Im46

Page 1

Soma: Sınıfsal notlar... Şimdi, yalnız Soma Holdingin değil, tümü işçi kanı, kemikleri, sefalet ve kölelik birikimi üzerinde yükselen tüm o banka, borsa, holding, AVM, plaza-müteahhit egemenliğine farklı bir gözle bakmanın ve içinden ve dışından işçi örgütlenmeleri ve eylemleriyle sarsmanın zamanı. "8-9 ''14

yaşasın

sosyalist

işçi demokrasisi Sayı: 46 Haziran 2014 1 TL

BU CİNAYET SİSTEMİNİ YIKMALIYIZ

Yeni bir yaşam için savaşmak En gelişkin burjuva demokrasileri dahi işçilerin kölece çalışması ve sömürülmesi üzerinden yükseliyor. Sınıfsal, toplumsal ve bireysel özgürlük yoksunluğu, yaşamlarımızın hücreleştirilmesi, insanın çürütülmesi üzerinden yükseliyor. Kapitalizmde özgürlük, demokrasi ve insan haklarının temelinde meta egemenlik ilişkileri yer alıyor. Metalar dünyası büyüdükçe insanlar dünyası küçülüyor. " 11

Bankaların kirli reklamı

Soma’da işlenen sistemli bir cinayet. Sorunu sadece AKP’yle, ya da taşeron sistemiyle ilişkilendiren tespitler revaçta. Elbette taşeron, esnek, güvencesiz kölelik sistemi derhal, kayıtsız koşulsuz kaldırılmalıdır. Ancak cinayeti sadece bir kişi, bir kurum, bir parti, bir devlet değil, bir silsile halinde herkes, hep beraber işledi. İşçilerin canına kıydılar, işçiler bunu engelleyemedi. Sistemsel hale gelmiş, bütünlük kazanmış sorunlar parçadan çözümlerle aşılamaz. Ücretli bir cinayet sistemi halini almış bir çalışma yaşamı anlık, geçici,

sorunu bir yönünden, tek bir parçasından ele alan düzeltmelerle iyileştirilemez. İşçilerin canlı emeğinin ölü emeğe çevrildiği bir sermaye sisteminde yaşıyoruz. Tepki ve öfke tek tek katillerle beraber bu sistemin, bu sürgit köleliğin sürmesine yönelmedikçe gerçek bir çıkış yok. Çözüm bu sistemin yıkılıp yeni bir sistemin kurulmasından geçmektedir. Yeni bir siyasal, ekonomik, toplumsal sisteme ihtiyacımız var. Cinayeti işleyenleri açığa çıkarmaz, kimi adımları atmazsak bu hedefe ulaşamayız.

Gezi Direnişi 2.Sezon 1.Bölüm Gezi Direnişi’nin 1.yıldünümünde yine sokaklar konuştu. Gezi ruhu ve eylemlerinde burjuva devletin ne kadar korktuğu ise başta Taksim ve Gezi Parkı’nda yapılmak istenen eylemleri egelellemek için estiridği terörün şiddetinden belli oluyordu. Gezi Direnişi’nin yıldönümünde burjuva devlet uyguladığı yoğun ablaka ve şiddete rağmen eylemleri engelleyemedi. Başta İstanbul, Ankara ve Eskişehir olmak üzere bir çok ilde eylemciler sokaklara aktı. Sokak eylemlerinin yanı sıra yine Gezi ruhuna yakışır bir çok eylemde gerçekleştirildi. "5

”İnsan odaklı” çalıştıkları kandırmacasıyla bu reklamı yapan bankaların ne derecede insan odaklı oldukları da farklı tarzlarla hem kendi işçilerine hem de ”müşterilerine” hayatı zindan etmelerinden anlaşılabilir. Sermayenin azami kar hedefi karşısında bizlerin payına düşen ise madenlerde, fabrikalarda ölüm, plazalarda, ofislerde ise adım adım çürüme. " 12

Kaza değil katliam! Çağ yangını başladığında bu defa devrimci proletarya tüm azametiyle, bilenmiş olarak meydanlara çıktığında; karşınızda yoksulluğu altında ezilmiş toplumsal gücünden bihaber ayağındaki çizmenin sedyeyi kirleteceğinden çok insani bir endişe duyan gariban işçi değil, sınıf kimliği ve kişiliğiyle buluşmuş bir proleter bulacaksınız. " 13


2

işçi meclisi

Haydi One Minute desenize Haydi, Soma’da yaşanan işçi katliamı içinde “One minute” desenize. “Siz işçi öldürmeyi iyi bilirsiniz” desenize.

rak timsah gözyaşları dökmek yerine tüm sorumlularla birlikte baş sorumlu olarak “İstifa ediyoruz” desenize.

landı. İşçiler geleceksizleşti, hayalleri çalındı. Kader dediniz buna. Alında ne yazarsa o gelir başa dediniz.

Haydi, “Başı örtülü bacılarımıza eş, kardeş, çoçuk, akraba, dost… acısı yaşattınız, feryat figanlar işinde koydunuz” desenize.

Yok yok, biz çok iyi biliyoruz ki sizin efelenmeleriniz, dayılanmalarınız, çemkirmeleriniz zaten bu sömürü düzeni sürsün diyedir.

Siz tatlı öldüler, normal bunlar dediniz. İşçiler geride gözü yaşlı analar, babalar, kardeşler, çocuklar, dostlar bıraktılar.

Haydi, Soma Madencilik patronu başta olmak üzere tüm taşeron patronlarına “Sermayenizi de alın gidin” desenize.

Katliamlarla işçi sınıfının kanını, alınterini emerek semiren bu katliam düzeninin sözcüleri, neferlerisiniz. Layıkıyla yerine getirdiniz

Siz bunlara Biz sustukça devam edeceksiniz.

Haydi, Soma’da göz göre göre gelen şimdiye kadar bu görevinizi. Şimdi katliam için patrona, bürokratlara, de layıkıyla sürdürmeye devam edemilletvekillerine, bakanlara “Hesabını ceksiniz. vereceksiniz” desenize. Siz en büyüğünden en küçüğüne tüm Haydi, katledilen 237 işçi için “Yapatronların vekili, bakanı, başbakanı, narak ölmediler” açıklaması yapan cumhurbaşkanı, ana yada yavru muEnerji Bakanı’na, ortalarda görünhalefetisiniz. meye dahi yüzü olmayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’na, ölenlere Milli yas ile bir iki timsah gözyaşı ile maaş bağlayacağız diyen bürokratlara sağduyu ve birlik çağrıları ile geçişti“Edepsizlik yapmayın” desenize. receksiniz. Haydi, tüm kan emici patronlara “Yeter artık katlettiğiniz işçiye. Buna son vereceğiz, ininize gireceğiz ininize” desenize. Haydi, ağlak ağlak açıklamalar yapa-

Biz anladığınız dilden konuşmadıkça katledeceksiniz, kanımızı emeceksiniz. Biz buna izin vermeyeceğiz ama! Biz Gezi’de sel olup aktığımız sokağın diliyle konuştuk, Greif ’te işgal ve direniş diliyle. Soma’da da binbir türlü eylem diliyle konuşuyoruz şimdi.

Biz sizin bu saltanatınıza bu pervasızlığınıza son vereceğiz. Hesap soracağız sizden de temsil ettiğiniz burjuvaSiz bu görevi layıkıyla icra ettikçe pat- ziden de. ronlar semirdi, siz semirdiniz. Yaşamlarının baharında katlettiğiSiz ve neferi olduğunuz patronlar se- niz Berkin‘e ve Kemal‘e söz olsun ki mirdikçe her gün işçiler öldü, sakathesap vereceksiniz.

İşçi Meclisi - Yerel Süreli Siyasi Dergi - Sayı: 46- Fiyat: 1 TL Pina Basım Yayım San. ve Tic. Ltd. Şti. adına sahibi Hüseyin Kezik Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ali Filizler Adres: İstiklal Caddesi Balo Sk. No: 32 Kat. 2 Daire No: 8 Beyoğlu/İstanbul Tel: 0 212 244 56 70 Hesap No: İş Bankası Koca Mustafapaşa Şubesi 1105 0792812 Baskı: Özdemir Matbaası Adres: Davutpaşa Cad. Güven Sanayii Sitesi C Blok No:242 Topkapı/İstanbul Tel: 0212 577 54 92


3

işçi meclisi

Katiller! Soma’daki iş cinayeti fena halde Agatha Christie’nin “Şark Ekspresinde Cinayet” kitabındaki cinayete benziyor. Cinayeti herkes birbirinin üzerine yıkmaya çalışıyor, oysa hepsi katil, herkes bıçağı ayrı ayrı ve birbiri ardına saplamış. Üstüne üstlük aynı romandaki gibi olayın üstünün bıçağı saplayanların ortak kararıyla kapatılması tehlikesiyle karşı karşıyayız.

1)Patronlar: Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ve Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ). TKİ sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsünün adı. Türkiye’nin kömür tekeli. “Ana hedefi” mevzuatta resmi olarak ve açık açık “üretimi artırmak, kömür kalitesini iyileştirme çalışmaları yapmak, kömür üretim maliyetlerini en aza indirmek” olarak belirlenmiş bu devlet tekeli, işçilerin öldürülmesinden birinci dereceden sorumlu. Esas patron TKİ, Soma A.Ş. ise onun taşeronu… Madenlerin sahibi ve üretilen ürünün tek alıcısı olan TKİ, üretimi sözleşmeyle Soma A.Ş.’ye devrediyor. Soma A.Ş. de vahşi bir kapitalist sömürüyle Soma’da linyit işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını olabilecek en alt sınıra çekerek üretim maliyetini düşürüp sermaye biriktiriyor. Bu yolda sendika yöneticilerinin arpalanarak patronun tabela sendikasına indirgenmesi, çalışma saatlerinin fiilen uzatılması, dayıbaşları üzerinden alt taşeronlarla işçi maliyetlerini daha da aşağıya çekmek, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini kesinlikle uygulamamak vs. akla gelen her

Bu sistemli bir cinayet. Sorunu sadece AKP’yle, ya da taşeron sistemiyle ilişkilendiren tespitler revaçta. Elbette taşeron, esnek, güvencesiz kölelik sistemi derhal, kayıtsız koşulsuz kaldırılmalıdır. Ancak cinayeti sadece bir kişi, bir kurum, bir parti, bir devlet değil, bir silsile halinde herkes, hep beraber işledi. İşçilerin canına kıydılar, işçiler bunu engelleyemedi.

tasarrufu altında olduğunu, bulunduğu yerin mülkiyeti ile ilgili olmadığını hükme bağlamış. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki madenlerde, işletmeye elverişli ekonomik bir cevherin bulunması durumunda ruhsatların verilmesi, denetimi, projelerinin incelenmesi ile ilgili madencilik faaliyetleri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı adına Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülüyor. Bu MİGEM’in cinayette özel bir rolü var. Maden hakları ile ilgili ruhsatları veren, ihaleleri açan ve bu ruhsat sahalarındaki madencilik faaliyetlerini takip etmekle yükümlü olan kurum bu. Faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmekten sorumlu kılınmış kurum da bu. Soma A.Ş.’ye “bu rezervden şu kadar ton kömür çıkartılacak” diye hedef koyan kurum da MİGEM. Dolayısıyla MİGEM vasıtasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bu iş cinayetinin yaşanmasından doğrudan sorumlu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ise bünyesindeki İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü ve İş Teftiş Kurulu Başkanlığı aracılığıyla işçilerin yaşamından birinci dereceden sorumlu. Çalışma hayatını düzenlemek, çalışma hayatını denetlemek, çalışanları koruyucu ve çalışmayı destekleyici tedbirleri almak, işyerindeki sağlık ve güvenlik risklerini önleyici ve koruyucu hizmetleri yürütenlerin niteliklerini belirlemek, eğitimlerini ve sertifikalandırılmalarını sağlamak… bunların hepsi bakanlığın görevleri. Bu iş cinayetinde bu iki bakanlığın ortak, bilinçli kastı söz konusu. Birincisi, korkunç, berbat, dışa kapalı, örgütsüz, sonuçsuz, cinayeti büyüten, bıçağı daha derine saplayan bir kurtarma operasyonu yürütülüyor. İkincisi, iş cinayetini engelleyici denetimler yapılmıyor, yaptırımlar uygulanmıyor. Üçüncüsü, bu çok tehlikeli işkolundaki çalışma ilişkileri işçi sağlığını ve güvenliğini merkeze koyan şekilde değil, maliyeti en aza indirme, karı en çoğa çıkarma amaçlı yürütülüyor. Sonuç: Sermaye büyüyor, işçiler ölüyor. Görevden alınmalı, yargılanmalı, yaptığınızın bedelini ödemelisiniz!

kalan birkaç işçiye diyanet işleri başkanlığınca umre seyahati hediye etmek, tarikat üyelerini yas evlerine salıp “isyan ederseniz ölünüz cennete gitmez” diyerek halkı aldatmak en hafif deyimiyle alçaklık değilse utanç vericidir. Devlet ekonomik yönden patron konumunda olmasının yanında, sosyal-sınıfsal yönden katilleri gizlemeyi amaçlayan söylem ve ideolojiyi kendi gerici sivil toplum örgütlenmeleri aracılığıyla da yaygınlaştırarak bıçağı işçilere iki kere saplıyor. Bunu bir de cumhurbaşkanı ocağa geldiğinde arama kurtarmaya ara vermek, başbakan ilçeye geldiğinde koruma ordusuyla tekme tokat acılı madencilerin üzerine yürümek, bölgeye polis ve asker yığınağı yapmakla pekiştiriyor. Patron olarak devleti, sorumlu olarak bakanlıkları aklamak için hükümet yanlısı gazetelerde “Soma A.Ş.’nin ortakları arasında Yahudiler de var” haberleri çıkartacak kadar da alçaldılar. Yalanın, çukurun, hilenin dibi yok. Sonuç: İşçiler sermaye büyüsün diye ölüyor, öldürenler kaçmak için her zamanki gibi “din kardeşiyiz” kartına başvuruyor. İstifa etmeli, yargılanmalısınız! Ne yapmalı?

