yid_subat2013

Page 1

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Şubat 2013 • Fiyatı: 1,00 TL

İŞÇİ SINIFININ EN ACİL SORUNU:

ÖRGÜTLENME!

Zonguldak’ta “Taşerona Hayır” Mitingi

Daiyang grevci işçilerine polis saldırdı

Tunus Dersleri

Güvercin Anıldı

YURTİÇİ KARGO’DA İŞÇİ KIYIMI

Katliam gibi iş cinayeti! Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!


Sınıfın en acil sorunu:

Şubat 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Örgütlenme…

2

Bugün hem ülkelerimizde, hem de dünyada sınıf hareketi (birkaç ülkeyi dışta bırakırsak) taban yapmış durumda. Belki de tarihinin en ağır saldırıları ile karşı karşıya kalmasına rağmen, tarihinin en hareketsiz dönemini yaşıyor. Sınıf hareketini sendikal hareketten ve komünist hareketten de bağımsız düşünemeyeceğimiz için aynı şeyleri bu hareketler içinde söylememiz gerekiyor. Bir sınıf hareketi örgütlü gücün varlığı ile oluşabilir. Başta yeterince örgütlü olmasa bile yoluna sağlam sendika örgütleri yaratmadan devam edemez. Bugün ülkelerimiz işçi sınıfı bu iki durumdan da yoksundur. Bırakalım sağlam sendikal örgütleri, bir sendikal örgütlülükten bile bahsetmek oldukça zordur. Çünkü durum ortada olduğu kadar, istatistiki rakamlar da bunu doğrulamaktadır. Çalışma Bakanlığı en son Temmuz 2009’da işkolu ve sendikalı işçi istatistiğini yayınladı. Bu verilere göre 5.398.296 işçi çalışıyor ve bu işçilerden 3.232.679 işçi sendika üyesi idi. Bu veriler gerçeği yansıtmıyordu. İşçi sayısı düşük, sendika üyesi işçi sayısı oldukça yüksekti. Şişirilmiş üyeler ile bir dizi sendikanın TİS yapma yetkisi aslında yoktu. 6356 sayılı yasa ile çıplak gerçek ortaya çıktı. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu iş Sözleşmesi Kanunu uyarınca SGK verileri dayanak yapılarak yeni işkolu ve sendikalı işçi istatistiklerinin yayınlanması gerekiyordu. Bu veriler 26 Ocak 2013 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı. SGK verilerine göre toplam 10 milyon 882 bin işçi çalışıyor. Ve bu işçilerin sadece 1 milyon 2 bini sendikalı, % 9,21’i. Sendikalı olan bu işçilerin önemli bir kısmı da toplu iş sözleşmesi düzenleme yetkisi olmayan sendikalarda örgütlü. Yani anda en önemli sendikal haktan yararlanamıyorlar. Yeni istatistiklerin yayınlanması ile birlikte Temmuz 2016’ya kadar uygulanacak olan %1’lik işkolu barajı 7 sendikayı vurdu. 3’ü Türk-İş’e, 3’ü DİSK’e ve 1’i Hak-İş’e bağlı olan 7 sendika yeni verilere göre toplu iş sözleşmesi düzenleme yetkisini kaybetti. DİSK’e bağlı Tekstil Sendikası, Türk-İş’e bağlı TÜMTİS, Ağaç-İş, Hak-İş’e bağlı OLEYİS, Öz-İş Sendikaları

cadelenin sonunda hep aynı tablo ile karşı karşıya kalıyorlar: sendika bürokrasisi.

da %1’lik işkolu barajını çok az farkla geçerek yetki alabildiler. Ancak bu sendikalar da 6 ayda bir veriler yenileneceğinden, eğer üye sayılarını arttıramazlarsa yetkilerini kaybetme tehlikesi yaşıyorlar. Örneğin Taşımacılık iş koluna 6.325 yeni işçi katılırsa TÜMTİS, Ağaç ve Kağıt iş koluna 21.620 işçi katılırsa Ağaç-İş, Konaklama ve Eğlence İşleri iş koluna 4.933 işçi katılırsa OLEYİS sendikaları yetkilerini kaybedecekler. Özellikle mevsimsel değişiklikler yaşanan işkollarında birçok sendika bazı dönemler yetki alabilecek bazı dönemler yetkilerini kaybedecektir. Örneğin Konaklama ve Eğlence İşleri iş kolunda faaliyet gösteren OLEYİS yaz döneminde yetkisini kaybedecektir. Diğer taraftan sendikalar üye sayılarını arttıramazlarsa Temmuz 2016’dan sonra işkolu barajı %2 olarak uygulanacağından birçok sendika yetkisini çektirecektir. Yayınlanan istatistiklere göre işçilerin Türk-İş’e bağlı sendikaların üye sayısı 656,297, Hak-İş’e bağlı sendikaların üye sayısı 140 bin 456, DİSK’e bağlı sendikaların üye sayısı ise 87 bin 912. Bağımsız sendikalarda örgütlü işçilerin sayısı ise 29 bin 843. Rakamların da ortaya koyduğu gibi örgütlülük düzeyi tam bir facia ve sendikal örgütlülüğün

boyutunu gösteriyor. Özellikle bu örgütlülük düzeyinin de tam olarak gerçeği yansıtmadığını biliyoruz. Çünkü üyelerin bir bölümü fason üyeler. Kağıt üzerinde varlar. Hem sendikalı işçilerin hem de sendikaların önemli bir bölümü de TİS döneminden TİS dönemine sendika ve sendikalı olduklarını hatırlıyorlar. İşte bu durumda bir sendikal hareketten veya sınıfsal hareketten bahsetmek oldukça zor. İşte bu tablo işçi sınıfı hareketinden, sendikal veya komünist hareketten bahsedilecek her durumda örgütlenme sorununu merkeze koymak zorunda olduğumuzu gösteriyor. Bir hareketten bahsedebilmek için gerçek anlamda bir hareket (grevler, eylem ve direnişler) olmak zorunda. Bir hareket olabilmesi için de hareket edecek kitlelerin örgütlü olması, moral değerlere sahip olması zorunluluktur. Bugün tüm damarlarıyla işçi sınıfı hareketi örgütlülükten, moral değerlerden yoksundur. Özellikle mücadele edebilmek için moral ve motivasyon olmazsa olmaz bir şeydir. Bu anlamda da örgütlü kesimlerin bu değerlerden de yoksun olduğunu biliyoruz. Örgütlü olan işçiler neden ve ne için mücadele edecekleri konusunda kararsızlar. Çünkü birçok durumda bu mü-

Yine de başka yol yok! Tüm bu sorunlara rağmen güçlü olabilmek, en küçük bir hak kırıntısını bile alabilmek için örgütlü olmak ön şarttır. Örgütlü ile birçok sorun olabilir. Ama örgütlü iken bu sorunlarla başa çıkma, bu sorunlara karşı mücadele edebilme kanalları bulunabilir. Oysa örgütsüz iken yine birçok sorun, sermayenin yoğun saldırıları olmasına rağmen, bunlarla başa çıkma, mücadele etme kanalları yoktur. Çünkü tek başınasınızdır. İşçi sınıfının ekonomik mücadelesinde en önemli örgütlenme aracı sendikalardır. Bugünde örgütlenme kazanmanın, mücadele etmenin, zafere gidecek yolun ilk basamağıdır. Biz işçiler, emekçiler andaki sendikalar çok geri bile olsalar, örgütlenebilecek en yakın sendikada örgütlenmeliyiz. Birden çok sendika seçeneğimiz varsa, bunlar arasından en iyi çalışabilecek sendikaları seçmeliyiz. Bizler için en iyi çalışabilecek sendika diğerlerine göre daha demokratik, iç işleyiş kurallarının işlediği bir sendikadır. Çünkü böyle bir sendika da kendi görüşlerimiz temelinde çalışabilir ve bu tür sendikaları gerçek sınıf sendikalarına dönüştürebiliriz. Bugün birçok kişi veya grup andaki sendikaların gerçek sınıf sendikalarına artık dönüştürülemeyeceğini ve bu temelde de yeni örgütlenmeler yaratılması gerektiğini savunmaktadır. Elbette ki bugünkü sendikaların gerçek sınıf sendikalarına dönüşebilmesi, bu halleriyle oldukça zordur. En başta örgütlülükleri yetersizdir. Gerçek bir dönüşüm olabilmesi için öncelikle örgütün büyütülmesi, yeni üyelerin kazanılması ve andaki sendika kültürü tarafından henüz esir alınmamış, sendikalı olma anlamında genç işçilerin kazanılması gerekmektedir. Bunun içinde yapılması gereken ilk iş sendikasız işçilerin çalıştığı fabrikalardan, işletmelerden örgütlenmeye başlamaktır. Bugün birçok sendikanın veya sendika şubesinin üye sayıları o kadar azdır ki, birkaç yeni fabrikanın örgütlenmesi, sendi-


kalı olması bu sendikalarda veya şubelerde önemli bir güç olmayı beraberinde getirebilir. İşte o zaman sendikaları dönüştürmenin yolu açılacaktır. Kaldı ki bütün vahametine rağmen bugün hala işçiler bu sendikalarda örgütlüdür. Bugün hala işçileri renk, dil, din, ırk, siyasi görüş vb. ayrımı gözetmeksizin, ulusal ve uluslararası tek bir çatı altında toplayabilecek yegâne örgütlenme biçimi sendikalardır. Tarihimizde, işçi sınıfı en güçlü veya en güçsüz olunan dönem-

lerde dâhil sendikalar dışında bir örgütlenme modeli ortaya çıkarmamıştır. Bugün de hala işçiler için esas örgütlenme alanı sendikalardır, anda var olan sendikalardır. Var olan sendikaları/konfederasyonları dönüştürmenin imkansızlığından bahsedenlere hatırlatmak gerekir ki, bütün eksikliklerine ve hatalarına rağmen işçi sınıfımız devlet güdümlü Türk-İş içerisinden bir DİSK yaratmayı bilmiştir. Var olan sendikaları/konfederasyonları dönüştürmenin imkansızlığından

bahsedenlere yine hatırlatmak gerekir ki, yeni bir sendika yaratmak daha da imkansızdır. Bugün en gerçekçi yol, andaki sendikalar arasında en ileri gördüğümüz sendikalardan başlayarak, bu sendikaların gerçek sınıf sendikalarına dönüştürülmesi için mücadele etmektir. Bu nasıl olacak! Bu işin kolay olduğunu söyleyen hiç olmadı! Ama mümkün olduğunu biliyoruz, tarihte çok örneğini gördük. Öncelikle sabırlı ve

inatçı olmaya, sorunlarla sürekli mücadele etme azmine sahip olmak zorundayız. Örgütlenmenin ilk basamağı olarak örgütsüz fabrika ve işletmelerden başlamalıyız. Ancak birçok durumda bunu dışarıdan başarmanın son derece zor olduğunu biliyoruz. O halde bu çalışmayı yürütebilmek için de içeride olmak, bu tür fabrika ve işletmelerde çalışmak gerekmektedir. İşte bunu ya başaracağız, ya başaracağız. Başka bir yol yok! 08.02.2013

