4__

Page 1

özgürH alk Y1t: 2 Say1: 4 15 Şubat 1991

siyasi-kültürel dergi

5000 TL (KDV dahil)

om

Aylık

te we .c

E~peryalist savaşlarin fatur~~ .

YINE HALKLARA! . · & -~ ~ ~

ww

w.

ne

/

Körfez

Savaş•

ve Tc•nin durumu

Kadin haklari ve özgürlüğü sorunu 1A. inanç Din sorununa devrimci yaklaş1m 1Ali FlRAT


adına

Tic.

sahibi

Rıza ERDOGAN Yazıişleri

Müdürü

Rıza ERDOGAN Yayın

Yönetmeni Hüseyin A YKOL

Dizgi ve teknik hazırlık: DiZ Basın Yayın Tel: 512 36 68 Baskı:

Serler Matbaacılık A.Ş.

Genel dağıtım: Hür Basın Dağıtım koşulları:

A.Ş.

Birleşmiş Milletler dünya barış örgütü mü, yoksa emperyalist savaş örgütü mü? Sorunun cevabı Birleşmiş Milletler'in geleceğini tayin edecektir. Perez de Cuellar umudunun kalmadığın ı söylerken Irak halkının ölüm fermanını da imzalı­ yordu. Bugün toplu yerleşim alanları, bebek marnaları üreten fabrikalar bombalanıyorsa bunun sorumlusu aynı zamanda Birleşmiş Milletler'dir de. Emperyalist iletişim kaynakları Romanya'dan sonra bir kez daha açıkça kendilerini sergilediler. Yayın politikasındaki amaçlarının ne olduğu oldukça açık. Binlerce ton bomba altında kalan Irak halkının vahşi olduğunu, bunun da ta Babil Krallığı'na dayandığını ispatlamaya çalıştılar. Bu çalışmanın adına bilimsel çalışma, yapana da bilim adamı diyorlar. Çeluk çocuk, yaşlı genç demeden kitlesel imha silahları ile yok eden emperyalizm ve işbirlikçileri ise insanlık savunucusu olarak gösteriliyor. Türkiye'de kazanılmış hak ve özgürlükler gasp edilmeye çalışılmakta. Sağlık personeli zorla 2. cepheye gönderiliyor. Bu arada burjuva basın ve resmi kurumlar halkı savaş psikolojisine sokmanın yollarını deniyorlar. işçilerin nefesini ensesinde duyan burjuvazi dehşete kapılmıştı. Hükümet ve burjuva partileri bir an önce olayı kapatmanın yollarını arıyorlardı. Savaş tam bir bahane oldı· :vıeh­ met Yazar "uzayan grevler yüzünden işçinin · '"lur olmasından dolayı" grevleri ertelediklerini söyledi. E hakkının gaspıdır. Burjuvazi rüzgar ekti, fırtına biçecektir. Basın üzerindeki baskılar da arttırılmakta. 2000'e Doğru dergisinin yayını 2 ay durduruldu. 2000'e Doğru dergisini ve Özgür Halk' ı da basan Serler Matbaası 1O gün süre ile kapa-

ne

Abone

yız.

te we .c

Yönetim yeri: Hamam Sok No: 2/6 Yavuz işhanı Cağaloğlu - istanbul Tel: 512 58 97

Özgür Halk, dördüncü sayısını Ortadoğu ve dünyada politik gelişmelerin hızlı ve yoğun olduğu bir dönemde çıkarı­ yor. Emperyalizmin Ortadoğu'daki statükoyu değiştirme girişimleri, Türkiye burjuvazisinin gaspçı özüne uygun olarak savaşta çıkar sağlama girişimleri ile beraber ülkemizde çözülmeye mahkum sömürü ilişkilerini yeniden inşa etme planları h~lklar aleyhine işletilmeye çalışılan politikalarıdır. Diğer taraftan savaş ortamı süreçleri hızlandırmış ve halkların devrimci kurtuluşuna zemin hazırlamıştır. Özgür Halk, bu noktadan hareketle, halklar aleyhine işletilmeye çalışılan emperyalist savaşa hayır, halkların devrimci kurtuluş savaşına sonuna kadar evet diyor. 3. sayımız çıktığında henüz savaş başlamamıştı. Halkımız için kan, gözyaşı ama aynı zamanda kurtuluş için savaşın daha da yoğunlaştığı bir süreç anlamına gelen bu emperyalist savaş ile ilgili geniş değerlendirmemizi bu sayımızda sunuyoruz. Yazının, bakış açısında netlik yaratacağı kanısında­

om

Basın Yayın

SES

Yurtiçi: 6 aylık: 25.000 TL 1 yıllık: 50.000 TL

w.

Rıza ERDOGAN adına T. iş Bankası Türbe Şubesi Hesap No: 1119409 Yurtdışı:

6 aylık: 25.- DM 1 yıllık: 50.- DM

ww

Rıza ERDOGAN adına Pamukbank Türbe Şubesi veya Yapı Kredi Çemberlitaş Şubesi

15

Şubat

1991

tıldı. sayımızda "Kadınlar" konusundaki yazımızı beğenece­ umuyoruz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla bu sayımızdayayı nlıyoruz .. "Din konusunda devrimci yaklaşım" başlıklı yazımız bir kaç sayı devam edecek geniş bir çalışma. Bu çalışma, solun dine bakışındaki eksikliklerini gözler önüne seriyor. Bu sayımızdan sonra taşınıyoruz. Yeni büromuzun adresini 3. sayfada bulabilirsiniz. ilk sayımızı sunarken Özgür Halk hepimizin değeridir demiştik. Özgür Halk, katkı ve eleştirilerinizia daha da güçlenecektir.

Bu

ğinizi

Özgür Halk


Körfez

Ortadoğu

neden

ve TC'nin durumu

petrolü

Bati'nın iştah1m

4 14

ka~artıyor?

Savaşın

üçüncü "cephes i"

Bağdat'a y1ldınm

15

harekati

17.

Din sorunun a devrimci

yaklaşim

Ali FlRAT

haklan ve

özgürlüğ~

· A.INANÇ

Dünyadan

sorunu

kısa kısa ...

30

42

44

ww w. ne

"insanli k dışı bir iş"

22

te w

Kadın

e. c

Hclger AFFLERBACH ·

om

,

Savaş1

Sırn Öztürk ile söyleşi

45

1

Taş1n1yoruz.

Yeni adresim iz:

Emin Sinan Mah. Silahtarağa Mektebi Sokak No: 47-49 Kat: 4 Çemberlitaş .. istanbu l


Özgür Halk'tan Özgür Halk'tan Özgür Halk'tan Özgür Halk'ta

.n et e

we

.c

om

Körfe z Savaş• ve ·y c•nin · duru mu

fından köşeye sikıştınlmasını

SSCB'nin karşılıksız ödünl vermesini yeni bir Münih Pal olarak degerlendiriyordu. Bö lesi bir taribsel benzetme öneı li öl üde isabetliydi. Bilindi gibi, 'kinci Dünya Savaşı öno sinde Münih'te biraraya ge Avrupa'nın emperyalist hül< metlerinin temsilcileri, Hitler' Çekoslovakya üzerindeki topn iddialarına onay vermişler Hitler faşizminin dünyayı yt ma girişimlerine yeşil ışık ya mışlardı. lngiltere ·ve Fransa'n Çekoslovakya'yı hibe eden Alman faşizminin saldırganlı~ na gem vurma çabaları, bekl nenin tam tersi yönde gelişın !ere yol açmıştı. Agır ödün~ temelin~e barış saglama giı şimleri dünya savaşına götürd Hitler bu teslimiyetçilikten us~ ca yararlandı. Çekoslovakya'' işgal edip SSCB üzerine yüri dü. Daha sonra saldırganlıgu onay verenlere yöneldi ve Fraı sa'yı işgal etti. Sözü edilen Bat lı bilim adamlarına göre, r sosyalizmin çöküşüyle başiaya yeni dönemde Münih Mosk~ va'ya taşınmış ve Hitler faşizm nin yerini ABD emperyalizn

ww w

Beklenen sonunda gerçekleş­ ti. Irak'ın 2 Agustos 1990 tarihinde Kıiveyt topraklarını işgal etmesi ve hemen ardından ilhakıyla derinleşen Körfez krizi Körfez Savaşı'na götürdü. ABD ve Batılı müttefiklerinin Körfez l;>ölgesinde yogunlaştırdıkları savaş hazırlıklarına paralel olarak sürdürülen diplomatik girişimler başarısızlıga ugTadı. Irak . yönetimi Birleşmiş Milletler örgütünün kararını geri çevirerek ' Kuveyt'ten çekilmeyi reddetti. Son olarak ABP ve Irak Dışış­ leri Bakanları James Baker ile Tarık Aziz arasında Cenevre'de yapılan görüşmeden de herhangi bir sonuç çıkmadı. BM Güvenlik Konseyi'nin kuvvetlerini Kuveyt'ten çekmesi için 15 Ocak 1991 tarihine kadar Irak yönetimine tanıdıgı süre sona erip Saddam yönetimi tutumunda diretince, Bush yönetimine gün dogdu. SSCB ve. Fransa'nın diplomatik görüşmelerin sürdürülmesi için son dakika yaptık­ ları öneriler ABD yönetimince kabul görmedi. 17 Ocak günü erken saatlerde ABD ve mütte-

fıklerine baglı kuvvetlerin lrak'a karşı giriştikleri yogun hava saldınlarıyla Körfez Savaşı başla­ mış oldu. ' Savaş, kendilerini "Batı demokrasisinin zaferi" sarhoşlugu­ na kaptıranların beklemedikleri bir gelişmeydi. Daha bir yıl öncesinde, dünya ."evrensel barış" çıglıklarıyla yankılanıyordu.

almıştı. Gelişmeler bu görüşleri hak çıkardı. Gerçekten de sistemh arasındaki soguk savaşın ABl önderligindeki emperyalist siı

temin lehine sonuçlanmas ABD emperyalizminin saldıı ganlıgına güçlü bir ivme kazaıı dırdı. ABD artık yalnızca Dog Avrupa ülkelerinde saglana düzen degişikligi temelinde ~

Dogu Avrupa ülkelerinde meyzandıgı başarılarla yetinmiyoı dana gelen düzen degişiklikleri çıkarları dogrultusunda dünyay ve Berlin Duvarı'nın yıkılınasın­ arzuladıgı gibi biçim .vermek v da somutlaşan sistemlerin iç içe halklarıo yükselen özgürlük i~ geçmesi, yeni bir dünya düzenitemlerini bagmak istiyord~ nin kurulması dogrultusunda · ABD emperyalizminin hedeJ atılmış önemli bir adım sayılı- · sadece eski sosyalist ülkeleri q yor ve savaşsız dünya düşünün pitalist sisteme katmak degil gerçekleştig'ine inanılıyordu. bütün demokratik kazanımlaı Soguk savaşın noktalanmasını ortadan kaldırmak ve üçüne böylesi pir ruh haliyle karşıla­ dünya ülkelerini emperyalis yanlara göre kapitalizm degiş­ Batının sömürü hammaddes miş, . emperyalizm anlamını tadurumuna getirmekti. Barıştaı mamen yitirmiş ve emperyalist en çok ·söz edildigi dönemde savaşlar dönemi tarihe karışmış­ emperyalist cephede adeta kla tl. Oysa dünyada bu gelişmeler sik sömürgecilik sistemine yeni olurken, Batı'daki bazı burjuva .den dönüş egilimi ve çabalaı bilim adamları bile Dogu Avruyaşanıyordu. Bu yaklaşım, özel pa'daki gelişmeleri derin bir likle ABD ve İngiltere'nin artaı kaygıyla karşılıyor; SSCB yönesaldırganlıgında açıkça beli timinin emperyalist sistem taraoluyordu. Savaşın başlamasın


Savaş

niçin ç1kt1?

w.

ww

petrol alanları üzerinde hak iddia. ediyordu. Kuveyt'in ABD ile ilişkilerini bilen Saddam Hüseyin yönetimi, bu durumdan ABD'yi de haberdar ediyordu. Ancak 25 Temmuz 1990 tarihinde Saddam Hüseyin ile görüşen ABD'nin Bağdat Büyükelçisi April Glaspie, Washington yönetiminın lrak-Kuveyt sınır

om

cut güçler dengesinin alt üst olmasına ve statükonun bozulmasına yol açtı. Bölge halklan açısından, bu çok olumlu bir gelişmeydi. İki süper devlet arasındaki egemenlik çatışmasın-. · dan bunalan halklar, şimdi nihat bir soluk alıyordu. Geçmişte iki güçten birine dayanmak zorund~ !calan bölgesel güçler, böyle bır ortamda daha bağımsız harcket etme olanağına kavuşuyor­ lardı. Bu durumda bölge halklan bağımsız politikalar ürelebilir ve kendi öz güçlerine dayanarak kurtuluş mücadelelerini gelişti­ rcbllirlcrdi. ABD emperyalizmi ve Batılı müttefikleri işte tam da bu elverişli ortama müdahalede bulunuyorlardı. ABD emperyalizmini Körfez Savaşı'na götüren en önemli olgulardan biri de buydu. ABD emperyalizmi ve NATO bünyesindeki ortaklannın propagandalarına bakılırsa, savaşın esas ve hatta tck sorumlusu Irak rejimidir ve bu rejim için<!e de yeni Hitler olarak damgalanan Saddam Hüseyin'in kendisidir. Saddam Hüseyin_dı­ şında dünyada artık diktatör kalmadığına inananlar ve yeni Hitlcrciliğin baştemsilcisi · olan ABD emperyalizmini demokrasi savaşımının..öncüsü sayanlar, bu propagandaların geçerliliğini kabul edebilir. Ancak gerçeğin kendisi bo değildir. Körfez krizi ve arkasından sökün eden Körfez Savaşı, iblis bir diktatörün yaratılan barış ortamına çomak · sokması sonucunda çıkmadı. Bu noktaya kadar ulaşan gelişmele­ rin arkasında da yine ABD emperyalizmi yer alıyordu. Kriz öncesinde Irak, Kuveyt ve ABD arasındaki ilişkilerin perde arkası bugün iyice netleşmiş bulunuyor. ABD'nin taraflan alabildiğine kızıştırdığı ve birbirine düşürdüğü açığa çıkıyor. Krizin 1derinleşmesini ve Irak'ın Kuveyt'e girmesini isteyen bizzat ABD'dir. Irak-İran savaşında ateşkes sağlandıktan sonrn, Irak ile Kuveyt arasındaki ilişkiler

ne

Son birkaç yıl içinde dünyada meydana gelen , gelişmeleri doğru değerlendiren güçler açı­ sındaiı,, Körfez krizi hiç de sürpriz bir gelişme olmadı. İki sisc tem . arasında başlayan yakınlaşma ve bütünleşme sürecinin ardından sıranın Ortadoğu'ya geleceği ve bu süreçten üstün çıkan taraf olan emperyalizll}in bütün gücüyle Ortadoğu'ya yükteneceği çok açıktı. Bunun çeşiti! nedenleri vardı. Her şeyden önce, Ortadoğu, önemi hiçbir dönemde eksilmeyen zengin petrol yataklanna sahipti. Dünya petrol üretiminin yüzde 60'ı Ortadoğu'dan sağla­ nıyordu. Bu açıdan bölge, emperyalist sistem iç~n yaşamsal önem arzediyordu. Öbür yandan . Ortadoğu'da geçmişten beri üst üste birikip gelen ve çözülmemiş olarak duran son derece ciddi ulusal ve toplumsal sorunlar vardı. Ortadoğu'nun siy~al haritası, emperyalistler ve bölgedeki işbirlikçileri eliyle çizilmişti. Arap ulusu çeşitli devletler biçiminde parçalanmış, Filistin halkı toprakların­ dan çıkarılmış, Kürtler bölüşü­ lerek ulusat imha sürecine alınmıştı. Monarşik rejimler ve yeni-sömürgeci yönetimlere sır­ tını dayayan emperyalistler, bölge halklarını korkunç bir baskı ve sömürü cenderesi içine hapsetmişlerdi. Emperyalist ve sosyalist sistemin Ortadoğu üzerinde tutuştukları egemenlik yanşı ve her iki sistemin güçler dengesini kendi lehine çevirme çabaları, mevcut sorunlan daha da ağırlaştırmıştı. Ancak reel sosyalizmin ~ öküşü ve Sovyetler

