli dokumaların beyazlatılması da bir diğer aşamadır. İlkbaharda otların yeşermesi ile hayvanlar ahırdan çıkarılıp yeşilliğe bırakılır. İşte bu hayvanların cıvık olan pislikleri ile hazırlanan mayıs adı verilen sıvının içine beyazlaştırılacak bezler basılır. Buna sarıya basma da denir. Bir gece mayıs içinde kalan dokumalar bol su ile yıkanmalıdır. Ahıra yakın bir yerde yapılan ıslamadan sonra araba ile köyün üst tarafında bulunan Hızar adındaki çimenliğe taşınır. Burada akan dere suyunda çırparak yıkanır, serilip kurutulur. Tekrar yıkanıp kurutularak 3 defa bu işlem yenilenir. Katlanan dokumalar satışa ya da kullanıma hazırdır.


Hayatı öğrenmeğe çalıştığım yaşlarda her aşamasında içinde olduğum el dokumacılığı zamanla bende özlem yarattı. Peşkir yuduğum taşlar Gölgelendiğim ağaçlar İşte ben gidiyorum Hoşça kalın gardaşlar Keten gömlek iki kat İkisin giy, ikisin sat Güzel olmuş demezsen Kalkmaz döşeklere yat Türündeki maniler de bu işi yapanların karşılıklı atışmaları, birbirine sataşmalarıdır. İşte dokumacılığımın hevesi! Bu hatıralardır ki beni bir atölye kurup Kastamonu El Dokumacılığını Türkiye'ye duyurma, Kastamonu'yu tanıtma fırsatı vermiştir.

Hüseyin Erdoğdu,1319 rumi doğumlu olup 1995 yılında vefat etmiştir. İlk evliliğinden iki kız bir erkek, eşinin ölümü ile yaptığı ikinci evliliğinden ben dünyaya gelmişim. Marangozluk mesleğini çiftçiliğin yanında yürüterek geçimini sağlamaya çalışmış olup, Hacıseyin lakabıyla tanınmıştır. Atiye Erdoğdu;1328 rumi doğumlu olup 2001 yılında vefat etmiştir. İlk evliliğinden bir kız bir erkek, eşinin ölümüyle Hüseyin Erdoğdu ile yaptığı ikinci evliliğinden ben dünyaya gelmişim. Bahçe işleri, hayvancılık, meyve ürünleri ve dokumacılık yaparak hem çevrenin dokuma ihtiyacını karşılamış, hem de aile gelirine katkıda bulunmuştur.


KASTAMONU FOLKLORU KİTABI 1967 Yılının temmuz ayında Cide – Şenpazar Gürleyik Köyünde ilkokul öğretmeni olarak göreve başladım. Doğum yerim Daday'a fazla uzak olmayan köyde bir yıl kaldım. 2. yılımda ise Azdavay'ın Gültepe Köyünde göreve devam ettim. Burada 3 yıl kaldım. İşte bu dönemde Daday'dan farklı kültür yapısı beni çok etkilemişti. Kıyafetten, düğün adetlerine, yemeklerinden, kullandıkları kelimelere kadar farklılık gösteren yöreler yıllar sonra bir araştırma ürünü olan kitabın temelini oluşturmuştur. 1985'li yıllarda kitabın konularını sıraladım. Bu sıralamaya uygun olarak 1991 kitabın 1 cildini, 1993. de 2. cildi çıkardım. Ancak 3. cildi uzun yıllar bastırma imkânım olmadı. 2008 yılında da 1. ve 2. ciltleri güncelleştirip yeni ilavelerle birlikte okuyucu ile buluşturdum. Kitapta, gerek öğretmenlik yıllarının derlenmeleri, gerekse 1982- 1984 yıllarında Kastamonu Valiliği’nin derleme gurubu ile yapılan çalışmalar ile bizzat kendi yaşantı çevrelerimdeki kültürel özellikler yer aldı. Çalışma ve derlemelerde yazılı kaynaklardan da yararlanıldı. Kitapta; 1. Kastamonu’yu tarih, coğrafya, nüfus, ekonomi, folklor ve turizm açısından tanıtan bir giriş 2. Yöresel Halk Türküleri 3. Maniler, ramazan manileri ile birlikte verilmiştir 4. Çevreden toplanan Atasözleri ve Bilmeceler 5. Batıl İnanışlar, Dua ve Beddualar 6. Yöresel Mutfağımız 7. Yöresel Kıyafetler 8. Fıkralar ve Hatıralar 9. Halkoyunları 10. Evlenme Adetleri 11. Kastamonu Evleri 12. Çocuk Oyunları ve Tekerlemeler 13. El Sanatları 14. Efsane – Destan – Ağıt ve Ninniler 15. Yöresel Dil – Sözlük sıra ile yer almış olup kaynak olan kişiler ve faydalanılan kaynaklarla tamamlanmıştır.


Bu iki ciltlik kitaplarımın ardından, “ İlimiz Kastamonu ve Karadeniz Bölgesi” isimli kitabımı yayınladım. Bu kitabım 2008 ve 2010 yıllarında Kastamonu Belediye Başkanlığı tarafından baskısı yapılarak değerlendirilmiştir. Elinizde bulunan kitabın ilk baskısını 2008 yılında hazırlayarak okuyucuya sundum. 2012 yılında; “Amcamın Gözyaşları”, “Kıbrıs’ta İki Yıl” ve “Kastamonu Davul Kültürü ve Karayılan” araştırma kitaplarımı hazırlayarak baskısını yaptırdım.

Kitaplarımı TRT sanatçıları Ayşe Tunalı ve Mehmet Seske’ye takdim ederken (1995) TBMM Başkanı Cemil Çiçek Kastamonu El Dokumaları reyonunda 2012


EL SANATLARI ARAŞTIRMA ANKETİ 1992 yılında İl deki el sanatlarının yapısını öğrenebilmek amacıyla bir anket düzenlendi. O yıl Milli Eğitim Müdürlüğü Kültür Hizmetleri Şube Müdürüydüm. 20. yy sonlarında değer kazanmaya başlayan el sanatlarının Kastamonu İli dâhilinde ne oranda devam ettiğini, unutulan ya da unutulmaya yüz tutanları hangileriydi? Bunlar nerelerde, kimler yapmıştı? Yapıyordu. Şubeden, önlü arkalı bir anket hazırlandı. Ankette yapılanlar olduğu kadar, unutulmaya yüz tutan el sanatlarının isimleri, bunları yapanların isimleri istenirken anketin daha gerçekçi olabilmesi için Köy Muhtarı, öğretmen ve imamın imzaları istenmişti. Anketlerde el sanatlarının isim listeleri verilirken anketin amaçları da sade bir dille anlatılmıştı. Çoğaltılan anketler 1070 Köy muhtarlığı ile Mahalle Muhtarlıklarına ve Köy Okulu Müdürlüklerine gönderilerek formaların 1 aylık süre içinde İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerine teslimi istenmişti. Anketten % 90'nın üzerine cevap alınmıştır. Verilen cevaplar ayrı ayrı değerlendirilerek el sanatları haritası ve listesi yapılarak çalışma yapmak isteyenler için ön bilgiler böylece alınmıştır. Yapılan bu anketle 1070 varan köy, 3500 ü geçen yerleşim birimlerinden ön bilgiler sağlanmıştı. Bu bilgiler ışığında araştırma çalışmaları da yapılabilir, rehber olabilirdi. EL SANATLARI KOOPERATİFİ 2000' li yıllara yaklaştığımızda el sanatlarının önemi her geçen gün değer kazanıyordu. Kastamonu'da da bu alanda yapılması gereken çalışma içinde kendimi görevli hissettim. Dönemin Belediye Başkanı Sayın Süleyman Yücel'in Kooperatif kurulması ile ilgili çalışmaların benim tarafımdan yapılması isteği karşısında çalışmaya başladım. 1993 yılında Belediye Başkanı ve Belediye Meclisi Üyelerinden oluşan 7 kişi ile Göznuru Küçük Sanat Kooperatifi kuruldu. Kooperatifin formalite işlerini takip ederken üye kaydı da yapıldı. Yapılan ilk Genel Kurul toplantısında başkanlığa getirildim. Kooperatifin amacı; yörede unutulan ya da unutulmaya yüz tutan el sanatlarının yapılmasını teşvik etmek, değerlendirmek pazarlama imkânlarını araştırmaktı. Bu amaçları gerçekleştirmek için bir satış yerine olan ihtiyaç Belediye Başkanlığınca yerine getirildi. Satış reyonu şaşalı bir törenle açıldı. O tarihte Kastamonu da bulunan Çekül Vakfı Genel Başkanı Zeki Sözen de açılışa iştirak ettiler. Cumhuriyet


Alanına yerleştirilen satış bürosu aynı zamanda İl 'e gelenlere rehberlik de yapacaktı. Satış bürosuna Kastamonu'nun hemen her tarafından temin edilen el sanatları konuldu. Bir taraftan satışı yapılırken tanıtım da yapılıyordu. Daha önemlisi üretici mallarını satın alacak bir kaynak bulmuştu. Kooperatifte; Cide'nin sarı yazması, kahve değirmeninden, Tosya'nın kuşağı-kesesi, bıçkısına kadar, Daday'ın tıkır, güvlek, sandalyesinden, sepetine kadar ürünler satışa sunuldu. Sandıklardaki el dokumalarının gün yüzüne çıkarılması, hatta el dokumaları üretim ihtiyacının topluma iletilmesi açısından önemli görev yaptığını düşünüyorum. Kooperatif sergi ve fuarlarda Kastamonu’yu temsil ederek tanıtıma yardımcı oldu. Kültür Bakanlığı ve Üniversitelerle Kooperatif aracılığı ile ilişkiler kuruldu. Dösim ‘e Kooperatif yoluyla Kastamonu el sanatı ürünlerinin satışı yapıldı. El sanatları alanında Göznuru Küçük Sanat Kooperatifi ilkleri gerçekleştirdi.

El sanatları Kooperatifini açılış töreni–1994


DÖSİM İŞBİRLİĞİ El sanatlarının raflarda yer almaya başlaması, kooperatifin tek alıcı olarak ortaya çıkışı, pazar konusunu gündeme getirmişti. Kooperatifin sermayeye, elinde birikmeye başlayan ürünleri satarak yenilerini yaptırmaya ihtiyacı vardır. Kültür Bakanlığı'nın Döner Sermaye kuruluşunun bu alanda bir pazar olduğunu öğrendiğimde gidip temaslarda bulundum. Katı kurallarına rağmen 3 – 4 ayrı değerlendirmeden sonra kooperatif olarak sunduğumuz ürünler satın alındı. Satın alınan ürünlerden biri sofra örtüsü idi. Sini bezi de değimiz baskı işi unutulmak üzereydi. Bu işin son ustaları ile Halk Eğitim bünyesinde açtığımız kurs ürünlerini Dösim'e satma imkânı bulduk. Sandıklardan çıkan değişik el dokumaları keten dokumalar, Tosya kesesi, bıçkısı, kuşak diğer satılan ürünlerdi ÜNİVERSİTELERLE İLİŞKİLER Buraya kadar olan gelişmeler, şahsi heves ve arzularımızın bir uygulaması gibiydi. Amatörce yaptığımız bir çalışmaydı. Ama bu yolla hedefe ulaşmanın zor olduğunun farkındaydık. Uzun vadeli, gerçekçi bir çalışma için uzman eli, uzman kafası gerekliydi. Bu çalışmalar için profesyonel düşünmeli ve üniversitelerden destek istenmeliydi. İlk olarak Gazi Üniversitesi Yaygın Eğitim Fakültesi Dekanlığı ile temasa geçtik. Gördüğümüz ilgi sonunda Fakülte salonunda Kastamonu El Sanatları Sergisi, El Sanatları Sempozyumu, Kastamonu Gecesi düzenledik. Çok başarılı geçen programlarda Kastamonu Valisi Özdemir Hanoğlu, Kastamonu Miletvekilleri ve dönemin Sağlık Bakanı şeref konuklarıydı. Marmara Üniversitesi El Sanatları Tekstil bölümü ve konuya ilgi duyan öğretim üyesi ve profesörlere yapılan ziyaretin karşılığında Üniversiteden bir heyet Kastamonu'ya çalışmalarımızı incelemeye geldiler. Aynı dönemde; bayan vali Ayla Aytaman'ın Muğla Yeşilyurt'ta başlattığı el dokuma çalışmalarını incelemeye, El Sanatları Müdürü Basri Yavuz'la beraber gittik. Buradan da uygulamaya dönük yeni bilgiler elde ettik. Daha sonraki yıllarda Marmara Üniversitesi ile olduğu kadar, Mimar Sinan Üniversitesi Tekstil Bölümü yetkilileri ile temaslarımız devam etti.


Devlet Banımız Nurhan Tekinel serginin açılışını yapıyor(1993)

İLK FUAR Tanıtım ve tanımak için fuarların önemini anlatmaya lüzum yoktur zannediyorum. Topladığımız, ürettirdiğimiz ürünlerin fuarlar yoluyla tanıtılma safhası gelmişti. İlk fuar deneyimini İzmir’de yaşadık. Valiliğe tahsis edilen reyonlarından birisi kooperatife verilmişti 1995 Ağustosunda İzmir Fuarı hazırlıklarına başladık. İlk defa gittiğimiz fuara her türlü el sanatımızı, sarımsağı, helvayı da götürmüştük. Özellikle de İzmir'deki Kastamonulular bundan gurur duymuşlardı. 1996 da Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı İş Atölyesi olarak katıldığımız Tüyap Tekstil fuarı bizim için iyi bir tanıtım oldu. Zira ilk el dokuması ürünlerimizi bu fuarda sergilemiştik.


FIRSATIN BÖYLESİ Emeklilik için karar verdiğim günlerdi. 1995 yılının Ocak ayında Milli Eğitim Müdür Vekili olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Mütevelli Heyet toplantısına katıldım. Toplantıda Atölye Müdüresinin başka bir yere atanmasından dolayı müdürlüğün boşalacağını öğrenmiştim. Sayın Valiye İş Atölyesi Müdürlüğünde görev almak istediğimi söylediğimde çok memnun olacağını ifade ettiler. Bir ay sonra emekli olarak Atölye Müdürlüğüne başlamıştım. İşte Kastamonu el dokuması bu günden itibaren hayat bulmaya başlamıştı. Atölye hazır giyim işi yapıyor, memur ve işçinin giyim malzemelerini pazarlıyordu. Ancak; hazır giyim atölyesi kalite yönünden yetersizdi. O dönemin kaba bir hesabına göre atölyenin günlük gideri 15 milyon, yapılan işin değeri 8 milyon civarında idi. Bütün tedbirlere, usta değişikliklerine rağmen verim alınamadı. Dönemin Valisi başta olmak üzere Mütevelli Heyet üyelerini hazır giyim ve satış bölümlerinin kapatılarak atölyenin el dokuması yapması konusunda ikna ettim. Tek tezgâhla başlatılmış olan el dokuması deneme eğitimi genişletilerek 25 tezgâhlık, 1 yılsonunda 100 tezgâhlık, 2 yıl içinde 120 tezgâhlık üretim ağına ulaşacaktı.

Bursa’da Kastamonu Günleri 2012


İlk Tezgâh, 65 yaşındaki Nebiye Ambarcı ve köyünden getirdiğimiz kendi tezgâhıydı.

İLK TEZGÂH Konfeksiyon benim işim değildi. Anlamadığım bu işi düştüğü bataktan çıkarabilmek için çaba sarf ettim. Ancak bulduğumuz ustalar, aldığımız yüklü siparişlere rağmen başarı sağlayamadım. Kafamın bir tarafında yer eden el dokumacılığı üretimini, deneme amaçlı atölyenin bir odasında başlattım. Konfeksiyon işi, memur – işçiye satılan giyim yardımı, Valiliğe ait olan bir kuruluşun görevi olmamalıydı. Özel sektör bu konuda rahatsızdı. Üstelik satış fiyatları piyasanın üstünde olabiliyordu. Ancak: ihalesiz alım yapma fırsatı taşıyan atölye devlet kuruluşları tarafından tercih ediliyordu. Valiliğin ve Mütevelli Heyetin Atölyenin iş değişikliği yönündeki teklifi uygun bulması ile tasfiye işleri başladı. Bir taraftan tasfiye işleri yapılırken bir taraftan da oluşturulacak El Dokuma Atölyesi için malzeme, tezgâh daha da önemlisi usta eleman bulunması gerekiyordu. Bir odada 65 yaşındaki Nebiye Ambarcıoğlu'nun yaptığı dokumayı, atölyeyi ziyarete gelenler hayranlıkla izliyorlardı. Dokuyucusu kadar, kendisi de yaşlı olan tezgâh yeniden işe yaramanın verdiği zevkle şakkıdı – şukkudu çalışmaya devam ediyordu.


Mütevelli Heyete, Makama, şahsıma, çalışanlara, Kastamonululara karşı ağır bir yük bir sorumluluk aldığımın farkındaydım. İplik konusu bile başlı başına bir problemdi. 30 – 40 yıl önce kullanılan dokuma iplerini bulmak, dokuyanları bulup ikna etmek, tezgâh bulmak, dokunacak çeşit ve türleri ortaya koymak. El dokumalarının son örnekleri Araç – Serdar köyü ile Daday Gökören Köyü’ydü. Her ne kadar Azdavay ve İnebolu köylerinde kış aylarında da olsa tezgâh dokuması yapanlar varsa da ulaşmak zor, bunların şehir merkezine getirip çalıştırmak mümkün değildi. Bu köylerden şehre göçenler bulundu. Bir yıl içinde atölyede 25 kişilik bir tezgâh ağı kuruldu. Bir taraftan istenilen evsaftaki ipin bulunması boyanması, eni, işlenmesi, çözgüsü bunun için gerekli malzemenin temini bir diğer konuydu. Köylerde çoğu yakılmış, ama bir kısmı çatı aralarına çıkarılmış tezgâhlar aşağılara indi. Cımbarlar, mekikler gün yüzüne çıktı. Yıllarca evinde şimşir tarak yapıp tamir eden tarakçıların evinden taraklar alındı. Denizli’den gücüler, demir taraklar getirtildi Köylerdeki tezgâhlar ortaya çıkınca atölye dışında ip ve malzeme temini gündeme geldi. 2 yıllık çalışma sonrasında 125 adetlik tezgâh sayasına ulaşıldı. Daday'ın merkezinde ve Gökören Köyünde, Araç'ın Serdar köyünde, Şehir merkezinde, Elyakut, İmam, Portakal. Köylerinde eski dokumacılar talepte bulundular. Bütün talepler karşılanarak verilen çözgüler dokunduktan sonra işçiliği ödenerek atölye tarafından satın alındı. Yapılan işin, dokumanın çeşidi, rengi, türü, kullanılacak yeri, eski üretimlere uygunluğu, kenarlarına yapılan Kastamonu bağları, temizliği, dikişi, ütüsü, paketlenmesi, satışı hepsi ayrı bir iş, ayrı bir beceriydi. Geceleri hayal kuruyor, rüyamda desen üretiyor, severek çalıştığım Kastamonu El Dokumasını hayata döndürmenin mutluluğunu ve gururunu yaşıyordum.


