s078

Page 1



1 egaP

73:11

7002.80.13

Yeni Evrede

Baþyazý

Mücadele Birliði

BURJUVAZÝ NASIL AYAKTA KALABÝLDÝ Kapitalizmin temelindeki çeliþki ve karþýtlýklarýn kimi yerlerde tamamen olgunlaþmasý ve kimi yerlerde keskinleþmesine, emek-sermaye uzlaþmazlýðýnýn þiddetlenmesine ve kapitalist sistemi sarsan büyük sýnýf savaþýmlarýna raðmen, burjuvazi nasýl hala ayakta kalabiliyor? 21. yüzyýlýn baþlarýnda bu soruyu güçlü bir þekilde soruyoruz ve sormalýyýz. Bu, devrimci bir sorudur. Her sýnýf bilinçli iþçi, her komünist bu soruyu sormalý. Ve bu soruya yanýt ararken devrimci biçimde düþünmelidir. Konunun çok yönlülüðü ve zenginliði ile tarihsel boyutlarý bizi bu durumu aydýnlatmak için çok yönlü ve bütünlüklü düþünmeye itiyor. Þimdiye kadar tarihsel sürecin çeþitli yönlerini ortaya koyduk. Ama hep bir yönü eksik kalýyordu. Konunun bütünlüðünü ortaya koyabilmek için araþtýrmalara devam etmek gerekiyordu. Bu ise zamanla olabilecek bir þeydi. Daha önce, burjuvazinin bir çok yerde hala ayakta kalabilmesini lafta devrimci, gerçekte (pratikte) ise oportünist-reformist olan sosyalist hareketlerin varlýðýna baðladýk. Baþka bir zaman da, kapitalist sýnýfýn, iþçi sýnýfý hareketini, komünistleri baský altýnda tutmasýný, katliamlara baþvurmasýný, sýnýrsýz burjuva terörünü bunda güçlü bir etken olduðunu ileri sürdük. Þimdi de, burjuvazinin iþçi sýnýfý hareketi içindeki destekçilerinden, dayanaklarýndan söz etmek istiyoruz. Burjuvazi, iþçi sýnýfýný yalnýzca baský altýnda tutmakla kalmaz, devrimci mücadeleden vazgeçmesi koþuluyla, onunla uzlaþma yoluna da gider. Nasýl olsa devrimci olmaktan çýkmýþ bir iþçi sýnýfý bir hiçtir. Kimi ödünler uðruna yapýlan bu uzlaþmada burjuvazi kazançlý çýkar. Çünkü belli ödünlerle egemenliðini ve kapitalist düzeni güvenceye almýþ olur. Burjuvazi, durumun kritik olduðu bir zamanda ödün verir, yani iþçi hareketinin güçlü olduðu bir sýra. Fakat iþçi hareketi bu gücünü yitirir yitirmez, burjuvazi verdiði ödünleri geri almak için büyük bir þiddetle saldýrýya geçer. Böylece, iþçi sýnýfý, kýsmi istemler uðruna, devrim yapmaktan, toplumsal kurtuluþ mücadelesinden vazgeçtiði gibi, bu yüzden daha sonra elindekilerden de yoksun kalýr. Burjuvazi, iþçi sýnýfý hareketi içinde olup da, kendisini ezen ve sömüren kapitalist sýnýfa destek veren uzlaþmaya ve sýnýfýna ihanet etmeye hazýr iþçileri her zaman bulur. Bunlar genellikle, iþçilerin azýnlýk bir kesimidir, ama bazen uzlaþma, sýnýfý tümüyle etkisine

alabiliyor. Böylesi dönemler, iþçi sýnýfý hareketinin felç olduðu dönemlerdir. Burjuvazi, kapitalizmin emperyalist aþamaya ulaþmasýyla birlikte, kapitalizmin iç çeliþkilerinin keskinleþmesi ve sýnýf savaþýmýnýn þiddetlenmesi karþýsýnda en kritik anlarýný yaþadý. Kapitalist sistem tarihe karýþmak üzereydi. Ýþte tam böyle bir sýrada, iþçiler içindeki dayanaklarý sayesinde kurtuldu. “... sýnai bakýmdan geliþmiþ kapitalist ülkelerde” diyor Lenin, “kapitalizmin ana desteði tam da iþçi sýnýfýnýn Ýkinci Enternasyonal’de ve Ýkibuçukuncu Enternasyonal’de örgütlenmiþ kesimleridir. Eðer uluslararasý burjuvazi, iþçilerin bu kesimine, iþçi sýnýfý içindeki bu karþý devrimci unsurlara dayanmasaydý, daha fazla ayakta kalamazdý.” Sarý Enternasyonal içinde örgütlenmiþ bu karþý-devrimci iþçilerin, Avrupa’da devrimci durumun yaþandýðý ve burjuva egemenliðin sallantýda olduðu bir sýrada, burjuvaziye verdikleri destek, burjuvazi için tam bir “hayat öpücüðü” oldu. Verilen destek sonucu burjuvazi devrim tehlikesini atlatýp egemenliðini korurken, ona bu desteði veren Sarý Enternasyonal ise tam anlamýyla çöktü. Politikasý burjuvaziyle uzlaþma çizgisine oturan bir iþçi örgütü, etkin bir güç olmaktan çýkar ve giderek varlýk nedenini yitirir. O dönem Sarý Enternasyonal’in kapitalistlere verdiði desteðin, iþçi sýnýfýnýn kurtuluþuna nasýl aðýr bir darbe vurduðu daha sonraki yýllarda, tüm tarihi boyutuyla daha iyi anlaþýlmýþtýr. Eðer o sýrada bu unsurlar sosyalizme ihanet etmemiþ olsalardý, bugün dünya tarihinin gidiþi bambaþka olurdu. Bu nokta çok önemli ve her sýnýf bilinçli iþçi için derslerle doludur. Karþýlýklý baðýmlýlýk koþullarýnda, tarihsel olaylar ve geliþmeler, bir zincirin halkalarý gibi iç içe geçer ve birbirini etkiler. O sýrada eðer Avrupa Devrimi gerçekleþseydi -ki bunun objektif þartlarý doðmuþtu- tüm dünya zincirleme olarak devrimlere girerdi ve bu tüm dünyanýn gidiþini kesin olarak deðiþtirirdi. Dünya Komünist Hareketi bu nokta üzerinde durmamýþtýr. Oysa ki, bu nokta çok önemli. Eðer devrimci iþçi sýnýfý hareketi, sýnýf iþbirliði politikasý izleyen iþçi hareketindeki unsurlarý teþhir etmez ve onlarýn bir güç haline gelmesini önlemez ise, bu uzlaþmacýlarýn burjuvaziye vereceði destek, iþçi sýnýfýnýn kurtuluþuna mal olabilir. Bu nedenle, burjuvazinin iþçi sýnýfý içindeki dayanaklarýna karþý uzlaþmaz bir ideolojik mücadele, devrimci iþçi hareketinin proleter devrimci komünizmin vazgeçilmez bir görevidir. Ýþçi sýnýfý içinde burjuvazinin dayanaðý rolü oynayanlarýn, iþçi sýnýfý devrimine yönelttikleri karþý-devrimci darbe, Alman Devrimi sürecinde çok açýk olarak gözlemlenebilir. Ýþçiler komünistlerin (Spartakistlerin) öncülüðünde devrimci ayaklanmaya giriþtiklerinde, burjuvaziyle sýnýf uzlaþmasý yaptýlar. Devrimi yalnýz býraktýlar. Daha çok devrimci iþçilerin gerçekleþtirdikleri ayaklanmalar her seferinde yenildi. Ayný durum Ýtalya’daki iþçi ayaklanmasý (fabrika konseyleri) sýrasýnda yaþandý. Devrimci iþçiler Torino’da ayaklanýp Fabrika Konseyleri’nin iktidarýný kurdular. Ama burjuvazinin iþçi hareketindeki sosyal dayanaðý olan

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

3

dxq.4-3


2 egaP

73:11

7002.80.13

Yeni Evrede

Baþyazý

Mücadele Birliði

burjuva iþçi sendikalarý ve tüm menlik derin bir sarsýntý geçiriBurjuvazi, iþçi sýnýfýný yalnýzca burjuva sýnýf iþbirlikçileri, Fabriyordu. Böyle bir dönemde, sosyabaský altýnda tutmakla kalmaz, ka Konseyleri’ni yalnýz býraktý. list-reformist güçler, burjuvazinin devrimci mücadeleden vazgeçmesi Bu iki ülkeden yalnýzca Almanyardýmýna koþtular. Bu geliþmeya’da bile devrimin zafere ulaþler, yaþanan devrimci krize raðkoþuluyla, onunla uzlaþma masý halinde (o koþullarda) dünmen, burjuvazinin hala nasýl ayoluna da gider. Nasýl olsa devrimci yanýn görünümü kesinlikle farklý yakta kaldýðýna bir açýklýk getiriolurdu. Bu nedenle her sýnýf biyor. olmaktan çýkmýþ bir iþçi linçli iþçi, her komünist, sýnýf Eski küçük burjuva sosyal-resýnýfý bir hiçtir. Kimi ödünler mücadelesinin bu derslerinden formist hareketin kaçýnýlmaz çöuðruna yapýlan bu uzlaþmada öðrenmelidir. küþünden sonra, 90’lý yýllarda yeÝkinci Dünya Savaþý’ndan ni reformist hareket ortaya çýktý. burjuvazi kazançlý çýkar. Çünkü belli sonra, günümüze dek yarým yüzYeni reformist hareketin bir farký, ödünlerle egemenliðini ve kapitalist yýldan fazla bir süre kapitalist küçük burjuva devrimciliði geçdüzeni güvenceye almýþ olur. Batý Avrupa iþçi sýnýfý, burjuvazimiþinden gelmiþ olmasýdýr. Bu ye destek verdi. Onunla uzlaþma nedenle, halen devrimci etkileri Burjuvazi, durumun kritik olduðu bir içinde hareket etti. Daha çok üzerinde taþýyan kitlelerin yeni zamanda ödün verir, yani iþçi burjuvalaþmýþ iþçi kesiminin bayöneliþe ikna etmesi kolay deðilhareketinin güçlü olduðu bir sýra. Fakat di. Bunun için aldatma, oyalama þýný çektiði burjuvaziyle sýnýf iþbirliði ve sýnýf barýþý politikasý, ve çürütme yöntemlerine baþvuiþçi hareketi bu gücünü yitirir geri kalan iþçileri de etkisi altýna ruldu. Bu sýra, sosyalist ülkelerde yitirmez, burjuvazi verdiði ödünleri geri aldý. Onlar da iþsiz kalmamak ya meydana gelen karþý-devrim, onda kýsmi sosyal yardýmlar uðrular için bulunmaz bir destek oldu. almak için büyük bir þiddetle na burjuva egemenliðine boyun Sosyalizmden kitlesel kaçýþlarýn saldýrýya geçer. Böylece, iþçi sýnýfý, eðdiler. Bu süre içinde kapitalist yaþandýðý bu dönemde, onlar da kýsmi istemler uðruna, devrim yapmakBatýnýn, sosyalist sisteme karþý sosyalizmden kaçýþ için bu durubaþlattýðý anti-komünizm propatan, toplumsal kurtuluþ mücadelesinden mu sonuna kadar kullandýlar. ganda kampanyalarýna destek Sosyal reformist partilerin kitlelevazgeçtiði gibi, bu verdiler ya da sessiz kalarak ori, devrimden uzaklaþtýrmak için yüzden daha sonra elindekilerden nayladýlar. Emperyalistler, ezilen yoðun gayret içinde olduðu bir dünya halklarýna karþý bunca dönemde, devrimci durum olgunde yoksun kalýr. saldýrý yaptýlarsa ve baský uyguluk kazanmýþ ve sýnýf savaþýmý ladýlarsa, bunu içerdeki büyük uzlaþma sayesinde yapabildiler. þiddetli iç savaþ aþamasýna girmiþti. Burjuvazi bir kere daha ne Bu durum, taa ki büyük uzlaþmanýn ekonomik temeli çökene egemendi, ne de yönetebiliyordu, ama burjuvazinin emekçi dek sürdü. halk içindeki dayanaðý olan sosyal-reformizm, bir kere daha Türkiye’de küçük-burjuva sosyal-reformist partilerin tarihi burjuvaziye yardým elini uzatýyordu. Fakat, burjuva sýnýf iþbirlikeskidir. Bu demektir ki, burjuvaziyle sýnýf iþbirliði politikasý eski- çilerinin tüm engellemelerine raðmen devrim yükseliþini sürden beri izleniyor. Özellikle büyük kentlerde bir iþ bulabilen, bu dürdü. Bu sefer reformizmin yeni taktiði “bir arada yaþama” olyüzden iþsizlere göre kendini þanslý sayan, içinde bulunduðu du. Yani, gericilikle, faþizmle bir arada yaþama. Amaç, kitlelerin statükoyu bozmak istemeyen iþçiler, bu partilerde örgütlendi. hedefini þaþýrtmaktýr, onlarý devrimden vazgeçirmektir. Bazýlarý Bunun yanýnda toplumsal iþbölümünün kendilerine saðladýðý da gericiliðin yardakçýlýðýna ve uþaklýðýna soyundular. Hep birimtiyazlara sýký sýký sarýlan aydýn kesimi de, reformist sol partilikte devrimi ve ilerici kitleleri gericiliðin peþine takmaya çalýþtýlere yöneldi. Kapitalizme ve burjuva egemenliðine dokunmadan lar. Bu, tam bir alçalýþtýr, iþçi sýnýfýnýn davasýna, ilericiliðe, devsadece ekonomik-toplumsal koþullarý iyileþtirmek isteyen unrimciliðe tam bir ihanettir. Bu, devrim ve komünizm düþmanlýsurlara dayanan sosyal-reformist partiler, burjuvaziyle uzlaþmaðýdýr. Küçük burjuva reformizmi, gerici bir çizgiye oturmuþtur. yý bir çizgi haline getirdiler. Sosyalizm iddialarý gereði sosyalist Bu politika, devrimci ve ilerici kitlelerden büyük tepki görünce, görünmekle birlikte, bu çizgi burjuva sosyalizmini ve küçük bur- bunun karþýsýnda bunlar ikiyüzlülük yapýp “emperyalizme ve juva sosyalizmini aþamýyordu. Sosyalizmden söz ettikleri zaman gericiliðe karþý mücadele”den sözetmeye baþladýlar. Artýk ne da, sosyalizmi belirsiz bir geleceðin sorunu olarak ele alýyorlarderlerse desinler, bunlarýn gerici mayalarý açýða çýkmýþtýr. Bu dý. Gerçekte ise sistem onarýcýlýðý yapýyorlardý. 70’li yýllarda politikalarý da iþe yaramýyor, devrim yoluna devam edecektir. devrimci hareket, düzene ve sosyal reformistlere meydan okuHer þart ve durumda görüþleri ve pratiðiyle proletaryanýn yunca, eski sosyal-reformist hareket, tüm çabasýný devrimcilere nihai hedefini, devrim ve komünizm davasýný temsil eden prolekarþý mücadeleye yöneltti. Devrimci düþmanlýðýyla burjuvaziye taryanýn devrimci sýnýf partisinin olduðu bir yerde burjuvazi ubüyük bir destek verdiler. Ele geçirdikleri sendikalar ve meslek zun süre ayakta kalamaz. birlikleri eliyle denetledikleri kitleleri burjuva partilerin peþine C.DAÐLI taktýlar. Tam da bu sýralar, sýnýf mücadelesi, iç savaþ sürecine girmiþ ve devrimci durum ortaya çýkmýþtý. Yani burjuva ege-

4

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

dxq.4-3


1 egaP

Yeni Evrede

64:11

7002.80.13

Anti-Militarizm

Mücadele Birliði

ANTÝ-MÝLÝTARÝZM

ve abartýlarla þiþirilmiþ söylenceler (mitler) tarafýndan saklanýp süslenmedikçe, militarist yapýnýn ayakta uzun süre kalmasý olanaksýzdýr. Ýþte bu, halký oluþturan emekçi sýnýflara tümüyle yabancý, yasalarla dokunulmaz kýlýnmýþ, egemen sýnýfa hizmetkarlýðý abartýlý kurgular ve söylencelerle gizlenen bu silahlý kurumlaþma, militarizmi oluþturur. Bir toplumun militarize edilmesi, özel silahlý adamlarýn dokunulmazlýðýnýn düzeyiyle, abartýlý söylence ve kurgularýn toplum üzerindeki etkisinin düzeyiyle ölçülür. Sosyalist ülkelerde, modern silahlarla donatýlmýþ düzenli ordular olmasýna raðmen, militarizmin etkisi toplumda görülmez. Bu silahlý adamlar topluluðu, ne sosyalizm altýnda yaþayan emekçilere yabancýdýr, ne dokunulmazlýk ve topluma üstünlük kazanmýþlardýr ne de silahlanma tekeli onlara aittir. Sosyalizmde ordu, militarist deðil, halkýn ordusu karakterindedir. Bu yüzden olsa gerek, tüm dünya 1989 yýlýnda Tiananmen Meydaný’nda tek bir adamýn otuz tane tanký durdurduðuna þahit oldu. Militarizm, deðil tek kiþinin karþýsýnda durmak, önüne çýkan kalabalýklarý ezip geçmekte hiçbir tereddüt göstermez. Yine benzer bir olay, henüz SSCB ayaktayken yaþandý. 1991 yýlýnda Yeltsin çevresinde toplanmýþ karþý-devrimciler sokaklarý doldurduðunda, KGB’nin iç güvenlikten sorumlu özel timleri, “bunlar bizim komþularýmýz, tanýdýklarýmýz” diyerek verilen emirleri yerine getirmemiþti. Militarizm, böyle “naif”liklere asla prim vermez.

