pdf28

Page 1

Gettolar

Okumak için kendini satmak!

Sayfa 8

Çağ n n taşlara dökülmüş isyan : Camille Claudel Sayfa 10

Sayfa 11

Yaflanacak

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !.. AYLIK GAZETE • SAYI 28

Dünya

“Size sesleniyorum!” Sayfa 7

Kas›m 2006

www.yasanacakdunya.net • info@yasanacakdunya.net

Fiyat›: 2 euro

Alınterimle buradayım! “13 yaş ndayken ablam n çocuklar na bakmak için getirildim. Sonra restoranlarda serviste çal şmaya başlad m. Yeni başlad ğ m bir restoranda patron, ‘Müşteriler birlikte bir şey içmeyi teklif ederlerse kabul et’ dedi. Şaş rd m! ‘İçmek istemiyorum’ dedim. ‘İçmesen bile fişini ver, red etme. Yaşl müşterilerin elle tacizlerine sesini ç karma’ dedi. İş elbiselerimi ç kard m, ‘Buyurun siz yap n!’ dedim.” Yaşanan n anlam Gazete sayfalar m zda yer alan röportajda dile gelen bu anlat m, nas l bir onursuzlaşma dayatmas yla karş karş ya olunduğunun çarp c bir örneğidir. Bunun hangi tarihte, nerede yaşand ğ n n çok önemi yok. Burada yaşanan n taş d ğ anlamla ilgiliyiz. Ezilmişlik, muhtaçl k psikolojisi ile hareket edilmesini, dayat lana boyun sunulmas n istiyorlar.

daha var. Reddetme cesareti! Dayat lan reddetme ile s n rl bir duruş değil. İstemlerinle dikil karş lar na! Emeğin kazan mlar na sahip ç k! Tarihler boyu emeğin, yaşam n üzerinden elde ettikleri zenginlikleri, s rt nda bir sopa olarak kullanmalar na izin verme, baş n dik tut. Hangi nedenlerle geldiğinden bağ ms z olarak, bugün buradas n. Yaşam nla ve al nterinle elde ettiklerini savun. Emekçilerin kardeşliğine tutun. Emeğin kazan mlar na sahip ç k!

İstemlerinle dikil karş lar na!

İ s ya n c k u ş a k Geçtiğimiz y l bugünlerde Fransa, banliyö isyanlar yla sars lm şt . Paris yak nlar ndaki Clichy-sous Bois’da polis taraf ndan s k şt r lan gençlerden ikisinin yanarak ölümleri; ezilmişlik, yoksulluk, işsizlik, ayr mc l k ve d şlanma f ç s n n dinamitini ateşlemeye yetmişti. Bir ay boyunca ateş sönmedi. Eylemler -polis d ş nda- insanlara değil mülkiyete odaklanm şt . 10 gün sonra olağanüstü hal ilan geldi. Banliyölerde geceleri belli bir saatten sonra sokağa ç kma yasağ uyguland , insanlar ev hapsine al nd , gösteri alanlar kapat ld , toplant lar yasakland , evler günün ya da gecenin herhangi bir vakti aranmaya başland . Bas na, yay nlara, radyolara

ve sinemalara denetim getirildi.

Dizginsiz ama önderliksiz tepki… Devlet, adalet(sizliğ)i öylesine h zla dağ t yordu ki, cezalar ilk mahkeme oturumunda, ba-

Yaşanacak

Dünya’dan Yaratan ve üretenlerin onuruyla! Fransa’da halk n yüzde 5’i yoksulluk s n rlar nda, 100 bini sokaklarda, 3 milyonu oldukça elverişsiz koşullarda yaş yor. 4 milyona yak n yard m kasalar ndan para al yor, 3 milyon insan işsiz... İngiltere’de, her iki çocuktan biri yoksullukla boğuşan ailelerde yaş yor. Almanya’da, 6 milyona yak n emekçi, yoksulluk s n r nda yaş yor. Asl nda 10 milyon olduğu tahmin edilen bu kesimlere “alt tabaka” deniyor şimdilerde... Bu üç ülke, ekonomik-siyasi ve askeri olarak hem AB’yi, hem de dünyay belirleyen emperyalist çekirdeği oluşturuyor! Bu ülkelerin medyalar nda; yoksulluk ve işsizlik tart şmalar ile emperyalist sermayenin gelecek planlamalar , yükselen kar oranlar , büyüyen ekonomik verileri yanyana veriliyor şimdilerde! Biz göçmen emekçiler aç s ndan bu oranlar daha da katlan yor. Avrupal emekçilerin de korkulu rüyas haline gelen işsizlik, bizler aç s ndan giderek kabusa dönüşüyor. Almanya’da yaşayan yabanc lar aras ndaki işsizlik oran n n yüzde 25,5 olduğu belirtiliyor mesela. Bu oran hemen tüm Avrupa ülkelerinde böyle. (Devam üçüncü sayfada)

zen tutukland klar gece kesiliyordu. Mahkemeler, çöp tenekelerinin yak lmas gibi olaylard r, bir seneye varan hapis cezalar da dahil olmak üzere orant s z cezalar n , isyan s ras nda yakalanan oturma izni sahiplerini s n rd ş etme kararla-

Kimimiz 40-45 y l önce ağ r sanayilerde çal şacak işçiler olarak getirildik. “1977’de gelip Hamburg tersanelerinde babam n çal şt ğ ve kald ğ yeri, yağ torbalar içerisindeki halini görünce iki gün ağlad m” diyor burada eğitmenlik yapan birisi. “Ben uzun y llard r Almanya’day m, hiçbir dönem ayr mc l ğ şimdiki konumumdaki kadar hissetmedim. Yürüttüğüm bürokratik işlemlerde, burada bir parti yöneticisi olmam garipseniyor.” Bu sözler sistem partileri içerisinde çal şan bir başkas na ait. Sadece göçmen olmak rkç l ğ n birinci dereceden hedefi r n ve s n r d ş edilmeden önce olmaya yetiyor. hapsedilme gibi çifte cezalar Çal şt ğ n işyerinde, gitti‘özgürce’ yağd rd lar. ğin okulda, yürüdüğün soGerçekte ne emperyalist devkakta, bürokratik işlemlerlet -iyileştirme vaatlerini sayde, kim kabul edilemez uymazsak- geri ad m gulamalarla karş laşm yor? att ne de gençler. 8.sf’da Fakat burada başka bir şey

Irkç l ğ körükleyenler asalakt r, biz emekçiyiz! İşsizliğin nedeni biz değiliz, biz işsiziz! Sadaka değil insanca yaşam koşullar ve iş istiyoruz! Paras z eğitim, paras z sağl k ve f rsat eşitliği istiyoruz! S n rd ş lar durdurulsun herkese oturum hakk !

Oaxaca’da hiçbir şey bitmedi! Modern köleler:

Kağ ts zlar Oaxaca Halk Meclisi’nin (APPO) eyalet yönetimine karş giriştiği blokaj eylemleri sebebiyle, Meksika devleti yönetemediği Oaxaca’y federal polisin azg n sald r s ile 29 Ekim’de işgal etti. Ama Oaxaca’dan gelen haberler henüz hiçbir şeyin bitmediğini bildiriyor. İlk bak şta Federal Hükümet, eyaletin kontrolünü işkenceci katil Vali Ulises Ruiz’e geri vermek konusunda başar l bir ad m atm ş gibi görünüyordu. Z rhl tanklar APPO barikatlar n yard ve yollar bedenleriyle kapayan kad n ve çocuklar n üzerine ilerledi. En az 50 kişi tutukland .

devam 5.sf’da

Sebepler farkl› farkl› olsa da hepsinin ortak noktas›, yurtlar›nda yaflayamaz hale gelmeleridir! Avrupa’n›n o çok övülen “refah›” düfllerini süslemifl, gelecek ad›na sadece ona sar›lm›fllar...

Yaşad klar ülkelerde oturumlar olmad ğ için k saca “kağ ts zlar” deniyor onlara… Sadece Avrupa’daki say lar 8 milyon gibi devasa bir rakamla

telaffuz ediliyor. Özellikle son 20-25 y ll k yak n tarihte emperyalist kapitalizmin kendisini ve tüm dünyay yeniden yeniden yap land rmas n n yaratt ğ büyük alt üst oluşlar n fiili kurban d rlar… Kimisi bölgesel savaşlar n yaratt ğ k y mlardan kaçm ş. Kimisi, ülkelerindeki üretimin, sermayenin ihtiyaçlar n n gerektirdiği yeni iş bölümlerine uygun olarak yeniden planlanmas sonucu, işsizliğin devasa boyutlara ulaşmas ile yaşad ğ açl ktan. Kimisi ağ r politik bask lar nedeniyle… Sebepler farkl farkl olsa da hepsinin ortak noktas , yurtlar nda yaşayamaz 3.sf’da hale gelmeleridir!


Yaflanacak

Dünya 2

O

K

U

R

E

K

T

U

P

L

A

R

I

“Bir gazete verir misin?”

Editörden

Güne soğuk havalarla, yağmurlarla girmeye başlad k. Korunaklar m z , bar naklar m z geliştirmeye, biraz s nmaya, s tmaya ihtiyac m z var. Yaşama hareket katmaya, donukluklar k rmaya ihtiyaç var. Elinizde tuttuğunuz say m zda da gördüğünüz gibi, Yaşanacak Dünya ailesi olarak yaşam m z n donuklaşt r lmas na; rkç l k hezeyan na, çal şt ğ m z işte, gittiğimiz okulda, yürüdüğümüz sokakta, sağl k alan nda yaşad ğ m z sorunlara “Al nterimle buraday m” kampanyas yla bir yan t olmaya çal şacağ z. Horlanmaya, d şlanmaya, sağl ks z yaşam koşullar na karş iradi bir tutum geliştireceğiz. Her sayfam zda bunun izine rastlanacağ gibi, başyaz m zda ortaya konulan perspfektifle yükleneceğimiz bir kampanya olacak bu. Kampanyaya dair tekrar bir alt çizme yapacak olursak, işe bir hat rlatmayla başlayal m. Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte k r n çözülüp kentlere akmas , ilk göçmen işçiler dalgas n yaratt . Ülke içinde başlayan göçmenlik, giderek ücretli emeğin dünya üzerinde göçmenliğine kadar vard . Kapitalizmin geliştiği ilk dönem, İngiltere’sinde, topraklar ndan sürülen köylülerin şehirlere göçü sonucunda kentler kargaşa içine girdi. Egemen s n flar, şehirlere bu göçmen ak n n önleyebilmek için ilk dönemlerde insanl k d ş , barbarca yöntemlere başvurdular. İlk işçilerin şehirlere girmeleri yasakland ve girenler ac mas zca cezaland r ld lar. Al nlar na damgalar, vücutlar n n çeşitli yerlerine harfler ve numaralar bas ld , kulaklar dağland . Daha sonralar ise gelişen burjuvazi, bu işçilerin bir k sm n ölesiye çal şt racak ve geri kalanlar da çal şan işçilere karş bir tehdit unsuru olarak (yedek sanayi ordusu ve işsizlik) kullanacakt . Bölgeler değişti, zaman akt kapitalizm-emperyalizm çağ na… Derken bir öz hiç değişmedi: Al nlardaki damgalar, belki bugün demirle dağlanarak oluşturulmuyordur ama özünde hep ayn yerde durmaktad r. Birçok kişi, bu ak ş n iyi gitmediğinden ve al nlara yeni göçmen yasalar yla vurulmak istenen damgalardan şikayetçidir. Konu sizsiniz, işinizi nas l yapt ğ n z ve hayat n z nas l yaşad ğ n zd r. Ama kapitalizmde sizin şikayetlenmenizin de yeni “anti-terör yasalar ” ad alt nda baştan önü kesilmektedir. Daha onlarca şey s ralamak mümkün. Geçtiğimiz say da “Aln m zdaki damgay sileceğiz” şiar m z biraz daha güçlü yükseltmek için bir kampanya sürecine girdiğimizi ve gazetemizin okuyucular n n bundan sonra bu gazeteyi bu gözle takip etmesi gerektiğinden bahsetmiştik. Kimileriniz belki bu köşeyi okumad , kimileriniz belki heyecanland “Biz ne yapabiliriz?” diye, kiminiz ise belki “Yine mi bir kampanya?” dediniz… Bu sorular ve kayg lar çoğaltabiliriz. Liste ne kadar uzat l rsa uzat ls n, tüm bunlardan ç kan iki ortak nokta olur: Birincisi, sorunlar n büyüklüğü ve giderek artt ğ . Diğeri ise bir şeyler yapmak gerekliliği... İkinci ş k için her birimize çok şey düşüyor. Her okuyucumuz, bölgesinde bir kampanya yürütücüsü, aktivisti olmak için biz söylemeden de kollar s vamal . Dostunu, arkadaş n , ailesini bir kampanya gönüllüsü ve çal şan haline getirmeyi hedeflemeli. Gelecek say m zda art k bunlar konuşman n n ötesinde yapt ğ m z aktivitenin bilançosunu, emeğimizin ürünlerini sergilediğimiz bir gazetemizle yeni kap lar çalmaya gitmeliyiz. Sokaklar sesimizle, işyerleri imza metinlerimizle, caddeler afişlerimizle, yollar sloganlar m zla dolmal … “Savaşta bütün gecikmeler tehlikelidir”. Bu nedenle iddial bir yükleniş, kendinden emin bir ilerleyiş gereklidir. İçinde bulunduğumuz Avrupa koşular na teslim olmadan hayat m z , geleceğimizi belirlemeye çal şanlar karş s nda duruşumuzu gösterelim. Bu savaş, “biz ve onlar” n savaş ! Bu savaş, ekmeğimiz ve özgürlüğümüz için girilmesi kaç n lmaz olan savaşt r. Haydi, daha ne bekliyoruz? Hurraaa!.. Haa atlamadan söyleyelim. Gazetemizin bu say s nda biçimdeki kimi değişiklikler, dikkatli okurun gözüne hemen çarpacakt r. “Kendimize hareket kazand racağ z” dedik ya bu, gazetenin biçimine de yans d ! İncelemeyi ve değerlendirmeyi size b rak yoruz. Evet yeni yazarlar, kalemler de kat ld aram za. Kendi alan ndan yaz lar konusunda en fazla s k şmay gençlik sayfas nda yaş yoruz. Genç kalemler bir ad m öne ç kmaya başlad . Başka birçok yeteneği olan ve ‘Gençlink’te yazmaya başlayan Selcan, bu ad m atanlar m zdan. Gençlik sayfas n genç arkadaşlar n kendilerinin tasarlay p ç karmas konusunda kimi girişimler var. Meyvelerini önümüzdeki say larda göreceğiz. Keyifli okumalar...

M

Hiçbir fleye sahip de¤ilsen, hiçbir fley kaybedemezsin...

Hayatta en büyük hata, hata yapmaktan korkmakt›r...

Yaşanacak Dünya gazetesini ulaşt rd ğ m z insanlar, genelde beğenerek okuduklar n söylüyorlar. Fakat gazete, ayl k sat ş na bakt ğ m zda, beğenilmesine paralel bir kitleye ulaşm yor. Bu konuyu Köln’de gazete sat şlar na kat lan arkadaşlarla değerlendirdik ve bir plan ç kart k. Bu plana uymaya çal şt k. Özellikle sokak sat şlar na ağ rl k verdik. Sokak sat şlar nda karş laşt ğ m z olaylar gazete okurlar yla paylaşal m istiyoruz. Bu sat şlar n birisinde insanlar n kalabal k olduğu, al ş-veriş merkezlerinin yoğun bulunduğu yere gidiyoruz. Gazeteleri ç kart r ç kartmaz biri hemen yan ma gelip “bir gazete veririmisin?” deyince şaşk nl kla gazeteyi bir yandan ç kart yorum, bir yandan da önceden okuyup okumad ğ n soruyorum. Cevab “hay r” olunca şaşk nl ğ m bir kat daha art yor. Acelesi olduğu için ayr lmak istediğini ve irtibat adresine düşüncelerini belirteceğini söyleyip ayr l yor…

“Yaşanacak dünya m kald ?” Balonlar›n gururu, i¤nelerle karfl›lafl›ncaya kadard›r...

İlk gelen kişiye hemen “merhaba” deyince elini uzat yor ve tokalaşmadan sonra gazetemizin ismini söylüyorum. Devam n getirmeme izin vermeden, “Ne, Yaşanacak

Dünya m ? Yaşanacak dünya m kald ?” diye kendince öfkeli bir tablo çiziyor. Ben hemen devreye girip, “Yaşan r hale getirmek gerekiyor, bu da bizim elimizde…” diyorum. Uzunca bir sohbetten sonra gazeteyi al yor. Gazeteyi

ş n çevirenlerden tutun da yan ndakiyle Türkçe konuşup da yan m za geldiğinde Türkiyeli olduğunu inkar edenlere kadar çeşitli “renkler”e rastlamak mümkün… Başka birine “merhaba” diyorum. İşçi olduğunu, Ford’da

Ben de gazetemizde özellikle göçmen sorunlar na değindiğimizi ve son zamanlarda “alt tabaka” tart şmalar yapt klar n ve “bunlar n sorumlusu da göçmenlerdir, işsizliğin sorumlusu da göçmenlerdir” diye Alman devletinin aç klamalar yapt ğ n anlat yorum. “Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye sorduğumda adam n gözleri fal taş gibi aç l yor: “Biz çal şal m, vergimizi verelim ve her şeyin sorumlusu biz olal m. Bunlar zaten nankör bir millet! Neyse, ver bakal m bir gazete, okuyal m. Bakal m ne değişecek?” diyor. “Gazete okumakla yeni bir al şkanl k edinirsiniz” diyorum ve ayr l yoruz.

“Ah şu televizyon…”

okuyup düşüncelerini bizimle paylaşma sözünü ald ktan sonra ayr l yoruz.

“Ver bakal m bir gazete…” Sokak sat şlar nda ilginç tepkilerle s kça karş laş yoruz. Gazeteyi elimizde görüp ba-

çal şt ğ n söylüyor. Gazetemizde Ford işçi temsilcisiyle yapt ğ m z röportaj olduğunu söylüyorum ve DGB’nin yürüyüşüne kat l p kat lmad ğ n soruyorum, pek ilgisini çekmiyor. Hiç tepki de vermiyor ve hatta hiç gazete okumad ğ n sadece ekmek kavgas verdiğini belirtiyor.

Bir bayana gazetemizi uzat yorum. Hemen sohbete başl yoruz. “Bu gazeteyi kim ç kart yor?” diye soruyor, ben de anlat yorum. Gelişmeleri televizyonda seyrettiğini, haberdar olduğunu belirtiyor. “Fakat okumak farkl ” diyor ve geçmişte okuduğunu söylüyor. “Fakat ah şu televizyonlar yok mu? Güzel al şkanl klar m z bize unutturdu” deyip bir yandan kendine bir yandan teknolojiye sitem ediyor. Gazeteyi al p okuyacağ n söylüyor… YD Dağ t m Ekibi Aktivisti

Köln’de ne kadar fazlay z!.. Hemen vazgeçmek, akl›n› kullanmamaktan baflka birfley de¤ildir...

En üzücü hayatlar›n özeti üç kavram ile tan›mlanabilir: “Yapabilirdim, yapard›m, yapmal›yd›m...”

Steve Dininno’un bu çizimi neyi anlat yor? Görüşlerinizi yasanacakdunya@yahoo.com e-mail adresine gönderebilirsiniz.

Köln’de yaşayanlar n dörtte birinden çoğunun göçmen kökenli olduğu aç kland . Gençler aras nda ise bu oran yüzde 46. Köln Nüfus Dairesi’ne göre 2005 y l sonunda Köln’de yabanc pasaportlu 175 bin 600 kişi yaş yordu. Bunlar n 130 bin 100’ü, y llar önce Almanya’ya gelmiş göçmenlerden oluşurken, 45 bini burada doğan ikinci ve üçüncü kuşak genç ve çocuklar. Göçmen kökenli Almanlar , vatandaşl ğa geçenler, birkaç kuşak öncesi göç etmiş olanlar da say ld ğ nda Kölnlülerin 313 bin 386’s n n göçmen kökenli olduğu ortaya ç k yor.

Semtlerdeki yoğunluk Güncel rapor, semtlerdeki durumu da gözler önüne seriyor. Buna göre Chorweiler’de yaşayan 18 yaş ndan küçüklerin

yüzde 83’ü göçmen kökenli. Diğer semtlerde yaşayan gençler aras nda da göçmen kökenli olanlar n say s oldukça yüksek. Örneğin Gremberghoven’da yüzde 78, Kalk’ta yüzde 75, Seeberg’de yüzde 72, HumboldtGremberg, Meschenich ve Porz’da yüzde 70, Höhenberg’de yüzde 67, Ostheim’de yüzde 66. Şehirle ilgili ortalama ise yüzde 46. Köln’de yaşayanlar n toplam say s 1 milyon 23 bin 100 olarak belirlenirken, hane say s 528 bin 800 oldu. Köln’de tek baş na yaşayanlar n say s da giderek art yor. Yaklaş k 220 bin hanede tek kişi yaş yor. Şehirde ölenler doğanlardan 500 fazla.

kenli çocuk ve gençlere yönelik özel programlar haz rlamas gerektiğini ortaya koyuyor. As l önemlisi, göçmen kökenli bu gençler aras nda Türk ve Kürt gençlerin oran n n en

yüksek olduğunu düşündüğümüzde, bizim de bu gençlere ulaşma konusunda çok şey yapmam z gerekiyor! Köln’den bir YD okuru

Özel çaba gerekli Nüfusla ilgili yay nlanan bu verileri, Köln’ün göçmen kö-

Bir tiyatro telaş ...

Uzun y llard r tiyatroya gitmemiştim. Almanya’da ise hiç… Panoda görmüştüm afişini. Tiyatro Simurg, “Eşşekler Adas nda İnsanl k Aran yor”! Tiyatronun ve oyunun ad oldukça ilginç gelmişti okuduğumda. Dört arkadaş gitmeye karar verip, yola ç kt k. Yağmur yağ yordu ve trafik oldukça s k ş kt . K rk beş dakika öncesinden yola ç kmam za rağmen kapal trafikte yol alam yorduk. Dakikalar h zla ilerliyor, oyunun başlamas na az bir zaman kal yordu.

Biz de stres yapmaya başlam şt k. önemli. Oyunu sonuna kadar keyifle izleÖzellikle de arac kullanan arkadaş:) dik. Bakt k olacağ yok, ortak kararla araİki senelik bir çal şman n emeği vard bu bay bir yerde park edip, tramvayla oyunda. Otuz y ll k K br s sorunu, değişik gitmeye karar verdik. Hiç zaman kal- yaz , belgesel ve an larla harmanlanarak, mam ş, saatler ilerlemişti! Oyun sa- mizahi bir dilde anlat l yordu. K br s’ n naatini geçiyordu bile… s l kara para aklama merkezi haline getirilArt k, “biraz geç gireceğiz ve oyu- diğini, büyük kumarhanelerinde neler nun baş n kaç racağ z” diyorduk. döndüğünü, kad nlar n buralarda nas l kulTramvaydan inip h zl ad mlarla yü- lan ld klar n gösteriyordu. rüyorduk ve nihayet ulaşabilmiştik. Tiyatro Simurg, 24 Ekim Köln’den sonra, Ve bizi oldukça sevindiren bir tablo başka kentlerde de izleyicileriyle buluştu. ile karş laşm şt k. Henüz oyun başla- Turne dönüşünden sonra yeni sezonda da, mam ş, hatta biz soluklanma f rsat - Savaş Karş t oyununun çal şmalar na başn bile bulmuştuk. “Oyun başl yor ar- layacaklarm ş. Umar m bunu da izleme f rsat bulabiliriz. kadaşlar” çağr s ndan sonra, salonda Giderken yetişme telaş nda olan bizler, yerlerimizi alm şt k. Sahneye ç kan biri, Türkiye’den gelen tiyatro grubu, dönüşte oldukça rahatt k ve oyun üzerine kendi çal şmalar ve projeleri hak- sohbetlerimiz oldu… Asl Bilgili k nda izleyiciye bilgilendirme konuşmas yapt . Tiyatro oyununa ilgi yoYaflanacak ğun değildi ama, bu zaten AYLIK GAZETE tiyatrolar n genel sorunu değil mi? V.f.f.K.)’in yay›n› olarak Bu gazete, Verein für Freunschaft der Kulturen (V Konserleri, çepki ç›kmaktad›r. Gazetemiz en az 2 euro ba¤›fl karfl›l›¤› verilmektedir. nightlar dolduran Yay›n sorumlusu bizler, sanatsal etCan A. Türkmen kinliklere karş bir duyarl l k geliştireMerkez Büro: Lasallestr.54· 51065 Köln miyoruz. Oysa tiyatTelefon: +49-(0)221- 99 28 115 - 116 - 123 rolar m z n gelişimi, ‹nternet adresimiz: www.yasanacakdunya.net • e-Mail: info@yasanacakdunya.net ayakta kalabilmesi Paris irtibat: e-mail: pydunya@hotmail.com • Berlin irtibat: ydberlin@yahoo.com • ‹sviçre irtibat: ydisviçre@yahoo.com ve çoğalmas için saHesap Numaras›: Can Ali Türkmen • Deutsche Bank hiplenmemiz çok Konto No.: 612 523 100 • BLZ: 370 700 24

Dünya


Yaflanacak

G Yaşanacak

Dünya’dan

Ü

N

D

E

İ s ya n c k u ş a k “İşsizler askere!”

Yaratan ve üretenlerin onuruyla! Bunlar n ezici çoğunluğunu biz Türk ve Kürt işçiler oluşturuyoruz. Yoksulluk oranlar da bizlere uyarland ğ nda yüzde 56’larla ifade ediliyor. Sermaye bu durumu “beceri eksikliğimizle” aç kl yor! Ama bir taraftan da yeni yetişen gençlerimizin “beceri kazanma” olanaklar n daha fazla s n rland r yor. Çoğumuz kapat lan ya da işçi s n rlamas na giden fabrikalarda kap n n önüne ilk konulanlar oluyoruz. Ya da hiçbir sosyal güvencesi olmayan, çal şma saatleri ile istenildiği gibi oynanan, ücretlerin alabildiğine düşük olduğu işlerde, sesimizi ç karmadan, gerçek anlamda köle gibi çal ş yoruz. Sosyal yard m alanlar m z kendilerine gösterilen düşük ücretli, ağ r ve her türlü güvenceden yoksun işleri itirazs z kabul etmek zorunda kal yor. Etmezsek hemen her ülkede ç kart lan yeni yasalar n hedefi olmaktan korkuyoruz. Y llarca buralarda yaşam ş, çal şm ş, vergi ödemiş olmam z n hükmü yok.

Günah keçisiyiz her yerde! Yerli emekçi kardeşlerimiz için de giderek ciddi bir sorun haline gelen işsizlik ve yoksullaşman n esas kaynağ olarak da bizler gösteriliyoruz. Önyarg lar derinleştiriliyor, yeniler oluşturularak rkç l k körükleniyor. Potansiyel terörist ve tehlike olarak gösterilmemiz üzerinden, Avrupal kardeşlerimizin demokratik kazan mlar ndan gönüllüce vazgeçmeleri sağlanmaya çal ş l yor! Onlar n gelecekteki ayaklan şlar na şimdiden haz rlanma çabas , bizim üzerimizden perdelenmek isteniyor. Fransa gibi s n f mücadelesinin daha canl ve dinamik olduğu ülkelerde sermayenin gözü dönmüş sald rganl ğ nispeten frenlense de, Almanya başta olmak üzere, diğer Avrupa ülkelerinde bu süreç daha sanc l ve ağ r bir seyir izliyor. DGB’nin 21 Ekim’de taban bas nc ile düzenlediği kitlesel mitinglerden sonra sermaye partilerinin sendikalara dönük olarak; “bu sendikalarla devlet hiçbir yere varamaz” sözleri bu pervas zl ğ n çarp c ifadesidir . Oysa ki ayn günlerde sopa sallanan bu sendikalardan Ver.di, “İstisnai durumlarda haftal k çal şma süresi eyaletlerin koşullar na göre 40 saate ç kar labilir” gibi bir toplu sözleşme imzal yordu!