Kastamonu El Dokumaları televizyon stüdyosunda 2012

MÜTEVELLİ HEYETİNİN BAKIŞI Göreve başladığım atölye, Sosyal Yardımlarının ve Dayanışma Vakfı’na aitti. Vakıf hizmetleri Mütevelli Heyet Kararları ile yürütülüyor, heyet başkanı bizzat Vali olmakla birlikte bazı Valiler bu yetkiyi Vali Yardımcılarına devrediyorlardı. Göreve başladığım 1996 Şubat ayından itibaren her hafta bizzat Heyet toplantılarına katılıyor ve Atölye ile ilgili gelişmeleri ve sonuçları iletiyordum. Atölyenin çalışma sistemindeki bozukluk sebeplerini, alınabilecek önlemleri Heyet kararları doğrultusunda yerine getiriyordum. Ancak 6 ayı geçen sürede bütün tedbirlere ve iş yoğunluğuna rağmen ekonomik denge sağlanamamıştı. Bu tür bir hizmetin özel sektör tarafından yapılması gerektiği Mütevelli Heyetin de kabullendiği bir fikirdi. Atölyenin, hazır giyim ya da satış yeri olmasından çok, bir kültür yuvası olması daha uygundu. 1940’ lar da önemli bir dokuma merkezi olan Kastamonu, 1961'lı yıllarda bu özelliğini kaybederek sanayi dişlikleri arasında kaybolmuştu. Yok, olmaya yüz tutan kış aylarında çok az çalışan 1 – 2 tezgâhını çoğaltmak, Kastamonu’nun 50 yıl öncesinin nostaljisini yaşatmak en büyük arzumuzdu.


Ankara Zafer Çarşısı önünde sergi duyuruları 2012

VALİLER Atölyede göreve başlamadan görüştüğüm Sayın Özdemir Hanoğlu 1 bana hemen emeklilik işlemlerini tamamlayarak bir an önce atölye Müdürlüğüne başlamamı istedi. Emeklilik işlemlerin ardından 16 Şubat 2006 tarihinde fiilen göreve başladım. Özdemir Hanoğlu 1993 tarihinde Kastamonu Valiliğine başlamış 1996 tarihine kadar bu görevde kalmıştır. Aydın Arslan, Özdemir Beyin ayrılmasıyla1996 tarihinde göreve başladı. Halkla diyalogu, ilişkileri çok farklı olan Aydın Bey’in Atölyeye bakışı da önemli idi. Mütevelli Heyet üyelerinden bir – ikisi iş değişikliğine karşı çıkıyor, Atölyenin tamamen kapatılmasını istiyorlardı. Toplantılara bizzat başkanlık eden Aydın Bey bu tepkilere sert bir yanıt verdi. “Zarar da etse Atölye çalışmaya devam edecek. 1

10.09.1993–08.04.1996 tarihleri arasında Kastamonu Valiliği yapan Hanoğlu, 1941 Erzincan doğumludur. Çeşitli yerlerde kaymakamlık ve valilik görevlerinde bulunmuştur. Yöresel el sanatlarının desteklenmesi, ilk kadın mitingi kutlamalarının birincisi onun döneminde yapılmış, atölye de bu dönemde kurulmuştur.


Çünkü burada Kastamonu kültürü yaşayacak” demişti. Toplantıda bulunan Defterdar’a dönerek “Ata Hoca ne yapıyor nasıl yapıyor 2 denetçi gönder bir baksınlar” diyerek denetim talimatı verdi. Aydın Bey 2 Kastamonu’da 17 ay kaldı. Onun Bölge Valiliğine atanması sonrasında Enis Yeter 3 Kastamonu Valiliğine başladı. 15.09.1997 tarihinde görev gelen Enis Bey’le 1999 yılının Mayıs ayı sonuna kadar çalıştım. 1999 yılı 10 Mayısında sergi onay getirdiğimde “Bundan sonra sergi fuara gitmek yok” dediğinde çok kötü olmuştum. Zira sergi ve fuarlara giderek gelir sağladığım Atölye gelirini kendi menfaatlerim doğrultusunda kullandığım endişesi olduğu hissettim. Daha önceki olaylar da beni etkilemiş olacak ki “Sayın Valim Ankara’ dan sergisi dönüşü Atölyeden ayıracağım“diye söyleyiverdim. 2

17.04.1996–10.09.1997 tarihleri arasında Kastamonu Valiliği yapan Arslan 1953 Elazığ doğumludur. Yaptığı kaymakamlık ve valiliklerin sonrasında 1997 yılında OHAL Bölge Valiliğine atanmıştır. Bu görevde iken 20.08.1999 tarihinde rahatsızlanarak vefat etmiştir. Kastamonu evlerinin turizme kazandırılması, el dokumacılığının geliştirilmesi, konularında da çaba sarf etmiştir. 3 15.09.1997 yılından 2003 tarihine kadar Kastamonu Valiliği yapan Yeter 1955 Elazığ doğumludur. Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünden İlimize Vali olarak atanmış altı yılı bulan, Kastamonu’daki görevin ardın- dan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına Müsteşar olarak getirilmiştir. Son olarak yurt dışı temsilciliğinde görevlendirilmiştir.Halen Merkez Valisi olarak göreve devam etmektedir.



FUAR VE SERGİLER El Sanatlarındaki ilk tanıtım faaliyetini 1993 yılında Ankara’da oldu. Gazi Üniversitesi Yaygın Eğitim Fakültesi ile Kastamonu Valiliğinin ortaklaşa düzenlediği faaliyeti organize etmiştim. O yıl Halk Eğitim Başkanlığı görevim vardı. Tanıtım faaliyeti sergi, konferans ve Kastamonu gecesi olmak üzere üç ayrı bölümden oluşmuştu. Kastamonu yöresi halkoyunlarını sergileyen Halk Eğitimi folklor ekibi gecede skeç, ortaoyunu, mani ve türkülerle tam bir kültür sergiledi. Kastamonu Valisi, Milletvekilleri yanında Sağlık Bakanı’nın bulunduğu protokole ilave Kastamonulular izleyicilerimizdi. 1995 Eylül ayında İzmir Uluslararası fuarda da Kastamonu Valiliği adına tanıtım faaliyetinde, başkanı bulunduğum Göznuru Küçük Sanat Kooperatifi ile katıldım. 1996 yılından itibaren de Tüyap’ın düzenlediği İstanbul’daki Tekstil Fuarlarında Kastamonu temsil edildi. İlk katıldığımızda organizatör firmaya yaptığımız davul – zurna ve halkoyunları gösterisi ilgilileri çok memnun etmiş olacak ki daha sonraki dönemlerde yapılan bütün Tekstil Fuarlarında şeref konuğu olarak davet aldık. Buradaki tanıtım ve organizasyon Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı İş Atölyesine aitti. 1998 Ekim ayında Cumhuriyetimizin kuruluşunun 75. yıl kutlamalarında İçişleri Bakanlığı’ nın organize ettiği İller Sergisi’ne Atölye olarak katıldık. Dönemin Cumhurbaşkanınca beğenilmiş, Kastamonu standına bizzat gelerek duygularını ifade etmişlerdir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı İş Atölyesinin organizesindeki tanıtım çalışmalarında 1997 yılında Ankara da Odalar Birliği, Sosyal Hizmetler Tanıtım Salonlarında, 1998 yılında yine Sosyal Hizmetler Tanıtım Salonunda düzenlenen sergilerde Kastamonu’nun genel tanıtımı yanında, el sanatları özellikle de yeni başlatılan el dokumacılığının ürünleri sergileniyordu.. Fuar ve sergilerde kurularak çalıştırılan tezgâhlarda yaptırılan dokuma, izleyenleri sanki büyülüyordu. Tanıtım broşürleri, video gösterileri, çekme helva ikramları çok beğeniliyordu.


BEYMEN El Dokuması ürünleri ortaya çıktıkça, ürünlerin tanıtımı, pazarlaması gibi konular gündeme geliyordu. Her fırsatta tekstil firmaları ile ilişki kurabilmek için fırsat arıyordum. Cem Boyner'in sahibi bulunduğu Beymen’'i de temin edebildiğim telefonlarla aradım. Zira Beymen'in Muğla – Yeşilyurt'ta el dokuması yaptırdığını öğrenmiştim. 1996 yılı Nisanında yeni partinin il teşkilatını oluşturmak üzere Kastamonu'ya gelen Cem Boyner'le ayaküstü kısa da olsa konuşma fırsatı buldum. “Kastamonu El Dokumalarını canlandırmak için çaba sarf ettiğimizi, atölye kurmakta olduğumuzu, Muğla'daki gibi Beymence destek verilmesini talep ettim. Beymen'de görevli Aslı Aydoğan'a Kastamonu El Dokumalarına yönelik bir proje hazırlatmaya muvaffak oldum. Böylece Atölye ilk ciddi ve tanıtıcı işini sipariş almıştı. Beymen'in Kastamonu el dokuma örneklerine uygun, perde, yatak örtüsü, masa ve sehpa örtülerine uygun sipariş tamamlandı. 1998 sezon açılışını Kastamonu'da ve yöremiz dokumaları ile yapan Beymen çabalarımızın da tanıtımında yardımcı oldu. Livapaşa Konağının alt katında hazırlanan sergiye İstanbul'dan çok sayıda gazeteci ve televizyon yapımcıları da katıldı. Aynı gün Ceritoğlu Konağı'nda verilen yöresel ikram çok beğenilmişti. Basın ordusu ile Kastamonu'ya gelen Beymen dokumalarımızı dünyaya tanıtırken, biz de Kastamonu misafirperverliğinin en güzel örneğini vermiştik. Bu projenin ilk mektubunda şunlar yazılıydı.

“Sayın Ata Erdoğdu, Geçtiğimiz günlerde Beymen Home Departman Müdürü Aslıhan Aydoğdu ile Halkla İlişkiler Danışmanlık Firmamızın yöneticisi Sibel Asna'nın ziyaretleri ertesinde hazırlamış oldukları rapor ve fotoğraf sanatçısı Ozan Sağdıç'ın çektiği fotoğrafları heyecanla izledim. Aldığım bilgiler ışığında son derece verimli gelişecek bu projenin ilk adımları atılmış bulunuyor. Bizler daha önce Muğla Yeşilyurt'ta yaşadığımız tecrübe ve burada sergilendiğimiz verimli çalışmadan güven alarak Kastamonu'da da benzer bir uygulamayı yürütebileceğimiz inancındayız. Ancak, bu tür çalışmalarda tarafların iş bölümleri ve çalışma tempoları büyük önem taşımaktadır. Sizden gelen ayrıntılı dosyalar ve raporların sergilediği bilgi projenin geleceğine ışık tutmaktadır. Amacımız Türkiye'ye emsal teşkil edecek bu çalışmaya başlarken yöre değerlerini gün ışığına çıkartıp bölge halkına yeni istihdam alanları yaratmak olacaktır. Arkadaşlarımızın yaptıkları çalışmalar tamamlandıktan sonra yakın bir gelecekte ziyaretinize geleceğimizi bildirirken gösterdiğiniz işbirliğine özellikle teşekkür etmek istiyorum. Başarılı olacağına inandığımız bu çalışmanın ilk adımlarını atmanın mutluluğu içinde saygı ve sevgilerimi sunuyorum. 23.6.1996 Nur Akgerman Beymen Genel Müdürü”


Dokuma ürünlerinden bir bölümü

VİTALİ HAKKO Beymen'le projenin başlatılmış olması yeterli değildi. Zira alacakları ürün miktarı ve çeşidi sınırlı idi. Daha çok tezgâhla çalışma isteği ve planlaması için başka ve sürekli olacak pazarlara ihtiyaç vardı. Vakko’ya uzun çabalardan sonra telefonla ulaşma fırsatı bulumdum. Ürün çeşitlerini kolileyip İstanbul'un yolunu tuttum. 70'lik Vitali'nin iş önlüğü ile departman departman gezdiğini, işini kendisinin takip ettiğini gördüm. Kendisi ile 10 dakikalık görüşme fırsatında El dokumaları projesini anlattım. Memnun oldu. Destek vereceğini vaad etti. Koli ürünlerinin satın alınması için talimat verdi. Sayın Vitali'nin İstanbul'a görüşmek için beni davet ettiğinde Beymen projesi henüz tamamlanmamıştı. Tekliflerine verdiğimiz fiyatları fazla buldu. El sanatı olan ürünlere verdiği fiyatlar çok düşük olduğu için anlaşma sağlanamadı. Ancak; yine de mal alımı yapılacağını ifade etti. Vakko, satın alındığı Kastamonu El Dokuması ürünlerine kendi etiketini diktirip, paketlettirerek satışa sunuyordu. Ankara'ya, İstanbul'a gittiğimde Vakko mağazalarına gezmek için gidiyor, oralarda Vakko damgalı da olsa Kastamonu El Dokumalarını görmekten mutluluk duyuyordum.


MUĞLA İNCELEME GEZİSİ El Dokumacılığı projesinin ilk kıvılcımını Muğla ile ilgili TV haberlerinden almıştım. 1994 yılında Muğla Valisi Ayla Aytaman el dokumacılığını başlatmış, Beymen'de projeye destek vermişti. 1996 da el dokumacılığına başlarken örnek alabileceğiz bir uygulama vardı. Ne ölçüde başarıya ulaşmış nerelerde takılmış, nasıl bir çalışma yapmışlardı. İyisi ile kötüsü ile görüp değerlendirilmeliydi. El sanatları Araştırma Enstitüsü Müdürü Basri Yavuz'la 1996 yılında uygulamayı görmek, hammadde ve tezgâh araç – gereçleri ile ilgili araştırma için Denizli ve Muğla'ya görevlendirildik. Denizli, Babadağ, Muğla, Yeşilyurt, Kızılcabölük' te inceleme ve araştırma yaptık. Muğla Valiliğinin projesini bizzat gördük. Çalışma tarzları, aletedevatlarda farklılıklar vardı. Özellikle çizgi farklıydı. Ürünler de çok farklıydı. Kastamonu el dokumalarının kendine ve yöreye has özellikleri, incelikleri, bağla bütünleştirilmesi yeni başlamamıza rağmen üstünlüklerimizi göstermeye yetiyordu. Denizli'de iplik, özellikle kelep halinde çökü iplik ve renkli iplik, Kızılcabölük'te tezgâh ve tezgâh malzemesi ile iplik boya işlemi için imkânlar arandı. Adresler alındı, şahıslarla tanışıldı.

Dokuma tezgahı, ziyaretçileri hayran bırakıyor, hatıra fotoğrafı çektirmelerini gerçekleştiriyordu


PROJE HAZIRLANMASI Her işte, her çalışmada olduğu gibi el dokuma atölyesinin oluşturulması ve projenin yaygınlaştırılması için hammaddeye, ipliğe, tezgâh ve müştemilatına ihtiyaç vardı. Bunun için paraya olan ihtiyacın Devlet Planlama Teşkilatı'nın projeler fonundan karşılanması için proje hazırlanması işleri tarafımdan yapılmıştır. El Dokumacılığının Yaygınlaştırılması Projesi 1996 ve 1998 yıllarında hazırlandı. Her iki projede İl Daimi Encümeni'nden geçirilerek D.P.T' ye ulaştırıldı. Her iki proje içinde talep edilen para miktarı proje doğrultusunda harcanmak üzere İl Özel İdare Bütçesine girdi. Birinci proje ödeneği tezgâh yapımında kullanıldı. Bu para ile 40 tezgâh yapılarak malzemeleri satın alındı. İkinci ödenek ise 1999 Mayasında henüz kullanmamıştı. El Dokumacılığında proje hazırlaması yıllar sonra yeniden gündeme geldi. Avrupa Birliği'nin İş – Kur aracılığı ile kullandırdığı hibe yardım için El Sanatları Derneği tarafından hazırlanan proje uygun bulunmuş ve 2005 yılında 70 elemanla sonuçlandırılmıştır. Eğitim amaçlı projelerin, DPT tarafından kullandırılan bir diğeri ile de 30 elemana el dokumacılığı eğitimi verilmiştir. 70 bayan elemana 2005 yılında gerçekleştirilen proje köy bazında düzenlenmiş olup koordinatörlüğü tarafımdan yapılmıştır. Projenin belge töreninde Vali Mustafa Kara kursiyerlerle

Projenin belge töreninde Vali Mustafa Kara kursiyerlerle


TEZGÂH TEMİNİ Dokumanın temel aracı tezgâhtır. İlk etapta yıllardır kullanılmayan çatı aralarına atılan tezgâhları bulmaya çalıştık. Ancak, bunların sayısı sınırlıydı. Zira pek çoğu odun niyetine yakılmıştı. Artan talebi karşılamada fırsatları değerlendirmek gerekiyordu. Milli Eğitim yıllarımda, özellikle de Halk Eğitimi Başkanlığı görevinde Göl Öğretmen Okulun’ da 1950' li yıllarda gelen ama ne olduğu bilinmeyen sandıklarda tezgâhlar vardı. Bu tezgâhlara gidip baktığımızda hayretler içinde kalmıştık. Bunlar bez dokuma tezgâhlarıydı. 25 adet dokuma tezgâhı bu yolla temin edilmiş, o gün için çok önemli bir ihtiyacı karşılamıştı. 50 yıl depolarda tutulan ne olduğu bile bilinmeyen araçlar yıllar sonra üretimde kullanılmıştı. Devlet Planlama Teşkilatı’ na İl Daimi Encümeni aracılığı ile sunulan El Dokumacılığının Yaygınlaştırılması Projesine verilen parayla tezgâh yapımı planlanmıştı. Bu yolla da 40 tezgâhın yapımı sağlandı. 1998 yılında ise Atölye tezgâh üretip satma seviyesine geldi. Merzifon, Zonguldak Ereğlisi ve Çorum'a tezgâh ve çözgü ipi satışı yapıldı.

Bursa’da Kastamonu Günlerinde Cide Halkoyunları ekibi gösterisi


Fuarda Kastamonu Standı 2013

1999 MAYISI... Sayın Enis Yeter'le, çalışanların sigorta işlemleri nedeniyle bir anlaşmazlık yaşamıştım. Bunun akabinde Ankara'da Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü'nün Kızılay'daki sergi salonundaki faaliyetlerimiz için onay hazırlamıştım. Onayı Sayın Yeter'e götürdüğümde hiç beklemediğim bir tavırla “Bundan sonra sergi ve fuarlara gitmeyeceksiniz” sözleri beni ani bir şoka sokmuştu. Bu ifade ile Sayın Vali'nin benim bu işten çıkar sağladığımı düşündüğünü hissettim. Fazla bir yorum yapmadan “Öyleyse sergiden dönünce dilekçe verip bu görevi bırakacağım” dedim. Döndüğümde dediğimi yaptım. Üç yılı geçen bir zamandır hizmet veriyor, geceyi gündüze katıyor, üstlendiğim sorumluluğun gereğinden fazlasını yapmanın zevkini yaşıyordum. Geceleri rüyalarımda yaptığım dokuma desenlerini, hayalle çizgileri süslemiştim. Atölyeden ayrılmam duygusal anlamda çok zor olmuştu. Ancak, işi bırakmanın ardından Türkiye Diyanet Vakfı Kız Öğrenci Yurdu Müdürlüğünde göreve başladığım için fazla etkilenmedim. Vali Yardımcısının başkanlık ettiği 15 Haziran tarihli Vakfın Mütevelli Heyet toplantısına katılarak üyelere hem destekleri için teşekkür ettim, hem vedalaştım, hem de atölyenin geleceği ile ilgili görüşlerimi ilettim. Amatör bir düşünce ile kurulan atölyenin açılışından bu yana tanıtım ve kültürel anlamda umulandan fazla görev yaptığımı, atölyenin her şart altında yaşamasını arzu ettiğimi ifade ettim.