'

Birliği'nin Ortadoğu üzerindeki etkinliğinin sona ermesi, · mev- .

anlaşmazlığıyla ilgilenmediğini

ve bunu Araplar arası bir sorun olarak gördüğünü söylüyordu. ABD yetkilileri bir yandan Kuvcyt üzerindeki Irak isteklerini önemsemediklerini belirtir ve Kuvcyt'e yönelik olası bir Irak: saldırısı karşısında tarafsız kalacaklarını ima ederken, öbür yandan Irak'ın isteklerini dikkate almaınaları ve reddetmeleri için Kuveyt yöneticilerine baskı yapıyorlardı. ABD'nin oluşmasına ·

te we .c

dan ~onra İngiltere tarafından yapılan resmi açıklamalar, bu durumu iyice pekiştirdi. İngilte­ re &avaşın bitiminden sonra da bölgedt:. pnemli bir askeri kuvvet bulJ.Induracağını ve yapıla­ cak yeni düzenlemelerde bölge devletlerine bir süre rehberlik edeceğini belirtiyordu. Doğal olarak bu da iki dünya -savaşı arasındaki dönemde Ortadoğu'da kurulan manda (sömürge) yönetimlerine benzer yönetimlerin oluşturulmak istendiği anlamına geliyordu.

gcrginleşmeye başlamıştı. Savaş

boyunca Irak'ı destekleyen Kuveyt yönetimi, şimdi Irak karşı­ sında sorunlar yaratıyordu. Irak . iki ülke sınırında yeni düzenlemelere gidilmesini·istiyor ve ba-

tartışılmaz katkılarda bulunduğu

bu ortam, Irak kuvvetlerinin 2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt'e girmelerine ve Kuveyt'i kendi topraklarına katmalarına neden oldu; Irak'ı buna sürükledi. Kuveyt'in işgal edilmesinden sonra, ABD ile yandaşlan Saddam Hüseyin yönetiminin suç dosyasını açmaya ve onun _in- . sanlığa -karşı işlediği suçları ortaya dökmeye başlıyorlardı. Bu konuda rezilce bir ikiyüzlülük scrgiliyorlar; Irak yönetimini suçlarken, kendilerini temize çı­ karmaya çalışıyorlardı. Irak rejiminin suçluluğu tartışılmaz bir gerçekti. Ancak bu rejimin suç dosyasının

kabarınasında

ABD'nin, Batı Avrupa devletlerinin, Sovyetler Birliği iJe.müttefiklerinin ve Ortadoğu'daki iş­ birlikçi devletlerin büyük rolüve payı vardı. Bütün bu güçler Bağdat yönetiminin suçlanna bulaşmış ve onu suç üstüne suç . işle~ye yöncltmişlerdi. Irak, uzun yıllar boyunca emperyalizmin bölge halklarına ve antiemperyalist güçlerine karşı kullandığı bir koç başı oldu. Iran'da şahlık monarşisini yıkan Islam Devrimi, Ortadoğu'daki emperyalist çıkarları ve işbirlikçi Arap r~jimlerini tehdit etmeye başla­ yınca, Irak yönetimi hemen devreye sokuldu ve İslam Devrimi'ni boğaziamak üz;ere İran'ın üzerine saldırtıldı. Sekiz uzun yıl boyunca devam eden bu savaş, bir milyon insanın ölümüne


man ülkelerindeki hızlı nüfus artışının ciddi bir tehdit unsuru olara],c sunulmasıdır. Buradan da anlaşılaca~ı üzere, Körfez Savaşı sadece Saddam Hüseyin diktatörlü~ünün yıkılmasını hedeflemiyor. Bunun da ötesinde, sözü edilen "tehlikeler"i ortadan kaldırmayı, yani Ortadogu halklarının özgürlükleri ve kimlikle-· ri u~una verdikleri mücadeleleri ezmeyi ve petrol yataklarını güvence altına almayı amaçlı­ yor. ABD önderli~indeki emperyalist cephe, emperyalist sal.dırı savaşını hızlı nüfus artışını kontrol altına almanın bir yöntemi olarak de~erlendiriyor. "Fazla nüfus" kitlesel kırım ve yıkım

om

ka yerde aramak gerekiyor. Do~u-Batı çatışmasının sona ermesiyle önemli ölçüde işlevsiz kalan NATO'nun Genel Sekreteri Manfred Wömer, Körfez Savaşı'nın gerisinde yatan nedenleri çok iyi açıklıyor. 29 Kasım 1990 tarihli bir konuşmasında . Wömer, "Biz Batı'da toplu ve tutarlı savunma fikrini reddedemeyiz. Avrupa'nın güney sınır­ ları boyunca Magrip ülkelerinden Ortadoğu'ya kadar bir istikrarsızlık kuşa~ı yer almaktadır. Gerginlikler sadece Saddam Hüseyin gibi diktatörlerin hırsıyla de~il, aynı zamanda nüfus artışı, çıkar çatışmaları, guç, · azgelişmişlik, aşırı dincilik ve

te we .c

ve korkunç yıkımiara neden oldu. Savaş devam etti~i müddetçe, ABD de aralarında olmak üzere, bütün Batılı emperyalist çevreler, Irak yönetimine muazzam destek sundular. Iran'a karşı ambargo uygularken, Irak'ı silaha boğdular. işbirlikçi Arap rejimleri, bir bakıma kendileri adına savaşan Bağdat yönetimini bütün güçleriyle destekliyor ve petrol gelirleriyle finanse ediyorlardı. Suudi krallı~ı ve Kuveyt şeyhliği BaMat'a dolar akıtıyordu. Henüz kendisini toparlama fırsatını bul<ımamış olan tran İslam Devrimi, sekiZ yıllık saldırgan savaşın ardından

ww

w.

ne

iyice güçten düşürüldü ve devrimi bölge ülkelerine yayma olanakları önemli ölçüde darbelen. di. Emperyalizm ve . bölge gericiliği Saddam Hüseyin rejimini çok iyi kullanmış ve tran Devrim'i geriletilince kendisine fazla ihtiyaçları kıilmamıştı : rejimi Hüseyin Saddam tran'la anlaştıktan sonra Kürt halkının üzerine yürüdü. Kürt halkını bombaladı; sivil halk khlelerin'e · karşı soykırım silahları kullandı. Kimyasal silahlarla Halepçe kentinde 8 bin Kürt insanını imha etti. Soykırımdan kaçan yüzbinlerce insanımızı lran'a ve Türkiye'ye kaçmak zo. runda bıraktı.' ABD'nden Sovyetler Birliği'ne, Federal Almanya;dan İsviçre' ye kadar herkes Saddam Hüseyin yönetiminin suç ortağıydı. Bu yüzden Bağdat yönetimi kitlesel kırım silahlarını kullanır ve Kürt halkım soykırımdan geçirirken, bu güçlerden ciddi bir tepki gelme. yeceğini iyi biliyordu. Küçücük Kuveyt'in işgal edilmesini kına­ makla yetinm~yerek, Amerikan emperyalistlerinin saldırganlığı­ na onay veren ve emperyalist savaşı

meşrulaştıran

Birl<?şmiş

Milletler, Kürt halkı soykırım­ dan geçirilfrken tam bir mezar gömülüyordu. ş~skunluğuna Oyle ki sömürgeci Irak yönetiminin ·kimyasal silahlar kullandı~ı bile inkar ediliyor, Bagdat yönetimi temize çıkarılmaya çalışılıyordu.

Bütün , bu gerçekler, Körfez yatan esas olgunun · bir suç makinesini Saddam Hüseyin rejimini- ortadan kaldırmak olmadığına tanıklık ediyor. Esas olguları başSavaşı'nın · altında

terörizm tarafından da yükseltilmektedir. Ayrıca NA'TO'nun toprak bütünlüğü Avrupa dışın­ dan tehdit altındadır. Ve Güney bölgemiz tüm ittifak çıkarlarını ilgilendiren önemli bölgedir~· diyor. Açıkça görülüyor. NATO, Ortadoğu

halkları

açısından

.kimlik sorununun bir parçası. olan İslamın canlanışını ciddi bir tehlike olarak görüyor. En . belirgin örneği İran Devrimi'nde görülen radikal İslamcı akımları da namlunun hedefine yerleştiri, yor. Bu açıdan emperyalist Batı'da, Körfez Savaşı'na tipik bir haçlı seferi mantığıyla yaklaşılı­ yor. İslam aşa~ılanıyor ve Islama karşı savaş, uygarlığın geregöstcriliyor. gibi ği . Terörizmden halkların devrimci kurtuluş mücadeleleri kastediliyor. Daha da önemlisi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın MüsJü,

silahlarıyla ortadan kaldırılmak isteniyor. Yeni Hitlercilik işte bu biçimde hortluxor. Irak'taki meskfın alanların hava saldırıla­ rıyla yerle bir edilmek istenmesi, sivil yerleşim birimlerinin bombardıman ya~muruna tutulması ve hava saldırılarımn adeta soykırım seferlerine dönüştürül­ mesi de bu gerçeği açıkça do~­ ruluyor. Bütün bu gerçeklerden sonra, ABD ve NATO ittifakı içindeki ortaklarının Ortado~u halklarını bir köleler toplulu~u konumunda tutmak istediklerinden ve bu amaçla Körfez Savaşı~na giriştiklerinden kesinlikle kuşku duymamak gerekiyor. . Kö~fez Savaşı'nda ABD önderliğindeki emperyalist cephenin durumu · ve amaçları kısaca bu biçimde özetlenebilir. Buna karşılık,

savaşın

diğer

olan Irak yönetiminin de

tarafı haklı


Özgür Halk kabul etmeyen gücüne bakarak, birkaç gün içinde Bagdat yönetimine diz çöktüreceklcrine inanıyorlardı. Uzmanlara göre savaş çok kısa bir süre içinde sona erecek ve ABD'nin gücünü gören Bagdat yönetimi beyaz bayrak saliayarak kuvvetlerini Kuveyt'ten geri çekecekti. Beklenti buydu. Efendilerin yanı sıra uşaklar da aynı düşünce ve inancı paylaşıyorlardı. Süleyman Demirel'in,, "CNN'in Çan-

Savaşı'yla

birlikte, tkinci Dünya sonra üretilen modem silahlar, nükleer olanları dışında, derterne olanagına kavuşuyor. Teknolojik savaş, bu tür gelişkin silahlarla kısa bir süre içinde daha geniş kitlelerin toptan imha edilmesi anlamına geliyor. ABD emperyalizminin bugün Irak'ta giriştigi ve tamamlamaya çalışugı şey budur. Emperyalist ülkelerin askerileş: miş sanayiierindeki durgunlaş­ ma, Körfez Savaşı'yla birlikte yeniden canlanmış bulunuyor. Omegin Scud füzelerine karşı kullanılan Patriot füze sisteminin etkili olması, bu füzeleri üreten tckelin hisse senetlerinin piyasada hızla deger kazanması­ na yol açıyor. Her emperyalist savaşın gerçckligi budur: Kör- fez Savaşı'nda da ilk kazanan ta- . raflardan biri de~ silah tckelleri oluyor. Uluslararası silah tekelleri, ellerindeki hazır stokları eriterek karlarına yeni karlar ka. tıyor. Yine de teknolojik üstünlügün ve buna dayanan hava saldırılarının sonucu tayin edecek savaş biçimi olmadıgı ortaya çıkıyor. ABD ve ıtıüttcfıkleri başlan­ gıçta savaşın erken sonuçlanacagı konusunda bir hayli iyimserdi. Savaşın üzerinden haftalar geçtikçe, bu iyimserlik havası büyük ölçüde dagıldı. Morali tamamen bozulmuş ve savaşma istemi zayıf bir Irak ordusuyla savaşacaklarına inanan müttefik cçphe kuvvetleri, karşı­ larında güçlü bir direniş gösteren Irak kuvvetl~rjni bulunca çok şaşırdılar. Şimdiye kadar ortaya koydugu pratikle, Irak yönetimi, Kuveyt toprakları için sonuna kadar savaşacagını göstermiş oldu. ABD'nin stratejisi savaşın bir an önce kazanılması­ na dayanıyordu. ABD Başkanı George Bush yaptıgı konuşma­ da, '"Bunun yeni bir Vietnam· olmayacagına söz verdim. Bu arada bir kez daha güvence veriyorum: Yeni bir . Vietnam olmayacaktır " diyordu. Buna ragmen, hava saldırıları beklenen sonucu vei1Jleyince, ABD ve müttefikleri erken bir zafere umut baglamanın yanlış oldugunu ve uzun sürecek bir savaşı göze almak gerekligini vurgulamaya özen gösterdiler. Irak karşısında verdikleri . kayıpları kaSavaşı'ndan

.c

bir savaşa giriştigi söylenemez. Kuveyt tarihsel olarak Irak topraklarının bir parçası olabilir. Ancak Irak'ın kendisi de çeşitli devletler biçiminde bölünmüş olan _Arap topraklarının bir parçasıdır. Bu yüzden, kendi başına bu tarihsel gerekçe, Irak yönetiminin Kuveyt'i işgal ve ilhak etmesini haklı çıkaramaz. Saddam Hüseyin'i, bölünmüş Arap ulusunu savaşla birleştirmeye çalı­ şan bir Arap Bismark'ı olarak'

om

mJ

degerlendirmek ve hatta yeni bir olarak görmek de dogru degildir. Günümüzde burjuva milliyetçiliginin Arap ulusal-birligini gerçekleştirmesi olanaksızdır. Irak yönetiminin Kuveyt'i işgal ettikten sonra Filistin sorununa sahip çıkması ve Kuveyt'in ilhak edilmesiyle Filistin sorunu arasında bagıantı kurması basit bir manevradan ibarettir. Kaldı ki Irak'ın kendisi Kürt ulusunun önemli bir kesimini yıllardan beri sömürgeci egemenlik altında tutm~ta ve Kürtlere karşı tam bir soykınm­ cı mantıkla hareket etmektedir. Dolayısıyla sömürgeci Irak rejiminin Filistin halkının kurtuluşunu istcdigini ve bunun için sa-· vaşugını açıklaması, basit bir aldatmaca olmanın ötesine geçmcmektedir. Savaşan tarafların bu durumu, Körfez Savaşı'nın haksız bir savaş oldugunu ve bölge halklarının çıkarianna tamamen ters düştügünü göstermektedir. Böyle bir savaşta taraf olmak düşünülem~z.

kaya muhabir( unvanıyla taltif ettigi Turgut Ozal da, daha savaş başlamadan önce "sorti-

çıkış"

hesaplarıyla

w.

ww

Teknoloji savaşı · veya çabuk sonuçlu savaş

ABD emperyalistleri ve yanteknolojisinin . ürünü o1an ultra-modem askeri donanımlarına ve özellikle hava kuvvetlerinin kıyaslama daşları, gelişkin savaş

ugraşıyor;

günde 8 bin sorti yapacak olan emperyalist cephe uçaklarının yagdıracakları bombalarta birkaç gün içinde Irak'ı dümdüz edeceklerini müjdeliyordu. Gerçekten de AB.D komutasındaki müttefik kuvvetiere ait uçaklar, 17 Ocak'tan bu yana hemen her gün belirtilen sayıda sefer yapı­ yor ve Irak'a yüzbinlerce ton bomba yagdırıyorlar. Cruise füzeleri her saat Irak topraklarını dövüyor. Ancak askeri hedeflere isabet saglama anlamında bu bom bardımanın hiç de başarılı olmadıgı ve uçakların Irak'ı rastgele bombaladıgı bizzat müttefik kuvvetlerin sözcüleri tarafından da dogrulanıyor. Aradan geçen bunca zamana rag- · men, Irak silahlı kuvvetleri gücünü oldugu gibi koruyor. Irak kuvvetlerinin direnişini sindircmeyen ABD emperyalistleri, kinini Irak'ın Arap halkı üzerine boşaltıyor. Uçaklar ve flizelerle sivil yerleşim birimlerini korkunç bir biçimde tahrip ediyor. Irak halkına karşı katliamlara 'llaşvuruyor:. Kuveyt'in kurtarıl­ ması adına başlattıgını. iddia ettigi savaşı, Irak'ın yok edilmesi savaşına dönüştürmek istiyor. Emperyalist çevreler, müttefık kuvvetlerin yürüttükleri Körfez Savaşı'nı teknolojik savaş olarak adl~dırıyorlar. Körfez

ne

Nasır

te we

Tari h tanıktır: Halk1ar, yıkımlar ve ölümlerd en de doğabilir; ama bir kez yıkıntının altında kalan gericilik bir daha dirilemeyecektir.


