.DG×QD NDUß× ßLGGHW
´$\×E×Q×]¾ GHÚLO JHUoHNOLÚLQL] ª
1$72¡QXQ \HQL |UJ WOHQPHVL
.LPH NDUß×"
ÂŞ
\DĂDVĂœQ VRV\DOLVW 6D\Ăœ $UDOĂœN 7/
LĂĂ L GHPRNUDVLVL
úÝ*$/ *5(9 'Ăş5(1úÝ . UWoH ´%LOLQPH\HQ ELU GLOÂľ Mahkemede KĂźrtçe savunma hakkÄąnÄąn kazanÄąlmasÄą, “anadilin yaĹ&#x;amÄąn her alanÄąnda kullanÄąlmasÄąâ€?, daha geniĹ&#x; anlamda ise KĂźrt halkÄąnÄąn varlÄąÄ&#x;ÄąnÄąn anayasal dĂźzlemde tanÄąnmasÄą yolunda bir mevzidir. ÂŞ
Burjuvazi, kendi çĹkarlarÄąnÄą savunmak için en bilinen en temel haklarÄą bile kolayca vermeyeceÄ&#x;ini net bir Ĺ&#x;ekilde ortaya koyuyor. Ä°Ĺ&#x;çi sÄąnÄąfÄąnÄąn mĂźcadelesinin baĹ&#x;arÄąya ulaĹ&#x;masÄą, herĹ&#x;eyden Ăśnce iĹ&#x;çilerin kendi aralarÄąnda net ve ĂśrgĂźtlĂź duruĹ&#x;u ile olacaktÄąr. Ä°Ĺ&#x;çi sÄąnÄąfÄą Ĺ&#x;imdi bir Ăźst dĂźzeyden daÄ&#x;ÄątÄąlmak istenen saflarÄąnÄą, sendika bĂźrokratlarÄąnÄąn da koltuklarÄąndan indirerek, tabandan birleĹ&#x;tirecek, Ăśz mĂźcadele inisiyatiflerini geliĹ&#x;tirecek savaĹ&#x;Äąm organlarÄą, iĹ&#x;çi komiteleri, iĹ&#x;çi meclisleri, ĂśncĂź iĹ&#x;çi kurullarÄądÄąr ÂŞ
0HWDO LĂźoLOHULQLQ *HE]H PLWLQJL
.|OH GHĂšLO LQVDQĂ—] TĂźrk Metal’in kendisine baÄ&#x;lÄą 80 bin metal iĹ&#x;çisinin sĂśzleĹ&#x;mesini satmasÄąndan sonra, BirleĹ&#x;ik MetalÄ°Ĺ&#x;’in Gebze mitingi, tabanÄąnÄąn mĂźcadeleye devam isteminin bir gĂśstergesi oldu. Mitinge katÄąlÄąm aÄ&#x;ÄąrlÄąklÄą olarak BirleĹ&#x;ik Metal’in Gebze, Ä°zmit, Ä°stanbul, Bursa Ĺ&#x;ubelerinden oldu. EskiĹ&#x;ehir, KÄąrklareli ve bir çok baĹ&#x;ka Ĺ&#x;ehirden de metal iĹ&#x;çilerinin katÄąlÄąmÄą oldu.
ÂŞ
0LOOL (ĂšLWLP ĂťXUDVĂ— Ä°htiyaca denk neoliberal kapitalist rekabetçi birey oluĹ&#x;umu için, sermaye, geçmiĹ&#x;in tep tipçi, tek dilci, tek dinci Ĺ&#x;ekilleniĹ&#x;ini esneterek, yaratmak istediÄ&#x;i bireyci, rekabetçi insan prototipine kendisini yakÄąnlaĹ&#x;tÄąracak eÄ&#x;itim politikalarÄąna geçiĹ&#x; yapÄąyor. ÂŞ
NƦN RJHQNXN
%LU WHUVDQH LüoLVLQLQ Lo VRUJXODPDODU×
60 kişilik bir işyerinde çalışıyorum. O iş yerinde yaşadığım sorunları ve işçilerin sorunlarını ve yaşadıklarımızı anlatmaya çalışacağım. Tersanede taşeronluk sistemi çok yaygın. Her taşeron 5-10 kişilik gruplar halinde, böylece taşeronluk sistemi tersane bölgesindeki işçileri bölüp parçalayıp örgütsüz bir sınıf yaratıyor. Bunun için taşeronluk alabildiğine yaygınlaştı. Yaygınlaşmaya da devam ediyor. Bunun içinde tersanede çalışan işçiler örgütlü bir hale gelemiyorlar. Kendi halinde örgütlenemiyorlar. Siyasal çalışmalar da kısır döngü halini almış. Siyasal çalışmalarda acayip bir yozlaşma oluşmuş ve alabildiğine derinleşiyor. İşçi sınıfı örgütsüz bir hale düşmüş. Bazı siyasi grupların da sınıf çalışması halinde hareket eden yapılar da başarısız bir hale gelmiş. İşçi sınıfının yozlaşmasının en büyük etkenlerinden birisi siyasi irade yoksunluğudur. Sınıfın yozlaşması ne kadar derinse siyasi iradeler o kadar yozlaşmıştır. Kısır döngü içerisinde dönüp duruluyor. İşçi sınıfının psikolojik yaşamına uzaklık, sınıfın nasıl örgütleneceğine bu yapıların yetersiz kalışından dolayı sınıf çalışması başarılamıyor. Ben yaşadığım bir deneyimi anlatacağım. Çalıştığım yerde çalışma koşullarımızı konuşuyoruz arkadaşlarımızla. 3 yıldır aynı ücrete
çalışıyoruz, patron zam vermiyor. Bunu konuşmak için toplandık. Ben dedim ki: “Arkadaşlar sessiz kalmayalım, taleplerimizi dile getirelim.” İlk önce bunu tartıştık, çözüm aradık. “Patron kazansa zam yapar bize” diyor bir arkadaşımız, diğeri de destekliyor onu. Diğer bir arkadaş lafa giriyor: “Kardeşim patron kazanmaz olur mu? kazanmasa yeni fabrika alır mı?” Diğer bir arkadaş ta onu destekliyor. “Evet doğru söylüyor işi hergün büyütüyor. Para bize gelince yok.” Tartışmalar böylece sürüyor ben de dinliyorum. Sonra söz hakkı isteyerek: “Arkadaşlar bu patronlar doymaz ne gözleri doyar ne de para kasaları doyar. Bunlar vermeyi değil almayı sever. Onun için birlikte hareket edersek, haklarımızı alırız. Hep birlikte hareket etmezsek daha çok ezmeye çalışır daha çok sömürür bizi” dedim. Tartışmamız bir sonuca bağlanmadı ama devam etmeye de müsait bir ortam oluşmuştu. Fakat ben de daha sonra bir iş kaygısı ortaya çıktı. Konunun üzerine gidemedim “ya beni işten atarlarsa” diye. Çünkü patronun ispiyoncuları vardı içimizde. Ne acıdır ki yıllarca sınıf mücadelesi veren birisi olarak ben siyasal irademi koyamadım. İş kaygımdan dolayı. Aslında bu çok yanlış bir davranış. Çok ciddi bir şekilde eleştiriyorum kendimi. Bizim gibi bilinçli işçilerin iş kaygısını düşünmememiz gerekir. Bizim işçi sınıfının doğal önderleri olmamız gerekir.
Evet arkadaşlar siyasal yozlaşma beni de vurmuş. Siyasal iradelerin yozlaşması aynı zamanda sınıfında yozlaşması demektir. Bunun için benim bir çağrım var. Biz işçiler çalıştığımız her yerde yılmadan, bıkmadan, usanmadan, fedakarlık yaparak örgütlenmeye devam edelim. İşçi sınıfının kurtuluşu kendi elindedir. Sömürüsüz, sömürü olmayan bir dünyada yaşamak istiyorsak, örgütlenip, güçlenip, işçi sınıfının kendi iktidarını kurmak istiyorsak, hayatın her alannda bedel ödeyerek örgütlenmek gerekiyor. Tüm işçi sınıfına bir çağrım var. Yozlaşmış sendikalarla, yozlaşmış siyasi yapılarla mücadele etmemiz gerekir. İşçi sınıfının kurtuluşu kendi ellerindedir. İşçi sınıfı kendi sendikasını kurmak zorundadır. Tüm sendikalara bakın! İşçilerin örgütsüzlüğünden yararlanarak sendikalar, sendika ağalarını doyurmaktalar. Bizler, işçiler ve emekçiler, bu sendika ağalarına karşı mücadele etmelidir. Sendikalar bizim olmalıdır. Onun için geleceğimiz için, çocuklarımız için, güzel bir dünyada yaşamak için bu yozlaşmaya karşı birleşip örgütlenip kendi iktidarımızı kurmamız gerekir. İşçi sınıfının kurtuluşu kendi ellerinde. İşçi Meclisi okuru bir tersane işçisi
+DOLO * QHü·WHQ úüoL 0HFOLVL RNXUODU×QD Diyarbakır Cezaevi’nde bulunan tutsak Halil Güneş bir şiiri ile İşçi Meclisi okurlarına selam gönderiyor.
Parlak Gözler Gözleri parlak çocuklar Çamura belenmiş bedenlerle Korkunç bakıyorlar Elerindeki somun ekmeğe Çamurun ruhundaki acıyla Kıvılcım saçan gözleri Öfkeye dolşıyor Kendilerine çevirili kameralara Bu alevde duracak Namluya sürülecek öfke Patladığında apansız Daha bir parlyacak Yol olacak gözleri Yol bilmezlere Ateş, aşk özgürlük olacak Ellerinde parlak gözlü Sel çocuklarının 28 Kasım 2006 Ceyhan Cezaevi
İşçi Meclisi - Yerel Süreli Siyasi Dergi - Sayı:4- Fiyat: 1 TL Pina Basım Yayım San. ve Tic. Ltd. Şti. adına sahibi Hüseyin Kezik Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ali Filizler Adres: Bereketzade Mah. Büyükhendek Cad. Portakal Sok. No: 2/11 Beyoğlu/İstanbul Tel: 0 212 251 20 89 Baskı: Özdemir Matbaası Adres: Davutpaşa Cad. Güven Sanayii Sitesi C Blok No:242 Topkapı/İstanbul Tel: 0212 577 54 92
NƦN RJHQNXN
$VJDUL ¶FUHW 7HVSLW .RPLV\RQX
$UDOÜNnWD WRSODQWÜ\D ÁDðUÜOGÜ Hükümetten, patron sendikalarından, Türk-İş’ten 5’er tane, tamamı patron ve patron temsilcilerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu yeni asgari ücreti belirleyecek. 2011 yılı için belirlenecek asgari ücretin çerçevesi komisyon toplanmadan çizilmiş durumda. Hükümetin 2011 bütçe yılında biçtiği rayiç % 4+4, Türk-İş’in isteyeceği ise % 8 civarında! Asgari ücretin hesaplanması kıstası daha önce 4 kişilik aileden 1 kişiye çekilmişti. 2003 tarihli kölelik yasasıyla işçi sınıfı için biçimsel “hak” olmaktan da çıkartılıp patronların karlarına ve “uluslararası rekabet” konseptine göre belirlenmesi resmileştirildi. 2006 yılında ise AB yönergeleriyle hükümetin “asgari ücreti artık sosyal koruma ücreti olarak görüyoruz” açıklamasıyla asgari ücrette resmen “sadaka” konseptine geçilmiş oldu. Burjuvazi “Ulusal İstihdam Stratejisi” adı altındaki kat kat kölece çalışma biçimlerini genişletme ve ücretleri düşürme planı çerçevesinde, 2003 tarihli iş yasasında yapılacak değişiklerle, asgari ücreti de “esnekleştirme” hazırlıkları yürütülüyor. Hazırlanan taslak, bölgesel asgari ücreti yasalaştırmayı ve daha düşük asgari ücretle çalışma yaşını 16’dan 18’e çıkarmayı planlıyor. Hazırlanan değişiklik tasarısı, taşeronluk sisteminin asli iş alanlarına da sokulmasını, 4-C benzeri çalışma biçimlerinin çok çeşitli versiyonlarla genişletilmesini, kısmi zamanlı ve çağrı üzerine çalıştırmayı, kiralık işçi şirketlerini, stajyer çalıştırmayı, geçici işçi çalıştırmayı … yani artan ölçüde asgari ücretin altına çekilen esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerini de sınırsızca yaygınlaştırmayı ve yasal güvence altına almayı öngörüyor. Hükümet bölgesel asgari ücret ve asgari ücretin altındaki diğer parçalanmış çalışma biçimlerini yaygınlaştırma planına uygun olarak, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun bileşim ve çerçevesini de değiştirmeyi hedefliyor. Buna göre, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun bileşimi 24 ilden valiler, belediye başkanları vb. ile genişletilmesi öngörülüyor. Asgari ücret, işçi sınıfı için ortalama ücret, her kriz ve yeni işsizlik dalgalarıyla birlikte sınıfın genişleyen kesimleri için “azami ücret” haline getirildi. Son derece düzensiz ve işsizlikle iç içe çalışabilen, çalışma saatleri en
uzun, çalışma koşulları en ağır olan işçi kesimlerinin işçi sınıfı içindeki ve sınıfın toplam genişlemesi içindeki oranı artarken, onun içinde de “asgari ücret”in altında ücret alabilen kesimlerin oranı da artıyor. Kamu işçilerinin (işçi memurlar dahil) kısmi iş güvencesi ve kıdem tazminatlarının kaldırılması planları da bu kapsamda. Asgari ücret mücadelesi, emeğin korunması mücadelesinin bütünlüklü bir halkası ve işçi sınıfının en geniş ve dağınık kesimlerini birleştirme dinamiği olarak kavranıp yürütülmelidir. “Asgari ücret şu kadar olsun bu kadar olsun”un ötesinde, merkezine, emeğin korunması mücadelesi yerleştirilmelidir. Bağımlı Türkiye burjuvazisi, “uluslararası rekabet”, “ulusal istahdam stratejisi” adı altında, işçileri ve yoksul emekçileri eze eze uluslararası birikim düzeyine çıkmayı hedeflemektedir. Türkiye’ye giren sermaye ihracının iki katına çıkarılması hedefi, burjuvazinin jargonuyla “yüzde 30 ücret ve maliyet avantajı olan” Kürdistan’a yatırımların artmaya başlaması, ekonomik-ticari bölge merkezi olma hedefi,… sermaye açısından hepsinin öncelikli koşullarından biri budur: Emeğin ve çalışmanın dünya çapında olduğu gibi Türkiye’de de alabildiğine değersizleştirilmesi, alçaltılması, tahrip edilmesi, yıkımlara uğratılması, sefalet birikiminin genişletilmesi… Toplumsal emeğin bileşik korunması mücadelesi Asgari ücret mücadelesi, emeğin korunması mücadelesinin yakıcılaşan sınıfsal-toplumsal zemininden yürütülmelidir: Taşeronluk, 4-C, stajyerlik, kısmi zamanlı, ve her türlü güvencesiz ve iki kat köleleştirici çalışma biçiminin kaldırılması ve yasaklanması. Asgari ücret ve altında çalışan işçilerin büyük bölümü, aynı zamanda azami çalışma süresine tabi olanlardır. 6 saatlik işgünü ve insanca yaşanacak ücret. Asgari ücret ve altında çalışan işçilerin büyük bölümü, eğitim, sağlık, ulaşım, konut, elektrik, su … gibi en temel toplumsal gereksinmelerini de asgari düzeyde karşılayamaz hale gelen işçi kesimleridir. Parasız sağlık,
eğitim, ulaşım, su, elektrik, ısınma, konut. Asgari ücret ve altında çalışan işçiler aynı zamanda genişleyen işsizlikle iç içe çalışabilen, bu yüzden üç kuruşa ve en ağır çalışma koşullarına boyun eğmeye itilen işçilerdir. Herkese iş, herkese iş güvencesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği. Kamu işçileri, sendikalı işçiler, vasıflı işçiler asgari ücret sorununa ilgisiz kalamaz. Asgari ücret ve güvencesiz çalışma işçi sınıfının tüm kesimlerinin doğrudan ortak sorunu haline gelmiştir. Sendikalı-sendikasız, kadrolu-güvencesiz işçiler, birleşik mücadele. Burjuvazi şimdiden, Türkiye’deki tekstil sektörünün yüzde 30’unun Kürdistan’a kaydırılması hesaplarını yapıyor. Bu aynı zamanda, işçi sınıfı içinde Türk-Kürt, kadın-erkek, yetişkin-çocuk bölünmesi ve rekabetini derinleştirmeye dönük siyasal bir saldırıdır. Yanıtı da Türk-Kürt, kadın-erkek, yetişkin-çocuk işçilerin birleşik mücadelesi ve örgütlenmesiyle, şovenizme, ataerkilliğe, çocukların ezilmesine karşı mücadelesiyle verilmelidir. İşçi sınıfının şimdi bir üst düzeyden dağıtılmak istenen saflarını, sendika bürokratlarını da koltuklarından indirerek, tabandan birleştirecek, öz mücadele inisiyatiflerini geliştirecek savaşım organları, işçi komiteleri, işçi meclisleri, öncü işçi kurullarıdır. Neoliberal demokrasi, sermaye için azami kar, işçiler için asgari ücretin de altında azami kölelik demokrasisidir. Sermaye için değil işçiler için demokrasi! Kahrolsun ücretli kölelik düzeni! Kahrolsun kapitalizm!
