Klasik mantık

Page 1

ç...,,,;...„...4--(4.d...z.--. ANKARA ÜNIVERSITESI ILAHIYAT FAKÜLTESI YAYINLARI NO: 173

KLASIK MANTIK 744'S

4'1.;

"(A" • ••

BEŞINCI BASK

bc

0641-

-

,- ,

Prof. Dr. Necati ÖNER



ANKARA ÜNIVERSITESI ILAHIYAT FAKÜLTESI YAYINLARI: NO: 173

‘4, • 1.1

.4-a>

cibcy74-

eİ L

KLASIK MANTIK BE Ş INCI BASKI

Prof. Dr. Necati ÖNER


BIRINCI BASKI 1970 İKİNCİ BASKI 1974 ÜÇÜNCÜ BASKI 1978 DORDÜNCÜ BASKI 1982 BE ŞINCI BASKI 1986

ANKARA 0NIVERS İ TES İ BASIMEV İ ANKARA - 1986


iONDEK İ LER V

Önsöz GIRIŞ Mantık nedir 9 Tarihsel bilgi

5

Birinci Bölüm Kavram ve Treim Kavramın tanımı Delâlet Kavramın özelliğı Kavram çe şitleri Kavramların Çeşitli delâletleri Kavramları arası ilişkiler Beş Tümel Kategoriler Kavram tart ışması

16 16 18 18 20 22 24 28 34

İkinci Bölüm

Tanım ve Bölme 36 43

Tanım Bölme Üçüncü Bölüm

Hüküm ve Önerme Önermenin tanımı Önermenin yapısı Önerme çe şitleri

45

46 46 III


Yüklemli ve şartlı önermeler 46 Önermelerin olumlu ve olumsuzlu ğu . .... 47 Yükleıiıli önermelerin özellik ve çe ş itleri 49 Karmaşık önermeler 56 Şartlı önermeler 57 Bileşik önermeler 72 Modal önermeler 75 Önermeler arası ilişkiler 92 91 Karşı olma Döndürme 95 Dördüncü Bölüm Akılyürütme 105 Kıyas: 105 Kıyasın tanımı 105 Kıyasın çeşitleri 106 Basit kıyaslar 108 Kesin kıyas 132 Seçmeli kıyas 141 Bileşik kıyaslar 144 Düzensiz kıyaslar 146 Kıyasların modalitesi 165 Kıyasın değeri 172 Analoji ve Tümevarı m 172 Analoji 174 Tümevarım Beşinci Bölüm

Tasdik Türleri ve Beş Sanat 181 Tasdik türleri 183 Beş sanat Beş sanatta kullan ılan öncüllerdeki önerme çe183 şitleri 189 Bibliyografya IV


ÖNSÖZ Fikir tarihimizde önemli yeri olan mant ık bilimi, medreselerimizde okutulan derslerin ön safı nda gelenlerindendi. As ırlar boyunca Islâm dünyası nda, Arapça bilim dili olarak kabuledildiğinden, mantık kitapları o dilde yaz ıhrdı. 19. Asrıı; ikinci yarısından itibaren, gerek tercüme ve gerek tel ıf yolu ile Türkçe mant ık kitapları yay ınlanma& başladı. Klasik anlayışa uygun olarak, eski dil ve alfabemizde yay ınlanmış bir hayli mantık kitab ı vardır. Bunların en önemlileri arasında şunları sayabiliriz: Abdunnafr in Gelenbevi'den tercüme ettiği Mizan'ul Burhan (1877); Ebherr nin İsagoji'sinin Ali Haydar tarafından Hediyecik adı ile tercümesi (1891); Ismail Hahkk ı (Izmirli)'n ın ayni eseri Miyar'ul-Ulum adı ile Türkçe şerhi (1897); Ahderi'nin Süllem adlı manzum eserinin R ıfat tarafından Vesileeül-lican adı ile tercüme ve şerhi (1899); Ahmet Cevdet ( Pa şa)in yazdığı Miyar- ı Sedad (1877) ve Mehmet Tevfik'in yazd ığı Gayet'ul Beyan fi ılm'ül-Mizan (1888). Adlarını saydığım ız eserler, Islâm kültürü geleneğine tamamiyle bağhdırlar. Avrupadaki mant ık gelişmekrini de içine alan veya tamamen yeni bir anlayış içerisinde yazılm ış eserler de vardır. Bu yoldaki ilk eser, Italyan mantıkçısı Gallupi'den, adı bilinmeyen biri tarafından tercünie edilerek 1860 da yayınlanan Miftah'ul-Fünun'dur. Batıdaki yeni mantık gelişmelerin de yer veren ilk telif eser, Ali Sedad' ın 1885 de yay ınladığı Mizan'ul-Ukulf'il-Mant ık v'el-Usul adl ı kitabıdır. 1914 de Ismail Hakk ı (Izmirli) Felsefe Dersleri adı altında, bir mantık kitab ı daha yay ınladı . Yazar bu eserinde Bat ı kaynaklarına dayanmış, klasik mantığı Batı mantıkç ıları anlayışı içerisinde kaleme alm ış ve yer yer Islâm mantıkç ılarmın görüşlerini de belirtmiştir.

1916 da Salih Zeki, klasik mauttk anlay ışındaıı farklı olarak, 19. asır Ingiliz mantıkplarının kurmaya teşebbüs ettikleri, cebirsel

V


mantık ( logique algebrique) anlayışı içinde yazdığı Mizan- ı Tefekkür'ü yayınladı. Daha sonra bizde mantık yay ınlarında azalma görülür. Liseler için yazılar: kitaplarda, Rönesans'tan sonra, Batıda gelişen bir akıma uyarak, metot meseleleri, buna bağlı olarak ele alınan ve bilim felsefesi içine giren konular ağır basmış, asil mantık konuları ihmal edilmiştir. Lise ders kitapları dışında, doğrudan doğruya man:W(1a jlgili, Türkçede yay ınlanmış eserler şunlardır: Prof. Vehbi Eralp'ın, Reichenbach'dan tercüme ettiği Lojistik (1939). Ord. Prof. Hilmi Ziya ülken'in Mantık Tarihi (1942) ile A. Reymond'dan tercüme etti ği Lojik prensipleri ve Muasır Tenkit (1942). Prof. Hamdi Ragıp Atademir'in, Aristo'nun Organon'unun ilk beş kitabı (1947-1952) ile, Porphyrios'un Isagoirsi (1948) tercümeleri. Prof. Dr. Mübahat Küyel (Türke'r)in, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi cilt XIV say ı 1-2 de, Yahya ibıt Adi'nin mant ıkla ilgili bir risalesinin ash ile birlikte yayınladığı tercümesi; aynı dergi cilt XVI 1958 3-4 de, Farabi'nin üç risalesinin asılları ile birlikte tercümeleri; aynı dergi cilt XVIII 1960 sayı 1-2 de Musa Ibn Meymun'un Al-Makal fi S ına'at .al Mantık' ının ash ve tercüme'si; Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölittifü yay ını olan Araştırma dergisi cilt 1 1963 de, Farabi'nin Şerait'ul-Yakin'inin ash ile tercümesi; ayn ı dergi cilt III 1965 El-Vâhibi (?) nin Kategoriler Şerhi'nde zikredilen ve kategoriler üzerine Yunan ve Islâm filozoflar ının yapm ış oldukları şerhlerden alınan parçaların asit ve tercümeleri; aynı dergi cilt IV 1966 (1968) de yine ash ile birlikte tercümesini yay ınladığı Farabi'nin Peri .ffermenetas Muhtasarz adlı eseri. Dr. Tee Grünberg'in 1958 de yayınladığı Sembolik Mant ık I (Onermeler Mantığı). Görülüyor ki dilimize, klasik. mant ığın önemli kaynakları kazandırdmış olmaklh beraber mantıkla ilgili yayın fazla değildir. Hele mantık öğrenimi yapaıdarın başvuracağı, bütün mant ık konularını sistematik şekilde ele alan ve bugünün dili ve alfabesiyle yay ınlanmış bir mantık kitabı yoktur. Bu eksikli ği,: giderilmesine yardım etmek amac ı ile bu kitabı yazm ış bulunuyorum. Ad ından da anlaşılacağı gibi, kitapta mantığın konuları, klasik anlayış açısından ele alınm ıştır. Modern mantık için yaln ız k ısaca tarihsel bilgi verilmiştir. Klasik mant ık, Aristo'dan beri, asırlar boyunca; kılı k ırk yararcasına işlenmiş, gerek Bat ı 'da, gerek İslam dünyasında, bu konuda yüzlerce "TraW" yaz ılmıştır. Ben bu kitab ı hazırlarken, kültür geleneğimize uygun olarak yaz ılm ış mantık kitaplarının konuları ele alış

VI


ve işleyiş tarzlarını esas aldım. Öte yandan, Batı klasik mant ıkçllarmın fikirlerini dd, Fransızca kaynakları göz önünde bulundurup, mantık konularını karşılaştırmalı bir şekilde anlatmaya çalıştım. Bilindiği gibi, her iki kültür dünyası, yani Batı ve Islânt mantılcolartnın da kaynağı Aristo'dur. Kaynak ortak olduğu için, mantık anlayışlar ' ının esasında farklılık yoksa da, baz ı konular değişik şekilde cınlaşılıp an(atılmıştır. Kitapta kullandığı m terimlerle ilgili bir hususa dokunmak istiyor rum. Dilimiz geli şme yolunda bulunduğu için bilhassa terimler üzerinde meslektaşlar arasında bile tam bir anlaşma yoktur. Ben terimlerin türkçeleştirilmesi taraftarıy ım. Dilin bu yolla kuvvetlenip geli şeceğine, o dili konuşup yazanlarda, sağlam kavram kuruluşunun sağlanacağma ve sonuç olarak düşünme zenginliğine erişileceğine inananlardamm. Yalnız, yap ılacak türkçeleştirmenin dil kurallarına uygun olması gerekir. Bu nedenle, yeni bir terim yapan herhangi bir bilim dalı adamının Türk dili uzmanları ile işbirliğinde bulunmasında büyük fayda vardır. Doğru ve tutunabilecek terimler yapabilmek için, türkçele ştirmede keyfilikten, her ne pahasına olursa olsun, yabancı kökten bir terimi atma tutkusu gibi hataya düşürme ihtimali fazla olan, aşırı davranışlardan uzak bulunmalı, bilimsel zihniyet içinde, tiirkçele ştirme sabırla yüriitülmelidir. Işte bu düşünce iledir ki, kitapta, mümkün oldu ğu ölçüde Türkçe terim kullanmağa çalıştım. Her terimi,: Türkçeleriyle birlikte Arapça ve Fransızcalarını da yazdım. Baz ı kitaplarda Türkçe olarak kabul edilen, fakat kulağa hoş gelmediği gibi, nereden ve nasıl tiiretildiği de anlaşılmayıp, dilimizde benzeri olan kelime yap ılışlarına da raslanmayan, bazı terimleri kullanmay ıp daha iyileri bulununcaya kadar eskilerini ahkoydum. Tas ım, önerti, sonurtu kelimeleri gibi. Bazı terimleri de Türkçe kelimelerle kar şılayamadığun için, eskilerini aynen aldım. Bu terimler Islam mant ıkplarına hııstır ; bu nedenle Batı dillerinde de karşılıkları yoktur. Meselâ, hulfi k ıyas, me şrute-i hasse, örfiye-i âmme, münte şire ve evveliyat gibi. Baz ı terimleri &Fransızca olarak aldını ve Türk alfabesiyle yazdım, kollektif (collectif) gibi. Kulland ığım Fransızca terimler iki grupta toplanır: Birinciler, yalnız .8,..t ı ınantıkçılarmın kullanıp, Islam Mantıkeılarınca ele alınmadığı için Arapça karşılığı bulunmayan ve bugünkü dilimizde de henüz kar şılığı olmayan terimlerdir. Distributif, collectif inceptive, desitive, dietum ve n ıodus gibi. ikinci gruba girenlerin ise

VII


eski ve yeni dilimizde kar şıhklan vardır; deduction, modalite ve contiugent gibi. Ikincilerin dilimizde kar şılıkları bulunmasına rağmen, neden Fransizcalarım tercih ettiğimi kitapta açıkladım. Bunları yazışım, kitapta kullan ılan terimlerin neden kök bakım ından birlik ifade etmediklerini, bazan Türkçe, bazan Arapça ve bazan Fransızca olduklarını açıklamak içindir. Her bilim kolunda, kitaplar yaz ıla yayla, tartışmalar yapıla yapıla dilde birliğe varılacaktır. Kitabın hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen arkadaşım Doç. Dr. Hüseyin Atay'a te şekkür ederim. Necati ÖNER

VIII


G İ R İş il< I. Mant ık Nedir? A—Kelime anlam ı : Mantık kelimesi, Yunanca Logike kelimesinin arapça tercümesidir. "Logikos, logos'a yani söz (parol)e, akıl (raison)a veya ak ılyürütme (raisonnement ) ye ait demektir"'. Görülüyor ki kelime anlam ı ile lojik, hem söz hem de ak ılla ilgilidir. Mantık kelimesi de tıpkı böyledir. Farabi kelimenin aç ıklamasın ı şöyle yapıyor: "Bu sanat ın (mantık) adı nutk kelimesinden türemi ştir. Bu kelime eskilere göle üç şeye delâlet eder: 1— İnsanın makulleri idrak edebilece ği kuvvete delâlet eder. Bu kuvvetle ilim ve san'atlar elde edilir ve onunla hareketlerin güzeli ve çirkini ay ırdedilir .2—İ kincisi insanın nefsinde anlayış yolu ile has ıl. olan makullerdir; bunlara içten konuşma denilir. 3— Üçüncüsü, içeride bulunan şeyi dil ile Söylemektir; ona da d ıştan konuşma denilir" 2 . 1 PAUL FOULQUI,Dietionnaire de la Langlie Philosophique, Logique maddesi. 2 MUBAHAT KÜYEL (Türker), Farâbrnin Bazı Mantık Eserleri, D.T.C.F. Dergisi Cilt XVI say ı 3-4 Eylül - Aral ı k 1958.

1


Ali Sedad da nutk kelimesinin hem d ış nutuk (söz) hem iç nutuk (dü şünme)a delâlet etti ğini söyleyerek Seyyid Şerif Cürcani'nin Ha•iye-i Suğra'sı ndan şu nakli yapıyor; "Mantık nutk-u zahiriye (d ış nutuk) ıtlak olunur ki bu konuş madır ve nutk-u batıni (iç nutuk) ye ıtlak olunur; o da makulat ın idrakidir. İşbu fen (yani mant ık) öncekini, (yani konu şmayı ) kuvvetlendirir ve ikincisini (yani makulat ın idrakini) doğru yola sevkeder. İmdi bu fen ile nefs-i nat ıka diye adlandırılan nefs-i insaniyenin iki mânas ı dahi kuvvetlenir ve ortaya ç ı kar. İşte bu sebeple mant ı k ismi türetilmi ştir" 3. Demek ki mant ı k kelime anlamı ile hem düş ünme, hem de bunun ifadesi olan konu şma ile B --- Terim anlam ı :el,

Mantık kelimesi hem bir bilime ad olarak hem de bir dü şünme tarz ın ı belirtmek için kullantl ıı . Herhangi bir söz ve yaz ı karşı sında mant ıkl ı veya mant ı ksiz deyimlerini kullan ırken kasdedilen mant ı k bilimi de ğildir. İnsan mant ık bilimiııi öğrenmeden de mant ı kl ı düşünür. İ nsan yarat ıl ışı ndan beri mant ı kl ı dü şünebildiği halde, mant ı k biliminin kurulu şu daha çok sonraları olmuştur: Mant ı kl ı düşünme ile mant ı k bilimi aras ında s ı k ı bir ili şki vardır. Mant ık, mant ı klı denen dü ş ünme tarzını kendisine konu olarak alan bilime verilen add ı r. Başka deyimle mant ık bilimi, mant ı kl ı düşünmenin düzenli olarak tesbitinden ibarettir.

Mantıklı düşünmeye, do ğru dü şünme veya tutarl ı düşünme de denilir. Mant ıkl ı dü şünmede, fikirler3 AL İ SEDAD, Mizan'ul Ukul

2

s. 14.


den yapılan hükümlerden çıkarılan sonuçların tutarlı olması gerekir. Tutarl ı düşünme ise akıl yürütmenin akıl ilkeleri denen ilkelere uygun olması ile mümkün olur' `A/kA ürütmeler zinDüşünme, ak ı yurııtn ciridir. Akılyürütme ise hükümler aras ında bağ kurarak, zihnin, bilinenlerden bilinmeyenleri elde etmesidir. Eski mantıkçılar mantığı konusuna göre tan ımlarken "bilinenden bilinmeyenin elde edilmesine vasıta olan bılimdir'". "Mantık hakikata sevkeden zihin ışlemlerinin dE-ki.:1\4antığın bir de amacı4 Genellikle ak ıl ilkeleri olarak özdeşlik ilkesi (Le prindpe d'identite) ve onun mü ştakları (deriye) olan çelişmezlik ilkesi (le principe de contradiction), üçüncü stkk ın imkânstzl ığt ilkesi (le principe de tiers-exclu) ile yeter sebeb ilkesi (le principe de raison suffisante) ve bunun mü ştakları olan nedensellik ilkesi (le principe de causalite) ve "gaiyet" ilkesi (le principe de finalit Ğ) den bahsedilir. Özdeşlik ilkesi: Bu ilke düşüncenin kendi köndisi ile uygunluğunun şartı dı r. Birşey ne ise odur veya A A d ır şeklinde ifade edilir. Çelişnıezlik ilkesi: Birşey ayni zanıanda hem kendisi hem de kendisinden başka bir şey olamaz veya A non A değildir, diye ifade edilir. Üçüncü şıkk ın imkânstzl ığt ilkesi: A ile A arasında üçüncü bir ihtimal yoktur, diye ifade edebiliriz. Bu ilkeyi do ğru-yanlış çiftine uygularsak birşey ya doğrudur ya yanlıştır; üçüncü bir hal olamaz. Bu ilke yaln ız iki hakikat değerli mantıklar için geçerlidir. Bu ilkenin reddedilmesi ile ikiden fazla hakikat değerli mantıklar kurulmuştur.

Saydığımız bu üç ilke tamamen şekilsel düşünce (la pensee formelle) için yeterlidir. Şekilsel mant ık ve matematikde zihin bu ilkelere uyar.. Fakat ne zaman zihin faaliyeti gerçekli ğin (rĞalitĞ) açıklanmasma yönelirse o zaman bunlara fraveten "her şey varoluş sebebine sahiptir", diye ifade edebilece ğimiz yeter sebep ilkesi ile bunun müştakları olan nedensellik ve "gaiyet" (finalit Ğ) ilkelerine uymak zorunluluğu doğar. 5 AHMET CEVDET, Miyar-t Sedad s. 11 6 E. GOBLOT, Traitcs de logique s. 17.

3


na göre tan ımı yapılır. "Mantık zihni hatadan koruyan bir fen', bir aletdir 8. "Mantık şeylerin bilgisinde akl ını iyi kullanma sanatıdır"9. Bu tanımlardan anlaşıldığı gibi mantığın bir teorik yönü bir de pratik yönü vard ır. Birincisi mantıklı düşünme dediğimiz bir düşünme tarzının tesbitidir. Bu tutumu ile mantık bilim olarak adlandırılır. İkinci yönü ise kurulan bu bilimin tatbik edilmesidir, bu tutumu ile de bir sanat ve teknik (fen) olarak adland ırılır. Mantık bilim midir? yoksa sanat m ıd ır? diye yapılan tartışmaların sebebi bu iki yönlülükten. gelmektedir. Mantık, doğru düşünmenin tesbitini yaparken, elbette, düşünmeyi ifade eden dil üzerinde durur. Biz fikirlerimizi sözlerle ifade ederiz. Fikirlerimizi aç ıklamada kullandığımız kelimeler yaln ız fikirlerimizi değil duygularımızı da ifade ederler. Bu sebeple konuşulan dilin iki anlaml ı veya. aldat ıcı ifadeleri olabilir. Dilin sakıncalarından 1“ırtulmak için geçen asrın ikinci yarısından beri mantık için, konuşma dilinden farklı , sembolik bir dil yapma yoluna gidildi. Bu yeni yolda mantık anlayışında değişiklik de oldu. Yukarıda verdiğimiz tanımlar, geleneksel veya klasik denilen mant ık anlayışına göredir. Burada mantık teriminin anlam ı kelime anlam ına da uygundur. Modern mantıkta bu anlayışın değiştiği görülüyor. Aradaki farklılığı modern mantık taraftarlarından R. Blanche şöyle açıklıyor: "Men şede mant ık, düşünmenin fiili (effective), i şlemleri üzerine bir temmüldü (reflexion). Mantık kendilerini sözlü ifadelerde 7 SÜLEYMAN. SIRRI, Mantık s. 17. 8 ALİ HAYDAR, Hediyecik s. 30. 9 Logique de Port-Royal s. 30

4


gösteren, herzaman kulland ığını akılyürütmeleri tahlil eder ve onlar ın geçerliğini sağlayan kuralları meydana çıkarmak isterdi. Şimdi nasıl geometrimiz zorunlu olarak geo- ve zorunlu olarak -metrie de ğilse, mantık da sıkı olarak bağlandığı logos'dan bağlarını kopardı. Sonda yalnız "logos-calcul" ile meşgul olmak için "logos-raison" ve "logos-langage"ı bırakıyor. Mantık yalnız her ampirik muhtevay ı değil, terkip etmek ve uygunluklarını değiştirmek için, meşgul olduğu kendi sembollerinin mantıksal anlamını bile soyutlaştınyor"'°. II. TARIHSEL BILGI , Mantık biliminin kurucusu Aristodur (m.ö. 384322). Aristo'dan önce Elea okulu ve Sofistler mant ık biliminin kurulması için hazırlık çalışmaları yapmışlardır. Bunların münakaşalarında dikkatin mant ıklı düşünme üzerine çekildiğini görüyoruz. Fakat mant ığı bir disiplin olarak kurma şerefi Aristoya aittir. Aristo, Organon ad ı altında yazdığı altı kitapta mantık konularını incelemi ştir. Altı kitap şunlardır: Kategoriler, Önermeler, Birinci Analitikler, ikiııci Analitikler, Topikler, Sofistik Deliller. Aristo bu ki-

, taplarda, kavramlar, hükümler, ak ılyürütmeler ve çeşitli isbat şekilleri üzerinde durur. Ak ılyürütmelerde ençok yeri kıyas'a verir. K ıyas, Aristo mantığının bel kemiğini teşkil eder.

10 R. BLANCHğ, Introduction a la Logique Contemporaine s. 18-19. Burada kullanılan "Logos-raison" ve "Logos-langage" terimleri yukarıda bahsettigimiz islâm mantıkçılannın "iç nutuk" ve "dış nutuk" terimleri ile karşılanır. "Logos-calcul" den günlük dille ilgisi olmayan sembollerle yap ılmış (matematikte olduğu gibi) mantık işlemleri anla şılmaktadır.


Aristo'nun mantığı metafizikle sıkıdan sılcıya ilgilidir. Çünkü Aristo'ya göre zihnin kanunları aynı zamanda varlığın da kanunlarıdır. Aristo'dan sonra Stoacilar (bilhassa Chrysippe (277-204 civar ı) mantık konuları ile uğraşmışlardır. Stoacılar mantığı metafizikten ay ırmağa, onu şekil; ve dille ilgili bir bilim haline getirme ğe çal ışmışlardır. Gerek Islam dünyas ında gerek Bat ıda, Aristo'nun mantık anlayışı asırlar boyunca hakim olmuş SioaCıların fikirleri Aristo mant ığı içerisinde erimi ş, Aristo tek otorite olarak hüküm sürmü ştür. Islam kültür dünyas ında, mantık çalışmaları, Aristo'nun eserlerinin Arapçaya tercüme edilmesi ile başlamıştır. Mantık kitaplarının ilk tercümeleri, Huneyn b. İshak (Ö.M. 877), Ebu Bişr Matta (Ö.M. 938)dır. Tercümelelerle ba şlayan Aristo mantığına karşı ilgi gittikçe artmış, mantık kitapları defalarca tefsir ve şerhedilmişlerdir. Büyük İslam mantıkçıları arasmda Farabi (870-950), İbni Sina (9801-037), Fahreddin Razi (Ö.M. 1209), Seyyid Şerif (1340-1413) in adlar ını sayabiliriz. Miladi üçüncü asırda, Organon tefsircilerinden Ammonios Saccas-, Aristo'nun yukar ıda saydığımız altı mantık kitabına, yine Aristo'nun yazd ığı Reterik ve Poetik adlı eserleri de ilave ediyor, hatta Porphyrios'un İsagoii'sini de bunlara ekliyordu". İslam mantıkçıları da yukarıda zikredilen sekizi Aristo'nun birisi Porph.yrios'un olan dokuz kitab ı .kabul- etmiş, herbirini mant ığın bir bölümü olarak telakki etmi şlerdir. 11 İBRAHIM MADKOUR, L'Orgonan d' Aristote dans le Monde Arabe s. 13.

6


islâm dünyasında asıl mantık çalışmaları Farabi ile başlar. "Farabi mantık konusunda çok sayıda eser vermi ştir. Aristo'nun Organon ad ı altında toplanan mantık kitapların ı kısaltmak suretiyle toplu olarak ele ald ığı gibi ayrı ayrı söz konusu ederek daha geniş özetler yapm ış ve yine ciltler tutacak şekilde birer birer şerhetmi ştir. Böylece mant ık sanatının islâm âleminde gerekti ği kadar anla şılmasında büyük hizmette bulunmu ştur. Bu yüzden Aristo'dan sonra gelmek manas ında "Muallimi sahi" adını almıştı'. Farabi mant ığı sekiz bölüme ay ırıyordu 13. Bu bölümler önceden adlarını saydığımız Aristo'nun sekiz kitabına tekabül eder. Farabi'den sonra büyük islâm mantıkcısı olan İbni Sina'yı görürüz. " İbni Sina, Porphyrios'un İsagoji adlı eserin de mantık kitapları arasında yer veriyordu"". Bu suretle Farabrde sekiz olan mant ık kitaplarının sayı sı dokuza çıkmış oluyor. İbni Sina mantık anlamında tamamiyle Aristo'cıidur. Aristo'yu kuvvetle müdafaa etmi ştir". Ayrıca Aristo'nun Yunan tefsircilerinin eserlerini de okumu ş tanım nazariyesinde Eflatun, Calinus'tan da faydalanmış ,hüküm mant ığında Stoacıların fikirlerine de yer vermi ştir". Daha sonra gelen islâm mant ıkçıları , Farabi ve İ bni Sina gelene ğini takip etmişlerdir. İbni Haldun'un beyan ına göre", İbni Sina'dan sonra yeti şen mantık12 MUBAHAT KÜYEL (Türker), Ridıbrnin Bazı Mantık Eserleri,

D.T.C.F. Dergisi, C. XVI sayı 3-4 s. 167 ve Fdrei4rnin Peri Hermeneias Muhtasarı. Araştırma IV 1966 dan ayr ı basım s. 5-8. 13 FARABİ, filmlerin Say ım, (A. Ateş tercümesi) s. 82. 14 HİLMİ ZIYA ÜLKEN, Mantık Tarihi s. 82. 15 İBRAHİ M MADKOUR, Aynı esr. s. 268. 16 HILMI ZIYA ÜLKEN, -ayni esr. 101. 17 İBNİ HALDUN, Mukaddime (Z.K. Ugan tercümesi) II s. 677.


cılar, yazdıkları mantık kitablarmda bazı değişiklikler yaptılar. Tan ım bahsini, burhan kısmından çıkartıp beş tümel (külliyatı hams)e eklediler. Kategoriler kısmını ise mantığın konuları arasından çıkardılar. Burhan., Cedel, Hitabetjiii. ve Safsata'dan ibaret olan beş kitabı da ihmal ederek baz ıları bunlardan pek cüz'i surette bahsettiler. İbrahim Madkour'un kanaatına göre" bu de ğişiklik bu yazarların değildir. Gerçekte onlar İbni Sina'yı taklitten başka birşey yapmamışlardır. Esasını Aristo mantığın ın teşkil ettiği, Farabi ve İbni Sina geleneğine uygun olarak yaz ılıp, asırlar boyunca medreselerde okutulan eserler aras ında en çok rağbet görüpte klasikle şenler: Esirüddin Mufaddal b. Ömer el-Kâtibi el- Kazvini (Ö.M. 1276) nin Risale el-Şemsiyye fi .el-Kavaid el-Mant ıktyye'si Abdurrahman el-Ahderi'nin 1553 de yazd ığı el-Süllem el-Münevrak adlı manzum eseri ile bizim medreselerde son zamana kadar okutulan Fenari (Ö.M. 1430) nin Şerh-i İsagoji adlı eseridir' 9. İslam dünyasında mantık bilimi aleyhinde bazı fikirler de belirmıştır. İbni Salah (Ö.M. 1245) ve El- . ıevi(Ö.M. 1277)_gibi -blz raşmayı haram k ıldılar". Ehli Sünnet bilginleri arasında mantık düşmanlığı o derece artt ı ki şu söz darbımesel gibi kullanılmağa başladı : "kim mantıkla uğraşırsa zındık olur" 21 . 18 İBRAHİM MADKOUR, Ayn. esr. s. 245. 19 HAMDİ RAGIP ATADEMİR, Porphyrios ve Ebheri'nin hap). jderi, DTCF Dergisi VI 1948, s. 463. 20 RİFAT, Vesilet' ül- İkan. 21 QOLDZİHER, Mevkif Ehrel-Sânne el-Kudema Büzai Ulâm el -Evail, Abdurrahman Bedevi'nin el-Turas el-Yunani fi el-Hadaret el-İslâmiye adlı tercümesi içinde s. 147.

8


Mantığa karşı böyle menfi tavır almınasını İbni Haldun Mukaddime'sinde şöyle açıklıyor: Mütekellimin dini akideleri müdafaa için baz ı deliller tesbit etmişlerdi. Mantığın delilleri ise mütekelliminin bu delillerini çürütüyordu. Ebu Hasan E ş'ari ile Ebu Bekir el-Bakillani ve Ebu İshak İsferayini "delilin butlanından medlillun da butlan ı lazım geleceği" kanaatında idiler. Bu kanaata göre, mant ık, rnütekelliminin delillerini çürütürken bu delilillerin müdafaa ettiği asıl dini inançlar ı da çürütmü ş sayılırdı. Bunun için eski kelamcılar mantıkla meşgul olmay ı men ve mantığı, cerh ve iptal edece ği delile göre, bid'at veya küfi- addetmi şlerdir. Fakat Gazzali ve Razi gibi düşünürler, delilin butlamndan medlülun da butlanı liizım geleceği iddiasın ı kabul etmediler. Mant ığın bazı delilleri çürütmü ş olmasına rağmen asıl dini.. akaide zararl ı olmadığını bildirmi şlerdir". "Gazzaliye kadar bir küfür addedilen mant ık, sonra büyük bir rağbet görerek farz- ı k ifaye hükrnünde tutulmu ştur"„. Batıdaki mantık çal ışmaları da Aristo'nun eserlerinin latinceye tercüme edilmesi ile ba şlar. İlk defa Bo&e (470-525) Aristo'dan Kategoriler ve Önermeler (Interpr&ation) ile Porphyrios'dan İsagoji'yi tercüme etti. Organon'un diğer bölümleri üzerinde incelemeler ancak XII. asrın yarısında başladı'. Ortaça ğ Avnipasında Aristo mantdun ın büyük temsilcileri olarak, Albert le Grand (1193-1280) Saint Thomas d'Aquin 22 IBN HALDUN, Mukaddime, Atıf ef. Kitapl ıgı yazma no. 1926 varak 238-239. Mukaddimenin Zakir Kadiri Ugan tercilmesinde bu bahis yoktur. 21 ve 22 No lu notlarda zikredilen eserlerden 23 24

Prof. Tanci'nin yard ımları ile faydaland ı k. İSMAIL HAKKI (İzınirli), Felsefe Dersleri s. 45. T. KOTARBINSKL Leçons sur l'HisMre de la Logique, A. Posner, s. 90.

9


(1225-1274) Pierre d'Espagne (1226-1277) in adlar ını sayabiliriz. Ortaçağ Avrupa düşüncesine Aristo hakimdi. Aristo'nun hakimiyeti fizik, metafizik ve mantıkta Rönesansa kadar devam etmi ştir. Aristo mantığı, ortaçağ bilimleri için bir metot olarak yeterli idi. Rönesansla ba şlayan tabiat bilimlerindeki gelişme karışında Aristo mantığının metot olarak yetersizli ği ortaya çıktı. Aristo mantığının esasını kıyas teşkil ediyordu. Kıyas dedüksiyonun en mükemmel şeklidir. Bacon (1561-1626) ve Descartes (1596 -1650) kıyasa karşı koydular. Onun yetersizliğini göstererek yeni metot yollar ı aradılar. Bacon, dedüksiyona karşı olarak tümevar ım yolunu esas aldı. Fikirlerin bu yola yönelmesi, bilimlerin gerek genel ve gerek tek tek nıetotlar ının tesbitine yol açtı . İlk defa Petrus Ramus (1515-1572) mant ığı bölümlere ayırırken, kavram, hüküm ve ak ılyürütmeden sonra bir dördüncü bölüm olarak metot bahsini eklemişti". Bacon ve Descartes'in metot meselelerine dikkati çekmelerinden sonra, bilimlerde metot meseleleri mantığın önemli bir bölümü haline gelmiştir. Mantığın bu dördüncü bölümü, ilk defa sistematik bir tarzda Port-Royal (1612-1694) mant ığmda i şlenmi ştir. Yeniçağ felsefesinde ilimlerde metot meselelerinin öneminin artmas ı bilhassa öğrenim amacı ile yazılan mantık kitaplarında, mantığın diğer bölümlerinin büyük ölçüde ihmale uğrayıp, yerlerini metot meselelerine terketmesine sebep olmu ştur. Mantık adı altında bilim felsefesinin alan ı içinde olan konular i şlenmi ş, bu durum günümüze kadar devam etmi ştir. 25 T. KOTARBİNSK1, aynı eser, s. 104.

10


Mantık kitaplarına metot bahsinin eklenmesi mantığın esasına birşey ilave etmemi ş, onun bünyesinde bir değişiklik yapmamıştır. Çünkü bu bölümde ele alınan, bilimler sınıflaması , bilimlerin konuları , metotları , ilkeleri gibi meseleler mant ıktan çok bilim felsefesini ilgilendirir. Klasik mantığın konusunu te şkileden, kavram, önerme ve kıyas üzerinde yeniçağda, Aristo'dan farkl ı bazı yeni görüşler ileri sürülmüş ise de, yeni fikirler Aristo mantığında köklü bir de ğişme yapamamıştır. Mantığın geli şmesi başka bir istikamette olmu ştur; bu da XIX. asrın ikinci yarısında başlayan sembolik mantık çalışmalarıdır. Bu mant ığa, lojistik, yeni mantık, modern mantık adları da verilir. Modern mant ığın ilk habercisi olarak Raymond Lulle (1235-1315) görülür 26. Lulle mantığı mekanik bir sanat olarak kabul ediyor, tamamen formel olma imkanını seziyordu. Lulle, Leibniz (1646-1716) üzerinde büyük bir etki yapt ı". Lulle, mantığı n formelliğ ini göstermek için bilmece gibi bir metoda ba ş vurmuştu. Bu yoldaki çal ışmalar Leibniz'de daha aç ıklığa kavuştu. Leibniz bir taraftan Aristo mant ığı üzerinde çalışmalar yaparken, di ğer taraftan da yeni. bir mantık kurma denemeleri yapm ıştır. Leibniz, mant ıkta akılyürütmenin, önermelerin muhtevalar ından tamamen bağımsız bir şekilde i şlemesini istiyordu; öyle ki ak ılyürütme kurallar ı hesap kurallar ı gibi olsun. Bu ise ancak yeni bir semboller sistemi icadetmekle olabilirdi. Bu srste ınle ifade edilen önermelerle i şlem yaparken onların muhtevalar ı üzerinde dü şünülmemeli26 M. BOLL et J. REINHART, Histoire de la Logique s. 7. 27 J.TRICOT; Traik; de Logique Formelle, ss. 307.

11


dir. Leibniz bu sisteme "carakteristique universelle" diyor. Asıl sembolik mantık çalışmaları De Morgan (1806-1876), bilhassa Boole (1815-1864) ve Stanley Jevons (1835-1882) la ba şlar. Bu İngiliz mantıkcılaıı, ınatemati ği örnek alarak mant ığı yeniden kurmaya yönelmişlerdi. Bunlar cebirin i şlem ve i şaretlerini mantığa tatbik ediyorlardı. Yani matemati ği mantığa bir nevi temel yapmak istediler. Fakat mant ık alanı matematikten daha geni ş olduğu için mantığın bu yoldaki gelişmesi mümkün olmadı. XIX. asnn sonlar ına doğru cümleler teorisindeki paradokslar meselesi matematikcilerin dikkatini mantık üzerine çekti. "Bertrand Rusell (1872-1970) gösterdi ki bu paradoksların kökü derindedir. Paradokslardan kaç ınmak için mantık araştırmalarına yönelmek gerekir. Paradokslar temelli bir mesele, ortaya koyuyordu, bunları halletmeğe klasik mant ık yetmezdi"". Rusell, Frege ve Peano'nun çal ışmalarına dayanıyordu. Rusell arkada şı Whitehead ile 1910-1913 arasında yayınladıkları "Principia Matheniatica" adlı eser ile lojistik denen yeni mant ık kuruldu. Blanche'nin belirttiği gibi, Matenıatica'dan sonra asrın başlarında, yeni mant ığın ikinci büyük eseri olarak Hilbert ve Bernays'ın birlikte yayınladıkları "Grundlagen der Mathematik" (1934-1939) görülür. İşte matemati ği temellendirmek için kurulan bu yeni mant ık, İngiliz mantıkcılarınm teşebbüsünün aksine, ba şarı sağlamış ve yeni mantık çal ışmaları bu yönde ve çeş itli yollarla gelişmiştir. 28 R. BLANCH ğ,, Logique 1900-1950, Revue Ph ılosophique 1953 içinde.

12


Rusell ve Hilbert mant ığı iki hakikat değeri üzerine i şlerken Lukasiewicz ile Post üç hakikat de-ğerli mantıklar kurdular. Reichenbach ihtimaliyet mantığı kurdu. Yeni mantık üzerinde çal ışanların adlarını Boll ve Reinhart'ın eserine dayanarak şu gruplar içinde . toplayaliiliriz Hilbert ve arkada şları : (Beymann, von Neumann, Bernays, Ackermann), Viyana çevresi filozofları (Wittgenstein, Reichenbach, Camap, Dubislav...), Polonya Okulu (Chwistek', Tarski, Lukasiewicz, Post.,.), Sezgiciler (Brouwer, Heyting...), Amerikan mantıkcıları (C. I. Lewis, Morris, Church, Quine...) ve farklı eyilimde olan bilim adamları (Frankel, Ramsay, Weyi, Gentzen, Herbrand, Goedel, N. Bourbaki ve Destouches; Enriquez, Gonseth...) Şu hususa dikkat etmek gerekir ki yeni mant ık çalışmaları ile ilgilenenler, metamatikcilerle fizikcilerdir. Çünkü matemati ğin ve fiziğ in birçok meseleleri yeni mantıkla ilgilidir. Bazı istisnaları ile filozoflar mantığın bu yeni gelişmesi ile pek uğraşmamışla rdır. Klasik mantık, felsefenin bir kolu idi, mantık çalışmalarının bu yeni yönde geli şmesi ile, mantı k, felsefeden ayrılmıştır. Bugün modern mantıkla yuğraşanlar, filozoflardan çok matematikçiler ve fizikçilerdir.

13


KLAS İ K MANTIK Klasik mantık Aristo geleneğine bağlı olarak ele alınan mantığa denir. Gerek İslam dünyas ında gerek Avrupada asırlarca ö ğretimi yapılan bu mantıktır. Mantık konularının işlenmesinde, İslam mantıkçılan ile Batı mantıkcılan arasında fark varsa da bu bir mahiyet farkı değildir. Her iki kültür dünyas ına bağlı mantıkcılann ele al ıp işledikleri Aristo mantığıdır. Klasik mantık dille çok ilgilidir. Çok defa şekilsel (formelle) olarak adland ırılsa da, konuşma dilini kullandığı için, mantık işlemlerinde muhtevan ın etkisinden pek sıynlamaz. Mantık, Aristo'da, metafizik bir hüviyet ta şıyordu. Daha sonrakiler, yaln ız mantık i şlemlerini ele alarak metafizik konulardan uzakla şmak istemi şlerdir. Mantıkta i şin içine daima muhteva girdi ği içindir ki, klasik mantık felsefenin bir kolu olmaktan kurtulamamıştır. Mantığın bağımsızl ı k yoluna girmesi, başlangıçta belirtti ğimiz gibi, XIX. asrın iknici yarı sı nda başlamıştır. Biz bu kitapta, klasik mant ığın konuların ı i şlerken İslam mantıkcılarının anlamını esas almakla beraber, klasik Bat ı mantıkçılarının eserlerini de göz

14


önünde tutup, gerek İslam dünyasında gerek Batıda klasik mantığın nasıl işlendiğini belirtmeye çal ışacağız. Mantıklı düşünme kendisini akılyürütmede gösterir. Aristo akılyürütme şekillerinden dedüksiyona önem vermiş, onun da en mükemmel şekli olan kıyası esas almıştı. Q halde klasik mantık için asıl amaç kıyasın incelerimesidir. Kavram ve önermelerin ele al ınması kıyasın incelenmesi için zorunlu hazırlıktır. Beş sanat kıyasın uygulanma yefidir.

15


BIRINCI BÖLÜM

KAVRAM VE TERIM KAVRAMİN TANİMİ Kavram bir objenin zihindeki tasavvurudur. Buna fikir (id'e) de diyebiliriz. Aristo için kavram "objenin tanımının bir kelime ile ifadesidir' 29. Burada objenin tasdik veya inkar ı yoktur: Kavram dille ifade edilirse mantıkda buna terim denilir. DELÂLET (ddnotation): Terim'in, kavram ın bir ifadesi olduğunu söylemistik. Biz kavramlar ı bazı işaretlerle ifade ederiz. İşaretler ya sözlü veya sözsüz olur. Bütün ifade şekilleri mantığı ilgilendirmez, kavram ın hangi şeklinin mantığı ilgilendirdiğini belirtmek için, çe şitli ifade şekillerini görelim. Islam mantıkçıları bunları delâlet başlığı altında incelerler. "Delâlet bir şeydir ki onu anlamaktan ba şka bir şeyi anlamak laz ım gelir"", sözlü veya sözsüz olur. Bunlar da "tabii", "akli" ve "vaz'i" diye üçer üçer ayrılarak delâletin alt ı şekli meydana gelir. 29 TRICOT, TraW de Logique Formelle, s. 52. 30 ISMAIL HAKKI (Izmirli), Miyar'uPUlam, s. 11; RAŞİT, Mizan'ul-Makal s. 8.