Taşeronlaştırma, denetimsizlik, işçi sağlığı ve güvenliğine önem verilmemesi sonucu, ülkelerimizde iş cinayetleri sonucu her yıl yüzlerce işçi ölüyor, yaralanıyor. Daha fazla kar, daha fazla kar kapitalizmin temel dürtüsüdür. Daha fazla kar uğruna, işçiler iş cinayetlerinde ölüyor, sermaye devleti ise seyrediyor. Maden ocaklarında yaşanılan iş cinayetlerini; “mesleğin doğasında var”, “güzel öldüler” ile açıklayan yetkililerin yeterli önlemleri almalarını beklemek saflık olur. Kapitalizmin bir ürünü olan taşeron sistemi son olarak 7 Ocak günü Kozlu Maden Ocağında 8 işçinin ölmesine neden oldu. Genel Maden İşçileri Sendikası, (GMİS) 27 Ocak Pazar günü Zonguldak’ta; “Taşeron uygulamalarına son verilsin. Emeğe saygı. Yeter artık! “Güzel ölmek” istemiyoruz!” Mitingi düzenledi. Mitinge Zonguldak’tan ve diğer illerden gelen binlerce işçi katıldı. Zonguldak ve diğer illerden gelen maden işçileri miting öncesinde Ocak ayında 8 işçinin hayatını kaybettiği Kozlu Maden Ocağı önünde toplandı. İşçiler burada yaptıkları saygı duruşunun ardından yürüyüşe geçti. Zonguldak merkezinin çeşitli noktalarında toplanan sendikalar İstasyon Meydanı’na yürüdü. Buradan mitingin yapılacağı Madenci Anıtı’na yüründü. “Emeğe Sayg ı Miti ng i ”ne esas olarak Türk-İş’e bağlı sendikalar katıldı. Sendikal Güç Birliği Platformu bileşeni sen-

d i k a l a r, Hav a-İ ş , Tü mt i s , Kristal-İş, Tez Koop İş, Deri-İş, Petrol-İş, Belediye-İş’in yanı sıra; Yol-İş, Demiryol-İş, Denizciler Sendikası, Tes-İş, Harb-İş, Türk Metal, Teksif, Koop-İş, GMİS, Maden İşçileri Sendikası mitinge katıldı. GMİS, Maden İşçileri Sendikası’nın katılımı kitleseldi. DİSK mitinge sembolik düzeyde katıldı. Sosyal-İş üyesi az sayıda işçi ve genel başkanları Metin Ebetürk mitinge katıldı. Ebetürk kürsüden kısa bir selamlama konuşması yaptı. Yürüyüş ve mitinde ayrıca pankartlarıyla, TMMOB, KESK,

Kamu-Sen, Birleşik Kamu İş, Taşiş-Der, ÖDP, TKP, SDP, EMEP, İP, CHP, ADD, TGB katıldı. Mitingde sırasıyla Birleşik Kamu İş, TMMOB, DİSK, KESK, Kamu Sen, Türk İş adına kısa selamlama konuşmaları yapıldı. Türk İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Nazmi Irgat konuştuğu sırada maden işçileri, “Herkes burada, Kumlu nerede!, Kumlu istifa!” sloganları attı. Türk Metal saygı duruşu yapıldıktan sonra alanı terk etti. “Şehirler ölmez, vatan bölünmez!” sloganı atak tek sendika korteji Türk metal’di.

GMİS Genel Başkanı Eyüp Alabaş bir konuşma yaptı. “Emeğe saygı istiyoruz. Artık yeter diyoruz. “Güzel ölmek” istemiyoruz. Taşeron bataklığını birlikte kuracağız.” Diyen Alabaş şunları söyledi: “2004 yılında, ‘Yeraltında taşeron olmaz’ demiştik. 2005 yılında eylem yaptık. Türkiye Taş Kurumu’nun işçi açıklarının giderilmesini ve bu işlerin de eskiden olduğu gibi TTK tarafından yapılmasını istedik. İşçi almadılar. Taşeron şirketin madenlere girmesini engelledik. Ama devlet çalışmalarını

Şubat 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Zonguldak’ta “Taşerona Hayır” Mitingi

3


sağladı. Sonra 17 Mayıs 2010 faciasını yaşadık. Bu kez de eylem yaparak uyardık. Taşeron işçilerinin Kuruma devredilmesini istedik. Ama ilgililer devam ettirdiler. Taşeron şirketin yeterli iş güvenliği önlemlerini almadığı raporlara yansımasına rağmen devam edildi ve 7 Ocak 2013’ü yaşadık.” “Taşeron demek, 12-14 saat çalışmak demek. Mesai kavramı yok, maaş düzeni yok, iş güvencesi yok, kıdem tazminatı yok, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri yok, can güvenliği yok, sigorta primleri düzensiz, sendika yok, toplu sözleşme yok. Daha da önemlisi gelecek güvencesi yok. Yani tam bir vahşi düzen var. Tıpkı, 200 yıl öncesinin vahşi kapitalizmini yaşatıyorlar. Köle düzenini kurmaya çalışıyorlar.” “ Tü r k i y e C u m h u r i y e t i

Devleti, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, taşeron olmayacak. Yeni bir dünyanın kapısı emekle açılacaktır. Herşey emeğe saygı ile başlayacak. İnsanca çalışıp, insanca yaşayacağımız bir düzen kurulacak. Taşeron uygulamalarına son verilecek. Eğer Hükümet, bu uyarıyı dikkate almazsa; Hava-İş direnişiyle başlayan, Şişecam işçilerinin kazanımıyla devam eden, Yatağan maden ve enerji işçilerinin başarısıyla taçlanan bu süreç, her yer Zonguldak’a dönüşerek devam edecektir. Ve işçiler, emekçiler üretimden gelen güçlerini kullanmaktan çekinmeyecektir.” Alabaş’ın konuşmasının ardından miting sona erdi. Yürüyüş ve mitinge, “Ankara Ankara duy sesimizi, bu gelen madencinin ayak sesleri!, Madencinin feneri sönmeyecek!,

İşte madenci, işte Zonguldak!, Susma haykır taşerona hayır!, Geliyor, geliyor madenciler geliyor!” sloganları sıklıkla atıldı. Bir grup YDİ Çağrı okuru da

yürüyüş ve mitinge katıldı. YDİ Çağrı sayı 161, Yeni İşçi Dünyası Kasım, Aralık, Ocak sayılarının dağıtımı ve satışı yapıldı. 28.01.2013

Şubat 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Direnirsek Ölmeyiz, Direnirsek Haklarımızı Alırız!

4

İşçiler emekçiler olarak gün geçmiyor ki ölümlerimize bir yenisi eklenmesin. Ölülerimiz o kadar artıyor ki sayamaz duruma geliyoruz. Ama dikkat etmemiz gereken bir şey var. O da bizlerin yaşarken ve ölürken olan sayılarımız ne kadar tehlikeli! Bu tehlikeyi şöyle açıklayayım: yaşarken bizler burjuvazi açısından “sadece işlerini yapan hizmet karlarız”, karlarına kar katanlarız. Onlar için yaşamlarımız kazanç sağlıyorsa değerlidir. Eğer yaşamlarımız değer katmıyor ise değersizdir. Ve bizler milyonlarız… Ölülerimiz onlara kazanç sağlar ise emin olun onlar için o zaman da değerliyizdir. Son maden işçilerinin ölümleri ve sonrası yaşananlar, burjuvazinin gözünde değerimizin ne olduğunu bir kez daha anladık. (Şaşırmıyoruz!) Önce “güzel öldüler” dediler. Ardından “üç fazla beş eksik ne fark eder dediler.” İşte burjuvazinin bize bakışı budur. Bizlerin bir veya beş ölmesi kimsenin umurunda değil. Onlar için sadece sayılardan ibaretiz. Ama ölen her işçi kardeşimizin bir ailesi, bir hayatı, geleceği, umutları

vardı. Ölen kardeşlerimiz yaşayan bir varlıktı. Ve yaşayan her canlının en doğal hakkıdır yaşamak. Ama burjuvazi öyle bir barbarlık içinde ki bize yaşama fırsatı dahi vermek istemiyor. Bu söylemlerden çıkarılması gereken dersler var. Bizlerin sayılar olmadığını onlara ancak birleşerek gösterebiliriz. Bizler yaşayan işçiler, henüz ölmeden birlik olup milyonlarca çoğalıp üzerlerine gittiğimiz zaman sayılardan ibaret olmadığımızı göstereceğiz onlara. Bizler için bir, iki, üç herkes değerlidir. Çünkü biz

işçilerin sorunu ortak, derdimiz aynı! Çünkü sen olmazsan hep bir eksiğiz demektir. Ölümler artmadan, zulmün çarkları arasında esaretimize son vermek için mücadeleye katılma vaktidir. **** Direnirsek, mücadele edersek her şeyi alabiliriz. Diyoruz ve bu konuda sınıf mücadelesi bizler açısından örneklerle doludur. Önemli olan mücadelemizi tek tek değil birlikte yapmaktır. Geçtiğimiz günlerde TürkMetal’e bağlı Sider işçileri bir

eylem yaptı. Aralık ayında maaşlarını tam alamadıkları gerekçesiyle bir eylem yaptılar. Yapılan eylemde ders çıkarılması gereken iki konu var: Birincisi: biz işçiler mücadele edersek haklarımızı alırız. İkincisi: haklarımızın verilmesini birilerinden beklememek ve haklarımızı ancak kendimiz mücadele edersek alacağımızdır. Sider işçileri çalıştıkları iş yerinde alacaklarının bir kısmını alamıyor ve bunun üzerine eylem yapıyorlar. Sendika temsilcisi gelip vaatlerde bulunuyor, fakat işçiler buna kanmıyor ve eleştirdikleri Türk-Metal’e tepkilerini gösterip kendi eylemlerini kendileri yapıyor. Dikkat çekici yan ise sendika temsilcisinin niyeti eyleme son verdirmek. Ama bunu başaramayacağını anlayınca oradan kaçmaya çalışıyor. Fakat işçilerinin kararlılığı devam ediyor. Bu eylem ve bunun gibi birçok eylem işçilere emekçilere şunu göstermiştir: Biz direnirsek, mücadele edersek haklarımızı alabiliriz. 06. 02,2013 Yeni İşçi Dünyası okuru işçi