Asgari ücret mücadelesi, emeğin korunması mücadelesinin bütünlüklü bir halkası ve işçi sınıfının en geniş ve dağınık kesimlerini birleştirme dinamiği olarak kavranıp yürütülmelidir. Asgari ücret mücadelesinin merkezine “Asgari ücret şu kadar olsun bu kadar olsun”un ötesinde, emeğin korunması mücadelesi yerleştirilmelidir
NƌN RJHQNXN
o 0LOOL (Ă°LWLP ĂŹXUDVĂœp 18. Milli EÄ&#x;itim ĹžurasĹ’nda alÄąnan kararlarla TĂźrkiye burjuvazisinin eÄ&#x;itim alanÄąndaki politikalarÄą belirginleĹ&#x;tirildi. Toplumsal yapÄąnÄąn içsel dĂśnĂźĹ&#x;ĂźmĂźnĂźn bir parçasÄą olarak eÄ&#x;itim de, sermayenin gereklerine uygun yeniden tasarÄąmlanÄąyor
KasÄąm ayÄąnda “EÄ&#x;itimde 2023 Vizyonuâ€? ana temasÄą altÄąnda yapÄąlan 18. Milli EÄ&#x;itim ĹžurasĹ’nda alÄąnan kararlarla TĂźrkiye burjuvazisinin eÄ&#x;itim alanÄąndaki politikalarÄą belirginleĹ&#x;tirildi. Toplumsal yapÄąnÄąn içsel dĂśnĂźĹ&#x;ĂźmĂźnĂźn bir parçasÄą olarak eÄ&#x;itim de, sermayenin gereklerine uygun yeniden tasarÄąmlanÄąyor. ĹžuranÄąn açĹlÄąĹ&#x; konuĹ&#x;masÄąnda Milli EÄ&#x;itim BakanÄą Çubukçu’nun sĂśylediÄ&#x;i gibi “Bu istiĹ&#x;are toplantÄąlarÄą sonucunda ortaya çĹkan deÄ&#x;erlendirmeler, sadece bugĂźnĂź deÄ&#x;il, geleceÄ&#x;i de Ĺ&#x;ekillendirecek Ăśnemli kararlara dĂśnĂźĹ&#x;ecektir.â€? Ä°htiyaca denk neoliberal kapitalist rekabetçi birey oluĹ&#x;umu için, genel çĹkarÄą doÄ&#x;rultusunda sermaye, geçmiĹ&#x;in tep tipçi, tek dilci, tek dinci Ĺ&#x;ekilleniĹ&#x;ini esneterek, yaratmak istediÄ&#x;i bireyci, rekabetçi insan prototipine kendisini yakÄąnlaĹ&#x;tÄąracak eÄ&#x;itim politikalarÄąna geçiĹ&#x; yapÄąyor. Tabii her Ĺ&#x;ey sĂźrtĂźnmesiz deÄ&#x;il. “İpin ucunu birden de salmamak lazÄąmâ€? dĂźĹ&#x;Ăźncesiyle, daha çok tedrici, aĹ&#x;amalÄą, ayak sĂźrĂźye sĂźrĂźye bir geçiĹ&#x; yaĹ&#x;anÄąyor. Anadilde eÄ&#x;itim hala yasak, aleviler hala yok, vatandaĹ&#x;lÄąk bilgisi, milli gĂźvenlik dersi vb. de devam ediyor. Ĺžura’da alÄąnan tavsiye kararlarÄąna baktÄąÄ&#x;ÄąmÄązda Ĺ&#x;unlar gĂśze çarpÄąyor: 1) Zorunlu eÄ&#x;itim; 1 yÄąl okul Ăśncesi eÄ&#x;itim, 4 yÄąl temel eÄ&#x;itim, 4 yÄąl yĂśnlendirme ve ortaĂśÄ&#x;retime hazÄąrlÄąk eÄ&#x;itimi, 4 yÄąl ortaĂśÄ&#x;retim
Biz eÄ&#x;itim iĹ&#x;çileri ve ĂśÄ&#x;renciler de, esas olana yĂśnelip, burjuvazinin bu politikalarÄąnÄą kendi sÄąnÄąf cephemizden okuyarak, ona tam karĹ&#x;Äąt bir mĂźcadele hattÄąnÄą birleĹ&#x;erek Ăśrmenin nĂźvelerini yaratmalÄą, mĂźcadele birikimimizi çoÄ&#x;altmalÄą, gßçlenmeliyiz olmak Ăźzere 13 yÄąl olacak Ĺ&#x;ekilde belirlendi. Bu tarz bir bĂślĂźmleme, iĹ&#x;çi çocuklarÄąnÄąn ĂśrgĂźtlĂź din ile â€œĂśbĂźr dĂźnyaya dekâ€? sĂśmĂźrĂźlmeye sabredecek biçimde pasifize edilmesi amacÄąna uygun; bu karar 28 Ĺžubat’tan beri karÄąn aÄ&#x;rÄąsÄą oluĹ&#x;turan imam hatipler için bir çĹkÄąĹ&#x; arayÄąĹ&#x;Äąna denk dĂźĹ&#x;Ăźyor. 2) Din kĂźltĂźrĂź ve ahlak bilgisi dersinin ilk ve ortaĂśÄ&#x;retimin tĂźm sÄąnÄąflarÄąnda daha etkin olarak okutulmasÄą Ăśnerisi kabul gĂśrdĂź. BĂśylece ilkĂśÄ&#x;retim 4. sÄąnÄąfta okutulmaya baĹ&#x;lanan din dersinin birinci sÄąnÄąfa kadar indirilmesi gĂźndeme geldi. Ä°Ĺ&#x;çilerin çocuklarÄąna daha fazla dinin resmi kanallardan, birinci sÄąnÄąftan baĹ&#x;layarak zerk edilmesinin yolu açĹldÄą. Din, sermayeleĹ&#x;miĹ&#x; biçimiyle, sermayeleĹ&#x;miĹ&#x; eÄ&#x;itime sermayeye hizmet edecek çocuklar imal etmek Ăźzere bu kez yumuĹ&#x;atÄąlmÄąĹ&#x; biçimiyle temel bir girdi olarak eÄ&#x;itim sisteminde yerini alÄąyor. 3) “AndÄąmÄązâ€? ve “İstiklal MarĹ&#x;Äąâ€?nÄąn zorunlu olmaktan çĹkarÄąlmasÄą karar altÄąna alÄąndÄą, sonrasÄąnda Bakan “yok Ăśyle bir Ĺ&#x;eyâ€? diyerek Ĺ&#x;imdilik yan çizdi. FaĹ&#x;ist rejimin yĂźk olan, antçĹ, marĹ&#x;çĹ biçimi Ăśyle veya bĂśyle terk edilecek. Sermayenin bu dĂśnemdeki andÄą dĂźnya çapÄąnda â€œĂ§ok dilliyim,
çok kĂźltĂźrlĂźyĂźm, çalÄąĹ&#x;kanÄąm, varlÄąÄ&#x;Äąm Ăźlke ve bĂślge ve dĂźnya sermayesine armaÄ&#x;an olsun!â€? BugĂźnĂźn sermayesinin baÄ&#x;ÄąmsÄązlÄąk marĹ&#x;Äą zaten parayla cep telefonuna download ettiÄ&#x;in mĂźzikler! 4) “Seviye Belirleme SÄąnavÄąâ€?nÄąn uzun vadede kaldÄąrÄąlmasÄą için çalÄąĹ&#x;ma baĹ&#x;latÄąlacak. Zorunlu eÄ&#x;itimin 13 yÄąla çĹkarÄąldÄąÄ&#x;Äą ve her bireyin parasÄąna denk kalitede eÄ&#x;itim almasÄąnÄąn kurallaĹ&#x;tÄąÄ&#x;Äą yeni eÄ&#x;itim sisteminde zaten ortaĂśÄ&#x;retimde seçme sÄąnavÄąna gerek yok. Bu sÄąnav meselesinde de da aĹ&#x;ÄąrÄą yÄąprandÄą zaten sistem. 5) KPSS’nin kaldÄąrÄąlmasÄą konusunda ise bĂśyle bir gĂźndemlerinin olmadÄąÄ&#x;ÄąnÄąn altÄą çizildi. KPSS ve ĂśÄ&#x;retmen atamalarÄą noktasÄąnda Ĺžura’nÄąn, sermaye açĹsÄąndan en açĹk sĂśzlĂź ve gerçekçi açĹklamasÄą iĹ&#x;siz ĂśÄ&#x;retmen meselesinin kaynaÄ&#x;Äąnda “arz ve talep dengesiâ€? olduÄ&#x;unu belirtmek oldu. 6) 24 KasÄąm Ă–Ä&#x;retmenler GĂźnß’nde ĂśÄ&#x;retmenlere bir maaĹ&#x; ikramiye verilemesi ve ek ders Ăźcretlerinin yĂźkseltilerek 12 TL’ye çĹkarÄąlmasÄą Ĺžura’da alÄąnan tavsiye kararlarÄą arasÄąnda. Ĺžura’nÄąn meĹ&#x;ruluk kazanmasÄąnda Ăśnemli bir iĹ&#x;lev gĂśren karar bu. SaÄ&#x;lÄąktaki dĂśnĂźĹ&#x;Ăźmde “aile hekimliÄ&#x;iâ€?ne geçiĹ&#x;in doktor-
lar tarafÄąnda kabulĂź için gĂźvenceli kadrolu çalÄąĹ&#x;mayÄą yĂźklĂź Ăźcrete takas etmeye fena halde benziyor. Esasta da Ăźcretli ĂśÄ&#x;retmenliÄ&#x;in daha cazip hale getirilmesi amacÄąna uygun: BugĂźn kadrolu ĂśÄ&#x;retmenler ek dersler olmasa aç! 7) Ĺžurada tartÄąĹ&#x;Äąlan bir baĹ&#x;ka konu da farklÄą ĂśÄ&#x;retmen istihdam modellerinden vazgeçilerek eÄ&#x;itim iĹ&#x;çilerini ortak bir statĂźde birleĹ&#x;tirmek oldu. GidiĹ&#x;at zaten bu, uluslararasÄą eÄ&#x;itim sisteminin ĂśrgĂźtlenmesinde esas yĂśnelim bu: Ă–Ä&#x;retmenlerin Ăźcretli eÄ&#x;itim iĹ&#x;çileri olarak karakterini belirginleĹ&#x;tirecek bu geliĹ&#x;me, var olan, Ăśnceden kazanÄąlmÄąĹ&#x; haklarÄąn tĂźmĂźnĂźn gaspÄąnÄą gerektiriyor. Komisyonda alÄąnan, “eÄ&#x;itim alanÄąnda bĂźtĂźn çalÄąĹ&#x;anlarÄąn zamanla sĂśzleĹ&#x;meli yapÄąlmasÄąâ€? Ăśnerisinin Ĺžura’da karar halini almasÄą ise Ĺ&#x;imdilik ertelendi. Burjuvazi ,kendi ihtiyaçlarÄą doÄ&#x;rultusunda eÄ&#x;itim sistemini yeniden Ĺ&#x;ekillendirecek adÄąmlarÄą atÄąyor. Biz eÄ&#x;itim iĹ&#x;çileri ve ĂśÄ&#x;renciler de, esas olana yĂśnelip bu politikalarÄą kendi sÄąnÄąf cephemizden okuyarak, ona tam karĹ&#x;Äąt bir mĂźcadele hattÄąnÄą birleĹ&#x;erek Ăśrmenin nĂźvelerini yaratmalÄą, mĂźcadele birikimimizi çoÄ&#x;altmalÄą, gßçlenmeliyiz. BaĹ&#x;ka yolu yok.
