s041

Page 1



Yeni Evrede

Baþyazý

Mücadele Birliði

SINIF ÝÞBÝRLÝÐÝ ÇÖKÜÞE SINIF MÜCADELESÝ ZAFERE GÖTÜRÜR

K

apitalistler nüfusun küçük bir azýnlýðýný oluþturduðu halde, nüfusun büyük çoðunluðunu, çýkarlarý karþýt olduðu halde nasýl yönetebilmiþlerdir? Burjuvazi, kitleleri yönetirken çok iyi bilinen yönteme baþvurmuþtur: Onlarý baský altýnda tutma, yani zor yoluyla ve yýðýnlarýn bilisizliðinden, saflýðýndan, çabuk aldanabilme özelliðinden yararlanma... Bunlara, proletarya ile burjuvazi arasýndaki sýnýf mücadelesinin tari hi ne ve de ne yim le ri ne da ya na rak baþka bir yol daha eklenebilir: Ezilen ve sömürülen sýnýfýn temsilcilerine, burjuva yönetimde yer vermek. Egemenliði altýnda tuttuðu sýnýflarýn en iyi temsilcilerine, yönetimde yer verme, egemenler için, kendi iktidarýný güvenceye almanýn en etkili yoludur. Böylelikle, baský altýnda tuttuðu sýnýflarý yönetime katýlma görüntüsü vererek etkisizleþtirmiþ, pasifize etmiþ oluyor. Egemen sýnýflar, bu yola, iktidarlarý en zayýf düþtüðü ve en zorlandýklarý zaman baþvururlar. Burjuvazinin bu yönteme çok sýk baþvurduðunu çok iyi biliyoruz. Ýþçi sýnýfý hareketinin somut koþullara göre deðiþebilen taktiklerle burjuvazinin karþýsýna çýkmasý gerektiðini söyleyen Marx ve Engels, proletaryanýn temsilcilerini, kapitalistlerin o yun la rý na gel me me le ri ko nu sun da sýk sýk uyarmýþlardýr. Ýleri görüþlülüðünün yanýnda, proleter komünist uyanýklýðý gösterebilen proletarya hareketinin, burjuvazinin hazýrladýðý tuzaklara düþmeyeceðini biliyorlar. Özellikle, proletaryanýn güçlendiði, bir parti olarak örgütlendiði dönemde, burjuvazi, proletaryanýn temsilcilerini kendi iktidarýna “ortak” etmek için çaba göste-

rir. Marx ve Engels, proletaryanýn temsilcilerini, burjuva iktidarlarýnýn “azýnlýk kanadý” durumuna düþmemeleri için uyarýr. Proletaryanýn temsilcileri azýnlýk olduklarý için istedikleri kararlarý çýkartamadýklarý gibi, kapitalist sýnýfýn, emekçi kitlelere karþý alacaklarý kararlara da ortak olmuþ olacaklardýr. Sonuç olarak, proletaryanýn gözünde yýpranmýþ olacaklar, egemenler de bir taþla iki kuþ vurmuþ olacaklar: Bir taraftan emekçilerin temsilcilerine yönetimde yer vererek, onlarý bir beklentiye sokacak ve etkisizleþtirmiþ olacaklar; hem de, emekçi kitlelere karþý olan kararlarýna, bizzat emekçi kitleleri, temsilcileri aracýlýðýyla ortak etmiþ olacaklardýr. Ýþçi sýnýfýnýn öðretmenleri Marx ve Engels’in tüm uyarýlarýna raðmen, proletarya hareketi zaman zaman bu hatalara düþmüþtür. Bunun somut bir örneði Lenin’in karþýsýna çýkar. Rus proletaryasý ve onun Sovyetleri (Moskova ve Petrograd Sovyetleri) kendi iradeleriyle iktidarý burjuvaziye býrakýyorlar. Kendileri de bu iktidara “ortak” oluyorlar. Lenin, bu yeni durumun yarattýðý sorunlara defalarca iþaret eder. “Hükümet -der Lenin- mevzilerini savunamaz hale geldiðini görünce, 1848’den sonra on yýllar boyunca diðer ülkelerin kapitalistlerinin iþçileri aldatmak, bölmek ve zayýflatmak için uygulamýþ olduklarý bir yönteme baþvurdular. Bu yöntem ‘koalisyon’ hükümeti denen yöntemdir, yani burjuvaziden ve sosyalizm kaçaklarýndan oluþan birleþik, ortak bir hükümettir.” Burjuvaziyle oluþturulan “ortak hükümet”, birkaç ay içinde baþarýsýzlýkla sonuçlandý ve iktidar askeri güçlerin (eski rejimle anlaþan) eline geçti. “Koalisyon”da yer alan 41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

küçük-burjuva temsilcileri de çok kýsa sürede kendilerini bitirdiler. Lenin ve Bolþevikler ise “koalisyon”a karþý açýk tavýr aldý. Diyalektik, geliþmeleri çok yönlü ve somut durumda ele almamýzý emreder. Her geliþme, her olay ve her olgu kendi somutunda ele alýnmalý. Taktiklerimizi de somut koþullara göre belirlemeliyiz. Bu çerçevede yukarýda söylenenler þu durumlardaki politik tutumla karýþtýrýlmamalý. Proletarya (somut duruma göre) devrim dönemlerinde, toplumsal devrimi tetiklemek için, burjuvaziye yukarýdan da baský yapabilir. Mutlaka yapmalý demiyoruz “yapabilir” diyoruz. Buna ancak teorik olarak yaklaþabiliriz. Somut olarak ise, yine somut geliþmelere baðlý olarak deðiþir. Her durum için geçerli de deðildir. Engels ve Lenin burjuvaziye yukarýdan baský yapmayý, iki koþulda savundular: Engels, 1873 Ýspanyasýnda, burjuvaziye karþý yalnýzca aþaðýdan baský yapmayý kabul eden, fakat yukarýdan baskýyý reddeden anarþistleri, darlýklarý, anlayýþ yoksunluðu nedeniyle eleþtirir. Ve ayaklanma anarþistlerin akýlsýzlýklarý yüzünden yenilir. Lenin, Engels’in görüþlerinden yola çýkarak 1905 arifesinde sadece aþaðýdan baskýyý öneren anarþist anlayýþý reddeder ve yukarýdan baskýyý savunur. Lenin hem aþaðýdan baskýyý ve hem de yukarýdan baskýyý bir bütünlük içinde savunur. Ve bu çerçevede geçici devrim hükümetini önerir. Her iki örnek, proletaryanýn henüz kendi kendini kurtaramadýðý koþullarýn ürünüdür. Bur ju va zi nin ik ti da rý na ka tý lan “sosyalist” ya da “komünist” partiler, gerekçe olarak (genel olarak) emekçi

3


Yeni Evrede

Baþyazý sýnýflara daha iyi örgütlenme þartlarý (ortamý) hazýrlama savýný ileri sürerler. “Koalisyon” hükümetine katýlma nedenleri ve amaçlarý birbirinden bazý farklýlýklar gösterse de, özde belirttiðimiz gibidir. Ýþçi sýnýfýna daha iyi örgütlenme koþullarý saðlamak adýna, burjuvazinin etkisine sokma, proletaryanýn baðýmsýz sýnýf çizgisine ve sosyalizm davasýna ihanet etme. Bu yolla, iþçi sýnýfý hareketi yýpratýlmýþtýr. Burjuvazinin halk kitlelerine yönelik suçlarýna ortak olunmuþtur. Özcesi, “iþçi sýnýfýnýn kurtuluþu iþçilerin eseri olacaktýr” ilkesi açýkça çiðnenmiþtir. Ýþçi sýnýfý temsilcilerinin burjuva koalisyonlara katýlmasý 19. yüzyýlýn ortalarýndan sonra ve 20. yüzyýlýn baþlarýnda belli örneklerle sýnýrlýdýr. Asýl patlamayý daha sonra yaptý. Kendi emperyalist burjuvazisiyle birlikte, dünya pazarýnda pay alan Avrupa proletaryasý, içerde hükümetlere de “ortak” olarak, burjuvazinin dünya politikasýný pay laþ tý. (ta bi i ayný zamanda sermayenin uluslararasý suçlarýna da ortak oldu). Burjuva yönetimlere katýlma Avrupa ile sýnýrlý kal ma dý. 20. yüz yý lýn or ta la rýn dan sonra baðýmlý kapitalist ülkelere kadar uzandý. Öyle ki, dünyayý deðiþtirmekten vazgeçen, statükocu, konformist ve reformist “komünist” partilerin genel bir çizgisi haline geldi. Ýþçi sýnýfý hareketinde, kapitalist egemenliðe destek olmanýn tek biçimi burjuva koalisyonlar olmamýþtýr. Burjuva destekçiliðinin (sýnýf iþbirliðinin) epey zengin sayýlabilecek biçimleri ortaya çýktý. Somutlarsak, I. Emperyalist Savaþ sýrasýnda, “anavatan” savunmasý biçiminde, sosyal-þoven bir çizgiyle ortaya çýktý. II. Enternasyonal partileri burjuva hükümetlere girmeyerek sermaye iktidarlarýna dýþarýdan destek oldular. Savaþ bütçelerine oy vererek; emekçileri kapitalistlerin çýkarlarý için cepheye göndererek; sýnýf mücadelesi yerine sýnýf iþbirliði politikasý izleyerek “kendi” burjuvalarýna destek oldular. Oysa ki, savaþ büyük bir yýkým getirmiþ, kitlelerin kapitalizme öfkesi çýð gibi büyümüþ, devrimci durum ortaya çýkmýþtý. “Resmi” sosyalist partiler, bu du-

4

Mücadele Birliði

rumdan yararlanýp, iç savaþ yoluyla kapitalistlerin egemenliðini devirme yoluna gideceklerine; bu egemenliðe baþkaldýrmasýnlar diye, iþçilerin elini kolunu baðlamaya çalýþtýlar. Eðer, burjuvazi bu krizde ayakta kalabildiyse, bunda “resmi” sosyalistlerin de payý olmuþtur. Yalnýzca savaþ zamanýnda deðil, “barýþ” zamanýnda da burjuvaziye destek çeþitli biçimlerde sürdü. Bu destek bu sefer burjuvazinin belli kanatlarýyla ittifak biçimini aldý. Buna bazen “sosyal-demokrasi ile ittifak”, bazen, burjuvazinin “sol kanadý” ile ittifak adý verildi. Kendince bu ittifakla (aslýnda bir ittifak bile deðil, sadece burjuva güçlerin hegemonyasý söz konusuydu) sermayenin emekçi kitlelere yönelik saldýrýlarý püskürtülecektir. Yine güya bu “ittifak”la iþçi sýnýfýnýn politik hareketi için daha iyi þartlar saðlanacaktýr. Gerçekte ise bunun tersi oluyordu. Gerçekte, proletaryanýn sýnýf mücadelesine, proletaryanýn toplumsal kurtuluþ hareketine deðil, tersine sermayenin egemenliðine destek olunmuþtur. Sýnýf iþbirliði politikasýnýn kaçýnýlmaz sonucu, bu türden komünist partilerin kendileri yýprandýðý gibi; onlardan daha önemlisi, iþçi sýnýfý hareketi yýpranmýþtýr. Emperyalist ülkelerde, sýnýf iþbirliði politikasýnýn maddi temeli olarak, kendi emperyalist burjuvazisinin dünya pazarýndan pay alan burjuvalaþmýþ bir proletaryanýn yaþamý, varlýðý gösterilebilir (bu da ancak belli bir yere kadar söylenebilir ancak); peki baðýmlý ülkelerdeki “komünist” partilerin sýnýf iþbirliði politikasýný nasýl açýklamak gerekiyor? Baðýmlý ülkelerde ýlým lý bir po li ti ka ya yat kýn o lan lar kentlerin þanslý iþçileri, aydýnlar ve burjuva sendikacýlardýr. Bunlar ise emekçi sýnýflar içinde çok ufak bir kesim sadece. Nüfusun büyük çoðunluðu ise derin bir yoksulluk içinde. Sýnýf çeliþkileri keskin, politik koþullar ise çok aðýr. Açýktýr ki, buralardaki sýnýf iþbirliði politikasý (süreklilik gösteren biz çizgi olmuþtur) nesnel durumla açýklanamaz; ancak sýnýf iþbirlikçisi “komünist” partilerin kendi durumuyla açýklanabilir. Bu çeþit “komünist” 41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

partilerin temelde nasýl çürüdüðü (sýnýf iþbirliði politikasýnýn onlarý nasýl çürüttüðünü) bu partiler bir bir yýkýlýnca iyice ortaya çýktý. Sýnýf mücadelesi proletaryayý zafere götürür; sýnýf iþbirliði ise yýkýma. Fidel Castro, Che’nin öldürülmesin den son ra, Che’nin ö lü mü nü, Che’nin verdiði devrimci-silahlý mücadele yolunun “geçersizliðinin” ilaný olarak yorumlayan Venezüella Komünist Partisi’ne çok sert ve devrimci bir yanýt verir. Fidel, Venezüella Komünist Partisi’ne yanýt verirken (aslýnda ayný þeyleri düþünüp de bunu açýkça söyleyemeyen diðer komünist partilerine de yanýttýr); “Eðer” demiþtir “Latin Amerika’da halkýn bunca yoksulluða, iþsizliðe, açlýða, hastalýða, ölüme, çocuk ve anne ölümlerine; özcesi, bunca çeliþkiye raðmen, diktatörlükler hala ayakta duruyorsa, bunun nedeni Che gibi savaþmak deðil, sizin gibi gevezelerin sayýsýnýn çok oluþundandýr.” Latin Amerika deneyimi, statükocu “komünist” partilerin çöküþünü getirirken, Che yolunun Latin halklarýnýn gerçek kurtuluþ yolu olduðunu göstermiþtir. Burjuvazi ile sýnýf iþbirliðinin tek deðil, bir çok yolu olduðu görülmüþtür. Devrimci mücadeleden vazgeçip, parlamenter yola sapma (yasal yol, yani reformist yola girme) sýnýf iþbirliði yoludur. Bu konuda getirilen “nesnellik-öznellik” tartýþmalarý ise tamamen, oyalanmadýr, kitleleri pasifize etmektir. Anlayýþlarý ve konumlarý gereði devrimci mücadele yöntemlerine yönelemeyenler, her zaman “nesnelliði” öne sürmüþlerdir. Nesnel koþullar olgunlaþtýðýnda ise, bu defa da iþçi sýnýfýnýn hazýr olmadýðýný ileri sürmüþlerdir. Gerçekte, devrimi yapmaya ne düþünceleri uygundur, ne de genel durumlarý. Devrim onlarýn dýþýnda geliþecektir. Sýnýf mücadelesine dayanan ve bu mücadeleyi kaçýnýlmaz sonucuna dek götürebilen bir komünist partisi, proletaryanýn devrimci sýnýf partisi, proletaryayý kurtuluþa götürecektir. C. DAÐLI


Yeni Evrede

Sloganlar

Mücadele Birliði

“FAÞÝZME GEÇÝT YOK”