1999' DAN BUGÜNE... İstemeyerek ama kendi istek ve arzumla, çok sevdiğim çocuğum gibi besleyip büyüttüğüm el dokumaları atölyesi yönetiminden ayrılıyordum. Atölyeye girdiğimde 25 tezgâhtan en azından 10’nunun mekik şakırtılarından oluşan melodiyi artık dinlemeyecek, o zevki tadamayacaktım. Benimle beraber El Dokuma Atölyesinin kuruluşundan itibaren çalışan 2- 3 bayan vardı. Birsel benim elim ayağımdı. İlk zamanlarda pek beğenmediği hoşlanmadığı bu eski işi, nostaljiyi zamanla benimsedi. Yeni örneklerle çeşidin zenginleşmesine katkıda bulundu. Sandık diplerinin karıştırılmasını oda sevmişti. Oralarda yeni ürünler buldu. Benden sonra Atölyenin emanetçisi Birsel Hanımdı. İşin içinde olmamama rağmen atölyeyi bırakmamış sık sık ziyaret ederek yardımcı olmaya çalışmıştım. Çalışanlar da benim ayrılmama çok üzülmüştü. Makbule Abla “A hocam nasıl üzülmem. Bi kere 50 senenin işini ortaya çıkardın. Ben 65 yaşındayım bana kim bir dilim ekmek verirdi. Bu yaşımla evimin ihtiyacını buradan karşılıyorum. Allah senden razı olsun” diyerek çalışanların düşüncelerine tercüman olmuştu. Atölyeden ayrılışımın ardından Türkiye Diyanet Vakfı Kastamonu Kız Öğrenci Yurdu Müdürlüğünde göreve başladım. Ama Dokuma Atölyesindeki çalışmalarımı, kurduğum hayallerimi unutamıyordum. Bu arada El Sanatları Müdürlüğü ile olan ilişkilerim beni bir nebze teselli ediyordu. Kastamonu el dokumacılığı belli seviyeye gelmiş, tezgâh sayısı 125'e kadar yükselmişti. Ancak; bu güne kadar gelinen seviye amatörce hevesin ulaştığı noktaydı. Belki de son noktaydı. Zira bundan sonra yöresel özellikli el dokumalarının tescilinin yaptırılması, ürünlerin standartlarının tespit edilerek yeni tasarımlar üzerinde çalışmak. Bunun için de işin uzmanlarının bilgisine, becerisini deneyimine ihtiyaç vardı. Üniversitenin ilgili birimleri ile işbirliği yapılması gerekiyordu. Yoksa aynı ürünlerin üretimine devam edilmesi pazar tıkanıklığını ortaya çıkaracağı mutlaktı. Bununla ilgili düşüncelerimi Mütevelli Heyet üyelerine dönemin ve daha sonraki dönemdeki Sayın Valilere ilettim. Ancak; üzülerek gördüm ki bu konuda bir girişimde bulunulmadı. Bu işin kurucusu, heveslisi olarak konudan uzak kalmadım. Konunun eğitimi açısından desteklenmesini sağlayan El Sanatları Müdürlüğü ve Yöresel El Sanatları Derneği aracılığı ile katkıda bulundum. Avrupa Biriliğinin İş-Kur aracılığı ile kullandırdığı projeyi El Sanatları Müdürü Bahri Yavuz'la birlikte hazırladık. 7 köyde 70 kişiye verilecek eğitimle El Dokumacılığı bir ilmek daha kazanacaktı.


Hazırlanan proje 7 aylık sürede başarı ile tamamlandı. Projenin koordinatörüydüm. Bu eğitim devam ederken yeni bir proje hazırlığı yapılarak 2. bir eğitim fırsatı yakalandı. 2006 yılı ortalarında ise tezgâh şakırtıları sustu. Sigorta işlemleri nedeniyle bir nostalji gösterisi, ziyarete, alış – verişe gelenlerin hayranlıkla izledikleri Atölye kapatılarak 9 yıllık emekler büyük ölçüde heba edilmiş, yara almıştı. Acaba 1997 de ”Bu atölye zarar da etse kapatılamaz. Çünkü burada Kastamonu'nun kültürü yaşayacak” diye tavır koyan dönemin Valisi Aydın Aslan’ın arzuları nerede kalmıştı. 9 yıldır Kastamonu tanıtımını en üst seviyede gerçekleştiren, 200 aileye gelir ve geçim kaynağı olan, Kastamonu'ya gelen misafirlere gururla gösterebileceğimiz, Onların hayranlıkla izledikleri nostalji rüzgârı gelip geçmiş miydi? 1940'lı yıllarda Kastamonu'nun en önemli girdisi ve iş alanı olan tezgâh seslerinin 1950'lerde kısılması gibi. .. Aynı döngüyü mü yaşayacağız diye endişe ediyorum.1996 yılında başlatılan Kastamonu el dokumasının özel sektörce değerlendirmeye ve üretime değer görülmesi gelecek için ümit vericidir. Daday ilçesinde şahıslara ait 4, Kastamonu şehir merkezinde 3 şahısların çalıştırdığı atölyeler bunun göstergesidir. Tosya ve Araç ilçelerinde bu alandaki çalışmalarda tohumun yeşereceğinin işaretleridir. Dönemin Valisi Mustafa Kara 4 bu kültürü yaşatma çabası gösterdi. 4

1979 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Ardeşen, Arguvan Kaymakamlığı, Erzincan Vali Yardımcılığı, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği, Mülkiye Başmüfettişliği, Personel Genel Müdürlüğü, Giresun Valiliği görevlerinde bulundu. 28 Ekim 2003 tarihi itibarıyla halen Kastamonu Valisi olarak görev yapmaktayken, 30 Kasım 2007 tarihli Valiler kararnamesi ile Merkez valiliğine atanmıştır. Sayın Kara 18 Ağustos 2008 tarihinde 2. defa Kastamonu Valiliğinde görevlendirilmiştir 6,5 yıl Kastamonu Valiliği yapan Kara 10 Şubat 2013 tarihinde vefat etmiştir.


İKİNCİ BAHAR 2011 sonlarında Valiliğin bünyesinde hizmet veren Atölyenin kapatılacağını yada devredileceği haberini almıştık. El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürü ile Atölyeyi Derneğin işletmesine devralmak için Sayın Erdoğan Bektaş’la 5 görüşmeye gittik. Görüşmeden olumlu ayrılmıştık. Ancak, bir hafta sonra Makamdan çağrıldım. Sayın Bektaş “Atölyeyi şimdilik devretmekten vaz geçtiğini benim bu konudaki tecrübelerimden yararlanmak için bir çalışma yapmak” istediğini söyledi. “5-6 ay seninle çalışmak istiyorum” teklifini kabul ederek Makamdan ayrıldım. Hiç beklemediğim bu teklife “evet” demede acele ettiğimi sonradan anladım. Yeni bir heyecanla sabahında Atölye Müdürlüğüne 12 yıl sonra yeniden başlamıştım. Alamadığım hevesi, yarıda kalan hayallerimi gerçekleştirme fırsatı yakaladığımı düşünüyordum.İşe yabancı değildim. Personel tanıdıktı. Ama aradan 12 yıl gibi bir süre geçmiş, 1999 yıllarının piyasası,

5

Kastamonu Valisi Erdoğan Bektaş El Dokumaları Sergisinde

1960 yılında Zonguldak’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimi Trabzon Tonya’da, Liseyi Trabzon’da, Yüksek Öğrenimini İ.Ü. Hukuk Fakültesinde tamamladı. İstanbul’da Avukatlık ve Hakimlik stajı yaptı. İstanbul Valiliği Kaymakamlık Adaylığı, Söğüt, Aliağa Kaymakam Vekilliği, Mut, Karaçoban, Kurtalan, Osmaneli, Manyas, Söğütlü Kaymakamlığı, Elazığ ve Kırşehir Vali Yardımcılığı, İnegöl Kaymakamlığı, Üsküdar Kaymakamı ve Muş Valiliği görevlerinden sonra bulunan Vali Erdoğan BEKTAŞ 13.12.2010 tarihinde Kastamonu Valiliği görevine atanmıştır. Kastamonu Valisi Erdoğan BEKTAŞ evli ve üç çocuk babasıdır


üretimi, ekonomik gücü kalmamıştı. Piyasa farklılaşmıştı. Yeniden eski günleri yaşatmanın zor olacağını, hatta olamayacağını sonraları gördüm. Tanıtım işine hız verdim. Ankara, Antalya, İzmir, İstanbul, Bursa’daki tanıtım faaliyetlerinde yer aldık. “Kastamonu Valiliği El Dokuma Atölyelerinde üretilen el dokumalanmız Ankara'da görücüye çıkacak. 6–10 Mart tarihleri arasında Milli Piyango Talih Kuşu Sanat Galerisinde sergilenecek olan el dokumalarımız, yine 30 Mart–3 Nisan 2012 tarihleri arasında Ankara Kızılay'daki Zafer Çarşısında ziyaretçilere tanıtıldı. 30 Mart–3 Nisan tarihleri arasındaki etkinlik Kastamonu Valiliği, Kastamonu Belediyesi ile İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü desteğinde gerçekleştirildi.” 6

Kastamonu Valiliği ve Milli Piyango idaresi Genel Müdürlüğünün organizasyondaki "Kastamonu, Dokuma Kültürünü Yaşatıyor* projesi kapsamındaki etkinliğin açılışı Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü Talih Kuşu Sanat Galerisi'nde yapıldı. Açılışa Vali Erdoğan Bektaş'ın yanı sıra Kastamonu eski Valisi, Merkez Valisi Enis Yeter, Milli Piyango idaresi Genel Müdürü Kastamonulu hemşerimiz Recep Biçer, Ak Parti Milletvekili Mustafa Gökhan Gülsen, MHP Milletvekili Emin Çınar, Kastamonu eski Milletvekili Fethi Acar ve çok sayıda davetli katıldı. Ankaralılar, 10 Mart Cumartesi gününe kadar açık kalacak sergiyi her gün 09.00-19.00 saatleri arasında 6

Kastamonu Nasrullah Gazetesi 27.02.2012


gezebileceklerdi. "Kastamonu, Dokuma Kültürünü Yaşatıyor" projesi kapsamındaki etkinliğin açılışında konuşan Vali Erdoğan Bektaş, El Dokumalarının Kastamonu tarihinde önemli bir yeri olduğunu söyledi. Kastamonu'da El Dokumalarını yaşatmak adına Kastamonu Valiliği olarak her türlü çabayı gösterdiklerinin altını çizen Vali, "bundan önce olduğu gibi bundan sonrada gerekli her türlü desteği vermeye hazırız" demişti. 7 Kastamonu'ya özgü el dokumalarının tanıtıldığı 2. sergi, 30 Mart - 3 Nisan 2012 tarihlerinde Ankara Zafer Çarşısı Sanat Galerisi’nde görücüye çıktı.

Ankara Büyük Şehir Belediyesi Zafer Çarşısı Güzel Sanatlar Galerisinde düzenlenen sergiye Kastamonu Valisi Erdoğan Bektaş, İnebolu Belediye Başkanı Engin Uzuner, KASYÖDER Genel Başkanı Güler Özkarar, KASDERFED Genel Başkanı Hasan Şen, ve çok sayıda konuk misafirler katıldı. “Kastamonu El Dokuma Kültürünü Yaşatıyor” isimli sergide davetlilere Kastamonu’da yapılan el dokumaları gösterildi. Kastamonu el dokumalarının çok özel olduğuna değinen Vali Erdoğan Bektaş, “İşlemesi, dokuması, her aşaması çok güzel el 7

Kastamonu Doğrusöz Gazetesi 7 Mart 2012


işçiliği ürünü, çağımız insanının özellikle şehir insanının çok ihtiyacı olduğu hasretliği olan nezaketi şehir insanına sunuyor” dedi. Vali Bektaş, açılışta, Kastamonu kültürünü Başkent’e taşımanın sevincini yaşadıklarını belirtti. Serginin 5 gün ziyarete açık kalacağını dile getiren Bektaş, Kastamonu el dokumalarını en iyi şekilde tanıtmaya çalıştıklarını ifade etti. Sergiyi hazırlayan Kastamonu Valiliği El Dokuması Atölyesi Müdürü Ata Erdoğdu, ‘Kastamonu dokuma kültürünü yaşatıyor’ projesinin devamı olarak bu sergiyi açtıklarını anlattı. El dokumalarını hem yaşatmak hem yaymak hem de bunu gelir ve geçim kaynağı haline getirmeyi amaçladıklarını vurgulayan Erdoğdu, “Bu amaçla daha önce İstanbul’da, mart ayı içinde Ankara’da iki farklı yerde bu sergiyi açtık. Üçüncü olarak Zafer Çarşısı'ndayız. Nisan ayında Bursa'da, mayıs ayında İstanbul’da, haziranda ise Antalya'da olmayı planlıyoruz. Gittiğimiz yerlere el dokuma tezgahımızı da götürüyoruz.” dedi. 8 19 Ağustos 2012 çekilişindeki Milli Piyango biletlerinde Kastamonu el dokumaları tanıtıldı. El Dokumaları Merkezi Müdürü Erdoğdu’nun şahsi girişimleri ve Valilikten yapılan teklifi uygun bulan Genel Müdürlük “Kastamonu Dokuma Kültürünü Yaşatıyor” projesinin bu yolla ülke içinde olduğu kadar ülke dışında da tanıtılma fırsatı bulacağına inanılmaktadır. 9

19 Ağustos 2012 tarihli Milli Piyango Bileti

8

Kastamonu Nasrullah Gazetesi 1 Nisan 2012

9

Kastamonu Nasrullah Gazetesi 6 Haziran 2012


SONUÇ Bu aşamada tek isteğim ikinci baharını yaşatmayı başaramadığım El Dokuma kültürünün yaşatılması. Bunun için ilde bir sürü imkan varken onları kullanmayan yetkililer. Valilik, İl Özel İdaresi, Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Sivil Toplum kuruluşları, kültürü ticaretten ayırmayı bir başarabilsek. El Dokumasının her şeyden önce bir tanıtım ve kültürün yaşatılması olarak görülmeli, öyle bilinmeliydi. Rize, Manisa, Ankara, Karabük, Bayburt, Muğla gibi il Valiliklerinin trilyonları bulan bütçeler ayırarak el dokumasını yaşatmaya çalıştıklarını, buna karşılık bizim var olan, kurulmuş, üreten tesisi yaşatamadığımız ortada. Bunu bir tanıtım aracı görmezsek, bu kültürü yaşatma bilincinde olmazsak, yapılan bir miktar yardımı kafaya kakıyorsak, bu işi başaramayız demektir. Boşuna uğraşmayalım. İllerin tanıtım için yaptıkları harcamaları fuarlarda tanıtım günlerinde görüyoruz. Bizim bunlara harcayacak paramız yoksa boşuna turizm, laf olsun diye kültür demeyelim. “1996 yılında Milli Eğitim Müdürlüğündeki Şube Müdürlüğü görevinden emekli olan Erdoğdu bir hafta sonra dönemin Valisinin isteği ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Eğitim ve İş Atölyesine Müdür oldu. Kastamonu Folkloru başta olmak üzere bu güne kadar 7 kültür eserini yayınlayan Erdoğdu bu atölyedeki konfeksiyon ve memur giyim yardımı ticaretini kaldırarak üretimde de bir kültür atılımı yaptı. 3 yıl gibi bir sürede Kastamonu El Dokumaları tanındı. Fuar, sergi ve tanıtım toplantıları yapıldı. Beymen 1998 sezonunu Kastamonu’da Livapaşa Konağında gerçekleştirdi. Özdemir Hanoğlu ile başlayan üretim seferberliği, rahmetli Aydın Aslan döneminde zirveye ulaştı. Enis Yeter’den destek buldu.” “1996-1997 yıllarında; sergilerde, fuarlarda, tanıtım günlerinde el dokuması gündem oluşturmuştu. Kastamonu’nun olduğu her yerde El Dokuma Atölyesi vardı. Dokuma tezgahı kuruluyor, görenleri hayrette bırakan bir görüntü ortaya çıkıyordu. 17 yıldır el dokumalarımızı tanıtma, sevdirme, sergileme ve satma sevdasında olduk. Artık gururumuz olmuştu. Hediyemizi, misafirimizi götürebileceğimiz bir mekân vardı.” “Yapılan değişikliği takdirle karşılıyorum. Ancak; Ata Erdoğdu olarak görevden alınış biçiminin Valiliğin saygınlığına gölge düşürdüğünü, şık olmadığını, şahsıma yapılmış saygısızlık olduğunu düşünüyor, yetkililerden bunun kamuoyuna açıklanmasını bekliyorum. Aksi takdirde; kamuoyu bu değişikliğin altında bir şeyler arayacak ya


da Makamın sonucunu düşünmeden bir uygulama yaptığını bilecektir.” 10

Her insanın hayalleri, arzuları, gelecekle ilgili düşünceleri olmalıdır. Benim bu alandaki yönüm Kastamonu ve Kastamonu’nun yaşayan ya da unutulmaya yüz tutmuş kültürel yapısıdır. Allah’a binlerce şükür ediyorum ki bu istek ve arzularımın çoğunu hayata geçirme fırsatı buldum. Bazen kendi gayretim, bazen eşim-dostun desteği, bazı zamanlarda konu ile ilgili yetkililerin verdikleri fırsatları değerlendirerek iyi şeyler yapma imkanı buldum. Kastamonu kültürüne, kitap hayatına katkıda bulunduğumu düşünüyorum. Bundan sonra da Allah sağlık ve fırsat verdiği oranda hizmet etmeye devam edeceğim.

1996 yılında dönemin Valisi Özdemir Hanoğlu, devamında rahmetli Aydın Aslan ve Enis Yeter’le başlayan El Dokumacılığını 10

13 Şubat 2013 Kastamonu Nasrullah Gazetesi


yeniden başlatma fırsatı ve başarısını yakalanmıştı. Kastamonu El Dokumacılığının bir marka olmasını, şu anda üretim yapan 500 tezgahın var oluş sebebi olduğum için gururluyum. Hoş bir seda bıraktığımı, herkesin bu tür kalıcı eserlerle topluma faydalı olmasını ve hoş sedalar bırakmasını arzuluyorum. Laf yerine iş yapmayı, tenkit etme yerine üretime katkıda bulunmayı istedim bu güne kadar. Gönlüm o kadar huzurlu ki; bir insan olarak, Kastamonulu olarak, amatör bir yazar olarak kitaplarım okunmasa da, çoğu yetkilinin bilgisi dışında bile olsa görevimi yerine getirmişim. Takdir, toplumun, takdir, kadir kıymet bilenin, takdir Kastamonulunundur. “Burayı ancak sen becerirsin” diyordu beni tanıyanlar. Hatta;”sen yapamazsan kimse yapamaz” diye gaz da veriyorlardı. Ben de başaracağıma inandığım için teklifi kabul etmiştim. 1999 yılında kaleme aldığım “Kastamonu El Dokumacılığı” kitabımı, “El Dokumacılığının İkinci Baharı” eseri ile taçlandırmayı bile hayal etmiştim. İş bildiğim gibi, düşündüğüm gibi değilmiş meğer. O yıllar geçmişte kalmış. Her şey 12 yıl öncesinden çok farklılaşmış. El dokumacılığının ikinci baharını yaşatmayı başaramadım. Ama sonunda aldığım şamar bana çok daha acı geldi. Hayatımın hiçbir döneminde, resmiyette de, özel hayatta da bu denli saygısızlık yaşamadım. Siyasi dönemlerde devlet memurunun yaşayabileceği tarzda bir uygulama. Valilik Makamının saygınlığı içinde yapılmaması gereken etik olmayan ani görevden alınma uygulaması ile karşı karşıya kaldım. Nankörlük bu olmalıydı…

Bu işlere emek verenler, verecekleri saygıyla ve şükranla anıyor, değer bilmeyenlerin, işin kültür boyutunu göremeyenlerin bir gün bu hatalarını anlayacaklarını ümit ediyorum.


