s091

Page 1



Yeni Evrede

Baþyazý

Mücadele Birliði

yince ve artýk kabul edince, iþte o zaman kimi oportünist çevreler de utangaç bir þekilde olsa bile iç savaþtan söz etmeye baþladýlar. Ama ciddi olarak deðil. Belli belirsiz biçimde. Dolaylý olarak, yarým yamalak. Sadece bir fon olarak, iþlevsiz bir þey biçiminde. Aslýnda gerçekten onlar iç savaþý, sýnýf savaþýnýn belli bir geliþme aþamasý olarak ortaya çýkmýþ bir olgu biçiminde deðil, rastlantýsal bir durum gibi ele aldýlar. Sýnýf mücadelesi daha sert, yoðun ve þiddetli aþamasý olan iç savaþ aþamasýna girmiþ olmasýna raðmen onlar, sýnýf savaþýmýnýn ulaþtýðý bu üst boyutu olduðundan yumuþak göstermeye çalýþtýlar. Böyle yapmakla proletaryanýn bilincini karartýyorlar, emekçi kitleleri sýnýf savaþýmýndan geri durmaya itmiþ oluyorlar. Tek kelimeyle, emekçi sýnýfýn iç savaþta zafer kazanmasýný ve devrim mücadelesini engelliyorlar. Buna karþýn leninistler, toplumsal olgularý kendi somutluðu içinde çözümlüyor. Leninist görüþ ve kavramlarýn kesinliði, tarihsel olgularýn kesinliðinden ileri geliyor. Devrimci durumu yaratan ekonomik-politik-toplumsal koþullar, kendilerini somut olgularla ortaya koyuyor. Kafasý az-çok çalýþan herkes, bu olgularýn neler olduðunu rahatlýkla kavrayabilir. Oportünistlerin bu “herkes”in dýþýnda kalmasýnýn nedeni, yine kendi oportünist düþünme biçimleridir. Çünkü oportünizm nesnel olgulardan deðil, kendi kafasýnýn içindeki düþüncelerden hareket eder. Bu durumda olaylarýn temelindeki olgularýn kesinliði, tüm yaþamý etkisi altýna almasý onlar için hiçbir þey ifade etmiyor. Düþünce biçimleri somut durumu algýlamada yetersiz kaldýðý için propagandalarý, yayýnlarý vb. kitleler üzerinde hiçbir etki býrakmýyor. Ancak, devrimci kitleler her þeyin farkýnda. Sürecin gerisinde kalmýþ, soyut, içi boþ görüþlere hiçbir önem vermez. Onlarýn görüþleri politik mücadeleye yeni uyanmýþ, ilk uyanýþ halindeki insanlarý bir süre için etkileyebilir -ama sadece bir süre için-. Kitleler devrimci bilimsel görüþlere deðer verir. Leninistlerin, olgularý kesin bir dille ifade etmeleri her olayý devrimci bir bakýþ açýsýyla çözümlemeleri, devrimci kitleler arasýnda her gün biraz daha taraf buluyor. Bilindiði gibi, iþçi sýnýfýnýn izlemesi gereken devrimci taktikler, verili somut duruma, ekonomik ve politik olgulara dayanýr. Taktikler nesnel bir temele dayanmazsa, bu durumda, taktikler öznel olur, ve hiçbir nesnel-bilimsel ölçütü olmaz. Bilimsel deðeri olmayan bir politika belirleme yöntemini ise devrimci kitleler ciddiye almazlar. Bunun da ötesinde, kitlelere yanlýþ bir taktik ve politika götürülmüþ olur, politikada yanýlmamak için, görüþlerimizi nesnel temellere ve olgulara dayandýrmalýyýz. Sýnýf mücadelesinin ulaþtýðý düzeyi yadsýmak, olgularýn kesinliði yerine kendi muðlaklýðýný koymak, kitlelerin devrimci bilincini köreltmeye kalkýþmak, yapanlarý kesinlikle geriye götürür. Bunda ýsrar, gericiliktir. Oportünistler varsýn tüm uzlaþmacý, geri özlerini sergilesinler, sergilesinler ki gerçek devrimci güçlerin, komünist öncülerin kimler olduðu daha iyi anlaþýlsýn. Bu da bir devrim için az þey deðildir.

OLGULARIN KESÝNLÝÐÝ OPORTÜNÝZMÝN MUÐLAKLIÐI arihsel olgular kendini ne denli belirgin olarak gösterirse göstersin, oportünizmin bu olgular karþýsýndaki dili yine de oportünistçe kalýr. Toplumsal olgular ne denli somut bir keskinliðe sahipse, oportünizm de o denli muðlak olur. Böylece oportünizmle tarihsel olgular arasýnda tam bir paradoks yaþanýr. Türkiye’de ve K.Kürdistan’da yýllarca yaþanan ve tartýþýlmaz bir olgu olan devrimci durum karþýsýnda oportünizm, tam da böyle belirsiz, hatta geri bir tutum aldý. Oysa ki devrimci durum, kesin bir toplumsal olgudur ve tüm kesinliði içinde ifade edilmelidir. Oportünistler ne zaman toplumsal olgulardan söz etseler -her þey o kadar belirgin ki, ister istemez bahsetmek zorunda kalýyorlar- hep bir yönüne dikkat çekerler. Bütünlüðü hiçbir zaman ortaya koymazlar. Orta yere oportünizm icadý bir toplumsal “çözülme” yöntemi çýkýyor. Ýþte devrimci durumun belirtilerinden (koþullarýndan) biri olan egemenlerin yönetim krizini de ele alýþlarý, böyle bir gariplik taþýr. Burjuvazinin neden bir yönetim krizine girdiðini açýklamaz. Bu yönetim krizi, egemenlerin kendi içinde ciddi bir bunalým patlak verdi de buradan mý ortaya çýktý; yoksa bu kriz, ekonomik-politik zeminlerden kaynaklanan devrimci durumun koþullarýndan birisi olarak mý ortaya çýktý? Bu durumda baþka koþullarýn da oluþmuþ olmasý gerekir. Ama oportünizm toplumsal olgular karþýsýndaki muðlak tavrýný istikrarlý olarak sürdürüyor. Oysa ki devrimci durum, yýllardýr var ve sistem tüm kuruluþlarý ile bunun etkisi altýnda. Sistemin kurum ve kuruluþlarýnýn içinde bulunduklarý krizi açýklarken, aslýnda devrimci durumun etkilerini açýklamýþ oluyoruz. Devrimci bir krizi, burjuva kuruluþlarýnýn krizinin izlemesi kaçýnýlmazdýr. Burjuva sýnýf devrimci durum dönemi boyunca tüm adýmlarýný bunun baskýsý altýnda attý. Tüm politik yöneliþlerine devrimci durum damgasýný vurdu. Bu topraklarda güncel olarak somut durum çözümlemesi yapmak, devrimci durum çözümlemesi yapmak demektir. Burjuvazi ne egemendir ne de yönetebiliyor. Yönetemiyor, çünkü halk kitlelerine karþý savaþýyor. Proletarya ve emekçi kitlelerle, burjuvazi arasýndaki sýnýf savaþýmý uzun zamandýr iç savaþ biçimini almýþtýr. Yaklaþýk son otuzbeþ yýl böyle geçti. Bu dönemde olaylar çok yoðun yaþandý. Farklý kuþaklar bu süreçten geçti. Sonunda burjuvazi, iç savaþ gerçeðini daha fazla yok sayýp gizleyeme-

T

91. Sayý / 16-30 Nisan 2007

C. DAÐLI

3


Yeni Evrede

Güncel Politika

Mücadele Birliði

ÝÞGAL VE ÝLHAKA KARÞI KÜRT HALKI YALNIZ DEÐÝLDÝR P

roletaryanýn devrimci sýnýf partisi, Leninist Parti, geçtiðimiz Mart ayýnýn baþlarýnda faþist devletin ve tekelci sermaye sýnýfýnýn G.Kürdistan’a yönelik olasý bir askeri iþgal ve ilhak giriþimine karþý iki ülkenin iþçi sýnýfýný ve ezilen halklarýný uyarmýþ; bunun gerçekleþmesi halinde nasýl bir politika izlenmesi gerektiðini, nedenleriyle birlikte, açýklamýþtý. Son bir haftanýn baþ döndürücü hýzla gerçekleþen geliþmeleri bu uyarýnýn ne kadar yerinde olduðunu kanýtladý. Genelkurmay Baþkaný Y.Büyükanýt’ýn aniden bildirilen basýn toplantýsý böle bir giriþimin eli kulaðýnda olduðunu; hatta baþlamýþ olabileceðini gösteriyor. Faþist devletin ayrýlmaz ve önemli bir parçasý durumundaki burjuva tekelci basýnýn Genelkurmay’ýn basýn toplantýsýna olaðanüstü bir önem atfetmesi boþuna deðildi. Tekelci medyanýn av köpeðinkini aratmayan hassas burnu kokuyu almýþtý: Genelkurmay Baþkaný, baþta Barzani’nin açýklamalarý ve Kürdistan sorunu olmak üzere son günlerin üst üste gelen geliþmeleri hakkýnda Türk Ordusunun görüþlerini açýklayacaktý. Beklendiði gibi oldu. Genelkurmay Baþkaný, Ordunun aðzýndaki baklayý çýkardý: “Kuzey Irak’a operasyon yapýlmalýdýr. Fayda saðlar mý? Evet saðlar.. TSK görev verildiðinde bu operasyonlarý yapma gücüne fazlasýyla sahiptir. Hem de fazlasýyla” Ancak generallerin bir þartý var: “...bunun yapýlabilmesi için bir siyasi kararlýlýk ortaya çýkmalý” Öyle anlaþýlýyor ki, bir savaþýn devletin konumunu güçlendireceðini düþünen Ordu kesimi, hazýr Barzani’nin açýklamalarý dolayýsýyla oluþan hava varken savaþa ihtiyatlý

4

yaklaþmaya çalýþan kesim üzerine baský kurmaya çalýþýyor. Barzani’nin “ siz Kerkük’e karýþýrsanýz biz de Diyarbakýr’a karýþýrýz” þeklinde özetlenebilecek açýklamalarý iþgal ve ilhak için aylardýr hazýrlýk yapanlarýn eline gerekli kozlarý verdi. Barzani, aslýnda çok önceden bilinen görüþlerini bir Arap televizyonunda bir kez daha açýklayýnca Türkiye tarafýnda kýyamet koptu. Son bir hafta boyunca tehditler, hakaretler, karþýlýklý restleþmeler havada uçuþtu. Nasýl olurdu da “bir aþiret reisi” anlý-þanlý Türk devletini tehdit ederdi! Nasýl olurdu da dün Türk pasaportu taþýyan, K.Kürdistan halkýnýn özgürlük savaþýnýn bastýrýlmasýnda vazgeçilmez müttefik olan Barzani þimdi böyle açýklamalar yapabiliyordu! Bu açýklamayla Barzani, G.Kürdistan’la K.Kürdistan arasýndaki baðý açýkça ifade etmiþ oluyordu. Böyle bir baðýn ifade ya da kabul edilmesi TC’nin en hassas yarasýný kaþýmaktý. Barzani, demeciyle yarayý kaþýmakla kalmamýþ ama tuz da basmýþtý. Çünkü, ilhak edilmiþ topraklarý tartýþma konusu yapmak TC’nin varlýðýna yapýlacak en büyük saldýrýdýr. Bu saldýrý boðaya kýrmýzý bez göstermekle eþ anlamlýydý ve Barzani, yani K.Kürdistan halkýna karþý dünün müttefiki bugün tam da bunu yapýyordu. Bir hafta boyunca toplum son derece bilinçli, planlý ve yoðun bir þoven propaganda ile savaþ havasýna sokulmaya çalýþýldý. Bir ölçüde baþardýlar denebilir. Dün Orduya raðmen “Barzani-Talabani ile görüþürüm” diyen Baþbakan sert açýklamalar yapmak zorunda kaldý. Þýrnak’ýn Cizre ilçesinde onbeþ tank “tatbikat” bahanesiyle top atýþlarý yaptýlar. Burjuva 91. Sayý / 16-30 Nisan 2007

basýn bunu “Tanklar top atýþlarýyla Dicle kýyýlarýný inlettiler” þeklinde haber yaptý. Arkasýndan iki gün içindeki çatýþmalarda ölen on askerin cenazelerinde estirilen þoven hava... Ýþte iþler bu noktaya geldikten sonra Genelkurmay Baþkaný “Biz savaþa hazýrýz eksik olan siyasi iradedir” açýklamasýyla son hamlesini yaptý. Gerçekte Ordu, sýnýrlý þekilde de olsa, iþgal hareketini baþlatmýþtý. G.Kürdistan kaynaklarý, Türk Ordusunun Güney Kürdistan topraklarýna girdiðini Genelkurmay Baþkaný’nýn basýn toplantýsýndan iki gün önce haber vermiþlerdi. Burjuva basýn da bunu “sýnýrda olaðanüstü hareketlilik” sözleriyle satýr arasýnda itiraf ediyordu. Cizre’de bir sabah aniden araziye çýkýp top atýþý yapan tanklar Kürt halkýna gözdaðý vermenin yaný sýra, savaþa hala mesafeli durmaya çalýþanlarý bir oldu-bitti ile karþý karþýya býrakmayý da amaçlýyordu. Savaþýn aylar öncesinden hazýrlanan plan ve haritalarý þimdiden iþportaya düþmüþ durumda. Ordunun daha ileri adýmlar atacaðýndan kuþku yok. Çünkü, iþgal hareketi bir kez baþladýktan sonra egemen sýnýfýn tüm kesimlerinin bu iþgal hareketini destekleyeceklerini biliyorlar. Þimdi fiilen ama sýnýrlý þekilde baþlamýþ olan iþgal hareketini daha da yaymak, geniþletmek ve gerçek bir savaþa dönüþtürmek için “siyasi irade”nin desteðini almaya çalýþýyorlar. Bu bir kez baþarýlýnca egemen sýnýfýn farklý kesimleri arasýnda “birlik” de saðlanmýþ olacak. Hesaplar, en azýndan þimdilik, böyle. EVDEKÝ HESAP... Toplumsal devrimden duyulan korku, bu korkunun tekelci sermaye sýnýfý üzerinde yarattýðý baský devletin tüm politik adýmlarýna yansýyor. Faþist devlet, öncelikli hedef olarak “Kürdistan’ýn kurulmasýný engelleme”yi önüne koymuþ. Peki neden? “Kendi topraklarý” üzerinde olmayan bir devletin kurulmasýný engellemeyi neden kendine öncelikli hedef olarak belirlesin? Çünkü biliyor ki, kendi dahil, dört devlet tarafýndan ilhak ve ezilmiþ Kürt ulusunun Kürdistan’ýn herhangi bir parçasýnda kendi kaderini tayin hakkýný elde etmesi Türkiye’deki toplumsal devrime büyük bir ivme katacaktýr. Korkunun gerçek


Yeni Evrede

Güncel Politika

Mücadele Birliði

kaynaðý budur. Bu sadece Türkiye’nin deðil, Kürdistan’ý ilhak etmiþ dürt devletin de ortak kaygýsýdýr. Zira dört devletin sömürücü egemen sýnýflarý Kürdistan’ý ilhak ederek kendi egemenlikleri için çok önemli bir dayanak elde etmiþ durumdalar. Bu dayanaðýn yýkýlmasý kendi egemenliklerinin de yýkýlmasý anlamýna gelecektir. Öyleyse, toplumsal devrimi önlemenin ilk ve en önemli adýmý olarak Kürt halkýnýn özgürlük savaþýný bastýrmak gerekiyor. Tekelci sermaye sýnýfý ve emperyalist güçler arasýnda bu konuda tam bir görüþ birliði var. Fakat bu hedefe hangi yöntemlerle varýlacaðý konusunda derin görüþ ayrýlýklarý var ve bu görüþ ayrýlýklarýnýn egemen sýnýfý devrim karþýsýnda zayýf düþürdüðünü biliyorlar, görüyorlar. Egemen sýnýf arasýnda görüþ ayrýlýðýna yol açan konular bununla sýnýrlý deðil. Cumhurbaþkanlýðý seçimi, genel seçimler, Kýbrýs ve daha pek çok önemli konuda egemen sýnýf arasýnda tam bir görüþ ve anlayýþ birliði yok. Üstelik 2007 yýlý sýnýf savaþýmý ve düzen açýsýndan kritik bir yýl olacak ve bu nedenle tekelci sermaye sýnýfýnýn “birlik”e þiddetle ihtiyacý var. Bir savaþ, iþgal ve mümkünse ilhak hareketi Kürt halkýnýn özgürlük savaþýný boðmanýn yaný sýra egemen sýnýf arasýndaki birliði saðlar mý? Ýþte þimdi bunun adýmýný atýyorlar. Sýnýrlý þekilde baþlattýklarý iþgal hareketini, iç ve dýþ koþullarý zorlayarak yaymaya, geniþletmeye, gerçek bir dýþ savaþa dönüþtürmeye çalýþýyorlar. Bunun baþarýlmasý halinde estirilecek þovenizm rüzgarý karþýsýnda egemen sýnýfýn tüm kesimlerinin Ordunun arkasýna geçeceðine inanýyorlar. Þovenist bir rüzgar iþçi ve emekçileri zehirlemek için de bu gün en çok ihtiyaç duyulan þeylerin baþýnda geliyor. Nitekim Türk-Ýþ bunun için kollarý sývadý bile.. Peki ya sonra? Tekelci sermaye sýnýfý ve devlet kurumlarý, her zaman olduðu gibi þimdi de dar görüþlü hesaplar yapmaktan kurtulamýyor. Attýklarý ve atmayý planladýklarý adýmýn ne kadar tehlikeli olduðunu; toplumsal devrimi ve bu devrimin önemli bileþeni olarak Kürt halkýnýn özgürlük savaþýný bastýrayým derken yangýna bir bidon benzin dökme riskinin olduðunu kendileri de biliyor. Ýþte