SLOGANI ÜZERÝNE

P

roletarya eðer eski hatalarla hesaplaþmaz ve onlarý kesin olarak mahkum etmezse, sonraki kuþak ayný hatalara tekrar düþebilir; onlarý devam ettirebilir. Bugün halk sýnýflarý içinde yeniden gündeme getirilen bazý sloganlar, buna bir örnektir. Anti-faþist mücadele çaðrýsý olarak her tarafta yükseltilen, “Faþizme Geçit Yok” sloganýnýn durumu böyledir. Eski hatalý yaklaþým yineleniyor. O halde onun gerçek içeriðini ve somut koþullarý açýklamak gerekiyor. “Faþizme Geçit Yok” sloganý, Türkiye’de ilk defa 70’lerin ortalarýnda TKP tarafýndan ortaya atýldý. Daha sonra da faþizm üzerine deðerlendirmeleri ayný olan TÝP ve TSÝP tarafýndan benimsendi. Sloganý asýl yaygýnlaþtýran ise, onlarýn etkisindeki DÝSK oldu. Bu sloganýn ilham kaynaðý ise 1936 Ýspanyasý’ydý. Madrid kapýlarýnda yükselen anti-faþist savaþ çýðlýðý “No Passaran” dan esinlenmiþti. Yine ayný anlayýþýn egemen olduðu o dönemin Fransa’daki “Halk Cephesi” taktikleri temel alýnýyordu. Böylece farklý somut koþullarda geliþtirilen komünist parti taktikleri, Türkiye’nin koþullarýna kopya edildi. “No Passaran”, 36 Ýspanyasý’nda, Madrid kapýlarýnda, faþist güçleri durdurmaya çalýþan halk güçlerinin yaratýcý coþkusunun eseridir. “Halk Cephesi”ndeki burjuva temsilciler, faþist güçlerin Madrid üzerine yürümesi üzerine “Halk Cephesi”nden ve Madrid’den kaçmaya baþladýklarý bir anda; Madrid savunmasýnýn komünistlere ve diðer halk güçlerine kaldýðý bir sýrada, göðü fethe çýkan devrimci savaþçýlarýn, anti-faþist barikatlarýn savaþ çýðlýðý olarak yükseldi, “No Passaran”. Doðru ve yerinde bir slogandý. Çünkü “Halk Cephesi” iktidarýný ele geçirmeyi, onu yýkmayý hedefleyen Franco’nun faþist güçlerini durdurmayý, onlarý yenmeyi amaçlýyordu. Ancak, faþizmin iktidara gelmediði, ama gelmeyi hedeflediði koþullarda; faþizmin egemen olmasýný (devlete týrmanmasýný, yerleþmesini) engellemek, ona karþý barikat olmak için ortaya atýlan ve kitleleri direniþe çaðýran bir slogandýr “No Passaran”. Yine, 1930’lar Fransasý’nda, faþizmin iktidara týrmanmasýný önlemek için, Fransýz Komünist Partisi ve

farklý görüþteki sendikalar, güçlerini sokakta, eylemde birleþtirdi. Komünist Parti’nin baþarýlý taktiði sayesinde, faþizmin týrmanmasý durdurulmuþ ve bozguna uðratýlmýþtý. FKP baþarýnýn anahtarýný bulmuþtu. Fakat Almanya’da, Ýtalya’da faþizmin iktidara gelmesi engellenememiþti. Almanya ve Ýtalya’da faþizm, “aþaðýdan-yukarýya” týrmanmýþtýr. Çünkü o sýralardaki devlet, halen “burjuva demokrasisi” geleneklerinden izler taþýyordu. Ýþçi sýnýfýnýn yasal alanda belli kazanýmlarý vardý. Devlet o haliyle, tekellerin yeni hedeflerine uygun deðildi. Devlet-tekel bütünleþmesinin önünde engeller vardý. Bu durumda, devlet aþaðýdan geliþtirilen faþist bir hareket temelinde ele geçirilmeli ve yeni bir biçim verilmeliydi. “Aþaðýdan-yukarýya” týrmanan faþizmle devlet ele geçirildi ve yeni bir faþist biçim verildi. “Faþizme Geçit Yok” anlayýþý, iþte bu koþullarda; henüz iktidara egemen olamamýþ, ama bu yolda “týrmanan” faþizmin yolunu kesmek, barikat olmak, onu bozguna uðratmak için geliþtirilmiþtir. Ve ancak bu koþullarda doðru bir slogandýr. Fakat örneðin, Doðu Avrupa’da faþizmin durumu daha farklýdýr. Doðu Avrupa’da devletlerin yapýsý faþizmin uygulanmasýna uygundu. Bu temelde, faþizm orada “yukarýdan-aþaðýya” devlet eliyle uygulandý. Bu koþullarda “Faþizme Geçit Yok” sloganý, Doðu Avrupa’nýn somutuna uygun olmazdý. Sloganlar somut koþullarý kavramalý ve kitlelere doðru hedefler göstermelidir. 70’li yýllarda, Türkiye’de “Faþizme Geçit Yok” diyenler, bunu, bilerek söylüyordu. Çünkü, iktidarda olan faþizmden (faþist devletten) deðil, týrmanan (henüz devlete egemen olmayan) bir faþizmden söz ediyorlardý. Dolayýsýyla 12 Mart 1971’de gerçekleþtirilen darbeyi, “faþist” olarak görmüyorlardý. Onlara göre, 12 Mart’ta olan, sadece bir “askeri darbe” idi. O sýrada devleti “faþist” olarak görmemelerinin temel nedeni, bazý devlet kurumlarýnýn “müttefik” olabileceði düþüncesiydi. Böylece týpký Fransa’da olduðu gibi týrmanan faþizme karþý “demokrasi yanlýsý” bir takým burjuva güçlerle ittifak yapmanýn düþünü kuruyorlardý. Zaten bir süre sonra bu 41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

yönde “cephe” çaðrýlarý da yapýldý. O dönem, “týrmanan faþizm” den söz edenler, faþizmi ve “faþizm tehlikesi”ni MHP ile sýnýrlý görüyorlardý. Oysa ki, bu faþist parti, yalnýzca faþist devletin sivil vurucu gücüydü. Devlet 12 Mart 1971’de faþistleþtirilmiþti. Bu nedenle sivil-faþistlerin devlete “týrmanmasýna” gerek yoktu. Bir zamanlarýn Batý Avrupa’sý gibi faþizmin “aþaðýdan yukarýya” týrmanmasýna gerek yoktu. Faþizm 12 Mart 1971’de devlet eliyle “yukarýdan-aþaðýya” uygulanmýþtý. Devlete egemen olmuþ faþizme (devletin faþistleþtirilmesi) karþý mücadele sloganý, “Faþizme Geçit Yok” olamazdý. Doðru slogan; o koþullarda da “Kahrolsun Faþizm”di. Ya da bu anlama gelecek sloganlardý. Faþist darbe döneminde ise, “Kahrolsun Askeri Faþist diktatörlük”tü. Bugüne kadar da anti-faþist, anti-kapitalist mücadele, komünistlerin belirlediði bu doðru hedef ve sloganlarla yürütüldü. Kitleler de doðru olan bu sloganlarý benimsedi. 70’lerin hedef þaþýrtan sloganlarý, þimdi yeniden öne çýkartýlmaya çalýþýlýyor. Hem de, 12 Eylül’ü yaþamýþ olan bir yerde. Bu sefer, ayný þeyi yapanlarýn bir kýsmý, konuya yüzeysel yaklaþtýklarý için böyle hareket ediyor. Fakat niyetleri ne olursa olsun, kesinlikle kitlelerin hedefinin þaþýrtýlmasýna yol açýyorlar. Anti-faþist ve anti-kapitalist mücadeleyi zaafa uðratacak bu hatadan bir an evvel vazgeçilmelidir. Faþizm üzerine hiçbir ciddi araþtýrma yapmadan; faþizmin hangi ülkede nasýl geldiði (faþizmin geliþ biçimi) doðru-dürüst araþtýrýlmadan ve Türkiye’de faþizm somut olarak kavranmadan varýlacak sonuçlar, devrim mücadelesine, halklarýn özgürlük mücadelesine zarar verir. Devlet 12 Mart 1971’de ideolojik olarak faþistleþtirildi. Faþizm devlet eliyle uygulandý. Çünkü devletin yapýsý faþizmi uygulamaya uygundu. 12 Eylül 1980’de de faþizm, devlette kurumlaþtýrýldý. Devletin bu yapýsý, bugün halen korunuyor. Bu anlamda faþizmin týrmanmasýndan ve bu týrmanýþýn durdurulmasýndan deðil; iktidardaki faþizmden ve onun yýkýlmasýndan söz edilebilir. Faþizmi, maddi temeli olan tekelci kapitalizmden ayrý ele almak da kesinlikle yanlýþtýr. Bu, ayný zamanda, bizi, ekonomi ve politikanýn iliþkisi gerçeðinden uzaklaþtýrýr. Faþizme ve sermayeye karþý mücadele bir bütündür. Faþizmi ve faþizm tehlikesini bir daha geri gelmemek üzere ortadan kaldýrmak için, faþizm, maddi temeliyle birlikte yýkýlmalýdýr. Maddi temelleri varoldukça, faþizm ve faþizm tehlikesi de devam edecektir. Faþizmin maddi temelleriyle birlikte yýkýlmasý, dün olduðu gibi bugün de, bir devrim sorunudur. C. DAÐLI

5


Yeni Evrede

Faþist Saldýrýlar

Mücadele Birliði

TÜRK KU KLUX KLAN’I VE LÝNÇ 6

0’lý yýllarda ýrkçýlýða karþý yapýlmýþ kimi Amerikan filmlerinde bazý sahneler vardýr. Beyaz adamýn her dediðini yapmayan, ona boyun eðmeyi reddeden Afro-Amerikalý Kara adamýn etrafý, kafalarýnda kukuletalarý, beyaz cübbeleri, ellerinde her yeri ateþe vermek için meþaleleri ve silahlarýyla Ku Klux Klan çetesi tarafýndan sarýlmýþtýr. Sonuçta Kara adam, linç edilir ve meydana asýlýr, ki herkes görsün. Linç vb. iþleri geri plandan organize eden yöre mahkemesi tarafýndan linç soruþturulur; Kara adam suçludur, beyaz adam adaleti yerine getirmiþtir! Linç olayýna karýþanlarý tanýyan olmadýðý için dosya kapatýlýr! Hedefe ulaþýlmýþ, boyun eðmeyen asi, öne çýkan eski köle linç edilmiþ, geride kalan bütün Kara adamlar boyun eðmeleri için terör ve dehþetle sindirilmiþ, boyun eðmeyi reddetmeleri halinde onlarý neyin beklediði gösterilmiþtir. Gerçi bazý filmlerde birkaç “iyi” beyaz adam tarafýndan konu ele alýnýp açýða çýkartýlýr ve “kötü” beyaz adamlar cezalandýrýlýr, ama bu bile ancak filmlerde vardýr. Gerçekte ise 1950’lere hatta 60’lara kadar Ku Klux Klan denen bu faþist çeteler ABD’nin Güney Eyaletlerinde linç ayinlerini yaygýn biçimde sürdürdüler. Bir dönem ABD’de devlet baþkanlýðý üzerinde söz sahibi olduklarý ve yüzbinlerce insanýn katýldýðý ýrkçý gösteriler yaptýklarý biliniyor. Özellikle 1960’lardan itibaren geliþen ve 70’li yýllarýn ilk yarýsýnda çok geniþ etkinlik kazanan Kara Panter Partisi ve diðer siyah hareketlerin etkin mücadeleleriyle bu faþist çeteler ezilip ortadan çekilmek zorunda kaldýlar. Trabzon’da baþlatýlan Eskiþehir, Samsun, Sakarya’da devam ettirilmeye çalýþýlan tutsak ailelerine yönelik linç giriþimleri bize, bu ýrkçý-faþist Ku Klux Klan ayinlerini hatýrlattý. Tek fark olarak ülkücü denen bu faþist güruhun cübbeleri, kukuletalarý yoktu. Kimlerin linç edileceðini ise bu kez derilerinin rengi deðil, Genelkurmay belirliyordu... Bizzat Genelkurmay baþkaný, Newroz’dan hemen sonra “sözde vatandaþ”, “gerçek vatandaþ” ayrýmýný yaparken, faþist devletin gerçek vatandaþlarýna, “sözde va-

6

tandaþ”lara karþý harekete geçme iþaretini veriyordu. Devletin en üst aðýzlarýndan bayrak histerisi körüklendi; iþareti alan sivil faþist çeteler derhal polisle beraber harekete geçti: Trabzon, Eskiþehir, Samsun, Sakarya’da huþu içinde linç ayinleri düzenlediler. Burada sermayeyi ve devleti, bayrak gibi bir sembolü kullanmaya iten nedenler önemli. Sermaye, bütün burjuva güçleri, düzen güçlerini “vatanýn bölünmezliði” ve “bayrak” etrafýnda toplamaya, kendi güçlerini tahkim etmeye çalýþýyor. Karþý-devrimi bütün güçlerini birleþtirmeye zorlayansa, birleþik devrimimizin geliþiminden baþkasý deðil. Devrimin bu hýzlý geliþimi her gün yaþanan olaylarda açýk seçik görülüyor. AKP hükümeti iþ baþýna geldiðinden bu yana tekelci faþist basýn, gerçekliði ter-yüz edip yansýtmadaki bütün maharetini gösterdi. Ekonomide mucizeler yaratýlmýþtý; dünyada büyüme rekorlarý kýrýlmýþtý, enflasyon neredeyse sýfýra eþitlenmiþti vb. vb… Sadece ekonomide deðil elbette. AB üyelik sürecinde hükümet “dev adýmlar” atmýþtý, “devrim” üstüne “devrim” yapmýþtý: Anayasalar, yasalar, mevzuatlar, vs. vs… Bütün bunlarý yazarken, hedefledikleri tek þey biraz zaman kazanmak, emekçi sýnýflarý ve halklarý bir beklenti içine sokarak devrimci yönelimden ve devrim yürüyüþünden alýkoymaktý. Tekelci faþist medyanýn ve burjuva sýnýfýn bütün yol ve yöntemlerle harekete geçirdiði yalan bombardýmanýyla baþarabildiði bu kadardýr. Buna karþý baþta iþçi sýnýfýnýn özelleþtirmelere ve iþten atmalara karþý yeni bir ivme kazanan eylemleri olmak üzere, Kürt halký ve bütün emekçi yýðýnlar saðlýk, eðitim, iþsizlik gibi onlarca yýldan beri üst üste biriken sorunlarýnýn çözümü için daha güçlü biçimde harekete geçti. Son birkaç aylýk süreçte yaþanan emekçi yýðýnlarýn eylemlerine bakýldýðýnda bile sermayenin korkusunun ve bu korkuyla gerçekleþtirilen linç ayinlerinin nedeni anlaþýlýyor. 2005 Ocak-Þubat aylarýnda baþbakan Recep Tayip Erdoðan’ýn yolu, her gittiði yerde iþçiler, küçük üreticiler ve çiftçiler tarafýndan kesildi: Kayseri’de besiciler Et Balýk Kurumu’nun kapatýlmasýndan ve et fiyatlarýndaki düþüþten þikayet ederken, Mersin’de çiftçiler limonlarý dalda býraktýklarýný, Diyarbakýr’da pamuðun tarlada çürümeye terk edildiðini belirtiyor, sorunlarýn çözümünü istiyorlardý. Bursa’da Bursaray iþçileri, Ulupýnar’da orman iþçileri, Konya’da belediye iþçileri vd… baþbakanýn

41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005


Yeni Evrede

Faþist Saldýrýlar

Mücadele Birliði

yolunu kesiyorlardý. Ocak ayýnýn son günlerinde Adana TEKEL iþçileri “Sermaye Mezara Emek Ýktidara” sloganlarýyla baþbakanýn konvoyunun önüne yatýyor, yerlerde sürüklenerek gözaltýna alýnýyorlardý. Ocak ve Þubat ayý boyunca Ýzmit SEKA’da baþlayan eylem dalga dalga her yere yayýldý. Mart ayýnýn kýzýllýðý bütün eylemlere damgasýný vuran asýl yan oldu. 6 Mart’ta baþlayan 8 Mart eylemleri günlerce sürdü, tartýþýldý. Newroz ise Mart ayýndaki devrimci kitle eylemlerinin doruðuydu: Elliden fazla kentte Kürt halkýndan ve bütün emekçi sýnýflardan milyonlarca kitle özgür bir yaþama olan özlemlerini haykýrýrken, sermayenin korkusu paniðe dönüþtü. Proleter iç savaþýn geliþimiyle paniðe kapýlan sermaye ve devlet, bayrak gibi bir sembolü kullanarak yýðýnlar içindeki yanýlsamalý bilinçten faydalanýp þovenizmi körükleyerek, karþý-devrimin kitle tabanýný harekete geçirmeye çalýþtý. Bütün çabalarý-

na raðmen çok sýnýrlý sayýda bir gücü sokaða dökebildiler. Tekelci faþist medyanýn fazla mesaisi de sonuç vermedi; bayrak histerisini toplumun geneline yayamadýlar. Buradan þu önemli sonucun çýkarýlmasý gerekiyor: Karþý-devrimin kitle tabaný sýnýrlýdýr; ama bir devrim her zaman karþýsýnda bir karþý devrimi örgütleyerek geliþir. Burada hemen küçük-burjuva hareket gibi hezeyana kapýlmamak gerekiyor. Ve yine onlar gibi burjuva ideolojisinin argümanlarýyla insanlara gitmemenin önemi bu süreçte daha iyi anlaþýlýyor. Vatan, ulusal baðýmsýzlýk vb. þeyler, emekçi sýnýflar arasýnda bilinç bulanýklýðý yaratýyor. Bu þekilde bir propagandayla yýðýnlarý yanýna çekebileceklerini düþünenler, iþçi sýnýfý ve emekçi halka devrim bilinci götürmüyorlar aksine onlardaki önyargýlarý kökleþtiriyorlar. Son dönemdeki faþist saldýrýlar, en çok burjuva sendikacýlarý ve küçük-burjuva çevreleri ürküttü. Týpký Ku Klux

