Yeni Evrede
Baþyazý
Mücadele Birliði
luþu insanlýðýn kurtuluþu olacaktýr. Ýnsanlýðýn kurtuluþu ise ancak komünist toplumda gerçek olur. Bu temelde geliþen hareket, kapitalizmden komünizme geçiþ hareketidir. Proletaryanýn büyük tarihsel devinimi yeni bir tarihsel dönemin geliþimini ifade eder. Yeni bir tarihsel dönem, eðer maddi koþullarý oluþmuþsa baþlar. Bir kere ortaya çýktýktan sonra yeni tarihsel dönem zafere ulaþýncaya kadar bir dizi alt üst oluþlar yaratarak yoluna devam eder. Proletaryanýn devrimci hareketi bazen durgunlaþsa ve geçici olarak geriye çekilse de evrensel olarak hedefine ulaþmadan yatýþacaðýný beklemek, bu hareketin devrimci temellerini hiç anlamamaktýr. Büyük tarihsel devinimin gerçek temellerini anlamayanlar, 90’larda sosyalizmin artýk geçmiþe gömüldüðünü, bir tarihsel Büyük tarihsel devinimlere yüzeysel yaklaþanlar, bu devi- hareketin artýk sona erdiðini ilan ettiler. Proletaryanýn saflarýnnimlerin bir gün durulacaðýný, hatta tamamen söneceðini düþü- da bile buna inananlar çýktý. Oysaki bu büyük tarihsel devinim, nürler. Olgularýn en temeline kadar inemeyen, olgularý, onlarý kapitalizmin temellerinden yeniden ve yeniden doðmaktadýr. yaratan nesnel koþullarla birlikte ele almayanlar için varýlan bu Ve çok geçmeden kapitalist dünyayý alt üst eden yeni bir eylem sonuç kaçýnýlmazdýr. Bunlar, proletaryanýn büyük evrensel de- dalgasýnýn yükseldiði görüldü. Bu seferki proleter eylem dalgavinimine de bu anlayýþla bakarlar. Proleter devinimin bir gün sý insanlýðý derinden etkileyerek komünizmin dünya egemenliðine kadar sürecek güce sahiptir. Þu son on yýlda süren enteryatýþacaðýný ve zaman içinde sýradanlaþacaðýný düþünürler. Kapitalist toplumun yerini alacak ileri topluma varacak o- nasyonal eylemler bu yönelimin ne kadar güçlü olduðunu göslan proleter hareket, kapitalist üretim biçiminin daha ilk ortaya teriyor. Proletaryanýn devrimci hareketinin yatýþtýðýný, proleter çýkýþýnda, onunla birlikte filiz halinde ortaya çýkmýþtýr. Proleter fýrtýnanýn dindiðini sananlar, yeni bir devrim fýrtýnasýnýn orta hareketin tarihsel geliþimi, kapitalizmin tarihsel geliþiminden yerinde alabora oldular. Bütün ekonomik ve tarihsel geliþme ayrýlamaz. Maddi koþullar geliþip olgunlaþtýkça, proleter hare- proletaryanýn devrimci hareketinin zafere ulaþmasýnýn bir zoket de militan ve yetkin bir nitelik kazanýr. Sonunda kapitalist runluluk olduðunu gösteriyor. Burjuvazi egemen olduktan sonra, hep kendisiüretim biçimini, üretim iliþkilerini (karþýlýklý iliþki bine karþý geliþen proletaryanýn büyük devinimiçimini), toplumun örgütsel yapýsýný devirecek nin bir gün sona ereceðini bekledi. Halbubir konuma gelir. Bu hareket artýk proleter Kapitalist ki kendisi de bir büyük tarihsel devinim devrimci bir harekettir; devrimci proletoplumun yerini alacak sonucu iktidara gelmiþti ve eski egeter hareket olarak proleter sýnýfýn kenileri topluma varacak olan men sýnýf onu engelleyememiþti. disini de dönüþtürecek bir noktaya proleter hareket, kapitalist üretim Þimdi de kendisine karþý böyle gelir. Ancak ondan sonradýr ki, bir hareket geliþiyor. Ve o da biçiminin daha ilk ortaya çýkýþýnda, kapitalist özel mülkiyet toplumtýpký devirdiði eski sýnýf gibi sal mülkiyete dönüþür. Bütün onunla birlikte filiz halinde ortaya bu hareketi engelleyemeyebu dönüþümün ön koþulu bir çýkmýþtýr. Proleter hareketin tarihsel cektir. Fransýz burjuvazisi, devrimdir. Proleter devinim geliþimi, kapitalizmin tarihsel geliþiminden Prusya kuvvetlerinin dolaybu noktada devrim düzeyine ayrýlamaz. Maddi koþullar geliþip sýz desteði ve Avrupa burvarmýþtýr. Açýkça anlaþýlacajuvazisinin büyük çabasýyolgunlaþtýkça, proleter hareket de militan ve ðý gibi proleter evrensel devinim, kapitalizmin temelyetkin bir nitelik kazanýr. Sonunda kapitalist la Paris Komünü üzerinde zaferini ilan ederken ve leri üzerinde hareket eder üretim biçimini, üretim iliþkilerini (karþýlýklý proletaryanýn hiç bir yerde ve bu temeller dönüþünceye iliþki biçimini), toplumun örgütsel yapýsýný bir daha böyle bir ayaklandek varlýðýný sürdürür. de virecek bir konuma gelir. Bu hareket artýk maya giriþemeyeceðini saProletaryanýn bir sýnýf nýrken; aslýnda Paris Komüolarak sermaye egemenliðiproleter devrimci bir harekettir; devrimci nü’nün gelmekte olan prolene karþý harekete geçtiði her proleter hareket olarak proleter sýnýfýn ter çaðýn þafaðý olduðunu, kayerde, bu hareketin bir gün dikendisini de dönüþtürecek bir noktaya pitalist çaðýn ise sona ermekte neceðini, hatta raydan çýkacaðýgelir. Ancak ondan sonradýr ki, olduðunu anlayamamýþtý. Ayný ný düþünenler hep olmuþtur. Oykapitalist özel mülkiyet toplumsal tarihsel durum baþka koþullarda saki bu hareket, ancak evrensel oAlmanya’da 1918’de yinelendi. Allarak varolabilen proletaryanýn evmülkiyete dönüþür. Bütün bu man burjuvazisi Rosa ve Karl’ý katlerensel hareketinden ileri geliyor ve yidönüþümün ön koþulu dip Spartaküs Ayaklanmasýný ezdiðinde, ne proleter sýnýfýn evrensel hareketi olabir devrimdir. proletaryanýn bu ayaklanmaya bir daha kalrak sürüyor. Kendi yapýsýnda insanlýðýn genel kýþmayacaðýný hesap etti. Ama daha sonra yeni koþullarýný barýndýrdýðý için, proletaryanýn kurtu-
BÜYÜK PROLETER DEVÝNÝM
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
3
Yeni Evrede
Baþyazý
Mücadele Birliði
ayaklanmalar ve çatýþmalar devam etti. Amerikan kapitalistleri, komünistlere, devrimci iþçilere karþý insan avý baþlattýklarýnda ayný þeyi düþünmüþlerdir. Ama yýllar sonra bu hareket Seattle’da yeniden ortaya çýktý. Burjuvazi, kendisine karþý geliþen hareketin kendi düzeninin temelleri üzerinde hareket ettiðini ve kendi iradesi dýþýnda, bu hareketin kaçýnýlmaz sonucuna varmak için tüm þartlarýný kendisi hazýrladýðý halde, yine de bu hareketin bir gün tükeneceði kuruntusuna kapýlmaktan kurtulamýyor. Küçük burjuvazi ise tarihte büyük devinimleri kabul ederken, proletaryanýn çaðdaþ büyük deviniminden daima ürküntü duymuþtur. Proletaryanýn deviniminin baþarýya ulaþacaðýna hiçbir zaman inanmamýþtýr. Ýçlerinde sosyalizmden etkilenenler bile, proletaryanýn zafere ulaþacaðýndan her zaman kuþku duyarlar. Bu görüþ açýsý ise proletaryaya güvensizlik ve burjuvaziye güven biçiminde kendini açýða vurur. Proleter bir zaferi görene kadar, güvensizliklerini sürdürürler. Bu güvensizlik küçük burjuva yazýnda da kendisini çeþitli biçimlerde açýða vurur. Büyük proleter devinimin bir gün baþarýya ulaþacaðýný düþünmedikleri için, gelmekte olan yeni toplumu göremedikleri için sýk sýk bunalýma girerler, varolana sýðýnýrlar. Oysaki büyük bir güçle geleceðe, yeni topluma doðru ilerleyen o büyük devinim, sýðýndýklarý o sistemi her yerde yerden yere çalacak bir biçimde yoluna devam ediyor. Ýnsanlýðýn sýnýfsýz geleceði bu büyük proleter devinimin sonucu olacaktýr. Kapitalist üretim biçimi hiçbir engel tanýmadan bir yere girerken, burjuvazi yükseliþ çaðýna girmenin ürünlerini devþiriyordu. Geçmiþe ait olan her þeyi sorguluyor, yargýlýyor, pratik olarak yadsýyordu. O, evrensel bir devinim yaratmýþtý. Tabi hiçbir þey bunun önünde duramazdý. Burjuva yükseliþ coþkusu her alanda yaþanýyordu. Cervantes’in Don Quichotte’sinde, W. Shakespeare’nin oyunlarýnda ve Rönesans döneminin tüm o dev yapýtlarýnda, Aydýnlanma Çaðý’nýn düþünsel yapýsýnda, kýsacasý zihinsel üretimin her dalý bu yükseliþin coþkusuyla doldu. Fakat burjuvazi egemen olur olmaz, kapitalist üretim her yere girer girmez tüm o parýltýlý etkisini yitirdi. Önce burjuva yaþam biçiminin yarattýðý hayal kýrýklarýndan sonra kapitalist sýnýfýn karþýtý, proletarya tarih sahnesine çýktý. Artýk proletaryadan beslenen bir baþka büyük tarihsel devinim eski toplumu yerle bir etmeye hazýrlanýyor. Proletaryanýn devrimci hareketi teori, politi-
ka, estetik, sanat ve bütün alanlarda burjuva güçlerle çatýþma içine girdi. 19. yüzyýlýn ortalarýna doðru ortaya çýkan bilimsel sosyalizm, 20. yüzyýlýn tümü boyunca artýk çaðýn en etkin gücü durumuna geldi. Ekim Sosyalist Devrimi’yle birlikte kapitalizmin çöküþ, sosyalizmin yükseliþ çaðý baþladý. Dünya devrimci proletarya hareketi tarafýndan öne çýkartýlan “kapitalizmin çöküþ, sosyalizmin yükseliþ çaðý” belirlemesi ile “proleter devrimler çaðý” belirlemesi, proletaryanýn büyük tarihsel deviniminin, çaðýn sürükleyici gücü olduðunun açýk ifadeleridir. Eski toplumsal sistem önüne ne denli engel çýkarýrsa çýkarsýn, devrimci proleter hareket yoluna devam edecek, hedefine varacaktýr. Proletaryanýn devrimci sýnýf hareketinin etkisini yitirdiðinin sanýldýðý bir sýrada, proleter hareket her seferinde bir öncekinden daha güçlenmiþ ve varlýðý ile etkisini daha da artýrmýþ olarak ortaya çýktý. Komün sýrasýnda tek bir kentte, Paris’te ayaklanacak durumdayken, Ekim Sosyalist Devrimi ile birlikte dünyanýn bir çok yerinde iktidarý alacak duruma geldi. Sosyalizm, artýk dünyanýn altýda birinde egemendi. Sosyalizm, ayný yüzyýl içinde bir sistem haline geldi. Ýktidara gelemediði yerlerde ise egemenliði ele geçirecek kadar olgunlaþmýþtýr ve deneyimlidir. I. Enternasyonal dönemi ile kýyaslandýðýnda III. Enternasyonal döneminin proletarya mücadelesi büyük bir ilerleme saðlamýþtýr. III. Enternasyonal doðrudan komünist olarak ortaya çýktý. Bu durum dünya proleter hareketinin geldiði yer hakkýnda kesin bir fikir veriyor. Bununla birlikte proletarya hareketinin her yerde ve her zaman daima ileri gittiði de söylenemez. Sýnýf mücadelesinin tarihi düz bir çizgi izlememiþtir. Ýleri çýkýþlar ve sýçrayýþlarýn yanýnda, geri çekilme ve düþüþler de yaþanmýþtýr. Bu geri düþüþler geçicidir, mutlak olan ise proletaryanýn iktidara geleceðidir. Bunun en son kanýtý dünya proletaryasýnýn son yýllarda yükselttiði enternasyonal eylemlerdir. Dünya kapitalist güçleriyle küresel iç savaþa tutuþacak kadar güçlü, militan, bilinçli ve birikimli bir proletarya var artýk. Kapitalizmden komünizme geçiþin maddi öncülleri yeterince olgundur. Bu geçiþ bir devrimci dönüþüm yoluyla gerçekleþecektir. Tarihin bu en derinine giden eylemi, ancak proletaryanýn büyük devrimci devinimiyle gerçekleþebilir. Proletarya bu dönüþümün öncü, devrimci gücüdür. C. Daðlý
4
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
burjuva yaþam biçiminin yarattýðý hayal kýrýklarýndan sonra kapitalist sýnýfýn karþýtý, proletarya tarih sahnesine çýktý. Artýk proletaryadan beslenen bir baþka büyük tarihsel devinim eski toplumu yerle bir etmeye hazýrlanýyor. Proletaryanýn devrimci hareketi teori, politika, estetik, sanat ve bütün alanlarda burjuva güçlerle çatýþma içine girdi. 19. yüzyýlýn ortalarýna doðru ortaya çýkan bilimsel sosyalizm, 20. yüzyýlýn tümü boyunca artýk çaðýn en etkin gücü durumuna geldi. Ekim Sosyalist Devrimi’yle birlikte kapitalizmin çöküþ, sosyalizmin yükseliþ çaðý baþladý. Dünya devrimci proletarya hareketi tarafýndan öne çýkartýlan “kapitalizmin çöküþ, sosyalizmin yükseliþ çaðý” belirlemesi ile “proleter devrimler çaðý” belirlemesi, proletaryanýn büyük tarihsel deviniminin, çaðýn sürükleyici gücü olduðunun açýk ifadeleridir. Eski toplumsal sistem önüne ne denli engel çýkarýrsa çýkarsýn, devrimci proleter hareket yoluna devam edecek, hedefine varacaktýr.
Yeni Evrede
Seçim
Mücadele Birliði
“Ýnsan beynine gelen herhangi bir enformasyon daha önce beyne kaydedilmiþ uzun süreli bellek ile iliþki kuruyor. Bizim “priming” olarak adlandýrdýðýmýz süreç de, izler-kitlenin haber bültenlerinde ve gazetelerde okuduklarý haberlerden edindiði enformasyon ile ileride karþýlaþtýklarý durumlardaki yargýlarýný yönlendirdikleri esasýna dayanýr. Özellikle belli bir politikacýnýn ortaya attýðý belli bir sorunsalla ilgili haber sayýsý ne kadar fazlaysa o haberler, izler-kitlede daha az gündemde olan haberlere oranla belli bir birikim yapar. Ýzleyici, yeni karþýlaþtýðý durumlara tepki verirken, önceden biriktirmiþ olduðu bu bilgiler ölçüsünde davranýr.” (Alýntýlar, 8 Temmuz tarihli Evrensel-Hayat ekinden yapýlmýþtýr)
BOÞ VAADLER NEDEN ÝLGÝ ÇEKER? Seçim oyununda son dönemece girildi. Bu yazý sizlere ulaþtýðýnda ise, seçim sonuçlarý çoktan açýklanmýþ olacak. Sandýða gitmeyen ileri bilinçli milyonlarýn dýþýnda, hiç biri saðlam bir programa sahip olamayan tekelci partiler, salt boþ vaadler ve hamaset edebiyatýyla topladýklarý oylarýn keyfini çýkaracaklar. Tekelci gerici partiler, bu keyfin rahatlýðýný yaþayamadan, seçimlerin daha da alevlendirdiði siyasi krizin kucaðýnda bulacaklar kendilerini. Ama yine de, geriye þu soru kalacak: Nasýl oluyor da, milyonlarca insan, bu denli boþ ve yalanlarla þiþirilmiþ olduðu apaçýk belli vaadlere kanabiliyor? Herkes bu soruya kendince cevap veriyor. Psikoloji ve iletiþim konularýnda akademik kariyer yapmýþ insanlara kulak verelim önce. Bilgi Üniversitesi’nden Doç. Serdar Deðirmencioðlu, bu konuda dünyada yapýlan bir dizi akademik araþtýrmanýn sonuçlarýný aktarýyor: Bu boþ vaadlere kanmayý seçenleri, genelde, “politikayý anlamak için araçlarý olmayan bireylerin ve ‘düze çýkmak’ için hayaller kuranlarýn oluþturduðunu” ifade ediyor. Doç. Deðirmencioðlu, Genç Parti’nin özellikle kentlerde kazandýðý baþarýyý, “bir baþarý halini somutlaþtýrmasý ve tek bir oy ile bol getiri vaad edebilmiþ olmasý” ile açýklýyor. Haklý olarak, bu kitlelerin saf, þaþkýn ya da cahil olmasýnýn, meselenin özünü oluþturmadýðýna dikkat çekiyor ve ekliyor: “Demokrasilerde bireyler politikayý tek baþlarýna incelemezler ve tümüyle bireysel bir çabayla toplumsal ufuklar oluþturmazlar. Eðer toplumda güçlü politik örgütlenmeler varsa, bir yandan emekçilerin geçmiþini ve bakýþ açýsýný taþýyan partiler, diðer yandan sendikalar ve diðer mesleki örgütlenmeler ortak çýkarlar üzerine ortak akýl üretirler ve bu ortak aklý topluma yayabilirler.” Bu anlamda, 12 Eylül’ün, söz konusu ortak aklýn üretilmesi ve politikalarýnýn anlaþýlmasý için gerekli tüm kurumlarý ortadan kaldýrmasýyla, bugünkü durumun yaþandýðýna hükmediyor. Ayný konuya iliþkin araþtýrmalarý bulunan akademisyen, Bilgi Üniversitesi Ýletiþim Fakültesi’nden Doç. Esra Arsan, yine ilginç bulgular sunuyor. Türkiye’de siyaset-kitle iliþkisini “Klientalizm”le açýklayan Dr. Arsan, bu kavrama iliþkin þunlarý dile getiriyor: “Siyaset biliminde, politikacýlarýn uzun vadeli politikalar uygulamak yerine, kendisine oy verenleri müþteri gibi görüp müþteri temelli iliþkiler kurmasý, satýn aldýðý oy karþýlýðýnda, kiþiye ya da belli bir zümrenin yararýna bir politika yürütmesi ya da serviste bulunmasý anlamýna gelir.” Ayrýca, Dr. Arsan, klientalizmin, “ortak çýkar, kamu yararý ve kamusal ilgi” gibi temel demokratik deðerlerin siyasetten dýþlandýðý ülkelerde ortaya çýktýðýný belirtiyor. Öte yandan, Türkiye ve diðer ülkelere yönelik araþtýrmalarda, yaygýn medyanýn seçim dönemlerinde, sanýldýðýnýn aksine etkisiz olduðunun, halkýn genellikle medyanýn iþaret ettiði partilere yüz vermediðinin ortaya çýktýðýný haber veriyor. Buna raðmen, seçim dönemleri dýþýnda, güncel yaþamýn akýþý içinde, tekelciliðin medya ve diðer kanallardan sürekli propaganda bombardýmanýyla, insanlarda kalýcý mesaj ve izlenim oluþturma yöntemini þöyle açýklýyor:
Olaylardýr Asýl Öðretici Bu deðerli akademisyenlerin çalýþmalarý, kuþkusuz, günlük yaþamda karþýmýza çýkan bir çok olguyu anlamamýza yardýmcý oluyor; yine de, hepsini ve de en önemlilerini deðil. Örneðin, 2002 seçimlerinde neden, AKP’ye giden oylardan daha fazla sandýk baþýna gitmeyenler ve geçersiz oy kullananlar bulunduðunu, açýklamýyor. Ki, bu sayý, neredeyse 13 milyonun üzerindeydi. Öte yandan, sandýk baþýna giden kitlelerin nasýl bir partiden diðerine savrulabildiklerini, en boþ vaadlerin peþine düþebildiklerini ve icraatlarýyla milyonlara kan kusturan “denenmiþ” hükümet partilerinin yalanlarýna nasýl kanabildiklerini; onlarýn salt cahil, saf ve kandýrýlabilir olduðuyla açýklamak, bir soruyu baþka bir soruyla cevaplamaktýr. Bu açýdan akademisyenler, ortak akýl üretme mekanizmalarýnýn yoksunluðu, klientalizm ve bilgi bombardýmaný olgularýna dikkat çekerek bir kapý aralamýþ oluyorlar. Kapýyý sonuna kadar açmak için, çok önemli bir olguyu, bu listeye eklemek gerekiyor: Tarihsel olaylarýn gücünü... Ortak akýl, sýnýf bilincidir. Ve o bilinç, sýnýfýn fertlerine doðuþtan verili deðildir. Uzun süreli sýnýf mücadeleleri, bu uðurda verilen can bedelleri, sadece ortak aklý deðil, ortak hafýzayý da biçimlendirir. Üzerinde yaþadýðýmýz toprak, bu konuda, hiç de kuru bir bozkýr deðildir. Son 35 yýldýr demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde, emeðin kurtuluþu kavgasýnda onbinlerce insan, arkalarýnda nesiller boyu unutulmayacak anýlar ve miraslar býrakarak topraða düþtü. Tek baþýna Maraþ katliamý, o vahþeti yaþayan ve tanýk olan milyonlarýn üzerinde, 30 yýl sonra bile öfke uyandýrabilecek güçtedir. Ayný þekilde, Sivas katliamý, kendisine ‘sol’ diyen bir partinin Alevi demokratlarý üzerinden oy avcýlýðýna, hiçbir devrimci, propagandanýn yapamayacaðý denli güçlü bir darbe vurdu. Bu topraklar sýk sýk, tekelci egemenliðin olaðan-sýradan-günlük iþleyiþini kesintiye uðratan büyük tarihi olaylarla sarsýldý. Olaylarýn sarsýcý gücü, emekçi sýnýflarý ortak akýl üretme sürecine çeken örgütsel mekanizmalarýn yokluðunu doldurdu. Entelektüel camia, emekçiler için “balýk hafýzalý” deyimini kullanmayý pek sever; büyük tarihi olaylarýn ve onlara dair sarsýcý politik derslerin halklar tarafýndan kýsa sürede unutulduðunu sanýr. Oysa biz, ayný halklarý, 1 Mayýs katliamýndan 30 yýl sonra Taksim’de; Sivas katliamýndan 14 yýl sonra Madýmak ötelinin önünde, onbinler halinde toplanýrken ve kavga ederken gördük. Hrant Dink’in katlinden sonra “ortak aklýn” yüzbinlerce insaný kendiliðinden; adeta arkasýndan itercesine, ayaklarýndan sürüklercesine, nasýl Agos Gazetesi önünde topladýðýný gördük. Sýnýf bilincinin uzun süreli birikimi, sarsýcý nitelikteki tarihsel olaylarda kendini hep gösterdi. Dip akýntýlarý, böylece yüzeye vurdu. Kesinlikle söyleyebiliriz ki, tarihi olaylarýn sarsýcý gücü, emekçi sýnýflarýn bilincinin þekil-
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
5
Yeni Evrede
Seçim lenmesinde, hiçbir parti ve de sendikanýn ulaþamayacaðý etkinlikte iþlemeye devam ediyor.