1)Yargılama: Bu cinayet cezasız kalmamalı. İş yol mubah. 301 işçinin ölümünde işin bir bütün cinayetleri yasal olarak ceza hukukunda cinayet olarak örgütlenmesinden ve işçi sağlığı ve güvenolarak dahi kabul edilmiyor. Cinayetler mahkeliği önlemlerinin alınmasından doğrudan ve esas melerde o da olur da suç davası açılırsa, en fazla olarak bu iki kurum sorumlu. Ancak ne yazık ki, “bilinçli taksir” kapsamına sokuluyor. Bilinçli göz göre göre cinayet geliyor, TKİ azmettiriyor, taksirin tanımı şu: “Kişinin öngördüğü neticeyi Soma A.Ş. bıçağı saplıyor. Birincisi, faciadan istememesine karşın, neticenin meydana gelmebirkaç gün öncesinden itibaren ölçüm cihazları si hâlinde bilinçli taksir vardır.” Kanunda doğrumadendeki karbon monoksit salınımının normaldan kasıt ise bilerek, isteyerek ve sonucunu öngöden yüksek olduğunu göstermesine karşın hiçbir rerek işlenen cinayetleri kapsıyor. Fail hareketiyle, önlem alınmaksızın üretim sürdürülüyor. İkincibir suçun maddi unsurlarını gerçekleştirdiğini si, gaz oranı inanılmaz bir yüksekliğe çıktığında bilmekte ve hareketi sebebiyle oluşacak neticenin işçiler ölmeden önce devreye sokulan bir tahliye gerçekleşplanı yok; işçilerin tahlimesini de yesi gerçekleştirilmiyor. Devlet ekonomik yönden patron konumunda olmasının yanında, sosyal-sınıfsal yönden katilleri istemekSonuç: Cinayeti patronlar işliyor, sermaye büyüsün gizlemeyi amaçlayan söylem ve ideolojiyi kendi gerici sivil toplum örgütlenmeleri aracılığıyla da yay- tedir. Öte yandan diye işçiler ölüyor. Yargıla- gınlaştırarak bıçağı işçilere iki kere saplıyor. “Kişinin, nacaksınız! suçun kanunî 2) Enerji ve Tabii Kaytanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini önnaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlü3) Başbakan, hükümet, AKP, Diyanet, İHH, çegörmesine rağmen, fiili işlemesi hâlinde olası kasıt ğü (MİGEM), Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanşitli tarikat örgütlenmeleri: Bir iş cinayeti “kaza” vardır” deniyor. lığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, denerek saptırılırsa bu suçtur. Bir cinayet “kader” İş Teftiş Kurulu Başkanlığı, Çalışma ve Sosyal denerek geçiştirilirse bu suça ortaklıktır. “Bu işin Sonuç: Mahkemelerde patronların “bu sonucu Güvenlik Bakanlığı: Madenlerin sahibi devlet. fıtratı böyle” demek, cinayeti normalleştirmek, istemediğine” hükmediliyor. Oysa “madenin fıtMaden Kanunu madenlerin devletin hüküm ve sıradanlaştırmak, suçluları saklamaktır. Hayatta


4

işçi meclisi

ratında bu var” demek, cinayetin gerçekleşebileceği bilinmesine karşın fiilin işlenmesi, üretimin devam ettirilmesi anlamına geliyor. Burada doğrudan kasıt hükmü verilmese bile, en hafifinden olası kasıt söz konusu. Ancak mahkemelere çeşitli şirketlere danışmanlık kadrosu adı altında satın alınmış akademisyenler “bilirkişi” olarak çağrılıyor, cinayetlerin üzeri bu yolla örtülüyor. Bilirkişilik TMMOB gibi görece güvenilir kurumlara devredilmeli, bilirkişilerin şirketlerle iş anlaşmaları yapmış olmaları yasaklanmalıdır. İlk bölümde, yukarıda saydığımız suçluların tümü cezalandırılmalıdır. 2) Teftiş sistemi: İş müfettişlerine “bu sene kapatma yapılmasını istemiyoruz” emri veren bir teftiş kurumu düşünülebilir mi? Çalışma Bakanlığı’nın siyasi otoritesinden kurtulmuş bir teftiş sistemi kurulmalıdır. Kastedilen “paydaş” adı altında patronlarla aynı masayı paylaşan bir özerklik değil, teftiş ve kararlarında sermaye ve devlet temsilcilerinden bağımsız hareket edebilen yetki sahibi, yeni ve kapsamlı bir teftiş sisteminin kurulmasıdır. 3) İSG kanunu: Hükümet “İş Sağlığı ve Güvenliği kanununu çıkardık, biz bu konuyu önemsiyoruz” diyordu. Kâğıt üzerinde çıkarılan yasanın iş cinayetlerini önleyici hiçbir etkisinin olmadığı son katliamla da görüldü. Teşhisi yanlış, uygulaması işçi sağlığı ve güvenliği odaklı olmayan, işçinin hayatını değil işin devamlılığını esas alan bir yasadır. Yürürlüğe girdiği kısa dönem içerisinde çok daha kötüsünü başarmış, iş güvenliği alanını sermayeleştirme, işçi sağlığını bir sermaye birikimi alanı haline getiren bir pratiği yasalaştırmış, önünü açmış, sistemleştirmeyi başarmıştır. Bu yasa çöpe atılmalıdır. Kapitalizme yeni bir rant ve kar kapısı ve sermaye sağlığı ve güvenliğinden başka bir şey olmayan “İş sağlığı ve güvenliği yasası” derhal kaldırılmalı, işçilerin seçtiği temsilciler tarafından denetlenen bir sistem kurmak üzere tam kapsamlı bir İşçi Sağlığı ve Güvenliği yasası çıkarılmalıdır.

4) Sendikalar: 2014’ün ilk dört ayında 400 işçi iş cinayetlerinde öldürülmüştü. Kimse fark etmedi, gündem dahi olmadı. Soma’da 301 işçi birden karbon monoksitle zehirlenince bu kez sorunun üstü örtülemez hale geldi. Her zamanki olgucu ve arkadan gelen kaba etki-tepkici yaklaşımla sol sendikalar çeşitli illerde miting ve açıklamalarla yetindiler. Birçok sendikanın böylesi bir toplu işçi katliamına derli toplu bir refleks dahi verememesinin arkasında işçi sağlığı ve güvenliği konusunun sendikaların gündeminde olmaması gerçeği yatıyor. İşçi sağlığı ve güvenliğini başa yazmayan, gündemine dahi almayan bir sendika, sendika mıdır? Değildir. Türkiye’deki kapitalist üretim ve çalışma ilişkilerinin mevcut düzeyinden yola çıkarak ne

İşçi cahil, işçi nesne, işçi koyun olarak görülmektedir. Dayıbaşlarının, alt taşeronların madenlere üç kuruşa çalışmaya soktuğu, patron sendikasının istediği gibi güttüğü, işletme müdürlerinin bir selamı-sabahı dahi esirgediği alet muamelesi görmektedirler. yazık ki şu tespit rahatlıkla yapılabilir: Şu an her yer, her işletme patlamaya hazır birer bombadır. Bu yüzden iş cinayetlerinin toplam sayısı bu kadar yüksektir, tek tek cinayetleri görmemekte inat eden gözler için de toplu cinayetler kapıda beklemektedir. Dolayısıyla sadece sendikasız işyerlerinde değil, soluyla-sağıyla sendikaların örgütlü olduğu tüm işyerlerinde iş cinayetleri yaşanacağını söylemek için kâhin olmak gerekmez. Tüm sendikalar işyeri temelinden başlayarak yukarıya doğru uzanan şekilde işçi sağlığı ve güvenliği temsilcileri, sekreterlikleri oluşturmalı, bu alanda bir sendikal politika geliştirmek zorundadır. Tüm sendikaların iş yerlerindeki tam yetkili taban komite ve komisyonlarıyla birlikte çalışacak İşçi Sağlığı ve Güvenliği birimleri ve uzmanları olmalıdır. Bu görevini yapmayan sendika yöneticileri derhal görevden alınmalıdır. Yoksa sendika adını hak etmemektedir, kapatılmalıdır! Gerçekten de işçiler öldükten, sermaye bu yolla büyüdükten sonra, işyerinde sendika olsun-olmasın kaybedilen hayatlar için ne fark edecektir? 5) İşçi denetimi: İşçi cahil, işçi nesne, işçi koyun olarak görülmektedir. Dayıbaşlarının, alt taşeronların madenlere üç kuruşa çalışmaya soktuğu, patron sendikasının istediği gibi güttüğü, işletme müdürlerinin bir selamı-sabahı dahi esirgediği alet muamelesi görmektedirler. Görsel ve sosyal medya ambulansa binerken çamurlu çizmelerini çıkarıp çıkarmamayı soran işçi arkadaşımızı romantik bir sevgi halesiyle kuşatıp bağrına bastı, ama gerçekte bu yer altında çalışan işçilerin çekingenliğinin, özgüvensizliğinin, ortama yabancılığının göstergesiydi. Öte yandan aynı işçilerle yapılan röportajlar sonucunda açığa çıktı: İşçiler madende bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydılar. Son günlerde çizmeleri yarıya kadar suyla doluyor, çalışırken terden sırılsıklam oluyorlardı. İşçiler madendeki sıcaklığın yükseldiğini teknolojik aletlere gerek kalmaksızın kendileri görebiliyorlardı. Birkaçı dayıbaşlarına, belki de bir iki mühendise söylediler. “Cihazlar, göstergeler normal” yanıtını alınca çalışmaya devam ettiler. Amirler, okumuş adamlar, bilim, teknoloji böyle diyordu sonuçta. Çalışmaya devam ettiler. Sonuç: Patronlar zevk ve sefa içinde yaşasınlar diye işçiler topluca öldürüldüler. Acının verdiği bir ders var.

Şimdi Soma’da işçiler artık aynı şekilde yaşamak, aynı şekilde ölmek istemiyorlar. İşe sendika yönetiminin istifasını sağlamakla başladılar. Daha özgüvenliler. Bilinçli işçiler öne atılmak, madenlerde ve tüm işletmelerde canlarını, sağlıklarını korumak için haklarını öğrenmek, mücadele etmek zorundalar. Soma bunu gösterdi. İşçi kendi sağlığı ve güvenliğini hiçe sayanlardan hesap sormakla kalmamalı; bir mücadele alanı olarak işletmelerde, çalışma sahalarında daha özgüvenli ve talepkâr olmalı, işi denetlemekten çekinmemeli, geri durmamalıdır. Çalışma koşulları üzerinde tam yetkili işçi kontrolü sağlanmalıdır. Tabandan, işyerinden başlayan bir sınıf uyanıklığı, bir işçi özgüveni, bir sınıf mücadeleciliği olmazsa işçiler ölür, sermaye büyür. İnsanca çalışma saatleri, tüm işçilerin grevli, TİS’li sendika ve işçi komite ve meclisleri kurma hakkı güvence altına alınmalıdır. 6) Sistem: Bu sistemli bir cinayet. Sorunu sadece AKP’yle, ya da taşeron sistemiyle ilişkilendiren tespitler revaçta. Elbette taşeron, esnek, güvencesiz kölelik sistemi derhal, kayıtsız koşulsuz kaldırılmalıdır. Ancak cinayeti sadece bir kişi, bir kurum, bir parti, bir devlet değil, bir silsile halinde herkes, hep beraber işledi. İşçilerin canına kıydılar, işçiler bunu engelleyemedi. Sistemsel hale gelmiş, bütünlük kazanmış sorunlar parçadan çözümlerle aşılamaz. Ücretli bir cinayet sistemi halini almış bir çalışma yaşamı anlık, geçici, sorunu bir yönünden, tek bir parçasından ele alan düzeltmelerle iyileştirilemez. Yukarıda sayılanların her biri önemlidir, içlerinden seçmeci tarzda biri ikisi değil, hepsi birden yapılmalı, toplam bir etki yaratılmalıdır. Yine de, en iyi durumda bile temel bir sorun değişmeden kalmaktadır: Üretim insan için değil, para için yapılmaktadır. Bu artık süremez. Hedef kar, amaç sermaye biriktirmektir. Bu artık devam etmemelidir. İşçilerin canlı emeğinin ölü emeğe çevrildiği bir sermaye sisteminde yaşıyoruz. Tepki ve öfke tek tek katillerle beraber bu sistemin, bu sürgit köleliğin sürmesine yönelmedikçe gerçek bir çıkış yok. Çözüm bu sistemin yıkılıp yeni bir sistemin kurulmasından geçmektedir. Yeni bir siyasal, ekonomik, toplumsal sisteme ihtiyacımız var. Cinayeti işleyenleri açığa çıkarmaz, kimi adımları atmazsak bu hedefe ulaşamayız.


5

işçi meclisi

Gezi Direnişi 2.Sezon 1.Bölüm Gezi Direnişi’nin 1.yıldünümünde yine sokaklar konuştu. Gezi ruhu ve eylemlerinde burjuva devletin ne kadar korktuğu ise başta Taksim ve Gezi Parkı’nda yapılmak istenen eylemleri egelellemek için estiridği terörün şiddetinden belli oluyordu. Gezi Direnişi’nin yıldönümünde burjuva devlet uyguladığı yoğun ablaka ve şiddete rağmen eylemleri engelleyemedi. Başta İstanbul, Ankara ve Eskişehir olmak üzere bir çok ilde eylemciler sokaklara aktı. Sokak eylemlerinin yanı sıra yine Gezi ruhuna yakışır bir çok eylemde gerçekleştirildi.

İstanbul İstanbul’da Gezi Direnişi’nin yıldönümü öncesinde düzenlenen bir çok panel forum vb’de Gezi Direnişi’nin yarattığı etkiler ve çıkartılması gereken dersler tartışılma imkanı oldu.

Okmeydanı olmak üzere bir çok noktada eylemler yapıldı. Taksim’e ulaşmaya çalışanlar için Osmanbey, Harbiye, Şişli’de eylem alanı oldu. Polis Divan Otel’in önünden Mecidiyeköy’e kadar her sokağı her caddeyi abluka altına almıştı. Taksime doğru yürümek dahi “yassagh”dı. Burada biraraya gelen eylemcilerde sık ısk caddeye çıkarak sloganlar attı. Polis her toplanmaya saldırdı her saldırı ardından yine bir şekilde biraraya gelindi. İstanbul’da eylemin en yoğun yaşandığı yer İstiklal Caddesi oldu. Gece geç saatlere kadar polis ablukası ve terörüne rağmen eylemler sürdü. İstanbul’da bir çok farklı eylem ilede Gezi’ye selam verild. Sabah saatlerinde Haydarpaşa Garı işgal edildi. Taksim Meydanı’nda Gezi’de kaybettiklerimizin fotoğrafı olan pankart balonla uçuruldu. Meydana bakan bir binadan korkmayın yazılı bir pankart sallandırıldı. Bunlar eylemlerden sadece öne çıkan birkaçıydı.

