Yeni Evrede
Baþyazý
Mücadele Birliði
TOPLUMSAL ÝNSAN K
omünist toplum, geliþmiþ toplumsal üretime dayanýr. Geliþmiþ toplumsal üretim, geliþkin üreticilerin varlýðýný gerektirir. Komünizmin dayanacaðý tüm bu maddi olgular, kapitalizm tarafýndan hazýrlanýlýr. Bu olgular kapitalist toplumun gözeneklerinde az çok ortaya çýkmasa, o zaman komünist bir toplum çabasý boþ bir çaba olurdu. Gelecek toplumun dayanacaðý toplumsal koþullar, bugünden oluþmaya baþlar. Kapitalist üretim, toplumsal koþullarý sürekli devrimcileþtirmeden, üretici güçleri evrensel olarak geliþtirmeden, üretimi ve emeði toplumsal bir düzeye çýkarmadan var olamaz. Ancak, üretken güçlerin geliþimi kapitalistler için mutlak deðildir. Bilimin, tekniðin ve üretken güçlerin geliþimi bir noktadan sonra sermayenin kendi kendini geniþletmesini sýnýrlar ve kar oranýný düþürür. Bu noktada, kapitalistler her türlü geliþmeye karþý bir konuma geçer. Bilimsel buluþlarý bloke eder, bizzat kendisi makine kýrýcýsý rolünü üstlenir. Kapitalist sýnýf, üretici güçlerin geliþmesinin karþýsýna geçerek, kendisinin tarihi tükeniþini de ilan etmiþ olur. Böylece, toplumsal üretimle, kapitalist biçim arasýndaki karþýtlýk ve çeliþkisi þiddetlenir ve elle tutulur hale gelir. Kapitalist toplum, kendi çeliþkilerini çözemeyen bir toplumdur. Doðasý gereði bunu yapamaz. Tersine, doðasý gereði uzlaþmaz karþýtlýklarý ve çeliþkileri zorunlu olarak geliþtirir ve daha bir açýða çýkarýr. Çeliþmeler içinde evrimleþen bir toplum olan kapitalist toplumda, zenginlik kaynaklarý, yoksulluk kaynaðý olur. Marx’ýn ifadeleriyle söylersek: “Yeni boy gösteren zenginlik kaynaklarý, tuhaf bir büyüye uðrayarak yoksunluk kaynaklarýna dönüþtüler”. Kapitalizm, zenginlik kaynaklarýný
yoksunluk kaynaklarýna dönüþtürerek, zenginlik-yoksulluk karþýtlýðýný en uç noktaya götürür. Kapitalist nitelikleriyle üretken güçler, ne kadar geliþirse, emek-sermaye çeliþkisi de o ölçüde derinleþir. Kapitalizmde emeðin üretken güçleri, emeðe komuta eden güçlere emeði sömüren güçlere dönüþürler. Emekçi, emeðin dýþ koþullarý halini alan, emeðin üretici güçlerinin aðýrlýðý altýnda ezilir. Burjuva toplumda bilimde, teknikte, toplumsal üretimde, kýsacasý üretken güçlerdeki her ilerleme, emekçinin daha bir ezilmesini ve geriletilmesini getirir. Çeliþkiler ise bu toplumu havaya uçuracak kadar olgunlaþýr. Zenginliðin kaynaklarýndan biri olan emek, sanayinin, bilimin ve tekniðin geliþmesiyle birlikte, bireysel emek olmaktan çýkýp, toplumsal emek, kolektif emekçinin ortak emeði durumuna gelir. Bu geliþmenin sonucunda, hiçbir iþçi tek baþýna, çýkan ürün benim emeðimin ürünüdür diyemez. Ortaya çýkan kullaným deðeri, üretim sürecine katýlan tüm iþçilerin, kafa ve kol emekçilerinin, kýsacasý kolektif emekçinin ürünüdür. Ancak, kullaným deðerleri gitgide doðrudan emeðin ürünü olmaktan çýkarlar. Makineleþmenin, doða güçlerinin, teknik bilginin geliþimiyle, kullaným deðerlerinin üretiminin doðrudan emek kullanýmýna baðýmlýlýðý azalýr. Doðrudan emek kullanýmýnýn üretim sürecindeki aðýrlýðýnýn azalmasý ve önemsiz bir konuma gelmesiyle beraber, deðer, zenginliðin ölçüsü olmaktan çýkar. Deðerin zenginliðin ölçüsü olmaktan çýkmasý, kapitalist üretim biçiminin kendi kendini çökertmesi demektir. Kapitalist üretim, kendi çözülüþü yönünde ilerler. Toplumsal üretim sürecinde, emek niceliði giderek önemsiz bir miktara düþmekle birlikte, deðerin bir ölçüsü 73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
ve ön koþulu olmaya devam eder. Deðiþim deðeri, kullaným deðerinin ölçüsü olmayý sürdürür. Üretken güçlerin geliþimi sonucu, bilimin kullanýlmasý ve doðal güçlerden yararlanma öne geçer. Sermaye, toplumsal üretimin tüm bu koþullarýný bedavadan edinir. Bilimi ve bilimin doðaya uygulanmasýný kendine maleder. Ýnsan zekasýnýn ürünlerini hiçbir karþýlýk ödemeden tekeline alýr. Ýnsanýn üretim hakkýndaki becerisi ve bilgisi kuþaktan kuþaða aktarýlýr. Kapitalist bilgi ve beceriye hiçbir karþýlýk vermeksizin alýp kullanýr. Ýnsanýn sahip olduðu bilimsel bilgi, tek ulusa da ait deðildir, tüm uluslarýn katký saðladýðý insanlýðýn ortak zekasýnýn ürünüdür. Kapitalist, tüm bunlarý hazýr bulur. Böylece üretim, insanýn kolektif olarak katýldýðý bir faaliyet haline gelirken, bunun sonuçlarýna el koyma bireysel kalmaya devam eder. Çeliþki çok barizdir. Emek ve emek süresi, üretim için bir temelken, sanayinin geliþmesi yeni bir temel yaratýr. Üretimin yeni temelinde, üretim emek ve emek süresinden çok, emek sürecinde harekete geçirilen etmenlerin durumuna baðlýdýr. Burda bilim, teknik ve doða kuvvetlerinin daha geniþ ölçüde harekete geçirilmesi belirleyici olur. Bu geliþimle birlikte, bireysel emek ve bireysel emek aletlerine olan gereksinme iyice azalýr. Emek sürecinde kullanýlan çeþitli etmenlerin geliþtirilmesinin amacý, emekgücü deðeri için harcanan emek süresini düþürmek, bunun sonucu kapitalistin el koyduðu artý-emek süresini artýrmaktý. Tek cümleyle; “Yabancý emek süresi hýrsýzlýðý”dýr. Çünkü bugünkü düzen, yabancý emek süresini sýzdýrmaya dayanýyor. Sanayinin yeni temeli bunu ikinci plana düþürüyor. Üretimin yeni temellerinde, emek ve emek süresinin azalmasý ve önemsiz düzeye gerilemesiyle beraber, deðer de zenginliðin ölçüsü olmaktan çýkar. Kapitalist üretim, emeði, emek araçlarýný, bilimi ve doða güçlerinin bilimsel uygulamalarýný üretim sürecinde bir araya getirir. Üretimin toplumsal karakterinin dünya düzeyinde geliþmesi, kapitalizmin iç çeliþkilerini þiddetlendirir ve bu üretim biçiminin sonuna geldiðini ilan eder. “Üretimin ve zenginliðin büyük temel taþý ne [iþçinin] kullandýðý doðrudan insan emeði, ne de çalýþtýðý süredir; bu temel, daha çok, insanýn kendi üretken gücünü, doða hakkýndaki anlayýþýný ve toplumsal bir varlýk olma durumu nedeniyle, doða ü-
3
Yeni Evrede
Baþyazý
Mücadele Birliði
Kapitalist toplum, temelindeki bu çeliþmelerle artýk devam edemez. Toplumsal üretici güçler, kapitalizme baþkaldýrmýþ durumda. Toplumun evrimi kaçýnýlmaz olarak politik bir devrimi gündeme getirmiþtir. Politik devrim yoluyla iktidara gelecek olan proletarya, iktidarýna dayanarak sýnýflarý kaldýracaktýr. Sýnýflarýn zorunlu olarak ortadan kalkmasýný saðlayacak “üretimin geliþimi”, bugünden belli bir düzeye gelmiþtir. Sosyalizm dayanacaðý temeli hazýr bulacaktýr.
4
zerinde kazandýðý hakimiyeti kendisinin sahiplenmesidir. Tek kelimeyle, toplumsal insanýn geliþmesi”. (Marx) Engels, sýnýflarýn, üretimin yetersizliðinden doðduðunu, üretimin geliþimiyle sýnýflarýn ortadan kalkacaðýný söyler. Toplumsal üretimin geliþimiyle, Engels’in söylediði bu noktaya gelinmiþtir. Bu noktada Marx’ýn belirttiði “insan beyninin genel güçlerinin geliþimi için bir azýnlýðýn emekten uzak durabilmesi” zorunluluðu ortadan kalkmak durumunda. Doðrudan emek kullanýmý, üretim sürecinde önemsiz bir konumda bulunuyor. Bizzat sýnýflý toplumun kendisi, toplumsal üretimin geliþimiyle çeliþme içinde. Kapitalist toplum, temelindeki bu çeliþmelerle artýk devam edemez. Toplumsal üretici güçler, kapitalizme baþkaldýrmýþ durumda. Toplumun evrimi kaçýnýlmaz olarak politik bir devrimi gündeme getirmiþtir. Politik devrim yoluyla iktidara gelecek olan proletarya, iktidarýna dayanarak sýnýflarý kaldýracaktýr. Sýnýflarýn zorunlu olarak ortadan kalkmasýný saðlayacak “üretimin geliþimi”, bugünden belli bir düzeye gelmiþtir. Sosyalizm dayanacaðý temeli hazýr bulacaktýr. Sanayinin geliþimi toplumsal üretimi ileri düzeye çýkarýp, emek ve emek süresini minimuma düþürürken, ayný zamanda, kapitalist temelin bu geliþmeye ne kadar dar kaldýðýný da açýða çýkarmakta. Kapitalist temel, insanýn geliþimini saðlayan doðal ve toplumsal koþullarýn evrensel geliþimini saðladýktan sonra, bu geliþimin bizzat karþýsýna geçti. Kapitalizmin temeli toplumsal insanýn geliþimine dar geliyor. Ýnsani geliþimin doðal ve toplumsal güçleri, kendi toplumsal karakterine denk gelecek bir üretim düzenini, daha üst bir toplumsal biçimi dayatýrken, dar kapitalist temelle sürekli bir çeliþki ve çatýþma içindedir. Bu çatýþma, kapitalizmin dar temelleri aþýlýp, üretimin kolektif, komünal temele kavuþmasýyla çözüme kavuþacaktýr. Kapitalist toplum, tek yanlý ve sýnýrlýlýk içinde olan bir toplumdur. Toplumsal insanlýðýn geliþimi, onun dar yapýsýný aþtýðý halde, kendisine büyük gelen toplumsal güçleri sýnýrlý yapýsýnda tutmaya çalýþýyor. Kendi tarihsel sýnýrlarýna gelip dayanmýþtýr. Oysa toplumsal güçler, ancak bu sýnýrlarýn ötesine geçerek serpilip geliþirler. Kapitalist toplum tek yanlýdýr; çünkü doðasý ancak tek yanlýlýk içinde var olabilir. Kentkýr ayrýmý olmadan, kafa ve kol emeði arasýnda bir ayrým olmadan, insanlarý toplumsal iþ bölümü içinde tutmadan, sporu, eði73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
timi ve üretimi birbirinden ayrý tutmadan var olamaz. Ýnsan faaliyetlerinin bu kadar bölündüðü, toplumsal uzmanlaþmanýn ortaya çýktýðý bir toplumda insan ancak tek yanlý olarak kalýr. Çok yönlü geliþimin olmazsa olmaz koþulu, iþbölümünü, özel mülkiyeti ve insaný parça-insan haline getiren tüm koþullarý ortadan kaldýrmak; yerine ortaklaþa yaþamý getirmektir. Ancak ortaklaþa yaþamda, ancak üretim araçlarýnýn toplumsal mülkiyetinde, bireyin entelektüel, sportif vb. kendini çok yönlü olarak geliþtirebileceði koþullar saðlanacaktýr. Kapitalist üretim doðasý gereði, insanýn evrensel geliþimini saðlayan toplumsal ve doðal koþullara kendi sýnýrlýlýðýný getirir. Demek ki, insani geliþim için burjuva sýnýrlýlýðýn aþýlmasý bir zorunluluktur. Koþullar insanileþtirilerek, ancak o zaman, insani toplum ya da toplumsal insan, kendi koþullarýna kavuþmuþ olur. Burjuva toplumun koþullarý, bireylerin ve bireyin topluma yabancýlaþmasýnýn koþullarýdýr. Burjuva toplumda toplumsallaþma da, emekçiye yabancýlaþan bir toplumsallaþmadýr. Emekçinin ürettiði toplumsal ürün, ondan uzaklaþýr ve kendi üzerinde egemenlik kurar. Ýnsan burada kendi öz toplumsal güçlerinin egemenliði altýna girmiþtir. Kendi öz toplumsal güçleri, siyasal güçler olarak insanýn kendisinden ayrýlýr. Hiç þüphesiz, bu her türlü ayrýlmanýn, bu yabancýlaþmanýn varacaðý bir yer vardýr. Yabancýlaþma artýk çürümeye varmýþtýr (dönüþmüþtür). Bu, ayný zamanda, burjuva toplumun tarihsel bunalýmýdýr. Ýnsanýn öz toplumsal güçlerinin insana yabancýlaþmasý bir çürümeden, bir çöküþten baþka bir yere varamaz. Fakat çürüme ve çöküþ, geliþmenin sadece bir yönüdür. Geliþme ayný zamanda, bu yýkýmdan kurtulmayý saðlayacak devrimci bir dinamizmi de açýða çýkartýr. Ýnsan bu devrimci yönün geliþimiyle özgürlüðe açýlan yola girmiþ olur. Özgürlük, ancak insan kendi öz toplumsal güçlerini kendi denetimine aldýðý, toplumsal güçlerin toplumsal karakterini tanýdýðý ve tüm toplumsal güçleri ortaklaþa güçler olarak örgütlediði zaman gerçekleþmiþ olur. Bu noktaya varana kadar, toplumsal insan kapitalizmle çatýþma içinde olacaktýr. Bu mücadelenin sonunda, zafer toplumsal insanýn olacaktýr. C.DAÐLI
Yeni Evrede
Yeni Evre
Mücadele Birliði
BU KEZ GERÇEKTEN FARKLI-2 Muazzam ölçülere ulaþmýþ sermaye birikiminin devamý için, yine muazzam ölçülere ulaþan üretim araçlarý biçimindeki fazlalýk deðeri gerçekleþtirebilmek için, yarý iletken endüstrisinin omuzlarýndaki yük, oldukça fazlaydý. 1995’te, bir üst düzey yarý iletken yonganýn karlý bir üretim kapasitesine ulaþmasý için gerekli olan sermaye 250 milyar dolarý geçiyordu. Demir-çelik döneminde bu ölçü, yalnýzca 100 bin tonluk üretime ve ona denk gelen bir sermayeyi ifade ediyordu. Yani, çok daha ucuzdu. Yarý-iletkenler, makineden füze rampasýna, oldukça yaygýn bir alanda etkisini göstererek, belki çok daha büyük bir sermaye deðerin gerçekleþmesinin önünü açýyordu, ama ayný oranda, kar risklerini yükseltiyordu. Yarý-iletken sanayinin potansiyelini ve öncülüðünü sona erdiren, teknik geliþme eðrisinin tersine bükülmesi deðil, ama çok fazla masrafa karþýlýk çok az kar oraný garanti ettiði için, iþletme iktisadý oldu. Onun sonunu, araþtýrma laboratuvarý elemanlarý deðil, muhasebe bürosu elemanlarý hazýrladý. Aþaðýda, Osman Ulagay’ýn 30 Nisan 2006 tarihli köþesinde yer verdiði bir grafik var. Bu grafik, geçen on yýlda yarý iletkenlere dayalý bilgi ve iletiþim sektörünün sermaye birikimine saðladýðý katkýnýn nasýl dramatik ölçülerde geriye düþtüðünü gözler önüne seriyor.