MGK Genel Sekreterliði’nin varlýðý sonradan inkar edilen bir raporundan kýsa bir paragraf: “Mevcut þartlara bakýldýðýnda Kuzey Irak’ta kapsamlý bir askeri harekatýn sakýncalarý dikkate alýnmalýdýr. Büyük bir operasyon insani kayýplar ve aðýr mali yük getirir. Uluslararasý alanda sert tepkiler harekatýn baþarýya ulaþmasýný güçleþtirir. ABD’nin saplandýðý bataðýn benzeri Türkiye için de olabilir.” Bunlar doðru ama son derece eksik. Can kaybý,acý,kan,gözyaþý ve ekonomik yýkýmýn tüm yükü emekçi sýnýflarýn sýrtýna binecek. Ordu, G. Kürdistan’dan yenilmiþ, yorulmuþ, morali bozulmuþ ve yýpranmýþ olarak dönecek. Emekçi sýnýflarýn Orduya, egemen sýnýfa, düzene olan öfkeleri kat kat artmýþ olacak. Þüphesiz, bu koþullarda devrimci proletaryanýn izleyeceði politika tayin edici önemde olacak. Sistemin tümü üzerinde þiddetli yýkýcý etkiye sahip olacak olan bu devrimci kriz ortamýnda iþçi sýnýfý nasýl bir yol izleyecek? Þovenizm zehirine kendini kaptýrarak Ordunun, dolayýsýyla tekelci sermayenin arkasýna mý geçecek yoksa bu yýkýcý kriz ortamýndan sömürücü sýnýfý bir devrimle devirerek iktidarý ele geçirmek için mi yararlanacak? Leninist Parti, devrimci proletaryaya, emekçi sýnýflara, tüm sömürülenlere ikinci yolu gösteriyor. Devrimci proletarya savaþýn derinleþtireceði kriz ortamýndan iktidarý bir devrimle ele geçirmek için yararlanmalýdýr. Hiç bir þovenist propaganda, hiç bir gerekçe devrimci proletaryayý bu yoldan alýkoymamalýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn ve ezilen halklarýn gerçek düþmaný “içerde”dir; tekelci sermaye sýnýfýnýn kendisidir. Bu koþullar ve devrimci politika þimdi Kürt halkýyla devrimci enternasyonal dayanýþmayý her zamankinden çok daha önemli kýlýyor. Bu anlamda bugün “Yaþasýn KürtTürk Halklarýnýn Mücadele Birliði” ve “Kürt Halký Yalnýz Deðildir” sloganlarý pratik politika açýsýndan yaþamsal önem kazanmýþlardýr. Bu gün sýnýf bilinçli öncü devrimci iþçilere ve devrimci proletaryaya bu þiarlar yol gösteriyor. 91. Sayý / 16-30 Nisan 2007

Can kaybý,acý,kan,gözyaþý ve ekonomik yýkýmýn tüm yükü emekçi sýnýflarýn sýrtýna binecek. Ordu, G. Kürdistan’dan yenilmiþ, yorulmuþ, morali bozulmuþ ve yýpranmýþ olarak dönecek. Emekçi sýnýflarýn Orduya, egemen sýnýfa, düzene olan öfkeleri kat kat artmýþ olacak. Þüphesiz, bu koþullarda devrimci proletaryanýn izleyeceði politika tayin edici önemde olacak. Sistemin tümü üzerinde þiddetli yýkýcý etkiye sahip olacak olan bu devrimci kriz ortamýnda iþçi sýnýfý nasýl bir yol izleyecek? Þovenizm zehirine kendini kaptýrarak Ordunun, dolayýsýyla tekelci sermayenin arkasýna mý geçecek yoksa bu yýkýcý kriz ortamýndan sömürücü sýnýfý bir devrimle devirerek iktidarý ele geçirmek için mi yararlanacak? Leninist Parti, devrimci proletaryaya, emekçi sýnýflara, tüm sömürülenlere ikinci yolu gösteriyor. Devrimci proletarya savaþýn derinleþtireceði kriz ortamýndan iktidarý bir devrimle ele geçirmek için yararlanmalýdýr. Hiç bir þovenist propaganda, hiç bir gerekçe devrimci proletaryayý bu yoldan alýkoymamalýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn ve ezilen halklarýn gerçek düþmaný “içerde”dir; tekelci sermaye sýnýfýnýn kendisidir. 5


Yeni Evrede

Burjuva Kampa Doðru

Mücadele Birliði

PERÝNÇEKLEÞTÝREMEDÝKLERÝMÝZDEN MÝSÝNÝZ? urjuvazinin devrim karþýsýndaki en etkin politikalarýndan biri, netleþen saflarý bulanýklaþtýrmak, sýnýr çizgilerini inceltmek ve böylece devrim cephesinden kendisine taze destek güçleri devþirmektir. Latin Amerika ve Ortadoðu gibi, sýnýfsal dinamiklerin yaný baþýnda oldukça etkin ulusal-dinsel-etnik dinamiklerin bulunduðu coðrafyalarda uzun yýllar etkili olmuþ bu yöntem, Türk tekelci sermayesinin yeni silahý. Devrim dönemleri, emekçi sýnýflarýn kendi gerçek çýkarlarýnýn farkýna vardýklarý, hangi partinin bu çýkarlarý sonuna kadar savunup hangisinin ikiyüzlü bir karakter taþýdýðý pratik eylem içinde sýnadýklarý dönemlerdir. Bu sýnama ayný zamanda, tüm nesnel koþullarý hazýr devrimin öznel koþullarýný olgunlaþtýran ve devrimin zaferini kaçýnýlmaz hale getiren bir olgudur. Burjuvazi için bu “son dönemeci” engellemek hayati önem taþýr. Öyle ki, onlardan hiç umulmadýk sözler duymak, artýk þaþýrtýcý olmaz. Çok deðil bir kaç ay önce MHP’li bir yöneticinin aðzýndan döküldü þu laflar: “Mahirleri þimdi daha iyi anlýyorum: Belki ne dediðini bilmeden ulu orta konuþan bir zavallý der, geçerdik, fakat öyle olmadý.” Hemen ardýnda, bir emekli general fýrladý sahneye: “Nerede bu memleketin Mahirleri? Denizleri?” diyordu. Emekli olmuþ, yaþýný baþýný almýþ, eh birazda beyni sulanmýþ diyecektik ki, bu kez sahnede yerini alan kiþi bütün bu düþünceleri sildi. Demirel’di konuþan. O da ayný soruyu soruyordu. “Nerede eski ODTÜ’lüler?” diye. Bütün yaþantýlarýný devrimi gömmeye adamýþ bir zevatýn, adeta resmi geçit yapar gibi ardý ardýna yaptýklarý bu çýkýþlar, konuyu özel olarak ele almamýzý gerektirdi.

B

SOL’A GEL-GEL KAMPANYASI Bütün bu çýkýþlar, çaðrýlar, altý yaþýndaki bir çocuðu bile kandýramaz. Ýster ikiyüzlülük, ister piþkinlik deyin; ama politik yaþamlarý boyunca burjuvazinin saflarýnda yer bulabilmek için fýrsat kollayanlar dýþýnda kimsenin ciddiye alýp heyecan duymayacaðý bütün bu “gel-gel” çaðrýlarýnýn bir anlamý olmalý. Sýnýflar mücadelesinin geliþimi ulaþtýðý denge ve olgunlaþtýrdýðý çeliþkilerle ilgili bir anlamý... Sorunun cevabý, herkesin görebileceði basitlikte: Tekelci sermaye iki düþman kampa bölünmüþ durumda; birinci kampta emperyalizme tam ilhak sürecinden olabildiðine nemalananlar ve diðer kampta, bu sürecin altýna ezilip egemen konumlarý sarsýlanlar (Reformist sol elbette meseleye böyle bakmýyor. Onlar baktýklarý yerde þunu görüyorlar. Bir yanda liberal ve islamcýlar, diðer yanda milliyetçiler ve askerler. Biraz ileride, meseleyi bu gözle deðerlendirmenin reformist solu nasýl burjuva

6

piyonlara döndürdüðünü göreceðiz) Son dönemde peþpeþe sola “gel-gel” çaðrýlarý yapanlar, özellikle egemen konumlarý sarsýlan sermaye kesimlerini temsil ediyorlar. Bir bütün olarak burjuvazinin emekçi baðlarý öylesine zayýflamýþ, devrim karþýsýnda iktidar organlarý öylesine yýpranmýþtýr ki, kendi aralarýndaki ertelenemez-kaçýnýlmaz kavgalarda parlamento-yasalar-ordu vb. kurumlarý sonuna dek kullanmýyorlar. Çünkü bu, kendi elleriyle iktidar aygýtlarýný parçalamak anlamýna gelecektir. Bunun yerine sermaye, kendi iç kavgalarýna toplumun diðer kesimlerini ortak etmeye çalýþýyor. Tam ilhak sürecinden nemalanýp egemen konumlarýný pekiþtirenler, “AB demokrasi”si hayalleriyle, reformist solun önemli bir kýsmýný peþlerine takmayý baþardýlar. Bunun için fazla bir çaba sarfetmelerine gerek kalmadý. DÝSK, KESK, ÖDP gibi emek örgütleri ve partiler, “sosyal Avrupa” projeleriyle tekelci sermayenin tam ilhak sürecine heyecan ve zevkle destek verdiler. Tekelciliðin diðer kampýndaysa, sol adýna kala kala Perinçek ve tayfasý kalmýþtý ya, her dönem devletin adamý olmuþ bu yýlýþýk muhbirin ne solu temsil edebilecek bir durumu vardý, ne de sermayenin bu kampýna ihtiyaç duyduðu emekçi desteði saðlayabilirdi. Bu kampa acil taze kan gerekiyordu. CHP’nin devþirdiði kürk mantolu kokanalarla, MHP’nin devþirdiði lümpen serserilerle, iþ nereye kadar götürülebilirdi ki? Üstelik; lümpen tayfa arasýnda, Hrant Dink’in katli sonrasýnda bir moral daðýnýklýk yaþanýyordu. Suikast sonrasý yakalananlarýn bütün iliþkileri, suçu birbirlerinin üzerlerine atmalarý, hem onlarýn lümpen karakterlerinden, hem de kendilerinin ilelebet koruyacak bir yapýnýn artýk bulunmadýðýna inançlarýnýn güçlenmesindendi. Toplumun lümpen tortularýný birleþtirip politik arenaya sokan mekanizmalar felç olmuþ gibiydi. Bu tayfanýn Yunanistan maçý sonrasý zafer kutlamalarý yapacak moralleri bile yoktu. Her Newroz sonrasý histerik bir þekilde yükseltilen “bayrak kampanyalarý” da bu moral daðýnýklýktan nasibini aldý. Sermayenin bu cephesi çözülüyordu ve acil taze kana ihtiyaç vardý. Sola “gel-gel” kampanyasýna, Nokta dergisi de müdahil oldu. Dergiye göre (hep o ayný nakarat) milliyetçilik yükseliyordu ve bu yükseliþte solun da günahlarý vardý. Neydi bu günahlar? En baþta asker cenazelerine katýlmayarak, bu alaný MHP gibi partilere býrakmýþ olmak. Böylece, burjuva cepheye katýlmayý arzulayan kimi sol gruplara yol gösterilmiþ oluyordu: asker cenazelerine randevu kesiliyordu. Peki ama, ayný cepheye çaðrýlý sol ile azgýn MHP arasýndaki “kan davasý”na nasýl bir çözüm bulunabilirdi? Cumhuriyet gazetesinin baþyazarý Ýlhan Selçuk, formülü bulmuþtu: “Vaktiyle Amerikanýn

91. Sayý / 16-30 Nisan 2007


Yeni Evrede

Burjuva Kampa Doðru

Mücadele Birliði

buyruðunda komünizme karþý kullanýlan milliyetçilik, bu kez Amerikan aleyhine bir renge dönüþmeye baþladý” diyerek, solun eli kanlý faþist tayfayla kucaklaþmasýnýn anti-Amerikancýlýðýn bir gereði olduðu konusunda “fetva” çýkarýyordu. Sola karþý yürütülen bu “gel-gel” kampanyalarýnýn tek baþýna bir etkisi olmasý beklenemez. Kampanyayý yürütenlerin elleri öylesine devrimci kanýna bulaþmýþ ki, tek baþýna buradan bir sonuç çýkarmalarý çok zor. Ancak, solun reformist ve oportünist gruplarýn dayandýklarý sýnýf temeli, programlarý ve eylemleri doðrultusunda girdikleri bir evrimleþme süreci var. Sola gel-gel kampanyalarý, ancak bu süreç göz önüne alýndýðýnda, bir anlam kazanýyor. SOLUN ÇATLAKLARINA SIZAN BURJUVAZÝ Reformist solun, burjuva cephelerindeki bu kapýþmayý, bir yanda liberal ve islamcýlar, diðer yanda milliyetçiler ve askerler biçimde tanýmladýklarýný dile getirmiþtik. Küçük burjuva dünyalarýnda olgularý böyle algýlýyorlar, yoksa sorun, salt tanýmlama sorunu deðil. Küçük-burjuva dünyalarý, onlarý burjuva kamptan birine doðru sürüklüyor. Nitekim, liberalizme ve þeriatçýlara karþýyýz” söylemleriyle, TKP ve HKP gibi partiler, hýzla Perinçekleþme koridoruna daldýlar. Daha þimdiden bu yolun yarýsýný arkada býraktýlar. Bu yolu yürüyenlerin ilk duraðý hemen her zaman UKH ve diðer devrimci yapýlarla kavgaya tutuþmaktýr. Eh, bunu da gördük.

“Askeri vesayet rejimine karþýyýz” söylemleriyle, bir de kendilerini tam ilhakçý sürecin egemenleri saflarýnda bulanlar var. UKH’nin bu kampa meyletmesi, peþi sýra bir dizi yasal reformist sol partiyi de ayný çizgiye taþýdý. Ama, en acýklý durumda olanlar, “tam baðýmsýzlýkçýlýk” çizgisini sürdürenlerdir. Þimdi onlarýn temel ekonomik programlarýný, emekli generaller ve Sinan Aygün gibileri dile getiriyorlar. Bu durumda ne yapsýn 36 yýllýk tam baðýmsýzlýkçýlar?! Ya sonu Perinçekleþmek olan koridora girecekler, ya da anti-emperyalist programlarý anti-kapitalist program ve pratikle birleþtirip proletaryaya doðru bir adým atacaklar. Ayný konuma doðru sürüklenseler de, “tam baðýmsýzlýkçý”larýn durumunu, Perinçek gibi gönüllü bir iþbirlikçinin durumuyla karýþtýrmamak gerek. Perinçek þu anki konumu, sermaye sýnýfýna gönüllü hizmet ederek, muhbirlik yaparak elde etti. Tam baðýmsýzlýkçýlar ise, artýk baþka bir dönemin ve baþka bir sýnýfýn programý haline gelmiþ bir politik-pratik hattý terk etmemekte inat ettikleri için, küçük-burjuva dar görüþlülüðü ve kibiri bu dönüþüme engel olduðu için, ister istemez burjuva kampýndan birine doðru sürükleniyorlar. Burjuvazi iþte bu þekilde sýzýyor sol çatlaklarýn arasýna. Oysa, devrimci durumun bu son dönemecinde, öncünün görevi, burjuva sýnýfýn çatlaklarýndan, emekçi halklarý geçirip iktidara ulaþmak için yararlanmaktýr. Reformist ve oportünist sol, her zaman olduðu gibi, yine ters köþede.

mekçilere, devrimci ve ilericilere, yoksul Kürt halkýna karþý saldýrýlarýný yoðunlaþtýran devlet, bir yandan G.Kürdistan’a yönelik bir iþgal operasyonuna hazýrlanýr, sýnýra son yýllarýn en büyük askeri yýðýnaðýný yaparken, bir yandan da iþçi sýnýfý ve emekçilerin, yoksul Kürt halkýnýn sesini duyurmaya çalýþan gazete ve dergileri kapatýyor, yazý iþleri müdürleri hakkýnda para cezalarýna hükmederek çalýþmalardaki sürekliliði koparmaya çalýþýyor. Faþizmin en iri, en gerici, en þovenist tekellerin açýk terörist diktatörlüðü olduðu þeklindeki belirleme her geçen gün doðruluðunu daha çok kanýtlýyor. Faþist devletin tüm aygýtlarý, iþçi sýnýfý ve emekçilere, yoksul Kürt halkýna karþý açý-

TARÝHÝN HÜKMÜ YAKINDIR Genelkurmay’ýn “andýç”larýyla yeniden gündeme gelen “basýný hizaya sokma” çabalarýna en son örnek, önce Özgür Gündem gazetesinin yayýnýnýn durdurulmasý, ardýndan onun yerine yayýmlanmaya baþlanan Güncel gazetesinin yayýnýnýn durdurulmasý oldu. Kürtçe yayýnlanan Azadiya Welat gazetesinin de yayýnýný durduran devlet, ayný günlerde Güncel gazetesinin yerine yayýnlanmaya baþlayan Gündem gazetesinin de yayýnýný durdurarak savaþý tüm cephelerden týrmandýrdý. Ýþçi sýnýfý ve e-

91. Sayý / 16-30 Nisan 2007

lan “topyekün savaþ”a uygun bir þekilde tahkim ediliyor. Devlet, kendisi için bir ölüm-kalým meselesi halini almýþ olan bu savaþý kazanmak için her cepheden saldýrýyor. Ancak bugüne kadar olduðu gibi, bundan sonra da tüm saldýrýlarý, devrimin geliþimini engellemek þöyle dursun, daha da hýzlandýracaktýr. Geniþ yýðýnlarýn sistemden kopuþu artýk durdurulmaz bir safhaya ulaþmýþtýr. Hiçbir baský ve saldýrý, yýðýnlarýn devrimci hareketini engelleyebilecek durumda deðildir. Devrimin sesini boðmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Tüm sosyalist, devrimci ve yurtsever basýn kapatýlsa bile, devrim kendini ifade edecek yol ve yöntemleri bulmaya devam edecektir. Artýk çanlar tekelci kapitalist sistem için çalýyor. Tarih, son ve kesin hükmünü vermek için hýzla devrime doðru akmaya devam ediyor.