Taksim'e Çýkan MBP Üyelerinden

Savcýlýkta Basýn Açýklamasý

1 Mayýs’ta Taksim’e çýkan Mücadele Birliði Platformu üyeleri, çýkarýldýklarý mahkemece serbest býrakýldýktan sonra, Beyoðlu Cumhuriyet Savcýlýðý bahçesinde basýna açýklama yaptýlar. Açýklamada, 77 1 Mayýs’ýnda 500 bin emekçinin sosyalizm þiarý ile Taksim Meydaný’ný doldurduðunu, ancak devletin 34 emekçiyi katlettiðini; 89 1 Mayýs’ýnda ise M.Akif Dalcý’nýn polis tarafýndan katledildiðini, bu nedenle

ÝSTANBUL ÝHD’DE BASIN AÇIKLAMASI 1 Mayýs’ya Taksim’de polisin yoðun saldýrýsýna maruz kalan Mücadele Birliði Platformu üyeleri, 3 Mayýs’ta ÝHD’de basýn açýklamasý düzenledi. Platform adýna konuþan ve polisin Taksim Meydaný’ndaki saldýrýsýnda dudaðý patlayan Dilek Gül açýklamada; “1 Mayýs geleneðini yaþatmak, 1 Mayýs’ý özüne uygun bir þekilde Taksim Meydaný’nda kutlamak için Taksim Meydaný’na çýktýðýmýz anda çevik kuvvet polisinin vahþi saldýrýsý ile karþý karþýya kaldýk. 1979 sýký yönetimi ile konmuþ ve 12 Eylül faþist diktatörlüðü tarafýndan resmileþtirilen Taksim yasaðý, her türlü gösteriye, kutlamaya vb açýk; uluslararasý proletaryanýn birlik, mücadele ve dayanýþma günü olan 1 Mayýs kutlamalarýna kapalýydý. Biz ‘Taksim’den vazgeçmek devrimden vazgeçmektir’ diye hep söyledik. Bu sene de devrimci 1 Mayýs Taksim’de kutlandý. Poli-

Klan’ýn linç ayinlerinde kulübelerinin aralýklarýndan, saklandýklarý yerlerden dehþet içinde olan biteni izleyen diðer Kara adamlar gibi, Trabzon ve diðer yerlerdeki linç törenlerini gömüldükleri koltuklarýndan dehþet içinde titreyerek izleyen burjuva sendikacýlar ve küçük-burjuvalar, yarým yamalak attýklarý adýmdan apar-topar vazgeçtiler: Burjuva sendikacýlar, küçük-burjuva hareketi de peþlerine takarak; geçen sene konakladýklarý Yenikapý sahillerinden Kadýköy sahillerine kaçma kararý aldýlar. Küçük-burjuva hareket her ne kadar geri çekilse de, bayrak histerisi ve Türkiye Ku Klux Klan’ý olan, kendilerine “ülkücü” vb. diyen faþist güruhun linç ayinleri asýl olarak birleþik devrimimizin karþýsýnda, proleter iç savaþýn her yerdeki geliþimi karþýsýnda paniðe kapýlan sermayenin aklýný kaçýrdýðýnýn bir göstergesidir. Ama burjuvazi ne yaparsa yapsýn, kazanan devrim olacaktýr, proletarya ve ezilen halklar olacaktýr.

Taksim Meydaný’nýn isminin Kýzýl Meydan olduðunu söyleyen platform üyeleri, devletin sürekli iþçi sýnýfýna kapattýðý alaný Leninistlerin özgürleþtirdiðini, her sene kendilerine saldýran polisin bu 1 Mayýs’ta ise otobüs içinde de yoðun biber gazý sýktýklarýný, Ýstanbul Emniyet Müdürlüðü önünde sabaha kadar otobüs içinde bekletildiklerini söylediler. Kendilerine, izinsiz toplu gösteri yürüyüþ kanununa muhalefet, polise aktif mukavemet ve kamu malýna zarar suçlarýndan dava açýldýðýný açýklayan Mücadele Birliði Platformu üyeleri, adliyeden ayrýldýlar. sin vahþice saldýrýsýna raðmen Mücadele Birliði, Devrimci Ýþçi Komiteleri (DÝK), Devrimci Öðrenci Birliði (DÖB) Taksim Meydaný’na çýktý. Ve Proletaryanýn kýzýl bayraðý o alanda dalgalandý; devrim ve iktidar sloganlarý o alanda yankýlandý. Mücadele Birliði Platformu, devrim konusundaki ýsrarýný, söylediðini yaparak bir kez daha gösterdi. Saat 12.00’de yapýlacaðý ilan edilen kutlamaya, iki ayrý noktadan çýkýldý. Aðýr hakaret ve darba maruz kaldýk. Bir çoðumuz saçlarýmýzdan çekilerek yerlerde sürüklendik. Bu durum, bizi bindirdikleri ÝETT otobüsünde de sürdü. Fiziki saldýrýlarýn yaný sýra, üzerimize biber gazý sýkýldý. Mücadele Birliði Platformu, 1 Mayýs’ta 1 Mayýs Alaný’nda ölümsüzleþen iþçilere, emekçilere yaraþýr bir þekilde, 1 Mayýs’ý 1 Mayýs alaný’nda kutladý. Baský ve iþkencelere raðmen, burjuvazi bunu engelleyemedi, engelleyemeyecek. Bir gün iþçi sýnýfý ve emekçiler, 1 Mayýs’ý orada, Kýzýl Meydan’da özgür bir þekilde kutlayacaklar. Buna olan inancýmýz sonsuzdur” dedi. Çeþitli yerlerinden yaralý olan diðer arkadaþlarýn konuþmalarýndan sonra basýnýn sorduðu sorular cevaplandý; ve tan sonra, basýn açýklamasý sona erdi.

41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

7


Yeni Evrede

1 Mayýs

Mücadele Birliði

TAKSÝM A D N ’ I N A L A S I Y 1 MA S I Y A M 1 Ý C M Ý DEVR

Ve iþte sabah oldu. Týpký daha önceleri olduðu gibi. Neydi bu sabahý, bugünü diðer günlerden ayýran. Bugün, coþkunun, heyecanýn zirveye ulaþtýðý gündü… 1 Mayýs’tý… Sabahýn erken saatlerinde kalkan iþçiler, öðrenciler, iþsizler, emekçiler, devrimciler, sosyalistler, partiler, dernekler, sendikalar vs. son hazýrlýklarý yapýyorlardý. Bu sene “resmi kutlamalar için belirlenen alan Kadýköy’dü. Peki ama, madem ki 1 Mayýs Kadýköy’de kutlanacaktý. Neden Taksim Meydaný yüzlerce polis tarafýndan kuþatýlmýþ, medyanýn en ufak bir seste hareketlenmesini gerektirecek bir hal almýþtý? Medyanýn kendi aralarýndaki konuþmalarýna tanýklýk ediyoruz: “Acaba nereden gelecekler”, “kaç kiþi çýkarlar acaba”, “ Ya bunlar niye her sene Taksim’e çýkýyorlar?”. Herkesin heyecanlý bir bekleyiþte olduðu esnada Meydana doðru bir ses yükseliyor “Yaþasýn 1 Mayýs-Býji Yek Gulan”. Evet bunlar onlardý. Geçen sene Taksim Meydaný’nda olan grup ve ondan önceki sene de ve ondan önceki… Önce Ýstiklal Caddesi’nden bir pankart beliriyor; “Yaþasýn 1 Mayýs-Býji Yek Gulan / Mücadele Birliði” ve arkasýnda bir tane daha “Yaþasýn 1 Mayýs” ve bir tane daha “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði-DÝK”. Ellerinde kýzýl bayraklar, üzerlerinde Deniz Gezmiþ baskýlý tiþörtler kuþlamalarý, pan-

8

kartlarý ve yüreklerinde Taksim’e çýkmanýn onuru, gururu ile çýktýlar. Ve artýk Mücadele Birliði girmiþti meydana; karþýlarýnda sermayenin kolluk güçleri… Yaþanan kýsa süreli bir tartýþmadan sonra kýzýl bayraklarýn sopalarý polislerin üzerine inmeye baþlýyor. Bunun üzerine karþý devrim, vahþiliðini artýrabildiði kadar arttýrýyor. Artýk kitlenin çevresi polis yýðýnaðýyla iyiden iyiye sarýlmýþ durumda, çemberin içindekilere azgýn köpekler gibi saldýrýyorlar. Gözaltýna alýnan her Leninist, “Yaþasýn 1 Mayýs” diye haykýrýyordu. Týpký 77’de proletaryanýn dediði gibi, týpký 89’da olduðu gibi. Tavýr net, inanç sonsuz. Tek tek hazýrda bekletilen Ý.E.T.T otobüsüne bindirildiler. Dýþarýdaki çatýþma artýk otobüs içerisindeydi. Leninist tavýr üzerine þaþkýnlýða uðrayan polisler, gaz sýkarak eylemcileri etkisiz hale getirmeye çalýþýyor. Daracýk ve havasýz

41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

bir ortamda insanlar Nazi gaz odalarýndaki gibi gaza tabi tutuluyorlar. Ve otobüsün içerisi gaz maskeli polisler tarafýndan biber gazýyla dolduruldu. Bunun üzerine otobüsün camlarý Leninistler tarafýndan çerçevesiyle birlikte söküldü. Biber gazýndan etkilenen Leninistlerin bir kýsmý zorla çevik kuvvet otobüsüne bindirildiler. Otobüslerin içinde çatýþmalar devam ederken bir grup da Taksim Metrosu önünde kýzýl bayraklarý, iþçi tulumlarý ve “Mücadele Birliði” pankartýyla basýn açýklamasý yaptýlar. Açýklama sonrasý daðýlan kitle, 1 saat sonra tekrar Ýstiklal Caddesi’nden yürüyüþle Taksim Meydaný’na çýktý. Çevik kuvvet polisleri tarafýndan önü kesilerek çembere alýnan kitle, polisin öðle saatlerinde vahþi bir þekildeki saldýrarak gerçekleþtirmiþ olduðu gözaltýlarý protesto etmek amaçlý bir basýn açýklamasý yapacaklarýný duyurdu. Pankart açan ve basýn açýklamasýný gerçekleþtirmeden daðýlmayacaklarýný söyleyen kitleye polis burada vahþi bir þekilde saldýrdý ve gözaltýna aldý. Taksim, her sene olduðu gibi bu sene de Leninistler tarafýndan zapdedilmiþti. Eylemciler, polis otobüsleriyle götürülürken, sloganlarý Taksim 1 Mayýs Alaný’ný çýnlatmaya devam ediyordu.


Yeni Evrede

1 Mayýs

Mücadele Birliði

sohbetlerimizde, bu sloganlarýn uzunca bir aradan sonra yeniden ve canlý bir þekilde atýlmasýnýn çok önemli olduðunu ve Antep halkýnýn bu sloganlarý geçmiþinden çok iyi bildiðini konuþtuk. Bu esnada DÝSK, KESK ve Türk-Ýþ temsilcileri de kürsüden konuþmalar yaptý, türküler söylendi, halaylar çekildi. Özellikle, Denizler için yazýlmýþ “Þarkýþla” ezgisi esnasýnda bir çok kiþinin duygulandýðý gözlendi. Ezginin ardýndan bizler de denizlerin asýl yoldaþlarýnýn Leninistler olduðunu gösteren “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara” sloganýný gür bir þekilde haykýrdýk. Genel olarak olmasa da bizler açýsýndan oldukça coþkulu ve verimli geçen miting, saat 14.00’e doðru sona erdi. Eylemin sonunda attýðýmýz sloganlarla da eyleme son noktayý koymuþ olduk: “1 Mayýs Bizimle Özgürleþiyor”, “Taksim Bizimle Özgürleþiyor”, “1 Mayýs Kýzýldýr Kýzýl Kalacak”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak” Eylemin sonundaki sessizliði yýrtan bu sloganlarýmýz, 1 Mayýs’ý iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin kapitalizme karþý savaþ günü olmasýndan çýkartýp, eðlence gününe dönüþtürmeye çalýþanlarýn çabalarýnýn boþa çýkarýlacaðý mesajýný veriyordu. Eylemin hemen ardýndan 25 kiþilik deðerlendirme toplantýsýnda da eylemi deðerlendirdik. Genel olarak diðerlerinin aksine bizim oldukça coþkulu olduðumuz, ayrýca sloganlarýmýzýn alandaki en ileri ve süreci karþýlayan sloganlar olduðu ve bundan sonraki eylemlerde daha güçlü, daha kitlesel ve daha hazýrlýklý çýkmamýz gerektiði sonuçlarýný çýkardýk.

ANTEP’TE 1 MAYIS

Bu sene Antep’te bin 500 kiþinin katýldýðý 1 Mayýs eyleminin sönük geçtiðini söyleyebiliriz. Çalýþmalarýmýza günler öncesinden baþladýk. 1 Mayýs Alaný’nýn Taksim Alaný olduðunu, ulaþabildiðimiz herkese anlattýk ve ulaþabildiðimiz birçok insanda, Taksim özlemlerinin ne kadar yoðun olduðunu da çalýþmalarýmýz esnasýnda gördük. Yine “1 Mayýs’ta Taksime” afiþlerimizi de Antep’in birçok mahallesine ve þehir merkezine yapýþtýrdýk. 1 Mayýs’tan bir gün önce de Taksim’e gidebilecek arkadaþlarýmýzý yolcu ettik ve Antep’teki 1 Mayýs hazýrlýklarýmýzý tamamlayarak 1 Mayýs’ý beklemeye baþladýk. 1 Mayýs günü sendikalar ve diðer kurumlar Ýstasyon Meydaný’na farklý farklý kollardan yürüyeceklerini belirtti. Biz de Mücadele Birliði Platformu. olarak Balýklý Parký’ný toplanma yeri olarak belirledik. Saat 11.00’de Balýklý Parký’nda “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Herþey Emeðin Olacak,Mücadele Birliði” pankartýmýzý açarak arkadaþlarýmýzýn gelmesini bekledik. Arkadaþlarýmýz geldikten sonra, daha önceden belirttiðimiz gibi Ýstasyon Meydaný’na doðru yürümeye baþladýk Yürüyüþ esnasýnda sýk sýk “Yaþasýn 1 Mayýs”, “Biji Yek Gulan”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Herþey Emeðin Olacak”, “Yaþasýn Kürt-Türk Halkýnýn Mücadele Birliði”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar”, “ Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Devrim Yolunda Leninist Saflara”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”, “Dýsa Dýsa Serhýldan Biji Azadiya Kürdistan”, “Kürt Halký Devrimle Özgürleþecek” sloganlarýný attýk. Yürüyüþ esnasýnda sloganlarýmýzý duyan insanlarýn kimisi sloganlarýmýza katýldý, kimi yanýndakilere “bunlar bizimkiler” dedi, kimileri de alkýþlarla destekledi. Sendikalarýn hemen ardýndan alandaki yerimizi aldýk. Alanda pankartýmýza ilgi yoðundu. Pankartýmýzý gören ve sloganlarýmýzý duyan birçok kiþi yanýmýza gelerek bizleri tebrik etti. Birçok kiþiyle sohbetler geliþtirdik. Tanýþtýðýmýz kiþilerle

YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! YAÞASIN KÜRT-TÜRK HALKLARININ MÜCADELE BÝRLÝÐÝ!

