MERHABA
3. sayımız, sava tehlikesinin hâlâ dünya
Küçük
burjuvalar
ve ülke gündemini belirledi i ko ullarda
Türkiye'de,
çıkıyor. Geçen bir aylık süreçte, yaptı ımız
var.
ça rılara olumlu yanıt veren sanatçılarla bir
lı ına,
araya gelerek, emperyalist sava a kar ı
yasaklamalara
platform olu turduk. Kültür ve sanat cephesi
kabu unda
olarak emperyalist sava tehlikesine kar ı
mı ,
sorumlulu umuzu
her ey
ve
duyarlılı ımızı
sürdürece iz. ve
sanat
geçmi e
cephesinde
baktı ımızda,
küçümsenmeyecek oklu unu
Ülkemizin
hiçte
birikimlerimizin
görüyoruz.
tepeden
1980
var
öncesi,
7
mücadelesini
baskılara,
çıkmayan, halka
bakan
kendi
yabancıla
birey
örgütlü
her
olmayı
mücadeleyi
kaçınmadan
acılarını
iliklerinde
mücadelenin
ifadesiydi.
sınıf
ya andı ı baskıya,
küttür
ve
Eylül'den en
çalı maları
mücadelenin biri
mücadelenin
sert
cezaevlerinde, olanaksızlı a
sanat
silahlarından
12
mücadelesinin
türlü
ve
örgütlü
olmu tur.
kesintisiz
vazgeçilmez Dı arıdaki
yeniden
ivme
halkın
hissedebilen
bir
Olalım"
Tutsaklık
yazısında,
bu
bulabilirsiniz. Ko ullarında
dergisinden
konudaki (Bu
yazı
Mücadele
alınmı tır)
Yazgıları kömür gibi olan madencilerin ya amını
"Zonguldak
zlenim-lerin'de
anlatmaya çalı tık. Bu sayımızda yine gündeme denk dü en bir öykümüz var. "Duysunlar Acısını". Bültenimize
okuyuculardan
yazılar,
cephesi daha
sa lıklı çalı malar olarak
iirler gelmeye ba ladı. Bu sayımızda bir
yürütülmeye
ba landı.
ve
okurumuzun
bir
Okurlarımızın
de erlendirme
TAVIR
yazımız
içeriyor.
Kültür genel
sanat
verebilen,
bir
birlikte
Tavır,"
ve
hiç
kazanmasıyla
Sanatta
küttür
her
kar ın,
ve
aydın. "Küçük Burjuva De il, Proletarya
kültür-sanat
cephesindeki
ko ukla
özveriden
perspektifimizi
sürmü
kar ı
sayan,
Aydını
biçimde
ba ımlı
i kencelere,
ya ayan,
sayı çıkan tavır dergisi, 12 Eylül'e dek
sonra,
olan seçene i
emperyalizme
sömürüye,
ona
iki
yadsıyan bir aydın tipi. Ya da proletarya
Kültür bugünden
ülkesi
aydınlarımızın
devamını
iirlerini bu
konudaki
yayınlıyoruz. duyarlılı ının
diliyoruz.
1
KÜLTÜR VE SANATTA TAVIR Bilindi i gibi devrimci mücadele, çok yönlü
kavranıp
mücadeledir.
sürdürülmesi
Kültür
alanı
gereken
alanındaki
devrimci
mücadele,
di er
bu
alanlardaki gibi siyasi mücadeleye ba lı ve o
mücadelenin alanlarından biridir. Toplumsal
n u n belirleyicili inde sürmelidir. Bunu
düzenin
alanda
sa lamak, alandaki çalı maları merkezi b i r
yaratılan örgütlülük, temel alınan mücadeleyi
örgütlülük altında sürdürmekle olacaktır."
desteklemesi nedeniyle önemli bir konuma
(Tavır, Sayı:1, sayfa 7) tespitini yapıyordu.
de i tirilmesinde,
da,
bütünle tirmek olmalıdır... Kısacası kültür
bu
sahiptir.
1980 yılında düzenlenen, Halk Bilimi
1980 öncesinde, her alanda yürütülen
alanında, bugüne de in burjuvazinin hedef
mücadelenin yanında, kültür sanat alanında
saptırıcı, gözboyamacı enliklerine alternatif
da bir çok ileri adımlar atılmı tı. Anti-fa ist
kabul edilmesi gereken
mücadelenin öne çıkmasına ra men, kültür
Üniversiteler,
ve sanat cephesindeki ürünler, kitlelere
Halk Oyunları enli i" ve bu çerçevede
ula tırmaya çalı ılmı tır.
düzenlenen
Bu alanın somut ifadesi olan "Kültür ve
Akademiler, panel,
adımlar
Ocak ayında yayın hayatına ba ladı.
olu turulması
ideolojik saldırıları artarak sürerken, kültür alanında laf üretmek, en çok ba vurulan yöntem
olmu tur.
Tavır:
"Devrimcilerin
. Türkiye
Yüksekokullar
çalı maların
en
önemlilerindendir. Sinema dalında da, olumlu
Sanat Ya amında Tavır" dergisi, 1980'in
Emperyalizmin, kültür hegemonyası ve
" 1
sinemaya,
atılmı tır. ve
Mücadele propaganda
özellikle
çalı malarına
ve
kısa
tarihinin açısından
metrajlı
foto rafçılı a
film önem
verilmi tir. Sayısız gösteri ve miting filme alınmı tır.
Kurgulanan
"Halk
Oyunları
kültür enli i" filmi çe itli etkinliklerle gösterime alanındaki devrimci çalı maları, emperya- girmi tir. Halk oyunları grupları ve bir gençlik lizme ve fa izme kar ı sürdürülen demokratik korosu olu turulmu tur. Koro, müzikte bugünkü
bir
mevzi
TAVIR
hedefi,
kısa
vadede
halinde 2
vurgulamak gerekir. En zor ko ullarda bile 12
Eylül'e
yapılanları,
esas
ülkemizdeki burjuva
kadar
ki
süreçte
faaliyetlerini
olarak
de
sürdürmü lerdir.
TKM
(Tutsaklık Ko ullarında Mücadele) ve Isırgan
egemen küçük
anlayı ın
devrimciler, çe itli biçimlerde bu alana ili kin
statülerinin
(Mizah Dergisi) adlı dergilerle alternatif tavır sürdürülmü , her türlü yayının ve yazı
yıkılması,
elitizmeve
malzemesinin, yasak oldu u ko ullarda bu
slogancılı a dü mede ula abilen, devrimci
onları sanat
geli tirilmesi
kitlelere
dergiler yayınlanmı tır. (Metrisle 1984, 85,
etkileyebilen
86, 87 yıllarında her havalandırma için bir
perspektifinin
nüsha.)
olarak
12 Eylül'de, cezaevlerinde sanata önemli
de erlendirebiliriz.
bir
yöneli
görüldü.
Dı arıda,
sanatla,
kültürle hiç bir ilgisi olmayan insanlar içeride okuma olana ı buldukları bu tür kitapların da devrimci anlayı ın, hayata geçirildi i bir deneme
kaseti
yapılabilenler, ko ulları
yapmı tır.
Bu
alanda
mücadelenin
omuzlama
geli imi,
durumunda
oldu u
görevlerin yo unlu u, adili i ile devrimci hareketin hızla
yenili ine,
geli mesine
sınıf
mücadelesinin
kar ın,
o
günün
ko ullarında önemli mesafeler alınmı tır.
etkisiyle, sanatla özellikle de edebiyatla ilgilenmeye ba ladı. Bu yöneli sa lıklı bir ilginin ve birikimin üzerine oturmuyordu. Cezaevlerinde
direni in
depolitizasyon,
siyasetten
yanı uzakla ma
sıra ve
kaçı ta ya anmı tır. nsanların, önemli siyasi sorumluluk
ve
görevlerine
ayırmaları
gereken zamanlarını ve enerjilerini sanatsal
12 Eylül'e kadar ki süreçte yapılanları,
faaliyete ayırmaları yarı-yenilgi yıllarına denk
esas olarak ülkemizdeki egemen küçük
dü en, olumsuz havada siyasetten kaçı tan
burjuva
yıkılması,
ba ka bir anlam ifade etmiyordu. Sanata
elitizme ve slogancılı a dü meden kitlelere
yöneti ve yo unla ma ve bu konuda birikimi
ula abilen,
arttırma,
anlayı ın onları
statülerinin etkileyebilen
devrimci
devrimci
sanat
perspektifini
olarak
netle tirme amacıyla olmamı tır. Bu yöneli e
de erlendirebiliriz. Zaten o kadar kısa bir
giren insanlar, giderek siyasi görevlerini
sürede çok fazla üretkenlik gösterebilmek
asgariye indirmeye, sanatsal çabaları için
mümkün de ildi.
kendilerine daha fazla özerklik istemeye
sanat
perspektifinin
geli tirilmesi
12 Eylülle birlikte, yenilgi-yarı yenilgi ko ullarında, mücadele en keskin biçimde cezaevlerinde ya anmaya ba landı. Burada,
ba lamı lardır. 12 Eylül buldozerinin beyinlerinden de geçmesiyle ortaya çıkan hümanizm,
yılgınlık yıllarının ürünü, her türlü küçük burjuva anlayı a kar ı cezaevlerinde verilen mücadeleyi TAVIR 3
kaçı (geçi de il) bir yenilgi psikolojisinin Fa izm ko ullarında ister
ürünü olarak gündeme gelmektedir.
içerde olsun, ister dı arda
Mücadelenin
yeniden
ivme
siyasetten sanata kaçı (geçi
kazanmasıyla
de il) b i r yenilgi psikolojisinin
Yorum'un
ürünü olarak gündeme
"Demokrasi
gelmektedir.
Sanatçılar " grubuyla eskiye göre daha oturmu
birlikte,
çıkı ıyla
önce
ba layan
"Grup faaliyetler
Mücadelesinde
bir
faaliyet olarak
yürütülmeye
ba landı. Grup Yorum ve Grup Ekin hem birey olma vs. gibi dü üncelerin bu zaaftı
örgütlü militan sanatçı tavrıyla, hem de
yöneli içindeki insanlarda daha geni yankı
yaptıkları müziklerle bazı eksiklikleri içlerinde
bulması, devrimci de er yargılarını da bir
ta ısalar bile "devrimci sanat ve sanatçı"
yana bırakıp örgütten kopmalarını getirmi tir.
tavrının bir örne ini sergiliyorlar.
Popülizm bu insanlar için her ey olmu tur. Bu süreçte olumlu anlamda pratik sergileyen,
Foto raf ve Sinema grupları ve "Tavır"
eyler
bülteniyle de küçük burjuva sanatçıların
devrimci
sanat
perspektifiyle
bir
üretmeye çalı anlar da olmu tur. Ama bunlar
halka
azınlıktadır.
örgütsüzlü ü
Sürece
damgasını
vuran
yabancıla an,
bireycili i
feti le tiren
ve
statülerinde,
olumsuz anlayı tır. Maddi temeli, siyasetten
gedikler
kaçı olan bu sa lıksız ve çarpık yöneli
yükselmesi ve kitleselle mesiyle beraber, bu
sonuçta da devrimci sanat açısından pek
gediklerinde daha da büyümesi mümkün
kayda de er bir ürün çıkaramamı , baskı ve
olacaktır.
i kence
ko ullarındaki
bazı
açılıyor.
Mücadelenin
ivmesinin
duyarlılıkları
yakalamayla sınırlı kalmı tır. Devrimci sanat
Siyasi
mücadelenin
bir
aracı
olarak
yarattı ı
dü ünülen bir edebiyat dergisi kollektif ve
birle ince,
örgütlü bir çabanın ürünü olmalıdır. Edebiyat
cezaevlerinde sanata yönelen devrimciler,
aracılı ıyla ula ılan ili kiler siyasi ili kilere
ülkemizde
dönü türülebilmelidir.
gelene inin yılgınlık
olmayı ı,
cuntanın
ko ullarıyla egemen
olan
da
küçük
burjuva
"Küttür ve
Sanatta
sanatçısı statülerinin ç e k i m alanına girmi ,
Tavır"
onlar gibi örgütsüzlü e yönelmi tir. Onlar gibi
hazırlayıcısı olarak dü ünülmelidir. Devrimci
kapalı,
sanat emekçileri, bülten bünyesinde edebiyat
imgelerle
dolaylı
anlatımlarla,
konu mayı
anla ılmaz
benimsemi ler,
mücadele açısından birinci dereceden ele alınması gerekeni bir yana bırakıp, tali ve
bu
perspektifteki
bir
derginin
alanında etkin bir güç olma yetene inde bir dergi, çalı masına yönlendirilme-
marjinal konulara yönelmi lerdir. Fa izm ko ullarında ister içerde olsun, ister dı arda siyasetten sanata
TAVIR 4
KÜÇÜK BURJUVA AYDINI DE L PROLETARYA AYDINI OLALIM! TKM-TAVIR Aydın konusu, aydınların, toplumların seyri içinde, oynadıkları olumlu ve olumsuz rolleri dolayısıyla, her zaman güncel bir tartı ma konusu
Nüans farklılıkları olsa da bu süreç bugün de devam ediyor. Böylesi bir süreç içinde kısa da olsa aydınlar konusunda bir perspektif getirmek
olmu tur.Özellikle toplumu derinden etkileyen, bunalım dönemlerinde sergiledikleri tutum ve üstlendikleri fonksiyon gere i burjuvaziye hizmet
onların sınıfsal niteli ini ve karakterini ortaya koymak, proleter aydının ne olup
etmeleri, ona sol'dan destek vermeleri, bu konu üzerinde durmayı daha da gerekli kılıyor. Ülkemizde aydınların tavrı bu genellemenin dı ında olmamı tır. 12 Eylül açık fa izmi döneminde -12 Marttaki gibibütün olumsuz yanlarıyla ortaya çıktılar ve burjuvazinin devrimcilere saldırısında küçümsenmeyecek roller üstlendiler. Üstelik bu dönemde, salt birey olarak ya da mesleki örgütleri aracılı ıyla ile de il, proletarya saflarında gözüken uzantıları vasıtasıyla da saldırıya geçtiler. Devrimci saflarında görülen gerek örgütsel, gerek "bireysel" düzeydeki da ınıklık, ba ıbozukluk, davayı inkâr, "bireyin ke fedilmesi" gibi yeniden piyasaya sürülen idealist, felsefi yakla ımlar, cinsel ahlaksızlık teorilerinin devrimcilere mal edilmesi, psikolojik tahliller ister istemez, devrimci mücadelenin bu do rultuda bütün yakla ım ve e ilimlere kar ı olmasını gerektirdi. Devrimciler
aslında
deneyimsiz
olmadı ını ana hatlarıyla açıklı a kavu turmak ve 12 Eylül döneminin aydın yapısını tahlil etmek bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır. Sınıflı
bir
çıkmasından,
toplumun
kafa
ile
kol
ortaya eme i
arasındaki ayrımın bir toplumsal ili ki olarak
belirmesinden
sonra,
tarihsel
misyonlarını
ba ladılar.
Bu
misyon
gerçekle iyordu:
aydınlar
oynamaya iki
düzeyde
Ekonomik
açıdan
sayılmazlardı. 12 Mart sonrasında da aynı
üretim güçlerinin geli mesine hizmet
saldırılarla kar ılamı lardı.
ediyorlardı.
Yeni
öncüsüydüler.
bulu ların,
Sınıflar
tekni in
mücadelesinin
politik önderleri de aydınlardı.
TAVIR
5
Kapitalizm öncesi aydınların toplumsal konumu, kapitalizm dönemine göre
Osmanlı toplumunda bu açıdan durum farklıydı. Kapitalist sömürgecilik,
niteliksel olarak farklıdır. Köleci ve feodal toplumlar da egemen sınıf bizzat devlet olarak örgütlendi inden aydınlar da bu örgütlülü ün ayrılmaz bir parçası ya da
ülkede uç vermeye ba layan ya da ön ko ulları olu an, kapitalist dinami i yıkıp kavurdu. Burjuva sınıfı geli medi, serpilemedi. Cılız ve toplumda öncü rol
egemen sınıfın bizzat kendisi veya bir bölümüdür. Bu, kapitalizm öncesi toplumların ekonomik ve siyasi yapısından kaynaklanan bir durumdur.
oynayamayacak bir durumda kaldı. . Ama Osmanlı Devletini ça a uydurmak, ya atabilmek için ikinci Mahmut'tan itibaren yapılan reformlar devlet içinden
Halk, hiç bîr hakkı olmayan, ekonomi dı ı zor ile sömürülen bir güçtür, sürüdür. Köleler ve sertler hiç bir hakkı olmayan, sadece hizmet etmekle
burjuva aydınlarının yeti mesini sa ladı. Özellikle, siyasal, sanatsal ve askeri alanlarda, aydınlar güçlenmeye ve ülke kaderinde rol oynamaya
yükümlü olan insan gruplarıdır. Bunların üretim sürecindeki rolleri özel bir e itime tabi tutulmalarını gerekti kılmaz. Çünkü üretim ilkel ve kaba, üretim araçları ve
ba ladılar. Batı
Avrupa
ve
Osmanlı'da
geli im farklı da olsa ortak olan özellik kapitalizm öncesi toplumlardan farklı
teknikleri geri ve basittir. Bu toplumlarda köle ve serflerin dü ünsel etkinlikleri içinde olmaları, kendilerini kafaca yeti tirip geli tirmeleri olanaklı de ildir. Osmanlı
olarak, aydınların, burjuvazinin bir
toplumunda da durum böyleydi, reaya (sürü) ve devlet, toplumun iki uç tarafıydı.
AYDINLARIN SINIFSAL
Kapitalizmin geli mesiyle, insanların
parçası
veya
onun
olmasına kar ın, ayrı bir aydın tabaka olarak ortaya çıkmasıdır. N TEL % Aydınların sınıfsal temeli ve niteli i,
nispeten özgürle mesi ekonomi-dı ı zor
küçük
yerine
karma ıkla tırılmı tır.
ücretli
köleli in
gelmesi,
burjuvazinin yönetiminde de de i iklikler getirdi.
Burjuvazinin
hizmetinde
burjuva
aydınlar
tarafından
Aslında
Pla-
ton'dan beri aydınlar, "aydın"ıhep
yönetiminde
bürokrasiyi bir araç olarak kullanması gibi, aydınlar da ayrı bir tabaka olarak ortaya çıkma olana ı buldular. Kapitalist geli imin ilk a amalarında, aydınlar henüz ba ımsız
sayılmazlardı
ve
bir
aristokratın, bir nüfuzlu ki inin koruması altındaydılar. Kapitalizmin geli mesiyle beraber
burjuvazinin
üstünlü ü
ele
toplum dı ında veya üstünde bir yere
burjuva
aydınlarının
da
oturtmaya çalı mı lardır. Bu, aydının
geçirmesi,
özgürle mesine neden oldu. Batı
toplumlarında
burjuvazinin güçlenmesi sınıfa
ekonomik oranında
basarak
genel toplumsal seviyenin bir ölçüde aydınlar olarak
ayaklarını
yükseldiler.
bu
Burjuva
kültürüne katkıları, bu yüzden köklü,
ilerisinde olmasından kaynaklanıyor. Aydınlar, aydınlatıcı
toplumun gücü
yönetici
olarak
gücü,
kendilerini
toplumun üstünde, sınıflardan ba ımsız bir tabaka görmü lerdir. Özellikle
yaratıcı oldu. TAVIR
6
burjuvazinin gericile ti i dönemlerde burjuva aydınları, halka tepeden bakmaya ba lamı , halkı de ersiz görmü , a a ılamı ve aydınlara özel bir konum yüklemi lerdir. Küçük burjuvazi ara sınıf olmasından dolayı, temel sınıflar arasındaki çatı maları bir yandan uzla tırmaya çalı ırken, di er yandan da "sınıflar üstü" bir konuma yükselme çabasındadır. Bu mantı ın aydınlara yansıması da farklı de ildir. Küçük burjuva aydınlarına göre, aydınlar, belli sınıflara ba lı, sınıfsal olarak bölünmü de il, bu temel sınıflara kar ın -bu sınıflardan gelmesine, onlardan etkilenmesine kar ınözel bir kategoridir. Bu kategori bir anlamda sınıflardan ba ımsızdır. Bugün aydınları Karl Maanheim gibi "sınıflar üstü" gören ve açıkça söyleyen kimse az bulunur. Ama de i ik biçimlerde olsa da bu bakı açısı varlı ını sürdürüyor. (x1)
Herkesin
kabul
Türkiye'de
aydınların en
temel
etti i
özetti i, taklitçi
gibi -batı
taklitçisi- olmalarıdır. Özel bir kategori olan küçük burjuva aydınları, ba lı oldukları sınıf gibi, istikrarlı bir yapı arzetmezler. Burjuvazi ile proletarya arasında yalpalayıp dururlar. Devrimci mücadelenin durumuna göre , proletaryadan uzakla ırlar. Genel olarak aydınları bu kaypak durumundan dolayı üç ana grupta incelemek olasıdır. Aydınların (x2) burjuvaziye yakın olan ve onunla bütünle me e ilimi gösteren kesimi sa gerici aydınlardır. Aydınların ikinci k e s i m i , proletarya ve burjuvazi arasında yalpalamalarına ra men, demokrat bir tutum ortaya koyabilen
TAVIR
kesimdir. Bunlar, kendilerini "demokratik sosyalist", "sosyal demokrat" vb. olarak tanıtırlar. Aydınların üçüncü kesimi mücadelenin içinde, örgütlülü ün, kollektif iradenin bir parçası olan proletarya aydınlarıdır. TÜRK YE'DE
AYDIN
SORUNU
Ülkemizde bunalımın derinle ti i, özellikle devrimci hareketin yenilgi ve yarıyenilgiye u radı ı veya a ır darbeler yedi i yıllarda, aydın sorununun gündeme gelmesi ilginçtir. Aslında aynı ilginçli i yalnız bu iki dönem (12 Mart ve 12 Eylül sonrası), de il, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türkiye târihi boyunca görebiliriz. Zaten bugünün aydın tartı malarını kavrayabilmek açısından, Türkiye tarihinde aydın sorununa göz atmak zorunludur. Herkesin kabul etti i gibi Türkiye'de aydınların en temel özelli i, taklitçi -batı taklitçisi- olmalarıdır. te bu noktadan hareket edilerek, aydınlar yerden yere vurulur, ele tirilir, kendine özgü bir aydın tipinin niye olu madı ından dem vurulup durulur. Sorunu maddi temel-leriyle birlikte ortaya koymadan, sadece sonuçlardan kalkarak de erlendirmek kaba bir yöntemdir. Türkiye tarihinde aydınlarımızın hep taklitçi oldu u, halktan kopuk oldu u do rudur. Bu nedenle görevlerini yerine getirememi lerdir. Ama aydınların tarihsel bir misyon yüklenmeleri, halk hareketinin Önüne geçip yönlendirmeleri olanaklı mıydı? Bu sorunun yanıtı ülkenin tarihsel, sosyal ko ullarından ba ımsız olarak ele alınamaz. Burjuvazinin a a ıdan yukarıya, halk hareketine önderlik etti i ülkelerde, aydınlar da üzerine dü eni yapmı lardır. Ama tersi durumlarda yani burjuvazinin feodal sınıfla uzla tı ı ülkelerde, aydınlar da bu duruma uyum sa lamı tır.