NƦN RJHQNXN
1$72nQXQ \HQLGHQ \DSÜODQPDVÜ Emperyalist kapitalizmin en yetkili ağızları konuştu; IMF : “ Yaşadığımız küresel bir krizdi. 3 yılda dünya çapında 30 milyon kişi işsiz kaldı. Önümüzdeki yıllarda da istihdam kaybı 400 milyona çıkabilir.” Dünya Bankası: “Bu krizde dünyada 61 milyon kişi aşırı yoksulluğa (yani açlığa!-bn) düştü.” Emperyalist kapitalizmin Türkiye gibi bağımlı orta-ileri gelişmiş kapitalist ülkeler kategorisinin de dahil edildiği G-20 organizasyonu, Seul’deki zirvesinde karar aldı: “Artık hava, demir ve kara yolları, limanlar, enerji, iletişim, su dahil altyapılar da bulundukları ülkelerin inisiyatifine bırakılmayacak. Bunlarda bir sorun olduğunda küresel yönetişim devreye girecek.” Ve emperyalist kapitalizmin dünya jandarması NATO’nun, bir ayağı Türkiye’ye konuşlandırılmak istenen “füze kalkanı” dahil yeni stratejik konsepti ve yeniden yapılandırılmasına dair kararların alınacağı zirvesi. Rusya emperyalist burjuvazisi de NATO’nun küresel planda yeniden yapılandırılmasına, füze kalkanı ve ABD güçlerini çektikten sonra Afganistan’a “göz kulak olmak” dahil, ortak olacağını belirtti. NATO Genel Sekreteri Rasmussen, NATO’nun yeni yapılanmasının emperyalist kapitalist dünya sisteminin yeni yıldızları Çin ve Hindistan’ı da kapsaması gerektiğini söyledi. Bu devletlerden de bir itiraz gelmedi. Rusya’dan sonra bu devletlerle de pazarlıkların sürdüğü anlaşılıyor. Öyleyse sormak gerekir: NATO’nun tüm şu yeni füze sistemleri filan kime karşı? Bir İran ve Kuzey Kore devletlerine karşı mı? Emperyalist kapitalizmin yeni durumuna halen tam entegre edememiş oldukları, geriye kalmış bu bir iki devlet onların canını sıkmaya devam ediyor olsa da, Asya’ya doğru da yayılmasını hızlandıran NATO’nun tek kaygısı bu olmasa gerek! NATO’nun bu yeni küreselleşme konseptinin, halen düşman statüsünde değerlendirdiği ama asli düşmanı olmayan bu burjuva devletlerin yanısıra, resmen düşman diyemediği ama asıl düşmanını oluşturan şu 400
.LPH NDUíÜ" milyon yeni işsiz, 61 milyon yeni aç ile bir ilgisi olmasın sakın? IMF ve Dünya Bankası gibi NATO’nun da başını çeken ABD emperyalist kapitalizmi ve mali oligarşisinin, “21. yüzyıl ayaklanmalar yüzyılı olacak” öngörüsüne uygun olarak ve şimdi şiddetli bir kapitalist dünya krizi nöbetinin de uzlaşmaz sınıf çelişkisine yeni bir derinlik kazandırmaya başladığı biçimde, önümüzdeki dönemlerin proleter devrimler dalgasına bir hazırlık olmasın sakın? “Küresel terörizm”, “siber terörizm”, emperyalist kapitalizmin tarumar ettiği Afrika’daki yıkımın da bir dinamiği olduğu “deniz korsanlığı”na varana kadar NATO’nun yeni yapılanmasının gündemleri. Bugün utangaç biçimde dillendirdikleri küresel işsizlik, küresel açlık, küresel yıkım, emperyalist kapitalizmin küresel çürümesi ve işçi sınıfı ve yoksul emekçilerde bir uluslararasılaşma dinamiği de içeren yeni hareketlenmeler ise bu stratejinin örtük fakat giderek öne çıkacak asıl konseptidir. Emperyalist kapitalizm ve mali oligarşisinin ve IMF, Dünya Bankası, G-7, G-8, G-20, NATO vb. ile yeniden örgütlenmesinin kanına susadıkları ve onların kanına susayanlar, asıl kökünden yıkacak olanlar! Ya İncirlik Üssü’ndeki nükleer silahlar yetmezmiş gibi, Türkiye’ye konuşlandırılacak yeni füze sistemleri? Bağımlı Türkiye tekelci burjuvazisi, bunun üzerinden çevirdiği pazarlıklarla karşılığında tam olarak neler aldı bilinmez ama, Rusya burjuvazisi ile yaptığı askeri-stratejik anlaşmalar, Rusya’nın da ABD ve NATO’nun bölge stratejisine dahil olması, Abdullah Gül’ün İngiltere’deki tam tekmil mali oligarşiye Türkiye’ye yeni yatırım kolaylıkları ve Türkiye’nin AB üyeliği sürecine destek olmaları için
NATO’nun bu yeni küreselleşme konseptinin, halen düşman statüsünde değerlendirdiği ama asli düşmanı olmayan bu burjuva devletlerin yanısıra, resmen düşman diyemediği ama asıl düşmanını oluşturan şu 400 milyon yeni işsiz, 61 milyon yeni aç ile bir ilgisi olmasın sakın? verdiği “brifing”, Türkiye burjuvazisi ve hükümetinin yalnızca son 1 yılda bölge ülkeleri ve ötesindeki tam 30 ülkeyle imzaladığı ekonomik, ticari, diplomatik, siyasi, askeri anlaşmalar atağı… hepsinin birbiriyle bir ilgisi var. Emperyalist kapitalizm, şiddetli dünya krizi devresi henüz bitmemişken, dünya çapında, işsizlik ve sefalet birikimi dalgalarının daha dumanı tüterken, yeniden yapılanmasında vites büyütüyor. Füze kalkanına “istemem yan cebime koy” diyen bağımlı Türkiye burjuvazisi ise, aslında yerde ararken gökte bulduğu bu fırsatı da, krizle birlikte bölgede ve uluslararası planda oluşan yeni durum ve dengeler içinde, bağımlı sermaye birikimini ve konumunu güçlendirmeye çevirmeye çalışıyor, hepsi bu. İşçi sınıfı, yoksul emekçiler, Kürt
emekçi halkı açısından asıl sorun mücadelenin bu yeni düzlemine tam karşıt, sosyalist devrimci sınıf ekseninden çıkma sorunudur. Yoksa, çözülen önceki durum içinde kalarak burjuvazinin güç mücadeleleri içinde şu veya bu kesimine yedeklenerek ya da “ne o ne o” deyip politikasızlığın protest politikasıyla olmadığı açıktır. Bağımlı burjuvazinin giderek daha blok olarak geçtiği bu yeni durum açısından şekilde görüldüğü gibi, füze kalkanını da blok olarak benimsemesiyle, dar antiemperyalist ulusalcıhalkçı düzlemden bir iki teşhirprotesto yazısı dışında, büyük çaplı katliamlar olmadıkça, NATO’nun yeni kitle imha organizasyonları ve Türkiye’ye konuşlandırılacak füze sistemleri gibi siyasal sorunlar bile sınıf mücadelesinin gündemi haline getirilemiyor! Siyasal sınıf mücadelesinin yeni durumu açısından değişecek olan ve değiştireceğimiz budur!
NƌN RJHQNXN
0HWDO LĂźoLOHULQLQ *HE]H PLWLQJL
ĂąĂJDO JUHY GLUHQLĂ %XUVD 9DWDQ +DVWDQHVL¡QGH GLUHQLĂź
TĂźrk Metal SendikasĹ’nÄąn kendisine baÄ&#x;lÄą 80 bin metal iĹ&#x;çisinin sĂśzleĹ&#x;mesini satmasÄąndan sonra, BirleĹ&#x;ik Metal-Ä°Ĺ&#x;’in Gebze mitingi, tabanÄąnÄąn mĂźcadeleye devam isteminin bir gĂśstergesi oldu BirleĹ&#x;ik Metal-Ä°Ĺ&#x; SendikasĹ’nÄąn Gebze’de dĂźzenlediÄ&#x;i metal iĹ&#x;çileri mitingi, 2 bin metal iĹ&#x;çisi, 3 bin kiĹ&#x;inin katÄąlÄąmÄąyla gerçekleĹ&#x;ti. TĂźrk Metal’in kendisine baÄ&#x;lÄą 80 bin metal iĹ&#x;çisinin sĂśzleĹ&#x;mesini satmasÄąndan sonra, BirleĹ&#x;ik Metal-Ä°Ĺ&#x;’in Gebze mitingi, tabanÄąnÄąn mĂźcadeleye devam isteminin bir gĂśstergesi oldu. Sloganlar, dĂśvizler, pankartlar... Metal iĹ&#x;çilerinin yĂźrĂźyĂźĹ&#x;Ăźnde Ăśne çĹkan sloganlar Ĺ&#x;unlar oldu: “İĹ&#x;gal, grev, direniĹ&#x;â€?, “İĹ&#x;çilerin birliÄ&#x;i sermayeyi yenecekâ€?, “KurtuluĹ&#x; yok tek baĹ&#x;Äąnaâ€?, “İĹ&#x; ekmek yoksa barÄąĹ&#x; da yokâ€?, “Sermaye gĂźdĂźmlĂź sendikaya hayÄąrâ€?, “Genel grev genel direniĹ&#x;. YaĹ&#x;asÄąn mĂźcadelemizâ€?, “PatronlarÄąn kĂślesi olmayacaÄ&#x;Äązâ€?, “KĂśle deÄ&#x;il insanÄązâ€?‌ DĂśvizler: “Sermayenin egemenliÄ&#x;ine teslim olmayacaÄ&#x;Äązâ€?, “KĂślelik deÄ&#x;il insanca yaĹ&#x;amâ€?, â€œĂ‡alÄąĹ&#x;ma sĂźreleri kÄąsaltÄąlsÄąnâ€?, “Esnek çalÄąĹ&#x;maya hayÄąrâ€?, “GĂźvenceli çalÄąĹ&#x;mak ve yaĹ&#x;amak istiyoruzâ€?‌
fabrikasÄą iĹ&#x;çileri yeni biten ya da sĂźren direniĹ&#x;lerden gelmiĹ&#x;lerdi. Dostel, YĂźcel Boru, Bosal, Disa Otomotiv, Tezmak, Poly Metal, Grammer sendikal ĂśrgĂźtlĂźlĂźklerini son yÄąllardaki direniĹ&#x;lerde kazanmÄąĹ&#x; fabrikalardÄą. Son iki yÄąlda 34 metal fabrikasÄąnda iĹ&#x;çiler BirleĹ&#x;ik Metal’de ĂśrgĂźtlenme mĂźcadelesinde bulundu, tamamÄąnda iĹ&#x;ten çĹkarmalar oldu. Fabrika pankartlarÄą: Akkardan, Areva, Arfesan, Arpek, Bosal , ÇayÄąrova Boru, Dostel, Çel-Mer, Kroman, Poly Metal, KĂźrĂźm Demir, YĂźcel Boru, BaĹ&#x;Ăśz Enerji, ÇimsetaĹ&#x;, Isuzu, Sarkuysan, Anadolu Motor, Remas, Aksan, AstaĹ&#x;, AKS Otomotiv, SCM, Disa Otomotiv, DemisaĹ&#x;, Standart Depo, Cem Bialetti, Bekaert, AD Demirel, Elkim, Trakya Sanayi, Baysan Trafo, Ejor-Tezmak, RSA, Pancar Motor‌
Fabrikalar Metal iĹ&#x;çilerin çoÄ&#x;unluÄ&#x;u yĂźrĂźyĂźĹ&#x; ve mitinge, kendi fabrikalarÄąnÄąn ismini taĹ&#x;Äąyan pankartlarla katÄąldÄą. YalnÄązca bu pankartlar dahi, bu iĹ&#x;çi kitlesinin Ăśnemli bĂślĂźmĂźnĂźn bu sektĂśrde son yÄąllardaki artma eÄ&#x;ilimi gĂśsteren direniĹ&#x;lerin buÄ&#x;usuyla oluĹ&#x;tuÄ&#x;unu gĂśsteriyor. Çel-Mer, MutaĹ&#x;, AktaĹ&#x;, Elkim, Bekaert
sĂźrdĂźrĂźyorlar. Ä°Ĺ&#x;çiler, patron Azmi OfluoÄ&#x;lu’na Ĺ&#x;u Ĺ&#x;ekilde sesleniyorlar:
Ă–zel Bursa Vatan Hastanesi iĹ&#x;çileri dĂźĹ&#x;Ăźk Ăźcretlerle çalÄąĹ&#x;tÄąklarÄą yetmiyormuĹ&#x; gibi Ăźcretlerini alamÄąyorlardÄą. Son iki aydÄąr Ăźcretlerini alamayan 35 iĹ&#x;çi 12 KasÄąm gĂźnĂź iĹ&#x; bÄąrakma eylemi gerçekleĹ&#x;tirdi. Ä°Ĺ&#x;çilerin bu eylemini hazmedemeyen hastane sahibi iĹ&#x;çilerin hakkÄąnÄą aramasÄąnÄą kabullenemedi ve 13 KasÄąm da tazminatlarÄą ve birikmiĹ&#x; alacaklarÄą verilmeden 10 iĹ&#x;çi iĹ&#x;ten çĹkarÄąldÄą. Ä°Ĺ&#x;çiler 23 KasÄąmdan itibaren hastane ĂśnĂźnde direniĹ&#x;lerini
“Her gĂźn yeni bir yatÄąrÄąmla medyada yer alÄąyorsunuz. YaptÄąÄ&#x;ÄąnÄąz her yeni yatÄąrÄąm, çalÄąĹ&#x;anlarÄąn karĹ&#x;ÄąlÄąÄ&#x;Äą verilmeyen alÄąnterinin ĂźrĂźnĂźdĂźr. Ä°Ĺ&#x;çinin Ăźcreti, sizin için en kolay el konulabilir finansman kaynaÄ&#x;Äą haline gelmiĹ&#x;tir. Bizler ortaçaÄ&#x;Äąn kĂśleleri deÄ&#x;iliz, bizler haklarÄąmÄązÄąn gasp edilmesine gĂśz yummayacaÄ&#x;Äąz. Bursa Vatan Hastanesi iĹ&#x;çileri onuruna, emeÄ&#x;inin karĹ&#x;ÄąlÄąÄ&#x;Äąna sahip çĹkÄąyor, çĹkmaya da devam edecek.â€?
$VLVWDQ GRNWRUODU H\OHPGH
Mitinge katÄąlÄąm aÄ&#x;ÄąrlÄąklÄą olarak BirleĹ&#x;ik Metal’in Gebze, Ä°zmit, Ä°stanbul, Bursa Ĺ&#x;ubelerinden oldu. Ancak EskiĹ&#x;ehir, KÄąrklareli ve bir çok baĹ&#x;ka Ĺ&#x;ehirden de metal iĹ&#x;çilerinin katÄąlÄąmÄą oldu. DiÄ&#x;er katÄąlÄąmcÄąlar
Pankartlar ise, mitingin içeriÄ&#x;ini ve baĹ&#x;lÄąca taleplerini Ăśzetleyiyordu: “KuralsÄąz ve gĂźvencesiz çalÄąĹ&#x;ma yasalarÄąna hayÄąrâ€?, “Metal iĹ&#x;çileri insanca yaĹ&#x;am için mĂźcadeleyeâ€?, “GĂźvenceli çalÄąĹ&#x;mak ve yaĹ&#x;amak istiyoruzâ€?‌
Ă–zel Bursa Vatan Hastanesi iĹ&#x;çileri Ăźcretlerini alamadÄąklarÄą için direniĹ&#x;teler.
Mitinge DÄ°SK’e baÄ&#x;lÄą diÄ&#x;er sendikalardan da katÄąlÄąmlar oldu. Nakliyat-Ä°Ĺ&#x; ve direniĹ&#x;teki Balnak Lojistik, Emekli-Sen, GenelÄ°Ĺ&#x;’in Ĺ&#x;ubeleri. DÄ°SK’e baÄ&#x;lÄą sendikalarÄąn Kocaeli Ĺ&#x;ubeleri, oluĹ&#x;turmuĹ&#x; olduklarÄą “KuralsÄąz ve GĂźvencesiz ÇalÄąĹ&#x;maya HayÄąr Platformuâ€? pankartÄąyla yĂźrĂźdĂźler: “KÄądem tazminatÄąma dokunma, kĂślelik deÄ&#x;il insanca yaĹ&#x;am, ĂśzgĂźr sendikal tercihâ€? talepleriyle‌ ÇadÄąr direniĹ&#x;indeki ve sendika patronlarÄąnÄąn saldÄąrÄąsÄąna uÄ&#x;ramÄąĹ&#x; olan Tekel’in direniĹ&#x;çi iĹ&#x;çileri de pankartlarÄąyla, ĂśnlĂźkleriyle, bildirileriyle oradaydÄą: “4-C’ye, taĹ&#x;eronlaĹ&#x;tÄąrmaya, gĂźvencesiz çalÄąĹ&#x;maya karĹ&#x;Äą birleĹ&#x;elimâ€?.