Sefaletin Geleceði Yok, Bugünü Vardýr
Mücadele Birliði
týrýlmamýþ öfkeden çok daha sert bir patlamaya yol açar. Þimdi bütün tekelci partiler, sefaletin yarattýðý bu yaygýn ruh halinden alabildiðine yararlanmak için, boþ vaadlerde birbirleriyle yarýþýyorlar. Sefalet, bugün ile gelecek arasýndaki köprüyü umutsuzluk dinamitiyle havaya uçurdu. Sandýk baþýna giden emekçilerin çoðu için umut edilecek bir gelecek yok, sadece bugün var. Böyle bir kitleden oy satýn alan tekelcilik, güçlü deðil, tersine olaðan dýþý güçsüzdür. Çünkü bu insanlarý kararlýlýk ve tutuculukla tekellerin gündemine baðlayan köprüler de havaya uçmuþtur. Eðer gelecekteki günler, bugünden daha iyi olmayacaksa, yoksullar neden þu ya da bu partinin militaný olsunlar. Oy vermek mi? En kolayý. Nasýlsa hepsi bir! 2002 seçimlerinde (ve elbette 2007 seçimlerinde de) tekelci gerici partilere giden milyonlarca oyun sahibi olan emekçilerin içinde bulunduklarý ruh halini kavramamýz gerekli. Onlar artýk günlük yaþýyor, günlük düþünüyorlar. Büyük tarihi olayalar, herkes gibi, bu büyük kitleyi de sarsýyor, ortak aklý-emekçi bilincini harekete geçiriyor. Fakat bir süre sonra, yine günlük geçim derdi baskýn gelmeye baþlýyor. Bu somut durumdan, devrimci proletaryanýn öncüleri için çýkartýlmasý gereken dersler var. Ard arda ve üst üste binen büyük tarihi olaylarýn etkisi, günlük çalýþma prensiplerinin tümüyle bir kenara býrakýlmasýna neden olabiliyor. Günlük çalýþma, bizi kuþatan emekçi kitlelerin dünyalarýna, birebir, yüz yüze ve günü gününe dahil olmak demektir. Bu tür çalýþmada, çaðrýlar, afiþler, basýn açýklamalarý yetmez. Ev, ev gezmek, her insaný ayný günlük çalýþmanýn içine çekmek, ayný zamanda sabýr, iletiþim ustalýðý ve keskin bir uyanýklýðý gerektirir. Bu, “ölme eþeðim ölme” tarzý, çay kaþýðýyla kum taþýmak deðildir. Bizler, bu topraklardan fýþkýran büyük tarihi olaylarýn sarsýcý gücüyle, bugün tek tek kurulan canlý iliþkilerin bir anda yüz katýna-bin katýna çýkacaðýnýn bilincinde olmalýyýz. Günlük çalýþma ve tarihi olaylara her an hazýr olmak: Ýþte, bolþevik çalýþmanýn özeti.
Þimdi bütün tekelci partiler, sefaletin yarattýðý bu yaygýn ruh halinden alabildiðine yararlanmak için, boþ vaadlerde birbirleriyle yarýþýyorlar. Sefalet, bugün ile gelecek arasýndaki köprüyü umutsuzluk dinamitiyle havaya uçurdu. Sandýk baþýna giden emekçilerin çoðu için umut edilecek bir gelecek yok, sadece bugün var. Böyle bir kitleden oy satýn alan tekelcilik, güçlü deðil, tersine olaðan dýþý güçsüzdür. Çünkü bu insanlarý kararlýlýk ve tutuculukla tekellerin gündemine baðlayan köprüler de havaya uçmuþtur. Eðer gelecekteki günler, bugünden daha iyi olmayacaksa, yoksullar neden þu ya da bu partinin militaný olsunlar. Oy vermek mi? En kolayý. Nasýlsa hepsi bir!
Yine de tarih, her günü büyük ve sarsýcý olaylarla geçen zaman dilimi deðil. Ardarda ve üst üste gelen büyük olaylarýn arasýna, kimi uzun kimi kýsa sayýlabilecek duraðan günler girer. Tekelci gericilik, bu duraðan günlerde, sarsýlan egemenliðini tamir için uðraþýr. Akademisyenlerin sözünü ettiði “klientalizm” ve gerici propaganda bombardýmaný iþte bu ara dönemlerde yoðunlaþýr. “Klientalizm”in binlerce örneðini, en çok seçim dönemlerinde görebilirsiniz. Belediyeler, oy karþýlýðý, iþ vaadlerini üst üste yýðar; yaz ortasýnda yoksullara kömür, okul defterleri daðýtýlýr; yýllarca maaþlarýna zam bekleyenler, seçim öncesi bir parmak balla sevindirilir; yollar asfaltlanýr, vs. vs. “Jet Fadýl” adýyla bilinen, insanlardan topladýðý paralarýn üstüne yatýp büyük bir servet edindiði herkesçe malum bir üçkaðýtçý bile, memleketinde, çalýþan nüfusun dört katý olan 100 bin kiþiye iþ sözü vererek, epeyce oy toplayabilir. Ona oy verenler, böyle bir üçkaðýtçýnýn, “kamu yararý”na büyük bir tehdit oluþturduðunu bilirler bilmesine, ama onu, kiþisel-dar çýkarlarý için onaylamaktan vazgeçmezler. Bu, ancak kaybedecek hiç bir þeyi olmayanlarýn, sefaletin karanlýk çukuru içinde geleceðe dair gerçekçi hiç bir beklentisi kalmayanlarýn içine girebileceði bir ruh halidir. Cem Karaca’nýn þarkýsýndaki gibi: “Yalan da olsa, hoþuma gidiyor, söyle. Hep kahýr, hep kahýr. Býktým be!” Sefalet milyonlarca emekçiyi pençesinde kývrandýrýrken, onlarý yalnýzca günü kurtarma çabasý içine hapseder. Bilinen bir sözdür: “Aç insan, önce onurunu yemeye baþlar.” Fakat bunun için hiç kimse, yoksul emekçileri onursuzlukla, cehaletle suçlayamaz. Havada, geleceðe dair güzel günler vaadeden, gerçek, güçlü ve iddalý bir deðiþim rüzgarý esmeye baþladýðýnda, iþte asýl bu insanlar, yýllarca boþ vaadlerin yalanlarýyla oyalananlar, bu büyük deðiþimin en ýsrarlý taþýyýcýlarý olacaklardýr. Sefalet gözlerini yýldýrmýþsa da, bastýrýlan yýllarýn öfkesi, týpký bir fizik kuralý gibi, bas-
MECÝDÝYEKÖY’DE “SEÇÝMLERÝ BOYKOT ET DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞ” PANKARTI 20 Temmuz günü, seçimlere katýlacak siyasi gruplarýn faaliyetlerini artýrdýðý bu günlerde, Mecidiyeköy Meydaný’na “Seçimleri Boykot Et Devrim Ýçin Savaþ, Mücadele Birliði Plt” pankartý astýk. MHP’lilerle AKP’lilerin posterlerinin, pankartlarýnýn doldurduðu Mecidiyeköy Köprüsü üzerine sabah 07.30 civarýnda astýðýmýz pankartýmýz, sabah erken saatte, iþe giden tüm iþçi ve emekçileri selamladý. SEÇÝMLERÝ BOYKOT ET DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞ Ýstanbul’dan Mücadele Birliði Okurlarý
6
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
Yeni Evrede
Kitle Eylemleri
Mücadele Birliði
BÝR KEZ DAHA HRANT DÝNK EYLEMÝ ÜZERÝNE Öyle olaylar vardýr ki, gerek kitleselliði, gerek niteliði ve etkisi, gerekse de yol açtýðý toplumsal, politik geliþmeler nedeniyle üzerinde çok durulur. Hrant Dink’in cenazesinde yüzbinlerin sokaða çýkmasý da büyük olaylardan birisiydi. Sadece bu olayda deðil, ayný özellikler, meydana gelen baþka olaylarda da görüldü. Ýlk deðerlendirmeler, olaylarýn dolaysýz etkisinde yapýlýr. Ama zaman geçtikçe, dönüp yapýlanlar üzerinde ve alýnan yol hakkýnda yeniden ve yeniden irdelemelerde bulunuruz. O sýrada ortaya çýkarýlamayan kimi yönler ya da ortaya konamayan düþünceler, üzerinden belirli bir süre geçtikten sonra yeniden ele alýnýr. Üzerinden çok az bir zaman geçmesine raðmen, bizim, olayý çeþitli yönleriyle irdelemek durumunda olduðumuz gibi. Hrant Dink olayý, halk kitlelerinin devrimci bir patlamasýydý. Kimse örgütlemeden kendiliðinden bir araya gelen kitle büyük bir güç oluþturmuþtur. Bu kadar büyük bir kitle gücü ancak büyük bir birikimin ve ileri bir bilincin ürünü olabilir. Eylemin aðýr basan yönü kendiliðinden oluþudur. Ancak her kendiliðinden eylem ayný deðildir. Uzun süreden beri kendiliðinden oluþan kimi olaylarda, büyük bir bilinç var ve bu kendini açýða vu-
ruyor. Eyleme katýlan kitlenin niteliði de bunu gösteriyor. Hrant Dink’in katliamýndan hemen sonra öyle bir ileri çekim merkezi oluþtu ki, bu çekim merkezi ertesi gün, ilk eylemde yer almayanlarý da olaylarýn içine, kendine çekti. Bugüne kadar sokak gösterilerine katýlmayan kitleler bile eylem de yer aldý. Onlar, “eyleme katýlýn” diyen örgütlü bir güç olmadan, tamamen devrimci ortamýn yarattýðý bir etkiyle ve bilinçleriyle hareket ettiler. Bunun temelinde onyýllarýn baskýsý, ezilmiþliði, sömürülmüþlüðü ve aðýr faþist terör var. Halk kitlelerinin eyleme katýlmasý bir baþkaldýrý, bir hesaplaþma, bir yanýttýr. Bu, ayný zamanda da daha ileri gitme kararlýlýðýný içeriyor. Büyük halk kitlelerinin böylesine görkemli bir eylem yapmasý sürpriz bir durum deðildir. Görünürdeki gerekçe rastlantýsal olabilir, ama bunun temelinde bir zorunluluk yatýyor. Patlama, zorunluluðun dýþa vurumundan baþka bir þey deðildir. Zorunluluk devam ediyor. Devrimi yaratan koþullar, gün be gün olgunlaþýyor. Uzlaþmaz sýnýf çeliþkileri son derece keskin. Tüm bunlarýn kendini çok daha þiddetli ve büyük bir güç biçiminde açýða çýkarmasý hem kaçýnýlmazdý, hem de zorunluluktu. Sermayenin aðýr terörünün
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
var olduðu ve iþçilerin en ufak bir hak arayýþýnda bile iþten kovulduðu bir yerde, emekçi kitleler bu baskýlar nedeniyle, her zaman sokaða çýkmazlar. Bu durum, onlarýn durumlarýna boyun eðdikleri anlamýna gelmez hiçbir zaman. Ýþte bu sýralarda sokaða çýkanlar, eylem yapanlar, emekçi kitlelerin en kararlý, en devrimci kesimleridir. Sokaða çýkanlarýn sayýlarý az olmakla birlikte, sisteme karþý büyük bir öfke içinde olan ve köklü deðiþim isteyen geniþ bir kitlenin desteðine sahiptirler. Gerek devrimci güçlerin ýsrarlý cesur mücadelesi, gerekse de dünyadaki geliþmelerin etkisiyle, durumda bir deðiþiklik olur olmaz sokaða çýkamayan o devasa güç, sokaða inmeye baþlar. Ýþte o zaman sýnýflararasý güç iliþkisi emekçi sýnýflarýn lehine deðiþmeye baþlar. Eylemler kesintisiz devam ettikçe, bunun yarattýðý devrimci etki, bugüne kadar olaylara katýlmayan sayýsýz insaný kendine çeker. Bu katýlýmlara kitle gücü daha önce görülmemiþ düzeylere ulaþýr. Hrant Dink’in cenazesindeki o büyük görkemli olay da bunlardan birisidir. Eyleme katýlan kitlenin esas gücünü oluþturan sosyalistlerdir, devrimin kitlesidir. Üstelik yalnýzca bir kýsmýdýr. Sosyalizmin bunu çok aþan bir kitlesi var. bu kadar büyük bir kitle, bu denli cesaretli insan topluluðu nereden çýktý? Bu onyýllardýr verilen devrimci mücadelenin çocuðudur. Sosyalizmden etkilenen insanlar bazen ne kadar geriye çekilseler de devrimin etkisi ve cesaretiyle ileri atýlabiliyorlar. Bu durum, her büyük olayda görülüyor. Eylem, hiç de Ýstanbul’la sýnýrlý deðildi. Türkiye ve K.Kürdistan’ýn her yerinde kitleler eyleme yöneldiler. Bu durum, devrimin ne kadar büyük bir kitle gücü olduðunu gösteriyor. Üstelik bu güç, sadece belli merkezlerde sýkýþmýþ deðil, tüm kentlerde ve yerleþim merkezlerinde bulunuyor. Reformistler de oportünistler þimdiye kadar halk kitlelerinin
7
Yeni Evrede
Kitle Eylemleri gücüne karþý hep bir güvensizlik duydular. Devrimin gerçek gücünü küçümsediler ve onu yok saydýlar. Uzlaþmaz çeliþkileri yumuþak gösterdiler. Kendi geriliklerini kitlelere mal ettiler. Ama öyle bir devrimci güç oluþtu ki, onlarý da sürükleyip götürdü. Burjuvazi ise devrimin gücünü yok sayarken, son dönemlerde olduðu gibi düzen güçlerini daha güçlü olduðu ve iyice güçlendiði yönündeki propagandasýný öne çýkardý. Yüzbinlerce devrimci insanýn eylemi, sokaða çýkmasý, tüm bu reformist, oportünist ve burjuva anlayýþlarý, propagandalarý boþa çýkardý. Devrim büyük bir güçtür. Devrimin bu gücünü ve etkisini baþka bir açýdan da irdelemek gerek. Burjuva sendikalarýn bir kýsmý, eyleme karþý devletin yanýnda yer aldý, üyelerinin katýlmasýný engelledi. Katýlan sendikalar ise, tüm güçlerini katmadý. Katýlan iþçi ve emekçiler, sendikalarýna raðmen, tamamen devrimci ortamýn etkisiyle hareket ederek eyleme katýldýlar. Bilinçli olarak eyleme katýlan emekçilerin sayýsý da önemli bir noktaya ulaþmýþtýr. Sendikalarýn tüm engellerine raðmen, bu kadar büyük bir gücün toplanmasý, üzerinde durulmasý gereken çok önemli bir durumdur. Bu durum, öncelikle, sosyalizmin kitleler içinde ne kadar derin bir etki yarattýðýný gösteriyor. Eðer böylesine derin bir etki olmasaydý, sendikalarýn engellemelerine raðmen bu kadar büyük bir kitle toplanamazdý. Bu saptamamýz yalnýz bir olayla sýnýrlý deðil, sýnýf mücadelesinin uzun bir gözlemine dayanýyor. Devrim, kitleler üzerinde öylesine derin bir etki yaratmýþtýr ki, tamamen düzen yanlýsý olan sendikalarýn tüm karþý çabalarýna raðmen, sendikalarýn tabanýndaki emekçi yýðýnlarý da kendisine çekiyor. Evet, burjuva sendikalarý iþçilerin mücadelesinin önünde birer engeldir. Ýþçilere vurulmuþ burjuva prangalardýr, zincirlerdir. Fakat bu zincir kýrýlmýþtýr. Kitleler, onlarýn tüm karþý çabalarýna raðmen sosyalizmin etkisine girmiþtir. Devrim, önemli bir engeli baþka bir yolla ve baþka biçimde de olsa aþmýþtýr. Engellerinden kurtulan iþçi ve emekçiler, daha da ileri gideceklerdir. Eylemcilerin toplumsal birleþimine bakýnca iþçiler, emekçiler, aydýnlar, demokrat küçük burjuvalar, kent yoksullarý, kadýnlar ve gençler geniþ bir katýlým saðlamýþtýr. Bu bileþim, ayný zamanda de-
8
Mücadele Birliði
mokrasi ve sosyalizm mücadelesinin bileþimidir. Proletarya, bu güçlerle devrimi gerçekleþtirecek ve çýkarý sosyalizmde olanlarla birlikte daha da ileri gidecektir. Buna yoksul köylülüðü ve kýr emekçilerini de eklemek gerekir. Eylem, kentlerde olduðundan, kýr emekçileri katýlým saðlayamadý. Kýrlarda devrimin geniþ bir potansiyeli var. emperyalist ülkelerde nüfusun çoðunluðu ücretli emekçilerdir. Baðýmlý kapitalist ülkelerde ise ücretli emekçiler, yoksul köylülük ve diðer proleter olmayan emekçilerle birlikte nüfusun çoðunluðunu oluþturur. Devrim, iþçi sýnýfý önderliðinde nüfusun bu emekçi kitleleri tarafýndan gerçekleþtirilecektir. Bizde iþçi sýnýfý dýþýnda geniþ bir nüfusun sosyalizmin etkisi altýna girmesi, bir devrim gücü durumuna gelmesi büyük bir olanaktýr. Devrim için çok uygun bir durum yaratýyor bu. Baðýmlý kapitalist ülkelerde halk yoksuldur, sürekli baský altýndadýr ve bu nedenle geleceðini iþçi sýnýfýnýn yanýnda ve devrimde görüyor. Devrim, bu güçler arasýnda her zaman geniþ bir zemin ve taban buluyor. Bilinçlenen, harekete geçen halk kitleleri, artýk kendi tarihlerini kendileri yapmak istiyor. Büyük bir güven ve cesaretle ileri atýlýyor. Halk kitleleri, günlerce gövde gösterisi yaptý ve devlet güçleri, bu insanlarýn karþýsýna çýkma cesareti gösteremedi. Harekete geçen, o devasa gücün sadece küçük bir kýsmý olduðu halde. Bu, faþist devletin sokaða çýkan kitlelere ateþ açmayacaðý anlamýna gelmez. Ama o sýrada ateþ açmýþ olsaydý eðer, sokaða çýkan kitle, eyleme katýlmayanlarýn da bu nedenle eyleme destek vermesiyle artacak, sayýsý çok daha büyük rakamlara eriþecekti. Faþist devlet iþte bunu göze alamadý. Fakat kitlelerin daha da ileri gitmemesi için sayýsýz plan ve giriþimlerinin olduðu da kesin. Egemen güçlerin düþünceleri þu: “Eðer halk yýðýnlarýnýn eyleme geçmesini bugünden engelleyemezsek, yarýn geç kalmýþ oluruz.” Onlar durumun farkýndalar. Halklar, bugünkü noktaya gelmiþse, burada durmayacaklarý çok açýk. Halk burda durmayacak, çok daha ileri gidecektir. Bu durumda bundan çok daha þiddetli, yaygýn ve yoðun bir kapýþmanýn olacaðý da en az bu kadar kesindir. Halk devrimcileþiyorsa, devrimci olana yöneliyorsa, devrimde ýsrarlýysa, burjuvazi ne kadar baský ve katliama baþvurursa baþ98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
vursun, her giriþimi sonuçsuz kalacaktýr. Kitleleri devrimden vazgeçirmek amacýyla düþünülen politik çevirmeler de bu aþamada istedikleri sonucu vermez. Etkisi geçici olur. Devrim zorunluluðunu ortadan kaldýrmaz. Devrimci durumun olgunlaþmasý, kitlelerin devrime yönelmesi burjuvazinin dengesini iyice bozdu. Artýk ne egemenler, ne de yönetebiliyorlar. Sadece son büyük eylemde deðil, þimdiye kadar olanlar da dahil, halklarýn en ileri ve mücadeleci kesimleri, devrimci bir eðilim içinde olduklarýný ortaya koydular. Sosyal reformizm ve oportünizmin, kitleleri kendi geri eðilimlerine çekmek için harcadýklarý çabalar bir sonuç vermemiþtir. Halk kitlelerinin devrimdeki bu ýsrarý, bu kararlýlýðý, onyýllar boyunca aðýr darbe almasýna raðmen devrimci güçlerin nasýl mücadele verdiklerini ve süreklilik gösterdiklerini açýklýyor. Ayný zamanda da burjuvazinin tüm desteðine karþýn, reformist hareketin devrimci hareket karþýsýnda nasýl etkin olamadýðýný da çok iyi anlatýyor. Latin Amerika örneði de gösteriyor ki, tüm dünyada emekçi kitleler, kadýnlar, gençler, devrimci bir yönelim içindeler; sosyalizmi hedefliyorlar. Týpký Latin Amerika’da olduðu gibi Türkiye ve Kürdistan’da da emekçiler artýk engel tanýmaz bir cesaretle ileri atýlýyorlar. Büyük bir cesaretle ileri atýlan kitleler, dünyayý eylemleriyle deðiþtiriyorlar. Ýstanbul, devrimdeki etkin öncü konumunu bir kere daha ortaya koydu. Proleter Ýstanbul, ayný zamanda devrimci Ýstanbul’dur. Ýstanbul’un Türkiye ve Kürdistan’ýn geneli üzerinde etkisi olduðu çok iyi biliniyor. Diðer bölgelerdeki yýðýnlar, devrimci ve proleter Ýstanbul’a büyük bir sempati besliyor. Ýstanbul, bu güveni her koþulda göstermiþtir. Kürt ulusal hareketi öne çýktýðýnda, bu, sanki Ýstanbul ve Türkiye sosyalist hareketi gerilemiþ gibi deðerlendirildi. Hrant Dink büyük eylemi ve baþka eylemler, Ýstanbul’un devrimci diriliðini koruduðunu ve geneli etkilediðini bir kere daha kanýtlamýþtýr. Hrant Dink’in cenazesinde Ýstanbul, daha bir öne çýkmýþtýr. Bu durum, birleþik devrimin zaferi için çok önemlidir. Ýstanbul’un bu görkemli eyleminden sonra, her alandaki devrim mücadelesi daha da öne çýkacak, ileri gidecektir.