7
Türkiye'de
kapitalizm,
emperyalizmin
"cuntacılık" gelene i ba lattı. Demek ki Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulu una dek
müdahalesi sonucu kendi iç dinami iyle geli me olana ı bulamadı. Sınıf olarak burjuvazi feodalizmle
orta
kozunu payla acak bir tarihsel misyonda sahneye
görmezlikten gelemeyiz.
sınıf
aydınlarının
oynadı ı tarihsel misyonu
çıkmadı. Ama küçük burjuva aydınlar, burjuvazinin
demokratik hareket, bir küçük burjuva aydın hareketi
öncülük edemedi i burjuva -demokratik devrime öncülük
olarak tarih sahnesine çıktı ve öyle devam etti.
Diyebiliriz
ki;
burjuva
ettiler. Tanzimat aydınları, bütün, taklitçiliklerine,
Kurtulu Sava ı 'nın önderli ini küçük burjuva
sarayla uzla malarına kar ın, burjuvazinin çıkarlarını
aydınları (sivil ve asker) yaptı. Onlar da "ba ımsızlık"
savundular.
hareketi,
iarıyla ortaya çıkmalarına kar ın batı taklitçili inden
milliyetçi temelde ortaya çıkmadı. Var olan aydınlar
kurtulamadılar. Birçok giri im batının alt düzeyde,
Batı'nın i birlikçisi, onlarla iç içe geçmi ve esas olarak
çarpık bir biçimleni i olarak gündeme getirildi.
onların çıkarlarının sözcüsü
Milliyetçilik
Zaten
Osmanlı'da
aydın
bata ına
ovenizm
saplanarak
geli tirildi. Milli burjuva geli tirme programıyla halk kitleleri ezildi, sömürüldü. Halkla kayna mayan, onun
çıkarlarını
yansıtmayan
giri imler
giderek
aydınlar ile halk arasındaki çeli kileri derinle tirdi. Ve halk-aydın yabancılı ı derinle erek devam etti. Konuyu daha fazla uzatmaya gerek yok. Türk aydınlarının, "evrensel"e ula amamasında, halktan kopuk olu unda, bu tarihsel nedenlerin payını görmezsek bir ey açıklamı olmayız. te bu nedenledir ki, küçük burjuva aydınlar, daha çok kaypak, daha çok arayı içinde, daha çok kararsızdır. "Ödlek" olu unun temelinde, kendi sınıfsal karakterlerinin yanında tarihsel geçmi inin de payı var. Ve i in ilginç yanı proleter aydınların tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte, küçük burjuva aydınlar durumundaydı. Daha sonra geli en burjuva kurumları içinde yeti en küçük burjuva aydınları, ttihat ve Terakki ba ımsız
Cemiyeti
çatısı
sayılabilecek
altında bir
mücadeleyi örgütlenmeye
kavu turdular. Ama bu hareket, halk hareketine önderlik yapan bir örgüt seviyesine ula amadı. ttihat ve Terakki küçük burjuva aydın kesimlerini harekete
geçmi in -"cuntacı" da olsa-gelene ini yava yava yitirdiler. Bunun en büyük nedeni, bir sınıf hareketi temeline
oturmayan,
dayanmayan ordudan
yani
aydınların,
almaları
bir
halk
hareketine
ba langıçta
oranında
ilerici
bir
tekelci burjuvazi ve emperyalizm tarafından ayaklarının
geleneksel küçük mülk sahibi köylülere ve ırgatlara ula amadı. ttihat ve Terakki bir aydın hareketi subaylara
dayanan)
karakteriyle
tarih
sahnesine çıktı. Ve güncel deyimle
TAVIR
aktivite
göstermelerine kar ın daha sonra bu dayana ın
geçirebilmesine kar ın, kendi kabu unda ya ayan
(özellikle
gücünü
8
altından çekilip alınmasıdır. Bundan dolayı pasif bir duruma (sosyal demokrat diyorlar buna) dü tüler. 12 Mart öncesi ve sonrası, küçük burjuva aydınları için iki ayrı dünya gibidir. 1960 sonrası büyük hayaller pe inde yeni bir cuntayı örgütleyen asker-sivil aydınlar, bu hayallerin gerçekle memesi kar ısında tam bir dönü yaptılar. Her yenilgi sonrası oldu u gibi 12 Mart sonrası da, küçük burjuva aydınlarından sol saflardaki aydınlara kadar uzanan bir yelpaze içinde büyük ço unlu u tam bir karamsarlık içine girdiler. Sanatçı aydınlar, kendi yapıtlarıyla, ba larına bu "belaları" getiren devrimcilere saldırırken yazarlar-kö e yazarları da onlardan a a ı kalmadılar. Giderek CHP'ye -tekelci burjuvazinin reformist partisine- daha sıkı sarıldılar. 70 öncesinin "ihtilalci" çalımları artık atılmaz olmu tur. Elbette aydınların tümü aynı tavrı göstermez. Kimi hiçbir eye karı maz, kimi burjuvazinin bilinçli yardakçılı ını ve devrimci dü manlı ını yapar, kimi de Çizgisini sürdürmeye çalı ır. Aydınlar içinde gerçekten tutarlı-demokrat çizgisine devam ettirenler olmu tur ama genel e ilim, aydınların, tekelci burjuvazi saflarına geçmeleri, CHP kuyrukçulu u yapmaları ve devrimcilere saldırmalarıdır. te asıl üzerinde durulması gereken nokta, aydınların Türkiye gibi yeni sömürge bir ülkedeki devrim dü manlı ıdır. Nedir bu dü manlık? Emperyalist bir ülkede aydınların (genel olarak küçük burjuvazinin) proletarya dü manlı ı yadsınmaz bir gerçektir. Onlar büyük bir hırsla kendi burjuva demokrasilerine sarılırlar ve onu hem fa izmden hem de proletarya diktatörlü ünden korumaya çalı ırlar.
Ancak tarihsel görev ve durum açısından küçük burjuvaziye farklı bir misyon yüklenir. Batıda küçük burjuvazi demokrasinin savunucusu olan sınıflardan biriyken, yeni sömürge ülkelerde demokrasinin kurulması mücadelesini veren radikal-yer yer ihtilalcibir sınıf durumuna gelebilir. Emperyalizme ve i birlikçi tekelci sermayeye kar ı demokrasi mücadelesinin temel sınıflarından biridir küçük burjuvazi. Ama gel gör ki, Türkiye'de bir zamanlar ordu deste i ile "demokrasi ", "ba ımsızlık" müca-d e l e s i n i n bayraktarlı ını y a pa n aydınlar, içinde bulundu umuz tarihsel dönemde, bunların sadece lafını ediyor ve kendi özgücüne güvensizli in bir sonucu olarak ba ta emperyalist güçlere tekelci burjuvaziye yardakçılık ederek batı tipi bir demokrasinin kurulaca ını sanıyorlar. (Ati Sirmen, U ur Mumcu gibilerinin "istikrar" arayı ları buna en somut örnektir.) Bu açıdan aydınların, kaypak da olsa devrimci gelene inden ve halktan daha da koptu unu söyleyebiliriz. Bu gerçe in altında yatan neden, aydınların genel olarak halka tepeden bakan, istikrarsız, kendini be enmi karakterinin yanında, tarihsel olarak, orduya bel ba lama gelene idir. te bunlardan dolayıdır k i ; aydınların büyük bir bölümü emperyalizme ve fa izme, oligar iye kar ı haklı bir mücadele veren devrimcilere "terörist" derken (x3) tekelci burjuvaziyle kol kola, anti-fa ist güçlere küfrederken, kar ı-devrim de irmenine su ta ırken durup da bir nebze dü ünmemi tir. Ülkemizde istisna da olsa bu çizgi dı ında kalan aydınlar yok de ildir. 12 Eylül döneminde, aydınların tavrını geçmeden önce, Türkiye'de aydının kafa yapısını ortaya koyan bazı görü lere de inmek yararlı olacaktır.
Türkiye'de ise durum farklıdır. Daha do rusu özde farklı olan bir ey yoktur. 9 TAVIR
KÜÇÜK BURJUVA KAFA YAPISI
AYDININ
Ülkemizde, küçük burjuva aydının kafa yapısını verebilmek için "Gösteri 67" deki bir "aydınımızın yazısını aktaraca ız. te bu yazıdan uzun bir bölüm: "Siyasal olu um ve yapı, aydının kafa yapısını hep etkilemi tir. Bu yüzden kültürel ve bilimsel " katkılar" çifte standartlara göre yapılmı tır. Çifte standartlı "bir bilim adamı" ve artık denebilirse e er, "aydın" çıkmı tır bu verili ortamdan. E. Kongar çok güzel açıklamı : "Aydın, evrensel olarak her eyi sorgular. Türkiye'de ise her eyi sorgulamak aydın olmak de il ancak 'hain" olmakla olanaklıdır. Örne in; Islamı sorgularsanız müslümanlara göre hainsinizdir. Komünizmi sorgularsanız, Marksistlere göre hainsinizdir. Dolayısıyla ülkemizde hain olmak istemiyorsanız evrensel ölçülere göre aydın olmaktan vazgeçmeniz gerekir. O zaman geriye ne kaldı? 'Yerli malı aydın' olmak... te bu nedenle Türkiye'de evrensel anlamda aydın olmak güçle mektedir." Bu bakı açısı genel olarak küçük burjuva aydınlarının karakterini ortaya koyuyor. Bu karakter, birbirini bütünleyen iki noktada açı a çıkıyor. Birincisi, aydın "her eyi sorgulama" özgürlü üne sahip olmalıdır. kincisi, aydın "hain" olmamak için tarafsız olmalıdır. (Yani çifte standartlı olmalıdır. Fa izmi sorguladı ı gibi komünizmi de sorgulamalıdır) Aydının bireyci özgürlü ünün vardı ı yer i te burasıdır. "Hain" olmamak için her iki tarafa da ho görünen bir dü ünce yöntemi ile çalı mak ve yazmak, Türkiye aydınının de i mez kaderi olmu tur. Oysa taraflı olmayan, hain olmayı -tabi burjuvazitarafından göze alamayan bir aydının tutarlı bir demokrat olması bile olası de ildir.
TAVIR
Türkiye aydını "ödlek" özelli ini, i te bu kaypak ve "sınıflar üstü" karakterinden alır. Bu durum, yeni sömürge ve fa izimle yönetilen bir ülkede aydınları ho görmemize bir gerekçe de ildir, olamaz. Tutarlı, demokrat olmak, emperyalizm ve fa izm kar ısında taraf olmayı, "hain" olmayı göze almayı gerektirir. te bu kafa yapısından dolayıdır ki Türkiye aydını, gerek 12 Mart'ta gerekse 12 Eylül'de tutarlı demokrat tavrı aydın olmanın getirdi i tavrı- ortaya koyamamı , tersine tekelci burjuvazinin dümen suyuna gitmi tir. Küçük burjuva aydınları Türkiye'de neden e v r e n s e l nitelikli aydın olmadı ını sorgularken, i te bu gerçe i bilmek zorundadırlar. Dünyanın neresinde taraf olmayan, "hain" olmayı göze alamayan evrensel bir aydın vardır? Fakat bu iki nokta, gerçekten küçük burjuva aydınının "evrensel" özelli idir. Ve bu aydınlar yukarıda vurgulamaya çalı tı ımız tutarlı tavrı ancak geçici olarak, belirli tarihsel dönemlerde alabilirler. Kalıcı olan özellikleri ise, alıntıda belirtildi i gibi ,"hain" olmamak için suya sabuna dokunmama, ne i yansın ne kebap felsefesiyle hareket etme ve her eyi "sorgulama" özgürlü üne sahip olma özellikleridir. Genelde "aydınlar" bu özellikleriyle tanınırlar. Onlar bireysel özgürlü ü, her eyi sorgulama özgürlü ünün, kendine özgü ve farklı bir konum elde etme özgürlü ünün ampiyonlarıdır. Türkiye'de, bu "özgürlük" arayı ları, bu özgürlükler gerçekten varolmadı ı için, daha i renç bir durum e er o özgürlük u runa mücadele verilmiyorsa- ortaya çıkarır. Çünkü burjuva anlamda bile özgürlü ün olmadı ı bir ortamda, böylesi "özgürlüklerin" tadını çıkarmak, tekelci burjuvaziye yardakçılık etmekle, yozla mak ve i rençle mekle 10
mümkündür. Bedeli ödenmeyen bir özgürlük altında ya ayabilmek, ancak çanak yalamakla gerçekle ebilir. Türkiye aydınının kaderi de namuslu demokrat aydınların dı ında ne yazık ki budur. Bu küçük burjuva aydınının sola da yansıyan altmı yıllık statükoculuk gelene i, d o g m a c ı l ı k , taklitçilik, d ö n e k l i k , yeni tanrı arayı ları, terörizm edebiyatı ve sınıf mücadelesinin yükselmesine kar ı çıkma hep bu karakterin sonucudur. 12 Eylül dönemi, bu zavallı "yazgı'yı en çıplak ekilde ortaya çıkarması açısından ilginçtir.
12 EYLÜL K Ü Ç Ü K BURJUVA AYDINLARI Devrimci hareketin yenilgiye, yarıyenilgiye u radı ı yıllarda genellikle aydınların gerçek yüzleri bütün çıplaklı ıyla ortaya çıkar. Çünkü ba ımsız tavrı olmayan, öz gücüne güvenmeyen küçük burjuvazi ve aydınları, devrimci safların yenilgiye u ramasıyla sı ınacakları yeni limanlar aramaya ba larlar. Aydınları, sa kesimleri tekelci burjuvazinin dümen suyuna giderken, orta kesimi "bana dokunmayan yılan bin ya asın" dü üncesiyle örümcek gibi kö esine çekilip beklemeye ba lar. Genellikte azınlıkta kalan namuslu aydınlar ise güçleri oranında devrimci hareketin yanında yer almaya çalı ırlar. 12 Eylül dönemi, bu tablonun do rulu unu bir kere daha kanıtladı. Daha önce "marksist", "devrimci" geçinen kimi aydınlar birden bire yeni Amerikalar ke fetmeye ba ladılar. Bir yandan devrimcilere burjuvaziden daha a ır küfürler ya dırıp terörizm" yaygaralarına katıklılar, di er yanda da burjuvazinin ve emperyalizmin ekonomi politikalarının ve siyasetinin ne kadar TAVIR
do ru oldu unu yazmaya ba layıp, devrimci cepheye olan saldırılarını daha dizginsiz bir hale getirdiler. Tanrıyı ke fedenlerden tutun da, Anavatan Partisinin liberalli ine Demirel'in demokratlı ını ispata kalkı anlara kadar bir yı ın aydın! (x4) Ço u aydının tavrı i e daha de i ik olmu tur. Bunlar, tam bir aydın tavrı sergilemi lerdir. Yani küçük burjuva zihniyetini, kaypak, kararsız, korkak özelliklerini sergileyen tavır... Kendilerine dokunmadı ı için 12 Eylül fa ist cuntası kar ısında susan, ama cuntaya olan diyet borçlarına sadece susmayla de il, devrimcilere saldırarak, kendi kafalarına sansür uygulayarak ödeyen bu aydınlarımız, Aziz Nesin'in gerçekçi deyimiyle "ödlek" lik yapmı lardır. Kendilerinin göklere çıkardı ı batı tipi demokrasinin, cunta kar ısında el pençe divan durarak gelece ini sanan bu kesimler, sessiz olmazsa daha kötü olaca ına öylesine inanmı lardır ki bugün siyasi ko ulların çok az da olsa yumu aması durumunda bile, siyasi tansiyonun en ufak bir yükseli inde "aman dikkatli olalım" diyerek ortalı ı yumu atmaya çalı ırlar. Bu kafa yapısına sahip olan aydınlarımız siyasi planda SHP kuyrukçulu u (zaten her zaman bir harekete takılmadan duramazlar) yapmaktan da geri durmazlar. Bu tip aydınlara en iyi örnek, gazeteci yazar U ur Mumcu'dur. Küçük burjuvazinin uzla macı karakterini iliklerine kadar ta ıyan Mumcu fa istlere oldu u kadar devrimcilere de kar ıdır. Ama batı tipi demokrasinin ho görüsünü de üzerinde ta ıyan Mumcu aynı mantıkla fa istlere de, devrimcilere de "özgürlük" vermeyi -ya da düzeni yıkmaya kalkı mamak artıyla-ba ı lamayı da ihmal etmez. Fa izme kar ı kanlarını akıtan, yalnız
11
proletaryanın de il tüm halkın kurtulu u i ç i n (aydınlar için de) sava an devrimcilerin, acımasızca katledildi i, cezaevlerinde i kence altında tutuldu u günlerde U. Mumcu, O. Apaydın gibi küçük burjuva aydınlarının devrimcilerin "terörist" ve de "adi tutuklu" oldu unu kanıtlamaya çalı an yazılan unutulamaz. Cuntaya böylece borcunu ödeyen Mumcu kö esinde yazı yazma olana ını yitırmemi tir. Kısacası sa a da, sola da kar ı olan, herkes için idamların kaldırılmasını isteyen, böylece de "çifte standartlı" aydın olmaktan kurtulaca ını sanan U. Mumcu gibileri, ne yazık ki, hain
Küçük
burjuva
esas
olarak
burjuvazi edilmesine, idam
devrimcilerin
tarafından
özgürlüklerini
tutsak
i kence
edilmesine
Kaygıları
aydınları
kendi
Küçük burjuva aydınları esas olarak devrimcilerin burjuvazi tarafından tutsak edilmesine, i kence görmesine, idam edilmesine kar ı de ildir. Kaygıları kendi bireysel özgürlüklerini savunmaktır. (x5) Aydınların en çirkef kesimleri ise, açıkça tekelci burjuvazinin saflarına geçip onun borazanlı ını yapan ve cepheden devrimcilere saldırıya geçenlerdir. Onları burjuva ideolojisini savunmaya iten statükonun yeniden bozulma korkusu, popülizm endi eleri vb. nedenlerdir.
görmesine,
kar ı
de ildir.
bireysel savunmaktır.
olmaktan kurtulamamı tır. Hem de iki dü man kamp (burjuvazi-proletarya) tarafından, yani (ne yardan, ne serden) vazgeçmeyen Mumcu gibileri aslında, yardan da serden de olmu lardır. Aydınların azınlıkta da olsa bir kısmı, fa izme kar ı tutarlı demokrat tavrını sürdürmü , devrimcilere çamur atmamı , tersine onları kısmen de olsa savunmu tur. Devrimci harekete "yakın" olan bu tip namuslu aydınlar çok az da olsa vardır. Özetlemeye çalı ırsak; sınıf karakterleri ve tarihsel özellikleri nedeniyle, 12 Eylül döneminde, üzerlerine dü en "demokrat" görevini yerine getirmeyen aydın ve örgütleri, dolaylı olarak devrimcilere saldırıları TAVIR
onaylamı lardır. Hatta kimileri de açıkça onay vermi tir. Varlıklarını 'sürdürebilmek için de kendi üsluplarıyla devrimcilere çamur atmaktan geri durmamı lardır. Gerek gazete kö elerinde gerek roman ve iirlerde, gerekse de mesleki görev çevrelerinde devrimcilere sırtlarını dönmü ler ve günahlar ortak olmu lardır.