Beyaz ĂśnlĂźk, steteskop, trampet ve trompetleri ile doktorlar Taksim’de yĂźrĂźdĂź. Topluluk yĂźrĂźyĂźĹ&#x; sÄąrasÄąnda, “Asistan hekimler kĂśle deÄ&#x;ildirâ€?, “33 saat aralÄąksÄąz çalÄąĹ&#x;maya hayÄąrâ€?, “SaÄ&#x;lÄąk hakkÄą satÄąlamazâ€? “Herkese saÄ&#x;lÄąk, gĂźvenli gelecekâ€? diye slogan attÄą. YapÄąlan basÄąn açĹklamasÄąnda “GĂźnĂźmĂźzde asistan hekimlerin eÄ&#x;itim saatleri aksamakta, ancak saÄ&#x;lÄąk hizmeti sunmakta olduklarÄą saatler artmaktadÄąr. Haftada toplam 80-100 saate varan çalÄąĹ&#x;ma sĂźreleri, asistan hekimlerin kendi eÄ&#x;itimleri için çalÄąĹ&#x;ma-
larÄąnÄą, saÄ&#x;lÄąklarÄąnÄą koruyabilmelerini ve Ăśzel hayatlarÄąnÄą sĂźrdĂźrebilmelerini imkansÄąz hale getirmektedir. Ayda ortalama 10-15 nĂśbet tutan, polikliniklerde bir gĂźnde onlarca, bazen yĂźzlerce hasta bakan, klinik servislerinde hastalarÄąn bĂźtĂźn tedavilerinden sorumlu tutulan, Ăźcretleri Ăśdenmeyen, nĂśbetlerinin ertesindeki nĂśbet izinleri gasp edilen ve kesintisiz 33 saat hekimlik hizmeti vermek zorunda bÄąrakÄąlan biz asistan hekimlerden, saÄ&#x;lÄąk sistemindeki tĂźm aksaklÄąk ve yetersizlikleri de ortadan kaldÄąrmamÄąz bekleniyorâ€? denildi.
NƦN RJHQNXN
7(.(/ DWHíL ñVWDQEXOnGD
78 günlük Ankara direnişinin ardından Tekel işçileri şimdi de direnişlerini İstanbul’da sürdürüyorlar
78 günlük Ankara direnişinin ardından Tekel işçileri şimdi de direnişlerini İstanbul’da sürdürüyorlar. Tek Gıda-İş Genel Merkezi önüne kurdukları çadırlarında seslerini duyurmaya çabalıyorlar. 4-C statüsünde çalışmayı kabul etmeyen ve özlük haklarını koruyarak başka bir işe geçirilmek isteyen Tekel işçileri kendilerini “satan” sendika ağalarına karşı da direniyorlar şimdi. Ankara direnişini ancak 78. gününde bitirmeyi başarabilen Mustafa Türkel direnişin devam etmesindeki rahatsızlığını her fırsatta dillendiriyordu. Sürekli direniş ve direnişçiler alehinde açıklamalar yapıyordu. Tekel işçileri sendika binasının önündeki direnişlerinin 52. gününde, Mustafa Türkel’i, yumurta atarak protesto ettiler.
52 gündür çadırlarda yaşamak zorunda bıraktığı işçilerin, demokratik tepkisini hazmedemeyen Tek Gıda-İş Başkanı Mustafa Türkel Tekel işçilerine hakaret etti, ardından da binada bulunan soförünü ve korumalarını, kapıdaki güvenlikçileri ve polisi Tekel işçilerinin üzerine saldırttı. Sendika ağalarının korumalığını yapanlar coplarla, tekmelerle, ağıza alınmayacak küfürlerle saldırdılar. Saldırıya çanak tutan
.$5'(0ú5 LüoLOHUL $QNDUD·\D \ U \RU Karabük Demir ve Çelik Fabrikalarında (KARDEMİR) Çelik-İş sendikasından istifa ederek Türk Metal sendikasına geçen yaklaşık 200 işçi işten atılmıştı. Yaşanan işten atmalar bayram öncesinde ‘işten atmaları durduracağı sözü’ ile durmuştu. Fakat bu sözün verilmesine rağmen 26 Kasım Cuma günü işten çıkarmalar tekrar başlayınca Türk Metal üyesi işçiler eylemsizlik kararına son verdi.
polisler de yapılan saldırıda havaya ateş ettiler. Saldırıda TEKEL işçisi Metin Aslan ve destek için gelen İSKİ direnişçisi Ercan Ballıoğlu yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Saldırıya karşı aynı gün kınama eylemleri yapıldı. Daha sonra İstanbul ve Diyarbakır’da, Tekel işçileri Mustafa Türkel’i kınayan eylemler yaptılar.
Tekel işçileri Tek Gıda-İş Genel Merkezi önündeki eylemlerine devam ediyor. Her pazar saat 18.30’da da Galatasaray Lisesi önünde buluşarak Taksim’e meşaleli yürüyüş gerçekleştiriyorlar. İşçiler “sendikalar ve diğer emek örgütleri güvencesiz çalıştırılmaya karşı bir çalışma programı çıkartmalı ve somut bir plan ortaya koymalı ve bizim direnişimizde bu bütünün bir parçası haline gelmelidir” çağrısını yapıyorlar.
KARDEMİR’de çalışırken işten atılan 24 işçi, patronu protesto etmek için ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşme isteğiyle Ankara’ya yürüyüş başlattı. 24 işçinin Ankara yürüyüşü devam ederken Karabük’te de eylemler devam ediyor. İşten atılan diğer işçiler durumu protesto etmek için açlık grevine başladılar. Şehir meydanındaki Atatürk heykelinin yanında toplanan işçiler burada açlık grevine başladılar. “Amacımız ekmek mücadelesi”, “Ekmek yoksa barış da yok”, “Babalar işsiz, çocuklar umutsuz” kalmasın dövizleri açan işçiler; eylemlerimiz devam edecek, diyor.
.(6. 0<.·GD LVWLIDODU KESK MYK üyesi ve Genel Sekreteri Emirali Şimşek‘in bir kadın çalışana tacizde bulunduğu ve bu kişinin bir süre önce savcılığa suç duyurusunda bulunduğu ortaya çıkmıştı. Bir süredir MYK içerisinde gündemleşmesine rağmen üyelerden saklanmaya çalışılan ve üstü örtülmeye çalışılan bu sürecin sendika tabanına doğru yayılması ve bütün kokuşmuşluğun gün yüzüne çıkmasıyla KESK Genel Başkanı Sami Evren ve MYK üyesi Hukuk Sekreteri Adnan Gölpunar istifa etmek zorunda kaldılar. KESK yöneticilerinin istifa açıklaması şöyle:
“Kamuoyuna Bir süredir kamuoyunda “KESK’te taciz” başlığı altında dile getirilen iddialar, bu değerlerle asla bağdaşmayacak bir durum yaratmaktadır. KESK’in yarattığı ve sahiplendiği değerler bütünü içinde, bu tip iddialar karşısında kadının beyanını esas alan çözümler üretilmesi hem kadın mücadelelerinin birikiminin hem de KESK’in kongre kararlarının gereğidir. Bu iddialar KESK MYK’sına ulaştığı günden bu yana, sorunun, kadın mücadelesinin birikimleri ve KESK’in kararları doğrultusunda çözülmesi için çaba sarfettik. Taciz iddiasının muhatabı olan KESK Genel Sekreteri’nin istifasını
da içeren önerimiz KESK MYK’sında karşılık bulmadı ve MYK’nın geri kalan kısmı tarafından reddedildi. MYK içinde karşılaştığımız bu direnç nedeniyle KESK’e ve mücadele değerlerimize yakışan bir çözüm üretemedik. Bu çözümsüzlük KESK’in, yani Türkiye’de toplumsal muhalefetin en önemli bileşenlerinden birinin, Türkiye’nin geçtiği bu kritik aşamada hareketsiz kalmasına neden oldu. Burada özetlediğimiz süreç nedeniyle, KESK’teki görevlerimizden istifa ettiğimizi kamuoyuna duyururuz. Bu tutumumuz, bedellerle yarattığımız KESK değerlerinin yaşam bulması için, örgütsel ve ahlaki sorumluluğumuzun zorunlu sonucudur.”
NĂ&#x2020;ÂŚN RJHQNXN
'LUHQLĂ LĂJDO GD\DQĂ&#x153;ĂPD TĂźrkiyeâ&#x20AC;&#x2122;nin en bĂźyĂźk çivi Ăźreticilerinden Akdeniz Ă&#x2021;ivi Tel San. Ltd. Ĺ&#x17E;tiâ&#x20AC;&#x2122;.de uzun sĂźredir devam eden sendikalaĹ&#x;ma çalÄąĹ&#x;malarÄą, sĂźrecin resmileĹ&#x;mesi ve patronun sĂźreçten haberdar olmasÄąyla direniĹ&#x;e dĂśnĂźĹ&#x;tĂź. 27 Ekim gĂźnĂź patronun 14 iĹ&#x;çiyi iĹ&#x;ten çĹkararak, 1 KasÄąm gĂźnĂź fabrikayÄą kilitlemesi Ăźzerine fabrika ĂśnĂź direniĹ&#x; yerine dĂśnmĂźĹ&#x;tĂź. Keresteciler Sitesiâ&#x20AC;&#x2122;nde yeralan iĹ&#x;letme, gerek yurtiçine gerek yurtdÄąĹ&#x;Äąna yoÄ&#x;un Ĺ&#x;atÄąĹ&#x; yapmakta. Hafta sonlarÄą, bayram tatilleri ya da 8 saat çalÄąĹ&#x;ma gibi â&#x20AC;&#x153;temel iĹ&#x;çi haklarÄąâ&#x20AC;? denebilecek Ĺ&#x;artlardan uzak çalÄąĹ&#x;Äąlan iĹ&#x;letmenin patronu CHP YeniĹ&#x;ehir Ä°l Meclisi Ăźyesi. Ă&#x2013;zellikle 12 saati aĹ&#x;an ve yoÄ&#x;un iĹ&#x; kazala-
rÄąnÄąn yaĹ&#x;andÄąÄ&#x;Äą kĂślece çalÄąĹ&#x;ma koĹ&#x;ullarÄą, mesai, izin vs. gibi haklarÄąn ise yanÄąndan geçilmediÄ&#x;i Ĺ&#x;artlarÄąn da etkisiyle BirleĹ&#x;ik Metal Ä°Ĺ&#x;â&#x20AC;&#x2122;te ĂśrgĂźtlenen iĹ&#x;çiler o gĂźnden beri sendika Ĺ&#x;apka ve ĂśnlĂźkleri ile fabrika ĂśnĂźndeler. YaklaĹ&#x;Äąk 120 iĹ&#x;çiden 80â&#x20AC;&#x2122;inin sendika ĂźyeliÄ&#x;i ile Ă&#x2021;alÄąĹ&#x;ma BakanlÄąÄ&#x;Äąâ&#x20AC;&#x2122;na sayÄą tespiti için baĹ&#x;vuru yapÄąlÄąrken, Ĺ&#x;u anki toplam iĹ&#x;çi sayÄąsÄą ise son sĂźreçte yeni iĹ&#x;e alÄąnan iĹ&#x;çilerle birlikte 150 civarÄąnda.
DireniĹ&#x;in yeni baĹ&#x;ladÄąÄ&#x;Äą gĂźnlerde daha çok mevzi savaĹ&#x;ÄąmÄą Ĺ&#x;eklinde ilerleyen sĂźreç, iĹ&#x;çilerin kararlÄąlÄąÄ&#x;Äą ve patronun da sÄąkÄąĹ&#x;mÄąĹ&#x;lÄąÄ&#x;ÄąnÄąn etkisiyle daha da sertleĹ&#x;eÄ&#x;inin sinyallerini vermekteydi. Bir gece
operasyonu ile makinalarÄąn bir kÄąsmÄąnÄąn çevik kuvvet eĹ&#x;liÄ&#x;inde kaçĹrÄąlmaya çalÄąĹ&#x;ÄąlmasÄą ve iĹ&#x;çilerinin mĂźdahalesinin â&#x20AC;&#x153;hepinizi gĂśzaltÄąna alÄąrÄąmâ&#x20AC;? tehdidiyle engellenmesi bunun Ăśnemli sinyaliydi. Patronun sendikalaĹ&#x;ma mĂźcadelesini engellemek için Ĺ&#x;imdiye kadar kullandÄąÄ&#x;Äą yĂśntemler ise; Ăśzellikle kilit noktalardaki iĹ&#x;çileri teker teker odasÄąna çaÄ&#x;Äąrarak maaĹ&#x; artÄąĹ&#x; teklifi, kabul gĂśrmediÄ&#x;i durumda ise iĹ&#x;ten atma tehditi (bu tehditlerde 14 iĹ&#x;çi iĹ&#x;ten çĹkarÄąldÄą), Nail Ă&#x2021;ivi adÄąnda fason bir Ĺ&#x;irketin kurularak iĹ&#x;çileri oraya geçirme çabalarÄą, gece operasyonu ile makinalarÄą kaçĹrma çabasÄą, iĹ&#x;letmeyi krizi bahane ederek kapatmasÄą Ĺ&#x;eklinde belirtilebilir.
úßoLOHU &+3¡\L LĂźJDO HWWL Ä°Ĺ&#x;çiler fabrika ĂśnĂźnde sĂźrdĂźrdĂźkleri eylemlerini duyurabilmek için 25 KasÄąm gĂźnĂź, patronlarÄąnÄąn da Ăźyesi olduÄ&#x;u CHPâ&#x20AC;&#x2122;yi iĹ&#x;gal ettiler. Ä°Ĺ&#x;çiler, Mersin Belediye Meclisiâ&#x20AC;&#x2122;nin CHPâ&#x20AC;&#x2122;li Ăźyesi Serhan DĂźvenciâ&#x20AC;&#x2122;nin sahibi olduÄ&#x;unu belirttikleri Akdeniz Ă&#x2021;iviâ&#x20AC;&#x2122;den iĹ&#x;ten çĹkarÄąldÄąklarÄąnÄą belirterek, ßç katlÄą binanÄąn penceresinden, â&#x20AC;&#x153;Susma haykÄąrâ&#x20AC;?, â&#x20AC;&#x153;Direne direne kazanacaÄ&#x;Äązâ&#x20AC;? Ĺ&#x;eklinde sloganlar attÄą. Ä°Ĺ&#x;çiler CHP il binasÄąnÄąn camlarÄąna CHP Genel BaĹ&#x;kanÄą KÄąlĹçdaroÄ&#x;luâ&#x20AC;&#x2122;nun fotoÄ&#x;rafÄąnÄą ve â&#x20AC;&#x153;Sendika haklarÄąnÄą kullanÄąm ile anlayÄąĹ&#x;ÄąnÄą programÄąnÄąza aldÄąnÄąz. Patron Belediye Meclis Ăźyesi, olunca deÄ&#x;iĹ&#x;iyor mu? Anayasal hakkÄąmÄąz olan sendikalÄą olma hakkÄąmÄązÄą kullandÄąk. Ă&#x153;yeniz olan patron bizi iĹ&#x;ten attÄą ve Cumhuriyet resepsiyonuna katÄąlmadÄąnÄąz, iĹ&#x;ten atÄąlan TĂźrkan Albayrakâ&#x20AC;&#x2122;Äą ziyaret ettiniz. Kutluyoruzâ&#x20AC;? yazÄąlÄą dĂśvizleri astÄąlar. CHP Mersin Ä°l BaĹ&#x;kanÄą, bu gĂśstermelik manevrasÄąnÄąn ardÄąndan, â&#x20AC;&#x153;Biz halkÄąn partisiyiz. Sizi de misafirimiz olarak gĂśrdĂźk. Ama bundan sonrasÄą CHPâ&#x20AC;&#x2122;ye zarar veriyor.â&#x20AC;? diyerek iĹ&#x;çi dĂźĹ&#x;manÄą burjuva yĂźzĂźnĂź gĂśstererek savcÄąlÄąÄ&#x;a iĹ&#x;çiler hakkÄąnda suç duyurusu ve operasyon isteminde bulundu. ArdÄąndan iĹ&#x;çilerin iĹ&#x;gali bir sonuç almadan bitirmeme kararlÄąlÄąÄ&#x;Äą, destekçilerin ise iĹ&#x;çileri yalnÄąz bÄąrakmayacaÄ&#x;Äą netleĹ&#x;ince devreye polis sokuldu. GeceyarÄąsÄą 03.00â&#x20AC;&#x2122;de iĹ&#x;çilerin iĹ&#x;gal eylemi polisin zorla binaya girmesi ve iĹ&#x;çileri kargatulumba gĂśzaltÄąna almasÄąyla sonlandÄą. GĂśzaltÄąna alÄąnan iĹ&#x;çilerin â&#x20AC;&#x153;Sendika hakkÄąmÄąz engellenemez!â&#x20AC;? sloganÄąna mĂźdahale sÄąrasÄąnda iĹ&#x;çilere destek için gelen gece vardiyasÄąndan çĹkan Ă&#x2021;imsetaĹ&#x; iĹ&#x;çileri ve bina ĂśnĂźnde bekleyen destekçiler de alkÄąĹ&#x;lar ve â&#x20AC;&#x153;Ă&#x2021;ivi iĹ&#x;çisi yanlÄąz deÄ&#x;ildirâ&#x20AC;? sloganÄą ile karĹ&#x;ÄąlÄąk verdiler. Eylem, burjuva hĂźkĂźmet ve muhalefet partileri, yargÄą, polis, medya... hepsinin iĹ&#x;çilerle savaĹ&#x;Äąna sahne oldu. Sabah saat 8:30 09:00 sularÄąnda serbest bÄąrakÄąlan iĹ&#x;çiler yaptÄąklarÄą açĹklamada CHP iĹ&#x;galinin meĹ&#x;ru olduÄ&#x;unu vurguladÄąlar. MĂźcadelelerinin meĹ&#x;ru ve fiili bir hatta sĂźreceÄ&#x;ini, iĹ&#x;çilerin sendikalÄą bir Ĺ&#x;ekilde tamamÄąnÄąn iĹ&#x;baĹ&#x;Äą yapmamasÄą durumunda bir sonraki hedefin CHP Genel Merkezi olacaÄ&#x;ÄąnÄą belirttiler.