VE PASÝFÝZM Gerçek bir halk ayaklanmasý karþýsýnda, burjuvazinin elindeki güvenilmez araçlardan biri, sanýlanýn aksine, düzenli ordudur. Tarihte, düzenli ordularýn üzerinde daðýtýcý etkide bulunmayan ya da düzenli ordunun bir kýsmýný koparýp almayan tek gerçek halk devrimi bulamazsýnýz. Dünyanýn en militarist devletlerinden biri olan Ýsrail’de þu son yaþananlara bir bakýn. En modern siyonist savaþ aygýtý karþýsýnda Filistin ve Lübnan halkýnýn kahramanca direniþi, siyonizmin þovenist histerisiyle nefes alan bir orduyu bile içten sarsabiliyor. Ki Ýsrail, sadece siyonist ideolojisiyle deðil, paranoyakça bir güvenlik söylemi üzerine kurulan toplumsal aygýtlarý ve nihayet bütün bu sisteme kan taþýyan Yahudi toplumunun genel eðilimleriyle de, dünyanýn en militarist topluluðudur. Ama, bölgede ve dünyada esen devrim rüzgarlarý, sýmsýký zýrhlarla çevrili bu militarist duvarlarý bile deliyor, içeri sýzýyor, saflarý bozuyor, kafalarý karýþtýrýyor, Ýsrail ordusunun yedek erlerini isyancý duygulara sürüklüyor. Son zamanlarda benzer geliþmeleri, üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda da görmek mümkün. Devrimin taze bahar havasý, ordunun sýmsýký kapatýlmýþ kapýlarýnýn çatlaklarýndan sýzýyor, kýþlalara sessizce daðýlýyor. Bunun kadar önemli olan, toplumun kendisine aðýr gelen militarizmi kusmasý, bünyenin kendisine yabancý bu unsuru reddetmesidir. Ölen askerlerin acýlý aileleri, artýk bu ölümleri sorgusuz sualsiz karþýlamýyorlar. Militarizmin çözülme momentine girmiþ bulunuyoruz. Bu momenti daha iyi anlayabilmek için, burjuva toplumda militarizmin anlamý, yeri ve kendisini sunuþ tarzýna bakmak, sýnýflar mücadelesinin geliþimiyle, militarizmin geçirdiði dönüþümleri göz önünde bulundurmakta yarar var. Toplumun Üstündeki Özel Adamlar Militarizm, sýnýflý toplumlara özgüdür. En geliþkin ve gerçek anlamýný kapitalizm altýnda bulur. Ýktidarý elinde bulunduran sýnýf, ezilen ve sömürülen sýnýflarý baský altýnda tutmak için, her zaman silahlý adamlar aygýtý geliþtirmiþtir. Burjuvazi, kendi kurduðu yasal çerçeveyle bu özel silahlý adamlar topluluðuna, önceki toplum biçimlerinde görülmeyecek denli gerçek kurumsal iþlev kazandýrmýþtýr. Polis ve askerlerden oluþan bu özel aygýt, yasalarca dokunulmaz kýlýnýr ve halký oluþturan emekçi sýnýflarýn çýkarlarýna tümüyle yabancýlaþtýrýlýr. Böylece, iktidardaki egemen sýnýfla bu özel aygýtýn çýkarlarý iç içe girer. Egemen sýnýfýn çýkarlarýna hizmet durumu, en olmadýk yalanlar

Devrim Dokunulmazlara Dokunur Militarizm, burjuva toplumun artýk ayrýlmaz bir parçasýdýr. Yaþayan bir organizma gibi, yayýlma, güçlenme ya da çözülme koþullarýna sahiptir. Militarizmin varlýðý, düzenli ordu ve ona baðlý kurumlarýn varlýðýyla özdeþ deðildir. Önemli olan þu ki, bu kurumlarýn emekçi sýnýflar karþýsýndaki dokunulmaz konumlarý ve kendi varlýklarýnýn gerçek nedenlerini gizleyip süsleyen abartýlý söylemler ve kurgularýn etkinliðidir. Sýnýflar mücadelesi geliþtikçe, burjuvazi ve proletaryadan oluþan iki temel sýnýfýn arasýndaki çeliþki ve çatýþmalarýn tüm nitelikleri açýklýða kavuþtukça, ve kendi sonucuna doðru yol aldýkça, militarizmin söylence ve kurgularý iþe yaramaz, dokunulmazlýk zýrhý delinir ve militarizm çözülmeye baþlar. Militarizmin güçlenmesi, her zaman burjuva egemenliðin lehine iþlemez. Ýki nedenle bu böyledir. Birincisi, militarizme ayrýcalýk ve dokunulmazlýk saðlayan etkenler, burjuva toplumunda sermaye gücü dýþýnda, ikinci bir güç ortaya çýkartýr, burjuvazinin bu gücü satýn alma fiyatý yükselir. Ýkincisi, militarist söylem, abartýlý söylemler ve keskin kurgulara dayandýðý için, hem oldukça kýrýlgandýr, hem de burjuvaziye politik alanda esneme payý býrakmaz. Türkiye’nin tekelci sermayesi, son zamanlarda, militarist kurumlarýn elinde toplanmýþ güçleri kendi kontrolüne alabilmek için, sarfediyor. “AB uyum yasalarý” bu amaçla kullanýlýyor. Sosyal reformistler ise, militarist gücü sermaye karþýsýnda “hazýr ol”a geçiren bu geliþmeleri adeta sevinçle, alkýþla karþýlýyor-

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

5

dxq.6-5


2 egaP

7002.80.13

Yeni Evrede

Anti-Militarizm

Mücadele Birliði

lar. Oysa tekelci sermayenin derdi, toplum üzerinde sermayenin gücü oranýnda bir egemenlik oyununa izin veren çerçeveyi oluþturmaktýr. Sahip olduðu sermaye birikiminin ötesinde bir politik güç barýndýran her türlü oluþumu budamak, tekelci egemenliðin politik bir eðilimidir. Yani tekelci sermaye militarizmi çözmüyor, sadece onun fiyatýný düþürmeye çalýþýyor. Militarizme Karþý Mücadelede Yeni Düzey Türkiye’de militarizmin çözülmesi için güçlü bir zemin var. Devrimin onlarca yýllýk darbelemeleri, militarist kurumlarý oldukça yýprattý, dokunulmazlýk zýrhýnda onlarca delik açtý. Bu yýpranmýþlýk, son zamanlarda çoðalan “askeri ihalelerde yolsuzluk” davalarýnda açýkça görülüyor. Militarist kurumlar her zaman, “kol kýrýlýr, yen içinde kalýr” anlayýþýyla, astýn üste tam tabi olmasýna dayalý bir disiplini hayata geçirdi. Oysa þimdi disiplin kýrýldý ve alt rütbe, üst rütbeyi ihbar ediyor. Her ihbar ve duruþma, militarizmin dokunulmazlýk zýrhýný biraz daha zayýflatýyor, “þeref” duvarlarýndan bir tuðla daha söküyor. Bu topraklarda militarist kurumlar, onyýllara yayýlan bir iç savaþýn temel yürütücüleri oldular. Bir dýþ düþmana karþý yürütülen savaþtan çok daha zorlu bir süreçtir bu. Herþeyden önce, böyle bir uzun iç savaþýn gerçek niteliðini, gidiþini ve sonuçlarýný gizlemek, çok daha büyük bir propaganda çabasýný, hastalýk derecesinde abartýlý söylem ve kurgularýn son sýnýrýna kadar zorlanmasýný getiriyor. Bu çaba da, militarizmi ayakta tutmak için uç noktalarda gezinen bir söylem keskinliði ve tahammül sýnýrý dar bir hassasiyet yaratýyor. Militarizmin yarattýðý bu sýrça köþk, en ufak darbelerde büyük sarsýntýlara zemin oluþturuyor. Oysa geniþ kitleler üzerinde kalýcý etkiler söylemlerin hemen her zaman gerçek tarihi zeminleri vardýr. Bugünkü iç savaþ ise, abartýlý söylenceler, aþýrý uçlara itilmiþ duyarlýlýklar ve kurgular üzerinde duruyor. Bu yüzden, bir asker annesi; “Benim oðlum Çanakkale’de savaþmadý, o þehit deðil” derken, burjuva iç savaþýn abartýlý kurgularýný yerle bir ediyor; bu söylencelerin gerçek ve tarihi olaylar karþýsýndaki güçsüzlüðünü açýða vuruyordu. Savaþlardaki büyük kayýplara hemen hiçbir toplumun tahammülü kalmadý. Çünkü artýk çoðunlukla kentlerde yaþýyorlar. Türkiye’de nüfusun %70 gibi yüksek bir oraný kentleri mesken tutuyor. Çocuk sayýsý düþüyor. Ve kýrsal alanýn dolaysýz iliþkilerinden ve dayanýþmasýndan yoksun kalan emekçi aileler, çocuklarýný kaybettiklerinde, yaþam güvencelerini de kaybetmiþ oluyorlar ve artýk eskisi gibi “Vatan saðolsun” demiyorlar. Kentlerin sýnýf savaþýmýna daha yakýn alanlarýndan gelip, askere gidenlerin sayýsý arttýkça, bu sorgulama iki taraflý hale geliyor. Hem kýþlanýn içinden, hem de asker yolu gözleyen evlerden. Militarizmin zeminini parçalamaya devam eden bu unsurlar, sermayenin özel silahlý adamlar topluluðunun devrim karþýsýnda uðradýðý baþarýsýzlýklar ölçüsünde, etkin olabilirler. Uzun iç savaþta bir türlü istediði sonucu alamayan sermayenin militarist kurumlarý, yaþadýklarý moral bozukluklarýný, söylemlerini daha da keskinleþtirerek, dokunulmazlýk zýrhlarýný kalýnlaþtýracak, yasalar çýkartarak ya da Hakkari’de çöp toplamak gibi in-

6

64:11

sanda sadece gülme hissi uyandýran gösteriler tertipleyerek kapatmaya çalýþýyor. Ve tekelci sermaye, militarizmin daðýlma tehlikesini gördüðü için, onunla giriþtiði egemenlik kavgasýna bir süreliðine ara vermiþ görünüyor; basýn-yayýn araçlarýnýn desteðinde, þimdilerde en uç-uçuk militarist söylemlere güç katýyor. Ece Temelkuran’ýn ifadesiyle: “Savaþýn dilini yeniden üretiyorlar”. Tekelci sermayenin bütün çabalarýna raðmen, Türkiye’de militarizm, bir çözülme dönemini yaþadýðýna dair iþaretler veriyor. Devrimin taze bahar havasý, kýþla kapýlarýna gelip dayanmýþtýr. Tekelci sermaye, onu orada tutmak için elinden geleni yapýyor. Devrim güçleri de, bu kapýlarý zorlamak için özel çaba içinde olmalýdýr. Artýk devrim ve ayaklanma güçlerinin, “orduya karþý mücadele”den, “ordu içinde mücadele”ye geçeceði günler yakýndýr. Onu tekelci sermaye için güvensiz bir güç haline getirebilmek amacýyla, sýnýf gerçekliðine dayalý anti-militarist kampanyalar baþlatmanýn zamanýdýr. Anti-militarizm, silah ve þiddet karþýtlýðý olarak adlandýrýlýyor. Küçük-burjuvalara özgü pasifizmden kaynaðýný bulan bu anlayýþ, militarist söylemler karþýsýnda güçsüz, hiçbir þey vaat etmeyen ve hiçbir þey yaratma-deðiþtirme gücü bulunmayan bir anlayýþtýr. Oysa, her proleter bilir ki, silahý ve þiddeti reddetmek, sýnýf düþmanlarý karþýsýnda çýrýlçýplak kalmak gibidir. Ýç savaþlar ve sert mücadelelerle geçen tarihi, kendi sýnýf eðilimlerine ve iç güdülerine katan emekçiler pekala bilirler ki, toplumun karþýsýna çýkan büyük sorunlar, ancak zor yoluyla çözülür. Ýþte bu yüzden proletarya, askerlik hizmetini reddetmez. “Vatan borcu” olduðu için deðil, burjuva ordusunda kendisine verilecek silah ve askeri teknik eðitimi, kendi öz kurtuluþunda kullanmak için. Militarizm karþýsýnda çaresiz kalan bir baþka anlayýþ; son zamanlarda “Ýsrail askeri olmayacaðýz!” sloganýnda dile gelen anlayýþtýr. Týpký küçük burjuva pasifistleri gibi, bu anlayýþ sahipleri de, temelsiz bir anti-emperyalizm üzerine kaðýttan þatolar inþaa ediyorlar. Anti-emperyalizm, mücadeleyi anti-kapitalist mücadeleden kopartan küçük burjuvalar, her adýmda bir baþka çukura yuvarlanan topal bir at gibidir. Önemli olan militarist kurumlarýn, ABD ya da Ýsrail’in hizmetinde olmasý deðildir, sermayenin hizmetinde olmasýdýr. Bu niteliðini koruduðu sürece, bugün Ýsrail için, yarýn Gürcistan için, öbür gün Ýran-Suriye’ye karþý ABD için, ve ama her zaman sermaye iktidarýný korumak için kendi emekçilerine karý savaþmaya devam edecektir. Düzenli ordunun bir sýnýf niteliðini göstermeyen “Ýsrail askeri olmayacaðýz” türü sloganlar, militarist söylemler karþýsýnda, adeta kendi karþýtýna dönüþüyor. Bu tür sloganlar, ulusal duygulara hitap ediyor ve militarizmi sarsacak güce ulaþamýyor. Doðru olan, asker elbisesi içindeki proleter ve diðer emekçi sýnýflara hitap etmektir. Ulusu deðil, sýnýfý öne çýkartmaktýr. Leninistler, Ýsrail, ABD veya Mýsýr hiç farketmez, dünyanýn bütün düzenli ordularýndaki askerlere ayný çaðrýyla sesleniyor: Farklý üniformalar altýndaki sýnýf kardeþlerinize deðil, sizinle ayný üniformayý taþýyan burjuva hizmetkarlarýna doðrultun silahlarýnýzý...r

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

dxq.6-5


1 egaP

Yeni Evrede

62:21

7002.80.13

Kýzýlelmacýlýk

Mücadele Birliði

ULUSALCILIK KAZANINI KÝMLER KAYNATIYOR Kýzýlelmacýlýk denen ucube, her tarafta karþýmýza çýkmaya baþladýðýna göre, proletarya adýna, bu ucube karþýsýndaki tavrýmýzý yeniden açýklamak gerekli oluyor. Nedir Kýzýlelmacýlýk? Tekelci iþbirlikçi sermayenin yeni bir aldatmacasý mý, yoksa tekelci konumlarýndan düþenlerin sarýldýðý bir yýlan mý? Kýzýlelmacýlýðýn kökenleri biliniyor. 2.Dünya Savaþý sýrasýnda Nazilerle iliþkiye girip Orta Asya’yý yeniden fethetme sevdasýna kapýlan Pan-Türkistler vardý. Kýzýlelma onlarýn rüyasýydý. Ve çoðu, CHP saflarýnda yöneticilik yaptýlar. CHP’li Saraçoðlu’nun baþbakanlýðý döneminde estirilen PanTürkist rüzgarlar, Türkeþ gibi kadrolarýn yetiþmesine ve etkinlik kazanmasýna yol açtý. Kýzýlelmacýlýk, þu ya da bu gruba mal edilemeyecek denli burjuva siyasetinin üzerinde etkili oldu; devlet kurumlarýnýn temel ideolojisi haline geldi. Cumhurbaþkanlýðý forsundaki “16 Türk devleti”ni simgeleyen yýldýzlar; ya da Kara Kuvvetleri brövesindeki kuruluþ yýlý olarak geçen M.Ö.500 küsürlü tarih, Kýzýlelmacýlýðýn kaynaðý olan Pan-Türkizmin devlet içindeki üst düzey varlýðýna kanýtlar oluþturuyor. Sadece devlet kurumlarý mý? AKP’nin bu yýl “Türk Davasý Kurultayý” toplama yarýþýnda MHP’yi alt etmesi; Recep Tayip Erdoðan’ýn yeri geldiðinde “miliyetçilik benim genlerimde var” diyerek yaka-baðýr yýrtmasý hatýrlanýrsa; ya da Baykal’ýn “demir döverek milliyetçi olunmaz” laflarýyla bu yarýþa katýlma hevesi göz önüne getirilirse; Pan-Türkizm ve Kýzýlelmacýlýðýn tüm tekelci partilerin temel ideolojik yönelimi olduðu anlaþýlýr. Kýzýlelmacýlýða kaynaklýk eden Pan-Türkizm, devlet ve sermayenin genetik þifrelerine kazýlý, bir totem gibi kutsadýklarý, önünde eðildikleri ideolojidir. Ancak son zamanlarda Kýzýlelmacýlar, farklý bir söylemle ortaya çýkýyorlar. Pan-Türkist refleksler, anti-emperyalist þekere bulanýp öyle sunuluyor topluma. Tekelci sermayenin kimseye göz açtýrmamaya yeminli en karanlýk, en gerici özlem ve eðilimlerinin sözcüsü olarak sahneye fýrlayan Av.Kemal Kerinçsiz ve ekibinin kameralar önünde anti-emperyalist nutuklar atmalarý, ne bir tesadüftür, ne de bu dar kafalý katiller sürüsünün bir tercihidir. MÝT’iyle, polisiyle, yerel parti örgütleri ve cemaatleriyle, toplumun nabzýný tutan tekelci sermayenin, bu söylemin geliþtirilmesinde belirleyici olduðu unutulmamalýdýr. Öyleyse soruyu yeniden, bu kez farklý biçimde soralým: Toplumu oluþturan sýnýflar ve bunlarýn iktidar yapýsýyla olan iliþkilerinde ne gibi deðiþimler oldu ki, bugünün Kýzýlelmacýlarý ulusçu ve antiemperyalist söylemlere aðýrlýk veriyorlar? Peþine düþüp aydýnlatmamýz gereken soru budur.