ÇEÞÝTLÝ SEKTÖRLERÝN DÜNYA TÝCARETÝNDEKÝ BÜYÜMEYE KATKISI (%) Ken Miller adlý bir mali-sermaye patronunun 2006 yýlýnda durumu þu sözlerle özetlemesine þaþmamak gerek: “Çok fazla sayýda dolar, çok az sayýda yatýrým olanaðýnýn peþinden koþuyor (…) demiryollarý, otomobiller, telekomünikasyon gibi büyüme eðilimli sanayiler de yok.” (aktaran E.Yýldýzoðlu)
Birbirini Kovalayan Ýkili: Para ve Meta
Sermaye birikimine yön veren sanayi üretimi, bu geliþme çizgisini izlerken, 20. yüzyýl boyunca metayý tahtýndan sallayan paranýn sahipleri bankacýlýkta neler oldu? Mali-sermaye biçiminde daha üst düzeyde bir birleþik yapý oluþturduklarýndan buyana, banka ve tekellerin kaderi ayný oldu. Paranýn sahibi bankalar meta üretiminden baðýmsýz olarak kendi oyunlarýný (spekülasyonlarý) oynama fýrsatlarý çoðaldýkça, aslýnda kapitalist meta üretiminin barýndýrdýðý çeliþkileri kendi sýnýrýna doðru iteleyip keskinleþtirmek ve yaygýnlaþtýrmaktan öte bir etkide bulunmamýþ oldular. Kapitalizmin “gerçekleþtirme sorunu”nu çözen endüstriyel üretim süreci deðiþime uðradýkça, bankalarýn etkinliði de deðiþiklik gösterdi. Demir-çelik döneminde, dünyayý hammadde üretim alanlarý ve sanayi üretim alanlarý biçiminde iþbölümüne uðratan kapitalist dünya pazarý, bankacýlarý da maden ve arsa spekülatörü yaptý. Deðerli madenlerin ve hammadde fiyatlarýnýn belirlendiði, demiryollarýyla sigorta þirketlerinin hücrelerinin el deðiþtiði borsalar önem kazandý. Otomotiv döneminde ise emperyalist ülkeler üretimin baþlangýç hattý, baðýmlý ülkeler üretiminin son montaj hattý ve son pazarlama noktasý durumuna geldiler. Bankalar böylece, ithalat, ihracat kredilerinin, iç pazarlarý canlandýrmaya yönelik devlet borçlarýnýn finansörü durumunda buldular kendilerini. Yarý-iletkenler döneminde, iyice ucuzlayan ve hýzlanan ulaþým ve haberleþme imkanlarýyla birlikte, dünya pazarý “tedarikçiler”in yükseliþine tanýk oldu. Baðýmlý ülkeler, bu kez üretimin bandýnýn baþýnda, ortasýnda ya da sonunda bir yerlerde “tedarikçi” olarak belli alanlarda uzmanlaþmaya yönlendirildiler. Tekelci rekabetin egemen olduðu dünya çapýnda bir pazarda kar garantisine sahip bir yatýrýmýn ölçeðinin muazzam boyutlara ulaþmasý, mali-sermayeyi tedarikçiler zincirini oluþturmaya itti. Bu sayede, sabit yatýrýmlarýn önemli bir kýsým baðýmlý ülkelerin üzerine yýkýlýyor ve böylece emperyalist mali-sermaye kendi devir hýzýný birkaç kat artýrabiliyordu. Yarý-iletkenli dönemin yýldýzlarý, oldukça yüksek sabit yatýrým maliyetlerinin bir kýsmýndan kurtulmuþ olmakla kalmýyorlar; ayný zamanda, hem ucuz iþgücünün dayanýlmaz çekiciliðinden yararlanýyorlar, hem de tedarikçi ülkenin iç pazarlarýyla doðrudan iliþkilenmenin avantajýný yakalýyorlar. “Tedarikçi” yöntemi, yarý iletkenlerle sýnýrlý kalmadý, baþta otomotiv olmak üzere, uçak, gemi, kimya ve metal endüstrilerini de kýsa sürede kapsadý. Mali-sermayenin bankalarý, “tedarikçi” sistemden inanýlmaz fýrsatlar ve rantlar devþirdiler. Bu yeni üretim zinciri, dünya ticaretini ekonomik faaliyetin en hýzlý büyüyen kýsmý haline getirerek; içinde spekülatörlerin istedikleri gibi deve güreþi yapabilecekleri dev bir tahvil-hisse-senet-döviz havuzu oluþturuyordu. Þimdi bu havuzun derinliðini kimse ölçemiyor. Mali-sermayenin bankacýlarý, tedarikçi sistemin birbirine baðladýðý pazarlarda, kre-
73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
5
Yeni Evrede
Yeni Evre di ve döviz iþlemlerine dayanan 2.000’den fazla “türev enstrüman” üretmiþtir. Akla hayale gelmeyecek kaðýtlar, para yerine kullanýlmaya, iþlem görmeye baþladý. Ýþin uzmaný bankacýlar için bile, bu “türev enstrümanlar”ýn hepsine hâkim olabilmek mümkün deðil. Üretilen malýn depo makbuzu veya sipariþ listelerinden, kullanýlan kredinin teminat belgelerine kadar; bir malýn üretildiði, üretilmekte olduðu veya ileride bir süre sonunda üretileceðine dair ne kadar belge, kaðýt, makbuz varsa, para hareketinin objesi haline geldi. Bu türden “tek kuzudan 50 post çýkarma” iþlemleri, 2000’li yýllarda, yarý-iletkenlerin yýldýzlarýnýn batýþýyla son dinamik kalesini de yitiren mali sermayeye, kýsa süreliðine hayat öpücüðü verdi.
Uzatmalar Oynanýyor Mali-sermayenin öyle bir hayat öpücüðüne gerçekten ihtiyacý vardý. Ölüm çaný, çok güçlü ve gürültülü biçimde, 97-98 Asya Krizi olarak bilinen bunalýmda çalmaya baþlamýþtý. Küresel mali-sermayenin en önemli tedarikçileri olan Güney Asya ülkeleri, kendilerini ithal ara mallara baðýmlý kýlan, kapatýlamayan cari açýklar ve borçlarla dermansýz kalan ve bu sayede en küçük döviz hareketleri karþýsýnda kýrýlganlaþan ekonomilerini, 97-98’de varlýklarýnýn neredeyse yarýsýný silip götüren bunalým dalgasýna teslim ettiler. Bu büyük dalganýn geride býraktýðý enkaz henüz orta yerde duruyorken, bu kez ABD’de, yarý-iletken döneminin yýldýzlarýný yerlerde sürüyen borsa felaketi yaþandý. Üretim araçlarý biçiminde bulunan sermaye deðerin, aþýlmaz bir dað gibi bir fazlalýk olarak orta yerde durduðu bu anda, mali-sermayenin önünde iki seçenek belirdi. Ya bu fazlalýðýn deðer olarak buharlaþmasýna izin verecek; ya da bu deðeri likit paraya çevirip, tüm baðýmlý ülkelere pompalayarak bir süre daha idare edecektir. Birinci yol, mali-sermayeyi 1929 bunalýmýndan çok daha beter toplumsal hareketlerle karþý karþýya býrakabilirdi. Ve dahasý, yarý iletkenli dönemin sonuna gelindikten sonra, ortadaki enkazý yeniden ayaða kaldýrabilecek büyüklükte yeni üretim alanlarý henüz ufukta belirmemiþti. Malisermaye için ikinci yoldan baþka seçenek görünmüyordu. Mali-sermayenin bir anda, birikimlerini üretime deðil, faiz ve kredi türevlerine kaydýrmasý, basit bir tercih sorunu olarak algýlanamazdý. Meta üretimine dayanan sistem, kendi iç yasalarýna uya-
6
Mücadele Birliði
rak, bu yola girdi. 2001 yýlýnda Türkiye’de “K.Derviþ Yasalarý” olarak bilinen düzenlemeler, uluslararasý mali sermayenin girdiði bu yolu açmaktan öte bir anlam taþýmýyordu. Týpký Türkiye gibi, bütün baðýmlý ülkeler ayný düzenlemeleri yapmakla yükümlendirildiler. Ve sonuç: 1995’te faiz ve kredi türevlerinin hacmi 17.7 milyar dolardan 2004 yýlýnda 1.8 trilyon dolara fýrladý. Bu büyük sýçramanýn 1.5 trilyonluk bölümü, 2000’den sonra gerçekleþti. Artýk karlý bir üretim ve gerçekleþme vaadetmeyen sermaye fazlasý, baðýmlý ülke bankalarýna düþük faizli borçlar olarak, Merkez Bankasý rezervleri olarak; konut, araba, eþya kredileri ya da kredi kartlarý olarak yaðmaya baþladý. Bu þekilde dünya piyasalarýna pompalanan para ve para yerine geçen kaðýtlar, üretim araçlarý biçimindeki sermaye deðerinin para karþýlýðýný yükseltti; borsa hisseleri, arsa ve konut fiyatlarý aldý yürüdü. Genel geçer bir adlandýrmayla, bu “finansal balon” sadece ABD’de 12 trilyon dolarlýk bir büyüklüðe sahip. Þöyle de diyebiliriz: ABD ekonomisinin bir yýlda ürettiði deðer kadar bir fazlalýk, sýcak para biçiminde elden ele dolaþýyor. Bu “finansal balon”, mali-sermayenin “gerçekleþtirme sorunu” nedeniyle karþýlaþtýðý ölümcül krize nasýl bir hayat öpücüðü verdi? Fazlalýk hale gelen sermaye deðeri, kredi ve döviz iþlemlerine sokularak, mali-sermayenin kasalarýný faiz gelirleriyle dolduran bir “vidanjör sistemi” oluþturuldu. Bu para bolluðunda düþen faizlere aldananlar, onyýllara varan borçlanmalarýn altýna girerek tüketici kredilerine hücum ettiler. Baðýmlý ülkelerin bankalarý, malisermaye merkezlerinden bol bol döviz borcu olarak, onu kendi iç piyasalarýnda kullandýlar. Sanayi þirketleri, düþen faiz oranlarýný telafi etmek için, ucuzlayan kredilerden yararlanarak satýn alma-birleþme ve kapasite artýrma yoluna girdiler. Böylece, kapitalist dünya içinde belli bir faaliyet gösteren hemen her þirket, her banka, her tüketici, binlerce farklý finansal araçlarla, en tepedeki bir avuç mali-sermaye devinin kasalarýný doldurmaya baþladýlar. Þirketler, karlarýnýn önemli bir bölümünü borçlanma bedeli olarak; tüketiciler ise gelirlerinin üzerinde bir kredi kullanýmýyla ücretlerinin bir bölümünü, bu “hortumlama” sistemine baðlamýþ oldular. Amma ve lakin, kapitalizmin “gerçekleþme” sorunu, olduðu yerde durmadý ve 73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
hatta; “finansal balon” nedeniyle, ekonominin tüm alanlarý üzerinde bir kara bulut gibi birikmeye devam etti. Kapitalizmde gerçekleþme sorunu üretim araçlarý biçimindeki deðerin giderek büyüyen bir bölümünün, fazla sermaye haline gelmesinden baþka bir þey deðil. Ve bunu çözüp, birikimin önündeki týkanýklýðý aþacak olan þey, bu fazla sermayeyi emebilecek kapasitede yeni üretim dallarýnýn ortaya çýkmasýdýr. “Finansal balon”, bu yeni üretim dallarýnýn ortaya çýkýþýna yardýmcý olmadýðý gibi, üretim araçlarý biçimindeki fazlalýk sermayeyi “sýcak para”ya çevirerek, tüketim araçlarý biçimindeki deðeri de teslim alýyor. Fazla sermaye, sermayenin bütününü tehdit eder hale geldi. Fazlalýk sermaye buharlaþýp uçamadý, sistemin içinde kaldý ve sermayenin geri kalanýný da kendi kaderine ortak etti. Evet, bu kez gerçekten farklý olacak! Ekonomik bir analizle bunu göstermeye çalýþtýk. Yeni Evre’nin anahtar kavramlarý, bu ekonomik analizin her adýmýnda yol gösterici oldu. Emperyalist-kapitalist sistemin her yönden, yeni bir topluma geçmek üzere çatlamakta olduðu; buna karþýlýk sosyalizmin sýçramalý bir geliþim seyri izlediði; sistemin barýndýrdýðý bütün çeliþkilerin son haddine kadar olgunlaþtýðý; insanlýðýn özgürlüðünü saðlayacak maddi geliþimin gerçekten ilk defa tam anlamýyla belirginleþtiði; ve belki de en önemlisi, insanlarýn gerçek özgürlüðü hazýrlayan maddi geliþimin farkýnda oluþlarý; bütün bunlar Yeni Evre’nin temel önermeleri arasýnda sayýlmalý. Ve eðer bütün bu anahtar kavram ve önermeler bilimsel düþüncenin baþ köþesinde yer almazsa, týpký E.Yýldýzoðlu gibi önce “Spekülatif birikimin riskleri sistemin tümünü tehdit eder düzeye gelmiþtir” tespitinde bulunulur, sonra da “iç pazarýn güçlendirilmesine yönelik yaklaþýmlar, finansal sermayenin serbestçe dolaþýmýna yönelik eleþtiriler, IMF, dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlarýn iktidarsýzlaþtýrýlmasý, bence bu yeni paradigmaya ait.” (E.Y. 14.06.2006 Cumhuriyet) þeklinde kapitalizmin yeni bir paradigmaya geçmeye hazýrlandýðýnýn can sýkýcý müjdeleri sýralanýr. Bir kez daha görüyoruz ki, bu yavan ve sýð düþünceler karþýsýnda Yeni Evre düþüncesi, her açýdan yüksek bir bilimsel düzeyi temsil ediyor. Yalnýz bu bilimsel düzeyden bakýldýðýnda “bu kez her þeyin ne denli farklý” olduðu rahatça görülebilir.
Yeni Evrede
Birleþik Devrim
Mücadele Birliði
“Kürt Sorunu”na Proleter Çözüm: KÜRT ULUSUNA KADERÝNÝ TAYÝN HAKKINI KOÞULSUZ TANIMAK Faþist Türk devletinin son bir yýlda K.Kürdistan’da uyguladýðý vahþetin resim ve belgeleri birbiri peþisýra ortaya çýkýyor. Ortaya çýkan bir yýl öncesine ait resim ve belgeler faþist devletin savaþ yöntemlerini ortaya koymakla kalmýyor fakat ayný zamanda tekelci sermaye sýnýfýnýn ve emperyalistlerin Kürt halkýnýn ulusal devrimci savaþýna iliþkin politikalarýný da ele veriyor. Yöntem, vahþette sýnýr ve kural tanýmazlýk; politika, ezme ve yok etme politikasý. Karþý devrim cephesinin saldýrganlýðýndaki bu ani sýçrama, uzlaþmacýlarýn, sosyal reformistlerin “barýþ, siyasal çözüm” çaðrýlarýnýn ortalýðý kapladýðý bir zamana denk geldi. Fakat artýk ne savaþýn asýl yükünü çeken Kürt halkýnýn yoksul kesimlerinin ne de karþý devrim cephesinin kaale aldýðý bu çaðrýlarýn önemi yok. Kürt halký, ulusal devrimci savaþýný zafere kadar sürdürmekte kararlý olduðunu Diyarbakýr ayaklanmasýyla bir kez daha gösterdi. Diyarbakýr ayaklanmasý, uzlaþmacýlar dahil herkesin kabul ettiði gibi, bir “boþanma ilaný” idi. Buna karþýlýk karþý devrim cephesi olarak faþist devletin bu özgürlük savaþýný bastýrmak için savaþta nasýl bir kural tanýmazlýk içinde olduðunun belgeleri yeni yeni ortaya çýkýyor. Belli ki, bu savaþ, faþist devlet, tekelci sermaye ve emperyalist güçler için bir ölüm kalým savaþýdýr. Yöntemde kural tanýmazlýðýn, ezme ve yok etme politikasýnýn arkasýnda iþte bu ciddi nedenler yatýyor. Faþist devletin “çözüm” istemediðini ileri sürenler halklarý aldatmaya ve oyalamaya çalýþanlardýr. Faþist devlet de “çözüm” istiyor. Onun peþinde koþtuðu “çözüm” ilhak ve iþgalin devamý, özgürlük savaþý güçlerinin imhasýdýr. Tekelci sermaye sýnýfýnýn bu çözümüne karþýlýk devrimci proletarya da kendi çözümünü, uzlaþmacýlarýn ve sosyal reformistlerin savaþ karþýsýndaki salya-sümük hallerine ve dindarca dileklerine aldýrmadan, ortaya koymalýdýr. Bu, “ulusal sorun”un proleter çözümdür. Leninist Parti
kendi devrimci komünist programýnda iþte bu çözüm yolunu gösteriyor. Bu çözüm yolunun içeriði ve temel ilkesi nedir? Bu çözüm yolu, herþeyden önce, Kürt ulusunun ayrýlýp kendi baðýmsýz devletini kurma hakký da dahil, kendi kaderini kendi belirlemesi hakkýný içerir. Tam hak eþitliði ilkesine dayalý çözümün biricik anlamý ve ifadesi budur. Devrimci proletarya þimdi bu çözüm yolunun sadece propagandasýný yapmakla yetinmemeli fakat ayný zamanda pratik politikanýn temel talebi olarak emekçi sýnýflarýn ve Kürt halkýnýn önüne koymalýdýr. Tekelci sermaye sýnýfý ve faþist devlet kendi çözüm yolunu ortaya koyar, bunun pratik gereklerini acýmasýzca yerine getirirken devrimci proletarya sadece propagandayla yetinemez. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný pratik politikanýn temel talebi þeklinde ele almak ne demek? Bu, herþeyden önce devrimin örgütlenmesi demektir. Çünkü bu hakkýn elde edilmesi -özellikle kendi somutumuzda- bir dizi devrim olmadan olanaksýzdýr. Sorunun canalýcý noktasý burasýdýr. Bir devrim olmadan, faþist devlet ve tekelci kapitalist sistem bir devrimle yýkýlmadan bu hakkýn gerçekleþebileceðini kitlelere propaganda etmek onlarý yalanla oyalamaktýr. Bir devrim olmadan býrakalým özgürlük hakkýný –kendi kaderini tayin hakkýyla ayný anlamdadýr- sýradan diyebileceðimiz haklarý dahi elde etmenin mümkün olmadýðý son yirmi yýlýn dersleri yeterince kanýtladý. Türkiye’de özgürlük hakkýný saðlamanýn koþullarý ancak baþýnda devrimci demokratik bir hükümetin olduðu bir halk iktidarý tarafýndan yaratýlabilir. Uzlaþmacýlar ve sosyal reformistler yýllarca bu gerçeðin tersini Kürt halkýna propaganda ederek halký yalanla oyaladýlar. Yýllar boyunca Türkiye’ye demokrasinin “gelmesinin “Kürt sorunu”nun çözümüne baðlý olduðunu anlatýp durdular. Onlarýn sözünü ettikleri “demokrasi”nin nemenem birþey olduðu bir tarafa, gerçek, onlarýn emekçi sýnýflara ve Kürt halkýna anlattýkla73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
rýnýn tam tersidir. Doðru olan þudur: Kürt ulusunun özgürlük hakkýný elde etmesi Türkiye’de ve K.Kürdistan’da Halk demokrasisinin, devrimci demokrasinin gerçekleþtirilmesine baðlýdýr. Ancak böyle bir demokrasi, kendi kaderini tayin hakkýný özgürce kullanabilmesi için Kürt halkýna gerekli özgür ortamý saðlayabilir. Bu o kadar açýk ki, üzerinde tartýþmaya bile gerek yok. HALK CEPHESÝ ÝHTÝYAÇTIR Proletarya, ulusal soruna iliþkin kendi çözümünün koþullarýný ancak bir halk iktidarý altýnda, devrimci demokrasi koþullarýnda elde edebilir. Halk iktidarý ya da devrimci demokrasi ise, söylemeye bile gerek yok, ancak faþist devletin, tekelci kapitalist sistemin yýkýntýlarý üzerinde kurulabilir. Kýsacasý, ulusal sorunun çözümü bir devrim sorunudur. Aslýnda devrimci pek çok örgütün sorunun bu yanýna en azýndan teorik olarak itiraz edeceðini sanmýyoruz. Ama sorunu teorik olarak kabul etmek artýk yeterli deðildir. Amacý isteyen aracý da yaratmalýdýr. Faþist devleti ve burjuva düzeni bir devrimle yýkmak isteyen emekçi sýnýflarý ve Kürt halkýný devrime taþýyacak araçlarý da yaratmalýdýr. Bu araç, Türkiye ve K.Kürdistan koþullarýnda, öncelikle, bir halk cephesidir. Baþlýca amacý ekonomik ve politik iktidarýn emekçi sýnýflar ve Kürt halký adýna ele geçirilmesi olan böyle bir halk cephesinin bayraðý üzerine yazacaðý temel birkaç talep arasýnda uluslarýn kendi kaderini tayin hakký istemi mutlaka yer almalýdýr. Baþka bir ifadeyle, halk cephe, uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýný, koþulsuz ve hiç bir yoruma yer býrakmayacak þekilde, tanýdýðýný ilan etmelidir. Bu neden böyle olmalýdýr? Çünkü, herþeyden önce, Türkiye ve K.Kürdistan birleþik devriminin en önemli dinamiði olarak Kürt ulusunun özgürlük hakký istemi çözüm yolunda belli bir olgunluða eriþmiþ-
7
Yeni Evrede
Birleþik Devrim tir. Burjuvazinin ve faþist devletin artan ölçüsüz saldýrganlýðýnýn arkasýnda burjuva sýnýfýn bu gerçeði görmüþ olmasý yatýyor. Yüzyýllarýn devlet yönetme birikimine sahip burjuva sýnýf bu öngörüsünde yanýlmýyor. Hiç bir ciddi toplumsal sorun kendi çözüm öðelerini kendi içinde taþýmadýkça ve bunlar belli bir olgunluða eriþmedikçe kendini toplumun önüne çözülmek üzere koymaz. Kürt ulusunun özgürlük hakký sorunu uzun yýllardýr çözülmek üzere þiddetli bir savaþýn nedeni olarak kendini toplumun önüne koymuþ bulunuyor. Þimdi öyle bir noktaya gelmiþ bulunuyoruz ki, bu sorun ya burjuvazi ve onun faþist devleti tarafýndan þiddet ve ezme yoluyla geçici olarak bastýrýlacak ya da burjuva düzeni ve faþist devleti yýkacak bir devrime yol açarak kesin çözüm yoluna girecektir.