NƦN RJHQNXN
6ÜQÜID NDUíÜ VÜQÜI PÖFDGHOHVL YH GD\DQÜíPDVÜ \ÖNVHOWLOPHOLGLU Burjuvazinin kendi çıkarlarını savunmak için en bilinen, en temel hakları bile kolayca vermeyeceğinin örneklerinden olan bu mücadelenin başarıya ulaşması, herşeyden önce işçilerin kendi aralarında net ve örgütlü duruşlarının yanında, sınıfın diğer bölüklerinin de sürece dahil olmasıyla olacaktır. Bunun için direnişin sürekliliği ve doğru kanala akabilmesinin en temel aracı öncü-direnişçi işçilerin oluşturacağı direniş komitesi olacaktır. İlerde karşılaşılacak ve anlık refleks vermek gerekecek bir çok konuda da tabanın inisiyatifini taşıyacak şekilde örgütlenmesi gereken bu komite, sadece direnişin seyri konusunda temel kararların alınmasında değil, sendikayla ilişki de dahil ve patrona taleplerin bildirilmesi, alınan kararların sağlıklı bir şekilde uygulanmasını da sağlayacaktır. Düzenli geniş katılımlı toplantılarla tabanla birlikte alınacak kararların tabana yayılması direnişin devamı için vazgeçilmez konulardan biridir. Diğer önemli bir konu ise direnişin fabrika önünde hapsolmasını engelleyerek Mersin ve bölgedeki işçi sınıfının gündemine getirilme zorunluluğudur. CHP işgali bunun için güzel bir örnek olmuştur. Sanayi bölgeleri başta olmak üzere Mersin merkezde yapılacak bildiri dağıtımı, basın açıklaması, sendika ziyaretleri başta olmak üzere, fabrikanın da içinde bulunduğu sanayi sitesinin yanındaki Tarsus-Mersin karayolunda direniş olduğunu anlatacak pankart vs. asılması gibi çeşitli çalışmalar yapılmalıdır. Bölgedeki sendikalı Paşabahçe, Soda Sanayi, Liman gibi stratejik önemdeki işyerlerinden işçi ziyaretlerinin örgütlenmesi için sendikalara gidilmelidir. İşçilerin Keresteciler Sanayi Bölgesi’nin içindeki diğer işyerlerinde çalışan işçilerden aldığı desteğin daha örgütlü bir tarza dönüştürülmesi de “direniş okulu”nun açıldığı şu günlerde çok daha kolay olacaktır. Direnişçi işçilerle birlikte sınıf kardeşleri patronları “rahatsız” edecek, hak alıcı eylemler düşünülmelidir.
Akdeniz Çivi ve Tel fabrikası işçileri ile CHP il binası işgali öncesi yaptığımız, direniş süreçlerini yansıtan röportajı yayınlıyoruz. Çalışma koşullarınızı anlatır mısınız? Sabah 08.00’de işe başlıyoruz. Fabrika içerisinde hangi bölümde çalışacağımız günübirlik belirleniyor. Saat 10’da çay içiyoruz fakat çay içerken makineleri kapatmamız yasak. Bu nedenle ayakta ve çalışarak içiyoruz. Bize verilen çay hem soğuk oluyor hemde bulaşık suyu gibi. Bu durumdan şikayetçi olanlara da bunu bulduğuna şükret diyorlar. Öğlen yemeklerinde yemek borusu çalmadan yemek haneye girmeyin diye duvarlara yazı yazıyorlar, kapıya adam dikiyorlar, girenlere de hakaret ediyorlar. Bir yemek kuyruğunda yarım saat 45 dakikamız geçiyor 15 dakikada yemeğimizi yiyoruz, hemen işbaşı borusu çalıyor . Yine saat 3’te içilemeyecek bir çay veriyorlar. 4.5-5 gibi açlık bastırıyor, yiyecek bir şey almamıza veya dışardan yiyecek getirmemize müsaade etmiyorlar. 12 saat çalışmanın kötü yanlarından birisi de budur. Akşam saat 8’e kadar aç açına çalışıyoruz. Yaptımız işe de kimse eline sağlık demiyor. Hala beğenmiyorlar. 12 saatte elimizden bu geliyor dediğimizde 12 saat çok değil diyorlar. Onlar 12 saat sırt üstü yatarlar ve o nedenle 12 saat hızlıca geçer. 12 saat çalışan bir işçi için ise zaman geçmez. Hafta sonları durum nasıl? Hafta sonları zorunlu mesai var. Özel işlerimiz olduğu zaman izin istiyoruz, genellikle bize söylenen “ya geleceksiniz ya ceza alırsınız yada işten atılırsınız” oluyor. 1-2 saat bile geç gelsek parasını kesiyorlar. 1 gün habersiz işe gelmediğimiz takdirde 2 gününün yevmiyesini kesiyorlar. Kart basma sistemi getirdiler, giriş ve çıkışlarda kartlarımızı okutuyoruz. Makinadan kaynaklanan sorunları bile bize mal ediyorlar. Sen şu kadar gün işe gelmedin diyerek maaşımızdan kesinti yapıyorlar. Kart bastığımızı kamera kayıtlarında kanıtlasak dahi bu durum değişmiyor. İşçiye verdikleri para zorlarına gidiyor ama niye gittiğini bilmiyoruz. Ücretleriniz ne kadar bu arada? Maaşlar başlangıçta 700 + sigorta. Yalnız, sigortanın başlama tarihi 4-5 ayı bulabiliyor Direnişçiler
içerisinde sadece 3 aydır çalışan arkadaşlarımızda var. Onların son 3 gün sigortası yapılmış, sigortasız geçen günlerin hakkını arayamıyorlar. İçerde sürekli alacağımız olunca da işten çıkarttıklarına “istifa et” yönünde sıkıştırıyorlar. İmzala yoksa paranı vermeyiz vs. diyorlar. “Bu işyerinden ailevi sorunlar yüzünden kendi rızamla istifa ediyorum” şeklinde düzenlenmiş, en az 7-8 sayfalık dosyalara imza atmamızı istiyorlar. Haklarımız saklıdır şeklindeki bir maddeyi bile kabul etmiyorlar. Bu bölgede tek sendika mücadelesi yapan sizsiniz. Bu bölgede ki sınıf mücadelesinde önemli bir yerde duruyorsunuz. Bu anlamda anlatacaklarınız nelerdir ? Sendikalaşma sürecinizi anlatır mısınız? Yıllardır ağır çalışma koşullarının kaçınılmaz bir sonucu ve 7 aylık bir çalışmanın ürünü olarak sendikal örgütlenme çalışması yürütmeye başladık. 7 ay sonunda topluca sendikaya üye olduk. Sonrası böyle işte. Ben 2002 yazından beri bu iş yerinde çalışıyorum. İlk başladığımda burası küçük bir atölye idi, birkaç yıl içerisinde Akdeniz Çivi fabrikasının iskelet işçi kadrosunu oluşturduk. 2007 yılında bir kez daha hak arama girişimimiz oldu, işten atmalarla bastırıldık. O günden sonra 3 yıl boyunca emek mücadelesi yöntemleri ve araçları üzerinde içten içe bir çalışmamız oldu. 7 ay önce Birleşik Metal İş Sendikası’nda örgütlenme kararı aldık. En güvendiğimiz işçi arkadaşlarımızla sabırlı bir çalışma yaparak Ekim ayının ortalarına doğru çoğunluğu sağladık. …. Patron fabrikayı global kriz nedeniyle kapattığını çalışanların işlerine son verdiğini 1 Kasım tarihinde açıkladı, direniş fiili olarak bu tarihte başladı diyebilir miyiz? 1 Kasım Pazartesi günü tam kadro ve sendikalı olarak işe başlama saatinde fabrikanın önüne geldiğimizde işverenin talimatlarını yerine getiren müdürler bizlere, global krizden dolayı fabrikayı kapattıklarını, üretimin durduğunu, herkesin haklarını ödeyeceklerini söylediler. Bizlerde bunun üzerine direnişe başladık.
Sizce patron niye kapatıyor fabrikayı? Sendikayı engellemek için. O tamam da, aynı zamanda üretimi de engelliyor bunu yaparak. Sonucta patron cebine giren paraya bakar. Onu da engelledi. Bu adam zaten fabrikayı taşıyacaktı. Bir de Dünya Bankası’ndan kredi alıp ilk taksidini de çektiği için fabrikayı sonuçta oraya taşıması gerekiyordu. Bu nedenle oraya taşıyor. Bu şekilde iki işi aynı anda halletti. Makineleri peyderpey taşıdı yeni yere. …. Peki nasıl olacak şimdi, süreç nasıl işleyecek sizce? Sendikal haklarımız neyse onu sonuna kadar arayacağız. Sendikayla birlikte gireceğiz işe. Sendikasız işe girmeyi kesinlikle kabul etmiyoruz. Çünkü öyle çalışırsak başımıza neler geleceğini biliyoruz. Ya sendikalı ya hiçbir zaman. … O zaman ben başka bir soru sorayım. İşçinin gücü nereden gelir sizce? Bileklerimizden ve birliğimizden. Birliğiniz tamam. Ama bilekleriniz üretimde işe yarar, patron fabrikayı taşırsa sizi üretimden koparırsa bilekleriniz ne işe yarayacak? Şu anda %20 içeri girmiş durumda bir %20 daha girerse bizim gücümüzü anlar. Yurtdışındaki firmalarla hep sözleşmeleri var. Malı götüremezse ceza yiyecek. İçeride sipariş dosyası yığılmış durumda. Makine oraya gitse bile işgücü burada. Fabrikayı orada kurması bir anlam ifade etmez. Biz burdayız sonuçta. Bir elemanın yetişmesi de en az 3 yıl alır. Ustaların hepsi burada, ustasız olmaz. Örgütlenmesi gibi aktiviteleri yönetecek sonuçta. Zamanınızı ayırdığınız için teşekkürler. Asıl burada olduğunuz için biz teşekkür ederiz.
NƦN RJHQNXN
.XUEDQ NLP" %D\UDP NLPH" Bir kurban bayramı daha geçirdik. Her yıl olduğu gibi koyun-kuzu meleşmelerini bu yıl çok az duyduk. Ne de olsa ithal danalarımız gelmişti. Bayram öncesi emeklilere maaşlarının ödeneceği müjdesi verildi. Arife günü beklenen “Cumhuriyetin gelmiş geçmiş en kapsamlı vergi affının” müjdesi verildi. Bu bayram öncesi bir müjde vardı bir müjde vardı sormayın.
Bir müjde daha vardı. 120 bin işçiyi ilgilendiren bayram müjdesi, “Türk Metal Sendikası, Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ile Toplu İş Sözleşmesi imzalandı” diye. Sanayinin omurgası olan ototmotiv ve metal sektöründe imzalanan bu sözleşme, “iş barışı” ve “endüstriyel barış” açısından çok önemliymiş. Yaa siz biliyor muydunuz bunları? 01 Ekim 2008 SGK ile emekli maaşlarında düşürülen kat sayısı oranı ile kuşa dönen emekli maaşıyla bir koyun bile alamıyoruz artık. Şu anda bir işçi emeklisi 580 lira. Emekli bu maaşla 9 günlük bayramını geçirdi. Türk Telekom bayram öncesi açıklama yaptı, bayram boyunca akşam 19’dan sabah 19’a kadar görüşmeler ücretsiz olacakmış. Sağolsunlar işçi ve emekçileri düşünmüşler! Bilmiyorlar ki son dönemde bir çok evde sabit telefonlar ya ödenemediği için kesik ya da ödeme güçlüğü düştüğü için iptal edilmiş durumda. Başka müjdelerde vardı: “Online Bağış” Kardeşe, yetime, yoksula, ihyaç sahibine online bağış yapabilirsin. Bak hiç çekinme çok kolay bir tıklamayla bağış yapabiliyorsun. TSK Mehmetçik Vakfı 2010 yılı vekaleten kurban bağışı faaliyet kapsamında 7 taşeron firma ile 75 bin kurban kesimi için sözleşme imzaladı. Taşeronluk ne yazık ki
%LU QHE]H ROVD GD ID\GDV× ROGX Çalıştığım üniversitede 4-C olarak çalışanların önceden sendikal hakları yoktu. Her yıl 2 ay işten çıkarılma mecburiyetleri vardı. Ankara’daki 78 günlük direniş esnasında çalıştığım üniversitedeki 4-C’lilere bir nebze olsa da faydası oldu. Önceden 1 günlük izin hakları 2 güne çıktı. Sözleşmeleri 11 aya yükseldi. Toplamda 10 günlük senelik izinleri 22 güne çıkarıldı. 4-C bir kölelik düzeni
elimize geçen parayla daha iyi geçiniyorduk. Şimdi ise aldığımız üç kuruşla geçinemiyoruz. Eski aldığımız ücretle son aldığımız ücretler arasında fark oluştu. Son aldığımız ücretlerle alım gücümüzde bir azalma oldu. 1979 yılında yaptığımız grevde bende bir gün içeri alındım. O günler başkaydı. O günlerde herkes birbirine sıkı sıkaya bağlıydı. Şimdiki eylemlere bakıyoruz da, yok diyoruz o günler başkaydı.