41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

ANTEP/Mücadele Birliði Platformu

9


Yeni Evrede

1 Mayýs

Mücadele Birliði

BÝN SELAM OLSUN KIZIL 1 MAYIS SAVAÞÇILARINA Türkiye ve Kürdistan iþçi-emekçilerinin devrim savaþçýlarýna, Denizlerin yoldaþlarýna, yoldaþlarýmýza bin selam… Devrimci 1 Mayýs, iþçi-emekçilerin kapitalizme karþý kavga günü… Ve umudun ordusu, umudun çocuklarý bu kavga gününde, faþizmin tüm tehditlerine, tüm baskýlarýna ve þiddetine raðmen Kýzýl 1 Mayýs’ta 1 Mayýs Alaný Taksim’de devrimci proletaryanýn kýzýl bayraklarýný, dalgalandýrdýlar. Ve bir kez daha faþist devletin suratýna “Yaþasýn 1 Mayýs!”, “Býji Yek Gulan”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak” þiarlarýný haykýrdýlar. Kýzýl 1 Mayýs savaþçýlarý, tekrar ve tekrar dosta ve düþmana kýzýl 1 Mayýs Alaný Taksim’de “Zafere Kadar” devrimi ve sosyalizmi savunacaklarýný, bedeli ne olursa olsun gösterdiler. Kendi korkularýný, kaygýlarýný iþçi-emekçilere yükledikten sonra, sýrtýný Kýzýl 1 Mayýs Alaný Taksim’e dönüp, burjuvazinin “saðduyu” çaðrýsýna “provokasyona” gelmeyerek olumlu yanýt veren ve reformizmin peþinden sürüklenip “Reformist 1 Mayýs”a gidip “iþçi bayramý”ný kutlayan(!) “ortalama sol”a diyebileceðimiz tek bir þey var: Hani 1 Mayýs Alaný Taksim’di? Sanýrýz yine yönünüzü þaþýrdýnýz!.. Faþizmin “saðduyu” çaðrýsýna, uyup “provokasyona” gelmeyerek, burjuva

sendikacýlarla, reformizmle kol kola, omuz omuza reformist 1 Mayýs’ý kutlayanlarý(!) iþçi-emekçilerin kutlamayacaðýný biliyoruz. Bizler alkýþlarla deðil, düþmanýn diþ gýcýrtýsýyla devrim ve sosyalizm mücadelemizi sürdürmeye ve bunun gereði olan devrimci politikalarý ne pahasýna olursa olsun iþçi-emekçilere götürmeye devam edeceðiz. Kýzýl 1 Mayýs’ta bir kez daha “CHE”likleþen bilinciniz ve yüreðiniz, Türkiye ve Kürdistan iþçi-emekçilerinin yüzüne, yüreðine ve bilincine ýþýk olmaya, yol göstermeye devam ediyor. Kýzýl 1 Mayýs’ta 1 Mayýs Alaný Taksim’de devrimi temsil eden “Yeni Evre’nin Bolþevikleri” yüreðinize, bilincinize saðlýk. Yoldaþlar; yüzünüzdeki gülümsemenin, yüreðinizdeki umudun, bilincinizdeki devrim ve sosyalizmin Türkiye ve Kürdistan iþçi ve emekçilerinin yüzüne, yüreðine ve bilincine aktýðýnýn, ete kemiðe büründüðünün inancý ve coþkusuyla her birinizi tek tek, defalarca kucaklýyor, yürekten selamlýyorum… Umut Kavgada… Gelecek Kavgada… Akdeniz’den Bir Leninist

KARS’TA 1 MAYIS Proletaryanýn, enternasyonal olarak birleþtiði ve mücadelesini perçinlediði bir gündür 1 Mayýs... Burada Mücadele Birliði, HÖC, DGH ve YDG olarak sendikalarla görüþmelerimiz oldu; fakat tavýrlarýndan ne gibi 1 Mayýs kutlayacaklarýný anlamýþ deðildik. Bizler emperyalist-kapitalist sistem ablukasýnýn halka teþhir edilmesi ve onlara karþý tutumumuz konusunda tavizsizdik. Aksi halde dergi çevreleri olarak ayrý bir eylem yapma kararýndaydýk. Amacýmýz: 1 Mayýs’ý, Devrimci 1 Mayýs olarak kutlamaktý. Ve tahmin ettiðimiz gibi bir sonuç çýktý toplantýdan. Saat 12.00’de alana doðru sloganlar eþliðinde yürümeye baþlamýþtýk. Alana geldiðimizde farklý siyasetlerin pankartlarýnýn açýlmasý halkýn dikkatini çekmiþti. “Emperyalist güçlerin, iþgal ettiði yerlerde kendilerine yeni iþbirlikçiler bulduðunu. Bunlarýn Irak’ta Talabani-

10

Barzani ve Allavi gibiler olduðunu; Türkiye’deyse iþbirlikçi AKP hükümetinin bulunduðuna...” deðindik. “Yaþasýn 1 Mayýs, Býjý Yek Gulan!”, “1 Mayýs Kýzýldýr, Kýzýl Kalacak!” ve “Dünya Emeðin Olacak!” sloganlarý atýldý. Eylemde deðiþik yüzlerin bulunmasý bizi ne kadar sevindirdi ise faþist polisi de o kadar sinirlendirdi... Mücadele Birliði olarak, burada ilk kez pankart açmanýn mutluluðunu taþýyoruz. Kars’ta önemli geliþmeler yaþanmýyor deðil. Tüm baskýlara, saldýrýlara karþý Kars’ta da kýzýl bayraklarýmýz dalgalanmaya devam edecektir. FABRÝKALAR, TARLALAR, SÝYASÝ ÝKTÝDAR, HER ÞEY EMEÐÝN OLACAK! YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! YAÞASIN 1 MAYIS!

41. Sayý /11-25 Mayýs 2005

Kars’tan Bir Mücadele Birliði Okuru


Yeni Evrede

1 Mayýs

Mücadele Birliði ütün dünyada olduðu gibi emperyalist-kapitalist sistemin kalelerinden biri sayýlan Ýsviçre’de de emekçiler 1 Mayýs’ý coþkuyla kutladýlar. Ýþçi sýnýfý ve diðer çalýþan sýnýflar Ýsviçre’nin hemen bütün kantonlarýnda meydanlara çýktýlar. Zürich’teki 1 Mayýs kutlamalarý ise merkezi olmasý nedeniyle en kitlesel ve etkili olaný idi. Emperyalist- kapitalist sistemin “refah” ülkesi kabul edilen bu ülkede çalýþan sýnýflarýn 1 Mayýs’a olan ilgisi, emekçi sýnýflarýn bilinç ve kapitalizme karþý mücadele eðilimini göstermesi bakýmýndan önemli idi. Çalýþan sýnýflarýn uzun süredir kötüleþen koþullarý, artan iþsizlik, yaþam standartlarýndaki hýzlý düþüþ, kapitalizmin “en saðlam kaleleri”nde dahi artýk güvende olmadýðýný, devrimci mayalanmanýn buralarda da oluþmaya baþladýðýný gösteriyor. Üstelik, çalýþan sýnýflarýn ve devrimci güçlerin artan mücadele isteði sendikacýlarýn engellemelerine raðmen geliþme gösteriyor. Sendikacýlar , Türkiye ve Kürdistan’dakileri aratmayacak biçimde burada da mücadelenin önünde engel durumundalar. Ýsviçre iþçi sýnýfýnýn 1 Mayýs’ta alanlara gerçek anlamda taþýnmamasýnýn

B

baþlýca nedeni sendikacýlarýn tutumudur. Sendikacýlar, iþçi sýnýfýnýn çok az bir kitlesini 1 Mayýs’a taþýyarak eylemlerin sönük geçmesi için ellerinden geleni yapmýþlardýr. Dünyanýn her tarafýndan devrimci örgütlerin katýlýmý, Zürich 1 Mayýs kutlamalarýna tam bir enternasyonalist ruh verdi. Nepal’den Sirilanka’ya, Ýran, Irak, Türkiye ve Kürdistan’dan Afrika ve Latin Amerika ülkelerine kadar dünyanýn dört bir tarafýndan devrimci örgütler Zürich 1 Mayýs kutlamalarýna katýldýlar. Avrupa’da yükselen devrimci dalga, emperyalist-kapitalist sistemin bu “örnek ülke”sini de içine almaya baþladý. 1 Mayýs 2005 kutlamalarý ve ona kadar gelen surecin ortaya koyduðu en önemli olgu budur. Ýsviçre’den Leninistler

AY

1M E D ’ E iSViÇR

ALMAN

roletaryanýn kapitalizme karþý kavga ve enternasyonal dayanýþma günü olan 1 Mayýs’ta, Almanya’dan Leninistler olarak, geçen yýllar olduðu gibi bu yýl da Stuttgart’daki eylemlere katýldýk. Geçmiþte verilen mücadelelerin bir yan ürünü olarak Almanya’da resmi tatil günü ilan edilmiþ 1 Mayýs’ta, bulunduðumuz kentler dahil, bir çok yerde kutlamalar yapýlýyor. Ancak bunlarýn çoðu satýþlarýn yapýldýðý, alkollerin tüketildiði, mücadele yönü yetersiz kutlamalardýr. Bunun birinci sorumlusu, sermaye sýnýfýyla bütünleþmiþ burjuva sendikacýlardýr. Özellikle küçük kentlerdeki yozlaþtýrma çabalarýna karþý, Almanya solunun cýlýz etkisi, büyük kentlerdeki 1 Mayýs eylemlerini önemli hale getiriyor.

P

*Not: Elimize posta yoluyla ulaþan bu yazýyý haber niteliðinden dolayý yayýmlýyoruz.

Sendikal bürokrasinin 1 Mayýs’ý yozlaþtýrmaya çalýþtýðýný, burjuva sendikacýlarýn alttan gelen baskýdan rahatsýz olduðu dile getiriliyordu. Burjuva sendikacýlarýn bize karþý tavýrlarýnýn da teþhir edildiði bildirileri Almanca ve Türkçe * olarak hazýrlayýp bir hafta boyunca fabrika önlerinde daðýttýk.

YA`DA 1

ALMANYA’DA 1 MAYIS ÝÇÝN PLATFORM Stutgart çevresinde bulunan Anadolu Federasyonu, GIK-DER, ATIF ve ADHF taraftarlarýnýn 1 Mayýs için oluþturduklarý platform toplantýlarýna, biz de Mücadele Birliði Platformu olarak katýldýk. Son yýllarda Stuttgart’daki 1 Mayýs gösterilerini yozlaþtýrmaya, içini boþaltmaya çalýþan burjuva sendikacýlara karþý tavýr alan platform(Sosyal Yýkýma Emperyalist Savaþlara ve Ýþgale Karþý Birlik), ileride ayrý ve devrimci 1 Mayýs örgütlemek için alt yapý giriþimlerinde bulundu. Görüþmeye çaðýrdýðýmýz Almanya solundan MLPD ve Sozialistische International kurumlarýyla konuþtuk. Sendikalardan ayrý 1 Mayýs olamayacaðýný söyleyen, olumsuz görüþ belirten örgütlerden sonra, birlik olarak önce bir bildiri çýkardýk.1 Mayýs’ýn mücadele ve enternasyonal dayanýþma günü olduðunu belirten bildiri, Türkiye’deki faþist saldýrýlarý da teþhir eden içeriðe sahipti.

IS*

MAYIS

Es Lebe Der 1 Maý! (YAÞASIN 1 MAYIS!) Pazar günü saat 09:30’da belirlenen yerde toplandýk. Daha önce belirlenmiþ sýraya göre birlik olarak peþ peþe kortejlerimizi oluþturduk. Kortejlerin en önünde, birliðin Almanca ortak pankartý vardý. Geçen yýla göre iki kat daha fazla katýlýmcýnýn olduðu yürüyüþte Parti bildirilerini daðýttýk. Kortejimizde “TKEP/L”, “Es Lebe Der 1 Mai, EKM” ve Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük” pankartlarý açýldý. Hepimizin elinde Parti veya CHE bayraklarý vardý. Yürüyüþte sýk sýk “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist”, “Aysun Yaþýyor, Sibel Yaþýyor, Murat Yaþýyor”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Yaþasýn 1 Mayýs”, “Bijî Yek Gulan”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði”, “Disa Disa Serhýldan Bijî Azadiya Kürdistan” ve “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak” sloganlarýný attýk. Geçen yýla göre daha fazla kitleyle katýlan Kürtler, özellikle Kürdistan ile ilgili sloganlarýmýza ortak oldular. Bir saat süren yürüyüþ, Stuttgart Meydaný’nda bitti. Almanya’dan Leninistler *Not: Elimize posta yoluyla ulaþan bu yazýyý haber niteliðinden dolayý yayýmlýyoruz.

41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

11


Yeni Evrede

Gündem

Mücadele Birliði

TAKSÝM 1 MAY

DEVRÝMCÝ Her yýl olduðu gibi bu yýl da iki ayrý 1 Mayýs kutlandý; bir farkla, her yýl Taksim 1 Mayýs Alaný dýþýndaki “alanlarda”, reformist 1 Mayýs kutlanýyordu, bu yýl “resmi 1 Mayýs” kutlandý. “Valiliðin krokisi”yle, “Valiliðin belirlediði alan”a gidenler, Ýstiklal Marþý’nýn okunmasý ve son dönemdeki provokasyonlara konu olan bayraklarýn yaný baþlarýnda dalgalanmasý ile “karnaval havasýnda” bir 1 Mayýs kutladýlar. Bu anlamýyla hayal kýrýklýðýna uðramamýþ oldular. Onlar “bayram havasýnda” bir 1 Mayýs kutlamaya hazýrlanýyorlardý, tarih onlara daha cömert davranarak “karnaval havasýnda” bir 1 Mayýs armaðan etti. Her ne kadar “sendikalara basýnç yaparak” alana renklerini vermeyi düþünüyorlardýysa da, herhalde ya renk çok belirsiz olduðundan ya da basýnç yetersiz geldiðinden olacak sendikalarýn kýlý bile kýpýrdamadý ve yine bildiklerini okumaktan geri durmadýlar. Anlaþýlan burjuva sendikacýlar bu tür “basýnç”lara karþý þerbetliydiler! Ama zaten bunun böyle olacaðý önceden belli deðil miydi? Bazý gerçekliklerin farkýna varmak için illaki yürünmüþ yollarý yeniden yürümek mi gerekiyordu? Daha baþýndan sendikalarýn Kadýköy için devletle anlaþmasýný ve alan konusunda baþka her öneriye kapýlarýný kapatmasýný “dayatma” olarak kabul edenler bu “dayatmaya” boyun eðdiklerinde eðik boyunlarýný burjuva sendikacýlar karþýsýnda bir daha dikleþtiremeyeceklerini bilmiyorlar mýydý? Kadýköy’e giderek “reformistlerin ve sendika bürokratlarýnýn planlarýný” nasýl suya düþürdüklerini bilemiyoruz ama bunu yaparak kendi deyimleriyle “Taksim’in gündemden düþürülmesi çabasý”na hizmet etmiþlerdir. Elbette “Taksim’in gündemden düþürülmesi çabasý” her sene olduðu gibi bu sene de Leninistler tarafýndan bozulmuþtur; ama ortalama solun yaptýðý tam da budur. Biz,

12

1 Mayýs’ýn nerede kutlanacaðý sorusunun sýradan bir soru olmadýðýný, devrimci 1 Mayýs ile reformist 1 Mayýs’ý ayýran bir turnusol iþlevi gördüðünü söylerken abartmýyorduk. Ýki ayrý 1 Mayýs’ý karþýlaþtýran herkes, Türkiye ve Kürdistan’da sýnýflar mücadelesinin geldiði aþama itibariyle hangisinin devrimin sýçramalý geliþimine hizmet ettiðini bulabilir. Bir yanda Ýstiklal Marþý’yla baþlayan, tamamen burjuva sendikacýlarýn inisiyatifinde geliþen bir 1 Mayýs, bir yanda daha ilk anda burjuvazinin kolluk güçlerinin saldýrýsýyla karþý karþýya kalan ama baþtan sona Leninistlerin Taksim konusundaki ýsrarýný gösteren bir 1 Mayýs. Bir yanda davul zurna eþliðinde, halaylarýn çekildiði bando mýzýka takýmlarýnýn arz-ý endam ettikleri bir 1 Mayýs bir yanda burjuvazinin kolluk güçleriyle hýnca hýnç bir çatýþmanýn yaþandýðý bir 1 Mayýs. Bir yanda reformist bir 1 Mayýs, bir yanda devrimci bir 1 Mayýs. 41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