Tam Ýlhak Çemberinden Çýkýþ Yok Emperyalist sermayenin Türkiye ekonomisini ilhaký öylesine ileri boyutlara varmýþtýr ki, en iri tekeller bile bu daralan çemberi biraz gevþetmeye çalýþsalar, daha beter bir mengeneye alýnýyorlar. Sonuçta, iþbirlikçi tekeller büyüdükçe, emperyalist sermayenin ekonomiyi kontrol ve yönlendirme olanaklarý daha da artýyor. Ýþte iki örnek: Erdemir’in özelleþtirilmesi sýrasýnda bir grup sanayi odasý baþkaný, ortak bir giriþim kurdular ve ihaleye katýldýlar. Sloganlarý “Er-

demir ulusal sermayenin olsun”du. Sonuçta ne oldu? Katýldýklarý ihalede fiyatý yükselttiler ve Erdemir’in çoðunluk hisseleri, piyasa fiyatýnýn neredeyse iki katýna OYAK Holding’in elinde kaldý. Sanayi odasý yöneticileri ihale sonucunu çýlgýnca alkýþladýlar, burjuva sendikacýlar, “çok þükür” dualarý eþliðinde topraða yüz sürdüler. Bunca alkýþ ve gerdan kýrmalar arasýnda OYAK(Ordu Yardýmlaþma Kurulu), Erdemir gibi yaðlý bir kemiði sýyýrabilmek için diþlerinin yeterli olmadýðýný kýsa sürede gördü. Ve ortaklýk için hemen kapýlarý çalmaya baþladý. Ýlk adres, ihalede rakibi olan, Luxemburg merkezli Arcelor oldu. Fakat ortaklýk görüþmelerinden sonuç alýnamadý. OYAK Holding, bu kez bankalarýn kapýsýný çaldý. Ýhalede üzerine kalan 2,5 milyar dolarý bir araya getirebilmek için Avrupa ve Amerika bankalarýndan borç aldý. Bir çok uzman, OYAK’ýn bankalardan aldýðý yüklü krediyi zamanýnda ödeyemeyeceðini, bu yüzden borç karþýlýðý rehin tutulan bütün Erdemir hisselerini kaybetmekle kalmayacaðý, ama ayný zamanda, þu günlerde satýþa sunduðu Oyakbank’ý da bu uðurda kurban edeceðini belirtiyorlar. Bu hikayede OYAK, güçlü ve karanlýk emperyalist para devlerinin kötü emellerine kurban olan saf köylü kýzý gibi görünüyorsa da, gerçek böyle deðil. OYAK, bütün o ulusalcý tafrasýna raðmen, Türkiye’de emperyalist sermayenin yerleþmesine katkýyý yapan sermaye odaklarýndan biridir. Fransýz Renault’sunun taþeronu, yine Fransýz sigorta devi AXA’nýn temsilcisi, Avrupa’nýn çimento devlerinin uzantýsý kimdir sorularýnýn ortak cevabý, elbette OYAK’týr. Bu iþbirliði iliþkilerini 60’lý yýllardan beri geliþtiren OYAK’ýn, Erdemir’in ihalesinde saf köylü kýzýný oynadýðýný sananlar yanýlýrlar. Tersine, yýllarýn iþbirlikçisi, kendi konumuna özgü sezgileriyle, Arcelor ve dev finans merkezlerinin küçük ortaðý olarak, onlarýn kanatlarý altýna sýðýnmazsa, durumunun daha kötüye gideceðini anlamýþtýr. O nedenle, Erdemir’i fiyatýnýn üzerinde bir deðerle satýn alma giriþimini göze aldý. Benzer bir süreç, Tüpraþ’ýn tamamýyla özelleþtirilmesinde yaþandý. Koç Holding Tüpraþ ihalesinde ödemeyi tahhüt ettiði 4,2 milyar dolarla, Türkiye’nin en büyük rafineri grubunun piyasa fiyatýný %80 oranýnda artýrmýþ oldu. Koç Holding, bu aþýrý þiþirilmiþ parayý ödeyebilmek için, J.P.Morgan adýyla meþhur ABD’nin en büyük yatýrým bankasýna Arçelik ve Migros hisseleriyle Tüpraþ hisselerini rehin etmekle kalmadý, ayný zamanda Ýzocam, Döktaþ ve Demirdöküm gibi sanayi devlerini elinden çýkarmaya mecbur kaldý. Bu kadar büyük bir bedelle sahip olmayý arzuladýðý Tüpraþ’ta ise onu, %1 gibi küçük bir ortaklýkla büyük bir kontrol avantajýný elinde tutan Shell tekeli ile adeta kafasýna silah dayanmýþ bir acelecilikle satýlan %14 hissenin sahibi Samir Ofer bekliyor olacak. Shell’in arkasýnda, siyonizmin en büyük maddi destekçilerinden Rothshild ailesi var. Sami Ofer de, Ýsrailli iþadamý kimliðiyle, Ortadoðu’da Amerikan finans devlerinin temsilciliðini yürütüyor. * Türkiye’nin en önemli ve en büyük sanayi devlerinin kaçýnamadýðý bu kötü kader, emperyalist sermayenin tam ilhak süreci, bankalar üzerinden adeta buldozer gibi geçiyor. Son üç yýlda hýzlanan el deðiþtirme operasyonlarýyla 15 banka “yabancý” sermayenin kontrolüne geçti. Üç yýl önce bankacýlýk sektöründe “yabancý”larýn payý %7 iken, þu günlerde %40’ýn üzerine çýkmýþ durumda. Ve Ak-

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

7

dxq.9-8-7


2 egaP

7002.80.13

Yeni Evrede

Kýzýlelmacýlýk

Mücadele Birliði

bank, Oyakbank sýrada. Elbette bu rakama, bankalarýn “halka açýk” hisselerinin çoðunluðunu elde tutan “yabancý”larýn aðýrlýðý dahil deðil. Üstelik sektördeki bankalarýn tümünün, uluslararasý finans merkezlerinden ucuza aldýklarý büyük miktarlarda döviz borçlarý var. Bu borçlar, tüm bankalar üzerinde öyle büyük bir baský oluþturuyor ki, el deðiþtirme operasyonlarý göz açýp kapayýncaya kadar sonuçlanýyor. Ýmalat sektöründeki baðýmlýlýk ise, bundan daha iyi bir görüntü vermiyor. Sanayi üretiminin ithalata baðýmlýlýk oraný, son dört yýlda neredeyse iki kat arttý; %32’den, %59’a. Ve bu yüksek orana sadece hammadde, ara madde dahil. Makine ve teçhizattaki baðýmlýlýk da eklenince, bu oranýn çok daha yukarýlara týrmanacaðý kesin. Ekonominin geneline ait bütün bu yüksek oranlar ve rakamlar ve de bu oranlara çok kýsa bir dönem içinde ulaþýlmýþ olmasý olaðandýþýdýr. Bu denli hýzlý bir dönüþüm, ancak ekonomi-iktidar iliþkilerinde ciddi bir deðiþimin, kaðýtlarýn yeniden karýlýp daðýtýldýðýnýn göstergesi olabilir. Hegemonya Ýliþkilerinde Yeni Basamaklar Sermayenin üretim-birikim çarklarýnda meydana gelen bu deðiþmeler, hem hegemonya iliþkilerini etkiliyor ve buna baðlý siyasal-kültürel iklimi deðiþtiriyor; hem de bu hegemonya iliþkileri üretimdeki deðiþimleri hýzlandýrýyor. Deðiþimi kýsaca göstermek yerinde olur. 2000’li yýllara dek tekelci sermayenin emperyalist sermayeyle iliþkisi, aðýrlýklý olarak imalat sanayi üzerinden yürütülüyordu. Bu þekilde faaliyet gösteren þirketlerin hepsi, emperyalist sermaye gruplarýnýn iþbirlikçisi, taþeronu ya da sözleþmeli alt üreticileriydi. Ýmalat sanayinin yalnýzca %15’i ihraç ediliyordu. (Bu oran günümüzde %35’lere týrmandý.) O yýllarda baðýmlýlýk iliþkileri daha çok iç pazarýn kontrolüne dayanýyordu. Ýç pazarýn kontrolüne dayalý baðýmlýlýk iliþkisi, kendine uygun bir hegemonya biçimi yaratmýþtý. En üstte iþbirlikçi bir avuç tekelci, alta doðru indikçe kalabalýklaþan bir sermaye tabaný üzerinden, iktisadi-siyasi egemenlik basamaklarý ortaya çýkarmýþtý. Ýç borç servisleriyle bankalar, Merkez Bankasý aracýlýðýyla, Tahtakale’nin döviz borsasý kontrol ediliyordu. Devlet kurumlarý ve þirketlerin iç içe geçtiði, en üst basamaðýn bir alt düzeyindeki bu basamakta, profesyonel finansçýlar, hisse ve tahvil zenginleri, yani tekelci kapitalizmin rantiyecileri-kupon kýrpýcýlarý ve spekülatörleri, kocaman bir memeden kendilerini besleyip durdular. Burjuva egemenliðin en alt basamaðýnda ise, daha çok Halkbank ve Ziraat Bankasý tarafýndan beslenen, TOBB’a (Türkiye Odalar Ve Borsalar Birliði) üye, daha küçük sermaye gruplarý bulunuyordu. Sayýlarý 3 milyonu aþan bu kalabalýk topluluk, kentlerin sanayi ve ticaret odalarý yöneticilerini, KOBÝ’ler (Küçük-Orta Büyüklükte Ýþletmeler) denen iþletmeleri, tekellerin büyük bayilerini ve tarým çiftlikleri sahiplerini barýndýrýyor. En tepedeki basamaðýn örgütü TÜSÝAD (Türkiye Sanayici Ve Ýþadamlarý Derneði), tabandaki örgüt TOBB’la el ele, bu kalabalýk “iþadamlarý”ný tekelci egemenliðin yerel uzantýlarý haline getirerek (ve dahasý, TÜSÝAD herkese kendi konumunu ve rolünü kabul ettirerek), hegemonya zincirini tamamladýlar. Ard arda gelen 1999 ve 2001 ekonomik yýkýmlarý, tekelci egemenlikte alt üst oluþlara neden oldu. Baðýmlýlýk iliþkilerinde hýzlý deðiþimler oldu; bu iliþkiler, artýk iç pazarýn kontrolü üzerinden yürütülmüyordu. Bu yeni dönemde emperyalist sermaye iç pazarý kontrol etmek için, iþbirlikçi tekellere ihtiyaç duymayacak denli ekonomi üzerinde etkinlik kurdu. Ýmalat sanayiinin artýk %95’i ihraç edilmek üzere hazýrlanýyordu. Ýhracat ve ithalatýn toplamýndan oluþan dýþ ticaret, Milli Hasýla’nýn neredeyse %60’ý civarýna çýktý. Dünyanýn ileri kapitalist ülkelerinde bu oran, %20’ler civarýnda. Ýthalat

8

62:21

ve ihracattaki bu olaðanüstü hýzlý týrmanýþ, emperyalist sermayeyle sürdürülen baðýmlýlýk iliþkilerinin iç pazarýn kontrolüne deðil, sermaye birikiminin dýþ pazarlara yönelmesine, kýsaca “tam ilhak”ýn tamamlanmasýna dayandýðýný ifade ediyor. Ýç pazarýn dýþ (emperyalist) pazarla bütünleþmesi ve her açýdan kontrolüne geçmesi, hegemonya iliþkilerinde en üstte bir basamaðýn daha ortaya çýkýþýna neden oldu. Ýmalat sanayinin iþbirlikçilik üzerinden yükselen tekelleri, eskiden hacimleriyle orantýlý olan ayrýcalýklarýný yitirmeye baþladýlar. Kim daha çok ihraç ediyor, daha çok ithal ediyorsa; kim daha çok dýþ kredi buluyor ve döviz borcu döndürüyorsa, hisselerini kim daha çok yabancýlara açýyorsa, baðýmlýlýk ve iþbirlikçilik yarýþýnýn krallarý oldular. Banka sahipleri, aracý kurumlar, yatýrým fonlarý, hisse-tahvil obezleri, imalat sanayi üzerinde, yeni bir hegemonya kümesi oluþturdular. Döviz artýk ne Tahtakale’de, ne de Merkez Bankasý’nda belirleniyordu. Faiz oranlarý da öyle. Dövizin ve faizin düzeyini belirleyen, Londra’yý mesken edinmiþ birkaç finans deviydi. Bu finans devleri, týpký uyuþturucu baðýmlýsý gibi “sýcak para”ya müptela yaptýklarý ekonomide, döviz kurunu istedikleri gibi oynatma ve bu sayede Türkiye’de faizleri, kredileri, yatýrýmlarý ve hatta kar oranlarýný yeniden düzenleme gücüne kavuþtular. Ýþte bu andan sonra tekeller, bu yeni ve oldukça dar hegemonya basamaðý üzerinde kendilerine bir yer bulabilmek için, bu “sýcak para” akýþýný kendi üzerlerine çekmeye çalýþtýlar. Bankalar el deðiþtirdi, hisse senetleri havalarda uçuþtu. Gücü olan, mümkün olduðunca çok þirket satýn alarak, büyümeye ve böylece kredi-borç sarmalýnda daha büyük pay sahibi olmaya giriþti. Bankalar deliler gibi döviz kredisi çektiler. Milyarlarca dolar borç bulmak, artýk “güvenin, istikrarýn” bir yaftasý haline geldi. Bankalar, aldýklarý borçlarýn büyüklüðünü reklam aracý haline getirdiler. Þirketler, çoðu döviz borcuna dayanan bilanço büyüklüklerini yarýþtýrdýlar. Tekelciliðin egemenlik basamaklarýnda, bu deðiþime uygun sarsýntýlar yaþandý. Çukurova Holding, Uzanlar, Topraklar, Cýngýllýoðullarý, Nergiz Holding gibi daha niceleri, sanayide büyük þirketlere sahip olduklarý halde, egemenlik konumlarýndan hýzla aþaðý yuvarlanmaya baþladýlar. Bu tekelci sermayeler, önce bankalarýný kaybettiler, þirketleri ise haraç mezat satýldý. Bunlar ayný zamanda TÜSÝAD üyesi, bu derneðin önde gelen temsilcileriydiler. Ama TÜSÝAD, kendi üyelerini kemiren devlere aracýlýk yaparken, kendisi de eski etkinliðinden geri düþtü. Baþa gelen hükümetler, TÜSÝAD’dan önce, “piyasa yapýcý” denilen bu bir avuç bankalarýn ve Londra merkezli finans devlerinin önünde sýraya girdiler. Hegemonyanýn en üstteki yeni basamaðý, siyasi iktidar üzerinde büyük bir hakimiyet kurarken, eskiden nispeten geniþ egemenliðin daha alt katmanlarý giderek daralmaya baþladý. TOBB, birbirine diþ bileyen cephelere bölündü. Kentlerin sanayi odalarý çok farklý tellerden çalmaya baþlarken, ihracatçýlar ithalatçýlarý suçlamaya, tekstilciler hazýr giyimcilerin üzerine yürümeye baþladý. Ucuz döviz bulma yollarý açýk olanlar, ithalata hücum edenler tekeller diyarýna doðru yol alýrken, Ziraat ve Halkbank’ýn kredilerine talim edenler, diðerleriyle eþit olmadýklarýný ve giderek hiyerarþik sistemin dýþýna itildiklerini farketmeye baþladýlar. Baðýmlýlýk ve Siyasi Ýktidar Her büyük kriz dönemi, egemenlik iliþkilerini tepeden týrnaða sarsar. O güne dek hiyerarþik egemen yapýnýn dýþýnda veya alt basamaklarýnda yer alanlar, kendilerini merkeze doðru çeken bir dalgaya binerler. Ýþte bu ekonomik dalga, 1999 ve 2001 krizlerinde ortaya çýktý. O güne dek iç pazarýn kontrolüne dayanan baðýmlýlýk iliþkileri deðiþti, dýþ pazara(emperyalist pazara) tabiyet ve tam ilhak baþladý. Bu yeni yönelimle birlikte, “AB üyeliði, dýþ dünyayla bütünleþme, iktidar deðiþimi” sözleri veren AKP, hükümet koltuklarýný

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

dxq.9-8-7


3 egaP

Yeni Evrede

62:21

7002.80.13

Kýzýlelmacýlýk

Mücadele Birliði doldurdu. Bu partiyi hükümete taþýyanlar, Londra finans merkezlerine baðlanan tekeller kadar, egemen hiyerarþide basamak atlamayý vaat eden kriz dalgalarýnda umutla boðuþan sermaye gruplarýydý. Ekonomik düzeyde yaþanan alt üst oluþ, siyasi ve ideolojikkültürel düzeyde yaþanan alt üst oluþlara eþlik etti. Burjuva ideolojisinin günlük söylemleri, öyle çok hýzlý bir deðiþim geçirmedi ama, gelinen noktada, aradaki fark, bürokratik ve siyasi kadrolardaki deðiþime yansýdý. Siyasi tartýþmalarýn seyri, “piyasalarýn verdiði tepki”ye göre deðer bulmaya baþladý. Böylece adým adým, özellikle yönetici kadrolar; “siyasa deðil piyasa” prensibine alýþtýrýldýlar. Borsa, döviz ve faizi olumsuz etkileyen her siyasi demeç, “tu ka ka” ilan edildi. Siyasi barometre, bu ölçülere vuruldu. Uluslararasý bir bankanýn yöneticisinden ya da bir þirket CEO’sundan “iyi gidiyorsunuz” lafýný duyabilmek için, nice etekler öpüldü, nice gerdanlar büküldü. Çünkü artýk egemenlik iliþkileri de, týpký ekonomi gibi, “beklentiler” üzerine þekilleniyordu. En tepede bu beklentileri spekülatif kazanca çevirmeye hazýr finans ve sanayi devleri duruyorken; en altta ise, biraz daha yukarý týrmanma beklentisi içindeki sermaye sahipleri varken, “beklenti” iklimine cevap verecek yönetici kadrolar baþa geldi. AKP, hükümeti boyunca, önemli bir devlet geleneðini bozdu. Bugüne dek bürokrasinin ve yöneticiliðin yüksek düzeylerine, CHP’nin Mülkiyelileri, diðer partilerin de Türk Ocaðý-Aydýnlar Ocaðý’ndan yetiþen kadrolarý getirmesi bir gelenek olmuþtu. Ama bu tür kadrolar, deðiþen ekonomik yapýya ve iktidar iliþkilerine cevap olamazdý. Bunun yerine AKP, özellikle bankacýlýk ve ticaret geçmiþi olan “piyasacý-tüccar” adamlarý bürokrasinin tepesine dikmekle kalmadý, BDDK (Bankalar Denetleme Ve Düzenleme Kurulu), EPDK (Enerji Piyasasý Düzenleme Kurulu), ÖÝB (Özelleþtirme Ýdaresi Baþkanlýðý) gibi “baðýmsýz” kurullar aracýlýðýyla ekonomik iktidarýn çarklarý, bürokratik yapýnýn dýþýna taþýndý. Bu tür deðiþimlerin baþlangýcý, AKP öncesine dek uzanýyor. Fakat söz konusu deðiþimlerin gücünü göstermesi ve gerçek iþlevine kavuþmasý, AKP dönemiyle baþladý. Böylece, Aydýnlar Ocaðý-Türk Ocaðý’ndan gelenlerle Mülkiyelileri ayný potada buluþturacak “dýþlanma” iklimi baþlamýþ oldu. ** Saflar Karýþýk Böylece bu topraklarda “anti emperyalizm”kazanýnda kaynayan bulaþýk çorbanýn hangi malzemelerden yapýldýðýný görmüþ bulunuyoruz: Ýktidar basamaðýndan düþen tekeller, yükselme umudu kalmayan tekel dýþý sermaye gruplarý ve bürokrasinin bol sütlü memesinden eskisi gibi yararlanamayan Mülkiyeli-Aydýnlar Ocaðý adamlarý... Yýllarca emperyalizme hizmette kusur etmeyenlerin þimdi böyle bir koroda buluþmasý, kuþkusuz onlarýn tercihi deðildi, ama tarihin cilveleri böyledir iþte!! Kazananlar, kaybedenlerin karþýsýna geçip “küresel dünyaya ayak uydurma” marþý eþliðinde göbek atarsa, kaybedenler de elbet karþýsýna “biz kendimize yeteriz” marþýyla çýkacaktý. Her iki taraf da diðerinin sesini bastýrmak için daha çok baðýrdýkça, aslýnda ayný þarkýyý söyledikleri ortaya çýkýyordu. Kaybedenler, biliyorlardý ki, yükselme umutlarý olsa, ayný “küreselleþme” þarkýlarýný söyleyecekti. Sermaye dünyasýnda, sermaye birikimine öncülük eden eðilimler neyse, sýnýfýn eðilim ve özlemlerine de bunlar damgasýný vurur. Bu yüzden, ulusalcý sermaye þarkýsýný söyleyenlerin, emperyalist sermayeye tam ilhak temelinde buluþanlarýn karþýsýnda hemen hiç þanslarý yok. Peki ama iþbirlikçilik yarýþýný kazanýp emperyalist sermayeyle tam ilhak temelinde buluþanlar, nasýl olur da toplumda ve devlet kurumlarýnda Pan-Türkizmin yaygýnlaþmasýna, güç ve etkinlik kazanmasýna izin verebilirlerdi? Hatta, bu konuda muhalifleriyle “mil-

