16_

Page 1

om

Sai:J Sayı/Hejmar:lb Çiriya Peşin/Ekim 1997 Fiat/Buha: 250.000-Tl

12 eylül ve cezaevleri

• can erz1n

gerçekliği

.c

kıbrıs'ın geleceğini kıbrıs halkları

bel i ri eyebi lecekler

ne

bolşevikler ve biz kürdistanlı "bolşevikler"

'

te we

mi?

w.

nevzat sağn•ç

ww

girtlgeh; yekltl berxwedan, serkevtin

"çözü mü"y oktur , o kend i kend ini oked emez

b. hazar

örgütsel işledikte denetimin yeri •,-


naverok içindekiler askeri rejimin üslubu çocuklar yapmayın

11

om

ııdurun

....

2

rojevigündem adına

mi 1itarist-bürokrasini n 11 Çözümü 11 yoktur, çünkü o kendi

Rıza'dinç

Berjjirsiyara- _Ni\fisaraıVSorumlu

kendini yokedemez

Yazıişleri MUdUrü

şfrove(yorum

Neşe Mine Sagmç

kürt ulusu nasıl bir barış istiyor

temel demirer

Kat: 3: 8/71 Kıı:ılay/Ankara Td fax: (0312) 432 53 14

••

lzm.ir: lkballşmerkezi 1367. Sok. NO: 2

Kat: 8/803 Basmane/Izmir Telfax: (0232)425 6819

Adana: Aliınünif Cad. BUyükadana işhanı Kat: 4 N0:30 SL')'han!Adana Tdfax:(0322) 35217 92 AVnıpa

Merkez BUro Wrangel Sır. 21 100 97 BERLIN Telfax: 0049-30.6188989

AlmaOya'Erdem

Balkanlcu, Stadıou

Kıbns,

can erzin

YUnanistan Merkez Büro:

10-13

örgütsel işierliktc denetimin yeri dare bajara de ra

14-1 6

j.j~hat

kar rengi bir örgüt

1 7-21

can erzin g.brusk h.ismail aslan

11

b. hazar a.çiya

w.

• • • • •

Fransa: 7 Av. du pove'neuf 93 160 No is Le

Crand/PARIS

Ingiltere: 137 B Stroudgrccn road Finsbury

Park N4 3 PX/LONDON

ww

Danimarka: Bramslkkevej 35 ·st. Th 2500 Valb/KOPENHAGEN

Hollolnda: AlexanderSlr. 97 BD. 6812 Arnhem

lsveç: Ekholmsu 235 Bv.127 46 Skarholmen/STOCKHOLM

. _ısViçre: loosli Strase 41' 3027 Bern/SUISSE Çap/Başkı: Ce~lan Matbaası

Belavkirin/Da#ıtım: KOMAL Şer@n Abonetiya:·Abone Koşulları:

Tirkiye(fürkiye 6 Mehi-6 Aylık: 900.0QO TLSalek/1 Yilhk: 1.800.000TLEwrGpa/Avrupa 6 ~ehi-6 Ayhk:_SO OM Salek/1 Yıllık: 100 DM

1aiklik ve kemalizın feminizm bolşevikler ve biz

11

t.çeMng

h. kaya

g.brusk

nevzat sağnıç

39-44 1

said-i kurdi'den said-i nursi ye ulusal mücadele kürt aydınlanması ve alevilik

dosya girtfgeM/cezaevi

17 22-25 iB-36

kürdistanlı "bolşevikler"

5 Büro: 608-10 557 Athen&"GREECE Telfax: 0030-1-3240375

kıbrıs'ın geleceğini kıbrıs

halkları belirleyebilecekler mi?

Beyaz~hin

Alien Str. 37 47 166 HamiJom)DUISBURG Tel: 0049-203-557524 Fax: 0049-203-548553

71

gengeşfltarttşma

ne

45-48

izmir PRK-Rizgari ve YRNK davasında 4 idam

te we

Ankara: Sakarya Cad. lnkilap Sok. örnCk

8-

nuce/haber/er

Tel/fax: (0212) 585 32 94

lşh.a{lı

barış yoksa ?

.c

Ad~-avıiişciTı · Merkez Büro Nam ık Kemal Caddesi. Saydan Palas Ap. 21-23 Kat S, Daire 19 Aksara'y/lstanbul

3-

51-53 49-50

dosyası

12 eylül ve cezaevleri gerçekliği gırt1geh;

55-59

yek1t1

berxwedan, serkevtın bir direnişin anatomisi

60-62

63-70


] ASKERI REJIMIN ÜSLUBU Degerli Okurlar;

gecirildigl'

iddi.ı edilmişti.

om

yeni bir operasyon yapmakta Sterka Rizgari'nin 16. sayısını yayma hazırlarke n TSK'nın Güney Kürdistan'a dogru n bitecegi haberleri yer alıyordu o ldugu; burada yuvalanını ş olan PKK kamplarının utemizlendikten sonra" operasyonu ının da "PKK kamplanm temizlemek" basında. Ne varki bu y ılın bahar aylarında gerçekleştirilen operasyonu n amac sayıda teröristin etkisi7 hale çok edildigi, imha tıJmiiyle "hedeflerin de çekilinirken oldugu açıklanmış ve geri

ne te we .c

yeniden aynı bölgede "PKK Bu ne biçim "başarı ya ula şmaksa" daha bu sözun üzerinden iki-üç ay geçmeden ve ifadelerle operasyon haberlerı yer görüntü aynı hemen hemen ve haberlerleri oldugu kte" tPmiLienme kamplarmm kCJkünün d1şarda" oldugu iddiasıyla .ı lıyor. Acaba bu söylenenler kimi ne kadar inandırıyor? Ustelik "terörist/erin uz ki PKK'nin Hakkari il merkezine, Çatak ilçe durınadan sefPriE>r düzeıılendigi bir anda -aynı anda!- bir de bakıyorsun n diger yerlerin ı lıir yana bırakalım, ınerkE>IIerinc gerilla baskınları dUzenledigi haberleri geliyor. Kürdistan'ı da köy korucu lugu, Özel Tim, gıda buralarda bahisle, rinden gösterdikle faaliyet n gerillalarını PKK dP e Karadeniz'd Karadeniz'd e Tokat'lanın akl" giderken aviarnaya gerilla a ambargo~. tutuklamaldr, infazlar gündeme geliyor. "Zap' mı? Yoksa bu, iki yüLiülük ve diye buna denir Acaba "sorunun dı şarıda" o ldugu na gerçekten inanan kimse var aldatmacal ar daha nereye kadar işe yarayacak!? n olası sonuçlanna işaret Geçen sayımızcia yayınlanan " Askeri ÇözUmsOziUk Batagı• yazımııda operasyonu ilan edilen tx>lgeye yeniden etmiştik. "Askeri çözümün" nasıl tıkandıgı, aynı gerekçelerle -daha üç ay önce Zafer! bilincine elbeue yansıyor. ;ısker sokup, aynı şeyl eri yinelemekle; birbirini tekzip eden politikalar kitlelerin ' BARIŞ' talebine karşı, -ki çogu kimse Kuşkusuz içı.> riginin dikkatle ve devrimci bir tarzda doldurulma sı gı.>rı.>ken gösterilen tahaınınUisüzlük, bu nin bunu sadece mevcut statükonun kansız devam etmesi olarak alg!ladıgı bilin iyorsavaş aygıtının, söınUrgeci milıtarist­ OTel degildir. şey bir başka adan hırçınlaşın bir ı y.ıratııg ügun çözüınsüzl kaçınlmaması gereken bır nokta bürokrasinin "sogu kka nlılıgıııı kaybelligine" dikkat çekmek yerinde olacakıır. Gözden bozulmuş oldugu gerçegidir. E:lbeue da TC egemen lıloku içindeki iç çelişın eve çatışmaların yani "Milli Mutabakat" ın a~ırlıgının ne kadar artacagı veya dengelerin kurulması güç olm ayacaktır; dengelerin yeniden kurulmasında kimlerin devriınci demokrat sosyalist TOrkiye'nin de hem KUKM hem ki Ne degildir. belli birilerinin tasfiye olup olınayacagı i şiklik de olmayacaktır. guçlerinin bu süreçteki rolleri etkili olmazsa sonuçta konjonktürele önemli bir deg ııda bu konu üzerinde bıraz fikir "Militarist-BUrokrasinin çözOmU yoktur, çünkü o kendi kendini yokedeme z' yazım yürütıneye çalı ştık .

REFAHYOL hükümetini n entrikacı bir Yayına ara verdigirniL iki ay içerisinde en önemli gelişme hiç kuşkusuz oldugu gibi uygulamaya programlanmış programını MGK ve nası uzaklaştırılı işbaşından zorlamayla lıır tarzda ve açık bUyük ortagı TSK' dır. Dergimizin suz şku ku yine de lı ükümetinin işbaşına getirilmesiyel i. Bu hükümetin

ww

w.

ANASOL-D oldugunu ve bu rejimin geçen sayılarınd,\n oku rlarıınız hatırlayacaklardır; Türkiye'de zaten bir "Askeri Rejim" ürokrasi kestaneleri ateşten ınilitarist-b Y.ıni belirtmiştik. üslubunun "Yönetime el koyrnadan yönetmek! ' oldugunu açık "darbe" tehdidi ile uzaklaştırıldıgı n hükümetini Refahyol davranıyor. akılcı konusunda rınak çık.ı tutarak "maşa• dir. ve bu darbe tehdidinın "30 Agustos emekiii ikierine ragınen• sUrekli o ldugu da görülmekte güdüınünde ve sömürgeci Refahyol'un da, ondan önceki DYP-CHP " milli mutabakat" hükUmetler inin de MGK meşru iyet ara y ışı" ve "konsept" ihtiyac ına binaen po litikasına uygu n işlev gördükleri ama militarist-bürokrasinin "yeni kazanıyor. ıklık aç bir daha gördügü gerek nevraya ma bir böyle ve rejimin ne denli büyük bir tehlikede Tıpkı 12 Eylül'de birden bire kesilen "a narşi ve terör" gibi, irtica tehlikesi hükümetin kuruldugu gün onalıgı o ldugu konusunda her gün felaket haberleri üreten politikacılar ve Medya ekibi, yeni gibi Parlamentodan rahatlı kla öngörüsO MGK'nın Yasası, Egitim Kesintisiz ık Yıll 8 ettiler. ilan anlık!" gülist "güllük rejimi "Islami Tehdit" alıında geçirildi ve he rkı.>~ gönül rahatlıgıyla sah il kenarlannaJ\atil beldelerine üşüştü . Dogrusu olan bir ülke iç ın •ucuz bir kurtuluştu" bu ... r. Çünkü o da digerleri gibi sonuçta rcıim in An.ıso l-0 hükümetini n de kı.>ndinden öncekilerde n bir farkı olmayacaktı programları da yoktur. Kendı hükümet id ir; MGK' nın , Gcnelkunnayın eınir-komutası altındadır. Ama hiç bir ciddi ve • dışarıya• dayatın aktan "içeriye" kendilerini , önennekten kendilerini yine için çözmek ları neden oldukları sorun degildir. i bell yapacakları l nası ları, yapacak ne olarak başka çözümleri yoktur. Geçmişten farklı oyala ması herhalde uzun vadelı bir Kıbrıs ve Yunanistan ilişkilerinin "gerginlik konuları" o larak iç kamuoyunu ktir. yetmeyece yün.ıtıneye "demagoji" öncellerinden biraz .farklıdır Evet sonuç ol .ırak Türkiye bir askeri rejim alıındadır ve bu askeri rejimin siyaset üslubu m ilitari!>l bürokrasini n da anahtarı eşmesinin demokratikl Türkiye'nin ve o kadar. LJ ikeınizin kurtuluşu, özgürlügü politikadaki ıah.ıkküınünün kınlmasıdır. yandan da "kemer sıkma ", "acı MGK gündemli konulan birer-birer uygulama kararlılıgı gösteren hükümetin, bir el ..ıtmayı sü rdüreccjl ı açı ktır. ekınege i kursagındak cebine, halkın c yönelimieri gibi paketi" ilaç", "zam ", "btikrar ve en önemlisi Basın'ın büyük TOBB Ş,TÜSIAD, ISK-TÜRK-I D özellikle kazanmış, Rejim kendisine yı>ni müttefik güçler kalan kimi işleri görecegi de bir bölümünün desıegini kazanmışken , yelkenlerin e dolan bu rüzgarla ukdesinde 'nin ulusal demokratik mücadele beklenebili r. Buııl,ır; devrimciler, sivil toplum örgütleri, Demokratik Kitle Hareketleri olmaktad ır. ~unu cezaevlerine "hücre ar operasyonl yönelik kınnaya zeminlerini hareket ortak ve if.ıkl;ırını itı lan o ile doldurına" giri şim l eri izleyebilir. tıp i" day.ıtınası ile yeni bir sa ldırı dalgası, yeni yasalar ç ı kararak ''boşlukları seferber edecek, ona b ilinçli bir içerik Yapı l ac,\k şey, kitle muh.ılefetini devriınci-demokratik bir zeminde söınürgeci bü rok r<ı~i nin gündem çarpıtmalarına , kazandınn.ıktır Kitle muhalefetin in hedefi egemen sınıfın, militarisi ir. Çünkü göründugü kadaoyla iç dOşmcmekt kutuplara ters de perspektifin ittifaklar olarak uydnık rine deındgojile yürütmek egili ınindedir. çalışarak" avianıaya "tck-tek bölerek, muhalefeti rını la zaaflar t.ı şıya n rej im, saldırı Dcjlerli Do~tiM için bütçeden yüklll bir par<ı Bilindilli gibi devlet bir süre önce "hücre tipi" cezaevlerin in bitimini hızlandınna k bütün insa nlıgın gölünün içine baka haklar, ettikleri elde tutsagın onbinlerce yatıran ölüme Bedenlerini yaptı. aktanını zından politikasını boşa ç ıkannada baka yemiden ga~pedilıyor, yeni katliamlar için provakasyonlar yaratı lıyor. Devletin inanıyon.ız. Bu nC'denlc geçccegine nden mücadelesi ortak kun.ıluşlann ve en önemli güC'ün; duyarlı insaniann kurum ilişkin çagrı metniınizde de bu sayımızın Ayın Dosyasını CeTaevleri olarak bclirledik. Ilerideki sayfalarda konuya ilişkin görüşlerini açıkl.ıy.ın yazı lar görülece~ı cilı ı butun ok uyuculanmızı ve siyasi çevreleri cezaevlerin e bekliyoruz. ı katılmaların platfonnuna gönderer(•k blı ıartışm.ı Bir daha ki Sdy ıda buluşmak dilegiyle...


gotine/grafi çizgisözü

ww

w.

ne te we .c

om

·

-.-:..-'-'_

- OIJ

_.

ÇOC IJIJ At 'IAPIA/t.'IIN ~ •

~ UNUNLARI DA .s ı 'ı. 'fAP TtN 11.

Çirfya P~şin 1Ekim 1997

1

2


.

roıev aymgündemi

om

Militarist- Bürokrasinin "Çözüm ü" yoktur

O Kendi Kendini

te we .c

Çünkü

Yokedem ez ı

ww w.

ne

Özeesi militarist-bürokratik rejim, /adına ister faşizm deyin, ister Kemalizm deyin, isterse burjuva diktatörlüğü deyin/ tüm yapısallığı ve dinamizmi ile sürüyor. 1980'den bu yana dünya dengelerinde önemli

12 Eylül Cuntasının 17. y ılınd a, o yönetimin inşaa ettiği bütün siyasal-idari kurumlar, Anayasai-yasal düzeniemelerin hepsi yürürlükte ... Sadece askeri rejimin vitrini değişti; "asker kafa lı sivil bürokr~lar" çalı şıyo r. MGK siyasetin tek belirleyici kurumu olmaya devam ediyor.Devletin resmi politika l arı da, resmi söylemi de yine Genelkurmay Kararga hında belirleniyor ve ,','brifinglerle" tebliğ edi liyor. Ustel ik Cunta'nın y ıldönümünde " 12 Eylül karşıtı " söylemleri desteklemek üzere veri len bilançolar, sadece 90'dan

bu yana olan bi lançolarla bile karşılaştırıldığında çok " masumane" kalıyor... En son idam 1984'de gerçekl eşti ama, devlet bu "resmi infaz"ıtı yerine, çok daha kapsamlı ve sistemli bir siyasi cinayetler sistematiği oturttu; sayısı binlere varıyor bu cinayetleri n... Son iki yıldaki zindanlarda yaşanan sa ldırı ve ö lüm olayları, neredeyse 12 Eylül sürecinin toplamına

eşit...Kürdistan'da yaşanan savaşın

dökümünü ise bir başka boyutta değerlendirmek gerekiyor.

Çinya P@şin 1Ekim 1997

değişikli~ler olduğunu; Berlin duvarının yıkılıp iki Almanya'nın birlcştiğini , SSCB'nin dağı l arak BDT'ye dönüştüğünü ; Doğu Bloku'nun çöktüğünü düşünürsek, Türkiye'deki

rejimin kendi temellerini nasıl olup da koruduğu nu irdelemek daha bir önem <alan ır. 3ir şartlaki, militaristbürokrat Kemalist rejimin karşısına dikilen ve . büyüyen tek muhalefet Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi olmuştur. 14 yıldır ayakta duran ve Ortadoğu dengelerini sarsan bir gerilla mücadelesi karşı lamıştır sömürgeci rejimi. Kürdistan devrimi, Ortadoğu düzeyinde devri mci depremler yaratan ve Türkiye dahil pek çok ulusal toplumsal kurtuluş hareketine ilham veren bir çekim merkezi haline gelmiştir. Türkiye'de bu gerici rejimin yaşayakalmasının en önemli etkenlerinden birisi, onun askercil karekıerini ve bunun özgünlüklerini kavrayamayan Türkiye sosyalist ve

3


rojev aymgündemi

om

programı ile radikal biçimde çözilieceği gibi bir saçmalığa toplumun inanması bekleniyor. 8 yı llık eğitim hem "irtica tehlikesi"nin dermanı, hem de toplumun ilerlemesinin yolu gibi gösteriliyor. Bu ucuz polemiğin diğer ucunda ise somutla Imam Hatip' lerin Orta kısımlarının kapatılması anlamına da gelen bu uygulamayı ana hesaplaşmil noktası olarak gören gruplar duruyor. Islami muhillefet, rejimin ana kurumlarını katşısına almadan, onların içine girerek sonuca varabiieceği gibi son derece paradoksal bir tutum iLiiyor. Kendi kurumlarını ve araçla rını yaratmayan bir "karş ı akım"ın, içine girmeyi hedeflediği kurumlarla

te we .c

12 Eylül Cuntasmm 17. y1/mda, o yönetimin inşaa ettiği bütün siyasal-idari kurumlar, Anayasal-yasal düzeniemelerin hepsi yürürlükte... Sadece askeri rejimin vitrini değişti; "asker kafali sivil bürokratlar" çalişwor. MGK siyasetin tek belirleyici kurumu olmaya devam ediyor.Devletin resmi politikalan da, resmi söylemi de yine Genelkurmay Karargahinda belirleniyor ve "brifinglerle" tebliğ ediliyor. Üstelik Cunta'nm yildönümünde "12 Eylül karş1t1" söylemleri desteklemek üzere verilen bilançolar, sadece 90'dan bu yana olan bilançolarla bile karşllaştmld1ğmda çok "masumane" kaltyor... En son idam 1984'de gerçekleşti ama, devlet bu "resmi infaz"m yerine, çok daha kapsamli ve sistemli bir siyasi cinayetler sistematiği oturttu; say1s1 binlere vanyor bu cinayet/erin....

demokratik hareketlerinin zaaflarıdır. Çünkü hem rejimin askeri karekteri, hem de Kemalizm, bu sistemin temel taşları oldukları halde, sık sık, "ilerici-devrimcibagımsızlıkç ı " nitelemeleriyle müttefik kabu l edilmişlerdir.Bugün bile " Laik-anti laik" ekseninde militarist-bürokrasinin bu kesimleri nasıl yeniden aviayabildiğini görebiliyoruz. Genel-geçer olduğu düşünülen şablonlar ve devlet tahlilleri, rejimin kendini yeniden üretmesinde dayandığı dinamiklerinde görülmesini engellemiştir. Türkiye'de her yönden radikal bir degişim ve dönüşüm isteyenlerin,bu degişimin militarisı bürokrasinin dayandığı temeller ka ldırılmadan sağlanamayacağını

bilmeleri gerekir. Hele bir takım değişim ve hatta "çözüm"lerin militarist-bürokrasinin bizzat kendisi tarafından yapılabi leceğini düşünmek ise son derece yanlıştır. O militaristbürokrasinin çözOma yoktur, çOnkO o kendi kendini yokedernez.

Kemalist Egitim 8 Yıl Degil 80 Olsa Ne Olacak?

Yıl

ww w.

ne

Militarist-bürokrasi kendisine sık sık yeni meşruiyet eksenleri bularak, kendi varoluş zeminini sağlamlaştırmaktiln da geri durmuyor. 28 Şubat tarihinde yapılan "ince ayar" as lınd a yeni bir duruş imkanı yaratmı ştır kendine. Yaroluşuna her zaman yeni ve tehlikeli "iç dOşma~ar" yaratması gereken bu bürokratik kast, bu kez "radikallslam"ı gerekçe göstermektedir. Buna göre hem içerdeki, hem dışardaki ittifaklarını yeniden biçimlendirmek ya da güçlendirmeyi ummaktadır. Demokratik kitle örgütlerinin ve , toplumun ge niş kesimlerinin "ÇeteDevlet" i lişkilerinin artık her yanından patlak vermesiyle göstermeye başladıgı kitlesel tepki; militarisı bürokrasi tilrafından usta bir kurmay manevrası ile "polis-asker" çatışmasında asker lehine ve Anayol Hükümetine " laik-Kemalist" direnişe çevrildi. Böylece "susurluk" muhalefeti bile, içine girilerek düzen-içi hesaplaşmanın ve yeni uzlaşma konseptlerinin aleti olarak kullanılmaya

----·~.--------

ça lışıld ı .

Zaten kontr-geri lla ilişkilerinin asker boyutunun hiç eşelenmemesi, diğerler inin ise bazılarının tutuklanıp gözdağı veri ldikten sonra bı rak ılın aları "devlet" içindeki· anlaşmazlıgın uzlaşma ile çözü ldüğüne tanıklık etmektedir. Beri yandan çok yakın bir "irtica" tehlikesin in, sonuçları ancak yı llar sonra al ınabilecek bir "8 yıl kesintisiz eğitim"

Çir'iya P~şin 1Ekim 1997

uyumlulaşmaktan başka şansı olmadığı

açıktır. "Islami guruplar" henüz

gösterilerde Türk bayrağı saliayarak taleplerini meşrulaştıracaklarını sanmak gibi, "sosyalist"lerin 50 yıl önce bıraktıklan bir çocukluk hastalığı ve romantizm içindeler. Yine de cuma cemaatine dayalı eylemlerin bir okul olduğu düşünülürse, bu eylemlerin kendi içindeki eğitici­ örgütleyici niteliği gerçekten de "radikal bir Islami muhalefet" yaratabilir. Beri yandan işine geldiği zaman dini en bayağı biçimde politika arac ı olarak kullanmaktan geri durmamış, çoğu zaman da kendisi bizzat örgütlemiş olan Laik Kemalist ya da milliyetçi-liberallerin "8 yıllık kesintisiz eğitime" yük ledikleri mistik görevin de hiç bir anlamı yoktur. Zaten Kürt ulusu ve kardeş halklar için ırçı-şöve n asimi lasyoncu bir karakter taşıyan, gençleri rejimin piyonlan olarak şartlandırmay ı amaçlayan eğitimin, 8 yıl ya da 80 yı l o lma sında bir fark yoktur. 12 kanal TV, onlarca Radyo, yüzlerce gazete ile resmi ideolojinin bombard ımanı her gün kitleleri sersemielmek için faaliyet gösteriyor zaten. Eğitimin "din" temeli üzerinde olup olmaması tartışılırken , onun ırkçı-şöve n karakterinin tartışılmaması bir başka garipliklir. Üstelik yeni zam ve vergiler için " kutsal bir gerekçe" gibi sunulan bu eğilim programı fiyasko ortaya çıktıkça daha büyük tepki toplayaca ktır. Ü lkenin· gündemi için de tamamen "yapay" bu tartışma konusunda söylenecek en anlamlı şey sömürgeci eğitim sisteminin 8 yı lını da, 8 gü nünü de kabul etmediğimizdir.

Zaten bunun içindir ki 55. MGK hükümeti, gösteri olsun diye Siirt'te topladığı Bakanlar Kurulu top l antısı açıklamasında, sanki çok matah birşey gibi "uygulama içinde Siirt'te 8 yıllık eğitime geçmemiş hiç bir alan kalmayacağını" açıklıyorlar. Işte bu, Özel Savaş hükümetlerinin Kürdistan'da

[ !Ht®IM! -:: 4


.

fOjeV

aymgünd emi

oluyor. Egitimin niteligi ve içeriği sorunu , kimin için ve nası l bir eğitim olduğu sorunlarından bag ıms ız bir süre

1997 ytlmda yaşanan

siyasi gelişmeler, Türkiye'd e rejimin iç · çelişkilerinin keskinleştiği,

"Milli

hesaplaşmalarla

gerici iç

Rejim Iç Çel işki lerin i Uz laşarak Çözecektir

belli

Partisi'nin kapatılmas ın ın da bu partinin hissedilir biçimde geri adım atmasına ka rşı lık " !a tlı ya" bağlan;ıbileceğini

1997 yılında yaşanan siyasi gelişmeler, Türkiye'de rejimin iç çelişkilerinin keskinleştiği, "Milli Mütabakat"ın çözüldügü, Ordunun kendine yeni bir siyasal-ideolo jik meşruiyet zemini yaratma çabasına girdiği, Kürdistan' daki sömürge savaşından beslenen rantiyer, kontra güçlerin paylaşım ve iç iktidar mücadelesinde birbirlerine girdiklerini, bunların açık ve gizl i hesa plaşmatarla toplumun bütün kesimlerine yansıdıgını gösterdi. Türkiye'deki işçi sınıfı hareketi, sosya list ve demokratik güçler bu iç zaaftan kendi hesa plarına güçlenerek, bundan yararlanarak çıkmış değiller . KU KM' nin yarattıgı devrimci olanaklardan yararlanılmadıgı gibi rejimin içi çe li ş melerinden de yararlanılamıyor.

"Laik, anti -laik" çe lişmesinde tarar, "darbe mi-refahyol mu?" çelişmesinde tarafs ız kılınabilen ve kendi bağ ı msız pol itik mihverini o l uşturamayan demokrasi ve sosyalizm güçleri için henüz bu o lanaklar tükenmiş değildi r. Ne ki, özellikle l egal - aç ı k alandaki politik refleksierin radikal bir tarzda açığa çıkmaması bu yolda çok da umutlu o l mam ı zı engelliyor. Rej imin iç çelişmelerinin keskin lik dereces ini gösteren o laylardan biri de, Refah Partisi'nin kapatı l ması olgusudur. RP'nin "düzen -dışı " bir parti o l madığ ı , aksine islami muhalefeti sistem içinde tutmanın sigortası olduğunu, temsil ettiği Anadolu sermayesi ve orta burjuvazinin pazardan daha çok pay istemesi i le belirlenen bir ge l işme gösterdiğini saptamak gerekir. Kent varoşlarında kümelenen yoksulların sistem dışına taşa n eği l imle rini de temsi l etmede başarılı olan RP, tüm bu niteliklerine karşın sistem içi çelişme odaklarından biridir. "Susurluk"'la a nılan çe l işmelerin bir iç uzlaşma i le çözüldüğü, hükümet sorununun yine belli bir uzlaşma temeline dayandığı; kimi polis şeflerinin tutuklanıp bırak ı lmas ı , yolsuzlukdokunulmazlık dosya ları gibi şantaj un surlarının henüz karş ı l ı klı

ww w.

toplumun bütün kesimlerine yanstdtğmt gösterdi. Türkiye'deki işçi stmft hareketi, sosyalist ve demokratik güçler bu iç zaaftan kendi hesapianna güçlenerek, bundan yararlanarak çtkmtş değiller. KUKM'nin yaratttğt devrimci olanaklardan yararlamlmadtğt gibi rejimin içi çelişmelerinden de yararlamlamtyor.

uzlaşmala rl;ı ertele n eceğ i

olmuştur: Bu bağlamda da Refah

ne

Mütabakatnm çözüldüğü, Ordunun kendine yeni bir siyasal-ideolojik meşruiyet zemini yaratma çabasma girdiği, Kürdistan'daki sömürge savaşmdan beslenen rantiyer, kontra güçlerin paylaştm ve iç iktidar mücadelesinde birbirlerine girdik/erini, bunlarm açtk ve gizli

degiştirmeye doğru evrilmeyeceği,

söyleyebiliriz. [ğer taraflar gerginliği sürdürmek isterlerse (özellikle Refah) so nucun Parti'nin kapatılması ile biteceği de kesindir. Işaretler ise uzla ş ma olacağını RP'nin kapatılmayacağını gösteriyor. Çunkü hem Refah, sistem içinde çe lişen güç odaklarından birini olu ştursa da sbtem dışına atılarak marjinalleşmeyi göze almamaktadır, hem de militarisi bürokratik kanat biraz daha terbiye edilip törpülenmiş "s ınırl arı kendine hatırl atılmış bi r .I<P" nın sistem içinde tutulmas ının daha uygu n o laı_ağını görü~rlar. Üstelik ~u çok belliki, RP kapatıldığının ikinci günü aynı kitlesellikte baş ~ a bir partiye hayat verebilecek güce ~ahip t ir. Bir farkla ki , bu partiye oy vcrr n seçmen kitlesı kendilerine haksızlık yapıldığı duygusuyla daha çok yarala nmış, özellikle "seçim yolu ve parlanıenter 5istemle" amaçlarına ulaşabileceklı ri kanısından biraz daha uzaktaşmış olacaklardır. Bu siyasa l duygunun her iki tarafında iş ine gelmeyeceği açıktır. Yine de "bu ras ı TC, o lmaz olmaz " diyebiliriL. Siyasetin tarafları her zaman "akl i'' davra nırlar diye bir kural yoktur ...

om

nasıl kararlılıkla

iştigaldir.

.c

ve bunu

ku llanacakların ı çok iyi aç ıklamış

elbette ki abesle

we

ku ll andıklarını

tartışma s ı

te

egitiminasıl bir "savaş aracı" , "ulusal kultürel soyk ı rım yöntemi" olarak

re s tleşme l e rde k ull a n ılmakta olduğu düşünü l ürse, Refah Partisi'ni kapatmanın

da büyük bir şantaj unsuru olma özelligini koruduğunu kabu l etmek gerekecektir. Fakat sistem içi bu çelişme lerin yapı sal bir değişikliğe , kabuk

Çiriya P~şin 1Ekim 1997

Kürdistan Soru nunda W ashington Insiyatifi Mayıs ayında TC'nin KOP ile işbirligi

halinde

ge liştirdi g i

Güney operasyonu

so nras ında dikkate deger gelişme ler de yaşandı. Bunların başında

Washington' un yeniden devreye girrrek · KOP ve YNK liderleri ile ayrı ayrı görüşme le ri o ldu. Gerek Talabani ve gerekse Barzani bu görüşmelerde, kendi lerine ABD tarafından PKK'ye yardım etmemel eri yolundrı telkinde bulunuldugunu açıklamaktan çekinmediler. Beri yandan konuşulan tek şeyin PKK olmayı p, aynı Lamanda iki Güneyi i grubun iktidar mücadelesi ve Güney Kürdistan' ın olası statüleri hakkında durum değerlendirmeleri içerdi ğ i açık.

Bu görü şmelerde n ABD'nin "Kürt politikasın "da yeniden insiyatif almak istedigi sonucunu ç ıkarmak yanlış ol mayacakt ır. Çünkü ABD çok uzun zamandır TC' nin pol itikasını geriden desteklemekle yctin iyord u. fakat bu politika hem Güneyli güçlerin ~ağa sola savrulmalarına, hem de TC'nin askeri güç kullanımından başka hiçbir siyasi manevra yete n eğinin bu lunmad ı ğının

s


.

fOjeV

aymgünde mi anlaşılma~ı ve bunun da bolgede si~tem aleyhine işleye n i~tikrarsızlıSı daha da aLdırd ı ğ ı gözle nd i ğ in de ABD'yi bir adım daha atarak one çıkmas ına neden o ldu. Zaten AB çözümü, 1992'den beri rafa kalkmış bulunuyor. Deyim yerindeyse Avrupa'n ı n yaş lı k u rt l arı önerd ikleri çözüme gelinmesi içi n eliSer çözumsuz luklerin yaşan mas ını avcı sabrıy l a beklemeyi yeğ l iyo rl a r. Bunun için yaptıkları tek şey konuyu TC'yi bell i platformlarda s ı kıştı rmak için argüman olarak ku llanmaktan ibaret. ABD'nin i n~iya ti f almak ve TC'yi de bu yönde harcketlendirmek için yap tığı kl as ı k dıplomasi yöntemlerinden b iri de;

durum idare edi lmeye ça lı şılıyordu. Bu da birbirleriyle çel i~en traji-komik bir anlatım ortaya çık.ırıyor. Işte gerillanın KaradeniL'e açıldığı, Tokal/Ordu/S ı vas üçgeninde yerleşnıeye çal ı şt ı ğı haberleri de böyle veri l iyor. Deniyor ki, "mayıs operasyonunda güvenlik güçlerinden büyük bir darbe alan ve gticunu kaybeden örgut, Karaden iz'de ye rl eşmeye çalış ı yo r. " Insan bu haberleri dinleyinre kulak l arına inanamıyor. Sen "kökünü kazıdım, sın ı rlarımın dışına çıkardım, bu yüLden de gidip Zap'taki son yuvala rını başlarına y ı kacağ ım" diye ala G vala i le büyük bir a5keri sefer düzenl iyorsun. Sonra PKK'nin hem Zap' ta, hem de Ankara'nın bumunun dibinde bile gerilla faal iyetine g i riş t ig i gerçeğini an l at ı rken de bunu bile "s ıkış ı p dağıldığı " biçimiyle sunacaksın. Bu Aası l "s ıkışıp ", "dağılmaksa" ... 1995 r ılı nda da "gerillanın arkasına bakmadan kaçmakla o ld uğu , opersayonun ne kadar başarıl ı olduğu" vb. an l atı l ı rke n , operasyon bölgesinin en az uçyüL kilometre gerisinde Dersim'de eylemler o l duğunda, ;ı kıll ı "sözcüler" olayı şöy le izah etm i şlerd i : "Guvenlik güçleri k;ırş ı sında tutunanıayıp kaçan örgüt, sıkıştığı için eylem yapıyor !" Birazc ı k coğrafya ve fizik bi lgisi olan herkes bunun ne kadar s;ıçma olduğunu bilir. Ama sömürgecilerin ha lk ı "ahmak" yerine koyma, kendi yüz lerini gizlemek için takındık ları yüLsüzlük sınır tanımıyor elbetteki. Gerilla hareketinin Karadeniz 'e açılmak l a oldu~u bir gerçek. Bu da, TC'nın sorunu " dıf';ı ;ıtma, kökünü kaz ı dık vb. ~öylem l erinin hepsini çürütmektedir. Ge ri ll a n ın Karadeniz'e açı l ma süreci henuz baş l ang ı ç dönemini yaşıyor olsa da iki önemli gelişmeye işaret etmektedir. Ilki, sözu edilen bölgenin 1980 öncesi devrimci ki t lese lleşmeye, ~ol hareketlere açık

ww w.

ne

te

we

.c

om

May1s aymda Güney Kürdistan'a gerçekleştirilen geniş çapli operasyon, bütün diğerleri gibi PKK'nin kökünü kaz1mak, gerillamn belini kJrmak iddiast taş1yordu. Çünkü, onlara göre Kuzey'de (yani TC stmrlarmda) PKK ~tratejik a raştırma ku rum la rına barmamwor, ancak haL ı rl attığı "gayrı-resmi raporlar" .... Güney'deki otorite Geçtiğim iL aylarda orta l ı kta bu tür CIA uzmanların ca haLıdanm ı ş "Kürt zaafmdan yararlanarak raporları" dolaştı. Bu raporlar Beyaz yuvalanabiliyor ve smm Sa ray' ın resmi pol i t ikasın ı yansı l masa da yakın bir gelecek için kend i geçerek eylem yapwordu. hem, tutumuna i l işki n ipuç l a rı veriyor hem de, TC'ye mesaj ni tel i ğ i taş ıyor. 13u mesajın Onlara göre PKK art1k bir ana fikri; Türkiye' nin üniter yapıs ı ve ''iç sorun" değil, "dtş çıkarlarını korumanın en rasyonel yolunun, sorunu tumden "terör ko n u~u " sorun "du, içeride hemen ola rak ele almak, siyasi gö rü ş me l erde n hemen bitirilmişler, sJra ka\-ınmak deği l, ters ine askeri caydırıcı kl a beraber d iyaloğ ve sisteme dtşartdaki kaynaklafint kazand ı rma yolla rı nın da denenmesi olduğudur. kururmaya gelmişti. Insan bu haberleri Zap' a Gerilla Avına Giderken, din/eyince kulaklafina Karadeniz'de Tokat'lanmakta ı inanam1yor. Sen "kökünü TC resmi sözcülerinin ve burjuva kaz1d1m, s1mrlanmm d1şma medyası nın en traji-komik söylemi herhalde her aç ıklama l arın ı n baş ın a ÇJkardJm, bu yüzden de "~ıkışma kta ve dağı l makla olan böl ucu örgüt" belidemeleri getirme leri yle gidip Zap'taki son o l uşuyor. yuvalafint başlafina May ı ~ ayında Güney Kürdistan'a gerçekleş t irile n ge n iş ç<ıpl ı operasyon, ytkacağ1m " diye ala O vala butü n diğerleri gibi PKK' nin kökünü ile büyük bir askeri sefer kaLımak, ge ri ll anın belini kırmak iddias ı ıa~ ı yordu. Çü nkü, o nlara göre Kuzey'de düzenliyorsun. Sonra (yani TC s ınırl arı nda) PKK ba rın a mı yo r, PKK'nin hem Zap'ta, hem anLak Güney'deki otorite zaaf ı nd an ya rarlanarak yuvalanabiliyor ve s ı nı rı de Ankara'nm burnunun geçerek eylem yapıyordu. Onlara göre PKK a rtık bir " iç sorun " değil , "dış dibinde bile gerilla sorun"d u, içeride hemen hemen faaliyetine giriştiği bilir il miş l e r, sı ra d ı şarıda k i kaynak l arı nı kurulmaya gelmişt i . gerçeğini anlatirken de Özel savaş basını , bil inçli o larak bunu bile "stktşlp dağtfdJğl " Guney operasyonu sırasında Ku rdistan ' ın d iğe r bölgelerinde ge l işe n biçimiyle sunacaksm. Bu ça t ı şma l arı, Dersim, Botan, Amed ve

çıkııgında, her haberin başına "gi ttikçe s ı kışan, dağılan örgüt" belirlemesi ile

nasJ/ "slktştp ",

"dağtlmaksa"...

SNhat'taki eylemleri vermedi. Çü nkü bu, tezi i le çe l işiyord u . Ama lu ta rlı olmak gereği çoğu zaman unutu l d uğu için, kimi o l ay l a rı ya n sıtmak ge reği ortaya ge r i ll anın "d ı şa rıd an ge ld i ği"

Çiriya Peşin 1Ekim 1997

o l mas ı d ı r. (Ordu-raısa kitleselleşmes i ni ha t ırlayalım ... ) gerilla hareketinin

top lumsal muhalefetle buluşma konseptini işa ret ediyor. Diğer i ise, bu a l an ın etnik kültü rel özell iklerinin en az Kürdistan sorunu kadar tarihsel bir geçmişe, siya~a l bir girifliğc sahip olmasıdır. IJolayı~ ı yla Kü rt geri llaların ın aynı zamanda d i ğereLilen ulusal top lul uklar, d ı şlanan aLınlıklar için de bir çekim merkezi olmaya baştaelığına işare t eınıesidir. Türk Alevi ler, LaL iar, Gürcüler, Pon tus kökenliler vd... Bölgedeki geri lla faal iyetlerinin, si l ahlı mücadele geleneğine sahip TKP/ML TlKKO ve DHKP-C gibi örgütlerin

6


.

fOjeV

aym gündemi

kitleselleşmesini

Genelkurmay ve özel savaş aygıtından habersi1, hele onların çizgisi hilafına olacağını düşünmek bi le söz konu~u değil.

duymaktadırlar.

Bu sorunun da iki cevab ı olabilir: Birincisi; (belki de en yakın olanı), Karadeniz bolgesinde henü7 ba ş langıç aşamasında olan bu faaliyC'te proıektörleri tutarak, burada yerleştirmeye çalış;ıcakları koruculuk sistemine ve Iller Yasası ile Valilere tanınan yelkilerin kullanım alanlarına meşruluk vermek. Gerilla hareketine karşı "kontra" güçlerini siyas;ıl ve ideolojik o larak c!onatmak, harekete geçirmek ... Ikincisi ise; (7ayıf bir olasık da olsa) "gerilla faaliyetlerine karşı yalnızca askeri önlemlerin yeterli olmayacağı, bu nedenle daralmak bir yana Karadeniz'e kadar genişleyebi l diklerini ; 1984'deki yanlışların tekrarlanarak olayın büyütülmesi ihtimaline dikkat çekmek" ... Yani Karadeniz olgusunu daha sert askeri önlemler veya siya~i açılımlar için bir argüman olarak kullanm;ık ...

ww w. n

hattr/ayaltm ... ) gerilla hareketinin toplumsal muhalefetle buluşma konseptini işaret ediyor. Diğeri ise, bu alanm etnik-kültürel özelliklerinin en az Kürdistan sorunu kadar tarihsel bir geçmişe, siyasal bir girifliğe sahip o/mqstdtr. Dolaytstyla Kürt gerillalarm m aym zamanda diğer ezilen ulusaf topluluklar, dtşlanan azmiik/ar için de bir çekim merkezi ·olmaya başladtğma işaret etmesidir. Türk Aleviler, Laz/ar, Gürcüler, Pontus kökenliler vd...

geriletiidi VC' 19HS'Ier düz<!yine çeki ldi. /Oysa avnı gun yayınlanan bir ist.ıtistığe göre 1985 'dC' oldunilen güvenlik güçleri el~manı 147 ikC'n, 1997'de SOO'ün üzerindedir./ Yani bC''- katı.. Diğ<-r karşılaştırmalara girmek gerebiz . ./ Koruculuk sistemi bölgede feodal güçleri, ağalığı destekledi gü<; lendirdi. Su istimal edilmeye başlandı./ VC' tabii gerekçelerde ifade cd ilrnC'~C' bile 1978'den bu yana Sı kıyönl'li m ve Olağanu~tü llal uygulanan illeı tablosunun Kürdistan siya~a l coğ rafya~ını eiC' vermesi; TC'nin Kurdistan 'a ö7el bir sömürge yonelimi uygu lamakla o lduğunun belirginleşmcsi ... l~te bu nC'denlc olağanü~lu h.ıli

we .c

Ne bu medya tekellerinin ne de ordunun, PKK'nin reklamını yapmak gibi bir i~teklerinin duşuncelerinin olamayacağını düşünürsek , o halde bu olguyu neden bu kadar genişçe işlemektedir l er? Neden bu konuda kamuoyu oluşturmak ihtiyacı

bu gir i şime "anti-feodal" bir kılıf da hazırlamaya ça lı şarak ''sol" tabana göz kıqJI1ıayı cia ihmal etmemek. Ecevit' e göre ''terör o labildi ğince

görunuşte

om

ışbirliği ne dayalı olması (bilgi ler eğer doğruysa) bir başka olumluluktur. Olayın bir başka boyutu da büyük tirajlı gazetelerin (Hürriyet, Sabah, Mılliyet) ve TV kanallarının (atv, Star gibi) " PKK' nin Karadeni7'e sıtdığı" yolundaki haberlere verdiği önem ve yıklaşımdır. Bu yaklaşımın

et e

Gerilla hareketinin Karadeniz'e açtlmakta olduğu bir gerçek. Bu da, TC'nin sorunu "dtş"a atma, kökünü kaztdtk vb. söylemlerinin hepsini çürütmektedir. Gerillanm Karadeniz'e aÇtlma süreci henüz başlangtç dönemini yaştyor olsa da iki önemli gelişmeye işaret etmektedir. Ilki, sözü edilen bölgenin 1980 öncesi devrimci kitleselleşmeye, sol hareketlere açtk o/mastdtr. (Ordu-Fatsa

O HAL'den BU HAL'e Geçiş: "Korucu ı u ktan Bekçi' ı iğe .... "

Bu y ı lın baş l arında Genelkurmay yetkililerinin bir kaç kc7 vurguladıkları "bi7 askeri olarak yapabi leceklerimilin hepsini yaptık, sıra siyasilerde, sosyal önlemler alınma~ında" (Çevik Bir) milita r i~t- bürokrasinin resmi gönlşü olma nitcligini koruyor. ANASOL-D hükümetinin Ba~bakan Yardımcısı Ecevit, Kürdistan' a i l i şk in programlarının gerekçelerini aç ı klarken de ayn . tezi kullandı. Bu programda "Oiağanü~tü Hal uygu l aması ve Koru c uluğun '' ka l dırılması var. Gerçekte ise, kaldırmak değil, art ı k hiçbir biçimde savunulama7 hale gelen bu uygu l aı!laların ismini ve makyajını tazeleyerek bir süre daha sürdürü lmesini sağlamak. Yine

Çiı'iya P~şin 1Ekim 1997

''Oiağanlaştırmak", koruculuğu bir.ız

revize ederek "ihya" etmek ve bunlardan da "Kürt ~orunu na yakla~ım" adıyla içte ve dı~ta yararlanmak fırsatı y.ıra tmak. Kı saca Osmanlı oyunu ... Ne ANASOL D hükumetinin nC' drt onun arkasında~i a~kNi ıejımin bu soruna karş ı ye ni bir ya ldaşım dah.ı da ötesi "çözum" üretebileceğini düşünmek mümkün değil. Fakat o rtadel olan bir gerçek varki, o da hem askeri rejimin hem de onların vitrinı olan "hükümetlerin", içerde "Milli lvlutabakat"ın dağıldığ ı bu koşullarda radikal hiçbir tedbirc yö nelemeyecckleridir Yarım ağılla da o lsa yap ıla cağı söylenen g irişiml e rin , gerçekte hiı,:bir ~ey demek olmadığ ı nı en iyi, onu biz7at yaşaya n Kürdistan halkı biliyor. Bu gerçeği diplomasi yoluy la dunya demokratik kamuoyu na, Ttırk halkına da anlatmak, bu aldatm.ıcanın arkasına saklanarak boyutlandırılacak eylemleri ve niyetleri <le~ifrr r tmrk bir görcvdıı.

EM •IIXWIIZm

BI.·JIOSıriiL

IISIE81 I$IUILE so• 1 7

!


A

ştrove

yorum

/Musa Anter Banş Treni"ni savaş ayg1tı karş1lad1

UILaJ

om

kürt

ww w. n

et e

j

we .c

rlas1l bir banş istiyor?

Unlü bir sözdür: " Savaş siyasetin devam1d1i' denir. Eger böyle iw "11~uı'' da bir siyasettir, siyasetin başka araçlarl.i yurutü lnıcsidir. Şu halde "Neden savaş?" ve "Nas ıl bir barış?" sorularının arka~ındakı cevap, hep bunları vareden siyasetin ~orgulanma~ ı il~) u?vaplanatak tır. Ull..cmiLde yıll.tıdır h.~lkımıza zo rla dayatılmı~ yokedici bir sava~ ya~anıyor. Sav.ı~ durduk vcrde va rolan bir olgu degildir, bir adalctsizligin, bır zulmün, bi r csarclin üzerinde yubı'lmc kt cdi r Hu hab.11 bir savaştır. "Savaş" ın haklı l ı~ı o lu r mu{ l· ~cr ,ize ozgürluğı.i nu z ü , temel hakl arınızı kaz.:ınmak vc·y.ı ,;ıvunnıak ır, ın b,1~l-:aca bir yol, başka bir biçi m bırakılmamı~\a bu s;ıv;ış ''taraflardan biri için haklı , d iğeri için

haksızdır. "

Ru savaş c~it~i/ bir savaştır aynı zamanda. Rir ya nda Ortadoğu'nun, NATO'nun e n güç lü ordularından biri, elinde yük,l"k :ıteı g ü( ü, don;ınımı , ulu s l;ıraras ı diplomasiden,

kurumlardan ald ı ğ ı siyasi gücü ile; di ğe r yanda onuru, y üreği ve bilincinden başka s ilahı ka lmayan yoksul bir ulusun üzerine, hcrgun bomba yağdı rma ktadır. 13u savaş halka karşı yap ılan bir savaştır. Savaşı dayatan taraf "ba rış" sötcı.iğünd en neden bu denli korkuyor. Çunkü bı.itün askeri ve politik gutı.ine, kural ve ölçü tanımaz kıyıcılıgına, kendine iç ve dış k;ımuoyunda gösterilen bunc;ı dcstcğe rağmen Kürt ulusunu bir turlü sind iremcmiş, baş eğd irememi ştir. Bu yüzcien Kürt ulusu n;ımın;ı yuksel iilen " b;ırış" talebi, teslim olmayı , kendisine day;ıtıl;ın kölelik koşullarını şa rt s ı z te rcihsiz k;ıbul içermediği surece, savaş patronl a rı "ba rı ş" sözcüğünden cin görm u ş gibi k orkac;ıktır. Korkuları bu yüzdendir zaten. Dostlar ıkirciliğe düşmesi n , düşmanlar scvi nmesin! (z;ı te n onlar ı.ev inmi yo rlar ya! ) Kürt ulusunun " Barış" i s teği , karşı taraf;ı teslim bayr;ığı gösterme~i değildir. [ğer böyle olsaydı


A

ş1rove

yorum

sözc ü ğü ıw ku ş kulu

gozlerle bakanlar yok d eğil . Nas ıl bir ba rı ş bu ? Bu kadar çok "barış" diye h aykıra nlar aras ınd a,

demek, sömürge politikalannin kay1ts1z şarts1z bitmesi demektir. "Barış" demek, adalet demektir; ulusumuzun, insanimiZin tüm temel haklannin bulunmad1g1 yerde "barış" olabilir mi?

sa rı lıyo rlar! Doğru yo l dayız demektir ...

Kürt ulusu özgürlügü için

savaşmayı ögrendikçe; "onurlu, adi l, kalıc ı bir banş" yapmayı da başaracaktır.

we .

sava~ ın da barışın da arka sında duran ~ömürge siyasetinin d evamını

geçinenler ve bunu varlık nedeni sayan lar, bu p o l itikanın d ev amı için ulusumuza her zaman olduğu gibi ycni kölelik b içimleri daya tmayı benimsemektC'dirler. Zaten "Barı ~" ın o labilmesi için Türk emekçileri nin, Anadolu hal kla rın ın, özgurlük ve demokrasiden yana tüm güçlerin bu "agala rı " bir an önce ta~fiye etmesi gcreklid:r. Ve gerçekte bir "ba rı ş"ın o l abi l mes ı için bunun ne anlama geldiği kon u ~ unda tarafların hemfiki r o lma~ ı gerekir. Galiba Kürt uluw "barış" derken neyi kastettiğini •·karşı tarafa" iyi anlatt ı . Bu önemli bir adımdır . Birbirinin dilini bilmek önemlidir. Bu yüzdendir ki, Kürt "tarafı", "barış" dedikçe berikiler, ., i lah.ı

co m

onlar, "Musa Anter Barış Tren i " ni belki de gü le oynaya kendileri karşılayacakl a rdı. Ama istenen şeyin, yani " Barış" kav ramının ~omutl andıg ı şeyin; Kürt ulusunun temel hak ve özgürlüklerinin tanınması, Nsavaştlan taraf'm tanmmasl' , siyasal temsil ve kimligin tanınması anlamın a ge ldiğ ini/ge leceğ ini çok iyi biliyorlar. Bizim dilimizdeki "barış" sözc üğü Özel Sava~ aygıtı için "yenilgilerinin kabul C'dilme~i " a nl amına geliyor. "Barış" Yıne de bizim cephemizd en de " b a rı ş"

ww

w.

ne te

isteyenler yok mu? Elbette var ... "Barış"tan sadece s i la hl a rın su s tuğu ama köle liğin , boyun eğ i ş in, ada lets iz liğin , zulmün s ürdüğü b ir "sükuneti " anlayanlar hiç de az değ il. Fakat Kurt ulusu emperyalizmin sömurgec iliğin halkiara "haks ız savaşlar" gibi "haksız barışlar " da d ayattı ğını bili yor. Ama hiçbir barış adaletsizliğ in, ha ksız lığın üzerine oturamaz. Tarih de bize bunu öğ retiyor. Bi z "ba rış" derken; sömürge zulmünün olduğu yerde degil barış, "ot" bile yeşermeyeceğ ini biliyoru z. Biz "barış" derken bunun aynı zamand a "özgürlük" demek ol du ğunu biliyoruz. NBanşH demek, sömürge politi ka l a rının kayı~ı z şa rtsız bitmesi demektir. "'BarışH demek, adalet demektir; ulusumuzu n, in ~a nımı z ın tüm temel haklarının bulunmadı ğ ı yerde "barı ş" olabilir mi? "'Banş "' demek, onur demektir. Kölece bir boyun eğişi, bin yılların zulmünü, su s uşu kabul etmek "barı ş" d eğil teslim o lmaktır. Teslim olmak, köle olmaktır. Kürt ulusu zaten teslim olmayı kabul etmiş o lsaydı, kend isine d ayatılan savaşa da . direnmeyle cevap vermeyccekti ... Evet Kürt ulusu barı ş isterken tam tamına bunla rı isti yor . . Hiç kimsenin ne. Kürt , ne Türk ka nı a kması n, hiç bir an a ağlamasın, hiç bir çoçuk öksuz-yetim ka lmas ın. Insanlar evsiz, ye rsiz, geleceksiz ka lma s ın . Ne evimiz, orma nı mız. hayva nl a rımı z yans ın, ne toprak ' · gencedk bedenleri kabul etsin ! Bütün bunların bedeli e lbetteki bir ulusun özgürlük ve bağımsız lı k davas ı ml a n vazgeçmesi cleğıld i r. Zaten dünyadaki sava ş l a rın nedeni özgürlükler cl eği l kö lelik, ~ömi.ırge l eş ti rme po litik a l a rıdır. O halde ba rı ş ın temeli de böyle bir sistem olamaz. Kürt ulusu "barış" istiyor ama bu "hak, adalet, özgürlük" demektir. Gelin "ba rış" ın a nlamı üzeri nde, hiç o lmazsa bizim " na s ıl bir b arı ş" i s t edi ğ imi z uzerinde anlaşa l ı m. " Ba rış" ancak savaşa n taraflar a ras ınci a yapılır. Kendi kendisine ya da görunmez ruhlada "ba rı ş" o lmaz. Bir başkasıyla savaşıp, diğer biriyle "barışamaz"sınız ... Her barış, kaçınılmaz o larak siyasetin ka nlı aletlerini bırakıp, görüşmeyi , konu~may ı, birb irinin ha klı ve meşru taleplerin i kabul etmeyi, bunları tartı ş m ay ı içerir. Sömürgecil er henüz bu mı hazır d eğ ill e rdir , ç i.ınkü başaşag ı gitmektedir ler ve siyasetlerin in sonu yoktur. Savaş ta n

Çiıiya P(lşin 1Ekim 1997

9


A

gengeş1 tartışma

Ecevit K1br1s'a ''HATAY MODELI" düşünüyor ABD yeni bir "DA YTON ANLAŞMASI'' peşinde

co m

/Gbns'11i geleceğini K1bns halklan belirleyebilecekler mi?

we .

Can Erzin ABD geçtiğimiz temmuz ayından itibaren "Kıbrıs Sorunu"nun ç·özümü için hareketlendi. Tabi neredeyse ABD'nin "Dışişle>ri l~akanlığı"na dönüşen Birleşmiş Milletler ele aynı anda "Barış Ciöruşmelcri" içın harekete geçti. Karşılıklı iyi niyet jestlerinden sonr<l iki toplum temsilcileri arasındaki Washington'da Denktaş-Kicrides görü şmel eri c.özümde hiçbir yol alınamaclığını da gösterdi. TC. 1974'cle Kuzey Kıbrıs'ı işgal

ederken ileri sürdüğü " iki toplumlu, iki bölgeli cografi federasyon" teLinden de vaLgeçmiş, adada Türk askeri

Hatay Modeli veya KKTC, "Kuzey Kıbrıs Valiligi" Olacak mı?

ne te

Dünya dengeleri, TC'nin yaytimacı politikasma askeri işgal ve sonunda siyasi ilhakla Ktbns'J smtrlarma katmasma imkan verecek·mi? Yoksa K1bns'taki Türk halkmm ulusal haklan veya kendi geleceğini belirleme hakkt, Rum ve Türk halklannm K1bns'ta hangi model altmda birlikte yaşayacaklan TC'yi çok fazla ilgilendirmemektedir. Eğer Ecevit'in dile getirdiği bu plan işlerse, TC'nin yay1lmact politikalan bir kez daha başanit olmuş olacak; güç yoluyla toprak kazanma bir kez daha sonuç almtş olacak.

hedefleyen bir "deklerasyon" i mnladıl a r. Her ne k;ıdar bu dcklarasyonun dile ge tirdi ği "ilhak tehdidi", b;ırış görüşme l e rind e Türkiye'nin elini güçlend irmek için diplomatik bir manevra gibi a lgı lansa da ;ısi ınd a TC'nin Kuzey Kıbrıs'a ilişkin uzun vadeli niyetlerini ifade etmektedir. 13unun için TC tarihinin ilhak l arından biri o lan " Hatay" modelini h ;ıt ı rlamak yeterlidir.

bulundurulması,

ww

w.

"garantörluk" vb. gibi konularda yeni teLler ve dayalmatarla bir kaç adım daha almış bulunuyor. Giderek "entegrasyon " ad ı yla kamufle etti kleri KuLey Kıbrıs'ın iltıak 'ını

meşru l a:,.tırmaya

yönelik manevralara

g iri şiyorlar.

Nitekim Kuzey Kıbrıs'ın i şga linin yıldönümünde şa t afatlı bir gösteriyle Kıbrıs'ı

23.

ziyaret eden [<.:evit, Türk Huküınetiyle

kukla KKTC yönetimi

ar;ısında

"entegrasyonu"

Çiriya

P~şin 1 Ekim 1997

1. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonucunda Osma nlı Kemalist Ankara Hükümeti, Kürdistan ve Ermenistan'ı kısmen i şga l i altında bulunduruyor du. 1924 LoLan; Kürdist;ın ve [rmenistan'ı, Ponlus'u tamamen TC'ye bırakınca buralaraynı zamanda siyase tten de " ilhak" e dilmiş o ldu. Pontus ve Ermenistan'ı Laten tümüyle işgali a ltında tutan TC, daha ~onraki süreçte Kü rd istan'ı n denetleycmediği bölgelerini de parça parça işgal etti. rra ns ızla r 1918'den sonra Suriye'de Manda yönetimi kurmuşlarclı. Kilikya'daki (Ada na -Ma raş-Hatay) işga li kaldırdıkta n sonra, Ankara a nlaşması uyarınca Suriye hükümetine baglı olarak bir lskenderun Sancagı kurulmuştu. Bölgenin eınik dengeleri Türk, Arap, Ermeni ve Rum nüfus ü7erinde oynamaktaydı. Iç huLursuzlukl;ır sonucu Milletler Cemiyeti önce lskenderun merkezli özerk bir yönetim kurmaya ikn<ı etti rransızları. Y;ıpıla n seçimlerde Arap ve Ermenileri n etkin o ldukl a rı bir Meclis o luştu ve "13ag ımsız lskenderun Hükumeti" kuruldu. Ancak Suriye buna itiraz edince yöneli min adı "KuLey Suriye Hükumeti" olarak mira sç ı s ı

değiştirildi.

T ı pkı bugun Kıbrıs ü7erinde Yunanistan' la olduğu gibi lskenderun üzerinde de Suriye ile geçen çeki ~me ler sonucunda, 1936 yılında sorun ye niden Milletler Cemiyeti gündemine geldi. Fransa ve TC'nin garantörlü ğünde bölgede "özerk bir cu mhuriyet" kurulması kararlaştı rıldı. Ö7erk Cumhuri yet Dışişlerinde ise Suriye'ye bağlı olacaktı. 1937'de yap ıla n seçimler sonucunda Arap ve Ermeni etkinligi kırılarak Meclise 22 Türk, 9 A levi Arap, 2 Sünni Arap, S Ermeni ve 2 Ortodoks Rum milletvekilinin girmesi kararlaştırıldı. 1938'de toplanan Meclis " Hatay Cumtıuriyeti" ni ilan etti. Hatay Cumhuriyeti 'n in ilk Cu mhurbaşka nı Tayfur Sökmen, daha sonra TBMM'de sürekli Hat ;ıy mebusu olarak boy

pt@1j!

10


.A

gengeş1 tarttşma

Buna karş1ltk TC, bu paha/i lüksünden vazgeçmek istemiyor? Neden? Çünkü, geçen bu kadar y1/ için Kıbns, TC için getirdiği bunca "eksi"ye karşi/Ik, özellikle militarist-bürokrasi için "derin devlet" tabir edilen rejim için vazgeçilmez bir ''üs" haline geldi. Kuzey Ktbns bu niteliğiyle, kontrgerilla ve özel savaş aygttının karargaht

om

Susurluk so nras ı ortaya çıkan bir y ığ ın ilişkide K ıbrı s' ın kilit isim olmas ı bir rrıstlant ı olmasa gerek. MHP'nin Faşist hareketin Kuzey'de ki y uval a nm as ı ve buraya gösterilen özel ilginin arkasında, hem <ıd<ı'nın geleceğine ilişk in şövcn amaçlar gizlidir,

.c

hem de Türkiye ve Kürdbtan'da çevrilen dol;ıpların serbest bölgesi olması yatar. M IT'in, Faş ist hareketin gözde bir ismi o lan ve karanlık kişiliğiyle

lan ınan Ümit U tku' nun

K ı brıs •ı av<ıyollarındaki i?levi gcçti~imiz aylarda ayyuka çıkan yobuzluk ve kaçakçılık olayla rı ilc sorunun boyutların ı bir keL daha ort<ı ya

durumundadır.

Kürdistan'daki kirli bütün gözde eleman/an, rejimin bütün kontr-gerilla· kurmaylarının yolu mutlaka Kıbns'tan geçer. Ya orada eğitim görerek alana çtkarlar, ya da icraatlan sonrasında Kıbrıs'ta pusuya yatar/ar. Aralarında, Esat Oktay Ytldtran gibi işkenceci/erin, Orhan Kilercioğlu gibi "bakan"/arın eğitim alant

we

gösterecektir. Bu tarihten sonra TC, Hatay'da diger ulusa l toplulukların etkinlikl<>rini kırmak için yogun b ir çabaya g irişti. Türkiye ile ekonomik ve siyasa l entegrasyon için birbiri a rd ına yeni düzenlemeler yapıldı. Hatay yönetiminin al dıgı kararlar i lhak'ın bütün ko~ullarını hazırlamay;ı yöncl ikti. N ihayet II.Payl;ışını savaşı arifesinde 1939'da rransa-TC ;mıs ındaki anla~nıa ve ardında n Hatay Meclisinin aldığı " Türkiye'ye katılma kararı " ile Suriye' nin tum it irazlarına karşın TCnin Hatay' ı ıl hak süreci tamamlanmış oldu. Aynı yıl Türk orduları yi ne bir TenımuL günü 1fatay'a girdiler ... Kuzey Kıbrıs' ın 1960 garantörlük an lcışması na uyarak 20 Temmuz 1974'te i~ga l edi lmesinelen beri aslında TC' nin düşündüğü plan da " Hatay Mocleli"nin işlet ilmesinden ibarettir. Ancak ulu s larara sı konjonktürün buna i.~:in ve rmedi ğ i ve Yunanistan'ın direni şi bu sureci geciktirmektedir. Dikkat edil irse TC' nin ad ım ad ım iz iC'digi yo ll a rın tümü Kı.ızey Kıbrıs ' ın ilhakına ç ı kma ktadı r. Ya ni ömrü yeterse KKTC Cu nıhurba~ka nı Rauf IJenkt;ı ş' ı Kıbrıs ya da Girne Valisi, ya da milletvekili olarak görebi leceği.~: ... Soru şudur: Dünya dengeleri, TC' nin yayı lman politikasına askeri işgal ve sonunda siyasi ilhakla Kıbrıs'ı s ınırlarına katmasına ir.ıka n verecek mi? Yoksa Kıbrıs'taki Türk h alkının ulusal hakları veya kendi geleceğini belirleme hakkı , Rum ve Türk halklarının Kıbrıs'ta hangi model al tında birlikte yaşayacak l arı TC'yi çok fazla ilgilendirmemektedir. Eğer ecevit'in dile getird iği bu plan i ~lerse, TC'nin yrıyıl macı pol i tikaları bir kez daha başarılı o lmuş o lacak; güç yoluyla toprak kazanma bir kez daha sonuç almış olacak. TC' nin aynı modeli Güney Kürdistan içinde düşünmekle oldu ğ unu , her yıl mutat haline getirilen Güney operasyonları ; Güney'in "arka bahçe" ilan edilmesi; Güneyli Kürt örgü tlerinin ve Türkmenlerin TC politikas ına uyarlanmaya ça lı ş ılm as ı vb.den kolaylıkla ç ıkarmak mumkündür. Ne varki, Güney Kurdistan' ı il hak edeceğim derken kendi elindeki Kuzey Kürdistan' dan da o lma tehlikesi TC'yi bu ko nuda çekingen davranmaya itmektedir. Çünkü, Güney'de üzerinde "oynayabi l eceği" etnik olgu. bizzat kend isi TC'den siyasi haklar talep eden Kürtlerdir. Ufak ufak ısıtılan "Türkmen o lgusu" nun ise siyaseten fazla bir kıymeti ha rbiyes i

te

koydu. Ote yandan Kıbrıs, özel savaşı finanse eden uyu ş turu c u kaçakçılıgı ve kumar

ne

bulunmamak tad ır.

K ıbrıs' la "çözü msüzlüğün "

dayatılması ö.~:e lli kle

KKTC: Kontr-gerilla Üssü ve Kara Para Cenneti

ww w.

Kıbrıs elbette Akdeniz'deki konumu , doğal güzellikleri ve ekonomik potansiyelleri ile bütün sömurgecilerin işt;ıh ını kabartan bir ada. Buna karşı lık Kıbrıs, TC için beklediğ inin tersine hem siyasal, hem ekonomik ;ıçıd;ın bedelleri ağ ır ağır ödenen bir fatura getirdi. 1974'den so nr;ı uğradığ ı "askeri ambargo" nun ya nı s ıra, Yunanistan ve Avrupa Birliğ i ilişk il e rind e de önünu tıka yan bir o lgu oldu. Ekonomik aç ıd an da Kuzey Kıbrıs, TC ekonomisi ne ka tkı gelirmek bir ya na bir yük oluştu ruyo r. Buna karşılık TC, oı• pahal ı lü ksünden vazgeçmek istemiyor? Neden? Çü ıo ı<ü, geçen bu kadar y ıl için Kıbrıs, TC için getird i ğ i bunca "eksi"ye karşılık , özellikle militarislburokrasi için "derin devlet" tabir edilen rejim için vazgeçi lmez bir " üs" haline geldi. Ku.~:ey Kıbrıs bu niteliğiyle, kontr-gerilla ve özel s<ıvaş aygıtının karcırgahı durumundadır . Kürdistan'daki kirli savaşın bütün gö.~:de e lema nları , rejimin bütün kontr-gerilla kurmayl arını n yolu mutlak<ı Kıbrıs'tan geçer. Ya orada eğ itim görerek alana ç ık<ırl<ır, ya da i craatları sonrasında K ıbrı s'ta pusuya yatarlar. Aralarında, Esat Oktay Yıld ıran gibi işken ceci lerin, Orhan K il ercioğ lu gibi " bakan " l arı n eğitim alanı Kıbrıs o lmu ş tur . ,.;•

para larının ak l andığı,

sahte ba nka cı lık , finans, ş irketleri ve paravan firmalarla tam bir "kara para ce nneti "dir. Işte tüm bu nedenler Ku.~:ey

Çiriya P~şin 1Ekim 1997

savaşın

Kıbns olmuştur.

"Bağınıs ıL Federatif K ıbrıs" la, Kıbrı s halklarının kendi

Susurluk sonrasi aıtaya

geleceklerini belirlemeleri olgusuna kar~ı konulmasını

ge tirmektedir. Bu yüzde ndir ki, Kıbrıs'daki '\özünııi''

çıkan bir ytğın ilişkide Kıbrıs'ın kilit isim olmast

bir rastlan tt olmasa gerek. MHP'nin Faşist haketin Kuzey'deki yuvalanması ve buraya gösterilen özel i/ç:rinin arkasında, hem

de Kü rdislan'd;ıki savaşın sona ermc~ın i de aynı güçle? pmvake ada 'nın geleceğine ilişkin etmektedirler. gizlidir,

şöven

amaçlar hem de Türkiye ve Kürdistan'da çevri/en do/ap/arın serbest bölgesi olması yatar.