Mücadele Birliði
Böyle olmasýný gerektiren ikinci neden þudur: Ezilen bir ulusun ayrýlma özgürlüðü olmadan zora dayalý birlikten ve ilhaktan gönüllü birliðe geçilemez. Ayrýlma özgürlüðünü tanýmanýn tek gerçek anlamý, bir ulusa kendi kaderini tayin hakkýný tanýmaktýr. Bütün uluslarýn gönüllü birliðinden ve kaynaþmasýndan yana olan enternasyonalist proletarya bir de bu nedenden uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný koþulsuz tanýdýðýný ilan etmelidir. Üçüncü neden ise þudur: Burjuvazi K.Kürdistan’ýn ilhak ve iþgalinden sadece maddi bir zenginlik elde etmekle kalmýyor fakat ayný zamanda kapitalist kölelik düzenini sürdürmek, proletarya ve diðer emekçi sýnýflarý kölelik koþullarýnda tutmak için moral bir güç de buluyor. Demek ki, Kürt ulusunun özgürlük hakkýný elde etmesi,
Munzur Festivali Baskýlarla Baþladý Bu yýl altýncýsý düzenlenen Munzur Kültür ve Doða Festivali’ne katýlmak için, bizler de Mücadele Birliði okurlarý olarak yola çýktýk. Ancak bizi, Dersim’in giriþinde bir sürpriz bekliyordu. Otobüsümüz, kimlik kontrolü gerekçesiyle jandarmalar tarafýndan durduruldu. Yapýlan kimlik kontrolü sonrasýnda, haklarýnda gýyabi tutuklama kararý olduðu gerekçesiyle otobüsten iki kiþi göz altýna alýndý. Nüfus cüzdanlarýmýzý aldýktan sonra yola çýkmak için hazýrlanýrken, jandarmalar tarafýndan otobüsün beklemesi söylendi. Bir saat bekledikten sonra yeniden kimlik kontrolü yapýldý. Yapýlan ikinci kimlik kontrolünde, aralarýnda iki Mücadele Birliði okurunun da bulunduðu yedi kiþi göz altýna alýndý. Gerekçe olarak ise, valilik tarafýndan yayýmlanan karar gereðince “daha önce ‘terör suçundan’ sabýkalý bulunan kiþilerin festival boyunca Dersim sýnýrlarýndan içeri alýnmamasý” gösterildi. Tüm ýsrarlarýmýza raðmen, valilik tarafýndan yayýnlandýðý söylenen karar gösterilmedi, ayrýca gözaltýna alýnan yedi kiþiden hiçbirinin daha önce herhangi bir nedenle sabýkasý yoktu. Tamamen jandarmalar tarafýndan yapýlan keyfi bir uygulama idi. Ellerinde valilikten herhangi bir karar vs. olmadýðý için sýkýþan jandarma bizi saatlerce beklettikten sonra olmayan kararý çýkardý. Yalnýz çýkardýklarý kararda, katledilen 17’ler anýsýna Dersim’de kurulacak anýt mezar için bazý kiþilerin para toplayacaðý vs. gibi þeyler yazýyordu. Jandarma kendi belgesiyle kendi yalanýný ortaya çýkardý. Gözaltýnda bulunduðumuz süre içerisinde Ýstanbul’da festivale katýlmak için gelen bütün otobüsler durdurularak, ayný keyfi gerekçeyle sekiz kiþi daha gözaltýna alýndý. Jandarmalar gözaltýnda bulunan on beþ kiþinin Dersim’e girmesinin sakýncalý olduðunu ve bu nedenle Dersim sýnýrý dýþýna çýkarýlacaðýný söyleyince, Ýstanbul’dan festivale katýlmak için gelen bütün otobüslerdeki insanlar gözaltýnda
8
herþeyden önce, Türkiye proletaryasýnýn kapitalist kölelik ve sömürüden kurtulmasý için gereklidir. Þimdi bu hakkýn elde edilmesi süreci bir dönüm, bir kýrýlma noktasýna gelmiþ bulunuyor. Türkiye ve K.Kürdistan’ýn devrim güçleri tarihin bu dönüm noktasýnda bütün bir tarihsel geliþmenin hazýrlayýp önümüze getirdiði devrimci olanaklara kayýtsýz kalamazlar. Bu devrimci olanaklarý bir devrime dönüþtürmek tarihsel bir görevdir. Bayraðýna, baþka temel taleplerin yanýsýra Kürt ulusuna özgürlük hakký yazan ve devrimci yöntemlerle mücadele veren bir halk cephesi örgütlenmesi bu sorumluluðu yerine getirmenin baþlýca aracý olacaktýr.
bulunan kiþilerin Dersim’e giriþinin engellenmesi durumunda kendilerininde arama noktasýnda otobüslerini durdurup bekleyeceklerini söylediler. Halkýn kararlý tavrý karþýsýnda geri adým atan jandarmalar, Dersim nüfusuna kayýtlý kiþilerin geçiþine izin verileceðini, ancak Dersimli olmayan kiþilerin geçiþine izin verilmeyeceðini söyledi. Bunun üzerine halk alkýþlarla durumu protesto ederek gözaltýndaki herkes býrakýlmadan kimsenin yerinden kýpýrdamayacaðýný söyledi. Yaklaþýk 5 saat alýkonulduktan sonra halkýn gözaltýlarý kararlýca sahiplenmesi ve ortamýn iyice gerginleþmesiyle birlikte jandarmalar bütün gözaltýlarý serbest býrakmak zorunda kaldý. Mücadele Birliði okurlarý olarak, gözaltýndan çýktýktan sonra Dersim’de standlarýn açýldýðý alanda pankartýmýzý açarak standýmýzý kurduk. Birçok defa sivil polisler standýmýza gelerek bizi rahatsýz etmeye çalýþtýlar. Ayný günün akþamý kuþlamalarýmýz ve dergilerimizle festival programýnýn yapýldýðý stadyuma giderek sesli ajitasyon eþliðinde dergilerimizi daðýtmaya baþladýk. Daðýtým sýrasýnda bir arkadaþýmýz sivil polisler tarafýndan gözaltýna alýnmaya çalýþýldý. Arkadaþýmýzýn yalnýz olmadýðýný gören polisler geri adým atarak arkadaþýmýzý serbest býrakmak zorunda kaldýlar. Festivalin ikinci günü sabahý, geceyi geçirdiðimiz yerden otobüsle standýmýzýn bulunduðu alana giderken, polisler tarafýndan yolumuz kesilerek kimlik kontrolü yapýldý. Burada da biz Mücadele Birliði okurlarý keyfi bir þekilde alýkonulduk. Çantalarýmýzýn aranmasýndan sonra stand alanýna gidebildik. Dersime adým attýðýmýz ilk andan itibaren gerek jandarma gerekse sivil ve resmi polisler tarafýndan her fýrsatta rahatsýz edildik. Sermayeyi ve uþaklarýný bu kadar rahatsýz ettiðimizi görmek biz mücadele birliði okurlarý için onurdur. FAÞÝST BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ! YAÞASIN HALKLARIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! Mücadele Birliði Okurlarý NOT: Dergimiz yayýna hazýrlandýðý sýrada Munzur Festivali henüz devam ediyordu.
73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
Yeni Evrede
Filistin
Mücadele Birliði
SÝYONÝST DEHÞET MAKÝNESÝ ÝÞ BAÞINDA Siyonist Ýsrail devleti, bir kez daha Filistin topraklarýný kana ve baruta boðuyor. Uçaklardan ateþlenen füzeler, 250 kiloluk kazan bombalarý, aðýr obüs ve tank mermileriyle Gazze haftalardýr kan, kemik, beton ve toprak yýðýnýna çevriliyor. Küçük çocuklarýn parçalanmýþ vücutlarý, tonlarca beton altýnda ezilen bedenleri; en karanlýk cehennem tasvirlerinden bile daha vahþi olan bu tablo siyonizmin katil yöneticilerine yetmemiþ olacak ki ayný hýz ve ayný vahþetle Lübnan’a saldýrdýlar. Þu ana deðin Gazze ve Lübnan’daki siyonist vahþetin kurbanlarýnýn sayýsý yüzlerle ifade ediliyor. Ama daha da kötüsü Gazze’yi bekleyen korkunç felaket. Gazze’nin elektriði yok, su þebekesi paramparça, kanalizasyon sistemini çalýþtýran motorlar için yakýt yok; dolayýsýyla ilaç yok, gýda yok, su yok. Temmuz sýcaðýnýn ortasýnda salgýn hastalýklar, açlýk, kýtlýk ve savaþ; mahþerin dört atlýsý gibi Gazzelilerin üzerine çöküyor.
Rehineler Bahane, Saldýrý Planlý Býrakalým devrimci düþünceleri, vicdaný olan her insaný çileden çýkarmaya yetecek denli vahþice saldýran Ýsrail siyonizminin öne sürdüðü gerekçeler neydi? Filistinli direniþçilerin kaçýrdýðý “Onbaþý Gled”i kurtarmaktý. Ayný gerekçe Lübnan’a ateþ yaðdýrýlýrken tekrarlandý. Bu kez Lübnan Hizbullah’ý bir tanký havaya uçurmuþ, sekiz Ýsrail askerini öldürmüþ, ikisini de rehin almýþtý. Ve sermaye dünyasýnýn tüm tekelci basýný korkunç vahþeti haklý çýkarabilmek telaþýyla, bu zavallý gerekçeleri ön plana çýkarmakla meþgul oldular. Böylece siyonist Ýsrail, aslýnda saldýrýya uðrayan ve kendini korumak zorunda kalan bir ülke durumuna geldi. Bu rezil propaganda sayesinde ikiyüzlü burjuva politikacýlarý hem Ýsrail vahþetine alkýþ tutabilecek hem de “orantýsýz güç kullanýmý” gibi gülünç laflarla Ýsrail’i protesto edebileceklerdi. Ýsrail’e ve sermayenin ikiyüzlü yöneticilerine bu kolaylýðý saðlayan dünyanýn tekelci basýný oldu ve onlar en az siyonistler kadar suçludurlar. Tekelci basýn, siyonizm kadar kan emici, alçak ve vahþidir. Olaylarýn geliþimine bakýldýðýnda, siyonist Ýsrail’in hem Gazze’ye hem de Lübnan’a karþý geniþ çaplý askeri operasyon için çok önceden hazýrlýk yaptýðý görülecektir. Ýsrail askerlerinin kaçýrýlmasý eyleminden çok önce siyonizm Gazze’yi füzelerle dövmeye baþlamýþtý. 9 Haziran tarihinde Beyt Lahiye Plajý’nda piknik yapan Filistinli aileler üzerine bombalar yaðdý ve burada dördü çocuk sekiz Filistinli katledildi. 14 Haziran’da bu kez hedef Gazze’de bir yolcu minibüsüydü. Patlamanýn hemen ardýndan minibüsün etrafýnda toplanan kalabalýða siyonistler iki füze daha fýrlattýlar. Ýkisi çocuk dokuz kiþi öldü. Ýsrail, bu alçakça saldýrýya Filistinlilerin mutlaka bir cevap vereceðini biliyordu ve ilk karþý saldýrýda Gazze’ye girmek üzere yüzlerce tank, binlerce asker hazýr bekledi. Filistinli vekil ve bakanlarýn tutuklanmasý için Ýsrail mahkemelerinden alýnan izinlerin Onbaþý Gilad’ýn kaçýrýlmasý eyleminden önce çýkarýldýðýný bizzat Ýsrail gazeteleri yazdýlar. Yine ayný kaynaklara göre böyle bir karþý saldýrý olmasaydý bile Ýsrail Sderot Kasabasý’nýn güvenliðini bahane ederek Gazze’ye girecekti. Lübnan saldýrýsýnýn gerekçeleri de Suriye’nin ve Lübnan Hizbullahý’nýn kýþkýrtmasýyla hazýrlandý. Þam’daki baþkanlýk sarayýnýn üzerinde Ýsrail uçaklarý uçuruldu. Bu kýþkýrtma yetmeyince, Lübnan sýný-
rý geçilerek sýnýrý koruyan Hizbullah’ýn tepki vermesi beklendi. Beklendiði gibi Lübnan Hizbullah’ý bir Ýsrail tankýný havaya uçurup, sekiz askeri öldürdükten, ikisini de rehin aldýktan sonra Lübnan’a saldýrý baþlatýldý. Siyonist Ýsrail neyin peþinde? Kaçýrýlan askerlerini kurtarmak için çabaladýðý hiç kimse için inandýrýcý deðil. Kimilerine göre Ýsrail’in asýl derdi seçimlerde Hamas’ý hükümete taþýyan Filistin halkýna bir ders vermek. Oysa elli yýlý aþkýn süredir siyonist Ýsrail’e karþý savaþan ve yenilmeyen bir devrimci halk acaba Ýsrail’in saldýrdýðý bir hükümeti mi destekler, yoksa “bu hükümet yüzünden huzurumuz kaçtý, artýk onu desteklemeyelim diye fikir mi yürütür? Filistinlileri tanýyan, ya da bu bir yana, sýradan insan onurunun nasýl bir þey olduðundan en küçük haberi olan herhangi biri Filistinliler’in Ýsrail saldýrýsýna uðrayan her grubu, partiyi destekleyip baðrýna basacaðýný bilir. Yalnýzca akýllarýyla birlikte onurlarýný kaybetmiþ olanlar bir halkýn kendi yaralarýndan hala sýzan kanlara bakýp “aman huzurumuz bozulmasýn” diyebileceðine inanabilirler. Oysa Filistinlilerin yüzde 90’ý Ýsrailli askerlerin kaçýrýlmasýný destekliyor. Bu halk yenilmezdir. Onurunu ve ödediði korkunç bedelleri hiç bir terazide tartmayan bu halk, ancak böyle yenilmez bir karakter kazanabilirdi. Üstelik Arafat’ý zehirleyerek FKÖ’nün daðýlmasýný saðlayan ve bu sayede Hamas’a hükümet yolunu açan bizzat Ýsrail deðil miydi? Þimdi neden ayný Ýsrail Hamas’a oy verdi diye Filistinlileri cezalandýrsýn? Filistinlilerden en çok destek alan Hamas’ýn buna raðmen henüz Arafat’ýn FKÖ’sü gibi Filistin toplumu üzerinde egemen olamadýðý geçen aylarda ortaya çýkmýþtý. Oysa þimdi üzerine Ýsrail füzeleri yaðan Filistinliler, tüm iç çeliþkilerini bir kenara býrakýp yeniden birleþtiðinde bu durumdan en çok hükümet konumunda bulunan Hamas’ýn yararlanacaðýný bilmek için kâhin olmaya gerek yok. Ýsrail’in Gazze ile birlikte Lübnan’ý iþgale giriþmesi ve özellikle Suriye’ye yönelik kýþkýrtýcý tavrý, siyonizmin hesaplarýnýn yalnýzca Filistin Halkýna yönelik olmadýðýný akla getiriyor. Bu, bölgenin tüm dengelerini altüst etmeyi hedefleyen bir operasyondur. Böylesi bölgesel bir hedefi emperyalist ABD ve AB’nin bölge halklarýna yönelik hedefleriyle birlikte ele almak doðru olacaktýr.