PROLETARYA
AYDINLARI
Küçük burjuva aydınları, proletarya aydınlarını genellikle ya aydın saymazlar ya da resmi ideoloji do rultusunda "terörist" olarak görürler. Ku kusuz bu bakı açısı yanlı tır. Proletarya aydınları öz olarak, küçük burjuva aydınlarından farklıdır. Ve onların hiç bir özelli ini ta ımazlar. Küçük burjuva aydınları, aydın olarak küçük burjuva sınıf içinde ayrı bir tabakadır. Bu tabaka da kendi içinde paramparçadır. Çünkü, küçük burjuvazi temel bir sınıf karakteri göstermez. Genellikle birey ya da grup temelinde bölünmü tür. Bu, küçük burjuva özel mülkiyetin da ınık, bireysel, bölük-pörçük olmasından kaynaklanır. Proletarya kollektif bir temel sınıf karakteri gösterir. Birey olarak de il, sınıf olarak vardır. Bu da proletaryanın ancak kollektif bir mülkiyet temelinde
12
varolaca ı anlamını ta ır. Bu durumu dönek olmadan
gösterebiliriz" (Bir adım ileri, iki adım geri-Kautsky'den
önce Kautsky öyle açıklıyor. Kautsky'den Lenin'in
aktaran Lenin)
yaptı ı alıntıyı aktaralım:
Küçük burjuva aydınlarıyla proletarya aydınları arasında temel farkları böylesine güzel anlattı ı için uzun da olsa aktarmakta yarar gördük. Bu farkları
Tecrit edilmi bir ki i olarak proleter hiçbir eydir. Onun bütün gücü, bütün geli mesi, bütün umutlan ve bekleyi i örgütten arkada larıyla yürüttü ü sistematik hareketten ileri gelir. Aydına gelince... O bile inin gücüyle de il, kafasıyla sava ır. Onun silahları ki isel bilgisi, ki isel yetenekleri,
ki isel
inançlarıdır.
Herhangi
bir
mevkiye sadece ki isel niteli i ile eri ebilir. Bu yüzden en ba ımsız, en özgür hareket ona ba arılı faaliyet için ba lıca art olarak görünür. Ba lı oldu u bütüne güçlükle ba e mesi e iliminden de il, bunun zorunlu olu undandır. Disiplin ihtiyacını seçkin kafalar için de il sadece kitleler için kabul eder ve üphesiz kendini seçkin kafalar arasında sayar.
madde madde sıralayacak olursak; küçük burjuva aydınlan; Herhangi bir mevkiye ki isel niteli i ile eri ebilir. Bütüne zorunlu kaldı ından bo-yun e er. Disiplini kendisi çin de il, kitleler için ister. Kendi ki ili i her eydir. Herhangi bir sosyal amaca veya
örgüte,
disipline ba lılık onun için a a ılık bir eydir. Proleter hareketle uyu amaz. Kaypaktır, uzla macıdır, dönektir. Kitleleri tanımaz ve esasta halkı horlar. Proleter aydını ise, küçük burjuva aydının tam tersidir;
Nietesche'nin kendi ki ili ini tamamlamayı her ey sayan ve bu ki ili in herhangi bir sosyal amaca
Kendine
özgü
aydın
davranı ını
insan felsefesi gerçek bir aydın felsefesidir. Ve bu
yana bırakır. Örgüt disiplinine tabi olur. Proletaryanın bütün faaliyetlerine
felsefe o aydının proletaryanın sınıf mücadelesine
olarak katılır.
ba lılı ını a a ılık., adice bir ey olarak görünen üstün
bir
gönüllü
Ki ili i üzerindeki baskıya gözya ı dökmez.
katılmasını tamamen imkansız hale getirilir. Sosyalist hareketin ihtiyaca duydu u aydın,
Bireyci de ildir, kendini ön safta göstermek
örnek proletarya duygularıyla dolup ta an ve parlak bir
ihtiyacı duymaz.
yazar olmasına ra men kendine özgü aydın niteliklerini
Kitlelerle
bir yana bırakan, örgüt mensupları ile mümayi e katılan, görevlendirildi i i i yerine getiren, kendini
kayna abilme,
onların
çıkarlarını
savunma durumundadır. Görüldü ü gibi, proleter aydının küçük burjuva
büyük amacımıza bütün kalbiyle ba layan ve ki ili i
aydınla hiçbir benzerli i yoktur.
üzerindeki baskıya gözya ı dökmeyi hakir gören
aydınları, genellikle küçük-orta burjuva aydının tam
Leiebknechttir. Aynı ekilde kendisini hiç bir zaman
tersidir,
ön safta olmak için zorlamayan ve sık sık enternasyonaldeki parti disiplinli ini örnek alınacak Marks'ı
TAVIR
örnek
olan
Gerçi
proleter
Kendine özgü aydını davaranı ını bir yana bırakır. Örgüt disiplinine tabi olur.
13
Proletaryanın bütün faaliyetlerine gönüllü olarak katılır.
onu "özel ve farklı" tabaka konumunda ya atır. Oysa proletarya, aydını farklı ve özel bir tabaka konumuna
Ki ili i üzerindeki baskıya gözya ı dökmez. Bireyci de ildir, kendini ön safta göstermek ihtiyacı duymaz. Kitlelerle kayna abilme, onların çıkarlarını savunma durumundadırlar. Görüldü ü gibi, proleter aydının küçük burjuva aydınla hiçbir benzerli i yoktur. Gerçi proleter aydınları, genellikle küçük-orta burjuva kökenlidir, ama bunun nedeni proletarya sınıfının kendisinin aydın üretecek maddi ko ullardan yoksun olu udur.
getirmez. Tersine proletarya, kendisini sınıf olarak
ortadan
kaldırılabilece i
gibi
kendi
dayanaklarını da -kendisi bir sınıf olarak aydın konumuna
yükselerek-ortadan
kaldırır.
Proletaryanın kendi aydınlarıyla bir çeli kisi yoktur, olamaz da. (x6)
12 EYLÜL DÖNEM VE PROLETARYA AYDINLARI: Bilindi i gibi, proleter devrimci saflardan, küçük burjuva demokratları (tabiki sosyalist maskeli) hiç eksik olmamı tır. Devrimci mücadelenin yükseldi i a amalarda u veya bu ekilde devrimci
mücadele
içinde
görülen
demokratlarımız, yenilgi dönemlerinde pani e kapılırlar ve aslına dönmeye ba larlar. 12 Eylül dönemi de, benzerleri gibi oldu.
Proletaryaya bilinç ancak dı arıdan iletilebilir. Bu da aydınların i idir. Bir küçük burjuva aydın, proleter aydın olduktan sonra, küçük burjuva niteli ini tamamen yadsır. Yepyeni bir karaktere proleter karaktere- sahip olur. Proleter aydınının, proletarya ile hiç bir çeli kisi yoktur. Proletarya aydını, proletaryanın öncü gücüdür.
Ve
onun
ayrılmaz
bir
parçası,
uzantısıdır. Proletarya aydını, kendine proletaryaya bir "birey" olarak de il, bir örgüt içinde, onun bütün çalı malarına katılarak ba lıdır. Hiç bir bireysel kaygısı, bireysel özgürlük arayı ı yoktur. Halbuki, küçük burjuva aydını, bırakalım proletarya ile olan çeli kisini, mensup oldu u sınıfla bile çeli ki içindedir. Onunla bütün içinde birlikte de il, onun parçalarından birisidir. Küçük burjuvazi sınıf olarak, aydını bir özel tabaka olarak yaratır,
TAVIR
12 Eylül'ün a ır ko ullarında, gerek kendilerine M-L diyen demokrat-devrimci örgüt saflarında, gerekse de örgütsüz küçük burjuva "aydınlarımızın" bilinen
özgüvensizli i,
kararsızlı ı
bireysel
özgürlükçülü ü boy vermeye ba ladı. Burada, di er örgütlerin, nasıl bir aydın tavrı (tabii küçük burjuva aydın tavrı) sergilediklerini uzun boylu anlatacak de iliz. Bu ayrı bir konudur. Ve imdiye kadar bolca yazıldı. Ama kısaca da olsa, bunlara ba lık düzeyinde de inelim. Aydın tavrının en tipik özelli i, güçlü rüzgara boyun e mektedir. 12 Eylül'ün a ır ko ulları ba lar ba lamaz bu aydın hareketleri hemen boyun e me özeliklerini göstermeye ba ladılar. Yurt dı ına kaçı lar aldı ba ını yürüdü. Bunun adı geri çekilmeydi. Ve hızla binbir çe idi içinde bunun teorileri yapılmaya ba landı. (Bu konuda
14
ülkemiz devrimci saflarındaki küçük burjuva aydınlarının yetene ine ve zenginli ine hayran olmamak elde de il!)
üphesiz,
devrimci
hareketin
teorisi
ve
prati inde "geri çekilme" vardır. Esnek olmayan de nek ne kadar sa lam olursa olsun, sert bir vuru esnasında kırılır. Ama "geri çekilmeden" geri çekilmeye fark var. Tekrar mücadeleyi yükseltmek üzere ve kaçmadan, pani e kapılmadan bir geri çekilme ile tersi bir "geri çekilme" arasında sözcük benzerli i dı ında bir benzerlik olamaz. te bizim aydınlarımızın da geri çekilmeleri ikinci
Örgütsel düzeyde ortaya çıkanları bir yana bırakarak bir ba ka noktaya de inmek istiyoruz. Kısa da olsa belirtelim: Örgütsel düzeyde tasfiyecilik, a ırı demokratizm, örgüt mensuplarına özgürlük verme, disiplinsizlik, proletaryanın disiplini yerine burjuva hümanizmasını savunma, proletarya diktatörlü ünü burjuva demokrasisine dönü türme, siyasi faaliyeti okuma yazma e lemine indirgeme vb... Bu nokta, devrimci saflara katılan insanların hızla bireysel dünyalarına dönü leridir.
demokrat Devrimin prestijinin yüksek oldu u ko ullarda keskinli i kimseye bırakmayan bir yı ın "devrimci" birden bire "birey" oklularını ke fedip, kollektif cendereyi parçalayarak bireysel özgürlüklerine kavu ma "mücadelesi" verdiler. Gerçekte onların bireysel özgürlük dünyaları, sadece kendilerini ve yakınlarının içinde bulundu u bir hapishanedir. Ama onlar bu yenilgi döneminin a ır artlarında, devrimci saflarda mücadeleden korktuklarından oligar inin zindanları kendilerini yıldırdı ındankendi özel ve farklı hapishanelerini tercih ettiler.
12 Eylül döneminin bir özelli i de buydu. türdendi. Ve bunda ne kadar "aydın" ve "akıllı"
Devrimci saflara katılan küçük burjuva aydınların,
olduklarını kanıtladılar. Bir kılıç darbesiyle i i bitirmek
döneklerin, korkakların ortaya çıktı ı, aynı ekilde
için, tamamen yok olu larının önüne geçmek
cunta öncesi mangalda kül bırakmayan devrimci
için
örgütlerin yılgınlık teorilerinin, yüzlerinin üzerindeki
bunlar,
keskin
naralarla
ülkeye
geri
döndüler. Ama manzara hiç de dü lerindeki gibi
de ildi.
Fa izmin
darbesiyle
perdeyi dü ürdü ü bir dönemdir 12 Eylül.
yakayı
sıyıramayınca keskin naralar kenara bırakılarak
Bu dönemde, sa cılık, davayı inkâr, yeni
yeni sosyalizm arayı ları ba ladı. Bazıları ise ülkeye
Amerikalar ke fi ve her türlü ahlaksızlık teorisini de
dönü ü
Avrupa
yaratarak -geçici de olsa- kısmen güç bulur. Fa izmin
ehirlerinde yeni arayı larını sürdürmeye devam
yılardır ba vurdu u baskı, terör, demogoji
ettiler.
biçiminde geli en kar ı devrimci çabaların küçük
hiç
dü ünmeden
güvenli
Bu da yetmedi, yenilgi dönemleri ideolojik
burjuvalar ülkesi Türkiye'de sonuçlar yaratmaması
ara tırma dönemiydi de. Ve bunun gerekleri hızla
olanaksızdı. te cuntanın ba arısı bugünkü
yerine getirilmeye ba landı. Bilinen "yeni" teoriler
sa cı dü üncelerin boy
piyasaya sürülmeye ba landı.
TAVIR
15
vermesi ve büyük bir kesim solun kısmen de
ve öyle de oldu.
olsa var olan mücadele bilinci ve direncini yitirerek resmi ideolojinin etki alanına girmesini sa lamasıdır. Ba ka bir ifadeyle, silahlı mücadele kar ısında küçük burjuva aydınlarının oligar iyle
Küçük burjuva oportünist "aydınlarımızın" durumu daha önce defalarca ortaya konuldu u
birlikte aynı hat üzerinde tavır alır hale gelmi olmasıdır. 12 Eylülle birlikte Türkiye'de iki küçük burjuva aydınının tüm karakteristik özelliklerini devrimci geçinen solda da yansımalarını bulmu , kaypak, kararsız, en ufak de i me ideallerini terk eden devrimci çıkarların yerine bireysel çıkarlarını
için burada ço unlukla gene aydın tipi özelliklerine de inece iz, ki bu özellikler, devrimci safları terkedip "birey" olmu , "özgürlüklerini" (veya tanrılarını bulmu ) insanlarda oldu u
dü ünme, uzla macı niteli ini ortaya çıkarmı tır. Türkiye solu genel olarak savunduklarını ya ama geçirmede aciz kalmı , kendi dı ındaki güçlere bel ba lamı tır. 12 Eylül öncesi sol yayın organlarında yazılanlar anımsandıkça anla ılır hale gelir sanırız.
sözlerimiz daha açık
12 Eylül 1980'den bu yana geçen on yılda tüm gerçekler açı a çıkmı tır. Kim neyi savundu, ne yaptı? Bugün ne yapıyor? Sorulan aydınlanmı ve bir sır olmaktan çıkmı tır. Gelinen noktada kendilerine ne sıfatlar verirlerse versinler, bir çok grup siyaset ve sosyalist geçinen tek- tek ki ilerin, sosyalistli inden önce tutarlı birer demokrat, anti-fa ist ve yurtsever olup olmadıktan
gibi -ço u zaman ideolojik bir kılıf altında-
tartı ılmalıdır.
ne olursa olsun anlayı ı aslında devrime olan güvensizli in, inançsızlı ın tipik belirtisidir. Siyaset dı ı alanlarda faaliyetleri yo unla tırmak, enerjiyi bütünüyle siyaset dı ı
CEZAEV NDEK "AYDINLARIMIZ" : Aydın yılgınlı ı, karamsarlı ı ve dönekli i en açık haliyle çıplak bir ekilde cezaevlerinde ortaya çıktı, çünkü cezaevleri dü manla açık bir sava ın ya andı ı, kimsenin yüzünü gizlemek için manevra alanı bulamadı ı bir platformdu. Sava bütün iddetiyle sürdü ünden ve kimsenin de kaçacak yeri olmadı ından taraflar en açık haliyle ortaya çıkacaktı
siyasetin kendisinde de görülmü tür. Cezaevlerinde görülen en tipik aydın özelli i, siyasetten kaçı tır. Siyaset olmasında
alanlara harcama, siyasetten nefret... Bu özellik farklı yollarla kendini gösteriyor. Kimilerinde sanatçı olma tutkusu -en yaygın olanı bukimilerinde kendi kabu una çekilme vb. Bunlar ço altılabilir. Ama hepsinde ortak olan siyasetten kaçı tır. Bilgi düzeyine, bilim, sanat ve küttür üzerine ne kadar soyut söz edildi ine bakarak aydın olup olmama
tespiti yapanlar, bu yakla ımlarıyla
soruna sınıfsal bakmaktan ne kadar uzak olduklarını da ortaya koyuyorlar. Proleter aydın, ko ulları do ru de er-
TAVIR
16
lendirebilen, mücadeleye önderlik e d e b i l e n , sava an, ö r g ü t lü ve en ö n e m l i s i de d a v a s ı n a i n a n a n ve davasını kavrayan insandır. Tüm olumsuzlukların, yenilgilerin, bölünmelerin kayna ım, devrimcilerin küçük burjuva entellektüeli olmamalarında görenlerin kaçınılmaz sonu, birç ok lar ın ın ya ptı ı gibi kendine legalite sa lama u runa., ihtilalci özünü 'varsa) yitirerek siyasili i dü ünsel planda dondurmak, küçük burjuva aydınlarının bugün yaptı ı gibi "istikrar" aramak ve bunun için de "terörizm" la n e t le m e k a mp a n y a la r ı a ç m a k olacaktır. Olumsuzlu u olumluya, yenilgiyi z a fer e dönü türecek tek güç, devrimci
ideolojiye sıkıca sarılmak, proleter devrimci olarak örgütlü bir ekilde mücadeleye katılmaktan geçmektedir. Proleter aydının ne olması gerekti ini iyi kavrayamayan ve kendi çevrelerinde küçük burjuva aydınlarını arayan, entellektüel görünme heveslerinin, bunları bulamayınca aydın olmama kompleksine kapılmaları do aldır. • ÇÖZÜM: KÜÇÜK BURJUVA AYDINI OLMAK VE DAVAYI
NKAR ETMEKTE DE L, DAVAYA DAHA SIKI SARILIP PROLETER AYDINI OLMAKTAN GEÇ YOR!..