Ankara Ankara için ise eylem alanı Gezi Direnişi boyunca özgürleştirilen Kızılay Meydanı oldu. Erken saatlerde Güvenpark’ta biraraya gelmeye başlayan eylemcilere polis saat 18.30 gibi saldırdı ve çatışmalar başladı.

Gezi Direnişi’nin yıldönümü olarak kabul edilen 31 Mayıs günü için ise eylem çağrısı Gezi Parkı oldu. Taksim Dayanışması tarafından gerçekleştirilen eylem çağrısına sendikalar, odalar dernekler, devrimci kurumlar, foroum ve dayanışmalarda destek verdi. Eylemlerden korkan ve Gezi Direnişi ile otoritesine sağlam bir çizik yiyen Başbakan Erdoğan ve AKP hükümeti eylemleri rövanş gibi de görerek bir öc alma vesilesine çevireceğini önceden yaptığı açıklamalarla göstermişti. İstanbul’da resmi olarak açıklanan 50 TOMA ve 25 bin polis ile eylemleri engelleme kalktı. Eylemler için ilk adres olan Taksim Meydanı, Gezi Parkı ve İstiklal Caddesi sabah saatlerinden itibaren polis ablukasına alındı. Öyleki trafik polislerinden havalanında görevli olanlarına karakol polislerinden özel timlerine kadar her türlü polis elinde copları ile meydan ve İstiklal’de turlamaya terör estirdi. Gezi Parkı’nı geceden kapatan devlet saat 15.30'da da İstikal Caddesi’ne girişleri engellemeye başladı. Meydanda ise her türlü toplanmaya karşı saldırgan tutumunu sabahtan başlattı. Kitap okumak isteyeninden gazetecilere ve sadece oturmak isteyenlere dahi saldırdı. Eylemler için çağrı ise saat 19.00 idi. Ama eylemler öğleden sonra başladı. Taksim Dayanışması bileşenleri saat 19.00'da meydanda olmak için saat 18.00'de yürüyüşe geçmek istedi ama önleri polis barikatı ile kesildi ve ablukaya alındılar. Buarada İstiklal Caddesi’nde bir araya gelebilen eylemciler “Her yer Taksim her yer direniş”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “Katil devlet hesap verecek” sloganları atarak maydana yürümek istesede polisin azgın saldırısına maruz kaldılar. 1 Mayıs’ta ortaya çıkan siyah çantalı sivil polisler bu seferde ortalıktaydı. Her bir araya gelmeye sivil yada çevik polis saldırdı ve gözaltı yaptı. Azgınca kullanılan bibergazından etkilenen onlarca kişi baygınlık geçirdi. Buarada Taksim’e giremeyenlerde “Her yer Taksim her yer direniş” diyerek bulundukları alanları eylem alanına çevirdiler. Andolu Yakası için Kadıköy buluşma noktası olurken başta Beşiktaş, Gazi Mahallesi, Nurtepe,

Çatışmalar Ziya Gökalp Caddesi’nden Kolej Meydanı’na Yüksel Caddesi’nden Sakarya Caddesi’ne, Mithatpaşa Caddesi’ne kadar yayıldı. Polis “Taksim’de düşene dövüşene bin selam”, “Katil Akp hesap verecek”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganları ile biraraya gelen eylemcilere TOMA ve gaz ile defalarca saldırdı. Birçok eylemciyi gözaltına aldı. Aralarında avukat ve gazetecilerinde olduğu bir çok kişiyi döverek yaraladı. Eylemler gece geç saatlere kadar devam etti ve 1 Haziran’da Ethem’in vurulduğu yerde buluşulmak üzere sonlandı. 1 Haziran’da eylemciler yine sokaklardaydı. Ethem’in vurulduğu yerde bir anma gerçekleştirdi. Ankara Dayanışması’nın bileşenlerinin temsilcileri, bazı milletvekilleri ve Ethem Sarısülük’ün ailesinin de içinde bulunduğu bir grup Ethem’in vurulduğu yere giderek anmasını yapmak için toplanmaya başladı. Polis toplananlara dağılın tehditleri savurdu ve Güzenpark’ta barikat ile önelerini kessede kararlılık karşısında anmaya izin vermek zorunda kaldı. Heyet, Ethem ve Gezide ölümsüzleşenler için 1 dakikalık saygı duruşu yaptı. ”Ethem yoldaş ölümsüzdür”, ”Hepimiz Ethemiz öldürmekle bitmeyiz” sloganları atıldı. Anmada Ethem’in annesi: ”Benim oğlumu öldürmediniz, Ethem hergün bizimle” dedi. Ali İsmail ve Berkin’in babaları konuştu. Berkin Elvan’ın babası “Bundan sonra sürekli sokaklarda olacağız. Milyonlar da gelseler bu halk sokağa çıkarak” dedi. Ethem’in yoldaşlarıda konuşma yaptı. Ayrıca Ankara Dayanışması ve KESK Şubeler Platformu adına da konuşmalar yapıldı. Buradaki anma sürerken Kızılay civarında bulunan bir çok cadde ve sokakta eylemcilere polis saldırısı vardı. Polis onlarca gaz ile saldırırken birçok


6

işçi meclisi

Mersin

Mersin’deki eylemin adresi ise Özgür Çocuk Parkı’ydı. Mersin Emek ve Demokrasi Platformu tarafından çağrısı yapılan eylem, saat 18:00'da başladı.

ile beraber yakılan meşaleler yürüş kolunu daha da coşkulandırdı. Barış Meydanı’na gelindiğinde coşku görülmeye değerdi. Çünkü Barış Meydanı geçtiğimiz yıl Gezi eylemlerinin başladığı yerdi. Ancak Akdeniz Olimpiyatlarının açılış günü eylemlere çok sert saldıran devlet Barış Meydanı’ndaki çadırları sökerek alanı her türlü toplanmaya yasaklamıştı. Uzunca bir aradan sonra bugün Barış Meydanı binlerce insan tarafından yeniden özgürleştirildi. Meydana kurulan platformdan Mersin Emek ve Demokrasi Platformu adına bir konuşma yapıldı. Başta Taksim olmak üzere diğer kennt meydanlarındaki eylemler hakkında bilgi verildi. Basın açıklaması sonrasında müzik dinletisi başladı ve halaylar çekildi. Eylem sürüyor. Alandaki gençlik örgütleri alanı terk etmeyeceklerini ve çadır kuracaklarını açıkladılar. Yüzlerce gencin Barış Meydanı’ndaki bekleyişi

Yarenlik Alanı’nda yapılan yürüyüşün ardından Saat külesinde bir basın açıklaması yapıldı. Konuşmada mücadele çağrısı yapılırken, Gezi’nin, Soma’nın ve Lice’nin hesabı sorulana kadar sokakların terkedilmeyeceği vurgulandı. Okunan şiirlerin ardından eylem sonlandırıldı. Bursa

Bursa’da işçi ve emekçiler Haziran Direnişi’nin yıldönümünde alanlardaydı. Sosyal medya üzerinden yapılan çağrılar sonucunda saat 19:00'da stadyum önünde toplanılmaya başlandı. Polis bir süre barikat kurarak yürüyüşe izin vermedi. Polisin barikatı kaldırmasının ardından Altıparmak üzerinden yolun bir tarafı trafiğe kapatılarak Heykel’e yürüyüş başladı.

Özgür Çocuk Parkın’da bini aşkın kişi ile başlayan yürüyüş kolu yol boyunca yeni katılımlarla 5 bini aşkın bir kitleye ulaştı. GMK Bulvarı kitle tarafından Mersin Forum AVM önüne kadar trafiğe kapatıldı. Haziran Direnişi boyunca Mersin’de gerçekleşen eylemlerdeki coşku ve kitlesellik bu eylemde de görülüyordu. Son bir yıldır Mersin’de kurulan polis barikatları, gözaltı ve saldırılar, soruşturmalara rağmen sokakların terk edilmemesinin bir sonucuydu bu kitlesellik ve coşku. Kortejin uzun olması ve en işlek caddenin trafiğe kapatılmış olması nedeniyle kent merkezinde trafik neredeyse durdu. Araçlarından inenler eylemi alkışlarla ve araç kornaları ile desteklediler. Mersin’lilerin işyerlerinden ve evlerin balkonlarından destekleri de uzun süre devam etti. Yürüyüş kolu Mersin Forum AVM önüne geldiğinde burada bekleyen kitle de yürüyüşe katıldı. Mersin İtfaiyesi önünden geçilerek GMK tekrar trafiğe kapatıldı. Daha sonra Barış Meydanı’na kadar yüründü. Havanın kararması

boyunca bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüş boyunca Gezi şehitlerinin resimleri taşınrken sloganlar coşkuyla atıldı. Haziran Direnişi ile ilgili sloganlarda Soma ve Lice sık sık yer aldı. “Diren Taksim Tarsus Seninle”, “Diren Lice Tarsus Seninle”, “Soma’dan Gezi’ye Katil AKP”, “Lice’den Gezi’ye katil AKP”, “Katil Devlet Hesap Verecek” sloganları en çok atılan sloganlar arasında yer aldı. Yürüyüş boyunca Gezi şehitlerinin adları tekrarlanırken, Tarsus halkına yönelik konuşmalar yapıldı.

halaylar çekilerek sürüyor. Tıpkı Haziran Direnişi günlerinde olduğu gibi meydanın pek çok yerine pankartlar asıldı. Şu saatlerde alanda bir yıl önceki atmosfer tekrar yaşanıyor.

Yürüyüş boyunca sloganlar canlı ve gür bir şekilde atıldı. Kitlede coşku ve kararlılık hakimdi. Polisin tacizlerine sloganlarla karşılık verildi. Uzun yürüyüş boyunca Bursalılar direnişi sahiplenmeye çağrıldı. Bir çok evden tencere-tava çalınarak yada alkışlarla yürüyüşe destek olundu. Sık Sık Gezi şehitlerinin isimleri okunarak “Yaşıyor” diye slogan atıldı.

Tarsus

Zafer Plaza’ya ulaşıldığında Heykel yolu tamamen trafiğe kapatıldı. Heykel bir kez daha yeniden özgürleştirildi. Heykel’e gelindiğinde platform oluşturuldu ve konuşmalar yapıldı.

Tarsus Emek ve Demokrasi Güçleri’nin çağrıcısı olduğu eylem saat 17:00'da Halk Eğitim Merkezi önünde başladı.Yaklaşık 300 kişi Yarenlik Alanı

Yapılan açıklamalardan sonra eylem sonlandırıldı. Polisin daha önceki eylemlere göre geniş güvenlik önlemleri aldığı gözlendi.

Bursa


7

işçi meclisi

Devrimci tutsaklardan Soma için çağrı! Sincan 1 Nolu F Tipi Hapishanesi’nden DHKPC, TKP/ML, MLKP, KDÖ, Direniş Hareketi dava tutsakları, Soma katliamını lanetleyerek bir açıklama yaptı ve çağrıda bulundu. Devrimci tutsakların açıklaması: “Emekçiler! Manisa Soma madenlerinde yaşanan ve yüzlerce işçimizin yaşamını yitirdiği olay ‘kader’ de ‘iş kazası’ da değil, açık bir işçi katliamıdır. Daha fazla kazanmak uğruna işçileri kölece çalışma koşullarına mecbur bırakan burjuvazi ve onların çıkarlarını güvenceye almayı iş edinen devlet ve siyasi iktidar katliamın sorumlusudur. Katliamın zeminini hazırlayan; acılı ve öfkeli madencilere ve yakınlarına pervasızca saldıran; acıyı paylaşmak ve katliamın hesabını sormak için çırpınanların kafasını, kolunu kıran, kurşunlayan; ülkenin dört yanında yükselen protestoları polis şiddeti ve zorbalıkla bastırmaya çalışan AKP Hükümeti ile işçileri üç kuruş uğruna ölüme yollayan Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. patronu hesap vermelidir. Halkımız! Soma’da yaşanan katliam ne ilktir ne de son-

dur. Emekçilerin alınteriyle ve kanıyla beslenen bu sömürü düzeni sürdükçe bu acılar ve katliamlar da son bulmayacaktır. Onun için emeğimize, onurumuza ve geleceğimize sahip çıkmak adına ayağa kalkmalı, birleşmeli ve mücadele etmeliyiz. İş ve işçi güvenliğinin yok sayılması, esnek üretim, taşeronlaştırma, asgari (kölelik) ücret kader değil, burjuvazinin sömürü politikalarıdır. İşçi katliamlarına dur demenin yolu, bu politikaya karşı birleşmek ve mücadele etmekten geçmektedir. Emekçi halkımız! Soma işçisi katliamın sorumlularının hesap vermesi hepimizin ortak talebi olduğu gibi, bu hesabın sorulası da hepimizin ortak sorumluluğudur. Bulunduğumuz her alanda bu taleplerle mücadeleyi yükselterek katliamın ‘kader’ denilerek meşrulaştırılmasına, ‘kaza’ denilerek üzerinin örtülmesine, baskıyla, terörle unutturulmaya çalışılmasına izin vermemeliyiz. Bizler işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtuluş ve özgürlük mücadelesini yaşam gerekçesi olarak kabul eden devrimciler, bulunduğumuz hapishanede de bu hesap sorma mücadelesine üç gün boyunca öfkemizi, kinimizi yüklediğimiz sloganlarımızı haykırarak katıldık. Sesimiz,

öfkemiz ve yüreğimiz ise hep hesap soranlarla birlikte. Tüm emekçi halkımızı de her türlü yol ve araçla bu mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz. Soma işçi katliamının hesabını soracağız! Kahrolsun ücretli kölelik düzeni, yaşasın işçilerin mücadelesi! Kahrolsun işçi düşmanı AKP! Sincan 1 Nolu F tipi Hapishanesinden DHKPC, TKP/ML, MLKP, KDÖ, Direniş Hareketi dava tutsakları”

Kadıköy’de Soma, Şişli’de Uğur Kurt eylemi yapıldı İstanbul Kadıköy Meydanı’nda “Taşeron yasaklansın” mitingi gerçekleştirildi. DİSK, Türkİş, KESK, TMMOB, TTB ve TDB’ninçağrısıyla gerçekleşen eyleme binlerci işçi ve emekçi katıldı. Sık sık “Roboski’den Soma’ya hesap sormaya”, “İşçiler ölüyor sermaye büyüyor“, “Soma’nın katili sermayenin devleti“, “İşçi düşmanı patronlardan ve AKP’den hesap soracağız” slogaları atıldı. Direnişçi Greif işçileriyse sınıf kardeşlerinin eylemine “Soma’nın katili taşeron cumhuriyeti“ pankartıyla katıldı ve sık sık “Kahrolsun sendika ağaları”, “İşgal, grev, direniş”, “Soma’nın hesabı sorulacak” sloganlarını attılar. Ölen maden işçilerinin isimlerinin yer aldığı siyah tabutlar DİSK’’e üye işçiler tarafından taşındı. DİSK’üyesi işçilerin sıklıkla attığı sloganlar “Kaza değil, kader değil, cinayet!”, “Somayı Unutma“, “Katillerden hesabı emekçiler soracak” şeklindeydi. Kani Beko‘nun rahatsız olması sebebiyle DİSK sözcüsünün yaptığı kısa konuşma da “Taşeron ve sermaye düzeni yerle bir edilmeden işçi cinayetleri son bulmayacağı” üzerinden vurgu yapıldı. Sendika ve odaların yanı sıra ir çok devrimci kurumunda katıldığı eyleme Devrimci Proletarya’da Tepe Natilius’teki yürüyüş kolundan katılım sağladı. Sık sık, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni“, “Kahrolsun ücretli cinayet düzeni,”, “Soma’nın katili sermaye devleti“, “Kahrolsun kapitalist diktatörlük“, “Kahrolsun burjuva diktatörlük,”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm” sloganları atıldı. Eylemde ara ara “Yaşasın Komünist Devrim, Yaşasın KDÖ”, “Yaşasın Komünist Devrim Örgütü” sloganları da duyuldu.