Ayrýþma ve Netleþme Ortalama sol bu sene nasýl daha ta en baþýndan “göðsünü yumruklayarak ve üstünü baþýný parçalayarak” reformist 1 Mayýs’a hazýrlandýysa Leninistler de devrimci 1 Mayýs’a hazýrlandýlar. Sýnýflar mücadelesinin geldiði aþamada sonucun böyle olacaðý daha en baþýndan belliydi. 1 Mayýs’a burjuvazi bir yanda hazýrlandý, ortalama sol bir yanda ve Leninistler bir yanda. Sonuçlar açýsýndan bakýldýðýnda ilk iki çizgi niyetler ne olursa olsun kesiþti ve tekleþti; proletaryanýn devrimci sýnýf partisinin çizgisi ise artýk kitlelerin gözünde de netleþti. Yýðýnlar artýk kimlerin mangalda kül býrakmayarak, her sene rotayý burjuva sendikacýlarýn ve reformistlerin suyuna çevirdiðini ve kimlerin ýsrarla ve kararlýlýkla devrimci çizgide ýsrarlý olduðunu ayýrt edebilecek durumdalar. Sýnýflar mücadelesinde, devrime öncülüðün mihenk taþý söylediðini yapmaktýr. Bu 1 Mayýs, devrimin karþýsýnda güçlü bir karþý-devrim örgütleyerek geliþtiði bir döneme denk


Yeni Evrede

Gündem

Mücadele Birliði

YIS ALANINDA

Ý 1 MAYIS geliyordu. Ve burjuvazi bir yandan yeni bir Abide-i Hürriyet’in önünü açarken bir yandan da Taksim 1 Mayýs Alanýnda olacaklarý alttan alta tehdit ediyordu. Provokasyon olabileceðine dair söylentiler, iþçi ve emekçilerin Taksim 1 Mayýs Meydanýna yönelmesini engellemek için alttan alta yayýlýyordu. Son dönemde Trabzon’da baþlayýp baþka yerlere de yayýlan faþist saldýrýlarýn bir benzerinin Taksim’de de yaþanmasý iþten bile deðildi. Bu olmasa bile söylenmesi dahi katýlýmý engelleyebilirdi. Burjuvazi bu þekilde Taksim’i aklýndan þöyle bir geçirenlere aba altýndan sopa gösteriyordu; ama Leninistler de savaþ bayraklarýný çok önceden açmýþlardý. “Taksim, Devrimdir, Onurdur, Özgürlüktür” diyen Leninistleri hiçbir güç o alana çýkmaktan alýkoyamazdý. Çýkýlacak saatse öncesinden kamuoyuna deklare edilerek, yýðýnlara açýk bir çaðrý yapýldý. Bu açýktan açýða bir meydan okumaydý. Artýk devrimin ve karþý-devrim cepheleri, güçlerinin birbirine hücuma geçeceði saati beklemeye baþlamýþlardý. Ve vakit geldiðinde Leninistler, iþçi sýnýfý ve emekçilere verdiði sözün gereði olarak alana çýktýlar ve orada devrimin sloganlarýný haykýrdýlar. Leninistlerin çaðrýsýna kulak verip o alana gelen insanlar vardý.

Bunlarýn sayýsýnýn kaç kiþi olduklarýnýn hiçbir önemi yoktu. Önemli olan Lenin gibi politikada “gerçek gibi sade” olaný temsil edebilmekti. Önemli olan söylediðini yapabilmek, eylemimizle iþçi sýnýfý ve emekçilere devrim ve iktidarýn yolunu gösterebilmekti. Oportünistlerin söyledikleriyle yaptýklarý arasýndaki uyumsuzluðu kitleler nezdinde teþhir edebilmekti. Bütün bunlarý baþarabildiðimizi, gerekli ayrýþma ve netleþmeyi saðladýðýmýzý düþünüyoruz. Ümit ediyoruz ve inanýyoruz ki, iþçi sýnýfý ve emekçiler, 2006 1 Mayýs’ýný 1 Mayýs Alanýnda Taksim Meydaný’nda bizimle birlikte kutlayacaklardýr. Ne onlarý burjuvazinin peþine takmaya çalýþan burjuva sarý sendikacýlarýnýn nede burjuva sarý sendikacýlarýn peþine takýlmaya hevesli ortalama solun dümen suyuna girmeyecek ve yüzlerini her koþulda proletaryanýn çýkarýný savunan Leninistlere çevireceklerdir. “Taksim’i kazanma”yý bir baþka bahar býrakan ortalama solu itibar etmeyeceklerdir. Olaylarýn geliþimi devrimci yöndedir ve proletaryanýn baðýmsýz sýnýf çizgisini her geçen gün daha da derinleþtirmektedir. Devrim Biziz Biz Devrimiz

41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

Ortalama sol bu sene nasýl daha ta en baþýndan “göðsünü yumruklayarak ve üstünü baþýný parçalayarak” reformist 1 Mayýs’a hazýrlandýysa Leninistler de devrimci 1 Mayýs’a hazýrlandýlar. Sýnýflar mücadelesinin geldiði aþamada sonucun böyle olacaðý daha en baþýndan belliydi. 1 Mayýs’a burjuvazi bir yanda hazýrlandý, ortalama sol bir yanda ve Leninistler bir yanda. Sonuçlar açýsýndan bakýldýðýnda ilk iki çizgi niyetler ne olursa olsun kesiþti ve tekleþti; proletaryanýn devrimci sýnýf partisinin çizgisi ise artýk kitlelerin gözünde de netleþti. Yýðýnlar artýk kimlerin mangalda kül býrakmayarak, her sene rotayý burjuva sendikacýlarýn ve reformistlerin suyuna çevirdiðini ve kimlerin ýsrarla ve kararlýlýkla devrimci çizgide ýsrarlý olduðunu ayýrt edebilecek durumdalar. Sýnýflar mücadelesinde, devrime öncülüðün mihenk taþý söylediðini yapmaktýr. 13


Yeni Evrede

1 Mayýs

Mücadele Birliði

del Castro yaptýðý konuþmada ABD emperyalizmine meydan okudu ve “…insanlýk tarihinin en güçlü imparatorluðu önünde, bu görkemli meydanda dimdik duruyoruz”. Küba’daki kutlamalara bu yýl eski Nikaragua devlet baþkaný Daniel Ortega da katýldý. Venezüella’nýn baþkenti Caracas’ta da 1 Mayýs görkemli bir þekilde kutlandý. Devlet baþkaný Chavez’in de katýlýp marþlar söylediði kutlamalarda, ABD emperyalizmi, eleþtiri oklarýnýn hedefi oldu. Chavez, yaptýðý konuþmada “biz, ekonomik devrimin sadece ilk adýmlarýný atýyoruz” dedi. Chavez, gösteri sonrasý yaptýðý açýklamada ülkeye “yeni sosyalizm”i getirmek için daha fazla ilerleme kaydedeceklerini söyledi. Brezilya’da özellikle Topraksýz Köylüler Hareketi’nin yoðun katýlýmýyla 1 Mayýs kutlamasý yapýldý. Yaklaþýk 1 milyon insanýn katýldýðý kutlamalarda artan iþsizlik oranlarý, enflasyon vb eleþtirildi.

DÜNYA DA 1 MAY IS

“Keþke Yoldaþ Stalin Burada Olsaydý” Rusya’da 1 Mayýs Yüzbinlerce sendika üyesi, kitle örgütü temsilcisi ve öðrenci tarafýndan kutlandý. Ülke çapýnda yapýlan eylemlere 2 milyondan fazla iþçi ve emekçi katýldý. Moskova’da gerçekleþen iki ayrý mitingde ise binlerce sendika ve Federasyon üyesi eylemlere Lenin ve Stalin’in resimleri ile katýldý. “Halk Karþýtý Hükümet Kahrolsun”, “Kahrolsun Sömürgeci Kremlin Rejimi” gibi sloganlar attýlar. Vladivostok kenti ve Sibirya’nýn Omsk ve Krasnoyarsk bölgelerinde ise, “Keþke Yoldaþ Stalin Burada Olsaydý” yazýlý pankartlar dikkat çekti. Latin Amerika’da 1 Mayýs Küba’da baþkent Havana’da Devrim Meydaný’ný dolduran milyonlarca insan, 1 Mayýs’ý kutladý. Küba lideri Fi-

‘Almanya’da Faþizme Geçit Yok’ Almanya’da düzenlenen miting ve gösterilerde kapitalizm karþýtlýðý sloganlar yükseldi. Almanya’nýn deðiþik þehirlerinde gösteri baþvurusunda bulunan faþistler hiçbir yerde yürütülmedi. Faþistlere gösteri yapmalarý için izin verilen alanlar iþçi ve emekçiler tarafýndan iþgal edildi. Birçok yerde çatýþmalar yaþandý. Viyana’da Seçim Çaðrýsý Avusturya’nýn baþkenti Viyana’da Sosyal Demokrat Parti’nin (SPÖ) dü-

14

41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

zenlediði 1 Mayýs gösterisi, muhalefetin hükümetle hesaplaþmasýna sahne oldu. Kent merkezindeki Belediye Sarayý önünde toplanan 150 bine yakýn emekçiye konuþan SPÖ’lü politikacýlar, saðcý koalisyonun ülkeyi yönetemediðini söyleyerek erken seçim çaðrýsýnda bulundu. 1 Mayýs nedeniyle ülke genelinde

tren, otobüs, tramvay ve metro gibi kamu taþýtlarýnýn seferleri öðlen saatlerine kadar yapýlmadý. Fransa’da Alanlar Doldu Fransa’nýn tüm büyük kentlerinde 1 Mayýs‘ta emekçiler meydanlarý doldurdular. Genel Ýþ Konfederasyonu (CGT), Eðitimciler Sendikasý (FSU), Otonom Sendikalar Merkezi (UNSA) ve SUDSolidaires sendikalarý, 1 Mayýs yürüyüþ-


Yeni Evrede

1 Mayýs

Mücadele Birliði

lerine katýldýlar. Dört sendika merkezinin ortak çaðrýsýnda, Sendikalarýn 1 Mayýs gösterilerinde ileri sürdükleri temel talepler “Ýþ, ücret, dayanýþma, sosyal haklar ve kamu hizmetlerinin iyileþtirilmesi” oldu. Paris‘te 1 Mayýs yürüyüþü, saat 14.00’de Cumhuriyet Meydaný’nda baþladý. Onbinlerin yer aldýðý yürüyüþe, Fransa Ýþçi ve Gençlik Dernekleri Federasyonu da (DÝDF) katýldý. Fransa genelinde 130 kadar 1 Mayýs gösterisi yapýldý. Baþkent Paris’te dörtten fazla büyük gösteri düzenlendi. Paris’te ise 1 Mayýs yürüyüþü, saat 14.00’de Cumhuriyet Meydaný’nda baþladý. Onbinlerin yer aldýðý yürüyüþe, Fransa Ýþçi ve Gençlik Dernekleri Federasyonu da (DÝDF) katýldý. Asya Ülkelerinde Hükümetler Uyarýldý 1 Mayýs, Asya ülkelerinde milyonlarýn katýldýðý büyük miting ve gösterilerle karþýlandý. Japonya, Kore, Çin, Endonezya, Hindistan ve Pakistan’da düzenlenen eylemlerde hükümetler uyarýldý. Militaristleþmeye Karþý 1 Mayýs Japonya’da yüzbinlerce iþçi ve e-

mekçi, eylemlerde nükleer silahlarýn tüm dünyada yasaklanmasýný talep etti. Gösterilerde, vergilerin artýrýlmasý ve ülkenin uluslararasý çatýþmalarda daha aktif yer almasýna yol açacak olan anayasa deðiþikliði planlarýna karþý çýkýldý. Ülke çapýnda 350’den fazla miting yapýldý ve katýlýmlar milyonlarla ölçüldü. Baþkent Tokyo’daki mitinge 50 binden fazla iþçi ve emekçi katýldý. Çin’de 1 Mayýs, bir haftalýk resmi tatilin ilk günü olarak, festival havasýnda geçti. Hong Kong’da ise 2000’e yakýn iþçi hükümet binasýna yürüdü. Eylemde asgari ücret uygulamasýnýn baþlatýlmasý, çalýþma saatlerinin sabitlenmesi ve toplu iþ sözleþmesi talep edildi. Endonezya’daki mitinglerde ücretlerin artýrýlmasý ve iþten atmalarýn ya-

saklanmasý istendi. Gösterilere onbinlerce kiþi katýldý. Hindistan’da milyonlar 1 Mayýs’ý alanlarda kutladý. Hindistan ve komþu Pakistan’daki mitinglerde ortak talep ücret artýþý, iþ güvencesi ve taþeronlaþmanýn yasaklanmasý oldu. Tayland’da binlerce iþçinin katýldýðý 1 Mayýs eylemlerinde, asgari ücretin artýrýlmasý temel talep oldu. Kore ve Filipinler’de 1 Mayýs Kuzey Kore’de 1 Mayýs, baþkent Pyongyang ve diðer kentlerde görkemli törenlerle karþýlandý. Güney Kore’de ise Kore Ýþçi Sendikalarý Konfederasyonu (KCTU), bir miting yaptý. Mitinge yaklaþýk 30 bin iþçi katýldý. Ýþçilerin coþkusu ve disiplini dikkat çekti. Filipinler’in baþkenti Manila’da yaklaþýk 10 bin kiþi toplandý. Bangladeþ’te de binlerce iþçi, asgari ücret uygulamasýnýn baþlatýlmasýný ve çalýþma koþullarýnýn iyileþtirilmesini istedi. Baþkent Dakka’da 10 bine yakýn iþçi yürüdü. Kamboçya’da ise hükümet 1 Mayýs eylemlerini yasakladý.

40. Sayý /27 Nisan-11 Mayýs 2005

15


Yeni Evrede

Kapitalizmin Yýkýmlarý

Mücadele Birliði

KAPÝTALÝZMDE DOÐANIN VE ÝNSANIN ÝSYANI

D

ünyanýn oluþumundan günümüze, yaklaþýk 4,5 milyar yýl geçti.

Ýnsanýn insanlaþma ve özgürleþme serüveni 1 milyon yýldýr sürüyor. Organik alemin tarihi geliþmesi, tabiatýn evrimi, doðal ayýklanma (seleksiyon) canlýlarýn “yalnýzca en uygun olanlarýnýn hayatta kalmasý”, deðiþmesi, üremesi, çoðalmasý sonucu bugünkü niceliðine ve niteliðine ulaþtý. Bugün dünyada yaklaþýk 6 milyar insan yaþýyor. Sahi insan nedir? Doðanýn en yüksek ürünü… Charles Darwin, insanýn hayvan soyundan türeyiþinin bilimsel açýklamasýný yapmýþtý. Burada Freidrich Engels’in sözüyle söylemek gerekirse, “insaný hayvanlar aleminden ayýran emek, tutarlý konuþma ve ilkel kümelenme gibi sosyal sebeplerdir.” Kýsaca söylersek, insan düþünen, aklýný kullanarak yaþamýný bilinçle düzenleyen, alet yapma ve üretme yeteneðine sahip, üreten ve paylaþan memeliler sýnýfýna giren, sosyal ve toplumsal dayanýþma içinde olan bir varlýk. Eðer insaný bu özelliklerinden; yani düþünme, aklýný kullanma ve yaþamýný bilinçle örme, üretme, paylaþma, sosyal ve toplumsal dayanýþma içinde olmaktan çýkarýrsanýz, insandan geriye ne kalýr… Hemen söyleyelim, en hafif deyimle en ilkel yaný, yani güdüleri ile hareket eden, yiyen, içen, çýkaran, soyunu üreten ve uyuyan, Charles Darwin’in dili ile söylersek maymunsu yaný kalýr. Kýsaca hayvan yaný kalýr. Ýnsanýn insanlaþmasý ve özgürleþmesi, uðruna büyük bedeller ö-