Yeni Evrede
Filistin
Mücadele Birliði
FÝLÝSTÝN DEVRÝMÝ ÝKÝLÝ KISKAÇTA Filistin Devrimi, kritik bir süreçten geçiyor. Devrimin güçlü bir iç savaþtan geçerek zafere ulaþacaðý artýk üzerinde herkesin mutabýk olduðu bir gerçeklik. “Ebedi denge” Arafat’ýn zehirlenmesiyle artýk hiç bir güç proletarya ile burjuvaziyi ayný bayrak altýnda toplayamayacaktýr. Filistin’de þimdi egemen olan burjuvazi ile Hamas þahsýnda egemen olamamýþ burjuvazi arasýnda yaþanýyormuþ gibi görünen savaþ aslýnda gerici Arap burjuvazisi ile proletarya ve emekçiler arasýnda yaþanýyor. Filistin Devrimi’nin en büyük düþmanlarýndan birinin Arap burjuva gericiliði olduðunu, eskiden beri söyledik. Arap milliyetçiliðinin, dinci gericiliðin emperyalizme deðil ama halklarýn devrimci mücadelesine karþý olduðunu defalarca dile getirdik. Bugün bu belirlemenin doðruluðu çok daha iyi anlaþýlmaktadýr. ABD ve onun desteklediði siyonizm, Ortadoðu’da Filistin Devrimini yok etmeden, halklara moral kaynaðý olan bu büyük gücü tasfiye etmeden Ortadoðu’da asla egemen olamayacaðýný bildiði için þimdi tüm gücüyle buraya saldýrýyor. Ve sanki sorun bir hükümet sorunuymuþ gibi, seçimlerin galibi olan Hamas’a, devlet baþkanlýðýný elinde tutan El Fetih arasýnda bir iktidar kavgasý yaþandýðý yanýlsamasý yaratýlýyor. Bu durumda Filistin’de Ýsrail siyonizmine ve ABD’ye karþý savaþan tek güç olarak Hamas öne çýkarýlýyor. 2. intifada bilerek ve çarpýtýlarak Hamas’a ve diðer dinci gerici yapýlara mal edilmek isteniyor. Hamas’ýn 2. intifadan sonra güçlendiði doðru olmakla birlikte, 2. Ýntifadayý baþlatanýn Hamas olduðu doðru deðildir. Hamas sadece Ýsrail siyonizmine ve ABD emperyalizmine karþý geliþip güçlenen hareketin üzerine oturmuþtur ve Filistin Devrimi karþýsýnda bir güç durumuna getirilmiþtir. Hamas’ýn seçimlere katýlmasý da, seçimlerden sonra hükümet olunca Ýsrail’i tanýyabileceðini söylemesi de Filistin Devrimini gerici ve sýð sularda boðmak içindir. Bugüne kadar Filistin Devrimi, hep modern bir ulusal kurtuluþ hareketi olarak geliþme göstermiþti, devrimci kurtuluþ hareketleri mücadelenin motor gücü olmuþlardý; ama son yýllarda bu tablo deðiþ(tiril)meye baþladý. ABD ve Ýsrail eliyle, devrimci ulusal kurtuluþ hareketi karþýsýnda güçlendirilen Hamas vb. örgütler, biraz bitleri kanlanýnca egemen burjuvazi gibi davranmaya baþlamýþlardýr. Ortadoðu’da son 40 yýlda bütün geliþmelerin Filistin sorunu etrafýnda yaþandýðýný görmek gerekiyor. ABD’nin Irak iþgalinde dahi, esas amaçlardan biri Filistin Devrimi’ni boðabilmektir. Bunun için Filistin’in devrimci güçlerine karþý saldýrýlar Irak savaþýyla birlikte artmýþ, FHKC ve FDKC baský ve þiddetle engellenmiþtir. Ve bugün Filistin davasý, bir kez daha içeriden hançerleniyor. Devlet baþkaný iþbirlikçi Mahmut Abbas, ABD ve Ýsrail’in baskýsýyla, varolan “ulusal birlik hükümeti”ni feshetmiþ durumda. Ayný zamanda bir erken seçim kararý alacaðýný da açýkladý. Buna karþýlýk Hamas, eðer
Mahmut Abbas böyle bir karar alýrsa tanýmayacaðýný açýkladý. Taraflar arasýndaki çatýþmalar yoðunlaþarak devam etti ve en son Hamas Gazze’de El Fetih’in denetiminde olan yerlere saldýrarak, Gazze’yi denetim altýna aldý. Þu anda Mahmut Abbas ve þürekasý sadece Batý Þeria kesimine sýkýþmýþ durumda ve deyim yerindeyse sadece Ýsrail ve ABD’nin desteðiyle ayakta durabiliyor. En son Filistin güvenlik þefi, Filistinlilerin en çok tepki duyduðu ve bir ajan olduðundan kimsenin þüphe duymadýðý Muhammed Dahlan’ý istifaya zorlayarak Filistin halkýna þirin görünmeye çalýþýyor. Sonuç olarak Muhammed Dahlan istifa etti ama bunun artýk halkýn gözünde prestijini büyük ölçüde kaybetmiþ olan El Fetih’e bir þey kazandýrmayacaðý açýk. Ýsrail’in El Fetih’e askeri yardým da dahil bir çok konuda yardýmda bulunduðu artýk bir sýr deðil. ABD, Filistinlilerden Hamas’la Abbas arasýnda bir seçim yapmalarýný istedi ve Abbas’a 190 milyon dolar yardýmda bulunmayý vaadetti. Bu alçakça pazarlýðýn ötesinde yakýn bir tarihte Mahmud Abbas’la Ýsrail baþbakaný Ehud Olmert’in “nihai statü görüþmeleri”ne baþlayacaðý, taraflarýn iki devletli bir çözümü kabul ettikleri, ABD’nin bunu onayladýðý, Bush’un baþkanlýk seçimleri öncesi böyle bir çözümün hayata geçirildiðini görmek istediði vb. söyleniyor. Ýsrail’in bir “Filistin Devleti”ni kabul ettiði, Ehud Olmert’in yapýlacak zirve için bir “ilke anlaþmasý” hazýrladýðý da gazetelere yansýyor. Böylece Filistin halký, bu ihanet anlaþmasýyla dinci gericilik arasýna sýkýþtýrýlýyor. Filistin Devrimi ikili kýskaca alýnýyor. “Kýrt katýr mý kýrk satýr mý” ikilemine sokulan Filistin halký kararýný devrimin ve intifadanýn geliþtirilmesinden yana vermelidir. Filistin halkýnýn tek kurtuluþu, devrimdedir, sosyalizmdedir. FHKC, Abbas’ýn erken seçim çaðrýsýný reddederken iyi bir nokta da duruyor ancak, düþmana (Ýsrail) karþý ulusal birliðin yeniden kurulmasý için çaðrýlar yaparken artýk mümkün olmayan bir serabýn peþinden gittiðini göremiyor. FHKC’nin ve ayný zamanda FDKC’nin þimdi yapmasý gereken somut durumun somut tahlilini yapmak, her ulusal-kurtuluþ mücadelesinin eninde sonunda bir yol ayrýmýna geleceðini görmek ve proletaryanýn baðýmsýz sýnýf çizgisinin geliþmesi ve mücadelede egemen olmasý için çalýþmayý sürdürmektir. Þu anda ayrýlmýþ olan Gazze ve Bati Þeria’yý yeniden birleþtirecek olan sadece ve sadece devrimci, sosyalist güçlerdir. Bugün artýk Filistin’li güçler arasýnda siyonizmi kabul etmeyen tek güç olarak sosyalistler, devrimciler kalmýþtýr. Bölge komünist partilerinin aksine FHKC ve FDKC, Filistin davasýnýn tutarlý savunucularý olarak mücadeleyi sürdürüyorlar. Günümüzde Ortadoðu, büyük devrimci sýçramalara gebe. Bu süreçten devrim güçlerinin zaferle çýkabilmeleri için tutarlý anti emperyalizmin ancak tutarlý bir anti kapitalizmle birlikte olacaðýnýn ve burjuva gericiliðin, dinci gericiliðin halklarýn devrimci mücadelesinin yanýnda deðil karþýsýnda olduðunun bir kez daha görülmesi gerekiyor. Bugün yan yana duran Bush, Olmert, Abbas resimlerinin arasýna yarýn Haniye’nin de resminin girmesi kimseyi þaþýrtmasýn. Hem de Ýsrail Haniye’ye suikast kararý almýþken. Filistin Devrimi’nin geliþimi karþýsýnda tüm düþmanlar dost, ve tüm “dostlar” düþman haline gelebilir. Varolan ittifaklarýn çatýrdamasý, taþlarýn yeniden dizilmesi mümkündür. Engels’in dediði gibi “bir devrim dünyanýn en otoriter þeyidir. Egemenliðini herkese zorla kabul ettirir.” Filistin’de son sözü söyleyecek ve bu kýskacý kýracak olan Filistin halkýdýr ve yarým yüzyýldýr devam eden devrimdir. SAVRA SAVRA HATTA NASR!
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
9
Yeni Evrede
Seçimleri Boykot
Mücadele Birliði
TAKSÝM’DE BOYKOT SESLERÝ 20 Temmuz Cuma günü saat 12.00’da Mücadele Birliði Platformu, Taksim Tramvay Duraðýnda “Seçimleri Boykot Edelim, Devrim Ýçin Mücadeleyi Yükseltelim” pankartýyla bir basýn açýklamasý yaptý. Basýn açýklamasý öncesi söz alan bir iþçi, bir öðrenci, bir öðretmen, bir sanatçý ve genç bir Kürt kadýný, sýrayla, neden oy kullanmamak gerektiðini ve neden seçimleri boykot ettiklerini kendi yaþamlarýndan örneklerle açýkladýlar. Ardýndan basýn açýklamasý metni okundu. Basýn açýklamasýnda, “Ýþçiler, emekçiler... Yaþadýðýnýz aðýr sorunlarýn çözümü burjuva parlamentoda deðil. Bugün kim size burjuva parlamentodan sizin için bir sonuç çýkacaðýný söylüyorsa yalan söylüyor. Orada ceylan derisi koltuklarda oturanlar, ya da oturacak olanlar sizi düþünmezler. Bugüne kadar düþünmediler, bundan sonrada düþünmeyecekler. Denemediðiniz kaldý mý? Bugüne kadar her gelen gideni aratmadý mý? Hangi yakýcý ihtiyacýnýz karþýlandý? Yine iþsiz kaldýnýz, yine aþsýz, yine evsiz barksýz kaldýnýz. Yine hastane önlerinde çile çeken sizsiniz, yine akþam evinize ekmek götürmekte zorlanan sizsiniz, yine çocuklarýnýzýn geleceðinden endiþelenen sizsiniz, yine geçim sýkýntýsý çeken, yine dili yasaklanan, yine zindanlara kapatýlan, yine sokak ortasýnda dövülen, karakollarda iþkenceden geçirilen sizsiniz” denildi. Basýn açýklamasýnýn bitiminde polis, basýn açýklamasýný okuyan Ali Ekber Sever’e kimliðini sordu. Adýný soyadýný öðrendikten sonra da savcýlýðýn isteði üzerine kendisini ifadesini almak üzere emniyet müdürlüðüne götüreceklerini söylediler. Henüz tamamen daðýlmamýþ olan basýn açýklamasýna katýlanlar, bu þartlarda buradan kimseyi emniyete götüremeyeceklerini, savcýlýk soruþturma açacaksa eðer yapýlacak tebligatla gidilip savcýlýkta ifade verilebileceðini söylediler ya da mutlaka götürmek istiyorlarsa burada bulunan herkesi gözaltýna almalarý gerektiðini belirttiler. Ali Ekber Sever’i tek baþýna gelmeye ikna edemeyen emniyet yetkilileri kitleyi hemen polis kordonuna alarak çevik kuvvet polislerinden oluþan bir koridor yaparak, eylemcileri coplarla tekme ve yumruklarla saldýrarak bu koridordan polis aracýna götürdüler. Hiç birþeyi umursamadan insanlara vahþice saldýran polisler, polis aracýnýn içinde de insanlara saldýrmaya devam ettiler. Bu saldýrý sonucu biri 18 yaþýndan küçük olmak üzere 15 kiþi gözaltýna alýndý. Ýþçi sýnýfý ve emekçi halklarda burjuva partilerine ve parlamentoya karþý oluþan güvensizlik ve seçimlere katýlmama eðilimi karþýsýnda burjuvazi daha da çözümsüz kalmýþ ve kitleleri sandýða deðil ama devrime çaðýranlara karþý saldýrýlarýný arttýrmýþtýr. Bütün bu saldýrýlar, yönetenlerin içinde bulunduðu krizi aþmasýna yetmeyecektir. Seçim sonrasýna daha büyük bir krizle uyanacak olan Türkiye tekelci kapitalizmini, bu saldýrýlar kurtaramayacaktýr. Devrim artýk daha fazla ete kemiðe bürünmüþ durumdadýr! BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ! SEÇÝMLERÝ BOYKOT EDELÝM DEVRÝM ÝÇÝN MÜCADELEYÝ YÜKSELTELÝM!
SALDIRILARA ÝLÝÞKÝN BASIN AÇIKLAMASI 20 Temmuz Cuma günü Taksim Tramvay Duraðý’nda seçimlerle ilgili yapýlan basýn açýklamasýna polisin saldýrmasý ve gözaltýna almasýyla ilgili olarak 25 Temmuz saat 12:00’da Ýstanbul ÝHD’de bir basýn açýklamasý düzenlendi. Basýn açýklamasý metnini Mücadele Birliði Platformu adýna Ali Ekber SEVER okudu. Sever, Cuma günü basýn açýklamasý bittikten sonra pervasýzca bir saldýrýya uðradýklarýný söyleyerek: “Bugün aslolan devrimdir; devrimin geliþimidir. Biz bunu bildiðimiz için seçimleri boykot etmenin ve devrim için, iktidar için mücadeleyi yükseltmenin en doðru politika olduðunu baþa koyarak politikamýzý belirledik. Ve toplumun deðiþik kesimlerinden insanlarla birlikte Taksim Tramvay Duraðý’nda seçimlere iliþkin görüþlerimizi açýklamak, geniþ iþçi ve emekçi yýðýnlarý seçimleri boykot etmeye çaðýrmak için bir basýn açýklamasý yapmak istedik. Ve basýn açýklamasýný yaptýk da. Bir iþçi, bir öðretmen, bir Kürt kadýný-emekçi bir kadýn arkadaþýmýz, bir öðrenci, neden seçimlere katýlmayacaklarýný, boykot edeceklerini, iþçi ve emekçilerin neden seçimlere katýlmamasý gerektiðini birer birer söz alarak söylediler” dedi. Sever, basýn açýklamasýnýn bitiminden sonra Ýstanbul Emniyet Müdürlüðü’nden yetkililerin gelerek basýn açýklamasýný okuyan kiþinin kimliðini göstermesini istediklerini belirterek, basýn açýklamasýný okuyan arkadaþýn kimlik göstermesinden sonra savcýlýðýn talimatýyla ifadesinin alýnacaðýnýn söylendiðini, bunun üzerine basýn açýklamasýný okuyanýn adresinin belli olduðu, savcýlýðýn isterse tebligatta bulunup ifade vermeye çaðýrabileceðinin söylendiðini ifade etti ve ekledi: “Bunun üzerine çevik kuvvet orada bulunan kitlenin etrafýný çevirmiþ ve gözü dönmüþ bir þekilde saldýrarak bizleri darp etmiþtir. Fiziki saldýrý ve hakaretler çevik kuvvet otobüsünde daha da artmýþ, baþýmýzý eðmiyoruz diye özellikle yüzümüze yumruklar, tekmeler yaðmýþtýr. Polis, yeni yetki ve salahiyetlerini çevik kuvvet otobüsünden baþlayarak kullanmaktadýr! Bizleri gördüðünüz hale getiren polisi pervasýzlaþtýran AKP hükümetinin çýkardýðý polis yetki ve salahiyetleri yasasýdýr.” Sever basýn açýklamasýný þu sözlerle sonlandýrdý: “Bizler saldýrýya uðrayan, hakaretlere ve fiziki darp’a maruz kalan insanlar olarak buradan bir kez daha toplumun geniþ iþçi ve emekçi kesimlerine devrim mücadelesini yükseltme çaðrýsýnda bulunuyoruz. Ýþçi ve emekçi sýnýflar, yoksul Kürt halký kendi devrimci iktidarýný kurmadýðý sürece özgürlük yüzü göremez. Ancak emeðin iktidarýnda iþçi sýnýfý ve emekçi halklar gerçek anlamda özgürlüklerini kazanabileceklerdir.”