KAYNAKÇA: (x1) Aydınları "yönetici sınıf" olarak gören Marsca'nın dü üncesinin bugün görünü te ele tirilse de ra bet gördü ünü belirtelim. Bu görü e göre toplumlar aydınlar tarafından yönetilebilirler. Bu elit aydın grubu olmaksızın toplum bire yere gidemez. Devlet de i te bu aydın takımının elinde olmalıdır. (Yani devletin sınıfsal niteli inin önemi yoktur.) (x2) Aydınlar kavramını küçük burjuva aydınlar anlamında kullanıyoruz. (x3) Bizim gibi ülkelerde terörizm" edebiyatı resmi ideolojinin bir parçasıdır. ster sa dan ister soldan gelsin, devrimcilere yönelik "terörizm" suçlamasının özü aynıdır ve bu resmi ideolojinin do rudan savunulu udur. (x4) Sanat alanında A. Altan, L. Tekin ve bir kurum sanatçı aydınları uç örnek olarak gösterebiliriz. Bunlar, kendi çökmü , koku mu ahlaki de erlerini "özgürlük" adına savunurlarken devrimcilerinde ne kadar "psikopat" tipler oldu unu kanıtlamaya (I) çalı tılar. Gerçekte psikopat olan kendileridir. Kimi sol gruplarda sözde çok sakin görünmelerine kar ın özde bu tür sapık anlayı ları savunmakta ve küçük burjuva aydınlarından aldıktan teorileri daha geri bir tarzda kitleye empoze etmeye çalı maktadırlar. Bu gizli Ç. Altancılar en tehlikeli olanlardır. Çünkü açıktan devrimci harekete saldıranlarla mücadele etmek çok daha kolaydır. (x5) Ama bütün bunlara ra men aydınları kazanmanın yollarını bulmak gerekir. Aksi tavır "sol"dur. Devrimci mücadelenin yükselmesine ba lı olarak aydınların tavırlarında da de i meler olaca ını (ayrılmaya u rayacaklarını) ve artan ölçüde devrimci saflara yana acaklarını kabul etmemiz gerekir. (x6) Sosyalist ülkelerde ortaya çıkan aydın-proletarya çeli kisi proletarya aydınıyla, proletarya arasında bir çeli ki de il, küçük burjuva özelliklerini yitirmeyen aydınlarla, proletarya arasındaki çeli medir ve bu çeli ki uzun süre devam edecektir. TAVIR
17
E ER HAYIR DEMEZSEN Z... TAVIR Sen, makina ba ındaki, elleri nasırlı, özlemleri büyük adam. Sana yarın, su boruları ve vanalar yerine, gaz maskeleri ve makineli tüfekler yapmanı emrederlerse, yapaca ın Ur tek ey var: Sen, iki yakasını zor bir araya getiren, sabah dokuzdan ak am altıya kadar, ayba ına kaç gün kaldı ım sayan memur. Yarın, senden ücretsiz, dlnlenceslz gün boyu çalı manı isterlerse; yapaca ın bir tek ey var: Sen, topra ını alın teriyle sulayan, açıklanan her taban fiatıyla birlikte omuzları bir kat daha çöken çiftçi. Yarın senden emperyalizmin askerlerini doyurmak için tarım yapmanı isterlerse; yapaca ın bir tek ey var: HAYIR DE!.. Sen, göze
yerin alan
yüzlerce
maden
i çisi.
metre Yarın
altında sana
ekmek kazma
parası
küre ini
u runa siper
ölümü
kazmak
için
kullanmanı emrederlerse; yapaca ın bir tek ey var: Sen, dozerlerle, tek varlı ı gecekondusu ba ına yıkılan gecekondu insanı. Yarın senden haksız bir sava u runa canını vermeni isterlerse; yapaca ın bir tek ey var: Sen (...)'da kültüründen, dilinden koparılan, mezralarda, köylerde katledilen halk. Yarın, bulundu un toprakları daha fazla kan, daha fazla barut ve daha fazla ölüm kokan bir alana çevirmek isterlerse; yapaca ın bir tek ey var: HAYIR DE!.. Sen, gerçe i yazması gereken tarihçi. Yarın senden, tarihi çarpıtmanı, halkların yerine, egemenlerin tarihini yazmanı isterlerse; yapaca ın bir tek ey var: Sen, do ruları savunan aydın. Yarın senden, kalemini kırmanı bir kö eye çekilip sessizce beklemeni isterlerse; yapaca ın bir tek ey var: Sen, halkların
halkının karde li inin
haklı
mücadelesinin türküleri
yerine,
sesi
ozan.
dü manlık,
Yarın nefret
senden türküleri
söylemeni isterlerse; yapaca ın bir tek ey var: HAYIR DE!.. Sen, bilimi kendine kılavuz edinen ö renci Yarın senden bildiklerini unutmanı isterlerse; yapaca ın bir tek ey var: Sen, laboratuvardakl ara tırmacı. Yanıt, senden yeni bir ölüm icat etmeni isterlerse; yapaca ın bir tek ey var: Sen, cüppesi içindeki yargıç. Yarın sana, haksız sava a
TAVIR
18
RFAN ERTEL
HAKSIZ SAVA LARA TAVIR
HAYIR!
katılmayanları,
yargılamak
için
sava
mahkemesine
gitmeni emrederlerse; yapaca ın
bir tek ey var: Sen camideki imam. Sana yarın, emperyalizmin halklar üzerinde gerçekle tirece i katliamları mübah saymanı emrederlerse; yapaca ın bir tek ey var: HAYIR DE!.. Sen, gençlik ça ının en güzel 18 ayını çaldıran erkek. Yarın, senin ömrünün tamamını çalmak isterlerse, yapaca ın bir tek ey var: Sen, ip atlayan, misket yuvarlayan çocuk. Yarın senden oyuncaklarını bırakıp aç, sefil, yetim kalmanı isterlerse yapaca ın bir tek ey var: Sen, buram buram Anadolu kokan ana. Yarın, senden haksız bir sava a o ullar ve kızlar göndermeni isterlerse yapaca ın bir tek ey var: HAYIR DE!.. Ve sizler hepiniz, emperyalizmin çıkarları için, sırtlarına kiralık katil elbisesi biçilen, Ortado u'daki karde lerini, emekda larını öldürmesi istenenler... Hepiniz ama hepiniz çıkabilecek. HAKSIZ SAVA A HAYIR!... Deyin. Çünkü e er "HAYIR" demezseniz; Fabrika önlerinde hep bir a ızdan türküler söylenip, halaylar çekilmeyecek, grev sözcü ü sözlüklerden çıkarılacak. Zindanların karanlı ını, aydınlı a dönü türen, insanlık onurunu ayaklar altına aldırmayan tutsaklar kim vurdularda yitecek. On yıldır büyük özverilerle, di e di bir mücadeleyle kazanılan haklar, fa izmin tozlu raflarına kaldırılacak. Stadyumlar, sinema salonları her eye kar ın haksızlıklarla mücadele edenlerin kanlarıyla yıkanan yerler olacak. Sava hali gerekçesiyle, toplu sözle meler, demokratik haklar, çamurlu postallar tarafından çl nenecek. Ardarda gelen zamlar, sömürüyü katmerle tirecek ortalık aç, sefil dilenen insanlarla dolacak. Kö e ba larında, kuytu sokak aralarında genç kızlar, kadınlar, bir gün daha ayakta kalabilmenin umuduyla içlerinde büyük bir eziklik, bedenlerini pazarlamak zorunda kalacak. Gün boyu çalı manın, emek harcamanın kar ılı ı karneyle alınan bir bayat somun olacak. Üniversitelerin kapılarına kilit vurulacak. Bilime aç genç beyinler bir hiç u runa sava ate inin ortasına sürülecek. Ve bir gün gelecek. Bütün sessiz kalanları büyük bir suçluluk ve vicdan azabı kaplayacak. Tüm bunlar olacak, yarın, yarın belki, belki hemen bu gece, e er, e er, e er siz. HAYIR!... Demezseniz.
TAVIR
20
TAVIR
21
RLER S. KAYNAR YÜRÜRÜZ GÜNE E I.
en ki Kalabalık ya amlardan gelmi tin Acemi sevmelerin Yorgunlu u vardı gözlerinde, Bırakıp saçlarının kokusunu ellerime " iirle, Yoklu uma iyi gelir" dedin. Yüre im sancılı mı sancılı, Geceye çı lıkladım sevdanı. Oysa, Deniz ça rılı ıyız Martılar gibi: II. Sen ki ANA olacaksın, ndirip karanlı ı sokaklardan Güne li günlere yüre ini koyacaksın, Ak umutlarına afakların Ak sütünden emzireceksin, Koynunda ninnileyeceksin sevdaları, yarınları Elbet bir gün Ninnilerin türkü olur dillere Ve biz o türküleri Hep bir a ızdan söyleyerek Yürürüz güne e.
22
RLER
S. KAYNAR
ANLATI Senin dü lerinde güldü Gözlerinde a ladı Sözlerinde güzellendi sürgün türkülerim. S e n i n uykuların uslumudur b i l m e m . B e n i m uykularım sancılı A arırken gündo umları Beklerim bildik bilmedik dostları S o n r a , seni anlatırım onlara Ve yasaklısı oldu umu sevdanın. Bir b a k a yürekte Bir b a k a yüz, Bir ba ka sesle yürürüm, Sokaklar, Bir ba ka güzel de ildir.
B R
YANINA
SEVDAYI N u ra n ' a
Açlı ında, Gözbebeklerin baharı müjdeliyor Gayri dilimden dü mez , Direni türküleri. Ku atılmı ken gülü lerin, Bir yanına sevdayı, Bir yanına acıyı koyda Yürü dü üme.
23
.
RLER
METE
ÇOCUKLARA... Tanı Bil çocu um A'dan Z'ye Her eyi Sana ait olanı Senden ötede gideni Seveni Seni üzeni -aldanma Açlık tanrı vergisi de ilKarayı beyaza süreni Yalanı Dolanı Sevmeyi Ölümleri -ecelsizce ölünür-Gülleri Çiçekleri Ve koklamasın bir insan gibi Tanı Eme i Elleri -kolay yaratılmıyor insanVe apak dü ünceyi Tanı Bil çocu um nsanı nsana dair her eyi nsan yapan de erleri Bilki Güzellik yara ır insana Çirkinlikse öyle aykırı Güzelli e hasretlen çocu um Bir karanfil gibi dik yakana.
Umudun çocuklarıyız Ye erdik Sulusepken bir ak am Kara toprakta Yapraklandık Çiçektendik Güne alnımızda
afakta
Güne i böldüm ikiye Yarısı elimde Yarısı gökyüzünde Gece oldu Koydum yerine Çocuklar korkmasın diye
Aman çocuklar Sakın koparmayın Daldaki tomurcu u Körpe fidanları Çiçekleri Güne a kına çocuklar Aldatmayın beni Dostlarım geliyor aklıma
24
A. H CR ZGÖREN
R
KOD ADI A K
Ay gömülür, gölgeler ü ü ür patikalara Ate e ve kele e ayarlanır yüre im Bir çı lık olurum karlar içinde yorgun Ay gömülür, depremler dü er mezralarıma Sonunda ö rendim konu mayı,yürümeyi ö rendim Artık yollarla anlatırım kendimi, yanlı larımla Tazeleyin çoban ate lerini ey ate ustaları Kavallarınıza yeni delikler açın Emzirin sı ınaklarımı uyak bulsun u raklar Bozdum tüm oyunları, imdi satırba ıyım Sıcak uzun yazlardan, kı uykulardan Sustukça derinle en büyüyü bozdum
imdi hangi parantez içine alır beni Artık içime akmıyor kanım, yaramı sevdim Yeni bir sayfa açtım kaideyi bozacak bir istisnaya A ksız hiçbir eyin hükmü yok benim için Yalnızca gözlerindir kanun hükmünde ferman Ölüm durmadan tazelese de hünerini Yeni bir sayfa açtım, kanımla yazılıyor tarihim Çünkü miladı yoktur kod adı a k olanın Açılırsa taze bir yara açıklar ancak Ya malanmı bir iir ülkesidir yüzüm Ömrüm da ların ömrüne kayıtlıdır Saklıdır kanlı gömle im.
25
K. KAHRAMAN
R
SABAHIN SEHER NDE Dalların yamaçlarında dilsiz kalmı ız Duymamı kimse bizi, bizde kimseyi Irma ın akı ı Ayın do up batı ı Mevsimlerin inatla Birbirini kovalayı ıydı ya am Ezgisini kaybetmi davul sesiydi Öylesine kendini tekrarlayan Ya amın yaprak gibi savruldu u uçurumlar Ne çok acılar çektik kahırlar, zulümler bilseniz Bu uçsuz bucaksız bozkırda Bu su tutmaz yamaçlarda Bir tutam ye ildedir ya am ki kara keçinin cılız kasıklarında Ve i di edilmi öküzün olmayan kaslarında Görülmemi ey de il ya Bir sabah kalktı ınızda Karanlıkta, öküzünüzün bo lu a bakan gözleriyle kar ılarsanız Yada Elinizdeki tek tutam ye iliniz Ya mur ya mazda kök salmazsa topra a Eksilen kursa ınızdandır bilseniz te bu yüzden Sırf bu yüzden Delikli ta lar asarız ahırlara Nallar çakarız kapıların alınçatına Omuz ba larına ili tirilmi nazarlıklarla Büyütülürken çocukları So uk ta lar basarız hastaların sancılarına Ne zamanki yetmez olur Delikli ta ların, nalların, boncukların tılsımı te o zaman Sabahın seherinde Yanakları bu ulu da güllerinin ahitli inde Bir silah patlar Ba lar da ların türküsü
26
ÖYKÜ
D UYSUNLAR
A C I S I N I ! A.
GÜN
Elinde valiziyle nizamiye kapısının önünde durdu. Hiç kimse kar ılamaya gelmemi ti. Bir bo luk do du içinde... Sa ına soluna bakındı. Yanılmamı tı. Gerçekten de tanıdı ı kimsecikler yoktu. Cezaevinden tahliye oldu u günü hatırladı. Aynı yalnızlık duygusuyla içi kavrulmamı mıydı? Ailesinin bakı ları kendisine kar ı de i mi ti. lk itirafa ba ladı ı günlerde babası ziyaretine gelmi , "Kom ular yüzümüze bakmaz oldu" demi ti. O zaman babasını bile ihbar etmek geçmi ti içinden... Bir keresinde babasına silah saklatmı tıya... Günlerce dü ündükten sonra vazgeçmi ti. imdi babası kar ılamaya gelmedi diye yeniden kinlendi. Terhis olmazdan önce günlerce ne yapaca ını dü ünmü tü. Estetik ameliyat, ba ka bir kimlik, i , para... Vaadettiklerinden hangileri olabilecekti acaba? "Büyük ihtimalle evdeki hesap çar ıya uymayacak" diye söylendi. imdiye kadar birkaç itirafçı dı ında do ru dürüst devlet olanaklarından yararlanan olmamı tı. Bu dü ünceyi kafasından kovalamaya çalı tı hemen... Ekmek yedi i sofraya, tükürmemeliydi. ten döndürmemi ler miydi. Devlet elini uzatmasa ya bir hücre de çürüyor olacaktı, ya da çoktan ye il bir tümsek haline gelmi ti. Oysa tahliye olmu , rahat bir askerlik de yapmı tı. imdi ise önünde uzun bir ya am vardı. Öte yandan "Ben görevimi yerine getirdim, kar ılık beklemek için de il, vatana hizmet için" diyecek oldu ama, buna kendisi de inanmadı ve içini yeniden kaygılar kapladı. Buralarda fazla oyalanmamalıyım, dedi. Hemen bir taksiye binip evin yolunu tuttu. Takside gayri ihtiyari arkaya do ru baktı. Arkalarında bir beyaz araba vardı. Nedense taksiye bindi inden beri pe indeydi araba. Birden yüzü kızardı, so uk terler dökmeye ba ladı. oföre belli belirsiz "sa a sap" deyiverdi. oför itiraz edecek oldu. yice paniklenmi ti. oföre ba ırdı; "sap dedik ya be adam ne laf anlamaz eysin" oför sa daki soka a girdi. Arkaya tekrar döndü, beyaz araba kaybolmu tu. "Kuruntu" dedi kendi kendine... Evlerini ta ımı tı babası. Ama o yine de tedbirli olmalıydı. Gerçi çıktı ından beri eski örgütünden tanıdık hiç kimseyle kar ıla mamı tı. Ama "biz tüm örgütlerin ilk hedefi haline geldik" diyerek, cezaevi müdürünün tahliye olurken verdi i ö ütlere uymak gerekti ini dü ündü. Taksiyi evinin iki alt soka ında durdurdu. Borcunu ödeyip indi. Etrafına bakındı. üpheli bir eyler arıyor gibi tedirgin bir yürüyü e ba ladı. Evin oldu u soka ın ba ına geldi inde durdu. lerdeki beyaz apartmanın giri katında oturuyorlardı. Soka ı iyice süzdü. Etrafta parketmi arabaların içlerine tek tek baktı. Kendisine pusu kurmu kimse olmadı ına kanaat getirdikten sonra, eve do ru ilerlemeye ba ladı. Sonra birdenbire yava ladı, geri döndü. Kö edeki telefon kulübesine girdi. Eve telefon açtı. Ya evde pusu kurulduysa? yice emin olmak istiyordu. TAVIR
27
Tamamen emin olduktan sonra, apartmanın kapısından içeri, kimseye görünmemeye çalı arak hızla girdi ve zili çaldı. Evde gergin bir hava vardı. Baba, o lunun askerden geldi ine sevinmi ti. Ama bundan sonrasını do rusu pek kestiremiyordu, rahatsızdı. "Burada seni bulurlar" diyordu o luna... "Sen o kadar hizmet verdin. bulsunlar, kimlik versinler, ba ka bir ehire yerle , kendi ya antını kur." O lunun itirafçı olu una pek akıl sır erdirememi ti aslında. Herkes onun için hain diyor, muhbir diyordu. Eski tanıdıklarıyla arası bozulmu , kimsenin yüzüne bakamaz olmu tu. Fakat sonraları alı mı tı buna. Çevresini de i tirince iyice rahatlamı tı.