16


1 — Sözlü tabii delâlet: Oh, off, nidalarının bir ağrıya delâleti gibi. 2 — Sözlü aklı delâlet: işitilen bir sözüm onu söyleyen adama delâleti gibi. 3 — Sözlü vazIdelâlet: İnsan teriminin konu şan hayvana delâleti gibi: 4 — Sözsüz tabii delâlet: Hasm ını gören bir ki şinin yüz ifadesinin de ğişmesi gibi. 5 Sözsüz aklî delâlet: Duman ın ateşe delâleti gibi. 6 — Sözsüz vaz'l : Çizgilerin, i şaretlerin delâletleri gibi. Bunlardan mant ığı ilgilendiren sözlü vaz'i delâlettir. Sözün klasik mantık için nekadar önemli olduğunu mantığın tanımı bahsinde görmüştük. Klasik mantığı ilgilendiren delâletin sözlü olmas ı tabiidir. Sözlü tabii ve sözlü akli delâletlerin mant ığı ilgilendirmemeleri açıktır. Sözlü tabii delâletler, belirsizdir. İnsanın herhangi bir feryad', bir ç ığlığı onun bir ruh haline delâlet etse de, her zaman ayn ı şeyi ifade etmez. Meselâ bir "Ah..." sözü, ruhsal bir s ıkıntıyı, organik bir acıyı, bir hiddeti ifade edebilir. Bunlarm belirsizli ği yanında parça parça olu şları da onların mantık dışmda bulunmalarının bir sebebidir. Yani böyle bir sözü başka sözlerle birle ştirip hükümler, ak ılyürütmeler yapmak imkânsadır. Sözlü akli denen delâlete gelince, burada, sözde kullanılan kelimelerin anlamları bahis konusu değildir. Bunlar bir nevi ça ğrışım vasıtalarıdır. Bir konuşmayı işitmekle, konuşan' görmeden; kime ait olduğunu bilmeye yarıyan bu konuşmadaki söz değil ses rol oynar. 17


Sözlü vaz'i delâlette esas olan sözdür. Bu sözler anlamlıdır, objeleri ifade ederler. İşte klasik mantığın konu olarak aldığı kavramların delâletleri bu soydur. KAVRAMIN ÖZELL İĞİ Kavramla hayali birbirinden ay ırmak gerekir. Hayal daima özeldir, belli bir objenin tasavvurudur, hayalde niteliğin rolü büyüktür. Kavram ise geneldir, objenin şu veya bu niteli ğini taşımaz. At hayali ile at kavram ını karşılaştıralım: At hayali, rengi, şekli ve duruşu ile belli bir at ın, onu görür gibi zihinde canlandırılmasıdır. At kavram ı ise belli bir at ı ifade etmez, bütün atlar onun içerisine girer. Görülüyor ki kavram genel bir fikirdir. KAVRAM ÇEŞITLERI a- Tek tek ele al ınınca: Tilmel, tekil ve tikel kavramlar: Eğer kavram bir sınıfın tümüne delâlet ediyorsa tümel ,bir s ınıfın bir ferdine delâlet ediycrsa tekil kavram denilir. Meselâ, şehir, tümel; Ankara, tekil'dir. Kavramlar ı!' bizzat kendileri yal ın olarak ele al ındığı zaman, böylece ya tümel veya tekil olur. E ğer kavram yal ın olarak değil de, bir önermede, konu olarak al ındığı zaman, tümel ve tekilden ba şka bir de tikel olur. Tikel kavramlar, bir sınıfın bir kısmına delâlet eder, baz ı insanlar, bazı şehirler gibi... Soyut ve somut kavramlar. Eğer kavram bir nesneye veya bir varl ığa delâlet ediyorsa somuttur. insan, filozof, beyaz... gibi. Eğer kavram bir olu ş tarzını ifade ediyorsa soyuttur, insanl ık, beyazl ık gibi. Soyut ve somut kavramlar ın başka bir tan ımı : "somut kavramlar, zihne, zihinin tayinetti ği bir ko18


nu içinde, bir şekil (forme) takdimederler (presenter). İnsan ve beyaz kavramlar ının durumu böyledir. Soyut kavramlar ise konusuz olarak bir şekil takdim ederler. İnsanlık, beyazlık kavramlarında olduğu gibi. Soyut kavramlar bir konudan soyutla ştırılarak elde edilmi şlerdir". Kollektif (collectif) ve distribütif (distributif) kavramlar: Bir fertler grubunda gerçekle şen kavramlar

kollektif kavrarnlardır (meclis, ordu, sendika gibi), Distribütif kavramlar da bir gruba delâlet ederler, fakat bunlar, grupta değil de fertte gerçekle şirler (insan, asker i şçi v.s. gibi). Fertte ve grupta gerçekle şmenin ne demek olduğunu açıklamak için bir misal verelim. Bir i şçi sendikasına dahil olan bir i şçi için bu sendikadır diyemeyiz. Fakat i şçi grubuna dahil olan birisi için bu işçidir diyebiliriz. Sendika kavramı , kendisini meydana getiren fertlerin herhangibirisinde gerçekleşemiyor. Fakat i şçi kavram ı, kendisini teşkil eden fertlerin herbirinde gerçekle şir. Müsbet (positif) ve menfi ( ıı gatif) kavramlar:

İngiliz mantıkçısı De Morgan'a göre her kavram bir müsbet bir de menfi anlam taşır. Mesela "insan"' kavramı Ahmet için müsbet olarak do ğrudur (Ahmet insandır); at için ise menfi olarak doğrudur (at insan olmayanchr ) böylece "insan" kavramı müsbet, insan -olmayan kavram ı menfidir. Müsbet ve menfi kavram fikri bütün varl ığı kaplar. De Morgan müsbet kavramları büyük harflerle menfi kavramlar ı küçük harflerle gös.teriyor. Mesela X = insana x = insan olmayand ır. Böylece X + x = bütün varl ıklar". -

s. 45. 31 JACQUES MARITAIN, Eliments de Philosophie 32 LOUIS LIARD, Les Logiciens Anglais Contemporains, s. 73 vdd. J. TRICOT, Traitts de- Logique Formelle, s. 32.

19


Bu şekilde alman kavram çifti birbirinin çeli şiği (nakizi) olur. İnsan, insan-olmayanın ; insan-olmayan, insanın çelişiğidir. Ileride göreceğimiz gibi önermelerin çelişikliği farklı bir aniamdadır.

b- Birbiri ile ili şkileri bak ımından: Bir kavram başka bir kavrama yüklendi ğinde, yüklenen kavram, yüklendi ği kavrama olan nisbeti bakımından ya özsel (zatf) veya ilintisel (arızf) olur. Bir kavram yüklem olarak herhangi bir şeye yüklendiği zaman, yüklenen kavram, o şeyin özüntin dışında değilse, yani yüklenilenin varlığı yüklenene bağlı ise, yüklenen kavrama özsel denilir. Mesela, insan akıllı bir hayvandır önermesinde, insan kavramına "akıllı hayvan" kavramı yüklenmiştir. İnsanın insan olması onun akıllı hayvan olmas ına bağlıdır. O halde, "akıllı hayvan" kavram ı, "insan" kavramına nisbetle özseldir. E ğer yüklenen kavram, yüklendi ği şeyin özüne dahil de ğil ise, yani yüklenen kavram ortadan kald ırıl ınca yüklenilen ortadan kalkm ıyorsa yüklenen kavrama yüklenilene nisbetle ilintisel denilir. Mesela İnsan gülücüdür, önermesinde, gülücülük insanın özüne dahil olmadığından, gülücü kavram ı insan'a nisbetle ilintiseldir. KAVRAMLARIN ÇEŞITLI DELALETLER İ a — Nelik, gerçeklik, kimlik: Tümel bir kavram ın yalnız zihindeki fertleri dikkate alınırsa, nelik (mahiyet); e ğer zihin dışındaki fertleri dikkate al ınırsa gerçeklik (hakikat) denilir. Zihin dışında fertleri ister bulunsun ister bulunmas ın 20


her kavramın neliği vard ır. Fakat zihin dışında objesi bulunmayan kavramların. gerçekli ği yoktur. Mesela, "insan" kavramının hem neliği hem gerçekli ği vardır. Çünki insan denince zihinde onu karşılayacak bir "tasavvur" bulunduğu gibi insan kavramının zıhrıin dışında delâlet etti ği fertler de mevcuttur. Halbuki, masallarda geçen "anka ku şu" kavramin ın, neliği vardır fakat gerçekli ği yoktur. Çünkü anka ku şu denince zihinde onu karşılayacak bir anlam vard ır. Fakat zihin dışında anka kuşunun delâlet edece ği bir obje yoktur. Eğer gerçekli ği olan bir kavram ı yani bu kavramın' delâlet etti ği gerçekliklerden birisini belirtirsek, başka deyimle, onu nitelikleri ile ortaya koyupta diğerlerinden ayırırsak, bu gerçekli ğe de kimlik (hüviyet) denilir. b

içlem, kaplam:

Bir kavram, ya içine ald ığı fertlere delâlet eder, mesela insan kavram ı , Ali, Veli, Ayşe v.s. gibi fertlere delalet eder ki bu fertlere o kavram ı n kaplam ı (şumul-extension) denir; veya o fertlerin ortak nitelikleri, özellikleri ve karakterlerine delâlet eder, mesela Ali, Veli gibi fertleri insan k ılan onlardaki duygululuk, hareketlilik, akhl ılık gibi vasıflard ır. İşte bu vasıflar da insan kavram ın ı n içlemi (tazammuncomprehension) denilir. Bu iki nitelik birbirine kar şıt olarak de ği şirler, yani kaplam çoğal ınca içIem;azal ır, içlem çoğalınca kaplam azalır. Meselâ, kavak kavram ından ağaç kav ramına geçerken kaplam artar, içlem azal ır. Ağaç kavramtnın kaplam ı daha geni ştir. Çünkü. A ğaç kav21.


Tonu içine kavaktan başka çam, çmar. vs gibi bütün ağaçlar girer. Kavak a ğacının da içlemi ağaçtan fazladır. Çünkü ağaç kavramı kavak kavramm ın bütün özelliklerini içine almaz, ağaç kavramının özellikleri bütün ağaçlarda mü şterek olan özelliklerdir.

‘< KAVRAMLAR ARASI İLIŞKILER İ ki kavram aras ında dört türlü ili şki olabilir: E ş itlik (müsavat), Ayr ı kl ı k (mübavenet), tamgiri ş imlik (umum ve husus mutlak), ve eksik - giri ş imlik (umum ve h,usus min vech). Eğer iki kavram ın herbiri di ğerinin bütün fertleı ini, karşılarsa aralarında e şitlik vardır denir: Konuşan ile gülen gibi. İki kavramdan herbiri di ğerinin hiçbir ferdini içine almazsa ayr ıklık vardır denir, insanla at gibi. İ kisinden yalnız biri di ğerinin bütün fertlerini içine al ırsa aralar ında tam-giri şimlik vardır denir, insan ile hayvan gibi. E ğer iki kavramdan her biri diğerinin baz ı fertlerini içine al ırsa aralarında eksik - giri şimlik vard ır denir, memeli ile bal ık gibi.

Bu dört ili şkiyi şekillerle gösterelim: 1 - Eşitlik

O 22

KONUŞAN GULEN

Konuşan ve gülen kavramlarının ikisi de insana has vasıflardır. Her konuşan gülendir ve her gülen konu şand ır.


2 — Ayrıklik İ nsan, kavram ının hiçbir ferdi at kavram ı içine, at kavramınınhiçbir ferdi insan kavramının içine girmez. Yani hiçbir at insan de ğildir ve hiçbir insan at de ğildir. 3 — Tam-giri şimlik İnsan kavram ı içine giren bütün fertler hayvan kavram ı içine girer ama, hayvan kavram ı içine giren bütün fertler insan kavram ı 'içine girmez. Yani bütün insanlar hayvand ır ama, baz ı hayvanlar insandır. 4 -- Eksik - giri şimlik Memeli kavramının baz ı fertleri bal ık kavramı içine bal ık kavram ının da bazı fertleri Memeli kavramtiçine girer. Yani baz ı memeliler balıktır. baz ı bal ıklar mernelidir. 23


BEŞ TÜMEL

Porphyrios (233-304) Aristo'nun mant ık kitaplarma giriş olarak İsagoji adı altında bir kitap yazmış, burada, cins, tür (nevi), ayırım, hassa ve ilinti'den bahsetmi ştir". İsagojiyi ilk defa Ammonios'un, mantık kitapları arasında saydığını ve İbni Sina'dan sonra İslâm mantıkcılarının bu fikri benimsedilderini önceden söylemi ştik. Beş tümelln kolayca anla şılabilmesi için Porphyrios Ağacı denen şu şemayı göz önünde bulundurmak faydal ı olur. Cevher Cismi olmayan Cismi olan Cansız I Duygusuz

Canlı I

Duygulu (hayvan-

animal) Akılsız

Akıllı (insan)

33 Beş tümelden ilk defa bahseden Porphyrios degildir. Aristo da bunları ele alır, fakat ilk defa Porphyrios bunları açık bir şekilde incelemistir.

24


ir6,;zdie

Cins: Porhyrios cinsi şöyle tan ımlıyor: "Birtçk varlığa nisbetle herhangi bir tarzda bulunan fertler topluluğudur". Ba şka deyimle "altında türlerin s ıralandığı şeydir" 34. islam mant ıkcılarının tanımı daha açıktır:' "Cins gerçeklikleri (hakikat) çe şitli olanlardan, bunlar nedir, diye sorulunca verilen cevapt ır."". Mesela insan, at kuş... nedir ? denilince verilecek cevap hayvandır olacaktır. Hayvan bir cinsin ifadesidir 36. Verilen tanımlar cinsin kaplam ı dikkate al ınarak yapıltnıstır. içlem açısı ndan da cinsin tan ımı yapılabilir: "Cins bir vas ıflar yığınıdır". Aristo'nun tarum ı da içlem açısındandır. "Cins'bir çok türde ortak olan ve cevher kategorisinde onlara yüklenebilen şeydit"". Cinsin çe şitleri: Uzak cins, yak ın cins diye ikiye ayrılır. Bir tür'ün hemen üstünde bulunan cinse yakın diğerlerine uzak cins denilir. Yukar ıdaki şemada, insan türünün yak ın cinsi hayvan, uzak cinsleri ise, canl ı , cismi olan ve cevherdir. Cinsin' dereceleri: En üstte bulunan cinse üstün cins, alt ında başka cins buluninayana a şa ğı cins, her ikisi arasında bulunanlara da. orta cins denilir. Yine ayn ı şemada, cevher, üstün cins; hayvan, a şağı cins; diğerleri orta cinsdir. 34 PORPHYRIOS, İsagoji, H.R. Atademir tercümesi, s. 30. 35 AHMET CEVDET, Miyar-t Sedad, s. 15, 1. HAKKI Miyar-ulUltım, s. 21; Ö. FEVZI Miyar- ı Ulunt s. 18, AHMET HIFZI, Kısm- ı Tasavvurat. 33. 36 Dilimizde, frans ızcadaki "animal" ile "be^te" yalnız hayvan kelimesi ile karşılandığı için, yanlış anlaşılmaya sebeb oluyor. Burada ve bundan sonra bu kitapta kullanılacak hayvan kelimesi animal karşılığıdır. s. 66. 37 J..TRICOT,

25


Tür: Gerçekliklert ayn ı olan birçok şeye bunlar nedir diye sorulunca verilecek cevapt ır. Meselâ Ali, Ahmet, Fatma NS... nedir? diye sorulunca insand ır. denilir. İşte insan bir türdür. Porhyrios'un tan ımı : "Tür, cins altında sıralanan ve cinsin öz bakimmdan kendisine yüklendi ği şeydir". Ahmet Cevdet de şöyle tanımlıyor: "bir gerçekli ğin ayn ı olan özel tümel (kiildir". li i Tür'ün çe şitleri: Özel tür ve göreli tür diye ikiye ayrılır. Özel tür (bazan buna gerçek tür de denilir) tür olmakla cins olmayan yani art ık türlere bölünmeyen tür'e denir. Tür olmakla cins de olabiline de göreli tür denir. Yukarıdaki şemada insan özel türdür. Çünkü altında başka tür yoktur. Canl ı ise göreli bir türdür. -

Ayı r ı m (fasıl): Ayırım, cins içinde türü gösteren karakter veya karakterler toplam ıdır. Ayırımın izalunda Port Royal mant ığı daha açıktır. İki türlü bir cins düşünelim, her türün cinste bulunmayan baz ı şeyleri ihtiva etmesi zorunludur. Aksi takdirde yaln ız cins vardır. Yani türlerin ihtiva etti ğini cins de ederse, cins ve tür ayırımı yapılmaz. Böylece cinsten farkl ı olarak her türün ihtiva etti ği birinci esas, vas ıf ayırimıdır. Her türün kendisine has ay ırımlar' vardır. Meselâ, cisim ve ruh, cevher'in iki türüdür. Cismin öyle bir şey ihtiva etmesi gerekir ki cevherde olmas ın, ruhun da öyle. Cisimde birinci olarak gördü ğümüz bu ayrı vasıf, yayılım (etendu)dir, ruhunki ise dOşüncedir". Öyle ise cismin ayırımı yayılım, ruhun ayırımı düşüncedir 39 . -

Arrınun çeşitleri : Ayırım uzak ayırım ve yakın ayırım diye ikiye ayrıl ır. Eğer türü yak ın cinsindeki 38 Bilindiği gibi Port-Royal mant ıkçıları Descartes'a gördse ba ğlı39 Logique de Port-Royal, s. 58.

26


ortaklarından ayırıyorsa yakın; uzak cinsindeki ortaklarından ayırıyorsa uzak ayırım denir. Mesela hareket etme, insanin uzak, hayvan ı n yakın ayırı mıd ır. lfslaın mantıkcıları bu üç ttimele özsel tümeller zati) der ve tammlarınt şöyle yaparlar: "nelikler (mahiyet) birisi kendisine e şitdiğeti kendisinden genel olmak üzere iki "diz"den meydana. gelmi ştir. İşte neliğe tür, genel cüz'üne cins, e şit cüz'üne ayırım denir. Mesela, insan neli ği (inahiyeti) hayVan ile konuşan (nattk) dan meydana gelmiştir. Burada, hayvan cins, insan tür, kcnu şan ayırınıdır''. Hassa: Hassa bir türe ait olan ve zorunlu olarak ayırı ma bağlı bulunan vasıftır. Porphyrios'a göre dört türlü hassa olur'". 1 — Türün baz ı fertlerine ait olan.hassa. Mesela hekimlik insan ın hassasıdır ve bazı fertlerine aittir. 2 — Türün bütün fertlerine ait olan hassa. Mesela, iki ayakl ı olma insanın bütün fertlerine ait olan hassas ıdır. 3 — Türün fertlerine belli bir anda ait olan hassa. Mesela insan ın ihtiyarlay ınca saçlarının ağarması gibi. 4 — Türilıt bütün fertlerine ait olmakla beraber daimi de ğildir. Mesela insan için gülme bu tip hassad ır. İ linti : Aristo ilintiyi şöyle tanımlıyor: "ilinti ne tanım ne hassa, ne de cins olmay ıp nesneye ait olan şeydir; veya hangisi olursa olsun bittek ve ayn ı şeye ait olabilen veya ait olmayan şeydir, söz gelimi oturmu ş olmak aynı bir varlığa ait olabildiği gibi ak da böyledir, çünki hiçbir şey aynı nesneyi kah ak kah ak-olmayan olmaktan al ıkoyamaz"42. Bu şu demek40 AHMET CEVDET, Miyar-t Sedad, s. 11. 41 PORPHYRİOS, ayni esr. s. 46 vd.

27


tir : İlintinin ait oldu ğu şeyin varlığı ilintiye bağlı değildir. İlintinin çe şitleri : Ayrılabilen ve ayrılmıyan ilinti olmak üzere iki tip ilinti vard ır. İnsan için uyumak ayrılamıyan bir ilinti, Habe şistanlı veya karga için kara olmak ayrılabilen ilintidir. Hernekadar Habeşistanlı ve karga için karal ık aynlmazsa da, onların varlığı kara olmaya bağlı değildir. Konu yok olmadan, rengini kaybetmi ş bir Habeşistanli veya karga tasarlanabilir. Bu iki tümelin tan ımlarında da İslam mantıkçılannın tanımlar' daha açıktır. İslam mantıkçıları , hassa ile ilintiye ilintisel tümel (külli i ânzi) deyip şöyle tanımlarlar : "Bir türe bir tak ım Sıfatlar ilinti olur. Bu sıfatlar eğer bir türe ait ise hassa, çe şitli türlere mahsus ise ilinti denilir" 43. Mesela gülmek insan ın hassası, uyumak ilintisidir. Çünki gülmek vasf ı yaln ız insan türüne hasdır, uyumak ise bütün hayvanlara has bir ırnteliktir. -

KATEGORİLER Kategori kelimesi Aristo'ya göre yüklemi gösterir. Vaı ligin yahut bir konuya yüklenen yüklemin çeşitli sınıflandır. En geniş anlamı ile alınırsa kategorilerin sayısı sınırsızdır. Fakat felsefede daima belli sayıda kategoriden bahsedilir. Bunlar temel yüklemler, daha doğrusu temel kavramlardır. Aristo, Organ on'un birinci kitabını bunlara ayırmıştır. Aristo'cu geleneğe uyarak mantıkçılarm çoğu bunları en genel kavramlar diye ele al ırlar. 42 ARİSTO, Organon V, Topikler, H.R. Atademir tere., s. 43 AHMET CEVDET, ayn. esr. s. 12.

28


Kategorilerin mantığın mı yoksa ba şka bir disiplinin mi içine girdiği münakaşa konusu olmu ştur. Ali Sedad, kategorilerin mantığı değil de metafiziği ilgilendirdiğini, İslam dü şünürlerinden mant ığa hücum edenleıı in, mantığın bu bölümünü hedef ald ıklarını , bu sebeble, sonra gelen mantıkçıların bu bölümü mantık kitaplarından çıkard ıkların ı söylüyor". Höffding'e göre ise, kategoriler teorisi, psikoloji ile bilgi teorisi arasında bulunmaktad ır45. Kategorilerin en genel kavramlar olarak telâkki edilmesi, çok defa onların klasik, mantık içinde incelenmesini gerekli k ılmıştır. Aristo'ya göre, on kategori vard ı' : Cevher, nicelik, nitelik, görelik, zaman, yer, durum, sahip olma, etki ve edilgi. Aristo için kategoriler varl ığın genel cinsleridir. Birbirlerine irca edilemezler. Bunlardan hiçbirisi kendi kendine birşeyi ne inkâr ve ne de tasdik ederler. Tasdik ve inkâr ancak bunlar aras ındaki bir bağlantı ile olur. Bunlar tasdik ve inkâr etmediklerine göre, -doğru ve yanl ış da değillerdir. Cevher (Substance): Özü ile kaim olan şeydir. Vaı ligin' devam ettirmek için ba şka bit şeye ihtiyacı yoktur. Mesela ta ş vasıflarından ayrı olarak kendi başına bir cevherdir. Onun rengi, şekli, ağırlığı vs. ilintileridir. Çe şitli ta şlarda bu vasıflar farkl ı oldukları halde, hepsinde mü şterek birşey vard ır ki, o da onun taş olmasıdır. İşte bu, taşı ta ş kılan onun cevheridir. Cevher, azal ıp çoğalmaya elveri şli değildir. Daha az insan, daha çok insan veya daha az ta ş ve daha çok 44 ALİ SEDAD, Mizamel-Ukâ1 s. 4-5 45 HOFFDING, La Penstse Humaine, s. 130.

29


taş olamaz. Cevh,.-rlerin kar şıtları da bulunmaz. insan ın, taşın, atın karşıtları yoktur. Fakat kar şıtları kabul ederler, so ğuk olan, bir de ğişmeyle sıcak olabilir, siyah birşey beyaz olabilir. Bu de ğişmelerde cevher hep ayn ı kal ır. Nicelik (QuantiM): Kaç, nice sorularının cevabıd ır. Sürekli ve süreksiz olmak üzere ikiye ay ıllır. Süreksiz, aritmeti ğin konusu olan sayıdır. Sürekli. ise geometrinin konusu olan mekan ile fizi ğin konusu olan zamand ır. Sayılar arasında müşterek bir s ınır düşünülemez. O halde süreksiz bir niceliktir. Çizgi ise süreklidir, çünkü bölümleri birbirine dokunan müşterek bir s ınır düşünmek mümkündür, bu noktadır. Düzeyler aras ındaki müşterek sınır ise çizgidir. Niceliklerin kar şıtları yoktur. Be ş metre uzunun zıddı bulunmaz. Ço ğun aza, büyüğiin küçüğe karşıt oldukları düşünülebilir ama, bu, niceli ğin değil, göreliğin zıtlığıdır. Niceliklerde azl ık ve çokluk da olmaz. Niceliğin kendisine has karakteri, e şitlik ve eşitsizlik yüklenebilmesidir. Bir şeklin bir şekle eşit olduğu veya olmadığı , bir sayının bir sayıya eşit olduğu veya olmadığı söylenebilir. Nitelik (Qualite‘): Nitelik, kenndisi ile bir şeyin nasıl olduğu söylenen terime denir. Nas ıl sorusuna verilen cevapt ır. Çeşitleri: 1 — Hal bildi ı en nitelikler: Fazilet, adalet, itidal gibi. 2 — Meyil ifade eden nitelikler: Bunlar ın birincilerden fark ı, kolayca değişebilmeleridir. Mesela, hastalık, soğukluk, sıcakl ık gibi, insanın bunlara temayü30


lü olabilir. S ıcakkeıı soğuk, sağ lamken hasta kolayca olunabilir. 3 — Duyu nitelikleri: Tatl ı lık, ac ıl ık, renkler, kokular, v.s. gibi. 4 — Şekil niteli ği: Bir şeyin e ğriliği, doğruluğu, üç veya dört kö şeli oluşu gibi. Niteliklerin karşıtları olur. Mesela, adalet adaletsizliğin, karalık aklığın karşıtıdır. Azl ık ve çokl ıı k da kabul ederler. Bir şey ba şka birşeyden daha az veya daha çok ak olabilir. Fakat şekil nitelikleri *okluk ve azl ık kabul etmezler. Görelik (Relation) : Bütün varl ığı başka şeylere ba ğl ı olana denir. Mesela, en büyük, göreli bir kavramdır. Çünki onun en büyük olmas ı -başka birşeye göredir. Duyum, bilim gibi terimler de görelidir. Çünki ancak birşeyin duyumu veya bir şeyin bilimi olur. Bütün göreli kavramlar kar şı l ıkl ıd ır (eorrelatif). Mesela, baba, o ğ ulun babası ; oğ ul, babanın oğludur. Kanatl ı , kanat yüzünden kanatl ı d ı r, kanat ise bir kanatl ını n kanad ıd ı r. Nerede (Ori): Nerede sorusuna cevap olan kategoridir. Bir şeye, bir mekanda bulunmas ıyla ilinti olan haldir. Mesela evde, Ankara'da gibi. Nezaman (Ouand): Ne zaman sorusuna cevap olan kategoridir. Bir şeye, bir zamanda bulunmasıyla ilinti olan haldir. Mesela: Ahmet ne zaman okula başladı ? 1964 y ılı nda, diye verilen cevapta Ahmed'in zamanla ilgili bir hali gösteriliyor. O halde dün, geçen y ıl, gelecek hafta gibi zaman ifadeleri bu kategoriyi gösterir. 31


D lı r u m (Situation): Bir şeyin bazı cüzlerinin diğer cüzltrine veya kendisinin d ışında bulunan şeylere göre ilinti olan halidir. Mesela, ayakta durmak, oturmak, yat ık olmak gibi. Sahip olma (Avoir): Herhangi bir şeye sahip olma, bir şeyin başka bir şeye sahip olmas ı ile ona ilinti olan halidir. Mesela silahl ıdır, şapkası başındadır gibi. Etki (Action): Bir tesir edicinin diğer bir şeye tesir etti ğinde, tesir ediciye ilinti olan haldir. Kesiyor, seviyor, k ırıyor gibi. Ed ilgi (Passion): Bir şeyin başka bir şeyle etkilenmesiyle, ona ilinti olan haldir. Kesiliyor, kırılıyor, seviliyor gibi". Aristo'dan sonra klasik mant ıkçılar kartegoriler teorisinde hep Aristo'yu takip etmi şlerdir. Yukarıda sayd ığımız on kategori gerek bat ıda ve gerek İslam dünyasında yazılan mant ık kitaplarında aynen kabuledilmi ştir. Düş ünce tarihinde, kategoriler meselesi Aristo'dan farkl ı şekilde de ele al ınmıştır. Aristo'dan sonra en büyük kategoriler nazariyecisi olarak Kant' ı görürüz. Kant'a göre kategoriler 47 Kant'a göre kategoriler müdrikenin a priori kal ıplarıdı r. Kantın kategoriler anlay ışı ile Aristo'nunki çok farklıdır. Aristo'ya göre kategoriler varl ığa aittir. Kant' 46 Kategoriler için geni ş bilgi bak. ARİSTO, Organon I, Kategoriler.

47 KANT, Critique de la Raison Pure, Tremesaygues et Pacaud fran. tere. s. 94.

32


da ise kategoriler ziline aittir; bunlar zihinde tecrübeden önce mevcuttur ve bilgi ancak bunlar vastasiyle elde edilir. Dışardan bana gelen intibalar, ancak zihnimdeki bu kalıplardan geçtikten sonra bilgi haline gelirler. Kant'a göre kategoriler, nicelik, nitelik, görelik ve modalite olmak üzere dörde ayr ılır. Bunlar da aralarında üçer üçer bölünerek oniki kategori elde edilmiş olur ki şunlardır: Nicelik

Birlik (unitd) Çokluk (pluralitd). Tümlük (totalit

Nitelik

Gerçeklik (realitd) Olumsuzluk (negation) Sinirlilik (limitation) Cevher ve ilinti (substance et accident)

Görelik

Nedensellik ve bağımlılık (causalite et dependance)

Ortaklık veya kar şılıklı eylem (Communaute3 ou action reciproque)

İmUn - imkânsızlık (possibilitdimpossibilitd)

Modalite

Varolma - Varolmama (existence-non-existence)

Zorunluluk - Olumsallık (necessite - contingence)

Kant'dan ba şka Yeniçağda kategoriler teoricisi olarak, Renouvier ve Höffding'in adlar ını sayabiliriz. 33


KAVRAM TARTIŞMASI Kavramlann gerçekli ği meselesi, Hıristiyan Ortaçağında, geniş tartışmalara konu olmu ş ; üç görü ş ortaya çıkmiştır: Adcılık (nominalisme), gerçekcilik (tyL. alisme) ve kavramcılık (conceptualisme). •

Adc ıl ık (nominalisme): Bu görü şe göre genel fikirler yoktur; ancak i şaretler, adlar vard ır. Kavramların gerçekliği olmaz. İlkçağda Antistenes diyordu ki: "bir at görüyorum atl ık değil Stoac ılar da Antistenes'in fikrine kat ıldılar. Bunlara göre de yaln ız ferdin gerçekli ği vardır. Epicurcüler daha ileri giderek kavramlar yalnız sesten ibarettir, dediler. Ortaça ğda Roscelin (XI. as ır) ve Guillaume d'Occam (Ö.M. 1350) adcılığı savundular. Roscelin cins ve türlerin ancak birer kelimeden ibaret olduğunu söyledi. Yeniça ğ felsefesinde de adc ılık taraftar ı olanlar ı görüyoruz. Mesela, Stuart Mill dü şüncenin konusu asla at, üçgen değil fakat bu at bu üçgendir diyordu. Gerçekçilik (Rdalisme ): Bu teoriye göre, tümeller, temsil ettikleri, şeylerden ayr ı olarak bir gerçekliğe sahiptirler. Porphyrios (233-304), Saint Anselme (1033-1109), Guillaurrie de Cpampeaux (Ö. 1121) tümellerin, özellerden ayr ı olarak "gerçekliklerinin mevcut olduğu tikrinde idiler. Bossuet (1627-1704) aktüel gerçekliğin var olduğunu farzeder, bu gerçeklik, hakim olduğu tekili de temsil eder ve ona tümellik ve değişmezlik verir. Kav ra rnc ı l ı k (conceptualisme): Tümellerin, fertlerde mevcut olmakla beraber, zihinde varl ıklarını kabuleden görü ştür. Tümeller bir soyutlama ile zihnin çalışması sonucunda elde edilmi şlerdir. Ortaça ğda 34


Abelard (1097-1142) bu fikri temsil etmi ştir. Yeniçağuı başında Port-Royal mant ıkçıları da kavramcılığı savunmuşlardır. Arnauld diyordu ki "Mevcut olan herşey tekildir. Bununla beraber, soyutlama yolu ile türnel fikirleri te şkil ederiz ki bunlar birçok şeyi temsil ederler".

35


İKINCI BÖLÜM.

TANIM VE BÖLME I — TAN1M / Aristo'ya göre tan ım özün araştırılmasıdır. Şöyle de tanımlanır: Tanım bir kavramın karakteristik içlemini tayin eden zihin i şlemlerine denir. Genellikle klasik mant ıkçılar tanımı ikiye ayırırlar. Batı mantıkcılarının "definition" ve "d6cription", İslam mantıkcılarının "had" ve "resm" diye adlandırdıkları tanımlardan birincisi öze, ikincisi ilintiye aittir. Öze ait olan daha do ğru bir tanımdır. Kavramın yerini açıkca belirtip di ğerlerinden tamamen -ayırır. İlintiye ait olan ise, bir şey hakkında, onun hassalar ı , nitelikleri ile ilgili olarak bazı bilgiler verir. Birinciye özsel tan ım, ikinciye ilintisel tan ı m diyeceğiz. İslam mantıkçıları bunları tam ve eksik diye ikişer ikişer ayırarak tan ımın dört şeklini ortaya korlar. Bu dört tanım şeklinin açıklanması Beş Türnele göre olur. Beş Tümele göre tan ım çeşitleri:

1 — Tam özsel tan ı m ( Hadd 1 tam): Bir şeyin yakın cinsi ile yakın ayırımından yapılan tanımdır. Insan ı konuşan hayvanla tan ım gibi. Hayvan insanın yakın' cinsi, konuşma ise yakın ayırımıdır. -

36


2 — Eksik özsel tanem (Hadd-ı nakıs): Bir şeyin uzak cinsi ile yakın ayırımından yapılan tanımdır. İnsan konuşan cisimdir dersek, insanın eksik özsel tanımını yapmış oluruz. 3 — Tam ilintisel tan ı m (Resm-i tam): Bir şeyin yakın cinsi ile hassasından yapılan tanımdır. Insanı, gülücü bir hayvand ır diye tanımlamak gibi. 4 — Eksik ilintisel tan ı m (Resm-i nak ıs): Bir şeyin ilintileri ile veya uzak cinsi ile ilintisinden yapılan tanımına denilir. İnsan uyuyandır veya insan uyuyan cisimdir diye yap ılan tan ımlar eksik ilintisel tan ımlardır. Görülüyor ki tanı= bu dört şeklini açıklarken, islâm mantıkçıları Beş Tümel'i esas almışlardır. Kavramlar cins ve tür ili şkilerine göre s ıralandığında, herhangi bir kavramın tan ımı , onun yerini belirterek diğerlerinden ay ırmakla oluyor. Bir kavram ın yerini belirtirken göz önüne al ınan Porphyrios A ğacıdır. Tanımlanana göre tan ım çeşitleri: Aristo İkinci Analitikler'de "mademki tan ım yapmak ya nesnelerin ne oldu ğunu ya da ad ının ne ifade etti ğini göstermektir..."" diyor... Lalande, Aristo'nun bu i şareti üzerine daha sonra gelen klasik mant ıkçıların, tan ımı, nesnelerin tan ımı yahut gerçek (rMehakiki) tan ım ve kelimelerin tan ımı yahut adsal (nonlinale-ismt) tanım diye ikiye bölüp incelediklerini söylüyor'". Lalande' ın Aristo'ya dayad ığı tanımın 48 ARİSTO, Organon IV, Ikinci Analitikler (H.R. Atademir tere.) s. 123. 49 A. LALANDE, Vocabulaire Technique et Critique de la Philosophie, DUinition mad.

37


bu iki ayırımını mantıkçılar farkl ı şekillerde ifade etmişlerdir. İslam mantıkçılarının ayırımı, adeta farkl ı varlık sahaları dikkate alınarak yapılmış gibidir. "hakiki tarif" dedikleri, nesnelerin tan ımı, dışta varlığı (vücuda) bilinen bir neliğin (mahiyetin) tanımıdır, diye açıklarur. Mesela: insanın gerek özsel ve gerek ilintisel tanımları böyle bir tanımdır. Adsal tanımsa şu şekilde ifade ediliyor: Bir isimden anla şılan anlamı, dıştaki varlığı ile ilgilenmeksizin ke şif ve izah etmektir. Anka kavrainının tanımı, "ulûmu müdevvenede" konu olan terimlerin tan ımı bu cinsteıı tanımlardır Gelenbevi dışta varlığı belli olmayanların üç türlü olabileceğini söyleyerek nelerin tan ımının adsal ta. nım olduğunu açıklıyor'''. 1 — Gerçeklik dünyasında varolan birşeyin (ayan dan birşey) varl ığı bilinmezden önce yap ılan tanımı adsal bir tammdıı . 2 — Bizzat kendisi varolmay ıp fakat varlığı müm kün olan şeyin tanımı da adsal tanımdır. Mesela Anka'nın tanımı böyledir. 3 — Bizzat kendisi varolmad ığı gibi. varolması da mümkün olmayanların tanımı da adsal tanımdır. Mesela zıdların birliği (içtima-i z ıddeyn) nin tanımı gibi. Bu açıklamalardan anlaşıldığı gibi İslam mantıkçılarında hakiki tanım denen nesnelerin tan ımı ile, adsal tanım arasında asıl fark tanımlananın gerçeklik 50 AHMET CEVDET, Miyar-t Sedad s. 32; İ. HAKKI, Miyar'ulUlfim s. 30. '51 GELE/413EV1, Mizan'ul-Burhan (Abdunnafi terc). C.I, s. 147.

38


dünyasında var olup olmamasından ileri geliyor. Eğer tan ımlananın gerçeklik dünyas ında yeri varsa ve biliniyorsa bu tanım gerçek tan ımdır. Tanımlananm gerçeklik dünyasında varl ığı yolda veya gerçeklik dünyasında varolup da: bilinmiyorsa (ki yine yok say ılır) bunun tanımı da adsal tan ımdır. Klasik Batı mantıkçılarının nesnelerin tan ım ı (la definition des choses) ve adsal tan ım -(ia definition nominales ou la ddinition du nom) anlamında İslam mantıkçılarmın an layışından farkl ı bir durum göle çarpar. Port-Royal mant ığında bu ay ırım şöyle yapılıyor: "Zira nesrienin tan ımında, meselâ : İnsan ak ı llı bir hayVandır, zaman hareket ölçüsüdür, gibi tammlarda, tanımlanan insan veya zaman terimlerine, herkesce bilinen fikirleri verilmektedir. Bu fikirlerin içerisinde, akıllı hayvan ve hareket ölçüsü gibi di ğer fikirlerin de bulunduğu iddia edilmektedir. Oysaki adsal tan ımlarda, ancak ses'e dikkat edilir, ondan sonra, bu ses, başka ketimelerle gösterilen bir fikrin,i şareti olduğuna göre tayin edilir..' 52. Goblot'nun ayırı mı ise şöyledir: "Adlar ın tanımları, terimlerin anlamlar ını , ya kelime icat ederek ya eski bir kelimenin müphem ifadesini belirterek, tesbit etmeğe yönelmi ş "conention" lard ır. Burada tan ımı yapılan ad, tan ımla meydana getirilmi ştir. Nesnenin (la chose) tan ımında ise tanımlanan bir veridir. Birşeyin neden ibaret oldu ğunun tan ıtılmas ı söz konusuclur.' 53 52 Logique de,,Port-Royal, s. 88. 53 E. GOBLOT, TraW de Logique, s. 88.

39


Adsal tanımlar tamamen keyfidir. Onu yapana bağlıdır. Franck'ın felsefe sözlüğünde şöyle bir misal veriliyor: Üç kenarlı ve üç açılı şekle daire diyorum, desem, burada daire kelimesinin herkesce kabul ec!ilen anlamını değiştirdiğim için ayıplanabilirirn. Fakat bu kelimeye yeni bir anlam verdiğim için bana itiraz edilemez. Mesele şudur: Adsal tan ımlar bize bağlıdır. Şu kelimeye şu anlamı veriyorum diyebilirim. Bunda doğruluk ve yanlışlık aranmaz. Halbuki gerçek (r6elle)• tanımlarda durum tamamen tersinedir. Nesnelerin taibatını belirtirken nesneye bağlıyımdır. Bu sebeple doğruluk ve yanlışlık bahis konusudur, tanımla tanımlanan arasında uygunluk aranır. Aynı sözlükte gerçek tanımların öze ait, adsal tanımların da ilintiye- ait olduğu belirtiliyor. Bir nesne (la chose) ilintileri ile tammlanırsa, mesela yıldırım, ışık ve gürültü ile tanunlamrsa bu tanım görünüşte gerçektir ama temelde adsal bir tammdır54. Görülüyor ki İslam mantıkçıları ile Batı mantıkçılarının, gerçek ve adsal tammlara verdikleri anlamlar farklıdır. Birinciler, ay ırmada varlık sahalarnu; ikinciler, deyim yerinde ise, tan ımı yapanın tanımı yapılan karşısındaki görüş açısını esas almışlardır. Islam mantıkçılanna göre önerdi olan tan ımı yapılan varlık sahasıdır. Tanımı yapılanın varlığı ya zihin dışındadır; önceden gördü ğümüz gibi böyle bir kavramın bem neliği (mahiyet) hem de gerçekli ği vardır veya tanımı yapılanın varlığı yalnız zihindedir, — yani yalnız neliği vardır —. Birincilerin tan ımma gerçek tanım, ikincilerin tanımma da adsal tan ım den i lir. 54 FRANCk, Dictionaire Des Sciences Philosophignes, Definition maddesi.

40


Klasik Batı mantıkçılarına göre ise, bir nesnenin tabiatını belirtmek için yap ılan tanım gerçek tan ımd ır. Nesnenin tabiat] bize ba ğlı olmadığı için gerçek tan ım keyfi olmaz. Tanımın tanımlanana uymas ı gerekir. Adsal tan ım ise, tan ımı yapana bağlıdır. O halde keyfidir (arbitraire), bir adın anlamını açıklamaktan. ibarettir. Batı mantıkçl'armın adsal dedikleri tan ım İslam mantikçılaı ının "lafzi" dedikleri tan ıma yakındır". Tanımın Şartları : 1 — Tanım tam olmalıdır. Eski mantıkçı ları mız bunu ş u formülle ifade ediyorlard ı : "Tarifefradm ı cami ağyarını mâni olmandır". Yani tanımı yapılanın bütün fertleri tan ımı!' içine girmeli, o s ın ıfa dahil olmayanlar dışaı da bı rakılmalıdır. Bat ı mantıkçıları da aynı fikri şu latince cütnle ile ifade ediycrlard ı : "Conveniat Loto definito et soli definito" yani tan ı m, tan ı mı yapılanın tümüne ve yaln ı z ona uygun olmal ıd ıı 57. 2 — Bir şeyi kendisinden daha müphem bir şeytanımlamamalıdır. Yani bir tan ının", anlam ı açık kelimelerle yap ılması gerekir. 3 — Tanımda kısır-döngü (devr-i batıl - cercle vicieux) bulunmamal ıdır. Yani bir şeyi, bilinmesi kendisine bağl ı ba şka bir şeyle tammlarnamal ıdır. Mesela, hükmü, iki kavram aras ı nda bir bağ kurmakt ır diye tanımlad ıktan sonra, kavram ı hükmün bir bölümüdür diye tan ı mlarsak k ı sı r-döngü olur. 55 "Müphem bir sözü daha aç ık bir sözle tefsir etme ğe lafzi tarif denir." AHMET HIFZI, Ktsm- ı Tasavvurat min Mizan s. 42. 56 İSMAİL HAKKI, s. 31. 57 GOBLOT, Ayn, esr. s. 117; TR İCOT, Ayrı . esr. 91.