Miting programındaki müzik ve konuşmalardan sonra eylem sona erdirildi.

Cami önünde toplanan kitle Osmanbey’de polis barikatıyla karşılaştı.

Şişli‘deyse Uğur Kurt‘un devlet tarafından katledilmesi karşısında Alevi örgütlerinin çağrısıyla bir eylem gerçekleştirildi. Binlerce kişinin katılım sağlandığı eylem saat 13:00 başladı. Şişli

“Hırsız, katil, AKP”, “Katil devlet hesap verecek” şeklinde sloganlar atan kitle daha sonra eylemini sonlandırdı.


8 işçi meclisi

1-

8

işçi meclisi

SOMA : Sınıfsal notlar…

Neoliberal kapitalizm, emeği, insanı ve doğayı durmaksızın taciz ve darp ediyor.

Neoliberal kapitalizm, emeği, insanı ve doğayı tahrip ve imha ederek ancak sürdürülebilen sermaye birikiminin adıdır. Neoliberal kapitalizm, emeğe, insana ve doğaya karşı yürütülen açık ve örtük, fakat kesinkes sistematik bir kirli savaşın adıdır. Neoliberal kapitalizmin en büyük ve en karlı üretim sektörü ölümdür. Neoliberal kapitalizm, yalnızca dar anlamda ekonomik, yalnızca dar anlamda siyasal, yalnızca dar anlamda toplumsal değil, bir bütün olarak bir medeniyet krizinin, bir insanlık krizinin adıdır.

2-

Roboski, Reyhanlı, Haziran Direnişi, 17 Aralık krizi, Berkin, Mehmet İstif ve Soma…

Türkiye’de örneği az görülmüş, yoğunlaşmış bir toplumsalsiyasal sarsıntılar, travmalar ve mücadeleler sürecinden geçiyoruz. Bu aynı zamanda, kitlelerin bir kesiminde daha açık, bir kesiminde daha örtük, bir bilinç ve ruh hali sarsıntısı ve değişimine de denk geliyor.

3-

Soma’da yüzlerce maden işçisinin cesedi, ocaklardan dışarıya kömür taşımak için kullanılan yürüyen bantlara konularak taşındı.

İşçilerin cesetleri, daha sonrada kavunlar için yapılmış soğuk hava deposuna istiflendi. Halkalı’da 2009 yılında sel baskınında ölen 7 tekstil işçisi kadın, şirketin malzeme taşımak için kullanılan arkası kapalı ve kapıları ancak dışarıdan açılan panelvan tipi iş minibüsü ile taşındıkları için boğulmuşlardı. Tuzla tersanesinde, 2008 yılında, filikanın test işleminde kum torbası yerine canlı işçiler kullanıldığı için 3 işçi boğularak ölmüş, 16 işçi ağır yaralanmıştı. İşçinin -artıdeğer ekleyerek- ürettiği nesneler kadar bile bir değerinin olmaması, böylesine nesne derekesine alçaltılması, kapitalist üretim ilişkilerinin alemeti farikasıdır. İşçinin özneleşmesi, ancak ücretli köleliğe karşı sınıf olarak örgütlenmesi, bilinçlenmesi ve mücadele etmesiyle gerçekleşir.

4-

Erdoğan, “bu işin yapısında, fıtratında var bu” diyor, her zamanki pervasızlığıyla. Evet, kapitalist azami sömürü iştahının yapısında, genetiğinde var işçilerin ezici ve yıkıcı biçimde sömürülmesi, tüm yaşam enerjilerinin en kısa zamanda kökünden sökülüp tüketilmesi, ve her yıl artan sayıda işçinin düpedüz katledilmesi.

5-

Yaralı kurtulan bir maden işçisi, omuzbaşında çalıştığı arkadaşı için “Mahmud’un eşi hamile, Mustafa’yı alma beni al” diye haykırarak ağlıyor. Ocaktan sağ çıkan maden işçileri, kurtulduklarına sevinmek ne, soluk bile almadan geride kalan ar-

kadaşları için ölüm ocaklarına iniyorlar tekrar, bazıları ağır yaralanıyor. (Sağ kurtulup kurtarma çalışmaları için tekrar ocağa inenler içinde de bir işçinin öldüğü iddiaları var.)

İzmir’de üniversite öğrencileri, gruplar halinde önce üniversitelerinde kitlesel anma eylemlerini örgütlüyorlar, sonra gruplar halinde -muhtemelen Gezi eylemlerinde kullandıkları baretlerini, maskelerini alarak- Soma ocaklarına geliyor, hiçbir madencilik eğitimleri olmadığı halde ölümü göze alarak ocaklara inip kurtarma çalışmalarına katılmak istiyorlar. Şirket ve devlet zevatı, Gezi gönüllüleri ve öğrencilerin ocağa inmesine izin vermeyip önce dışarda bir iki iş verip başından savmaya çalışıyor, ama bakıyor ki insanlar akın akın yardım ve dayanışmaya geliyor, Soma’ya servis ve otobüsleri yasaklıyor, gönüllüleri maden sahasının dışına atıp gözaltına almaya kalkışıyor. Burjuva devletin her türlü gönüllü toplumsal dayanışma ve paylaşıma düşmanlığını, kitlelerin gönüllü dayanışma seferberliğine saldırıp bastırmaya çalışmasını Marmara, Van depremlerinden de, Pamir seferberliğinden de iyi biliyoruz. Farklı sınıfların, toplumsal bir yıkım karşısında ortaya koyduğu iki farklı ve karşıt duygu, düşünce ve davranış biçimidir söz konusu olan.

6-

Soma katliamına karşı, 14 Mayıs sabahında ilk eylem dalgası, Berkin’de olduğu gibi, İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Adana, Diyarbakır gibi büyük illerden başlayarak 15'i aşkın ilde üniversite ve okullardan geldi. Sabah hızla pankartlarını hazırladılar, her bir üniversite birkaç bin kişinin katıldığı anma ve öfke eylemlerini örgütlediler, ardından bazıları okul dışına 500-bin kişilik yürüyüş eylemleri başlattılar, ilk çatışmalar üniversite ve lise eylemlerinde yaşandı. Artık söylemeye gerek bile yok ki, bir Gezi Kuşağı vardır. Bir yıldır sokaklarda, eylemlerde yer alarak toplumsallaşan ve siyasallaşan, okullarında daha kitlesel olarak örgütlenme ve hızla harekete geçme yeteneği kazanan, bir dizi siyasal-toplumsal gelişme ve saldırıya karşı daha kitlesel refleks veren bu kuşak, Türkiye’nin yakın tarihinde, çalışma, yaşam ve siyaset alanlarına da bu dinamizm ve kolektif davranma yeteneğini ve değiştirme isteğini taşıdığı ölçüde, önemli bir rol oynamaya adaydır.

7-

Berkin eylemlerinin ardından şu değerlendirmeyi yapmıştık:

“Berkin’in cenazesine İstanbul’da 1.5 milyon kişi katıldı. 2 gün boyunca yüzbinlerin katıldığı eylem ve çatışmalarda, okullar, kitle ulaşım araçları, sokaklar, meydanlar, her yer Taksim, her yer Berkin, her yer direniş oldu. Bu öncelikle muazzam yığınsallaşan bir öz savunma inisiyatifi, devlet despotizm ve pervasızlığına sokaklardan çizilmiş yeni bir kırmızı çizgidir. Gezi’den itibaren, önemli bir dinamik, kitle mücadelelerin devlet iktidarına sokaklardan çekmeye çalıştığı kırmızı çizgilerin sayısı durmaksızın artıyor ve alanı genişliyor. Bu kırmızı çizgiler devletin onları aşamayacağı anlamına gelmez, ki zaten cenaze yürüyüşüne bile vahşice saldırmıştır. Fakat her aştığında, karşısında daha büyük, daha öfkeli, daha militan kitleleri, eylem dalgaları, toplumsal patlamaları bulabileceği anlamına gelir. Önemi şudur ki, devlet denen diktatörlük aygıtının pervasızlıklarını sınırlayanın temsili demokrasi ve seçim sandıkları değil, sınıfsaltoplumsal güç dengeleri ve bu dengelerde değişim olduğuna dair bir anlayış kitlelerde de gelişmeye başlamıştır. Gezi’yle birlikte gelişen toplumsal öz savunma bilinç ve yeteneği, emeğin kolektif öz savunma bilinç ve yeteneğinin

gelişimi ile birleşmelidir. Bir iş katliamı, bir işçi direnişine polis saldırısı karşısında onbinlerce, yüzbinlerce işçi fiili greve çıktığında, sokaklara döküldüğünde, bu da bir kırmızı çizgi, sınıfın kolektif eylem gücü ile ortaya koyduğu toplumsal-siyasal bir norm haline gelir.

Patronları, devlet yöneticilerini işçi sınıfına, emeğe her saldırılarında bir değil iki kere düşünmek zorunda bırakır. En önemlisi burjuvazinin sınıf diktatörlüğü devletini ehlileştirmenin tek yolunun, onu yıkmaktan geçtiğine dair sosyal devrim anlayışını yaygınlaştırma görevidir.” (Berkin Eylemleri ve Sonrası: Gelişmelerin Yönü, Devrimci Proletarya, 15 Mart 2014) Haziran Direnişiyle, kent-mekan-doğa sorununun nasıl yeni bir toplumsal-sınıfsal içerik ve biçim kazandığını, Berkin eylemleriyle çocuk sorununun nasıl yeni bir toplumsal-sınıfsal içerik ve biçim kazandığını gördük. Soma madenci katliamı ve eylemleri dalgası ile, iş cinayetleri, işçi sağlığı ve güvenliği de yeni sınıfsal-toplumsal mücadele içeriği ve biçimi ile dolmaktadır.

8-

Soma eylemlerinin ikinci gününde geleneksel sol sendika ve meslek odalarının işbırakma ve yürüyüş kararlarının yanısıra çok sayıda örgüt ve işçi platformunun grev, boykot, işgal, direniş çağrılarının nasıl bir seyir izleyeceğini göreceğiz. Türkiye’nin en büyük işçi katliamının yaşandığı Soma, aynı zamanda işçi sınıfı mücadelelerinin Gezi hareketiyle daha fazla kaynaşmasının, Gezi’nin ve yeni kuşakların sınıfsal ve antikapitalist bilinç ve mücadele damarının gelişiminin bir dinamiğidir. 14 Mayıs akşamı Taksim ve kent merkezlerinde yapılan kitlesel eylemler kadar, Soma Holdingin plaza ve şubeleri önünde yapılan eylemler, Soma’da başbakan ve bakanların olduğu AKP konvoyuna ve temsilciliklerine karşı Somalı işçilerin yaptığı eylemler, bir çok ilde bulunan madenci anıtları önündeki eylemler, eylemlerde taşınan veya yüzünü karaya boyayarak yapılan maden işçisi simgeleri, sosyal medyada onbinlerce kişinin profil resimlerini maden işçisi resimleriyle değiştirmesi, yine sosyal medyada AKP’ye ve Soma Holding’e tepkilerin yanısıra doğrudan kapitalizm ve sermayeye karşı tepkilerin yaygınlığı önemli göstergelerdir. 2008 krizinden bu yana yeni bir patlama yapan işçi cinayet ve katliamlarının yarattığı bir birikim ve doğurduğu -etkisi halen oldukça sınırlı olsa da- işçi sağlığı ve güvenliği meclisleri, iş katliamlarında öldürülen işçilerin ailelerinin mücadeleleri, Ostim İşçi Sağlığı Meclisi gibi sahaya da taşınmaya başlayan işçi örgütlenmesi deneyim ve girişimleri vardır. Soma madenci katliamı ise neoliberal kapitalizmin pervasızlığında nitel bir sıçrama olduğu ölçüde, birkaç günlük işbırakma ve eylem dalgasının ötesinde, işçi kitlelerinin emeğin (antikapitalist dinamiklerini de geliştirecek) özsavunmasında, sınıf olarak örgütlenme, dayanışma ve mücadele dinamiğiklerinde yeni ve nitel bir sıçrama ve seferberlikle ancak yanıtlanabilir. Tekel işçilerinin direnişinden bu yana her yıl artan sayıda işçi direnişi, 2013'te 500 işçi direnişi, Greif ve Yatağan gibi direnişlerin etkisi, 1 Mayıs’ta bir çok ilde işçi katılımının artması, yasaklı Taksim 1 Mayıs’ına AKP ve yasak karşıtlığı kadar kendi sınıf kimlik ve istemleriyle gelen işçilerin kendiliğinden eylem inisiyatifleri, Soma maden işçisi katliamına karşı fiili grevler ve eylem dalgasıyla da birleşerek, yeni işçi kitlelerinin mücadeleler içinde genişleyen temelden sınıf