imdi uzun süredir bitti ini sandı ı sorunlar yeniden ba layacaktı... O ul, babanın kendi hakkında dü ündüklerini hissediyordu. "Moruk, korkak moruk" diye geçirdi içinden... "Beni istemiyor, ba ından atmaya çalı ıyor" dedi. Sabah erkenden giyindi ve yola çıktı. Önce semt karakoluna u radı. Çevredeki polislerle dostluk kurması gerekti ine inanıyordu. Ba ı sıkı tı ı an yardım isteyece i yer, sı ınaca ı tek korunak orası olmayacak mıydı? Karakoldan içeri girip kendisini tanıttı. Ba komiserle görü türmediler.Öyle ya, adamın i i ba ından a kındır. "Sonra tekrar gelirim" diye ayrıldı oradan. Yollarda ekip otolarını gördükçe içini bir huzur kaplıyordu. Eskiden nasıl tedirgin oldu unu hatırladı. çinden kahkahayla gülmek geliyordu. Kendini tuttu. Son bir kez ceplerini karı tırdı. Dilekçesini, ceketinin sol iç cebine katlayıp koymu tu. Son günlerdeki dalgınlı ını kendisi de biliyor, o yüzden önemli bir i i varsa sık sık kendi kendisini denetliyordu. Durakta beklemeye ba ladı. imdi otobüs beklemek de olacak ey de ildi do rusu... Ya biri arabadan, geçerken tanırsa... Oracı a yıkıverse... "Yine ba ladı" diye mırıldandı. Her eyden korkuyordu. Kalbi hızla çarpmaya ba layınca, bo azına adeta bıçak saplanmı oluyor, yüzü kızarıyor, alnında boncuk gibi terler birikiyordu. O anlar, aklına güzel eyler getirmeye çalı ıyor, fakat dü ünecek güzel bir ey de bulamıyordu. Yoldan geçen kadınları seyretmeye koyuldu. Cebinden sigara çıkardı, yaktı, iki nefes çektikten sonra otobüs gelince sigarayı attı ve bindi. Otobüsten özellikle Beyazıt dura ından inmi ti. Hem vakti oldu unu dü ünmü , hem de kalabalıkta korkmadan yürümeyi özlemi ti. Burada kendisinin tanınmayaca ını biliyordu. Herkes bir yerlere ko u turuyor, kimileri vitrinleri seyrediyor, kimileri de dükkanlarda alı veri yapıyordu. Önünde bir turist kafilesi vardı. Bir an kendini onların yerine koydu ve tasasız, en kahkahalardan etkilenip adımlarını yava lattı. "Ne kadar rahatlar, hiç ölüm akıllarına geliyor mu acaba" deyip sonra sorusuna yine kendi yanıt bulmaya çalı tı. "Niye gelsin, elin memleketinde kim tanır ki onları. Üstelik tanısalar bile korkmalarını gerektirecek ne olabilir. Tam tersine sevinir, kucakla ırlar her halde." Bu dü ünceler moralini bozmu tu, dü üncelerini kovmak için bir süre daha zorladı kendini ve ba ka eyler dü ünmeye çalı tı. Ortadaki sarı ın kızın cazibesine kaptırdı kendini ve pe lerinden yürüyerek uzun uzun seyretti. "Of be" dedi. "Biz neler kaçırmı ız zamanında" imdi özgürlü ün tadını çıkarmaya ba ladı ını hayal etti. Gözünü turist kızdan bir türlü ayıramıyordu. Kar ıdan gelen bir adamla çarpı ması onu kendine ancak getirebilmi ti. Adam dikkatli dikkatli baktı. Ne ba ırmı , ne de TAVIR
28
küfretmi ti. Sadece dikkatlice bakmı tı. Adamın yüzü hiç de yabancı gelmiyordu. Adam o bakı tan sonra kafasını sallayıp yürüdü. O, tüm cesaretini toplayıp arkasına döndü... Adam da arkasına dönmü tü. Birden heyecanlandı. Sonunun geldi i zannıyla kar ısına gelenlere çarparak ko maya ve acayip çı lıklar atmaya ba ladı. Caddenin kar ısına geçmeye çalı tı. Ansızın yola fırladı ı için bir arabanın tamponu kalçasına çarptı. Arkasında iddetli bir acı hissetse de ko maya devam etti. Süleymaniye'ye inen yolda ara sokaklarda çılgınca ko uyor, ko uyordu. Nefesi kesildi i an yava ladı. Arkasına tekrar tekrar baktı. Adam yoktu... Vilayetin giri indeki aynada hafiften kendisini süzdü. Üzerini düzeltti, dinlenmi ti. imdi dilekçesini vermeye hazırdı. Günler öncesinden provasını yaptı ı konu mayı kafasında öyle bir devindirdi. Kapıyı çalıp odaya girdi. Vali yardımcısı oturması için yer göstermemi ti. O yüzden ayakta kaldı. Elindeki dilekçeyi hafiften öne do ru uzatarak konu maya ba ladı; —"Sayın büyü üm. Ben bir zamanlar yıkıcı bir terör örgütü tarafından kandırılmı , beyni yıkanarak robotla tırılmı bir zavallıydım. anlı ordumuzun 12 Eylül'de gerçekle tirdi i bayrak harekatı, kendi benli ime kavu mamı sa ladı. Gerçekleri bulmama, içinde bo ulmakta oldu um bataklıktan kurtulmama yol açtı." Sesini yükseltmi ti. Bundan kendisi de rahatsızlık duydu. Sanki bu kadar büyük sözler sarfetmesine ne gerek vardı ki... Alt tarafı bir i isteyecekti hepsi o kadar. Sonra "saygısızlık mı ediyorum acaba" diye dü ünerek duru unu de i tirdi. Topuklar birle ti, eller yan tarafta düzenlendi, gö üs ileri çıktı, Vücut çakı gibi dikilmi ti. —"Ama" diye devam etti. "Hala devletin gücünü idrak edememi ve hala devletin evkatli ellerine kendisini teslim etmemi ve de etmemekte ısrarlı olan yıkıcı vatan hainlerinin kırıntıları nankörce faaliyetlerini sürdürmeye çalı ıyorlar. Arzedeyim ki, bu can devletimize feda olsun, damarlarımda akan kan, devletimizin ilelebet payidar kalması için oluk oluk aksın. Arzedeyim ki hizmetinizdeyim. Biliyorum, bizlerin görevi cezaevinde tamamlanmı de ildir. Devletin en güvenilir yardımcılarından biri olarak, vatan hainlerine kar ı devletimiz tarafından uygun görülen bir görevde çalı mak isterim. Buyrun efendim bu konudaki dilekçem." Terden sırılsıklam olmu tu. Vali yardımcısı, konu urken kendisini pek dinlememi , önündeki evrak daha çekici gelmi ti. Dilekçeyi uzatırken, gayri ihtiyarı hafiften topuk selamı verdi. Çıkan gürültü üzerine vali yardımcısı ba ını önündeki evraktan kaldırdı. Sinirlenmi görünüyordu. Ba ıyla masanın üzerine i aret etti. Besbelli ki dilekçenin masaya koyulmasını istiyordu. Ayrıca selamdan, tekmilden de pek ho lanmı a benzemiyordu. Gözlüklerini hafifçe düzeltti, koltu unun içinde kaykıldı. Dilekçeyi eline alıp, iki üç saniye gözattıktan sonra ."Mevzuat neyi gerektiriyorsa yapılır" d e d i . Bu sözlerin anlamı açıktı a m a ısrarlı olmalıyım diye dü ündü. Bir iki defa yutkunduktan sonra "Efendim, bir daha ne zaman u ramamı arzu edersiniz" diyecek oldu. "Adresin bizde var" cevabını aldı. Sevinsin mi, üzülsün mü bir türlü karar veremiyordu. Artık mevzuat TAVIR
29
uygulanacaktı. Vali yardımcısını ba ını sert biçimde öne büküp, kaldırarak selamladı. Geri geri yürüdü kapıyı açtı ve odadan çıktı. Evden dı arı çıkmaz olmu tu. Hergün sabah erkenden kalkıyor giyiniyor, pencerenin kenarında saat 10.00'da postacının geli ini gözlüyordu. Sonra kız karde ini gönderiyor, posta kutusuna kendisi için bir eyler gelip gelmedi ini kontrol ettiriyordu. Herhangi bir mektup gelmedi i anla ınca ak ama kadar uyuyor, ak am TV'nin ba ına geçiyor, kanallarla oynuyor, gece olunca tekrar yatıyordu. Yatak, TV, yemek masası ve tuvalet arasında dönen bir ya am kurmu tu kendisine. Saçı, sakalı uzamı birbirine karı mı tı. Evdekilere kar ı çok sinirli ve sert davranıyordu.Özellikle kız karde i ondan çok korkardı. Su isteyince biraz gecikse, alimallah e ek sudan gelinceye kadar dayak atardı. Bu "mevzuatın gere i"de ne kadar uzamı tı böyle ... Vilayete gidi inin üzerinden üç ay geçmesine kar ın hiçbir haber çıkmamı tı. Anla ılan oydu ki, hıncını kızkarde inden alıyordu. Kendisinin ne kadar sabırlı oldu unu dü ündü. Bir an unutuldu u hissine kapıldı. Sonra bu dü ünceyi hemen kafasından kovdu. Bir gün kızkarde i elinde bir mektupla geldi. Yüzü gülüyordu. Galiba artık kötü günler geçecek, aylardır kabullendi i dayakların sonu gelecekti. Herhalde iyi bir haber vardı mektupta... Zarfı karde inin elinden koparırcasına aldı. Bir an açıp açmamakta kararsız kalmı tı. Zarf, resmi bir yazı maya benzemiyordu. Üstelik hiç bir tanıdıkları yeni adreslerini bilmiyordu. Kim mektup yazabilirdi ki kendisine... Ardından resmi kurumların, gizlilik gere i bazen böyle yöntemler kullanabilecekleri dü üncesiyle rahatladı ve zarfı açtı. Zarfın içinde daktiloyla yazılmı yarım sayfalık bir yazı çıktı. Yazının ba lı ına göz atar atmaz, yüzü kireç gibi oldu. Nefes alamadı, bo ulacak gibiydi, adeta nutku tutuldu. Yazıyı hafif a lamaklı, titreyen bir sesle okumaya ba ladı. "Hiç bir halk dü manı, hiç bir hain cezasız kalmayacak" diye ba lıyordu yazı... Suçlarını sayıyorlardı; canını kurtarmak için devrimcileri ihbar etti ini, i kencelere katıldı ını, bulundu u her yerde muhbirlik yaptı ını anlatıyorlardı. Sinirleri allak bullak olmu tu. Kahkahalarla gülmeye ba ladı. Elindeki ka ıtta, kendi eski örgütünün de il ba ka devrimci bir örgütün imzası vardı. Birisinin oyun oynadı ını, aka yaptı ını dü ündü ve rahatlattı kendisini. Ya da devlet tarafından sınanıyor da olabilirdi. Öyle ya, adamlar görev verecekleri ki inin korkak olmasını, yalvarıp yakarmasını istemezlerdi herhalde... imdi bir örgüt imzasıyla onu deniyorlardı. Üstelik anlamayayım diye de ba ka sol bir örgüt adını kullanıyor olabilirler, dedi. Pani e kapılmamalıyım, normal davranmalıyım gibi telkinlerde bulundu kendisine. Di er yandan da kül yutmaz ve uyanık oldu u için kendisini takdir etti. Bu sınavı ba arıyla verirse, kabul edilece ine inanmı tı. Gelen yazıdan çıkan en mantıklı sonuç bu olmalıydı. O halde eskisinden daha rahat davranması gerekti ini tasarlamaya ba ladı. Uzaktan gözlenecek ve ne kadar cesur oldu u anla ılacaktı. Ondan sonra da göreve girip hızla yükselmemesi için bir engel kalmıyordu. yice sevinmi , yüz hatları gev emi ti. Kızkarde ini ça ırdı oturttu. Kız, abisinin güldü ünü görünce sevindi. Sokuldu. Aylardır ilk defa karde inin saçlarını ok ayıp öptü. Bu sevinç geceye kadar belli belirsiz devam etti. Evde hiç kimse ne oldu unu bilmiyor, ama iyi bir TAVIR
30
eyler döndü ünü de hissediyordu. TV kapandıktan sonra herkes odasına çekildi. Evdekiler uzun süredir ilk defa huzurlu bir uykuya daldılar o gece... Yata ına girmek üzereyken birden kafasında im ekler çaktı. Hızla geri dönerek komedinin üzerinde duran mektubu tekrar tekrar evirdi, çevirdi. Karanlık basınca içine dü en kurdun sebebini imdi anlıyordu. So uk so uk terledi ini hissetti. Vücudunu bir titremedir almı tı... Yorganı ba ına kadar çekti. Gözlerini kapadı. Vücudu hala titriyordu. Midesi bulanıyordu sürekli. Birkaç kez tuvalete gitti. Kustu. Yata ına döndü ama yine uyuyamadı. Yataktan kalkarak, kızkarde inin yattı ı odaya ko tu. Yedi i dayaklar sonucu hep huzursuz ve hafif uykuda olan kızkarde i, kapı açılır açılmaz bir çı lıkla uyandı. "Sus kız benimi" diyerek a zını kapattı. Zavallı kızın korkudan tir tir titreyerek sesi kesildi. "Abi ne olur yapma!" diye yalvarmaya ba larken, o, kızın bo azını sıkıyor; "Söyle o mektubu kim bıraktı? Sen O'nu mutlaka gördün, bana söylemiyorsun. Gebertece im seni!" diye ardarda söyleniyordu. Gözleri yuvalarından fırlamı , her yanını ter basmı tı. Kızkarde ininde terden ıslanan boynuna göz ya ları karı ıyordu. "Babam da sen de biliyorsunuz, ama bana söylemiyorsunuz! Hepiniz vatan hainisiniz, dü mansınız!" diyerek kız karde inden isim e kal istiyordu. Babaları duymasın diye de, kızın a zını kapatıyordu eliyle. Ancak "Abi bilmiyorum, ne olur dur, yapma" sözcüklerinin anla ılabildi i küçük cevaplara iyice sinirlendi. "Seni orospu, ne zamandan beri beni kandırıyorsun! Yalan söylüyorsun, yalan, yalan, yalan" diyerek rastgele vurmaya, kızın üstünü ba ını parçalamaya ba ladı. Kafasını somya kenarına çarpan kız bayıldı. Yan odadan babasının öksürük sesleri duyulurken, kız inlemeye, kendine gelmeye ba lamı tı. Alelacele kalkarak ortalı ı düzeltmeye, ve tüm sahtecili iyle kız karde inin ba ını elleri arasına alarak a lamaya, özür dilemeye ba ladı. Pani e kapılmı bir pi man rolündeydi imdi. Babası sorarsa, uykuda yataktan dü tü ünü, kafasını somya demirine çarptı ını söylemesini, tehditkar bir edayla sıkı sıkı tembihledi. Korkudan iyice sinen kız, tüm öfke, nefret ve kinini büyük bir çabayla gizledi. Sessiz hıçkırıkları arasında "tamam abi" diyerek onayladı. Kız ortalı ı ve üstünü ba ını düzeltirken, o sessizce ayak parmakları üzerinde kendi odasına süzüldü. Gün ı ıyınca odasından çıktı. Aceleyle giyinip tra oldu. Kahvaltı etmeden, dı arı do ru yöneldi. Adresini bulduklarına göre, her an gelip kendisini öldürebilirlerdi. Apartmanın kapısından dı arı çıkmadı, tekrar eve döndü. Yine hızla kızkarde inin odasına girdi. Kız giyinmi , abisinin kar ısında duruyordu. Ona, dı arı çıkıp etrafı kontrol etmesini söyledi. Sokakta her yere bakmalıydı. Duran arabalara, insanlara, apartmanların iç kısımlarına..."
üpheli tek bir ey görürsen karakola git, yardım ça ır" dedi. Karde i uykulu, dayaktan i mi gözlerle dı arı çıktı. Kız henüz her eyi kavrayacak durumda de ildi. Onbe ine yeni girmi ti. lkokuldan sonra onu okula göndermemi lerdi. Hep evde durur, i leri yapar, di er zamanlarda da nakı i leyip çeyizini tamamlamaya çalı ırdı. Cahildi. Abisinin davranı larını yorumlayamıyordu. Neden böyleydi, kimden korkuyor, kimden saklanıyor, kimden kaçıyordu. Dün ak am sevinçliyken birden gelip kendisine neden saldırmı tı? Neden bu denli tela lı ve korku doluydu. Somları kafasında yanıtını, bulamadı. Abisinin dedi i yerlere öyle üstünkörü bir TAVIR
31
bakıp, birkaç dakika sonra eve geri döndü. lk önceleri ona acıyordu ve her ta ın altına bakıyordu. Son günlerde ise acımanın yerini nefret almı tı. "Bir ey yok" dedi. Bu cevap abisini biraz rahatlatmı tı. Tüm cesaretini toplayıp, karde ine bir ey söylemeden evden ok gibi dı arı fırladı. Ko ar adım soka ı geçti ve caddenin kalabalı ına karı tı. Uzun süredir ilk defa dı arı çıkıyordu. Son çıktı ında kar ıla tı ı adamın bakı larını hatırladı ve içini bir ürperti sardı. Hemen bir taksi çevirerek Ca alo lu'na gitti. Artık dayanamıyor, yalnızlık, terkedilmi lik duygusu beynini kemiriyordu. Gelen mektubu vali yardımcısına gösterecek, "i te" diyecekti. Nihayet pe ime dü tüler. Ben ise aylardır mevzuatın gere inin yerine gelmesini bekliyorum." Vilayetten içeri girdi, kar ıdaki görevliye kendisini tanıttı. Vali yardımcısıyla görü mek istedi ini söyledi. Görevli, beklemesini i aret ederek, iç odalardan birine girdi. Birkaç dakika sonra da geri geldi." Beyefendi çok me guller, sizinle görü meyecekler, bir notunuz varsa yazın ileteyim." dedi. Bu nasıl oluyordu? Devlete canını tehlikeye atarak yardımcı olmu tu ve bu zor anında kendisiyle görü ülmüyordu. Ama devletle pazarlık olmazdı. Demek ki büyükler öyle uygun görmü lerdi. Hemen bir ka ıt çıkardı. Ka ıda uzunca bir süredir haber bekledi ini, peri an durumda oldu unu, tehdit edildi ini, devletin evkatli elinin kendisini böylesi bir durumda yalnız bırakmayaca ına inandı ını, bu notunun terbiyesizlik ya da güvensizlik olarak telakki edilmemesi gerekti ini, gerçekten zor durumda kalmamı olsa, kendisine daha önce söylendi i gibi beklemeyi sürdürebilece ini, fakat ekte gönderdi i yazıdan durumun vehametinin anla ılabilece ini yazdı. Saygılarıyla sayın büyü ünün ellerinden öptü ünü eklemeyi de unutmadı. Yazdı ı notu tekrar okudu, be endi. Cebindeki tehdit mektubunu nota ekledi ve görevlinin eline tutu turdu. Görevli, notu aldı ı gibi çekmeceye koydu. Görevliye notunu neden vali yardımcısına götürmedi ini soracak oldu, fakat sonra vazgeçti. Devletin i ine karı ılmazdı. O bilirdi i ini. Saygıyla görevliyi selamladı ve dı arı çıktı. Evde geçirdi i günler, daha da çekilmez hale gelmi ti. Pencerenin kenarından ayrılmıyor, duvarı kendisine siper yapıp sürekli dı arıyı izliyordu. Yeme ini artık pencere kenarında yiyordu. Tuvalete gidece i zamanlar, kızkarde ini yerine oturtuyor, dikkatli olması için defalarca uyarıyor, i ini hızla gördükten sonra tekrar cam kenarına oturuyordu. Artık postacıdan umudu kesmi ti. Kendi kendine konu uyor, radyonun sesini sonuna kadar açıp beynindeki u ultuları bastırmaya çalı ıyor, kimi zaman sessiz sessiz a lıyor, kimi zaman ise "bana bir ey yapamazlar, gelin ulan, erkekseniz teker teker gelin" diye ba ırıyordu. Babası, gelip yanında çalı masını söylemi ti. Onun için me guliyet olaca ını, gereksiz ku kulardan böylelikle sıyrılabilece ini dü ünüyordu. Ona göre bu korkular hep i sizlikten kaynaklanıyordu. Oysa çalı sa böyle saçmalıklar kurmayacak, yersiz dü üncelerden kurtulacaktı. Anası ise birkaç kez "seni hocaya okutalım" demi ti. kisi de bunakla tılar diye dü ündü." Bilseler sırtımdaki yük ne kadar a ır ". Valilikten hâlâ bir haber çıkmamı tı. Çıkaca ı da yoktu. TAVIR
32
Kendi ba ının çaresine bakmalıydı. Babasının söyledikleri giderek aklına yatmaya ba lamı tı. Önceleri "Babam boy hedefi yapıp benden kurtulmak istiyor" diye dü ünmü tü ama, artık tehdit mektubu da gelmiyordu. Toparlandı. "Herhalde o mektup bir akaydı" dedi kendi kendine. Öte yandan bu bir polis sınavıysa kötü not aldı ını dü ündü.Sanki hemen vilayete ko turacak ne vardı."Ah aptal kafam" diyordu. Biraz sabretmeyi bilseydi, cesur görünseydi, imdiye dek görev almı ve seçkin ki iler sınıfına yükselmi ti. Neyse, olan olmu tu artık. imdi babasının yanında çalı acak ve kendi ba ının çaresine bakacaktı. lerde babası ölür, dükkan da ona kalırdı. O zaman hiçbir derdi de olmazdı. Ak am babasına durumu açacaktı. Yeni ya antısına alı ması zor olmamı tı. Son zamanlardaki kuruntularını dü ündükçe kendisine gülüyor ve pi manlıktan pi man olmaya ba ladı ı için utanç duyuyordu. 12 Eylül hepsini yok edip huzur ve güveni sa lamamı mıydı? Kendisi gibi onlarca kandırılmı gence yardım elini uzatıp bataklı ın içinden çıkarmamı mıydı? Devlet bu kadar i i arasında bir ki iyi unuttu ya da ona zaman ayırmadıysa bu, çok normal sayılmalıydı. "Kaz kafalı" dedi kendi kendine; "Hâlâ devletin büyüklü ünü anlamamı sın. Sen bir nankörsün" Sonra duydu u utanç yüzünden silindi. Daha aklı selim dü ünebiliyor ve gerçekleri ayırt edebiliyordu. imdi içi daha bir huzurluydu. Yeni yeni hayaller kurmaya ba lamı tı. i büyütecekti. Babası eski kafalıydı ve pastane i letmekten hiç mi hiç anlamıyordu. Burası liselilerin gidip geldi i iyi bir kafe olur, iyi de para getirirdi. Sonra dükkanın kar ısındaki apartmanın balkonunda oturan kumral kız da fena de ildi hani... O da yanıktı kendisi gibi... Bunu çok iyi biliyordu. Günde üç kere çama ır asılmazdı ki. Ev miydi çama ırhane miydi mübarek." Bana kendini göstermek için evde kuru e ya bırakmadı haspa" diyerek gevrek gevrek sırıttı. Hem bu evin arkasında balkon yok muydu da çama ırları soka a bakan balkona asıyordu. Artık iyice emindi. Kız kendisi için çıkıyordu balkona. Ama nedense hiç gülümsememi ti, hatta o yana bakmamı tı bile... "Olsun" dedi. "Bayrampa a'nın kızları biraz nazlı olur. Ne yapalım, buna da imdilik katlanaca ız." O an, hakkında ifade verip ipe gönderdi i eski arkada ları geldi aklına. Birden kendisinden i rendi ini hissetti ama çabuk toparlandı. "Ben de onlar gibi enayilik etseydim bu ahane manzarayı kaçıracaktım", diyerek balkondaki kızı incelemeye koyuldu. Gözleri daldı, sabitle ti. Babasının sesiyle sarsılana kadar zamanın nasıl ilerledi ini anlamamı tı. Mü teri geldi ini gördü. Babası demek ki bunun için seslenmi ti. Tezgahın arkasından çıkıp masada oturan iki mü teriye isteksizce se irti. Çörek istemi lerdi. Tezgaha do ru yöneldi. E ildi, çörekleri tezgahtan çıkarıp bıçakla dilimlemeye ba ladı. O anda arkasında bir karaltı hissetti. Karaltının elinde bir tabanca vardı. Saniyenin binde birini kaplayan bir zaman kesitinde, tüm hayatı bir film eridi gibi gözünün önünden geçti. Yıllardır bekledi i kaçınılmaz son kapısını çalmı tı i te... nfazcının son sözleri kulaklarında çınladı." renç köpek, hain " Dizlerinin ba ı çözüldü. Artık hiçbir ey dü ünemiyordu. Elindeki bıçakla bilinçsiz bir içgüdüyle, üzerine bir hamle yapmak istedi. Ba aramadı. Eli kolu tutmaz olmu tu. Yüzü koyun yerde uzanmı tı. Kula ının arkasından sızan kan, gözlerinin içine doluyordu. Infazcının gözüne, hainin kanı siyahmı gibi geldi. Yerde yatana bakarken yüzüne oturan nefret ve tiksinti hainin itibarıyla katledilen devrimcinin, ölürken yüzüne oturan nefret ve tiksintiydi. TAVIR
33
"ADAM OLACAK"
ÇOCUK SUSMASINDAN
BELL OLUR! Ak am televizyon seyrettik. Annem demi ti, sizin programınız var diye. Biz her günkü çocuk programlarından biri zannettik. Aslı, benim ho uma gitmiyor dedi. Annem onlardan olmadı ını söyledi. Dünya çocuklarının durumunu anlatıyormu . imdi ismi aklıma gelmiyor ama çocuk hakları sözle mesiyle ilgiliydi. kimizin de ilgisini çekti dikkatle izledik. Dünyanın bir çok yerinden çocukları gösterdiler. Aç, do ru dürüst yemek yiyemeyen ilaçsız, doktorsuz, sakat pek çok çocuk. Sayıları çok büyük rakamlara ula ıyormu . Akılda tutmak zor, daha sonra babama sordum hatırlıyor musun diye, o da hatırlayamadı. Ço u Afrikalı, hepsi çıplak. Giysileri mi yok, yoksa hep öyle mi ya arlar bilemiyorum. Ama elbiseleri olsa niye giymesinler de il mi? Biz de yoksuluz ama onlar kadar de il. Onların bu haline, birde kendi halimize bakıp,... ükretmek diyorlar herhalde, ama benim içim sıkıldı. Hele o yüzü gözü sinekler içinde, karnı i çocu u görünce daha da çok. Öyle bir foto raf bizim çocuk kulübümüzde de var zaten. Geçen ay asmı tık. Ne zaman gitsem hep gözüme takılır. Hemen yanında ba ka bir foto raf daha var. Elinde pankart ta ıyor benden ya ı epeyce küçük bir çocu un foto rafı. Pankartta, Halis Toprak babamı i ten attı, yazıyor. Halis Toprak patronmu . Sorgusuz sualsiz i çileri i ten atıp, aç kalmalarına sebep olurmu . O Afrikalı çocu u aç bırakanlar da bu Halis Toprak gibileridir. Bundan eminim. Geçenlerde dernekten bir abiye sordum. Asıl emperyalistler dedi, Amerikalılar, ngilizler, Almanlar, Japonlar falan. Evet onlar da var. Kaddafi'nin evini bombalayıp çocu unu öidüren Amerikalılardı. Programda, önümüzdeki bir kaç yıl içinde u kadar çocuk ölecek dedi, hastalık, bakımsızlık gibi nedenlerle. Oran verdi, u kadar çocuktan u kadarı. Korkunç bir ey, cicivlerin u kadarı ölecek gibi söyleniyor. Herkeste yalnızca seyrediyor. Hem civcivler bile önemli, bizim cicivlerden biri hastalansa annemi bir tela alır ki sormayın. Televizyonda dedi ki, bu aklımda kalmı , dünyada yapılan bir günlük silah harcaması, 50 milyon çocu un 10 yıllık sa lık, e itimi için yeterliymi . Yani dünya bir günlü üne silahlar için para harcamasa 50 milyon çocuk kurtulacak, insanca ya am için bir eyler elde edecek. Bu programda, Birle mi Milletler'de toplanan devlet ba kanlarıda gösterildi, toplu olarak. O kadar çoktular ki-
TAVIR
34
sayamadım bile. Çocuk haklarını korumak için toplanmı lar. Ben inanmıyorum buna. Bir günlü üne bile silahlanmadan vazgeçemeyenler çocuk haklarını korurlar mı?Hem o silahlarla kim ölecek? Biz çocuklar de il mi? Toplananların arasında Amerikan ba kanını, bir de ngiliz ba bakanı vardı, Teacher, hani saçları tuhaf kadın, onu tanıdım. Bir de Özal vardı. Aslı, Kuveyt ba kanı El Sabah'ı bile tanıdı. Hiç bir eyi unutmaz zaten. El Sabah'ın ismini ö rendi imizde; "El Sabah Ayak ak am Göbek ö le Demek öyle", diye tekerlemesini yapmı tık, günlerce güldük, ondan unutmadı herhalde. Annem bütün bunlar göz boyama, babamsa, çocuk hakları i in hikayesi bunlar orada Körfez meselesini konu uyorlar dedi. Bu Ortado u'da sava çıkacak diye herkes konu maya ba layınca,. Aslı'yla Atlas'ı alıp baktık. Türkiye'nin hemen yanı ba ında, ama yine de Kuveyt'in Türkiye'yle ne ilgisi var. Hele Amerika çok uzakta. Ne diye askerlerini getirip oraya yı ıyor? Konuyu Çocuk Kulübünde tartı tık. Ba kalarına sorduk, dergileri okuduk. Kuveyt'teki petrollerin asıl sahibi Amerika imi . Bu yüzden onları kaptırmamak için Irak'la sava acakmı . Sava a Türkiye'yi de sokmak istiyormu . Biz istemiyoruz. Sava çocukların ölmesi demek. Biz, Amerikalılar para kazansın diye niye ölelim? Amerika, petrolleri, Irak'ın elinden almak için, Iraklı çocukların yiyeceklerini, ilaçlarını kesiyor. Ne hakkı var buna? Bir de çocuk hakları diye toplantı yapıyor. srail, Filistin topraklarını i gal edip, her gün Filistinli çocukları öldürüp yaralarken niye bir ey yapmıyor? Sultanahmet'te srail'in cinayetlerini kınamak için yürüdü ümüzde polis saldırmı tı bize. Bunu bize anlatacak birileri var mı? Geçenlerde kulübümüzü kapamaya geldiler. Üç tane polis. Dernekler masasındanmı lar. Valilikçe uygun olmayan faaliyetlerimizden dolayı izin verilmemi . Bir taraftan çocuk hakları bildirgesine imza atılıyor, di er yandan bizim kulübümüzle u ra ılıyor. Üç polis, içeri girdiklerinde nerede bu kulübün yöneticileri, diye sordular.Biz, ne yapacaksınız onları, dedik. Kulübün yasaklandı ını bildiren ka ıdı imzalattıracaklarmı . Böyle olunca kimse benim demedi. Onlar da oturup yönetici beklemeye ba ladılar. Biz de içimizden gülüyoruz. Ama bizi dı arı bırakmıyorlardı. Orada bekleyecekmi iz. Ara sıra bizle tartı ıyorlar. Niye her eye burnumuzu sokuyormu uz, niye rahat durmuyormu uz, sava tan bize neymi . Biz de kar ı cevabını verince hemen kesiyorlardı. Biri TAVIR
duvar
panomuza
bakmaya
ba ladı.