Daiyang grevci işçilerine polis saldırdı

kaldırıldı. Bu gelişmeler üzerine; grevci işçiler kolluk güçlerinin bu saldırgan ve keyfi tutumunu protesto etmek amacıyla fabrika önünde oturma eylemi başlattılar. Fakat polisin saldırısı bununla da bitmedi. 17 Ocak günü öğleden sonra grevde olan işyerinde ve kaçak işçilerle üretildiği müfettiş raporlarınca da tespit edilen ürünleri çıkarmak üzere polis eşliğinde fabrikaya tırlar sokuldu. Kanunlara aykırı bir şekilde üretilen ve grevdeki işyerinden ürün çıkartılmasını engellemek isteyen grevci Daiyang-SK işçilerine; polis bir kez daha acımasızca saldırdı. Bolca Biber gazı ve cop

kullanan polis hızını alamamış olacak ki havaya ateş açtı. Bu saldırı sonucu fabrika önünde nöbette bulunan ve aralarında Birleşik Metal İş Sendikasının yöneticilerinin de bulunduğu çok sayıda grevci işçi yaralandı. Şu anda Türkiye’de devam eden ve tek yasal grev olan Diayang işçilerinin grevine yönelik bu saldırı bir kez daha devletin ve polisin söz konusu olanın kapitalistlerin çıkarı olduğunda, yasaların hiçbir anlam ifade etmediğini ve gerek gördüklerinde de yasaları açıkça çiğnemekten hiç çekinmediklerini yeniden gösterdi. Yaşanan bu saldırıların ardından gerek medyada, gerekse

işçi sendikalarının yaptıkları açıklamalarda patronun Güney Kore’li olması nedeniyle yer yer milliyetçi yaklaşımlar sergilendi, sergileniyor. Saldırılar haklı olarak mahkum edilirken özellikle kendisine işçi örgütü diyen sendikaların milliyetçilik yapmamaları gerekir. Milliyetçilik, şovenizm, işçi sınıfın en büyük düşmanı ve Türkiye işçi sınıfı içerisinde de hala örgütlenmenin önünde en önemli engellerden birisidir. Bu saldırılarda patronun Güney Kore’li olmasının hiçbir önemi yoktur. Çünkü bu devlet ve onun polisi açısından ister yerli ister yabancı olsun patronların çıkarlarını korumak görevdir. Bu nedenle öne çıkarılması gereken ve işçilere gösterilmesi gereken şey, kapitalist düzende tüm devletlerin, kapitalistlerin çıkarlarını savundukları ve kapitalizme karşı mücadele edilmeden işçilerin gerçek anlamda haklarına kavuşamayacaklarını göstermek olmalıdır. Daiyang-SK işçileri polisin saldırılarını protesto etmek, grev kırıcılığının önlenmesi, yasaların uygulanması talepleri ile açlık grevine başladı. Yaşasın Diayang işçilerinin grevi! Yaşasın işçi sınıfı dayanışması! 28.01.2013

Kısa... Kısa... Güçlü Tekstil İşçileri Direnişte Adıyaman Organize Sanayi Sitesi’nde faaliyet gösteren Güçlü Tekstil ve İplik fabrikasında çalışan 250 işçi Öz İplik-İş sendikasına üye oldukları için işten çıkartıldılar. 26 Ocak’ta işten çıkartılan işçiler işlerine geri dönmek, işlerine sendikalı olarak geri dönmek istedikleri için fabrika önünde direniş başlattılar.

gün süren direniş ve görüşmelerin ardından 190 işçi işlerine geri döndüler.

Direnen Ptt İzmir Şubesi İşçileri Kazandı Ptt’nin İzmir şubesini özelleştirerek taşeron şirkete devretmesinin ardından toplam 180 işçi 1 Şubat günü işten çıkartıldı. Ardından işçiler Bornova’daki Posta İşletme Müdürlüğü önünde direnişe başladılar. Manisa PTT şubesinden destek için İzmir’e gelen 10 işçi de işten çıkartıldı. 3

İnşaat İşçileri Direnişle Kazandı Aylarca alamadıkları maaşlarını alabilmek için 28 Aralık’ta iş bırakıp direnişe geçen İstanbul Teknopark’ta çalışan inşaat işçileri 29 Ocak günü maaşlarının bir kısmını aldılar. Maaşlarının tamamını alana kadar da direnişlerin devam edeceklerini ifade ettiler. BMC’de Bıçak Kemikte İzmir Pınarbaşı’nda bulunan BMC fabrikasında çalışan

1500 işçi 1 Şubat günü iş bıraktı. Aylardır ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle 1 Şubat günü iş bırakıp Kemalpaşa Caddesini trafiğe kapatarak eylem yaptılar. Türk Metal’in örgütlü olduğu BMC işçileri sendikanın bu eylem yasal değil diyerek işçileri fabrikaya sokmaya çalışmasına rağmen eylemlerine kararlı biçimde sahip çıktılar. 08.02.2013

Şubat 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Ç o r l u Av r u p a S e r b e s t Bölgesi ’nde kurulu bulunan Daiyang – SK metal fabrikasında çalışan işçiler daha iyi çalışma koşulları ve daha iyi bir ücret için Birleşik Metal İşçileri Sendikasına üye oldular. 24 Mayıs 2012 tarihinde başlayan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde patronun, sendikanın önemli hiçbir talebine olumlu yanıt vermemesi üzerine işçiler greve gitmeye karar verdiler. Grev oylamasından grev uygulama tarihine kadar yapılan girişimler de sonuçsuz kalınca, alınan grev kararı 14 Kasım 2012 tarihinde, tüm işçilerin katılımıyla başlatıldı. 150’yi aşkın işçinin çalıştığı fabrikada grev kararının fabrikada uygulanmaya başlanmasının ardından Güney Kore’li patron grevi kırmak amacıyla Güney Kore’den işçi getirtti. 15 Ocak 2012 Salı sabah saatlerinde; işverenin, G.Kore’den getirdiği işçilerle grevi kırmaya yönelik girişimlerine dikkat çekmek için Avrupa Serbest Bölgesi’ne giden ve bu hukuksuzluğu protesto etmek amacıyla basın açıklaması yapmak isteyen işçiler ile grev kırıcısı işçiler karşı karşıya geldiler ve işçiler arasında arbede yaşandı. Bunun üzerine polis grevci işçilere biber gazı ve cop ile saldırdı. Bu saldırı sonucu 7 işçi yaralandı, işçilerden ikisi hastaneye

5


Şubat 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

“ “Sendikalar Yasasında da “ileri demokrasi” başlıklı yazı üzerine”, eleştiri yazısına tavrımız

6

6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu hakkında, Yeni İşçi Dünyası’nın Kasım ve Aralık sayılarında değerlendirme yazıları yayınlandı. Kasım sayımızda, “Sendikalar yasasında da “ ileri demokrasi!”“ başlıklı yazımızda; 6356 sayılı yasa ile ortadan kaldırılan 2821, 2822 sayılı yasa ile karşılaştırma içinde, 6356 sayılı yasayı olumlu ve olumsuz yanları ile birlikte değerlendirdik. Aralık sayımızda, “AKP’nin “ileri demokrasisine” karşı sendika bürokrasisinin suskunluğu” başlıklı yazımızda; 6356 sayılı yasaya karşı sendikal bürokrasinin takındığı tavrı eleştiri konusu yaptık. Bir okurumuz Kasım sayımızda yayınlanan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nu değerlendiren yazımızı eleştiren, ““Sendikalar Yasasında da “ileri demokrasi” başlıklı yazı üzerine”, başlıklı eleştiri yazısını bize iletti. Söz konusu yazı Ocak sayımızda yayınlandı. Bu yazımızda okurumuzun eleştirilerine cevap vereceğiz. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile birlikte birçok sendikanın TİS yapma yetkisi düştü. Bunun temel nedeni okurumuzun da belirttiği gibi %10 barajına göre TİS yapma yetkisinin yalan üzerine kurulu olmasıdır. Sendikaların üye sayısı oldukça şişirilmiş rakamlardan oluşuyordu. Devlet de, sendikalar da bu rakamların gerçek rakamlar olmadığını biliyordu. Yalan üzerine kurulu TİS sistemi hem devletin hem de sendikaların işine geliyordu. Sendikal bürokrasi devleti zora sokacak sendikal mücadele yürütmüyor, devlet de sendikalar üzerine yeterince bu nedenle gitmiyordu. Kapitalist gelişmenin geldiği noktada, burjuvazi bu sistemi ortadan kaldırdı. Bu konuda okurumuzun yaptığı şu tespit doğrudur: “Şimdi burjuvazi artık YALAN üzerine kurulu TİS sistemini yıkıp, yerine gerçek rakamlara yakın rakamlar temelinde bir TİS sistemi kurmak istiyor. Kayıt dışılığı mümkün olduğunca geriletmek istiyor. Gelinen yerde uluslararası alanda da yarış için burjuvazinin daha çağdaş bir sisteme, gerçeklere daha yakın bir sisteme geçmeye ihtiyacı var.