liyetçilik” yarýþýna girmeleri bir çeliþki deðil miydi? Evet, bu bir tür çeliþkidir. Bir yanda emperyalist sermayenin gündemine odaklanacaksýn, diðer yandan bu emperyalist gündeme karþý çýkan nüfusun %80’lere varan çoðunluðunu yönetmeye çalýþacaksýn. Günümüzün tüm baðýmlý ülke burjuvalarýnýn yaþadýðý ve onlarý siyasal krizlere sürükleyen en önemli çeliþkilerden biridir bu. Ýþte bu yüzden, tekelci sermaye, iþbirlikçilik yarýþýný kaybedenlerin estirdiði “antiemperyalist” söylem rüzgarlarýný, ellerini ovuþturarak, gizli bir sevinçle izliyor. Ne de olsa bu söylemler, iktidar sahiplerinin kaybettiði sosyal desteði, baþka bir þekilde burjuva dünyaya yeniden kazandýrma olanaðý sunuyorlar. Ýçinde her türlü burjuva döküntünün bulunduðu bu sözde “anti-emperyalist çorbaya karþý, ortalama solun tavrý ibret verici. Bazen açýktan, bazen utangaç, çoðu zaman da tedirgin, ama bu çorbaya ilgi giderek çoðalýyor. Kýzýlelma’yý çoktan sahiplenen Perinçekçileri ve onlarý bir adým arkadan takip eden fason TKP’yi bir kenara býrakýrsak, geride kalanlarýn da ayný eðik düzlemde bulunduklarý görülebilir. Denizler için CHP ile ayný bildiriye imza atmayý hiç dert edinmeyenler, “Türk bayraðýný Ýncirlik’e dikelim” diyerek eli kanlý faþistleri samimiyet sýnavýna çaðýranlar, Ahmedinejat ve Nasrallah ya da Saddam gibi gericileri kendilerine bayrak yapanlar çoðaldýkça, burjuva saflardan gelen “anti-emperyalizm” üfürükleri emekçi sýnýflarýn saflarýnda elbette karmaþaya neden olacaktýr. Ama zaten ortalama sol, 35 yýldýr küçük-burjuva konumunu terk etmedi ve ayný sýnýf konumunda kaldýkça, yaptýklarý tek iþ, burjuva etkileri emekçi sýnýflara taþýmak olacak. Sorun þu ki, 70’li yýllarda anti-kapitalizmden koparýlmýþ antiemperyalizm, demokratik bir güç doðuruyordu. Oysa bugün, bu çizgiyi izleyeni önce sosyal-þoven, sonra Kýzýlelmacý hale getiriyor. Söylemde saflar ne denli karýþýk görünürse görünsün, sýnýflarýn gerçek çýkarlarý gün geçtikçe daha keskin renklere bürünüyor. Ve devrim öyle bir güçtür ki, her parti ve grubu, temsil ettikleri gerçek sýnýf çýkarlarýna göre ayrýþtýrýr, saflarý netleþtirir. Tekelci sermayenin uþaklarý Kýzýlelmacýlar, bugün toplumun karþýsýna “anti-emperyalist” söylemlerle çýkýyorlarsa, bu, tekelci sermayenin gerçek çýkarlarýný savunmanýn ne denli imkansýz olduðunun ve toplumun karþýsýnda bu çýkarlarý savunarak çýkan herkesi büyük bir fiyaskonun beklediðinin kanýtýdýr. * Tüpraþ'ýn bu þekilde bir ortaklýk formunda el deðiþmesi, yalnýzca ekonomik bir anlam taþýmýyor. Tüpraþ'ýn Shell, J.P.Morgan gibi tekellerin kontrolüne geçmesiyle, ABD ve Ýsrail eksenli yeni Ortadoðu projesinin bir taþý daha yerine konmuþ oluyor. Tüpraþ'ýn en büyük tedarikçisi olduðu konum ordudur. Tüpraþ'ý kontrol eden, ordu üzerinde de etkin olur. Ayrýca bu rafineri grubu, sadece benzin üretmiyor. Ayný zamanda TNT ve diðer güçlü patlayýcýlarýn hammaddesi olan Tolven gibi yüksek rafinaj ürünleri de üretiyor. Ortadoðu halklarý üzerinde uçan ve kan kusan uçaklarýn benzini, akýllý bombalarýn patlayýcýlarý, Tüpraþ'ta üretilecek. Koç, büyük borçlarýn altýna seve seve girdiðine göre, bütün bu kan emici sürece aracýlýk ettiðinden büyük memnuniyet duyuyor olmalý. ** Burjuva cephesinde ideolojik ve kültürel iklimin deðiþmesine dair bir simge ararsak, herhalde bu en iyi, Fehmi Koru'nun Bilderberg toplantýlarýna katýlmasý olurdu. F.Koru, uzun yýllar, tekelci egemenlik basamaklarýnýn altýnda yer alan, yukarýdakilerin iþbirlikçilikten gelen güçleri karþýsýnda konumlarýný deðiþtiremeyen, bu yüzden “milli görüþ” safsatasýna sarýlan sermaye gruplarýnýn sözcüsüydü. O zamanlar, Bilderberg toplantýlarý, bu kesimler için adeta bir “þeytanlar ayini”ydi. Sonra ne oldu?? 1999 ve 2001 krizleri, bu kesimlerin yukarý týrmanma beklentilerini besledi. Dahasý, emperyalizme baðýmlýlýk öyle bir düzeye vardý ki, onu reddedenlere yaþam hakký kalmadý. Eh, bu durumda F.Koru'ya da, enseyiyüzü karartýp, Bilderberg þakþakçýlýðý yapmak düþtü.

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

9

dxq.9-8-7


1 egaP

82:21

7002.80.13

Yeni Evrede

Filistin

Mücadele Birliði

FÝLÝSTÝN’DE ÝÇ SAVAÞA DOÐRU

Filistin iç savaþa mý sürükleniyor? Son günlerde sýkça sorulan sorulardan biri budur. Hamas’ýn seçimleri kazanmasýndan sonra yaþanan gerilim dönem dönem çatýþmalara dönüþmüþtü. Bir taraftan “Ulusal Birlik Hükümeti” görüþleri ileri sürülürken, diðer taraftan iç gerilim sýk sýk týrmandý ve çatýþmalara dönüþtü. Önce El-Fetih ile Hamas arasýnda cereyan eden çatýþmalar, son zamanlarda geniþledi. Hamas ile FHKC arasýnda da çatýþmalar yaþandý. Biliniyor. Hamas, Ýsrail siyonizmi ve ABD tarafýndan yýllarca dolaylý olarak desteklendi, kollandý. Onlar için asýl tehlike Filistin halkýnýn devrimci yönelimi, hareketin sosyalizme büyümesiydi. Hareketi denetim altýna alabilecek, onun devrimci yönelimini frenleyebilecek güçlerin önü açýldý. Filistin burjuva önderliði, Oslo süreciyle uzlaþma yoluna girdiðinde FKÖ’nün güç yitirme dönemi de baþlamýþ oldu. Hamas, bu sürecin dýþýnda kalarak ve Filistin halkýnýn savaþ kararlýlýðýnýn üzerinden politika yaparak gücünü artýrdý. Arafat’ýn Mahmut Abbas’ýn da rol aldýðý komployla öldürülmesinden sonra, Filistin halký üzerindeki El-Fetih gölgesi daðýldý. Artýk halký denetim altýnda tutabilecek Ebu Ammar (Arafat) yoktu. Seçim sürecinde Ýsrail’in “Hamas terör örgütüdür, seçimlere giremez” tutumuyla Hamas’ýn halk içindeki desteði daha da artýrýlmýþ oldu. Ve Hamas seçimleri kazandý. Sonrasýnda ekonomik ambargo geldi. Görünen Hamas hükümetinin zayýflatýlmasýnýn amaçlandýðýydý. Ama tüm bu giriþimler, özünde çok daha karmaþýk sonuçlarýn doðmasýna yol açýyordu. “Dýþ düþman”ýn bu tavrý çoðu zaman halkta “kendi hükümeti”ne daha fazla sarýlma refleksini harekete geçirmekteydi. Özellikle Ýsrail’in kaçýrýlan asker bahanesiyle Gazze’yi bomba yaðmuruna tuttuðu “Yaz Yaðmuru Operasyonu” bu sahiplenmeyi daha da artýrmýþ oldu. Hamas, hükümet olduktan sonra da Ýsrail devletinin varlýðýný kabul etmediðini sýk sýk dile getirdi. Öte yandan Ýsrail ile dolaylý görüþmeler yapabileceðini de belirtmekten geri kalmadý. FKÖ ise 1988 ile baþlayan dönemde Ýsrail devletinin varlýðýný tanýmaktaydý ve 1967 sýnýrlarýna dönüþü programýna koymuþtu. Oslo sürecinin temel içeriði böyle belirlenmekteydi. Filistin Özerk Yönetimi oluþturuldu. Devletleþme sürecine girildi. Ayný dönemde hareketin sýnýfsal bileþimi arasýndaki ayrýmlar da su yüzüne çýkmaya baþladý. Özerk Yönetim boðazýna kadar yolsuzluða, rüþvete battý. Burjuva sýnýf karakteri adým adým kendini ortaya koyuyordu. Tüm bu sürecin dýþýnda kalan Hamas güçlendi. Sonuçta seçimleri kazandý ve hükümet oldu. “Ulusal Birlik Hükümeti” bu dönemde dile geldi. Oysa burjuva çizgide kurulacak bir “ulusal birlik”, güçten düþmeye, daðýlmaya mahkumdur. Filistin’de sýnýfsal çizgiler belirginleþmiþ, ayrýmlar derinleþmiþtir. Filistin burjuvazisi iþbirlikçilik yolunda bü-

10

yük adýmlar attý. Arafat’ýn ortadan kaldýrýlmasý da bu adýmlardan biriydi. Böylesi koþullarda nasýl bir “ulusal birlik” olacaktýr? Kuþkusuz burjuva çizginin ifadesi olacak bir “ulusal birlik”. Öte yandan Filistin halkýnda da güçlü bir “birlik” eðilimi var. Ama o, mücadeleye, savaþa dayanan bir birlikten yana. Bunu pratik savaþýmýyla ortaya koydu. Ýþte emperyalizmin, siyonizmin ve iþbirlikçi burjuvalarýn açmazý bu noktada baþlýyor. Hamas, ne kadar isterse istesin, “ulusal birlik”ten yana olamaz. Yoksul kesimlerin öfkesi ve savaþ kararlýlýðýnýn üzerinden politika yürüterek hükümet olan bir güç için bu, kesin bir politik intihar demektir. Planlanan birlik içinde eriyecektir. ABD-Ýsrail planý, Filistin halkýnýn tam bir cendereye alýnma planýdýr. Bir ellerinde M. Abbas önderliðindeki burjuva iktidarýn güçlendirilmesi var. Tüm mücadeleci unsurlarýn bu burjuva platformda eritilmesi ve istenen çizgiye çekilmesi amaçlanýyor. Diðer ellerinde halkýn öfkesini devrimci rotadan saptýracak, dinci-gerici bir çizgiye hapsedecek Hamas var. Ayrýca Hamas üzerinden yaratýlabilecek iç çatýþmalar ile hareketin enerjisinin baþka kanallarda harcanmasý hedefleniyor. Hamas, bu politik atmosferde, iç çatýþma yaratma görevini yerine getirmeye baþladý bile. ElAksa Þehitleri Tugayý üyelerini kaçýrma giriþimiyle çatýþmalarýn hýzlanmasýnýn önünü açmýþtý. Ardýndan FHKC taraftarlarýna saldýrmasý politik yöneliminin belirginleþmesi olarak görülmelidir. Süreç derinleþtikçe gerici yüzü yýðýnlar nezdinde de daha net açýða çýkacaktýr. Ýç çatýþmalarýn zamanla iç savaþa büyümesi muhtemel. Filistin devrimi bu yol ayrýmýna uzun bir süre önce gelmiþti. Ona giydirilen ulusal elbise uzun zaman önce pek çok yerinden yýrtýlmaya baþlamýþtý. Filistinli devrimci güçlerin bunu tüm açýklýðýyla bilince çýkarmamýþ olmalarý bir olumsuzluk. Daha Arafat’ýn son dönemlerinde, FHKC Genel Sekreteri Ahmet Saadet’in tutuklanmasý bir gerçeði net bir þekilde göstermeliydi: Filistin burjuvazisi emperyalist “Yol Haritasý”na riayet etmek konusunda kararlýdýr. Arafat dengelerin adamýydý. Ahmet Saadet’i tutuklatmasýna raðmen Ýsrail’e vermemek konusunda bir irade göstermiþti. Mahmut Abbas, tam bir iþbirlikçi olarak, Ýsrail’in cezaevine zorla girerek Ahmet Saadet’i ve pek çok devrimciyi almasýna göz yummuþtur. Süreç -eðer tüm bunlarý ve Hamas üzerinden baþlayan çatýþmalarý iç savaþ olarak görmek mümkün deðilse- iç savaþa doðrudur. “Ulusal birlik” politikasý bu gerçekler karþýsýnda iflas etmeye mahkumdur. Filistin devrimi sýnýfsal dinamiklerine oturdukça çehresini deðiþtirecek ve güçlenecektir. Devrim, dýþ düþmanlara olduðu kadar kendi burjuvalarýna karþý mücadelenin sonucunda yolunu açacaktýr. Geliþmeler, bu sürecin hýzlanmasý olarak yorumlanmalýdýr.r

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

dxq.01


1 egaP

Yeni Evrede

43:21

7002.80.13

Sosyal Forum

Mücadele Birliði

I. TÜRKÝYE SOSYAL FORUMU Katýlýmcý olarak yer aldýðýmýz Türkiye Sosyal Forumu, 30 Eylül–1 Ekim tarihleri arasýnda Ýstanbul’da yapýldý. DÝSK, KESK, TMMOB, Ýstanbul Tabip Odasý, Ýstanbul Diþ Hekimleri Odasý gibi sendika ve demokratik kitle örgütleri tarafýndan organize edilen foruma Türkiye’den konuklarýn yaný sýra dünyanýn deðiþik ülkelerinden konuklar da yer aldý. Mücadele Birliði olarak, ilk gün sabah yapýlan Kürt Sorunu-Halklar ve Özgürlükler Mücadelesi baþlýklý oturuma katýldýk. HÖC, ESP, DTP ve EHP’nin düzenlediði oturumda deðiþik yönleriyle Kürt sorunu tartýþýldý. DTP adýna toplantýya katýlan Þamil Altan konuþmasýna baþlarken idam sehpasýnda Kürt ve Türk halklarýnýn birlikte mücadelesine vurgu yapan Deniz Gezmiþ’i ve diðer devrimci önderleri anarak baþladý. Demokrasi mücadelesinin temel dinamiðinin 1980’lerden bu yana Kürt özgürlük hareketi olduðunu söyleyen Þamil Altan, “Bu ülkede 20 yýldýr savaþan bir güç var ama görmezden geliniyor” dedi ve “Türkiye devrimci hareketinin Kürt özgürlük hareketiyle kuracaðý bir ittifak ve mücadele birliðinin demokrasi mücadelesini geliþtireceði”ni ekledi. Ayrýca Kürt sorununda doktriner, grupçu, kariyerist anlayýþlarý bir kenara býrakarak bakmak ve merkezi bir direniþ organizasyonu oluþturmak gerektiðini vurguladý. Þamil Altan, son süreçte kendileri ve A.Öcalan tarafýndan yapýlan ateþkes çaðrýsýna da dikkat çekti ve “umarýz olumlu cevaplanýr” dedi. Diðer konuþmacýlardan sonra oturumun soru-cevap bölümüne geçildi. Bu bölümde söz alarak DTP’den Þamil arkadaþa sorduðumuz “’Umarýz ateþkes çaðrýsý olumlu cevaplanýr’ diyorsunuz; ateþkesten kýsa bir süre önce Diyarbakýr’da patlayan ve aralarýnda aðýrlýklý olarak çocuklarýn olduðu 12 kiþinin ölümüne neden olan bombalar ateþkese önceden verilmiþ bir cevap deðil miydi?” sorusuna Þamil arkadaþ “Sanýrým yanlýþ anlaþýldým. Ben ‘umarým olumlu cevaplanýr’ derken, sayýn A. Öcalan’ýn yaptýðý çaðrýnýn HPG tarafýndan olumlu cevaplanmasýný kastettim yoksa devlet tarafýndan bir beklentimiz yok” cevabýný verdi. Ve aslýnda Kürt halkýnýn “ateþkes” çaðrýlarýna devletin olumlu cevap vermesini beklemediðinin altýný çizmiþ oldu. Ayný gün akþamüzeri yapýlan Küresel BAK (Barýþ ve Adalet Komisyonu)’ýn düzenlediði, Pakistanlý yazar Tarýk Ali’nin konuþmacý olarak katýldýðý “Savaþ Karþýtý Hareketin Geleceði” konulu oturuma katýldýk. Tarýk Ali, konuþmasýnda savaþ karþýtý hareketin önemine deðindi, Filistin sorununun Ortadoðu’nun temel sorunu olduðunu vurguladý ve sorunun Irak’ta ve Filistin’de iþgalci olarak bulunan emperyalist güçlerin defolup gitmeleriyle çözüleceðini vurguladý. Oturumun sonunda Tarýk Ali ile kýsa bir görüþme yaptýk ve kendisine Yeni Evre kitabýmýzýn Ýngilizce bir çevirisini verdik. Ýlgilendi ve okuyacaðýný söyledi. Oturumlarýn bu bölümünde bir arkadaþýmýz söz alarak, bir süredir baþlamýþ ve sürmekte olan savaþýn 3. Dünya Savaþý olduðunu; bu savaþýn ABD’nin, Nazilerin 2. Dünya Savaþý öncesi planladýklarý Reichtag yangýný gibi bir provokasyon olan 11 eylül saldýrýsýyla baþladýðýný, ABD’nin bunu tüm dünya emekçi halklarýna, komünistlere, devrimcilere, iþçi sýnýfý ve emekçilere karþý bir savaþ baþlatmak için tezgahlan-