oluşumuna doğru yeni bir yaygınlaşma ve ivmelenme itilimi kazandırabilir ve kazandırmalıdır. Ancak bu, 14-15 Mayıs Soma eylemlerinin önemi kadar, arkasının komünistler, sınıf bilinçli ve öncü işçiler tarafından daha odaklanmış, kararlı, enerjik, istikrarlı, kolektif sınıf örgütlenmesi ve inisiyatifi seferberliği ile getirilmesine bağlı olacaktır. AKP’nin Koç ve TÜSİAD vb ile uzlaşma süreci ve başta Ulusal İstihdam Stratejisi olmak üzere mali oligarşik yeniden yapılandırma saldırganlığının her düzeyde yoğunlaşması, burjuva klikler arası mücadelenin nisbeten yumuşayıp işçi sınıfına karşı saldırganlığın artmasıyla, sınıflar arası karşıtlığı da şiddetlendirerek, sınıf mücadelesinin zeminini güçlendirecek ve sertleştirecektir. İşçi sınıfının çalışma alanı/fabrika ve işyerlerindeki örgütlenme ve direnişleri nisbi bir gelişme içindeyken, Gezi’nin tabanını ve ağırlığını oluşturan yeni işçi ve işçileşme sürecindeki kitlelerin kent, mekan, meydan, doğa, genç, kadın, alevi, LGBTİ gibi mücadeleler de kaçınılmaz olarak bununla daha fazla iç içe geçme eğilimi göstermektedir. Şimdi işçileşme süreçlerinde en az bunlar kadar önemli moment olduğu gibi, iş cinayetlerine karşı işçi sağlığı ve güvenliği ve bir bütün olarak emeğin korunması mücadelesinde olmazsa olmaz bir yeri olan “6 saatlik işgünü, insanca yaşanacak ücret” mücadelesini sınıfın ortak talebi olarak yükseltmenin tam zamanı. Şimdi, yalnız Soma Holdingin değil, tümü işçi kanı, kemikleri, sefalet ve kölelik birikimi üzerinde yükselen tüm o banka, borsa, holding, AVM, plaza-müteahhit egemenliğine farklı bir gözle bakmanın ve içinden ve dışından işçi örgütlenmeleri ve eylemleriyle sarsmanın zamanı.

9-

- Çalışma ve Enerji bakanları, başbakan ve hükümet derhal istifa etmelidir.

-Soma Holding patron ve yöneticileri, iş katliamlarından sorumlu olan tüm patron, devlet ve belediye yetkilileri derhal tutuklanmalı ve cezalandırılmalıdır. -Taşeron, esnek, güvencesiz kölelik sistemi derhal, kayıtsız koşulsuz kaldırılmalıdır. -Ulusal İstihdam Stratejisi paketleri ve özelleştirmeler derhal kaldırılmalıdır. -Kapitalizme yeni bir rant ve kar kapısı ve sermaye sağlığı ve güvenliğinden başka bir şey olmayan -“İş sağlığı ve güvenliği yasası” derhal kaldırılmalı, işçilerin seçtiği temsilciler tarafından denetlenen tam kapsamlı İşçi Sağlığı ve Güvenliği yasası çıkarılmalıdır. -Tüm sendikaların iş yerlerindeki tam yetkili taban komite ve komisyonlarıyla birlikte çalışacak, —-İşçi Sağlığı ve Güvenliği birimleri ve uzmanları olmalıdır. Bu görevini yapmayan sendika yöneticileri derhal görevden alınmalıdır. -Çalışma koşulları üzerinde tam yetkili işçi kontrolü. -6-8 saatlik iş günü, tüm işçilere grevli, TİSli sendika ve işçi komite ve meclisleri kurma hakkı. -Kahrolsun banka, borsa, holding, müteahhit diktatörlüğü, kahrolsun ücretli kölelik düzeni! -Kapitalizm öldürür, kapitalizmi öldürelim! İnsanca bir yaşam için sosyalist devrim!

9 işçi meclisi


10

işçi meclisi

Emeğin korunması mücadelesi

Emeğin korunması mücadelesi, işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarına karşı özsavunma eylemidir. Bununla birlikte emeğin korunması mücadelesi, işçi sınıfının nihai kurtuluşuna, sömürülmekten, ücretli emek ve işgücü olmaktan kurtulmasına, çalışma köleliliğinin bütünüyle ortadan kaldırılmasına bağlanan ve bunu içerimine alarak sınıfa karşı sınıf, kapitalizme karşı komünizm ekseninden yürütülen bir mücadele olmalıdır. Kapitalist birikimin mutlak genel yasası, ve yöneticisi haline gelecektir. artellerin kesilmesi, fiili durum yaratma eylemen kesin ifadelerinden birini -artan (…) Emeğin korunması mücadelesi, işçi sınıfının leri… Katil sermaye! Emeği katledenlere, tahrip yoksullaşma ve çürüme kadar- emekgücünün çalışma ve yaşam koşullarına karşı özsavunma edenlere, çürütenlere karşı emeğin yumruğu! değersizleştirilmesinde bulmaktadır. Bugün artık eylemidir. Bununla birlikte emeğin korunması Emeğin yumruğu, işçi sınıfının militan mücadele herkesin artık çıplak gözle de gördüğü gibi vasıflı mücadelesi, işçi sınıfının nihai kurtuluşuna, biçimlerinin basitten karmaşığa geliştirilmesi, emekgücünün de yığınsal değersizleşmesi dahil sömürülmekten, ücretli emek ve işgücü olmaktan emeğin korunması mücadelesinin olmazsa olmaz, olmak üzere, emekgücünün değersizleşmesi kurtulmasına, çalışma köleliliğinin bütünüyle en temel halkalarından biridir. hızlanmaktadır. Proletaryanın öz savunma ortadan kaldırılmasına bağlanan ve bunu içermücadeleleri, emeğin korunması mücadelesi imine alarak sınıfa karşı sınıf, kapitalizme karşı 4- Tekelci kapitalistlerin sektörler, bölgeler, biçiminde gelişecektir. Bu mücadeleler içinde komünizm ekseninden yürütülen bir mücadele ülke ve dünya çapında emekgücü fiyatlarını sınıfsal kazanımlar artacak, yeni sınıfsal güç olmalıdır. Çıkışını komünizmden alan sosyalbastırmak, tarihsel mücadele kazanımları ve dengeleri de adım adım oluşacaktır. Ancak ist devrimci proletarya ekseninden yürütülen sosyal haklardan kalanları da gaspetmek, işçileri kapitalist üretim ilişkileri sürdüğü, emekgücü emeğin korunması mücadelesi anlayışımızın, çıplak işgücüne indirgemek ve birbiriyle en meta olarak kaldığı sürece, yavaşlatılmak, yer tüm küçük burjuva ezilenci, güvencesizliği diptekine doğru ölümcül rekabete indirgemek yer duraksatılmak ve tersine çevrilmek dışında, temel alan, bulanık toplumsal hareketçi, halkın politikalarına, işçi sınıfını parçalayıcı üretim ve kapitalizmin emekgücünü değersizleştirme yasası hakçısı anlayışlarıyla temel ayrımları şunlardır: emek organizasyonlarına, esnek ve güvencesiz kendi yıkıcı işlevini sürdürecektir. Bu yasayı çalışma biçimlerine, biri ötekini büyüten rekaortadan kaldırmanın tek yolu, emekgücünün 1- Emeğin korunması mücadelesi, sosyalist bet, işsizlik ve aşırı çalışmaya karşı köktenci bir meta karakterini, ücretli köleliği, meta mücadele yürütülüretim ve işbölümü ilişkilerini ormelidir. İşçi sınıfı Biz emeğin kapitalist özel mülkiyet ve sermayeye bağlı olmaktan, tadan kaldırmaktır. içinde rekabetin ücretli emek olmaktan, meta üretir olmaktan, bilinen nesneleştirici biçimi- önlenerek, kolekNihani çözüm, emeğin devasa ölçekte tif işçi bilincinin, yle çalışmadan, belirli bir işe, bir mekana ve zamana bağlı olmaktan kurgelişen üretimin asli unsuru, yüklenicisi, sınıfın örgütlenmesi tularak özgürleşmesini, kendini ve toplumu gerçekleştirme ve geliştirme temeli olmaktan çıkmasıdır. Üretimin ve birliğinin daha etkinliğine dönüşmesini savunuyoruz. kolektif sahibi, tasarlayıcısı ve yöyüksek biçimlerini, neticisi haline gelmesidir. Günümüzde sınıfsal paylaşım, üretkenliğin muazzam gelişmiş bilimsel, teknolo- devrimci proletarya önderliğinde yürütülür. dayanışma ve birleşik mücadele kültürü, burjuva jik, organizasyonal güçleri, toplumsal akıl, ideo-kültürüne ve önyargılarına karşı proleter üretici güçlerin artan ölçüde esas temeli haline 2- Kapitalizmin geldiği gelişme ve çürüme sınıf ideolojisi, onuru ve kültürü geliştirilmelidir. gelmekte, ancak kapitalist üretim ilişkilerinin düzeyinden geriye doğru ya da mevcut durumu artan ölçüde canlı emek sömürüsü gereksinkorumak için değil, ileriye, kitleleri kapital5- Emeğin korunması mücadelesini yürütürken, mesiyle, toplumsal emek kendi öz ürünü olan izmi yıkmaya yaklaştırmaya doğru yürütülür. kesinlikle bugünkü biçimiyle emeği ve çalışmayı üretim araçlarının olağanüstü gelişmesi altında Emeğin korunması emeğin gelişen ve çürüyen fetişleştirmeyeceğiz. Biz emeğin kapitalist özel ezdirilmekte, kıyıcılaşan artıdeğer sömürüsüne kapitalizmden korunmasıdır ve ileri birleşik mülkiyet ve sermayeye bağlı olmaktan, ücretli tabi tutulmaktadır. Proleter sosyalist devrim ve toplumsal emeğin bağdaşmaz hale geldiği seremek olmaktan, meta üretir olmaktan, bilinen konseyler iktidarı yoluyla, tüm üretim araçları maye egemenliğine saldırısı ile mümkündür. nesneleştirici biçimiyle çalışmadan, belirli ve koşulları; bilim ve teknoloji, organizasyon ve Tüm bu taleplerde toplumsal emek üretkenliğinin bir işe, bir mekana ve zamana bağlı olmaktan yönetim, toprak, su, enerji kaynakları, haber ve bugünkü (bilimsel, teknolojik, organizasyonal…) kurtularak özgürleşmesini, kendini ve tobilgi kaynakları ve erişimi derhal burjuva özel gelişme düzeyinde, bu sorunların hızla çözülmplumu gerçekleştirme ve geliştirme etkinliğine mülkiyet ve tasarrufu olmaktan çıkarılacak, esinin, bu taleplerin hızla gerçekleştirilmesinin dönüşmesini savunuyoruz. Bugün emeğin toplumsal mülkiyet haline getirilecektir. Buolanaklı ve kaçınılmaz olduğunu, bunu engelleykorunması mücadelesini yürütürken, emeğin unla da kalmadan, proletaryanın üretim araçları en ve derinleştirenin ise bunları doğrudan korunması sorununun, nihai olarak ancak ve koşullarının yalnızca biçimsel toplumsal sermaye düzeni olduğu bir ajitasyon-propaganda “kaldırılmasıyla”, yani üretimin asli taşıyıcısı, sahibi değil, toplumsal tasarlayıcı, kullanıcısı refleksi haline getirilmelidir: Proletarya sosyalhamalı ve temeli olmaktan çıkması, kolektif ve yöneticisi haline gelmesini sağlayacak toizminin güncellenmesi ve gündemleştirilmesi, bu sahibi, tasarımcısı ve yöneticisi haline gelmesiyle plumsal üretim, emek ve yönetim örgütlenmesi dinamiklerin içinden yürütülmelidir. mümkün olduğunu vurgulayacağız. gerçekleştirilecektir. Kapitalist üretim ilişkilerinin kaldırılmasıyla üretkenlik araçlarının gelişmesi 3- Protest tarzdan çıkılmalıdır. Emeğin 6- Emeğin değersizleşmesi, işsizlik, mali sermaye görülmemiş bir hız kazanacaktır. Herkesin korunması mücadelesi, işçi sınıfının ve meta egemenlik ilişkileri ile birlikte boyutlanan çalışma saatleri 6 saat üst sınırından başlayarak özsavaşımı, özgüveni, öz onuru, öz örgütlençürüme ve asalaklaşmanın toplumsallaşmasına düşen, çalışma koşulları hızla iyileşen işçi, tüm mesinin, öz inisiyatifinin geliştirilmesi mücade- karşı mücadele de emeğin korunması mücadelesişçilerin kafa işçisi, tüm yönetilenlrin yöneten lesidir. İşçi sınıfı adına, işçi sınıfı için değil, inin doğrudan kapsamındandır. olması sürecinde, emek de üretimin asli unsuru, işçi sınıfının mücadelesidir. İlgili kurumların Komünist Devrim Örgütü Mücadele çarkı, vidası olmaktan çıkacak, doğrudan öznesi kapısına dayanılması, işgaller, yolların ve ana Platformu‘ndan