Sayfa 8 ı.; ; ;.l==':= /'\= ·= :=:=::::,=:,:,..:,.==·=·=····=······· =;; 1 Şubat 1991

Özgür Halk []] Bagdat yönetimi çeş_itli Arap ülkelerindeki kitlelerin mevcut ' yönetimleri sıkıştıracagına . ve Irak yanlısı bir tutum almak zorunda bırakacagına güveniyordu. Aynı şekilde Irak'ın füze saldırılarıyla İsrail'i dövmesinin altında yatan amaç da buydu. . Füze saldmiarına cevap vermek. isteyen İsrail'in müttefik kuvvetlerin yanında fiilen savaşa katıl­ ması, lrak'a karşı oluşturulan cephede ciddi çatlaklara neden olabilirdi. Gerçi ABD ve Batılı müttefiklerinin girişimleri sonucunda İsrail'in Irak'a karşımisil­ lemeye girişerek AB:P cephesini zayıftatması önlendi; ançak Scud füzelerinin İsrail kentlerini sarsması, Arap milliyetçiliginin canlanmasında küçümsenmeyecek.bir doping rolünü oynadı. Irak kuvvetlerinin yalnızca savunmada beklenmeyen bir direniş sergilemekle yetinmemesi, aynı zamanda bazı birliklerle Suudi Arabistan topraklarına girmesi, müttefik askeri kuvvetIere darbe vurması ve Hafji kasabasını üç gün boyunca elinde tutması, askeri anlamda büyük bir zafer sayıimamakla birlikte, siyasal açıdan büyük önem taşı­ yordu. Hafji baskını öncesinde Washington'da bir araya gelen SSCB ve ABD dışişleri bakanları, görüşmelerin ardından yayınladıkları ortak bildiride, Irak'ın kuvvetlerini Kuveyt'ten çekmesi halinde ateşkes saglanabilece~ini açıklıyor ve diplomatik görüşmeler için kapıyı aralıyorlardı. Bu çagrıya Suudi Arabistan topraklarında üslenen müttefik kuvvetlerine karşı bir baskın harekatına girişerek karşılık vermesi, Bagdat yönetiminin kendi gücüne güvendigini, savaşmaktan çekinmedigini ve Kuveyt'ten kolayca vazgeçmeyecegini ortaya koyuyordu. Irak'ın bu kararlı tutumu ve girişimi ABD için çok agır bir darbe oldu. · Irak yönetimi, savaşın uzaması ve ABD ile müttefiklerinin bir kara savaşında agır kayıplar vermesi durumunda, karşı cephede ciddi sorunlar dogacagını, müttefik kuvvetler arasında görüş ayrılıklarının ortaya çıkaca­ gını, savaşa taraf olan ülkelerde barış yanlısı egilimlerin giderek güç kazanacagını ve yönetimleri barışa . zorlayacagını hesapla-

w.

ne

te we

.c

om

llill

ww

muoyundan gizlediler. Bilgisayar ekranlarındaki bombardı­ man görüntüleriyle desteklenen resmi basın toplantıları dışında, haberalma kaynaklarına muaz, zam bit kısıtlama getirildi. An" cak bu sıkı sansür bile ABD ve müttefiklerinin izledigi erken sonuçlu savaş stratejisindeki aksaklıgın örtbas edilmesine yetmedi. Irak tarafı ise daha başından beri 'uzun sürecek bir savaşa gö-. re hazırlandıgını açıklıyordu. Olası bir ABD baskınına karşı hazırlıklı dav.ranan Irak yönetimi, baskını!J en az kayıplacia geçiştirilmesi · için ciddi önlemler almıştı. Nitekim müttefik kuvvetiere bfıglı uçakların 17 Ocak baskınında lrak hava kuvvetlerine agır darbeler vurdugu, Irak uçaklarının kalkış fırsatı

bulamadan imha edildigi ve füze rampalarının tahrip edildigi dogrultusunda yapılan açıkla­ malar sonradan yalanlandı.' lrak kendi askeri uçaklarını gizlemiş; uçak ve rampa maketleriyle II1~tlefik kuvvetleri aldatmış­ tl . Ote yandan Irak yönetimi askeri cephenin yanı sıra siyasal cephede de savaşım veriyordu. lik günkü baskın sırasında gerçekleşen yogun hava saldırıları­ nın etkisi geçip askeri planda Irak'ın fazla zarar görmedigi belli olunca, başlangıçta belli bir yılgınlıga , kapılan Arap kamuoyu büyük bir moral kazanı­ yordu. Fas'tan Yemen'e kadar çeşitli Arap ülkelerinde Irak yanlısı güçlü kitlesel gösteriler ortaya çıkıyordu . Saddam yönetiminin cihad çagrısı yapıvası­ nın önemli bir nedeni de buydu.


'

1

[ill Özgür Halk

ne te we .c

om

, fez Savaşı'nı başlatması, Bagdat yönetiini karşısındaki cephenin kabarınasına yol açmıştır. Ancak bu son derece istikrarsız ve kalıcı olmaktan uzak bir cephe~ dir. Savaş uzadıkça bu cephenin çözülmesi kaçınılmaz olacaktır. Kuveyt'i ilhak ettikten sonra bölgedeki güçlerden önemli ölçüde tecrit olan Irak yönetimi, savaşın başlaması ardından Suriye ve lran'a çağrıda bulunarak, Irak'ın yanında yer. alıp ABD ve müttefiklerine karşı savaşmala­ rını istedi. Ama bu çağrı hem Suriye hem de tran ıarafından geri çevrildi. tran Devlet Başka­ nı Haşimi Rafsancani, Irak'ın cihad çağrısına , uyulmasını· ve tran'ın savaşa katılmasını isteyenleri sert bir dille eleştirdi ve bunun tran için intihar anlamına geleceğini vurguladı. Bu arada Rafsancani, Irak yöneticilerinin geçmişteki bağışlanamaz olumsuzluklarını da eleştirdi. Irak'ın sekiz yıl boyunca tran İslam Devrimi'ne karşı savaştığını, izlediği kötü politikalarla Or'tadogu'qaki bütün güçleri kendisine düşman ettiğini ve aynı güçlerin şimdi ABD'nin yanında lrak'ı vurmak için elleri tetikte beklediklerini söyledi. tran'ın yanı sı- · ra Suriye de Bağdat yöneticilerini daha fazla Arap kanı dökülmesini önlemek amacıyla Kuveyt'ten çekilmeye çağırdı. Rafsancani'nin eleştirileri yerindeydi. Gerçekten de Saddam Hüseyin yönetimi geçmişte Arap gericiliğinin vurucu gücü haline gelmiş, 'emperyalizmin çıkarları doğrultusunda hareket etmiş ve tran'a karşı savaşırken, Suriye ile öteki radikal Arap yönetimlerine karşı düşmanca bir tutum takınmıştı. Bu nedenle söz konusu ülkelerin Körfez Savaşı'nda Bagdat yönetiminin yanında yer alması çok zordu. Saddam Hüseyin yönetiminin devrilmesi sadece Amerika ve müttefiklerinin değil, tran ve Suriye'nin de işine geliyordu. Bölgede yıllarca rüzgar eken .Saddam Hüseyin yönetimi, şim­ di ' fırtına biçrnek zorunda kalı­ yordu. · Emperyalizmin · Romanya'daki Çavuşesku yönetimi ile Irak . yönetimine karşı tutumu arasında tipik · bazı benzerlikler bulunmaktadır. Çavuşesku yönetimi Varşova Paktı içinde

ları sonucunda, Federal Almanya, Mısır, Türkiye ve İsrail gibi bölge devletlerine sagladıgı yogun parasal yardım ve askeri · donanımla yetinmeye çalışmak­ tadır. Benzer şekilde NATO itti-· fakı bünyesinde de birlik saglanamamaktadır. NATO ittifakı eski konumundan bir hayli uzaklaşmıştır ve şimdi adeta iş­ levini tamamen yitirmiş bir örgüt görüntüsü sunmaktadır. Ortak kararlar alamamakta ve üyelerini bu kararlar dogrultusunda harekete geçirmenin uzagında kalmaktadır. NATO üyesi ülkeler çogunlukla kendi politikalarını uygulamaktadır. NATO üyesi olan Belçika, ittifak ortagı İngiltere'nin silah satın alma is-. temini geri çevirebilmektedir. Dogu Avrupa ülkelerindeki düzen degişikligi ve Varşova Paktl'nın kendini dagıtma kararı almasıyla birlikte, Avrupa'ya özgü yeni bir ittifak sisteminin yaratılması istemi ve çabaları öne çıkmaktadır. Bu durumun uzun sürede ABD ile Avrupa arasindaki çelişkileri derinleşti­ recegini ve: emperyalistler arasındaki çelişkilcrin giderek önem kazanacagını söylemek yanlış olmasa gerekir. ABD ile Avrupa'nın -ve hatta dünyanın­ Irak yönetimi karşısında birleş­ mesinin nedeni, özünde böylesi bir geçiş sürecinin yaşanmış olmasıdır. Denilebilir ki, Avru' pa'da ve dünya çapmda henüz geçiş dönemine özgü politikalarm uygul,anmasına geçilmeden ve bu konoda tam bir kurumlaş­ ma saglanmadan ABD'nin Kör-

ww

w.

makta ve buna göre hareket etmektedir. Bunun sanıldıgı gibi hayalci .Pir yaklaşım olmadıgı açıktır. Oyle ki, sınırlı da olsa, müttefik kuvvetler arasında daha şimdiden görüş ayrılıklarının uç vermeye başladıgı söylenebilir. Bunun en belirgin örnegi, Fransa Dışişleri Bakanı JeanPierre Chevenemet'in hükümeti- nin savaştaki tutumunu protesto ederek istifa etmesidir. Bilindigi gibi Fransa, Kuveyt sorunun diplomatik görüşmeler yoluyla çözümü için çaba harcamış ve savaşın başlamasından sonra da uçaklarının sadece Kuveyt'te bulunan Irak' kuvvetlerine ·saldı­ racagını açıklamıştı. Ancak savaş uzayınca Fransa kendi tutumunu değiştirdi ve Fransız savaş uçakları Irak içlerine de saldırılar düzenley'e başladı . Dı­ şişleri Bakanı 'nın istifa gerekçe- · sinin bu oldugu belirtiliyordu. Chevenement, lrak'a · yöneli~ yoğun hava saldınlarıyla birlikte, savaşın Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen hedeflerden saptıgıni söyleyerek istifa ediyordu. Körfez'deki savaş bugün ABD önderliginde yürütülmektedir. İngiltere'nin ABD'ninkine yakın bir politika izlemesine karşılık, savaşa katılan öbür ülkelerin aynı politikalar etrafında birleştikleri söylenemez. Örnegin Federal Almanya kendi askeri güçleriyle Körfez Savaşı'na katılmak istemernekte ve buna gerekçe olarak Anayasa'sındaki ~ısıtlamaları göstermektedir. Ozellikle ABD'nin yogun baskı-

1


ket ettiğini bütün çıplaklıgıyla gözler gönüne serdi. · Irak'ın Kuveyt'ten çekilmeyi reddetinesi üzerine, Birleşmiş Milletler örgütünün Irak'a ·lcılrşı ambargo uygulama kararı almas~. en çok TC'yi sevindirdi. Özhl ve ekibi tam bir işgüzar­ hkla herkesten daha atak davranarak Irak'tan petrol akışını durdurdı.ı ve petrol boru hattını kapattı. Türkiye'den Irak'a çocuk maması- ve ilaç gibi BM'jn ambargo kapsamı dışında .tutulan maddelerin aktanmını dahi engelledi. Esh can dostu Saddam Hüseyin'e ve Bagdaı yönetimine sertlik gösterınede ABD yöneticilerini bile geride bırak­ tı. ABD ve öteki emperyalist çevrelerin krizin görüşmeler yoluyla çözümünü . öne çıkar­ ilikları ve buna inanmak istedikleri dönemde, .TC, Özal'ın kişiliginde çözüm için tek yöntemin savaş oldugunu kanıtla­ ma çabası i~ine girdi. Stratejik konumunu pazartamak için Ortadogu'da gerginlik ve savaş ortamı isteyen TC, sonunda isterligine kavuşmuş oldu. 12 Eylül faşizminin işbirlik­ çisi muvazaalı muhalefet partileri ve küçük-burjuva 'Çevreler, Türk devletinin koşar adım savaşa dogru yol almasını Turgut Özal'ın dizginlenemez iktidar lursına ve diktatörlük heveslerine bagladılar. Bunun gerçeklerle hiçbir ilgisinin olmadıgı ve Türkiye'yi savaşa sokan asıl · güçlerin gizlenmesine ve aklanmasına hizmet ettigi açıktır: Türk, devletinin kabar~ emper- ' yalist emellerinden Özal'ı sorumlu tutanlar da, Türkiye'deki asıl yönetim gücün~ Milli Güvenlik Kurulu-MlT-.Özel Harp Dairesi üçlüsünün oldu~nu çok iyi biliyorlar. Devlet olgusu ve devletin çıkarları hemen bu üçlüyü akla getiriyor. Türkiye'nin temel iç ve dış politikası bu üÇlü tarafından saptanıyor. Bütün önemli kararlar Milli Güvenlik Kurulu toplantıların­ da tartışılıp karara baglanıyor. Bütün kapitalist ülkelerde aynı özellikleri gösterse de, dünyada Türk parlamentosu kadar göstermelik ve işlevsiz bir kurum bulmak zordur. Türk parlamentosuna sadece Milli Güvenlik

w.

ww

,.