Asalakl k sermayenin yönelimlerindedir! Haftada 40 saatlik iş günü uygulamas bile, işsizlik sorununun sermayenin genel yönelimleri ile ilişkisinin görülmesi için yeterlidir. Ya da son olarak Almanya’da “Danimarka Modeli” üzerinden yarat lan, “işsizliği işten atmalar kolaylaşt racak düzenlemelerle aşabiliriz” tart şmalar ... Bu eğilim ve yaklaş m AB emperyalist sermayesinin rekabet gücü yüksek bir merkez haline gelmekteki yaklaş m n n ç plak yans mas d r. Ve çok boyutludur. Askeri yat r mlar ve yay lmac l ktan, tekel birleşmeleri ile oluşan devasa sermaye merkezileşmesine kadar… Ama as l olarak ta tüm bunlar n güvence alt na al nmas için biz emekçilerin tüm tarihsel kazan mlar m zdan soyundurulmas ndaki pervas zl ğ nda… Onun kar oranlar da, rekabet gücü de biz emekçilerin kölece çal şmaya r za göstermesinden geçer!

Eylemler, işsizliğe, eğitimsizliğe, ‘ev’ diye yutturulan döküntü bar naklara, ayr mc l ğa karş patlak verdiği anda, bütün bunlar n nefreti ve kiniyle doluydu. Yönsüzdü, hedefsizdi; insanl ktan ç kar l şa tepkiliydi. Derinlerinde yatan s n fsal karş tl ğ n bilincinde değildi ve önderliksizdi.

“Hiçbir şey bitmedi” Banliyö gençlerinin dizginsiz öfkesi, Frans z toplumunun değişik kesimleri içinde hem anlamaya çal şan ama hem de kuşkuyla yaklaşan çelişkili bir ruh hali yaratt . Özellikle Frans z orta s n flar içinde yaratt ğ korku ve tedirginlik, cumhurbaşkanl ğ seçimlerine haz rlanan ‘Sarko’nun faaliyet alan durumundad r: Kenti, onu kirleten güruhtan temizlemek için yüksek

bas nçl bir hortum kullanma arzusu içinde olduğunu ifade eden Sarkozy aç ktan buna oynuyor. Onlardaki bu kuşku, korku ve güvensizliği besleyerek konuyu “sosyal yara” içeriğinden, polisiye bir zemine çekmeye çal ş yor. Eylemler, “sona erdi” denildiği dönemlerde bile tek-tük parlamalar halinde devam etti. Bir süre önce Paris’in Essonne bölgesindeki Tarterêts sitelerinde, “Köpeksiz köyde değneksiz dolaşma” rahatl ğ n sergileyen sivil araçla gezen özel polis gücüne bağl iki polis, hastanelik edilene kadar dövüldü. Ard ndan, bir-iki banliyöde daha benzer olaylar yaşand . Alarma geçti yeniden devlet. Üstelik olaylar n y l dönümü de geliyordu. Banliyölerde y ğ naklar yap ld , birkaç yer, biriki araç yak larak “Hiçbir şey bitmedi!” mesajlar verildi.

Almanya, İkinci Dünya Savaş ’ndan sonra sadece s n rlar n koruyacak kadar ordu oluşturabiliyordu. Sonras nda farkl etkenlerle art rd ğ ekonomik gücünü, şimdi artan toplumsal çelikilerin bas nc ve rakip emperyalistlerle egemnlik kavgas n n h z na uygun bir askeri güçle desteklemek istiyor. İsrail’in Lübnan’a sald rmas yla birlikte bu yönelimini daha fazla aç ğa vurmaya başlad . Ordusunu yeniden yap land r p, daha modern silahlarla donat p, Alman askerlerinin “uluslararas görevlerde” kullan lmas n n önünü açmaya çal ş yor. Zaten Lübnan savaş nda Alman Federal Meclisi, ülke d ş na asker göndermeyi karara bağlad .

Yoksulla zengin aras›ndaki uçurum derinlefltiriliyor. Vergi politikalar›yla zenginlere hediye veriliyor, yoksullar›a da bütün y›k›m yasalar› hediye ediliyor!

Biz şaş rmad k!

insanlar n yaşam n nas l etkilediklerini ve yoksullukla baş başa b rakt klar n kabullenmek zorunda kald . Schröder hükümeti, “İş Piyasas Reformu” ad alt nda getirilen Hartz IV yasalar yla işsizliği art rd . Milyonlarca insan düşük ücretle çal şmaya zorunlu b rakt .

13,5 art şla rekor k rd … Almanya, y l n ikinci çeyreğinde binde 9’luk büyüme ile son beş y l n en yüksek büyüme oran na ulaşt . Resmi verilere göre Almanya’n n ekonomik güç aç s ndan dünyan n en zengin ülkeleri aras nda olduğu yaz l p, tart ş l yor. Almanya ayn zamanda dünya ihracat şampiyonu…

Diğer rekorlar! t şmas n başlatan SDP Başkan

Kurt Beck’tir. Seçmen taban n

sunda yeni teknolojilerin kullan m ” ana başl klar yla öngörülen uygulamalar, bugün fiili olarak yaşama zaten geçiriliyor. Ekim ay nda İngiltere’de yap lan son toplant n n gündemi olan “Karş l kl bilgi al şverişinin art r lmas , kaçak göçmenlikle mücadele ve AB ülkeleri s n rlar n n sözleşmeli ‘misafir işçiler’e aç lmas ”, ‘terörle mücadele’ kapsam nda ele al n yor. Yaşama geçirilecek “anti-terör” uygulamalar için 9 milyon

Yasalarda “terörizm” tan m : Amerikan Federal Yasas Kişi veya mallara karş işlenen, hükümet, sivil toplum veya toplumun herhangi bir sektörünü y ld rma veya zorlama yoluyla bir siyasal veya sosyal hedefin gerçekleşmesine yönelik güç ve şiddet kullan m d r.

Frans z Ceza Kanunu Kamu düzenini y ld rma ve terörize etme yoluyla aş r şe-

kilde bozmaya yönelik her türlü faaliyet.

İngiliz terör yasas Terörizm, bir veya daha fazla ülkeye, bu ülkelerin kurumlar veya nüfuslar na karş , bunlar terörize etmek ve siyasal, ekonomik ve sosyal altyap y çökertmek veya aş r şekilde bozmaya yönelik bir birey veya grup taraf ndan bilinçli olarak girişilen sald r veya sald r tehdidi.

Başka bir araşt rmaya göre de son 20 y lda yoksulluk yüzde

Fakat diğer tarafta, araşt rma

bulma araşt rmalar sonucu, düşünsel olarak SPD’ye yak n olan Friedrich-Ebert Vakf ’ na bir araşt rma yapt r r. Yapt ğ araşt rmaya göre Almanya nüfusunun yüzde 8’i “alt tabaka” diye adland r lan yoksulluk s n r nda yaş yor.

Timsah gözyaşlar ! SPD’nin şimdiki başkan , timsah göz yaşlar dökerek iktidarda olduklar dönemde getirilen sosyal y k m yasalar yla

“Anti-terör” eşittir devlet terörü! AB Ülkeleri İçişleri Bakanlar

Zirvesi’nin ard ndan, “Yeni terörle mücadele yasalar ” kapsam nda at lacak ortak ad mlar deklare edildi. Gündeme getirilen şeyler, 2004 y l nda aç klanan “Terörle Mücadele Bildirisi”ndeki belirlemeleri içeriyor. Bildiride “Terörizm finansman yla mücadele, güvenlik ve icra makamlar aras ndaki bilgi paylaş m n n güçlendirilmesi, polis ve adli işbirliğinin art r lmas , güvelik konu-

İngiliz Financial Times gazetesinin ele geçirdiği bir strateji belgesine dayanarak haz rlad ğ haberde; Almanya’n n ordusunu uluslararas bir müdahale gücüne dönüştürmeyi planlad ğ belirtiliyor. 133 sayfal k strateji belgesinde, ordunun kapasitesinin ayn anda 5 farkl d ş görevde toplam 14 bin asker bulunduracak seviyeye ç kar lmas gerektiği belirtiliyor. 1945’ten beri ordusunu ülke d ş nda sadece NATO kapsam nda kullanabilen Almanya, bu yeni düzenlemeyle çok büyük bir askeri güce ulaşmay hedefliyor. Bu kapsamda, işsiz kalan gençlere orduya kat lma çağr lar yap l yor.

Almanya’da “Alt tabaka” tart şmas

Almanya’da “alt tabaka” tar-

Bir zamanlar y k lm ş olan bu ekonomiler bizim ucuz emek gücümüzle ayağa dikildiler. Buralar n en yoksullar olarak, gösterilen her işi yapt k. Yerli kardeşlerimizin yapmak istemediği tüm işlere biz koşulduk. Aşağ land k, horland k, bedensel ve ruhsal olarak h rpaland k, örselendik y llar içinde… Şimdiyse yaratt ğ m z onca değer bir illizyonmuş gibi davran larak, “asalak” olduğumuz propaganda ediliyor. Mahkum edildiğimiz düz işçiliğin kefareti işsizlik olarak bize dönerken, biz; işsizliğin, yoksulluğun nedeni olarak gösteriliyoruz! Biz bunca y ldan sonra bural olduğumuzu san rken; tüm uyum yasalar , düzenlemeler bizi daha fazla göçmenleştiriyor! Emeğimizin onurunu kuşanal m! Yerli kardeşlerimizin tepkilerini boşaltacaklar paratoner haline getirilme çabalar na karş , bu onur ve bilinçle dikilelim! Emeğin onuru ile toplumsal gücümüzü birleştirelim!

“Strareji Belgesi”

Bild gazetesinin manşetinde, elinde kafatas yla verilmiş s r tan asker pozlar na ve bunun tart şmalar na tan k olduk. M zrak çuvala s ğmad . Bir iki askerin göstermelik yarg önüne ç kartarak “skandal”dan kurtulmak istediler. Fakat biz, bunun emperyalist çürümenin sistemli bir biçimde d şavurumu olduğunu Bosna-S rp savaş ndan biliyoruz. ABD-İngiliz ordusu şahs nda Irak’tan Ebu Garip’ten tan yoruz. Frans zlar n lejyoner birliklerinden, Latin Amerika’daki paramiliterlerden, Türkiye’deki Özel Tim’lerden biliyoruz... Vicdan m zda ve bilincimizde asla affetmeyecek, asla bağ şlamayacağ z!..

Çoğunluk korku içinde! Başlar m z dik olsun!

3 Dünya

M

euroluk ek kaynak kullan m na gidileceği de belirtiliyor.

Gericilik ve şiddet sisteme özgü Uluslararas alanda ve tek tek ülkelerde “yeni terörle mücadele yasalar ” uygulamaya geçirilirken, göçmen emekçiler potansiyel suçlu kategorisine daha fazla sokulmaya başl yor. Gözalt sürelerinin uzat lmas yla birlikte “şüpheli”ye işkence yap lmas , “bilgi almak-suçu itiraf ettirmek” ad alt nda meşrulaşt r lmaya çal ş l yor. Devlet terörünün önünü aç p yasallaşt r lan uygulamalar, meclis ve senatolarda peş peşe onay al yor. Gericilik ve şiddetin en somut biçimleriyle yaşand ğ bugünkü sistemin yap s gereği, zor ayg t devlet; emperyalistler aras rekabet çat şmas ve bu çat şman n ihtiyaçlar temelinde ortak iradeleriyle işçi ve emekçilere sald r temelinde yeniden yap land r l yor. Tüm iktidar organlar , sosyal yanlar ndan tamamen soyundurularak, içerde ve d şarda ç plak zorun uygulay c s haline getiriliyor.

raporuna göre yüzde 49’luk bir kesim, yaşam standartlar n koruyamayacağ korkusu içinde. Gelecek kayg s n n taş yan diğer kesim ise, yüzde 40’ emekli olunca sosyal yard ma düşecek olan kesim. Rapor sonuçlar , gelir düzeyine bak ld ğ nda, toplumun yüzde 42’sinin, eskiden “orta tabaka” olarak nitelendirilen seviyeye ç kma olas l ğ n n kalmad ğ bir “alt tabaka” oluşturduğunu gösteriyor. Bu gelişme bölgesel olarak da büyük farkl l klar gösteriyor. Çünkü “alt tabaka”ya mensup olanlar n oran Bat ’da yüzde 38 iken, Doğu eyaletlerinde bu oran ise yüzde 58. Devlet, yoksulla zengin aras ndaki uçurumu gittikçe derinleştiriyor. Vergi politikalar yla zenginlere hediye verilirken, yoksullara da bütün y k m yasalar n hediye ediyor. Arkas nda çok rahatl kla “alt tabaka” tart şmas n gündemleştiriyor. Dünyada zengin-yoksul ayr m n kald rmak için mücadele etmezsek daha çok y k m hediyeleri al r z!..

ASF için haz rl k Beşinci Avrupa Sosyal Formu’nun ilk haz rl k toplant s 3-5 Kas m tarihlerinde Frankfurt’ta yap ld . Sosyal Formun geleceğinin de tart ş ld ğ toplant da al nan kararlar. - 16-19 Kas m aras nda Lübnan’da yap lacak olan Beyrut Konferans ’na destek. - 16 Kas m’da dünya çap nda Filistin’e destek. - 17-18 Mart’ta Irak İşgali’nin y ldönümünde, Avrupa çap nda «Irak’ta işgale son!» «İran’a sald rmay n!» ad alt nda eylemler. - Askeri üs ve nükleer silahlara karş eylemlere destek - 7-8 Şubat’ta Sevilla’da (İspanya) NATO Savunma Bakanlar toplant s var. Sevilla işçilerinin bir saatlik protesto grevi olacak. Buna destek. - Savaş karş t etkinliklere kat lmayan insanlar n ve gruplar n da kat l m n sağlamak.

AB “değerler” s n r Avrupa Komisyonu, AB’nin genişlemesiyle ilgili olarak haz rlad ğ bir stratejik belge taslağ nda, “AB, sabit coğrafi s n rlardan ziyade değerleriyle tan mlan r” ifadesine yer verildi. Söz konusu belgenin Türkiye, H rvatistan ve Balkan devletlerine ilişkin olarak yay nlanacak İlerleme Raporlar ’yla birlikte aç klanmas bekleniyor.

İşten at lma nedeni şüphe... Fransa havaalanlar nda çal şan göçmenler, “güvenlik gerekçesiyle” piste yak n bölgelerden uzaklaşt r lm şlard . Şimdi de Paris’teki Charles de Gaulle Havaalan yönetimi, 72 göçmen işçiyi işten att . İşten ç karmaya gerekçe olarak bu kişilerin “Afganistan ve Pakistan’a ziyaretlerde bulunmas ve radikallerle ilişkileri olabileceği” gösterildi. Yetkli Jacques Lebrot, bu ülkelere seyahat etmenin yeterli gerekçe olacağ n belirterek, “Buralardaki terör kamplar nda eğitim alm ş olabileceklerinden şüpheleniyoruz” dedi. İçişleri Bakan Nicolas Sarkozy tart şmalar üzerine “Bir felaketi göze almaktansa ayr mc olmay riske ederim” dedi.

Sisteme güvensizlik! Alman Radyolar Birliği’nin “Seçmenin Eğilimi” ad yla gerçekleştirdiği bir araşt rman n sonuçlar na göre, halk n yüzde 66’s adil bir sistemde yaşamad ğ n düşünüyor. Sisteme güvenmeyenlerin say s n n ilk defa bu kadar artt ğ belirtiliyor. Geçen y lki araşt rmaya göre sisteme güvensizlik yüzde 11 oran nda artm ş.

Modern köleler: Kağ ts zlar “Refah” düşleri… Büyük k sm insan tacirlerine ödedikleri birikimleri ile sonunda ölüm de olan illegal yollarla, kimisi de resmi s n rlardan normal geçişlerle Avrupa’n n k y lar na tutunuvermiş… Avrupa’n n o çok övülen “refah ” düşlerini süslemiş, gelecek ad na sadece bu düşlere sar lmak kalm ş paylar na. İsviçre’de 100 bin, İsveç’te 30-40 bin, İspanya’da 1 milyon 200 bin, Almanya, Fransa ve diğerlerinde 100 binleri oluşturuyorlar. Geldikleri Avrupa metropollerinde kar nlar n doyurabilmek, geride b rakt klar na para yollayabilmek ya da başarabilirlerse az biraz birikim oluşturmak için s km şlar dişlerini. Az msanmayacak bir kesiminin çocuklar burada büyümüş. Y llarca, en ağ r iş kollar nda kölece çal şmaya “eyvallah” demişler. İnşaat, temizlik, gastronomi ya da tar m sektöründe çal şma saatleri onlar için yaz l olmayan yasalarla, 12-14 saat olmuş.

Sigortal olmad klar için yaşad klar iş kazalar ndan sonra öylece kalakalm şlar. Her an kovuşturmalara, s n r d ş edilmeye maruz kalacak bir tekinsizlikte yaşamak onlar için ruhsal bir dehliz olmuş. Pek ço-

lardan polis zoru ile ç kar l yorlar, toplu göz alt larla s n r d ş ediliyorlar, çal şt klar küçük işletmelere düzenlenen operasyonlarda tutuklan yorlar, onlar çal şt ran küçük işletmeler cayd r c olsun diye kapat l yor, vs.

ğu bu s k şt r lm ş yaşamlar nda tedavisi mümkün olmayan psikolojik hastal klarla tan şm ş …

Oysa Avrupa devletleri büyük tekellerin çal şt rd ğ kağ ts zlara dokunmuyor! Şu anda pek çok büyük sanayi ve tar m işletmesinde kağ ts zlar n kölece emeği vahşice sömürülüyor. Bunlara dokunulmazken, küçük işletmelere ard ard na operasyonlar düzenleniyor!

Şimdi de hedef oldular! Tüm Avrupa’da kağ ts zlara dönük pervas zca sald r lar gerçekleşiyor. S ğ nd klar mekan-

“Kağ ts zlar hareketi” Bir taraftan onlar n kölece koşullara r za göstermesi üzerinden yerli emekçiler üzerinde bas nç oluşturarak iş gücü piyasalar n tarihsel kazan mlar ndan soyundurarak, en alt s n rlara raz etmeye çal ş yor. Bir taraftan da genel olarak göçmenleri, özelde de kağ ts zlar giderek yayg nlaşan işsizlik ve yoksulluğun sebebi olarak göstererek yerli emekçilerin gelişebilecek s n fsal tepkilerini sapt rmaya çal ş yor. Tüm bu sald rganl k, Avrupa çap nda giderek yayg nlaşan bir kağ ts zlar hareketi de yarat yor. Bu hareket Fransa ya da İspanya örneğinde olduğu gibi yerli emekçilerle de buluşabildiği, sendikal hareketin konular ndan biri haline getirildiği oranda vahşi sald rganl ğ n s n rland r lmas nda başar l olacakt r. Sermayenin emekçileri bölme oyunu da böyle bozulabilir. Kapitalizm mallar n ve paran n özgürce dolaş m n savunurken, emeği açl ğa prangal yor!


Yaflanacak

Dünya 4 İsrail katliama devam ediyor Siyonist İsrail ordusu 1 Ekim’de Gazze’deki katliam operasyonlar n yoğunlaşt rd . Son sald r lar da 20 Filistinli Öldürüldü. Kuşatt klar Beyt Hanun’da 16 yaş ndan büyük tüm erkeklerin bir okulda toplanmas çağr s yapt . Burada 11 kişi katledildi. Kaçan 60 kişinin bir camiye s ğ nd ğ iddia edilerek kuşat ld . Kad nlar bedenlerini sald r ya siper ettiler. 2 kad n kurşunlanarak katledildi. Caminin boş ç kt ğ anlaş ld . Sald r y protesto eden 100 kad n tarand . 1 kad n öldü, biri ağ r olmak üzere 8 kişi yaraland .

Nijerya’da uçak kazas Nijerya’da 28 Ekim’de havaland ktan hemen sonra düşen Boeing 737 tipi uçakta bulunan 104 yolcudan 100’ü hayat n kaybetti. Sokota’ya gitmekte olan uçakta mtüslümanlar n ruhani lideri Muhammed Maccido’de öldü. Nijerya’da 2005’ten bu yana uçak kazalar nda ölenlerin say s 335 oldu. Devlet radyosu, Nijerya’n n en büyük iç hatlar şirketi ADC’nin uçağ havaland ğ s rada hava koyullar n n çok kötü olduğunu aç klad .

Rusya AB aras nda enerji krizi Rusya Devlet Başkan Vladimir Putin, enerji edinimi konusunda Avrupa Birliği’nin talep ettiği garantiyi vermedi. Putin, gazetecilerin sorular na verdiği yan tta, “önemli olan iki taraf n ç karlar n n korunmas . İki taraf n ç karlar korunmadan işbirliği olamaz” dedi. AB döem başkan Finlandiya Başbakan Matti Vanhanen ise “Rusya’n n enerji yat r m ve sevkiyat yla ilgili yat r mlar için rekabet ve serbest piyasa ekonomisi kurallar n uygulamas n beklediklerini” söyledi.

İdam karar na tepkiler Saddam Hüseyin’e idam cezas verildi. Karar n hemen ard ndan Irak sokaklar nda sokağa ç kma yasağ uyguland . ABD savaş uçaklar ülke üzerinde “denetim” uçuşlar yapt . İdama karar na gelen ilk tepkilerde Bush “Irak’ n genç demokrasisi içn bir dönüm noktas ” dedi. Irak başbakanl ğ na oturtulan Nuri el Maliki ve İngiltere D şişleri Bakan Margaret Beckett “karardan memnuniyet”lerini aç klad lar.

D Baflbakan’›n halka gece gündüz yalan söyledik-

N

Y

A

Macaristan’da neler oluyor?

lerini itiraf etti¤i bir bant kayd›n›n televizyonlarda yay›nlanmas›ndan sonra bafllayan protesto gösterileri, uzun süre devam etti. silah” olarak kullanmakla suç- yaret s ras nda, “Şuras çok aç k kard . Mavi Ak m-2 projesine yakar. Macaristan’da hükümet karş t protestolar devam ediyor. Geçen ay, Başbakan Ferenc Gyurcsany’ n halka gece gündüz yalan söylediklerini itiraf ettiği bir bant kayd n n televizyonlarda yay nlanmas ndan sonra başlayan protesto gösterileri, uzun süre devam etti. Yap lan eylemlerde polisle yaşanan şiddetli çat şmalarda 19’u polis 128 kişinin yaraland ğ ve 100 kişinin tutukland ğ aç kland . Göstericilerin aş r milliyetçi-aş r sağc çağr ş ml Arpad Hükümdarl ğ bayrağ n taş d ğ görüldü. Protestocular, bir sergiden çald klar eski bir tankla bir süre sokakta dolaşt . Halka gece gündüz yalan söylediğini itiraf ettiğinden beri protestolar n odağ ndaki Başbakan ise istifa etmeyi yine reddetti.

r n n belirlenmesi sorunudur. Geçen y l, en soğuk k ş günlerinde Rusya ile Ukrayna aras nda patlak veren “doğal gaz savaş ” savaş ” nedeniyle Moskova’n n vanay k smas n n ard ndan, Avrupa Birliği’nde de enerji alarm verildi. Zira AB ülkeleri de doğalgaz ihtiyaçlar n n çok büyük bir k sm n Rusya’dan karş l yor. Geçen y l Ukranya’y köşeye s k şt rmak için ucuza satt ğ doğal gaz n vanas n kapatarak bölgede siyasi etkinliğini artt rmaya çal şan Rusya’n n bu ç k ş ndan sonra ABD emperyalizmi, Rusya’y doğal gaz “siyasi

lam şt . ABD D şişleri Bakanl ğ yapt ğ aç klamada “1 Ocak tarihinden itibaren Ukrayna’ya giden gaz n kesilmesini üzüntüyle karş lad k. At lan bu aş r ad m ilk başta Avrupa enerji sistemini tehlikeye sokuyor. Enerji kaynaklar n n siyasi bask unsuru olarak kullan ld ğ n gösteriyor” demişti. Doğal gaz üzerine geçen y l patlak veren Ukrayna-Rusya krizi çap genişleyerek devam etti. ABD, Rusya ve AB emperyalistleri aras nda cereyan eden aç k bir kap şmaya dönüştü. Nisan ay nda ABD D şişleri Bakan Condoleezza Rice, Türkiye ve Yunanistan’a yapt ğ zi-

Perde arkas Macaristan’da patlak veren ve bir ay aşk n bir süredir devam eden olaylar n perde arkas nda emperyalist güçlerin ülke üzerinde yürüttüğü hegemonya mücadelesi var. Bu mücadelenin somutlaşt ğ konu ise doğal gaz boru hatt geçiş güzergahla-

Silah ticaretini kim denetler?

BM, denetim için

bir sözleflme haz›rlanmas› karar› ald›. Biliyoruz ki, “Silah denetimi” gibi makyajlar, silah ticareti pastas›ndan pay kavgas›ndan öte bir fley de¤il!

Birleşmiş Milletler, 26 Ekim’de yapt ğ toplant s nda, konvansiyel (hafif) silah ticaretinin denetlenmesine ilişkin bir sözleşme haz rlanmas karar ald . Çeşitli insan haklar örgütleri, üç y ld r 170 ülkede “silahlar denetlensin” kampanyas yürütüyordu. Çin ve Rusya ile birlikte 22 ülke çekimser kal rken, ABD karş oy kulland . En büyük silah tekellerini bünyesinde bar nd ran ve silah ihracat n n önemli bir k sm n elinde bulunduran ülkeler anlaşmaya taraf olmad lar.

Rakamlara yans yan… Yaklaş k 5 trilyon dolarl k dünya ticaret hacminin yüzde 16’s n , yani 800 milyar dolar silah ticareti kaps yor. 2002 y l verilerinde silah tekellerinin sat ş hacmi 188 milyar dolar iken, bu rakam 2003 y l nda 236 milyar dolara, 2005 y l nda ise 240 mil-

Dünyan›n sokaklar› Ahmet Vural

Sonbahar n gelişiyle Avrupa metropollerinde bir hareketlilik başlad . En son Almanya’n n belli başl kentlerinde 240 bin işçi ve emekçi sosyal haklara dönük yeni sald r paketini protesto etmek için sokaklara indi. Sendikalar n çağr s yla kitle örgütleri, gençlik kurumlar eylemlere destek verdi. Almanya’da sokağa ç kan bu tepki, biraz geç kalm ş bir tepki olarak da değerlendirilebilir. Çünkü Hartz IV Yasas döneminde başta DGB olmak üzere IG Metal, diğer sendikalar, belirli dönemle s n rlayarak karş koymaya çal şt . İlk başlarda kitlesel olan Pazartesi Eylemleri, belli bir süre sonra kan ksand . Büyük kentlerde dahi eylemci say s onlarla ifade ediliyordu. Yap lan son kitlesel gösteri ise tabandan işçilerin zorlamas yla gerçekleşti. Zira onbinlerce insan işsizli-

Ü

ğe zorlan rken, sendika merkezleri işsizliği tercih etti. Diğer yandan geçtiğimiz aylarda polisin yabanc lara dönük sürek av , herkesçe olağan durum olarak alg land .