Lübnan’ý Düþür, Suriye’yi Avla ABD’nin Ortadoðu egemenliðini zora sokan unsurlardan biri olan Arap halklarýnýn anti-emperyalist demokratik bilinci, Lübnan’ý iki farklý iktidar blokuna bölmüþ durumda. Bu bilinç çoðu yerde kendini Arap ulusalcýlýðýyla ifade ediyor. Lübnan Hizbullah’ý özünde bu Arap ulusalcýlýðýnýn baþka türlü bir ifadesi oluyor. Arap ulusalcýlýðýnýn, burjuva sýnýfýn elinde nasýl gerici politikalara hizmet ettiðini daha önce defalarca vurguladýk; burada tekrar etmeye gerek yok. Öteden beri Lübnan’ý askeri bir üsse dönüþtürmeye çalýþan ABD, Lübnanlýlarýn antiemperyalist öfkeleri karþýsýnda istediðini gerçekleþtiremiyor. Suriye birliklerinin geri çekilmesinden sonra ABD, Ýsrail aracýlýðýyla Lübnan’daki karþý devrimci faþist gruplara silah yardýmýný hýzlandýrdý. Ýsrail saldýrýlarý en baþta kanlý bir iç savaþýn baþlatýcýsý olacaktýr. ABD Lübnan’ý neden bu kadar istiyor? Birbirine baðýmlý birçok
73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
9
Yeni Evrede
Filistin
Mücadele Birliði
neden sýralanabilir. Öncelikle ABD’nin Irak’ta rezil bir yenilgi içinde olmasý Arap halklarýnýn güven duygularýný güçlendiriyor. Lübnan, bu türden duygularýn ve Arap ulusçuluðunun etkin olduðu bir ülke. ABD açýsýndan bu küçük ülkeden daha çok, son zamanlarda Rusya’dan alýnan geliþkin silahlarla (Ýskender füzelerinin bölgedeki tüm askeri dengeleri tersine çevirecek güçte olduðu ifade ediliyor) Ýsrail ile arasýndaki askeri-teknik uçurumu kapatan Suriye daha önemlidir. Suriye’nin biriktirdiði bu askeri güç, Ýsrail’i tehdit eder noktaya doðru ilerliyor. Bu gidiþatýn durdurulabilmesi için ABD’nin önce Lübnan’da güçlü mevziler elde etmesi gerek. Suriye’nin, yükselen Arap ulusçuluðu nedeniyle ABD’nin hedef tahtasýnda en baþa oturduðunu daha önce dile getirmiþtik. Beþar Esad’ýn onca teslimiyet, iþbirliði çabalarýna raðmen tarihin garip cilvesi Suriye’yi Arap ulusçuluðunun ayakta kalan tek büyük merkezi durumuna getirdi. Dahasý, Beþar Esad giderek iç politikada durumu kontrol etmekte zorlanýyor. Rusya’nýn saðladýðý son derece geliþkin silahlar, emperyalizmin ve siyonizmin aþaðýlamalarýna, kýþkýrtmalarýna karþý Suriye’nin daha cesur davranmasýna zemin hazýrlýyor. Bu saðlam zemin üzerinde Beþar Esad’ýn teslimiyetçiliði Arap halklarýnda daha büyük bir tepki yarattýðý için Suriye ABD emperyalizmi ve Ýsrail siyonizminin giderek büyüyen potansiyel tehlikesi konumuna geliyor. Lübnan’da ABD zaferi, Arap ulusçuluðuna ve Suriye’ye büyük darbe olacaktýr. ABD’nin bir diðer hedefi, Rusya’nýn bölgede geniþleyen etkisini kýrmaktýr. Rusya, bir yandan Suriye’yi silahlandýrýyor, diðer yandan Ýran’a kol kanat geriyor ve Hamas lideri Halid Meþal’i Moskova’da devlet töreniyle karþýlayarak Filistin üzerindeki SSCB döneminden miras kalan büyük etkinliðini yeniden canlandýrmaya giriþiyor. Tam bu geliþmeler olurken Haziran ayýnda Baðdat’ta üç Rus diplomat kaçýrýldý ve öldürüldü. ABD’nin þu an Ýsrail eliyle yürüttüðü yeni saldýrý dalgasýnýn iþaret fiþeði üç Rus diplomatýn öldürülmesiyle Baðdat’ta ateþlendi diyebiliriz.
Ýran’ýn Ýkiyüzlü Diplomasisi ABD’yi Lübnan’da güçlü bir askeri varlýk kurmaya sevk eden nedenlerden biri, Ýran’ýn Hürmüz Boðazý üzerinden oynadýðý kozlarý elinden almaktýr. Dünya petrol ticaretinin yarýya yakýný Hürmüz Boðazýndan geçiyor. Ýran’ýn Hürmüz Boðazý’ný kapatma tehdidi bölgedeki nüfuz arayýþlarýnda O’na avantaj saðlýyor. Bu anlamýyla Lübnan, körfez petrolünün Akdeniz üzerinden dünyaya taþýnmasýnda bir terminal noktasý olarak önem kazanýyor. 2005 yýlý sonlarýnda özellikle Lübnan ve Suriye üzerine odaklanan ABD, buna bir süre ara vermek ve Ýran’la kapýþmak durumunda kaldý. Son haftalarda ABD ve Ýran arasýndaki gerilim karþýlýklý açýklamalarla yumuþayýnca, ABD yeniden Suriye ve Lübnan dosyasýný açtý. Burada, Ýran cumhurbaþkaný Ahmedinecad’ýn ikiyüzlü tavrýna da deðinmekte yarar var. Filistin halký siyonizmin füzeleri altýnda can verirken kýlýný kýpýrdatmayan Ýran, savaþ bulutlarý Suriye üzerinde dolaþmaya baþlayýnca kükreyiverdi. “Suriye’ye saldýrý tüm müslüman dünyasýna sayýlacak ve sert karþýlýk görecek” dedi Ahmedinecad. Sözün kendisinden çok zamanlamasý önemliydi. Lübnan’a saldýrýnýn baþladýðý günlerde tüm gözler Suriye üzerindeydi. Suriye’nin tavrý, ateþin tüm Ortadoðu’ya taþýnýp taþýnmayacaðýný belirleyecekti. Oysa Suriye, rehin askerlerin serbest býrakýlmasý için diplomatik giriþimler baþlatarak en azýndan ateþi kendinden uzak tutmaya çabalýyordu. Ahmedinecad sarf ettiði bu sözlerle adeta Suriye’yi savaþýn içine doðru atýlmasý için kýþkýrtýyordu.
10
Ýran, bu adýmý atarken düþündüðü tek þey son aylarda kendi üzerinde yoðunlaþan tehditlerden uzaklaþabilmektir. Gazze ve Lübnan’da bombalarla paramparça edilen çocuklar “müslüman dünyasýna saldýrý” ölçütüne girmiyor olmalý. Acaba Þam üzerinde bombalar yaðmaya baþladýðýnda Ýran ne yapacaktýr? Ne yapacaðýnýn iþaretleri þimdiden mevcut: Suriye, saldýrýya uðrayan Filistinli’lere ve Lübnan’a tam destek verdiðini, kendisine yönelecek her saldýrýya doðrudan, sert ve büyük bir cevap vereceðini açýklarken, ayný gün Ýran bütün bu katliamýn arkasýndaki asýl güç olan ABD’ye “nükleer sorunda anlaþabiliriz” açýklamasýný yaparak gül uzatýyordu.
Vahþeti Kanýksamak Yenilmektir Siyonist Ýsrail’in Filistin ve Lübnan’da yaptýðý vahþetin bütün görüntülerinin dünya basýnýnda uzun uzun gösterilmesi özel bir anlam taþýyor: Ayaklanmalar yüzyýlýnda dünya halklarýna açýk bir gözdaðý vermek ve bu vahþet karþýsýnda tüm insanlýðýn çaresizlik duygusunu yaþamasýný saðlamak. Gerçekten de insanlýðýn büyük bölümünün öfke ve protestolarýna raðmen vahþet, dünyanýn gözü önünde yaþanmaya devam ediyor. Gazete yazarý Nuray Mert’in yerinde sözleriyle, “Filistin, müslüman halklarýn afyonu” olarak kullanýlýyor. Þöyle ki; öfke duyabilir, protesto edebilirsiniz ama olaylarý deðiþtiremez, geliþmelere müdahale edemezsiniz. Bu durumdaki insanlarýn umutsuzluða, kendi eylemlerine olan güven ve inançlarýnýn sarsýlmasýna ve giderek kayýtsýzlýða doðru yol almasý isteniyor. Türkiye’nin gerici, tekelci partileri de ayný yöntemi kullanýyorlar. Filistin sorunu onlar için de bir “afyon”. Filistin Halký’nýn yaþadýðý vahþetin yýðýnlarda yarattýðý öfke, en baþta Saadet Partisi gibi sermaye partileri tarafýndan tam da bu uyuþturucu, kanýksatýcý etkinin yaratýlmasý için kullanýlýyor. Protestolar, Ýsrail’in durdurulmasý için sermaye egemenliðine yapýlan öfkeli çaðrýlar kör bir duvara çarpmýþ gibi geri geri dönüyor. Sosyal-reformizm, Filistin konusunda gerici-tekelci SP gibi partilerle ayný konumda bulunuyor. Onlar da sermaye egemenliðine ayný, umutsuzluk dolu çaðrýlarý yapýyorlar. Sosyal-reformist Emep, günlük gazetesinin manþetine SP’nin mitingini taþýyýp alkýþ tutarken, SP’nin hükümet olduðu dönemde siyonist Ýsrail devleti ile stratejik ortaklýk belgesinin imzalandýðýný, tank ihaleleri ve Manavgat su projesi gibi siyonizme hayat öpücüðü saðlayan bir dizi anlaþmanýn o dönemde gündeme geldiðini tek bir sözcükle olsun anmýyor. Emep gibi sosyal-reformist partiler, Filistin konusundaki burjuva ikiyüzlülüðe iþte böyle ortak oluyorlar. Sosyal-reformizmi bu denli sýkýntýya sokan ve onu burjuva ikiyüzlülüðe ortak eden esas neden Filistin sorununun artýk öfkeli protestolar ve sermaye egemenliðine çaðrýlarla geçiþtirilemeyecek denli yakýcý, devrimci bir sorun haline gelmesidir. Filistin’de yaþanan siyonist vahþet, dünya halklarý arasýnda belki de en çok Türk ve Kürt halklarýný öfkeye sürüklüyor. Çünkü bu topraklarda devrim, Filistin halkýna çok þey borçludur. Bu etki nedeniyle Türk ve Kürt halklarý, Filistin’de yaþanan vahþete alýþmayacak, kanýksamayacak, bu sorunun çözümü için gerçek çözümü aramaya devam edeceklerdir. Filistin Halký’na özgürlük, bölgedeki iþbirlikçi ve gerici burjuva egemenliklerinin bir halk ayaklanmasýyla mümkün olabilir. Kendi sýnýfýnýn kurtuluþuna, ancak tüm ezilenleri kurtararak ulaþabilecek olan devrimci proletarya, Filistin Halký’nýn yaþadýðý vahþeti öfke duygularýyla karþýlayan emekçilere, Filistin’e desteðin ancak böyle bir ayaklanma ile mümkün olduðunu kavratmakla yükümlüdür.
73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
Yeni Evrede
Filistin
Mücadele Birliði
Enternasyonalist Savaþçý TEÐMEN ALÝ ÖLÜMSÜZDÜR! Cevat Saim Çelen (Teðmen Ali), THKO’dan devralýnan enternasyonalizm bayraðýný en yükseklerde dalgalandýran yoldaþlardan biridir. Cevat Saim Çelen yoldaþ, Antalya Gazipaþa doðumludur. Mustafa Çetiner yoldaþ ile beraber büyüyüp beraber mücadele içinde yer aldýlar. O zamanlar THKO/MB saflarýna katýlan yoldaþ, örgütlü faaliyetini doðduðu yerde sürdürdü ve burada bir çok anti-faþist eyleme aktif olarak katýldý. Daha sonra mücadelesini Ýzmir’de sürdüren Cevat Saim yoldaþ, militanlýðý, yiðitliði ve askeri yetenekleriyle öne çýkmýþtý. Cevat Saim yoldaþ 1981’de Parti kararý ile Ortadoðu’ya, Filistin Eðitim kamplarýna yollandý. Burada askeri eðitim gören yoldaþ daha sonra Filistin’de kalarak (PEÖ) Parti Eðitim Örgütü üyesi aklaþýk iki hafta önce, iki Ýsrail askerinin Filistinlilerce kaçýrýlmasý üzerine, Siyonist Ýsrail’in Gazze’ye, Lübnan`a ve sýnýr bölgelerindeki Filistin kamplarýna yönelik saldýrýlarý devam ediyor. Saldýrýlar yoðunluklu olarak yerleþim yerlerine yönelik gerçekleþiyor. Saldýrýnýn baþladýðý günden bugüne kadar çoðunluðu çocuk ve kadýn olmak üzere 250 kiþi hayatýný kaybetti ve yüzlerce kiþi yaralandý. Siyonist Ýsrail, tüm dünyanýn gözleri önünde Filistin halkýna terör uyguluyor.
Y
oldu ve burada askeri eðitmenlik yaptý, partili kadrolarý, sempatizanlarý ve Filistinlileri eðitti. 1984 yýlýnda bir çatýþmada yaralanan yoldaþ, burada üstün cesaret ve savaþçýlýk örneði göstermesi nedeniyle Lübnan Komünist Emek Örgütü tarafýndan “Lenin Niþaný” ile ödüllendirildi. Bacaðýnda platin olmasýna raðmen savaþ alanlarýndan asla uzak durmadý ve Arnun kalesinde siyonist saldýrýlar sonucu Mustafa Çetiner ve Ýmam Ateþ yoldaþlarýn ölümsüzleþmesinden sonra FKÖ’ye baþvurarak Lübnan’a gönderilmesini istedi. Bu isteði kabul edildi ve Lübnan’a yollandý. Lübnan’da da büyük bir savaþçýlýk örneði gösteren yoldaþ, Ýsrail’in hava sal-
dýrýsý sýrasýnda 11 Aðustos 1986 yýlýnda çok sevdiði Filistin halkýnýn özgürlüðü için savaþýrken ölümsüzleþti. 70’li yýllarýn baþýnda Denizlerin ilk adýmýný attýðý Filistin Halkýyla enternasyonalist dayanýþmayý Mustafa Çetiner, Ýmam Ateþ’ten sonra Teðmen Ali sürdürdü.