ABD ve AB Kıbrıs'ta Ne

Istiyor?

K ıbrı s' ın s ı cak bir konu olarak yeniden gündeme gelmesini ivnıelendiren iki olay oldu. Birincisi; Kıbrıs hükumetinin Avrupa Birliğine tanı üyelik başvurusunun görüşmeye ;ı lınnıas ı ve üyelik koşullarının kabul edilmesidir. Bu durum, AB kapısında

11


A

gengeş1 tartt~ma

gö rü şme l er ine

Kıbns'ta

birbiriyle eşit haklara sahip iki halkın

b ile dahil edilmeyen TC'yi

bulunduğu, Kıbrts

gibi, Kuzey

telaşlandırdığı Kıbrıs'taki

iddiaları bakımından

da ci ddi bir darbe yemesi a nl a mın a geliyordu . Ikincisi; ABD, Kıbrıs sorununun çözümü için Richard Ho lbrooke'i özel temsilci olarak atadı .

Holbrooke'un Clinton yönetimi

we

tarafından

gözünü yı ldırmaya yetiyor. Buna rağmen TC "entegrasyon" anlaşması yaparak, Kıbrıs hükümeti Rusya'dan alacağı 5.300 füzelerini koz olarak kullanarak, Yunan istan ise AB üyeliğini, Gümrük Birliği koşullarını "Kıbrıs ' ta çözüm" şartlarına bağlayarak masadaki ellerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Yunani s tan' ın Kıbrıs'ın tarihsel yap ı sı ve nüfusun ağırlıklı olarak Y un a nlıl a rdan ol u şmas ı nedeniyle Aday ı Yunanistan'ın doğal bir parçası o larak gördüğü bi lin iyor. Bu nedenle de politikasının temelinde "Enosis-Birlik" oturmuş bulunuyor. TC'nin niyetlerine değindik. Öyle ise, bugünkü konjonktürde ABD' nin, Avrupa'nın veya diğer "taraf" l arın niyeti nedir? 1878'den 1960'a kadar Adayı sömürgesi olarak tutan Ingiltere halen Kıbrıs'ta askeri üs bulunduruyor ve siyaseten ekonomik ve kültürel olarak Kıbrıs üzerindeki ayrıcalıklarını koruyor. Fakat tüm tartışma l arda Ingil tere'nin "pay''ı tartışma konusu yapılm <ımas ı ilginç bir nokta olarak altı çiz ilmeli. Kıbrıs'ta Ingiliz sömürgec iliğine karşı mücadelede sömürge yönetiminin savc ı s ı o lan Denktaş bugün "bağımsızl ık " hava ri si gibi görünse de bu doğru değil. Yakın K ıbrı s tarihi kabaca incelendiğinde bile Ada'daki bağ ım s ı z lıkçı , özgürlükçü ve sosyal ist eğilimin, ı rkç ı -şöve n d ü şüncelere karşı her zaman ağırlıkta olduğunu göstermişti r. Şövenlerin kışkırtma ve kötü niyetlerine karşın Kıbrıs'ta ki yerl i Türk h alkının da federatif bir çözümden yana o ld uğunu, TC' nin adadaki askeri va rlı ğ ı ve hele son 20 yılda uygulanan politikalardan son derece rahatsız olduğu bilinmektedir. 1970' 1i yıll arda Kıbrıs'ta "sosyalist" ve "komünist" partileriri iktidara yak la ş mı ş o lmal arı, Akdeniz'de Sovyet nüfuzuna açık bir büyük " üs" kapıırma kaygısı taşıyan emperyalistleri iki koldan harekete geçirdi. Ilki, Yunanistan'daki faş i st askeri cu nta Kıbrıs'taki devrimci-sosyalist gelişmey i durdurmak için askeri bi r darbe tezgahlayarak Makarios'u devirdi. TC ise, bu darbeyi bahane ederek Kuzey Kıbrıs'ı i şga l eni. Böylece her iki yanıyl a da Kıbrıs "Sovye t nüfuzuna girmekten" daha doğrusu, "bağıms ız sosyalist bir yönetim" den a lıkoyu lmuş o ldu. Güney'de Yunan Cuntası ad ın a Kuzey'de TC ad ın a NATO askerleri adaya egemen oldular. ABD ve Ingiltere "ortaya çıkan sorun" hem Yunanista hem Türkiye üzerinde ye ni baskı unsurları olarak kullanmak gibi bir imkan daha kazanı rken, as lında sonuçtan da son derece memnundular. Günümüzün değişen konseptinde ise, emperya listler için Ada'da böylesi düzen dışı bir "tehlike" söz konusu değild i r. Oraya daha çok birbirleriyle ekonomik rekabet ve siyasette manevra a lan ı olarak bakılıyor. ABD temsilcisi Holbrooke "K ıbrı s, Akdeniz'in Singapur'u olma potansiyellerine sahip. Bu potansiyelleri, fırsatı iyi değerlendirmek gerekir" derken, bir yandan tilrafl arı heveslendirmekte, bir ya ndan da ABD politikasının temel niyetini ortaya koymaktadır. ABD, Kıb rıs'ı daha çok ileri bir ekonomik üs, serbest pazar olarak görmek istiyor. Aynı ya klaş ım, kendi ekonomik hin teriand ı içindeki AB için de geçerlidir. Kıbrıs ekonomisi, AB'ye yük olmak bir yana ye ni imkanlar yaratacaktır. Zaten bugün için de en iyi partnerlerinden biri ..... Tek sorun ada'daki etn ik sorunlar ve siyasal an laşmaz lıkl ar o luştu ruyor onlar için. Öte yandan Kıbrıs sorununda ''perde arkası" bir ta raf daha vard ır ki, o da lsrail'dir. Yunanistan ve Kıbrıs yönetimlerinin Arap dostu po litikaları özellikle K ı brıs hükümetlerinin Filistin ve Kürt örgütlerine tanıdık l arı olanaklar, !srail' in sürekli olarak Kıbrıs'a karşı "kırmız ı alarmda" olmasını gerektirmektedir. lsrail, Kıbrı s politikalarında TC'nin en iyi partneri durumundadır. Yine 1997 yılındaki TC-Israil askeri i şbirl i ği anlaşmalarının, ortak Akden iz tatbikatı vb. lerin bir yüzü

atanmasının özel bir anlamı da " Bosna Banşının Mimarı " o larak ünlenen temsilcinin şa hs ınd a konuya ve rd iği önemi

te

Türklerinin kendi geleceklerini kendilerinin belirleme hakkı bulunduğu, Kıbrts'ta bir federatif çözüm olabileceği, iki halk arasmda "güven" sorunu bulunduğu, Kuzey Ktbrts yönetiminin bu nedenle meşru olduğu vb. gibi tezler, TC'nin Kürdistan'a yak/aştmmdaki "çifte standardtm" hemen ilk bak1şta bile ele vermektedir. Ktbrts'ta en fazla 100 (şimdi 200-250 bin/ik) bir nüfus istenen haklarm neden 15 milyonluk Kürt ulusu için yok say1ldtğ1 bütün Kürtlerin, aydmlartm1zm bilincine hergün çarpmaktadtr. Onun için çoğu Kürt aydmt "TC K1brts'ta Türkler için istediğinin aymsmt neden Türkiye de Kürtler için istemiyor?" diye sorabiliyorlar. Kuşkusuz Kıbrts ve

koşullarını rotüş leye rek Askeri Üs'ten ayrı l abi l mişl erdi. I şte diplomasideki bu "zoraki tarz", Kıbrıs tarafların ın da

om

bekleyen ve henüz üyelik

.c

.............

~

v urgul a mış

olması. Çünkü,

"Bosna'daki zoraki barışın s imge lendiği

ne

Dayton,

Kıbrıs'daki

tarafla ra artı k, kendi şart l arını dayatıp çöz ümü uzatacakları bir süreç değil, ABD tarafından

ww w.

kendilerine

Kürdistan 'ın koşul/art

birbirinden oldukça farklıdtr. Burada gösterilmek istenen şey sömürgecilerin UKKTH hakkındaki iki yüzlü/ük/eridir.

dayatılan koş ull a r

a ltınd a bir "barış" yapmak zorunda

olduk l arı n ı h atırl atı yor.

B ilind iği gib i Bosna'da savaşa n tarafların

temsilcileri 1995'de ABD'de Dayton Hava Üssü'nde "adeta tu tu klanak ", dünyadan ya lıtl a narak

görü şme l e re

mecbur tutulmu ş ve neredeyse kendilerine dikte edilen anlaşma

Çiriya Pl\şin 1 Ekim 1997

c..

12


A

gengeşt

_tart1şma

Arası ...

Kuzey Kıbrıs'ın TC sömürgeciliğinin yay ı! macılığına bir örnek daha oluşturması, Kuzey Kıbrıs'ın kontr-gerilla üssu, özel savaş karargahı o l ması Kıbrı-,

hükümetlerinin ve

halkının KUKM'ye ciuydukl;ırı se mp;ıti ve elestek o l m;ısı gibi olguların y;ını sı ra

Kürciistan

açısından oluşturduğu

cia v;ır. da TC'nin kendi yayılmacı emelleri

b;ışka baglant ı lar

Bunların başında

om

Kıbrıs'la Kürdistan' ın

ne te we

K1bns Türk toplumu, Ada'nm yönetimine kat1lma, ulusal haklarm1 güvenceye alma koşul/anna sahip olmalldtr. Ktbns'ta Ingilizler dahil tüm yabanct üs ve askeri birlikler çekilmelidir. ABD, AB, TC ve Yunanistan'm dayatmalan veya belirledikleri biçimde degil, Ada'da yaşayan halklar "banş"1 kurmaltdtrlar. Şu da bir gerçektir ki, "K1bns" sorununun kökeninde TC'nin sömürgeci yaylimaCI politikalarmdan vazgeçmesi, Türk ve Yunan halklan arasmda çelişmelerin her iki ha/km, /halk/ann/ yaranna çözülmesi yatar. Ktbns't bölen sm1r Ege'den geçmektedir. Bu nedenle gerçek çözüm Ege'yi bölen s1mrlarm kalkmas1ndad1r.

önerilerine çok fazla ras tlannıamaktadır. (Temmuz 97'de Kızıl Bayrak Dergisin in 17. sayıs ında konuya özel bir yer ay rılıp olumlu yakla şımlar sergilendiğini belirteli m.) Bu konu üzerine d;ıha çok burjuva medyas ının dış politika "uzmanı " yazarlar kalem oynatmaktalar. " Bizimkiler" çoğu öneml i sorun gibi Kıbrıs için de "sosyalizm gelecek '>Orun bitecek" tü ründen yuvarlak bir geçiştirmeyi yeğliyorlar. Oysa Kıbrıs üzerine somut siyas i talepler ortaya koymak gereklidir. Ustelik Türk-Kürt kardeşliği, "ortak örgütleme/ortak mücadele" üzerinde duran sosya list g ıupl arı n Turk Yu nan . (Rum) kard eş ligi ortak örgütlenmesi, ortak mucadebi üzerinde de önemle durmaları gerekmez mi? Örneğin; Dersim'de urgütlenme eğ ilimi gibi Kıbrıs'ta örgü tlenme eğilimi neden yo ktur? Zaten bu soru ya tutarlı lıir cevap verilcbildiği zaman "sosya l-~ove ni Lm" d<; o oranda gerik·mi ~ o l acaktır . Türk ve Kürk ulu s ları için en iyi yolun "fed er.-ı~yon " ' olacağını ~oy l eye nlerin , neden Türk ve Yu nan ulu..,ları iı, in "fed era~yon" önermedikleri, bunun ıçın nıucadcle etmedikleri sorusu çok önemlidir. Türk ve Kürtleri ayıraccık butun ~ın ır lar "yapay" olacaktır da, t;ge denıLi çok mu doğa! bir s ın ırd ır? Hayır, bugun Ege'nin üzerinden geçen sınır bilinir ki, tarihi bin yılla ra uzanan bir uyga rlığın ve coğrafi bütunlüğun tam kalbindc>n geç mektedır.

.c

Ortadoğu'ya Iran Suriye'ye dönükse, öbür yüzü de Kıbrıs ve baglaşıklarına yöneliktir. ABD'deki lsr;ıil Lobisinin bu sorund;ı TC tezlerinin lehine tavır takınmas ı da sürpriz degildir.

ı ç in kullandığı Kıbrıs

ww

w.

tezlerinin " iki yüzlü" poliıik;ısını ele vermesi gelmektedir. Kıbrıs'ta birbiriyle eşit haklara sahip iki h;ı l k ı n bulunduğu , K ı brıs 1 ürklerinin kendi geleceklerini kendilerinin belirleme h;ıkkı bulunduğu , Kıbrıs't;ı bir federatif çözüm o labil eceği, ıki halk arasında "güven" sorunu bulunduğu, Kuzey Kıbrıs yönetiminin bu nedenle meşru o l duğu vb. gibi tez ler. TC'nin Kürdistan'a ya kla ş ımındaki "çifte sta ndardını " hemen ilk bakışta bile ele vermektedir. Kı b rıs ta en fula 100 (şimdi 200 250 binlik) bir nufus istenen hak l arın neden 35 mil yonluk Kürt ulusu için yok ~ayıldıgı butün Kurtlcrin, aydınlarım ı zın bilincine hergün çarpmaktad ı r. Onun içi n çoğu Kürt aydını "TC Kıbm'ta Türkler için istediğinin aynısını neden Türkiye de Kürtler için istemiyor?" diye sorabil iyorlar. Ku~kusuz K ı brıs ve Kurdistan'ın koşu lları

birbirinden oldukça farklıdır. Burada gösteri lmek ı s t e n en şey sömürgecilerin UKKTH hakkındaki iki

Siyasal Gerçekliklerve "Çözüm"

Kıbrıs'ın siyasal gerçekliklerinin başında Kuzey Kıbrıs'ın TC tarafından 23 yıldır askeri işgal altında tutulduğu, nivet olarak da ilhaka rioğru gidi ldiği gelmektedir. Kuzey Kıbrıs kontrgerilla ve özel s;ıva ş aygıtlarının karargahı , uyuşturucu kaçakçı l ıgı , k;ıra para cenneti konumuyla, Kürdic;tan'da yürütülen kirli sömürge sava~ ının onemli cephe gerilerinden bi ridir. Bu durumuyla Kıbrıs Türk halkı içinde ekonomik ve sosyal gerilemenin, çurümenin bir kaynağıdır. H erşeyden önce Kıbrıs'taki TC işgaline derhcıl ve koşu l su7 son veri lmeli, Kuzey Kıbrıs't aki yuva lanan faşht, O?el harekat ve çete kara rgah iarı dağıtılmalrdır. K ıbrıs'ın geleceğine Kıbrıs'ta yaşaya n halklar "Yunan ve Türk" halk ları birlikte karar vermelidirler. Kıbrıs halkı

ve demokratik hükümetlerin in KU KM' nin dost ve

muttefiği olduklarını, U KM'yi ay nı i ~galci ve ">önıurgecı güce karşı mücadelelerinde içtenlikle desteklediklerini biliyoruz. Buna karşı K ı brıs'ta yaşayan Türk toplumunun ulusal haklarını da görmeLden gelemeyiz. Bu en ba~ta kendi kendimi? i, ö..:gürllık mucadelemizi ya d s ım ak olur. Kıbm't;ı halklar arasında önemli bir "güve n bunalımı" olduğu ve özellikle TC'nin, Yunan şovenist l erinin kı ş k ı rtmaları y l a birlikte ycışa ma koş ullarının önem li oranda provake edildiği de a\·ıkt ı r. Bu durumda Kıbrıs Türk toplumu, Ada'nın yö netimine katılma, ulusal haklarını güvenceye alma ko~ ull a rııı a sahip olmalıdır. Kıbrıs'ta Ingilizler dahil tüm yabancı üs ve askeri birlikler çe kilmcl idir. ABD, AB, TC ve Yunanistan'ın dayatmaları veya bel irledikleri biçimde degil, Ada 'da yaşayan halklar "ba rı ş" ı kurma l ıd ı rl ar. Şu da bir gerçektir ki, "K ıbrıs" sorununun kökeninde TC' nin sömurgeci yay ı lmacı politikalarınd a n vazgeı,.mes i , Turk ve Yunan halkl arı arasında çe lişme!eri n her iki halk ı n , /ha lkların/ ya rarına çözulmes: yatar. Kıbrıs'ı bölen s ın ı r Ege'den geçmektedir. Hu nedenle gerçek çö7üm Ege'yi bölen sı nırların ka !km..ıc; ındadır.

yuz!ıil ükle ridir. Ht'rı y;ın dan Türkiye so~y;ı li s t hareketinde Kıbrıs

ko nusunda somut çözüm

Çirlya P~şin 1 Ekim 1997

13


A

gengeş1 tarttşma •

• • • • •• • • • • • •

Örgütsel •

olmayacağı gibi, öncü rolü oynamakta n, kitle insiyatifi yakalamaktan vs. sözetmesi sadece boş bir lakırdı olur. Bundan ötürü, parti ayg ıtının yukarıdan aşagıya dogru

lşlerlikte

dal budak sa lmış bütün birim, organ ve hücreleri

denetimin

kitlelerle canlı ve akışkan baglar kurarak, onlar üzerinde denetim ağ ı o lu ş turm ası son derece yaşamsal bir yerde

Parti içi denetim dendiğinde bunu yer yer merkezin ve daha sonra da sırasıyla her bir organ ya da sorumlunun kendi "altındakıler" üzerindeki teftişçi kaba idareciliği olarak a l gılayan sakat bir yak l aş ıml a karşılaşıyoruz ki, her şeyden önce bunun düzeltilmesi gerekiyor. Zira Leninist örgüt formasyonuna sahip bir partide denetim olgusu ne böyle kaba bir idarecilik derekesine düşürülebilir, ne de bunu salt yukarıdan aşağıya doğru i şleyen bir mekanizma olarak görmek doğrudur. Demokratik merkeziyetçi işleyişi esas alan bir yapıda bu mekanizma yukandan aşağıya ve aşağ ıd an yukanya doğru o lmak üzere, birbirini bı.itünleyip tamamlayan iki yönlü bir süreç izler.

ne te we durmaktadır.

B.Hazar

değildir.

.c

vas ıtası y la

bir şekilde denetlenmesi gerekiyor. Başka türlü parti birliğini , ko llektif ö n derliği, disiplini vs. tesis ederek, bir savaş örgtitüne ulaşmak mümkün

om

• •• • • • • ••

yeri

Unutmamak gerekir ki, kitlelerin tepkilerini önemsemeyen, hafife alan ve kitlelere rağmen aynı kısır döngü içinde, hep bi ldi ğini

Gerek kitle ili şki l e rinde, gerekse il i şki l erde sağ lıklı bir denetim

w.

mekanizması oluşturmak, her siyasal partinin kendisini varedebilmesinin temel koşullarından biridir. Bu gereği yerine getirmeyen/getirerneyen partilerde ciddi sorun ların çı kması, hatta bir süre sonra bu ayg ıtları n yaziaşarak tarihe karışma ları kaçınılm azd ır. Tarihin tozlu rafla rın a bakıldığında, bunu n pek çok ö rn eğini görmek mümkün. Örgütsel mücadelede, çok iyi bilinir ki, bir parti şayet kitleler nezdinde na s ıl

okumak1a direnen partilerin marjinallikten ku rtulup kitl ese ll eşebilme olanakları yoktur. Bu nedenle örgütsel mücadelede kadroların sadece öğrete n, yol gösteren değil, aynı zamanda kitlele rden ögrenmesini de bilen iyi öğrenci l er o lma ları gerekir. Örgütsel mücadelede parti aygıtı, ge lişimin i n önünde engel teşkil eden etmenleri gecikti rmeksizin ayı klayabildiği ve yine gelişme dinamiklerinin önünü hızla açabi ldiği oranda ge li şip güçlenebilir. Bu ise, dış denetim kad<ır sık ı bir iç denetimi de gerektirir. Denetimsiz ve herkesin başına buyruk olduğu bir yapıda, böyle bir dinamizmi yaka lamanın mümkün olmayacağı açıkt ır. Bundan dolayı partinin tüm kadro ve kurumlarından taraftar kitlesine kadar, kendisini pratikte vareden bütün öğeler üzerinde sıkı bir denetim ge li ştirmes i şa rttır. Hangi organ ne oranda ça lı ş ı yo r, organ lar arasındaki uyum/uyumsuzluk sorunlan nelerdir; tek tek herbir kadro hangi alanda daha verimli çalışıyor, ge l işme dinamikleri nelerdir; taraftar kitle hangi siyasa l argOmanlar üzerinde biçimleniyor ... vb. bütün gelişmelerin ayrıntılarıy la bilinmesi, sıkı ve sistemli

ww

karşılandıgını, yürüttüğü politikalarına

ve her bir eylemi ne ne tür tepkiler verildigini denedeyip oğrenecek mekanizmalar ol u şturma m ışsa, bu parti hiçbi r zaman kitlelerle kaynaşıp onlara öncülük etme şa n sı elde edemez. Zira parti aygıtı, politikalarının ve pratikte gerçekleştird i ği eylemlerinin ya n sımalarını sıcag ı sıcağına denedeyip merkezileştirebildiği ö lçüde; ancak bu koş ull a, pratiğini doğru analiz ederek, sağlam bir zemin üzerinde yeni ve daha güçlü ad ıml ar atabil ir. Bu nu yapmaksızın ge lişmelere yeri nde ve zamanında müdahale etme o la nağ ı

Çiriya Peşin 1Ekim 1997

Örgütsel mücadelede çok iyi bilinir ki, bir parti şayet kitleler nezdinde nastl karştlandtğmt, yürüttüğü politikalarma ve her bir eylemine ne tür tepkiler verildiğini denetleyip öğrenecek mekanizmalar oluşturmamtşsa, bu parti hiçbir zaman kitlelerle kaynaş1p onlara öncülük etme şanst elde edemez. Zira parti aygttt, politikalarmm ve pratikte gerçekleştirdiği

eylemlerinin yanstmalarmt stcağt s1cağma denetleyip merkezi/eştirebildiği

ölçüde; ancak bu koşulla, pratiğini doğru analiz ederek, sağlam bir zemin üzerinde yeni ve daha güçlü adtmlar atabilir. 14


gengeşf tart1şma

çoğunluğun gö rüşünü değil,

gerekt i ğ inde azınlığın görüş l e ri ni de kapsamalıdır. Bunun bazen son derece

yararlı olacağı açıktır.

Kuşkus uz salt raporlarla sağ lıkl ı bir parti içi denetim m e k a ni z m as ı sağ lam ak mümkün değildir. Bunun, yerinde denetleme ve bir fiil görüşme ler yoluyla pekiştirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde gerçe k bir denetimden sözetmek mümkün değildir. Gerek tek tek kadroların, gerekse o rgan l a rın parti tempo ve normla rın a uygun faa liyet yürütüp yü rütmedik lerinin denetiminden tutalım , görevden alma, atama gibi pek çok pa rti içi işle rlik so runla rı sadece raporlarla d eğil , bir fiil görüşmeler yoluyla halled ilebilecek sorunlard ı r. Keza, örgütsel işleyişte temel alınması gereken, yo ldaşça ikna ve e l eştiri -öze leştiri meka ni z m as ının , karşılıklı gö rü ş me le r yoluyla daha sag lıklı b ir zeminde işlevsel kılınacag ı aç ıktır.Do l ayıs ı y la denetimi asla mekanik bir i ş l ey i ş o larak a l g ıla ma m ak gerekiyor. Zira, günün mücadele koş ull arı bir dönem denetimin bu iki temel unsurundan birini ön plana ç ıkarabi l eceğ i gibi, bir dönem sonra şart l ar değ i şt i ğ inde diğeri daha bask ın hale gelebilir.

ww

w.

ne te

Yukarıdan aşağıya doğru denetimi n temel unsurl arı , rapor sistemi ve fiili gö rüşme lerdir. ilkini ele a ldığımızda, iki tür rapordan sözedebiliriL. Bunlardan birincisi, bireysel raporlardır. Demokratik işl eyişe sahip partilerde doğ al olarak bütün partililerin gö rüş, ö neri ve e le ştiriler i hakkınd a, gerek bağl ı bulundukları organ a, gerekse en üst yönetici organa bireysel rapor sunma ve bu rapo rlarına yanıt alma hakları vardır. Bu, bütün partililer için ertelenemez, engellenemez bir hakt ı r. Bu hakkın kullanımı dışınd a, üst orga nl arın , kendilerine bağlı faaliyet yürüten kadrolardan gerek ça lışm a ları hakkında, gerekse daha değişik bağlamlarda ortaya çıkan sorunlarl a ilgili olarak rapo r isteme hakkı vardır ki, kadrolar örgütsel işlerlik aç ısında n bu ihtiyac ı en iyi şekilde karşı lamakla yükümlüdürler. Ikinci tür raporlar, ast-üst il iş kis i içinde ge rçek leşen organ raporlarıdır. Bu raporlar örgütlenme hi ye ra rş i si içinde aşağıdan yukarıya doğru belirli peri yodlar dahilinde, artı ihtiyaç duyuldukça alınan-veri l e n raporlar olma la rı itibariyle, partideki kan do l aşımın ı ve merkezileşmeyi sağla rl a r. Organlar gerek faaliyetlerini, gerekse her türlü görüş, öneri ve e leştiril erini bu raporlar ara c ılığıyla merkez ileştirirl er. Bu anlamda raporlar bir yanıy la kadro ve orga nların, parti faaliyetlerine müdahale etmelerinin ve kollektif üretime katılımlarının a raç l a rı o lurlarken, diğer yandan merkezin, kadro ve organl arın faali yetlerin i d oğru d eğe rl e ndirip denetleyebi lmesine, yol gösterici li ğ ine ve en önem lisi parti faaliyetlerini merkezileştirebilmesine olanak sağ l arl a r. Bütün bunlardan ötürü raporların, kendisini sürekli yenileyip aşa n , can lı ve dinamik bir parti a ygıtına ulaşabi lme aç ı s ınd a n son derece kritik ro lü vardır. Hele mücadele koşullarının alabi ldiği ne merkez il eşmeyi daya ttığ ı koş ull arda bu raporla rın önemi daha da artmakta dır. Dola yısıyla kadrol arın ö rgüte ve davaya bağlıl ı k larının ve görevlerini yerine getirip getirmedikler inin en önemli göstergelerind en biri raporl a rı dır diyebiliriz. Raporlarını belirlenen zamanlarda vermeyen yada yazd ı kl<ırı r~porlara gerekli önemi vermeyip rapor dıye teferruatsız, ge lişi güzel çiziktirilmiş, ilgisiz alakasız metinler veren kadro ve o rg;uı l a r görev ve so rumlu lukl a rını ye rine geti rmiyorlar demektir. Bu no ktada da sorumluluk s ı dece rapo ru veren orga nın değil , aynı zamanda bu raporu alan o rganındır da.

Ö rnegin, herhangi bir alt birim çalışmaları hakkında belirlenen süreler içinde rapor sunmuyor olabifir, ya da yazdıgı raporda önüne koydugy ça lışma programı çerçeves inde karşılaştıgı sorunlara yer vermi şken, bu sorunları nası l aşacagını koymamış, eksik bırakmış o labilir. Bütün bu ve benzeri durumlarda alt organ l arın sorumlulugu kadar, üst o rgan iara da büyük sorumluluklar dü şmekted ir . Açıktır ki astın sorumsu zlugu kadar, üstün astı denetlemeyip örgü tsel işlerligi ku ral ve kaideleri içinde gereğ ince sağ l ama m a sorumsuzluğu da affedi lemez. Raporların haz ırl a nm as ınd a son derece önemsenmesi gereken bir diğer şeyde, bunların kollektif bir ça lı şmanın ürünü olma la rıdır. Çoğu zaman yap ıldıgı gibi, bir kişinin yaz ıp çizd i ği, diğerlerinin sadece "mı.i hür bast ı ğ ı " rapor verme alışkan lı ğından mutlak suretle kaçınılması gerekiyor. Kaldı ki bu raporlar sadece organdaki

Gerek tek tek kadro/ann, gerekse organlarm parti tempo ve norm/anna uygun faaliyet yürütüp yürütmediklerinin denetiminden tutaltm, görevden alma, atama gibi pek çok parti içi işlerlik sorunlan sadece raporlarla degil, bir fiil görüşmeler yoluyla halledilebilecek sorunlardtr. Keza, örgütsel işleyişte temel alınmasi gereken, yoldaşça ikna ve eleştiri­

.c om

dogru

we

Yukarıdan aşa~ıya

Aşa~ıdan yukarıya dogru

Diger yandan, yukarıda da bel irttiğimiz gibi, denetim olayı salt yukarıdan aşağıya doğru işleyen bir mekanizma değildir. Bunun bir de aşağıda n yukarı ya doğru işleyen b ir ayağı va rdır. O nedenle, her şeyden önce bütün organ lar, en üst yönetici orga n da dahil o lmak üzere, verilen bütün raporları zaman ında ve ihti yacı

özeleştiri

mekanizmasının,

·

karştltklt görüşmeler

yoluyla daha sagltkll bir zeminde işlevsel ktltnacağt aÇtkttr. karşı layacak kapsamda yanıt lamakla yükümlüdürle r. Alt organla rın rapor işini savsaklamas ı ya da eksik-aksak, laletayn yap ıl an bir iş derekesine düşürmesi ne denli kabul edilemez bir o laysa, üst organ l a rın bu raporlara yan ı t vermemesi, ya da verdikleri yanıtların karşılığını bulmaması da kabul edilemez. Çünkü bu, i.ist organl;ı rın görev ve sorumlu lu klarını yerine getirmeyip aynı zamanda kendilerini denetimden kaçı rma l arı anlamına geli r. Diger organ l a rı n yanısır;:ı , özellikle yönetici o rganın tüm sorunlarda oldugu gibi, bu sorunda da son derece tilil o lm ası ve bütün aksak lı k l ara zama nı nda ve yerinde müdahalelerde b ulun ması bu organın asal gorevlerindendir. Devrimci bir partide bı.itün üyeler eşit hak ve yelk ilere sahiptirler. Do l ay ı sıy l a, "kıdemli -kıdemsi7", "eski -yeni " ayrımsız herkes, partinin birinci derecede sahibi ve sorumlusudur. Parti üyelerinin kendi lerini böyle görmesi, böyle tanımlaması gerekiyor. Parti hukuku bu temelde

15


gengeşl tartışma

gidişattm sorgulamıyor,

yanitş/ara

ne te

gidişatın ı wrgulamıyor, yaniış i ara müdah;ılc etmiyor, eksikliklerine kafa yormuyorsa, üzerine düşen sorumlulukları tanı olarak yerine getirmiyor demektir. Kaldı ki, bir parti ona kanı ve canıyl a hayat veren kadroların emeklerinin ürünü ise, bu emeklerine her alanda sahip çıkma ları , her şeyden önce kadroların kendilerine

o lan saygılarının gereğidir. Bu noktada, kadroların gerek partinin genel poli t ikalarına ve gidişatı na, gcrebc ilişki içinde bu lundukları organl;ırın çal ı şmalarına ili şkin sözlü ya da yazılı değerlendirmelerinin seri bir şekilde ilgili yerlere ulaştrrılnıası bir di~cr ~orundur. Bu ilişkiyi engellemek ya da savsaklayı p geciktirmek hiçbir şeki lde kabu l edilemez. O nedenle bu konuda da ciddi tedbirlerin alınması ve hiç birşeyin keyfiyete bırakılmaması gerekmektedir. Örgütsel mücadelede amaç-araç ilişkisi doğru temeller üzerine oturtulmadığında bu alanda pek çok ·sorunun yaşanınası da kaçınılmaz oluyor, Örnegin, pek çok yapıda sürekii merkeziyetçilikten dem vurularak, a lı kadro ve birimlerin üstün talimaLiarına kayıtsız şart~ı.t uynıalarından vs. sözedilir, ama her nedense üstün asla kar~ı sorumluluk l arı pek fazla haıırlannıaz. Bu, son dereec sakat bir kavrayıştır. Bir savaş örgütünde çelikten bir disipline dayanan merkeziyetçiliğin önemi clbetıc yadsınamaz. Fakat bu, hiçbir zaman demokratik işleyişi ve üstun asla ka rş ı sorumluluklarını rafa kaldırıcı bir nıuhıevada olamaz, olmamci lıdı r. Na~ıl ki bütün all birimler kendı faaliyetleri ilc ilgili merkezi bi lgi le nd i rnıekle yükü m 1üyseler, merkezin de faaliyetleri, partinin gidişatı, sorunları vb. konularda all

w.

bclırlrmdi~inrle ;ıstların üstü denetleme h;ık ve yetkileri de kendiliğinden ortaya ç ıkar. t\stlar g ibı üstlerinde yer yer yanlış yapm..ıl;ırı , görev za<ıfiyeti gö~termclcri , ~ ada çeşitli konularda yetcr~izlik içine rliişme leri olmayacak iş rlcgildir. Bu noktada cılt kadrolara bi.ıyuk <.orumluluklar dü şu yor.Şaye t kadrolar bu sorumluluklarının bilinuylc hareket ederek; uyarıcı, ·clc ş tiric i ve mudahale

ww

partiyi vareden ideolojik, politik ve örgütsel bütün temel unsurların bclirlcndiği ve faaliyeı l eri paralelinde başta yönetici organ olmak üzere, bütün organların gözden geçirildiği, parti, içi muhasebenin yapıldığı platformlar o lmaları itibariyle, denetim mekanizması içinde son derece önemli bir role sahiptirler. Özellikle de aşağının yukarıyı denetlcınesi bakımından.

Çünkü, kadrolar aç ısından o güne kadar iradelerini teslim ederek kendilerini denelimine verdikleri yönetici org;ını, e l eşt iri-özeleştiri, seçim sistemi gibi mekanizmaları da işleterek doğrudan denetleyip hesap sorabildikleri bir platformdur burası. Sözünü etı i ğinıiz bu mekanizmanın i~lenıediği yapılarda belki yukarıdan aşağ ı ya doğru yapı l an bir denetimden sözedilebilir, ancak aşağının yukrırıyı denetlemesinden sözetmek mümkün değildir. Bu ise, herşeyden önce o partide kendinden menkul bir yönetim an l ay ı ş ın ın egemen kılınması demek o lacaktır ki, böyle bir partinin demokratikliğinden sözetmek mümkün

we

müdahale etmiyor/ eksikliklerine kafa yormuyorsa/ üzerine düşen sorumluluklan tam olarak yerine getirmiyor demektir. Ka/dt ki, bir parti ona kam ve camyla hayat veren kadrolarm emeklerinin ürünü ise/ bu emeklerine her alanda sahip çtkmalan, her şeyden öne~ kadrolarm kendilerine olan saygtlarmm gereğidir.

birimleri bilgilendirme yükümlülüğü vardır. Bu, demokrasiyi içselleştirmiş bir partide karşılıklı bir sorumluluktur ve biri diğerinelen önemli değildir. Aşağının yuk;ırıvr denetiediği ve bir bütun olarak parti içi denelimin işlevsel kılındığı en temel nıekanizmal;ır hiç şüphesiz parti konferansları ve Genel Kurull;ırdır. Özellikle Genel Kurullar o

.c om

Kadrolarm sorumluluk ve müdahale alam sadece bağ/1 bulunduklan organ ya da ünite ile de smtrlt değildir. Bir bütün olarak partinin genel durumundan sorumludurlar. Bir kadro kendi alanmda ne kadar yetkin ve başan/ı olursa olsun/ partinin genel

yöneticileri ya da partiyi sorumlu tuım;ık çok da hakaniyeıli bir tutum olm;ız. Bural;ırda, a lt kadroların gidişata ne oranda müdrıhalc ettikleri, en basitinden, bu yöneticileri görevlerinden cl çektirilmesi yönünde bir çab;ı içine girip girmediklerini de sorgulamak gerekiyor. Bu kötü gidişat, bu kötü yönetim karşısında alt kariralar şayet sessiz kalmı~, müdahafeci olmaryıı~lar~a, bu kadrolar denetleme görevlerini yerine getirmemiş ve mevcut tablonun sorumluluğuna birinci dereceden ortak olmuş l ardır demektir. Bunu böyle kabul elmek gerekiyor. Kadroların sorumluluk ve müdahale alanı sadece bağlı bulundukları organ yrı da ünite ilc de sınırlı değildir. Bir bütün olarak p;ırtinin ~enel durumundan sorumludurlar. Bir kadro kendi alanında ne kadar yetkin ve başarılı olursa olsun, partinin genel

edici olur, ebikliklerin giderilmesi yönünde genekli çabayı gösteriderse ~orunların altınd;ın kalkıl;ıbilir. Aksi taktirde bu türden sorunların surcç içinde hareketi köti.ırümleştirip felç edec eğ i açıktır.

Kimi alanlarda, yönetim kademesinde bulunanlar yu/ünden yıllar boyunc;ı bir arpa boyu yol alınamadığı çok gnrülmuştür. Fakat bu alanlarda ka ybeditmiş olan yıllardan sadece kötü

Çir'i'ya

P~şin 1Ekim

1997

değildir.

üzetic ve sonuç olarak; devrimci bir partide denetimi, aşağıd an yukarıya ve yukarıdan aşağıya doğru o lmak üzere demokratik bir iş l eyiş içinde, son derece dinamik ve tutarlı bir tarzda yapı l anan bir mekan izma olarak kavramak gerekiyor. Bir parti, denı.:,inı mekanizmasını böylesine sağlıklı bir temel Lizerindc işlevsellcştirebildiği or;ında gelişip güçlenebilir.Aksi taktirde bu partinin ne ge lişip adına l ay ı k bir parti olabilmes i, ne de onu vareden amaca ula~nıası mümkün olmayacaktır. Bu bilinçten hareketle, denetim mekanizmasının her bir dişlisine gereken önemi vererek doğru temeller Lizerinde işlerlik kazandırmak, devriınci partinin varl ık koşuludur. Devrimci parti; açıklık, samirniyet ve yoldaşça güven ilişkileri Lizcrindc bunu gerçek l eştircb ild iği oranda, önüne koyduğu hedeflere doğru daha emin adımlarla yürüme şansına sahip olacaktır. Parti yaşamında bilince çıkarılması gereken tenıci olgulardan biri de budur.

16


A

gengeş1 tarttşma ıcyna qcıl

ü kokimi mcnde. Teyna wcrte ne çar-ponc sera de di milyon ra zcde mordem şiyo bajarane Tirkcı. Tabi teyna dew O mezra ra ne, bajaıane ma ra ki goç csto. Gecekondiye bajare Tirka biye pire saıe ma. [dcna, Mer,ın, Estambol, lzmlr ra biceme hatcırıl Antalya, l3ursa ~Iye her ca. Hona ki şonc. No goç koıl birino, ya ki sc biıino, o ki hona ncno zanaycnc.Helbet ne dew O mezra ra teyna neşiye hele Tirkiye, taye ki xo erzene baıarcıne wclati. 1'\o ~c>hct ra cwro bajarane ma ra nufise Diyarbckir. Urfa, B<ıtm.:ın, Entcp ü tayine bina biyo di-hire qati. Y<ınc bi kilmiyc, şarc ma ewro ze veri dew u mczra de ncmendo; mal O mü lke xo caverdo kotiv ra bajcıra, ne caya de idare xo keno. Mana Cı pcyniya ne hall çika? Her çi ra ver prc ma wo ke Ş'iyo baj;ır;ı C'WrD dayina zaf koto Verc çarxcınc il\lm'ile kerdcnc. Çi kc, şarc ma dev O meLrane xo de zaferi zonc xo qesekerdenc, hama nikcı, cwro ncbo meşte, metbür gen! Tirkl qcscbikerc kc kar.Cı gurc xo biyare ca. Pcyco, edat ü torane xo ki bajara de endi zaf neşikinc biyarc ca. Ne cay;ı de jCımin ra ki, xo bi xo ra ki bcne xerib. [şkera wo kc, zon o kulıurc ju mileli her çiyt• e mil<'li yo. Ekc jO milct ne vind kero, her çiye xo keno vlncfi. Qolonyal'isti ne zaf rind zancnc o arınanca qolonyalistane A.Çiya Tirka ki na wa. Wazehe ke, şarc ma zon Q kulturc xo jO heı de caverdo, vlrakcro bcro bibo Tirk. Hawtaye ~eri yo seba nayc xebetine. Qaytkcrc cwro neme şare ma welat de Şartı ma hawtayc seri yo, çi waxı kc seba heqanc xo yo nemendo. Rcıştiyc a wa ke, ewro dewane ma tC'yna ~eba demoqr.atik ü şaritiye/netewl Oştora xoscr, her dolime teynavcrdaycna geriliayi nekcne tal; armanc;ı xo ya bine ki, hemvcre xo de hire binge politiqc TC diye: Qirkerdene, asimile kcrdcn a. sürgin O asimile kerdene. Ma Koçgirl r;ı biccme, Şex Seid ra Hcto bin ra, şarc ma ne welatanc xı·ıJh;ı dc> jiyanc de zaf hata mucadele Sey Rizay her dolimc niya biyo. TC, ne sare perişan ravcrneno. Ha wo onclya 7imi'..;,ın cno, şare ma, zere wcdcrdayanane şan~ ma de, jO hct ra hebi top ü tifangane xo ç;ıdiranc naylonade veşan-tcşcın jiy;ınc ele scncnc raverneno, ~are mcı qirkerdo, heıo bin ra politiqc xo ye sürgin O asimile her çi vere çimane ma de ro. Mcı vcş;ıniyc, bcçareıiye ;o hel kerdcnc arde ra ca. de caverdime; zorbaziyc, ziiOm, işkenca ne caya de ki yaxe Ewro ki çiye nevuriyo. Halla TC na dolime, ne politiqane şan~ ma neverdana. Coka gere çiqa ke deste ma ra eno ortaxe xo dayina qatmerli ama ca. Çend seri yo adir varenoşare ma ser. Koyi, biri, dew ü bajare ma ene bomba kerdcnc, kemer bi derde ne şare ma bibimc o ne welatane xeribcı de ıeyna · meverdim<'. Ekc partiye ma wayir ci veji'ye, biy;ırc peser, şarc sere kemera ra ncverdane. Hi ni kc, no des-des O hire ser yo ma ne caya dcwlctcre keno ıeng. Beguman o waxt TC "7uwa bllanço ke vcjiyo werte, belka ne Koçgirl, ne Dersim, ne ki kcrdcna hezoke" çika vlnencı! sarc wcdardayena Şex Seid de niyamo diyayene. TC na Gere ma çiye zaf rind biz;ıninw. Ekc dC'st mcr7iyo ser, konjonkıure dinya de ze veri jO do lime de qetliamane girsa b;ıjara ra veng mevejiyo, kar O barc gcrill;ıyl tayc heta ra hedi neşiklna bikero, hama na dolimc ki qirkerdena şare ma hedi hcdi dayina beno zor. Tcyn;ı kare gerillayi ncbeno zor, hcto hedi cna ca. Ni ka ra bilanço kc vcjiyo werte, ma şikimc kc bin ra viriniya ~orcşi ki ncbcn;ı ya. Her kes zano ke, geriliayi vajime e sare wedardaycmıne binan ra şenik niyo. Tcyna şoreşe ma ardo caye de rind, no cşkera wo, harncı nayera wcrtc ne des des Cı hi re sera de hiris hazar ra zaf mordem tepiya gere bari' geriliayi tayc bero sivik kerdenc. No ki ancax amo kiştene. ?cr biresiyo bcıjara mumkun beno. Teyna bajcıranc ma ne, Le na qirkerdcnc de ewro, goı,:/koç ü sOrginc de girani ki gere biresiyo b;ıjar;ınc Tirkiye ki. Eke bajara de ~cr bcrz bo, csto. Gore DIE scrra 1980 de şare ma zaferi(% 64) dew Cı hem bare geriliayi beno sivi k, heml ki virinlya şorcşf m;ı bcna mczra de bi. Naycra des seri tcpiya, mordişe 1990 de ncmO ya. Scbctcıyc nayc ra ewro teyrıa gcrlllaye koa ne, gere gcrlll;ı jO dew O mczra de, nemO bin ki bajara de mcndcnc. 1990 ü milise b;ıjara ki şPr berz bikere. Dore bajcır;ı ele r:1! ra tepiya mordcna nOfisi neblycı. Scbcıc n<ıyc ra, m.ı ewro zaf Bf kilmiye cwro koti ra qaytkcmc bikcmc, çiyo ke aseno o rind nezaneme ke çiqase şan? ma dcw ü mezra de, çiqas ki wo kc, bajarl pedcr pc dayina be ne muhım. Nayc r;ı gere bajara de mancno. Hcıma hin zanino ke, ewro şcırc ma wo ke vıriniya xo biçcırnlmc bajara. fke şan'! ma, cke partiye ma dcw O mezra de mancno qasc hire de jO ya mcndo ya nemendo. Çike, dcwlcta Tirki '84 rcı nal hemvcre şcre gerillay zixm vinderc, bere pcser O tcde hcıa ra ınucadcley bcrz bi kere, indi ne qirkcrdcne, ne sOrgin, ne ki politiq;ı cısimilc de honde kota/kewta zori kc, peyniye de çare xo tal kcrdena kerdene vere na xoscrdana şarc ma de kar kena. dcw O mezra de diya. Qolonyalisli na politika rcı "zOwa kerdena hezokc" vcıne. Sekc eno zanayene TC na politika xo dayina zedcri scrra 1992 ra tepiya -en zafi ki scrra 1994 de- arde ra ca. Virindc dew ü mezre kc sere sindor ra ye e kerdi tal. Na game ra Dergimizin 15. sayısınd,l yer alan A.Çiy<l'ya aıt ıepiya xeleka tal kerdcne pede pcd<' kcrdc hircı O peyniye de ı n bc1şlıgı yan lı~ yazılmı ştı r. Dogrusu; yazın reşti ra her cayc wclati. Ewro kamji dcwc nlyanıc hesabc lkirmanckl-kirdkl-dirnilki) "Zazaki kene vcşncnc, de ma ~are sere dewe a dewlete, a roje şonc kizone ma kurdan o !" olacak. wele ene. TTmane xOsisiya O eskcra hcbi no şekil bi hazara Düzeltir özür dileriz. dew O mczre kerde tal. E dew O mczrc kc nebiye tal, tayine dina kitcyna hlre-çar xane ya mcndc ycı nemendc. ina de ki

ww

w. ne te we .c om

DORE BAJARA DE RA ·

DÜZELTME

Çiriya

P~şin 1 Ekim

1997

17


.A

gengeşt tart1şma

Büyük bir kum fırtınası esiyor ulusal kurtulu~un politika bahçesinde ... Öyle bir fırtına ki, her türlü de~erlendirmeyi, tartışma perspektifini, ulusal kurtuluşu mobilize edebilecek gündemleri tıkıyor, alabora ediyor ... Tanı da amaç bu degil mi? Demokrasi i le sulanan, saf, şeffaf bir muhalefete çamurlu sular pompalama k, ifade etme, özgürlüklerini daraltma giderek körcltmck .. Vur kaç taktiği ilc değil, açık ve seçik hatlarda tam da bir cephe savaşını gerekli kılan ideolojik farklılıkları güdüm lemek, gündem kaydırarak zemini sulandırmak ve giderek, ciddi bir sanat olan siyaseti çocuksu bir eveilik oyununa çevirmek.. . . Elbette ki, her çürüme kendını yadsıyarak, yeni bir filizlennıeye de neden o lma ktadır. Bu hayhuy içinde, ulusal namusu korumak da ısrarlı fili zlerınıe ler de cılız da olsa boy verecektir, veriyor da! Kişilikli siyasete, katılımcılıga ve insiyatife fırsat tanıyan çok seslilige dayanan ve demokrasiyi iliklerine kadar yaşayan bir ulusal kurtuluşçu kumanda merkezi, kum fırtınasının beyinleri köreitme teyakuzuna pencerelerini kapatacak ve mutlaka nefes boru l arı açacaktır... Katılınıcılık, siyasal diyalog, çok sesli liği hazım, ideolojide kabızlık yaratan donukluk yerine, hayalın her arıını c ı vıl cıvıl yaşayan yemyeşi l bir canlıl ık elbette ki, en önemli ç ıkış

programlama yerine kendi haklarını, halkın haklannın

w. ne te we .c om

kar rengi bir örgüt

üstünde gören anlayışiara prim veri lemez. On yıldır direnen, böylesi bir vahşetle karşı karşıya kalan ender uluslardan biri olan Kürt ulusu, tarihsel ev rim leşmesinin hiç bir

yo ll arı ndan o l acakt ır. Partilcşmekten kasıt,

bir yönetim biçiminin mikro tipini yaratmaksa ve bu mikro tip demokrasi bilinci ile mayalanacaksa, bu mayalarımanın ön şartı kurumlara, kalıcı olan y ı~ınsa l .. hareketlenmeye, bireyin kendı kendını alternatif toplum projesinin içinde

ww

hi ssedebileceği mantık, tavır, davranış mekanizmasına acil ihtiyaç var demektir.

Kadrolar kolay yetişmiyor, kurumlar raya kolay oturmuyor, kalıcılık, uzun vadeli programlanma yerini günlük geçici davranış bozukluklarına terk ediyorsa acil b ir rehabilitasyona ihtiyaç var demektir. Öyleyse, siyasal mücadelenin namlusunu, sömürgeci lere ve on l arın işbirlikçilerine değil de, dört sömürgeci canavara karş ı ölümü göze alarak yan yana ge lmi ş kendi insanlarımıza çeviren; üstadlığı kendine bağlı tekiller ordusu yaratma sayan, kadro irade ve insiyatifini

aşamasında haklarını ku llan amadı. Bu konuda

büyükçe bir deneyimi de yök ... Kendi bağrından yükse len her isyankar harekete destek verdi, yılmad ı , yıkı lmad ı. Faka t, her zaman yalnız ka ldı , korunmasız ve sav unmasız düşürüldü .... Fakat "öncüleri ne" her zaman saygı duydu. Yen ilgide de, zaferle dolu yıllarda da. Böylesi bir dirence sahip bir potansiye lc sahip bir ulusun siyasal kadrolarının böbü rlenmeye hiç ama hiç hakkı yoktur. Hiç bir siyasal örgütlenme, kendisi ile kitleler arasında Çin sedleri örme hakkı tanıyamaz. Toplumsal kurtuluşu, eğer soyut bir korunak olarak a lg ıl amıyorsak, haklara ve özgürlüklere, burjuva işaret etmiş; demokrasisinin sın ırların ı parçalayacak düzeyde saygı esastır, parmağa kadrolarda k işi lik, siyasette karcktcr, alternatif demokratik demişler bilincin gel i şimine katkı şarttır. Bu konuda "demokratizm", kollektif bir bilinçlc teçhizatiand ırma "liberalizm" böbürlenmesini yapıyorsak yerine "aşi retin " ya da şe hir da, karncierde s ı fırl ar giderek aristokrasisinin çılg ınlığına endeksleyen artmaktadır. yerkürenin temel maddesi insa noğlunu Örgütün, tek renk o lması ahmakça bir şa rtlandırma, yönlendirme giderek avunma. Tek renk psikolojik bir kişiliksizleştirme ile mayalayan; yönetim saplantı. Üçüncü dünya her ne kadar kaba yöntemlerle ıslah yolların ı mekanizmalarındaki sa llan tı larda, koltuk zelzelelerinde ise kafalan "fukara zorluyorsa da, burjuva modernizminde edebiyatı " ile allak.bullak eden, dikkati tck renge mahkumiyet psikoloj ik imhayı oldukça rahatlatıyor. Avrupa ve gündemi sap ıırarak dikkatleri hapishane lerinde tek renkle "kiş i sel", "iç" ça tış malara çeken, çıld ırmaların sayısı azımsanmayacak örgütsel yapı içerisinde "dostlar", "düşman lar" ya da "melekler" ile ölçüde ... "şeytanlar" yaratan, sosyalist siyasa! Çok renkli olmak ulusal kurtuluşla a hl ak ı , donuk dini versiyonlara çev ıren, zorunluluk, ancak, renkler arasında fanatikleşmeyi maharet sayan uyum sağlamak da gerekmektedir. Işte an l ay ı ş l arın ve mantık si lsilelerinin kesin siyasetin sanat vasfı, hak etti ği noktada kes elektrikli sandalyeye oturtulması burada başlıyor. Sorun insanları bir şarttır. tokmakla hareket ettirmekte durmuyor, Ferman artık padişahın değil, ulusal soru n profesyonel bir orkestra şefi gibi kurtu lu şa gönül verenleri ndir. Artık çağ binlerce çalg ı y ı sopa ve notaya mecbur atiarnaya ramak kaldı. 2000'Ii yıll arın olmadan, mimiklerle mobilize etmektc eşiğindeyiz. Böylesi bir aşamada duruyor. kitlelere tepeden bakan, Hakkari'dcn, O halde toplumsal dönüşümün temel Mehabat'tan, Kamuşlu ve Erbil'den aracı siyaseti, entellektüel vasfına uygun yükselen toplumsal dinamikleri olarak konumlandırm;ık için, örgütün

J.Jehat

//Bilge, gökyüzünü, ay'1 y1ldlzl ahmaklar bak ... "

Çir'iya P~şin 1 Ekim 1997

.ı:::

18


A

gengeş1 tartişma

ew e. c

kesin güvencesi yok. Biliniyor... Ancak, kökleri 80'/i y11/arda duran ve yaşad1ğ1m1z günleri bir ahtopot gibi saran bu keşmekeşe, bu kaosa, bu demoralizasyon sürecine tek yamt, güçlü bir .politik ç1k1ş1 yakalamaktlf...

capcanlı , üretkenliğine hayranlıgımız, değişim ve dö nü şüme, ge lişime olan

değiştirmeye, mantığı ha yatın ca nlı

dinamizminden yükse ltıneye ihtiyaç duymakıadır. Yarım asırlı k bir deneyim üzerine oturan ulu sla raras ı sermaye karş ısında, ortadoks sosyalist siyasal değerleri toplum bilinci içinde canlı tutabiirnek için, şeytan-me l ek ikileminden ç ık arak dış dünya ile bağları c a nlı tutabiirnek gerekmektedir. Ne saksılara s ı ğabiliri z ve ne de tarikatsal adacıkl ar ya ratarak mücadelemiz yö rüngesine oturtabiliriz ... Güçlü bir kadro potansiyeli, isti krarlı bir siyasal mücadelenin garantisi o l acakt ır. O halde kadro lara, kitlelere güven duyarak, on ları kendi hataları üzerinde eği tmek, mahkum etmek, cezalandırmak ya da mükafatlandırma yerine, " kendi kurtuluşlannın kendi eserleri o l acağ ı " bilincini hakim kılmak gerekiyor. Rekabetin yeni anahtarı, öğrenme ... lik edinilmesi gereken bilgi ise, köleliğin bir kade r olmadığıd ır. Ve en önemlisi kölelik zinc irinin k ır ı l acağı ilk alan ın insanın kendi iç dünyasındaki devrimidir. Kendi hayatında çocuğuyla, ailesiyle, yakın akrabaları ile ilişkilerinde dönüşümü temel almayanlar ve so nsuz özgürl ükler kullananlar, başka l a rından özgü rlü k l erınin , iradelerinin teslimini isteyemez ler... Pratik eylem adamları nın , mızmızlanmaya, böbürlenmeye hakları yok ... Bir kaşık suda, fırtınalar koparmak, lafaza n lık, kibir ve ekabir tutumlarla muhtevayı gizlemek, kavramları lastik yığınına çevirmek, çamurlar atarak caka satmak, sosyalizm maskesi altında, acizmendileri aralacak tutuculuğu yaygınlaş tırmak belki de kolaydır. Mesele bu değil. Mesele, köleliği iliklerine, bütün hücrelerine kadar yaşayan bi r ulusun ev i adı olma utancını, militanca, yüreklice yıkabilme, dönüşüm sahas ınd a, köle bir melek

.n

i nancımız durmaktadır. Yoksa, her za man şeyta n ve meleklerden kurulu, kastl aşmış örgütsel motinere takılıp kalacagız. Dinlerde, her zaman melekler vard ır. Tanrının (doğal-değişmez

ww w

yönetici) sadı k kullarıdır. Insanları iyi yapmaya, doğru yapmaya teşvik ederler. Doğru yapmanın ölçütü ise tanrıya tam bir bağlılıktır. Bir de şeytanlar vardır. Sürekli muhalefettirler. Insanlığı afete, Korkunç bir felakete götürü r, sürüklerlcr ... Bunun ö lçü tü ise, kurulu ideolojiye sürekli isyan etmektir. Insanlar omuzlannda her zaman bu ikilemi taşırlar ve sürekli baskı a ltınd ad ırl ar, günahlarını ne kadar kısa sürede sevaba çevi rebileceklerinin yol lan ile meşguldürler. Dış dünya onları pek ilgi lendirmemcktedir. Sonuç ise malumdur; üreten beyinler değil, köleliği baştan kabullenen, sorgulama yetenekleri donma noktasına ulaşmış kütleler... ÖLcesi toplumsal dönüşümü sonuna kadar frenieyebi lecek bir insan maiLemesi ... Oysa sermaye kendini yeni lemektedir. Kendi yarattığ ı ca navarıyla mücadelesinde yenilenmeye, yö ntem

olma yerine, isyankar bir şeytan olma cesaretini gösterebilmektir. Bu aykırı olmayı da beraberinde getirecektir. Aykırı olabilmenin bedellerini de li ğme liğme ödemeyi de .. . Aykırı olabilmek .. . Hayatın her döneminde bir yazg ıdır artı k, " alışılmışlara " a lı şı lmad ı k reaksiyonlar göstermek, alış ılmad ık olmak, ayk ırı o lmak ... Bu durum, gölgesine dahi muhalefet etmek, anarşizan bir ruhla her olguyu isyan la karşılamak gibi bir şey değildir tabii ... Sorun boyun egmeme, her türlü dayatılan otoriteye sorgu lay ıcı bir bakış açısıyla yanaşmadır .. Böylesi bir seçim sahiplerini belki özgürleştir i r, tabulardan, gri tonlu yaşamlarda n arınd ırır, ancak, bu özgürlogon bedelleri az ım san m ayacak ölçüde

om

Başarmm

et

temel unsuru bireylere karşı yöntem ve motif konusunda kesin tedbirlere yönelmemiz şarttır. GüpegündüL, gece dürbünüyle bireylerde kusur aramak yerine, kadro l arı yetenekleri ne uygun olarak basabilecekleri verimli topraklar hazırlamak bir siyasetçin in düşünecegi ilklerden olmak zorundadır. Ölçü, bağrı yanıkiann feryatlan gibi kavramiara tekel koymak değildir. Yurtsever olmak, sosyalist o lmak, dinci, tarikatçi o lmak ulusal kurtuluş yö rüngesindc görcccl i kavram lard ır ve kimsenin tekel yaraımasına izin vermez. Kü ltürel birikimin yükse lmesi, modern sosyalist dünyanın pencerelerini açacaksa, ağ ırlı ğ ın kültür birikimi üzerinde tutulmasında yar;ır vardır diyoruz ... Eğer kavramlar üzerinde tekeller yaratılırsa, gün gelir KDP geleneğine dolar üzerinden fiyat biçersin iL, gün gelir Türk Lirası olarak dahi anmazs ınız. Aynı değerlendirme bazı PKK için ya da kendi aracımız içinde geçerli olur... Kini ve nefreti degil, sevgi, dostluk, paylaşım ve geleceğ in yeniden üretimini örgü tlüyo ruz. O zaman farklı düşüncelerin demokratik prensipler ekseninde kıyasıya mücadelesine son derece tahammüllü olmak gerekmektedir. Sosyalist siyasal mücadelede mutlaklar yoktur, tabuları n, dogmaların kesin bir reddi söz konusudur. Zaten mevcut ideolojilerin durağan, katı, gri tonlardan kesin hatlarla aynldıgımız nokta, doganın yemyeşil,

Çiriya P~in 1Ekim 1997

ağ ırd ı r.

lik ödenecek bedel ise hiç şüph e yok ki, bünyesel sürekli huzursuz yaşa m a sahip olmaktır. Tedirginlik ve sürekli anlaşti arnama ya da yanlış aniaş ılma duygusu yaşamın vazgeçi lmez temeli oluverir... Ikinci aşama ise daha da ağırdır. Yalnızlığa i tilrnek ve bir sessizlik çemberi ile kuşatılmak ... "isyankar şeyta n " vasfını bir kere haketmeye görün, uçurumdan yuvarlanma artık an meselesidir. Ancak bu eğer bilinçli bir seçimse, kimsenin yak ınm aya, sızia nın aya hakkı yoktur. Aykırı lık, e leştirel bir bakış aç ısını doğurur. Yaşamdak i tüm yan lı şlar iğrenti, bulantı yaratırken , kazara insanlığa hizmet edecek bir takım filizlenmeler ise müthiş bir haz verir ayk ırı düşllnceye. Çü nkü her aykırı , negatif üretilen ilişkilerden ya na degildir, her zaman sevecek şeyler arayan bir ütopik optimisttir, kendi içinde bir " idealist" mükemmelliyetçidir... Bilinmelidir ki, çağ atianacak bir eşikte, artık mükemmeli düşleyenler kalıcılaşıyor. l~i idare edenler ya da " iyi" yapmaya ça lı şan l a r gidici ... En büyük sermaye bilgiye dayalı organi zasyon ve her şeyden önemlisi rekabetin ana silah ı ögrenme... Donuk kütleler yr_rine, dinamik kitlelere ulaşabilmenin en önemli a racı neyi niçin yaptıg ın a karar verebiimiş bi reyler top l amına ulaşmaktan geçi ~

·,r.

Başarının kesin güvencesi yok. Biliniyor... Ancak, kökleri 80' 1i yıll arda duran ve yaşadığ ımız günleri bir

ahtopot gibi sara n bu keşmekeşe, bu kaosa, bu demoralizasyon sürecine tek yan ıt, güçlü bir politik çıkışı yakalamaktır•.. Kitlelere güven verebilme, kadroları güvenle besleyebilme, söyledigini yapan, yaptıgı nı savunabilen bir aygıta

19


.A

gengeş1 tart1şma

ge~·iyor.

herleflcrrlcn rlönmcden, modernize bir bilinç ve kararlılıkla boy verip filizlenmek için beklemek niye ? Gelinc, geline içeriği hiç kimse tarafından telaffuz edi lmeyen "siyasi çözüm" daraltılmasına gelinmiştir. Onbinlerce savaş esiri, barış ve kardeşlik sloganları ilc açl ık grevieri ne yatı yor. Yüzbinler "şefiNi nin" ardından yürüyor, günlük TV ve gazete yayını yapılıyor, akla gelebilecek her türlü "ulusal" kurum o lu ~turulu yor ve silahlar patl.:ıtılıyor. Ancak, "düşürulen " Kürt o lmuş

ulusu bir turlü metrekare de ol.~a, kurtarrlmtş bir alana "düşcmiyor''.

Kitleler edilgin tutuldugu sürece, ulusal kaygılara göre biçimle ndirilemediği sürece, anıeleler de, hammallar da artık yönetebilme mantı)1ına ulaşılmadıkça, siyasal kadrolara gelece~ in yönetim mekanizmaianna terk edebilecek duzeyde güvenilmedikçe, hasıl ulusal kurtulu~a yaraşır bir perspcktife ul aşılm a zorlugu çck ilclikçc, bir mctrekar(' nefes alınabilccek alan bulmak olanaklı hale gelmeyecektir... Öyleyse ilk elde güven tohumlarını ekebilmek için kadrolarda hasıl olan dcnıor;ılizasyon süreci kırılmalırlır. Umutsuzlada do lu bir kara trenin yo lcusu olmak gerekmiyor. Kürt ulusunun özgürlüğüne, ahirele inanır gibi mi inanıyoru z? Toplumsal kurtuluş olarak ifade etmeye ça lışt ı ğ ımı z, sosyal dönü şümle ri tabular yığın ı olarak mı görüyo ruz? Eğer Leni n, hataları ~evap ları ile tarihte yerini ;ılmışsa, bizlere düşen sevap iarı çoğaltmak, hatalarda inat değil! "Ne yapmal ı ?"y ı hafızlamak gerekmiyor, ne yapmamız gerektiğini bilince çıkarmak gerekiyor... Toplumsal dinamikler de dönüşüm, nice l o larak ifadelendirilen birikimlerin bir patlaması ise, sosyalizmin ülke topraklarına basabilmesini takvime bağlay;ımayız. Ayrıca sosyal toplum;:ı inanç, dikensiz bir gül bahçesi hayallemek ya da öbür dünyada vaad edilen bir cennete ulaşmak değil, tam tersine ulus dinamiklerinin ev rimle~mes inde duruyor... "Pro letaryanın çelik kaleleri" özünde sırça köşklcr üzerine yükseld iği ayyuka çıktığı gibi, "emperyalizmin kağıttan kaplan" olmadığına bir o kadar berraklaştı. Ajitatif söylemlerin, bilgi birikimine dayanmayan yanıalı teorik persı-ıektiflerin in san lı ğı asır gibi korkunç bir zaman dilimini hovardaca harcattığı gibi, insanlıgın kurtulu~u adına yürütulcn mücadeleden de bir o kadar zaman çaldı. Görev, artık ulus temelinde süregiden bu haksızlıklara, bu emek sömürüsü ne bir avuç insanın ı-ıerspektif

ww w

.n

et

başarı~ı · ,yaptırım

Yenilginin, y1kmtmm, y1lgmllğm bir sa/gm olarak ortallgi kas1p kavurdugu bir aşamada, devrimci morali alev/endirrnek tam da görev olsa gerek. Nice kanser/i yaralar vardlf ki, IŞi/dayan, canli ve dimdik bir duruş gösteren optimist bir duygu ahengiyle yenilgiye

om

·n

Sormak gerekir, guçleri olmayanların peşinden yuruneccktir? Çagımızda güç belirleyici. .. Ekonomide siyasette guç olabilme. Güç i~e. çok tehlikeli milırakların tekelinde, ipin ucunda ise ulusl<ırrırası sermayenin bekçileri, istihbarat şebekeleri duruyor ... Bu nedenle, "ben yaptım, sen yaptın" sap l antılarıyla şizofren reaksiyonlar gösteremeyiz, bununla zaman öldi.ıremeyiL. Sogukkanlı olmak, ciddi olmak, kalıcı bir planl;ım;ı ilc s;ıhaya inmek, ;ısla ve asl;ı ıckcrlc~i geriye çevirmernek zorundayız. Burjuvazi örgutlü. Krizlerini aşmada eski tezlerle oyalanmıyor. [vet, bizlerin geçmi~imizi unutma diye bir luksümüz elbette olamaz. Ancak, geçmişin girdaplarında da kendi kendimizi bo~amayız Burjuvazi örgütlü, alternatifinin ise daha örgütlü olması, çekim alanını geniş l etmesi gerekiyor. Çekim alanını daraltan, hedefi küçulten, kitlelere güvensiz bakan her türlü sapiantı ~atlardan temizlenmek zorundayız ... KU KM' ni yanlış bir yatakta akıtmayı önlerine koyanlar da maalesef kurumlaştılar, organizeli hareket etmektedirler. Dogru tezlerin, dogru teorinin ve ideolojinin sahipleri tribünlerde dahi oturmuyor, pratikte boy verilerek partilcşme sa hası ise hastalıklı, ııkanık, uyu~uk.. Kitleler bekleyecek mi? Hayat bekleyecek mit lJikcy ya da yatay Kurdistan' da uçan bir kuşu dahi örgütleyecck bir ulusal kurtulu~u, bağım~ızlıkçı alternatifi zembille yıkanarak inişi mi beklenecek? Parti aygıtı kurumlara day;ınıyor. Kurumlaşma partilcşmcnin ön şartı. Kurumlar ise ditlere rlayanm;ık zorundadır. Eliller desaksıda yctiş<'meycreklerinc göre, görev siyasi pratikte, mücadele alanında katıksız bir cesareti örmek le duruyor. Yoksa, doğru tezler üretilir, ama aile çevresi tatmin olu r, başk;ı da bir şey olmaz. Suya yazı yazma h afifliğinden süratli bir kopuş gerekiyor. Merkez suçlu ya rla "ben" h;ıklı! Biliniyor ki, sonuçta herkes haklı ... Tekerlek eğer dönmüyor, döndürülemiyorsa, artık yönetenler, eskisi gibi yönetcnıiyo rl ;ır demektir. Öyley~c. çağı yakalayan halkaya ulaş;ıbilmek için, yenilenmeye, kitlelere güven şırınga edilebilecek çıkışlara acilen ihtiyaç var demektir. Eski, çağın rlışladıgı yöntem lerde inat, eskiyi ısıtıp si l baştan su nm;ı cüceliğinden kurtulmak gerekiyor. Kendi kendini küçümsemeden, uğruna y ıllar boyu mücarlelc verilen programatik neden

ew e. c

ulaşabilmek!

Çiriya Peşin 1Ekim 1997

ugram1şt1r.