41


Tan ımlanamazlar: Herşeyi tanımlamak mümkün de ğildir. Mantıkçılar tan ımı yapılmayanları üç grupta toplam ışlardır. 1 — Tecrübenin doğrudan doğruya velileri tan ımlanamazlar. Duyumlar (renk ses vs.), duygûlar (a şk, kin vs.) bu türdendir. Bilmek, anlamak için bunlar ı doğrudan doğruya idrak etmek gerekir. Anadan do ğma bir köre, k ırmızının ne olduğu hiçbir tan ımla anlatı lamaz. Aşk, kin ve nefret duyguları da böyledir. 2 — Üstün^ cinsler de tan ımlanamazlar. Tanım, tanımı yapılanın cinsi ile yapıl ır. Üstün cinslerin cinsleri olmad ığı için tanımları mümkün olamaz. Bu üstün cinslere kategorHer, en genel kavramlar da denilir. Kategoriler bahsinde bunlar ın tam bir listesinin yapılamad ığını sayı larının filozoftan filozofa söylemi ştik. Mesela, zaman, mekan, birlik, çokluk'un tanı mlar' doğrudan doğruya yapılamaz, ancak bazı soyutla.malarla anla şılabilir. Biz geometrik şekilleri, mesafeye ait ili şkiler vas ıtasiyle tan ımlıyoruz. Mekan ise, mesafeye ait bütün belirtiler ç ıkarıldıktan sonra geriye kalandır diyebiliycruz. 3 — Tan ımın açıklanmasından anlaşı ldığı gibi, tam tan ım, ancak türlerin olur. Çünki ancak türün özü ile tan ı mı yapılabilir. Ohalde fertlerin tam tan ımı yapılamaz. Aristo ancak genelin bilimi olur diyordu. Aristo'ya zıt olarak Stoacılar ve Stuart Mill ise gerçek olan ferttir, ancak ferdin bilimi olur diyorlard ı. Gerçek tan ım bir varl ığın kendine has k arakterlerini saymakt ır. Mill, Aristocu gelene ğe aykırı olarak gerçek varl ık fert olduğuna göfe, ancak fertlerin "tan ımın ın yapılabileceğini iddia ediyordu". 58 Tanunlanamaılar için geni ş bilgi bk. RABIER, Leçons de Philosophie II, s. 188 vd. GOBLOT, Traite de Logique s. 177 vd.

42


II — BÖLME Bölme tanımla ilgilidir. Tıpkı tanımda olduğu gibi bunda da bir belirtme vard ır. Tanımın tarnamlayıcısı durumundadır. Tanım, tammlananın daha çok içlemi ile ilgilidir. Bölme ise bölünenin kaplam ı ile ilgilidir. Bölme bir büiiinn bölümlerine ayrılmasıdır. Klasik mantıkçılar iki. türlü bölmenin olduğunu söylerler. Birincisi bir tümüiı eleınanlarma bölünmesi, eski deyimi ile "küllün eczasına taksimi" ikincisi, tümelin tikellerine bölümü, eski deyimi ile "küllinin cüz'iyatına taksimidir". Batı mantıkçıları da aynı ikilemeyi yapıyorlar. Onlara göre de iki türlü tüm (bütün) vardır. Birincisi farkl ı parçalardan yap ılmış bütündür buna latince "totum" denir; ikincisi mü şterek bir terim olan bütündür. Latince "omne" denir. İki tür• lü tüm olunca iki türlü de bölme olur°. Birinci şekil bölmede bölünenler, bölünenden ayrıd ır. Mesela suyun, oksijenle hidrojene bölünmesi bu tiptendir. Bölütnlerin ikisi de yani hidrojen ve okSijen, bütün olan- sudan farkl ı şeylerdir. İkinci şekil bölmede ise, bölünenle bölümleri birbirinden ayrı şeyler de ğillerdir. Yaln ız bölünen bölümlerinden daha geneldir. Mesela, çizginin do ğru çizgi ve eğri çizgi diye ayr ı lması bu tipdendir. Mant ık açısından asıl bölme bu ikincisidir.. Islam mantıkçıları nasıl tan ımı beş tümele göre çeşitlemişlerse Port-Royal mant ıkçıları da-, be ş tümeli esas alarak bölmeyi çe şitlemi şlerdir 61 . 59 ALİ SEDAD., Mizan'ul-Ukul..., s. 32-33. 60 Logique de Port - Royal, s. 177. 61 Ayn. esr. 177 vd.

43


1 — Cinsin türlere bölünmesi : Cevher, cisim ve ruh diye, hayvan (animail) insan ve insan olmayan hayvan (bete) diye ikiye bölünür. 2 — Cins bir de ay ı rımlarına bölünür. Hayvan ya akıllıdır veya akılsızdır. Say ı ya tektir veya çiftir. Çizgi ya doğrudur ya c ğridir gibi... 3 — Bir konu ilintileri ile de bölünebilir: Vücut ya harekettedir veya sükün halindedir.. İnsan ya s ıhhathd ır ya hastad ır gibi. 4— Bir ilinti farkl ı konulara bölü.nebilir. Mesela, meziyetler ya bedene ya da ruha aittir gibi. Bölmenin şartlar 1: 1 — Bölme tam olmalıdır. Yani bölünenin. kaplamına giren hiçbir şey dışarıda bırakılmamal ıdır. Mesela, say ı ya tek veya çift olur; bu tam bir bölmedir. Bu şart her iki bölme için geçerlidir. 2 — Bölümlerden biri bölünenin ayn ı veya ona ayk ırı olmamalıdır. Bu şart yaln ız ikirici bölme içindir. Ali Sedad' ın verdiği misal şudur: Çizgi, ya do ğru çizgi olur veya e ğri çizgi olur bölmesi do ğrudur. Fakat eğer çizgi ya do ğrudur veya dairedir; çizgi ya çizgidir veya e ğri çizgidir dense bu son iki bölme yanl ış olur. Çünkü bu bölrnelerde bölünen.e ayk ı r ı ve bölünene e şit parçalar vard ır. Yeniçağ felsefesinde ba şlayan metodoloji çal ışmalar ında, klasik mant ığın tan ımı ve bölme bahisleri önemlerini devam ettirmi şlerdir. Bilhassa matemati ğin metodu incelenirken tan ımlar ele al ınmış , ampirik ve yapıcı (constructif) tanımlardan bahsedilmi ştir. Bölüm bahsi de biyoloiide s ınıflama ad ı alt ında üzerinde durulan bir konu olmuştur. 44


gorff

ıtiçliNcIJ BÖLÜM

HÜKÜM VE ÖNERME Önermenin tan ım 1: Önerme iki veya ikiden fazla terimle yap ılmış bir sözdür. Öyle bir sözdür ki do ğru veya yanl ış olması gerekir. Bu nedenle dua, emir, soru gibi sözlerden ayr ıl ır. Mesela: Allah ım, günahlarım ı affet. şu mektubu postaya ver. Anakara ile İstanbul arası kaç kilo ınetredir? gibi sözler anlamlıdır, fakat do ğru veya yanl ış değillerdir. Bunlara önerme denmez. Hava açıkt ır. Yağmur .vağarsa sokaklar ıslanır gibi ifadeler ise doğru ve yanl ış olabilirler ve bunlar birer önertnedir. Bir sözün doğru veya yanl ış olmas ı için, o sözün birşeyi tasdik veya inkâr etmesi gerekir, yani bir hükmü ihtiva etmelidir. O halde önerme bir hükümdür. Daha do ğru bir deyimle önerme, hükmün ifadesidir. Hüküm zihnin bir işlemidir. Bu, sözle ifade 'edildi mi önerme denir. Aristo önermeyi şöyle tanımlıyor: "Bir şey hakkında bir şey tasdik veya inkâr eden sözdür"" Önerme şöyle de tantmlan ır : "Bir sözdür ki onu söyleyene bu sözünde do ğrudur yahut yanl ış tır demek sahih 62 ARİSTO, Organon III, Birinci Analitikler, H.R. Atademir terc. s. 3. 63 GELENBEVİ, MIzan' ııi-Burhan, Abdunnafi terc, C. IL s. 4; AHMET CEVDET, Miyar- ı Sedad, s. 34.

45


Onermenin yap ısı :• Önerme bir hüküni oldu ğuna göre, oır öneı mede, bir yüklenen bir yüklenilen ve bir de bu ikisi aras ındaki ili şkiyi sağlayan bağ vardır.

Hava aç ıkt ır ve ya ğmur ya ğarsa sökaklar ıslamr önermelerini alalım. Birinci önermede hava, yüklenilen veya kendisine hükmedilen (mahküni-u aleyh); açık, yüklenen veya kendisi ile hükmedilen (mahldım-u bih), t ır ise bağd ır. İkinci önermede, ya ğ mur ya ğ ar kendisine hükmedilen; sokaklar ı slan ı r kendisi ile hükmedilendir, ikisi aras ındaki bağ da, sa dır.

ÖNERIM ÇEŞITLERI YOKLEMLI VE Ş ARTLI ÖNERMELER Bir önermede ba ğ kald ırıldığı zaman, iki tarafın, yani kendisine hükmedilen ile kendisi ile hükn ıedilenin alacağı şekle göre, önermeleri islam mantıkçıları yüklemli ve ş artl ı diye ikiye ayırırlar.

önermede ba ğ kald ırıldığında iki tarafta tek kavram -kalırsa böyle" önermelere yüklemli önermeler —r-Hâ esea denir. M va açıkt ır önermesinde, bağ kald ırilırsa geriye hava ve açık ,di ye iki terim.•kal ır. Bu tip önermelerde. kendisine hükmedilene konu, kendisi ile hükmedilene de, yük le m denir. Yukar ıdaki önerrnede de hava ,konu; aç ık yüklem; t ır da bağ'dır. Eğer önermedeki bağ kaldırıldığında iki tarafta tek kavram~ebirer cümlecik kal ırsa bu tip öner,nelere rtl önermeler denir. Meselâ,. Ya ğmur yağarsa sokaklar ıslanır. Ya gün uz olur veya güne ş batm ış bulunur önermelerini alal ım. Birincisinde "sa", ikin 46


cisinde "ya, veya" ba ğların ı kaldırınea geriye, birincide ya ğ mur ya ğ ar ve sokaklar ı slami-, ikincisinde ise gündüz olur ve güne ş batm ış bulunur, Cii111 leleri kal ır. Şartlı önermelerde kendisine hükmedilene mukaddem (antecedent), kendisi ile hükrhedilene t âl i (consequent) denir. Klasik Bat ı mantıkçılarının bu açıdan yapt ıkları çe şitlemede baz ı farklılıklar vardır. Bunlara göre, bir önerrnede, bir konu ve bir yüklem bulunursa bu önermelere basit veya "cathigorigue" veya "attributive" önermeler; birden fazla konu ve birden fazla yüklem bulunursa bunlara da bileş ik önermeler denir". Bat ı mantıkçılarının basit ve kategorik diye adland ı rd ıkları önermeler, İ slâm mantıkçılarmın yüklernli dedikleri önermelerdir. İ slâm mantıkçılarmın şartl ı dedikleri önermeler, bat ılıların bileşik dedikleri öner'neler içerisindedir. A şağıda göreceğimiz gibi, Bileşik önermelerin birçok çe şidi vardır. İslam mantıkç ıları bunlardan yaln ız ikisini biti şik şartlı (conditionnelle) ve ayrık şartlı (disjonctif) önermeleri i şlemi şler, İsmail Hakk ı izmirli'nin gibiös, diğerlerini dikkat nazarı na almamışlard ır. ÖNERMELERİ N OLUMLU VE OLUMSUZLUĞ U Yukarıda önermenin iki taraf ı olduğunu söylemi ştik. Yüklemli önermelerde taraflar, konu ve yüklem; sartl ı önermelerde "mukaddem ile "tâli" dir. Taraflar aras ında bir bağ kurulduğu zaman önerme meydana geliyor. Zihin de böyle bir ba ğı iki şekilde 64 Logique de Port-Royal s. 125; TRİCOT, Trait 65 İSMAİL HAKKI, Felsefe Dersleri, s. 144.

s. 142.

47


kurar: Ya bu iki taraf aras ındaki ilişkinin (nisbetin) vuku bulması ile veya vuku bulmamas ı ile olur. Birinci durumda önermeye olumlu (mucibe) ikinci durumda -ise olumsuz (salibe) denilir. Yukarıdaki misalleri tekrar ele alal ım. HaVa açıktır önermesinde, hava ile aç ık arasındaki ilişkinin 'okuku bulması 'ile hükmolunmuştur, bu önerme olumlu önermedir, Hava açık değildir önermesi ise olumsuz önermedir. Görülüyor ki yüklemli önerinelerde konu ile yüklem birleşirse ona olumlu, konu ile yüklem birbirinden ayr ılırsa buna da olumsuz önerme deniyor. Şartlı önermelere gelince: Yağmur yağarsa sokaklar ıslanır bitişik şartlı önermesi olumlu önermedir. Çünki mukaddem ile tali birbirine yakl4t ırılmış, aralarında biti şiklik vuku bulmuştur. Yağmur yağarsa sokaklar kuru kalmaz önermesi işe olumsuzdur. Çünki mukaddem ile falinin birle şmeleri vuku bulmamış birbirinden ayrılmışlardır. Yani biri varsa diğeri yoktur. Yağmurun yağması ile sokakların kuru kalması bir arada olmaz. Ya gündüz olur veya güne ş batm ış bulunur ayrık şartlı önermesi olumludur. Çünki mukaddem ile tâli arasındaki ayrılık vuku bulmuştur. Ayrık şartlı önermede iki taraf arasındaki ilişkinin esası, iki tarafın ayrık olmaları yani bir arada bulunmamalarıdır. O halde bu ayrılık vuku bulursa önerme olumlu olur.

Ayrık şartl ının olumsuzunda ise bu ayrılığın vuku bulmaması gerekir. Mesela, ya güneş doğar veya rüzgâr eser değildir. Burada iki taraf aras ında ayrılık vuku bulmamıştır. 48


YeKLEMLI ÖNERMELERİN ÖZELLIK VE ÇEŞITLERI 1 — Konunun niceliğine göre çeşitleme : Yüklemli önermelerde konu ile yüklem bir ba ğ vasıtasiyle ya birle ştirilir veya uzaklaştırılır. Klasik mantık açısından böyle bir hükümde konu yüklem ile vasıflandırılırken, konu yüklemin içine sokulur. Mesela insan ölümlüdür derken konu yüklemin içine sokulmu ştur. Yani insan sınıfı ölümlüler sınıfı içindedir demek"t ir. Konu yüklem tarafından vasıflandırılırken, bu vasıflandırmada kastedilen konunun kavram ı mı yoksa o konunun delâlet etti ği nesne mi? olduğu üzerinde Islam mantıkçıları durmuş ve bu açıdan yüklemli önermeleri çe şitlemi şlerdir. Bu çeşitlemeye geçmeden önce çe şitlemede esas olan terimlerin açıklamasını yapal ım: Önermede konunun kavramına zikredilen konu (mevzu-u zikri), asıl hükmedilene de yani konu olan kavram ın delâlet ettiği fertlere gerçek konu (mevzu-u hakiki) denir. Konu eğer tek ise, kavram ı hem zikredilen konu, hem de gerçek konu olur. Yani zikıedilen konu ile gerçek konu birleşir. Mesela, Ahmet ö ğrencidir, önermesinde, Ahmet sözünün kavram ı bilinen ve tek olan Ahmet adlı kişidir ki o öğrencidir. Eğer konu tümel olup da, bizzat nelik (nahiyet) üzerine hükmolunursa yine zikredilen konu ile gerçek konu birleşir. Hayvan cinstir, önermesinde hüküm, hayvan kavram ı= neliği üzerindedir. O halde hayvan kavramı hem zikredilen konu hem de gerçek konu olur. 49


Zikredilen konu_ilegerçek_kontun ııı birle ştiği bu iki durumdan birincisine tekil önerme ikincisine tabii önerme deni ı . Önermelerde zikredilen konu ileserçek konunun birleşmedi ği durumlar da olur. İkisinin ayrıldığı zaman •zikrectilen: koliuya konunun ünvaM_"Sıinv ıı" veya konunun vgşfiivc2g- ı mevzu) denir. Hayvan ycr içer dedi ğimizde hayvanI--aWaMı 'ünvanı mevzu", bu kavramın delâlet etti ği fertler de "zat ı mevzu" olur. Hüküm, "zat ı ınevzu" yani konunun kavram ının fertleri kasdedilerek yap ılırsa belirsiz (mühmele) ile nicelik bildiren (ınahsure) önermeler meydana 2elir66. Bu şekilde yüklemli önermelerin be ş çe şidi ortaya ç ıkar: . — Önermenin zikredilen konusu tekil ise, t e kil önerme (kaziye-i şahsiye) denir. Meselâ, Ahmet öğrencidir gibi. 2 — Önermenin konusu tümel olup da hüküm, konunun özü (mevzu-u zati) kastedilmeyerek yaln ız "unvan-1 inevzu" üzerine olursa tabii' önerme denir. 3 — Hüküm., "zat ı ınevzu" yani konunun fertleri üzerine olup da nicelik bildirmezse belirsiz önerrn e (kaziye-i mühmele) denir. İnsan ölümlüdür gibi. 4 — Eğer konunun fertlerinin niceli ği belirtilerek bunlardan bir k ısm ı kastedilirse t i k e 1 ön e r m e (kaziye-i cüz'iye) denir. Baz ı insanlar öğretmendir, gibi. 66 GELENBEVI, Ayn. Esr,. C. I. s. 17-21; AHMET CEVDET, Ayn. Esr. s. 39-41. ISMAIL HAKKI, Miyar'ul-Ulum s. 38-40 ve Felsefe Dersleri s. 134-135,

50


-

5 — Hükümde konunun fertlerinin niceli ği belirtilerek bunların tümü kasdedilirse tümel önerme denir. Bütün insanlar blümlüdür gibi. Bu beş önerme çe şidinden tabii önerme bilimlerde kullan ılmadığı iddiasiyle terkedilmi ş tekil ve belirsiz önermeler de tümel ve tikele irca edilmi ştir. Tekil önerme klasik mantıkçılarca tümel önerme gibi kabul edilmi ştir. Çünki tekil önermede konu olan terim bütün kaplamıyla ele al ınmıştır.

Belirsiz önerme ise kullanan ın kasdına göre bazan tikel bazan da tümel olarak kabul edilebilir Ahmet Cevdet (pa şa) bu hususta şöyle diyor: "Belirsiz önerme tikel önerme hükmündedir. Yani birinin do ğru olduğu yerde di ğeri de doğru olur. Bilim ve fenlerde (ulânı ve funun) belirsiz önerme, tikel önerme gibi kullanılır. Fakat edebiyatta bazan belirsiz önerme tümel önerme gibi kullanıldığı olmuştur. Mesela Avrupa ahalisi çalışkandır denildiğinde bütün avrupalılar kastedilir. Fakat bu türlü edebiyat önermelerinin tümelliği örf ve âdete dayan ır. Yoksa felsefi meseleler gibi akli bir isbata değil"" Bu şekilde beş önerme çe şidinden geriye ikisi kalıyor, tümel ve tikel diye. Bunlar ın da olumlü ve olumsuzlukları dikkate alınınca, islam mantıkçılarmın "mahsurat-ı erbaa" dedikleri dört önerme çe şidi ortaya çıkmış olur. Tümel olumlu Tümel olumsuz Tikel olumlu Tikel olumsuz

her K Y dir. hiç ibir K Y de ğildir. bazı K Y dir. bazı K Y de ğildir.

67 AHMET CEVDET, Ayn. Esr. s. 43.

51


Bunlar da şu harflerle gösterilir: Tümel olumlu A Tümel olumsuz E Tikel olumlu Tikel olumsuz 068 Yüklemin niceli ği: Yukarıdaki açıklamada görüldü ğü gibi klasik mantıkçılar önermenin niceli ğinden daima önermenin konusunun niceli ğini anlamışlar, yüklemin niceli ğine önem vermemi şlerdir. Yüklemin niceli ği de Aristo'dan69 beri klasik mantıkçıların dikkatini çekmişse de yüklemin niceli ğinin belirtilmesinde bir fayda olmad ığı sebebiyle ele al ıp i şlememişlerdir. İslam mantıkçıları da yüklemin niceli ğinin belirtildiği önermeleri "kazaya-i münharife" kural d ışı önermeler olarak telâkki etmi şler" ve i şlem dışı bırakmışlard ır. Bunlara göre yüklern konunun bir sifatı olmak sebebiyle, daima kavram olarak telâkki edilir, bu-kavram ın delâlet etti ği fertlei- dikkate al ınmazlar''. Bir kavram ın fertleri dikkate al ınmayınca da onun için bir nicelik düşünülemez. Klasik mantıkta önemsenmeyip i şlenmeyen bu konu XIX. asır İngiliz mantıkcılarmca ele al ındı. George Bentham' ın öncülüğü ile Hamilton yüklemin niceliği problemini i şleyip geli ştirmiştir72. 68 Bu harfler bat ı mantıkçılarının kullandıkları harflerdir. lsliun mantıkçıları önermeleri şu harflerle göstermi şlerdir. ,E=J,I= 69 ARISTO, Organon II, önermeler, Atademir tere. s. 10. 70 GELENBEVI, Ayn. Esr. C. II. s. 22. 71 GELENBEVI, Ayn. Esr. s. 21 Ve ISMAIL HAKKI, Felsefe Ders- . leri s. 135. 72 LOUIS LIARD, Les LogieMns Anglais Contemporains, s. 37 vdd.

52


Bütün insanlar ölümlüdür, derken burada önermenin yüklemi olan ölümlü'nün niceli ği belirtilmemiştir. Hamilton'a göre bu hal dilin bir eksikli ğinden ileri gelir. Asl ında düşüncede yüklemin de niceli ği vardır. Bütün insanlar ölümlüdür demek gerçekte, bütün insanlar bazı ölümlülerdir demektir. Çünki insanlardan başka ölümlüler de vard ır. O halde mant ık, düş üncede gizli olan bu durumu aç ıkça ifade etmelidir. Bu açıdan öncrmelerin niceli ğine göre bölünmesi ele alınınca, evvelce yaln ız konunun niceli ği dikkate alınarak yap ılan ikili ayırma bu sefer dörde ç ıkmış olur 1 — Konusu ve yüklemi tümel olan (toto-totale) 2 — Konusu tümel, yüklemi tikel olan (toto-partielle). 3 — Konusu tikel, yüklemi tümel olan (parti-totale ) 4 — Konusu tikel, yüklemi tikel olan (parti-partielle ). Önermelerin olumlu ve olumsuzlu ğu da dikkate alin ıııca "mahsurat- ı erbaa" denen yukar ıda gördüğümüz dört önerme çe şidi sekize ç ıkmış olur. 1 — Olumlu "toto-totale": Burada konu ve yüklem bütün kaplamlar ıyla al ınmıştı r. Misal, her üçgen her üç kenarh poligondur. 2 — Olumlu "toto-partielle": Konu tümel, yüklem tikel olarak al ınmışt ı r. Misal, her üçgen bazı şekillerdendir. 3 — Olumlu "parti-totale" : • Konu tikel yüklem tümel olarak al ınmışt ır. Misal,' baz ı şekiller bütün üçgenlerdendir. 53


4 Olumlu partı-partielle": Konu ve yüklem tikel olarak al ı minştır. Misal baz ı eşkenarh şekiller bazı üçgenlerdir. —

5 — Olumsuz "toto-totale - : Konunun bütün kaplamı, yüklemin bütün kaplam ının dışındad ı r. Misal, hiç bir üçgen hiç bir kare değildir. 6 — Olumsuz, "toto-partielle": Konunun bütünü, yüklemin kaplamı nın bir kısm ından çıkarılm ıştır. Misal, hiç bir üçgen bazı eşkenarh şekillerde,' değildir. 7 — Olumsuz "parti-totale": Konunun kapla ınına girenlerden bir k ısm ı yüklemin bütün kaplam ın ın dışında bırak ılmışt ı r. Misal, bazı eşkenarh şekiller hiç bir üçgen değildir. 8 — Olumsuz "parti-partielle": Konunun kaplamının bir k ısmı yüklemin kaplamının bir kısmında bırakılmıştır. Misal, bazı üçgenler bazı eşkenarlı şekillerden değildir. Yüklemin de inceliğini dikkate alarak önermelerin incelenmesi pek ra ğbet görmemi ş, Hamilton'un bu açıklaması bazı itirazIara hedef olmu ştur. Bu itirazları - önermenin döndürmesi bahsinde görece ğiz. 2 — Konunun varl ık sahasına göre çesitleme: İslâın mant ıkçıları önermeleri bir de d ış önermeler (kazaya-i hariciye), gerçek önermeler (kazaya-i hakikiye) ve zihinsel önermeler (kazaya-i zihniye) diye ayırırlar". Eğer önermenin konusu olan kavram ın fertlerinin dışta•varl ığı varsa ve hüküm, d ışta var olan bu fe ıtleı 73 GELENBEVI. C. II., s. 37 vdd•; AHMET CEVDET, ayn. esr. s 43 vdd; ISMAIL HAKKI, Felsefe Dersleri, - . 134.

54


üzerine olursa buna dış önerme denir. Meselâ, her ateş sıcaktir önermesinde hüküm e ğer hariçte bulunan veya 'bulunacak olan her ate ş sıcaktır anlamı kastedilerek verilmi şse bu önerme dış önerme olur. Konunun fertlerinin d ışarda varlığı olmayıp da, var olması farzedilerek hükmedileri önermelere gerçek önerme denir. Yani konuyu te şkil eden kavramın dışta fertleri yok fakat olmas ı mümkündür. Meseli, Anka uçucudur önermesi hakiki bir önermedin. Anka'nın dışarıda fertleri yoktur fakat varl ığı farzedilerek hüküm vetilmi ştir. Eğer konuyu te şkil eden kavramın. delâlet etti ği şeyler yaln ız zihinde mevcut ise yani dışarda varlıklar' düşünülmezse böylece zihinde varolan fertleri üzerine verilecek hükümle elde edilen önermeye de zihinsel önerme denir. Mesela: Cins özsel bir tümeldir, önermesinde olduğu gibi. Eğer önermenin konusu olan kavramın delâlet etti ği şeyin zihinde bile mevcudiyeti mümkün olmayıp fakat zihinde varl ığı farzedilerek hükmolunursa bu önermeye de varsay ıml ı zthinsel (kaziye-i zihniye-i faraziye ) denir. Mesela: idam birleşmesi imköns ızdır önermesinde, zihinde varlığı farzolunan zıtların birleşmesinin üzerine imkansızl ıkla hükrnol un muştur. 3 Konu ve yüklemin müsbet (positif) ve menfi (n4atif) oluşlarma göre çeşitleme: —

İslam mantıkçıları , önermeyi te şkil eden konu ve yüklemin müsbet ve menfi olu şlarmı dikkate alarak yüklemli önermeleri çe şitlemi şlerdir. Eğer önermeyi yapan terimler müsbet ise bu önermeye "muhassala" denir. Insan canlıdır, insan at de55


ğildir önermelerinde olduğu gibi. Birinci önermedeki insan ve canl ı ikinci önermedeki insan ve at terimleri müsbettir. Asıl "muhassala" olumlu olan önermeye denilip olumsuzuna "basite" denir. Yukar ıdaki misalde, insan at değildir önermesi "basite"dir. Eğer önermenin konu ve yükleminden her ikisi veya ikisinden birisi menfi ise böyle önermelere de "madule" denir. Eğer konu ve yüklemden her ikisi de menfi olursa buna iki tarafl ı madule (madulet'ül tarafeyn); yalnız konusu menfi olursa, konunun ma-dulesi (madülat'ül mevzu) ; yalnız yüklemi menfi olursa buna da yüklem' in madulesi (madülat'ül mahmul) adı verilir. Meselâ, canlı olmayan bilgili olmayandır, önermesi iki tarafl ı madule, parası olmayan .fakirdir, önermesi konunun madulesidir, insan dört ayaklı olmayandır önermesi ise "madulat'ül mahmul"dür. KARMA ŞIK ÖNERMELER Yüklemli önermelere Bat ı mantıkçıların ın basit önermeler dediklerini söylemi ştik. Şimdiye kadar verdiğimiz misallerde bu önermelerin bir konusu ve bir de yüklemi vardır. Bu konu ve yüklem tek terim olarak ifade edilmi şlerdi. Bazan önermede konu veya yüklem veya herikisi birden karma şık (complexe) bir durum gösterir, yani konu ve yüklem.e baz ı tamam.layıcı fikirler eklenir. Bu tip önermeler, bile şik (Composd) önerme demek değildir. Karma şık da olsa tek konu ve tek yüklem bahis konusudur. Yüklemli önermeler içerisinde bulunan bu önermelere Bat ı mantıkçıları karmaşık önermeler demi şlerdir. Karmaşık önermede, konu veya yüklemin anlamını aç ıklayan küçük cümleye tali cümle veya "cümlei muterize" (incidente) denilir. Meselâ, arkadaşları 56


tarafından sevilen Ahmet çal ışkandır. Bu karma şık önermede karma şıklık konu üzerindedir. Asıl önerme, "Ahmet çal ışkandır" önermesidir. Burada konu olan Ahmet, "arkada şları tarafından sevilen" cümlesi ile bir kayda tâbi tutulmuş, belirli bir anlam kazanm ışt ır Y üklemin karma şıklığina misal: Çalışkanlık insan ı başarıya ulaştıran meziyettir. Burada yüklem olan "meziyet" "insan ı başarıya ıilaştıran" cümlesi ile kay ıtlanm ışt ı r. Hem konusu hem yüklemi karma şık olana misal: Şımarık ve yaramaz çocuklar, onların -bu davranışlarından rahatsız olanlarca sevilmezler. Bu karmaşık önermede de konu olan çocuklar, " şımarık ve yaramazl ık"la, yüklem olan "sevilmez" terimi ise, "onlar ın davran ışlarından rahatsı z olan ki şilerce" cümlesi ile kay ıtlanmışt ı r. ileride ele alaca ğı mız modal onermeler, karmaşık önermelerdendir. yaln ız modal önermelerin karmaşıklığı konu veya yükleme baz ı fikirler eklenmesi ile değil, ikisi arasindaki bağla ilgili tamamlay ıcı bilgiden gelir. islam mantıkçıları modalite bahsinde bu tip önermeieri ele al ıp incelemi şler fakat modalite d ışı ndaki karma şı k önermelere önem vermemi şlerdir. ŞARTLI eıNER/ılifiER Bir önermede ba ğ kaldırı ldığı zaman, iki tarafta birer'hüküm kal ırsa bu ti. önerraelere •arth öntrmeler: taraflardan birincisine "mukaddem" ikincisine "tâli" dencliini önceden sökııı i ştil c. islâm mantıkç ıları _ şartl ı önermeleri biti ş ik (nıuttasıla) ve ayrık (munfasda ) diye ikiye ay ırırlar. 57


tA 5 !Bitişik şartlı önermeler:,./7

Eğer şartlı önermede mukaddem ve talinin olunluda ve olumsuzda bırIesrnemeleri ile hük_ ş artl ı önermeler (kazaya-i şartiye-i muttasda - les propositions conditionel. les) denilir, Her ne zaman güne ş doğarsa gündüz olur Her ne zaman güne ş doğarsa gece olur değildir.

Yukarıdaki iki önermeden birincisinde, mukaddemle talinin birle şmesi, ikincisinde ise birle şmemesi ile hükmedilmi ştir. Yani birincisinde mukadderg olan "güne ş doğar" ve tali olan "gündüz" bir araya getirilmi ştir. İ kisi ayn ı zamanda bir arada olur. İkinci önermede mukaddem olan "güne ş doğar"la tali olan "gece olur"un birle şmemeleri ile hükrnol ımmuştur. Bunlar ın ikisinin bir arada bulunamıyacağı bildirilmi ştir. Bu -durumda birinci önerrneye,. bitişik şartl ı olumlu• ikinci önermeye biti şik şartl ı olumsuz denilir. Bitişik şartl ı önermelerin ce şitlenmesi: Biti şik şartl ı önermeler gerekli (lüzumiye) ve raslant ı l ı (ittifakiye) diye ikiye ayrıl ır. I — Gerekli bitişik şartl ı önermelcr: Eğer "mukaddem" ile,"tali" aras ında nedenliksibi belli bir bak. şik—şar414- bulnrsatip~e_.g„lcILbf jinermeleldertilir. Bunlarda da ya mukaddem talinin veya tali mukaddemin nedenidir; veyahut her ikisi ayn ı nedenin eseri olurlar. Mesela: Her nezaınan güneş doğarsa gündüz olur

mesinde, mukaddem tali'nin nedenidir. 58

öner-


Herzaman gündüz olursa güneş doğmuş bulunur önermesinde ise tali, mukaddem'in nedenidir. Hernezaman gündüz olursa etraf aydınlanır önermesinde, "mukaddem" ve "tali" ayn ı nedenin, yani güne şin doğmuş olmasının eseridirler. 2 — Raslantıl ı olan biti şik şartl ı önermeler: Eğer bitişik şartl ı önermede mukaddem ile tali aras ın da belli bir ilişki olmayıp da, iki taraf aras ındaki ilişki tesadüfe bağl ı ise bu tip biti şik şartlı önermelere. de raslantılı (ittifakiye) denilir. Mesela : Her nezaman çarşıya clksam Ahmed'e rastlarım önermesinde, mukaddem ile tali aras ında yani çar şıya çıkmakta Ahmed'e rastlamak aras ında nedenlik gibi belli bir ili şki yoktur, tamamen tesadüfe ba ğlıd ır. önermeler: Şartl ı önermelerde, mukaddem ile Vali aras ında birbirini yok etme (nefyetme) suretiyle hükmolunan önermelerdir. Bu tip önermelerin olumlusunda, önermeyi meydana getiren iki taraf ın ayı ilmas ının vuku bulması , olumsuzunda ise vuku bulmamas ı ile hükmolunur. Ya gündüz olur yal~atnu ş bulunur öner_mesi ayrık şartl ı önerme (kaziye-i şartiye-i munfasdala proposition disjonctive) dir. Burada mukaddem ile tali'nin ayr ılmas ı ile hükmolunmu ştur. Yani birisi va:sa diğeri yoktur. Öyle ise olumlu bir ayr ık şartl ı önermedir. Bir şey ya taş veya ağaç değildir önermesi ise olumsuz bir ayrık şartl ı önermedir. Çünki mukaddem ile tali aras ındaki ayrılmam olumsuz k ılınması , yani ayr ılmam vuku bulmamas ı ile hükmolunmuştûr. 59


Ayrık şartl ı önermelerin Qe şitienmesi : Ayr ık şartlı önermeler ilkin gerekli (inadiye) ve raslant ı l ı (ittifakiye) diye ikiye ayr ılır. 1 — Gerekli (inadiye): E ğer bir ayr ık şartl ı önermede mukaddemi ile Valisinin kar şıt hali (nakizi) birbirine nedenlik gibi bir bağla bağlı iseler veya her ikisi aynı nedenin eseri iseler bunlara gerekli denilir. Mesela': Ya güne ş doğmuştur yahut gece mevcuttur önermesinde mukaddem olan güneş doğmuştur talinin karşı t hali olan gece mevcut de ğildir in nedenidir. Ya etraf aydınlıkt ır veya gece ,nercuttur önermesinde ise, mukaddem olan etraf aychnhktir ile Valinin kar şıt hali olan gece mevcut de ğildir aynı bir nedenin, yani güneşin doğmuş olmasının eseridirler. 2 — Raslant ılı (İttifakiye): Eğer ayrık şartlı öner!nede, mukaddem ile falinin kar şıt hali aras ında nedenlik gibi belli bir bağ bul ıınmazsa buna da raslant ılı denilir. Raslantılı için Miyar-ı Sedad'da verilen misaller şunlardır: Ya insan mevcuttur veya anka mevcuttur, önermesi olumlu bir "raslant ılı"d ır. Ya insan konuşandir yahut at kişneyen değildir önermesi ise olumsuz bir raslant ı l ı dır. Ayrık şartl ı önernıela bir de kendisini meydana getiren iki taraf ın yani mukaddem ile Valinin, doğru ve yanlış değer çiftine göre, birbiri ile olan ili şkileri bakımından çe şitlenir. Bu aç ıdan ayr ık şartl ı önermeler "hakikiye", "maniat-ul cemi" ve m ıı iat-ul hulü" diye üçe ay ırl ı rlar. 1 — "Hakikiye": E ğer "mukkaddem" ile "tali" arasında, gerek do ğruluk ve gerek yanl ışlık bakımından ayk ı rılık ile veya bu aykırı lığın olumsiız kılınmas ı ile hükınolunursa "hakikiye" denilir. Aykırılıktan 60


kasdedilen anlam şudur: Eğer iki önermeden biri doğru ise diğeri yanl ıştır. İ kisi birden doğru veya ikisi birden yanl ış olamaz. Herhangi iki terim aras ında bu türden bir önerme yap ılamaz. Bunun. için gerekli şart vardır. "Hakikiye" bir şey ile onun kar şıt hali (nakizi) veya çeli şiğine e şit olan şey arası ndaki "terditten" (ya şöyle veya böyle) meydana gelir. Meseld, adet ya tek olur veya çift olur*. Verilen misalde tek ile çift aras ında bir seçim vard ır. Bu iki terimden birisi di ğerinin karşıt haline e şittir. Tek'in kar şıt hali tek-ölmayand ır bu ise çift'e e şittir. Taraflardan ikisi birden do ğru veya ikisi birden yanlış olamaz demekten kas ıt şudur: Tarafları meydana getiren önermeler, ayn ı nesneye uyguland ı klarında ikisi birden doğru ikisi birden yanl ış olnuyacak demektir. Say ı ya tek olur veya say ı çift olur, önermesini al ı p uygulamayı yapal ım. Bu önermenin nı ukaddem ve tâli'sini meselâ üç sayısında uygulayal ım. (İç tektir. UÇ çifttir. İki önermeden birincisi do ğru ikincisi yanlıştır. Yaptığım ı z bu açıklama "hakikiye"nin olumluları içindir. Olumsuz öner ı-neleide, mukaddem ile tâli'nin ayk ırılıklarının olumsuz kıl ınması ile yap ılır. Yani iki taraf ı meydana getiren önermeler bir arada doğru ve bir arada yanl ış olabilirler. Vesilet'ül - kan'dan nakletti ğimiz kural olumsuz önermelere uymaz. Çe şitli mantık kitaplarında hakikiye'nin olumsuzu için verilen misallar şunlardır: * RİFAT, Vesilet'ül-ikan ve Mant ık Tereütnesi. s. 71.

61


Elbette birşey ya insan veya hayvan değildir". Ya güneş doğar veya rüzgar eser değildir". Bu insan daima ya katiptir veya türktür deffildir 76 .

Görülüyor ki bu önermelerde, "mukaddem" ile "tâli"nin aykınlıklarının olumsuz kılınması ile hükmolunmuştur. taraflarda bulunan terimler birbirinin ne çeli şiğidir ne de çeli şi ğine eşittir. "Hakikiye"de taraflar ın hakikat de ğerine göre birbiri ile olan ili şkisini 1 numaral ı cetvelde gösterebiliriz. Cetvel: 1

Olumlu hakikiye Mukaddem D

Y

Y

D

Tâli

I

I I I

Olumsuz hakikiye Mukaddem D Y Tâli

Y

Y

YD D

D

'"Maniat-ul Cemi": Aynk şartl ı önermede mukaddem ile tâli aras ında bunların yalnız doğrulukları bakımından aykırılık ile veya bu ayk ırılığın olumsuz kılınması ile hükmolunan önermelere "maniat-ul cemi" denilir. Olumlu önermede, do ğruluk bakımından iki tarafın aykırı lığı ile hükmolunur. Yani aynı nesneye uyg ul and ı k lar ında her ikisi Jair.deal—doğru--olainazYa_ ı ış _ veya her ikisi birden yanl ış hiri_drıtru dit ci_y_anl Olumsuz önermelerde ise bu aykırılık olumsuz kılınmıştır. Yani olumsuz öner ınelerde her ikisi birden doğru olabilir. İ kisi birden yanl ış olamaz. 74 GELENBEVİ, ayn. esr. C. II. s. 110. 75 AHMET CEVDET, ayn. esr. s. 39. 76 MEHMET TEVFİ K, Gayet'ul-Beyan fi ilm'il-Mizan s. 23.

62


Bir şey ya ağactı • veya taşın. " önermesi olumlu maniat-ul cemi'dir. Şimdi bu önermenin iki tarafın ı da nesnelere uygulayal ım. Uygulayacağımız önermeler şunlard ır: 1 — Bu ağacın•, 2 — Bu taşın..

Uygulayaca ğı= nesneler, kavak, mermer ve at 1 lsun. .

a

Kavak için: Bu ağactır. Bu ta.şti•.

iki önermeden birincisi do ğru ikincisi yanl ışt ı r. b -- Mermer için: Bu ağacı n.. Bu taşı n•. iki önermeden birincisi yanl ış ikincisi doğrudur. c -- At için: Bu ağacın.. Bu taşın..

Her iki önerme de yanl ışt ı r. Bu iki önermeyi do ğru k ı lacak bir nesne yoktur. Olumsuz önerme için, Gelenbevi ve Mehmet Tevfik ad ı geçen eserlerinde şu misali veriyorlar: Bir şey ağaç olmayan veya taş olmayan değildir.

Bu önermede taraflar ın aykırı l ığı . olumsuz k ı l ınmıştır. Yani ikisi birden do ğru olabilir. Taraflar ı yukarıda olumlu önetmede yapt ığı m ız gibi, kavak, at nes77 Bu önerme maniat-ul cemi olumluya misal olarak şu eserlerde aynen vard ı r: GELENBEV İ , ayn. esr. c. It, s. 111; AHMET CEVDET, ayn. esr. s. 47; MEHMET TEVFİ K ayn. esr. s. 24; ISMAIL HAKKI, Miyar ul-Ulum, s. 47; RAŞİ T, kal, s. 81; RİFAT, ayn. esr. s. 80.


nelerine uygulaı sak, ilk i ki si nde biri doğru diğeri yani ış olur. Üçüncü için her ikisi de do ğru olur: At için: Bu ağaç olmayandır. Bu taş olmayandır.

Her iki önerme de do ğrudur. Bu iki önermenin şartlı önerme içindeki ilişkileri "değildir" le olumsuz kılınmıştır. Olumsuzluk taraflara ait de ğil,"tarafların ilişkisinedir. Misal olarak al ınan önermede, taraflar arasında doğruluk bakımından aykırılık olumsuz kılınmıştır. "Maniat-ul Cem?' de taraflar ın mümkün hakikat değerleri 2 numaral ı cetvelde gösterilmi ştir. Cetvel:

Maniat-ul cemi olumlu Mukaddem Tâli

D Y

1Y Y ID I Y

2

Manita-ul cemi olumsuz Mukaddem D ali

Y D1

Y D DI

Maniat-ul Hulfi: Ayrık şartlı önermede "mukaddem" ile "tali" arasında, bunların yalnız yanlışlıkları bakımından aykırılık ile veya bu aykırılığın olumsuz lohnması ile hükmolunan önermelere "maniat-ul hulû" denir. Olumlu önermelerde, taraflar ın yanlışlık bakımından aykırılığı ile hükmolunur. Yani aynı nesne,ye uygulandıklarında, mukaddem ile tâirikiiibirden_yan-_, 1116Iamaz5a1:ıirisi, veya ikisi birden do ğru olabilir. Olumsuz önermede ise, yanl ışlık bakımından bu aykırılık olumsuz kılınmıştır. Yani olumsuz önermede iki taraf birden yanl ış olabilir. 64


Bir şey ya ağaç - olmayan veya taş - olmayandır"

Önermesi olumlu maniat-ul hulü dur. Bu önermenin tarafların' da aynı nesnelere uygu layalım: Taraflar ı teşkil eden önermeler şunlardu : 1 — Taş - olmayandır, 2- A ğaç - olmayandır. Uygulayacağımız nesneler yine kavak, mermer at olsun a — Kavak için: Bu Taş olmayandır Bu ağaç - olmayandır

İki önermeden birincisi do ğru ikincisi yanlıştır. b — Mermer için : Bu taş - olmayandır Bu ağaç - olmayandır

Burada da birinci yanl ış ikinci doğrudur. c — At için: Bu taş - olmayandır Bu ağaç - olmayandır

Her iki önerme de do ğrudur. Her iki önermeyi yanlış kılacak nesne ise yoktur. Olumsuz "maniat-ul hulii" için Gelenbevi, bu insan ya rum veya zenci de ğildir misalini, Mehmet Tevfik ise şu misali veriyor: Elbette bir şey ya cans ız veya natdc

Her iki misalde de, yanlışlık bakımından aykiriile hükmolunmuştur. Yani taraflar bir arada yanh ş olabilirler. Birinci misalde bir insan

lığın

78 Gayet ul-Beyan hariç, bir üst notta ad ı geçen di ğer eserler ayn ı misali almışlardır.

65


rıim veya zenci olmaz ama mesela, çinli olabilir İkinci misalde de durum aynıdır. Her iki taraf da kuş'a uygulanınca Ikisi de yanl ış olur. Çünki kuş, ne cansızdır ne de nat ıktır. "Maniat-ul huhr da taraflar ın mümkün hakikat değerleri 3 numaral ı cetvelde gösterilmi ştir. Cetvel:

Olumlu maniat-ul huleı Mukaddem D Y Tâli

Y

D

D ıD

ı

3 olumsuz maniat-ul bubi Mukaddem D Y Y Tâli

Y

D Y

"Maniat-ul Cemi" ve "maniat-ul hulü" için verilen kural şudur: "Maniat-ul cemi bir şey ile onun çelişiğinden (nakiı ) daha az genel olan şey aras ında; "manita-ul hulû" da ise, bir şey ile onun çelişiğinden daha genel olan şey arasında aykırılıkla verilen hükümle meydana gelir". Bu kural olumlular içindir. Olumsuzlara gelince: "Maniat-ul cemi" nin olumlusu "maniat-ul hulir nun olumsuzu gibi "maniat-ul hulü'nun olumsuzu "maniat-ul cemi" nin olumlusu gibidir. Birer misalle bu kural ı uygulayahm: Bir şey ya ağaçtır veya tavır örtermesi olumlu

"maniat-ul cemi"dir. Burada ayk ırılıkla hüküm,ağaçla taş arasında verilmi ştir. Taş, ağacın çelişiğinden daha az geneldir. Çünki ağac'ın çelişiği olan ağaç-olmayan, taş olmayan daha birçok nesneleri de içine al ır. Birşey ya, ağaç-olmayan veya ta ş-olmayand ır önermesi ise olumlu "maniat-ul huhr dur. A ğaç olmayan'la taş olmayan arasında bir aykırılıkla hükmedilmiştir. 79 RİFAT, ayn. esr. s. 71.