I K L A H N Ý T S Ý FÝL K A C A N A Z A K Filistin Halkýna çözüm olarak “Uzlaþma ve barýþ planlarýnýn” dayatýldýðý bir süreçte gerçekleþen bu saldýrýlar, bir kez daha, Filistin’de çözümün Ýsrail’siz bir Filistin olduðunu göstermiþtir. Filistin halký baþlattýðý iki intifadayla da bu çözüm için zafere kadar savaþacaðýný tüm dünyaya haykýrmýþtýr: SAVRA SAVRA HATTA NASR! Bizler de Almanya’nýn Stuttgart ken73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
tinden Leninistler olarak, Filistin halkýnýn özgürlük mücadelesiyle dayanýþmak ve Siyonist Ýsrail’in gerçekleþtirdiði saldýrýlarý protesto etmek için, Lübnan Komünist Partisi, FHKC ve Filistinli devrimci örgütlerin düzenlediði ortak mitinge katýldýk. Parti, Che ve Filistin bayraklarýyla katýldýðýmýz eylemde alandaki Filistin ve Lübnanlý gruplarýn ve cevreden geçen insanlarýn yoðun ilgisiyle karþýlandýk. Onlara Filistin topraklarýnda ölümsüzleþen üç yoldaþýmýzý anlatýp, Filistin halkýnýn mücadelesi üzerine sohbet edip, bundan sonra neler yapabileceðimizi konuþtuk Eyleme Türkiyeli gruplardan, Mücadele Birliði, Emek Kültür Merkezi, Atik ve Agif pankart ve dövizleriyle katýldýlar. KAHROLSUN ÝSRAÝL SÝYONÝZMÝ! ÝNTÝFADA KAZANACAK! SAVRA SAVRA HATTA NASR! Almanya’dan Leninistler
11
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
DÜNYA SAVAÞINDA KOMÜNÝST PARTÝ Siyonist Ýsrail devletinin Filistin ve Lübnan Arap halklarýna karþý baþlattýðý savaþýn, gelip geçici anlýk bir saldýrý planýnýn sonucu olmadýðý fikri artýk herkese egemen olmaya baþladý. ABD emperyalizminin ve Ýsrail’in sürecin baþýnda açýklamadýklarý gerçek plan ve amaçlarý artýk daha fazla gizlenemez hale geldi. Ýsrail ve ABD emperyalizminin sorunu ne esir alýnan askerlerin kurtarýlmasýydý ne de Hizbullah’ýn cezalandýrýlmasý. Zaten Ýsrail’in Lübnan’a savaþ açmasýndan hemen sonra o askerleri anýmsayan kalmadý bile. Esir alýnan askerler, savaþýn bu aþamaya sýçratýlmasý için Ýsrail ve ABD emperyalizmi açýsýndan bir bahaneden ibarettiler, o kadar. Savaþýn karakteri, üzerinde durulmayý gerektirmeyecek kadar açýk ve net. Dünya proletaryasý ve emekçi halklarý daha baþýndan beri bu savaþýn emperyalist karakterinden emindiler. Baþlangýç bahanesi ve biçimi ne olursa olsun bu savaþ, ABD emperyalizminin beþ yýl önce dünya proletaryasý ve emekçi halklarýna karþý baþlattýðý savaþýn devamý ve yeni aþamasýdýr. Gerekçesi 11 Eylül saldýrýlarýyla bizzat ABD emperyalizmi tarafýndan oluþturulan bu savaþ önce Afganistan’da arkasýndan Irak’ta çýkarýldýktan sonra þimdi de, bütün Ortadoðu’yu içine alacak þekilde yaygýnlaþtýrýlýyor. Bu, beklenmedik bir durum deðil. Savaþýn yaygýnlaþtýrýlmasýnýn hazýrlýklarý uzun süredir yapýlýyordu. Hazýrlýklarýn belli bir aþamasýndan sonra ABD emperyalizmine ve siyonist Ýsrail’e bir bahane gerekiyordu. Bu bakýmdan, savaþýn baþlangýç nedeninin bir bahane olmaktan baþka bir kýymet-i harbiyesi yoktur. Burada vurgulanmasý gereken iki nokta var. Birincisi, Ýsrail’in Lübnan’a saldýrmasý savaþta yeni bir aþamayý ifade ediyor ama bu, son aþama deðildir. Bu savaþ, baþta Suriye olmak üzere baþka alanlara ve ülkelere yayýlarak
12
de vam e de cek tir. Si yo nist Ýs ra il’in Lübnan’a savaþ açmasýndan tam onüç gün sonra ABD Dýþiþleri Bakaný “Yeni Ortadoðu’nun zamaný geldi” sözleriyle bu politika ve planlarý itiraf etti. Ýkincisi, ön planda ABD ve Ýsrail olmakla birlikte gerçekte bu savaþ bütün emperyalistlerin dünya proletaryasý ve emekçi halklarýna karþý açtýklarý bir savaþ haline geldi. Almanya, Ýngiltere gibi Avrupalý emperyalistlerden Japonya’ya kadar bütün emperyalistler Ýsrail ve ABD’nin arkasýna geçtiler. Emperyalistlerin bu kardeþleþmesi bir rastlantý deðildir. Emperyalistlerin, aralarýndaki bütün çeliþki ve çatýþmalarý bir tarafa koyarak bir savaþta birleþmeleri bu savaþýn dünya proletaryasýna ve emekçi halklarýna karþý yürütüldüðünün bir baþka kanýtýdýr. Zira birbirleriyle acýmasýz bir rekabet yürüten emperyalistler sadece sosyalizme karþý, dünya devrimine karþý, devrimci proletarya ve ezilen halklara karþý böyle kardeþleþebilirler. Fakat bu “kardeþleþme” bize bir baþka gerçeði de gösteriyor: Dünya devrimi ve sosyalizm için koþullar giderek olgun hale gelirken sadece ABD emperyalizmi deðil ama bütün emperyalist-kapitalist sistem sýçramalý çöküþ a þa ma sý na gel miþ bu lu nu yor. “Kardeþleþme” iþte bu tehlike karþýsýnda sistemin kendini koruma çabasý olarak ortaya çýkmýþtýr. ABD emperyalizminin özelliði bu çöküþ sürecinde en önde ve en hýzlý baþaþaðý giden devlet olmasýdýr. Bu emperyalist haydut devletin dizginsiz ve pervasýz saldýrganlýðýnýn nedeni budur. Burada, Ýsrail’in Lübnan’a savaþ açmasýyla yeni bir aþamaya gelmiþ bulunan dünya savaþýnýn bir baþka özelliðinin altýný çizelim. Bilindiði gibi 1. ve 2. Dünya Savaþlarý geliþip güçlenen emperyalist devletlerin dünya pazarýný yeniden paylaþma istek ve politikalarýnýn sonucu patlak vermiþlerdi. O nedenle, sözkonusu savaþlar haklý olarak “yeniden 73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
paylaþým savaþlarý” olarak adlandýrýldýlar. Bu savaþa gelince. Bu savaþ ABD ya da herhangi baþka bir emperyalist devletin geliþip güçlenmesinin dolayýsýyla da pazarýn yeniden paylaþýmýný istemesinin sonucu deðil; aksine, emperyalist-kapitalist sistemin kalesi sayýlan ABD emperyalizminin dünyada sarsýlan ve çöken hegemonyasýný yeniden kurmak istek ve politikasý sonucu patlak vermiþtir. Onun için bu savaþ emperyalistler arasý bir savaþ deðil, emperyalistlerle dünya proletaryasý ve emekçi halklarý arasýndaki bir savaþ olarak ortaya çýkmýþtýr. Dolayýsýyla bu savaþa emperyalist-kapitalist sistemin komünizm ve komünist devrim karþýsýnda ayakta kalma, var olma savaþý da demek mümkün. Baþlamýþ bulunan dünya savaþýnýn ayýrtedici bir özelliðidir bu. Savaþýn bu özelliði onun son derece sert ve kanlý geçeceðinin iþaretidir. Çünkü, söylemeye gerek yok, emperyalist- kapitalist sistem bu son savaþý kaybetmemek için nükleer ve kimyasal silahlarýn kullanýmý dahil her yola baþvuracaktýr. Siyonist Ýsrail’in Lübnan’da þimdiye kadar bilinmeyen kimyasal silahlar kullandýðý haberleri bunun iþaretidir. KO MÜ NÝST LER NA SIL BÝR POLÝTÝKA ÝZLEMELÝ Emperyalist-kapitalist sistemi tarihsel ve siyasal bakýmdan sýçramalý çöküþ noktasýna getiren etmenler onun geliþme dinamikleri ve hareket yasalarýndan baþkasý deðil. Bu anlamda, onun dünya proletaryasý ve ezilen halklarýna karþý baþlattýðý bu savaþý, umutsuzca çýrpýnýþlar olarak kabul etmek gerek. Demek ki, tarihin tanýdýðý bu son sýnýflý toplum kendi tarihinin en zayýf dönemini yaþýyor. ABD’nin ya da diðer emperyalistlerin saldýrganlýðýný onlarýn güçlü oluþlarýna yorumlayanlar ne büyük yanýlgý içindeler! Emperyalist-kapitalist sistemin savaþ ve
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
ÝLERÝN POLÝTÝKASI NE OLMALIDIR? tehditlerle komünist devrim tehdidini savuþturacaðýný düþünenler nasýl bir dar görüþlülük ve körlük içindeler! Bilimsel düþünce tersini söylemeyi gerektiriyor. ABD emperyalizmi muazzam askeri ve mali gücüne raðmen kendi plan ve politikalarýný yaþama geçiremiyor. Emekçi halklarýn direniþi, özgürlük tutkularý Baþta ABD olmak ü ze re bü tün em per ya list le rin planlarýný bozuyor, onlarýn yenilmezlik imajýný yerle bir ediyorlar. Irak, Filistin bunun canlý örnekleridir. Emperyalizme ve kapitalizme karþý savaþ her yerde yükseliyor. Emperyalistler, sistemin çöküþünü önlemek için attýklarý her a dým la sü re ci hýz lan dýr mak tan baþka bir þey yapamýyorlar. Bu, günlük yaþamda rahatlýkla kanýtlanabilir bir olgudur. Birincisi, emperyalist saldýrý ve savaþlar dünya emekçi halklarýnda emperyalizme ve kapitalizme olan kin ve nefreti büyütüyor, kötülüklerin bu kaynaklarýna karþý mücadele isteðini artýrýyor. Ýkincisi, emperyalist savaþ ve saldýrýlar emperyalistlerin baðýmlý ülkelerdeki da ya nak la rý o lan iþ bir lik çi güç le ri halklarýn gözünde teþhir ediyor, halk düþmaný yüzlerini açýða çýkaryor ve güçten düþürüyor. Lübnan’daki Amerikan iþbirlikçilerinin durumu buna örnektir. Hiç bir iþbirlikçi Lübnan halkýnýn karþýsýna gerçek siyasal kimlik ve düþünceleriyle çýkacak cesarete artýk sahip deðil. Üçüncüsü, saldýrý ve savaþlar emekçi halklar üzerinde caydýrýcý etki yaratmak bir yana emperyalizme, kapitalizme ve iþbirlikçilerine karþý savaþma arzusunu artýrýyor. Ortadoðu halklarýnýn durumu buna kanýttýr. Dördüncüsü, her savaþ ve saldýrýnýn sonuçlarý emperyalistleri baþka bir cephe açmaya zorluyor. Böylece emperyalistler gittikçe daha çok cephede savaþmak, ordu ve savunma harcamalarýna daha çok para ayýrmak zorunda kalýyorlar. Bunun emperyalist-kapitalist ekonomiler üzerindeki yýkýcý etki-
lerini tahmin etmek pek güç deðil. Fakat bütün bunlar daha birþey deðil. Savaþ, ezilen halklar için tarif edilmez bir acý, kan, gözyaþý ve yýkým demektir. Savaþýn halklarýn yaþamý üzerindeki somut yýkýcý etkisini görmek için Lübnan ve Irak halklarýnýn çektiði acýlarý televizyon ekranlarýndan izlemek yeterli. Öte yandan, savaþ kapitalist ekonominin tümü üzerinde yýkýcý etkilere yol açar ve ekonomik ve politik bunalýma yol açar; böyle bir bunalým zaten varsa onu en ileri düzeye çýkarýr. Kýsacasý, savaþ etkisi altýna aldýðý kapitalist ülkelerde ekonomik ve politik bunalýma yani devrimci bir duruma yol açar; iþbirlikçi hükümetlerin ve kapitalist sistemin bir devrimle yýkýlmasýnýn yollarýný düzler. Sosyal pasifistler ve küçük burjuva sosyalistler savaþýn yarattýðý yýkým ve neden olduðu büyük acýlar karþýsýnda dehþete düþerek dindarca dileklerde bulunmaktan öte bir þey yapmazlar. Devrimci proletarya ve onun komünist partileri ise onlar gibi davranamaz. Savaþ, elbette komünizmin ülküleriyle baðdaþmaz. Ama kendisi zaten bir acýlar denizinden baþka bir þey olmayan kapitalizmin yol açtýðý savaþlarýn dindarca dileklerle ve salya-sümük iç çekmelerle engellendiði görülmemiþtir; görülmeyecektir. Býrakalým bunu, milyonlarca insanýn katýldýðý barýþçýl gösterilerin dahi savaþý engellemeye yetmediðini son Irak savaþý öncesinde gördük. Savaþý engellemenin yolu, onun ortaya çýkardýðý devrimci durumdan yararlanarak kapitalizmi, burjuva hükümetleri bir devrimle ortadan kaldýrmaktan geçer. Savaþ karþýsýnda devrimci komünist bir parti iþte böyle bir politika izlemeli. Þimdi sorunun bir baþka yanýna deðinmenin sýrasý. Emperyalizm, uzun onyýllar süren geliþmesi sonucu, kapitalizmi dünyanýn her tarafýna yaydý. Bununla birlikte ülkelerin sýnýf ve baðýmlýlýk iliþkileri de deðiþti. Emperya73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
lizm, baðýmlý kapitalist ülkelerde iþbirlikçi güçler yaratarak bunlarý o ülkedeki temel dayanaðý haline getirdi. Yaklaþýk son yirmi yýlda bu baðýmlýlýk iliþkilerini tam ilhaka vardýrarak baðýmlý ülkelerdeki konumunu pekiþtirdi. Baðýmlý ülkelerin burjuvazisi, egemenliðini emperyalizmin ancak tam destek ve himayesi eþliðinde sürdürebilir hale geldi. Ýliþkilerdeki bu deðiþim þu sonucu doðurdu: 20. yüzyýlýn baþlarýndaki durumdan farklý olarak, baðýmlý ülkelerin ezilen halklarý kurtuluþ savaþlarýnda artýk hedeflerini emperyalizmle sýnýrlayamazlardý. Kurtuluþ mücadelesi emperyalizmle birlikte iþbirlikçi sýnýflarý; dolayýsýyla kapitalizmi hedeflemek zorundadýr. Baþka bir ifadeyle, mücadele sadece anti-emperyalist deðil, fakat ayný zamanda anti-kapitalist olmak zorundadýr. Emperyalizme karþý verilen ulusal kurtuluþ savaþlarý giderek sýnýfsal kurtuluþ savaþlarýyla yakýnlaþtý hatta içiçe geçtiler. Bundan dolayý uzun yýllardýr, salt ulusal kurtuluþla kendini sýnýrlamýþ savaþlara neredeyse bütün dünyada rastlanmaz oldu. Halen kendi sloganla rý ný “an ti-em per ya lizm”le sý nýr la yanlar günümüzün bu en önemli özelli ði ni kav ra ma mýþ lar de mek tir. Bu mücadele perspektifi artýk bütün dünya komünist partileri için sözkonusudur. Demek ki, devrimci komünist partiler, bugünkü savaþta emperyalizmin ön planda görünmesine bakarak mücadelenin “anti-emperyalizm”le sýnýrlandýrýlmasýna izin vermemeliler. Mücadele mutlaka sosyalizme giden yolun ilk adýmý olarak emperyalizme ve kapitalizme karþý bir devrim mücadelesi biçiminde geliþtirilmelidir. Çünkü sosyalizme giden yolun dýþýndaki bütün yollar proletaryayý ve ezilen halklarý tekrar emperyalist-kapitalist kölelik zincirlerine baðlamaktan baþka bir iþe yaramaz.
13
Yeni Evrede
DETAK
Mücadele Birliði
Zindanlarý Yýkacak
ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ! ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR Günler, aylar, mevsimler, yýllar birbiri ardýna devrildi. Düþmanýn zindanlarda devrimci tutsaklarý teslim alma saldýrýsýna karþý 6 yýl önce baþlatýlan yürüyüþ, yol üzerindeki bütün engellere raðmen sürüyor. Umut, bu yolculuk boyunca devrimci tutsaklara en büyük yol arkadaþý oldu. Devrimci tutsaklar, tarihsel haklýlýklarýndan aldýklarý kazanacaklarýna olan inancý hiçbir zaman kaybetmediler. Bu savaþ, daha yýllar boyu sürecek de olsa, zaferin er ya da geç devrimci tutsaklarýn olacaðýný bilmektir savaþçýlarý güçlü kýlan. Bir yürek ve bir bilinçle verilen bu büyük savaþýn asýl gücü buradadýr. Þiþli’deki direniþ evinde Ölüm Orucu eylemini büyük kararlýlýkla sürdüren Av. Behiç Aþçý, bugün eyleminin 120. gününde. Avukat Behiç Aþçý, her fýrsatta kendisinin bir avukat olmadan önce bir devrimci olduðunu söylüyor. Bugün eylemlerinin 94. gününde olan Cengiz Soydaþ Ölüm Orucu Ekibi savaþçýlarý Uþak Zindanýnda Sevgi Saymaz,Sincan F Tipi Zindanýnda Kamil Karataþ eylemlerini kararlýlýkla sürdürüyorlar. Dýþarýda, Adana’daki direniþ evinde eylemini sürdüren Gülcan Görüroðlu, bugün eyleminin 89. gününde ve eylemini kararlýlýkla sürdürüyor. Buca F Tipi zindanýnda Ölüm Orucunu sürdüren Fahri Týrpan ise bugün eyleminin 168. gününde. Devrim, onlarýn zafere olan inançlarýnda, kararlý yürüyüþlerinde yükselmeye devam ediyor. Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar
SERMAYE SINIFI BÝZLERDEN KORKUYOR Korktuklarý için iþçilerin, emekçilerin kültürünü, sanatýný yansýtan bizlere saldýrýyorlar. Sermaye sýnýfýnýn bizlere yönelik yaptýðý saldýrýlardan biri de 21 Þubat 2006’da yapýlan komploydu. Tam bir mizansen, tam bir acemice hazýrlanmýþ senaryo. Kurulan komploda 6 arkadaþýmýz gözaltýna alýnmýþ, 4 günün sonunda 4 kiþi tutuklanmýþtý. Ýlk mahkemeleri 26 Mayýs tarihinde, ikincisi ise 21 Temmuz’daydý. Bizler de Ayýþýðý Sanat Merkezi olarak Beþiktaþ 1. Aðýr Ceza Mahkemesi’nin önüne geldik. Saat 13:00’de bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdik. Basýn açýklamasýný okuyan arkadaþýmýzýn “Bunlar, safýný devrimden emekten yana belirlemiþ sanatçýlara karþý yapýlan ne ilk saldýrýdýr ve biliyoruz ki, ne de son saldýrý olacak. Ama ünlü ozan Shakespeare’in dediði gibi ‘bir ülkenin türkülerini yakanlar yasalarýný yapanlardan daha güçlüdür’. Biz bu gücümüzü tarihsel haklýlýðýmýzdan alýyo-
ruz. Çürüyüp gitmekte olan kapitalist sisteme ve onun temsilcilerine karþý tüm yüreðimizle bilincimizle haykýrýyoruz: ‘Umudumuz Kavgada Kavgamýz Sanatýmýzla!’ Devrimci sanat son sözünü söylemedi daha. Tarih kesin hükmünü verdiðinde, devrimci sanatçýlar da bugün yargýlandýklarý mahkeme salonlarýný þiirleriyle, þarkýlarýyla yýkacak, güneþli elleriyle yeni, yepyeni bir dünya kuracaklar. Orada herþey sanatýn yaratý-
cýlýðýna ve estetik deðerlere yaraþýr olacaktýr” sözlerinin ardýndan “Devrimci Sanat Engellenemez”, “Baskýlar Tutuklamalar Bizi Yýldýramaz”, “Umudumuz Kavgada Kavgamýz Sanatýmýzla” sloganlarý atýldý. Daha sonra saat 15:00’de yapýlan mahkemeye katýldýk. Mahkeme sonunda Ferhat Çetiner ve Fýrat Sözeri tutuksuz yargýlanmak üzere serbest býrakýldý, Feyzullah Erarslan ve Barýþ Cengiz ‘in mahkemesi ise 2 Kasým’a ertelendi. Bilinmelidir ki, kapitalizmin çürümüþ, yoz kültürü karþýsýnda alternatif sanatý yapan bizlerin çalýþmalarý engellenemeyecektir. Bugün insanlýðýn ulaþtýðý düzeye aykýrý olan sömürü sistemi estetik olmayan her þey gibi dünyanýn üzerinden silinip gidecektir. Hiçbir güç, hiçbir saldýrý, hiçbir komplo onu bu akýbetten kurtaramayacaktýr.
