Herkes için 7 sayfada ruhsal hastalıklar,

Page 1

HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR Dr. Sıtkı Karaca Ruh Sağlığı Uzmanı


Copyright©Bu kitabın bütün hakları SITKI KARACA’ya aittir.

Hazırlayan: Sıtkı Karaca Grafik Tasarım: Birleşik Basım Grafik Servisi Basım Yeri: Eflatun Matbaası - İstanbul Tel.: (0212) 278 28 03 İstanbul - 2012


“Nurum, Nurul aynım Yaz sıcağında baharım” Seni sevgiyle kucaklıyor ve sana ithaf ediyorum.

1 Eşimin kızımıza yazdığı şiirden alıntıdır.


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR


SITKI KARACA

İÇİNDEKİLER İçindekiler..................................................................................5 Ön söz.........................................................................................7 Ruh Sağlığı Nedir?....................................................................9 Ruhsal Hastalıklarda Tedavi....................................................16 Psikoz ve Nevroz Nedir?...........................................................23 Şizofreni Nedir?........................................................................25 Şizofrenide Tedavi ve Karşılaşılan Sorunlar..........................30 Anksiyete Bozuklukları............................................................36 Yaygın Anksiyete Bozukluğu................................................43 Fobik Bozukluklar.................................................................46 Obsesif Kompulsif Bozukluğu..............................................49 Panik Bozukluğu....................................................................54 Duygudurum Bozuklukları.................................................61 Depresyon..............................................................................62 Distimi...................................................................................68 İki uçlu Duygudurum Bozukluğu..........................................69 Demans (Bunama).....................................................................74 Kişilik Sorunları ve Kişilik Bozuklukları...............................82 Paranoid Kişilik.....................................................................84 Şizoid (İçekapanık) Kişilikler................................................86 Şizotipal Kişilik Bozukluğu...................................................87


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Borderline Kişilik Bozukluğu................................................88 Antisosyal Kişilik Bozukluğu (Sosyopati - Psikopati)..........90 Histrionik (Oyuncu) Kişilik...................................................93 Narsisistik Kişilik Bozukluğu................................................94 Sakınımlı (Kaçıngan) Kişilikler.............................................96 Bağımlı Kişilik Bozukluğu....................................................97 Saplantılı Kişilik Bozukluğu (Obsesif Kişilik)......................99 Pasif-agresif (Edilgin-saldırgan) Kişilik................................101 Kişilik Bozukluğunda Tedavi ...............................................103 Uyku Bozuklukları....................................................................105 İletişim Sorunları......................................................................112 Evlilik ve Eşler arası İlişki.......................................................116 Cinsel Sorunlar.........................................................................122 Cinsel Konulardaki Yanlış Anlayışlar....................................122 İlişkiyi Olumsuz Etkileyen Sorunlar.....................................124 Erken Boşalma.......................................................................125 Vajinusmus (vajinal ağrı).......................................................126 Öfke ve Öfke Kontrolü.............................................................127 Çocukluk Dönemi Ruhsal Sorunlar........................................134 Kardeş Kıskançlığı......................................................................140 Televizyon ve Çocuk.............................................................146 Konuşma Bozuklukları..........................................................150 Tuvalet Alışkanlığı ve Gece Yatağını Islatma........................153 Okul Korkusu ve Okuldan Kaçma.........................................155 Ders Çalışma Ve Başarı Yöntemleri......................................160 Dikkati Toplama Yolları.........................................................164 Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB).............166 Kaynaklar..................................................................................172


SITKI KARACA

ÖN SÖZ Ruhsal sorunlar, insanların dünyaya geldikleri andan itibaren yaşayabilecekleri, yüzlerce rahatsızlıktan sadece bir bölümünü oluşturmaktadır. Ancak ruhsal rahatsızlıklar beyni etkilemesi ile diğer hastalıklardan ayrılır. Beyni etkileyen rahatsızlıklar duygu, davranış ve düşüncedeki değişikliklerle dışarı yansır. Bu rahatsızlıklar düşünce, duygu ve davranışları etkilemesi nedeniyle de diğer birçok bedensel hastalıktan farklı olarak toplumsal hayata yansıyan bir özelliktedir. İnsanlar yaşamının her döneminde kaygı, üzüntü, sıkıntı, korku, öfke, ilgisizlik, kıskançlık, coşku yaşar. İnsanda bu duygulardaki aşırı ya da olumsuz değişikliğe bağlı olarak değişik ve çeşitli ruhsal bozukluklar ortaya çıkabilir. Son yıllarda ruhsal hastalıklar yaygın olarak toplumun her kesimini etkilemeye başlamıştır. Bu nedenle toplumun önemli bir kesimini etkileyen belli başlı ruhsal hastalıklar basit, anlaşılır ve kısaca ele alınmıştır. Güvenilir net bilgiler içermesi yanında okuyanları sıkmaması için ele alınan tüm hastalıklar en fazla 7 sayfa içinde anlatılmaya çalışılmıştır. Ele alınan bu konular hasta ve hasta yakınlarına genel bir bilgi ve basit öneriler verilmesi şeklinde düzenlenmiştir. Kitapta konular yer yer soru-cevap yer yer de anlatım şeklinde ele alınmıştır. Kitabın önsözünü de amaca uygun olarak kısa tuttum. Katkıda bulunan herkese de tüm içtenliğimle teşekkür ederim. Dr. Sıtkı Karaca


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR


SITKI KARACA

Ruh Sağlığı Nedir? Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) tanımına göre “sağlık, ruhsal, bedensel ve toplumsal olarak tam iyilik halidir.” Ø Psikiyatri kişinin zihinsel, duygusal yetilerinde, davranışlarında, çevreye uyumunda görülen bozuklukların incelenmesi, tanımlanması, sınıflandırılması, tedavisi ve korunması ile uğraşır. Ø Psikiyatri, ruh-beden bütünlüğü anlayışı içinde, ruhsal bozukluklar, ruhsal etkenlerden etkilenen bedensel bozukluklar, bedensel bozuklukların yol açtığı ruhsal bozukluklar ve toplum içindeki insanın çevreye uyumu ile ilgilenir.


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

PSİKİYATRİ TARİHİ Ø Eski çağlarda hastalık doğaüstü zararlı ruhlara bağlanıyordu. Doğa karşısında çoğu kez güçsüz, çaresiz kalan ilkel insan, büyücü hekimler, şamanlar, çeşitli törenler, danslar, garip hareketler, ruhları saklayan eşyanın yok edilmesi, vecd-trans (kendinden geçme) durumları ile zararlı ruhları kovarak hastalıkları iyileştirmeye çalışıyorlardı. Ø Hipokrat (İ.Ö.V.Yüzyıl), hastalıkların doğaüstü güçlere değil, doğal etkenlere bağlı olduğunu gösterdi. Ø Orta Çağda Hıristiyanlığın etkisi altında batıda ise gerileme olmuş yeniden büyüsel gizemci düşünce egemenlik kazanmaya başlamıştı. Ruh hastaları şeytanın işbirlikçisi sayılıp korkunç işkenceler ve eziyetlerden geçirilmiştir. Büyük olasılıkla çoğu şizofrenik, manik, histerik olan yüz binlerce hasta ruhlarına şeytan girdi tanısı ile yargılanmış ve diri diri yakılmıştır. Çağdaş Psikiyatrinin Gelişimi Ø Bu çağda ruh hekimliğinde en önemli adımı 18. Yüzyılın sonlarına doğru Fransız ruh hekimi Pinel atmıştır. Ø Psikozları ve psikonevrozları ana ve alt gruplara ayıran Kraepelin hastalıkların tanımlanması (deskriptif) ve sınıflandırılmasında öncü olmuştur. Ruhsal bozuklukların anlaşılmasında ve dinamik psikiyatrinin gelişmesinde Piere Janet, Carl G. Jung ve Sigmund Freud, klasik koşullanma ile Pavlov, histeri ve nöroloji alanında Charcot, çağdaş psikiyatrinin gelişimindeki önemli şahsiyetlerdir. 10


SITKI KARACA

Ø Türkiye’de ise çağdaş eğitim görmüş ilk ruh hekimi Raşit Tahsin’dir. Onu izleyen Mazhar Osman UZMAN Türk Psikiyatrisinin kurucusu olarak bilinir. Bir başka isim ise Prof. Dr. Rasim Adasal hocadır.1950’den sonra Bakırköy, Manisa, Elazığ, Samsun ve Adana’da S.S.Y.Bakanlığına bağlı 5 ruh hastanesi vardır. Ayrıca devlet hastaneleri bünyesinde psikiyatri servisleri açılmıştır. Yanlışlardan Kurtulmak Ø Ruhsal hastalıklar hakkında toplumda kabul gören ve halka mal olmuş yanlış bilgiler vardır. Bu yanlış bilgiler, çoğu zaman, hastalıkların teşhisinde, tedavisinde güçlüklere yol açmaktadır. Ø Ruhsal hastalıklardan korunmada, öncelikle doğru bilgi edinmek, yanlış bilgi ve inançlardan sıyrılmak şarttır. Psikiyatrist Kimdir, Psikolog Kimdir? Ø Ruh sağlığına ilişkin sorun yaşayan, gerek hastalarımızın gerekse ailelerinin nereye müracaat edecekleri hususunda bilgi karmaşası içerisinde kafaları karışmaktadır. Ø Psikiyatri, insanların duygu, düşünce ve davranışlarındaki sapmaları tanımlayıp çok farklı tekniklerle tedavi ederek insanlara yardım eden bir tıp disiplinidir. Ø Psikiyatristler, öncelikle hekimdir. Psikiyatri uzmanları, 6 sene tıp fakültesi okuyup bitirerek tıp doktoru diplomasını aldıktan sonra, 4 sene ruh sağlığının korunması ve hastalıklarının teşhis ve tedavisi yönünde eğitim alan hekimlerdir. Ve mezuniyetlerinde bir tez hazırlayan “bilim insanları”dır. 2

http://www.medimagazin.com.tr/authors/haluk-savas/tr-psikiyatrist-kim-psiko-

log-kim-saglik-bakani-nerede-72-99-2588.html

11


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Doktora dengi bir tıbbi programdan mezun olmuşlardır. Her türlü teşhisi koymak, tedaviyi planlamak, ilaç ve diğer tedavi yöntemlerinin yanı sıra, uygun görülen psikoterapiyi uygulamak da tamamen psikiyatri uzmanlarının sorumluluğu ve yetkisindedir. Başka hiçbir meslek grubunun, bunu (bağımsız olarak) yapma yetkisi yoktur. T.C. yasaları ile de bu yetki sadece Hekim olan psikiyatri uzmanlarına verilmiştir. Ø Psikoloji ise insan davranışlarını ve zihinsel süreçleri inceleyen bilim dalıdır. Psikologlar, dört senelik psikoloji lisansından ya da edebiyat fakültelerinden mezun olurlar. Hasta muayene etme, tanı koyma ve tedavi etme yetkileri yoktur. Hastalar üzerindeki herhangi bir tedavi faaliyetini ancak psikiyatri uzmanı hekim denetiminde yapabilirler… Klinik psikologlar uzun yıllar süren bir eğitimden sonra ancak psikiyatri uzmanının sorumluluğunda psikoterapi uygulayabilirler. Psikiyatri Bilimsel Bir Tıp Dalı Değildir Ø Psikiyatri bilimsel yöntemleri kullanır ve objektiftir. Bir ruhsal hastalığı olan kişi, birbirinden bağımsız muayene edildiğinde tanı tutarlılığı %98-99 civarındadır. Bu objektif bir bilim dalı olduğunu göstermektedir. Ø Yanlış kanı, psikiyatrinin adındaki psişe (ruh) sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Zihinsel (Mind) Sağlık daha doğru tanımlama olurdu. Karasevda Ruhsal Bozukluğa Yol Açar Ø Bazı psikiyatrik rahatsızlıklar sinsi başlar; aşık olma yada aşırı mastürbasyon (özdoyum) davranışıyla başlayabilir. Aile hastalığı buna bağlayabilir. Gerçekte ise bu belirtiler ruhsal rahatsızlığın bir nedeni değil, sinsi başlayan bir psikiyatrik bozukluğun öncül belirtileridir. 12


SITKI KARACA

Kişi Ne Zaman Psikiyatriste Gitmelidir? Ø Kişi kendini ruhsal olarak kötü hissettiğinde psikiyatri uzmanına başvurmalıdır. Kendimizi kötü hissetme gelip geçici olabilir. Kişinin kendini kötü hissetme hali ağır seyrediyorsa zaman geçirmeden bir uzmana başvurmalıdır. Kendini kötü his­setme orta veya hafif düzeyde ise birkaç gün ile birkaç hafta arası bir süreyle durumun kişisel çabayla veya kendi­liğinden geçmesi beklenebilir, geçmiyorsa bir uzmana başvurmalıdır. Kişinin Kendini Kötü Hissetme Hali Nedir? Ø Kişinin kendini kötü hissetmesi pek çok yakınmayla ve belirtiyle ortaya çıkabilir. Sıkıntı, korku, kaygı ve endişe nöbetleri, keyifsizlik, isteksiz­lik, bezginlik, yaşamdan zevk almama, iştahsızlık, halsizlik, moral bozukluğu, aşırı heyecan, şüpheler, takıntılar, uykusuz­luk, taşkınlık, intihar düşünceleri vb... Hastalığın tanı aşamasında akla ne gibi sorular gelir? Ø “Beni/bizi nasıl etkileyecek?”, “Sonuç ne olacak?”, “iyileşebilecek mi (yim)?”, “Rahatsızlık öncesine dönebilecek mi (yim)?”, “Çocuklarıma da geçer mi?”, “Daha da kötüleşir mi?”, “Belirtiler kaybolursa geri gelir mi?”, “Evlenebilecek mi(yim)?”, “Çalışabilecek mi(yim)?”, “ilaçlar ne kadar zaman kullanılacak?”, “En iyi tedaviyi nerede olabilirim (yaptırabiliriz)?”, “Yoksa akıl hastanesine mi kapatacaklar?” ve benzeri daha onlarca soru gelip takılır aklımıza. Psikiyatri hastası saldırgan olur Ø Araştırmalar psikiyatrik hastalığı olan kişilerin suç işleme oranlarının toplumun sağlıklı kişilerinden farklı olmadığını göstermektedir. Ø Bir psikiyatrik hastanın suç işlemesi istisnadır. Genellikle basit suçlardır. 13


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Ø Bu düşünce, Ortaçağ’da Batı Dünyası’nda, psikiyatrik hastaların içine şeytan girdiği sanılmasından kaynaklanmaktadır. Eşimin Bir Eli Yağda, Bir Eli Balda, Bu hastalık Nereden Çıktı Ø Ruhsal bozukluklar birçok nedenin ortaklaşa sonucu olarak ortaya çıkar. Olumsuz çevre koşulları hastalığın esas nedeni değil, hastalığın ortaya çıkmasında katkıda bulunucu etkenler olmaktadır. Yaşama koşulları iyi olan bir kişinin ruhsal rahatsızlık geçirmeyeceği yanılgıdır. Ruhsal Hastalıklar İyi Olmaz Ø Psikiyatrik hastaların tatmin edici tedavi oranları vardır. Tıbbın diğer dallarındaki rahatsızlıklar da olduğu gibi; tedaviye yüksek cevap veren, hafif düzelme ya da tekrarlama gösteren, iyileşmeyen hastalar vardır. (gastrit, sinüzit, verem, diyabet, yüksek tansiyon, kanser vb.) Ø Tedavinin doğru ve düzgün yapılmaması tedavi oranını düşürür. İyileşme sonrası, tedavinin erken kesilmesi, uyulması gereken kurallara uyulmaması her hastalıkta tekrarlama oranını yükseltir. “İlaç Tedavisi Değil, Psikoterapi İstiyorum.” Ø Bazı hastalar daha muayene başlarken, “ben ilaçla tedavi değil, psikoterapi görmek istiyorum” demektedir. Bunun nedeni psikoterapinin sihirli bir değnek değdirilmişçesine sorunları çözeceği kanısıdır. Ø Bu psikoterapi’nin ilaç tedavisine alternatif olduğu yanılgısının toplumda yaygın olduğunu göstermektedir. Ne ilaçla tedavi psikoterapi’nin, ne de psikoterapi ilaçla tedavinin alternatifidir. Her iki yöntem de birbirinin Tamamlayıcısıdır. 14


SITKI KARACA

Ø Hekim hasta ilişkisi de, bir psikoterapi ilişkisidir. Kişiye hastalığı veya sorunu hakkında ayrıntılı bilgi vermek, bunun üstesinden gelmesi için ilaç tedavisi dışında ya­ pabileceklerini tartışmak, önerilerde bulunmak, kişinin bu yön­de çabalarını izlemek, denetlemek ve desteklemek de bir psikoterapidir. Buna destekleyici psikoterapi denir. Ruhsal Hastalıklar Tam Olarak İyileşmez ve Tekrarlar Ø Psikiyatrik hastalıkların bir bölümü tam iyileşmeyen, kronikleşme eğilimi gösteren bozukluklardır. Bazıları ise yineleyici özellik gösterir. Bazılarında altta yatan (kişilik, yaşam olayları) diğer etmenler nedeniyle bir hastalık atağını geçirse bile tedavi sonrasında tam olarak iyileşmeyebilir. Depresyonda süreğenleşme distimi, şizofrenide rezidüel şizofreni, bipolar duygudurum bozukluğunda ise sık döngülü klinik tablo olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişilik bozukluklarının rahatsız edici boyutlarının sürekliliği bilinçli ve devamlı mücadele gerektirmektedir. Ø Ruhsal hastalıkların tedavisinde iyileşme birkaç ay sürebilir. Bu zaman zarfında iyileşme yavaş yavaş elde edilebilir. Rahatsızlığın bazı belirtileri uzun süre kalabilir. Hastalığınız tekrarladığında endişeye ve ümitsizliğe kapışmayın, tedavi ile yeniden iyileşirsiniz.

15


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

RUHSAL HASTALIKLARDA TEDAVİ Psikiyatrik Rahatsızlığın Biyolojik Temelleri Nedir? İnsan beynindeki sinir hücreleri (nöron) arasında iletişimin sağlandığı snaptik aralıktaki nörotransmitter (monoaminler; dopamin, serotonin, noradrenalin vb.)’lerin azalması sonucu psikiyatrik rahatsızlıklar olduğu biyolojik varsayıma dayalı olarak ilaçlar geliştirilmiştir. Biyolojik yaklaşımlara göre, psikiyatrik rahatsızlıklar, vücuttaki bu biyokimyasal maddelerdeki değişmeler sonucu ortaya çıkmaktadır. Ruhsal hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar etki mekanizmaları aracılığıyla bir etkileşimler zinciri ortaya çıkarmaktadırlar. Beynin bütün sinirsel ağı içinde yeni bir düzenlemenin ortaya çıkması ise zaman içinde gelişen bir durumdur. Bu nedenle ilaçlar kullanılmaya başladıktan iki-üç hafta sonra etkilerini gösterirler. İlaç İnsan Bünyesine Zararlıdır Ø Psikiyatrik hastalıklarda ilaç tedavisine karşı toplumda yay­gın bir korku var. Bu korku konuyu bilmemekten kaynaklanı­yor, ilaç tedavisine sıcak bakmayan bazı terapistler ve psikolog­lar da bu korkuyu pekiştiriyor. Ø Hemen hemen bütün ilaçların yan etkileri vardır. En az yan etkili ilaç bile eninde sonunda bir ilaçtır ve az çok nahoş etkileri bulunacaktır. Yan etkiler ilaçların etki mekanizmalarına ve kullanılan dozlarına bağlı olarak değişebilir. Ancak psikiyatri’de özellikle son yıllarda sinir sistemi üzerine yan etkileri oldukça az olan ilaçlar daha yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. 16


SITKI KARACA

Ø İlaç kullanan bazı kişilerde ilaçla­rın yan etkilerine karşı aşırı tepki ortaya çıkabilir. Bu kişiler ilaçların doğal olarak gösterdikleri yan etkileri aşırı abartılı yaşayabilir. Bu hastalar ilaç talimatnamesini okurlar, ora­ya kanun gereği yazılması gereken tüm uyarılardan paniğe kapı­lır ve yüz binde bir görülse de ilaç tanıtımına yazılmak zo­runda olan herhangi bir yan etki hemen onlarda ortaya çı­kar. İlaç tanıtım bilgilerini okumanın psikolojik olarak yan etkilerin artmasına yol açabileceği unutulmamalıdır. Ø Bir ilacı hekim denetimi ol­maksızın kullanmak sakıncalıdır. İlaç seçimi, ilacın dozu, ne kadar süreyle nasıl kullanılacağı, ilaç etkileşimleri, organlarda, sistemlerde oluşturabileceği tahri­batın izlenmesi ve buna benzer konular uzmanlık gerektiren de­rin konulardır. Komşusunun, yakının önerisiyle ilaç kullanmak kullanmayı bil­meden telefonla tarif şeklinde araba kullanmaya ve trafiğe çıkmaya benzer. İlaçlar Belirtileri İyileştiriyor Ø Günümüzde kulla­nılan ilaçların çok büyük bölümü hastalığı tümüyle yok etme­den, kaynaklandığı organik bozukluğu düzeltmeden iyileşme sağlıyor. Belirtiye yönelik tedavinin bir üst aşaması olup kullanıldığı sürece yalnızca belirtileri iyileştirmekle kalmamakta, beyindeki kaynağını denetim altına alarak, dışa vuran davranış ve belirtilerde belirgin iyileş­melere yol açmaktadır. İlaçlarla İlgili Yanlışlar Nelerdir? Halk arasında bütün sinir ilaçlarının bağımlılık yaptığı ve uyuşturucu ilaçlar olduğu yolunda yanlış bir bilgilenme vardır. Bu yanlış bilgiler psikiyatrik hastalıkların doğal seyrini bilmemekten ve ilaçların etkilerini yanlış yorumlamaktan kaynaklanır. İlaçların uykuya eğilim, uyuşukluk, denge bozukluğu 17


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

yapması bağımlılık olarak değerlendirilmesine yol açmaktadır. Özellikle şizofreni, anksiyete ve depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların kesilmesi ile hastalık belirtilerinin tekrarlaması hasta ve yakınları tarafından ilaca bağımlılık olarak yorumlanmaktadır. Eğer ilaç kesildikten sonra bir takım şikâyetler tekrarlıyorsa o zaman kullanılan ilacın bağımlılık etkisinden değil, yaşanılan hastalığın hala devam ettiğinden şüphe etmek gerekir. Hastanın iyileştikten sonra da belli bir süre ilacını kullanmak zorunda olması bilimsel anlamda bağımlılık değildir. İşte bu yanlış yorumlama psikiyatrik hastalıklarda sık yapılan bir hatalı davranıştan kaynaklanmaktadır. Bu yanlış, şikâyetlerdeki düzelmeler başlar başlamaz, ilacın kesilmesidir. Oysa şikâyetler düzeldikten sonra bile bir süre aynı dozda ilaç kullanmak zorundayız. Aksi takdirde hastalık tekrarlayacaktır. Bu süre anksiyete bozukluklarında tam olarak düzeldikten sonra hiçbir şikâyet yokken bile 3 ay depresyonda ise 6 aydır. Şizofrenik rahatsızlıklarda ise daha uzundur. Psikiyatrik ilaçların genel olarak bağımlılık oluşturma ihtimali yoktur. Ancak benzodiazepin türevi ya da amfetamin türevi (diazem, rivotril, akineton ve ritalin vb.) bazı ilaçların bağımlılık yapma ihtimali vardır. Bu ilaçlarda yeşil ve kırmızı reçete ile satılmakta ve doktor kontrolü altında kullanıldıklarında gayet faydalı ilaçlardır. Ancak bazen kötüye kullanılabilmektedirler ki bunun da önlenmesi için hekimlerin reçetesi dışında eczanelerden alınmaları yasaktır. Kısaca psikiyatrik hastalıklarda hekimin önerdiği uygun doz ve uygun sürede kullanılan ilaçların bağımlılık yapma ihtimali oldukça azdır. Psikiyatrik İlaçlar Uyuşturucudur. Ø Psikiyatri ilaçları, uyuşturucu değildir, beyne zarar da vermez; tedavi edicidir. Aşırı dozlarda bile genellikle hayati tehlike ortaya çıkarmazlar. Ø Bu ilaçlar ilk kullanıldıkları günlerde sersemlik, uyku yapmaktadır. Ancak bu ilaçlar uyuşturucu değildirler. Ancak 18


SITKI KARACA

bazı ilaçların aylarca hatta yıllarca kullanıldığı takdirde sadece bir ihtimal dâhilinde olan alışkanlık yapma riski vardır. Bu da, alışkanlık yapma riski olan ilaçların kontrole tabi “yeşil reçete-kırmızı reçete” ile verilmesiyle önlenmektedir. Ø Tıbbi ilaçların araştırmaları çok titiz yapılmaktadır. En küçük şüphe durumunda bile derhal kullanımı durdurulmakta ve piyasadan toplanmaktadır. Molekül araştırmaları, faz 1, 2 ve 3 araştırmaları yanında klinik çalışmalar da yapılmaktadır. Psikiyatri’de ‘şok tedavisi’ zararlıdır. Ø Halk arasında ‘şok tedavisi’ diye bilinen elektro konvülsif terapi (EKT), düşük doz elektrik akımı ile hastada bir tür sara nöbeti oluşturmaktan ibarettir. İyi bir tedavi seçeneğidir. Hayat kurtarıcıdır. Bu tedavinin yan etkileri, adının ve çağrışımının ürkütücülüğüne karşın oldukça azdır. Hastada olumsuz anılar bırakmaz, zararlı olmaz. Gerekli hatta zorunlu olduğu durumlarda yapılan bir tedavi metodudur. Meditasyon, Kişisel Gelişim (NLP) vb. Uygulamalar Ruhsal Bozuklukların Tedavisinde Yer Alır Ø Koşmak insan sağlığı için yararlıdır. Sağlıklı olmak şartıyla. Rahatsızlığı -solunum, tansiyon, kalp hastalığı- olan bir kişide ise sorun oluşturabilir. Ø Meditasyon vb. yöntemler ruhsal rahatsızlık varken hastalığın artmasına yol açabilir. Ayrıca gerçek tedavinin gecikmesine yol açmış olabilir. Ø Tedavi, hekimliğin görevi ve sorumluluğundadır. Bu yetki kimseye devredilemez. Hekimlik ya da ruh hekimliği, sağlık kurumlarında uygulanır. Yoksa psikiyatri uzmanları, altı yıl tıp fakültesi, sonra dört yıl uzmanlık öğrenciliği ile bu yetkiyi elde edeceklerine, üç ay kadar bu merkezlerde eğitilir ve ‘icrayı tababet’e başvururlardı. Böyle uygulamaların mantığı yoktur. 19


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Geçmişte, bu tür uygulayıcılara ‘mutatabbip’ -sahte hekim denmektedir. Ø Bu tür uygulamalarda, belli bilinç düzeyine ulaşmış kişilerin, yerçekimini yendiği, uçabildiği gibi saçma sapan görüşler de yer almaktadır. Bu durum ise, özellikle psikotik hastalar için ağırlaştırıcı rol oynayabilmektedir. Hocalara okutmak, kurşun döktürmek iyileştirir mi? Ø Herkesin inançları doğrultusunda derdine çare araması doğaldır. Ancak ruhsal hastalıklar, üzerinde hekimlerin yıllardır uğraş verdiği, tıbbi tedavi imkânları hızla çoğalan bir alan olup çareyi hocalarda aramak sadece zaman kaybına yol açar. Ø Bazen hocalara gitmek, kurşun döktürmek, adak adamak, dilek tutmak, türbe gibi belli dini bir yeri ziyaret etmek ya da dini otorite-şifa verici görülen birisini görmeye gitmek, bir ritüeldini ayine katılmaktan yarar görebilir. Bunların etkinliğinden çok plasebo-yalancı etki diyebileceğimiz bir sonuç karşımıza çıkacaktır. Böyle yöntemlerin kişinin ve çevresinin yatkınlığına göre % 20-40 civarında değişen oranlarda iyileştirici etkisi bulunabilir. Son yapılan araştırmalarda bu etkinliğin % 50’ler düzeyinde olduğu saptanmıştır. MedyumDoğal Şifacılar ve Reiki, Feng Shui (ve Benzerleri) Nedir, Ne Derece Yararlıdır? Ø Biyoenerji, manevi şifa vb. gibi adlarla birtakım kişiler sözde tedaviye, özellikle de ruhsal bozuklukların tedavisine soyunmaktadır. Bu kişiler ‘şifacılık’ yeteneğine sahip olduklarını iddia etmektedirler. Bu tür uygulamaların etkinliği hiçbir güvenilir çalışmayla gösterilememiştir. Ø Reiki, Feng Shui ve benzerleri (biyoenerji kuramı vs.) de Doğu dinlerinin, Doğu felsefelerinin uzantısı olarak, ortaya çıkmışlardır. Ki enerjisi ve benzeri bilimsel olarak ispatlanmamış, 20


SITKI KARACA

varlığı şüpheli enerjilerin (sözde) olumlu yönde aktarılması, kullanılması tekniklerine dayanır. Burada da bilimsellikten uzak ve para tuzağı kokan bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde daha revaçta kandırma ve kazıklama yöntemi olarak yeni moda bir trend olarak karşımıza çıkmaktadır. Ø Hemen hepsinde “Enerji kanallarını açmak” benzeri sihirli cümlelerle konu açıklanmaya çalışılmakta olduğuna dikkat ediniz. Hastaların düzenli ilaç kullanmamasının çeşitli nedenleri vardır: Ø Bazıları hasta olduğunu kabul etmez ve ilaç kullanmaya ihtiyacının olmadığını düşünür Ø Düşüncelerinde dağınıklık olduğu için düzenli ilaç alamayabilir Ø Hasta yakınları hastalığın tam bilincinde olmadığı için hastayı ilaç kullanımı konusunda olumsuz yönde etkileyebilir Ø Yan etkiler nedeni ile hasta ilaç kullanmak istemeyebilir, hastanın tedaviye uyumu bozulabilir Ø İlaç kullanımı uzun süreli olduğunda hastanın ekonomik gücü önemlidir. Ø Tedavinin kolay uygulanabilir olması önemlidir. Çok sayıda ve gün içinde değişik zamanlarda uygulanan çok sayıda ilacın kullanılması tedaviye uyumu bozabilir.

21


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

RUHSAL HASTALIKLAR Psikotik Bzk.

Nevrotik Bzk.

Alkol ve Madde Bağımlılığı

Evlilik sorunları ve Cinsel Bzk.

Çocukta Ruhsal Bzk.

Kitapta yukarıdaki belli başlı hastalık gruplarından alkol ve madde bağımlılığı dışındaki konular ele alınmıştır.

Ø Tedavi için kişinin doktoru hangi yaklaşımı önerirse önersin, olumlu düşüncelerle, bu bana iyi gelecek diye düşünmesi daha yararlı etki yaratır. Daha az olumsuz sonuçla karşılaşabilir. Olum­suz düşüncelerle, bu da bana yaramayacak, şimdi bir sürü hoş olmayan şey olacak, diye düşünmesi uygulamanın yararını azaltır, olumsuz etkilerini arttırır.

22


SITKI KARACA

Psikoz ve Nevroz Nedir? Psikozla nevroz arasındaki en önemli fark; Nevrozda gerçeği değerlendirme yetisinin (reality testing) bozulmamasıdır. Nevroz’da hasta hastalığını bilir; kendi kafasındaki düşünceleri, korkuları saçma bulur. Neyin düşünce, istek, hayal, rüya ve neyin eylem ya da dışarıda olan bir olay olduğunu ayırt eder. Genellikle hasta, bir yardım ve tedavi arayışı içindedir. Nevroz ilerlese bile yapısal farklılaşma göstermez; yani akıl hastalığına-psikoza dönüşmez. Psikoz ve nevroz arasında yapısal farklılık vardır. Psikoz nevrozun ilerlemiş hali olarak görülmemelidir. Psikozda ise gerçeği değerlendirme yetisi bozulur. Psikoz kişinin gerçeği değerlendirme yeteneğinin ortadan kalktığı, gerçek dünyadan uzaklaşıp kendine özgü bir dünya kurduğu, hayaller görüp gerçekte olmayan sesler duyduğu, bir­ takım mantıkdışı düşüncelere kapılıp bunları gerçekmiş gibi de­ğerlendirdiği bir ruhsal hastalık türüdür. Psikozlarda sıklıkla he­zeyanlar ve halüsinasyonlar görülür. (Hezeyanlar: -Sanrılar- Kişinin kültüründen kaynaklanmayan ve akılcı konuşmalarla aksi yönde ikna edilemediği, çarpık, mantıkdışı fikirler, düşünceler. Halüsinasyonlar: -Varsanılar- Var olmayan sesler duyma, gö­rüntüler görme, kokular alma.) 23


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Psikotik bozukluklar halk arasında “akıl hastalığı” veya “deli­lik” denilen hastalık kümelerini kapsar. Psikozdaki kişinin nevrozdan en önemli farkı hastalığını kabul etmemesidir. Psikoz hastalarının çok az kısmı dışında genelde hasta olduklarını kabul etmezler, bozuk bir muhakemeleri olduğuna inanmazlar. Hastalığın alevlenme dönemle­rinde ise hemen hiçbiri hastalığı kabul etmezler. Psikoz başlangıcı ile yaşam olayları arasında ilişki halk tarafından bazen abartılır. Halkın psikotik rahatsızlığı sıradan veya olağandışı üzüntülere bağlama eğilimi vardır. Olumsuz çevre ve yaşam olayları kişi için ancak tetikleyici rol oynar. Hastalığın nedenselliği konusunda abartılı değerlendirmeden kaçınmak gerekir. Kısacası psikoz demek, akıl hastalığı demektir. Şizofreni ise psikotik bir bozukluktur.

24


SITKI KARACA

Şizofreni Nedir? Bu hastalık bireyin kendisi kadar aile ve toplumu da etkilediği için iki kısımda ele alındı. İlk bölümde hastalığın klinik tablosu ikinci bölümde ise tedavisi ele alındı. Şizofreni insanların dünyaya geldikleri andan itibaren yaşayabilecekleri yüzlerce rahatsızlıktan sadece biridir. Ancak şizofreni beyni etkilemesi ile diğer rahatsızlıklardan ayrılır. Şizofrenide düşünce, duygu ve davranışları etkilemesi nedeniyle ve süreğen olma özelliğiyle diğer birçok bedensel rahatsızlıktan farklı olarak toplumsal hayata yansıyan bir rahatsızlıktır. Duygu, düşünce ve davranışlardaki değişiklikler ise kişinin çevresiyle kurduğu ilişkide birtakım farklılıklar biçiminde insanlar arası ilişkileri etkiler ve hastanın çevresi tarafından başlangıçta bir rahatsızlık olarak değerlendirilmemesine yol açmaktadır. Şizofreni bir psikotik rahatsızlıktır. Bu Hastalıkta Neden Hekime Geç Başvurulur? Hasta kişi rahatsızlığın başlangıç belirtilerinin görüldüğü dönemlerde ailesinin alışık olmadığı biçimde davranmaya başlar; gereğinden fazla ya da az uyur; içine kapanır; dış görünüşüne eskisi kadar özen gösteremez; aile ortamındaki, okuldaki ya da mesleğindeki yükümlülüklerini yerine getiremez; alışılmadık yaşantılardan bahseder, başkalarının görmediği, duymadığı şeyleri görmeye, duymaya ve bunlardan gerçekmişçesine söz etmeye başlar; yaşadığı bu şeyler nedeniyle de korku ve panik içindedir. 25


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Bu nedenle şizofreni diğer pek çok tıbbi rahatsızlıktan farklı olarak başlangıcı ile hekime başvuru anı arasında oldukça uzun bir süre geçen bir rahatsızlıktır. Alıştığımız, sorgulamadığımız gündelik yaşantılarımızda karşımızdaki herhangi birinin değişik tavırları bizde birtakım soru işaretleri doğurur. Onun beklentilerimize ters düşen tavırlarını aklımıza uydurmak için ilkin ‘huysuzluk, tembellik, şımarıklık, aksilik’ gibi tıbbi rahatsızlık dışı birtakım açıklamalarda buluruz. Bu doktora başvurmada zaman kaybına yol açar. Aile önceleri bu yeni duruma karşı şaşkınlıktan, aldırmazlığa; inanmamaktan, büyük bir şok ya da düş kırıklığı yaşamaya kadar çeşitli tepkiler verir. Değişikliklerin bir rahatsızlığa bağlı olduğu anlaşılana kadar aylar hatta yıllar geçebilir. Sonunda aile içindeki ortam aile bireyleri açısından dayanılmaz bir hal aldığında dışarıdan yardım almaya karar verilir. Hastalık Nasıl Bir Seyir İzler?