66


Burada, taş-olmayan, ağaç-olmayan'ın çelişiğin.den daha geneldir. Çünkü ağaç-olmayanın çelişiği ağaç'tır, ağaç ise ta ş-olmayanın içine girer. Olumsuzlar için durum aksinedir. Yukarıda verilen cetveller incelenine görülür ki, "maniat-ul cemi" nin olumsuzu, "maniat-ul hulii"nun ölumlusu ve ikincinin Columsuzu birincinin olumlusu gibidir. Verilen misallere !dikkat edince; bu iki ayr ık şartlı önermeden birinin olumlusu ile di ğerinin olumsuzu arasında başka bir benzerlik daha vard ır. Şöyleki : "Maniat-ul cenıi" yi meydana getiren taraflardaki önermeler "muhassala'dır. Aynı önermeyi olumsuz k ılmak için aynı zamanda, taraflara "madule" yapmak gerekir. Mesela, "birşey ya ağaç veya taştır" olumlu önermesinde taraflardaki önermeler "muhassala"d ır yani terimleri müsbet olarak al ınmıştır. Bu önermenin olumsuz maniat-ul, cemisi ; "bir şey taş olmayan veya ağaç olmayan değildir" önermesidir. Görülüyor ki, önerme olumsuz yapılırken, taraflar da "madule" oh muştur. Yani terimler menfi olmu ştur. "Maniat-ul hulii"da ise bunun aksi olur. Yani olumluda taraflar "madule" olumsuzunda ise taraflar "muhassala" olur. Birşey ağaç-olmayan veya taş-olmayandır, gibi olumlu maniat-ul hulü'dan olumsuz bir maniat-ul huM yapmak istersek şöyle olut. Birşey ağaçtır veya taş.

lar değildir. Bu iki türlü ayrık şartlı önerme arasındaki ilişkiyi

şöyle de açıklayabiliriz: Olumlu bir maniat-ul cemi'yi taraflarr "madule" yapmadan, olumsuz k ılarsak, olumsuz maniatul hulf1; olumlu maniat-ul hulü"yu taraflarm "madule" sine dokunmadan olumsuz yaparsak, olumsuz "maniat ul cemi" olur. 67


Bir şey ya ağaç veya taştır olumlu önermesi maniat-ul cemi, Birşey ya ağaç veya taş değildir olumsuz önermesi maniat-ul hulfı'dur.

Şartlı önermelerin niceliği: Yüklemli önermelerde nicelik söz konusu olunca, önermenin konusunun kaplam ı dikkate alınıyor ve konunun niceli ği önermenin de niceliği oluyordu. Şartlı önermelerin ııiceliğinin belirtilmesi ba şka yolla oluyor. Burada zaman faktörü i şe karışıp önermenin niceliğini tayinediyor. Şartlı önermekr de yüklemliler gibi nicelik bak ımından tümel, tikel, tekil ve- belirsiz olurlar.

Tümel önerme: Eğer hüküm bütün zamanlar üzerine olursa o önerme tümeldir. Her ne zaman güneş doğarsa gündüz olur, önermesi tümel biti şik önermedir. Biti şik şartlı önermelerde tümelliği göstermek için olumlusunun ba şına her ne zaman, olumsuzunun ba şına da hiçbir zaman deyimleri gelir. Ayrık şartlida ise daima kelimesi kullanılır. Daima ya sayı tekbir veya Say ı çifttir önermesi de tümel olumlu ayr ık şartlı örtermedir.

Tikel şartlı önerme: Eğer hüküm, bazı zaman, diye kayıtlanarak verilirse yani bütün zamanlar için geçerli olmad ığı belirtilirse önerme tikel olur. Bazan rüzgâr eserse yağmur yağar. Bazan elma ya rıcı olmayandır veya tatlı olmayan-

dıı . Önermeleri tikel önermelerdir. 68


Tekil şartlı önerme: Eğer hüküm belli bir zaman üzerine olursa önerme tekil olur. Yar ın yağmur yağmazsa k ıra gideriz. Bugün güneş doğduğu zaman Zeyd ya denizdedir veya boğulmaz. Belirsiz şartlı önerme:-Hüküm hiçbir zaman kayd ı na tâbi tutulmadan verilir ise belirsiz önerme olur. Yağmur yağarsa sokaklar ıslamr. Bir şey ya ağaç veya taş değildir". Mııkaddeın ve tâ1Pnin yapıları : Şartlı önermelerde mukaddem ve tâli'nin birer önerme olduğunu söylemi ştik. Şimdiye kadar verdi ğimiz misallerde mukaddem ve tâli hep yüklemli önermelerden yapılmıştı . Şartlı önermelerde taraflar ın her ikisi de şartl ı veya biri şartl ı diğeri yüklemli de olabili ı . Bu durumda dokuz biti şik şartlı, altı ayrık şartlı önerme türü vard ır". Bitişik Şartlılar: 1 — "Mukaddem" ve "tâli"si yüklemli olanlar: Her ne zaman birşey insan olursa o şey hayvandır. 2 — İ ki tarafı da biti ş ik şartl ı olanlar: Her ne zaman bir şey insan olursa o şey hayvan olduğundan her ne z aman bir şey hayvan olmazsa insan olmaz. 80 Tikel ayrık şartl ı ve tekil ayrık şartl ı önermelerin misalleri Gayet-' ül-Beyan'dan al ınmışt ır. 8 l Bu dnermeler için verilen misaller Mizan' ul-Makal' dan alınmıştır.

69


3 — Her iki taraf ı da ayrık şartlı olanlar: Daima ya sayı çift veya say ı tek olduğundan daima sayı eşit k ısımlara ya bölünür ya bölünmez. 4 — Mukaddem'i yüklemli tâli'si biti şik Güneş, gündüzün olmas ına neden olduğundan her ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olur. 5 — Mukaddem'i biti şik şartlı tali'si yüklemli olanlar: Her ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olacağından gündüzün varlığı güneşin doğmasına bağlıdır. 6 — Miıkaddem'i yüklemli ayrık şartl ı olanlar: Şu şey say ı olursa ya o sayı çifti,- veya o say ı tektir. 7 — Mukaddem'i ayrık tâli'si yüklemli olanlar: Her ne zaman bir şey ya çift veya tek olursa o şey saytdır. 8 — Mukaddem'i biti şik şartlı, tâli'si ayrık şartlı olanlar : Her ne zaman güneş doğarsa gündüz mevcut olacağından daima ya güneş doğmuş bulunur yahut gündüz olmaz. 9 — Mukaddem'i ayrık şartlı tâli'si bitişik şartlı olanlar: Daima ya güneş doğmuş bulunur yahut gündüz olmam ış olduğundan her ne zaman güneş doğarsa gündüz olur. Ayrık Şartl ılar: 1 — İki yüklemliden yapılmış olanlar: Ya say ı çift olur veya say ı tek olur. 70


2 — İki biti şik şartlıdan yapılmış olanlar: Ya güneş doğarsa gündüz mevcut olur ya güne ş doğarsa gece mevcut olur de ğildir. 3

İki ayrık şartlıdan yapılmış olanlar:

Ya say ı çifttir ya tektir yahut ya çift olmayand ır veya tek olmayand ır. 4 — Taraflardan birisi yüklemli di ğeri biti şik olanlar: Ya güne ş gündüzün varl ığına neden olmaz yahut her ne zaman güne ş doğarsa gündüz mevcut olur. 5 olanlar:

Taraflardan biri yüklemli di ğeri ayrık şartlı

Ya bir şey say ı değildir yahut ya çifttir ve ya tektir. 6

Biri biti şik şartl ı diğeri ayrık şartlı olanlar:

Ya her ne zaman güne ş doğarsa gündüz olur yahut ya güneş doğmuş olur ya gündüz olmam ış .bulunur. Mukaddem ve talPnin nitelikleri: Şartlı önermelerin taraflar ı birer önerme oldu ğuna göre bunlar farkl ı niteliklerde bulunabilirler. Yani olumlu veya olumsuz olabilirler. Taraflar ın olumlu veya ,olumsuz oluşunun önermenin bütününe etkisi yoktur. Şartlı ön.errnelerin olumlu veya olumsuz olu şları , iki farafin birbirine yaklaştırma veya uzakla ştırılmasındadır. Olumlu bir şartlı önermenin tarafları olumsuz olabileceği gibi, olumsuz bir şartl ı önermenin taraftan olumlu olabilir. Her ne zaman güne ş doğinam ış ise gündüz mevcut değildir, öneı mesi olumlu bir biti şik şartlıdır ve tarafları olumsuzdur. 71


Taraflardan biri olumlu diğeri olumsuz olabilir. Mesela, Her ne zaman güneş doğarsa gece mevcut değildir önermesi, mukaddem'i olumlu tali'si olumsuz olan olumsuz bir biti şik şartl ıd ır. Bir şey ya say ı değildir veya ya tektir veya çifitir önermesi ise, "mukaddem"i olumsuz, "tali"si olumlu olan olumlu bir ayr ık şartli önermedir. İ BILEŞIK ÖNERMELER Klasik Bat ı mantıkçılarının önermele ı i basit ve bileşik diye ikiye ayırdıklarını , islam mantıkçılarının yüklemli dedikleri önerme çe şidinin, basit önermeyi karşıladığını ; şartl ı dedikleri önermelerin de bile şik önermelerden olduğunu, şartlı önermelerden ba şka bileşik önerme tiplerinin de bulundu ğunu, fakat bunların Islam mantıkçılarmca dikkate al ınarak i şlenmediğini söylemi ştik. Bu bölümde islam mant ıkçılarının ele almadık ları şartlı önermeler d ışındaki önerme tiplerini ele alaca ğız. Bileşik önerme diye birden fazla konu veya birden fazla yüklemi olan önermelere denir ve iki grupta incelenir. Birinci gruba girenler bile şiklikleri açıkça belirtilmi ş olanlar, ikinci gruba girenler ise bile şiklikleri gizli olanlard ır. 1 — Bile şiklikleri açıkça belirtilmi ş olanlar: Ba ğlant ı lı (copulative), ayrık şartl ı (disjonetive), biti şik şartl ı (hypotlıdtique), nedenli (causale, göreli (relative), ekli (discrMve) önermelerdir. Bunlardan ayr ık şartl ı ve bitişik şartl ı dışında kalanları görelim: 72


a — Bağlant ılı (copulative) önermeler; birbirine tasdik ve inkar ba ğlacı "conionction" ile bağlanan, bir çok konu veya yüklernden yap ılan 'önermelerdir. Bağlantılı , önermeler, ya bil Ok konulu, ya bir çok yüklemli veya bir. çok konu ve bir çok yüklemli olabilir. Mesela: Ali ve Ahmet çal ışkandır. Ali çalışkan ve zekidir. Ali ve Ahmet çal ışkan ve zekidirler. b — Nedenli (causale) önermeler: Sebep bildiren bir kelime ile birbirine ba ğlı *iki önermeyi ihtiva eden önerinelerdir. Mesela': Öğrenciler çalışıyorlar çünki imtihan var. c — Göreli (relative) önermeler: Bazı ili şki ve mukayeseyi . ihtiva eden önermele ı dir.. Ahmet Ali'nin babas ı ise Ali de Ahlüerin o ğludt,•82. d — Ekli (discretive) önermeler: Fakat, rrıamafih gibi .kelimelerle yapılan önermelerdi ı . Para malı satın alabilir fakat kalbi alamaz. 2 — Bile şikliği gizli olanlar.: Bunlar şekil bakımından bile şikliği belli olmay ıp da anlam bakımından bileşik olan önermelerdir. a — Öagülü (exclusive) önermeler Yüklemin yalnız bir konuya hasredildi ği önermelerdir.. Bu durum: "ancak" ve "yaln ız" gibi kelimelerle belirtilir. Bu önermeler iki farkl ı hüküm ihtiva ederler, fakat anlamda bu hükünıler birle şir. Yaln ız Ahmet ev vazifesini yapt ı, önermesi özgülü bir önerme olup şu iki hükmü ihtiva eder: 1 — Ahmet vazifesini yapt ı, 2 — 82 Bu tip önermeleri islâm mant ıkç ı lar ı şartl ı önermelerden sayarlar.

73


Diğerleri vazifesini.yapnıadı. Bu iki hüküm, yukar ıdaki önerme içinde anlamda birle şmişlerdir. Insan ancak ktigini biçer. Ancak fazilet insan ı asil kılar, önerme-

e

leri de övgülüdür. b — Çıkarmalı (expective) önermeler: Konunun bir kısmını çıkararak bütün konu üzerine verilen hüküm çıkarmalı bir önermedir: Eflatuncular hariç, bütün eski felsefe ö ğretileri Allah'ın cishnsiz oklu ğunu kabul etmezlerdi.

Bu önerme şu iki hükmü ihtiva eder: 1 — Eski filozoflar cismani bir tanr ıya idanırlardı.

2

Eflatuncular bunların aksine.

Kirşılaştrnnall (cbmparative) önermeler: c Bir karşılaştırma ile fikri ifade eden önermelerdir. Bunlar da iki hüküm ihtiva ederler ve bu iki hüküm anlamda birleşir. Mesela: —

Bütün kay ıpların en büyüğü bir dostun kaybıdır ; Ali Ahmet'ten çal ışkandır, önermeleri gibi.

d — "Sunrlandıncı" önermeler: Ne zaman bir şey şöyle olmaya başladı veya şöyle olmayı bıraktı denildiğinde, iki hüküm verilmiş olur. Birisi o şeyin bahsedilen zamandan evvelki hali, di ğeri o tarihten sonraki halidir. Böylece bu önermelerden birine "İnc4ıtive" diğerine "ddsitive" nenir ve her ikisi de anlamda birle şip bileşik bir önerme olur. Mesela, Kırk altı seneden beri fes, Türkiye'de erkekler için baş örtüsü olmaktan kaldırıldı. Bu bileşik önermede

şu iki hüküm mevcuttur: I Kırk altı sene önce Türkiye'de erkekler fes —

giyerlerdi. 74


2 giy;nez.

Kırk altı senedir Türkiye'de erkekler fes

MODAL* ÖNERMELER Önermelerin modalitesi meselesi ta Aristo'dan beri mantıkçıları me şgul etmi ştir. Hareket noktas ı Aristo olmasına rağmen önermelerin modalite bak ımından çeşitlendirilmesinde, klasik Bat ı mantıkçıları ile islam mantıkçılar ı arası nda fark vard ır. Moda! önermelerin tan ım ı : "Bir önermede bazan konu ile yüklem aras ındaki nisbet bir kayıtla kayıtlan ır; önermenin do ğruluğu o kaydın doğruluğuna bağlıdır. İşte o kayda önermenin modalitesi, "ciheti" denilir'" 3. Böyle bir kayıtlama Goblot'un belirttiği gibi" iki şekilde anla şılabilir: 1Ya çok sayıda modaliteden bahsedilir, modalitelerin sayısı zarfların sa} ısınca olur. Mesela: "Sokrat iyi nıiinakasa ediyor" önermesinde hüküm, iyi ile bir kayda tâbi tutulmu ştur. Bu şekilde zarflarla (adverbes) değiştirilen hükümlerin say ı sı sınırsızdır. Modalite bu anlamda önermey^ birle şen herhangi bir adverb oluyor. 2 — Ya da Aristo'da oldu ğu gibi, önermele ı de, konu ile )ilklem aras ındaki bağı kayıtlayan belli sayıda modaliteden bahsedilir. Mant ıkçılar bu ikinci yolu seçmişlerdir. * Modalite, eski dilde "cihet" kelimesi ile kar şılanmış, bazıları da türkçe karşılık olarak "kiplik" kelimesini kullanm ışlardır. Cihetin dilimizde daha çok yön karşılığında kullanıldığı ve kiplik'in ise, modalite anlamı n ı vermeyip, yap ışı k, bitişik, yaklaşıkşanlamları nda kullan ıldiğriçin yenisi bulununcaya kadar modalite kelimesini almayı uygun gördük. 83 AHMET CEVDET, Miyar- ı Sedad s. 90. 84 GOBLOT, Traik, de•Logique s. 159.

75


Konu ile yüklem aras ındaki bağ bir değişikliğe tâbi tutulduğuna göre, bir "modal" ö ıı ermede iki hüküm bulunur. Yani modal önerine iki hükmü ihtiva eden karma şık bit önerme olur. "Hükümlerden birisi diğeri üzerine verilmi ş hükümettir". O halde modaliteyi hüküm üzerine verilmi ş hükümdür diye tanımlayabiliriz. Zorunlu olarak ateş sıcakt ır önermesi modal bir önermedir. Şu iki hükmü ihtiva eder: 1 2-- Ateş sıcaktır, 2 — Zorunludur. Burada zorunludur hükmü ate ş sıcaktır hükmü itzerine verilmi ştir. f‘y• 5X5 re_ "..-0 ckk Aristo'da modal önermeler 1 , c.> •Ve.44.4 < 5--4-~"<-09 -A ri sto 'da medalite bahsi pek aç ık değildir. Or- rtltfj ganon'un ikinci kitabında, mümkün, imkansız, zorun lu ve "contingent" önermelerden bahsediliyor 86. Bu dört hüküm şekli Ortaçağ Batı mantıkçıları tarafından kabul edilen modalite çe şitleridir. Organon'un üçüncü kitabı olan Birinci Analitikler'de ise şöyle diyor: "her öncü! (önerme) ya bir ar ı ya bir zorunlu veya bir "olağan" (contingent) yükleme koyar'''. Demek ki Aristo üç türlü önerme kabul ediyor: â .— Arı ve basit önerme 2 -- Zorunlu önerme 3 — Kontenjan (centin ğent-olumsal) önerme. RS TRICOT, Organon 1-11, Fransızca terciiınesi, s. 120 de not 2. 86 ARISTO, . Organon 11,onerrnekr, Atadeınir tere, s. 33. Contingent

kelimesi dilimizde olagan veya olunısul kelimeleriyle karşılanmışt ır. Daha iyisi bulununcaya kadar Frans ızca kelimeyi aynen kullanmay ı ve Türk alfabesiyle kontenjan diye yazmay ı uygun bulduk. 87 ARISTO, Organon II, Atademir tere. s. 6. Aristo'nun bu cümlede kulland ığı "To endechomenon" kelimesi Fr'ans ızcaya "possible", bazan "Contingent" olarak çevrilmi ştir. Fazla bilgi için bk. N. ÖNER. Modal Önernıeler, ilfıhiyat Fak. Dergisi, y ıl 1967 c. Xl.

76


Bu üç önerme de sonradan, Assertorique, Apodictique ve Problematique diye adlandırılmışlardır. Aristo ne modalite kelimesini kullanm ış ne de onun tanımını yapmıştır. Ancak Aristo tefsircileri ile ba şlayan modalite tanımına göre denebilir ki Ikristo zorunlu ve kontenjan (yahut mümkün) diye iki modalite çeşidi kabul etmi ştir". Arı yahut basit dedi ği önerme modalitesiz önermedir. Aristo'ya göre "zorunlu, ba şka olrna dir' 89. "Kontenjan, zorunlu olmayan ve var olmas ında ı mkânsızlık olmaksızın varl ığı fark edilendir"". Aristo'nUn kabul ettiği yukarıda zikretti ğimiz üç önerme çeşidine misâl verelim: 1 — Basit önerme: A, B dir. 2 Zorunlu önerme: A, B di ı- .zorunludur, yani A'n ın B olması zorunludur. 3 — Kontenjan (yahut mümkün) önerme: A, B dir kontenjand ır veya A nın B olm,sı kontenjandir91. Klasik Batı mantıkçılar ında modal önermeler:

Aristo mantık anlayışın' devam ettiren Avrupa mantıkçılan model önermeler üzerinde daha fazla durmuş ve ondan mülhem olarak ele ald ıkları modal öner88 TRICOT, TraiM de Logique, 136; HAMELIN, Le Systcsme d'Aristote, s. 190. 89 ARISTO, ~physique, Tricot, Fransı zca tere. Tom. I, s. 259. 90 ARISTO, Organon III, Birinci Analitikler, Atademir tere, s. 140. 91 ARISTO'da modal önermeler için geni ş bilgi, bk. N. ÖNER, aynı eser.

77


meleri karma şık (Complexe ) önermeler aras ında zi krederek daha sistemli bir şekilde incelemış lerdir" Ortaçağ Bat ı mantıkçı larına göre bir önermeyi şu dört "mod" dan biri de ğişikli ğe uğratabilir: Mümkün, kontenjan, imkâns ı z ve zorunlu. Bu suretle Aristo'da iki olan modalite say ı sı dörde ç ıkıyor. Önçeden de belirtti ğimiz gibi Aristo,Önermeler'de bu dört modalite çe şidinden bahsetmi şti. Fakat Birinci Analitikler'de modaliteyi i şlerken ikisini dikkate almıştır. Avrupa mant ıkçıları önermeler'den mülhem olarak konuyu ele almışlard ır. Modal önerme karma şık önerme olduğuna göre, Batı mantıkçıları ası l önermeye dictum, tâli önermeye modus diyorlar. Modus; mümkün, imkâ ii-s71",'Eörı -7 —i.Wrive zorunlu ölabilir. Ate ş steakttr, zorunludur (biz ter dilimizde şöyle ifade ederiz Ate şin sıcak olması zorunludur) önermesinde ateş sıcakt ır asıl önerme yani --clict----u-ın, zorunludur ise •modusdur. Bunların olumlu ve olumsuzluğu da dikkate al ınınca sekiz ili şki ortaya ç ıkar. Dictum'un da niteli ği ele al ınınca onalt ı çe şidi ortaya çıkar: 1 — Dictum olumlu modus mümkün olumlu kontenjan " 2— 3— imkânsız 4 — zorunlu 5 — mümkün olumsuz 6— imkansız 14

1,

92 Batı mantıkçılarında modal önermeleri aç ıklamak için şu eserlerden faydaland ık : Logique de Port-Royal; GOBLOT, TraW de -Logique; P. JANET ve G. SEA iLLES, Histoire de la Philosophie; TRİCOT, Traiteç de Logique Formelle; H.D. GARDEİ L, initiation Philosophie de Saint Thomas d' Aquin.

78


L ,

.1.. e ı.........- L.,- ,39

7 ---94 8— " 9 — Dictum olumsuz 10

-

11 — 12 — 13 — 14 — 15 — 16 —

99

ff

99

ff

ff f9

" ,,

LIf

"

95

"

" " " "

" " 9

"

,,

,,,-......--.------L-" kontenjan zorunlu mümkün olumlu ,, imkansız ,, kontenjan zorunlu mümkün olumsuz imkansız • kontenjan zorunlu

ff

"

99

93

Onaltı önerme tipi dört grupta toplan ır ve A, E, I, U harfleri ile gösterilir. 1 — Dictum olumlu modus olumlu A 2 — Dictum olumsuz modus olumlu E 3 — Dictum olumlu modus olumsuz I 4 — Dictum olumsuz modus olumsuz U Bu hadler İskolastiğin modalite teorisini özetleyen şu dört kelimeden al ınmıştır. Purpurea, Iliace Amabimus, Edentuli. Kelimelerin ilk sesli harfleri mümkün'ün dört şeklini gösterir. Purpurea'n ın U su, dictum ve .modus'un olumsuziuğunu gösterir. Mesela, Dünyanın yuvarlak olmaması mümkün de ğildir. Iliace'nin I s ı, yalnız mod us'un olumsuzluğunu gösterir. Dünyanın yuvarlak olması mümkün de ğildir. Amabimıts'un A sı iki önermenin de olumlu olduğunu gösterir: Dünyanın yuvarlak olması mümkündür. Edantuli'nin E si yalnız modus'un olumlu olduğunu gösterir: Dünyanın yuvarlak olmaması mümkündür. Bu şekilde, kelimelerin ikinci sesli harfleri kontenjanın dört şeklini; üçüncü sesli harfleri imkansızın dört şeklini ve dördüncü sesli harfleri zorunlu' nun dört şeklini gösterirler. 79


Zikredilen dört kelimenin ikinci bir özelli ği daha vardır: Kelimeler içerisindeki modlar dikkate al ınırsa, bunlardan hepsi birlikte do ğru veya hepsi birlikte yanlış olur. Misâl olarak Amabimus'u alal ım: Sesli harfler sıra ile AA I U. Yukar ıdaki kurala uygun olarak önermeleri yazal ım: A Dünyan ın yuvarlak olmas ı mümkündür* A Dünyan ın yuvarlak olmas ı kontenjandır. I Dünyan ın yuvarlak olmas ı inıkânsız değildir. U Dünyanın yuvarlak olmamas ı zorunlu değildir.

Bu dört önerme ya birlikte yanl ış olur veya bir, ğru olur. Di ğer kelimeler de aynı şekilde alı-liktedo nabilir. Görülüyor ki Ortaçağ Batı ınantıkçıları, Aristo'dan mülhem olarak ele, ald ıkları modalite bahsini gayet sistemli bir şekilde işlemişlerdir. Kant'ta modal önermeler:

Kant'a göre modalite-hükrnün muhtevas ı ile ilgisiolmayan, zihnin tamamen- şekle ait bir fonksiyonudur. Modalite bakımından hükürrıler, problematique, assertorique ve apodictique diye üçe ayr ılır: Tasclik veya inkârda, basit bir imkân ı ifade eden hükümler problematik; gerçe ği ifade eden hükümler assertorik; zorunlulu ğu ifade eden hükümler de apodiktiktir. A. Virieux-Reymond, Kant' ın bu üçlü modalitesini şöyle açıklıyor : Assertorik, olgu hakikati olarak tasdik edilen Meselâ, Paris Fransanın başkentidir. Bu hüküm gerçe ğe uyar fakat tarihi şartlar ba şka olsaydı diğer bir şehir Fransa'n ın başkenti olabilirdi. 80


Problematik basit bir imkânı ifade eden hükümlerdir. Fezanın bükilklü ğü (courbure) sebebiyle kclinat belki sm ırlıdır. Apodiktik, akıl hakikatlerini ifade eden hükümler dir. Dairenin çapı merkezden geçer. Daire'nin tanımı kabul edildikten sonra bu hükmün z ıddı düşünülemez". Gerek Aristo tefsircileri ve gerek Ortaça ğ Batı mantıkçılarına göre modal önermeler karma şık önermelerdir. Karma şık olmayan basit önermelerde bir modalite bahis konusu değildir. Kant'ta ise her hükmün modalitesi vard ır. Bu bakımdan Kant' ın modalite anlayışı eskilerden farkl ıdır". İslam mantıkçı lar ında modal önermeler:

İslam mant ıkçılarının modalite anlayışı ile, Batı mantıkçılarının modalite anlayışı arasında olduğu gibi, İslâm mantıkçıları arasında da farkl ı iki görü ş mevputtur. "Mütekaddimin" ve "müteahhirin"", modaliteyi farkl ı -.olarak ele al ıp incelemi şlerdiı . A — Mütekaddimin: M ütekaddimirt e_kablıl ediyor : vü imkürı (possibilite), i ı ntina (inıpossibilite) ve, c ub (zorunluluk-n&e.;;Tii"

-

93 A. VIRİ REUX-REYMOND, La Logique Formelle, s. 17. 94 Kant'da modalite için .bk. N. Öner, ayn. esr. 95 M. ALİ_ AYN İ , Darulfünün ilahiyat Fakültesi Mecmuas ında (Sene 3, sayı 10, 1928) yay ınlad ığı Türk Mant ıkçıları adlı makalesinde, Sadettin Taftazani'den önce gelenlere mütekaddimin, sonra gelenlere muteahhirin denir diyor. 96 AHMET CEVDET, ayn. esr. s. 90; ISMAIL HAKKI, Miyar alUlum, s. 48, Felsefe Dersleri, s. 137.

81


İ slam rnant ıkçılarında bu üç türlü modalite ay ı rımı İbni Sina gelene ğine uyularak yap ılmıştır. Daha önce Farabrde durum farkl ı idi: Farabrye göre "ilk cihetler (modalite) üç türlüdür: Zaruri, mümkün ve mutlak"97 Bu ay ırım Aristo'nun yukar ıda belirttiğimiz üç önerme tipini 'kar şılar. Aristo tefsircilerine göre, basit önerme modalitesiz öner ıne olarak kabul ediliyordu. Farabi basiti kar şılayan mutlak'ı da yukarıdaki cümlesinde bir modalite çe şidi saymakla Aristo'dan ayr ılmış görülmekte ise-de, mutlak' ın modalitesinin diğer modalitelerden ayr ıldığını söylüyor. "Mutlakta adet, bütün cihet (modalite) bildiren unsurlar ı ortadan kald ırmak ve ne zarureti ne de in ı.kânı açığa vurmakt ır.. cihetle ı in kaldırılışı onun için cihet makam ına geçer"". Bu ifade ile Farabrn.in de tıpk ı Aristo gibi iki modalite kabul etti ği anlaşı l ır. Mütekaddimin denilen İ slam mant ıkçı ları Farabrden ayrılarak, zikretti ğimiz üç modalite çe şidini kabul ediyorlar. 1 — Zorunluluk (vücub), "vücub-u zati" ve cubu bilgayr" diye ikiye ayr ı lır. Bunlardan birincisinde zorunluluk "zat- ı mevzu" dan yani, konunun özünden, asıl varlığından gelir. Mesela: Allah alin dir (bilicidir), insan natıkt ır (akıll ı konuşucu), önermekrinde konu-ile yüklem aras ındaki bağın zorunlulu ğ u. "vücub-u zati" dir. Çünki bilme Allah ın özüne ait olduğu gibi, natık oh-na-da insan ı n özüne aittir. E ğer zorunluluk. özden gelmiyorsa ona da "vücub-u bilgayr" denilir. Mesela, İnsan yaz ı yazarken parmak?

97 FARAB İ, Peri Hermeneias Kitabı, Araşt ı rma IV, 1966 dan ayr ı basım, s. 29. Eseri yay ınlayan ve tercüme eden Mübahat Küyel. 98 Farabl ,ayn. esr.

82


larının hareket etmesi zorunludur, fakat bu zorunluluk

onun özünden gelmez. 2 — İndu" Birşeyin kendisinden varl ığı ile yokluğunu iktiza etmesidir ; "imkan-1 has" ve "imkan-ı am" diye ikiye ayrılır99. "imkan-1 has" hem var olma hem de yok olma yönünden zorunluluğu olumsuz kılmaktadır. İnsan kâtiptir önermesinde, insan ın katip olması veya olmamasında zorunluluk yoktur. Bu önerme bir "imkan- ı hass'ı" ,ifade eder. "Imkan-ı âm": yalnız bir taraftan, yani ya varolma veya yokolma tarafından zorunluluğu olumsuz kılmaktadır. Her ateş sıcalaır önermesinde, ateşin sıcak olması zorunludur, fakat s ıcak olmaması zorunlu değildir. 3 iııntiıı ıa imlcânsızlık) "Özü dış varlığmda yokluğunu gerektirme zorunlulu ğudur" 19°. "Vücub", "imkân" ve "imiina" terimlerinden kasdedilen anlamı aydınlatmak için eski mant ık kitaplarının çoğunda verilen misal şudur: Ateşin sıcak olması zorunlu, soğuk olması imkansız ,sönmesi mümkündür. Bunları önerme halinde yazalım: Ate şin sıcak olması zorunludur. Ateşin soğuk olmas ı imköns ızchr. Ate şin sönmesi mümkündür.

İslam mantıkçıları modaliteyi bu tarzda -açıklarken dayand ıkları kaynak İbni Sina'nın eserleridir. İbni Sina ise, Batı Ortaçağı mantıkçıları gibi, Aristo-' 99 ISMAIL HAKKI (Izmırli), imkân-ı âm'ı imIcân-ı hâs'rcontingence ile karşılıyor. Felsefe Dersleri, s. 138. 100 ISMAIL HAKKI, Felsefe Dersleri, s. 138.

83


VI 140 L•••

nun•Organon adlı eserinin ikinci kitabı olan Önermeler'den mülhemdir. "Yaln ız kontenjan' ı listeden çıkarıp inıkân içerisinde mütalaa etmi ştir" ı°ı . B

Müteahhirin:

"Müteahhirin" eskilerin üç modalitesine kar şılık, zorunluluk,„_skyam, fiil ve imkân diye dört modalite kabul ederler. Ad ı geçen dört modalitenin farklılıkları ve birbirleri ile Olan ili şkileri dikkate al ınarak çe şitli modal önermelerden bahsederler. Genellikle sekizi basit, yedisi mürekkep olmak üzere onbe ş modal önermenin üzerinde çok durulur 102. Yalnız bu sayılar sabit de ğildir. Bazan basitler ondörde ç ıkarılır, bileşiklerin de yediden fazla olabilece ği söylenir'''. Dört modaliteyi esas alarak modal önermelerin çeşitlenmesi şu esasa dayan ır: Önermeler ihtiva ettikleri hüküm sayısı daha doğrusu modalite sayısına göre, basit ve bile şik olurlar. Basit önermeler tek modaliteyi ihtiva eder. Her güvercin bilfii 1 uçucudur önermesi basit bir önermedir. İçinde tek modalite vardır o da fiildir. Her güvercin Will uçucudur fakat devaml ı değil. Bu önerrne ise.iki moda-. lite ihtiva ediyor; birincissi fiil, ikincisi devamd ır.

Basit Modal Önermeler: Basit önerme türletini saymadan önce, bunlar ın farklılaşmasulda esas olan, dört modalitden her birinin nasıl çeşitlendiğini görelim: 101 1. MADKOUR, l'Organon d' Artstote dans le Monde Arabe, s. 176. 102 GELENBE-Vi, ayn. esr. c. II, s. 77 vd; AHMET CEVDET, ayn. esr. 92 vd; RAŞIT, ayn. esr. s. 65 vd, 103 GELENBEVİ, ayn. esr. c. II, s. 96; MEHMET TAHIR, Zilbdetid Muhtelitat min'et Tasdikat, s. 3.

84


a — Zorunluluk: İslam mant ıkçıları altı çeşit zorunluluğun bulunduğunu söylerler. 1 — Konunun özünden (zat-essence) çıkan zorunluluk. 2 — "Zat- ı mev ııı"un bütün vakitlerinde, nisbetin yani yüklernin konuya yüklenrnesinin zorunlulu ğu, buna "zaruret-i zatiye" denilir. 3 — "Zat- ı mevzu"un "vas ı f mevn" ile vasıflandırılması şartı ile olan zorunluluk. Buna da "zaruret-i vasfiye" denir. 4 — Belli vakittteki zorunluluk. 5 — Belirsiz vakitteki zorunluluk. 6 — Yüklemin şartına bağlı zorunluluk. Modal önermelerin çe şitlenmesinde 2-3-4 ve 5. zorunluluklar kullan ılmıştır. b — Devam: Bir konunun özü (zat- ı mevzu) bir de konunun vasf ı (yasf- ı mevzu) dikkate al ınarak iki türlü devam kabul edilmi ştir.

Fiil: Vuku bulduğu zamana göre çe şitlenir. d — imkân: Her zorunluluğun kaışısında bit imkân kablire-diTeı--ek -altı imkândan bahsedilirl". Bunlardan yaln ız bir tanesi dikkate al ınarak mümkünden bir çeşit önerme ç ıkarı lmıştı r. O da "mümküne-i amme"di ı "Hiniye-i mümküne" "mümküne-i daime" ve "mümküne-i vaktiye" de a şağıda görece ğimiz gibi zorunluluk dikkate al ınm ıştır. c

Şimdi basit önermelerin çe şitlerini sayabiliriz. 104 Zorunluluk ve mümkün için fazla bilgi, bk. GELENBEVİ , ayn. csr. s. 97 vd.

85


ır

t_

"Zaruriye-i mutlaka": "Zat- ı mevzu mevcut oldukça, yüklernin konuya yüklenmesinin zonıtllizluğu ile hükmolunan önermelerdir. 1

Her insan mevcut oldukça zorunlu olarak hayvandır. Her insan mevcut oldukça zorunlu olarak taş değildir. 2 — Mesrute-i amme: "Vasf- ı mevzu" mevcut

rı oldukça ld yüklemin konuya yüklenmesinin zorunluluğu ı ile hükmolunan önermelerdir. Her yaz ıcı yaz ı yazdığı müddetçe zorunlu olarak parmaklar' hareket eder. Her yazıcı yaz ı yazdığı müddetçe zorunlu olarak parmakları hareketsiz değildir. 3 — "Vaktiye-i mutlaka" : Belli bir zamanda, yük lemin konuya yüklenmesinin zorunluluğu ile hükmolunan önermelerdir. Ay "yakt ı heylule"de zorunlu olarak tutulurm. Ay "vakt- ı heylule" de zorunlu olarak ışıklı değildir. 1/44N

4 — "Münteşire-i mutlaka" : Belirsiz bir zamanda yüklemin konuya yüklenmesinin zorunluluğu ile hükmolunan önermelerdir. Ay gecenin birinde zorunlu olarak tutulur. Ay gecenin birinde zorunlu olarak ışık vermez. 5 — "Daime-i mutlaka" : "Zat-ı rnevzu" mevcut oldukca nisbetin devamı ile hükmolunan önermelerdir Her insan mevcut oldukça devaml ı olarak hayvandır. 105 Vakt-ı heylule, güneşin, arzın ve ayın, ayn ı düzlein ve aynı doğrultuda ve arzın güneşle ayın arasında bulunduğu vakittir.

86


Her insan mevcut oldukça devaml ı olarak kış değilıye-i amme": "Vasf-ı mevzu" devaml ı in konuya yüklenmesihin devam ı ile rmelerd ir. yaz ı yazdığı müddetçe daima parmakları hare

Her yaz ıcı yaz ı yazdığı müddetçe daima parmaklar: hareketsiz değildir. 15"

7 — "Mutlaka-i amme" : N ı sbetin fiiliyeti ile, yani yüklemin. konuya yüklenm.esinin, bir defa olsun fiile çıkması ile hükmolunan önermelerdir. Her güvercin bilfiil 1.çucudur Anka bilfiil uçucu 8 — "Mümkün-i afflme": Yüklemin konuya bir imkân ile yüklenmesi ile meydana gelen önermelerdir. Her ateş bilimkân s ıcaktır. Her'ateş bilinıkün soğuk değildirt06. Bileşik Modal Önermeler: Basit Önermeler. devam ve zorunluluk mcdaliteleri ile kay ıtlanarak bile şik önermeler elde edilir. 106 Miltekaddiininden bahsederken, ate şin Sıdk olmas ı zorunluluğa misal verilmi şti. Burada ate şin sıcakl ığı imkan'a misal veriliyor. imkandan kas ıt şudur: Önermedeki nisbetin, yani yüklemin konuya yüklenmesinin ters yönden zorunlulu ğunun imkans ız kil ınrnasıdı r. Yani ateşin sıcak olmamas ın ı n zorunluluğu imkansı z k ılı nmışt ır. İnceledegimiz mant ık kitaplar ı nın çoğunda ınürnküne-i âmme için, bizim ald ıgımız misal verilmi ştir. Gelenbevi' nin, mümküne-i âmme için verdi ği misal şudur: "Her insan imkan- ı am ile katiptir".

87


1 — "Meşrute-i hasse": Özün (zatın) devamsı zl ığı ile kayıtlanan "me şrute-i âmme'ye denir. Her yazıcı madem yaz ıcıdır bizzat parmakları hareket eder, lakin haddizatında devamlı değil. 2 — "Örfiye-i hasse": Özün (zatın) devamsızlığı ile kayıtlanan "örfiye-i amme" ye denir. Her yazıcı yaz ı yazdığı müddetçe devaml ı olarak parmaklar' hareket eder lakin haddizatında devamlı değil. 3 — "Vaktiye-i la daime" veya "vaktiye": Özün devamsızlığı ile kayıtlanan "vaktiye-i mutlaka"ya denir. Ay vakti heylule'de zorunlu olarak tutulur, lakin aslında devamlı değil. 4 — "Münteşire-i la daime": veya "müntesire" : Devamsızlıkla kayıtlanan "Münte şire-i mutlaka"ya denir. Bir gün zorunlu olarak ay tutulur lakin devamlı değildir. 5 — "Vücudiye-i la daime": Devamsızlıkla kayıtlanan "mutlaka-i amme"ye denir. Her giiı;ercin bifiil uçucudur lâkin.devanılı 6 — "Vücudiye-i la zaruriye": Yüklemi ıi konuya yüklenmesinin zorunlu olmamas ı ile kayıtlanan "mutlaka-i âmme"ye denir. Her insan bilfiil gülücüdür lâkin bu gülücülük zorunlu değildir. 7 — Mümkün-i hasse" : Yüklemin konuya yüklenmesinin zorunlu olmamast ile kay ıtlanan "mümküne-i amme"ye denir. 88


Her insan bilimkan yaz ıcıdır fakat zorunlu değil. Misâllerle açıkladığımız bu onbe ş önerme, mantıkçılar tarafından en çok dikkate al ınan önermelerdir. Bunlardan başka şu önermelerden de bahsedilirr°7. "Mutlaka i vaktiye": Yüklemin konuya yüklenmesi belli bir zamanda olup nisbetin tahakkuku ile hükm.olunan öneı melerdir. -

,

Ay bilfiil "vakti heylule"de tutulur. "Mutlaka-i münte şire": Yüklemin könuya yüklenmesi, fiilin olduğu vakitte vuku bulan önermelere denir. Ay' ın varolduğu vakitlerin birinde ay fiilen tutulur.

.24444 ,A6' "Hiniye-i mutlaka": , 4

Hüküm "vasfı mevzu"un bazı vakitlerinde; fiilen gerçekle ş mei ile verilirse, "hiniye-i niutlaka" denir. Her zatuleenpli bu hastalığın devam ettiği zamanların bazısında öksiirür. "Hiniye i la daime": Hiniye-i mutlaka" devamsızlıkla kayıtlamrsa "Hiniye-i la daime" olur. -

Her zatülcenpli bu hastalığın devam ettiği 'zamanların bazısında öksürür lakin devamlı değil. "Hiniye i mlimküne": Önermede ayk ırı yönden, yani önerme olumlu ise olumsuz, olumsuz ise olumlu yörlden zorunluluğun olumsuz k ılınması ile hükmolunan önermelerdir. -

Her zatülcenpli, zatülcenp olduğunda öksürmesi mümkündür. 107 GELENBEVİ, ayn. esr. s. 96 vd.; MEHMET TAHIR, ayn. esr. s. 3. Misaller Gelenbevi'den al ı nmışt ır.