DETAK’a ulaþmak için e-mail adresi: detakistanbul@yahoo.com
14
73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
Ayýþýðý Sanat Merkezi
Yeni Evrede
96 Ölüm Orucu
Mücadele Birliði
96 ÖLÜM ORUCU VE GÜNÜMÜZE YANSIYANLAR 96 yýlý, devrimle karþý-devrim arasýnda süren savaþýn zindanlar cephesinde en þiddetli yaþandýðý yýllardan biri oldu. Devlet, Eskiþehir tabutluðunu yeniden açmak suretiyle devrimci tutsaklara saldýrýsýný baþlatmýþtý. Eli kanlý katil Mehmet Aðar’ýn Adalet Bakanlýðý’na getirilmesiyle verilen mesaj da açýktý. Devrimin moral kalelerine saldýrarak burjuvazi, iþçi sýnýfý ve emekçilere, onlarýn öncülerine karþý baþlattýðý iç savaþý kazanmak istiyordu. Devrimci tutsaklarý hücrelere kapatarak, iþçi sýnýfý ve emekçilere saldýrýlarýný daha da pervasýz sürdürebilmeyi hedefliyordu. Eðer zindanlar cephesinde devrimci tutsaklarýn kararlýlýðý ve baþeðmezliðinde cisimleþen devrimi yenebilirse, tüm toplumu teslim alabileceðinin hesaplarýný yapýyordu. 6 ve 10 Mayýs tarihlerinde M.Aðar tarafýndan çýkarýlan genelgeler, bu saldýrýnýn açýk ilaný oldu. Artýk söz eylemini bitirmiþti; artýk zindanlarda diþe diþ, kýran kýrana bir savaþ yaþanacaktý. Burjuvazinin hesap edemediði þey, iþçi sýnýfý ve emekçi halklarýn gözünün, kulaðýnýn zindanlarda oluþuydu. Buca ve Ümraniye katliamlarýndan sonra insanlarýn tüm düþünceleri zindanlar, zindanlardaki devrimci tutsaklar üzerine yoðunlaþmýþtý. Sadece devrimci tutsak aileleri deðil, devrimcileri seven, onlarýn halký bir davanýn savunucularý olduðuna inanan ve onyýllardýr zindanlarda kan ve can pahasýna siyasi kimliklerini ve onurlarýný koruduklarýný bilen binlerce insan, bir pusulanýn iðnesinin belirli bir yönü göstermesi gibi gözlerini zindanlara çevirmiþlerdi. Ve 20 Mayýs tarihinde Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu (CMK) yaptýðý açýklamayla Ölüm Orucu eylemini baþlattý. Zindanlardaki devrimci tutsaklarýn mücadele birliðine iyi bir örnek teþkil eden CMK, kýsa sürede yankýsýný dýþarda da buldu ve devrimci tutsak ailelerinin mücadele birliðini simgeleyen DETUDAP (Devrimci Tutsaklarla Dayanýþma Platformu) oluþturuldu. Ve savaþ, içeride ve dýþarýda hýzlandý. Ýlk anda katý tutumundan hiç taviz vermez görüntüsünde olan devlet, devrimci tutsaklarýn ölümsüzleþmeye baþlamasý, yeni ekiplerin çýkarýlmasý ve dýþarýnýn bir anda yangýn yerine dönmesiyle neye uðradýðýný þaþýrdý. Karþý-devrim cephesinde ilk gedik M.Aðar’ýn Adalet Bakanlýðý’ndan alýnmasýyla açýldý. Onun yerine Adalet Bakaný olan Þevket Kazan’ýn üst perdeden açýklamalarý da bir süre sonra yerini süklüm püklüm izahatlara býraktý. Her geçen gün devrimcilerin kararlýlýðý, dev-
rimci iradenin teslim alýnmazlýðý bir kez daha kanýtlanýyordu. Devrimci tutsaklar birer ikiþer ölümsüzleþiyor ama burjuvaziyi dize getireceklerine olan inançla asla geri adým atmýyorlardý. 96 Ölüm Orucu eylemi bir direniþ olmaktan çýkmýþ, devrimci iç savaþýn fitilini ateþleyen bir saldýrý halini almýþtý. Siyasi iktidar bu saldýrý karþýsýnda acizleþmiþti. Ýþçi sýnýfýnýn sahip çýktýðý bir eylemin asla yenilmeyeceðinin en güzel örneði 96 Ölüm Orucu eylemi olmuþtur. Ve bu büyük eylem, 12 devrimci tutsaðýn ölümsüzleþmesi, yüzlercesinin sakat kalmasý pahasýna 27 Temmuz günü zaferle sonuçlandý. Tarih, bir kez daha devrimci tutsaklarýn öleceklerini, ama asla teslim olmayacaklarýný yazýyordu sayfalarýna. 96 Ölüm Orucu eyleminin zaferle sonuçlanmasýndan sonra devletin zindanlardaki devrimci tutsaklara saldýrýlarý durmadý. Devlet, hücre politikasýný hayata geçirmek için sýnýflar arasý güç dengelerinin kendilerinden yana deðiþmesini bekledi. 99 yýlýnda Ulucanlar Cezaevi’ne saldýrarak 10 devrimci tutsaðý katletti ve yüzlercesini iþkenceden geçirdi. 96 yýlýnda yaþanan, Diyarbakýr zindanýndaki katliamdan 3 yýl sonra yapýlan bu katliamla, devlet 96 Ölüm Orucunda kaybettiði inisiyatifi yeniden ele geçirmeye çalýþtý. Ama devrimci tutsaklarýn kararlý direniþi karþýsýnda geri adým atmak zorunda kaldý. 2000 yýlý 19 Aralýðýnda 20 zindana ayný anda saldýran devlet, hücre politikasýnýn bir devlet politikasý olduðunu; AB ve diðer emperyalistlerin onayýný alarak devrime karþý bu çapta bir saldýrýya giriþmesinin kendi çöküþünü engellemek için kaçýnýlmaz olduðunu bir kez daha gösterdi. 28 devrimci tutsaðý katletti, yüzlercesini sakat býraktý. Devrimci tutsaklarý katlederek F tipi zindanlara kapatan devlet, mücadelenin biteceðini sanýyordu. Ama 6 yýlý aþkýn bir süredir ölümsüzleþen 122 devrimci ve sakat kalan yüzlerce insana raðmen devrimci tutsaklarýn savaþma azmini ve devrime olan inançlarýný yok edemedi. Ve Ölüm Orucu eylemi hala sürüyor. Tarihin gördüðü en uzun eylemlerden birisi olarak devrimci iradenin asla teslim alýnamayacaðýný dosta ve düþmana göstererek sürüyor. Ölüm Orucu savaþçýlarý týpký 96 Ölüm Orucunda olduðu gibi zaferi bir gün týrnakla söküp koparacaklarýna olan inançla savaþmaya, eriyen bedenlerinde devrimi büyütmeye devam ediyorlar. Bu büyük yürüyüþ er ya da geç zaferle sonuçlanacak. Devrimle zindanlar yýkýlýp devrimci tutsaklar özgürleþinceye kadar zindanlarda savaþ bitmeyecek. Tarihin en güzel yerinde son sözü zindanlarda savaþanlar söyleyecek.
73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
5
Yeni Evrede
Röporjaj
Mücadele Birliði
AKMERCAN ÝÞÇÝLERÝYLE SÖYLEÞÝ Gaziosmanpaþa Belediyesi’nin temizlik iþlerini yapan taþeron firma Akmercan temizlik iþçileri, kötü çalýþma koþullarý nedeniyle haklarýný aramak için 10 Temmuz’da greve çýkmýþlardý. Grevleri ayný kararlýlýkla devam ediyor. Zor koþullarda mücadelelerini devam ettiren Akmercan iþçileri, hukuki iþlemlerini tamamladýktan sonra þantiyenin karþýnda geçici olarak etraflarýný bezlerle kapattýklarý bir yer yaptýlar. Ýþçiler burda 5’erli gruplar þekilde yirmi dört saat nöbet tutuyorlar. Ýlk günden beri yanýnda olduðumuz Akmercan temizlik iþçilerini grevlerinin 16. gününde 26 Temmuz’da ziyaret ettik. Mücadele Birliði: Bize kendinizi tanýtýr mýsýnýz? Akmercan Ýþçisi: Akmercan iþçilerinden Abidin Ateþoðlu. Mücadele Birliði: Bize iþçilerin çalýþma koþullarýndan bahseder misiniz? Akmercan Ýþçisi: Ýþçilerin çalýþma koþullarý dediniz. Bizim, iþçilerin çalýþma koþullarý kötü, yani saðlýksýz bir koþullarda çalýþýyoruz. Ýþ saðlýðýmýz, hiç bir saðlýk güvencemiz yoktu. Mücadele Birliði: Greve baþlama kararýný nasýl aldýnýz, talepleriniz neler kýsaca anlatýr mýsýnýz? Akmercan Ýþçisi: Greve baþlama kararýmýz zaten doðalýnda ekonomik talepler üzerinden yerleþti. Ekonomik taleplerimiz açýða çýkmýþtý. Bu iþçilerin ekonomik talebini iyi keþfetmiþtik. Tabi ki belli bir örgütlü biçimde hal almaya baþladý. Bu örgütlü biçimde hal almasýyla birlikte üzerimizdeki o sorumluluklarýn kendisi de görevler halinde verildi. Fiziki görevlerde azalmaya baþladý. Daha sonrasýnda küçüklübüyüklü, irili-ufaklý toplantýlar gerçekleþtirdik. O komiteyle bilikte burayý örgütlemeye baþladýk. Mücadele Birliði: Ne kadar süredir? Akmercan Ýþçisi: Bir seneyi aþkýndýr örgütlülük biçimi vardý. Bundan önce de devrimci bir müdahale ile bir direniþ gerçekleþtirilmiþti. Daha sonra ikinci grevi örgütlemek istemiþtik. Bu deneyimle birlikte dedik komitelerle hareket edeceðiz. Ve o doðrultuda ilerledik. Verimlerini daha sonrasýndaki toplantýlarýmýzda görmeye baþladýk. Düne kadar birbirine güvenmeyen en ufak bir sorunu dahi amirine, memuruna þikayet eden iþçiler yavaþ yavaþ kendilerine olan güvenlerini arttýrdýlar. Bu bir birliktelik halini aldý. Bu birlikteliðin kendisini de iyice bir örgütlü duruma getirmeye çalýþtýk. Mücadele Birliði: Grev çadýrýný ne zaman kurdunuz? Açtýðýnýz ne türlü davalar var bunlar hakkýnda da bilgi verir misiniz? Akmercan Ýþçisi: Þimdi direniþin gerçekleþmesi gerekiyordu. O kararlý direniþin kendisi aslýnda bu çadýrý zorladý. Daha baþlangýçta iþçilerin yumuþak karnýnýn maddi kaynak yeter-
16
sizliði olduðunu, önlem alýnmazsa bir daðýlma olacaðýný görüyorduk. Öncü olarak onlarý bir merkez etrafýnda toparlamamýz gerekiyordu. Burada beton üzerinde yattýk, gün boyunca çeþitli tehditler, saldýrýlarla karþýlaþtýk. Biz þunu biliyorduk bizim direnme hakkýmýz vardý ve sonuna kadarda direnme hakkýmýzý kullanmamýz gerekiyordu. Ýþçilerin vicdanýna seslenmek gerekiyordu. Açlýk grevine yattýk. Ýþçiler bunu duymaya baþladý tekrar iliþkiler yakalandý bu yakalanan iliþkiler üzerinden tekrar bir örgütlülük gerçekleþtirildi. O gün þunu söyledik dedik ki; mahkeme yani hukuk anlamýnda bizim aslýnda ciddi bir beklentimiz yok. Bu ülkenin hukuku tamamiyle egemenlere çalýþýyor. Bunu gösterebilmek içinde grev çadýrý birinci ayaðýydý. Hukuki süreci baþlattýk. Ýþte hukuksuzluðun içerisindeki hukuksuzluðun kendisini tanýyan iþçiler direniþ çadýrýnýn açýlmasýyla birlikte direniþ çadýrýný sahiplendiler. Direniþ çadýrýnýn esprisi de buydu. (......) Mücadele Birliði: Bu güne kadar bir çok eylem ve basýn açýklamasý gerçekleþtirdiniz. Bunlarý yeterli görüyor musunuz, sizce baþka neler yapýlabilir? Akmercan Ýþçisi: Ýþte bugün direniþ çadýrýnda oluþturulan bir inisiyatif var. Bu inisiyatif þunu biliyor, bu eylemlik direniþin, direniþle doðacak eylemliklerin ilk ayaðýdýr. Burada sadece Akmercan iþçilerine seslenilmiyor. Sizinde gördüðünüz gibi “Haklýyýz Kazanacaðýz” pankartýný tam iþçilerin merkezi noktasý, Gaziosmanpaþa’nýn beyni olan Sanko civarýnda açýyoruz. Zaten burada iþçilerin merkezi haline geldik. Bizle irtibata giren bir çok iþçi var. Ýþçiler, “bizler nasýl bir direniþ gerçekleþtirebiliriz, nasýl haklarýmýzý arayabiliriz”, diyorlar. Ýþçilerle temas halinde olmak, ikinci eylem biçimidir. Diðerlerini biz komite olarak alacaðýmýz kararlar doðrultusunda açýða çýkartacaðýz. Durum kendiliðindenci bir durum deðil, bir düþman var, ezen bir güç var, bu ezen güce karþý ezen gücün geliþtireceði politikaya karþý akýlcý davranmak gerekiyor, devrimci görmek gerekiyor, devrimci ilerlemek gerekiyor. Burada devrimci tarzda ilerlediðimize inanýyorum. Mücadele Birliði: Sendika istiyor musunuz? Ýþçilerin komiteler þeklinde örgütlenmesi hakkýnda neler düþünüyorsunuz? Akmercan Ýþçisi: Yani bugün sendikalarýn geldiði durumu sizler de görüyorsunuz, kamuoyu da görüyor. Bugün 4857 nolu kölelik yasasýnýn altýna bu sendikalar imza atmýþtýr. Çünkü iþçi sýnýfýnýn devrimci bir bakýþ açýsý var ve devrimci bir direnme noktasýnda at gözlüðü takan sendikalar olmuþtur, bu sendikalarýn bizimle ortak hareket etmesini istemiyoruz. Ortaklaþacaðýmýz alanlar olabilir ama onlarýn inisiyatiflerinde ilerlemek istemiyoruz. Bu bizim
73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
kesin net bir kararýmýz. Ýþçi arkadaþlarýmýza biz þunu kavrattýk komiteler, komitelerin varlýðýný, görevlerini sorumluluklarýný ya da yaptýðý iþleri gördükten sonra komitelerin doðruluðuna varýlmýþtýr. Komiteler önemlidir, bir görev vardýr görevin kendisi kendiliðinden gidemez. Kendiliðinden gitme noktasýna gittiðinde bu iþin çözülmesi anlamýna gelir. Bir direniþin gerçekleþmeyeceði anlamýna gelir. Elbette ki komiteler önemlidir bu noktada. (.......) Mücadele Birliði: Grevinize destek verenler oldu mu? Bu konuda beklentileriniz neler? Akmercan Ýþçisi: Grevimize destek veren çevreden bahsettik. Baþýndan beri destek veren Mücadele Birliði Platformu, faydasý olmuþtur çýkarý olmamýþtýr. Yani bizim istediðimiz veya karþý çýktýðýmýz durumlarý arz etmediler. Bu insanlarýn kendilerine göre sýnýfa bakýþ açýþý vardýr. Baþýndan beri bize her türlü olanaklarý açan Mücadele Birliði Platformu’dur, Mücadele Birliði Dergisi’dir, Ayýþýðý Kültür Sanat Merkezi’dir. Yanýmýzda oldular, yanýnýzdayýz diyoruz o insanlara. Bunu apaçýk belirtiyoruz. Ýþçilerle dayanýþmasýndan tutalým da iliþkilerine kadar, kurumsal iliþkilerine kadar bir sýcak temasýmýz var, yanýmýzda görmek istediðimiz dostlarýmýz. Diðer kurumlarla biz iliþkilerde saðlamak istemiþizdir Mücadele Birliði: Sizi ziyarete gelenler oldu mu? Akmercan Ýþçisi: Oldu. Ýþçiler geldi, sürekli de geliyorlar. Zaten belirtmiþtik merkezi noktasý burasý haline geldi. Haklýyýz Kazanacaðýz güzel bir söz. Bir iþçi ne kadar lümpen olursa olsun mücadele içinde kendi sýnýfýnýn bilincine varýyor, birþeyler hissediyor. Örgütlenme taleplerini zaten açýða vuruyorlar. Bizler ne yapabiliriz, sizlerden birþeyler öðrenmek istiyoruz demeleri her þeyi ortaya koyuyor. Yani apaçýk çýplak bir gerçek bu. Mücadele Birliði: Diðer iþçiler ve halktan beklentileriniz neler? Akmercan Ýþçisi: Elbette ki destekleri var. En basitinden bi alkýþlarý dahi bizim için büyük bir adýmdýr. Belki zor bir adým olarak gözüküyor ama her þey adým adým ilerler adým adým yaklaþýrsýn. Öncülüðün kendisi popülist davranýþlardan uzak durmalý. Ýþçilerden öðrenmeli, iþçilere öðretebilmeli Bu iþler böyle ilerler. Ben Akmercan iþçilerinin kendiliðinden açýða çýkardýðý doðal bir öncüyüm, çok þey bilmiyorum çok öðreneceðim þey olduðuna inandýðým için doðal bir þekilde ilerliyoruz. Bu doðallýðýmýz tabi kendiliðinden bir þekilde ilerlemiyor. Bizimde bir zekamýz var, iþçi arkadaþlarýmýzýn da bir zekasý var. Ezilen insanlarýn zekasý var diyorum. Mücadele Birliði: Teþekkür ederiz. Akmercan Ýþçisi: Biz teþekkür ederiz.
Yeni Evrede
Filistin
Mücadele Birliði
DÝRENEN - SAVAÞAN FÝLÝSTÝN’E SELAM OLSUN
Dünya genelinde emekçiler, Ýsrail’in Filistin ve Lübnan halklarýna karþý giriþtiði katliama karþý sesini yükseltiyor ve Ortadoðu halklarýyla dayanýþma içinde olduklarýný dile getiriyor. Her yerde emperyalizmin ve siyonizmin katliamlarýna karþý eylemler, kampanyalar düzenleniyor. DÝSK’in Ýstanbul’da düzenlediði 3 günlük “Dünyanýn Bütün Barýþçýlarý Birleþin Ýsrail’i Durdurun” kampanyasý da bunlardan biri oldu. 26 Temmuz’da Oleyis’ten Taksim Gezi Parký’na yüründü, burada oturma eylemi yapýldý. 27 Temmuz günü öðle saatlerinde ise Ýsrail Konsolosluðu’na yüründü. DÝSK yöneticileri burada Ýsrail Konsolosluðu’na katliamlarýn durdurulup ateþkes yapýlmasý için bir mektup gönderdi ve konsolosla bir görüþme yaptý; akþam saatlerinde Taksim Meydaný’ndan Tünel’e meþaleli yürüyüþ yapýldý. Ertesi gün de Taksim’den Dolmabahçe’ye yüründü. Biz Mücadele Birliði okurlarý olarak, 27 Temmuz akþamý Taksim’deydik. DÝSK’e baðlý sendika yöneticileri, iþçiler, demokratik kitle örgütleri ve savaþ karþýtlarýnýn katýldýðý eylemde sürekli “Filistin Halký Yalnýz Deðildir”, “Lübnan Halký Yalnýz Deðildir”, “Katil ABD Ortadoðu’dan Defol”, “Heryer Filistin, Hepimiz Filistinliyiz”, “Ýsrail Yýkýlsýn Filistin’e Özgürlük” sloganlarý atýldý. Taksim Meydaný’ndan Ýstiklal Caddesi boyunca meþaleler ve sloganlarla yürürken, bütün cadde sanki yürüyüþün içindeydi. Süren katliamlara karþý sessiz kalmayan insanlar, cadde boyunca alkýþlarýyla ýslýklarýyla ya da korteje katýlarak Ortado-
ðu halklarýnýn yalnýz olmadýðýný, bu yaþananlara kayýtsýz kalmayacaklarýný ifade ettiler. Yürüyüþ, Tünel’e kadar bu öfke ve coþku sürdü. 28 Temmuz günü, Filistin ve Lübnan halklarýna destek olmak için gene Taksim’deydik. Tüm savaþ karþýtý demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve öðrencilerle akþam saat 20.00’de Taksim’de otobüs duraklarýnýn önünde toplandýk. Meþalelerle oluþturulan kortejlerde bizler de yerimizi aldýk; “Filistin Devrimle Özgürleþecek, Savra Savra Hatta Nasr” pankartýmýzýn ardýnda toplanýp kuþlamalarýmýzý yapmaya baþladýk. “Savra Savra Hatta Nasr”, “Savaþan Halklar Kazanacak”, “Savaþ, Savaþ Zafere Kadar”, “Dünya Emeðin Olacak”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði” sloganlarýmýzla birlikte Gümüþsuyu’ndan Dolmabahçe’ye doðru yürüyüþe geçtik. Yürüyüþ boyunca “Kahrolsun Emperyalizm, Yaþasýn Devrim ve Sosyalizm” sloganýmýz sýk sýk tüm kitle ile birlikte atýldý. Dolmabahçe’ye geldiðimizde, DÝSK tarafýndan bir basýn açýklamasý metni okundu ve barýþ güvercinleri uçuruldu. Burada da kuþlamalarýmýzý yaparak sloganlarýmýzý atmaya devam ettik. “Filistin Devrimle Özgürleþecek”, “Filistin’de Tek Çözüm Ya Devrim Ya Ölüm”, “Kahrolsun Emperyalizm, Yaþasýn Devrim ve Sosyalizm”, “Dünya Emeðin Olacak”. Eylem sonlandýrýldýðýnda, kitle daðýlana kadar kortej düzenimizi bozmadýk ve saat 21.30’a gelirken pankartýmýzý topladýk ve eylemimizi sonlandýrdýk. FÝLÝSTÝN DEVRÝMLE ÖZGÜRLEÞECEK! SAVRA SAVRA HATTA NASR!