MÜCADELE BÝRLÝÐÝ PLATFORMU
10
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
Yeni Evrede
Basýn Açýklamasý
Mücadele Birliði
“BU SALDIRILAR HEPÝMÝZE YAPILMIÞTIR” 16 Temmuz’ da Ankara’da meclise yürüyüp orada bir basýn açýklamasý yapmak isteyen Temel Haklar üyelerine polisin pervasýzca saldýrmasý ve gözaltýna alýnanlardan 87 kiþinin tutuklanmasý ile ilgili olarak ÇHD (Çaðdaþ Hukukçular Derneði) 27 Temmuz günü Þiþli Ceza Adliyesi önünde bir basýn açýklamasý yaparak suç duyurusunda bulundu ve ardýndan Taksim’deki dernek binasýnda bir basýn açýklamasý düzenledi. Düzenlenen basýn açýklamasýna Av. Ebru Timtik, Nazan Yaman, Grup Yorum’dan Öznur Turan ve 20 Temmuz’da Taksim Tramvay Duraðý’nda “Seçimleri Boykot Edelim Devrim Ýçin Mücadeleyi Yükseltelim / Mücadele Birliði PLT” imzalý pankart açarak basýn açýklamasý yapan ve basýn açýklamasýnýn ardýndan polislerin pervasýzca saldýrmasý sonucu gözaltýna alýnanlardan Ali Ekber Sever de katýldý. Basýn açýklamasýnýn öncesinde Ankara’da yaþanan hak ihlalleri ve saldýrýya iliþkin tv görüntüleri izletildi. Hemen ardýndan hazýrlanan basýn metni okundu. Basýn metnini okuyan Av. Ebru Timtik, demokrasinin ne olduðunu anlamamýþ bunu kaðýt üzerinde bile kabullenmeyen bir yönetme anlayýþý ile karþý karþýya olunduðunu belirterek; “Ankara’da öldüresiye dövülen Eray Destegül isimli bir kiþinin akciðeri yýrtýlýrken, kameralar yerlerde baygýn yatanlarý, eylemcilerin yüzlerine doðrudan gaz sýkanlarý dipçik yiyenleri, otobüsten zorla atýlarak onlarca polisin ayaklarý altýnda ezilenleri görüntüledi. Onlarca kameranýn olduðu bir yerde, bu kadar usturuplu(!) davranabildiler. Dayak yiyerek gözaltýna alýnanlardan 87 erkek tutuklanýrken kadýnlar serbest býrakýldý. Seçim boykotçularý yalnýz Ankara’da deðil Ýstanbul’da da dayak yedi. Bir baþka grup Taksim Meydaný’nda seçimleri eleþtirmenin cezasýný çekiyordu. Yalnýzca seçimi çare görmeyenler deðil seçim çalýþmasý yapanlar da dövüldüler. Yine derneðimiz üyesi avukatlarýn müdafiliklerini üstlendikleri ve baðýmsýz sosyalist bir adayýn seçim bildirilerini daðýtan grup da dövülerek gözaltýna alýnmýþtý” dedi. Av. Ebru Timtik’in ardýndan, gözaltýna alýnarak polisin saldýrýsýna maruz kalanlara söz verildi. Ýlk olarak Grup Yorum üyesi Öznur Turan konuþtu. Turan, meclise yürümek istediklerini ve meclisin önünde bir basýn açýklamasý yapmayý düþündüklerini fakat Yüksel Caddesi’nde etraflarýnýn polis ablukasýna alýnarak buna izin verilmediðini ifade ederek; “Etrafýmýz polis ablukasýný alýnmasýndan sonra oturma eylemi baþlattýk. Polis burada vahþice saldýrdý. Oturma eylemine bile tahammül edemiyorlardý. Sonra saldýrmaya baþladýlar bize. Görüntüde izlenenler gerçeðin asýl yüzünü hiç de göstermeyen þeyler yani onlar çok basit ve hafif kalan þeyler. Örneðin benim burnum otobüste aldýðým cop darbesiyle kýrýldý. Saldýrýlar götürüldüðümüz Ankara Emniyet Müdürlüðü’nde de devam etti” dedi. Daha sonra Taksim’de yapýlan basýn açýklamasýnda gözaltýna alýnanlardan Ali Ekber Sever söz aldý. Burjuvazinin yönetemediði için þuursuzca hareket ettiðini söyleyen Sever; “Bunlar aslýnda þunu gösteriyor bize: Burjuvazi yönetemiyor, yönetemediði için de baský ve þiddet politikalarýný baþvuruyor. Faþizmin bundan baþka yapacak bir þeyinin olduðunu düþünmüyorum. Bundan kaynaklý da böyle pervasýzca, en doðal bir basýn açýklamasýna bile saldýrabiliyor. (...) Sadece alanda deðil, araçlarda, hastane içinde ve nezarette periyodik olarak devam eden sistemli bir iþkence bu. Düþünün ki adliyeye çýkaracaklar sizi, eþyalarýnýzý veriyorlar, bu esnada saldýrabiliyorlar ya da hastaneye götürecekler, orada bile saldýrabiliyorlar” dedi. Sever, gözaltýna alýndýklarý gün için de þunlarý söyledi: “Biz basýn açýklamamýzý yaptýk, doðal olarak düþüncelerimizi söyle-
dik. Seçme ve seçilme bir haksa, biz de bu hakkýmýzý boykot ederek kullanacaðýmýzý beyan ettik. Ama sistem buna tahammül edemedi. Saldýrarak gözaltýna aldý bizleri. Aracýn içinde de çok þiddetli bir saldýrýya maruz kaldýk. Ve þunu söylüyorlar saldýrýrken; ‘konuþmayýn vurun, sadece vurun, vurabiliyorsanýz vurun vurmuyorsanýz geri çekilin diðeri gelsin’ diyorlar. (...) Gerçekten devrim mücadelesi yükseldikçe burjuvazi ne yapacaðýný þaþýrmýþ durumda” dedi. Sever’in konuþmasýnýn ardýndan Nazan Yaman kýsa bir konuþma yaparak; “Þimdi bu canavarca hak ihlalleri yaþandý. Bakýn maðdurlar da korktu ya da farklý bilmedi, böyle kurumlarda yok kendilerini ifade edip gitmediler, adli mekanizmalara baþvurmadýlar. Bakýn savcýlýklarýn zaten derhal o kamu görevlileri hakkýnda resmen soruþturma baþlatmasý gerekiyor. Biz buraya gelmeden önce Þiþli Adliyesinde bir suç duyurusunda bulunduk, ilgili kamu görevlileri ilgili. Kuvvetle muhtemeldir ki takipsizlik yiyecektir. Yani savcý bakmayacaktýr. Þimdi kendiliðinden dahi bunlarý harekete geçirmesi gerekirken biz yine görüyoruz ki adli mekanizmada sanýk sýfatýnda oturacak þahýslar yine bu maðdurlar olacaktýr. (...) Bunlar ne ilk ne de son. Yalnýz 1 Mayýs’ý da yaþadýk, Ýstanbul ablukaya alýndý. Þimdi yasalar falan deðil yalnýzca, gerçekten bu mesela demokrasi ve özgürlük kavgasýnýn sorunu, bunu görüyoruz biz. Ya da anayasada var o haklarýn, ama farklý yerlerde, alanlarda kullandýrýlmýyor. Demek ki yasalarla ilgili bir þey deðil, gerçek bir hukuk mücadelesi verme zorunluluðu hep birlikte hepimize düþüyor. (...) Bu saldýrý hepimize kýsacasý” dedi. Daha sonra basýn açýklamasý sona erdi.
ÝHD’DE GÖZALTILARLA ÝLGÝLÝ BASIN AÇIKLAMASI 20 Temmuz tarihinde Taksim Tramvay Duraðý’nda “Seçimleri Boykot Edelim Devrimci Ýktidar Ýçin Mücadeleyi Yükseltelim” sloganýyla basýn açýklamasý yapanlara polis saldýrmýþ ve 15 kiþiyi zorla gözaltýna almýþtý. Bir gün sonrasýnda MBP tarafýndan ÝHD Ýstanbul Þubesi’nde yapýlan basýn açýklamasýnda; “(...)Seçimlerin erkene alýnmasýnýn en önemli nedeni, burjuvazinin biraz olsun soluklanma ihtiyacýdýr. Onu 4 ay bir süre daha bekleme sabrý dahi göstermemeye iten budur. Burjuvazi önündeki 4 ayýn kendisine neler getireceðini, sýnýfsal sezgileriyle ve sýnýf savaþýmlarýndan edindiði deneyimle biliyor. Sistemin kilitlendiði bir noktada, eþikte bekleyenin bir devrimden baþkasý olmayacaðýný tarih dersinden öðrenmiþtir burjuvazi. Seçimleri gündeme getirerek dikkatlerini sokaða, eyleme çevirmiþ olan milyonlarca insaný oyalamak, beklenti içinde býrakmak istiyor. (...) 20 Temmuz Cuma günü, Taksim Tramvay duraðýnda, ‘Seçimleri Boykot Edelim, Devrim Ýçin Mücadeleyi Yükseltelim’ pankartýyla basýn açýklamasý yapmak isteyen arkadaþlarýmýz, basýn açýklamasýný yapýp bitirdikten sonra, Ýstanbul Emniyet Müdürlüðü’ne baðlý polisler, basýn açýklamasý yapan arkadaþý gözaltýna almak istemiþlerdir. Gerekçeleri ise komiktir: savcýnýn kendisini görmek istediðini söylemiþlerdir. Arkadaþýmýz isminin ve adresinin belli olduðunu, eðer savcýlýk kendisiyle ilgili bir soruþturma baþlatacaksa bunu yapabileceðini söylemiþ ve polisin tutumunu protesto etmiþtir. Basýn açýklamasýna katýlan diðer insanlar da bu durumu protesto etmiþ, basýn açýklamasýný okuyan arkadaþý sahiplenmiþlerdir. Bunun üzerine vahþice saldýran çevik kuvvet polisleri, 15 arkadaþýmýzý gözaltýna almýþlardýr. Ýstanbul Emniyet Müdürlüðü, gözaltý için gerekçe oluþturmuþ ve demokratik haklarýný kullanan insanlarý zorla, darp ederek gözaltýna almýþtýr. Biz buradan bir kez daha, duyarlý olan tüm basýna ve kamuoyuna sesleniyoruz: Baskýlar bizi yýldýramaz. Devrimin geliþiminin önünde hiçbir güç duramayacaktýr. Seçimlerin boykot edilmesi, devrimin geliþiminin önünü açacaktýr. Seçimleri Boykot Edelim Devrim Ýçin Mücadeleyi Yükseltelim! Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak!” denildi.
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
11
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
SEÇÝMLER BÝTTÝ DEVRÝM urjuva sýnýfýn, medyasýyla, siyasi partileriyle ve bilimum propaganda araçlarýyla çok önemliymiþ gibi gösterdiði, üzerine fýrtýnalar kopardýðý genel seçimler nihayet geride kaldý. Koparýlan fýrtýnanýn yarattýðý heyecan ve merak geçince herþey tekrar eski haline döndü. Seçimlerin hiç bir sýnýfýn derdine deva olmayacaðý; yaþamsal önemdeki toplumsal sorunlarýn çözümünün güce dayalý olarak ve sokakta çözüleceði gerçeði bir kez daha bilinçlerdeki yerini almaya baþladý. Toplumsal yaþama ve sýnýf savaþýna iliþkin gerçeklerin sert rüzgarý propagandanýn gücüyle yaratýlan serapý hýzla daðýtýyor. Emekçi sýnýflarda yaratýlan beklenti yerini kaygýya býrakýyor. Seçim sonuçlarý sermaye sýnýfýnýn ve kapitalist düzenin hiç bir temel sorununa çözüm getirmedi; getiremezdi. Ýþsizlik, ekonomik yýkým, iç pazarýn yýkýmý, emekçi sýnýflarýn artan yoksulluðu, devletin borçlanmalarý, dýþ ticaret açýðý vb. vb. temel önemdeki daha pek çok sorun, olduðu gibi kalmak bir yana, gittikçe aðýrlaþýyor. Tekelci sermaye sýnýfý, bütün bunlarý elbette bizden daha iyi biliyor. Bütün bunlara raðmen, zaten tek baþýna iktidarda olan ve baþka bir burjuva alternatifin olmadýðý koþullarda kazanacaðý zaten baþtan belli olan bir partinin seçimleri kazanmasýna neden bu kadar seviniyor, etekleri zil çalýyor ya da öyle görünüyor. Gerçekte, bu seçim sonuçlarýnda egemen sýnýfa zafer naralarý attýracak önemli bir unsur var mý? Sadece seçim sonuçlarýný deðil ama bütün bir seçim sürecini nesnel olarak deðerlendirdiðimizde, tekelci sermaye sýnýfýnýn sevinebileceði bir tek etmenle karþýlaþabiliyoruz. O da seçimlere katýlým oranýný biraz yükseltebilmiþ olmasýdýr. Seçim günü sonuçlar açýklanmazdan önce burjuva yazarlarýn aðýzlarýný kulaklarýna vardýran nokta buydu. 2002 seçimlerinde katýlým oranýnýn çok düþük seviyelerde gerçekleþmesi burjuva sýnýf için gerçek anlamda bir kabusa dönüþmüþtü. Çünkü bu olguda, yani emekçi sýnýflarýn seçimlere ve Meclise itibar etmemelerinde sistem için gerçek bir tehlike görüyorlardý. Tekelci sermaye sýnýfý, bu tehlikeyi ortadan kaldýrmayý ya da en aza indirmeyi öncelikli hedefi saydý. Bir burjuva yazar “seçim kampanyasý katýlýmý artýrmak üzerine
B
12
kuruldu” sözleriyle itiraf etti. Devletin bütün olanaklarý, paranýn gücü, propaganda kampanyasý bu amaca uygun kullanýldý. Yoksullara gýda daðýtýmýndan kömür tahsisine kadar her yolun kullanýldýðýný; gýda, kömür daðýtýmýnýn yetmediði yerlerde para daðýtýldýðýný vb. herkes biliyor. Bu yöntemler, burjuva partilerin birbirleri üzerinde üstünlük kurmadan önce seçimlere katýlýmý artýrmanýn aracý olarak kullanýldý. “Laik devlet”, ayný amaç için, tarikatlarýn bir siyasi parti gibi propaganda yapmalarýna göz yummakla kalmadý teþvik de etti. Camiler birer seçim bürosu gibi faaliyet gösterdiler. Kýsacasý, seçimlere katýlýmý artýrmak için elden gelen yapýldý. Leninist Parti, bu durumu zamanýnda tespit ederek bütün sol güçleri uyardý ve kitleleri seçimden, sandýktan uzaklaþtýracak politikanýn tek doðru devrimci politika olduðunu; Türkiye ve K.Kürdistan birleþik devrimini geliþtirecek en etkili politikanýn bu olduðunu ýsrarla belirtti. Sosyal reformist partilerin tümü, oportünistlerin ise önemli bir bölümü Leninist Partinin çaðrýsýna kulaklarýný týkayýp gözlerini kapadýlar. Ne duydular, ne gördüler! Burjuvazinin kuyruðuna takýlarak seçim kampanyasýnýn canlý geçmesi için ellerinden geleni yaptýlar. Böylece, onlar da seçimlere katýlýmýn yükselmesi için burjuvaziye “sol”dan bir destek verdiler. Sonuç biliniyor: Seçimlere katýlým oraný %82 civarýnda gerçekleþti. Yani bir önceki seçimlere göre kitlelerin yaklaþýk %10’u daha sandýk baþýna gitmiþti. Devlet olanaklarý, tarikatlar, “sol”un bir kýsmý vs. kullanýlarak elde edilen zafer(!) bundan ibaret. Ama bu baþarý kýrýntýsýnýn dahi karþý devrim cephesinde nasýl bir ruh haline yol açtýðýný gösterebilmek için þu örneði aktarmak yerinde olacak. Seçimlerin bitmesinden günler sonra Emekli Subaylar Derneði Baþkaný bir generalin seçimlere katýlýmýn yüksek olmasýndan duyduðu memnuniyeti anlatan bir gazete haberi: “Aktüel dergisine konuþan (Tümgeneral bn.) Küçükoðlu, AK Parti’nin yüzde 46,6 oy almasýný olumlu da buluyor: ‘Mutlu olduðumuz bazý þeyler var. Biri, tatil dönemi olmasýna raðmen Türkiye’nin koþarak bu sýcakta oy vermesi ve yüzde 80’lere varan katýlým; olaysýz, hilesiz, iradenin seçim sandýðýna tam olarak yansýmasý. Bir diðer ko98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
nu, AK Parti’nin Güneydoðu’da DTP’den fazla oy alarak bölgede söz sahibi olmasý, baþka bir bölücü ittifakýn Meclis’te olmamasý ve halkýn gerçekten istikrar, kalkýnma ve çaðdaþlýk yolunda ümitlerinin devam etmesi.’ ” Bu sözlere baþka ne eklenebilir ki? Sosyal reformistlerin ve oportünistlerin “yenildiler” diye baþlýk attýklarý, AKP’nin uzlaþmaz düþmaný sandýklarý generaller aslýnda seçimlere katýlým arttý ve AKP Kürdistan’da oylarýný artýrdý diye zil takýp oynuyorlar. Generalleri “mutlu” eden eden oylarýn arasýnda sosyal reformistlerin ve oportünistlerin oylarý da var mý? Var. Herþey açýk deðil mi? Kimsenin kuþkusu olmasýn sosyal reformistler ve oportünistler kitleleri büyük bir gayretkeþlikle sandýk baþýna çaðýrýrlarken generaller ve bilimum karþý-devrim tayfasý köþelerinden kýs kýs gülüyorlardý. Emekli generalin yukardaki sözleri darkafalýlara birþey anlatýr mý? Pek umutlu deðiliz. Tekelci sermaye sýnýfýnýn bir baþarý kýrýntýsýna bunca sevinmesini doðru anlayabilmek için burada bir soru sormak gerekiyor: Neden bu sevindirik hal? Þundan dolayý: Uzun yýllardýr toplumsal devrimin tehdit ve baskýsý altýnda bunalmýþ, morali bozulmuþ egemen sýnýfýn bir baþarýya ihtiyacý vardý. Ýç savaþta küçük baþarýlarýn, ufak bir muharebede elde edilen zaferin bile ne kadar önemli olduðu bilinir. Abdullah Öcalan’ýn tutsak edildiði günlerde S.Demirel bu durumu “morale ihtiyacýmýz vardý” sözleriyle açýklamýþtý. Gerçekten de öyledir. Devrimci durum ve iç savaþ koþullarýnda bunalýmdan bunalýma yuvarlanan tekelci sermaye sýnýfý ve faþist devlette savaþý yürütmek için gerekli moral güç neredeyse tükenmekteydi. ABD emperyalizminin Öcalan’ý tutsak edip Türkiye’ye teslim etmesi o dönem ekmek su kadar ihtiyaç duyulan morali burjuvaziye saðlamýþtý. Ama aradan geçen yýllar, o zaman ABD sayesinde elde edilen morali yiyip tüketti. Çünkü düzenin sorunlarý çözülmek bir yana, daha aðýrlaþmýþ bir þekilde burjuvazinin karþýsýna dikilmiþti. Kürt halkýnýn özgürlük savaþý, çizilen bütün zigzaglara raðmen, özellikle 2004 yýlýndan itibaren sertleþme sürecine girdi. Devrimci kitle hareketi gittikçe yükselen bir çizgiye oturmuþtu. Ne Meclisin ne de devletin bir baþka kurumunun saygýnlýðý kalmýþtý. Kitleler sorunlarýnýn çözümünü düze-
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
MÝN GELÝÞÝMÝ SÜRÜYOR nin mekanizmalarýnda deðil, sokakta arýyorlardý. Önceki genel seçimlere milyonlarca kiþi katýlmamýþtý. Burjuva sýnýfýn moralinin tükenmesi için daha ne gereksin? Ýþte bu ortamda ve yukarda sözünü ettiðimiz koþullarda bu yarým yamalak “baþarý” geldi. Ýþte havai fiþek, lazer gösterisi ile kutlanan, dünyada yanký yaptý denilen “baþarý” bundan ibaret. Yarým yamalak da olsa bunun kalýcý ve gerçek bir “baþarý” olmadýðýný egemen sýnýfýn bizden daha iyi bildiðinden kimse kuþku duymasýn. Seçimlere katýlýmýn yapay ve zorlama yöntemlerle yükseltildiði çok açýk. Kitleler, yaþamsal sorunlarý çözüldüðü için, yaþamlarý bir parça olsun düzeldiði için deðil, yukarda açýkladýðýmýz nedenlerden dolayý sandýk baþýna gittiler. Ama onlarý sistemden uzaklaþtýran, sokaða iten, devrimci eyleme itekleyen maddi nedenler olduðu gibi, hatta daha da olgunlaþmýþ þekilde, orta yerde duruyorlar. Maddi nedenleri ortadan kaldýrýlmamýþ bir olgu bugün bir þekilde bastýrýlsa da yarýn tekrar ortaya çýkmasý kaçýnýlmazdýr. Burjuva sýnýf bunu bilmiyor mu? Bilmez olur mu! Onun için tedbiri elden býrakmýyor ve örneðin emekçi sýnýflara, Kürt halkýna, G.Kürdistan’a karþý savaþ hazýrlýklarýna son hýz devam ediyor. Boðayý boynuzundan yakalamaya, yani iþini daima saðlama almaya alýþmýþ burjuvazinin politik temsilcisi olarak R.T.Erdoðan, daha seçim sonuçlarý açýklanmadan, “tek bayrak, tek millet, tek devlet” yeminleri ettiriyor, “teröre” yani Türkiye ve K.Kürdistan devrimine karþý mücadele kararlýlýðýný ilan ediyordu. Baþka bir ifadeyle, “zafer” kazandýðýný sandýðý gece bile baþýný yastýða koyarken yüreðindeki devrim korkusu onu rahat býrakmýyordu. Ýþte böylesi durumda seçimlerin hangi sonucu, sýnýf savaþý açýsýndan, devrimi yenilgiye uðratma ya da en azýndan devrim tehlikesini uzaklaþtýrma anlamýnda burjuvazi için gerçek bir baþarýyý ifade etti? Hiç bir sonucu! Toplumsal devrimi ortaya çýkaran ve besleyen nedenler olduðu gibi duruyor. Bu maddi nedenlerin hiçbiri ne ortadan kalkmýþ ne de hafiflemiþtir. Kürt halkýný ayaða kaldýran nedenler de öyle! Elbette, seçimlerin karþý devrim cephesinin kendi iç dengeleri açýsýndan yarattýðý bir takým sonuçlar var. Örneðin, AKP’nin oy oranýný artýrmýþ ve böylece diðer burjuva
rakipleri karþýsýnda konumunu bir parça güçlendirmiþ olmasý gibi.. Þimdi, karþý devrim cephesinin ordu tarafýndan temsil edilen kesiminin karþýsýnda karþý devrimin öteki kesimini temsil eden, oy oranýný artýrmýþ bir parti var. Bu durum, generallerin hükümeti ve Meclisi itip kakan davranýþlarýna bir sýnýr getirir mi, þimdiden bilmek mümkün deðil. Bu bile devrimin gücüne baðlý olarak þekillenecektir. Yine de seçim sonuçlarýnýn karþý devrim cephesindeki iç çatýþmalarý yatýþtýrmak bir yana daha da alevlendireceðinin ilk iþaretleri gelmeye baþladý. Nitekim, ordunun görüþlerini gayri resmi yollardan açýklamakla görevli izlenimi veren emekli bir general “Cumhurbaþkanýný belirlemede durum raydan çýkarsa ordu yine müdahale edebilir. Bunu, nisan sonunda internette bildiri yayýnlamaya oranla farklý bir þekilde de yapabilir” sözleriyle karþý devrim cephesindeki çatýþmanýn þiddetlenerek süreceðinin sinyallerini verdi. Cumhurbaþkanlýðý seçiminde kriz çýkar mý, ordu nasýl müdahale eder, müdahalenin biçim ve dozu ne olur, burjuva partiler nasýl bir yol izlerler vb. þimdiden bilmemiz mümkün deðildir, bilmemize de gerek yok. Ancak þurasý kesin ki, karþý devrim cephesini güçten düþüren iç çatýþmalar sürecek ve devrimci proletarya, Leninist Parti bu çatýþmalarý en büyük dikkatle izleyip hesaba katacaktýr. Egemen sýnýfýn, seçimlere katýlan kitle sayýsý bir parça olsun arttý diye kapýldýðý kapýlýr gibi yaptýðý demek belki de daha doðru olur- zafer sarhoþluðu, bu bile tek baþýna, boykot politikasýnýn ne kadar doðru, gerekli ve devrimci bir politika olduðunu anlatmaya yeter. Þüphesiz anlamak isteyenler için.. Seçimlerin emekçi sýnýflar tarafýndan, özellikle de Kürt halký tarafýndan boykot edilmesi, bu yolla seçimlerin ve Meclisin tartýþmalý hale getirilmesi devrimi geliþtirecek en etkili adým olacaktý. Ne yazýk ki, Leninist Parti, bu devrimci politikada hemen hemen yalnýz kaldý. Sosyal reformistlerin tümü ve oportünistlerin önemli bir kesimi seçimlere katýlýmý artýracak, kitlelerin dikkatini sokaktan sandýða, Meclise çevirecek bir politika izlediler. Yine de, yalnýz kalmasýna raðmen, Leninist Parti, tek baþýna devrimci politikayý baþarýyla temsil etti. Leninist Partinin militanlarý, taraftar ve sempatizanlarý, gece gündüz demeden, yoðun 98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
bir pratik faaliyetle kitlelere devrimci bir bilinç taþýmaya gayret ettiler. Kitlelere sandýðý deðil, devrimci sokak hareketini, Meclisi deðil, devrimci iktidarý hedef olarak gösterdiler. Bunda baþarýlý da oldular. Seçim dönemi, emekçi sýnýflara devrimci bir bilinç taþýmak için olabilecek en etkili þekilde kullanýldý. Devrimci sokak gösterilerinden toplantýlara; bildirilerden afiþlere kadar pek çok yol, yöntem ve araç kullanýldý. Þunu rahatlýkla ileri sürebiliriz ki, bu seçimlerde devrimci politika olarak boykot politikasý Leninist Parti ile özdeþleþti. Burada baþarýnýn ölçütü seçimlere katýlan/katýlmayan kitle sayýsý olamaz. Sadece ahmaklar boykot politikasýnýn baþarýsýný sandýk baþýna gitmeyen insan sayýsýyla ölçmeye çalýþýrlar. Burada baþarý emekçi sýnýflara ve Kürt halkýna götürülen bilincin devrimci niteliði ile ölçülür. Biz kapitalizm koþullarýnda, sermayenin ve paranýn egemenliði koþullarýnda yaþadýðýmýzý; geniþ kitleleri etkileme araçlarýnýn kapitalist düzende burjuvazinin elinde olduðunu unutamayýz. Ve bu böyle olduðu müddetçe sadece devrim günlerinde milyonlarca insaný politik etkimiz altýna alabileceðimizi biliyoruz. O büyük günlere kadar azýnlýkta kalacaðýmýzý aklýmýzdan bir an olsun çýkarmýyoruz. Ama bu böyledir diye biz kitlelere devrimci politika yerine sosyal reformist politika, devrim hedefi yerine düzeni yamama bilinci götürürsek devrimci sýfatýna layýk olmamýz mümkün mü? Devrimci, dünyayý ve toplumu deðiþtirme gücünü kendinde bulan, bu iradeyi gösterebilendir. Leninist Parti iþte budur. Leninist Parti, somut koþullarý tahlil ederek bu seçimlerde boykot politikasýnýn tek devrimci politika olduðunu saptadýktan sonra bu politikayý yaþama geçirmek için bütün güç ve olanaklarýný seferber etti. Sonuçta milyonlarca insaný etkilemedi -zaten böyle bir beklenti de yoktu- ama bu politikasýyla devrimci çevreleri etkilediði artýk bir sýr deðil. Devrimci komünist bir parti için bunun ne kadar önemli olduðu kolayca tahmin edilebilir. Þüphesiz, seçimler özel bir dönemi ifade ederler ve devrimci komünistler, leninistler bu kýsmi baþarýlardan baþý dönmeyecek kadar büyük hedeflere sahiptir. Onun için devrimci komünist faaliyete yorulmadan, durmadan, dinlenmeden devam edecekler-
13
Yeni Evrede
Açýklama
Mücadele Birliði
GENÇ EMEKÇÝLER BÝRLÝÐÝ’NDEN TUTUKLAMALARA KARÞI AÇIKLAMA Çalýþan, üreten insanlarýn, emeklerinin karþýlýðýný alabildikleri bir dünya istiyoruz biz. Ve istemenin sadece söyleyerek yapýlan bir iþ olmadýðýný da biliyoruz. O yüzden istediðimiz, hayal ettiðimiz dünyayý kurmak için çalýþmalarýmýzý sürdürüyoruz. Bu çerçevede, sermaye sýnýfýnýn, toplumu sürüklemeye çalýþtýðý kültürel yozlaþmaya ve toplumda mevcut tek gerçek ayrým olan sýnýfsal ayrýmlarý gözden kaybetme çabalarýna karþý, iþçi sýnýfýnýn yanýnda onlarýn mücadelelerine ortak olmaya çabalýyoruz.