Bakırköy
Özgürlük
Meydanı'ndaki 35
sava a kar ı gösterimizin küpürüne bakıyordu. Elli ki i civarındaydık. Flamalarla alanın ortasına yürüdük. Sava kar ıtı sloganlarımızı attık, herkes a kınlıkla bize bakıyordu. Bazıları bizi alkı ladı. Küçük bir ate yakmı tık. Ate i yakan arkada az daha kendini yakıyordu. Gülü tük, bir arkada hepimizi ciddiyete davet etti. Bildirimiz okunmaya ba landı. O sıra polis gelmi ti, coplarını çekmi tiler, silahlı olanları da vardı. Hepimiz kaçı tık. Aslı'yla beni yakalayamadılar. Kolay mı öyle. Yalnızca dört arkada ımızı karakola götürdüler. Bunlar da bir kı kırtıcı tutturmu gidiyorlar. Küpüre bakan polis, böyle eyler yaparsanız tabi kapatırlar dedi. Sava a kar ı olmak suç mu, sen sava taraftır mısın diye cevap verdik. Bizim dilimiz çok uzamı mı . Di er polis, masanın üzerinde sava a kar ı imza kampanyamızın dilekçesine baktı. Bu dilekçeyi siz yazmamı sınız dedi. Yazıp elimize veriyorlarmı . Oysa biz toplanıp beraber yazmı tık. Aslı'yla neredeyse kavga edecektik. Sonra gruplara ayrılıp her yerde imza toplamaya ba ladık. Size mi kaldı bu i ler, diyenler oluyordu. Ölürken bizi ilgilendiriyor de il mi ama, diye cevap veriyorduk. Bazen tartı ma çıkıyordu, biz de cevabını veriyorduk. Bir imza atmak için bin dereden su getirenler vardı. Atmak istemeyenleri de oluyordu. Senin çocu un yok mu, ölmesini ister misin diyorduk. Ço undan imza aldık. ama. Bazıları bizle konu mak istediler. Onlar, emperyalist sava a kar ı propaganda yaptık. Kulübü kapamaya gelen polislere, siz de imzalayın dedik. Biz devlet memuruyuz, öyle eyleri imzalamayız dediler. Biz de, mesle inizi yazmazsınız, kim bilecek sizin polis oldu unuzu dedik. Biri imzalama taraftan olduysa da öbürü engelledi. Biz de siz bilisiniz dedik. O arada kulübe gelen her arkada a yönetici misiniz, diye soruyorlar, dı arı bırakmıyorlardı. Hasta bir arkada vardı, onu zorla gönderdik. Onlara enli imizi niye yasakladıklarını sorduk, ne enli i dediler. Çocuk enli i dedik, e lentili, arkılı, türkülü tartı malı, oyunlu bir toplantı, enlik i te. Haberimiz yok dediler. Yasaklamaya gelince haberiniz oluyor dedik. Güvenli in alınmayaca ının neden olarak gösterildi ini söyledik. Valla biz devlet memuruyuz,ne derlerse onu yaparız dediler. Koskoca devlet bizim enli imizden korkuyordu, biz buna hiç bir anlam veremedik. Neden korksun ki? Bir anlamı vardır herhalde. Ama biz enli imizi yine de yaptık. Polisler be saat kadar beklediler. Sonunda sinirlenip hepimizi dı arı çıkardılar, kulübü kapadılar. •
EMEK Çocuk
TAVIR
36
GEZ
NOTLARI
ZONGULDAK
ZLEN MLER OKM-FOSEM/
Burası Zonguldak. Ye ilin ve gökmavisinin özlemle kucakla tı ı, harmanlanıp denize savruldu u bir yer. Dı tan bakıldı ında, ye il ve mavi egemen renkler gibi görülse de, Zonguldak'ın asıl rengi kömür karasıdır. Zonguldak'ta kömür maden i çisidir. Katı ı güç denkle tirilen emektir. Acıdır. Sevinçtir. Gelece e, güzel günlere yönelik umuttur. Zonguldak insanı kömürle yatar, kömürle kalkar. Bebeler kömüre açar gözlerini. Gençler kömüre sevdalıdır. Kar ılıksız, buruk bir sevdadır çekilen. Kömür, maden i çilerinin kadınları için, erke i ile sabah vedala ıp i dönü üne kadar merakla yol gözlemektir. Kefen giyemeden gömülenlerin, ardından a ıt yatmaktır. Günün birinde dul kalmak korkusudur. Madenler hep bir bedenden söylenen türküdür. Maden i çileri kazma, kürekleriyle günboyu bu sancılı türküyü söylerler. Ne kadar direnilse, ne kadar kar ı konulsa da erkeklerin ço u, i sizlik yüzünden, maden türküsünü söylemeye ba larlar günün birinde. Yerin yüzlerce metre altında grizu patlar, maden çöker. Ekmek, sevda ve umut topra a gömülür. Ölüm bir "belah"dır, sakat kalmak "belalı'nın kızkarde i. Sevilmez ikisi de. Onbe ölü, üçbinyüzonbir yaralı . Bu sayılar sava raporu de il, son altı ay içinde maden
D. GÜLER
kazalarında ya ananların bilançosudur. Onca eme e, harcanan enerjiyi kazanmaya bile yetmeyen ücretler alınır. Yine de kömür yata ı suskunlu undadır maden i çisi. "Bismillahirrahmanirrahim" yazılı levhanın altında yakılan son sigaralar, günı ı ı ile vedala ma vaktinin geldi ini mu tular. Günü geçmi ya lı asansörler, iniltiler çıkararak ekmekleri, sevdaları umutları aslanın a zına bırakırlar. Labirenti andıran tüneller içerisinde suya, çamura, tavanda dü en damlalara aldırmadan, lo ı ık altında parıldayan raylar boyunca uzun bir yürüyü ba lar. Bir saat aradan sonra istenilen yere ula ılır. Kazmalar kavranır, kürekler ku anılır. Türkü tüm görkemiyle ba lar. Tavanı tutan kalaslar da türküye katılırlar. "Kırıldım ha! Kırılıyorum ha! Göçtüm ha! Göçüyorum ha!" Yirmidört saat boyunca susmaz bu türkü. Ve madenci yüre i ta ımayanlar on dakikadan fazla dinleyemezler türküyü. Can korkusuyla dı arıda alırlar solu u. Yeryüzünde yıl 1990'dır. Madenlerde 1940. Madenciler dedeleri, babaları nasıl söylemi lerse öyle söylemeye çalı ırlar türküyü. Aynı ses tonu, aynı müzik aletleriyle. Zaman ilerler. Türküye acıkan karınlar da katılır. Sofra kurulur. Azıklar açılır. Lokma lokma ya anır payla ımın güzelli i. Yemek sonrası 37
TAVIR
TAVIR
38
içilen sigaranın tadı bir özlem olur, asılı kalır a ızlarda. Sigara içmek "belalı'yı kavgaya davet etmek demektir. Tüm insanlar gibi madenciler de korkar "belalı'dan. Yeniden aletler ku anılır. "Vur ha vur! Kürekle ha kürekle!" Kömür yata ından pare pare sökülür. Beldeki kayı a ba lı bataryalar bitmeye yüz tutmu tur. Artık dönme vaktidir. Yeni gelenler alır görevi. Gelirken ya ananlar bir kez de dönü te ya anır. Ya lı asansör inildeyerek temiz havaya kavu turur ekme i, sevdayı ve umudu. Yüzlerden bir gün daha geçirmenin gizlenemeyen mutlulu u okunur. "Geçmi olsun" dilekleri saçılır etrafa. lk durak soyunma odalarıdır. Göz alabildi ine geni bir binanın tavanından,uçlarına sepetlerin asıldı ı yüzlerce zincir sarkar. Zincir akırtıları arasında sepetler iner. O günün kömür karası elbiseleri çıkartılıp, bir gün sonra yeniden giyilmek üzere özensizce sepete atılır. Zincir akırtılarıyla sepetler yükselir. Soyunma odası genel görüntüsü ile ortaça i yeri merkezlerini aratmayacak düzeydedir. Banyolar soyunma odasının kar ı kom usudur. Madenden gelen misafirleri a ırlama sırası artık onundur. Gözleri ve di leri dı ında kömür tozundan siyaha kesmi bedenler banyoya gelirler. Kalem sapı kalınlı ında akan du ların önünde uzun bir bekleyi ya anır. Baretin içinde doldurulan suyla tuvalete girmek yadırganmaz. Temiz giysiler giyildikten sonra otobüslerle, trenlerle evlere do ru yolculuk ba lar. Yorgun maden i çileri a ızları bir karı açık, ba ları savrulmu olarak yol boyunca uyurlar. Yılların yorgunlu u çökmü tür, her birinin omuzuna. Ve her beden oldu undan en az be ya
büyük
gösterir.
Ekmek,
Uzaktan
sevda
ve
evler
görünür.
umut
günboyu
ya adıklarını ertesi gün yeniden ya amak için, a ır adımlarla evlerine girerler. Emeklilik sonrası gelen, kömür tozlarının iç organları tahrip
etmesinden
kaynaklanan
erken
ölümleri umursamadan, bir an önce emekli olmanın hayalleri kurulur yatakta. Buralarda en
geçerli
tıp
dalı,
gö üs
hastalıkları
uzmanlı ıdır. Her gün, onlarca maden i çisi kurumla
dolan
bedenlerinin
sancısına
derman bulabilmek için doktorların kapısını a ındırırlar. Ayrıca bir devlet hastanesi vardır ki, yatabilmek için doktorlara açıktan para verilir. Birde bazı evlerin boydan boya çatladı ı, bazı evlerin yıkıldı ı temmuzun onuna dair bir sokak. Traji komik bir öyküdür "10 Temmuz Soka ı'nın ya adı ı. Maden i çileri bir kaç kuru için kazdıkları ocakların çökmesi ile yerüstündeki evlerine zarar verirler. Buradaki i verenlerde tüm i verenler gibi korkar i çiden, onun gizli gücünden. Bu yüzden TTK, ve özel maden i letmelerinin sahipleri birbir seçer ilkokul, ortaokul mezunlarını, bir de okur yazar olmayanlarını i çilerin. Madenlerle Ne kadar suskun olsalar da, maden i çilerini
ngrizu
patlayıp
gibi
eme ini
sömürenleri kömür alevi ile
yakıp kavuraca ı
gün çok yakındadır. ya ıt bir sendikası vardır maden i çilerinin. 42.000'inin üye oldu u
TAVIR
39
TAVIR
40
sorunlarına kulak tıkayan, görmezden gelen
sanırsınız. Balık de il kömürdür yakalanan.
sarı bir sendika. Sendikacıların ço u çalıp
Dizlere kadar kömür karası suyun içinde
çırparak kazandıkları paraları saymaktan
bacaklarına, sırtlarına kadar naylona kesmi
zaman bulamayıp bir kez olsun madene
insanlar kadınıyla, erke iyle, çocu u ve
inmi de ildir. Güvenir i çi sendikaya. Sanır
ya lısıyla, elle, kürekle, kepçeyle, dökülen
ki
ta ların, pisli in arasından gelen kömürü
hakkını
arar
onun.
Oysa
sendika
a alarıyla, i veren, madencinin alınterinden
tane
daha
biriktirilir, satılır. Ev geçindirilir. Bir ço u
büyük
bir
pay
koparabilmenin
kavgasını verirler. Bütün
bu
tane
ayıklarlar.
Toplanan
kömür
i sizdir kömür yakalayanların. Kimisi memur, ko ullara
ra men,
bir
kimisi i çi.
suskunluk, bir kabulleni var gibidir maden i çisinde. Ne kadar suskun olsalar da,
Kimisi ilkokula giden ö renci, kimisi
maden i çilerinin grizu gibi patlayıp eme ini
evlilik ça ına gelmi genç kız. Ama hepsinin
sömürenleri kömür alevi ile yakıp kavuraca ı
ortak bir yanı vardır. Hastalı ı ve ölümü göze
gün çok yakındadır.
alıp
gece
gündüz,
yaz-kı ,
kar-çamur
demeden kömür toplarlar. Bir de alabildi ine Kömür, Zonguldak'da ne kadar maden i çisi demekse, bir o kadar da Balkaya insanı demektir. Biçimsel olarak farklı da olsa aynı derecede a ır ko ullara gö üs gerer Balkaya insanı, bîr dilim ekmek, bir tas
nefret ederler TTK'ya el altından para verip Balkayası'ndan sözde kömür toplama hakkını elde eden vurgunculardan. Çünkü onlarca ailenin geçimini kömür yakalayarak sa lıyor olması, vurguncuyu ilgilendirmez.
çorba için. Yeryüzüne çıkarılan kömür ve gezgin Ta ıyıcı
edasıyla ve
kilometrelerce
elek
sisteminin
yol
alır.
yardımıyla
pisli inden, ta larından arındırılır. Ayrılan yararsız maddeler, yerden yakla ık yirmi metre yukarıdaki metal kanallardan kıyı eridine bo altılır. Balkayadır buranın adı. Adıyla Ta ıyıcı
uzaktan kayı lar
yakından
ilgisi
boyunca
yoktur.
gidilip,
artık
maddelerin kıyı eridine döküldü ü tepenin
Mafya gibi çalı arak, toplayıcıları kadın erkek demeden tartaklayarak, kârına kâr katmaya bakar. Ya amın ö rencisi olmu tur Balkaya insanı. O güne kadar dertlerini, sorunlarını dinleyenlerin hiç bir yararlarının olmadı ını ö renmi lerdir. Güvenmez hiç birine.
Yinede
yenilmezli ini.
bilmez Bekler
örgütlü
gücün
gön
her ey
bir
kendili inden düzelsin diye.