AB ülkeleri göçmenlerle uğraş yor! AB ülkelerinin peş peşe ç kart klar “yabanc lar yasas ” ile, posas ç kart lan emekçiler başta olmak üzere, kalifiye olmayan herkesin yurtd ş olma tehlikesi devam etmekte. Sokaklarda polisin yapm ş olduğu kimlik kontrolleri rutin olmaktan ç k p, oturum kart na sahip olmayanlar can ndan bezdirmeye varm ş durumda. Örneğin Paris’i çevreleyen illerde yap lan aramalarda yakalanan oturumsuzlar, hiç bir hukuki süreç yaşanmadan, haz r

ki, endişelerimizden biri de tek bir kaynaktan enerji sağlanmas , Rusya’n n tekel haline gelmesidir” uyar s nda bulunmuş, “Gazproma dikkat edin” demişti. AB, ABD ve Rusya aras nda başlayan enerji rekabetinin merkezi güney ve doğu Avrupa, yani AB’nin yeni üyeleri ve üye adaylar . Macaristan da bu ülkelerden biri. Ve kritik bir rol oynayan bir ülke konumunda.

göre Rusya’n n doğal gaz Türkiye’ye gelecek, buradan Yunanistan, Bulgaristan ve Macaristan üzerinden güney ve doğu

Bu ş k şimdiki protestolar n da yeşil ş ğ olur bir nevi. 18 Eylül’de Başbakan Gyurcsany, Soçi’de Putin ile bu konuyu ko-

Avrupa pazar na ulaşacakt . Tam da bu noktada Macaristan faktörü devreye giriyor. İki proje aras nda tercih yapmakta zorlanan Macaristan yönetimi, uzun süre tutumunu belli etmez. Fakat doğal gaz tüketiminin yüzde 80’ini Rusya’dan karş layan ve Rusya’n n siyasi ve ekonomik bask s na dayanamayan Gyurcsany yönetimi, AB’nin ve ABD’nin “enerji güvenliği” vb. üzerine yapt ğ tüm uyar ve çağr lara rağmen, Rusya’n n Mavi Ak m 2 projesine yeşil ş k

nuşurken, ayn s ralarda Macaristan devlet radyosunun, yalan söylediğini itiraf eden o gizli band yay nlan yordu. Yalanlarla aldat ld ğ n duyan, AB’nin ve IMF’nin dayatt ğ programlarla y k ma uğrayan kitleler sokaklara döküldü. Protesto gösterileri aral klarla bugüne kadar geldi. Başbakan’ n istifas n ve hükümeti devirmeyi amaçlayan göstericiler, yaşam koşullar n n iyileştirilmesi, sosyal, siyasal hak ve özgürlük talep eden bir program ve projeye sahip değil.

Projeler savaş AB son bir y ld r Rusya’ya olan doğal gaz bağ ml l ğ n azaltmak için Rus tekeli Gazprom’u d şarda b rakan projeler geliştirmeye başlad . Buna göre Orta Asya ve Hazar havzas ndan ç kan doğal gaz, boru hatlar yla Avrupa’ya taş nacakt . Türkiye, Yunanistan, Bulgaristan ve Macaristan üzerinden geçecek olan hattan tüm Avrupa ülkelerine enerji taş nacakt . Nabucco ad verilen bu projeye göre Rusya baypas edilmiş oluyordu. Rusya’y s n rland rd ğ için ABD’nin de desteklediği proje Moskova’y rahats z etti. Rusya, Avrupa pazar ndaki kontrolünü güçlendirmek için bu projeye karş Mavi Ak m-2’yi ç -

Hazin sonun başlang c ... ABD-İngiltere ittifak Afganistan’ düzleyip Irak’a girdi-

yar dolara ç km şt r. Bu rakam n yüzde 63’ünü ABD şirketleri oluşturuyor. Uluslararas alanda silah tekellerinin ticaret hacmi, 2002 y l ndan itibaren yüzde 25 oran nda artm şt r. 2004 y l verilerine göre dünya askeri bütçesinin yüzde 47’si, 2006 y l na göre ise yüzde 49’u yine ABD’ye aittir.

ğinde, birkaç günde Bağdat’a ulaşmas yla zafer naralar at yordu. İşgalcilerin her türlü kirli yöntemle, onursuzlaşt r p, boyun eğdirip teslim almaya çal şt ğ halk, her geçen gün yükselen bir direniş odağ yaratt . Resmi rakamlarla sadece Ekim ay içerisinde, direnişçiler taraf ndan 100’ün üzerinde ABD askeri öldürüldü. Emperyalist işgalciler Afganistan ve Irak’ta halklar n öfke-

sine saplan p kald lar. Bush Vietnam benzetmesinde bulunurken, savaş komutanlar strateji değiştirmekten bahsetmeye başlad . Bu girdikleri yerlerde yaratt klar kan gölünde öyle fazla yüzme şanslar olmad ğ na işarettir. Katliam, işkence ve aşağ lanman n koynunda beslenen öfke ç ğ gibi büyüyerek işgalcileri vurmaay devam edecek. Hazin sonu yaşamalar kaç n lmaz olacak.

Savaş, tekelleri besler Tek baş na bu rakamlar n s n rlar bile, emperyalist egemenlik çat şmas nda Ortadoğu halklar n k y ma uğratan savaş n silah tekellerini nas l beslediğini ele veriyor. Bu tablo, Industrial Compex Millitary gibi dev askerisanayi tekellerinin ABD-İngiltere itifak n n savaş politikalar nda ve bunun yaratt ğ f rsatlar değerlendirmekte belirleyici rol oynad ğ na işarettir. Emperyalist güçlerin oyuncağ konumunda olan BM gibi kurumlar n varl ğ bile, art k sistemin kar ve egemenlikte s n r tan mayan vahşi yüzünü gizleyemiyor. “Silah denetimi” gibi makyajlar, silah ticareti pastas ndan pay kavgas ndan öte bir şey değil.

Ne zamana kadar bekleyeceğiz? bekletilen dolmuş tipi uçaklara doldurulup ülkelerine geri gönderilmekte. Fransa’da oturumu olmayan yabanc lar n say s onbinleri aşm ş durumda. Almanya’da 180 bin insan n geleceği tehlike alt nda. ABD’de göçmen yasas na karş yap lan protestoya iki milyon göçmen kat larak, yabanc işçiler üzerinde yap lan kirli siyaseti teşhir etti. Meksika-ABD s n r bölgesine örülmesi planlanan utanç duvar , 700 km uzunluğunda olacak ve o duvara milyonlarca dolar harcanacak. Yine Almanya’da bir yandan Alman uyruklu 35 bin bilgisayar teknisyeni ve mühendis işsizlik içinde debelenirken, diğer yandan el alt ndan Türkiye, Hindistan, Rusya, vb. ülkelerden daha düşük ücretlere bilgisayar teknisyenleri getirtmekte.

S cak gündemler Avrupa burjuvazisi için eskisi gibi kol emeğine ihtiyaç kalmad ğ ndan daha kalifiye ve ucuz iş gücünü istihdam etmek isteği ön plana ç kmakta. Önümüzdeki günlerde s cak gündemler kuşkusuz; yeni yabanc lar yasas ve sosyal haklara sald r planlar olacak. Sendikalar, kitle örgütleri, bu gelecek sald r ya cepheden haz rl kl olarak girmek zorunda. Burjuvaziye, bir iki sokağa ç kmakla geri ad m att r lamaz. Sokaklar n diliyle konuşmad ğ m z sürece sald r y geri püskürtemeyiz. Bugün karts zlar hedefe çak lm ş vaziyette. Daha büyük krizlerde bütün yabanc lar ayn muameleyi görecek. O zaman neyi bekliyoruz?..

Nükleer silahlanma yar ş Nükleer silah gelifltiren ilk befl ülke, bu silahlar›n tekelini ellerinde tutmak için, 1970 y›l›na ‘Nükleer Silahlar›n Yay›lmas›n› Önleme Anlaflmas›’n› haz›rlam›flt›. Nükleer silahlar, 1945-1970 y llar aras nda h zla yay lm şt r. ABD, İngiltere, SSCB, Fransa ve Çin, nükleer silahlar geliştirmiş, 1970’den sonra da nükleer silahlanma, İsrail, Güney Afrika, Hindistan ve Pakistan’a yay lm şt r. Nükleer silah geliştiren ilk beş ülke, büyük ölçüde bu silahlar n tekelini ellerinde tutma güdüsüyle 1970 y l nda Nükleer Silahlar n Yay lmas n Önleme Anlaşmas ’n (NPT) haz rlam şlard r. Bu anlaşmaya göre, elinde nükleer silah olan ülkeler, başka ülkelere nükleer silah satamayacak ve nükleer silah olmayan ülkeler, nükleer silah yapamayacaklard . En büyük nükleer silah üretimi, 70 bin olarak soğuk savaş y llar nda yapm şt r. Soğuk savaş n bitiminden sonra bu say 30 bine inmiştir.

geçmeyi” öngörmektedir. Dolay s yla İran gibi devletlerin kitle imha silahlar programlar , daha geliştirme aşamas ndayken nükleer silahlar ile durdurulabilir.

Hiroşima’n n on kat ! Amerika, ülkesini savunma ad na her türlü eyleme başvura-

Kurmay ağz ndan Nükleer enerjinin zorunluluğundan bahsetmesi, Emperyalistlerin ve tehdit alt ndaki ülkelerin yönünü Nükleer silahlanmaya çevirmiştir. Türkiye hemen şimdi olmasa da yönünü nükleer silahlanmaya döndüğünün sinyallerini veriyor. Son dönemde nükleer silahlanmay aç ktan savunan ülkelerden birisi de, NPT’i imzac lar ndan M s r oldu. Emperyalist güçlerin egemenlik ve kar alan çat şmas n n merkezinde olan Ortadoğu’nun köklü ülke-

Yeni nükleer doktrin Bugün Birleşik devletler ve Rusya, dünyadaki toplam nükleer silahlar n yüzde 95’ini elinde bulundurmaktad r. Amerika’n n Irak’a sald rmas ve sald rgan politikalar n artt rmas , son zamanlarda nükleer silahlanmay tekrar gündeme getirmiştir. Yeni nükleer doktrin, Eylül 2002 tarihinde yay nlanan ABD Milli Güvenlik Strateji Belgesi’ne paralel bir şekilde “nefs-i müdafaan n” ötesine geçerek, belirsiz bir tarihte kitle imha silahlar geliştirmesinden kuşkulan lan “haydut düşmanlara” karş nükleer silahlar kullan larak, “vaktinden önce eyleme

bileceğini belirterek NPT’yi umursamayacağ n aç kça beyan etmiştir. ABD’nin, NATO çerçevesinde Avrupa’n n 6 ülkesinde; Almanya, İtalya, İngiltere, Hollanda, Türkiye ve Belçika’da 480 adet nükleer silahlanma baz var. Bu silahlardan bir tanesinin gücü, Hiroşima’y yerle bir eden bombadan 10 kat daha güçlü Fakat “Kuzey Kore nükleer silah denemesi yapt ” bahanesiyle “nedense!” NPT ak llara gelmiş ve Kuzey Kore’nin suç işlediği hat rlanm şt r. İran’ n uranyumu zenginleştirmesi, Türkiye’nin de Genel

lerinden M s r’ n ABD ile işbirlikçiliği biliniyor. Bölgede İsrail’den sonra M s r’ n da nükleer bir güç haline gelmesi bölge halklar n n geleceği aç s ndan tehlike sinyalleri veriyor. Nükleer silahlanma, kapitalizmin daha fazla kâr politikalar n gerçekleştirmesi için kullanabileceği en öldürücü ve etkili silah olmas nedeniyle iştahlar n kabart yor. Bunun için kendi koyduklar yasalar n bizim için bir güvence olmad ğ n n en bariz örneğini de veriyorlar.


Yaflanacak

E

Sendikal Forum

R za Doğan

Küresel tehditler ve sendikalar

Yeniden birleşme önemli

CGT • DGB • BGMEA • COSATU • KCTU • GSEE • COBAS

2004 y l ndan bu yana iki büyük uluslararas sendika konfederasyonu; Enternasyonal Bağ ms z Sendikalar Konfederasyonu ile Dünya Emek Konfederasyonu’nun çal şmalar n sürdürdüğü Birlik Kongresi, 1 ile 3 Kas m tarihleri aras ndada Viyana’da toplan yor. İlk kurucu kongrede iki kofederasyon, “Enternasyonal Sendikalar Konfederasyonu” ad alt nda birleşecek. Böylelikle yeni uluslararas sendikal konfederasyon, tüm dünyada 150 ülkede 350 ulusal konfederasyon ile 180 milyon üye emekçiyi temsil edecek. Egemen s n flar n ve işbirlikçi iktidarlar n n başlatt ğ özelleştirmelerle büyüyen işsizler ordusu, sendikas zlaşt rma, delokalizasyon tehdidi, toplu sözleşmelerin yap lmamas veya uygulanmamas sonucu maaşlar dondurulan dünya emekçilerinin yüzde 70’ini iş ve sosyal güvencelerden yoksun b rak rken, diğer kesimde de kazan mlar n bir bir yok edilmesi tehdidi, dünyan n her yan nda milyonlarca göçmen emekçinin üzerindeki ağ r sömürü ve işçileri rekabete sokan ucuz iş gücü, mevcut ulusal ve uluslararas işçi sendikalar n yeni örgütlenme ve tav r aray şlar na zorluyor.

Altm ş y l önce bölünen bu iki konfederasyonun bugün yeniden birleşmesini sağlayan sürecin sendikalar aç s ndan önemi büyüktür. Çünkü toplusal yaşam ve emekçi y ğ nlar n sorunlar , küreselleşen kapitalizmle birlikte her gün daha da yayg nlaşarak küresel sorunlar haline geldi. Sendikalar bu sorunlar karş s nda etkisini yitirdikçe eriyor. Sendikalar n, kapitalist küreselleşmenin dayatt ğ olumsuzluklar aşabilmesi için emek cephesinin önünü açacak, daha güçlü anti kapitalist anti liberal politikalar, örgütlenmeler ve mücadele stratejileri geliştirmek, çözüm üretmek zorundad r. Ancak bu her şeyden önce, işçi ve emekçi y ğ nlar n gözünde sendikalar n ç kar ve koltuk kavgalar n n verildiği kurumlar olduğu imaj n silecek, geniş emekçi y ğ nlar sendikal mücadele içine çekecek sendikal demokrasinin sonuna kadar işletilmesiyle mümkün olabilir.

Sendikal bürokrasi…

Bugün dünya da işçi s n f n n büyük çoğunluğu, sendikal mücadeleye ya ilgisizler ya da gerekli ilgiyi göstermiyorlar. İşçilerin sendika yöneticilerine olan güvensizliği kadar, s n fsal ve sendikal bilinçteki bulan kl k da bu ilgisizliğin en önemli etkenlerinden. Sendikal bürokrasi, bugüne kadar bundan kendi koltuklar n korumak için yararland . S n f mücadelesinin ideolojik ve siyasal alanda da içinde bulunduğu olumsuz koşullar, sendikalarda örgütlü az say daki s n f bilinçli işçilerin mücadelesini etkisizleştiriyor. Sendikal mücadele geleneğinde yeniden s n f sendikac l ğ çizgisinin egemen k l nmas n n yegane yolu, işçilerin s n f bilincinin ve örgütlülük düzeyinin yükseltilmesidir. Enternasyonalist dayan şmay ve mücadeleyi ulusal ve uluslararas alanda gerçekleştirmenin koşular n olgunlaşt racak olan güçlü bir “Enternasyonal Sendikalar Konfederasyonu”nun kurulmas olumlu bir ad md r. Fakat sendikal bürokrasinin geçmişten gelen tarihsel deneyimlerini bilince ç kararak birleştiklerini söylemek zordur. Bugün onlar k smen de olsa uluslararas düzeyde liberalizme karş tav r almaya zorlayan, uluslararas sermayenin sendikalara dönük küresel tehditleridir.

Enternasyonalist dayan şma

Ekonomik sendikalizmin, anarko sendikalizmin, reformizmin, revizyonizmin etkisi alt ndaki sendikac l k ak mlar na ve yönetimlerdeki sendikal bürokrasiye rağmen sendikalar, sosyal ve siyasal yaşam etkileyecek emekçilerin ekonomik ve demokratik örgütlenmeleri olarak vazgeçilmezdir. Günümüzde sendikal mücadelede yaşanan sorunlar, bir bütün olarak dünya işçi s n f hareketinin içinde bulunduğu ideolojik ve siyasi sorunlar ndan bağ ms z değildir. O halde “Bu sendikalara bürokratizm ve ekonomizm hakim” diye s rt n dönmek, bilinçli bir işçi tavr olamaz. Denilebilinir ki “Bu sendikalardan ayr olarak, devrimci işçilerin baş nda olduğu ayr sendikal örgütlenmeye gitmek s n f n ihtiyaçlar na daha iyi cevap vermez mi?” Bu teorik olarak elbette mümkün. Ancak bunun öznel koşullar nedir? Her şeyden önce kurulacak yeni bir sendikan n önemli bir emekçi kitlesine dayanan örgütlenmeye sahip olmas , çekim merkezi olmas “olmazsa olmaz”lardan biridir. Marjinal bir kesimi temsil eden bir işçi sendikas , gündemi etkileyemeyeceği gibi ekonomik kazan mlarda da diğer sendikalardan geri konuma düşmesi kaç n lmazd r. Ayr ca s n f içinde güç bölünmelerine yol açacakt r. Her zaman karş lar na yek vücut dikilen sermayeye karş emekçilerin de güçlerini ulusal ve uluslararas alanda birleştirecek, onlar enternasyonalist dayan şma ve mücadele ruhu ile ortak talepleri için harekete geçirecek uluslararas örgütlenmelere olan ihtiyaç her gün daha da artmaktad r.

M

E

Ü

N

Y

A

S

5 Dünya

I

Zapatistalar da eylemde

Gün boyunca polis taraf ndan şehirde ev bask nlar ile aramalar yap ld ve federal polis, istihbarat ajanlar APPO yöneticilerinin av na ç kt . 4 kişinin öldüğü onayland , polisin att ğ bir gözyaş bombas 15 yaş ndaki bir çocuğu yaralad . Ama çoğu gözlemci mücadelenin sona ermediğini, APPO’ya ait Radio Universidad’ n tekrar yay na başlad ğ n duyurdu.

Ayr ca bir aç klama yay nlayan Zapatitalar da eylemlere başlad lar. “Oaxaca şehri direniyor. Çoğu yerli olan tüm şehir yarg s z infaza maruz kal rken, dövülürken ve hapsedilirken, dürüst hiçbir insan sessiz ve değişmeden kalam yor. Biz, Zapatistalar susmayacağ z ve Oaxaca’n n kardeş şehri ve yoldaş olarak, ona destek ol-

“Bizden çok var!” Öğretmenler Sendikas ’n n 22. Bölge temsilcileri, öğretmenlerin greve devam edeceğini duyurdu. Guerrero, Michoacan, Tlaxcala, Morelos, Zacatecas, Mexico City’deki öğretmenler dersleri b rakt klar n aç klad lar. Mexico City’de Federal Polisin bölgeden çekilmesi için büyük bir yürüyüş yap lmas planlan yor. “Bu bir yenilgi değildir” diyor Radio Universidad: “Bizden çok var. Binlercemiz üstüne binlercemizi hapishaneye atmadan, okullar hapishaneye çevirmeden kazanamazlar. Belki de Pinochet’nin yapt ğ gibi stadyumlar hapishaneye çevirirler.” Radio Universidad şu anda

yay nda ve emekçilere devam eden direniş hakk nda bilgiler veriyor. 29 Ekim’deki işgalden önce birçok insan federal polisin şehre sald r s n n hareketi yenilgiye uğratamayacağ n , aksine güçlendireceğini savunuyordu. Bugün bu varsay mlar n doğru ç kt ğ na dair işaretler var. APPO’nun müttefikleri Oaxaca’ya iki saat uzakl ktaki dağlarda bir köy olan Guelatao’daki bir hükümet radyo istasyonunu ele geçirdiler. Ve ard ndan, APPO üyeleri tekrar sokaklara akt lar. Öğretmenlerin greve ilk ç kt klar nda işgal ettikleri ve grev çad rlar n

Sendika yetkilileri ve sermaye temsilcileri, yü-

kurduklar bunlarla beraber greve yönelik ilk katliam n da yap ld ğ Zocalo Meydan ’nda toplanan işçi ve emekçiler saatlerce çat şt lar. Meydanda tutunamasalar da çat şmalar cadde cadde, sokak sokak yayd lar.

mak için harekete geçeceğiz” dediler. Bu aç klaman n ard ndan 1 Kas m tarihinden itibaren Chiapas’ n güneydoğu bölgesinde EZLN’nin varl ğ n sürdürdüğü arazilerden geçen tüm yollar kapat ld .

dika yöneticilerinin Almanya’daki sosyal y k m beraber

savunucusu ve koruyucusu olmaktan başka bir şey değildir.

sendika yöneticisinin dönemin başbakan Gerhard Schröder karş s nda başlar n sallayarak onaylad klar ortadad r. Ayr ca unutulmamal d r ki bayan Kunkel-Weber (Verdi) ve Peter Hartz (IGM) Hartz yasa tasar s komisyonunun üyeleriydiler!

rkç politikalarla paralellik göstermektedir. Ayr ca sosyal yasalar ve reformlar tamamen meclisin inisiyatifine b rak rken, onaylama aşamas nda arka planda figüranl k rolünü de üslenmektedir.

rüyüflten bir gün sonra, Almanya’n›n yeniden organize ettikleri ve onaylad kKald ki Michael Sommer’in yap›land›r›lmas› için karfl›l›kl› durum de¤erlen- lar ortaya ç kmaktad r. aç klamas da dünyada gelişen Agenda 2010’u da, nas l 8 milliyetçi ak m ve direkt olarak dirmesi yapt›lar.

Koalisyon hükümetiyle birlikte var olan sosyal haklara yönelik k s tlamalar, daha da h z kazanarak yaşam içinde büsbütün kendini göstermektedir. Hükümetin son reform uygulamalar ve yasa değişiklikleri, Hartz IV ve neoliberal Agenda 2010 politikalar yla, halk n üzerinde uygulanan bu kabul edilemez bask ve sosyal y k ma karş DGB (Alman Sendikalar Birliği), Almanya genelinde büyük merkezlerde uyar yürüyüşleri düzenledi. 21 Ekim’deki eyleme Almanya genelinden 250 bin civar nda kat l m oldu. Bununla beraber birçok bölgede de gözalt lar oldu. Görünen odur ki, art k Almanya’da da giderek gözalt lar ve tutuklamalar s kça karş m za ç kacak!

lerin seçim başar lar n n halk n politikac lardan b kk nl ğ ndan kaynakland ğ n ve buna bağl olarak, az say da seçmenin sand ğa gittiğini, bu nedenle bu başar n n bir tehlike olmad ğ n savundu!

Sendikalar ‘sab kal ’ Acaba durum iyiye mi gidiyor, yoksa bu yaklaş m ve yumuşak söylemlerle halk n üzerindeki sosyal y k m n ve bask -

Tehlike yokmuş! DGB eylem çağr s nda ve eylemde “Durumun iyiye gittiğini, fakat bunun kendiliğinden olmayacağ ” slogan yla mesaj n verirken, hep birlikte Almanya’n n yeniden sosyal yap land r lmas için yürünüldüğünü vurgulayarak belirtti! DGB genel başkan Michael Sommer, yapt ğ konuşmada sağl k sigortas , emeklilik yaş , asgari ücret, vergi politikas , iş güvencesi gibi konular üzerinde bir dizi istemi dile getirirken, ard ndan “Biz durumun daha iyi olmas n istiyoruz” dedi. Sommer, Büyük koalisyonun bu eylemi görmezlikten gelmemesi gerektiğini söyledi. Nazi-

n n psikolojisi hafifletilmeye mi çal ş l yor?! Ya da bu, Sendika eliyle bizlere sunulan dolayl bir tehdit mi? Sendikalar n geçmişteki rolleri düşünülüğünde, nas l sen-

Eğitimcilerin eylemi devam ediyor Yunanistan’da Öğretim Üyeleri Sendikas ’n n, düşük maaşlar ve eğitim yasas na karş 6 haftad r sürdürdükleri grev devam ediyor. Son olarak Atina’da 10 bin kişi, devletin eğitim politikalar n protesto etmek için sokağa döküldü. Saatlerce yollar trafiğe kapatt . Öğretmenlerin eylemine, sağl k çal şanlar da destek verdiler. Eylemciler, hükümetin 2007 bütçesi için kemer s kmas n öngören yasa tasar s n ve eğitim yasas n n geçirmemek için ellerinden geleceklerini yapacaklar n belirtiler.

ABD’ye karş Costa Rica’da grev...

“Büyük yürüyüş”ün ard ndan…

yine emekçileri vurdu! 2005 y l nda yürürlüğe giren kamu hizmetleri iş sözleşmesine göre; haftal k çal şma süreleri 38,5 saat diye belirlenmişti Ver.di ile işveren aras nda bir y ld r sürdürülen tart şma sonucu sendika, haftada 39 saat çal şmay kabul etti. Fakat “İş yerinin istisnai durumuna bak larak bu çal şma süresi 40 saate de ç kabilir” ibaresinin konulmas da ihmal edilmedi!

D

Oaxaca’da hiçbir şey bitmedi!

“Yeni İş Sözleşmesi” Almanya’n n Hessen eyaletinde, yerel yönetimde çal şan işçilerin çal şma saatleri art r ld . Sendika patronlardan yana tav r koydu. Genel Hizmet Sendikas

(Ver.di) ve patronlarla yap lan anlaşmada işçiler 1,5 saat daha fazla çal şacaklar. Fazla çal şman n karş l ğ n tabii ki alamayacaklar. Bu sözleşmede yaklaş k 200 bin hastane çal şan etkileniyor.

K

“Durumun daha iyi olmas n istemek”, var olan gerçeklikte hükümetin sosyal politikalar ve reformlar n kabullenmek, bununla beraber gelecekte de yeni y k m yasalar n n, reformlar n

Yeniden yap land rmada iş birliği 14 Şubat 2005’de Michael Sommer’in “Spiegel”e yapt ğ röportaj n sansürlü olarak DGB’nin Internet sayfas nda yay nlanmas , meselenin bir başka yüzüdür. Gerçekte sendika, faaliyet ve görevlerini bay Sommer’in ifadesiyle “üyelerin dan şmanl ğ ve ilgilenilmesi” ile s n rland rm şt r. Bilinmektedir ki, sendika yetkilileri ve sermaye temsilcileri, çok önceden 21 Ekim’deki yürüyüşün durum değerlendirmesini karş l kl olarak yapt lar ve bu hareketten doğacak olan sosyal sonuçlara karş tedbirlerini ald lar. Zaten yürüyüşten bir gün sonra, Almanya’n n yeniden yap land r lmas için karş l kl durum değerlendirmesi yapt lar. Sonuç olarak, belki de emeklilik s n r n n 67’den 69’a ç kart lmas , katma değer vergisinin 19’dan 21’e yükseltilmesi, Hartz IV’den Hartz V’e geçişler, vb. detayl olarak planland ! Yani bu yürüyüşte, sosyal y k m ve devam n halk n kendi elleriyle biçimlendirmesini istediler. Ali Kolcu-Stuttgart

ABD’nin geçen sene uygulamaya sokmaya çal şt ğ Latin Amerika’y serbest bir ticaret bölgesi haline dönüştürme projesi gerek k ta çap nda kitle muhalefeti, gerekse de Hugo Chavez ve Kitchner gibi liderlerin bu projeyi reddi üzerine başar s zl ğa uğrad . Geçtiğimiz aylarda ülke çap nda 200 binden fazla kamu sektörü işçisinin kat ld ğ grev ve gösteriler düzenleyen sendika ve sosyal hareketler, Costa Rica hükümetinin ABD ile Serbest Ticaret Anlaşmas için yapt ğ görüşmeleri protesto etmişlerdi. Kitlesel protestolar n etkisiyle meclis TLC’yi onaylam ş fakat işleme sokmam şt . TLC sürecinin tekrar başlamas yla Costa Rica’l lar tekrar eyleme geçtiler.