89


vaktiye": Konunun var oldu ğu vakitlerin birinde, aykırı yönden zorunlulu ğun ölumsuz kılınması ile hükmedilen önermelerdir. Ay "vakt- ı heylule" de "imkan ı din" ile tutulur. Burada bir taraftan zorunlulu ğun olumsuz kılınması ile hükmedilmi ştir. Olumsuz kı lınan zoı unluluk, ay' ın "vakt- ı haylule"de tutulmama zorunlulu ğudur. Müteahhirin'e göre modal önermelerin çe şitlenmesinde zaman' ın önemli bir rol oYnadığı_görülüyer. Hernekadar bu mant ıkçılar zaman' ı ayrı bir modalife şekli olarak sayma ınaışlarsa da modal önermelerin çeşitlenmesinde zaman ın ikinci dereceden bir modalite olarak telâkki edildi ği anlaşılıyor. "Vaktiye-i mutlaka", "münte şire-i mutlaka", vaktiyc-i lâ daime", "münteşire-i lâ daime", "mutlaka--i vaktiye", "hiniye-i mutlaka" ve "mümküne-i vaktiye"nin farkl ılaşmalarında esas rolü oynayan zaman faktörüdür. Meselâ: Ay vakt- ı heylule'de zorunlu olarak tutulur. Ay gecenin birinde zorunlu olarak tutulur. Her iki önermede de zorunluluk bir kayda tâbi tutulrnuştur, bu da zamand ır. Ay' ın tutulmas ı zorunludur. Ne zaman ? "Vakt- ı heylüle"de veya gecenin birinde. Görülüyor ki bu tip önermelerde zaman adeta ikinci dereceden bir modalite olarak i şin içerisine giriyor. ÖNERMELER ARASI ILIŞKILER

Bu başlık altında kar şı olma (tekabül-opposition) ve döndürme (akis - conversion filin ne olduğu Fı'sfeTıle51ctir. Klâsik mant ığın bu iki konusu90


v\. nu İslam mantıkçıları önermeler bölümünde "ahka ın-ı kazaya" ad ı altında, Bat ı mantıkcı ları ise genellikle ak ıl yürütme (raisonnement) bölümünde, vasıtasız çıkarsama (l'inference imniediate) adı altında incelerTei- Hangi başlık altında incelenirse incelensin bahsedilen ayn ı şeydir. İslam mant ıkçıları, aşağıda göreceğirniz gibi, iki önermeyi ele al ıp birbiri ile olan ilişkilerini Batı mantıkçı ları ise bu iki önerme aras ındaki ilişkinin altında bühnian ak ıl yürütmeyi esas almı slardır. Burada söz konusu olan yüklemli önermelerdir: vvı. KARŞ IOLMA Aynı terimlerden yap ılmış iki ön.3rme, ya nicelik, _ya nitelik veya hem nicelik hem nitelik bak ımından birbirinden farkl ı iseler, bu iki önermearasnidaka —ji= ı olma vardır. Bu şartlar içinde iki önerme biribirriffe -Yaş it'd ı r, ya altkar şı t'dır, ya çeli ş iktir 'veya al- kar t ı k't ır.

-

1 — Karşıt (mutezad - centraire) önermeler:

Konu ye yüklemi ayn ı olan iki tümel önerme nitelik bakımından farkl ı iseler bunlara kar şıt önermeler denir. a — Eğer tümel olumlu do ğru ise, tümel olumsuz yanlış olur. -(iffiçbir insan ölümlü de ğildir Bütün insanlar ölümlüdür

p

b — Eğer tünel olumsuz do ğru ise, tümel olumlu yanlıştı r. Hiçbir at iki ayaklı değildir 'I) Bütün atlar iki ayakhdır 91


c — Eğer tümel olumlu yanl ış" ise, tümel olumsuz doğru veya yanl ış olabilir. Bütün insanlar öğretmendir Hiçbir insan öğrettnen değildir Bütün insanlar kuştur Hiçbir Insan kuş değildir

Yanlış Yanlış Yanlış Doğru

d Eğer tümel olumsuz yanl ış ise, tümel olumlu doğru veya yanl ış olabilir. Hiçbir kuş kanat!, değildir Bütün ku şlar kanatlıdır Hiçbir insan öğretmen değildir Bütün insanlar - öğretmendir

Yanlış Doğru Yanlış Yanlış

Demek ki, karşıt önermelerden birisi do ğru ise, onun karşıtının yanlış olduğu söylenebilir. Fakat e ğer birisi yanlış ise, diğerinin doğru veya yanl ış olduğu ç ı kar ılamaz. 2 — Altkarşıt (Taht-ı Mutezad, Subcontraire) Önermeler:

-

Konu ve yüklemleri ayn ı olan iki tikel önerme, nitelik bakımından farkl ı iseler bunlara altkar şıt önermeler denir. a — Eğer tikel olumlu doğru ise, tikel olumsuz doğru veya yanl ış olabilir. Baz ı insanlar öğretmendir Baz ı insanlar öğretmen değildir Baz ı insanlar ölümlüdür Baz ı insanlar ölümlü değildir

Doğru Doğru Doğı u Yanl ış

b — Eğer tikel olumsuz do ğru ise, tikel olumlu dogru veya, yanl ış olabilir. 92


Doğru Doğru Doğru Yanl ış

Baz ı insanlar bilgin değildir Baz ı insanlar bilgindir Baz ı insanlar ölümsüz değildir Baz ı insanlar ölümsüzdür

c — Eğer tikel olumlu yanl ış ise, tikel olumsuz doğrudur. Yanl ış Baz ı atlar iki ayakhdır Doğru Baz ı atlar iki ayaklı değildir d — Eğer tikel olumsuz yanl ış ise, tikel olumlu doğrudur. Yanlış Doğru

Baz ı insanlar canlı değildir Baz ı insanlar eanhdır

3 — Alt ık (Mütedahil, Subalterne) onermeler: Konu ve yüklemi ayn ı olan iki öne1-_03yaIn ız nicelik bakımından farkl ı olup da nitelik bakımından 1 ayni olursa bu iki önerme birbiriyle alt ıktr, Tümel olumlu ile tikel olumlu, tümel olumsuz ile tikel olumsuz önermeler biribiriyle a ltıktır. Doğruluk ve yanl ışlık bakımından alt ık önermeler aras ında şu ilişkiler vard ı r:

_

a — Eğer tümel olumlu ve tümel olumsuz do ğru iseler, bunlar ın altıkları oldu tikel olumlu ve t ı kel olumsuz da doğru olur. Bütün insanlar ölümlüdür Baz ı insanlar ölümlüdür Hiçbir insan at değildir Baz ı insan at değildir

Doğru Doğru Doğru Doğru

b — Eğer tümeller yanl ış iseler onları n altı kları olan tikeller bazan do ğru bazan yanl ış olurlar. 93

'2--


Bütün insanlar iyi ahlükhdır Baz ı insanlar iyi ahliiklıdır Hiçbir insan öğretmen değildir Baz ı insanlar öğretmen değildir Bütün atlar iki ayaklıdır Baz ı atlar iki ayaklıdır

Dpğru. Doğru Yanl ış Doğru Yanlış - Yanlış

c — Eğer tikeller do ğ ru iseler, bunlar ın altıklar ı olan tümeller bazan do ğru. bazan yanl ış olurlar._ Baz ı insanlar ölümlüdür Bütün insanlar ölümlüdür Baz ı insanlar öğretmen değildir Hiçbir insan öğretmen değildir

Doğru Doğru Doğru Yanlış

d — -Eğer tikeller yanlış ise, onların altıkları olan tümeller de yanl ıştı r. Baz ı insanlar ölümsüzdür Yanl ış Bütün insanlar ölümsüzdür Yanlış 4 meler:

Çelişik (Mütenakız, Contradictoire) Öner-

Konu ve yüklemleri ayn ı olan iki önerme, hem nitelik hem de nicelik bak ı mından birbirinden farkl ı olursa bu iki önerme birbiriyle çeli şiktir denir. Tümel olumlu ile tikel olumsuz, tümel olumsuzla tikel 'olumlu önermeler çeli şiktir. Bütün insanlar Baz ı insanlar ölümlü değildir Hiçbir kas dört ayaklı değildir Baz ı ku şlar dört ayaklıdır

Çeli şik olan iki önermeden biri do ğru ise, zorun- • lu olarak. di ğeri yanl ıştır. Bu dört kar şıolum şöyle bir şekille gösterilebilir : 94


A L T K

1

ALT K ARŞ IT

/DÖNDÜRME Bir önermeyi döndürme, onun niteli ğini bozmadan, yüklemini konu, konu-sunu Jüklenımmaktir. islâm mantike ılarma göre dilz...dönd ii r mP (Aks nıüstevi) ve ters döndürme (Aks-i nâk ız) diye iki türlü olur'". Düz döndürme: Bir önermenin olumlu ve olumsuzlu .ğ una, doğru ve yanl ışligma dokunmadan, yüklemini konu, konusunu yüklem yapmakt ı r. a — Tümel olumlu önermenin düz döndürmesi tikel olumlu olur.

Bütün insanlar,ölümlüdür Baz ı ötüttdüler insandiş' )1 ,

108 GELENBEVİ, ayn. esr. c, 146, AHMED CEVDET, ayn, esr. s. 54, AL İ SEDAD, ayn. esr. s. 52, İSMAİL HAKKI, Mi' s.. 51, Felsefe Dersleri s. 169.

95


b Tikel olumlunun düz döndürmesi, tikel olumlu olur. Baz ı beyazlar insandır Baz ı insanlar beyazdır c — Tümel olumsuzun düz döndürmesi, türnel olumsuz olur. Hiç bir ağaç taş değildir Hiçbir taş ağaç değildir d — Tikel olumsuzun düz döndürmesi olmaz. Çünki sonuç bazan do ğru Imzan yanlış olur. Baz ı insanlar ağaç değildir Baz ı ağaçlar insan değildir Baz ı insan öğretmen değildir Baz ı öğretmenler insan değildir

Doğru Doğru Doğru Yanlış

Batı mant ıkçıları düz döndürmenin şu iki Mantık aksiyomuna dayand ığın ı söylerler1 ®. Birinci aksiyon: Bütün olumlu önermelerde yüklem, kaplamının bir kısmı ire-alın.Mıştır.Her insan ölümlüdür önermesi, insan ın bazı ölümlülerden olduğuna i şaret eder. Ölümlü burada till_olatak_al ınmıştır,_ -İlcincLaksiyonı : Olumsuz önermelerde yüklem bütün kaplam ı ile alınmışt ır. Çünkü ousuz l m önermede konu, yüklemin bütün kaplam ının d ışında bn ak ılmıştır. İnsan bir sürüngen de ğildir, önermesinde, insan sürüngenler s ınıfının dışı nda bırakılmıştır. Yani, öriermede yüklem Cilan sürüngen, tümel olarak al ınmışt ır.

-

109 GOBLOT, TraW de Logique, s. 214; RABIER, Leçons de Philosophie T. II, s. 40.

96


Bu aksiyomlarla, tümel ve tikel olumlu önemelerin döndürmede rirrin ,tıkel 6TumTu, tümel olumsuz önermenin döndürmesinin tümel olumsuz olduğu prensibe bağlanmlş oluyor. ---,J

-

,

ikinci aksiyoma dayanılarak tikel olumsuz bir onermenin neden döndürülemiyece ği de daha iyi anlaşılı r; şöyle ki: Tikel olumsuzda—konu tikel, yüklem tümel alınmıştır. Döndürülünce, tümel olarak al ınan yüklem, konu olacak ve önerme tikel oldu ğu için tikel olması gerekecektir. Asıl önermede tikel olarak al ınan konu, döndürülünce, önerme olumsuz oldu ğu için tümeli ifade etmesi gerekecektir. Her iki hal de önermenin esasına aykırıdır. Çünki, döndürmede terimlerin kaplamm ın deği şmemesi lazımdır. Hamilton'un karşı koymas ı : Klasik mantıkta aksiyom olarak kabul edilen yukarıdaki iki genel kurala Hamilton, yüklemin niceliğini ele al ış tarzı ile kar şı koyuyor. Yüklemin niceli ği bahsinde Hamilton'un fikirlerini görmüştük. Onun, olumlu toto-totale ve olumlu parti-totale'da yüklem tümel; olumsuz toto-partilelle ve olumsuz parti-partielle'de yüklem tikel al ınmıştı . Hamilton'un bu fikri kabul edilince klasik mant ığın döndürme şekilleri de deği şir. Hamilton'un fikrinin reddi: Hamilton, yüklemin niceliğini yorumlama şekliyle klasik mantığın yukarıda zikredilen iki askiyomuna karşı çıkmış ise de, Hamilton'dan sonra gelenler onun bu fikrinin doğurduğu güçlükleri red ve bu konuda klasik mant ık yolunu takip etmi şlerdir. 97


Harnilton'a yap ılan itirazlar şöyle özetlenebilir: 1 — Olumlu önermelerde yüklemi te şkil eden terimin bütün kaplam ı ile alınabileceği iddiası doğru değildir. Olumlu toto-total ve olumlu parti-totale muteber önermeler olamaz. Hattâ, yüklem yaln ız konuya hasredilmiş bile olsa. Çünki : a — "İnsan akıllı hayvandır" önermesinde, e ğer yüklemin tümel olduğu iddia edilirse, o zaman önermeniıı asıl anlamından başka anlam taşıyan, ikinci bir önerme daha oltaya ç ıkar. O da, şudur: "Bütün akıllı hayvanlar insandır". Bu önerrne ile birinci önermenin farkl ı tasdikler oldu ğu şu farkl ı sorulara cevap vermeleri ile anla şıl ı r: — İnsan akı ll ı bir hayvan midir? — İnsan d ışında başka ak ı ll ı hayvanlar var =t ır? Bu sorulardan bir ı ncisi, insan kavranunın incelenmesi ile, ikincisi insan d ışındaki hayvanlar s ınıfının incelenmesiyle anla şılır. Bu durumda toto-totale kabul edilen, ele aldığımız önermenin analizinden birbi, rinden farkl ı şu iki hüküm çıkmış olur: — Bütün insanlar ak ıllı hayvand ır. — Bütün ak ıll ı hayvanlar insand ır. Demek ki olumlu önermelerde yüklemi tümel telâkki etme fikri kar ışıklığa sebep olur'. b —, Eğer yüklem tümel olarak al ınırsa, konunun her ferdine de tümel olarak uygulanmal ıdır. Bu ise saçma olur. Mesela, bütün üçgenler bütün üçkenarl ı poligonlardır, önermesinde, baz ı üçgenler bütün üç kenarlı poligonlardır demek imkans ızdırm. 110 RABIER, ayn. esr. s. 42-43. 111 TRICOT, TraiM de Logique Formelle, s. 128-129.

98


2 — Olumsuz önermelerde yüklemin kaplamınm bir kısmı ile ele alınabileceği iddiası da doğru değildir. Yani, olumsuz toto-partielle ve olumsuz parti-patielle muteber önermeler olamaz. "Hiçbir üçgen bazı eşkenarlı şekil değildir", totopartielle önermesini alal ım. Bunun döndürülmesi, "Bazı eşkenarlı şekil hiç bir üçgen değildir", olur. Hamilton burada, "Bazı eşkenarlı şekil" in tikel olduğunu söylüyor ki doğru değildir. Hamilton'un üzerinde durduğu "Bazı" kelimesidir. "Baz ı" kelimesi iki anlamlıdır. 1 — "Bazı" belirtilmemi ş herhangi bir mikdar olabilir. Bu anlamda eldeki öneme şunu ifade eder. Hiçbir üçgen herhangi bir say ıda eşkenarlı şekil değildir. Yani tane bir dahi olsa de ğildir demektir. Bunun anlamı ise, hiçbir üçgen hiçbir e şkenarlı şekil değildir, olur. Burada ise görüldü ğü gibi yüklein, tümel olarak al ınmıştır. 2 — Hamilton, "baz ı" kelimesinden belirtilmi ş o' bir mikdarı anlıyor. Yukarıdaki önermede şu veya bil eşkenarlı şekiller demektir. Bu durumda da baz ı eşkenarlı şekiller tümel (tekil de olsa) yani kaplammm tümüyle alınmıştır. Konu bütün olarak -d ışarıda birakılmı‘tır. O halde, olumsuz bir önermenin yüklemi hiçbir zaman tikel olarak al ınamaz'''. o** Ters döndürmek Bir önermenin olumlu veya olumsuzluk'una, do ğru ve yanlışlığma dok m. 1.1 ,GI usımun eli i

yu em; yükleminin çeli şiğini konu yapmaktır, Ters döndrı rmede olumlular ın durumu düz döndürmedeki 112 RABIER, ayn. esr, s. 43-44, TRICOT, ayn. esr. s. 130.

99


olurnsuzlarm, olumsuzlar ın durumu ise düz döndürmedeki olumluların durumu gibidir. a — Tümel olumlunun ters döndürmesi tümel Ş. olumlu olur. Her insan hayvanchr, önermesinin ters döndürmesi Her hayvan olmayan insan olmayandir, olur. b — Tikel olumlunun ters döndürmesi olmaz. c — Tümel olumsuzım ters döndürmesi tikel olumsuzdur. Hiçbir insan ağaç değildir. Baz ı ağaç olmayan insan olmayan değildir. d — Tikel olumsuzun ters döndürmesi tikel olumsuz olur. Baz ı insan öğretmen değildir. Baz ı öğretmen olmayan insan olmayan değildir. Şartlı önermelerin döndürülmesi:

'Buraya kadar gördüklerimiz yüklemli önermelerle ilgiliydi. Islâm mantıkçıları , şartl ı önermelerin de dön, dürülebileceğini düşünmüşlerdir. Şartlı önermelerden yalnız biti şik şartl ı -önermelerin döndürülmesi yap ılır. Her ne zaman güneş doğarsa gündüz olur; önermesinin düz döndürmesi: Bazan gündüz olur ise güne ş doğmuş olur, önermesidir. TerS döndiirmesi ise : Her ne zaman gündüz olmaz ise, güne ş doğmuş olmaz değildir, olur. Diğer şartl ı önermelerin. yani "Rastlantılı" olan bitişik şartl ı ile ayrık şartlı önermelerin dönüdürülmesine itibar edilmemi ştir'''. 113 AHMET CEVDET, ayn. esr. s. 56, ISMAIL HAKKI, Mrydr'ul Ulûm s. 53.

100


Modal önermelerin döndürülmesi:

İslam mantıkçıları mcıdaliteli önermelerin döndürülmesi üzerinde de durmu şlardır. Modaliteli önermelerde döndürme söz konusu olunca, çok tan ınmış olan şu onüçü üzerinde durulur : "Zaruriye-i mutlaka", "Daime-i Mutlaka", "Örfiye-i amme'" "Me şrute-i âmme", "Örfiye-i Hâsse", "Me şrute-i Hisse", "Vaktiye-i Mutlaka" "Münte şire-i mutlaka", "Vücudiye-i la Daime" "Vücudiye-i la Zaruriye", "Mutlaka-i âmme", "Mümkine-i aınme", "Mümkine-i Hisse" Bu onüç önermenin olumlu ve olumsuzluklarma göre döndürmeleri de ğişir. Modaliteli önermelerin döndürülmesi ileride görece ğimiz gibi kıyasın modalitesinde kullanılır. Modaliteli önermelerin döndürülme sinde, asıl önerme, önceden gördü ğümüz kurallara göre döndürüllir, bu döndürmede önermenin modalite si de değişir.

,y (, 4 ■1

Olumlular ın döndürülmesi:

a — Zaruriye-i mutlaka, dâime-i mutlaka, örfiye-i âmme, me şrute-i âmıne'nin olumlularının döndürülmesi, hiniye-i mutlaka olur. Bilindi ği gibi, hiniye-i mutlaka vasf-ı mevzu' un bazı vakitlerinde fiilin gerçekleşmesiyle hükmedilen önermelerdir. •

Mesela, her insan hayvandır, önermesini yukarıdaki dört modaliteden biri ile kayıtlayalım, mesela zaruriye-i mutlaka ile. öneme şöyle olur: Her insan zorunlu olarak hayvandır. Bu önermenin döndürmesi şudur: Baz ı hayvan, hayvan oldukça bilfiil insandır. Birinci'önerme zaruriye-i mutlaka, ikincisi hiniye'i 'mutlakad ır. Birinci önerme do ğru olunca ikincisi de doğru olur. Bunun isbatı şöyle yapılabilir: Eğer son önerme 101


doğru olmazsa onun çeli şiği doğrudur. Yani, Hiçbir hayvan, hayvan oldukça hiçbir zaman insan de ğildir. Bunun döndürmesi ise, Hiçbir insan insan oldukça hiçbir zaman hayvan değildir önermesidir. Bu ise yanlıştır. Çünki, ba şlangıçta kabul etti ğimiz, her insan zorunl ıı olarak hayvand ır'a zıttır. O halde ishatını aradığımız, bazı hayvan hayvan oldukça b:lfiil insandır önermesi doğrudur. b — Meşrute-i hâsse ve örfiye-i hâsse'nin olumlularının döndürülmesi hiniye-i la dâime olur. Hiniye-i la daime, özün (zat' ın) devamsızlığı ile kayıtlanan mutlaka'dır. Meselâ, her yazıcı mademki yaz ıcıdır parmaklar' devamlı değil, meşhareket eder, fakat, haddi zatında rute-i hâsse'sinin döndürmesi: Parmakları hareket edenin baz ısı, parmaklar' hareket ettiği müddetçe, yaz ıcıdır, fakat devaml ı değil, diye hiniye-i la dâime olur. c — Vaktiye-i mutlaka, münte şire-i mutlaka, vücudiye-i la dâime, vücudiye-i la zaruriye ve mutlaka-i amme'nin olumlularının döndürmesi mutlaka-i amme olur. Mesela, Her güvercin bilfiil uçucudur lâkin devaml ı değil, önermesi vücudiye-i la daime'dir. Bunun döndürülmesi, Baz ı uçucular bilfiil glivercindir; diye mutlaka-i âmme olur. d — Mümkine-i âmme ve ınümkine-i hassenin döndürmeleri olmaz. 2 — Olumsuzların döndürülmesi: Yukarıda zikretti ğimiz onüç önermeden yalnız altısının olumsuzlarının döndürülmesi olur. Geri ka102


lan yedisinin döndürülmesi olmaz. Bu alt ı , önerme ise ş unlardır: Zaruriye-i mutlaka, Daime-i mutlaka, me şrute-i âmme, örfiye-i âmme, me şrute-i hasse ve örfiye-i hâsse. — Tümel olumsuz zaruriye-i mutlaka ve daime-i mutlaka= döndürmesi tümel olumsuz dâime olur. Mesela, Hiçbir insan zorunlu olarak taş değildir, zaruriye'-i mutlakas ının döndürmesi: Hiçbir taş dainıi olarak insan değildir, diye daime-i mutlaka olur. b — Tümel olumsuz me şrute-i âmme ve örfiye-i arnmenin döndürülmeleri, tümel olumsuz örfiye-i me olur. Mesela, Zorunlu olarak yazıcı, yaz ı yazdığı müddetçe parmaklar" hareketsiz değildir, meşrute-i âmmesinin döndürmesi;daima parmaklar' hareketsiz olduk?' müddetçe, parmaklar, hareketsiz olan yazıcı değildir diye örfiye-i âmme olur. c — Tümel olumsuz me şrute-i hâssenin ve örfiye i hassenin döndürmeleri tümel olumsuz örfiye-i âmme olur. Mesela, Her yazı yazan, daimi olarak değil, yaln ız yazı yazdığı müddetçe parınakları hareketsiz değildir, önermesi bir meşrute-i hassedir. Bunun 'döndü ımesi : Daima parmaklar: hareketsiz olan, hareketsiz olduğu müddetce yaz ıcı değildir, diye örfiye-i âmme olur. Genellikle tikel olumsuzlarm döndürülmeleri olmaz. Yaln ız meşrute-i hâsse ile örfiye-i hâsse, nitelik ve nicelik bakımından kendilerine uygun örfiye-i hasseye döndürülür 114. 114 Modaliteli önermelerin ddndürülmesi için bak. GELENBEV İ, ayn. esr. c. II. s. 149-157.

103


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

AKIL YÜRÜTME Başlangıçta mant ıklı düşünmenin kendisini ak ılyürütme (muhakenw, raisonneınent) de gösterdi ğini söylemi ştik. Genellikle üç 4,ürlü ak ılyürütmeden bahsedilir: Dedüksiyon (talil, deduction), tümevar ı m (istikra, induction), analoji (temsil, analogie)m. Klasik mantığın en çok önem verdi ği akılyürütme dedüksiyondur. Dedüksiyonda zihin bir veya bil kaç hükümden hareket ederek zorunlu bir sonuca varı r. Kıyas dedüksiyonun en mükemmel şekli olarak kabul edilir. Bu sebeple klasik mant ık akıl yürütmede esas olarak k ıyası almıştır. Asıl amaç kıyası incelemektir. Diğer iki akılyürütme şekli olan tümevar ım ve analoji ilerde görece ğimiz gibi, klasik mant ı kçıların fazla önem verdikleri konular de ğildir. 115 D&Iuction'un Osmanl ıca kar şılığı olan talil bugün pek kullanılmıyor. Telaffuzu da eski dili bilmeyenlerce yanl ış yap ıl ıyor (a) kısa okunuyor. Bir ara bu terim, tümdengelim kelimesiyle kar şılandı . Bu ise yanl ış anlamaya yol açar. Çünkü her dedüksiyon şekli tümden gelmez. Matematik dedüksiyonda oldu ğu gibi. Hattâ üçüncü şekil kıyastan disamis'de de tümden gelme yoktur. Bu sebeplerle şimdilik dedüksiyon kelimesini kulland ık. Analoji de öyle. Bu yabancı kelime bugün dilimizde yerleşıniş gibidir. Osmanlıca karşıl ıgı olan temsil de dilimizde ba şka anlamlarda kullan ıldığından analoji demeyi uygun bulduk.

104


ej,/^N.SAIL

KkWAS

6

Kıyasm tan ımı :

Aristo kıyası şöyle tanımlıyor: "Kıyas bir sözdür ki kendisine, baz ı şeylerin konulmasıyla, bu konulan şeylerden başka bil şey, sadece bunlar dolay ısıyle zorunlu olarak çıkar" 16. Ayni fikir islam mantıkçalan tarafından şöyle ifade ediliyor: "K ıyas önerrnelerden mürekkep bir delildir ki her ne vakit o önermeler teslim olunsa ondan bizzat di ğer bir önerme laz ım Mesela: Her cisinı değişkendir. Her değişken sonradan olmadır. Bu önermeler kabul edilince, onlardan zorunlu olarak şu önerme çıkar: Her cisim sonradan olmadır. Önceden konan önermelerin her birine öncül ve önermelerden zorunlu olarak ç ıkan önermeye de sonuç denilir. Verdi ğimiz misalde, her cisim değişkendir ve her değişken sonradan olmadır önermeleri' öncüllerdir. Her cisim sonradan olmadır önermesi ise sonuçtur. Kıyas çeşitleri:

Kıyaslar ihtiva ettikleri önerrnelerin say ı ve türlerine göre çe şitlere ayr ıl ırlar. Kıyas çe şitlerini İslam ve Avrupa klasik mant ıkçıları farkl ı şekilde sı-ıflarlar. Ayn ı kıyas tiplerinden bahsetmi ş olmaları- n 116 ARİSTO, Organon III, Birinci Analitikler (Atademir tere). s. 5. 117 GELENBEVİ, Fenn-i Mantık (Abdunnafi tere). c. II, s. 176; AHMET CEVDET, Miyar-ı Sedad s. 67; İ. HAKKI, Miyar'ul -Ulum, s. 56.

105


na rağmen sınıflamada kabul ettikleri ilkenin farkl ı oluşundan sınıflamalar ayr ı ayrıdır. Biz burada İslam ma.ntıkçılarının sı nıflamasın ı esas alarak kıyasları inceleyeceğiz ve gerekti ğinde Avrupa mantıkçılarının farkl ı görü şlerine yer verece ğiz. Kıyaslar ilkin içerisinde bulundurduğu önermelerin sayısına göre basit ve bile şik (mürekkep) diye,ikiye ayrıl ır. Eğer kıyas iki öncül bir sonuçtan, yani üç önermeden meydana geliyorsa buna basit; iki öncülden fazla 6rıcülden meydana geliyorsa buna da bileşik kıyas denit 1 t 8. BASİT KIYASLAR İki öncülden yap ılan kıyaslara basit k ıyaslar denir: Bunlar da kesin (iktiranl ı) ve seçmeli (istis118 AHMET CEVDET, ayn. esr. s. 78; AL İ SEDAD, Mizan-ulUkul, s,78-79; RAŞIT, Mizan-ul' Makul, s. 122; İSMAIL HAKKI, Miyar'ul-Ulum, s. 66. Klâsik Avrupa mant ıkçıları basit ve bileşik kıyaslaı:dan bahsederken İslâm mantıkçılarıyla aynı ölçüyü kullanmamışlardır. Onlar basit ve bileşik ayrımında kıyastaki önermelerin say ısı değil de önerme çeşitlerini almışlardır. Genellikle yüklemli önermelerle yapılan k ıyaslara bâsit yahut "eategorique", şartl ı önermeıerin içerisine girdigi k ıyasıara da bileşik (compos0 derler. Fakat inceledi ğimiz mantık kitaplarında İslâm mantıkçılannda olduğu gibi basit ve bileşik diye açık ve hepsinde müşterek bir sm ıtlama yoktur. Esas olan basit ve kategorik denen kıyas tipi ile onun d ışı nda kalanlardır. Bu sonuncular çeşitli başlıklardâ incelenir. Bazan bile şik, bazan hypothâtique, bazan conditionnel, conjonctif ve özel k ıyaslar diye incelenir. (Bk. Logique de Port - Royals. 198-248; LOUIS LILARD, Logique s. 3750; RABIER, Leçons de Philosophie II , s. 69; GOBLOT, Traite de Logique, s. 216-244; J. MARITAUS, EMments de Philosophie IL s. 105-283; TR1COT, Traiti, de Logique, s. 277 vd. Fakat yukarıda da dediğimiz gibi hangi ad alt ında toplanırsa toplansın hep ayn ı kıyas tipinden bahsedilir.

106


nalır 9 diye ikiye ayr ılır. Eğer kıyasın _ sonucu öneüllerde anlam bak ımuidan----bulunup da şeklen bulunmazsa -buna kesin kıyas denir. Mesela: Bütün insanlar ölümlüdür; Sokrat Insandır; Ohalde Sokrat ölümlüdür. Bu kıyasta Sokrat ölümlüdür sonucu, anlam bakımından, birinci öncü}, yani bütün insanlar ölümlüdür önermesi içinde bulunmaktad ır. Eğer sonucun ayn ı yahut kar şıt hali (nakizi ) öncüllerde-hem anlam bak ımından hem de şekil bakımından bulunursi buna da seçmeli k ıyas denilir. Mesela: Eğer mıknatıs şu cismi çekerse o cisirn demirdir; Mıknatıs bu cisn ıi çekiyor; O halde bu cisinı demirdir. Bu kiyasta, bu cisiın demirdir önermesi hem anlam hem de şekil bakı mından birinci öncülde vard ır. Seçmeli kıyasın bir öncülü mutlaka şartl ı bir önermedir. Kesin ve seçnıeli kıyasları tanımlad ıktan sonra onları daha geni ş bir şekilde aç ı klamaya geçebiliriz. 119 ISMAIL HAKKI (izmirli) Felsefe Dersleri adl ı eserinde iktiranl ı kelimesini CatCgoriquele; istisnai! kelimesini Conjonctine karşılamıştır. Halbuki Catgorique terimi, Hypothtique yahut Conditionnel olmayan kar şılığı olarak kullan ılı r. "Sylogisme Cat4orique" bütün önermeleri catCgorique öner ınelerden yani şartlı olmayan hükümlerden yapılan kıyastır. (Bak LALANDE, Vocabulaire de La Philosophie,Cat&orique maddesi ve FOULQUIE. DictionaNe de la Langue Philosophique, aynı madde), Halbuki klsik Islüm mant ıkçhları göreceğimiz gibi şartlı önermelerden yapılmış iktiranl ı kıyastan da bahsederler.

107


-- KESIN KIYAS Kesin kıyaslar (k ıyas ı iktirani) da yüklemli kesin ve şartl ı kesin diye ikiye ayrılır. Eğer k ı yas yalnız yüklemli önermelerden yap ı lırsa buna yüklemli kesin; e ğer kıyasın öncülleri şartl ı veya biri şartl ı diğeri yüklemli önermelerden yap ılırsa bunlara da şai tl ı kesin kıyaslar denir. -

A — Yüklemli kesin k ıyas:

Bat ılı rnant ıkçı ları n "eategoriqe" veya basit (sinıple) dedikleri kıyaslar bu k ıyaslard ır. Gerek islam dünyas ında gerek bat ıda as ı l üzerinde durulan kiyaslar yüklemli kesin k ıyaslard ır. Aristo da bunlar ı i şler. Aristo Organodda şartl ı önermelerden yap ı lan kıyaslara yer vermemi ştir. Şaı tlı önermeleri ele alan ve şartl ı önermelerle yap ılan kıyas teorisi yapanlar ilk defa Stoac ılar, bu arada bilhassa Cprysippe'dir 120. Daha sonra gelen mant ıkçılar şartl ı önermeleri ve bunlarla yap ı lan kıyaslar ı Aristo mant ığına ilave etmi şlerdir. yüklemli kesin k ıyasta, - büyük, küçük ve orta diye üç terim bulunur. Sonucun yüklemine büyük terim, sonucun konusuna küçük teri ııı , her iki öncülde tekrar ;:dilene de orta terim denilir. Büyük terimin içinde bulunduğu öncüle büyük önerme (kübra, majeure), küçük terimin içinde bulundu ğu öncüle de küçük önerme (su ğra, mineure) denilir. 120 TRICOT, TraW de Logique s. 227. Aristo'nun şartl ı uner ınclerden yapılı kıyaslar üzerinde bir eser yazd ığı fakat bunun kayboldugu iddia edilir. Fakat eski tefsirciler, şartl ı öncüllerle yap ı lan kı yaslar teorisini Aristo'nun talebeleri Theophraste'a, Eudcme'e ve Stoac ılar'a atfederler (Bak. P. JANET ET G. SEAILLES, Histoire de la Pieosopie s. (ı24).

108


Yukarıda verdiğimiz misali alarak terim ve önermeleri gösterelim. o6 O Bütün insanlar Iflümlüdür; Sokrat insaondır ; O hâlde Sokrat b lûdür. kıyasında ölümlü: Büyük terim Sokrat: Küçük terim Insan : Orta terimdir. Bütün insanlar ölümlüdür : Büyük önerme Sokrat insand ır : Küçük önerme Sokrat ölümlüdür : Sonuç

Büyük ve küçük önermele ı e öncülleı denilir. Yüklemli Kesin Kıyas' ın Kuralları Şekilleri ve "Mod"lar ı : Yüklemli kesin k ıyaslar, orta terimin bulunduğu yere göre şekillere, önermelerin nitelik ve niceli ğine göre de "mod"lara ayr ılır. Yüklemli kesin kıyasların şekil ve modların ın açıklanmasından önce kurallarını görelim. Kıyas kuralları: Genellikle mantıkçılar şu sekiz kuraldan bahseder ler: 1 — Her k ıyasta, büyük küçük ve orta diye üç terim bulunmalıdır. 2 — Orta terim sonuçta bulunmamal ıdır. 3 — Orta terim iki öncülde de tikel olarak al ınamaz. 109


Meselâ, Çam ağaçnr; Meşe de ağaçttr; Bu iki önücülde orta terim olan "a ğaç", birinci mantık aksiyomu (olumlu önermelerde yüklem daima tikeldir) gere ğince tikeldir. O halde bu iki öncülden doğru bir sonuç çıkmaz. E ğer çam ıneşedir diye bir sonuç ç ıkar ırsak yanl ış olur. 4 — Sofiuç daima öncüllerin zayıfına bağlıd ır, — buradaki zay ıf deyiminden olumsuz ve tikel kastedilmektedir — yani öncüllerden birisi olumsuzsa, sonuç olumsuz, birisi tikelse sonuç tikel olur. 5 — Büyük ve küçük terimlerin öncüllerdeki kaplamı ne kadar ise, sonuçta ondan fazla olamaz Meselâ: A ğaç insan değildir; Insan cisimdir ; Bu iki öncülden dördüncü kural gere ğince, ağaç cisim değildir sonucunun ç ıkması gerekir. Halbuki bu yanlıştır. Çünkü bu k ıyasta büyük terim olan "cisim" Büyük önermeae tikel (I. mant ık aksiyomu gere ği) sonuçta ise tümel olarak al ınmıştır (II". mantık aksiyomu gere ğince). 6 — İki olumsuz öncülden sonuç çıkmaz. 7 — İ ki tikelden sonuç ç ıkmaz. 8 — Öncüller olumlu ise sonuç olumsuz olrnaz. Kıyasın Mod ve Şekilleri:

Yüklemli kesin kıyas, içinde bulunan önermelerin nitelik ve niceli ğine göre "mod" (darb) lara; orta terimin bulunduğu yere göre de şekillerç ayrılır. 110


Modlar: Bilindiği gibi yüklemli kesin kıyasta üç önerme Vardır. Bunlar da ya tümel olumlu A, ya tümel olumsuz E, ya tikel olumlu I, veya tikel olumsuz O olabilir. Bu dört önerme çe şidi üçer üçer al ınınca aşağıda gösterileri 64 mümkün ili şki yani, 64 çe şit mod bulunur. e ec c eeee c e AAAAAAAAAAAAAAAA AAAAEEEEI'I I I ooqo AEIOAEIOAEIOAEIO aaa a cc ccc aaaa E E E E E E E EEEEEEEE E EEEAAAAII II0000 E A I OEAI 0EAIOEAIO aaaa I I I I

c ee c c c a aaa I I I I I I I I I I I I AAA A E E EE000Q IAEOIAEOIAEOIAEO a O O O

a a a c c c a a a a a a a a 000000000000000 000A AAAE EEEII I I A-EIOAEIOAE IOAEI

Yukarıdaki kıyas kurallar ı dikkate alınınca bu 64 mod'un 54 dil sonuç vermez. Genel kıyas kurallar ının altıncı ve yedincisi gereğince (a) harfi ile göster ilen 28 mod; dördüncü kural gere ğince (c) harfi ile gösterilen 18 mod; sekizinci kural gere ğince de (e) harfi ile .gösterilen 6 mod sonuç vermez. Bu şekilde ad ı geçen kurallar gere ğince 52 mod'un sonuç vermeye' ceği açıkça görülür. A E O ve I E O modlaı mm da 111


sonuç ve, mediği yine k ıyas kurallarına, dolayısiyle, dayanılarak anlaşılır. A E O mod'u: Eğer bir -k ıyasta küçük önerme tümel olumsuz olursa, sonuç daima tümel olur. Bunun açıklanmas ı Port-Royal mant ığında şöyle yapılmaktadiı . Küçük terimi genel olan bir k ıyasta, küçük terim, bütünü ile orta terimle birle şir veya bütünü ile ondan ayrılır. Küçük terimle orta terimin birle şmesinden çıkacak sonuçta, küçük terim yeni bir terimle birle şir (büyük terim). Bu birle şmede küçük terim bütünü ile o terimle birle şir veya bütünü ile ondan ayr ılır"'. AEO da küçük önerme E oldu ğu için, her şekilde küçük terim türnel olarak al ınmıştır. Çünki küçük terim küçük önermede yüklem oldu ğu zaman, önerme olumsuz olduğu için, ikinci mantık aksiyomu gereğince tümeldir; küçük terim konu oldu ğu zaman yine tümel olarak al ınmıştır, çünki önerme tümeldir. Böylece küçük terim, küçük önermede tümü ile orta terimle birleşmi ş veya tümü ile ondan ayr ılmıştır. Aynı şekilde, tümel olarak sonuçta büyük terimle birle şir ve ya tümel olarak ondan ayrılır. Sonuç olumsuz olduğu için, bütünü ile büyük terimden ayr ılması gerekir, yani son_ucun tümel olmas ı lâzımdır. d halde A E O, sonucu tikel olduğu için sonuç vermeyen bir mod'dur. I E O mod'u: Sonucu olumsuz olan bir k ıyasın büyük önermesi tikel olumlu olmaz. Çünki, sonuç olumsuz olduğu için, sonucun yiiklemi olan büyük terim tümel olarak al ınmıştır (ikinci mantık aksiyomu gereği). Mademki büyük terim sonuçta tümel al ınmıştır, beşinci kıyas kural ı gereğince, büyük önermede 121 Logique de Port-Royaı, s. 203.

112


tikel olarak al ınamaz. O halde I E O mod'u be şinci kural gereğince sonuç vermez. Bu şekilde 64 mümkün mod'dan 54 dü sonuç vermez. Sonuç veren, yukardaki listede de siyah olarak yazılıp belirtilen on mod şunlard ır122 . AAA AA! AEE AII AOO E AE E AO E IO IAI O AO Şekiller: Orta terimin kıyas içinde bulundu ğu yere göre kıyaslar şekillere ayrılır. Dört kıyas şekli vardır. Bunlar da, birinci şekil, ikinci şekil, üçüncü şekil ve dördüncü şekil diye adlandırılır. Aristo yalnız üç kıyas şeklinden bahseder. Gerçi Aristo aşağıda zikredece ğimiz dördüncü şekilden sayılan modlardan bahsederse de, bunlar ı ayrı bir şekil olarak ele almayıp birinci şeklin dolaylı (indirect) modları olarak telâkki eder. Ortaça ğ Batı mantıkçıları ve ilk islânı filozofları da kıyasın üç şeklini ele almışlar, daha sonra gelen mantıkçılar dördüncü şekle de yer vermişlerdir123. 122 Mod'lar, büyük önerme, küçük önerme ve sonuç s ırasına göre yazılmıştır. 123 İbni Rüşd'e göre kıyasın dördüncü şeklini Galien icad etmiştir. Bak. P. JANET et G. SEAILLES, Histoire de la Phillosophte, s. 622.

113


Orta terim büyük önermede konu ve küçük önermede yüklem olursa birinci ş ekil'den k ıyas olur. Mesela, ,` ° , Bütün jhsaykr. ölümlüdür; Sokrat insandır; 6 O halde Sokrat ölümlüdur.

o ,

?

Orta terim her iki öricülde de yüklem olursa üçüncü şekil'den kıyas olur. Mesela, t „_, -

Her insan canhdır; Hiçbir taş canlı değildir; Ohalde hiçbir taş insan değildir

" Orta terim her iki öncülde de konu-Masa üçüncü şekil'den olur. Mesela, Cı va madendir; Cı va kat ı değildir; Ohalck baz ı ınadenler katı değildir. Eğer orta terim büyük önermede yüklem, küçük önermede konu olursa dördüncü şekil-den bir kıyas olur. Mesela: Bütün insanlar canlıdır; Bütün cahltlar ölümlüdür; Ohalde bazı ölühıltiler insandır. Yukarıda 64 mümkün mod'un bulunduğunu, fakat bunlardan ancak 10 unun sonuç verdi ğini söyle ıniştik. Şimdi sonuç veren 10 modla 4 şekli birlikte ele al ıpta bunların birle şimini dikkate al ırsak 10 x 4 = 40 çe şit kıyas elde edilmi ş olur. Fakat bu kırk k ıyas çe şidinin de hepsi sonuç vermez. Çünki belli bir şekil içinde kıyas ın sonuç vermesi için, o şekillerin bağlı bulunduğu özel kurallara uymas ı gerekir. Bu durumda, 40 mümkün k ıyas çe şidinden birinci şekilden 4, 114


ikinci şekilden 4, üçüncü şekilden 6, dördüncü şekilden 5 olmak üzere 19 u sonuç verir. Şimdi şekillerin özel kurallarını ve her şekilde sonuç veren modlar ı görelim: Birinci şekil: iki kuralı vardır.