Şizofreni zaman içinde değişken seyir gösterebilen bir rahatsızlıktır. Bazı durumlarda hayal görme, gaipten ses işitme ve kendisinin ve yakınlarının takip edildiği, zarar göreceği şeklindeki hezeyanların görüldüğü alevlenme dönemlerini takiben kişinin duygularını ifade etmesinde donuklaşma, konuşkanlığında azalma, zevk veren faaliyetlerden zevk alamama, ilgisizlik, toplumdan uzaklaşma, amaca yönelik davranışları başlatma ve sürdürmede güçlükler gibi belirtilerin görüldüğü bir seyir oluşabilir. İçe kapanma, ilgisizlik, toplumdan çekilme belirtilerinin uzun süre devam ettiği hallerde bu hastalarda sosyalleşme ve işlevsellik bozulmaktadır. Bazı şizofren hastalarda görülebilen kendine bakımda azalma, sağlıksız ortamlarda bulunma ve alkol-madde kullanımları nedeniyle iltihabi hastalıklar daha çok gözlenmekte ve yaşamı kısaltmaktadır. 26


SITKI KARACA

Bazı kişilerde ise şizofreni tek bir alevlenme dönemi sonrasında yeniden bir daha hiç gözükmeyebilir. Bir kısmında ise sık tekrarlayan alevlenme dönemleri sonrası tamamen iyileşme gerçekleşmeksizin sürecin yerleştiği gözlenebilir. Her insandaki belirtiler ve seyir birbirine benzemez. Şizofreni tanısıyla tedavi olan insanların beşte birinde zaman içinde belirtilerin tamamen ortadan kaybolduğu saptanmıştır. Ancak bu düzelme rahatsızlık öncesi işlevsellik düzeyine dönmeyi çoğu zaman sağlamamaktadır. Hasta Yakınlarının Hastalanmada Suçu Var mıdır? Şizofreninin bir suç ya da ceza değil biyolojik yönleri ağır basan bir rahatsızlık olduğu ve kişinin yeteneklerinde kısmi kısıtlamalara yol açabileceği hastanın ailesi tarafından öncelikle kabul edilmesi gerekir. Bu da şizofrenisi olan insan üzerindeki beklenti yükünün, aile baskısının azalmasında olumlu rol oynar. Rahatsızlığı olan insanların yakınları utanç ya da suçluluk duyguları yaşayabilirler. Rahatsızlığın oluşumunda kendilerinin geçmişte yapmış olduklarını düşündükleri yanlışlıkların payı olduğunu düşünebilirler ya da rahatsızlığın çevrelerinde yarattığı etkilere bağlı olarak utanç duygularına kapılabilirler. Aile şizofreniye kendisinin yol açtığına inanırsa, şizofrenisi olan ferdini gizlemeye, komşularından, yakın çevresinden saklamaya çalışır. Hasta kişilerin bunu hissettiği noktada ailelerine karşı öfke duymaları ve giderek daha fazla içlerine kapanmaları söz konusudur. Hasta Yakınlarının Yaklaşımları Nasıl Olmalıdır? Aile bireyleri hasta ile açık ve net bir ilişki kurmalıdır. Genelde şizofrenisi olan insanlarla en iyi geçinenlerin onlara en doğal davrananlar olduğu bilinmelidir. 27


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Aile ortamında her yaptıklarına karışılan, sürekli öfke dolu davranışlara, eleştirilere maruz bırakılan insanların ilaçlarını düzenli olarak kullansalar bile sık sık rahatsızlandıkları görülmektedir. Çatışmanın bir hayat tarzı olarak yaşandığı ailelerde ise şizofrenisi olan bireyin mümkün olduğu kadar bu ortamdan uzak tutulması gerekir. Aynı anda birden fazla istekte bulunmadan, düşüncelerini değiştirmek için onları sürekli ikna etmeye çalışmadan, topluca yapılan yemek yeme, misafir ağırlama, televizyon izleme gibi faaliyetlere sürekli olarak katılmaya zorlamadan, yalnız kalma ya da odalarına çekilme isteklerine duygusal mesafe koyma isteklerine saygı duyarak davranmak gerekir. İhtiyaç duyduğunda ulaşabileceğimiz bir uzaklıkta bulunmak yeterlidir. Eğer içe kapanma aşırı ya da çok uzun sürmekte ise hekimiyle ilişki kurmak gerekir. Şizofrenisi olan kişiyle ilişkide önemli olan, onu zaafları ve gereksinimleriyle birlikte olduğu gibi kabul etmek ve ciddiye almaktır. Aile bireyleri şizofrenisi olanların çevrelerinde olup bitenleri algılamakta, değerlendirmekte zaman zaman güçlük çekebileceklerini bilerek onlarla kısa, özlü ve net bir iletişim kurması gerekir. Örneğin açık davranarak, bir kerede birden fazla tercih arasında seçim yapmaya zorlamak yerine tek bir soru sormak, net bir istekte bulunmak daha uygun olabilir. Çok konuşmak ve ona kendi doğrularımızı iletmeye çalışmak yerine dinlemek; her söylediğine ya da her yaptığına müdahale etmek yerine duygusal olarak mümkün olduğunca tarafsız bir tutum takınmak, esnek ve uyum sağlayıcı tavırlar içinde bulunmak ilişki kurmamızı kolaylaştırır. Ayrıca ev ortamında yemek saatlerini ve gündelik hayata ait işleri önceden belirlemek yararlı olabilir. Ancak şizofrenisi olan bir insanın görünür bir neden olmaksızın özellikle yemek ve uyuma saati gibi konularda belirlemelere uymayabileceği 28


SITKI KARACA

de unutulmamalıdır. Onlar için hoş olabilecek boş zaman etkinlikleri bulmayı denemek daha uygundur. Ailelerin sıklıkla düştükleri bir başka yanılgı da yapması gereken şeyleri yapmadığı durumlarda bunu hastalığa bağlamaktır. Şizofrenisi olan insanların da hepimizin yaşadığı gibi kötü günleri olabileceği bilinmelidir. Tedavisini düzenli sürdüren ve alevlenme belirtileri göstermeyenlerin ev içinde diğer bireylerden farklı bir yaklaşıma fazlaca gereksinimleri yoktur. Sorumluluk almaları gerektiğinde diğer bireylerden farklı bir yaklaşıma gerek yoktur. Bazı aileler şizofrenisi olan bireylerine özerklik vermeye gönülsüzdürler. Çünkü kendi ana-babalık rollerini her konumda sürdürme gereksinimi içindedirler. Sorumluluk ve bağımsızlık sorunlarını çözmenin en iyi yolu, diğer aile bireyleriyle yapıldığı gibi, beklenen ve istenenleri şizofrenisi olan bireyle konuşmak ve bir uzlaşma zemininde birlikte karar vermektir. Şizofrenide görülen düşünce bozukluklarını tartışarak değiştiremeyiz. Ona katılmak ya da karşı çıkmak yerine görüşlerine saygı duyulduğu belli edilerek kendi görüşümüz neyse onu dile getirmek gerekir. Örneğin başka gezegenlerden mesajlar aldığını söyleyen bir insana, “Saçmalama. öyle şey olmaz” ya da “A! Evet. O mesajları ben de alıyorum” diyerek yanıt vermek yerine “Buna inandığını biliyorum, ama ben başka gezegenlerden buraya haber ulaştırıldığını düşünmüyorum” demek daha uygundur. Takip edildiğini düşünen bir insana takip edilmediğini çeşitli akla uygun kanıtlarla kanıtlamaya çalışmak yerine yanımızda güvende olduğu hissini vermek ise özellikle alevlenme dönemlerinde daha yerindedir. Ancak alevlenme dönemleri dışında da bu tavrı sürdürmek onu bize daha da bağımlı kılma riski içerdiğinden doğru değildir. Bu anlamda karşımızdakini sürekli olarak güzel günlerin geleceğine inandırmak yerine iyi ve kötü günde dostluğumuzu vurgulamak yararlı bir yaklaşımdır. 29


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Şizofreninin bazı dönemlerinde görülen keyifsizlik, isteksizlik, yorgunluk, çevreye ilgisizlik gibi belirtiler dışarıdan bakan biri tarafından tembellik ya da miskinlik olarak yorumlanabilir. Böyle durumlarda şizofrenisi olan bir insanın çalışmaya bilinçli olarak karşı çıktığı için değil, rahatsızlığından dolayı yaşadığı belirtiler nedeniyle çalışmak istemediği bilinmelidir. Şizofrenide Tedavi ve Karşılaşılan Sorunlar İlk aşama, doktor kontrolünde uzun süre düzenli olarak sürdürülmesi gereken ilaç tedavisidir. Şizofreni rahatsızlığının tedavisinde ilaç tedavisi mutlaka gerekir, ama yanı sıra diğer tedavi yöntemlerinin uygulanmasında yarar vardır. Bu Hastalıkta En Temel Yaklaşım Nedir? Şizofreni tedavisinde ilaç kullanmak olmazsa olmaz ilk kuraldır, ama ailenin de tedaviye katıldığı durumlarda başarı oranı sadece ilaç tedavisinden elde edilen başarıdan çok daha iyi düzeydedir. Şizofreninin tedavisine yönelik en uygun tavır sorunu yaşayan kişinin ve yakınlarının, tedaviyi uygulayan hekimle sürekli bir işbirliği içinde olmasıdır. Şizofreni tedavisinde düşünce, duygu ve davranış düzeyinde ortaya çıkan belirtilerin ilaçlarla kontrol altında tutulması, toplumsal yaşantıyla ilgili ortaya çıkan yakınmaların da diğer tedavi yöntemleriyle düzenlenmesi ve böylelikle kişinin kendisi ve çevresiyle uyumlu bir yaşam sürdürmesi hedeflenmektedir. İlaçlar şizofrenisi olan kişilerde görülen varsanıların, hezeyanların, saldırganlık düzeyinde ortaya çıkan bazı davranış bozukluklarının ortadan kaldırılmasında rol oynarlar. Son 10 yıl içinde tedavide kullanılmaya başlanan yeni ilaçlar ise 30


SITKI KARACA

yukarıda sayılan belirtilerin yanı sıra içe kapanma, toplumdan uzaklaşma, aldırmazlık, ilgi ve istek eksikliği, duygusal küntlük, iletişim kurmama, kendine bakımda azalma gibi belirtiler üzerinde etkilidir. Şizofreni yineleme özelliği gösteren bir rahatsızlıktır. İlaçlar, hâlihazırdaki belirtileri yatıştırarak çoğu zaman rahatsızlığın hastaneye yatmadan tedavisine imkan sağlamalarının yanı sıra hastalığın yineleme olasılığını da azaltırlar ve diğer tedavi yöntemlerinin uygulanmasına olanak sağlarlar. Ayrıca kişinin rahatsızlığından dolayı becerilerini yitirmesini de en aza indirirler. Hastalığın Tekrarladığını Nasıl Anlarız? Tedavisi düzenli bir şekilde süren, alevlenme belirtileri görülmeyen bir kişide sıkıntı, huzursuzluk, alınganlık, tedirginlik, uyku düzeninde bozulma, her zamankinden fazla oranda içe dönüklük gibi belirtiler rahatsızlığın tekrar edebileceğine ilişkin ilk işaretlerdendir. Hastaların düzenli ilaç kullanmamasının nedenleri nelerdir? l Bazıları hasta olduğunu kabul etmez ve ilaç kullanmaya ihtiyacının olmadığını düşünür l Hasta yakınları hastalığın tam bilincinde olmadığı için hastayı ilaç kullanımı konusunda olumsuz yönde etkileyebilir l Yan etkiler nedeni ile hasta ilaç kullanmak istemeyebilir, tedavi eden hekim bu konuyu dikkate almaz ise hastanın tedaviye uyumu bozulabilir İlaç kullanımı uzun süreli olduğunda hastanın ekonomik gücü dikkate alınmalıdır.

31


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

İlaç Kullanımında En Sık Rastlanan Yan Etkiler Nelerdir? l Gözlerin yukarı kayması; belde-boyunda kasılma; ağızda tükürük salgısının artması; halk arasında ‘Robot gibi oldu’ diye tanımlanan yüz ifadesinde donukluk ve hareketlerde yavaşlama hali; huzursuzluk içinde yerinde duramama ve sürekli hareket etme isteği; eldeayakta titremeler; güneş ışığına aşırı duyarlılık; görme bulanıklığı gibi belirtilerdir. İlaç kullanmaya başlamadan evvel ilacın yan etkileri hakkında hekimden bilgi istemek her insanın doğal hakkıdır. Özellikle kadınlarda memelerden süt gelmesi ve adetten kesilmeye neden olabilirler. Şizofreni tedavisinde son yıllarda sinir sistemi üzerine yan etkileri oldukça az olan ve ‘atipik’ olarak söz edilen ilaçlar daha yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yan etkilerin oluşması karşısında neler yapılabilir? Bazı yan etkilerin önlenmesi için bir süreliğine yardımcı ilaçlar (Akineton, Sormodren vb) kullanılabilir. Gerekirse doz azaltılabilir ya da başka bir ilaca geçilebilir. Hamilelerin Bu İlaçları kullanması Sakıncalı mıdır? Hamileliğin özellikle ilk üç ayı süresince çok zorunlu kalınmadıkça ilaç kullanılmamalıdır. İlaçların Etkinliği Hakkında Ne Söyleyebilirsiniz? Şizofrenide kullanılan ilaçlar benzer etki gösterirler. Şizofreni için ‘en etkili’ diye bir ilaç söz konusu değildir. Ancak eskiden sadece varsanı ve hezeyanlarda etkili ilaçlar mevcutken, giderek diğer yakınmalar üzerinde de etkili ve yan etkileri daha az olan ilaçlar kullanıma girmektedir. Şizofrenide kullanılan ilaçlar ancak düzenli kullanıldıklarında etkili olmaktadırlar. Bu nedenle ilaç tedavisinin her gün 32


SITKI KARACA

aksatılmadan sürdürülmesi gerekir. Ancak ağızdan ilaç kullanımı yerine iki-dört haftada bir eşdeğer dozlarda kalçadan yapılacak depo iğnelerle de tedavi tercih edilebilir. İlaçla tedavi, rahatsızlığı çoğu zaman tamamen iyileştirmemekle birlikte, şizofreni belirtilerini yatıştırmakta, kontrol altında tutmakta, kişiyi çevresindekilerle ilişkilerinde daha iyi bir konuma getirmekte, tekrarlara bağlı sık hastane yatışlarının önüne geçerek kişinin evinden, ailesinden, alıştığı ortamdan uzak kalmasını önlemektedir. Hasta İlaç Kullanmayı Reddettiğinde Nasıl Davranmalıyız? İlaç kullanmayı reddetme, şizofrenide en sık karşılaşılan sorunlardan biridir. Şizofrenisi olan insanlar rahatsız olmadıkları ya da iyileştikleri düşüncesiyle ilaç kullanmak istemeyebilirler. Oysa şizofrenide kullanılan ilaçları rahatsızlık belirtilerinin düzeldiği dönemlerde dahil olmak üzere uzun süre kullanmak ve hekim gözetimi olmaksızın kesmemek gerekmektedir. Şizofrenide ilaç tedavisi varolan yakınmaların giderilmesi dışında rahatsızlığın tekrarlamasını önlemek açısından da gereklidir. Eğer ilaç kullanmama isteği alınan ilaçların yan tesirleri nedeniyle ortaya çıkmışsa tedavinin yeniden düzenlenmesi için bir hekime başvurmak sorunu çözebilir Bu nedenle ailenin şizofrenide kullanılan ilaçların yan tesirleri konusunda bilgi eksikliğini gidermesi büyük önem taşımaktadır Ancak ilacı reddetme davranışı yan tesirlere bağlı değilse yeni bir rahatsızlık döneminin ilk işaretlerinden biri olabileceği konusunda dikkatli olunmalıdır. Bu noktada aile üyelerinin, şizofrenisi olan kişiyi ilaç kullanmaya ikna etmek yolunda sabırlı ve sakin olmaları gerekmektedir. Eğer rahatsızlık aile açısından dayanılmaz bir hal almışsa ve şizofrenisi olan birey ilaç kullanmaya yanaşmıyor hatta 33


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

hekime bile gitmek istemiyorsa o zaman tedavinin düzenlenmesi amacıyla yataklı bir kuruma yatırılma tek çare olarak gündeme gelir. Rahatsızlığının özelliği gereği herhangi bir yakınmadan söz etmeyen, tedaviyi kabul etmeyen, yataklı kuruma gönderilmeye direnen bireyin kendi rızası olmaksızın hastaneye sevki sırasında ise aile çok sıkıntı ve üzüntü verici anlar yaşar. Diğer tedavi yöntemleri nelerdir? Halk arasında ‘şok tedavisi’ diye bilinen elektro konvülsif terapi (EKT), bu hastaların tedavisinde etkin bir yöntemdir. Şizofrenisi olan insanların ve ailelerinin ayrı ayrı bir araya gelebileceği grup tedavileri, çeşitli davranışçı tedavi yöntemleri, destekleyici yöndeki tedavi yaklaşımları, ailelere yönelik bilgilendirme toplantıları da en az ilaç tedavisi kadar önemlidir. Aile’nin Yaklaşımlarını Değiştirmek Neden Önemlidir? Aile yaklaşımları iki büyük alanı hedef almıştır: Belirtilerin bastırılması ve hastalığa yönelik aileseltoplumsal tepkileri olumlu yönde geliştirme. Ailede rahatsızlığa ilişkin olumsuz duyguların yüksek düzeyde dışavurumu rahatsızlığın ilerlemesinde ve alevlenmesinde önemli bir paya sahiptir. Bu nedenle şizofrenisi olan kişinin yakınlarının bireysel kaygılarının, çatışmalarının dile getirilmesi; çözüm yollarının tartışılması; rahatsızlığın doğası ve belirtileri, nedenleri, gidişi ve sonlanması konusunda bilgilendirmeyle olumsuz duygu dışavurumu azaltılır. Aile tedavilerinin bir yararı da şizofrenisi olan kişinin ve yakınlarının ilaç tedavisine ve diğer tedavilere uyumunu arttırmasıdır.

34


SITKI KARACA

Şizofren Hastalarda Rehabilitasyonla Ne Amaçlanmıştır? 1. İşlevsel yeti yitiminin azalmasına, giderilmesine yönelik eğitim vermek ve deneyimleri arttırmak, 2. Toplumsal ilişkilerle ilgili elverişsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik çevresel destek sistemlerini arttırmaktır.

35


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

ANKSİYETE (KAYGI) BOZUKLUĞU Kaygı Nedir? Ø Anksiyete hemen her insan tarafından zaman zaman yaşanılan bir duygudur. Amacı yaşamın uyumlu ve dengeli sürmesini sağlamaktır. Tehlikeli, bilinmeyen yeni uyaranlardan organizmayı korumak için bu uyaranlarla başa çıkmak, karşı çıkmak ya da o uyarandan kaçmaktır. İnsanın bireysel ve toplumsal uyumu ve yaşamının başarı çizgisini sürdürmek için belli düzeyde kaygı gereklidir. Kaygı yaşamın devamı ve uyum davranışının gelişmesi için gerekli olsa da bazen yaşamı olumsuz etkileyen noktalara ulaşır. Ø Türkçede kaygı, bunaltı, endişe gibi sözcüklerle açıklanabilir. Özetle yaşamı tehdit eden ya da tehdit şeklinde algılanan rahatsız edici bir endişe ve korku duygusudur. “Kaygı” sözcüğü içerisinde, fobilerin (yükseklik, asansör, böcekler ya da uçak gibi belirli şeyler ya da durumlardan korkma), panik atakların (insan­ların ölmek üzereymiş ya da aklını kaybetmek üzereymiş gibi his­settiği yoğun kaygı hissi), travma sonrası stres bozukluğunun, (yüksek düzeyde sıkıntı ile birlikte korkunç travma anılarının tek­rar hatırlanması) obsesif kompulsif bozukluğunun (bazı şeyleri de­vamlı yapmak ya da düşünmek) ve genelleşmiş kaygı bozukluğu­nun da (çoğu zaman yaşanan endişe ve kaygı hali) bulunduğu bir dizi rahatsızlığı tanımlar.

36


SITKI KARACA

Kaygının Nedenleri Nelerdir? Ø Biyolojik kuram: Adrenalin-noradrenalin, kafein, karbondioksit, serotonin gibi sinir iletim ürünlerinin azlığı veya çokluğu suçlanmaktadır. Ø Psikodinamik kuram: Erken bebeklik kaygısı; çaresizlik, doyum sağlayamama endişesidir. Erken çocukluk (seperasyon-ayrılık) kaygısı; anneyi kaybetme veya kaybolma korkusuna bağlı olarak karşımıza çıkar. Ø Öğrenme kuramı: İnsan bebeklikten itibaren ebeveyni taklit ederek bazı davranış ve tepkileri öğrenir. Kaygı koşullu bir tepkidir. Ø Bilişsel kuram: Kaygının nedeni olayların kendisi değil kişinin beklentileri, olayları nasıl ve ne biçimde algılayıp yorumladığıdır. Olumsuz otomatik düşünceler ve rahatsız edici kesin düşünce ve yargılar vardır. Bunlar yaşanan küçük bir olumsuz olayda devreye girerek kaygıyı tetikler. Ø Varoluşçu kuram: İnsan doğduğunun yaşadığının ve öleceğinin farkında olan ve farkında olduğunun da farkında olan tek canlıdır. Bu ise her olayı kaybetme ve ölümle ilişkili olarak değerlendirmesine yol açar. Sonuç olarak kaygı duyar. Kaygıda Temel Düşünce Nedir? Kaygıya bir şekilde TEHLİKEDE ya da TEH­DİT ALTINDA, KOLAY İNCİNEBİLİR olduğumuz algısı eşlik eder. Tehdit ya da tehlike fiziksel, akli ya da sosyal olabilir. Fizik­sel bir tehdit bedensel olarak zarar göreceğinize inandığınız za­man ortaya çıkar (örneğin; köpek ısırması, kalp krizi, dayak ye­mek). Sosyal bir tehdit, reddedileceğinize, aşağılanacağınıza, uta­nacağınıza ya da küçümseneceğinize inandığınız zaman ortaya çı­kar. Akli bir tehdit ise aklınızı kaçıracağınız ya da delireceğiniz konusunda bir şeyler sizi endişelendirdiğinde ortaya çıkar. 37


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Kaygıda olaylara ve olgulara içerdikleri tehlikeyle orantısız, uygunsuz ve abartılmış yanıtlar verilir. Kaygılı düşünceler geleceğe yöneliktir ve genelde felaketi öngörür. Kaygılı düşünceler “Ya ....” şeklinde başlayıp facia ile biter. Kaygılı düşünceler aynı zamanda sıklıkla, tehlikeyle ilgili zihinsel görüntüleri de içerir. Örneğin, kalabalık karşısında ko­nuşma korkusu olan bir adam konuşmadan önce, “Ya hazırladı­ğım notları unutursam?”, “Ya kelimeleri birbirine karıştırırsam?” “Ya insanlar benim bir aptal olduğumu ve ne dediğimi bilmediği­mi düşünürlerse?”diye düşünür. Kendini kalabalık karşısında do­na kalmış bir şekilde hayal edebilir. Bu düşüncelerin hepsi gele­cek hakkındadır ve çok kötü bir sonuç öngörür.

38


SITKI KARACA

KAYGININ ÜSTESİNDEN GELMEK NASIL MÜMKÜNDÜR? Kaygı ya da tehlike algısı tehlikeyle baş etme becerilerine olan güvenle arttırarak azaltılabilir. Gevşeme Eğitimi Gevşeme eğitimi bedensel gevşemeye ve zihinsel gevşemeye odaklı yöntemler olarak ikiye ayrılır. Aşamalı Kas Gevşetme Aşamalı kas gevşetme, bedendeki ana kas gruplarının dönü­ şümlü olarak kasılıp gevşetildiği bir tekniktir. Bu süreç baştan ayağa ya da ayaktan başa uygulanabilir. Aşamalı kas gevşetme derin bedensel ve zihinsel gevşemeye gidebilir. Kişi, alın, göz, çene, ense, omuz, üst sırt, üst kol, ön kol, el, karın, kasık, bacak, kalça, baldır, bacak içi, kalça ve ayak kaslarını kasar ve gevşetir. Her kas grubu 5 saniye kasılıp 10-15 saniye gevşetilir, 5 saniye kasılıp 10-15 saniye gevşetilir. Kontrollü Nefes Alma İkinci bir gevşeme eğitimine kontrollü nefes alma adı veri­ lir. Kontrollü nefes almayı en az 4 dakika uygulamak önemlidir, çünkü bu süre aşağı yukarı bedendeki oksijen ve karbondioksit dengesini tekrar sağlamak için gerekli süredir. Nefes alırken bir elinizi göğsünüzün üst kısmına ve bir elinizi karnını­za koyarsanız, karnınızdaki eliniz siz nefes aldıkça hareket eder. 4 39


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

dakika boyunca yavaşça 4’e kadar sayarak nefes alıp yine yavaşça 4’e kadar sayarak nefes verilir. Burnundan ya da ağızdan nefes almanın bir önemi yoktur; Kişi en rahat ge­len hangisiyse onu uygulamalıdır. Zihinsel Canlandırma Zihinsel canlandırma yöntemleri de gevşemeyi öğrenme ve kaygıyla baş etmede etkilidir. Zihinsel canlandırma kişiye huzur ve­ren ve rahatlatan sahneleri gözünde canlandırmaktır. Sahneler sizi güvende ve rahat hissettiren yerler ya da huzurlu olmak, güvende hissetmek ve gevşe­mek için sizin yarattığınız yerler olabilir. Zihinsel görüntünüzün içine ne kadar çok duyu eklerse­niz zihinsel görüntü o kadar rahatlatıcı olacaktır. Sahnenin görsel özellikleri kadar kokuları, sesleri, dokunma hissini de can­landırabilirseniz rahatlama becerisi daha da gelişir. Kendinizi ağaçlarla çevrili bir dağ yolunda hayal ederseniz, kuşların seslerine, güneş ışığının ağaç dallarından nasıl yansıdığına, dalların rüzgârla nasıl dans ediyormuş gibi sallandığına, çamların kokusuna, ormanın yeşilliğine ve teninize dokunan serin rüzgâra odaklamak daha rahatlatıcı olacaktır. Dikkati Başka Yöne Çekme Kaygının şiddetini ve sıklığını azaltmanın bir diğer yönte­ mi dikkati başka yöne çekmektir. Kaygılı olduğumuz zaman kay­gımızla bağlantılı bedensel duyumlara ya da düşüncelere odak­lanma eğiliminde oluruz. Dikkatimizi başka yöne çekerek kaygıya yol açan düşün­celerden ya da bedensel duyumlardan uzaklaşırız. Böylece kaygı belirtilerini azaltır ya da yok ederiz. Kendimizi diğer aktivitelere ya da düşüncelere ne kadar fazla ve­rirsek kaygımız o ölçüde dağılacaktır. Kontrollü nefes almada olduğu gibi, kaygıda bir azalma beklemeden önce dikkati başka yöne çekme tekniğini en az 4 dakika uygulamak gerekir. 40


SITKI KARACA

Biofeedback Gerginlik durumunda dolaysız olarak duyduğumuz kalp ve solunumumuzdaki değişikliklerin yanında beyin dalgalarındaki, kas hücrelerindeki ve kan basıncındaki değişimi hissedemeyiz. Biofeedback (biyolojik geribildirim) yöntemi, elektronik bir aletle bu hissedemediğimiz olayların izlenmesini sağlayan gelişmiş bir tekniktir. Bu aletler, bedendeki fizyolojik olayları kolayca gözlenebilir sinyallere dönüştürürler. Bu sinyaller monitörde bazen bir ışık, bazen bir ses, bazen de dalgalı grafik çizgileri olarak izlenir. Buradaki amaç, bedensel tepkilerin bazı sinyaller aracılığıyla görülmesini ya da duyulmasını, hissedilmesini sağlamaktır. Tedaviye alınan hasta, bu sinyallere göre bedensel tepkilerinin (sık soluk alma, çarpıntı, kaslarındaki gerilimi, ısı artışı, beyin dalgalarındaki değişimin) farkına varır. Hasta böylece heyecanlandığını, korktuğunu, endişelendiğini, gerildiğini, gerginleştiğini ya da tersine gevşediğini, rahatladığını, korku ve endişesinin azaldığını anlar. Biofeedback tedavisi ağrılı kas grubunu gevşetme ya da kaygıyı yatıştırmada sinyalleriyle hastaya gevşediğini bildirerek, uygulamaya olumlu bir katkı yapmaktadır. Hasta üzerinde alet sinyallerine göre olumlu kuvvetlendirici (pekiştireç) rol oynar. Kaçınmanın Üstesinden Gelmek Kaçınma, kaygının en önemli parçasıdır. Zor bir durumdan kaçındığımızda, ilk olarak kaygıda azalma hissederiz. Ne yazık ki, bir durumdan ne kadar kaçınırsak ileride onunla yüzleşmekten o kadar kaygılanırız. Bu şekilde, kısa vadede yardımcı oluyor gi­bi gözükse de kaçınma aslında uzun vadede kaygıyı besler. Kay­gıyı yenebilmek için kaçındığımız durumlara ya da kişilere yak­laşmayı başarmamız gerekir. Kaygı duyduğumuz ortamlara ve insanlara yaklaşmayı ve onlarla baş etmeyi öğrenmek, kaygıyı yok etmenin etkili ve kalıcı bir yoludur. 41


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Korkulan durumlara başarıyla yaklaşabilmek için bu bölüm­de anlatılan ortamlara ilişkin kaygınızı azaltmakta kullanabilece­ğiniz gevşeme tekniklerinden faydalanabilirsiniz. Korktuğunuz şeye yavaş yavaş yaklaşarak, felakete yönelik beklentilerinizin doğruluğuna ilişkin kanıt toplayabilirsiniz. Eğer yüksek seviyede kaygı yaşıyorsanız, korktuğunuz du­ rum, olay ve insanlarla ilgili bir kaygı yoğunluğu sıralaması geliştirmek yardımcı olabilir. Sıralama, korku şiddetine göre, listenin en başına en az korkulanın en korkulan durumun en sona yerleştirilerek yapılır. Listenin en hafif kaygı uyandıran olaya yaklaşarak başlayıp ve aşama aşama daha fazla kaygı, korku ve endişe yaratan durumlara yaklaşılmış ve başarı ile yüzleşilmiş olur. En hafif kaygı oluşturan durum ile başlayarak, gevşeme yöntemleri, bilişsel yeniden yapılandırmayı ve oluşabilecek sorunları çözmek için eylem planlarını birleştirerek listedeki her durumda oluşabilecek güçlüklerin üstesinden gelme çabası gösterilir. Bir önceki duruma çok az kaygılı ya da kaygısız bir şekilde yaklaşmadan sıralamadaki bir sonraki aşamaya geçilmez. Kaygının çok yoğun olduğu aşama defalarca tekrarlanarak kaygı en aza inene kadar zihninde canlandırılır. Bu yöntemde başarı adım adım uygulanan alıştırmaya bağlıdır. Bu yöntemle listenizde ne kadar hızlı ya da yavaş ilerlediğinizi kontrol ediniz. Olaylarla kar­şı karşıya kalmanız kontrolünüzdedir ve kendinizi yapabileceği­nize inandığınızdan daha hızlı ilerlemeye zorlamamalısınız. Çalışma hızında kontrolü hissetmek olayların tümüyle üstesinden gelinmesinde kritik önem taşımaktadır. Eğer sıralamada en az korkulan durumun bile size çok zor geldiğini fark ederseniz, o durumu daha küçük parçalara bölebi­lirsiniz ya da zihinsel canlandırma ile başlayabilirsiniz. 42


SITKI KARACA

Hangi gevşeme yönteminin size iyi geldiğini belirlemek için kaygınızı ya da gerginliğinizi başlamadan önce ve ta­ mamladıktan sonra 0-100’lük bir ölçek üzerinde ölçün. Belli Başlı Kaygı Bozuklukları 1. Yaygın Anksiyete Bozukluğu 2. Obsesif-Kompulsif Bozukluk 3. Panik Bozukluğu

43


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

GENEL ANKSİYETE BOZUKLUĞU NEDİR? Ø Panik atakların olmadığı belirgin, yaygın ve kontrolü güç kronik bir kaygı ve endişe durumudur. Ø Hastalık toplumda daha çok; Kadınlarda, kentte oturanlarda, 30 yaş altı genç kişilerde, boşanmışlarda, işsiz ve düşük gelir düzeyi olan ya da erken emeklilerde daha sıktır. Ø Toplumda %2-4 arasında görülür. GENEL ANKSİYETE BOZUKLUĞUNUN NEDENLERİ NELERDİR? Ø A) Genetik yatkınlık: Genel toplumda %3-4, akrabalarda ve tek yumurta ikizinde daha sık görülür. Ø B) Öğrenme ve bilişsel kuram: Boğuluyor gibi olma duygusu nefesinin kesilip boğulacağı algısına neden olur(anksiyete-korku-anksiyete). Yakın çevresinde kaygı yaşayan kişilerin kaygı özelliklerini kendinde yaşamaya başlar. Ø C) Yaşam olayları: Travmatik yaşam olayları ve kaçma davranışı anksiyete yaratır. Ø D) Biyolojik etkenler. GENEL ANKSİYETE BOZUKLUĞUNUN KLİNİK BELİRTİLERİ NELERDİR? Ø Huzursuz ve ürkek görünüm, yüz ve beden duruşlarında gerginlik, terleme, endişeli ve dalgın olma, olayların olası olumsuz sonuçlarını sürekli düşünme, çabuk yorulma, dikkat güçlüğü, uyku bozukluğu tablosu ortaya çıkar. 44


SITKI KARACA

GENEL ANKSİYETE BOZUKLUĞUNUN TANI KRİTERLERİ NELERDİR? l En az 6 ay boyunca yoğun anksiyete ve gerginlik duyma, l Bu endişeyi kontrol etmekte güçlük çekme, l En az aşağıdaki belirtilerden 3’ünün kişide olması, 1. huzursuz-tetikte hissetme, 2. çabuk yorulma, 3. dikkat güçlüğü, 4. aşırı uyarılmışlık, 5. kas gerginliği, 6. uyku bozukluğu, l Sosyal mesleki vs diğer işlev alanlarında önemli bozulma, l Başka organik-ruhsal hastalığa bağlı olmaması GENEL ANKSİYETE BOZUKLUĞUNUN TEDAVİSİ İÇİN NELER YAPILIR? l İLAÇ TEDAVİSİ l Anksiyete gidericiler (benzodiazepinler) l Anksiyete gidericiler (benzodiazepin olmayan-buspiron) l Depresyon gidericiler (serotonin-noradrenalin üzerinden etkililer) l PSİKOTERAPİ

45


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

BİLİŞSEL VE DAVRANIŞÇI TERAPİLER VE BİYOFEEDBACK TEDAVİ ETKİLİ OLABİLMEKTEDİR. Fobik Bozukluklar Gerçekte tehlikeli olmayan bir nesne, etkinlik veya durumdan dolayı kişinin aşırı boyutta ve mantıksız bir korku duyması durumudur. Hastalar kedi, köpek, böcek gibi hayvanlardan, kan görmekten, yaralanmaktan veya sakatlanmaktan, doktor veya diş hekiminden, kapalı yerlerde kalmaktan, yükseklikten veya uçağa binmekten aşırı derecede korkabilirler. Bu tür durumlar özgül fobi, yani belli bir nedeni olan aşırı korku olarak adlandı­rılır. Kaçınma davranışı, sadece bir ya da birkaç özgül durumla sınırlıdır. Kişinin sosyal ortamlarda veya beceri gerektiren etkinliklerin yapılması söz konusu olduğunda, utanç duyacağı du­rumlara düşme korkusuyla bu tür ortamlara girmekten çekin­mesi ise sosyal fobi olarak adlandırılır. Sosyal fobi sıklık­la ergenlik döneminde başlar. Sos­yal fobi de diğer korku bozukluklarında olduğu gibi belli uyaranlar karşısında kaygı tepkisi ön plandadır. Kalabalık ortamlarda veya grup yaşamı içinde başkalarınca incelenme korkusu çevresinde geli­şir. Sosyal ortamlarda bulunmaktan kaçınma davranışının geliş­mesine neden olur. Öbür fobilerin tersine sosyal fobi kadınlarda ve erkeklerde birbirine yakın oranlarda görülür. Gerilim doğuracak, incelenme korkusu yaratacak topluluk içinde yemek yeme, toplulukta konuşma veya karşı cinsle bir arada bulunma gibi bazı somut durumlarda or­taya çıkar. Ya da aile çevresi/dışındaki tüm sosyal ortamlarda ortaya çıkacak ka­dar yaygın olabilir. Göz teması kurmak zor olabilir. Sosyal fobi genellikle düşük benlik saygısı ve eleştirilme, beğenilmeme korkusuyla birliktedir. Kişi yüz kızar­ması, el titremesi, bunaltı 46


SITKI KARACA

veya ani işeme duygusu gibi yakınma­larla başvurabilir, ikincil olan bu sorunlar bir süre esas sorunmuş gibi görülebilir. Belirtiler panik nöbetlerine neden olabilir. Kişinin özsaygısının yükseldiği dönemlerde azalır, depresif dö­nemlerinde artar. Sosyal fobi bazen son derece normal, hattâ dışadönük kişilerde de ortaya çıkabilir.

Sosyal fobi, kişiliği normal bir bireyde or­taya çıkmışsa tedavisi daha kolaydır. İlaç tedavisi yanında özellikle davranışçı psikoterapiye çabuk yanıt verir. Psikoterapi anlamında da­ha çok, korkunun kademeli olarak üstüne gitme teknikleri kul­lanılır. İlerleyen tedavi aşamalarında kişinin korkusu nedeniyle cesaret edemediği etkinliklere, önce yanında güvendiği bir kişi varken, sonra yalnız başına, en basitinden ve en kısa sürelisinden gide­rek daha zoruna ve daha uzun süreli olanına olmak üzere giriş­mesi istenir. Örneğin kalabalık bir ortama girmek, asansöre ve­ya bir toplu taşıma aracına binmek gibi. Ardından daha zor eylemlere geçilir, örneğin sinemaya gitmek ve film seyretmek gibi.