ELDOKUMA ATÖLYESİ Birsel ÜSTÜNTEPE

Dokumacılıkta zengin bir kültüre sahip Kastamonu 20. yüzyıl ortalarına kadar 30 bin el tezgâhında dokunan pamuklu kumaşlarla hem çevre illerin hem de savaş yılarında Türk ordusunun giyim ihtiyacını büyük ölçüde karşılamıştı. İnsan gücünün yerini makinelerin alması ile birlikte var olan el dokuma sanatı gücünü ve tezgâhlarını zamanla kaybetmeye başlamıştır. 50 yıl öncesine kadar hemen her evde bir tezgâh bulunurken, daha sonraları il çapındaki tezgâh sayıları yok denecek kadar azalmıştı. Kastamonu’da dokumacılığın tarihi çok eskilere dayanır. Sahil boyundaki ilçelerden Cide, İnebolu, Doğanyurt, Bozkurt, Çatalzeytin, Küre, Şenpazar’da keten ekiminin yanında el dokumacılığı da yapılırdı. Tosya çevresinde yün ve tiftik dokumacılığı, Taşköprü ve Hanönü’nde kendir, Merkez ilçe, Daday, Araç, Devrekâni, İhsangazi çevresindeki köylerde ise pamuklu dokuma gelişmiş durumda idi. 1941 yılında el dokumacılığını desteklemek ve organize üretim sağlamak amacıyla Dokuyucu ve Dokutturucular Kooperatifi’ kurulmuş, aynı yılda Kastamonu ili dâhilinde 65 bin 318 hane varken 19 bin 377 el tezgâhı vardı. Ancak 1954’lü yıllarda makineleşen dokumacılığa ayak uyduramayan el dokumacılığı tümüyle ortadan kalkmıştı. 1950’li yıllarda makine dokumacılığına yenilmiş, tezgâhların tümü işlemez olmuştu. 1996 yılında Kastamonu Valiliği’nin bünyesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı İşletme Müdürlüğü Kastamonu ilinde yüzlerce yıllık kültürü, yöresel el dokumalarını yaygınlaştırma ve geliştirme projeleri ile kaynak bulmuş; başarılı çalışmaları, aradan geçen yarım asırdan sonra bu tarihi zenginliği yeniden diriltmişti. Ankara Türk El sanatları Tanıtma Derneği koleksiyonları arasında yer alan boy havluları, dar kenarlarındaki motiflerle Kastamonu’da işlemeciliğin 19.yy.da da yapıldığını ortaya koymakta, Osmanlı İmparatorluğu’ndan devir alınan güçlü bir mirası dile getirmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Kastamonu’ya geldiği zaman


kendisine sunulmuş sim ipliklerle işlenmiş saçakları Kastamonu bağcılık sanatının çeşitlemeleri ile düğümlenmiş boy havluları bu bölgede zengin işleme ve bağcılık sanatını ortaya koymaktadır. Kastamonu Valiliği El dokuma Atölyesinde tek bir tezgâhlık deneme üretimi bir yıl gibi bir süre içersinde 50 tezgâhlık üretim gücüne ulaşmıştır.2002–2005 yıllarında 120 tezgâhlık sayıyla devam etmiştir. Şehir merkezindeki atölyede 25, şehir içindeki evlerde 10 Araç-Serdar Köyünde 5, Daday ilçe merkezinde 8’in yanında Elyakut, İmam, Kızılkise, Bürme, Sarıca, Akçataş, Dereberçin ve Gömmece köylerindeki tezgâhlarla dokuma halen yapılıyor. Günlük 650–1000 metre aylık 11 bin–12 bin metre üretim yapabilen el tezgâhları tamamı insan emeğinin ürünlerini işliyor. 30 cm den 140 cm ye kadar dokuma yapılabilen şak-şaklı (çekmeli ) tezgâhlarda pamuklu yanında yünlü, keten, kenevir, tiftik dokumalar da yapılıyor, siparişler alınıyor. Başlatılmış olan el dokumalarının geleneksel kültürün yaşatılması kadar kullanım amaçlı olması da hedefleniyor. Ev dekorasyonu ve giyimde kullanılabilen dokumalar düz, ekose, desenli olarak yapılıyor. 18–75 yaş arası kadınlarımızın dokumalarında tarihin izlerine kolaylıkla rastlanmakta. Geleneksel renk ve desenlerden esinlenerek yapılan dokumalar, kumaş, perde, masa sehpa örtüleri gibi daha önceleri kullanılmış olan yörenin ismi ile anılıyor. Deliklitaş Köyüne ait deliklitaş cenberi, Erenyolu Köyünden alınan erenyolu peşkiri, Üçlüce Köyünden alınan üçlüce cenberi, Uzunoluk Köyüne ait uzunoluk cenberi gibi. Kastamonu ve yöresine özgü el dokumasında yeni bir sayfa daha açılmış durumda. 2002 yılı başından itibaren Kastamonu Valiliği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Atölyelerinde ipekli dokuma çalışmaları da başlatılarak yörenin dokuma kültürüne yenilikler getirmek suretiyle ipekle dokunan masa şeman ve sehpa örtüleri yörenin dokuma grubuna ayrı bir zerafet eklemektedir. İpeğe işlenen dokuma tekniği, diğer motifli işlemelerin dışında dört pedalla motif çalışmaları yapılarak dokunmaktadır. İlin dönem valisi el dokumacılığı projesinin önemine dikkat çekerek, amaçlarının yatırımları geliştirerek göç etmiş Kastamonuluları tekrar şehre getirebilme çabalarını ismini duyurmuş firma ile anlaşma sağlayarak göstermiştir. Beymen; Denizli ve Muğla’dan sonra geleneksel sanatları canlandırmaya Kastamonu ‘da devam etmiş, 1996 yılında Beymen Home dekorasyon departmanı ve tasarımcıları el dokumalarının özelliklerini göz önünde tutarak iplik ve boya özellikleri incelenerek yumuşak dokulu kumaşlara ulaşılarak koleksiyon hazırlamıştır. Bu çalışmalarda öncelikle bu bölge özelliklerini taşıyan


desen ve renklerin kullanılmasına özen gösterilerek, birbirinden farklı dört tarzda oluşturulan koleksiyonda yöre kumaşları çağdaş çizgi ve desenlerle bütünleşmiştir. Kastamonu el dokumaları projesinin kendilerini çok heyecanlandırdığını ifade eden Beymen Genel Müdürü Nur Akgerman, “Boyner ailesinin Kastamonu’lu olması projeye manevi bir değer kattığını, ticari yönden de projenin tutacağına inandıklarını emek isteyen bir proje” olduğunu belirtmişlerdir. Kastamonu Valiliği El Dokuma Atölyesi Müdürü Ata Erdoğdu da,” Bu projeyle Kastamonu’nun yok olmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatlarının tekrar canlandırılacağına inanmışlardı. Beymen gibi büyük bir firmanın dikkatini çekebildikleri için gurur duyduklarını, yöre halkının da bu proje de başarılı olmak istediklerini ve canla başla çalıştıklarını ifade etmişlerdir.” 1997 yılı sonlarında ise Beymen mağazalarında satışa sunulan ürünlere büyük talep görmesi başarının ölçüsü olmuştur. Kastamonu Valiliğinin T.C Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı ile yapmış olduğu görüşmeler neticesinde Birleşik Arap Emirlikleri‘nin en önemli ticaret merkezi olan Dubai ‘de düzenlenmiş olan 16. Uluslararası Sonbahar Ticaret Fuarına gönderilen ürünlerin tamamı satılmış olup peştamal ve peşkir üretiminin ise büyük bir bölümü Paris’e gönderilmiştir. 1950 ‘ li yıllarda iç-dış giyimlerini hatta geçimlerini dahi dokumalardan temin eden yöre halkı, ülkeye giren otomatik sanayi dişlileri arasında dokuma sanatını bırakmış, tezgâhlarını kaldırmışlarsa da bu tezgâhları yeniden, kurarak, ekonomik katkı sağlamak, istihdam yanında tanıtıma yardımcı olmak amacı ile başlatılan el dokumacılığını devam ettirmek için çalışmalar yapılmaktadır. Üretimin tüketimle (pazarla ) olan dengesi dönem Valisi tarafından başlatılan ve yoğun bir şekilde sürdürülen kültürel değerleri koruma ve yaşatma projeler kapsamında tarihi konakları restore ettirerek onlara fonksiyon vermek hem de el sanatlarını geliştirmek yönündeki çabaların nihai hedefi turizm yoluyla ilin ekonomisini zenginleştirmektedir. Valilik S.Y.D.V.El Dokuma Atölye Müdürlüğü tarafından satın alınan ve restorasyonu başlatılan tarihi Ellezler Konağı’nı El Dokumaları Müzesi olarak tefriş etmiş yöre kültürünü bu konakta yaşatmayı amaçlamıştır. Dokumaların orijinalliği koruma altına alınarak bu dokumaların teknik bilgilerini de (renk-iplik numarası, desenlerin şablon dokümanterleri gibi ) tek bir kaynakta bu müzede bulma imkânı sağlanmıştır. Bu konakta hizmetimiz 2004–2007 yılları arasında devam etmiştir. Sivil toplum örgütünün ısrarlı talebi üzerine binanın derneğe tahsisi yapılmıştır. Kastamonu, diğer çevre illere de el dokumacılığının başlatılmasında yardımcı olmaktadır (Karabük-Eflâni, Çorum–İskilip gibi) altı yıldır çalışmaları sürdürülen Valilik el dokuma atölyesinin


başarılarının gelecek yıllarda da büyüyerek devam etmesi, ev atölyeciliği ile ek gelir imkânı sağlanması, böylece yörenin en önemli problemi olan göçün hızının azalmasında etkisi beklenmektedir. Bugün Kastamonu dokumaları tekstil sektöründe yerini alarak, yörede yavaş yavaş meslek haline gelen el dokumacılığı tekstil sektöründeki yerine ivme kazandırmaktadır. Halen merkez ve merkeze bağlı İmam, Kaşcılar, Arız, Subaşı, Serdar, Budamış, Bulacık, Yunus, Elyakut, Hatipoğlu, Sarıca, Sapaca, Akdoğan, Kızılkise, Akçataş, Gömmece, İsmailli, Mescit, Dursunlar, Ayvalar olmak üzere 20 köyde 85 haneye tezgâh verilmiş çiftçi hanımların işledikleri dokumaların pazarlanması Vakfın Atölyesi aracılığı ile sürdürülmektedir. Pazarlama konusunda atölye binasında bulunan satış reyonu ile Kastamonu’ya gelen misafirlere satış yapılmaktadır. Masa, şömen, sehpa örtüleri, perdeler, yatak örtüleri, koltuk şalları, peşkirler, peştemallar, metre halinde yöre desenlerinden oluşan kumaşlarla öncelikle kültür hizmeti verilmektedir. Geniş bir satış reyonuna sahip atölyemiz turlarla gelen misafirleri ağırlayacak kapasitededir. 2006 yılında Ramsey firması ile yapılan anlaşma sonucunda seçmiş oldukları Kastamonu Kırma, Zehilli, Azdavay, Kastamonu, Dörtgöz, Selalmaz, Karanfil, Gelincik Cenber desenleri çalışılmıştır. İkizciler peşkir, peşkir ve peştamal takımlarımızdan da kendi talep ettikleri renklerde tezgâhlarımızda siparişleri yerine getirilerek yöre tanıtımını ve kültürümüzü yaşatma çabalarımız devam ettirilmiştir. İstanbul’da aracı bir firma ile yapılan anlaşma sonucu özellikle kaybolmaya yüz tutmuş kültürlerimizden olan hamam kültürünün vazgeçilmezi olan peşkir ve peştamal gurubumuz hamamlarda, saunalarda, kullanılma amaçlı sipariş verilmekte ve hızla siparişler yerine getirilmekte, aracı firma ise Fransa’ ya göndermektedir. Yöremize ait desenleri orjinaline uygun olarak hazırlayıp beğeniye sunduğumuz satış reyonunda bulunan ürünleri kendileri pazarlamak isteyen müşterilerimizin de istekleri yerine getirilerek, talep ettikleri özel ebat ve modeller dokunarak teslim edilmektedir. Merkezde ve ilçelerde olmakla birlikte özellikle turizmin en canlı olduğu ilimize en yakın kültür merkezi Safranbolu başta olmak üzere İstanbul, Ankara Antalya, Adana, Trabzon gibi birçok ilimizden gelen siparişler de karşılanmaktadır. Misafirlerimiz internet adresimizden beğenmiş oldukları modelleri tarafımıza bildirdikleri takdirde kargo ile de hizmet verilmeye çalışılmaktadır. Sandıktan çıkarılan desenlerin yanında atölyemizde yeni desen çalışmaları da yapılmaktadır. Osmanlı döneminde devri unutulmaz kılan laleler şimdi dokumalarımızın vazgeçilmezi olmuştur. Tuğra deseni içersine karanfil deseni yerleştirilmiş, masa örtüsü ve


peşkirler üretilmiş, yine Osmanlı bulut deseni hazırlanmış ve bunlardan masa örtüleri, sehpa örtüleri dokunmuş ileri zamanlarda da perde olarak üretilmesi planlanmıştır. Kendi imkânları ile ülke içindeki pazarlama sorununu çözmeye çalışan atölyenin büyük sorunu ülke dışındaki pazarı genişletmek ülke içindeki pazarın devamlılığını sağlayabilmektir. Bu amaçlarla çalışmalar devam ettirilmekte olup, yeniden canlandırılan ve ayağa kaldırılan el dokumacılığına üreticilerin, el sanatı hayranlarının, özellikle de Kastamonu’yu sevenlerin sahip çıkacağına inanıyoruz. Bu çalışmalarda destek verenlere teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. 11 11

Birsel ÜSTÜNTEPE: 1968 Kastamonu doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi Kastamonu’da tamamladım.1996 yılında Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni bitirdim. 1997 yılında Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesinde pedagoji biçimlenme eğitimi aldım. Öğretmenlik meslek sertifikasına hak kazandım. 1994–2003 yılları arasında Kastamonu Valiliği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında işletme muhasebesi sorumlusu olarak görev yaptım. 2004 yılından beri de SYDV el dokuma atölyesi’nde işletme müdürü olarak görev yapıyorum. Halen çalıştığım işyerinde Kastamonu yöresine has pamuklu el dokumaları üretiyoruz. İşletmemiz aynı zamanda turizm’de hizmet vermekte olup; ürünlerimizi ülkemizin çeşitli fuar ve etkinliklerinde pazarlama ve satışını başarıyla yapıyoruz. El dokuma atölyesinde desen tasarımı, ürün satışı ve pazarlaması, reklâm departmanı konularında işletme müdürü olarak etkin görevler yüklenmiş bulunuyorum. 2006 yılında Avrupa birliği destekli orta Karadeniz havzası gelişim programı çerçevesinde AB fonu destekli Kastamonu ilinde kadınlara ve engellilere turizm eğitimi projesi ile yine Kastamonu ilinde KOBİ lere el sanatları alanında uluslar arası pazarlama eğitimi projelerinde proje koordinatörü olarak görev yaptım. Bu projelerden KOBİ ile ilgili olan projem Şanlıurfa ilinde yapılan Sosyal Yardımlaşma Vakıfları il projeleri yarışmasında 3. lük ödülü kazandırdım. Bu projelerde çalışmak üzere 13.08.2006 tarihinde PCM Proje Hazırlama Temel Eğitimi aldım. Akademik kadınlar sosyal kalkındırma derneği başkanlığını 2006 yılında yürüttükten sonra şu an girişimci kadınlar derneği üyesiyim.


Çözgü işlemi Atölyede Satış Bölümü –Erkan Yolaç


ELSANATLARI ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ Basri YAVUZ Kastamonu yöresi El dokumacılığının ilk başlangıcı mazinin derinliklerine kadar uzanır. Geçmişten günümüze Yöresel El dokumacılığı faaliyetleri birçok geçişler yaşamıştır. 1950’li yıllara gelene kadar Kastamonu Yöresi El dokumaları altın çağını yaşamıştır. 1935’lerde şehirde Merkez İlçede 30 bin dokuma tezgâhı faal olarak çalışmaktadır. Hangi mahalle arasındaki sokakta yürünürse yürünsün tarihi ahşap konaklardan tezgâhların mekik sesleri yankılanır, uzaklardan kadar duyulurdu. Haydindi kirtimenin kızı suman of Yanağı gülden kırmızı Gerdanında beni var aman Sandım seher yıldızı Kirtimde kirt kirtim kirt Kirtimde kirt kirtim kirt Kirtimde kirt kirtim kirt Kirtimde kirt kirtim kirt Öyledir yar öyledir suman of Aşk a damı söyledir Buna; konakların da ahşap olması birleşince sokaklardaki sesler bir ahenk içerisinde yankılanırdı. O dönemlerde Kastamonu’da el dokumacılığı faaliyetlerinin yoğunluğu tabiatıyla bu sektörde bir ekonomik hareketliliği beraberinde götürürdü. 1955-1960’lı yıllardan sonra İl’deki bu aktivite yavaş yavaş gerilemeye başlamıştır. Gelinen teknolojiye, yeniliklere ayak uyduramamanın sonunda önemli bir sektör ve umutlu bir gelecek ekonomik birikim ve istihdam kapasitesi eriyip gitmiştir. 1990’lı yıllara kadar Kastamonu’da “Geleneksel El Dokumacılığı” konusunda hemen hemen hiçbir aktivite gözlenmemiştir. Ancak özellikle 1990’lı yılların ikinci yarısında İlimizde birçok geleneksel El sanatlarında olduğu gibi “Yöresel El dokumacılığında” da kıpırdanmalar gözlenmiştir.