16

denerek gerçekleþti. Açlýk, yoksulluk ve savaþlar, soykýrýmlar, emekçi sýnýflarýn en bilinçsiz en örgütsüzlerinin en güçsüzlerinin ya da güçlerinin farkýna varamamýþ, bu nedenle yeterince mücadeleye atýlmamýþ yýðýnlarýn kaderi oldu… Bugün dünyada saatte bin kiþi, yirmi dört saatte yirmi dört bin kiþi açlýktan ölüyor. Dünyanýn dörtte biri, yani bir buçuk milyar insan, günde bir dolarýn altýnda bir para ile açlýk sýnýrýnýn da altýnda yaþam savaþý veriyor. Yine bir buçuk milyar insan, iþsiz ve sosyal gelecekten yoksun yaþýyor. Oysa açlýktan ölümü durdurmak, yýlda otuz trilyon geliri olan emperyalist-kapitalist dünyanýn günde bir dolar ayýrmasý ile mümkünken, bu yapýlmýyor. Askeri harcamalarý milyar dolarlarla, trilyon dolarla açýklanan ABD, Ýngiltere ve diðer emperyalist ülkelerin askeri harcamalarý neyi gösteriyor? Bilimsel teknik geliþmenin düzeyi uzayý fethediyor, ama insanlar açlýktan ölüyor. Bilim ve teknik, emperyalist tekellerin elinde doðanýn ve insanýn mahvý için kullanýlýyor. Ýnsanlýðýn ilk evresinde ilkel komünal toplumda insanlarýn doðaya karþý savaþýmý, doðada kalabilmek, varlýðýný sürdürebilmek, soyunu üretebilmek ve ihtiyaçlarýný karþýlayabilmek içindi. Ýhtiyaç fazlasý üretim özel mülkiyeti, sýnýflý toplumu ve nihayetinde sýnýf savaþlarýný, iç savaþlarý gündeme getirdi. Öyleyse rahatlýkla söyleyebiliriz ki, bu durum niyetlerden de baðýmsýz bir þekilde iþleyen, özel mülkiyete dayalý kapitalist sistemin iþleyiþ yasalarýnýn doðal sonucudur. Küresel iç savaþtýr. Kýsaca söylersek, emperyalist-kapitalist sistem, tüm zenginliklerin ve güzel-

41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005


Yeni Evrede

Kapitalizmin Yýkýmlarý

Mücadele Birliði

liklerin gerçek sahibi iþçileri, emekçileri, yoksul köylüleri yaþamdan kovuyor, doðayý tahrip ediyor, doðanýn yýkýmýný hýzlandýrýyor… Þimdi bilim dýþý olan kapitalizm, bilimden aldýðý güçle bilime, bilimsel olan her þeye saldýrýyor. Ve bilim burjuva sýnýfýn elinde dünyayý yýkýma götüren bir silah olarak kullanýlýyor. Kapitalizmi Yaþamdan Kovalým Aslýnda bilimsel teknik geliþmenin ulaþtýðý düzey, bütün insanlýðý onurlu, özgür ve mutlu yaþatabilecek düzeye çoktan vardý. Ekonomi biliminin gösterdiði verilere bugünkü üretimin teknik düzeyi ile, günde iki saatten az bir çalýþma ile insanlýðýn azami ihtiyaçlarýný karþýlamak mümkündür ve zorunludur. Bu iki saatin dýþýnda, insanlarýn geriye kalan boþ zamanlarýný kültür, sanat, edebiyat, felsefe ile uðraþarak mutlu bir þekilde geçirmeleri, sosyal güvenliði saðlanmýþ, doða ile uyum içinde yaþamalarý mümkün ve hatta bir zorunluluk olarak kendini dayatýyor. Çünkü; emperyalist-kapitalist sistem, kendi varlýðýný sürdürebilmek için üreten insaný üretimden koparýyor, yaþamdan kovuyor, doðayý tahrip ediyor, yýkýma uðratýyor. Ýnsaný ve doðayý yýkýma uðratmasýnýn altýnda yatan þey; kapitalist geniþletilmiþ yeniden üretimi yapmanýn zorunluluðudur. Kapitalizm bilim dýþýdýr, akýl dýþýdýr, insanlýk dýþýdýr. Çünkü kapitalizm insanýn ihtiyaçlarý için deðil aksine burjuvazinin azami karý için vardýr. Ve bu azami kar için yapamayacaðý yýkým, katliam, çýkaramayacaðý savaþ yoktur. Birinci, ikinci paylaþým savaþý, emperyalistler tarafýndan dünya pazarlarýnýn yeniden þekillendirilmesi, týkanan ekonomilerinin yeniden azami kar için çalýþtýrýlmasý için yapýldý. Kapitalistler, emperyalist tekeller bunun için onlarca gerekçe yaratabilirler ve yaratýyorlar. ABD’de 11 Eylül’de Newyork’ta Ýkiz Kulelerin havaya uçurulmasýnýn ardýndan tekelci müteahhitlerin çantalarýnda hazýr tuttuklarý milyon dolarlarla, oval ofisin yolunu tuttuklarýný bilmek için kahin olmaya gerek yoktur. ABD’li tekellerin, özellikle silah ve petrol tekellerinin azami karlarý için neler yaptýðýný, nasýl hile ve demagoji ve tehditlere baþvurduklarýný ABD’deki seçimlerden biliyoruz. Bundan önceki seçimde “demokrat” adayýn kazanmasýna raðmen, nasýl ve niçin zorla petrol ve silah tekellerinin temsilcisi Bush’un baþkan seçildiðini, Afganistan’a ve Irak’a bakarak bugün herkes daha iyi anlayabilir. Ama bir an önce anlaþýlmasýný ve harekete geçilmesini zorunlu kýlan nesnel gerçekler var. ABD, AB ve diðer emperyalistler, kendi yýkýmlarýný geciktirmek için doðayý ve emekçi insanlýðý yýkýma uðratýyorlar. Nükleer denemelerin yaygýnlaþtýðý ve yoðunlaþtýðý günümüzde tabiat ananýn rahminde patlatýlan nükleer bombalar, tabiat ananýn acý ve öfkeyle yýkým yaratan intikamýna dönüþüyor. Bilimsel teknik geliþmenin ulaþtýðý düzey, insanlýðý kurtuluþa götürebilecekken tüm dünyayý birkaç kez yok edecek askeri düzeyi biriktiriyor. O nedenle, artýk yalnýzca “komünistlerin felaket tellallýðý” demagojisiyle geçiþtirilemeyecek kadar riskli ve hayati bir durumda olduðumuzu burjuva bilim adamlarý da söylemek zorunda kalýyor. Amerikalý bilim adamý ve yazar Jaret Diamond yeni kitabýnda küresel ýsýnma ve sanayileþme yüzünden uzaya taþýnmak zorunda kalacaðýmýzý yazmýþ. Ayný zamanda biyolog olan California Üniversitesi Coðrafya Profesörü Diamond “insanlarýn doðayý yok etmesi sonucu, dünyanýn çökeceðini” söylüyor. Aslýnda profesör Diamond, burjuva sýnýfýn, emperyalist-kapitalist sistemin bilimi ve tekniði azami karý için kullanýrken emekçi kitleleri ve doðayý tahrip etmesini, yýkýma sürüklemesini gizlemek için “insanlýk” diyor. Profesöre sormak gerekiyor: Hangi insanlýk ?...

Emperyalist-kapitalist sistemin azami kar hýrsý, dünyanýn küresel ýsýnmasýna Antarktika Kýtasý’nda buzullarýn erimesine ve bir dönem sonra dünyanýn bir çok bölgesinin sular altýnda kalmasýna, havanýn ýsýnmasýna, ozonun delinmesine, depremlerin oluþmasýna, tsunami felaketlerine, binlerce tür canlýnýn yok olmasýna yol açýyor. Endonezya’da meydana gelen tsunami felaketinin, tabiat ananýn isyan ve ayaklanmasý olduðu görülmelidir. Bütün bu felaketlerin, emperyalist tekellerin azami kar isteðinin sonucu olduðu da bilinmelidir. Ýki yüz seksen bin kiþinin cesetlerini gören emekçi kitleler derin bir üzüntü duyarken, tsunami felaketinden en çok moral kazanan ve tavan yapan Endonezya borsasý oldu. Ne kadar ilginç deðil mi? Bir tarafta iki yüz seksen bin ceset, on binlerce yaralý, yýkým ve sefalet, açlýk ve yaygýn hastalýklar, öbür tarafta cesetlerden, yýkýmdan, sefaletten, yaygýn hastalýklardan elde edilen servet. Ýþte kapitalist dünyanýn özeti budur. Ýsterseniz bir alýntý ile devam edelim; “yaþanan yýkýmýn büyüklüðü baþta petrol, enerji ve inþaat sektörleri olmak üzere bir çok sektörün canlanmasýna ve bu alanda çalýþan küresel þirketlerin karlýlýklarýnýn artmasýna neden olacaktýr.” Özet olarak emperyalizm kendi yýkýmýný geciktirmek için dünyayý yýkýma sürüklüyor. ABM Amro’nun analisti Eddie Wong, “Tabi, bir çok iþinin hayatýný kaybetmesi dolayýsýyla tüm bu kaybý telafi etmek zaman alacaktýr” diyor. “Ölüleri gömmek ve kayýplarý bulmak zaman alacak. Ancak bu ekonomik ölçüler açýsýndan hiç de önemli sayýlabilecek büyük bir olay deðildir.” Þimdi evine gidecek otobüs bileti olmayan yoksullara, açlara, iþsizlere ve evsizlere, Türkiye ve dünya halklarýna söyleyelim: Durum bu kadar açýk ve net. Onlar dünyayý yýkýma uðratýrken, diðer taraftan uzay araçlarý ile uzaya taþýnmayý düþünüyorlar. Ya siz… Eðer uzay araçlarýnýn kapýlarýnda havaya uçmak istemiyorsanýz kapitalizmi havaya uçurun. Kapitalizmi havaya uçurmak doðanýn ve insanlýðýn kurtuluþu için zorunludur.

41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

17


Yeni Evrede

Grizu

Mücadele Birliði

Kütahya-Gediz

YA BARBARLIK VE YOKOLUÞ YA ÖZGÜRLÜK

K

ütahya Gediz’e baðlý Gökler beldesinde yerin 350 metre derinliðinde maden ocaðýnda yaþanan grizu patlamasýnda 18 iþçi öldü. Bir deðil on deðil onsekiz… Ama “yoðun” gündem arasýnda unutulup (yahut unutturulup) gitti… Bu tür “kaza”lar kapitalist sistem tarafýndan topluma kanýksatýlmaya çalýþýlýyor. Türkiye, iþ kazalarýnda Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncü sýrada… 2003 yýlýnda 76 bin 668 iþ kazasý olmuþ. Bu kazalarda toplam 811 insan ölmüþ; 596 kiþi sürekli iþ göremez duruma düþmüþ; 440 kiþi de meslek hastalýðýna yakalanmýþ. Rakamlarýn dili her ne kadar soðuk olsa da yansýttýklarý gerçeklik bir hayli önemli. Her yýl birkaç bin insanýn iþ kazasýnda öldüðü bir ülkede yaþýyoruz biz. Acaba kaç insan bunun farkýndadýr? Acaba kaçýmýz iþ kazalarýnda ölen insanlarýn acýsýný içimizde, yüreðimizin derinliklerinde hissediyoruz? Acaba kaçýmýzda bütün bunlara neden olan bu aþaðýlýk kapitalist sisteme karþý isyan duygularý kabarýyor? Yoksa bizler de kanýksamanýn bir baþka þekli olan toptancý bir yaklaþýma mý düþüyoruz? Hani bütün bunlarýn kapitalizmden kaynaklý olduðunu ve kapitalizmin ortadan kaldýrýlmasýyla bunlarýnda ortadan kalkacaðýný düþünmek ve haliyle her þey devrime endekslendiði için kapitalist sistem içinde her gün her saat yaþanan katliamlarýn, bu sistemin zorunlu bir sonucu olduðunu düþünmek ve giderek duyarlýlýðýn körelmesi… Oysa kapitalist sistemin insaný ve doðayý öldüren her katliamý, içimizdeki öfkeyi kabartmalý ve sisteme karþý bilinçli ve örgütlü bir harekete dönüþtürmeli. Kiþisel ve toplumsal reflekslerimiz doðrudan kapitalist sisteme yönelmeli ve bu sadece bir protesto olarak da kalmamalý. Kapitalist sistemin, týpký doðuþunda olduðu gibi etrafýna nasýl kan sýçrattýðý iyi görülmeli. Sermayenin ilkel birikim dönemlerinde kapitalizm ne kadar vahþiyse, þu an da yaþadýðý yeni evrede o kadar vahþi. Üstelik þu anki vahþiliði ölümü yaklaþmýþ bir hayvanýn hayatta kalmak için gösterdiði vahþiliðe benziyor. Her yana birden saldýrýyor, pençelerini her yana birden geçirmeye çalýþýyor, durmaksýzýn kan, gözyaþý ve irinle besleniyor. Yerin yüzlerce metre derinliðinde gün boyu hiç gün yüzü görmeden çalýþmak zorunda olanlara kapitalistlerin verebildikleri sadece “teselli”dir. “Ailelerine baþsaðlýðý, ölenlere

18

tanrýdan rahmet”… Oysa herkes bilir ki, bu madenlerde grizu vardýr, her maden ocaðýnda grizu olur; ama bunlarýn seviyelerini ölçen aletler ve bir grizu birikimini haber veren cihazlar vardýr. Belli bir maliyetle alýnacak önlemler sayesinde patlama riskini önceden görmek ve hatta patlamayý dahi önlemek mümkündür. Ama heyhat! Kapitalistler için maliyetlerin yükselmesinden daha üzünç verici ne olabilir? (burada maden ocaðý sahibinin “kolektif kapitalist” devlet mi yoksa herhangi bir kiþimi olduðunun hiçbir önemi yoktur)! Sanýldýðýnýn aksine burjuvalarda tasarruf yaparlar; ama onlar tasarrufu iþçi ve emekçi ücretlerinden ve bu olayda olduðu gibi kimi zaman da onlarýn yaþamýndan yaparlar. Düþük ücretle ve sigortasýz çalýþtýrýlan maden iþçileri bir de böyle iþ kazalarý(!) ile karþýlaþýnca aileleri tamamen ortada kalýr; ama bu kapitalistlerin umurunda bile deðildir. Geçmiþ yýllarda yine bir grizu patlamasý sonucu onlarca insanýn öldüðü (katledildiði) yere giden muhabirler çocuðunu patlamalarda kaybeden acý içerisinde kývranan bir babaya “devletten ne istiyorsunuz?” diye soruyorlardý. Ve acýlý baba “hiçbir þey” diyordu. “ölen çocuðumun bir kardeþi var, aðabeyinin iþini ona versinler yeter.” Acýlý babanýn, ölen çocuðunu düþünürken bir yandan da iþsiz çocuðunun da ayný akýbetle karþý karþýya kalabileceðini bile bile aðabeyinin yerine iþe alýnmasýný önermesi durumu tüm çýplaklýðýyla ortaya koyuyor aslýnda. Bu, Emile Zola’nýn ünlü romaný Germinal’de anlatýlan bir öykü deðil orada yazar, göçük altýnda kalan ve kurtulma mücadelesi veren maden iþçilerini anlatýr uzun uzun. Bizde en çok 5 senede bir bu tür göçük haberleri duyulur. Zonguldak’tan, ya da baþka bir yerden gelecek haberler her an karþýmýza çýkabilecek gibidir. Günümüz artýk kapitalizmin her an insanlýða ve doðaya yeni yýkýmlar, yeni katliamlar sunabileceði bir çaðdýr. Kapitalizmin yýkýlýþýnýn gecikeceði her gün her saat, insanlýk ve doða yeni felaketlerle karþý karþýya kalacaktýr. Bu nedenle insanlýk kapitalizmi yýkmaya bir an önce, bir yerden baþlamalýdýr. Kapitalizmin dünya üzerine ektiði tüm kötülük tohumlarýný söküp atacak, yerine insanlýðýn ölümsüz aðaçlarýný dikecek olansa Komünist Devrimdir. Þimdi tüm insanlýk kendini buna hazýrlamalýdýr.