ne te we .c

om

Sovyetler Birligi'ne ve sosyalist soguk savaşın sona ermesinin sisteme karşı bazı sorunlar çı­ yasını tutuyordu, Sistemler arakardıgı için, uzun süre emperyasındaki çatışmanın son bulması, list Batı tarafından sempatiyle Varşova Paktı'nın fiilen dağıl­ karşıianmış ve destek görmüştü. ması ve 'NATO ittifakının eski Bu sempati v'e destek Dogu Avönemini yitirmesi, Türk burjurupa ülkelerinde düzen degişik­ vazisini müthiş ölçüde tedirgin· ligi rüzgarlarının estigi günlere ediyor ve korkuya boğuyordu. kadar sürdü. Ancak Çavuşesku, Türk devletine kuzeyden yöneRomanya'yı bu degişimin dışın­ lecek tehdit unsurunun ortadan da tutmaya çalıştı. Çavuşesku kalkması üzerine, Türkiye'nin yönetiminin kapitalizme dönüş jcopolitik ve stratejik konumu girişimlerine karşı direnmesi, hakkında yoğun tartışmalar yaBatı'nın sempatisini .düşmanhga pılıyor ve Batı nezdinde TC'nin dönüştürdü. Batı Avrupa ülkeleeski stratejik önemini yitirdiği rinin yogun destek sundukları vurgulanıyordu. Yaşama yetebir iç darbeyle Romimya'nın neğini iki sistem arasındaki çameşru yönetimi yıkıldı. Kan" tışmada bulan, soğuk savaşı koca Çavuşeskular alelacele yaherkesten önce başlatıp körükpılan göstermelik bir yargılama leyen ve stratejik konumunu sonucunda idam edildi. Bir bapazadayarak emperyalist sistekıma emperyalist Batı, belli bir min tam destegini saglayan ' süre çıkarları dogrultusunda Türk devleti, degişen dünya kokullandıgı Çavuşesku'yu, biraz şullarında pazarlık gücü azaldı­ da düzen degişikligini gerçekğı için, yeni bir kriz ve çatışma leştirmektc yavaş · davranan eski ortarnı arıyordu. Orta yerde busosyalist ülkelerin yöneticilerine lup tehdit unsurları bulunmasa gözdagı vermek amacıyla kur- . bile, Türk devleti için yeni tehşuna dizdi. Kuşkusuz Romanya dit unsurlarını bulup çıkarmak ile Irak'ın rejimleri farklıdır, kofazla zor degildi. Nitekim ABD ,şulları da farklı olabilir. Ama ve müttefikleri henüz değişen Irak'ta gerçckleştirilmek istenen dünya koşullarına denk düşen şey de Romanya'da gerçeldeşe­ yeni stratejilerini açıklam~ış­ nin benzeriydi. ABD emperyaken, Türk devleti NATO çıkar­ lizmi ve Batılı müttefiklerinin, larının bu kez güneyden tehdit Kuveyt'in işgal edildigi güne edildiğini keşfetme başarısını kadar destekledikleri ve istikrargösterir. Tabii NA TO çıkarları h bir lider olduğunu söyledikleri güneyden tehdit edilince, buna Saddam Hüseyin ve rejimi, embağlı olarak Türkiye'nin strateperyalist cephenin bu niyetleri jik öneminde' de bir degişme olkarşısında Çavuşesku ve yönetimayacak; hatta NATO ittifakı­ mi kadar gafil avlanmadı. En nın güneydoğu kanadında yer azından kelleyi vermeden uzun aldığı ve tehlikeye daha yakın bir direniş fırsatını yakalayacak olduğu için, stratejik önemi dakadar uyanık davrandı . ABD ve ha da artacaktı. Ortadoğu'da hemüttefik kuvvetlerinin saldırıla­ nüz ·Körfez krizinin izi bile rına karşı ortaya koyduğu tutum yokken, MlT;in bir şubesi gibi sonucunda iradesi dışında da olçalıŞan Türk bujuva basını Orsa, bölge halklarının kurtuluş tadoğu ülkelerindeki yoğun simücadelelerinin gelişip zafer lahlanmaya dikkat çekiyor; Sukazanması için koşulları biraz riye, Irak ve lran gibi ülkelerin daha olgunlaştırdı. silahianma düzeyine ilişkin İs­ tatistikler yayınlayarak, OrtadoKörfez savaşa gu'da tehlike ve tehdit unsurları üretimine katkıda bulunuvordu. karşısında TC'nin Türk devletinin böylesi· bir durumu ortamda Irak kuvvetlerinin Kuveyt'i işgal etmesini ve ardın­ Doğu Avrupa ülkelerinde kadan Kuveyt'in Irak'ın 19'uncu pitalizme dönüş yolunda hızlı ili ilan ·edilmesini bayram havabir çözülme olur, Berlin Duvarı sı içinde karşılaması son derece yıkılır ve Batı Avrupa ile SSCB doğaldır. Gelişmeler Türk devarasinda yakınlaşma sağlanır­ letinin tam da bu biçimde hareken, işbirlikçi Türk burjuvazisi

-


/

ww w. ne

te w

e. c

om

Kurulu kararları lehinde parliderini oynayan Turgut Özal, güçteydi. Dolayısıyla NATO mak kaldırmak dü~mektedir; Japonya'ya yaptıgı gezi sırasın­ üyesi 91kelerin Türkiye'ye gönTürk devleti Turgut Ozal'ın kida, Irak'ın toprak bütünlügünün · derdikleri çevik kuvvetlerin, şiliginde görünmeyen hükümet, parçalanmasına razı olmay<}hem nicelik ve hem de nitelik Milli Güvenlik Kurulu, MlT ve caklarını ve Türkiye:nin ba~­ olarak trak'ın olası bir saidmsı­ Özel Harp D~iiresi üçlüsünün sız bir Kürt devletinin kurulmana . karşı ya da Irak'a karşı düher söyledigine evet diyen itaatsına ızın vermeyecegini zenlenecek bir saldında önemli kar bir yönetici · bulmuştur. açıkladı. Türk devleti yıllardır bir rol aynaması olanaksızdı. Özal'ın muvazaalı muhalefetin Kürt hareketinin öncüsü olan Ayrıca Federal Almanya'nın kendisine yakıştırdıgı tek adam PKK ile savaş halindeydi. Özal Çevik Kuvvet kapsımında Türsuçlamasına sahip çıkması ,ve yönetimi, Körfez Savaşı'yla birkiye'ye gönderdigi Alfa tipi sagörünürde tek karar gücü gibi .likte fiyatı yeniden yükselen vaş uçaklarının ,menzillerinin davranması görünmeyen hüküTürkiye'nin stratejik konumunu dolu haldeyken 250 kltometre metin de işine gelmekted,ir. Tadayatarak, Körfez Savaşı'na taolması nedeniyle lrak'a yönelik bii Türk dev leli yayılmacı çabaraf olan güçleri ve özellikle bir saldırıda kullanılabilecek nilarında başarısız kalırsa bunun NATO üyesi devletleri, PKK telikte uçaklar olmadıgı söylesorumlusu Özal olacak; Özal'ı · hareketine karşı fiilen savaşa niyordu. Buna karşılık · aynı ruskalifiye ederken, asıl sorumk~tılmaya zorladı. Türkiye'nin uçakların gerilla · hedeflerine lular kendilerini temize çıkara-. artan stratejik konumu üzerinde karşı düzenlenecek saldırılarda caklardır. Türkiye'yi ABD'nin sürdürülen pazarlıklar olumlu başarı saglayacagı belirtiliyoryanında savaşa sokan Özal desonuç verdi. Federal Almanya du. Yine Federal Almanya'nın git, görünmeyen hükün'tettir. ABD ve müttefiklerinin Irak'a karşı saldıoya 'geçmesi· Yeni bir Ekim Devrimi'ne nin hemen ertesinde, Türkigebe olaA Ortadoğu, yeni bir düzene ye'de konuınianan ABD ve İs­ rail uçakları buradan kalkatak doğru yürümektedir ve bu yürüyüşü n Irak'a bomba yagdırmaya başla­ \ başını Botan çekmektedir dılar. ABD ve İsrail uçakları Irak'a sefer düzenlerken, ...... uçaklatı da Botan'daki daglık alanları ve köyleri boinbaladı­ ve İtalya başta olmak üzere, Türkiye'ye yolladıgı askeri birlar. Böylece bir ta~~a birkaç kuş birçok NA TO üyesi Batı A vrulikler, gerilla savaşına karşı egibirden vuruluyor, Ozal'ıiı. sözlepa ülkesi, Türkiye'ye · Çevik tilmiş olan GSG-9 adlı sınır koriyle bir koyup kat kat fazlası­ Kuvvet ruma gönderdi. · birlikleri Bu kuvvetlearasından nın alınmasına çalışılıyordu. rinin sayısı daha da artırıldı. devşiriliyordu. Kısacası NATO Botan'ı insansızlaştırmak ve Özellikle ABD onbinlerce deüyesi ülkelerin Türkiye'ye gönUK mücadelesini ezmek isteniz piyadesini Türkiye'ye çıkar­ derdigi Çevik Kuvvetlerin niteyen TC, Kötfez Savaşı ortamın­ dı. Bu kuvvetlerin Irak'ın TürIigi ve bu kuvvetlerin konuşlan­ dan yararlanarak Botan'ı dövüdırılmasındaki amaç böy Iec e yor ve kitlesel göçün ctaha ·da 1 kiye'ye yönelik olası · bir saldınsına karşı çagrıldıgı iddinetleşmiş oluyordu. yogunlaşması içiiı çaba harcı­ aları .kocaman bir yalandan ibaTürkiye'nin yayılınacı emelyordu. Türk hükümeli başlan­ retti. Silahlı kuvvetlerini güneylerinin oldugundan ve Irak'ın gıçta Türkiye'nin savaşa girdiden bekledigi kapsamlı bir kara egemenligi altındaki Kürt top.gini gizlerneyi denedi; bu saldırısına göre mevzilendireı'ı raklarını ilhak etmek istedigmkonuda uzun süre herh~gi bir Irak yönetiminin Türkiye'ye den artık kimse kuşku duymuaçıklama yapmamayı tercih etsaldırması kesinlikle düşünüle­ yor. Musul ve Kerkük'ün ele ti. Kendilerinin ciddiye alınma­ ·mezdi. Böyle bir saldırı sadece geçirilmes\ üzerine yapılan tarmasından yakınan sahte muhaIrak'ın kuvvetlerini bölmesine tışmalar artık ayaga kadar düşü­ lefet partilerinin liderleri, biraz yarayacak: ve Irak yönetimi _ yor. Türkiye'nin bu emelleri da bu gocunmuşluk yüzünden, Batı Avrupa'nın resmi politik ilkin savaşa karşı bir tutum .ta- ' Körfez'deki müttefik kuvvetlerle birlikte kuzeyden bir milyonçevre~erinde de açıkça tartışılı­ kındılar. Ancak görünmeyen luk Türk ordusunu da -karşısına yor. Ozal'ın ve tabii Türk devhükümet tarafından kulakları­ alinış olacaktı. Saddam Hüseletinin eskinin Osmanlı İmpara­ nın çekilı:ı:ıesinden sonra ikna yin yönetimi defalarca Türkitorlugu'na dönmenin düşleriyle edildiler; Ozal ve ekibi ile "uluye'ye güvenGeler vermiş ve yatıp kalktıgı, Körfez Savasal mutabakat"a vardilar. Irak'ın Türkiye'ye saldırmak gişı'ndan yeni topraklar kazanmış Türk devletinin daha başın­ bi bir niyetinjn bulunmadıgını olarak çıkan Türkiye'nin bu kez dan beri en büyük korkusu Köraçıklamıştı. Öte yandan Türk gözlerini Kafkasya'ya ve Orta fez Savaşı'nın enkazları arasın­ ordusu NATO'nin ikinci büyük Asya ülkelerine dikec'egi söyledan bagımsız bir Kürt kara .oq:lusu olarak biliniyordu niyor. Federal Almanya gibi devletinin yükselmesiydi. Göve olası bir Irak saldırısını zorbazı Batı Avrupa ülkelerinin rünmeyen hükümetin salmedeki lanmadan geri püskürtebilecek hükümetleri ve bu arada İran ve


Özgür Halk ffi]

ww w. ne

te w

e. c

om

dilerine baglı kuvvetlerle birlikyaşamının en büyük kumarını Suriye gibi bazı bölge ülkeleri, te Türk ordusunun yanında · yer oynamaktadır. İttihat ve Terakbu konuda derin kaygı duydu~­ alacaklardır. Bugün Irak sınırı ­ ki ile birlikte devlet yönetimini larını ifade etmekten çekinmiele geçiren Türk burjuvazisi na yıgılan Türk ordıı birlikleriyorlar. Işbirlikçi Türk burjuvazisi, Irak'ın yerle bir edilmesi çok zayıf.ıı. Yaşama olanakları . nin içinde ..... kökenli, askerler kısıtlıydı: Doguşu ile ölüm\i çogunlugu oluşturmaktadır...... ardından Ortadogu'nun yeniden arasındaki sınırlar fazla belirgin örgütleriyle yapılan işbirliginin bölüşülmesi amacıyla kurula.... askerlerin savaşma isteginin cak emperyalist haydutlar saf- . degildi. Bu yüzden yazgısını yükselmesine hizmet edecegi emperyalist cephede en güçlü rası.na Türk devletinin saglam devlet olarak öne çıkan Almanhesaplanmaktadır. Bu birlikler koztarla oturmasını ve artıklar­ ya'ya bagladı. Almanya, savaşı ön cephelerde savaştırılacak ve la yelinmek yerine iri lotdnalar yenik bitirince, kumarı kaybetti · bu da Türk devletinin işine gekapmasını istiyor. ABD ve lsralecektir. Sarıkamış __ Seferi'nde .il uçaklarının TC toprakların­ ve "Misak-ı Milli"yle yelinmek wrunda kaldı. Işbirlikçi Türk 90 bin neferin ölümüne karşıdan kalkıp Irak'ı vurmasına izin veren ve Irak'a karşı fiilen savaburjuvazisi de aynı ölçüde za- - lık, yine de Enver Paşa'nın sayıftır; temelleri iyice çürümüş, vaştan kazançlı çıktıgını s~yle­ şa girmiş olan Türk devleti, yaşama olanakları azalmıştır. · mesi-- gibi, Türk devleti de uzun süreden beri ordularıyla ordusu kınlsa bile savaştan karBu durumda kumar oynamakta kuzeyden Kürt topraklarını ve Irak'ı işgal etmeye hazırlanıyor. lı çıkugını söyleyecektir. Çünve yazgısını ABD emperyalizkü her iki · tarafta da kırılan Daha şimdiden Türk ordusunun , ı.ninin savaş arabasına baglamaktadrr. Kürtler olacaktır. önemli bir bölümü bu işgal haTC qaha şimdiden savaş sonzırlıklarına baglı olarak Botan'a Körfez Savaşı'yla birlikte Türk ordusu görülmemiş ölçürasında bölgede yapılacak yeni kaydırılmış bulunuyor. düzenlemelere uygun hazırlık­ de silahlandırılmıştır. · IioguTürk ordusu Irak'a saldıra­ .caktır; bu konudaki olasılıklar lar içindedir. Milli Güvenlik Batı görüşmelerinde indirim Kurulu kararıyla Kürtçe üzeringiderek yükselmektedir. ABD ~apsamına . alınan silahlar Türönderligindeki müttelik cephe deki yasagın kaldmiması için ' kiye'ye aktarılmış; böylece demode olmuş silahlar yenileı;iyle kuvvetlerinin Kuveyt'e girmede ya.pılan çalışmalar, resmi çevreler tarafından gelecege dönük zorlanmaları ve agır kayıplar degiştirilmiştir. Batının sagladı­ vermeleri durumunda, Irak kuvgı bu muazzam destegin yanı bir yatırım olarak ·sunulıriakta­ dır. Gerçekte ise hiçbir dönemvetlerini parçal~yıp zayıf düşür­ · sıra, Kürt işbirlikçiJigirii de yamek için; Türkiye üzerinden de işlememiş olan bu yasagın . nma çeken Türk devleti, Kürt kaldırılması, Türk ordusununun . · UK mücadelesini bogabilecegi~ hava saldırılarıyla zaten açılmış olan 'ikinci cephe türk ordusu- · Irak'a karşı hazırlandıgı savaşın ne inanmaktadır. Şimdilik hebir ön yatırımı. olarak degerlennun geniş kapsamlı saldınsıyla saplar Botan'ın güneyindeki dirilmelidir. Bush yönetimi iş­ Kürt işbirliginin "köy korucuhiiyice güçlendirilec~ktir. Arnerigu"na ' katılması üzerine kurulbirlikçi Kürt çevreleriyle anlaş­ kan emperyalizminin destegine güvenen ve Çevik Kuvveti komıştır. Kürtçe üzerindeki muştur. Hesaplar tutarsa Kürt nuşlandırarak NATO'yu ·fiilen Kürt'e kırdırtılacak, bagımsız yasagın kaldırılması sonucunda bu çevrelerle TC arasında da . bir Kürt devleti kurma çabaları savaşın içine çeken Türk devlebirlik saglanmış ' olmaktadır. ezilecek, sahnede biraz daha citi, tran'ın ve Suriye'nin tepkileCelal Talabani ile Sami Abdurlalanmış olan "köy koruculugu" rine ~ldırış etineden bir kara sarahman'ın dünya basınına yanvaşı cephesini açacaktır. Ancak· kalacak ve böylece Türk devleti böylesi yeni bir savaş cephesisıyan açıklamaları, bu çevrelesavaş sonrasında kurulacak rin TC ile ilişki içinde oldukpaylaşım masasına .. daha da nin açılması durumunda, Körlarını göstermektedir. Sami Abgüçlenniiş olarak oturacaktır. fez Savaşı çok büyük bir olası­ durrahman Türk hükümetinin lıkla bütün Ortadogu çapında Ankara'nın hesabı budur. O zaKürtçe üzerindeki yasagı kalbir savaşa dönüşecektir. Fas ve man Irak'ın egemenligi altında­ Libya'dan Cezayir ve Suriye'ye dırma girişimini olumlu bir ki Kürt topraklarının - Türkikadar birçok Arap ülkesi ile adım olarak nitelerken, Celal ye'ye sunulması daha da tran, Irak'a yönelik bir Türk Talabani kendisinin ve cephe gerçekleşebilir bir olasılık haline gelecektir. Bu hesaplar.Türk saldınsını kesinlikle kabul etortaklarının bagımsız bir Kürdistan1 kurmayı düşüninedikleri-­ meyecektir. Bütün Ortadogu devletini bütüiı gücüyle Botan'a ni ve Irak dışındaki Klirtletin düzeyine yayılmış bir savaş ise, yüklenmeye zorlamakta ve saözellikle Türk devleti açısın­ durumuy la ilgilenmediklerini vaşı Botan üzerinde yogunlaş­ dan, Erive~ Paşa'nın / Osmanlı belirtmiştir. Bu açıklamalar her tırmasına neden olmaktadır. devletini Alman lmparatorluiki taraf arasında kurulan gizli Çünkü Türkiye'nin savaştan bügu'nun yanında savaşa sokması­ ilişkilerin bir geregi olarak iş­ yük k;ızançlarla çıkması, bu birlikçi Kürt örgütlerinin· Türk ~a benzeyecektir. Turgut amaçla savaş sonrasında kuruÖial'ın Türk devletinin gelecesömürgecilerine verdileleri bir lacak olan paylaşım masasında gine ilişkin kumarbaziarcı yaraisteklerini tarallara dayatıp kamesaj niteligindedir. Türk orduşır açıklamalar yapması tuhaf sunun Irak'a girmesi durumunbul ettirmesi ve Ortadogu'da karşılanınamalıdır. Türk devleti oluşturulmak istenen yeni güda, işbirlikçi Kürt örgütleri k~n-