Gelişen kapitalist ekonominin dayattığı değişiklikler bunlar.” Okurumuzun getirdiği en temel eleştiri, 6356 sayılı yasaya karşı yazımızın “sol” sendikaların getirdiği eleştiri çerçevesini aşamadığı eleştirisidir. Bu eleştiri doğrudur. DİSK-AR’ın “Sendikalar ve yetki sorunu raporu”nda getirdiği eleştiriler ile bizim getirdiğimiz eleştiriler birbiri ile örtüşmektedir. Yazımızda, sol sendikaların getirdiği eleştiri çerçevesini aşamamamızın yanı sıra ileriye gidilmekte; “yasanın 12 Eylül 1980 ile birlikte getirilen faşist özü korunmakta ve hatta ileriye taşınmaktadır.” Abartılı tespiti yapılmaktadır. 2821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, 12 Eylül ürünü olan yasalardı. Darbe yasası olan bu yasalar, işçilerin sendikal örgütlenmeleri engellemek, zorlaştırmak için çıkarılmış olan özü itibari ile faşist yasalardı. 6356 sayılı yasa, bu yasaları ortadan kaldırdı. Sendikaların örgütlenmesinin önündeki bir dizi engeli ortadan kaldırdı. 6356 sayılı yasayı değerlendirirken genel tespitler/eleştiriler yapma yerine, yasanın olumsuz yanları somut olarak eleştirilip ortaya konulmalıdır. Okurumuzun diğer eleştirilerine gelince: *Yazımızda sendikal haklardan faydalanma ile TİS yetkisinin eşitlendiği, bu ikisinin bir ve aynı olmadığı eleştirisi doğrudur. *Yazımızda yaptığımız: “2009 yılında yapılan bir değişiklik ile bu istatistikleri yayınlama yetkisi Çalışma Bakanlığından alınarak Sosyal güvenlik kurumuna verildi.” tespitine okurumuzun getirdiği eleştiri doğrudur. İşçi istatistikleri, SGK verilerini temel alarak Çalışma Bakanlığı tarafından yayınlanmaya devam edilecektir. Çalışma Bakanlığı SGK verilerini temel alarak, Ocak 2013 işçi istatistiklerini yayınladı. Buna göre 20 işkolunda 10.881.618 çalışan işçi görünüyor. Sendikalı olan işçi sayısı da 1.001.671 kişidir. *”Yazıda 2012 başından beri bu yetki sorununun bir bilmeceye döndüğü… “Bu durumda yüz binlerce işçinin tek derdi nasıl olursa olsun yeni yasanın artık çıkması haline geldi.” Tespiti yapılıyor. Yetki sorunu yalnızca 2009 Temmuz’u rakamlarına

göre yetkisi olmayan, yeni yetki isteyen sendikalar ile ilgili bir sorundu. Bunun “yüz binlerce” işçiyi ilgilendirdiği tespiti abartılı bir tespittir. Hele hele yüz binlerce işçinin tek derdinin nasıl olursa olsun bu yasanın çıkması haline geldiği tespiti iyice abartılıdır.” (abç) Okurumuzun bu eleştirisi yanlıştır. En son veriler Temmuz 2009 olduğundan Bakanlık en son bu verilere dayanarak sendikaların yetki başvurularına cevap verdi. Bu yetkilere göre de TİS’leri yapıldı. Daha sonraki süreçte veriler yayınlanmadığı için, sözleşmesinin süresi biten işyerleri için yeniden TİS düzenlenebilmesi ancak bakanlığın yetki vermesi ile mümkündü. Yasa Bakanlığın öngördüğü sürede çıkarılmadı. Sözleşme süresi dolan işyerlerinde yeniden TİS yapabilmek için Bakanlığa başvuran sendikalar Bakanlık yetki vermedi. Gerekçe verilerin olmaması, yasanın çıkmaması idi. İşte bu nedenle 2012 yılı içerisinde yeniden TİS düzenleyecek olan kamuda 200 bin, özel sektörde ise 400 bin işçi için TİS düzenlenmedi. Bu işçiler 2012 yılında zam alamadılar. Bu konuda Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in açıklaması şöyle: “Toplu iş ilişkileri yasası yürürlüğe girmediği için, toplu sözleme yapılamıyor. 500 bin işçinin toplu sözleşmesi ile karşı karşıyayız. İşçilerin mağdur olmaması için çözüm arayışı içindeyiz.” (Star, 7 Ağustos 2012). İşte bu işçilerin tüm umudu yeni yasanın çıkması idi. Zaten yasa çıkar çıkmaz da Bakanlık yetki taleplerine cevap verdi. Okurumuz bu konuda sorunu yanlış biliyor. Bakanın açıklamasına göre de yetki taleplerine cevap verilmediği için TİS yapılamayan ve bu nedenle bizzat Bakanlık ve Hükümet tarafından mağdur edilen 500 bin işçi var. Sonuç olarak “yüz binlerce işçinin tek derdi”’nin nasıl olursa olsun yeni yasanın artık çıkması olduğunu söylememiz abartı değildir. *Okurumuz “Yazıda yeni yasada eskiye göre olumluluklar sayılıyor. Bu olumluluklar içinde şunlar neden sayılmıyor?” sorusunu sorarak yasanın diğer olumlu yanlarını sayıyor. Okurumuzun sıraladığı olumluluklar yasanın bizim aktaramadığımız diğer olumlu yanlarıdır. * O k u r u m u z u n

“Olumsuzluklar sayılırken yapılan genel değerlendirme, bugünkü durumu yeni, yasada öngörülen duruma karşı savunan yanlış bir genel değerlendirmedir.” Eleştirisi ve tespiti doğrudur. *“Bu temelde bir çok sendikanın yetkisi düşürülünce ve milyonlarca işçi için sendikalı olabilmek hayal haline dönüşünce” deniyor. Bu açıkça sendikalı olmanın, yetki sorunu ile birebir bağlandığı bir tespittir, yanlıştır.” Eleştirisi doğrudur. * “İş kollarının 28’den, 20’ye dü şür ülmesi bir olumsuzluk olarak görülüyor. Neden?” Okurumuzun bu eleştirisi doğrudur. Uzun vadede birleşen işkollarında daha güçlü sendikaların olabilmesinin yolu açılmıştır. *“Ama en önemlisi birleşen işkollarında sendika enf lasyonu yaşanacak” tespiti, sendikaların tasfiye olacağı tespiti ile çelişiyor. Aslında yazıda da tespit edildiği gibi işkollarının birleştirilmesi (ondan da önemlisi gerçek rakamların temel alınması) aslında sendika enflasyonunu engeller. Naylonlar tasfiye olur. Birleşme baskısı artar. Bu da kötü değildir aslında. Uzun vade açısından olumluluktur bu, olumsuzluk değil.” Okurumuzun eleştirisini ve tespitini doğru buluyoruz. * ““Kanuni grev” konusunda yeni yasada geriye gidiş vs. söz konusu değildir. Yasanın bu maddesindeki kanuni grev tanımı eski yasadan birebir devralınmıştır. Dayanışma grevi bağlamında dayanışma grevi Anayasal haktır. Grevler ve Lokavt konusunda kanuni olmayan grev ve lokavtlarda öngörülen cezalar eski yasaya göre geri bir düzeye çekilmiştir. Hapis cezası yoktur. Para cezasıdır öngörülen.” Hapis cezaları yerine yeni yasada para cezalarının konduğu doğrudur. Olumludur. * Grev çadırı konusunda getirilen eleştiri doğrudur. Eski yasada grev çadırı yasaktı, yeni yasada bu bölüm hiç yok. Yasak olup olmadığını fiili durum belirleyecektir. * “Mülki amirin yetkileri yeni yasada sınırlandırılmıştır. Grev yasakları bağlamında da, önceki yasaya göre ilaç imâl eden işyerleri hariç olmak üzere,


aşı ve serum imâl eden müesseselerle, klinik, sanatoryum, prevantoryum, dispanser ve eczane gibi sağlıkla ilgili işyerlerinde, eğitim ve öğretim kurumlarında, çocuk bakım yerlerinde ve huzurevlerinde var olan grev yasağı kaldırılmıştır!” Okurumuzun bu tespitlerini doğru buluyoruz. Okurumuzun yasadan uzun bir alıntı yaparak getirdiği diğer bir önemli eleştiri ise “Ne burada, ne de yasanın herhangi bir başka yerinde “30’dan daha az işçi çalıştıran iş yerleri” konusunda özel bir hüküm yok. Biz ise var diyoruz. Bunun üzerine kuruyoruz en önemli eleştirilerimizden birini. Bu nasıl oluyor. Ben mi yanlış okuyorum yasayı?” eleştirisidir. 2 8 21 s a y ı l ı S e n d i k a l a r Kanunu’nun 31. maddesinde “İşverenin, hizmet akdinin feshi dışında, üçüncü ve beşinci fıkra hükümlerine aykırı hareket etmesi halinde, işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere tazminata hükmedilir. Sendika üyeliği veya sendikal faaliyetlerden dolayı hizmet akdinin feshi halinde ise, İş Kanununun 18, 19, 20 ve 21 inci madde hükümleri uygulanır. Ancak, İş Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ödenecek tazminat işçinin bir yıllık ücret tutarından az olamaz.” denmekteydi. Yeni yasada ise ilgili madde şöyledir: “(5) Sendikal bir nedenle iş

sözleşmesinin feshi hâlinde işçi, 4857 sayılı Kanunun 18, 20 ve 21 inci madde hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde, 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilir. Ancak işçinin işe başlatılmaması hâlinde, ayrıca 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen tazminata hükmedilmez. İşçinin 4857 sayılı Kanunun yukarıdaki hükümlerine göre dava açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemez.” Yasanın 25. Maddesi 5. fıkrasında 4857 sayılı iş Kanunu’na atıflar yapmaktadır. Bu atıflardan en önemlisi ve konumuzla ilgili olanı İş Kanunu’nun 18. maddesidir. Bu madde şöyledir: “Feshin geçerli sebebe dayandırılması Madde 18 - Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır. 635 6 s ay ı l ı y a s a n ı n 2 5. Maddesinin 5. Fıkrasından yola çıkarak sendikalar ve bizim tara-

fımızdan; 30 işçiden az işçi çalıştırılan işyerlerinde sendikal nedenlerle işten çıkarılan işçiler için bir yıllık tazminat hakkının ortadan kaldırıldığı, bu işletmelerde işçi sınıfının büyük bölümünün sendikalaşmasının ortadan kaldırıldığı, işten atılmalarının kolaylaştırıldığı şeklinde yorumlandı, yorumlanıyor. 6356 sayılı yasanın bir başka maddesinde sendikal faaliyet nedeniyle işten atma yasaklanıyor. Yasanın açık bu maddesi ile 25. maddesinin 5. Fıkrası birbiri ile çelişiyor. Bu çelişmeye dayanılarak, doğru temelde gerekçelendirme yapılıp hukuk mücadelesi ile 30’dan az işçi çalıştıran işyerlerinde sendikal nedenlerle işten atılmanın önü yasal olarak engellenebilir. Yargıtay’ın yapacağı yeni içtihat ile yasal değişiklik yapılabilir. Bunu yaptıracak olan işçi sınıfının mücadelesi olacaktır. *Okurumuz “Sendika kuruculuğu konusunda getirilen şartlardaki değişiklikler de “ Hakİş’e uygun olarak değiştirildi” olarak adlandırılıp, aslında olumsuzlanıyor. Önce bugün Hak-İş’e göre de olsa, bu hak yalnızca Hak-İş için geçerli değildir. İkincisi: Kuruculuk konusunda en önemli değişiklik aslında “devlete karşı suçlardan“ vs,. hüküm giymiş olmanın kuruculuk önünde engel olmasının kaldırılmış olmasıdır. Bundan hiç söz edilmiyor. Üçüncüsü: Sendika kurucusu olmak için “sendikanın kurulacağı iş ko-