7


Yeni Evrede

Küçük Burjuvazi

Mücadele Birliði

KÜÇÜK BURJUVAZÝNÝN ÝKÝLÝ YAPISI nsanlýðýn geleceðinin iki sýnýf, proletarya sýnýfý ile kapitalist sýnýf tarafýndan belirlendiði toplumda küçük burjuvazi, etkinliðini bu iki sýnýftan birine baðlanarak ortaya koyabilir. Sermayenin ilerleyiþi, büyümesi, küçük burjuvaziyi sürekli olarak proletaryanýn yanýna iter. Eðer toplumsal devrim saflarýnda yer alýyorsa, bu, ekonomik zorunluluðun yasalarýnýn sonucudur. Küçük burjuvazinin önemli bir kitlesi sola yönelir, sol küçük burjuva olur. Sosyalizm dünyanýn en etkin, sürükleyici, dönüþtürücü gücü durumuna gelince, küçük burjuvazi bu durumdan güçlü bir þekilde etkilendi. Çok sayýda küçük burjuva unsur sýnýf konumunu terk ederek proletarya hareketinin, sosyalizmin safýna geçti. Sosyalizme geçen ülkelerde sosyalizmin sosyalizmin kuruluþunda yer aldý. Devrimci mücadelenin yükseldiði alanlarda, devrimin önemli bir gücü oldu. Ancak sosyalizmden ne denli etkilendiyse de, sosyalizm saflarýna kendi küçük burjuva alýþkanlýklarýný, bireyciliðini ve bakýþ açýsýný da götürdü. Dünya sosyalist hareketinin ciddi sorunlar yaþadýðý dönemde ise, kitlesel olarak sosyalizm saflarýný terk etti; baþka bir sýnýfýn, kapitalist sýnýfýn konumuna baðlandý. Böylece küçük burjuvazinin o ikili özelliði uzun bir tarihi süreçte yeniden yeniden karþýmýza çýktý. Nasýl ki, onun proletarya devriminden, sosyalizmden etkilenerek devrim saflarýnda yer alabileceðini yok sayarak sol sekter bir hataya düþülürse; ayný þekilde onun bu ikili yapýsý unutulursa, her zaman burjuvazinin yanýnda yer alabileceði göz önünde bulundurulmazsa, bu defa da sað hataya düþülür. Küçük burjuvazinin ikili yapýsý sýnýf savaþýmýnda daima göz önünde tutulmalýdýr. Kendi küçük burjuva sýnýfsal konumunu terk edip proletaryanýn devrimci sýnýf konumuna baðlansa da bu durum, yeniden geriye, küçük burjuva saflara dönmemesinin güvencesi deðildir. Kapitalist üretim iliþkileri dünyada varlýðýný koruduðu sürece, sosya-

Ý

8

lizm saflarýnda olup da, güç koþullar doðduðunda yeniden burjuva iliþkilere baðlanan çok sayýda insan çýkar. Sosyalist, komünist hareketle uzun süre yol alýp da, daha sonra tekrar burjuva düzene dönen çok sayýda unsurun durumu ancak bu temelde, kapitalizmin süregelen varlýðý temelinde açýklanabilir. Burjuva iliþkilere yöneliþ tek tek bireyler düzeyinde olabileceði gibi, komünist konumdan uzaklaþan örgütler düzeyinde de olabilir. Komünizmle burjuva iliþkiler arasýndaki bu savaþým, dünyanýn komünizme geçiþine dek sürer. Komünizm kendi malzemesiyle iþgörene kadar, tarihin kendisine sunduðu malzemeyle iþ yapmak durumundadýr. Türkiye ve Kürdistan’da neredeyse 40 yýldýr küçük burjuvazinin bu ikili yapýsýna canlý olarak tanýk oluyoruz. Sosyalizm tüm dünyada güçlüyken, bundan etkilenip sosyalist harekete katýlan küçük burjuvalarýn, gerek devrimci mücadelenin uzun yýllar almasýnýn getirdiði zorluklara katlanamamalarý, gerekse de dünyada 90’lý yýllarda ortaya çýkan durumun etkisiyle sosyalizm saflarýný nasýl terk ettiklerini hep birlikte gördük. Þimdi düzen içinde, sosyal-reformist bir çizgiyi izliyorlar. Fakat onlar ve diðerleri (oportünistler) sosyalizm hareketinin içindeyken de aslýnda küçük burjuva konumlarýný hiçbir zaman terk etmediler. Evet, sosyalizmden derinden etkilendiler, ama bu, yalnýzca etki olarak kaldý. Yoksa zihniyetleri gerçekte dönüþüme uðramadý. Üzerlerindeki bu etki geçer geçmez gerçek toplumsal konumlarýna uygun davrandýlar. Yazýn alanýnda ise, bilimsel sosyalizmi kendi bakýþ açýlarýna uygun olarak sulandýrdýlar. Savunduklarý sosyalizmin proletarya sosyalizmi ile hiçbir iliþkisi yok. Sosyalizm üretici güçlerin toplumsal niteliði ile, el koymanýn özel biçimi arasýndaki çatýþmanýn proletaryanýn kafasýnda düþünce biçiminde yansýmasý, bu çatýþmanýn bilincine varýlmasý olduðu halde, reformizm bu çatýþmayý yok sayýyor, onun üstünü örtüyor. Sosyalizm, bir sýnýfýn baþka bir sýnýfa

91. Sayý / 16-30 Nisan 2007

karþý mücadelesi olmasýna karþýn, onlarýn anlayýþýnda sosyalizm, sýnýf iþbirliði, toplumsal barýþ ve insanlýðýn birlikte ilerlemesi anlamýna gelir. Ýster örgütlü olarak hareket etsinler, ister birey olarak saðda solda yazý yazsýnlar, hepsi sosyalizmi sýnýf mücadelesi öðretisi olmaktan çýkarmak için özel bir çaba içinde. Sosyalizme sýnýf mücadelesi dýþýnda ulaþma anlayýþý epey eski bir anlayýþtýr. Marksistler ise daima þunu söylemiþlerdir: Sosyalizme yalnýzca sýnýf mücadelesi yoluyla varýlýr. Reformist ve oportünist hareket ise burjuvaziyi ürkütmemek ve bu yolla kendi meþruluklarýný kabul ettirmek için proletaryanýn devrimci sýnýf savaþýmýný saptýrma yarýþý içinde, onu egemenlerin kabul edebileceði bir çizgiye çekmek için çaba gösteriyor. Ýster toplumsal barýþ peþinde koþanlar olsun, ister demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin önüne “ulusal” talep çýkaranlar olsun, ikisinin de birleþtikleri, rahatsýz olduklarý konu, sýnýf bakýþ açýsýnýn, proletaryanýn devrimci sýnýf çizgisinin ve sýnýf mücadelesinin her yere sokulmasýdýr. Devrimci marksistleri, þiddetle eleþtirdikleri nokta burasýdýr. Sosyalizme sýnýf mücadelesi yoluyla varýlacaðý, yalnýz teorik bir deðerlendirme deðil, pratik olarak da böyledir ve böyle geliþecektir. Marksist olmak içinse, sýnýf savaþýmýný kabul etmek yetmez, sýnýf savaþýný proletarya diktatörlüðüne kadar vardýrmak gerekir. Sýnýf savaþýmý kaçýnýlmaz olarak proletarya diktatörlüðüne varýr. Sýnýf mücadelesine, devrimci mücadeleye karþý, gerici bir tavýr alan sosyal reformizm, sýnýf çatýþmasý þiddetlenip, emekçi sýnýf iktidara yöneldikçe, gerici çizgisini iyice derinleþtirir. Onlarýn gerici çizgisini açýða çýkaran, devrim mücadelesinin geliþimidir, proletaryanýn olgun ve militan bir mücadele düzeyini ortaya koymasýdýr. Bu konuda dünya devrimler tarihi zengin örnekler veriyor. Onlar Ekim Devrimi sýrasýnda, Bolþeviklere ve sovyet iktidarýna karþý burjuvazinin yanýnda yer alan menþeviklerdir; onlar Fidel’in devrimci mücadelesine karþý kentlerde reformist bir blok kuranlardýr. Küçük burjuva unsurlarýn ikili yapýsý içinde gerici yön, burjuvaziyle birlikte hareket etme yönü dünya proletaryasýnýn sýnýf savaþýmýnda her bakýmdan açýða çýkmýþtýr. Proletaryayý, kurtuluþa götürecek olan proletaryanýn baðýmsýz sýnýf çizgisidir, sýnýf mücadelesidir, devrim mücadelesidir.


Yeni Evrede

Sýçramalý Çöküþ

Mücadele Birliði

ÇÖKEN YALNIZCA ABD MÝ? BD emperyalizminin çöküþü üzerine leninist teorinin biçimleniþi, yedi yýl öncesine dayanýyor. Daha da öteye götürülebilir. 1992 yýlýnda ABD’nin Los Angeles kentinde bir siyahýn polislerce sokak ortasýnda vahþice dövülerek katledilmesinden sonra kentte baþlayan ve askeri birliklerin müdahalesiyle ancak iki haftada bastýrýlan ayaklanmada leninist teori, bu çöküþün ilk iþaretlerine dikkat çekmiþti. Þimdi her aðzýný açan, ABD emperyalist hegemonyasýnýn çöküþünden bahsediyor. Öðleden sonra herkese günaydýn. Ama, alttan alta iþleyen süreçleri kökenine inerek ve bilimsel bir gözle deðerlendirmek yerine, dip akýntýlarý nihayet yüzeye vurup köpüklü dalgalar meydana getirdiðinde söz konusu olguyu tanýma darkafalýlýðýný sergileyen herkes gibi; ABD’nin çöküþünü yeni keþfedenler, bu olguyu körün fili tarif etmesi gibi tarif ediyor ve algýlýyorlar. Günlük basýna da yansýyan ve ancak bu sayede sol hareketi de etkisi altýna alan görüþlerden öne çýkaný, ABD’nin çöküþünü Çin’in yükseliþine baðlama eðilimidir. Bu görüþü ifade edenler, bir tarafta Çin’in olaðanüstü büyüme hýzýný, sýnýr tanýmayan ihracat kapasitesini, dünya pazarlarýna nüfuz etmede gösterdiði yüksek tempoyu ve elinde tuttuðu trilyon dolarlýk döviz rezervini iþaret ediyorlar; diðer yanda ABD’nin altýndan kalkýlamaz borçlarýna, bütçe açýklarýna, her biri dert olan diðer ekonomik verilere dikkat çekiyorlar. Bu tablo, düz bir mantýkla yorumlanýyor ve ortaya Çin’in önlenemez yükseliþi ile ABD’yi çöküþe sürükleyiþi resmediliyor. Öyle midir? Bu soruya bilimsel deðeri olan bir cevap verebilmek için, basit karþýlaþtýrmalarýn ötesine geçmek gerekiyor.

A

Çöküþte Emperyalist Rekabetin Rolü ABD ve Çin’e ait bu rakamlarý, teorik olmaktan çok teknik bir deðerlendirmeye tabi tutan bu analojik yaklaþým, ünlü batýlý yazar Wallerstein’in görüþlerini temel alýyor. Bu yazara göre kapitalist sistem, bir baþlangýcý olan ama nereye ve ne zaman evrileceði belli olmayan bir dünya sistemidir. Wallerstein, dünya kapitalist sistemi içinde hegemonyanýn, belli dönemlerde el deðiþtirdiðini tespit eder. Hegemonya deðiþimi, ayný zamanda, sistemin kendini bir üst düzeyde ye-

nilemesi, saðlamlaþtýrmasý, köhne ve aksayan yönlerini geride býrakmasýdýr. Son hegemonik güç ABD, temsil edip öncülük yaptýðý sermaye birikimi tarzýnýn týkanmasýyla geri düþecek; sýrasýný, bu týkanýklýða çözüm getiren bir baþka süper güce teslim edecek. Wallerstein, sistemin aksayan yönlerini de aþacak dinamik gücün, Güneydoðu Asya’da yükseleceðini öngörüyordu. Burada tarifi yapýlan, Çin ve Japonya’dýr. Devrimci düþüncenin kýrýntýsý dahi bulunmayan bu teorik öngörü, emperyalist-kapitalist sisteme kendini sonsuzcasýna yenileyebilme vasfý vererek, çaðýn temel gerçeði olan kapitalizmden komünizme geçiþ eðilimini tümüyle tozlu raflara kaldýrýyor. Wallerstein, kapitalizme alternatif göremiyor ve sosyalist ülkeleri, kapitalizmin farklý bir versiyonu olarak deðerlendiriyor. Burjuvazinin zafer çýðýrtkanlýðýyla dünyasý sararan bu “sosyolog”a göre, yapabilecek yegane þey, sistemi demokratikleþtirmektir. Bilimsel analizlerde devrimci düþünüþün ne denli önemli olduðunu bize bir kez daha hatýrlatan, basit analizlere dayalý bu fikirler silsilesinin, özellikle reformist sol üzerinde bu denli etki yapmasýna þaþmamak gerek. Dünyanýn ve muhtemel tüm tarihin en çok nefret edilen hegemonik gücü ABD belasýndan kurtulmak, belki kulaða hoþ geliyor (hatta kimi Birgün yazarlarý, Amerikancý tutuculuðun yerini, Budist akýlcýlýðýn alacaðý müjdesini de vermeyi ihmal etmiyorlar), fakat bu yolla emperyalist-kapitalist sistemi sonu gelmez bir gerçek olarak sunmak, devrimci düþünceye bir o kadar saldýrýdýr. Çin’in dünya pazarlarýna açýlan mallarýn ezici çoðunluðunun emperyalist tekellerin patentinde olduðunu ve elinde 1 trilyon dolar döviz rezervi bulunan Çin’in, bu deðer bir anda buharlaþmasýn diye ABD’nin çöküþünü en son isteyecek ülke olduðunu bir kenara not edelim ve devam edelim. ABD’nin çöküþü, bir baþka emperyalist gücün yükselmesine ve onu köþeye sýkýþtýrmasýna dayanmýyor. Benzer öngörüler, 60’lý yýllarda Avrupa Birliði için, 80’li yýllarda Japonya için söz konusu edilirdi. O geçmiþ yýllarda AB ve Japonya sermayesinin geliþim temposu, bu öngörüye temel hazýrlýyordu. Ancak kapitalist sistemde egemen olan, doðru-

91. Sayý / 16-30 Nisan 2007

sal geliþme deðil, eþitsiz, sarmal ve sýçramalý geliþimdir. Nitekim, AB ve Japonya, gerek kendi iç çeliþkileri, gerekse uluslararasý rekabetin yýkýcý etkileri gibi bir dizi nedenden ötürü, ayný doðrusal geliþimi sürdüremediler. Ve nihayet 90’lý yýllara gelindiðinde AB ve Japonya’nýn hegemonyasýný alt edecekleri tartýþmalarý, çoktan tarih olmuþtu. Ayný eþitsiz geliþim yasasýný göz önüne aldýðýmýzda, önümüzdeki on yýl içinde Çin’i bekleyen akýbetin, bir dünya hegemonu olarak belirginleþmek deðil, yoksul kitlelerin muazzam kabarýþýyla alt üst olan iç dengelerini yeniden kurmak çabalarý olacaktýr. Bu çabalar içinde sosyalizmin yükseliþi, kimse için sürpriz olmamalý. ABD’yi çöküþe götüren, Çin’in veya emperyalist ülkelerin rekabeti deðilse, nedir? Kuþkusuz, böyle bir rekabet var; hatta AB ile yaþanan ticari restleþmelerde olduðu gibi, bu rekabet bazen çatýþmalara varýyor. Ve yine kuþkusuz, tekellerin egemenliðini, tekelci rekabet olmadan kurgulamak olanaksýz. Ancak, ABD’nin sahip olduðu servetin mali olanaklarý dünyanýn her bölgesine görece kolay girmesini saðlayan siyasi ve kültürel araçlarýn etkinliði (IMF, Dünya Bankasý, Hollywood, CNN, MTV) üçgeninde sembolleþen medya faktörü ve hatta Birleþmiþ Milletler, hepsi ABD’nin nüfuzuna hizmet ediyorlar) o denli yoðundur ki; bir zamanlar üzerinde güneþ batmayan imparatorluk olan Ýngiltere bile bu denli yoðun ve merkezi bir gücün sahibi olamadý. ABD ile aralarýndaki farkýn, öyle çabuk kapanmayacaðýný iyi bilen diðer emperyalist merkezler, hegemonya konusunda ABD’ye köstek olmaktan çok destek oldular. Gün oldu, dolarýn deðer kazanmasý için dolar satýn aldýlar, gün oldu ABD bütçe açýðýný kapatmak için hazine bonolarý satýn aldýlar. Þu an ve yakýn gelecekte, ABD’nin yerini doldurabilecek herhangi bir emperyalist güç yok. Ve bu gerçeðin pekala bilincinde olan emperyalist ülkeler, bir hegemonya merkezinin ortadan kalkmasýnýn ayaklanmalar yüzyýlýnda ne anlama geleceðini de biliyorlar. Evet, AB ve Japonya merkezli rekabetin, ABD hegemonyasýný yýprattýðý ve sýnýrlandýrdýðý bir gerçek. Ama sözkonusu olan bir çöküþse, bunun nedeni, ABD’nin yerini alacak bir emperyalist gücün ortaya çýkmasý deðil. Bu çöküþün dinamiklerini anlamak için, 11 Eylül görüntülerini yeniden hatýrlamakta fayda var. Hegemonya, Çok Katmanlý Bir Yapý 11 Eylül 2001 günü, öðleden sonra saat 3 gibi televizyonlarýný açanlar, canlý yayýnda ikiz kulelerin yýkýlýþýný izlediler. Çevresindeki bütün binalardan çok da-