birlikçilerini Ortadogu'nun her ülkesinde yeni bir Vietnam fe-. laketi beklemektedir. Bugün orta yerde ABD emperyalizminin öncülük ettigi ve ·tarihte eşi görülmemiş vahşet boyutlarına ulaşan bir yıkım ve kıyım · savaşı vardır. Emperyalistler tam bir rahatlık içinde

her şeydir. Yani Hitlerciler Ortadogu petrolü ugruna Ortadogu halklarını imha etmekten çekinmeyeceklerini kanıtlamaya çalışmaktadır. Ancak yıkım ve .

kıyım savaşı halkları kurtuluş

om

caklardır. Savaş hangi biçimde sonuçlarursa sonuçlansın, Ortadogu'nun bütün halkları, her iki dünya savaşı ardındaıı görüldügü biçimde, yazgılarının emperyalistler ve işbirlikçileri tarafından çizilmesine asla razı olmayacaklardır. ABD emperyalizmini, müttefıklerini , ve iş­

mücadelesinden alıkoyamaya- · caktır. Tarih tanıktır: Halklar yıkımlar ve ölümlerden de do- · gabilir; ama bir kez yıkıntının altında -kalan gericilik bir daha dirilemeyecektir. Blinca yıkım ve kıyım çılgınlıgından sonra, Bagdat'ı daha ele geçirerek kuklalarını işbaşma getireceklerini ve Irak halkını yönetecekle- · rini sananlar aldanıyorlar. ABD ve müttefik kuvvetlerinin tankları Bagdat sokaklarına girdikleri zaman, belki Saddam Hüseyin'den ve yönetiminden kurtulmuş olacaklardır, ama gerçek savaş işte o zaman başlaya­ caktır. Ortadogu'nun Vietnamlarına yenileri işte o zaman eklenecektir. Tarih, emperyalistlerin çıl- . gınlıgından degil, halkların bagımsıziık ve özgürlük davalarından yanadır. Emperyalistlerin başlattıgı Birinci Dünya Sa-

ne te we .c

venlik sisteminde öncü rolünü oynaması, ancak Botan'da yükselen özgürlük mücadelesinin ezi~esi.Y,le mümkün olabilecektir. ~prtçe üzerindeki yasagm kaldırılması girişimlerinin ·tam, da Irak'a yönelik bir savaşın öngününe denk . düşürülme. si, bunun Botan'daki mücadelenin hastınlmasını amaçlayan bir manevra oldugunu göstermektedir. Kürt işbirlikçiliginin agzına bir pannak bal .çalari Türk devleti, hem güncel planda ve h'em de gelecege dönük olarak; kendi cephe gerisini saglamlaştırmaya dır.

çalışmakta­

w.

vaşı'rtın

Irak'ı yerle bir etmek ve taş devrine götürmekten söz edebilmektedir. Irak halkı ve bölgenin bütün halkları nükleer si~ lahlarla, nötron bombatarıyla tehdit edilmektedir. Savaş giderek Saddam Hüseyin'in degil, Arap ve Kürt halkının cezalan-

mişlerdir. Savaş uzayıp yayıi­ dıkça kaybedehler~!1 sayısı giderek artacaktır. Urdün Kralı Hüseyin, "Bu savaşta kazanan olmayacaktır, hepimiz savaşı

dir. Emperyalistler lrak'ı bomba yagmuruyla döverken, aynı zamanda bölge halklarını tehdit etmektedir. Emperyalistler ve özellikle ABD emperyalizmi için, insan yaşamının ve insanlık ·degerlerinin hiçbir anlamı ve degeri yoktur. Petrol ve petrolün getirdigi karlar onlar için

ww

Körfez Savaşı'nın.hangi yönde geHşecegini ve bölge düzeyine yayılan bir savaşın ne tür gel\şmelere yol açacagını şim- · diden kestirrnek zordur. Ancak . ·savaşı kaybeden güçler şimdi­ den belli . olmuştur. ABD emperyalizmiyle Sadd~ Hüseyin rejimi savaşı şimdiden kaybet-

kaybedecegiz" demektedir .. Bu dogru bir öngörüdür. Yeni sö-' mürgeci yönetimler ve işbirlik­ çi Arap rejimleri Ortadogu savaşının yıkıntıları altında kala-

dırılmasına

dönüştilrülmekte­

yıkıntıları

arasından

Ekim Devrimi yükseldi v~ halkiara özgürlük yolunu açtı. İkinci Dünya Savaşı Çin Halk Cumhuriyeti başta olmak üzere çeşitli halk devrimlerinin zaferiyle sonuçlandı ve klasik sömürgecilik sistemini büyük oranda ortadan kaldırdı. Ortadogu'da başlatılan bu yıkım ve· kıyım savaşında da gelişmeler yine aynı dogrultuyu izleyecektir. . Emperyalistler döktükleri kanda bogulmadan; sörriürgeci, yeni-sömürgeci ve işbirlij(çi rejimler yerle bir olmadan bu savaş bitmeyecektir. Yeni bir · Ekim Devrimi'ne gebe ol,an Ortadogu, gerçekten yeni bir düzene dogru yürümektedir ve bu yürüyüşün başını Botan çek-. mektedir. Evet, Ortadogu'da gerçekten de yeni bir düzen kurulacaktır. Ama bu düzen, içinde empetyalistlere ve işbirlikçi­ lerine kesinlikle yer vermeyen bir düzen ola'caktır. Halklar kendilerine dayatılan haksız ve gerici yıkım ve kıyım savaşını, . yeni bir düzen ugruna yükseltecekleri savaşlarla karşılayacak­ lar ve mutlaka zafer kazanacaklardır:


Irak lideri S addam'ın ayaga kaldıran Kuveyt'i ilhakı ve ardın­ dan Batı'da oluşan "b ü yük ittifak"ın ötesinde bütün kavganın . "Arap petrol pastası" ndan bü; yük dilimler kapm a k oldugunu öne sürenler de var,, Petroleum Economics'in 1990 Ocak ayı verilerine göre, sanayileş­ miş Batılı ülkelerde petrol rezervleri ömrünün 827 yıl arasında degişme­ si, buna karşın Ortadogu petrol rezervleri ömrünün 88-138 yıllar arasın­ da olması, b u büyük pastadan büyük dilimler kapma yanşını Sad. dam'ın Kuveyt'i işgaliyle su yüzüne çıktı. Körfez krizine Irak'ın Kuveyt'i topraklanna katması nedeniyle "toprak ilhakı gözüyle bakıl­ maması" gerekUgini belirten petrolden s orumlu bir üst düzey yetkili, "Saddam'ın da Bush'un da, İngiltere'nİn de gözü askeri bakımdan güçsüz Arap ülkeleri petrolünü efe geçirmektir'' diye konuştu .

veyt'teki rezervlerin 88138 yıl arasında degişti­ gini hatırlatarak, "ABD · ve onun destekçisi, pet·rol fakiri gelişmiş sanayi ülkelerinin gözü şim­ di Arap petrolündedir. Saddam'm artık bütün kavgası e le geçirdigi bu 138 yıllık petrol rezer-

vini tepmemek, hatta ABD ve İngiltere'ye bı­ rakmamaktır'' dedi.

Petroleum Economics'in 1990 verilerine göre, 1989 . yılında dünya petrol rezervi, üretimi ve petrolün ömrü şöyle:

ww

w.

ne te we .c

dünyayı

om

Ortadoğu petrolü ~at••n•n iştah1n1 neden kabart1yor?

Ingiltere'nin 8, ABD'nin 9 yıllık petrol rezervi var

Körfez krizi nedeniyle Ortadogu'ya en . b üyük askeri ·gücü gönderen ABD ve İngiltere'nin petrol rezervleri öm rünün İngiltere'de 8, ABD'de ise 9 yıl oldugunu ifade eden aynı yetkili, bilna karşıp Irak ve ilhak ettigi Ku-

rezerv üretım rezerv ömrü (1989) (1989) (yıl} milyar ton milyar ton milyar ton

3 3 78 8 21 113 11 124

Asya-Pasifik Batı

Avrupa

Ortadoğu

Afrika

Batı Yarı Küre Toplam Doğu Bloku

Toplam

0 .2 0 .2 0 .8 0 .3 0.8 2 .3 0 .8 3 .1

' 18 13 98 27 25 49 15 . 40

Ham petrol üreticisi ülkelerin petrol rezervleri, üretiın ve r ezerv ömürleri rezerv (1989) üretim (1989) (milyon ton) (milyon ton)

Ingiltere Cezayir · Nijerya

1 2

Kanada ABD Çin SSCB Doğu

Bloku

Iran · Irak Kuveyt S. Arabistan B. A.

3 3 8

Emirliği

12 13 12 23 14

rezerv ömrü (yıl)

709 151 1'92 930 630· 226 014 240

9~ 52 81 93 427 13a 608 18

8 22 27 10 9 23 13 13

71 9 6 99 592 284 602

145 138 91 255 113

8-8 99 138 91 129

'


(ili Özgür Halk

Savaşın

·ü çüncü '.' cephesi"

Sonunda çıkanlan Körfez · en güçlü muhalefet Avrupa sokaklanndan geldi. Devlet başkanlan ülkelerini şu ya da bu şekilde Körfez savaşına bulaşhnrken, halk, Körfez'deki emperyalist savaşa lanet yağdırdı. Bazı ülkelerde gelişen savaş karşıtı gös-. terilere değinelim:

co m

savaşına

Almanya

e.

Savaşa karşı en ciddi karşı çıkışlarm yaşandığı ülke oldu.

w. ne

te w

Hemen hemen her gün üniversitelerde savaş ve dolayı­ ·sıyla ABD karşıtı &österiler . oluyor. Her yer afiş ve .'!>ildirilerle dolu. Oldenburg Universitesi savaşın çıtığı günden beri kapalı. Bu arada pek çok üniversited:e boykotlar sürüyor. Savaşın çıktığı ilk günlerde yürüyüş yapmayan öğren­ ci neredeyse kalmadı. Parlamento olağanüstü toplanarak bu gösterileri ve yürüyüşleri engellemek için bir dizi karar aldı. Almanya'da gösteriler daha çok Berlin'de yoğunlaşır­ ken, en büyük miting 200 bin kişinin katılımıyla .Bonn'da gerçekleştirildi . Almanya Sendikalar Birliği DGB'nin çağn­ sıyla işçiler beş dakikalığına iş

bıraktılar.

Büyük otomobil fabrikalanndan binlerce işçi yürüyüşlere katıldı.

İtalya

İtalya'da

eski

Komünist

Yeşiller'in çağn-. sıyla başlayan gösterilere ülkenin belli başlı kentlerinde binlerce kişi katıldı. Başkent

ww

Parti'nin ve

Roma'daki gösteri 100 bin ki-

1

şinin katılımıyla gerçekleşir­

ken, göstericiler uzun bir banş yürüyüşü · yaptılar. Körfez'deki emperyalist savaşa karşı Roma ve Floransa'da otunna eylemleri yaparken, bazı Banş Hareketi .temsilcileri açlık grevi yaptılar. Fransa Savaşa karşı yoğun

gösteri-

lerin yaşandığı üJ_kelerden biri de Fransa oldu. Ustelik hükü-· met bu tür gösterileri yasaklamıştı. Paıjs'te binlerce kişinin katıldığı gösteride "Katil · Bush!" sloganı kadar "Katil Mi.tterrand!" sloganı da atılı­ yordu. Fransa'da ikinci önemli gösteri Lyon'da gerçekleşti­ rildi. Hükümet tüm gösterilere polis ile müdahale ettiği için, yaralananlar ve gözaltına alınanlar oldu. ~~panya

Ulkenin. başkenti Madrid'te onbinlerce kişinin katıldığı bir gösteride Körfcz'e· ABD müdahalesi lanetlendi.

Belçika Başkent

Brüksel'de savaşın ilk günlerinde binlerce kişinin katıldığı gösterilerde ABD aleyhtan sloganlar atıldı .. Hollanda Başkent Amsterdam'da yapılan savaş karşıtı gösteriye yüzlerce kişi katılırken, göste-

ricilerin trafiği aksattığını bahane eden polis, göstericilere müdahale etti. Latin Amerika Venezuela, Ekvator, Uruguay, Meksika, Peru ve Nikaragua'run başkentlerinde yapılan ve yüzbinlerce kişinin


co m

kahldığı yürüyüş ve mitinglerde ABD'nin Körfez'e müdahalesi protesto edildi. , ABD Körfez'e müdahalenin başı ABD, kendi halkından da büyük tepki alıyor. Yıllarca Vietnam aasıru çeken ABD kamuoyu, arhk yeni Vietnamlar istemediğini savaşın başından

e.

Cezayir'de ABD'nin Ortadoğu'ya müdahalesine karşı yapılan gösterilerden biri

w. ne

te w

beri her fırsatta belirtiyor. ABD, son yılların en büyük hükümet karşıh gösterilerine sahne oluyor. Pek çok şehirde devarn eden gösteriler daha çok Washington ve San Francisco'da yoğunlaşh. Hemen hemen tüm gösterilere polis

bükilmetten sempati görüyordu. Yine Cezayir ve Pakistan'daki gösteriler de böyle · destekler görmüştü. Tunus, Yemen, Nijer ve Moritanya'dan da Müslüman tepkisi geldi. . :. · Irak'a FKÖ'deri devlet desteği gelirken, Ürdün'den de gayri-resmi ve güçsüz devlet desteği geldi. · Saddam'ın emperyalizmin lokrnalanndan birini çalmaya kalkması, dünya halklarına şi­ rin göst~rilrncye . çalışılan ABD ve hernpalarının yüzünü bir kez daha ortaya çıkardı.

müdahale etti. Göstericilerden yararlanan ve gözalhna alınanlar oldu.

ww

Ve Müslüman ülkeler Körfez'e Arnerikan müdahalesine Bab'da ancak halk · düzeyinde karşı çıkılabilir­ ken, bazı Müslüman ülkelerde yapılan büyük gösterilere söz konusu ülkelerin hükümetleri açıktan olmasa bile destek oldular. Libya'da ABD'ye karşı yapılan ve 1 milyon kişinin kahldığı gösterinin Devlet Baş­ kanı Muarnrner Kaddafi'nin direktiiiyle gerçekleştirildiği, . bu türden iddiaların başında yer aldı. İran'da . yapılan ve yine 1 milyondan fazla kişinin kahldığı anti-Arnerikan gösteri de

Bonn 'da (Almanya) savaşı protesto eden bir grup Alman göstericinin_elindeki pankart: "Savaşa son", "Kürdistan'dan elinizi çe kin"


Wl

Özgür Halk

(?t= ·\':

.,.,,,,/'?\::.': ??t'='d Şubat

1991

1=:::: :::::::

Bağdat'a yıldırı~ harekatı

sayısındanalınmıştır.