lunda fiilen çalışma” şartı yerine, yalnızca “ fiilen çalışma” –işçi olma – şartının geçirilmesinin, işçi sınıfı açısından zararı nedir?” demektedir. Kuruculuk ile ilgili değiştirilen hükümlerin tam açıklamasını gazetemizin Aralık/2012 sayısında Hukuk Köşesinde yaptık. Burada değişikliklerin olumlu yanlarını vurguladık. “Türkçe okur yazar olma” şartının kaldırılmış olmasının olumlu olduğunu yazdık vb. Ancak yasada yapılan “Sendikanın kurulacağı işkolunda fiilen çalışma” şartının “fiilen çalışma” şartı olarak değiştirilmesinin nedeninin Hak-İş olduğunu yazdık ve bu bölümü yasadaki olumsuz yanlar arasında sıraladık. Bu noktada okurumuzun getirdiği eleştiri doğrudur. Bu durumu önceden göremedik. Değişiklik gerçekten de Ha-İş’in örgütlülüğünün büyütülmesi için yapıldı. Ama bu değişikliklerden tüm işçiler yararlanabilir. Kaldı ki devrimci sendikal çalışmada bu değişiklikten yararlanılabilir. Bir bütün olarak biz sendikal rekabette, rekabet içerisinde olan sendikalardan biri devrimci değilse, taraf olmayız. Bu noktada okurumuzun söyledikleri doğrudur. Bunun bazı noktalarda unutulmuş olması bizim hatamızdır. Okurumuza, bir dizi yanlışımızı görmemizi sağladığı için teşekkür ediyor, okurlarımızı tartışmaya katılmaya çağırıyoruz. 28.01.2013 Yeni İşçi Dünyası

Tesco Kipa’da 2003’de başlayan sendikal örgütlenme mücadelesi, 10 yıllık süreç sonucunda 10 Temmuz 2012 de Yargıtay’ın verdiği kararla, Tez-Koop-İş Sendikasının, Tesco Kipa’da toplu sözleşme imzalamaya yetkili olduğu, kesin ve tartışmasız biçimde onaylandı. Bu sürece gelene kadar, Tesco Kipa patronları yasal prosedürleri sonuna kadar kullanıp, biz Kipa işçilerini yıldırmaya çalıştıysa da, Kipa işçilerinin kararlı mücadelesi, sabrı ve örgütlü duruşu sayesinde, Tesco Kipa gibi bir dünya tekeline diz çöktürüp, toplu sözleşme masasına oturtmayı başarmıştır. Bu başarı da sınıf dayanışmasının da büyük rolünün olduğunu unutmamak gerek. Toplu sözleşme sürecine girerken; 28 Ağustos 2012 sendikanın işverene sunduğu, işçilerin de fi-

kirleri alınarak hazırlanan TİS teklifi işçilerin beğenisini kazandı ve işçiler tarafından s a h iplen i ld i . TİS sürecine girerken işyeri komiteleri kuruldu. 21 Eylül 2012’ de başlayan toplu sözleşme sürecinde TİS toplantılarına her mağazadan işçilerin katılması ve kritik maddelerde işçilerin onayı alınarak hareket ediliyor olması, bir demokratik yapıda olması gereken olumlu örneklerdir. Fakat biz sınıf bilinçli işçiler olarak, bulunduğumuz sendikayı daha iyi yerlere taşımak ve rengini kızıla çevirmek gibi hedefimiz olmalı. Bunun için; sendika da gelişen olayları

takip etmek, denetlemek, sorgulamak durumu nd ay ı z . Sendikanın tüm org a n l a rında görev almalıyız. Yine toplu sözleşme sürecinde de Tesco Kipa işverenleri, biz işçilerin morallerini ve örgütlülüğünü bozmaya yönelik saldırılarda bulundu. Tesco patronu, örgütlenme döneminde çok sayıda, şef yaptığı işçileri, tazminatlarını vererek işten çıkarması, akabinde kasap bölümünde bir sene öncesinden değişiklik yapıp kemiksiz ete geçmesini ve kasapta ustalığa gerek olmadığını gerekçe göstererek kasap ustalarına taz-

minatlarını vererek, bu süreçte işten çıkartması, işten çıkmayı özendirmesi, moralleri bozmaya, örgütlülüğe yönelik saldırı ve taktiksel girişimlerdi. Ama Kipa patronu unutsa da, biz Kipa işçileri olarak her defasında buralara kadar sabır, irade ve uzun mücadeleler sonucunda geldiğimizi örgütlü duruşumuzla gösterdik, bundan sonra da göstereceğiz diye düşünüyorum. Şimdi toplu sözleşme sürecindeyiz. Bu süreci yaşam koşullarımızı biraz iyileştirmek, soluk almak, daha iyi mücadele edebilmemizin araçlarını elde edip, bir sonraki toplu sözleşmeye daha örgütlü olarak çıkmayı görev olarak koymamız gerek. YA ŞA SI N ÖRGÜ T LÜ MÜCADELEMİZ..! 03.01.2013 Yeni İşçi Dünyası okuru Kipa işçisi

Şubat 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Tesco Kipa’da TİS süreci devam ediyor

7


KATLEDİLİŞİNİN 6. YILINDA:“BURADAYIZ AHPARİG!”

Şubat 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Katledilişinin 6. yıl dönümünde Hrant’ın arkadaşları, dostları, yoldaşları; O’nun kalleşçe vurulduğu yerde Agos gazetesi önündeydi. Farklı noktalardan Agos gazetesi önüne yürüyen binlerce kişi sağanak yağmura aldırmadan “buradayız ahparig” dedi. YDİ Çağrı ve Yeni Dünya Gençliği okurları, Şişli Meydanı’nda başlayan yürüyüş kolu ile yürüdü. Yeni Dünya Gençliği’nin hazırladığı dövizleri taşıdık. Yürüyüş boyunca, Agos önünde; “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz!, Katil devlet hesap verecek!, Biz bitti demeden bu dava bitmez!, Kürt, Türk, Ermeni, yaşasın halkların kardeşliği!, Katiller vuruyor, AKP koruyor!, Faşizme inat, kardeşimsizn Hrant!” sloganları sıklıkla atıldı. Bizler de atılan sloganların yanı sıra, “Hrant’ın katili faşist TC devleti!, Hrant’ın katili Kürdistan’da işgalci!, Katliamcı devlet, yıkacağız elbet!,” sloganlarını attık. Anma saat 15.00’da başladı. Hrant Dink seslendi kitleye. O’nun kısa bir konuşmasını dinledi binlerce kişi. Hrant Dink ’in arkadaşları adına konuşmayı bu yıl ilahiyatçı yazar Hidayet Şef katli Tuksal yaptı. Tuksal konuşmasında ha-

8

kikatin ve dostluğun hatırı için buradayız dedi ve şöyle devam etti: “Bizler, bu ülkenin resmi tarih öğretisiyle taammüden cahil bırakılmış kitleler olarak, üzeri ağır inkâr taşlarıyla kapatılmış

olan o sağır ve dilsiz, o kanlı kuyunun varlığını senin sayende öğrendik.” Agos’un balkonundan bir konuşma yapan ünlü düşünür Noam Chomsky: “Hrant Dink’i ancak, uğruna hayatını verdiği ideallerin izinden gitmeye söz verdiğimizde en iyi şekilde anmış oluruz.” Dedi. Hrant’ın sevgili eşi Rakel Dink’n yaptığı konuşmanın ardından anma son buldu. Rakel Dink’in konuşmasının bir bölümü şöyle: “Altıncı yılda buradayız, birlikteyiz. Sizinle biraz dertleşmek istiyorum. İyilik eden bir kişi bile yok; herkes suç işliyor, herkes, her devlet suç işlemeye devam ediyor. Suç ve günah altın olsa, kimse

alıp takmaz. Fakat suçu işlerken, maalesef, düşünce de, algı da körleşmiş ve kapalıdır. Kazanç, büyüklük, üstünlük derken kimleri yok ediyorlar, nelerden mahrum kalıyorlar... Farkında olmadan veya farkında olarak yok etmek... Var olman, benim, bizim yokluğumuz üzerine kurulmuşsa, bu senin büyüklüğünün veya üstünlüğünün ispatı değil, hiçliğinin ispatıdır. … sevgili kardeşler. Sevgili dostlar; canımın içini, sevgilimi, ‘çutag’ımı (keman ) öldürtmek, düşünme ve algı yoksunluğunun ispatı değil mi? Onursuzluk, mahcubiyet ve utanç değil mi? Tahammülsüzlüğün ispatı değil mi? Yoksa hâlâ “Bunlar da ne demek?” mi diyorlar? … Türkiye’nin sevgili insanları! Sağımızdakine, solumuzdakine rahatsızlık vermeden, ötekileştirmeden buradayız. Adalet borcumuzu hatırlayarak buradayız. Sevgimizi, umudumuzu hatırlayarak buradayız. Yataklarında sevdiklerinin elini tutarak ölme fırsatı ellerinden alınanların anısına buradayız. Acımızla, onurumuzla buradayız. Doğruluk ve adalet için buradayız. Birbirimize hikâyelerimizi anlatmak ve anlamak için de burayız. Hep burada olacağız, birlikte olacağız. Hoş geldiniz, teşekkür ederim, sağ olun.” Katledilişinin 6. yıl dönümünde Hrant’ı anıyor, katillerini lanetliyoruz. O’nu unutmayacağız, unutturmayacağız. O’nu halkların kardeşliği için, özgürlük için verdiğimiz mücadelemizde yaşatacağız. Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz! 19.01.2013

Media Markt İşçileri Tez-Koop-İş Sendikasında örgütlendi ez-Koop-İş Sendikası, 10 T yıl süren, toplu sözleşme süreci devam eden Tesco Kipa

mağazalar zincirinden sonra, Avrupa’nın ve Türkiye’nin en büyük elektronik mağazacılık zinciri olan Media Markt işçilerini örgütleyerek toplu iş

sözleşmesi için gerekli çoğunluğu sağladı. 30’u geçen mağazası ve 2 bine yakın çalışanı bulunan Media Markt’taki sendikal mücadele uzun süren özverili bir çalışmanın sonucu olarak başarıya ulaştı.