Hasta düştüğü en zor durumları aklında canlandırmalıdır. Kişi yaşadığı olaydan sonra, olabilecek en kötü şeyin za­ten o yaşadığı duygular olduğunu anlayacaktır. Olabilecek en kötü durumu yaşadığını bilen ve bunun tekrarını göze alan, içinden, “Hadi ba­kalım bir daha olsun da göreyim, hadi gelsin görelim!” demeyi başarabilen kişi korkularını büyük ölçüde atlatır.

Kapalı alan fobisi örneğin asansör fobisi olan kişi önce güvendiği bir ta­nıdığı ile birlikte birkaç kat çıkmak için asansöre binmelidir. Kişi bunu başardıktan ve belli bir düzeyde uyum göster­dikten sonra yalnız başına tek kat çıkmaya çalışmalıdır. Birkaç gün arayla çıktığı kat sayısını arttırmalıdır. Her özgül fobide buna benzer bir davranışçı yaklaşım uygulanabilir. Kişi kendisi için kademeli olarak zorlaşan ödevler edinir. Terapisti 47


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

bu ödevlerin yerine getirilmesini denet­ler. Kişi korkudan kaçmamasını, korkunun onu öldürmeyece­ğini, bayıltıp düşürmeyeceğini defalarca kendine telkin etmelidir. Korku yaşayan kişi zaten has­talığın en ağır durumunu o korku anlarını yaşamakla veya korkudan kaçınmakla yaşamaktadır. Korkudan kaçmak yerine onun üstüne gitmeli, en kötü durumu adeta davet etmelidir. Hasta bunu başarabilirse bir süre sonra en kötü durumu zaten yaşamış olduğunu, bunun ötesinin bulunmadığını görecektir. Ayrıca hasta korku anlarını aklında en kötü şekliyle yaşamaya çalışmalı ve zihinsel alıştırmalarla o korkuya kar­şı duyarsızlaşmayı sağlamalıdır. Ruhsal hastalıkların tümüyle ruhsal bir rahatsızlık olduğunu unutmayın, bir bedensel hastalık gibi kişiyi öldürmez, felç etme­z. Şayet çaba gösterirseniz bir süre sonra kendi başınıza korkularınızla başaçıkmayı öğrenecek, ondan kaçınmamayı, ona meydan okumayı kendinize bir davranış biçimi olarak seçmiş olursunuz.

48


SITKI KARACA

OBSESİF-KOMPULSİF (VESVESE-EVHAM) HASTALIĞI Obsesif kompulsif bozukluk halk arasında evham veya vesvese hastalığı denilen ruhsal bir rahatsızlıktır. Hasta kendisine ve yakınlarına zarar vereceği, ahlaki değerlerine ters ve kendisini dinden çıkaracağına inandığı mukaddes değerlere küfür ettiği duygusu taşır. Bunlara obsesyon (vesvese) denir. Obsesyon (saplantı) irade dışı gelen, kişiyi tedirgin eden, bilinçli çaba ile kovulamayan, yineleyen düşüncelerdir. Bu düşünceleri (vesvese) aklından uzaklaştırmak ya da beklenen bir felaketi önlemek amacıyla hastanın yaptığı davranış veya düşünce kalıpları vardır. Bunlara kompulsiyon (zorlantılı eylem ve hareketler) denir. Bu hareketlerden en sık görülenleri: Sayma, kontrol etme, düzenleme, aklına gelen olumsuz düşünceyi uzaklaştırmak için onlarca bazen yüzlerce kez aynı duayı okuma, bedeninin veya el ve ayaklarının pis, günahkâr olduğu ya da kirli olduğu düşüncesi ile yıkama veya yıkanmadır. Hastalığın Ne Sebep Olmaktadır? Biyolojik nedenler özellikle beyinde sinirler arasında ara ileticisi olan (transmitter) maddelerin eksikliği; özellikle serotonin adlı madde suçlanmaktadır. Yakın akrabalarda bu hastalığın daha sık görülmesi kalıtımsal geçişi düşündürmekte ise de, aile içi öğrenme ve etkilenme göz ardı edilmemelidir. • Doğal olarak birçok kişi hastalık olarak değerlendirilemeyecek düzeyde düzenlilik, temizlik, dini ve ahlaki değerler, 49


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

doğruluk, güvenlik gibi konularla ilgilenir. Ancak bu kişilere hasta diyebilmemiz için, belirtiler bu kişinin insanlar arası ilişkilerinde ve mesleki işlevselliğinde bozulmaya yol açmalıdır. Hastalığın Belirtileri Nelerdir? Hastalar başlangıçta belirtileri gizlemeye çalışırlar. Bunları anlamsız, gereksiz hatta saçma ve aptalca buldukları için belli etmemeye çalışırlar. Halkın arasında bu rahatsızlığın uzun süre banyoda kalınca ortaya çıktığı sanılır. Zaten hastalık kendisini ilk olarak uzun süre yıkanma belirtisiyle gösterir. Bundan dolayı cinci ve üfürükçü hocaların “Banyoda cine uğramış, cin çarpmış” sözleri halkı kandırmada kolaylık sağlamaktadır. Ergenlik ve gençlik dönemi en riskli dönemdir. Hastalık çeşitli belirti kümeleri şeklinde görülebilir. Bunlar: • 1. Kirlilik şüphesi ve temizlik davranışı: • 2. Zarar vereceği ve tam yapmadığı şüphesi ve kontrol etme davranışları: • 3. Cinsel, saldırgan ve dinsel içerikli şüpheler: • 4. Mükemmeliyetçi ve sayıcılar: 1. Kirlilik şüphesi ve temizlik davranışı: Çevresinin kirli olup olmadığından şüphe eder. Köpek pisliği arabasının kapısına değmiş olabilir mi, elini sıktığı kişiler tuvaletten sonra ellerini yıkamamış olabilir mi, dokunduğu eşyalar başkalarının idrar, dışkı ve menisi ile kirlenmiş olabilir mi kuşkuları olur. Zorunlu olan dokunma sıkıntı ile olur. Bu hastalarda belli yerlere dokunma ya da dokunmama; kullandığı eşyaya birisi dokununca bu eşyanın temizlenmesi; saatlerce bulaşık, çamaşır yıkama, yıkayıp durulama, sık banyo yapma ve en sık bitmek tükenmez el yıkamaları görülür. Ellerini sürekli temizler, eldiven kullanır, kapıları peçeteyle tutar. 50


SITKI KARACA

2. Zarar vereceği ve tam yapmadığı şüphesi ve kontrol etme davranışları: Temel belirti bir işi yapıp yapmadığından emin olmamadır. Hastalar kendisi ve yakınlarının kesin emniyet içinde olması için gerekli hareketlerin tam olup olmadığından (gaz vanası açık mı?, gece kapılar kitlendi mi?, Ellerimdeki mikropları yıkadım mı? gibi) sürekli şüphe duyarlar. Hasta yaptığı işin (dikkatsizlik veya yeterince uyanık olmama sonucunda) kendisi veya etrafındaki kişilere zarar vereceği endişesini taşırlar. Hasta bu endişesini gidermek için yaptığı her işi kontrol eder. 3. Cinsel, saldırgan ve dinsel içerikli şüpheler: Hasta çevresindeki kişilere yönelik uygunsuz cinsel hayaller veya kendisinin eşcinsel olduğu şüphesi gelir. Kişi başkaları hakkında saldırgan, olumsuz, çirkin, kötü bir olay düşününce ya da aklına gelince bunların gerçekleşeceği korkusuyla bu kötü şeylerin gerçekleşmemesi için dua okur, garip hareket ya da anlamsız bir şeyi 3 veya kendisince önemli ve uğurlu bir sayı kadar tekrarlar ya da düşündüğü ayıp, günah veya çirkin şeyin tersini düşünür veya söylerler. İçinden kutsal değerlere isyanküfür gelen kişi, sürekli dualar okuyarak kendisini temizlemeye çalışır. Çocuklarına-yakınlarına zarar verme korkusu ortaya çıkınca, onlarla yalnız kalmamaya çalışır. • 4. Mükemmeliyetçi ve sayıcılar: Aynılık ve simetri yaşamları için çok önemli hale gelmiştir. Her şeyi belli bir düzen ve simetri içinde tutmak için çalışır. Bir davranışı belirli bir şekilde yapmak zorunluluğu duyduğu için hareketleri tekrar tekrar yapmak zorunda hisseder. Evden belirli bir biçimde çıkma, yolda çizgilere basmama ya da kare taşların tam ortasına basma gibi davranışlarında eksiklik ya da yanlışlık olunca bütün hareketleri tekrarlama görülür. Hasta aptalca ve saçma bulduğu halde tekrar tekrar eşyaları sayar, kontrol eder, düzenler. Bu hastalar yaptığı işi belirli bir sırayla ve mükemmel bir 51


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

biçimde yapmaya çalıştığı için yavaş davranır ve çok zaman kaybeder. l Bazı hastalar gördükleri sayı ve yazıları okumaktan kendilerini engelleyemezler. Otomobil plakalarını, mezar taşlarını ve dükkân tabelalarını okumadığında huzursuzluk hisseder. • Bazı hastalar da kuşkuya düştükleri davranışlarında “Abdesti doğru mu aldım?”, “Namazı eksik mi kıldım?”, “Kapıyı kilitledim değil mi?” gibi sorularla çevredekilerden doğru ve eksiksiz yapıp yapmadığının onayını alma ihtiyacı duyar. Bu hastalıkla ilgili olarak hastalara “Benden Bu Kadar” adlı Jack Nıcholson’ın oynadığı filmi izlemelerini öneririm. Hastalığın Tedavisi İçin Neler Yapılmalıdır? • Son yıllarda bulunan ilaçlar ve davranışçı-bilişsel tedavi yöntemleri bu hastalığın tedavisinde büyük gelişmelere yol açmıştır. • Hastalığın tedavisi yine de çok kolay değildir. Bu belirtilerin hasta ve çevresi tarafından hastalık olarak kabul edilmesi ve etkili bir şekilde verilen davranış biçimlerinin ve diğer önerilerin yerine getirilmesi tedavi için gereklidir. • Tedavi unutulmamalı ki, uzun zaman alır. Bazı hastalar tedavi sonrası tam olarak iyileşirken, bir kısmı iyileşse de sıkıntı verici ve üzücü olaylar karşısında hastalık tekrarlar. Hasta ve yakınları ümitsizliğe düşmemelidir. Tedavi bütün süreçleri ile tekrar uygulanmalıdır. Kullanılan ilaçlar, Antidepresanlar; Trisiklikler, Tetrasiklik, SSRI ve SNRI grubu ilaçlar ve anksiyolitiklerdir. Özellikle dirençli vakalarda antipsikotik ilaçlar yukarıda yazılan ilaçlara eklenir. Ancak bu ilaçların bir ruh sağlığı uzmanı tarafından verilip takip edilmesi gerekir. 52


SITKI KARACA

Hasta Yakınları Nasıl Davranmalıdır? 1. Hastanın ve ailenin hastalık hakkında yeterince bilgilendirilmesi sağlanır. Bu hastalığın sadece kendi ailelerinin bir üyesinde olmadığı, başka insanların da benzer yaşantıları olduğunu anlatınız. 2. Uygun ve aksatılmadan yapılacak bir tedaviyle belirtilerin düzeleceği, sıkıntılı dönemlerde belirtilerin tekrarlayabileceği, endişelenmemesi gerektiği ve tedaviyle düzeleceği AÇIKTIR. 3. Diğer aile bireyleri hastanın davranışlarını onaylamamalı ve aşırı ve gereksiz el yıkamalarına ve kontrol etmelere izin vermemelidir. 4. Aile üyelerinin hastaya yaklaşımı aynı olmalıdır. Karar verilen davranış ve tavırlarda sebat edilmelidir. 5. Hastanın onay almak için sorduğu sorulara uzun cevap vermekten kaçınılmalı; felsefi ve dini izahların işe yaramadığını biliniz. 6. Hastanın ilaçlarını düzenli ve aksatmadan kullanması sağlanmalıdır. 7. Hastanın evin düzenini değiştirmesine izin verilmemelidir. (Örneğin; ev kirlenecek diye misafirin gelmesini engellemesine izin verilmemelidir.)

53


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

PANİK BOZUKLUĞU Panik Nedir? l “Kalbim birden çok hızlı çarpmaya başladı, göğsümde bir sıkıntı oldu ve derin nefes alamadım. Tüm vücudum uyuştu, terledim boğulacakmış gibi oldum. Kalp krizi geçirdiğimi düşündüm, ölüm korkusu tüm benliğimi sardı. O günden beri sürekli sağlık kuruluşlarına ve acile gidiyorum.” Panik, aşın kaygı ya da korku halidir. Panik atak duygusal ve bedensel belirtilerin belirli bir birleşiminden oluşur. Sıklıkla panik atak, hızlı kalp atışı, terleme, nefes almada güçlük, tıkan­ma ya da boğulma hissi, titreme, sersemlik, göğüste ağrı, bulan­tı, sıcak basmaları ve ürperme ya da yönelim bozulması gibi be­densel ya da zihinsel algıları içerir. Birçok kişi yaşamında en az bir kere panik atak yaşarken, bazı kişiler panik bozukluğu geliştirirler. Bu kişiler sıklıkla her seferinde ölmek üzere olduklarına ikna oldukları panik ataklar yaşarlar. Panik bozukluğu olan kişilerin sonuçta sağlıklı olduklarını ve tehlikede olmadık­larını öğrenmek üzere acil servise gitmeleri sık rastlanır bir du­rumdur. Panik bozukluğu olan kişilerde, bedensel belirtilerin, duygu­ ların ve düşüncelerin birbirleriyle etkileşim içinde olduğu ve kı­sa sürede şiddetini arttıran bir kısır döngü oluşur. Örneğin, panik atağa yatkınlığı olan bir kadın kalbinin “normalden” daha hızlı attığını fark ederse, “Belki de kalp krizi geçiriyorum,” diye düşü­nebilir. Bu düşünce korku ve kaygıya yol açarak adrenalin salınımını tetikler. Adrenalin salınımı kişiyi, kalp 54


SITKI KARACA

krizi geçirdiği konu­sunda ikna edebilecek şekilde kalp atışını daha da hızlandırır. Be­densel duyumlarla ilgili düşünceler bu duyumları daha da şiddetlendirebilir. Panik bozukluğu, ani olarak, beklenmedik bir anda ve yerde ortaya çıkan ve “panik atağı” olarak adlandırılan yaşantılarla kendini gösteren bir hastalıktır. Ölüm korkusu, delirme korkusu ve kontrolünü kaybedeceği kaygısı... Bu tablo Panik Bozukluğu olarak adlandırılır. Panik Atak Ne Zaman Ortaya Çıkar? l Bütün insanlarda kendini bir dış tehdit ya da tehlike karşısında hissettikleri zaman otomatik olarak bazı bedensel tepkiler ortaya çıkar. l Kalp atışı artar, solunum sayısı artar, yüz bölgesinde damarlar daralır (yüzde solukluk-uyuşma) kanın bir kısmı kaslara gider. Sindirim sistemi damarları da daralır, midede rahatsızlık, tokluk hissi ve bulantı görülür. Ağız kuruluğu gelişir. l Panik atağında kişi herhangi bir tehdit ya da tehlike olmaksızın sanki böyle bir durum varmış gibi tepki verir. Bu bir “yanlış alarm” reaksiyonudur. Örneğin, hızlı atan bir kalp, kalp krizi ola­rak yanlış yorumlanabilir. Anlık olarak yer, zaman ve kişiler hakkındaki değerlendirmelerin bozulması aklı­nı kaybetme şeklinde yanlış yorumlanabilir. l Felakete yönelik düşünceler ve bunları takip eden daha yoğun bedensel ve duygusal tepkiler daha önce panik atak­ların yaşandığı durumlardan ya da aktivitelerden kaçınmaya yol açabilir. Geçirilen bir panik atak ardından tekrar atak geçirme kaygısına “beklenti anksiyetesi” denir. Bu durum kaçınma davranışı, alkol ve ilaç bağımlılığına kaynak oluşturur.

55


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Kaç Çeşit Panik Atak Vardır?

Üç değişik tipte;1) Beklenmedik panik ataklar

2) Tetikleyici etkene bağlı olmayan 3) Tetikleyici etkene bağlı olabilen

Panik Atakta Hangi Belirtiler Olur?

l Bir panik atağı sırasında aşağıda sıralanan belirtiler görülür: l Çarpıntı

l Göğüs ağrısı

l Nefes darlığı ya da boğulacakmış gibi olma l Terleme

l Titreme ya da sarsılma

l Bulantı ya da karın ağrısı

l Üşüme, ürperme ya da ateş basmaları l Uyuşma ve karıncalanmalar

l Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma l Gerçekdışılık duyguları ya da benliğine yabancılaşma l Ölüm korkusu

l Kontrolünü kaybedeceği ya da delireceği korkusu

l Bu belirtilere bir tehlike beklentisi veya sonunun geldiği düşüncesi ve atağın ortaya çıktığı ortamdan kaçma dürtüsü de çoğu kez eşlik eder.

l Bir panik atağı sırasında bu belirtilerin hepsi görülmeyebilir. Hastalığın süreci yukarıda sıralanan bedensel ve duygusal belirtilerin şiddetli bir korku ve huzursuzluk ile birlikte oluşudur. 56


SITKI KARACA

Panik Atak Toplumda Ne Kadar Görülür? l Panik Bozukluğu tanılı hastaların %75-80’i kadındır. Toplum içinde görülme sıklığının %1,5–3,5 arasında olduğu öne sürülür. Panik Atak Hangi Sıklıkta Gelir ve Ne Kadar Sürer? Tipik bir panik atağı dakikalarla sınırlıdır. Çoğunlukla 5–10 dakika veya 20–30 dakika ya da ender olarak bir veya birkaç saat sürebilir. Panik ataklarının sıklık ve şiddeti değişkendir. Sözgelimi bazı kişilerde ortalama haftada bir ya da daha sık görülürken, bazıları haftalar hatta aylar boyunca hiçbir atak geçirmeyebilirler. Hastalığın olağan seyri kronik fakat inişli çıkışlıdır. Panik atağı ile başvuran hasta, korkusunu genellikle şiddetli olarak tanımlar ve kontrolünü kaybedeceğini, delireceğini ya da öleceğini düşündüğünü söyler. Özellikle çarpıntı, göğüs ağrısı, göğüste sıkıntı hissi, boğulacakmış gibi olma, nefes darlığı gibi yakınmaları nedeniyle bir kalp krizi geçirdiğini zanneder. Hastaların %60–70’inde atak öncesi yılda bir yaşam olayı saptanır. En sık kendi ve yakınlarının sağlığıyla ilgili yaşam olayları vardır. Ölüm-ayrılık-evlilik sorunları-iş ya da maddi sorunlar Panik Bozukluğu’nun Özellikleri Nelerdir? l Çok sık acile ve sağlık kuruluşlarına başvurma l Çok sık ve gereksiz tetkik yaptırma l Atakların akşam ve bahar aylarında alevlenmesi l Alkol içmeye yatkınlık l Alkole ve bağımlılık yapıcı ilaçlara düşkünlük 57


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Agorafobi(Alankorkusu) Panik atağı olanlarda sık olarak görülür. Burada çelişkili iki temel belirti gözlenir. Hasta hem yalnız başına kalamaz hem de kalabalıkta endişesi artar. Evde yalnız kalamaz, sokağa yalnız çıkamaz, toplu taşıt araç­larına binemez, kapalı ve kalabalık yerlere giremez, asansöre binemez, dar sokaklardan ve köprülerden geçemezler. Bazen de ancak yanlarında güvendikleri birisiyle endişe ve rahatsızlık du­yarak bu tür yerlere girebilirler. Hastaların onlarda paniğe yol açabilecek yerlere gidememe, bu tür yerlerde kalamama durum­larına agorafobi adı verilir. Panik Bozukluğunun Tedavisi Var mıdır? Tedavide iki yaklaşım vardır? A) İLAÇ TEDAVİSİ, atak sayı süre ve şiddetini belirgin olarak azaltır. Ancak ilaçlar dışında; BİLGİLENMEK, SOLUK ALIP VERME KONTROLÜ, ÜZERİNE GİTME hastalıkla başa çıkmada önemlidir. 1) Depresyon giderici ilaçlar 2) Anksiyete giderici ilaçlar 3) Bazı kalp ilaçları(B-blokörler)

58


SITKI KARACA

B) PSİKOTERAPİ 1)Davranışçı Yaklaşım Aşırı soluk alıp vermenin kontrolü: Panik atağı sırasında görülen nefes zorluğu kişiyi zorlar ve önlem olarak aşırı soluk alıp verme olur. Bu durum panik atağı tetikleyebilir. Aşırı soluk alıp vermenin kontrolü panik atakla başa çıkmada değerli bir yöntemdir. l Kas gerginliğinin giderilmesi l Üzerine gitme alıştırması 2)Bilişsel Yaklaşım Panik Bozuklukta İlaçlar Etkin midir? Panik bozukluğu ilaç tedavisine oldukça iyi yanıt verir, ancak ilaçla sağlanan iyileşmenin psikoterapiyle de pekiştirilmesi gerekmektedir. Böylece panik atağı konusunda bilgilenmek, panik atağı sırasında görülen aşırı soluk alıp vermeyi kontrol edebilmek, gevşeme ve üzerine gitme alıştırmaları ile rahatlamak mümkün olabilecektir. Panik atağı geçirme korkusuyla ilaçları doktor önerisi dışında ve dozda kullanmayın. Atağın sıkıntısından kurtulmak için tıp dışı yöntemlere başvurmayın. Atağın sıkıntısından kurtulmak için sakın alkol almayın. Alkolizm panik ataktan daha ciddi bir sorundur. Atak belirtilerinin en yoğun yaşandığı süre genelde ilk 10 dakikadır. Bu süre bir sağlık kuruluşuna gitmek için gerekenden kısadır. Hastalıkla savaşırken gereksiz sağlık kuruluş başvurularından kaçının. Panik atakları yineleyici doğadadır, herhangi bir mekân ve zamanda aniden ortaya çıkabilir. Tedavi sürer ve iyiye giderken bile arada atak yaşanabilir. 59


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

PANİK BOZUKLUĞU KISACA NEDİR? l PANİK ATAK KALP HASTALIĞI DEĞİLDİR. KALP KRİZİNE NEDEN OLMAZ l PANİK ATAK ÖLÜM HİSSİNE YOL AÇARAK KİŞİYİ TEDİRGİN EDER. ANCAK PANİK ATAK ÖLÜME YOL AÇMAZ l CİNSEL İLİŞKİ VE SPOR YAPARKEN KİŞİ ATAK GEÇİRMEZ (Spor ve cinsel ilişki sırasında kişi gevşediği için gerginlik azalır. Spor ve cinsel ilişki esnasında ortaya çıkan çarpıntı normaldir. Panikle ilgisi yoktur.) l PANİK ATAK FELÇ ve BAYILMAYA NEDEN OLMAZ l AKIL HASTALIĞI DEĞİLDİR VE AKIL HASTALIĞINA –ŞİZOFRENİYE DÖNÜŞMEZ l PANİK BOZUKLUKLARINDA KONTROL DIŞI DAVRANIŞ GELİŞMEZ, l ALKOL İLK KULLANILDIĞI ZAMANLARDA PANİK ATAK AZALIR GİBİ OLUR. ANCAK ZAMANLA DAHA ÇOK ARTIRIR. l Atak geçirme korkusuyla kaçınma davranışlarının gelişmesine izin vermeyiniz. TEMEL İLKE; Hastalıktan önce neler yapıyorsanız aynısını yapmayı sürdürmek olmalıdır.

60


SITKI KARACA

DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI Belli başlı Duygudurum Bozukluklarını: 1. Depresif Bozukluklar 2. İki Uçlu Duygudurum Bozuklukları (Manik Depresif Bozukluk) 1. Belli başlı Depresif Bozuklukları: 1. Depresyon 2. Distimik Bozukluk 2. İki Uçlu Duygudurum Bozuklukları: 1. Bipolar Duygudurum Bozukluğu l Tip I l Tip II 2. Hipomani 3. Siklotimik Bozukluk 4. Karışık (Mixed) Tip

61


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

DEPRESYON Depresyon en yaygın tıbbi bozukluklardan biridir. Depresyon, normal kişilerde olağan olan hafif mizaç bozukluğundan huzursuzluk, erken uyanma, kilo kaybı ve iştahsızlık gibi bedensel belirtilerle ve kendini-kınama, umutsuzluk, yetersizlik, kendine güvensizlik, değersizlik hissi ve intihar düşüncesi gibi öznel belirtilerle karakterize olan şiddetli hastalığa kadar geniş bir klinik yelpazeyi içerir. Depresyonda fiziksel belirtiler (uykusuzluk, iştah kaybı, yorgunluk), davranış değişiklikleri (günlük aktivitelerini yapmayı bırakma, arkadaşlarından kaçınma) ruh hali değişiklikleri (üzüntü, huzursuzluk, suçluluk) ve düşünce biçimi değişiklikleri (olumsuz, kendini eleştiren, karamsar olma) yaşanmaktadır. İnsan yaşamında mutsuzluk yaratacak bir olay karşısında üzüntü, keder ve endişe hisseder. Birçok insan, kişiliklerine ve başaçıkma biçimlerine bağlı olan, bu hüzün dönemlerini yaşarken; depresyondaki kişide bu geçici duygu dalgalanmasının süresi ve şiddeti artar. Bazı hastalarda iştah ve kilo artışı ile ellerini ovuşturma ve saçını çekiştirme gibi huzursuzluk belirtisi gözlenebilir. Tanı için önemli belirti üçlüsü, zevk alma kapasitesinde düşme (anhedoni), çevreye ilginin azalması (sosyal çekilme) ve azalmış enerji düzeyidir. İlkokul öğrencisinde aşırı hareketlilik, yangın çıkarma, kaza eğilimi ve yatak ıslatma; ergenlerde 62


SITKI KARACA

belirgin toplum dışı davranışlar, alttaki bir depresyonu saklayabilirler. Depresyon en yaygın görülen ruh sağlığı sorunudur. Yaşam boyu bir depresyon atağı geçirme olasılığı % 8-25 oranındadır. Bu oran kadınlar için % 10-25, erkekler için % 5-12 olarak bildirilmektedir. Depresyon duyguda, düşüncede ve davranışlarda bir çökkünlük olmasına rağmen, kişinin Heideggerien bakışla farkındalığına olumlu etkisi sağlandığında yaşamı anlamlandırmada ve sahihlikte önemli bir katkı sağlayabilir. DEPRESYONUN NEDENLERİ NELERDİR? Biyolojik yaklaşımlara göre, depresyon, vücuttaki bazı biyokimyasal maddelerdeki değişmeler sonucu ortaya çıkmaktadır. Depresyona psikolojik yaklaşımda, psikoanalitik, kişilerarası iletişim kuramı, yükleme kuramına dayalı öğrenilmiş çaresizlik modeli, bilişsel yaklaşım gibi kuramlar vardır. Psikoanalitik Görüşe göre, yas tepkisinde gerçek sevgi nesnesinin kaybı; depresyonda gerçek ya da bilinçdışı bir sevgi nesnesi kaybedilmesi söz konusudur. Abraham-Freud modeli, depresyonu, asıl nesneye yöneltilemeyen saldırganlık dürtüsünün içeatımı (introjection) olarak açıklar. Kohut’a göre de, idealize edilmiş kendilik nesnelerinin kaybı boşluk depresyonuna (benlik saygısı ve canlılık eksikliğine) veya suçluluk depresyonuna (kendini red ve suçlamaya) yol açabilir. Bilişsel yaklaşımı öne süren Aaron T. Beck depresyonun depresif ruh halini sür­düren düşünce kalıpları ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Örneğin Beck, depresif olduğumuz zaman kendimiz (özeleştiri), hayat (genel olumsuzluk) ve geleceğimiz 63


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

(umutsuzluk) üzerine olum­suz düşüncelere sahip olduğumuza dikkat çekmiştir. Depresif olan kişi kendini eleştirmeye yö­nelik düşüncelere sahiptir. Bu düşünceler zarar vericidir çünkü, kendine güvensizliğe, kendini beğenmemeye ve ilişki sorunlarına katkıda bulunur ve kendimizi iyi hissettirecek şeyler yapma iste­ğimizi azaltabilirler. Kendimizi depresif hissettiğimiz zaman geleceğin tamamen olumsuz olacağını düşünürüz. Olayların olumsuz olarak sonuçla­nacağı ile ilgili bu beklenti ya da tahmine “umutsuzluk” denir. Bu tür düşünmeye örnek olarak, “Beceremeyeceğim ve her şeyi mahvedeceğim”, “Orada­ki kimse benden hoşlanmayacak”, “O işte iyi olamayacağım” gösterilebilir. Geleceğe yönelik olumsuz tavır kendini, “Depres­yondan hiçbir zaman çıkamayacağım” ya da “Denemenin ne an­lamı var? Hiçbir zaman daha iyi olamayacağım,” şeklindeki dü­şüncelerle de götserebilir. Bir konuşmanın kötü geçeceği ya da yeni bir ilişkinin yürümeyeceği, bir sorunun çözülemeyeceği ya da depresyondan hiç çıkış olmayacağı şeklinde beklentilerimiz olabilir. Umutsuzluk, en uç noktasında intihar düşüncelerine kat­kıda bulunabilir. Çökkün bireyler, toplumun değer yargılarıyla aşırı yüklenmiş ve kısıtlanmışlardır. Kendi değerini oluşturmak veya sağlamlaştırmak için dış desteklere aşırı ölçüde dayanma veya tek bir bireye belirgin olarak bağlanma kişilerarası hayal kırıklıklarına kişiyi açık bırakır. Kişilerarası yaklaşıma göre, Depresif davranış gösteren bireye çevre tarafından önce güvence ve destek verilir. Etkileşimin devamında depresif birey reddedilmesine yol açan heyecansal tepkiler verir. Reddedilme daha fazla çökkün davranışa yol açar. Artan çökkün davranışlar daha fazla reddedilme sonucunu doğurur. Depresif bireylerle etkileşimde bulunan diğer 64


SITKI KARACA

bireylerin artan bir öfke, anksiyete ve düşmanlık gösterdikleri ve aynı zamanda depresif birey ile etkileşime karşı ilgilerinin azaldığı gösterilmiştir. Depresyon belirtileri için aşağıdaki testi uygulayınız. 1. Son iki hafta süresince ne sıklıkla aşağıdaki sorunlardan herhangi biri ile ilgili sorun yaşadınız? 2. Yaptığınız şeylere ilginizin azaldığı ya da zevk alamadığınız oldu mu? 3. Kendinizi çökkün, kederli ya da umutsuz hissettiniz mi? 4. Uykuya dalma, uykuyu sürdürme güçlüğü ya da çok fazla uyuduğunuz oldu mu? 5. Yorgunluk ya da bitkinlik hissettiniz mi? 6. İştahsızlığınız ya da aşırı yemek yediğiniz oldu mu? 7. Kendinizi yetersiz hissettiğiniz ya da kendinizle veya ailenizle ilgili hayal kırıklığına neden olduğunuzu hissettiniz mi? 8. Gazete okumak ya da televizyon seyretmek gibi konularda dikkatinizi toplamakta güçlük çektiniz mi? 9. Başkaları farkına varacak derecede yavaş hareket ettiğiniz ve yavaş konuştuğunuz ya da tersine huzursuzluk nedeniyle yerinizde duramadığınız oldu mu? 10. “Ölsem daha iyi” diye düşündüğünüz ya da kendinize zarar vermeyi istediğiniz oldu mu? 11. Bu belirtiler sık, çevrenizdeki kişilerle ilişkinizi bozacak ve iş hayatınızı etkileyecek düzeyde olduğu takdirde bir doktora başvurmanız gerekir.

65


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Depresyon Tedavisi Nasıl Yapılır?

Günümüzde depresyonlu hastalar ilaç ve/veya psikoterapi yoluyla başarılı şekilde tedavi edilebilmektedir. Bunların da ancak 1/4’ü uygun ve yeterli tedavi edilmektedir. Depresyon tedavi edildiğinde genellikle tam olarak düzelir ve hiç iz bırakmadan iyileşir. Kullanılan antidepresanlar çok çeşitli moleküllerden üretilmiştir.

Depresyonda tekrarlama ve kronikleşme oranı % 15–20 gibi yüksek orandadır. Bu nedenle, tedavide amaç sadece mevcut nöbetin hızla tedavisi olmamalı, iyileştirmeyi devam ettirmek, mümkünse tekrarlama olasılığını azaltmak amaçlanmalıdır. Bu hedef depresyonla hastaların aktif başaçıkma becerileri öğrenmesi için ruhsal yöntemlerin gelişmesine yol açmıştır. Eğer fiziksel şiddet içeren bir ilişki yaşıyorsanız ya da sizi sü­rekli eleştiren biri ile bir ilişki yaşıyorsanız depresyondan çıkma­nız zor olabilir. Çift terapisi ya da aile terapisi depresyonunuzu besleyen bir faktör olabilecek ilişki şartlarını iyileştirmeniz için yardımcı olabilir.

Depresyonu tedavi etmede ilk adım olarak, özellikle hoşa giden ya da başarmış olma hissi yaratabilecek aktiviteleri arttırmak yardımcıdır. Eğlenceli ya da bir şey başarmış olma hissi sağlayabilecek aktiviteler yaptığımız zaman ge­nelde kendimizi daha iyi hissederiz. Bu nedenle yaptığınız şeylerde sadece keyif ya da başarı aramanız kendinizi daha iyi hissetmenize yardım edebilir. Farklı kişiler farklı aktivitelerden hoşlanır. Hoşa giden aktiviteler arasında, bir arkadaşla konuşmak, müzik dinlemek, bilgisayar oyunu oynamak, en sevilen televizyon programını ya da spor karşılaşmasını seyret­mek ya da çocuğunuzla oynamak sayılabilir. Hoşlandığımız aktiviteler her gün yapabileceğimiz ve bize parasal ve fiziksel ek yük getirmeyecek şeylerdir. 66


SITKI KARACA

Aktiviteler depresyon üzerinde olumlu etki yapar; Egzersiz gibi bazı aktivite türleri kendimizi daha iyi hissetmemize yol açan beyin kimyasallarını arttırır. Hiçbir şey yapmadığımız zaman genelde tekrar tekrar olumsuz şeyleri düşünürüz. Aktivite, ilgimizin olumsuz düşüncelerden başka şeylere yönelmesine yardım eder. Aktiviteler bize başarma fırsatı verebilir (örneğin; bir odayı veya masayı düzenlemek) eğlenceli bir şeyler yapmak (örneğin; sevdiğimiz biri ile konuşmak) ya da bir so­runu çözmek (örneğin; yapılması gereken bir şeyin üze­rinde çalışmaya başlamak). Bu deneyimlerin her biri -ba­ şarı, neşe, sorun çözme- bir süre için kendimizi biraz da­ha iyi hissetmemize yardımcı olabilir. Öncelikle bu aktivitelerin depresif olmadan önce size verdiği keyfi ve tatmini elde etmeyi beklemeyin. Örneğin daha önceleri çok zevk aldığınız şey yüzme olsun, kişi yüzmeden aldığı zevki evde depresif bir şekil­de oturmak ile karşılaştırdığında, “Yüzmeye gitmem iyi oldu. En azından biraz eğlendim. Bu, evde oturup kendimi karam­sar hissetmekten daha iyiydi,” diye düşünebilecektir.