üzerine çıkıldı ında, insan iliklerine kadar donar. Bamba ka bir boyuttur görünen. Ellerinde
balık
kürekler
ve
kepçeleri,
tenekelerle
kum
elekleri,
kadını,
erke i,
ya lısı, genci yüzlerce insan oradan oraya ko tururlar. lk bakı ta anla ılmaz kapkara suyun içinde ne yaptıkları. Karada
Maden i çisi ile, Balkayası'yla gerçek manzarası
böyledir
mavinin
ve
ye ilin
kucakla tı ı yerin.
balık
yakalamaya çalı ıyorlar
TAVIR 41
S NEMA
W B , U I P . . . VE TÜRK S NEMALARINDA GAL
. Son iki yıldır, sinema salonlarında gözle g ö r ü l ü r bir y e n i l e n m e var. Koltuklar de i iyor, perdeler gümü lü oluyor, dolby sterao ses sistemleri kul lan ıl ıyo r. Ve t a b i i bol Osca rl ı Amerikan filmleri gösteriliyor. Hem de tüm dünya ile aynı anda. lk bakı ta hiç de ya d ırga nmayac ak , hatta olumlanacak gibi gözüken bu durumun altında neler yatıyor? Nedir acaba bu de i imin gerçek yüzü? Kapitalist toplumda bir meta olan sinema, tüketim ve kâr amaçlı olarak yapılmaktadır. Dünyanın en çok film üreten ülkesi konumundaki Amerika da, bu filmlere sü re k l i o l a ra k pazar yaratmaktadır. Bu yolla hemen hemen tüm dünya ülkeleri ile ili kiler kurmu lar ve Türkiye'yi de bu pazarın dı ında bı rak mam ı la rd ı r. A m e ri k a n film irketlerinin temsilcilerinin, ülkemize gelmele riy le ba layan sürece bir göz atarsak, bu pazar ili kilerinin, hangi ko ullarda, nasıl k u rul du un u , neye hizmet etti ini ve amaçlarını daha iyi anlıyabiliriz. Warner Bros, UIP (United International Pictures) gibi i rke t le r 1 9 8 6 ' l a rd a p i y asa a ra t ı rm a l a r ı yaptıktan sonra temsillikler kurdular. lk i olarak video pazarına el attılar. Kendi ü re t t i k l e r i f i l m l e ri buraya g e t i r i p , anla tık ları ya da açtıkları v i d e o kulüplerde, kendileri piyasaya sürmü TAVIR
ÇA LAR
oluyorlardı. Daha önce film getirme i lerini ithalatçı firmalar yapıyordu. Zamanla bu firmaların etkinliklerine son vererek kendi yerlerini sa lamla tırdılar. Kısa bir süre sonra da tekel haline geldiler. Video pazarının büyük bir bölümünü ele geçiren bu irketler, sinemaya yöneldiler. Öncelikle büyük ehirlerdeki salonlar olmak üzere, birçok salonu dola tılar ve salonlarımızı ikiye ayırdılar. Birinci grup salonlar büyük ve onarıma ihtiyacı olmayan salonlardı. Yani salonlar o halleriyle film gösterebilirlerdi. Bunlarla hemen anla ma yapıldı. kinci grup salonlar ise, küçük ve onarıma ihtiyacı olan salonlardı. Bunlarla da salonların bakım, onarım i lerinin bir an önce yapılması ko uluyla anla ıldı. Salonlardaki bakım masraflarını salon sahibi kendisi kar ılıyacaktı. Böylece hemen hemen bütün salonlarla, anla mı oluyorlardı. Do al olarak daha kaliteli ve büyük salonlarda daha kaliteli ve birinci vizyon filmler, di erlerinde ise ikinci üçüncü vizyon ya da daha az kaliteli(!) filmler gösterilecekti. Salon izleyiciye salonuna Örne in, yapılarak, zamanda "Ya mur
sorunu halledildikten sonra sıra geliyordu. zleyiciyi sinema çekmenin yöntemi de basitti. çok yaygın bir ekilde reklam dünya sinemalarıyla aynı gösterime sokulan, bol oscarlı Adam (Rain Man)" filmi,
42
izleyicinin salonlardan salonlara k o m a s ı n ı sa lıyor, hasılatını toparlayana kadar da gösterimde kalıyordu. Hemen ardından da sıradan, niteliksiz Amerikan yapımları. Nasıl olsa izleyiciler gelmeye ba lamı tı. Yapılan anla ma gere i "bakım ve onarıma ihtiyacı vardır" damgası vurulan sinemalarda da, hasılatını almı bu "balon" filmlerin ikinci ü ç ü n c ü gösterimleri yapılıyordu. Böylelikle, ilk önce sinema sahipleri ve i letmeciler, ardından da izleyiciler bu kıskacın içine alınmı oluyordu. in dü ündürücü yanı da bu kıskacın daralarak, kimseye soluk aldırmayacak duruma gelece inin bir türlü görülememesi ya da görülmesi ama yine de sessiz kalınması. Film irketlerinin Türkiye'de kazandıkları paranın tamamına yakınını Amerika'ya transfer etmeleri, sinema alanına hiçbir yatırım yapmamaları da zaten sinemamızı ne kadar dü ündüklerinin bir kanıtı. Buradaki irketler ile ABD'deki irketler arasındaki anla maya göre %70-80 oranında "royalty" (hak sahibine verilen pay) ödemesi gösteriliyor. Geri kalan % 20-30'da masraf göstererek hemen hemen hiç vergi ödemiyorlar. Oysa daha önce film ithal eden firmalar, yabancı irkete fix royalty" (sabit pay) denilen bir bedel öder, filmden sa ladı ı kazanç üzerinden de vergi verirdi. Bugün, öyle bir noktaya gelindi ki, Amerikan filmlerini gösteren sinemalarda, araya ba ka film giremez oldu. Böylece Türk filmleri salon bulamaz duruma dü tü. Kendi ülkesinde, üstelik hiçbir sanatsal de er ta ımayan Amerikan filmlerine boyun e er oldu sinemamız. Özünde basit g ö r ü n e n bu i gal, Amerikan emperyalizminin kültür ve sanat alanına
TAVIR
yansımasından ba ka bir ey de ildir. Ve sanıldı ının aksine destekleyici de il, köstekleyici bir durumdur. zleyiciyi sinema salonlarına ko turan ve Türk sinemasını canlandıraca ı dü ünülen bu filmler, ulusal sinemanın yaratılmasının önüne bir set çekiyor. Türk yönetmenlerin, izleyicileriyle ba kurmalarına fırsat vermiyor. Film yönetmeni Ali Özgentürk, sanatçının önüne koyulan bu engeli öyle dile getiriyor: "On yıllarca sürekli yaratıcılı a saldırılmı . Sansür ya da hiç destek vermeyerek, üçüncü Amerikan sinemasının -o i te gerçekten sı ır çobanı kültürü sinemasınınimgeleriyle halkımın kafası doldurularak. O zaman ben ki isel dünyamı ya da ki isel ifade tarzımı ya da dü üncelerimi, duyarlılı ımı olu turdu um bir film ile seyircimle kendi halkımla nasıl ili ki kuraca ım? Türkiye'deki bütün sinema salonlarına daha do rusu seyirciye, bir tür sa ılacak inek gözüyle bakıyorlar. Ama unutmayın, sattı ınız bir buzdolabı fabrikası de il, bir çimento fabrikası de il. Bir ulusun kültürel ruhudur. Bence bu bir satmadır, ba ka bir ey de il." Ekonomik olanaksızlıklarla çekilen Türk filmleri, salon bulamadı ı için Amerikan filmlerine alternatif olamıyor. Sonuçta, seçme ansı olmayan izleyici, be eni ölçütü olarak Amerikan filmlerini alıyor. Kendi kültürümüze yabancı bir kültürün ko ullandırması olan bu be eni ölçütü, "Ben Türk filmi izlemem" saplantısına kadar varıyor. Ve Türk filmlerinin, Amerikan filmlerinin düzeyini yakalayamadı ı gerekçesiyle Türk filmleri izlenmiyor. Bununla ba ıntılı olarak sinema i letmecisi, bo koltuklara oynayacak Türk filmleri yerine, insanları koltuklarından zıplatan macera, gerilim, 43
Bizim kar ımıza sevimli tav anlarla, güçlü adelelere sahip kahramanlarla, insan üstü yaratıklarla ya da fiziki güzelli inden ba ka hiç bir eyesahip olmayan kadınlar ve erkeklerle çıkan, emperyalizmin ta kendisidir. komedi filmlerini oynatmayı ye liyor. Kapalı gi e film oynatmayı kim istemez! "Alan memnun, satan memnun" olduktan sonra. Bizim kar ımıza sevimli tav anlarla, güçlü adelelere sahip kahramanlarla, insan üstü yaratıklarla ya da fiziki güzelli inden ba ka hiç bir eye sahip olmayan kadınlar ve erkeklerle çıkan, emperyalizmin ta kendisidir. Ve emperyalizm, girdi i hiç bir yere, lokomotif görevi yapmak, ekonomiyi canlandırmak, sanayile meyi sa lamak amacıyla girmez. Bu sadece, daha fazla sömürmek, daha fazla kar elde etmek için, yapıyor göründükleridir. Askeri üsleri, bankaları, irketleri , hamburgerleri, colaları, müzikleri , giysileri ve hatta dilleri bile ya amımızın b i r parçası olan "Yankee kültürü " yozla mı b i r toplum haline gelmemizde, en büyük payın sahibidir. Askeri üsleri, bankaları, irketleri, hamburgerleri, colaları, müzikleri, giysileri ve hatta dilleri bile ya amımızın bir parçası olan "Yankee kültürü" yozla mı bir toplum haline gelmemizde, en büyük payın sahibidir. Bu payda ayrı bir öneme sahip sinema ise, kitleleri etkileme, motive etme ve yönlendirmedeki gücüyle Amerikalılar TAVIR
tarafından çok iyi de erlendirilmi tir. Bu d a , kitlelerin burjuva ideolojisini benimsemesinde kendini göstermi tir. Özellikle bizim gibi yeni sömürge ülkelerde, halklar bir yandan zor kullanarak bastırılırken, di er yandan onlara sunulan nimetlerle (!) kimlikleri yok edilmeye çalı ılıyor. Bireyler kendilerine, topluma yabancıla ıyorlar. te bu nimetler çok güzel ambalajlarla, hiç hissettirilmeden sunuluyor. Kimi zaman bir barmen oluyor (Kokteyl) bu ambalaj, kısa yoldan kö e dönmeyi anlatıyor bize. Kimi zaman otistik bir adamın karde i oluyor (Ya mur Adam), çıkarımızı dü ünmemiz, bireyci olmamız gerekti ini anlatıyor. Kimi zaman sarı ın bir bomba oluyor (Dokuz buçuk hafta), saçma sapan fantazilerle ahlaki de erlere saldırıyor. Kimi zaman çaresizlikler kar ısında dü ünerek çözüm bulmayı reddeden, zayıf, mücadele yerine yenilgiyi, ya am yerine ölümü seçen (Öldüren Cazibe) tiplerle, bilinçsiz, dü ünmeden, öylesine ya anan ve biten ya amlar körükleniyor. Kısaca a k, seks, para, öhret, hırs, iddet, vb. üzerine kurulu bir dünyayı seçenek olarak sunuyorlar. Kapitalizmin tüm çürümü lü ünü, yozlu unu allayıp pullayıp halklara empoze ediyorlar. Böylece, hem ekonomik olarak azgın bir sömürü ve azami kâr elde ederken, hem de ya am biçimlerini, ideolojilerini yayarak, kurdukları düzenin devamını sa lıyorlar. Bu oyunları bo a çıkarmanın yolu, antiemperyalist bilinci geli tirip, bu do rultuda mücadele etmekten geçer. Bizler ya amın her alanında emperyalizmin bize sundu u yozluklara, devrimci seçenekler yaratarak ideolojik mücadele de sürdürmeliyiz. Unutmamalıyız ki, bu mücadelenin yolu halkın öz de erlerini ilerici yönleriyle de erlendirip örgütlü olarak halka sunmakla olacaktır. 44
T YATRO-ELE T R
CUMHUR YET
KIZI OHS
MUVAFFAK
—
PAK ZE
—
BÛNYAM N
—
PAK ZE CAFER PAK ZE
— — —
OYUNCULARI
Biz yalnızca konu uruz... Durmadan konu uruz. Ba ka bir ey yapmayız. yi. Konu mayı severim ben. Adım Peri... Hepinizle tanı tı ıma memnun oldum. Ne kadar çok benziyorsunuz... Kimlere? Mü terilere... Kime olacak? Mü terilere... Hangi mü terilere? Artemis Pavyona gelen mü terilere...
Bu diyaloglar "Cumhuriyet Kızı" adlı oyunda bir konsmatris ile 1402'lik profesörler arasında geçiyor. 1980 Eylül'ü sonrası açık fa ist diktatörlük, hayatın her alanında halka saldırmaya, ilericileri, yurtseverleri, devrimcileri susturmaya; örgütlü mücadeleyi yok etmeye, ülkeyi açık cezaevine dönü türmeye çalı tı. Amaç her eye boyun e en, ses çıkarmayan bir toplum olu turmaktı. Devrimcileri sokaklarda, i kencehanelerde, idam sehpalarında katlettiler. Küçük burjuva aydınlarda bu saldırı kervanına soldan (!) destek vermekte geç kalmadılar. Sudaki Iz'leri, Gece Dersleri'ni, Prensesleri kaleme aldılar. stanbul ehir Tiyatroları bu kampanyada "Içerdekiler" ve "Cumhuriyet Kızı" adlı oyunlarla yerini aldı. Cumhuriyet Kızı'y'a "1402 sayılı sıkıyönetim kanunuyla görevlerinden atılan bilim adamlarına yönelik bir saldırıya tanık olduk. Cuntanın ilk üç yılında 1253 ö retim üyesi "Atatürkçü dü ünce, Atatürk ilke ve inkılaplarının temeline dayanan milli birlik ve bütünlü ü geli tirmeye, korumaya, kollamaya ve sonsuza dek sürdürmeye yönelik" uygulamalar çerçevesinde görevlerinden atılmı tı. Üniversitelerden çe itli neden ve yöntemlerle atılan, uzakla tırılan ö retim üyelerinin sayısı, 1987 yılında 4970'e ula mı tır(*) Oyunda üniversitelerdeki görevinden atılan 7 bilim adamının geçim sıkıntılarını gidermek amacıyla ansiklopedi yazımına giri meleri, bu i i isteksizce yapmaları, hatta i lerini küçümsemeleri sergilenir. Bilim adamları bu ülkede ansiklopedi okunmadı ını, yazdıkları ansiklopedilerin, kütüphaneleri süslemekten ba ka bir i e yaramayaca ını tartı ırken, sisler içerisinden bir kadın girer sahneye, oyun birden renklenir. Devrimcilerin, halkın ve halkın dostlarının kar ı-devrim güçleri kar ısında net bir safla ma içinde oldu u, bir dönemin anlatıldı ı oyunda demokrat bilim adamlarının ahsında tüm ilerici güçlere karalama ve a a ılama sokak kadınının ki ili inde oyun yazarı ve yardakçısı oldu u güçler açısından yeni bir seviyeye ula ıyor. PAK ZE — ... ben ne bok yiyece imi a tım sizlerle vallahi... oradan TAVIR 45
canımı kurtarmak istiyordum... Buradan her eyi kurtarmak gerekiyor, oysa... Her eyimi, sizler daha kötüsünüz onlardan. PAK ZE
— Hepinizde ülkemizin gürbüz, mümtaz ve muhsin evlatları gibi kendi alanlarında mütehassıs olmu ve ayrı ayrı kabala arak ustala mı , ustala tıkça iyice kabala mı ve afedersiniz ama ayılı ı çe itli ekillerde sunmaya alı tırılmı bir müstesna cinssiniz....
PAK ZE
— Çünkü korkaksınız! Çünkü kofsunuz! Kof! Çünkü çürüksünüz! Çünkü tedavisi artık çok zor bir a a ılık duygusuyla kundaklanmı sın/z....
Kadın, konsmatrislik yaptı ı gece kulübünden, kavga sonucu kaçıp bir eve sı ınmak zorunda kalmı tır. Bilim adamları ayaklarına gelen fırsatı tepmek istemez. Cinsel dürtülerini kontrol edemeyip, evlerinde bekleyen e lerini unutarak nasıl yapsakta bu konsmatrise kendimizi be endirsek dercesine kılıktan kılı a girerek kadına kur yapmaya ba larlar. Bu, kendini be endirme yarı ı sırasında birbirleriyle sürtü mekten çekinmezler. ÖZTÜRK — ... sen... saygıde er profesörlerin en saygını... bir kadın için ruhunu sattın... artık bu ülkede sana inanılmaz, güvenilmez... hiç bir ey yapılmaz! Oyunun ilerleyen bölümlerinde, bilim adamlarından birinin, kadının iktidarsız mü terilerinden biri oldu unu ö reniyoruz. Kadınla, bilim adamları arasında geçen kar ılıklı diyaloglarda da, bu cinsel istekler evlenme tekliflerine, evli olanlar için ayrı ev tutma iste ine kadar varır. Sonunda kadın arkasında te hir edilmi ( ! ) 7 aydın bırakarak geldi i gece hayatına geri döner. Bilim adamlarıysa kaldıkları yerden alaylı tavırlarla ansiklopedi yazımına devam ederler. "Erotizm benim için çok önemli... Ben kadınları çok seviyorum ve payla macıyım" diyen M. B A Y D U R bir fahi eyi payla tıramadı ı bilim adamlarını a a ıladı ını sanıyor. Küçük burjuva aydını, her zaman yaptı ını yapmaya, burnunu içinde yüzdü ü bataklı ın kokusuna tıkayarak, kendisinden ba kasını ele tirmeye devam ediyor. Herkesi ele tirerek kendilerini gö e çıkaracaklar, dereyi geçecekler, ama paçaları ıslanmayacak. Emekten yana tavır alan güçler açısından gericili in saldırılarına ses çıkarmayıp tavırsız kalmak suçtur. Ama demokratlık adına gericilere destek vermek daha a a ılık bir suçtur. Oyunun yazarı bu suçu i liyor. M. BAYDUR fa ist cunta eflerinden daha yüreksiz. Beyni fa ist yasalardan daha bo , daha köhnemi . Hayat, efendilerine çılap oynayan u akları mahkûm ediyor. Halkın örgütlü mücadelesi kar ısındaki çırpını ları silip geçecektir. (*): Erbil Tu alp Eylül mparatorlu u, Do u u ve Yükseli i Bilgi Yayınevi
TAVIR
46
NOTA
TAVIR
47
söz
SEN NLE B Z Söz : la Ehrenburg Müzik : Grup Ekin
Ötekilere bıraktık Güne i kar ılamayı Nasıl nasıl ama nasıl isterdik sterdik biz de ya amayı
Erken ölece iz seninle biz
afaktan önce ölece iz Madem ki biz partizanız Zincirin ilk halkasıyız Erken ölece iz seninle biz
afaktan önce ölece iz
Anımsar mısın seninle Gece nasıl vedala mı tık Silah sesleriyle yüklüydü gece Nasıl heyecanlıydık nasıl Kula ımız yüre imizde 48
GRUP
KIZILIRMAK B R
ÜZER NE KAÇ SÖZ Grup
YORUM
Grup Kızılırmak, gerek siyasi, gerekse sanatsal kimli i (daha do ru bir deyimle kimliksizli i) ile bültenimizin sınırlı sayıdaki sayfalarını i gal etmeye de ecek bir grup de il. Üzerinde tartı ılacak, yorum yapılacak, ciddi eyler söylenecek bir grup hiç de il. Ancak; uyarılarımıza ra men bitip tükenmeyen yalan ve spekülasyonları bir eyler söylememizi zorunlu kıldı.
dü ünce; kitleleri harekete geçirmeye, mücadeleyi yükseltmeye, halkları bilinçlendirmeye yönelik devrimci müzik yapılmamalıdır dü üncesidir. Zaten Grup Kızılırmak "Müzik bizim için araç de il, temel amaçtır" derken de bu dü ünceyi ifade etmektedir. Devrimci müzik yapanların temel görevi; amaç de il araç olması gereken müzi i geli tirmek, zenginle tirmek olmalıdır.
Grup Kızılırmak'la, sözcülü ünü üstlenen elemanı, sık sık Grup Yorum'dan sözetmekte ve gerçekte böyle olmamasına ra men kendisini Grup Yorum'un yaratıcılarından olarak lanse etmektedir. Sürekli karaladı ı üzerine yalanlar üretti i bir grubun, adını bu kadar çok kullanma nedeni, olsa olsa onun toplumda kazanmı oldu u saygınlıktan pay kapma sevdası olabilir.
Bizler de erlerimizi yadsımıyor ve bunlarla bütünle erek hareket edilmesi gerekti ini savunuyoruz. Grup Kızılırmak'a gelince, onun belli bir de ere sahip olmadı ı, popülist duygularını tatmin etmek için müzik yaptı ı, herkes tarafından bilinmektedir. Grup Kızılırmak "Bu topra ın sorunlarıyla yakından ilgili" oldu unu söyleyerek ilericilik adına yola çıkmakta ancak belli de erleri sömürmektedir. Ankara Birlik Tiyatrosu (ABT), Kızılırmak gibi gruplar bir bütün olarak sorgulandıklarında ya am biçimleriyle devrimcili in çok uza ında oldukları, devrimci mücadele gibi bir kaygıları olmadı ı, ticari amaçlar pe inde ko tukları, ahlaki yozluk, çürümü lük içinde yüzen ki iler oldukları anla ılacaktır. Bu arada atılanların bile grup olu turup kaset yapması, Grup Yorum'un gücünü göstermektedir.