Ö nü mü z d e k i d ö n e m d e Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba kanlığ ı’nı n yet k i belgesi vermesine bağlı olarak, Media Markt’ta TİS süreci başlayacaktır. Almanya merkezli çokuluslu bir tekel olan Media Markt’ın,

Almanya, Rusya ve Çin başta olmak üzere 18 ülkede 600’den fazla mağazası ve 70 bine yakın çalışanı bulunuyor. Media Markt’ta sıra iyi bir toplu sözleşme yapmakta! 05.02.2013


Eğitim Köşesi TİCARET, KREDİ VE PARA DOLAŞIMI I Ticaret, meta üretimi ile birlikte ortaya çıkan en önemli ekonomik etkinliklerden biridir. Her türlü meta, hizmet vb.nin değiş-tokuşuna, alım-satım etkinliğine ticaret, bu işi gerçekleştiren aracılara tüccar denir. Ticaret ve tefeci sermayesi (tefecilik ticaretin bir biçimidir. Tefeciliğin ticaret maddesi para, ‘faiz’ karşılığı verilen borçtur) tarihsel olarak sanayi sermayesinden önce gelirler. Bu sermaye türleri kapitalist üretim tarzında, kapitalizm öncesi dönemde sahip oldukları bağımsız rollerini yitirirler. Bunlar sanayi sermayesinin dolaşımında rol oynayan unsurlar haline gelir. Kapitalizmin gelişmesinin belirli bir aşamasında üç çeşit sermaye ve sermayedar oluşur: Sanayi sermayesi ve sanayici kapitalist; ticaret sermayesi ve tüccar; borç verilen sermaye/banka sermayesi ve banker. Bunların tümünün ‘karının’ kaynağı, üretim ve üretim içinde yaratılan ve bu üç tip kapitalist arasında değişik oranlarda paylaşılan artı değerdir. Ticari kar, artı değerin, sanayici tarafından tüccara bırakılan bölümüdür. Ticaret sermayesinin hareketi üretim sürecinin dışındadır. Burada tüccar para ile sanayiciden meta alır, bu metaların satışı sırasında, metaları satın almak için verdiğinden daha fazla para elde eder. Şematik olarak gösterirsek burada P-M-PI hareketi söz konusudur. Sonuçta elde edilen fazlalık ‘ticari kar’ olarak adlandırılır. Burada ticari kar, sanki ticaret sürecinde oluşmuş bir fazlalık gibi görünür. Karın bizzat ticarette oluştuğu, metaların üretim fiyatlarının üzerinde satılması yoluyla oluştuğu gibi bir görünüm ortaya çıkar. Gerçekte ise olan şudur: Sanayici metayı tüccara üretim fiyatının altında (üretim fiyatı, maliyet fiyatından değişik olarak; “maliyet fiyatı + ortalama kar”dan oluşur) satar. O böylece karının tüccarın metayı üretim fiyatına tüketiciye satarak realize ettiği bölümünü ona bırakır. Gerçekte ticari kar, üretim

sürecinde yaratılan artı değerin bir bölümünün ‘ticaret’ alanına aktarılmış bölümüdür. Ticaret alanında çalışan ve tüccar tarafından sömürülen işçilerin ücretlerinin kaynağı da aynıdır. Ticaret alanında değer ve artı değer yaratılmaz. Kapitalist ticaretin gelişmesiyle, dolaşım alanında üretken olmayan harcamalar büyür. Bu bağlamda örneğin şimdi yalnızca reklam için harcanan –ve sosyalist bir ekonomide gerçek hiçbir işlevi olmayacak olan- paranın boyutlarının bilinmesi bile, kapitalizmin nasıl asalak bir sistem olduğunu, üretimden gelen değerleri nasıl çarçur ettiğini göstermek için yeter. Reklam sektörü, gelişmiş kapitalist ülkelerde en hızlı büyüyen, en fazla ‘kar’ getiren sektörlerden biri haline gelmiştir. Özel medya kuruluşlarının esas gelirlerini reklam gelirleri oluşturmaktadır. Bu bağlamda dolaşımın da bir maliyeti olduğu bilinmelidir. Kapitalist meta dolaşımı, belirli harcamaları gerektirir. Dolaşım alanındaki süreçlerle bağıntılı olan bu harcamalara dolaşım maliyeti denir. Burada iki çeşit dolaşım maliyeti birbirinden ayrılmalıdır. Birincisi kapitalizme ait olan, kapitalist toplum düzeninin özelliklerinden kaynaklanan saf dolaşım maliyeti denen masraflardır; ikincisi üretim sürecinin dolaşım alanında sürdürülmesine bağlı olan ve gelişmiş her ekonomide var olacak masraflardır. Reklam masrafları, kapitalizme özgü olan saf dolaşım masraflarının tipik bir örneğidir. Yine, örneğin aşırı boyutlardaki gereksiz paketleme masrafları, bu alanda şişirilmiş çok geniş ve gösterişli ticaret örgütlenmeleri masrafları saf dolaşım maliyeti içindedir. Bu masrafların tümü yine tüketiciden çıkartılır. Kapitalist ekonomide saf dolaşım masrafları muazzam boyutlarda büyümektedir. Sosyalist bir ekonomide metaya hiçbir değer katmayan ve tüm toplumda yaratılan değerlerden bir kesinti oluşturan bu kesim bütünüyle ortadan kalkacak, saf dolaşım masrafları sıfırlanacaktır. Bunun yanında yine dolaşım alanında ortaya çıkan ve ürünlerin tüketicinin eline geçebilmesi için gerekli olan bir organizasyon ve bunun gerektirdiği masraflar, üretim sürecinin dolaşım alanında sürdürülmesine bağlı olan masraflar vardır. Bunlar içinde örneğin taşıma masrafları, zorunlu olan paketleme masrafları, gerekli ürünün ihtiyaç sahibine istenen zamanda ulaştırılması için gerekli organizasyon masrafları vb. vardır. Ürünün tüketime hazır hale getirilmesine, doğrudan tüketiciye ulaştırılmasına hizmet eden bu faaliyetler, burada harcanan emek, ürüne yeni bir değer ekler. 07.02.2013

DİSK ’e b a ğ l ı Na k l iy at-İ ş Sendikası, Eylül 2012’de Yurtiçi Kargo ve Lojistik işletmelerinde örgütlenme çalışması başlattı. Yurtiçi Kargo patronunun işçilerin sendikalaşma çalışmasına verdiği cevap işten atma oldu. Ankara, Konya, İstanbul’da Nakliyat İş üyesi olan 60 işçi işten çıkarıldı. Gerekçe güya: “iş daralması, performans düşüklüğü.” Yurtiçi Kargo’da işçiler, uzun çalışma saatleri, düşük ücretler, ağır çalışma koşulları altında çalışıyorlar.

24 Oc a k Perş embe g ü nü Nakliyat İş Sendikası Haramidere Yurtiçi Kargo aktarma merkezi önünde, işten çıkarmaları protesto eden bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasını Nakliyat İş Genel Ba şka nı A l i R ı z a Küçükosmanoğlu yaptı. K ü ç ü k o s m a n o ğ l u , Yu r t i ç i Kargoda işten çıkarılan işçiler geri alınana, sendikalaşma mücadelesi başarıya ulaşana kadar mücadeleye devam edeceklerini belirterek; 20 acentede çoğunluğu sağladık-

larını, Çalışma Bakanlığı’na yetki için başvuru yaptıklarını açıkladı. Ülke genelinde 60 sendika üyesinin işten çıkarıldığını, işten çıkarılanlara kıdem ve ihbar tazminatlarının fazla verilerek, işçilere sus payı verilmek istendiğini, Yurtiçi Kargo’da kölece çalışma koşulları olduğunu, işçilerin bu koşullara dur demek için sendikalarında örgütlendiklerini ifade etti. Basın açıklaması sırasında: “Yaşasın onurlu mücadelemiz!, Yurtiçi Kargoda işçi kıyımına son!, Kargo işçisi köle değildir!, İşçilerin

birliği sermayeyi yenecek!, Zafer direnen emekçinin olacak!, İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!” sloganları atıldı. Haramidere Yurtiçi Kargo aktarma merkezinde işten çıkarılan Savaş Karabulut da kısa bir konuşma yaptı. Ankara’da polis saldırısına uğrayarak gözaltına alınan Devrimci Sağlık İş üyesi işçileri selamlayan Karabulut; işten çıkarılsa da Yurtiçi Kargo’da sendikalaşma mücadelesine devam edeceğini vurguladı. 24.01.2013

Şubat 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

YURTİÇİ KARGO’DA İŞÇİ KIYIMI

9


THY İşçileri Direnmeye Devam Ediyor Geçen yılın Mayıs ayı sonunda, THY A.O. ve THY Teknik A.Ş’de çalışan 305 işçi, havacılık işkolunda grev yasağına karşı eylem yaptıkları için işten çıkarılmıştı. Sendikaları HAVA – İş önderliğinde Atatürk Hava Limanı’nda 250 gündür direnen işçiler, her hafta İstanbul’un değişik merkezi yerinde oturma eylemi ve basın açıklaması ile mücadeleleri hakkında kamuoyunu bilgilendirmekte, destek talep etmektedirler. Bu eylem ve etkinliklere başta Türk – İş’e bağlı sendika şubeleri olmak üzere, birçok emek dostu dernek parti demokrat kurum ve devrimci çevreler destek vermektedir. 2 Şubat 2013 Cumartesi günü saat 14.00’da Bakırköy’de oturma eylemi ve basın açıklaması yapıldı. Direnişçi işçiler İncirli’de bulunan Hava – İş Genel Merkezi önü nden pa n ka r t aç a ra k Özgürlük Meydanı’na kadar sloganlar eşliğinde yürüdüler. Genel Maden – İş, Yol – İş İstanbul 1 No’lu Şube, Kristal – İş Trakya Şubesi, Tez Koop – İş İstanbul 1, 4 ve 5 No’lu Şubeler, Enerji – İş Genel Başkanı Kamil Kartal, DİSK’e bağlı Sine – Sen Yöneticileri, İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, Atatürk Spor ve Yaşam Köyü İşçileri, EÖC,

UİD-DER, TKP, DİP, TKP 1920, İGD destek için oradaydılar. Burada yapılan konuşmalar ve basın açıklaması ile işkollarında yaşanan hukuksuzluklar insan yaşamını hiçe sayan uygulamalar taşeronlaştırma ve iş cinayetleri hakkında açıklamalarda bulunuldu. İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi adına açıklama yapan TMMOB İKK’dan Zafer Güzey, sadece Ocak ayı içinde 16’sı Madencilik, 15’i inşaat ve 10’u metal sektöründe olmak üzere 68 işçinin iş kazası denilen, aslında iş cinayetinde yaşamını yitirdiğini, bu ölümlerden hükümet ve onun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının sorumlu olduğunu belirtti.