örf ve adetlerede girdi böylece. Kapitalizm örf, adet, din, vatan dinler mi? Biz de bu müjdeleri işçi aileleriyle paylaştık! Bayramın ilk günü. Aile gezmelerindeyiz. Nerede o eski bayramlar diyerek başlamıyoruz elbette ki. Güncel konulardan, emekli maaşlarından, geçim sıkıntısından, paralı eğitimden, türbandan konuşuyoruz. Konuşmalar arasında da yanımıza aldığımız İşçi Meclisi’ni veriyoruz. Konu konuyu açıyor. Sohbetlerimizi sizinlede paylaşmak istiyoruz. Meşure işçi emeklisi: 16.5 yıl Ceytaş işçiliği yaptım, şimdi emekliyim. 1979 yılı önemli bir yıldı bizler için. Sendikal haklarımız için greve çıkmıştık. Birlikte mücadele sonucunda sendikal haklarınızı kazanmıştık. O yıllarda kimse kimseye arkasını dönmüyordu, birliğimizden aldığımız güçle sendikal haklarımıza kavuşmuştuk. Erkek kadın ayrımı yapmadan birbirimize destek olmuştuk. En önemlisi ise Ceyhan esnafının yanımızda olup destek vermesiydi. 1998 yı-
ama direniş bu gibi küçük kazanımda sağladı. İş sonu tazminatlarını eskiden alamıyorlardı, şimdi alıyorlar. Elektrik dağıtımından gelenler (MEDAŞ) daha önceki işlerinde 1.600 ile 1.700 TL ücret alıyorlardı. Ama 4-C kapsamında işe başladıktan sonra ortaokul mezunu 760 TL, lise mezunu 850 TL, üniversite mezunu olanlar ise 920 TL ücret alıyorlar şimdi. Bizde olduğu gibi 300 TL denge tazminatları yok. Normal işlerinde çalışırken 1.800 TL gibi ev kredisi çekenlen şimdi bu kredilerini ödeyemeyip mağdur oldular.
lında Ceytaş’ tan emekli oldum. Şu anda 650 lira maaş alıyorum. 1979 yılında ücretlerimiz oldukça iyiydi. Ancak 90’lı yıllara geldiğimizde ücretlerde belli oranlarda düşüşler başladı, alım gücümüz azaldı. Şimdi ise aldığımız bu maaşla hiçbir şey alamaz hale geldik. Bayramdan önce “Emekliye bayram müjdesi” diyerek bayramdan önce emekli maaşlarının ödeneceği haberi verildi. Buna ne dersiniz? -Ücretlerimizin bayramdan önce verilmesinde amaç bizi alışverişe yönlendirmekti. Daha çok alışveriş yapalım ki zenginler daha zengin olsun. Devlet ne zaman biz işçi ve emekçileri düşünmüştür ki. Çocuklarımızın geleceği için, ayakta kalabilmeleri için bizim vereceğimiz örgütlü mücadele çok önemli. Yaşamın her alanında örgütlenmek gerek. Çocuklarıma Ceytaş’ta yaptığımız grevleri, hak alma mücadelesini sürekli anlatıyorum. Bu grev ve direnişleri çocuklarımız da bilsin. -15 yıl Ceytaş’ ta çalışırken emekli oldum. Eski çalışma şartları bugüne göre daha iyiydi sanki. O zaman
Şimdi size akıllara durgunluk verecek bir şey anlatayım. Geçenlerde Maliye Bakanlığı’ndan bir genelge geldi bize. Genelgede aynen şöyle diyordu. “Günümüz koşullarına göre asgari ücret 600 TL olduğu düşünülürse 4-C kapsamında çalışanlar bunun 1.5 katı kadar maaş alacaklar. Günümüz şartlarında bu maaş hiç te küçümsenecek bir maaş değildir” diye bir yazı. Kafalarımızı oldukça karıştıran bu yazı ne demek istiyordu. Tekel işçilerine destek vermeyin, asgari ücreti 1.5 katı kadar maaş alacaklar, halinize
Mehmet Ilıman-Topograf işçisi: 77 İnşaat diye özel bir şirketin yurtdışı işinde topograf olarak çalışıyorum. Türkiye şartlarına göre iyi bir ücet alıyorum ama Irak gibi tehlikeli bir bölgede de çalışmak kolay değil tabii ki. Ben taşeronlaşmaya karşıyım öncelikle bunun belirtmek istedim. Anlatacak öyle çok şey var ki. Bu düzenin herşeyine karşıyım. Türkiye’de bir çok büyük şirketin bünyesinde taşeron firma var. Taşeronlaşma bir an önce kaldırılmalı. Çocuklarımın geleceğinden endişeliyim. Bu sistemde geleceklerini garantili göremiyoruz. Örgütlü mücadele şart. Her çalıştığımız iş yerlerinde komitelerimiz, işçi meclislerimizin olması şart. -Ceyhan Lisesi 1. sınıf öğrencisiyim. Okul parasız diyorlardı ama okula başladığımız günden bu yana sürekli bizden para alıyorlar. Eğitime katkı, spor, okul aidatı, fotokopi paraları adı altında bizden durmadan para topluyorlar. Okul başlamadan önce 50 TL olarak kayıt parası olduğunu başka bir para talep edilmeyeceği söylenmişti. Ama okula başladığımızdan bu yana okula her gün para ödüyoruz. Annem bir işçi emeklisi babam ise bir işçi olarak zor şartlarda çalışıyor. Bizler ise okula para yetiştiremiyoruz. Parasız eğitim istiyoruz.
de şükredin demekle üstü kapalı bir uyarı niteliğinde olabilir diye düşünüyoruz. AKP sadaka sistemiyle oy toplama peşinde. Bizlere verilen denge tazminatları da 4-C’li kapsamında çalışanlara da verilmek zorunda aslında. Çalıştığım üniversitede temizlik ve güvenlik işleri taşeron firmalarda. Taşeron firmalara bağlı, bu işlerde çalışan 120 işçi var. Maliye Bakanlığı’ndan gönderilen bu yazı teşhir edilmeli ve hesabı sorulmalıdır. Adana’dan İşçi Meclisi okuru
NƦN RJHQNXN
.ÖUWÁH o%LOLQPH\HQ ELU GLOp Kürt halkının iradesine yönelik bir saldırı olarak yapılan KCK operasyonu, hak ettiği gibi pek çok yerde militan gösterilerle karşılanmıştı. Ancak KCK davası başladığından bu yana gündem, Kürt siyasetçilere yönelik suçlamalar yerine Kürtçe savunma talebi üzerinde odaklandı. Duruşmalar savunma ile yargı arasında anadil savaşımı olarak gerçekleşti. Kürtçeyi “bilinmeyen bir dil” olarak niteleyerek Kürt ulusal onuruna saldıran mahkeme, karşısında kitlesel ve öfkeli gösterileri buldu. Bunun üzerine mahkeme tükürüğünü yavaş yavaş yalamaya başlasa da, Kürt tutsaklara yine de Kürtçe savunma hakkı tanınmadı. Fakat mahkemelerde çözülme başladı ve Diyarbakır ve Siirt’te yapılan iki duruşmada Kürtçe savunma talebi kabul edildi. Anadilimi yasaklayamazsın! Mahkemede Kürtçe savunma hakkının kazanılması, “anadilin yaşamın her alanında kullanılması”, daha geniş anlamda ise Kürt halkının varlığının anayasal düzlemde tanınması yolunda bir mevzidir. Dili 80 yıldır yasaklanmış bir ulusun tırnaklarıyla açtığı özgürlük alanının bir simgesi. Söylemeye bile gerek yok ki, anadili yaşamın her alanında kullanmak bir ulusun en meşru ve en tartışılmaz hakkıdır. Bir ulusa dilini yasaklamak, dilini şurada kullanıp burada kullanamayacağına karar vermek, onun dilini koparmaktır! Yalnızca bu da değil: Kürt ulusuna onlarca yıl zorbalıkla dayatılan bu yasak, onun ekonomik, siyasal, toplumsal ilişkilerini, kurumsallaşmasını, kültürünü, sanatını özgürce geliştirmesini engelledi; Kürt çocuklarının elma gülüşlerini soldurdu!
olarak Kürtçe ve Zazaca anadilde sağlık hizmeti vermeye başladı (ulusal sorunun en derin yaşandığı yer belki de hastaneler, en ağır yaşayanlarsa kadınlardır; insanın kendisini en savunmasız hissettiği ve yardıma ihtiyaç duyduğu anda onunla anadilinde iletişim kurmamak, hastayı kendisini çevirmen aracılığıyla ya da hakim resmi dilde ifade etmeye zorlamak, gerçek bir işkencedir) Haldun Dormen’in Kürtçe olarak sahnelediği “Bir Kış Öyküsü” Diyarbakır’da sahnelendi… Kürtler artık facebook’u kendi dillerinde kullanıyorlar. Bunlara akademik camiadan Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Yaşayan Diller Enstitüsü’nün kurulması, Tunceli, Bilgi ve Sabancı üniversitelerinde Kürtçe ders açılması, vb.ni de ekleyebiliriz.
Anadilde mevziler Kapitalist dünyadan örnekler Kuşkusuz bu durum, artık değişiyor. Burjuvazi TÜSİAD nezdinde bu konuda zaten görüşünü açıklamış ve kendi pozisyonunu uygulamaya koymuş durumda. Özellikle Güney Kürdistan’da yatırım yapan sermaye grupları, OYAK’ından MHP’lisine dek her türlüsü “Kürtçe allerjisi”ni çoktan geride bıraktılar! Neler mi oluyor bu minvalde? Bazı örneklere başvuralım: Öğretmenlere “yerel dili öğrenmeleri” tavsiyesinde bulunuluyor… TRT Şeş’te ilk Kürtçe sit-com geçen ay başladı… Diyarbakır Sur Belediyesi, kurumdaki birimlere Kürtçe, Türkçe ve İngilizce tabelalar astı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Türkiye’de ilk defa
İsviçre’de anayasada tanımlı dört resmi dil vardır. Kantonlar kendi resmi dillerini tanımlar ve diğer ulusal topluluklarla uyumun korunması için geleneksel dil dağılımına da özen gösterilir. Kanada’da İngilizce ve Fransızca resmi dildir. Eğitim ise farklı dillerde de yapılmaktadır. Finlandiya’da iki, Lüksemburg’da dört, Belçika’da üç, Bosna-Hersek’te üç, Kıbrıs’ta iki, Irak’ta üç, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 11, Bolivya’da ise toplam 36 resmi dil vardır. Anayasada resmi dil tanımı olmayan iki ülke Almanya ve İngiltere’dir. İngiltere’de İngilizce ve Gal dili fiilen resmi dil olarak kullanılır.
En ileri çözüm: Sosyalizm! En özet haliyle, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, ulusların kendi kaderlerini özgürce tayin etmelerine ve hak eşitliğine dayalı, 15 federe cumhuriyetin yanı sıra 20 özerk cumhuriyet ve 8 özerk bölgeden oluşan sosyalist çok uluslu bir federal devletti ’. SSCB’den ayrılma hakkına sahip olan federe cumhuriyetlerden her birinin birlik anayasası ve kendi ulusal yapısına uygun bir anayasası, yasaları ve devlet organları, ulusal marşı, başkenti, bayrağı vardı. Sovyetler Birliği’ndeki bütün cumhuriyetlerde eğitim anadilde yapılıyor ve isterse en küçüğü olsun bütün ulusal toplulukların kültürlerini özgürce geliştirmelerinin önü sınırsızca açılmıştı. Sovyetler Birliği halklarını emperyalist kapitalist dünyanın kuşatmasına rağmen bir arada tutan proletarya iktidarının bu politikası oldu. Her ulus iki ulustur Kürt burjuvazisi, militan mücadelelerle açılmış yolda Kürt ulusunun anadilde eğitim, sağlık gibi çiğnenemez haklarının elde edilmesini neoliberal “yerel özerklik” yönünde ele alıyor. Buna karşılık, Kürt proletaryası, kapitalizmin, burjuva sınıf egemenliğinin karşısına dünya proletaryasının bir parçası olarak kararlılıkla dikilecek. Burjuvazinin aksine o, ulusal taleplerinin meşruluğunu neoliberalizme değil, bükülmez bileğine ve “Her ulus iki ulustur” bilinciyle ulusal sorunun sosyalist demokratik çözümüne dayandıracak!
Bırçîbunê serê xwe hılda ev deh sal ın; Kurdên reben lı hawîr bırçî û bêmal ın Hın dewlemend û têr mal û pır zêr û gund ın; Lê pırên wan belengaz û reben û bê şal ın. Kurdên jor bı ser ên jêr de hılweşıyan tên; Xort û gedek û şîrmıj û keç û pîr û ka (Cigerxwîn, Lenin Şafağı)
Başkaldırdı yine açlık On yıllar oluyor. Kimi Kürtler zengin, mala doygun Altınlara, topraklara tıkabasa. Çoğuysa yoksul, çaputları yok. Üst tabakadaki Kürtler, İniyor boyuna tepesine alttakilerin: Genç, delikanlı, bebe, genç kız Yaşlı, dede Kürtlerin.
NƦN RJHQNXN
°ðUHQFLOLNWHQ LíÁLOLðH JHÁLí HYUHVL Merhaba arkadaşlar. Ben Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2.sınıfta bir işçi öğrenciyim. Evden güç bela gelebilen harçlıkla okumamı sürdüremiyorum. Ailemin maddi durumu epeyce kötü olduğu için çalışmak zorundayım. Okul sıralarından itibaren borçlanmaya ve çalışmayaişçileşmeye başlıyoruz bir çoğumuz. Devam zorunluluğu olmadığı için hafta içi sürekli hukuk bürosunda katip olarak çalışıyorum. Okul masraflarına ve ev masraflarına ancak yetiştirebiliyorum. Anlaşılan o ki benim gibi daha okul sıralarındayken borçlanan ve çalışan bir çok öğrenci arkadaşımız var. Bu isyanımız işçiliği küçümsediğimizden değil. İnsanca yaşam istediğimizden, diplomalı köle olmak istemediğimizden. Nasıl bir sistemdir ki öğrenci miyiz, işçi miyiz belli değil. Çalıştığım işyerinde haciz işlemlerine bakmaktayım. İnsanların işyeri ve evlerine hacize gitmekteyim. Evine ya da işyerine hacize gittiğim insanların ödeyemeyeceklerini bildikleri halde zorunlu olarak bir borç yükünün altına
giriyorlar. Bunun sebeplerinden biri ailesine bakmak zorunda olması. Kriz, kredi kartı borçları, benim gibi okuyan çocuklarının masrafları vb. insanları borca sürüklüyor. Ödeyememenin sonucu da haciz olarak kapısına dayanıyor. (Hacize gittiğim bir insanın evinde ki durumu görünce ne yapacağımı şaşırdım. Eve girdiğimizde kahvaltı yapıyorlardı, sofralarında ekmek ve çay vardı yalnızca. Bizim gelmemizle uyanan çocuk anesine karnının acıktığını söyleyince çocuğuna sadece ekmek ve çay verebildi. Gel de burada uygula hukuku) Durumumuz pek te iç
açıcı bir durum değil. Evi veya işyeri haciz edilen borçlu insanlarla benim ve benim gibi çalışan öğrencilerin durumu aslında farklı değil. Şekil olarak değişse de hepimizin sorunu aynı. Bir de bunun yanında büyük şehirde yaşamanın dezavantajları da var. Buna en iyi örnek bir öğrencinin eve çıkarken karşılaştığı zorluklardır. Emlakçıdan ev tutabilmek için komisyon, depozito, kira, dönem başlarında harç parası, işe ya da eve giderken yol parası hepimizin olmasa bile çoğumuzun ortak sorunudur. Burda bir konuya açıklık getirmek gerekir: EGO’da ve metroda öğrenci
bileti alabilmen için paso şartı öne sürüyorlar. Öğrenci kimliğiyle öğrenci olarak kabul edilmiyoruz. Burada kimin çıkarı var dersek, Büyükşehir Belediyesi’nin. Şimdi belediyelerin yol parasıyla, üniversitelerin harç parasıyla yaptıkları soygun, evini haciz ettiğimiz insanlar gibi, aslında bizimde haciz edildiğimizi gösteriyor. Bizim, çalışan öğrencilerin, işçilerden pek farklı bir halimiz yok. Sadece yol parasına zam yapma işine yaramayan, daha geniş zeminde yeniden konumlanışa geçen belediyelere, ürettiği artı-değere el koyan patronlara karşı bir işçi öğrenci olarak birleşik zeminden bir mücadele hattını örmek için elimizi taşın altına koymalıyız. Soframızda bulunan kuru ekmeklerimizi de almadan, çalışan işçi öğrenciler olarak hepimiz sınıf mücadelesinde yer amalıyız. Yaşasın öğrenci işçi dayanışması! Sömürge imparatorluğuna köle olmayacağız! Ankara’dan İşçi Meclisi okuru
dRN VLVWHP LoL KDUHNHWOHU EXQODU
Selam olsun. Ben OSTİM’de 25 kişinin çalıştığı bir atölyede plastik işçisiyim.