T1bbi müdahale kapsamt çizili ve s1mrlldlf. Maddidir. Kazamm da en önemli pay ruhsal dirençte duruyor. Yani yaşama dopdolu bakabilmekte...

totaliter baskıları na alternatif örgütlenme yumaklarını pratik hayat içinde işler hale getirmek olarak belirginleşmcktedir... Totaliter uygulamalara karşı insanın sömürüsü, doganın zchirlenmesi, dunyanın yaşanılır olmaktan çıkarılmasına karşı alınacak tedbirlerin b.:ışında da kendi yarattığımız saracın bclirlı bir evrimleşme sonuru "kendi yaratıcıların ı , kendi evlatların ı " yemesinin önüne geçmek gelmektedir. Alternatifin alternatifi, alternatif kadar vahşi, darbeci, baskıcı, zulümcü olmamak zorundadır! ... Bu olanaklı mıdır? Zor ama, imkans ız değil. Dikey örgütlenme çizgisinde kararlılık ve netlik, politika sahnesinde katılımcı ve insiyatifi yaygınlaş tın c ı tutumlar ve her şeyden önce hiyera~i adı a ltında hesap vermeme alışkan lığından süra t lı bir kopuş gerekiyor. Düzenli kongrelerin, konferansların aşağıdak il erin,

yukarıdakileri tanımalarına, hesap sor;ıbilmelerine en iyi zemin. Bu nedenle, cziliyoruz, ~ömurülüyoruz, köylerimiz yak ılı yor, halkımızın ırzına

geçiliyar söylemlerini bir sipcr yaparak, araçta kastlaşmayı

yaratt ı ğımız

kurumlaştırma alışkanlığından

vazgeçmemiz

ha yrıti

bir önem


gengeşl tart1şma

önlemlere yönelmek zorundaytz. Muhtarlarla mt yoksa, kollektif üretimin canlt doğasmda mt? mayalanacağtz. Karanmtzt yann değil, bugün vermek zorundaytz... başmda

ilk basamağı. Elbette hayal, objektif şa rtlardan soyuıl anamaz. Onun için mümkün o landan değil , gerçek oland;ın hareketi esas alıyoruz. Evet, inat edebilmek ... Doğrudan yana öznel düşüncelerden kalkış yaparak değil,

ideolojide, kı.i ltü rde, sanatta, ha s ılı her alanda devrim ... Sosyal izmden an l aşı lm as ı gereken de budur. Çünkü, sosyalizm tutucu değerlerin bir tekran değildir. Değişimdir, dönüşümdür,

emekten yana, emekçiden yana, ezi lenden yana, horlanandan yana ... Sosyalizm bir alamet- i farika değil. Bir toplumsa l üretim tarzının iflası, bir politik üst-yapı ku rumunun kördüğüme uğramasından sonra insan lığa önerilen alternatif bir üretim, yaşam ve politika biçimi. Ulaş ıl abilmesi için gerekli objektif şartla rın yanıs ıra subjektif şartlarında o l gun l aşmas ını gerekli kılıyor. Bu nedenle, iflas eden bir sosyalizm ortada olmad ığı gibi, kağıtlan kaplan bir kapitalizmde mevcut değil. Sosyalizm, 70 yıllık bir pratik içinde objektif şa rtlar o l gu nl aşmadan denendi. Yarım asırl ık bir birikim Uzerine şekillenen sermaye karşısında boca lamaması, sendelernemesi mümkün değildLBir süreç yaşan ıldı . Tüketildi ... Yeniden üretilrnek zorundadır. Eğe r tarih bir tekerrürden ibaret değilse ... ÖnümüLde kocaman bir laboratuar var. Bu yanıyla M<ırks'tan da, Lenin'den de şansl ıyız. Çünkü, uluslararası sermaye karşısında yaşan ıl an yenilgiyi iliklerimiLe kadar yaş ıyoruz. Ağı tlar yakmaya, intikam naraları atmaya gerek yok! lrin tutan bu ya raya cesaretli bir neşter atmaya ihtiyaç var. lik elde kavramamız gereken de,

w. ne

Yarın gerçekleşebi leçek planın düşü nü, bugi.ın görebilmek ve bunu kitlelere aşıl ayabilmek devrimci dönüşümlüğün

ulus gerçeğ imi zden, ulusal

kurturuşçu bir boyutu yakalanıada inat

ww

çok ama çok önemli. .. Tıpkı ayran sü rah isine düşen iki fa renin hikayesinde oldu ğu gibi. .. Yağ lı ayranın yarattığı kayganlıktan dolayı, sürahinin ağzına tırmanmaktan vazgeçip boğu l arak ö lümi.ı tercih eden bir fare ile ç ırpınmaktan vazgeçmeyerek, her çırp ını şta ayran kütlesini koyula ştırarak, sonuçta katılaştıran ve bu katılıktan yara rlanarak sürahinin ağz ın a ulaşarak yaşama devam eden öteki farenin a ras ınd aki mücadelenin nasıl da imkansızı ola na klı hale getird iğin i an ım saya rak inat etmesini becerebilmek gerekiyor... Devam ede lim .. ll.Tez, tek yol devrim diyor... Toplumda, teoride, politikada,

sosya lizm in~aatının sade<"e bilinçli mlitahitlerle atı l amayacağı ge rçeğidir Muş'un taşeronları , Bitlis'in mütahitleri ilc bu inşaatın değil temeli, harcı bile karıştırılamaL. AlışkanlıklarımıL da köklü dönü~üm gerekiyor. Mütahitleı, mühendisler anıelelik yapt ıkl arında ve amelelcr, mühendisieşebi l dik l eri oranda temelin h arcı karıştırılabile çek kıvama gelebilir. .. Bu yan ı yla yakalayaçağımıL ilk halkalardan belki de en önemlisi, "proletarya" ya da "proletarya diktatörlüğllnden" ne kavrandığıdır. Acaba kasıt, proleterler üLcrindc bir diktatörlük müdür? O Lam<ın mevcut sisteme alternatif nasıl olun<ıcaktır? Hele hele ulu slaşma ~ure<"inde olan bir halkın taleı.>lerini sistemleştirecek bir politikada söylemlerim iz na~ıl olac.ıktır. Tarihsel dönüşümi.ı, bir ba?ka deyişiC' hayatın ısraılı akışının önundc gcrid engeller dikme niyelinde dC'~ilsek eger

om

çelişkilerini yaşayacaksak eğer, çözüm için işin

te

yapmak, kapitalist toplumun alternatifi olma gibi bir hayalimizi teoriLe edemez. Bu iç terörün önü mutlaka alınmalıdır... Bu mücedelede en ö nemli araç düşünce lerde inat, hayallerde inat, doğrud;ın, güzelden yana inat edebilmektir ... Optimizm, bir bakış açısı, bir di.ışi.ınçe yoğunlaşması. .. Içinde yaşad ığımız gezegende pozitifi, o lumluyu yak<ılayan ya da tazeye, yen iye, doğruya yönelebilen bir an l ayı~ı yaka lamak oldukça zor ... Haks ız lıklar, eşitsiz likler, dengesizliklerle 21.yy' ın eşi ğine dayanan insanlığın yarı nını hayallemek dahi ürkünlü ya rat ı yor... Toplumsal yık ım, ahlaki çökü ntü, yığın l a~a n ve giderek teslim olan vijdan, karanlığa dogru koşar ad ıml arla ilerleyen in sanlık, teknolojik çıldı rmanın tehdidi a ltınd a bocalıyor, sendeliyor... Düş ünce le rd e pozitif bir bakış moral kazanımının ilk basamağı. .. Ye nilgin in, yıkınt ın ın, yılgınlığın bir salgın olarak ortalığı kasıp kavurduğu bir aşamada, devrimci morali alevlendirm ek tam da görev o lsa gerek. N ice kanserli yaralar va rdı r ki, ı şı ldaya n , can lı ve dimdik bir duruş gösteren optimi~t bir duygu ahengiyle yen ilgiye uğramıştır. Tıbbi müdahale kapsamı çizi li ve s ınırlıdır . Maddidir. KaLanını da en önemli pay ruhsal dirençte duruyor. Yani yaşa ma dopdolu bakabilmekte ... Hayal, küçük burjuvaziye özgü değil...

Mücadelemizi 35 milyonluk bir ulusun dinamikleri üzerinde şekil/endirirken çözüm yollartm ertelemek, belirsiz tarihsel süreçlere hava/e etme lüksünden vazgeçebilmeliyiz. Kafa-kol, yöneten-yöneti/en

we .c

taşımaktadır. Sömürge olmak, kanla sulanan toprakl;ır üzerinde siyaset

Çiriya P~şin 1 Ekim 1997

söylemlcrinıizi netle~tiımek,

kavramlardaki lastik özünü,

çelikleşiirmek durumund<ıyız.

Mllcadclcm izi 35 milyonluk bir ulusun dinamikleri üzerinde şekillenclirirken çözum yollarını crtclcmek, belirsiz tarihsel sllreçlew havale etme lüksünden vaLgc<,ebi lmeliyiz. Kafa-kol, yoncten yöneti len çeli?kilerini yaşayacak5ak eğer, çözüm için işin başında önlemlere yönelmek zorundayız. Muhlarlarla mı yoksa, kollektif üretimin canlı doğasınci<ı mı? mayalanaca~ız.

Kararımızı yarın değil, zorundayız ...

bugün vermek

b h<ılde, Aristo mantığına kapılmad.ın sürece ilişkin bazı ~loganlarım11ı sade l eşti rel im: SosyaliLm, toplumun bilinçli değişimidir. Bilincin sllrekli ckgi~imıdı r! Iktidarın devrimci zaı.>tı değil, şinıdıden bu iktidarın zaplına hazırlanılabilen bır süreçtir. Bir yaşam tarzı, bir hayat a n layışıdır. Proletarya diktatörlllğu , proleterler adına ka s tlaşma , emekçilt'r üzerinde bir diktatörlük değildir. Ö/ c~i 70 yıllık deneyimin enkaz ları <ır<ısınd;ı ya da Kurdistan'daki 20-30 yıllık birikimin cnkaLiarı arasında bocalannı.ı değil , gelinen sürecin somut hedeflerle saptanmas ı dır!

"Bilinen" örgüt modelinde ısrar, daha ilk baştan burjuvaLiye teslimidir. Polis arşivlerinde bile şişen klasik örgüt modellerine lakılma, Cl) yerine la~ plak dinleme inadırıd a başkaca da bir şey değildir ... 13u nedenle alternatif sosyalist araç ile ar.ıç diyalektiğinin kavranmasıyla direkt · orantıl ı dır.

aracın


A

gengeşt tart1şma

• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • - sigortalarından birini oluşturdu. Bu bakımdan günümüzde" laik ;ınti laik", "irtica tclılikc.si" bağlamında bir "iç tehdit" o larak değerlendirilmesinin anlamın ı, militarist-bürokrasinin yen i bir konum edinme çabal arında aramak gerekir... Çünkü Refah Parti~i 1995 seçimlerinde az-çok beklenen ama önlenemez biçimde birinci parti durumuna geldikten ve "büyük ortak' olarak 54. hükümetin kurulmasını üstlcndikten sonra, duzenle ne dcreec uyumlu bir iktidar olacağın ı göstermek, kendisine karşı gösterilen güvensizl i ği aşmak için, muhalefette sarıld ı ğı hemen tüm argüman l arından geri ad ım atması bunun bir göstergesidir.

Militarist-Bürokrasi'nin Tırmandırdıgı Gerginlik Bilinçlidir.

we .c

ve

om

"laiklik

Eğer RP, bir düzen partisiysc ve rejim tarafından özellikle koruyucu bir misyon yüklenmişse, o halde Genelkurmay tarafından "iç tehdit değerlendirmesinin odağı n a oturlulmas ına ve hatta "darbe" ve "yönetime el koyma" gerekçesi sayılmasını nas ıl açık lamak gerekir? Radikal Islami muhalefetin RP örtüsü içinde ve dışında önemli gelişmeler göste rd iği ve sistemin kendi içindeki açmazları nedeniyle de özellikle orta sın ıflar tarafından alternatif olarak algılanmaya başlandığı bir gerçektir. Fakat bu sadece bir "olg u"dur, sistemin kendisi için bir "tehlike", "tehdit o lu ştu rdu ğ u abartı i ı dır. Ayrıca ister geleneksel, isterse aktüel radikal Islami muhalefetin temel açmazı/ (bir anlamda paradoksu) devlet ve iktidar sorunlarına yaklaşımla rında durmaktadır. Türkiye'deki islami muhalefet de diğerleri gibi her şeyden önce "devletçi"dir. Devlet ve iktidar sorununu çözerneyen hiçbir hareket ise ne kadar "radikal" söylemiere sahip olurlarsa o lsunlar ya marjinalleşmekterı ya da asimile olmaktan kurtulamazlar. 1997 Şuba tından itibaren d zellikle RP hedef al ınarak tırmand ırd an giderek büyük bir "irtica tehlikesi" o larak gösteri len siyasal gelişme leriı.ı hepsi bizce mi l!t~ri~t­ bürokrasinin,Türkiye'deki ayrıcalık l ı, hükmed ıcı sıyasal rolun.e yeni bir ideoloj ik politik meşruiyet kazandırma çaba larından başka bir şey değildir. I şin asl ın a bakarsanız RP, l"·ükümetin büyük ortağı olduktan sonra, muhalefetıeyken belki bürokrasi için rahatsızlık verecek bütün söylemlerinden vazgeı;erek aslında ne kadar devletçi ve düzene uyum lu o l abi l eceği n i gösterm i ştir. Hatta bu uğurda bütün imajını zcdc lcmeyi bil.e göze almış, kendisine yapı l an dayatmala ra karşı sürekli ger i adım atmışken " tehdi(' ilan edilmesin in nedenini başka )'erde aramamak gerekir. Bu uğurda RP' nin "olagani.tstü halin uzallfmasl'na karşı olduğu nu bütün muhalefeti boyunca dekiere etmişken, hele "çekiç güÇ' içi n sürekli" işga 1kuvveti" tanımlaması yapm ı ş ve Türkiye'de konumlarımasına ; 1iddetle karşı çıkmışken her ikisinin sü resin in uzatılmasın<l o da ke ndinden önceki bütün iktidar partilerin yo lundan gid erek "evet" dedigini hatırlamak gerekir. Eski Ada let Bakanı Mehmet ,\ğar' ın eczaevlerine sa ldırı genelgeleri nedeniyle başlayan ölüm oruçl arını çok basi t biçimde çözebi lecckkcn, RP'Ii Ada let Bakanı, bu yolda da diğer düzen partilerini hiçbirşekilde ara tmayacağını ı spatla m ak için 12 devrimci tut! ;ağ ın katili olmaktan çekinmedi. Daha onlarca yara n macı örnek, YAŞ'da " Islamcı subay l arın tasfiyesinin" bile onaylanmas ı yine de RP' nin hedefe konmasını engellemedi. Niçin?

Can Erzin

Refah Partisi' nin Misyonu...

te

kemalizm"

yarattı.

w. ne

Pefah Partisi ye niden islami hareketlerin çekim merkezi olan bir parti hali ne ge ldiği nde, toplumsal-siyasal zeminde buna uygun birkaç konsept yaka lilmış tı. Birincisi; Kürdistan sorununun ivmelenmesi karşısında kimlik bunalımına düşen kitleler için Türk-Kürt çatışması dışında bi rl eştir i ci ve gerilimi azaltı c ı bir Islami kiml iği, bu arayış l ara denk düşüyordu. Ikincisi; sosyalist hareketin geleneksel kitle tabanı olan kır ve kent yoksu ll arı, sol'un büyük ö lçüde darbe yemesi ve ulu slararası sosyalist harekette meydana gelen değişiklikler sonucu bu kesimdeki etki nliği ni yitirmesi; bu kitleye özell ikle "sol" söylemieric ve Islami degerieri birleşti ren bir propagantla ile yönelen Refah Partisi' nin gelişmesine zemin

ww

Işte tüm bu etkenlerle birlikte, sistem içindeki diğer düzen partilerinin topluma hiçbir yeni projeyi sunamayı~ları, yapı sal de~iş ikliklcre ilişkin bir yönelim bulunmayı~ı, ~ürt sorununun tıkanış ı , demokrasi ve insan hakları so runları , sıyasetıe kirlenme, alıp başını giden yolsuzluk ve benzeri tıkanıklıklar karş ıs ında Refah Partisi'nin kendisini düzen d ı şı bir söylemle sunması onun daha çok kitleselleşmesine ve büyümesine neden oldu. Diğer partilere dağılm ı ş o lan Islami muhalefet kesimleri de kendi "adreslerine" yönc imeye baş ladı l ar. Sistemin Refah Partisi' ne yüklcdiği misyon ise çok daha farklıdır. RP'den beklenen rol öncelikle Radikal Islami mu halefetin ehlileştir ilmes i ve sistem içine döndürülmesidir. Diğeri ise sol'a ve özellikle Kürdista n UKM'ne din temelinde bir baraj örmesidi r. . Bugün kapatılmak için harekete geçilen ve aleyhtc yo~\u n bir kampanya yürütülen RP asl ında düzenin önemli

Çinya P~şin 1Ekin'l 1997

pt:mn••

22


A

gengeş1 tart1şma baskısı" söz konusuydu?

Genelkurmay bugün şikayetçi olduğu ve "iç tehdit" sıralamas ında başa koyduğu olgu l arın

uirtica" tehlikesi gerçekten Hiç tehdit'' eğer

değerlendirmesinde

bugüne gelmesinde kendi sorumluluk payını

.c

om

birinci slfaya konulacak kadar tutamazsa, aynı biçimde büyümüşse ve bunun hep " terör sorunu" o larak tarif ettiği uçok partili hayata Kürdistan sorununun bugünlere ulaşmasındaki geçişten sonra verilen sorumluluğunu da tavizler''den itibaren eleştiriden kaçıramaz . Zaten esas sorun da başlattliyorsa, bu buradadır. büyümenin baş "3-5 terörist" denilen bir hareket karşısında sorumlularmdan birini "tarihte kahramanlık Türkiye'nin siyasal destanları yazmakla, az kuvvetle güçlü ordularla, hayatmda ya doğrudan yedi düvelle başetmekle " övünen bir ordu 13 yıldı r doğruya ya da do/ay/1 çaresiz ve etkisiz olarak mutlaka kalmaktadır. Her yıl "terörün kökünü egemen olmuş olan kazdığını" ilan etmekte TSK'nın olacaği aÇJkttr. ama her yıl daha büyük bir " terör bilançosu" Fakat Brifing yazart açık l ama ktadır . Bir türlü " 3-5 eşkiya terörü" ilc paşalar, sanki baş edemeyiş l erinin Türkiye'nin gerekçesini son derece ileri bir ateş goco, ileri yönetiminde hiçbir donanımı ve NATO'nun zaman söz sahibi en gözde ordusu olmasına karşılık bazen olmamişlar gibi, sanki "insan haklarına bağlı kalmak zorunda tüm bu oluşumlar oluşları"! bazen de meydana gelirken " komşu ülkelerin teröre ile destek çıkışları" kendileri başka mazeret bulmaktadır... yerdelermiş gibi ÜniO bir söz vardır; elinizde araç olarak yakınmalda ve sadece çekiç varsa bütün kendileri dtşmdaki tüm sorunlar size çivi gibi görünür. ve Ordu da kendini bütün sivil kurum nasıl tartışma dışı

ww

w.

ne

te we

Burada RP'nin tüm bu tavizleri " taki yye" denilen hile yöntemiyle, uzun vadeli bir hazırlık ugruna, devlette kadrolaşabilmek, kendilerini iktidara ve topluma alışıırabilmek ugruna verdikleri bilinçli tavizler olarak degerlendirilebilir. Böyle bile olsa buraya kadar " tehdit" o larak degerlendirmesini gerektirecek bir konum yoktur. Genelkurmay Başkanlıgında 6-7 Haziran tarihlerinde peşpeşe verilen " lrtica Brifingleri"nde çizilen tablo ise, çok daha uzun vadeli bir oluşumu ortaya ko ymaktadır. Bu çizilen tablo aslında Gene l kurmay'ın şikayet etmek bir yana özellikle kendi iktidar dı... nemlerinde ağır sorumlu lukları olduğunu kabu l etmeleri gerektiren degerlendirmelerle doludur. Çünkü eğer "irtica" tehlikesi gerçekten "iç tehdit" değerlendirmesinde birinci sıraya konulacak kadar bOyümüşse ve bunun " çok partili hayata geçişten sonra verilen tavizler" den itibaren başlatılıyorsa, bu büyümenin baş sorumlu larından birini Türkiye' nin siyasal hayatında ya doğrudan doğruya ya da dalaylı olarak mutlaka egemen olmu ş olan TSK' nın olacağı açıktır. F<ıkat brifing yazarı paşalar, sanki TOrkiye'nin yönetiminde hiçbir zaman söz sahibi o lm amış l ar gibi, sanki tüm bu oluşumlar meydana gelirken kendileri başka yerde lermiş gibi yakınmakta ve kendileri dışındaki tüm sivil kurum ve kuruluşları suçlamaktadı rlar. Oysa, 1960 darbesiyle fiilen 2 y ıl, daha sonraki yıllarda da MBK' nin güdOmü dalaylı olarak 65'c kadar 3 yıl dalaylı olarak iktidarda bulundukları ; 65-70 arasında yer yer fiili dayatmalada siyaseti yönlendirmeye çalıştıkl arı ; 12 mart 1971 muhtırasıyla 73 yılına kadar fiilen iktidarı yönettikleri, 74-80 arası 6 yıl ise MGK eliyle dolayi ı olarak siyasetin içinde oldukları; 12 Eylül 1980 darbesiyle Milli Güvenlik Konseyi eliyle fiilen beş yıl, daha sonra Evren' in ve Cumhurbaşkanlığı Konseyi haline gelen yönetim aracılıgıyla 87 yı lına kadar üç yıl doğrudan yönettikleri; ondan sonraki yıllarda ise 1982 Anayasası ile askerileşti ri Imiş tOm kurumlar eliyle siyasetin içinde olduk ları ve özellikle MGK eliyle dolayi ı olarak bütün hükUmetierin ortagı o ldukları ortadayken, ortaya ne tür tablo konulursa konulsun bunların birincil sorumlusunun kendileri oldugu, olacagına kuşku yoktur. O halde militarist-bOrokrasi ortaya böyle bir tehdit tablosu koyduktan sonra neden bu sonucun sorum luluğundan kendisini ayrı tutmaktadır? Bunu kendilerini herşeye yetkili, herşeyi bilen, herşeye mOdahale hakkı o lan ama hiçbir olumsuz gelişmenin soruml uluğunu da kabul etmek istemeyen "orduyu yıpratmayalım" tabusu arkasına gizlenerek, her türlü eleştiri ve denetlemenin dışında kalmak kolaycılığıyla /a lışkanlığı yla/ açıklamak mümkündür. Brifinglerde ortaya konan "tehdit" değerlendirmesi gerçekse bunun baş sorum luları ülkenin kaderine her zaman hükmetmiş olan askeri yönetimlerdir. TC' nin her zaman Askerler tarafından yapılm ış Anayasalarla yönetildiği, halen 1982 Cuntasının dizayn etmiş olduğu hukuksal, siyasal kurumlarla yöneti lmekte olduğu; Olke yönetiminde halen MGK' nin temel bir ağırlığı bulunduğu , "Olağanüstü Hal" adıyla Kürdistan'daki tOm yönetimin ise yi ne askerler tarafından icra edildiği değil midir? "lrticanın egitim yuvaları" olarak tanımladıkları " Imam-Hatip liseleri"nin kendi dönemlerinde de açıldığı ve çoğaltıldığı bir gerçektir. Dini örgütlenmelerin ve dini n siyasetten kullanılmasının, özellikle 1960 so nrası ABD' nin komUnizme karşı "Yeşil Kuşak" doktrini uyarınca bizzat kendilerince d~ özendiri ldiği ve askeri bir önlem olarak dOşünüldüğü bilinmiyar mu? 1 2 Eylül'ün generalleri top lumsal destek s;ıglamak içi n meydan meydan dolaşırken , bol ayetlerin ve din istismarının yard ımına sığınmadılar mı? Üstelik bütün askeri yönetimlerde mazeret say ılabilecek ne "oy kaygısı " vard ı , ne de "muhalefet

Çifıya P~ştn 1Ekim 1997

toplumsal, siyasal sorun ların çözümünde tek ve biricik sorumlu

kuruluşlan

suçlamaktad1rlar.

gördüğünde, kaçınılmaz

olarak bütün sosyoekonomik ve siyasal sorunlar onun gözünde bir "gUvenlik" sorunu, bir "terör" ya da askeri güçle çözOiebi lecek bir olgu olarak algılanmaktadır. Militarist-bOrokrasi bu nedenle " Radikal/siyasal islam" olgusunu da toplumsal siyasal bir gerçeklik olarak değil , bir "güvenlik" sorunu olarak algıl amaktadır. Kuşkusuz çözümü de tıpkı KUrdistan sorununda yıllardır yaptığı gibi "silah"tan baŞka bir şey değildir. BUtOn soru nları elindeki silahla çözebileceğini sand ı ğı bir "çivi" gibi görmektedir. Bunun nedeni de "elindeki silahla, bu silahın tehdit ve korkutucu gücü karşısında siviilere istediği şeyi yaptırabilmiş

23


gengeşl tart1şma

sorgulanması,

değiştirilmesi /hem

de

radikal biçimde değiştirilmesi/ gerektiğine yönelik

kayn a kl a nma ktadır .

TC tarihinde, taa Os m a nlı ve ö ncesinden gelen O rdu-devlet bürokrasi ili ş ki s inin özgün yerine Sterka Rizga rT birçok kereler d eg inmişti . Fakat özellikle KUKM'nin geldiğ i boyut, dünyadaki değiş iml er ve TC' nin de bu bağlamda gebe oldugu sosyal-siyasal ya pı d eg i şiklikl e ri

O rdu' nun da mevcut rolünün sorgulanma sını ve radi kal biçimde degi ştiri l mesi geregini ortaya koyma ktadır. Bunun en ya kından fa rkın a va ran ise hem bilinçli bir hesaplama hem de s ınıfsal bir " iç güdü" i le militaristbürokrasidir. Bu neclenledir ki, kendi ayrı ca lı k la rı na, ağ ırlı ğ ın a ve e tkinli ğine ilişkin Öu yeni arayış ve dengelenmeler

om

e ttireb ilmi ş o lmas ınd an

ne

demokratik istemierin içine girerek onu birden bire esas hedefinden saptmp ///aik/anti-laik" eksenine oturttu ve anlammdan boşaltti.

ve to,pluma empoze

de ol sa baz ı mesajlar ve rmesini i ş in dogas ı olarak kabul etmek gerekecektiı. O ysa RP'ye bu ko nuda hiç bi r taviz verilmed i ama bu yapay engelleme aslınd a Re fah ' ın kitle taban ı nı daha da büyütmekten başka bir işe ya ramadı. Son birkaç yıldır yapıl a n "Kudüs Geceleri" nin birden bire " rejim sorunu " yapıl acak derecede önemsenmesi, hatta Sincan'da tankların yürü tülecek kertede abart ı l ması bu " tırma ndırma" se ferbe rl iği nin ilk işa retidir. Ardından D YP-SHP hükümetleri dö neminde çok kolayca hayata geçirilebilecek bir "8 yı llı k kesintisiz temel egitim" projesinin, lmam-Hatip Liselerinin orta k ı s ımlarının kapatılması a nlamına gel eceği bilinerek özellikle RP hükümetin e bir M GK kararı olarak dayatılması ; basının günlerce "M GK k a ra rla rını uyg uladı , u ygula madı/B yılı k eğ itim" ekseninde ya ptı ğı press iki nci büyük hamleydi. Bu arada irili ufaklı bir çok konuda ya pılan dayatmalar özellikle 28 Şuba t M GK to pla ntı sı nda alınan kararl ar ka rş ısınd a " Refahyol" hükümeti geri ad ım atma eğ ili mdeyd i. Fakat bir noktadan sonra an iaş ıid i ki, RP hangi konuda ne kadar geri a dını atarsa atsı n, üzerine başk a bi r konu yla gelinecektir. Üstelik lmam-Hatip Liselerinin orta kıs ı m larının " Din eğitimini " daha da yaygınl aştırmak isteyen bi r partiye adeta "zorla" yaptırılması onun intihar etmesin i isternekten baş ka bir anlama gelmiyordu. Zaten bu konuda özell ikle seçilerek ya pılmı ş, RP' nin asla yapmayı göze ala mayacağ ı ve mutlaka bir "gerilim noktası " olabilecek provakatif bir konuydu . RP'nin bu gerçeği gördükte n sonra ke ndin i sisteme ıspat etmek için yaptığı ya ra nmac ılı klard a n, dümensuyuna gitme po litikalardan vazgeçe rek birden bire tabanını hatırlad ı, " lmanı-Ha tiplerime Doku nma" kam p;;ı nyası ile kontrollü bir dire ni şe geç ti ğ i görüldü. Çü nkü anlaşı lmı ş tı ki o ne yaparsa yapsın daha çok tekmelenmekte, adeta kovul ma ktad ı r. TS K' nın bu politikas ı anlaş ıld ı ktan sonra "Refahyol" mu halifi partiler, M GK ka rarların ın Anaya~a'da nazikçe yaz ıldığı gibi "tavsiye" değilde "u yulmas ı mutlaka zorunlu emirname"ler olduğunu çan ça larak i lan etti ler. Üstel ik bun u RP-DYP hükümetini mahkum etme adın a ke ndilerini de bağlayacak bir teamül halinde deki ere ett iler. PR' nin ünlü hatiplerin in y ıll a r öncesi yaptı k l arı, hemen herkesçe bilinen pro paganda kasetleri ha kkında o güne kadar hiçbir yasa l işlem ya pılmamışken, birden b ire sa nki bu konu şma l a r ye ni yapılıyormuş gibi yeni bi r kampanyaya konu etmesi de bu s ıkıştırma po l iti kasının bir devamıyd ı. Kısaca " irtica" tehlikesinin ne denl i büyük, ne denl i toplumu yutmak için kapıda be klediği tezi gah aba rtmalarl a, gah yaratılan ge rginliklerle do ruğa tırma ndırıldı. Nihayet Gen elku rmay' ı n ünlü brifingleri geldi. Gerçe k bir oportün ist o ldugu nu zaten kanıtlamı ş o lan Erbakan ise, bütün bu manzara karş ı sınd a "orduyla ara m ız ço k iyidir, ara mızda bir sorun yok" d iye gerçeği örtbas etme gayretleri ne, Genelkurmay Başkanı n ın basının önünde ensesinden çekip öpme gayretleri gibi gülünçlü kleri ne rağ me n , asker kanat buna her defası nda kaba yan ı tlar ve rmekle gecikmedi. Ö rneğ in, hemen hiçbir ciddi devlet yönetiminde görülmeyen bir tarzada, ı ı su bay ın cenazes i orta yerdeyken " Hükümet bi ze ödenek vermedi" tartışmas ı yapması; asl ında ka pa lı ka pıl a r a rdınd a anı n da çözülebilecek bir pürüzü dramatize ederek kamuoyu ö nünde kritik bir anda k ı şk ı rtma malzemesi yapmaktan kend i tez lerine h a klı lı k kaza ndırm a kta n TC' nin güya sivil siyasa l parti leri de muhalefet cephesine su taş ı ya n ama as lın da tümünü vesayet alt ına alan bu kılı cı bilemekten, sap ına sarılmakla n da vazgeç mi yo rla rdı . E nbaşta da DSP ve CH P.. .. Sonunda öyle bir noktaya va rıld ı ki , bir süre önce

te we

Asimda militaristbürokrasi asıl darbeyi "Refahyol" hükümetine karşı değil, Susurluk Kazası'ndan sonra //demokratik istemler etrafında, sivil eylemlerle gelişen toplumsal muhalefete vurdu. Hemde daha önce yaptığı gibi, ona karşt çtkarak, yasaklaytp basttrarak değil... Sistemin en azmdan

kendi

"dogru"la rını siyasete

.c

o lmas ı ,

ka rş ı sı nda, /k ı saca

ww

w.

hızla kaymakta olan zemini ko ruyab ilmek için/ yeni bir ideolojiksiyasal meşruiyet yaratmak istemektedir. Bu da hem iç hem de dış dengeler açıs ından en iyi "irtica/radikal islam tehlikesi" o larak görülmektedir. Bunun için de gerçekten de gelişe n siyasal islam o lgusunu bir " iç tehdit" derekesinde abartarak, ha tıa kı şkırta rak bilinçli bir biçimde gerip-tırmandıra rak; hem bu olgu ka rş ısında derin bir panik havası ya ratarak içerdeki laik-demokrat kesimleri, hem de kendi halindeki vata ndaş ları bir iç ça tışma ko rkusuyla ürkütnıek; hem de Iran-Afganistan-Cezayir ve benzerleri gibi bir islami devrimden cin görmüş gibi korkan AB D ve AB ülkelerini Türkiye'nin de "ya kın bir tehlike " içi nde göstererek; tüm bunl a rın karş ı s ınd a tck güvence nin ise ya lnızca TSK olduğunu ilan etmekte ve böylece hem iç hem de dış kamuoyunun kendi ayrıca lıklı konumunu / hatta daha faz las ını/ yeniden onaylamasını talep etmekted ir. Son aylardaki tırmanış ın kro no lojisine baktığımı zda bunun RP'nin sürekli geri adım atmas ın a k a rş ılık , bilinçli olarak üzeri ne gidilmek suretiyle nı i litari st-bürokrasi tarafından tırmandırıldıgı görülecektir. Militarist-büro krasinin bu süreçteki en büyük ya rdımcıs ı -hatta sila hı - ise medya oldu ...

Üzüm Yemek mi Bagcıyı Dövmek mi? Islami söylemler kullanarak birinci parti o lmu ş iktidar ortağı bir partinin buna uygun adıml ar atması en azında n biçimde Çi riya Ptışln 1 Eki m ı 99 7

24


gengeşf tart1şma

Siyasal Dersler... militarist-bürokrasi asıl darbeyi "Refahyol" hükümetine karşı dcgil, Susurluk Kazası'ndan sonra "demokratik istemler e trafınd a, sivi l eylemlerle gelişen toplumsal muhalefete vurdu. Hemde daha önce yaptığı gibi, ona karşı çıkarak, yasaklayıp bastırarak değil... Sist!:!nıin en azından so rgulanması, değiştirilmes i /hem de radikal biçimde değiştirilmesi/ gerektiğine yönelik eiemokratik istemierin içine girerek onu birden bire esas hedefinden saptırıp " laik/antilaik" eksenine oturttu ve aniammeian boşa lttı. Aylarca "Artık Türkiye'de hiçbır şey eskisi gibi olmayacak!" türünden değişim nı · Icleyen ilanlar veren medya, " herşeyin uğu" bir sürece çanak tuttu ! 12 Eylül eskisinden de bete Cuntasının herşeyin ıG K 'da belirlendigi ve tüm toplumun da buna itaat etmesi gerektiği bir noktaya taşınmasında gönüllü silahşörlük yapar duruma geldi. Aylar önce Türkiye' de en önemli sorunun Susurlukla birlikte ortaya çıkan "çeteleşme" gerçeği olduğu ve devletin önemli bir yapısal değişim geçirmesi gerektiğine karar veren Medya, "susurluk yolsuzluk l arını hiçbir biçimde ele bile almayan" Geneykurmay brifinginde yapılan açık lamalarla ayd ınlanmış olarak asıl tehlikenin devletteki çetelcşme, siyasetteki kirlenme, yolsuzluklar, yapısal degişimin durması vb. olmadığın ı, asıltehlikenin "irtica" olduğunu öğrendiler ve al kış ladılar.

et e

we .c

Aslında

görmek kuşkusuz marjinal bir davranıştır. Hiçbir yayın organında başörtü , k ı lık kıyafet konusunda bile doğru dürüst açık bir tavır görülmedi. Meğer ki, bunlar "sol" un kendine özgü gündeminin dışında olsa bile ister bilinçli, ister kendiliğinden o lsun toplumun gündemine getirilen ve etrafında politika yapılan olgu lardır. Ustelik din/siyaset, laiklik, siyasal isianı konuları da aynı biçimde devrimci tarzda ele alınması gereken, tavır konulmas ı zorunlu olan siyasal başlıklardır. Biz Kürdistanlı sosyalistler olarak, hem "din siyaset" ilişkisine, hem de "siyasal islam" olgusuna Kemalistlerin yaklaştığı tarzda asla yaklaşmayız. Bu yazımııda aradaki ayrımı koymaya çalıştık. "Türkiye'de yaşayan herkes Türktür" diyerek, ırkçı ­ sönıürgeci politikaları şöven icraatları bu söylem üzerine bina etmek ne ise; "Türkiye'nin yüzde 99'u müslümandır" diyerek, tüm toplum üzerinde tek bir d inin dogmalarını egemen kılmanın, "din" ad ına, "Allah" adına gerici sınıfların diktatöryasına ilahi kılıflar bulmak da aynıdır. Toplumumuz nasıl çoku luslu, çok kültürlü ise ve "tek dil", "tek ulus" dayatması yapmak gerici likse; değişik din, mezhep inanış /veya inançsızlık!/ların bulunduğu bir toplumda/dünyada tek bir dini n, o da sadeec belli bir kesiminin yorumuna dayalı sistemini dayatmakcia gerici liktir. Ayn ı ?ekilde her türlü din, methep, felsefi inanç üzerinde de bunların diğerlerinin yaşam alanına saygılı olarak özgürce yaşamalarını, hoşgörülerini esas almak da bunlar üzerindeki diğerlerınin kısıtlayıcı ve baskıcı yönelimlerine de karşı olmak gerekir.Sosyalistler, nasıl yüzyıllardır baskı altında tutulan alevi mezhebi ve külıürüne yapı lan baskılar karşısında ona sahip çıkıyorlarsa, dıgcr mezhep ve inanışlar karşısında da gerektiğinde aynı tutumu takınabilmelidirler. Örneğin; başörtüsü takınan kadınların belli işlere alınmamaları, ögrenim görmelerinin engellenişi ilerici değil, gerici bir baskıci ır. Hiçbir anlamı yoktur. Insanların dini inanışları veya başka nedenlerle özgürce giyinebilmeleri desteklenmelidir. Kadınları tessettürlü giyinnıeye zorlamak ne kadar gerici ve anti-denıokratikse, onları illa başörtüsüz veya üniforma kıyafetl ere zorlamak da aynı tür bir gericiliktir. Ikisine de karşı çıkılmalıdır. Ö rneğin; MGK kararlarından sonra Istanbul Fatih' te cübbelisarıklı avına çı kı lmas ı, insanların dini inanışlarından dolayı giyinişlerinin polisiye ve inzibattedbiriyle değiştirilmeye ça lışması çağdaş degil, çağdış ı görünümlerdir. Iran'da çadur giymeyen kadınlara pasdarların attıkları jilet ne derece "uygar" sa, çarşamba'da sa rıki ı bir ihtiyarın mahkemeye çıkarılması da benzer bir u yga rlıktır. Dinlerin, nıezheplerin hem birbirleriyle yarışı/mucade les i, hem de yeni dü şün ce ve fel sefi görüşlerin birbirl!:!riylc yarışma l arı, anca k yine düşünsel planda, sosyal pratikele olur. Dogmalar ve hurafeler yasalarla, kılıç ve süngü ..:oruyla ıspatlanmaz veya ortadan kaldırılmaz. O yüzden her türlü düşünce üzerinde olduğu gibi din yasakları da anlamsızdır, gericidir. Bir dini n veya mezhebi n kendi "doğru"larını tüm topluma zorla empoze etmesi, bu esaslara dayalı o larak yönelmesi, azın lıkta kalan din, mezhep veya inanışı ezmeyi bir "hak" olarak görmesi kabul edilemez. Ne kuvvetli o lmak, ne de çogun luk olmak hak sebebi olmayacağı na göre, ne yukaneian dayatmalarla, ne de zorba lıkl a toplumsal akitler yaratı lmaz. Çokuluslu, çok kültürlü, çok dinli, çok mezhep ve inanışı n bulunduğu dünyamızcia da hepsinin birarada, ama birbirinin hak ve özgürlüğüne saygı duyarak bir iç denge yaratma l arı sosyalist demokrasi anlayışımızın temellerinden biri olmalıd ır.

om

TÜSIAD'ın "demok ratikleşme" raporunda tartıştıgı MGK'nın demokrasiye uygun olup olmadığı bir yana, neredeyse "en demokratik kurum" olarak baştac ı edilmesinin zorun lu o lduğ u bir noktaya gelindi. Herkes "darbe", "yönetime cl konulma" korkusu yaşarke n, as lında "darbe" de yönetime yen iden el koyma operasyonu da olup bitmişti bile ...

ww w. n

Son aylarda yaşanan gelişmeler uygulamalı bir biçimde Türkiye'de siyasal partilerin seçim kazanabilecekleri, hukümet kurabilecekleri ama asla iktidar olmayacaklarını dersini verdi. Türkiye ikinci bir ders daha öğrendi; militarist-bürokrasiye rağmen iktidar olunamayacağı gibi "muhalefet" de olunamıyordu. Muhalefet o lmak gerekiyo rsa onu da en iyi kendileri yapardı. Tek parti dönemine atı fta b\ılunanlar "Türkiye'ye komünizm gerekiyorsa onu da biz getiririz" diyen an l ay ı ş ı hayata geçiriyorlardı. Ba sının kalenışörleri diyorlardı ki, "askerler sivil toplum örgütlerini harekete geçirdi ." Nasıl bir "sivil toplum örgütleri" ise!. .. Üçüncü bir ders de; Türkiye'de demokratlığın diğer bir ölçütünün de militarist-bürokrasinin dayatma, vesayete ve tehditleri karşısındaki duruş olduğu gerçeğiydi. Herkes bu dayatmalar rakibi ne yapıldı ğında militarist-bürokrasiyi alkış lıyor, kendisine yapıldığında ise yakın ıyordu . Örneğin; DEP'in kapatılmasına ses çıkarmayan, milletvekilerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına blok halinde oy vererek o günkü Askeri dayatmaya boyun eğen RP, aynı şey kendi başına gelme sinyalleri verince "demokrasilerde parti kapatılmcu ... " demeye baş ladı. "Sekiz yıllık kesinti siz temel eğil im" adına yapılan MGK dayatmasını demokrat olarak savunanlar, aynı MGK tüm duşüncelere tahdil koyan maddeleri dayattığında hangi yüzle buna karşı duracaklar acaba?

Sosyalistlerin Tutumu

Bu tartışmalarda sosyalistlerin tutumunu da irdelemek gerekir. Kendilerini bu olup biten tarafların dışında görmek, olgu lar hakkında hiçbir şey söylememek ve hepsini " iktidar tarafları arasında bizi ilgilendirmeyen bir dalaşma" gibi Çiriya P~şin 1Ekim 1997

25


için bizim ölmemiz gerekiyordu. Biz o nlar için ö lmeyi kanıksadıkça, onlar bizim kanımızla rahat yaşamayı hak beliedi ler. Ve böylece tarih tekerrür edip durdu. Ve derken bir gerçeği daha öğrendik; milyonlarca ezilenin kanı pahasına sürdürülen bu egemenliği yıkman ın yolu kend i tarihimizi yapmak ve en önemlisi yazmaktı. Kendi tarihimizi kendimiz yapar ve yazarsak tekerrürden kurtulabilirdik ancak. Kolay değildi; bin y ıll arın ezi lmi şliğ i y l e, tutsaklığıyla savaşarak kendi tarihimizi yapacaktık. Ö nüm(jzde büyük engeller, göremed iğim i z sayı s ı z tuzaklar va rdı. Herbirini yaşayarak öğreniyorduk. Her yaşad ığımız tarih o luyordu, bizim tarihimiz. Hatalarımızı , eksikliklerimizi ve yetersizliklerimizi öğrendiğimiz rehberimiz oluyordu. Işte bunun için illede yazmamız gerekiyordu: Bugün verd i ğim i z savaş yarınki özgür, eşit ve yaşanır bir dünya içindi. Ve yarın l arımız ı içinde barındıran bugünkü savaşımı z ın tek rehberi tarih dediğimiz dünlerimizdi. Bu gerçeği öğrenmemizin üzerinden tam birbuçuk as ır geçti. Bu zaman diliminde yüzlerce savaş verdik kendi tarihimizi yapmak ve yazmak içi n.Bu sefer kendimiz için ö ldük. Egemenlerin saltanatl arını sarsan zaferler de kazandı k. Ama tarihi tekerrür etmekten kurtaramadık. Tarih yaptık ama yazma işini beceremedik. Köle kişiliğimizden kurtulamadık. Kendimize ye ni egemenler bulmada gecikmedik. Tarihimizi onlara yazdırd ık, onları putlaştırdık, onların peşinden gittik. Söylediklerini ve yazdıklarını hiç tartışmadan kabul ettik. Yanlışlar yapıldığını gördük, yan lı şlar uğruna ölümlere defalarca gitme cesaretini gösterdik ama, bizi gerçek özgürlüğe

et e

Tarih tekerrürden ibarettir dediler yıll ar boyunca. Ve tarihi, yapan ların değil yazanların eseri olduğunu öğrendiğim izde bu sözdeki alaycı acı gerçegi ögrendik. Tarih yapanların değil, yazanların yani egemen sını fları n eseriydi ve ellerinde bu lundurdukl arı he rşey gibi onu da kendi sa ltanatların ı sürdürmek için kullanıyorlardı. Sın ıflı toplumlar tarihi bitip tükenmeyen kanlı savaş lardan ibaretti ve bu, egemen s ınıfların dünya zenginlikleri ni ellerine geçirerek, saltanatl a rını sürdü rmen in biricik yoluydu. Ö len bizdik, kazanan onlar, yaşayan onlar. On l arı n yaşaması

we .c

om

özgürlük ç1ğl1ğ1

Dtşarda düşmana karşt

ww w. n

ki!Zandtklartmlzl içerde kendi aram1zda sürgit devam eden anlams1z kavgalarda kaybettik. Ve her seferinde bir Pirus Zaferi kahramanmm edasma uygun olarak bir günah keçisi bulmada gecikmedik. Oysa her kazantmda oldugu gibi, her kaybetmede de hepimizin bir parça rolü vard1. Parçalara stgtmp kalma sevdam1zdan, bütünü görme ve koruma refleksini gösteremedik.

ulaştıracağına inandığımız doğrularımız

uğruna ölmeyi göze almad ı k, alamadı k bir türlü. Ya yan lı ş l arla, tekerrür eden yan lış yöntemlerle ö lmeye devam ettik,

Çir'i'ya P@şin 1 Ekim 1997

ya da doğrularımııda direnme cesaretini gösteremeyip kaçt ık, pesettik, küstük ve kendi köşem i zde geleceğimiz i yokeden yaniışiara seyirci kaldık. Yani tarihi tekerrür ettirdik. Ikibin yılına çeyrek ka la Ortadoğu'nun orta yerinde yükselen kendi tarihini yapma ve yazma mücadelesiyle yeniden umut olduk ezilenlereve korku saldık egemenlere. Tarihi şan l ı direnişler kadar tarihi tekerrür ettiren ihanetlerle, işbirlikleri y le dolu bir coğrafyada, Kürdistan' da kendi tarihimizi yapmak için savaşmaya başladık. Ama yine tarihimizden öğrenemedik, yarın l arımızın anahtarı

olan geçmişimize sırtı mızı çevirdik. D ünü inkar eden, yarını göremeyen yeni putlar yaratmada gecikmedik. Onlar için öldü k, onlar için sustuk, o nlar için zindanlara düştük. Kimimiz içerde ö ldük, kimimiz dışarda. Kimimiz içerde direndik zu lmün, zorbalığın uygulamalarına, kimimiz dışarda. Kayıplarımız kadar kazanımlarımız da oldu. Ama bu kazanımlarımızı, kan ve . can pahas ın a kazandığı mız kanımlarımızı süreklileştiremedik, yarınlarımıza yol edemedik. Çok çabuk

zafer sarhoşlukianna kapı ldık. Dışarda düşmana karşı kazandıklarımızı içerde kendi aram ı zda sürgit devam eden anlams ı z kavgalarda kaybettik. Ve her seferinde bir Pirus Zaferi kahramanın ın edasına· uygun olarak bir günah keçisi· bulmada gecikmedik. Oysa her kazanımda olduğu gibi, her kaybetmede de hepimizin bir parça rolü vardı. Parçalara sığınıp ka lma sevdam ızdan, bütünü görme ve koruma refleksini gösteremedik. Binyılların hücrelerimize kadar sinen köle, boyun eğen kişiliğinden bir türlü ku rtulamadı k. binyıllardır küçük k ı rıntılarla avutulmuştuk. "Benim olsun küçük olsun" sömürge kişi li ği mantığından kurtulamadı k. Bu mantıktan dolayıdır ki kendimize sırça köşkler kurma ve her

26


dünyada, bilgisayar teknolojisiyle uzak lı k kavramının hı z l a

1iteratürlerdeki anlamını y itirdi ği

om

bir çağda, deniz içeri olup denizi bilmeyen mahiler misali aynı kavga için direnişe yatırılan, yaşama sevdalıyken sa klılarında sevd.:ı

ne te we .c

degil ö lüm zulalayan bedenle beyin arasındaki bu

kü ş ke bir "Prens" bulma konusunda zo rlanmadık . Sömürgecilige kar~ ı

olan özgür beyinlerimizi tutsak etmeyi başararak epey yol a ldırdık. Ve artık öyle bir noktaya geldik ki; içerde de, dı şarda da en büyük savaşı mı kendimize karşı vermeye başladık. Içerde bedenler tutsak, dı şarda beyinler. Içerde ve dışarda tuı sak lıga karşı kıyasıya bir mücade le. Içerde bedenler ya tırdı ya r özgür ve onurlu bir yaşam için zulmün, zo rba lığın işkencelerine, dışarıda beyinler. Ve içerisiyle dışa rısı ülkernde bir nefes a lımlıg ı kadar yakın , soğuk ve dilsiz bir duvar h;ı c minde uzak. Nedir bu kördöğüşü? hir nefes alımlığı yak ınlı ~ ınd;ı sürgit devam eden bu sağı ri ık; bir duvar ha ::mindeki uzaklık karş ı s ında duyulan bu mecalsizlik niye? Ortadoğunun orta yerinde ulkem ' kangölü.lçerde bedenler, dışarda beyinler çürümekte, çürütü lmektc-. Dünyanı n kan içicileri kilometrelerce uzaklıktan kanlar içinde inii yen ulkemin çaresizliği ni du ymakta ve bir du nya hacminde uzaklıkları yakın eyleyip, l eş kargaları gibi ganimetten pay almak için ülkemde cirit atarken, bizdeki bu körler ve sağ ırlar dialoğu, bu öl üm sessizligi niye? Özgürlük için ölume yatırılan beden le beyin aras ındaki bu aş ılmaz uzaklık ne. Içerde bedenlerimiz, dışarda beyinlerimiL mi i ş l ev lerini yitirdi? KapitaliLmin " Post-modern" ded igi bir

ww

w.

mücade le eden bir halktan ziyade, sömürge elde etmeye ça lı şa n bir karaktere büründü mücadelemiz. Otu zbeş milyonluk bir cografyacla birlik içinde savaşmayı başaramadık . Benim köşküm, benim prensim teraneleriyle, ye nildikçe, eski köşklerimi7 darbe aldıkça yeni köşkler kurmaefa gecikmedik. Ama yenilginin kaynaklarına inme cesaretini göstermedik. Mitoz bölünme gibi köşklerimizi ve prenslerimizi çogalttık ça nihai hedeflerimizden de o denli uzaklaştık ve günü kurtarma po litikaları yla rahat yaşa mlarımı za devam ettik. Içerde ve dışarda kanları paha s ına deger yaratanları içki so fral a rımıza meze ya pıp, va tanı kurtarma nutukları atmaya devam ettik. Bu nutuklara in a nmayanl a rı , bu nutuklarla sa rhoş edemediklerimizi harcamada da gecikmedik. Literatürlerden öğrendigirniz butün reçeteterin '[ardımıyla kimini kurşuna dizmede, kimini "Oportünist", kimini " Liberal", kimini " Kavga kaçağı" ilan etmede zorlanmadık. Velhasıl kelam;

düşmanlarımı z ın başaramadığını biz başardık. Binyıllardır bedenlerimizi tutsak ederek bizi yoketmeye ça lı şa n düşmanlarımıza, en büyük s ilahımız

düş manın başaramadığını başard ık .

Kendi kendimizi öldürmede, beyinlerimiz i iğdiş etmede düşmana hep galip geldik. Tutsaklıga karşı savaş ı yorken en büyük tu tsakl ık l arı kendimiz yarattı k. Ozgür beyinler ya ratalım derken, beyinleri köl eleş tirmeye başladık. Böylece

Çiriya Peşin 1Ekim 1997

sağ ırl a r dialoğu nedir? Yıllardır

beyinlerimiz i sağı rlaştıran bu

tamtam müziklerine kulaklarımızı

kapatmak neden bu kadar zor ve imkansız geliyor bize? Beyinieric bedenlerimiz a rasındaki bu aşı lmaz

duvar ne~ Bütün mesele o duvarda küçük bir gedik açma cesarctimizde. O gedikten beynimize sızacak ı ş ı k bütün duva rları yıkmaya yetecek gücü ve cesareti ve recek bize. Bir nefes a lımlığı ya kınlığında ki sağırlıklarımıL ancak böyle bir hamleyle son bulacaktır. Duvarların hızlayıkıldığı bir çağda biLdek; bu duvar olma sevdas ı hangi şa ire, yaza ra, bilimadarnma ilham ve recek? Post-moclern çağların "Uygar" dünyası d evas ı teknolojisiyle her scsi kulağımızın dibine kadar getirirken, bizdeki bu kronik sağı rlık trajedisi karşısında tıbbın suçu ne? Tıbba, bilime yenik düşen " Lokman Hekim" lere bu mürilçe bağlanma, sürü gibi peşlerinden gitme, derman umma karasevdamız kaç keL biLi ö lümlerc götürdü unuttuk mu?Tarihimiz bu ölümlerin, bu yeni lgilerin yas ın ı bile tutmam ı za zaman b ırakm ayan kanlı sayfal arla, bu sayfala rı süsleyen ihanetlerle doluyken, hafızamız n asıl bu kadar unutkan o labili yorHer yenilgi ka nayan bir yara gibi hala sıcak bir acıyken yüreğ imizde, her ölüm bir ç ığ lıkken beynimizele Ortadogu'nun orta yerinde bir tek ses de birleşen ç ığlığa, "ÖLgürlük Çığlığı"na karşı bu sağı rlık neden? sandığımıL

27


A

gengeş1 tart1şma Düşünce ve kültür yaşamındaki bu değişim, kuşkusuz iktisadi ge li şmelerde n bağımsız değildi:

Bu

gelişme l e r

bir yandan mevcut

toplum~al

sın ıfların yapısını dönüştürürken diğer yandan

yen i toplumsal

s ınıfl arın doğup gel i şmesine

yol

om

açıyo rdu .

Ekonomik ve toplumsal değişim talebi, politik düzeyde de kendini ortaya koymakta gecikmedi. Bu dönem, aynı zamanda b ir çok düşünürün alternatif toplum projeleri gel iştirdiğ i ve ortaya Ezilen ve yeni doğup koyduğu bir süreçti. ge lişen sınıflarl a, orta çağ ın egemen ~ ınıfları arasındaki ideolojik ve politik hesaplaşma keskinleşirken , eski toplumun yıkıntı ları üzerinden yeni bir toplumsal düzen yükseliyordu: Kapitalizm .. Bu gelişme l er, 15. ve 16. yüzyı lda ortaya çıkan ve hızla gelişerek iktisadi yaşama damgasını vurmaya başlayan burjuvazinin ç ıkarlarına da denk düşüyordu. Orta çağın siyasal ve toplumsa l kurumları, bu yen i sın ıfın temsil ettiği toplumun gelişimi önünde baraj o lu şturu yordu . Doğduğu ülkelerde krallara, aristokratlara faizle kredi ve recek kadar büyük bir ekonomik güce ulaşan, deniz aşırı sömurgelerle de ge lişmek için ihtiyaç duyduğu tükenmez sermaye kaynaklarına sahip olan burjuvazi, ekonomik ve toplumsal düzeydeki gücünü siyasal gücü de ele geçirerek takviye etmek ve kendini bütün alanlarda egemen s ınıf olarak örgütlernek istiyordu. Bu süreç, toplumun ezilen tüm katmanlarının "eşitl ik" ve "özgürlük" taleplerini programlaştıran burjuvazinin öncu lük etı iği burjuva demokratik devrimlerle sonuç l and ı. Burjuvazi egemen o labilmek için tüm toplum için yakıcı talepler haline gelen özgürlük ve eş itlik kavramiarına sah ip çıkm ı ş ve bütün bir toplumun bu şiar l ar et r af ınd a birleşmesini sağ l am ıştı. O, ayaklarına dolanan, gelişimini yavaş l atan ve amaçlarını "özgürce" gerçekleştirmesini engelleyen feodal sis temin iktisadi ve siyasi bağlarındi'in kurtu lmak, toplumun tek hakim sın ıfı durumuna gelmek istiyordu. Bunun ancak bir tek yo lu vardı: Toplumda gelişen özgürlük ve eşitlik talebine sahip çıkmak, ticaret ve yatırım için istediği özgürlüğü, bütün bir toplum için istiyor görünmek .. Bunu başardı da. Burjuvazinin özgürlük talebinin, gerçekte emekçi leri iliklerine kadar sömürme özgü rlü ğü nd en başka bir anlam ifade etmediği ise ancak devrim so nras ında anlaşılacaktı. Burjuvazi için eş itlik ve özgürlüğü n anlamı ne idiyse, Rousseau gibi dönemin en ileri erkekler için de oydu. düşÜnürlerinin bile kadınları ikinci s ınıf bir ci ns o larak erkeklerdeki eşitlik anlayışının tipik değerlendirmesi, örneklerinden biriydi. Kadınlara bakıştaki ge leneksel anl<ı'"Sta ciddi bir değişim rlınla nm a dönemi, yaralmamas ına karşın , reform vc: .n yıl l arın getirdiği kadınlar açısından da bir silki niş, kölelikten kurtuluş düşüncelerinin filizlendiği bir dönem oldu. Kadınlar her ne kadar bu dönemde ge li şen insan hakları , özgürlük ve eş itlik talepleri dışında görüldülerse de, onlar da bu kavrarnlara kendi açılarından sahip ç ıktılar. Feminizm bu siyasal atmosfer içinde doğdu ve gelişti .. 1666-1731 yılları arasında yaşaya n Mary Astell ci nsel kimlik bilincini geli ştirme ye yönelik ça lı şmala rı yla ilk feminist düşünürolarak kabul edilebilir. Ama esas olarak feminizmin kurucusunun Mary Wollstonecraft (1759-1797) o lduğu kabul ed ilmektedir. Fransız devriminden üç yıl sonra 1792'de

ne te we .c

femin IZ m g.brusk

A-LIBERAL FEMINIZM YA DA "BURJUVA" FEMINIZM!

ww

w.

Insanlık tarihinde orta çağ; bi lim, felsefe ve düşüncenin zincire vurulduğu, insan yaratıcılığının dinsel dogmaların ağır tasallulu al tında yok edild i ği, egemen z ihniyeti n dışına çıbınların baskı, işkence, hapis ve ö lümle cezalandırıldığ ı k;ıranlık bir dönem olarak an ılır. Bu karanl ık çağı n en büyük kurbanları ise, hiç kuşkusuz kadınlar o lmu ştur. Bir benzetme yapmak gerekirse, Hitler mezallimi Yahudi'ler için ne anlam ifade etmişse, ortaçağ'da kad ınlar içi n ayn ı şeyi ifade etmiştir : Bir fJrkla ki , Hitler, Yahudi'lerin fi7yolojik olarak ve topyekün imhasın ı amaçlamı~tı; kadınlara yönelik topyekün imha, insan nesiinin tükenmesine yo l açacağından böylesi bir cinskırım uygulanmadı, ama insan aklının alamayacağı baskı ve işkenceler yapıldı ... Bir kaç yli7 yı l içinde sadece cadılık suçlamasıyla dokuz milyon (9.000.000) kadının yakılarak öldürülrli.ığli düşünülür~e. bu dönemin kadın l ar için ta~ıdığı " kayıtlara" geçen anlam daha iyi anlaşılır. Ki bu, rakam l;ırdır... Tarih kaleminin erkeklerin elinde oldugu(!) ve kadınlar;ı ya pılanların kaydedilmesinde hiç de cömert d;ıvranılnıadığı göz önunde bulundurulursa, gerçeğin bu rakamın çok üzerinde oldugu anlaşılır. 17. ve 18. yüzyıl, insan ak lının dogmaların ve fanatizmin köreitici etkisinden hızla s ıyrılma ya başladıgı bi r dönem oldu. Dinde roform hareketi ile katalik ve ortaciaks mezhebinin katı kuralları yumuşatılırken, aydın l anma çagı i le de, felsefeyi dine indirgeyen ve aklı inanca ipotek ettiren skolastik tarihe gömülmüş oluyordu.

Çiriya P~şTn 1Ekim 1997

QtM!If

28


A

gengeş1 tart1şma taşıyan; tüm ideolojik ve siyasal oluşumların, 1666-1731 y11/an "bilim" in ve akademik kuruluşların kendisine arasmda yaşayan uygu lana n baskı-sömu rli ve zulmü görmezden- Mary Aste/1 cinsel duymazdan gel d igi bir kimlik bilincini cinsin, kendi kurtuluşunun çarelerini geliştirmeye yönelik araması, cinsel kimliginden yola çıkarak çabşmalanyla ilk ideolojik-siyas al ve feminist düşünür örgütsel aJ..siyon l ar (fem inizm) o lu şturması, olarak kabul haııa farklılıgı merkeL edilebilir. Ama esas alan kendine ait feminist bir metodoloji olarak feminizmin

e. co m

kaleme aldığı "Bir Kadın Hakları Savunusu" adlı yapıtında, Rousseau'nun kadınlarla ilgili aşağ ıla yıcı göruş ler ini e l eşii ren M.Wollstonecraft, denilebilir ki liberal feminizm geleneğinin de başlatıcısı olmuştur. Kadın h;ırckctinin siyasal bir hareket biçimini alması ise ancak Fransız Devrimiyle birlikte gerçekleş ti . Devrim döneminde "Kadın Hakları Deklcrasyonu"n u kaleme alan hareketin önderlerinden O.Goupes'un giyot ine gönderilmesiyle, kadın hareketi önderlik düzeyinde etkin ve öneml i bir ~iyasa l kurban vermiştir. Devrimden sonra burjuva demokrasisinin genel ve temel hakları arasında sayılan seçme, seçilme hakkının kadınlara tanınmayışı, kadın hareketlerinin, daha çok oy hakkı üzerinde yoğunlaşmalarını getirdi. Amerika, ln gilıere, Fransa ve Almanya da bu yö nde pek çok kadın toplantıları, kongreleri ve etkinlikleri düzenlendi. Ama asıl olarak feminizm 19.yüzyılın ikinci ya rı s ında ortaya çıkan süfrajetlerle unlendi ve adını daha gen i ş bir alanda duyurdu. Birinci feminizm dalgası olarak da anılan süfrajist(oy yan lıları ) hareketi, başlangıçta gostcri-yüri.iyüş-afiş gibi etkinlikler yürütürken, rl<ıha sonra Daily Maly'nin öncülü~ündc mulkiyete yönelik militan eylemiere (küçük çaplı kontrollu yangınlar, posta kutularını yakma, cam kırma vb.) yöneldi. Siyasal iktidarlar ise süfrajetlerc oldukça tahamülsüz ve acımasız yak la ş tı ; yüz lerce kadın işkencel erden geçti ve hapislc ccza l andırdı. Bugün kadınların sahip olduAu siyasi ve medeni haklarda sü frajct hareketin küçümsenemez payı vard ır. GünümüLde kadın hareketlerin in ulaştığı teorik-siyasa l duzeyden bakıldıgında, süfrajetlcrin yüL yı l önceki talepleri geri bulunabilir; ancak dönemin tarihsel koşulları göz önüne alındığında, o gün verilen mucadelelcrin kadınların hak arama bilincinin gel i şmesi üzerindeki olumlu etkileri daha iyi anlaşılır.. Süfrajctlcrin bir diger tarihsel önemi de, bundan neredeyse yüz yı l önce ilk bagımsız kadın hareketi ni oluşturmuş

o lu şturmaya

çalışmasından daha olağan ne olcıbilir ki? Yıllarca küçümscncrck bakılan

feminizm (hangi olursa olsun) olmasayd ı , kadınlarla ilgili elde edi len haklar bu düzeyde olcıbilir miydi? Elbette sosyalist siyasa l guçlerin, elde edilen genel so~ya l siyasal ve ekonomik haklarda , kazanılan medeni haklarda da küçümsenemez bir rolü vardır.. Ama kabul etmek gerekir ki , sosyalist oluşum lar içinde dahi kadın sorununda atılan olum lu adımlar, yine aşağilaytel ancak bu yap ılar içinde görüşlerini e/eştiren yer alan kadınlcırın mücadeleleriyle mümkün M. Wol/stonecraft,

ew

ver~iyonu

w. ne t

olmalarıdır.

ww

!.Dünya Savaş ı sonrasında, 1930'a kadar Avrupa ülkelerinde kadınlara oy verme hakkı kabul edilince, bu kez seçilme hakkını da ön plana alan liberal fcministler, bir yandan da siyasal ve toplumsal yaşamın çeşit li alanlarında erkeklerle eşit haklara sahip olma mücadelesi verdiler. Bundan sonraki süreçte feminizminetkis i giderek zayıfladı.. Kırklı yıllarda ve savaş so nra sında kadın hareketlerinde belirgin biçimde görü len bu durgunluJ.., altmışlı y ıll arın orta larına kadar sürdü. Simone de Beauvoir'ın 1949' da yayınlanan ve geniş kitleleri cıki lcyen "Ikinci Cins" kitabını saymazsak, feminiLm açısından uzun süren bir suskun luk döneminin yaşandığı raharlıkla söylenebi lir.. Bu yıllar, ulusal kurtuluş mücadelelerinin yükseldiği, so~uk savaşın ideolojik ve siyasal şekillenmelcri belirlediği bir dönem oldu cıynı Lama nda. Daha çok erkek egemenligine karşı bir tepki hcıreketi o larak ortaya çıka n ; anti-kapitalist özler taşımakla birlikte, tenıci siyasal talep olarak cinsler arası eşit liği savunan feminizm, gerek ortaya ç ıkı ş nedenleri, gerek yerine getirdiği görevler bakımından devrimci demokratik bir muhtevaya sah iptir. Tarihin en uzun süreli haksıLlığına ve sömurüsunc maruL kalan; dünyada görülen i ş lerin üçte ikisini yaptıgı halde yaratılan zenginiikierin ancak yuLCie onuncı, cırazil erin ise ancak yüzde birine scıhip o lan; dünya nüfusunun yamından fazlasını oluşturmaların;ı kcır~ın siya~i ve idari birimlerde ancak yüzde bir ile yüzde beş cıras ında değışen oranlarda yer alabilen; şiddet olaylarının yüzde otuzuna maruz kalan; yirm i birinci yüz y ılın eşiğinde hcıla l..öle öLeliikierini üzerinde

Çiriya P~şin 1Ekim 1997

kurucusunu n Mary Wol/stonecraft (1759-1797) olduğu kabul edilmektedir. Franstz devriminden üç ytl sonra 1792'de kaleme aldtğt "Bir Kadm Hakiart Savunusu" adli yapttmda Rousseau'nun kadm/ar/a ilgili

olmuştur

d

eşitligin kapsamını aşmaL.

Ama asli olarak feminizm 19. yüzyilm ikinci yartsmda ortaya çtkan süfrajet/erle ün/endi ve adtm daha geniş bir alanda duyurdu.

·1 b'/' k'J'b

Ancak iiberal feministler em e 1 If 1 1 era J için eşitlik, medeni haklar feminizm ve politik haklarla • • ..J 1 sınırlıdır. Ekonomik ve geteneğtntn ue sosyal yaşamla ilgili hak başlattC/SI olmuştur. talepleri i~e politik

Liberal feminizm, sömürü ve baskının ekonomik· ve toplumsal kaynaklarını hedefleyen bir mücadele öngörmedigi için, kapitalizmin siyasal ve toplumscıl çerçevesini aşamamıştır.

Liberal

feminizm , toplumsal temellerine köklü bir kar~ı çıkışı ifade etmese de; kadınlarda aidiyet bilincini geliştirmcsi, cinsel yabancı l aşman ın kırılmasındaki etkisi ve onların mevcut toplumsal duzeni sorgularnalarına olumlu katkılarıyla , devrimci bir nitelik taşımaktadır. kcıpitcılizmin

29


A

gengeş1 tart1şma

sahiptirler. Cinsellik de dahil hayatm her alanmda erkeklerden kopuşmak gerektigini savunan uL ezbiyen Feminist/er"le, erkek düşmanltgt temelin de örgütlenen ve kendini "Devrimci Feminist/er'' olarak adiandtran çeşitli gruplarm varftgma rastlanmakla birlikte, feminist hareketin agtrltklt bölümü , kendi ideolojilerinin basit bir erkek düşmanltgt derekesine indirtJen mesine karşt çtkmtşlar ve ayn örgütlenmenin ideolojik ve siyasal gerekçelerini, dayandtgt maddi temelleri kendilerince açtklamaya çaltşmtşlardlf..

ve sOfrajetlerden sonra feminizm 'in i ki n c i büyük dalgası olarak kabul edilen radikal feminizm, yeni bir cins iyetç i toplum teorisi o lu şturmaya

ça lı ştı.