Genel Maden –İş Sendikası Genel Başkanı Eyüp Alabaş da yaptığı kısa konuşmada, THY işçilerinin kazanana kadar yanlarında olacaklarını belirtti. Hava – İş Genel Başkanı Atilla Ayçin eylem boyunca yaptığı konuşmalarda, sadece 305 işçinin tekrar işe alınması ile sorunların bitmeyeceğini, asıl sorunun sömürünün ortadan kaldırılması, ülkede özgürlük, barış ve demokrasinin tesis edilmesi sorunu olduğunu, THY başta olmak üzere işyerlerinin emperyalistlere peşkeş çekildiğini ve gün gelecek AKP’nin hesap vereceğini ve T. Erdoğan’ın ülkeden kaçacağını söyledi. Eylem süresince katılanlar tarafından: “Gün gelecek devran dö-

necek AKP halka hesap verecek!, THY İşçisi yalnız değildir!, Birleşe birleşe kazanacağız!, İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” sloganları atıldı. Son olarak Hava – İş Genel Merkez Yönetim Kurulu adına yapılan basın açıklamasını direnişçi işçilerden Deniz Eralp okudu. Açıklamada havacılık işkolunda grev yasağının temel amacının bu işkolunda da sendikasız, örgütsüz ve toplu iş sözleşmesiz bir sektör yaratarak dolayısı ile kölelik düzeni olan taşeron sistemini engelsiz ve karşı çıkılmadan kolayca yaygınlaştırmak olduğu vurgulandı. THY’de eksik personelle, uçuş emniyetini riske atarak kabin personeline yaptığı baskı ve hak ihlallerini hasta ve yorgun olan personelin zorla çalıştırıldığını belirterek, havacılık sektöründe yorgunluğun ölüm olduğunu söyledi. Açıklamanın sonunda THY yönetimine THY A.O’da 24. Dönem TİS görüşmelerinde ortaya çıkan uzlaşmazlığın çözümlenmesinin anahtarının haksız yere işten atılan 305 işçinin işe geri alınması olduğu özellikle vurgulandı. Açıklamanın sonunda müzik eşliğinde halaylar çekilerek eylem sona erdirildi. 03. 02. 2013

Şubat 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Taral Makinede İşçiler Haklarına ve Sendikalarına Sahip Çıkıyor

10

İstanbul Bayrampaşa’da Kurulu bulunan Taral Tarım Makina ve Aletleri Sanayi A.Ş.’de çalışan işçiler, Birleşik Metal İş Sendikası’na üye oldular. Patron 27 işçiyi işten çıkardı. İşçiler 5 Şubat Salı günü fabrika kapısı önünde direnişe geçti. Silahtaroğlu ailesinin sahibi olduğu Silkar Holdinge ait Taral Makina’da toplam130 işçi çalışıyor. İşçilerin büyük çoğunluğu asgari ücret alıyor. Yıllardır zam alamayan, karın tokluğuna çalıştırılan işçiler haklarını kullandı sendikaya üye oldu. Patronun buna verdiği cevap işten atma oldu. İşçilerin ödenmemiş emeği, alınteri temelinde büyüyen holding sendikaya tahammül edemiyor. 8 Şubat Cuma günü Fabrika önünde basın açıklaması yapıldı. Basın açıklaması yoğun yağmura rağmen işten atılan işçiler, Birleşik

Metal İş Sendikası 1, 2 no şube yöneticileri, genel merkez yöneticileri, DİSK yöneticileri katıldı. Basın açıklaması, öğle paydosunu bekleyen işçiler yemek molasının başlamasıyla birlikte fabrikadan gelen işçilerin katılımı ile başladı. “Tarala’a sendika girecek başka

yolu yok!, Taral işçisi yalnız değildir!, İnadına sendika inadına Disk!, Sarı sendika istemiyoruz!, Yaşasın sınıf dayanışması!, İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” sloganları sık sık atıldı. Birleşik Metal İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu yaptığı açıklamada “Silahtaroğlu

bir işveren sendikasına üyedir ve üye olduğu işveren sendikasına bir başka işveren üye olabilir. Buna kimse engel olamaz, ama işçinin en doğal hakkı olan sendikaya üye olduğu için işten çıkarıyor. Bu yapılan yasa dışıdır” dedi. DİSK Genel Başkanı Erol Ekici yaptığı konuşmada; “Silahtaroğlu bizi iyi tanıyacak. Birleşik Metal-İş tırnağının değdiği yeri kolay bırakmaz. Taral’a sendika girecek ve işçiler haklarını alacaktır. Bunun başka yolu yok!” dedi. Açıklamanın ardından yemek molası süresi biten işçiler işbaşı yaptı. İşten çıkarılan işçilerin, 2 Nolu şube yöneticilerinin fabrika önünde bekleyişleri sürüyor. Yeni İşçi Dünyası olarak basın açıklamasına katılarak destek verdik. 08.02.2013


Hukuk Köşesi Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız. Burjuva devletlerde yasalar patronlar ve sermaye yararına yapılır. İşçi sınıfı haklarını almak ve bu haklarını genişletmek için tüm yol ve araçlarla mücadele yürütmelidir. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz Hukuk mücadelesidir. Bu nedenle mücadele yürüten işçi sınıfı yasaları bilmek zorundadır.

6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu – III

Organlar

Sendikalarda ve şubelerinde mutlaka Genel Kurul, Yönetim Kurulu, Denetleme ve Disiplin Kurulları bulunmak zorundadır. Sendikaların Genel Kurul dışındaki kurullarında en az 3, en fazla 9 kişi bulunabilir. Şubelerin genel kurul dışındaki kurullarının üye sayıları da 3’ten az 5’ten fazla olamaz. Konfederasyonların yönetim kurullarının üye sayıları ise 5’ten az 22’den fazla olamaz. Bu organlara seçilen asıl üye sayısı kadar da yedek üye seçiminin yapılması gereklidir. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun 15. maddesine göre sendika şubelerinin Yönetim Kurullarında en az 3, en fazla 9 üye bulunması gerekiyordu. Yeni yasa ile birlikte en fazla 5 üye olabilecek. Konfederasyonların Yönetim Kurullarında ise en az 5 en fazla 29 üye seçilebilmekteydi. Bu sayıda yeni yasada işkolları sayısının indirilmesi de dikkate alınarak en fazla 22 olarak belirlenmiş. Sendikalar bu zorunlu organlar dışında ihtiyaca bağlı olarak başka organlar da kurabilecekler. Eski yasada olduğu gibi yine zorunlu organların görev ve yetkileri bu organlara devredilemeyecek. Zorunlu organlara seçilen üyelerin yasanın 6. maddesinde sayılan Kuruculuk Şartlarını taşıması zorunludur. Bu şartları taşımayanların organlara seçilmesi durumunda valilik veya Bakanlığın başvurusu üzerine mahkeme tarafından bu üyenin görevi sonlandırılır.

Ayrıca önceki yasada olduğu gibi yeni yasada da genel kurul dışındaki organlara seçilen üyelerin ad ve soyadlarının, açılan ve kapatılan şubelerin bilgileri ilgili valiliğe bildirilmelidir. Bakanlık tarafından bu bilgiler de internet sitesinde ilan edilir. Yine genel kurul dışındaki organlara seçilen üyelerin Kuruculuk Şartlarında belirtilen suçlardan birinden mahkûm olmaları halinde görevleri kendiliğinden sona erer. Yeni yasaya göre sendikaların yönetim, denetleme ve disiplin kurulunda görev alan üyelerin görevleri, milletvekili veya belediye başkanı seçilmeleri hâlinde kendiliğinden son bulmaktadır. Bu durumda yedek üyeler göreve gelir. Sendikaların tüzüğünde daha yüksek bir sayı öngörülmemişse, genel kurul dışında kalan organlarda toplantı yeter sayısı kurul üye sayısının salt çoğunluğu, karar yeter sayısı ise toplantıya katılanların salt çoğunluğudur. (Madde 9) 2821 sayılı yasada sendikaların üye sayısı ile ilişkili Genel Kurul sistemi bulunmaktaydı. Buna göre üye sayısı 500’ü aşan şubelerin genel kurulu delege esasına göre yapılmalıydı. Sendikaların üye sayısı da 1000’i aştığı takdirde delege esasına göre yapılmalıydı. 6356 sayılı yeni yasada bu hükümler yok. Yeni yasaya göre genel kurullar, sendikaların tüzüğüne göre üye veya delegelerden oluşur. Yani delege sisteminin nasıl olacağına sendikalar karar verecekler. Daha önceden olduğu gibi sendikaların yönetim, denetleme ve disiplin kurulu üyeleri, bu görevleriyle kendi genel kurullarına doğal delege olarak katılırlar. Bir genel kurulda delege olan üyeler bir sonraki olağan genel kurul için yapılacak delege seçimine kadar bu görevlerini sürdürürler. Delege seçimi ile ilgili önceki yasada “Sendika tüzüklerine delege seçilebilmeyi engelleyici hükümler konamaz” dışında herhangi bir hüküm yoktu. Yeni yasada ise delege seçiminin usul ve esaslarının sendika tüzüklerinde belirtilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Özellikle çok fazla oyunun döndüğü delege seçiminin tüzüklerde belirlenmiş kurallarla yürütülmesi önceki kuralsızlığa göre daha iyidir. Ayrıca “tüzüklere delege seçilebilmeyi engelleyici hükümler konulamayacağı” hükmü yeni yasada da korunmaktadır. (Madde 10) iscikosesi@gmail.com adresine sorularınızı gönderebilirsiniz.