Profesörlerin grevi... Kenya’da 6 devlet üniversitelesinde görev yapan 3 bin 500 kadar profesörün büyük çoğunluğu, maaşlar na zam talebiyle süresiz greve gitti. Greve giden profesörlerin, maaşlar nda yüzde 700’lük art ş n yan s ra bir araşt rma fonu kurulmas talebi var. Kenya Çal şma Bakan Newton Kulundu, grevi yasa d ş olarak değerlendiriyor. Profesörlerin 12 y ld r üçüncü kez benzer isteklerle greve gittiğine dikkat çekiliyor. 1994’teki grev yaklaş k 1 y l, 2004’teki grevse 2 ay sürmüştü.

Coca Cola fabrikas işgal edildi Venezüella’da işçiler, ülkenin en büyük ikinci alkolsüz içecek tesisleri olan Coca Cola-Femsa fabrikas n işgal ettiler. İşçiler, “ücretlerinin art r lmas ve eski çal şanlar için kabul edilen maaş zamm n n yürürlüğe girmesi” için eylem yapan işçiler, taleplerinin kabul edilmemesi üzerine fabrikay işgal ettiler. İşçiler üretim ve dağ t m işlerini tamamen durdurdular. Venezüella Meclisi, eylem ve işgalleri fabrika işçileri tatmin etmediği için “vazgeçilmez bir hak” olarak nitelendirdi. İşçiler, haklar n al ncaya kadar işgale devam edeceklerini belirtiler.

Fransa’n n göçmen işçiye ihtiyac var... Avrupa ekonomisinin iş gücüne ihtiyaç duyduğu y llarda getirilen işçilere iş kap lar kapan yor. Avrupa’da haz rlanan yeni yasalarla eğitimli göçmen işçiye izin var ama yoksul olan, okumayan bir göçmene Avrupa birliği üyesi olmayan ülke vatandaş na Avrupa kap lar kapan yor. Bu dönemlerde durgunluk olsa da uzmanlar, gelecek y llarda yeniden göçmen işçiye ihtiyaç olacağ n n alt n çiziyor.

“Kalifiye ve ucuz” aray ş Fransa, doğum oranlar nda Arupa’n n birinci ülkesi olmas na rağmen, 2015 y l nda artacak olan emeklilerin yerini nas l dolduracağ n n hesab n yap yor. Hükümet müfettişi M. Castera, bu konuyla ilgili hükümete bir rapor sundu. Fransa’da oran yüzde 17.6 olan göçmen işsizlerin say s , oran yüzde 9,7 olan yerli işsizlerden daha fazla. Fransa ve Avrupa, göçmen iş-

sizlerden kurtulman n yollar n aramas na rağmen, Fransa 2009 y l ndan itibaren boşalacak yerlerin doldurulmas na geçici çözüm olarak, AB’ye yeni kat lan ülke işçilerini getirmeyi gördüler. Böylelikle daha çok kalifiye göçmen işçiyi alarak ucuz iş gücü yaratm ş olacaklar. Analizlere göre; Fransa’da baz sektörlerde; inşaat, kamu sektörü, otel-restoran, mekanik endüstri ve hastanelerde, şimdiden işçi bulma krizinin yaşand ğ belirtiliyor.


Yaflanacak

Dünya 6

Y

Felsefik Düşünceler

Felsefik düflünceler

A

A

M

I

N

R

E

N

K

L

E

R

Bak nasıl akıllandın ama!

Hintli ustayla ç›ra¤›...

rir. Hoca bunun üzerine; - “Ben bal ğ n sadece baş n yiyecem” der. Hanc bunun nedenini sorar. Hoca da; - “Bal k baş zekay artt r r, bal k baş yiyen insan ak ll olur” der. Diğer yolcu hemen at l r, hocaya: - “Bal k baş n niye sen yiyeceksin, ben yemek istiyorum” der. Hoca da itiraz etmez. Bal ğ n koca gövdesini yer. Bir güzel karn n doyurur. Diğer yolcu ise sadece bal ğ n baş n yer. Sonra hocaya seslenir; - “Sen koca gövdeyi yedin, karn n doyurdun, ben sadece kafay yedim aç kald m” der. Hoca laf yap şt r r; “Bak nas l ak lland n!”

Zeynep Günel

Hintli bir yaşl usta, ç rağ n n sürekli herşeyden şikayet etmesinden b km şt r. Bir gün ç rağ n tuz almaya gönderir. Hayat ndaki her şeyden mutsuz olan ç rak döndüğünde, yaşl usta ona, bir avuç tuzu bir bardak suya at p içmesini söyler. Ç rak, yaşl adam n söylediğini yapar ama içer içmez ağz ndakileri tükürmeye başlar. “Tad nas l?” diye soran yaşl adama öfkeyle “ac ” diye cevap verir. Usta kikirdeyerek ç rağ n kolundan tutar ve d şar ç kar r. Sessizce az ilerdeki gölün k y s na götürür. Ç rağ na bu kez de bir avuç tuzu göle at p, gölden

“Doktor söyle, ölecek miyim?!”

Felsefik

Şimdiye kadar sizlerle bu köşede paylaşt ğ m bütün konular gerçekten yaşanm ş olaylard r. Sadece renklilik olsun diye belki biraz abart lm ş ya da ufak baz ekler yap lm şt r ama sizinle bu say da paylaşacağ m konuyu abartmadan, hatta hiçbir ek yapmadan anlatacağ m. Hepimizin hayatta değer verdiği belli say da insanlar vard r ve benim de gerçekten çok değer verdiğim iki insan, bağ bozumu vesilesiyle ziyaretime geldiler. Hepinizin de bildiği gibi bağ bozumunun ilk günü talihsiz bir kaza yaşand . Ziyaretime gelen dostlar m da kazazedeler aras ndayd . Kazadan dolay bağ bozumunun bütününe kat lamad lar. Kald klar süre içinde bağ bozumu hakk nda ve yaşanan kaza hakk nda konuşup durduk. Bir gün yine sohbetlerimiz insanlar n yaşad ğ hastane tecrübeleri, doktorlarla yaşanan sorunlar, vb. konulara kayd . Sohbetimiz s ras nda tan d klar bir kişinin baş na gelen kötü bir olay anlatt lar.

düflünceler

Felsefik

Bes yüz binlik!..

düflü

Şişenin baş na gelenler!

su içmesini söyler. Söyleneni yapan ç rak, ağz n n kenarlar ndan akan suyu koluyla silerken, usta ayn soruyu sorar: “Tad nas l?” “Ferahlat c ”

Bir tan d klar , ağr lar ndan ve karn n n şişmesinden şikayetçi olduğu için doktora gitmiş. Doktora derdini anlatm ş. Doktor rutin kontrolünü yapt ktan sonra, adama “bugün git yar n idrar nla birlikte tekrar gel” demiş. Ertesi gün adamcağ z (biz “Cemal” diyelim), erkenden kalk p yola koyulmak için haz rl ğ n yapm ş. Kahvalt s n yapmadan öncede idrar dolu şişeyi bir kenara b rakm ş. Eşi Sakine, Cemal hastaneye gecikmesin diye telaşl bir şekilde sofrada eksikleri tamamlamaya çal ş rken, birden Cemal’in kenara b rakt ğ şişeye çarpm ş. Şişenin kapağ tam kapal olmad ğ için şişenin içindekiler dökülmüş! Sakine ne yapacağ n bilememiş. Kocas na söylese bir dert, söylemese bir dert. Hemen akl na bir fikir gelmiş ve şişeyi kendi idrar yla doldurmuş. Cemal doktora gitmiş, testler yap lm ş ve test sonuçlar n iki saat bekledikten sonra doktor Cemal’i odaya çağ rm ş. Doktor şaşk n şaşk n Cemal’e bak yormuş, Cemal dayanamay p sormuş “doktor bey neyim var, çaresiz bir derde mi düştüm yoksa?” demiş. Doktor s k la s k la “kardeşim çaresiz bir dert değil ama imkans z bir derde düşmüşsün” demiş. Cemal iyice meraklanm ş “doktor söyle ölecek miyim”, doktor “yok kardeşim ne ölmesi ama yapt ğ m z teste göre sen hamilesin” demiş. Duyduklar na inanamam ş Cemal, ne yapacağ n şaş rm ş! Kimseye anlatamaz da hamile olduğunu!.. Şimdi gittiğinde ne der insanlara, nas l anlat r derdini?..

Felsefik

düflünceler

Felsefik

düflün celer

İş adam t raş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir. Derken, kap n n önünden ağ r ağ r geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adam n n kulağ na f s ldar; - "Bu çocuk var ya,dünyan n en aptal çocuklar ndan biridir! Bak; dikkat et şimdi..." Berber çocuğa seslenir: - "Ali, buraya gel!" Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki ap-

Hoca yolculuk s ras nda mola verip bir hana girer, bu s rada hana bir başka yolcu daha gelir. İkisi birden hanc dan yiyecek bir şeyler isterler. Fakat hanc yiyecek olarak sadece bir bal k olduğunu söyler. Hanc iki yolcunun bal ğ paylaşmas n öne-

Moderatör psikologa giderse

talca s r tmayla berberi selamlar. Berber işadam n n kulağ na sessizce, "bak şimdi" diye f s ldar ve bir elinde beş yüz bin, diğer elinde beş milyonluk bir banknot olduğu halde çocuğa sorar: - "Hangisini istiyorsan alabilirsin?" Çocuk dalg n dalg n bir beş yüz bine bir de beş milyona bakar ve sonunda beş yüz binlik banknotu h zl ca çekerek berberin elinden al r. Berber işadam na döner ve gülerek: - "Gördün mü? Sana söylemiştim." der. T raş bitince işadam sokağa ç kar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali’yi görür. Yan na giderek, neden beş milyonluk değil de, beş yüz binlik banknotu ald ğ n sorar.Çocuk : - “Eee, beş milyonluğu alacak olsam oyun biter, beş yüzlüğü de zor görürüm bir daha!”

nceler

diye cevap verir genç ç rak. “Tuzun tad n ald n m ?” diye sorar yaşl adam, “hay r” diye cevaplar ç rağ . Bunun üzerine yaşl adam, suyun yan na diz çökmüş olan ç rağ n n yan na oturur ve şöyle der: Yaşamdaki ac lar tuz gibidir, ne azd r, ne de çok. Ac n n miktar hep ayn d r. Ancak bu ac n n şiddeti, neyin içine konulduğuna bağl d r. Ac n olduğunda yapman gereken tek şey ac veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de art k bardak olmay b rak, göl olmaya çal ş."

Moderatör psikoloğa gider. Psikolog “sorununuz nedir?” diye sorar. Moderatör: "Ben” demiş, “baz konular kilitleyemiyorum. Örneğin daha önce verilmiş bir konu aç ld ğ nda o konuyu kilitleyemiyorum. Çok iyi niyetli bir insan m kimsenin üzülmesini istemiyorum ama yönetimle de aram z aç lacak lütfen yard m edin."

ayn şekilde anlat r.

Moderatör gayet sakin bir şekilde yeniden ayn şekilde cevaplar.

Psikolog bu sefer 2 gün sonraya yine randevu vererek tekrar gelin görüşelim der.

Bu sefer psikolog 3 gün sonraya randevu verir. 3 gün sonra moderatör tekrar psikoloğa gider. Psikolog sanki moderatörü ilk kez görüyormuş gibi birkez daha “sorununuz nedir?” diye sorar. Moderatör bakm ş olacak gibi değil en sonunda ç ld rm ş bağ rarak:

Psikolog iyice dinledikten sonra ertesi güne randevu vererek bir daha gelin görüşelim der.

- "Be adam bu soruyu her gelişimde tekrar soruyorsun daha önce cevaplad m ya" der.

Modaratör ertesi gün psikoloğa gider. Psikolog “sorununuz nedir?” diye sorar Bizim moderatör birkez daha

Moderatör 2 gün sonra tekrar psikoloğa gider.

Psikolog, "İyi de o konularda daha önce bilgi verildi. Bana bağ racağ na git konular kilitle!" yan t n verir.

Psikolog tekrar ayn soruyu sorar.

“Bana bir çare!”

Kekemenin pratik çözümü - “İiiyi günleleler... Buburaradada bibir at ölülüsü vaaar...” Polis: “Nerede kardeşim?” der. Kekeme: “Tooooooop... tototop.... top...” Polis: “Topkap ’da m ?” Kekeme: Hahahaaay r... Polis: “Yeter be!” deyip, tekrar kekemenin yüzüne telefonu kapat r.

düflünceler

Polis: “Nerede?..” Kekeme: “Totototototo... tooop......” Polis: “Topkap ’da m ?” Kekeme: “Haaay r.....” Polis: “Aman be!” der ve çat diye telefonu kapat r. Biraz sonra kekeme tekrar arar:

Felsefik

düflünceler

Ayn konuşma 9 defa geçer aralar nda ve ayn şekilde biter. Kekeme aramay b rak nca.

- “Birşey soracağ m. Siz ve ben neredeyse ayn işi yap yoruz. Mesela şimdi itina ile kaputu açacağ m, bir bak şta problemin nerede olduğunu anlayacağ m, kapakç klar temizleyeceğim, gerekirse kablolar , motor yağ n değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru ç kart p yerine yenisini takacağ m. Söylesenize nas l oluyor da siz milyon dolarlar kazan yorsunuz ama ben meteliğe kurşun at yorum?..” Bunun üzerine De Bakey tamircinin kulağ na eğilmiş: - “Bunlar n hepsini motor çal ş rken yapmay denesene!..”

İki saat sonra telefon yeniden çalar. Polis telefonu açar. Karş da bir ses: - “iiiiiyiyi gügünleler.. buburada bibir aaat ölüsü vavar...” Polis: “Nerede?..” Kekeme: “Tooooo.... toootoop... top... top...” Polis: “Topkap ’da m , kardeşim?” Kekeme: “Ooooraraya gögötürdüm....”

Dünyan n ünlü kalp doktoru De Bakey’ n arabas bozulmuş, arabay tamire götürmüş. Tamirci kaputu açm ş ve De Bakey’e dönerek :

Çengel Bulmaca Stil, janr

Haz rlayan: Yaşanacak Dünya bulmaca ekibi

‹nce, keskin

Oksijen’in imi

Alman yazar Goethe’nin ünlü eseri

Yazılı kâ¤ıt →

Ar›nma

Kükür’in imi

Yi¤itlik, kahramanlık, cesaret Resimde ki “Kent” adl› fliire imza atm›fl yunanl› flair

- “İiiiiii iiiiiiyi gügügünler... Bububu burarada bir aaaat öölüsü var....”

Kalp cerrahı ile araba tamircisi

Polis “Oh! Be....” diye rahatlar.

Kekeme bir adam Tophane’de bir at ölüsüne rastlay nca hemen polisi arar;

Cemal kahrolmuş, eve gelmiş, kimsenin yüzüne bakmam ş kendisini odaya kapatm ş. Günlerce kimseyle konuşmam ş, yemeden içmeden kesilmiş. Art k Sakine dayanamay p gidip derdini sormuş Cemal’e. “Ne olursun söyle neyin var, hastaneden geldiğin günden beri ne yedin, ne içtin, günlerce kendini kapad n bu odaya, söyle derdini” demiş. Cemal üzgün bir şekilde Sakine’ye derdini anlatmaya başlam ş. “Sakine büyük bir derde düştüm, ne yapacağ m bilmiyorum, kimsenin yüzüne bakamam ald rmak için de çok geç kam ş m bana bir çare!..” Sakine Cemal’in konuştuklar ndan hiçbir şey anlamam ş, “Herif söyle, neyin var?” Sonunda Cemal yapt klar testin sonucunda hamile olduğunu öğrendiğini söylemiş. Garibim Sakine sevinse mi, üzülse mi? Cemal’in çok k zacağ n ve hatta onu döveceğini bile bile daha fazla dayanamam ş ve gerçeği anlatmaya karar vermiş. Şişenin baş na gelenleri, kendisinden korktuğu için de şişeyi kendisinin doldurduğunu anlatm ş. Cemal duyduklar karş s nda deliye dönmüş ve başlam ş Sakine’yi dövmeye! “Be kad n, sen kaç gündür bana neler yaşatt ğ n n fark nda m s n? Kafay yiyecektim, can ma k yacakt m neredeyse! Allah seni bildiği gibi yaps n ……..” diye devam etmiş. Sonra Sakine’nin nur topu gibi bir oğlu olmuş. İşte böyle insanlar n baş na neler geliyor… Aman siz siz olun, konu sağl k olunca böyle karmaş k şeyler yapmay n. Gerçi günümüzde t p çok geliştiği için bu kadar s k nt çekmeyebiliriz. Ama yine de sak n böyle bir şey yapmay n!..

Felsefik

BABO´nun Kars’taki adresi

Baston

Otomobiller de vites de¤ifltirme esnas›nda devrin düflmemesi için, debriyaja basma ifli

A

Bir nota

N

A

R

Zazaca s›cak

A

Olumsuzluk veren ön ek

R

E

N

Emeklilik Gözetim Merkezi

A

O

M

E

Z

G

M

M

E

G

Adale

Utanma duygusu

‹zmit’te bulunan ka¤›t → fabrikas› Caddelere kurulan süslü geçit

Bir fleyin eksi¤ini tamamlamak için ona katılan parça

Koflum hayvanlarının ba¤landı¤ı a¤aç

Makam, mevki

Nikel element’inin imi

Rekor k›ran kimse

Abartmak ifli

U

B

Genifl zaman kipinden sonra gelerek belirsizlik, olasılık anlamı katan bir söz

A

C

H

E

G

A

B

A

J

Vanadyum elementinin imi

U

T

M

N

E

Nikel elementinin imi

A

R

A

A

Hayvan bar›na¤›

E

V

N

Bir ço¤ul eki

Azot’un imi

N

Bir soru sözü

R

Alfabe’de sesiz bir → harf Uranyum elementinin simgesi →

A

Gümüflün elementinin imi

H

A

A¤abey

Od, nâr

Bu¤daygillerden → bir bitki (Hordeum vulgare)

Ribonükleik asit →

Çeflitli mutfak gereçlerini tafl›maya yarayan düz kap

Okuyucu, okur

A

E

R

Lokman ruhu →

Erme eylemi

L

Çeflitli dans ve oyun- → lardan oluflan,sahne gösterisi

Bitkilerin etli ve yumuflak kısımlarını macun kıvamına getirmek üzere parçalayarak, ayıklama ifllemi.

A

Nesne →

F

A

A

S →

K

L

L →

A

F

S

R

A

Tan›t›m Filmi

R

Belli olmayan

A

E

O

A

Karaca

9 Ekim 1967 y›l›nda CIA ve Bolivyal› iflbirlikçilerinin ortak operasyonu ile katledilen, resimdeki Arjantinli devrimci

M

L

M

P

Eski dilde ayak

A¤abey

Notada duraklama → iflareti Örülerek dokunan bir cins yün kumafl

O

A

O

A

Çıplak resim →

T

K

T

D

Z

Alfabe →

Aynfltaynyum elementinin simgesi Miras

A

P

Yerine koyma

A

Bir kayak sporu

O

A

Kak›m

A

3.tekil flah›s zamiri

S

Turlamak

P Dava adl› kitab›n ünlü → Çek yazar› (Franz…)

↵ Atak

H

Eski dilde ayak

Temsilcisi

Van’da bir adaya ad›n› veren efsane kahraman›n›n ad›

Efleklere ve atlara vu- → rulan bir çeflit eyer.

Düzeltme, düzelti

L →

Kas Edirne’nin bir ilçesi

Efl biçim

T

Çatk› Bozk›r Alıflılan ve gereken- → den baflka

Askerlikte Topun içini silmekte kullanılan, ucu fırçalı çubuk

P

K

AB Konseyi Yüksek

→ →

At çiftli¤i

Ay

H

Merkezden uzak k›- → y›da köflede kalm›fl

C

S

Polonya’n›n ülke kodu

A

Kükürt’ün elementinin imi →

Dökülen tohumlarla ertesi yıl kendili¤in- Hidrojen elementinin imi den çıkan tahıl, so¤an vb

L

Romen rakam›yla 100

Yassı, basık

Aflk tanr›s› →

Uyrukluk belgesi

A

K

Saflma, sevinme, → acıma vb. gibi duyguları güçlendiren söz

Arka, gerei

Haz rlayan: Yaşanacak Dünya bulmaca ekibi

Yi¤it, kahraman

Üstün nitelikli, üstün yetenekli

Bayramlar caddelerde kurulan süslü kemer

‹flte flurada anlam›nda →

‹stek, emel

Bir iklim çeflidi, berri

Çengel Bulmaca

Bir haber ajans› Dayanılması güç durum

Vuracahsan tak tak Önüge çikacah bi BABO B y klari seniykinden biraz GABO İşte o BABO Seniy BABO ↵

BABO’nun adresini veriyem, Burdan gidecehsen Garsa Önüge çikacah bi arsa Arsanin içinde bi yapu Yapunun içinde bi Gapu Gapunun üstünde bi tokmak

Üç köfleli ve telli, büyük çalgı

Yapraklarından kokain çıkarılan, en çok Peru'da yetiflen bir bitki (Erytrroxylon coca)

Benzer olan


Yaflanacak

K

A

D

I

7 Dünya

N

‹çimdeki Pencere “Sigortan›n verdi¤i ifle gitmeyi reddedersen, verdikleri randevuyu kaç›r›rsan hepsinin bir bedeli var. Hemen ücretini kesiyorlar.” Biraz kendinden bahseder misin ? Ad m Mediha Göksu. Evli ve iki çocuk annesiyim. Makedonya’dan geliyorum. Avrupa’ya neden geldin? 1983’te 13 yaş ndayken ablam n çocuklar na bakmak için ablam taraf ndan getirildim. Ablam ve eniştem çal ş yordu, ben de çocuklara bak yordum. 1987 den sonra restoranlarda serviste çal şmaya başlad m. Yeni başlad ğ m bir restoranda patron, “Müşteriler birlikte bir şey içmeyi teklif ederlerse kabul et” dedi. Şaş rd m! “İçmek istemiyorum” dedim. “İçmesen bile fişini ver, red etme. Yaşl müşterilerin elle tacizlerine sesini ç karma” dedi. İş elbiselerimi ç kard m, “Buyurun siz yap n!” dedim. “Buras kabare mi yoksa restoran m ?..” İşten ayr ld m. Başka restoranlarda iş aramaya korkuyordum. Bir kaç y l değişik mağazalarda çal şt ktan sonra, 1994 de COOP mağazas n n (İsviçre’nin Migros’dan sonra gelen ikinci büyük mağazas ) f r n bölümünde işe başlad m. 1997 de işten ç kt m ve bir fabrikaya girdim.

Neden ç kt n? Çok düşük ücret veriyorlard . Fabrika ücretleri görece daha iyiydi. Fabrika işi de önüme ç k nca f rsat kaç rmad m. Ne yaz k ki 2 y l çal şt ktan sonra fabrika daha ucuz iş gücü için Hindistan’a taş nma karar al nca işçilere ç k ş verdi. Kapanmas na karş bir mücadele verdiniz mi? Yürüyüş, uyar grevi yapt k ama fabrikan n kapanmas n önleyemedik. Sendika da sunulan tazminatlar kabul etmemizi söyleyince ç k şlar kabul ettik. Uçak, makine motorlar üreten bir Amerikan firmas yd . 400’e yak n işçi çal ş yorduk. Duyduğumuza göre Hindistan’daki fabrika tel örgülerle çevriliymiş ve yoğun güvenlik önlemleri varm ş. Bir fabrikan n bu şekilde bir önleme neden ihtiyac var, anlayamad m. 2003’ten buyana işsizlik sigortas ndan yararlan yorum. Biraz işsizlik sigortas ndan bahseder misin? İşsizlik sigortas ndan yararlanabilmek için en az 1 y l çal şman z gerekiyor. Sonra eğer işten sen kendin ayr l rsan, sebebi ne olursa olsun belirli bir sü-

“Her zaman eziliyorsun” re ceza al yorsun ve para ödenmiyor. İş yeri kendi işten ç karm şsa sorun olmuyor. Ayl ğ n n, bekarlar için yüzde 70’i, evliler için yüzde 80’i ödeniyor. Geçen gazetede bir yaz okumuştum federal bir milletvekili İsviçre’de işsizlik sigortas n n süresi ve ödenen miktar n diğer AB ülkelerine göre daha yüksek olduğunu, bunun düşürülmesi gerektiğini söylüyordu.. Zaten süre 2 y ldan bir buçuk y la indirildi. Ayl k en az 10 ta-

ne iş yerinde iş arad ğ n z gösteren imza alman z gerekiyor. Yeterli imza toplanmazsa ceza veriyorlar. Sigortan n verdiği işe gitmeyi reddedersen, verdikleri randevuyu kaç r rsan hepsinin bir bedeli var. Hemen ücretini kesiyorlar. 18 ayl k işsizlik sigorta süresi bittikten sonra ne oluyor?

“Kriz tedbiri” dedikleri bir sistem var. Bu sisteme göre 1 y l belediye işinden düşük bir ücrete çal şt r l yorsun. 1 y l sonra işsizlik sigortas ndan yararlanma hakk n tekrar elde ediyorsun. Bu herkese uygulan yor mu? Ailede çal şan biri varsa, onun ald ğ ücret göz önünde bulunduruluyor. Eğer maaş yüksek ise bu durumdan yararlanam yorsun. Bir arkadaş m n eşinin maaş yeterli olduğu için o bu durumda yararlanamad . Ücretler nas l belirleniyor? Çok düşük bir ücrete çal ş yoruz. Uygulad klar bir barem var. En az 2 bin 700, en fazla 3 bin 300 aras değişen bir maaş baremi var. Bu maaşlar n yüzde 80’i ödeniyor. Yani 3 bin 300 frank ücret alan bir işçi, 2 bin 640 frank brüt al yor. Düz bir işçinin asgari ücretinin 3 bin 600 frank olduğunu düşündüğümüzde, bu ücret belediyeye ucuz iş gücü yarat yor. Belediyenin aç klamas na göre ekonomik aç klar çok fazlaym ş. Emekli olan, işten ç kar lan işçilerin yerine yeni işçi al nm yor. Çal şt ğ m yaşl lar yurdunda da durum böyle. Her bölümde işsizlik sigortas ndan gelen işçiler var. Bölümün bir iki sorum-

lusu oluyor ve diğer işler işsizlik sigortas ndan gelen işçiler taraf ndan yap l yor. Tüm belediye işlerinde durum böyle. İşsizlik sigortas ndan gelen işçilerin çal şmad ğ n vurguluyorlar doğru mu ? Çok düşük ücrete çal şt r l yorsun. 2 y ld r iş bulmam şs n. Yaş ilerlemiş. İş bulmak zor. Üstüne bir de çal şt ğ n yerde sanki çal şmak istemeyen işçiler olarak görülünce, insanda çal şma hevesi kalm yor olabilir. Ama iş yerlerinde diğer işçilerden daha az çal şt ğ m z söylenemez, bu doğru değildir. Çünkü iş yerindeki sorumlu bizim için “çal şmak istemiyor” derse cezaya tabi tutuluruz. Ben isimi severek yap yorum. Zor koşularda da olsa işe severek gidiyorum. İşe kadrolu alsalar severek çal ş r m. Baş vurdum, ekonomik sorunlardan dolay işçi alamayacaklar n belirttiler. İşçilik hayat ndan yaşad ğ n n tecrübeye de dayanarak geriye dönüp bakt ğ nda, “Keşke sunu yapsayd m” dediğin bir şey var m ? Düz işçi olarak her zaman eziliyorsun ve hiç bir garantin yok. Okumak, diploma sahibi olmak, iş hayat m biraz olsun rahatlamak isterdim.