Friedan 'ı n Betty 1963'de yayın l anan "' Kadınlıgın Esrarı" adlı

eseri, ak ımın baş l angıç tarihi olarak a lın abilir. radikal Ancak feminizmin ideolojik ve siyasal bir akım o larak şekillenmesi

yetm i ş l i

yı ll arın başına rastlar .. Başlangıçta

feminizmin

liberal yeniden o l arak radikal

e. co m

degişik görüş/ere

Altm ı ş lı yılların ikinci yarı sında ortaya çıkan

temel politikalarını erkek düşmanlığı üzerine bina eden kimi marjinal feminist ak ımlar da ortaya çıktı. Topl umsal muhalefet içinde olduğu kadar feminizm içinde de akımların arasında erkek marjinalleşen ve dışlanan bu düşman lı ğ ını en ileri boyutlara taşıyan gruplardan biri de, 1967'de Amerika'da ortaya çıkan, daha çok erkeklere yönelik sa ldı rı l arıyla ünlenen SCUM (Erkekleri Kesme Topluluğu) adlı gruptu . Erkeklerden ayrı örgütlenmeyi temel alan radikal feministler, ayrıl ıkçılıg ın b içim ve yöntemleri konusunda değişik görüşlere sahiptirler. Cinsellik de dahil hayatın her alanında erkeklerden kopuşmak gerektiğini savunan Nlezbiyen Feministler"le, erkek düşmanlığı temelinde örgütlenen ve kendini "Devrimci Feministle r" o larak adland ıran çeşi tl i grupların varlığına rastlanmakla birli kte, feminist hareketin ağırlıklı bölümü , ke ndi ideolojileri nin basit bir erkek düşmanlığı derekesine indirgenme si ne karşı çıkmış l ar ve ayr ı örgütlenme nin ideolojik ve siyasal gerekçelerini, dayandığı maddi temelleri kendilerince açıklamaya çalışmışla~~ır.. "Ayrı Örgütlenm e", "Bağıms ız Orgütlenm e" ve "Sosyalist Örgütlerde Kad ın"a ilişkin kendi görüş l erimizi ileriki bölümlerde ayrı bir başlık altında ele alacağız. Liberal feminizm, kapitalizm in ge l işme döneminin ürünüydü .. Burjuvazin in siyasal iktidara talip olduğu süreçte ortaya çıktı ve feodalizmin siyasal ve ideolojik el eştirisinden güç alarak ge li şti. Burjuvazin in formü le ettiği eşitlik ve özgürlük şiarlarına kendi açılarından sahip çıkan liberal feministler, bu şiarların kadınları da içine alacak biçimde genişleti lmesi için mücadele yurüttüler .. R"adikal feminizm ise JI .Oünya savaşından sonra kapita liLme karşı yükse len genel mücadele atmosferi içinde doğdu ve gelişti.. Bu süreç, aynı zamanda 68 hareketinin, Vietnam savaşı, Çin Kü ltür Devrimi, kitlesel Küba Devrimi g ibi etkenierin bir çok ülkede mücadelel eri ivmelendir digi, demokrati k ve sosyalist muhalefeti n dünyanın her yerinde yükseldigi bir dönemdi. Bu süreçte genel toplumsal muhalefetle eş zamanlı olarak ge l işen ve bir özne olarak toplumsal mücadeled e kendi kimlikleriyl e var almaya çalışan kadınlar, pratik mücadelede cins olarak dışlandıklarını, geri plana itildiklerini görünce, kendi bağıms ı z yap ıl a rını oluşturmaya yöneldiler.. Radikal femi nizme göre kadınların ez ilmesi, diger tOm baskı biçimlerind en önce varolmuştu .. Bu baskı, diğer baskı ve sömürü biçimlerini n de kökenini o luşturuyordu. Ilk iktidar biçimi de yine erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenligiydi. an l aşılmadan, Kadınlar üzerindeki baskı ve egemen lik toplumdak i diğer baskı ve sömürü biçimlerini n tam olarak o la naksızdı. Bu bağlamda kadınlara yönelik anlaşılması baskı, diğer baskı biçimlerinin anlaş ı lması için kavramsal bir

ew

Erkeklerden ayn örgüt/enmeyi temel alan radikal feminist/er, aynltkçtltgm biçim ve yöntemleri konusunda

B-RADIKAL FEMINIZM

ca nlanı ş ı

a l gı lan an

ww

w. ne t

kadın feminizm, sorunu na yak l aş ımında açtığı yen i ve özgün perspekti flerle kısa sü rede dönemin en çok ıartışılan, görüşleri ve siyasal praıigi üzerinde en çok süpekülasy on yap ılan hareke tlerden biri oldu. "Cinsel 1969'da Politika" isimli kitabıyla Kate Millett, 1970'de "'Cinselligin Diyalektigi" isim l i kitabıyla da Shulamith Firestone, feminiznıin radikal ideolojik ve siyasal şekillenmesinde ö nemli rol oynad ı . Millett, cinsel devrimi pek çok top l umsal sorunun çözüm kaynagı o larak görü rken, kadın sorunun anlaşılmasında psikolojik olguların önemine dikkat çekti. Güç ilişkilerinin politik boyutu üzerinde duran M illett, cinsler arasınd aki güç ilişkile rinin dönüştürülmesinin asli ö nemi üzerinde durdu... Bir "s ınıf" o larak cinsiyeti derinligine irdeleyen Firestone ise, daha çok biyolojik farklılıgın ycıra uı gı sonuçlar ve sorunun çözümü üzerinde yogunlaştı. "Sosyalist görüşleri bir kenara atmış degilim" diyerek Marks ve Engels'i sahiplenen Firestone, marksizmin , özellikle, felsefi marksizmin kadın sorunu bağlamında ge liştirilmes i gerekligini savunmuştur. Firestone kimi radikal feminist yazarlar tarafından, marksist çerçeveyi aşamadığı için kadın sorununa yete rince nüfuz edernemekle eleştirilmişıir. Radikal feminizmin dogduğu süreçte Avrupa ve Amerika'da,

Çiı'iya P~şin 1Ekim 1997

model o luşturuyordu. Yine teminisılere göre salı özel mülkiyetten hareketle kadınların durumunu ana liz etmek mümkün değildi. Kadın soru nunu sa lt mülkiyet ilişkileriyle açıklanması, sorunun özgün ve karmaşık yan l arını gözardı eden sığ ekonomist bir bakışı ı .

radikal feministle ri n kadın sorununun merkezi önem verd ikleri bir kavram .. Radikal feministler bu kavramı daha çok, tarih boyunca sürekliliğini korumuş evrensel bir o lgu olarak, ideoloji, kültür, dil ve cinsel pratikler bağlam ınd a ele alırken; sosyalist feministler yerine göre kapitalizmd en ayrı özerk bir üretim tarzı, yerine göre kapitalizme eklemlenmiş biçimde var olan, kadınların hem üretim hem yeniden üretim a l anında harcadıkları emeğe erkeklerin el koyma biçimini de kapsayan bir kavram o larak e le aldılar. Öte yandan, kimi radikal feministler ise patriarkayı, değişik tarihsel dönemlerde ortaya ç ı kan üretim Patriarka ,

anlaşılmasında

30


A

gengeş1 tarttşma

doga Ve toplum bilimlerine cmstyetçt 16tn egemen oldugu en, feminist metodolojinin yöntemin varltğt ve kabul va rlık koş ulu yo ktur. Bu görüş üzerind e, edilebi/ir/igi noktastnda avrtşmaktadtrlar. Kimi şimdilik ~· durmayacağız. Ikincisi; ayrı bir araşttrmactlar (daha çok 1· t ~ · · bakışın feminist kab u 1 sosya IS temtntSt va rl ığ ı o ı b irlikte araşttrmactlar) Stntr/art e tmekl e . b. ~ . . s ınırları belirle nmiş ve bel' / tr enmtş tr .emmtst bir tanımlanmı ş f~_mini ~t . araştırma yöntemin epistomolojik • • • yo nte m ı nın varlığına karşı çıkan görüştür. geçerltligmin olmadtgmt Bu a!'la y ı ş ın _ö n~~ savunurken radikal• • temsılcısı ge l e n San dra Hardin g'tir. femmtst araşttrmactlarm ~ateryalist feminist a~trltklt bir bölümü ' bır araştırmacı olarak 6 d a _ka~uı : dil e n feminist epistomoloji ve ·~-1 l .. . Hardıng ın ; yo ntem, ve metuuo opnm yöntembilim epistemolojiye ilişkin koşullarmm var olduğunu görüşleri tüm feminist dü şünüderi ş u yada savunur.

we

kapitalizm gibi .. Radikal feminizmin iddialarından b iri de, sosyalist top lum sal devrimin gerçekte kadınlara kurtu lu ş getirmeyeceğiydi. Marksist olma iddiası taşıyan hareketlerin ve "reel sosyal ist" ülkelerin somut pratik uygulamları da, radikal feminizmin bu iddialarına haklılık kazandıracak ölçüde o lumsuz lukları içeriyordu. Yetmişlerde feminizm dalgas ının ivmesi daha da yükseldi. Bu süreçte kadınlar, bilimi sadece erkek deneyemlerinin bir alan o lmak tan çıkarmak, kadıaleıra ait tanım l and ı ğı deneyimleri ortaya koymak, kendileri için ve kendi adiarına bilgi üretmek amacıyla bir dizi çal ı şma başlatt ılar. Doğa ve toplum bilimlerindeki ci n siyetçi li ği n e l eştiris i y l e işe baş l ayan feministler, " toplumsal teori ve tarih a l an ındaki ça lı şma l a ra erkek bak ışın egemen o lduğunu , sosyal bir aktör olcırak kadının rolünün göza rdı edi l diğin i " verile ri yl e o rtaya koydular. Cinsiyet eşits i z li ği nin kökeni ve temelleri ı.izerinde yoğun laşan feminist antropologların batıları bunu evrensel ve sü rekli bir olgu olarak kabul ederken, başka bir feminist kesi m, Engels'in NAilenin Özel MOikiyetin ve Devletin Kökeni" ad lı eserindeki tezlerinin esas a lınma s ı gerek ti ği ni

sürecinde araştırmacı-araştırılan i l işki si nasıl olmal ı ? Bu süreçte duygunun önemi nedir? Feminist ba kışın kapsayıc ılı k düzeyi nedir? Bu düzey sömürge ve i şçi kadınların deneyimini mu? kapsıyor Deneyim farklılığı '"m ~emt'nt"st ~u epistomolojik fa rklılık ll ıı o luşturur mu?.." Feminist yö ntem araşttrmacJiar tartışmalarında ortaya çıkan bu tem e l ·r~· • • so rulara ve rdikleri yanıtiara göre başlıca görüşünde üç ana görüş ve eğilim b 1 k ~ ortaya çıkmıştır. ıeminist irıeşir, Biri nci görüşe göre

.c om

tarzların ı n tOmOnO nitelendiren, zaman dışı evrensel bir kavram olarak kullandılar.. Patriarkal feodalizm, patriarkal

sav undul cır.

ww

w.

ne

te

Ekonomide daha çok emek ve değe r kategorileri ı.izerinde Freudcu/Lacancı psikoanalizin katkıları durulurken; be nimsenm ekle birlikte, psikolojideki geneltemelerin erkeklerin gö1lemlerine d aya ndı ğı , insan normu olarak kabul edilen görü ş l e rin esasen erkek normu olduğu , bu yüzden psikolojinin erkek egemen ideolojinin bir parçası haline geldiğ i görüşü feministler arasında ağırlık kazandı. Bilimin erkek egemen ya pı sı nı sorgulayan feminist araştırmacılar, kadın sorununun aniaşılmasını sağlcıyacak uygun bir metedo loji d e ge li ştirmeye ça lı ştılar . Feministler aras ınd a mevcut sosyoloji , tarih, ekonomi, felsefe ve siyasal bilimiere yönelik e leş tiril er, giderek tüm bilim disiplinlerinin cinsiyetçi niteliğini sorgulayan epistomolojik bir e leş tiriye dönüştü. Böylece feminist yöntem tartışmaları gü ndemleşti; toplumsal a raştırma lardcı özne-nesne, bi len-bilinen ili şki le rini yeniden tanımlamaya çalışan fe minist metodolojinin varl ık koşulları üzerinde kapsamlı tartı şmalar başlatıldı . Insan toplumlarının ekonom ik-siyasal ve top lumsal ana lizine cinsiyet ögesinin dahil edi lmesi ni esas alan bu yaklaş ım , feminist literatüre toplumsal cinsiyet kavramını dahil e tmi ş tir . Toplumsa l cinsiyet i, "c insler a ra s ı farkiara dayana n toplumsa l ili~kil e rjn kurucu bir elementi ve güc ili~kilerjojo belirtilmesinin asli yolu" (Juan Scott) olarak tanımlayan feminist a raş tırm acılar, bugün a rtık " k a dın sorunu", "kadın a raştırmal arı " kavram l a rı yerine, genelde toplumsal cinsiyet kavra mını kullanmayı tercih ediyorlar. Daha çok akademısyen kökenli sosyalist feminist ve radikal feminist araştı rmacı ların sü rdürdO ğu yöntem tartışma la rında çeşitli gö rüş ler o rtaya çıkmas ına karşın, gelinen aşamada belli bir feminist ortak literatürün ol uştuğu söylenebilir. Tüm feminist araştırm acılar doğa ve to plum bilimlerine cios iyetç ili ~in egemen o lduğu görü şünde birl eşirkeo, feminist yöntem in varlığ ı ve kab u 1 ed i le bi 1irli ğ i n o ktasıod a ayrışmaktad ırl ar. Kim i a raş tırmacılar (daha çok sosya list femin ist a raştırmacı lar) sı n ır l arı be lir lenm i ş bir feminist yöntem in epistomo lojik geçerlili ğinin olmadığ ını savunurken, rad ik a l-fem ini s ı a raş t ı rmacıların ağırl ı kılı bir böliimü, feminist epistomoloj i ve metodoloji nin ko~ulldrın ın var o ldu ğ unu savunur. "Feminist araş tırm a yö ntemi va r mı ? Femini st araştırma

Çir'iya P~in 1Ekim 1997

1

bu ölçüde e tkil e mi ştir. Radikal feministler de Harding'in katkılarını önemsemektedirler. Toplumsal c insiyet üzerine yapılan araştırmaların veri toplama tekniklerinin diğer bilim disiplinlerinden farklı olmas ı gerektiğini savunan Harding, "bilim"e egemen o lan erkek merkezciligi eleştirirken, kadın a raştır malarında " nesnellik", "tarafs ı z lık" gibi "bilimsel ilke" lere karşı ç ı kar; araştı rma nesnesi olan "ka dını" etkin biçimde a raştırmaya katan ve onu öz neleştiren "bilinçli tarafsızl ı k" kavramını savunur. Harding'e göre; bilen-bi linen, a raştıran-a raştırılan ilişkisinde araştırmacının (bilenin) "s ınıfı , ırkı , kültürü, toplumsal cin s i yeıle ilgi li va rsa yımları , inan çları ve davranışları, boya maya ye lte ndi ğ i tabloda bulunmak zorundadır". "Ta rafsızlık" ya ftas ının , araştı rm acı nın kültüre l yargı ve edimlerini görmem iz i engelled i ğini, ya da çarpıtarak verilmesine yol açtıg ını savunan Harding, araştıranın kendisini çöz ümlernelere katmanın aslında araştırmanın de tarafs ızlı ğını a rtırdığ ı nı vurgular. Feminist yöntemin va rlığının kabu l edilmesi; ırka, s ınıfa, kültüre göre degişe n farklı feminizimlerin varlığını da kabu l etmemi zi beraberinde getireceğini söyleyen Harding, bu anlayışı e leştirirke n , tüm feministlerin o naylayacag ı genel feminizmin yerine geçebilecek bir feminist ilke ve anlayış bütünlü ğü nün varlıgını savunur.

"" lit.ifW!M. - 31


gengeşf tart1şma Harding gibi, feminist metodolojin in va rl ığ ını kabul eden feminist a ra ş t ı rm ac ıl ar d a, a r aş tıran ve a r aştı rıl a n iliş kis inde karşılıklı öğrenme ve yeniden kurma sürecini n söz konusu o lduğunu , a raşt ı ranın taraf o l mas ı ve araştırma nesnesin i dö nüştürm e am acı taş ı mas ı gerekt iğ i n i savunurl ar. Yine bun a bağlı o larak mevcut sosyoloji k bilgi nin " iktidar ili ş kile rinin bir pa rças ı o larak bütü nüyle po liti k oldu ğ unu , feminist epistemolojisinin de politik olması gerektiğini ileri sürer! er. -Aile, patriarka ve ataerkilli k, -Po litika ve iktidar ili ş k i l e ri a çıs ından ci nsell ik -Cinsiyete dayalı i şbö lümü , -K adınlar üze rindeki sömürü ve bas kının ta rihsel kökeni, - E ş-ann e-cv hizmetçisi o larak k a dının konumu, -A yrı bir "s ınıf" ol arak kadın -Ü retim ve yeniden-üretim, üreme ve toplumsal çoğalma -F a rklılık ve bağ ıms ız örgü tlenme, -Kadın merkez li bak ış ve feminist yönte m, etni k farkl ı lı k ve etno- femini st b a kı ş vb. rad i kal fe miniz min teorik çöz üml eme le rind e aç ılımı y a p ıl a n tem el anahta r di ğe r

.c om

Üçüncüsü; femini st

kav raml ardır.

-Sömürü ve ba s kının eko nomik te melleri ve ev e meğ i ni n buna bağ lı olarak; - Deği şim-d eğe ri ve kullanım -değe ri , bireysel tü ketim ve üretke n tüketim gi b i kav raml ar ise daha ço k sosyalist feministt erin aç ılımını yaptığı, radi ka l feministteri n de dahil o ldugu tartı ş malardır. Bu t artış m a lard a radikal femin istl er daha çok bi yol ojik fa rklılığı , ci nsell iğ in yara tt ığı sorunl ar ve patriarka üLerinde yoğ unla ş ır ke n ; sosya list femi nistler k a rş ılı ğ ı ö d e nme mi ş ev e m eğ i , üretim ve ye niden üretim, pat ri ark a ve kapila 1iz m a ra s ı ndaki i 1iş ki üzeri nde yoğ unl aş tı lar. Bu ko nulara ili ş kin kendi gö rü ş l e rimi z i i leri ki bölümlerde yaz ı b ıJtünh.lğ ü içi nde yeri geldikçc vermeye ça lı şac a ğ ı z .

we

. Kadm sorununun dogru me todoloii v e epistemolojinin a1gı1anmaS/1 b ir açıdan da varlığını kabul eden yönteme ilişkin gör ü ş tü r . Bu gö rü şün tartişmalarm sonucuna savunucuları baglıdtr denebilir.. Yöntem ~;r~fı'ı~k1aarı oı~:k~~ tarttşmalannt dikkatle birlikte, femini st . / k . l l l epistemo lojinin IZ erne 1 Cmse 1 U USa Ve varlıgını kabul etme Stntfsa/ kimfiğin sağladtğt n o kta s ında gö rü ş . birli ğ i v ardır. somut deneyımler/e bu Sandra Coyner gibi tarttşmalara kattimak ki_mi ~~şünürler _ayrı •• b ır bılım dalı , oze loldukça önemli.. Ozellikle akad e mik bir . di siplin o l a rak u1usa1sorunun yer/1 kadın a raştırmaları yerine oturtu/masmda çok fikrini savunurken, · .. l" "/ b sosy ol og Doroty onem 1 ven er sunan u Smith, Hilari Rose, tartişmalara, marksistlerin Jane Flaks, Liz . b" . ..ı k t J Stanley, Sue Wise e tkm JÇ/mue a 1 mastl gibi araştırmac ılar bir zorunluluktur. b aş lı baş ına bir

"-Araştıra n-a raştırılan i lişkis inde

te

feminist metodo lojinin va rlı ğ ını savunurlar. Harding'in sa pta rna l a rın a büyük ö lçüde ka tıl a n ancak, yetersizli kleri ni ve ya nlı ş larını e l eş iire n Stanley ve W ise, feminizmin araştı rm a sürecindeki analiz ve d avra nı ş ı destekleyen epistemeolojik ilkelerin a l anını şu şekilde fo rmüle ederler.

tanımı ,

ne

-Bir araştı rm a deneyimi ol arak duyguda -A raş tı rm ac ıl a rın entellektüel öz geç mi ş l e ri nd e -A raştı rmac ı ve a raş tırıl a nın fa rklı "gerçeklikle ri " ve kavrayı ş l a rının n as ıl bağd aş tı rıl acağınd a

ww

w.

-A raştırma ve yaz ma sürec indeki karmaş ık iktidar sorununda" olmak üzere beş alanda saptarlar. Stanley ve W ise'nin üzerinde du rd uğu bir diğer no kta ise etno-feminist metodolojidir. Kadınların ; ırk, ulus, s ınıf ve kültürlerine göre fa rklı deneyimler yaşa dıkl a rını , bu deneyim farklılı ğ ı nedeniyle gerek kadınl arın gerek feminizmin yekpare o la mayacağı üzerinde duran Stanley ve Wise, kadınların ulus, ülke ve sınıf o larak var o luş taki farklılıkl arının, toplumsal yaşa m iç inde k a rş ı k a rş ı ya o ldukl a rı fa rklı çe li ş kit er in epistemo lojik far klılı ğa yo l açac ağ ı gö rü ş ünü savunurlar .. Harding'i de, bu ge rçeğ i gö re med i ğ i i çin sö mürge ulus kadınl arını ve siyah feminiLmi a nl ayamadığ ı no ktas ında e l eş tirirler. Doroty Smith' de marksiz mi benimseye n materya list-feminist b ir araştırmac ı o lmasına ka rş ın , etnometodo lo ji ve feminist sosyol oji ku rulmasına ili ş kin gö rüşleriyl e pek ço k radikal feminist dü şürıürle a ynı noktad a bulu ş muştur.

Stanley ve Wise feminist teoriyi : "-fcmin is tl e rin so rg ul a m a l a rı y l a a na litik aç ıd a n güçlendirilen, deneyimlere daya lı -deneyimin ı ş ı ğ ınd a sürekli gözden geçirilen -dü ş ünüm se l-öz dü şünümsc l ve herkes için e riş ile bilir o lan -sadece özel kiş il e r o larak teorisyf'nlere aç ık o lmayan -sürekli yeniden yoruml anan, did iklenen, " meti nler" deki gibi e l eştiri üstü ve kutsal görül emeyecek bir teori" o larak tanı ml a rl a r.

Çirlya Peşin 1Ekim 1997

BU BÖLÜMDE SONUÇ OLARAK

M evcut sol a nl ay ı ş i a ra bi r bütün o larak e l eş ti rel yaklaşa n radikal femin is tler, her al anda ye ni bir cinsiyetçi teori ge li ş tirdil e r. Kend i iç lerinde teor ik ve ideo lojik olarak ho moj e n o lm ayan rad i kal fe m i ni stl cr, marks ilme yakl aşıml a rınd a da ö nemli farklılı kl ara sahi pler .. Içleri nde marksizmi reddedenler o ld uğu gib i, eleştirel yaklaşarak ye ni bir sentez o lu ş turma ya çalı şa nl a r da var. Radikal feministler daha ço k marksizmin fe lsefi ya nın a sahip çıkına ktadırlar. Ara la rınd a kendini materyalist femi nist o larak ta nımlaya nların da bulundu ğu bir grup radi kal femi nist ve sosyalist femini st ise ya kl aş ık yi rmi y ıl d ı r feminist metodoloji ve episto mo loji ge li ş ti rm e çabas ı içindeler. Kadın sorununun doğ ru a l g ıl a nm as ı , bir aç ıd a n da yö nte me ilişk in t;ı rtı ş m a l a rın so nu c un a bağl ı d ır de neb i l i r.. Yönte m t a rtı ş m a l a rını dikkatl e iz lemek, cin sel, ulu sa l ve sın ı fsa l kimli ğ in sağ ladı ğ ı somut deneyimlerle bu t art ı şma l ara katılma k o ldukça ö nemli .. Özell ikle ulusa l soru nun yerli ye rin e oturtulm as ında çok ö nemli ve ril er sunan bu tartı şma l a ra , marksis tl erin etki n biçimde k atı lm as ı , b ir zo runluluktur. Marks-Engels ve Lenin' in ka dın soru nuna ili şkin gö rüşl e rini pek çok noktada eleşii re n radikal femi nistlerin, e leşti rile rind e ağ ırlık merkezini M arks' ın s ın ıf tahlileri ve iktisadi analiLieri o lu ş turma ktadır .

Radikal femini zmin kimi teorisyc nlerine göre evrensel bi r nite liğe sahip olan cinsel ayrım, toplumsal gelişmenin temel

dinamigiydi. Sınıflar mücadelesi ise toplumsal gelişmede ikincil bir etkiye sahipti. Kimi fe ministlcre göre ise kadı nla r

32


A

gengeş1 tart1şma o larak le.zbiyenlikten ayrı tutmak gerekir. Cinsel tercih şimdilik tart ı şma konumuz dışındadır. Ci nse l kopuş bilinçli politik bir tutum olarak ortaya konulduğunda bundan çıkarılacak önemli sonuçlar vardır.. Erkek tarafından aşağı l anan en bilinçsiz kadın bile bunun yanl ı z kend isine değil, hemcinslerinin tamamına yapıldığının farkındadır. Ci nse l kimlik bi linci gelişen bir kadın, hemcinslerine uygulanan baskının genel ve yaygın bi r uygulama

ww

w. ne te we .c om

cins olarak ayrı bir sınıf oluşturu yord u ve toplumsal bir güç o larak ö rgütlenebilmek için oldukça güçlü bir maddi temele sahiptiler. Feminist hareketin bazı ideologları, feminizmin marksizmi içerdigini, hatta aş tı ğın ı savunuyorlar. Ma rksizmin, feminizmin öne sürdüğü taleplerin önemli bir bölümünü içerdiği doğru; ancak feminizmin marksizmi bütünsel olarak içerdiği doğru b ir sapıa m a değil. l3<w feminist yazar ve ideologlar görüş l eriyle marks izme çok yakı n dursalar da, genelde rad ika l feminist hareket'i n ideolojik-siyasal muhtevası ile marksizm aras ınd a öneml i görüş fark lılık ları oldugu açıkt ı r .. Bugün kadın sorununun, gerek marksist sol içinde gerek liberal-demokra t çevrelerde daha gen iş kapsamlı tartışılıyor olmasında, feminizm'in etkin rolü küçünsenemez. Radikal feminizm in, kadın sorununda marksi~tlerin üzerinden all adığı ve göremediği çok önemli halkaları yaka l a dı k l a rı bir gerçektir. Feminist Hareket, kadın sorununun daha cidd i o larak ele alınmasında marksistler uzerinde de olumlu etkiler , yapmış, bu anlamda sosyalizm anlay ı ş ı yla ilgili sürdürülen tartışmalara güçlü, yol aç ıcı ver iler su nmuştur .. Insan i l i şk il e rinin tüm boyutlarıyla dönüştürülmesi ve yeniden kurulmas ını e~as alan sosyalizmin, bunyesinde ta~ıd'ığı teoriksiyasal ve örgü tsel yanlışların ı aşmada cins ler arası il işki l er turnusol işlevi görmüştür, görmeye devam ediyor.. Feminist hareketin gündem l eşti rdi ği tartışmalar pek çok "doğru"yu sarsmış, tabu say ıl a n kavramların yeniden tartışılmasını sağlamıştı r. Oeni lebi lir ki feminizmin zorlayıcı etkisi ile gündemleşen tartışmalar bir süre sonra kendi kapsamını aş<ırak tüm ilişki biçimlerinde; genel olarak demokrasi, özgürlük, eşi tlik , adelet, hukuk, yöntem gibi teme l kavram l arı n yeniden tanımlanmasında etkili olmuştur. Bir çok konuda yeni ve özgun görüşler geliştirmesine karşın, gündemleştirdi ği tartışmalar dikkatle irdelendiğinde, radikal feminizmin büyük ölçüde sosyalizm ve marksizmin etkisi al tınd a büyüyüp şek ill end i ği söylenebi lir. Femi nist hareketin kimi ve rsiyon l arında zaman zaman karşılaşılan erkek karşıtlığından yola çıkarak, feminizm i bir bütün o larak mahkum etmek son derece haksız ve insafsız b ir yaklaşımd ır. Kadın sorununun kavranmas ında ve kadınların mücadelede daha etkin biçimde yer a lma larında feminizmin belirleyici ro lünü inkar etmek mtimkun değildir. Kadınlar üzerindeki ağır ba~kı koşullarının , yer yer erkek karşıtlığına varan bir tepkiye yo l açması ise bizçe o lağan karşılanması gereke n bir durumdur. Ezilen-borlanan kesimlerde, kendilerini ezen lerin cins ine, dinine, ulusuna karşı bir tepki ve düşman lığın o lu şt uğu s ı kça karşılaşılan bir olgudur. Bu tepki doğru bulunmayabilir, ancak zulme ve baskıya karş ı başkaid ırı y ı ifade ettiği için meşrudur .. Ayrı ca bunun feminist ha~eketlerde yaygın bir sapma o lmadığını da vurgu l aya lım . Feminizmi çürütmek için erkek karşıtlığı öne çıkarıl ırken, önemli bir yan lışa düşülmek te, ayrılıkçılık ile karşıtlık kavramları sık s ık birbirine karıştırılmaktadır. Zaman zaman bu iki kavram arasında bilinçli bir özeleş lik kurulnıaktadır. Genelde feminiznıi, özelde radikal feminizmi ele ahken, bu akımın içinde ortaya çıkm ı ş en uç ve o lumsuz örnek leri öne ç ıka rmak, siyasal açıdan oportüniznı, yöntem açısından forma li znı, etik açıdan ikiyüzlülüktür.. Ayrılıkç ıl ık ile karşıtlık aras ında kurulan bu özdeş lik , bir fikri kolayca çürütmek için politik yaşamda sıkça başvurulan klasik burjuva yöntemid ir. Kuşkusuz feminizm "ayrılıkçıdır'', hem ideolojik ve siyasal olarak hem de metodolojik o larak "ayrılıkçıdır"; erkeklerden ayr ı olarak ö rgü tl enmeyi savunur. Bazı versiyon ları , bu ayrıl ı ğ ı ci nsel kopuşa kadar vard ırır . Onlara göre siyasal ve ö rgütsel kopuş, baskının kaynağını o lu şturan cinsel kopuşla da tamamlanması gerekir. Ancak bu durumu cinsel bir tercih Çiriya Pl!şin 1Ekim 1997

olduğunu kavradıkça,

Kadm sorununun kavranmasmda ve kadmlarm mücadelede daha etkin biçimde yer almalarmda feminizmin belirleyici rolünü nite li ğ in e ilişkin bakışına göre de, inkar etmek mümkün çeşi tl i mücadele değildir. Kadmlar üzerindeki biçimleri ge li ştirir. Bu ağtr baskt koşullarm m, yer siyasa Il aşma yer erkek karşttftgma varan ~üreci nde, baskının bir tepkiye yol açmast ise kaynag ında sadece c i n se 1 bizce olagan karştfanmast farklılığı gören kimi kad ınl arın, gereken bir durumdur. kendilerini Ezilen-hor/anan kesim/erde, ezenlerden c in sel o larak kendilerini ezenlerin cinsine, uzaklaşması dinine, ulusuna karşt bir an l aş ıl abi lir bir olgudu r. tepki ve düşmanftğm Kendine oluştuğu stkça karştfaştlan bir "demokrat" ya da"so~yalist" olgudur. Bu tepki doğru diyen erkeklerde bi le egemenlik bulunmayabilir, ancak zulme tutkusu gören bir ve basktya karşt başkaldmyt kadın; kend isini döven, ifade ettigi için meşrudur.. aşağ ıl ayan ve sömüren bir Aynca bunun feminist cinse tepki hareketlerde yaygm bir duyuyorsa, öncelikle bunun sapma olmadtgmt da nedenlerini vurgu/aya/tm. anlamaya bu duruma karşı mücadele sürec in e girer. Bask ı ve sömü rünün kökeni ve

çalışmak

gerekir.. Elbette tek tck erkeklerin tavrından yola ç ıkarak bü tün erkeklerden kopuşma noktasına gelmek politik açıdan doğru bir tutum degildir. Erkekl ik, gerek biyolojik olarak, gerek sosyal ve tarihsel olarak isteyerek elde edilmiş, iradi biçimde tercih edilmiş bir kimlik değil çünkü,.. Ancak cinsel kopuş biçiminde kendini ortaya koyan kadın tepkileri de, tu-kaka edilerek bir kenara atılacak bir tavır değil, gayel doğal karşılanması gereken meşru ve demokratik bir lepkidir. Bu tepkiyi gösteren bir kadının tutumu; kendisini aşağılayan , ezen, borlayan bir erkekle yaşanıını surdürrnek zorunda ka lan bir kadının tutumundan daha onurlu degil mi? Nedenlerini, ş imdilik tartışma dışı tu tacak olursak, ister siyasal açıdan, ister hünıaniter açıdan bakalı m, bir insanın kendisini ezen, aşağıl ayan biriyle yaşaması , ona boyun eğmesi son derece küçültücu ve aşağılayıcıclır. Cinsel kimliği

33


gengeş1 tartişma karş ı tepkisel bir baş kald ırıd ır. Her tepki gibi içinde pek çok yanl ış barındırsa da, mevcut duruma karşı meşru bir direnişi ifade eder .. Sömü rgeleştiri lmi ş bir ulusun, egemen ulusa karş ı

milliyetç i tepki si; ezilen-horl anan b ir ulusun b ireylerin in egemen ulusa yö nelen tepkisi ne kadar doğal ve a n laşıl abi li r ise, b ir kadının da erke klerin tutu mla rın da n hareketle, tüm erkeklerden ci nse l olarak uzaklaş m ası o kada r doğa l ve anl aş ıl a bilirdir. Şaye t erkek egemen ideoloj inin tasa llulu a ltında yapıl an degerlendi rmelerden, alelacele mahkum etme ko laycılı ğında n çı kı lı rsa; yine kadın ı n yaşad ığı deneyimlerin ruhsal ya pı s ın da ya ra ttı ğ ı etkilere neden sonuç ilişk i le r i gözetilerek ön ya rg ı s ı z biçimde yak l aş ılı rsa , kad ınl a rın bu tur tepkileri daha iyi anl aş ılır . Radikal ve sosyalist fe ministlerin feminist metodoloji ve epi stomoloj iye i 1iş ki n araş tırma ve tart ışmaları ise, S.Firestone'nin beli rtiği gibi, marksizme daha fazla diya lektik katabilecek içeriktedir. Mevcut doğa ve toplu m bilimlerindeki c ins i ye tç ili ğe yö neltilen eleştiril erin neredeyse tam am ında ha klı olan feministleri n, mevcut bilim disiplinlerinin var olan a raş tırm a teknikleri ve n o rm ları ile marksist fe lsefeden yararl anarak gelişt irmeye ça lıştı kları alternatif metodoloji ve epistomolojiye il işk i n gö rü ş leri , k apsa mlı bir tart ı şmayı gerektiriyor. Bu ko nuya i li şk in kendi içlerinde h a tı rı sayı l ı r teorik birikime ul aşa n fe ministler, marksistlerin say ı sız dersler ç ı karaca kl a rı ve materyal ist fe lsefeye ka t k ı ni teliği taşıyan Bu sapta malar önemli sa pıa m a la rd a bu l unm uş l ard ır. di ya lektik materya lizmin kategorileriyle çe li şmediği gibi, somut uygulamadaki eksikli kleri ve ya nlı şl ı k l a rı giderici özellikleriyle d iyalekti ğ i ze n g inl eştiri ci niteliktedir. Bilen ve bilinen a ras ınd ak i i li şk i de, a raşt ı rma nesnesiyle, a raş t ı ra n öznenin deneyim ve köken fa rkını n, a raş tırm a nın so nu ç l a rı üzerindeki etkileri; yine araşt ı rma nın sonucu olarak ortaya ç ık a n ürü ne mutlaka a raş tırmac ının ulusa l, s ını fsal , cinsel, siyasal ve kü l tı..ire l kimlik özelliklerin in ya ns ı tıl m ası , bizimde ka tıldığımız son derece önemli saptamalardır. A raş tırm a nın so nu ç l a rının , a raştıranın siyasa l ve toplumsal kimli ğ i y l e birlikte ele a lınm as ı ; a raştıra nın (bil enin) ulusu, s ını fı , ci nsi, dünya a nl ay ı ş ının da a raş tır ı l a n (bilinen) kadar sorgul a nmas ı, ortaya çıka n bilginin daha "nesnel" ve sağ lı klı değerl endirilmesini sağ lar. "Nes n el " li ğin sonsuz hareket karş ı sında ki göre lil iği ve "eski"me riski, bilgi'de çokyönlülUk · kav ra mının öne çıkarı lm as ın ı gerekli k ıl ıyor. Bu, sonraki ku şa k la ra incelemeler ind e değ i şe n (degişebi l ecek olan) nesnellik kriterl erini, hesaba ka tm a im ka nı saglayaca k t ı r. B aş ka bir ifadeyle bilgide nesnellik; anca k b ilgi kayn ağına, araş tıra n ve a raştıni a n a ili ş k i n çokyö nlü bil gi sunmakl a mümkündü rs. Bu yak l aş ım , ulusal sorunun kavra n ı l mas ın da , ülkesi işga l edilen sömürge in sa nının özgü n durumu nun a nl aşılmas ında da merkezi bir öneme sahiptir. Yine buna bağ lı olarak, yaşa n a n deneyimlerin ve bunun ya ra ıııg ı özgül du yg u la rın d a, a l g ıl a m a ve kavrama süreci üzeri ndeki etki lerinin epistomolojide gerekli ağırl ı kta ye r a lma yı ş ı , bi lginin " doğru " lu ğunu tartı ş m alı hale getiren etkenlerden b iridir. Daha çok aşk ve sanat gibi, bireyse l tutum ve ya ra t ı nın ağ ırlıklı o l du ğ u alanlarda gü nd e ml eşe n duygu; algıyı ve bilgiyi etkileyen, pratik tutumun ortaya çı kmasındaki etkin özellikleriyle epistomolojini n üzerinde yoğunl aşması gereken kavramlardan biri olma lıdır.. I nsanı ele projektör bu güne kadar d aha çok ekonomik ve al ı rke n, toplumsal koşull a ra çev rildi; gerek bireysel deneyimlerin gerek ekonomi k-toplumsal-siyasa l ve kültürel koşu lla rı n tek tek bireyleri n duygu ve k i şil i k yapı l a n üzerindeki etki leri, bunun bilgi ve bilinç üzerinde yaptı ğı tazyik yete rince hesaba katılmadı.. In sa nı anlama üLerinde yogunl aşa n psikoloji ve psikoa naliz ile bu bilim d isiplin lerini n alt d a ll arı sosyal

w. ne te we .c om

yüzünden kendi sine bas kı yapan ve aşagılayan bir erkege boyun egen bir kadının tutumu ile, ul usal ve siyasal kimligi yüzünden kendisine işke n ce yapan polise-askere-gardi yana boyun egen bir erkegin tutumu aras ınd a ne fark var? Eger devrimci bir kadının poli s ya da gardi yan ka rş ı s ında ki zay ıf tutumuna kızarke n , erkeklerin ba s kı ve ya ptırımi a nna boyun eg işini olagan karş ılı yo rsak, şa pk a mı z ı önümüze koyup sta ndartlarımız üzerinde düşünmemiL gerekiyor. Her gün her saat yaşanan bir baskı biçimine (cinsel baskıya ve sömürü ye) ba şkaldırmas ını bi lmeyen bir kadından, daha fa rk l ı baskı biçimlerine (söz gelimi ulusal ve s ınıfsa l bas kı ve sömürüye) baş kaldırm as ın ı i sıem e k biraz "garip" bir beklenti degil mi? Bir insan, yüreginin ya rı s ı y l a te s l imi ye ıç i y arı s ıyl a dire ni şç i olabilir mi ? O lsa bile bu saglıklı bir dire nişç i tutum olur mu? lş kencec iye boyun eğmey i son derece kü çük dü şürüc ü ve katl a nılm az

Sömürgeleştiri/miş

görebiliy orsak,

ww

bir ulusun, egemen ulusa karşt milliyetçi tepkisii ezilenhor/anan bir ulusun bireylerinin egemen ulusa yönelen tepkisi ne kadar dogal ve anlaşılabilir ise, bir kadmm da erkeklerin tutumlarmdan hareketle, tüm erkeklerden cinsel olarak uzaklaşmasi o kadar dogal ve anlaşllabilirdir. Şayet erkek egemen ideolojinin tasallutu altmda yap1/an degerlendirmelerden, ale/acele mahkum etme kolayctltgmdan çtk11irsai yine kadmm yaşad1g1 deneyimlerin ruhsal yap1smda yaratt1ğ1 etkilere neden sonuç ilişkileri gözetilerek önyargtslz biçimde yaklaştltrsa, kadmlann bu tar tepkileri daha iyi anlaştltr.

evde-işte -soka kta

her gün her saat karş ıl aşı l an erkek bask ı s ın a

k a rş ı

k o pu ş u ci nse l savunan kadınların ve t e pki

başkaldırıların ı

anlamakla niç in zorluk çe kiyoruz? ü stlük Üs tün e k a dın burada kendisini aşagılaya na

hi z m et e tm ek, o nunl a y atmak gi bi ço k d ah a b ir a l ça ltı c ı durumla yüzyüzedir. U nutmamak ge rekir ki , b ir i nsa n kendi sin e ya pıl a n zulümle, i nsa ni bask ı y la niteliklerini yi tirmez; zulme sess iz k a ldıkça, boyu n eğ d i k çe öz ünü i n sani k i şi l iğ i yi ti r ir, ve p a rça l a nır o larak ruh sa l köleleş ir.

Ruh sa l

o larak

köleleşrnek boyun eğmekle baş lar .. k ö l e li ğ i Bu y ıkmak, ye rl ebir

etmek ise sa n ı ldı ğı ko l ay kad ar Bu d eg ildir . Franz y üzd en Fanon , sömürge insanın sıktıgı ilk kurşunu , as l ında ke ndi köle kimligine sı kı l m ı ş bir kurş un olarak d eğe rl e nd i rir . Öyleyse "köle kimliği parçalamak için, bilinci dö nüştOnnek kadar, pratik etkinlikle tamamlanan fi il i bir başkaldı r ı da şarttır.. Cinsel kopuş da bu anlamda, b in y ıll a rın köleligine Çir'iya P~şin 1Ekim 1997

34


A

gengeş1 tart1şma savru l dukla rı , bilimden yararlanmada burju v a z inin bi l e gerisine düştüler. Ö te ya ndan a raştırma sürecinde, ara ş tıran ve

Kadın/arın,

e. co m

d 1 1 • • müca etetenm kendileriyle a raştı rı la n i l işki s inin , stmrlandtrmalart ve karşılıklı bir etkileş im dilfer toplumsal ve öğ re nme sürec i 6' o l arak el e al ı nma s ı sorunlara ilgisiz komünizmin 1 1 _ı hedefl eri y le ö rtü şen katmatart, özünue erkek marksist pedegojinin de egemen ideolojinin esas alm as ı gereken bir b _ı yö ntemdir. başka ir biçimue Yö nte m e i 1i ş ki n yeniden Üretilmesidir. gö rü ş l e rimi z i " M arksizm ve Kad ı n Bir yandan sömürüye So runu " ba ş lıklı k k .t~ k d 1 bölümde daha etrafl ıca arŞI ÇI arl\en, a ınıar el e alm ak ü ze re üzerindeki baskt ve ş imdi l ik geçe lim. .. .. .. • k / Radikal femini st SOmuruye SeSSIZ a an, hareketi o l u ş turan hatta bu durumdan akımların ve dü şünürlerin ağırlik l ı yararlanan erkeklerin bi r bölümünün iç ine t t J ·ı d üş tü ğ ü yanlışların u um af// e, b aş ınd a, p atri ark al kendilerine uygulanan baskı ve sömü rüyü öne b k / .l~ çıkarırl a rken , as 1 ara karş1 ÇIkarl\en, pa tri arkay la bü y ük ulusal ton/umsal dinsel ö l çüde bütünl eş mi ş ' ". , ' o ı an k a p it a ı i z m ve benzen diger baskt ve üz e ri _nd e ge rek i i sömürü biçimlerine h assasıyet l e durma maları sessiz kalan kadınlarm ge lm e kt e dir .. Bu d k' ya kl aş ım , k a dın tutumu arasın a 1 so rununun ekonomik parelel/igi görmemek ve t o plum sa l •• .. • • • temell erinin ge reğ ince mumkun degtf.. Her tkt kavranı l mas ını tutumda da sömürünün zo rl aş tırd ı ğ ı g ibi , k a d ı n l ardaki anti - bir biçimine karşt kapit al i st mü cadel e k/ ·'~ b k bilinc ini zay ı flatıcı bir ÇI 1 trl\en, aş a işlev görmüştür.. biçimlerine kayttsiZ K imi f e mini s t hareketlerde görül eıı bir ka/mmaktadtr. di ğer olumsuz luk da, B ~ 'k b' kadın sorunu dış ında ki u sa /t ,eon If di ğe r si yasa l ve daralma degil, to plum sa l sorunl ara .. _ı l . b ka rşı du yars ız lıktır. Bu mucaue enm ta anmt d~r~m , kad ı n ı n ilgi ve küçültücü ve ezilenlerin bılın ç alanı n ı .. • •• • daraltm akta ve iç içe mucade/e biTligıni kmcl geçe n , bir b irini .. /J ~x · 1 'kb' etki leye n so runl a r ı n oze loiY e pratt If bütün se l o l a r a k daralmadtrda.

w. ne

te w

psikoloji ve klinik psikolojinin ve rilerinden genelde fel sefe özelde de epi stomoloji a l an anında yararlanmak gerekir. Mensup olunan cins, ulus ya da sınıfın, algılama ve davranış üze rindeki etkil eri ka vranmad an, siyasa l ve ideo lojuk terc ihleri , yeterince anlamak mümkün degil . Siyasal ve toplumsal yaşa mda önemli izler bıra ka n , bir çok lider ya da dü şünürün , ka rş ı cinsle ili ş kile rinin , ulusa l ve s ınıfsal kökenlerin i n, bu liderlerin dü ş ün ce ve davra n ış la rı üzerindeki etkileri bugün a rtık daha iyi görülebiliyor ... Marks ve Engels' in ulusal soruna ili ş kin zaman zaman içine düştükleri yanlışlarda, sorunu görmede geç kalma l a rında ezen ulusa mensup olmala rının etkisi yok mudur? Marks ve Enge ls Pol a nya' lı ya da Me ks ik a' lı o l sa l a rdı , Polonya bag ım s ı z lık mücadelesi ile Me ksika' nı n işga l i ka rş ı s ında ki tutuml arı daha farklı olmaz m ıydı ? Ay nı şekil de, k adın sorunundaki eksik ve ya nlı ş tahlillerinde erkek o lmalarının rolü yo k mudur? Yine kabul ed el im ya da etmeyel im, üzerinde ko nuşulmaya n-ta rtı ş ı l m aya n cinselligin, çogu kez yaşamı yönlendirdigi, zaman zaman politik tavrı belirledigi gözardı edilebili r mi? Paylaşılan etik degerlerimiz, hukuk anl ay ı şımız, " nesnellik" ölçülerimiz , ideolojik ve siyasa l kabull erimi z sosya l ilişk ilerimizi n ve kiş i se l yaşamımız ı n mihenk taşı üzerinde ha rmani anıyor ve şekilleniyor; böy lece dış dünyamız ile iç dünyamız birbirini etkileyerek ve dö nü ştüre rek ya uyumlu hale geliyor, ya da kimlik ve kiş ilik çatı şmaları bir iç savaş. b içi minde sürüyor... Bilimsel ve siyasal etik aç ıdan bakı ldıgında bu çatışma, ya açıkça yaşan ıyor ya da psikolojik öz savunma me kanizmal arı bilinci karartarak, sa hte k a rlık ve ikiyüzlülük devreye gi riyor; bu noktadan sonra her türlü ya lan ve entrika kişiliklerin ayrılm az bir parças ı haline gelerek yaşam aşağ ılık bir maskeli baloya dö nü ş ü yo r. Ma rks' ın da belirttigi gibi bi l inci belirleyen toplumsal yaşa md ı r. Insan, do lay lı veya do l ays ı z olarak dahil oldugu toplumsal iliş kilerin karın ışık bir topl amıysa eger, bu ili ş kilerin bütününe nüfuz etmeden in sanı anlamak o l anaksızdır. Yaşa m b ir bütündür ve ona dahil o l a nların tümünün etkil eş imiy le şe kille n i r. Toplumsal yaşa mın bir bölümünü projektör altınd a tutup, bir bölümünü görmezden gelerek gerçeğin bütünlüklü olarak anlaşı l ması o l a na ksızd ı r. Bi lgi, onu üretenlerin yaşa ml a rınd a n bağ ıms ı z o larak ele alınam ayacagı gibi , onu yaşaya nl arın ( ulu s-s ı n ı f-c in s) katı l ımın ı sağlamad a n da anl aş ıla maz . Sandra Coyner'in belirttigi gibi, "insana ait sorunlar bunları yaşayan ların, tümü tarafından ve eşit o l arak katı lıml arı sag l an m aks ız ın

ww

anlaş ı lamayacaktır". Artan uz maniaşma ve işbö lümünün bilgi ve bilinci daha da pa rça lı hale getirerek yaba n c ıla şmay ı derinl eşt irm es i , gerçekligin bütünsel b ilgisine ul aşma şartla rını her geçen gün daha da zorlaştı rmaktad ır .. Bilim disiplinleri aras ında son süreçte ge l işe n i şbirli ği ve bil eşim l e r, bu gü çlüğ ü aşmaya yöneliktir. Disiplinler a ras ı ndaki alan şövenizmi ve getto laşma artık hı zla yı kılm a ktadır. Bu olgu toplum bi limleri için o lduğu kadar, doga bil imleri için de geçerlidir .. Einstei n saglığında

ka rşı çıkmas ına rağmen , fizikç iler bugün artık genel görelilik

k ura mı ile kuantum f izigini b irl eşti rm ede n evrenin d aha derinl i kli olarak a nlaşı la m ayacagın da birleş iyo rl ar. Doğa ve toplum bilimleri aras ında ki i şbirliğ i ve birleş imler de hızla ge l i ş me kted i r: Sosya l-antropo loji, Sosya l-psikoloji , Bi yokimya, Asıro-fiz ik vb gibi. . Otuz sene önce ortaya ç ı kan molekü ler psiko-biyoloji bunun en son örneklerinden biridir. Bu gel i ş ıne l e r di ya lekti gi n öngörül eri ni doğ ru 1uyo r. Diyalektik, gerçekligin ancak onu o lu ş tura n ve etkileyen tüm olgu larl a birlikte a nl aş ıl ab ileceğ in i ya kl aş ı k yüzell i yıl önce be lirlemi şti..

Ne varki

lamad a, " marksistlerin " tam z ıt bi r

kav ra n ı lmasın ı

enge llemektedir. Bu , kimi zaman di ğer sorun lara i lgisizl ik bi çiminde yaşan ırke n , kimi zaman d a ka dın sorununu di ğe r bütün so runl a rın merkez i,[ıe koyma gib; i kameci bir an layış biçi minde ke ndini

35


gengeşl tarttşma

Oysa

belli bir ağırlığa sah iptir. Ayrı örgütlenme gerekçelerini haklı olarak, sorunl arı nın farklılığına, çel i şki l er inin özgüllüğüne dayandıran femin istlerin, farklı ulusa mensup o lmaktan kaynaklanan etn ik özgünlükleri göremeyişleri, bir paradokstur. Bu durum deneyim fark,l ılı ğ ının yarattığ ı bir kavramazlık mı , yoksa ezilen ulus kadınlarının eleşti ri ve u yarıl arına karşın bilinçli olarak sürdürülen bir ~övenizm mi? ta rtı ş ılabilinir.. Ancak açık o lan şu ki; ulus, s ınıf, din ve kültür farklılıklarını görmezden gelerek yapılan genellemeler, bir zaman lar sın ıf söy lem ini öne çıkararak ulusal sorunu görmezden gelen egemen ulus so l 'larının sosyal şövenizmin i

kad ın kiml i ğiyle

çağrışt ırı yor.

ortaya koymaktadır. Bunun son14cu olarak, aynı sistem ve anlayış tarafından ezilen ve sömürülen diğer toplumsal kesimlerle kadınların ortak· mücadele perspektifi de zayıfla tılmaktadır.

mücadelede var olmak ve ö rgütlenmek, onların ~orun l arını öncelikli görmek başka şey, çelişkilerine karş1 mücade l e alanını duyars1zliktlf. Bu yaklaşim bunun la s ınırl amak

e. co m

Egemen ulus feministlerinde görülen, etno-feminizmi savunan feminist/erin de son dönemlerde e/eştirmeye başladığı bir diğer önemli zaaf ise, sömürge ulus kadınlarının özgün sorunlarına ve

ww

w. ne

te w

Bu olgunun yön tem tartışmaları aç ı sından bize işaret ettiği bir baş ka tehlike de şudur: Kuramiaştırmacia salt deneyime sap lanıp kalmak, ge rçek liğin bütünsel bilgisine ulaşmayı önleyen bir ampirizme yol açabil ir .. Deneyim epistomolojik açıdan abartıldığında, olgul;:ıra daha doğru bakmam ı zı sağ lamaL, tersine, gerçek l iğe daha geniş ufukla bakmamıLı başka şeyd ir. kolaylaştıran teorik bakışı zayıft atıcı bir işlev görür, pratikten Türk feminist hareketi Burada altı çiz ilmesi teoriye g idi şin yo llarını mayınlar, işbölümünün yarattığı reken bir diğer yabancılaşmada gö rüldü ğü gibi, bizi yaşam ın d i ğer içinde de belli bir ağırliğa ge n okta şudur: alanlarındak i sorunlara yabancılaştırır.. Ampirs it yaklaşım, bakışımızı sadece yaşad ı k t arım ı z l a s ı nırlandırır; neyi sahiptir. Ayn örgütlenme Kadınların, mücadelelerini yapıyorsak, neyi yaşıyorsak, onun dışındaki olgu l arı göremez gerekçelerini haklı olarak, kenclileriyle hale geliriL .. Bu durumda bir deneyim o larak kadınlığı sı nırl andırmaları ve yaşamamış o lan erkeklere, kadın sorununu an l amadıkları, sorunlarının farklılığına, kadın sorun una duyarsız kaldıkları iç in k ı zmam ı za gerek diğer toplumsal çelişkilerinin özgüllüğüne sorun lara il gis iz kalmaz!. Bu ideolojik- teori k d ara 1ma, siyasa 1 kalmaları, özü nde o larak alan dayandlfan feminist/erin, erkek egemen şöveni zm in e, örgütsel o larak ise ittifakları hiçe sayan bir ideolojinin başka bir ge ttol aşmaya zem in hazırlar. Bu nokta, ayn ı zamanda fark/1 ulusa mensup biç imde yen i den feminizm in erkek egemen ideolojinin manyetik a l anına girdiği olmaktan kaynaklanan üretilme~idir. Bir noktadır: Kadınların siyasal olarak erkeklerle aynileşme l eri, yanda n sömü rü ye erkek egemen ideoloj iy i tersten üretmeleri, tam da bu etnik özgünlükleri noktada başlar; s ınıf mücadelesini öne ç ı kararak, ulusal ve karşı çı ka rken, kadın l ar üzerindeki cinse l bask ı yı görmezden gelen " sosya list" lerin tutumu ile göremeyişleri, bir baskı ve sömürüye kendini sa lt kadın sorunuyla sınır l and ıran feministterin paradokstur. sessiz kalan, hatta kesiştiği yer de burasıdır.. bu durumdan Özetle fem inizm, tıpkı sömürge uluslard a var olan AÇik olan şu kii ulus, yara rlanan erkeklerin yurtseverli k b ilin ci gibi gerekli, ancak kendini bu özgün s1mf, din ve kültür tutumları ile, · görev ieric sın ı r lı tuttuğu , diğer toplumsal sorunların çözümüne katılmadığı sürece yeters izdir. Bu daralmayı kend ilerine farklilıklanm görmezden uygulanan baskılara aşman ın yolu ise, yurtseverliği ya da feminizmi sosyalist karş ı ç ık arke n , gelerek yapılan bi linç le taçlandırmaktır. Cinsellik, sınıfsallık ya da ulusallıkla ulusal, toplumsa l, sınırianan bilinc i, tOm ezilen ve sömürülenleri içine alacak genellemeler, bir dinsel ve benzeri biçimde toplumsal kurtuluş bilincine, yani sosyalist bilince zamanlar sınif söylemini diğer baskı ve dönüştürmek gerekir. Bu, sosyalist siyasal mücadelenin sömü rü biçimlerine toplumsal teme lini güçlendirmekle kalmaz, bu mücadele öne çtkararak ulusal sessiz kalan cı l a nl a rının kendi içlerine kapanarak gettolaşma l arın ı da tutumu ön ler.. Böylece özgün çelişki l eri çözmek üzere örgütl enmiş sorunu görmezden gelen kadınların aras ındak i parelelliği olan farklı mücadele alanları , bir yandan ortak hedeflerde egemen ulus sol'larının görmemek mümkün mücadele birli kleri yaratırken, bir yandan da, baskı ve değil.. Her iki sömürünün diğer biçimlerine ka r<ı ayn ı duyarlılık ve bilinçte sosyal şövenizmini tutunıda da kendilerini donatmış olurlar. söm ürünün b ir çağnştmyor. Bu bölümde vermeyi düşünd L rı üz sosyalist feminizm ile biçimine karşı Marks-Engels ve Lenin'in kadın sorununa ilişkin görüş l eri, yazı ç ı kı lırke n , başka kapsamı düşünülerek üçüncü bölüme bırak ıl d ı .. biçimlerine kayıtsız kalınmaktadır. Bu salt teorik bir daralma değil, mücadelenin tabanını küçültücü ve ezi lenlerin müccıdele birliğini kırıcı öze lli ğiyle pratik bir daralmadır da. Egemen ulus feministlerinde görü len, etno-feminizmi savunan feministterin de son dönemlerde e l eşt irmeye başladığı bir diğer önem li zaaf ise, sömürge ulus devam edecek kadınlarının özgün sorunl arına ve çe li şki l er in e karşı duyarsızlıktır. Bu yaklaş ım Türk femin ist hareketi içinde de Çiriya P~şin 1Ekim 1997

36


d/rok tarih 9 TEBAX 1925 Qetliama RamanCı

2 TEBAX 1973

deveı .:! n

Kurdlstane dest bi qet liaman ki rin. Di navbeyna 9 O 12'e Tebaxa 1925'an li heremen Raman O Reşkotanc

xwina gele Kurd haıc rijandin. Kemalistan li van hereman yetliamcke mezin pek anin.

NOçevan O niviskare rojnameya Özgür Gündeme Huseyin Deniz li Ceylanpinare ji aliye qontrayan ve haıc qetilkirin.

1O TEBAX 1920 Peymana Sewre hale imzekirin. Dewleta Osman i di Şere Clhanc ye Yekemin do bi dcwleta Alman re O bi hevalbenden wc re hevkari kir O li gel wan ketc şer. Di encama şerdc dcwleta Alman O hcvalbenden xwe tekçOn. Dcwlctcn Hevkar (rransa, Ingiltere, !talya ... ) bi serketin. Li du sere clhane dewleten Hcvkar bi dcwlcta Osmani re di roja 10 Tebax 1920' an de li bajare Scwre peymanek lmze ki ri n. Bi şerten ve peymane tixüben dewleta Osmani ji nO ve dihate kişand in. Di we pevajoyc de peymana Scwre ji bo Kurdan ji hcvlyeke nO bO. Her çiyas bi lemami nebe ji, Kurdistan bi ve peymanc di platformen navnetewi de wck welateki dihate qebOI kirin. Le bele li gel ve eriniye li Scwre pirsgireka Kurd O Kurdislane be Kurdan ditıate ser maseya Carescrkirine (!) Lewra di guflügeyen peymane de nOneren Kurd

w.

Dr. NOrl Dersimi, di dcstpcka sedsala 'an de di nav tcvgcra Kurd de peyviren Ne yen we1atpareziye ani clh. Ev •wşenblre bi nimet Cı heja di nav gera gel a Koçgiriye O serhildanen ıersimc de wek peşengeki xebiti. Dr. Ori Dersimi di pevajoya serbildana ersime de ji bo çalakiyen navnetewi ~n diplomatikl derkcte derveyi welat. lersimi, li derveyi wclat ji xebata xwc omand. Di dcrheqe diroka Kurdistanc e du berhcmcn wi yen heja hcne. erhcnıcn wi yen bi nave "Di Diroka urdistane de Dersim" O "Biranina Min" ( nav pirtükxana Kurdan de valahiyeke ıezin liji di kin. Welalparez ü rewşenblre bi rCımel Dr. lOri Dersimi, di 2 Tebax 1973'yan de li uriye bajan:! Helepe çü ser Dilovaniya w e.

ww

pişti tekçCıne

serbildana Şcx Seld ji bo ku Kurd careke din sere xwe ranekin li henıCı

9 TEBAX 1992

Dr. Nuri Dersimi çO ser dilovaniya Ne.

Rejima kema list a qolonyallst,

ne te we .c om

DI DIROKE DE MEHA TEBAX 0 REZBARI

Reşkotane.

wck aliki pirse nehatin qebOI kirin. Oi Peyma na Sewre de di derheqe pirsgireka Kurd Cı Kurdislane de 3 xal hcbOn. 1- We ji aliye dewleten Hcvkar ve komisyonek pek be. Ev komisyon di nav 6 mehan de, ji rojhilate çeme Firate heta tixübe Ermenistane çiqas Kurd hene, hcjmarcn wa n we tespit bike. )i bo Kurdan wc li ve hererne otonomi be damezrandin. 2- Dema ev komisyona ku ji aliye dcwlcten Hevkar ve pek hatiye kare xwe xelas bike O biryar bide, pewist e ku, dewleta Osmani di nav 3 mehan de divctiyen biryara otonomiye di pratike de, bi cih bine. 3 Ger netewa Kurd di nav saleki de bixwaze ji dcw leta Osmani cOda bi be O dewleteke serbixwe avabike, pewist e, ku Kurd ev daxwaza xwe bibin Koma Neteweyan. Hck Koma Neteweyan ji bawer bike ku gele Kurd dikare xwe bi sere xwc idare bike, we deme dive hezen dcwleta Osmani ji Kurdistane derkevin. Mixabin pewistiyen pcymana Sewre di qada pratike de jiyan nedit. Li du peymana Sewre kcmalistan carek din ji Kurdan xapandin O di armancen xwe yen qirej de bi serkelin. Sewr ji bo Kurdan heviyek bO, le ev hevl li Lozane

8 TEBAX 1993

NCıçevane rojnameya Özgür Gündeme erhat Tepe ji aliye qontrayan ve hale eliiki ri n.

Çiriya

Peşin 1 Ekim

1997

şikiya.

1S TEBAX 1984 PKK' c dest bl şen~ çekdariye kir. Partiya Karkeren Kurdistane (PKK), li baküre Kurdistanc dest bi şere çekdariye kir. Gerilayen Hezen Rizgariya Kurdistane (HRK), roja lS' c Tcbaxa 1984'an erişe Oihe O Şenızinane kirin. Livbaziya 15'e Tebaxe di diroka Kurdistaneye nezlk de rOpclcke nO vekir. Tekoşina rizgariya nclewiya Kurdistane gihişle qonaxckc nO . Taritiya kO li du COnteya 12'e lıone li Kurdisıanc pek hatibO ~ikiya. Uelc, PKK, bi beşdarlya kulrnek gerilayen HRK'e şere çckd;ıriyc da dest pe ki ri n, le iro bi hezaran gerilayen ARGK'e agire ıekoşina rizgariya neıewi li çiyayen Kurdlstane gcş di kin.

18 TEBAX 1992 ji aliye hezen dcw leıe ve hate wcrankirin. Hezen dewleıc li du serhildanen navçe O bajaren Kurdistane, bi biryarek nO li diji miroven be tawan şereki qirej dan dest pe kirin. Di encama cv şen? qirej de bi hczaran gunden Kurdistane halin werankirin O valakiri n. Miroven be tawan ji gund O navçcycn xwe halin bi d Or xisıin. Şirnex ji ji ve şere qirej para xwe girt. Di 18'e Tebaxa 1992'yan de Şimex ji aliye Şirnex

37


dfrok tarih heLen dewlcte bi tanq Otopan bombekirin.

haıe

seqet man. GirtTyen Kurd, li diji işkenceye O hovitiye li ber xwe dan. GitTgeha Amede bi berxwedana girtiyan nav da. Li pas diwa ren bilind O telen rezayi rOmeta mlrovlye hovTtTye tekbir. Yek ji berxwedanen girtlgeha Amede ji çalaklya rojiya mirine ye 1982'yan e. Gi rtTyen Azadiye bi armanca sekinandina işkenceye O ji bo mafen xwe yen parasıina siyasi di 14'e Tirmeha 1982'yan de dest bi rojiya mirinc kirin. Endame 4omiteya nava ndi ye PKK'e Kemal Pir di 7'e Rezbera 1982'yan de di çalaklya rojiya mirine de jiyana xwe wenda kir O di nav şehiden Kurdlstane de d girt.

Di DTROKE DE MEHA REZBERE

aLoNE>

ne te we .c om

3 REZBER 1924

xwe vegcriya Kurdistanc. Mcle Mistefa, ji bo mafcn Kurdan en netewi bi rejima lrake re dest bi guftOgoyan kir. rejima lrake sozen ku dabOn Ku rdan bi cih neani. li Kurde n Kurdistana BaşOr re rllyek tene mabCı ; tekoşina çekdari. Melc Mistefa Barzani, biryara tekoşina çekdarl da O çlyayen Kurdistane ji xwe re kir war. Li Kurdistana Başar di 11 'e Rezbera 1961 'an de şe r dest pe kir.

w.

Serhildana Bcytu şebabe. Di pevajoya şcre Tirk O Yewnanan de kemal i s tarı bi derewcn wek biratiya Kurd OTirkan O biratiya gelan piştgiriya hin eşTr O hin rcwşenbTren Kurd bi dcst xisttibOn. Di encama şe r de kemalist bi serketin. Demakar O baren komara Tirk a nü hale sererast kirin kemalistarı ew sozen ku dabün Kurdan pir zO ji bir kirin. Hebüna Kurd ü Ku rdlstane bi carek de 9 REZBER 1984 hale inkaçkirin. Li ser ve yeke hin Huncrmende Kurd Yi lmaz Güney li rewşenbir ü serokesiren Kurdan li diji Parise çO ser dilovaniya xwc. rejima kemalist bi arma nca azadiye dest bi xebata rexisıini ki rin. Di ve ware de 12 REZBER 1980 damezrandina rex i sı in a Azadi gava Li Tirkiye leşkera n dest dan ser idareye yekemin bO. Azadi, di bi n serokatiya dewleıc. Xalid Begc Cibri de ji bo serh ildaneke Beri Cü nteya leşgeri ye 12'e Rezbere, mezin amedeyl di kir. Di pevajoya tevgera Kurd a ri zgarlxwaz li Kurdistane amedeyiya serhi lda ne de, li Betuşebabc bOyerek !:_llezin qewiml. Endame rexisıin a her diçO bi hcz dibO. Li Ti rklye ji rewş bi vi awayi bO. Li bajaren mezin hezcn Azadiye lhsan NOri O se serbazen Kurd sosyalisı gelek bihez xuya dibOn. tevl leşkeren Kurd en ku di Alaya 18'an Berjewendiyen burjuwaLiya Tirk O de leşkerT dikiri n di 3'ye Rezbera bcrjewendiye n dewleta qolon lalist di 1924'an de Levi çeken xwe ji Alaya xetere de bO n. Ji sedema be istikrariye 18'yan revlyan O li dijT rejima kemalist kar O barcn dewlete nedimeşiya . serihildan. Li ser ve bOyere seroken Reve biren artcşa Tirk, desten xwe hildan rexisıina Azadiye Yusuf Ziya li Bedlise, O ji bo parasıin a berjewendiyen Halid Beg ji li Erzurume halin girti n. burjuwaziye di 12'e Rezbere Kurdistan Serhildana Beytuşebabe bi serhi lelana ji aliye artcşa Tirk ji nOve hate kifşkirin . Şex Seid re raste rast gin§dayT ye.Bi Axa Kurdistana bakar ji seran seri di bin gotinek din li dijT Komara Tirk a nO paleten tanqan de naliya. Rexisıi n e n serhildana yckemin e O destpcka Kurden welatparez O şoreşger be haziri serhildana Şex Seid e. O be hunandinl halin girtin . Bi hezaran rewşenblr O şoreşgeren Kurd halin 4 REZBER 1992 binçavki rin, .ji işkenceye derbasbOn O Qo ntrayan li Batmane wekTicn DEP'e ketin Lindanan . Bl hezaran F ketin reya guleba ran kirin. Di ve e rlşa qontrayan de mişcxte; li welaten Awrupaye penaber wekile DEP' e Mehmet Sincar hate bO n. qeti lkirin.