Göznuru Küçük Sanat Kooperatifi bu yıllarda kurulmuştur. Söz konusu kooperatifin bir sivil toplum kuruluşu olarak ortaya çıkarak Geleneksel El sanatlarımıza el atması yöremizde önemli bir adım olmuştur. Kooperatif yaptığı birçok etkinlikle dikkatleri bu tarafa çekmiştir. Özellikle şehrin en hareketli yeri olan Cumhuriyet Meydanında kurulan El sanatları “Tanıtım ve Satış” noktası bu konudaki en önemli atak olmuştur. Kooperatifin bu girişimleri Valilik bünyesinde hizmet veren sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Dokuma Atölyesince uygulamaya dönüştürülerek el dokuma tezgâhlarının üretimi gerçekleştirilmiştir. Kooperatifin bu tanıtım ve satış merkezi şehrin en merkezi yerinde aktif bir organizasyon olmuştur. Kooperatif, ülke genelindeki birçok fuar ve sergilere katılmıştır. Katıldığı fuar ve sergiler yöresel el dokumacılığımızın tanıtımında çok önemli rol oynamıştır. El sanatları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü İlimizde 1976 yılında kurulmuştur. El sanatları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünün ana görevi istihdama yönelik el sanatları eğitimidir. Gelir kaynakları kıt olan Kastamonu kırsalı orman içi ve orman kenarı çiftçilerimizin yoğunlukla yaşadığı, gerçek anlamda el atılması gereken bir bölgedir. İşte bu bölgede kuruluşumuz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü bünyesinde 1976 yılında hizmete başlamış bulunmaktadır. Müdürlük ayrı yerlerde Geleneksel El Dokumacılığı Bölümü ve Ağaç İşleri Bölümü olmak üzere iki üniteden oluşmaktadır. Ağaç İşleri Bölümü Huzurevi yanındaki tesislerde ve Geleneksel El Dokumacılığı Bölümü de şehir merkezinde hizmet vermektedir. Parasız yatılı olarak bütün giderleri Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca karşılanan Müdürlüğümüzde, Geleneksel Dokumacılık ve Ağaç İşleri Bölümlerine en az ilköğretim okulu mezunu, 14–19 yaş arasındaki kız ve erkek kursiyerler eğitime alınmaktadır. Kastamonu El sanatları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarımda çalışan ve özellikle orman içinde veya orman kenarında bulunan köylerde ve kırsal kesimde yaşayan, geliri ve imkânları az olan çiftçilerin değişik sebeplerden öğrenimine devam edemeyen çocuklarına istihdam amaçlı, bilgi, beceri, sanat ve meslek öğretilmesini gaye edinmektedir. Bununla birlikte Ülkemizde yıların bilgi birikimiyle elde edilmiş ve yüzyıllar boyunca üzerinde çalışılıp geliştirilen ve bu güne kadar yaşatılmaya çalışılan, değişik kültür ve el sanatları ürünlerimizin yaşatılması ve ekonomiye katılması gaye edinilmiştir. Bütün çalışmaların neticesinde ekonomik aktivite işsizliğin önlenmesi, yeni istihdam sahaları kurulması ve ekonomik canlanmanın sağlanmasına katkılar başlıca hedef olarak seçilmiştir.


Ağaç işleri bölümünde erkek kursiyerler öğrenim görmekte olup, çok değişik el sanatları ürünleri, ahşap oymacılık, oyma, eskitilmiş antika ürünler yapımı ve en önemlisi iç dekorasyon konularında eğitim verilmektedir. Burada ayrıca bir taş atölyesi kurulmuştur. Yörede ayağa kalkmayı bekleyen taş ve ahşaptan yapılan eserlerin ve konakların restorasyon ve dekorasyonu için usta yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu atölye İlimizde taş işlemeciliği konusunda eğitim ve üretim amaçlı özel projelerin yürütülmesi gayesiyle kurulmuştur. Müdürlüğün Geleneksel El Dokumacılığı Bölümünde Kuruluşundan 1999 yılına kadar Halıcılık Eğitimi yapılmakta iken, halının yörede kültürel bir geçmişi bulunmadığı gerekçesiyle yöresel ve kültürel dokumacılığa yönelme kararı alınmıştır. Bu bölümde Kastamonu geleneksel el dokumacılığının ekonomik bir potansiyel olarak ayağa ve atağa kaldırılması amaçlanmıştır. Bu amaca ulaşmak için Göznuru Küçük sanat Kooperatifi ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Dokuma Atölyesi ile birlikte bölgede kültürel araştırmalar yapılmıştır. Böylece yöresel el dokumacılığı bu çalışmanın neticesi ortaya çıkmıştır. Müdürlük bu faaliyetin Araştırma ve eğitim yönünü ele almıştır. Göznuru Küçük Sanat Kooperatifinin bir sivil toplum kuruluşu olarak fonksiyonu çok önemli olmuştur. El sanatlarının sivil müteşebbislerinin ortaya çıkmasında “tetikleyici” rol, oynamıştır. El sanatları Müdürlüğü olarak olayın sürekli olarak içerisinde olunmuştur. Kooperatifin kuruluşundan itibaren yönetiminde yer alınarak Yöresel El sanatlarımızın sivil toplum içersinde gelişerek hayat bulmasında etkin olunmuştur. Ayrıca Müdürlük olarak yıllar içersinde İl Merkezi İlçeler ve kırsal köylerde birçok projeler yürütülmüştür. Bu projelerin tamamında yöresel el sanatları ve özellikle de geleneksel el dokumacılığımız konu olarak öne çıkarılmıştır. Kırsalda ve Müdürlük Merkezinde yürütülen tanıtım, araştırma ve eğitim çalışmalarımızla etkili neticelere ulaşılmıştır. Son on yıl içersinde; uygulanan dış kaynaklı iki proje ile Kastamonu Merkezi ve kırsalda 97 işsiz genç kadının eğitime tabi tutularak bu işsiz kadınların geleneksel el sanatlarının içersinde yer almaları sağlanmıştır. Yine son on yılda; Müdürlüğün yerel kaynaklı Bakanlık projeleri ile İl Merkezinde parasız yatılı ortamda 340 genç kız ve kadın yöresel el dokumalarımız ve yöresel el sanatları konularında eğitilmiştir. Ve yine Bakanlık Projeleri ile Kastamonu kırsalında son on yılda İlimizin 16 köyünde 155 genç kız ve kadın eğitilerek eğitim sonrası üretime tabi tutulmuşlardır.


Belge töreninde Kastamonu Milletvekilimiz Sayın Mehmet Yıldırım kursiyerlerle

Bütün bu projeler Kastamonu İlindeki başta Valiliğe bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Dokuma Atölyesi, Göznuru Küçük Sanat Kooperatifi olmak üzere İlde yıllar içersinde kıpırdanma göstererek gelişen el sanatları gönüllüleriyle koordinasyon içersinde yürütülmüştür. 12

AZDAVAY KUŞAĞI ve TAKKE 13 12

Basri YAVUZ. 1954 Ayancık doğumludur. İlk, Orta ve Lise öğrenimini Kastamonu’da tamamlayan YAVUZ, Erzurum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesinden 1980’de Mezun oldu. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Kastamonu İl Müdürlüğü Proje İstatistik Şube Müdürlüğünden Kastamonu El Sanatları Araştırma Enstitüsünde 1993 yılında Müdür olarak göreve başladı. Yöresel el sanatlarının gelişmesi üretim ve pazarlama konusunda çalışmalar yaptı. Dernek ve Kooperatifler aracılığı ile çalışmalarına destek aradı. Avrupa Birliği projelerinin Kastamonu’da örnek uygulamalarını başarı ile yürütmüştür. 13

Kaynak:Sultan ÇAKIR Hazırlayan: Hamide BOYAALICI ( AÇEP ÖĞRET.) Azdavay Halk Eğitimi Merkezi- Halen Kastamonu ASO ve Halk Eğitimi Merkezinde görevine devam etmektedir.


Azdavay ve Pınarbaşı İlçesi kasaba ve köylerinde halen günlük kadın kıyafetleri olarak kullanılan giysilerin ilginçliği kadar yapılması da öğrenilmeye değer özelliktedir. Başa örtülen örtü onun altıda çene altına bağlanmış takke. Vücuda giyilen çok renkli çiçekli kırmızı-mavi ağırlıklı boy entarisinin etekleri ve kol uçları fırfırlıdır. Ayakta el örgüsü renkli çiçeklerle süslü yün çorap vardır. Azdavay kıyafetinin diğer özelliklerinde belde desen işlemeli el dokuması ürünü kuşak bulunur. El tezgâhlarında dokunan kare biçimindeki uçları saçaklı yün kuşak ikiye katlanarak bele sarılır. Kuşağın üçgen ucu arka taraftan bazen de hafif yandan aşağıya sarkar. Azdavay ve Pınarbaşı çevresi köylerinde kuşağın kullanış ve bağlanış biçimlerinde farklılıklar görülür. Bu farklılıklardır ki kadının hangi taraf köylerinden olduğu bilinir. Kuşak üzerinde yöredeki el tezgâhlarında dokunmuş kalın-ince çizgili çok renkli kırmızı ağırlıklı önlük bağlanır. 40 cm lik endeki el dokuması 60–65 cm boyda kesilerek ikisi birbirine eklenerek bir önlük oluşturulur. Kuşağın üzerine bağ yapmak için üst kenar uçlarına uçkur ilave edilir. Günlük kıyafetlerde olduğu kadar düğün, bayram kıyafetleri de aynı biçimdedir. Çiftte, harmanda hayvan peşinde de giyim özelliği değişmez. İşte bu renkli olduğu kadar alımlı el emeği Azdavay kıyafetinin son giysisi yelektir. Kenarları boncuk, çiçek veya değişik desenlerle süslenmiştir. Azdavay kıyafetlerinin yapılışına, el tezgâhlarında dokunma aşamalarına geçmeden önce kullanılmasındaki bazı özellikleri daha hatırlatalım. Yörede halen yaşayan bu renkli kıyafetin bazı ince ayrıntıları da vardır. Bunlardan bir tanesi saçlardır. Kadın saçlarına ilave yapılarak daha uzun örgülü görünmesi sağlanır. Böylece başa örtülen üçgen biçimli


Azdavay cemberinin altından örgülü saçların görünmesine özen gösterilir. Görünen bu saçların uçlarına da mavi boncuklar takılarak süslemesi tamamlanmaktadır. Yöre kadınlarının cember altına taktıkları takke çok ilginçtir. Takkenin bir el sanatı olması kadar emek isteyen bir giysi olması önemlidir. Daha da önemlisi kadınlarla evlenmemiş kız çocuklarının kullandıkları takkeler farklı özelliktedir. Bu yöre kıyafetinin anlatılmayan tek bir alanı da eteğin altından görülen şalvardır. Hakim rengin kırmızı olduğu, çiçekli kumaşların tercih edildiği şalvarların genellikle üst kısmının beyaz donu, renkli şalvar dediğimiz alt bölümün ilavesidir.Yörede kıyafetin bu bölümüne paça adı verilir. Azdavay ve Pınarbaşı çevresi köylerinin halen yaşayan vazgeçilmez bir parçası olan Azdavay Kuşağı’nın dokunması, günümüzde kaybolmaya yüz tutmuş el sanatları arasına girmiştir. Kuşağın dokunması; yörede düzen adı verilen eski el tezgâhlarında çok az sayıda kişi tarafından yaşatılmaya çalışılmaktadır. Kuşak eskiden koyun yününden elde edilen ve yörede elde edilen kök boyalarla ipler renk renk boyanarak dokunurdu. Yünden ip yapmakta kuşağı dokumak kadar zordur. Koyun yünü, yün eğirmeci (tığ, kirman) denen ahşap bir alet yardımıyla ip haline getirilirdi. Elde edilen yün ipler kök boya ile renklendirildikten sonra çözgüsü yapılarak yine renkli yün atkı iplikleri ile dokuma gerçekleştirilmiştir. Tığ-Yün İğirmeci

Orjinal Azdavay Kuşak Deseni

Günümüzde Pınarbaşı ve Azdavay köylerinde, yün ipin yerine, orlon ipler kullanılarak Azdavay kuşağı dokunmaktadır. İpler çözgü yapılarak tek ve çift sayılı olçanlar ayrılarak ağızlıklar belirlenir.


Mekik

Ayakcak

Kuşak dokunmaya başlanmadan önce ipler ağızlığa geçirilir. Ağızlığa geçirilen çözgü ipleri renk sırasına göre kücüden alınarak; sırayla tarağa geçirilir.Ayakcılığa kücünün altındaki ip bağlanır.

Kücünün üstündeki ip ise kuşa bağlanır. Taraktan alınan iplerin ucuna geri kaçmamaları için düğüm atılır. Ucu düğümlenen çözgü ipleri, yuvarlak bir sopa yardımıyla Selmür’deki iplerden geçirilerek Selmür’e takılır. Saçak payı verilerek Selmür’e çözgü ipi dolanır. Masura’ya argaçlık ipliği sarılır. Masura mekiğe takılır. Masura’ya sarılan ipe argaçlık ipi denir. Üç parçadan oluşan Azdavay Kuşağının ilk parçasının dokunmasına başlanır. Mekik 4 defa sağ ve sol taraftan çözgü iplerinin arasından geçirilerek 8 sıra tamamlanır. Uzun cici denen fosforlu yeşil yada fosforlu sarı renk ip yerleştirilir. İlk cici ve 3.cici rengi aynıdır. Ortadaki cici rengi farklı seçilir. Başlangıç dokuması tamamlanınca 8 sıra düz dokunur.


Dokumanın düzgün olması ve büzülmemesi için Cınbar denen demir takılır. Ayna Kapağı adı verilen desen dokumasına geçilir. Farklı renkte cici ipleri konularak desen sağlı sollu uygulanır.

TAKKE (ÇÖKÜ) Azdavay ilçemizde yöresel kıyafetin başa giyilenine Takke veya Çökü denir. Evli kadınların ve bekar genç kızların giydiği takkeler farklıdır. Evli kadınların giydiğine “Çökü”, bekar genç kızların giydiğine de “Kız Takkesi” denir.

ÇÖKÜNÜN YAPILIŞI Önceleri tezgahlarda dokunan kumaşlara işlenen Çökü, günümüzde etamin kumaş kullanılarak işlenmektedir. Beyaz etamin kumaş verev şekilde kesilir.


Genelde genişlik 26cm, boyda 70 cm ve civarında kesilir. Boy, yapılacak kişinin başının ölçüsüne göre değişir. Takkenin üzerine gelecek kısım daire şeklinde 15 cm çapında dikiş payı verilerek kesilir. Takkenin alt kısmını oluşturacak uzun parçanın uçları birleştirilerek bir daire elde edilir. Daha sonra ortadan katlanır. Önce kumaş katı bölümünden elde makine dikişiyle siyah orlon iple dikilir. Makine dikişinden sonra renkli orlon iplerle 3 sıra zigzag dikiş yapılır. Kumaşın diğer tarafındada paylar içe kıvrılarak aynı işlem tekrarlanır.

Takkenin üzeri için kesilen 15 cm çapındaki 2 parça paylar içe kıvrılarak onunda kenarından siyah orlon iple elde makine dikişi dikilir. Dikiş işleminden sonra işleme bölümüne geçilir. Renkli orlon iplerle “bölme” işlemi yapılır. Bölme işlemi tamamlanınca, kırmızı orlonla “nuska”deseni işlenir. Arada kalan boşluklar farklı renklerle doldurularak tamamlanır. Üstü için kesilen daire şeklindeki kumaşta işlenir. İşleme tamamlanınca takkenin dikim aşamasına geçilir. Takkenin üst kısmı için hazırlanan “tepe” denilen parça alttaki geniş parçaya paylar yedirilerek işlemenin tersinden ara ara tutturulur. Tutturma işlemi tamamlanınca her tarafı dikilir.

Eklenen takkenin ucuna dikmek için siyah orlon ip kıvrılır. Bu işleme “kıvratma” denir. Kıvratma ipi takkenin ucuna dikilir. Dikimi tamamlanan takkenin süsleme aşamasına geçilir. Buna “takke dürme” denir. Çökü denilen siyah kumaş üçgen şeklinde kesilir. Üçgenin uçundan bir kısım kumaş kesilir.


Kumaş ıslatılır. İşlenen takkede ıslatılır. Çökü kumaşının dar kenarından uzun kenarına doğru rulo yapılmaya başlanır. Kumaşın uçta kalan kısmı içe kıvrılarak rulo tamamlanır. İşlenen takkeye rulo yapılan çökü bezi takılır ve arkasından

düğüm atılarak,uçları alt kısma kıvrılır. Takkenin ön tarafı için boncuklarla oyalar hazırlanır . Bunlara “mavi boncuk, kurdele, ışıldak” denir. Siyah-sarı boncukla örülen “kurdele”, siyah iple örülen “mavi boncuk” un arasına yerleştirilir. Çöküden yapılan rulonun üzerine yerleştirilir. İşlenen parçanın üzerinden bastırılarak Çökü ile işlenen takkenin arasına “ışıldak” yerleştirilir. Renkli boncuklu toplu iğneler batırılarak takkenin süslenmesi tamamlanır.

Takke kullanılırken, takkenin üzerinden ve çenenin alt kısmından ipe dizilmiş boncuklar başa takılır. Bu dizili boncuğa “çene bağı” denir.Takkenin sabit durmasını, kaymamasını sağlamak için kullanılır. KIZ TAKKESİ’NİN İŞLENMESİ Kesilen kırmızı kumaş ortadan katlanır. Kumaşın ortası bulunur ve pullarla işlemeye başlanır. 2 sıra pul işlenir. Pullarla işlenerek elde edilen desene “ayna kapağı”denir.