dýðýný ama kapitalizmin yeni bir evrede olduðunu, bunun sýçramalý çöküþ süreci olduðunu ve bu kaçýnýlmaz sondan kurtulamayacaðýný belirtti. Ayrýca, sadece “Savaþa Hayýr” denilerek savaþlarýn engellenemeyeceðini, savaþlarý engellemek, baþlamýþ emperyalist savaþlarý durdurmak için Lenin’in öðütlerine kulak verip, kendi hükümetimizin yenilgisi için savaþmamýz gerektiðinin altýný çizdi. Arkadaþlarýmýzýn konuþmasýný Tarýk Ali de dikkatle dinledi. Sosyal Forum’un ikinci günü ilkin DÝSK ve KESK’in ortaklaþa hazýrladýklarý “Neo-liberal Politikalarýn Sendikal Harekete Etkileri ve Alternatif Çözüm Önerileri” baþlýklý oturuma katýldýk. Bu oturumda sendikal hareketin içinde bulunduðu kriz ve bu krizden nasýl çýkýlacaðý tartýþýldý. KESK Genel Sekreteri Abdurrahman Bozdemir, bunun için yeni bir sendikal anlayýþa ihtiyaç olduðunu, makas deðiþtirmek gerektiðini vb. söyledi. Bu oturuma da katýlan Tarýk Ali Latin Amerika sendikal hareketlerinden örnekler verdi. O da geleneksel sendikal anlayýþýn deðiþmesi gerektiðini söyledi. Bu oturumda da söz alarak KESK sekreterine, birincisi iþsizlerle nasýl bir iliþki kurmayý; onlarý örgütlemek için ne düþündüklerini ikincisi, iþçi sýnýfý içinde geliþen komite ve konseylere karþý yaklaþýmlarýný sorduk. Mücadele Birliði olarak sorduðumuz sorulara doyurucu bir cevap alamadýk. Sosyal Forumda daha sonra TAYAD, ESP, TUAD, Erol Zavar’a Yaþama Hakký Koordinasyonunun düzenlediði “Tecrit” konulu oturuma katýldýk. Ölüm Orucu eyleminin 176. gününde olan Behiç Aþçý’nýn sinevizyondan yaptýðý konuþma ile baþlayan oturum, tutsaklardan gelen mektuplarýn okunmasý, Eþber Yaðmurdereli, Buca zindaný katliamýnda kolu kopan Veli Saçýlýk gibi eski tutsaklarýn konuþmasýyla sürdü. Av. Behiç Aþçý konuþmasýnda, tecritin kalkmasýnýn insanlarýn harcayacaðý küçük emeðe, çabaya baðlý olduðunu söyledi. Ölüm Orucunun ayný zamanda emperyalizme ve küreselleþmeye karþý olduðunun altýný çizdi. “Tecrite karþý mücadele insanlýðýn ortak mücadelesidir” dedi. Bu mücadelede ölümsüzleþenlerin mücadelesini tarihin defterine kaydettiðini belirtti. “Ýnsanlar kazanacak, insanlýk kazanacak” diyerek konuþmasýný bitirdi ve salondan yoðun bir alkýþ aldý. Veli Saçýlýk, düþmanýn zindanlarda hayata geçirmeye çalýþtýðý politikalarda asla baþarýlý olamayacaðýný söyledi. Nazým’ýn Yaþama Dair adlý þiirini okudu ve “yüzünü bile görmediði insanlar için ölebilen”ler oldukça umudun yenilmeyeceðini ve bizim kazanacaðýmýzý söyledi. Veli Saçýlýk salonda kendisi gibi zindanda kolunu kaybeden Vefa Serdar’ýn da olduðunu söyledi. Oturumun son bölümünde söz alan eski Leninist tutsak Vefa Serdar, burjuvazinin adýna alçakça “hayata dönüþ operasyonu” dediði katliamda kendisinin bu kadar “hayata döndürülebildiðini” söyledi. F tipi zindanlarýn kapatýlmasý, Ölüm Orucunda yeni ölümlerin olmamasý için herkesin yapacaðý çok þey olduðunu, sadece yaptýklarýmýzdan deðil yapamadýklarýmýzdan/yapmadýklarýmýzdan da sorumlu olduðumuzu, devrimci tutsaklarýn mücadelesine sahip çýkmamýz gerektiðini söyledi. Vefa Serdar’ýn konuþmasýyla “Tecrit” konulu oturum sona erdi.r

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

11

dxq.11


2 egaP

14:21

7002.80.13

dxq.31-21

Yeni Evrede

Gündem

Mücadele Birliði

ATEÞKES DEVRÝMÝN ATEÞÝ K

oma Komalen Kurdistan(KKK)’nýn 1 Ekim’de yaptýðý ateþkes açýklamasý ile birlikte, UKH ve Türk ordusu açýsýndan yeni bir beklenti dönemine girilmiþ oldu. Bu dönemin ne kadar süreceðini þimdiden kestirmek zor, ama süregiden operasyonlar ve devlet cenahýndan gelen açýklamalar, týpký önceki ateþkeslerde olduðu gibi, bunun da uzun sürmeyeceðini gösteriyor. Genelkurmay Baþkaný Yaþar Büyükanýt’ýn Harp Akademilerindeki törende yaptýðý konuþma ve buna uygun olarak K.Kürdistan’ýn her tarafýnda süren operasyonlar, devletin bu süreci kendisi açýsýndan nasýl deðerlendireceðini gösteriyor. Yaþar Büyükanýt, “Türk silahlý kuvvetleri silahlý tek bir terörist kalmayýncaya kadar terörle mücadelesini sürdüreceðini ilan etmiþtir. Bu tutumumuzda bir deðiþiklik yoktur. Olmayacaktýr” diyor ve ayný saatlerde ordu Kürdistan’ý bombalamaya devam ediyor. Zaten ateþkes ilanýndan kýsa bir süre önce Diyarbakýr’da patlayan bombalar, devlet tarafýndan ateþkese önceden verilmiþ bir cevap niteliði taþýyordu. Devlet, Ulusal Kurtuluþ Hareketine ve Kürt Halkýna karþý tavrýný onlarca çocuðu acýmasýzca katlederek gösteriyordu. KKK, yaptýðý açýklamada Abdullah Öcalan’ýn 7 Eylül tarihinde kendilerine yönelik bir ateþkes çaðrýsýnda bulunduðunu açýklýyor. Anlaþýlýyor ki, her ne kadar basýna yansýmasa da, devlet böyle bir çaðrýnýn yapýldýðýný biliyor, Öcalan’ýn çaðrýsý üzerine KKK’nin bir ateþkes ilan edeceðini tahmin ediyor ve Diyarbakýr’da patlattýðý bombalarla bu ateþkese önceden cevap veriyor. Zaten, “ateþkes” sözünün kendisine bile karþý çýkan devlet, en yetkili aðýzlarýndan “ateþkes, devletlerarasý bir kavram; onun yerine silah býrakmalarý lazým” diyor. Genelkurmayýn “sözde ateþkes” dediði ve kin kusan bir açýklamayla karþýlýk verdiði çaðrýya, hükümet görünürde biraz daha yumuþak bir üslupla karþýlýk veriyor. Baþbakan, “eðer saldýrmazlarsa durup dururken operasyon olmaz” diyerek en azýndan üstü kapalý bir þekilde ateþkesin muhatabýnýn kendileri olduðunu kabul ediyor. Ama hemen peþi sýra “Devlet operasyonu durdurmaz gerektiðinde yapar” diyerek bildik efelenme tavrýný da elden býrakmýyor. Burda, hükümetin kimi sol çevrelerin ve kitlelerin kafasýný karýþtýrmaya yönelik oyununu görmemek için kör olmak lazým. Bu çeliþik açýklamalarla hükümet, Kürt halkýnda beklenti yaratmaya çalýþarak, týpký “Kürt sorunu benim sorunum” dediði dönemde olduðu gibi Kürt halkýný oyalamak, karþýdevrim güçlerine soluklanacaklarý, saflarýný düzenleyecekleri zamaný kazandýrmak istiyor. Devrimin geliþimini engellemek ve bunun en büyük dinamiklerinden biri olan Kürdistan Ulusal Kurtuluþ Mücadelesini boðmak için bunu bir fýrsat olarak deðerlendiriyor. Bu süre zarfýnda güçlerini yeniden tahkim etmeyi, içte ve dýþta geliþebilecek olaylara göre kendini saðlama almayý hesaplýyor. Ortadoðu’da süregiden ve yayýlma eðilimi gösteren savaþa

12

ABD planlarýnýn taþeronu olarak katýlmayý düþünen Türk devleti, ateþkesin kendisine saðladýðý geçici soluklanma imkânýndan sonuna kadar yararlanmayý planlýyor. PKK Koordinatörü olarak atanan eski General Edip Baþer’in “sadece askeri yöntemlerle sorunun çözülemeyeceði”ne dair açýklamalarý da ayný amacý taþýyor. Bu tür manevralarla bir yandan halka karþý 25 Aðustos 2005’te benimsenen “topyekün savaþ konsepti” sürdürülürken, bir yandan da beklenti yaratýlmaya ve zaman kazanýlmaya çalýþýlýyor. Ulusal Kurtuluþ Hareketi tarafýndan “büyük fýrsat” olarak sunulan ateþkes ilaný, ilk kez baþvurulan bir yol deðil. Ulusal Kurtuluþ Hareketi bundan önce tam dört kez daha ateþkes ilan etmiþti. Buna karþýlýk devlet her seferinde bu çaðrýlara operasyon ve katliamlarýný týrmandýrarak cevap vermiþti. Her seferinde Ulusal Kurtuluþ Hareketi’nin “barýþ” için uzattýðý el, tekelci sermaye sýnýfý tarafýndan havada býrakýldý, dahasý vahþice ezilmeye çalýþýldý. Bu konuda sadece “barýþýn tesisi” için Türkiye’ye gelen “Barýþ ve Demokratik Çözüm Grubu”nun akýbetine bakmak bile bir fikir sahibi olmak için yeterlidir. Bilindiði gibi, Barýþ ve Demokratik Çözüm Grubu üyeleri hala zindandalar ve bölücülük suçlamasýyla yargýlanýyorlar. Elbette 1999’un koþullarýyla bugünün koþullarý birebir ayný deðildir; içeride ve dýþarýda yaþanan geliþmeleri göz önünde bulundurmak gerekiyor. Ancak, koþullardaki bu deðiþiklik TC devletinin “Kürt Sorunu”na karþý geleneksel yaklaþýmýnda bir deðiþikliðe yol açmadý. Devlet, halklarýmýza karþý otuz yýlý aþkýn süredir sürdürdüðü iç savaþý ne þekilde olursa olsun kazanmayý düþünüyor, baþka bir þeyi deðil. Bugüne kadar TC devletinin ulusal soruna iliþkin tek yaklaþýmý, yok sayma ve imha politikasý oldu. Bundan sonra atacaðý adýmlar da esas olarak buna dönük olacaktýr. Çünkü Kürdistan’ýn ilhaký ve Kürt ulusunun kölelik altýnda tutulmasý, onun varlýk koþuludur. Bu noktayý kavrayamayanlar, faþist devletin ve tekelci sermaye sýnýfýnýn imha ve inkar politikasýnda ýsrar etmesini de anlayamýyorlar. Bu anlamda, KKK’nin ateþkes ilanýnda yer alan “ateþkes iki halkýn gönüllü birliði için tarihi öneme sahip bir adým” belirlemesi, havada kalan bir belirleme olmaktan öteye gitmiyor. Çünkü, iki halkýn gönüllü birliði, ancak Kürt ulusunun özgürlük hakkýnýn tanýnmasý, ilhakýn sona erdirilmesi, ezen-ezilen ulus ayrýmýnýn gerçekten sona ermesiyle mümkündür. Bu koþullarýn biz dizi devrim olmadan gerçekleþmeyeceðini biliyoruz. Dahasý, arasýna bir kan denizi girmiþ olan Kürt Halký ile tekelci sermayenin faþist devletini kimse barýþtýramaz. KKK, Kürt ulusunun baský ve kölelik altýnda tutulmasýnda ABD ve AB emperyalistlerinin hiç rolü yokmuþ gibi ya da bu rolü unutarak onlara “çözümleyici rol” oynama çaðrýsý yapýyor. Emperyalistlere böyle bir çaðrý yapmak, en hafif tabirle kendini ve halkýný kandýrmaktýr. Zira, bugün faþist TC’nin Kürt halkýna karþý sürdürdüðü kanlý savaþýn arkasýn-

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006


1 egaP

Yeni Evrede

14:21

7002.80.13

Gündem

Mücadele Birliði

N ATEÞÝNÝ SÖNDÜREMEYECEK da bu emperyalistlerin olduðunu dünya alem biliyor. Emperyalistlerin tekelci sermaye sýnýfýna ve faþist devlete her türlü sýnýrsýz desteði olmasaydý, Kürt ulusunun özgürlük hakkýný çoktan elde etmiþ olacaðýný da biliyoruz. KKK, kendi uzlaþma politikasýna emperyalistleri ikna etmek için “bölgede demokratik süreç ve istikrarýn geliþtirilmesi” gibi olmadýk gerekçeler de ileri sürüyor. Sanki emperyalistler bölgede demokratik süreç ve istikrarla, dahasý, Kürt ulusunun özgürlük hakkýyla ilgililermiþ gibi, onlara, “çözümleyici rol oynama” çaðrýsý yapýyor. Oysa Kürt Halký, baþta ABD emperyalizmi olmak üzere tüm emperyalist güçler tarafýndan daha büyük çýkarlar ve planlar için ilk feda edilecek halklardan biridir. Emperyalizmin hiçbir halka özgürlük getirmediði ve getirmeyeceði gibi, Kürt Halkýna da özgürlük getirmeyeceðini Ulusal Kurtuluþ Hareketinin artýk görmesi gerekiyor. Ve bugün bölgede “istikrar” ve “demokratik süreç” denilen þeyin, Irak ve Filistin halkýnýn katledilmesi demek olduðunu; Arap halkýnýn katledilmesi üzerinden elde edilebilecek hiçbir “özgürlük”ün gerçek bir “özgürlük” olmayacaðýnýn kabul edilmesi, bu sorunda temel bir prensip olarak görülmelidir. Bugün Türkiye ve K.Kürdistan’da tüm geliþmeler bir toplumsal devrimi zorunlu kýlarken ve burjuvazi iþçi sýnýfý ve emekçilere, yoksul Kürt Halkýna karþý baþlattýðý “topyekün savaþ”ý her geçen gün týrmandýrýrken, Ulusal Kurtuluþ Hareketinin “ateþkes” çaðrýsý burjuvaziye ihtiyaç duyduðu soluklanma fýrsatýný verecektir. ÖDP’sinden EMEP’ine, SDP’sine kadar bil cümle reformistin attýðý sevinç naralarý da bunu gösteriyor. Hepsi adeta aðýz birliði etmiþçesine “savaþýn ateþinin söneceði” temennilerinde bulunuyorlar. Savaþan taraflardan biri olmamalarýna raðmen, sosyal-reformistlerin bu “orantýsýz” sevinçlerini anlayabilmek için onlarýn sýnýf karakterlerini iyi tahlil etmek gerekiyor. Sosyal reformistler seviniyorlar, çünkü savaþýn dolayýsýyla devrimin geliþiminin kendi konumlarýný sarsacaðýný, rahatlarýný bozacaðýný iyi biliyorlar. Þimdi “barýþ mücadelesi” adýna rahat rahat açýklamalar yapabilir, ýlýman olacaðýný düþündükleri iklimde “tarihsel sorumluluklarý”ný yerine getirebilirler. A. Öcalan’ýn “silahlarý gömelim” çaðrýsýna mal bulmuþ maðribi gibi sarýlanlar, silahlarýn sonsuza kadar susacaðýný hayal ettikleri bir ortamda rahat rahat kendilerini varedebileceklerini düþünüyorlar. Ama yanýlýyorlar, Türkiye ve K.Kürdistan’da sýnýflar mücadelesinin geliþimi, sürecin yumuþayacaðýný deðil, tam tersine sertleþeceðini gösteriyor. Devletin son dönemdeki saldýrýlarý, savaþa uygun olarak çýkarýlan yasalar vb. her þey önümüzdeki dönemde iç savaþýn en þiddetli evrelerinden birine girileceðini gösteriyor. Hükümet, içinde bulunduðu çýkýþsýzlýðý aþamayacaðýný, ancak emperyalizmin doðrudan desteðiyle ayakta durabildiðini her adýmýyla gösteriyor. Elbette bu destek karþýlýksýz deðildir. ABD emperyalizmi, Türkiye’nin öncelikle kendi çýkar ve planlarýna ko-

þulsuz þekilde tabi olmasýný istiyor. Bu nedenle, Türkiye’nin Kürt ulusunun özgürlük savaþýný hep birlikte ve bir an önce bastýrma talebini aðýrdan alýyor; ona adeta çin iþkencesi çektiriyor. Buna raðmen, Baþbakan Recep Tayip Erdoðan’ýn ABD ziyaretinde çizdiði tablo, tam anlamýyla kara sevdaya tutulduðu birinin aðzýndan olumlu bir çift söz duymak için yanýp tutuþan sevdalýnýn tavrýna benziyor. “Önemli bir stratejik ortaklýk içinde olduðumuz ABD’yi ziyaret etmek benim için bir onur ve zevk” diyerek ABD’ye yamanmanýn yolunu yapýyor; ama ne yazýk ki(!), George Bush’un aðzýndan bu “stratejik ortaklýk” adýna doðru dürüst tek bir kelime bile duyamýyor. Türkiye’den ayrýlýrken çantasýnda PKK meselesini masaya yatýrmak üzere götüren baþbakan, Bush’la yaptýðý 1 saat 40 dakikalýk konuþmanýn ancak 10 dakikasýnda buna deðinme fýrsatý bulabiliyor. Darfur meselesini bile enine boyuna tartýþýyorlar ama TC baþbakanýnýn özellikle önemsediði bir konuyu tartýþma fýrsatý bulamýyorlar. Üstelik Bush, görüþmeler sonrasýnda basýna yaptýðý açýklamada bundan tek bir satýrla bile bahsetmiyor. Bu, Türkiye’nin ABD’ye taþýdýðý ana gündem konusunda tam bir fiyaskoyla geri gönderildiðini gösteriyor. Belli ki, ABD emperyalizmi, Türkiye’nin bütün yalvarýp yakarmalarýna raðmen, kendi çýkar ve planlarýndan bir milim gerilemeden Türkiye’yi istediði noktaya çekmeye çalýþýyor. Ama, ABD’nin bu politika ve tavrýndan Kürt halký lehine bir sonuç çýkarmaya çalýþmak en büyük düþüncesizlik olur. Bu pazarlýkta ABD’nin sorunu, Türkiye’ye tam boyun eðdirerek Ortadoðu’daki planlarýnda istediði gibi kullanabilmektir. Bu amaç gerçekleþtiðinde iki devletin Kürt halkýna karþý bütün güçleriyle harekete geçmelerinin önünde bir engel kalmayacaktýr. Recep Tayip Erdoðan “ele aldýðýmýz konularda yaklaþýmýmýzýn büyük ölçüde örtüþtüðünü bir kez daha memnuniyetle gördük” diyor. PKK sorununu, daha genel ifadesiyle Kürt sorununu ele alamadýklarý için, muhtemelen ele aldýklarý Ortadoðu’da savaþýn geniþlemesi, Suriye ve Ýran’a karþý giriþilecek saldýrýlar vb. konusunda görüþ birliðine vardýklarý anlaþýlýyor. Önümüzdeki dönem Türkiye’nin Ortadoðu’da emperyalist politikalar doðrultusunda daha aktif bir rol üstleneceði görülüyor. Türkiye ve K.Kürdistan’daki tüm geliþmeler, devrimin kendi yolunu açmaya devam edeceðini gösteriyor. Ekonomik ve siyasi krizin bu denli derinleþtiði koþullarda “ateþkes” vb. çaðrýlarýnýn beklentilere cevap vermesi mümkün deðildir. Ancak bir devrim halklarýn temel sorunlarýna çözüm getirebilir ve ancak “Devrim Biziz Biz Devrimiz” diyen bir siyasal özne bu sürece önderlik edebilir. Dönem proletaryanýn devrimci sýnýf partisinin, politikalarýný pratikte kitlelerin gözünde somut hale getirmesi ve bunun için ileri atýlmasýný gerektiren bir dönemdir. r

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

13

dxq.31-21


1 egaP

71:31

7002.80.13

Yeni Evrede

DETAK

Mücadele Birliði

Zindanlarý Yýkacak ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!

ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR Zindanlarda devrimci tutsaklar yaþamlarý pahasýna insanlýðýn onurunu korumayý sürdürüyorlar. Tarihi Ölüm Orucu Eylemi kararlýlýkla sürüyor. Ve dýþarýda bedenlerini zindanlardaki devrimci tutsaklar için Ölüm Orucuna yatýranlarýn eylemi de kararlýlýkla sürüyor. Kaçýrýldýðý hastanede zorla müdahale iþkencesiyle karþý karþýya olan Sevgi Saymaz bugün Ölüm Orucu Eylemi’nin 169. gününde. Sevgi Saymaz üzerindeki tüm baskýlara raðmen, eylemini kararlýlýkla sürdürüyor. Av. Behiç Aþçý Direniþ Evi’ndeki eyleminin 181. gününde. Behiç Aþçý devrimci bir avukat olarak zindandaki müvekkillerine bedenini siper ediyor. Sincan zindanýnda eylemini sürdüren Cengiz Soydaþ Ölüm Orucu Ekibi’nden Kamil Karataþ bugün eyleminin 169. gününde. Eylemini kararlýlýkla sürdürüyor. Adana’daki Direniþ Evi’nde eylemini sürdüren Gülcan Görüroðlu, bugün 169. gününde. Gülcan Görüroðlu, eylemini büyük bir kararlýlýkla sürdürüyor. Onlar, kan denizinin ufkundan doðup gelecek olan güneþi selamlamak için umutla dimdik ayakta durmaya ve insanlýðýn öldürülmeye çalýþýlan ideallerini savunmaya devam ediyorlar. Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz

ZÝNDANLARDA SALDIRILAR DURMAK BÝLMÝYOR F tipi zindanlarda tutsaklara yönelik saldýrýlarýn arkasý kesilmiyor. Bir süre önce Tekirdað F tipi zindanýndaki tutsaklarýn hücrelerine girilerek saldýrýlmýþ ve üstüne üstlük 6 ve 10 ay arasý deðiþen görüþ cezalarý verilmiþti. Þimdi de Kandýra F tipi zindanýnda devrimci tutsaklar slogan attýklarý gerekçesiyle çeþitli cezalar aldýlar. Yine Kandýra F Tipi’nde Ayrýca 2000 yýlýnda Ümraniye zindanýnda kapý kýrdýklarý gerekçesiyle haklarýnda dava açýlan TKEP/L tutsaklarý Hüseyin Durmaz ve Hasan Öksüz’e kesinleþmiþ cezalarý olduðuna dair bildirim gelmiþtir. Daha öncesinde davaya iliþkin mahkemeden hiçbir tebligat almayan tutsaklar kesinleþmiþ cezalarýndan dolayý hükümlü konumuna girmiþlerdir. Öncesinde hiçbir tebligat yapýlamadýðý için tutsaklarýn itiraz haklarý da ellerinden alýnmýþ oldu. Önümüzdeki süreçte devletin zindanlardaki devrimci tutsaklara saldýrýlarýnýn artacaðý gözleniyor. Zindanlarda devletin saldýrýlarýna karþý Ölüm Orucu eylemi sürüyor. Þimdi bizlerin yapmasý gereken, devrimci tutsaklara daha çok sahip çýkmak, onlarýn sesini her yere ulaþtýrmaktýr.

ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK! DETAK a ula mak i in e-mail adresi: detakistanbul@yahoo.com

14

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

dxq.41


1 egaP

Yeni Evrede

61:31

7002.80.13

Ölüm Orucu

Mücadele Birliði

ÖLÜM ORUCU YENÝLMEZLÝÐÝN DESTANIDIR Mücadele Birliði Platformu, Ölüm Orucu Eylemi’nin 173. gününde Av. Behiç Aþçý’yý Direniþ Evi’nde destek ziyaretinde bulundu. 24 Eylül Pazar günü saat 18:00’da Mücadele Birliði Platformu, Ölüm Orucu’nun 173. gününde Avukat Behiç Aþçý’ya destek ziyaretinde bulunarak Direniþ Evi’nin önünde bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdi. Ziyarete þair Ruhan Mavruk da katýlarak destek verdi. Ayrýca Mavruk, sanatçýlar cephesinden Ölüm Orucu’na destek için bir çalýþma baþlatacaklarýný söyledi. Ziyaret boyunca yapýlan sýcak sohbetlerde aðýrlýklý olarak zindanlardaki tecrit ve Ölüm Orucu konuþuldu. Aþçý, saðlýk durumu hakkýnda bilgi verdi. Ölüm Orucu’na girdikten bu yana 30 kilo kaybettiðini ifade eden Aþçý, kilo kaybý dýþýnda fazla bir saðlýk sorunun olmadýðýný söyledi. Mücadele Birliði temsilcisi bu uzun yürüyüþte her zaman omuz omuza olduklarýný belirterek “Bizim bir yanýmýz her zaman sizinle”dedi. Daha sonra Devrimci Ýþçi Komiteleri’nden bir iþçi Nazým Hikmet’in “Söylemeye dilim varmýyor ama kabahatin çoðu bizde” dizelerini hatýrlatarak; “Gerçekten bu böyle, kabahatin çoðu bizde, biz iþçilerde. Bizim tarihsel rolümüzü yerine getirip getiremememizde. Eðer bugün Behiç Aþçý Ölüm Orucu’na girmek zorunda kalýyorsa bu bizim kabahatimiz. Hepsi biz iþçilerin iki saat þartel indirmesine bakýyor, o zaman tüm sorunlar çözülür” dedi. Daha sonra yapýlan ziyaret sonlandýrýlarak Direniþ Evi’nin önünde bir basýn açýklamasý gerçekleþtirildi. Basýn açýklamasýnda; “Mücadele Birliði Platformu olarak az önce ziyaret ettiðimiz Avukat Behiç Aþçý, F Tipi zindanlarda tecritin son bulmasý, müvekkillerinin haklarýnýn korunmasý ve artýk ölümlerin yaþanmamasý için baþlattýðý Ölüm Orucu Eylemi’nin bugün 173. gününde. Avukat Behiç Aþçý 173 gündür “yüreklerinin kulaklarý saðýr” olmamýþ herkese sesleniyor. Üzerinde yaþadýðýmýz topraklarda insanlarýn onurlarýyla ve mutlu bir þekilde yaþayabilmesi için büyük bir kararlýlýkla ölümün üzerine yürüyor.

Ve Ölüm Orucu Sürüyor...

19 Aralýk Katliamýndan bugüne ölümsüzleþen 122 insan, devletin devrimci tutsaklara yönelik saldýrýlarýný engellemeye yetmedi. Ýþçi sýnýfý ve emekçilere, yoksul Kürt halkýna, devrimcilere ve

komünistlere savaþ açmýþ olan tekelci kapitalist sistem ve onun devleti, yeni katliamlara davetiye çýkarýyor. Zindanlardaki devrimci tutsaklara dönük uygulamalara yasal kýlýf bulmak için düzenlenen Ceza Ýnfaz Kanunu, yeni saldýrýlarýn ve katliamlarýn habercisidir. Ve yeni çýkarýlan Toplumla Mücadele Yasasý (TMY), yaþamý tüm iþçi ve emekçiler için zindana çevirmek amaçlýdýr. Üzerinde yaþadýðýmýz topraklar büyük bir zindan haline getirilmiþtir. Açlýk ve yoksulluk keskin diþleriyle emekçilerin kapýsýný aþýndýrmaktadýr.

Ve Ölüm Orucu Sürüyor...

Avukat Behiç Aþçý dýþarýda iþçi ve emekçilere, içeride müvekkillerine, devrimci tutsaklara yönelik saldýrýlara karþý bir avukat olarak sürdürdüðü mücadelesini þimdi yüreðini onlarýn yüreðinin yanýna koyarak, dýþarýda, önünde durduðumuz Direniþ Evi’nde, Ölüm Orucu Eylemi ile sürdürüyor. O bu onurlu davranýþýyla, devrimci tutsaklara asla boyun eðdirilemeyeceðini, onlarý yaþamý pahasýna savunan insanlar oldukça zindanlardaki mücadelenin er geç zafere ulaþacaðýný gösteriyor. Avukat Behiç Aþçý, bir hukukçu olarak yapabileceði en son þeyi yapýyor. Bugüne kadar gözleri önünde eriyen ve ölümsüzleþen müvekkillerine karþý duyduðu büyük sorumluluðun bir gereði olarak onlar için yaþamýný ortaya koyuyor. Sessizlikte bir ses, susku duvarýný yýkacak bir çýðlýk olmayý istiyor. Ve bu sesle insanlarý duyarlý olmaya, harekete geçmeye, mücadele ederek devrimci tutsaklara sahip çýkmaya çaðýrýyor. Behiç Aþçý’nýn çaðrýsýna kulak verelim. Onun eriyen bedeninde büyüyen kararlýlýða uygun olarak, zindanlarda süren büyük mücadeleye sahip çýkalým. Buradan bir kez daha haykýrýyoruz: Devrimci tutsaklara boyun eðdiremeyeceksiniz. Devrim köhnemiþ duvarlarýnýzý, paslanmýþ zincirlerinizi kýrarak kendi yolunu açacaktýr.” denildi. Basýn açýklamasýnýn yapýlýrken Direniþ Evi’nden destek için karanfiller atýldý, atýlan karanfiller yapýlan basýn açýklamasýna ayrý bir renk kattý. Ve sýk sýk “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar”, “Behiç Aþçý Yalnýz Deðildir”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”sloganlarý atýldý. Daha sonra “Behiç Aþçý Yalnýz Deðildir” sloganlarýyla yapýlan basýn açýklamasý sonlandýrýldý.r

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

15

dxq.51


1 egaP

41:31

7002.80.13

Yeni Evrede

Ýþçi Sýnýfý

Mücadele Birliði

Akmercan Ýþçileri Mahkemesi “ZAFER SAVAÞAN ÝÞÇÝLERÝN OLACAK” Akmercan temizlik iþçileri mahkeme günü sabahýn erken saatlerinde Eyüp Adliyesi önünde toplanmaya baþladýlar. Daha sonra tüm iþçilerin gelmesiyle birlikte üzerinde “Haklýyýz Kazanacaðýz/Akmercan Ýþçileri” yazýlý pankartlarýný açtýlar. Ýþçilere destek olmak için Gazi Ayýþýðý Sanat Merkezi ve Mücadele Birliði’nden de emekçiler gelmiþti. Ve Mahkeme saatinin gelmesiyle beraber, avukatla birlikte temsilen iki iþçi mahkemeye katýlmak üzere mahkeme salonuna gittiler. Diðer iþçiler de dýþarýda arkadaþlarýný beklediler. Duruþma bittikten sonra iþçileri temsilen giden Akmercan iþçileri geldiler ve basýn açýklamasý yaptýlar. Basýn açýklamasý sýrasýnda “Akmercan iþçisi Yalnýz Deðildir / Gazi Ayýþýðý Sanat Merkezi” yazýlý döviz açýlýrken, kamera çekimi yapan sivil bir polisle iþçiler arasýnda kýsa bir arbede yaþandý. Polisler iþçileri provoke etmemeleri konusunda uyarýldýktan sonra, basýn açýklamasýna devam edildi ve sýk sýk “Ýþçiyiz Haklýyýz Kazanacaðýz, Akmercan Ýþçisi Yalnýz Deðildir, Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði” sloganlarý atýldý. Yapýlan basýn a-

çýklamasýnda; “Bizi hiç bir þey yýldýramaz. Biz her türlü saldýrýya maruz kaldýk ama buna raðmen direniþimiz sürdü sürecek. Haklarýmýzý alýncaya kadar direneceðiz. Davamýzý takip etmek zorundayýz. 80 gündür direniyoruz, direniþimiz zafere kadar sürecek” denildi. Ayrýca Gaziosmanpaþa Belediyesi’nin 2007 ihalesine yemek þartýný de koyduðu ifade edilerek, bunun kimsenin insafa geldiði için yapýlmadýðý, Akmercan iþçisinin direniþi sayesinde gerçekleþtiði belirtildi. Yapýlan basýn açýklamasýnýn ardýndan iþçiler hep birlikte direniþ çadýrýna gittiler. Ýþçilerce tutulan arabanýn önüne “Haklýyýz Kazanacaðýz / Akmercan Ýþçileri”yazýlý pankart asýlýrken arabanýn camýna da “Akmercan Ýþçisi Yalnýz Deðildir / Ayýþýðý Sanat Merkezi” yazýlý döviz asýldý. Yol boyunca neþeli þarký ve marþlar söylendi. Direniþ çadýrý önüne gelindiðinde tüm iþçiler “Akmercan Ýþçisi Yalnýz Deðildir”, “Zafer Savaþan Ýþçilerin Olacak” sloganlarýný attýlar. Yapýlan konuþmalarýn ardýndan direniþ çadýrýnda bekleyecek nöbetçiler dýþýndaki diðer iþçiler gittiler. Daha sonra baþýndan sonuna kadar iþçilerle birlikte olan Mücadele Birliði ve Ayýþýðý Sanat Merkezi emekçileri bir sýcak çay eþliðinde yapýlan dostça sohbetlerden sonra direniþ çadýrýndan sloganlarla ayrýldýlar.r

ZAFER SAVAÞAN ÝÞÇÝLERÝN OLACAK

Mahkeme sürecinde de iþçiler hiç yýlmayarak birlikte hareket ettiler. Patrondan gelen tüm teklifleri reddederek mahkemenin sonucunu beklediler. 4 ay süren mahkeme sonucunda Numaþ iþçileri mahkemeyi kazandýlar. Patronun diðer fabrikasý olan Nurak Tekstil’de iþbaþý yapmak için bekliyorlar. Numaþ iþçilerinin kararlýlýðý ve Nurak iþçileriyle beraber mücadele etmesi Antep proletaryasýna güzel bir örnek oluþturmuþtur.

Grevdeki Akmercan temizlik iþçilerinin iþten atýldýktan sonra açtýðý “iþe iade” davasýnýn 2. mahkemesi Eyüp 2. Ýþ Mahkemesinde 29 Eylül günü görüldü. Saat 10.00’da görülen mahkeme “delillerin toplanmasý” gerekçesiyle 7 Kasým’a ertelendi.

Sanayi Kenti olan Antep’in büyük bir çoðunluðu iþçi ve emekçilerden oluþmaktadýr. Her geçen gün artan iþsizlik sonucu iþçiler, fazla mesai, düþük ücret ve sigortasýz çalýþtýrýlmalara boyun eðdirilmek istenmektedir. Bunlara karþýlýk dünyada ve yaþadýðýmýz topraklarda proletaryanýn sesi yükselmektedir. Bunlardan biri, Antep’in Nizip Caddesi’nde bulunan Numaþ Tekstil Fabrikasý’nýn 113 iþçisinin sesiydi. Aylardýr iþçilerin maaþlarýnýn büyük bir kýsmýnýn verilmemesi ve ücretsiz haftalýk izne çýkarýlmasýný isteyen patrona karþýlýk 113 Numaþ iþçisi direniþe

16

geçme kararý aldýlar ve DÝSK Tekstil Sendikasý’na üye oldular. Patron, 113 iþçiyi sendikaya üye olduklarý için iþten çýkardý. Patronun bu tavrýna karþýlýk iþçiler fabrika önünde saat 10:00 – 17:00 arasýnda hergün beklemeye geçtiler. Bu direniþi basýn açýklamalarý ve yürüyüþler izledi ve patrona ait diðer bir iþyeri olan Nurak Tekstil Fabrikasý’ndaki iþçilere ulaþarak kendilerine destek olmalarýný saðladýlar. Nurak Tekstil Fabrikasý’nda çalýþan iþçiler de sendikaya üye oldular. Numaþ iþçileri fabrika önündeki 28 günlük direniþi bitirerek patronu mahkemeye verdiler. 78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

ZAFER SAVAÞAN ÝÞÇÝLERÝN OLACAK! FABRÝKALAR TARLALAR SÝYASÝ ÝKTÝDAR HERÞEY EMEÐÝN OLACAK! Antep’ten GEB’li bir iþçi

dxq.61


1 egaP

90:31

7002.80.13

Yeni Evrede

Röportaj

Mücadele Birliði

“Þimdi Þimdi Ýnsanlara Komünizmi Anlatýyoruz” Ýran’da hayati tehlikeyle karþý karþýya olduklarý için mülteci olarak Türkiye’ye gelen ve þu anda Ýran’da idam edilmeyi bekleyen Ýranlý bir kadýnla ilgili bir kampanya sürdüren Ýranlý iki komünist kadýnla yaptýðýmýz röportajý yayýnlýyoruz.