7 REZBER 1982

ww

Endame qomlteya navendT ye PKK' e Kemal Pir di rojiya mirine de şehid ket. Li du cunteya 12'e ReLbere bi hczeran Kurd hatin gi rtin. (G irtiyen Kurd bi pirani li girtigeha Amede halin topkirin.) Rejima 12'c Rezbere heml metoden hovitiye OIşke nceye li ser girtiycn Kurd ceribandin. Girtigeha Amede veguherl labaratuwara Işkenceye. Wekl tc zanin, ji aliye işkenceye ve li dinyaye zindanen Saygone bi nav O deng in. Le bele rejima hov a 12'c Rezbere rehmet ji zindane Saygone re da xwendin. Gi rtlgeha Amede ji zindanen Saygone belir bO. Bi girtlge ha Amede, bi Işke n ceye bi dehan girtiye n Kurd hatin kuştin, bi sedan ji

12 REZBER 1982

Endame qo miteya navendi ye PKK' e M. Ha yri Durmuş, li girtigeha Amcde di rojiya mirinc de şehit ket.

11 REZBER 1961 Li Kurdlstana

BaşOr şe r

ji nO ve dest pe

kir. Li du hilweşina Komara Mahabadll Me le Mi sıefa Barzani, tevi peşmergen xwe bi meşeke direj O dijwar xwe spartibOn Yekitiya Sovyete. Barzani tevi peşmergen xwe ll sal li Yckitiya Sovyete wek penaber ma. Di sala 1958'an de rejima lrake guherl. Ji bo Kurdan mcrcen xeba ta siyasi ji nO ve pek halin . Li ser ve yeke Mele Mistefa Barzani di 1958'an de levi peşmergcn

Çiriya

Peşin 1 Ekim

1997

13 REZBER 1927

Serh ilelana Çiyaye Agire. Pisti damezrandina Komara Tirkiye, Kurd ji bo mafen xwc yen netewl bi dest xin, desl bi semildanan ki ri n. Rejima Kemalist, serhilelana Şex Seld bi metoden hov tekbir. Bi hezaran Kurd tevl zar O zeçe n xwe halin qctilkirin, seroken serhildane hatin darvekirin. Gund O bajaren Ku rdistane hatin şew itandin . Le bele gele Kurd, li diji 7ilma dijmin seri xwar nekir; di her fersendi de seri hilda. Yck ji van serhildanan ji se rh ilelana Çlyaye Agiri ye. Di peşengiya 1hsan NO ri de esirer dorhela çiyaye Agi ri di 13'e Rezbera 1927'an dest bi serhildane kirin. Serhildanen Agiri 3-4 sal berdewam ki rin. Li gor çavka niyen ku di de rheqe serhildanen Çiyaye Agiri de hatine nivlsin, serhildan ji seri heta dawi bi awayeke bunandi ni domkiriye O ji aliye HOYBÜN'e ve hatiye idarekirin.

17 REZBER 1992

Sckretere Giştl ye PDK-1 Dr. Seid Şerefkendi hate qetilkirin. Dr. Seid Şerefke ndi di 1973 'an de bO cndame PDK'e. Di 1980'yan de ji bO endame buroya siyasi ye partiye. PiştT şehidbOna Qasimlo, di kongreya 9'an de bO sckrctere gişti. Dr. Seid Şerefke nd i, di 17'ye Rczbera 1992'yan de li Beriine tevi berpirslyare partiye ye Awrupaye Fetah Evdali O bcrpirsiyare Almanyaye M. Homayun Erqelan Cı NUri Dehkari ji aliye ajanen lrane ve hatin qeıilkirin. ·

20 REZBER 1992 Rewşenblr O we latpa reze Ku rd Musa Anterdi 74 saliya xwc de li Amede ji aliye qontrayan ve haıc qetilkirin .

24 REZBER 1996 Li girtlgeha Amede qetliam.

Rejima qolonyalist carek din ji rOye xwe ye qirej nişanl hemO d ine kir. Heze n dewlcte bi aweyeke hov erişe girtiyen girtigeha Amedekiri n Cı 1O girtiycn ji doza PKK'e qetil kirin.

38


gengeş1 tart1şma iradi müdahaleyi gerektiriyor. c) Böylesi bir devrim, asgari yaşam gereklerin i bile gidcrmeyi " lüks" saymayı gerekti ren bir fedaka rlık ve kavgay ı gerekti riyor. d) Bu pratik gerçekli ğe kar~ın, Kürdi stan' lı "Komünistler" sosyalist "c le~ti ri", büyukh..ik ve gurur i le değe rl e ri, emekleri küçü mseyip, kend i müda hale ederneyiş in i teorize ediyo r. B und a n d ır ki, k ı yas l a m a yöntemimiz bu kendini ta nım a m ay ı , yabancılcış m ayı açığa v urmad ır. Ama bu aç ı ga vu rma eylemi bir teşh i r, bir entellektüel e leşti ri ve yorumlama degildir, tüm ş i dde ti ilc süren Kürd istan'daki ulusal-toplumsal savaşa kendimizi uyarlama/uya riatma uğraşıd ır.

om

bolşevikler

ve biz kürdistanli

"rgcr, kendinizi iyi tamrsamz

100 -yüz- farkit bile korkmazsm ız. Eger, yalmz kendiniz i bilip, rakibinizi ta nımazsa nız, her kaza ndıg m ız zafere karşı bir ycnilg ide karşınıza çıkac:aktır. Eger, ne kendinizi, ne de rakibinizi tanımıyorsan ız yenilgi

ew e. c

savaşta n

2

H.lsmail Aslan

et

Kulübede bir saraydakinden başka türlü düşünülür",

.n

".....gerçek pratik dünyada kendini yabanCI laşt1rma, başka insanlarla gerçek pratik ilişkilerde kendini gösterir. Yabanctlaşmanm yer aldtgt ortamm kendisi pratiktir"

ww w

"Devrimci teori olmadan, devrimci pratik olamaz "

belirlemesi, tüm devrimci hareketl erin çık ı ş n o ktas ı o lmu ştur. B o l şevi kle r ve biz Kürdi st a nlı " Bo lşevikler" baş lı kl ı ilk yaz ımda, Büyük Ekim Devrimi ' ni gerçek leşti ren kadrola rın biçimlendirilmeleri/biçimlenmelcri ile Kürdistan'da kendini " M arksist" kabul eden kadro ve yap ıl anmaları n biçimlendiri lmeleri/biçimlenmelerini kısaca karş ıla ştırarak aradaki çelişkiy i sergilerneye ça lış mış, Kürd istan' lı kadroların bu i ddi a l a rın a uygun bir dü ş ünce/d avra n ış içine girmelerini n gerekliligi ile so nu çl a ndırm aya ça l ı ş mı şt ı m . Gerek Bo l şev ik devrimini ele a lı ş ı m, gerekse biz K ürdi s tan' lı "Bo l şev i kler" kav ramını kullanmam bilinçli bir terc ihtir. Çünkü; a) Kürdista n ' lı komünistler {ya da sosya listler) önlerine ko ydu kl a rı Kürdistan Devrimi' nin azami program hedefleri, Büyük Ekim Devrimi gibi emperyalist sistemi (Orta-Dogu ça pında) sarsacak dinamikler taş ıyo r. b) Böylesine bir devrim, buna uygu n bi r strateji-taktik ve Çiı'iya P~şln 1Ekim 1997

kaçmılmazdır." Bunda nd ı r ki, sistemin e l eştiris i kadar, sistemin analizi kadar, kendi analiz ve ele~ti rileri m iz de kavga nın zorunlu boyutudur. Bu bi linçle Kürdistan'daki ulusal/toplumsal kavga nın so runların ı evrensel-ulusa l miras ve deneyimler üze rinde sürdürmeye çal ı şacağ ı m bu ta rtı ş m a larımd a . Amaç; ne ye ni teorik tezler ya ratma, ne de Kürdistan aydınının tarihseltoplumsal konumunu tespit etmedir. Amaç, KUKM'nin ge ldi ğ i boyut ve onu kuşa ta n cmperyalist-sömü rgeci program ve uygulam aların yık ı cılıgı karşısında maddi/pratik bir güç o larak müdahalede bulun amayan sosyalist zemindeki ya pı ve ka dro l arın, kendilerini dö nü ştü rme eyleminde yeteneklerim ve deneylerim ölçüsü nde omuz vermedir. Ancak bu omuz verme çabamda dahil o lmak üzere, tüm bu ideolojik-siyasal ta rtı şmalard a hedeflenen ise, sorunlarımızın nedeni nedir? N as ı l a şa rı z? Ve en önemlisi de tesbitlerimizin, d ü şün ce l e rimizi pra tiğ imi zeve d avra n ış l a rımı za ya da pra tik yaşa mım ıza na s ıl ya n sı ta biliri z? so ruların a ya nıt a ra m adır .

Bundand ı r ki, bi zim sorunumu z daha çok doğru şeyle r söylemek değ il, bunun ge rekl iliğ i ni yerine geti rmektir. Bunu amaçlamayan tüm çaba ve tartışmalar devrimci deği l, lafazanlıktır....

Bu makalemizde, kendini ta nıma uğraş ı m ız ın ulusal yaba ncılaşma boyutun u tartışacağ ı z. Ancak bu yaban c ılaşma

daha çok devrimci hareketin içinde üreyen, kendi to plumsa l ge rçe kliğine ve d eğerlerine ya b an c ı laşma boyutunun ideolojik ve as ı l önemlisi yaşa m i li şk i si içinde ele a l acag ı z. Kapitalizmdeki Dini, felsefi , ekonomik, siyasa l yaba nc ı laş m al a r daha ge niş bir tart ı şma n ı n konusu oldu ğunda n, b iz burada daha çok devrimci hareketin içi ndeki pratik yabancılaş ma o lgusunu irdelemekle yetinccegiz. Bunu yapa rken izleyecegimiz yöntem ise Bo lşcvik lerin " Rus" lu ğu i lc Kürdistan ' lı " Bolşevikle rin" " Kü rt" lüklerini kıya slama temelinde o lacaktır. Ancak, devri mci hareketteki bu yaban c ılaşma, tarih ~el süreç içi nd<' Kürt aydın ve önderli klerinin mi ras ı üzerinde biçimlendiginden, bi zi ta rtı şma konumuzdan k ı sm e n u za k laş tırsa da öncelikle Kü rt aydın ı ve geleneksel ta rt ış ma l a rı

39


A

gengeş1 tarttşma

geçmişteki işbirlikçileri

önderliğin

h ege m o n yas ı a lıında o l mas ının Kürtlerde

gc tirdigi bi linç yel imi ve ya ba nc ıla ş ma nın doğa l

o larak bu satırl arın yaLarın ı n da bünyesinde ta~ ınmas ıd ı r ... Kürd istan'd a Kas ri -Ş i rin A ntl aşmas ı y l a Pcrslerle birlikte egemenligini kuran Osma n l ı despotiLmi, IdrisiBillisi a rac ı l ı g ı y l a Kürt Feodal beyleriyle ya ptığ ı anl aşma ile özel bir Beylerbeyl i ği statüsü di yeb il eceğ imiz bir uygulama içine gi rmişti. Bu statü ile tamamen merkeLi otoritenin atadı~ ı Bcylerbeyi (Tım a r) sisteminden fa rklı olarak; Ku ı di s ta n 'd a, feodal mülkiyete cl konulnıa makta, feodal mülkiyet il i şki leri devam etmekte, verilen yetki ler babadan o~ ul a geçmekte, pad iş ah o n ay ı atama yerini a lmakt ad ı r. Beylcrbeyi sisteminde, Beylcrbcy i Eya lette padi şa ha ka rşı tek siyasi ve idari otorite

.n

olmalanyd1. Bu dönemdeki Kürt hareketinin hiç bir önderliğinde, feodal de olsa işbirlikçi ilişkiler içine girmemiş bir

ww w

olmamaswd1. Bu nitelik Kürt hareketlerinin önderliklerinde savaşt1klan güçlerin yönetim anlay1şlan ilişki biçimleri, yaşam tarzlan gibi tüm y1k1c1 değerleri taşımas1n1

getiriyordu.

e tkin l iğini kı rmı ştır.

om

beylik/erin genişleme ve ulusal içerikli başkaldmlanyd1, ya da Osmanlt despotizmi tarafmdan yetkileri almm1ş eski bey/ik/erdi. Başka bir deyişle bu hareketlerin önderleri Osmanltiann o süreçteki ya da

Niteliği Kürt ayd ı n ı ve geleneksel önderliklerinin 19 .yy' ı n baş ınd a n itibaren analiLini yapm anın bugünü kavramada bü yük önemi va rdır. Anca k bunu yaparken konuyu daha çok Ku 7ey-Güney Kürdistan ve Osmanl ı -TC sömürgeci ligi i l i şkileri temelinde ele almak zorunda ka l acağım . Bu yak l a ş ım, Kürd istan ' ın pay l aş ılıp, birden fazla o torite, dı ş güçlerin

sanca k ise Diyarbekir Beyligine bağlanm ı ş tı r. Beyli k yetkilerinin babadan oğu la geçmesiele s ı k sık ihlal edilerek, beyliklerin kendi a l anl arınd a kök l cşip , kuruml aşnı;ıs ı ve etki nlik kua nm a l a rı e nge ll en mi şt i r. Bu yönetim biçimi ay rı ca kı sa ara lıkl a rl ada o lsa, etk in aş ire t ve beylerin büyük bir bölümünün merkezi oto riten in i li şkis i içi ne girmesini sağl amıştır. Bu i l i şkinin caz ibesi ve yeniden atanma umudu, tüm yere l otoriteler aras ın d a rekabet ve ye re ll iği kökleştirm işt ir. . Osman l ı despotizminin gerek 19. yy'da Balkanlarda etkinliğinin kırılıp, müslüman halklar üzeri nde bir despotizme dönüş mesi , gerekse ye rel feodal otoritelerinin ba şkald ırı l arın ı n artmas ı ve ge tird iğ i tehdit sonucu, Kürd istan 'daki yönetim ayg ıtınd a feodal beyler ve aşi ret liderleri yerine Kurt din i otoriteler (Şey h l e r) gö rev l e nd i rilmi ş tir. Bu hem ideolojik e tkin l i ğ ini artırmış, hem de tüm müdahale ve provakasyonlara belli bir otorite ve etki nliğe sahip o lan feodal önderiikieri n

ew e. c

yetkilendirdiği

19. ve 20. yüzyılı ve Ulusallsyan Önderliklerinin

padi şa ha , 8

Ö nemli bir uygu lam;ı da, yerel oto riteyi el inde bu lunduranların çocuk ve yakın ların ı Istanbul'da c~ itmcleriydi. Bu uygu lama ilc hem yerel Kürt otoritelerinin

çocuk l a rı bir nevi rehin tutularak, b aş ka ld ı rılma m as ı için şa nt ;ı j a rac ı o l u ~turulmak t;ı, hem de Os ma nlı kültürü ve yaşam ta rzı içinde biçimlcndi rilerek, asimilasyona u ğ ra tılıp

işbirlikçi l eşti ri lmelcriyd i .

Bi r di ğe r ö nemli ö7cll ik de, Kürd istan'daki beyli kleri, özellikle de Kürtlerden o l u şturdukl a rı aş i ret ve Hamidiye A l ay l arı ' n ı sürekli o larak diger ko mşu ezilen halkiara sa l dırtı p, hem bu h a lkl a rın kend isi ne yönelik muha lefetini kırı p Kürtlere . yöneltiyor, hem ezilen halklar aras ınd a çat ı ş ma ve dü ş m a nlık l ar ya r;ıtı yo r hem de, Kürt egemenlerini kend i suç o rtağ ı ya pıp, kendine bag ı m lı k ı l ı yordu . Bu ideolojik-siyasal ya klaşı m Osma nlı despotizminin egeme nliğini sağl a nıa kl a ka lmı yo r, Kürt ha lkının pa rça l ad ığ ı d eğe r l e r üzerine ö rdüğiı kendi değe ri ile önder ve aydınlar üzerinde ka l ıcı etki ler bı ra ka rak Kürt halkının gelecek süreçlerini de ipotek a ltına a l ıyordu . Bu kuşa tma içindeki Kürt hareketi 19.yy baş l arı nda iki fa rklı mekanda ve nitelikte boyverdi. Birincisi; Ülkedeki baş ka ldırıla rdı. Ikincis i; Istanbul merkezli aydınla rın e ntellcktuc l-politik faal iye tleri id i.

et

Kürdistan'daki başka/dmlarm temel niteliği; ya Osmanlt despotizminin ülkedeki

ö nderiikierin nite l i~i , sömurgeci ler ile ilişki ler ve bunun gctirdigi ya banc ı laşma y ı irdcleyelim.

o lmas ın a karşın,

Kürdis tan 'd;ı bilinçl i bir şekilde, direkt padişaha

bağ lı , birçok beylik ve sa ncak o lu ş turulma k tayd ı. 13öylelikle hem padişa ha ba~ lıda ols;ı, Kürdistan'da bir merkezi Kürt otoritenin ol u şumu e ngcll ennıc kte, hem de iç ça tış malara Lernin ya raıılma ktayd ı. Ö rncgin; Oiya rbekir 19 sancaga bölunup, önemli etkinli ği o lan 11 san ca k direkt

Çi riya

P~şin 1Ekim

1997

Kürdistan'daki başka /dmlarm temel niteligi; ya Osmanli despotizminin ülkedeki yetkilendirdigi beylik/erin genişleme ve ulusal içerikli başkaldmlarıydt, ya da Osmanlt despotizmi tarafindan yetkile ri a/mm1ş eski bey/ik/erdi. Başka bir deyişle bu hareketlerin lJnderleri Osmanlllann o süreçteki ya da geçmişteki işbirlikçileri olmalanydt. Bu dlJnemdeki Kürt hareke tinin hiç bir öndedilfinde, feodal de olsa işbirlikçi ilişkiler içine girmemiş bir lJnderlilfin o lmamastydl. Bu nitelik Kürt hareketlerinin lJnderliklerinde savaş tiklan güçlerin yöne tim anlaytşlan, ilişki biçimleri, yaşam tarzlan gibi tüm ytktct degerie ri taş1masmt getiriyordu. Ku?kusuz bu

ö nderiikierin d ayandığ ı en büyük potansiyel işb irlikçi il iş kile re girmemi ş beyler, aşiret liderleri ve şeyh le r idi. Ama bunlardaki yerel değerler hiçbir zaman hareketlere egemen olan)a d ı. 13u nitelik hemen hemen bütün dire n işlerde iç ihanetleNn, bölgesel hareket etmenin, uz l aşma nın toplumsal temelini oluş tu rm a ktaydı. Bu to plumsal ya ban cıl aşma d ı ş ında ka l;ın güçler ise Os manlı despotizminin toplumsal il işkileri imha po lit i k as ı sonucu bir özne o lacak potansiyeli taş ımı yo rl a rdı . Kent a ydın, burjuva ve sa n a tka rl a rınd a n yoksun b ırakıla n Kürt toplumu, d inamikleri ni k ır'da ba rındı rıyordu . Kırda ki işb irl ikçi o lmayan feodal-dini o toriteler ise yüzyı lla r boyu hem merkezi hem de yerel otoritenin imha ve ideoloj ik e tki nl iğiyle ö7nc ola mıyorlardı. Köy lulüğün ise bunca toplumsal tahribat içinde

40


gengeşf tart1şma

içinde taşıdı ...

Istanbul'daki Kürt Aydınlanması ;

güvensizlik ve

toplumsal yapllarma gerekse önceden Kemalistler tasfiye ve etkinliklerini k1rma

bu aydm ve feodal önderiikierin engelledi. Sait Özellikle örgütleyicisi olarak öne ç1kan Cibranlt Xal1t Beyin yap1s1 bu Kürt aydı n/bürokra l kesimlerin ilk pratik aydmlarının tipik bir buluşmasını yans1mas1yd1. Osmanlt/ar gerçek l eştirmiş tir­ bile Kurdistan'daki adına Ermeni katliamlan toplumsa l yapı ve yapan Xaltt bey geleneksel önderiikieric kültür, ;; Ermenileri öldürmekle mücadele yöntemleri birgün kendi boynumuzu ;ıç ıs ınd an büyük bir da kesecek kll1çlar1 yabancıtaşma çekmiştir.Bu iki bi/edik" diyebilecek kadar kesimin toplumsal sömürgecilerin değer çatışmalarını

ew e. c

Osmanl ı despotiz minin dige-r ezilen halkiara yaptıgı gibi, yere l Kürt beylikler inin çocuk ve yakınl;ırın ı b tanbul'a getirtcre,k eğ!tip k~n~mla_ndırmaları ~on~cu 19.yy başlarında Istanbul da onem lı bır Ku rt aydın, ;ıske rı/~ i vi l bü rokral ve öğrenci potansiyeli o lu ştu. Tıpkı Osmanlı asilzade leri gibi bi r sefahat içinde yaşayan bu aydın kesimler, Ista nbul'dak i 1. ve 2. me~ru ıiyet ve aydı nl anma hareketlerinden büyük orandcı etki lenmi ş lcrd i. Tamamen bir şehzade yaşam tarzı ile biçimlcnip, Osman lılık ide?l.ojisi ilc biçimlenmişlerdi. ltıahat-Terakki'nin Türkçülü k polıtıkasını gündcml eştirme sürecine kad;ır Osman lı aydının bir parçası o lan bu Kürt aydın l arı, bu sureçten sonra Kü rt kimlikler ini öne ç ıkardıl a r . Pcınislamizm yerini , Pantü rkizm , a lın ccı tamamen bir kopu ş içine girdiler, ancak yaşam ilişkileri kimlik kopuş idi, aydını lı Osman bir yine ifleri siyasal perspekt ve örgütlen me a l an ınd ayd ı. Ba lkanlarda gelişen ulusal h a reketler.bun l arın etki lenmesindc rol oynayan ayrı bir etmendi. üzeilikle 2. Meşrutiyet sonrası kültürcl- politik örgütlen meler içine giren bu aydınların ortak özellikleri; yerel Kürt otoritelerinin çocukl a rı o lmaların<ı rağmen, ülkeden kopuk ol uş l arı ve kendi değer ve yaşam tarziarına yabancıtaşmış tüketici Osma nlı egcm~n ~~a~am ilişkilerini , kültürünü vb. değerleri aynı biçimde bünyelerinde

tarzı, bir başka idırı y ı geçmiş işbirlikçi önlüyordu . Keza tasfiye edilmeleri konumlarının getirdiği süreçlerinin başında bile. Turk yaşam ordusundan ilişkilerinin oluşturduğu i l işk il e rini kesip, geleneksel Kürt önderiik ierin dağlara yönelme geleneğine yabanciiaşmaları, yönelmesine bu ku lt ur ve yaşam tarzı clvermcmiştir. 13u tarafından ili şkilerde en radikal dönüşü yapa n lhsan Nuri Pa şa -ki, yeri girişimlerinin başlatiimasi, geldiginde o rduda isyan çıkara rak dircnmiş, teslim olmayıp, alandan çek ilmi ş, akabi nde buluşmalanm Agrı Isyanında tekrar Şeyh Kuzeye geçip harekete Hoybun lsyanınm adın;ı önderlik yapmış, geleneksel önderiik ieric

om

ne _merkezi bir başka idırıy ı örgütlerneye ne de önderlik etmeye tarıhsel-toplumsal koşulları el vermiyor du. Işçi sınıfı ise hemen hem_cn yo~ denilecek düzeydeydi. Tek etk in güç, eski yerel oıorıte l erd ı . Bunlarda yı lların işbi rli kçi ilişkileri içinde her ya nı y la Osman lı despotizmi üreten b ir yabanc ıl aşmcıyı taşıyorlardı. Bu nitelikler i tüm fedakarlık ve başkaldı rıi anna de damgasını vurdu. Her Kürt hareketi, elirenı ş i kadar ihaneti

.n

et

içselleştirmeleriydi. Bu ortak yapıların a rağmen politik olarak bir homojen lik ve taşımıyo rl a rd ı. Daha çok yerel dini otoriteleri n çocuk ları askeri bürokrasi içinde yer alan l ;ır ile dini ku ruıni a rd a konumla na nl arın başını çektigi grup; Kürt hareketini Osma nlılık içinde özerklik temelind e ele alırken, daha çok feoda l beylerin çocukları olan ve se-rbest ~·a lı şan aydın ve ögrencilerin oluşturduğu diğer guruı-ı. ha~ımsızlık taraftarıydı. Ancak iki kesiminde kü ltür ve yaşamımı egemen olan Osmanl ı

ww w

aristokrat kültürü, yüzlerini ülkeye dönmeye ve modern bir ulusal örgütlenıneyi programl<ımaya cl vermiyordu. Kendi ai lesel ilişkilerinde de tecritıiler. O rdu içinde yer alan Kürt subaylar,- özellikle de Kürdistan'daki Hamidiy e A l ;:ıyları için de yer alanlar- TC' nin kuruluş süreciyle birlikte, tekrar gündemden düşürdükle ri Türkçülü k po litikasını öne çıkarıp, Türk olmay<ın ları tasfiyeye yönelince bir başkaldırı içine girdiler. Bu ordu içindeki subaylar kısmen ka lmı ş c ıkinlik ve guçleriyle, feoda l dini güç merkezlerini örgütley ip bir direni ş h;ıreketi ba şlatmanın h azı rlığına girdi ler. Ancak gerek, geçmiş işbirl i kçi konuml;ırının geti rd iği güvensiz lik ve yaşam ilişkil e rinin olu~turduğu toplumsa l yapılarına yabancılaşma l arı, gerekse önceden Kemalistler tarafından tasfiye ve etkinlikle rini kırma giriş im leri nin ı başlaı ılma s_ı_, bu ayd ın ve feodal ö nderiikierin bu lu şmaların engel ledi. üzeilikle Şeyh Sait Isyanının örgütleyicisi o lar;:ık öne ç ıkan Cibra nlı Xa lıt Beyin yapı sı bu Kurt aydın l arının tipik bir yansımasıydı. Osmanlılar adın;:ı Ermeni kat li amları ya: ın da Xa lıt bey " Ermenileri iildürmek/e birgün kendi boynum uzu cilerin sömürge kadar ek diyebilec biledik" kesecek kıltçlan işbirlikçilerine karşı izlediği politikayı kavramış bi riydi.Anc ak yı llarca tüm hücrelerine işlene n Osman lı kültür ve yaşam Çir'lya P~şin 1 Ekim 1997

yaşam tarzı ,

ve

fa rklı yaşam

kçilerine karş1

işbirli gösteren kavramlŞ tipik örnek olması izlediği itibariyle lhsan Nuri Paşa ve lbrahim Huskc Telli'n in ;ıi le yaşamlarınd;ın iki örnek verelim. lbrahim Husk~ Telli: Doğubeyazıt'lı olup merkezi Osmanlı desf.>Otizminin yerel yöneticil igini yaı-ımış,TC'nin kuruluş sü reciyle ticarete başlayıp, ulusal direnişlerden uzak kalmış eski bir işbirlikçi iken, TC'nin yerel otoriteleri tasfiye hareketi üzerine Ararat';ı yönelip, Ağrı byanının ikinci önemli ismi

tarzlarını

politikayi

biriydi.

o lmuştur. Bilindiği gibi, Ista nbul'da Harbiyeyi bitiren, Türk ordusunun t yaşam ve kültü r ilişkileri içinde biçimlen cn, Osman lı aristokra ve bürokrıııları gibi aristokrat eş tercihi olan, Kürtlerde de erişi lmcz eş o larak " Kua Çcrkez Xa tune" diye turkülere konu o lan Çerkez Yaş<ır Hanım ilc ev l enm i ş. Fakat isyandan sonra eşi ilc ayrı yaşa mak zorunda kalmıştı. Ağrı lsya nı sırasında TC subayl;ırı ile sık ~ ı k görüşme ler

ilkelerinden birinde, yine çesitli l iderlerine savaşı bırakınalar~ öneri lip, Kürt liderlerinin teklifi rededip savaşı sü rdüreceklerini yap ılır.

Bu

görüşme l erin

kişisel güveneeleric Ağrı 41


A

gengeş1 tart1şma

belirtip, toplantının bitimind en sonra, Turk sub;ıylarınd an biri lhsan Nuri P;ışa'ya ''Sizin şahsınua ne gibi

hi7metle r sunabilirim" diye sorar. Bunun üzerine lhsan Nuri Paşa "Karımı Halep'e 8önderin" dcr. (Eşi

Istanbul' dadır.) Birkaç gün sonra TC

Kürt guçlerinin askeri kumanda m lhsan Nuri Paşa önderliginde sivil halk ve askeri birlikle rin bir kısmı lran'a geçerek Iran idaresine teslim oldular. Ka lan diğer askeri birlikler ise Zilan, Abağa ve Bulanık'a geçip, kısmi çarpışmalarla Türk ordusun u şaşırtıyor/ardı. Türk ordu öncıJieri, Ar;ırat'ın terkedilmiş bazı tepeleri üzerinde ancak birkaç hafta kalabildi ler. Sarp ve sert Arara / 'ı a rtık kar kapladı. Türk askerleri bunun üzerine Beyazıt ve lğdır'a döndüler. Türk komedis i de böylece artık sona ermişti. fakat Ararat Kürt devrimi ve Huske Tel/i şakayı sevmez/e r... [kim ayının 27'sinde Huske Tel/i, tum silah arkadaşlan ile karla kaplı, sert iklim/i fakat dost Ararat'ın maf!aralanna tekrar

yerleşti/er."

om

Metropollerdeki Kürt aydmm ülkeye dönen, mücadeleye önderlik eden, kendi ulusaltoplumsal koşullan içine dönüş yapan en ileri örnek olan /hsan Nuri Paşa 'daki egemen metropol yaşam tarzmm halen kendini nastl taştdtgtm, bu

Kuşku~uz Huske Telli'nin bu eylemini politik ve fclsefik olarak onaylamak mümkun degil. Bu eylemin kendisi yalnız Beyazıt Valisi b;ışına Kurdistan 'daki geleneksel önderiik ierin politik aracılıgıyla haber perspektif darlıklarının düzeyini ve bunların toplumsal göndererek, eşi dinamikl er ulerinde ki yıkıcı-imhacı nitelikler ini de nasıl ilişkilerin düşmanla Yaşar Hanım'ın ulusal direnişler içinde de ürettiklcr ini, yeni lgilerin öneml i bir Suriye'ye g itti ğini · nedeni haline geldiklerini göstermektedir. Ama elli y ıl sonra, lhsan Nuri Paş;ı'ya Güney Kürdist;ı n 'da Barzani Hareketinin de lhsan Nuri Paşa bildirir. Türk ile aynı gerekçe ilc (70 ycni l gisınde peşmergenin tüm subay ınd a n isteğ i direnme taleplerine karşı " kurşunu düşmandan alabiliriz ama yerine gelen lhsan binlerce çoluk çocugu na~ıl doyuracagiZ") deyip ulusal s1rf yaşam Nuri Paşa, Hoybun direnişi bırakıp çoluk çocuk ilc lran'a sıgınmas ı ya da en ufak ar;ıcılığıyla Y;ış;ır bir sald ırı halinde milyonla rca Kürdistan'lının ülkelerini ilişkileri H;ınım'ı Suriye'den bırakıp, yüzlerini Avrupa ve di~er sömürgeci metropollere Tebri7'c çev irişi n i gözönüne gctird i ği mi zdc; bırakılan mirasıda geti rtir.Tebriz'den sorgul amam ı z gerekiyor. Osmanl ı la ra karşı direnen Yun;ın yabanCilaşma Ağrı'ya getirtmek ulusa l direnişçilerinin son yeni lgi noktalarında Osman lıl arla için birkaç kez Xoy'a çarp ı şma anlarında kadın l arının teslim olmak, ülkesind anlay1şm, en gider. Xoy'da kaçmak ya da Osman lıl a rın eline clüşmektensc, halaylar tesadüfcn yaka l a nıp çekerek kendileri ni uçuruml ardan atıp intiharı seçtikler i karakala göti.ırülür tepeler "Turko Tepcleri" olar;:ık halen Yunan ulusal bilincind e ve yi ne tesadüfcn kendilerini korud ukl arını gözönü ne ge tirdi ~ imi zde, ulusal b ırak ılır ve nihayet bilinç ve dircni~i n yerleşmesi, kararlılık ve direnişin bir miras Yaşar H a nım ' ı o larak gelecek kuşaklara ak ta rılmas ı a nlamınd a Huske kuşaklara Ağrı'ya getirmeyi Telli' nin umitsizliğinin gelecek için ümit vadctmes ini de başarır. küçümsemernek gerek. Konumunı dönersek; Geleneksel Metropollerdeki Kürt aydının ülkeye dönen, mücadeleye önderl iklerde ö nderl ik eden, kendi ulusal-toplumsal koşu ll arı içine dönüş ifadesini bulan lbrahim Huske Telli'nin bir aile ilişkisini ise yapan en ileri örnek o lan lhsan Nuri Paşa'dak i egemen Garo Sasuni şöyle anlatmak tad ır. metropol yaşam tarzının halen kendini nasıl taşıdıgını , bu "Ararat cesurane bir şekilde Eylül25' e kadar direndi. Her ili şki lerin düşmanla diyalogu na s ıl sagl ad ıgı, hareketi türlü irtibattar. yoksun olan Araratliderleri, savaşa devam önderl iksil bırakacak düzeyde riskiere sırf bu yaşam ili şkileri etmek için zorunlu olarak iki ayrı sorunu düşünmeye içinde girdikler ini gösteren en iyimser yaba n c ıl aşma ö rn c~id ir. başladılar. Ilki her türlü erzak ve yiyecek darlığı idi. Çünkü, Aynı anlayış ın, Iran KOP liderini de imhaya gölurdugünü askerlerden başka çok sa'yıdaki sivil halkıda besleme k gözönün e aldığ ımızda, kendisini nasıl üretip, kuşaklara imkansız bir hale gelmişti. Ikincisi ise cephane ve teçhi7at ak tardıgınıda an layabiliri z. Diğer bir yak l aşım o lan Huske darlığı idi. Telli'nin yaklaşımına baktı ğımızda, Kürtlerde kaçmamak için Ararat liderle ri önce sivil h a lkı kurtarma ve sonrada oradaki ayağına çeyd vuran a nlayış ın bir ileri boyutta sü rdürü lmesidir. güçlerini başka dağlık bölgelere nakledip savaşı oralarda Ama bu boyutta sömürgecilcr tarafından yı ll arca bi7de ayakta devam e ttirme çarelerin i aramaya başladılar.lhsan Nuri ve bir tutulmaya ça lı şılmı ş, körüklenmiş sömürgcci egemen liğin kısım liderler bu planı uygulam a taraftan iken, en büyılk lider yaşam la rzımı 7a yansımasın ın b ir diğe r boyutudur. ve Ararat'lı olan Huske Tel/i buna karşı çı ktı . Huske Tel/i şu Ideolojile r soyut kavramlar değillerdir, bir dili maddi teklifi sunuyordu. Bütün kadın/an, g üçsüz ihtiyarlan ve ilişkilerle iç-içedi rler. Sadece bilinçte soyut bir kavrama, çocuklan kılıçtan geçirsinler ki arkalarmdaki bütün köprüleri ideolojik etkinligi ve egemenl iği bünyede n almamaktad ır. yıkmış olan devrimci güç ler, .son neferinin son nefesine kadar Hatta diyebiliri z ki, yaşam içinde bu etkinlik ve ilişkilerden savaşsuılar... Ve bir devrimci gaddarlığı içinde Huske Tel/i bu a rınıp, ideolojik o larak kavramama bilinçsizcede olsa, soyutplanı ilk önce kendi aile ve akraba/anna uygula yarak, Ara rat, teorik kavrayıştan ileridir. Geleneksel Kürt ayd ınl arı, Kürt tepelerinde bir trajedinin manzarasmı ortay.ı serdi. Bütün kimliğine sahip çıkarak, ama ayn ı toplumsal ilişki biçimini nüfuslu liderler ve şeyhler yaşlı gözlerle Ararat Aslanının bu sürdürerek bir paradoks oluşturdu lar. Örneğin; bunların ileri ümitsiz kmma son vermesin i riccı ediyorlardı. Huske Telli'yi bir ögesi o lan Celalettin Ali Bcdirxan'ın yaşamını yumuşa tma ya muvaffa k olduklan nda nı ten 1O kadar gün a h sı7 romanlaştıran "Bıra Qadere" bu yabancılaşmayı ve so nuçlarını Kürt bagımsızlık ocağının alevlerine kurban gitmiş ti. Bu yazar farkına varmasada öylesine güzel veriyor ki! Bir yandan gaddar plan böylelikle uygulanamadı. Kurt hareketi için feda edilen değerler, diğer yandan

ew e. c

ww w

.n

et

diyalogu nas1l sagladJgl, hareketi önderliksiz birakacak düzeyde riskiere bu içinde girdiklerini gösteren en iyimser örnegidir. Aym Iran KOP liderini de imhaya götürdügünü gözönüne aldiglmJzda, kendisini nastl üretip, aktardtCmtda anlayabiliriz.

Içişl eri Bakanlıgı,

Çiriya Peşin 1Ekim 1997

42


A

gengeşt tart1şma yerine Che Guevera posterler i taktıl ar. Kürt gençlerid e ayn ı ya pı yl a birden bire " Kürtleş ti l er" ... DDKO'Iar bu süreçte o rtaya çık tı . Bu süreçtek i yaba ncı laşmay ı pra tik o larak göstermesi bakımınd an lsmail Bcş ik çi' nin bir a nı s ını

Dersim yenilgisiyle birlikte Kuzey Kürdistan'da 30 yiia yakm bir ulusal suskunluk ve h a ıı rla dıgımız kada rıyla asimilasyon süreci anlata lım , şöy l e d iyordu; bir "Birg ün Ankara'd a beni yaşandi. Güney'de ki eve davet ettiler. Ka laba lık bir g urup Kürt genç toplanmışti. ulusal başkaldmnm Sohbetin b ir yerinde etkileri, Güneygençlerden biri hocam seni Kuzey smlfmda Milletvekili a dayı yapalım, iş te benim ş u kadar aşire tim, ulusal bilinci diri şu kadar o lanağım, ş u kadar ;ıra bam vs. var kesin tutup, asimilasyonu kazanırs ın diyordu. Yine b ir etkisiz k1ld1ysa diğeri söz alarak, hocam istersen b izim oradan aday o l, da, Türkiye s1mr iş te benim şu kadar aşire tim, şeridinde, özellikle şu kadar ilişki ve olanağım var kesin kaza nırs ın de kentlerde dem ekteydi. Hemen hemen buyük bölümü kendi asimilasyon bölgesin de aday olmam ı politikasi etkin oldu. istiyor, olana klarının çok

ne te we .c om

metropo lde bi çimlenme ve siyaset ya pma nın ya rattıgı başarısızl ı k, ·sonuçsu z luk, haya l kı rıklıkları yla dolu bir yaba n cılaşma ve nihayit 60 yaş ınd a pamuk tarlas ınd;ı can veren sömürge aydının tra jedisi. B agıms ız Kürdistan ugraşla rı ve Galata kö prü s ü-Kadıköy özlemleri , Kürtçe gazete ç ıkarm a çaba l a rı ve Tı.irk Sanat Müzigi tutkusu ve bu ça rpıklıg ın dogal sonucu olan u z l a ş ma egilimi, pasifile o lm a ve edilgenli k ... Gerek Kürt hareketi ne pratik o larak önderlik eden Kürdi stan'daki feodal ve dini lidcrli klerde, gerekse metropo llerde biçimlenen bu s ınıfl a rın çocukl a rı olan Kürt in aydınl a rında ki sömürgeci egemen degcrler; Kürt hareketin hep a, ınd kalmas verip boy e düzeyind bölgesel ya da parça uzlaşma ya yönelmesinde en ö nemli etkendir. Ulusa l bilincin o l uş ma s ının ö nündeki en ö nemli etmen olan bu yabancıl aşma; 19 14'1erden beri yenilgi ve kesinti lerlede o lsa devam eden G ı.iney'd eki Barzani H areketinde kendini halen yaşatıyorsa, 100 yıllı k bir mücadel e süreci kendi gelenegi ni, kend i insan ili şkil erin i , kültürünü savaşta bi le yarat;ı mı yorsa, keza ona alternatif olarak ı,; ıkan YN K'de klasik metropo l aydınının ülke ve sav aşla bulu ~masın a rağmen özellikleri sürüyo rsa yada Iran KOP'de iki yap ı sal durumun bir sentezi o lan sag bir ya p ı ilc kend ini üretiyo rsa ve as ı l önemlisi çok daha ileri degerieri c b içimlcnm esinc ragmen, Kuzey'deki hareketlerin tümünde farklı nitelikte ve boyutlardaki tasallutu nu çok daha geniş irdelemc k gerekir. Bu ya klaş ı m içinde Kuzey'de ki KU KM 'in de kendini üretmesi ni bi raz daha aça lı m .

Sosyali st Aydın ve Ö rgütlen meler Süreci

ww

w.

Dersim yenilgisi yle birlikte Kuzey Kürd istan' da 30 yıla yak ın bir ulusa l suskunlu k ve asimilasyon süreci yaşa ndı. Güney'd e ki ulusal ba ş kaldırının etkileri, Güncy-KuLey s ı nırınd a ulusal bilinci d iri tutup, asimilasyonu etki siz k ıldı ysa da, Türki ye sınır şer idind e, özellikle de kentlerde asimilasyon politikas ı etkin oldu . Ö rncgin; Diya rbekir'de Xa nçepek Türkçesi ve pexas kültürü gibi yeni melez kültürler, ulusal dil, kü ltür ve yaşa m tarzının yerini almaya başladı . M etropo ller ise sömürge aydını nın eğ itil ip, yabancıl aştırı lıp, kendi aydınının birer karikatürü yapıl a n, sömürgeci eğ itim alanl a rı oldu. Bundand ı r ki , genellikle varlıklı ve etkin Kürt ailelerini n çoc uklarının gittigi metropo l oku lla rında iş len e n asimilasyon ile kendi deger ve yaşam tarz ın ı küçümseyen ve bundan utanan, ulusal kimligini yad sıyan bir ye ni aydın tipi yara tıldı . Bunların ülkeye süreçle dön ü şü i le Kürdi stan kentleri , imrenilen bir bürokralaydın kesimi oluşturdul a r. Diger yandan me lez leşmiş bir kentin kendine has lümpen d eğerlerini ka tmış bir toplumsal a ilişki o lu ş tu . Toplum bu iki kesimin yaşa m ta rz la rı aras ınd sıkı ştı rı ldı. Kürt ise köylüydü , cahildi, ilkeldi, geriydi ... Inıreniiecek degil, utanı l acak bir yaşa m ta rzı ve kültürü temsil ediyordu vs. vs. 1960 arifesi ve başl arında 49' lar ve 23' 1er olayı Kürt Aydın la rında bir hareketie nmeyi gösteriyo rdu . Bunu 1 96 0' 1arın başınd a, Kuzey'deki birkaç a yd ının daha çok Kuzey-G üney s ınırınd a ki tabana ve medrese aydın la rı na dayanan TKOP'yi kurma la rı izledi. TKDP daha çok Irak KOP'ye lojistik destek sag l amas ı amacı yla Barza ni'nin teşvik ve destegi ile kurulm u ş, Irak KOP'ye bağl ı bir seksiyon idi. 1968 dünya devrimci hareketin deki da lga l anma nın metropo llerdeki etkisinden etki lenen Kürt gençleri sosya lizm ile ta nı ştılar. Bu süreçte kendi so runl arı y l a il gil e nnıeye de başl ad ı lar. Bu doğa l o larak ulusal sorunu n ta rtışma l arın merkezine o turm as ı n ı getirdi. Bu süreçte, MDD ile militari s ı güçler desteklen ip, ya ka larda Kuwa-i M illiye ve Atatürk posterler i taş ı yan devrimc i gençler, 68 d a l g a s ının etkisiyle, aynı M DD tezleri, yaşam biçimi ve ili şkile ric Atatürk posteri

Çir'iya Peşin 1Ekim 1997

belirtip hepsini Örneğin; sefe rber edeceklerini samimi Diyarbekirde olarak ifade ediyorla rdı . Soh betin bir yerinde ben Xançepek Türkçesi ke ndilerine, kendi bölgelerindeki sözlü vepexas kültürü gibi edebiya t/arını, müz iklerini, hikayele rini vb. ... değerlerini yeni melez kültürler, kaydedip yayınlamalarmı ulusal dil, kültür ve öne rdim. Hepsi şaşırm ış bir yaşam tarzmm düzeyde, Milletvekilliği l yerine bu basit şeyi önermem i sanki y;ıdırgıyo rlardı. lsranm yerini a maya başladi. Metropoller karşısında, bu işin çok maliyetli o lacağını,

olduğunu

olanaklarının o lmadığını söylemeye başladılar.

isesömürge ayd1n1n1n eğitilip,

Halbuki, beni Sömürge ci TC Par/ementaçuna sokmak için yabanCJiaştmllp, çok daha fazla olanak kendi aydmmm·birer h a rcama yı göze almışlardı ... "

karikatürü yap1lan, sömürgeci alanlan oldu.

Bu öğren ci gençlik DOKO'Iar ile Kürdistan 'da ki eğitim M edrese aydınl a rı ve yurtsever kesimlerle bulu ştu . Bu bulu şma eylemind en k ı sa bir süre sonra, Or. Şı va n' ın , Türki ye'de KOP'nin kuru lu şu takip etti. Ş ı va n 'ı n TKDP'si, Kürt kimligine sahip ç ı ka n ama ideoloj ik ya p ıs ı , y a şa m ta ri_ı ve değe rl e ri ile sömü rgeci egemcnl igi bünyesi nde ta şıya n "Sosyalistler" ile geleneksel degerieri taşıya n Kürdistan'daki yurtseve rlerin bir b il eşen iyd i. K ı sa sürede Güney Kürd istan'da da kamp kuran Şı va n' ı n TKDP'si, geleneksel Kürdistan ö nderlik ve aydın larının iki kesimi nin daha olumlu bir ya p ıla nma la rın ın bir b i leşe n in i oluşturu yord u, bu ni telik ka rş ılıkl ı etk ileş im le bir sentez o lma potansiye linide içinde

P*"M'''

43


gengeşl

-

tarttşma

dönüşünü

sağladi.

1974 sonrast 1-2

ytl içinde DDKO içinde konum/anan metropoldeki aydmlann önderliğinde ve sömürgeci metropol değerleri egemen bir şekilde taştyan

taş ı yordu.

DigcrTKDP ile de olumlu il işkiler içinde o lan Şıvan Hareketi , gerek Türk MIT'inin her iki yap ıdaki s ız ma ları y la o luş turd ugu

provakasyo nla, gerekse Barzani Hareketi' nin KuLeyi kendi lo jistik d es teğ i olma ile s ınırlandıra n y aklaş ımın ge tirdi ğ i Ku zey'de s ilahlı bir d i re ni ş in boy ve rmesini engelleme cı nl ay ı şı iki TKDP' ni birb irine rlu şürdü . Ş ı van ' ın tasfiyesiyle birlikte bu süreç hı z l a g u zerga hınrla n k aydırılıp, Türk Solu'nun Kürdist <ı n 'da ki bir

"Komurcl, komurci tu Lan i çe d ine hey e. Dineya yekemin emperyalisten Rusya a Ameri'qa ye. Eduyemin dew/cte emperyalisten ye n din in. Ye n seyemin de wlete peymcnde emperyalist O Çina Karker O wek me gelen bindestin. Lazima (Pewi5te) ku cm gelen se dine hem bere dineya yeke min şer bikin. " Kömürcü yükün a ltınd a eLilmenin sı kıntı sı ile terin i silip, der, "Kure min, m inakl ez zanim du dı ne hey e. Ye k e dine ya qirej, yek ji axret e. V.ı dineya 5ise çi ye." Kömürcünün bu cehalet ve aydınl a nmak istemeyen ki şil ig in e k ı La n "sosyalistim iL", bilinç taş ım a kta n vazgeçerek kömürctiye hiddetl c, " Komu rci, komurcl here, ı e O bare te... " d iye h a k a rcı ederek d eğ n ege yönelir. Bu metropollerden çı kı ş ya pan örgütlenme lerden PKK ve Rizgari her biri ayrı ayrı ç ıkı ş n o kta~ ınd a n ve fa rklı ters niteliklerde olsa, dil\crlerinden ayrı özellik taş ıyorlardı . Ancaij bu iki ya pıl a nma ilc ilgili belirleme ya pmadan önce TKDP KU K ile ilgili bir belirleme ya pıp geçelim . D i ğe r Kürdi stan ' lı örgütlenmelerin aksine Kürdi stan'da ve geleneksel ya pıl a nma la rın d eğeriyl e oluşan TKDP, köylulükle yoğun ili ş kis i o lan bir partiyel i. Ancak KU K o larak kendini fa rklı bi r nitc li ğc dö nüştürmes i y l e birlikte yaba n c ılaş m ay ı en ust seviyeye ç H< a rd ı. KUK ~ürec i ile "sosyalist" görunme ha st a lı ğ ın a dü şe rek , kend ini d i ğe r y apıların bir protipine d ö nüşt ü rm eye ça lış tı. Ancak geleneksel biç imle n işi ilc kadro yapıs ı bunu doğal o larak içse lleştiremcdi ğ i için, bu KUK'un siyasal örgütsel sonu o ldu. Tekrar metropo lden çıkı ş yapan yapıl a ra dönelim. PKK d iger Kürd ista n ' lı ya pılara göre Türk Sol'undan hem geci kmeli, hem de ideolojik olarak tam ko p a ma mı ş kadrolar o luşturuldu . Özellikle sol kemalist bir çizgi olan MDD'in keskin sav unu c ul a rınd a n Ma h ir Çayan ' ı kendine rehber a l d ı. vs. Ha lbuki bu akım, Kurt gençlerinin Türk "sol" undan ko pu ş und a önemli rol oy n a mı ş tı. PKK Türk "Sol" unun ideolojik-siyasal e tkinliğ ini uzerinde t aş ı ya rak, metropo l i l i ş k i ve yaşam ta rz ı ile Kürdistan'a yöneld i. PKK'nin, önder ka dro ları y l a Kürdistan'a yö nelmesi ve lcga l mücadeley i redederek, bu düzene ad apsiyonda ö nemli rol oynayan lega l alanlara uzak duru ş u (ki bu a lanları reddetmeni n olumsuzluk ve eksikliklerini de 1991 se rhıldan lar so nras ı ö ne çıka n legal faaliyetlere biçim ve remcme, yönlendirip, KU KM' nin ta ma ml ayı c ı bir pa rças ı haline gelirememe ilc ödedi ve benzeri nitelikl eri , s il a h l ı ç ı kı ş ı di ğe r mücadele yöntemler:nin ö nüne ç ıka ra n yakl aş ım ı , PKK' nin tüm ideolojik bağı mlı l ı ğına rağme n illegal mücadele ve k ızg ı n kavgay ı bu nitelikleriyle se ntez lcştirince, metropo llerde edinilen yaşam tarz ının gelişmesin i önlemenin ya nı s ıra, Kürdi sta nl ı toplumsal değe rlerle buluşmas ını da sağlad ı . Bu gcrçek li Türk Sol'undan tam bir ideolojik ko pu ş sağ l a m as ına rağ me n sömürgeci yaşcı m i li ş k i l e r i nd e n k o pm as ından d o l ay ı , PKK'yi hı z l a Kürdi sta nl aştırdı . A ncak bu ikili yapıs ını halen sürdurmekted ir. Örneğin; bugün Kürdistan' ın dö rt parçasında köklü ilişkil ere sahip tck Kürdi stanlı siyasal yapı olması na rağm en, halen "deri mi Turkiye leştirmc k" perspektifinde seyredebilmekted ir. Bizim de içinde bi çimlend iğ imiz, Komai-Rizga ri ge leneğ ini Biz Kürdi sta nlı " Bo lşev ikler" bölümünde ta rtışacağım ız için ko numuzun baş ına dönelim. şöyl e

ne te we .c om

DDKO'nun k1sa süreci ve DDKO savunma/an, Kürt kimliğinin inkann1 ortadan kaldtran bir ideolojik-politik düzeyde de olsa, asimilasyonu durdurup, Kürt aydmlannm kendi sorun/anna

Kürdistan'li birçok örgüt kuruldu.

ya n s ırncı s ın a dönü şturüldü , l egall eş tiril e re k bu ya ba nc ila ş tırma süreci

tamaml andı. DDKO'nun kısa süreci ve DDKO scıvunmala rı , Kürt k i mli ğ inin inka rını o rtadan ka l dıran bir ideolojik-po l itik düzeyde de olsa, asimilasyonu durdu rup, Kurt aydınlarının kendi

sorunl arıncı dönüş ünü sağl<ıdı .

1974 so nras ı 1-2 y ıl içinde D UKO içinde ko nuıni a n a n metropoldeki a ydın l a rın önderliginde ve sömürgeci metro pol değe rl e ri egemen bi r şekilde ta~ ı yan Kürdi s ta n ' lı birço k örgüt kuruldu . Büyuk bölümü pa rçacı ya klaş ımını koru makl a k a l mıyo r, rlunya ve Türki ye "sosyalist" hareketinin suni ça tı ş m a l arı nı da ulkeye taş ı yo rlardı . Birden bire melez kültürle b içimlenen kent ögrenci ve l um pe nl e rı , "Kürt" ve "sosyalist" nite li ğe dönü şüyorl<ırdı . Tabi mahalle k avga l a rı , gurup kavga l a rın a,

h a ıta ulu s l a ra ras ı s ınıf kavga larına dö nü şe rek yeni bir yaba nc ıl aş ma

ww

w.

süreci ve problemler y umağ ı o rtaya ç ı k mı ~ ıı. Toplumsal değe rl e r, Kürt o ldu ğ u için küçümsemenin ye rin i, geri ili şkil e r o ldu ğu için küçümsenmeye dö nü ş mü ştü . Bir aydın ve gençlik gövde o lu ş u yo rdu dernekler, meslek ö rgütleri dergahlara dönü ş mü şlü . Her türlü perde arkası p;mırlık l arla stratejiler biçimleniyo r, toplumsal muhalefet istenilen düLeylerc ka nalize ediliyord u. Bir taraftan kimin eli kim in cebindc olduğunun belli o lmadığı bir düLey, diğer taraftan toplumsa l yabanc ılaşma .Toplumsa l yaba n cı laşma öylesine boyu ı lu ydu ki, mizahiara konu oluyordu. Örneği n; Kawa-Denge Kawa ayrımı sonrası Uç Dün ya Teo ri~i ' nin toplumsal ya b a n c ıl aş m ay ı n as ıl üre tti ğ ini gösteren o döneme ait bir espiri/gerçeklik o l ay ını anl ata lım ; Kurtalan' da etkin olan Kawa'c ıl a r, cıyrılı k so nras ı harcHeili bir tartışma ve ça l ı şmaya başlad ık l arı bir ~üreçte, Kurtalan'd a caddede sırtında kö mür küfesi, kan-ter içinde bir körnur emekçisi geçmekted ir. Denge Kawa'cı bir genç bu emckçiye sın ı f bilinci taşıma k için, kö mürcüyü durdurup propagandaya

devam edecek

baş l a r .

Çiı'iya P~şin 1 Ekim 1997

44


şfrove

yorum baslıracagız" diyen Meksika Devlet Başkanı [rnesto Zedillo'yu bir kez daha köşcyc sıkıştırd ı. Hükümetin yerliferin yerleşim bölgelerindeki askeri varlığının protesıosu, 6 Eylül 1996'da kesintiye

om

uğrayan barış gö rü şmeleri s ırasında

anlaşma masasına otu rlm ayı

amaçlıyordu. Zapatistalar'ın yürüyüş

kolunda çok sayıda Ch iapaslı Maya yerii si vard ı. 8 Eylül1997'de başl ayan yü rüyüşe 1111 ki şi katı ld ı. Zapatista konvayunu uğurlayan Marcos, yürüyüşçü l ere, Meksika bayrağı ile Zapatistalar'ın siyah ve kırmızı renkl i bayrağını verdi. Ya kl aşık elli kamyondan o l uşan konvaya geleneksel yerli elbiseleriyle kat ıl an l arın yüzlerinde kar maskeleri vardı. Lacandon orman larından baş l ayan yü rü yüş kolu , ö nce 3()0 ki lometreyi katederek San , Cristol al de Las Casas kentine ulaştı. Yürüy ı ~e katı l an diğer yerli komiteleri temsilrilcriyle, demokratik kitle örgütü üyelt ri ve 'Kilise Insan Hakları Kom itesi' tcm~ ılcileri Zapatista lar'la burada bu l uşarak, yürüyüş konvayuna katıldılar. Meksika' lı devrimci Emiliano Zapata'nın mirasçıs ı EZLN konvoyu, 83 yıl sonra komu tan l arın ın izlediği yoldan (Oaxaca, Guerra, Puebla, Morelos eyaletlerinden) geçip, 1200 ki lometreli k yol katederek başkent Mexico City'e u l aştılar. Zapatistala r' ın yürüyüşü, 1995 Ocak'ındaki Zapatista ayaklanmasından sonra, en büyük EZLN_eylemi olarak nitelendi. Yürüyüşü izleyen gazeteciler, konvoyu, "Tıpkı ataları Mayalar gibi sessiz, disiplin li ve esrarengiz bir h avad;ı yün.iyorlar" diye ta nı m l adı. Yo l boyunca beş bin kişinin katıldığı yürüyüş beş gün sürdü. Yürüyüş sırasında, askeri bir kışla önünde duran konvoyun, "Yaşasın EZLN", "Yaşas ın Komutan Yard ı mcıs ı Marcos'' "' ogan l arı atması gerginliğe yol açsa da yürüyüş engellenmedi, engellenemedi. Yürüyüşeli ler, bu tünelin sonunda barış ı ş ı ğını gördüklerini, ancak barışa ulaşmak için hükümetin taleplerini kabul etmesi ve sivil toplum örgütl erinin de bu konuda çaba harcaması gerektiğini ifade etti ler. Yürüyüşe katılanlardan biri, Reuters haber

Temel Demirer

degil mi? EZLN'NIN BARIŞ KONYOYU Zapati sta U lusal Kurtuluş Ordusu (EZLN), Meksika ordusunun Chiapas' tan çekilmesi, bölgede yaşaya n yerlifere haklarının tanınması ve demokrasi talebiyle, San Cristobal De fas Casas'dan başken t Mexico City'yc yürüyeceğin i açık l aması üzerine Meksika Hükümeti, yürüyüşçülerin maske ku llanmamas ı ve silahs ı z o lması şartıyla konvoya izin vereceğin i açık l adı. Açık l ama karşısında Marcos, yürüyüşü n maskeli o l acagın ı v urg ul ay ıp, "Tabii ki maskeli yürüyeceğ i z. Meksika'da Meksika lıl arın istedikleri giysiyi giymelerini yasaklayan herhangi bir kanun yoktur. Isyancı kom utan ların giydiği kar maskesi, isyanımızın bayrağı ve simgesidir. Sivil ve barışç ıl siyasi bir gelişmeye yönelik o lsa bi le s il ah l arım ı z ı bütünüyle bı rakamayız. Çünkü koşullar ve hükümetin stratej isi s ila hlı, maskeli, yeraltında kalmamızı ve Meksika siyasi sisteminin si la hlarına karşı savaşmam ı z ı bize dayatıyor. Yüz lerini kapalmaya ve m<ıskc giymeye hazır o lan herkesi yürüyü şe davet ediyoruz" dedi. Onurlu ve adil bir barış isteyen Komutan . Yard ımc ı s ı Marcos, "Hükümetin verdiği sözleri tutmadığı takdirde, Chiapas' ta si l ah ların tekrar patlayacağı"nın alıın ı çiz ip, parlamentodaki söylevinde "Terörist örgütlerin va rlığ ını kanla

ne

Peru'nun yo ksullu ğuyla bilinen güneydoğusundaki Huancavelica'dan başkente uzanan 440 kilometrelik yolu günlerce at sırtında katederek, so runl arı nı Devlet Başkanı Alberto

te

we

yoksa?

.c

bar1ş

kabul ed ilen, ama sonra reddedilen yerli hakları ve demokrasi konusunun kabul ed ilmesi için düzenlenen yürüyüşün amacı, hükümeli zo rl amaktı. Meksika'da yaşayan yerl iler, çiftçiler ve köylülerin haklarını elde etmek ve ülkede zenginieric yoksullar arasındaki büyük uçurumu ortadan kaldırmak için mücadele eden EZLN, düzenlenen yü rü yüş ve halk toplantısı i le hükümeti

Fujimori'ye ilcten yüzlerce ye rli 1O Eylül 1997'de Lima'daydı. Toplumsal adalet ve ba rı ş istemlerini dile getiren yerl iler sa ldırı ya ugramadılar,

ww w.

cop l an mad ıl ar, ıutuklanmadılar, yo ll arı kesilmedi. Yürüyüşcülerin sa fl arında

Tupac Amaru Devrimci Hareketi (MRTA) ya da Aydın lık Yol sempa ti zan ları olmas ın a karşın ... Toplumsal adalet ve barış için yü rüyenler sadece Peru 'dakiler değil; tarihçi Lorenzo Meyer' in, "Meksika'da kötü fırtına l ar esiyor, nüfusun yüzde 70' i yoksulluk sı nırı a ltında yaşı yor" dediği coğrafyada Zapatistalar da barış için yollara düşmüşlerdi. O nurlu ve adil bir barış, kim isterse istesin, fırsattı. B;ırı ş isteyen Komutan Yard ımc ı sı Marcos, "Hükümetin ve rdiği sözleri tutmadıgı takdirde, Chiapas'ta silahla rın tekrar patlayacağı"nın a ltını çiziyordu. Yolları kesilmedi Zapati sta lar'ın, 1996'da parlamentodaki söylevinde "Terörist örgütlerin va rlığını kanl a bastırıcağız" diyen Meksika Devlet Başkanı Ernesto Zedillo tarafından ... Bu örnekler, Musa Anter Barış Treni'nin başına gelenlerin Türkiye'sinde insana çok acaip geliyor

Çiriya Peşin 1Ekim 1997

aj ansına yaptığ ı açıklamada,

"Umuyoruz ki bu yürüyüşün ard ından Chiapas ve tüm ülkeye barış gelir.


A

ŞlfOVe

te

we

.c

om

yorum

a lıında org u t lulu~ umuz u tehd ı t etmeye yönelik çaba l a rına hı z kaza ndırmı ştır" dedi. Komutan Ya rdımc ı s ı Marcos toplantıya gö nderd iği mesajda şunl ara işaret etti: "Biz ba rış ın yakınımı ı da olduğunu dü şünüyo rduk. Ancak şi md i görüyoruz ki, hükümetin barı ş gibi bir ka yg ı s ı yok. Meks ika 'nın güneydoğusunda Zapati stalar si la hlanınay ı sürdürerek kavgaya her an

ww w.

ne

13a~ kcnt Mcxico (.ıty'e ula~ tığ ımızda, orada bizi k<ı rş ı l a yaca k hava, ba rı ş ın neresinde o ldugumuzu bize gösterecek" dedi. EZLN Komuta nları ' ndan Ezequiel de, "Buradaki kadın ve erkek yoldaşların tümü biliyor ki, biz başke nt M exico Ci ty'den kazanmış olarak dönüp, mücadelemize devam edeceğ iz" dedi. Yürü yüş, tüm ko l l a rın ka tılımı y la 13 Eylül 1997 günü Mcxico City' nin ana meydanı Zocalo 'da 40.000 ki ş inin kat ıl d ı g ı mitingle sona erdi. Daha sonra EZLN'nin siyas i örgütlenmesi Zapati sta Ulusal Kurtu l u ş Ccph c~ i (FZLN), Mexico City'deki milingin ardınd a n , çeş itli ülkelerden temsi lcilerin k a tıldı ğ ı bir halk to pl a ntı s ı düzenledi. Komite yetkil ilerinden Avalia, to pl a ntı ya 4.000'den fazla Meks ika lı ilc 26 ülkeden temsilcilerin de ka tıldıg ını

aç ıkladı. Top lantıda ki konu şmasında Yoldaş lsaac, hükümetin Zapatista ge rill a l arıyla mücadele adı a ltında, yoksul güney ha lkına karş ı topyekün bir yok etme p l anının hayata geçirmek istedigini belirterek, "Yerlilerin yaşadı ğı

bölgelerde, hükümetin silahianma oranınd a son ay larda büyük bir a rtı ş o l mu ş t u r. Hükümet destekl i paramiliter

gruplar, devlet tarafından s ilah l a nd ı rı l ırke n, 'beyaz koru culuk' adı

haz ı r olacaktır." Zapati sta l ar'ın ba rış

eylemiyle, Meksika 'da dlln ya nın sonu gelmedi. Sadece, kan dökülmesini engel lemek için onurlu ve adil ba rış yolunda küçük ama önemli bi r adım a tıldı ; ~orunl ar çö7 ül med iy~e, bir kez daha gözler önüne serildi; fena ını oldu? MUSA ANT[R BARIŞ TRENI M usa Anter Ba rış Trcn i, Alma nya'nın aktif katkıla rıy l a engellendi. Barış talebinin, AB üyesi Alma nya' nın, demokrasi ve ba rış ko nusundaki iki yüzlü "çifte standa rt"l ılı~ının sergilenmcsi ya nında; sosya l -şoven "Sevr ya da M anda Treni" yayga rala rın a yaşamın verdiği anlamlı

bir yanıtl ı! Anca k B a rı ş Treni'ni engelleme çaba l a rı, enternasyonal dayanışmayı guçlcndirmekten başka bir i şe yaramad ı. B a rış Treni'ni engellemek için tüm demo kratik kural ve hakl arı ihl:i l eden TC-Almanya ittifakın ı n

Çiriya Pl!şin 1Ekim 1997

engelleme ma nevra la rı, ulu:.l arara~ ı ba rış güçlerin in anla mlı ve ka psa mlı d ayanı ş m as ı y l a boşa ç ı ka rtıldı . Bu anlamda engelleme ça bas ın ı n , pratik sonuç l arı iti bariyle iflas ett iği nden söz edebiliriz. Örneğin 26 Ağustos 1997'de Be lçi ka' n ı n başk enti Brükscl'dc, Ba rış Treni gi ri şim ci le rinin Bristol O tel'deki konferans salo nunda dü zı.:! nl e di ğ i b a s ın to pl a ntı s ı n a B e l ç ik a lı Milletve kili Ludo Sa nnen, lspanyo l Prof. M . X. Vega Bu xa n, Prof. H aluk Gerge r, H a nrıove r Çağrı sı 'nda n Giesela Pentcker, 1996 yılı Nobe l Ba rı ş Ö dülü sahibi Doğu Timorlu insan hak l arı ~av unu c u su jose R a mo~ Horta, ANC M illetve kili Cassan So lonıon, Alman SPD M illetvekili W ilmaya Zimınc rnıa nn, lsviçreli Sosyalist Parti M illetve kili F. Blanc-K hun ve lsveçli eski parl anıenter Owald Sederkv ist, gazeteci Ragı p Zarako lu, Ragıp Duran, Doğan ve Inci Ö 7güden ile Sa n a tç ı Şa n a r Yurdata pan katıldıl a r . Hannover Çağrı sı adına bas ın to pla ntı s ı nın açı lı ş konu şmas ını yapan Or. Giesela Penteker, "Kürt ha lkını n sesini dinlediklerini, bu nedenle Türk hükümetine diyalog mesajını götürmek istediklerini" belirtip, "Bu trende oturup birlikte gitmek büyl.lk bir fikirdi. Barış yönünde ilerleme mısı l sağlanırd ı, onu

46


A

ŞlfOVe

yorum ta rtışaca ktık" dedi. Dogu Timorlu Horta ise, Kürt ill erin ı ülkesi Dogu Timor'a benzeterek, "Kürt h al kının sorunu ve mücadelesi, Dogu Timor, Filistin ve Tibet ha lkl a nnın so runl arı ve mücadeleleri nden farklı degildir'' diyerek, Al manya' n ın treni engPIIemesini kınad ı. Güney Aırika' da ANC'nin y ıllarca verdigi mücadeleyle, Kürtler a ras ında benze rlikler oldugunu ifade eden Güney Afrika M illetvekili Cassan Salomon, Ba rı ş Treni'ni desteklemek için geldigi nin a ltını çizerek, "Barış Treni'ne ismi verilen M usa A nter bugün yaşamı ş o l saydı , Netson

l.ıti ran ayı nda 40.600 ılıı ıı unı

orman ve ara7i

,·"ııgını saptandı. 1995-1996 ' ılında da orman yangınları

urdü. 1990'dan bu yana lO kişi işkenceele öldu. ı 983 -1 994 y ı lları ;ı rasında c ezaevlerinde işkence ' onu cu ölen tutuklu sa yısı .! 30 kiş i dir. 1996'da 2368

om

ı

kişi işkence i dd i as ı y l a

Mandela'nın yaş ında olacakt ı"

ha kkı nda soruştu rma açıldı. .QO'ü aşk ın gazeteci, insan lı,ıkla rı savunucusu ve

et e

di ye k onu ştu . Haluk Gerger ise, Ba rı ş Tre ni'nin engellenmesini kabul etmeyecekleri ni ve ba rış ın sesini duyurmak isted iklerini ifade ederek, "Biz, Kürtler ve demokratik muhalefetle müzakere yapma ya gidiyoruz" dedi. "Kürt h a lkının demokratik ulusal mücadelesini destekliyoruz" d iyen lspanyol Prof. M. X. Vega Buxa n, M usa Anter Treni'nin ba rış yo lunda bir adım o labileceğine dikkat çekerek, engellerneyi protesto etti. B e l ç ika lı AP milletveki li Ludo Sannen de, "Barı ş Treni'ni engelleyen A lm a n ya'y ı protesto ediyo rum. Bu engelleme AB idealleriyle çel i şkil idir. Engellemeyle AB ile Türkiye halk ı aras ınd aki ba rı ş köprüsü o lumsuz etkilendi. Barı şa indirilen darbe olumsuz oldu. Bütün halklar gibi Kürtlerin de kimligini-kültürlerini özgürce geli ştirme leri gereklidir ve haklıdırlar'' dedi. lsveçli eski Sol Parti milletvekili Osvald Sederkv ist ise, Ba rı ş Treni'ni engelleyenlerin, mahkum oldugunu ve ba rı ş yürü şü n ü engelleyemeyeceklerinin altın ı çizdi. lsviçreli Sosyalist Parti M illetvekil i Blanc-Khun da, "Parti m ve CARITAS Ba rı ş Treni eylemini destekliyor. Son anda Türkiye ve bazı devletlerin bu treni enge llemesinden üzüntü du yuyoruz. Kürtlerin barış ve demokrasi talebini yasa kl ayanlar yanlış yaptı . Treni destekledik diye bize terörist d iyorlar'' derken, milletvekili kiml igini göstererek, şunl a rı söyledi: "Bakın ben kimlikli bir teröristim ve bu kimlikle trene binecektim. Ba rı ş Treni 'ni destekleyenterin terö rizm ile ne gibi bi r baglanıı sı o labilir? Biz barı ş ı,

Bu raka m ın 2022 'si lstanbu l'daydı. 83 'ü • ocuk, 292'si kadınd ı . 96 kı~i kendilerine cinsel l,ll izde bulunulduğunu 'oyledi. Terörle Mücadele Yasas ı 'nın devreye girmesiyle birlikte Genel 1-. u rmayın suç duyurulan 'onucu 700'e yakın insan

we .c

lıa~vurdu .

ww w. n

demokrasiyi ve diya logu destekliyo ruL. Aksi nasıl d üşün ü lü r?" Konuşmac ıların, dediklerinde yala n -yanlı ş o lan ne7 Ama so nras ı da malum: Coplar, engellemeler, göza ltı la r vb' leri!