67


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

DİSTİMİK BOZUKLUK Distimik Bozukluk, en az 2 yıl, hemen her gün, yaklaşık gün boyunca süren, süreğen çökkün bir duygudurumun varlığıdır. Bu sürede iyi hissedilen ara dönemler, 2 aydan daha uzun sürmez. Bu insanlar kendilerini kederli ya da hüzünlü olarak tanımlarlar. Çocuklarda huzursuz hal ile ortaya çıkabilir. İştahsızlık veya aşırı yemek yeme, uykusuzluk ya da aşırı uyku uyuma, enerjinin düşük olması, yorgunluk, benlik saygısının düşmesi, düşünceleri yoğunlaştıramama, umutsuzluk duyguları ve karar vermede güçlük çekme görülür. Bu kişiler sürekli kendilerini eleştirirler ve ilgileri azalır. Kendilerini yetersiz bulurlar, çekici hissetmezler. Bu çökkün durum bir parçaları olduğu için de, sorulmadıkça yakınmazlar; çünkü hep böyledirler. Depresif durum toplumsal ve mesleki alanda, üretkenlikte sıkıntıya neden olur. Distimik bozuklukta en sık yetersizlik duyguları, genel bir ilgi kaybı ve hiçbir şeyden zevk alamama, toplumdan uzaklaşma, suçluluk duyguları ya da geçmişle ilgili düşüncelere dalmalar, yaşam etkinliklerinde ve üretkenliğinde azalma, etkin olamama görülür; ayrıca hızlı göz hareketleri vardır. Ailelerinde Majör Depresif Bozukluk olanlarda daha sık görülür. Çocuklarda her iki cinste eşit görülür. Çoğu kez okul başarısında ve toplumsal etkinliklerde bozulmalara neden olur. Bu çocuklar irrite, ters, huysuz ve “asabi”dirler. Benlik saygıları ve toplumsal becerileri düşüktür; karamsardırlar. Kadınlarda erkeklerden 2 – 3 kat fazla görülür. Sıklıkla Kişilik Bozukluğu’yla birlikte görülebilir. İlaç tedavisinden yararlanılır. 68


SITKI KARACA

İKİ UÇLU (BİPOLAR) DUYGUDURUM BOZUKLUĞU Bipolar Duygudurum Bozukluğu Nedir? Kişinin kendini aşırı coşkulu veya çok durgun hissetmesine yol açan, duygudurumun çok yükseldiği ya da çok düştüğü bir hastalık tablosudur. Duygudurumun çok yükseldiği dönemlere/ataklara ‘mani’; çok düştüğü dönemlere/ataklara ise ‘depresyon’ denir. Bipolar kelimesi hastanın iki aşırı duygudurumu anlatır. Kelime iki uçlu, iki kutuplu anlamındadır. Ruh hali ve duygular açısından bir kutup depresyonu, diğer kutup maniyi temsil eder. Bipolar duygudurum bozukluğu duyguların aşırı derece abartılı yaşanması durumudur. Manik Atak Nedir? Kişide, normal duygudurum dışında, kendini çok iyi hissetme, aşırı neşe, coşku, keyifli hal, öfke ve taşkınlık ile kendini gösteren bir yükselmiş, kabarmış duyguduruma manik atak denir. Mani nöbetinde depresyondaki belirtilerin hemen hemen karşıtlarını görürüz. Bipolar Duygudurum Bozukluğu tanısı denebilmesi için hastanın geçirdiği depresyon ataklarının dışında tek bir atak da olsa mani nöbeti geçirmesi gereklidir. Manik Atakta Ne Tür Belirtilerle Karşılaşırız? Birey her şeye kahkahalarla gülmeye, şarkılar söylemeye, içi içine sığmaz bir heyecan duymaya, neşesinden mutluluğundan söz etmeye başlar. Çabuk sinirlenme, uyarılmış hal, 69


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

aşırı bir taşkınlık, kızgınlık, öfke, saldırganlık görülebilir. Bir üstünlük duygusu ile diğer insanlara saygısızca davranma, eşyalara zarar verme, vurup kırmalar, küfürlü konuşma görülür. Bazı olgularda coşku, heyecan ile kısa süren üzüntülü hal ve ağlama arasında dalgalanan bir duygudurumu gösterir. Aşırı kendine güvenme ve büyük görme, çocuksu bir ‘omnipotens’ denen “her şeye gücü yeterlilik” hissetme ile kendini sergileyen davranışlar ortaya çıkar. Sosyal mesafeleri umursamayan bir rahatlık, girişkenlik içindedir. Sürekli heyecan içinde yeni projeler üreterek, durmadan konuşur. Yeni alanlara ilgi ve istek duymaya başlar. Metafizik ve Felsefe içeren konulara doğru kayabilir. Konuşma hızlanmış ve artmıştır. Yüksek sesle, karşısındakini dinlemeden ve söz hakkı vermeden, bu duruma hiç aldırış etmeden konuşur. Çağrışımları çok arttığı için konudan konuya, düşünceden düşünceye sıçrayarak gider. Ana konu kaybolur. Örneğin konuşmasında bir arabadan bahsedilirken, araba yarışlarından konuşmaya başlayarak, Formula 1’e oradan Schumacher’den bahsederken onun futbola düşkünlüğü, oradan Brezilya milli takımı, oradan Rio karnavalına geçebilir. Zihninin berraklığından ve tıkır tıkır işleyişinden sözeder. İnce ayrıntıları büyük bir dikkatle görür ve anlatır. Gece gündüz geç saatlere kadar çalışıp yazılar yazıp, projeler düzenleyip, çizimlerini duvarlara yapıştırabilir. Kişi o dönem için iyileştikten sonra “benim için imkânsız olan hiçbir şey yokmuş gibi hissediyordum. Aklıma herkesle paylaşmam gelen ilginç düşünce ve planlar geliyordu. Kendimi herkesten zeki ve üstün görüyordum. Ülkeyi başbakandan iyi yöneteceğimi düşünüyor, yönetimi bana verseler 1-2 ay gibi kısa zamanda düze çıkaracağıma hem inanıyordum hem de çevreme bunu söylüyordum.” … “Zihnimde milyonlarca düşünce uçuşuyor, o kadar hızlı konuşuyordum ki, insanların 70


SITKI KARACA

benim konuştuklarımı takibi imkânsız oluyordu.” … “Çok az uyusam bile kendimi dinç, enerjik hissediyordum” şeklinde konuşacaktır. Dikkat artmış, her şeye yönelmiş, bellek artmış ve güçlenmiştir. Bir konuya dikkatini yoğunlaştıramaz. Hareketleri hızlanmış, enerjisi yükselmiş ve hiç tükenmeyecek gibidir. Yerinde duramayıp, aşağı yukarı gezinerek dolaşır. Seyahatlere çıkabilir. Kendini hiç ilgilendirmeyen başka insanların işlerine karışır, kavgalar çıkarabilir. Uyku ihtiyacı azalmıştır ama uykusuzluktan yakınmaz. Cinsel isteği ve performansı artmıştır. Kendine özgüven aşırı derecede arttığı için riskli davranışlar ortaya çıkar. O an için zevk verici fakat sonuçları kötü olabilecek ilişkiler, parasını malını sağa sola saçıp, aşırı cömert davranışlar görülür. Alkol ve uyuşturucu kullanmaya başlayabilir. Kendinin ve diğer insanların yaşamını dikkate almaksızın hızlı araba kullanma, aşırı para harcama ve riskli yatırımlar yapma görülür. İlerleyen boyutta (Psikotik düzeyde) dünyayı kurtaracak kişi (Kurtarıcı peygamber, Atatürk, Başbakan v.s.) olmak gibi Megalomanyak sanrılar (hezeyan) ortaya çıkabilir. Veya paranoid (şüpheci) düşünceler; “Beni izliyorlar, dinleme aygıtları yerleştiriyorlar, düşmanlarım bana komplo kuruyor” düzeyinde olabilir. Benlik kabarması, üstünlük ve güçlülük duygusu ve coşku içinde olan hasta kendini çok iyi hisseder. Rahatsızlığı kabul etmez ve tedaviyi reddeder. “O dönemde yaptığım her şey normal geliyordu. İnsanların beni anlamadığını düşünüyor ve kızıyordum. Hayatımın en iyi dönemi diyebileceğim vakitlerdi.” Mani atağında hastanın arkadaşları, yakınları maddi sorunlar, toplumsal, ahlaki sorunlar yaşayabilir.

71


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Hipomanik Atak Nedir? En az 4 gün, gün boyu süren, sürekli kabarmış, taşkın ya da huzursuz, uyarılmış ayrı bir duygu durum döneminin olması (depresif olmayan duygu durumdan açıkça faklı) Siklotimik Bozukluk ise, hipomanik semptomlarla giden çok sayıdaki ve Major Depresif epizodun tanı ölçütlerini karşılamayan depresif belirtilerle giden birçok dönemin bulunması. Karışık (Mixed) Atak Nedir? Kişi depresif bir halden, coşkulu, neşeli, taşkın, abartılı manik davranışlara dalgalanıp geçiyorsa, Karışık (Mixed) Atak adı verilir. Mevsimsel özellikler taşır. Belirleyici anksiyete ve strese neden olacak bir durum olmadığı halde, sonbahar ve kışta depresif durum, ilkbaharda depresyonun kalkması görülmektedir. En az 1 haftalık bir dönem boyunca hemen her gün, hem bir manik epizod, hem de bir majör depresif epizod için tanı ölçütleri (süre dışında) karşılanmıştır. Hastalığın Nedeni Nelerdir? Psikodinamik kuramlar genelde depresyonu açıklarlar. Jung ekolü, maninin depresyona düşmemek için yükselme, sıçrama, uçuşma olduğunu, altta yatan depresyona karşı bir savunma şekli olduğunu söylemiştir. Melanie Klein ise çocuklukta birikmiş olan agresyon, öfke ve yıkıcılığını yadsıyan bireyin, kayıp sevgi nesnesini tamir etme amaçlı bir savunma biçimi gösterdiğini, “Başkalarını idealize etme de, savunma amaçlı kullanılmaktadır” demiştir. Hastalığın Tedavisi İçin Neler Yapılmalıdır? l Tedavi manik ataklarda ilaçla yapılmaktadır. Manik atak ortalama 4-6 hafta arasında sürer. l Hastanın çevresindeki kişiler hastayı coşturucu, öfkesini arttırıcı, kamçılayıcı söz ve tutumlardan sakınılmalıdır. Aşırı 72


SITKI KARACA

uyarıcı hareketli ve gürültülü ortamlardan uzak kalmasını sağlamaya çalışmak gerekir. l Hasta akut dönemde yatarak tedavi edilmelidir. Bipolar Duygudurum Bozukluğunda Biyolojik Tedaviler: l I. ANTİPSİKOTİK İLAÇLAR: l Tipikgeleneksel antipsikotikler l Atipik antipsikotikler l II. Lityum: Mani nöbetinde 5–12 günde tedavi etkisi başlar. Tedavi amacıyla kan düzeyini 0,8–1,4 mg/lt arasında tutmak gerekir. 300 mg cap. Koruyucu tedavi: idame tedavisi lityum kan düzeyi 0.60–0.90 mg/lt’de tutulur. %80 etkinlikte koruma sağlanabilmektedir. l III. Duygudurum stabilazatörleri (özellikle antiepileptikler): Son yıllarda etkinliğine dair çok yayın vardır. l IV. EKT (Elektro Konvülsif Terapi) ya da ŞOK Tedavisi: İntihar riski yüksek, yemeyen, içmeyen, sanrılı ve gerçeklik değerlendirmesi bozuk hastalarda EKT gerekli, hayati ve etkili bir yöntemdir. İlaç tedavisi bittikten sonra Destekleyici Psikoterapi ile tedaviye devam edilmelidir.

73


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

DEMANS/BUNAMA NEDİR? Kişide ilerleyen yaş ile beyindeki bir takım değişmeler sonrası oluşan bellekte bozulma (yakın döneme ait hafızada güçlükler) yanı sıra, konuşma, söylenen şeyleri ya da daha önce bilinen şeyleri yapamama, çevresindeki eşya ve varlıkları tanıyamama; hesaplama, plan yapma, yürütme, sorunları çözme, davranışları yeri geldiğinde sonlandırabilme, uygun yargıda bulunma gibi daha çok beynin ön bölgesine ait becerilerde kayıplar ile kendini gösteren ilerleyici bir rahatsızlıktır. Hastalık Toplumda Ne Kadar Görülmekte ve Nedeni Nedir? l Demans 65 yaş üzerindeki kişilerin %24’ünde, 85 yaş üzerinde ise %20 oranında görülmektedir. Bu hastalık yaklaşık olarak %40-60 kadarı Alzheimer dediğimiz rahatsızlıktan dolayı, %15-20’si beyin damar hastalıkları ve tıkanmaları, tekrarlayan felçlerden ötürü (multiinfarkt bunama), %20’si ise alkol, travma, ilaç zehirlenmeleri, kafa içindeki tümörler, abse ve diğer vücut hastalıkları (bazı vitamin eksiklikleri, tiroid, paratiroid, böbrek üstü bezleri, karaciğer, böbrek, hipofiz hastalıkları gibi) sonrası oluşmaktadır. l İlerleyen yaş (özellikle 75 yaş üzeri), Alzheimer tipinde yakın akrabalarda risk artmaktadır. Damarsal tipte ise yüksek tansiyon, kalp-kapak hastalıkları, beslenme yetersizlikleri riski yükseltmektedir. 74


SITKI KARACA

l Beyinde bulunan sinir hücrelerinin kaybı, bunların yerini iş görmeye uygun olmayan maddelerin alması ve sinir hücreleri arasındaki ilişkiyi sağlayan maddelerin üretiminde azalma olması ön planda düşünülmektedir. Bulaşıcı değildir. Çok yavaş, sinsi bir seyir izlemektedir. l Demansın Belirtileri Nelerdir? l Demansın ilk belirtileri unutkanlık, kendine bakımda ve sosyal işlevlerdeki gerilemelerdir. Organik nedenli unutkanlıklarda önce çok yakın ve yakın bellek bozulur. Kişi az önce sorduğu soruyu ve koyduğu eşyanın yerini unutur. Bir kaç saat önce ne yediği, oraya neden ve nasıl ve hangi araçla geldiğini hatırlamada güçlük çekmeye başlamış. Yakın zamana ait bellek zayıflaması organik beyin bozukluğu için tipiktir. Hasta bazen ilgisiz, mutsuz bir görünüm ve duygulanım içindedir. Hasta apatik olup yüzünde olaylara ilgisizlik ve kayıtsızlık ifadesi vardır. Zamanla kişilikte değişmeler görülür. Sakin biri olmasına rağmen çabuk öfkelenme ve taşkınlık nöbetleri, bazen paranoid haller (gereksiz kuşkuların, kıskançlıkların veya kötülük göreceği endişelerinin çıkması, aşırı güvensizlik, cimrilik) bazen de değişik türde ve kolay geçmeyen başka somatize belirtileri görülür. Şüphecilik bazen o derece olur ki, kişi eşinin oğlu/kızı-damadı/gelini ile ilişki kurduğunu iddia edebilir. Komşusunun evlerine geldiğini eşi ile kendisini aldattığını gördüğünü söyleyebilir. Konuşmada kesiklik, tekrarlar artmaya, mantık bozukluğu ortaya çıkmaya başlar. Belirtiler git giderek artar. İlk zamanlar hafif parçalı bulutlu hava gibi belirtiler ara ara görülür. Zamanla kapalı hava görünümünde olur. Artık bilinç ve bilişsel değerlendirmeler tamamen bozulur. Demans Tedavisi Nasıl Yapılır? l Alzheimer hastalığında kolinerjik defekt bulunduğu görüşüne dayanılarak kolin, lesitin, fizostigmin veya özellikle son yıllarda asetilkolinesteraz inhibitörleri kullanılmaktadır. 75


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Hasta Yakınları Nasıl Davranmalıdır? ler:

Demanslı bir hasta yakınının dikkat etmesi gereken şey-

l İlk olarak hasta tek başına yaşamaması gerekmektedir. Yanında yakınları kalmıyorsa, hiç değilse bir bakıcı bulunmalıdır. Bu kişi de hastalık konusunda bilgilendirilmeli ve karşılaşılabilecek tehlikeler konusunda uyarılmalıdır. l Kişinin üzerinde kaybolduğu takdirde yardımı olabilecek kişinin telefon numarasının ve isminin bulunduğu bir kimlik taşıması sağlanmalıdır. l Hasta ile iletişim en üst düzeyde sağlanmalıdır. Olabildiğince konuşmasına, kendi düşünce ve hislerini anlatmasına izin verilmelidir. Hasta yapamadıkları ya da farklılıkları nedeniyle yargılanmamalıdır. Kendisinin yapabilecekleri işleri yapmaları yönünde desteklenmelidir. Onun her işini sizin yapmanız uygun bir davranış değildir.

l Yemesi, içmesi, uyuması, tuvalet alışkanlıkları, ilaçlarının alımı belirli bir düzen içinde olmalıdır. Olabilecek değişikliklerde erken müdahale etmek gerekmektedir. Hastanın bulunduğu mekan, odası, eşyaları, giysilerinde değişiklikler yapılmamalı, hasta alışık olduğu düzen içinde yaşamalıdır. l Kişi yakın zamanda yeni bir eve taşındı ya da yeni bir gündüz bakımevi programına katıldıysa, bu yeni çevre içinde güvensizlik ya da kaybolmuş hissi nedeniyle amaçsızca dolaşabilir. Bundan dolayı bulundukları çevrelerini öğrenmek için fazladan yardıma ihtiyaçları olabilir. Amaçsız dolaşmalar hastalar etrafına alışır alışmaz sona erebilir. Bunun yanında demans ilerlediği için, kişi bildiği bir çevreyi tanımlama yeteneğini de kaybedebilir. Eğer kaybolma hissi varsa nerede olduğunu daha fazla hatırlatacak şeylere ihtiyaç duyabilirler. 76


SITKI KARACA

l Amaçsız dolaşma, kısa dönemli hafızada yaşanan kayıplardan kaynaklanabilir. Kişi bazen alışveriş ya da bir arkadaşını ziyaret etmek için yola çıkabilir ve sonra nereye gideceğini unutabilir. Kaybolabilir ve endişelenmiş olabilir ve sizin güven vermenize ihtiyaç duyabilirler. Daha erken evrelerde hastaların nereye gideceklerine ya da sizin nerede olduğunuza dair bir açıklama notu yardımcı olabilir. Eğer onların yalnız başına sokağa çıkmalarını istemiyorsanız ve onlara eşlik edemiyorsanız, bir yakınınızdan bunu rica edebilirsiniz. l Hastanın amaçsız dolaşması bazı rahatsızlık ya da ağrılarından kaynaklanabilir. Bazen bir ilacın yan etkisinden de kaynaklanabilir. Eğer böyle bir problemden şüpheleniyorsanız doktoruna danışmalısınız. l Kişi yaşadığı işitme ve/veya görme varsanısı nedeniyle korku, endişe veya telaş hissettiğinde amaçsız dolaşabilir. Hastayı duygularını anlatmak için cesaretlendirmeyi ve onlara güven telkin etmeyi deneyin. l Akşamları idrar kaçırmayı önlemek için ilaç kullanımı öncesinde, tuvalete daha çok gitmeyi sağlama, akşam idrarını çoğaltacak bazı maddelerden (çay, meşrubat, idrar söktürücü gibi) kaçınılmalıdır. l Alkol, kahve sinirliliği arttırıp, münakaşalara yol açabileceğinden, alımları engellenmelidir. l Kendisi ile tartışılmamalı, azarlanmamalı, yapamayacağı şeyler istenmemelidir. l Yürümesini kolaylaştıracak yürüteçlerin kullanımı teşvik edilmeli, hızlı yürüme yerine sakin, önüne bakar şekilde dikkatli yürümesi sağlanmalıdır. l Demanslı kişiler erken saatlerde uyanabilir ve gündüz olduğunu düşünebilirler. İlaçtan önce gündüz uykusunun önlenmesi, yatağını sadece gece kullanması, aynı saatte yatağa 77


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

girme ve gündüz hareket miktarını arttırma, gece sıvı alımının azaltılması uygundur. Eğer kişi gece çıkıp dolaşıyorsa hele de hâlâ üstlerinde yatak kıyafetleri varsa bu çok daha tehlikeli olduğu için profesyonel bir yardıma ihtiyaç duyabilirsiniz. l Varsanı ve sanrıları oluyorsa, zıtlaşmayın, onunla konuşacak başka şeyler bulun. Alınmayın, kızmayın, onun gönlünü almaya çalışın. l Yanıcı, keskin parçaları olan ev-mutfak gereçlerini evden uzaklaştırın. l Sıcak-soğuk hissi yaşla birlikte kaybolduğu için banyosunun suyunu siz ayarlayın. l Pencereler, balkon ve merdivenler yanına, düşmeye engel olacak tırabzanlar yerleştirebilirsiniz.

l Eve giren çıkan kişilerin çok sayıda olması hasta için zararlıdır.

l Kişi aşırı gürültü, çok parlak renkli ışıklardan korunmalıdır. Her şey hastayı dinlendirecek ve hoş bir şekilde dikkatini çekecek özellikte olmalıdır. l Ev eşyaları düşmeyi, kazaları ve yaralanmayı önleyecek özelliklerde olmalı, keskin şeylere dikkat edilmeli, yere sağlam oturan özelliklerde olmalı, zemini kayganlaştırıp, düşmelere yol açabilecek malzemelerden kaçınılmalı, eşyalar rahat hareket edecek, dolaşmaya engel olmayacak şekilde düzenlenmelidir. l Evden tek başına dışarıya gitmeler, kaza ve kaybolmalara yol açabileceğinden bakım verenlerin dikkat etmesi sağlanmalıdır.

l Görme keskinliği azaldığı için kazaları ya da eşya ve gölgeleri yanlış değerlendirmeyi (illüzyon) önlemek amacı ile oda iyi aydınlatılmalıdır. 78


SITKI KARACA

l Kişinin daha önce severek kullandığı bir takım ufak eşyaları (saat, kalem, tespih, ruj, parfüm, çanta gibi) yanında olmalı, sevdiği ve anılarını tazeleyebileceği, konuşma olanağı yaratabilecek albümler göz önünde bulunmalıdır. Geçmişte yapıp zevk aldığı hobi ve alışkanlıklarını (bahçe ile uğraşma, çok yormayan sporlar, resim, elişi, koleksiyonculuk, ufak tefek tamiratlar, şarkı söyleme, film seyretme gibi) sürdürmeye özendirilmelidir. l Tüm bunları sağlama imkanına sahip değilseniz, bir bakımevine başvurmak idealdir. Bulunacağı ortamdaki benzer özellikteki yaşıtları ile daha hoşça vakit de geçirebilir. Bu durum utanılacak bir şey değil, bilakis kişinin daha sosyal bir yaşantı sürmesine olanak sağlayabilmektedir.

79


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

80


SITKI KARACA

“İnsanların kişiliklerini değil, davranışlarını eleştirin.”

81


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

KİŞİLİK SORUNLARI VE KİŞİLİK BOZUKLUKLARI Kişilik, felsefe, sosyoloji ve psikoloji açısından farklı yönlerden ele alınan ve çok tartışmalı olan bir kavramdır. Kişilik, insanları birbirlerinden farklı kılan, kendisi ve çevresindekilere bakış açıları, onlarla kurabildiği ilişki düzeyleri ve tepkilerini kapsayan çeşitli ortamlarda kendini gösteren bedensel, düşünsel ve ruhsal özelliklerdir. Kısaca kişinin kendine özgü özelliklerinin bütünlüğüne onun kişiliği diyebiliriz. Günlük yaşamda özgül tutum ve davranışların oluşturduğu örüntüdür. Bu tutum ve davranış örüntülerinin kendi içinde tutarlılığı ve öngörülebilir bir tarafı vardır. Kişiliğin bu özellikleri kişinin kendisini korumaya dönük niteliktedir. Bu özelliklerin kişinin çevreye uyumunu bozup, günlük işlevselliğini bozması, kendinde gerilim-kaygı hali oluşturup, içinde yaşanılan kültürün beklentilerinden sapma gösteren, süreklilik taşıyan bir hal alması durumunda kişilik sorunundan ya da bozukluğundan bahsedilir. Kişilik sorunu bir bakıma kişilik bozukluğu denilen şeyin daha hafif biçimidir. Kişilik bozukluğu olan kişilerde davranış ve tutumların benliğe yerleşmiş, benlik tarafından benimsenmiş olması ve değiştirilmek istenmemesi gözlenir. Bu kişiler çevresiyle uyum sağlamak için esneklik göstermez, yaşadığı toplumda uyumlu sayılabilmesi için geçerli olan kuralları önemsemez. Bu belirtiler çocuklukta başlamıştır. Bu tutum ve davranışlarıyla toplum 82


SITKI KARACA

içinde ve iş yaşamında belirgin uyumsuzluk yaşar. Tutumları nedeniyle çevresi ile sürekli çatışma ve sürtüşme ortaya çıkar. Her davranış ve tutumunda yanlış olanlar çevresindeki kişilerdir ve çevresindekilerin kendisine uyması gerektiğini düşünürler. İş yaşamlarında ve özel ilişkilerinde yaşadıkları zorlukları, tutum ve davranışlarının başkalarını nasıl etkilediğini göz önünde bulundurmazlar. Kişilik sorunları nedeniyle olumsuz yaşam olayları ve ruhsal örselenmeler ortaya çıkabilmekte ya da ortaya çıkan ruhsal bir sıkıntı ağırlaşmaktadır. Kişilik bozukluğu kendisini, başkalarını ve olayları algılama; verdiği duygusal tepkilerin uygunluk, değişkenlik ve yoğunluğu; kişiler arası işlevsellik; öfke, heyecan, aşırı isteklerin, dürtülerin kontrolü olarak sınıflayabileceğimiz dört alanın en az ikisinde kendini gösterir. Kişilik bozukluğunun yaygınlık oranı % 10–20 arasında değişmektedir. Erkeklerde kadınlara oranla 4–5 kat daha fazla görülmektedir. Kişilikten kaynaklanan sorunlarda ilaç tedavisi uygulanabilirse de sınırlı ölçüde olumlu cevap alınmaktadır. Bu olgulara ruhsal tedavi yaklaşımı bazen sonuçsuz kalmakta, bazen de kısmi yarar elde edilmektedir. Kişi­lik sorunlarıyla mücadele ancak tüm yaşama yayılmış uzun so­luklu bir eğitim ve iyileştirme programı olarak planlanırsa istenen yanıt alınabilir. Kişilik bozuklukları üç kümeye ayrılmaktadır. Bunlar: Küme A kişilik bozuklukları; Paranoid kişilik bozukluğu, şizoid kişilik bozukluğu, şizotipal kişilik bozukluğu. Küme B kişilik bozuklukları; Sınırda (borderline) kişilik bozukluğu, antisosyal kişilik bozukluğu, histrionik kişilik bozukluğu, narsisistik kişilik bozukluğu. Küme C kişilik bozuklukları; Çekingen kişilik bozukluğu, bağımlı kişilik bozukluğu, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu, pasif-agresif kişilik bozukluğu.

83


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

PARANOİD KİŞİLİK Paranoid kişilik bozukluğunun temel özelliği başkalarının davranışlarını kötü niyetli olarak yorumlayıp, sürekli bir kuşkuculuk ve güvensizlik göstermedir. Bu tür insanlar hislerinin sorumluluğunu almaktan kaçınır ve bunları başkalarının üstüne atma eğilimi taşırlar. Başlıca özellikleri güvensizlik; çevresindeki bazı kişilerden kendisi hakkında­ kötü niyetleri olduğundan kuşkulanır, çevresinde dönen olaylara karşı çok dikkatlidir ve hep tetiktedir. Kimseye içini dökmez, kuşkucudur. Başkalarının, hattâ kendi yakınlarının dürüstlüğünden bile kuşku duyar, genellikle kıskançtır. Kendilerine karşı söylenen söz ve yapılan davranışların “gizli anlam”ları olduğunu düşünürler. Sıradan söz veya olaylardan aşağılandığı ya da kendisine gözdağı verildiği şeklinde anlamlar çıkarırlar. Olayın bütününü göz önünde bulundurmadan kuşkularının kanıtlarını canla başla ayrıntılarda arar. Hakarete uğradığını hissederse kat kat fazlasıyla misillemede bulunur. Hep kendi önceliğiyle ve hak­larıyla uğraştığından kolaylıkla hakarete veya haksızlığa uğradığı­nı sanır. Katılık; akılcı, soğuk, mantıklı görünür, fakat başka­larının gösterdiği kanıtlara direnir. Sevgi ya da olumlu duygular göstermede zorlanır, mizah yönü gelişmemiştir. Ağır durumunda paranoid (kuşkucu) kişilik bozukluğu söz konusudur. Paranoid Kişilik Bozukluğu olan kişiler yeterli bir temele dayanmaksızın başkalarının kendisini sömürdüğünden kendilerini aldattığından ya da kendisine zarar verdiğinden kuşkulanırlar. Dostlarının ya da iş arkadaşlarının kendisine olan bağlılığı ya da güvenilirliği üzerine yersiz kuşkulara kapılır. Yersiz yere söylediklerinin kendisine karşı kötü ni84


SITKI KARACA

yetle kullanılacağından korktuğundan başkalarına sır vermek istemez. Sıradan söz, jest ve mimiklerden ya da olaylardan, aşağılandığı ya da kendisine gözdağı verildiği biçiminde anlamlar çıkarır. Çevresindeki ve dünyadaki olayları gerçekdışı komplolarla açıklamaya aşırı eğilim gösterir. Kişisel hak­lar konusunda gerçek koşullara uymayan kavgacı ve inatçı tu­tum vardır. Sürekli kin besler, onur kırıcı davranışları, haksızlıkları ve kendisinin görmezden gelinmesini affetmez. Başkalarınca anlaşılabilir olmayan biçimde, karakterine ya da itibarına saldırıldığı yargısına varır ve öfkeyle ya da karşı saldırı ile birden tepki gösterir. Sık sık haksız yere karısının/ kocasının ya da cinsel eşinin sadakatsizliğiyle ilgili kuşkulara kapılır. Paranoid kişilikteki bireylere nasıl yaklaşılmalı? Öncelikle karşımızda paranoid kişilik varsa, onun kişiliği­ni, onun benliğini hedef almaktan kaçınmalı, eleştirilerimizi davranışlarındaki ve düşüncesindeki yanlışlıklara yö­neltmeliyiz. Davranışlarını değil kişiliğini karşımıza alırsak kuşkulanmasını doğrulamış duruma düşeriz. Bu kişilere karşı nedenlerimizi ve niyetlerimizi açıkça belirtmeli, kuşku duyacağı açık kapılar bırakmamaya gayret etmeliyiz. Yanlış yorumlayabileceği olay­lar, konuşmalar sırasında kendimizi sağlama almak için başkalarının yanımızda olmasına dikkat etmeliyiz. Bi­çimsel kurallara büyük titizlikle uymalı, açık vermemeliyiz. Uymadığımız kuralları bize karşı rahatlıkla kullanabilir ya da bundan ötürü kuşkulara kapılabilir. Dini ve politik tartışmalardan kaçınmalıyız, bu konulardaki anlaşmazlığı nedeniyle bize karşı kolaylıkla düşmanlık geliştirebilir veya kuşkularını bu ayrılığa bağlayabilir.

85


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

ŞİZOİD (İÇEKAPANIK) KİŞİLİKLER Çoğunlukla anlaşılması güç, ilgisiz ve kendi kendisiyle yaşayan bir görüntü çi­zerler. Başkalarıyla ilişkilerinde resmiyet, duygusal soğukluk ve uzaklık gözlenir. Başkalarının eleştiri ya da övmelerine karşı tepkisizdirler. Özellikle hayal kurma ve içgözlemle aşırı uğraşma gözlenir. Tek başına gerçekleştirilebilen ve yalnızca bir tip etkinlikleri se­çerler. Hallerinden memnundur ve yaşam tarzlarını yeterli bulurlar. Aile çevresi dışında samimi arkadaşları, dostları yoktur. Birine kolay bağlanamazlar. Başka­larıyla olduklarında kendilerini rahat hissetmez ve göz temasından kaçınırlar. Duygusal iniş çıkış göstermezler. Acayip davranış ve ilgili alanları olabilir. Böyle bireylere nasıl davranmak gerekir? Şizoid kişilik ilaçlı ilaçsız düzeltme yaklaşımlarına en çok di­renen kişilik yapılarından biridir. İlgi duyacağı etkinliklere yö­neltildiklerinde zamanla biraz açılırlar. Bazen basit tipte şizofrenilerle karıştırılabilirler. Yalnız kalma istek­lerine saygı gösterin. Özelliklerine uygun işler önerin. İç dünya­sıyla ilgilenin. Sessiz niteliklerinden dolayı onları takdir edin. Yoğun heyecanlarını dışa vurmasını istemeyin. Aşırı konuşarak onu bunaltmayın. Ama yalnızlığa gömülmesine de izin verme­yin. Onlardan sosyal beklentiler içine girmeyin, girgin, dışa açık davranmasını istemeyin, başka kişilik bozukluklarında olduğu gibi bugünden yarına değişme beklentisine girmeyin.

86


SITKI KARACA

ŞİZOTİPAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU Bu kişiler davranış, düşünce, duygulanım, konuşma ve görünümlerinde birçok acayiplik ve sıradışılıklar gösterirler. Referans fikirleri (başkalarının kendisi hakkında konuştukları, güldükleri); davranışları etkileyen ve kültürel değerlerle uyumlu olmayan acayip inanışlar ya da büyüsel düşünce (örne­ ğin batıl inanç, gaipten haber vermeye inanma, telepati ya da al­tıncı his); olağandışı algısal yaşantılar, bunlar arasın­da kendi bedenini, yüzünü, kolunu, ayağını değişik görme, ga­rip şekillerde görme illüzyonları olabilir; acayip düşünüş biçi­mi ve konuşma (örneğin belirsiz, çevresel, mecazi ya da aşırı ayrıntılı); kuşkuculuk ya da paranoid düşünce; uygun­suz ya da kısıtlı duygulanım; acayip alışılagelmişin dışında ya da çok kendine özel davranış ya da görünüm; birinci derecede ak­rabalar dışında yakın arkadaş ya da sırdaşının olmaması. Evlenirlerse, ilişkilerinde yüzeysel ve kenarda kaldıkları için oldukça kısa bir süre içinde boşanırlar. Toplumda kendi sosyokültürel düzeyine uygun bir gruba girmez ya da bu grubun en ucunda yer alan, aykırı kişilerdir. Bu bozukluğu gösteren bireyler tuhaf tavırlarıyla hemen dik­kat çekerler. Bu tür kişiler zaman zaman psikotik ataklar da geliştirebilir­ler (akıl hastalığı nöbetleri). O zaman akıl hastalığına nasıl yaklaşılıyorsa bu duruma da öyle yaklaşılır. Şizotipal kişilik bozuk­luğu içinde olup işinde gücünde devam eden, hattâ başarılı olan bireyler de bulunur. Hiç psikiyatriste gitmeden bir ömür geçi­renler de vardır. Ancak, şizotipal kişilerin zaman zaman bir uz­mana görünmeleri uyumlarını arttırır. 87


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU Bu kişilik bozukluğunda, bireyin kimlik duygusunda, ilişkilerinde ve duygulanımında yaygın ve süreğen dengesizlik belirgindir. Bu kişiler cinsel, mesleksel ve toplumsal kimliklerinde derin güvensizlik ve dengesizlik gösterirler. Sağlam bir kimlik duygusu gelişmemiştir. Kişi­nin kendilik imgesi, amaçları ve seçimleri belirsizdir ya da bozulmuş­tur. Sürekli boşluk duyguları hissederler. Yalnız kalmamak için yoğun ve denge­siz ilişkilere girme eğilimi kişide yineleyen duygusal krizlere neden olabilir. Bu eğilimi kişinin terk edilmeyi önlemek için aşırı çaba harcamasına ve tekrarlayan intihar tehdidi ya da kendine zarar verici davranışlara yol açabilir. Nesne ilişkilerinde hem yüceltme, hem de değersizleştirme eğilimi şeklinde dengesiz ve tutarsızdırlar. İnsanları gözünde aşırı büyütme, göklere çıkarma ve yerin dibine geçirme uçları arasında gidip gelen gergin ve tutar­sız kişilerarası ilişkiler söz konusudur. Ayrıca, sıklıkla kendine zarar verici davranışlar (hızlı otomobil kullanma, aşırı para har­cama, denetimsiz cinsellik, madde kötüye kullanımı, kendini kesme, aşırı sigara içme, tıkınırcasına yemek yeme). Stresli dönemlerde gelip geçici ağır kişilik dağılması veya çevresindeki her şeyden şüphe etme görülebilir. Yönetilme ve yönlendirilmesi en zor kişilik bozukluklarından biridir. Saldırganlık daha çok, kişinin kendisine yöneliktir. 88


SITKI KARACA

Sal­dırganlık durumlarında kız ya da erkek olması fark etmeksizin koluna, göğsüne falçata-jilet atma vardır. Burada amaç acıdan bir tür doyum almadır. Bu tür kişilerle ilişkiyi sürdürebilmek önemlidir. Onlarla iletişim kurarken istekleri göz önünde tutulmalıdır. Güvenlerini kazanmaya gayret edilmeli ancak bu her isteklerine taviz verilerek yapılmamalıdır. Kişiliğine ve değerlerine uygun etkinlikle­re, beceri kazandırmaya yönelik faaliyetlere teşvik etmeli, bir şekilde yaşamla bağlarını kuvvetlendirici, yaşamlarına bir an­lam katacak yönelimler bulmasına yardımcı olunmalıdır. Bu tür bireyleri olan aileler öncelikle yaşamı hiç değilse aile içinde renksiz ve sıkıcı halden çıkarmaya, kişilik bozukluğu gösteren bireyin olumlu yöndeki çabalarını desteklemeye çalışmalıdır. Bu tür kişiliklerin erken çocukluk örse­lenmeleri bilinirse aile bunu hekimiyle paylaşarak bu konuda desteğin sağlanmasına katkıda bulunabilir. Duygusal patlamaların, krizlerin ve bu sırada oluşan kendine zarar verici davranışların altında yatan duygusal düzenekler onlarla konuşulmalı, duygularını denetim altında tutması için destek verilmelidir. Sorunları konuşulurken hem her hareketinin eleştirilmesinden hem de aşırı suçlamalardan kaçınılmalıdır. Kendine zarar verici dürtüler ortaya çıktığında bunun soğuk duş yapmak, spor yapmak, kum torbası yumruklamak veya dans etmek gibi zarar vermeyen etkinliklerle başaçıkma becerisi edinilmesi sağ­lanmalıdır. Düşünce temelinde, eğilimli oldukları herhangi bir şeyi ya tümüyle ak ya da tümüyle kara görme alışkanlıkları pek çok örnek üzerinden tartışarak değiştirilmeye çalışılmalıdır. Bu kalıpları, yanlış koşullanmaları değiştirmek uzun dönemli çaba gerektirmektedir. Sorun belirli bir yaşa gelinceye dek kazasız atlatılmışsa (ya da ufak tefek kazalarla), kişi hayata tutunmaya ve ona alışmaya başlayabilir, durum görece yatışır. 89