9


Yeni Evrede

Sýçramalý Çöküþ ha yüksek, gösteriþli ve saðlam olan bu binalara, tonlarca jet yakýtý yüklü uçaklar, korkunç bir hýzla çarptýlar. Çarpýþmanýn ve patlamanýn gücü muazzamdý, ancak binalarýn yýkýlmasýna yetmedi. ABD’nin tezgahladýðý bu vahþet gösterisinde elbette herþey hesaplanmýþtý ve canlý yayýný izleyenler, bir süre sonra binalarýn alt katlarýnda birbiri ardýna gelen patlamalarý hem duydular, hem de gördüler (sonraki günlerde bütün dünya televizyonlarý, bu patlamalarý makaslayacaktý). Binalarýn her katýna yerleþtirilen bombalar, taþýyýcý kolonlarý iyice zayýflattýktan sonra, uçaklarýn yýkýlmasýyla hasar gören üst katlar, korkunç bir gürültüyle aþaðý indi. ABD faþist yönetimi farkýnda mýdýr bilinmez, ama 11 Eylül’de tezgahlanan ikiz kulelerin çöküþü, aslýnda kendi çöküþünün bir benzeriydi. Týpký ikiz kuleler gibi, ABD hegemonik gücü de, çevresindeki binalardan çok daha yüksek, ihtiþamlý ve saðlam görünüyordu. Ve týpký 11 Eylül’de olduðu gibi, böyle bir yapýnýn çökmesi, tek bir darbeyle gerçekleþemezdi. Binanýn taþýyýcý kolonlarýný tek tek devreden çýkaran bir dizi patlama daha gerekiyordu. ABD’yi çöküþe götüren süreç, ona tamir imkaný býrakmayacak sýklýkta ardý ardýna gelen patlamalarýn taþýyýcý kolonlarý iyice zayýflamasýyla hazýrlandý, hazýrlanýyor. Bu bir dizi patlamanýn, bugün için en öne çýkaný, ABD’nin Irak’ta yaþadýðý yenilgidir. Baþka bir dönemde (örneðin Vietnam savaþý yýllarýnda olduðu gibi) yaþanmýþ olsaydý, böyle bir yenilgi, ABD’nin iyileþmesi için fýrsat bulabileceði yaralanmalar sayýlabilirdi. Ancak, on yýlda bir görülebilecek tarihi olaylarýn ardý ardýna patlak vermesi, ABD’ye olduðu kadar diðer emperyalist-kapitalist ülkelere de bu fýrsatý vermiyor. Tarihi olaylar dizisinin yoðun yaþandýðý bir diðer yer, Latin Amerika kýtasý oldu. Bush’un en son Latin Amerika turunda ortaya çýkan manzara, artýk ABD’nin bu “arka bahçesi”nde borusunun ötmediðini kanýtlamaya yetti. ABD’ye en yakýn duran Kolombiya ve Meksika gibi ülkelerin yöneticileri bile, meydanlarý kuþatan emekçi kalabalýklarýn büyük öfkesi karþýsýnda, Bush’un taleplerine açýktan evet diyemediler. Ve Chavez, ayný haftaya denk gelen alternatif turunda, kýta boyunca Bush’un adeta tozunu attýrdý. Son bir haftada Latin Amerika’da yaþananlardan gördük ki, ABD hegemonyasýnýn en önemli taþýyýcý kolonlarýndan biri olan bu kýta, artýk o binayý taþýmýyor. Yalnýzca Latinler ve Ortadoðu mu? Geçmiþte kendilerine “Baðlantýsýzlar” adýný veren ve fakat çoðunluðu emperya-

10

Mücadele Birliði edebiyatý, þimdilerde dünyada pek fazla alýcý bulamýyor. Açýk iþgaller, görülmemiþ zulüm ve baskýlarýn dünyaya yayýlan fotoðraflarý, ve nihayet küresel ýsýnmanýn ortaya çýkardýðý gerçekler ýþýðýnda, dünyanýn bütün emekçileri, bu özgürlükçü edebiyatýn nasýl hoyrat bir çýkar aracý olduðunu ve dünyayý nasýl bir kýyametin eþiðine getirip býraktýðýný daha iyi görüyorlar. Bir konuþmasýnda Kissinger, ABD emperyalizminin bu en þoven, en eli kanlý elemaný, Amerikan kültürüne bir zamanlar tapýnýrcasýna sahip çýkan Japon gençliðinde, kendilerine yönelik önlenemez bir öfke yükseliþine tanýk olduðunu söylemiþti. “Japonya’da bile!” diyordu titreyen sesiyle Kissinger: “Gerisini siz düþünün!”

list sermayenin boyunduruðuna girmiþ ülkeler, 2006 yýlýnda Havana’da toplandýlar. ABD’nin “baþ düþman” ilan ettiði bir ülkenin baþkentindeki toplantýya, son 50 yýlýn katýlým rekoru kýrýldý. 105 ülkenin temsilcileri, Havana’dan dünyaya seslendiler ve emperyalizmin baðýmlý ülkeler üzerindeki sömürüsüne son çaðrýlarý yaptýlar. Elbette, o toplantýya katýlanlardan pek çoðu, bu çaðrýnýn gereðini yerine getirmek için uðraþacaktýr. Fakat bu önemli deðil. Önemli olan þu ki, Havana, ABD hegemonyasýnýn korkunç gölgesi nedeniyle, bir zamanlar hayal bile edilemeyecek bir toplantýya ev sahipliði yapmýþtý ve hegemonyanýn omurgasý olan korkutucu-caydýrýcý etki, artýk baðýmlý ülkeler üzerinde eski etkisini yitirmiþti. Hegemonya gibi, tek katmanlý deðil, iç içe geçmiþ çok katmanlý bir yapýya sahip olan tarihi konumun (statünün) sarsýlýp yýkýlabilmesi, bir çok katmanda ayný anda yaþanan patlamalara baðlýdýr. Irak çýkmazý, Latin Amerika fiyaskosu ve Havana zirvesi, ABD’nin hegemonyasýnýn siyasi katmanlarýna dair çöküþ imgeleridir. Buna elbette ekonomik ve kültürel katmanlarda yaþanan çöküþ eþlik ediyor. Özellikle bir konunun altýný çizmek gerekiyor. Ekonomik ve kültürel çöküþ, týpký siyasi fiyaskolar gibi, sadece ABD’ye özgü gerçekler deðil. En sakil (kaba) ve cývýk örneklerini Hollywood filmlerinde gördüðümüz “özgürlükçü”lük

91. Sayý / 16-30 Nisan 2007

Sistemin Bütün Krizleri ABD’nin Omuzlarýnda ABD’nin içinde bulunduðu ekonomik çöküþe gelince, hemen belirtmek gerekir ki, ABD son 30 yýlýn ortaya çýkardýðý ekonomik krizleri kendi dev bünyesinde eriterek, sistemin dünya çapýnda ayakta kalmasýný saðladý. Bir baþka ifadeyle ABD, emperyalist-kapitalist sistemin barýndýrdýðý tüm zaafiyetleri kendi merkezinde topladý. Dünyada nakit para sýkýntýsý baþ gösterdiðinde, piyasaya dolar sürdü; borsasýnda ve emlak piyasasýnda yarattýðý muazzam büyüklükte balonlarla, aþýrý üretimin dünya çapýnda yayýlmasýna ön ayak oldu. Ve artýk durum öyle bir noktaya geldi ki, hemen herkes, ABD ekonomisinde ortaya çýkacak küçücük bir yavaþlamanýn veya faiz artýrýmýnýn veya dolarýn deðer yitirmesinin veya enflasyonun, dünyayý nasýl bir kaosa sürükleyeceðinin bahsini yapar hale geldi. Nihayet, bu tartýþmalarda hep gözardý edilen bir noktayý, geçtiðimiz haftalarda Çin’de yaþanan borsa çöküþüyle hatýrladýlar: ABD kendi bünyesinde topladýðý sistemin çeliþkilerini artýk kendi baþýna kontrol edemez durumdadýr. Dünyanýn herhangi bir noktasýnda ortaya çýkan ekonomik çöküþ, ABD’nin eli kulaðýnda ekonomik çöküþünü hýzlandýracaktýr. Sözünü ettiðimiz siyasi-kültürel ve ekonomik olgular ýþýðýnda, ABD’nin gerçek anlamda bir çöküþ yaþadýðý anlaþýlýyor. Kimse için yeni bir keþif deðil bu. Þimdilerde bu konuyu hararetle tartýþanlarýn gözden kaçýrdýðý en önemli gerçek, ABD’yi çöküþe götüren asýl etmenin, emperyalist-kapitalist dünyanýn çöküþü olduðudur. Bir dünya sistemi olarak kapitalizm, her köþesinde çözülmeye baþladýðý ve egemenliðini kaybettiði içindir ki, sistemin tüm çeliþkilerini baðrýnda merkezleþtiren ABD, hýzla sýfýr noktasýna doðru çöküyor.


Yeni Evrede

Rusya

Mücadele Birliði

PUTÝN’ÝN HAMLET TÝRADI:

OLMAK YA DA OLMAMAK Rusya devlet baþkaný Vladimir Putin’in 10 Þubat tarihli Münih güvenlik konferansýnda yaptýðý konuþma, dünyada geniþ yanký buldu. Konu hakkýnda yorumda bulunanlarýn hemen hepsi bu konuþmayý, 1946 yýlýnda Churchill’in sosyalist bloku “demir perde ülkeleri” olarak nitelendirip ilk Soðuk Savaþý’n baþlangýcýna vesile olan o ünlü konuþmasýna benzettiler. Ve herkesin düþüncesine “Yeni bir soðuk savaþ baþladý” imajý düþüverdi. Ne diyordu Putin o konuþmasýnda?... ABD’nin adýný bizzat telaffuz ederek, tek kutuplu bir dünyanýn nasýl büyük bir tehdit olduðundan... dünyayý daha güvensiz ve yaþanýlmaz hale getirdiðinden... ABD’nin tek baþýna kararlar alýp uygulamasýnýn yanlýþlýðýndan... BM’nin öneminden vs. dem vuruyordu. Hemen hepsi, 2006 yýlý boyunca daha düþük volümlerde süregiden ABD-Rusya söz düellosunun temel argümanlarýydý. Bu yönüyle, Putin’in konuþmasýnda yeni bir þey yoktu. Geçen yýl Mayýs ayýnda Doðu Avrupa ülkelerinin bir araya geldiði konferansta Dick Cheney öyle sert bir üslupla Rusya’yý suçlamýþtý ki, eðer bir soðuk savaþ baþlangýcý aranacaksa, onun unsurlarý Cheney’in konuþmasýnda daha fazla bulunabilirdi. Putin’in ortaya koyduðu tartýþma baþlýklarýndan daha çok, ABD karþýsýnda gösterdiði özgüven havasý, herkesin bu konuþmaya dikkat kesilmesine neden oldu. Biraz ileride, bu havanýn nasýl da aldatýcý olduðunu göstereceðiz. Ama özellikle bugünlerde ABD karþýsýnda özgüvenle duracak olanaktan tümüyle mahrum olanlar, Putin’in konuþmasýna daha bir hevesle alkýþ tuttu. Hatta, Türk Genelkurmayý, bu konuþmayý internet sitesinde iki gün boyunca yayýmladý. Üçüncü gün neler oldu bilinmez ama bu bir klasik Türk dýþ politikasýdýr. Geçmiþte de çok örneði görülmüþtür: Ne zaman ABD, Türkiye’den zor yenilir-yutulur isteklerde bulunur, o zaman Türk diplomasi tayfasýndan birileri Moskova’da þöyle bir görünürdü. Ýsmet Ýnönü’nün, sosyalist bloku kastederek, “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye’de bunun içinde yer alýr” sözü, Kýbrýs’la ilgili tehditler içeren Johnson mektubu krizi sýrasýnda sarfedilmiþ sözlerden en ünlüsüydü. Ama, lafla peynir gemisi yürümüyor. Türkiye’nin ekonomik, askeri ve mali baðýmlýlýðýnýn boyutlarýnýn elbette farkýnda olan ABD için, bu türden “saf deðiþtirme” pozlarý, hiçbir zaman etkili olmadý. Yine de Türk diplomasisi, TRT tüzüðü gibi yýllarca deðiþmez öðretilmiþ reflekslerle doludur. Sovyetler daðýldýktan sonra bile Türk dýþ politikasýnýn bu kalýbý deðiþmedi. Ýþte þimdi, ABD’nin Ortadoðu’ya yönelik savaþ planlarýnda Türkiye için yenilip-yutulmasý zor taleplerin ardý ardýna sýralandýðý bir dönemde Putin’in konuþmasýný web sitesinde yayýmlayanlar, artýk bu iþe yaramaz ve ipliði çoktan pazara çýkmýþ pozlardan medet

umuyorlar. Biz Putin’in konuþmasýna dönelim. Geniþ yanký uyandýran bu konuþmayý bir “Soðuk Savaþ baþlangýcý” olarak nitelendirmek doðru mudur? Deðil. Çünkü Soðuk Savaþ olarak nitelenen koca bir dönem, iki zýt sýnýfsal ve ideolojik kutbun diþe diþ mücadelesinden doðuyordu: Sosyalist dünya ile emperyalist-kapitalist dünya. Sýnýfsal çeliþkilerinin þiddeti ve yaygýnlýðýna paralel, derin, net, köklü bir cepheleþme bulunuyordu söz konusu dönemde. Birbirlerini her anlamda -felsefi, ekonomik ve siyasi- sürekli dýþlayan sistemler, bu karþýtlýk durumuna uygun sertlikte bir tavýr içindeydiler. Oysa þimdi Putin, sosyalizmi temsil etmiyor. Eleþtirilerinde, sisteme karþý olmasý bir yana kalsýn, o konuþmada sistemin ayakta kalmasýnýn yollarýna dair bir dizi uyarý var. diyor ki; “Tek kutuplu dünya imkansýzdýr (...) ve sadece sistemin içindekiler için deðil, ayný zamanda egemenliði elinde bulunduranlar için de ölümcüldür.” Bu, uyarý doðrudan ABD’ye. Putin, basit bir ABD karþýtlýðý yapmýyor, tersine, sistemin ayakta kalabilmesi için ABD’nin de ayakta kalmasý ve çok kutuplu bir dünya egemenliðini kabul etmesini gerekli görüyor. Putin, emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduðu ölümcül hastalýða teþhis koyan ve tedavi yollarý öneren bir doktor gibidir. Böyle bir tavrýn, “soðuk savaþ” yýllarýnýn tavýrlarýyla uzaktan yakýndan benzerliði var mý? Konuþana Deðil Konuþturana Bak Putin’e bu sert çýkýþý yaptýran asýl dert, Rusya’nýn emperyalist-kapitalist dünyaya tam entegrasyonunu engelleyen güçlerin son zamanlarda artan faaliyetleridir. Rusya’nýn enerji, metal ve telekomünikasyon alanlarýndaki son derece büyük þirketleri, Avrupa’ya yönelik pazar açýlýmlarýnda sürekli engellerle karþýlaþtýlar. Gazprom’un boru hatlarý, ABD’nin kanatlarý altýna giren Doðu Avrupa ülkeleri tarafýndan engelleniyor. Telekomünikasyon alanýnda, teknoloji transferini engelleyen yaptýrýmlara maruz kalýyor. Bütün bu engellemelerin arkasýndaki güç ise ABD’dir. ABD, Avrupa pazarýndan Rusya’yý uzak tutmak için elinden geleni yapýyor, onu adeta Asya’ya doðru gerisin geri iteliyor. Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde kurulmasý kararlaþtýrýlan füze sistemleri, Bulgaristan ve Romanya’nýn NATO üyelikleri, Rusya ile Avrupa’nýn sýnýr iliþkilerini tümden koparma giriþimleri olarak göze battýlar. Bu durumda Rusya’ya kala kala, Çin ve Japonya gibi devlerle paylaþmak zorunda kalacaðý sýnýrlý bir Asya coðrafyasý kalýyordu. Avrupa’dan soyutlanmýþ bir Rusya, dünya gücü olamaz. Oysa Rusya’nýn biran önce dünya gücü olmaya, bu yolla yeni pazarlara açýlmaya ih-

91. Sayý / 16-30 Nisan 2007

tiyacý var. Bunun nedeni, ülke içinde emek mücadelesinin geldiði boyutlardýr. Moskova belediye baþkaný, karþý-devrimin her dönem güçlü yöneticisi olan Yuri Lujkov, 2006 yýlýnda kaleme aldýðý bir yazýsýnda, Rusya’da komünist hiç olmadýðý kadar korkutucu boyutlara sahip olduðunu itiraf ediyordu. Lujkov, Lenin’in devrimci durum tanýmýnýn, tam da bugünün Rusya’sýna uygunluðuna iþaret ediyordu. Ekonomide geniþleme olmuþ, emek güçleri toparlanmýþ, sendikalar ve komünist partiler güçlerini tahkim etmiþ ve siyasi talepleri baþa koyacak mücadeleye giriþmiþlerdi. Ekonomik krizin inanýlmaz sonuçlarý saflarý netleþtirmiþ, günlük geçim derdinden boðulan Rusya emekçileri “ekmek ve onur” istemleriyle bu saflaþmada yerlerini belirlemiþlerdi. Lujkov’un iþaret ettiði komünizm tehlikesine Putin, iki yýl önce daha somut ve apaçýk bir gösteriyle iþaret ediyordu. Nazi faþizminin yýkýlýþýnýn 60. yýldönümünde, dünya liderlerini Moskova’da toplayan Putin, Kýzýl Meydan’da onlarý, her köþeden fýrlayan orak-çekiçlerin ve dalgalanan kocaman kýzýl bayraklarýn ihtiþamlý gösterisini izlemek zorunda býrakmýþtý. Putin bu gösteriyle, tir tir titreyen kapitalist dünya yöneticilerine adeta þöyle sesleniyordu. “iþte, bana destek olmazsanýz; gelecekteki muhataplarýnýz bunlar olacak.” Emperyalist-kapitalist dünya, bu mesajý algýlayacak durumda deðildi. Rusya’yý sistemin dýþýna itmeyi sürdürdüler. Ukrayna-Kýrgýzistan ve Özbekistan karýþtý; Gürcistan, NATO’nun güvenlik þemsiyesine alýndý, ve nihayet sýra Rusya’yý G-8 zirveleri ve DTÖ dýþýna sürme çabalarýna geldi. Rusya denli geniþ topraklara, muazzam kaynaklara, ekonomik potansiyele ve geliþkin emek gücüne sahip bir devlet, yalnýzca dünya arenasýnda etkin olabilirse büyüyebilir. Bölgesel veya kýtasal ölçeklerde kalan Rusya, içerideki komünist tehlikeyi bertaraf edebileceði ekonomik büyümeyi elde edemez. Bu nedenle Putin, Münih konferansýnda “tek kutuplu deðil, çok kutuplu dünya” açýklamalarýyla, dünya hegemonyasý savaþýna ortak olduðunu ilan etti. Rusya, kapitalist dünyaya ya emperyalist bir güç olarak girer ya da komünizm hayaletine teslim olur. Olmak ya da olmamak. Putin’in büyük açmazý budur.