İş cinayetleri bitmek bilmiyor. Katliam gibi bir iş cinayeti haberi Gaziantep’ten geldi. 30 Ocak Çarşamba günü Gaziantep’in Şehitkamil ilçesindeki 4’üncü Organize Sanayi Bölgesi’nde Kurulu bulunan Güneydoğu Galvaniz fabrikasında patlama meydana geldi. 7 işçi öldü. 7 işçi yaralandı. Fabrikanın ısıtma kazanı bölümünde tadilat çalışması yapılırken saat 10.30 sıralarında patlama meydana geldi. Fabrikanın bazı bölümleri büyük gürültüyle çöktü, çok sayıda işçi altında kaldı. Patlamanın etkisiyle galvanizleri taşıyan vinçler devrildi. Camlar patladı. Fabrikada, aydınlatma, elektrik direklerinin galvaniz kaplamasını yapılıyor. Kaplamanın yapıldığı 6 metre uzunluğunda 2-3 metre derinliğinde ve genişliğinde havuzlar var. Bu havuzların belli bir sıcaklıkta tutulması gerekiyor. Havuzları ısıtmak için bir sistem var. Patlama bu sis-

temde meydana geldi. 75 bin metrekare alana kurulu olan fabrikada galvaniz bölümünde 60 işçi çalışıyordu. Hayatını kaybeden işçiler arasında kayıt dışı iki Suriyeli işçi de var. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, patlamanın ardından yaptığı açıklamada; fabrikanın yeni taşındığını, küçük bir işyeri iken son bir yılda büyüyen fabrikanın, iş sağlığı güvenliği konusunda sabıkalı

olduğunu söyleyen Çelik, “2011 yılında iki kez teftiş görmüş, idari para cezasına çarptırılmış. Belli ki iş sağlığı ve güvenliği konusunda eksikleri olan bir iş yerimiz.” buyurmuş. İşçi sağlığı ve güvenliği konusunda eksiklikleri olan fabrikaya para cezası verilmekle yetinilmiş. Patronlar ve onların devleti işçileri değil, sermayeyi, sermayenin çıkarlarını koruyor. Her iş cinayeti bu gerçeği bir kez daha gösteriyor. Bakan Çelik patronlara “Bir

daha olmasın” temennisinde bulunduklarını söyleyen Çelik, “Ama bunlar yaşanıyor. Ben buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bütün çalışanlarımızın koşullara uygun bir şekilde çalışması gerekiyor, çalıştırmanız gerekiyor. Eğer sizin teçhizatınız, donanımlarınız sağlanmadan çalıştırılıyorsanız, bu konuda bize bir telefon kadar yakınsınız, lütfen bize bildirin” dedi. (Evrensel) Ocak ayı içerisinde basına yansıdığı kadarıyla 23 işçi iş cinayetlerinde öldü. Türkiye iş cinayetleri sonucu işçi ölümlerinde Avrupa’da birinci, dünyada ikincidir. Sermayenin büyümesinde ücretli emek var. Sermaye büyüyor, işçiler ölüyor! Daha fazla kar, daha fazla kar için üretim yapılan kapitalist sistemde; iş cinayetlerinin son bulması mümkün değildir. İş cinayetlerinin son bulmasının yolu bellidir: Kapitalizmi yok etmek! 06.02.2013

Şubat 2013 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ

Katliam gibi iş cinayeti!

11


DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ Endonezya'da onbinler asgari ücrete karşı sokakta

Endonezya'da asgari ücretin belirlenmemesinden dolayı hala zamsız maaş alan onbinlerce işçi, sokağa çıkarak eylem gerçekleştirdi. Başkent Cakarta'da yapılan eyleme katılan sendika lideri Said İkbal, işçilerin tüm halkın geleceği için eylemlerini sürdürdüğünü ifade etti. Hızlı bir şekilde artan gıda fiyatlarını karşılayabilmek için ücretlerin daha fazla artması gerektiğini belirten işçiler, yaşam koşullarının hızla pahalılaşmasına karşın maaşların yerinde saydığını dile getirdi. Asgari ücret tartışmalarının hala devam etmesinden ötürü işçiler, maaşlarını zamsız alıyor. Eylemde işçiler maaşlara en az yüzde 40 zam istiyor. Ülkedeki ekonomik büyümenin adil bir şekilde dağıtılmasını talep eden işçiler, yıllık büyümenin yüzde 6 olmasına rağmen bunun maaşlara yansımadığını belirtiyor. Güney Afrika'da tarım işçileri grevi kazanımla bitti Güney Afrika da hükümet, iki haftalık grev sonucu tarım işçilerinin maaşlarına yüzde 52 oranında zam yaptığını açıkladı. AA'nın haberine göre, Güney Afrika Çalışma Bakanı Mildred Oliphant, tarım işçilerinin maaşlarının 1 Mart itibariyle gün-

lük 5,75 avrodan 8,75 avroya çıkarılacağını duyurdu. Tarım sektöründe genelde üzüm bağla r ı nd a ç a l ı ş a n işçiler Ocak ayı başında günlü k ücretlerinin artırılması için protesto gösterileri düzenlemiş, günlük ücretin en az 12,50 avroya çıkarılmasını talep etmişti. İki haftalık grevde 50 işçi göz altına alınmış ve en az 1 kişi yaşamını yitirmişti. Protestolara öncülük eden büyük çoğunluğu Cape Town'un batısında 3 bin işçi, uzun yıllar çiftliklerde çalışmalarına karşın oldukça düşük ücretlere geçici işçi statüsünde kabul görüyordu. Geçen yıl da benzer şekilde yaşanan protestolarda iki kişi hayatını kaybetmişti. Fransa'da 5 milyon emekçi iş bıraktı Fransa'da 5,2 milyon kamu emekçisi, hükümetin "bütçe kısıtlamaları" adı altında haklarını gasp etmesine karşı greve gitti ve sokaklara çıktı. Emekçiler, işten çıkarmaların yasaklanmasını ve yeni bir istihdam politikası geliştirilmesini istiyor. Fransa'nın üç büyük sendikası CGT, FSU ve Solidaires, hükümetin ücret ve istihdam politikasını protesto etmek için bugün hizmet üretmedi. Fransa genelinde, 14 saat boyunca 120 ayrı noktada eylemler yapıldı. Fransa da sözde Sosyalist Parti'nin hükümet olmasından sonra ilk defa kamu hizmeti üretmiyor. Ekonomik ve mali

kriz politikası, kağıtsızlar reformu, Paris Kat liamı ve Mali'nin işgali ile eleştirilerin hedefi olan Sosyalist Parti ve Ayrault hükümeti, bu defa 5,2 milyon kamu emekçisinin iş bırakmasıyla karşı karşıya. C G T, F S U v e Solidaires yayımladıkları açık lamada, ücretlerin 2010'dan beri dondurulduğu, işten çıkarmaların yaygınlaştığı ve hükümetin istihdam politikasının yetersiz olduğu belirtildi. Hükümetin bütçe kısıtlamaları adı altında kamu emekçilerinin haklarını gasp ettiğini ifade eden sendikalar, cinsiyet, eğitim ve kariyer gerekçeleriyle işten çıkar-

işine son vereceğini açıklaması, işçileri ayağa kaldırdı. Günlerdir çeşitli basın açıklamaları ve yürüyüşlerle Brüksel’deki eylemin duyurusunu yapan metal işçileri, başkent Brüksel’deki başbakanlık ofisine yürümek istedi. Yüzlerce öfkeli metal işçisinin kentin ana caddesini trafiğe keserek yaptıkları yürüyüşün önü bir süre sonra polis barikatıyla kesildi. Panzerler, köpekli polislerin yanı sıra tel örgülerin de kullanıldığı barikatların kendilerini yıldıramayacağını söyleyen işçiler barikatı aşmaya çalışınca polisten cop, biber gazı ve tazyikli suyla saldırı geldi. Saldırıya kaldırım taşlarını kırarak yanıt veren işçiler ile polis arasında saatler süren çatışma yaşandı.

maların devam ettiğini hatırlattı. Sendikalar, 7 Şubat'ta bir toplantı yaparak, yeni pirim sistemi ve daha birçok konuyu masaya yatıracaklarını da duyurdu. Kamu emekçilerinin üç temel talebi ise şöyle: - İşten çıkarmalar derhal durdurulsun ve yasaklansın ve yeni bir istihdam politikası geliştirilsin

İşçilerin eylemlerinin hem kitleselleşmesi hem de militanlaşması karşısında Belçika Başbakanı Elio Di Rupo geri adım atmak zorunda kaldı. Daha önce ekonomik kriz nedeniyle işten çıkarmaların yaşanabileceğini belirten Di Rupo, işçilerin direnişi üzerine Latin Amerika gezisini iptal etti ve işçiler ile görüşme yapmak istediğini açıkladı. ArcelorMittal, Avrupa’daki talep daralması ve ekonomik kriz nedeniyle yüzde 9 oranında daralma yaşadıklarını açıklamış, bu daralma üzerine toplu işten çıkarmalara gidileceğini ilan etmişti. Şirket, 2012’nin kasım ve aralık aylarında da Opel ve Ford’un fabrikalarını kapatmış ve binlerce işçinin işsiz kalmasına yol açmıştı. Yazının devamı nı www.ydicagri.net ten takip edebilirsiniz.

-Maaşlar satın alma gücü ve özellikle son endeksler hesaba katılarak yeniden düzenlensin -Kamu hizmeti işleyişi ve çalışma koşuları iyileştirilsin Brüksel’in göbeğinde metal direnişi Dünyanı n en büy ü k demir çeli k şirket lerinden ArcelorMittal’in Belçika’daki fabrikalarında bin 300 işçinin

Grev tehdidi: Metal işçileri, işten çıkarmaların sonlanmaması halinde şirketin Avrupa’daki en büyük fabrikalarından birisi olan Liege’deki fabrikada direnişe geçeceklerini ve üretimi durduracaklarını açıkladı. Gelişigüzel işten çıkarılamayacaklarını söyleyen metal işçileri, hükümetin konuya derhal çözüm bulmasını talep etti.

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Metin Yoksu • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: info@ydicagri.net • web: www.ydicagri.net YDİ ÇAĞRI Sayı 162 nin İşçi Özel Sayısı • Şubat 2013 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.