Ýranlý komünist kadýnlar olarak düzenlediðiniz kampanya hakkýnda okurlarýmýza bilgi verir misiniz? Nazilla: Eskiþehir’de baþlatmýþ olduðumuz kampanya Kübra adýnda bir kýzla ilgili, Ýran’daki tüm idamlara karþý yürütüyoruz. Kübra Rahmanpour on altý yaþýnda olup eðitimini, yarýda býrakarak evlere temizliðe gidiyor. Gittiði evlerin birinde kendisinden 8 yaþ büyük olan ev sahibi tarafýndan tecavüze uðruyor. Daha sonra da tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda býrakýlýyor. Eþinin ailesi onu istemiyor ve sürekli hakarete ve þiddete maruz kalýyor. Çok ama çok az bir miktar para verilip defalarca kapý dýþarýya býrakýlarak evden atýlýyor. Eve girmek isteyen Kübra kayýnvalidesinin saldýrýsýna uðruyor. Býçakla saldýran kayýnvalide olay sonrasý aldýðý yaradan kaynaklý ölüyor. Kübra 18 yaþýnda kaynanasýný öldürüyor. 6 yýldýr cezaevinde ve þu an idamla yargýlanýyor. 3 yýldýr idam kararý çýkýyor ve her seferinde uluslararasý alanda baský bulmasýyla bu karar geri çekiliyor. Yaklaþýk 15 ay önce idam edilecekti. Uluslararasý alanda yanký bulunca idam kararý geri çekildi. Bu dönem, Kübra Rahmanpour’un idamýnýn tekrar gündeme gelmesiyle uluslararasý komite tekrar kampanyalara baþladý. Ýran’da çeþitli kampanyalar düzenlendi. Mesela 23 Eylül günü saat 17:00’da Birleþmiþ Milletler binasýnýn önünde aileler toplanacak. Özellikle siyasi mahkumlarýn aileleri gelecek. Yine geçen yýl siyasi tutsaklardan biri Ekber Muhammedi ve arkadaþý açlýk grevindeyken iþkenceye maruz kaldýlar ve öldürüldüler. Bunlarýn aileleri de 23 Eylül’de Birleþmiþ Milletler’in önünde olacak. Yani aileler tarafýndan da birçok kampanyalar yürütülüyor. Daha önce siyasi tutsaklarýn serbest býrakýlmalarý yönünde de kampanyalar oldu, birçok örgüt bu kampanyaya destek veriyor. Y.E.Mücadele Birliði: Ýran’da Molla rejimi altýnda bir kadýn, bir emekçi kadýn, bir komünist kadýn olarak yaþadýðýnýz zorluklardan bahseder misiniz? Nazilla: Nasýl söyleyeyim orada açýk bir þekilde komünist olduðunu ifade edemezsin. Bizim parti aleni bir þekilde faaliyet gösteremiyor daha çok baþka kurumlar adý altýnda faaliyet gösteriyorlar. Komiteler var, burada çalýþma yürütmek için de illa komünist olman gerekmiyor. Ýran’da tutuklanmak çok kolay. Zaten hiçbirimiz komünist olduðumuzu söyleyemediðiY.E.Mücadele Birliði:

miz için hemen hemen hepimizin, yani kadýn-erkek sorunlarý bir. Y.E.Mücadele Birliði: Son dönemde Ýran, gündeme rejimi, kapitalist egemenlik sömürü ve baskýcý yasalarý ile deðil nükleer enerji programý, emperyalist saldýrganlýðýn hedefi olmak ile geliyor. Bu durumu nasýl deðerlendiriyorsunuz? Nazilla: Þimdi bunlarýn hepsi politik oyunlar aslýnda perde arkasýnda çok þey yaþanýyor. Biri ABD (emperyalizm) diðeri Ýran (Siyasi Ýslam) ikisi de tehlike. Ýkisi de gitmeli. Bunlar oyun, bunlarýn ikisine de karþý çýkmak gerekiyor. Bir üçüncü cephe olmalý ki; bizim parti üçüncü cephe olarak çalýþma yapýyor. ABD’nin saldýrmasýyla durum daha da kötüye gider. Ýran rejimi savaþ sonrasýnda daha da güçlenir. Ahmedi Nejat hükümeti ABD’nin karþýsýndaymýþ gibi duruyor, ancak bunlarýn hepsi oyun. Yani biz parti olarak kampanya baþlattýk Amerika ve Ýran’a karþý birlik oluþturduk. Baþka yollardan Ýran rejimini yok etmek gerekir Amerika’nýn yanýnda olanlar da var karþýsýnda olanlar da. Y.E.Mücadele Birliði: Tehditler karþýsýnda Ýran iþçi sýnýfýnýn ve emekçilerinin tutumu nedir? Nazilla: Bu tehditler karþýsýnda ABD’nin yanýnda olan da var Molla’nýn yanýnda olan da var; ancak; iþçi ve emekçi kesimlerin birçoðu Ýran’ýn durumundan býkmýþ durumda ve Amerika’ya da karþýlar. Ýran’da baský çok yoðun bundan kaynaklý düzenli bir örgütlenme hep engellendi, engellenmiþti. Y.E.Mücadele Birliði:En son Ýran’da otobüs iþçilerinin eylemi olmuþtu ve Türkiye gündemine de yansýmýþtý bu olaylardan biraz bahseder misiniz, son olarak iþçi emekçi ve öðrencilerin ne gibi eylemleri oluyor? Fakhryi: Bu eylemler neredeyse iki seneyi aþkýn bir süredir devem ediyor. Gereken haklarýný savunmak için iþçiler sendikalaþmak istiyorlar ancak devlet buna izin vermiyor. Sendikalarý devlet kendisi belirliyor ve insanlar sendikalarýný kendileri seçemiyorlar. Biz hiçbir þekilde sendika kuramýyoruz. Otobüs iþçilerinin talepleri sendikalaþmaktý. Ancak çatýþmalar 8 aydýr sürüyor. Bir çok iþçi bu eylemlerden sonra tutuklandý. Otobüsçülerin aileleri de çok zulüm iþkence gördü. Seçim hakkýnýz var mý diye soruyorlar ama ‘ne seçim hakký’! Onlarýn belirlediði insanlar arasýnda seçim var. Ýþçiler için Ýran’da Çalýþma Bakanlýðý var ama bunlar rejimin kendi seçtiði insanlardan oluþuyor, hiçbir zaman iþçiden yana deðiller. Geçen

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

17

dxq.81-71


2 egaP

90:31

7002.80.13

Yeni Evrede

Röportaj

Mücadele Birliði

sene üniversiteli öðrencilerin eylemleri olmuþtu, bu eylemlerden dolayý öðrencilerin kaldýðý yurdu devlet yaktý. Öðrencilerin birçoðunu yurttan aþaðý attýlar. Y.E.Mücadele Birliði: Ýran’ýn cezaevi koþullarýndan biraz bahseder misiniz? Fakhryi: Evet. Ben cezaevinde 22 aylýk çocuðumla birlikte 3 ay kaldým. Sayid Mahsuni adlý arkadaþ siyasi suçtan kaynaklý tutuklandý ve aileye haber verilmedi. Hakkýnda idam kararý çýktý. 1 sene hücrede kaldý karþý çýkmasýndan kaynaklý. Ýþkence çok yoðun bir þekilde sürdürülüyor. Örneðin bol Kürt pantolonlarý tutsaklara giydirilip içerisine kedi býrakýlýyor. Tutsaklar buz küvetlerine yatýrýlýyor. Tahtadan, küçük odacýklar var. Sekiz ay boyunca sadece oturacak bir þekilde insanlar býrakýlýyor. Ekber Muhammed adlý bir arkadaþýn iç organlarý iflas etmiþ, tedavi istemiþ; yapýlmayýnca açlýk grevine girildi. Y.E.Mücadele Birliði: Ýran Ýþçi Komünist Partisi’nin çalýþmalarý hakkýnda okurlarýmýzý bilgilendirir misiniz? Fakhryi: Ýþçi ve emekçiler Þah (saltanat) istemiyorlar. Devrim döneminde Humeyni’yi ABD getirdi. 1-2 sene politik oyunla komünistleri serbest býrakýp böylece onlarý tanýdýlar. Bir anda hepsini yok ettiler. Mesela bir gün içerisinde 10 bin kiþi idam edildi. Ýnsanlar komünistleri iyi tanýyamadýlar. Þimdi þimdi

insanlara komünizmi anlatýyoruz. Önceleri komünistler kendi aralarýnda baðlantý kuramýyorlardý. Teknolojiyle birlikte baðlantýyý iyi kurup Ýran rejimini engellemeye çalýþýyoruz. Siteleri kapatmaya çalýþýyorlar, Ýran’da uydu yasak. Uydu taktýranlara para ve hapis cezasý var. Çünkü bize yurt dýþýndaki arkadaþlarýmýzdan haber geliyor biz eylemler yapýyoruz. Daha önce söylediðimiz gibi özgürce komünist olduðumuzu söyleyemediðimiz gibi kurum da açamýyoruz, bu nedenle komiteler oluþturduk: Ýþçi komiteleri, öðrenci ve gençlik komiteleri, öðretmenlerin komiteleri, vs. Bütün dünyada komiteler var, on dilde çalýþmamýz var. Ýnternet, radyo televizyon kullanýyoruz. Ýsviçre, Almanya gibi ülkeler de çalýþmalarýmýz var. Y.E.Mücadele Birliði: Amerika Ýran’a saldýrýrsa ne yapmayý düþünüyorsunuz? Fakhryi: Olaylarýn geliþimine baðlý, biz ikisine de karþý çýkacaðýz; gerekirse silahlý mücadele vereceðiz.. Çünkü biz ikisini de istemiyoruz. Biz komünist bir partiyiz ve komünizm için çalýþýyoruz Y.E.Mücadele Birliði: Bizimle bu röportajý yaptýðýýnýz için teþekkür ederiz. Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Fakhryi:

Yok teþekkür ederiz

ESKÝÞEHÝR EÐÝTÝM-SEN’DEN BASIN AÇIKLAMASI Eskiþehir Hamam Yo-

lefon su paralarýný ödeye-

lu’nda saat 12:00 da, Eði-

medikleri için bu yükü veli-

tim-Sen Eskiþehir Þubesi

lerin sýrtýna yýkmak zorun-

yöneticilerinin de aralarýnda

da býrakýldýðýný söyleyerek,

bulunduðu kitle, ‘Eðitime

“Zamanýnda tamamlanma-

Yeterli Bütçe, Okullara Öde-

yan okul tadilatlarý sonucu,

nek Ýstiyoruz’ adlý imza

eðitim öðretim karmaþasý-

kampanyasý baþlattý. Vatan-

nýn sürdüðünü, Milli Eðitim

daþlar bu kampanyaya bü-

Müdürünün bu sorunlarýn

yük ilgi göstermekle bera-

çözümü konusundaki so-

ber, hemen hemen hepsi-

rumluluðunu üzerinden a-

nin, özellikle son dönemler-

tarak kurtulamayacaðýný,

de saðlýk alanýndaki özelleþ-

kendi odasýnýn halýlarýný

tirme furyasýndan sonra, okullarda her alanda para istenmesi sonucu maðdur duruma düþmesi, sonuçsuz kalacaðýný bilmekle beraber bu imza kampanyasýna çaðrýda bulunarak destek verdiler. Oysa standý kuran eylemci eðitimciler, okullarda öðrencilerinden para istemesi için görevlendiri-

18

len insanlarý oluþturuyordu. Standý oluþturan ve Eðitim-Sen Þubesi yöneticilerinden oluþan eylemciler bildirilerini ajitasyon yaparak halka ulaþtýrdýlar. Eðitim-Sen Þube Baþkaný Ali Paþa Þanlý, imza kampanyasý eyleminin sonunda yaptýðý basýn açýklamasýnda; okul yöneticilerinin elektrik, ýsýnma, te-

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

deðiþtirmek yerine; önce okullarýn eksik ve ihtiyaçlarýnýn giderilmesini düþünmesi gerekmez mi?” diye konuþarak basýn açýklamasýný sonlandýrdý. Eskiþehir’den MücadeleBirliði Okuru

dxq.81-71


1 egaP

Yeni Evrede

80:31

7002.80.13

Devrimci Dayanýþma

Mücadele Birliði

TAKSÝM’DE DAYANIÞMA EYLEMÝ 21 Eylül günü çeþitli illerde birçok demokratik kurum ve kuruluþ eþzamanlý olarak basýlmýþ kurum çalýþanlarý ve ziyaretçileri gözaltýna alýnmýþtý. Bu basýnlar sonucu 120yi aþkýn kiþi gözaltýna alýnmýþ ve 45 devrimci tutuklanarak F tiplerine gönderilmiþti. Konuyla ilgili olarak devrimci dayanýþma eylemleri sürüyor. Bu eylemlerden biri de 7 Ekim günü Taksim Tramvay Duraðý’nda yapýldý. Aralarýnda Mücadele Birliði’nin de bulunduðu bir çok siyasi kurum ve partiler saat 17.00’da Tramvay Duraðý’nda toplandý ve bir basýn açýklamasý yapýldý. Yoðun güvenlik önlemlerinin alýndýðý basýn açýklamasýnda sýk sýk; “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma, Sosyalist Basýn Susturulamaz, Tutuklananlar Serbest Býrakýlsýn” þeklinde sloganlar atýldý. Kurumlar adýna basýn açýklamasý metnini okuyan Ýlker Arslan, emperyalistlerin, egemenlerin ve onlarýn iþbirlikçilerinin halklara ve devrimci güçlere uyguladýklarý baský ve zulüm politikalarýný her geçen gün artýrdýðýný belirterek; “12 Eylül dönemini aratmayan bu saldýrýlarla uygulanmaya baþlamýþ olan TMY, kýsa bir süre önce Özgür Halk ve Genç Bakýþ dergilerinin çalýþanlarýnýn tutuklanmasýyla antidemokratik yaptýrýmlarýný göstermiþti. Ankara’da Lübnan teskeresine karþý çýkan 18 anti-emperyalist halen tutuklular. Þimdi ise daha kapsamlý, organize bir saldýrýyla Ezilenlerin Sosyalist Platformu ve eþzamanlý olarak devrimci basýn, ilerici sendikalar ve demokratik kitle örgütlerinden oluþan 11 kurumun merkezleri ve temsilcilikleri hedef alýndý. 21 Eylül 2006 perþembe günü çeþitli illerde eþzamanlý olarak 12 demokratik kurum ve

kuruluþun Merkez bürolarý ve temsilcilikleri olmak üzere 29 kurum hiçbir gerekçe ve dayanak belirtilmeden keyfi listeler ve arama izinleriyle Terörle Mücadele polisleri ve çevik kuvvet ekipleri tarafýndan hunharca basýldý. Bürolar talan edildi, dokümanlara ve milyarlarca lira deðerinde bilgisayarlara teknik donanýma el konuldu. Kurumlarda bulunan çalýþanlar ve ziyaretçiler gözaltýna alýndý. Sonraki günlerle birlikte 120’den fazla devrimci gözaltýna alýndý ve þu ana kadar 45 devrimci tutuklanarak F tiplerine gönderildi. Her gün yeni baskýn ve gözaltýlarla bu kurumlara olan saldýrýlar devam ediyor, kurum çalýþanlarý sürekli takip ediliyor, kurumlarýn önünde sürekli polis ekipleri bekletiliyor.” dedi. Arslan sözlerine þöyle devam etti: “Bu saldýrýyý kendimize yapýlmýþ kabul eden bizler ESP’li dostlarýmýzla dayanýþmak için bugün buradayýz. Umudun düþmanlarý bilmelidir ki, bizlerin, halkýmýzýn umudu zulümle, iþkenceyle, F tipi cezaevleriyle kýrýlamaz, yok edilemez. Ezilenlerin saflarýnda umut ve mücadele hiçbir zaman bitmeyecektir, iktidar emekçilerin oluncaya kadar bu kavga hep sürecektir. Ve bilinmelidir ki, birimize saldýrmak, hepimize saldýrmak demektir.” Operasyonlara hedef olan ESP ve diðer devrimci kurumlarýn her zaman yanlarýnda olacaklarýný ifade eden Arslan basýn açýklamasýný þu sözlerle sonlandýrdý: “Emperyalistler ve onlarýn bu coðrafyadaki iþbirlikçileri Ortadoðu halklarýný bombalamak ve kendi daha fazla sömürmek için Kürt halkýna, devrimcilere, demokratlara, aydýnlar ve tüm ilerici kiþi ve kurumlara saldýrýyorlar. Son günlerde Büyükanýt’ýn yaptýðý açýklamalardan da anlaþýlýyor ki bu saldýrýlar artarak devam edecek. Fakat ne TMY, ne baskýlar, gözaltýlar, tutuklamalar mücadelenin sürekliliðini ve gücünü zayýflatamaz. Irak’ta, Filistin’de, Lübnan’da, Kürt bölgelerinde, þehirlerde, daðlarda ve hapishanelerde egemenlerin de gördüðü gibi direnenler ve savaþanlar hep olacaktýr, hiçbir halk, hiçbir toplum baskýyý ve zulmü kabul etmeyecektir. Emperyalist saldýrganlýðýn ve özellikle Ortadoðu’ya yönelik BOP adý altýnda gerçekleþtirilmeye çalýþan kapsamlý saldýrýnýn bir parçasý olan Toplumla Mücadele Yasasý’nýn beraberinde getirdiði bütün uygulamalarýn hep birlikte karþýsýndayýz” Basýn açýklamasýnýn hemen ardýnda ESP’nin Taksim’deki kurumuna kadar yüründü. ESP önünde bekleyen kitle burda sýk sýk “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma” sloganlarýný attý ve ardýndan devrimci dayanýþmayý ifade eden konuþmalar yapýldýktan sonra eylem sona erdi.r

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

19

dxq.91


1 egaP

70:31

7002.80.13

Yeni Evrede

Devrimci Dayanýþma

Mücadele Birliði

GÖZALTI VE TUTUKLAMALARLA ÝLGÝLÝ ANTEP’TE BASIN AÇIKLAMASI Yeni terörle mücadele yasasý uygulamaya konulduðundan bu yana polis hak ihlallerinde sýnýr tanýmýyor. Saldýrýlarýn hedefinde devrim ve sosyalizm amacý duruyor. En son 21.09.2006 tarihinde polis 32 ilde Atýlým Gazetesi ve temsilcilikleri, ESP ve bu kurumlarla baðlantýlý bütün kurum ve kiþilerin evlerini ve iþyerlerini basarak adeta devrimci avýna çýkmýþtýr. 100’ün üzerinde insan gözaltýna alýnmýþ, bunlardan 63’ü tutuklanmýþtýr. Bu saldýrýlar kapsamýnda Antep’te de ESP ve SGD kurumlarýnýn yaný sýra birçok kiþinin evleri basýlarak keyfi bir þekilde gözaltýna alýnmýþtýr. Antep genelinde toplam 18 kiþinin gözaltýna alýnmasý ve 3 kiþinin tutuklanmasý ile sonuçlanan bu terör uygulamalarý hala çeþitli biçimlerde sürdürülmektedir. Bütün bu uygulamalara sessiz kalmamak ve halký sal-

“Daha Güzel Ve Onurlu Bir Yaþam Ýçin Mücadeleye Devam Edeceðiz”

Son süreçte, devrimci demokratik kurumlara yapýlan saldýrý sonucu kurum temsilcilerinin yaný sýra sokakta devam eden devlet terörü ile birlikte toplam 122 kiþi gözaltýna alýnmýþ, 63 kiþi ise tutuklanmýþtý. Konuyla ilgili olarak devrimci dayanýþma eylemleri devam ediyor. 29 Eylül Cuma günü Gazi Mahallesi’nde Mücadele Birliði Platformu, ESP, DHP, BDSP, Partizan olarak ortak bir meþaleli yürüyüþ gerçekleþtirildi. Eylem saat 20.00’da Heykel Park’ta meþalelerin yakýlmasýyla baþladý. Daha sonra Dörtyol’a kadar sloganlarla yüründü. Yol boyunca “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Gözaltýlar Tutuklamalar Baskýlar Bizi Yýldýramaz” sloganlarý atýldý. Dörtyol’a gelinince çember oluþturularak yollar trafiðe kapandý ve basýn açýklamasý yapýldý. Yapýlan basýn açýklamasýnda; “Bizler devrimci, demokratik kurumlar olarak ESP, Atýlým Gazetesi ve diðer kurumlarý sahipleniyor ve onlarla dayanýþmayý büyütüyoruz. TMY saldýrýlarý karþýsýnda muhalif ve sosyalist kimliðimizden, devrimci tarzýmýzdan geri adým atacak deðiliz. Daha güzel ve onurlu bir yaþam için mücadeleye devam edeceðiz” denildi. Daha sonra atýlan sloganlarla eylem sona erdi.