41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005


Yeni Evrede

Çürüme ve Yozlaþma

Mücadele Birliði

Uyuþturucularýn Kaynaðý: 100 DOLARLIK BANKNOTLARI TAKÝP ET! A

dli suçlardaki patlamanýn sosyal tabanýyla, yoksullukla iliþkisini daha önceki yazýlarýmýzda belirtmiþtik. Gasp-hýrsýzlýk vb olaylar, baþlý baþýna, mülksüzlerin servete karþý patlayan sosyal tepkilerini, bireysel iç savaþ biçiminde yürütmeleri anlamýna geliyor. Bununla birlikte, bireysel kurtuluþ savaþýnýn yeþerdiði yoksulluk cehenneminde, en baþta uyuþturucu olmak üzere her türlü kaçakçýlýk iþlerinde palazlanýp adeta silahlý bir ordu gücü haline getirilen mafya çeteleþmeleri de yeþeriyor. Silahlýlümpen bir topluluðun, devrim güçleri karþýsýnda nasýl bir engel olabileceðinin açýk bir örneðini, Kolombiya’daki ölüm mangalarýnda görebiliriz. Bu ölüm mangalarý, büyük uyuþturucu kartellerinin özel ordularý ve esas misyonlarý, devrimi boðazlamak. Yaþadýðýmýz topraklarda, yoksul ve iþsiz gençlik içinde; uyuþturucu kullanýmý ve silahlý çeteleþmeler biçiminde ortaya çýkmaya baþlayan bu suç þebekelerinin hangi kaynaktan beslendiðini doðru tespit etmek, yozlaþmaya ve çürümeye karþý mücadelenin temel koþuludur. Ama önce, “vergilendirilmiþ, kutsal ve yasal” üretimle, “yasadýþý ve suça batmýþ” üretim ve ticari faaliyetlerin apayrý þeyler olduðunu varsayan, genel-geçer söylemleri bir kenara koymalýyýz. Çünkü, ne “yasal” burjuvalar, bize yutturmaya çalýþtýklarý kadar saygýn ve temizdir, ne de yasadýþý üretimin suça batmýþ efendileri, Kurtlar Vadisi’nde arzý endam eyleyen tiplere benziyorlar. Esasýnda, yasal ve yasadýþý üretim arasýnda öylesine geçirgen ve ince bir zar vardýr ki, bugün artýk emperyalist-kapitalist ekonomiyi, bu suç imparatorluklarýyla olan organik baðlarýný koparýp aldýðýmýzda, her iki taraf için de hayat durmuþ olur. Burada ele alacaðýmýz

mafya tiplemeleri, en “saygýn” biçimlerde karþýmýza çýkýyor: Bankalar, büyük sanayi tekelleri, yüksek bürokrasi ve en kutsal postlarý içine bürünmüþ olan türlü dini cemaatler. Ýþte, uyuþturucu baþta, tüm kaçakçýlýk ve suç örgütlerinin esas aktörleri bunlardýr. Her gün manþetlere çýkarýlan Çakýcý gibi kasýntý mafya tipleri, sadece öne sürülen piyonlardýr; günü geldiðinde suç imparatorluðunun esas aktörlerinin saygýnlýðýný korumak için sýrtlarýna vurulan abalýlardýr bunlar. Deðirmenin Suyu Kapitalist üretimin yasadýþý suç imparatorluklarýyla kopmaz baðlarý, binbir türlü “saygýnlýk, kutsallýk, gizlilik” örtülerine büründüðünden, bu çok katlý ve karmaþýk iliþkilerin çözümlenmesine, en tepeden aþaðýya doðru ilerleyerek giriþmekte yarar var. “Küresel Finans Sisteminin Öyküsü”nü yazan Larry Allen adlý liberal bir ABD’li profesör, kitabýnda bakýn ne kazanlar patlatmýþ: “Amerika Birleþik Devletleri’nin ihraç ettiði mallar listenin en baþýnda daima 100 dolarlýk banknotlar yer alýr. Nitekim bugün, ABD tarafýndan piyasaya sürülmüþ 400 milyar dolarýn yarýsýndan fazlasý yabancý ülkelerde bulunmaktadýr. 100 dolarlýk banknotlar ABD’deki günlük ticaret hayatýnda çok küçük bir rol oynamasýna karþýn, tüm dünyada dolaþýmda bulunan Amerikan dolarýnýn yaklaþýk üçte ikisi 100 dolarlýk banknotlar halindedir. Bu oran otuz yýl önce beþte bir civarýndaydý. 1980’li yýllarda Latin Amerika ülkeleri olaðanüstü miktarlarda Amerikan dolarýna ev sahipliði yapýyordu. 1990’lý yýllardaysa kaynaðý belirsiz (abç) 100 dolarlýk banknotlar bu kez Rusya’da birikmeye baþladý. Para çýkýþý, Amerikan vatandaþlarý ve diðer ülke vatandaþlarý arasýnda bir kara41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

borsa ya da yasadýþý ticari iliþkilerin varlýðýna iþaret etse de Amerikan hazinesi için gözardý edilemeyecek bir avantajý da barýndýrýr. Amerikan Hazinesi, piyasaya sürülen ve yabancý yatýrýmcýlarýn finansal varlýklar olarak ellerinde tutmayý tercih ettikleri 100 dolarlýk banknotlardan sýfýr faizle borç almýþ olur (abç). Bu avantajýn farkýna varan Avrupa birliði de 100 dolarlýk banknotun yaklaþýk beþ katý deðerinde 500 Euro’luk banknotlarý, piyasalara sürmeyi planlamaktadýr*. Böylelikle týpký ABD gibi faizsiz borç alarak para ihracatýnda egemen olan ABD tekelini kýrmayý hedeflemektedir” (Larry Allen; Keseden Bankaya, Tezgahtan Borsa, Küresel Finans Sisteminin Öyküsü; Sf.231; abç) ABD’li para kuramcýsýnýn arsýz ama bir o kadar da deðerli itiraflarý, çözümü basitleþtiriyor: 100 dolarlýk banknotlarý takip edin. Bu sayede, Latinlerde ve Rusya’da büyük güç kazanmýþ olan suç imparatorluklarýnýn çýkýþ kaynaðýna dek gidebilirsiniz. Liberal profesörün, utanmazca “kaynaðý belirsiz” olarak nitelendirdiði 100 dolarlýk banknotlarý basan ve piyasaya sunan kurumun kimliðini, artýk 5 yaþýndaki bir çocuk bile anlar: Tabi ki, Amerikan merkez bankasý görevini yapan Federal Rezerv Bank (FRB). Amerikan hazinesinin ve bankalarýnýn güvenle satýn aldýðý bu 100 dolarlarýn, þu bizim Topkapý’dakilere benzer matbaalarda basýlacak hali yok ya! Amerikalý burjuvalarýn tipik karakteri olan pragmatizmiyle gayet rahat ifþa ettiði bu yasadýþý iliþkileri ABD’li profesör; “Bundan iyisi Þam’da kayýsý” edasýyla adeta savunuyor. Ama biz de, her okur gibi ABD’nin para ihracatýndaki egemenliðini devam ettirmek için, neden yasadýþý yollara baþvurduðunu soruyoruz. Ve cevabý, bu türden yasadýþý ticaretin kendi doðasýnda buluyoruz. En baþta uyuþturucu, silah vb olmak üzere, tüm yasadýþý iliþkilerde geçerli olan ilk kural, büyük riskler taþýyan bu alýþveriþlerdeki taraflarýn birbirlerine karþý güvensizlikleridir. Risk çok büyük olduðundan, yasadýþý ticarette banka kredi mektuplarý, çekler, senetler hiçbir iþe yaramaz. Geçerliliði olan tek þey, nakit paradýr. Riski azaltmak için büyük parti “mallar” transfer edildiðinden, el deðiþtiren paranýn miktarý da büyük oluyor. Bu alanda 100

19


Yeni Evrede

Çürüme ve Yozlaþma dolar ve 500 euro gibi büyük banknotlarýn egemenliði bu nedenledir. Ve FRB vb. merkez bankalarý, yasal ekonominin ihtiyaç duyduðu parayý banknot halinde, karþýlýðý olmadan basýp piyasaya daðýtmak istiyorsa, bunun en geçerli yollarýndan biri, elbette yasadýþý ticaret alanýndan geçecektir. Eðer ABD merkez bankasý FRB ve diðerleri, büyük bütçe açýklarýný finanse etmek için bastýklarý banknotlarý açýktan ve yasal yollarla piyasaya sürmek isteselerdi, bunu ancak piyasalardan yen, euro, frank gibi yabancý paralar satýn alýp, karþýlýðýnda yeni bastýklarý 100 dolarlýklarý piyasaya þýrýnga ederek gerçekleþtirirlerdi. Ancak bu yasal ve açýk yol, dolarýn hem deðerini düþürür hem de dünya parasý olarak kabul edilmesini saðlayan güvenilirliðini sarsardý. FRB’nin izinden giderek büyük banknotlarý piyasaya süren Avrupa Merkez Bankasý’nýn, yasadýþý ticari iliþkileri kullanarak hakim olmaya çalýþtýðý avantajýn ne olduðunu Larry Allen, bakýn ayný piþkinlikle nasýl ifþaa ediyor: “Küresel finans sistemin kusurlarý arasýnda sayýlan karaborsalar, küresel bütünleþmeye hýz kazandýrarak, ulusal ekonomilerin ihtiyaçlarýný tek bir küresel finans piyasasýnýn oluþumuna yardýmcý olurlar.” (age, sf:234) Yani bir ülke, eðer kendi ekonomik kalkýnmasý için gerekli olan tedbirleri alýp, döviz piyasasýný kontrol etmek yoluna gider, dolar-euro üzerinden yürütülen para hareketini kýsýtlamaya çalýþýrsa giderse, bu duvarý önce delip sonra parçalamak için geçerli tek yöntem, yasadýþý ticari iliþkiler alanýdýr (Tabi devreye IMF henüz girmemiþse). 80’li yýlar boyunca Latin Amerika ülkeleri, kokain imalatýnýn merkezi olmakla kalmadý, bu sayede ekonomiye sýzan 100 dolarlýk banknotlar, 90’lý yýllarda bir çok Latin ülke ekonomisinde dolarizasyon adý verilen dolarýn yerli paralarý geçersiz kýlmasý sürecini ortaya çýkardý. Öyleyse þu sonucu rahatlýkla dile getirebiliriz: Yasadýþý ticari iliþkilerde yaratýlan “kaynaðý belirsiz” dolarlar, baðýmlý ülkelerin tam ilhak sürecinin güçlü araçlarý haline gelmiþtir. Yasadýþý Ticaret; Sistemin Kopmaz Parçasý Merkez Bankasý tarafýndan el altýndan karaborsa ve kaçakçýlýk alanýna itilen bu büyük banknotlar, sisteme nasýl dahil oluyorlar? Ýþte burasý; liberal profesörümüzün

20

Mücadele Birliði

açýkladýðý gibi, “Amerikan hazinesinin sýfýr faizle borçlanmasý”nýn da püf noktasý. Yasadýþý ticari iliþkilerde ödeme aracý olarak kullanýlan büyük banknotlar, her biri vergi cenneti olarak bilinen Cayman, Malta, Kýbrýs ya da Ýsviçre gibi ülkelerdeki bankalara aktarýlýyor. Offshor bankacýlýk adýyla sistemin resmi tescillerindeki bu bankalar, esasýnda dev finans þirketlerinin uzantýlarýdýr. Yasadýþý üretim ve ticaretten gelen paralar, “sýrdaþ hesap”lara aktarýldýðýndan, mevduat faizleri ya hiç olmuyor, ya da yok denecek kadar az. Bu bankalar, “interbank” denilen elektronik transfer yoluyla, paralarý büyük bankalarýn defterlerine geçiriyorlar. Ve böylece aklanan paralar, amerikan hazinesine bono, tahvil karþýlýðý olarak dönmüþ olurken, mevduat faizi yükümlülüðü aradan çýkýyor. Yani ABD, bu para döngüsü yoluyla, kaçakçýlýk piyasasýndan, mevduat faizi ödemeye gerek duymadan ihtiyacý olan parayý çekebiliyor. Baðýmlý ülkelerin merkez bankalarý ise, kara para aklama iþinde yardýmcý olurken, Amerikan hazinesi kadar þanslý olamýyorlar. Aðýr borç yükü ve büyük bütçe açýðý olan bu devletler, merkez bankalarý aracýlýðýyla bu paralarý, doðrudan kara para piyasasýndan satýn alýp, bütçe açýklarýný kapatýyorlar. Chossudowsky, “Yoksulluðun Küreselleþmesi” adlý çalýþmasýnda þu bilgilere yer vermiþ; “… Peru’nun borç servisi yükümlülüklerini karþýlayabilmesi nakro-dolarlarýn yerel döviz piyasasýnda dolaþýmýna baðlýydý. Merkez Bankasý’nýn 1991 yýlýnda döviz karaborsasýnda günde 8 milyon dolar civarýnda döviz satýn aldýðý ve bunun büyük bölümünü Peru’nun dýþ borç servisine tahsis ettiði tahmin ediliyor.” (sf:251) Sadece Peru mu? Türkiye’nin 2004 yýlý dýþ borç ve bütçe açýklarý rakamlarýný deðerlendiren Milliyet ekonomi yazarý Güngör Uras, bu kadar borca ve bütçe açýklarýna raðmen, TL’nin halen daha deðerli oluþuna anlam veremediðini söylüyor. Anlamýný bulamadýðý bir baþka þey, 2004 yýlý açýklarýnýn, “kaynaðý belli olmayan” 5.2 milyar dolarlýk bir parayla kapatýlmýþ olmasýdýr. Söz konusu 5.2 milyar dolarýn önemli bir bölümünün nakro-dolar, nakro-euro’dan oluþtuðunu tahmin etmek zor deðil. Bu kadar, borç servislerinde görünmüyor ama Hazine’nin kasasýnda göründüðüne göre, sýfýr faizli para aklama iþinin tek erbabýnýn Amerikan Hazinesi 41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

olmadýðý anlaþýlýyor. Peki ama, neyin karþýlýðýnda? Kimse TC’ye kara gözü, kara kaþý için faizsiz para vermeyeceðine göre… AKP hükümeti, bu “kirli” paralarýn aklanmasý karþýlýðýnda, parayý açýk kapatmakla kullanýyor ve bu “karapara” sahiplerinin Türkiye’de rahatça at oynatmalarýna göz yumuyor. * Örgütlü adli suçlarda son yýllarda yaþanan patlama, bu açýdan bakýldýðýnda tesadüfi görünmüyor. Kurtlar Sofrasýndaki Dev Tekeller 1998 yýlýnýn rakamlarýyla, tüm dünyada kayýt dýþý ve kaçakçýlýk ticaretinin cirosu tam 9 trilyon dolar; yani üretilen her mal ve hizmetin beþte birinden fazlasý, yasadýþý alanda üretilip tüketiliyor. Bu toplam içerisinde uyuþturucunun az bir kýsým (600 milyar dolar olduðu tahmin ediliyor) iþgal ettiði düþünülürse, çok daha büyük kaçakçýlýk ticaretinin silah, ilaç, deðerli madenler, sigara, içki ve diðer “yüksek gümrük ve vergilendirmeye tabi” mallarda yapýldýðý anlaþýlýr. Türkiye’de sigara, içki, akaryakýt gibi tüketim maddelerinin üzerinden alýnan verginin oraný % 70’leri aþýyor. Yalnýzca akaryakýt alanýndaki kaçakçýlýðýn cirosunun milyar dolarla ifade edildiði belirtiliyor. Kaçak sigara piyasasýnda ise geçen yýl 2 milyar dolarlýk ciro tahmin ediliyordu. Böylesine büyük ölçekte üretim ve daðýtýmýn, dev tekellerin organizasyonu olmadan yürütülebilmesi mümkün deðil. Sabancýnýn ortaðý sigara devi Philip Morris yöneticisi, bu denli yüksek vergilerden pek de rahatsýz olmadýklarýný açýklarken, kaçak sigara piyasasýndaki gizli elin kime ait olduðunu da itiraf etmiþ oluyor. Bu sayede dev tekeller, % 70’lere varan vergilerden kaçabiliyorlar. Dev tekellerin organizasyonuyla uluslararasý ulaþým, gümrükler ve yurtiçi daðýtým sorunlarý hallediliyor. Bu denli büyük operasyonlar içinden, ipleri tekellerin elinde olan büyük mafya gruplarý doðuyor. Pek “saygýn” olan büyük üretim tekellerinin, kaçakçýlýkta oynadýklarý bu rollerin tüm izlerini kapatmak için kullandýklarý yollardan bazýlarý, vakýflar, büyük futbol kulüpleri, dövizin geçerli olduðu turizm alanlarý ve ruhani cemaatlerdir. Ruhani cemaatler üzerinde biraz duralým. Her tür kaçakçýlýðýn belli baþlý aktörlerinden birinin, Vatikan olduðu, öteden