11


Yeni Evrede

Gündem

Mücadele Birliði

KESÝN HESAPLA U

luslararasý proletaryanýn birlik, mücadele ve dayanýþma ve ayný zamanda da kapitalizme karþý savaþ günü olan 1 Mayýs yaklaþýyor. Dünya üzerindeki bütün geliþmeler, 2007 1 Mayýs’ýnýn tüm dünyada proletarya ile burjuvazi arasýndaki sýnýf mücadelesinin yükseliþine tanýklýk edeceðini gösteriyor. Türkiye ve Kürdistan açýsýndan ise, bu 1 Mayýs’ýn özel bir anlamý var. 2007 1 Mayýs’ý, 1 Mayýs 1977 katliamýnýn 30. yýlýna denk geliyor. Bundan tam 30 sene önce, devrim korkusuyla yatýp devrim korkusuyla kalkan tekelci burjuvazi ve onun devleti, Taksim Meydaný’na toplanan 500 bin emekçinin üzerine ateþ açarak, panzerleri iþçi ve emekçinin üzerine sürerek 34 kiþiyi katletmiþti. Tekelci burjuvazi, önceden planladýðý bu katliamla, devrimin geliþimini önlemeyi hesaplamýþ, yakalandýðý devrim korkusundan bu þekilde kurtulmayý denemiþti. Ama yapýsal kriz içinde olan tekelci burjuvazi, deðil 34 emekçiyi, binlerce iþçi ve emekçiyi katletse de bu krizden kurtulamayacaktý. 1977 1 Mayýs katliamýndan bugüne kadar yaþanan süreç, bunun en açýk kanýtý oldu. 12 Eylül Askeri Faþist diktatörlüðü dahil hiçbir baský ve katliam, devrimin geliþimini engelleyemedi. Ýþçi sýnýfý ve emekçi halklar, faþizmin tüm saldýrýlarý karþýsýnda yýlmadý, yenilmedi, yeniden ve yeniden güç topladý, güçlerini tahkim etti ve ataða kalktý. Gelinen aþamada devrimci kitle mücadelesi kesin bir biçimde var olan

12

2007 1 M

politik durumun deðiþtirilmesini gerektiren bir noktaya ulaþtý. Demokrasi ve özgürlüklerin kazanýlmasý için iþçi sýnýfý ve emekçi halklar, devlet kurumlarýyla, bir bütün olarak sistem kurumlarýyla bir hesaplaþmaya giriþmiþ bulunuyor. Artýk yýðýnlar, eskisi gibi yaþamak istemediklerini her fýrsatta dile getiriyorlar ve demokrasi ve özgürlüklerin önündeki tüm engellerle kararlý bir mücadeleye tutuþuyorlar. Toplumsal bilinç, yüzlerce karmaþýk olayýn bileþkesi olarak mayalanýyor ve bir devrim yönünde geliþiyor. Artýk birbirinden baðýmsýzmýþ gibi geliþen bütün olay ve olgular, bir bileþke kuvvet gibi devrime yöneliyor. Daha önemlisi, bugünkü mücadelenin bu noktada kalmayacaðý, daha da ileriye gideceði artýk çok daha açýk bir biçimde görülüyor. Yalnýz bir devrimden umudunu kesmiþ olan karamsarlar, geliþmelerin bu yönde olduðunu göremezler. Emekle sermaye arasýnda çeliþkilerin nasýl derinleþtiði, hýzla en üst noktaya doðru ilerlediði, emekçi sýnýflarla kapitalistler arasýnda nasýl bir kapýþmanýn mayalanmakta olduðu ve nasýl bir hesaplaþmanýn gündeme geldiði, her geçen gün ortaya çýkan olay ve olgularla daha iyi anlaþýlýyor. Yeni bir ekonomik, politik, toplumsal ortama geçilmeden, bu hareket durmayacaktýr. Burjuvazi, bu gerçekliði kavradýðý için, hareketin önünü kesebilmek amacýyla tedbirlerini sýkýlaþtýrýyor. Saldýrýlar çok yönlü olarak artýrýlmýþ durumda ama, bütün bunlar baþlayan

91. Sayý / 16 - 30 Nisan 2007

hareketi durdurmaya yetmiyor. Yýðýnlar, “radikal gereksinimleri” karþýlanmadýðý süreci ve kapitalist sistem altýnda karþýlanamayacaðý için, kesinlikle daha ileri gidecektir. Ve bu bazýlarýnýn sandýðý gibi evrimci bir tarzda olmayacak, sýçramalarla devrimci bir tarzda geliþecektir. Bugün öylesine bir devrimci durum vardýr ki, burjuvazinin her saldýrýsý emekçi halk kitlelerinin kininin ve öfkesinin daha da bilenmesinden, geniþ yýðýnlarýn ayaklanmasýndan baþka bir sonuç yaratmýyor. Burjuvazinin uykularýný kaçýran, hareketin bu büyüme eðilimidir. Kesin hesaplaþma anýna doðru sýnýflar kendi mevzilerinden hýzla fýrlamýþ durumdadýr. Ýþte 2007 1 Mayýs’ýna bu koþullarda giriliyor. DÝSK’in bu yýl, katliamýn 30. yýlýnda Taksim’de olacaðýný açýklamasý, pek çok çevreyi hareketlendirmiþ durumda. Ýlkin DÝSK’in 28 Þubat’taki 40. yýl kutlamalarýnda Süleyman Çelebi tarafýndan dile getirilen, ardýndan DÝSK geniþletilmiþ baþkanlar kurulu tarafýndan karar altýna alýnan 1 Mayýs’ta Taksim’de olma düþüncesi, artýk pratik bir politika halini almýþ durumdadýr. Ýstanbul valisinin Taksim’in 1 Mayýs için izin verilen alanlar arasýnda olmadýðý, burada yapýlacak bir gösteriye izin verilmeyeceði yönündeki açýklamalarýna raðmen DÝSK’in herhangi bir izin baþvurusuna gerek duymaksýzýn “Bu bir meydan okuma deðil ama” diyerek “1 Mayýs’ýn Emeðin Bayramý olarak yasalaþmasý ve tatil ilan edilmesi, 1977 katliamýnýn


Yeni Evrede

Gündem

Mücadele Birliði

AÞMAYA DOÐRU

MAYIS’I sorumlularýnýn açýða çýkarýlarak hesap sorulmasý için Meclis Araþtýrma Komisyonu kurulmasý” ikili göreviyle 2007 1 Mayýs’ýnda Taksim’de olacaðýný açýklamasý ve bunun için çalýþmalarý baþlatmasý bir anda ortalama sol hareketin birbiri ardýna “1 Mayýs’ta Taksim’deyiz” açýklamalarý yapmasýna neden oldu. Yelpazede kimler yok ki? Tescilli reformistler ÖDP, EMEP ve SDP’den fason TKP’ye, Halkevleri vb.den “Devrimci 1 Mayýs Platformu”na kadar bilcümle sosyal-reformist ve oportünistler derin uykularýndan uyanýp “Taksim’deyiz” dediler. Bu þekilde hepsi bir kez daha nasýl kitle kuyrukçusu olduklarýný, sýnýfa önderlik etmek yerine nasýl sendikalarýn peþinden sürüklendiklerini göstermiþ oldular. Kýsa bir süre öncesine kadar 1 Mayýs’ý nerede kutlayacaklarýna dair tek bir söz dahi etmeyenler, þimdi DÝSK’in arkasýnda sýraya dizilmiþ durumdalar. Tüm bunlara raðmen, Taksim’e güçlü bir çýkýþ, sermaye ile uzlaþma içinde deðil, zor yoluyla Taksim’in zaptedilmesi, sýnýflar mücadelesi açýsýndan son derece olumlu olacaktýr. Umarýz, sözkonusu çevreler son anda kararlarýndan dönmezler ve her þeye raðmen Taksim’e çýkmak için ileri atýlýrlar; zira Türk-Ýþ’in Kadýköy için baþvuru yapmýþ olmasý “kararsýzlar”ý daha da kararsýz kale getirebilir. 2004 1 Mayýs’ýnda buna benzer bir durum yaþanmýþtý. O zaman da DÝSK, sonradan çark etse de, Taksim’de olacaðýný açýklamýþ, Türk-Ýþ ve Hak-Ýþ’in Abide-i Hürriyet’e gitmeleri sonucu Devrimci 1Mayýs Platformu içinde bugün “Ýs-

yancý, Ýhtilalci duruþlarýný en yüksek perdeden haykýracaklarýný” söyleyenlerin bir kýsmý, soluðu Abide-i Hürriyet’te almýþlardý. Diðerleri ne mi yapmýþlardý? Devlet Taksim’e izin vermeyeceðini söyleyince ve Saraçhane’den Taksim’e deðil ama Yenikapý’ya yürünmesine zýmnen izin verince DÝSK’in Saraçhane’de olma kararýna istinaden 30 Nisan akþamý “bu karar bizi rahatlattý” demiþlerdi. Peki neydi ortalama solu diken üzerinde tutan ve bu denli rahatlatan? Taksim’de her sene Leninistler ile devlet arasýnda yaþanan çatýþmayý kendilerinin yaþamayacak oluþu! En kötü kararýn bile kararsýzlýktan daha iyi olacaðýný düþünmeleri! Bu sene de buna benzer bir çark etme olabilir mi? Bunun aksini iddia etmenin hiçbir nedeni yok. Taksim’in 1 Mayýs Alaný olduðu konusunda mangalda kül býrakmayanlarýn yarýn birgün DÝSK rotayý baþka bir yere kýrarsa oraya gideceðinden kimsenin kuþkusu olmasýn. Þimdi “Taksim’i hedeflemek”, “DÝSK’in kararýnýn takipçisi olmak”tan bahsedenler yarýn baþka bir alaný hedefleyebilir ve DÝSK’in ya da Türk-Ýþ’in takipçisi olabilirler. Ve utanmadan sýkýlmadan, “biz sýnýfýn olduðu yerde olmayý doðru görüyoruz” diyebilirler. Yýllar yýlý 1 Mayýs’ta 1 Mayýs Alaný’na, Taksim’e çaðrý yapmak ve sýnýfa bu politikayla gitmek yerine “1 Mayýs’ta Alanlara” sloganýyla gidip, sýnýfý belirsiz olan “alanlara” davet edenler, bugün yine dümeni baþka bir yöne kýrabilirler. Burada Lenin’in bizlere öðretmiþ

91. Sayý / 16 - 30 Nisan 2007

olduðu “her koþul altýnda proletaryanýn baðýmsýz sýnýf çizgisini koruma” ilkesini hayata geçirmek, bir kez daha kaçýnýlmaz olacaktýr. Gerçeklerin inatçý olduðunu ve kendilerini herkese kabul ettireceðini biliyoruz. Bugün, böyle bir aþamada bulunuyoruz. Eðer bugün birileri “2007 1 Mayýsý”nýn anlamýna uygun olarak Taksim’de kutlanmasýný hedeflemekteyiz” diyorsa ya da “bu sene, Türkiye çapýnda tek bir 1 Mayýs olmalý” diyorsa ve aðýz birliði etmiþçesine herkes 1 Mayýs’ý “proletaryanýn burjuvazi ile savaþ randevusu” olarak adlandýrýyor, katliamcýlarla hesaplaþmaktan bahsediyorsa, bunda Leninistlerin yýllarca tek baþýna da olsa her 1 Mayýs’ta Taksim’e çýkmalarý, Taksim’i unutturmamalarý belirleyici olmuþtur. Her sene “Taksim’de ýsrar, devrimde ýsrar”dýr diyerek, Taksim Meydaný’na yürüyen, oradaki polis ablukasýna raðmen Taksim 1 Mayýs Alaný’nda proletaryanýn kýzýl bayraðýný dalgalandýran Leninistlerin kararlýlýðý sayesinde Taksim kazanýlmýþtýr. “Taksim Devrimdir, Onurdur” diyen Leninistler, yýllardýr bu onuru tek baþlarýna taþýdýlar. O alanda Kýzýl Meydan’da 34 iþçi ve emekçiye yakýþýr bir þekilde proletaryanýn kýzýl bayraðýný dalgalandýrma onurunu yaþadýlar. Kelimenin tam anlamýyla devrimin vicdaný oldular. Ve þimdi, tüm iþçi ve emekçileri Mücadele Birliði’nin bayraðý altýnda Taksim Meydaný’ný bir kez daha fethetmeye çaðýrýyoruz. YAÞASIN 1 MAYIS! BIJÎ YEK GULAN!

13


Yeni Evrede

DETAK

Mücadele Birliði

Zindanlarý Yýkacak ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ! Direniþ Hareketi’nden Ömer Yazgan’ýn 25 Yýl Sonra Ortaya Çýkan Son Mektubu:

“HALKIMIZIN YAZGISI BU DEÐÝL... BÝRGÜN KAZANMAYI DA ÖÐRENECEK” Sevgili Anama, Babama ve Kardeþlerime, Þu anda saat 04.00 ve ben infaz için son hazýrlýðým olarak bu mektubu yazýyorum. Bundan böyle benim düþmanlarým sizlerin de düþmanýdýr. Siz olmasanýz da benim kanýmý yerde býrakmayacak kardeþlerim var. Halkýmýzýn yazgýsý bu deðil. Çok evladýný kaybetti. Ama bir gün kazanmayý da öðrenecek. Diðer devrimciler sizlerin evladýdýr. Tarih, biz zulme karþý çýkanlarý her zaman haklý çýkardý, çýkaracak. Malým mülküm yok ki miras býrakayým. Size ve yoldaþlarýma ancak mücadele anýlarýmý miras býrakabilirim. Ben þu anda oldukça moralliyim. Beni tek üzen þey, Türkiye Halk Kurtuluþ Partisi-Cephesi’nin bir üyesi olamadan ölüme gitmektir. Gelecek, devrimcilerin birliði ile partimizin geleceðidir, buna inanýyorum. Halkýmýzýn mücadelesi haklýdýr, meþrudur. Meþru olmayan, bu zorbaca düzeni sürdürmekten yana olan katillerdir. Biraz acele etmek zorundayým. On dakika bile bana çok görüldü. Elimde kelepçe ile yazmak zor. Yeðenlerim geleceðimizin umududur. Ben düþüncelerimi daha önce çok yazdým. Burada tekrarlamama gerek yok. Bana inanýn yeter. Gözyaþlarýnýzý düþmanlardan gizlemeyi öðrenmelisiniz. Kesin olarak soðukkanlýlýðýnýzý yitirmeyin. Az sonra son görevimi yapmak üzere daraðacýna çýkacaðým. Sloganlarýmý haykýracaðým, dizlerim titremeyecek. Yirmi yedi yaþýna bastýðým bu gecenin sabahýný kimse unutmayacak. Ellerinizden öperim. Tek Yol Devrim. Kahrolsun Faþizm Ömer Yazgan 29.01.1983 Demir. Ayrýca, Dersim-Bingöl sýnýrýnda yaklaþýk 13 bin askerle HPG gerillalarýna yönelik baþlatýlan operasyonda çýkan çatýþmalarda devlet büyük kayýplar verirken HPG gerillalarý ile çatýþmanýn sürdüðü bölgelerde sabah saatlerinden itibaren özel harekat timleri gönderildi. Devlet operasyonu Kobra tipi helikopterlerin bombalamasý eþliðinde geniþleterek sürdürüyor. Hatay’ýn Amanos Daðlarý’nda 20 Mart tarihinden bu yana sürdürülen askeri operasyon Ýskenderun Dörtyol, Erzin, Hassa, Reyhanlý, Samandað, Belen ve Kýrýkhan kýrsallarýnda karadan ve havadan geniþleyerek devam eden operasyonda ayrýca Adana Askeri Havaalaný’ndan kalkan F14 tipi uçaklar da kullanýlýyor. Siirt’in Mava Daðý bölgesinde korucularýn da katýldýðý operasyon geniþleyerek sürerken, Siirt Tugay Komutanlýðý’na baðlý 200 kadar zýrhlý aracýn 11 Nisan sabah saatlerinde bölgeye kaydýrýldýðý bildiriliyor. Alýnan haberlere göre, hava destekli süren operasyon kapsamýnda Siirt merkeze baðlý ve Mava Daðý eteklerinde bulunan Þemse (Güneþli) ile Guhêrê (Gaziler) Köyü kýrsal alanýný helikopterler tarafýndan bombalanýyor.