“Başladığın işi yarım bırakma.” Evet işyerine ilk girdiğimde bu yazı dikkatimi çekmişti. O zaman bana kattığı anlamla onların; patronların bu cümleye kattığı anlam daha farklı oldu. Evet onlar, başladığı işi yarım bırakmıyor. Sömürü üstüne sömürü. Başladığın sömürüyü yarım bırakma. Ne kadar mesai o kadar sömürü. Ne kadar mesai o kadar artı-değer. İş yetişmesi gerekiyor. Fazla mesai, daha fazla mesai. Mola yok, dinlenmek yok, uyumak yok, kaytarmak yok. Durmadan 36 saat boyunca çalışıyoruz. Bu da yetmezmiş gibi ustabaşı sürekli hızlanmamızı diretiyor. İnsan değiliz sanki. Ne kadar erken bitirebilirsek o kadar erken gidecekmişiz. Yalan söylüyorlar. Ne kadar hızlı çalışırsan o kadar art-değer. Ustabaşı da çalışıyor bizim gibi. O da kandırılıyor. Ya da biz öyle sanıyoruz. Bizden daha fazla aldığı için çobanlık ediyor bize. Bir-iki ay sonra çıkaracakları için “ne kadar sömürebilirsek o kadar kardır“ diyorlar. İş bitsin gidelim. Daha
fazla bayram tatili yapalım. Ama olmuyor ki, iş bitmiyor. Biz ne kadar çaba göstersek de yeni işler çıkıyor. Kademe kademe iş koyuyorlar önümüze. Birini bitirsen öbürü çıkıyor. Her birinde daha fazla çalışmamız diretiliyor. İnsan bünyesi değil sanki. Robotlaşmışız artık. İki aydır evde sadece yastığımızı görebiliyoruz. Bazen göremiyoruz bile. Yatmak için bile gidemiyoruz. Bazı arkadaşlar rahatsızlanıyor hastaneye götürülüyor. Ama kurtuluş yok. Bir iğne vuruluyor, çalışmaya devam ediyor. Bu sistemde kurtuluş mu olur. Kurtuluş sosyalizmde, biz bunu iyi biliyoruz. Ertesi gün akşam oluyor. İş hala bitmiyor. Biter mi? “Yarın yine geleceksiniz” diyorlar. Bazı arkadaşlar gelmek istemiyoruz diyorlar. Bayram için memleketlerine gitmek istiyorlar. Ama ne fayda. Zorlanıyorlar kalması için. “Gelmezsen parayı vermeyiz” diyorlar. Bayram harçlığına da vermemekle tehdit ediyorlar. Parası yoksa nasıl gidecek ki. Ertesi gün yine geliniyor. Akşam 7’ye kadar ancak işi bitirebiliyoruz. Sonunda bitti, tatil yapacağız, biraz dinleneceğiz ki daha fazla üretebilelim. Artıüretim, artı-değerdir. Tabi bu artılar
bu diktatörlükte bizim için değil. Maaş aynı, mesai ücreti aynı değişen sadece değişimin kendisi.
Bayram tatili bitti. İlk üç gün mesai yapmadık, yüzler artık biraz gülebiliyordu. Bu fazla sürmüyor. Dördüncü gün mesaiye kalmaya zorlanıyoruz. Yüzler aslıyor. Üç beş yalakadan gerisi kalmak istemiyor. Birlik olmadığı için biri diğerinden habersiz. Diğeri öbüründen habersiz. Sadece kalmayacağını söylemekle yetiniyor. İşyerinde yemek yapılmadığı için dışardan yemek söyleniyor. Yemek listesi yazan arkadaşa “hiçbir şey yemiyoruz, mesaiye de kalmayacağız” diyoruz. Bunu diyen on kişi kadar olabildik ve kazandık. Şimdilik mesai yok ama bu geçici bir kazanım. Hafta başına kadar kazandık. “Pazartesi’den itibaren full mesai
yapacaksınız. İtirazı olan vatandaşlar gelip çıkışlarını alsınlar” diye tehdit ediliyoruz. Tabi klasik bunlar. Şimdi ne yapılması gerekiyor. Kalmayıp işten çıkarılsam yeni bir iş (tabi bulabilirsen), yine aynı mesailer, aynı zorlamalar tehditler. Çözüm bu değil çözümü biz bulacağız. İşçi meclislerini, işçi komitelerini kuracağız. El ele verip kazanırız. Burjuva demokrasisine karşı ayak takımı dedikleri bizlerin ayak seslerini duyurmalıyız. Kurtuluş yok tek başına, özlemlerimizi haykırmalıyız. Burjuva demokrasisine sığmayan özlemlerimizi. OSTİM’den bir İşçi Meclisi okuru
NƦN RJHQNXN
$UDOÜN
ELU NDWOLDP ELU GLUHQLí
Bağımlı Türkiye burjuvazisi artık kendise bir ayak bağı, el freni görevi görmeye başlayan faşist rejimi kendi ihtiyaçları üzerinden çözmeye başlamıştı. Bu aynı zamanda başta işçi emekçiler olmak üzere tüm topluma, yeniden yapılandırma adı altında geniş bir saldırı dalgası da demekti. Toplumsal muhalefetin öncüsü devrimci örgütleri kapitalist sistemin daha ileri bir gelişiminin yolunun önünden çekmek, yok etmek, fiziki ve moral yönden darbelemek, sonuç olarak stabilize etmek ve sistem içi bir çözülmeye bırakmak için yürütülen bir saldırı dalgası başladı. Türkiye burjuvazisi “bir dönemi kapatmak” için topluma karşı yürüttüğü kapsamlı ve sistemli saldırılarılarına her zaman hapishanelerde başlamıştır. Toplumsal muhalefetin odak noktası olan hapishaneler kontrol altına alınmadan toplumu kontrol altına alamazdı burjuvazi. Buca, Burdur, Ulucanlar ve en sonunda tüm hapishanelere operasyonlar düzenleyerek katliamlar gerçekleştirdi. 2000 yılının 19 Aralık’ında 20 hapishaneye aynı anda operasyon düzenleyen devlet, 28 devrimciyi katletti. 19-22 Aralık Operasyonu’na 8 jandarma komando taburu, 37 bölük olmak üzere 8 bin 335 asker, binlerce gardiyan ve binlerce çevik kuvvet ve ölüm mangaları katıldı. Operasyon 22 Aralık gününe kadar sürdü. Operasyonu devrimci tutsaklar görkemli bir direnişle karşıladılar. Hapishaneler tarihinin en büyük direnişlerinden
birisi yaşandı. 19-22 Aralık 2000’de. 28 devrimcinin katledildiği onlarcasının da sakat kaldığı bu operasyona pervasızca “Hayata Dönüş” adı verilmişti. Operasyonlar hapishanelere düzenlenmişse de asıl hedefte işçi ve emekçiler vardı. İçeride tutsakları hücrelere kapatan iktidar dışarıda da tüm bir yaşamı hücreleştiriyordu. “Tabii asıl amaç Ölüm Oruçlarını bitirmek değil, onun yanında devletin otoritesini sağlamaktı.” Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın bu açıklaması operayonun asıl amacını özetliyordu. 19-22 Aralık katliamının ardından işçi ve emekçilere yönelik saldırılar hızlandı. Yeni iş yasası çıkartıldı. Özelleştirmeler hız kazandı. “Kriz var” söylemiyle bir çok hak gasp edilirken esnek çalışma, taşeronluk gibi uygulamalar yaygınlaştı. 19-22 Aralık katliamı toplumsal muhalefetin üzerinden buldozer gibi geçmişti. Bu saldırı öylesine etkili olmuştu ki ardı arkası kesilemeyen hak gasplarının ve saldırıların karşısında sendikalar dahi sokaklara çıkamaz olmuştu. Şimdilerde operasyonun sanki dönemin hükümetinin yanlış bir uygulamasıymış gibi göstermeye çalışanlara ise cevabı yine o dönemden birisi veriyor; dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, ‘Hayata Dönüş’ operasyonu için “Devletin kararıydı. Karar Milli Güvenlik Kurulu’nda alındı.” diyor.
Operasyonu Bayrampaşa hapishanesinde yaşayan Hacer Arıkan, “İçeriye bir madde bırakıldı. Önce çıkış noktamızda yatak yakıldı ve tavandan bir hortumla içeriye bir madde bırakıldı. Ben halen o madde neydi, hangi maddeyle yandım bilmiyorum. Operasyonun adının “Hayata Dönüş” olduğunu 3 ay sonra Cerrahpaşa Hastanesi’nden cezaevi hastanesine geçtiğim gün öğrendim. Bana çok komik geldi. Hayata dönmek için önce ölümü yaşamak gerekiyor ki 3 ay boyunca ailemden kimseyi göremedim. Onlarla görüşmem yasaktı. Asıl sorumlular buraya gelen erler değil. Yargılanması gerekenler bu emri verenlerdir. Yani askerde emir komuta geçerlidir. Sorumlular kimse bu emir komuta zincirinde onların yargılanması gerekir” diyerek anlatıyor yaşadıklarını. 19-22 Aralık Katliamı’nın nam-ı diğer “Hayata Dönüş” operasyonunun davası 10 yıl sonra görülmeye başlandı. Davada operasyona katılan 39 jandarma er ve biri ölü, diğeri de ordudan atılmış 2 astsubay sorumlu gösterilerek burjuva devlet kendini aklamaya çalışıyor. Elbetteki kendi burjuva mahkemelerinde kendilerini aklamanın dışında bir şey yapmaları da beklenemez. Burjuvazi bu katliamları nasıl ki işçi ve emekçileri daha azami sömürmek ve azami egemenlik kurmak için yapıyorsa ondan hesabı da sınıf düşmanı örgütlü işçiler soracaktır. 19-22 Aralık katliam ve direnişini unutmadık, unutturmayacağız…
19-22 Aralık Katliamı’nın ardından işçi ve emekçilere yönelik saldırılar hızlandı. Yeni iş yasası çıkartıldı. Özelleştirmeler hız kazandı. “Kriz var” söylemiyle bir çok hak gasp edilirken esnek çalışma, taşeronluk vb uygulamalar yaygınlaştı. 19-22 Aralık katliamı toplumsal muhalefetin üzerinden buldozer gibi geçmişti
NƦN RJHQNXN
.DGÜQD NDUíÜ íLGGHW oD\ÜEÜQÜ]p GHðLO JHUÁHNOLðLQL] Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Mirabal kardeşler eşlerini cezaevinde ziyaret ettikten sonra vahşice dövülüp tecavüz edilerek öldürüldüler. Kaza gibi gösterilmek istenen katliama karşı yapılan gösteriler, Trujillo diktatörlüğünün bir yıla kalmadan yıkılmasını sağladı. Faşist rejimler altında yaşayan Latin Amerika’nın mücadeleci kadınları Mirabal kardeşleri unutmadılar. 1981’de 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” ilan ettiler. 1999’da Birleşmiş Milletler’in kararı benimsemesiyle, 25 Kasım, kadınlara yönelik şiddetin ve ona karşı mücadelenin hem dünya çapında hem de her ülkenin kendi somut gerçekliğiyle gündemleştiği bir gün oldu. Şiddetle burun buruna hayatlar! Kadına yönelik fiziksel, cinsel ve duygusal şiddet, kadının erkeğe köleliğinin en vahşi, ama en “sıradan” görülen hali. Her üç kadından birinin şiddet gördüğü ortalaması dünyanın hemen her yanında tutturulurken kadına yönelik şiddetle mücadele etmenin gündem kabul edilmesi bile binlerce yılı buldu. Bundan büyük ikiyüzlülük olabilir mi? Neden olmasın ki! Alın işte: Devlet, tecavüzü ve tecavüz tehdidini kadın tutsaklara karşı silah olarak kullanır. Asiye Güzel Zeybek davasında kanıtlarıyla yüzüne vurulduğunda ise avukat Eren Keskin’e yapıldığı gibi polisin yanıtı hazırdır: ‘Bunlar sizin erotik fantezileriniz’! Her savaş, Ruanda’da, Bosna’da… olduğu gibi yüzbinlerce kadının tecavüze uğraması demektir. Bedenlerinin, ruhlarının, hem de sadece savaşan ordular, şoven milliyetçilikle gözü dönmüş çeteler tarafından değil, Birleşmiş Milletler “Barış Gücü” askerleri tarafından da yağmalanması demektir. O da yetmez; savaşın, krizlerin yarattığı yıkım, kadınların derin bir yoksunlaşmaya düşürülmesine, kitleler halinde alınıp satılmasına yol açar. Yüzbinlerce kadın, yurdundan binlerce kilometre uzakta beyaz kadın tüccarlarının eline düşer. En “iyi” durumda pasaportuna el konulup, çocuk, hasta ve yaşlı bakım işlerinde her türlü istismara açık, üç kuruşa çalışmak zorunda kalır. Siirt’inden Sincan’ına küçücük kız çocuklarına öğretmeninden devlet
Her üç kadından birinin şiddet gördüğü ortalaması dünyanın hemen her yanında tutturulurken kadına yönelik şiddetle mücadele etmenin gündem kabul edilmesi bile binlerce yılı buldu. Bundan büyük ikiyüzlülük olabilir mi? Neden olmasın ki! memuruna, subayından esnafına tecavüz edilir. Bu, kasabanın herkesin bildiği sırrı olur; yıllarca saklanır! 17 aylık bebeğe işkence yapılıp tecavüz edilerek bütün hayatı travmaya dönüştürülür; iki senede unutulur! 80 yaşındaki gerici sapık Hüseyin Üzmez, 22 yaşında bir kadını ev ve araba karşılığı satın alır; 14 yaşında bir kız çocuğuna defalarca tacizde bulunur; ceza alması için ortalığın yıkılması gerekir! 17 yaşındaki Münevver Karabulut, dejenere psikopat bir burjuva iti tarafından doğranır; Garipoğlu çetesinin aile boyu karıştığı olayın davası bitmek bilmez! Televizyonlarda kadına yönelik şiddeti sadece ve sadece karikatürize “İtilmiş’le Kakılmış” karakterleriyle yoksul emekçi ailesine, işsiz alkolik kocalara, Kürt aile yapısına, “geri kalmış ülkelere” vb. vb. atfedenler, affedersiniz ama, haltetmişlerdir! Kadına yönelik şiddet, en ileri kapitalist ülkeler dahil olmak üzere bütün dünyada kadının ortak gerçeğidir. Avrupa Konseyi’nin 2002 raporuna göre 16-44 yaş arası kadınların en sık ölüm ve sakat kalma nedeni şiddettir. Dünyanın her yanında kadınlar bir yıl içinde en az
6 şiddet girişimine maruz kalırken, şiddete uğrama oranı yüzde 17-75 arasında gezinir. Eğitimli olmak, eğitimli biriyle evli bulunmak, nispeten yüksek gelire sahip olmak da kadını kurtarmaz: Yüksek öğrenim görmüş her 6 erkekten biri eşine şiddet uygularken, hanehalkı geliri 2 bin 500 TL’nin üzerinde olan her 4 evden biri de kadına şiddet mekanıdır. Kadın genellikle susar; çünkü ya umursanmayacak, inanılmayacak, hatta başına gelenlerden ötürü kendisi suçlanacaktır -çoğu durumda kadın da kendisini suçlar. “Kutsal” aile kurumu darbe alacak; zaten sınırlı toplumsal çevresi dağılacak, örümcekli gözlerle tecrit edilecektir. İşten atılmasa bile kendisi çıkmak zorunda kalacaktır… Kadına yönelik şiddetin binlerce yıllık derinliği, erkek için meşru, kadın için kabullenilmiş çaresizlik ve hayatın bir parçası olması, kadın ve erkek arasındaki aynı binlerce yıllık işbölümünden kaynağını alır. Kadının ve erkeğin bu işbölümü üzerinden şekillenen kodları, kadının kölelik ve edilgenliği, erkeğin ise tahakküm ve iktidar gücünü sürekli yeniden
üretmesine yol açar. Şiddet, bunun en yaygın, yaygın olduğu kadar kökleri derinde yatan ve başka bir cinsi ezen bir cinsin özgür olamayacağını, düşkünlük ve çürümüşlüğe mahkum olduğunu gösteren biçimlerinden biridir. Kadın cinsinin erkek tahakkümünden kurtulması ve iki cins arasındaki ilişkilerin kağıt üzerindeki eşitlikten çıkması, bu tahakkümün sadece yaşamları karartan sonuçlarına değil derindeki kökenlerine karşı da mücadele edilmesi, cinsler arası işbölümünün ortadan kaldırılması için sosyalizm ve sınıfsız toplum mücadelesinin ezilen cins talepleri ve mücadelesiyle harlanması gerekiyor. Proletarya, saflarını, kadınların kurtuluşu yönünde atılacak en küçük adımı bile küçümsemeksizin, bunun büyük bir emek ve ısrar gerektirdiğinin bilinciyle donatmalı; kavgayı insanlığın yarısının büyüyen yangını ve başkaldırısıyla büyütmelidir. Sınıflı toplumun “ayıbı” değil onun her gün yeniden ürettiği gerçekliği olan kadın üzerindeki cinsel sınıfsal baskı ve sömürü ile mücadele, neoliberal “sosyal içerme” politikalarına terkedilemez.