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU (Sosyopati-Psikopati) Bu kişilik bozukluğu, çocuklukta ya da ergenlik döneminin ilk yıllarında başlayan ve erişkinlikte devam eden, başkalarının haklarını saymama ve başkalarının haklarına saldırma ile giden yaygın bir örüntü şeklinde görülür. Ağır psikopatik kişilikler bulundukları toplum için ciddi tehlike oluşturdukları gibi yakın çevreleri için de tam bir baş belasıdırlar. Bu bozukluk temelde başkalarının haklarına, hissettiklerine karşı katı bir aldırmazlık şeklinde belirti kümesi ile karşımıza çıkar. Başkalarını aldatma ve sorumsuz davranma yaşam biçimleridir. Bu kişilerde toplumsal değerler, kurallar ve zorunluluklara kar­şı inatçı bir karşıt tavır ve sorumsuzluk gözlenir. Engellenme eşiğinin düşük olması nedeniyle sözlü ya da fiziksel şiddeti içeren saldırganlık eğilimi artmıştır. Çocukluk döneminde arkadaşlarına, hayvanlara karşı sözlü/fiili şiddet davranışı göstermişlerdir. Suçluluk duymama/duyamama ve olumsuz dene­yimlerden, özellikle cezadan yararlı ders almama/alamama vardır. Bu kişiler ‘vicdansız’ denilecek kadar yaptığı yanlış davranışlardan zarar gören kişilerin çektikleri acılara karşı hissizdirler. Hataları için başkalarını suçlama ve toplumda sorun oluşturan davranışları için bahaneler üretme belirgindir. Sürekli olarak başını belaya sokacak ve tutuklanmasına hatta ceza almasına yol açacak tutum ve davranışlar sergiler. Bulunduğu toplumun ahlak ve görgü kurallarına ayak 90


SITKI KARACA

uy­duramama gözlenir. Sürekli yalan söyler, dü­rüst olmayan tutum, başkalarını atlatma, aldatma davranışlarında bulunur. İstediği şey ne olursa olsun ‘o şeyi’ almaya hakları olduğunu düşünürler. Onun istekleri önceliklidir. Kendi öncelikleri, çıkarları ve zevkleri için başkalarını aldatır ya da kandırır. Onun gözünde başka insanlar ‘salak’tır ve kandırılmayı hak etmektedirler. Dürtüsellik temel davranış biçimi halini alır; Kendisine ve çevresine yapabileceği zararı düşünmeden her an aklına estiği gibi davranır. Başladığı bir işi sürdürememe ya da (kira, vergi, sigorta primi, maaş vb.) yerine getirmesi gereken mali yükümlülüklerini yerine getirememe, ev halkı için harcaması gereken parayı lüzumsuz yerlerde kullanma ile kendini gösteren sü­rekli bir sorumsuzluk gözlenir. Vicdansız denilebilecek kadar duygusuzluk vardır. Çevresindeki kişilere verdiği zarar nedeniyle vicdan azabı yaşamazlar. Pişmanlıkları olsa bile yüzeysel ve geçicidir. Davranım bozukluğu dört kategoride değerlendirilir: İnsanlara ya da hayvanlara karşı saldırganlık, mala zarar verme, sahtekârlık ya da hırsızlık ya da kuralları ciddi bozma. Bu rahatsızlığın belirtileri genellikle kü­çük yaşlarda başlar. Evden kaçma, geceyi dışarıda geçirme, kendisi gibi olan sorumsuzserseri arkadaşlar edinme, yalan söy­leme, evden para çalma, erken sigaraya başlama ve ardından gelen uyuşturucu maddeler kullanımı, dışarıda yapılan hırsızlıkla­ra ve başka küçük suçlara yönelme, sadistik eğilimler, gücü yet­tiğini dövme, eziyet etme, hayvanlara işkence etme, öldürme gi­bi ağır davranış bozuklukları ile ortaya çıkar. Psikopatik işaretler gösteren çocuk veya gençlerin anne baba­ları veya yakınları her koşulda onlarla diyalogunu sürdürmelidir. Onlarla iletişimi kesmek, evi erken dönemde terk etmesine göz yummak, olum­suz gelişmeleri hızlandırır. Onu anlamaya çalışarak, uzun vaazlar vermekten kaçınarak olumlu 91


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

tavsiyelerde bulunulmalıdır. Onunla arkadaş olmaya ça­lışın. Bu, çoğu kez zor veya olanaksızdır, ama deneyin, içinde olumlu yönde bazı potansiyeller varsa bir şekilde cevap verecek­tir. Sözlü ve fiili şiddetten kaçının. Yaşına uygun olmayan şiddetli cezalar vermeyin, bu size olan öfke duygusunu artıracaktır. Kinci olduğunu ve öç alma duygusunun fazlasıyla bulunduğunu unutmayın. Nasıl davranmanız gerektiğine ilişkin daha zor ve ayrıntılı durumlarda uzmanlara başvurmalısınız. Ondan korktuğunuzu belli etmeyin, bu tür kişiler korkanların üstüne giderler. Taviz vermeyin, onun esiri olmayın, malvarlığınızı çarçur etmesine izin vermeyin. Bu konularda aileden ve çevrenizden etkilendiği ve çekindiği kişilerin yardımını isteyin. En son çare olarak hukuksal yollarla kendinizi koruyun. Sorumluluk duygusunu öğretmek için çocukluğundan itibaren yaptığı yanlış davranışın bedelini ödemesine fırsat verin. Hemen suçunu örtbas etmeyiniz. Hukuksal sorunlar yaşadığında yanında olsanız da yaptığı zararı her seferinde tazmin ederek onun bir sonraki suça yönelmesine zemin hazırlamış olursunuz. (Bu konuda daha önce yayınlanmış olan ve sorunlu çocuk örneklemi olarak DEHB’lu çocukları konu edinen ‘Dikkati Dağınık Haşarı Çocuklar’ isimli kitabımdan yararlanabilirsiniz.) Onları enerjilerini yönelteceği spor, hobi uğraşları, resim, müzik gibi rahatlatıcı etkinliklere yönlendirmek bazen faydalı olabilir. Bu bozukluk birçok olguda yaş ilerledikçe bir oranda yatışabilir.

92


SITKI KARACA

HİSTRİONİK (OYUNCU) KİŞİLİK Histrionik kişilik bozukluğu dikkati üzerine çekme isteği ve çabaları, olayları büyütmeye, dramatize etmeye, hatta yalan öyküler anlatmaya eğilim; abartılmış duygusal tepkiler ve beden, yüz hareketleri; çabuk etkilenme gibi özellikler bulunur. Gösterişli, çekici olmaya çalışırlar, Benmerkezcilik ve özsevicilik eğilimleri fazladır. Çabuk arkadaş olur, fakat çabuk reddedilmiş hissederler. Genel olarak yapaylık, oyunculuk, yüzeyellik ilişkilere egemendir. Çoğunda, temelde derin cinsel korkular ve kısıtlanışlar varsa da dış görünümleri ile bunun tersi gibidirler. Bazıları baştan çıkarıcı davranış sergileyebilir. Kişilerarası ilişkilerde saf, telkine yatkın ve bağımlıdırlar. Şefkat ve sevgi açlığı gösterirler; fakat olgun, dengeli ilişkiler kuramazlar. Geçmişte bu tür kişilere histerik kişilik denilirdi. Hippokrat’tan beri tıpta ve psikiyat­ride duygusallığı ön planda kişilere veya tavırlara ‘histerik’ de­me alışkanlığı yerleşmiştir. Bu tür özellikler o devirde büyük ço­ğunlukla kadınlarda görüldüğü için Hippokrat bunun rahimden kaynaklandığını düşünmüş ve rahim anlamına gelen ‘histeri’ kelimesini kullanmıştır. Oysaki rahimle bu kişiliğin hiçbir ilgisi yoktur. Dolayısıyla, son yıllarda histerik kavramı yerine histrionik kavramı konulmuştur. Histrio, Yunanca’da oyuncu demektir. Onlara her “normal” davranışında ilgi göstermek, davranışlarını düzeltme konusunda yardımcı olabilir. Onlarla bir aradayken kahramanlık mertebesinden zavallılık düzeyine indirilmeye ya da tam tersine hazırlıklı olmak lazımdır. İletişim kurduğunuzda mesafeli durmalı ve söylemek istediklerinizi net ifade etmelisiniz. 93


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU Bu kişilik özellikleri çoğunlukla Sınır (Borderline) Kişilik özellikleri ile birlikte bulunur. Bu kişiler başarılarını ve yeteneklerini abartırlar ve kendilerini fiziksel ve ruhsal yönden aşırı beğenir ve üstün görürler. Bunlar çevresinden sürekli beğeni, ilgi ve onay bekler ve gittikleri her yerde özel bir yeri hakettiğine inanırlar. Bu yoğun narsisistik beklentileri ise sık hayal kırıklıklarına ve incinmelere yol açabilir. Özsaygılarını ancak dışardan gelecek ilgi, beğeni ve onaylarla sürdürebilmektedirler. Sürekli övgü beklerler. Bu nedenle görünüş ve davranışları hep bunları elde etmeye yöneliktir. Beklentileri karşılanmayınca öz­saygı çabuk düşer. Kırgınlıklar, bunaltı ve çökkünlük olabilir. Kendisini yüceltmek, daha üstün görmek ve göstermek için başkalarını kul­lanır, hatta sömürürler. Arkadaşlıklarını yalnız kendisini yüceltme yönünde çıkar sağlamak için kullanır. Başka­larının duygularından fazla etkilenmez. Başkalarının duygu ve düşüncelerine, gereksinmelerine empati duyamazlar.

94


SITKI KARACA

Böyle kişilere nasıl davranmak gerekir? İçten davrandığı, iç­ten konuştuğu her durumda onu takdir ettiğinizi gösterin. Baş­kalarının tepkilerini ona açıklayın. Ona karşı ve birlikteyken başkalarına karşı görgü kurallarına ve nazik davranış kalıplarına titizlikle uyun. Yalnızca zorunlu eleştirileri yapın ve çok açık olun. Kendi başarı ve ayrıcalıklarınızı öne çıkarmayın. Ona sistematik olarak karşı çıkmayın, eleştirilmesi zorunlu davranışlarını eleştirin. (Kişiliğini, şahsını değil, davranışlarını eleştirin.) Sizi kullanmasına karşı dikkatli olun. Yinelemek iste­mediğiniz iyilikleri hiçbir zaman yapmayın, yapmadığınızda da­ha kötü olursunuz. İlişkinizi sürdürmek için sürekli taviz veren kişi hep siz olmayın.

95


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

SAKINIMLI (KAÇINGAN) KİŞİLİK BOZUKLUĞU Bunlar toplum içinde olumsuz değerlendirilmekten korkan, utangaç, çekingen, ken­dilerini fazla gözleyen ve nasıl görüldüğünü merak eden kişilerdir. Eleştiril­mekten ya da alaya alınmaktan çok korkar, gülünç duruma düş­mekten endişe duyar. Karşısındakine güven duymadan insanlarla ilişki kurmaktan kaçınır. Sıkıntılı durumlara düşeceği ya da incinebileceği durumlardan uzak durur. Toplumsal ve iş yaşamları bu du­rumdan etkilenebilir. Bu kişiler kendine az güvenir, yeteneklerini ve başarılarını küçümser. Başarısızlıklardan kork­tuğu için çoğunlukla silik bir rol alır ya da yeteneklerinin altın­daki görevleri üstlenir. Sakınımlı kişilik ile sosyal fobi sıklıkla birbirine karışır ve sıklıkla birliktedir. Onu alaya almaktan kaçınmalı ve toplum içindeki yanlış tutum ve davranışları için tepki gösterirken kızgın ifade edişlerden sakınmalıyız. Diğer kişilik bozuklukları ve sorunlarında olduğu gibi bu eksikliği gidermek için de ömür boyu sürecek sabırlı bir mücadele göze alınmalıdır. Bunun için sosyal ortamlarda alıştırmalar yapılmalıdır. Kişi hafiften daha yoğun kaygı doğuracak ortamlara şeklinde kor­kularının üstüne aşamalı olarak gitmelidir. Bu egzersizler önce kişide sıkıntıya yol açabilir ise de zamanla alışkanlık kazandıracağından kişide bu ortamlarda bulunma rahatlama yaratacaktır. 96


SITKI KARACA

BAĞIMLI KİŞİLİK BOZUKLUĞU Bu kişilikte olan insanlar en küçük bir işte bile birisine özellikle ebeveynlerine danışmadan iş yapamazlar. Yalnız başlarına karar veremeyen, girişim yapamayan, eyleme geçemeyen, sorum­luluk alamayan bu kişiler yetişkin çağın doğal beklentileri karşısında bir çocuk gibi çaresiz kalırlar. Önemli olan kararları almayı bir başkasına bıra­kırlar. İkilemde kaldığı her işte yakınlarının karar vermesini, girişime geçmesini beklerler. Bir girişimi başlatmakta zorlanırlar, daha çok, gelişmeleri izlemeyi yeğlerler. Yalnız kalmayı, yalnız başına iş yapmayı sev­mezler. Sürekli olarak ilişkilerinin bozulması endişesi taşırlar. Kimseyi gücendirmemek için her şeye evet derler. Söyledikleri onay görmez ya da eleştirilirse çok etkilenir ve endişe duyarlar. Aslında bu tutum ve davranışları küçük çocuklarda gözleriz. Bunlar çocukluklarında aşırı korunan, isteği hemen yerine getirilen, özerklik ve girişim yetileri kısıtlanarak büyütülen kişilerdir. Bu kişiler yetişkin çağın doğal beklentileri karşısında bir çocuk gibi çaresiz kalırlar. Yanlarında kendilerine bakan, veren, koruyan, destek olan, karar alan kişiler olmazsa çok güvensiz, tedirgin ve bunaltılı olurlar. Sorumluluk almayı, özerk karar vermeyi, girişimciliği beklemeyen; denetim ve destek sağlayan ko­ruyucu iş yerlerinde uyum yapabilirler.

97


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Onlara nasıl davranmak gerekir? Başarılarına odaklanmayın, girişim­lerini destekleyin. Eğer sizden bir öneri isterse ya­nıtlamadan önce onun kişisel düşüncesini öğrenin. Ona kendi zayıflık ve kararsızlıklarınızı anlatın, ondan öğüt ve yardım iste­mekten çekinmeyin. Onu etkinliklerini arttırma konusunda isteklendirin. Onsuz da bazı şeyler yapabileceğinizi, bunun onu terk etmek anlamına gelmediğini açıklayın. Acil olarak sizden is­tese bile onun yerine karar almayın, darda kaldığı her durumda yardımına koşmayın. Başarısız olsalar bile girişimlerini eleştir­meyin. Kendi başına yaşamasını öğrenmesi için onu tümüyle terk etmeyin. Birtakım işlerinizi yaparak ya da size hediyeler su­narak güdümünüze girmesine göz yummayın. Onun etki alanınızda kalmasına izin vermeyin.

98


SITKI KARACA

SAPLANTILI KİŞİLİK BOZUKLUĞU (OBSESİF KİŞİLİK) Her şeyde aşırı düzen, titizlik ve kusursuzluk beklentisi vardır. Ayrıntılara, yönetmeliklere, düzenle­melere ve sıralamaya aşırı derecede dikkat eder. Her konuda aşırı kararsızlık, erteleme eğilimi, olayların olumlu olumsuz yönlerini sürekli tartma, kılı kırk yarma, ince eleyip sık dokuma gibi halk deyimleri ile tanımlanan özellikler yüzünden karar verememe vardır. Bu aşırı titizlik özellikleri nedeniyle obsesif yavaşlık denilen, bir işi zamanında yapamama görülür. Mükemmeliyetçilik nedeniyle hiçbir işe başlayamama ve bitirememe yüzünden tembellikle suçlanırlar. Bu kişiler aşırı kuralcı ve inatçıdırlar. Her şeyin kendi kurallarına ve beklentilerine uygun biçimde yapılmasında ısrarcıdırlar. Birileri bu kurallara tam uymadığında hoşgörüsüzdürler. Tepkileri aşırı olabilir. Aşırı sorumluluk duygusu özellikleri nedeniyle ahlaki, estetik değerlerde katılık ve tutuculuk gösterirler. Aşırı boyutlarda vicdanlı ve titizdirler. Konuşmalarında ve ilişkilerinde aşırı kuralcılık, ayrıntıcılık, mantıkçılık vardır. Duygularını ifade etmede şekilci, so­ğuk ve sıkıntılıdır. Saydığımız özellikler çok aşırı düzeyde değilse genellikle bu kişiler iş ortamlarında başarılıdırlar ve tutulurlar. Aynı özellikle­ri nedeniyle ailelerinde ve yakın çevrelerinde de faydalı olurlar. Ancak genellikle iş yaşamı dışında sıkıcıdırlar. Kolay mutlu ola­mazlar. Toplumlarda yaygın görülen vurdumduymazlık, gev­şeklik, laubalilik gibi eğilimlere karşı sanki bir tepki sonucu oluşmuşlardır. Toplumlardaki düzen ve disiplin ise sanki bu ki­şiliklerin eseridir. 99


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Bu tür kişilere nasıl yaklaşmak gerekir? Kesinlikle tuhaf takıntılarıyla alay etmeyin. Düzenliğini ve titizliğini beğendiğinizi söyleyin. Ancak takıntılı kişiliğinden kaynaklanan başarılarından ötürü onu takdir etmeyiniz. Yaşamınıza karıştığında ve yaptığınız şeye karışmada çok ileri gittiğinde kesin tavırla karşı çıkınız. Ona dönem dönem gevşemenin gerekliliğini hissettirin. Düşünce sistemiyle sizi etkilemesine ve kendi kısır­döngüsü içine sürüklenmesine izin vermeyin. Obsesifkompulsif nevrozdan ayırımı tipik düşünce saplantıları (obsesyon) ve hare­ket zorlantıları (kompulsiyon) olmayışı ile yapılır. Sorumlulukları, iş yükü arttıkça veya ağır stres altında saplantı ve zorlantı belirtileri gösterebilirler.

100


SITKI KARACA

PASİF-AGRESİF (EDİLGİN-SALDIRGAN) KİŞİLİK Kişilik bozukluğu kümesinde yer almayan bir tanıdır. Bu kişiler özel yaşamında veya iş alanında başkalarının isteklerine karşı genellikle pasif bir direniş gösterir. Amiri durumundaki kişilere öfke, kin ve saldırganlık duygularını dolaylı ve pasif direniş tavrı ile dışa vurulur. Bu kişiler kendilerinden beklenenlere karşı inatçı bir tarzda ve fark ettirmeden direnç gösterirler. Bu pasif direnişler en çok aile ve iş ortamında belirgindir. İşlerini biraz daha hızlı ve zamanında teslim etmesi istenildiğinde bu kişiler yapılması istenen işi ertelerler ve çeşitli bahanelerle uzatırlar. Üzerlerine varıldıkça bu inatçı erteleyicilik ve savsaklama eğilimi artar. Küserler, surat asarlar, üstleri ile çekişirler ve onları çekiştirirler. Bu davranışlarını unutkanlık ve başka yüzeysel bahanelerle açıklamağa çalışırlar. Sessizlik, öfke ve küskünlük edilgen direnişin önemli belirtisidir. Bu tutumları ile ailede ve iş yerinde kendi­lerine karşı tahammülsüzlük uyandırırlar ve eleştirilirler. Kendisinin anlaşılmadığından ya da istenilmediğinden yakınır, kendisine haksızlık yapıldığına inanır.

101


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Böyle kişilere nasıl davranmalı? Bu kişilere karşı sevecen olun. Müm­kün olan her durumda görüşünü alın. Kendini ifade etmesine yardımcı olun. Fakat ona her işin bir kuralı olduğunu hatırlatın. Size olan muhalefetini görmezlikten gelmeyin. Onu anne ba­ba üslubuyla eleştirmeyin. Sizi karşılıklı misilleme oyununa sü­rüklemesine izin vermeyin.

102


SITKI KARACA

KİŞİLİK BOZUKLUĞUNDA TEDAVİ Kişilik bozukluğu olanlar genellikle sağaltım için başvurmazlar. Antisosyal kişilik özelliği gösterenler çoğu kez suç işlemiş olma nedeni ile ruh hekimine bir değerlendirme, nadir olarak da tedavisi için yönlendirilir. Kişiliğindeki temel bozukluğun farkına varıp, değişmek amacıyla başvuranlar nadirdir. Ancak başı sıklıkla derde giren, başarısız ve mutsuz olan ya da başka bir bozukluk belirtisi de bulunan (alkole düşkünlük, nörotik belirtiler, cinsel sorunlar, aile geçimsizliği gibi) kişiler hekime başvurabilirler. Aslında kişilik bozukluğunun sağaltımı çok güç, çoğunda da olanaksızdır. Kişilik bozukluğunun terapisindeki amaçlar; Dönem dönem yaşayacağı krizlerin yatıştırılması, Davranışlarındaki dengesizliğin ve tutarsızlığın düzeltilmesi, Yaşadığı topluma uyumlu davranış örüntüsü elde etmesi, Ruhsal açıdan kendisini geliştirmede yardımcı olmak. Krizler esnasında kendisine (intihar) ve çevresine yönelik yıkıcı davranışları önlemek amacıyla yatarak tedavisi gerekebilir. 103


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Davranışlarındaki dengesizliğin ve tutarsızlığın düzeltilmesi ile dürtü denetiminin güçlenmesi, kendine zarar verici ve dürtüsel davranışların azalması amaçlanır. Yaşadığı topluma uyumlu davranış örüntüsü elde etmesi için toplumsal öğrenme ve karşısındaki kişilere karşı duygudaşlık (empati) hissetmesine yönelik olarak terapi düzenlenir. İlaç tedavisi kişilik bozukluklarında çok etkin olmasa da (öfke, bunaltı, duygu durumdaki dalgalanmalar ve kendisine ve çevresine zarar vermesinin önlenmesi gibi) bazı amaçlar için kullanılmaktadır.

104


SITKI KARACA

UYKU BOZUKLUKLARI İnsan ömrünün üçte biri uykuda geçmektedir. Uyku insanın günlük yaşamının (yeme, içme gibi) önemli fizyolojik işlevlerinden biridir. Yetişkin kişinin günlük uyku gereksinimi ortalama 7-8 saattir. Fakat bu gereksinim kişiden kişiye değişmektedir. Çocuklukta ve bebeklikte uyku süresi çok daha uzundur. Uyku, organizmanın işlevlerinde edilgin (pa­sif) bir yavaşlama ve sessizliğe geçiş durumu değildir. Normal süresi boyunca uyku döngüseldir. Belirli aralıklarla 4-5 kez tekrarlayan ve ayrı özellikleri olan REM (Rapid Eye Movements) ve REM-dışı (Non-REM) dönemi şeklinde iki tür uyku durumu vardır. Bir erişkinin uykusunda gece boyunca on kadar kısa süreli uyanmalar olabilir. Bu uyanmalar hatırlanmaz ve normal kabul edilir. 50 yaşından sonra REM uykusu azalmaya başlar. 60-70 yaşlarından sonra derin uyku süresi azalır. Uyku be­denin kendini toplaması için bir gereksinimdir. Ayrıca sağlıklı olmanın önemli bir göstergedir. Uykunun yeterli sürede ve yeterli kalitede olması şarttır. Bu sağlanamadı­ğı zaman gündüz (ya da uyanık geçirilen saatlerde) yorgunluk, çabuk yorulma, halsizlik gibi bedensel belirtilerin yanı sıra uyuklama, dikkat toplayamama, çabuk öfkelenme, başta trafik kazası olmak üzere değişik türden kazalara yol açabilir. Beden ve ruh sağlığı bozulan kişilerde en sık karşılaşılan yakınmalardan biridir. Bedensel ve ruhsal rahatsızlıklar uyku bozukluklarına yol açtıkları gibi, uyku sorunları da ruhsal bozukluklara 105


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

neden olabilir. Uyku bozukluklarının sürmesi halinde insan çeşitli bedensel hastalık­lara yatkınlık artar. Yeterli uykunun süresi kişiden kişiye değişir. Bazı kişilerde çok az uyku dinlenmek için yeterli olabilir. Uykunun büyük bölümünün yeterli derinlikte olması gerekir. Sürekli olarak tedirgin uyku uyumak yeterli dinlenmeyi sağlamaz. Uyku kalitesinde bozulma; a) Uykuda Soluk Durması (apne) hastalık tablosu b) Uykuda gezme, c) Gece korkuları (kişi bir karabasan gör­müş gibi panik içindedir, uyandırma çabalarına kolay cevap ver­mez, uyansa bile dakikalar süren bir yönelim bozukluğu vardır, 1-10 dakika kadar sürer, sabahsa gece yaşadıklarını anımsamaz) d) Bunaltılı düşler (sık yinelediği zaman bir uyku bozukluğu demektir. Sık yinele­yen kötü rüyalar, yineleyen uyanmalara yol açar, uyku süresini de kısaltır. Gece korkusundan farkı, kişi uyandığında çevresinin farkındadır, rüya gördüğünün ayrımındadır) e) Başka bir ruhsal ya da bedensel rahatsızlığa bağlı yeterli derinlikte uykuya geçememek, gibi durumlarda gözlenebilir. Uyku bozukluklarının bir bö­lümünde EEG (elektroensefalografik) tetkiki ile saptanabilen beyin işlevleriyle ilgili (organik) bozukluğu bulunabilir. Uygun tedavilerle durum düzeltilebilir. Belli başlı uyku sorunları: • Uykusuzluk (İnsomnia) • Aşırı Uyku (Hipersomnia) 3

Uykuda Soluk Durması (apne) hastalık tablosu: Uyku süresince solunumun

yineleyen nöbetler halinde durmasıdır. Bunların asıl tanısı uyku laboratuarında

konur. Klinik olarak bu kişilerde gündüzleri uykuya aşırı eğilim ve uyku sırasında yüksek sesli horlama vardır.

106


SITKI KARACA

• Uyku-uyanıklık Düzeni Bozukluğu • Ruhsal Bozukluklarda Uyku Sorunları • Parasomnialar Uykusuzluk (İnsomnia) Uyku bozukluklarının en sık görüleni uykusuzluktur. Belirgin bir ruhsal ya da bedensel sorunu olmadığı halde uykuya dalmada, uykuyu sürdürmede güçlük ya da uyuduğu halde uy­ kusunu alamamış, dinlenmemiş hissetme ile giden bir durumdur. Bu durumlarda genellikle uyku alışkanlığında bir bozulma söz konusudur. Tanı için uykusuzluğun en az bir ay boyunca sürmesi ve haftada en az 3 kez olması gerekir. Bu hastalar uyuyamamaktan endişe eder, gece olunca gene uyku tutmaya­cağı kaygısı yaşarlar. Zihni sürekli günlük işlerle uğraş halindedir. Hasta çeşitli uyuma yöntemlerini dener. Ancak çabaladıkça uyku tutmaz; bu nedenle de daha çok huzursuz olur. Bedensel bir hastalığa (Parkinson hastalığı, kalp ağrısı, solunum güçlüğü, astım, artrit gibi) veya amfetamin, steroid, antidepresan, fazla çay, kahve alımına ya da alkol vb. alışkanlık yapan maddelerin bırakılması da uykusuz­luk olabilir. Uykusuzluklarda ortada belirgin bir ruhsal ya da organik neden olmadığında her şeyden özellikle ilaçla tedaviden önce uyku hijyenine dikkat etmek gerekir. Sağlıklı uyku için; • Hep aynı saatte yatıp, sabahları aynı saatte kalkma alışkanlığı elde etmeye çalışın. • Geceleri herhangi bir nedenle geç yatsanız da sabah belirli bir saatte kalkma alışkanlığı edinin. Bu alışkanlığı edindiğinizde (her sabah belli bir saatte kalktığınızda ve gündüz uyumadığınız veya uyuklamadığınızda) bir süre sonra gece uykusuna dalmanız kolayla­şacaktır. 107


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

• Uykudan hemen önceki birkaç saatte yorucu hareketlerden kaçının. • Yatak odasını uyku etkinliği dışındaki (çalışmak, TV seyretmek gibi) eylemler için kullanmayın. • Akşam öğününde aşırı ve ağır yemekler yemeyin. • Geceleri uyarıcı etkileri olan alkol, kolalı içkiler, kahve, çay ve sigaradan kaçının. Uyku verici etkisi olduğu düşüncesiyle alkol almayın. • Yatak odasın­da sigara içmekten kaçının. • Uykuya dalmakta güçlük çekiyorsanız uyumak için kendinizi zorlamayın, yirmi-yirmi beş daki­kadan sonra yatağınızdan kalkın ve başka bir odaya geçip rahatlatıcı, uykunuzu dağıtmayacak ve az çok tekdüzeliği olan bir uğraşıda bulunun. Gazete, dergi veya heyecanlı TV programlarından, filmlerden ve kitaplardan kaçının. • Bu arada (ıhlamur, süt, ay­ran vb.) ılık bir şeyler için. Fazla terletmeyecek yürüyüş, jimnastik gibi hafif egzersiz yapmanızın faydası olabilir. • İlaca yönelmeden önce nefes alma ve gevşeme alıştırmaları yapınız. • Tüm bunları yapmanıza karşın uykusuzluk birkaç hafta sürmüşse bir doktora görünmelisiniz. Bilmelisiniz ki, Uykusuzluk İnsanı Çıldırtmaz. Aşırı Uyku (Hipersomnia) Uykunun fazlalığı da bazen başlı başına bir yakınma konusu­dur. Hem kişinin performansını düşürür, hem yaşamla bağları­nı zayıflatır. Bu bozukluğun temel belirtisi, geceleri normal süre uyunduğu halde, gündüzleri aşırı uykulu olma 108


SITKI KARACA

durumudur. Gündüzleri uykululuk hali, iş yerinde, araba kullanırken, toplantılarda uykuya dalma olabilir. Gün boyu uyku isteği sürer. Narkolepsi , bedenimizin bir bölümünde is­temsiz kasılmaların olduğu miyoklonus gibi bozukluklar ve (hipertansiyon, alerji, antipsikotik vb.) bazı ilaçlar gündüzleri uykululuk haline yol açabilir. Aşırı uyku, narkolepsi ve myoklonus durumunda ilaç tedavisi gerekebilir. Jet-lag Düzeni Bozukluğu Bazı kişilerde ise gündüz gece düzeni uzun süreli olarak bozulmuştur. Kişi sabaha karşı uykuya dalar ve öğleye doğru ya da öğleden sonra uyanır. Buna alışan kişinin jet-lag düzenini değiştir­mesi çok güç olabilir. Gençlik çağı bocalamalarında, kişilik bozukluklarında, şizofrenide, vardiyalı çalışanlarda görülebilir. Kişinin jet-lag düzeni, beden saati olarak da bilinen biyolojik ritimlere (circadian rhythm) bağlıdır ve yaşam boyu aşağı yukarı belli bir yapı gösterir. Gündüz gece düzeni 4 saat diliminden fazla fark oluşturacak mesafe uçak yolculuklarında geçici bir jet-lag düzeninde bozulma(jetlag) olabilir.

4 Narkolepside gündüzleri aşırı uyuklama ve uyku nöbet­leri vardır.

109


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Ruhsal Bozukluklarda Uyku Sorunları Ruhsal bozukluklarda fazla uyuma ya da az uyuma gibi uyku bozuklukları görülebilir. Örneğin manide, psikozların akut safhalarında, depresyonda, kaygı bozukluğunda uyku azalmıştır, bazı depresyon çeşitlerinde ise sürekli uyku ihtiyacı­ olabilir. Yaşanan üzüntülü, kaygılı durumlarda da uyku­ya dalmada güçlük yaşanır ya da gece defalarca uyanılır ve/ve­ya sabah gereğinden erken uyanılır. Şizofreni hastalarında uykuya dalma güçlüğü ve sık uyanma bazen de aşırı uyku görülür. Şizofrenisi olan hastaların gece sabaha karşı uy­kuya dalıp gündüzleri geç saatlere kadar uyumaları nedeniyle kendi­lerini günlük yaşamdan ağır biçimde yalıtmaları hastalığın düzeltil­mesi en güç sorunlarından biridir. Gündüz uyuyup, gece uyumama hastadan çok ailelerin yakınma konusu olup hasta ile aile arasında önemli bir çatışma alanıdır. Depresyon ve benzeri durumlarda fazla uyku bir pasif başaçıkma düzeneği olabilir. Depresyon dışında da bazı bedensel rahatsızlıklarda gereğinden fazla uyuma­lar görülebilir. Parasomnialar Burada normal uykuda anormal bir olay söz konusudur. • Bunaltılı Düşler (Gece Kâbusu) • Uykuda Korku Nöbeti (Pavor Nocturna) • Uyurgezerlik (Somnambulizm) • Uykuyla Bağlantılı Hareket Bozuklukları Bunaltılı Düşler (Gece Kâbusu); Genellikle gece uykusunun sonuna doğru görülen korkulu düşlerle kişi uyanır. Gece boyunca birkaç kez yineleyebilir. Uyanınca düş hatırlanır, fakat kişi tekrar uyumaktan korkabilir. Her insan zaman zaman korkulu düş görebilir ve uyanabilir. Bu duruma bozukluk di110


SITKI KARACA

yebilmek için haftada en az birkaç kez yinelemesi gerekir. Bunaltılı düşler ilaçlara ya da ilaç kesilmesine bağlı olabilir. Çocukluk çağında karşımıza çıkar ve geçicidir. Nadir de olsa yetişkinlerde sürekli bir durum alabilir. Uykuda Korku Nöbeti (Pavor Nocturna) uykunun genellikle ilk birkaç saatinde rüya görmeksizin bireyin birden büyük bir korku ile haykırarak uyanma durumudur. Derin korku, panik duygusu ve buna bağlı otonomik belirtiler vardır. 4-12 yaşlarında başlar ve çocukluk sonlanırken giderek kaybolur. Yetişkin yaşta yaygın bunaltı bozukluğu gösteren kişilerde görülebilir. Uyurgezerlik (Somnambulizm) uykunun genellikle ilk birkaç saatinde, REM-dışı dönemde yatakta otur­ma, yineleyici hareketler yapma, kalkarak dolaşma, giyinme, kapıları açma, yemek yeme gibi otomatik nitelikteki davranışlarla giden bir uyku bozukluğu­dur. Nöbet sırasında kişinin yüzü donuktur; tek bir noktaya bakarak hareket eder, çevredekilere yanıt vermez; uyandırmak güç olur. Çocuklukta sık görü­lür; büyüklerde nadirdir. Uykuyla Bağlantılı Hareket Bozuklukları; Tedirgin bacak sendromu (restless legs syndrome), uykuda periyodik kol bacak hareketleri, katapleksi , REM uykusu davranış bozuklukları, diş gıcırdatma (bruksism) bu gruba girer.

Katapleksi (kaslarda birden kısa süreli atonigevşeklik nöbeti), uyanırken ya da uy-

kuya dalarken birden kıpırdayamama, konuşamama ile belir­li uyku felci ve uykuya dalarken varsanılar görülür.

111


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

İLETİŞİM SORUNLARI Geciken Özür Yaşlı adam ahşap evin kapısını açtı ve içeriye girdi, yavaşça gıcırdayan eski merdivenlerden çıktı. Salona girdi. Elindeki sefer tasını yere koydu. Eskimiş deri ceketi fırlattı ve sofaya uzandı. Bu yaşlı amcanın adı Mehmet’ti, memurdu ve kasabada asabiliğiyle bilinirdi. Herkes ondan çok korkardı. Bir anda sinirlenir ve çok ağır laflar söylerdi. Bu yüzden kasabadaki çoğu kimse onunla muhatap olmazdı. Ne zaman ne yapacağı ne diyeceği hiç belli olmazdı. Mehmet amcanın Hatice adında bir hanımı vardı. Aksine o pek sessiz sakindi. Kasabada herkes tarafından sevilirdi. Hatta evlendikleri günlerde kasabalı bu işe çok şaşırmıştı “Nasıl anlaşırlar bilinmez ”derlerdi. Ama bilmedikleri bir şey vardı; Mehmet Amca ne kadar sinirli olursa olsun eşi Hatice Teyzeyi pek severdi. Kasabada fırtınalar kopartan adam eve adımını atınca çok sakin çok uysal olurdu. Yine de kendine hakim olamayıp, ağır laflarla onun kalbini kırdığı oluyordu. Yine bir gün Mehmet amca kasabada bir adamla tartıştı. Haksızdı, o da biliyordu. O kendini beğenmiş adam karşısında yenik duruma düşmeyi kendine yakıştıramıyordu. Onun için tartışma bir savaştı ve her ne şartta olursa olsun yenilen taraf o olmamalıydı. Ama yenilmişti. O adam Mehmet Amca’ya öyle

Kızım M. Rehnüma Karaca’nın öyküsüdür.