DERSÝM’DE OPERASYONLAR YOÐUNLAÞIYOR Baharýn gelmesiyle birlikte kýrsal alanda devletin operasyonlarý yoðunlaþtý. Burjuvazi dýþarýya yapýlacak herhangi bir müdahale sonrasýnda içerde gelecek tepkileri bastýrmak için devrim güçlerine karþý topyekün saldýrý baþlattý. Burjuvazi, her geçen gün büyüyen devrim karþýsýnda, içerisinde bulunduðu krizi aþmak, geliþen devrimi bastýrmak, egemenliðini devam ettirmek için çözümü öncülerin imhasýnda buluyor. Bir anlamýyla da devletin amacý dýþarýya yapýlacak herhangi bir müdahale öncesinde içerde bir ‘temizlik’ yapmak... Bu anlamda devletin son zamanlarda askeri operasyonlarý geniþleyerek sürüyor. Son haberler þöyle: 8 Nisan’da Dersim’in Hozat ilçesi kýrsalýnda çýkan çatýþmada 4 DHKC gerillasý ölümsüzleþirken bir gerilla da sað olarak tutsak düþtü. Ölümsüzleþen gerillalarýn cenazeleri yapýlan otopsiden sonra ailelerine teslim edildi ve gerilla cenazeleri doðduklarý memleketlerinde defnedildi. Çýkan çatýþmada ölümsüzleþen gerillalarýn isimleri þöyle: Ergani Arslan, Gülender Çakmak, Yunus Gündoðdu, Solmaz

14

91. Sayý / 16 - 30 Nisan 2007


Yeni Evrede

1 Mayýs

Mücadele Birliði

EÐÝTÝM-SEN MÝTÝNGÝNDE 1 MAYIS’TA TAKSÝM’E ÇAÐRISI 8 Nisan Pazar günü Ýstanbul Kadýköy Meydaný’nda Eðitim-Sen’in düzenlediði mitinge Mücadele Birliði okurlarý olarak bizler de katýldýk. Yaklaþýk 6 bin kiþi Carrefour TepeNatulius önünde toplandý. Düzenlenen mitinge siyasi yapý ve partilerin yaný sýra, Eðitim-Sen Edirne, Kýrklareli, Tekirdað, Bursa, Bilecik, Yalova, Kocaeli, Sakarya, Gebze, Düzce ve Ýstanbul Þubeleri katýldý. Kadýköy Ýskele Meydaný’na kadar sloganlarla yüründü. Yürüyüþ boyunca “Ek Ders Genelgesi Geri Çekilsin”, “Ýdari Baský-

lara Son”, “Sözleþmeli Deðil, Kadrolu Çalýþma”, “Savaþa Deðil Eðitime Bütçe” sloganlarý atýldý. Alana giriþte üzerinde “1 Mayýs’ta 1 Mayýs Alanýna Taksim’e / Mücadele Birliði” yazýlý pankartýmýzý açtýk. Daha sonra tüm kitle alana girdikten sonra sahnenin yan tarafýnda bulunan aðacýn üzerine pankartýmýzý astýk ve 1 Mayýs’ta Taksim’e çaðrý yapan bildirilerimizi daðýttýk. Açýlýþ konuþmasýný Eðitim Sen Genel Baþkaný Alaaddin Dinçer yaparken, KESK MYK üyesi Hasan Hayýr da

“1 MAYIS’TA TAKSÝM’E” AFÝÞLERÝNE GÖZALTI 1 Mayýs yaklaþýrken, herkesi bir 1 Mayýs telaþý sardý. Bu defa, tüm devrimci yapýlar ve sendikalar, 1977 katliamýnýn 30. yýlýnda Taksim’de olabilmenin çalýþmalarýný yapýyor. Yýllardýr her 1 Mayýs’ý Taksim’de kutladýðý için bu yýl da orada olacaðýný bilmenin rahatlýðýný taþýyan Mücadele Birliði Platformu ise, Taksim’de kutlayacaðý 1 Mayýs’ýn hazýrlýklarýný örgütlemeye baþladý. Her yýl olduðu gibi, bu yýl da 1 Mayýs hazýrlýklarý engellemelere ve saldýrýlara maruz kalýyor. Bu defa yine Taksim afiþleri yapýþtýran o-

kurlarýmýz gözaltýna alýnarak sindirilmeye caydýrýlmaya çalýþýldý. 4 Nisan günü Cevizlibað-Merter civarýnda E-5 karayolunda afiþleme çalýþmasý yapan 18 yaþýndan küçük 3 okurumuz, polisler tarafýn91. Sayý / 16 - 30 Nisan 2007

dan gözaltýna alýndý. 3-4 saat Zeytinburnu Çocuk Þube’de tutulan okurlarýmýz, ailelerine teslim edilmek suretiyle serbest býrakýldýlar. Gene 7 Nisan günü Göztepe-Bostancý civarýnda afiþleme çalýþmasý yapan 3 okurumuz gözaltýna alýndý. Ýki kiþi 7-8 saat gözaltýnda tutularak ayný gün serbest býrakýlýrken, bir kiþi de ertesi gün serbest býrakýldý. Yapýlan bu baskýlar, engellemeler bizi çalýþmalarýmýzdan alýkoyamayacak ve “1 Mayýs’ta 1 Mayýs Alaný’na, Taksim’e” þiarýmýzý susturamayacaktýr.

15


Yeni Evrede

1 Mayýs

Mücadele Birliði

EÐÝTÝM EMEKÇÝLERÝ YALNIZ DEÐÝLDÝR ki, Taksim ýsrarýnda bir biz vardýk ve yalnýz býrakýlmýþtýk. Týpký son 15 yýldýr olduðu gibi. Biliyorduk ki, Taksim iki uzlaþmaz karþýt sýnýfýn kavga meydanýydý ve kavga meydanlarý düþmana býrakýlýp terk edilemezdi. Ýstasyon Meydanýna doðru yürüyüþe baþladýk. “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Herþey Emeðin Olacak”, “Disa Disa Serhýldan Býji Azadiya Kürdistan”, “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði” sloganlarýmýzý gür bir þekilde yürüyüþ boyunca haykýrdýk. Kasým Gülek Köprüsü’nün ortasýnda orta yaþlý bir bayanýn, elinde Denizin resmini tuttuðunu gördük. Tüm yoldaþlar heyecanlanarak baktýðýmýzda, onun polislerle tartýþtýðýný gördük. Müdahale ederek Denizin resmini tutan bayanýn bizim kortejimize katýlýmýný saðladýk. Eylemin toplanma yerine geldiðimizde 1 Mayýs’ta Taksim’e kuþlamalarýmýzý yoðun bir þekilde yaptýk. Eylem sendika yöneticilerinin konuþmalarýnýn ardýndan bitirildi. TAKSÝMDE ISRAR DEVRÝMDE ISRARDIR

Aysunumuz, Ayýþýðýmýzý yaratan; kavgamýzýn þehri Adana’dan tüm Mücadele Birliði okurlarýna merhaba… 7 Nisan’da ülkelerimizin diðer bölgelerinde olduðu gibi Adana’da da Eðitim Emekçileri bir miting gerçekleþtirdi. Her ne kadar mitingin ana temasý kýrýntýlar için mücadele vermek olsa da, biz þehir dýþýndan gelen dostlarýmýzla bu eyleme katýlýp, proletaryanýn, burjuva egemenliðini reformist, uzlaþmacý taleplerle deðil, zor yöntemle alaþaðý edip Demokratik Halk Devrimini hedeflemesinin zorunluluðunu sloganlarýmýzla haykýrdýk. Mitingin baþlama noktasý olarak Mimar Sinan Açýkhava Tiyatrosu belirlenmiþti. Hâlbuki burasý merkezden uzak, ýssýz bir yürüyüþ güzergâhýydý. Mitinge üzerinde “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði, Mücadele Birliði” yazýlý pankartýmýzla katýldýk. Ortalama sol ve uzlaþmacý reformistlere Taksim’de olmanýn zorunluluðunu belirten, üzerinde “Katliamýn 30. Yýlýnda 1 Mayýs’ta Taksim’e” yazan ikinci bir pankart açarak, deyim yerindeyse onlar için bir sürpriz yaptýk. Ve gördük

16

Adana Mücadele Birliði Platformu 91. Sayý / 16 - 30 Nisan 2007


Yeni Evrede

1 Mayýs Etkinlikleri

Mücadele Birliði

SARIGAZÝ AYIÞIÐI EKÝN SANAT DERNEÐÝ

ÝÞÇÝLERLE BULUÞTU 8 Nisan günü, iþçiler ve emekçiler için Ayýþýðýmýzda bir panel düzenledik. Panelimiz saat 14:30’da kýsa bir sunum ve devrim mücadelesinde ölümsüzleþenler için saygý duruþuyla baþladý. Bunun ardýndan panele geçildi. Panel, avukat Murat AK’ýn konuþmasýyla baþladý. Öncelikle yasalarla oldukça sýnýrlý olan haklarýný bilmeleri için, iþçiler bu konu hakkýnda avukatýmýzdan bilgi aldýlar. Ýþçiler, çalýþýrken karþýlaþtýklarý zorluklarý anlattýlar ve karþýlaþtýklarý sorunlara iliþkin sorular sordular. Bir iþçi, çalýþtýðý fabrikada yaþadýklarý zorluklardan bahsederek, en son patronuyla yaptýklarý görüþmeden söz etti. Patron iþçileri daha fazla sömürebilmek için her yolu kendine mübah sayarak son olarak da, iþçilerin 15 dakikalýk çay molasýný da kaldýrmýþ. Bunun üzerine avukat çalýþma saatlerine göre molalarýnýn kaç saat olmasý gerektiði konusunda iþçileri aydýnlattý. Sohbet havasýnda geçen panelde, sendikaya üye olduklarý için iþten atýlan iþçilerin neler yapabileceði vb. üzerinde duruldu. Avukat Murat AK, Akmercan iþçilerini örnek vererek, iþçilerin gereksiz yere iþten atýlmalarý durumunda haklarýný arayabileceklerini ve kazanabileceklerini

ÝKÝTELLÝ AYIÞIÐI’NDA ÝÞÇÝ ETKÝNLÝÐÝ 8 Nisan’da Ýkitelli Ayýþýðý Ekin Sanat Derneði olarak Ýþçi Etkinliði düzenledik. Bu etkinlikteki amacýmýz hem yaklaþan 1 Mayýs’a hazýrlýk ve çaðrý yapmak, hem de iþçileri günlük yaþamlarýndaki sorunlardan biraz uzaklaþtýrýp, onlara moral vermek, umut vermekti. Tüm sorunlarýn bittiði, o güzel günlerin hayalini kurmalarýný saðlamaktý. ve bu günlerin çok uzak olmadýðýný... Pazar günü etkinliðimiz 1 Mayýs’ýn 76’dan günümüze kadarki görüntülerinden oluþan ve yýllardýr Taksim’i sahiplenenin, öncü olanýn kim olduðunu ve bu onura hangi bedelleri ödeyerek sahip olduðunu anlatan sinevizyon gösterimimizle baþladýk. Ýzleyenleri çok etkileyen görüntüler, zaman zaman heyecanlandýrýyor, zaman zaman coþkulandýrýyor, bazen de öfke ve kinimizi biliyordu. Sinevizyon gösteriminin ardýndan etkinliðin konuþmacýlarý iki iþçi arkadaþ sözü aldý. Onlarýn isteði üzerine etkinlik panel havasýnda deðil de karþýlýklý sohbetler, sorular, söyleþiler þeklinde gerçekleþti. Ýþçi arkadaþlardan biri, 1 Mayýslarýn tarihçesi, Taksim’in önemi, iþçi sýnýfýnýn , 30. yýlýnda orada olmasý gerektiðini, öncünün her sene ne pahasýna olursa olsun orada olduðunu anlattý.

söyledi. Ayrýca Akmercan iþçilerinin davasýnýn emsal teþkil edebileceðini, iþten atýlan iþçilerin iþyeri önünde eylem yaparak haklarýný aramalarýnýn suç olmadýðýnýn bu davayla tescil edildiðini belirtti. Avukat Murat AK’ýn konuþmasýnýn sonrasýnda sözü alan Devrimci Ýþçi Komitelerinden Ali Ekber arkadaþ, bu sorunlarýn asýl çözümü için komite konseylerin, yani örgütlenmenin öneminden ve iþlevlerinden söz etti. Devrimci Ýþçi Komitelerinin çalýþma yöntemini anlattý ve sonrasýnda sözü alan Mücadele Birliði Platformu temsilcisi Vefa Serdar, emeðin iktidarýnda iþçilerin mutlu ve özgür olacaklarýný. Herkesin sevdiði ve yapmak istediði iþi yapabileceðini anlattý. Konuþmasýnýn sonunda özellikle 1 Mayýs’ta Taksim’de olacaðýmýzý, bu onuru yýllardýr bizlerin taþýdýðýný vurgulayarak, bu sene de tüm iþçileri Mücadele Birliði Platformu saflarýnda Taksim’e çaðýrdý. Etkinliðimizi 1 Mayýs üzerine hazýrlamýþ olduðumuz sinevizyon gösterimimizle sonlandýrdýk. Tüm iþçi arkadaþlar 1 Mayýs’ta Taksim’de olacaklarýný söyleyerek etkinliðimizden ayrýldýlar. Sarýgazi Ayýþýðý Ekin Sanat Derneði

Diðer iþçi arkadaþ, katýlanlar arasýnda Ayazmalý emekçi kadýnlarýn da olmasýný dikkate alarak, “niçin yaþýyoruz” dedi. Tüm canlýlar yer, içer, uyur, çýkarýr, soyunu devam ettirir. Peki biz insanlarýn tüm canlýlardan farký nedir? Düþünmek, konuþarak anlatmak, deðiþtirmek vb cevaplar geldi. “Oysa insan olmanýn gerekleri olan düþünmek, sosyalleþmek, iletiþim kurmak ve var olaný deðiþtirmeye çalýþmak, bir iþçinin 10-12 hatta bazen 14 saat çalýþtýðý bir yaþamda nasýl mümkün olabilir? O zaman bizi insanlýðýmýzdan çýkarmak isteyen, bir ot gibi, bir hayvan gibi görenler mi var” dedi. Bu sorgulama Ayazma’nýn durumuna baðlandý ve Ayazmalýlarýn barakalarda yaþadýðý, bu barakalarýn yaðmurlu günlerde su içinde kaldýðý, durumlarýnýn kritik olduðu söylendi. Oradaki herkesin o an insanlýðýndan utandýðýný gözlerimizle gördük. Belediye, hakkýný arayan kadýnlara “siz tavuk gibisiniz” demiþ, önceden de Ayazma halkýný leþ kargalarýna benzetmiþlerdi. Öfkemiz son haddine varmýþtý. Tüm bu olan bitenler, katýlan herkesi etkiledi. Çünkü gözlerinin önündeydi ve tüm bunlar gerçekti. Etkinlik, var olan sorunlarýn kalýcý çözümünün ancak ve ancak emeðin iktidarýnda ortadan kalkabileceði; bunun için de herkesin tüm gücüyle bu alt üst oluþa hazýrlanmasý gerektiðinin vurgulanmasýyla sonuçlandý. Etkinliðin sonunda 1 Mayýs kartlarý alan katýlýmcýlar, 1 Mayýs çalýþmalarýna maddi destek sundular. O gün, Ayazma halkýnýn acýlarýnýn etkisinden çýkamadýk. Herkesin kendi yaþamýný ve neyi, ne kadar yaptýðýný sorguladýðý her halinden belliydi. Ve herkesin aklýndan belki de ayný soru dolaþýyordu: Ýnsaný diðer canlýlardan ayýran nedir?