DADAY-SELALMAZ BEZİ DOKUMASI (Selalmaz Cemberi) Halil Serdar BIYIKLI: Coğrafi konumu ve tarihi gelişimi nedeniyle bir uygarlık beşiği olan, Anadolu, el sanatları konusunda dünyanın en zengin kaynak ve araçlarına sahiptir. Yörenin coğrafi özelliklerinin ve ekonomik yapısının belirleyiciliğinde birer kültür yansıması olarak günümüze kadar el sanatları Türk duygu ve düşün-celerinin en önemli araçlarından biridir. Yöremiz Selalmaz bezi ürünleri, kendine özgü yöntemlerle elle ve basit aletlerle (çıkrık, kelebe, çağ, dolap, masura) ağaç tezgâhlarda dokunan, standart bir üretimi olmayan ürünlerdir. Birbirine benzerler ancak; tıpa tıp aynısı değillerdir. Bu nedenle kendine özgü kıymetleri vardır. Genellikle doğal ham maddelerin (pamuk, keten, tiftik) kullanıldığı, toplumsal kültürü, gelenek ve görenekleri yansıtan, yapanın zevk ve becerisi yanında folklorik özellikler taşıyan ve gelir getirici üretime yönelik olan el sanatları toplumsal karakterin birer yansıtıcısı olarak milli sanat zevkini gözler önüne serer. Teknolojinin gelişmesine paralel olarak bu gün pek çok el sanatı gibi Selalmaz yöresi bez dokumaları da unutulmuş ya da üreticileri oldukça azalmıştır. Bununla birlikte son yıllarda ülkemizde ve dünyada bu el sanatlarına ilgi artmaktadır. Bu ilgi doğrultusunda geleneksel bir yapıya sahip olan bu ürünlerin araştırılıp korunması, çeşitli yönleriyle yaygınlaştırılması ihtiyaç haline gelmiştir. Bu ürünlerin yöremiz ve ülke ekonomisine sağlayacağı katkılardan yeterince faydalanılmamaktadır. Bu sanatların fonksiyonları çok yönlüdür. Bireylere gelir sağlaması ve aile ekonomisine katkısı yanında hammadde kaynaklarının değerlendirilmesi de söz konusudur. İç tüketimi karşılayan el sanatlarının ülke turizm pazarında yerini alması, ülkemiz için ayrıcalıklı bir önem taşımaktadır. 1941 yıllarına Daday' da 1257 tezgâhın faaliyet gösterdiğini o zamanın basınından öğrenebiliyoruz. Evlenecek kızların çeyizlerine bu dokumalardan konulur, dokuma bilen kızlar evlenmede tercih edilirdi. Düğünlerde kızların çeyizleri arasında birkaç paket ipliğin bulunması ve kızın anası evindeki tezgâhını da


kocası evine getirmesi gelenek halini almış, hala o yörenin sandıklarında bu dokumaları bulmaktayız. Aile içerisinde dokuma bilmemek bir kusur sayılırdı. Günümüzde otantik eşya değerindeki, Şark köşelerini süsleyen bu değerli dokumaların canlandırılması gerekmektedir. Bölgenin ekonomisini geliştirmek için bu gereklidir. Şu anda Kastamonu' da merkez ve köylerde toplam 120 tezgâh faaliyet göstermektedir. Selalmaz yöresi dokumaları yalnız Daday'da dokunmaktadır. Halk Eğitimi Merkezi salonlarında 8 adet tezgâhla başlanan geliştirme çalışmaları neticesinde, ilçede şu anda 55 adet tezgâhın faaliyeti devam etmektedir. Selalmaz yöresinde şu anda atıl durumda bol miktarda dokuma tezgâhı mevcuttur. Bu tezgâhlar avlu kenarlarında ya da çatı aralarındadır. Gençler bu zanaatla ilgilenmemektedirler. Şile Bezinden daha ince ve hoş duran bu dokumaların yapılışı şöyledir. 20/1 numaralı kıvrak pamuk ipleri dirençlerinin artırılması ve dokuma esnasında kırılmamaları için çirişleme yönteminden geçirilir. Çirişlenen ipler çıkrık yardımı ile masuralara sarılır, masuralar çağ denilen araç yardımı ile büyük dolap üzerinde dokumanın enine ve boyuna göre ayrımı yapılır. Bu büyük dolap üzerinde 1000, 1200 ayrı iplik, her birinin boyu 70, 90 metre olacak şekilde karıştırılmadan ayrılması gerekir. Bu ayrımın püf noktası çatal denilen, üç parmaklı bir araca bağlıdır. Ayrımı yapılan ipler salman üzerinde toplanır. Tezgâh üzerinde sırasıyla tırmıktan geçirilerek yayılması sağlanır. Yayılan ipler gücülerden ve taraktan geçirildikten sonra selmüre dolanır. Bu iplere çözgü ipleri denilir. Çözgü ipleri ayakçalar yardımı ile bir aşağı bir yukarı hareket ettirilerek açılmaları sağlanır, Açılan bu iplerin aralarından, mekiğe sarılı atkı ipleri atılmak sureti ile geçirilir ve tefe yardımı ile sıkıştırılmak sureti ile dokunur. Dokuma esnasında içerisine motifler atılır. Yıkandığında iplik özelliği ve dokuma tekniğine göre, bazı iplerin çekmesi bazılarının çekmemesi ile kıvrım, kıvrım otantik bir görünüm sağlanır. Renkleri beyaz ve kremdir. İçerisindeki motifler isteğe bağlı olarak renkli olabilir. Bu dokumalar, masa, sehpa örtüsü, elbiselik, cibinlik, perdelik çarşaflık, peştamal, peçete ve ev dekorasyonunda kullanılmaktadır. El dokumaları olduğundan, kıymetleri fazladır. Tüm Anadolu'da değişik tür ve çeşitte karşımıza çıkan el sanatlarının yanında yöremizin coğrafi özelliklerinin ve ekonomik yapısının belirlenmesinde bir kültür yansıması olarak günümüze kadar gelen Selalmaz Dokumaları, Daday insanının duygu ve düşüncelerinin en önemli araçlarından biri olmuştur. İnsanların, tarih boyunca en önemli ihtiyaçlarından giyinmeleri ve örtünmeleri neticesinde zorunlu olarak


karşımıza çıkan bezlerin dokunması için ilk yaptıkları araçlardan biri de dokuma tezgâhlarıdır. Daday'da dokuma tezgâhlarının tarihini incelediğimizde en çok yapılan yer özelliği ve halen bu sanatla uğraşanlar Selalmaz bölgesindendir. 1997 yılında geliştirme çalışmaları için atölyenin kurulması aşamasında, dokumada kullanılan aletlerin işlevlerini, isimlerini, dokuma ve motif özelliklerini, dolap üzerinde toplanan iplerin çatal dediğimiz araç üzerinde yapılan öğütleme yöntemini, ancak sekiz ayda çözebilmektedir. Çirişleme yönteminin sırlarını, daha önce çocukluğunda annelerinden görmüş, onların yanlarında çalışmış, ben biliyorum diyen, çok sayıda yaşlı kadının bilgilerini ve tecrübelerini yan yana getirmek sureti ile çözülmektedir. Bilgisinden yararlandığımız bu kişilerinde hep Selalmaz bölgesinden olmaları bu sanatların adı geçen bu yöreden yayıldığını göstermektedir. Selalmaz Bezi ismini alması da tesadüfî değildir. Şu anda o yörenin yaşlı kadınları daha hâlâ başörtülerinde bu dokumaları kullanmaktadır. Kastamonu yöresinde o dönemlerde kullanılan çıkrıkların da Daday'ın Aktaş, Hasanağa ve Gülef gibi köylerinde yapıldığı bilinmektedir. Bu dokumalar zamanın köylü kadınları tarafından pazaryerinde bir sıra halinde sıralanıp önlerinde çeşit çeşit, renk renk, göyneklik, çarşaflık, ön bezi, yaşmak, perdelik olarak satılırdı. Erkeklerin giydiği, pantolon, yelek ve çobanların kullandığı yamçı, doğal yünün ip haline getirilip tezgâhlarda dokunmasından sonra yüzeyi pürüzlü ağaç oluklarda iki kişinin birer ucundan tutup saatlerce ileri geri asılmaları sonucunda keçeleştirilmesi neticesinde çok sağlam, kalın bir kumaş elde edilirdi. Daday' da dokuma tezgâhlarının tarihi incelendiğinde tarih boyunca hep var olduğu görülmektedir. 1999 – 2000 öğretim yılında dönemin Kastamonu Valisi Sayın Enis YETER' in iştirakleri ile açılan yılsonu sergisinde yapılan konuşmalarda hedeflenen tezgâh sayısı 60 olarak hedeflenmiştir. 2006 yılı sonu itibarı ile ilçedeki tezgâh sayısı hedeflenen sayıya ulaşmıştır. İlçe merkezinde şu anda çalışır vaziyette tespit edilebilen tezgâh sayısı 55 dir. Bu durum da elli beş ailenin geçim kapısı olmuştur. Daday Halk eğitimi Merkezi Müdürlüğü olarak bu tezgâh sahiplerine danışmanlık çalışmalarımız devam etmekte, marangozlarınca diğer ilçelere tezgâh ihraç edilmektedir Diğer ilçelere ve hatta illere yöresel bez dokumacılığının ilçemizden yayılması, katıldığımız sergi, fuar gibi etkinliklerde diğer ilçelerin de dokumacılığı canlandırmaları ve gururla işlerini sergilemeleri bizleri mutlu kılmaktadır. Bu proje sonrasında ilçede halen faaliyette bulunan ve bağlantı kurulabilecek dokuma atölyeleri vardır.


Altın Mekik Dokuma Atölyesi, Damla Mekik Dokuma Atölyesi, Lale Mekik Dokuma Atölyesi, Yeşil Mekik Yöresel Dokuma Atölyesi el dokumacılığını devam ettirmektedirler. 14 14

HALİL SERDAR BIYIKLI; 1956 yılında Kastamonu - Daday İlçesi Çömlekçiler Köyü' nde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimimi Daday'da tamamladıktan sonra, lise tahsiline, İstanbul Kuş tepe Lisesi ve Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi'nde devam etti. Orta öğrenimini Daday Lisesi' nin ilk mezunlarından birisi olarak tamamladı. 1974 – 1975 öğretim yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü, Resim-iş bölümünü kazanarak, 1978 – 1979 döneminde mezun oldu. Öğrencilik yıllarında Mustafa Ayaz, Halil Akdeniz, Mürşide İçmeli, Veysel Günay, Oya Kınıklı, Remzi Savaş, Hidayet Telli, Hayati Misman, Sabri Akça, Sait Civcioğlu gibi ünlü sanatçılardan resim, grafik, heykel ve fotoğraf dersleri aldı. 1980 yılında Kastamonu - Daday ilçesi Selalmaz Ortaokulunda öğretmenlik görevine başladı. Selalmaz'da kısa bir süre çalıştıktan sonra, 1980 – 1985 yılları arasında Daday Lisesinde Müdür Yardımcılığı ve Resim-iş Öğretmenliği yaptı. 1996 yılında Daday Halk Eğitimi Merkezi Müdürü olarak atandı. 2001 ve 2002 yıllarında altı ay Daday İlçe Milli Eğitim Şube Müdür Vekili ve bir yıl Daday İlçe Milli Eğitim Müdür Vekili görevlerinde bulundu. Halen Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü görevini sürdürmektedir. Ayrıca hizmet içi eğitim kurslarından Eğitim Yönetimi Kursu, Bilgisayar Kullanım Kursu ve Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programlarını Tanıma Seminerine katılmıştır. Evli ve İki çocuk babasıdır. " 2000 yılında yayımlanan Daday Kültür Sanat Turizm ve Miralay Halit Akmansü isimli kitapları mevcuttur.

Selalmaz Dokumasında Desen Örnekleri


DOKUMANIN AŞAMALARI Çiriş Dokumada kullanılacak çözgü iplikleri tek kat veya katlı olur. Katlı ipliklerin dokumaya hazırlanması daha kolaydır. Bobine sarılı bu iplikler doğrudan çözgüye alınır. Ancak tek kat olan ipliklerin dokumada kullanılabilmesi için çirişlenmesi gerekir. Bu iplikler kelep halinde olup çirişlenmeye de uygundur. Şimdiki adıyla haşıl. Kelep halindeki iplikler el dokumasında çiriş adıyla hazırlanan bulamaçla yıkanır. Çözgüde kullanılacak ipliklerin bandırıldığı çiriş, bire bir un ve suyla yapılır. Bulamaç haline gelen çirişin içine tuz ilave edilir ve kaynatılır. El yakmayacak sıcaklığa geldiğinde, paketlerden çözülen kelep ipler bulamaca bandırılır. Ovalanıp çitilenerek her tarafının ıslanması sağlanır. Sıkıp kuramaya bırakılır. Mevsimine göre kapalı veya açık bir yerde ıslaklığı iyice azalıncaya kadar beklenir. Çiriş yapmaktan amaç ipliğin dayanıklılığını artırmaktır. Pamuklanma ve ipliklenmeyi en aza indirmektir. Dokunurken kopma da en aza indirilmiş olur. Kelep ipliklerinde büküm sayısı farklıdır. Sarıkıvrak dokumada kullanılan çözgünün bir bölümü, selalmaz örtüsü yapılacak çözgülerde kıvrak iplik (bükümü fazla yapılmış) iplikler kullanılacağı için çiriş bu ipliklerle yapılır. Sargı Birden fazla katlı iplikler bobinler halinde olduğu için doğrudan çözgüye geçilir. Tek katlı iplikler hem kelep halindedir, hem de çiriş yapılması gerekir. Çiriş yapılan keleplerin nemli iken masuralara sarılması gerekir. İpliğin masuralara aktarılması için nemli keleplerin kelebe denilen aygıta düzgün şekilde ve sargısının üste gelecek biçimde geçirilmesi ve iplik ucunun bulunması ile sargıya başlanır. Çıkrığın dönen ucuna takılan masuraya kelebin iplik ucu nemlendirilerek yapıştırılır. Döndürülen çıkrık masurayı, masura takılı iplikler kelebeği döndürür. Masuralara göz kararı denk oranda iplikler sarılır. Masura sayısı genellikle 40 ve daha fazlası olur. Bu işlemle çözgü için ihtiyaç duyulan masuralar elde edilmiş olur. Bu işlem sonrasında çözgü aşamasına geçilir.


Çözgü Çağ 20–25 cm genişliğinde 4 metre boyda bir tahtadır. Ortası delik masuralar iki sıra üzerinde iğ denen demir çubuklara geçirilir. İğlerin diplerine, tahta ile iğlerin mihveri arasına pul denen teneke levhalar konulmuştur. Masuralar bunların üzerinde kolaylıkla döner. Karşılıklı 40 adet iğ vardır. 40 masura millere geçirilir. Her masuradan iplik ucu alınır. Öndeki parmaklığın aralıklarından geçirilir. İplik bu deliklerden çıktıktan sonra peçenin deliklerinden geçirilir. Peçe üzerinde kırk delik vardır. Kırk iplik bu deliklerden sıra ile geçirilir.

Dolap büyük bir kelebeğe benzer. Dolap dört kanattan oluşur. Bir kanadın tepesinde ağızlık vardır. Tahta üzerinde çakılmış üç tahta çividen ibarettir. Bazen üç çatallı ağaç bu iş için kullanılır. İplik dolaptaki ağızlığa takılırken 40 iplik alınır. Ağızlığın üstteki çivisine takılır. Ondan sonra 40 ipliğin birincisi alta, ikincisi üste gelmek üzere tek tek ikiye ayrılır. Ayrılan iplikler 2. Ve 3. çivinin altından ve üstünden geçirilir. Dolap çevrilerek çözmeye başlanır. Yapılacak çözgünün uzunluğuna göre döndükten sonra aşağı ayaklığa takılığa takılıp geri dönülür. Tekrar dolap döndürülerek ve önceki ipliğin üzerinden gidilerek yukarı ulaşılır. Aynı ağızlığa gelince tekrar 20 iplik alta, 20 iplik üstte gelmek ayrılıp çatala


sarılıp geri dönülür. Böylece çözülmeye devam edilir. Örneğin; 60 santim bez 14 çiledir. Her çilede 80 iplik bulunur. Bu suretle 28 defa dönülür ve çözgü tamamlanmış olur. Renkli çizgili dokuma çözgülerinde ise renklerin dokumadaki kalınlıkları hesaplanarak, çözgü araları bu renklerle doldurulur. Çözgü dolabının kolları arası uzunluğu mesafesine arşın denir. Bunun 14’ü yaklaşık 20 metredir. Dolap döndükçe çağdaki iplikler bütün halinde dolabın üzerine yapılacak işin uzunluğuna, kısalığına, sarf edilen ipliğe göre sıra halinde dizilir. Masuralardaki ipliğin renk, dokuma eni ve uzunluğuna göre dolaba sarılma işlemine çözgü denir. Çözgüdeki ipliklerin neminin kaybolması için hava sıcaklığına göre bir-iki gün bekletildikten sonra yumak yapılır. Çözgü ayaklıktan çıkarılır, tersine sarılarak yumak yapılır, veya tezgah dolabına sarılarak yukarı başa gelinir. Çataldaki ağızlık karıştırılmadan toplanır ve gücü- tarak geçirme işlemine hazırlanmış olur. .


Gücü ve Tarak geçirme Çözgüsü yapılan ipliğin önce gücülerden daha sonrada tarağın dişleri arasından geçirilmesi gerekir. El tezgahlarında çoğunlukla iki gücü kullanılır. 4 – 6 gücü ile yapılan desenli dokumalarda vardır. Biz iki gücülü dokuma örneğini anlatalım. Gücüde ağızlık verilmiş iplik uçlarından ilk iplik birinci gücünün, ikinci iplik yanına konulan ikinci gücünün tel deliğinden geçirilir. Bundan sonrada tek iplikler birinci, çift iplikler ikinci gücünün deliklerinden geçirilerek çözgünün tamamı gücülerden geçirilmiş olur. Gücüden geçirilen ipliklerin taraktan geçirilmesi işlemine sıra gelmiştir. İplik kalınlığı, dokuma türü gibi özelliklere uygun sıklıktaki tarak gücülerin önüne konularak, gücüden geçirilmiş her ipliğin tarak dişlerinden sıra ile geçirilmesi sağlanır. Tarağın baş tarafındaki ipliklerden 4-5 adedinden iplikler çift geçirilir. Bundan amaç dokunacak bezin kenarının daha sağlam olmasını sağlamaktır. Tarağın diğer ucuna gelindiğinde de aynı işlem yapılır. Çok sık olması istenen dokumalarda bütün dişlere iplikler ikişer takılabilir. Tarak geçirme işlemi de (tahar) tamamlanan çözgü tezgaha yerleştirmeye hazırdır. Tezgaha yerleştirme El dokuma tezgâhında arkada; oturmaya uygun giriş yeri vardır. Buraya oturak denir. Oturulduğunda dönerek gerginlik sağlayan dokunan bezin sarıldığı saymur, onun üst kısmında dokunan bezin üzerinden kaydığı düzen ağacı, dokumanın başladığı yerde işi yanlara geren cımbar ve hemen yanında iplikler arasında gezen şimşir veya demir dişli tarak ve önünde sağdan sola, soldan sağa koşturan mekik bulunur. Dokunan iplik düzen ağacının üzerinde geçer ve altındaki saymur denen ağaç üzerine sarılır. Bu ağaç döner. Döndükçe de dokumayı ve dokuma ipini gerer. Onun ilerisinde tarak vardır. Tarak tefe içine yerleştirilir. Tefe el mekiği ile çalışabildiği gibi, şakşaklı yada çekmeli adı verilen sistemle de mekik atılabilir. Çekmeli sistemde . Taka içlerinde hareket ettiğinden bunlara taka yatağı denir. Takanın üstünde bir tahta, altında yuvarlak şekilde geçirilmiş meşin vardır. Bu suretle iki takanın ipleri birleşir, bir ipe takılır. Bu iplik dokuyucunun önünde bulunan makaralardan geçer ve ucu ufak bir çomağa bağlanır. Mekik tarağın önünde bulunan


defe ağacının alt kenarı üzerinde, altlı – üstlü çözgünün içinde hareket eder. Dokuyucu bu ipi çektiği zaman takalar içeri doğru hareket ederler. Mekikler bir taraftan diğer tarafa gider. İpin aşağı çekilmesiyle bu hareket sağlanır. Alet birden yukarıya bırakılır. Mekik çemberi bir taraftan diğer tarafa gidince takayı durdurur. Mekik içindeki iplik sağılarak ağızlıktan geçmiş olur. Tarağın dişleri kamıştan veya demirden olur. Gücü tarağın arkasında genellikle iki adettir. Alttan ayakçaklara bağlıdır. Üstten kuşlar vasıtasıyla aşağı yukarı inip çıkarak ipliklerde mekik için ağızlık açar.