BARIŞ YOKSA YlKlM VE YOKSULLUK VARI

O nurlu ve adil bir ba rış' ın o l mad ıgı yerde, savaş herkesi yakıp kavurmaz mı? Ö rnegin 1984'0 taki p eden 12 yılda 26.000 kişi ö ld ü. Ö lenleri n 4.209'u güvenlik güçleri, 18.019'u PKK'Ii, 4.24S'i sivillerdi. S.040 sivil de yara la ndı. 1997 Ocak ayına kadar 27S9 köy yıkı ldı , yak ıldı . 3.000'den fazla "faili (bell i ama!) meçhul" denilen in faz yaşandı. 1996 yılı bütçesinin yüzde 38'i O HAL'e h a rca ndı. O HAL'deki askeri harcamalar yıllı k 1O mi lyar dolara, günlük 1 milyo n 2SO bin dolara ul aşt ı. Kürt kökenliterin yaşadığ ı köylerdeki n ü fu~..un yüzde 8S - 90' ı kentlere göç etti. Yak l aş ık S mi lyon insan yerinden yurdundan oldu. 1980' 1erin başında 40.000 olan Soryani nü fusu S.OOO' in a ltın a düştü . Sadece 1994 yılını n

Çir'iya Peşin 1Ekim 1997

• vicdani redçi mahkemelerde yargılanıyor. Yaklaşık 160 kişi düşünce suçlusu olarak ' ı cnev lerinde tutu luyor. 1992'dcn bu ya na 21 gazeteci öldürü ldü. Düşünce ,uçların ı içeren dava dmyalarının say ı sı 7.000'e ula~tı. 1992'den bu yana 47 'iyasi parti yöneticisi oldürüldü. Kuruluşundan bu yana 13 IHD yö neticisi ve üyesi ö ldürüldü. 1997 yılında 1 1 IHD yöneti cisi gözaltına a lınd ı , 6 dernek ş u bes i ka patıld ı. 19901997 y ıll a rı aras ında 184 sivil toplum kurumu, 13 siyasi parti kapatıldı . 1981199S a ras ı 44 kişin in hastalı k ve sa ldırı sonucu öldügü cezaevlerinde sadece 1996'da yaklaşık SO tutu klu ve hükümlu öldü. Kasım-1996'da Diyarbak ı r Cezaevinde 11 tutuklu dövülerek öldürüldü. 1991 'den bu yana 104.069 kamu ça lışan ı için dava açıldı. Bu davalardan 12.642'si halen sürüyo r. 4.30S send i ka l ı sürgün edildi. 1O se ndika lı açıga alındı. 1.889 sendikal ının işine son verildi. 100.000 üyeli Eğitim-Sen'in 70.000 üyesi hakkında soruşturma açı l dı. 100 üye 218 ay hapis cezasına çarptı rı ldılar. (Cumhuriyet Dergi, No:S79, 31 Agustos 1997, s. 12-13-14) Iş bunlarla bitmiyor: Kirli savaş Tü rk(iye) toplumunu yoksu lluk, çü rüme, lu mpen leşme ve sosyal -şovenizm felaketine mahkum ediyor; sonuç herkesin gözleri önünde; görülmüyor mu? Örneğin Türkiye'de pay l aş ı m sürekli emekçilerin aleyhine gel i şiyor. 1982'deki 100 li ral ık gelirin 3 1 liras ını S11.000 emekçi alırken SOO büyük firma 69 l irasını a l ıyord u .

47


A

ŞlfOVe

yorum 1996'da ise 100 liradan emekçilerin pay 17.2 liraya dü şerke n , SOO büyük firmanın payı 82.8 liraya kadar tırmandı. Oysa Türkiye'd.e verimlilik sürekli yükseliyordu. 1982 yılı 100 kabul edildiğinde 1996'da verimlilik 301'e, yani üç katına ç ıkı yo rdu . Emekçiler, bolluk içinde katmerlenen yoksulluğa mahkum ediliyordu . Ö te ya ndan Di ya rbakır ' lı zengin lerin böh.işi.ım pa s tas ından ald ıkl arı pay, yoksulların aldıkları payın 7.3 katı olsa da, bu oran, Türkiye genelinde ll kat. lik bakışta olumlu gibi gelen bu oran gerçekte hiç ele içaçıcı değil. Çünkü 1994 yılında Türki ye genelinde kiş i başına düşen yurtiçi milli ha s ıla 1.712 do lar iken Diyarbakır'da 1.485 dolardı. Gerçi Diyarbakır'ın pastadan az pay a lması yeni bir gelişme deği l. 1911 191 2 yıllarındaki Osmanlı gelir ve harca malarından istanbul hariç imparatorluğun kişi başına geliri 0.85 lira olduğu görü lüyor. 13u dönemae Diyarbak ır 'da kişi ba ş ına orta lama gelir ise 0.51 lira idi. Yıllar eş its izliği azaltmıyor. Insanları katmerli yoksulluğa mahkOm eden kirli savaşın finansmanı için, özelleştirme gaz ına basılıyo r. Örneğin Sanayi Bakanı Yalım EreL, "Kafama koydum artık vakit kaybetmeyeceğim. (. .. ) 1997 sonuna kadar eldeki sanayi kurulu ş larını kiralama yoluyla öze ll eştirm eye nl e ri pencereden atarım" (Hürriyet, 13 Eylül, 1997, s.9) diyor! Türk(iye) egemenleri, yüLyüze oldukları ekonomik açmazlar

çeteleri ta rafından yapıldı ğ ı öne sürülüyor. Eğer böyle ise Türkiye'de mafyanın etkisi, tehlike boyutlarından daha ötede" (Cumhuriyet, 26 Ağustos 199 7, s.4) diye betimlendiği Türki ye'de; Necmettin Erbakan'ın Başbakanlığı döneminde imLalayıp, 9 Ocak 1997'de Resmi Gazete'de yay ımlanan "Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi" (B KYM), Mesut Yı lmaz' ın 1 Eylül1 997 tarihli "H iLmete Özel" genelgesiyle uygulamaya konuluyari BKYM yö netme li ğ i , kriz yö netiminde kilit rolü MGK Genel Sekreteri'ne veriyor. MGK Genel Sekreteri, "Kriz yönetimi faaliyetlerini Başbakan (veya kriLden sorumlu Devlet Bakanı) adına koordine etmekten ve Bt<YM'nın devaml ı faal halde tutulmasından , sistem içe risinde yer alan birimleri n bi lgilendirilmesinden sorumlu o lacak" denilerek otoriteryenlik katmerlendiri liyor. Bu otoriteryenlik ardında görünmeyen derııl devlet gerçeği gizlidir. Görünmeyen derin devletin susturmak i stedi ğ i Susurluk'tur! Sus-pus-urluk'a ya da Suss! Urluk'a dönüşen Susurluk, görünmeyen devletin Atakımının icraatıdır. Kaldı ki Çiller, 16 Eylül 1997'de Sakarya DYP ö rgütünün yemeğincieki konu ş ma~ rnda , "Susurluk' olayını sahipleniyoru z" (Yeni Yi.ıt ';• ıl , 17 Eylü l 1997, s.1) deyip, ekli yor: "Ben Susurluk'u değ il , devleti koruyorum." (Milliyet, 18 Eylül 1997, s. l 6) Kolay mı ? Susurluk, görünmeyen derin devlet demektir! Susurluk, Türkiye 'nin s ırtındaki yük, gövdesindeki deli göm l eği ve a lnına sü rülmü ş karadı ri )usurluk, sisiLmin ta kendisidir! Susurluk bir suç manzumesidi r; ama uçlu Susurlukçular güçlüdür! Susurluk mızrağını, görünmeyen "kutsal" derin devlet ç uval ına s ı ğdı rmı ş lardır ! Tüm bunlar; kan, gözyaşı, ac ı , baskıya yol açmıyor mu? O halde, onurlu ve adil barış istemini engelleyenierin neye ve kime hi zmet ettiği ya da Zapa ti stala r'ın Meksika'daki ba rı ş yaptık l arı vurgusunun, Anadolu'da kimler tarafından anlamsız laştırdığı görülmüyor mu? "NE YAPMALI"? Tüm bunlara karşın devrimci barı ş tal ebinden vazgeçilemez. O halde Roger Garaudy'ni n, "Yirminci Yuzyılda Marksizm" adlı yapıtında, "En güç iş, her zaman, problemleri çözmek değ ildir. Kimi zaman onları ortaya koymak da en güç i ş olabilir. Ta rtı şmaya götüren sözler söylemeyi göze almalı; yeter ki yaşamsa l sorunlar ortaya konulabilsin",

ww w. n sıcak para akımı sonucunda borç krizi

tehdidiyle sarsı lı yo r. 80 milyar dolara ulaşa n dış borç yükü, 4.2 katrilyon liraya ulaşan iç borç stokuyla "bozguna" uğrayan Türkiye ekonomisi, gelir da ğ ılımınd aki adaletsizlikte dünyada ön sıralara (1996'da dünya 26'ınc ı s ı ) ç ıktı. 1996 sonu itibariyle dış ticaret açığı 20 milyar do lar ci varındadır. DIE'nün verilerine göre, 1994 itibariyle nüfusun en düşük gelir grubundaki yüzde 20'si milli gelirin yüzde 4.9'unu alırken, en yüksek yüzl 'O' lik gelir grubu ise milli gelirin yüzde .J4.9'una el koyuyor. BARIŞ YOKSA BASKI VE SUSURLUK VAR! Iş bunlarla da bitmiyor! Adalet Bakanı O ltan Sungurlu'nun , "Bugün aydın latılmam ış ve faili meçhul birçok cinayet var. B unların çeş itli mafya

Rizgari'yi

saflarını sıklaştırarak, yolları ydıdtmak

gerekiyor. Ama bu yolda, M.Ö 1>-.. yüzyı lda Xsentius'un, "Yapamayacağın şeylerin yapab ileceklerini engellemesi ne izin verme. Rüzgarın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgara göre ayarla. Çünkü dünya karşılaştığın fırtınalada değil , gemiyi limana getirip get iremediğ inl e ilgilenir'' <;liyen pragmatizmine prim vermede n; William Burroughs gibi, "Yapı lmas ı mümkün olan tek şey, yapmayı istediğim şeydir" denmelidir. Xsentius'un pragmatizmine prim veren sonbahar esrikl iği y l e, Will iam Burroughs'un formülasyonuna sırt dönülürse, kara kış eş iktedir. Türk(iye) toplumunda yaban c ı laşarak-yalnızlaşan b ireyin, özel olanla kamuya ait olan arasındaki ayrımı, tanımlamakta güçlük çektiği ve otoritenin egemen sosyalşove n söylemi doğrultusunda

we .c

et e

karşıs ında ş imdi özelleş tirmeye

sa rı lı yo rlar. Gerçekten de Türkiye 1980 so nra s ı başlayan ve 19 90' ın a rdından derinleşen küreselleşme politikalarıyl a,

St~rka

unutmadan; devrimci barışı yakalamak için, tartı şmaya götüren sö7ler söylemeyi göze almak, yaşamsal sorunları ortaya koymak gerekiyor. Bu yolda, bir lspanyol savsözündeki gibi, "Yolcu, bil ki yol diye bi rşey yoktur, yolla r sadece yürümekle yaratılır ... " Devrimci barışa yö nel ık yürüyüşün uyarısın ı

om

aldığı

e oku-okut e Çir'iya P~şin 1Ekim 1997

biçim l endirildiği koşullarda; barış

konusundaki suskunluk, insan olmak ve ka lmak isteyenlerin h arc ı değildir; sessiz sedas ı z ve kendi halinde o l amayız. Yüzü insan(lık)ın acılarına dönük olmak, devrimci barı~ ı savunmak suç mudur? O halde, bu "suç"a tal ip ve taraf o larak, i n sa n (l ık) ın mahkOm edildiği kara nlıkl a ra başka ld ırılmalıd ır . Unutulmasın karanlık, körler ve hı rs ı zla r içindir! Siyasette otoriteı 1ik ve sosyalşovenizm, ekonomide serbest piyasa yağması Türkiye'nin kaderi değildir! Susurluk Olay l arı Sonras ı (SOS) Türkiye yo l ayrım ındad ı r. Susurluk, yol ayırımında önemli kilometre taşı, turnusol kağ ıtı ya da laboratuvardır. O nun için umutsuzluk yüklü sorulara

takı lmadan, özg ürlü ğü n doğ ruda n

eylemine malolmuş v i cda nı o larak, Türkiye'deki "fiili hukuk"un, resmi ideoloji hukuk(suzluğ)u olduğunu an latmak ve Sus urluk ç uları aklayan Türk(iye) yargıs ı da ya rgılanmal ıd ır! 13

btxwtne.;.bJde xwendin


-

gengeşl tart1şma

te we .c om

KÜRT AYDI NlAN MAS I VE AlEV IliK H.Kaya

Alevi lik meselesi üzerine tartışmaların yükseldi. Sömürgeci devlet ve burjuva partileri, kendi sorunlarına ilişkin son derece duyarl ı hale gelen Alevi kitlesini yeniden sisteme eklemlemek, taleplerini sistem içine çekerek terbiye etmek için ko ll arı dozajı

Son bir kaç yıldır kamuoyunda en çok konulardan biri aleviliktir. Özellikle Sivas'ta devlet gözetiminde 37 ayd ı nın yakı l arak katledilmesinden sonra tartış ı lan

s ıvadılar.

Devletin Alevi politikast Cumhuriyetten günümüze ufak tefek rotüşler geçirdiyse de özünde bir değişikliğe uğramtş değil.

ww

w. ne

Devlet esas olarak KUKM ile bağlanttlt olarak yeni birtaktm projeler haztr/ama uğraşt içerisindedir. Cem evlerinin, Alevi ibadethanelerinin 70 y1lltk gizli yasaktan sonra "özgürleşmeler"i, Alevi Partisinin kurulmasi, Alevi kuru/tay/art, mantar gibi biten vaktflar, Hact Bektaş törenlerine devlet erkanmm rica/i \.b. tüm bunlar elbette Kürtlerle

Devletin Alevi politikası Cumhuriyetten günümüze ufak tefek rotüşler geçirdiyse de oZtJnde bir değişikliğe uğramış değil. Devlet esas olarak KU KM ile bağ l antı lı olarak yeni birtakım projeler hazırlama uğraş ı içerisindedir. Cem evlerinin, A levi ibadethanelerinin 70 yı llık gizli yasaktan sonra "özgürleşmeler"i , Alevi Partisinin kurulması , Alevi kurultayları, mantar gibi biten vakıflar, Hacı Bek t aş tö renlerine devlet erkanın ı n rica li vb. tüm bunlar elbette Kürtlerle bağ l antı lı gel işmelerdir. Artık sağır su ltan bi le devletin Kürt Alevi leri KUKM' den uzak tutmak'için bu " tavizleri" verdiğini biliyor. Cumhuriyetten günümüze kadar top lumsal kesimler içinde en çok baskı gören ve dev lettarafından en çok katledilenler alevi lerdir. Koçgiri ayaklanmasından Dersim' e kadar tarihin ender olarak rastl adığ ı katliamlardan birini Kemal ist Türk Cumhuriyeti Kürt Alevilere karş ı gerçekleştirdi. Kemalist Cumhuriyet resmi din kitaplarında Aleviliği sap ı klık olarak lanse ederken, Hanefi f iği devletin resmi mezhebi olarak

bağlanttft gelişmelerdir.

Arttk sağtr sultan bile devletin Kürt Alevileri KUKM'den uzak tutmak için bu "tavizleri" verdiğini biliyor.

kutsamıştır. Osma~lı'dan devraldığı politika l arı olduğu gibi sürdüren devlet, Kürt Ulusal Kurtuluş llarcketinin Alevi

Kürtleri etkilernesinden do l ayı derin Alevileri kabul etmek zorunda kalmışt ır. Devletin Kürt Alevi lere bak ı şı nettir. Kürt Alevi Türkl eştiği oranda kabu l görecek, aksi durumlarda geleneksel politika ile yani katliam politikası ile cezalandırılacaktır. Devlet sünni Kürtleri bugüne kadar nasıl ki dinci-gerici partilere yönelttiyse, Alevi Kurtleri de Sol Kemalist partilere yöneltmiştir. endişe l er karşısında

Çiı'iya Peşin 1 Ekim 1997

Böylelikle hem sünni Kürtlerin uluslaşmasını hemde Alevi Kürtlerin "bakın sünni Kürtler Şeriatçı parti leri destekliyor" diyerek sünni Kürtlerle birlikte KUKM etrafında birle?melerini enge llemiştir.Dersim'de CHP ve diğer sosyal şöven inkarc ı grupların örgütlenme zemini bulması, Urfa'da Refah Paı1isi ve d i ğer dinci grup l arın kitleselleşmesi başka ne ile açıklanabi l ir? Islam dini bugüne kadar Kürt uluslaşmasını engelleyen en ciddi kültürel faktör oldu. Bir çok ulus özellikle de Arap lar, farslar ve Türkler f .; l-.nı dinine kendi renklerini kazımayı bı , erdi ler. Kendi u l uslaşmaları ve başka ulusları köleleştirmek için Islam dininden muazzam derecede yararlandılar. Kürtler ise ne yaz ı k ki lslam'dan sadece negatif olarak etkilendi ler. Dikkat edilirse Kürdistan' ı bölen ve Kürtle re vahşet uygulayanlar bu Müslüman ülkelerdir. Bu durumun değişmesinin zamanı gelmedi mi?

Kürdistanlı

Partiler ve Alevilik

Düşmanın polit i ka l arı bilinmektedir. Kürt.lüğe, A l ev i liğe yak l aşımını y ı llardan

beri halk biuatihi yaşayarak öğreniyor. Ancak öneml i olan düşmanın yak l aş ı mı değil, elbette ki düşman düşmanca yak laşacaktır. Önemli o lan sorunun esas sahiplerinin, ve bu sorundan doğrudan etkilenenlerin yaklaşım ı dır. Kürt Aydınları, Kürt siyasetçiferi bugüne kadar kendi ül kelerinin soru nlarına ciddi bilimsel bilgiler üretmede başarılı bir grafik çiLemedi ler. Varolan sorunlara burun kıvırarak, duygusaltepki ler vererek ya da küçümseyerek bir yerlere varamayacağımız artık gün gibi ortaya .ç ı km ı şt ı r. Sömürgeci güçlerle mevcut çelişkilerimiL antagonisttir (uzlaşmaz) bununda çözümü bellidir; Kürdistan'da askeri işgalin kırılması ve Kürt U lusunun Kendi Kaderini Tayin Edecek şartlara sahip o l ması. Ancak bizim sorun l arımız

49


A

-

gengeş1 tart1şma bununla bitmiyor. Sorunların çöz lımünü bağ ım s ızlık ~o nra s ına ertclemek ise hiç do ğ ru değildir.

<ıynı ya;g ı y ı pay l aşmak zorunda ka l d ı lar. Katliam, c;urgün ve soyk ı rım • ı.ık. Şimdi a rtık t.uihe bakarak o rtak gelece~ imi7 e dö nük dersler ç ıkarmanın

Bir defa Kurt toplumu yekpa rc bir toplum değ il. Kürt toplumu çok dinli, çok dilli, çok lehçeli, çok mezhcpli ve bölgesel farklı l ıkları ; ekonomik, soc;yal, siyasal ve kü ltü rel olarak yaşaya n bir toplumdur. Bu, moda deyi miyle bizim realitemizdir. Güney Kürdistan'da yaşa nan ça tı ş malar, KOP' nin Behdinan'da, YNK'nın Soran'da örgu tlenme zemini bulması herhalde tesadüf o lmasa gerek. Kürt toplumunun doğal parçalcırı durumuı la o lan bu olgulara aslında sorun demekte doğru değ il , bunlar birer sorun olarak d eğ il bizim toplumsal ve kü ltürel zeng inliğimiz olarak kabul edilmelidir. Ancak bunlar böyle kabul edilip buna uygun çözlı mler üreti l mediği için, sömurgeci devletler bizim birtakım farklıl ı klarımız ı kullanarak bizi top lumsal bir iç çatışmanın eşiğine kadar getirmeyi becerdiler.

Tarihsel Arka Plan !

Zilmanıdır. Etrafımıza şöyle bir baktı~ımızda Is l amın egemen din o ldu ğu ve farklı mezheplerin ol du ğ u tum top lum larda mezhep ça tışmal.:ırı yaşa nm a ktadır. Pakistan, Irak, Bangladeş, Lübnan, vb. Basit gibi görünmesi ne rağmen ço k

ciddi bir tehlike olan dinsel gericilikte daha kolay barajfanacaktı r. Sonuç o larak Kürt toplumunun topyekün olarak Ulusal Kurtu l uş Mücadelesine katılması ancak bütün topluma sunu lacak ve tüm toplumu kapsayan, farklılıkları kabul eden ve onlara eşi t ya,k laşan politik önderiikieric mümkü n o l acakı ı r. Bu role aday yegane güç ise hiç ku ş ku s uz Kürdisıan' l ı Devrimci Sosyalist güçlerdir.

te we .c om

Iç Sorun lar

"pragmatist po litika ile deği l" KU KM ile barışık hale geldiği nde, toplumumuzda

Kürt siyasal hareketleri bir bütün olarak kendi iç farkltltklanmtzt kabul etme cesaretini göstermeli ve farkli kesimlerin geleceğin Özgür ve Bağtmstz Kürdistan'm da tüm haklara sahip eşit yurttaşlar olarak

ö rn eğidi r .

Sonuç Yerine

Kısacası Kurt siyasal hareketleri bir bütün olarak kendi iç farklılıklarımı zı kabul etme cesa retini .göstermeli ve farklı kesim lerin ge l eceğ in Ozgür ve Bağ ı msız Kürdistan'ın da tüm haklara sahip eşit yurttaşlar olarak yaşayacaklarının garantisini bu günden atacağı pratik ad ı m l ar l a göstermelidir. Kurmanci nas ıl bizim dil imizse Zazaki'de Sora ni'de bizim dil imizdir. . lerhangi birisinin bir diğerine llstün lu ğu olamaz. Aynı durum Mezhepler ve dinler o layı içinde geçerlidir. Bağımsız Kürdistan' da Alevilik ve Sünnifiğin eş i t muamele gö receğ inin garantisi bizlerin bugünden ya pa cağ ı ça lışmalarl a mümkün hale gelebilir. Uzun yıllnrın önyarg ılarıyla ol uşmuş yaklaş ımla rı etkisizleşti rmek elbette kolay d eğ ild ir. Ancak bir büyük uyurnun o l u şab ilmes i için, fa rkl ılı kları ayn ı potaya sokmak ye rine her kesimin kendi farkiıiı kla rıyla özgü rce örgütleneb ileceği, kendi dinsel, kültürel, kurumları aracılığ ı y la kendisini ifade edebi l eceği bir ortamı yaratmak için özellikle siyasal ö rgütlerimize büyük görevler

yaşayacaklarmm

garantisini bu günden atacağt pratik ad1mlarla göstermelidir. Kurmanci nastl biz im dilimizse Zazaki'de Sorani'de bizim dilimizdir. Herhangi birisinin bir

w. ne

Kürdistan'da ki değişik toplumsal kesimler arasında varolan soru nların tarihsel arka planına baktığımızda bugünü daha iyi anlayabiliyoruz. Tarihsel olarak ilk çe lişmelerin ortaya çı ktığı dönem Hamidiye Alay ları'na tekabü l etmektedir. Bilindiği gibi Hamid iye Alay ları Sultan Abdu lhamid tarafından çok yönlü kullanılm a k üzere o l u şturulmuştu. Hamidiye A layl arı hem, Ermeni ulusal hareketine, hem Kürt

ciddi bir c;oru n olan mezhepler sorunu kuşkusu z sadece lslam'a özgu b ir sorun değil. Büyük toplumsal gelişmeler kaydeden Avrupa toplumlarında b ile bu sorun henuz tam ol arak çöz ül eb ilmi ş değil, Irianda sorunu bunun tipik bir

ulu s laşmasına ka rşı zamanı ge l diğinde üzere organize edilmi şti.

kullanı l ma k

ww

Ancak Hamidiye Alayları bu talihsiz rollerinin yanı sı ra Kürdistan'da başka amaçlar için de kullanı ldı. Özellikle Sünni ve Alevi Kü rtlerin ortak yaşad ığı bölgelerde, Hamidiye Alayl arı'nın Pa şa ları emirlerindeki bu güçleri kendi egemenlik sahalarını genişletmek ve maddi çı karlar elde etmek için de kullandılar. Alevilere "Kürt" orjinliler tarafında n en sistemli bask ılar bu dönemde meydana geldi . Bunun sonucu o l ::ırak Şeyh Said ayaklanmasınil Kürt Aleviler destek vermedik leri gibi Kemalistlerle işbirliği.ıe yöneldiler. Daha sonra Dersim ayak l anmasında da Sünni Kürtler Dersim'e yardım etmediler. Cumhuriyet dönemi ilk ulusal dalgalanma da böylelikle yenilgiyle so nuç l andı. Yenilginin sonucunda ise hem sünni Kürtler hemde alevi Kürtler

diğerine üstünlüğü

olamaz. Aynt durum Mezhepler ve dinler olay1 içinde geçerlidir. Bağtms1z Kürdistan'da Alevilik ve Sünniliğin eşit muamele göreceğinin garantisi bizlerin bugünden

düşm ektedir.

Kürt toplumunun yak l aş ı k üçte birini Alevi Kürtler olu şturuyor. Dinsel inanç l arını bile serbestçe ye rine getirerneyen bir top luluk elbette ki, belirli oranlarda güvensizlik taşıyaca ktır. Ayrıca Alevi l iğin Sünnifiğe nazaran birçok konuda daha hoşgörü l ü ve daha ileri o lma s ı da ayd ınlı k bir Kürdistan için buyük bir avantajd ı r. Islam top l um l a rındil i şs izi ik, ekonomik zo rluklar, yoksullaşma, kapitalist kültüre uyum sağlaya m a manın kitleleri dinsel gerici liğin batağ ı na sürükledi ğini Türkiye ve geçmi şte de Iran pratiği

yapacaği çalişmaiarla

mümkün hale gelebilir.

doğru l amaktadır. Do layısıyla

Kürdb tan'da Alevilik ciddi programlarla

Çiriya P~şin 1Ekim 1997

Pt*!!!

so


gengeşf tart.rşma

bağ l a rının o lm a ma s ı

istikl alci leri ba şarı s ı z lı ğa götüren sebepleri o lu ş turmu ş tur.

lliZiın ilçesi nin, lsparit k azas ın a ba ğ lı Nurs köyünde d o~ mu ştur. B ;ı b;ıs ı

Said-i Kurdi' den Said-i Nursi'ye. Ulusal Mücadele

bir din adamı ol;ın Mirn [fend i ilc Nuriye H anımın yerli çoc u guncl ;ı n biridir. S.ıid-i Kürdi, Meşhur Molla Said, Bed iüna nıa n ... ;ı dl a rı ilc de b ilinır. Zeki, in ;ı tç ı , <iikb;ış lı ve asi bir nı izaca sahirti. Egi timini Bitlis' te ve

ne te we .c om

Ulu sl.ışma rüzgarının çok güçlü es tiğ i Osma nlı 'nın ~on dönemlerinde Kürtler yine bir s.eç ka lmı ş lı k içeri~i ndeyd ilcr. Oyleki, Os ma nl ı nı n tüm ha l k i Mı b.ığ ım~ıL devlet olma mücadeleleri verirken Kurl lerin d uru ml .ırı hayli ilgi nçti. Ken<iilcrini göbekten Osm a nlı ya bağl ı hisseden Kurtler, ne ya paca kları nı dü ş ün e duruı· l a r ke n bir y ı ğ ın fırsa tl a r k aç ırmı ş l a rdı. Bir süre Os m a nlılı k fi kriyatma kan liJş ımı ~ l a r fakat bir gerçe kli k olmad ığı pratikte göröldükten sonra Is la mc ılığa d ümen kıra rak, bir defa daha ı s rarla kendi gerçekli klerinden kaç mı ş l a rdır. Bu dönem c ılı7 da o lsa bağ ıms ı z bir ülke dü ş ün ces ini taş ı ya nlar varsa da, o nl arın da ülkeden kopuk olmal arı, Kürt h.ı lkı ile kuvvetl i

T. Çeleng

U lu s l aşma nın yaşa ndı ğ ı 1900 y ıllarında, Kü rtlerin

sömürgecilerin yaptık ları ilc sömürülen ulusun yaptıkları bir z ıtlı k sergiler. Sömürgeciler, h al kı ulusal değerleri nd en koparmak dillerin i unutturmak, kişi l ik lerin i parça lanıak, tarih lerini yok saymak isterken sömürülen ulus da yapılm a k istenenierin tersine ulusal değe rl e rin i <iaha bir ö n e nıse r, d iril ım eye ça lışa rak ilk önce beyinlerdeki işga l i yı kmaya çabalar. Ku rtlerin tarihine de baktığ ınııLda bu pol itikalar ın s ı klığ ı ile karş ıla~ ı rıL. Ulusal değe rlerin ayaklar a ltın a a l ı nm ası tarih inin ve d illerinin yok sayılmas ı , tarihi şah siyetler in kimliklerinin giLiennıes i .... gibi bir yığın oyunlada sömürge statüsü pe ki ş tirilmeye ça lı ş ıl ı r. Bugün bile ycı pılanl a r o rtada dır; tari hsel k i ş il ik l e rim iz de n ulusal bayramlara, renk lerimizden nıüzik leri nı ize kada r b ir yığ ın değeri miz asim i l a~yo nl a, tah rifalla veya kendilerine maletmeyle karş ı karş ı yad ır . B un.ı dur diyebilmenin yolu, ya nl ış l a rı ve doğrul.ırı y l;ı tüm d eğe d e rimiLe sahip çı knı.ı kt;ı n , buııl cı rı bir potada eriteb ilnıc kte n ve ulusal

ww

w.

devlet o l a m a m a larının a ltınd a bir çok neden yatar. Feodal düzen, aş ire tse l ya pı , ulu salc ı merkezi örgü tlenmenin e ksi kliği , aydınımız ın rolü, din faktörü, d ış etkenler .... Hepsinin bu başa rıs ı 7lıkta ayrı ayrı ka tkıla rı vard ır. Bura<ia konumuz ulusl aşma süreci nin ö nemli Kürt şa hs i yetl e rind e n biri o lan Said-i Nursi'ni n kimli ğ inin , siyasi dü şünces inin ve bunun ulusal mücadeledeki etkisinin bilinmesi, sömürgecilerle aynı d inden o lm an ın nas ı l bir tek ta raflı esareti dayattı~ı n ı n görülmesi anla mınd a öğretici o l .ıca ktır. Tarihsel ki şi l ikl erimi zi s.ı hi p le nme k, doğ rul a rı ve yanlı şla rıyl ;ı bu t oprakla rın gerçe kli ği olduğunu kabullenmek, hem ulusal bilinç aç ıs ınd a n ya rarlı o l.ıcakt ı r, hem de bunun sömürgeci lcr t a raf ınd a n kullanılm as ının önüne gcç ilnıi ş o l acaktır. Bir butun olarak değe d e rimi Le sahip çı kmak, tarihını izden siyasa l sonuçlar çı ka rabi lme k en ö nem li ödcvlerimi7 a ra~ ında dır. Çünkü, sömü rge sömürgcci ili şki s ini d eva nı eliirmek için egemenler sürekli o larak bir yandan a~ke ri LOr , bir yandan da ideolojik ikn a nın tesisi için ç.ıbalarlar. Her ne kadar sömürge ilişki si askeri i şga ll e hayata geçse de buna süreklilik ve ren sömürgecilerin olu şturdu ğ u " rı za" nın sömürge ulusun üzerindeki etkisidi r. Iki tar.ıf için<ic sorun askeri zor'dan ziyade ideolojik h ege mo n yanın zihinlere tahakkümünün s ağ l a nm as ı veya boşa ç ıkarılmas ı d ır . Bunu prati ğe geçirmek için

kurumsa lla ş nı a l a ra dö nü ş türebi lnı e kte n

geçiyor.

Said-i Nursi Kimdir? Nurculuk hareketinin fikir bab.ıs ı o lan Sa ida-i N ursi 1876 y ıl ında Bitlis'in

Çiriya

P~şin

1Ekim 1997

Na kş ibe ndi nı edn~~e l e rind e

yapmıştı. Öğrenim dili ağ ırlıklı

Ara pça o lmak uzcrc Kürtçe idi,Türkçey i yirmili yaşınd an sonra ö~rennıişti r. Belinde hançeri ve üzerindeki ulusal kı y.ı fe tl e ri yle h.ılka mal o lmu ş bir ki ş ili kti. 21 M<trt 1960 y ılınd.ı Urfa'da vcf;ı t eden Said-i Nursi , y;ışa mı baskılar, sürgünler ve nıahpus l arda geçmi ş tir. Bü tün ömrü in a n c ı ugrun a kavgayla geçmiş, kişi sel çı ka r peşinde koşma nıı ş bir fi kir a d a mı ydı. · Bir Kürt şahsiyeti olarak S ;ıid- i Nursi'nin üstl e ndi ğ i rolü anlayabilmek içi n yaşa nıını irdelememiL gerekiyor. Hayli ilginç b ir kişi l ik o lan Said-i Nursi'nin bir dönem daha belirgin olan ulusa l ya n ının zaman içinde Is lamcı fikirleri sonucunda n as ıl " unutuldu ğ unu " göreceğiz. Iş in ü7ücü yanı bu unutma eyleminin mimarının kendisi olmas ıdır. Said-i N ursi' nin yaşa mı ve fikirleri · dönemsellik arzeder ki , bunu kendisi de yaz ıl a rında be li rtmi ş t i r.

Eski Said:

Doğumundan 1926'ya kadarki döneme te k;ıbül eder. Said-i Kürdi olarak a nıl a n bu dönemde siyasetle aktif derecede meşg ul o lur. "Siyaset yo lu y l;ı d ine hizmet hissini taş ı yo rdunı" diye bahseder.

Yeni Said: Sa id Ayak lanmas ı sürgüne gö nd e rildiğ i dönemden başla r. Siyasetten tamamen kendisini m e n e tti ğ i bu süreçte Risa le-i Nur Külli ya tı ' nı yaLmaya baş la r . Kur.ın ' ın yo ruml a nm as ı o larak ele a labil eceg inıi z bu eserlerde modern bilinıle Islami öğre tiyi harmanlamaya ça lı şı r. "Ta ri ka ts ı z cennete giden çoktur, im a n s ı z cennete giclen yoktur" fikriyle " imanı kurtarmak za manı " diyen Said-i Nursi, gayesini hayata geçirmek için çubuğun ucunu kültürel Islama büker. 1926-1949,

Şey h

so nu c un d.ı Bat ıya

51


gengeşl tart1şma 1949 yılına kadar süren dönemde "Büsbütün ahiret ehli Yeni Said olarak dünyadan elimi çektim" diye yazar. Tam bir dervi ş yaşa mına s ı g ınır, gazete bile okuma7 .

Cemiyetil dışında Ittihat ı Muhammedi fırkası, Teali Islam < emiyeti, Hilal-i Ahzer \<'Teşkilat-ı Mahsusa'da \er almıştır. Fakat said-i 'lursi'nin Teş kilat ı \~a hsusa üyeliğini daha

ne te we .c om

Üçüncü Said:

Tec:ıli

~ok Os ma nlılı k fikri ya lı ~erçevesi nd e anlamak

1949 so nrasından ölümüne kadarki dönemdir . Bu devre, siyas ileri irşad tariki ylc, on l<mı dogru yolu göstermek ve on l a rı dine hizmetkar yapmak için ça lış tığ ı devredir. Nurcuların a rtık bir aksiyon o larak görüldü ğü dönemdir. Anti-komü nist söylem ve devletle yumuşan ilişkiler Üçüncü Said döneminde baş l ar. Ulusa l ya nl a rını tamamen si ldiği dönemdir de diyebiliriz.

Said-i Nursi'nin Yurtseverligi...

g<-rckir. Said-i Nursi, "Osmanlının yıkı l ışı vc

to prak l arı n birer birer <·Iden ç ıkmas ı üLerine o/ellikle e trafında

ctki led i ği öğrenci leriyle

birl ikte olayları n akı şını dcğiştirmck, hilafeli ve 'cri atı korumak için Teşk ilat- ı Mahsusa' nın orga niLasyo n la rın a ka tılm ışt ır." Teşkilat-ı

\tlahsusa'cılığını

Sa id-i Nursi' nin Kürt

kimliğine sahip ç ıktığı ve bunun için ça lıştığı dönem

dönem Şark ve Kürdistan, Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi, Volkan, Tanin, Serbesti, Mizan, Misbah gibi gazetelerde yazıları yayınlanmıştır. Şark ve Kürdistan gaLetesinde " Kürtler Yine Muhtaçtır" ad lı yazıs ı , Kürt Teavün ve Terakki Gazetesinde " Ey Kürt Halkı (Ey Geli Kurdanl ) ve "Kürtler Için Gerekli Olan Nedir? " yazı ları çıkmıştır. Kürtçe olarak ifade ettiği " Ey Geli Ku rdan!"da

din/milliyet/insanlık kavramlarını sentezleştirir, "illifakta kuvvet, illihadda hayat, kard e~likte saadet, hükümette selamet vardır" der. Ve ardından "bizim üç düşmanımız va r: fakirlik, cehalet ve okumam ış lık, düş manlık ve ihti laf o larak gösterir. YaLısını "okumak, okumak,

w.

Eski Said dönemidir. Her ne kadar Yeni Said ve Üçüncü Said dönemlerinde Kürtlü~ünü inkar etmişse de Kürtlerle alakadar o lmaz, ağırlıklı olarak y<mlarını "i manı kurtarmak", kur-a nı yorumlamak çerçevesi nde ge li ştirir . Eski Said döneminde Said-i Kürdi'yi Abdü lhamit istibdatına karşı Ittihat Terakki saflarında bir hürriyetperver olarak görürüz. Ateş li bir muhalif olan Bediüzzaman, 1907 yılında lstanbul'a gittiğinde, Sultan Abdü lhamit'e Kü rd istan'daki eğ itim sisteminin Kürt halkının ihtiyaç l arına cevap vermediğini belirtmiş, Van yöresi nde bir üniversite kurulmasını öncrmiştir. Özellikle öğretim di li konusunda s ıkıntılardan bahsederek Kürt öğre tm e nl e rce ve Kürt dilinin kullanılma s ı yla eğ itimin fa ydalı o l acağ ını

ww

söylem i ştir. Yine bu dönem Istanbul'da yaşayan Kürtlerin çocukları için ilkokul açma projesini de savunmuş tur.

Said-i Kürd i bu yıllarda Kürt kurumlarında ye r a lmı ş, çeşitlt gazetelerde Kürtlerle i lgili yazılar yaz mıştır. Kürd i sta n ' ın her tarafında mektepler açmayı, bilgisiLiiğe karş ı savaşmayı öneriyor, ayrılıkç ılı ğa karşı ç ıkarak Os manlılı ğ ı ovüyordu. Kürtçe eğitime önem ve rdiğinden , Kü rt Neşri-i Maari f Cemiyetinin kurucuları arasında yerini almışt ır. Kürdistan Tcali Cemiycti' nin kuru c uları ara sında yer alsa da, aktif görevlerde bulunmamıştır. Bu

okumak! ... El ele vermek, cl ele vermek, cl ele vermek!" diye bitirir. "Kürtlere gerekli o lan nedir?" yazısında ise, ulusal birlik ve dini uyanış ile birlikte uygarlık düzeyinin yükseltilmesi için teknik sanatları öğrenmek ve ileri gi tmektir diye belirtir. Said-i Nursi'nin Istanbul dönemleri Dr. Abdullah Cevdet, Bedirhanzade Mithat Bey, Halil Hayali Efendi, Li ce li Ku rdizade Ahmet Ramiz, Müküslü HamLa ... gibi Kürt yurtseverleriyle fark lı lamanlarda birliktelikleri o lmu ştur. Said-i Nursi yukarıda ismini ve rdi ğ imiz üç örgüt (Kürt Ne~r-i Maarif Cemiyeti/Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti/Kürdistan

Çiı1ya Peşin 1Ekim 1997

bugü nun gizli servisinin görevleriyle .ıy nılaşlırmamak gerekir. Said-i Nursi h akkında belki de ilk ça lı ş malardan birisi )in Dergisi sc·umlu Müdürü Müküslü Hamza erendi'nin 19 18 yılında hazırladığı biyografik "Bcdiü7Zaman 'ın Tarihçe-i Ha yat ından Bir Hula sacl ır" ça lışmasıdır. Yine 1918 yılında, Içtihat yayınev in in sahibi Liceli Kurdizade Ahmet Rami7 yucl ı ğ ı önsö7 ilc S;:ı icl -i N ursi'nin "Iki Mekteb-i Şehadetnamesi" veyahut " Divan - ı Orfi ve Said i Kürdi " adlı eserlerini ba~ar. Bu iki Kurt şahsiyelide Said-i Kürdi'den övünçle bahseder. Abdülhamit'in alaşağı edi lmesinden sonra Ittihat Terakki yönetimin diğe r haklara karşı "menfi bir milliyetçilikle" hareket ettigini sezen Said-i Nursi, Ittihal Terakki'yi giLii Türkçülük ya pmakla s u çl;ımış , buna karşı muhalefete çekilmiştir. "Volkan" gazetesi yaLı larında lttihalçı l arı yerm iş, her halkın di li ne ve geleneklerine sayg ı du yulmas ını , gel i ş tirilmes ini ö nermi ş,

Türkçü lük po l itikas ını cleştirmi şt ir. Ittihat Terakki karşısında Ittihad-ı Muhammcdi Fırkası sa flarında yer almı ştır.

31 Mart olayı na ka rıştı gı iddiasıyla yargılanmışt ır. Kesin deliller elde mevcut dcgilse de gerek fikri yapısına gerekse de "Volkan" ga1ctcsindcki yazı larıyla teLall ık oluşturmaz. Osmanl ı ' nın yabanc ı işgaline karşı ,

Halifeyi kurtarmak ve şeriatı korumak için Kuvvay-i Milliyc'çilcri destek le mi ş t ir. Balkan s;ıvaş ına katılmış, Ru slara ka rş ı savaş ıp esir düş mü ş tür .

52


gengeşi tarttşma

dö nmü ştür.

Said-i Nurs i' nin belkiele en t art ı şmal ı Said a ya klanm as ı ile o lan ilgisidir. Yazdı k larından ç ıka rd ığ ımı z bu Isyana katılmadığı hatta caydı rmaya çalı ştı ğ ı yönündedir. Buna rağ me n kendi sini sürgüne gönderilmesinden kurtaramamı ştır. Ama yine de bu durum d eğ i ş i k çevreler tarafınd a n ta rtı ş ılın a ktadır. As lınd a sorun ka tılıp­ katılmam as ında n 7iyade, daha çok Şey h Said Isyanının tanımlanınas ınd;:ıki farklılıklardan ka ynaklanmaktadır. Islami çevreler, Şey h Sait Hareketini ulusal bir ayaklanmadan ziyade, dini bir hareket olarak ele alırla r ve Said -i N ursi' nin bu kıy ıına sempati ile ba ktığ ını ö ne sürerler. Şayet Şeyh Said Isyan ı ulusal bir ayaklanma o larak ele a lındığında ise bu harekete ka tılmad ı ğ ı yönünde vurgu yaparlar. Ta rtı şma l a rı bir yana b ıra k;ıra k, Şeyh Said lsyanı içinde dini motifleri barındıran ulusal bir ayakl anmadır diyeb iliriz ve buna Said-i Nursi' nin uzak durmu~ o lduğ unu söyleyebiliriz. Said-i Nursi' nin, Şeyh Said lsya nı so nras ı h aya tı B atı illerine s ürgi.ındü r. "E'uzü billahi mineşşeyta ni vess iyaset" dediği, "şeytanın şerinde n o lduğu gibi siyasetten de Allah'a i ltica" ett iğ ini be litt iğ i Yeni Said döneminde, günlerin i Risalc-i Nur' l a rın yaz ımı y la geçirir. Au dönem baskı yla, mahkemelerle, mapuslarla geçer. Fakat nedeni daha ço k Kemalist Cumhuriyetin Jako ben lai klik a nl ay ış ından kaynaklanan soru n l a rd ı r. Bir bütün olarak Said-i Nurs i'nin h ayatına brı~tı ğ ımı zd a ki ş ili ğ ind e Kürt ve Islam olarak iki öğe görürüz. K üıt yrı nını kimlik düzeyinde-söyleminde t aş ı s;:ı d ;:ı, baskın ve belirleyici o lan yanı Islami düşün celerdir. Said-i Nursi, ilk baş l arda

Küıtlügünün hakkını ve rmişti r diyenıeyeceği z, çıkış iti barı y l a bir

olumluluk taş ı sa da za man içinde Kü rtlerin özlem ve taleplerin i yok saymı ş tır.

Said-i Nursi' nin olünı un d e n sonra Nurcu Hareket bölünmeler yaşa m ışt ır, nedenlerine baktığımızda ise, usta ell a rının fark lı dö ne nıl e rini

kendilerine kılavuz kabul etmelerinden kayn ;ı kl a na n so runl ardır. E r7 urunı eki bi de di yebileceginıi z Tü rkçü kanat (Fe tull ah ç ıl a r ve Kırk ın cı Hova çevresi) B ed uü zza ma n ' ın Kü rt ya nını inkar e tmi ş l e r, aş ırı devletçi bir yak l aş ı m i ii Türk Islam siyaseti gütmü şl erd i r. Üçüncü Said dönemine vurgu yapan Yen i Asya ve Yeni Nesil grupl a rı daha çok Said-i Nursi'yi Demokrat Parti millitanı o larak a lgılarla r ve o siyasi çizgiyi s ıkı bir şe kilde takip ederler. Eski Said dönemine sahip ç ıkan Te nvir ve Envar Neşri yat çevrele ri ise, Kurt sorunu konusunda daha duyarlı d avranırlar ve u s tadi a rının Kürt ya nını savu nu rl<ır. Y uk a rıd a b ir kı s mını saydı ~ ı mız N urcu gru p l a rın Said-i Nurs i '~ı in eserlerini basarken ya ptıkla rı tahrifatlara da dikkat çe kmek gerekir. Ilginç ol an yap ılan ta hri fa tl a rın hepsinin Said-i Nurs i' nin eski Said dönemindeki Kürtlerle ilgili yaz ıl a rı o lma s ıdır. Bir iki örnek verirsek, Kürdistan : Şark, Said-i Kürdi: Said-i N ursi, Kürtler: Şarkltliı r, Kürt

ww

w. ne t

yanı , Şey h

Osma nlı imparatorluğunun parça l anmasından ko rkuyordu, bu dönem Os m a nlı c ılı ğ ı ağ ı r basar, Os ma nl ı bayrağ ı a ltınd a

bir milliyet a nla y ı ş ını savunur. Daha so nra lrırı bu görü şü n yerini I slamcılık alır. Islama bağ lı bir kiş ilik olan Said-i N ursi hiç bir za man Kürdistan fikrine nı c il ve rnı c.:; n iş, bağ ıms ı z lıkç ı d ü şün ce nin yak ınınd a bile

kıyafetinde : Şarki Anadolu kıyafetinde,

Kürdistan : Viiaya t-t Şa rkiye .. .. gibi eklenıe le r-çıka rnı a larla Türkçü bir zilıniyet sergilennıiştir.

Sonuç o larak önümüzde gereken bir kaç soru vardır. lik o l;ırak Sa id-i Nursi 'yi Kemalistler gibi "nıürteci" diye ka ra i ay ıp atanıayız . Iki açıdan , birincisi, her şey i yle Kürtlerin bir değe ridir, ikincisi; cevap la nmas ı

Çiriya Peşin 1Ekim 1997

din bir o lgudur ve ona dü7 bir mantı k la y<ık laşanıay ı z. Özellikle ul usal mücadelenin içinde olan Kurtleri n bu ya nlışa hiç düşmemele ri gerekir. Diğer yandan i nsaııl<ırı n i n ançlarıyl<ı­ ibadetleriyle uğr.:ışmak, onları bask ıl amak bizleri n işi hiç değ i ldir. Yine Sai d-i Nursi özelinden yola çıka rak Kürtleri n devlet o l a m ama l a rı n d a " I slamı n " olumsuz iş lev in i görebiliriz. Özellikle sömürgedieri nde ayn ı dinden ulm a~ının deLavantaj ı Kürtleri n bir şa n sızl ığıd ı r. Sömürge statüsünun deva mında Kürtl ere karş ı kullan ılan Is lam ı n "ünınıct anlayış ı " ya da " l s l anı iyet in kılıcı Türkler" gibi ta nınıl amalarla bu statü s ü rd ürül müş, Tü rklere kutsal bir paye biç ilnıi şt i r. Bu yüzden Kürtler bu aç mazla rı nda n kurtul mak için her ayak l an dı k l ar ında, aya k l a nm a nın içine bir d in motifi koy mu ş l a rrlı r. Bu bazen "din elden girli yor" bazen de "halifeni n kurtarı l nıas ı " ad ı altında ayaklanmaya ge ni ş kesimlerin kat ılmasını sağla m ak için k u ll<ın ıl nı ı ş tır. Tabi ki buna Kürdis tan'd ;:ı şeyhle rin gen iş kes imler üzerindeki saygın lı kl a rını da eklemek gerekir. Sönıürücü nle ayn ı dinden olm anın sıkıntısını Kü rtler hep yaşamışla rdı r. Türklere ka rş ı ayakl and ık l arı n da bir suçlu luk duygusu taş ını ış l ar, Türkler ise aya kl a n ma l a rı n hep bir yabancı oyunu ol du ğunu , aynı dinden-din kardeş i o ld uğ u muza dem vurnı uşlardır. Öne ç ı kartıl an "sünnetsiz", " Ermeni oyunu ", " ingiliz pa rnı ağ ı " gibi yaftalamalada özünde dinse l d u ygu l arı n sömürü lerek,

e. co m

uz aklaş mış, na ma 7 ı baş l a mı ş o l d u ğunu

görünce gerisin geriye Erek D~ğına

durma nııştır. " I slamın bayr;:ıktilrl ığın ı

yapa n Türk M i Ileti", "Türkleri zorda bıra knı<ım<ı", "Türkler, ls l<ını i yete çok hi znıc t et m işti r" gibi d üşü n celeri onun olayil ne kadrır ls l <ımi açı dan b<ıktığ nı gösterir. isl rımi düşünce leri ilk baş l <ırda v;:ır o lan Kü rt kimli ğ i boyutun u bile kö rel tnıi ş tir. Kü rt ayak l a n mil l arını n hiçbi rine manen bi le destek su n nıa nıı ş, hatta Kürtlere ai t her şey in yok sayıl d ı ğı tehcir dönemlerinde b ile sesini ç ı ka rnıa mı ~tır . Ka fas ı nda var olan Kü rtlüğü nü , Islami ideolojiyle bilinç a ltının derinli klerine gönım üştü r. Islami fikirleri uğruna bir ö mür harcaya n Said-i Nursi, Abdülhamit döneminele pay ın a Toptaşı tı nıarhanes i , Ittihat Terakki döneminde Di van- ı Harp, TC za ma n ınd a ise sürgü nl e r- nı a pu s l ar dü şer. Islami ya nının hakk ını vererek yaşanıını sürdüre n Said-i Nursi içi n

ew

Bo lşev ik Devriminin karmaşas ı aras ında esaretten kurtulup lstanbul 'a dön mü~ ve oradan dıı Bitl is ve Vıın'a gelerek kendisini tamamen mağaraya çekerek, her şeyden elini eteğini çekmi ~tir. Yeni Sa id dönemini n başlangıcı cia sıı yı lab i l ecek o lan bu d eNi Ş yaşa m ında n onu, Şeyh Said aya kla nması a lı koymuştur. Bir ara ilk Meclisin a ç ılı ş ınd a n sonra An kara Hükümeti tara fında n davet edilirse de Said-i N u r~i gittiğ i Ankara'da umduğ unu bul amamıştır. insanların dinden

ka fa l a rın karış t ı rı lmas ı a m açlan mı şt ı r.

Kaynaklar - Rohat , " Unutulmuşluğun Öyküsü; Sa id-i Kürdi", Fıra t Yay. Eylül 91 - Malmisanij, " Said-i Nursi ve Kürt Sorunu'', Doz Yay. Kas ı nı 91 - Naci Ku tl ay, "Illihad Terakki ve Kü rt/cı",

BeybOn Yay. Ocak 91 - Isınail Göldaş, " Kürdistan Tea /i Cemiyeti". Oo7 Yay. Kas ı nı 94 - Şerif Mardin, "Bcdiüzzaman Said Nursi Olayı", Il et işim Yay. Temmuz 94 - Said Nursi, "Risale-i Nur'd;uı Içtim a Reçeteler'' ,Ten vi r Neşr i yat 90 - Tuncay Özkan, " Bir Gizli Servisin Ta rihi", Ad Yay. May ı s 96 - Yeni Zemin Dergisi, Say ı: 15 M art 94 - Dava, Sayı: 24 Mart 92, Say ı :5 1 Hazi ran 94 - MatbOat, Say ı : 19 Haziran 96

53


e. co m

DEVLETIN CEZAEVLERI POLITIKASINA KARŞI ÖRGÜTLÜLÜGÜMÜZÜ YÜKSEL TEL/M

kamuoyuna ancak duyurabiliyorlar; ölüme iyice yaklaşı ldı ktan sonra, DKÖ' Ierden ve ailelerden oluşan heyetierin görüşme ve aracılıkl arı cezaevleri idareleri tarafından "lütfen" kabul edilmiş oluyor; on onbeş gün de bu görüşmeler sürüyor, sonuçta tutsakların bir takım talepleri kabu l edilerek eylem bitiriliyor. Bir iki aylık bir rahatlamadan sonra yeniden hak gasp ları, yeniden saldırılar, provakasyonlar ve katliamlar.. Kuşkusuz dışarıda oldugu gibi içeride de mücadele kesintisiz sürdürülecektir. Ancak devlettutsaklara karşı hiç bir hukuk kuralı tanımadan böylesine pervasızca sald ı rabiliyorsa, bunda tutsakların cezaevlerini k;ıpsayan örgütlülüklerine ve izledikleri politikal;ıra ilişkin kimi iç nedenleri bulunmakla birlikte, ;ıs ıl ol;ırak kanıoyunun ve dışarıdaki muhalefetin cayclırıcı bir cıkisinin olmayışı durmaktadır. MGK toplantılarının her zamanki degişmez gündemlerinden birini Kürdistan, digerini ise cc1aev leri oluşturınakıadır. Son dönemlerde MGK merkezli kararlar çerçevesinde cezaevlerine yönelik saldırı ve provakasyonlar dah;ı d;ı yogunlaştırılmış, bir çok cezaevinde bugüne kadar uygulanamayan kimi programları hayata geçirebilmek için devlet, tüm gücüyle seferber olmuştur. Özellikle Sağmalcılar ve Buca gibi tutukevlerinin tasfiyesi, hücre tipi cezaevleri projesinin uygulanması, mücadelenin öncü kadrolarının kitleden yalıtlannıası, sürgün ve itirafçılaştırma gibi pol itikalara hız verilmesi, bunun somut göstergeleridir. Devletin her zamanki ba~lıca politikalarından biri, toplumsal muhalefetin öncO kadrolarını tutsak alarak kitleden yalıtlamaksa, ikincisi de tutsak aldıgı bu kadroları içeride de i~levsizle~tirmekti r. Peki devlet bu kadar titiz bir şekilde cezaevleri olgusu üzerinde dururken, devrimci-demokrat basın olarak bizler, DKÖ'Ier, sivil.toplum kuruluşl;ırı, siyasal ve toplumsal muhalefetin diger kurum ve kuruluşları, siyasal yapılanma lar tutsaklara ne kadar sahip çıkabiliyoruz? Onlar için neler yapıyoruz? Çıglıklarına ne kadar kulak veriyor, desıansı direnişlerine ne kadar sahip çıkabi l iyoruz? Evet, cezaevlerinin tam birnazi kampına dönüştürüldügu günümüzde, hepimizin bu sorular üzerinde enine boyuna düşünmemiz gerekiyor. Bunun bi7:e yüklediği ilk temel görevlerden biri cezaevleri ve tutsakların içinde bulunduk l arı durumu kamuoyunun gündeminde sürekli canlı tutmak ve buna baglı olarak dış kamuoyunun etkin desteğinin örgütlendirilmesinde aktif olarak yer almaktır. Bu sorumluluğumuzun gereği olarak bu sayıdan itibaren öncelikle tutsakların görüşleri olmak üzere, aydın ve demokratların, hukukçuların, tutsak yakın l arının, demokratik kurum ve kuruluşların devletin cezaevle ri politikalarına ili ~kin görüş ve anlayışların ı tar1ışmaya açıyoruz. Başta tutsaklar olm;ık üzere, tüm yur1sever-demokraı ve sosyalistler, kişi, kurum ve kurul u şları yazı ve makaleleriyle bu tartışmaya katkıda bu lunmaya çağırıyoruz. Bu tartışmalar; gerek cezaevlerinde gerek dış kamuoyunda ortak anlayış ve eylemiiliklerio gelişmesine, tutsakların içinde bulundukları durumun daha iyi kavrarımasına birnebze de olsa katkıd;ı bulunacaksa ;ımacına ulaşmış o lacaktır.

w. ne t

ew

TC Devletinin geleneksel olarak zindancı bir devlet oldugu biliniyor .. TC her türlü muhalefeti ya jeosid ve sürgün le ya da zındanla etkisizleştirmeye çalışırken çoğu zaman bu eylemlerine yasal kılıf hazırlama gereği bile duymamı?tır. Zindanlar kel imenin tam anlamıyla birer işkence merkezi haline getirilirken, polisteki işkenceli sorgu süreçlerinin bütün yöntemleri degişik biçimlerde cezaevlerine de taşınmıştır. Özellikle Kürdistan cezaevlerinde işkence kışla disiplini altında uygulanmış; çogu zaman tutsaklar üzerinde akılalmaz bir vahşet politikası uygulanmıştır. Devletin buna ilişkin temel politikası, tutsakları zihinsel olarak çökertmek ve teslim almak olmuştur. Bunu yapamadığı noktada ise, sürekli baskı altında tutarak işlevsizleştirmek, sakat bırakmak ya da imha etmek olmuştur. Tutsakların yargılamaları da tam bir hukuksal komedi durumdadır. Yargı lamalar, her zaman siyasi iktidarların idari tasarrufu altında yapılm ış, mahkemelere düşen görev, sadeec önceden belirl emiş cezalara yasal kılıf hazırlamak olmuştur. Bugünkü yargılamalar lstiklal Mahkemeleri'nin günümüze uyarlanmış modern biçimden başka bir şey degil. Cezaevlerinde on bi ni aşkın siyasi tutsak, yaklaşık elli binde adli tutuklu bulunmaktadır. Tutsaklar sürekli baskı altında tutulmakta, ö lümüne dircnişlerle, şehit vererek, sakat kalarak elde ettikleri hakları s ı k sık gaspcdilmckte; uzun süren direnişlerde n sonra kabu l edilen bu haklar aradan kısa bir süre geçmeden, tekrar provakasyon ve sa ldırılada ortadan kald ırılmaktadır.. Bugün tu tsakların büyük bölümü saglıklarını yitirmiş durumdadır. Tedavileri yaptınlmadığ ı gibi,hastahanclerc ve mahkemelere gidiş gelişler cziyete dönüşmüş, bu gidiş­ geliş lerde tutsaklara saldırılmaktadır. Tutsaklar ise, kendilerine dayatılan bu politikalara karşı açlık grevi, ölüm oruçları, mahkemeleri boykul ve çeşitli fiili direnişieric yanıt vermektedirlcr. Türkiye ve Kürdistan zindanlarında durum bu iken; kamuoyunun, devletin cezaevlerine yönelik bu politikalarına karşı yeterince duyarlı olmadıgı, adeta bu uygulamaları kabullendigi de ayrı bir gerçekliktir. Kuşkusuz bu duyar..ızlık cezaevleri yle sınırl ı degil, çok daha genel bir duyarsızilgın parçasıdır.

ww

Demokratik kamuoyunun, sosya list ve demokrat çevrelerin, sivil toplum kuruluşlarının da cezaevlerindeki gelişmelere ilgisi oldukça yetersizdir. Baskıyı, zulmü, haksızlıgı, işkenceyi kanıksama ve alışma gibi son derece tehlikeli bir anlayış ge lişmektedir. Bunun en somut örneklerinden biri, demokratik kurum ve kuruluşların, cezaevlerindeki açlık grevleri nin, ancak otuzlu günlerinde harekete geçmesi ve ö lümleri engelleme adına kimi girişimlerde bulunmanın adeta alışkanlık haline getirilmiş olmasıdır. Devlet açısından da bu neredeyse rutin bir politika haline ge lmiştir. Önce tutsakların bir takım hakları gaspediliyor, sald ırı için yeni provakasyonlar tezgahlanıyor, tutsaklar kendilerini savunmak için açlık grevine başlıyor; ardından otuz günlük bir sessiz bekleyiş; tutsaklar, onurları için ad ım adım ölüme giderken, direnişleri haber konusu bile yapılmıyor; tutsaklar sınırlı olanaklarıyla gazetelere verd ikleri ilan l;ırla kendilerine reva görülen uygulamaları ve bunlara karşı başlattıkları direnişlerini

Çiıiya Peşin 1Ekim 1997

54


dosya girtfgehe cezaevi dosyasi

om

ew e. c

12 eylül ve cezaevleri gerçeg1

direncini kırm ak, süpekülatif sermayeni n a l anla rı nı daraltmak, kaynakları tekelci bu rjuvaz inin kasalarma akıtacak "ekonomik liberalizasyonu" gerçek leş ti rmek ve fredmancı -monetarist para politikalarıyl a ulu slararası sermaye ile bütünleşmek ve benzeri amaçlarına ulaşmak için askeri darbeye büyük ihtiyaç duyan tekelci burjuvazi, gelinen aşamada artık siyasall ibcralizasyon da talep etmeye başlamıştır. Dün "ekonomik li bcralizasyonu" gerçe k leş tirm ek için her türlü muhalefeti ezecek koyu bir askeri rejim isteyen burjuvazi, bugün art ık siyasal demokrasinin gereğinden sözeder o lmuştur .. Burjuvazinin belli bir bölümü,öze llikle de uluslararası sermayeyle bütünleşmiş o lan kesimi- iktisadi giri ş imle r i nin önünü tıka yan ve kaynakları sonuçsuz bir savaşta tüketen askerlerin siyasal tasarruflarını daralıma eğilim i içine girerken, ırkçı-milliyeıçi ideolojiyle manipule edi len kitleler ile, savaştan beslenen ve son on yıl içinde bir hayl i palazlanan rantiyer kesim değişim taleplerine şiddetle karşı

\1•

ç ıkmaktad ırl ar.

g.brusk

birlikte, Genel Kurmayın emir eri gibi çalışmıştır. 19SO'Ii yıllardan sonra hükümetler uzerindeki askeri vesayet kısmen a7almışsa da, 27 Mayıs ve 12 Mart müdahaleleri, askeri bürokrasinin "sivil" siyaset a l a nın<;l.ak i ağırlığını yeniden artırm ı ş t ı r.. üzei likle " Kürt Sorunu", dış politika, kalkınma gibi doğrudan ya da dolaylı olarak ''güve nlik" lc irti batl andırı lan stratejik konular Genel Kurmay'ın insiyatifine bırak ı l ı rken, sivi l hükümetlerin bu alanlardaki ro lü fügüranlıgın ötesine

.n

et

Imha-sürgün-işkence ve hapis Türk devletinin yetmiş yıldır degişmeye n karekteristik öze llikleridir. Kürtlerin daha çok soy kırımlarla, surgün fermanlarıyla tanıdıgı devlet, Türkiye emekçi y ı g ı nlarının karşısına da hep baskıc ı ve i ş ke n cec i bir kimlik le ç ıkmı ş tır.. TC, baş ı ndan beri askeri bir devlet olarak va ro lmuş, toplumu da asker-sivi l bürokrallar eliyle kışla disiplini altında

"modernleştirmeye" çalışm ı ştı r. lttihatçı

ww w

ve iti l afçı artıgı paşalarla birlikte osm an lı yıkıntıları üzerinde "yeni" bir d evlet kuran M.Kemal ve şürekas ı , burjuvazinin ekonomik ve toplumsal yaşa mda henü z egemen güç olmad ığı bir tarihi momentte, tüm toplumu devlet eliyle yu karıda n aşagıya dogru şekillendirmek içi n kolları sıvad ı .. Toplumu katı b ir devlet baskısı altında terörize eden, devlet biçimi ve ideoloji olarak kemalizmde ifadesini bulan yeni siyasal erk; ekonomiyi , adli ve idari yap ı y ı , eğitim kurum larını korparalif tarzda örgütlendirerek yönetimi "baş komutan " tek şefte merkez ileştirdi ; parlamento dahil tüm "sivil" ku rumlar, asker elbises ini çıkaran şefe bağlı "sivil" paşalara teslim edi ldi. Bu süreç içinde kurulan bütün hükümetler askeri vesayet a ltında va rl ık l a rını s ürdürmü ş, sivil bürokrasiyle

geçmem işti r.