91. Sayý / 16-30 Nisan 2007

Ýkitelli Ayýþýðý Ekin Sanat Derneði

17


Yeni Evrede

Ortadoðu

Mücadele Birliði

HÜRMÜZ BOÐAZI ISINIYOR Ýran, on beþ esir Ýngiliz askerini serbest býraktý. Ama gerilim azalmýþ olmaktan çok uzak. Taraflar savaþ hazýrlýklarýný hýzla sürdürüyor. Körfez, büyük bir çatýþmaya doðru hýzla yol alýyor. Savaþ planlarý, Pentagon’un askeri strateji ve taktikleri basýnda çarþaf çarþaf yayýmlanýyor. Basra Körfezi ve Hürmüz Boðazý devasa askeri tatbikatlara sahne oluyor. Daracýk bir coðrafyaya korkunç bir askeri yýðýnak yapýlmýþ durumda. Hangi olay veya olaylar zincirinin savaþý ateþleyeceði bilinmez. Þurasý bir gerçek ki, bölge adým adým savaþa sürükleniyor. Faþist ABD yönetiminin Ýran’ý hedef tahtasýna çok önceden, daha Irak savaþý baþlamadan, oturttuðu bilinen bir gerçek. Savaþ planlarý çok önceden yapýlmýþtý. ABD emperyalizminin savaþ planlarýnda Irak savaþý, Ýran’a (ve Suriye’ye) saldýrmadan önceki bir aþamaydý sadece. Baðdat kýsa sürede düþecek, Irak teslim alýnacak; askeri birlikler buradan Ýran’a (ve Suriye’ye) yürüyecekti. Meþhur “Büyük Ortadoðu” (sonraki adýyla “Geniþletilmiþ Ortadoðu”) iþte böyle kurulacaktý. Orta Asya’dan Fas’a kadar uzanan geniþ bir coðrafya, Coni’lerin çizmeleri altýnda yeniden biçimlenecekti. Ama Baðdat’tan dönen yanlýþ hesaptý Bush yönetiminin planlarý. Emperyalist iþgal birlikleri Arap çöllerinden öteye geçemediler. Savaþ uzadý. Kýsa sürede beklenen zafer bir türlü gelmedi. Irak direnme savaþý emperyalistlerin nasýl bir bataða saplandýklarýný anlamalarýný saðladý. Ne var ki savaþ, Bush ekibinin keyfi isteklerinin sonucu deðil, ABD emperyalizminin (ve genel olarak emperyalizmin) yakýcý ihtiyaçlarýnýn sonucudur. Emperyalist-kapitalist sistem açýsýndan bir zorunluluk olarak gündeme geldi. Washington’ýn savaþý yayma çabasý bu sürecin gerekliliði olarak çýkýyor ortaya. ABD, Ýsrail ve Ýngiltere, bir süredir Ýran gerici rejimini kýþkýrtýyor. Ýran’ýn nükleer programýna iliþkin baskýlar, tehditler, ekonomik ve siyasi yaptýrýmlar... ile molla rejimi üzerinde yoðun bir baský yaratýlmak isteniyor. Ama mevcut þartlarda bir savaþ için bunlar yetmiyor. Bu nedenle emperyalistler daha ileri adýmlar atmaya baþladý. Eski Ýran savunma bakan yardýmcýsý Asgeri’nin kaçýrýlmasý ile “casus oyunu” baþlatýldý. Ardýndan biri tümgeneral olmak üzere, peþpeþe üst düzey askeri yetkililer kaçýrýldý. Nerede olduklarýna dair hiçbir bilgi yok. Ama bu “kaçýrma operasyonlarý”ný CIA, Mossad ve MI5’in birlikte planladýðý, Türkiye’nin de bir þekilde bunun içinde olduðu (Asgeri Ýstanbul’da kaçýrýldý; diðer kaçýrýlanlarýn tamamý Türkiye üzerinden götürüldü) yüksek sesle dile getiriliyor. Atýlan adýmlar bunlarla da sýnýrlý kalmadý. Irak’ta beþ Ýran diplomatý, casusluk gerekçesiyle her türlü diplomatik kural bir kenara atýlarak tutuklandý.

18

Meþhur “çuval geçirme operasyonu” ile aþaðýlanmak istedi. Psikolojik savaþ þiddetlendi. Ýran’ýn buna nasýl karþýlýk vereceðini merak ediliyordu. Artan taciz ve kýþkýrtmalar bir yerde patlamaya sebep olacaktý. Tüm bunlara raðmen Ýran bir türlü istenen noktaya gelmiyor, nükleer programýndan geri adým atmýyor ve fakat sýcak çatýþmalarý baþlatacak adýmlarý da atmýyordu. “Oyunu” hala diplomatik alanda sürdürme konusunda ýsrarcýydý molla rejimi. Bunun üzerine ABD, bölgedeki en büyük askeri tatbikatýný gerçekleþtirdi. Bu, apaçýk bir gözdaðýydý. Ýran, ABD emperyalizminin restini gördüðünü bir karýþ askeri tatbikatla ilan etti. Taraflarýn askeri hazýrlýklarý hýzlandý. Tabii kýþkýrtmalar da... Ýran’ýn on beþ Ýngiliz askerini esir almasý bu þartlarda gerçekleþti. Gerilim daha da týrmandý. Savaþýn eþiðine zaten geliþmiþti. Bir silah patlamasý kadar yakýndý savaþ. Gerilim politikasýnýn bu raundunu kazanan Ýran oldu. Bush’un üst perdeden açýklamalarýna, Blair’in “bir üst aþamaya geçmek zorunda kalabiliriz” açýklamalarýna raðmen, Ýran, askerleri býrakmadý. Televizyonda askerlerin “özür dilemeleri”ni yayýmladý. Ýlginçtir, tüm süreç aslýnda Ýran’ýn soðukkanlýlýðýný yitirmesi ve savaþý baþlatacak bir çýlgýnlýðý yapmasý üzerine planlanmýþtý. Ama soðukkanlýlýðýný yitiren Londra oldu. Ýngiltere, tarihinde belki de ilk kez, diplomasi alanýndaki o meþhur soðukkanlýlýðýný yitirdi. Birleþmiþ Milletler Güvenlik Konseyi’nin kapýsýn çaldý Ýran karþýtý bir karar çýkarma umuduyla. Ama eline geçen koca bir hiç oldu. Rusya ve Çin’den olumsuz görüþler çýkýnca ortada kalakaldý. Esir asker krizinin devamý halinde kuþkusuz sýcak çatýþmalar yaþanabilir ve savaþ baþlayabilirdi. Onca askeri yýðýnaðýn yapýldýðý bir alanda bu fazlasýyla olasýydý. Biliniyor, ABD’nin yalan haberlerle savaþ baþlatma konusundaki sicili kabarýktýr. Ýran, burada gerilimi bu noktaya getirmeden Ýngiliz askerleri serbest býraktý. Ve bunu bir “yüce gönüllülük” olarak sundu. Oyundan þimdilik galip ayrýlan Ýran oluyordu. Bunu perçinlemek için olsa gerek, Ahmedinejat uranyum zenginleþtirmeyi baþardýklarýný tüm dünyaya ilan etti. Ve nükleer tesislerinin bulunduðu bölgelerde hava savunma tatbikatlarýna giriþti. Böylece savaþa hazýr olduklarýný, kararlýlýklarýný gösteriyorlardý. Ýran kendini bununla sýnýrlamýyor kuþkusuz. Özellikle Irak Þiileri üzerinden düþmanlarýný Irak’ta tutmaya, kendi üzerine yürümesini engellemeye çalýþýyor. Lübnan’da kýsmen baþarýlý olan bu planýn bu defa iþe yarayýp yaramayacaðýný göreceðiz. Sonuçta Ýngiliz askerlerin serbest býrakýlmasý ne gerilimi azalttý, ne savaþýn yaklaþmasýný önleyebildi. Rus askeri istihbaratý Nisan sonunda ABD hava saldýrýsýnýn baþlayacaðýný iddia ediyor. Hatta bu saldýrýnýn ayrýntýlý planlarýný yayýmlýyor. Bu istihbaratýn gerçekleþip gerçekleþmeyeceðini bilemeyiz. Açýk olan, savaþýn her geçen gün yaklaþtýðý ve bu savaþýn tüm bölgeyi þiddetle içine sürükleyeceðidir. Hiçbir bölge ülkesi böyle bir savaþýn dýþýnda kalma þansýna sahip deðil. Fazlasýyla girift olan iliþkiler, bölge ülkelerinin iç iliþkileri ve dýþ dengeler, onlarý hýzla savaþýn içine sürükleyecektir. Ve bu gerici savaþ, bölge çapýnda devrimlerin doðuþunu hýzlandýracaktýr. Yeter ki proletarya, bu bilinçle hazýrlýklarýna

91. Sayý / 16 - 30 Nisan 2007


Yeni Evrede

Basýn Açýklamasý

Mücadele Birliði

Sarýgazi’de Basýn Açýklamasý: TAKSÝM’DE 1 MAYIS “BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ” AÇIKLAMASI

12 Nisan Perþembe günü sendikalar, siyasal partiler, meslek odalarý, meslek birlikleri, siyasi dergiler, demokratik kitle örgütleri ve platformlar, Taksim Gezi Parký’nda bir araya gelerek 77 katliamýnýn 30 yýlýnda 1 Mayýs’ý Taksim Meydaný’nda kutlayacaklarýný belirten bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdiler.c Saat 12.00’de gerçekleþtirilen basýn açýklamasýnda üzerinde “1 Mayýs” yazýlý bir pankart açýldý. Ardýndan DÝSK Genel Sekreteri Musa Çam basýn metnini okudu. Çam, 1 Mayýs’ý hak ettiði anlam ve önemle kutlamakta kararlý olduklarýný vurgulayarak; “30 yýl önce, 1 Mayýs 1977’de bu meydanda, üzerlerinde oynanan oyundan habersiz, bir hukuk devletinde yaþadýklarýna duyduklarý inanç ve güvenle kaygý duymadan, bir bayram sevinci yaþarken yaþamlarýný yitiren 36 yurttaþýmýza, yakýnlarýna ve iþçi sýnýfýna, demokrasi adýna toplum olarak ve vicdanen borçluyuz. Bu yýl, bu borcumuzu ödemek, yarým kalmýþ bir sevinci tamamlamak, kaybettiklerimizin yaþýyor olsalardý duyacaklarý coþkuyu sürdürmek, 1 Mayýs geleneðini yasaklardan arýndýrmak için emekçilerin önlerine konan engelleri, yasaklarý aþarak, Taksim Alaný’nda olacaðýz” dedi. Çam, sözlerine þöyle tamamladý: “1 Mayýs, bu görev ve sorumluluk duygusuyla emek hareketinin uluslararasý birlik, dayanýþma, mücadele ve direniþ günü olarak en geniþ katýlýmla Taksim’de kutlanacaktýr. 2007 1 Mayýs’ý, ülkemizde yaþanýlan toplumsal sorunlara ‘dur’ demek için, haklarýmýza, ekmeðimize ve daha da önemlisi geleceðimize sahip çýkmamýz için meydanlarý dolduracaðýmýz bir gündür. Yer, Taksim’dir! Þekli ise, BÝRLÝK, MÜCADELE ve DAYANIÞMADIR! Biz, demokrasi güçleri 1 Mayýs’ý birlikte örgütleyecek; hak ettiði anlam ve önemle Taksim’de kutlayacaðýz. Buradan, baþta diðer iþçi konfederasyonlarý ve üyeleri olmak üzere, bütün halkýmýzý, emek dostlarýný, özgür ve demokratik bir ülke özlemi içinde olan herkesi 1 Mayýs’a davet ediyor, 1 Mayýs 2007 günü Taksim’de yapýlacak 1 Mayýs kutlamalarýnda aramýzda görmek istiyoruz.” Basýn açýklamasý sýrasýnda sýk sýk “1 Mayýs’ta 1 Mayýs Alanýnda Olacaðýz”, “Yaþasýn 1 Mayýs” þeklinde slogan atýldý. Basýn metninin okunmasýndan sonra açýklama sona erdi.

Sarýgazi’de jandarma, emekçiler üzerindeki baskýsýný arttýrarak sürdürmeye çalýþýyor. Özellikle Newroz öncesinde ve Newrozdaki saldýrýlarý, gözaltýlarý, Sarýgazi sokaklarýnda resmi geçit töreni havasýnda dolaþarak ortamý terörize etme çabalarý, bu çabalarýna birer örnek. Biz de, Sarýgazi’de bulunan devrimciler, siyasi yapýlar olarak, devletin ve jandarmanýn bu baskýlarýndan yýlmayacaðýmýzý göstermek için bir protesto eylemi düzenledik. 1 Nisan günü Mücadele Birliði Platformu olarak DHP, Partizan, ESP ve Temel Haklar ile birlikte Demokrasi Caddesi’nde “Sarýgazi’de Baskýlar, Tutuklamalar, Gözaltýlar Bizi Yýldýramaz” pankartý ardýnda toplandýk. Kýzýl bayraklarýmýz, Mücadele Birliði imzalý “Baskýlar Bizi Yýldýramaz”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”, “Kürt Halký Devrimle Özgürleþecek”, “Zindanlarý Yýkalým Tutsaklara Özgürlük” yazýlý dövizlerimizle birlikte kitlenin içinde yürüyüþe geçtik. Yürüyüþ sýrasýnda sýk sýk “Baskýlar Bizi Yýldýramaz”, “Sarýgazi Faþizme Mezar Olacak”, “Baskýlar, Gözaltýlar, Tutuklamalar Bizi Yýldýramaz” ve “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma” sloganlarý attýk. Sarýgazi Meydana geldiðimizde, jandarma ekipleri bizi bekliyordu. Meydanda anýtýn önüne yerleþerek, tam jandarmanýn karþýsýnda yerimi-

91. Sayý / 16 - 30 Nisan 2007

zi aldýk ve ortak hazýrladýðýmýz basýn açýklamasý okundu. Son süreçte yaþanýlan baskýlara, gözaltý ve tutuklamalara deðinen açýklamada, bunlarýn bizi asla devrim mücadelesinden vazgeçiremeyeceði vurgulandý. Atýlan “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma” sloganlarýnýn ardýndan geldiðimiz gibi kortej halinde Demokrasi Caddesi’nin giriþine yürüdük ve eylemin sonlandýðý duyurusu yapýldýktan sonra daðýldýk. Katýldýðýmýz bu basýn açýklamasýnýn coþkusuyla çaylarýmýzý içmek için gittiðimiz Ayýþýðý Ekin Sanat Derneði’nde, tam bu saatlerde Gazi Mahallesi’nde bulunan Gazi Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi’nin iþçiler için düzenlediði bir sokak þenliðinin baþlamýþ olduðunu haber aldýk. Ve hýzla örgütlenerek Sarýgazi Mücadele Birliði olarak bu þenliðe katýlma kararý aldýk. Araç tutarak Gazi Mahallesi’ne hareket ettik. Gazi’ye ulaþtýðýmýzda, etkinliðin yarýlandýðýný tahmin ederek, biz de kýzýl bayraklarýmýzý açarak “Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði” ve “1 Mayýs’ta Taksim’e Devrime Özgürleþmeye” sloganlarý atarak þenliðin yapýldýðý parka girdik; parkta bulunan Gazi’nin emekçi halký bizi alkýþlarla karþýladý. Akþam geç saatlere kadar Gazi’nin iþçi ve emekçi halkýyla bir arada türküler söyledik, halaylar çektik ve sloganlar attýk. Sarýgazi’den Bir Mücadele Birliði Okuru

19


Yeni Evrede

Gazi / Akmercan

Mücadele Birliði

GAZÝ 4. YIL ÞENLÝÐÝ COÞKULU GEÇTÝ

G

azi Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi’nin açýlýþýnýn 4. yýlý etkinliði 1 Nisan günü Gazi Okul Parký’nda büyük bir coþkuyla kutlandý. Ayrýca grevdeki Akmercan Temizlik iþçilerinin açtýklarý mahke-

20

meyi kazanmalarý üzerine etkinlikte Akmercan iþçilerinin zaferleri de kutlandý. Açýlýþ etkinliðinden önce hummalý bir çalýþma vardý. Herkes elinden geldiðince etkinlik hazýrlýklarýna yardým etmeye çalýþýyordu. Parkýn çeþitli yerlerine “Umudumuz Kavgada Kavgamýz Sanatýmýzla / Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi” pankartlarý asýlýrken sahne arkasýna “Haklýyýz Kazanacaðýz / Akmercan Ýþçileri” yazýlý bir pankart asýldý. Müzik sistemi Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin karþýsýndaki Okul Parký’nýn içine kurulduktan sonra etkinlik baþladý. Saat 15:00’da baþlayan etkinlikte Ayýþýðý Sanat Merkezi müzik grubu Grup Emeðe Ezgi, Tuncay Çakan, Mahsuni Seçer Müzik Evi öðrencileri, Grup Berf sahne alýrken, grevleri zaferle sonuçlanan Akmercan iþçileri ve etkinliðe katýlan þair dostumuz Ruhan Mavruk da birer konuþma yaptýlar. Ýlk olarak sahne alan Grup Emeðe Ezgi, sözleri ölüm orucu eyleminde ölümsüzleþen Sibel Sürücü yoldaþa, bestesi ise þu anda F tipi cezaevinde tutuklu bulunan Hasan Öksüz’e ait “Baþlasýn Mavi Göðe Yolculuk” adlý þarkýyý seslendirdi. Emeðe Ezgi söylediði marþ ve þarkýlarla etkinliðe katýlan tüm Gazilileri coþtururken dinletilerinin sonunda tüm Gazili iþçi ve emekçileri 1 Mayýs’ta 1 Mayýs Alaný Taksim’e çaðýrdý. Hemen ardýndan sanatçý dostumuz Tuncay Çakan sahne aldý. Çakan, Gazili iþçi ve emekçilere “burada olmaktan ve sanatý sizlerle paylaþmaktan gurur duyuyorum” dedi ve seslendirdiði þarkýlarla etkinliðe katýlan iþçi ve emekçilere çok neþeli anlar yaþattý. Tuncay Çakan’ýn sahne almasýnýn hemen ardýndan þair dostumuz Ruhan Mavruk söz aldý. Mavruk, 91. Sayý / 16 - 30 Nisan 2007

gönlünün 1 Mayýs’ta Taksim’den yana olduðunu belirterek, tüm Gazililere seslendi; genç kýzlarýmýzýn fuhuþ, gençlerimizin uyuþturucu bataðýna girmesine göz yumacak mýyýz? Parktaki tüm herkes tek bir sesle “hayýr” diye baðýrdý. Ardýndan Mavruk bu þekilde sorularýný halka sorup cevabýný alýrken son olarak þunlarý sordu: “Yeni insaný yaratacak mýyýz? 1 Mayýs’ta Taksim’de miyiz?” Gazi iþçi ve emekçileri hep bir aðýzdan cevapladý: “EVET” Ardýndan Akmercan iþçileri adýna Abidin Ateþoðlu söz aldý. Ateþoðlu, Akmercan iþçilerinin hiçbir siyasal ya da sendikal bir örgütlülüðün çatýsý altýnda mücadeleye atýlmadýðýný belirterek, “Bizler sefalet ücreti karþýlýðýnda günde 15 ton çöp atan iþçilerdik. Ne bir saðlýk taramasýndan geçiriliyorduk, ne düzenli bir servisimiz, ne de yemek hakkýmýz vardý. Anlýmýzýn teri emeðimizin hakký görülen, sefalet ücretlerimizi dahi gecikmeli olarak alýyorduk. Bizler böylesi bir ortamda çalýþýyorduk. (...) Sizin de bildiðiniz gibi 4 ay boyunca direniþ çadýrý kurduk. Defalarca çadýrýmýza saldýrýldý. Her defasýnda çadýrýmýz yýkýlýyor, arkadaþlarýmýz gözaltýna alýnýyordu. Son dönemlerde saldýrýlar daha farklý bir duruma getirildi. Silahlý saldýrýlar bunun açýk bir ifadesidir. Hukuksal sürecimiz boyunca mahkeme önünde iþçi arkadaþlarýmýz yerini alýyordu. (...) 20 Mart 2007’de mahkemedeydik. Karar verildi. Mahkeme salonundan zafer iþaretleriyle çýkýnca zafer çýðlýklarý içinde birbirine sarýlan iþçilerin o anki sevinç tablosunu görülmeye deðirdi.(...) Akmercan iþçileri Kürt, Türk, Laz, Alevi, Sunni demeksizin iþçi sýnýfý çatýsýnda, sýnýfsal sorununa sahip çýkarak örgütlendi. (...) Bizler 30 Mart 1972 Kýzýldere þehitlerinden, 15-16 Haziran direniþinden, Madencinin yerin altýndan yeryüzüne sesleniþinden, 1 Mayýs 1977’de katledilen 34 iþçi kardeþimizden öðrendik ve öðrettik” dedi. Akmercan iþçilerinin konuþmasýnýn hemen ardýndan Mahsuni Seçer Müzik Evi öðrencileri ve Grup Berf sahne aldý. Daha sonra etkinlik 1 Mayýs’ta Taksim çaðrýsýyla sona erdi.