“Size sesleniyorum…” Bizi anlamayan zihinler, size sesleniyorum! Duyun sesimizi, ç ğl klar m z , özlemlerimizi… Siz hiç rahminizden bir canl yaratt n z m ? Can n zdan bir parçay ald n z m hiç kucağ n za? Ve sizin bin bir zahmetle yetiştirdiğiniz evlatlar n z al nd m ellerinizden? Bir gece yar s zalimce uyand r larak uykular ndan götürüldüler mi bir daha gelemeyecekleri karanl klara. Gece uykular n z bölündü mü, evlatlar n z n ç ğl klar n n yürek parçalayan yaln zl ğ nda?… Onlar n sesine ses olamad ğ n z için hiç içinizden geçti mi sizin de boğaz n zdan kopar p almak sesinizi? Saramad ğ n z yaralar yla evlatlar n z n yaraland n z m siz de? Sizinde dünyan z n ayd nl ğ

salland m zalim bir ipin ucunda sabaha karş ? Kurşun sesleriyle irkildiniz mi, kuşlukta ya da bir seher vakti bas l p eviniz didik didik arand m , evlad n z n okuduğu kitaplar bile “zararl ” görülüp yak ld m bahçenizde, c l z bir ağac n dibinde?… Evlad n z n küçük yaş na bile ald rmadan bir gecede nas l büyütülüp k y ld ğ na şahit oldunuz mu siz?… Peki ya işe yollad ğ n z evlad n z n cenazesiyle karş laşt n z m kap y açt ğ n zda? Okulunda, dersinde, kitab nda ve defterinde hep bir suç arand m evlatlar n z n? Peki ya siz; Gelinlik k zlar n za ak pak gelinlikler dikerken onun morluklarla dolu h rpalanm ş ve da-

ha fazla yakmak için can n defalarca tecavüze uğram ş bedenine sar ld n z m ve tabutuna serdiniz mi duvaklar n … Ya yariniz; Hayaller kurduğunuz, ellerini tutunca geleceğinizi tuttuğunuzu sand ğ n z, sar l nca dünyaya sar ld ğ n z yariniz, geçmişi ve geleceği yok say larak al nd m bağr n zdan sökülürcesine… Tüm dünyan z onun varl ğ yla kuşatt ğ n z insan kuşatan çaresizlik y kt m sizi de… Uzayan mahpusluklarda, bitmeyen takip ve kovalamacalarda, sorgularda, sorgulamalarda yitirdiniz mi yüreğinizdeki sevgiyi… Ayn koğuşu paylaşt ğ n z, yeri gelince koyun koyuna yatt ğ n z, onun karn doysun diye yemek yemediğiniz, sigara iç-

Kad n n sahibi olur mu? Mülkiyet iliflkilerinin oldu¤u her toplum, ya çökecek ve yerini mülkiyetin olmad›¤› bir toplumsal düzene b›rakacak ya da barbarca bir yaflam hepimizi esir alacak! “Kad n sorunu s n flardan bağ ms z olarak ele al nabilecek bir sorun değildir. Marksizm, kad n sorununun da, t pk s n fl toplum, özel mülkiyet ve devlet gibi her zaman var olmad ğ n , kad nlar n ezilmesinin toplumun s n flara bölünmesine bağl olduğunu gösterir. Bundan ötürü, kad n sorununun ortadan kalkmas da, s n flar n ortadan kalkmas yla, yani sosyalist devrimle mümkün olacakt r. Yaşam koşullar nda devrimin gerçekleştireceği radikal değişim sayesinde, erkeklerle kad nlar aras ndaki ilişkilerde ve onlar n tüm düşünce ve hareket tarzlar nda bir dönüşümün yolu aç lacakt r. Böyle büyük bir s çrama olmaks z n, insan psikolojisinin ve davran şlar n n değişiminden söz etmek, aldatmaca olur. Sosyal varl k bilinci belirler. Üretici güçler bir kez özel mülkiyetin ve ulus devletin deli gömleğinden kurtulduğunda, hayal edilmemiş bir ekonomik refah düzeyine h zla ulaşmak mümkün hale gelecektir. Korkunun, h rs n, k skançl ğ n

ve açgözlülüğün egemen olduğu eski zihniyet, onu doğuran maddi koşullar ortadan kalkt ğ ölçüde yok olacakt r.”

mediğiniz, otobüse binmediğiniz yoldaş n z, düştü mü yan baş n za… Sessizce… Siz hiç sustunuz mu avaz n z ç kt ğ kadar? Karadeniz gibi köpük köpük oldu mu yüreğinizde öfke? Ve lanetler yağd rd n z m gökten yere düşercesi-

ne bir bir yere düşen y ld zlar n z bile toplaman za izin vermeyen faşistlere?… Peki ya azg n bir sel gibi tüm dünyan z önüne kat p götüren bu zulmü durdurmak için ne yapt n z siz?!… Kaynak: www.ureti-yorum.org

Sezen cinayetine tepki

y , ben de “kar ” olmay başaramayacağ m z ya da aram zdaki iletişimsizliğin sadece bu iki kimlikten kaynaklanmad ğ n okudukça anlamaya başlam şt m. Mülkiyet ilişkilerinin olduğu her toplum, ki günümüzde bundan başka bir toplum yok, sonuçta ya çökecek ve yerini mülkiyetin olmad ğ bir top-

“Zorla evlilik öldürüyor!” başl kl bildiriye Femmes Solidaires, Kürdistan Enformasyon Merkezi ve Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi imza att . Bildiride Sezen Yüksel’in kuzeni ile evlendirilmek üzere Fransa’ya getirildiği, ancak Sezen’in evlenmeyi reddettiği hat rlat ld . Sezen’in daha sonra Türkiye’ye geri dönmek istediği, ancak ailesinin “Eğer dönersen seni öldürürüz” tehdidinde bulunduğu belirtildi.

‘Evliliğe hay r’ deme hakk var

Art k biliyorum! Yukar daki paragraf Marksist bir internet sitesinde okudum. Eşimle sürekli tart ş rken aram zda korku, k skançl k ve birbirini anlamamaktan kaynaklanan birçok sorun olduğunu görüyordum. Ancak buna müdahale etme şans m yoktu. O “koca” olma-

lumsal düzene b rakacak ya da barbarca bir yaşam hepimizi esir alacak! Ben bir kad n olarak, s n fs z ve mülkiyetsiz bir toplum idealinin, özgürlük isteklerimle en çok bağdaşan ideal olduğunu geç de olsa kavrad ğ m san yorum. Ela Deniz

Aileleri bu ataerkil gelenekleri kald rmaya çağ ran kurumlar, “Zorla evlilik savunulamaz” diyerek bir kad n cinayeti, özellikle ‘namus cinayeti’nin, dünyan n tüm ülkelerinde yak ş k almad ğ n kaydetti. Bildiride, Fransa’da 70 bin genç kad n n zorla evlilik mağduru olma zemini olduğu hat rlat ld . Bireyin temel haklar n n olmad ğ , eşitlik ilkesi ve sayg üzerine kurulu cins ilişkisinin bulunmad ğ bir toplumda yaşamak istemediklerini belirten kurum üyeleri, “Bu cinayet bir insan haklar ihlalidir ve tüm kad n haklar na zarar veriyor! Kad nlara karş bu iğrenç suçlara art k tolerans göstermeyelim!” çağr s nda bulundu. Adaletin kad na yönelik şiddeti geriletecek yasalar uygulamaya koymas ve haklar na sayg y güvenceye almas n isteyen dernekler, “Sezen’e sayg gereği, suçlu ve ayn zamanda zorla evlilik sorumlusu kişiler cezaland r lmal . Yasan n uygulanmas zihniyet değişimini gerektirir” dedi.

Esin Eylem

Sezen’i kim öldürdü?.. Türkiye’deki 13 kad n örgütü taraf ndan haz rlanan raporda, Kürt kad nlar n n bask alt nda olduğu ve Kürt k zlar n n zorla evlendirildiği belirtiliyor. Raporda, evli kad nlar n yüzde 97’sinin hayatlar boyunca en az bir kez şiddete maruz kald ğ , son 4 y lda da 54 namus cinayetinin işlendiği bildirildi. Türkiye’de resmi nikah d ş nda 7 evlenme usulünün uyguland ğ na dikkat çekilen raporda, kad nlar n berdel, beşik kertmesi, başl k paras , kan bedeli karş l ğ , kay n evliliği, akraba evliliği ve kuma ile evlendirildiği kaydedildi. Raporda, resmi nikah olmayanlar n yüzde 53’ünün Kürt illerinde yaşad ğ kaydedildi. Kürt illerinde görüşülen 13 bin 673 kad ndan 5 bin 602’sinin düşüncesi sorulmadan evlendirildiği vurguland . K z çocuklar n n küçük yaşta evlendirilmeleri nedeniyle çocuklar n kay nvalidelerin üzerine kay t ettirildiği belirtilen raporda, Kürt illerinde üreme sağl ğ hizmetleri yeterli düzeyde olmad ğ için Türkiye’nin OECD ülkeleri aras nda bebek ölümlerinde birinci s rada yer ald ğ ifade edildi. Evlilik içi tecavüz ve ağ r fiziksel şiddetin yüzde 20 oran nda artt ğ na dikkat çekilen raporda, Türkiye’nin alt na imza koyduğu sözleşmeleri yerine getirmesi isteniyor. Kad nlar n işgücüne kat l m n n düşük olduğu, ev içi emeğin işgücü tan m d ş nda b rak lmas n n 12 milyonu aşk n ev kad n n n “emeğinin görünmez k l nmas na’’ neden olduğu belirtildi. Türkiye’de kad nlar n en yoğun olarak k rsal kesimde işgücüne kat ld ğ , ancak bunun da yüzde 90 oran nda “ücretsiz aile işçiliği” olduğu belirtilen raporda, bankac l k sektöründe işe al nacak kad nlara “evlenmeyi düşünüp düşünmediklerinin” sorulmas n n ciddi bir ayr mc l k olduğu bildirildi.” *** Uzun zamand r Avrupa metropollerinde yaşayan Kürt kad nlar n n durumlar na dair bir şeyler kaleme almak istiyordum. Yukar daki bilgileri içeren haberi okuyunca gazete sayfas nda bu rakamlar n Avrupa’daki bileşkesiyle birlikte düşünmek bile istemedim. Gazeteyi kapatt m, bir dostumun çay n yudumlamak için yan na gitmeye karar verdim. Kendisi hala yirmili yaşlarda genç bir anne. O’da Kürt bir kad n. Gülen gözlerine son dönemde garip bir hüzün çökmüş. Çal şt ğ kuaför dükkan na getirilen son gelin olan Sezen’in boğularak öldürülmesine isyanda.“Neden, böyle bir şey neden hala oluyor” diyerek törelerin ağ rl ğ na isyan ediyor. Anlatmaya başl yor: “Beşik kertmesiymiş. Day s n oğlu. Tüm aile birlik oluyor ve 6 ay önce Sezen’i buraya getiriyorlar. Eşi olacak adam burada tan yor. Daha önce hiç görmemiş. Nişanlanmak istemiyor Sezen. ‘Geri gideceğim’ diyor. Bütün aile büyükleri toplan yor. Büyük amca ‘İmam nikah yapal m. Oğlan bununla birlikte olsun. O zaman b rak n nereye gidiyorsa gitsin’ diyor. Bu nas l bir anlay ş bilemiyorum. Düğün tarihini belirliyorlar. Sezen hala tüm umudu-umutsuzluğuyla direniyor. Benim onu gördüğüm gün düğünü vard . O ise cenazeye gider gibiydi. Saçlar n yapt m. O sürekli ağl yordu. Anlamad m bu durumu yak nlar na sordum. Onlar, ‘Boş ver biraz delidir’ dediler. Kendisine sordum… ‘Annem yok. Biraz ondan ağl yorum, o olsayd bunlar baş ma gelmezdi’ diyordu.” Düğün oluyor. Sezen ayn akşam çocuğa “Ben senin eşin olamam bu evde ancak kardeşin olabilirim” diyor. O ise Sezen’i birlikte olmaya ikna etmeye çal ş yor. İkna edemeyince onu dövüyor. Ard ndan sonraki gün ayn şeyi tekrarl yor. Bu kez de ikna edemeyince Sezen’i boğarak öldürüyor. Kaçmaya karar veriyor. Çantas n al p ç k yor. Bu arada içeride kimliğini ve evin anahtar n unutuyor. Geri dönüyor, Sezen’in ailesini arayarak, “k z n z boğdum” diyor. Şimdi kim suçlu? O çocuk mu, Sezen mi, ailemi, toplum mu? Kim… *** İşte yukar daki istatistikleri oluşturanlar n Avrupa’daki bac lar , çocuklar , kardeşlerinin öykülerinden sadece biri. Onlar n öykülerinin kahramanlar n n arzular na yönler veren davran şlar n n, tepkilerinin, toplumsall klar n n yeraltlar n kateden bütün o çarklar… Ad na “iktidar” denilen ve bazen gündelik yaşam içerisinde bir bilmeceye dönüşen şu malum ayg t. Kimliklerimizin parçalanm şl ğ içinde oluşan sonsuz labirentler… Görünür olmay /k l nmay bekleyen “bireysel toplumsall ğ m z…” Onlar gün ş ğ na ç karma ve sorgulama vakti geldi de geçiyor.

Şiddet öldürüyor! İspanya Kad n Enstitüsü, ülkede sadece bu y l içinde eşleri veya erkek arkadaşlar taraf ndan 55 kad n n öldürüldüğünü aç klad . İspanya’da kad na yönelik şiddet olaylar devam ediyor. Kad n Enstitüsü’nün aç klad ğ rakamlara göre, sadece bu y l içinde eşleri veya arkadaşlar taraf ndan öldürülen kad nlar n say s 55’e yükseldi. Bunlar n 37’sinin İspanyol, 18’inin ise yabanc kad nlardan oluştuğu kaydedildi. Hayat n kaybeden kad nlar n çoğunluğunun 3140 yaş aras nda olduğu belirtildi.

Şiddet intihara sürüklüyor Uzmanlar, kad n intiharlar n n yüzde 20’sinin nedeninin de kötü muamele ve şiddet olduğuna dikkat çekti. Yap lan bir araşt rma, kötü muamele ve şiddete maruz kalan kad nlar n yüzde 63’ünün intihar düşündüğünü gözler önüne seriyor. İspanya’da 2005 y l boyunca 62 kad n şiddetten dolay yaşam n yitirirken, 2004’te de 72 kad n n öldüğü aç klanm şt .


Yaflanacak

Dünya 8

G

E

N

Ç

L

K

Göçmen gençliğe yaklaş ma bak n!

GençLink Selcan Karabulut

“Göçmen gençlerin bu durumda olmas›n›n tek

Merhaba gençler, Ben de sizler gibi yollar n ve geçitlerin kar ş kl ğ aras ndan kolay kolay ç k lmayan, k sa hayat n sonsuz labirentinde tutuklanm ş bir gencim. Güneş sistemine bağl bir gezegen olan yeryuvarlağ , yani bizim bu kavga ve bar ş aras nda gidip geldiğimiz dünyadaki birçok cevherlere sahibiz. Birçok konuda kazan lm ş geniş ve düzenli bilgilerin tümü bizim elimizde. Fakat günümüzde bunlara yeterince önem vermiyoruz, gereken dikkat ve ilgiyi göstermiyoruz. Burada elde edilen şey büyük bir bilgisizlik. Nedense bilgi edinmek, bir çok gencin akl nda s k c bir uğraş olarak beliriyor. Kendimce bu düşüncenin sebebini okula ve topluma veriyorum. Çünkü kültürel bak m ndan yeterince destek göremiyoruz. Her gencin içinde bir yetenek veya istek vard r. Gözlerini kapad ğ nda s n rs z hayal dünyas na dal p, renklerin birleşmesiyle bir fantezi yarat r. Onu çerçeve içine almadan resim haline getirir. Yani yapmaya cesaret edemediğimiz bir resmi bile içimizde taş yoruz. Çünkü bir resim fotoğraf kadar gerçekçi olmak zorunda değildir. Daha çok sürrealistlerin dediği gibi “bilinçalt , yaşanan bir şeyin yans mas d r” Kimisi resmin çizgi olduğunu, kimisi de renk olduğunu söyler. Herkes kendi hayali ile, resmi ile birleşir ve onun içine girip belki de imkanlar n d ş nda olan bir kahraman olup gider veya güneş ş nlar n n yağmur damlac klar nda yans mas ve k r lmas yla oluşan yedi renkli gökkuşağ olup kaybolur. Resim yapmak, sadece gördüğünü kağ da aktarmak m yoksa duygular n da işin içine katarak renklerin içinde kaybolmak m d r? Bunun cevab n , keskinliği yeterli olmayan, gözleri görmeyen ressamlarda buluyorum. Demek ki; “imkans z” veya “s k c ” dediğimiz şeyler, düşündüğüm kadar olanaks z değilmiş! İçimizde ki umut ş ğ hiçbir zaman sönmesin. Hayalimize kavuşabilmek için ateşten bir yol arayal m gençler.

maktan dolay , Almanca’n n

Hatta ve hatta, “özürlü” okulla-

suçlusu, Almancay› bir türlü ö¤renemeyen ka- ikinci dilleri olmas ndan dolay r sanki göçmenler için aç lm şelbette bir sorun olacakt r. Ama t r! Hal böyle iken, göçmen l›n kafal› yabanc›lar” sonucu ç›k›yor “en yetkili as l sorun, bu durumu ortadan gençler nas l iyi okullara, ünikald racak önlemlerin al nma- versiteye gidebilir. merci” nin söylediklerinden!

Ateşten bir yol arayal m gençler

Devlet Bakan Prof. Dr. Maria Böhmer

“Uyumdan sorumlu Devlet Bakan Prof. Dr. Maria Böhmer, Almanya’da yaşayan Türkiyeli geçlerinin eğitim durumunun bilinenden daha kötü olduğunu belirterek, durumun her geçen gün daha da kötüye gitmesinden endişe ettiklerini aç klad .” diye başl yordu haber. Önce, bu sorunlar n direkt yaşayan bir genç olarak, sinirlerime büyük bir çabayla hakim olup, Bakan han mefendinin söylediklerini aktaray m. Bakan Böhmer, ülkede yaşayan göçmenlerin yeterli Almanca bilmediğini söylemiş, göçmen çocuklar yuvaya gitmediği için Almanca bilgilerinin zay f olduğunu belirtmiş. 60 bine yak n göçmen kökenli gencin meslek eğitim yeri bulamamas nda Almancalar n n zay f olmas n n etkili olduğunu belirtmiş ve “Maalesef bu durum, endişe verici boyutta. Bunu ortadan kald rmak için bir ön-

lemler paketi haz rlad k. Göçmen gençlerin meslek eğitimi durumu eskisine k yasla daha da kötüleşti” demiş. Bunun nedenleri üzerinde konuşup somut ad mlar at lmas n önermiş. Bakan, yabanc kökenli gençlerin yüzde 40’ kalifiye eleman olamad ğ n , bunun da işsizliği önceden programlad ğ n , bunun böyle devam edemeyeceğini belirtmiş.

Şimdi ben bunun neresinden başlayay m? “Göçmen gençlerin bu durumda olmas n n tek suçlusu, Almancay bir türlü öğrenemeyen kal n kafal yabanc lar” sonucu ç k yor “en yetkili merci” olan bu insan n söyledikle-

mas , eğitim sisteminin bu konudaki ihtiyaçlar karş layamamas d r. Ve mesele burada da bitmiyor. Almanca’y çok iyi kullanan gençler, f rsatlar ve olanaklar konusunda bir Alman genciyle eşit konumda m d r? Yoksa “yabanc ” olamalar , baştan birçok konuda onlar n önünü kesmekte midir?

rinden! Bunlar, Alman devletinin konuya hangi perspektiften bakt ğ n , nas l yaklaşt ğ n da gözler önüne seriyor. Bu gençler neden Almanca’y iyi bilmiyor? Evet, göçmen ol-

Alman eğitim sistemine göre daha 4. s n ftaki durumuna bağl olarak geleceği belirlenmekte gençlerin. Bir çoğu, kas tl olarak daha düşük seviyedeki okullara gönderilmekteler.

“Kal n kafal yabanc lar!”

Çözüme bak n! İşverenlerden göçmen kökenli gençler için daha fazla meslek eğitim alan oluşturmalar n ve bu alanda hükümetle s k bir işbirliğine girmelerini istemiş. Böhmer, “300 bin göçmen kökenli işveren, 2010 y l na dek, 10 bin meslek eğitim alan açacaklar na söz verdi. Hükümetle işverenler aras nda imzalanan Meslek Eğitimi Pakt ’nda ise göçmen kökenli gençlere meslek eğitim yeri bulmada ortak çal şma öne ç kt . Tabii bu konularda velilerle dayan şma da önemli. Göçmen gençlere meslek eğitimi öncesi dan şmanl k hizmeti vermek de diğer bir hedefimiz” demiş.

Hadi o da olmad , meslek eğitimi konusunda bile gençler f rsat eşitliğine sahip değiller, bu herkes taraf ndan biliniyor…

Endişe duymakta hakl lar! Zaten göçmen olmaktan doğan eksiklikleri gidermek için yap lmas gerekenleri yapmayacaks n z, bir de üstüne üstlük farkl l ğ her alanda körükleyeceksiniz, arkas ndan da “Yabanc kökenli gençlerin yüzde 40’ kalifiye eleman değil” diye ç ğl klar atacaks n z! Ve çözüm ad na, “Göçmen kökenli işverenlere” başvuracaks n z! Bunlar sokaktaki cahil bir rkç söylemiş olsayd , biraz k zar, ama gülüp geçerdik. Maalesef bu devlet politikas n n ta kendisi! Bakan n söylediklerinde tamamen doğru olan bir tek şey var: “Durumun her geçen gün daha da kötüye gitmesinden endişe duyuyoruz.” Duyars n z tabii!.. Çözüm ad na s n f düşman rkç politikalar uygularsan z daha çooook endişe edersiniz. Fransa’daki Banliyö gençliğini unutmad n z değil mi?.. Mehmet

“Haydi arkadaşlar, Kültürleş(miş)en Popülarite üniversiteli olal m!” Ünversiteli olmay tabii ki hava olsun diye istemeyeceğiz. Üniversite okuyup bir birikim sahibi olmak benim için çok önemli. Bu zamana kadar birçok arkadaş m dinleseydim üniversiteye negatif bir bak ş aç m olurdu. Çünkü onlar için üniversite okumak, zaman kayb gibi bir şeydi. Ben okumak istediğimi söylediğimde, arkadaşlar m bana “Uf k z m okuyup ta ne yapacaks n en iyisi git 3 sene bir Meslek eğitimi gör (Ausbildung). Hem para kazan rs n hem de bir Meslek edinirsin” dediler. Ama bence Meslek eğitimi görmek de kolay değil, çünkü 3 sene boyunca hem çal ş yorsun hem de okula gidiyorsun. Tabii bir de yaz l lar iyi vermek var. Yani meslek eğitimi üniversiteden çok da kolay değil. Para konusuna gelince, evet doğru, meslek eğitimi görürken ayl k bir miktar para al n yor. Fakat s rf para aç s ndan düşünülse bile, üniversite bitirildiğinde bunun olanaklar daha fazla zorlanm ş olacak. Bence paradan çok daha önemli olan noktalar ise, insan olarak sosyal gelişkinlik için, kültürel olarak, çeşitli yetenekler ve yapabileceklerimiz olarak bir birikim yaratarak elimizi güçlendirmek.

Arkadaşlar, bizler bilinçli ve kültürlü olal m ki bizden sonraki nesillere faydal olal m. Neden Almanya’da yaşayan gurbetçiler olarak daha iyi yerlere varmayal m ki? Neden doktorluk, öğretmenlik, avukatl k, mühendislik yapmayal m? Neden bunlar kazand ğ m z

cuklar na destek olurlarsa ve okumaya teşvik ederlerse, o çocukta zaman geldiğinde gerekli özellikler olur, yetenek olur ve gelişkin bir birey olmay hedefler. Mesela ben bunun örneğini kendi ailemde yaşad m. Ailem bu konuda bana çok büyük bir destektir.

Her yapt ğ m zda içinde kendisini dolayl olarak bulunduran kültür, bu kültürün özü, büyüklerimizden ald ğ m z ve o hep ad n söylediğimiz “kültür çat şmalar ” içinde ad geçen, gençlerin kendileri ifade ettikleri o kültürden bahsediyoruz. Biz gençler aras nda sürekli bir kendini tan mlama biçimi olarak da görünen markalar, kendine özgü konuşma stilleri, vb. ifade araçlar olarak etkisini gösteriyor. İşte ald ğ yeni ayakkab ile kendini gündemleştirme ve odak noktas olarak lanse etme veya kabullendirme çabas nda

olanlar n da içinde olduğu o kültür!.. Bunun en önemli nedeni, elbette ki Popüler kültürün güçlü etkisi ve bizim bundan etkilenişimiz. Biz asl nda bunlar yok etmekten korkuyoruz çünkü biliyoruz ki bunun sonucunda bir d şlanma ile karş laşacağ z. Biz san yoruz ki olan olgular bizi belirliyor. Halbuki biz o olgular belirliyoruz veya yarat lmas nda bilinçli ya da bilinçsiz olarak yer al yoruz. Bir markan n, onu kullananlar olmadan popülaritesini kaybedeceği gibi!

Onu alanlar n çoğalmas yla bu popülaritenin artacağ , hepimiz için aç kt r! En az ndan hepimiz bir yer-

den başlay p kendimizi/bizi anlatan şeyler yapmaya, yaratmaya, üretmeye başl yal m! Ergin

Okumak için kendini satmak! sosyal statüler olmas n? Bu bizim de hakk m z ve bunu çoğu genç başarabilir. Sadece istek ve azim önemli. Eğer küçüklükten bir çocuğun akl na “K z m/oğlum okuyup da adam m olacaks n sanki, bir meslek edinip ç kars n” diye girilirse, zaten o çocuk o düşünceyle büyür. Ama eğer Anne ve baba ço-

Satranç Tahtas› Satrançta gülen taraf :Kramnik Satranç dünyas , bugünlerde merakla beklenen bir karş laşman n sonucunu konuşuyor. Dünya Satranç Şampiyonas , Kramnik ile Topalov aras nda oynand . Rusya Federasyonu’na bağl Kalmukya Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Elista’da, 23 Eylül Cumartesi günü başlayan Dünya Satranç Şampiyonluğu Ünvan Maç , “TieBreak” (eşitlik bozma) maçlar ile sonuçland . Kramnik, Tie-Break maçlar n n son turunu kazanarak, skoru 8,5-7,5 olarak lehine sonuçland rd . Başa baş süren mücadele, satranç severlere zevkli ve bir o kadar da heyecanl saatler ve günler yaşatt .