11

işçi meclisi

Yeni bir yaşam için savaşmak Kapitalizmde özgürlük, demokrasi ve insan haklarının temelinde meta egemenlik ilişkileri yer alıyor. Metalar dünyası büyüdükçe insanlar dünyası küçülüyor. İnsanı düşkünleştiren meta tapınmacılığı, burjuva medya, bilinç endüstrisi, toplum mühendisliği, kamuoyu yönetimi, psikolojik savaş aygıtları ile tamamlanıyor. Emeğimizin devleşen toplumsal üretkenliği, karşımıza kıyıcı bir düşman olarak, tüm yaşam enerjimizi sömüren sermaye biçimiyle çıkıyor. Emek üretkenliği artıyor; ürettiği artıdeğer çoğalıp sermayeyi büyüttükçe işçinin sömürülmesi ve köleliği de büyüyor. Emeği ne kadar toplumsallaşırsa emekçi o kadar parçalanıp o kadar yalnızlaşıyor. Sömürü de işsizlik de ortadan kalkabilecekken büyüyor. İşçiler zahmetli ve köreltici çalışma biçiminden özgürleşebilecekken çalışma köleliği ağırlaşıyor. Çalışma süreleri kısalabilecekken uzuyor. Bugün son derece gelişmiş üretim araçlarına sahip olanlar, en karmaşık egemenlik araçlarına, tüm yaşam araçlarına, zihinsel-kültürel araçlara da hükmediyorlar. Yaşamlarımıza, geleceğimize dair kararlar oligarşik tekelci aygıtlar tarafından alınıyor. Sınıfsal, toplumsal, bireysel özlem ve ihtiyaçlarımıza şaşmaz biçimde karşıt kararların birçoğundan haberdar bile olmuyor, yine kabullenmek, yine boyun eğmek zorunda kalıyoruz. Toplumsal emeğimizin bugünkü görülmemiş genişlik ve çeşitlilikteki ürünleri, karşımıza ancak yaşayabilecek kadarını satın alabildiğimiz çıldırtıcı metalar dünyası olarak çıkıyor. Emekgücünün genişleyen ve derinleşen temelde metalaştırılması, işçiyi de her tülü hak ve güvenceden soyulmuş bir ücrete tabi çıplak işgücüne indirgiyor. Kapitalizm aklı, bilgiyi, eğitimi, sağlığıa, duyguları, kişiliği, kültürü, sanatı, hayalleri, aşkı da metalaştırıyor. Kar için üretilen ve ancak parası olanın satın alacağı şeyler haline getiriyor. Tüm ihtiyaçlar karşılanabilecekken, özgürce yepyeni ihtiyaçlar yaratıp kendimizi geliştirebilecekken, en yaşamsal ihtiyaçlarımızı bile karşılamakta zorlanıyoruz. Toplumsal emeğin ürettiği zenginlik, soyutlanıp ve soyutlaşıp karşımıza bizimle alay eden para olarak çıkıyor. Para, burjuvazi için sermaye

Bir devrime, yaşamı bütünüyle yeni temellerde kurma olanağını bize kazandıracak bir devrime ihtiyacımız var. Bu, komünizmdir! Kapitalizmi yıkarak ihtiyacımız olan bu toplumu kurmak için savaşmadıkça kölelikten kurtulamayız. biriktirme, bizim için çıplak ücrete indirgenip sömürülme aracı. Her şeye para, milyar dolarlara mali sermaye hükmediyor. Milyar dolarlarla üretimin toplumsallaştırılmasının son sınırına kadar genişletilmesi bir yandan yeni ve daha yüksek bir üretim tarzının -sosyalizmin- arifesini oluştururken, bugün devasa boyutlara ulaşmış bir asalaklık ve mali haydutluk biçimiyle sürüyor. Kapitalizm emeğin toplumsal yetilerini son sınırına kadar geliştirirken, bunu emeğin daha fazla sömürülmesine bağımlı kılıyor ve emekçiyi güdükleştiriyor. İşçinin toplumsal yaşamı bankalarla ilişkisine, toplumsal ihtiyaçları da kredi kartı ve borçlara bağlanıyor. Burjuva demokrasisinin işçilere sunduğu 10-12 saatlik çalışma, hafta sonu tatilinin yok edilmesi, kadınların ve çocukların da en ağır ve tehlikeli işlerde ezilmesidir. Her gün iş katliamlarında parçalanmaktır. İşçiler sakatlar, hastalar ordusuna dönüştürülürken kısmi sağlık güvencelerinin bile ortadan kaldırılmasıdır. İşçiler 10-15 yılda çalışamaz hale getirilirken emeklilik yaşının uzatılmasıdır! Hiçbir şey kapitalizmi bunlardan daha iyi anlatamaz! En gelişkin burjuva demokrasileri dahi işçilerin kölece çalışması ve sömürülmesi üzerinden yükseliyor. Sınıfsal, toplumsal ve bireysel özgürlük yoksunluğu, yaşamlarımızın hücreleştirilmesi, insanın çürütülmesi üzerinden yükseliyor. Kapitalizmde özgürlük, demokrasi ve insan haklarının temelinde meta egemenlik ilişkileri yer alıyor. Metalar dünyası büyüdükçe insanlar dünyası küçülüyor. İnsanı düşkünleştiren meta tapınmacılığı, burjuva medya, bilinç endüstrisi, toplum mühendisliği, kamuoyu yönetimi, psikolojik savaş aygıtları ile tamamlanıyor. Toplumsal üretkenlik artan ölçüde toplumsal akla bağlı hale gelir, bilginin üretimi toplumsallaşır, işçi sınıfının kafa emeği-kol emeği bileşimi yükselirken, kölece çalışma ve kölece yaşam kölece düşünmeyle tamamlanıyor. Yaşam zehirleniyor, beynimiz keçeleştiriliyor. Alıklaştırılıyoruz. Yaşamlarımıza dışımızda ve üstümüzde olan, ama içimize de

nüfuz eden bir güç hükmediyor. Burjuvazi sadece sermayesiyle ve zorbalık gücüyle değil, fikirleriyle, kültürüyle de topluma hükmediyor. Kendi gerçek sınıfsal-toplumsal istem, gereksinme ve özlemlerimize en aykırı biçimde, patron kafasıyla düşünüyor, kendimize bile burjuvazinin sömürü ve egemenliğinin gerekleri açısından bakıyoruz. Kalabalıklar içerisinde yalnızlaşıyor, varlık içerisinde yoksunlaşıyoruz. Bir kutupta sermaye birikimi ve sefahat, diğer kutupta sefalet, yozlaşma ve cehalet gelişiyor, çürüme derinlemesine toplumsallaşıyor. Tekelci mali oligarşik burjuva sınıf, dünyanın hakimi, efendisi durumunda. Evrenselleşen emeğin, evrenselleşen aklın, evrenselleşen kültürün, evrenselleşen insanın üstüne çöreklenmiş, hepsini kendisine mal etmiş, hepsini sınırlamış, bütün gücü elinde toplamış olarak dünyaya hükmediyor. Umutsuz ve geleceksisiz! Hiçbir reform, hiçbir iyileştirme bu durumu ortadan kaldıramaz. Değiştiremez, çözemez! Yeni bir yaşam perspektifine, yeni bir siyasal, ekonomik, toplumsal sisteme ihtiyacımız var. Bütün hücrelerinden özgürlük fışkıracak, bize sınıfsal, toplumsal ve bireysel kurtuluşu, insanlığın kurtuluşunu getirecek bir yaşam için yeni bir umuda, yeni bir manifestoya ihtiyacımız var. Boyun eğmeden yaşamaya, yalnız sömürülmeye değil köleliğe, aşağılanmaya karşı da sınıf kinimizi büyütmeye, onurumuzu korumaya, kendimizle ilgili kararları kendimiz vermeye, bugünü ve geleceğimizi ellerimize almaya, mücadele ederek ve savaşarak özgürleşmeye ihtiyacımız var. Bir devrime, yaşamı bütünüyle yeni temellerde kurma olanağını bize kazandıracak bir devrime ihtiyacımız var. Bu, komünizmdir! Kapitalizmi yıkarak ihtiyacımız olan bu toplumu kurmak için savaşmadıkça kölelikten kurtulamayız. Kapitalist kölelik sistemini sonuna kadar yıkmadan ve komünizm için savaşmadan özgür olamayız. Komünist Devrim Örgütü Mücadele Platformu’ndan


12

işçi meclisi

Bankaların kirli reklamı Soma’da Türkiyenin en büyük işçi katliamının tarihe kanla yazıldığı bir sürece tanıklık ediyoruz. Bir çok kentte katliamı protesto etmek isteyen onbinlerce insan yine polis şiddetine maruz kaldı, ”Soma katliamı” eylemlerinde devlet asıl yüzünü yine maskeleyemedi.

Burjuva devletin her türlü toplumsal dayanışma ve paylaşıma düşmanlığını, kitlelerin gönüllü dayanışma seferberliğine saldırıp bastırmaya çalışmasını Marmara, Van depremlerinden de, Pamir seferberliğinden de, Berkin eylemlerinden de vs iyi biliyoruz. Ve Soma’da da gördük ki Bakan Yıldız’ın beyanında ”Kurtarma ekipleri yeterli, hariçten gelen olmasın, almayacağız” tarzında yaklaşımı da bunun açık bir kanıtı. Bu süreçte karşılaştığımız ikiyüzlü tavırların başka bir biçimi de bankalardan geldi. Bankaların Soma’daki ”kredi müşterileri” kararı gündemimize oturdu. Kimilerinin takdirle karşılayarak alkışladığı bu tavrın arkasındaki neoliberal kapitalizmin vicdanlara oynayan kirli yüzü ise bizlerin gözünden kaçmıyor. Neoliberal kapitalizmin, yalnızca dar anlamda ekonomik, yalnızca dar anlamda siyasal, yalnızca dar anlamda toplumsal değil, bir bütün olarak bir medeniyet krizinin, bir insanlık krizinin adı olduğunu çok iyi biliyoruz. Ve biz beyaz yakalı işçiler olarak bu kirli, ikiyüzlü tavrın teşhirini, yol alma sürecimizde önemsiyoruz. Hemen hemen tüm bankalar gerek açıktan gerekse kendi iç yazışmalarında Soma’da hayatını kaybeden işçi kardeşlerimizin borçlarını sildiklerini, hayatta kalanların ise borçlarını BDDK’nın süre sınırları dahilinde erteleyeceklerini beyan ettiler. Bir banka genel müdürünün kendi Twiter hesabından ”Hayatını kaybeden işçilerin tüm kredi borçlarını siliyoruz” ifadesi üzerine kamuoyundan gelen, ”Dayatılan hayat sigortaları zaten bunu karşılıyor, reklam peşinde koşuyorsunuz” tepkisi üzerine ikinci bir açıklama yapmak zorunda kalarak hayat sigortası tazminatından feragat ettiklerini açıklamak zorunda kalmaları da oldukça dikkat çekici. Kredilere mahkum, ipotek altına alınan yaşamların karşısında, buna ortak olan sermaye gruplarının, bankaların ne kadar insan odaklı olduklarını biliyor, yaşıyoruz. İşte geçmişten örnekler;

15 Mayıs 2011: İzmit’te büfe işleten 45 yaşındaki Alemdar Hança, bankaya olan 60 bin TL kredi borcunu ödeyemeyince girdiği bunalım sonucu evinin banyosunda kendisini iple asarak yaşamına son verdi. 21 Haziran 2011: Konya’da bir tatlıcıda garson olarak çalışan 31 yaşındaki Mustafa G., ödeyemediği 15 bin TL’lik banka kredisi borcu yüzünden girdiği psikolojik bunalım sonucu ruhsatsız tabancası ile intihar etti. 22 Haziran 2011: Giresun Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi 3. sınıf öğrencisi 22 yaşındaki Ü.G.H. Giresun’da kaldığı özel yurtta çok sayıda ilaç içerek intihara kalkıştı. Kız öğrencinin kredi ve yurt borcunu ödeyemediği için bunalıma girdiği belirtildi. 25 Haziran 2011: İzmir Konak Belediyesi İdari İşler Müdürlüğü’nde bina içi temizlik personeli olarak görev yapan 27 yaşındaki Hüseyin Karabacak, kredi kartı borçları yüzünden canına kıydı. 4 yıldır Konak Belediyesi’nde çalışan ve 8

ay önce evlenen Karabacak’ın 8 bin TL’ye yakın kredi kartı borcunun olduğu, arkadaşlarına bu borçlarını ödeyemediği için dert yandığı belirtildi. Borçları nedeniyle sıkıntıda olmasına rağmen, arkadaşlarına sık sık espri yaptığı ve hayatla barışık bir kişiliğe sahip olduğu belirtilen Karabacak’ın öğle yemeği arasında Konak Belediyesi binasının çatısına çıkıp hiç beklemeden aşağıya atladığı ortaya çıktı. ”İnsan odaklı” çalıştıkları kandırmacasıyla bu reklamı yapan bankaların ne derecede insan odaklı oldukları da farklı tarzlarla hem kendi işçilerine hem de ”müşterilerine” hayatı zindan etmelerinden anlaşılabilir. Aslında bir sanayi işçisinden daha fazla ücret almayan, fakat çalıştığı ortamın konfuruyla kodlanan ve beyaz yakalı işçi tabiriyle sınıftan uzaklaştırılmaya çalışılan bizlerin de yaşamları her gün sinsice tüketilme ve çürütülme çabası içinde. Sermayenin azami kar hedefi karşısında bizlerin payına düşen ise madenlerde, fabrikalarda

ölüm, plazalarda, ofislerde ise adım adım çürüme. Somada bir maden işçisinin beyanı ”Madende çalışmaya mecburum, çünkü kredi borçlarım var” üzerinden diyebiliriz ki: Küresel ölçekte genişleyen kredi sistemi, yalnızca kapitalist üretimin değil kapitalizmde yaşayabilmenin de zorunlu koşulu haline gelmiştir. Özel sermayenin bankalara olan toplam kredi borçları devlet borçlarını, vatandaşın bankalara olan toplam borçları ise -tüketici kredileri, kredi kartı borçları vs.- sermayeninkini geçmeye başladığı bu süreçte,tüketici kredileri, banka kartları, emekçilerin en temel gereksinimlerini karşılamasının zorunlu koşulu haline gelirken bir de bankalar tarafından soyulmalarını, ücretli köleliğe mali köleliğin eklenmesini sağlamaktadır. Soma’daki sermaye katliamı karşısında bankaların kendini temize çıkarma çabası nafile! Bir avuç kömür uğruna hayatları ellerinden çalınan tüm işçi arkadaşlarımızın borçlarını silme adıyla yaptığınız her türlü reklamınızı lanetliyoruz! Beyaz Yakalı İşçiler


13

işçi meclisi

Kaza değil katliam

Amaç kar uğruna olduğu zaman adam öldürmenin cinayet sayılmadığı kapitalizm koşullarında konuşabiliyor, ellerinize bulaşmış tüm işçi kanlarına rağmen masum pozları takınıyorsunuz. Eli kulağındadır bir çağ yangınının. İşte o zaman, o gün geldiğinde katlettiğiniz tüm o yoksullar işçiler teker teker yakanıza yapışıp, hesabını soracaktır.