112


SITKI KARACA

bir laf söyledi ki Mehmet Amca bakakaldı. Sinirlenmişti. Evin yolunu tuttu. Bir yandan kendi kendine söyleniyor bir yandan o adamın nasıl mutlu olduğunu düşündüğnde iyice sinirleniyordu. Nihayet eve geldi, içeri yavaşça girdi Hatice Teyze onu bekliyordu sonra ne oldu anlayamadan eşinin tek bir sözüyle ağlamaya başladığını fark etti. Ama Hatice Teyze hak etmişti, ne hakla kendisine karışıyordu. “Ağlarsa ağlasın sonra geçer” diye düşündü. Ve odadaki yatağa uzandı. Sabah olmuştu bile işe de geç kalmıştı. Aceleyle hazırlandı. Saatler saatleri kovaladı. İş yine bitmişti. Yaşlı adam ahşap evin kapısını açtı ve içeriye girdi. Yavaşça gıcırdayan eski merdivenlerden çıktı. Salona girdi. Elindeki sefer tasını yere koydu. Eskimiş deri ceketi fırlattı ve sofaya uzandı. Biraz dalmış olacaktı ki, Hatice Teyze elinde tabaklarla salona girdi, tabakları sertçe masaya koydu. Bu sesle Mehmet Amca uyandı sofadan yavaşça doğruldu. Bu arada Hatice Teyze elinde çorbayla girdi. Daha sonra çorbaları tabaklara bölüştürdü. Hiç konuşmadan oturdu ve çorbayı kaşıklamaya başladı. Elinde bir mendil vardı ve hala ağlıyordu. Mehmet Amca umursamaz görünüp yemeğe oturdu. Yemeği bitince masadan kalktı koltuklardan birine uzandı. Televizyonu açtı bir yandan Hatice Teyze’ye bakıyor bir yandan ilgisiz gibi görünmeye çalışıyordu. Hatice Teyze hala ağlıyordu. Gerçekten kalbi çok kırılmıştı. Ne yapmıştı da Mehmet Amca ona böyle demişti, hiç anlayamamıştı. Ama kararlıydı. Hiç bir şey yapmadığı halde ona böyle davranan adamla küstü ve her ne şartta olursa olsun küs kalacaktı. Artık yaşlanmıştı kırıcı sözlere tahammül edecek gücü de sabrı da kalmamıştı. Yaşlar yağmur gibi akarken gözlerinden bu nasıl sevmek diye düşünüyordu. Saat on bire doğru Hatice Teyze elinde misafir nevresim takımlarıyla salona geldi ve bir şey söylemeden Mehmet Amca’ya doğru uzattı. Mehmet Amca nevresim takımını alınca da yatak odasına gitti. 113


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

“Aaa uzattı artık ne vardı bu kadar küsecek.” belki de haklıydı diye düşündü Mehmet Amca. Evet, haklıydı ona öyle şeyler söylememeliydi. Hemen şimdi gidecek ve özür dileyecekti. Yoo en iyisi sabahı beklemekti, hem ne söyleyeceğini daha iyi bilirdi hem de şimdi Hatice Teyze’yi uyandırmanın bir anlamı yok diye düşündü. Sabahı beklemeliydi. Böyle düşünen Mehmet Amca sabahı zor getirdi. Şimdi ne söyleyeceğini daha iyi biliyordu gidecek ve “özür dilerim ben suçluydum sana öyle davranmamalıydım” diyecekti. Sabaha kadar ancak bunu bulabilmişti, olsun buda ne demek istediğini açıkça belli ediyordu. Yatak odasının kapısına geldi sonra geri döndü. En iyisi ona kahvaltı da hazırlamaktı. Kahvaltıyı hazırladı her şeyi masaya güzelce yerleştirdi. Masada çiçek bile vardı. Sadece o çiçeği bulmak için yarım saat uğraştı.

Artık Hatice Teyze’yi uyandırabilirdi. Her şey hazırdı. Yavaşça kapıyı açtı. Odaya girdi, eşine seslendi, herhalde duymamıştı biraz daha sesini yükselterek seslendi. Hala küs olmalı diye düşündü. Hatice Teyze’nin yanına yaklaştı ve yanağına bir öpücük kondurdu. Aman Allah’ım buz gibiydi Hatice hanımı sarstı uyanmıyordu yoksa hayır “hıh dedi bu saçmalık ölmüş olamaz, şimdi uyanır” çok uğraştı ama uyanmadı evet ölmüştü ama bunu kabullenemiyordu. Mehmet Amca önce onu giydirdi sonra salona masaya oturttu. Önündeki tabağa yemeklerini koydu çay soğumuştu ama olsun çayı bardaklara doldurdu. Bir yandan sohbet ediyor bir yandan yemek yiyordu. “İyi ki beni affettin” diyordu “bak eskisi gibi olduk, iyi ki affettin beni”. O gün işe gitmedi. Öğlene doğru Hatice Hanım yavaş yavaş morarmaya başlamıştı. Evet biliyordu eğer hala burada tutarsa 1-2 gün içinde kokacaktı da ama hala kabullenememişti. “Bence hala ölmedi zaten beni affetti biz onunla barıştık” diyordu. Hakikaten 2 gün sonra kötü kokmaya başlamıştı. Alışırım diye düşündü. Alışırdı belki ama üst komşularla koku yüzünden 114


SITKI KARACA

kavga edince komşular Mehmet Amcayı polise şikâyet etmişlerdi. Bunun üzerine polisler gelmişlerdi. Ahşap eve girince her tarafın gerçekten çok kötü koktuğunu anladılar. Polisler de çok şaşırmışlardı. Bu ne iğrenç kokuydu böyle. Şikâyet eden adama gittiler neden şikâyetçi olduğu belliydi ama kimden şikâyetçiydi. Sordular ve kim olduğunu öğrendiler. Mehmet Amcanın kapısına geldiklerinde koku gerçekten çok yoğunlaşmıştı. Polisler zile bastı, Mehmet Amca kapıyı açtı. Kapı açıldığında polisler gördükleri şey karşısında hayrete düştüler. Salonda morarmış bir ceset vardı. Koku çok kötüydü. Mehmet Amca’ya bu ölünün evde ne işi olduğunu sordular. Buna Mehmet Amca’nın cevabı “o ölmedi” oldu. Polisler hemen eve ambulans çağırdı. Ambulansın elemanları Hatice Teyzeyi hastaneye götürürken hala ölümü kabullenememiş olan Mehmet Amca Hatice Teyzenin arkasından el sallıyor “akşama yemeğe geç kalma emi” diyordu. Ambulans mahalleden ayrıldıktan sonra Mehmet Amca beklemeye başladı. Bekledi, bekledi, bekledi… Artık geri dönmeyecekti anlamıştı. Ağladı, ağladı… Hep benim yüzümden dedi. Bu sırada otopsi raporları da çıkmıştı. Kalp krizi. Ellisinde olan Hatice Teyzenin kalp rahatsızlığı vardı ve bu rahatsızlık onun ölümüne sebep olmuştu. Gerçekten Mehmet Amca suçluluk duyuyordu. Hayattaki tek varlığı tek sevdiği insan onun yüzünden ölmüştü. Tekrar ağladı, ağladı… Daha sonra komşuları onun çok değiştiğini gördüler. Mehmet Amca artık çok sakin, kavga çıkartmayan biri olmuştu. Herkesten, her şeyden özür diliyordu. Yere düşürdüğü çataldan, kediden kapıdan ve her özür dileyişinde gözünden bir yaş damlıyordu içinden şöyle diyordu. “Hatice’m affettin, değil mi, değil mi, özür dilerim. Öyle demek istememiştim, özür dilerim.”

115


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Evlilik ve Eşler Arası İlişki Önemli olan birlikteliktir Ruh sağlığının sürdürülmesi için insanların yaşam boyu başkalarıyla ve toplumla sağlıklı iletişim kurması gereklidir. Bu iletişimin en yoğun yaşandığı ortam evliliktir. İletişimin en özellikli yaşantısı ise eşler arasında ortaya çıkar. Evlilik ilişkilerinin daha sağlıklı yürütülmesini sağlayacak temel yaklaşımlar: 1. Birbirinizle iki yetişkin ve eşit insan olarak konuşun. 2. Kendinizi açıkça ifade etmeyi başarın. Kendi duygularınızı, isteklerinizi ve beklentilerinizi doğrudan, nazik bir ifade ile anlatabilirsiniz. Nelerden hoşlanıp hoşlanmadığınızı açıkça söylemek, eşinizin de aynı şekilde konuşmasını yüreklendirecektir. Eşiniz kırgınlığını ifade ettiğinde sizin aşırı tepki göstermeniz, bir daha ki sefere kırgınlığını belirtmesini engeller. Eşlerden her birinin kendini açıkça ifade etme hakkı vardır. Kişi kendi duygularına saygı beklediği kadar, karşısındakinin duygularına da saygı göstermelidir. Bu kızgınlık, kırgınlık duyguları yokmuş gibi davranılır ya da uygun bir şekilde ifade edilmezse içte birikebilir ve daha sonra ani patlama tarzı tepkilere yol açabilir. 3. Kişilerin farklı istek ve beğenileri olur. Bu isteklerimizi karşılıklı anlayışla yapmalıyız. Her zaman her iki isteğin ortası yapılmaz, bazen birinin bazen diğerinin isteği yerine getirilir. Beğenilerimizde haklılık yok, tercih var olduğunu unutmamalıyız. 4. İnsanlarda beğenmediğimiz ve çok takdir ettiğimiz yönler vardır. Eşinize beğendiğiniz özelliklerini söyleyin. Bunun ilişkilerinizin daha sağlıklı olmasında etkisi olacaktır. 116


SITKI KARACA

Kadın için önemli olan… içini dökmek iken erkek için önemli olan… sonuç almaktır. Kadın Destek İster

• “Sev, değer ver, paylaş” desteği kadına yetecektir.

• Kadınların erkekler konusunda en çok dile getirdikleri yakınma, erkeklerin onları dinlemediği ve anlamadığı hususudur. Kadının ilişkideki önceliği, paylaşmak ve yakınlık hissetmektir.

• Erkeğin, kadının duygularını önemsediğini hissettirmesi için kadını dinlemesi gerekir. Çözüm önermeye hiç gerek yoktur. Erkeklerin yaptıkları en büyük hata, sorunu konuşurken hemen çözmek zorundaymış gibi davranmalarıdır. • Kadının psikolojik ihtiyacı çözüm değil, dinlenilmektir. Kadın için, düşüncelerinin paylaşılması çözümünden daha önemlidir. Kadının duygularını anlamaya çalışan erkeğin, onu anlamasa da dinlemesi yeterlidir.

• Erkeğin önceliği ise, yetenekli, yeterli ve güçlü olduğunu hissetmesidir. Erkek olaylara hep çözüm odaklı yaklaşır ve kadının duygulara verdiği önemi algılayamaz. Erkekler doyumu başarıda ve sonuç almada bulurken, kadınlar paylaşma, değer verilme ve önemsenmede yaşarlar. Kadın ya da erkek üzüldüğünde…

• Üzüntü anında erkeğin ve kadının beyni farklı çalışır. Kadın üzüntülü olduğunda kendini iyi hissetmek için konuşma eğilimindedir. Erkek ise susmayı tercih eder.

• Kadın, erkek üzüntülü iken eşine sessiz zaman tanıması, erkeğin de eşi üzüntülü iken onu anladığını hissettirmesi, iletişimi sağlıklı hale getirmeye yeter. 117


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

• Üzülen kadın, rahatlamayı, güvendiği birisini arayarak sorunlarını konuşmakta bulur. Kadın üzüldüğünde; ihtiyacı fikir almak değil, yanında birisini bulmak, o kişi tarafından dinlenmek ve anlayış görmektir. Kadın bir şeye üzüldüğünde erkek onun duygularını göz önüne almadan önerilerde bulunmaya başlar. • Erkek sessizleşir, kabuğuna çekilir, konuşmak yerine düşünmeyi tercih eder. Bir çözüm bulduğunda sessizliğini bozar. Kabuğa çekilme gazete okuma, televizyon seyretme şeklinde olabilir. • Erkek bir şeye üzüldüğünde de kadın, istenmeyen tavsiye ve eleştirilerde bulunursa onun kendisini yetersiz hissetmesine sebep olur. Erkek aslında kendisine akıl verilmesini değil, kabullenilmesini istemektedir. Erkek kabul edildiğini, kadın da paylaşıldığını hissettiği zaman sevildiğini düşünür. Erkek suskun veya stresli, kadın çok konuşkan ya da üzüntülüyken onda “yanlış yapıyorsun” hissini uyandırmak, en büyük iletişim hatasıdır. Farklılığınızı kabullenin… Kadın Neden Daha Çok Erkek Neden Daha Az Konuşur? • Kadın yüksek sesle düşünür. Ne söylemek istediğini yüksek sesle araştırır. İçtenlik ve paylaşımcılık hisleri kadını konuşmaya iter. Yakınlık ve yalnız olmama isteği konuşma ihtiyacını arttırır. Kadın bilgi paylaşımı için konuşur. Erkek için ise konuşmak sadece aktarma işidir. 118


SITKI KARACA

Erkekler Nasıl Konuşturulur? • Kadın erkeği keyifsiz gördüğünde onu ısrarla konuşmaya zorlarsa beklemediği bir tepkiyle karşılaşabilir. • Erkek, kabuğuna çekilip sorununu kendi kendine çözmeye çalışırken eşinin ona yardım etmek istemesini yetersizlik gibi düşünebilir. • Erkekler konuşmak için konuşmazlar, konuşmak için bir nedenleri olmalıdır. Konuşması için bir erkeğin ilgi alanını bulmak gerekir. • Zamanlama ve yaklaşım biçimi uygun ise konuşmaya başlarlar. • Erkek konuştuğunda suçlanmadığını veya baskı altında olmadığını hissederse yavaş yavaş açılmaya ve iletişim kurmaya başlar. Eşlerin Birbirlerine Aşırı Karışması İlişkiyi Olumsuz Etkiler. • Bazı erkekler, eşlerinin her işine karışırlar. Evin düzeninden yemeğin ve sofranın biçimine kadar hep son kararı veren taraf olmak isterler. • Bazı kadınlar, eşlerine annelik yaparlar. Diş fırçalamalarından “Cüzdanını aldın mı?” demeye kadar sürekli müdahale içindedirler. • Bu iyi niyetli çabalar karşı tarafa kendisini güvensiz hissettirir ve onu rahatsız eder. • Ev hayatında kadın, dışarıdaki yaşamda da erkek, son karar veren kişi olmanın ayrıcalığını yaşamalıdır. • Erkek bakışı genellikle paranın tüm sorunları çözeceği yönündedir. • “Her dediğini yapıyorum, yediği önünde yemediği arkasında bu kadına rahat batıyor!”, erkeklerin çok sık söylediği sözlerdendir. 119


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

• Kadınlar maddi ihtiyaçları karşılanmadığında beklenenin tersine duygusal ihtiyaçlarını daha çok fark ederler. Duygusal ihtiyaçlar sevilmek, değer verilmek, önemsenmektir. Ancak böylece kendilerini mutlu ve güvende hissederler. • Sevgi hataların kaydını tutmaz. Sevgi geçmişteki hataları gündeme getirmez. Evlilikte daima en iyi şeyi yapmayız. Hepimiz zaman zaman eşlerimizi kıracak şeyler yapar ve söyleriz. Hata kabul edildikten sonra özür dileme ve değişme çabası içinde bulunuruz. Üzüntü içinde hata kabul edilip özür dilendiğinde affetmeyi seçersek, aynı yakınlığı hissetmeye devam ederiz. Sevginin yolu affetmekten geçer. • Evlilik iki kişi arasında olmaz, aileler hatta sülaleler birlikteliğine hazır olunmalıdır. • Yeni kurulan aile çevrenin etkisine açıktır. Çevrenizden duyduğunuz her şeyi eşinize, eşinizden duyduğunuz her şeyi de çevrenize taşımamalısınız. • Yeni bir aile kurmak eski ailenizdeki anlayış ve alışkanlılarınızı değiştirmekle mümkün olur. Hala evinizin küçük çocuğu gibi davranırsanız, anne-babanızın sizin hayatınıza istedikleri gibi karışıp yönlendirmesine izin verirseniz, kendi prensipleriniz ve yöntemlerinizle hayatınızı sürdüremezseniz gerekli olgunluğa ulaşamamışsınız demektir. Kişi kendi kimliğini bulmalı ve geçmiş hayaletlerinden kopmayı ve eşleriyle yaşamayı başarmalıdır. • Kişi kendine tanıdığı hakların aynısını eşlerine de tanımalıdır. Aksi halde efendi-köle ilişkisi olur ve bu sağlıksız bir ilişki anlamına gelir. • Evin maddi gereksinimlerini karşılamak işin sadece bir yönüdür. Evin manevi, sevgi gereksinimi de karşılanmalıdır. Eş ve çocukların sadece paraya değil sevgiye de gereksinimi vardır. 120


SITKI KARACA

• İş ve çalışma hayatının aileye olumsuz etkilerinin engellenmesi evlilikte önemlidir. İşinizle aşırı ilgilenmek evinizi ihmal etmenize yol açıyorsa, iyi bir eş ve iyi bir anne-baba olamazsınız. Bu evlilik sorunları, çocuklarınızla sorunlar, sağlık sorunlarına yol açabilir. • Bizim çeşitli maskelerimiz (persona) vardır. Bunun sonucunda ise çeşitli davranış kalıplarımız ortaya çıkacaktır. İşte yaşanan sorunlar eve, evde yaşananlar işe taşınmamalıdır. İnsanların günlük hayatları bir parça sirklerde göstericilerin 4–5 topu bir arada havada döndürmesi davranışı gibidir. Her top belli bir sürede elde tutulmalı ya da dokunmalı ve birbirleriyle aynı hız ve doğrultuda atılmalıdır. Toplardan birisi elde fazla tutulur ya da yavaş atılırsa, diğer toplarda düşmektedir. Benzer şekilde eğer kendine, eşine, mesleğine ve çevresine yeterli zamanı ayırmazsa, bunlardan biri bile aksasa diğerleri de zaman içinde zarar görecektir. Benzer şekilde sadece arkadaşlarınızı ön plana alıyor, eve geç geliyor, eğlencenizin tümünü eşiniz olmadan yapıyorsanız gene sorunlar yaşayabilirsiniz. •Şiddetin haklı gerekçesi olamaz. Şiddet ani ve tepkisel olarak bir kızgınlığa bağlı olarak ya da sürekli olarak döngüsel ortaya çıkan şefkat fırtınası; alışkanlık haline gelmiş, tekrarlayıcı şekilde olabilir. Şiddet sonrası pişmanlık, yalvarma hatta yeni bir balayı, yeniden şiddet davranışı şeklinde döngüsellik.

121


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

CİNSEL SORUNLAR İnsan toplumsal hayat içinde yer alan bir varlıktır. Elbette insan bütün söz ve tutumlarında olduğu gibi cinselliğinde de toplumun ahlak kurallarına göre davranış sergilemelidir. Ancak toplumdaki yanlış inanç ve bilgilerin de düzeltilmesi gereklidir. Cinsel duyumlarınızı dikkatle izlediğinizde hiç çaba göstermeden orgazmı geciktirebilirsiniz. Zevk almadaki kendiliğindenlik ve kendini kapıp koyuverme ortaya çıkacaktır. Sevişmede önemli olan acele etmeden, bir şeyler elde etmeye, bir şeyler başarmaya çalışmadan karşılıklı olarak duyumların algılanışıdır. Erkeğin zamanından önce yaptığı gereksiz hareketlerle kendi orgazmını çabuklaştırmış ve “zorlamış” olması cinsel birleşmenin kısa sürmesine ve kadının orgazm olamamasına yol açar. Erkekle kadının hareketleri ve ilişkileri kendiliğinden oluşup gelişmelidir. Cinsel Konulardaki Yanlış Anlayışlar 1. En önemli yanlış anlayış erkeğin cinsel ilişkiyi bir rekabet alanı, yarışma biçimi, sınav olarak algılamasıdır. 2. Bazı kadınlar ilk cinsel ilişki ile (zifaf gecesi) çok fazla ağrı duyacağı ve kızlık zarının yırtılmasıyla aşırı miktarda kanama olacağı endişesi taşırlar. Kadın rahat olduğunda vajen (kadın cinsel organı) kendiliğinden esner ve ilişki sırasında acı duyulmaz. Eğer kadın korkuyor ve kaygı duyuyor ise, vajen kasılır. Dolayısıyla ilişki sırasında zorlanma ve acı duyabilir. 122


SITKI KARACA

3. Erkekler başarılı bir cinsel ilişkiyi erkeklik organının biçimi ve büyüklüğüne bağlı olarak değerlendirmektedirler. Penisin küçük ya da büyük oluşu sağlıklı cinsel ilişkiye etki etmez ve kadının aldığı zevki etkilemez. 4. Sevişme sonrasında uyarılma döneminde doyuma ulaşmadan durmak eşlere zarar vermez. Ancak engellenmiş duygusu oluşturur. 5. Genç erkeklerde erken dönemde erkeklik organının sertleşmesi hemen cinsel birleşmeye hazır olduğu şeklinde değerlendirilir. Cinsel birleşmeye eşi hazır olmadığı halde çok erken başlar. 6. İlişki süresince erkeklik organının sertleşmesi ve vajenin ıslanması uyarılmaya bağlı olarak değişir. 7. Erken boşalma genç çiftlerde normaldir. 8. Kadın her zaman özellikle evliliğin ilk günlerinde cinsel doyuma-orgazma ulaşmayabilir. Erkekte görülen boşalma olmaz. Rahatlama ve haz duyma olur. Kadının ve eşin rahat olması ve baskı altında olmaması orgazma daha kolay ulaşılmayı sağlar. “Başarabilme-yapabilme kaygısı” erkekte erken boşalmaya, kadında ise doyuma ulaşmada gecikmeye yol açar. 9. Cinsel ilişki sonrası kadınların yakınlık arzusu sürebilir. Burada kadının rahatlamasının sağlanması sonraki ilişkilerin sağlıklı olması için gereklidir. 10. Cinsel ilişkinin sıklığı konusunda belirli sayı (haftada en az iki kere gibi) anlayışı yanlıştır. Dönem dönem cinsel ilişkinin sıklığı artar ve azalır.

123


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

İlişkiyi Olumsuz Etkileyen Sorunlar 1. Cinsel ilişkinin sonuçlarının olumsuz olacağı beklentisi • Ağrı olacağı korkusu. • Hamile kalmaktan korkma. • Ortamın rahat ve özel olmaması (Görülmekten, ilişki sırasında çıkabilecek seslerin duyulmasından korkma). • İlişkiyi başaramayabileceğinden korkma. • Eşinin ve kendisinin kontrolünü kaybedeceğinden korkma. 2. Evlilik ilişkilerinde bozukluk olması (Eşine kırılması, kızgın ya da öfkeli olması, güvensizlik). 3. Depresyon, kronik bir rahatsızlık, yorgunluk, kaza ve alkol alımı gibi durumlar. 4. Kendini beden olarak cazip ve zevk almaya layık görmeme. Evlilik ilişkileri ve cinsel ilişkilerdeki bozukluk karşılıklı olarak birbirlerini etkilemektedir. Evlilik ilişkilerinde bozukluk olması (Eşine kırılması, kızgın ya da öfkeli olması, güvensizlik duygusunun gelişmesi) cinsel ilişkinin de sağlıklı olarak sürdürülmesini engeller. Bazı evli çiftlerde özellikle dikkati çeken durum erkeğin evlilik ilişkisi bozuk olsa da cinsel ilişkiyi sürdürme ve hiçbir şey olmamış ya da yokmuş gibi davranılması isteğidir. Tersine olarak kadın evlilik ilişkileri bozulunca eşinin kendisine yakınlaşması ve sokulmasını istememektedir. Hatta bunu evliliğin bir öğesi olarak algılamamakta olup kendisinden cinsel bir yararlanma olarak görmektedir.

124


SITKI KARACA

ERKEN BOŞALMA Erkeklerin sevişme esnasında artık geri dönemeyeceği bir nokta vardır. Boşalmak üzere olduğunuzu hissettiğinizde kendinizin ve eşinizin okşamalarını durdurun ve uyarılmanın azalmasını (yarım dakika kadar) bekleyiniz. Tekrar karşılıklı okşama başlar ve durdurma işlemi yinelenir. Boşalmayı kontrol etmeyi öğrenme zaman alıcı ve denemeler gerektiren bir süreçtir. Eşinizin anlayışlı ve size yardımcı olması çok önemlidir. Endişeniz azalınca güven kazanacak, bu da boşalmayı kontrol edebilmenizi kolaylaştıracaktır. Kontrol etme arttıkça güven kazanmanız, güven duygusu artınca endişeniz azalacak ve boşalmayı kontrol etmeniz daha kolay olacaktır. Bunun zaman alacağını unutmayınız. “Dur-başla” ya da “yumuşak sevişme-soğutma” denen yöntemle boşalmayı kontrol güç oluyorsa “sıkma” yöntemi de kullanılabilir. Siz ya da eşiniz penisin ucunu ya da kökünü işaret parmağı ile baş parmağı arasına alıp 10 saniye sıkma uygulanır. Bu boşalma refleksini ve sertleşmeyi azaltır. Bundan sonra tekrar uyarılmaya devam edilir; istenirse yeniden sıkma yöntemi kullanılır.

125


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

VAJİNUSMUS (vajinal ağrı) Vajinusmus, kadınların cinsel yaşamlarındaki ciddi ve doğal olarak erkeği de etkileyebilecek kısır döngü oluşturması çok kolay bir sorundur. Vajinusmus vajen kaslarının istem dışı kasılması ve birleşmeyi engellemesi şeklinde tanımlanmaktadır. Vajinusmus “iyi gitmeyen ya da kesintiye uğrayan cinsel eyleme” neden olması ile de erkekte cinsel organın sertleşme kusuruna ya da erken boşalmaya yol açabilir. Vajinusmus’a organik bir nedenin yol açmadığının tespiti ve buna inandırılma tedavinin ilk adımını oluşturur. En önemlisi, hastanın bu değerlendirme sonucu ile çoğu zaman da eşiyle birlikte bir psikiyatriste görünmesi gerekir. Hastaya kendi vücuduna dost olmasının öğretilmesi, “genital” bölgenin korkulur bir şey olmadığının, “dokunma”, “cinsel ilişkinin gerçeğine yaklaşma” gibi adımlarla anlatılması başarıyı sağlayacaktır. Psikiyatristin ev ödevi vererek sağlayacakları bu tür uygulamalar, özveri ve sabrın gösterilmesi sonucu başarılı olacaktır. Vajinusmus olayının zamanla yol açtığı durumlardan biri, erkekte ereksiyon kusuru ve erken boşalma ise, kadın için de “cinsel isteksizlik”tir. Bilindiği gibi, cinsel ilişkinin, olmazsa olmaz ögesi, “cinsel uyarının” varlığıdır: Cinsel uyarı ve isteğin olmaması cinsel soğukluğu getirir. Cinsel soğukluk oldukça sık görülür. Sevişmeyi uygun şekilde yapma ve cinsel ilişkiyi bir “yapmabaşarabilme” şeklinde alınmamak şartıyla cinsel uyarı ve istek zamanla oluşur. 126


SITKI KARACA

ÖFKE VE ÖFKE KONTROLÜ Günümüzde öfke duygusu ve öfke duygusunun eşlik ettiği istenmeyen davranışlar güvenli sosyal ortamları tehdit etmektedir. Şiddet içeren davranışlara çoğunlukla öfke duygusu eşlik etmektedir. Bu nedenle bireylere öfkelerini denetim altına alma becerilerinin günümüzde öğretilmesi önemlidir. Öfke, “engellenme, saldırıya uğrama, tehdit edilme, yoksun bırakma, kısıtlama vb. gibi durumlarda hissedilen ve genellikle neden olan şeye ya da kişiye yönelik şu ya da bu biçimde saldırgan davranışlarla sonuçlanabilen oldukça yoğun olumsuz bir duygu”dur. Bu duygu bir davranışın nedeni ya da sonucu olarak ortaya çıkabilmektedir. Öfke duygusu, korku, kaygı, üzüntü gibi çeşitli duygu durumlarını izleyen bir sonuç olarak da yaşanabilmektedir. Bireyin hoş olmayan bir yaşantıyla karşılaşması öfkenin ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. Bu uyarıcı bir fiziksel saldırı, eleştiri, baskı, engelleme, reddedilme, yoksun bırakma ya da bir karşı koyma şeklinde olabilir. Kişi karşı karşıya kaldığı bir davranışın gerçekten kendisini incitmek amacıyla yapıldığı yargısına varırsa tepkisi büyük olasılıkla öfke olacaktır. Örnek olarak; bir genç yetişkinin herhangi bir fiziksel saldırıya uğraması, bir öğrencinin öğretmeni tarafından basit bir nedenle azarlanması, istemediği halde bir çocuğun oyuncaklarını kardeşiyle paylaşmak zorunda bırakılması vb. verilebilir. Bireyin yapılan herhangi bir davranışı (gerçekte söz konusu olmadığı halde) tehdit biçiminde algılaması bireyde öfkeye yol açabilmektedir. 127


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Kırmızı ışıkta geçen bir arabayı uzaktan gören yaya “o sırada caddeden karşıya geçen ben olabilirdim” düşüncesiyle öfke duyabilir. Bu gibi varsayımsal tehditlerin ortaya çıkardığı öfke durumunun insan ilişkilerindeki anlaşmazlıklardaki payı oldukça yüksektir. Bir iş için sırada uzun süre bekletilmesi, acelesi olan kişinin arabasının çalışmaması ya da yoğun bir trafikte sıkışıp kalması ve ulaşacağı yere zamanında ulaşamaması, bilgisayarının bozulması öfke duygusu yaratabilir. Öfke bazı durumlarda bu dış uyarıcıların etkisi ile bireyde oluşturduğu imgeler ve geçmişe ait çağrışımların etkisiyle ortaya çıkabilir: Bu durumun en açık örnekleri, travma sonrası stres yaşayan bireylerde görülür. Bu bireylerin travmatik yaşantıya yol açan uyarıcılara benzer uyarıcılarla ya da o uyarıcıyı çağrıştıran farklı uyarıcılarla karşılaşması durumunda, ortaya çıkan güçlü tepkilerinden bazıları, içinde öfke duygusuna yol açabilir. Öfkeyi ortaya çıkarabilecek dört etken: (1) Fiziksel saldırıya maruz kalma. (2) Sözel bir çatışma ortamında bulunma; Örneğin, alay edilme. (3) Reddedilme, diğerleri tarafından değerli olmadığı mesajlarının verilmesi ya da bireyin kendisinin böyle bir algıya sahip olması. (4) Emir ve yaptırımlara boyun eğmek zorunda kalma. Birey korku ya da öfke yaratan bir durum karşısında bedensel tepkiler verir. Bu durumda fizyolojik olarak kalp atışında hızlanma, gözbebeklerinde büyüme, terleme ve soluk alış verişinde hızlanma şeklinde tepki gözlenebilir. Verilen bu tepkilerin fark edilmesi ise kişide korku ya da öfke duygusuna yol açar. Öfkeyi ortaya çıkaran durumlar: 1.Kayıplar: Bireyin yaşamında önemli olan ve sevilen birinin ölümü, fiziksel bozukluklardan dolayı ortaya çıkan kayıplar, 128


SITKI KARACA

bireyin işini kaybetmesi gibi kayıp durumları bireyde, acı, üzüntü ve yas duygularının yaşanmasına yol açabilir. 2.Tehditler-Korkular: Bireyin etkisinde kaldığı yasadışı olaylar, saldırıya uğraması, savaş ya da uzun süre işsiz kalma... gibi durumlardan kaynaklanan kaygı, korku ve güvensizlik duygularının bir sonucu olarak öfke duygusu yaşanabilir. 3.Engellenme: Bireyin gereksinimlerinin giderilmesi engellendiğinde yaşadığı çaresizlik ve yetersizlik duygularının sonucu olarak öfke duygusu ortaya çıkabilir. 4.Reddedilme: Öfke, bireyin başka biri tarafından reddedilmesi durumunda yaşadığı incinme, çöküntü ve değersizlik ve hayal kırıklığı duygularının sonucu olarak ortaya çıkabilir.

129


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

ÖFKENİN KONTROLÜ Öfke duygusunun kontrol altına alınması bireyin öfke içeren davranışını tanıması ve altında yatan temel düşüncenin değiştirilmesi yoluyla sağlanabilir. 1.Öfkeyi Harekete Geçiren İpuçlarını Tanıma Kişilerin öfke yaratan durumla karşı karşıya kaldıklarında, öfkeleneceklerine işaret eden içsel uyaranları fark etmeleri ve tanımaları, öfke denetiminin birinci aşamasıdır. Kişinin öfkelenmeden hemen önce bedeninde oluşabilen değişiklikler: • Her yerinin ateş bastığını hissetmesi, • Kalp atışlarının hızlanması, • Ellerin yumruk biçiminde sıkılması, • Çenenin kilitlendiği hissi ve dişlerin sıkılması, • Tüm bedeninin titrediğini hissetmesi, • Kasların, özellikle kolların gerginleştiğini hissetmesi şeklinde olabilir. Kişinin bu “bedensel değişiklikleri” tanıması ve fark etmesi öfke denetimi için çok önemlidir. Öfkelenmeden hemen önce bedenlerinde ne olduğunu fark etmeleri ve tanımaları, kişilerin ilgiyi kendilerine yönelterek, davranışlarını kontrol etmelerine ya da ortamdan uzaklaşıp gitmelerine olanak sağlamaktadır. 130


SITKI KARACA

2. İlginin Başka Yöne Kaydırılması Öfkesini denetim altına alma sorunu yaşayan kişilere olayların kendi istedikleri yönde gelişmediği durumlarda, öfkelenmemeyi başarmak amacıyla yaygın olarak kullanılan tekniklerden birisi de ilginin başka yöne kaydırılmasıdır. İlginin başka yöne kaydırılması, “kişinin öfkesinin ve öfkelendiren durumun yerine, daha başka-farklı şeyleri düşünebilme becerisini kazanması” biçiminde tanımlanır. Kişinin, ilginin başka yöne kaydırılması tekniğini uygulayabilmeleri için, önce öfkeleneceklerine ilişkin ipuçlarını fark etmeyi öğrenmeleri gerekir. Öfkelendikleri anda ise öfkesini ya da öfke yaratan durumu düşünmek yerine daha önceden belirlemiş oldukları “hoş bir sahneyi”/“güzel bir imgeyi” düşünme yönünde cesaretlendirilmeleri gerekir. Öfkeleneceklerine ilişkin ipuçlarını algıladıkları anda, hayal etmeleri önerilen bu sahne ya da imge ya onların en mutlu oldukları bir sahne ya da onları rahatlatıcı bir senaryo olmalıdır. Örnek: • Bir oyunda başarılı olduktan sonra bir yıldız gibi eve koştukları zamanı, • Bayramda hep istediği bir hediyeyi aldıkları anı, • Kutlamış olduğu en güzel doğum/evlilik günü partisini, • Tatilde geçirdiği harika bir günü düşünmek. Böylece sakinleştiğine ilişkin işaret verdiğinde, ‘şimdi ve burada’ya getirilebilir. Burada kişi kendisine, “Tamam, şimdi gözlerini açabilirsin” sonra “Kendi kendini sakinleştirirken kendine ne söyledin” biçiminde kendisini sorgulaması gerekir. Eğer kişi kendini sakinleştirebildiyse, onu sakinleştiren düşünceyi düşünmek zorunda kalacaktır. Kişinin sakinleşmesinin diğer bir yolu da, zihinsel olarak öfke yaratan ortamdan uzaklaşmasıdır (örneğin: kavga ortamını bir daha gözünün önüne getirmemek). 131


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Bu teknik öfkenin ortaya çıkma olasılığının olduğu bazı özel durumlarda (servis otobüslerini beklerken, iş ya da okulda görev verildiğinde, alışverişe çıkma zamanlarında vb.) oldukça etkilidir. Başlangıçta, kişiler öfkelenmelerine neden olan sahnenin betimlenmesi olabildiğince canlı bir biçimde yapmalıdır. Öfke yaratan durum hakkında olabildiğince fazla ayrıntı, sesler, görüntüler, olaylar vb. ile ilgili bilgiler irdelenmelidir. Daha sonra kişi oturur ve ayakları yerde olacak biçimde gevşemeye çalışır. Kişiler genellikle sakinleşme durumuna bir ya da iki dakika gibi oldukça kısa bir sürede ulaşırlar. Sonraki düşünce, kişinin öfkelendiği ya da öfkeleneceğini hissettiği zaman ilgisini başka yöne kaydırmasına yardımcı olacak sahneyi hatırlatıcı bir düğmenin düşünülmesidir. Birlikte yaşadığı arkadaşının, eşinin onu mutsuz ettiğini düşünmesi yerine, ilgiyi başka yöne kaydıracak olan sahneye odaklanmak, bir başkasının kendisinden ödünç aldığı parayı ödemediğini düşünüp öfkelenmek yerine, duyguları yatışıncaya kadar ilgisini başka yöne kaydıracak olan sahneye odaklanmak gibi. Kişi öfkeleneceğinin işaretini aldığında ilgisini başka yöne kaydırmasına yardımcı olacak sahnenin düğmesine dokunur. Bir kişinin, ilgisini başka yöne kaydıracak bir sahneyi düşündüğü halde öfkesine engel olamaması az da olsa görülen bir durumdur. Çünkü öfke aşırı arzulu düşünceler tarafından üretilir. Böyle bir durumda eğlenceli ve mutlu bir anın düşünülmesi bireyi aşırı derecede öfkelenmekten koruyacaktır. Sonuçta ilgiyi başka yöne kaydırmak öfkelenen bireye zaman kazandırır. Bu birkaç saniyelik zaman bile patlamak yerine, bireyin öfke yaratan durumun üstesinden gelmesine, kendisini kontrol etmesine olanak sağlayabilir

132


SITKI KARACA

3. İmge (Hayal) Oyunu İlginin başka yöne kaydırılması amacıyla bir sahne üzerinde düşünmek kişinin birkaç dakikasını alır. Kişi bireysel gereksinimleriyle örtüşebilecek ve uygun çağrışımlar yapacak sahneleri seçmelidir. Bu sahneler belirlendikten sonra birkaç gün süresince günde birkaç kez bu sahnelerin de yer aldığı çağrışımları hayal ederek uygulama yapmaya gereksinim vardır. Otobüse binmek ya da banyoyu kullanmak için sıra beklerken hemen gözlerini kapatıp ilgilerini başka yöne kaydırmalarına yardımcı olacak resmi hatırlamaya çalışmalıdırlar. Kişi bu sahneyi olabildiğince ayrıntılı bir biçimde hatırlamalıdır. Bu başarıldığında o sahneyi tekrar hayal etmesi istenir ve sakin kalabilmesi için yoğun bir biçimde teşvik edilir. Kişi imge oyunu tamamlandıktan sonra sakinleşmesiyle ilgili düşüncelerinin üzerinden geçmelidir. Sakinleşmiş tipik bir düşünce biçimi, üzerinde çalışılan senaryoyla ilgili olarak şu düşünceleri içermelidir. Örnek: “Patronum ya da müdürümle aramda olan bu durum hoşuma gitmese de onunla yaşayabilirim. Onun yaptıklarından hoşlanmak zorunda değilim.” Kişi bir kere kendisini sakinleştirici düşünceyi ürettiğinde bunu mutlaka kaydetmelidir. Kişi bu zihinsel imge (hayal) ile ilgili olarak aynı sakinleştirici düşünceleri kullanarak günde birkaç kez bu uygulamayı tekrarlamalıdır. Sonuçta bu teknik kişilerin zihinsel olarak pratik yapmalarına ve karşılaştıkları zor durumlarda yeni çözüm yolları üretmelerine yardımcı olur.