Ben yak nda yüksek okula başlayacağ m ve gerçekten hani derler ya, “dört gözle bekliyorum” diye gerçekten de öyle. 4-5 sene sonra kendimi nerelerde görebileceğimi düşündüğümde, içimi heyecan kapl yor. Arkadaşlar, ne bekliyorsunuz, gelin üniversiteli olal m!! Dilek Gülfidan/Wesseling

Soru: Beyaz oynar ve kazan r?

Avrupa’n n “refah düzeyi en yüksek” ülkelerinden birisi olan Fransa’da 40 bin öğrenci, okul masraflar n karş lamak için kendini sat yor! “Fahişelik, fakülte s ralar na giriyor” başl kl haberiyle konuyu ele alan Le Figaro gazetesi, Fransa’da her geçen gün daha fazla öğrencinin okul masraflar n karş layabilmek için “bedenlerini pazarlad ğ n ” yazd . SUD-Étudiant öğrenci sendikas na göre, ülke genelinde 40 bin öğrenci, bu şekilde hayat n kazan yor. Sağ eğilimli gazete, bunu, öğrencilerin yoksullaşmas ve tüketim toplumu anlay ş n n bir sonucu olduğunu savunuyor. Haberde, öğrencilerin, internet üzerinden “kendilerini pazarlad klar ”, bir k sm n n ise bu amaçla kurulmuş ajanslarda çal şt klar belirtiliyor. Çok say da öğrencinin sokağa bile ç kmaya başlad ğ belirtiliyor. Fransa Öğrenci Hayat Gözlemevi Başkan Guillaume Houzel, “Fransa’da 250 bin öğrencinin okul masraflar n zorla karş lad ğ n söylüyor.”

anlatmak istiyorum. Nas l anlaş l rsa anlaş ls n, art k bir şeylerin söylenmesi gerek… Bu güne kadar, eğitimin özelleştirilmesi karş s nda hiçbir şey yapmad m. Harçlar n gündeme getirilmesine kendi kendime söylendim ama tepkimi dile getirmedim. Okulda arkadaşlar m

l nda, bu tür eylemlerin “ortaya bir tepki koymak” ad na gerekli olduğunu ben de biliyorum fakat bir türlü sonuç al namamas san r m benim gibi düşünen gençlerin ilgisini azalt yor. Ama diğer taraftan şunu da biliyorum ki, bu durumlar doğru bulmayan çok öğrenci

neler yap labileceğini tart ş rken ben bu aray şlar n d ş nda kald m. Onlar eylemlere kat l rken, ben bunun beyhude bir çaba olduğunu düşündüm. As-

var. Ekonomik durumu iyi olmad ğ için ileride okulu b rakmak zorunda kalacak olan çok kişi var. İşte bunlar n hepsinin bir araya gelmesi gerekiyor.

Beynimden vuruldum! Bu haberi okuduğum da beynimden vurulmuşa döndüm! Önce inanamad m, abart ld ğ n düşündüm. Ama daha sonra yapt ğ m başka araşt rmalar ne yaz k ki bu durumun doğru olduğunu gösterdi. Bunun üzerine, bunu siz genç arkadaşlar mla paylaşmaya karar verdim. Şimdi sizlere, belki de itiraf gibi anlayacağ n z durumumu

“Acaba o da m ?” Aç k söyleyeyim, yukar da sizlerle paylaşt ğ m haber, beni çok etkiledi. Düşünsenize, biz gençler sadece okullar m z , eğitimi, buna bağl olarak daha iyi bir gelecek hayallerimizi kaybetmiyoruz. Fransa’daki arkadaşlar m z n baş na gelen gibi, kendi insanl ğ m z da kaybetmeye başl yoruz. 40 bin öğrencinin s rf okuyabilmek için kendini satmas ne demek? Böyle Bir şey olabilir mi? Nas l bir dünya bu? Bundan daha beter ne olabilir?.. “Uçurumun dibi yok” derler gerçi ama şu anda ben bunu bir dip noktas olarak görüyorum. Şimdi düşünüyorum ki, bu Fransa’da yaşanan n haber haline getirilmiş hali. Yani deyim yerindeyse, “gün yüzüne ç kan” taraf bu. Büyük olas l kla diğer ülkelerde de ayn şeyler vard r! Neden olmas n ki, oralarda da gençlerin eğitim hakk garanti alt nda değil. Eğitim her yerde özelleştiriliyor art k. Birçok arkadaş m z okulunu b rakmak zorunda kal yor. O haberi okuduğumun ertesi günü okula gittiğimde elimde olmadan kampüsteki arkadaşlar na tuhaf tuhaf bakmaya başlad ğ m farkettim. “Acaba o da m ?” diye düşünürken yakalad m kendimi kaç kez!… Ve bu beni çok rahats z etti. Sevgili arkadaşlar, “birşeyler yapma” konusunda benim kafamda birçok şey değişti. Herkesin aşmas gereken bir eşik vard r. Sizin eşiğiniz neresi?.. Filiz


Yaflanacak

B

Migren deyip geçmeyin… Dünya Sağl k Örgütü (WHO), migren hastal ğ n “ağ r maluliyet” olarak değerlendiriyor. Ve “özürlülük” olarak tan mlanan 20 hastal k içinde, körlükten sonra yedinci s raya koyuyor. İngiltere’de University Collage London bünyesindeki Nöroloji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Peter Goadsby, dünyada yaklaş k 240 milyon kişide bulunan migrenin bu kategoriye konulmas n n nedenlerini; “Migren ataklar , genellikle birkaç saatle birkaç gün aras nda sürüyor ve kişinin günlük aktivitelerinin çoğunu engelleyebiliyor. Hatta baz kişiler ayağa kalk p yürümekte, işe gitmekte, aile üyeleriyle ilişki kurmakta zorlan yor. WHO, şiddetli bir migren atağ n , felç ve bunama kadar iş görmezliğe yol açan bir hastal k olarak s n flan yor. Migren sadece bir baş ağr s değil, onun ötesinde bir rahats zl k” sözleri ile anlat yor.

L

M

·

Bilginin ş k h z ile değiştiği, takip etmenin insan kapasitesini zorlad ğ çağ m zda unutkanl k, giderek bir fobiye dönüşüyor. Bilgi bombard man ve dezenformasyon ortam nda insan beyni çaresiz kal yor! Üretimden, düşünme ve yeni şeyler öğrenme çabas ndan giderek uzaklaşan çağ m z n insan , bu toplam gerçeğin ortaya ç kard ğ “unutma” hali ile paniğe kap l yor. Ve “haf zam kay p m ediyorum?” diyenlerin say s her geçen gün art yor. Bu panik, konuya ilişkin bir sektör bile oluşturuyor! Art k kap ş kap ş giden ilaçlardan, hormon ve vitamin takviyelerinden, haf zay güçlendirecek kitap ve oyunlardan oluşan popüler bir haf za sektörü bile var. Bilim dünyas ise yeni araşt rmalar için ciddi yönelimlere giriyor.

İbre ne tarafta? Öğrenme ve haf zaya ilişkin sorular insanl k tarihi kadar eskidir. Ve bu tarihsel deneyimlerin ortaya ç kard ğ değişmez bir gerçek vard r. O da insan öğrenme çabas n yitirmediği sürece, haf zan n da dinamizmini yitirmediğidir. Hiç bir insan n haf zas , öğrenilen yeni şeylerin

Küresel s nma ve sağl k Bilim insanlar , doğan n bozulan dengesinin insan sağl ğ üzerinde yaratt ğ etkileri tart ş yor… Belirli bir tarihsel kesitte yaşanan olağanüstü doğa olaylar ile yayg nlaşan hastal klar aras ndaki paralellikler inceleniyor. S cak hava dalgas n n dengesiz yükselişi ile yaşanan on binlerce ölüm, s cak hava ortam nda mikro organizmalar n h zla üremesi dolay s ile enfeksiyona bağl hastal k oran ndaki art ş ya da ast m ve katarak hastal klar n n daha fazla görülmeye başlanmas işin bir yan n oluşturuyor. Yan s ra İsveç, Kanada, ABD gibi ülkelerde hastal k etkeni taş yan kenelerin, k şlar n s nmas ile birlikte kuzeye ilerledikleri söyleniyor. Bunun sonucu olarak Lyme hastal ğ n n daha fazla görüldüğü söyleniyor.

muş. Küresel s nman n sonucu olarak yüksek yerlerde buzlar eridikçe, sivrisinekler daha yükseklere doğru göç ediyorlarm ş. ABD’de “Hanta virüs pulmoner” sendromu ve “Bat Nil Virüsü” gibi yeni enfeksiyonlar n ortaya ç kmas yla, hava s cakl ğ art şlar aras nda doğrudan bir ilişki olduğu da tespit edilmiş. 2002’nin s cak yaz aylar nda Bat Nil Virüsü ülkeyi baştan başa katederek, 138 değişik kuş türü olmak üzere 230 çeşit hayvan enfekte etmiş mesela. Bu kuşlar n pek çoğu, çeşitli virüsleri taş yan kemiriciler ve

baz hastal klar n ortaya ç kmas na neden oluyormuş. Kemiricilerin yuvalar ndan ç kmalar , sivrisinekler için yavrulama ortamlar n n oluşmas , etken mikroplar, g da maddeleri ve kimyasal art klar n ortaya dökülmesi ile nadiren görülen salg n hastal klar n yayg nlaşt ğ görülüyormuş. Mississippi nehrinin 1993’de taşmas n takiben Milwaukee’de cryptosporidium salg n , Katrina’y takiben norovirus salg n ortaya ç km ş. Bilim adamlar na göre önümüzdeki y llarda insan sağl ğ na yönelik önemli tehditler vahşi yaşam , büyükbaş hay-

Sivrisineklerin marifeti! Pek çok hastal k etkeni mikroorganizman n taş y c s olan sivrisineklerin s cakl k değişimlerine duyarl olmalar n n yaratt ğ risklere de değiniliyor. Sivrisineklerin yaşad klar çevrenin s nmas , üreme h zlar n ve insanlardan kan alma say lar n art r yormuş. Yavrulama mevsimini uzat p, mikroplar taş mak için gerekli olgunlaşma sürecini k salt yor-

keneler ile temas halindeymiş. Türkiye’de de kenelerle taş nan ve yüzde 10 öldürücü seyreden “K r m Kongo Kanamal Ateşi”, ilk kez 2002’de görülmüş. Aş r nemli havalarda belli hastal klar art ş gösterip, seller

vanlar , ormanlar ve deniz canl lar n etkileyen hastal klardan gelecek. Doğal kaynaklar giderek azalacak, biyolojik yoksullaşma hava, su ve g da kayb ile sonuçlanacak!

Uzayda aranan su Ceres adl› gezegenside su bulunma olas›l›¤› oldu¤u aç›kland›. Ceres, uzun bir süredir düzenli bir flekilde izleniyor...

Ceres adl gezegenside su bulunma olas l ğ olduğu aç kland . Ceres, 1801 y l nda Sicilyal

astronom Papaz Giuseppe Piazzi taraf ndan keşfedilmişti. Uluslararas Astronomi Birliği bu gezegensi gök taş n gezegen ilan etmekten son anda vaz geçmişti. Mars ve Jüpiter aras nda bulunan Ceres, Plütongiller ailesinin bir üyesi olarak s n fland r lm şt . Uzun süredir düzenli şekilde izleniyor. En son, k z lötesi görüntülerden 3 boyutlu haritas ç kar ld . Bu haritalardan Ceres’in yüzeyinin oldukça çeşitli bir yap ya sahip olduğu anlaş l yor. Huble Uzay Teleskobu ile çekilen görüntüleri ile son 3 boyutlu gö-

rüntülerin karş laşt r lmas sonucu gezegenin yüzeyini gösteren haritalar oluşturuldu. Avrupa Uzay Dairesi’ne bağl Güney Avrupa Gözlemevi uzman Dr. Christophe Dumas, “Ceres, Güneş Sistemi’nin oluşumundan bu yana su bar nd r yor.” dedi. NASA, gelecek y l Ceres’e Dawn adl bir uzay arac gönderecek. Ceres’in yüzeyini gösteren harita ve gözlem sonuçlar , ABD’nin Pasadena kentinde yap lan Division of Planetary Sciences toplant s na sunuldu. Bilimsel gelişmelerle evren daha yak ndan tan n yor. Yeni gezegenler keşfediliyor, varolanlar n niteliklerine dair daha

E

K

N

9 Dünya

K

Haf za, öğrenerek korunur!

Genetik olarak aktar l yor Migren, östrojen seviyesindeki dalgalanmalara bağl olarak yaşand ğ için, erkeklere oranla kad nlarda üç kat daha fazla görülüyor. Genetik yap ve özellikler de hastal k üzerinde önemli bir etken olduğundan, ailede kuşaklar boyunca taş n yor. Genetik özellikler ve yatk nl k, migrenin coğrafik dağ l m n da belirliyor. Mesela, siyahlara oranla beyazlarda daha s k görülüyor.

T

güçlü verilere ulaş l yor. Dünya yeralt ve yerüstü kaynaklar ile vahşice yağmalan rken yap lan yeni keşifler insan n akl na bilim kurgu filmlerindeki senaryolara benzer senaryolar getiriyor. Önümüzdeki y llar n temel sorunlar ndan birinin dünyadaki kaynaklar giderek tükenen tatl su olduğu biliniyor. Hatta suyun bu yüzy l n temel savaş konular ndan biri olduğu söyleniyor. Ceres’te ya da başka gezegenlerde su bulunmas olas l ğ ise bu savaşlar n uzaya taş nacağ n düşündürtüyor. Biz paras olmayanlar için bu yaşam kaynağ olan suya ulaşamamak anlam na gelecek. Her şeyin sahibi olan az nl k egemenliğini sürdürdüğü sürece…

aritmetik toplam ndan oluşmaz. Bilim insanlar gerçek haf zay , “Öğrenilenlerle unutulanlar n aras nda bir yerde” diye tan ml yorlar. Ve “önemli olan bu yerin hangi etkenlerle belirlendiğini anlamakt r” diyorlar. “Eğer ibre, öğrenme taraf na dönükse, kişi ne kadar unutursa unutsun haf zas n n zay flamad ğ n ” belirtiyorlar. Hatta yeterince öğrenmeyenlerin unutkanl klar az olsa bile, öğrenmememe halinin haf za bozukluğu için zemin haz rlad ğ n ifade ediyorlar.

Hay flanmak yerine… İnsanl ğ n konuya dönük tarihsel deneyimleri, haf zan n dengesindeki ana faktörün unutmaya hay flanmak yerine, öğrenmeye çaba harcamak olduğunu gösteriyor. Hatta yaşl l kta bile kişi öğrenmeyi sürdürüp, düşüncelerini farkl sembollerle ifade edebildiği sürece, haf za gücünün düşmesinin problem olmad ğ biliniyor. K saca, hay flanmak, paniklemek yerine 21. yüzy l n temel gerçeği olan düşünme ve öğrenmekten uzaklaşma hastal ğ n yenmeliyiz her şeyden önce!

Dünya bir zamanlar koca bir kar topuydu! Dünyan›n manyetik alan› 2 milyar y›ld›r hiç de¤iflmedi. Buna göre dünya, bir kar topuydu. ledi. O dönemde ekvator bölgesinin buzlarla kapl olduğu zaten biliniyordu. Baz araşt rmac lara göre, diğer bölgeler de buzla kapl yd . Baz araşt rmac lara göre ise bu yerel bir olayd ve sebebi, dünyan n yörüngedeki eğikliğinin değişmesiydi.

Ünlü bilim dergisi Nature’nin son say s nda yay mlanan makaleye göre, dünyan n manyetik alan en az 2 milyar y ld r hiç değişmedi. Bu da dünyan n bir zamanlar kocaman bir ‘kar topu’ haline geldiği teorisini destekliyor. ABD Yale Üniversitesi’nden jeolog David Evans, yeryüzünde hayat şekillerinin ortaya ç k ş ndan hemen önceki ‘proterozoik’ döneme kadar uzanan jeomanyetik kayaç numuneleri toplad . Eski ve bugünkü kayaçlar n manyetik özelliklerinin, dünyan n manyetik alan n n çift kutuplu eksende oluştuğunu gösterdiğini tespit eden Evans, bu bulgular n en az 1.5 milyar y l önceki ‘neo-proterozoik’ dönemde dünyan n ‘kar topunu’ and rd ğ n akla getirdiğini söy-

Eğiklik 58 dereceyi geçerse Dünyan n bugünkü eğikliği 23.5 derece. Bu eğiklik gezegenin neresinin soğuk, neresinin s cak olacağ n belirliyor. Kutuplar en soğuk, ekvator ise en s cak bölge. Hesaplamalara göre, eğiklik 58 dereceyi geçerse, durum tersine dönecek, kutuplar s cak, ekvator soğuk olacak. Evans’ n 10-35 derece boylamlar ndan toplad ğ jeolojik numunuler üzerindeki çal şmas , dünyan n eğiminin hiç değişmediğini gösterdi. ABD’li jeologa göre, sadece yüksek dağ ve tepelerin buzlarla kapland ğ soğuk dönemlerin aksine, dünya o zamanlar tamam yla kar alt ndayd ve devasa bir ‘kar topunu’ and r yordu. Kaynak: CNN Türk

Bilimde yolculuk

µ

Derya Tanr vermiş

Kansere karş aş

Rahim ağz kanserine karş üretilen aş Hollanda’da kullan mda. 2 Kas m’da piyasaya sürülen aş sayesinde rahim ağz kanserini önlemek mümkün. Sanofi Pasteur ve MDF şirketlerinin ortak çal şmas yla üretilen “Gardasil” adl aş n n, 100’den fazla siğil virüsü (Human Papilloma Virus) tipinden ikisi olan HPV 16 ve 18’in kansere yol açmalar n önlediği saptand . Cinsel ilişkiyle bulaşan bu iki virüs tipi, rahim ağz kanseri vakalar n n yüzde 70’ine neden oluyor. “Kuluçka” süresi çok uzun olan bu virüs, vücuda girdikten sonra rahim ağz kanserinin oluşmas yirmi y l bile sürebiliyor. Çoğunlukla bağ ş kl k sistemi taraf ndan vücuttan at lan virüs, baz bünyelerde kansere neden oluyor. Diğer tip HPV virüsleri de rahim ağz kanseri ve diğer ağr l cinsel organ lezyonlar na neden olabiliyor. Rahim ağz kanseri, kad nlar aras nda en çok görülen ikinci kanser türü ve kad nlar n kanserden ölüm nedenleri aras nda ikinci s rada geliyor. Bütün dünyada rahim ağz kanserinde y lda yaklaş k 300 bin kad n ölüyor. Cinsel olarak aktif olan erkek ve kad nlar n yaklaş k yar s n n da hayatlar n n bir döneminde HPV virüsü kapt ğ belirtiliyor. Aş , HPV virüsünün taklit edilmiş d ş yüzeyinin vücuda verilerek direnç sisteminin geliştirilmesi esas na dayan yor. Eğer virüs aş dan sonra vücuda girerse, bağ ş kl k sistemi taraf ndan tan narak yok ediliyor. Ama aş n n etkisinin kaç y l süreceği henüz kesin olarak belli değil. Şu anki verilerle en az beş y ll k bir koruman n mümkün olduğu biliniyor. Amerikan G da ve İlaç Dairesi FDA’da rahim ağz kanserinin ve HPV tip 16 ve 18 virüslerinin neden olduğu rahim ağz , vulva ve vajinada kanser öncesi lezyonlar n önlenmesine yönelik “Gardasil” isimli aş , bu y l n haziran ay nda onaylam şt . Aş FDA taraf ndan bugüne kadar onaylanan ilk kanser aş s olma özelliğini taş yor. Amerika’da da, aş 9-26 yaş aras ndaki k zlar n aş lanmas nda kullan lmak üzere onayland . Ancak aş n n HPV enfeksiyonlar n n önlenmesi amac yla erkek çocuklarda kullan m onaylanmad . Aş n n önerildiği hedef kitle içindeki yaş düzeyinin düşük olma nedeni, aş etkisini cinsel ilişki başlamadan ve dolay s yla HPV enfeksiyonu bulaşmadan önce en yüksek düzeyde göstermesi. Enfeksiyonun bulaşt ğ kişilerde aş etkili olmayabilir ve hatta rahim ağz kanserine yol açan lezyonlar n gelişme riskini art rabilir. Rahim ağz kanseri, papsmear tarama testi, kolposkopi tan testi gibi yöntemlerin geliştirilmesi sayesinde henüz kanser aşamas na gelmeden önce yakalanabilen ve etkili bir şekilde tedavi edilebilen bir kanser türü. Ancak yine de bu testlerin yap lmas na gerek kalmadan kanseri önlemesi ve birçok rahim kanserinin kökeninde yatan virüsleri hedef almas nedeniyle aş , kad n sağl n n korunmas nda önemli bir ilerleme.

β ℜ π η λ

α ψ δ φ ϒ

Geçen say m zda sorduğumuz sorular n cevaplar

1- C 2- A 3- D

4- D 5- A ve C 6- C

7- D 8- C 9- A

Meyveler neden çürüyünce kahverengiye dönüşür? Sağl ğ n dostu, uzun ömrün ilac , vitamin depolar meyvelerde belirli bir süre sonra meydana gelen renk değişimi, “çürüme” olarak tan mlan r. Bu durum, meyvenin hücrelerinde yaşanan kimyasal tepkimeden kaynaklan yor. Meyvelerdeki renk değişimi ve kararmalardan polifenoloksidaz enzimleri sorumlu. Bu enzimler, meyvelerde bulunan fenol bileşiklerin oksitlenmesine neden oluyor ve kahverengi lekeler beliriyor. Meyvenin hücre yap s bir bütün olarak korunduğunda, enzim ve fenoller birbirinden ayr duruyor. Ancak meyve dilimlendiğinde, çürüdüğünde ya da zamanla bozulduğunda, meyvenin hücre duvarlar y k l yor ve kimyasal kar şma başl yor.

Doğa isyan ediyor, ya biz? “İklim Değişikliğine Karş Küresel Eylem Günü” olan 4 Kas m öncesinde küresel s nman n sonuçlar na dair yeni tart şmalara konu olan bir rapor yay nland . İngiliz Hükümeti’nin Dünya Bankas ’n n eski Başekonomisti Sir Nicholas Stern’e haz rlatt ğ 700 sayfal k rapor, küresel s nman n kapitalist ekonomi üzerinde yaratacağ etkilere dair çarp c tespitlerde bulunuyor.

“Daha fazla bekleyemeyiz!” Dünya ekonomisinin yüzde 20 küçüleceğini, 1930’larda yaşanan büyük ekonomik kriz büyüklüğünde ekonomik kargaşalar meydana gelebileceğini, yaklaş k 200 milyon insan n mülteci durumuna düşeceğini belirten Stern; “Daha fazla bekleyemeyiz” diyor. Küresel s nman n vereceği zarar n, bunu önleyecek ad mlar n maliyetinin kat kat üstünde olacağ uyar s nda bulunan Stern, dünya gelirinin sadece yüzde 1’ine denk bir k sm ile sorunun çözülebileceğini vurguluyor.

ka’n n yoksul halklar n n yiyeceği belirtilen raporda, bol bol etik vurgular yap l yor. Ancak bu vurgulara rağmen küresel s nman n nedenlerine ilişkin ortaya konulan son bilimsel verileri teğet geçiyor. Keza o veriler, bütün dünya için ortalama yüzde 60’l k bir sera gaz k s tlamas (yani fosil yak t tüketimi) öngörüyor. ABD gibi ülkeler için bu yüzde 94’lük bir k s tlama anlam na geliyor. Ki doğaya en büyük zarar veren ABD gibi emperyalist ülkeler, Kyoto gibi içerik olarak son derece yoruma aç k bir anlaşmay bile imzalamad lar. Ve her defas nda konuyla ilgili hiçbir yükümlülük alt na girmeyeceklerini ifade ettiler. Stern ise raporunda 2012 y l na kadar yürürlükte kalacak olan Kyoto’nun süresi dolmadan, hemen şimdi ondan daha güçlü mevzuatlar n getirilmesi gerektiği uyar s nda bulunuyor. Aksi taktirde beklenen altüst oluşun en fazla 10 y l sonra tüm y k c sonuçlar ile ortaya ç kacağ n belirtiyor.

Doğan n isyan … 10 y l sonra As l darbeyi bağ ml ülkelerin, özellikle de tüm doğas ile yağmalanm ş olan Afri-

Büyük sermaye temsilcileri; “İklim değişikliği olmuyor, oluyorsa da fosil yak tlardan kaynakl değil”, “Küresel s nma ABD gibi

güçlü ülkelerin ekonomisine zarar vermeyi amaçlayan bir komplodan ibaret” diyerek son y llarda yap lan bilimsel araşt rmalar n sonuçlar n çürütmeye çal şsalar da, bizzat doğan n verdiği tepkilerin kendisi onlar çürütüyor. Depremler, kas rgalar, seller, kurakl klar, hortumlar, değişen bitki örtüsü… As l olarak fosil yak tlar n oluşturduğu sera gazlar ndan kaynaklanan küresel s nma, ne kadar inkar etseler de büyük sermaye güçlerini ve onlar n devletlerini de alttan alta kayg land r yor. Ancak onlar insanl ğ n geleceği için değil, bu durumdan üretim ve kar oranlar n n yaşayacağ olumsuzluklar ad na kayg lan yorlar. İngiliz hükümetinin Stern’e haz rlatt rd ğ raporda olduğu gibi.

Dilsiz ve tepkisiz değil doğa… Azg n bir sömürünün konusu olan biz emekçilerin bu vahşete karş yükselteceği isyan beklemeden isyana kalk yor! Ve emeği, tüm değerleri, doğay ve giderek evreni yağmalayan bu vahşi yağma sistemine karş her gün, her an bizim isyan m z bekliyor!Kendi isyan n n bizim isyan m zla birleşmediğinde umutsuz bir isyan olduğunu bilerek…


Yaflanacak

Dünya 10

K

Ü

L

T

Ü

R

·

S

N

A

T

Çağ n n taşlara dökülmüş isyan :

Kültür Deryas› Cem Günhan

Camille Claudel

Bilgibilimsel “karmaşa” Epistomolojik; yani bilgibilimsel olarak bak ld ğ nda, geçen yaz lar m zdan birinde son 100 y ll k insanl k tarihinin geçen 5 bin y ldan daha çok bilgiyi dolaş ma ve insan zihnine sunduğu ve bu durumun asl nda sadece uygarl ğ n gelişimi ile ilgili olmad ğ n vurgulam şt k. Bu durum asl nda gündelik yaşamda inan lmaz bir h za ve bazen içinden ç k lmaz bir bilgi karmaşas na sürüklüyor. Sadece yaşan lan uygarl ğ n bir gerekliliği olarak görülemeyecek bu durum, “tüketim toplumu” kavram n oldukça belirgin hale getiriyor. Kendi içsel çelişkileri ile gün be gün asl nda ufuklar daralan sistem ve bu sistem içinde yaşayan birey, gittikçe h zlanan ve h zlad kça anlamas ve anland r lmas zorlaşan bir döngüye hapsoluyor... Peki bu hapsoluşun zihinsel kökenleri nerededir?

Camille’in iyi bir eğitim almas sağlamak için ailesini al p Paris’e yerleşmeye karar veren.