20

dýrýlara karþý mücadeleye çaðýrmak için 26.09.2006 tarihinde Yeþilsu Parký’nda saat 14:00’de bir basýn açýklamasý düzenlendi. Mücadele Birliði, Genç Emekçiler Birliði, Ezilenlerin Sosyalist Platformu ve Demokratik Toplum Partisi tarafýndan organize edilen basýn açýklamasýnda “Baskýlar bizi Yýldýramaz” yazýlý pankart ve “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Tutuklamalar Bizi Yýldýramaz” yazýlý dövizler taþýnýrken “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Tutuklamalar Bizi Yýldýramaz”, “Sosyalist Basýn Susturulamaz” sloganlarý atýldý. Basýn açýklamasý okunan metnin ardýndan 5 dakikalýk sessiz oturma eylemi ile son buldu.

YAÞASIN DEVRÝMCÝ DAYANIÞMA! Antep Mücadele Birliði Platformu

ANTEP EMEKLÝ SEN’DEN BASIN AÇIKLAMASI Disk’e baðlý Tüm Emekliler Sendikasý 27.09.2006 tarihinde Antep’te Balýklý Parký’nda bir basýn açýklamasý düzenledi. Açýklamayý Emekli – Sen Güneydoðu Bölge temsilcisi Mustafa GÖZÜBÜYÜK okudu. Açýklamada “Ýktidar IMF ile iþbirlikçi büyük sermayenin taleplerini yerine getirmek için 7 milyon emekliyi yok saydý. Bugün emekliler açlýk sýnýrý olan 850 YTL’nin .ok altýnda kalan maaþlarýyla geçinmeye çalýþmaktadýrlar. Saðlýkta ise hükümetin tek çatý politikasý tam anlamýyla halkýn üzerine çökmüþtür. 1 Temmuz’dan itibaren yüzlerce ilacý alamaz olduk. Yeni yasalarla hastaneler iþletme, hastalar ise müþteri olacaðýndan bundan sonra hastanelerde her hizmet için katký payý ödemek zorunda olacaðýz. Barýþ ve demokrasi için, insanca bir yaþam, onurlu bir gelecek yaratmak ellerimizdedir. Tüm emeklileri ve emekçileri 7 Ekim’de Ankara’daki mitinge davet ediyoruz.” Denildi. Basýn açýklamasý bildiri daðýtýlarak sessiz bir þekilde son buldu.

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

dxq.02


1 egaP

10:31

7002.80.13

Yeni Evrede

Okur

Mücadele Birliði

Bilinçlenmenin Sýnýrý Yok, Yozlaþmanýn Da... Merhaba yoldaþlar, yaþadýðým kimi sorunlarý sizinle paylaþmak istedim. Liseyi bitirdikten sonra babam bir hastalýða yakalandý, maddi durumumuz da kötüydü. (malum kapitalizmde yaþýyoruz) Babamý tedavi ettirebilmek için çalýþýp para kazanmam gerekiyordu. Her ne koþulda olursa olsun tedavi masraflarýný karþýlamalýydým. Günün 17-18 bazen de 20 saatini çalýþarak geçiriyordum. Sosyal yaþantým kalmamýþtý. Bütün arkadaþlarýmla görüþmemi kestim hiç kimseyle görüþmüyordum, gördüðüm zaman bile tanýmýzdan geliyordum. Okul hayatým da bitmiþti. Kitap, gazete okuyacak, haber izleyecek en önemlisi de düþünecek hiç zamaným olmuyordu. Ýþ ve uyku; tabi günün yorgunluðunun öfkesini kusmak için sarhoþ olana kadar içki. Ne yapý ne etsem bir türlü masraflarý karþýlayamýyordum. Ýçkiyi de bunun için içiyordum. 3 yýl boyunca bu þekilde sürdü, hiç izin almadan (tabi babamý hastaneye götürdüðüm günler sayýlmazsa). Tamamýyla yozluðun içinde gittikçe batýyordum. Hiç düþünemiyordum. Kapitalizmin çürümüþ, kokuþmuþ alýþkanlýklarýný bir bir ediniyordum. Son zamanlarda her þeyden býkmýþtým. Hayatýn hiçbir anlamý kalmamýþtý. Düþünün bu koþullarda bir insanýn psikolojisi nasýl olur. Ölümü de düþündüðüm günler oldu. Sabahtan akþama kadar çalýþ sonra sömürül. Buradan uzaklaþarak bütün bu sorunlarýn biteceðini düþündüm. Uzaklaþtým ama yine ayný psikoloji ayný sýkýntýlar içinde kaldým. Hayatýmý sorgulamaya baþladým. Niçin kaçtýðýmý, neden korktuðumu, yenik düþmemek için mücadele etmem gerektiðini düþündüm ve geri döndüm. Geri döndüðümde çevrem daðýlmýþtý. Ýnsanlarla paylaþacak hiçbir þeyim yoktu. Artýk insanlarla konuþabiliyorum. Bu dönemde Leninistlerle tanýþtým onlara bu sorunlarýmý bu 3 yýllýk yaþantýmý anlattým. Bana bunlarýn hepsinin kapitalizmden kaynaklandýðýný ve bu sorunlarý sadece benim yaþamadýðýmý anlattýlar. Bütün bu sorunlardan, yozluklardan, sýnýf karþýtlýklarýnýn ancak Sosyalizmle yok olacaðýný anlattýlar. Ben de yozlaþmak, çürümemek için bu mücadelede olmak bu mücadeleye bir þeyler katabilmek, politika üretmek için Leninistlerle mücadeleye atýldým. Bilincimizi ilerletmek, sosyalizm uðruna savaþmak için UNUTMAYIN; bilinçlenmenin sýnýrý yok, yozlaþmanýn da...

YAÞASIN MARSÝZM-LENÝNÝZM! DENÝZLERÝN YOLUNDA LENÝNÝST SAFLARA! Antakya’dan Bir Leninist

KAP TAL ST S STEM VAROLDUK˙A DEVLET N SALDIRILARI DA DEVR MC EYLEMLER DE S RECEK Türkiye ve Kürdistan’da 36 yýldýr yaþanan iç savaþ ve sýnýf savaþýmý, giderek yoðunlaþýyor. Bu 36 yýl içinde egemen kapitalist sýnýf ile Kürt halký ve Türk proletaryasý arasýnda büyük çatýþmalar oldu ve bu çatýþmalar askeri darbelerle sonuçlandý. Bu darbelerden sonra kapitalizm, kendi yýkýlýþýný belirsiz bir zamana erteledi diyebiliriz. Fakat 90’lý yýllarýn baþýnda yaþanan eylemler ve devrimci yapýlanmalarýn geliþimi, devrim koþullarýnýn hýzlanmasýný beraberinde getirdi. Kapitalist sistemin kendi yýkýlýþýný engellemek için, Kürt halkýna ve Türk proletaryasýna ne zaman,nasýl, nerde, hangi tarihte saldýracaðý bilinmiyor. Bunu 19 Aralýk 2000’de devrimci tutsaklara yaptýðý hayata dönüþ operasyonuyla gösterdi. Bu operasyon, o dönemde yaþanan ekonomik ve politik krizden kurtulmak için yapýldý. Yaþadýðýmýz yýllarda yaþanan politik ve ekonomik krizler, sýnýf savaþýmýný sýçramalý bir þekilde hýzlandýrdý. Buna örnek olarak SEKA Direniþi, Þemdinli saldýrýsý, Danýþtay’a yapýlan saldýrý ve fýndýk üreticisi onbinlerin meydanlara dökülmesi... Kapitalist sistem var olduðu sürece, bunlar (devletin provokasyonlarý ve devrimci eylemler) sürecek. Biz Leninistler olarak; nesnel koþullarýn devrimi hýzlandýrdýðý bu dönemde, Kapitalizmin egemenliði altýnda ezilen, sömürülen ve özgürleþmek için mücadele eden tüm halk yýðýnlarýný Leninist Parti öncülüðünde komite ve konseylerde örgütlemek zorundayýz. Bu, en acil ve en ivedi görevimizdir.

DEVRÝM BÝZÝZ BÝZ DEVRÝMÝZ Yaþamýn yoðun seyri içinde binbir türü sorunla karþýlaþýyoruz. Bu sorunlar bizleri ya önlere atýyor, ya da gerilerde býrakýyor. Ýnsan dünyayý devrimci yolla yýkma mücadelesi vermeye baþladýðý zaman bir takým engellemelerle karþý karþýya kalabiliyor. Bizleri devrim mücadelesinden alýkoymaya çalýþanlarýn baþýnda faþist devlet ve kurumlarý (ordu, polis, okul) geliyor. Onlarýn ulaþamadýðý yerlerde ailelerimiz çýkýyor karþýmýza. Ama bütün engellemelere raðmen hiçbir þeyin bizleri devrim mücadelesinden vazgeçiremeyeceðini bilsinler. Bizler tarihin omuzlarýmýza yüklediði sorumluluklarýn bilincinde olmalýyýz. Ailemiz bizi engelliyor ise, sýrf iliþkilerimiz kopmasýn diye ya da onlar üzülmesin diye devrim mücadelesinden vazgeçecek deðiliz. Sonuçta onlar bizim düþmanýmýz deðiller. Onlar, burjuvazinin deðer yargýlarýyla hareket ettikleri için, zindanlara düþmemizi ya da çocuklarýnýn ölmemesini istedikleri için karþý çýkýyorlar. Yoksa sosyalizme karþý çýktýklarý için deðil. Kaldý ki bizim sorunumuz, ailemizle deðil. Bizim sorunumuz bu aþaðýlýk emperyalist-kapitalist sistemledir. Burada yapýlmasý gereken þey, devrimin sorunlarýyla kiþisel sorunlarýmýzý karýþtýrmamak. Bu süreç bize yeni görevler yüklüyor. Ama sorumluluk bilincinden yoksunsak, öz disiplin yoksa, kararlýlýk yoksa bu görevlerin yerine getirilmesi imkansýzdýr. Bize her zaman söylenir. “Okuyun, hayatýnýzý kazanýn” ya da “çalýþýn, para kazanýn, evlenin, mutlu bir hayatýnýz olur”. Ýnsanýn sorumluluklarý ve görevleri okumak, evlenmek ya da bir aileye bakmasý deðil. Her geçen gün açlýktan, yoksulluktan, yeterince beslenemediðinden dolayý insanlar ölüyorsa, parasý olmadýðýndan hastane hizmeti görmeyip analarýn kucaðýnda çocuklar ölüyorsa, emperyalist amaçlar için ülkeler iþgal ediliyorsa, hangi insani görevlerden bahsediyoruz. Ýnsanlýðýn görevi ve sorumluluðu emperyalist-kapitalist sistemi Leninist Parti öncülüðünde devrimci yolla yýkmaktýr.

Antakya dan Bir Leninist

Antakya dan Bir Leninist 78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

21

dxq.12


1 egaP

7002.80.13

Yeni Evrede

Che Olmak

Mücadele Birliði

Gazi Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde Söyleþi:

CHE OLMAK

Gazi Ayýþýðý Sanat Merkezi’nde 8 Ekim Pazar günü “Che Olmak” konulu bir söyleþi yapýldý. Söyleþide “Che Yüzyýlý, Küba Devrimi, Gençlik ve Che” konularý konuþulurken, ayrýca Ayýþýðý Sanat Merkezi müzik grubu Grup Emeðe Ezgi ve Tuncay Çakan da söyledikleri coþkulu þarkýlarla sahne aldýlar. Saat 15.00’da baþlayan panelde ilk olarak söz alan Vefa Serdar, Küba Devrimi hakkýnda konuþtu. Küba’nýn bugün sosyalizmi savunma konusunda gösterdikleri kararlýlýðýn dünya devrimcilerinin hayallerine yapýlan en büyük katký olduðunu söyleyerek; “Bir avuç kararlý devrimcinin, devrimi, devrim idealini kafasýna koymuþ ve bunu gerçekleþtirmek için mücadele eden bir avuç kararlý devrimcinin yapabileceði çok þey olduðunu gösteriyor Küba Devrimi. Ýkincisi devrimin yolunun zor’dan geçeceðini özellikle baðýmlý ülkelerde emperyalizmin egemenliðini kurduðu ülkelerde zor yoluyla bir devrimin baþarýya ulaþacaðýný gösteriyor. (...) 1959 1 Ocak’ýna kadar bu büyük mücadele, gerilla mücadelesi her türlü zorluða raðmen devam etti giderek büyüdü, yüzlerce, binlerce, milyonlarca insana dönüþtü ve artýk devrimin bu aþamadan sonraki hedefi kentlerde bir ayaklanma, bu ayaklanmanýn örgütlenmesi, genel grev hareketi bütün bunlarýn hepsini ince ince bir halýyý dokur gibi Kübalý devrimciler, Kübalý komünistler yaptýlar ve devrimi baþarýya ulaþtýrdýlar. Ve Castro’nun çok ünlü bir sözüyle söyleyecek olursak diyorlardý ki; ‘Devrim için savaþmayana komünist denmez’ yani öyle komünizm davasý masa baþýnda oturarak, bolca laf üretilerek yapýlacak bir þey deðil. Gerçekten savaþýlarak savaþýn içerisinde olunarak yapýlacak bir þeydir. Savaþma derken de tek baþýna elde silah savaþmayý anlamamanýz gerekiyor, savaþmak gerçekten bütün bir hayat boyunca devirimin idealleri için, sýnýfsýz sömürüsüz bir dünya için savaþmak ve mücadele etmek demektir. Ki bugün Küba bugün hala savaþýný sürdürüyor.” dedi. Ve Küba’nýn bugün en önemli özelliðinin iktidarý ele geçirdikten sonra hýzlý bir þekilde yeni insaný yaratma mücadelesi vermesi olduðunun vurgulayan Serdar; sosyalizmin sadece ekonomik tedbirlerle kurulamayacaðýný ifade etti. Serdar sözlerine þöyle son verdi; “Bugün Küba’da Fidel olmasa da Küba sosyalizmi yaþamaya devam edecek, devrim yaþamaya devam edecek ve insanlýðýn umudu olmayý sürdürecek” Daha sonra gençlik adýna söz alan Kenan arkadaþýmýz “Gençlik ve Che” konusunu anlattý ve; “Che bir doktor, önüne iki seçenek silah ve ilaç çantasý konulduðu zaman o bir çantayý deðil silahý seçti. Çünkü biliyordu ki iyi bir doktor olabilmek için önce koþullarýn deðiþmesi gerekiyor.. Che’nin bu üstün nitelikleri ýsrarlý bir þekilde mücadele etmesi onu bir anda öne fýrlatýyor. O bir Arjantinli ama Küba devrimi için savaþýyor. Che ,Sierra Maestra daðlarýnda gösterdiði cesaretten dolayý bir ölçüde Küba devriminin simgesi durumuna geliyor. Che’nin biz gençliðe mirasý devrimci mücadelesiyle birlikte devrimden sonra Küba’da yaptýklarý olmuþtur. ‘Gençlik çok önemli’ diyor Che ‘ancak böyle yürekli ve inançlý insanlarla yaþam anlam kazanabilir’. Che gençlikle özellikle ilgileniyordu. Çünkü çok iyi biliyordu ki sosyalizm ancak yetiþecek olan o yeni insanlarla kurulabilirdi.” dedi. Ve hemen ardýndan Che Yüzyýlý konusunda söz alan Süleyman Acar arkadaþýmýz; “Che ayaklanma demektir, isyan demektir, kararlýlýktýr, mücadeleciliktir ve bu bütün dünya halklarý nezninde böyledir. Che tek baþýna devrimle özdeþleþmiþ birisidir þimdi ayaklanmalar yüzyýlý geldi. Yani bizim Che Yüzyýlý diyerek anlatmak istediðimiz en temel nokta budur: ayaklanmalar yüzyýlý. Tarih hep ileriye doðru hareket eder. Ve tarihin akýþý ileriye sosyalizme doðrudur, devrimler yönünde, ayaklanmalar yönündedir; bu nedenle biz 21. yüzyýlýna Che Yüzyýlý diyoruz .Bakalým Che Yüzyýlý hangi devrimlerle perdesini açacak hangi devrimlerle bize ýþýk tutacak.”dedi. Panelden hemen sonra Che’yle ilgili olarak bir slayt gösterimi sunuldu ve hemen ardýndan Grup Emeðe Ezgi sahne aldý ve “Bugüne kadar þarkýlarýmýzý iþçiler ve emekçiler için söyledik þimdi de Che için söyleyeceðiz” dedi. Coþkulu þarkýlarýyla kitleyi coþturdu. Grup Emeðe Ezgi’den sonra sahne alan Tuncay Çakan ise güzel þarkýlarýyla ve türküleriyle izleyicileri farklý bir atmosfere soktu. Þarkýlarýnýn arasýnda kýsa kýsa konuþmalar yapan Çakan, kimilerinin gözünde belki de Che’nin bir “deli” olduðunu demek ki herkesin biraz “deli” olmasý gerektiðini söyledi. Tuncay Çakan’ýn da sahne almasýndan sonra program sona erdi. Gazi halký bir kez daha Küba E,evrimini ve onun simgesi haline gelmiþ olan Che’yi anmýþ olmanýn coþkusunu yaþadý.r

22

65:21

78. Sayý / 11-25 Ekim 2006

dxq.22




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.