anlatýyoruz. Tüm bu çalýþmalarýmýz elbette ki sermaye sýnýfýnýn çýkarlarýna ters düþtüðü, hatta egemenliklerini tehlikeye soktuðu için burjuvazinin kolluk güçleri ve diðer yasal koruyucularý tarafýndan önümüze çeþitli engeller çýkarýlmaktadýr. Bunlardan birisi de geçtiðimiz günlerde yaþandý. Bizlerle ayný hayalleri kurmuþ olan ve bu hayalleri gerçekleþtirmek uðruna hayatýný ortaya koymuþ bir devrim savaþçýsý olan Aysun Bozdoðan’ýn ölüm yýldönümünde, mezarý baþýnda düzenlenen bir anma etkinliðine katýldýklarý için Adana Ayýþýðý Ekin Sanat Merkezi çalýþanlarý ve Denize Ezgi Müzik Grubu üyelerinin yaný sýra derneðimiz çalýþanlarýnýn da içlerinde bulunduðu 16 kiþi jandarma tarafýndan gözaltýna alýnmýþ ve 6 kiþi çýkarýldýklarý mahkeme tarafýndan tutuklanmýþlardýr. Ýnsanca yaþanabilecek, eþit, özgür ve mutlu bir dünya kurmak amacýyla çýktýðýmýz yolda bu gibi engellerle daha birçok kez karþýlaþacaðýmýzý biliyor ve bu engellerin bizleri yolumuzdan alýkoyamayacaðýný bir kez daha haykýrýyoruz. BASKILAR, TUTUKLAMALAR BÝZLERÝ YILDIRAMAZ! DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR!
ezilmiþlik, aþaðýlanma ve ölmemeleri için (sömürmek için canlý iþçiye ihtiyaçlarý var ya hani) bir miktar ücret verilen iþçi sýnýfý... Çocukluk haklarý ellerinden alýnan, küçük yaþta acýyý, zulmü ve sömürüyü tanýyan çocuklarýmýz... Aþaðýlanmýþ, horlanmýþ, tacize ve þiddete maruz kalmýþ ve sanki ezilmiþliðin simgesi haline getirilmeye çalýþýlmýþ kadýnlarýmýz... Saðlýk, eðitim, barýnma ve buna benzer birçok insani ihtiyaçlarý elinden alýnan insanlar; bu halimizle gidip de sandýk baþlarýna oy mu verecektik, yoksa zafere kadar mücadele edip bu düzeni yýkýp baðýmsýzlýðý elimize almaya mý çalýþacaðýz. Burjuva meclis bizden oy istedi ýsrarla, bin bir þaklabanlýkla oylarýmýza sahip olmak istediler. Ýsterler tabi, kapitalist zihniyet oy istemesin de kim istesin? Ýktidar olsunlar ki daha fazla sömürsünler, daha fazla geçinsinler sýrtýmýzdan, tekelci sermayeye daha fazla uþaklýk etsinler, sömürülen iþçinin emeðini daha fazla karþýlýksýz
“Eksik Bir Þey Vardý Hayatýmda” evremde gördüðüm kayýtsýz insanÇ larýn ve bir þeyleri görmezden gelerek yaþadýðým dostlarýmýn arasýnda ne kadar mutluydum, ne kadar huzurluydum? Mutlu muydum gerçekten? Sahte bir tebessüm, bir þeyleri görmezden gelmenin verdiði huzursuzluk, kesinlikle mutlu deðildim. Peki mutluluðum neye baðlýydý, huzurumu kaçýran neydi? Bunu da çok düþündüm ve buldum, mutluluk devrimde ve devrim için tekelci kapitalist sistemle diþe diþ, cana can, mücadele etmekte.. Bir þeyleri görmezden gelerek, insanlýk haklarýmýzý göz göre göre gaspettikleri bu çirkef düzende daha fazla sessiz kalamazdým! Bir deri bir kemik kalmýþ vücutlarýyla daha fazla üretim yapmaya zorlanan, insanlýk haklarý ellerinden alýnýp yerine;acý,
14
Bunun için, iþçilerin uðradýklarý haksýzlýklara karþý ya da kazanýmlar elde etmek için giriþtikleri tüm eylemlerinde onlarla birlikte hareket ederek emekçilere, asýl kurtuluþlarýnýn mevcut sistemde deðil, iþçi sýnýfýnýn iktidar olduðu sosyalizmde olduðunu
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
Antep Genç Emekçiler Birliði Derneði býraksýnlar! Ama bilmiyorlar ki biz bu oyunlara gelmeyeceðiz, bilmiyorlar bu yalanlara kanmadýðýmýzý, sadece güleriz biz bu soytarýca vaatlere... Bizler yani, egemen sýnýfýn aþaðýlayarak baktýðý sömürülen halk olarak sandýk baþýna gitmedik ve emin olsunlar daha da fazlasýný yapacaðýz! Eksik bir þey vardý hayatýmda, ve bu eksiklik büyük sancýlarla güçlü bir mücadeleci getirdi dünyaya. Artýk eksik bir þey yok hayatýmda, boyun eðmek, görmezden gelmek, kabul etmek, korka korka yaþamak yok, herkes insan olduðunun farkýna varmalý ve mücadele etmeli. Ýnsanlýk haklarý ellerinden alýnan sömürülen halkýmla, sevdiklerim için, kendim için, ailem için hayatýmýn her anýnda mücadele etmeye kararlýyým, daha fazla sömürülmek istemiyorum! Tekelci kapitalist sistem yok olmaya mahkumdur. BÜTÜN ÝKTÝDAR EMEÐÝN OLACAK YAÞASIN HALKLARIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! Sakarya’dan Bir Mücadele Birliði Dergisi Okuru
Yeni Evrede
Savaþ
Mücadele Birliði “Savaþ, politikanýn baþka araçlarla devamýdýr” Clausewitz’in bu özlü sözü savaþlarý incelerken temel alýnmasý gereken bir görüþtür. Kýsaca söyleyecek olursak Musul ve Kerkük ekseninde geliþen Güney Kürdistan’da oluþan statükonun Kuzey üzerindeki etkilerini ve Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkýný ortadan kaldýrma düþüncesinin ve ulusal harekete yönelik imha planýnýn... Türk burjuvazisinin olasý bir dýþ savaþa girmesi hangi politikanýn devamýdýr? Bu politikanýn yani savaþýn zaferle sonuçlanmasý cephe gerisinde ne kadar kabul gördüðü, benimsenip desteklendiði ve cephe gerisinde ne kadar güçlü olduðuyla direkt ilgilidir. Türk tekelci sermayesinin durumu ve 30 yýlý aþkýn bir zamandýr iç savaþ ve iç savaþa yakýn bir düzeyde süren sýnýflar mücadelesi savaþta iki cephe olacaðýný gösteriyor. Ýç cephe ve dýþ cephe. Eðer Türk burjuvazisi gözünü karartýp savaþa girerse iç cephenin oluþmasý kaçýnýlmaz. Zaten sürmekte olan iç savaþ bir cephe oluþturduðuna göre, bu cephenin büyümesinden söz etmek daha doðru olacaktýr. Savaþ üzerine konuþan ve yazan burjuva ideologlar ve kalemþörler dýþ cepheden söz ediyor. Ýçeriden söz edildiðinde ise sadece “terör”den söz ediliyor. Savaþta içeride bir devrim cephesi, güçlü bir iç savaþ cephesinin oluþacaðýný gözlerden saklamaya çalýþýyorlar. Bunun mezarlýktan geçerken ýslýk çalmaktan bir farký yok. Bir savaþýn kazanýlmasý için bazý koþullar gereklidir. Bunlarýn baþýnda bu savaþýn haklý bir savaþ olup olmamasý gelir. Kürt halkýný köleleþtirme ve yok etme anlayýþýna dayalý bir savaþýn haksýz bir savaþ olacaðý faþistler dýþýnda herkesin kabul edeceði açýklýkta bir gerçektir. Savaþýn kazanýlmasý için gerekli askeri üstünlük, örgütlenme, silah ve teknik üstünlüðü vs. Türk burjuvazisinin lehine. Savaþýn hangi topraklarda verildiði ve ordunun konumuna bakýnca, yabancý topraklarda ve iþgalci olacak olmasý Türk burjuvazinin aleyhinedir. Hele de bu yabancý topraklarda içeride bile yenemedikleri gerillalarla karþý karþýya olduklarý göz önüne alýnýnca yenilgileri kaçýnýlmaz görünüyor. Bir çok koþul yanýnda bir savaþýn kazanýlmasýnýn belirleyici önemde olan koþulu bu savaþa yol açan politikanýn ne kadar benimsendiði, askere ve halka kabul ettirebildiðidir. Bu iç cephenin durumunu da belirler. Geçmiþin deneyimleri ve birikimlerini bu günün koþullarýyla birlikte ele alanlar sermaye sýnýfýnýn durumunun ne kadar kötü olduðunu görür. Savaþýn kazanýlmasý için öncelikle sermayenin içeride egemenliðini tam güvence altýna almýþ olmasý, “güven ve huzur” içinde olmasý gerekir. Ýç cephede egemen olamayanlar, içerinin tamamen dýþ savaþa destek veren bir cephe gerisi olmasýný saðlayamayanlar dýþ savaþý kazanamaz. Son aylardaki geliþmeler tam da burjuvazinin içeriyi “saðlamlaþtýrma” çabalarýný gösteriyor. Genelkurmay baþkanýnýn her konuþmasý emekçilere karþý, halka karþý yeni bir saldýrýnýn habercisi oluyor. Burjuvazi savaþý kabul ettiremeyeceðini bildiðinden birincisi halka baský ve terörle kabul ettirmeye, ikincisi de provokasyonlarla; saldýrýya uðradýðý, halkýn tehdit altýnda olduðu görüntüsünü yaratarak, yani kendi 11 Eylül’leriyle kabul ettirmeye çalýþýyor. Son adýmlarýna baktýðýmýzda insan haklarý savunucularý ve aydýnlar terör destekçisi ilan ediliyor, halk imamýndan muhtara va-
SAVAÞ VE ÝÇ CEPHE rýncaya dek terörist ilan ediliyor, her “þüpheli”ye ateþ edip öldürme yetkisinin gerekli olduðu açýklanýyor, polisin her istediðini yapmasý, katliamlar yapmasý için yasal düzenlemeler yapýlýyor. Halk “teröre” karþý sokaða çaðrýlarak cephe gerisinde destek oluþturulmaya çalýþýlýyor. Linçlerle, provokasyonlarla bu güne kadar halký yanýna çekmeye, devrimi ezmeye çalýþan burjuvazi cumhuriyet mitinglerinin belirsiz atmosferinde sokaða çýkan milyonlarý kendi yanýna çekmek için teröre karþý sokaða çýkma çaðrýsý yaptý. Ancak bu tam bir fiyaskoyla, burjuva medyanýn bile ilan ettiði bir fiyaskoyla sonuçlandý. Nokta dergisinin ordu içindeki darbe giriþimlerini yayýnlamasý sonu oldu. Son günlerde Nokta’nýn baþýna gelenlerden sonra medyanýn tam tekmil hazýrola geçtiðini görüyoruz. Ýç cepheyi cephe gerisine dönüþtürmek için medyanýn çabalarý belirleyici önemde. Ankara’daki patlamadan sonra kopuk insan bacaðý görüntüsü ve kan görüntülerinin medyada yayýnlanmasý da toplumu hazýrlamanýn nasýl yürütüldüðünün göstergelerinden biri. Artýk medya iþi daha da ilerleterek kýþlalardan yayýna geçti. Savaþlarda burjuva sýnýf þovenizmle kitleleri yanýna çekmeye çalýþýr. Ancak hedef Kürtler olunca þovenizm burjuvaziyi vuran bir silaha dönecektir. Güney’deki Kürtler saldýrýya uðrayýp katledilirken nüfusu 20 milyonu aþan Kürt halký iç cephede devrim saflarýndan yana tavýr koyacaktýr, burjuvaziyi desteklemeyecektir. Ýstanbul’da yaþayan Kürtlerin Diyarbakýr’dakilerden daha fazla olduðu unutulmamalýdýr. Hrant Dink’in cenazesinde sokaða çýkan yüzbinlerin tavrý da emekçilerin þovenist saldýrýlar karþýsýnda yer alacaðýný gösterdi. Ayný burjuvazi tarafýndan sömürülen, ayný sokaklarda ayný sefaleti yaþayan bütün halklardan emekçiler tek bir cephede, devrim cephesinde yer alacaktýr. Devrimin ve varolan bunalýmýn baskýsýyla burjuva sýnýf kendi içinde gerekli kenetlenmeyi gerçekleþtiremiyor. Varolan ortak tavýr ise kof bir ortaklýktýr. Emekçiler her gün talepleriyle sokaða çýkýyor. Kürt halký Kerkük’e yapýlacak bir saldýrýnýn kendilerine yapýlmýþ olacaðýný biliyor ve bunu ilan etmiþ durumda. Bu koþullarda Kerkük için Türk devletinin savaþ açmasý en azýndan Kerkük’e giderken Diyarbakýr’dan olmaktýr. Daha fazlasý, Güney’de baþlatýlacak bir iþgal ve savaþ burjuvazinin egemenliðinin sonu olur. Kapitalizmin tekelleþme sürecine girdiði 19. yüzyýlýn sonundan bu yana bir çok savaþýn devrimlere yol açtýðý deneyimlerle biliniyor. 1871’de Fransa ile Almanya arasýndaki savaþ sonlarýnda Paris Komünü ile, sosyalizmin kurulmasýnýn ilk deneyimi yaþandý. 1904’te Rusya ile Japonya arasýnda gerçekleþen savaþ 1905 Rus devrimini hazýrladý. 1914’te baþlayan I. Emperyalist Paylaþým Savaþý Rusya’da 1917 Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’ne yol açtý, proleter devrimler ve sosyalizm çaðýnýn baþlangýcý oldu. II. Emperyalist Paylaþým Savaþý ise bir çok Avrupa ülkesinde ve Çin’de devrimlerin gerçekleþmesi ile sonuçlandý.