12 Eylül ise, devleti bütün kurum ve kurulu şla rıyla köklü biçimde yeniden yap ıl a nd ırmı ş ve askeri bürokrasinin emrine sokmuştur. 12 Eylül'de demokratik ve sosyal ist muhalefete karşı

militari sı hegemonyayı o l abi ldiğince ge ni ş l e ten darbeci generaller, bir yandan da ulusl a raras ı kapitalizme entegre

olmaya çalı şan tekelci burjuvazinin ihti yaç duyduğu ekonomik ve siyasa l düzenlemeleri sü ratle gerçekleştirdiler. Askerler, mi litarist-bürokratik diktatörlügü kal ıcı k ıl acak bütün yasa l ve fiili dü ze nlemeleri gerçek l eştirdikten sonra, iktidarı MGK'ya, siyasal soruml ul uğu ise "sivi l" hükümetlere devrederek geri çekildiler! Ulusal ve toplumsal muhalefetin

Çi riya P~şin 1Ekim 1997

Türkiye'de gi tıikçe derin l eşen ekonomik ve siyasal kriz, çıkı ş yol u bulamayan ordunun siyaset üzerindeki ağ ı rlı ğını artırırken, "sosyalist" muhalefetin kendini siyasal iktidar alternatifi olarak ortaya koyamaması, "sivil" hükümetlerin biribirileriyle aynılaşan partiler arasında el dclt i ştirmes in e yol açıyor. Ö te yandan on dört yıldır devam eden savaş, siyaset ile ekonomi, iktidar i lc burjuvazi, topl umsal sınıflar ile siyasal partiler a rasındaki i l işk i le ri değişime ugratm ı ş, klasik sını f-devlet ilişkileriyle izah edilemeyecek yeni i l i şki biçimleri ortaya çıkarmıştır.. Büyük ölçüde sömürge Kürdistan olgusunun bel i rlediği ve şek i llend i rd igi bu yen i ilişkiler, Türkiye'dek i faş izm o lgusunun da; üzerinde yükseldigi kitle ta banı ve iktidarla ili şk i biçiminin yeniden degerlendirilmesini zorunl u kılıyor. Siyasal refleksleri ve psikolojisi bütünüyle sömürge savaşına uyarlanan TC, bütün organ ve kurumlarıyla, büyük burjuvazinin belli bölümünün de artı k talep etmeye baş l adıgı degişime direnç gösteren bir özellik kazanmıştır. Irkçı­ milliyetçi ideolojiyle tıkabasa dol durulmuş bir kadro, bürokrasinin bütün kademelerine yerleştir i l mi ş; yasamadan yürütmeye, yargıdan kamu maliyesine kadar bütı.ln alanlar asker ka falı ırkçı kadrolara teslim edilmiş tir. Uyuşturucu kaçakçılığ ı gibi bütün gayri meşru alanlar da, dolayi ı ya da

ss


dosya girtfgehe cezaevi dosyast

çaltşmtştJr. lttihatÇJ ve

ww w

.n

et

itilafçt arttğt paşatarla birlikte osmanlt ytkmtJ/an üzerinde ''yeni" bir devlet kuran M. Kemal ve şürekast, burjuvazinin ekonomik ve toplumsal yaşamda henüz egemen güç olmadtğt bir tarihi momentte, tüm toplumu devlet eliyle yukandan aşağtya doğru şekil/endirrnek için kollan stvadJ .. Top'umu katı bir devlet basktst altmda terörize eden, devlet biçimi ve ideoloji olarak kemalizmde ifadesini bulan yeni siyasal erk; ekonomiyi, adli ve idari yaptyı, eğitim kurumlannt korparatif tarzda örgütlendirerek yönetimi "baş komutan" tek şefte merkezileştirdi; parlamento dahil tüm "sivil" kurumlar, asker elbisesini çtkaran şefe bağft ''sivil" paşalara teslim edildi.

do l ays ı z olarak yine bu kadrolar ta rafın dan kontrol edilmekte, bütçede

resmi o larak

~ava~a

harcanan

kayn ak l arı n d ış ın da, bir o kadar da bu

alanlardan kay nak transferi yapılmaktadı r.. Savaş ın boyutu çürümeyi de rinleşt i ri rken, devlet gün geçtikçe da ha çok aske ril cşti. "Milli Güvenliğ i "

askere bir kez daha selam dururken, MGK ~ak~akçılığı, adeta günun modası haline geldi. Bu atmosfcrı Türkiye'dl' ve uluslararası arenada kendisi için fır~at olarak değerlendiren cıskeri bürokrasi ise, antifundamentali'>t ruzgarı d;ı arkasına alarak "sivil" yaşam üzerindeki ta~arruf alanlarını bir,.z daha geni~letti .. MGK'nın belirlediği siyasal çerçevenin dışı nt~ çıkma gayreti i~ ine giren sivil hukmetleri postmodern d;ırbe l erle hizamesafeye .;okan ;ıskerler, bürokratik kısl-.açları da iyice sıkıştırarcık, iş başına gelen yeni hükümetlerin hareket alan l arını bir;ız daha daralltı . M GK sekreterliginin koordinatörlügünde çalışmak ütere oluşturulan BKM (Başbakanlık Kriz Mcrke1il. hukümetleri n i?levini tamamen göstermel ik lı ale getird ı. Refah-Yol Hükümeti döneminde kararla~tırı lan ve çok gen i~ yetkilerle donatılan BKM(Ba~bakanl ı k Kriz Mt•rkezi)'nin görev kilp~cımı içinde duran " mill i güvenligin" tanımı oylesine genişletildi kı, batı ekonomik ve sosyal politik;ıla rı n dı~ında neredeyse tüm siyasal yetk iler askerlere devredildi ..

om

"modernleştirmeye "

temizlenmesıni istiyordu(!) .. Ikilelli medyası ilc kemalist "sol"cular, böylece

ew e. c

TC, başmdan beri askeri bir devlet olarak varolmuş, toplumu da asker-sivil bürokratlar eliyle k1şfa disiplini altmda

tehdit eden öneeliidi hedefler ara'>ına "böltıculugun" vanı ~ıra "irtica" nın da eklennıe~i. askerlerin " mutlak'' -.iya~al ,•gt•rıwnligine " meşru" bir day<ınilk rl;ıha ~aglaciı . Refah Yol i)ıne~i one çıkarılarak devlet hek..ıqnın siviilere <'ma net edilerneyc< egi ispatlanmaya çalı~ılırken, irtica dcmogojisi ıle kamuoyu vic.danıncla a~kcrlerin rejimin biric.ik guvencesı okiuğu bir ket daha te.,cil ('(!ilmi~ oldu(!) Bununlada kalınmadı; failı meçhul cinayetler, silah v<.• uyuşturucu kaçakçılığı, kum.:ır, fuhuş vb. gibi tüm gayrı nıl'~ru pisliklcrin merkezinde duran ordu, demokratik ve ternit toplumil(!) geçişi sağlaya< ak, bu yöndeki bir değişime ônculuk edd>ilecek tck güç olarak sunulmaya baslandı. Öyle ya, gcrektiginrlc "komunist gerektiğinde "islamcı", ger<•kti~indc ıse "f,,şist" olan generaller, demokratikleşme ve. temiz toplum(!) t;ıleplcrinin yül-.~eldi~i bir dönemde niçin "demokrat" olmas ı n? M.Kemal'in din ve hilafet hırt.:ırıcısı, Mareşal Çal-.nıak'ın "1-.omunist parti" merkc7 komite uvesi, Ilitler yenilgisinden <.onra da "milli ~cf"in birdenbire !<ırk yıllık "sol"ru kesılefiği hatırlanırsa, gencıallerin iiğa llabalarından hıçte geri killmadığı, batıya şantaj için "komüni'>t'' p;ırti kuran, lenin'le flött eden M.Kenıal in bu makyaveli~t politika gelencgini kusursuzca ~urdürdükleri an laşı l ır.. Evet, biraz tarih bilgisi olan lar gencraiiPrin ne yapmaya çal ıştıgını anlıyor. Peki, ya "demokrat"larınıızda filizlenmeyc ba~layrtn ordu aşkına ne demeli? Askerler stratejik tehditler ,ırasına "dinc.i ittic.a"yı da ekleyinte, medyanın harekete geçirdiği "laik irtic.aular", "sol"cularım ı tla birl ikte Tür'-. ordu~uncla yeniden "ilericilik", "devrimcilik" keşfetmeye başladı. Cenatcsi kaldırıldığı tannedilcn kern,ıli~t "~ol "culuk, a'>keri marşlar e~li~inrlc ve büti.ın ihti~amıyla(!) yeniden lıoıllt~tıldı. Her t.ır.ıfırıdan dokülmeye ha~lily.ın, gırtl.1ğın .ı kadar kana ve pisli~c bula~an TOrk ordusu, büyük bir gayretke~liklc ve elbirliğiyle t~klanınaya ha~l.ındı .. "lrtica~ heyulasına karşı "devıirnci seferberlik" ilan eden Do~u Pt•rinçek ve ekibi, orduyu temize çıkarmak için MIT ve Genel Kurnıay'ın hazırladıgı senaryoları büylık bir başarıyla uyguladı. Bu ''sol"cularımıza göre butun bu pislil-.lerden ordunun haberi(!) bile yoktu; her şey kişisel menfaal sa~layan, "~ivil" siyasetç:ilerden de destck bulan kontrol~üz bir çetenin işıydi; ordu "bağım<o~zlı~ın", "laikligin" güvencesi, Atatlirk Tl.irkiye'sinin, demokratik hukuk devletinin bekçisi} di ve devletin bir an önce bu çetelerden

Çir1ya P~şin 1Ekim 1997

TÜRKIYE VE KÜ RDISTAN'DA CEZAEVLERIGERÇECI

TC geleneksel olarak zında n cı bir devleltir. Her türlü muha lefeti ya jenosid ve sOrgünle ya da zınd an la etkisitlc~tirmcyc ça l ışmı~tır. Çogu zaman bu eylemlerine yasal kı l ıf hazırlam<l gereği bile duymam ı şt ı r. Zindanlar ise kelimenin t anı anlamıyla her z.ıman birer işkence merkezi olmuştu r. Kürdistanda siya~i kimliğin ya.nı sıra ulusal kimlil-.lerinden ötlirü ele tutsaklara e~ine ender rastlancın i?kence yöntemleri uygulanmış, çoğu tarnan adli sıya~i ayrımı yapılmaksıtın tüııı Kurt tuts.ıklara akıl<1lnı<1z bir v,1h~et po l itikas ı uygulanrnı~tır. Bugun tutsakların buyuk bölümü ~ap,lıklarını yitirmiş durumda. Hastahane

ve mahkemeye gidiş-gelişlerde dahi tutsaklara saldırılmakta, kelepçeli yolrulukl.ır dayak-h <ıkaret sağanağ ı altında tam bir ez iycte dönüştlirülmektedir. Ayrıca hasta ve y;ıralı tuts<>k l arın tedavileri yaptırılmamakta, bulaşıcı hastalıklara elverişli bır temin yaratılmaktadır. Tut~cık l ar kendi lerine dayatı l an bu uygulameliara karş ı ; aç l ık grevleri.

mahkemeleri boykot, scıy ı m vermeme gibi eylemlerle yanıt verirken; özel eğitilmiş polis ·asker ve ga rdiyan l arın

56


dosya girt1gehe cezaevi dosyas1 tutsakları

uygulayabilmöi birölçüde bu politikasının ba~arısına bilğltdır.

duru mdadır.

da tam bır

politikasıyla tutsakların birlığini

parçal,ını<ıkt ıı .. Hu amaçla muhalefet güçlerini birbirinden yalıtlayıcı ve. parçalayıcı bir politika i;lcme~t.cdır.. Aynı eczaevinde bulunan dc~ışık örgüilere f..uklı yöntemler uygulaması, ideolojik ve ~iyas;ıl farklılıkları on_e .•.. çıkarması butunüyle tutsakların bırlıgını kırma ;ınıacına yönelıktir Böylece bölünmü~ ve güçten düşürülmü~ bir muhalefeti teslim almak çok daha kolay

et e

hukuksal komedi o l muş tur. Ya rgılama lar militarist-bürokratik diktanın siyasi ve idari tasarrufu altıııd,ı yürütü l müş, yargıçların görevi, öncC'den bel irlenmis cczalara yas;ıl kılıf hazırlamakla sınırlı kalmıştır. DGM'ler, tı pkı lstiklal Mahkemeleri gibi siyasi ve askeri erkan ı n emir komutasıyla ka rarla rı nı o luşturan icra organ ları gibi ça lışm ı şlardır. Bugünkü DGM'ler l,tiklal Mahkemeleri'nin 1990'lı yıllara uyarlanm ış daha modern hal indC'n ba~ka bir şey degil. Ilk i~ olar~ k. B_aşbakanlık Kriz Merkezi Yönetmel ıg ı n ı (BKMY) uygu l anıaya koyarak bu kuru l u~ faaliyetlerini fi ilen başlatan ye_nı hükümet, cezaevlerini de yenıden gündemin ba~ köşesine oturt muştur. Eli bir çok devrimci tutsağın kanına bul aşan ünlü "Ağustos Genelgesi"nın mucid i eski Adalet Bakanı Oltan Sungurl u' nun yeniden Adalet l3akanı . olması yla birl ikte, hücre tipi cezaeviert de yeniden gündemleşm~ş~ bir yan_dan. hücre ti pi yeni cezaevlerı ınşa proıelerı hız l a nd ırıl ı rken, diğer yandan mevcut bazı cezaevlerini hücre tipine dö n üş türme faal iyetleri başlatılnııştır. [3ugü n cezaevinde on bini_ aşk ı n siyasa l tutsak, yaklaş ı k eli ı bın adl ı tutuklu bul unuyor. Tutsakların ölümüne el ireniş l e rl e elde ettikleri haklar, daha hir kaç ay geçmeden yeni provakasyon ve sa l dı rıtarla gaspcdi lmekteclir. Yuzlcrce şehit ve yaral ı ve_rilere_k kaz~nı.ta_n mevzilere sürek l ı VC' sıstcmlı bıçımde saldırıl arak, tutsaklar savunma düzeyine kilitlenmektedirler .. Ayn ı merkezden yöntendiri len sistemli ve çok yön lü biı sa l clırı prog ramıdır bu .. Devletin tutsaklara yönelik progwmn hecfefferinj beş madc/ede özelfemck mümkün: Devletin birinci hedefi, işkence ve baskı y ı sürekl i l eştirerek cezaevlerini yaşa n maz hale getirmek ve devrimci

Ikinci hedefi, hücre tipi cezaevlerini devreye sokarak ve tutsakları sürekli ve sistemli biçimde saldırı altında tutarak ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamlarını orgrınize ettikleri komünleri ar:ı:ıbarp altııı.ı almak, siyasal ve ıdcoloıık ç;ılışma ve urctim faaliyetlerini ortadan . kcıldırm;ıktıı .. Höylccc tutsakları cezaevı ko~ull;ırında bütünüyle atıl ve iş l evsiz hırakmayı aınaçlamrıktadır.. Toplumsal muhalefet ilc devrimci öncüyu ancak bu şekilde birbirinden yalıtlayabileceğini clüşünmektedir.. Üçüncü hedefi, "böl-yönct"

mücadele anlayışları ilc, tutsak l arın içine düştüğü zaaf ve yan lı şların olumsuz etkilerinin de enine boyuna değerlendirilmesi ve gereken derslerin çıkarılması gerekiyor.. Komüna l yaşanı biçim lerinin, mucadclc araç ve .. yöntemlerinin, ycni ~gi l erin_ neden lerı nın titizl ikle irdclcnmesı gerekıyor. Sadece

TC geleneksel olarak zmdancı bir devlettir. Her türlü muhalefeti ya jenosid ve sürgün/e ya da zmdanla etkisiz/eştirmeye

we .c

Ümraniye eczaevlerinde yirmi'ye(20) yakı n devrimci tutsağın ölümüyle sonuçlanan toplu katl iamlar yaşandı.. Başta Kürdistan cezaevleri_ olmak . üzere bugün bir çok cezaevı hala nazı kamplarından farksızdır. Kamuoyunun her zaman dikkatinin t.ı7crinde top landığı biı kaç cezaevini sayma7~ak, eczaevleri esir kamp l arını aratır Tu tsakların yargılamaları

sindirmektir. Korku ve

yılgınlık aşılanmış, sineliriimiş beyiniere çok daha kolay egemen olacağını hesaplamaktadır. Oi~cr programl;ııını

om

çoğu kez ölümlerle sonuçlanan fiil_! .. sald ı rılarına kar~ı da barikatlarla, lıılı diren i şieric kendilerini savunmaya ça lış ıyorlar. Son iki yıl içinde açlık diren işleri ve devletin fiili saldırıları sonucunda kırk'ın (40) üzerinde tutsak katledild i; sadeec Diyarbakır-Buca ve

olac,ıktır.

Dördüncü hedefi, cezaevleri arasında dayanışmayı kırmak, tüm ceza~vtc.ri_ni kapsayan genel ve topyekün

dırenışın

koşullarını ortaciarı kaldıımakt ı r.

ww w. n

Topyekün bir direnişin ca~dırıcı ve sonuç alıcı etkisinden çekıncn devlet, değişik cezaevlerinde farklı programlar uygulayarak tutsakların talcp, yrogram ve eylem birliğınin temellerını zayıflatnıakta, cezaevlerini tck tck . düşürme taktiği uygulamaktad ı r.. Bır eczaevine yönelik hak gasplarına girişirkcn, b;ışka cezaevlerinde nispeten daha ılınılı politikalar uygulamasının asıl nedeni budur. Cezaevleri geneli için çıkarılan yönetmelikterin tum eczaevlerinde aynı anda uygul;ımaya konmam;:ısı da bu planın parçasıdır. Devletin beşi nci hedefi ise; saldırı ve hak gasplarını süreklileştirerek .. kamuoyunu baskıya alıştırmak ve zulmu kanıksamasın ı sağlamaktıı. Duya rl ıl ı kları köreltilrniş , zulmü ve baskıyı kan ı ksanı ı ş

bir toplumun

yaratılma~ı

devletin

ba\lıca amaçları arasıııd;ıdır.

Her şeye rağmen tutsaklar siyasa! .

kişi l iklerini ve onurları nı korumak ı çın direni~lerinı kararl ı biçimde . sürdürüyorlar; zihinsel olarak asla teslım alınamayacak l aıını bir çok kez destans ı

direnişieric dosta da, düşmana da

gösterdi ler. Kuşkusuz zındanlardaki diren iş ve

Çiriya P~şin 1Ekim 1997

çalışmıştJr. Çoğu zaman

bu

eylemlerine yasal kı/if hazırlama gereği bile duymamıştır. Zindanlar ise kelimenin tam anlamıyla her zaman birer işkence m erkezi olmuştur. Kürdistanda siyasi kimliğin yam sıra ulusal kimliklerinden ötürü de tutsaklara eşine ender rastlanan işkence yöntemleri uygulanmış, çoğu zaman ad/i-siyasi ayr~mı yapılmaksızm tüm Kürt tutsaklara akılalmaz bir vahşet politikası uygulanmıştır.

yigitl iklcri-kahraman lı kla rı değil,

tes limiyet ve ihanetleri de aynı cesaretle ortaya koymam ı z, kend imizi ac ı masızca sorgu lamam ız gerekiyor. Pratik .. mücadelen in nireng i nok ta l arından b ı rı olan zından d i reniş leri de, başlatıl an özeleştiri-yenilenme ve a tı l ını ka mpanyasının d ı şında tu tulamaz. Sterka Rızgari'nin bu say ı sınd;ı baş l atı l an ve önümüzeleki sayıl arda da devam edecek olan t art ı şmalar içinde san ı rım eli reniş an l ayı ş ı ve çıkarı lan dersler üzerinde enine boyuna durul acak tı r..

Bu nedenle b iz bu yaz ı da daha çok tutsa kl arın bi rli~i ve dış kamuoyunun deste~ i

57

üzerinde d uracagız.


dosya girtlgehe ceza evi dosyası üzerinde a nlaş ılmasıd ı r .. Bu d ayanı şma ruhu, bü tün cezaev lerinde büyük bir bir eden ve ona göre harekete geçen mo ral ve güven kaynağ ı o lacak, etkisi bilincin tutsakl ar aras ında yerleşmes i dalga dalga yayıla ra k demokratik k yöneli ada Gelinen nokt şa rttır. Herha ngi bir cezaevine kamuo yuna da ya n sıyaca kt ı r.. t nı ya birlikte lerinin cezaev tüm ldırıya cezaevleri arası birlik, artık sa Genel d ire ni ş in daya ndığ ı ve üzerin de vermesi, son derece etkili ve yü kse ld iğ i hukuk sal zemin de bellidi r; caydırı cıd ı r . Son iki y ıl içinde yaşa n a nl ar direnişierin kaderini şaye t huku kta genell ik ve eşi tlik ilkesi r. ştı mı a bunu açık biçimde ka nıtl önem geçerli ise, o halde ha kların en ileri belirleyecek bir D ü ş ma n , cezaev lerini tek tek o ldu ğu cezaev leri örnek a lınara k di ğe r düş ürmekte, deyim yerindeyse kazanmıştJr. Hangi cezaev lerine de ay n ı ha k l a rın veri lmesi tutsak l a rın ortak hareket gerekçelerin i ve yine tüm cezaev lerinde ay nı sistem in a olurs tek lik tek ceza evin e yöne zayı fl att ı kt an sonra onları u ygula nması talep edilmelidir .. Ortak aviama kt a dır . Bir cezaev inde olsun, devletin eylem liliklerle i lgili diplomasiye de bu mına, progra uygu lamaya konan sa ld ırı hukuksal zemin üzerinden yükselerek protesto i l anı ya d a b ir-kaç günlü k aç lık gerçekleştirdiği sald m/an ç ıkılabilir. leri, greviyle yanıt ve ren d iger cezaev Tutsak l arı n tek tek cezaev leri kez bu mın doğrudan kend ileri ne progra ı ayn den geçme çok ndeki iç birli ği nin sağla nma sı ve özgt;lü inde cezaev yaplfmış kabu l eden ve ona kendilerinin ka ldıgığunu görünce koş ut olarak cezaev leri buna yine uygulamaya kondu birlik ve daya nışma nın ki a ınd ras a ir b bir ki n var göre harekete geçe ya nlı ş ını farketmekte, ne k eş za m a nlı harekete ara şturul lu o şey l er yapab ilmek iç in çoğu kez iş i ş te n muazzam bir ortaya esi, bilincin tutsaklar arasmda geçilm geç m iş o lm akta dır.. bu da dü şm_a nın racak, çıka iyel potans Oysa a rtık devlet herhangi bir yerleşmesi şarttır. Herhangi çıkarta caktır. boşa ı n rı amla progr m progra cezaev ine yönelik özel bir bir ceza evin e yöne lik uygulamaya ka l k ıştı ğında, tüm cezaev lerinin birden ayağa kalk acağı nı, B-DIŞ KAMUOYUNUN inin evler sa/dmya tüm ceza ve genel alan içine lerini cezaev bütün DESTEGI birlikte yanıt vermesi, son yayg ın bir toylem lilik sü recinin vlerini n iç birligi ve cezaevleri Cezae baş i ayacağ ı nı bilmel id ir. Devrimci ü tr. mcıd a ras ı birli k kad ar ö nemli o lan bir üçünc derece etkili ve cayd tu tsakların ideolo jik ve siyasa l olarak d ı ş kamuo yunun bir etkin da, olgu ayacağ ı bir çok kez Son iki yıl içind e yaşananlar asla teslim alınam örgütlendirilmesi ve cezaev leri devlete gösterild i. Bunda n böyle, a rtı k direniş le r iyle uyuml u olarak hareke te de bunu aÇik biçim herhangi bir cezaevine yöneli k geçmesidir. başlatıl acak sald ı rının, tüm cezaev lerini kamtlamıştJr. Tek tek cezaev lerinin mücadele içi ne alacak kitlese l bir d ire ni ş in fitilini eri ile cezaev leri geneli nin hedefl a teş l eyeb il eceğ i de bilinmelidir. eri bütünl eştirilirke n, dı ş hedefl e Bunun için Kürdistan ve Türkiy efetle dr , mücadele ve hedef muhal cezaev lerin i kapsayan bir birlik vakit A-CEZAEVLERI ARASINDA sağl anması son derece ğinin birli geçirm eden örgütle ndirilmelidir. .. Başka bir ifadey le cezaev leri idir BIRLIK VE DAYANIŞMA öneml Cezaevleri a ras ınd a etkin ve sürekl i bir rin in program hedefl eri ile, dı ş şle ni re di Tutsak l a rın birligin i iki aç ıd an ele informasyon sağ l a nma lı , tü m örgütlenmenin program hedefl eri uyum al mak gereki yor. lerini içine alan bir koordinasyo n cezaev ve birlik içinde o lma lıd ır.. n Birinc isi, ayn ı cezaevi nde buluna n kurulu ol u şturulm a lı d ır. Bu kurulu reniş di bir Bu noktad a tutsakl ara büyük iş ortak n ri farkl ı örgüt ve partile ça l ışma p rogra mı ve yö ntemi şüyor: Her ihlali, her hak gas pını ve dü progra ll'' ve uygulama pla nı üzerin de netleşti rilı'ne li; hangi durum larda ırı y ı bclgel end irmek, uygulamalar ve ld sa anlaşması. . harekete geç il eceği , ne tür re i li ş kin sü rekli ve sistem li taleple e Türkiy ve istan Kürd i, e Ikincis uygulamalard a ortak eylem kamuo yunu bilgilendirmek d ı ş t mde biçi hareke ve eylem cezaevlerinin ortak bi r başvurulacağ ı , . ıarekat planıy la birli kte kamuo yunun örgütlendirilm esinde son pl a nı üzeri nde a nl aşm ası. .. belirlenmelidi r.. Sözge limi, sürgün, fiili öneml idir. derece ı lıc ka ası, D ire ni şierin başanya u laşm sa ldırı, itirafçı l aş tırma , hücre tipi cezaev i yaz ı k ki, bugün dış kamuo yunun Ne ı nılmas kaza ler mevzi p vadeli ceva uzun ve vb. uygulamalar, anında genel durumu iç aç ı c ı deği l. Bu nedenle her iki düzeyde saglanacak birlik ve verilecek durum lar olarak belirlenebilir. tutsakl ar, daha önce yaptı kları gibi, ür. nd ü mümk bilgi ile bir nışma belli daya Yine kimi hak gaspl a rı da d ı şa rının örgütlendirilmesine ve harekete n buluna Tek tek cezaev leri özgülünde alışverişin de n sonra durum a göre ortak geçiril mesine bizzat ka tılma lıdırl ar. fa rklı örgüt ve partilerin o luş~uraca kl a rı eylem nedeni olabili r. Eyleml erin biçim Onlar Içeride Direniş Destanları Rızgari KR P birligin biçi m ve içe rigine, ve n iteliği mutlaka belirlenmeli, bütün r.. Ya Dışarıdakiler.. Yazıyo dil bir rtak Dava T u tsa kl a rının metinl erinde o örgüt ve partiler a rasınd a bedenleri tutsak olsa da onlar Evet, ortak değil yeterince yer verild iği için ayrı ca lar k rklılı fa ıdır; l lanma yaka ve beyinl erinde özgürlü ğün erinde cagız. yürekl rmaya du ği de irli b , lı üzerin no ktalar öne çıka rılma ve ik rl coş kusunu ta şıyo rla r, yı gınl a ra aş ıla n a n Cezaevleri a ras ında ki bi zedeleyici daya tm ac ı ya kl aş ımlard a n : gelince korkuy u, y ılg ınlı ğ ı ve umutsu zlugu a rgüt ö nı~may daya kaç ınılm al ıdır. Büyük-küçük parça ederek, içerden dı şarı ya param olarak Gelinen noktada cezaev leri a ras ı nesnel ın ız aks pılm ya ayrımı ni kaderi rin e i ş ve umut taşıyorla r.. ni ire d ve coşku k rtı lan a o öfke, rlik, bi burjuvazinin sa l dı rıl a rına hedef duvar a ras ınd a özgürlük rt dö . ır nlar lıd O nma a l belirleyecek bir önem kaza nmı ş tır. kucak herkes n şe dü tutsak n ruhunu H angi cezaev ine yönelik o lursa olsun, Burada öneml i ola n birlik devletin ge rçe k leştirdi ğ i sa ldırı ları yaka l a n mas ı ve bir dire ni ş progra mı

ww w. n

et e

we .c

om

doğrud an kendil erine yapılmış kabul

Çir'iya

Peşin

1Ekim 1997

58


dosya girtfgehe cezaevi dosyasi

yaptık?

Sen, ekonomik ve sosyal durumu ezilen ve sömLirülen Işçi ve memur, Sen, sefa fet içinde ne yapacağın ı bilemez durumda yaşaya n çaresiz i şs iz , Sen, özerk ve demokratik üniversıte isteyen öğrenci ve bilim insanı Sen, insan hakla rı kuruluşlarında ça lıian hümanist ya da demokrat, Sen, demokratikleşmeyi savunan hukukçu, Sen, devletin dez-informasyonunu boşa ç ıkarm aya ça lı şa n devrimci yayınc ı ,

meşalesi taşıyan gerillaların taşıdığı

siyasal mesajları, Kurdistan'dan yükse len bağıms ı zlık a teşi ni fabrikalara, kent varoşlarına, sokaklara, evlere taşıyamayanla r, elbette z ınd anlardan yükselen özgürlük çığlıklarının anlamını da k.:ıvrayamazlar. Dış kamuoyunun se rgilediği bu tablo, aynı zamanda genel siyasal örgütlenme düzeyi ile cmekçı kitlelere devrimci bilincin ne ölçüde taşınabildiğinin de bir göstergesidir. Cezaevlerinde yaşanan lara ka~ı bu kör ve sağ ı r tutum, art ı k vehamet boyutlarına ula~mıştır.. _ Genelde toplumsa l mücade lenin en ileri ögelerinin, mücadelenin öncü müfrezelerinin topl a nclıgı cezaev leri sahipsizdir. Zındanlardan yükselen sesler, toplumda gerekli yankıyı bulmamakta, tu tsakların direniş ç ı ğl ıkl arı cezaevi duvarlarına çarpara k gerisin geri dönmektedir. Tutsakların direnişlerine sahip çıkmak bir yana, sınırl ı imkantarla kamuoyuna ul aştırdıktan bilgileri içeren başı n açıkl amaları ve ilanlar dahi demokrat basın t arafından çogu kez yayınlanmamakta, ya da ancak parayla yay ın lanmaktadır. Dış kamuoyunda oluşan tepkin in aile çevreleri ile insan hakları kurulu şlarının bir kaç temsilcisiyle s ınırlı ka lması , devleti yeni saldırılarında cesarctlendirmektedir. Yani kamuoyunun cayd ıncı etkisi yok denecek kadar azdır. Bu durumda bütün yük tutsakların omuzlarına y ıkıl makta, bu da direnişlerde ödenen bedelleri

w. ne te w

perişan ,

Öyleyse her şeyden önce dönüp kendimize, ulusal ve toplumsal mücadelenin gücüne, siyasal örgütlenme düzeyine, demokratik kamuoyunun rtışa nda çizd i ği tabloya bakmamız, ve bu duruma sert bir nedenseilikle müdahale etmrmiz gerekiyor. [vet kamuoyu cezaevlerine yönelik devlet politikalarına karşı kör ve sağır durumd ;ı. Kuşkusuz kamuoyunun duyarsıziiğı sadece cezaevleriyle sın ırlı değil , çok daha genel bir duyarsızlığın parça~ıdır.. Dağ ba~larında özgürlük

ww

Sen, erkek baskısına ve iktidarına kar~ı mücadele eden kadın , Sen, kendini tüm insan lı ğa karşı sorumlu addeden aydın ya da sosyalist, Sen, namusu haczedilmiş, ülkesi işg;ıl edilerek büyLik bir hapishaneye çevrilmiş yurtsever Kürt, Sen, zorla yerinden-yurdundan edilen, sömürgeci ve emperyalist metropollere s ı gınmak zorunda ka lmı ş mülteci, Sen, işken ceyi-zındanı yaşam ış, eski tutsak, Kendi talepleriniz ile tutsakların özgü rlük talepleri arasındaki kopmaz bağı artık görmek, onların ac ıl a rını yüreklerinizde ve beyinterin izde hissetmek zoru nd asınız .. Zındanrla, dört duvar aras ınd a, bil inç ve inancından başka kendini savunacak hiç bir s il ahı olmayan tutsaklara yapı l an işke n ce ve 7ulmün, insanl ıgımızdan neler alıp gö türdüğ ünü , bir şeyle r yapmamanın insan olma özelliklerimizi nasıl her geçen gün biraz daha çLirüttugünü anlamak, kavramak zorundayız; sadece kendi yaşadı ğ ımı z sorunl ;ıra rlu ya rlı olmakla, değil sosyalist, demokrat bi le o l amayacağımız ı iyice bilince çık;umak zorundayız.

Devrimci tutsakların onca direnişine rağmen devlet cezaev lerine böylesine pervasızca sa ldı rabiliyorsa, bunun

sorum lul arından biri de biziz; .devlet bizim örgütsüzlüğLimüzden, tcpk i siz liği mi zden cesaret a lı yor ..

sinyallerini veriyor. Göru lduğu k;ıdarıyla hücre tipi cezaevlerini uygulamak içın hummalı bir hazırlık içinde. Bu amaçla dokuz (9) pilot cezaevinin be lidendiği gelen haberler arasında .. Pilot cezaevleri olarak Uşak, Nazilli, Ceyhan gibi, DKÖ etkinliklerinin yoğun oldu~u büyük metropollerden ve ailelerden uzak cezaevlerinin seçilmesi, esas olarak topyekün bir direniş in önüne geçmek içindir.. Devlet, kamuoyu ilgisinin nispeten dah;ı düşük olduğu "taşra" cezaev lerinden başlayarak tck tek aviama senaryosunu uyguluyor. Hücre yap ımının hızla sürdürüldügü Ceyhan cezaev indeki tutsakların uyarı ve direni~lerinin ise, gerek diğer cezaevlerinde gerek kamuoyunda henüz yeterli yankıyı bu lmad ı ğı a nl aşılıyor. Bunun, Sağmalc ıl a r, Bursa, Ankara, Buca gibi cezaevlerini kuşatma ve yan lızlaştırma harekatı o lduğu, sıranın çok geçmeden bu cezaevlerine de geleceği unutulmamalırl ır.. Son iki yılda Buca, Ümraniye ve Diyarbakır eczaevlerinde yaşanan katlimlar, önümüzdeki süreçte de tekrarlanabilir. Bu amaçla sahnelenebilecek provakasyonlara ka rşı h az ırlıklı olmak gerekir. Bu kez tutsakl arı direnişleriyle başbaşa bırakmayalım. Içerideki örgütiLilugc parelel olarak bizlerde dışarda ortak bir

e. co m

kavgasının kilometre taşlarını döşerkcn, "çocuklar korkusuzca ve özgLirce oynayabilsin" diye "ömürlerini namuslu günlere armagan ederken", bizler onlar için ne yaptık, ne yapıyoruL? Örgü tlü-örgütsüz tüm devrimciler, aydı nlar, demokratlar olarak hepimizin zındanla rd ak i tutsaklara karşı görev ve sorum lulu k l arımızia ilgili sarsıcı bir özeleştiriye ihtiyacımız yok mu? Tutsaklar bedenlerini açlıga yatırırken, barikat ların a rdın da, asker ve gardiyan posta lları altında, ring arabalarında, mahkemelerde ınsanlık onurunun ölmediğin i düşmana gösterirken, bizler bu direnişierin neresinde durduk? Ne

ağırlaştırmaktadır.

Kamuoyunun içinde bulunduğu bu durumun nedenlerini-niçin lerini ayrıca değerlendirmek, siyasal örgütlerin soruml u luk l arı üzerinde daha sonra enine boyuna durmak üzere şimdil i k geçelim .. Artık bu fas it dairenin yı kıl ması , paramparça edilmesi gerekir. Gerek siyasal örgütler, gerek legal devrimci demokratik kuruluşlar cezaevlerine yönelik güçlü ve örgütlü bir dış muhalefetin örgütlendirilmesi için tam bir seferberlik başlatmalıdır. Yeni hükümet kapsa mlı bir saldırının

Çiriya

P~şin 1Ekim 1997

Qt1*11 f

direniş programı etrafında birleşelim.

Cezaevlerinde yaşa n a n trajedi, insan hakları kuruluşlarını , tutsak aileleri derneklerini, baroları ve tabipler odasını doğrudan ilgilendiriyor. Yine aynı şeki lde hemen her ilde oluşturulmuş o lan demokrasi platformları nın, se ndi kaların, partilerin ve tck tck aydınların omuzlarına buyük sorumluluklar yüklüyor. Bütün bu kesim leri kucaklayacak, Kürdistan ve Türki ye cezaevlerine yönelik açık-legal ve merkezi bir eczaevleri birimi acilen ol uşturulma l ı ve bu birim ihtiyaç duyulduğu kadar alt komisyonlar o lu şturarak derhal çalışmalara başlamalıdır. Hukuk, sağlı '<, basın ve informasyon, pratik etkin likler, diplomasi, göri.Jşme ve müzakere komisyonları vb. gibi .. Küçük grup hesaplarından, kurum ve partiler arası rekabetlerden ç ıkılma lı, tutsakların çektiği eziyetlerden ticari şirketler gibi kar sağl ama anlayışından a rtık vazgcçi lmelidir. Zındanlardan yükselen direniş bayragını rOzgarsız bırakmayalım ... Içerde zulme karşı öıiilen barikatları, dışarıdaki eylemliliklerle aşılmaz kalelere dönOştürelim.

59


gengeş1"' tart1şma

'

YEKTTT,

e. co m

GIRTI GEH;

w. ne te w

BERXWEDAN, SERKEVTIN

Nevzat Sağ nıç

ww

Di diroka mrovcıhiyc de pirsgrcke kc gring F ı;ir17ge hin. M rov bi grele mpe ri dikare bibeje ku, girtigeh, ciye zorda rl O ste mka riya refa serdeste. Ref (çin), netewe an ji civaten serdest jibo ewle kariya saz Cıma n a xwc, peşi dad pcı şi girtigeh sazandi ne. Te zanin ku di serdestpcka mrovahiye de girtige h tunebCın. Lewra pevçOnen civaki tunebOn . Pi ş ti afirandina sazuma ne n refi pevçOnen civaki dest pe ki ri n. Di n av civata n de ji ali ki ve birçi, tazi O bclcngazl; ji aliye din ve ji dcw le me nde n pir mezin peyda bOn. Dewle mend, ango refa serdest jibo ku xwe O sazOmana xw e bikaribe bipareze pe çaran ge ran. Peşl hezek çekdar afira nd in.l Bi deste ve heze ref O civate n bindest pe rçiqandin. Bi ve awayl nako kiyen civaki kortir kirin . KOrayi O dijwa riya na ko kiyan reya şc re n civaki vekirin. Pra niya va n şe ra n , di navbe r refen serdest O bindest de domand . Refe n se rdest bi hezen çekdar, serhildan Cı berxwedanen civaki vemira nd in. Jibo ku girsen bindest be rxwe ned in o se re xwe hi lnedin dad hale afira ndin.2 Armanca ve dade, he reşe (tehdit) kirina refen bi ndesıb o. 1 Te zanin ku ev hezen har serdestpeka dewletene. 2 Zagonen, So/on OHamurabi minaken dada refa serdestin.

hole rab in. Li kij dere eline, kedxwari, xwlmiji, zorda ri O sternkarl hebe, be?ik li wir girtigeh ji he nin . ZedebOn Cr kOrbOna n;ı k o kiyen civaki, zedebüna girtigehan ji bi xwe re tine. Ango heke di we lat an ji dew l eıeke de pir neheqi hebi n, li wir girtigeh ji piri n. Li Ewrope kembüna girtigchan ji kembüna neheqlya n te. Ev yek rewşe Koma ra Tirkiyc O gi rtigehen wc ji k ifşe clike. Li her navçe hebOna girtigehek dijwariya nako kiye n civa ki d ide nişa ne me. Olsa, heke ku di dew le teke da ji şe~ t hezaran pi rti r gi rH, hingi wa n ji firar hebin ev işareta pirbu na nehcqiya ne. Erne d i ve nivisandina xwe de li se r ne heqlyen KT'ye neseki ni n. Lewra ne heqiye n Komara Tirkiye pi r eşke reye O herkes ji qenc pe diza ne. Erne hinek li ser rewşe girti O girtigchan bisekini n. Di nava şereke ma n O nema ne de, d ijmin qasi ku dikare bikuje d ikuje, yen ku ni karc bi kuje tcxe girtlgehan . Li herdere di ne wiloye. Heke ku ji tirsa nakoklye n civakl nebüya, civate n serdest dijmi nc xwe di gi rtigeha n de xwedi ne dik irin. We ıevan bik u şta n a . Bi rasti Ko mara Tirklye ji ve yeke qenc dizane. Gava ku nekaribe bibeje; "çat i ş rnad;ı ölu ele geçirilcll" şervanarı digire O tavcje z in d;ınan . Heke ku ça rcı we hebe an infaz d ikean ji dibeje; "d i pevçune cia miri kete dest" Mantixa dijminatiyc eve. Ew kesen ku iro d i girtigeha n dene, ji be çaretlya d ij mine girtine. Roja ku çare bikcve deste we, beşi k we tername girtlyan di nav bist O çar dcm ijmeran de bikuje. Le, he di merccn iro de ev ça re di deste n Konıara Tirkiyc de tune. Bele, ji aliye d ijmin ve girtige h dye xweparastin O korkirina hi ş O hjda ma ~oreşgerl O we lalf)arezlyeye; ji aliye me ve ji di nav me rccn gi riTbOne de damand ina berxwedane O xwe nükirineye.

Kese ku zo rd ;ıriya d ew l e mc ncl;ın ne pejirand bi ve dade hale d ;ı raz tin Cı li ~e r rikne ve dade ke tne zindanan. li kOraya diroke vi r ve rikne dada civa ten refl o netewe n serdest ncguhe riye. Beş i k, li be r berxweda nen civa ki hinek guhe rlnc n pçük çebüne. Le ev guhe rin bando n~ li ser binge ha dadl ne kiriye. Mina ke k ku mrov bibeje; elemen beri ew kesen ku diLi dikirin de~te wan d ihate bi rin. lro di nava gra nlya civaten d ine de kesen ku dizi di kin deste wa n naye birin. Ş ün a destbirinc cezaye gra n elide ne diza n. [ di ceza ye xespe (gaspel dardak irin n ine, şuna ve ji cezayen gra n hil cJ;ı ye. Çawa ku di herd u mina ka n de ji dixwiyc, dcstavetina male n dcw l enıc ndarı, li go r dada wan ji beri hcya iro d i nav sOnce gra n de hati ye pcj ir;ı ncl in . H cycı ku di nava c i va t;ı n de, refen serelesi O binelesi hebin Cr heya ku birçi o be l a rıgazi bidome we sCrrı cc rı va ha ji bi dom irı . Girtige lı Cı dad pergale ke bc reva nlyeye. [ v pe rgal li gor saz uma na civakl druv d igi re. Gava ku kcdkar O k;ı rke r serdest bibin, cv pe rga l di be çekeke wan O rcfa gumre di şew ilin e. G;ıva ku gumre scrdest bib in, ev çe k kedkar ü ka rkeran dişewitln e . jibo rakirina girligehan pewiste ku civa t O refen serdest an ji bindest nemini n, ji

Çiriya Peşin 1 Ekim 1997

DI GIRTIGEHAN DE MERCEN BERXWEDANE Di nav t ekoşina rizgariya netewan de li herdere jiyanc clyc berxwe d ;ıneye . Berxwedan tene li qont.arc çiya n a n ji bi se rbesti şo l kir i n n ine. 13erxwedan li her ciye, li her merd!ye. Girtigeh ji yek ji van cl O mcrcane. Rczaniya (politiqa) d ijmin li ser ıes l img i rt in a girtiyan ava büye . Di nava şe re k e de ketin a dest büye reke şe rcye. Gava ku şoreşge re ki a n ji we la tparezeki d ikeve des t, raste ku bede na wi di deste dijmin deye. (Di rcz ika xewezaye de, hergav yen zexi m d ikare bedena yen jar teslim bigirc.) Bi bedena xwe ketina destc dij min

60


gengeşf tart1şma

Xwe nOkirin zanine. lanina zanistiye. Di mercen girtigeharı de hingi berxwedanan, xwe nOkirin ji gringe. Wilo gringe ku, bEl xwe nO kirine gaven zanistT O nOdcmi naycn avetin. Xwe nOkirin tene xwendin nine. lanina jiyanek nOye. lanina jiyanek pevrayiye. Hev hinkirin ü ji hev hln bOne. Li ~er doza welat, liser doz€m refi ü li ~er pirsgireken dine hGr bOne. Legerin o pegerlna çara pirsgireken civakiya. HinbGna tekoşina li bcr dijmine. Qcnc nasina strateji O taqtikane; jibo arnıane ü stratejiyEl hinbGna li kij dere danina kejan taqtikeyc. Girtlgeh jibo çoçgoran mina dibistanekeye. Ya rasti dibistan pixweyc. Di diroka Kurd ü Kurdistane de F girtigehan ciyeke grlng girtiye. Digel hemO nexweşi O neqendyan, pir! caran peywira dibistanlye pek anlye. Dijmin F ve yeke baş dizane. )i ve zanlneye ku li ser "girtl" yan tundl O dijwarlyen sodret didomlne. Dijmin bi van çalaklyen xwe dive ku "girtl" yan ji hlnbOn Cı LanabOne dOr bexe. Dive ku girtlgeh mina dibistaneke neye bikaranin. Ev rczaniya dewlete ji demen bori heya iro didome, ii vir we de F we bidome. Hinck rexistin, tcnc dikarin xwc di nav çalaklyan de ifade bi kin O xwe bi van çalaklya n bidene nasin. HlnbGn O zanabOn ka re wan camcran n ine. Jibo çalaklyan çi ji deste wan be texsir nakin. BOyeren pçOk an jT mezin jibo wan firq nake. HerbOyerli gor wan serdestpeka çalakiyeke nOye. Hekc bayer tunebin, pixwe bOycra n diafirinin. Beşik çalaklyen rexistinen vaha, bandorı2 li ser hemO girtigehan dike, rewşa "girti" yan diguharlne O herkes ji van çalaklyan paya xwe hildide. Tişta pir sodret, di nav rexisıinen "çep" de peşbaziya çalaklyan hcyc. Ev pcşbazl dibe sedemen çalaklyen pir çcwı. Jibo ku rcxistinek, xwe ji rexisıinen din "çepti r" o "radiqaltir" bide nişan o bi ve awayi endam O sempatizanen xwe "ter" bike çiqas çalaklyen sodret hebi n bikartlnin. Pi raniya van çalaklyan zerarekt'! gran didc tekoşln e. Disa praniya van çalaklyan peşiya hinbOn, zanabOn O berxwedancn jidil dixitimine. Di navbcra rexisıin an de baweri Ocwlekarlye diherifine. Hinek rexistin ji, heya ku dijmin deriye wan neşklne Odest pe kuşline neke, denge xwe dernaxin, çalaklyan nasazinin Odi nav çalaklyen sazandi de clyen xwe nagirin. Jibo van cameran jT çalakl, ji hlnbCın O zanabGne dOrketine. Çawa ku mc li jore ji dabaş kiribG, girtlgch dibistanin. Di ve dibistane de li gor rewşa girtiyan, li gor rewşa tckoşine O li gor dem O mercan, him çalaki, ango

om

Be/e, ji aliye dijmin ve girtigeh ciy~ xweparastin a korkirina hiş a hidama şoreşgeri O we/atparezly~y~; ji aliye me ve ji di nav merc~n girtibOn~ de damandina berxwedane O xwe

te we .c

tiştekeye, bi hiş O hidam ketina deste. dijmin tişteke di ne. Ya grlng ewe ku, di nava hiş O hidama zanisti de domkirina berxwedaneye. Da ku dijmin bizane, dikare bedena me teslim bigire le nikare hi ş O hidame me teslim bigire. Geleke qenc be zanin ku ketina dest dawiya her tişte nine. Ev yek serdestpekeke. Serdestpeka tekoşinek nO, jiyanek nOye ... Di piraniya girtigehan de endamen rexisiinen curbecur hene. Rezaniya her rexisiine li go r birobaweriya xwe dimeşe. Le di mercen gi rtlbGne de birobaweri li se r yek tişte kom dibe: BERXWEDANI ... Bele berxwedan. Lewra be berxwedan tu tişteke naçe se ri. Lewra berxwedan mercen domandina jiyaneye. Lewra berxwedan jiyan pixweye ... Berxwedan di nav di drOvan de pewiste. DrOva yekemin; berxwedane tenc bi sere xweye. Ya duyemin berxwedana pevra yiye. DrOva yekemln; herkes xwediye nasnamekeye,xwediye kesitiyekeye. Ew kesen ku tene girtin, gava ku bi tene sere xwe ji bibin geleke nasnama xwe ü kesitiya xwe bipareLin. Bi se rhişki, bi serhingi geleke xwe, doza xwe O nasnama xwe biparezin. Ew kesa ku vaha biponije (melheze bike); •çawa be ez tene sere xwe me, dijmin çi li min d ike bi la bike ne grlnge, eze paşi bi hevalen xwe re berxwedanek gring bidim "an ji" ez teneme, bi min tene tiştek nabe, dijmin çi bibeje ez bipejirlnim ji ne grlnge, bi min tene t iştek nabe." Ev ponijin, ponojina teslimbOneye. Teslimbuna bi hiş O hidame. Geleke qenc bete zanin ku herkes wilo biponije, kese ku teslime dijmin nebOye namine. Ev yek dijmine edi din u har d ike. Ge leke dijmin qenc bizanibe ku, bi dijwariye, bi tundiye seri bi me re dernaxe. Agire azadi O rizga riye ji dile me dernakeve. Bedena me di deste wan deye, le hi ş O hidama me di deste me deye. Dive neye jibirkirin ku di her merce de teslim nebOn, morala ( rewşa) dijmin di şkine, reya azadiye neziktir dike. DrOva dOyemin; drGva dayemin berxwedana pevrayiye. Çawa di her tekoşine de, merdln serkevtine ya ye kemin pevrayi O hevkarlye, wilo di mercen girtigehan de ji merccn serkevtine pcvrayi O hevkariye. Be va n mercan serkevti n bC guncane. Raste, birobawerlya her rexi sıine cuda cudaye, le di tekoşin ek man O nemane de birobaweri li ser yek tişte ava dibe: ew ji; li ber dijmin xweparastin O teslim nebGne. Piri caran di mercen girtigehan de xweparastina rexis ıini sernakeve. [v

nOkirin~ye.

ww

w.

ne

berxwedan dipeşkile O peşkilin kera dijmin le; bi ve awayi dijmin pirtir hov O har dibe. Minaken berwedanen vaha pirin. Eme li ser yek minake bisekinin. Di sala 1994'de em nezike 30 kesan, ji doza PRK/Rizgarl'ye girtigefıck Tirkan de "girti" bOn. Di dawiya 94'an de jibo mafcn girtiyan berxwedanek grcva birçibOne hatibG sazandin. LJi rojcn dawiya birçibG ne de rcxistinek Tirk, li ser hinek sozan bi dcwletc re li hev hatin. We gavc em ji hatibGna dawiya berxwedane, dewleta Tirk merd~n me we Tro siba bipejiranda; li ser li hev hatina rexisıina ku me je dabaş kiribG, dewletc xwe giran kir O xwe ji gGftegOye paş ve keşa. Bi ve awayi greva birçTbGne 1O roj zedetir ajot. Heke ku ew rexistin bi dewlete re li hev nehatiya, him berxwedana birçibOne dn2j ne di bO O him ji mercen li hey hatine we pir qenctir bibGya. Di dawiye de me bi dewlete re peymanek pejirand. Dewlete sozen ku dabG lfl(e rexisiine pek nani, ew rexistirı ji weki girtiyen din bOne xwediyen mafen gelemperl. Ango, xwediye mafen ku me bi destc zore ji dewlete standibO ... Ji ve mina kc F qenc te zanin ku li tu dere, nemaze di mercen girtigehan de bi tene sere xwe serkevtin be guncane. Li ber dijmin pevrayi O hevkarl tiştek pir gringe. ·

XWE NÜKiRiN Xwe nGkirin O berxwedan ji hev naqetin. Herdu bihev re dimeşin. t e-wra yen ku berxwe nedin, xwe nO bikin ji kera tiştek naye. Heke ku berxwedan pratik be, xwe nGkirin, ji teoriye. Teoriya be pratik kera ti~tek naye. Wusane xwe nGkirin çiye?

Çiriya Peşin 1 Ekim 1997


g~ngeşt"' tarttşma

Xwe nOkirin tene xwendin nine. Zanfna jfyanek nOye. Zanfna jfyanek pevrayfye. Hev hfnkirin O ji hev h/n bOne. Li ser doza welat, liser dozen reff O li ser pirsgireken dine hOr bOne. Legerfn pegerfna çara pirsgireken civakfya. HfnbOna tekoş/na li ber dijmine. Qenc nasfna strateji O taqtfkane; jibo armanc O stratejfye hlnbGna li kfj dere danina kejan taqtfkeye.

om

Amede kuştina 1 7 kesan minaka ve yck&ye. Ev kuşlinaya han bi c~kere O li bcı çave hcrke~e qewimiyc. Yek ji kuşl in aya xcf heye. Qenc tc zanin ku ~irligch dcriye hemu nexweşiyanc. Bi rastidi girtigehan de her dep nexweşi peyda dibin. Pirani'ya van nexweşiyan ji mercan girtigehan te. An ji dewlct pixwe dibe sederne van ncxweşiyan. li bcr ve yekeye ku tenduri~tiya hemu girtiyan xirabcye. Kesen ku girtigch;ın de manc b;ış dizanin ku li wir bijijk llınin, ciycn ku bijijk hcnc vega derman ıu nin. jibo nexweşiycn gran çuna ncxwe~xanan pir zore. Dewlet zubizO kcsi na~ine nexweşxanan. li bcr van yekan sa le ji 1O kesan pirtir mirov di girtigchan de dimi rin. Ev mirin ji cclcbcke kuştinayeye. Dcwlet ew peymanen ku bi "girti" yan re imza kıriye, tucar ji se mehan pirtir ne pcjirandiye. Dewlet hergav di dawiya grcven birçibune de peymanek dipejirine, zcd<ıyi di nava se mehan d i rikne peynıanc diherifinc O mafen girtiyan tev paş ve hildide. li vi yeke a ımanc cwe ku girti ji nu ve dest pc grevekc biıçibCıne bikin. Lewra di her greve de bcdcna "girti" yan hineki ji di hele, jar dibe O li bcr ncxweşiyen sivik de ji nikare xwe nu bike, rcya mirine vedike, ev ji dile dewletc xwcş dike. Sedem ve yekeyc ku dewlet peymanan diherifine, zor d ide ku "girti" bikevine greva birçibOnc. Dcwlet di van greva n de ji, heya roja paşi rOnane nı;ısa lihevhatine. Bi gelemperi rojek-du roj birnine ji mi ri nan re, ew gav rudine güfıeguye. Arnıane kifşcye; bedena girtiyan çiqas pir be~e O biruxc ew qas kera dewlctc tc. Bi ve awayi ji ku~tinayen xef didomc.Dewlet qenc dizane ku girligch jibo şoreşgeran mina dibistanekeye. O pevraya "girli" yan hinbCın O berxwcdane zeximtir dike. Çcnd sale le dixebi te kı.ı "girti" yan teslim hilde ü rewşa girtigehan li gor xwestincn xwc biguherine. Le belc poliliqaya tes limgirtine li çcpere "girti" yan dikeve O dipcşkile. 13ele, ~ore?ger ıcne kuştin; le teslim nabin. Mafe xwe O sengeren (mevziycn) xwc zcximtir O şidayilir dikin. lro Ic d igere ku bi leyzeke din girtigehan teslim bigire. Di girtigehan de ji saza nivingehiye dabore saza· hacretiye arnıanca ve politiqayeye. Dixwaze ku bi ve awayi "girti" yan ji hev biqetine, da ku bikaribe li serwan serwer1 bike, berxwed;ına n bişkine, hinbCına zanistiye ji hole rakc. "Girti'" yen di girtigehan de ;ımade leyzen vahane. Bi rasti amadc hemCı

o

ww

w.

ne

te we .c

bcrxwcdan, him hinbGn G. zanabun di himbeze hcv de geleke bimeşe. Li gor mercan, carna çal.ıkiyen bcrxwedanan, ca rn;ı karcn hinbünc di keve peşi. Di her merce de, birobaweriy;ı her çi dib(: bi la bibe çalakl an ji her çi dibe bi la bibc kare hinbCınc tişıekc ne rastc>, çcwıc. Tişteke gring ji eve; ge leke tu rexis li n di nav mercen xwe de ncncrc rexi>tinen din. Merc Ggirsen her rexistıne min;ı hevdu nine. Di praniya girligehan de gi rsen çepcn Tirk ji q;ıdroya.n pek ten. Le bele, ya TRNK e wilo ni ne. Di girtigehan de gi rsen TRKK c ji gel pek ten. Ango piraniya "girti" yen TRNK c qadro ninin. [w çalaklyen ku qadro dikarin hilelin O bikarbinin, rasıe ku girse n gel nikarin hildin, ji wa n re pir tc .... Rastiya han di girtigehan de rewşa "girti" y€m TRNK e ji kifşe d ike. Sedem viye ku, gC'Iekc tu rexisli n li ser rcısteqiniya xwe na, li ser rasteqiniya gclempcri biponije Cı li gor van rasliyan gaven jidil bcıvcje. Herkes dizane ku, bare qadroyan Cı bare senıpatizanan ne mina heve O ne hinge heve ji. lJi girtigchan de tu "girli'' lene bi se re xwe ninc. Çarcnüs;ı hcnıO girtiyan bi hevdu ve grcdayiye. lilnı G tcıdayi li ki beıe kirin, geleke weki ku li mrov hat iye kirin bete peji randin. Lewra li ber çalaklyen dewlete bedeng nıayin ıentclcı kesi qcnc nake, di rojen peş de xiraptir dike. Ew çalaki jibo dewlctc dibe nıinakeki o rojek kin de WC li sere herkese biqew inı e. Dilina çew ı eve; "yen ku le zi lm G tadayi te kiri n hevalen min ni ne, ji rex isıi na mi n F nine, wusane ev çalakl mineleqede r nal ~" ­ [v ditineke gclemperiye G di diroka dür o nezik de şo rcşgcran ji ve diline pir zerar girıine G pir iza kcşane. Ditina rast vahaye; "her girti, her çiqas ku hevalen min nebe ji, Ic çarenüsa mc bi hcvdu ve giredayiye, em hevalen çcırenüsiyene, ye n ku iro lene sere wan, we siba betc ~ere min ji, wusane li ber her celeb zi lm o tundiyc bcrxwedan kareke pewisliye." Digel ras ıi G çewtiyan, pirsgirek0n girtige han tu car xilas nebüye ü nabin ji. Lewra "girtiyen azadiye" mixrike ve sazOmanene. Heya ku sazüman ncpeşi le o ncguhere girtigeh we di rojeve de bimine. Me li jore dabaşa rezana dewlete kiribO. Rikne rezar>a dewletc ruxin O ıeslimgirtine. libo ku "girti" biruxin çi ji deste dewlete ıexsir nake. Li ser gi rtiyan leyzbaziyen sodreı li dar texe. Gava ku di nav gunca na dewletc de bibe, radide li ser "girti" yan wan dikuje an ji birindar dike. Li girtigehen Bucaye, Omraniyeye O

Sterka Rizgari'yi

leyzanin. Le ev leyza dawi we sere KT'ye Cı sere girti'yan pir beşine. Be?ik di dawiya ve leyzc de ji we irada şoreşger1 serbikeve. Çare o reyck din tune ... li seri hcya li vir me ciabaşa "girti" yan kir o ve peyve ji nava neynCıkc derncxist. Lewra endamen TRNK c "girti" n inin. Ew şerv;ınin u di şcreke de hcsir (dil) ketine. StatCıya "girti" bOne ji wan re teng tc, li bedena wan naye. Ya rast statGya hesirtiycyc. Li gor peyman O d ada navnetewi ji ya rast eve. Le mina hemu rasliyan KT ye ve rastiye ji xef dike O napejirine. G<ıva ku te hesaba wi dibcje; "şerek sivi k didome" gava ku nayte hesaba wi dibcjc, "ez kelime pe çend tcroristan." Geleke dewleta Tirk rojckc zu ve rastiye biperjirine O statuya hesiriiye bide nişanc şervanen TRNK e. Me pir bi kurtcısi O bi çend sernaman rewşa girtigeh O "girti" yan hilda deste xwe. Bi rasti li ser "girti" Ogirtigehan hej pir tişte ku nehatiye gotin hcye. Ew sern anıen ku mc jore je efabaş kiriye hewce veki ri ncne. Le bele kur, dur o drejaya vcın nıijaran ji hiduden (sinoren) nivisandineke vaha dibore. Di demen peş de hcya ku ji nıc be eme li ser pirsgireken gi rtigchan bisekinin, zanin O serdahatiycn xwc bi xwendevanen xwe re pay bi kin. Di nav xweşiye de biminin.

e oku-akut e bixw'ine-bide xwendin Çirlya Peşin 1Ekim 1997

62


dosya girtfgehe cezaevi dosyasi

ne te we .c om

bir direni~in anatomisi 21 Eylül1995 tarihinde Buca cnae~ine, 24 Eylul1996 t,:ırihindc de Diyarbakır tam bir toplu katliam gcrçcl.lc1>lirilmiş, DHKP-C davasmdan yargrlan.ın üç cutsak ilc PKK cJ,w;ısrndan yargr/an onbir tul~ak bu saldrrrl.ırda yaş.ımrnr yilinnişi i. Bırc.ı katliammm-direnişinin ikinci yri dönüm ünde, bu sıırecin .ırk.ı perdesini irdı.Jey('fl, NBir Direnişin An;ıtomisiN başlıklı yazıyı yayrrılryonız. Cnaevlerine yönelik provakasyonf,ırrn yeniden günclemleştiği günümüzde, bu metnin ymi gdişmf>lerin d;ı/ı;ı iyi ce/aeviııde

;ınl;ışılmasrnr sağlay.ıc;ığrnı dü;üni.ıyoruz.

21 Eylül1995 gunu Buca cezaevinde bir katliam yaşandı. Asker, gardiyan, ve özel Harekat Timlerinin sa ldırısıyla; Turan KILIÇ, Yusuf BA(; ve Ugur SARIASLAN yaşamları nı yitirirken, çogu ağır olmak üzere kırk kişi de yaralandı. Katliam öyle~ in e planlı ve programlıydı ki aylar öncesinden geliyorum diyerek geldi. Belieğimizi zorlayarak birkaç ay öncesine dönelim.

ÖZGÜRLÜK EYLEMI VE 20 TEMMUZ DIRENIŞI,

ayakkabıların çıkartılarak aranması dayatılmış, hastane ve mahkeme gidiş­ gelişlerinde çift kelepçe uygulamasına geçilmişti. Kısacası tutsakların Açlık Grevleriyle hayatlarını ortaya koyarak kazandıkları tüm haklar gasp edilmişti.

19 Temmuz günu ise DGM'ye giden iki tutsak hem jandarmalar tarafından dövülmüş hem de kapı altında

gardiyanların sald ırı sına uğramışlardı. Yaşanan sorunların çözümü için tutsak temsilcileri tarafından cezaevi yönetimine yapı l an her başvuru sonuçsuz kalıyordu. 19 Temmuz günü PRK/Rızgari dav;ı tutsakları bu yaptırımları aşmak üzere bir öneri paketi

ww

w.

17 Temmuz günü DHKP-C davasından dört tutsak özgürlük eylemini gerçekleştirdil er. Aynı günlerde çeşitli hak gasp larınd an ötürü, cezaevi yönetimi ile tutsaklar arasında gerginlikler yaşanıyordu. Tutsakların hayatlarını ortaya koyarak kazandıkları kimi haklar törpülenmeye kimi haklar da tamamen gaspedilmeye başlanmıştı (1 Ol Nolu belge) 17 Temmuz olayının yaşandığı günün akşam ı , say ım bahanesiyle 4.koğuşa giren gardiyan lar tutsaklara sa ldırmı ş, sa ldırı sonucu dört kişi ağır yara lanmı ş, bunlardan TKP/ML dava tutsaklarından Osman KAAN ha~taneye kaldırılmıştı.1 Hızını alamayan cezaevi yönetimi, bu kez 18 Temmuz günü arama bahanesiyle tüm siyasi koğuşlara girm iş, asker ve gardiyanlar tarafından koğuşlar adeta talan ed ilmi şti ; bulabildikleri tüm değerli eşyaları almış, mutfaktaki bütün eşya l arı kırıp parçalamış, kuru yiyeceklerin tümünü birbirine katmış ve kullanılmaz hale get irmi şle rdi. (1 08 ve 109 nolu belgeler). Bununla da yetinmeyen

yönetim, aynı gün koğuşlar arası ilişkileri de kesmişti. (131 nolu belge) Avukat görüşmelerine yeni kısıtlamalar getirilerek savunma hakkı engelıuımi~, aile ziyaretlerine yeni kuralların getirilmesinin yanı sıra, daha önce beş saat olan ziyaret hakkı bir saate indirilmişti; önceleri dedektörle aranan

1 138 ve 139 nolu belgeler

hazırlayıp diğer tutsaklara gönderdi. lik tepkiler olumluydu; öneri paketini gö rüşmek üzere biraraya gelinmesi isteniyordu. Aynı gün DGM'de duruşması olan DHKP-C davasından bir lutsak ayakkabı çıkarmaya direnince gardiyanlarca dövülerek mahkemeye götüro lmeden koğuşuna geri getiri lmişti. Yine aynı günlerde DGM'ye ç ıkarılan bazı tutsakların ayakkabı yaptınm ını

kabul etmeleri bu uygulamaların devam ettirilmesinde ve diger hak gaspların ın kalıcı hale getirilmesinde Jdareyi cesaretl endirmişti. PRK/Rızgari dava tutsaklarının işi zorlaşmışt ı ; çünkü sonraki gün onların mahkemesi vard ı ve direniş ya da teslimiyet onlarda kilitlenecekti. 20 Temmuz günü yaptırırn lara karşı koyacakları tavır bu

Çiriya Peşin 1Ekim 1997

;ınlamda tarihi ve önemliydi. Bu ağır sorumluluğu 19 TemmuL günü bir komün toplantısıyla karara bağladılar; kar;ırlarında bedeli ne olursa olsun hiçbir yaptırıma uyulmayacağı, ayakkabı çıkartılmasında simgeleşen dayatmaları direniş noktası haline getirecekleri, nice

bedeller ödenerek tutsaklara miras bırak ılan direniş geleneğinin devam €ttiri lmesinin tarihsel bir görev olduğunu, düşmana hak gaspları ve keyfi uygu lamalar karşısında devrimcilerin sessiz kalamayacakları, hiçbir yaptırıma boyun eğmeyecekleri bir kcL daha gösteri lecekti. PRK/RıLgari dava tutsakları 20 Temmuz günü saat 13.00'de DGM'ye götürülmek üzere koğuşlarından ç ıkarıldılar. Kapı altında üst araması yapıld ıktan sonra ayakkabılarını ç ıkarttırmak istediler. Bunu kabul etmeyen tutsaklar ile yönetim arasında tartışma başladı. Tuts;ıkların dircomesi üzerine, tehdit unsuru olarak askerler getirildi. Yönetim tarafından her durumda askerlerin tehdit unsuru olarak kullanılmasının önüne geçilmesi gerektiğin in bilincinde olan tutsaklar direnişlerini sürdurdüler. Bunun üzerine başta savcı .ve müdürleri olmak üzere, cezaevinin tüm personeli askerlerle birlikte tutsaklara saldırdılar. Kalaslar, joplar, kayışlar ve tekmelerle öldüresiye dövüldülcr. " ... PRK/Rızgari dava tutsaklarının dövülmesine slogan ve kapı vurmalada karşılık veren 3. koğuştaki TlKB, DHKP-C, TDKP, TKP/ML, TKP-ML davalarından bayan tutsaklara gardiyanlar saldırdı. Gardiyantar sabun, cam, ateş ve sloganlarla geri püskürtülürken yedi arkadaş çeşitli yerlerinden yaralandı" (Aiınteri, sayı; 52, 16, 08, 1995). PRK/Rızgari dava tutsakları, kaşları, dudakları patlamış; yüzü gözü yarılm ı ş ve kan revan içinde mahkeme heyetinin önüne çıkartıldı lar. lik kez böyle bir manzaraya tanıklık eden heyet şoka uğramıştı. Avukatların bile kendilerini topl;ıması epey bir zaman almıştı. Aileler

63


dosya girtigehe cezaevi dosyası mahkeme salonunda bağrışıp duruyorlardı. Av ukatların day.:ıtma!>ıyla tüm tutsakların durumu tek tek

hukuk ~içtcminin ozel sav;ış ayg1t1 olan DGM' bile, devrimci direnije tamk olmuş, bunu tutanaklanna geçirmek zorunda kalmlşllr. Omurgalan, kaburgalan km/an, ciğerleri yından ve s;ıkat blfakllan 22 tutsagm mevzilerini terk etmemeleri sömürgec.ileri ?a~kma çevirmiştir. Kürdif>t,ın dağ/aunda gerilla mevzilerine çarpıp dagllan, bozguna uğrayan ve şaşkına dönen !>ömürgeci sistem, Ouca zmdanlannda d;ı ellerinde bulunan tuts;ık/;ırdan aym biçimde muk;ıbelc görmesinin paniğl içine düşmüştür. Kendi küçücük beyinlerinin içine hapsolan cezaevi yönetimi, tutsaklan teslim almay1 bcceremeyince süt dökmüş kediye dönmüştilr. Insanlık suçunu her gün her dakika işleyen bu yönetim Türkiye 'de "so!>yal·demokrat/ık" ;ıdma politika yapaniann da yeniden ve kesin olarak maskelerini düşurmeye yetmiştir. 20 Temmuz olay1 ne ilktir ne de son olacakt11. Kürdi.çt;ın'da sömürge savaş1 sürdukçc, Türk emekçi sm d ve katmanlan üzerinde katmerli sömürü çark1 döndükçe, 20 Temmuz'lar d;ıha çok yaşanacak/If. Sömürüye, bask1ya ve işkenceye sessiz kalmak onu onay/amaktlf. Her tür/u belge ve kamtlanyla, işlenen imanlık suçu orta yerde durmaktadir. Ya sistemden hesap sorulacak, ya da sessiz kalmarak sistem onaylanacakllr. Tercih demokr;ısi mücadelesi ve1digini söyleyenierin önündedir." (111 nolu belge).

ne te we .c om

tutanaklara geçirildikten sonra, mahkeme heyeti C.Başsavcılı ~ı'na suç duyurusunda bulunmayı ve tubakların acilen hastaneye sevkini kararlaştırdı. Hastane yerine cezaevine getirilı::n tutsaklar, yolda ve kapı altındaki diğer dayatmalara karşı da fiili direniş göstererek siyasal ve psikolojik üstünlüklerini !>ürdürdüler ve cezaevi yönetimine geri adım attırdılar. Hemen tümü, a~ır yaralı olan tutsaklardan sadece beşi hastaneye götürülürken, di~erleri ölüme terk edildi. Hastaneye götürülenlerin ise ikisi serumlu, sondalı bir şek ild e yeniden koğuşlarına atıldı. Özgürlük eylemini gerçekleştiren dört DHKP-C dava tutsağının yeri ne geçenler 21 Temmuz günü tutuklanarak cezaevine get irilmişlerdi. i\ncak yönetim onları ad li tutukluların koğuşuna ye rl eştirmişti. Bunun üzerine 6 ve 7. koguşlarda bulunan DHKP-C ve TDKP dava tut sak ları ilk barikatı kurdu. 3,4 ve S. koğuşlarda bulunan TKP/ML, TKP-ML- TlKB, TDKP, MLKP, 01-IKP-C (3. KOCUŞ BAYAN TUTSAKLARA AITTIR.) dava tutsakları bu direni~i desteklemek amacıyla barikat kurdular. PRK/Rızgari dava tutsakları bir gün önce sald ırı ya uğrayıp tümü ağır şeki ld e yaralandığından barikat kuramadılar. Ancak olası bir.saldırıya karşı çeşitli girişimlerde bulunarak direnişi desteklediler. "Bu da yeni bir dayatmaydı. Bunun üzerine aileleri almak ve savcıyla gö rü şmek için ıl k barikatı kurduk. Barikat kurduğumuz gece ve sabahı sayım vermed ik.. Gece boyu tekrarlanan itfaiye, asker, özel tim, bayan polis "yaka rız, yıkarı z, yine de açarız" tehditleri yerini uzlaşma

teslim almayı hedefleyen bu harekat, PRK/Rızgari dava tutsaklarının bilinçli ve kararlı direnişleriyle geri püskürtülmüş, sistemi bir bütün olarak yeniden, teşhir · etmiştir. Sömürgeci Türk hukuk sisteminin özel savaş aygıtı olan DGM' bi le, devrimci direnişe tanık olmuş, bunu tutanaklarına geçirmek zorunda kalmıştır. Tutsakları

mevzilerini terk etmemeleri sömürgecileri şaşkına çevirmiştir. Kürdistan dağlarında gerilla mevzilerine çarpıp dağılan, bozguna uğrayan ve şaşkına dönen sömürgeci sistem, Buca zındanlarında da ellerinde bulunan tutsaklardan aynı biçimde mukabele görmesinin paniği içine düşmüştür. Kendi küçücük beyinlerinin içine hapsolan cezaevi yönetimi, tutsakları teslim almayı beceremeyince süt dökmüş kediye dönmüştür.

ww

w.