Ve Rodin…

İnsan, devlet ve s n f Asl nda “insan” ve “devlet” kavramlar na vereceğimiz yan tlar, bu zihinsel, bireysel ve de toplumsal hapsoluşu oldukça iyi aç klayacakt r. Bu aç klamay kapitalist evreye geçişte s n fsal kimlikleri belirginleşen ve emperyalist aşamada s n fsal şekilsizlikleri derinleşen insan n durumu ile de tamamlamak zorunludur. Yaşad ğ m z uygarl k mutlak m d r? Yani bize dayat lan kültür, yaşam biçimi ya da kutsal varoluş bir zorunluluk mudur? Yoksa s n flar aras çelişkilerin ezen-ezilen çelişkisinin bir yans mas ve eski bir hikayenin modern k l flarda anlat m m d r?“Tüketim toplumu” ad n verdiğimiz “h zland r lm ş kapitalist yaşam”, kimin var olmas n güvenceye al yor?

21. yüzy l n rengi H zla yaşad ğ n zanneden ve h zla tüketen insan, asl nda tüm değerlerini de h zla tüketiyor… Virtüel bir realite içinde yaşayan modern zamanlar n “bu gelişmiş varl ğ ”, asl nda s n fsal çelişkilerin göz ard ederek kendini ezenlerin yaratt ğ sömürü mekanizmas olan devlet içerisinde yok oluşunu “var oluş” say yor! İşte bu körleşme, 21. yüzy l n rengini belirliyor. H zl bir tüketim ç lg nl ğ içinde tüketerek yaşayan ezilenler, kendilerini ezmenin organlar ile sezdirmeden köleleştiren devlet mekanizmas n sorgulasa bile, kendini bu devasa ç lg nl k içinde tek baş na ve güçsüz gören birey çaresizleşiyor. Bu çaresizleşme k s r döngününde başlang c . Çaresizleşen insan daha kolay yok oluyor. Daha kolay yok olan insan, sistemin yak t haline geliyor.

Çözüm Sorunun ne olduğu asl nda klasik olarak da çözümün ne olduğu sonucuna götürür. Ama sorun o kadar çok boyutlu ve karmaş k ki… Bu durumda insan ve onun yaratt ğ yüz binlerce y ll k uygarl ğ n sorgulanmas , yani tarihin ezen-ezilen ilişkisi temelinde ve modern çağlar n bilgisi ile yorumlanmas , “devlet” denilen mekanizman n “ne, niçin ve nas l”lar na yan tlar aranmas zorunluluğu ortaya ç kmaktad r. Evet, fark nday m ki “insan”, “devlet”, “uygarl k”, “s n f” ve bunlara benzer kavramlar, tan mlar yap lm ş kavramlard r. Ancak mutlak, değişmeyen hiçbir durumun da mümkün olmad ğ n biliyorum. Bu aç lardan bak ld ğ nda belki biraz abart l ve iddial olacak ama her bireyin ya da s n f n kendi öznel durumuna yeni tan mlamalarla bakabilmesi, bu “bilgi” ve “iletişim” damgal toplumda hiç de zor olmasa gerek… Sizce zincirleri farketmek bu kadar zor mu?

Kendilerine biçilen rolü kabul etmeyen kad nlar, yaşad klar toplumsal yap ya, değerler sistemine ve tabii ki bunu belirleyen üretim ilişkilerine, kendilerinin de var olduğunu hayk rd lar. “Hayk rd lar” diyorum çünkü birçoğu; toplumsal bir lincin ortas nda yaln zlaşt r ld ve üretimlerinin ve kendilerinin afaroz edildiğini görerek ayr ld lar bu dünyadan. Sonradan itibarlar iade edilmek üzere!..

“Kad na kad ns tav r yak ş r” Kad n ressamlar, müzisyenler, heykelt raşlar uzun süre kitaplara konulmad , çoğu ne sanat n ne de bilimin kap s ndan içeri girebildi. Felix Mendelsson-Bartholdy’nin babas Abraham Mend Felix, “Müzik çal şmalar n konusunda bana yazd klar n, kardeşin Felix’in çal şmalar hakk nda düşündüklerin… bunlar n hepsi güzel şeyler. Müzik kardeşin için belki bir meslek olacak, fakat senin için bir süsten öteye gidemeyecek. Bu anlay şla hareket et. Kad nlara sadece kad ns bir tav r yak ş r” diye yazm şt . Bu sat rlar, babas taraf ndan kardeşinden 4 yaş büyük olan, o zamana kadar 450 besteye imza atm ş olan Fanny MendelssohnBartholdy’ye hitaben yaz lm ş. Dönem, bundan pek farkl olmayan ilişkilerin ve bunun neticesindeki düşünüşün hakim olduğu dönem. Kad nlar kad ns tav rlar bilmeliydiler ve ataerkil sistemin dünyas na pervas zca girmemeliydiler!

Eşitlik = Ütopya m ?.. “Ütopya” kavram , zihnimizde onun sayesinde netliğine kavuştu. Evet Thomas Moore’den (Mons) bahsediyorum… Ütopya, bilincimizde “hayal ülkesi ya da özgürlük ve adaletin yaşad ğ özgürlük adas ” şeklinde parlar. Acaba bu parlakl ğ Thomas Mons da ayn şekilde mi ifade etmek istemiştir? Tabii ki tarihin gelişimi içinde Thomas Moore’n halk n, özellikle köylünün ac kl yaşam ndan etkilenerek “adaletli

A

bir toplum” ülküsünü ortaya koymas , bir felsefe ak m n da ortaya ç kartm şt r. Bizim “ütopyac l k” dediğimiz siyasal ak m n başlang c olan bu “hayal ülkesi” arzusu, tabii ki köklerini sadece ezilenlerin siyasal ya da sosyal işlemleri üzerine kurulmuş değildir. Ama Machiavelli Bodin ya da Gratius’un da daha önceki tasar lar na benzeyen bu “hayal ülkesi” tan m ve felsefesi, daha hümanist ve daha insana yak n bir alg lay şt r.

Rüzgara karş yürümek Zaman n Fransa’s , kad nlar n kendi rollerini “lay k yla oynad klar ” çağ. Kad ns , bir süs gibi taş d klar yetenekleriyle isimsiz kad nlar…. Camille Claudel; 8 Aral k 1864’te Fransa’da doğmuş, çocukluğu küçük taşra kasabas nda toprakla haş r neşir geçmiş, henüz 13 yaş ndayken geleceğini oynad ğ oyunla belirlemeye başlam ş, tehlikeli s n rlara doğru yol alm ş bir k z çocuğuydu: Taşa ruh vermek… Bu yaşlarda Bismarck, Napolyon 1 ve “David ve Goliath” heykellerini yaparak herkesi şaş rt rken kararl ğ n da gösterir. Ama bunun bir çocukluk hevesi olduğunu düşünen ailesi ise, Camille’de ki tutkuyu ve bu tutkunun bir gün hayat n n uzun y llar na mal olabileceğini tahmin dahi edemezlerdi. Bir anne; bir çok kad n n cesaret etmediği bir alan olan sanatta kendini ifade etmek isteyen bir kad na, ünlü bir yazar ve başar l bir diplomat n annesi; ailenin “siyah civcivi” bir k z n annesi, oğluna ne kadar destek oluyorsa k z na da o kadar köstek olacakt . Annesi ile hiçbir zaman anlaşamazlar zaten. Bir k z kardeş, sonuna kadar Camille’e karş olan. Camille daha baştan engellere karş savaşmaya başl yor. Ailede tek ayr k otu vard r o dönem, babas … Diğerlerinden farkl yaklaşan, k z na olan inanc yla onun heykele olan tutkusunu ve aşk n bilen ve bunun için yaşad ğ sürece desteğini esirgemeyen, bunun için

Böylece 1881 y l nda Paris’e yerleşen Camille, burada k z öğrenci kabul eden az say daki akademiden birine, Colarossi Akademisi’ne yaz l r. Üç arkadaş yla birlikte bir stüdyo kiralayan Camille, bir süre sonra dönemin iyi heykelt raşlar ndan Rodin’in öğrencisi olur. Bu tan şma ikisinin de hayatlar nda dönüm noktas d r ayn zamanda. Camille’nin heykele getirdiği hareket, o gün için -ve hala- bir devrim niteliği taş maktayd . Ve bilinen, Rodin’in alt n çağ n n da bu ilişki ile birlikte doruğa ç kmas yd . Rodin’in Camille üzerinde ne kadar etkisi ve emeği varsa, Camille’nin de Rodin’nin sanat na getirdiği “Camille dönemi” gibi iddial bir başl kla tan mlanabilecek kadar etkisi olmuştur. Camille art k öğrencilikten ç km ş, öğretmeni için bir rakip olacak düzeye gelmiştir çoktan. Ayr ca yaşad klar öğrenci-öğretmen ilişkisi de, ikili aras nda ki girift aşk ilişkisiyle doruğa ç km şt r. 1890’lara gelindiğinde Camille, art k yeteneğiyle nam salm ş olan ve sanat çevreleri taraf ndan sayg gören bir sanatç d r. Özgürlüğünü kazanman n ve Rodin’in etkisinden kurtulman n mücadelesini verir. İlişkiyi daha fazla sürdüremez de. Çünkü bu ilişkinin niteliği ve gidişat , Camille’in bağ ms z ve güçlü kişiliğine çok uyan bir durum değildir. Bu dönemden sonra yapt ğ heykeller, Camille’nin en karakteristik ve en güçlü eserleridir. Camille, “Vals”, “Clotho”, “Olgunluk Çağ ”, “Kay p Tanr ”, “Geveze kad nlar”, “Sakuntala” gibi en önemli heykellerini, Rodin’le yaşad ğ kavgalar ve ayr l klardan sonra yapar. Ve y l 1898’de, art k bir yol ayr m na gelir Camille. Tek baş na devam etmesi gerekmektedir. Rodin’siz ve sevgisiz… Çok kolay bir ayr l k olmaz bu, Camille için hayat n n en ac ve özlem dolu dönemi başlar.

Herkes için “fazla”… Camille, “Ak l sağl ğ n da yitirdi” sav yla en sevdiği kardeşi olan yazar Paul Claudel, Rodin ve annesi taraf ndan 1913 y l nda, 49 yaş ndayken, ölümüne dek bir daha oradan ç kmamak üzere hastaneye yat r l r. Çünkü Camilla, ailesi için fazla özgür, fazla baş na buyruk ve bundan da öte, kab na s ğmayan bir “asi”ydi. Rodin içinse tehlikeli bir rakip olmaya başlam şt . Yapt ğ eserlerin baz lar n n Camille’e ait olduğu

iddias , sanat çevrelerinde konuşulur olmuştu. Camille onun için ilham kaynağ değil, sanat üzerinde dolaşan gölgeydi. Sanat çevreleri içinse Camille sivri dilliydi, fazla konuşuyordu ve fazla doğrucuydu. Yani Camille herkes için çok “fazla”yd . Bundan sonra Camille için art k taşlara ruh katmak, yaratmak onlar kendi duygu yoğunluğuyla yoğurmak mümkün değildir. İronik bir şekilde, Camille’in de büyük emeğinin olduğu, Rodin’in bilinen ad yla “Düşünen Adam” heykeli, ak l hastanelerinin bahçelerinde bütün ihtişam yla dururken, Camille bir ak l hastanesinde 30 y l n

Tarih Gemisinden

Ütopya ülkesinde Ütopya ülkesinde özel mülkiyet, “her türlü kötülüğün kaynağ ” olarak belirlenir. Bu her ne kadar masumane gibi görünse de özel mülkiyetin tan mlanmas n n tarihi aç dan önemini vurgulayan bir durumdur. Bu düzen ortadan kalkt ğ nda ac lar da kalkacakt r. Ütopya adas nda özel mülkiyet yoktur. Çünkü her şeyin parayla ölçüldüğü bir toplum ve düzende devletin de adaletli olmas na olanak yoktur. Herkes bedeni ile çal şarak toplumsal yaşama kat l r. Sadece bilginler ve kamu görevlileri bedeni ile çal şmazlar. Ütopyada üretilen mallar ortak depolarda birikir ve birlikte kullan l r. Bu adada işbirliği ve düzen vard r. Hemde demokratik (!) bir düzen. Yöneticiler halk n oylar ile seçilir ve halk, sorunlar tart şarak karar al r.

O arzu.. Ütopya işte… ama bu ilkel hali bile kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Hem de yaşad ğ m z modern kölelik çağ nda ütopya sizce daha da bir anlam kazanm yor mu? Ütopyalar m z bilincimizde yeşertip, daha yaşan las bir dünya için cesaretle savunacağ m z “O Büyük Ütopya” arzusu ile..

İki siyah, bir beyaz baş…

Y l 1968… Mexico City’de Olimpiyat finalinde 200 metre finali koşulmuş. Amerikal siyah atletler Tommie Smith ile John Carlos birinci ve üçüncü gelip alt n ve bronz madalyay al rken, ikinciliği ve gümüş madalyay Avustralyal atlet Peter Norman kazanm ş. Madalya töreni için bekledikleri s rada Carlos, Peter Norman’ n yan na gelerek sormuş: - İnsan haklar na inan yor musun? - Evet, inan yorum. - Peki ya Tanr ’ya? - Bütün kalbimle… Bunun üzerine, iki siyah atlet, kafalar ndaki eylem plan n aç klam şlar, Norman tereddütsüz kat lm ş: - Ben eyleminizi destekleyeceğim, bana ne yapmam gerektiğini söyleyin! O günler için müthiş bir eylem planl yorlar: Amerika’daki rk ayr mc l ğ n ve siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci s n f vatandaşl ğ protesto edecekler… Ama nas l? Fikir Norman’dan geliyor: Bir çift siyah deri eldiven buluyorlar, sağ tekini Tommie, sol tekini John eline geçiriyor; fakirliği sembolize etmek için ç plak ayakla kürsüye ç k yorlar, başlar kederle öne eğik, s k l yumruklar n havaya kald r yorlar. Önlerinde duran beyaz atlet Peter Norman da, dayan şmas n göstermek için kalbinin üstüne ‘İnsan Haklar İçin Olimpiyat Projesi Hareketi’nin kokart n iğneliyor. Amerikan milli marş çalarken plan icra ediliyor. Bu üç güzel insan, atletizm dünyas nda atletlerin paraya, şana, şöhrete bo-

ğulduğu bir dönemde “özgürlükler ülkesi” Amerika’n n içyüzünü sergiliyor, rk ayr mc l ğ na iki siyah bir beyaz baş kald r yor!

Onurla ödenen bedel Ve tabii dünya birbirine giriyor! Amerika ayağa kalk yor. Olimpiyatlar bile gölgede kal yor, dünya gazeteleri yumruklar havada siyah atletlerin fotoğraf n birinci sayfadan veriyor… Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyah n spor kariyerini o saniye bitiriyor. Eylem amac na ulaşm ş, Amerika’daki siyah az nl ğ n durumu dünya gündemine girmiştir. Smith ve Carlos spor hayatlar n (ve buna bağl olarak geleceklerini) feda etmişler ama dünya tarihine geçmişlerdir. Dünyadaki yüz milyonlarca ezilmiş siyah n ilah haline gelmişlerdir. Peki ya Avustralyal beyaz Peter Norman? Norman’ n da hayat kararm ş… Tommie Smith diyor ki: “Peter, bir beyazd . O günlerde siyahlar n haklar n savunma cesareti gösteren, onurlu ve belkemiği sahibi beyaz çok azd . Peter, Avustralya’ya döndüğünde kimse yüzüne bakmad ğ gibi, herkes taraf ndan yarg land . Onun da atletizm kariyeri bitti, spor çevrelerinden d şland . Tehditler, işsizlik ve tecrit nedeniyle öyle s k nt l günler yaşad k ki, üçümüzün de ilk evliliği sona erdi.” Avustralya Devleti Norman’ ölene kadar affetmemiş ama Norman intikam n mezara götürmüş: 1968 Olimpiyatlar finalinde

heykelden uzak, eski sevgilisi ve öğretmeninin yapt ğ heykelin gölgesinde geçirir… Hastanede de “kurallar” bozulmaz. Delilere heykel yapmak yasakt r!

“Kendisi olma” kavgas Camille Claudel, 1943 y l nda 79 yaş nda ölünceye dek hemen hemen hiç konuşmad . Nadir dostlar na yazd ğ mektuplarda ise bir ç ğl k yollamaktad r insanl ğa ve onun değerlerine: “Beni buradan ç kar n. Çok üşüyorum!..”

Camille, yaşad klar n tan mlarken, “Bu kadar yaln z kalmak için ne yapt m?” diye sormaktad r. Bu kadar yaln z kalmak için Camille çok şey yapm şt r asl nda. Kad nlar için lanetlenmiş bir alanda s n rlar zorlam ş ve yaşad ğ aşkta büyük bir sanatç n n gölgesi olmaktansa, direnerek “kendisi olma” kavgas ndan asla geri ad m atmam şt r. Art k tüm umudunun k r ld ğ dönemde, “Galiba herkes hakl . Bu mutsuz sanat koca sakall lar n işi, doğaya onca yak n olan kad nlar n değil…” dese de… O kendi yaşad ğ dönemin ve geleceğin isyanc s bir kad nd .

ikinci olurken k rd ğ 200 metre Avusturalya rekoru hala, 38 y l sonra k r lamam ş. Ölene kadar süren ‘eylem kardeşliği’ İki Amerikal ve bir Avustralyal ‘lanetli’ atletin o gün başlayan ‘eylem kardeşliği’ ve dostluklar ömür boyu sürmüş. Aradan geçen 38 y l boyunca, yaz şm şlar, buluşmuşlar, görüşmüşler. Taa, 3 Ekim’de Peter Norman evinin bahçesinde kalp krizi geçirip 64 yaş nda ölene kadar. Ve şimdi fotoğrafa iyi bak n: Melbourne’de yap lan cenaze töreni. ‘Onurlu beyaz atlet’ Peter Norman’ n tabutu, Tommie Smith ve John Carlos’un omuzlar nda! Üç ‘eylem kardeşi’ son kez omuz omuza… Bu haberi Türkiye medyas na taş yan gazeteci Aynur Çağl , Cenaze töreninde Carlos ile Smith’in yan na gidip ‘Siz Mexico City’de yumruklar n z havaya kald rd ğ n zda, biz Türkiye’deydik. Şeref kürsüsündeki fotoğraf n z o gün bize ve kuşağ m za çok şey öğretti’ diyor. Carlos, yüzünde içten ve gururlu bir gülümsemeyle eğilip, “Bizim de bütün amac m z buydu zaten” yan t n veriyor…


Yaflanacak

N

S

A

N

Sokak

Röportajlar Strasbourg Saint-Denis… 28 Ekim Cumartesi… Her cumartesi günü gazete sat ş noktam z olan Strasbourg Saint-Denis’deyiz. Bu kez gazete sat ş d ş nda “merhaba” dediğimiz Türkiyeli ve Kürdistanl göçmenlere Yaşanacak Dünya gazetesinin mikrofonunu uzat yoruz. Göçmenlere dönük rkç uygulamalar, “Sarkozy Yasalar ” olarak bilinen göçmen yasalar üzerine ne düşündüklerini öğrenmeye, onlar n fikirlerini almaya çal ş yoruz. Bu iş pek kolay olmuyor tabii. Konuşmak isteyenlerin say s çok s n rl . Görüştüğümüz göçmenlerin çoğu “karts z” olarak tabir edilen oturumsuzlardan oluşuyordu. Biraz tereddütlü, biraz korkarak, biraz da heyecanla cevap vermeye çal şt lar sorular m za… Söz onlarda:

Hüsnü: Ne düşünelim. Hayat zor. Burada oturumum yok. Geri gönderirlerse gideriz. Kaybedecek ne var. Zaten sürünüyoruz. İsim yok: Düşünemiyorum. Ben bir şey düşünemiyorum! (H zla uzaklaşmaya çal ş yor) Bingöllü bir amca: Önce Almanya’da başvurdum. Yaklaş k üç y l orada kald m. Bingöllüyüm. Almanya’da oturum almak çok zor. Orada bulunanlar n şans çok az. Buraya geldim. Buradan da red ald m. Şimdi beni yeniden Almanya’ya göndermek istiyorlar. Gitsem hemen geri gönderirler. Yapacak bir şey yok. Çoluk-çocuk hepsi Türkiye’de, yaşamaya çal ş yoruz. Para gerekiyor. Geçim gerekiyor. Oraya gitsem ne yapacağ m? Şimdi kaçak olarak iş buldukça çal ş yorum. Akrabalar n yan nda kal yorum. Nereye kadar giderse devam edeceğiz.

Peki ne yap labilir? Bilemiyorum… San r m bir şey yapamay z. Adamlar n ülkesi. Kabul edip etmemek onlar n elinde. Biz ne yapabiliriz ki?.. İsim yok: Ben göçmen değilim. Oturumum yok. Kolundan tuttuğunu gönderiyorlar. S ra bana gelirse beni de gönderirler. Başka ne olacak… Uçağa bindirip gönderiyorlar. Türkiye’den asl nda pek fark yok. Bir rezilliktir gidiyor işte. Türkiye gibi bir ücret uygulayacaklarsa burada ne işim olacak? Gidip orada sürünürüz diyorum. İsim yok: Sarkozy’nin rkç uygulamalar sonucu her gün birimizi al p götürüyorlar. Bunun sorucu geçen y l Fransa’da birçok olay oldu. Sürekli polis bask nlar oluyor. Şimdi art k Türkiyelilere iş vermek istemiyorlar.

·

T

Ama onlar n yine de kağ ts zlara ihtiyac var. Fransa hala bu ihtiyac n koruyor. Ben de kağ ts z m. Onlar bize karş l ks z bir şey vermiyorlar ki. Biz çal ş yoruz emeğimizin karş l ğ n istiyoruz. Şimdi Romanya ve Bulgaristan gibi ülkeler AB’ye girdi. Oralardan ucuz işçi getiriyorlar. Fransa sömürgeci bir ülke. Afrika’dan daha önce bir sürü insan getirmiş. Şimdi ne yapacak? Bunlar n hangi birini geri gönderecek? Gelen, çocuğunu ve onun yak nlar n getirmiş. Bir, iki üçüncü kuşak oluşmuş. Ülkelere göre durum değişiyor. Herkesi gönderebileceklerini sanm yorum. Ayr ca bunu yapt klar nda kendi zararlar na olacak. Her gün yeni bir uygulamayla hayat zorlaşt r yorlar. Bir nevi yaşama şans b rakm yorlar… Böyle olunca belki insanlar kendileri gitmeyi ister. Buradaki kağ ts zlar ve göçmen kurumlar birlikte eylemler örgütlüyorlar. Siz bunlardan haberdar m s n z? Hay r. Hiçbir bilgim yok. Ama kat lm yoruz. Bir şeyler yap labilir değiştirmek için… YD - Paris

Sömürüye Nobel Ödülü! Bu y lki Nobel Bar ş Ödülü, Bangladeşli Bankac ve Ekonomi Profesörü Muhammed Yunus’a ve kurucusu olduğu Grameen Bank’a verildi. “Mikrokredit” kavram n bulan Yunus’a ödül, 2006’da bankas na sosyal ve ekonomik bir gelişme yaratmadaki çabalar ndan ötürü verildi.

Mikro(p)kredi Projesi! Mikrokredi projesi, fakir insanlar özellikle kad nlar sömürü çarklar içine katmay amaçlayan bir proje. Ama kredileri almakla iş bitmiyor. Al nan kredileri geri ödeme zorunluluğu var. 1 y l süreyle verilen kredilerde ödeme plan , haftal k ya da ayl k taksitler üzerinden yap l yor. Y ll k yüzde 20 faiz oran ile

haftada yüzde 2 tutar nda faiz, müşteriler taraf ndan geri ödenir. Yap lan işte başar sağlanmazsa bir daha kredi alma şans ortadan kalkar. Fakat özellikle yoksullar n bunu tercih etmelerindeki neden, yoksulluktan kurtulmak için bunu tek f rsat olarak görmeleri ve s rtlar n yaslayacaklar hiç bir güvencelerinin olmamas d r. Daha iyi bir yaşam beklentileri bunda belirleyici oluyor. Mikrokredi sistemi, başlang çta ve ağ rl kl olarak k r yoksullar n , fakirleri ve işsizleri hedef alm şt r. Bangladeş’te başlay p, kültürleri ve uygarl klar aşarak Türkiye, Brezilya, Meksika gibi ülkelere girmiş, ABD ve Kanada gibi emperyalist-kapitalist ülkelerde de devreye sokulmuş bir projedir.

Amaç ne? Nobel Bar ş Komitesi’nin, Alfred Nobel’in vasiyetine ne kadar sad k kald ğ ortada… Muhammed Yunus ve Nobel Komitesi, gerçekten yoksulla-

r n insanca yaşam haklar n savunup da m bu projeyi yapt ve ödüle lay k gördüler, yoksa sermayelerine sermaye kat p onu mu ödüllendirdiler? Mikrokredinin amac , sermayeye bir hortum sağlamakt r. Yoksa s n rlar aş p yoksullar kalk nd rmak, işsizliği ortadan kald rmak için düşünülen bir proje değildir. Amaç aç k; yüz milyonlarca yoksulu mikrokredilerle kapitalist üretim içerisine çekmek. Zengin-yoksul ayr m nda ortaya ç kacak sosyal patlama riskini azaltma hedefiyle emek sömürmek. Yüz milyonlarca insan küçük üretici haline getirerek emekçilerin s rt nda küçümsenmeyecek kredi faizleriyle kendilerinin pazar yerlerini genişletmek ve sağlamlaşt rmakt r.

O

P

L

U

Gettolar ilk olarak Yahudi göçü ile ortaya ç›kar. Roma ‹mparatorlu¤u Filistin’i iflgal ettikten sonra Yahudiler büyük kitleler halinde Avrupa’ya göç etmek zorunda kal›r. Venedik’te kendileri için haz›rlanm›fl mekanlara yerlefltirilirler. “Getto”, bu mekanlara verilen isim olur. Şimdilerde giderek “alt kentler” kavram ile yer değiştiren gettolar n as rlara dayanan bir geçmişi var. Çağlara, üretim ilişkilerine göre değişen bir içerik ve biçim kazansalar da yurtlar ndan kopmuş ya da kopar lm ş topluluklar n yaşad klar mekanlar olmalar ortak özellikleri olur hep. İlk olarak Yahudi göçü ile ortaya ç karlar. Roma İmparatorluğu Filistin’i işgal ettikten sonra (MÖ 70’li y llar), Yahudiler büyük kitleler halinde Avrupa’ya göç etmek zorunda kal rlar. 10. yüzy lda Venedik’te kendileri için haz rlanm ş mekanlara yerleştirilirler. “Getto” ismi bu mekanlara verilen isim olur. H ristiyanl ğ n bask lar sonucu Avrupa’ya göç etmek zorunda kalan Yahudilerin kontrol alt nda tutulmalar hedeflenerek tasarlan r buralar. Kentler içinde belirli mekanlar d ş nda dolaşmalar , al şveriş yapmalar , ticaretle uğraşmalar yasaklan r. Gettolar, onlar n zorunlu yerleşim alanlar d r. Bu durum 10. yüzy ldan, “Yahudilerin de diğer halklarla ayn haklara sahip olduğunu” ilan eden Frans z İhtilali’ne kadar devam eder.