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
Kurtuluþ savaþý ve Kýbrýs iþgali sýrasýnda Türk ordusu en önemli savaþlarýný verdi. Bu savaþlarda verilen kayýp 40 yýlý bulan iç savaþta verilen kayýptan daha az. Bu da iç savaþýn ne kadar güçlü olduðunun göstergesidir. Güney’e karþý açýlacak savaþ emekçilerin yaþamýný daha çekilmez hale getirecek. Cenazeler geldikçe faþizme karþý öfke büyüyecek ve devrim cephesini güçlendirecektir. Savaþýn oluþturacaðý yýkým ve yokluk yanýnda savaþ ortamýnýn halký politikleþtirmesi de iç savaþý büyütecektir. Baþlayacak olan bir savaþta burjuvazi iki cephede birden savaþmak zorunda kalacak. Bu cephelerden dýþ cephede yenilgi tek baþýna burjuvazi için yok oluþ deðildir. Ancak iç cephedeki savaþý iç savaþý kaybetmesi, dýþ savaþý da, her þeyini kaybetmesi ve tarihin çöplüðüne atýlmasý demektir. Onun için dýþarýsýnýn koþullarýndan önce içerisinin koþullarý önemlidir. Son günlerde psikolojik savaþta yeterli baþarýyý gösteremediklerini Büyükanýt’ýn aðzýndan ifade etmeleri asýl olarak iç cephede kendilerini yeterince güvende hissetmediklerinin ifadesidir. Ýç cephede bütün çabalarý kendileri için güvenilir ortamý yaratmak içindir. Sermaye savaþ durumunda tek cephede, yani dýþ cephede savaþmak istiyor. Ancak sermayenin istem ve niyetlerinden baðýmsýz olarak dýþ savaþ durumunda iç savaþ yükselecektir, iç cephe büyüyecektir. Bunun için savaþ karþýsýnda devrimci politikalarýn, taktiklerin ortaya konmasý önemlidir. Faþizmi yýkma amacýna baðlý olarak savaþ karþýsýnda devrimci iç savaþý yükseltmek leninist savaþ politikasýdýr. Devrimci iç savaþýn yükseltilmesi sonucun belirlenmesinde ayýrdedici mücadele olacak. Tüm emekçiler, çýkarlarýna uymayan ve her türlü sonuçlarýna ve yüküne katlanmak zorunda kalacaklarý bu savaþ karþýsýnda kendilerini sömürüden kurtaracak, özgürlüðe kavuþturacak devrimci iç savaþa katýlacaktýr. Kürt emekçileri ve Türkiye’deki tüm emekçilerin savaþ karþýsýnda doðru politikalarý görebilmeleri ise komünistler ve devrimcilere baðlýdýr. Güney’in iþgal edilmesine ve orada katliama yönelinmesine karþý Kürt emekçileri devrimci savaþa güçlü olarak katýlýr. Türkiye’deki diðer emekçilerin savaþ karþýsýnda devrim saflarýnda yer almalarýnda ilk olarak þovenizmin kýrýlmasý etkili olacaktýr. Ayný iþyerinde çalýþýrken, ayný burjuvalarca sömürülen, ayný mahallelerde ayný sefaleti yaþayan Kürt-Türk ve diðer halklardan emekçiler için þovenizmin kýrýlmasýnýn koþullarý var. Yeter ki devrimci politikalarla tanýþsýnlar. Savaþ sürecinde belirleyici olacak olan devrimci politikalarýn belirlenmesi ve bu doðrultuda devrim güçlerinin mücadele birliðinin saðlanmasý, ayný hedefe, iktidara yürümelerinin saðlanabilmesidir. Reformizmin ve þovenizmin teþhir edilmesi bu dönem özellikle önemlidir. Deniz Gezmiþler Dolmabahçe’ye Amerikan askerlerini protesto etmeye, denize dökmeye giderken Gümüþsuyu’nda reformistlerin kendilerini engellemek için kurduðu barikatlarý aþarak gidiyorlar. Bugün de devrim hedefine yürürken reformizmi, þovenizmi yerle bir etmeden bu hedefe ulaþamayýz. Savaþ durumunda, güçlenecek olan iç savaþta iþçilerin ve yoksul köylülerin, bütün devrim güçlerinin zafer kazanmasý için, zafere taþýyacak devrimci örgütlenmelerin her yanda örülmesi gerekiyor. Emekçiler devrimci iç savaþýn gerektirdiði araçlara ve örgütlenmeye dayanarak zafere ulaþabilir.
15
Yeni Evrede
Yeni Soðuk Savaþ
Mücadele Birliði
“YENÝ SOÐUK SAVAÞ” MI? Ý ngiltere’nin yeni baþbakaný G. Brown, göreve baþlar baþlamaz, dört Rus diplomat için sýnýrdýþý kararý verdi. Çok geçmeden Rusya’nýn, dört Ýngiliz diplomatý sýnýrdýþý etmesiyle, “soðuk savaþ” manþetleri gazetelerde boy göstermeye baþladý. Sovyet bölgesinin emperyalist-kapitalist dünyaya entegre edilemeyiþi, emperyalist ekonomik ilhakýn buralarda gerçekleþtirilememiþ olmasý, sermaye dünyasýnda derin bir kaygý yaratýyor olmalý ki, eskiyi çaðrýþtýran “soðuk savaþ” kavramýný kullanmaktan alamýyor kendini. “Soðuk savaþ”, tartýþmalý bir konudur. Kimi onu 1917 Ekim Devrimi ile baþlatýr, kimi II. Dünya Savaþý sonrasýnda. Kimi ise dönemlere ayýrýr onu. “Yumuþama” dönemleri ve “soðuk savaþ”ýn yeniden baþladýðý dönemler þeklinde. Ama üzerinde hemfikir olunan nokta þudur ki, “soðuk savaþ”, sosyalist sistemle emperyalistkapitalist sistem arasýnda “sýcak çatýþmalar” dýþýnda her türlü savaþ yöntem ve araçlarýnýn kullanýldýðý büyük bir kapýþmadýr. Ve bu “savaþ”ýn baþlatýcýlarý, emperyalistlerdir. Ýster 1917 Ekim Devrimi sonrasýnda Ýngiltere’nin giriþimiyle baþlayan kuþatma (ambargo, yer yer abluka) kabul edilsin, ister II. Dünya Savaþý sonrasýnda Churcill’in ünlü “Demirperde” konuþmasý, isterse Reagan-Thatcher dönemiyle “detant”ýn (yumuþama) sona ermesi... “soðuk savaþ”ta emperyalist-kapitalist sistemin, sosyalizmin ilerleyiþi karþýsýnda iktisadi, kültürel, askeri tüm araçlarýný seferber ederek, sosyalist dünyayý kuþatmaya çalýþmasý sözkonusudur. Bu açýdan bakýldýðýnda, Ýngiltere-Rusya arasýnda patlak veren ve ucu daha eskilere uzanan “diplomat krizi”, basýndaki nitelemenin aksine, “soðuk savaþ” çerçevesine girmez. Öte yandan, emperyalistkapitalist zincire entegre edilemeyen, “yapýsal dönüþümü” bir türlü gerçekleþtirilemeyen bir “Sovyet bölgesi”nin varlýðý düþünüldüðünde, burjuva basýnýn bu geliþmelere “soðuk savaþ” adýný yakýþtýrmasý, pek de yadýrgatýcý deðildir. Eðer birkaç yýl önceki diplomat krizini saymazsak, son kriz, eski KGB ajaný Litvinenko’nun Londra’da öldürülmesi gerekçesine dayandýrýldý. Londra, Moskova’dan, “katil zanlýsý” Lugovoy’un iadesini istedi. Ýþin ilginci Rusya, baþta Çeçen Ahmedov ve “oligark” Berezovski olmak üzere pek çok kiþinin iadesini uzunca bir süredir istemekteydi Ýngiltere’den. Londra, bu isteklerin hiçbirini kabul etmediði gibi, bazýlarýna siyasi sýðýnma hakký bile vermiþti. Moskova’nýn deyimiyle “adi hýrsýzlar” da vardý bu siyasi sýðýnma hakký verilenler arasýnda. Bu yüzsüzlüðü sergileyen Ýngiltere, Litvinenko olayý sonrasý Lugovoy’u Londra’ da yargýlamak üzere istiyordu Kremlin’den. Üstelik Rusya anaya-
16
sasýnýn buna engel olduðunu öðrendiðinde “anayasanýn deðiþtirilmesi” söylemini aðzýna alacak kadar pervasýz davrandý. Bu, apaçýk bir kýþkýrtmaydý. Putin, “Ýngiltere, sömürgeci imparatorluk çaðýnýn bittiðini ve Rusya’nýn bir sömürge olmadýðýný unutmuþ görünüyor” diyerek tepkisini gösterdi. Kremlin bu isteði geri çevirdi. Bunun üzerine Londra’nýn “10 Numara”sý Rus diplomatlarýn sýnýrdýþý edilmesine karar verdi. Brown hükümeti gerilimin týrmandýrýlmasýný istediði için böyle bir adým atýyordu. Ýngiliz hükümetinin bu tavrý gerçekten de “soðuk savaþ” döneminin planlý adýmlarýna benziyordu. Rusya’nýn misillemesi gecikmedi. Dört Ýngiliz diplomatý sýnýrdýþý etti ve “terörle mücadele alanýndaki iþbirliðini askýya aldý”ðýný duyurdu. Ve “göstereceðimiz asgari tepkidir bu” diye ekledi. Moskova, böylece Londra’nýn restini görmüþ oluyordu. Bu geliþmelerden sonra ABD Dýþiþleri Bakaný C. Rice, Moskova’nýn Lugoyov’u Ýngiltere’ye iade etmesi gerektiðini söyleyerek “soðuk savaþ”a yaraþýr Anglo-Sakson ortaklýðýný ortaya koymuþ oldu. AB dönem baþkaný Portekiz’in “sorunun iki ülke arasýnda olduðu” açýklamasýna raðmen, AB’de ibrenin Ýngiltere’den yana olduðu biliniyor. Böylece taraflar iyice belirginleþmiþ oluyor. Ýþte size “soðuk savaþ”! Ýþin aslý Rusya-Batý gerilimi çok daha gerilere dayanýyor. Yeltsin sonrasý dönemde Rusya, emperyalistlerle olan iliþkilerinde keskin bir dönüþ yaþadý. ÝMF’nin “þok terapisi” programlarý askýya alýndý. Önce moratoryum ilan etti, sonra ÝMF’ye olan tüm borçlar zamanýndan önce ödenerek, bu emperyalist kurum kapý dýþarý edildi. Putin Rusya’sý, ekonomiyi tamamen yýkýma uðratan ve emperyalist ilhaka hazýrlayan ÝMF programlarýný terkederek, kendi yolunda yürümeye baþladý. Ama iþler bu noktaya gelmeden çok önce baþlayan “Rusya’yý Kuþatma Stratejisi” vardý. ABD ve AB emperyalizmi SSCB’nin daðýlmasýndan itibaren öncelikle Doðu Avrupa ve Baltýk Cumhuriyetleri’ni, ardýndan SSCB’nin batýdaki cumhuriyetlerini, Transkafkas (Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan) cumhuriyetlerini ve Orta Asya’yý denetimine almak için harekete geçmiþti. Bu o kadar açýk ve aleni bir hareket idi ki, Rusya’nýn sert tepkileriyle karþýlaþtý. Emperyalistler açýkça Rusya’yý “yalnýzlýða” itiyordu. Ve bunu, kadim dostlarý ayyaþ ayýnýn (Yeltsin) devlet baþkaný olduðu bir dönemde yapýyorlardý. Yeltsin’i içerde gözden düþüren ve Putin’i iktidar koltuðuna oturtan geliþmelerde, bu emperyalist planýn yarattýðý büyük tepkinin önemli bir etkisi vardý. Putin devlet baþkanlýðý koltuðuna oturduktan sonra, Rusya, bu emperyalist stratejiye karþý
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
etkin adýmlarla cevap vermeye çalýþtý. RusyaBatý gerilimi sürekli arttý. (Kosova’nýn iþgali sýrasýnda Rus birliklerinin emperyalistlerden önce bölgeye giriþi ve hava alanýný denetimine alarak emperyalist ordularý buraya sokmamasý hala hatýrlardadýr. Bir sýcak çatýþmanýn eþiðine gelmeyi göze alarak bu adýmý atmýþtý Rusya. Emperyalist kuþatma stratejisi onu bu adýmý atmaya zorlamýþtý.) Ukrayna “turuncu devrim”, Gürcistan “limon devrimi” ile “düþürüldü.” Afganistan savaþý sýrasýnda ABD birlikleri Orta Asya’ya yerleþti. Bush, Estonya’da yaptýðý konuþmayla “Sovyet iþgal ve zulmünden” bahsetti. Estonya hükümeti Estonya’yý Nazi iþgalinden kurtaran Kýzýlordu askerleri anýsýna dikilen anýtý kaldýrdý. Nazileri kurtarýcý ilan ediverdi. Tarihin ironisine bakýn ki, Bush ve emperyalistler, Sovyet sosyalizmine düþman olan karþý-devrimci Rusya iktidarýna karþý saldýrýrken, onlarý Sovyet sosyalizminin temsilcisi gibi gördüklerini ortaya koyuyorlardý. Ve ne gariptir ki, Putin iktidarý, bu saldýrýlar karþýsýnda Sovyetleri savunuyor, bu pervasýzlýða karþý büyük bir öfke sergiliyordu. 1991 karþý-devriminin üzerinden onca zaman geçmesine raðmen emperyalistler, SSCB korkusundan kurtulamamýþtý ve “soðuk savaþ” argümanlarýyla hareket ediyorlardý. Putin Rusya’sý ve Luþçenko Beyaz Rusya’sý, þimdi “SSCB’nin devamcýlarý” olarak hedef tahtasýna oturtulmuþtu. Hiç kuþku yok, emperyalistler 1991 karþý-devrimiyle hedeflerine ulaþamamýþ, Sovyet bölgesini kapitalist zincire entegre edememiþ, ekonomik ilhaký gerçekleþtirememiþ olmanýn öfke ve kaygýsýyla hareket ediyordu. Yýllardýr Çeçenya sorununu kaþýmalarý, oradaki gericileri maddi ve teknik açýdan desteklemeleri, onlara siyasi sýðýnma hakký vermeleri... tüm Sovyet cumhuriyetlerini parça parça yutmaya çalýþmalarý, eski sosyalist blok ülkelerini NATO’ya ve AB’ye almalarý... bunun içindi. Son olarak Polonya ve Çekoslovakya’ya ABD radar üslerinin kurulmasý (füze kalkaný), emperyalistlerin en temel dertlerinin Rusya’yý kuþatmak olduðunu birkez daha gözönüne sermekteydi. Rusya, kah doðalgaz ve petrol silahýný kullanarak, kah askeri güç gösterilerinde bulunarak... kah Sovyet cumhuriyetlerindeki emperyalist planlarý bozarak, kah alternatif güç odaklarý yaratarak (Þanghay Ýþbirliði Örgütü)... bu kuþatmayý boþa çýkarmaya çalýþtý. Son diplomat krizi iþte böyle bir ortamda doðdu. Emperyalistlerin sosyalist dünyayý kuþatma çabasý anlamýnda deðil ama, o kökenden gelen dinamiklerin de iþin içine girdiði bir kamplaþma olarak Rusya’yý kuþatma çabalarý, “soðuk savaþ” terminolojisi ile örtüþüverdi. Süreç, taraflarý iradeleri dýþýnda bu noktaya sürükledi. Toplumsal dinamiklerin taraflarý gerçek anlamda bir “soðuk savaþ”a sürükleyeceði günler de gelecektir. Sovyet coðrafyasýnda bu dinamikler fazlasýyla mevcut. Sürecin bu noktaya evrileceði günleri de hep birlikte göreceðiz.
Yeni Evrede
Beyrut Forumu
Mücadele Birliði
BÝRÝNCÝ ARAP ULUSLARARASI
BEYRUT FORUMUNDAN ÝZLENÝMLER 12-15 Temmuz tarihleri arasýnda yapýlan 1.Arap Uluslararasý Beyrut Sosyal Forumu’na katýlmak için Lübnan’a gittik. Bu, ayný zamanda Direniþe Baðlýlýk günleri adý altýnda toplanan bir forumdu. Forumun temel sloganý, “Barýþ ve Uluslararasý Dayanýþma için ABD Hegemonyasýna Hayýr! Siyonizme Hayýr! Emperyalist Küreselleþmeye Hayýr!”dý. Foruma davet edildiðimizde üzerinde en çok durduðumuz konu, bu forumun örgütleyicilerinin kimler olduðuydu; çünkü geçen sene, Ýsrail’in Güney Lübnan’a saldýrýsý karþýsýnda birlikte hareket eden Hizbullah ve Lübnan Komünist Partisi, birlikte bir toplantý organize ederek bir “direniþ cephesi” oluþturmaya çalýþmýþ, Türkiye’den birçok siyasal yapýnýn da katýldýðý bu toplantýya biz katýlmamýþ, Hizbullah’ýn ya da herhangi bir dinci gerici siyasi yapýnýn örgütleyicisi olduðu bir toplantýya katýlmayý doðru bulmadýðýmýzý dile getirmiþtik. Ama bu seneki toplantýnýn farklý bir içerikte olduðu ve aðýrlýklý olarak Ortadoðu’daki komünist, devrimci, sol eðilimli yapýlarca organize edildiðine dair bizi davet edenlerden referans almýþtýk. Bu referanslarla Beyrut’a gittik. Dünyanýn dört bir tarafýndan, ve özellikle Ortadoðu’dan, savaþýn içinden gelecek komünist ve devrimcilerle karþýlaþacak olmanýn heyecaný içindeydik. Ayrýca Venezuella devlet baþkaný Hugo Chavez’in de bu toplantýya katýlacaðý söyleniyordu. Chavez, Rusya ve Ýran gezisinden dönerken Lübnan’a da uðrayacak ve bu Forum’da yer alacaktý. Bununla Latin Amerika ve Ortadoðu’da emperyalizme, ABD yayýlmacýlýðýna karþý bir cephe oluþturulabileceðini düþünüyorduk. Toplantýnýn asýl amacýnýn bu olacaðýný tahmin ediyorduk. Bu bizi heyecanlandýrmýþtý; çünkü son dönemde özellikle bu topraklar üzerinde yapýlan birçok þey, dinci gerici ya da burjuva gerici hareketlere mal ediliyordu. Bilinçli olarak Hamas’ýn, Hizbullah’ýn, El Kaide’nin adý öne çýkartýlýyordu. Daha ilk günden umutlarýmýz yerini hayal kýrýklýðýna býraktý. Chavez gelmediði gibi, Suriye’den ve özellikle de Irak’tan gelenler sýnýrda durdurulup içeri alýnmadýlar. Lübnan’ýn iþbirlikçi Fuad Sinyora hükümeti toplantýyý “yasadýþý” ilan etti ve giriþleri engelledi. Birçoklarý sýnýrdan geçemediði için toplantýya katýlamadý. Katýlacaðý söylenen Suriye Komünist Partisi, FHKC, FDKC, Lübnan Komünist Partisi vb’den kimse yoktu. Lübnan Komünist Partisi’nin katýlýp katýlmayacaðý son ana kadar belli deðildi; ama onlar da katýlmadýlar. Toplantýya katýlanlar, daha çok sivil toplum örgütlerinden vb. gelenlerdi. Dünyanýn çeþitli bölgelerinden Ortadoðu ile ilgilenen gazeteciler, uluslararasý eylemciler vb. vardý. Hindistan Komünist Partisi (Maoist)’den bir kiþi ve Bangladeþ Sosyalist Partisi’nden bir kiþi vardý. Sudan ve Çad’dan gelenlerin yaný sýra Fransa ve Almanya’dan, Belçika’dan gelenler vardý. Onlarla tanýþtýk ve kýsa sohbetler yaptýk. Kendimizi onlara tanýttýk, forum için hazýrladýðýmýz
Ýngilizce bir konuþma metnini ve daha önce Mücadele Birliði’nde yayýnlanan Ortadoðu’yla ilgili “Komünist Partisi Nasýl Devrimci Bir Güç Haline Gelir” adlý yazýnýn Ýngilizcesini daðýttýk. Türkiye’den bizim dýþýmýzda HÖC, Filistin Halkýyla Dayanýþma Derneði’nden bir arkadaþ, EMEP’ten ve TKP’den birer kiþi katýldý. Ankara Eðitim-Sen’den iki genç üniversiteli de bireysel olarak katýlmýþlardý. Forumun ilk gün oturumunda, emperyalizme ve siyonizme karþý savaþta “þehit düþenler” için saygý duruþunda bulunuldu. Asker kýyafetli koro, marþlar söyledikten sonra slayt gösterimi yapýldý sonra konuþmalara geçildi. Slayt gösterisinde Marx’ýn, Castro ve Che’nin görüntülerinden sonra Hizbullah lideri Hasan El-Nasrallah’ýn görüntüleri yer alýyordu. Bu, toplantýnýn görünürde öyle olmasa da Hizbullah eliyle örgütlendiðini gösteriyordu .Unesco Palas adlý büyük bir merkezin konferans salonunda yapýlan toplantýya katýlým çok düþüktü. Bunun nedeni olarak Lübnan hükümetinin engellemeleri gösterilse de baþarýlý bir organizasyon olmadýðý açýktý. Konuþmacýlar, yangýndan mal kaçýrýrcasýna teker teker kürsüye çýkýp, geçen yýl Hizbullah’ýn Ýsrail’e karþý kazandýðý “zafer”den Filistin ve Irak direniþlerinden bahsettiler. Konuþmalar ruhsuz ve yüzeyseldi. Türkiye’den kimse konuþma yapmadý. Toplantý bitimi bir Ýsrail bayraðý yere serildi ve üzerinden çiðnenerek geçildi. Sonra da bu bayrak sloganlarla yakýldý. Ýkinci gün, bir sonuç bildirgesi çýkarabilmek için toplanýlmýþtý ve tartýþmalar 4 madde üzerinden gidiyordu. 1- Emperyalizme ve siyonizme karþý direniþin meþru olan tüm biçimlerini desteklemek, 2- Ýþgali reddetmek, iþgale iþbirliði içinde olan hükümetlerin yaptýðý her türlü anlaþmayý reddetmek, 3- Emperyalizm ve siyonizmin ayný ve halklarýn düþmaný olduðunu özellikle kabul etmek ve bunlarýn sadece militarist bir saldýrganlýk içinde olduklarýný deðil ayný zamanda yalan propaganda yöntemleri kullandýklarýný kabul etmek, 4- Sadece halkýn mücadelesinin meþru olduðunu kabul etmek. Bu maddeleri kabul edenlerin bir sonuç bildirgesine imza atmasý ve bunun üzerinden yeni ve geniþletilmiþ bir toplantý düzenlenmesi üzerinde duruluyordu. Söz aldýk ve bu toplantý konusunda yanlýþ bilgilendirildiðimizi, bize bunun daha çok komünist ve devrimcilerin katýlacaðý bir toplantý olduðunun söylendiðini, bizim emperyalizme ve Ýsrail siyonizmine karþý olduðumuz kadar dinci ve burjuva gericiliðe de karþý olduðumuzu; Hizbullah’ý, Hamas’ý, El Kaide’yi halklarýn düþmaný olarak gördüðümüzü; bunlarýn devrimin karþýsýnda ve devrime engel olduklarýný söyledik. Bunun üzerine masada oturanlar tepki göstermeye baþladý. Toplantýyý yöneten ve Hizbullahçý olduðundan hiçbir þüphemiz kalmamýþ olan þahýs, sözümüzü keserek toplantýyý terk etmemizi, burada kimsenin Hizbullah’ý eleþtiremeyeceðini vb. söyledi. Biz de zaten kalmayý düþünmediðimizi söyledik ve en son bizim bir Ortadoðu cephesinden yana olduðumuzu ama bunun asla Hizbullah ya da Hamas’la olmayacaðýný, komünist, devrimci ve ilericilerle olacaðýný vurguladýk ve toplantýdan ayrýldýk. Bizim toplantýda olduðumuz bölümde Türkiye’den sadece HÖC konuþtu ve 1-2 ekle bildirgeyi imzalayacaklarýný dile getirdi. Onlarýn önerdiði “her türlü iþbirlikçiliðe karþý olmak” önerisi kabul edildi. Biz dinci gericiliðe karþý ilkeli tutumumuzu Türkiye’de olduðu gibi Beyrut’ta da sürdürdük ve Beyrut’tan deneyim elde etmiþ olarak ayrýldýk.