Aynı ki i Grup Yorum'un bölünmesi sonucu, Grup Kızılırmak'ın do du u demogojisi ile de Grup Yorum'dan atıldı ını gizlemeye çalı maktadır. Disiplinsizli i, ahlaki anlayı ındaki yozlu u, yükseltilen mücadelenin gereklerini yerine getirememe, sa , uzla macı kafa yapısına sahip olma gibi nedenlerle, bu insanın Grup Yorum'un misyonunu temsil edebilecek biri olmadı ına karar verilerek, gruptan atılmı tır. Grup Kızılırmak'ın yalan ve demogoji üzerine uzmanla an sözcüsü, "Do rusu, hakkıyla, layıklı ıyla de il de bir takım de erleri kullanarak bir yere gelmek, bize a ır geliyordu" derken sahip oldu u sa çizgiyi ve mücadele gibi bir sorunu olmadı ını açıkça ortaya koymaktadır. Bu söylemin altında yatan
TAVIR
Yazının ba ında da belirti imiz gibi Grup Kızılırmak'ı fazla ciddiye almıyoruz ancak, yalan ve spekülasyonlarla devrimci, demokrat kamuoyunu yanıltmaya kimsenin hakkı olmadı ını da dü ünüyoruz. Kendilerinde bu hakkı görenleri bizim de dürüstlü e davet etme ve bu konuda ikna edici bir kararlılık içinde olma hakkına sahip oldu umuzu bilmelerini istiyoruz. 49
OYUN METN
ÇIKARLARINIZ Ç N KEFEN G YMEYECE Z!... OHS
OYUNLARI
Bu oyun en az ikisi erkek olmak üzere, toplam dört ki iyle oynanmalıdır. Birinci ki i Bush'u, ikinci ki i Tonton'u, üçüncü ki i Türkiye halklarını, dördüncü ki i Ortado u halklarını canlandıracaktır. (Bush sahnede tek ba ına dans eder gibi dönmekte, kendi kendine "Barı Türküsü"nü söylemektedir. Kafasında Sam Amca'nınkine benzer, uzun, üzerinde Amerikan bayra ının desenleri olan bir apka vardır.) BUSH'UN
BARI
TÜRKÜSÜ
Ben bir barı ku uyum
nsan hakları, demokrasi
A z ı m d a zeytin dalı
Barı götürmektir t e k i im.
Ülkeden ülkeye uçarım.
Liberya, Panama, Granada
Asya, Afrika, Ortado u
Huzuru en son götürdüklerim.
Bir de arka bahçelerim. (Türküsünü bitirdi inde, oyunculardan biri a zıyla telefon zili sesi çıkartır. Bush aceleyle telefona ko ar, ahizeyi kaldırır). BUSH
— (Bu bölümde Bush sanki telefondan sesduyuyormu casına ba ını sallamalı, telefon görü mesiyle ilgili jest ve mimikler yapmalıdır.) Aloo!... CIA sen misin?. Yine ne var?... Yeni bir i daha mı?.. Irak?.. Kuveyt'e mi?.. OKEY sevgili dostum. (Bush telefonu kapatır, yakınan bir eda ile konu maya ba lar.) Ah! Ah! Ne zormu barı güvercini olmak. Daha Liberya'nın yorgunlu unu üzerimden atamamı ken bir de Irak çıktı kar ıma. Ne kadar hayırsız evlatmı u Saddam. Besle kargayı oysun gözünü! Ama bunu onun yanına bırakırsam, bana da Bush (a zından "pu t" der gibi çıkar) demesinler. Hemen müttefiklerimi aramalıyım. (Yeniden ahizeyi eline alır.)
BUSH
— Aloo! Teacher? Bilsen neler oldu. O lumuz Saddam bize kar ı geliyor... Evet evet. Ortado u'daki eyhlerimizin petrollerine el koymu . unun kula ını bir güzel çekelim de anne babaya kar ı gelmek neymi görsün... OKEY canım. (Telefonu kapatır. Seyirciye dönerek)
imdi de Fransız dostlarımı aramalıyım. (Telefonun tu larına basar.) Aloo! Fransa? Vıdı vıdı vıdı... vıdı vıdı vıdı...Yaaa!.. Ambargo diyorum.... OKEY ekerim. (Ahizeyi yerine koyar, sahnede dola maya ba lar. Sıkıntılıdır. Birden aklına parlak bir fikir gelmi gibi sevinir. Seyirciye döner.)
TAVIR
50
Ne demi büyüklerimiz "ma a varken ate e elle dokunulmaz" (Hızla ahizeyi eline alır. Bu arada Tonton bir elinde telefon ahizesi, di er elinde kalem olmak üzere sahneye girer.) Alo Tonton? Hadi gene iyisin, sana i imiz dü tü. Kapı kom un var ya dik ba lılık edip Kuveyt'e girmi . Ona haddini bildireyim diyorum. Benim bölgemde dayılanmak neymi görsün. Sava durumu anlarsın ya. Eh sana da pastadan bir dilim dü er herhalde. Hastalık mastalık bir bahane bul yanıma gel. OKEY mi tatlım?.. TONTON — Emredersiniz. Ba ım üstüne. (Tonton telefonu bir kenara koyar türküsünü söylemeye ba lar, Bush sahneden çıkmı tır)
TONTON'UN TÜRKÜSÜ Sa sol çatı ması Anar i, terör Götürdük malı bugüne kadar. Sendikalar, dernekler Grevler, gösteriler Gecekondularda direni ler. Uyanmaya ba ladı Uyuyan dev. Bir yolunu bulmalı Bunları susturmalı. — (Kollarını iki yana açar.) Eee e her on yılda bir darbe de yapılmaz ki canım. Ne etmeli, ne yapmalı Bu sava a katılmalı Grevleri yasaklamalı Dernekleri kapatmalı Solcuları asmalı adamlarını bir on yıl Daha rahatlamalı.
— (Ellerini ba ının üzerine kaldırıp ANAP selamı verir.) Eeee bu ülkenin birlik ve bütünlü ünü ba ka nasıl sa laya bilirim ki? "Hızır gibi yeti ti" diye buna derim i te. Sa olasın Saddam. ( Türküsünü bitirdi inde kollarını bir kanat gibi iki yana açar, a zıyla uçak sesi çıkartır, süzülüyormu casına sahnede dolanır. Uçu unu tamamladıktan sonra sahnedeki masaya oturur. Elindeki kalemle önündeki ka ıda bir eyler yazmaya ba lar. Arada bir saatine bakar. Bu arada Bush sahneye girmi , elindeki sopayla golf oynuyormu gibi yapmaktadır. Sopasını bırakır, gerinir ve Tonton'un yanına do ru gider. Tonton'u masada görünce gecikti ini anlar.) BUSH — Oooo... Tonton, beklettim seni galiba. Ama biliyorsun bizim golf partilerimiz biraz uzun sürüyor. En heyecanlı yerinde TAVIR
51
TONTON BUSH TONTON BUSH
TONTON
BUSH
BUSH
TONTON BUSH TONTON BUSH TONTON BUSH TONTON BUSH TONTON
BUSH-TONTON T.HALKLARI
TAVIR
TONTON — T.HALKLARI —
TONTON — BUSH — T.HALKLARI — BUSH
de bırakıp gelemezdim hani. (Aya a kalkar) Esta furullah efendim. Ne demek. (Tonton'un önündeki ka ıdı eline alır) Neler yazıyorsun öyle? Siz gelene kadar Yıldırım'ın mecliste yapaca ı konu manın metnini hazırlıyordum da. Güzel güzel. Bo durmuyorsun. Biliyorsun Saddam Kuveyt'li dostlarımızın haklarını ihlal etti. Eh ne de olsa dünya barı ı bizden sorulur. Saddam'ın dersini vereyim diyorum. Sen de bana yardım edeceksin. Bil bakalım senden neler yapmanı isteyece im? Bunda bilemeyecek ne var. Her ey aççık seççik ortada. Üsleri açaca ım, ambargoya katılaca ım, meclisten sava yetkisi çıkaraca ım. (Tonton'un ba ını ok ar) Aferin aferin... Sen benim en iyi ö rencilerimden birisin. Zaten bo una getirmedik seni buralara. Gerçi son zamanlarda pek ilgilenemedim seninle. Biliyorsun i lerim çok yo undu. Darbeler, i galler (Tonton öksürür) Bush yanlı lı ının farkına varır, kendini toparlayıp sözlerine devam eder.) Uygarlık, demokrasi, barı götürdük pek çok ülkeye... Panama'ya, Liberya'ya, Granada'ya. Eh imdi de Irak'a barı götürmek istiyorum. nsanların huzurunu, refahını, birazcık da kendi dolarlarımı dü ünüyorum. (Kendini acındırır gibi konu ur) Dolarlarım olmazsa di er ülkelere nasıl barı götürebilirim ki? Peki nasıl götürece iz Irak'ı? ey... yani Irak'a barı ı nasıl götürece iz? (Eliyle darbe i areti yapar) Tabii ki Türkiye'ye getirdi imiz gibi. (Kafasını ka ır) Peki bu be generali nerden bulaca ız? Hele i oraya kalsın. Bizimle i birli i yapacak adamları bulmak kolay. Yeter ki sen ve di er müttefikim olan ülkeler üzerinize dü eni yapın. (Emredersiniz tonuyla) Tamam yaparız. (Kaygılı) Yaparız yapmasına da ya kamuoyunun tepkisi, % 21'lik riskim. muhalefet? Hallederiz. (Pazarlık yapan bir esnaf edasıyla) Avrupa Toplulu u? Dü ünürüz. Borçlarım, krediler? Hallolmu bil... Senden sava acak asker isterim. Oooo, sen yeterki asker iste. Biz de asker bol... Alay alay tümen tümen.. Feda olsun sana vatan evlatları. (Sinirli bir ses tonuyla girerler) Durun bakalım! (Bush ve Tonton a ırmı lardır. Önce gelenlere sonra birbirlerine sonra yine halklara bakarlar) Siz de kimsiniz? Darbelerle karanlı a gömülen
52
Fa ist yasalarınızla Halkları elinden alınanım Kızıldere'de, Nurhak'da çarpı an Cezaevlerinde onuru koruyanlarım. Çeltek'de grizuyla ölen, Kumkapı'da kavrulan i çilerim kencelerde direnen Meydanlarda kur una ta atanlarım. Gecekondularda mücadele eden (....)'da katledilenlerim BEN TÜRK YE HALKLARIYIM! ( kisi de tedirgindir. Korkarak di erine sorarlar) BUSH-TONTON — Ya sen? Sen kimsin? Çıkarlarınız için böldü ünüz O.HALKLARI — Filistin'lerde öldürdü ünüz Petrollerini çaldı ınız
li ine dek sömürdü ünüz ORTADO U HALKLARIYIM! (Korkulu) Ne... Ne istiyorsunuz? BUSH-TONTON — Biz karde iz. Çıkarlarınız için bizleri birbirimize HALKLAR — kırdıramazsınız. Ama biz, sadece Türkiye gibi Irak'a demokrasi götürelim BUSH — diyorduk. Grevleri yasaklıyor, dernekleri kapatıyorsunuz. T. HALKLARI — Gecekonduları yıkıyorsunuz, cezaevi yapıyorsunuz. Sizin demokrasi anlayı ınız i te bu. Herkes kendi yerini bilecek. Biz maalimizi, siz haddinizi. Sava hali gerekçesiyle, bizleri daha az ücretle, daha fazla çalı tırmanın hesaplarını yapıyorsunuz. Kalkınmasını istiyorsan memleketin, sıkı çalı acaksın. Fedekarlı a alı acaksın. Ancak böyle kalkınır memleketler. Daha Kore'deki yaralarım kapanmadan, kalkmı utanmadan Ortado u emekçilerini öldürmemin pazarlı ını yapıyorsunuz. (Özendirmeye çalı arak) Ama kredi, Avrupa Toplulu u, ucuz petrol. Ça atlamak. Hıh! Bunlara çocuklar bile güler. Sava larınız biz halklara zam, zulüm, açlık, gözya ı ve daha fazla sömürüden ba ka ne getirir? (Seyirciye döner) Söyleyin ne getirdi? (Bush ve Tonton birbirlerine bakarlar) Bizim sorunlarımız sizi ilgilendirmez. Kendi sorunlarımızı kendimiz çözeriz. Dolarlarınız ve petrolleriniz u runa kefenler giymek a ıtlar yakmak istemiyoruz. (Elele tutu up kollarını havaya kaldırırlar) Ya asın Ortado u ve Türkiye halklarının karde ili i. •
TAVIR
53
HABERLER
EMPERYAL ST SANATÇILAR
SAVA A KAR I PLATFORMU
"Bunca silah birikti depoda
Ben bu tavırları 6 grupta de erlendiriyorum:
Fabrika
1. Biz, zamanında çok ey yaptık. Artık siz yapın diyenler,
çalı ır bo a Yok,
maksat vatan kurtulsun Haydi yi itler
2. Sava ın sanatla ne gibi bir ilgisi olabilir ki diyenler,
sava a
Toplar üstünde, silahlar belde lerler anlı asker Saldırır cephede dü manın üstüne Vatan
u runa
sava an
askerler ölmez..."
3. Kendilerini, böyle bir olaya girmekle "kullanılmı " hissedenler, 4. Haklı-haksız girenler,
sava
tartı masına
5. Bu tür eylemler için yanlı ki ilere ba vuruldu unu söyleyenler, 6. Toplantı yeri ve biçimine itiraz edenler.
— " Sava a kar ı ortak tavır almak amacıyla burada bulundu unuz için te ekkürler."
Bu toplantıya katılan sanatçılar, ikinci bir toplantı için daha geni bir katılım olaca ı dü üncesiyle, gazetede bir ça rı metni 18.9.1990 günü Ortaköy Kültür yayınlamaya karar verdi. Ça rı sonrası Merkezi'nin "EMPERYAL ST SAVA A yapılan ikinci toplantıda, bir yürütme kurulu HAYIR KOM TELER 'N kurmak için seçildi. 7 ki iden olu an yürütme kurulunda, ba lattı ı ilk toplantıyı, Bilgesu Erenus, 8. Bilgesu Erenus, Deniz Türkali, Gülhan Tabak, Ahmet Yüzüak (Sinemacı), Kemal Brecht'ten besteledi i parçayla açtı. Gürel (Grup Yorum), Abdullah Yılmaz Toplantıya 25 sanatçı katıldı: Deniz (Foto raf Sanatçısı) ve Fethiye Demiröz Türkali, Demirta Ceyhun, Yüksel (OKM) görev aldılar. Yazıcı, Musa Anter, ükran Kurdakul, Toplantıda çıkan deklerasyonda öyle Ortaköy Halk Sahnesi, Grup Yorum, Hayati Asılyazıcı, smet Kemal, OKM- deniyordu: Foto raf ve sinema Emekçileri Güngör 10 yıl önce 12 Eylül'ü anar i ve Gençay, Serhat Kestel, Fikret Kestel, teröre kar ı düzenlenmi bir hareket Abbas Çılga, Ulus Fatih Demirci, Zihni olarak niteleyenler, bugün sava Anadol, Grup Ekin, Halil Nebiler, Ahmet bahanesi olarak Irak'ın Kuveyt'e Yüzüak, Ömer özgeç, smail girmesini gerekçe gösteriyorlar. Demlrclo lu, Mehmet Aksoy, Mü tak Sava ko ulları kandırmacısı ile yeni bir Erenus, Bilgesu Erenus, Hasan Kıyafet. "12 Eylül" ya atmak kazanılan yarım Toplantıda bulunmayan ama alınacak yamalak, hakları bile gasp etmek kararlara katılaca ını belirten sanatçılar ise istiyorlar. unlar: Vedat Günyol, Rıfat Ilgaz, Ataol Daha sava gelmeden etkileri Behramo lu, Ömer Nida; Hüseyin zamlarla, yasaklamalarla ve giderek artan Ba aran ve Rasln. bir baskı süreci ile ilerliyor. Bilgesu Erenus, konu masına öyle i te bu nedenle, biz aydın ve devam etti. Sanatçılar olarak, yeni baskıları,
— " çinde ta ıyamadı ım ve sizlerle payla mak istedi im bir ey var. Bu toplantıya ça ırdı ımız sanatçı arkada larımızdan, çok ilginç tavırlar geldi. TAVIR
haksız uygulama ve yasakları, sefaleti ve açlı ı getirecek, emperyalistler ve i birlikçilerinden ba ka kimseye kâr sa lamayacak 54
bu sava a ve kapıda bekletilen yeni "12 Eylül'e" kar ı herkesi tavır almaya ça ırıyoruz. Her geçen gün kraldan çok kralcı bir tavırla emperyalizme yaranmak için olmadık çabalar gösteren Özal iktidarını protesto ediyoruz.
Dostlar Korosu, Sarper Özsan ve çe itli sanatçıların katıldı ı anmada, Dostlar Korosu "Mahsul Mahal" ve "Behey Karde Gel Sen" adlı parçaları söyledi. Ruhi Su, "Devrimci sanatçı, kitlelerin içinde, onların sorunlarını irdeleyen, sorunların çözümünde kitleleri yönlendiren
Ve diyoruz ki; "ABD dolarları ve petrol eyhleri için dökecek kanımız yok." Ve emperyalist sava a hayır kampanyasını destekliyoruz. Ayrıca sanatçılar, bir konser ve konserin kasetini yapma kararı aldılar. Bir çok yerde oldu u gibi Ankara'da ya ama geçirilmeye çalı ılan bu dü ünceler do rultusunda bir platform ve bu platform içinde bir sanat komitesi kurulmu tur. Ankara Devrimci Mücadelede Sanatçılar ve Grup EK N'in birer temsilciyle katıldı ı komitede Da arcık ve AFOG da birer temsilciyle yer almı ve "EMPERYAL ST SAVA A HAYIR" konulu foto raf sergisi açılmı tır. Karma foto raflardan olu an sergi 8. Ekim 1990 günü gösterime açıldı. 40'ın üzerinde foto raftan olu an bu serginin açılı ından Grup EK N bir dinleti verirken Ankara D.M.S. bir metin okudular. ASM (Anadolu Sanat merkezi) sergi salonunda 8-23 Ekim tarihleri arasında görülebilecek sergi daha imdiden bir ilgi oda ı olmu durumda. Programlı çalı maların ilk ürünü olan bu sergi daha sonraki çalı malar için bir güç kayna ı sayılabilir. Bu etkinlik küçükburjuva aydınları i üzerinde örgütleme yolunda da önemli bir somut adım oldu.
RUH
SU
ANILDI
Ölümünün altıncı yılında Ruhi Su'yu Zincirlikuyu'da, kur unlanmı mezarının ba ında andık. "Dü enlere" adlı parçamızı, bir kez de "O"nun için söyledik. Kur unlanmı mezarı bize, halk için yapılan her türlü yenili e, ilericili e tahammülsüzlü ü gösteriyor. Devrimci insanların ölüsünden bile korkuldu unu gösteriyor.
ve örgütleyen olmalıdır. Sanatçı, sınıf sava ımının ve partisinin parçası olmalıdır" der. Ruhi Su, devrimi bir sanatçı olarak örnek alaca ımız ender sanatçılarımızdandır. Devrimci sanatçı sorumlulu uyla hareket etmesi, a ır bedeller ödemesine neden olmu tur. Demokratik kazanımlar kolay elde edilmiyor. Alınan tüm hakların faturası, her fırsatta, emekçi halkımıza ve halkımızın çıkarlarını savunan aydın ve sanatçılarımıza ödettiriliyor. Ruhi Su hocamıza da bu, hayatıyla ödettirilmi tir. Bugün bizim için önemli olan, hocamızın yerle tirmeye çalı tı ı devrimci gelenekleri sahiplenmek, yeni gelenekler yaratarak zenginle tirmek ve bu mücadeleyi, ödeyecek oldu umuz yeni bedellere ra men savunmaktır.
TAVIR
55
BAHR YE ÜÇOK
ÖLDÜRÜLDÜ!.. SOSYAL K TABEV KUNDAKLANDI... Bilimden yana olan, dü ünen, üreten insanlara ve ürünlerine kar ı saldırılar sürüyor. Dün Muamer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bugün Bahriye Üçqk. Dün Mis soka ı kundaklaması, Bugün sosyal kitabevi. Egemen güçler, halktan yana kültür ve sanata, yayınlara, aydınlara, sanatçılara,
TAVIR
uyguladıkları baskı, sansür ve sindirme politikalarıyla, gerici fa ist saldırılara davetiye çıkarmaktadır. Unutulmamalıdır ki, karanlı ı sevenler yedi kat yerin altına da girseler, dü üncenin ı ı ı onları bulacak, bilimin öncülü ünde tarihin çöplü üne atacaktır.
YALÇIN KÜÇÜK'ÜN K TABI TOPLATILDI Yalçın Küçük'ün "Kürtler Üzerine Tezler" adlı kitabını toplamak için Dönem Yayıncılık'ın Ankara'da bulunan merkez bürosunda arama yapan polisler buldukları kitaplara el koydular. •
56
EL T TREMEYECEK SAVA ÇIYA AÇIKLAMA