133


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

ÇOCUKLUK DÖNEMİ RUHSAL SORUNLAR Çocuk erişkinin küçük bir kopyası değildir. Çocuk devamlı değişen ve gelişen bir varlıktır. Mantıklı düşünme yeteneği sınırlı ve kendisini ifade etme becerisi zayıftır. Çocuk bencil ve isteklerini engelleyemez ve hemen yerine getirilmesini ister. Benmerkezcidir. Çevresinde olup bitenin her şeyi kendisiyle ilişkili olduğu düşüncesindedir. Duyguları oynak(labil)tır. Çabuk iniş çıkış gösterir. Nöroplastisite (sinirsel esneklik) özelliği olan çocuk, iç dünyası ve çevresi ile sürekli denge/uyum içinde olabilme ve sağlıklı iletişim kurabilme noktasında büyüklerin de desteklerine ihtiyaç duyar. Ancak çocuğunuza sevginizi göstermenin ya da ona yardımcı olacak en iyi yolu bulmanın zor olduğu anlar vardır. Çocuğunuz sizi şaşırtan, canınızı sıkan ya da çok korkutan davranışlar gösteriyor olabilir. Bu tür davranışların bir bölümü, gelişme ve büyümenin normal sonuçları olabilir. Bir çocuğun ateşinin yükseldiği kolayca anlaşılabilir, fakat psikolojisindeki bozulmayı anlamak daha zordur. Ruh sağlığı sorunları davranışlardaki değişikliklere dikkat ederek teşhis edilebilmektedir. Depresyon, kaygı, uyum ve yeme bozuklukları ve dikkat eksikliği/hiperaktivite ruh sağlığı problemlerinden bazılarıdır. Bu dönem ruhsal rahatsızlıklarda belirti örgüsü erişkinlerden farklı olur. Yetişkin depresyonunu andıran belirti tablosu yanında, okul fobisi, gece yatak ıslatma, gündüz altına kaçırma, öfke nöbetleri ve okuldan kaçma gibi belirtiler tanımlanmıştır. Ruh sağlığı problemleri, her beş çocuktan birinde herhangi bir zamanda ortaya çıkabilir. Ne yazık ki, ruh sağlığı bozulan 134


SITKI KARACA

çocukların tahminen üçte ikisi gereken yardımı almamakta ya da alamamaktadır. Pek çok çocuk ve ergen, kısa süreli bir tedavi görerek atlatabilecekleri ve ciddi bir ruh sağlığı problemine dönüşmeyebilen duygusal zorlanma dönemleri yaşarlar. Örneğin, sevilen birinin kaybı, aile ilişkilerinde bir değişme bu tür problemlere yol açabilir. Bir çocuğun ruh sağlığı zekâ kapasitesi ile ilişkili değildir. Ruh sağlığı sorunları olan çocukların zekâ düzeyleri düşükten (zihinsel gerilik) yükseğe kadar değişebilir. Ergenlik dönemi depresyonu gerek yetişkin depresyonunun başlangıcı olma potansiyeli taşıması, gerekse ergenin intihar girişimiyle yakından ilgili olması nedeniyle özel bir önem taşımaktadır. Yine ergen depresyonunda sık rastlanan davranış bozuklukları tablonun kişilik patolojisine benzetilmesine yol açabilir. Ciddi Duygusal Rahatsızlıklar Çocuklar ve ergenler için “ciddi duygusal rahatsızlıklar” deyimi, günlük yaşamı ve evde, okulda ya da toplum içindeki işlevleri ciddi bir şekilde engelleyen rahatsızlıklar için kullanılır. Ciddi duygusal rahatsızlık her 20 gençten birinde herhangi bir zamanda ortaya çıkabilir. Bu tür ruh sağlığı sorunları, yardım edilmezse, okulda başarısızlığa, alkol ya da ilaç kullanımına, aile ile çatışmaya, şiddete ve hatta intihara yol açabilir. Her çocuğun ruh sağlığı önemlidir. Pek çok çocuğun ruh sağlığı problemleri vardır. Bu problemler gerçektir, acı vericidir ve ciddi olabilir. Ruh sağlığı problemleri anlaşılabilir ve tedavi edilebilir. Aileler ve kurumlar birlikte çalışarak yardım edebilirler. 135


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Nedenleri Küçük çocukların ruh sağlığı sorunlarının temelindeki nedenlerin hepsini bilmiyoruz. Bu sorunların hem çevre hem de biyolojik yapıyla ilgili olduklarını biliyoruz.

Pek çok çevresel faktör çocukları tehlikeye sokabilir. Örneğin, şiddete, istismara, ihmale, ölüm ya da boşanma nedeniyle sevilen birinin kaybına ya da bozuk ilişkilere maruz kalan çocuklar için ruh sağlığı bozulma riski daha fazladır. Diğer risk faktörleri, ırk, cinsel yönelim, din ya da yoksulluk nedeniyle reddedilmeyi içerir. Bazı aileler, başkalarının ne söyleyeceğinden ya da ne düşüneceğinden korkarak yardım aramazlar. Ancak çocuğunuzun ruh sağlığı için tedavi gereklidir. Yardım arama ve tedavi sizin çok sabırlı ve ısrarlı olmanızı gerektirebilir. Çocuğunuzun Ruh Sağlığının Korunması

Anne ve baba olarak çocuğunuzun fiziksel güvenliğinden ve duygusal rahatlığından sorumlusunuz. Bir çocuğu büyütmenin tek bir doğru yolu yoktur. Anne-babalık tarzları değişir fakat çocuğunuz için yapılması gerekenler aynıdır.

Gelişim dönemleri, yapıcı problem çözme, disiplin tarzları ve diğer anne-babalık becerilerine ilişkin yararlı kitaplar edinebilirsiniz. Çocuk gelişim dönemlerini öğrenin, böylece çocuğunuzun yapabileceğinden azını ya da fazlasını beklemeyin. Çocuğunuzun yeteneklerine destek olun, sınırlılıklarını kabul edin. Hedefleri başka birinin beklentilerine göre değil çocuğunuzun yeteneklerine ve ilgilerine göre oluşturun. Başarılarını kutlayın. Çocuğunuzun yeteneklerini başka çocuklarınkilerle kıyaslamayın. Çocuğunuzu tek başına değerlendirin. Çocuğunuzla birlikte olmak için düzenli olarak zaman ayırın. 136


SITKI KARACA

Çocuğunuzu duygularını ifade etmeye teşvik edin ve duygularına saygı gösterin. Çocuğunuza herkesin acı, korku, öfke ve kaygı yaşadığını anlatın. Bu duygularının nedenlerini öğrenmeye çalışın. Çocuğunuzun öfkesini olumlu bir şekilde, şiddete başvurmadan göstermesine yardım edin. Çocuğunuzun bağımsızlığını destekleyin ve özgüveninin artırmasına yardımcı olun. Yaşamın iniş çıkışlarında çocuğunuzun yanında olun. Çocuğunuzun problemlerin üstesinden gelebileceğine ve yeni yaşantılarla baş edebileceğine güvendiğinizi gösterin. Aranızdaki saygı ve güveni geliştirin. Anlaşamadığınızda bile sesinizi yükseltmeyin. İletişim kanallarını açık tutun. Çocuğunuzu dinleyin. Çocuğunuzun anlayabileceği kelimeler ve örnekler kullanın. Onu soru sormaya teşvik edin. Rahatlık ve güven verin. Dürüst olun. Olumluluklar üzerinde durun. Her konuda konuşmaya istekli olduğunuzu gösterin. Eğer çocuğunuzun duygularından ve davranışlarından bunaldıysanız ya da kendi engellenmelerinizi ya da öfkenizi kontrol edemiyorsanız yardım arayın. Yapıcı, açık ve tutarlı bir disiplin uygulayın (Disiplin fiziksel ceza değildir, disiplin bir öğretim şeklidir). Bütün çocuklar ve aileler farklıdır; çocuğunuz için hangi yolun daha etkili olduğunu öğrenin. Olumlu davranışlarını onaylayın. Çocuğunuzun hatalarından ders almasına yardım edin. Koşulsuz sevin. Özür dileme, işbirliği, sabır, bağışlama ve başkalarıyla ilgilenmenin önemini öğretin. Uyarı Niteliğindeki Belirtileri Tanıyın. Çeşitli uyarılar, bir çocuğun ya da ergenin muhtemel ruh sağlığı problemine işaret ediyor olabilir. Bu uyarı niteliğindeki işaretlerin bir bölümü aşağıda verilmektedir. Çocuğunuzun şu belirtileri gösterip göstermediğine dikkat edin: 137


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Duygularla ilgili güçlükler; Makul bir neden olmadan üzülme ve çaresizlik duyma ve bu duygulardan kurtulamama. Çoğu zaman öfkeli olma, ağlama ya da aşırı tepkide bulunma. Değersizlik ya da suçluluk duyguları gösterme. Başka çocuklardan daha fazla endişeli ya da kaygılı olma. Bir ölümün ya da kaybın ardından çok uzamış bir yas tutma. Aşırı derecede korkulu olma. Açıklanamayan korkular duyma ya da diğer çocuklardan daha fazla korku duyma. Fiziksel sorunlarla ya da görünümle sürekli ilgilenme. Zihnini kontrol edememekten ya da zihninin başkaları tarafından kontrol edildiğinden korkma. Açıklanamayan sesler duyma. Büyük değişimler Okul durumunda kötüleşme. Genellikle zevk aldığı şeylere ilgisini kaybetme. Uyuma ve yeme alışkanlıklarında açıklanamayan değişmeler gösterme. Arkadaşlarından ya da ailesinden uzaklaşma ve hep yalnız kalmayı isteme. Çok fazla hayal kurma. Yaşamı başa çıkılamayacak kadar zor bulma ve intihardan ya da ölümden söz etme. Sınırlılıklar Kendini verememe, karar vermede zorlanma. 138


SITKI KARACA

Yerinde oturamama, dikkati toplayamama. Zarar görmekten, başkalarını incitmekten, “kötü” bir şey yapmaktan korkma. Gün içinde defalarca yıkanma ve eşyaları temizleme ihtiyacı duyma ya da belirli davranışları tekrarlama. Çok hızlı seyreden düşüncelerden kurtulamama. Tekrarlanan kabuslar görme. Sorun yaratan davranışlar Alkol ya da ilaç kullanma. Çok miktarda yeme ve sonra kusmaya çalışma, müshil ilaçlarını kötüye kullanma ya da kilo almaktan kaçınmak için lavman kullanma. Uygun kiloda olmasına karşın takıntılı bir şekilde spor yapmayı ya da diet uygulamayı sürdürme. Başkalarına ve eşyalarına sık sık zarar verme ya da yasaları ihlal etme. Yaşamı tehlikeye sokacak şeyler yapma. Eğer çocuğunuz bu belirtilerden birini gösteriyorsa ya da belirtiler ciddiyse, hemen bir yardım arayın. Hemen Yardım Arayın!

139


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

KARDEŞ KISKANÇLIĞI Sahip olduğumuz şeyleri paylaşmanın zorluğuna rağmen kardeş sahi­bi olmak çok güzel bir duygu ve zevkli bir şeydir. Anne ve babaların en çok şikâyet ettikleri konu belki de kardeşler arasındaki kıskançlık sorunudur. Kardeş kavgalarından ve onların sonuçlarından yakınmak ai­leler için adeta alışılmıştır. Aralarındaki çekişmeyi sonlandıramamaktan ve her ikisine de yaranamamaktan yakınırlar. Çünkü kardeş kavga­sını yatıştırmak için aralarına girip, haklı haksız ayırmaya çalışı­lır, haksıza ceza verilir. Oysa genellikle kardeş kavgalarında hak­lı haksız olmaz. Birinde biri haklı ise, öbüründe diğeri haklıdır. Ama siz araya girdiğinizde taraf tutmak zorunda kalır ve her iki­sini de memnun edemezsiniz. Sonunda biri sizi, diğerini daha çok sevmekle suçlayacaktır. Yapılması gereken birbirlerine zarar vermelerini engelleyip olayı hiç tartışmadan onları bir süre ayrı tutmaktır. Onların diğerine ilişkin şikâyetlerini dinlemeyip, kav­ga istemediğinizi ve birlikte olmayı başarana kadar ayrı durma­ları gerektiğini, sorunu sonra kendilerinin halletmelerini söyle­yip tarafsız kalmayı başarmaktır. Kardeşler arasında rekabet doğal ve normal gelişimin bir parçası olarak kabul edilmelidir. Ancak rekabetin bir düşmanlık haline gelmesi ve her alanda kendini göstermesi doğal karşılanamaz. Çocuklar arası rekabet ve çekişmenin nedenleri arasında anne babanın gözüne girebilme, evde bir yer edinebilme, bireyselliğini kabullendirme, önemsenmek ve değer verilmek isteme sayılabilir. 140


SITKI KARACA

İnsanın doğasında var olan kıskanma duygusu kendisine olan ilgiyi azaltıcı olarak değerlendireceği kardeş ya da bir kuzen doğumu ile su yüzüne çıkar. Burada ailenin yoğun ilgisinin aniden başka bir çocuğa yönelmesinin katkısı önemlidir. Anne babalar için en büyük kırıklıklarından biri yıllarca “kar­deş istiyorum” diyerek anne babasını bıktıran çocuğun, kardeş geldiği anda “bunu he­men geri götürün” şeklinde tepki vermeleri ve kardeşlerini kıskanmalarıdır. Çaresiz kalan aileler “ama biz o istedi diye ni­yetlendik” diyerek bunu dile getirirler. Kardeş isteyenin bir çocuk olduğu ve çocukların istedikleri şeylere ka­ vuştuktan sonra çok çabuk bu isteklerinden vazgeçebildiklerini anne-babalar göz önünde bulundurarak çocuk sahibi olmayı düşünmelidir. Bu çocuğunuzun düşüncesi ve isteğine göre çocuk sahibi olmalısınız anlamında değil, çocuğunuz istiyor diyerek çocuk sahibi olunmamalıdır anlamındadır. Yeni bir kardeşin gelmesi her şeyden önce eve yeni bir birey gelmesi demektir. Bu yeni birey evdeki dengeleri değiştirecek ve daha önemlisi çocuk tarafından rakip olarak algılanacak­tır. Devamlı bakıma muhtaç, annenin tüm zamanını alan, bütün aile bireylerinin ilgisini çeken küçük yavrunun rakip alarak algılanması doğal karşılanmalıdır. Bu rakip anne ve babayı çocuktan uzaklaştıran istenmeyen biridir. Sadece ev içindeki bireylerin değil misafirlerin dahi odak noktası olmuş­tur, ona hediyeler gelmekte, gelişiminin her aşamasındaki değişiklikler ve yeni kazandığı beceriler nedeniyle devamlı ondan söz edilmekte olacaktır. Kardeşler arasında doğal gelişen bu durum anne ve babaların hatalı tutumları ile bir sorun halini alabilir. Genellikle ilk hata çocuğun ona bir kardeş geleceğine hazırlanmaması ile başlar. Hiç bir şeyden haberi olmayan çocuk bir gün biri ile karşılaşmakta ve kendisine kardeşi olduğu söylenmektedir. Oysa çocuğa daha gebelik sırasında kardeşinin olacağı bilgisi verilmeli ve çocuk bu duruma hazırlanmalıdır. 141


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Yeni bebeğin dünyaya gelmesinin telaşı ve sevincini fazlasıyla yaşayan aile bireyleri bir an başka bir çocukları olduğunu unutabilirler. Ancak çocuk ne olup bittiğini dikkatlice izlemek ister. Özellikle ailenin ilk çocuğu ise kendisine olan ilginin biraz azaldığının farkındadır. Kendisinin de varolduğunu ispatlama çabası ile yaptığı birkaç farklı davranış biçimi anne baba tarafından tepkiyle karşılanır. Ailenin bu tutumu çocuğun “Beni artık sevmiyorlar” düşüncesini destekler. Bazı anne babalar çocuklarına devamlı “Biz seni ondan daha fazla seviyoruz” gibi sözler söylerler. Ancak çocuğun istediği daha fazla sevilmek değil sadece sevilmektir. Eğer yeni gelen kardeşe anne babanın ilgi ve sevgisi daha fazla ise bu sözlerin çocuk için bir kıymeti yoktur. Önemli olan kendisinin eskisi kadar çok sevildiğini ve değerinden hiç bir şey kaybetmediğini çocuğa hissettirmektir. Bazı çocuklar kardeşi doğduktan sonra ona yoğun ilgi ve alaka gösterir, her ihtiyacını karşılamak ister ve bebeğin bakımında anneye yardımcı olmak için çabalarlar. Bunlar genellikle kıskançlığını dışa vuramayan çocuklardır. Gösterdikleri sevgi ve ilgi çok abartılı ve sahtedir. Aslında kıskançlık duygusunu dışa vurmadaki zorlukları nedeni ile böyle davranmaktadırlar. Kardeşlerini kıskandıklarını belli ederlerse annelerinin tamamen kendilerinden uzaklaşacağı gibi bir duyguya kapılır ve hissettik­lerini dışa vuramazlar. Doğan kardeşini kıskanan bir çocuk eğer anne babanın dengeli ve olumlu tutumu devam ederse kısa süre içinde yeni duruma uyum sağlar. Bu uyumu sağlamada anne babaya büyük görev düşmektedir. Kıskançlığı pekiştirecek her türlü tutumdan kaçınılmalıdır. Yeni bebeğe çocuğun yanında çok fazla sevgi gös­terisinde bulunma, devamlı ondan ve onun şirinliğinden bah­setme gibi davranışlardan uzak durulmalıdır. Çocuk anne babanın kendisine olan ilgi ve sevgisinin azalmadığını hissetmelidir. Bunu hissettirmek de anne babanın elindedir. 142


SITKI KARACA

Genellikle anne babalar kardeşler arası çekişme, didişme ve rekabet havasından büyük endişe ve üzüntü duyarlar. Onların idealinde birbirleri ile çok iyi geçinen ve hiç kavga gürültü çıkarmayan uyumlu çocuklar vardır. Kardeşler arası çekişme bütün ailenin huzurunu bozacak dere­cede büyük olabilir. Anne baba, kardeşler arası rekabetin nor­mal ve hoş karşılanacak sınırlarda olup olmadığını gözlemeli, bu sınırlar aşılmadıkça müdahale etmemelidir. Birbirlerine zarar vermeyecek derecede ufak didişmelere karışmamalı ancak zarar vermeye başladıklarında birbirlerinden ayırmalıdır. Yani her anlaşmazlık ve didişmede arabulucu rolünü üstlenmemelidirler. Sorunun büyüdüğü düşünüldüğünde müdahale edilmeli eğer çözüm bulunamıyorsa işin uzmanından yardım istenilmelidir. Özellikle küçük çocuk ağlayarak, annenin duy­gusallığını kullanmaya çalışır. O zaman büyük çocuğa sen ağabeysin, sen ablasın diye haksızca yüklenilmesi hatalı bir tutum olur. Küçük çocuğun anne ve babası tarafından devamlı desteklendiği ve kayırıldığını düşünen ağabey ya da ablanın anne babaya karşı olumsuz tutum sergilemesi doğaldır. Çocuklar birbirleri ile yaşadıkları zorlukları hemen aile birey­lerine aktararak yardım isterler. O zaman anne babanın taraf olması beklenir. Çocuk kendisinin haklı olduğu ve desteklen­mesi gerektiğini düşünür. Oysa anne babalar çok ender durum­lar hariç taraf olmamalıdır. Taraf olmak onların bizi içine almak istedikleri oyuna gelmek demektir. Rekabeti ve yarışı alevlendirecek olan kardeşlerin birbirleri ile sık sık kıyaslan­ması ya da birinin diğerinin önüne çıkarılması gibi tutumlardan uzak durulmalıdır. Çocukların yalnız iken daha sakin ve rahat olmalarına karşı anne babalarının yanında didişmeleri ve kavga etmeleri, rekabetin nedenini ve çocukların olaya müdahale bek­lentisini açıklamada yeterlidir. Çok çocuklu ailelerde kardeşler arası rekabet yoğun yaşandığı zaman anne baba için dayanılmaz bir hal alabilir. Burada 143


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

önem­le üzerinde durulması gereken her çocuğun aile içinde kendi özel yerini farkında olmasını sağlamaktır. Çocuklar arasında ayırım yapılmamasına özen göstererek her birinin ayrı birey olduğu bil­inciyle davranılmalıdır. Bireysel farklılıkları gözardı eden “benim çocuklarım” yaklaşımı kardeşler arasındaki rekabeti körükleyecek ve onların aile içindeki yerleri konusundaki endişelerini artıracaktır. İkiz çocuklarda her kardeş arasında görülen rekabete ek olarak ailenin ve çevrenin birbirlerine benzemeleri konusundaki ağır baskı devreye girer. Fizik görünümleri ile birbirlerine benzeseler dahi bu çocuklar iki farklı bireydir. Bu farklılığın ilk önce anne babalar tarafından kabul edilmesi gerekir. Aynı kıyafeti giydirme, aynı oyuncakları alma, aynı yatakta yatırma gibi tutumlar çocukların bireyselleşmesinin önünde büyük engel teşkil eder. Her çocuğun bireyselleşmesine ve ayrı kişiliğinin gelişmesine fırsat tanınmalıdır. Gerçekten böyle bir zaman var mı? Eğer varsa bu, anne ba­ banın her anlamda kendini ikinci bir çocuk için hazır hissettik­ leri zamandır. İlk çocuk yalnız kalmasın diye dünyaya getirilecek bir çocuk, eğer anne baba çok kararlı ve hazır da değilse nasıl büyüyecektir? Çocuklar belli bir yaşa geldiklerinde en sık sor­dukları soru dünyaya nasıl ve niçin geldikleridir. Onlara “senin dünyaya gelişinin tek nedeni ablan ya da ağabeyin yalnız kalmasındı” demek kolay ve doğru olamasa gerek. Tek çocukların so­runlu oldukları savı artık pek geçerli değil. Okul öncesi eğitim yaygınlaşması nedeniyle yaşıtlarıyla olabilen, paylaşmayı öğre­nen çocuklar sağlıklı gelişmektedirler. Bu gelişimi bozan, tek ço­cuk olmaktan çok, anne babaların yanlış tutumlarıdır. Hatta ba­zı araştırmalar tek çocukların, diğerlerine oranla daha kendine yeten, güvenli ve başarılı olduğunu söylemektedir. O zaman kar­deş gelmesi için “çocuğu tek bırakmama” gerekçesi çok da doğ­ru değil. 144


SITKI KARACA

Genellikle çocuklar gelecek olan kardeşin onlarla oyun oyna­yacağını, birlikte bir şeyler yapabileceklerini düşünür. Oysa ge­len kardeş bir bebektir ve onunla hemen oyumları paylaşmasına olanak yoktur. Oysa anne babasını paylaşmaya başlamıştır. Hat­ta özellikle annesinin ona ayırabildiği çok zaman kalmamıştır. Yeni bebek acıkmakta, altının temizlenmesi gerekmekte ve de­vamlı ilgiyi toplamaktadır. Hele küçük çocuksa, döneme özgü olarak her şeyin onun için olduğunu düşünüyorsa kesin kararı­nı verir. Anne ve babası onu sevmiyordur. Seviyor olsalar yeni bir bebek istemezlerdi. Zaten çevreden birileri “senin pabuçların dama atıldı” deyip duruyorlardı. Her ne kadar gidip kontrol et­miş ve pabuçlarının durduğunu görmüşse de bir sorun olduğu kesindir. Bu bebek bu evden gitmelidir. Sık sorulan sorulardan biri de kardeşler arasındaki uygun yaş farkıdır. Aralarında aşırı yaş farkı olması çocukların birbirle­riyle oyun oynama, paylaşma gibi duygularını yaşamalarında so­run oluşturur. Tıbbi olarak iki doğum arasında anne sağlığı açı­sından belli bir zaman aralığı olmalıdır. Sonra iki kardeşin yaş­ları ve gelişim dönemleri ne kadar yakın olursa birlikte payla­şımları o kadar artar. Ancak yenisi geldi diye, henüz küçük bir çocuk olan büyüğe abla ya da ağabey muamelesi yapmamak şar­tıyla. Genellikle yeni bebek doğunca büyükten ağabey ya da ab­la olması beklenir. Oysa onun böyle bir isteği yoktur ve sizden bunu istememiştir. Öyleyse olgun davranmak, bebeğin bakımın­da size yardımcı olmak, kardeşini korumak, kollamak zorunda değildir. Bunları zorunlu olduğu ya da siz istediğiniz için yap­maz, kendi istediği için yapar. Siz böyle bir sorumluluk yükle­dikçe ve beklentiye girdikçe onun sevilmediğine, ikinci plana itildiğine inancı artacak ve yeni kardeşe öfkelenecektir. Tüm bunlar göz önüne alındığında ikinci çocuk yapmanın zamanı kendinizi her anlamda hazır hissettiğiniz zamandır. 145


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Televizyon ve Çocuk Televizyon eğitici, öğretici olmasının yanı sıra, eğlendirici özelliğiyle de günümüzün en önemli iletişim araçları arasında yer almaktadır. Televizyonun etkileri nasıl ve ne derecede kullanıldığı ile ilişkilidir. Önemli olan televizyonun seyredilmemesi değildir. Anne-babanın çocuğa kısa süreli ve denetimli televizyon izletmesi, doğru ve uygun programlar seçerek çocuğu bu programları izlemesi için yönlendirmesi çok önemlidir. Çocuğa Olumlu Televizyon İzleme Alışkanlığı Kazandırmak İçin Yapılabilecekler • Çocuğun televizyon karşısında geçirdiği süre günde 1-2 saati aşmamalıdır. Çocuk üç yaşından küçükse izleme süresi 20 dakikayı geçmemesi daha uygundur. • Anne-baba çocuğun televizyon izlemesi konusunda bir plan yapmalıdır. Bu planda çocukla bir günde kaç saat, bir haftada kaç gün, hangi programları izleyeceği konularında birlikte karar almalıdır. • Televizyon planlanan programa uygun olarak açılmalı, program bittiğinde kapatılarak, çocukla program hakkında konuşulmalıdır. Bu yaklaşım çocuğun izlediklerinden daha çok faydalanmasına yardımcı olacaktır. • Anne-baba televizyonu çocukla birlikte seyretmelidir. Çocuğu bilinçli bir televizyon izleyicisi yapmak için, programın içeriği ile ilgili bazı temel bilgileri verip, çocuğun sorduğu sorulara cevap vermelidir. • Çocuğa izlediğinin yalnızca bir film, hikaye olduğu anlatılmalıdır. Örneğin: Süpermen'in gerçekte uçmadığı, rol gereği uçtuğu söylenmelidir. • Anne-baba çocuğun televizyon seyredip, seyretmemesine programın ya da çizgi filmin çocuğa uygun olup, olmadığına 146


SITKI KARACA

kendileri karar vermelidir. Çocuk için uygun olmayan programı neden izlememesi gerektiği çocuğa açıklanmalıdır. • Sürekli kanal değiştirmek küçük yaştaki çocuğun dikkatini bozduğu için anne-baba, çocuğun sürekli kanal değiştirmemesine dikkat etmeli, kendileri de bu davranışı yapmaktan kaçınmalıdır. • Televizyon ortak seyredilebilecek bir odaya konulmalıdır. Evdeki diğer odalara televizyon (özellikle yatak odasına) konulmamasına dikkat edilmelidir. Televizyon konulan odadaki eşyalar televizyonu merkez yapmayacak şekilde düzenlenmelidir. • Çocuğa televizyon seyrettirilmesi veya seyrettirilmemesi ödül ya da ceza olarak kullanılmamalıdır. • Anne ev işleriyle uğraşırken çocuğu televizyondan başka uğraşlarla ilgilenmesi için yönlendirmelidir. • Anne-baba çocuğun televizyon seyretmesi yerine, arkadaşlarıyla bir araya gelmesi, oyun oynaması, resim yapması, spor yapması, kitap okuması, şarkı söylemesi gibi ev içi ve ev dışı aktiviteleri desteklemelidir. Çocuk bu aktivitelere yönlendiğinde övülmeli, takdir edilmelidir. • Anne-baba televizyonu, çocuğun uslu durması, ağlamaması için kullanmamalıdır. • Anne-baba çocuğun reklâmlarda görüp, istediği ancak ona uygun olmayan maddelerin neden alınamayacağını çocuğa anlatmalıdır. • Anne-baba çocuğa ne şekilde televizyon seyretmesi gerektiği konusunda açıklama yapmalı, sürekli yüz üstü ya da çok yakından izlemesinin sağlığa zararlı olacağını anlatmalıdır. • Anne-baba televizyon seyretme konusunda fikir birliğiyle hareket ederek, tutarlı olmalıdır. 147


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

• Anne-baba televizyon seyretmek yerine kitap okuyarak, müzik dinleyerek, spor yaparak bir hobi ile ilgilenerek, çocuğa bu konuda iyi bir örnek olmalıdır. Uygun Olarak İzletilmeyen Televizyonun Çocuk Üzerindeki Olumsuz Etkileri • Televizyon çocuğu şiddete yöneltebilir. Çocuk şiddeti günlük yaşamın bir parçası olarak kabullenebilir. Problem çözmede şiddeti çözüm yolu olarak kullanabilir. • Televizyondaki programların birçoğunda konuşma dili sıkça yanlış, argo ve yabancı kelimelere özentili olarak kullanıldığı için, çocuğun dil gelişimi olumsuz etkilenebilir. • Çocuk televizyonu tek başına izlediğinde, televizyonun sunduğu her şeyi gerçekmiş gibi kabul edebilir. Televizyona soru soramadığı için bu durum çocuğun bir süre sonra düşünmesini, eleştirmesini engelleyebilir. • Çocuğun aşırı televizyon izlemesi, kitap okuma, spor yapma, müzik dinleme, resim yapma, arkadaşlarıyla oyun oynama gibi olumlu faaliyetlerden, hatta yemek yemekten bile alıkoyabilir. • Çocuğun televizyon karşısında uzun süre kalması, çevreyle ilgisini azaltabilir, konuşmasında gecikmeye neden olabilir. • Çocuğun televizyon karşısında uzun süre kalması, yatma saatini geciktirip, çocuğun uyku problemi yaşamasına sebep olabilir. • Çocuğun televizyon karşısında uzun süre kalması, hareketsizleşmesi sonucunda şişmanlamasına ve sürekli yorgunluk hissetmesine neden olabilir. • Uzun süre yere yüzükoyun yatıp, dirseklerini yere dayayarak kıpırdamadan televizyon seyreden çocuk, eklem rahatsızlıklarına yakalanabilir. 148


SITKI KARACA

• Tüketime ve para harcamaya özendiren reklâmlar, çocuğun reklâmda gördüğü yiyecekleri, oyuncakları istemesine neden olabilir. Bu istekler, aileye ekonomik açıdan zarar verebilir. Çocuğun zihinsel, duygusal ve sosyal gelişiminde önemli bir etkiye sahip olan televizyonun denetimli olarak seyrettirilmesinin olumlu, gelişi güzel seyrettirilmesinin ise olumsuz etkileri vardır. Özellikle anne-baba televizyon seyretme konusunda çocuğa iyi bir model olmalıdır. Anne-baba sürekli televizyon izleme yerine, çocukla ilgilenir, ona sevgisini gösterirse, çocukla aralarındaki bağın güçlenmesini sağlayacaktır.

149


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Konuşma Bozuklukları 1. Kekemelik, 2. Geç konuşma (fonolojik bozukluk) olarak kabaca ikiye ayrılabilir. Kekemelik (pepelik): Seslerin, hecelerin veya sözcüklerin sık olarak uzatılması, tekrarlanması ya da konuşmanın düzgün akışını bozan durma ve beklemelerle belirli konuşmadır. Konuşma anında dudağını büzme, boynunu kasma, gözlerini kırpma, ellerini, ayaklarını vurma ve ellerini yumruk yapma şeklinde bedeninin birçok bölümlerinde hareketler olabilir. Konuşurken ani vurgulu sözcük çıkarma, sözcük uzatma ve kesilmeleri (sözcüğün hecelerini ayırma bee-be-ben), konuşmanın durması, söylenmesi zor kelimelerden kaçınma görülür. Çocuklarda sıklık yaklaşık % 1’dir. Erkek çocuklarda 3 kat daha fazladır. Başlangıç tipik olarak 2-7 yaşlarındadır. Başlangıçta çocuk kekelediğinin farkında olmaz. Çocuk farkına varınca sinirli olur ve öfke patlamaları gösterebilir. İyileşme % 60’ında tedavi gerekmeden ve 15-16 yaşlarından önce olur. 2-3 yaşları arasında başlayan kekemelik çocuğun konuşma hızının düşünme hızından daha yavaş olmasıdan kaynaklanır. Buna fizyolojik kekemelik denir. Bu geçicidir. Aile çocuğa düzgün konuşması için baskı yapmamalıdır. çocuğun kendi konuşmasına fazla dikkat göstermesine yol açmamalıdır. Oluş nedenleri: Tam olarak bilinmemektedir. Ailesel genetik geçiş suçlanmaktadır. Genetik yatkınlığı olan çocuklarda aşırı titiz, düzenli olan ve ağır disiplin uygulayan ailelerin çocuklarında korku gibi bir nedenle rahatsızlık başlayabilir. psikolojik streslerin yoğun olduğu; sınav, çekinilen ya da korkulan durumlarda kekemelik artar. Tedavisi: Konuşma tedavisi (speech therapy) uygulanır. Bunlar: Duyarsızlaştırma, oyalama ek tiklerini değiştirme, 150


SITKI KARACA

duraksama tekniği, soluk verme ile konuşma, tempo tutarak konuşma, gevşeme teknikleri (özellikle biofeedback EMG uygulaması) ile uzmanlar tarafından yapılır. Anne ve Babaya Öneriler: 1.İki-üç yaşlarındaki çocuklarda arada bazı kelimelerde takılma olabilir. Bu geçici de olabileceğinden aile üzerinde durmamalıdır (özellikle çocuk kendisi fark edinceye kadar). Çocuğa aile içinde ve dışarıda kekeme damgası vurmayınız. Kekemelik özellikle “kendine güven eksikliği, aşırı heyecanlılık” durumudur. Kekeme çocuğa hasta ve özürlü gözü ile bakmak yanlış bir tutumdur. 2.Çocuğa “Üzülme, sakin ol, bir kez daha söyle” gibi yardımcı sandığınız uyarılarda bulunmayınız. 3.Çocuk farkına vardığında bilgi veriniz. Bu durumun onun hatası olmadığı, kekeme birçok insan bulunduğu, utanılacak bir şey olmadığı ve önem vermemesi söylenir. Kekemelik önem vermedikçe azalır. 4.Unutmamak lazım ki, konuşan kişinin ruhsal gerilimden uzak, rahat ve gevşek olmasının yanında dinleyenlerin de gerilimden uzak, sabırlı ve endişesiz olması daha düzgün konuşma için gereklidir. Kekemelik utanma, sıkıntı, konuşmaktan korku, dinleyenlerin acıma, kızma ve alay etme tutumlarıyla artar. 5.Çocuğunuzun kekemeliğinden kendinizi sorumlu tutmayınız. Suçluluk duyguları içinde çocuğunuza aşırı koruyucu tavır göstermeniz sorunu daha da karmaşıklaştıracaktır. Diğer çocuklarınızdan ayrı tutmayınız. Sorumluluklarını yerine getirmesini sağlayınız. 6.Çocuğunuzun konuşmasını kesmeyin, ilgili olarak dinleyin. Her ortamda (telefonlara cevap vermesi, evin alış verişini 151


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

yapması gibi) konuşmasına fırsat veriniz. Ondan utanç duymayınız ve bunu ona söylemeyiniz. 7.Uzman hekim tarafından bulunulmuş önerileri (kasları gevşetme, ahenkli okuma, okuduklarını anlatma) hergün uygulayınız.