Büyük bir işçi katliamının yaşandığı SOMA kömür madeni ocağının girişinde şöyle yazıyor: “Bir avuç kömür için, Bir ömür verenlere…” İlk anda işçi sınıfına bir saygının ifadesi izlenimi veriyor gibi. Sanki madenlarde hayatını kaybeden onbinlerce işçiye bir saygı duruşu…Ama sözün içerdiği anlamı derinleştirdiğimizde Türkiye işçi sınıfının çalışma (ve tabi ki yaşam) koşullarını, ne uğruna, ne karşılığında hayatını ortaya koyduğunu görüyorsunuz. Doğrudur, ocaklardan çıkarılan milyonlarca ton kömürden işçilere düşen bir avuçtur. Geriye kalan o milyonlarca ton kömür sermaye sınıfının, patronların hanesine yazılmıştır. Soma Kömür İşletmeleri A.Ş’nin patronu, çok değil, 5 yılda işte böyle milyon dolarları istif edebilmiştir.

en alt sınırda tutmaya zorlar. İşte tüm bunların toplamında Soma’ daki işçi katliamının birinci elden sorumlusu olan Alp Gürkan’ın sırrı ortaya çıkar. TKİ ‘nin 130-140 dolara malettiği kömürü 23-80 dolara kadar indirir. Tabi bu devletten kiralama bedelidir. Bunun içinde daha firmanın karı vardır. Ve hakikaten işçiye düşün bir avuç kömürdür!

sağlanmasında etkin olması gereken sınıfın öz örgütlerin olan sendikaların patron sendikacılığına dönüşmesi nedeniyle madenlarde güvenlik sıfıra inmiştir. Soma ‘daki katliamın ardından sendikanın bir faaliytine açıklamasını duymadık. Yüzlerce madencinin ölümünden patronlar, devlet kadar bu sendikacılarda sorumludurlar. Kolektif bir suç vardır ortada ve hepsi

bu yakışırdı. AKP iktidarı sermayenin önündeki tüm kural ve disiplin gibi bağlayıcılıkları esneten taşeronlaştırma, kuralsızlaştırma, örgütsezleştirme saldırılarını dizginlerinden boşaltan bir yönetim anlayışını hayata geçirmiştir. 12 yıllık AKP iktidarı döneminde azgın neoliberal çalışma koşullarında işçi sınıfının yaşadığı ölümlü ve sakat kalmalı kazaların oranında ki sıçrama koyu bir sermaye seviciliğine işaret etmektedir. Halk, millet, miili irade, kimsesizlerin kimsesiyiz gibi demogojik söylemlerin yaşananlar karşısında tuttuğu yer mide bulantısından öte değildir.

Bugün tepeden tırnağa tüm devletlüler, sermaye sahipleri üzüntülerini beyan ediyorlar, başsağlığı diliyorlar. Daha önce yüzlerce seferinde olduğu gibi. Üzüntülerinizi de, taziye taziye messajlarınızı Katliamdan kısa bir süre önce Soma da alıp cehenneme gidin! Bugün bir Holding patronu övünerek anlatmış: cenderede tuttuğunuz işçi sınıfının “Türkiye Kömür İşletmeleri Soma’da verdiği canların tüm sorumlusu, kömürü kendisi çıkarırken tonunu katili sizsiniz. Ve bunun bedelini 130-140 dolara mal ediyordu. Biz ödeyeceksiniz. Amaç kar uğruna ihaleye girip,tonunu 23-80 dolara olduğu zaman adam öldürmenin çıkarma taahhütü verdik. Başardık.” cinayet sayılmadığı kapitalizm Evet, başardılar! Bu başarı serkoşullarında konuşabiliyor, mayesine sermaye katarken o ellerinize bulaşmış tüm işçi başarıdan maden işçisinin payına kanlarına rağmen masum pozları ise Türkiye madencilik tarihinin takınıyorsunuz. Eli kulağındadır en büyük katliamı düştü. Başardık cezalandırılmalıdır. bir çağ yangınının. İşte o zaman, o diye gurula konuşan patron Alp Soma'daki katliamın ardından bir gün geldiğinde katlettiğiniz tüm o Gürkan, bu başarısının sırrını çok güvenlik uzmanı çıkıp yorumBir süre önce Zonguldak Karadon’da yoksullar işçiler teker teker yakanıza ise “işçi verimliliğini arttıran larda bulunmakta, ileri kapitalist yaşanan katliam karşısında döneyapışıp, hesabını soracaktır. Size yöntemleri bulup uygulamak” ülkelerdeki güvenlik önlemlermin Çalışma Bakanı hayatını tavsiyemiz ölülerimizden ama olarak açıklamış. Aslında bir inden dem vurmakta, devleti ve kaybeden maden işçileri için “güzel ama daha çok yaşayanlarımızdan sırrı değil, sermayenin kadim maden sahiplerini bu önlemleri öldüler” diyebilmişti. Bugün de korkmanızdır. Ölü bedenlerden gerçeğini tekrar etmiş. İşçinin almadıkları, denemedikleri için Başbakan kameraların karşısında yükselen kavga ve mücadele ruhu verimliliğini artırmaktan kastedilen eleştirmektedirler. Haklıdırlar, yan geldiği koltuğunda, kendinden yaşayanlarımızın gözlerinde şudur: İşçinin ürettiği üründen söyledikleri her şey doğrudur. Fakat emin bir edayla, yaşananlardan büyüyor. Büyüdükçe bileniyor. payına düşen kısmın sürekli yetersizdir. Çünkü sermaye sınıfı zerre kadar acı duymayan, duyÇağ yangını başladığında bu defa aşağı bastırılması, ya da patronun da, onun devletide toplumun, işçi gusal bir yalancı tavıra dahi gerek devrimci proletarya tüm azametikarşılığını (artı değer) ödemediği sınıfının mücadelesi içerisinde görmeyen bir muhtedir hırsıyla “bu yle, bilenmiş olarak meydanlara emeğinin payını arttırmaktır. Emek koyduğu toplumsal sınırlamalar, ölümlerde hükümetimize düşen çıktığında; karşınızda yoksulluğu gücünün karşılığı en az ödenen zorunluluklar olmaksızın, işçinin sorumluluk var mı?“ gibi çok basit altında ezilmiş toplumsal gücünden işçi sermayesinin gözünde en ver- ücretinin düşüklüğüne de çalışma bir soru soran gazeteciye öfkelenibi haber ayağındaki çizmenin sedyimli işçidir. ve yaşam koşullarına karşı da yor: “Bu işin kaderinde bu var” eyi kirleteceğinden çok insani bir kayıtsızdır. Onlar için asgari had’de, diyebiliyor. Ne hükümetin, ne iş endişe duyan gariban işçi değil, sınıf Tabi bununla bitmez verimlisefalet koşullarında yaşaması norverenin sorumluluğunu kabul etmi- kimliği ve kişiliğiyle buluşmuş bir lik artışı, yani patronun karının mal ve olması gerekendir. Ve seryor. Şirketin tüm denetlemelerden proleter bulacaksınız. büyüyen oranı. Bir de işletme mayesi açısından en az maliyetli un- geçtiğini bir sorun görülmediğini giderleri denen kalemler vardır. surdur. Bir madende ya da işyerinde söylüyor. Bunuda Soma’ da yüO zaman bir avuç kömür uğruna İşin bir parçası olan, patronun bir ampül bile sermaye için maliyet zlerce işçinin katledildiği bir maden değil sosyalist bir dünya için ömürgözünde ölü yatırım anlamına gelen anlamına gelirken işçi için böyle ocağının yanı başında söylüyor! lerini vermekten çekinmeyen, kalemler. İşyeri koşullarının sağlık bir derdi yoktur. Milyonlarca işsiz Hiçbir sorun yoktu diyor! sizin sömürücü karanlığınızı kurallarına uygun şekilde düzenlen- ona kepçesini bedelsiz dolduracağı tarihe gömecek bir devrimci sınıf mesi, özellikle tehlikeli iş kollarında bir havuz gibidir. Bu yüzden eyMadenciliğin uluslararası bilimbulacaksınız!.. güvenlik önlem ve ekipmanları vd. lemli, güçlü, örgütlü karşı çıkışlar sel kurallarının iç mevzuatta Bu kategoriye girer. Gözü azami barındırmadıkça işçi taleplerine, tanınmamasının geirdiği sahtekarca Ercan Akpınar kardan başka Bir şey görmeyen uyarılarına, onların kazalarda sakat rahatlıkla söylüyor. Peki madem sopatron hem bunları kısıtlar, varsa kalmasına da ölmesine de aldırmaz. run yoktu, bu sonuca nasıl ulaştık? Sincan 1 Nolu F Tipi Hapishanesi asal zorunluluklar etrafında dolanır; İşçi sınıfının çalışma koşullarında Heralde o da takdiri ilahidir. Her iki B1-53 hem de işçinin ücretini alabilecek koruyucu güvenlik önlemlerinin sözünden biri inşallah olanlarada


14

işçi meclisi

Hoşgelmedin Erdoğan Almanya’nın Köln kentinde Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun örgütlediği miting ve yürüyüşe, Almanya basınına göre 80 bin kişi, organizasyon komitesinden yapılan açıklamaya göreyse 150 bin civarında katılım oldu. Bu eylem, son yılların en kitlesel göçmen eylemi olma özelliğiyle de öne çıktı. Alevi derneklerinin aldığı kararla, eyleme Soma işçileriyle dayanışma amaçlı ve katliamı lanetlemek için madenci kasklarıyla yüründü ve sahnenin yanına madencileri anan bir pankart asıldı. Bu, Soma katliamını Avrupa kamuoyuna taşımak, açısında önemliydi. Eyleme Soma katliamı, Okmeydanı’nda katledilen Uğur Kurt, Ayhan Yılmaz ve tüm bu yaşananların üzerinden Tayyip Erdoğan ve AKP karşıtlığı damgasını vurdu. Bu karşıtlık öyle bir hal almış durumdaydı ki, kimilerinde aranan tek kriter Tayyip Erdoğan’a karşı olmaktı. Eyleme Esad pankartlarıyla, MHP sembolleriyle katılan gençlerden tutun, faşist diktatörlük döneminin ateşli savunucusu İP çetesine kadar her kesimden katılım vardı. Diğer tarafta, bu kesimle Öcalan resim ve posterleriyle yürüyen Kürtlerin arasında yer yer gerilim yaşansa da hakim olan genel anlayış şuydu: “Olsun onlar da Tayyip’e karşı”

Esad posterleri ve pankartları taşıyan yaklaşık 300 kişilik bir grubun Devrimci Proletarya ve Partizan korteji arasına girmek istemesine müdahale eden DP kitlesi ile bu grup arasında kısa bir gerilim oldu. Eylem komitesinin Esad grubunu yürüyüş korteji dışına çekmesi ve kenardan yürümelerini söylemesiyle olay büyümeden yatıştı. Eyleme Turkiyeli devrimci demokratik örgütler de kitesel katılım gösterdi. Özelikle Alevilere dayanan ve politikalarını da onlar üzerinden üreten örgütlerde belli bir kitlesellik vardı. Partizan, ADHK, DHKC, Alevi tabanından da beslenerek belli bir kitlesellik yakalamıştı. Özellikle gençlerin geniş bir katılım gösterdiği DİDF (Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu) korteji en kitlesel ve en örgütlü yapı olarak göze çarptı. Devrimci Proletarya, Kızılbayrak ve Alınteri’de eyleme katılım gosterdi. Türkiyeli örgütlerin görsellik etki ve propaganda temasının öne çıkan vurgusu devrim

şehitleri oldu. Partizan ve ADHK İbrahim Kaypakkaya’nın resminin olduğu pankartları en önde taşıdılar. Alınteri de son bir yıldır yaptığının bir tekrarını Köln’de de yapmış oldu ve Tahsin’den Ethem’e vurgusuyla şehitler ve onun yaratacağı etki üzerinden bir politika üretmeye devam etti. Devrimci Proletarya olarak, “Madencinin Katili Kapitalizmdir” yazan Devrimci Proletarya imzalı Almanca pankart ve flamalarımızla eyleme katıldık. ”Kahrolsun kapitalizm”, “Kapitalizme köle olmayacağız”, “Soma’nın katili kapitalist devlet”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni”,´´İşçiler ölüyor sermaye büyüyor“,´´İşçilerin katili ücretli kölelik düzeni´´ sloganlarını sık sık attık. Bunun dışında genel ve yaygın atılan sloganlar: “Her yer Taksim, her yer direniş”, Her yer Soma, her yer direniş” sloganlarıyla, AKP ve Tayyip karşıtı sloganlar oldu.

Bir referandumun sonucu ve köleliğin toplumsallaşması! İsviçre’de sendikaların öncülük yaptığı 4000 Frank asgari ücret (Mindestlohn Initiative) talepli referandum % 76.3 gibi yüksek bir oyla reddedildi. Yaklaşık olarak üç yüz otuz bin işçi ve emekçinin yaşamını ilgilendiren ve bir parça da olsa ekonomik yaşamlarının iyileştirilmesine yönelik 18 Mayıs’ta yapılan referandumda ne yazık ki, mevcut kölelik koşullarının devamında karar kılındı. Oylamanın sonuçlanmasından hemen sonra UNIA sendikasının başkanı Vania Alleva: “Sonuç şaşırtıcı olmadı, bir hafta öncesinden seçimin kaybedileceğini anladık yine de büyük bir hayal kırıklığı yaşıyoruz. Bu sonuç üçüz otuz bini aşkın işçinin problemini çözmedi ve işçiler düşük ücretle çalışmaya devam edecekler bu bir skandaldır. Evet, seçimi kazanamadık fakat kazanmış olduğumuz önemli şeyler oldu. Kampanya sürecinde bu düzeyde düşük ücretle işçi çalıştırıldığını büyük bir çoğunluk bilmiyordu, biz insanların bunun farkına varmasını sağladık. Bu önemli bir kazanımdır. Asgari ücret inisiyatifinin meseleyi referanduma taşıması sonucu belli bazı büyük firmalar üzerinde baskı oluşturarak maaşların yükseltilmesi sağlandı. Daha iyi çalışma koşulları ve daha iyi bir ücret için mücadelemiz devam edecek. Bizi destekleyen herkese teşekkür ederiz” dedi. Üç yüz elli bin civarındaki düşük ücretli işçilerin büyük bölümünü hizmet sektöründe çalışan kadınlar oluşturuyor. Çalışma yaşamında daha çok kadınların uğradığı ücret eşitsizliğine yönelik eşit işe eşit ücret talepli çalışmaların da nasıl bir sonuçla karşılanacağına cevap niteliğinde bir referandum gerçekleşmiş oldu. Bunun adı demokrasi oluyor, yani Avrupa demokrasisi! Yani patronlar için demokrasisi, işçi ve emekçiler için kölelik. En başta para sermaye olmak üzere bütün basın yayın organları, iletişim araçları, zihinsel üretici güç ve olanakları burjuvazinin elinde bulunduğu sürece ister temsili demokrasi ister referandum (halk oylaması), sonucu baştan belli bir orta oyunundan ibarettir.