11 Dünya

M

Gettolar

uzun süre devam eder. Bu göç dalgas ile ABD’ye gelen göçmenler, kendilerinden önce gelen Avrupal göçmenlerin yaşad klar kentsel mekanlara yerleşirler. Buralar daha çok iş yerlerinin yoğunlaşt ğ alanlar n etraf d r. Say lar milyonlarla ifade edilen bu göçmen dalgas , sonras nda sürekli bir şekilde akan yeni göçmenlerle buluşarak, yerleştikleri bu mekanlar gerçek anlamda getto haline getirirler. Ancak bu gettolaşma, kat ve politik tercihlerle gelişmediğinden, yeni yetişen kuşaklarla birlikte 1960’larda çözülmeye başlar.

Amerika’da gettolar… Ama gettolar, bu süreçten sonra da ayn mant kla kurulur ya da doğall ğ nda oluşarak yaşamaya devam ederler. ABD’de özellikle 1880 - 1920 aras nda gerçekleşen ikinci göç dalgas n n yaratt ğ gettolaşma süreci

“Zenci gettolar ”nda, göçmen emekçiler… Sömürgecilik döneminde köle ticareti ile Amerika’ya getirilen siyahlar n kentsel mekanlara yerleştirilmeleri, as l olarak

köleliğin ortadan kald r lmas ile söz konusu olur. Plantasyonlardan kentsel bölgelere getirilirlerken, toplumsal yaşamlar nda önemli k s tlamalara gidilir. Mülk edinmeleri, kentlerin belirli bölgelerinde oturmalar , hatta girmeleri yasaklan r. Sosyal, sağl k ve eğitim hizmetlerinde yaralanmalar s n rland r l r, beyazlarla ayn haklara sahip olmad klar yasalaşt r l r. Bu koşullarda kentlerin en yoksul ve en sorunlu bölgelerinde yoğunlaş rlar zorunlu olarak. Ve kendi içlerine kapal toplumsal bir yap oluştururlar. Bu mekanlar na da yans r ve yaşad klar yerler, “zenci gettolar ” olarak tan mlan r. 350 y ll k köleci yaklaş m, 1964’te bir bütün olarak kald r l ncaya kadar, buralar gerçek anlamda getto havas taş rlar. Fakat 1960’lardan sonra siyahlar aras nda yaşanan s n fsal farkl laşma, bu mekanlar da çözmeye başlar. 1970’lerden itibaren dağ lma süreci yaşayan siyah gettolar n n yerini şimdilerde alt kentler almaktad r. Boşalan gettolarda ise, Afrika’dan Asya’dan, Brezilya ve Meksika gibi Latin Amerika ülkelerinden gelen göçmenler yerleşmektedirler. ABD’de art k rksal farkl l klara dayal bir gettolaşmadan ziyade, çağ m z n temel olgusu, ucuz iş gücü bölüklerini oluşturan göçmen işçilerin “gettolar ” vard r. Önümüzdeki say da, Avrupa’daki yeni göçmen işçi gettolar ve buralarda yaşanan tarihsel evrimle devam edeceğiz…

S rad ş yaşam n ad ; Christiania Ortak üretimortak yaşam

Kopenag şehrinin göbeğinde 33 y ld r kendi yönetimiyle yaşam n sürdüren Christiania sakinleri, kendilerini dünyan n en özgür insanlar olarak kabul ederler. Kopenag yönetimiyle sürekli sorunlar yaşayan bin kişilik bölge halk , “Christiania’y savunmaya ve yaşatmaya devam edeceğiz” diyorlar. 1970’li y llarda bir grup sol eğilimli ve anarşist, Savunma Bakanl ğ ’na ait eski askeri k şlada çocuklara yeşil alan açmak amac yla arazinin bir k sm n oyun alan olarak tasarlamaya karar verirler. O dönem hippilerin açm ş olduğu serginin ilgi görmesiyle, eski k şlan n binalar işgal edilir. Terk edilmiş k şlan n binalar birer birer eve dönüştürülmesiyle ortaya ç kan Christiania’da, yönetimi alanda yaşan herkesin eşit koşullarda hak ve özgürlüğe sahip olduğunu beyan ederek otonom bir düzen tesis edilir.

Tehditler ve direniş Her iktidar değişikliği ile sal-

d r lara maruz kalan Christiania topluluğu, ülkenin dört bir yan nda ak n ak n gelen gruplarla ortaklaşarak “öz yönetim”lerini sağlamlaşt r p statülerini farkl laşt rmaya başlarlar. Yaratt klar modelle “mahalle-belediye” olarak an l rlar. Çocuk alanlar , kreş, kütüphane, küçük mağazalar açarak köklerini sağlamlaşt r rlar. Yine de bütün bunlar, Christiania’n n kapat lmas için karar al nmas n n önüne geçmez. Ancak yeniden dönüşüm tesisleri kurmuş, çöp ayr şt rma merkezleri oluşturmuş, bütün mülkleri ortak kullan ma açm ş Christiania, dönemin hükümeti taraf ndan kapat lamaz. Buna rağmen polisin tacizi sürekli devam eder. Bölgeye girip ç kanlar polisin fotoğraflamas , bölge sakinlerini çileden ç kart r. Yüzlerce insan, polis merkezi önünde bir protesto örgütler. Günlerce süren bu eylem, polisin bu tutumunu değiştirir. 1987’de Danimarka yönetimi, Christiania’y “Farkl sosyal deney” olarak kabul eder!

Christiania’da yaşayanlar, vergi ödemeyi reddediyorlar. Çünkü yaşamlar n kendileri düzenliyor. Onlara göre hükümet Coca Cola’dan vergi alm yorsa, Cola’y kapatmaya zorlam yorsa, kendilerinin vergi ödemesi de yanl şt r. Halktan al nan vergilerin savaşlarda kullan lmas , zaten karş ç k şlar n n temel ilkesi halini alm şt r.

Christiania’da oturanlar, kişi baş 112 dolar kira vermekte. Kurduklar mağazalardan sadece orada yaşayanlar al şveriş yapabilmekte. Zamanla ortaya ç kan atölyelerde kolektif el sanatlar ürünleri, “Christiania”

markal bisiklet imal etmişler. 33 y ld r devletten bir yard m almadan yaşam şlar. Hiçbiri resmi bir yerde çal şmamakta. 34 hektarl k alanda yap lan üretim, ortak yaşam için kullan lmakta. Christiania sözcüsü Vanda Listz, bas na verdiği demeçte 4 yasadan bahseder: “Ağ r uyuşturucu yok. Silah yok. Şiddet yok. Otomobil yok. Yani anarşiye en yak n noktaday z. Yine de Christiania’y yöneten bir mekanizma söz konusu.”

“Savunacağ z!..” Ana

kap n n

üzerindeki

“Christiania’y savunacağ z” devasa ibaresi, geçtiğimiz y llarda polisin sald r s ndan sonra yaz lm şt r. Meydan olarak düzenlenmiş mini marketlerde esrar n tezgahlarda sat ld ğ bir gerçek.

Marketlerden herkes bir kal p sat n alabilmekte. Polis buray “uyuşturucu merkezi” olarak lanse ederek Christiana’y kapatma gerekçesi olarak kullan r. Operasyonda onlarca kişi yaralan r. Fakat sald r lar sonuçsuz kal r. Binlerce insan dayan şmaya gelir. Tan nm ş sanatç lar ortak CD’ler ç kar p gelirini bağ şlar. Her y l binlerce kişi buray ziyarete gelir. Bölgede sokak ismi ve kap numaras yoktur. Kendi postanesi ve mektup dağ t c lar var. Girişten sonra göze çarpan Özgür Tibet binas , Afrika ve Eskimolara ayr lm ş mekanlard r. D ş cephe bir sanat mozaiğidir. Graffiti çizgileriyle at lan savaş karş t imzalar, kapitalizmi teşhir eden rengarenk sloganlar. İçeriye girildiğinde bir festival mekan na gelinmiş hissi uyand r r. Opera, tiyatro, diskotekler Christiania’n n akşam mekanlar d r. Olas bir taşk nl ğa izin verilmez buralarda. Kimse kimseyi rahats z etmez. Resim çektirmek yasakt r. Onlara göre buras hayvanat bahçesi değildir. Alternatif model yaratt klar na inan rlar. Şehircilik uzmanlar , Christiania’y art k model olarak kabul ettiklerini itiraf etmek zorunda kalmakta.

Özgür bölge ‘68 hareketinin dünyada toplumsal dokuda yepyeni şeyler ortaya ç kard ğ bir gerçek. Christiania’da kimine göre öz-

gür, kimine göre ise hippi kasabas ya da esrar cenneti. Fakat ortaya ç kt ğ ‘70’li y llardan günümüze kadar sistem d ş yaşamas yla, yaratt klar yla yaşad ğ m z dünyada otonom hareketin son kalesi. Modern Avrupa’n n orta yerinde kendi özel yasalar yla 350’si çocuk, bin kişinin yaşad ğ Christiania, özgül bir yer olarak varl ğ n korumakta. Her sald r ya net bir yan t veren bölge savunma komitesi sözcüsü Anne Rehder, “Devletin sald r y tasarlad ğ durumda,

Hukuk Yazar m z n yaz s

yay nlayam yoruz.

büyük eylemlerin yap lacağ z. Sokaklara ç kacağ z ve Kopenag’ normalleştireceğiz” diyor. Son iki y lda sald r lar n belli bir biçimde h z kesmesi, onlara biraz nefes ald rsa da bunun son bulacağ anlam n taş m yor. Danimarka devleti şimdilik Christiania’y sosyal bir deney merkezi olarak görüyor. Christiania sakinleri ise k rm z zemin üzerinde üç portal şeklindeki bayraklar n özgürce dalgaland rmaya devam ediyorlar. A. Vural

Av. Gülşen Çelebi

elimize

ulaşmad ğ

için

bu

say


Dünya Yaflanacak

Dünyay› istiyoruz, k›r›nt› de¤il !..

İnsanca yaşam için grev! Kurşun yağmuru!

Türkiye’den Mektup var Bar ş Yarkadaş

Erdoğan’ n rahats zl ğ ne? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ n, arabada y ğ l p kalmas üzerine, Türkiye’nin gündemi bir anda değişti. AKP Grup Toplant s ’na gitmek üzere yola ç kan Erdoğan’ n rotas , hiç istemediği halde, Güven Hastanesi’ne yöneldi. Kuşkusuz, her insan gibi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ n da hastalanma “hakk ” var. Kamuoyunun da neler olup bittiğini bilme hakk … Ancak; ne yaz k ki; kamuoyu, Güven Hastanesi’nde neler olduğunu bir türlü öğrenemedi. İlk aç klamay yapan D şişleri Bakan Abdullah Gül, “Oruca bağl kan şekeri düşmesi var. Merak edilecek birşey yok” dedi. Devlet Bakan Abdüllatif Şener ise bu aç kla0man n hemen ard ndan hastaneye koştu. Ancak Şener, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşemedi. Daha doğrusu, görüştürülmedi. Belli ki; Gül’ün “Çok önemli birşey yok” demesi, gerçeği yans tmaktan uzakt . Eğer öyleyse, “Kan şekeri düşen” Erdoğan neden Şener’le görüştürülmedi? Bu soruyu sormam za, Erdoğan’ n arabada y ğ l p kalmas n n ard ndan ortaya ç kan görgü tan klar n n anlat mlar yol aç yor. Çünkü; Mehmet Göksu adl görgü tan ğ , “Başbakan hastaneye getirildiğinde kendinden geçmiş haldeydi. Korumalar ağz n açmaya çal ş yordu” diyor. Mehmet Göksu adl yurttaş n anlat m , Başbakan Erdoğan’ n sağl ğ na ilişkin önemli bir ipucu veriyor. “Kan şekeri düştüğü” söylenen Erdoğan’a yap lan ilk müdahale, korumalar n böyle bir ihtimali beklediğini ortaya koyuyor. Bu da korumalar n daha önce bilgilendirildiğini gösteriyor. Ankara’da aç kça ifade edilmese de bir süredir Erdoğan’ n sağl ğ üzerine çeşitli yorumlar yap l yordu. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, bu konuda en aç k sözlü olan siyasetçiydi. Koç, “Bir hekim olarak söylüyorum. Erdoğan’ n doktora gitmesi gerekir” demişti. Prof. Dr. Yalç n Küçük de “Hepsi Yaralar Sonuncusu Öldürür” adl kitab mda anlatt ğ m bir Erdoğan-Erbakan anektodundan yola ç karak, “Başbakan hasta, bu gizleniyor” iddias nda bulunmuştu. Bilindiği üzere, Başbakan Erdoğan, Yalç n Küçük’ün bu sözlerinden sonra, dava açt . Haluk Koç’a da AKP’li Mir Dengir F rat, “bel alt ” say labilecek bir üslupla cevap verdi. Böylece, Erdoğan’ n “en hassas” olduğu meselenin de “sağl ğ na ilişkin” demeçler olduğu anlaş ld . Tüm bu olan bitenlerden sonra, AKP’nin öncelikli görevi, “hasta haklar ”n da gözeterek, kamuoyunu Erdoğan’ n sağl ğ na ilişkin bilgilendirmek. Çünkü; Türkiye’nin, kendisini yöneten ve yönetmeye talip olan kişileri tan mas ve hesab n da ona göre yapma hakk var. AKP yukar da dediğimizi yapt ğ taktirde, kulislerde konuşulan “spekülasyonlar ” da engellemiş olur. Aksi taktirde, Çankaya yolu, Erdoğan için daha da zorlaş r. www.gercekgundem.com ardesinden al nm şt r. Kendinisin yaz lar na bu köşede rastlayamad ğ n zda keyifle okuyacağ n z bu siteyi ziyaret edebilirsiniz. Yaşanacak Dünya gazetesi olarak biz de Yarkadaş ve arkadaşlar na çal şmalar nda başar lar diliyoruz.

Türkiye’deki serbest bölgeler, iflçilerin köle gibi çal›flt›r›labilecekleri yerler midir? Firma yöneticileri, Türkiye’yi ucuz köle cenneti olarak m› görüyorlar? Diyaliz hastalar na set üreten yabanc sermayeli Novamed firmas işçilerinin 26 Eylül’de başlatt klar grev hala sürüyor. Alman-İtalyan ortakl firmada Petrol-İş sendikas örgütlü. Petrol İş Sendikas Mersin Şube Başkan Alaybeyoğlu, Novamed grevinin önemini şu sözlerle dile getiriyor: “Bu grev, Türkiye’de bir serbest bölgelerde yap lan ilk grev ve Almanya merkezli çok uluslu Fresenius Madical Care’e karş yürütülen bir grev olmas nedeniyle önemlidir. Antalya Serbest Bölgesi’ndeki fabrika o firman n Arjantin’dekinin ard ndan en çok kar eden ikinci fabrikas d r” dedi.

oyunu ‘yüzde 100 zam istediler’ diyerek yan lt yor. 4 kez görüştük, sonuç alamad k. Fresenius Madical Care’nin değişik ülkelerde 12 fabrikas var. Sadece Türkiye’de sendikal örgütlenmeye karş ç k p toplu iş sözleşmesi yapmaya yanaşm yorlar. Türkiye’deki serbest bölgeler, işçilerin köle gibi çal şt r labilecekleri yerler midir? Firma yöneticileri, Türkiye’yi ucuz köle cenneti olarak m görüyorlar?

Haz rlad klar toplu iş sözleşmesi taslağ nda işçilerin insan onuruna yak ş r, sağl k bir çal şma ortam na kavuşmas n ve maddi olarak da yüzde 35 oran nda zam talep ettiklerinin alt n çizen Alaybeyoğlu, bas na verdiği demeçte şunlar ifade etti: “Zam talebimiz üzerinde de pazarl k yap labileceğini söyledik. Firman n İtalyan Genel Müdürü Antonio Raffa, kamu-

Petrol İş’te örgütlü Novamed işçileri, insana yak ş r çal şma ve yaşam koşullar için grevdeler. Novamed işçileri haklar n istiyorlar. Fresenius-Novamed işçilerinin hakl grevlerini, onur mücadelelerini destekleyin.”

41.6’s na denk gelen 254 bininin, 14-25 yaş aras ndaki gençlerden oluştuğu bertilen araşt rma, asl nda Türkiye’de yaşayan gençliğin resmini çiziyor. Geçen y l n ayn döneminde ise iş bulmaktan umudunu kesip iş aramayan 494 bin kişinin yüzde 44.3’üne denk gelen 219 binini, 15-24 yaş grubundakiler oluşturuyordu. 2006 y l Ocak ay nda iş bulmaktan umudunu kesip iş aramayanlar içindeki gençlerin oran yüzde 38.6’ya, Şubat’ta yüzde 38’e, Mart’ta ise yüzde 37.5’e kadar düştü. Ancak Nisan ay ndan itibaren yeniden art ş eğilimine giren umudu k r klar içindeki gençlerin oran yüzde 39’a ç kt . Bu oranlar Haziran’da ise yüzde 41.6’ya yükseldi.

Türkiye Rekorlar Kitab ’nda 1 Ocak 2007 tarihinden itibaren geçerli olacak asgari ücreti/örgütsüz işçiye ödenecek azami ücreti belirlemek için Türk-İş, TİSK ve hükümetten 5 kişi taraf ndan oluşturulan Asgari Ücreti Tespit Komisyonu, önümüzdeki günlerde toplanacak. Burjuvazi ve devleti “enflasyon hedefi” olduğu bahanesi ile asgari ücrete en fazla yüzde 4 oran nda zam yapmay hedefliyor. Şu anda 16 yaş ndan büyükler için net 380.46 YTL olan asgari ücret 1 Ocak 2006 tarihinde 332 euro’ya denk gelirken bugün 289 euro’ya denk geliyor. Fakat ücretlerin bast r lmas ndaki as l veriyi döviz kurlar değil ekmek veriyor: Türkiye, kişi baş na en fazla ekmek tüketen ülke olarak Guinness Rekorlar Kitab ’na girdi. Guinness Rekorlar Kitab 2007 y l kitapç ğ nda, Türkiye, y lda kişi baş na 200 kilo ekmek tüketimiyle “En çok ekmek tüketen ülke” olarak yer ald .

Batman’da 5 Eylül’de 11 yaş ndaki Mizgin Özbek ve iki kişinin ölümüne neden olan olayla ilgili olarak Valilik “çat şma”; anne ise “tarand k” diyor. Olayla ilgili İHD ve Baro’nun da içinde bulunduğu araşt rma heyeti hakk nda devlet soruşturma başlatt .

Petrol İş Sendikas Mersin Şube Başkan Alaybeyoğlu ayr ca; işçi s n f dostlar ndan, Novamed grevci işçilerine destek olmak için, firman n yöneticilerinin şu adreslerine protesto mektubu görmelerini istedi: FMC Board Member Dr. Emanuele Gatti: emamunele.gati@fmc-ag.com Executive Manager Dr. Massimo Fini: massimo.fini@fmcag.com Logistics and International Production Manager Antonio Raffa: antonio.raffa@fmcag.com

“Yüzde 30 zam talep ettik”

Petrol-İş sendikas n n bu çağr s n biz Yaşanacak Dünya okurlar da bulunduğumuz her bölgeden destekleyebiliriz. Yukar daki adreslere birer protesto mektubu yazarak küçük de olsa bir katk sunabiliriz!

Kaç nc bu? “Kürdistan illerinde kaç nc ölümdür, kaç nc kanamad r?” dedirten ve bu kez Uğur için aç lan yolda Mizgin kurşunlanm şt r. İl değişmiş, kimlik değişmiş ama kader “Yolda iki genç değişmemişti. otostop yapt› ve Belki soruşturma sonucu onun da “terörist” say lmas onlar› da arabaya için yaş n büyütürler t pk ald›k. Yolda ilerler- Uğur gibi, bilinmez! Mizgin şimdilik 11 yaş ndayd . ken birden kurflun Mizgin’in ölüm an n şöyle ya¤muruna tutul- anlat yor Anne Özbek: “Birden kurşun yağmuruna tutulduk. Arabam›z ta- duk. Rahats zd m. Oğlum Hadi ve k z m Mizgin’le birrand›...” likte Batman’a hastaneye gidiyorduk. Yolda iki genç otostop yapt ve onlar da arabaya ald k. Yolda ilerlerken birden kurşun yağmuruna tutulduk. Arabam z tarand .” Annenin bu aç klamas bir işe yarar m , o da meçhul. Devlet her zaman dediğini demekten geri durmuyor: “Terörist ihbar ald k. Bunun üzerine operasyon çekildi.” Ard ndan görevini tamamlamak ad na Batman’da 11 yaş ndaki Mizgin’in öldürülmesini araşt ran heyet ve olay haberleştiren yerel bas n hakk nda Batman Başsavc l ğ soruşturma başlatt . Heyette yer alan Batman Baro Başkan Özevin yaşananlar şu şekilde özetledi: “Soruşturma hak savunucular na yönelik bask ve engelleme.” Mizgin Özbek

Ölümün ad sel oldu! k lmayan ve sulara gömülen evlerde insanlar çat larda tutunacak bir şey arad …

Devlet vahşeti izledi

Umudu k r klar! Rakamlar n diliyle umudu k r klar n öyküsüdür aşağ daki tablo. Başka söze gerek kalmad : Türkiye İstatistik Kurumu’nun Temmuz 2006 dönemine (haziran-temmuzağustos) ilişkin hane halk iş gücü araşt rmas : İş gücüne dahil olmayan 26 milyon 192 bin kişinin yüzde 7.2’sine denk gelen 1 milyon 895 binini iş aramay p, çal şmaya haz r olanlar oluşturuyor. Bunlar n da 610 binini iş bulma ümidi olmayanlar, 1 milyon 285 binini de diğer nedenlerle iş aramay p çal şmaya haz r olanlar oluşturuyor. İş bulmaktan umudunu kesip art k iş aramayan ve resmi istatistiklerin de işsiz göstermediği 610 bin kişinin yüzde

Protesto mektubu

Sel, önce Kürt illerini dolaflt›, sonra ‹stanbul’un emekçi semtlerini... Önce Kürt illerini dolaşt , sonra İstanbul’un emekçi semtlerini. Urfa ve Van’dan sonra Diyarbak r ve Ş rnak’ta can alan yağ şlar, en son Batman’ vurdu: 4’ü çocuk 10 ölü, 7 yaral ! Batman’da akşam saatlerinde

başlayan sağanak yağ şla Raman ve Bat Raman dağlar ndan gelen sular, İluh Deresi’ni taş rd . Sele dönüşen İluh Deresi, 11 mahalleyi tek tek sular alt nda b rakt . Sular alt nda kalan mahallelerde tam bir trajedi ve can pazar başlad . Evler y k ld , y -

Devlet 6 saat boyunca vahşeti izlemekle yetindi. Belediye yetkilileri de valiliğin istenilen düzeyde kendilerine yard mc olmad ğ n doğrulad . Devletin alt yap yat r m yapmamas dolay s yla felakete dönüşen selde, bir de elektriklerin kesilmesi tuz biber ekti. Batman’ n elektriğini sağlayan merkez trafoda meydana gelen bir patlaman n ard ndan kent tamamen karanl ğa gömüldü. Devletin izlediği felakette çoğu ayn aileden 10 kişi öldü. Karş yaka Mahallesi 301. Sokak’ta bulunan Kanat ailesine ait evde 5 çocuk selin vurduğu evin duvar n n üzerlerine y k lmas sonucu yaşam n yitirdi. Çocuklardan 4’ünün sel felaketinin yaşand ğ merkeze bağl Zor Köyü’nden selden kurtulmak amac yla Batman’a gelerek, amcalar Hüseyin Kanat’ n evine yerleştiği öğrenildi. 4 kardeş, amca oğullar yla birlikte sel sular na kap larak yaşamlar n yitirdi.

Su ve çamur alt nda… Sadece dün 23 kişinin yağ şlardan dolay öldüğü bölgede hala yeterli ekipman bulunmuyor. Veya k şlalarda bulunanlar kullan lm yor! Akyürek Mahallesi’nde bir bodrum kat nda 4 çocuğunun mahsur kald ğ n belirten baba, sivil savunma ekiplerinden yard m isterken, ekiplerin evin bulunduğu mahalleye ulaşamad ğ kaydedildi. Kilis kent merkezinde de 30

ğiyle ağaçlar devrildi, birçok evin çat s uçtu. Sele kap l p 14 kişiye mezar olan minibüsün yolcular n n cesetleri, 12 kilometrelik bir mesafede aral klarla bulundu. Minibüsün, Mardin’in Savur ilçesine bağl İçgören köyünde düğüne gittiği öğrenildi. Diyarbak r’ n Ç nar İlçesi’nde sele maruz kalan 10 köyden 3’ü haritadan silindi. İstanbul Sar yer’de selden dolay bir ev çöktü: 3 kişi enkaz alt nda kald . İstanbul Beykoz’da yüzlerce ev sular alt nda kald . Tokatköy ve Akbaba mahalleleri çevresinde yaklaş k 750 evi su ve çamur bast .

Fabrikay su bast

yaş ndaki Ayuş Say, f rt nadan korunmak için s ğ nd ğ minibüs durağ n n devrilmesiyle hayat n kaybetti. Yaklaş k yar m saat süren f rt nada enerji hatlar da koparken, üç elektrik dire-

İstanbul Kemerburgaz Hamidiye Mevkii’ndeki derenin taşmas sonucu, kompresör üretimi yapan Petes Makina Sanayi Fabrikas ’n su bast . İçeride mahsur kalan 130 işçi, boylar na kadar yükselen su içinde yürüyerek fabrikadan ç kt . Çok say da araç da yolda mahsur kald . Çevredekiler suya gömülen araçlar kendi imkanlar ile kurtarmaya çal şt .

Susurluk 10. kandönümünde! Susurluk, 3 Kas m 1996! Kamyona çarpan 10 y llar n faşizmiydi. Mafya-MİT-siyaset üçgeninden devlet s r t yordu. Say s z cinayette ‘imzas ’ bulunan ve interpol kay tlar nda da aran r durumda olan Abdullah Çatl , İstanbul eski Emniyet Müdür Yard mc s Hüseyin Kocadağ, DYP milletvekili ve aşiret reisi Sedat Bucak ayn araç içinde kamyona toslam şlard . Kamyon pislik torbas n n ağz n n aç lmas na vesile oldu. İpin ucu “1000 tane gizli operasyon yapt k” diyen Memet Ağar’a uzan yordu. Sedat Bucak’ n korumal ğ n yapan özel timci polislerden Ayhan Çark n, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz’d . Ömer Lütfü Topal’ n 28 Temmuz 1996’da öldürülmesinden sonra bir telefon ihbar üzerine kumarhaneci Topal’ n

iş ortaklar Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir’le birlikte gözalt na al nm şlard . Sonra dönemin İçişleri Bakan Mehmet Ağar’ n talimat yla Ankara’ya gönderilerek serbest b rakt r l-

d klar ve daha sonra Bucak’a koruma olarak verildikleri ortaya ç k yordu. Ceza alan, pisliği aç ğa ç karan kamyon şöförü Hasan Gök-

çe oluyordu. Diğerleri ve onlar n bağlant lar göstermelik yarg lamalara tabi tutuldular. Daha doğrusu Bucak ve Ağar gibileri yarg lanmad lar bile. Hesap sorma bilinciyle gelişen kitlesel eylemler, kamyonun açt ğ çukurun içindeki ilişkilerin deşifre edilmesinde önemli bir rol oynad . Sonra Kas m 2005’te Şemdinli’de 2. Susurluk yaşand . Bu kez kontrgerilla devletine kamyon yerine halk çarpm şt . İddianameler ve katillerin ödüllendirildiği mahkemelerde benzerlik taş yordu. Yarg s z infazlar, gözalt nda kay plar, köy yakmalar, gün ortas cinayetler, bin operasyonlar… yarg lanmak için işçi ve emekçilerin, meydanlara kuracağ halk mahkemelerini bekliyorlar.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.