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
17
LÝDER DERÝ ÝÞÇÝLERÝ YALNIZ DEÐÝLDÝR
Merhaba dostlar, biz 4 yoldaþ 21 Temmuz günü sendikalý olduklarý için iþten çýkarýlan ve bu yüzden grevde olan Lider Deri iþçilerinin verdiði mücadeleye destek vermek için Çiðli Organize Bölgesine doðru yola çýktýk. Organizeye vardýðýmýz zaman yanýmýza aldýðýmýz “Seçimleri Boykot Et” yazýlý pullarýmýzý yapýþtýrdýk. Fabrikanýn önüne grev çadýrýný kuran iþçilerin yanýna yaklaþtýðýmýz zaman “Lider Deri Ýþçileri Yalnýz Deðildir”, “Fabrikalar, Tarlalar, Siyasi Ýktidar Her þey Emeðin Olacak” sloganlarýný attýk. Ýþçiler tarafýndan büyük bir alkýþ ve coþkuyla karþýlandýk ve bize oturmamýz için grev çadýrýnda yer açtýlar. Daha sonra iþçilerle eylemlikleriyle ilgili sohbet etmeye baþladýk. Sizlere iþçilerin biriyle yaptýðýmýz röportajý sunuyoruz. Mücadele Birliði: Bize iþten çýkarýlmalarýn baþlamasýndan bu yana geliþen süreci anlatýr mýsýnýz? Ýþçi: Tabi ki. Ýlk önce iþten sebepsiz yere 8 iþçi arkadaþýmýz çýkarýldý. Biz de arkadaþlarla bir araya gelip, iþten çýkarýlan iþçilerin geri alýnmasý için patronla konuþacak iki kiþi seçtik. Arkadaþlar patronla konuþtular, patron da iþçileri geri alacaðýný söyledi, fakat geri almadý. Biz de sendikaya baþvurduk, sendikalý olduk. Daha sonra patronun aramýza soktuðu birkaç kiþi tarafýndan belirlenen 11 iþçi arkadaþýmýz, 22 Haziran günü iþten çýkarýldý. Ardýndan 27 Haziran’da da 13 iþçi arkadaþýmýz iþten çýkarýldý ve birkaç gün arayla birer iþçi çýkarýlmaya devam etti. Toplam 1 sendikasýz 26 sendikalý iþçi iþten çýkarýldý. Sendikasýz olan arkadaþýmýz da sendikalý olduðundan þüphe edildiði için iþten çýkarýldý. Ýlk çýkarýlan arkadaþlarýmýz greve baþlamýþlardý, biz de onlarla birlikte devam ediyoruz. Sonrasýnda sendikalý yetkililerden iki kiþi ve bizden de iki kiþi patronla konuþtular, ama bir sonuç alýnamadý. Sendikalý yetkililer aracýlýðýyla dava açtýk. Þu an durum mahkemelik. Avukatlar yüzde 99 kazanacaðýmýzý söylüyorlar, biz de kazanacaðýmýza inanýyoruz zaten.
Mücadele Birliði: Peki çalýþan arkadaþlarýnýzdan destek görüyor musunuz? Ýþçi: Evet. Çalýþan bazý arkadaþlarýmýz iþten çýkarýlma tehlikesine raðmen her çay ve öðle paydoslarýnda yanýmýza gelip bize destek oluyorlar. Tabi bu arada patron da arkadaþlarýn daha fazla bizle görüþtürmemek için elinden geleni yapýyor. Önceden servisler fabrikanýn önünden kalkýyordu ama þimdi servisleri fabrikanýn içine getirtiyor, sýrf yanýmýza gelmesinler diye. Patron ne yaparsa yapsýn kazanana kadar buradayýz Mücadele Birliði: Son olarak önümüzde seçim süreci var, siz ne düþünüyorsunuz? Ýþçi: Benim pek bir umudum yok. Hepsi ayný Mücadele Birliði: Röportaj için çok teþekkürler. Ýþçi: Biz de teþekkür ederiz desteðiniz için. Röportajdan sonra Sýra Neferi’nden arkadaþlar ve Denize Ezgi Müzik Grubu’ndan bir arkadaþýn katýlýmýyla iþçilere müzik dinletisi verildi. Müzik dinletisinin ardýndan iþçilere “Bizler de kazanacaðýnýza inanýyoruz. Ýþçi sýnýfý örgütlü olduðu sürece her zaman kazanacaktýr” dedik ve oradan ayrýlýrken tekrar, “Lider Deri Ýþçileri Yalnýz Deðildir” “Fabrikalar, Tarlalar, Siyasi Ýktidar Her þey Emeðin Olacak” sloganlarýný attýk ve iþçiler de bizi alkýþlarýyla uðurladýlar. Evet iþçi sýnýfý örgütlü olduðu sürece her zaman kazanacaktýr. Sendikalar da iþçilerin bir mücadele aracýdýr. Sendikalar, iþçinin ekonomik anlamda daha iyi þartlarda çalýþmasý için mücadele verir. Ama sadece ekonomik taleplerle iþçi sýnýfý kurtuluþunu saðlayamaz. Çünkü bu tür kazanýmlar kalýcý deðildir. Bunu 1971 ve 1980 darbelerinde açýk bir þekilde gördük ve yaþadýk. Bunun anlamý iþçilerin ekonomik taleplerini yadsýmak demek deðildir. Ýþçi sýnýfý ekonomik sendikal sosyal haklarýný da ancak yönünü iktidara çevirip harekete geçtiði zaman kazanabilir. Reformlar devrim mücadelesinin yan ürünü olarak iþçi sýnýfýnýn kazaným haznesine yazýlýr. Ancak bu ekonomik sosyal sendikal haklarýn korunmasý için iktidarý almasý gerekmektedir. Bugün iþçi sýnýfý kendini iktidara taþýyacak ve gelecekteki iktidar organlarý olacak olan Devrimci Ýþçi Komitelerinde örgütlenmeli ve yüzünü iktidara çevirmelidir. ÝKTÝDAR DIÞINDA HERÞEY HÝÇBÝR ÞEYDÝR! FABRÝKALAR TARLALAR SÝYASÝ ÝKTÝDAR HERÞEY EMEÐÝN OLACAK! YAÞASIN ÝÞÇÝLERÝN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ! Ýzmir’den DÝK’li Ýþçiler
TÜRK HAVA YOLLARI ÝÞÇÝLERÝ “GREV” DEDÝ Evet, onu artýk tanýmayan kalmadý! Artýk herkes Türk Hava Yollarý (THY)’ný tanýyor. Gözünü hava yolu ve hava alaný iþçilerinin aþýna, ekmeðine dikmiþ bir kurum olarak tanýnýyor. Toplu sözleþme görüþmelerinde iþçilerin istediði zam talebine lokavt ilan ederek karþýlýk veren THY, öyle sanýyoruz ki, iþçilerin astýklarý grev kararýndan sonra, daha da tanýnacak! Hava Ýþ, hava yollarý ve hava alanlarýnda çalýþan iþçilerin örgütlendiði, Türk-Ýþ’e baðlý bir sendika olarak ne istiyor? Üyelerinin çalýþma koþullarýnýn düzeltilmesini, yeni iþe girenlerle eskiden beri çalýþanlarýn arasýndaki ücret farklarýnýn giderilmesini, ücretlerine ilk altý ay-
18
da %23 zam yapýlmasýný. Bunlar THY tarafýndan “kabul edilemez” bulunduðu için Hava Ýþ, Aðustos ayýnýn ilk haftasýnda grev kararý almýþ durumda. THY yönetimi ise, lokavt ilan etmek, iþçilere polisi saldýrtmak suretiyle “karþý atak”a geçmiþ durumda. Bir yandan da çalýþanlarýndan greve karþý olduðuna dair imza toplayarak grev oylamasý yapmaya zorlamaya çalýþýyorlar. Eðer ¼ sayýya ulaþabilirlerse, bir grev oylamasý yaptýrýp grevden iþçileri vazgeçirme yoluna gitmeyi hesaplýyorlar. Daha doðrusu, grev kararý alan iþçilerin direncini kýrmayý... Ama iþçiler oldukça kararlýlar. THY yönetiminin hangi oyunlara baþvurabileceðini çok iyi biliyorlar, hükümet, grev ertelemesi yoluna gidecek olursa, onlar da kendilerine göre iþ yavaþlatma vb
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
yaparak, uçuþlarý deyim yerindeyse felç etmeyi planlýyorlar. Üzerlerindeki tüm baský ve tehditlere papuç býrakmýyorlar. Hava Ýþ Sendikasý baþkaný, Atilay Ayçin, þirketin kendilerini daha duyarlý davranmaya çaðýrdýðýný söylüyor. THY’de, bazý çýkar sahiplerinin çalýþanlarýn yoksullaþmasýna raðmen kendilerini düþündüðünü ve çalýþanlardan mesai vb yapmalarýnýn istendiðini belirten Ayçin, “elimizden geldiðince bu hava alanýný onlara dar edeceðiz” diyor. Anlaþýlan o ki, fýrtýna bulutlarý, gökyüzünde birikiyor ve yere inmeye hazýrlanýyor. Önümüzdeki günler, THY’nin ve onunla birlikte çalýþanlarýnýn yalnýz Türkiye’de deðil, tüm dünyada daha çok tanýnacaðý sýcak günler olacaða benziyor.
Yeni Evrede
Doðanýn Yýkýmý
Mücadele Birliði
07.07.07 KONSERLERÝ VE KYOTO ÇIKMAZI Büyük dinler tarafýndan yayýlan inanýþa göre, tanrý evreni altý günde yaratmýþ, yedinci gün dinlenmiþ. Fazla mesai ücreti ve kýdem tazminatý talep edip etmediði bilinmiyor ama, demek tanrýnýn da “sosyal hak”a ihtiyacý oluyor. Bu yaygýn inanýþ nedeniyle, yedi rakamý, yüzyýllardan bu yana, uður ve þansýn sembolü olmuþtur. Gericiliðin kazanýndan beslenen burjuva sýnýfý için dünyayý küresel ýsýnmadan kurtarmanýn sihirli tarihi, elbette 07.07.07 olurdu. O gün, dünyanýn beþ ayrý kýtasýnda, yedi kentte, dev platformlar kuruldu; dünyada tanýnmýþ 150 müzik grubu konserler verdi. Çaldýlar, söylediler; milyonlarca watt elektrik harcadýlar. Yüz binlerce seyirci, küresel ýsýnmaya dikkat çekmek için düzenlenen bu etkinliklerde, tonlarca litre bira, kola ve patates cipsi tüketti. Sermaye dünyasýnýn popüler kültürü, bütün insanlýðýn geleceðini, tehdit eden bir sorunu, tam da kendine yakýþýr bir tarzda izledi. Yaratýlýþçý inanç, tüketip eðlenen ve sadece “seyirci” ve “müþteri” kimliðini kabul eden milyonlar. 07.07.07 konserlerinin küresel ýsýnmaya dair söyleyeceði þeyler de vardý. Ýnsanlara çözüm diye sunulanlar neydi dersiniz?: Diþini fýrçalarken musluðu kapat, elektrikli aletleri kullanmadýðýnda fiþini çek, vs. vs. Böylece, küresel ýsýnma(ya da daha doðru bir deyimle “Doðanýn Yýkýmý”nýn) bütün sorumluluðu, emperyalist-kapitalist dünyaya hükmeden tekellerin deðil, milyonlarca insanýn sýrtýna yüklenmiþ oluyordu. Tam sermayeye yakýþýr bir ikiyüzlülük. ABD eski baþkan yardýmcýsý Al Gore, geçen aylarda bir belgesel filmle dünya gündemine oturmuþtu. Küresel ýsýnmaya dikkat çeken Gore, belgeselde insanlara ayný hikayeyi okuyor ve sesleniyordu: “Fiþini çek!”. Ama, sekiz yýl Clýnton’un yardýmcýsý olarak dünyayý gaza bo-
ðan Al Gore’un, bin metrekare büyüklüðündeki saray yavrusu evinde, normalden 50 kat daha fazla elektrik harcadýðý ortaya çýktý. Ýkiyüzlülük ve piþkinlik, burjuva dünyasýnýn aromasýdýr. Sulandýkça çoðalýr.
Anti-Kapitalist Devrimin Mayasý
Burjuvaziyi, belgeseller ve dünya çapýnda konserlerle, “küresel ýsýnma”ya el atmak zorunda býrakan, ne vicdani sorumluluk duymasýdýr, ne de bilim dünyasýnýn “Geç bile kalýndý!” çýðlýklarýdýr. Onlarý asýl kaygýlandýran, dünyada milyonlarýn, insanlýk cinsinin geleceðini tehdit eden bu soruna karþý harekete geçtiklerinde, kapitalist sistemi yýkmaya yönelecekleri olasýlýðýdýr. Nitekim, böyle bir olasýlýðýn gerçekleþme zeminlerinin ne derece güçlü olduðu, 1999 Seattle’da ayaklanmasý ve onu takip eden küreselleþme karþýtý anti-kapitalist eylemlerde defalarca test edilmiþti. Seattle toplanan kalabalýklara ilk baþlarda küçümsemeyle bakýp, “Kaplumbaða severlerle otomobil iþçileri yan yana gelmiþ” diyorlardý. Ama sokaðýn devrimci eylemi, Seattle’da toplanan DTÖ zirvesinin daðýlmasýna neden olunca, tehlikenin farkýna vardýlar. Doðanýn yýkýmýyla aðýrlaþan çevre sorunlarý, anti-kapitalist devrimin güçlü mayalarýndan biri haline gelmiþti. Küreselleþme karþýtý anti-kapitalist hareket büyüdükçe, baðrýnda taþýyýp kitlelere sunduðu dünya sorunlarý ve onlara iliþkin tartýþmalar her yaný kapladý. Bu hareket, 20. yüzyýlýn parçalara bölünmüþ kitlesel hareketlerini bir araya getirip, onlarý tek bir vücut halinde emperyalist-kapitalist sistemin karþýsýna çýkarýyordu. Geçmiþ dönemde, savaþ karþýtlarý, nükleer silah karþýtlarý, kadýn haklarý savunucularý, ýrkçýlýk karþýtlarý, çevreciler, iþçiler, her biri tek bir soruna odaklanmýþ biçimde, büyük kitlesel gösteriler düzenleyebiliyorlardý. Ama, hareketin tekil soruna odaklanýþý, onu kolayca burjuva sýnýfa yem haline getiriyordu. Lenin’in iþaret ettiði gibi, bütünden kopartýlmýþ her tekil demokratik istem, sonuçta burjuva egemenliði güçlendiren ve geniþ kitleleri kandýrýp oyalayacaðý bir reform oyuncaðý durumuna gelebiliyordu. Denilebilir ki Seattle, bu kýsýr döngüye ölümcül darbeler indirdi. O güne dek farklý kanallardan akan hareket bir araya geldi, sorunlar masaya yatýrýldý ve bir bütünlük saðlandý. Her hareket, odaklandýðý sorunun kaynaðýna doðru indikçe, hedef alýnacak sistem berrak biçimde ortaya çýktý. Irkçýlýk, kadýn sorunu, çevre kirliliði, savaþ, hep ayný faili iþaret ediyordu: Emperyalist-kapitalist sistem. Marksizm-Leninizm’in
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
19
Yeni Evrede
Doðanýn Yýkýmý
Mücadele Birliði
on yýllardýr dile getirdiði bu gerçek, adeta bu on yýllarýn acýsýný çýkartýrcasýna, hýzlý bir þekilde, sokaktaki insanýn gerçeði haline geliyordu. Bu geliþme sermaye dünyasýnda paniðe ve korkuya neden oldu. Burjuvazinin bu gibi durumlarda kullanageldiði taktik belliydi: Hareketin bütünlüðünü parçalamak, her bir parçayý sistem karþýsýnda felç etmek. ABD eski baþkan yardýmcýsý Al Gore’u “çevre savaþçýsý” olarak öne çýkaran propaganda, böyle baþladý. Yine de, konserlerle, belgesellerle, “Fiþini çek!” önerileriyle, burjuvazi, hedef tahtasýndan kurtulamayacaðýnýn farkýnda. Bu nedenle, bu günlerde, Kyoto Protokolü’nü, küresel ýsýnmayý önleyecek asýl güçmüþ gibi sunarak, uygulamaya hazýrlanýyor. Hemen belirtelim. Kyoto Protokolü, doðanýn yýkýmýna tepki olarak biçimlenen anti-kapitalist hareket için bir tuzaktýr. Nasýl bir tuzak olduðuna geçmeden önce, tarihçesine bakalým. 1992’de Rio kentinde toplanan Dünya Zirvesi’nde temelleri atýlan bu protokol, uzun yýllar baþta ABD olmak üzere, çevreyi en çok yýkýma uðratan ülkelerin imzalamaktan kaçýndýðý ve bu güne dek resmen yürürlüðe girmediði için, herhangi bir yaptýrým gücü kazanamamýþ bir anlaþma olarak kaldý. ABD, Kyoto’nun öngördüðü kýsýtlamalara, ekonomisi zarar göreceði savýyla karþý çýktý. En baþta Protokol, kapitalist üretim sistemini deðil, ama “fosil yakýt tüketimi”ni baþ suçlu ilan ediyordu; petrol, doðalgaz ve kömürün üretimde ve tüketimde kullanýmýna kýsýtlamalar öngörüyordu. Ama, dünyada tüketilen fosil yakýtlarýn %26’sýný, dünya nüfusunun yalnýzca %5’ini oluþturan ABD’liler tüketiyordu. Petrol, doðalgaz ve kömürle üretilen enerji ile üretim yapan dev tekellerin yanýnda, asýl büyük kýsým, %70 oranýnda, otomobillerle eve, iþe, okula, alýþ-veriþe giden Amerikalýlarca gerçekleþtiriliyor. Bu haliyle Kyoto Protokolü en çok ABD’li otomobil üreticilerini ve dev petrol tekellerini etkileyecekti. Nitekim Exxon, Chevron gibi petrol devlerinin, Küresel Isýnma’yla ilgili raporlar hazýrlayan bilim insanlarýna, milyonlarca dolar rüþvet daðýttýðý, çok bilinen bir ‘sýr’ oldu. ABD ve ona ayak uyduran ülkeler, Kyoto Protokolü’nü uygulamaya geçmekte ayak süredursunlar, kötü haberler çabuk yayýlmaya baþladý. Ardý ardýna yayýmlanan raporlar, gerçek bir felaket tablosu çiziyordu. Bu araþtýrmalara göre, dünyadaki en son buzul kütlesi 2060 yýlýnda erimiþ olacaktý. O zamandan çok önce, daðlarýn doruklarýnda biriken ve nehirleri besleyen buzullar tükenecek ve Avrupa gibi geliþmiþ ekonomiler de dahil, ortaya inanýlmasý güç bir kuraklýk, kýtlýk ve açlýk çýkacaktý. Bu gidiþin, sistemde yaratacaðý altüst oluþlardan ürken burjuvazi, Kyoto Protokolü’nü bir kurtarýcý belge olarak yeniden gündemleþtirdi.