— Küçük öneme olumlu olmalıdır. Eğer küçük önerme olumsuz olsa, k ıyas lcurallannın altıncısı gereğince, büyük önerme olumlu olacak, dördüncü kural gere ğince de netice olumsuz olacaktır. Bu durumda, büyük terim, büyük önerme olumlu olduğu için burada tikel, olumsuz önermenin yüklemi tümel olacağından, sonuçta da tilıtel olarak alınmış olacaktır. Bu durum ise kıyas kurallarının beşincisine aykırıdır. Bu kural üçüncü şekil için de geçerlidir. Çünki büyük terim orada da yüklemdir. 2 — Büyük önerme tümel olmalıdır. Birinci kural gere ğince, küçük önerme olumludur. Küçük önermede yüklem olan orta terim bu sebeple tikel olarak al ınmıştır. Kıyasm üçüncü kural ı gereğin ce— yani orta terim iki defa tikeli, ifade edemez— konu olduğu büyük önermede tümel olması gerekir. Bu iki kurala göre birinci şekilden şu dört mod s onuç verir : Her O B dir Her K O dur HerKBdir Hiçbir O B değildir Her K O dur Hiçbir K B değildir Her O B dir Baz ı K O dur Bazı K B dir

AAJ

ti

E

41)/

A E

ı

A t,DY

115


Hiçbir O B de ğildir Baıt K O dur Baz ı K B de ğildir

E O

Ikinci Şekil: İki kuralı vardır:

1 — İki öncülden birinin olumsuz olmas ı gerekir. Eğer öncüllerden ikisi de olumlu olsa, orta terim, her ikisinde de yüklem olduğu için iki defa tikel olarak alınmış demektir. — birinci mant ık aksiyomu gereği — Bu durum kıyas. kurallarınm üçüncüsüne aykırıdır. 2 — Büyük Önerme tümel olmal ıdır. İkinci şekilde yukar ıdaki kural gere ğince sonuç olumsuz olduğu için sonucun yüklemi olan büyük teriin, tümel olarak al ınmıştır — ikinci mantık aksiyomu —. Halbuki aynı terim büyük önermede konudur, neticede tümel olduğu için burada da filme' olarak alınmak zorunluluğundadır. — Kıyas kurallarnn beşincisi gereğenice O halde büyük önermenin tümel olarak al ınması gerekir. Bu iki kurala uygun olarak ikinci şekilden sonuç veren modlar şunlardır:

116

E

Hiçbir B O de ğildir Her K O dur Hiçbir K B de ğildir

A E

Her B O dur Hiçbir K O de ğildir Hiçbir K B de ğildir

A E E

Hiçbir B O de ğildir Baz ı K O dur Baz ı K B de ğildir

E

O


Her B 0.dur Baz ı K O değildir Baz ı K B değildir

A o O

fp '

K. O

Üçüncü şekil: İki kuralı vardır.

1 — Küçük önerme olumlu olmal ıdır. Birinci şeklin birinci kural ında bunun gerekçesi açıklanmıştı. 2 — Sonuç daima tikeldir.. Küçük önerme dainia olumlu olduğu için yüklemi olan küçük terim tikel olarak al ınmıştır. — 1. mantık aksiyomu — Küçük terim sonucun konusu oldu ğundan hiç bir zaman tümel olarak al ınamaz. — kıyasın beşinci kuralı — üçüncü şekilden, bu kurallara göre, sonuç veren

modlar şunlardır: )3"-ts,rı tztC

Her O B dir Her. O K dır Baz ı K B dir

A

Baz ı O B dir Her O K dır Baz ı K B dir

A

1

,

Her O B dir Baz ı O K dır Baz ı K B dir Hiçbir O B değildir Her O K dır Baz ı K B de ğildir

A

E

A O

117


Baz ı O B değildir Her O K dır Baz ı K B değildir

O A O

Hiçbir O B değildir Baz ı O K dır Baz ı K B de ğildir

E

O

Dördüncü şekil: üç kural ı vardı r.

1 -- Büyük önerme olumlu olursa, küçük önerme de' tümel olur. Büyük öneme olumlu oldu ğu için, orta terim, tikel olarak al ınm ıştı r. Çiinki orta terim büyük önermede yüklemdir. K ıyas kurallarının üçüncüsü gere ğince, küçük önermede orta terim tümel olarak al ınmal ıd ı r. Orta terim küçük önermede konu oldu ğundan, küçük önermenin filme] olmas ı gerekir. 2 — Küçük önerme olumlu olursa sonuç daima tikel olur. .

Küçük terim, küçük önermede yüklem oldu ğundan, tikel olarak . al ınmıştır. Çünki küçük önerme olumludur. K ıyas kurallar ının be şincisi gere ğince sonuçta da tikel olarak al ınması gerekir. Küçük terim sonuçta konudur. Konu tikel olunca önerme de tikel olmuş olur. 3 — Olumsuz modlarda büyük önerme tünel olma I ıd ı r. Büyük terim son ucun yüklemi oldu ğundan, olumsuz olan sonuçta tümel olarak al ınmıştır. — Il. mantık aksiyomu — K ıyas kurallar ının be şincisi gere ğince, bu durumda, büyük terim öncülde de tümel olarak al ınmal ıd ı r. Büyük terim, büyük önermede konu oldu118


ğundan, bu konunun tümel olmas ı gerekir ve büyük önerme tümel olur'''. Dördüncü şekilden sonuç 'veren modlar şunlard ır: Her B O dur Her O K dır Baz ı K B dir

A A

Her B O dur Hiçbir O K değildir Hiçbir K B de ğildir

A E E

Baz ı B O dur Her O K dır Baz ı K B dir

1 A

Hiçbir B O değildir Her 0 K dır Baz ı K B de ğildir

E A O

Hiçbir B O değildir Baz ı O K d ır Baz ı K B de ğildir

E 1 O

Modların kelimelerle gösterilmesi:

Klasik Batı mantıkçıları , her şekilde sonuç veren modları gösteren şu kelimeleri kullanm ışlard ı r. Birinci şekilde: Barbara, Celarent, Darii, Ferio İkinci şekilde: Cesare, Camestres, Fcstino, BafOCO

Üçüncü şekilde: Darapti, Datisi, Disamis, Felapton, Ferison, Bocardo 124 Şekillerin özel kurallarını n gerekçelerinde, Logique de Port-Royal'den faydalan ı lmıştır.

119


Dördüncü şekilde: Bramantip, Camenes, Dimaris, Fesapo, Fresisonl".

Bu kelimeler gayet mahirane tesbit edilmi ştir, kıyasla ilgili çe şitli bilgileri özetler. I — Her kelimenin sesli harfleri, o şekilde, sonuç yeten bir mod'u ifade eder. Dikkat edilirse kelimelerin sesli harfleri önerme çe şitlerini gösteren harflerdir. Meseli, Barbara yukar ıda gördüğümüz birinci şeklin sonuç veren modlar ınClan birini gösterir, o da: A A A d ır. 2 — Aşağıda göreceğimiz gibi, ikinci, üçüncü ve dördüncü şekiller mükemmel şekil olan birinci şekle irca edilirler. Kelimelerin -ba şı nda bulunan sessiz harfler yani, B, C, D, ikinci, üçüncü ve dördüncü şekillerdeki modlar ın, birinciden hangi moda irca edilmesi gerekti ğini gösterir. İrca edilecek mod hangi harfle ba şl ıyorsa, birind şekilde o hadle ba şlayan kelimenin gösterdi ği mod'a irca edilebilir. Meseli, Darapti, Darii'ye irca edilir. 3 — Kelinaelerin basınçla bulunmayan sessiz harfler, irca i şleminin nasıl yapılacağını gösterir: s ve p kendisinden bir önceki önermenin düz döndürme yapılacağını gösterir. Mesela Cesare'de, s'den önce E büyük öner ınedir tümel olumsuz oldu ğu için dönd ürülünce yine tümel olumsuz 'yani E olaca ğını ; 125 Dördüncü şeklin modlarım gösteren kelimeler, mant ık kitaplarında farklı alınmıştır. Me,selâ, Baranmatip, bazan Barbari, bazan Bamalipi Camenes, calantes ; Dimaris ise Dibais olarak al ınmıştır. Biz 13oirac ve Liard' ın yazdıkları kelime şekillerini tercih ettik. Çünki bir kelimenin gösterdi ği modlar irca edilirken bazan öncüller yer deği ştirir. Kelimelerin ne ifade ettiklerinin aç ıklanmasında görüldüğü gibi öncüllerin yer de ğiştirmesinirr gerektiği modları gösteren kelimelerde "m" hrfinin bulunmas ı gerekir.

120


Daraptide P den önce gelen A küçük önermedir, bunun döndürülmesi ise T olacaktır. m parfi, ircada önermelerin yer de ğiştirmesi gerektiğini, yani büyük:önermenin küçük önerme, küçük önermenin büyük önerme yerine geçece ğini gösterir. c İrcanın yalnız saçma yolu ile (per absurdum) ile yapılabileceğini -gösterir. Bu da Bocardo ve Barocdda olur"6. Gerek şekiller ve gerek modlar, baz ı mantıkvlar tarafından cetvellerle gösterilmi ştir. Mesela Mehmet Nuri "İkmal i Burhan fi Tercüman'il Mizan"da her şekil için ayrı bir cetvel veriyor: Emile Boirac, "Cpurs EleMentaire de Philosophie"de hem şekilleri, hem de şekillerin modlarmı aynı cetvelde gösteriyor. Bütün şekil ve modlar ı bir bakışta görmeye yarayan bu cetveli aynen alıyoruz (4 numaral ı cetvel). -

-

Birinci şeklin önemi:

Aristo kıyaslaiı, mükemmel ( parjPit.) ve mükemmel olmayan (imparfait) diye ayırır. "Sönuçun torunAuluğunun apaçık olması için öncüllerde konulmu ş olanın dışında hiç bir şeye muhtaç ölmayan k ıyasa mükemmel kıyas; kendileri, gerçekten konulan terimlerden gerekli olarak ç ıkan, ama öncüllerde aqıkca zikredilmemiş olan bir veya birçok şeye muhtaç olan kıyasa eksik (mükemmel olmayan) kıyas deri M12799. Aristo için mükemmel kıyas birinci şekilden olan kıyaslar, mükemmel olmayan da ikinci ve üçüncü şekilden yaslardır"8 •

126 Modları gösteren kelimelerin izdh ı için, ök. P. JANET et G. SEAILLES, ayn. esr. s. 629; RABIER, Leçons de Philosophie, s. 56 TRICOT, Traite... 195 vd. 127 ARİSTO, Organon III, Birinci Anaktikler, Atadernir tere. •s. 5. 128 RABIER, Leçons de Philosophie II Logique, s. 50. ,

121


Cgivel 4: Şekiller ve modlar

ı

Ş ekiller

ı

şekil B Ikinci

ocı i Claa

O

Birinci

Yedi olumlu Oniki oulmrnod suz mod Barbara Celarent

iki .. tümel

Ferio

iki tikel

Cesare Camestres'

iki tümel

Festino Baroco

iki tikel

Dahi

O

K

O

K

B

O

B

Darapti

Felapton

O

K

Datisi

Ferison

K

B

Disamis

Bocardo

B

O

şekil

Alt ı

Üçüncü

tikel

şekil

Dördüncü .O şekil şekil K

K.

Bramantip Dimaris

Camenes

Bir tümel

Fesapo Fresison

Dört tikel

B

Cedveldeki harflerin anlam ı O '= Orta Terim B = Büyük Terim K = Küçük Terim

Aristo tarafından, açıkça sonuç verdi ği için, rhü•Icemmel olarak vas ıflandırılan birinci şekil k ıyasın, şekillere nisbetle üstünlük sa ğlayan ba şka bazı6zellikleri daha vardır. İslam mantıkçı ları bu hususa dikkati çekmi şlerdir. Bu özellikler şunlardır: Biriıtci şekil kıyas diğerlerinden çok kullan ılır. Yalnız bu şekil, "mahsurat-ı erbaa" denilen dört önerme türünü sonuç olarak verir: Dört öncrme çe şidinin en mükemme122


li sayılan tümel olumluyu yalnız bu şekil sonuç .olarak verebilir. Diğer şekillerin sonuçlar ının isbatlanması, o şekilleri birinci şekle irca etmekle olur. Bu sebeplerle birinci şekil islâm mantıkçılarınca "miyar-ul ultim" olarak telâkki edilmi ştir 129. Dördüncü şeklin durumu:

Yukarıda belirtti ğimirgibi Aristo'da dördüncü şe• kil yoktur. Dördüncü şekli Galien (Calinos) icadetmi ştir. Bu şekil Isltim mantıkçılarınca Razi, Ebheri ve sair mütekaddimin'den sonra kabul edilmi ştirm Batıda XV. asırdan sonra ra ğbet görmü ştür. Asrımızın başında da ba.zrmantıkçılar dördüncü şekli reddetmişlerdiri". Dördüncü şekli kabul etmeyenler, t ıpkı Aristo gibi, dördüncü şeklin modlarını birinci şeklin dolayfı (indirect) modları olarak kabul ederler. Rabier ye Goblot dördüncü şekli reddederken, Lachelier'ye dayanmaktadırlar. Lachelier şöyle diyor. "Ne dördüncü' prensip ne de dördüncü şekil vardır: Yalnız birinci şekilden elde edilen modlar vard ır. Bunlar da birinci şeklin öncüllerinin veya sonucunun döndürülmesi (conrersion) ile meydana gelir... Doktor filozof Ga -hen bu modları (4. şeklin beş modunu) müstakil bir şekil olarak kabul etti. Fakat bu fikir tamamen yanlıştır. Bütün Ortaçağ mantıkçılarmı n mileadele ettikleri bu fikir ancak Rönesans devrinde az ıcık itibar görmeye ba şladı” 132. 129 AHMET CEVDET, ayn. esr. s. '70; SQLEYMAN SIRRI, Mantık, s. 1171 ÖMER FEVZI, Miyar'ut-Ukan, 4 84; ISMAIL HAKKI Felsefe Dorsleri, s. 204. 130 ISMAIL HAKKI, Felsefe Dersleri, s. 204. 131 TRICOT, TraiM de Logique Formelle s. 223. 132 RABIER, ayn. esr. s. 65. vd; Goblot, TraiM de Logiqüe, s, 235. 123


Şekillerin

Aristo ikinci ve üçüncü şekilleri birinci şekle irca ederek onlar ı geçerli k ılıyor'. Gerek .Bat ıda gerek islam dünyas ında mantıkçıların çoğu diğer şekillerin birinci şekle irca ını kabul etmi şler, bir kısmı ise her şekli bağımsız bir şekil kabul ederek, irca i şlemini hoş karşılamamışlard ır. İkincilere göre, irca olsa bile, irca edilen tabiat ından birşeyler kaybeder. Mesela, İbni Şina134 ve Lachelier'" bu fikirdedirler. Şekillerin ircami, ya k ıyastaki önermelerin döndürülmeleri veya öncüllerin yerinin de ğiştirilmesi veya saçmaya irca yolu ile olur. İkinci üçüncü ve -dördüncü şekillerin birinci şekle irca edilmesi ile sonuçlar ının doğruluğu isbat edilmi ş oluyor. Çünkü birinci şekilde şonuçların öncüllerden zorunlu olarak çıktığı açıkca görülmektedir. Di ğerlerinde bu aç ıklık yoktur. Bir kıyasın nasıl irca edilece ği Batı mantıkçılarının mod'ları ifade etmek için kulland ıkları kelimelerdeki harflerden anla şılabileceğini önceden söylemi ştik. Şimdi ikinci, üçüncü ve dördüncü şekIllerden misaller vererek ircanın nasıl yap ıldığın ı gösterelim : • Cck Ikinci şekilden, t- 4 Her insan canhdır ; içbir taş canlı' değildir ; alde hiçbir taş insan dildir. Bu kıyas ikinci şekilden Camestres dir. Kelimenin "C" ile başlaması birinci şekilden Celarent'e irca edilmesi gerekti ğini gösterir. Kelimenin içindeki "m" ise, ircada öncüllerin yer de ği ştirece ğini : "s" ler ise, ken133 ARİSTO, Organon, Birinci Analitikler, Atademir tere. s. 25 vd. 134 ALİ SEDAD, Mizan'ul-Ukul s. 86. 135 RABIER, ayrı . esr. s. 60.

124


dilerinden önce gelen "E" lerin düz döndürmesinin yapılacağını gösterir. Bunları ılygulaymca şu kıyas elde edilmiş olur : Hiçbir canlı taş değildir; Her insan canhdır ; . O halde hiçbir insan taş değildir.

Bu kıyas ise birinci şekilden celarent'dir. Sonucun düz döndürülmesi yapıtmca asıl kıyasııı sonucu elde edilir, o da Hiçbir taş insan değildir, önermesidir. Oçünöü şekil: • Hiçbir insan uçmaz; • Her insan canhdır ; e Ohalde bazı canlılar uçmaz.

Bu kıyasüçüncü şekilden .felapton'dur. Bunun ircası, kelimeden anlaşılacağı gibi, yalnız küçük önermenin düz döndürülmesi ile olur. Uygulama yapılınca birinci şekilden ferio elde edilir ki şudur: Hiçbir insan uçmaz; Baz ı canlılar insandır; Ohalde bazı canlılar uçmaz,

,so t

-1,

Dördüncü şekil: şekil : Bütün insanlar cahlıdir ; Bütün canlılar ölümlüdür; Baz ı ölümlüler ihsandır.

6;-°

Bu kıyas da dördüncü şekilden Bramantip'dir. Kelimedeki "m" ve "p" nin ifadelerine göre öncüller yer değiştirecek ve sonucun düz döndürülmesi yap ılacak. Bu i şlem yapılınca- birinci şekilden şu barbara meydana gelir: _ 12 4L"--4.--•

gre t.

,i"'"

•C-4t.r..-‘,\,1/4A51,144( -{›


Bütün canlılar ölündüdür; Bütün' insanlar canlıdır; Bütün insanlar ölümlüdür. Sonucun düz döndürülmesi yap ılınca, ilk kıyas ı n sonucu elde edilmi ş olur. Görülüyor ki, öncüllerin yerinin de ğiştirilmesi veya önermelerin düz döndürülmeleri ile yap ılan ircalardan elde edilen birinci şekil k ıyaslar ın sonucu, ya, irca edilen k ıyasın sonucunun ayn ın ı veya onun düz döndürmesini veriyor. Bir de saçmaya'irca (per absurduın ) yolu ile, bu irca i şlemi yapılabilir. İkinci şekilden Baroco ile üçüncü şekilden Bocardo bu yolla Barbara'ya irca edil irler. Baroco'yu alarak, saçma yolu ile ircan ın nasıl yapıldığın ı gösterilim: Her insan akıllıdır; Baz ı • akıllı değildir; Baz ı canlılar insan değildir. Bunun birinci şekle irca ı şöyle olur: Sonucun çeli şi'Oni alarak, büyük önerme ile bir kıyas yapal ı m: Her insan (ikili:dr,. (yukarıdaki kıyasın büyük önermesi) Bütün canlılar insandır (Yukarıdaki kıyasın sonucunun çeli şiği) • ,Ohalde bütün canlılar akıllidır. Elde edilen .önerme birinci. şekilden Barbara'dır. Bunun sonucu olan bütün canl ılar akıllıdır önermesi yanlıştır. Çünki biz ilk k ıyasta bazı canlıların akıllı olmadığı nı söylemiştik. Bu yolla Barbara'nın saçmalığı 126


ortaya konulmakla Baroco'nun doğruluğ u gösterilmi ş olur. Şöyleki: Barbara'n ın sonucu yanl ış olunca öncüllerden en az birinin de yanl ış olması icabeder. Birinci öncül alan "Her insan ak ıllıdı r" önermesi doğrudur. Çünki Baroco'da bunu kabul etmi ştir. Öyle ise ikinci öncül alan "Bütün canl ılar insand ır" •önermesi yanl ıştır. Bu önerme yanl ış olunca çelişiği olan "Bazı canlılar insan de ğildir" Önermesinin doğru olması gerekir; zaten ı sbatı istenen de budur. Öyle ise yukar ıdaki Baroco do ğrudur. Üçüncü şekilden Bocardo'nun doğruluğunun isbatı da ayn ı metotla yap ılı r. Yani sonucun çeli şiği al ın ır, elde edilen önerme ile Bocardo'nun küçük önermesinden birinci şekilden Barbara yap ılı r. Elde edilen Barbara'nın saçmal ığı gösterilerek Bocardo'nun dopruluğu isbatlanm ış olur.

••■

— Şartl ı kesin klyaslar:

Sart iI kıyas lar, ya yaln ız şartl ı önermelerden veya Şartla önermelerle yüklemli önermelerden yapılan lgyasMrdır196. Yap ıldıkları önerliefe-rin çe~ine göre be ş bölüme ayrılır.

Birinci bölüm: öncüllerin ikisi de biti şik şartl ı önermeden yap ı lırsa birinci bölümden bir k ıyas olur, sonuç da biti şik şartl ı önermedir. Meselâ; 136 Şartb kesin, .k ıyaslar İslâm mant ıkçıları n ın üzerinde durdukları bir konudur. Bat ı mant ıkcıları bunlara önem vermemi şlerdir. Bat ılı , mant ı kçılar yaln ız, şartl ı kesin'in dördüncü bölümünü teşkileden ikilem (k ıyas- ı mukassim, dilemme) üzerinde durmu şlardır. Bunu da bileşik veya özel k ıyaslar aras ında zikrederler.

127


Her ne zaman gündüz olursa aydınlık olur; Her ne zaman güneş doğarsa gündüz olur; Öyle ise her ne zaman güne ş doğarsa aydınlık olur. Biriiıci bölümdeki şartl ı kesin kıyasların da tıpkı yüklemli kesin kıyaslar gibi dört şekli vardır. Eğer orta terim büyük önermede mukaddem, küçük önermede tâli.olursa birinci şekil; ikisinde de tâli olursa ikinci şekil; ikisinde de mukaddem olursa üçüncü şekil; eğer büyük önermede tâli, küçük önermede mukaddem olursa dördüncü şekilde!). olur. Yukar ıdaki kıyas birinci şekilden,bir kıyastı. Şimdi, diğer şekillere birer misal verelim. ikinci şekilden,

Her ne zaman güneş doğarsa gündüz olur. Her ne zaman oda aydınlık olursa gündüz olur değildir; Ohalde hernezaman oda.aydınitk olursa güneş doğmuş değildir. Üçüncü şekilden,

Her ne zaman güneş doğarsa gündüz olur Her ne zaman güneş doğarsa oda aydınlık olur. Ohalde hazan oda aydınlık olursa gündüz olur. Dördüncü şekilden,

Her ne zaman gündüz olursa güneş doğmuş olur; Her ne zaman güneş doğarsa oda aydınlık olur; O halde hazan oda aydınlık olursa güneş doğmuş

-

olur. ikinci bölüm: Öncülleri iki ayrıl( şartlıdan yapılan kıyaslard ır. 128


Kuralları : Öncüllerden birisi tümel ve herikisi de olumlu olmal ıdır. İkinci öncül de ya hakikiye veya maniat-ul hulü olmal ıdır. Mesela : Çift ya tek k ısımlara bölünür veya çift k ısımlara bölünür Say ı ya tek olur veya say ı çift olur O halde sayı ya tek olur veya say ı tek k ısımlara bölünür veyahut say ı çift k ısımlara bölünür. Bu kıyasın sonucunda, mukaddem "sayı tek olur", tali "sayı tek kısımlara bölünür veyahut say ı çift kısımlara bölünür"dür. Üçüncü bölüm: Öncüllerden birisi biti şik şartlı önerme, di ğeri yüklemli önermedir. Sonuç şaı tlı önerme olur. Mesela : Her değişken sonradan olmadır. Her ne zaman bir şey bileşik olursa değişken O halde her ne zaman bir şey bileşik olursa sonradan olmadır. Dördüncü bölüm: Öncüllerden biri ayr ık şartl ı önerme diğeri yüklemli önermedir. Sonuç ya yüklemli veya şartlı olur. a — Yüklemlinin say ısı, şartlı önermenin bölümleri sayısınca olupta yüklemlilerin yüklemleri de ayn ı olursa, sonuç yüklemli bir önerme ohır ve buna ikilem (k ıyas-ı mukassim, diknone ) denir. Kurala: ayrık şartl ı önerme tümel olumlu ve "hakikiye" olmalıdu. Mesela, Cisimler ya maden olur veya nebat olur veya hayvan olur. 129


Maden bileşiktir, nebat bileşiktir, hayvan 'bileşiktir. °halde cisimler bileşiktir.

Cezaland ırılan nöbetçi hikayesi ikilem için güzel bir misaldır. Hikaye şudur: 'Bir harpte, dü şman bir baskın yapıp karşı tarafa ağır zayiat verdirir. Bask ına uğrayan birliğin, baskın esnasuıdaki nöbetçisi, komutanı tarafından mahkemeye verilir. Nöbetçiye hakim şöyle der: "Eğer nöbet bekliyor idiysen niçin birli ğini baskından haberdar etmedin. E ğer nöbeti gere ği gibi beklemiyor idiysen niçin kanun ve emirlere uymad ın? Her iki durumda da kur şuna dizilmeğe mahktimsun". Burada hakimin yapt ığı bir ikilenıdir. Şimdi bu akılyürütmeyi ikilemin tan ımına uygun olarak yazal ım: Şartlı öncül: Ya, nöbetçi düşman:1z hareketini birliğine haber vermemi ştir veya nöbet beklemeyipicanuildere_ uyınamTii_

Yüklemli öneül: Düşmanın hareketini haber vermeyip birliğine zayiat verdiren nöbetçi kurşuna dizilmelidir. Kanun ve eınirlere uygun olarak nöbet beklemeyip birliğine zayiat verdiren nöbetçi de kurşuna dizilmelidir.

Sonuç: Öyle ise bu nöbetçi kur şuna dizilmelidir.

b -- Eğer yüklemlilerin yüklemleri çe şitli olursa o zaman sonuç şartl ı bir önerme olur. Mesela: Cisimler ya maden olur, ya nebat olur veya hayvan olur; 130


Maden cansızdır, nebat canhdır, hayvan duyguludur; Ohalde cisimler ya cansız olur, ya canlı olur, veya duygulu olur.

Yüklemlilerin sayısı şartlının bölümlerinin sayısından az veya çok oldu ğu zaman da, sonuç şartl ı önerme olur. Beşinci Bölüm: Bir öncülü biti şik şartlı, diğeri ayrık şartlı önermeden yapılan kıyaslardır.

Kuralı : Küçük önermesi bitişik şartlı ve büyük önermesi ayrık şartlı ve olumlu olduğunda, ortak cüzleri birinde mukaddem di ğerinde tâli olursa, sonuç ayrık şartlı ; eğer ortak cüzleri mukaddem ve tâlinin parçalar ı olursa, sonuç biti şik şartlı önerme olur. Meselâ, Her ne zaman olursa olsun âlem sonradan olma ise, yaratanın hür irade sahibi olması gerekir. Ale ıni yaratan ya hür irade sahibidir veya hür irade sahibi değildir. O halde ya âlem sonradan olınadır veya onu yaratan hür irade sahibi değildir.

Verilen misalde, öncüllerde ortak taraf olan "Alemi yaratan hür irade sahibidir" önermesi birinci önermede mukaddem, ikincide tâli oldugu için sonuç aynk şartlı önerme olmu ştur. Sonucu biti şik şartlıya ınisâ1 : Her ne vakit âlem değişken ise sonradan ohnadır ; Halbuki daima, ya her sonradan olma mümkündür yahut her sonradan olnıa zorunludur; 131


Ohalde, her ne zaman âlem değişken ise daima ya akın mümkün olur veya âlem zorunlu olur. Burada müşterek cüz olan "sonradan olma" ikinci önermenin mukaddem ve tâlisinin parçalar ı olduğu için sonuç biti şik şartl ı bir önerme olmu ştur'" SEÇMELI KIYAS Seçmeli kıyas (klyas ı isrıisnai) sonucun ayn ının yahut kar şıt halinin (nakizinin) öncüllerde hem şeklen hem anlam bak ımından bulunduğu kıyastır'''. Eğer sonucun ayn ı hali, öncüllerde bulun ııyorsa doğru seçme (istisna i ınüstakim), eğer karşıt, hali bulunuyorsa dola şık seçme (istisna i gavır müstakim) denilir. -

-

-

Seçmeli kıyasların öncüllerinin ya biri şartlı önerme diğeri yüklemli önerme olur veya her iki öncül de şartl ı önerim olur. Birinci öncülün şartl ı önerme olması gereklidir. Bu sebeple birinci öncüle şartl ı öncül ikinci öncüle seçmeli öncül demlir. Seçmeli öncül şartl ı öncülün taraflar ından birisi veya bir tarafın karşıt halidir. Seçmeli k ıyasın birinci öncülü kıyasın tipini tayin eder. Şartl ı öncül ya biti şik şartl ı önermeden veya ayr ık şartl ı önermeden yap ılır. Birinci öncülün biti şik veya ayr ık şartlı olmasına göre seçmeli kıyas da ikiye ayr ılır. 137 Şartlı kesin kıyasların açıklanmasında verilen misaller Miyar- ı

Sedad'dan alınmıştır. 138 Seçmeli kıyas terimini istisnai' k ıyas karşılığı olarak kulland ım. Istisna teriminin kar şıladığı kıyaslara Frans ızcada "des syllogisme conjonctifs" denir. Bu tip k ıyaslarda, birinci öncülü te şkil eden şartlı önermenin taraflar ından birisi tercih veya kabul edilip ikinci öncül yapılır. Bu i şleme İslam mantıkçıları "istisna etmek" demişlerdir.

132


Seçmeli kıyasın, şartları : 1 — Şartl ı öncül olumlu olmalıdır 2 — Şartlı öncül gerekli olmal ıdır. 3 — Öncüllerden birisi tümel olmal ıdır'".

Şartl ı öncülü biti şik şartlı olan kıyaslarda, şartlı öncülün mukaddeminin ayn ını seçme, talinin ayn ını ; talinin kar şıt halini (nakizini) seçme, •mukaddemin karşıt halini sonuç olarak verir. Mesela, Her ne zaman güneş doğarsa oda aydınlık olur; Güneş doğmuştur ; O halde oda aydınlıkt ır. Bu seçmeli k ıyasta şartl ı öncü! bitişik şartlı 1üzumiye ve filme] olumludur. Mukaddemi aynen seçilmiştir. Yani mukaddemi aynen ikinci öncü! olatak kabul edilmi ştir. Mukaddem "güneş doğmuştur" önermesidir, bu seçilmi ş tâlinin ayn ı olan, "oda aydınhkt ır" önermesi sonuç olarak ç ıkmıştır. O halde verdi ğimiz, misal doğru seçmeli bir kıyastır. karşıt halini seçerEğer aynı öncülün sek, o zaman mukaddemin karşıt hali sonuç olarak çıkar. Böylece dola şık seçmeli bir kıyas elde edilmi ş olur. O da şudur: Her ıle zaman güneş doğarsa oda aydınlık olur; Oda aydınlık değildir; Ohalde güneş doğmaınıştır. 139 GELENBEVİ, ayn. esr. s. 183 de ve ISMAIL HAKKI, Miyar' ul-Ulum s. 69 da iki öncülden birisi tümel olmalıdır diyorlar. AHMET CEVDET ayn. esr. s. 63 de ise yalnız şartlı öncülün tümel olması gerektiğini söylüyor. .

133


Fakat mukaddemin kar şıt halini seçme, tâlinin karşıt halini sonuçland ırmadığı gibi tâlinin aynını seçme de mukaddemin ayn ını sonuçlandırmaz" 140 Şartl ı öncülü ayrık şartlı olan kıyaslar: Eğer birinci öncül ayr ık şartl ı hakikiye ise taraflardan birinin ayn ını seçme di ğerinin karşıt halini; birinin karşıt halini seçme di ğerinin ayn ın ı sonuçlandırır. Bu şekilde birinci öncülü hakikiye olan k ıyastan dört çe şit sonuç elde edilebilir. Meselâ 1 — Ya bu sayı tektir veya bu say ı çifttir Bu say ı tektir (mukaddemin aynını seçme) Ohalde çift değildir., • 2 — Bu say ı çifttir. (tâlinin ayn ını seçme) Ohalde tek değildir. 3 — Bu say ı tek değildir (mukaddemin kar şıt halini seçme) Ohalde çifttir. 4 — Bu say ı çift de ğildir (tâlinin kar şıt halini seçme) Ohalde tektir. Eğer şartlı öncül "nıaniat-ıil-ceıni" ise, şartl ı öncülün taraflarından birinin ayn ı n ı seçme di ğerinin karşıt halini sonuç olarak verir. Meselâ, 1 — Birşey ya ağaçtır veya tavır; Bu. şey ağaçtır ; Ohalde taş değildir 140 AHMET CEVDET, ayn. esr. s. 64.

134


2

Bu şey taştır; O halde ağaç değildir.

Maniat'ul-cemide taraflar ın karşıt halleri seçilmez, çünkü tek sonuç ç ıkmaz. Meselâ: Bu şey ağaç olınayandır diye birinci tarafın karşıt halini seçsek, buradan zorunlu olarak "taştır" sonucu çıkmaz. Başka bir şey de olabilir. Eğer şartlı öncül "maniat ul kulu" ise, taraflardan birinin karşıt halini seçme di ğerinin aynını sonuçland ırır, bu şekilde, iki sonuç elde edilir. 1 Bir şey ya uğaç olmayandır veya taş olmayandır; -

Bu şey taştır; Ohalde ağaç olmayandır.

2 Bu şey ağaçtır; °halde taş olmayandır. Taraflardan her hangi birisiiıin aynı seçilemzz. Yukarıda verdiğimiz misallerin birinci öncülü şartl ı önermz, ikinci öncülü yüklemli önerme idi. Bu tip kıyasların'sonuçları 'da yüklemli olur. Seçmeli öncül, şartl ı önerme de olabilir. Şartl ı önermeler bahsinde şartl ı önermelerin taraflar ını meydana getiren önermeleı in şartlı önerme de olabileceğini göstermiştik. İşte eğer, yapılan kıyasta, şartl ı öncülün her iki tarafı veya bir tarafı şartlı önerme olur ve bu şartlı önerme seçilirse .sonuç şartl ı bir önerme olur. Meselâ: Her ne zaman güneş doğarsa gündüz olursa, her ne zaman gündüz değilse güneşin doğmuş olması ger. ekmez, önermesinin he ın mukaddenı hem tâlisi şartl ı önermedir. Bunlardan meselâ, mukaddemi seçelim. O zaman k ıyas şöyle olur: —

135


Her ne zaman güneş doğarsa- gündüz olursa her ne zaman gündüz de ğilse güneşin doğması- gerekmez; Her ne zaman güneş doğarsa gündüz' olur; Oludde gündüz değilse güneşin doğmuş olması gerekmez. Görülüyor ki bu kıyas' ın bütün önermeleri şartl ıdır. Fakat seçmeli k ıyasın en çok kullan ılan' öncüllerinden biri şartlı diğeri yüklemli olan türüdür. Bat ı mant ıkçılar ında seçmeli k ıyaslar:

Klasik Bat ı mantıkç ıları , seçmeli k ıyaslar ı "conjonclif"k ıyaslar olarak adlandırıp bileşik (coınposes ) kıyaslardan sayariar. Bu k ıyaslar ın bir önermesi bileşik diğeri basit önerrnedir''' Port-RoYal mantığında "conjonctif" k ıyaslar, biti şik şartl ı "conditionnel", ayl ık şartl ı "disjonctıf" ve bağlantı l ı "copulatif" diye üçe ayr ı l ı rlar'". Bitişik şartlı (conditionnel yahut hipotetiq ııe) k ıyasla, ayr ı k şartl ı (disjonctif) kıyaslar ın, önceden inceledi ğimiz gibi ikişer türü vard ır. Biti şik şartl ı kıyaslarda, ya şartl ı öncülün muka,ddemi aynen seçilir veya talinin kar şıt hali. Ayrık şartl ı kıyaslarda ise ya iki tarafın aynı veya iki taraf ı n karşıt hali seçilir. (Bat ı mantıkçı ları ayrı k şartl ı önermelerden yaln ız hakikiyeyi dikkate alm ışlardı r). Klasik Bat ı mant ı kçı lar ı seçmeli klyasın bu türlerini, basit kesi ı , kıyasııı şekillerine benzetmi şlerdir. 141 Önceden de i şaret ettigimiz gibi, bat ı mantikçtlari, bizim şartl ı dedigimiz önermeleri bile şik; yüklemli dedi ğimiz önermeleri de basit önerme saymaktad ı rlar. 142 Logique de Port-Royal s. 236.

136


Bu durumda, şartl ı öncülü bitişik şartlıdan olanların ikı, ayrık şartlıdan olanlar ın da iki şekli vard ır. Tricot, Trait d de Logiq ııe Formelle'de bu şekilleı in de ayrı ayrı modları bulunduğunu beyaılla her şekle ait mod•ları gösteriyor"`. Tricot'ya göre seçmeli k ıyaslann şekil ve modlan:

Biiindiği gibi bu kıyaslaı ı n büyükönermesi ( şartl ı öncül) olan biti şik şartlı önerrnehin ya mukaddeminin ayn ı veya tâlisinin karşıt hali ikinci öncül olur. Orta terim, büyük öriermenin taraflar ından birisidir. Eğer orta terim bilinci önermede mukaddem olup ikinci önermede aynen al ınırsa birinci şekilden bir kıyas olur. Eğer orta terim birinci önermede tâli olupta, bunun karşıt hali ikinci öncülü te şkil ederse, ikinci şekilden bir k ıyas denir. Her birinin dörder mod'u vard ır. Birinci şekil:

1

Mod: Eğer

2

Mod: Eğer

3

Mod: Eğer

4

Mod: Eğer

S A ise S, B dir S A dır ohalde S B dir

S A ise S B de ğildir S A dır °halde S B değildir S A değilse S B dir S A değildir ohalde S B dir. S A değilse S B de ğildir S A değildir ohalde S B değildir

143 TRiCOT, ayn. esr. s. 230-233.

137


İkinci şekil: 1 . Mod: Eğer

S A ise S B dir S B değildir ohalde S A. değildir

2 . Mod: Eğer

.S A ise S B de ğildir S B dir ohalde S A değildir. S A değilse S B dir S B değildir ohalde S A dır

3. Mon: Eğer

4. Mod: Eğer

S A değilse S B dir S B dil'. ohalde S A dır.

B — Ayrık şartl ı (disjonctif) kıyaslarm şekil ve modlar ı : Büyük önermesi aynk şartl ı olan bir klyasni, küçük önermesi ya taraflardan birinin ayn ı veya kar şıthali olur. Eğer taraflardan birinin ayn ı al ı nıp ikinci öncül yapıl ı rsa di ğerinin karşı t hali sonuç olur. Bu bilinci şekildendir. Taraflardan birinin kar şı t hali al ı nıp ikinci öncül yapıhrsa, di ğerinin ayn ı sonuç olur. Bu da ikinci şekilden k ıyas olur. Her birinin dörder mod'u vard ı r. BirinCi . Mod: ya S A d ır ya S A' dür S A d ır ohalde S A' de ğildir. 2 . Mod: ya S A d ır ya S A' de ğildir. S A d ır ohalde S A' de ğildir 138


3 . Mod: ya .S A değildir ya A' dür S A değildir ohalde S A' değildir.

4 . Mod: ya S A değildir ya S A' değildir S A değildir ohalde S .4' dür

İkinci şekil: 1 . Mod: ya S A dil. ya S A' dür ohalde

2 . Mod:

ya ohalde

3 . Mod:

ya ohalde

4 . Mod:

ya ohalde

S A değildir S A' dür S S S

A dır ya S A' .de ğildir' A değildir A' değildir

S A değildir ya S A' dür S A dır S A' dür. S A değildir ya S A' değildir S ıl dır S A' değildir.

Görülüyor ki modlar şartlı önermenin taraflar ının, olumlu ve olumsuz olmalar ı na göre çe şitleniyor. İ slâm mantıkçıları seçmeli kıyaslarda taraflar ı hep olumlu olan şartl ı önermeleri alm ışlar, bu bakimdan modlar üzerinde durmain ışlardır. Zaten, seçmeli . ıyaslarda, kesin k ıyaslar gibi şekil aramam ışlard ır. k C — Ba ğlantı l ı (copulatif) k ıyaslar: Port-Royal mant ığ inda, bağlant ıl ı kıyaslar, -canjonctif" kıyasların üçüncü bir şekli olarak ele alınır.

Bağlant ı l ı kıyas ın büyük önermesi inkâr edici ba ğlantı139


lı bir önermedir. Taraflardan biri al ınarak ikinci önerme yapılıp sonuçta di ğeri d ışarda bırakı lır. PortRoyal mantığında verilen misal şudur: Bir insan aynı zamanda sofu ve kendi paras ının esiri olamaz; Hasis kendi parasının esiridir ; Ohalde haris sofiı olamaz 14`. • Bazı mantıkçılar bağlantılı kıyasları ayrı bir b& lüm olarak değil de ayrık şartl ı kıyaslar içinde şayarlar'''. Çünki bağlantıl ı kıyasların birinci önermesi inkâr edici bir bağlantılı önermedin Bu önermede isetaraflar aras ında bir uyu şmazl ık vardır. Yani biri doğru ise di ğeri yanlıştır: Ayı* şartlı önermelerin şartı da aynıdır. Yalnız yukarıda belirttiğimiz gibi, ayrık şartl ı önermelerin de çe şitleri vardır. Islam mantıkçılarının "hakikiye" dediklerinde iki taraf ayn ı zamanda doğru ,ayn ı zamanda yanl ış olamaz. Bundan ba şka ayrık şartlımn, maniat-ul cemi ve maniat-ul hula tipleri vard ır. Birincinin olumlusunda iki tat af birden doğru olamaz ama iki taraf birden yanl ış olabilir. Ikincisinde ise , bunların aksi gibidir. İşte inkarc ı bağlantılı önermeler, hakikiye tipinde de ğil de diğerleri tipinde bir ayr ık şartl ı önerme gibidir. Rabier'nin bağlantıl ı kıyasa verdiği misal şudur: Bir insan aynı zamanda beyaz ve siyah olamaz; Bu insan beyazd ır; O halde bu insan siyah değildir. İkinci önerme olarak taraflardan- birinin kar şıt halini alamayız. Çünki sonuç ç ıkmaz. Buradaki inkareı bağlantıli önerme, "maniat-ul cemi" gibidir. İn.144 Logique de Port-Royal, s. 241. 145 RABIER, ayn. esr. s. 71; TRICOT, ayn. s. 234.

140


kârcı bağlant ılı önerme ayr ık şartl ı önerme tabiat ında olunca, bununla yap ılan kıyaslar da ayr ık şartl ı kıyaslar gibidir. BILEŞIK KIYASLAR ikiden fazla öncülden yap ılan kıyaslara bile şik k ıyaslar denilir. Öncülleri ikiden fazla oldu ğu için bunlar ayn ı zamanda iki veya daha fazla basit k ıyası da ihtiva ederler. 1 — Zincirleme k ıyas (Mevsul un-netaic-Le Polysyllogisme) Bu tip kıyaslar ardarda gelen birçok k ıyastan meydana gelmi ştir. Birinci k ıyasın sonucu onu takip eden kıyasın öncüllerinden biri olur. Miya ı -ı Sedad'da verilen misal şudur Şu karaltı insandır Her insan hayvandır Ohalde şu karaltı hayvandı!. Şu k'araltı hayvandır Her hayvan cisimdir °halde şu karaltı cisimdir. Görülüyor ki, "şu karaltı cisimdir" sonucunu çıkarmak için, birbirine bağlı iki basit kıyas kullanılmıştır. Birinci kıyasın sonucu olan "Şu karaltı hayvandır" önermesi ikincinin küçük önermesi oluyor. Birinci kıyası n sonucu, ikinci kıyasın ya büyük önermesi veya küçük önermesi olur. Bu nedenle Bat ı mantıkçıları , "polysyllogisme"i ileri giden (progressif) ve geı i giden I regressi f ) diye ikiye ayırırlar. Eğer bi4 rinci kıyasın sonucu, ikinci kıyasın büyük önermesi olursa ileri giden, küçük önermesi olursa geri giden 141


denir. Her iki "polysyllogisme" için Rabier şu misalleri veriyor' 46. "polysyllogis ıne —

ilerigiden polysyllogismc : Bütün onnawahlar k ırm ızı kanlıdır Bütün ınemeliler omurgandır Bütün memeliler k ırm ız ı kanlıdır Bütün men ı eliler k ırm ız ı kanlıdır Bütün et yiyenler men ıelidir Bütün et yiyenler k ırm ız ı kanlıdır Bütün et yiyenler k ırmızı kanlıdır Bütün kedigiller et_ yiyenlerdir Bütün kedigiller k ırmız ı kanlıdır.