Yeni Evrede

Okur

Mücadele Birliði “Ýnsanlýk tarihi sýnýf savaþýmlarý tarihidir.” Komünizmle az çok ilgisi alakasý olan herkes bu cümleyi bilir. Ama ne var ki, bunu bilmek yetmiyor. Bunu kavramak ve bunun gereklerini yerine getirmek gerekiyor. Evet, insanlýk tarihi sýnýf savaþýmlarý tarihidir. Birbirine zýt iki sýnýfýn savaþý etrafýnda þekillenir tarih. Egemen olan ve ezilen sýnýf. Egemen sýnýflar, diðer sýnýflarý baský altýnda tutmak için devlet aygýtýna ihtiyaç duyarlar. Egemen sýnýf iktidardýr. Devleti elinde bulundurur, sistem içindeki bütün kurumlar onlar hesabýna çalýþýr. Kapitalist sistemde de çýkarlarý birbirine zýt iki sýnýf olarak burjuvazi ve iþçi sýnýfý vardýr. Bu sistemde üretim toplumsal ama mülkiyet özeldir. Toplum üretir ve bu üretimden kaynaklanan deðere burjuva sýnýf el koyar. Burjuvazi egemendir, kar saðlamak için baþta iþçi sýnýfý olmak üzere tüm emekçileri iliklerine kadar sömürür. Ýþçi sýnýfý, düzen içinde ne kadar hak sahibi olsa da sömürü devam eder. Çünkü aslolan üretim tarzýdýr; kapitalist üretim iliþkileri devam ediyordur. Ve egemen sýnýf olan burjuvazi, yeri geldiðinde zamanýnda vermek zorunda kaldýðý haklarý bir gecede alabilir. Çünkü iktidardadýr. Öyleyse, iþçi sýnýfýnýn tek kurtuluþ yolu devrimdir, iktidardýr. Ýktidarý ele almadýkça, burjuvaziyi yenmedikçe iþçi sýnýfý ve emekçilerin sömürüsü bitmeyecek. Yaþanýlan bütün sorunlarýn kaynaðý kapitalist sistemdir. Demek ki, iþçi sýnýfý direkt kapitalist sistemin kendisini hedef almalýdýr; düzen içinde þu veya bu kurumu (veya uygulamayý) deðil. Peki bizim küçük burjuva devrimcilerimiz ne yapýyor? Birisi çýkmýþ “özelleþtirmelere hayýr” diyor, diðeri çýkmýþ 122 ölümün sorumlusu adalet bakanýdýr vs. diyor. Bu iki örnek üzerinde biraz duralým. Özelleþtirmeler. Bu konuda öncelikle þu sorularý sormamýz lazým kendimize. Özelleþtirme nedir? Ýþçi sýnýfýnýn sýnýfsýz toplum mücadelesine katkýsý var mýdýr yok mudur? Öncelikle þunu belirtelim; kapi-

talist sistemde mülk sahibi sýnýf burjuvazidir. Yani emekçilere ait olan iþletme, fabrika vs. hiçbir þey yoktur. Özelleþtirilen iþletmeler devletin mülkiyetindedir ve devlet de burjuvazinin devletidir, emekçilerin deðil. Ki zaten, özelleþtirmeler emperyalist kapitalist sistemin iþleyiþini devam ettirmek için burjuvazinin belli bir tarihsel süreçte uygulamak zorunda kaldýðý bir yöntemdir. Nasýl ki kapitalist sistemde özel mülkiyet varsa, özelleþtirmelerin de olmasý o kadar doðaldýr. Özelleþtirme dediðimiz þey sermaye birikiminin merkezileþmesidir. Gayet doðaldýr, kapitalist sistemin doðasýna uygundur. Özelleþtirmeler olsa da olmasa da artý deðer sömürüsü vardýr. “Özelleþtirmelere hayýr” demenin iþçi sýnýfýnýn devrim mücadelesine bir gram bile katkýsý yoktur. Düzen içi bir slogandýr. Biz “Özelleþtirmelere hayýr” deðil, “Bütün iktidar emeðin olacak” demeliyiz. Özelleþtirmeler kalkýnca sömürü ortadan kaybolmayacak, düzen devam ediyor. Gelelim ikinci örneðimize, zindanlarda yüzden fazla ölümün sorumlusu adalet bakaný mýdýr? yoksa sistemin kendisi midir? Gayet kolay bir soru. Cevap elbette ikincisi. Adalet Bakanlýðý vs. düzenin araçlarýdýr. Bunlarýn isimleri deðiþse de iþleyiþ devam eder. Dün Hikmet Sami Türk’tü, bugün Cemil Çiçek, yarýn bir baþkasý. Ölümlerin sorumlusu tek baþýna Cemil Çiçek deðildir. Sistemin ta kendisidir. Eðer öyle dedikleri gibi olsaydý, Sami Türk gittiðinde ölümlerin bitmesi gerekirdi. Gerçek oldukça çýplak. Devrimci yapýlar reformizmden tamamen kopmadýkça bu kafa karýþýklýklarý devam edecek ve ulaþabildikleri kesimleri de bu þekilde yönlendirecekler. Bu devrime zarar verir. Biran önce oturup düþünmeleri, politikalarýný, slogan ve söylemlerini gözden geçirmeleri gerekmektedir. Çünkü iktidar dýþýnda her þey hiçbir þeydir. Fabrikalar tarlalar siyasi iktidar her þey emeðin olmadýkça özgürlük olmayacak. Adana’dan Bir Leninist

DEVRÝM MÝ REFORM MU?

“Bu Sömürü Düzenini Yerle Bir Etmek Ýnsanýn Asýl Görevidir” Merhaba Yoldaþlar; Ben 20 yaþýnda bir üniversite öðrencisiyim. Leninistlerle tanýþmadan önceki hayatýmla, tanýþtýktan sonraki hayatýmda meydana gelen deðiþiklikleri sizlerle paylaþmak istiyorum. Okul hayatýmýn baþladýðý günden itibaren istediðim tek þey her zaman arkadaþlarýmýn arasýnda en iyisi olmaktý (bu biraz da aile baskýsý yüzünden olsa gerek). Hep çok çalýþma ve daha iyi bir okula gitmek. Ýlköðretim döneminde maddi açýdan arkadaþlarýma göre daha avantajlýydým. Ve bu da beni olanaklarýmdan dolayý bir adým öne geçirdi. O zamanlar en büyük isteðim olan daha iyi bir okula gitmemi saðladý. Aslýnda o okulu kazanmam bazý þeyleri görmemi saðladý. Çünkü bu sefer de ben arkadaþlarýmdan maddi olarak daha gerideydim. Ve bu kendini ders notlarýnda hemen gösterdi. Az çok bazý þeyleri sorgulamaya baþladým. Ama hala bireysel kurtuluþ düþüncesini aþamamýþtým. Tek amacým çok çalýþýp iyi bir üniversiteye girmekti. Orayý kazanacaktým ve her þey yoluna girecekti! Sonunda üniversiteye de girdim. Ama burada da her þey yolunda deðildi. Gösterilmeye çalýþýldýðý gibi üniversiteler bir “hayal alemi” deðildi. Çünkü hayattaki çeliþkilerin en belirgin olduðu yerlerden biri de üniversitelerdir. Burada kendilerine devrimciyim diyen kiþilerle tanýþtým. Ama yaptýklarý, söyledikleri... vs. kýsacasý her þeyleri çeliþkilerle doluydu. Daha sonra Leninistlerle tanýþtým ve tüm yaþadýklarýmýn asýl nedeninin kapitalist sistemden kaynaklandýðýný, kendileri devrimciyim diyen bir çok kiþinin de aslýnda küçük burjuva, reformist olduklarýný anladým. Kýsacasý dünyaya bakýþým tamamen deðiþti. Bireysel kurtuluþ yolunun çözüm olmadýðýný, nereye gidersem gideyim, ne kadar baþarýlý olursam olayým hayatýn içindeki çeliþkilerin peþimi býrakmayacaðýný gördüm. Çünkü bu düzenin kendisi çeliþkiler üzerine kurulu bir düzendir. Kendini kurtarmak yerine bütün insanlýðý kurtarmak, bu sömürü düzenini yerle bir etmek insanýn asýl görevidir. Ve insanlýk bunu ancak bir devrimle baþarabilir. Antakya’dan Bir Mücadele Birliði Okuru

91. Sayý / 16 - 30 Nisan 2007

21


Yeni Evrede

Sibelimiz... Güneþimiz...

Mücadele Birliði

“Anne Ben Niye Yaþayacaðýmý Buldum” Ýkitelli Ayýþýðý Ekin Sanat Derneði emekçilerinin Sibel Sürücü’nün annesi Sakine Sürücü Ýle yaptýðý röportajýn bir bölümünü yayýmlýyoruz. Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi: Merhaba, bize 19 Aralýk 2000 zindan katliamlarýný, Sibel’i ve Ölüm Orucu süreci üzerine yaþadýklarýnýzý anlatýr mýsýnýz? Sakine Sürücü: Ben, üç devrimcinin annesiyim. Sibel 19 Aralýk katliamýnda Ümraniye Cezaevi’ndeydi. Kardeþi Zuhal’le ayný cezaevindeydiler. Hemen her hafta ziyaretlerine gidiyordum. Ziyaretteki konuþmalarýmýzda bana F tiplerinin yapýlmaya baþladýðýný anlattýlar. O konuþmalardan sonra beni ve ziyarete giden aileleri endiþe kapladý. O dönemde Ulucanlar katliamý yaþanmýþtý, ben Ulucanlara iliþkin bir sinevizyon izlemiþtim ve bununla ilgili bir broþür okumuþtum. Gördüklerimden ve okuduklarýmdan sonra Ümraniye’de de ayný þeylerin yapýlabileceðini düþünüyordum ve endiþe içindeydim. Bunun þakasý olmadýðýný biliyordum, bu çok ciddi bir durumdu ve bizim baþýmýza da gelebilirdi. Bütün aileler, analar, yüzlerce insan görüþe gidiyorduk. Sýra bile bulamýyorduk görüþe giderken. Çocuklarýmýzý görmek bizi mutlu ediyordu. Gecenin dördünde yola çýkýyorduk. Görüþlerde uzun uzun konuþuyorduk. F tipleri canýmýzý çok sýkýyordu, F tiplerini konuþuyorduk. Neler yapabiliriz diye konuþuyorduk. Sibel çok akýllý bir insandý, onunla konuþurduk... F tiplerini engellemek için biz de eylemlere baþladýk. Önce Cumartesi analarýndan baþladýk sesimizi duyurmaya. Her Cumartesi günü Galatasaray Lisesi önünde toplanýp basýn açýklamasý yapýyorduk. Çoðu zaman bizi gözaltýna alýp Vatan’daki Emniyet’e götürüyorlardý. Bizden daha çok gençleri gözaltýna almaya çalýþýyorlardý. Çünkü onlarý alýp provokatör olarak göstermek istiyorlardý. Biz de onlarýn önüne atýlýnca bizi alýyorlardý. Sesimizi duyurmak için çok uðraþtýk, çeþitli eylemler yaptýk, gözaltýna alýndýk. Mahkemelere çýkarýldýðýmýzda savcýya, “benim iki tane çocuðum var içeride, ben çocuklarýmýn ölmesini istemiyorum. F tiplerinde ölecek çocuklarýmýz, F tiplerine çocuklarýmýn konulmasýný istemiyorum ve bunun için eylemlere katýlýyorum” diyordum. Aslýnda kimi kime þikayet ediyorduk ki? En son Boðaz köprüsünde bir eylem yaptýk. Bundan birkaç gün sonra cezaevlerine saldýrý gerçekleþti. Sabahýn erken saatlerinde cezaevlerine yapýlan saldýrýdan haberimiz oldu. Ailelerle biraraya gelip çocuklarýmýz hakkýnda bilgi almaya çalýþtýk. Ümraniye’nin kilometrelerce ötesinden kapatmýþlardý yollarý, bizi içeri almadýlar. Çocuklarýmýzýn baþýna bombalar yaðýyordu ama biz Bir þey yapamýyorduk. Baroya, avukatlara gittik, onlar da bir þey yapamadýlar. Bize televizyonlardan izlettiler çocuklarýmýzýn katlediliþlerini... Bir katliam yaþanýyordu, tam bir insanlýk suçuydu bu... O günleri düþünmek bile istemiyorum.

22

Sürekli çocuklarýmýzdan haber almak istiyorduk, ama bir türlü alamýyorduk. Cezaevlerinden cesetler çýkmaya baþladý, bu sefer hastanelere koþtuk. Hastanelerden bizi içeri almýyorlardý. Ölenlerin sayýsý bile belli deðildi. 28 kiþi olduðunu öðrendik daha sonra. Bir savaþta bile bu kadar insan katledilmez... Bu bir savaþ deðildi, bir katliamdý... Bunu ölsem de unutamam. Bizim çocuklarýmýz bombardýman altýndaydý... Çocuklarýmýzýn götürüldüðü yerleri bize haber vermiyorlardý. Polis koridorlarý arasýnda çocuklarýmýzý çýkardýlar. Hiçbir þekilde haber alamýyorduk. Bir ihtimal Kartal Cezaevi’ne götürülebileceklerini düþündüm. Kartal cezaevinin numarasýný aldým ve telefon açtým belki oradadýrlar diye. Bana cevap vermeyeceklerini bildiðimden kesin biliyormuþ gibi aradým ve “Çocuklarým Sibel ve Zuhal Sürücü’yü oraya getirmiþler kaçýncý koðuþtalar” diye sordum. Bana, “madem biliyorsun niye soruyorsun” diye cevap verdiler ve o zaman oraya götürüldüklerini anladým. Çocuklarýmýzýn yüzlerce arkadaþý yaralanmýþtý ve onlarcasý katledilmiþti. Çok aðýr bir durumdu, anlatmasý bile çok zor... Tüm bu yaþanýlanlardan sonra Sibel’i gördüðümde morali çok yüksekti ve bana, “biz savaþý bizim kazanacaðýmýzý biliyorduk, onlar bizi teslim alamadýlar, boyun eðdiremediler, zaferi biz kazandýk” dedi. Çocuklarýmýz gerçekten de bir zaferle çýktýlar oradan. Zaten onlara boyun eðdiremedikleri için o operasyonu gerçekleþtirdiler. Çocuklarýmýzýn amacý, geleceðin güzel olmasýydý. Onlar bu hayalin önünde ölümü hiçe sayýyorlardý. Sibel... bambaþka bir insandý, çok düþünürdü. Ona sorardým, “kýzým niye bu kadar düþüncelisin” diye. Babasý da “o geleceðin büyük insaný olacak” derdi. Anlatýlacak çok þeyleri vardý onun... Lise zamanlarýnda bir gün aðlýyordu. Sordum, “niye aðlýyorsun” diye. Bana, “anne ben niye yaþýyorum, niye geldim bu dünyaya” dedi. Bana çok saçma gelmiþti bu sorusu, ona, “kýzým, ailen var biz varýz, okulun var, güzel bir yaþamýn var” dedim. O gün öyle kaldý arkasýný aramadý. Aradan bir kaç gün geçti yine geldi ve “anne ben niye yaþayacaðýmý buldum” dedi, ben de sordum niye diye. O da, “ben halkým için yaþayacaðým, mücadele edeceðim. Halkýmýn iyi bir geleceðe sahip olmasý için çalýþacaðým” dedi. Sibel bambaþka bir insandý... Yaþamý hiç boþ deðildi. Hep güzel þeyler düþünürdü. Beni hiç üzmezdi. Ben üzüldüðümde o beni teselli ederdi, çok akýllýydý. Devlet, çocuklarýmýzý F tiplerine atarak onlarýn güzel düþüncelerini yaþatmalarýný engelledi. Onlarý engellemek istediler hep. Ýnsanlarýn yaþamlarý çok zor, insanlar iþlerinden aþlarýndan olmuþ durumdalar. Sibel’de insanlarýn bu durumlarýný deðiþtirmek için mücadele etti. Son olarak þunu söylemek istiyorum. Gelecek güzel günler, mücadele eden emekçilerin olacak. Mücadele etmeden hiç bir þey olmaz. Mücadele vermek, duyarlý olmak gerekiyor.

91. Sayý / 16-30 Nisan 2007




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.