Bağdat'nı geri alınması, en

çekiniliyordu. Bunun dışında, zayıf düşen Türk müttefiğin Alman birliklerinden yardım görmemesi durumunda özel bir banş antlaşmasına girmek Mczopotamya'daki bu t.aarruza zorunda kalması da göz ardı katmaktı. Bağdat'ın düşmesJn­ edilemeyecek bir olasılıktı. den henüz altı gün geçmişti ki, Bu politik nedenler açısından Enver Paşa, birlikte yapılabilc­ Almanlar, daha Falkenhayn'ın 1 cek bir taarruzun olanaklarını 1917 Mayıs'ında Irak'taki Türk görüşmek üzere Kreuznach'taki ordusuna ve Filistin'e iki haftabüyük ana karargaha gelmişti. lık bir ziyarette bulunmasından Sorumlu generaller Hindenburg önce eylem kararını almışlardı. ve Ludendorff, girişime katıla­ . Büyükelçi Richard von Kühnecaklarını bildirip Alman yardı­ mann'ın ll Mayıs 1917'de Bcrmı hakkında söz vermişlerdi. lin'e gönderdiği telgraftan anla- şıldıgına göre, Falkcnhayn'ın bu Çadırda özel yatak ziyaretinin nedeni, "kısım kısım Buna karşılık taarruzun bir ilerietilecek bu taarruzda kullaAlman general tarafından yönenılacak yolların durumunu ve titmesini istiyorlardı. Türk hü- , büyük bir güz operasyonunun .... kümeti bunu kabul etti, ancak olanakları hakkında bizzat bir koroutayı Alman generallerin kanıya varmak" istemesiydi. en iyilerinden birinin üstlenme-. Nitekim general de, böyle bir sini istiyordu. Enver Paşa, Faltaarruııun yönetimini bizzat üskcnhayn'ı önerdi. Genelkurmay tüne alıp almayacağı hakkında eski Başkanı Falkenhayn, Vcrhenüz kesin karar vermemişti. ·dun'daki felaketin sorumlusu Cephe · hattı Bağdat'ın kozcolmasına rağmen, akla gelen ilk yinden geçiyordu. Irak ordususeçenekler arasındaydı. Enver nun ana karargahı da Musul'a Paşa bir olasılıkla Alınanların, . nakledilmişti. Türk birlikleri en tanınmtş generallerinden biçok kötü, bakımsız ve önceki rini böyle bir saldırıda yoğun savaşlardan bitkin çıkmıştı. bir şekilde destekleyeceklerini Başkomutanlan Halim Paşa budüşünüyordu. na ragmen iyimscrdi, Bağdat'a Almanların Bağdat taarruzuyapılacak bir taarruzda başarı na girişrnek istemclerinde, asşansının yüksek oldugu kanısın­ keri nedenlerin yanı sıra poli~.ik daydı. çıkarları da rol oynamıştı. On Gittiği her yerde Türk ileri Asya'da belli bir güç konumuna gelenlerince muzaffer bir kogelmek, savaş öncesi emperyamutan gibi karşıtanan Falkenlizmin daha Kaiser Wilhelm zahayn'ın daha bu inceleme gezisi manlarından k-alına büyük bir sırasında bile refakatçileri, düşüydü. Ön Asya'da Alınan etonun da gördügü gibi hiç de hakcnliği, Bağdat demiryolu, Hinfife alınmayacak bu taarruz distan karayolu, İngilizlerin bahakkında ne düşündüğünü meşarıları sonucunda yok olma · rak etmekten kendilerini alamatehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardı. Ancak bunların çoğu, mışlardı. Daha da kötüsü, Büonun böyle bir taarruzu Almanyük Britanya'nın savaş sonraya ile Türkiye arasındaki ilişkisında Yakındogu'da (Süveyş'in . leri açıkça tehlikeye sokmadan doğusunda katan kesimde) Mı­ reddedcıneyecegine inanıyordu._ sır-Arabistan-Hindistan hattını Politik zorunluluklar, gencrasürekli olarak kendi kontrolü alle serbestçe karar verme olanatına almak üzere konumunu ğı tanımıyordu. Irak'taki Alman sağlamlaştırmak istemesinden grubun yetkilisi General Grcb-

ww w. ne başlangıcında düşman

Hıristi­

yan devletler Rusya, İngiltere ve Fransa'ya- karşı tüm Müslümanları "cihad"a çagırmıştı. Bagdaı'ın kaybı, Mekke'nin daha önce isyancı Arapların eline geçmesinden daha büyük bir rezaletti. Prestiji büyük bu şehrin kaybının iç politikada yol açtığı sinirli hava, yenilginin sorumlularından Enver Paşa'nın görevden alınmasıyla biraz yatışmıştı. GerÇi, bunun heınen ardından kısa zamanda Bagdat'ı geri . almaya söz veren Enver Paşa · aziolmaktan kurtulmuş tu, ama bu sözü onun karşısına büyük bir askeri problem dikmişti.

-

Halger AFFLERBACH

om

iyimser görüşle bile ele alındı­ ğtnda Türklerin gücünü aşacak bir girişimdi. Bu nedenle Enver Paşa için aslında mühim olan, 1. Diinya Savaşı'nın diğer cephelerinde de savaŞmalanna ve asker sıkıntısı çekmelerine rağ­ men Almanları, onlardan uzak

e. c

1

Türk-Alman ortak taarruzu 1 takviye zorluklan nedeniyle hedefine ulaşamamıştı. . Türkiye, Irak sınırını güvenlik altına almak için NATO'ya baglı Çevik Kuvveti istedi. O · halde, Alman askerleri yine Ortadogu yolunda mı? 1918'de de . Falkenhayn'ın Asya Kolordusu'nun halifeler şehrini fethelmesi gerekmişti. Mareşal Paul von Hindenburg, 27 Mart 1917'de Türk Harbiye Bakanı Enver Paşa'ya telgrafla Bağdat'a karşı acilen bir güz taarruzunun hazırlanma­ sının zorunlu oldugunu bildirmişti. Bu telgrafla, Alman Genelkurmay Başkanı, önce· 4500 Alman askerinin Ortadoğu'ya gönderilmesiyle başlayan rizikolu bir askeri girişimin başla.l­ gıcını sinyallemişti. Yıl sonuna dogru Alman askerlerinin sayısı 18 bini bulmuştu. 1917 başla­ rından itibaren büyük bir gizlilik içerisinde hazırlanmakta ·olan Türk-Alman taarruzuna "Yıldırım" kod adı verilmişti. O zamanlar tüm Irak gibi Bagdat da Almanya'nın müttefiAi Osmanlı İmparatorluğu'na aitti ve uzun yıllar sürekli cepbe değişikliklerine sahne olan savaşlardan sonra ı 1 Mart 1917'de İngilizler tarafından fethedildi. Tarihi halifeler şehri­ nin kaybı, Türkiye için acı bir yenilgiydi. Oysa orta çapta Hı­ ristiyan güçlerle müttefik olan Türk sultanı ve halife, savaş

te w

.

Almanya'da yayınlanan Die b.it gazetesinin 4 Ocak 1991 tarihli


mann da bir hatırasında şöyle yazmıştı: "Ekselanslar şimdi buradan taarruzun gerçekleştiri­ lemeyecegi gerekçesiyle aynlır­ larsa Türklerin Mezopotamya'daki · emellerinin ölüm fermanı verilmiş olur. Buna karşılık Alman yönetimindeki bir girişimle Bagdat'ın geri alın­ ması ise, dogal olarak Almaniann Dogudaki itibarını oldukça arttıracagı gibi, bir yenilgi de onların uzun süre mahvına yol

ww w. ne

te w

e. c

om

4500 askerden oluşuyordu. Asverilen Türk yemeklerinden şi­ ya Kolordusu her çeşit _teknik kayetçi olup, Türkiye'yi bir an cıraçla donatılmış olup, topçu ve önce terk etmek\ istediklerini uçaksavar toPQU bataryalanna, -gizlemiyorlardı. mayın dökme birliklerine, agır ' Haydarpaşa'daki hoşnutsuz makincli tü(ek bölüklerine, bir birlik, 1917 Ekim ortalannda en adet motorlu araç bölügüne, önyüksek komutanlannca teselli cü birimlere, iki adet seyyar edilmişlerdi. Kaiser Il. Wilhelm haStanesi bulunan bir sıhhiye lstanbul'u ziyaret etmişti. Kaibölügüne, dört havacı bölügüser, aç kalan Türk Federal Eyane, ınuhabere birliklerine ve telleti mensuplarını hizaya getirsiz istasyonlarına sahipti. Çok mek için yQla çıkmışu ve yönlü donatırnın amacı, saldın­ Sultan'a, Savaşın her iki devleya katılan Türk birliklerine açacaktır." tin de hak ve hayati çıkarlarını Falkenhayn'ın taarruzun yö"omurga" veya "korset balinagarantiteyecek mutlu sonuna .netimini üstlenmekten başka bir sı" olarak gerekli- destegin verikadar Federal devletin sadakati seçenegi kalmamıştı. 25 Mayıs lcbilmesiydi. konusımdaki güvencesini res1917'de Almanya'daki · Kara· Masraftan kaçınmadan~ asmen iletmişti. kerlerin Irak'taki aşırı iklim ko- Kuvvetleri Komutanlıgı'na gön· Kaiser II. Wilhelm, bu ziyaderdigi bir telgrafta şöyle diyorşullarına dayanabilmeleri için reti sırasında askerlerine, Türkdu: "Şimdiye kadar İstanbul'da birlige zengin bir özel dogu dolerin de geçmiş savaşlarda Alyürütülen görüşmeler, yerler ve natımı verildi. Herkese birer hamanlara· yaptıklan yardımlan mevziterin acele bir gözden geki ·yaz üniforması.nın yam sıra hatırlatır ve onların sadakatine çirilmesi sonucunda, taarruzun . birer de yünlü gri vatan üniforaynı şekilde karşılık yerıneleri son derece zor oldugu, ancak ması, birer yatak ve çadır verilgerektigini, degişik iklim koşul­ bir ümitle başacıya ulaştırılına­ mişti. Falkenhayn'ın bizzat gözlarının ise beraberinde yeni gösının olası oldugu ortaya çık- · den geçirdigi geniş kapsamlı revler getirdigini belirtir. mıştır... Kuşatmanın Luristan domitımın dezavantajı, takviyeKısa bir müddet sonra da Asdaglık bölgesi çerçevesinden ye bagımlılıgı ve "demiryoluya Kolordusu'nun küçük kafıle­ mi, yoksa Fırat'ın batısında kanun kesildigi yerde birligi takip ler halinde Halep'e nakli başlar. · Ian stepl!!rden mi başlanacagı. ederneyecek durumda olmasıy­ Asya'da ilerledikçe Alman birkonusunda diger keşif spnuçladı." liklerinin morali de saglık. durının degerlendirilmesinden Demiryolu baglantısının Balrumları gibi hızla çökmeye baş­ sonra karar· verilmesi gerekir. kanlar'da kötü oluşu nedeniyle lar. Suriye'deki öncü Ben, her iki yolu da olası görüAsya Kolordusu'nun gönderilişi komandoların görev yapamaz yorum. Operasyonların zamanı gccikiyordu. llk birlikler ancak oldukları gerekçesiyle evlerine ise, karann arçlından, yani eylü1917 Eylül'ü başında lstanbul'a geri dönmek için yapttkları baş­ Iün ortalarından itibaren, mümgelehilmişler ve Selimiye'de çavuruların 1917 Eylül'ü sonunda kün oldugu kadar erken bir taridırlı bir kampa nakledilmelerini düşündürücü boyutlara erişmesi · he rastlarnal ı." bekliyorlardı. lçerdigi asker sa- .. üzerine Falkenhayn, sadece duFalkenhayn bir kez taarruza yısı kısa zamanda 3 bine erişen rumu çok agır olanların İstan­ karar verdikten sonra, başa'rı . grubun, İstanbul'u Türk-Alman bul'a geri gönderilmesini, dört için gerekli olan araçların verilYıldırım Ordusu'nun Suriay içinde iyileşip tekrar görev ye'deki toplanma yeri Halep'e · başına dönebilecek gibi olaı)la­ mesini de kabul ettirmeye çalış­ tı. Alman Genelkurmayı'nda baglayan demiryollarının özelnn ise cephe yakınlanndaki as"kuşatma operasyonunun çekirlikle Anadolu'da kalan kısmının keri hastanelerde tedavi edilmebüyük çapta_Türk birliklerinin - lerini emreder. degini oluşturacak 2500-3000 kişilik bir birligin hazırlanması­ nakliyle meşgul olması nedeAsya Kolordusu, Falkenhayn nı" ve zamanın koşullarına göre niyle daha uzun süre İstanbul'da ve ona baglı 64 Alman ve ll çok yüksek bir miktar sayılabi­ beklernesi gerekmişti. Türk subayının yönetimi altında lecek 100 milyon marklık altını Pasiflik, çeşitli gereksinimiekurulacak büyük bir vurucu ister. Bu parayı da, Genelkurrin karşılanamaması ve gıda Türk birliginin omuegasını teş­ may'ın Kraliyet Hazine Dairemaddelerinin · pahalı oluşu kil edecekti. Enver Paşa, en si'nde yaptıgı yogun girişimler­ kampta kısa zamanda moral çöazından 75 bin askerden oluşa­ den elde eder. küntüsüne yol açtı. Asya Kolorcak iki Türk ordusunu hizmete Silezya Neuhammer'de derdusu askerlerinin çogu da Türk · sunacagıiu temin etmişti. hal "Asya Kolordusu" .veya kod - adet ve geleneklerine pek uyum Bu amaçla, o zamana kadar adıyla "Paşa Il" denilen özel bir gösteremiyordu. Şikayetler geGaliçya'da Ruslara karşı kobirimin oluşturulmasına başlan­ nellikle, · "Doguıu insanda dayanumlandınlmış seçkin Türk tildı. Birim başlangıçta, tümü tronışma duygusunun. eksikligi", menleri Suriye'ye nakledildiler. pikal koşullara dayanıklı ve içyüksek sıcaklık, pislik ve bede- ·"' Yıllardan beri hiç izne ayrılma­ lerinde batı cephesinden nen hoşnutsuzluktan kaynaklanmış Türk askerlerinin arUk gügetirilen pek çok seçkin subay maktaydı. Hatta kurmay subaycü kalmamıştı. Açlık ve hasretve asısubayların da bulundugu ların da pek çogu her. gün ten askerlerin hiç yoksa üçte


ww

w.