çağrıianna bıraktı."(Aiınteri, aynı sayı). Yönetimin adli koğuşa yerleştirdiği tutsakları, pazartesi günü siyasi koğuşlara getireceği sözünı..i verdikten sonra barikat eylemi sona erdirilmişti. 23 Temmuz günü PRK/Rızgari dava tutsakları, kamuoyu , demokratik kitle örgütleri, siviltoplum kuruluşları ile uluslararası kurum ve kuruluşlara bir açıklama ve çağ rı göndererek; Buca'da olup bitenlere dikkatleri çekip tavır almaları istenmişti. Olayı görmezlikten gelmenin işkencecilere güç ve cesaret vererek, Buca'da vahim olayların ç ıkmasına neden olacağın ı , tutsaklara yapılan i şkence l e rin mahkeme kararı,

Omurgaları, kaburgaları kırılan, ciğerleri yırtılan ve sakat bırakılan 22 tutsağın

vurgu lanmı ştı

(1 02, 103, 104, 1OS, 106, 107 ve 11 O nolu belgeler). Ancak, gerek sivil toplum kuruluşları ve gerekse Insan Haklarından sorumlu Devlet Bakanlığı, Adalet Bakanlığı gibi resmi kurumlardan da hiçbir ses çıkmam ı şt ı . PRK/Rızgari davasından yargılanan

YRNK tutsağı Ahmet GÜVEN ayrı ı gün yaptığı basın açık lama sında 20 Temmuz

yargıç gözlem i ve doktor raporlarıyla sabit olduğunu, böylesi alen i bir i şke ncenin gelecek için tehlike si nyalleri verdiğini , ileride olup biteceklerin önüne geçebilmck için bugünden harekete geçilmesi gerektiği sık sık

saldırısını şöyle yorum lamışt ı : "Tutsakl;m teslim a/m;ıy1 hedefleyen

bu harekat, PRK/R1zgari dava tutsak/armm bilinçli ve kararlı direnişleriyle geri püskürtülmüş, siçtemi bir bütün olarak yeniden, teşhir etmiştir. Sömürgeci Türk

Çir'iya Peşin 1 Ekim 1997

Hak gaspları devam ediyor ve cezaevi yönetimi bir türlü görüşmelere yanaşmıyordu. Avukat göruşme leri ne getirilen kısıtlama ve ayakkabı ç ıkarılmasına tepki olarak, temsilciler dışında avukata çıkı lmıyordu. Ko~uşlar arası alış-ve riş çeşitli dayatmalada delinmesine rağmen hala süruyordu. Aile ziyaretlerine getiri len keyfi uygulama ve kısıtlamalara tepki olarak, ziyaretiere çık ılmı yor, yönetim protesto ediliyordu. 26 Temmu7 günü yönetim bir adım daha geri atarak ayakkab ı

ç ıkartı lmasın ı kaldırmış, kogu~lararası a lı ş-veriş i kısmen !>erbest bırakmıştı. Diger tüm hakların geri alınmas ı için savcıyla görüşme talebinde bulunulmuş ancak savcı buna ya na şmam ı ş tı. Bunun üzerine PKK dışındaki tüm tutsaklar gece say ımı vermeme eylemini başlatmıştı. 28 Temmuz günü savc ı , so runl arı görüşmek ve çözmek içi n bir haftalık süre istediginden eylem durdurulmuştu. Aynı gün arama bahanesiyle asker ve gardiyan ların koğuşlarda yine talan ve yağmaya yönelmeleri yetmiyormuş gibi devrimci değerlere de sa ldırması bardağı taşıran son damla olmuştu. Değerlerine sahip çıkan tutsakların üzerine asker sald ırtılınca, tutsaklar karşı saldırıyla

yan ıt verdiler. lik saldırı anında ellerinde

64


dosya girtlgehe cezaevi dosyasi

"PRK/R1zgari'nin sağlik durtunu e/vermediginden, barikat kuramamı~, fakat irlareyc açıktan meydan okuyarak dc~tcgini sürdürmüştür. "(A iınteri , aynı

sayı). Amacına ulaşan barikat eylenii yirmidört saat sürdü ve göruşmelerle

koşullardan

dolay1

başgösteren bu/aş1c1

hastaitk/ann önüne geçilemiyor, tedaviler için gereken ilaçlar verilmiyordu. Kaza, a hastaneye götürülenler ise ağır işkencelere tabi tutuluyor, tedavi edilmeden geri getiriliyordu. (119, 120 ve 121 nolu belgeler).

ve ;ığır yaralanmışlardı. Kamuoyunun dikkatini bu saldırılara çekmek ve olayı gündemde tutmak üzere, yi rmiiki PRK/Rızgari dava tutsağı ile sekiL TlKB dava tutsağının kanlı giysileri dışarıya çıkarıldı; ailelerin de katıldıgı bir toplantıyla izmir IHD'de basına gösterildi (116, 117 ve 121 nolu belgeler ile 27.08.1995 tarihli Evrensel Gazetesi).

uğramış

.n

ww w koğuşturmanın y;ıpılmaması kaygı

vericiydi. 23 Agustos günü B TIK13 dava tutsağı da DGM dönüşü saldırıya

om

pençeleşiyorlard1. Sağliksız

et

sona erdirildi. (112, nolu belge) ikilelli medyasıyla yerel basın bu olayı da, her Lamanki gbi çarpıtarak kamuoyuna " isyan" olarak sundu. 20 Temmuz saldırısıyla ağır yaralananlardan Murat Satıl.. ve Yaşcır Avcı 28 TemmuL günü hastaneden apartopar cezaevine getirildi ler. Durumları oldukça ağır olan bu iki lutsağın durumu dilekçeleric çeşitli yerlere iletmeleri de hiçbir sonuç vermedi (113 ve 115 nolu belgeler). Hak gaspları devam ederken saldırılarda yoğunlaşmıştı. Sömürgeci burjuva diktatörlüğü Buca'yı teslim alarak, cezaevlerine yönelik tutsakları teslim alma programını hayata geçirmek istiyordu. Buca'daki l•Jtsakları direnişlerini sürdürerek bu programı paçavraya çevirmek zorundaydılar. Üç hafta boyunca ziyarete çıkmama eylemi, Agustos ayının ilk günlerinde tüm siyasal tutsakların akşam ~ayımı vermeme eylemiyle birleşince yönetim tutsaklarla görüşmek zorunda kaldı. 4 Ağustos'ta geçici bir çözüm bulundu; bir saate indirilen aile ziyareti üç buçuk saate çıkarıldı; iç ziyaret ustundeki tüm kısıtlamalar kaldırıldı, jandarma işkencesinin önlenmesi için çaba gösterme sözü verildi, avukat görüşmelerindeki kısıtlamalar için Baro ile birlikte yeni bir düzenleme yapılacaktı. Cezaevi savcı~ı yıllık iznini(!) kullandığından, kalıcı çözümler (!) için onun dönüşü bckiC'nC'cekti. 20 Temmuz saldırısı ve onu takip eden günlerden çoğu ağır yaralanmatarla sonu<,.lanan diğer saldırıların yönetici ve yönlendiricilerini n hala cezaevinde yönelimde olm;ıları ve haklarında hiç bir

Hak gasplannın iadesi yönünde hiçbir şey gözlenmediği gibi kısıtlamalar devam ediyor, tutsaklar hastaneye götürülmediğinden ölümle

cezacvınd<' olup bitenlerden haberdar etti (118 nolu belge). ÖLell ikle açlık grevleri döneminele tut~aklarla yönetim aras ındil arabuluculuk yapan ve alınan hakların garantörlügunü üstlenen ILmir Barosu 13a~kanı K;ısım SÖNMEZ ve tum Baroya defalarca çagrı yapıldı; dilekçcler verildi. Ancak Baro içeriden yükselen çıglığı duym;ızlıktan geldi. 5 Eylül'de cezaevi savcı~ı Yaşar ASLAN'ın yıllık iLni (!)bitti. Yaptırımları konuşmak uzere tutsak temsilcileri tarafından kendisine yapılan çagrılara nihayet ll Eylül günü yan ıt vererek, gasp edilen hiçbir hakkı geri vermeyeceğini belirtmiş, temsilcilere " ne yaparsanız yapın!" diyerek diyalog yolunu bütünüyle kapatmıştı. Toplantıdan ayrılan temsilcilere "say ım vermeniLi tavsiye ederim!" biçiminde bir tehdit savurmayı da ihmal etmemişti. Aynı gün cezaevinin tümü akşam sayımla rını vermemeye başladı. Bunun yanısı ra gece ve günduz periyodik olarak ''Buca'da Hak Gaspına Son!" ve "Buca'da Keyfi Yönetime Son!" sloganları atılmaya başlandı. Bu iki eylem, cezaevini yeniden görüşmelere oturtmak amacını taşıyordu. 12 Eylül günü DHKP-C davas ı ndan bir tutsagın, mahkeme dönüşü jandarmalar tarafından işkenceye tabi tutulması üzerine, aynı davadan tutsakların bulundugu 6.koğuş malıayı işgal etti. Diger kapılarıda kırarak neredeyse tüm

ew e. c

bulunan dört DHKP-C dava tutsagı nı diger tutsaklardan tecrit ederek koguştan çıkardılar ve işkcncclerlc hastanelik ettiler. Ancak diger tutsakların karşı saldımıyla asker ve gardiyanlar birçok yaralı verercl.., koguştan kaçmak LOrunda kaldılar. Panik içinde kaçan gardiyanlar korunmak için malta kapı~ını kapayınca cezaev i 1.müdürü, üç gardiyan, uç başgardiyan ve ~ivil giyimli! bir asker içeride kaldı. Tut~aklar ikinci bir saldırıya karşı önlem olarak barikat !..urdular. DHKP-C'nin bulundu~u koguşların yanısıra TKP/ML, TKP-ML, TDKP, MLKP, TlKB'nin de iı,.inde bulundugu koguşlar barikat kurdular.

21 EYLÜL KATLIAMI/DIRENIŞI

Hak gasplarının iadesi yönünde hiçbir şey gözlenmediği gibi kısıtlam;ılar devam ediyor, tutsak lar hastaneye götürülmediğinden ölümle pençeleşiyorlardı. Saglıksız koşullardan dolayı başgösteren bulaşıcı hastalıkların

önüne geçilemiyor, tedaviler için gereken ilaçlar verilmiyordu. Kazara hastaneye götürülenler ise ağır işkencelere tabi tutuluyor, tedavi edilmeden geri getiriliyordu. (119, 1 20 ve 121 nolu belgeler). Tüm bu olup bitenieric ilgili C.Başsavcılıgı'na yapılan suç duyurutarı ya ya nıtsız kalıyor ya da görevsizlik veya takipsizlik kararı veriliyordu. (135 nolu belge). Tutsaklar 28 Agustos günü beşyüz imzayla basına, kamuoyuna ve baskı guruplarına bir açıklama göndererek

Çir'iya Peşin 1Ekim 1997

tutsakların malıaya çıkmasını sağladılar.

Jandarma yarbayı, eczaevi savcısı ve C.Başsavcı yardımcısı tutsak tem~ilcileriyle görüşüp, tutsaklara bir daha işkence yapılmayacağ ı yönünde söz verdiler. Bunun üzerine malta işgaline son verildi. PKK dava tutsakları DHKP-C dava tutsaklarının kendilerine sormadan koguş kapılarını kırmış olmasını

"iradenin çiğnenmesi" biçiminde değerlendirip eylemden çekildiler. Ve aynı akşam diger temsilcilere haber vermeden sayım vermeye başladı l ar. Bu olumsuz bir gelişmeydi ve kaygı vericiydi. Cezaevi yönetimi karşısında tutsakların bu ayrı duruşu, direniş programını LOra sokmuş, yönelimi daha da pervasızlaştırmıştı. PRK/Rızgari'nin girişimlerine ve tutsak temsilcilerinin tüm çabalarına rağmen PKK ikna edilemedi. Oysa, DHKP-C, eylem programında bulunan bir talep için kendi ba~ına eylem geliştirmiş o l masının yanlışlığını kabul etmişti. Ancak, PKK yine de bu tutumunda ısrarcı olmuş ve birlikte eylem biçiminin dönüştürülmesini de güvensizlik gerekçesiyle kabul ctmemişti. 18 Eylül günü jandarma araması yapıldı. Aramaya, yüzbaşının yanısıra·,

65


dosya girtlgehe cezaevi dosyast

diyaloğun sağlanması amaçlandı.

Ancak yönetim sabah ~ay ımı vermeme eylemine, yeni hak gaspları ve yaptırımlarla yanıt verdi; yemekhane

ve

havalandırma kapı larını açmadı,

savc ı sı, müdürler ve jandarma yarbayı olmak üzere yüzlerce asker, gardiyan ve özel harekat timi malıayı doldurmaya başladı. PRK/Rızgari, YRNK, TlKB, TKP/ML, TKP-ML, TDKJ?, DHKP-C, MLKP ve EKIM dava tutsaklarının içinde bulunduğu 1, 3, 4, 5, 6 ve 7. koğuşlar aynı anda barikat kurarak olası bir saldırıya karşı direneceklerini ortaya koydular. Vahşctin boyutların ı gören 2. Koguştaki PRK/Rızgari dava tuts;ıklarından bir bayan, anl<ıtınılarında ~öyle diyordu: "Bu arada ben kapı

om

Onlarca asker, bir arkadaşm başma üşüşmüş tekmelerle, kalaslarla, joplarla vuruyorlardt. Yüzü tamnmayacak durumdaydt; her taraft kan içindeydi. Ellerini kelepçe/emişler ve kelepçelerinden tutarak strtüstü yerde sürüklüyorlardt. Askerlerin sayts/nt söylemem mümkün degil, çok kalaballkttla r. Yerde yatan arkadaşt hem sürükleyerek, hem de döverek kapt altma dogru götürdüler ve peşpeşe kanlar içinde üstleri Çiplak arkadaşiart zincirler/e sürükleyerek, döverek

araliğından malıayı görebi/iyordum. [/lerinde kalas ve odunlarla joplar bulunan yüzden fazla jandarma ve gunduz vardiyasında bulunan Itim gardiyanlar maltadaydı. Dört-beş tane de itfayeci vardı. Ardmd.:m telsiz sesleriyle sivil polisler gelmeye başladı. Cezaevi savcısı Yaşar ASLAN, 1. Müdür Vedat [NGIN ve dış güvenlik jandarma bölük komutanı mallada hem yüruyor hem de konuşuyorlardı; buyük bir

ew e. c

12 Eylül günü tutsak temsilcileriyle bu lunan jandarma yarbayı da gelmişti. Arama yap ı lan tüm koguş l ara giren yarbay, inceden ineeye koguşları inceliyor; ranzaların sağlam olup olmadığını ve koğuşların zayıf noktalarını tespit etmeye çalış ı yordu. l.Koguşta gördüğü Güney Kürdistan kentlerinden biri olan Erbil fotoğrafı üzerinde yorumlar yap;ırak, oralara gidip kaldığını söylemesi dikkat çekiyordu. (Aynı yarbay 21 Eylul kat l iamında başrolleri oynayanlardan biriydi.) Akşam sayımlarının verilmemesi de görüşmeleri n yolunu açmadı. Bunun üzerine ı 9 Eylül gü nunden itibaren sabah sayımları da veri lmeycrek, yönetimin görüşme l ere çekilmesi ve yap ıl an görüşmelerde

yemek ve iaşe vermeyerek lutsakları aç l ığa mahkum etti; avukat görüşlerini olasılıkla salcimnın nasıl olması yasaklayarak direnen koğuşların dış gerektiğini planlıyorlardı. Daha sonra dünyayla ilişki lerini kesti. Gelen itfaiye hortumunu çekerek 7.koğuşa avukatlara ise "tutuklular sizinle doğru gittiler. Bir müddet uğraştılar, görüşmek istemiyor" biçiminde gerçek ancak barikatı yaramadılar. Askerlerin dışı açıkl amalarda bulundu. taştmaya baş/adtlar. ve gardiyanların koşuşturma/anndan ve ı 7 [ylul günü GaLiemir TANSAŞ ' ta bağuarak "aç tlmıyor!, açamadtk!" Arkadaşiart koğuşta bomba patlamış, beş kişi yaşamını deyişierinden anladım bunu. Bir süre yiti rmişti. Sonraki gun gerek yerel basın sonra "6. koğuşa gireccğiz!" diye dövmüş/erdi. ve te levizyon kanalları ve gerekse bağırmaya başladılar ve guçlü bir Milliyel Gazetesi, olaydan Buca nesneyle bir yerlere vurmaya başladı/ar. Cezaevi'nin haberdar olduğ u nu , eylemi PRK/Rızgari dava tutsaki<Hı Biz ne olduğunu görmüyorduk ama, sloganlada kutlad ı klarını söylüyorlard ı. gcrçeklcştirilme olasılığı oldukça yuksck bütün cezaevi o sesle inliyordu. Sonra Bir komplo ad ım ad ı m hazırl an ıyordu. olan bir komplo ve saldırıyı belgelemek aniden ses kesildi. O sırada .savcı bizim Siyasal konjoktürde bu komployu amacıyla ı 9 ve 20 Eylül tarihinde lzmi r koğuşun önündeydi ve "suyu aÇin!" diye uygulamak için e l verişliydi. Konuyu C. Başsavcısına suç duyurusunda kapı altındakilere bağırmaya başladı. yakından bilen kişi ve kuruluşlar olaya bu lunarak, yönetimin bilerek ve Bir-iki dakika sonra ise "suyu kesin!" ve alacaklara seyirci kalmayı isteyerek gerginl i ği t ırmcındırdığını, diye batJırdı. Saldırıyı bizzat savcı ycğl iyor l ardı. Sadece tutsak aileleri diyaloğa yanaşmadığın ı, o lacaklardan yönetiyordu. Bu açıp kapama işlemi Milliyet G;ı;tctcsi'nin lzmir Bürosu'na eczaevi yönetiminin sorumlu oldugunu yaklaşık on dakika surdiı. Bir müddet giderek yalan haberi protesto edip, aç ı klıyorl;ırdı (ı 22 ve 123 nolu belgeler). sonra i~e, üstü tamamen ısianmış cezaevinden yükse len s l oganlcırın günler Kayıtlara geçen bu belgeler, cezaevi gardiyanlar görüldü. O sıra .saat öncesinden başlad ı ğını , bunu tu tsaklcıJ yönetimi hakkıncia soruşturmacia önemli 15.30'du. Çiınkü saatime bakmıştım. ve cezaevi yönetimi arasındaki bir i şlev gördü. Isianan gardiyanlar "açamıyoruz!" deyip sorunlardan kaynak l andığın ı , Gaziemir 21 Eylül günü hastaneye gitmek geçiyorlardı. Tam bu sırada elinde ağır olayıyla ilişkilendiri l mesinin yanlış zorunda olan bir tutsağın di lekçesine bir metal kutu ve gaz maskcleri bulunan olduğunu söylüyorlardı. Gazete yanıt verilmemesi tutsakları jandarmalar 6.koğuşa doğru gittiler. yetki lileri ise haberi cezaevi düşündürtmliştü. (124 nolu belge). Aynı Cezaevi tekrar o korkunç sc.s ve yönetiminde~') resmi olarak aldıklarını, gün cezaevi s;ıvcıs ı Yaşar ASLAN'ın gürii/tüyle sarsılmaya başladı. Savcı ve resmi k;ıyncıklara guvenmek durumunci;ı Cumhuriyet Gazetesi'nde bir demeci /.Mudur sürekli ma/tada. dolaşıp o ld u klarını belirterek komplonun ç ıkıyordu; "so runları insancıl yollarla duruyor, sa/dmyı yönetiyor/ardı. nereden ve nas ı l tezgahlandıgını açık çözmekten yana o l duğunu" söylüyordu. Özellikle savcı Yaşar ASLAN cezaevinde açık bclirtiyor l ard ı . Bu, saldırının ve katliamın son habercisi hiç görmediğimiz sivil giysili bir takım Ayrıca 20 Eylül tarihinde, direniş olmuştu. Aynı gün sabah saatlerinde adamlara birşeyler anlatıyor ve bir programı uygulamad;ıyken hükumetin lzmir Baro'~u bir kaç temsilci yerleri tarif ediyordu. 3. koğuşun önünde istifa etmesi hükümet krizini siyasal göndererek arabuluculuk yapmak bekleyen askerler ise birbirlerine kol gündemin başına oturttu. Blirokrasideki istemişti. Ancak eczaevi savc ı s ı Baro nasıl km/ır! dersleri veriyorlardı. Saat kilitlenme ve dikkatierin hükümet yetkililerini yanıltarak tutsakları n 16.00'ya doğru bir koşuşturma başladı. boşluğu uzerinde odak laşması pek çok kimseyle görüşmek istemediğini [/lerinde çeşitli afetler ve teslereler/e siyasi ve toplumsal olay gibi Buca açıklamıştı. gardiyan ve askerler 6.koğuşa doğru zindan direnişini de gölgelcmişti. S;ıat 13.00'e doğru, başlarında cezaevi koşturdu/ar. Ardından güçlü patlama

ww w

.n

et

öldüres/ye

Çi riya P(!şin 1Ekim 1997

66


dosya girtfgehe cezaevi dosyası

Hastane asansörleri tam bir işkencehaneye çevrilmişti.

belliydi. Arkadaşlardan biri "kan kokusunu aliyor musunuL?" dedi. Bu arada gözüm 7Cminc taktfc!J. Lemin ktpktrmiLiydJ. Yoğun, ağ1r bir kan kokusu koğuşa girmeye haşladt. Yammdaki arkadaşlardan biri kusc11ak gitti. Mallada iri k1y1m bir aske1 ba~mt duvara d,:ıyamtş k usuyordu. Başka bir asker ise, yerdeki arkadaşi tekmc/cycreJ.. "u/an! kanm1z bile pi.s kokuyor!" diye bagmyordu. Genç bir asker ise ilğfamaya baş ladt. O strada öbür askerler onil kü frederck chşanya alli/ar. Bu aradil koğuş lardaki tutsaklcır tüm güçleri ve öfkeleriyle "işkence yapmak şerefsiziiktiri." slogamm atıyorlardi. Benim gördültüm manzara ise korkunçtu. 1-fayaltmda ilk defa bu kildar çok kan, ölduresiye düvulen insanfat gürüyordum, hayalimm en kötü an/annt yaştyordum. Tam kaJ~tmda bir arkada~ yerde yat1yor, birkaç asker ise posta/lanyla sürekli kafasma ve gözüne vuruyordu. O ise cans1z yauyor, ancak

b11·den btrakmca kafast olanca h171yfa ı ere çarpti. Hiç hareket etmiyol(/u. Ancak onu inatla yürütmeye çahşJyor/ardt. Diftcr arkadaşlan da süruklcyerek kap1 tıftllla ta~tdtfdr. Bir anda ortalik ölüm sessizliğine büründu. Bir sutc sonra ma/t;ıdan inleme sesleri gelmeye başladt. [pey sonra doktorlar mallada he/irdi. ka~alarla setum laştmyordu. "Oamara giremiyorum, vucudu serum kabul etmiyor, bunlan hastaneye göWrmek laz11n!" diye bagn~JyorlardJ. Arkadaşlan sedyelere ve battaniye/ere koyarak taştmaya başladiiar. Bu işi adli tutuklular yap1yordu. On/,ırm de üstü-başt kan içindeydi. Çoğu arkadaşlll yuzü tamnmayacak durumdayc/1. Sonra tüm arkadaşlan maltadan pk,:ırdlfar. ·

we .c

Bizleri bu asansörlerde yanm saat_, bir saat bekleterek özellikle yarall bölgelerimizin üzerine darbeler indiriyorlardı .... Bütün bu olanların yam s/fa saat ve yüzük gibi özel eşyalarımızı da yağmalamayı da ihmal etmiyorlardı. Elbise ve ayakkabılar dahil bütün özel eşyalanmın akibetinden şu ana kadar bilgi alamadtm." (137 nolu belge)

arkadaşlara

isimlerini sormaya Kimseden sc~ pktmyordu. Askerler ÇJidmyor, lıayvani sesler pkararak arkadaşlan tckmeliyorlarch. Sonunda elleri kelepçe/i olan on-oniki arkadaşm sevke gideceğini ~öylediler. Ardmdan d..ıyak fasli yine başladi ve onlarca asker arkada;.lann üzerinde yuruyüp, tepinerek "Ne Mutlu Türküm Diyene!" slogamnt atmaya başladiiar. Gardiyanlar ve //.Müdür/er paçalanm stvamtş kaniara bulaşmamaya ça!Jşarak bir aşag1, bir yukart koşuşturuyotlardt. Askerlerden biri sevke gidecek/erin tedavisine ha,s/ansm dedi. Ardmc/an askerler maltadan çekildi. Her yer kand1. biLim kap1 bile kan içindeydi. Bu sefer maltarla faşist göruş lü olarak bilinen g.ırdiyan/ar toplandi, yerde canstz yatan arkadaşlan dövmeye başl.ıdlfar. Bu arada baZI gardiyanlar arkadaşlan kelepçelerinden çekip ~uriık/eyerek kap1 altmc~ btraktyorlardt. Yine böyle bir atkadaşt sürükleyerek liiŞJy..ın bir gardiyanlll önOnü bir başka gardiyan keserek "btrak ........ çocuğunu, kendisi yürüyerek gitsin" dedi. Gardiyan, başladtfar.

ww w. n

taş1maya başladtfar. Arkadaşlan koRuşta öldüresiye dövmüş/erdi. Bu hallerinden

arkcıd,ı~ı

om

darbelerden dolay1 vücudu sars11Jyordu. Bir arkadaş ise ayakta duruyor, yürümeye çaliş1yordu. Bu sefer askerler ona saldmp "nastf ayakta ka!Jrsm?" diyerek dövmeye- başladtfar. O ise in<ıtla ayağa kalktyordu. sonunda camu yere y1ğtfdt. Bu arilda bir gardiyan elinde/.. i kartlarla saynn yapmaya çaliştyor, ilncak kimliklerini pkaram1yordu. Sonunda

et e

sesleri duyuldu. Sadece' scJ..iL tanesini sayabildim. Olduğumuz yerde donup kafm tştt k. Ne olduğunu kavrayamtyorduk. Çok korkunç bir sesli; kulaklan sağ1r edercc.sinC' ard1 ardma patlay1p duruyordu. Hemen pence1cfere flrladJk. 6 ve 7. koğuştan dumanlar yükscliyordu. Yoğun, k ;ıra bir duman vardt orta!JJ..ta. lçimi7dc olaylan bilememenin belirsi7/iğinden do/ay1 stkmitfar vardi. Bu arada ben tekrar kap1 ara ftgmdan malıaya baktun. Maltc1da bir koşuşturma ve sevinç dalgas1 vardt "açtik!" diyorlardi. Asker ve gardiyanlar 6. koğuşun bulunduğu tarafa gittiler. 7.koğuştan "işkence yapmak şerefsiLiikt ir!" slogam gelmeye baş/acil. Işte o an barikatin apld1ğmt anladik. Ancak arkadaşlan bir türlü mallada göremedim. Sanmm yamn saat ya da ktrkbeş dcıkika öylece bek/edik. Ardmdan arkadaşlar tek tek görülmeye başlad1. Bundan sonrasim anlatmak çok guç. Iki-üç cm. lik bir araliktan görduklerim tam bir valışc tti. AnfallfmasJ, kavranm<lSI çok güç hir durum du. Onlarca asker, bir arkadaşm baş ma üşüşmuş tekmelerle, kalaslarla, joplar/a vuruyor/ard1. Yüzü tamnmayacak durumdaydi; her ta raft kan içindeydi. Ellerini ke lepçe/emişler ve kelepçelerinden tutarak s1rtüstü yerde sürüklüyor/ardi. Askerlerin sayts/nt söylem em mümkün değil, çok ka laba!Jkttfar. Yerde yatan arkadaŞI hem sürükleyerek, hem de döverek kap1 alima doğru götürdüler ve peş peşc kanlar içinde üstleri pp/ak arkada~/,ın zincirler/c sürükleyerek, döverek

Çirtya P~şin 1Ekim 1997

Saldırının bilançosu: üç ölü, kırk

yaralıydı. Anc;ık

bu say ı yeterli o lmayacak ki, hastaneyi polis ve askerler günlertc i~gal altında tutarak ölü sayısı nı artırmak istediler. 6. Koguştan yaralı bir DHKf'-C dava tutsağı n ın hastaneele yaşad ı kları i lc ilgili anlat ı mları ise şöyleydi: "Gözlerimi

açttftlmda Yeşilyurt Devlet Hastanesi'nin röntgen odasmda filmim çekiliyOldu Gözlerimi açttgtm gibi askerler "bu ölmemiş!" diyerek üzerime çullandtfar. beni ka/dmp filim makinasiilm üzerine a/ll/,ır. Tekrar bayllm1şttm. Kendime bir daha geldiğimde yoğun baktm odas11ıd,ıyc/Jm. Ellerim ve ayaklanm karyolaya Lincirlenmişti. Çevremde kafalan parçalanmlŞ, ayaklan-kollan kmk arkadaşlar vardt. Hiç birini tamyamad1m. Çünku kimsenin yüzü gözükmeyecek ve tanJnmay,ıccık şcJ..ildcydi. Hepimizin 'kolunda serum vardt. Asker ve sivil polis oldugunu tahmin ettiğim kişiler insaniann kollamıdaki serumlan kapatlyorlardt. Saldmd,ın sağ Çikan insanlan burada öldürmek istiyorlardt. Öldürme/.. kasuyla Serdar KARABULUT, Bernar SATAR, Erdal ARIKAN ve Nevzat KALA YCI'y1 anyorlard1. Ellerindeki fotoğrafiarta insanlan teşhis edemedik/erinde n bi7/crden sowyorlardJ. Kimse yaml vermeyince saldllmilya ba~/adlfar. Hatta bir arkadaş tmtzl sedyer/en yere alllfar. Olaya müdalıale eden doktor ve lıem?irelere "bunlann sağfi/1Jylrı ilgilenmeyin, btrakm hepsi ölsun!" diyorlardi. Yarafak durumda olan arkadaşlara tuvaler ihtiyaçlan için gereken malzemelerin verilmesini engelliyor, her şeyi işkence arac1 haline getiriyorlardi. Bi7e getirilen yiyecek/ere bile cl koymaktan çekinmiyorlardt. Karşnmza geçip bunlan yemekten özel bir 7ev~ a!Jyorlardt. Bun/ann hiçbiri insan degildi. Özel eğitilmiş işkence ekibiydi. Hastane asamürleri tam bir

67


dosya girtlgehe cezaevi dosyast işkencehaneye çevrilmişti.

altı.na imLalarını almışlardı.

direnişçi hareketleri yıldırtmamış, PRK/Rızgari,

katliam,

YRNK, TlKB, TKP/ML, TKPML, DHKP-C, TDKP, MLKP ve EKIM davası tutsakları barikatiarım daha da güçlendirerek eylemlerini sürdürmüşlerdi. Devrimcilerin karar/tltkiarına bir kez daha çarpan devlet, geri adtm atmtş, tutsaklarla masaya oturmak zorunda kalmtştt. Katliamm yaptldtgt gün /zmir C.Başsavcıst Melih TARI ''Buca Kapalt Cezaevi'nin 1, 3, 4, 5, 6, 7. koguşlarmda bulunan terörist nitelikli bir ktstm tutuklularm 19. 09. 1995'den itibaren mevzuata göre kabul edilemez bir taktm istekleri bahane ederek; saytm vermeyerek kaptlart kapatmtşlardtr" diye bir açtklama ile katliamt savunmuştur. Ancak sonraki günler savundugu bu görüşün tersi bir tavtra girmek durumunda kalmtş, başka bir deyişle devrimci irade karşısında boyun eymek zorunda kalmtşttr.

Uç şehit, k ırk yara lı y la süren katliam, hareketleri y ıldırımamı ş, PRK/Rızgari, YRNK, TlKB, TKP/ML, TKP-ML, DHKP-C, TDKP, MLKP ve EKIM davası tutsakları barikatlarını daha da güçlendirerek ey lenı l erini sürdürmüşlerdi. Devrimcilerin kararlılıkianna bir kez daha çarpan devlet, geri adım atmış, tutsaklarla masaya oturmak zoru nda kalmıştı. Kaıliamın yapıldığı gün lzmir C.Başsavcısı Melih TARI " Buca Kapalı Cezaevi'nin 1, 3, 4, S, 6, 7. koğuşlarında bulunan terörisı nitelikli bir kısım tutukluların 19. 09. 1995'den itibaren mevzuata göre kabul edilemez bir tak ım istekleri bahane ederek; sayım vermeyerek kapıları kapatnıışlardır" diye bir açıklama ile katliamı savunmuşıur. Ancak sonraki günler savunduğu bu görüşün tersi bir tavıra girmek durumunda kalmış, başka bir deyişle devrimci irade karşısında boyun eymek zc,·unda kalmıştır. Nitekim tutsak temsilcileriyle yapılan üç toplantıda bu lunmu ş ve tutsakların taleplerini "mevzuata ayk ırı " bulmayarak kabu l edenler arasında yerini alm ı ş tır. Toplantılara ilk gün Adalet Bakanlığı Müstcşar Yardımcısı lrfan BACAKSIZ, lzmir (.Başsavcısı Melih TARI, Başsavcı yardımcıs ı , lzmir Barosu Başkanı Kasım SÖNMEZ ve Baro yönetiminden Zeynep ŞIŞLI katıldılar. Bu top l ant ıda tutsak temsilci leri görüşmelerin devamı ve barikatların kaldırılmasının önkoşulu olarak Baro başkanının da içinde bulunacağı bir komisyonun hastanedeki tutsaklarla görüşerek doğru bilgi getirmelerini istediler. Bu koşul ayn ı gece yerine getirildi. Yine tutsak temsilcilerinin o gün Buca katliamı ile ilgili basın

ww w. n

et e

direnişçi

2 136 nolu belge

gelenler değ i şti; Kasım SÖNMEZ yerini Musıaf~. UFACIK'a, Zeynep ŞIŞLI ise Hülya UÇPINAR'a b ıraktı. Tutsak temsilcilerinin isteği üzerine Buca Cezaevi Izleme ve Dayanışma Komitesi nden, ÇHD izmir Şube Başkanı Avukat Ercan DEMIR ilc yine aynı komiteden bir başka Avukat da uçüncü gün görüşmeleri n e katı l dılar. Görüşmeler sonucunda; sürgünler kaldırı l dı. Cezaevi yönetimi hakkında soruşturma açılıp yönetimden

om

Tutsaklara yöne lik saldırı vahşet boyutuna ulaşmış ve aleni bir katliama dönüştürülmüştü. Içerde tutsakları katlianıa tabi tutantarla dışarıda tutsak ai lelerine saldıranlar kimliklerini gizleme geregini duymayacak kadar pervasızlaşmışlardı. "Sosyal-demo krat" CHP'liler ile faşist MHP'liler omuz omuza vererek bir katliamın daha

Üç şehit, kırk yaraltyla süren

uzaklaştırılması, 6.koğuşun onarı larak

tedavisi tamamlananların kendi koğuşlarına verilmesi, askerlerin aramalarda içeriye sokulmaması, içerdeki hastaların tedavi ve ilaç sorunlarının çözülmesi, "isyan" bahanesiyle soru şturma açılmaması, katiianıla ilgili o larak bakanl ık

we .c

Bizleri bu asamörlerde yanm saat, bir saat beklererek 2 özellikle yara lt fX:jlgclcrimizin Ozcrinc darbeler indiriyorlardt.... BOtün bu olaniann ya m stra saat ve yuzuk gibi özel eşyalanmw da yağmahtmayt da ihmal etmiyorlardt. Elbise ve ayakkabdar dahil bOtün özel eşyalanmtn akibctinden şu ana kadar bilgi alamadtm." (137 nolu belge)

toplantısında gözaltına alınanların

dcrhal bırakılmasını istedi ler. Görüşmelerde bulunan C.Başsavcısı emniyete telefon açarak gözaltındak ilerin savcılığa çıkarı lm as ını istedi ve sorunu çözeceğine dair

temsilcilere söz ve rd i. Ikinci günkü, yani 23 Eylül günündeki toplantı ya ise bun l arın yanısıra, Müsteşar Yusuf Kenan DOCAN ve Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü de katı ldı. 24 Eylü l günündeki toplantıya sadece lzmir Barosundan

Çiriya Peşin 1Ekim 1997

müfettişlerinin yapacagı soruşturmalarda

temsilcilerin de görüş l erinin alınması, Aile ziyaretlerinde sözlü beyan alınarak içeri alınması, işkence l erin yapılmaması, avukat ziyaretleri üzerindeki tüm k ı sıtlamala rın kaldırılması, aile ziyaretlerinin 12.0017.00 saatleri arasında yapılması, ziyaretçisi gelmeyenlerin de ziyarete çıkabilmesi, tüm cezaevinin 6.koguşa "geçmiş olsun" ziyaretine gitmesi konularında mutabakat sağlanmış, ancak ararnlara askerlerin soku lmamas ının Bakanlık Genelgesi i le ilgili bir sorun olduğu gerekçesiyle bu konunun yeni bir genelgeyle düzeltme sözü verilerek, askerlerin sadece aramalarda gözlemci sı fatıyla bulunacağı taahüdü verilmişti. (Daha sonraki ilk aramada askerlerin bulunmaması dikkati çekm işti .) Bunun üzerine tutsaklar barikatlarını açarak sayı mlarını verdiler. Militarist, bürokratik diktatörlük cezaev i içinde siyasal ve psikolojik olarak geri püskürtülmüşken , dışarıda durum neydi ? 22 Eylül cuma günü cezaevi önünde toplanan izmir Demokrasi Platformu temsi lci leriyle tutsak aileleri ve avuka tlara sa ldırılmı ş, onbiri avukat olmai< üzere toplam elliüç kişi gô7altına alınmıştı. Sonraki gün yargıç karş ı sına ç ı karı l an bu kişilerin yargılanmasını iLlerneye gelenierede sald ı rı lmı ş, izleyicilerden üç kişi yaralanarak ha~taneye kaldırılm ı şt ı. Baskı l ar karşısında geri çekilmeyerek, lzmir'de kötü bir geleneği yıkan Insan Hakları savunucuları ve tutsak aileleri 24 Eylül günü SOO kişilik bir kitleyle bir basın açıklaması yapıp katliamı ve sonraki baskıları lanetlcmiş l erdi. Aynı gün "Buca Cezaevi ilc Dayanışma ve Izleme Komitesi" kurularak, ILmir'de . demokratik bir baskı gurubu daha oluşturuluyordu.

68

•..


•• dosya girtfgehe cezaevi dosyas1 Şapka düşmüş,

kel gözükmüştür. SömürgeCi burjuva diktatörll1gü aytp"lartm gizleme çabasmdayd1. Bir idari soruşturma da bile kirli 11

çamaştrlarmm

çarparak geri tepti. Sömürgeci TC devletinin tutsakları teslim alma politikaları boşa ç ıkarıldıkça, yeni programlar devreye konu lclu . Son y ıll arda uygulanmak istenen ye ni cezaevleri projeleride bunun bir parçasıydı. Buna göre tutsaklar tek kişilik hücrelerde oluşan özel tip cezaevleriyle birbirlerinden izole edilecek, böylece direnişleri kırılarak etkisizleşiiri Imiş o lacaktı. Hesap buydu, .. Eskişehir Özel Tip Cezaevi i le uygulamaya konan bu proje, devrimci

.c om

Buca katliamını yaşayan, ya da bizzat gözlemleyen tutsaklar ise 25 Eylül'den itibaren başta kamuoyu olmak üzere, çeşitli kişi ve kuruluşlara da gönderdikleri açıklamalarla katliamı ve arkasındakileri sorgulamaya başladılar (125, 126, 127, 128,129, 130, 136, 137 nolu belgeler). Şapka düşmüş, kel gözükmüştür. Sömürgeci burjuva diktatörlüğü "ayıp"larını gizleme çabası ndaydı. Bir idari soruşturma da bile kirli çamaşırlarının belgelenmemesi için elinden geleni yapmaya çal ışı yord u. Nitekim gelen müfettişierin çeşitli yöntem ve bahanelerle tutsaklarla görüştürü lmemesi bu "psikoz"un ürünüydü. Tutsakların 2 Ekim günü lzmir C. Başsavcılığı'na bu konuyla ilgili yaptı ğı suç duyurulan da sonuç vermiyordu. (132 ve 133 nolu belge). Bu bir suç ortaklığ ı ydı ve bu ortaklığa devletin her kadernesi katılmıştı. Nitekim savcı Yaşar ASLAN'ın " izin" dönüşünün hemen akabinde gerçekleşen katliamın, onun "iznini" nerede ve nasıl geçirdiğini

be/gelenmemesi için elinden geleni yapmaya çaltştyordu. Nitekim gelen müfettişierin çeşitli yöntem ve bahanelerle tutsaklarla görüştürülmemesi bu psikoz"un ürünüydü. Tutsaklarm 2 Ekim gl1nl1 /zmir C Başsavctft8t'na bu konuyla ilgili yapttgt suç duyuru/art da sonuç vermiyordu. (132 ve 133 nolu belge). Bu bir suç ortakftgwdt ve bu ortakftga devletin her kadernesi kattlmiŞtl. Nitekim savct Yaşar ASLAN'm "izin" dönüşünün hemen akabinde gerçekleşen katliamm, onun "iznini11 nerede ve nastl geçirdigini

tutsakların kararlı direnişiyle kırıldı.

Eskj~ebjr-Aydın Djrenj~ hattında

ww

w.

ne

te

we

iki şehit verilerek devlet geriletildi. .. Özel Tip Cezaevleri programını askıya alan devlet, son bir yıldır bu projeyi yeniden gündeme sokmuş durumda. Umraniye Cezaevinin açılması, Eskişehir Özel Tip Cezaevini yeniden açma girişimleri bu programın birer parçasıydı. MGK, MIT 11 ve hükümet üçlüsünün koordinasyonuyla hazırlanan, Yeni Cezaevi Programı medyanın doğrudan jenosid kundaklayıcısı tutumuyla son düşündürtüyordu. aylarda gündemin baş s ıralarına Buca cezaevi üzerinde oynanan oturdu .. Kürdistan'da Antep ve oyunlar bitmişe benzemiyor. 3 Ekim Diyarbak ır Cezaevlerinde geçen yıl 1995 tarihli Hürriyet Gazetesi Ege uygulanan sürgün ve tasfiyeden sonra ekinde manşetten verilen bir haber Türkiye'de de bu programın başlıca komplo senaryo l a rının devam ettiğinin hedefi Sağmalcılar ve Buca Cezaeviydi. i şa retiydi. Ancak komplocuların dişleri Bu iki cezaevi Türkiye'de ve Buca'da çeki ldiğinden olacak ki, daha Kürdistan'da uygulanmak istenen önceki basın açıklamalarından farklı programın önünde engel olarak olarak kimliklerini "gizliyorlardı ". görülüyordu, Haberde, cezaevinin artık tutsaklar Buca Cezaevinin teslim alınması için tarafından yönetildiğini, atamaların bile ön görü len programlar son iki y ıl içinde onlar tarafında n yapıldığını , arama daha da öne çıkarı l arak adım ad ım yapılm adığından büyük firarların söz uygulanmaya başlanmıştı . Ancak 94 konusu o labileceği nden sözedi liyordu . yılının son ayında tutsakların başlattığı Kuşkusuz tutsaklar bu 'komplo içi n de ve 46 gün süren süresiz Açlık greviyle tepkilerini göstererek kamuoyunu bu hesaplar boşa çıkarı lmıştı. Fakat Açlı k bilgilendirdiler (134 nolu belge). Ancak Grevinin üzerinden bir kaç ay bugüne kadar Buca Cezaevinden geçmeden, tutsakların hayatlarını ortaya yükselen ses yeterli yankıyı bulamadı. koyarak kazand ı kları haklar yeniden düşündürtüyordu. Artık böyle olmaması umuluyordu . gasp eÔılmeye başlandı. Böylece Buca Cezaevinde yeni bir süreç başlamış oldu. Cezaevi Yönetimi SONUÇ OLARAK olan tutsakları, zihinsel olarak da teslim kimi hakları kısıtlayarak tutsakların alma operasyonuydu bu... nabzını ölçmeye, değişik davalardan Bilindiği gibi 12 Eylü l askeri darbesiyle Devrimci tutsaklar ise, teslim olmamak tutsaklara farklı davranışlar göstererek birlikte demokratik ve sosyali sı ve insanlık onurlarını korumak için güçlerini bölmeye, bir anlamda daha muhalefete yönelik çok yön lü bir imha ölümüne direndiler. Bu uğurd~ yüz lerce kapsamlı sa ldırıl a rın alt yapı sını harekatı başlatıldı. Bu imha h arekatının şehit verildi, binlereesi sakat kaldı. oluşturmaya ça lışıyordu. Tutsaklar ise öneml i odaklarından biri de Destansı d~eniş örnekleriyle devlete kıs ıtl amalara çeş itli direniş biçimleriyle cezaev leriydi .. Zindanlara doldurulan birçok alanCJa da geri adım a ttırıldı. yanıt veriyorl ardı. Bu durum 17 Temmuz onbinlerce devrimci tutsak MGK'da Ancak devletin zindanlara yönelik Özgürlük Eylemine kadar bu şeki lde planlanan çok yönlü saldırı saldırısı hiçbir zaman durmadı; kimi devam etti. Özgü rlük Eylemi, devletin programlarının hedefi oldu. Cezaevleri zaman azalarak, kimi zaman artarak uzun süredir, Buca Cezaevi nde işkence ve sorgulama merkezleri haline sürekli ve sisteml i bir biçimde devam uygulamak istediği saldırı ve tasfiye getirildi. Polis merkezleriyle cezaevleri etti ... Tutsak direnişlerinin kırılabilmesi programının gerekçesi yapıldı . Bu arasındaki fark neredeyse bütünüyle ve cezaev lerinin teslim a lınabilm esi için amaçla 17 Temmuz'da düğmeye basıldı ortadan kalktı . Tutsaklar, vahşet her yol denendi. Ama her defasında ve geriye sayma işlemi başlatıldı. boyutl arına varan baskı ve işkencelere Bundan sonraki süreç metnin önceki maruz kaldılar; fiziksel olarak ele geçmiş uyu lanmak istenen programlar devrimci tutsak l a rın dire.niş ve i radelerine bölümlerind e etraflı ca a nlatıldı. Çiriya

Peşin 1Ekim 1997

lit@tt F

69


dosya girtfgehe cezaevi dosyas1

Buca ka tli amının-d ire ni şi nin Buca özgülünü aş an çok daha ge ni ş bir anla mı va rdır.

çiğnemeden programınızı

uygulayamazsınız" mesajını ve rmi ş

.

te

Birincisi: Buca'da yaşa n a n a l a r sadeec Buca cezaeviyle s ınırlı bir saldırı de~ il , genelde cezaevlerine yönelik ha z ırlıkl a rı yapıla n daha kapsamlı bir sa ldırı prog ramının pa rçası olarak görülmelidir ve hiç kuşkusuz Kürdistan'da yükselen özgürlük ve ba~ımsızlık mücadelesiyle, Türkiye'deki siyasal ve topl4msal muhalefete ka rşı acım as ı z şe kilde sürdürülen sa ldırıl a rd a n a y rı düşünü lemez. Direnişin sonuçl arı da yine aynı şe kil de hem dı şard a ki mücadeleyi hem de tüm cezaevlerini do~ rud a n ilgilendiren ve etkileyen bir nite liğe sahiptir. Buca dire n iş i y le devletin cezaevlerine yöne lik sa l dırı programının önüne bir baraj çekilmiş , tutsaklar devlete açıkça "cesetleri miz i

ne

oldular. Daha da önemlisi, fizikse l olarak tutsa k düşseler de siyasa l o larak asla teslim o lm aya ca kl a rını bir kez daha gösterdiler. Ikincisi; Buca direniş i "dö rt hak talep edildi, üç şehit kırk ağır yaralı verildi- ve bu haklar kazanıldı" gibi " kar-zarar mantığ ı" ve "esnaf felsefesiyle" de~erlendirile mez. Buca o l ayı hak kaza nma mücadelesini n ötesinde siyasal boyutl arıyla birlikte ele a lınara k

DOST DA DÜŞMAN DA

w.

de~e rlendirilme lidir. Tutsaklık koşulla rında "kayı p-ye nilg i",

ww

"zafer-teslimiy et" kav rami a rın a çok titiz yakl aş ılmalıdır. Tutsaklığın kendisi, tutsa~ı fizikse l o larak düş manın nesnesi haline getirebilir. Yeni düşma n , tuts a kl a rın bedenleri üze rinde her tlirlü uygulama olan a kların a sa hip o labilir; ancak bu , ne dü şma n için bir zafer ne de tutsak için bir teslimiyetıir. Tutsak, düşünce ve beyniyle nes ne leşmediği sürece, o kendisi için kelimenin gerçe k a nl amında bir öznedir; bedeni tutsak alınmı ş ama beyni özgürdür. Tutsak içi n teslimiyet, dü ş ma nın u yg ul a m a l a rın a gönüllü olarak raz ı olmak ve boyun eğme k no ktas ınd a başl a ma ktadır . Bu anlamda şe hit vermek, sakat kalmak sonuçta bir kayıp olsa da, siyasal o larak ne bir yenilgi ne de teslimiyetti r. H atta birçok durumda siyasal ka ianım anca k şehit ve s akatl a rın omu z l a rında

gasbcdilcn haklar kaLa n ılma mı ş, sürgün ve tasfiye progra mı boşa ç ı karı l ara k devlet bu noktada geri pü skürtü lmü ştür. Üçüncüsü; devlete, ne Buca'nı n ne de devrimci tu tsakların bulun d uğu di ğer cezaevlerinin teslim alınamayacağ ı açık ve net bir şek ilde gösterilmiştir. Devlet, ce7aevleriyle ilgi li ö ngördüğü kendi programını yeniden gözden geçi rme noktasına geti ri l miştir. YLizlerce şeh it ç ı kmada n progra mını uygulama şa n s ının olmad ı ğ ını görm ü ş tü r. Tutsak temsi lcileriyle yapıla n görlişmelerd c Ada let Ba kan lı ğ ı M üsteşarı da bunu aç ı kça ifade et miştir. DördOncOsO; devrimci tutsa kla rın mücadele ve di re nj~ birl iklerinin önem i de bir kez daha ya kı c ı biçimde a nl aş ılmı ştır. Devrimci örgüt ve partileri n grup dayalma la rından çı kara k, ortak bir d ire n iş ve mücadele pro~ ramınd a anlaşma l arı ; bu prog ramın uygula n ması için iş lerligi oturtuimuş, görev ve hakl a rı n s ınırl a rı be l i rle nmi ş ortak bi r yö netim oluşturma larının gere~i ç ıp l ak biçimde gö rü lmüştü r. Ve bunun, hakların koru nması ve ge li ştirilmesinin yegane güvence lerinden biri o ldugu bir kez daha a nl aş ılmı ştı r. Son söz o larak şu söylenebilir: Buca'da tutsaklar devrimci d i ren i ş gelenegine şan l ı bir halka daha ek l em i ş le rdi r. !\ncak bu, tu tsa kl a rı rehavete sürüklemcme lidir. Devletin burada durmayacağı, yeni sa ldırılara yönelecegi a k ılda n ç ıka rılmamalıdır . Sömürgeci burjuva diktatörlügü tutsaklara yönelik " teslim alma"

.c om

noktalayal ım:

Sömürgeci burjuva diktatörlügü tutsaklara yönelik "teslim alma" amacmda somutlaşan programm1 uygulaya bilmek için yeni taktikler, yeni yöntemle r deneyecektir. Unutulmamali ki, düşmanm yeni saldmlafl karş1smda, ancak birleşik ve örgütlü bir ~olarak duru/ursa ve yine içerdeki ile dtşardaki mücadele nin hedefleri bütünleştirilirse bu sa/dm programlafi boşa çtkartlabilir. Her türlü saldmiara karşt temel şiar ise direnmek, direnmek ve vine direnmek olmalldlf. Zmdanda ki devrimci tutsaklar yürekleri ve beyinleriyle bir kez daha hayklfdtlar: 1'bizleri tutsak almtş olabilirler ama asla ve asla teslim alamayacaklar.

we

17 Temmuz'da baş l aya n ve 2 1 Eylul katli a mı -dire ni ş i ilc gelinen süreç , zindan direnişleri tarihi aç ısında n, enine boyuna de~e rlendiril erek gerekli dersler çıka rı lmalıdır. Böyle bir degerlcndirme bu yaz ının ka psa mını aşacağında n , burada önce likle gerekli gö rdü ~ümli z birkaç olguya vurgu yaparak bu yazıyı

BUNU BÖYLE BILE.•.

yükselrnek du rumu ndad ı r. Her tü rl ü araç ve o l anağa sahip o lan dlişmanın, cezaevlerini teslim almak programıy l a, bilinç ve iradeler inden başka hiçbir si la hı olmayan tutsakl a rın d irenme kavgala rı ; yani tutsak ile tutsak eden a ras ınd aki irade savaşında düş ma na geri adım attı rı [ıyorsa, bedel ne olu rsa olsun siyasal açıdan kazan ı l m ış bir zafer söz ko nusudur. Bu açıda n bakıl d ığında Buca'da devrimci tutsaklar, Tü rkiye ve Kürdistan cezaevlerinde yaygınlaştırılmak istenen sürgün, tasfi ye ve teslim alma programında önemli bir gedik açmış lardı r. Buca'da kurylan barikatlar yalnızca Buca Cezaevi yöneti m inin saldırıla rına de~ il. ~enel o larak zindanlara yönelik ba~la tıla n sa ld ırılara ka r~ı ö rülcn bir barikat niteligi ta~ımaktadı r. Bu direni şle ya lnızca

Çir'iya P~in 1Ekim 1997

amacında somutl aşan program ını

uygulayabilmek için yeni tak1ikler, yeni yö ntemler deneyecekti r. U nutulma m a lı ki, düşma n ın yeni sa ldırıları karşıs ında, ancak birle~ik ye ö rgütlü bir ~üç o larak durulursa ve yine içcrdeki ile dışardaki mücade leni n hedefleri bütünl eştirilirse bu sa l d ı rı prog ra ml a rı boşa ç ı ka rıl abi lir. Her türlü sal d ı rıl a ra karşı temel ş j ar jse d ire nmek. di rcnmek ve yj ne direnmek o l mal ı dı r.

Zında ndaki devrimci tutsaklar yü rekleri ve beyinleriyle bir kez daha h aykı rd ı lar: "bizleri lll.l.Si!.k a lmı ş olabili rler ama asla ve as l a ~ alamayacakla r. DOST DA DÜŞMAN DA BUNU BÖYLE BILE ... 4 Ek im 1995

Buca Cezaevi PRK /Rızgari Tutsakları

70


nuçe haberler

lzmi.r DGM'de görülen PRK-Rizgari ve YRNK Davasi 4 tutsaaa IDAM 12 tutsaga ag1r hapis cezasi ile sonuçlandi

ew e. c

om

"ne idam, ne de hapis cezalan Özgür ve bağ1ms1z Kürdistan inanc1m1zdan vazgeçiremez" Sönmez, Nadir

Kalkan'nın ya ptığı

Kürtçe

.n

et

sav unmalarının

ww w

1994 y ılından bu yana ILmir DGM'de görülmekte o lan PRK-rizgari ve YRNK davas ı geçtiğimiz günlerde so nuç l a ndı. Savcının mütaala verdiği 42 san ıki ı davada; YRNK Ge rilias ı a l tırak yarg ıla n an 4 kiş i hakkında 125. maddeden id;;ı m, PRK-rizgari ö rgütüne , üye o ldukl arı iddia sıyla 11 ki ş i hakkında 169. maddeden 3 y ıl 9 ay ağır hapis, 2 kişi hakkında, 168/2'den 15'er yıl ağır hapis cezası, 20 sa nık h akkınd a ise beraat kararı verildi. YRNK (Yekiya Rizgarlya Netcwiya Kurdistan) ge rilia s ı o larak yargılan an Ahmet Güven, Ramazan Akdag, Kadri Sönmez, Nadir Kalkan idam cezasına; PRK-R izgari örgütüne üye o lmak iddias ı y l a Nevzat Sagnıç, Mine Sağnıç, Kadir Satık, A.Haydar Özdemir, Nesilhan Karatay, Ülkü Fazilet Bozkurt, Saime Sefer, Kadir lssı, Metin Göktepe,

Nesilhan Göktepe 3 yıl 9 ay; Murat Satık 12,5 yıl, Kadir Eraslan ise 15 yıl ağır hapis ceza la rına çarplır'ılırken ;

lzzettin Koç, Naciye Koç, lskender Eraslan, Mehmet Ermiş, Terzan Adıbelli, Yaşar Yağcı, Alikemal Yıldız, Songol Diribaş, Ahmet Öncü, Berzan Kılıçarslan, Zeynel Akın, Metin Yavuz, Vah it Zeydan, Rıdvan Karatay, Seyfettin Karatay, Veysi Özbaltacı, Guı'bet Adıbel li, Fesih Yılmaz, Recep Aydemir, Suphi Orak, HUseyin Barış, Abdullah Saydın, Melahat Filiz, Alişan Kılıç h akkında heraat kararı veri ldi . Duruşmada idam cezasına çarptırılan Ahmet Güven haz ı rlcımış o ldu ğu S1 sayfa lık Kü ıtçe savunmas ının

okumasına

mahkeme heyeti tarafından izin verilmedi. Yine idam cezasına çarptırd a n Ramazan Akdag, Kadri

tercüme edilmesi heyet tarafından kabul edilmedi. Heyetin ısrarla Türkçe savunma ya pılması istemini rededen tutsaklar, Kürtçe savunmaianna izin verilmemesi halinde duruşma salon unu terkedeceklerini bi ldirdiler. Kürtçe savunma ta leplerinin tekrar reddedilmesi üzerine tutsaklar Kürtçe slogan atarak mahkeme salonundan ç ıktıl ar. Bu s ırada mahkeme heyeti başkanın, "bu dava bizi aşıyor, biz d<waclcın ~ek ılıyoruz " açıklaması üzerine alc iaceie mahkeme heyetinde değişiklik ya pılara k yeni heyet oluşturuldu. Avukatların değ i şik l ik konusundaki itira zların ı dikkate almayan heyet, savc ın ın mütaa l as ın a ka tıldı ğ ını bildirdi ve verilen ceza l arı okuyarak duruşmayı so nu ç l a ndı rd ı.

l7mir Barosu Avukatl arından Çetin Bingölbali ı yaptı ğı açıklamada;" bu davada bir kez daha görüldü ki Türkiye'deki yarg ı bağrmsız değildir. Heyet değişikliğin e karşm yaptığımız itirazla rın hiç biri mahkeme heyeti tarafrndan dikkate alınmadığr gibi insanrn en temel haklarından biri olan savunma hakkı da heyet tarafmdan gaspedildi.Cezaların onaylanması halinde DGM'nin işleyişi konusunda

Avrupa Insan Hakları Komisyonu'na (A /HK) başvuracağız" dedi.


om

aSI

20 EyiOI1994'de BAGOK/YEDISU'da

"BACIMSIZ-BIRLEŞIK-SOSYALl ST KÜRDISTANH

ew e. c

şiarıyla şehitler kervanına katılan takım komutanı

Dr.BAGER (Kasim TOSUN)

YOLDAŞA ...

Bugün 20 Eylül 1997. Inançların ugruna, bir daha hiç ayrılmamacasına ülkenin topraklarıyla kucaklaşmanın üçüncü yıldönümü. Avuçlarımda giderken bıraktığın emanetin sıcak lıgı; yüreğimde ve beynimde inançları uğrunda ölümsüzleşen gü~l

ww w

.n

et

bir insanın yaşamını paylaşmış o lm anın gurur ve sorumluluğuyla sana bu satırları yazıyorum. Senin öykünü yazma iddiasını taşımıyorum. Sen ve senin gibi inançları uğruna ülkemin bereketli topraklarına tohum olan binlerce güzel insanın as ıl öyküsünün nasıl ve hangi araçlarla yazılacağını biliyorum. Ve birgün muhakkak bu öykü yazılacak. Şu an, sadece seni tüm "Kavga Sıcağı Gülüşü" insanlarla paylaşmak, onları da seninle tanıştırmak istiyorum, hepsi bu ... Seni; ucuz kahramanlıkların yapıldığı, "keskin" nutukların atıldığı, renklerin birbirine karıştığı-karıştırıldıgı, ak ile karanın sık s ık yer degiştirdiği, herkesin çok ucuz bir şeki lde "Komünist, sosyalist, devrimci" gibi yaftalada kendini kamufle ettigi öğrenci ortamında tanıdım. Diğerlerine benzemiyordu n. Her ortamda değişmeyen ilkeli yaşamın la, insanları dinlerken gösterdiğin sayg ı , sevgi ve sabırl a yoğru lu içtenlikle, bir tek gereksiz söze yer vermeyen sade ve ikna edici üslubunla, disiplinli yaşamın la, alçakgönüllülüğü n le insana güven ve huzur veren durgun bir su gibiydi n. Seni tanıdıkça, bilinç, inanç ve kararlılıkla büyüttüğü n sevdanı daha iyi anladım. Bu kadar güzel özellikleri, bu sevdaya olan bağlılığınla kendinde somutlaştırmıştın. Dile kolay; beş yıllık bir ernekle büyüttüğü n, kıskançça öh.imüne bağlı olduğun bir sevdayd ı seninkisi. Beş yıl önce karar vermişti n yüreğinde ve beynindeki bilinç ve inancın rehberliğinde, elinde silah ülkenin dağlarında sömürüye, zu lme ve zorbalığa karşı dişe diş savaşmaya. Öylesine gönül vermişlin ki bu kavgaya; sadece bilinç ve silahla değil, yeteneklerinin elverdiği donanım l ada kavganın aıeş hattına gitmek istiyordun. Büyük bir inançla ülkemin dağlarında sömürgeci ordulara karşı dişe diş bir mücadele veren o cesur ve yiğit insanların tıbbi yetersizliklerden dolayı bazen kör bir kurşuna, bazen doğa koşullarına, hastalıklara yenik düşüp, öfkelerini ve merrnilerini bitirmcden mevzilerini terkedip, kavgadan ayr ılm ak zoru nda kalmalarına gönlün razı olmuyordu.Bu yüzden doktor olarak "ONLAR" ın yanına gitmeye karar vermişti n. Beş yıllık tıp eğilimi boyunca ne metropollerin o cafcaflı yaşamı, ne de mesleğinin sana düzen içinde vaadettiği rahat yaşam seni bu sevdadan vazgeçirebildi. Ve o büyük gün; yıllarca özlemle, sabır ve inançla beklenen "Sevgiliyle Buluşma Günü" geldiğinde, durgun bir su gibi olan yaşamının içinde sak lı duran o büyuk fırtınayı (BAG ER: FlRTlNA) görup Orktum! Evet "Kavga Sıcağı Gülüşlü" ASI ÇOCUK ... Bir gün bana "Özgürlük deyince aklına ne geliyor?" diye sormuştun. Belki çocukluğunıa duyduğum özlem, belki de yüzyıllardır ülkemin coğrafyasında dağa, taşa, ota, suya, hayvana, bir tek canlıya bile yaşem hakkı tanımayan sömürüye, vahşete, talana duyduğum öfke ve acıyla: "Ülkemin bu ram buram bahar kokan, ot kokan, su, kuş, illede ille insan kokan ovalarından dağlarına, dağlarından serin yaylalarına doğru bir tayın sırtınd a dört nala dolaşmak, Agrı'dan, Cudi'den taa Zağroslar'a kadar ... " demiştim. "O dağlara ben de gitmek istiyorum. Ama bir fırtına gibi esip, ülkeme ait olmayan herşeyi; zulmü, zorbalığı, talanı, sömürüyü önü me kalıp ait oldukl arı yere sürmek istiyorum. Belki o zaman sen de düşünü gerçekleştirirsin ülkem kadar hüzünlü "Kara Kız" derken yaşadıg_ın öfkeyi ve gü lüşünde saklı duran acıyı şimdi daha iyi anl ı yorum. Sen üstüne düşeni fazlasıy l a yaptın fırtına yürekli yoldaşım. Ustelik; ülken kadar hüzünlü Kara Kız'ın yüreğine ve beynine öyle güzel şeyler emanet edip gitti n ki, O, şimdi onlardan aldığı güçle bendine sığmayan bir su gibi, Fırat ve Dicle gibi çağı! çağı ! denizlere, okyanuslara ulaşmak için a_kıyor.. Ser.ıin gibi güzel insanları erken yitirmenin burukluğunu taşısa da bir yanında, diğer yanı, bir daha hiç sönmeyecek "ÖZGURLUK ATEŞI"nin etrafında onlarla halaya durmak inanç ve umuduyla bahar bahçe ... Evet yüreğimin ve beynimin saklısında yaşayan veebediyen yaşayacak "Kavga Sıcağı Gülüşlü" dostum, bugün 20 Eylül 1997. Ve ben her 20 Eylül'de güiUşündeki kavga sıcağını gözlerimdeki asi isyanla tutuşturup, sana mavi kuş kanadında bir selam göndereceğim. Taa ki o büyük günde bir daha hiç ayrılmamacasına kavuşuncaya dek ... Her bahar yanıbaşında açan kardelen olacağım. Rahat uyu kalbimin fırtına yürekli yoldaşı ...

Al bunu, bu sadece bir yürek, tut avucunun içinde Ve tan yerleri IŞirken Aç elini dogan giJn 1s1tsm onu...

HtvaZerya Çir'iya P@şin 1Ekim 1997

D®'''

72


te we .c om

w. ne

ww


te we .c om

"tutsak edilen nedir vurulan ne?

w. ne

hangi ip özgürlüğü asabilir ki?

geleceği

vurabilirmi

kurşunlar

NADiR mücevherler gibi umutlar1m1z

ve kavgaya olan sonsuz GÜVfN'imizle

ww

ve KADRi'ni bilerek şehitlerimizin, AKDAG'Iar gibi uzan1p ülkemin koynunda kim hapsedebilir ki MURAD'1m1z1

alev bak1şlarıyla büyüdükçe çocuklar" recep maraşlı 26 agustos 1997 ulucanlar Cezaevi


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.