Yeni Evrede

Çürüme ve Yozlaþma

Mücadele Birliði

beri dünyanýn en çok bilinen en “gizli” sýrrýdýr. Papalýk seçimlerinde, dünyanýn en önemli mafya sermayelerinin oynadýklarý roller, Vatikan’ýn kutsalýkla gizlenmiþ kasalarýnda aklanan trilyonlar, bu gizli iliþkileri açýða vurmaya çalýþanlarý trajik sorunlarý nedeniyle, üzerinde pek az tartýþýlan konular oldu. Vatikan’ýn dünya çapýnda kaçakçýlýk ve karapara aklama iþinde oynadýðý rolün benzerini, Türkiye’de kimi ruhani cemaatler de oynuyor. Nasýl ki Vatikan’ýn “karanlýk” iliþkilerini tartýþmak, burjuva çevrelerde korku yaratýyorsa, benzer bir korku, Fetullah Gülen cemaati için geçerlidir. Cumhuriyet gazetesi, Fatullah Gülen için pek iyi þeyler söylemeyen bir kitabý daðýtmaya kalkýnca, gazeteye finansal destek saðlayan Ýþ Bankasý, bu desteðini hemen çekmiþti. Kimileri bunlarý F. Gülen’in cemaatinin kalabalýk oluþuna baðladý. Oysa, Türkiye’nin iþbirlikçi tekellerinin kaçakçýlýk alanýnda dini cemaatlerle kurduðu yasadýþý iliþkiler, F.Gülen gibilerin “saygýnlýðýný” korumayý gerektiriyor. Gülen’in þirketi Asya Finans’ýn en büyük ortaðý hakkýnda defalarca karapara aklama soruþturmasý açýlmýþ olan ABD’li dev Citigrup’tur. Bu cemaat, en önemli kaçakçýlýk yollarýndan birisi olan Orta Asya ülkelerinin hemen hepsinde eðitim kurumlarý adý altýnda yerleþti, merkezi ve yerel bürokrasi ile yakýn iliþkiler kurdu. Rusya, bir çok defa bu cemaatin eðitimle bir ilgisinin olmadýðýný, Özbekistan ve Türkmenistan’daki darbe giriþimlerini bu cemaatten kiþilerin katýldýðýný Türkiye’ye bildirdi. F. Gülen’in Avrupa’daki “eðitim üstleri” ise, çok ilginç Avrnavutluk, Bul-

garistan ve Romanya. Bulgaristan Cumhur Baþkanýnýn bir toplantýda dile getirdiði yakýnmayý hatýrlayalým: “ Dünyanýn her yerinde devletlerin bir mafyasý olur. Ama mafyalarýn birer devletlerinin olduðu ülkeler, Romanya ve Bulgaristan’dýr. Adý geçen ülkelere Arnavutluk en baþa yazýlmalýdýr elbette. F.Gülen “Hoca efendi, kara paranýn býraktýðý izleri silmekle meþgul. Karaparanýn, uyuþturucu ve diðer kaçakçýlýk iþlerinin büyük aktörlerini, bütün bu tablo içinde görebiliyoruz: merkez bankalarý, tekelci finans kuruluþlarý sanayi tekelleri, yüksek bürokratlar, büyük vakýflar ve ruhani cemaatler… Peki ya küçük aktörler? Onlar, gazetelerde her gün adlarýný gördüðümüz çete baþlarý, yada emekçi semtlerde artýk her gün karþýmýza çýkan ve büyük aktörlerin döktükleri kýrýntýlardan beslenen küçük suç çeteleridir, bataklýðýn sivrisinekleridir. Kapitalist üretim sistemi, kendisiyle birlikte toplumun bir kesimini de çürütüyor. Ve çürüme tam orta yerde olduðu için, kokusu her tarafa yayýlýyor. Emekçi semtlerde uyuþturucu ve yozlaþmaya karþý verilen mücadele, pratik ve acil olarak, sistemin yýkýlmasý sorununa baðlanmazsa, bu ölüden çýkan kokuyu gidermek için parfüm sýkmaya benzer. Oysa aslolan, ölüyü ortadan kaldýrmaktýr. Devrim umudunu ve olanaklarýný belirsiz bir tarihe erteleyip, ývýr zývýr haklarla uðraþanlar, bu yozlaþmayý emekçi semtlerden kovamazlar. Çünkü, yakýn yada uzak gelecekte bir kurtuluþ umudu göremeyen, kendine böyle bir umut ve anlayýþ sunulmayan her yoksul genç, sistemin kýrýntýlarýndan beslenen suç çete-

leri için potansiyel bir adaydýr. Bütün emekçi semtlerinde, çürümenin ve yozlaþmanýn, ayaklanmayý ve iktidarýn fethini nasýl acil bir sorun haline getirdiði propagandasý yaygýnlaþmalýdýr. Ayaklanma çaðrýlarý, bunun için somut ve herkesin ulaþabileceði basitlikte örgütlenmeler, somut ve basit hedeflerle devrimin kanlýcanlý olarak ve umudunu büyüten milisler olmadan, emekçi semtlerinde çürüme ve yozlaþmanýn önüne geçmek mümkün olmayacaktýr. Devrimin kan kaybýdýr bunlar. Düþmanýn ayakta kalmasýna ne kadar çok izin verirse, bu kan kaybý o kadar çok zayýflamasýna neden olacak. Bu yüzden sorun, acil bir devrimi gündeme getiriyor. Kapitalizmin temeli, bir devrimi zorunlu kýlmýþtý; sýnýf çeliþkileri onu kaçýnýlmaz hale getirdi; çürüme ve yozlaþma ise onu acil bir ihtiyaç haline getiriyor.

* Türkiye bu yýl içinde YTL’ye geçerken, daha önce 20 milyon olan en yüksek parayý 100 milyona çýkartýp, 100 YTL’lik banknotlar hazýrladý. Anlaþýlan o ki, TC de, kara para aklama iþinde büyük banknot paralarýn ne denli iþe yaradýðýný kavramýþ ve bu piyasadan pay kapma yarýþýna kendisini de sokmuþtur. * AKP, geleneksel Antalya toplantýlarýný hangi otelde yapýyor dersiniz? Riksos Otel. Bu yýl, tepki çekmesinler diye burada deðillerdi. Ama Riksos Oteli bilen bilir: Arkasýnda Ýsrail’in Ukrayna’nýn dolar milyarderi mafya patronlarý vardýr. Anlaþýlan, hazineye giren 100 dolarlýk banknotlar, Riksos otelinden de geçmiþ.

“ÝÞÇÝ KADIN ÖRGÜTLENMELÝDÝR” Merhaba, Ben 28 yaþýndayým. Çalýþmaya 15 yaþýnda baþladým ve halen de çalýþmaktayým, sömürülmekteyim, týpký çalýþan bütün kadýnlar gibi. Çalýþan kadýna yüklenen misyon çok fazla. Tabi ki olumlu yönde deðil. Patronlar öncelikle kadýný cinsel obje olarak görüyorlar. Patronlar için bir kadýnýn yeteneði, azmi, gücü ve kabiliyeti ikinci planda bile sayýlmýyor. Artý, patron kadýn iþçileri çok cüzi bir rakamla çalýþtýrýyor. Bununla da yetinmeyip baský yaparak psikolojilerini bozuyorlar. Mesela iþten çýkarma tehditleri savuruyorlar, “iþine geliyorsa böyle” diyorlar. Ve þu mantýðý taþýyorlar; “ben patronum ben ne istersem yapmak zorundasýn”, baský, hakaret, taciz… Dahasý sayamadýðým bir sürü nedenler ve

çalýþan iþçi kadýný bekleyen zorluklar. Beni en çok rahatsýz eden nedenlerden biri, çalýþan iþçi kadýna bakýþ açýsý. Ýþçi kadýn olarak tanýndýðýmýzda, insanlarýn çoðunun bakýþ açýsý kadýna karþý deðiþmekte. Bir kadýn olarak bu þekilde bakýldýðýnda ve kötü imaj sergilendiðinde çok üzülüyorum. “Neden böyle düþünüyorlar?” diye kendime sorular yöneltiyorum ve rahatsýzlýk veriyor bu bana. Bu bakýþ açýsýný nasýl deðiþtirebiliriz, neler yapabiliriz diye düþünüyorum. Ama þunu anladým ki; tek bir kiþiyle deðiþecek bir düzen deðildir. Bu nedenle iþçi kadýn örgütlenmelidir. Kadýn kendini yeniden yaratmalýdýr.

41. Sayý / 11-25 Mayýs 2005

Antep’ten Bir Kadýn Ýþçi

21


Yeni Evrede

Denizlerle Buluþma

Mücadele Birliði

Harbiye Açýkhava’da Denizlerle Buluþtuk

HALKIN DENÝZÝ DENÝZLEÞEN HALKLA Ayýþýðý Sanat Merkezi emekçileri, “ipek bir halýyý dokur gibi” umutlarýný gün gün büyüterek gelmiþlerdi 6 Mayýs’a… Yoldaþ yüreklerle beraber, bugünün heyecanýný içlerinde “bir sevda þarkýsý duyar” gibi yaþamýþ ve “demiri oya gibi iþlercesine” çalýþmýþlardý. Ve þimdi sýrada onca verilen emeðin, bunca insanýn uðraþlarýnýn somut ürünün görmek, Halkýn Denizinin, Denizleþen Halkla buluþmasýný saðlamak vardý. Havanýn bir açýlýp bir kapanmasý, onlarýn yüzlerinde de bir an için kaygý bulutlarýnýn toplanmasýna neden olmuyor deðildi. Daha erken saatlerde Harbiye’ye gelmiþler ve sahnenin hazýrlanmasý iþine giriþmiþlerdi. Herkeste tatlý bir devinim vardý. Son hazýrlýklar yapýlýyor; eksik bir þey kalmamasý için herkes bir yerlere koþturuyordu. Bir yanda sahneye “Üç Fidan”ýn resmi asýlýyor, Deniz’in ayrýca bir resmi kenardaki hazýrlanmýþ büyük boy çerçevelere geçiriliyordu. Bir yanda 13 Mart savaþçýlarýnýn resmi asýlýyordu duvara, bir yanda “Yüzyýlýn Komünü Küba”yý simgeleyen üzerinde Castro ve Che’nin resimlerinin olduðu Küba bayraðý… Sütunlar program afiþleriyle donatýlýyor, koltuklar temizleniyor, çöpler toplanýyordu. Sahnenin tam arkasýnda kocaman bir slogan gelenleri kucaklýyordu: “Halkýn Denizi, Denizleþen Halkla”… ve programýn saati yaklaþtýkça heyecanda doruða çýkýyordu. Kapýlar açýldý ve Denizleþen Halk merdivenlerden aþaðý çaðýl çaðýl akmaya baþladý. Bu akýþ durduðunda program da baþlamýþtý. Sunucular güçlü ve seyircileri sarmalayan sesleriyle baþlattýlar geceyi. Devrim uðruna savaþýrken ölümsüzleþenler için yapýlan saygý duruþundan sonra, küçük yoldaþýmýz Ýlayda bir su perisi gibi süzüldü sahneye, mavi tülü Denizlerin mavisinden kopup gelmiþti sanki. Ve sahnede Deniz Gezmiþ’in son mektubunu okuduðunda herkes soluklarýný tutmuþtu sanki. Ýlayda’dan sonra Ayýþýðý Sanat Merkezi yöneticisi Songül Yücel geldi sahneye. Ve tüm seyircileri “yeryüzü umutlarý adýna” selamladý. “Kosmos’un kardeþliði adýna”, Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin “Üç Fidan” için hazýrladýðý metni okudu. Denizleri anmanýn nehirler gibi aka aka çoðalmak, yaþama onlar gibi bakmak, onlar

22

gibi savaþmak demek olduðunu vurguladý. Denizleri Anmanýn onlarýn düþlerine bugün de sahip çýkmak, ellerimizin ve beynimizin tüm hünerini onlar gibi devrime adamak olduðunu dile getirdi. Onlarýn uðruna yaþamýný verdikleri düþlerini gerçekliðe dönüþtüreceðimizin altýný çizdi. Songül’den sonra Ayýþýðý Sanat Merkezi müzik grubu, Emeðe Ezgi çýktý sahneye, Kürtçe ve Türkçe söyledikleri þarkýlarla izleyicilerin beðenisini kazandýlar. Þarkýlarýnýn arasýnda salonda sýk sýk “Deniz, Yusuf, Ýnan Savaþa Devam”, “Ýdamlar Bizi Yýldýramaz” sloganlarý yükseldi. Sahneye çýplak ayaklarla çýkmýþlardý; F tiplerinde devrimci tutsaklara yapýlan baský ve iþkenceleri protesto ediyor, onlar gibi çýplak ayaklarla çýkýyorlardý. Kitle, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük” sloganlarýyla dalgalandý bir anda. Konserlerinin sonunda grubun solisti Burcu Savur, “Henüz yolun baþýnda olan bir grup olarak Denizlerle ilgili yapýlan bu etkinlikte yer almak bize gurur verdi” dedi ve grup alkýþlarla sahneden ayrýldý. Müzik grubuyla ayný anda sahne alan Ayýþýðý Þiir Grubu ise Denizler için yazýlmýþ bir þiiri seslendirdiler. Umutlu, sevinçlerle dolu bir þiirdi bu. Daha sonra gecenin içinden seyircilerin üzerine yýldýz yaðmuru gibi sepeleyen bir þiir daha seslendirdiler. Þiir grubu da müzik grubuyla birlikte sahneyi terk ederken yoðun bir alkýþ tufaný yayýlýyordu. Daha sonra sunucular, “Haykýr Acýný Ey Halk” þiirini okuyarak Denizlerin kuþaðýndan, onlarla birlikte mücadele etmiþ, onlarýn öyküsünü yazmýþ “Daraðacýnda Üç Fidan”ýn yazarý bir þairi davet ettiler sahneye. Nihat Behram, “Üç Fidan”ý özlemle, 41. Sayý /11-25 Mayýs 2005

saygýyla yad etti. Onlarýn arkadaþý, yol arkadaþý olmaktan duyduðu gururu paylaþtý seyircilerle ve sahneye ilk çýkan, þiir okuyan Ýlayda’nýn kendisini ne kadar duygulandýrdýðýný söyleyerek, seçtiði þiirlerinden bazýlarýný okudu: “Umut, çocuklarýn seslerinde” dedi. Ve yýllarca yurt dýþýnda ayný sahneyi defalarca birlikte paylaþtýklarý Ali Askeri kendisi davet etti sahneye. Ali Asker, her zamanki mütevazýlýðýyla geldi sahneye ve yýllardýr korumayý bildiði gür sesiyle Denizler için seslendirdi türkülerini. Çizgisinden ödün vermeyen bir sanatçý olarak halkýn baðrýnda taht kurduðu, seyircilerin þarkýlarýna eþlik etmesinden anlaþýlýyordu. Ali Asker’den sonra sanatçý ve yazar her zaman yanýmýzda olan Bilgesu Erenus sahne aldý. Denizleri sevgiyle yad etti ve sevda ve kavga þarkýlarýný onlar için söyledi. Ondan sonra sahneyi Kürtçe ezgileriyle Reþo aldý. Hareketli müziðiyle seyircileri coþturdu. Salonda halklarýn sesleri birbirine karýþtý. Omuz omuza halaylar çekildi. “Yaþasýn Kürt-Türk Halklarýnýn Mücadele Birliði” sloganlarý yükseldi her yerden. Gecenin ilerleyen saatlerinde Suavi çýktý sahneye. Hep umutlu türküler þarkýlar söyleyen biri olarak seyirciyi kavradý, alýp götürdü Denizlere. “Kapýna güneþi asmaya geldim” dedi. “Gülmeyi bilen çocuklar geldi, tükenme” dedi. Satýr aralarýnda çok güzel mesajlar verdi. Ve 1 Mayýs marþýný seyircilerle birlikte ayakta söyleyerek Mayýs’ýn ilk gününü bir kez daha yaþattý herkese. Sloganlar Taksim’i kapladý. Artýk gecenin sonuna gelinmiþti. Sloganlar durmak bilmiyordu: “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak” ve bir anda patlayan parti sloganlarý… Taksim, proletaryanýn devrimci sýnýf partisinin adýyla yankýlanýyordu. Seyirciler bölük bölük Açýkhava Tiyatrosu’nu terk ederken, Deniz’in, “Daraðacýnda Üç Fidan”ýn gözlerinin onlarýn üzerinde olduðunu biliyorlardý. Sanki Ahmet Arif’in dizleriyle sesleniyorlardý onlara: “Gözlerinden gözlerin öperim / Bir umudum sende artýk, anlýyor musun” UMUDUMUZ KAVGADA KAVGAMIZ SANATIMIZLA! ÝDAMLAR BÝZÝ YILDIRAMAZ!




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.