ne te we .c

om

zamanlar biliniyordu. Saldırının kamyon kafileleriyle gerekli habaşarılı olabilmesi için gerekli reket yetkisini vermek istiyorlojistik koşullar yoktu. Bagdat du, ancak Türkiye deneyimli Alman subaylarının da belirttigi . demiryolunu Musul'a baglayagibi malzeme aşınmasını yete- . cak 200 kilometrelik bir kısım eksikti, yolun Anadolu'dan· gerince dikkate almamış ve çölün çen. kısmında iki tünel tesisi hegeçit vermez yapısını göz ardı nüz tarnarnlanmarnıştı, böylece etmişti. zaman kaybına yol açan durakHer şeye ragmcn, harekattan lamalar ve yük devretme işlem­ bir yıl kadar önce, merhum Maleri ~runluydu; eldeki demirreşal Colmar Fr.eiherr von dcr yolları da kömür yetersizligi ve Goltz, Bagdat'ın güneyine düyüksek malzeme aşınımı nedeşen Kut-cl Arnara'da kendisinniyle çok düşük randımanlıydı. den daha üstün bir güce sahip nnın nasıl yapılabilecegi ~~­ Gerekli görülen modern donaİngiliz-Hint birligini çembcre zümlenmemiş, bir sonındu. Uç tımlı ve çok özenli Alman ordu alıp açlıkta başbaşa bırakmak yıllık savaştan sonra Irak, birkesimleri ise Türk birliklerinde suretiyle kapilülasyona zorlaliklerin bakırnma hiçbir katkıda oldugundan üç misli daha fazla mayı başarmıştı. Falkenhayn da bulunamayacak hale- gelmiş ve takviyeyi gercktiriyordu. buna benzer bir başarı elde etsadece dışarıdan gelecek gıda Çözümlcnmemiş bu sorunlar maddelerine muhtaç hale gel- . nrck istedi ve bu amaçla cephenedeniyle Bagdat'a yapılacak yi yandan tecrit edip Irak'taki mişti. Alman görgü tanıkları, bir taarruz pek çok Türk ve AIlngilizlcrin, kendilerine erzak Irak cephesindeki korkunç duman subaylarına askeri bir delive yiyecek getirilmesinde kullarumlar hakkında bilgi veriyorlik gibi görünüyordu. Bu, özelnılan bağlantı hatlarını kesmeye lardı. Açlıktan yarı ölü haldeki likle sayıl_~rı 60 bini bulan ve askerler sokaklarda at dışkısıri­ 1 çalıştı. bakımı iyi olan Irak'taki İngiliz Geçici bir harekat planına dan tahıl taneleri toplaytp, kaaskerleri için nispeten sorunsuz göre, yeni kurulacak Türkvurduktan sonra yiyorlardı. Bitbir şekilde Şat-ül-Arab'tan BagAlman Yıldırım Ordusu, Ha· kinlikten ölilyorlardı. Irak sivil dat'a takviye gelebilmesi açısın­ lcp'ten yola çıkıp Fırat boyunca halkının da içinde bulundugu dan da böyleydi. Hit'e kadar ilerleyip oradan da koşullar aynı derecede sertti. Falkenhayn,_kendisini bu salBa~dat'a dogru yürüyccekti. Bu Musul'da yarnyamlık olayları dırı planından yeterince erken da, mevcut yolların motorlu tabile görülüyordu. Açlıktan ölen vazgeçirmeye çalışan deneyimli şıt trafigine elvirişii olmaması . çocukiarın etlerini gıda maddesi Alman subaylarının ikazlarırinedeniyle 700 kilometreyi aşan olarak işleyen bir kasap asılmış­ bir yaya yolculuk anlamına ge- . dan, önceleri etkilenmedi. Bunu. lar, Almanya'nın daha savaştan liyordu. Ve bunun için de, ralcBu ·durum karşısında Bagönce Türkiye'ye göndcrdigi as-. viye hatlarının yeterince güvendat'a karşı Türk-Alman ortak keri uzmaniardı ve o, alaylı bir cc altına alınmadan çölü saldırı planı, oradaki koşulları dille, bunların doguda yıllarca yararak gerçekleşmesi gcrckibilenlere göre gerçekleşılrilme­ "tamamen sonra kaldıktan si olanak dışı, hayali bir plandı . . . yordu. Savaşın olması muhteTilrkleştigini" belirtiyor ve sıkı mel görülen bölgedeki iklim Bunun da sorumlusu, iç politibir disiplinle gerek Almanların koşulları da aşırıydı, yıl boyunkadaki muhalifi Cemal Paşa tagerek Türklerin yeterli verim ca her yönden gelen kum fır~ırafından "gizli bir Alman fınans düzeyine getirilebilecegine ina- naları, yazın 50 dereceyi bulan, harekatı, Türkler içinse çılgın­ nıyordu. kışın da ~ıfırın altına düşen sı­ lık" olarak nitelendi.rilen Yıldı­ Ancak, yavaş yavaş, o da salcaklıklar. Gündüz ve gece ararım · Harekatı'nın babası Enver dırının öngörülen tarihte, 1917 sındaki sıcaklık farkı bile 30 dcPaşa'ydı. Eylül'ü sonunda gerçekleştiril­ receyi buluyordu. gözlerini, Falkenhayn'm mesinin olanaksızlıgını anlarnaTü~k Genelkurmayı'nın aşırı ya başlamıştı. Derin bir hayal iyimser verileri boyainıştı. 1917 Sallar ve develer kırıklıgıyla 6 Haziran 1917'de Mayıs'ında kendisine, Irak'a yaVurucu birligin azık ve cepyazdıgı bir mektubunda şöyle pılan demiryolu taşımacılıginın hanesi Fırat üzerinden sallarla diyordu: "... Buradaki iş gerçekgünlük kapasitesinin bin tona taşınacak, sallar dtı sonra deve ten de çok kötü. Disiplinsizlik, verilmişti. çıkarılacagı ,· sözü kcrvanlarıy)a tekrar geri götürüsöz verip yerine getirmeme, -so1917 Eylül'üne kadar Irak'taki leceklerdi. Salların yapımı için rumlulukta. ve ortak hareket anTürk ordusunun ana karargah.ı­ kullanılacak agaç malzemelerin layışındaki eksiklikler bir Alnın bulundugu Musul da en ve 25 devenin nereden bulunaoldukça sinirlerini manın azından bir dekovil hattıyla decagı açıklıga kavuşturulmarnış­ yıpratıyordu. Türklerin yardım miryolu agına baglanacaktı. tı. etmeleri gerçekte söz konusu Bu sözlere güvenen FalkenÇöl savaşının tcknige dayabile olamazdı. Ama prensipte hayn, İngilizlerin arkasında gernan bir savaş oldugu, askeri yardıma hazır olduklarını söylüçekleştirccegi geniş bir kanat operasyonların planlarını yayorlardı. Oysa pratikte, kendileoperasyonunun planına bagh . panlardan çok, teknik ve lojistik rinin yüksek görme, kıskançlık . . k~lrtuştı. Kuşatma ordusuna personele baglı oldu~u daha o biri Suriye'ye giderken Anadolu'da fırar etmişlerdi. lstanbul'u normal 12 bin kişilik kadrolanyla terk eden tümenler Halep'e sadece. 8 bin askerle ulaşıyor­ lardı. Ö.ı;negin, <logu cephesinde Ruslara karşı savaşan bir birli-· gin çekirdegini oluşturan 19. Tümen, Galiçya'dan Halep'e kadar yolda 4790 asker kaybet· mişti. Yüzbin kişilik vurucu birliklerin, savaş bölgesinde bakımla­


ı

.

. ffi]

Sayfa 20

1:::: ,, ,,,,,,,,,

·==· · ,,,,,, =, , :1

Şubat

1991 b:::::::,,,,,,, ı,

,,,,. :t'=~==:;=;:;=;:;=;: l

Acı gerçeklerin ışıgında Falkenhayn:ın önerdikleri Alman Kara Kuvvetleri Komutanlı­

ğı'nıiı: plancılarına yabancı

kalDaha 1918 ortalarında General Ludendorff · Bagdat'a saldınyı tekrar ele almak istiyordu, bu kez İran'dan geçen bir kanat operasyonu olarak. mıştı.

om

güvence altına almak amacıyla veya güvensizlik gibi milli · hataları Türkleri, bunun tam tersiSüveyş cephesinde saldın hazır-l lıkları yapan İngilizlere karşı ni yapmaya itiyordu." Ortaya çıkan sürtüşmeler ve koruyucu bir darbe indirtnek istiyordu. . _ arada sırada içine düştügü ümitOysa, İngilizler Filistin'e karsizlik sonucu, kısa zamanda o da evine geri dönmeyi istemeye şı giriştikleri bir taarruzla Falkenhayn'dan daha evvel harekebaşlamıştı .. 27 Mayıs 1917'de günlügüne şunu kaydetmişti: te geçtiler. Asya Kolordusu daha cepheye erişerneden yıldı­ "Eger buradan edepli-terbiyeli bir şekilde, yani Almanların çı­ ncı bir üstünlüge sahip İngiliz­ karlarına zarar vermeksizin naler Gazze'deki mevzileri geçip sıl uzaklaşabilecegimi bir bil9 Aralık 1917'de Kudüs'ü fet: sem, çoktan vatanın yolunu hetmeyi başardılar. Böylece Mekke ve Bağdat'ın ardından tutardım." Az kaynaklardan elde edilen bilgiye göre, onun bu Müslümanların, Yahudilerin ve arzusunu, Asya Kolordusu'nun . Hıristiyanların kutsal şehri Kugörevinden memnun olmayan düs de d~şmanın eline geçmiş pekçok askeri paylaşıyordu. oldu. Osmanlı İmparatorlu­ Bazı 'mutsuz olaylar d<\ bügu'nun "cihad"ına acı bir darbeydi bu. · , yük sorunların sıklaşmasına yol açıyordu. İstanbul'un Anadolu Geri püskürtülen ordularının yakasındaki merkez garı 6 Eytamamen dağılması üzerine Fal- , lül 1917'de havaya uçuruldu. kenhayn bıkkın bir şekilde, Binlerce bomba, tüfek inermi"Biz burada modem bir savaş siyle dolu sayısız sandık patlayapmaktan çok, haçlı seferleri- · nin kınldıgı zamanlardaki gibi dı, 12 cephanelik ve 300 yük savaşıyoruz" der. ·' vagonu yandı. Yangının . nedeni, belki de sadece cephaneliklerle Kudüs'ün kaybından o sorumlu görüldü; nitekim bir şe­ gelişi güzel ilgilenmekti; oysa her yerde sabotajdan bahsedilihir fethelrnek yerine, bir başka­ kaybetmek wrunda yordu. Patlamayla birlikte, cep~ . sını heye gönderilmek üzere garda kalmıştı. 6 Aralık 1917'de, Kudepolanan savaş malzemesinin düs'ün düşm~inden kısa bir sübüyük bir kısmı, bir daha teda- , re önce Falkenhayn, Türk Gerik edilemeyecek şekilde yok nelkurmay Başkanlı~ı'na yeni olmuştu. atanmış Tümgeneral Hans von Seeckt'e bu yenilgiden ortaya çıkruttıgı sonuçları bildirir: · Kudüs'ün elden gidişi "Aç ve bitkin, ortalama 1200 Mezopotamya ile olan bagaskerden oluşan tümenlerle bir Iantıların randımanıyla ilgili mucize yaratmak olanaksızdır Türk verilerinden artık iyiden ve özellikle mükemmel donatıl­ iyiye kuşkulanmaya · başlayan mış · bir düşman karşısıqda isFalkenhayn, Irak'a sivil bir uzteksiz, giyecek ve tüm -araç ve man gönderdi. · Bu uzman ona, gereçlerin 'yanr sıra cephaneden . durtirnun "ballandırılmamış ve de yoksun olunca; Demiryolları ümitsiz" bir görüJltüsünü iletir. düzeltilip takviye olanakları kaIrak cephesinde yapılacak bir bul edilir bir derecede güvence harekatı olanak dışı görüyor, altına alınmadan, diğer Alman "Tüm gücün toparlanıp önemli birlikleri getirilmeye kalkılsa, , bir masraDa ordunun olsa olsa bunu tek kelimeyle canice bir iyi bir savunma durumuna getieylem olarak degerlendiririm. rilebilecegine" inanıyordu. Ayrıca, bunun da yine şansımı­ Buna ragmen Falkenhayn, za, demiryollarının düzeltilmeuygulamasını sürekli ertelese de sinden önce tam zamanında, yayine Bagdat taarruzunda kaldı. ni sıcaklıkların başlamasından 26 Ekim 1917'de öngörülen salönce gerçekleştirilmesi olanakdm 1 yıl sonra, 1918 Eylül sonsız. İngilizlerin de böyle durumlarında gerçekleştirilebilecek larda başarı göstermek wrunda şekilde degiştirildi. Saldırıya kalmamış olması bizimle değil kadar olan süre içinde Halep'te onlarla ilgilidir. Onlar da takvi· toplanmış bulunan Türk-Alman yeyle ilgili büyük wrlukları Yıldınm Ordusu'yla, Irak'a'gireyenmek zorunda." cegi sağ kanadını uzun süreli

Ozgür Halk fE]

Ot yiyen insanlar Bu plan, şimdiye kadarkilerden çok daha gerçek dışıydı. Irak'taki Türk ordusu artık sava-

ww

w.

ne te we .c

şamaz durumdaydı. Saldırmak

bir yana savunma bile yapabile·c ek durumda degildi. Gerçi 1918 Mart'ında henüz 7 bini aş­ kın askeri vardı, ama öylesine bitkindilerdi ki, bunların ancak 3 birti operasyona konabilirdi. Irak ordusunun Bavyeralı Baş­ komutanı Yarbay Paraquin 1918 Mart'ında şunu yazmıştı: "Adamların büyük birkısmı k~­ limenin tam anlamıyla serseri takımından ibaretti, önemli bir kısmının çizmeleri bile yoktu." O zamana kadar görülmemiş derecede kötü beslenme durumları hakkında şu bilgiyi veriyor, du: "Çayırlar yeşermeye başlar­ ken yerli halk ve askerlerin büyük bir kısmı ot ve çimen yiyecek yaşıyordu. Çayırlar, kelimenin tam anlamıyla otlayan insanlarla doluydu. Alışılmamış besienine şekli, sık sık ölümle sonı,ıçlanan koliklere·7yol açıyor­ du .." · Türklerin 1918 Ekim sonuna rastlayan Ateşkes Antlaşma­ sı'na kadar halen de Irak'ta kalabilmesi, İngilizleri, birliklerini Bağdat'tan çekip o zamana ka- · dar .Rus işgali 'altında bulunan İran'a göndermeye zorlayan Rus Devrimi sayesindeydi. Alman Asya Kolordusu birimleri, Filistin ve Suriye'de savaşa attimışiarsa da Arap gönüllülerinden de destek gören İngilizlerin Yafa, Şariı, Beyrut ve Halep şehirlerini fethetmelerini engelleyememişlerdi. Ancak "Yıldınm Harekatı" için ilk taarruz planından usulde hiçbir zaman vazgeçilmeı:nişti. Bu nedenledir ki, Alman savaş plancısı General Erich Ludendorffun savaş anılarında yazdığı, "Bagdat taarruzu sessiz sedasız hasu; altına itildi" belirlemesi dogrudur.