Bu bileşik k ıyasta biribirine ba ğlı üç k ıyas var. Birinin sonucu kendisinden - sonra gelenin büyük önermesidir. Gerigiden Polysyllogisme : Bu ırmak gürültü yap ıyor Gürültü yapım hareket ediyor demektir Bu ırmak hareket ediyor Bu ırmak hareket ediyor Hareket eden donmam ışt ır Bu ırmak donn ıam ış t ır Bu ı rmak donmaımştır Dorun am ış olan beni taşıyamaz O halde bu ı rmak beni taşıyamaz.

Görülüyor ki, bu misalde de birinci k ıyasın sonucu, kendisinden sonra gelenin küçük önerniesi Oluyor. 2 -- "Mefsul un-netaic" (Le Sorite) Eğer " ıneyul un-netaic" de kıyaslarm sonuçlar ı ortadan kald ırı l ı rsa, " ı nefiulun-netaic" elde edilir. Yukar ıdaki misallere bunu uygulayal ı m : 146 RABIER, ayn, esr. s, 68,

142


Şu kandil insaıuhr Her insan hayvandı,. Her hayvan eisiındir Ohalde ŞU karaltı eisimdir. Bütün omurgahlar k ırmız ı kanhdır Bütün memelikr omurgand ır Bütün et yiyer ıler memelidir. Bütün kedigiller o ınurgandır Ohalrle bütün kedigiller k ırmız ı kanlıdır. Bu ırmak gürültü yapıyor Gürültü yapan hareket eder Hareket eden donınamıştır Donmam ış olan beni taşıyamaz Ohalde bu ırmak beni taşıyamaz. 3 — "Hulfi" Kıyas:

Bir kesin ile bir istisnal ı kıyastan yapılan ve saçma yolu ile isbat (demonstration • par l'absurde) da kullan ılan bir k ıyast ır. İsbat edilmesi istenenin karşıt halinin (nakizinin) saçmal ığını göstermekle isbat edilmesi istenenin doğruluğuna hükmetmekt:r. Böyle bir isbatta zihin "hulfi k ıyas"i kullanır. MiyarSedad'da hulfi kıyas için verilen misal şudur: Birşey kendini yoktan varedemez, hükmünü isbat için, Eğer bu doğru olmazsa z ıddı olur yani birşey kendini yoktan vareder. Eğer birşey kendini yoktan varetse evvelce yok iken varolmas ı Ohalde isbatını istediğimiz mesele do ğru olmazsa bir şey yok iken varolmas ı gerekir. 143


Bu sonucu, şartl ı öncül yaparak tâlisinin nakizini istisna edersek, şöyle bir k ıyas elde edilir: Aln ının istediğimiz mesele do ğru olmazsa bir şey yok iken varolmas ı gerekir. Birşey'', yokken varohnas ı batddır. Öyle ise isbatım istediğimiz mesele do ğrudur. DeZENS İZ KIYASLAR Şimdiye kadar gördü ğümüz k ıyaslar ya iki öncüllü veya ikiden fazla öncüllü idiler. Klasik mant ıkçılar bunların dışında iki kıyas çe şidinden daha bahsederler. Birisi "matvi kıyas" (Enthy~e): di ğeri, delilli kıyas (k ıyas-ı müdellele, epich&bne) dir. 1 — "Matvi" k ıyas (k ıyas- ı matvl, enthym6ne): Konuşma dilinde çok rastlanan bir k ıyas türüdür. ifadede eksik fakat zihinde tam olan bir k ıyastır. Bu kıyas türü için İsmail Hakk ı , şu iki misali veriyor: Birisinin kalbini k ırana "kalp k ırmak kötü şeydir" dendiğinde, bu sözü söyleyen bir matvi k ıyas yapıyor demektir. Bu ifadenin zihindeki tam şekli şudur. Bu hareket kalp k ırmakt ır Kalp k ırmak kötü şeydir Bu hareket kötü birşeydir. Görülüyor ki ifadede hem•öncüllerin birisi hem de sonuç ifade edilmemi ştir. Birisi arkada şına, "Kay ık ile Kadıköye gidelim" dese ve arkada şı da "hava lodosludur" diye cevap yerse, bu cevap bir matvi. k ıyas olup, zihindeki tam şekil şu seçmeli kıyastır :

144


Hava lodos olursa kayık ile gidilmez Hava lodoshıclur Öyle ise kay ık ile gidilmez'". Burada da öncülün biri ile sonuç ifade edilmemi ştir. Ba.zari yalnız öncüllerin • biri ifade edilrnez. Meselâ Descartes' ın meşhur sözü: "Düşünüyorum ohalde varım" bu da matvi (enthyrr~) k ıyastır, zihindeki tam şekli şudur: Bütün düşünenler vardır Ben dü şünüyorum Ohalde varım. 2 — Kanıtlı Kıyas (Kıyas-ı müdellele, Epich&& me) Bu kıyas türünde k ıyasın öncülleri ile birlikte, o öncüllerin delilleri de beraber zikredilir. Delilli k ıyas için, İsmail Hakkı'nın Felsefe Derslerinde verdiği misal şudur: I. Öncül : Heva ve .hevesine tabi olan ın kalbi daima ızdırap içindedir; Delili : Çünki bir taraftan vicdan onu ayıplar, diğer cihetten o kimse isteklerini durduranıaz ; II. Öncül : Kalbinde ızdırap bulunan kimsede saadet yoktur; Delili : Çünki saadet kalp rahatlığını gerektirir; Sonuç : Öyle ise heva ve hevesine tâbi olan kimse mesut olarak yaşıyamaz. 147 ISMAIL HAKKI; Miyar'ıd-Ulum, s. 71.

145


Port - Royal mantığında, tanınmış Milon misali verilir: I. Öncül : Bir adamın kendisine haks ız yere saldıran; öldürmesine cevaz vardır;

Delik : Tabii kanun ve gelenekler bunu gösterir; II. Öncül : Claudius, Milon'a haksız yere hücumetmiştir ;

Delili : Claudius'ıpı hazırlıkları, olay, v.s. bunu gösterir;

Sonuç : Ohalde Milon, Claudius'u öldürme hakkına, sahiptir.

Görüldüğü gibi; düzensiz kıyaslar adı altında zikrettiğimiz, iki kwas çeşidi önceden gördüklerimizden esas itibariyle ayrılmazlar. "Enthym ,me" önceden gördüğümüz basit kıyasa girer, öncekilerden fark ı öncüllerle beraber delillerinin de birlikte zikredilmesidir. Eğer bileşik bir kıyasta, öncüllerin delilleri de zikredilse o zaman bile şik kıyastan delilli bir kıyas olmuş olur. KIYASLARIN MODALİTESİ Önermelerin modalite -bakımından çeşitlerini önceden görmüştük. Kıyas ı teşkil eden önermelerin ınodaliteleri dikkate al ınınca kıyasın da modalitesi bahis konusu olur. Kıyasın modalitesinden anla şılan şudur: Öncülleri te şkil eden önermelerin modalitesine göre sonuç olan önermenin modalitesinin ne olaca ğının Kıyasların da modalitesi olaca ğını ilk defa Aristo ifade etmi ştir. "Mademki basit yükleme, zaruri yükleme ve "olagan" (contingent) yükleme aras ında 146


bir fark vard ır, apaçıktır ki bu yüklemelerin her biri için ayrı kıyaslar bulunacakt ır"mg. Aristo kıyaslarm modalitesine Birinci Analitiklerde geniş- vermi ş öncüllerin, apodiktik, kontenjan ve asertorik oluşlarına göre kıyaslann nasıl bir sonuç vereceğini incelemiştir. Klâsik mantık kitaplarının hemen hemen hepsinde önermelerin modalitesine yer verildi ği halde, kiyasin moda litesine yer veren kitaplann say ısı azdır. Biz burada Aristo'nun bu bahsi nas ıl işlediğini gösterdikten sonra İslâm mantıkçılarının çalışmaların ı ele alacağız. Önermeler bahsinde, Aristö'nun, kontenjan (mümkün) ve zorunlu diye iki niodalite çe şidi kabulettiğini görmüştük. Bunların yanında bir de modalitesi olmayan basit yükleme şekli vardı, daha sonra gelenler basit (yalın) yüklemeyi "asertorique" diye adlandırmışlardı. İşte Aristo'nun kabul etti ği bu üç önerme tipi, kıyaslarda yer alabildi ğine göre kıYasın durumu ne olacaktır ?Yani öncüllerin modalitesine göre hangi kıyaslar sonuç verir ve bu sonuç veren k ıyaslann sonuçlarınm modalitesi- ne olur? .Kıyasın 'şekil ve mod'ları ayrı ayrı ele alınarak bu bahis incelenmi ştif. Bu açıdan kıyaslann durumunu, yani öncüllerin modalitesine göre sonucun nas ıl bir modalite alaca ğını Aristo'ya göre gösterirken önermeleri ve modalitelerini harflerle ifade edece ğiz. I — Kıyasın öncüllerinin ikisi de zorunlu olursa, sonuç da zorunlu olur. Bu durum k ıyasın üç şekli ve bu şekillerin sonuç veren bütün modlan için geçerlidir. 148 ARİSTO, Organon III, Birinci Analitikler, Atademir terc. s. 29.

147


II — Öncüllerden birisi zorunlu di ğeri basit yükleme (assertorique) olduğuna göre durum şöyle olurl": Birinci şekilde: Zorunlu olan önerrnenin'büyük ve küçük önerme olmas ına göre sonuç de ğişecektir. Böylece birinci şeklin dört mod'undan herbiri için iki ihtimal olmak üzere birinci şekilden sekiz tip modal kıyas mümkün olur. K B .: AZ Ay S : AZ Barbara B : AY K : AZ. S : AY Barbaran ı n birinci halinin aç ıklaması : Büyük önerme tümel olumlu ve zorunlu, küçük önerme tümel clumlu ve assertorique, olursa sonuç filme' olumlu ve zorunlu olur. Meseltı, Bütün O lar B oir, zorunludur* Bütün K lar O dur Ohalde bütün K lar B dir, zorunludur. B : EZ K : AY S : EZ Celarent

B : AY K : IZ S : IY Datil

B : EY K : AZ S : EY

B : AZ K : IY S : IZ

149 Burada kullan ılacak harflerin anlamlar ı : B = Büyük önerme, K = küçük önerme, S = Sonuç, Y = Asertorique veya yal ın önerme, Z = Zorunlu, M = contingent veya mümkün A = Tümel olumlu, E = Tümel olumsuz, 1 = Tikel olumlu, O = Tikel olumsuz. • Yani bütün O lar ın B olmas ı zorunludur.

148


W-

'B( :. S : OZ Feriö

B : EY K : IZ S : OY İkinci şekil: Zorunlu öncill olumsuz ise sonuç zorunlu, eğer zorunlu öncül olumlu ise sonuç assertorique olur've her mod için iki ithim41 vardır: B : EZ B : EZ K : IY K : AY S : OZ S : EZ Cesare Festino B : _ EY B : EY K. :‘ IZ K : AZ Z : EY S : OY B : AY B :AY K : OZ S : OZ S : EZ Camestres Baroco B : AZ B : AZ K : OY K : EY S .: OY S : EY Öncüllerin her ikisi de olumlu olursa sonuç zorunlu olur. Biri olumlu di ğeri olumsuz olursa .ve zorunlu olan olumstız ise sonuç zorunlu, zorunlu olan olumlu ise sonuç zorunlu olmayacakt ır. Altı mod'un her biri için iki ihtimal vardır. B : EZ B : AZ K : AY K : AY S : OZ S : IZ Felaptcln Darapti 43 : EY B : AY K : AZ K : AZ • S : OZ S : IZ Üçüncü

149


B : IY K. : AZ S : IZ Disamis

B : AZ K : IY S : IZ Datisi

B : IZ K : AY S : IY B : OZ K : AY S : OY Bocardo

B : AY K : IZ S : IZ B : EZ K : IY S : OZ Ferison B : EY K : IZ S : OY

B : OY K : AZ S : OY

III — Öncüllerden ikisi de - contirıgent olursa: Birinci şekil: Birinci şeklin dört mod'unda da sonuç kontenjan olur.

13 :AM K : AM S : AM Ferio

Celarent

B :EM K : IM Darii S : OM

B :EM Barb K S : EM B :AM K : IM S : IM

İkinci Şekil: İkinci şekilde iki öncül de kontenjan olursa sonuç vermez. Üçüncü şekil: Üçüncü şekil kıyasların iki öncül de kontenjan oldu ğu zaman, kıyas sonuç verir ve sonuç yine kontenjan olur. Aristo burada üçüncü şeklin beş modunu ele al ıp Bocardo'yu zikretmiyor. Modalite bahis konusu olduğu zaman Aristo'ya göre sonuç veren be ş mod şunlardır:

Darapti 150

( B : AM K : AM S : IM

Disamis

B : IM K : AM S : IM


Felapton

B : EM K : AM S : OM Datisi

Ferison

13 : EM K : IM 1 S : OM

B : AM B : IM S : IM

IV — Öncüllerden birisi assertorik di ğeri kontenjan olursa: Birinci şekil: Birinci şekilde, büyük öneı menin veya küçük önermenin kontenjan olu şuna göre, dört mod'dan iki şer iki şer olmak üzere sekiz k ıyas çeşidi vardır; sekizinin de sonucu kontenjan olur. Aristo büyük önermenin kontenjan oldu ğu dört çe şide mükemmel (parfait), küçük önermenin kontenjan oldu ğu dört çeşide de mükemmel olmayan -(irrıparfait) k ıyas diyor. B : AM K : IY S : IM

B : AM K : AY S : AM Barbara

Darii B : AY K : AM S : AM

B : AY K : IM S : IM

B : EM K : AY S : EM

B : EM K : IY S : OM

Celarent

Ferio B :• EY K : AM S : EM

B : EY K : IM S : OM

İkinci şekil: İkinci şeklin dört mod'unda, e ğer olumsuz öncül kontenjan ise sonuç yoktur. E ğer olumlu öncül kontenjan ise k ıyas sonuç verir ve sonucun, modalitesi kontenjan olur. Bu durumda ikinci şekilde dört mod çe şidi sonuç verir ki şunlardır:

151


• B : EY . B : AM K : AM Camestres K : EY - S :EM S :EM B : EY B : AM Festino K : IM Baroco K : OY S : OM S : OM Üçüncü şekil: oncüllerinin birisi kontenjan di ğeri asertorik olan üçüncü şekil kıyaslarm altı moçlundan ikişer ihtimalle oniki tip -modal k ıyas vardır. Sonuç da-; ima kontenjandır.

Cesare

B : AM K : AY S : IM Darapti

B : IM K : AY S : IM Disamis

B : AY K : AM S :IM B : EM K : IY S : OM Felapton

Ferison B : EY K : IM S OM. B : AM K : IY S : IM

B : IY K : AM S : 1M B : EM K : AY S : OM B : EY K :AM S : OM B -. OM K : AY S : OM

Bacardo B : OY B : AY K : AM K : IM S : OM S : IM V — Bir öncülü zorunlu diğeri kontenjan olan k ıyaslar: Birinci şekil: Bir öncülü zorunlu di ğeri kontenjan olursa, birinci şeklin dört modu da sonuç verir. E ğer Datisi

152


küçük önerme zorunlu olursa Aristo buna mükemmel k ıyas diyor. Eğer öncüller olumlu olursa sonuç kontenjan olur, eğer öncüllerin biri olumlu di ğeri olumsuz olursa ve olumlu olan zorunlu olursa sonuç kontenjan, eğer olumsuz öncül zorunlu olursa sonuç ayn ı zamanda kontenjan ve asertorik olur. Böylece birinci şekilden sekiz modal k ıyas tipi meydana gelir. : AM I3< S :' AM Barbara

K :. ΑZN4 B S:IM Da-rii

B. : AZ K -: AM S : AM

Celarent

B : AZ. K : IM S : IM

B : EM K : AZ S : EM

B : EM K : IZ S : OM

Ferio B : EZ K : AM S EY ve EM

BK ' OZ S : OY ve OM

İkinci Şekil: Öncüllerden birisi zorunlu di ğeri kontenjan olan ikinci şekildeıı kı yaslarda, e ğer olumsuz öncül zorunlu ve olumlu öncül kontenjan ise sonuç yaln ız olumsuz kontenjan olmaz asertorik olumsuz da olu ı'. Fakat e ğer olumlu öncül zorunlu ve olumsuz öncül kontenjan ise sonuç ç ıkmaz. Bu şartlar içinde ikinci şekilden, sonuç veren modal k ıyaslar şunlard ı r: B : EZ 13( E im Z Cesare K : AM Festiııo S- : EM ve EY S OM ve OY

Caınestres

B :AM K : EZ Ba•oco S : EM ve EY

B :AM K : OZ !S : OM ve OY 153


Üçüncü şekil: Bir öncülü zorunlu di ğeri kontenjan olan üçüncü şekil kıyaslara gelince, öncüller olumlu ise kıyas sonuç verir ve sonuç kcfntenjan olur. E ğer öncüllerden biri olumlu di ğeri olumsuz ise ve olumlu da zorunlu olursa olumsuz- kontenjan otur. E ğer olumsuz olan öncül zorunlu ise sonuç hem olumsuz kontenjan hem de olumsuz asertörik olur. Bu şartlar içinde sonuç veren k ıyas tipleri şunlardır: B : IZ K : AM S : IM

B : Z K : IM S : IM Disamis

Datisi K AM B IZ S : IM

B :,IM K : AZ S : IM B : AZ B : AM S : 1M

Ferison

B : EZ K : IM S : OM ve OY Darapti B : EM K : IZ : OM

B : EZ K : AM S : OM ve 'OY

Bacardo

B : OZ K : AM S : OM ve OY Felapton K : OM K s : AZ : OM'

B : AM K : AZ S : IM

B : EM B : AZ S : OM

Aristo'ya göre her üç şekil kıyasta, öncüllerin modalitesinin ne olaca ğı nı gördük. Aristo her halin isbatim ayrı ayrı yapmaktadıı . Her halin isbat ın ı göstermek kitabın hacmini aşacağı ndan, isbatlar ı bir yana 154


bırakıp yalnız sgnuçları verdik. Yalnız isabat ın nasıl yapıldığını anlamak için iki örnek vermekle yetineceğizi". Sonuç'tın modalitesinin isbat ı . ya mesde ak ıl için apaçık kılınmakla veya saçmaya irca metodü ile olur. İ kinci ve üçüncü şekillerin do ğrulukları tıpkı kategorik kıyaslarda oldu ğu gibi birinci şekle irca etmekle isbatlan ı r. Mesel'a, birinci şekilden Barbara'yı alal ım: Öncüllerden birisi apodiktik (zorunlu). diğeri asertorik (yahn) olSun. Yukarıda gördük ki, bu şartlar içinde, eğer büyük önerme zorunlu ise, sonuç zorunlu, küçük önerme zorunlu ise sonuç aserto ı ik olur. Birinci halin isbat ı : Her B nin A olmas ı zorunludur Her G B dir °halde her G nin ıl ohna«iı zorunludur. Aristo bu hali aç ıklığa ç ıkararak yapt ığı isbatta şöyle diyor: Mademki bütün A lar zorunlu olarak bütün B lere aittir ve G de B terden biridir ohalde A n ı n G ye ait olmas ı zorunlu olur'''. İ kinci halin isbat ı : Her B A d ır •Her G nin B ohnusı zorunludur °halde her G .4 dır. Bu kıyasta sonucun zorunlu olmayaca ı , saçmaya irca metodu ile yap ı l ır. Bu da, k ıyas ı n ya Darapti ve150 Modal k ıyaslar için bak. ARISTO, Organon III, Birinci Analitikler, Atademir tere, s. 29-80; O. HAMEL İ N, Le Sys&me d'Aristote, s. 188-225; TRICOT, Trnite de Logique Formelle, s. 245-275. 151 ARİSTO, Organon III, Birinci Analitikler, Atademir tere. s. 31.

155

.


ya Datisi'ye ircaı ile olur. Biz Darapti'ye irca ederek isbatı yapal ım: G nin A olmasmın zorunlu olduğunu farzedelim. Bu önermeyi büyük önerme olarak al ırsak üçüncü şekilden bir darapti elde etmi ş oluruz. O da şudur: Her G nin A olmas ı zorunludur Her G nin B olmas ı da zorunludur, (ilk kı yastas kabul etti ğliniz) Bu iki öncülden ç ıkacak sonuç zorunludur, çünki iki öncül zorunlu olursa sonuç da zorunlu olur. So nuç şudur : Ohalde bazı B nin A olmas ı zorunludur. Halbuki biz ilk kıyasımızda her B nin A olmas ının basit bir yükleme olduğunu yani zorunlu olmad ığını kabul etmi ştik. Bu ikinci sonuç yanl ış olunca, ilkin kabul etti ğimiz birinci sonuç do ğru olur'". Bir de ikinci şekilden bir misal alal ım : Öncüllerden birisi zorunlu di ğeri kontenjan' olsun : Hiçbir B A de ğildir, zorunludur Her G A dar, kontenjandır (veya mümkündür) Yukarıda gördüğümüz gibi bu durumda sonuç hem mümkün hem de asertorik olabilir. Mümkünün isbatı : Birinci şekle irca etmekle olur. Misal olarak_ ald ığımız kıya.S cesare olduğuna göre, celarent'e irca edilmesi gerekir. Bunun için de büyük önermenin düz döndürmesi laz ımdır. O zaman kıyasımız şöyle olur: 152 TRIC-OT, ayn. esr. s.. 259 vd.

156

.


Hiçbir A, B zö•unhidu• Her G A dır, iniimkündür Ohalde hiçbir G B değildir, inffinktindür. Asertorik sonucun isbat ı : Saçmaya irca yolu ile sonucun asertorik olduğu gösterilir. İlk kıyasımızın asertorik sonucu şudur. Hiçbir G B de ğildir. Bu sonucu yanl ış farzedelim o zaman sonucun çeli şiği olan baz ı • G B dir önermesinin do ğru olmas ı gerekir. Baz ı G B dir küçük önerme olmak üzere, hiç bir B A de ğildir önermesinin yerine de hiçbir B A de ğildir mümkündür, önermesini büyük önerim olarak al ıp bir kıya's yaparsak, şu k ıyas ı elde ederiz: Hiçbir B A de ğildir, mümkündür Baz ı G B dır Ohalde bazı G A de ğildir, _mümkündür. Halbuki ilk kıyasım ızda her G nin A olması mümkündür demi ştik, halde yeni kıyasta elde etti ğimiz sonuç yanl ıştır; binnetice ilk sonuç yani hiçbir G R de ğildir önermesi .doğrudur"' İslam mant ıkç ı lar ında meselenin izah ► :

İslam mantıkçıları kıyaslar ın modalitesini "m ııktelitad" adi alt ında incelerler. Biz burada "müteahhirin"e göre moda! k ıyaslaıın açıklanmasını ele alacağız. Kıyasın modalitesi bahis konusu olunca, genellikle hıodal önermelerin - ş u onüç çeşidi ele al ınır: Zarurlye-i mutlaka, mutlaka-i âmn ıe, meş •ute-i ânime, örfiye-i dinine, ınutlaka-i daiıne, me şrute-i hâsse, örfiye-i hâsse, vücudiye-i la zaruri:ye, viicudiye-i la 153 ARİSTO, Organon Ili, Birinci Analitikler, Atademir terc. s. 69; HAMELIN, Le SyWme d' Aristote s. 216.

157


daime, vaktiye, münte şire, mümküne-i âmme, mümküne-1 hâsse.

Saydığımız ınüç önermenin herbiri ayrı ayrı büyük ve küçük önerme olabilirler. Bu durumda 169 kıyas tipi mümkündür. Fakat bunların hepsi sonuç vermez: Genel k ıyas kurallar ına ek olarak her şekil için modalite bal c. ımından da baz ı kurallar kabuledilmiştir. Birinci Şekil: Birinci şeklin şartı küçük önermenin "fidiyetidir". Yani küçük önerme mümküne-i âmıne ve mümküne-i hâsse olamaz..Bu şarta göre, 169 ihtimalden 26 s ı sonuç vermez. Geriye 143 k ıyas ihtimali kal ır. 143 ihtimalden öncüllerin modalitesine göre sonucun modalitesinin ne olaca ğı şöyle gösterilmiştir: Yukarıda adlarını saydığımız onüç modal önerme iki gruba ayrılır: Birinci grupta, "vasfiyat- ı erbaa" denilen, meşrute-i âmme, me şrute-i hâsse, örfiye-i âmme ve örfiye-i hâsse bulunur. Geri kalan dokuz modalite grubu ikinci gruba girer. Eğer büyük önerme ikinci gruptaki önermelerden birisi olursa sonucun modalitesi büyük önermenin modalitesi gibidir. Meseli, büyük önerme zaruriye, küçük önerme daime olursa sonuç zaruriye olur.

Eğer büyük önerme, meşrute-i âmme, me şrute-i hâsse, örfiye-i âmme ve örfiye-i hâsse den birisi olursa sonuç 5 numaral ı cetvelde gösterildi ği gibidir. İkinci şekil: İkinci şekil için, genel kıyas kuralları dışında şu şartlar da aran ır:

1 — Eğ9r küçük önerme, zaruriye-i mutlaka olursa, yukarıda saydığımız onüç önermeden herbiri 158


Cetvel 5 : Birinci şeklin cetveli Meştute-i âmme Örfiye-i âmme

_Meşrute-i hasse

Örfiye-i hasse

Zaruriye

Daiine

Zaruriye-i la daime

Daiime-i la daime

Daime

Daime

Daime-i la daime

Daime-i la daime

Meşrute-i âmme,

Örfiye-i âmme

Meşrute-i hâsse

Örfiye-i hâsse

Orfiye-i âmme

Örfiye-i âmme

Örfiye-i hâsse

Örfiye-i hâsse

I Meşrute-i âmme

Örfiye-i âmme

Meşrute-i hâsse

örfiye-i hâsse

Örfiye-i âmme

Örfiye-i âmme

Örfiye-i hâsse

Örfiye-i hâsse

Mutlaka-i âmme

Mutlaka-i âmme

Mutlaka-i âmme

Vücudiye-i la daime

Vucüdiye-i la daime

Vücudiye-i la zaruriye

Mutlaka-i âmme

Mutlaka-i âmme

Vücudiye-i la daime

Vucüdiye-i la daime

Mutlaka-i âmme

Mutlaka-i âmme

Vaktiye-i Mutlaka

Vaktiye-i Mutlaka

Münteşire-i Mutlaka

Mutlaka-i Münteşire

Küçük önerme 4 Zaruriye Dairrie

Büyük önerme-> Sonuç ,,

Meşrute-i âmme Örfiye-i âmme

"

Meşrute-i hâsse örfiye-i hâsse

Vücudiye-i la daime' Vaktiye Münteşire

"

." .

,

'

Vücudiye-i la daime Vaktiye _ Münteşire

Vücudiye-i la daime Mutlaka-i Vaktiye-i la daime Mutlaka-i Münte şire-i la daime


büyük önerme olabilir. Eğer küçük önerme, dairne-i mutlaka olursa, iki mümküne hariç di ğer onbir önermeden herbiri büyük önerme olabilir. 2 — Zaruriye-i mutlaka ve daime-i mutlaka'dan başkas ı , küçük önerme olursa, büyük önerme, ancak, şu alt ı önermeden birisi olabilir: Zaruriye-i mutlaka daime-i mutlaka, meşrute-i âmme, örfiye-i mesrute-i hâsse ve örfiye-i hâsse.

ıâtrune,

3 — Eğer, milınküne-i âmme ve mümküne-i hâsse küçük önerme olursa, büyük önerme ancak zaruriye-i mutlaka, mesrute-i âmme ve meşrute4 hasse'den birisi olabilir. Bu şartlar alt ında, 169 kıyas ihtimalinden, 84 ü sonuç verir. İkinci şekilden sonuç veren k ıyaslar 6 numaral ı cetvelde gösterilmi ştir. Üçüncü şekil: Üçüncü şekildeki kıyasların moda-

lite bakımından durumu birinci şekildeki gibidir. Yani bunda da küçük önerme, ınünıküne-i âmme ve ınümküne-i hâsse olamaz. Bu surttle 169 ihtimalden 143 ü sonuç verir. Eğer büyük önerme, birinci şekli açıklarken saydığı mız ikinci gruptaki önermelerden birisi olursa, elde edilecek 99 k ıyas türünde sonuç'un modalitesi büyük önermenin modalitesi gibidir. Eğer büyük önerme, birinci gruptaki dört önermeden biri, yani meşrute-i âmme, meşrute-i hâsse, ânune ve örfiye-i hasse'den biri olursa sonuç küçük önermenin döndürülmesi gibidir. Ancak döndürrnede devams ızlık kayd ı bulunursa, bu kay ıt da eklenir. Bu şartlarda sonuçlar 7 numaral ı cetvelde gösterilmi ştir. 160


Dördüncü şekil: Dördüncü şekil" kıyaslarda modalite bakımından sonuç vermeleri için, genel kıyas kurallarına ilaveten be ş şart daha mevcuttur. Bu şeklin bütün modlarına ait olduğu halde dördüncü şekilde, şartların bir kısmı modlardan yalnız bazılarını ilgilendirir. 1 — Münıküne-i âmme ve mümküne-i hâsse öncüllerde kullanılamaz. Bu şarta göre 169 ihtimalden ancak, 121 i sonuç verir. 2 — Olumsuz öncüllerdeki önermeler, döndürülebilen önermelerden clmal ıdır. Bilindiği gibi şu altı modal önermenin olumsuzlar ı döndürülebilir : Zaruri-

ye, dâirne, meşrute-i âmme, me şrute-i hâsse, örfiye-i hâsse. Bu şart A A I ve I A I modları dışında kalanlar

içindir. 3 — Küçük önerme zaruriye veya dâbne, büyük önerme ise ikinci maddede adlar ı geçen olumsuzlar ı döndürülebilen alt ı önermeden birisi olmal ıdır. Bu şart A E E mod'u içindir. 4 — A O O mod'unun büyük önermesi yukar ıda adı geçen alt ı önermeden birisi olmal ıd ı r. 5 — I E O mod'unun küçük önermesi ıneşrute-i hasse ve ötfiye-i hasse'den birisi, büyük önermesi ise yukarıdaki alt ı önermeden biri olmal ıdır' 34. Görülüyor ki bu be ş şarttan birincisi dördüncü şeklin bütün mod'lar ına; ikincisi alt ı moda; üç, dört ve 154 Yukarıda kıyasların modlarından bahsederken dördüncü şekilde beş mod'un bulunduğunu söylemiştik. Islâm mant ı kçıları ekseriyetle, dördüncü şekilde sekiz mod'un sonuç verece ğini kabul ederler. Önceden zikretti ğimiz beş moddan ayrı olarak kabul edilen üç mod şunlardır: AOO, OAO ve IEO. Halbuki ,AOO dördüncü şeklin birinci, OAO ve 1E0 üçüncü kural ı gereğince sonuç vermezs 161


I

Zaruriye-i mutlaka I

os Ps• oo geli Büyük önerme 4,

Meşrute-i amma

Meşrute-i âmme

Zaruriye-i mutlaka

Örfiye-i âmme

Örfiye-i âmrne

Mutlaka-i daime

Meşrute-i hâsse

Mutlaka-i âmme

Meşrute-i âmme

.Öfriye-i hâsse Vücudiye-i la zarutiye Vücudiye-i la daime Vaktiye Münteşire Mürnküne-i âmme

Daiime-i mutlaka

Vücudiye-i la daime Mutlaka-. vaktiye Vaktiye Mutlaka-i münteşire Münteşire Sonuç Mümküne-i Mümküne-i âIllIrıe yok hâsse Mümküne-i hâsse

Meşcute-i hâsse

daime-imatluka

Vücudiye-i la zaruriye

claime-imuth

Mutlaka-i

daime-imutlaka

Örfiye-i hâsse Mütlaka-i âmme

IZ os Noo g (D Küçük öneme 4.

Dairne-i mutlaka

5CD Küçük önerme 4,

Zaruriye-i mutlaka Daime-i mutlaka

Meşrute-i imme

Meşrute-i hisse

orfiye-i imme

Örfiye-i hâsse

to os vc. 0: o

Örfiye-i amme Mutlaka-i âmme Meşrute-i hasse Örfiye-i hâsse Vilcudiye-i la zaruriye Vücudiye-i la daime Vaktiye Münteşire

Mümküne-i hâsse Isonuç Iyok

sonuçI yok

Milmküne-iAmme Mümkilue-i'hâsse


Hiniye-i la daime

Vucüdiye-i la daime

Hiniye-i la .daime

Vilcudiye-i la daime

Meşrute-i hasse Örfiye-i hisse

11

Mutlaka-i amme

Mutlaka-i amme

Örfiye-i hâsse

Hiniye-i mutlaka

Örfiye-i amme

9,

Daime-1 mutlaka

KüçükÖnerme

ânime

aııântunw

Hiniye-i 'mutlaka

GIÇIPreA

Örfiye-i amme

zuluPet!-a,Ç1Pn311A

Meşrute-i âmme

assvetı-amıânini

n4mtntuı-aiiıınırz

Sonuç

Büyük

Onerme 1,

Vüeudiye-ila Zaruriye I

Cetvel : 7

Mutlaka-i

beşinci şartlar birer mod'a aittir. Bu durumda birinci"' ve ikinci modlardan 121, üçüncü mod'dan 46, dördüncü ve beşinci mod'lardan 66, altmcı mod'dan 12, yedinci mod'dan 22, sekizinci mo'ddan ise 16 adet k ıyas sonuç verir"6. Biz burada yalnız ilk iki mod'un sonuçlarının modalitesinin ne olacağını gösterir cetveli vereceğiz. 155 Bu kitabın hacmini göz önüne alarak, modal kıyaslarda fazla tafsilata girmedik, fazla bilgi için Bk. GELENBEV/, Mizan-ul Burhan II, s. 209-220; MEHMET TAHIR, Zübdet ül-Muhtelitad... s. 1-31; MEHMET NURI, Ikmal- ı Burhan, s. 16-24. Biz buradaki cetvelleri, Zübdet ü!-Muhtelitat ve &mak Burhan'dan aldık. 156 Dördüncü şeklin, Islam mantıkçılarınca kabul edilen sekiz modu şunlardır; bunlar sıra ile, birinci ,ikinci.. sekizinci diye adlandırdır : AM, IAI, AEE, EAO, EIO, AOO, OAO, IEO. Burada modları, büyük önerme, küçük önerme ve sonuç s ırasına göre yazdık.

163


Mutlaka-iâmme

Büyük önerme Sonuç

Hiniye-i mutlaka

99

Hiniye-i mutlaka

0X!PluA. aturepal ı-a,qpnaDA

Daime

assvgt-altu§aN

Zaruriye

augua

önerme i 1

Meşrute-iâmme Örfiye-i âmme

I

Küçük

Vücudiye-i la zaruriye I

Cetvel : 8

Meşrute-i âmme

11

Hiniye-i mutlaka

Mutlaka-i âmme

Örfiye-i âmme

11

Hiniye-i mutlaka

Mutlaka-i âmme

Meşrute-i hâsse

Hiniye-i Mutlaka

Mutlaka-i âmme

Örfiye-i hâsse

Hiniye-i mutlaka-i la daime

Mutlaka-i âmme

Mutlaka-i âmme

99

Mutlaka-i âmme

Vücudiye-i la zaruriye

Mutlaka-i âmme

Vücudiye-i la daime

Mutlaka-i âmme

Vaktiye Münteşire

,, 17

Mutlaka-i âmme Mutlaka-i âmme

Bir ve ikinci modlar yani AAI ve AII den modalite bakımından 121 er kıyas türü elde edilebilece ğini söylemiştik. Bunlarda, küçük önermeler zaruriye ile dâime yahut iki öncülden biri, tümel olumsuzlar ı döndürülebilen altı önermeden biri olunca o kıyaslarui sonuçları164


nın modalitesi küçük önermelerin düz döndürülmeleri gibidir, sayıları 46 dır. Geri kalan 75 adet k ıyasın sonuçlarının modalitesi mutlaka i âmme'dir. Zikredilen 121 adet kıyasın sonuçlarının modalitesi 8 numaral ı cetvelde gösterilmi ştir. -

KIYASIN DEĞ ERİ Klasik mantığın esasını teşkil eden k ıyasa, dolayısiyle klasik mantığa Yeniçağ felsefesinde karşı koymalar olmuştur. Biz burada, iki filozofun, Descartes ve Stuart Mill'in itirazlar ına yer verece ğiz. Descai tes, Metot Üzerine Konu şma'da şöyle diyor "Mantık, kıyasları ve başka bir sürü kuralları ile yeni birşey öğretmekten ziyade, belli şeyleri başkalar ına açıklamak yahutda Lıillus'un sanatı gibi bilinmeyen şeyler hakkı nda muhakemesiz söz söylemekten ba şka şeye yaramıyor. Gerçi mantıkta pek doğru ve pek iyi birçok kurallar varsa da, arala ı ına birçok zararl ı ve gereksizleri de karışrruştır. Böylece do ğru ve iyileri zararl ı ve gereksizlerden ay ırdetmek youtulma ınış bir mermer taşından Diana ve Minerva'n ın heykellerini çıkarmak kadar güçutür"`". Akl ın İdaresi İçin Kurallar adl ı eserin X. kuı alında da şöyle diyor: ".... hakikati ara mak isteyenlere bayağı diyalektiğin (yani mantığın) hiçbir faydası yoktur. Ancak daha önceden bilinen delilleri, bazan kolayca ba şkalarına anlatmaya yarayabilir" 158. Görülüyor ki klasik mant ık Descartes tarafından ağır bir şekilde hücuma uğruyor. Mantıkta doğru kurallar varsa da, yanl ış ve zararlılarından ayırmak güçtür. Kıyas yeni bir bilgi vermez, belli ilan 157 DESCARTES, Metot Üzerine Konu şma, M. Karasan terc., s. 22-23. 158 DESCARTES, Akl ın İdaresi için Kurallar, M. Karasan terc. s. 56.

165


bilgilere başkalarına aktarmaya yarar. Ohalde verimsiz kısır bir metotdur. İkinci önemli karşı koyma Stuart Mill tarafından yapılmaktadır. Mill, kıyasın klasik anlayışma iki açıdan itiraz ediyor: Birincisi, kıyas, klasik anlamı ile, bir sayı kanıtsama (musadere alelmatlup, pdtition de principe) dır. Kıyas sonucun isbatına yarayan bir kan ıt gibi kabul edilmi ştir. Sonuç öncüllerde bulundu ğu için, öndillerin bilinmesi sonucun bilinmesini gerektirir. Halbuki öncüller kan ıt (delil) olarak kullanılıp sonuç çıkarılıyor. Yani bilinmesi kendisine ba ğlı olan şeyi kanıt olarak kullanıp o şeyi isbata kalkışıyor. Bu ise bir sayı kanıtsamadır"9. "Her kıyas sonucu isbat eden bir kan ıt olarak, bir sayı kanıtsama (pdtition- de prioncipe) dır. Mesela, Bütün insanlar ölümlüdür Sokrat insand ır °halde .Sokrat ölüm liidür.

Bu kıyasta, Sokrat ölümlüdür sonucu ,büNtt insanlar ölümlüdür öncülünde önceden kabuledilmi ştir. Herinsan ferdinin ölümlülü ğü bizim için kesin olmadan bütün insanlar ın ölümlü olduğuna inanamayız. Eğer Sokrat'ın ölümlü olduğu bizim için şüpheli ise, bütün insanlar ölümlüdür iddiası da aynı duruma düşer; içinde bulundurdu ğu bir halin şüpheli olması, onun doğru olarak kabuledilmesine mânidir"'". 159 Kıyasa bu şekildeki ilk itiraz ı eski yunan septiklerinden Sextus Empiricus yapmıştır. Mill, Empricus'un fikirlerini al ıp geliştiriyor. 160 STUART M İLL,,SysMme de Logique, Louis Peisse'in•Frarısızca terc., s. 204.

166


Mill'in kıyasın klâsik anlayışına ikinci tiraz ı 'şudur: Mill'e" göre kıyas genelden özele bir ç ıkarsama linf&eılee) değildir. Biz ancak özelden (particulier) özele çı karsama yapabiliriz. "Parma ğı ateşle yanan cuk ate şe bir daha yanaşmaz. Ondan kaçmması "ateş yak ı cıdır" genel hükmünü düşündüğü için değildir. Bu genel prensibi asla dü şünmez. Bir Mum gördüğü zaman, parma ğının ilk yandığını hatırlar, eğer parmağın ı aleve tutarsa yanaca ğı n ı düşünür. Buna her karşı laşt ığı olayda. inan ır. Böylece özel bir halden öZel bir hali istidlâl eder"'fil. "Bütün ç ıkarsamalar özelden özele olur"'". Ohalde k ıyasta ç ıkarsama (itıffirence) var m ıd ır, varsa nas ıl bir ç ı karsamadır ? Mill bu kOn uyu aç ı klarken ald ığı misâli biz de alıp, meseleyi nas ı l izah etti ğini görelim. Bütün insanlar ölümlüdür; Wellington dükü insandır; Ohalde WIllington diikil

Wellington dükü ölümlüdür, sonucu acaba, bütün insanlar ölümlüdür, önermesinden mi çekiyor? Buna Mill hayır diyor. Eğer öyle olsa idi, bu k ıyas yukarıda belirtti ğimiz gibi, bir say ı kamtsama olurdu. Ohalde bu sonuç nereden çekiyor? Bu ancak di ğer insanları n ölümlü olduklar ının gözlenmesinden ç ıkar. "Wellintgton dükünün ölümlülü ğünün gerçek kan ıtı , onun atalar ı , bizim atalar ı mız, onların ça ğdaşları , hepsi ölmü şlerdir. Bu olgular yukar ıdaki akılyürütmenin gerçek öncülleddir"'". Ohalde ç ıkarsama genel bir prensipten de ğil de, önceden bilinen olgulara. daya161 STUART MİLL, ayn. esr. s. 210. 162 STUART M İLL, ayn. esr. s. 217. 163 STUART MILI., ayn. esr. s. 202.

167


nılarak yapılır. Şimdi akla şöyle bir soru gelebilir: Yukandaki kıyasta, bütün insanlar ölümlüdür, önermesinin rolü nedir? Böyle bir genel hakikata olgular ı gözlemekle varırız. Genel hakikat özel hakikatların yığınıdır. Gözlenen olgulardan, bunlarda do ğru olanın, onlara benzer, geçmi şteki ve gelecekteki olgularda da doğru olacağı şeklinde bir sonuç çıkarınz'"" Demek ki genel bir hükmü türnevanmla elde ederiz. "Ohalde genel önermeler, yap ılmış çıkarsamaların kaydedildiği yer (kütûk registre) dir, diğerlerinin çıkarılması için kullanılan kısa formüllerdir. Misalimizdeki büyük önerme bu cins bir formüldür. K ıyasın sonucu bundan çıkmaz, fakat bu formüle uygun olarak elde edilir"° 65. Görülüyor ki, Sturat Mill'in k ıyası tefsir tarzı klasik anlayıştan çok farkl ıdır. Klasik mantığa karşı yapılan bu itirazlar cevaps ız kalmamış, kıyas savunulmuştur. -

Descartes'a verilen cevap:

Descartes, k ıyasın bilinen bir şeyi açıklamaktan başka bir şeye yaramad ığını söylüyordu. Yani, onca yapılan. şey büyük terimin kaplam ını açıklamakt ır; onun içinde bulunan küçük N, e orta terimleri ortaya çıkartmaktır. Bu durumda kıyastan yeni birşey elde edilemez. Boirac kıyası bu şekilde •anlay ışın yanlış Olduğu kanaa.tındadır: "Küçük ve orta terim önceden büyük terim içinde de ğillerdir; büyük ve orta terimler önceden küçük terimin içerisinde de değillerdir. Küçük terimin orta terime, orta terimin büyük terime bağlı olduğu verilmi ştir. Zihin bu ilişkiden yeni bir ke şif yapar; o da sonuçta kü164 STUART M İLL, ayn. esr. s. 208. 165 STUART M İLL, ayn. esr. s. 217.