Gücü iplikten yapılır; iki çubuk arasında örülmüş iplikten ibarettir. İplik gücülerin yerini çerçeveli tel gücüler almıştır. Tel gücülerde tel uzunluğu 28 – 33 cm gibi farklı olabilir. Telin ortasındaki delikten iplik geçirilir. Bunlar ilerisinde yuvarlak mermerler vardır. Uzun ağaçtan buraya kadar düz gelen ve önden 2 santim kadar dokunmuş olan çözgü bunun üzerinden yukarı doğru çıkar, ikinci mermere kadar düz gider, üst mermerin altında bulunan gergi ağacından 26'ya ayrılır. Bez 26 çileliktir, burada 12 santimden 1 ve 2'ye ayrılır. Bunun üstünde toplanarak yumak kolu olur ve tavandan dönerek


oturacağın üstündeki mermerin üzerinden; oturacağın üzerine ve yanlarda bulunan iki koldan aşağıdakinin üstünden geçer, sağ taraftan tavana asılır EL DOKUMACILIĞINDA MALZEME ARAÇ VE GEREÇLER

İplik: Dokumacılığın temel ve ilk malzemesi ipliktir. Daha önceki bölümlerde iplik hammaddelerini vermiştik. Keten, İlimizin sahil kesiminde 1960’ lı yıllara kadar ekimi yapılan lif bitkisi idi. Ekimi, hasadı, ıslanması, dövülmesi… Mezgep denilen taraklarda taranarak temizlenmesi, kalite çeşitlendirilmesi, kaliteli liflerin tellendirilmesi sonrasında, çıkrık, kirman veya tığla iplik yapımı… Anlatması kolay ama uygulanması zor, zahmetli ve uzun zaman alan emek işidir. Sağlık ve görünüş açısından en kaliteli dokuma ürünüdür. Taşköprü çevresinde ekimi yapılan kendir-kenevir ise liflerinin sert ve kalın olmasından ince iplik yapımı mümkün olmamıştır. Bunun için çuval, kilim, heybe, altlık dokuması yapılırken asıl kullanım alanı olan sicim, urgan, halat yapımında daha çok kullanılmıştır. Kendirin de ekimi, hasadı, ıslanması, elle soyulması, taranması, kalitelerine göre ayrılması, ip yapımı için 100 metreyi bulan alanda büyük çıkrıklarda yapılan büküm işi. Kastamonu da yetiştirilmesine uygun alanların bulunduğu koyun ve keçilerden alınan dokuma ürünleri diğer bir hammaddedir. Tiftik ve kıl keçilerin tüyleri, koyunların yünleri yılda iki defa yapılan kırkımla elde edilir. Ürünler yıkanıp kurutulur. Yaylarda atılarak pamuklanıp tellenmesi sağlanır. Atımı yapılarak pamuklandırılan yün ya da tiftik bilek kalınlığında bödürük yapılarak top büyüklüğünde topaç oluşturulur. Kangal adı verilen bu topaçtan alınan uçtan kirman veya tığ yardımı ile istenilen kalınlıkta ip yapımı sağlanır. Bu işçiliğin en güzeli Tosya ilçemizde yapılmakta olup kuşak, kese ve tela dokumacılığında hayat bulur. Mekiğe Takmaya Hazır Masura-Çökü Halinde Kelep İplik


İpek yöremizde yetiştirilmeyen dokumalarımızda da fazla kullanılmayan, diğer illerden ipliği alınan dokuma maddesidir. İpek Kastamonu dokumalarında atkı ipliği ve dokumada yapılan desen ve şekil oluşturulmada kullanılmış ve kullanılmaktadır. Yay-Salgu Tokmağı Pamuk, yün ve yapağı gibi dokuma hammaddesi ürünlerinin ipliğe dönüştürülebilmesi için kabartılıp tellendirilmesi gerekir. Yay, üstte eğik kolu, yuvarlak bir kafa başlığı ile eğik kola gerilmiş barsaktan yapılmış gergin çiriş ipi vardır. Eğik kolda boyuna takılıp rahat çalışmak için ip-kayış ile vurma tokmağı salgudan oluşur. Ürünün içine tutulan çirişe salgu ile vurulduğunda pamuk tellenerek kabarır. İp yapına uygun hale gelinceye kadar atma işine devam edilir. Pamukların demetler halinde toplanması ile sömek-bödürük yapılıp çıkrık, kirman veya tığla ip bükümüne başlanır. Yünün atıldıktan sonrasında kangal yapılarak eğrilme işlemine yapılır. Kirman-Tığ: Atık yünden ve tiftikten yapılan kangal, pamuktan yapılmış bödürükten alınacak uçtan başlanarak topaçlardan ince iplik yapılması ve ipliğin bükülmesi bu araçlarla yapılır. Elle çevrilen kirman ya da tığa salınarak verilen kabarık ürün elle istenilen inceliğe ulaşırken, dönen kirmanla bükümü sağlanmış olur. Mengelez-Tarak: Gecininden ayıklanmış olan keten ve kendir liflerinin içindeki atık maddelerinin ayıklanması, tellendirilip pamuklandırılması için taranması gerekir. Ketenin tarandığı mengelez düz zemine çakılmış uzun çivilerde oluşur. Yaklaşık yüz dişi olan tarağın yaptığı görev sonrasında ürün dört guruba ayrılır. Birinci gurubu en kaliteli bölüm oluşturur. Bu, istenilen incelikte iplik yapılmaya uygun olup, dokuma tezgâhlarında çözgü ipi olarak kullanılmaya uygundur. Bu iplikle en kaliteli keten dokumalar yapılabilir. İkinci ürün atkı ipliği olarak kullanılırken, 3.ve 4. gurup ürünler sıva yapımında kıtık olarak kullanılır. Masuralar: Masuralar, çözgü masuraları, el mekiği masurası ve şakşaklı mekik masuraları farklıdır. Ahşap malzemeden yapılan masuralar için uygun ağaçlar vardır. Mümber veya mimber ağacı masuraların en çok yapıldığı ağaçtır. Sarmaşık ve patlanguç ağaçları da masura yapımında kullanılmaktadır. Bu ağaçların zayıf özleri masura yapımını kolaylaştırırken, fındık gibi ağaçların çubuk dallarının ateşte kızdırılan iğlerle delinmesi ile elde edilin masuralar da vardır.


Zamanımızda ise kâğıt masuralar ve nihayet plastik masuralar doğal malzemelerin yerini almıştır. Çözgü masuraları 15–20 santimetre iken mekik masuraları 7 ile 15 santimetre uzunluktadır. Tezgâhta mekiğin elle ya da şakşakla atılması da masuraların farklı boyutta olmalarına, farklı biçimde sarılmalarına sebeptir. Çıkrık: Elle çevrilen bir kola bağlı davlumbazı ile davlumbaz etrafında dolaşıp iği çeviren bir ipten oluşmuştur. İğde bulunan makarayı da çeviren çiriş ipi zaman zaman patinaj yapmaması, kaymaması için çam sakızı ile kaplanır. İpin aktarılacağı masura çıkrığın iğine takılır. Kolla döndürülen davlumbaz çiriş yardımıyla iği çevirir. Dönen iğ masurayı çevirirken masura ipe asılarak kelebeden ipliğin sağılıp aktarılmasını sağlar. Çıkrığın bir diğer görevi ise iplik yapımında kullanılmasıdır. Kabartılmış pamuk bödürüğünden alınan bir uç çıkrığın iğine tutturulur. Çıkrık çevrildikçe bödürükten sağılan ipten istenilen kalınlıkta ip yapılır. Dolap: Büyük bir kelebeye benzer. Alttan ve üstten tutturulduğu milin etrafında dönen dört köşeli bir aygıttır. Köşeler arasında bir arşınlık, yaklaşık 170 santimetrelik mesafe vardır. Alt ucun birisinde ayaklık adı verilen ipliğin dönüş yaptığı yer vardır. Aynı kolun üst ucunda ağızlık adı verilen üç ayrı çivi veya üççatallı ağaç yer alır. Çağdan salınıp peçeden geçen iplikler ağızlıktan başlanarak aşağıya doğru dolap döndürülerek çözgü işlemine devam edilir. Alt uçtaki ayaklıktan dönülerek yukarıya doğru çıkılır. Sarma işlemine, yapılacak dokumanın enine ulaşılıncaya kadar devam edilir. Çözgü tamamlandıktan sonra ağızlıktan çıkarılan çözgü top yapılarak tahar işlemine hazır hale getirilir Çağ: Çözgüsü yapılacak ipliklerin dizildiği aygıttır. Birbirine paralel ve yatay uzanan aralarında 25–30 santimlik ara bulunan iki zemin ya da tahtadan oluşur. Üst zeminden alta uzanan iğler masuraların kendi çevrelerinde dönmesini sağlarlar. Bir çağda 40 ile 50 arasında iğ bulunur. İğlere takılan masuralardan alınan iplik uçları önde bulunan ve her masura için ayrılmış olan parmaklık aralarından geçerek peçeye, peçe deliklerinden geçirilerek çözgü dolabına ulaşır.


Çirişi Yapılmış veya Katlı Kelep-Bobin İpliklerin Masuraya Sarıldığı Kelebe Ve Çıkrık

Kelebe: Kelep ipliğin masuralara aktarılmasında kelebe ile çıkrık kullanılır. Ortada bir mil ve milin etrafında dönen dört koldan ibarettir. Kelebenin çapı kelep iplerinin çapı oranında olup yukarıdan aşağıya doğru genişleyen bir koniklik vardır. Üstten kelebeye geçirilen kelep ipliğin ucu bulunarak aktarılacak masuraya iliştirilir. Çıkrık iğine takılan masura çıkrık yardımıyla döndürüldükçe kelebeyi de döndürerek iplik masuraya aktarılır. Peçe: Çözgü işleminde aynı anda dolaba ulaşan iplikleri bir düzen ve sistem içinde dolaba ulaştırır. Çağdan sağılan iplikler peçeye geldiğinde her delikten bir iplik geçirilir. İplikler dolaba aktarılırken


ağızlık ağacına tek-çift hesabına göre bağlanarak çözgü işlemine devam edilir. Tezgâh-Düzen-Hörke: Buraya kadar olan bölümlerde el dokumasında ihtiyaç duyulan başta iplik ve iplik hammaddeleri ile bu ürünlerin dokuma tezgâhına kadar olan hazırlığında kullanılan araç-gereçler tanıtılmıştır. El dokumacılığının son ve asıl aracı dokuma tezgâhıdır. Kastamonu çevresinde 1930' lu yıllara kadar en fazla 60 santimetrelik, kilim dokumacılığında bir metre ene kadar dokuma yapabilmişti. Zira o tezgâhlarda mekik elle atıldığı için çalışma alanı gibi dokuma eni de dardı. Bu tür tezgâhlara Azdavay, Pınarbaşı, Şenpazar çevresinde düzen adı verilmekte olup bu tür tezgâhların salı daha uzun, yüksekliği daha azdır. Dört metreye yaklaşan boyuyla düzende iplikler daha iyi sağılıyor, araları daha geniş alanda kolay ayrılabiliyordu. İnebolu, Cide çevresinde ise genellikle keten dokuma yapan tezgâhlar vardı. Bu tezgâhlara ise hörke denilirdi. Merkez ilçe ve çevresi, İhsangazi, Tosya, Daday, Devrekâni ve Taşköprü çevrelerinde ise kullanılan tezgâhlar da düzen ve hörkeler gibi mekiğin elle atıldığı sistemlerdir. Her üç aygıtın da çalışması, yardımcı araç gereçleri birbirine benzerdir. El dokuma tezgâhları dört ayak üstünde iki metreye yaklaşan en ve boyu ile aynı ölçüdeki yükseklikte bir mekanizmadır. Arka kısımdaki oturma yeri ve yanında yer alan ip gerdirme bağına takılı urgan dokumanın standart gerginliğini sağlar. Tezgâhta dört veya beş adet yuvarlak ve dönebilecek şekilde merdane bulunur. Arkada, üstte, önde, gücü önünde bulunan merdaneler dönerek ya da ipliğin kaymasına imkân sağlayarak çözgünün düzenini sağlar, gücüye kadar taşınmasına yardımcı olur. Merdanelerden açılarak gelen iplikler gücü önünde dokuma enine ulaşmıştır. Gergi ipi gevşetilerek ipin dokuma alanına kayması gerçekleşirken, yapılmış olan dokumanın samura sarılarak gerginleşmesi temin edilir. Gücü Gücü genellikle iplikten örülerek yapılmıştır. Bunun yanında çerçeveli telli gücüler zamanla daha çok kullanılmaya başlanmıştır. Bir tezgâhta en az iki gücü bulunmalıdır. İki gücülü tezgâhlarda düz dokuma yapılabilir. İplik gücülerde örgünün ortasında, tel gücülerde telin ortasında ipliğin geçirileceği delik vardır. Mermerlerden silindirlerden süzülüp gelen çözgü ipliklerinin tekleri


aynı gücü deliğinden, çiftleri diğer gücünün deliklerinden geçtikten sonra, tarak dişlerinden geçer. Bu işe tahar işlemi denir. Altta bulunan ayakçaklardan sağda olana basıldığında 1.gücü üstte asılı olduğu kuşlar yardımıyla aşağı çekilir. Gücünün deliklerinden geçirilmiş olan tek sayılı iplikler de aşağı çekildiği için ipliklerin arası açılmış olur. Buna da ağızlık açtırmak denir. Sol ayakla da sol taraftaki ayakçağa basıldığında diğer gücü ile bağlı olan çift sayılı iplikler aşağı çekilerek mekik atımı için ağızlık açılmış olur. Tarak Tarak çözgüdeki bütün ipliklerin gücülerden sonra dişlerinin arasından geçirilen aygıttır. Şimşir ağacından, kamış çubuklarından ya da demir çubuklardan yapılmış taraklar vardır. Tarak dişlerinin arası yapılacak dokumanın sıklığına, kullanılacak ipliklerin kalınlığına göre değişir. Santimetrede 4 dişli taraklar en seyrek taraklar olarak bilinir. Altı, sekiz, dokuz dişli taraklar olduğu gibi on iki dişli olanları da vardır. İnce iplikli ve dokumalarda diş sayısı fazla olan taraklar kullanılır. Tarağın bir görevi de atılan argaç ipliklerini sıkıştırmaktır. Tarağın bağlı olduğu tefenin dokumacı tarafından kendine doğru çekilmesi ile sıkıştırma sağlanır. Tefenin sert çekilmesi kadar tefenin iki veya üç defa çekilmesi ile daha sık dokumalar elde edilir. Tefe Dokuma tezgâhının en özenli yapılması gereken, dengeli çalışması gereken bölümüdür. Üstten iki tarafa askılı olan tefe, içine aldığı tarağın ileri geri hareketini kendisi ile birlikte sağlar. Genellikle dokumanın eni ile tarağın eni aynıdır. Tefe ise taraktan uzun olduğu gibi tezgâhın eninden de uzun olup iki tarafa çıkıntılıdır. Şakşaklı tezgâhlarda ise tefenin bir görevi daha vardır. Tarağın önünde tefenin içinde mekik yolu vardır. Tefenin iki başında bulunan taka yuvalarında bulunan takalar iplerinin çekilmesi ile ve ani itişle önündeki mekiği yoldan tefenin öbür başına iter. Karşı taraftaki taka ise mekiği frenleyip durdurur. Cımbar: Dokumacının önündeki yan gergi çubuğudur. Demirden ya da ağaç malzemeden yapılmıştır. Cımbar, dokuma on-onbeş santimetre olunca yeniden dokuma alanına yaklaştırılır. Bu gergi, dokumanın aynen ve büzülmeden ve kaliteli olmasını sağlar.


Ayakçak Ayaklarla kumanda edilen mekanizma gücü sayısı ile doğru orantılıdır. İki gücülü tezgâhlarda iki ayakçak bulunur. Dört, altı ve sekiz ayakçaklı olan tezgâhlar da vardır. Ancak, ayakçak sayısı arttıkça işçiliği de zorlaşır. Basılan ayakçağa bağlı olan gücü aşağı çekilirken diğer gücü yukarıda kalır. Böylece tek sayılı iplikler aşağı çekilirken ağızlık da açılmış olur. Ayakcaklar dokuyan kişiye uygunluğu için ileri-geri alınabilir. Gücülerin dolayısı ile bağlı olan iplik dizelerinin aralarının açılarak mekiğin geçişine imkân sağlamak böylece mümkün olmaktadır. Kuş-Heyre Gücüler alttan ayakçağa bağlanırken üstten tezgâh kollarına bağlı yuvarlağa asılmıştır. Gücülerin aşağı yukarı rahat hareketini sağlamak için makaralar yardımı ile hareketi sağlanır. Bu makara sistemine kuş denir. Diğer bir adı da heyredir.

Ayakcak-Mekik-Cımbar Kuş-Heyre


SON HAZIRLIK VE DOKUMA El dokuma tezgâhında eriş denilen boyuna uzanan iplikler katlı ipliklerse doğrudan masuraya sarılıp çözgüye geçilir. Aynı özellikteki iplikler masura veya bobin ise doğrudan çözgüye geçilir. Çağdaki masuralardan çözgü tamamlanmadan tükenen masuraların yerine yenileri takılarak aynı uca düğümlenir. Argaçta kullanılacak, mekikle atılacak iplikler doğrudan masuraya geçirilir. Bu iplikler için bir işlem yapmak gerekmez. Yöremiz el dokumacılığında Dörkeni veya Devrekâni bezi olarak bilinen pamuklu dokumanın çözgü-eriş iplikleri kelep olarak alınıp çirişlenir, çözgü yapılırdı. Ancak, argaç–atkı ipliklerini dokumacılar kendileri pamuktan iplik yaparlardı. Satın alınan pamuk yay ve salgı ile atılarak tellendirilir ve kabartılırdı. Daha sonra kirman, tığ veya çıkrık yardımıyla ip yapımına geçilir. Bir taraftan ip inceliği sağlanırken, bir taraftan da bükümü bu araçlarla gerçekleşirdi. Zahmetli olduğu kadar kalın ve sağlam olan bu dokuma türüne Dörkeni bezi denilmiştir. Düz tezgâh, düzen ya da hörkede tahar işleminden sonra sıra tezgâh başına geçmeye gelmiştir. Kelebe ve çıkrık yardımı ile mekik masuraları atkı iplikleri ile dolduruluyor. Şakşaklı tezgâhlarla, düz tezgâhlardaki mekiklerin hazırlanışları farklıdır. Düz tezgâh masuraları el mekiği ile atılacağı için 6–8 santimetre boyda olup iplik sağdan sola, soldan sağa eşit oranda sarılır. Mekiğin miline geçirilip, mekikteki tek delikten ipliğin ucu çıkartılıp sarkıtılır. Şakşaklı tezgâh mekik masurası ise uç taraftan geriye doğru iplik sarımı kalınlaşarak devam eder. Masurası takılan mekik yatağına yerleştirilerek dokuma hazırlığı tamamlanmıştır. İki ayakçaklı tezgâhlarda iki gücü vardır. İplik veya tel gücünün birincisinden çözgü ipliklerinin tekleri 1.3.5.7…1119 geçirilmiştir. İkinci gücüden ise çift iplikler 2 4 6… 1120 sayılı iplikler geçirilmiştir. Sağ ayakla basıldığında bağlı olduğu birinci gücü aşağı çekiliyor böylece tek sayılı iplikler de aşağı çekilerek ağızlık açılıyordur. El mekiği ile çalışılan tezgâhlarda mekik elle atılarak karşı taraftan tutulur. Bu esnada mekik sağılarak ağızlıkta bir örgü yapılmış olur. Tefe çekilerek tarak yardımıyla atılan iplik sıkıştırılır. Sol ayak ayakçağa bastığında ikinci gücü aşağıya çekilirken bağlı olduğu ipleri de aşağıya çekerek diğer ağızlık açılır. Ağızlığın


içinden diğer tarafta kalan mekik karşıya atılarak tefe ile sıkıştırması yapılır. Böylece birkaç defa tekrarla dokuma başı yapılmış olur. Çekmeli tezgâhlarda mekik, mekiği iten takaların bağlı olduğu ipin çekilmesi ile mekik açılan ağızlıktan karşı tarafa geçer. Tefenin çekilmesi ardından yeniden çekilen iple mekik karşı tarafa geçerek örgü işlemi devam eder.