73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
17
Yeni Evrede
Devrimci Ýþçi
Mücadele Birliði
“Örgütlü Bir Sýnýfýn Karþýsýnda Tutuklu Sendikacýlar Serbest Ancak Örgütlü Bir YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ Sýnýf Olarak Savaþabiliriz” Tuzla TersaMerhaba Yoldaþlar; Biz Antalya’da bir otel inþaatýnda çalýþýyoruz. Yaklaþýk 500600 kiþiyiz. Burada çalýþanlarýn büyük bir bölümü Kürdistanlý iþçilerden oluþuyor. Yaklaþýk 12-13 saat çalýþýyoruz. Ama bunun mükafatý insanýn yaþayamayacaðý koþullar. Yemek ve yatakhaneler branda yani çadýr. Yatakhane olarak kullanýlan çadýrlar 75-80 kiþilik. Bir de buna Antalya’nýn sýcaðý eklenince, artýk varýn siz düþünün. Tabi bizim bu þartlarda çalýþmamýz, patronlarý fazla ilgilendirmiyor. Çünkü onlarý ilgilendiren, otel inþaatýnýn bu sezon bitip bitmeyeceði, müþteri alýp almayacaklarý; bunu düþünüyorlar. Bunun dýþýnda hiç bir þey onlarý ilgilendirmiyor. Ama tabi biz bunu yadýrgamýyoruz, çünkü sýnýf karakterlerine uygun hareket ediyorlar. Sýnýflý bir toplumda yaþadýðýmýzýn bilincindeyiz. Biz de iþçiler yani iþçi sýnýfý olarak, ne yapmamýz gerektiðini biliyoruz. Ve sýnýf bilinciyle hareket etmek zorunda olduðumuzu biliyoruz. Ödenmeyen maaþlarýmýz için bir eylem örgütledik. 4 günlük bir eylem oldu. Biraz da bu noktaya nasýl geldik bunu anlatayým. Yaklaþýk olarak 4 aydýr çalýþýyoruz, çalýþmaya gelince her þeyi yapmamýzý isteyen patronlar, maaþlara gelince bu kadar cömert olmuyorlar. 100-200 YTL’yi yeterli görüyorlar. Gerisini “inþallah Salý, inþallah Cuma” deyip bizi oyalýyorlar. Ama biz biliyoruz ki, inþallahla maþallahla bu iþ olmaz. Ben de DÝK’li bir iþçi olarak, daha fazla hareketsiz kalamazdým ve kalmadým da. Ýleri iþçilerle bir iki toplantý yaptýk ve hemen bir eylem komitesi oluþturduk; iþçilerle bire bir görüþmeler yaptýk ve anlatmaya baþladýk. Sýnýflý bir toplumda yaþadýðýmýzý ve bir sýnýf gibi hareket etmemiz gerektiðini ve bunun en iyi aracýnýn DÝK (Devrimci Ýþçi Komiteleri) olduðunu, iþçi ve emekçilerin DÝK’te örgütlenmesi gerektiðini anlattýk. Çünkü DÝK, bugünün mücadele aracý, yarýnýn yönetim organlarýdýr. Bütün iþyerlerini bir að gibi örmeliyiz. Tüm iþçileri komite ve konseylerde örgütlemeliyiz. Örgütlü bir sýnýfýn karþýsýnda ancak örgütlü bir sýnýf olarak savaþabiliriz. Çünkü geleceði, savaþan iþçi sýnýfý kuracak. Yaklaþýk 15 iþçiyle greve baþladýk. Ýlk iki gün, þantiyede pek yanký bulmadý. Biz de eylem komitesi olarak neler yapabileceðimizi görüþtük ve þantiye ofisini basmaya karar verdik ve 7 kiþiyle þantiye ofisine girdik. Tabi bu eylemin 3. günü. Patron yoktu, ama onun yardakçýlýðýný yapan asker emeklisi mühendisin bizi görünce yüzünün nasýl bir renk aldýðýný hepinizin görmesini isterdim. Büronun tek kapýsý olduðundan çýkma ya da kaçma þansý olmadý ve mecburen bizimle görüþmek zorunda kaldý. Ve biz þartlarýmýzý söyledik, o da bizi dinledi, tabi baþka þansý da yoktu. 2 gün içinde paramýzýn ödenmesini istedik ve söz aldýk. 4. gün öðle üzeri birer maaþ aldýk ve eylemi baþarýyla sonlandýrdýk. Bu bizim küçük eylemimiz de gösterdi ki, örgütlü bir þekilde hareket edince baþarýlmayacak ve aþýlmayacak hiç bir engel yok. Che’nin dediði gibi “Gerçekçi Ol Ýmkansýzý Ýste” YAÞASIN DEVRÝMCÝ ÝÞÇÝ KOMÝTELERÝ! HER ÞEY EMEÐÝN OLACAK! SAVAÞAN ÝÞÇÝLER KAZANACAK! ÝKTÝDAR DIÞINDA HER ÞEY HÝÇBÝR ÞEYDÝR! Antalya’dan Bir Ýþçi
18
neler Bölgesi’nde yaþanan Desan direniþinde Limter-Ýþ Genel Baþkaný Cem Dinç ve eðitim uzmaný Kamber Saygýlý, 10 Haziran günü jandarmanýn saldýrýsý sonrasý patronlarýn talimatýyla tutuklanmýþtý. 20 Temmuz günü, Tuzla Adliyesi’nde iþçiler, Limter-Ýþ yöneticilerinin mahkemesini izlemek üzere Adliyenin önündeydi. “Gözaltýlar, Tutuklamalar, Baskýlar Bizi Yýldýramaz” sloganý ile bir araya gelen Desan Tersanesi iþçilerinin yaný sýra Limter-Ýþ, Deri Ýþ ve ESP de Adliye önüne gelmiþti. Devrimci Ýþçi Komiteleri (DÝK) ve Mücadele Birliði olarak “Ýþçi Komite ve Konseylerinde Örgütlenelim, Devrim Ve Ýktidar Ýçin Savaþalým”, Burjuva Sendikacýlar Mecliste Devrimci Sendikacýlar Hapiste”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”, “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði” dövizleriyle biz de orada yerimizi aldýk. Adliye önünde kalabalýk artarken, sýk sýk “Yaþasýn Sýnýf Dayanýþmasý”, “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði”, “Tutuklu Sendikacýlar Serbest Býrakýlsýn” sloganlarý atýldý. Tersane iþçileri de “Ýþ Cinayetlerine Son”, “Tersane Ýþçileri Köle Deðildir” yazýlý önlüklerle tutsak sendikacýlara mahkemede tanýklýk yapmak için adliye önüne geldi. Sabah saat 10.00’da baþlamasý gereken mahkeme, tutsak sendikacýlarýn getirilmemesi nedeniyle saat 14.00’e ertelendi. Daðýlmadan Adliye önünde bekleyen kitle, saat 14.00 sularýnda yeniden sloganlar atmaya baþladý. “Tutuklu Sendikacýlar Serbest Býrakýlsýn”, “Sendika Hakkýmýz Engellenemez”, “Gemileri Yaktýk Geri Dönüþ Yok” ve “Yaþasýn Sýnýf Sendikacýlýðý” sloganlarý atýldý. Saat 14.15 gibi Adliye’nin önüne gelen ring aracý, “Yaþasýn Desan Direniþimiz”, “Yaþasýn Sýnýf Dayanýþmasý”, “Ýçerde Dýþarda Hücreleri Parçala” sloganlarýyla karþýlandý. Güvenlik güçleri, tutsaklarý devrimci iþçilerin arasýndan geçirmeye korktuðu için arka taraftan, yer altýndaki araba garajýndan mahkemeyi götürmeyi seçti. “Katil Devlet Ortadoðu’dan Defol” sloganlarý atan tutsaklarýn ardýndan mahkemeyi izlemek için mahkeme salonuna girmek isteyen iþçilere çevik kuvvet polisleri engel oldu. Ve yaþanan tartýþmalar sonucu sadece sendika yöneticilerinin ve Desan Tersane Ýþçilerinin içeri girmesi kabul edildi. DÝK adýna bir temsilci de mahkemeyi izleyenler arasýndaydý. Yasal haklarýný kullanarak örgütlenme faaliyeti yürüttüklerini ve örgütlü olan iþçilerinin haklarýný savunmanýn en doðal haklarý olduðunu dile getiren sendikacýlar, tutuksuz yargýlanmak üzere serbest býrakýldýlar. DÝSK Genel Baþkaný Süleyman Çelebi ve DÝSK Genel Sekreteri Musa Çam da tutsak sendikacýlara ve tersane iþçilerine destek olmak için oraya gelmiþti. Tahliye kararýndan sonra DÝSK Genel Sekreteri Musa Çam, “Tuzla tersane patronlarý ve onlarýn iþbirlikçilerinin komplosu bugün burada bozulmuþtur. Sendikacýlarýmýz serbest býrakýldýklarý þu andan itibaren örgütlenme faaliyetlerine devam edeceklerdir” diyerek bir açýklama yaptý.
73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
Yeni Evrede
Grev
Mücadele Birliði
KÜÇÜKÇEKMECE VE FATÝH BELEDÝYESÝ ÝÞÇÝLERÝ GREVDE Genel-Ýþ Sendikasý ile Fatih Belediyesi arasýnda sürdürülen toplu iþ sözleþmesi görüþmelerinden sonuç alýnamayýnca, Küçükçekmece ve Fatih Belediyesi iþçileri 27 Temmuz’da greve çýktý. Grev pankartlarýnýn asýlmasý sýrasýnda gerginlikler yaþandý. Sabah saatlerinde iþ baþý yapmayarak, belediye binasý önünde toplanan ve baþkanlýk giriþine yürüyen Genel-Ýþ 9 No’lu þube üyeleri, burada belediye binasýna grev pankartý asmak istediler. Fakat polis barikat kurarak pankartýn asýlmasýný engelledi. Bunun üzerine iþçiler burada oturma eylemi yaptýlar. Bunun üzerine DÝSK Baþkaný Süleyman Çelebi gelerek belediye baþkaný ve Küçükçekmece kaymakamý Osman Ebiloðlu ile görüþme yaptý ve görüþmenin ardýndan iþçiler grev pankartlarýný astýlar. Genel-Ýþ 5 No’lu þube üyesi iþçiler de, Fatih Belediyesinde sabah saatlerinde, belediyeye ait binalara grev pankartlarýný astýlar. Pankart asýldýktan sonra Fen Ýþleri Binasý’na yürüdüler, yürüyüþ sýrasýnda sýk sýk; “Fatih Halký Bizimledir”, “Direne Direne Kazanacaðýz” sloganlarýný attýlar ve bina önüne gelindiðinde grev önlükleri giyerek pankart astýlar. Daha sonra da Açýk Araç Binasý’na grev pankartý astýlar. Ýmar ve Zabýta Müdürlüðü’nde iþçiler, araçlarýn çýkýþýna izin vermediler. Bunun üzerine gerginlik yaþanýrken, Zabýta Müdürü iþçilere silah çekti. Ýþçiler müdüre tepki gösterince, araya sendika yöneticileri girerek iþçileri sakinleþtirdiler. Burada iþçilere seslenen 5 No’lu Þube Baþkaný Kadir Doðutekin, kimsenin kendilerini silahla ya da baþka bir þeyle korkutamayacaðýný, hangi araçlarýn dýþarý çýkacaðýna kendilerinin karar vereceðini ve grev süresince kontrolün kendilerinde olduðunu belirtti. Konuþmanýn ardýndan iþçiler sloganlarla belediye baþkanlýðýna yürüdüler. Baþkanlýk binasý önünde Genel-Ýþ Örgütlenme Daire Baþkaný Erol Ekici bir konuþma yaptý. Ekici, diðer belediyelerde imzaladýklarý sözleþmelerin altýnda bir rakama imza atmayacaklarýný belirterek, Genel-Ýþ’in grevin baþarýya ulaþmasý için tüm imkanlarýný seferber edeceðini söyledi. Açýklamalarýn ardýndan iþçiler belediye önünde beklemeye baþladýlar.
ÝÞÇÝLER SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU Grevin ikinci günü 28 Temmuz’da iþçiler saat 10.30’da Fatih Belediye Baþkanlýðý önünde toplandýlar. Daha sonra üzerinde “Genel-Ýþ Sendikasý 5 No’lu Þube” yazýlý pankart açarak, anayasanýn kendileri verdiði haklara yönelik saldýrýlarý protesto etmek ve grev kýrýcýlýðý yapan belediye baþkaný hakkýnda suç duyuru-
sunda bulunmak üzere Ýstanbul Bölge Çalýþma Müdürlüðüne yürüyeceklerini ve belediye baþkaný hakkýnda suç duyurusunda bulunacaklarýný belirttiler. Düzenli bir kortej oluþturuldu ve Çalýþma Bölge Müdürlüðü önüne kadar sloganlarla yüründü. Ýþçilere yoldan geçen araçlar da korna çalarak destek verdiler. Kitlesel bir þekilde yürüyüþ yapan iþçiler yol boyunca sýk sýk; “Ýþ Ekmek Yoksa Barýþ da Yok”, “Sözleþme Hakkýmýz Engellenemez”, “Sözleþme Hakkýmýz Sýnýf Silahýmýz”, “Ýþçilerin Birliði Sermayeyi Yenecek”, “Filistin Halký Yalnýz Deðildir”, “Lübnan Halký Yalnýz Deðildir”, “Zafer Direnen Emekçinin Olacak” sloganlarýný attýlar. Çalýþma Bölge Müdürlüðü önüne gelindiðinde, bir süre burada sloganlarla beklendi. Daha sonra suç duyurusunda bulunmak üzere bir grup içeri girerken, iþçiler de sloganlarla dýþarda bekledi. En sýk atýlan sloganlar “Filistin Halký Yalnýz Deðildir”, “Lübnan Halký Yalnýz Deðildir” idi ve çevreden geçen halkça alkýþlarla desteklendi. Suç duyurusu yapýldýktan sonra basýn açýklamasý yapan Genel-Ýþ 5 No’lu Þube Baþkaný Kadir Doðutekin, Genel-Ýþ ile Fatih Belediyesi Baþkanlýðý arasýnda sürdürülen toplu iþ sözleþmesi görüþmelerinin týkanmasý nediyle 27 Temmuz 2006 tarihinde Toplu Ýþ sözleþmesi grev ve lokavt yasasýnýn 38. maddesi hükmü gereðince greve çýktýklarýný belirterek; “...Üyelerimizin sosyal, ekonomik kültürel yöndeki taleplerini hiçe sayan, gerçek dýþý rakamlarla halký kandýrmaya çalýþan Fatih Belediye Baþkaný, þimdi de grev kýrýcýlýðý yaparak anayasal suç iþliyor. Görevini kötüye kullanýyor. Yaklaþýk 6 aydýr insanlýk onuruna yaraþýr, çaðýn gereklerine uygun bir toplu iþ sözleþmesini masada imzalamak için çaba ve iyi niyet giriþimlerimizi sonuçsuz býrakmýþtýr. ...Belediyeler hizmet kurumlarýdýr. Kendi iþlerini kendi iþçilerine yaptýrmakla yükümlüdürler. Fakat bugün belediyeler asli görevlerini taþeronlara devrederek, taþeronlara rant saðlayan kurumlar haline gelirken, biz çalýþanlara enflasyonun altýnda bir ücret sunmaktadýrlar. Bizlere açlýðý, yoksulluðu ve sefaleti reva görmektedirler. Fatih Belediye Baþkaný, Belediyeye ait resmi araçlarý iþe çýkararak, grev kýrýcýlýðý yapýyor, iþverene ait bazý yönetici konumundaki müdürleri ise üyelerimize gözdaðý vererek grev kýrýcýlýðýna göz yummalarýný istemektedir. Bunda da baþarýlý olamayan iþveren, taþeron iþçilerini üyelerimizin üzerine salarak provokasyon yaratmaktadýr. Bu konuyla ilgili olarak Cumhuriyet Savcýlýðýna suç duyurusunda bulunduk...” dedi. Yapýlan basýn açýklamasýnýn ardýndan tekrar düzenli kortej oluþturulup Fatih Belediye Baþkanlýðý önüne kadar yüründü ve burda bekleyiþe geçildi. Ýþçiler burda gece-gündüz bekliyorlar.