168

.


çük terimle büyük terim aras ı ndaki bağd ı r. Bu bağ yenidir önceden bilinen bir şey değildir" 166. O halde Descartes'in, kı yas yeni birşey vermiyor, iddias ı doğru değildir. Tricot başka bir hususa dikkati çekiyor: K ıyas ın kısır olduğunu söylemek, deduksiyonun k ısır olduğunu söylemektir. Çünki k ıyas en mükemmel dedüksiyon şeklidir. Halbuki Meyerson kesin şekilde gösterdi ki, bütün nedense] aç ıklamalar, ilmin ilerlemesi ile, özde şlik ilkesine dayanan akri bir izah şekline. dönüyor. Ampirik kanunlar yava ş yava ş yerlerini daha yüksek kanunlara veriyor. Deneysel bilimler ilerledikçe dedüksiyon',:i ba şvuruyorlar. "Milbalağa etmeden denebilir ki modern bilim dedüksiyonun -zaferidir, dedüksiyonun özü ise k ıyast ı r". Tricot ilave ederek diyor ki: "Descartes' ın mant ık kurallarıııın faydas ızlığı iddiası ise, ancak Descartes' ı n Aristo'ya olan dü şmanl ığı ile aç ıklan.abilir"`". Descartes, mant ık kuralları içinde zararl ı larının bulunduğunu, bunlar ı iyilerinden ay ırmanı n güçlüğünden bahsediyordu. Aristocu bir mant ık anlayışın ı n taraftar ı olan Ali Sedad bu hususa temas ediyor. Mant ı k kurallarm ın yanl ış kullanılmasından doğan sakıncalar ı gösteriyor. Descartes'in tenkitlerinin faydal ı bir uyarma oldu ğunu kabul ediyor. "Mant ık bir kanun aleti olup fikrin do ğru ve yanl ışı n.1 ay ı rıp, bilinen.den bilinmeyene ulaşmaya hizmet eder ise de daima sonucun doğruluğu, ilkelerin ve önceki bilgilerin doğrulu, ğuna bağl ı olduğunundan bunlarda küçük bir hata meydana gelse devam eden k ıyaslar ile o hata gittikçe 166 E. BOIRAC, Cours .Slementaire de Philosophie, s. 243. 167 TRICOT, Traiti• de Logique Formelle, s. 302.

169


büyüyerek s ırf hatadan ibaret bir meslek ortaya getirebilir; Böylece mant ığm uygulanmas ında, önCüllerin tesbitinde pek çok dikkat gereklidir. Halbuki bir aral ık bu yoldaki ho şgörürlük ile mant ıkın tatbikatında hatalar gittikçe ilerleyip baz ı ınetafizik ilkeler üzerine dayanan garip sonuçlar do ğmuş idi. Ve artik duyulurlar (mahsusat) dan bile k ıyas yolu ile bahsolunup, harice müracaata lüzum görülmez idi. Vehimlere ve hayallere yer verilip, ilimler ve fenler ilerlemekten geri kald ı . İşte bu durgunluk halinin yok edilmesi Bacon .ve Descartes'm uyarmas ı ile olabildi'"'". Stuart MiI1'e cevap: Mill kıyasa itiraz olarak ilkin diyordu ki, k ıyas bir sayı kanıtsama (müsadere alelmatlup - petition de principe) dır. Eğer kıyasta sonucun öncüllerde aynen bulunduğu kahuledilirse Mill'in bu iddias ı doğrudur. Fakat klasik mant ık taraftarlar ı sonucun öncüllerde aynen bulunmad ığını savunurlar. Descartes da sonucun yeni bir şey. vermediğini söylüyordu. Descartes'a verilen cevaplarda görüldü ğü ki Boirac'a göre sonuçta yeni bir ilişki mevcuttur. Sonucun konusu ile büyük önermenin yüklemi aras ında yerli bir sentez meydana gelmiştir. Sonuç öncüllerden farkl ı olunca kıyaS da sayı kanıtsama, veya k ısır döngü (devri batıl, cercle vicieuX) olarak telâkki edilemez 169. Stuart Mill'in ikinci itiraz ı kıyasın klasik anlay ışına idi. Çıkarsaman ın ancak özelden özele olabileceğini, eski mantıkçıların dediği gibi genelden özele doğru bir çıkarsaman ın olmıyacağını iddia ediyordu. Ki& 168 ALİ SEDAD, s. 6. 169 RABIER, Leçons de Philosophie II Logique, s. 81; TRICOT, ayn. esr. s. 302. ,

170


sik anlayışı savunanlar Mill'in bu itiraz ın! red ile, genel hüküm olmadan ç ıkarsaman ın mümkün olmıyacağı, özelden özele gidi şe bir çı karsama denemiyece ği kanaatındadırlar. Çağrışunda, insan zihni, hiçbir genelleme yapmadan, özel bir halden özel bir hale gider. Mesela, eğer deneyler A ile B nin birbiri ard ısıra geldiğini göstermi şse, A ile kar şılaşıldığında B beklenir. Burada bir kanıt yoktur. Gözlenen bir ç ıkarsama söz konusu değildir. Gözlenen bir A olay ı ve beklenen bir B olay ı vard ı r. Özelden özele giderek bir önceden görme mevcuttur. Ç ıkarsam (infirence) daki önceden görme bir düşünme mahsulüdür. Ça ğrışı mda geçmi şteki tecrübeler gelecekteki özel olguyu beklemek için mekanik bir itme rolü oynar. Ç ıkarsamada ise, geçmi şteki deneyler, yaln ız bir it ıne rolü oyna maz, bunlar aynı zamanda, beklenenin gerçekle şmesi ve temellendirilmesi için birer nedendirler. Yani verilecek hüküm için kanittırlar. Hangi şartlarda geçmi şteki haller gelecektekile için birer kan ıt olabilirler? E ğer geçmi şteki özel hallerin birbirini takibetmesi bir tesadüf de ğil de, zorunlu bir kanuna uygun olarak olmu şsa onlar gelecek için kan ıt olabilir. Eğer bir hal herhangi bir kanuna uymuyorsa, o, kan ıt vazifesi göremez. E ğer bir kanuna uygun ise bir kanıttı r ve ondan bir sonuç ç ı kabilir: Ç ıkan-arnan ın temeli kanun fikridir. Yani genel bir fıükamdür. O halde genel bir hükme dayanmadan ç ı karsama olmaz. Gözlemlenen olgu ile beklenen olgu arası nda bir kanun varsa yani her ikisi bir kanuna ba ğl ı iseler çıkarsama mümkün olur. O halde tümel önerme veya büyük önerme, sonuç için k ıyasta yegane de171


lildirl". Bu açı dan meseleye bakınca, çıkarsama için tek yolun Mill'in düşüncesinin aksine genelden özele olabilece ği anla şı lır. - Leibniz'in kıyas hakkındaki fikrini naklederek bu konuya son verelim: "Kıyasların şeklinin icadı, insan zihninin en güzel hattâ e ı muteber bulu şlarından biridir. Bu, önemi yeteri kadar bilinmeyen, bir nevi tümel matematiktir. Denebilir ki, kullan ılması bilindiği ve kullanılabildiği takdirde aldanmazl ığı içine alan bir sanatt ır. Fakat bu herzaman mümkün olmam ışt ır""'. II ANALOJİ VE TÜMEVARIM Birkaç defa tekrarlad ığunız gibi, klasik mant ık için önemli olan kıyastır. Kıyas, aklın üç yürütme yolundan birisi olan dedüksiyon'un en mükemmel şeklidir: Bu sebeple, klasik mant ık, akılyürütme söz konusu olunca, dedüksiyonu esas alm ıştır. Bunun yanında analoji ile tümevarım da ihmal edilmemi ş, ne oldukları , üzerinde durulmu ştur. Fakat analoji ile tümevarım daha çok Yeniça ğ felsefesinde metot meseleleri ele al ınınca önem kazanmıştır. Biz burada bu iki konuyu klasik mantığın çerçevesini a şmadan ele alacağız. ANALOJİ Ana loji (temsil) bir akıl yürütme I yolu olarak, iki şey arasındaki benzeri* dayan ıp, birisi hakkında 170 RABIER, ayn. esr., s. 82-83. 171 Bu metin, Leibniz'in Nou ıv. Ess. sur l'entend huni., IV . XVII, 4 den naklen, P. JANET G. SEAİLLES, Histoire de la Philosophie, s. 636 ve TRICOT, ayn. esr. s. 303 den al ınmıştır..

172


verilen bir hükmü di ğeri hakk ı nda da vermektir. Alinin özelden özele yürüyü ş üdül. Meselâ: Yer gezegeninin armosferi vard ır ve üzerinde caohlar yaşar, Merihte de atmosfer vardır. Ohalde Merihte de canlıların bulunması gerekir. Burada yap ılan bir analojidir. Yerle Merih aras ındaki bir benzerli ğe dayanarak yerde olan bir durumun Me ı ihte de olmas ı gerekti ği çıkarılmıştır. İ slâm hukukunda analojiye "kıyas-ı fıkhr denilir. Fıkıhta çok kullan ılan bir ak ılyürütme yoludur. islâm mantıkçıları analojide dört unsurun bulunduğunu söyle ı ler. 1 Benzetilen (müşehbeh ), bu unsur as ı l deail ikinci derecedendir (fürudandır 1. 2 -- Kendisine benzetilen (ınü.yebbeh-ün buil) ası l olan budur. 3 — İ kisi arası nda bulunan ortak anlam, buna "illet" denilir. 4 — Benzetme (teşbih ) buna da "hüküm" deni-

Bu dört unsuru yukar ıdaki misıalde gösterelim: Merih gezegeni: Benzetilendir. Yer: Kendisine benzetilendir. Canl ı lar ı n yaşamas ı : Hükümdür. Atmosfer: " İ llet"dir. İkisi aras ında ortak anlam. Analojinin tek ba şına bil ak ılyürütme yolu olduğu münaka şa konusudur. Analoji ile yap ılan bir akılyürütmede hem dedüksiyon hem de tümevar ımııı bulunduğu söylenir. Yani burada akl ı n iki türlü hareket 172 GELENBEVI,

Mizan'ul-Burhan,

Abdunnafi terc. s. 173.

173


ettiğ i göze çarpmaktad ır. I — Birinci hareket birbirine benzeyen iki olgu'nun ayn ı yapıda olduğuna doğr u bir harekettir. Böyle bir hareket tümevar ımdır. Misalimizde, Yer'in ve Merih'in atmosferi ayn ı yapıdad ır hükmü tümevar ımsal bir ak ılyürütme ile olur. 2 - - İ kinci hareket, farzedilen yap ıdan zorunlu bir sonuç çıkartmak-t ı r. Bu da dedüktif bir yolla olur. Merihte hayat vardır hükmü atmosferin varl ığına sıkıdan sı kıya bağlıd ır. Ancak böyle genel hükümden sonuç çıkarılabilir. K ıyasin değeri bölümünde, özelder özele bir akılyürütmenin olm ıyacağı gösterilmi.?ti. O halde Merihte hayat vardır hükmü zihinde yapılan şöyle bir gizli k ıyasla elde edilir: Atmosferi ola ıı gezegende hayat vardır Merih atmosferi olan bir gezegendir O halde Merihte hayat vardır. Demek ki, Analoji, tümevarnha dayanan bir dedüksiyondar. Fakat varsay ı msal (hypothdtiue) bir dedüksiyondur. Çünki dayand ığı genel fikir varsay ılmış, fakat isbat edilmi ş değildir. Bu sebeple analoli ile verilen hüküm, daima olumsal (probable) olarak kal ır, zorunluluğu gerektirmez. TUMEVAR1M Tümevairm (istikra-induction), zihnin tikelden tümele gidiş yoludur. Bir bütünün parçalar ına dayanarak o bütün hakkında hüküm vermektir. Tümevarım ya tanı olur veya eksik olur. Tam tümevar ım, bir bütünü yapan parçalar ın hepsini inceleyerek o bütün hakkında hüküm vermektir. Buna şekilsel tümevar ım (induction formelle) da denir. Mesela: Pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi ve pazar günlerinin herbiri 24 er saattir. 174


Pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cuinartesi ve pazar haftanın bütün günleridir. Ohalde haftwun günleri 24 saattir. Hafta bir bütündür, onun parçalar ı olan günler teker teker say ı l ı p, onlar hakk ında verilen bir hüküm, sonuçta, bütün hakk ında da veriliyor. Aristo'nun Organon'da ele ald ığı tümevar ı m bu tür tümevar ımdır. Eksik tümevar ım veya büyültücü tümevarım (induction anıiılifiante) veya bilimsel tümevarım (induction scientifique) ise, bir bütünü meydana getiren parçalar ın hepsine de ğil de, bir kı smına dayanılarak o bütün hakk ında hüküm vermek veya bütünün ba ğl ı bulunduğu kanunlara ulaşmakt ır. Mesela, Ar şimed, suya batan birkaç cismi gözlemleyerek, bundan me şhur kanununu çıkarıyor: "Bir s ıvıya daldınlan bir cisim, a şağıdan yukar ıya doğru bir itme kuvvetinin etkisindedir. Bu kuvvet cismin ta şırd ığı sıv ının ağırlığına e şittir". Görülüyor ki burada az say ıda yapılmış deneylere dayan ı larak genel bir hüküm ç ıkarılmıştır. Bu ikinci tür tümevar ım üzerine dikkati ilk defa Bacon çekti, onu Stuart Mili geli ştirdi. Deneysel bilimlerin kanunlar ına varmak için ba şvurduğu tümevarım i şte bu ikinci tümevar ı mdı r. Bu iki tür tümevar ı m aras ı nda fark vard ır. Birincisinde sonuç zorunlu, ikincisinde ise olumsal (muhtemel )d ır. Klasik mant ığın uğra ştığı tümevar ım sırf birinci tür tümevar ım olduğu için, biz.burada yaln ız ondan bahsedece ğiz. Bilimsel tümevar ı m konumunu' d ışı nda olduğu için onu ele almayacağız. Aristo, Birinci Analitikler'de şöyle diyor: "Tümevar ı m veya tümevanml ı k kıyas'" uçlardan birine 1-73 Burada k ıyas kelimesinden Aristo, genel olarak akilyürütmeyi kesdetmiştir. Bak. ARISTO, Pre ın. Analytiques, Tricot fr. tere. s. 312, not 2.

175


dayan ılarak öbürünün Orta teri ıne yüklendiğini çıkarmaktan ibarettir. Sözgelimi B, A ile G arasında orta terim olmak üzere, A n ın B ye ait oldu ğu, G ye dayamlarak gösterilecektir. İşte gerçekte tümevar ımımızı biz böyle yaparız. A nın uzun yaşamak B nin safradan mahrum olmak, G nin de söz gelimi, insan, at, kat ır gibi uzun ömürlü fertler oldu ğunu kabuledelim. O zaman A, G nin bütününe aittir. Çünki safras ız her hayvan uzun yaşar. Fakat B (safradan mahrum olma) de her G ye aittir. Öyle ise G, B ile aksokınur ve orta terim G den daha çok kaplam ı olmazsa gerekli olarak A, B ye ait olur"'". Aristo'nun ald ığı terimlerle tümevarım şöyle olacakt ır: insan at, kalır uzun önıü•lüdür I Bütün safrasız hayvanlar insan, at ve katırdır O halde bütün safrasız hayvanlar uzun önıürlüdür. Sonucun kesin olmas ı dolayısiyle tümevarımın mümkün olmas ı için küçük terim (yani, safras ız hayvanlar) ile orta terim (yani, insan, at ve kat ır)ın e şdeğer olmas ı gereklidir. Çünki sonuçta, birinci önermenin (kabuledilen) konusu olan insan at ve kalır yerine, sonuçta, konu olarak, bütün safrasız hayvanlar alınmıştır. Bunun anlam ı şudur. Tümevar ımda sayım ın tam olmas ı gerekir. Aristo'nun verdi ği terimlerle k ıyas yaparsak yukarıdaki ifade şu şekli al ır: II

Bütün safrasız hayvanlar uzun iimiirlüdür İnsan, at ve katır safrasız hayvanlardır Ohalde insan at ve katır uzun önıürlüdür.

174 ARISTO, Organon Ili, Birinci Analitikler., Atademir tere. s. 229.

176


Dikkat edilirse, aynı terimlerle yapılan iki ifadede, kıyasla tümevar ım arasındaki fark açı kca görülür. Aynı terimlerle yapılmış bu iki akı l yürütme yolunun benzer tarafları şunlardı r: Her ikisinde de üç terim ve i$9 önerme vardır. Her ikisinde de sonuç oncullerden zorunlu olarak çıkmaktadır. İkisi arasındaki farklara gelince, ilkin orta terimin durumu farkl ıdır. Tümevarımda orta terim tek tek say ılan fertler topluluğudur (at, insan, katır), tümevarımın mümkün olması için bu sayımın tam olması gerekir. K ıyasta ise orta terim genel bir kavramd ır (safrasız hayvanlar). İkinci fark her iki akılyürütmenin ikinci öncüllerinde görülür. Tümevarımda, ikinci öncülün konu ve yükleminin kaplamları birbirine eşit fakat kıyasta konunun kaplamı daha geni ştir. Liard da bu iki akılyürütme şeklinin yani tam tümevarımla kıyasın farkl ı olduğunu söylüyor'". Şöyle ki: Tümevar ımda, ilkin belli bir fert toplulu ğunun müşterek şu veya bu nitel* sahip olduğu tastik ediliyor, sonra bu ferdler toplam ının belli bir sınıfın toptan kaplam ını teşkil ettiği tasdik ediliyor ve buradan şu sonuç çıkarılıyor: Bu s ınıf kollektif olarak al ınan bütün fertlerin niteli ğine sahiptir. Gerçekte, böyle bir akılyürütmede çıkarsama (inftrence) dan çok, bir tikel terimler kolleksiyon ıma eşdeğer olan bir genel terimin onların yerine konulmas ı vardır. Bu açıdan bakılınca tam tümevar ırnda, sonuç birinci öncülün bir tekrarından ibarettir. Halbuki k ıyasta ise bir çıkarsama mevcuttur. Biz burada, Aristo'nun verdi ği terimlerle yapılan bir tümevarımla ayn ı terimlerden yap ılmış birinci şe175 LOUIS LIARD, Logique, s. 58.

177


kilden bir kıyasın mukayesesini yapt ık. Bazı mantıkçılar, bu arada, Lachelier ve Rabier tümevar ımı üçüncü şekil kıyasla mukayese eder ve tam tümevanmin iicüricü şekilden bir kıyas olduğunu söylerleri". Yukarıda kullandığırruz terimlerden üçüncü şekilden bir kıyas yaparsak şöyle olur: 1TI

İnsan; at ve kat ır uzun ömürlüdür İnsan, at ve kattr safrasız hayvanlardır Ohalde bazı farasız hayvanlar uzun ömürlüdür.

Bu kıyas üçüncü şekilden Darapti'dir. Bu ak ılyürütme, I numarada gösterilen ak ılyürütme yani tünıevarımla karşılaştırılırsa ikisinin aynı olmadığı görülecektir. Her ikisinde de ayn ı terimler kullan ılmış, öncüllerin yeride ayn ıdır. Fakat I numaral ı akılyürütmede ikinci önermenin yüklemi ile konusunun kaplam ı birbirine e şittir, her ikisi de tümel. alınmıştır. Sonuç, birinci önermenin konusu yerine o konuya e şdeğer olan ikinci önermenin konusu konularak meydana getirilmiştir. TII numarada gösterilen Darapti'de ise durum böyle değildir. İkinci önermenin yüklemi tikeldir, bu sebeple sonucun konusu da tikel oluyor. Burada eşdeğer terimlerin bir yer de ğiştirmesi yoktur: O halde tam tümevarımla üçüncü şekilden bir kıyas arasında fark vardır. Tümevarımın yukarıda açıkladığımız şekilde anlaşılması,' yani tam tümevar ım, şu itirazlarla karşılaşnuştır : Bu şekildeki bir akılyürütme velimsizdir. Mesela, A yı, kendisini yapan bütün parçalar ı olan al, a2, a3 vs. den çıkarmak basit bir totolojidir, yeni birşey vermez, aynı şeyi tekrardan ibarettir. İkinci itiraz 176 LACHELIER, Etudes sur le Syllogisme s. 37; RABIER Cours de Philosophie II, Logique,. s. 144.

178


da şudur: Tam say ım herzaman mümkün olmaz. Tam sayma, basitkolleksiyonlarda olur. Mesela, bir sınıfta bulunan öğrenciler, gezegenler v.s. bu hallerde tam tümevarım uygulanabilir, fakat bir tür böyle de ğildir. Türler, verilmi ş sinirli fertler toplulukları değil, sınırsız daimi ço ğalan fertler topluluğudur. Bunlarda tam uyma pratik bakımından mümkün değildir. Böyle hallerde tam de ğil, eksik veya tamamlayıcı tümevarım denen akılyürütme uygulanır. Bu itirazlar karşısında Aristo'nun tümevarım teorisi başka bir yoruma tâbi tutulmu ştu. Aristo tümevarımı "tikelden tümele geçi ş"'" olarak tanımlıyordu. Hamelin ve Tricot diyorlar ki, Aristo için tümel (universelle) yalnız bütün (tous) demek değildir, bilhassa zorunlu demektirl". Böyle olunca, o zaman tümevarım bütün geçi ş değil, zorunluyu, özü yakalamak olur. Bu görüş Aristo'nun ikinci Analitiklerin sonundaki "Biz ferdi varl ıkları idrak ediyoruz, fakat idrakin as ıl konusu tümel olandır, mesela, insan, Callias diye adlandırılan insan değildir." fikrinden çıkarılıyor. Yani biz fertlerden türü çıkartmıyoruz, fakat fertte türü görüyoruz 19. Aristo'nun tümevar ımını.bu şekilde yorumlama, klasik mantığın tümevarım anlayışından farklıdır. Tümevarırnm yeri Aristo'da önemlidir. Çünki mantığın özünü te şkileden kıyasın temelinde, Hame177 ARİSTO, Organon V, Topikler, Atademir tere. s. 22. 178 HAMELİN, SyWn ıe d' Aristote, s. 258; Tricot. s. 295. 179 ARİSTO'nun bu fikri için bk., Aristo, Organon IV, Les Seconds Analitiques, TRICOT'nun frans ızca terc. s. 246 not 1; LACHELIER, Tiimevarimm Temeli, Atademir. terc. s. 67.

179


lin'in de belirtti ği gibi tümevarım vard ır'". Kıyas, birtakım genel kurallardan ilkelerden, hareket eder. Arsito'da do ğuştan fikirler olmad ığına göre, ohalde bu genel fikirler nas ıl elde ediliyor? Aristo bu sorunun cevabım İkinci Analitiklerde aç ıkca veriyor : "Ohalde bize ilkeleri bildirenin gerekli olarak tümevarım olduğu apaçıktır""°.

180 HAMELİN ayn. esr. s. 253. 181 ARİSTO, Organon IV, Ikinci Analitikler, Atademir tere. s. 165.

180


BEŞINCI BÖLÜM

TASTIK 'MIEN' VE BE Ş SANAT İslam mantıkçıları mantık kitaplarını tasdik türleri ve be ş sanatla tamamlarlar. Önceden de söyledi ğimiz gibi klasik mantığın esas bölümünü k ıyas te şkileder. Kavram ve önerrr ıelerin incelenmesi k ıyasa hazırlıktır. Kıyastan sonra ele al ınan beş sanat da kıyasın uygulama alan ıdır. Bu sebeple klasik mant ığın bu son bölümü muhteva ile daha çok ilgilidir.

TASDİK TÜRLERI Tasdik iki kavram arasında bir bağ kurmaktır. Bu bağla iki kavram ya birbirine yakla ştırılır veya uzaklaştırılır. Mesela ağaç ye şildir'de, ağaçla yeşil kavramları yaklaştırılmış ; taş canl ı değildir'de, taşla canlı kavramlar ı uzakla ştırılmıştır. İslam mantıkçılarma göre bu yaklaştırma veya uzakla ştırmada zihin dört türlü durumda bulunabilir. Yani dört türlü tasdik olabilir, bunlar da : yakin (kesin bilgi), takli t, cehl-i mürekkeb ve zand ı rm. Tasdikte iki kavram arasındaki uzakla ştırma veya yaklaştırma çift tarafl ıdır. Yani ya bu uzakla ştırma ve182 AHMET CEVDET, Miyaı -ı Sedad, s. 89 vd.; 1SMA1L HAKKI, Miyar'ul-Ulum, s. 72. vd.

181


ya yaklaştırma vuku bulur veya bulmaz. Bir şey ya şudur veya değildir. Yukarıdaki misalleri alal ım: Ağaç ya yeşildir veya de ğildir, taş ya canlı değildir veya canhdır. Bu çift tarafl ılık iki hakikat de ğeri üzerine düşünülmüştür. İşte akıl bu iki taraftan birısini seçerse tasdik olur, eğer iki taraftan birisini seçemezse şüphe olur. Akıl bir tarafı seçmede kararl ı ise ve seçilen taraf da gerçeğe uyuyorsa böyle bir tasdik (veya bilgi) yakin'dir (kesin bilgidir). E ğer akıl seçmesinde kararl ı olup da, seçilen taraf gerçe ğe uymazsa cehli milrekkeb olur. Eğer bu seçme kar şı tarafı tümden ortadan kaldırıp da sağlam olmazsa taklit denilir. Bir taraf ı seçme, kesin olmayıp, bir tarafı tercih etmekle beraber karşı tarafa da ihtimal tan ınırsa buna da z a ıı denilir. Ahmet Cevdet dört tasdik türüne şu misalleri veriyor : Alemin sonradan olduğunu doğru delilerle kesin olarak tasdik edenlerin bilgisi gerçe ğe uymak la yakin'dir. Yanlış delillerle âlemin ba şlangıcı olmadığını kesinlikle tasdik edenlerin bu bilgisi cehli mürekkeptir. Yanlış delillerle âlemin ba şlangıcı olmadığını kesinlikle tasdik edenlerin bu bilgisi cehli mürekkeptir. Hiçbir kanıt göstermeden bilim adamlar ının fikrine dayanarak, âlemin ba şlangıcı olduğunu tasdik eden cahilin bu bilgisi taklit'dir. Geceleyin karanlıkta dola şan birisi için bu hırsızdır, demek zan'dır. 182


Ohalde önermeler hakikat de ğeri bakımından ya "yakiniye" ya "eehli milrekkebe" ya "taklidiye" veya "zanniye" olur" 3 .

BEŞ SANAT

Islam mantıkçılarmın kıyasın uygulama yeri olarak gösterdikleri be ş sanat şunlard ır: Burhan, cedel hitabet, şiir, safsata. Mant ık kitaplarında be ş sanata fazla yer verilmez. Ço ğunlukla bunların yalnız tan ımları yapılmakla yetinilir. Beş sanat bir şeyi bildirme, bir gerçeği gösterme daha do ğrusu bilgi vasıtasıdır. Klâsik mantıkçılara göre bu yolların hepsinde zihin kıyas'ı kullanır. Beş sanatın be şinde de kıyas kullanıldığına göre, bunlar arasındaki fark, kıyasları meydana getiren öncüllerin tasdik türlerine göre farkl ı oluşlarından ileri gelmektedir. Be ş sanat ın, ayrı ayr ı tanımların' yapabilmek için bunlarda kullan ılan öncüllerdeki önerme çe şitlerini görmek gerekir. BEŞ SANATTA KULLANILAN ÖNCÜLLERDEKİ ÖNERME ÇE ŞITLERI Önermelerin bu şekilde çe şitlenmeleri tamamiyle onların muhtevaları ile ilgilidir. Önermenin muhtevasını teşkileden bilginin kayna ğı ve hakikat de ğeri göz önüne alınarak böyle bir çe şitleme yap ılm ıştır. Bu aç ıdan ele alınınca yedi türlü önerme vard ır ki ş unlaı dır: "yakiniyat", "me şhurat", "müsellemat", "makbulat", "zanniyat", "muhayyilat" ve "vehmiyat". 1 — Yakiniyat: Bu önermeler kesin bilgi verirler. Buradaki tasdik, yukar ıda gördüğümüz "yakin" cin183 AHMET CEVDET, ayn. esr., s. 90-91.

183


sindendir. Yani bu önermelerde, zihin bir tarafı kesinlikle seçer ve önerme de gerçe ğe uyar, "nazariye" ve "bedihiye" diye ikiye ayr ılır. Nazariye'den olan önermelerin ak ılca, kesinlikle kabuledilebilmeleri için bir kanita ihtiyaçlar ı vardır. Yukarıdaki misalimizi alal ım. "(dem sonradan olmadır" bu önerme yakiniyattand ır, nazari'dir. Çünki ak ıl bunu bir kan ıt vas ıtasiyle kabul eder. Biz bu hükme şöyle bir delille var ırız. Alem deği şkendir, her değişken sonradan olmad ır, ohalde alem sonradan olmadır. Bedihiye (apaçlkhk) ye gelince, bunlar ın doğruluğunu akıl hiçbir kanıta ba ş vurmadan kabuieder. Mesela, bütün parçalardan büyüktür, önermesi Bedihi önermeler yani akl ın hiçbir kan ıta baş vurmadan, apaç ık olarak kabul etti ği önermeler çeşitlidir. Bunlar da ev veliyat, fıtriyat, mü şahedat, mücerrebat, hadsiyat ve mütevatirat diye alt ıya ayrılır. a — Evvelivat: Bu öneri -neler zihnin hiçbir vas ıtaya baş vurmadan do ğrudan doğruya kabuletti ği önermelerdir. Mesela bütün, parçalardan biiyktür, ger(' gündüz değildir, gibi. b — F ıtriyat: Zilıiiı bu tür hükümlerde zihinde bulunan bir orta terim vas ıtasiyle konu ile yüklem arasında bağ kurar. Mesela, "dört çifttir" öncrmesinde, dört ve çift terimlerini dü şünürken, dört ikiye bölünür, ikiye bölünen say ılar çifttir diye ya i, ılan gizli bil k ı yastan sonra zihin hüküm verir. — Miiş ahedat: Duyular vas ıtasiyle tasdik edilen hükümlerdir. Eğer bunlar be ş duyu vasıtasiyle olursa "hissiyat" denilir. Mesela, güneş ışık saçan, 184


ateş sıcaktır, önermelerinde oldu ğu gibi. Eğer iç duyular vasıtasiyle h.ükmolunursa buna da "vicdaniyat" denilir. Mesela, açl ığını hisseden birisinin acıkt ım demesi gibi. d — Hadsiyat: "hads" (sezgi) ile verilen hükümlerdir. "Hads zihnin sür'ati intikalidir"'". Zihnin ani kavramasıdır. Zihinde çok h ızl ı gizli bir kıyas vasıtasiyle meydana gelir. Hadsiyat için, inceledi ğimiz mantık kitaplarında verilen misal şudur: Ay ışığını güneşten alır. Bu hükmün ne şekilde verildi ğini Ahmet Cevdet şöyle açı klıyor: "Ayı n güne şe nisbetle durumu de ğiştikçe ışı k yapısını n çeşitli olduğu mü şahade olunacak, eğer ayın ışığı güne şten gelmese durumu değ iştikçe ışık yapısı çe şitli olmaz idi, diye birden kalbe do ğan gizli bir kıyas vas ıtasiyle, ak ı l, (ay ışığını güneşten al ır) diye hükmeder"'". e — Mücerrebat: Tekrar edilen deneyler sonunda verilen bükümdfir. Mesela, alkollu içki insan ı sarhoş eder, önermesinde olduğu gibi. Eğer böyle bir hükmü veren, kendisi deneyerek hükme varm ışsa "mücerrebat"dan ba şkasının, deneyine dayanarak, ba şkasının hükmünü naklen veriyorsa "miltevatirat" dan olur. f — Mütevatirat: Çoğunluğun tasdik etti ği ve akıl için imkansız görünmeyen önermelerdir. Mesela Mekke'yi görmeyen birisinin, "Mekke vard ır" diye hükmet ınesi bu tür bir önermedin lvIütevatiratdan olan öncrmelerin duyulara dayanm ış olması şarttır. Görülüyor ki, islam mant ıkçılarınca ak ıl için doğruluğu apaçık olarak kabuledilen alt ı çe şit önernıeden 184 GELENBEV1, ayn. esr. C. II, s. 265; AHMET CEVDET, ayn. esr. s. 97. 185 AHMET CEVDET, ayn. esr. s. 97.

185


ilk ikisi yani evveliyat ve. fıtriyat tamamen akla, di ğerleri ise duyu organlar ına dayanır. Bu sebeple, Ahmet Cevdet, bunlardan birincisine ak ılsal apaçıkl ık (bedihiyat-1 akliye), ikincisine dış apaçıklık (bedihiyat- ı hariciye) diyor186 . Akılsal apaçıklık, akl ın özde şkk ilkesine dayan ır. Ahmet Cevdet'e göre bütün akılsal apaçıklık ifade eden önermelerin ölçüsü "bir şey hem vaki hem gayri vaki olamaz" önermesidir. Yani birşey hem var hem yok olamaz. Bu önermeden şu dört önerme ç ıkar: "vaki vakidir" (var olan vard ır), "gayri vaki gayri vakidir (var olmayan varde ğildir), "vaki gayri vaki değildir" (var olan varölmayan de ğildir), "gayri vaki ,vaki de ğildir (var olmayan var de ğildir). Bütün apaç ık önermeler bu dört önermeden birisine dayan ır. Mesela, bir üç değildir önermesi, bir şey kendinden ba şkası değildir, yani "vaki gayri vaki değildir" önermesine dayan ır. 2 — Meşhurat: Öncüllerde kullan ılan ikinci tür önermeler me şhurattan ölan önermelerdir. Blu ı lar halk tarafından doğruluğu kabul edilmi ş hüküm!erdir. Ya bütün insanlar veya bil k ısım insanlar tarafından kabul edilirler. Mesela, adalet iyi, ZU11.1171 kötüdür, önerıncsinin herkes tarafından doğruluğu kabul edilir. Bazan yalnız bir grup insan tarafından kabul edilen hükümler vardır. Yalnız bir millet veya bir meslek mensuplar ı tarafından, örf adetlere ; ahlak anlay ışlarına göre verilmi ş hükümler bu soydandır. 3 — Mtisellemat: Bir tart ışma esnasında kulan ı lan ve karşı tarafça do ğruluğu kabul edilmi ş öfierrrıclerdir. Muhatab ı ikna için kanıt olarak gösterilirler. Mesela, bir Müsliimânla H ıristiyanın tart ışmasında, 186 AHMET CEVDET, ayn. esr. s. 101. vd.

186


Hıristiyan, Hazreti Muhammedin mirac' ına itiraz etse, müslüman ona, Hazreti İsanın göğe çıkışını delil olarak gösterir. 4 — Makbulat: Otorite prensibidir. Her hangi bir konuda otorite olarak tan ınan ki şinin'sözleri makbulattandır. Bu tip önermelerin do ğruluğunun dayanak noktas ı onu söyleyenin sağladığı otoritedir. Bu ilke Ortaçağda pek rağbette idi. Bugün bile birçok insan aynı ilkeye ba ş vurmaktad ır. 5 — Zanniyat: Zanna dayanılarak verilen hükümlerdir. Mesela, gece karanl ıkta dolaşan bir insan için "bu hırsizdir" önermesi gibi. Bu tip önermeler çok defa aldatıcıdır. 6 — Muhayyilat: Doğru olmadıkları belli iken sırf ne ş'e vermek veya nefret uyand ırmak için, tahayyüledilerek verilen hükümlerdir. Mesela, içki ak ıcı bir yakuttur, bal iğrenç bir kusmuktur, gibi. 7 — Vehmiyat: Kuruntu ile verilen hükümlerdir. Gerçekte olmayan şeyi Varmış gibi kabul etmektir. Duyulabilen şeylere dayan ılarak duyulamazlar hakkında verilen hükümler böyledir. Mesela, idrak edilen cisimlere kıyasla, her varlık mekân kaplar; hükmü böyledir. Böylece önermelerin muhtevalann ı gözününe alarak, onların kaynağı ve hakikat de ğeri bakımından çeşitlerini gördükten sonra, be ş sanat' ın tammlarm ı yapabiliriz. 1 — BURHAN (demonstration): Öncülleri yak ıniyattan yapılan bir kıyastır. Gayesi kesin bilgi elde etmektir. 187


2 CEDEL (dialectique): Me şhurat veya müs:,11imat'tan yap ılan kıyastır. Bunun için Ali Sedad "Burhan' idrakten âciz olanları ikna etme ğe hizmet eder" diyor. 3 — HİTABET: Makbulât ve zanniyat'tan yapılan kıyastır. 4 — SAFSATA: Vehmiyat'tan yapılan kıyastır. Yanlış olduğu bilinerek yapılırsa buna mugalata denir. 5 — ŞIIR: Muhayyilât'tan yap ılan kıyastır. İslam ma:ntıkçıları için mantığın dokuz kitaptan ibaret olduğunu tarihsel bilgi bölümünde söylemi ştik. Bu kitaplardan birisi Porphyrios'un, sekizi Aristo'nun idi. Yazılan mantık kitaplarmda, ilk dördü, yani, İsagoji, Kategoriler, Önermeler ve Birinci Analitikler ağır basmış, bunların muhtevalar ı mantığın asıl kosunu te şkiletmiştir. Beş Sanat ise geri kalan be ş kitabı karşılar. Önceden de belirtti ğimiz gibi Beş Sanat kıyasın uygulama yeridir. Mant ık kitaplarında genellikle bunların yalnız tanı mları yapı lmakla yetinilir.

188


BİBIİYOORAFYA AHMET CEVDET (Pa şa): Mıyar- ı Sedad, İstanbul, 1923. AHMET HIFZI: Kısm- ı Tasavvurat miii Huldsat'ul Mizan, İstanbul, 1309. ALİ HAYDAR (Şeyhzade): Hediyecik, İsagoji tercümesi, İstanbul, 1309. ALİ SEDAD: Mizan'ul Ukul fi'l-Mant ık ve'l Usül, İstanbul, 1303. ARİSTO: Organon, Hamdi Ragıp Atademir tercümesi, I, Kategoriler, Ankara 1947; II,Önermeler, Ankara, 1947; III, Birinci Analitikler, İstanbul; IV, kinci Analitikler, İstanbul 1950; V, Topikler, İstanbul, 1952. ARİSTO: Metaphysique, Tricot, Paris, 1948.

traduction française par

ATADEMİR, Hamdi Ragıp: Porphyrios ve Ebheri'nin DTCF Dergisi, Cilt IV, Sayı 5, .1948. AYNİ, Mehmet Ali: Türk mant ıkc ılar ı, Darülfunun Ilâhiyat Fakültesi Mecmuas ı, Sene 3, Sayı 10, İstanbul, 1928. BLANCH, Robert; Introduction i ı la Logique Contemporaine, A. Colin, Paris, 1957. 189


BLANCH, Robert: Logique 1900-1950, Revue Philosophique, 1953 içinde. BOIRAC, Emile: Cours Eletnentaire de Philosophie, 27 eıne ed, Alcan, Paris, 1918. BOLL, Marcel et Jacques Reinhart: Histoire de la Logique, PUF, Paris, 1961, DESCARTES, Rene: Metot Üzerine Konu şma, M. Karasan tercümesi, 2. bs., Ankara 1962. DESCARTES, Rene: Akl ın idaresi İçin Kurallar, M. Karasan tercümesi, 2. bs., Ankara 1962. FARABİ : filmlerin Say ım ı, A. Ateş tercümesi, İstanbul, 1955. FOULQUI, Paul: Dictionnaire de la Langue Philosophique, PUF, Paris, 1962. FRANCK, Adolphe: Dictionnaire des Sciences Philosophiques, Hachette, Paris, 1885. GARDİEL, H.D.: Initiation la Philosophie de Saint Thomas d'Aquin. Les editions du Cerf, Paris, 1952-1954. GELENBEVİ : Mizan-ul Burhan, Abdunnafi tercümesi, İ stanbul 1297. GOBLOT, Edmond: Traite de Logique, quatrieme e,dition, A. Colin, Paris, 1925. HAMELİ N, O.: Le Systeme d'Aristote, deuxime edition. Alcan, Paris, 1931. HÖFFDİNG, H.: La Pensee Humaine, Traduction française par De Coussange. Alcan, Paris, 1911. İBNİ HALDUN: Mukaddime, yazma, Atıf ef. Ktb. No. 1926 ve Z. K. Ugan'ın terc. İst. 1954. İSMAİL HAKKI (İzmirli): Miyar'ul-Ulum (İsagoji şerhi), İstanbul, 1315. 190


ISMAIL HAKKI ( İzmirli): Felsefe Dersleri, İstanbul, 1330. JANET, Paul et Gabriel Sailles: Histoire de la Phillosophie, nuevime edition, Librairie Delagrave, Paris. KANT, Emmanıtel : Critique de la Raison Pure, traduction française par Tremesaygeuses et Pacaut, nouvelle edition, PUF, Paris,,1950. KOTARBINSKI, Tadeusz: Leçons sur 1' Histoire de la Logique, traduction française par Anna Posner, PUF, Paris, 1964. KÜYEL, (Türker)..Mubahat: Fürübrnin Bazı Mantık Eserleri, DTCF Dergisi, c. XVI, Sayı 3-4 EylülAralık 1958. KÜYEL, (Türker) Mubahat: Fârübr nin Peri Hermeneias Muhtasarı, Araştırma IV, 1966 dan ayrı basım, Ankara 1966. LACHELIER, J.: Etudes sur 1e Syllogisn ıe, Alcan, Paris, 1970 LACHELIER, J.: Tümevar ınnn Temeli, Hamdi Ragıp Atademir tercümesi, İstanbul 1949 LALANDE, Andre: Vocabulaire Technique et Critique de la Philosophie, Huitime edition, PUF, Paris, 1960 LIARD, Louis: Logique, quatri6ne edition, Masson, Paris, 1897 LIARD, Louis: Les Logiciens Anglais Contemporains, Alcan, Paris, 1907 Logique de Port—Royal, Nouvelle edition, Hachette, Paris, 1895. 191


MADCOUR, İ brahim: L'Organon d' Aristote Dans le Monde Arabe, Paris, 1934 MARITAIN, Jacques: Elements de Philosophie vingtime edition T6:lui, Paris, 1966. ,

MEHMET TAHIR (Kilisli Hocazade): Zübdet'ulMuhtelitad min'et-Tasdikat, İ stanbul, 1299 MEHMET TEVFIK: Gayet'ul-Beyan fi ilm'il-Mizan, İstanbul, 1306 MILL, Stuart: Systeme de Logique, 2 Tome, Traduction française par Louis Peisse, F. Alcan, Paris, 1880, 1889 ÖMER FEVZ İ : Miyar t ıl-Ulum. İstanbul, 1309 ÖNER, Necati: Klasik Mant ıkta Modalite I, Ilâhiyat Fakültesi Dergisi, c. XV, y ı l 1967, Ankara, 1968 PORPHYRIOS: isagoji. Hamdi Ragıp Atademir tercümesi, Konya, 1948 RABIER, Eile; Leçons de Philosophie II, Logique, Hachette, Paris, 1909, RAŞİT: Mizan' zil- Makal, İ stanbul, 1315 RIFAT: Vesilerül-ikan ve. Mantgc Terciimesi tercüme ve şerhi) İstanbul, 1317 .

(Süllem

SÜLEYMAN SIRRI: Mant ık, İstanbul, 1310 TRICOT, J.: Traite de Logique Formelle, Deuxi6ne dition, J. Vrin, Paris, 1966 ()IKEN, Hilmi Ziya: 1942

Mant ık Tarihi,

İstanbul,

VIRIEUX-REYMOND, A.: Logique Formelle, PUF, Paris, 1962

192


.

c

Lkcx-i

,

,

u'2"1

-

7' ‘

-

„01.4r.-1 1710.--1):1

ıt,,Sf

6Z,y.‹,7 L

"c,

!

41.0i •

1,

S-7



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.