Doðanýn Yýkýmýndan Kâr Saðlayanlar Nihayet, doðanýn yýkýmý konusunu propaganda faaliyetleri arasýna katan bazý siyasi gruplar, “Kyoto Protokolü”nü sahiplenir görünüyorlar. Oysa protokol, doðanýn yýkýmýný önlemek bir yana, bu yýkýmdan yeni kazançlar çýkarma uðraþýnýn belge-
20
sidir. Protokol’e göre, küresel ýsýnmaya neden olan tüm ülke ve þirketlere, havaya saldýklarý karbondioksit miktarýný, belli bir kota sýnýrý içinde tutmalarý þartý getiriliyor. Ancak, söz konusu kotalar, geçmiþ dönemlerdeki üretim gözönüne alýnarak saptanýyor. Yani, dünyayý en çok kirletenler, yine en yüksek kota sahipleri olarak faaliyetlerini sürdürebilecekler. Kyoto Protokol’ü, daðýtýlan bu kotalar üzerinden bir “serbest piyasa” oluþumunu hedefliyor. Eðer bir ülke belirlenen kotayý doldurmuþsa, kotasýnýn tümünü harcamamýþ ülkelerden kota satýn alabiliyor. Bu kirli alýþ-veriþ, ülkeler arsýnda olduðu gibi, þirketler arsýnda da gerçekleþebiliyor. Bu kirletme kotasý piyasasýnýn mali-sermayeye nasýl bir kazanç kapýsý araladýðýný sezenler, hemen kollarý sývadýlar. Dünyanýn en büyük yatýrým bankalarýndan Morgan Stanley, bu alanda deðerlendirmek üzere, 3 milyar dolar ayýrdýðýný duyurdu. Kötü þöhretli George Saros da bu piyasa için hazýr olduðunu duyurdu. Bütün bu paralar, doðanýn yýkýmýný, spekülatif kazanç histerisiyle besleyip hýzlandýrarak bir “kota piyasasý” için ayrýlýyor. Ve bunun mekanizmasý Kyoto Protokol’ü ile saðlanýyor. Doðanýn yýkýmýný, bir kýrbaç gibi tenlerinde hissetmeye baþlayan insanlar, bu meselenin yalnýzca kaplumbaðalarýn yumurtalayamamasý yada kutup ayýlarýnýn kýþ uykusuna yatamamasýyla sýnýrlý olmadýðýný görüyorlar. Ýnsanlýk, son yüzyýl içinde üçüncü kez kendi türünü yok edecek bir tehditle karþýlaþýyor. Ýlk ikisi, birinci ve ikinci dünya savaþlarýydý, ve sosyalizmin zaferiyle sonuçlanmýþtý. Doðanýn yýkýmý, çok daha korkutucu bir tehdit, geri dönüþü yok. Dünya, köklü bir deðiþime hazýrlanýyor. Çünkü bu deðiþim dört bir koldan gelip, acil ve kaçýnýlmaz bir zorunluluk olarak, milyonlarýn önüne dikiliyor. Ve doða, öcünü insanlýktan deðil, kapitalizmden alacaktýr.
ÝZMÝR’DE DERGÝ DAÐITIMI 14 Temmuz günü, 5 yoldaþýmýzla birlikte bir emekçi semtinde dergi ve bildiri daðýtýmýna çýktýk. Bu emekçi semtinde halk tarafýndan iyi karþýlandýk ve bu emekçi semtinde hemen hemen herkese bildiri ve dergi daðýtýmýný yaptýk ve bizlere “bu bildiriler ne amaçlý” þeklinde sorular yönelttiler. Bizler de þöyle cevap verdik; “bizler seçimleri boykot ediyoruz yani oy kullanmayacaðýz artýk bizleri kimsenin sömürmeye hakký yoktur”. Bir yoldaþýmýz elindeki megafonla bu emekçi semtindeki halka þöyle seslendi: “Gün geçtikçe iþçiler emekçiler daha yoksullaþýyor, gün geçtikçe gençlerimiz iþsiz kalýyor, gelin hep beraber birlik olup bu mücadelemizde beraber yürüyelim. Gelin bu seçimde oy kullanmayalým”.
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
Ýzmir’den Mücadele Birliði Okuru Bir Ýþçi
Yeni Evrede
Kadro
Mücadele Birliði
DAHA ATAK DAHA ÝNÝSÝYATÝFLÝ
P
ortekiz Komünist Partisi’nin eski genel sekreteri, 91 yýllýk ömrünün 74 yýlýný komünist devrim mücadelesine adamýþ önderi Alvaro Cunhal, “Yarýn Bizimdir Yoldaþlar” adlý kitabýnda, Portekizde illegal mücadele yürüten komünist militanlarý anlatýr. Bunlardan biri de Paulo’dur. Kitabýn bir yerinde, “bütün yaptýðýmýz ve yapacaðýmýz þeylerin temelinde düþ vardýr dostum (...) Düþ kurmayý öldürürsek kendimizi öldürürüz” diyen “ihtiyar” Paulo. Romanýn baþlarýnda belli belirsiz, söz uygunsa “silik” gözüken, sadece kendisine verilen görevleri yapan Paulo, parti aðýr bir darbe aldýðýnda öne çýkar ve toparlayýcý olur. Ve bize adeta bir komünist partinin devrim mücadelesinde baþarýya ulaþmasý için inisiyatif sahibi kadrolara sahip olmasýnýn ne kadar yaþamsal önemde olduðunu gösterir. Elbette inisiyatifli olmak için illa da romanlarda olduðu gibi, “zor” dönemleri beklemeye gerek yoktur. Bir parti her zaman cesur inisiyatifli kadrolara ihtiyaç duyar. Olaylarýn kendiliðinden akýþýna müdahale edebilecek, zamaný ve yeri iyi tayin ederek öne çýkabilecek, söylemekten çok yaparak herkese örnek olacak kadrolara her zaman ihtiyaç vardýr. Her zaman “ilk adým”ý baþkalarýndan bekleyenler de, “ilk adým”ý kendisi atmak için sabýrsýzlananlar da olacaktýr. Birileri önce baþkalarýnýn yapmasýný bekleyip, nasýl yapýldýðýný ya da yapýlýp yapýlamadýðýný görüp ona göre adým atarlarken birleri de, belkide tüm deneyimsizliklerine, deyim yerindeyse acemiliklerine raðmen, birþeyin yapýlmasý gerektiðini bilince çýkardýktan sonra, kimsenin kendisine söylemesini beklemeden cesaretle öne atýlacaktýr. Hatalar yapacak mýdýr? Muhtemelen, ama onlarýn yapacaðý hatalar, inisiyatifsizlikten daha zararlý olmayacaktýr. Zaten inisiyatifsizliðin ya da, yeterince inisiyatifli olamamanýn en önemli nedeni hata yapma korkusudur. “Ya hata yaparsam”, “ya iyi yapamazsam” düþüncesi insaný düþündüðü þeyi yapmaktan da alýkoyabilir. Örneðin bir çoðumuzun muzdarip
olduðu yazý yazma konusu. Bu konudaki giriþim eksikliðinin bir nedeni yeterli olamamaksa bir diðeri kendine özgüven eksikliði, hata yapma yada iyi yapamama korkusudur. Birçok genç yoldaþýmýz sadece ve sadece bu nedenle yazý yazma iþine giriþ(e)miyorlar; bekliyorlar. Neyi? O mükemmel yazý yazacaklarý aný! Ya da nede olsa yazan birileri olduðuna göre kendilerinin yazmasýna gerek olmadýðýný düþünüyorlar. Eðer bir gün bir boþluk olursa elbette o boþluðu inisiyatif göstererek dolduracaklardýr, ama þu an böyle bir “boþluk” olmadýðýna göre giriþmeye de gerek yok diye düþünüyorlar. Bir de bu düþünce þeklinin her konuda geçerli olduðunu düþünün. Yani herhangi bir iþi yapmak için o konuda bir “boþluk” oluþmasýnýn beklendiðini... Bu korkunç olurdu deðil mi? Kendimizi çok yönlü ve bütünlüklü geliþtirmek yerine beklemek, sadece bize verilen görevleri yapmak ama fazlasýný yapmak için istek duymamak. Yada motivasyonun olmayýþý, gönüllü çalýþma yerine çalýþmayý bir yük olarak algýlama... Bütün bunlar inisiyatifli olunmasýnýn önündeki engellerdir. Büyük devrimci önder Fidel Castro “yapabileceklerinden daha fazlasýný yapmak için istek duymayanlarýn devrimciliðinin sorgulanmasý gerektiðini”söylüyor. Elbette herkesin bir kapasitesi vardýr; ama bir komünist kapasitesinin sýnýrlarýný sonuna kadar zorlamalýdýr. Daha baþtan, bir iþe giriþmeden, denemeden yapamayacaðýný söylemek bir komüniste yakýþýr bir tavýr deðildir. Herkes devrimin öðrencisidir; devrimden, onun diyalektik geliþim sürecinden, öðreneceðimiz þeyler var. her þeyden önce hepimizin çalýþma ve mücadele ile baþaramayacaðýmýz hiçbir þeyin olmadýðýna yürekten inanmamýz gerekiyor. “Doðru tavýr budur” diyor, yine Fidel Castro “engellere karþý yapýlmasý gereken görevlere karþý savaþçý bir tavýr, meydan okuyan bir tavýr”. Ancak böyle bir tavýr sayesinde güçlüklerin üstesinden gelebiliriz. Güçlükler karþýsýnda daha ilk adýmda yýlgýnlýða kapýlmaz, savaþçý 98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007
bir kiþilik edinebiliriz. Ama bütün bunlar için devrime güçlü bir inanç gerekiyor. “Devrime inanmak”da bir din adamýnýn dine inanmasý gibi deðildir. Bu bilimsel bir inanç olacaktýr. Dünya üzerindeki olay ve olgularýn iç örgüsünün zorunlu olarak bir devrime götüreceðine, bir gün dünyanýn komünist bir devrimle sarsýlacaðýna olan bilimsel bir inanç. Bu olmadan hiç kimseden gönüllü bir çalýþma beklenmemelidir. Tersinden söyleyecek olursak, gönülsüz çalýþmanýn, çalýþmayý bir yük olarak görmenin, motivasyon eksikliðinin temelinde yatan þey iþte bu inanç eksikliðidir. Devrimin birgün gerçekleþeceðine olan bilimsel inançla bunu yapacaðýmýza olan inanç atbaþý gitmek zorundadýr. “Devrimi biz yapacaðýz” daha doðru bir söylemle “devrime biz önderlik edeceðiz” demek, kollektife ve kendimize güven duymak demektir. Bu özgüven olmadan ne iddalý olunabilir ne de inisiyatifli. Örneðin örgütlenme çalýþmasýna giriþirken eðer daha en baþýndan bunu yapacaðýmýza kesin bir inanç duymuyorsak, kendimize güvenmiyorsak nasýl baþarýlý olabiliriz. Birisini yada birilerini örgütlemek için içimizde nasýl bir istek uyanabilir ki? Oysa biliyoruz ki bunu baþarmak zorundayýz, kitleleri örgütlememiz gerekiyor. Kitleler içinden insanlarý seçip onlarla birebir ilgilenmemiz, zamanýmýzýn çoðunu onlarla geçirmemiz, ýsrarlý, kararlý bir çaba içinde olmamýz gerekiyor. Ýnsanlarý burjuvazinin inisiyatifine ya da oportünist, reformist partilerin, örgütlerin inisiyatifine býrakmamalýyýz. Hýzla adým atmalý, hýzla giriþmeli ve sonuç alana kadar iþin peþini býrakmamalýyýz. Komünist inatla, komünist kararlýlýkla hareket etmeliyiz; daha atak,daha giriþken olmalýyýz. Hatta bu konuda aramýzda bir sosyalist yarýþma baþlatmalýyýz. Her çalýþmayý bütünlüklü deðerlendirmeli, her çalýþmadan bütünlüklü sonuç çýkarmalýyýz. Ancak bu þekilde eksiklerimizi görüp gerekli dersleri çýkarýr ve hýzla bunlarýn üzerine giderek sonuç alýrýz. Bu konuda devrimi canlý algýlayýþ, canlý kavrayýþ çok önemlidir. Her eylemden bir ayaklanma çýkabileceðini düþünmemiz gerekiyor. Ünlü yazar Viktor Hugo’nun dediði gibi, her ayaklanmanýn bir hamaldan general, bir tuðladan gülle yaratacaðýný unutmadan hareket etmeliyiz. Diyelimki bulunduðumuz bölgede, herhangi bir nedenle bir ayaklanma baþladý, bu durumda yoldaþlarýmýzýn bölgeye ulaþmasýný mý bekleyeceðiz, yoksa hemen daha ilk an-
21
Yeni Evrede
Kadro da kaç kiþi olduðumuza aldýrmadan ayaklanmanýn baþýna geçip kitlelere önderlik mi edeceðiz? Bu “cesur inisiyatifi” gösterecek miyiz, yoksa pýsýrýk bir þekilde bekleyecek miyiz? Örneðin “kurumda duracak insan yoktu”mu diyeceðiz, yoksa gerektiðinde tüm kurumlarý kapatýp ayaklanmayý bir devrime dönüþtürmek için oraya mý koþacaðýz? Alýþkanlýklarýmýzýn, konformizmin tutsaðý mý olacaðýz, yoksa sýçramalara uygun, tarihsel görevimizin bilinciyle ve inisiyatifiyle mi hareket edeceðiz. Gerekli esneklikleri göstererek hýzla hareketin içinde mi olacaðýz yoksa kendi kalýplarýmýzýn, statükoculuðumuzun içine mi hapsolacaðýz. Yoksa gözümüzün önünde bir devrim akýp giderken biz hala bir yerlerden gelecek haberi mi bekleyeceðiz. Fidel Castro böylelerini eleþtirirken “hiç devrim yapmadan hata iþlemelerindense, devrim yaparken hata iþlemelerini tercih ediyoruz” diyor. Ýnsan en iyi pratikte öðrenir. Bir þeyi
Mücadele Birliði
yapýp yapamayacaðýný da öðrenmenin en iyi yolu o iþi yapmaya giriþmektir. Ve baþarmak için canla baþla çalýþmaktýr. Bu konuda bize komünist vicdanýmýz rehberlik etmelidir. Gerçekten bu iþin gerektirdiði enerjiyi harcýyor muyuz harcamýyor muyuz? Gerçekten devrimi örgütlemek, en ücra köþelerdeki insanlara ulaþmak için zamanýmýzý iyi deðerlendiriyor, günlük planlar yapýyor ve bunlarý hayata geçirmek için canla baþla çalýþýyor muyuz? Bize bir þey söylenmesini beklemeden, ne yapýlmasý ve nasýl yapýlmasý üzerine kafa yoruyor,yaratýcý düþüncelere ulaþabiliyor muyuz? Yoksa varolan durum bize yeterli mi geliyor, bizi memnun mu ediyor? Kendimiz için bir sýnýr çiziyor muyuz? “Yapabileceklerimin hepsini, hatta daha da fazlasýný yapýyorum” diyebiliyor muyuz? Kollektifi ve kendimizi geliþtirmek için içimizde bir istek duyuyor, her iki dakikada bir insanýn ölümüne neden olan kapitalizmin yýkýlýþýný çabuk-
GAZÝ’DE SEÇÝMLERÝ BOYKOT ETKÝNLÝÐÝ
21 Temmuz’da Gazi Mahallesi’nde Mücadele Birliði Platformu “Seçimleri Boykot Et” politikasý ile ilgili olarak bir etkinlik düzenledi. Ýlk olarak Gazi Dörtyol’da toplanýldý. Çevre esnafa ve yoldan geçenlere seçimlerle ilgili daha önce hazýrlanan bildiriler daðýtýldý. Daha sonra üzerinde “Seçimleri Boykot Et Devrim Ýçin Savaþ / Mücadele Birliði” imzalý pankart açýldý. Pankartla birlikte açýlan üzerinde Denizlerin resminin olduðu kýzýl bayraklar dikkat çekiciydi. Düzenli bir kortej olunmasýný ardýndan Mücadele Birliði adýna bir basýn açýklamasý yapýldý. Yapýlan basýn açýklamasýnda; “Burjuvazi þimdi tüm dikkatini ve enerjisini, iþçi ve emekçilerde seçimlere karþý bir ilgi uyandýrmaya yoðunlaþtýrmýþ durumda. Ama ne yapsalar olmuyor, geniþ iþçi ve emekçi yýðýnlar, sandýktan çýkacak sonuca karþý ilgili deðiller. Onlar eðer oluþabilirse, oluþacak burjuva parlamentodan hiçbir beklenti içerisinde deðiller. Biz buradan onlara seslenmek istiyoruz. Ýþçiler, emekçiler, Yaþadýðýnýz aðýr sorunlarýn çözümü burjuva parlamentoda deðil. Bugün kim size burjuva parlamentodan sizin için bir sonuç çýkacaðýný
22
laþtýrmak için yeterince hýzlý hareket edebiliyor muyuz? Ýnisiyatifli olup olmamayý düþünürken bütün bunlarýn hepsini yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Gerçekten devrime yoðunlaþýyorsak, gerçekten kollektifimizi hak ettiði yere getirmeyi hedefliyorsak o zaman önümüzdeki engellerin baþýnda yeterince inisiyatifli olamamamýzýn geldiðini görmeliyiz. Bu konuda deneyimli yoldaþlara çok iþ düþüyor. Onlar her iþi kendileri yaparak deðil, ama belki bir ilk örnek olarak genç yoldaþlara bir þeyin nasýl yapýldýðýný göstererek, onlarý inisiyatifli hale getirebilirler. Onlarýn yapacaklarý hatalardan korkmadan, sabýrla bunlarý düzelterek, genç yoldaþlara inisiyatif vermeli, onlarýn kendi deneyimleriyle öðrenmelerini saðlamalýdýrlar. Bir siyasi hareketin geleceðini garanti altýna alacak olan ve devrimin zaferini yakýnlaþtýracak olan da bundan baþkasý deðildir.
söylüyorsa yalan söylüyor. Orada ceylan derisi koltuklarda oturanlar, ya da oturacak olanlar sizi düþünmezler. Bugüne kadar düþünmediler, bundan sonrada düþünmeyecekler. Denemediðiniz kaldý mý? Bugüne kadar her gelen gideni aratmadý mý? Hangi yakýcý ihtiyacýnýz karþýlandý? Yine iþsiz kaldýnýz, yine aþsýz, yine evsiz barksýz kaldýnýz. Yine hastane önlerinde çile çeken sizsiniz, yine akþam evinize ekmek götürmekte zorlanan sizsiniz, yine çocuklarýnýzýn geleceðinden endiþelenen sizsiniz, yine geçim sýkýntýsý çeken, yine dili yasaklanan, yine zindanlara kapatýlan, yine sokak ortasýnda dövülen, karakollarda iþkenceden geçirilen sizsiniz. Sizin artýk kendi iktidarýnýzý kurmak dýþýnda bir seçeneðiniz yok. Burjuva partileri ve sizi kandýrmaya çalýþan reformist partileri bir torbanýn içine süpürüp, aðýzlarýný baðlayýp tarihin çöplüðüne atmaktan baþka alternatifiniz yok. SEÇÝMLERÝ BOYKOT EDELÝM DEVRÝM ÝÇÝN MÜCADELEYÝ YÜKSELTELÝM” denildi. Basýn açýklamasýnýn hemen ardýndan sloganlarla yürüyüþ þeklinde etkinliðin yapýlacaðý Okul Parký’na kadar yüründü. Yol boyunca yine bol miktarda seçimleri boykota çaðrý yapan kuþlamalar yapýldý. Okul parkýna gelindiðinde etkinlik Grup Emeðe Ezgi’nin sahne almasýyla baþladý. Parkýn çeþitle yerlerine seçimleri boykota çaðýran Mücadele Birliði Platformu imzalý pankartlar açýlmýþtý. Emeðe Ezgi’nin söylediði þarkýlarla coþan Gazili gençler uzun süre omuz omuza halaylar çekti. Ardýndan DÝK (Devrimci Ýþçi Komiteleri) adýna bir iþçi konuþma yaptý. Yapýlan konuþmada burjuva sistemin ve onun parlamentosunun iþçi ve emekçiler için artýk hiç bir umut vaat etmediði, çözümün seçimlerde deðil devrimde ve sosyalizmde olduðu vurgulandý. Konuþmanýn hemen ardýndan Emeðe Ezgi tekrar sahne aldý ve müzik dinletisine kaldýðý yerden devam etti. Emeðe Ezgi’den sonra Mücadele Birliði Platformu adýna bir kiþi konuþma yaptý. Yapýlan konuþmada emperyalistkapitalist sistemin geri dönüþsüz bir krizde olduðu anlatýldý ve bu krizi daha da derinleþtirmek, krizden devrim ve halk iktidarý için yararlanmak gerektiði vurgulanarak seçimleri boykot et çaðrýsý yapýldý. Mücadele Birliði Platformu adýna yapýlan konuþmadan hemen sonra hep birlikte 13 Mart savaþçýlarý için yazýlmýþ Komsomol Marþý okundu. Son olarak da havanýn kararmasýyla birlikte, sinevizyonda seçimleri boykot çalýþmalarýnýn anlatýldýðý ve boykot çaðrýsý yapan bir slayt gösterimi yapýldý. Slayt gösteriminin ardýndan etkinlik sýk sýk atýlan “Seçimleri Boykot Et Devrim Ýçin Savaþ” sloganlarýyla sona erdi.
98. Sayý / 1 - 15 Aðustos 2007