152


SITKI KARACA

TUVALET ALIŞKANLIĞI ve GECE YATAĞINI ISLATMA Erken yaşta, katı ve sert yaklaşımla tuvalet eğitimi vermek duygusal dengesini bozduğu için oldukça zararlıdır. Çocuğumuza davranışçı ekole göre refleksin gerektirdiği sonuç vermez. Bir satranç da bile her hamlede çok sayıda ihtimal vardır. Her gün yatağından ıslak kalkan çocuğun yaşadığı zorlukları anlamamız gerekir. Gece altına kaçırırım düşüncesiyle evinin dışında bir yerde kalamayan, arkadaş-akraba ziyaretine katılamayan, grup faaliyetleri ve kamplardan uzak kalan çocuğun sıkıntısı, üzüntüsü, kendine güvensizliğini ve utancını ortadan kaldırabilmek için tedavi şarttır. Zamanla düzelir bahanesiyle olaya kayıtsız kalmak çocukta gelişebilecek ikincil ruhsal sorunlara davetiye çıkarmaktır. Çocuğun altını bağlamak, onun gece altını ıslatabileceği mesajını vermesi açısından, sakıncalıdır. Dışkı kaçırmada anne baba tarafından büyük öfke ve kızgınlıkla karşılanır. Kasten, bilerek ve isteyerek bu işi yapıyor ve bizi kızdırmaya çalışıyor düşüncesine kapılırlar. Tuvalet eğitiminin erken yaşta başlaması ve eğitimde ceza ve baskı yöntemlerinin uygulanması çocuğun dışkısını bırakmamasına neden olur. Bu da süreğen kabızlık sonunda dışkı kaçırmayla sonuçlanır. Bu olay adeta anneye karşı bir çeşit 153


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

tepki olarak da görülebilir. Çünkü bu çocukların anneleri genellikle kuralcı, titiz, otoriter ve baskıcıdır. Dışkı kaçırmayı dışa vurulamayan saldırganlık duygularının ifadesi olarak kabul edenler de var. Çocuk azarlanır, aşağılanır ve cezalandırılır. Ancak bu yaklaşımların faydasız kaldığı görülür. Dışkı kaçırma çocuğun ruh dünyasında var olan sorunların dışa yansıması olarak değerlendirilmeli ve yaklaşımımız sorunu çözmeye yönelik olmalıdır. Soğukkanlı ve anlayışlı bir yaklaşımla çocukla anne-baba arasındaki olması gereken olumlu ilişki kurulmaya çalışılmalıdır. Sürekli eleştiren, aşağılayan, suçlayan ve başkalarına rezil etme tehdidi savuran anne-babaların bu yaklaşımlarını değiştirmesi sağlanmalıdır.

154


SITKI KARACA

OKUL KORKUSU Okul çağına gelmiş çocuklarda anne ve babasının isteğine bağlı olarak başlangıçta okula gitme isteği vardır. Bazı çocuklar için okula gitmek kolay değildir. Bunların bir kısmı yoldan, bir kısmı okulun ya da sınıfın kapısından, bir kısmı dersin ortasında sınıfı terk ederek eve geri dönerler. Bazı çocuklar annelerinin yanlarında oturmalarını ister ve annelerinden ayrılmazlar. Anne günlerini okulun ya da sınıfın kapısında bazen çocuğunun sırasında geçirirler. Okula istekli ve düzenli olarak giden ve başarılı bir çocukta da günün birinde birdenbire okula karşı isteksizlik ve okula gitmeme görülebilir. Çocuk zorlandığında gerginlik, huzursuzluk ve panik içinde olur. Çocukta özellikle okula gitme zamanında baş ağrısı, karın ağrısı, mide bulantısı, ağlama ve direnme görülür. Bu şikayetler evde kaldığında ve tatil zamanlarında görülmez. İşte çocuklarda görülen okula gitmek istememe ve gitmeme durumuna okul reddi ya da okul korkusu diyoruz. Okul korkusunun kaynağı genellikle anneden ayrılma korkusudur. Aile içi ilişkilerin bozuk olması; aile bireyleri birbirlerine aşırı düşkün ve bağımlıdır. Çocuk kendisine kötü bir şeyler olacağı korkusu ile aşırı düşkün anne-babanın tutumundan etkilenir. Sonuçta kendi yokluğunda anne-babasına, onların yokluğunda da kendisine kötü bir şeyler olacağı endişesi yaşar. Okul korkusu genellikle başarı kaygısı duyan, sessiz, uslu, bağımlı, aşırı onay bekleyen çocuklarda görülür. Ancak okul korkusunun oluşmasını kolaylaştıran ve başlatan bir olay vardır. Bunlar; Ailede hastalık, ölüm ya da sosyoekonomik bir kriz gibi sıkıntı ve gerginlik yaratacak olayların varlığı; 155


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Göç ile aile çevresinin değişimi; Kardeş doğuşu; okul, sınıf, sıra ya da öğretmen değişikliği; Okulda arkadaş ilişkilerinin bozulması; Okulda (dayak, onur kırıcı söz ya da davranışlara maruz kalma gibi) sıkıntı ve gerginlik yaratan olayların varlığıdır. İlkokula başlama yaşlarında okul korkusu daha yüksek görülürse de özellikle ortaokula başlama yaşlarında da belirgin bir artış vardır. Geç dönemde görülenlerin tedavisi oldukça güçtür. Okul korkusu erkek ve kız çocuklarında eşit oranda görülür. Çocukların % 1-8’inde bu rahatsızlık görülebilir. Tedavi: Bu çocuklarda yatıştırıcı ve sakinleştirici bazı ilaçlar kullanılsa da tedavideki en önemli nokta aile, öğretmen ve hekim arasında sağlanacak işbirliği ve uyumdur. Birinci hedef çocuğun en kısa sürede okula geri dönmesi sağlanmalıdır. Okuldan ayrılma süresi uzadıkça dönüş zor olur. “Zaten bu yıl yaşı küçük, önümüzdeki yıl gitsin” ya da “Evde kalarak yatışsın” gibi söz ve tutumlar tedaviyi olumsuz etkiler. Çocuk gitmek istemeyişinin nedenini (başarısız olmaktan korktuğu, öğretmeninden ya da bir arkadaşından korktuğu gibi) başka nedenlerle açıklayabilir. Anne-baba çocuklarının okul korkusu nedeniyle endişelenmemeli, kendilerini suçlamamalıdır. Çocuğu suçlama, korkutma, şiddet ve ceza uygulamaları ile zorlayarak okula göndermeye çalışmamalıdırlar. Sorun karşısında sabırlı, kararlı ve tutarlı davranışlar göstermelidirler. Çocuğa uygun ve kararlı bir dille kendisi gibi zorluk çeken çocukların olduğu, zorlansa da okula gitmesi gerektiği, zamanla korkusunun ve endişesinin geçeceği anlatılmalıdır. Süre uzadığında derslerden geri kalmış olma korkusunun ekleneceği söylenir. Davranışçı yaklaşımlar kullanılır. Bir süre için annenin sırada oturması, daha sonra sınıfın dışında ve en son olarak okul dışında bulunması istenir. Çocuğun durumunu 156


SITKI KARACA

öğretmenle konuşmak, öğretmeninden ilgi ve sevgi dolu yaklaşım bekleyen çocuğa öğretmenin göstereceği olumsuz davranış ve tutumunun önüne geçilmiş olur. Ayrıca aile tedavisinde ailenin olumsuz tutum ve kaygılarının, bağlılık ve bağımlılık özellikleri ele alınarak anksiyete tedavisi sağlanır. Okuldan kaçma Çocuğun nedensiz ve ailenin haberi olmaksızın okula gitmemesidir. Birkaç gün olabileceği gibi haftalar ve aylar süren okuldan uzak kalma olabilir. Erkek çocuklarda kızlara göre daha sıktır. Tek başına ya da diğer çocukların katılımıyla grup halinde gerçekleşebilir. Okuldan kaçma okul korkusundan farklıdır. Okul korkusunda çocuk ailesinin bilgisi dahilinde evdedir. Okuldan kaçan çocuğun ailesinin okuldan kaçtığı ve nerede olduğu konusunda bilgisi yoktur. Okuldan kaçan çocukta para ve eşya çalma, başkasının mal ve canına zarar verme gibi davranışında bozukluk görülür. Okula gitmeyen çocuk zamanını sokaklarda başıboş dolaşarak, (atari, langırt vb.) oyun salonları ya da kahvehanelere giderek geçirir. Eve gelişini okulun çıkış saatine denk getirir. Ailesine okuldan geliyormuş ve okula devam ediyormuş izlenimini vermeye çalışır. Bu çocukların çoğunda yavaş ve güç öğrenme, (eşya ve para çalma, hayvan ve insanların canını yakma gibi) davranış bozukluğu görülebilir. Önemli bir kısmında aile içi sorun ve çatışmalar görülür. Bu çocuklar duygusal ilgiden yoksun olarak yetişmiştirler. Okul korkusundaki yaklaşım gösterilir. Bu çocuklarda görülen davranış bozuklukları ya da ileride oluşmasının oranının yüksekliği göz önünde bulundurulmalıdır. Ruh sağlığı hekimiyle ilişkili olmak önemlidir. 157


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Aileye Öneriler

Ø Çocuğun okula gitmesi konusunda ailenin tüm bireyleri olarak kararlı ve ısrarlı olun. Gitmemesi halinde sınıf içindeki grup çalışmalarında aksaklıklar olacağını anlatın. Kararlılığınızı sözel olduğu kadar beden diliyle de çocuğa yansıtın. En ufak bir tereddüt fobiyi tetikleyen bir uyarıcı niteliği taşır. Ø Doğrudan onu üzen bir şey olup olmadığını sorun. Size yalnızca kendini hasta hissettiğini ve okulda hoşuna gitmeyenlere ilişkin aklına hiçbir şey gelmediğini söyleyebilir. Siz yine de bu konuda onunla görüşün. Okul yaşamının temel boyutları hakkında konuşun. Örneğin; arkadaşlar, sınıf çalışması, oyunlar, oyun alanındaki etkinlikler, okul yemekleri, okul tuvaletleri ve öğretmeni.

Ø Davranışlarındaki herhangi bir değişikliği ayırt etmeye çalışın. Dikkatli düşündüğünüz zaman, bazı yönlerden davranışlarında bir değişiklik olduğunu fark edebilirsiniz. Örneğin belli bir arkadaşı hakkında artık hiç konuşmaması ya da öğretmeniyle ilgili yalnızca olumsuz yorumlar yapması gibi. Bu sizi sorunun kaynağına götürebilir.

Ø Sınıf öğretmeniyle görüşün. Çocuğunuzun sınıf öğretmeni, okuldaki gelişimine ilişkin en iyi bilgi kaynağıdır. Ona kaygılarınızı açıklayın ve onun gözlemlerini, düşüncelerini dinleyin. Bu, aynı zamanda öğretmenin dikkatinin, önceden farkında olmadığı bir noktaya, çocuğunuzun mutlu olmayışına çekilmesini sağlayabilir. Ø Gerekli gördüğünüz yerde değişiklik yapın. Sorun bazen kolaylıkla çözülebilir. Örneğin; sınıf içinde grup değişikliği ya da sınıf öğretmeninin birkaç gün ek yardımda bulunması; çocuğunuzun biraz yatışması, sorunun çözülmesi için yeterli olabilir. Bunun gibi elverişli bir çözüm varsa, en yakın zamanda uygulamaya çalışın. 158


SITKI KARACA

Ø Çocuğunuzun düzenli olarak okula gitmesini sağlayın. Sorun ne olursa olsun ya da sorunu çözmeniz ne kadar uzun sürerse sürsün, çocuğun okula düzenli olarak gitmesi çok önemlidir. Ne kadar uzun süre okula devamsızlık yaparsa, yeniden düzenli olarak gitmeye başlaması o kadar zorlaşacaktır. Her şeyin yolunda gideceği konusunda her zaman ona güven vererek, ağlayacakmış gibi görünse bile yine de onu okula götürün. Ø Çocuğun okul fobisini tetikleyen etken evdeki sorunlardan kaynaklanıyorsa, bu sorunları çözmeye çalışın. Çocuk öncelikli olarak huzurlu bir ev ortamına gerek duyar. Ø Bağımlı olduğu ebeveyn yerine okula diğer ebeveynin götürmesini ya da okul servisiyle gitmesini sağlayın.

159


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

DERS ÇALIŞMA ve BAŞARI YÖNTEMLERİ Öğrenme fizyolojik, psikolojik ve toplumsal durum ve koşullarla ilişkilidir. Anne-baba ve öğretmenlerin genel beklentisi öğrencinin “çok çalışarak başarılı olmaları” yönündedir. Önemli olan “bilinçsizce çok çalışmak” değil; ilgili öğrenme yöntem ve teknikleri bilerek ve bunlardan yararlanarak “etkili” çalışmaktır. Etkili çalışmada öncelikle gerçekçi plan yapılmalı, konuları belirli çalışma sürelerine bağlamalıdır. Yarım saatten çok ders çalışmayan öğrencinin, plan yaparken 5-6 saatlik bir ev çalışmasını planlaması gerçekçi değildir. Bazı olağandışı durumlarla (misafir gelme, hastalık vb.) karşılaşılabileceği düşünülerek esnek plan yapılmalıdır. Çalışılacak birkaç ders varsa her derse belirli süreler ayrılmalıdır. Yalnızca bir derse ağırlık vermek diğer derslerin geri plana atılmasına yol açarken monotonluğun sonucu kişide bıkkınlık ve isteksizliğe neden olabilir. Genel ilke olarak “zor dersler” en iyi anlaşılan saatlerde çalışılmalıdır. Bu saatler özellikle İlgi ve dikkati toplamanın kolay, bedenin dinlenmiş ve (sessiz, sakin ve dikkati dağıtmayan) çalışma ortamının uygun olduğu sabah saatleridir. Çalışma konularında değişiklik yaparken araya mutlaka dinlenme süresi konulmalıdır. Çalışılan derse yakın özellikteki bir başka dersi çalışmaya geçilmemelidir. Okuyarak öğrenilen iki dersi arka arkaya çalışma yerine başka bir öğrenme yöntemi kullanarak (yazarak, anlatarak, deneyerek) çalışılabilecek bir derse geçilmelidir. 160


SITKI KARACA

Yemeklerden hemen sonra çalışmaya başlanılmamalıdır.

En iyi çalışma biçimi ara verilerek yapılan çalışmadır. Dikkati çok dağıtacak oyun, atari ve TV izleme gibi uğraşlardan kaçınılmalıdır. Her 40-50 dakika için 10 dakikalık dinlenme arası verilmelidir. Kendine yeterince dinlenecek boş zamanlar sağlanmalıdır. Boş zaman uğraşılarının (bulmaca çözümleri, matematik ve coğrafya bilmeceleri, resim çizme, desen çalışması ve satranç gibi) zihinsel etkinlik gerektiren etkinliklerden seçilmesi dikkatin gerektiği anda daha kolay toplamasını sağlamaya yardımcı olacaktır. O gün sınıfta işlenecek dersten önce konuyu çalışmak, o dersin sınıfta izlenmesini ve öğrenilmesini kolaylaştırır.

Öğrencinin çalışacağı belli bir yerinin olması gereklidir. Çalışma yeri derli toplu, sabit ve sakin bir yer olmalıdır. Işık, ısı gibi fiziksel şartları da uygun olmalıdır. Çalışmayı her zaman belli bir yere ve zamana katı kurallarla bağlamak bazen yanlıştır. Düzenli çalışma şartlarında çalışma yanında; gerektiğinde otobüste, sokakta yürürken, bulaşık yıkarken, müzik dinlerken vb. ortamlarda çalışmasını sürdürebilmelidir. Anlayarak okuma, her şeyden önce istekli ve ilgili olmayı gerektirir. Okurken dudak kıpırdatmak, başı sağa sola oynatmak, başka şeyler düşünmek, metni parmakla takip etmek, parlak ışık altında okumak, vb. nedenler etkili okumayı bozmaktadır. Okuma sesli ve sessiz okuma şeklinde ayrılmaktadır. Sessiz okumada göz harfleri teker teker değil; sözcükleri genel biçimiyle hatta satırın büyük bir kısmını bir anda gördüğü bilinmektedir. Kişi sözcüklere ne kadar alışıksa bir sıçramada o kadar geniş alanı görür. Sesli okumada satırın gözle kavranan parçası, seslendirilen kısmından daha uzundur.

Sessiz okuma göz atma, çabuk okuma, düzgülü okuma ve ağır okuma şeklindedir. 161


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

Hızlı okumada öncelikle metin üzerinde genel bir tarama yapılarak parçanın planı ve ana noktalarını bulmak anlamayı kolaylaştırır. Dudakların kıpırdaması, ses tellerinin kımıldaması, içten okuma, okurken sık sık geriye dönme, hızlı okuyunca anlayamama korkusu, ana düşünceyi yakalayamama, gözlerin bir heceye takılması, hoşlanılan sözcüklerde okuma hızını yavaşlatmak, birden çok kelimeyi bir arada okuyamamak etkin okumayı engelleyen durumlardır. Dudak kıpırdatıp kıpırdatmadığınızı parmağınızı dudak üstüne koyarak anlayabilirsiniz. Ses tellerini kımıldatıp kımıldatmadığınızı elinizi boğazınıza götürerek anlayabilirsiniz. Bu durumları engellemek için hafif müzik eşliğinde okumaya çalışınız. Geriye dönük tekrarlayıcı okumadan kaçınılmalıdır. Tekrarlamayı önlemek için, ilk okumada tam anlaşılmayan cümleleri yeniden okuma yerine; okuma sürdürülmelidir. Gözün görme alanının geniş olması ve metin arasındaki uzaklığın uygunluğu iyi ve hızlı okumayı sağlar. Görme sınırlarının genişlemesi başın sağa-sola dönmeyecek şekilde gözün yazı alanının tam ortasına gelecek şekilde ve metinden 30 cm uzakta tutulması gereklidir. Okuma hızını okunan metne göre düzenlemek, anlamayı ve zamandan en iyi biçimde yararlanmayı sağlar. Yazıyı okumanın amacı; yazıyı “niçin okuduğu” yolundaki genel düşünce okuma yönteminin belirlenmesinde başlıca etkendir. Amacı yalnızca gelişen olaylar konusunda bilgilenmek olan bir gazete okuyucusu için, okumada “göz atma” ve “çabuk okuma” ön plana çıkarken; kişinin ilgilendiği bir konudaki yazı daha dikkatli okuma çabası gerektiren “düzgülü okuma” ya da “ağır okuma” içerisinde değerlendirilebilir. Alt çizerek okuma gereken şeylerin daha kolayca öğrenilmesine yardımcı olduğu gibi; konunun sonradan gözden geçirilmesinde de kolaylık sağlar. 162


SITKI KARACA

Göz yorgunluğu duyulduğu anda okuma konusu değiştirilir. Daha kolay başka bir ders çalışılabilir. Göz yorgunluğunun aşırı olduğu ve rahatsızlık oluşturduğu durumlarda okuma sürdürülmemelidir. Okurken baş ağrısı ya da çabuk yorulma oluyorsa göz hekimine başvurmak en doğru karardır. Anlamak için okumak yazının ana düşüncesini ve eşlik eden yan düşünceleri saptamakla mümkündür. Kitaptaki dış ve iç yol göstericilerden yararlanılmalıdır. Etkili bir çalışmanın gerisinde yatan temel öğe dikkattir. Dikkati toplayamama da birinci neden öğrencinin alışkanlığının olmamasıdır. İkinci neden ise, öğrenci belli bir konu üzerinde çalışırken, konu dışındaki bir sorunun onun zihnini meşgul etmesidir. Buna dalgınlık da denebilir.

163


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

DİKKATİ TOPLAMA YOLLARI Bilinçli çalışmanın temeli, çalışmanın ne amaçla yapıldığının öğrenci tarafından açık seçik bilinmesi gerekir. Yaptığı işin amacını bilmek, öğrencinin bu işi benimseyip ona sahip çıkmasına ve iş için kendisini güdülemesine yardımcı olur. Arkadaş toplantısı şeklinde bazen çalışılan konuları ve dersleri tartışmak kişinin kendisini güdülemesine yardımcı olacaktır. Kişinin çalışma için gerekli kararları vermesi gereklidir. Hangi ders ne zaman çalışılacaktır?, Çalışılacak ders için kullanılacak yöntemler ve araç gereçler hangileri olmalıdır? Bu ve benzeri kararların verilmemesi dikkati toplamayı engeller. Bir konuya duyulan merak o konuya dikkati toplamayı sağlayıcı itici güçtür. Merak duyduğumuz, ilgimizi çeken işler sevdiğimiz şeylerdir. Merak uyandırmanın yolu ise, kişinin konuya ilişkin, kendisine sorular sormasıdır. Okunan kitaptaki ana ve alt başlıklar soru biçimine sokularak bu işlem yapılabilir. “Okul başarısı nasıl artırılabilir?”, “Kişi dikkatini nasıl toplayabilir?” şeklinde soru sorarak merak duygusu uyandırılabilir ve dikkat konu üzerine çekilebilir. Fiziksel çevrenin düzenlenmesi, gürültülü bir ortamdan sessiz bir mekâna geçiş, çalışmayı aynı yer, saat ve şartlarda sürdürme, divan, koltuk, yatak, vb. kişinin gevşeyerek dikkatinin dağılmasına yol açacak yerlerden kaçınma, çalışma masasında konuyla ilgili olmayan eşyaların kaldırılması, çalışma 164


SITKI KARACA

için kullanılan sandalyenin yumuşak olmaması, uygun bir ışık altında çalışma ve ortamın çok sıcak olmaması, dikkatin toplanması için gereklidir. Diğer kişilerin oynadıkları, eğlendikleri, dinlendikleri saatlerde çalışmamaya özen gösterilmelidir. Çalışmada çeşitlilik sağlamak, aynı tür konular arasına farklı özellikte konular koymak, dikkat için zorunluluktur. Çalışmanın (okuma, yazma, vb.) değişik yöntem ve teknikler uygulanarak yapılması dikkatin dağılmasını önler; anlama ve kavramayı kolaylaştırır. Kişi çalışabileceğine ve başarı sağlayacağına inandığı ölçüde yaptığı çalışmaya kendini vermesi mümkündür. Benzer konularda sağladığı daha önceki başarısını düşünmesi ve elde edeceği sonucu bir an hayal etmesi kendine güven sağlamaya yetebilir. Dikkati gerektiği gibi yönlendirebilmek için, planlanan saatte çalışma isteği olmasa da, kendinizi çalışmaya zorlamalısınız. Kişi çalışmaya ilişkin kararlı olmalıdır. Kişi kendi kendisine “söz” vermelidir. Boş zamanlarda bulmaca çözümü, matematik ve coğrafya bilmeceleri, satranç gibi zihinsel etkinlik gerektiren oyunlar, resim ve desen çalışmaları dikkatin gerektiği anlarda daha kolay toplanmasını sağlamaya yardımcı olacaktır.

165


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU (DEHB) Hiperaktiflik yaramazlık değildir. Her yaramaz çocuk hiperaktif değildir. Bu tanı bazı insanların ileri sürdüğü gibi “kötü yetiştirilmiş ve yaramaz” çocukları tanımlamak için kullanılan bir etiket değildir. Bu hastalık, tanı ölçütleri net olarak belirtilmiş, tıbbi bir rahatsızlıktır. Hiperaktivite çocuğun sadece yaramazlık sorunu değildir. Bunu bir terbiye sorunu olarak görmek de yanlıştır. Aşırı hareketlilik (oturduğu yerde duramama, kıpır kıpır ve hareket halinde olma, çok konuşma), dürtüsellik (karşısındakinin sözünü kesme, sırasını bekleyememe, acelecilik-isteklerini engelleyememe ve geciktirememe) ve dikkat eksikliği (dikkatinin kolay dağılması, dikkatini sürdürememe, dikkatini yaptığı işe yönlendirememe, başlanılan işi bitirememe, düzensiz çalışma, dağınıklık, unutkanlık) ile karakterize gelişimsel bir sorun olan tabloya DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU (DEHB) denilmektedir. • Bu tanının konulması için belirtilerin yedi yaşından daha önce de var olması, en az altı ay süresince devam etmesi ve normal kişilerde olandan daha fazla olması gerekmektedir. Kaç tip DEHB Vardır? Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar üç ayrı grupta ele alınır: 166


SITKI KARACA

1. Hem dikkat hem aşırı hareketlilik-dürtüsellik sorunları olanlar. 2. Sadece dikkat sorunları olanlar. 3. Sadece aşırı hareketlilik-dürtüsellik sorunları olanlar. DEHB Ne Kadar Sıklıkla Gözlenir? • Okul çağı çocuklarında yaygın görülen bir rahatsızlıktır. Yaklaşık ilköğretim çağı çocuklarının % 5-8’inde bu rahatsızlık vardır. Erkek çocuklarında kız çocuklarına göre 4–8 defa daha fazla görülür. Erkek çocuklarında aşırı hareketlilikdürtüsellik sorunları, kız çocuklarında ise dikkat eksikliği belirtileri ön plandadır. DEHB’ye Yol Açan Şeyler Nelerdir? Hastalığın ortaya çıkmasında en önemli rolü kalıtımın oynadığı ve diğer etkenlerin ise gebelikte alkol ve/veya sigara kullanımı, annenin gebelikte geçirdiği hastalıklar, doğum öncesi-doğum-doğum sonrası yaşanan sorunlar, çocuğun beyin hasarları geçirmesi, kurşun zehirlenmesi, aile yapısı ve işleyişinde bozukluklar olduğu iddia edilmektedir. DEHB’nin Tedavisi Gerekli midir? Tedavi Edilmediğinde Nelerle Karşılaşırız Bu rahatsızlık kendiliğinden düzelmediği gibi, bu çocukların 2/3’lük bir kesimi sınıf tekrarı, okuldan uzaklaştırma ya da atılma gibi problemlerle karşılaşmaktadır. Bu çocukların olumsuz çevresel koşullarda yetişmesi ‘davranım bozukluğu’ riskini artırmakta ve başları yasalarla daha çok belaya girmektedir.

167


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

DEHB’nin Belirtileri Nelerdir?

Bu çocuklar yaşıtlarına göre aşırı hareketlidir. Acelecilik, isteklerini erteleyememe, sorulan sorulara düşünmeden çok çabuk cevap verme, başkalarının sözünü kesme ve sırasını beklemekte güçlük çekme gibi belirtiler görülür. Bebekliklerinde huysuzlukları, az uyumaları ve yememeleri anne babayı bıktırır derecededir. Okul öncesi dönemde ise ev içinde koşuşturur, yükseklere tırmanır, dolap tepelerinde gezer, bir motor tarafından itiliyormuşçasına aşırı hareketlilik vardır. Bu çocuklar kısa bir süre bile oturamaz, sakin bir şekilde oynayamazlar. Kıpır kıpırdırlar, elleri dursa ayakları durmaz. ‘Dur’ ve ‘yapma’ sözünden anlamazlar. Aşırı hareketlilik yanında öğrenme üzerine olumsuz etkisi olan belirti ise dikkat eksikliğidir. Dikkatini bir noktaya toplayabilmesinde güçlük, dış uyaranlarla dikkatin çok kolay dağılabilmesi, unutkanlık, eşyalarını veya oyuncaklarını sık sık kaybetme ve düzensizlik gibi belirtiler bulunabilir. Bu çocukların ilgileri kısa sürelidir. Oyun kurma ve devam ettirmeleri zordur. Uzun süre televizyon izleyebilmesi ya da ataribilgisayarla oynayabilmesi dikkat problemleri olmadığını göstermez. Çabuk sıkılır ve bir etkinlikten hemen başka bir etkinliğe geçerler. Beklemeyi hiç sevmezler, sabırsızlıkları nedeniyle işlerin hemen halledilmesini isterler.

Okul dönemlerinde ise ders çalışmayı sevmezler. Masanın başında oturma süreleri çok kısadır. Çeşitli bahaneler uydurarak sık sık masanın başından kalkarlar ya da anneyle birlikte çalışmak isterler. Sınıfta dersi izleyemezler. Sınavlarda dikkatsizlik nedeniyle çok basit hatalar yaparlar. Cevabını bildikleri sorulara dahi yanlış cevap verirler. Çabuk sıkıldıklarından bazı soruları okumadan cevaplarlar. Yanında birisi olmadan ödevlerini kendi başlarına yapamazlar. 168


SITKI KARACA

Üçüncü ana belirti dürtüsellik yani sonunu düşünmeden eyleme geçmedir. Sonradan pişman olacakları hareketleri sonunu düşünmeden gerçekleştirirler. Başkalarına söz ya da fiili olarak sataşır ve huzursuzluk çıkarabilirler. Arkadaşları tarafından geçimsiz olması, sırasını beklememe ve kurallara uymama nedeniyle istenmeyen çocuk ilan edilir. Tepkilerinde abartılı ve acımasız olabilir. Önünü arkasını düşünmeden korkusuzca davranabilirler. Bu davranışları çeşitli tehlikelerle yüz yüze gelmelerine yol açabilir. Çıkılması tehlikeli ve yasak yerlere çıkarlar. Evden çok uzaklara gidebilir.

Tehlikeli; yanıcı, kesici ve delici aletlerle oynayabilirler. Bu çocuklar kendilerini kontrol etmedeki güçlükleri nedeniyle nerede durmaları gerektiğini bilemezler. “Sonunu düşünmeden eyleme geçme” olarak tarif edilebilecek olan dürtüsellik çocuğun sosyal uyumunu da büyük ölçüde bozar. Çocuk yapmaması gerektiği ve yanlış olduğunu bildiği bazı davranışları yapmaktan kendini alamaz. Çevresindeki insanlara ve eşyalara zarar verir, sonrasında üzülür ancak kısa bir süre sonra aynı kötü davranışı tekrarlayabilir. Uyulması gereken basit kurallardan ahlaki prensiplere kadar tüm sınırlama ve yaptırımlara karşı reaksiyonları nedeniyle büyük tepki çekerler. Sürekli azarlanır, hakaret işitir ve zaman zaman cezaya çarptırılırlar. Bu Rahatsızlığın Tedavisi Var mıdır?

DEHB tedavisi bazı kişiler tarafından basite alınmaktadır. Aslında gözünde görme bozukluğu bulunan çocuğun bu rahatsızlığının düzeltilmesi yaşamsal görülmeyebilir. Ancak kişinin yaşam kalitesini, çevresiyle ilişkilerini, işi ve okul başarısını etkilediğini biliriz. DEHB da bunun gibidir. Yaşamsal değildir. Ancak yaşamı etkiler. 169


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

DEHB’da çoğu zaman ilaç tedavisi ile yapılandırılmış tavsiye, destek ve davranış eğitimi programının birlikte kullanımı en iyi yol olarak değerlendirilmektedir.

Kullanılan ilaçların asıl amacı çocuğun dikkatini artırmak ve hareketlerini kontrol etmesini sağlamaktır. Bu amaç için kullanılan ilaçlardan çok iyi sonuçlar alınmaktadır. Kullanılan ilaçların çocukları uyuşturacağı ya da bağımlılık yapabileceği gibi yanlış bir kanaat vardır. İlaçların Yan Etkisi Var Mıdır?

Her tür tedavide olduğu gibi ilaç tedavisi gören çocukta beklemediğiniz bir yan etki gördüğünüzde doktorunuza ya da en yakın sağlık kuruluşuna başvurunuz. İlaçların sık görülen yan etkileri: • Baş ağrısı,

• Uykusuzluk; ilacın yan etkisi olabileceği gibi DEHB’nin belirtilerinden biri de olabilir • Karın ağrısı,

• İştahsızlık, gergin ve çökkün ruh hali; hepsi tedavi başlangıcında sık görülebilir. • Tikler ve tekrarlayıcı hareketler tedavinin herhangi bir aşamasında gözlenebilir. • Büyüme hızı nadir de olsa olumsuz etkilenebilir. Bu Çocuklara Nasıl Yaklaşılmalıdır?

Bu çocuklara terbiye etmek bahanesiyle uygulanacak şiddet ve ölçüsüz cezalar sorunun daha da büyümesine yol açar. Oysa yapılması gereken temel kuralları zedelemeden ve başıboş bırakmadan sınırları oldukça esnek tutmaktır. • Ağır DEHB’si olan çocukların çoğunluğunda ilaç tedavisine öncelikle ihtiyaç duyulmaktadır. 170


SITKI KARACA

Bu tıbbi durumun ilaç tedavisi yanında eğitsel tedavilerle desteklenmesi de gereklidir. DEHB’nin nedeni kötü ebeveynler veya öğretmenler değilse de, aile ve öğretmenlere verilecek yapılandırılmış öneriler, destekleyici ve davranışsal programlarla çocuğun davranışlarında ve dikkatini yönlendirmede olumlu değişiklikler yapmak mümkündür. Bireysel özelliklerinin dikkate alınacağı az mevcutlu sınıflarda ya da okula destek olarak bireysel eğitime alınmaları da gerekebilir.

171


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

KAYNAKLAR KİTAPLAR Alper, Yusuf. Bayraktar, Erhan. Karaçam, Özgür. Herkes İçin Psikiyatri. Gendaş A.Ş. İstanbul, 2000. Arslanoğlu, Kaan. Psikiyatri Elkitabı. İthaki Yayınları, İstanbul, 2007. Baldwin, David S. Hirschfeld Robert MA. Fast Fact Depression. Health Press Limited, 2005. Ebert, Michael H. Loosen, Peter T. Nurcombe, Barry. Current Psikiyatri Tanı ve Tedavi. (çev. Sunar Birsöz, Taha Karaman). Güneş Kitabevi, Ankara, 2003. Glick, Ira D. (Editör), Yalom, Irwin D. (Genel editor). Depresyon Terapisi. (çev. Yasemin Engin). Prestij Yayınları, İstanbul, 2006. Goldman, Howard H. Review of General Psychiatry. Appleton&Lange, 1992. Guze, Barry H. Ferng, Huan-Kwang. Szuba, Martin P. Richeirmer, Steven. The Psychiatric Drug Handbook. Mosby Year Book. St. Louis. 1992. Hare, Robert D. Vicdansızlar Antisosyal Kişilik Bozukluğu. (çev. Semra Kunt Akbaş). HYB Yayıncılık, Ankara, 2006. Kara, Hayrettin. Aydın, Sabahattin. Cinsel Sorunlar ve Çözüm Yolları. Sen Yayınları. Ankara, 1992. Kaya, Nihat. Sorularla Panik Atak ve Tedavisi. Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2008. Kaya, Nihat. Evliliğin 10 Düşmanı. Nesil Yayınları, İstanbul, 2007. 172


SITKI KARACA

Köknel, Özcan. Kötü Ruh’tan Ruh Sağlığı’na. Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 1998. Köroğlu, Ertuğrul. Bayraktar, Sinan. Kişilik Bozuklukları. HYB Basın Yayın, Ankara, 2007. Nutt, D. Ballenger, J. (Edited) Anxiety Disorders: Generalized Anxiety Disorder, Obsessive-Compulsive Disorder and Post-Travmatic Stres Disorder. Blackwell Publishing Ltd. 2005. Nutt, D. Ballenger, J. (Edited) Anxiety Disorders: Panic Disorder and Social Anxiety Disorder. Blackwell Publishing Ltd. 2005. Öztürk, Mücahit. 99 Sayfada Okul Fobisi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. İstanbul, 2006. Öztürk, Orhan. Uluşahin Aylin. Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. (11. Baskı) I. Ve II. Cilt. Nobel Tıp Kitabevleri Ltd. Şti. Ankara, 2008. Preskorn, Sheldon H. Outpatient Management of Depression. Professional Communictions, Inc. Caddo. Yalom, Irwın D. (genel editör) Cinsel Terapi. (çev. Gökhan Kotiloğlu) Prestij Yayınları. İstanbul, 2007. Yazıcı, Olcay. Duygudurum Bozuklukları I. Format Matbaacılık Sanayi Ltd. Şti. İstanbul, 1998. Yıldız, Mustafa. Şizofreni; Hastalığı Anlamak ve Onunla Yaşamayı Öğrenmek. HYB Yayıncılık, Ankara, 1999.

173


HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR

BROŞÜRLER 1. İki Uçlu (bipolar) Bozukluğun Tedavisi ve Yönetimi. (editor: Timuçin Oral) BEAM Paneli. 2. Bipolar Bozukluk. (Ömer Aydemir). Astra Zeneka. 3. Sosyal Fobi Cep Kitapçığı. (editör: Montgomery, S.A.) F. Hoffmann-La Roche Ltd. 4. Panik Atağı ve Panik Bozukluğu. (Nuri Doğan Atalay, Erhan Bayraktar) E.Ü.T.F. Psikiyatri Anabilim Dalı, 2002. 5. Depresyon İle Birlikte Yaşamak. (Gülcan Uzuner, M. Emin Ceylan). Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi IV. Psikiyatri Birimi. 1997. 6. Hasta Bilgilendirme Kitapçığı. Anksiyete Bozuklukları Araştırma, Tedavi ve Eğitim Derneği. 7. Depresyon Konusunda Herkesin Bilmesi Gerekenler. Novartis. 9. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Hakkında Bilmek İstedikleriniz. Eli Lilly İlaç Şirketi. 10. Erektil Disfonksiyon Tedavi Rehberi. Ateş Kadıoğlu, Tayfun Oktar. Eczacıbaşı İlaç Pazarlama. 13. Erkeklerde Sertleşme Sorunu ve Çözümler. Bayer Türk Kimya San. Ltd. Şti. ile GlaxoSmithKline İlaçları San. Ve Tic. A.Ş. tarafından hazırlanmıştır. 14. Lovestone, Simon. Alzheimer Hastalığında Erken Tanı ve Tedavi. (Türkçe edisyon; Murat Emre). Novartis. 15. Savaşır, Işık. Boyacıoğlu, Gonca. Cinsel Tedaviler El Kitabı. Türk Psikologlar Derneği Yayınları. Ankara, 1996. 16. Şizofreni Nedir? Alp Üçok. Janssen-Cilag İlaç Firması. 174


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.