Dokumanın standart bir gerginlikte olması kalite için önemlidir. Saymur adı verilen mermerle dokunmuş bölüm sarılırken gerginliği de sağlanır. Dokuma ilerledikçe gergi urganı az az bırakılarak sağımı sağlanır. Bir diğer gerginlikte ende yapılandır. En standardı için de dokuma önünde cımbar adı verilen ayarlanabilir çubukla gerginlik sağlanır. Aynı renk dokumalarda tek mekikle dokuma yapılabilirken, renkli dokumalarda her renk için ayrı mekikler kullanılır. Örgü desenli. Kilim desenli dokumalar ise mekiğe ilave olarak el örgücülüğü ile yapılır. Azdavay, Selalmaz, Boyabat çemberleri, İnebolu peşkirinin kenar desenleri bu tür dokumalara örnektir. Boyabat çemberinin kenar deseni, çözgü ve atkı ile mekikle yapılırken, iç desenleri dokuma esnasındaki elle yapılan örgüdür. Çözgü ipliklerinin taraktan sık-seyrek geçirilmesi ile de dokumaya


çizgi desenler verilebilir. Sıçan deliği dokumasında tarakta bırakılan boşluklara ilave olarak mekikle dokuma yapılırken de boşluk bırakılarak yapılır. Araya sıkıştırılan çomakla da standardı sağlanır. Son yıllarda yapılan dokuma tezgâhlarında, hem çözgü yumağı yerine çözgü tamburu, hem de gergi işlemi dişli sistemi ile gerçekleştirilmiş bu yolla dokumanın daha pratik yapılması sağlanmıştır. Genç kuşaklara, gelecek nesillere bu el sanatının tanıtılması, turizm ve tanıtım çalışmalarında yararlanılması, nenelerimizin el emeği göz nuru bu çalışmalarının takdir edilmesi, korunması dileğiyle…

Zafer Çarşısı Sanat Galerisinde Cide Peştamalı tanıtılıyor 2012


Kastamonu Yöresine Ait Dokuma Örnekleri 1 Ve 1996–1999 Tarihler Arasında Kastamonu Dokuması İle İlgili Haberlerden Seçmeler

Azdavay İlçe Merkezinde Yöre Kıyafetlerinin Rengini Yansıtan Bir Manifatura Dükkânı

1

Yöreye ait olan bu desen ve renk özelliklerinin coğrafi işaret tescilinin yapılarak Kastamonu Yöresine ait olduğunun belgelenmesine ihtiyaç vardır.
























abaniye şal

SÖZLÜK-YÖRESEL KELİMELER : İhtiyarların giydiği kalın dokuma şal

ağartma

:Daday çevresinde hayvan pisliği ile yapılan beyazlatma-sarıya yatırma İnebolu çevresinde keten dokumanın kül suyu İle beyazlatılması

ağızlık

Çözgüde tek ve çift ipliklerin arasının açılması

apre argaç

Temizleme, beyazlatma El dokumasında mekikle atılan iplik İki kolun açılması ile oluşan uzunluk Tezgâhlarda ayakla kumanda Çözgüde dolabın alt ucu Ayakçakları çözgüye bağlayan ipler Yörede kadınların kendi tezgâhların-da dokuyarak kullandıkları renkli, çok desenli yün bel kuşağı

arşın ayakçak ayaklık ayakçak ipi Azdavay kuşağı

Azdavay çemberi Balıkkılçığı belbağı boru don bödürük bürgü bürü bürümcük gömlek

Dokuma, desenli başörtüsü Dört ayakçaklı tezgâhlarda yapılan dokuma deseni Tosya çevresinde şalın belliği Cide de şalvar Atılan pamuğun topaç yapılması 1 Cide de keten başörtüsü 2 Çatalzeytin de üçgen başörtüsü 1. Cide'de keten başörtüsü 2. İnebolu'da üçgen başörtüsü biçimi Bürümcük dokumadan dikilmiş


cember cımbar cumbah cumbalı çağ çağ parmağı çağ pulu çansal çar çarpana çatkılı çözme çekmeli tezgâh çenek bağı çengelköy çıkrık çıkrık ipi çıkrık iği

Daday çevresinde kadın başörtüsü Dokuma gerginliği için kullanılan çomak Bezin dokunduğu yerdeki germe demiri Berin dokunduğu yerdeki germe demiri Çözgü masuralarının dizildiği sistem Çağda her iplik için yapılmış parmaklık Çağda masuraların kolay dönmesini sağlayan pullar Tosya çevresinde baştan geçirilen fistan Büyük başörtüsü Tosya da kadınların şalvara bağladıkları ip İnce çizgili kareli kumaş Mekiğin ip yardımı ile atıldığı tezgâh Tosya kadınlarının çene altından yaptıkları bağlama biçimi Tosya da erkeklerin fese sardıkları yazma türü Masuralara iplik sarımı ve iplik eğrilmesinde kullanılan tambur Döndürülen tamburun hareketini iğe taşıyan ip Masura sarımında kullanılan makaralı çubuk

çıngıl

Cide de erkeklerin fese sardıkları yazma türü

çile çiriş çöke

80 çözgü ipi İplikleri un bulamacına batırma Çatalzeytin çevresinde kadın takke


çözgü çözgü ayağı çözgü ipi çözgü masurası çözgü yumağı çözme bez çözme gömlek çul kilim defe Devrekânibezi didik-dıdık dimi dizlik dizbezi dekolte dolap dörtayakçak duvak düzen düzen ağacı etekcik

Dokuma için ipliklerin sıraya dizilmesi Çözgü dolabının alt ucu Çözgüde kullanılacak ipler Çözgüde kullanılan masura tipi Çözgüsü tamamlanan ipliğin yumağı İçlik için yapılmış dokuma Kenar çizgili el dokuması Atkı olarak çul kullanılması ile yapılan kilim türü Dokunan iplikleri sıkıştırma ve tarağı tutma aygıtı Argaç iplikleri eğrilerek yapılmış dokuma Kare örtünün katlanarak üçgen baş üstü bağı Kalın pamuklu dokuma Daday'da şalvar Araç'ta şalvar Kolsuz gömlek Çözgü yapılan aygıt Dört ayakla desen verilerek yapılan dokuma Gelin baş örtüsü Keten dokuma tezgâhı Dokuması tamamlanan bezin sarıldığı yuvarlak

fes

Araç – Boyalı'da öne tutulan bez, önlük Renkli ipliklerle yapılan dokuma, Gömleklik El dokuması için çözgü yapılan iplik Araç çevresinde öne tutulan bez önlük Kadınların örtü altındaki takkesi

futa

İpekli çubuklu peştamal

elvan gömlek eriş eteklik


garaltu gas gecin gergi ipi gergi kolu germe tamburu göynek göbek yeleği gücü gücü teli hanımbaşı bağ hassa çar haşıl haşıllama heyre

Çantı malzeme ile yapılmış konak Yüz ve astar arasına pamuk konulmuş giysi Keten veya kendirin sapı Çözgünün gerginliğini sağlayan urgan Gergi urganını gerdiren ağaç kol Dokunan bezlerin sarıldığı saymur El dokuması iç çamaşırı İnebolu çevresinde kadınların entari üzerine giydikleri giysi İpliklerin arasını açan sistem Gücüde deliğinden iplik geçirilen tel Saçları arasına alıp enseden yapılan bağ İnebolu için Tosya da Kayı çevresinde başa örtülen örtü Unla yapılan bulamaç. Çiriş bulamacı Kelep ipliklerin un bulamacı ile Yıkanması Gücüleri üste bağlayan hareketli makara

hırka hörke içlik

Pamuklu iç giysisi Keten dokuma tezgâhı Daday çevresinde yüz – astar iç hırkası

iğ iğ makarası ilik İnebolu peşkiri

İplik eğrilmesi kullanılan araç Çıkrık iğine sabitlenmiş makara Düğme deliği Uçları dokuma sırasında işlenmiş peşkir İpliklerden örülerek yapılmış gücü Entari yakalarındaki kirpikli süs Dişleri kamıştan yapılmış dokuma tarağı Kabartılan yünden yapılan topaç

İplik gücü kalpak kamış tarak kangal


karasakız

Çıkrık ipinin kaymaması için sürülen sakız

Karadere bezi Kasarlama

Pantolonluk tiftik el dokuması Bezin kireç kaymağına batırılarak Beyazlatılması 12–14 numara iplikle dokunan kalın bez Beyazlatılarak yapılmış keten gömlek Pamuk ipliğinden makine ile örülen giysi Cide yöresinin sarı yazması

kasarlı gömlek kassarlı gömlek Kastamonu fanilası kayramış yazma kefiye kelebe

Fese sarılan tülbent Kelep iplerin masuraya sarılmasında kullanılan aygıt

kelebe mili

Kelebenin mihverinde döndüğü merkez Merkez ve Taşköprü çevresinde yetiştirilen kalın kaba dokuma, ip, sicim, urgan yapılan bitki Kalın dokuma,urgan ve halat yapılan lif Cide, Şenpazar, Azdavay, İnebolu, Küre, Çatalzeytin çevresinde ekimi yapılmış lif bitkisi Keten el dokuması ile yapılan gömlek Dokumada ve sıva yapımında kullanılan keten bitkisi lifi Fes Tosya yöresi altın takı Kendir – kenevirin kalın ve atık lifleri. Kırmızı boya elde edilen bitki İnce çizgili kereli dokuma Cep diplerine kadar geniş altı dar pantolon

Kendir (Kenevir) kendir lifi keten keten gömlek keten lifi keyfe kıstı kıtık kızılkök kibrit çöpü külotlu pantolon kirkit

Sıkıştırma aleti


kirman kolten kök boya kundak bağ

İp bükümü aleti Şalvar, geniş ağlı pantolon, Tosya Bitki köklerinden elde edilen doğal boya Arkadan saçları arasına alınarak yapılan bağ

kuş

Tezgâhta gücüleri aşağı yukarı çeken makara

kuşdili

Şenpazar yöresinde takke

kücü kündiye kürpük Küre şalı

İpliklerin arasına açan düzen Günlük giyilen kıyafet Takke çevresindeki püsküller Yaşlı kadınların kullandığı kaba kumaştan şal

küstü lahuri şalı

Taşköprü çevresinde yüz – astarlı iç hırkası İnce yünlü kumaştan şal

marikbağı

Çatalzeytin - Bozkurt köyleri

mekik

Dokuma tezgâhında iplik taşıma aleti Araç çevresinde kadınların yerli dokumadan önlerine bağladıklar önlük Keten ve kendir tellendirme tarağı Yarı ipekli çizgili– çubuklu erkek kumaşı

mendil mengelez meydani mimber mutabiye

Masura yapılan ağaç Tosya kuşaklarının dokunduğu aygıt-tezgâh

mümber namazbezi nezgep

Masura yapılan ağaç Başa örtülen büyük kalınca yazma Çatalzeytin çevresinde başa giyilen takke


nire Oturacak önlük Örtme paça paçalık

Çözgü ipi El tezgâhındaki oturma yeri Kadınların önlerine bağladıkları el dokuması Cide yöresinde ketenden başörtüsü Azdavay – Tosya yöresinde şalvar İnebolu – Bozkurt – Çatalzeytin yöresinde şalvar

pamuklu

Astar ile yüzü arası pamukla kaplanmış giysi

peçe peçete peşkir peşkiri (sofra)

Çözgüdeki 40 delikli sopa Azdavay çevresinde üçetek El dokuma kurulanma bezi Sofra etrafında bulunan bütün dokuma

pestamal

Cide yöresinde keten dokumadan Başörtüsü El dokuması kadınların önlüğü. İnebolu

peştimal pusu

Başa örtülen kırmızı ince örtü yemeni

salgu

Pamuk atımında kullanılan tokmak Daday çevresinde yapılan ağartma şırası,mayıs Cide yöresinde el baskısı ile sarı zemini renkli desenlerle süslenmiş başörtüsü

sarı sarıyazma

sarıkıvrak seyyar seymur şalvar

Pamuk ipliğinin fazla bükülmesi ile oluşan iplik bu iplikle yapılan dokuma Dokunan ürünün üzerinden kaydığı silindir Geniş ağlı pantolon-uzun don


şakşak tezgâh şimşir tarak soft-softa samet taç tahar taka taka yatağı tarak

Mekiğin iplik çekimiyle atıldığı sistem Şimşir ağacından dişli tarak Tiftikten dokunmuş kumaş Tosya'daki dokumalar Kabartılan pamuktan ip için topaç halinde hazırlanmış malzeme Şenpazar yöresinde kadınların Takkesi Dokuma ipini taraklardan geçirme işi Mekiği iten mekanizma Takanın sağa sola gezindiği yuva Dokuma tezgâhında atkı iplerini sıkıştıran dişli düzenek

takke

Kadınların baş örtüsü altındaki parça. Çatalzeytin-Azdavay

tela

Pamuk çözgüye tiftik atkı ile yapılan dokuma-Tosya İnce-kaliteli dokuma ile yapılan uçkur Tiftik iplik yapılan dokuma Tiftik iplik yapılan dokuma Dizlik – diz bezi. Dizin altına inen don. Bozkurt

tor uçkur Tosya kuşağı Tosya kesesi Tuman uçkur yay yaşmak yelek

Don – pantolon ipi Pamuk tellendirme aracı Kadınların Daday’da başörtüsü Kadınların entari üzerine giysisi, İnebolu

yemeni

1. İç örtüsü 2.Oyalı yemeni

yollu çözme zıpka

Çizgilerle oluşturulan desen Önü–arkası, körüklü, don


FAYDALANILAN KAYNAKLAR

2000.

1-Yenises - Mahalli Gazete - 1941–1949 tarihleri arası 2-Doğrusuz-Mahalli Gazete–1941–1948 tarihleri arası 3-Kastamonu Ticaret Odası,1933 Bülteni 4“ “ “ ,1937 Bülteni 5“ “ “ ,1943 Bülteni 6“ “ “ ,1966 Bülteni 7-Zahide İmer, Dokuma Tekniği, 1987, Ankara, İkinci Baskı 8-Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı İş Atölyesi, 9-El Sanatları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 10-Daday Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü, 11- Mustafa Eski, Kastamonu Valileri, Kastamonu Valiliği, Ankara,

Ankara,1997

12-Süleyman Kaymaz, Geçmiş Günler ve Küçük Sanat Hayatı,

13-İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Fotoğraf Arşivi Bilgisinden ve fotoğraf ve belge temininde faydalanılan kişiler: Birsel Üstüntepe Mustafa Gezici Cahit Balı Yavuz Yücebıyık Nuri Kavuklu Şahin Yücebıyık Mümtaz İzmitli Mahiye Tokalıoğlu Taliha Özelci Recep Eski Makbule Ambarcı

Ata ERDOĞDU’nun Kitapları; ___________________________________________________________ 1- KASTAMONU FOLKLORU 1 Güncellenmiş, ilaveli olarak 4. baskıya hazırlanmıştır. 2- KASTAMONU FOLKLORU 2


Güncellenmiş, ilaveli olarak 4. baskıya hazırlanmıştır. 3- İLİMİZ KASTAMONU VE KARADENİZ BÖLGESİ (İlimiz KASTAMONU) Güncellenmiş, ilaveli olarak 4. baskısı yapılmıştır. 4- KIBRIS’TA İKİ YIL 2012 yılında baskısı yapılmıştır. 5- AMCAMIN GÖZYAŞLARI 2012 yılında baskısı yapılmıştır. 6- KASTAMONU DAVUL KÜLTÜRÜ VE KARAYILAN 2012 yılında baskısı yapılmıştır. 7- KASTAMONU EL DOKUMACILIĞI (Kastamonu DOKUMA KÜLTÜRÜ) Güncellenmiş ilaveli olarak 2. baskıya hazırlanmıştır. Ata ERDOĞDU’nun Hazırlığı Devam Eden Çalışmaları YOL DURAKLARI (Hanlar, Hancılar, Yolcular) KASTAMONU ÇEVRESİNDE OYUN VE EĞLENCELER


100 YILLIK KASTAMONU BASINIDAN HABERLER

( 1878 -1978 )

Ata Erdoğdu, 1948’de Kastamo-nu — Daday ilçesi Dereköy’de doğdu. İlkokulu köyünde tamamladıktan sonra girdiği Göl Öğretmen Okulu’ndan 1967’de ilkokul öğretmeni olarak mezun oldu. Şenpazar Gürleyik Köyü’ndeki bir yıllık öğretmenliğin ardından vatani göreve gitti. Mardin-Midyat ve Azdavay Gültepe Köyü’ndeki ilkokul öğretmen-liklerinden sonra 1971 yılında girdiği Eğitim Enstitüsü sınavını kazanınca Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü’nde okumaya başladı. 1974’de Kastamonu Merkez Ortaokulu’na Sosyal Bilgiler öğretmeni, daha sonra da müdür yardımcısı olarak görevlendirildi. Okuldan, 1982’de Milli Eğitim Müdür Yardımcısı olarak ayrıldı. 15 yıla yaklaşan Milli Eğitim’deki görevi emekli olacağı 1996 yılına kadar devam etti. 1993-1994 yıllarında İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne vekalet etti. Voleybol ajanlığı, masa tenisi milli hakemliği, voleybol bölge hakemliği yaparak spora hizmette bulundu. Bulunduğu görev gereği çok sayıda kültürel yarışma organize etti. Göznuru Küçük Sanat Kooperatifini kurarak yöneticiliğinde, Kastamonu Kalkınma Vakfı Yönetim Kurulunda görev aldı. Kastamonu folkloruna olan ilgisi bu konuda inceleme ve derleme yapmasına sebep oldu. Valilikçe oluşturulan komisyon ve ekiplerde görevlendirildi. 1982’li yıllarda halkoyunlarında başlayan gelişmelere katkıda bulundu. 1996 yılındaki emeklilik sonrası Valiliğe bağlı hizmet veren Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı İş Atölyesi’nde yöneticiliğe getirildi. Bu fırsatı değerlendirerek Kastamonu El Dokumacılığını yeniden başlatıp üç yılda 120 tezgâhlık üretim ağı oluşturdu. 1999 yılında Türkiye Diyanet Vakfı Kastamonu Kız Öğrenci Yurdu yöneticiliğinde görev aldı. 2005 yılında bu görevden ayrılan Erdoğdu, 2006–2007 yıllarında Kıbrıs’ta ikamet etti. 3 Ekim 2010 tarihinde


yapılan “Karayılan’ı Anma ve 1. Davul Şenliği”ni Kastamonu Kültür ve Sanat Derneği aracılığı ile gerçekleştirdi. Evli, iki çocuk, iki torun sahibi olan Erdoğdu, Kastamonu Folkloru isimli iki ciltlik eserinden sonra İlimiz Kastamonu ve Karadeniz Bölgesi, Kastamonu El Dokuması adı ile hazırladığı kitapları, 2012 yılında da; Kastamonu Davul Kültürü ve Karayılan, Kıbrıs’ta İki Yıl ve Amcamın Gözyaşları eserlerinin basımını yaptı.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.