NƦN RJHQNXN
%D\UDN ELU NDGÜQ LíÁLGHQ GLðHULQH JHÁL\RU Kadın işçilerde direniş bayrağı Buca Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nden arkadaşlarıyla birlikte işten atılan Batıgül Tunç’a geçti. Batıgül Tunç da, güvencesiz çalışmaya karşı mücadele ettiği için işten çıkarılan Türkan Albayrak gibi, Tekel’in kadın işçileri gibi, Tekel işçilerini destek eylemine katıldığı için işten çıkarılan Aynur Çamalan gibi, Entes işçisi Gülistan Kobatan gibi, hepsine de ilham veren Desa işçisi Emine Aslan ve Novamed grevcileri gibi… çadırını çaktı, direniş düzenini kurdu. Direnişçi kadın işçileri tetikleyen, işten çıkarılmaları. Onu da tetikleyen ise güvencesiz taşeron çalışmaya karşı başkaldırmaya başlamaları. Güvencesizlik, aşırı çalışma, düşük ücretler, patronların kadın işçilere daha pervasızca uyguladıkları aşağılama ve tacizle karşı karşıya kalmaları. Tekel gibi 4-C uçurumuna atlamak istemeyenlerin, Novamed’deki gibi sendikayla buluştuktan kısa süre sonra greve çıkanların dışında, hepsi sendikasız. Güvencesiz, taşeron çalışma içerisinden gelen direnişçi kadınların ortak bir özelliği ise hepsinin uzun bir işçilik geçmişleri olan, 40’ı yaşlarda olmaları, iki yükü birden omuzlamaları. Bıçağın kemiği kestiği yerde örgütlenip sınıf kardeşlerini de örgütlemeye başlayarak ses vermeleri. İçlerinde -Türkan Albayrak gibi az sayıda da olsa- direnişi işe geri dönerek kazanımla bitiren de var; mahkemeden işe geri dönüş ve haksız işten çıkarma nedeniyle tazminat alsa bile patronun işe
$VO×Q× EHQ GH ELOPL\RUXP Bir sağlık ocağında sözleşmeli aile sağlığı elemanı olarak çalışıyorum. Daha önce 657‘ye tabi olarak ebelik yapıyordum. 23 yıllık hizmetim var. SES‘te örgütlüyüm. 5 kişi kadar SES üyesiyiz. Bir çok arkadaşımız devlet yanlısı Memur-Sen kurulduktan sonra bu sendikaya geçiş yaptılar. Koltuklarını sağlama almak için üye oldular. Biz 5 arkadaş buna karşı durarak SES’te örgütlü olmaya devam ediyoruz ve edeceğiz.
geri almama “hakkını” kullandığı direnişçiler de var. Şimdilik genellikle çoğunluğu onlar oluşturuyor. Desa’da olduğu gibi mahkeme kararından sonra eylemin sürdürülme örnekleri de var. Özellikle direnişi tek başına yürüten kadın işçiler, bunun sınırlılıklarını bilmelerine rağmen, yine de çadırlarında ısrarlı bir duruş içerisinde oluyorlar. Ağızlarından en küçük bir umutsuzluk ifadesi çıkmıyor. O güne dek oluşmuş sınıf kültürleri ve sağlam karakterleri ile, eş ve çocuklarının, bazıları sendikalarının, birebir gösteremeseler de mutlaka işçi arkadaşlarının desteğini alarak yollarına devam ediyorlar. Bayrağı son devralan Batıgül Tunç’un -ve işten atılan diğer sınıf
kardeşlerinin- eyleminin ise başka bir anlamı daha var. CHP’nin elinde tuttuğu İzmir belediyeleri, özellikle solu, hatta devrimci deneyimleri olan kesimleri kapsama alanına almada azımsanmayacak bir yol aldı. Üstelik bu, İzmir’e Kemalist şoven milliyetçi bir altın vuruş yapılırken gerçekleşti. Kent A.Ş. direnişi CHP’li belediyenin “karizmasını” bir miktar çizse bile, bu onun işçi düşmanı yüzünü sergilemek açısından yetersiz de kaldı. En son Akdeniz Çivi patronunun CHP’li olması nedeniyle işten atılan işçilerin Mersin CHP il binasını işgal etmeleri ve ardından da Buca Belediyesi’ndeki direniş işçilerle CHP arasındaki makasın açılması açısından da önem taşıyor…
Temmuz ayından bu yana, işin aslını bende bilmiyorum ,“Vergi dilimi” adı altında ücretlerimizden 200-250 TL gibi bir para kesiliyor. Normal ebe görevimi yaparken bu yoktu. 3 yıldır sözleşme yapıyoruz. Bu yıl kaldırıldı ama daha önceki yaptığımız sözleşmelerde her bir yıl için binde 7 oranında sözleşme pulu altında para kesiliyordu. Bu da her sözleşme de 150 TL gibi bir para tutuyordu. 657‘ye tabi olarak aynı haklarım devam ediyor şimdilik. Ancak sözleşmeli olmadan önce verilen giyim kuşam çekimiz, aile sağlığı elemanı olduktan sonra artık verilmiyor. Bu da sözleşmeli olarak gelecekte bizleri iyi şeylerin beklemediğinin gösteriyor. Aralık ayında yine sözleşmemiz var. Sözleşmeyi bağlı bulunduğum sağlık ocağının doktoruyla yapıyoruz. Hizmet yılımı ve primimi doldurdum ama yaşımı bekliyorum emekli olmak için. Gerçi yaşım gelse bile emekli olmayı düşünmüyorum. Çünkü okuyan çocuklarım var.
.HOHEHNOHU ]DPDQ×QGD Bu kitap bir çığlık. Direnişin çığlığı. Dominik Cumhuriyeti‘nde 1940’lı yılların sonunda duyulmaya başlıyor bu çığlık ve 1960 yılına dek sürüyor. Bir kişinin değil, bir toplumun çığlığı. Aslında romanın ana kahramanları dört kız kardeş. Mirabal kardeşlerin dördü de gençlikten yetişkinliğe geçerken sıradan hayatların ötesinde deneyimlere sahip oluyorlar. Yaşamları kadar hayata vedaları da sıradışı. Kelebekler adı altında bir efsaneye dönüşen kız kardeşlerin ölüm tarihi 25 Kasım, 1999
yılından beri Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. “Kelebekler Zamanında”yı okurken, ülkenin zorba diktatörü Trujillo‘ya karşı direnen ve sonunda ölümle cezalandırılan üç kız kardeşin ve onların hayatta kalan diğer kardeşlerinin hikâyesine tanık oluyoruz. Kendisi de Dominik Cumhuriyetinde doğan Julia Alvarez, zamanın ve mekânın ötesine geçen bir hikâye anlatıyor bize. Diktatörlüğü, zorbalığı, cesareti sorgularken, bir ailenin içyüzünü öğreniyor, genç
kızlığın o rüzgârlı tepelerinde dolaşıyoruz. Gerçek bir hikâyenin, hayal gücü ve yaratıcılıkla yeniden şekil bulduğu bir anı roman “Kelebekler Zamanında”. Büyük ve acımasız olayların yanı sıra, insan yüreğinin derinliklerine inmeyi de bilen bir roman üstelik. Roman daha sonra sinemaya da uyarlandı. Aynı adı taşıyan 2001 yılı yapımı filmin başrolünde Salma Hayek oyunuyor, yönetmeni de Mariano Barroso.
Avrupa da işçi sınıfına karşı yürütülen saldırılara işçi sınıfı grev ve eylemler ile yanıt veriyor. Son olarak İngiltere ve İtalya’da öğrenciler sokakları ısıtırken İrlanda’da işçiler sokaklara çıkmaya başladı, Portekiz’de ise genel grev vardı
*5(9( *(5$/ úWDO\D·GD LüJDO *HQHO JUHY EX NH] GH 3RUWHNL]FH \D]×OG× SDQNDUWODUD Başbakan José Sócrates, yüzde 9.3 olan bütçe açığını 2010 için yüzde 7.3’e, 2012’de ise yüzde 3’e indirmeyi hedefliyor. Tabi ki faturasını da emekçilere kesiyor. Kamu sektöründe maaşların yüzde 10 oranında azaltılması, bazı yiyeceklerde yüzde 6 civarında olan KDV’nin tüm ürün ve hizmetlerde yüzde 23’e yükseltilmesi, emeklilik tazminatlarının bir süre dondurulması, aile yardımlarında kesintiye gidilmesi, sağlık ve eğitim bütçelerinde kesintilere gidilmesi ve devlet varlıklarının özelleştirilmesi alınacak önlemlerden bazıları. Portekiz’in en büyük işçi sendikaları konfederasyonu olan ve Portekiz Komünist Partisi’ne yakınlığıyla bilinen CGTP’nin yanı sıra sosyal demokratlara yakın UGT’nin de destek verdiği greve 3 milyon Portekizli işçi ve emekçi katıldı. Ulaşım durmaya yakın noktaya geldi. Okulların çoğu kapatıldı. Hastaneler ise acil hastalar dışında hiç kimseye hizmet vermedi. Ülkenin en büyük fabrikaların-
dan Volkswagen fabrikası başta olmak üzere yüzlerce fabrikada üretim durduruldu. Kamuda greve katılım oranı yüzde 80’i aştı. Belediyelerde de greve katılım oranı yüksekti. Aslında Portekiz’de de veriler Türkiye’de olduğu gibi ekonominin yükseldiğini gösteriyor. Tabi bu artış işçi sınıfının daha fazla sömürülmesi ile olduğundan işçilere sefalet artışı olarak yansıyor. Öyleki kriz bahaneleri ile işçi sınıfının sömürüsü bir kat daha artırılırken elindeki kazanımları da törpülenmeye çalışılıyor. 2011 bütçesinde maaşlarda kesintiye gitme, vergileri arttırma, kamu harcamalarını azaltma gibi uygulamalara gideceğini açıklanıyor. Bu saldırıyı yöneten ise tanıdık kurumlar; IMF ve Avrupa Merkez Bankası. Daha önce İrlanda 90 milyar euroluk bir paket için başvurmuş, Yunanistan da 110 milyar euroluk bir paket almıştı. Portekiz burjuvazisi ise daha büyük bir “yardım”a başvuracak. Tabi ki işçi sınıfının sırtından karşılanacak bir “yardım”a. İrlanda hükümetinin dört yıllık kemer sıkma programını açıklamasının ardından binlerce kişi başkent Dublin sokaklarında protesto gösterisi yaptı. İrlanda hükümetinin sorunlu bankalarını kurtarmak için Avrupa Birliği liderliğinde bir paket üzerinde anlaşmaya varmaya çalışıyor. Elbette bu paketin faturasınında işçi ve emekçilere kesilecek. Zaten Avrupa Birliği ve IMF‘de yardım için kemer sıkma programını dayatıyor. Böylece bankaların ve bankalarda kredi kullanan patronların borçları yine işçi ve emekçilere kesiliyor ve onların sırtından karşılanıyor. Bu duruma ilk tepki sokaklara çıkmak olarak yaşanırken kemer sıkma politikalarında ki saldırıların boyutuna göre eylemlerde şekillenecek
İtalya’da da hükümetin üniversiteleri özelleştirme girişimine karşı çıkan öğrenciler sokağa döküldü. Öğrenciler parlamentoyu kuşattı, tarihi Kolezyum ve Pisa Kulesi’ni işgal etti. Protestolar çerçevesinde öğrenciler bazı üniversiteleri de işgal etti. Roma’da, Senato ve Temsilciler Meclisi’nin önünde oturma eylemi yapan öğrencilere öğretim üyeleri de destek verdi. Eyleme katılan öğretim üyeleri, kad-
rolu araştırmacıların çoğunun ortadan kaybolacağını, onların yerini ise geçici okutmanların alacağını ifade etti. Bir grup öğrencinin Senatoyu basma girişimi ise, polis tarafından engellenirken yaşanan arbedede 10 öğrenci yaralandı. Roma ve Pisa gibi kentlerde, şehir merkezine de taşan gösteriler sırasında öğrencilerin yolları kesmeleri sonucunda trafikte zaman zaman aksamalar yaşandı.
úQJLOWHUH KDUo ]DPODU×QD NDUü× D\DNWD Daha önce 52 bin öğrenci parlemento önünde üniversite harçlarını protesto etmişti. Göstericiler Muhafazakar Parti’nin parlamento binasında bulunan ofisinin camlarını kırmış ve 68 kişi gözaltına alınmıştı. Son eylemde, Londra’nın merkezinde toplanmaya başlayan eylemciler sadece eğitim harcamalarında yapılacak kısıtlamaları değil tüm kamu sektöründe yapılacak kısıtlamaları protesto etti. Göstericiler bir polis aracı-
nı kullanılamaz hale soktu, ateşler yakıldı ve barikatlar kuruldu. Manchester, Liverpool ve Brigton’da 3 bin, Bristol’da 2 bin kişi protesto gösterisi gerçekleştirdi. Gösteriler sadece İngiltere ile sınırlı kalmadı, İskoçya’nin başkenti Glasgow’da da protestolar gerçekleşti. Royal Hooloway, Plymouth, Warwick, Birmingham, London South Bank, UCL, Essex ve UWE Bristol Üniversiteleri öğrenciler tarafından işgal edildi.