73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
19
Yeni Evrede
Açýklama
Mücadele Birliði
BASINA VE KAMUOYUNA Bir süredir 78’liler Birliði Vakfý Giriþimi adýna bir grup, 12 Eylül döneminde ve daha öncesinde gerçekleþmiþ bir dizi direniþ ve katliam olayý ile ilgili dosyalarýn yeniden açýlmasý konusunda giriþimlerde bulunuyor. 6 Haziran 1981’de 12 Eylül Cuntasý tarafýndan öldürülen Tamer Arda ve Atilla Ermutlu’nun dosyalarýnýn yeniden açýlmasý ve gerekirse AÝHM’e gidilmesi ayný grup tarafýndan gündeme getirildi. Bu çabanýn özünde devrim savaþçýlarýný “maðdur” olarak gösterme ve onlarý son nefeslerine deðin bir parçasý olduklarý devrimci hareketten ve tarihinden koparma bulunmaktadýr. 78’liler Birliði Vakfý Giriþimi adýna hareket eden bu grubun faaliyetleri iki noktadan kabul edilmezdir. Birincisi, bilindiði gibi Tamer Arda, Atilla Ermutlu, Doðan Özzümrüt ve Ercan Yurtbilir, devrimci bir eylem öncesinde 6 Haziran 1981 günü Ýstanbul’un deðiþik semtlerinde cunta tarafýndan katledilmiþlerdir. Son derece açýk bir biçimde bu devrimcileri imha etme planý ile davranan cunta güçlerinin saldýrýsýna karþý direnen dört devrim savaþçýsý 6 Haziran sabahý aramýzdan ayrýlmýþtýr. 6 Haziran savaþçýlarý, bir devrimci hareketin üyesi ve yöneticileriydiler ve onlar, en zor koþullarda dahi olsa devrim mücadelesinin sürekliliðinin savunmuþ, son nefeslerine deðin devrim için savaþma iradesiyle hareket etmiþlerdir. Buna karþýn, 78’liler adýna davranan bu grup, 6 Haziran 1981’de devrim savaþçýlarý tarafýndan geliþtirilen direniþi, bir “maðduriyet” ve “hukuk ihlali” sorununa indirgeyerek bu devrim savaþçýlarýný kendilerine malzeme yapmaya çalýþmaktadýrlar. Savaþarak ölümsüzleþen düþen devrimciler “maðdur” deðil, iddia ve hedeflerinin arkasýnda sonuna deðin duran kahramanlardýr. Ortada olan þey ise basitçe “hukuk ihlali” kavramýnýn içine sýkýþtýrýlabilecek herhangi bir adli sorun deðil, politik mücadelenin akýþý içinde gerçekleþen egemenlerin saldýrýsýna karþý direniþtir, politik bir sorundur. Ýkincisi, örgütlü devrimci mücadele içinde ölümsüzleþen her devrimci, ayný zamanda tüm devrim hareketinin ve özelde ise içinde bulunduðu devrimci hareketin iradesinin ve tarihinin bir parçasýdýr. Devrim mücadelesi tarihsel bir sürekliliðe sahiptir. Devrim savaþçýlarýna, onlarýn direniþlerine dair yapýlan her þey ayný zamanda son nefeslerine deðin içinde bulunduklarý devrimci hareketin tarihine ve iradesine iliþkin yapýlmýþ bir iþ sayýlýr. Devrim savaþçýlarýna saygý ifade etmek, onlarýn katledilmelerini protesto etmek, anýlarýný ve kurtuluþ iradelerini yaþatmak için etkinlikler yapmak her devrimcinin olduðu kadar, özgürlük, eþitlik, demokrasi ve sosyalizm isteyen her insanýn ve yapýnýn hakkýdýr ve daha da ötesi görevidir. Ancak, devrim savaþçýlarýnýn devrimci direniþ iradesini, kurtuluþ hedefini yansýtmayan, bir parçasý olduklarý devrimci hareketin
20
iradesini, o sürece bakýþ açýsýný hiçe sayan hiç bir tutum meþru deðildir, yapýlamaz. Bunu yapan hangi kurum olursa olsun karþýsýnda devrimci hareketin toplamýný bulur. 78’liler adýna davranan bu grup, devrimci hareketlerin örgütlü iradesini tanýmama tavrý, örgütsüzleþtirme, örgütlü devrimci mücadeleye yüz çevirme tutumlarýnýn uzantýsýdýr. 6 Haziran 1981’de ölümsüzleþen devrim savaþçýlarýna iliþkin 78’liler Vakfý Giriþimi adýna bir grup tarafýndan baþlatýlan giriþim bu her iki açýdan da yanlýþtýr ve saygýsýzcadýr. 6 Haziran savaþçýlarýnýn bir parçasý olduðu siyasal hareket bu giriþime her iki noktadan da itiraz etmesine ve bu giriþimin durdurulmasýný istemesine karþýn, 78’liler Vakfý Giriþimi adýna hareket eden grup oldukça saygýsýz bir tutumla tavrýný sürdürmüþ, 6 Haziran 2006’da bir basýn açýklamasý ile 6 Haziran’da ölümsüzleþenleri “maðdur” gösteren ve ucu AÝHM’e kadar uzanan bir yolu açmýþtýr. Bu dosya açma sürecinin sadece 6 Haziran savaþçýlarýyla ile sýnýrlý kalmayýp, baþkaca devrimci hareketlerden savaþçýlarý da kapsayarak devam edeceði ise gelen bilgiler arasýndadýr. Son günlerde 78’liler Vakfý Giriþimi adýna hareket bu grubun mezarýný bulma iddiasýyla Veysel Güney’i de gündemlerine almasý benzer bir durumdur. Taþýdýðý politik kimliði, uðruna bedeller ödediði deðerleri dikkate almadan giriþilmiþ bir çabadýr. Mezarýnýn bulunmasý da bu gerçeði deðiþtirmez. Veysel Güney sahipsiz deðildir. 78’liler Vakfý Giriþimi adýna hareket eden bu grup bunu kendilerine vazife etmekten derhal vazgeçmelidir. 78’liler Vakfý Giriþimi adýna hareket eden bu grubun, devrim savaþçýlarýný ve devrimci deðerleri bir maðduriyet zemini üzerinden kendi politikalarýna konu yapmalarý asla kabul edilemez bir tutumdur. 78’liler Vakfý Giriþimi adýna hareket eden bu grup devrim savaþçýlarýnýn ve devrimci deðerlerin üzerinden elini çekmelidir. Bu deðerler ölümsüzleþenlerimizin kanlarý, canlarý pahasýna yaratýlmýþ deðerlerdir ve bunlarý sahipleri ise bir bütün olarak bu ülkede devrim mücadelesi veren devrimcilerdir, onlarýn örgütleridir. Bu siyasi yapýlarý yok sayarak böyle bir kampanya düzenlenemez; sözünü ettiðimiz kampanya da iþte tam böyle bir kampanyadýr, mantýðý budur. Bu yüzden 78’liler devrimci hareketlerin tarihlerine, deðerlerine, ve bu tarih ve deðerlerin en önemli bileþeni olan devrim mücadelesinde ölümsüzleþenlerin anýlarýna müdahale anlamýný taþýyan (HKM’lerin eki) bu kampanyayý derhal durdurmalý ve devrimci hareketten, bu uðurda savaþarak ölümsüzleþenlerin ailelerinden özür dilemelidir. HKM, Mücadele Birliði, HÖC, BDSP, Devrimci Hareket, Kaldýraç, Odak, PDD, Emekli-Sen 3 Nolu Þube
73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
Yeni Evrede
ASM Konferans
Mücadele Birliði
AYIÞIÐI – EKÝN SANAT MERKEZLERÝ 3. KONFERANSI YAPILDI
Ayýþýðý ve Ekin Sanat Merkezleri 3. Konferansý 20 – 23 Temmuz tarihleri arasýnda Taksim Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde gerçekleþtirildi. 4 günlük konferansýn ilk gününde Antep, Ýzmir, Sarýgazi, Ýkitelli, Gazi ve Taksim Ayýþýðý sanat merkezleri bir yýl boyunca gerçekleþtirilen faaliyetlerini sundular. Sunumlar esnasýnda alýnan notlarda göze çarpan ilk þey, yapýlan etkinliklerin sayýsý ve yoðunluðu idi. Konferans, paneller, sergiler ve söyleþiler bir yýllýk sürenin ne kadar verimli ve yoðun geçtiðini gösteriyordu. Konferansýn ikinci gününde sanatýn tarih içerisindeki seyri anlatýldý. Bir önceki konferansta kararlaþtýrýldýðý üzere her bölge, tarih boyunca deðiþen toplum tipleri ile birlikte sanatýn nasýl iþlendiðini ve hangi sanat akýmlarýnýn hangi süreçte doðduðunu anlattý. Sýrasý ile ilkçað, köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist toplum dönemlerinde sanatýn toplum içindeki yeri tartýþýldý. Bu bölümün ardýndan tüm katýlýmcýlar, kurulan komplo sonunda tutuklanan Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi çalýþanlarýnýn mahkemesini izlemek üzere Beþiktaþ Adliyesi’ne gittiler. Mahkeme sonunda yargýlamalarý devam eden 4 kiþiden ikisinin serbest býrakýlmasý konferans ortamýnýn daha da þenlenmesini saðladý. Taksim Ayýþýðý Sanat Merkezi’ne geri dönüldüðünde Ýzmir Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin hazýrladýðý, yaþadýklarý ülke-
de çeþitli sosyal problemler nedeni ile mutsuz olan 3 gencin ülkeden ayrýlmak için kurduklarý planlarýn anlatýldýðý “Yarýn Nerede” adlý kýsa film gösterimi ile katýlýmcýlar günü noktaladýlar. Üçüncü gün konferansýn konusu yabancýlaþma idi. Genel olarak yabancýlaþma kavramýnýn ne olduðunun tartýþýlmasý ile baþlayan oturumda Karl Marx ve Friedrich Engels’in insanlarýn kendi emeðine yabancýlaþmasý ve meta fetiþizmi konularýný nasýl inceledikleri anlatýldý. Oturumun ikinci bölümünde þair Berrin Taþ, yabancýlaþma kavramýnýn sanatta nasýl yaþandýðýný, sanatçýnýn ürettiði eserlerde toplumla olan baðýný nasýl kurmasý gerektiðini anlatarak yabancýlaþma kavramýnýn sanatçý üzerindeki etkilerine dikkat çekti. Ýnsanýn emeðine yabancýlaþmasý, kiþisel yabancýlaþma ve türüne yabancýlaþmasýnýn birbirini izlediðini, insanlarýn dünyasýnýn deðersizleþmesi ve nesnelerin dünyasýnýn deðer kazanmasýnýn yabancýlaþma olduðunu söyledi. Yabancýlaþmanýn sanat ve sanatçý üzerindeki etkileri oturumun serbest kürsü bölümünde de tartýþýlmaya devam etti. Günün sonunda Gazi Ayýþýðý Sanat Merkezi Tiyatro Grubu ve gitar atölyesi öðrencileri hazýrladýklarý etkinlikleri sundular. Birkaç haftadýr çalýþmalarýný sürdürmekte olan Gazi Tiyatro grubu bu kýsa sürede kat ettikleri yol ve gösterdikleri baþarýlý performansla taktir topladý. Gazi gitar atölyesi öðrencileri ise ilk defa yaþadýklarý sahne heyecanýna raðmen sunduklarý dinleti ile izleyenlerin beðenisini kazandýlar. Gazi Ayýþýðý’ndan sonra Ayýþýðý Sanat Merkezi müzik gruplarý Denize Ezgi ve Emeðe Ezgi üyelerinin ortak olarak verdikleri dinleti ile konferansýn üçüncü 73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006
günü bitirildi. Konferansýn son gününde yabancýlaþma konusuna devam edildi. Bu kez konuk konuþmacý Ýnsancýl Atölyesi’nden þair ve yazar Cengiz Gündoðdu idi. Cengiz Gündoðdu konuþmasýna Engels’in iþbölümünü ikiye ayýrdýðýný anlatarak baþladý. Sýnýflý toplum öncesi varolan doðal iþbölümünde insanlar tek bir iþ üzerine yoðunlaþmýyor, birçok alanda kendini geliþtirebiliyordu. Sýnýflarýn ortaya çýkmasýndan sonra ise özellikle kapitalist toplum döneminde yöntemli iþ bölümünün sonucu olarak insanlar sadece kendi iþlerinde uzmanlaþmak zorunda kalmýþ ve baþka iþlere zaman ayýramadýðý için de sanat, boþ zamana sahip tek sýnýf olan burjuvazinin kontrolünde kalmýþtý. Engels’e göre yöntemli iþbölümünün insaný alýklaþtýrdýðýný söyleyen Gündoðdu, yöntemli iþbölümünün insana yaratýcý çalýþma için zaman da býrakmadýðýný belirtti. Ve yabancýlaþmýþ bilincin hayatý çok doðal gösterdiðinin altýný önemle çizdi. Bu anlayýþýn, insanlarýn doðuþtan þair, doktor ya da yazar olduðunu söylediðini vurguladý. Yabancýlaþmanýn, bütünlüðün kaybolmasý demek olduðunu söyledi. Oturumun devamýnda sanat merkezlerinin önümüzdeki yýla iliþkin hedefleri ve çalýþma planlarý belirlendi. Bilhassa 1977 1 Mayýs’ýnýn 30. yýlý dolayýsýyla 1 Mayýs 2007’de Taksim Meydaný’nda olunmasý gerekliliði anlatýlarak, insanlarýn bu konudaki duyarlýlýðýnýn nasýl artýrýlabileceði tartýþýldý. 4 günlük konferans, sonuç bildirgesinin hazýrlanmasý ve sunulmasý ile sona erdi. Son derece yoðun ve verimli geçen 4 günün ardýndan Grup Emeðe Ezgi seçtiði halk türküleri ve kendi bestelerinden oluþan müzik dinletisi ile katýlýmcýlarýn yorgunluklarýný atmalarýný saðladý. Konferans süresince saðlanan teorik doygunluðun ardýndan sanat merkezi çalýþanlarý alýnan kararlar doðrultusunda, belirlenen hedeflere ulaþmak için çalýþmalara koyuldular.
21
Yeni Evrede
ASM Konferans
Mücadele Birliði
AYIÞIÐI SANAT MERKEZLERÝ SONUÇ BÝLDÝRGESÝ
Ý
nsanlýk tarihi boyunca yaratýlan, iþçilerin, emekçilerin kültürünü ve sanatýný araþtýrýyor, geliþtiriyor, üretiyor ve yapýyoruz. 17 yýllýk Ekin-Sanat mücadelemiz bu çabanýn göstergesidir. Umudu kavgada gören ve bu kavgayý sanat alanýnda yarattýðý üretimlerle sürdüren Ayýþýðý ve Ekin Sanat Merkezleri olarak III. Konferansýmýzý gerçekleþtirdik. Konferansýmýz bir yýllýk faaliyet raporlarýnýn sunumu ve deðerlendirmesi ile baþladý. Bir önceki yýl sanat merkezi çalýþanlarýnýn çok yönlü geliþimini bir zorunluluk olarak belirlemiþ ve kendimize Marx’ýn þu sözünü rehber edinmiþtik “Sanattan zevk almak istiyorsak sanat bilgisine de sahip olmamýz gerekir”. Sanat alanýnda mücadele eden, bu alanda örgütlenmeler yaratmak isteyen, toplumcu gerçekçi sanat anlayýþý doðrultusunda üretimler yapmak isteyen bizler için bu, daha büyük bir zorunluluktu. Bu zorunluluðun gereði olarak sanat tarihi üzerine yaptýðýmýz araþtýrmalarýn sonuçlarýný, konferansa sunarak verimli tartýþmalar yürüttük. Her bir parçayý bir araya getirerek insanlýk tarihine bir de sanat tarihi açýsýndan bakmýþ olduk. Yabancýlaþmanýn sanata yansýmasý üzerine yaptýðýmýz iki günlük tartýþma ile kapitalizmin sanatýn geliþmesinde nasýl bir etkide bulunduðu üzerine Cengiz Gündoðdu ve Berrin Taþ’ýn katkýlarýyla verimli bir tartýþma süreci geçirdik. Yabancýlaþmayý onu var eden kapitalist sistemi aþmadan, ortadan kaldýramayacaðýmýzý, sanata ve sanatçýya bu alanda çok büyük görevler düþtüðünü ortaya koyduk. Ayrýca konferans, içinden geçmekte olduðumuz süreçte iþçi sýnýfýna dönük bir faaliyeti herþeyin önüne koyarak, tüm sanatsal üretimlerimizi, çalýþmalarýmýzý bu amaca uygun olarak organize etmeyi görev olarak belirlerdi. Bu anlamda 77 1 Mayýs’ýnýn 30. Yýlýnda Taksim’e kampanyasýna kendi alanýndan katýlma kararý aldý. Somut olarak þu hedefleri önüne koydu: 1 Mayýs konulu bir tiyatro oyunu, belgesel çalýþmasý, slayt gösterisi, fotoðraf sergisi, radyo programlarý... Ayrýca kampanyayý geliþtirecek her türden yaratýcý propaganda yön-
22
temi... Ayýþýðý Sanat Merkezi adýna bir web sitesinin kurulmasý... Yayýncýlýk alanýnda Önsöz’le baþlattýðýmýz çalýþmanýn, þiir, öykü, roman, araþtýrma kitaplarýyla zenginleþtirilmesi... Üretimimizin daha geniþ bir kitleye ulaþtýrýlmasý için bunlarýn CD kayýtlarýnýn hazýrlanmasý, internet üzerinden yaygýn tanýtým... Ayrýca sanat mücadelemizin bir CD’de toplanmasý... Bir önceki konferansta görev olarak belirlenmiþ olan konularda çalýþmalarýn bu yýl da yapýlmasý... Tüm bu çalýþmalarýn yapýlabilmesi için bir yýllýk bir sürenin uzun olduðuna karar veren konferans, 30-31 Aralýk ve 1 Ocak, ara konferans tarihi olarak belirledi. Somut görev olarak da sosyalizm projesi çalýþmasýnýn desteklenmesi için sosyalist ülkelerin devrimin ardýndan geçen beþ yýllýk inþaa sürecini araþtýrmasýný hedef olarak belirledi. Ayrýca her bir kiþinin somut bir ürünle, bu kendi yaratýmý da olabilir, katýlmasý kararý alýndý. Sosyalizm Projesi ise ana konferansýn konusu olarak belirlendi. Ýþçi ve emekçilerin iktidarý altýnda, devrimin hemen ardýndan, sosyalizmin inþaasý için yaþamýn her alanýnda yapýlmasý gereken bir proje halinde konferansa sunulacak. Bugün ne durumda olduðumuz ve bu durumu hangi yol ve yöntemlerle nereye ulaþtýrabileceðimiz tartýþýlacak. Bu konuda uzmanlýk alaný olan tüm dostlarýmýzdan, aydýn ve sanatçýlardan, uzmanlardan yardým alacaðýz. Týpký sosyalizmin kendisi gibi projesi de ortak çabanýn bir ürünü olacak. AYIÞIÐI VE EKÝN SANAT MERKEZLERÝ
73. Sayý / 2-16 Aðustos 2006