Sendikaların, işçiler lehine iki yıl boyunca gündemleştirdiği ulusal çapta bir asgari ücret uygulaması talebinin reddedilmesi, bir toplumun burjuva demokrasilerinde kapitalist sisteme nasıl içerildiğinin ve teslim alındığının en çarpıcı kanıtı oldu. Yaklaşık iki yıl önce gerçekleştirilen bir başka referandumda ise beş hafta olan yıllık izinin altı haftaya çıkarılması talebi de yine yüksek bir oy oranıyla reddedilmişti.

Bu iki örnek üniversitelerde tez olarak çalışmayı fazlasıyla hak eden cinsten toplumsal bir vakadır. Ve aynı zamanda kapitalizmin yarattığı toplumsal çürümenin de en belirgin kanıtıdır.Kapitalist sistem Bir toplumun kendine ihaneti, kendini yadsıması veya bir akrep gibi kendini sokması ve zehirlemesi değilse nedir? Faşist diktatörlüklerde uygulanan her türlü baskı ve zorla elde edilen toplumsal onay ve rıza burjuva demokrasilerinde bin bir yol ve yöntemle işçi sınıfı ve emekçiler kapitalist kölelik düzenine bağlanır. Dikta rejimlerine oranla burjuva demokrasilerinde baskı ve şiddet daha sınırlıdır. Daha doğrusu şiddet araçlarını ihtiyaç duyduğu her durumda kullanmak üzere saklı tutar. Fakat en başta “sivil toplum kuruluşları” aracılığıyla olmak üzere kapitalist egemenlik ilişkilerinin en ince, en manipülatif, en vahşi izolasyon yöntemleriyle emekçileri kapitalist sisteme bağlıyorlar. Emeğin değersizleştirilmesi, işçinin sıradan bir nesneye dönüştürülmesi, sınıf çelişkilerinin üzerinin örtülmesi (hepimiz aynı gemideyiz) neoliberal kapitalist sistemin en belirgin karakteristiğidir. İçi sınıfının yarattığı toplumsal zenginlik kendisinin köleliğinin en önemli aracına dönüşüyor. Dolayısıyla emperyalist kapitalizm

En başta para sermaye olmak üzere bütün basın yayın organları, iletişim araçları, zihinsel üretici güç ve olanakları burjuvazinin elinde bulunduğu sürece ister temsili demokrasi ister referandum (halk oylaması), sonucu baştan belli bir orta oyunundan ibarettir. gerçek anlamda izolasyonun toplumsallaştırılma sı ve iş sınıfı ve emekçilerin nesneleştirilmesidir. Burjuvazi çıkarlarını, işçi ve emekçilerin çıkarlarıyla bir ve aynı olduğunu her gün ve her yerde propaganda eder. Örneğin patron demek yerine “işveren” kavramını kullanır. Ve Bizlere iş ve ekmek veriyor fikri yaratarak kendilerine minnet etmemizi sağlamaya çalışırlar ki, bunu büyük oranda da başarmış durumdalar. Oysa kim kime iş veriyor? Kim kimi doyuruyor? İşçi ve emekçiler hem kendi temel ihtiyaçlarını yaratırlar hem de burjuvazinin zenginliğini. Ancak işçi ve emekçiler bunun tersini düşünür ve şükrederler. Üreten ve yaratan işçi ve emekçiler, zenginleşen ve tüketen Patronlar! İşçi sınıfı ve emekçiler tercihini yapmalıdır. Ya özgür bir dünya için sosyalizm ya kölelik!


15

işçi meclisi

“Türkiye turizm için cennet,

işçiler için cehennem!”

“Yüzlerce Madencinin Ölumune Sessiz Kalma, Öfkeni Haykır, Grevle Destekle Türkiye’de Soma Holding’e ait linyit ocağında yüzlerce işçi karbonmonoksit gazına maruz kalarak boğularak hayatını kaybetti.. Yaşayabilmek için yerin altına, ölümün koynuna inmek zorunda bırakılan işçiler, iş güvenliğini ve işçi sağlığını hiçe sayan holdingler ve kapitalist hukümet tarafından katledildi. Resmi açıklamalara göre ölü işçi sayısı 284. Madende bulunan ve yaşamlarından umut kesilen işçi sayısı ise 18. Bir ton kömürün maliyetini 134 dolardan 23 dolara düşürmekle övünen holdingler, işçilerin cesetleri üzerinden yükseliyor. İşçiler ölüyor sermaye büyüyor!

Dün Rana Plaza bugün Soma! Onlar çalışırken öldüler. Ölen işçilerin anısına sessiz kalma, öfkeni haykır! Grevle destekle. Soma’da katledilen maden işçileri için Türkiye Kültür Turizm Ofisi önünde buluşuyoruz.” çağrısıyla Paris‘te Soma katliamını kınayan bir

eylem gerçekleştirdik. Devrimci Proletarya okurları olarak katledilen Soma madencilerinin sesini dünyanın ve burjuvazinin en ünlü cadde ve mekanlarından Paris’in Champs-Élysées‘de haykırdık. Soma’da katledilen maden işçileri için Devrimci Proletarya’nın çağrısıyla Paris’in en işlek caddesi Champs-Élysées’de bulunan Türkiye Kültür ve Turizm Elçiliği önünde bir eylem gerçekleştirildi. Eylem öncesi Fransızlara ve Türkiyelilere yonelik yaygın olarak eylemin çağrısı yapıldı. Eylemde iki pankart kullanıldı. Bunlardan biri yere serildi. Yerdeki pankarta bir madenci silueti çizildi. Resmin üzerine “Ils Sont Morts En Travaillant, Capitalisme Tue!” (Onlar Çalışarak Öldüler, Kapitalizm Öldürüyor!) yazıldı. Diğer tarafına “Soma’da 300 madenci öldü” yazıldı, bir baret ile pankartın bazı yerlerine sembolik olarak kömür koyuldu. Açılan diğer pankartta ise “300 Mineurs Sont Morts En Travaillant” (300 madenci çalışarak öldü), A Bas Le Capitalisme, Vive Le Socialisme!” (Kahrolsun Kapitalizm, Yaşasın Sosyalizm) yazılıydı. Bu pankart Türkiye Turizm ve Kültür Elçiliği’nin sinevizyon ekranına asıldı. Flama ve dövizlerin de açıldığı gösteride Fransızca ve Türkçe konuşmalar yapıldı, ayrıca Fransızca

bildiriler okundu. Katledilen madenciler şahsında sınıf mücadelelerinde kaybetiklerimiz için bir dakikalık saygı duruşu gerçekleştirildi ve sembolik olarak 5 dakikalık oturma eylemi yapıldı. 40 dakika süren ve bitiriliş konuşması ile sonlandırılan eylemde Grup Yorum‘un Madenci marşı, Çav Bella gibi parçalar eşliğinde sloganlar atıldı. Katılımcı olarak göçmen işçi ve öğrencilerin, devrimci ve demokratların ağırlıkta olduğu eylemi Paris’te yaşayan ya da turist olarak bulunan Türkiyeliler de izledi. İçlerinde türbanlı kadınlar da vardı. Bunun dışında Japon ve çeşitli Avrupa ülkelerinden turistler de kısa sürelerle de olsa eylemi izleyip kaydettiler. Champs-Élysées, Paris’in en işlek ve turistik caddesi. Bundan dolayı eylem ve gösterilere (özellikle de kitlesel ve trafiği tıkayan) yasak. Buradaki tek akışın alışveriş ve ticaret üzerinden olması esas olan. Hak arama ve sorun dile geçirmek için yasak, her türlü eğlence, kutlama ve tören için ise sınırsız serbestlik var. Bu durum doğallaşmış ve kabullenilmiş bir realite. Eylemi burada gerçekleştirmek, eşsiz ve benzersiz ve sadece AKP’ye özgü sayılan, ancak dünyanın her yerinde geçerli olan “Taksim yasağı”nı da hedefleyen bir anlam taşıdı. Eyleme polis müdahalesi olmadı.

Paris’te Soma Katliamı Eylemi

Fransa’da kemer sıkma eylemleri

Soma’da sermaye devletinin yapmış olduğu işçi katliamina karşı bir eylemde Paris’te gerçekleştirildi. Kitle örgütlerinin çağrısıyla akşam saat 18.00'da Paris Strasbourg semtinde bir eylem gerçekleştirildi. “Bu bir kaza değil katliam” pankartının yanı sıra “İşçiler ölüyor plazalar yükseliyor kahrolsun kapitalizm” “Kaza değil katliam, katilleri kapitalistlerdir” imzalı Devrimci Proletarya dövizlerinin de açıldığı eylemde sık sık “Kahrolsun kapitalizm, yaşasın sosyalizm”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni” vb sloganlar atıldı. Eylem yapılan yürüyüşün ardından sonlandırıldı. Yaklaşık 200 kişinin katıldığı eylemde Devrimci Prole-

Kemer sıkma politikalarına karşı Fransa’nın birçok şehrinde gösteriler düzenlendi. Bu gösterilerin en kitlesel olanı Paris’te gerçekleşti. 15 bin kişinin katıldığı gösteriyi CGT, CFDT, CFTC, FA-FP, FSU, FO, Solidaires ve Unsa sendikalarının çağrısıyla sağlık çalışanları, öğretmenler, itfaiyeciler, eğitimciler, birlikte örgütledi. Yapılan kesintilerde elde etmeyi düşündükleri 60 milyar euroluk tasarrufun 32 milyar eurosunu sözde işsizleri ise alsınlar diye teşfik olarak vereceklerini açıklıyorlar önceki yürüyüşleri aksine CGT bu yürüyüşte hem az bir katılım sağlamıştı hemde biraz dostlar alışverişte görsün misali bir

tarya okurları kalabalık bir katılım gerçekleştirdi. Eylemde öfke hat safhadaydı.

Berlin’de Soma katliamı bir eylemle kınandı “Soma bir kaza yada kader değil, sermayenin gözü dönmüş kar hırsının sonucudur” şiarıyla düzenlenen anma ve dayanışma eylemine yüzlerce kişi katıldı. Eylemciler “Bir

avuç kömür için bir ömür verenlere”, “Kaza değil cinayet, kader değil katliam” sloganları ile Berlin sokaklarını inletti. Eylem yaklaşık 2 saat sürdü.

hazırlıkla katıldılar. Bunun nedeni CGT‘nin ikdidardaki paketin sahibi Sosyalist Parti’ye olan göbekten bağlılığı. Eyleme Devrimci Proletarya olarak afiş ve çağrılarımızla oluşturduğumuz stantla Türkiye’deki madenci katliamıyla ilgili hem sistem teşhirini hemde bilgilendirme gerçekleştirdik.


Mezar kazıcısı olacağız:

Ya ölülerimiz ya kapitalizm için Önsöz: Soma’da acımız dağ, öfkemiz volkan yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar kömür tozlu yanaklarımızdan yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar kalbimizde! kalbimiz artık dar geliyor bize! kopararak kanlı sargıları yaramızdan! dişi bir kaplanız ki biz dişlerimizde taşıyoruz, altın başlı yavrularımızın ölüsünü… kimin kızıl gönüllü sarı alnına sardık sevginin beyaz çiçekli örgüsünü! kan geliyor kainatın rengi bize! yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar kömür tozlu yanaklarımızdan kalbimize! Hikaye: Bu bir sınıf kavgası! onların kolunda 700 milyonluk saat yoktu onlar, üç kuruş ekmek parası için kazma salladılar, zehir soludular başlarını sokacakları bir evleri olsundu, çocuklar aç açıkta kalmasındı yeter kigüvenceleri yoktu onların, yarınları yoktu olsun diye çocuklarının yarını kazma salladılar, zehir soludular sınıfımızın birer parçasıydı onlar kendimiz için sınıf olabilseydik şayet, onlar da olacaktı

ücretli kölelik düzenini yıkabilecek sınıfın birer üyesi. yanıyordu yüzlerce metre yerin altı Ahmet’i Mehmet’i, Mustafa’yı, Cemal’i, daha yüzlercesini yutan ocak. gördüklerinde dumanı, soluduklarında zehri sevdikleri düştü akıllarına, kimi evin yarım kalan kredi borcunu düşündü doğmamış çocuğunu, davetiyesini dağıttığı oğlunun sünnetini… birbirlerine son sözleri ne oldu bilinmez ama biri vardı ki, oğluna son sözünü avucunda taşıdı… kapitalizmin fıtratında zehir soluyup yerin yedi kat altında ölmek, 13 yaşında başını pres makinasına kaptırmak, “15'inde bir fidan Berkin Elvan” var, bizim fıtratımızda mezar kazıcı olmak… sınıf kardeşlerimizin cansız bedenlerinin değil onları ölümün karanlık delhizlerine yollayan bu köhne düzenin mezar kazıcısı! Soma’da maden işçileri koşamadılar kömür karası alınlarla hayatın sesine dövüşebilselerdi daha önce dövüşen

sınıf kardeşleri gibi, dövüşebilseydik insanca koşullarda çalışıp yaşamak ücretli kölelik düzenini yıkmak için ölümkent olmayacaktı SOMA. Kıssadan hiss: Kendisi için sınıf olmak! burjuvazi, katletti içimizden yüzlercemizi bu Soma’daki yüzlerce ölü -ayağa kalkıp safımızı bilirsekölmeyen ölümsüzlerdir! yas tutmak yok, acımızı soğutacak hiçbir şey yok! acımız öfkemizi bilesin. burjuvazi, birer, ikişer, onar, yüzer katletti; kavgaya davet etti bizi davetleri kabulümüzdür! biz nasıl bilirsek yaşamın kapısına varmak için hep beraber ölüm ocağında oksijeni sıraya koymasını, sevincimizi acımıza ortak edip paylaşmasını bileceğiz insanca yaşamasını ve ölmesini bu dünya soğusun, sınıfsız sömürüsüz bir dünya olsun diye hepimiz – birimiz için, birimiz – hepimiz için!

DİPNOT: Nazım Hikmet’in Sacco ile Vanzetti şiirinden uyarlanmıştır.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.