[[] Özgür Halk . . . . ) Sız bıze savaşı eve

sol partiler tarafından bunlara nekler verelim: (Almanlara karşı) düzenGüllü Tarakçı (Ankaralı, 3 lenmektedir. "Evinize gidin, siz çocuk annesi): "Herhangi bir savaşınızı buraya da getiriyordüşman bizi tehdit etmemesine sunuz. " Bu slogan savaş karşıtı · ragmen neden savaşa girelim." bir grubun Antalya'dan getirdigi ' Psikolog AY.§e T~miz: "Yubir pankartta yazılı idi. Kendilekardaki adam (Ozal)'ın gögsün- . rine karşı yapılan protestolatın de iki kalbi vardır. Bu kadar ölmuhatapları ·bu protestolardan çüsüzlük bir kalbe bile herhangi 'bir rahatsızlık d uymu- _ ycrleşemez. Ben onu çekip paı:yorlar; hava kuvvetlerinin üsle- . çalamak istilyorum." , _rinde veya sıkı korumaya alınan Ancak o yuk~daki adam deWilhelm · tarafından Bagdat'ı iş­ askeri otellerde kalıyorlar. Aldikleri Turgut Özal iSe sadece gal etme emri almışu. Ancak o, man Alpha-Jetleri Türk ordususadık ,bir müttefik olarak görebu emri asla yerine getirmedi. nun gözünde oyuncak gibi gövini yerine getirdigini belirtiBuna esas olarak (İngilizlerin) rülüyor. Saatte aldıgı 99ı km yor. Anc<ik onun ittifaka olan Irak ordusunun daha güçlü oluhız ile ancak Lufthansa yolcu sadakatliginin arkasında başka şu, kötü bakım ve yiy((cek sı­ uçaklan kadar hareket edebiliramaçlarının oldugu, parti~i arkınusından dolayı müttefık ler. MlG 29 uçaklarına karşı kadaşları tarafından bile tahmin Türklerin savaşma gücünün keAlpha-Jetlerin hiçbir şansı yokedilmektedir. Onun, savaştan . silmesi sebep oldu. . tur. Londra'daki "Stratejik Bilsonraki gün için 1dirlı çıkmak · "Türklerin günlük yemi" ve giler Enstitüsü" Türkiye'ye yeristedigine inanıyorlar. · Ortadogululann ortak irade yeTürk devletinin kurucusu tersizligi Almanya'nın Asya . leştirilen Alman uçaklarının Atatürk ı923'te gerçi büyük OsKolordusu'nun · savaşma morali- · "askeri bakımdan önemsiz" olduklarını belirtiyor. "Bu aslında manlı emellerini chediyen toprii oldukça bozuyordu. Falkenraga gömdü, ·ama bu unutıılmuş hayn yaptıgı şikayetlerde bazı - . tam dogru degil" diyor, Ankara'daki Alman hava kuvvetleri oluyor bu durumda. Türkiye'nin askerlerinin "tamamıyla Türkataşesi . Alpha-Jetler t.ıava savao zamanki planı bu günkü Kuleştigini" belirtiyordu. Nihayeşı için uygun degildir. "Alphazey Irak'ı da Türkiye topraklantinde Alman işgalci güçleri sesJetler kara birlikleri~ i panzer ve na almak idi, ancak o zaman sı­ siz sedasız Ortadogu'dan geri helikopterlere karşı korumaktan nırları çizme planı işgalciler çekildiler ve Bagdat işgal edi.lebaşka bir yetenekleri yoktur." ~afından yapılmıştı. Turgut medi. Ancak orada (Türkiye'de) buluQzal bunu unutmamış. O, Bu kez her şey daha değişik. nan meslektaşiarımızin bunu (Özal) Atatürk'ün mirasındaki Oldenburg'tan · Erhaç'a giden küçük bir hatayı bir saldırı ile 43'ncü A vcı Bombardıman Fi- ' bildikleri ve ona göre hareket edecekleri hususunda herhangi Ortadogu'daki bölünmeyi düloso'nun 270 havacı askeri bir garanti yoktur. Bonn'daki zeltmek ister. Tabii eger (kendi· Türkleşme tehdidine·maruz kalLow-Level stratejiciler, Alphasinin daha önce beliruigi gibi) mıyor. Herhangi bir yeri işgal Jetleri provokasyon uçakları Amerika "Irak'ı ortadan kaldı­ etme durumları yok ve Türk yiolarak nitclendiriyorlar. Bunrır" ve Saddam Hüseyin "aniyecekleri ile beslenmeye de ihdan dolayı, Alman savunma ba- • den bir igne ile söndürülebilinetiyaçları da yok. Gerek kendilekanı Alpha-Jetlerin vuruş mesacek bir balon" is.e. rinin ve gerekse de beraber fesinin, pilotlannın beliruigi Turgut Özal meydanı hazır­ getirdikleri ıs Alpha-Jet uçakgibi 430 km degil de tam yüklü ladı. Güney sınırındaki çok salan için gerekli her şey Almanoldukları zaman 250 km oldu: yıda köyü boşalttı ve Hakkaya'dan gelmekte. Yedek parça, gunu belirtmeye özellikle özen ri'de 20 geçici hastane mermi ve muhimmat, sıcak tugösteriyor. Bu Bagdal için bir kurdurttu. Bölgedeki çok az potan çarapiarı ve her gün 300 sinyaldir, yani bunlar· kötü bir litikacının yaptıgını yapıyor, adet Bild gazetesi. Araştırma yani sanki çok açık bir plana saheyetinin bakımı için Savunma .. şey için degil, 'Irak sınırına asla yetişemezler. Neden Ankara'nın hi pm iş gibi. Bu plan iyi bir plan Bakanı tarafından 60 uçak sefe"sılahları ile korkutan Almandegil, ama çok açık bir plandır. ri ile gereken yerine getirilecek. ya", kendi bakanlarının mı yokEger J3agdat'ta zafer saglanırsa Uçak birliginin modem lojistigi sa müttefik güçlerin İzmir'deki ve güçler dengesi Ortadogu'da ile kıyaslandıgında pek de öyle · 6. Hava Taktik Komutanlıgı'nın yeniden oluşacaksa Özal o zaolmayacagı söyleniyor. Turkish emrinde mi olacagına dair At: man 'galip güçlerden birisi olDaily News gazetesinin yönetman yetkililerin münakaşa etmak istiyor. Özal savaştan meni İlknu.r Çevik, bu tip şey­ meleri bulmaca gibi . gelmekte- · umutlu: '1Sadece şahinlerin bulerle kendimizi savunacagımız dir. lundugu yerde biz sadece gügülünç bir şey. Durum tam buİstanbul ve Ankara'daki gavercin olmamalıyız." · nun tersi imiş ve "eger çatışma zetelerin araştırmalarına göre Türkiye'deki yabancılar salolursa Almanlar bizim RamboAvrupalı NATO'nun devreye dın işaretietini gayet sakin karlar tarafından korunacaklar" digirmesi halk tarafından popüler şılıyorlar. Ankara'daki Alman yor. Şimdilik _sadece yürüyüş görülmüyor. Bu aynı zamanda Okulu 9 Şubat için büyük bir yapanlara karşı korunmak zotüm ülkede geçerlidir. Bazı öreglenee düzenliyor. rundalar. Bu yürüyüşler yerel

.c om

karşı

ww

w.

ne te we

. getirİyorsunuz General Erich von Falkenhayn 27 Agustos ı 9 ı 7 tarihinde Türkiye'nin uzak bir yerinde günlük defterine şunları yaz-· mıştı: "Buradan saglam bir şe­ kilde nasıl çıkacagımı bilse idim çoktan beri evin yolunu tutmuş tum.:· Falkenheiyn, tınparatar Il.


/

Ozgür Halk IE'J /

·.

Ali FlRAT

gürlük mücadelesjnin önünde engel teşkil eden bir konuma kadar götürüldü. Bu konuda TKP pratigilıayli ögreticidir. Sanki görevi halk hareketini geliştirme degil de, engellemekmişçesine bir işlev gördü ve halen de bunun çabıısı içindedir. Görülüyor ki, din son derece hayati bir konudur. Kısaca­ sı,_ bu konuda ,Yanlış yaklaşım, daha baştan itibaren yenilgiye götürüyor. Arap toplumlarında komünist partilerinin, etkileri yok denecek kadar azdır; buna karşılık, bu toplumlar üstünde islamın etkisi çok güçlüdür. Komünist sıfatını ı.ışıyanların, islam'a, dogru bir . biçimde yaklaşınama ve reel sosyalizmin bir memuru 'gibi hareket etmeleri, kendilerinin varlıkla­ rıyla yokluklarını eşit duruma getirmiştir. Bir süre , önce CIA nın komünist partiler hakkında yaptıgı ·degerlendirmeyi bir gazetede okupuk. Kıbrıs Komünist Partisi'nden tuuılım-, dünyanın birçok ülkesindeki komünist partilerine kadar, bu partilerin etkilerini ve üye sayılarını vermektedir. Ancak sı­ ra Türkiye Komünist Partisi'ne gelince, "Adim dile ge~irmeye degmez" diyor; yani ne kadar etkisiz . bir parti oldugunu vurguluyor. Oruıdogu'dald diger partilerin durumu da böyledir. Acaba bilimsel sosyalizm genelde din gerçegi, özelde de Oruıdo­ gu halklarının toplumsal oluşumundaki islami gerçegi degerlendiremeyecek, ondan sonuç çıka. :rariıayacak kadar çözümsüzmüdü~? Elbette ki hayır. Sosyalizme bunu yüklemek demek, onun çagımızın önder eylem kılavuzu oldugunu inkar etmek demektir. Dolayısıyla, onu çözÜmsüz kıl­ mak dogru degildir; dogru olan, bilimsel yaklaşı­ mın bütün toplumsal olgulara gösterdigi yaklaşım gibi, din gerÇegine, onun oluşumuna ve halihazır­ daki toplumsa1 etkisine de yaklaşımı dogru bir temelde, sosyalist ideolojinin ışıgında yapabilmektir. Bunun için, inkarcı-sekter bir yaklaşıİn içinde , ölmayacagımız gibi, "sosyalizm eşittir islam" ya da "islam sosyalizmi" deyip sosyalizmin bagım­ sızlıgıru, bilimselligini inkar etme yoluna dasapamayız . Dogru çözüm, toplumsal bilimdedir; bilimsel sosyalizm, toplumun gelişim yasalarını veren, bunu gerçege en yakın gösterebilen biricik bilimdir. d halde, bir toplumsal olgu olarak bu konuda da dogruya en yakın çözümlemeler gösterilebilir. Biz de bu inancımıza dayan~ak. din gerçegine bir tartışma taslagı düzeyinde yaklaşmaya çalışacagız.

ww

w.

ne te we

Temel kavrarnlara açıklık getirmek ve düzeltmelere gitmek yolunda oldukça s:aba sarfediyoruz .ve oldukça da yo~nlaşmış durumdayız. Bu yararlıdır da. Yoldaşlar toplulugu, tartışmasını bilen bir topluluktur. Yeni tannlar, yeni dinler icat etmeyelim. Biz, bilimsel sosyalizmin gerçekligine inanıyoruz, ama "dinimiz sosyalizm dir" demiyo- . ruz. Bilimsel sosyalizm, dinin, hatı.f felsefenin aşılmasıdır da. Ancak, bundan dinin bir hiç oldu- · gu, tamamen demade oldugu ve insan yaşamında etkili olmadıgı sonucu asla çıkmamalıdır. Din gerçegine komünizm adı altında inkarcı yaklaşım, genelde oldu~ kadar, öz~llikle Oruıdo­ ~ halklarında çok tehlikeli bir etki yaratmıştır. Bu yaklaşımın; halktan soyutlanmaya, dolayısıyla da gericiligin oldukça güçlenmesine yol' açtıgını hemen belirtelim. Hatta denilebilir ki, din gerçegine. i~arcı yaklaşım, diyalektik matecyalizmin kaba uygulması anlamında olup, Oruıdogu devri!J1lerinin gelişmeyişinin en önemli nedenlerinden birisidir. Klasik komünisLpattileri, Oruıdogu sahasında 70 yıldır varlık sürdürüyorlar. Ama en izole olmuş topluluk durumundadırlar. Bunun esaslı özellikle ideolojik- nedenlerinderT birisi de, dinsel gerçege, "komünistler ı.ırırı tanımaz", "din eşittir gericilik" şeklindeki yanlış yaklaşımdır. Böylece, daha işe başlar başlamaz bu sözcüklerle adım atıl­ "dıgında bütün toplum karşıya alınmış olur. Bunu yapmakla bilimsel sosyalizmin başına en büyük kötülük, sosyalistlik adına getirilmiş olur. Bu, mevcut klasik komünist partilerinin pratiginde ı.ı­ mamen açıga çıkmıştır. tran islam devrimi geliştiginde ve onun temellerinin atılmasından çok daha önceleri tran'da komünist partisi vardı. O .zaman güçlü olan komünist partisi, islam devrimi gelişliginde bu gücünü -korumakt:aydı. Ama gelişen olguya o kadar çarpık yaklaştı ki, sonuçUl imha olmaktan Ic_urtulamadı. Biz, suçu sadece islam devrimine yükleyemeyiz. Komünist sıfatıyla yola· çıkanların kendi topiJJm gerçegine çok çarpık ve iııkarcı bir biçimde yaklaŞınalarını da önemli bir neden olarak ele alıyo" ruz. Türkiye'de ilk sosyalizm ı.ırtışmalarının yapıl­ dıgı dönemde dine, küfürle işe başlandıgı bilin.: mektedir. Dine küfürle işe girişilmesiyle birlikte, dine baglı ezici bir halk Ço~nlugu daha baştan, sosyalizme karşı şartlandı. Sosyalistler, "ı.ıruı ı.ı­ nım(\Z, aile tanımaz" biçiminde damgalandı. Gericiler, bunu kışkırttılar ve sonuçta, ancak ucube tipind~ bir solcu . imajı kaldı. Halkların kurtuluş ideolojisi olması gereken şosyalizm, bu yaklaşım yüzünden, halkların aleyhinde işleyen, onların öz-

ı

.c om

Din sorununa devrimci yaklaşım·

1

Din in tanımı, doguşu ve · insan'lıgm gelişimi üzerindeki etkileri Her şeyden önce, dinin tanırnma bir açıklık getirmek gerekiyor. İnsan türünün orı.ıya çıkmaya başladıgı koşullarda, tür olarak insanlaşmanın


başladıgı

ww

w. n

et e

we .c

om

dönemde, ona bu niteliklerini veren yebeyninizde fazla bir sarsıntı -yaşamadan varlıgınızı tenekleri konuşturmaya başladıgında, bir din desürdürebiliyorsunuz. Ama ilk insanın içinde bugerine, bir din düşüncesine, bir dini bakış açısına lundugu koşulları düşündügüm'üzde, ne fabrikaulaşmak zorundaydı. Bunu iki nedenle yapmak larda herhangi bir yiyecek ve vb. temeı· ihtiyaç durumundaydı; bir yanda olaganüstü gördügü do·ınaddelerinirı var olmadıgıru görürüz. Böyle bir ga güçleri, öte yanda ise kendi yetenekleri söz lçodurumda her şey doga koşullarının elverişligirie nusuydu. Yeryüzüne yeni çıkan bir varlık düşü­ baglıdır. nün ki, bu varlık yetenekleri ile yeryüzüne hakim Hayvanları avlayacak, ama son derece dayanık­ olabilecek durumdadır; o zaman yapması geresız 'oldugundan kendisi de yutulabilir! Dogaya ken, yeteneklerini harekete geçirerek ürün toplaçok muhtaç, ancak doga kuv'(etleri onu oldukça mak, hayvan besleme çabasını göstererek birçok zorluyor. Unutmayalım Jd bu konuda çok zavallı­ degeri bir araya getirmeye başlamaktır. Bu bir drr, güzel gezegenimize gözünü açmış, ama gezetopbıma, bir şeylere sahip olma yetenegini kullangenimizdeki kuvvetler onu her an mahvedebilir. ma demektir. O halde, bu hakim olma, elde etme Sıgınacak evi de yoktur; öyle şimdiki gibi konutyetenegi onda neden hemen "bu dünya benimdir" lara sahip degildir .. Ne bir bıçagı, ne bii avuç tuzu, düşüncesini geliştirmesin? Dünyamız olaganüstü ne ateş ve ne de yiyecegi vardır; çınlçıplak ve açgüzelliktc bir gezegen olduguna göre, neden 'hetır. · Böyle bir konumda olan insanı ele alalım ve men cennet kavramına ulaşmasın? Neden ölümün dini anlamaya çalışırken insanların bu durumunu zifıri karanlıgını, yoklugu, dıiha az önce çıkmış gözönüne getirelim. O, bu zayıflıgını, bu çıplakll'­ oldugu hayvanlık aleminin koşullarını kabul etgını ne ile giderecek? Elbette ki bazı tanrılar icat sin? Neden kendini yü~eleştirmesin? Ama sahip ederek veya kendini tanrı katına yücelterek! Şu oldu~ degerierin yanı sıra bir de duydugu korku konuda yanılmadıgımıza inanıyorum: İnsanlar var. Omegin, güneş doguyor ve son derece güçlü kendilerini hükmedenler durumuna getirmek için, ışık saçıyor; gök gürlüyor, kuvvetli şimşek ç5ıkı­ zavallılıklarından, korkulannd an ve zayıflıkların­ yor; bir yandan zifiri karanlık, bir yandan yagmur dan kurtulmak için, dogaya sempatik gözükmek var, ormanlar var, canavarlar var! Ve bütün bunve dogayı anlayışlı kılfT!ak için ve elbette ki hepsilar, onun yaşamı üzerinde her saat, etkili oluyornin de ötesinde kendilerini egemen kılmak için, lar. O da bunları bir yandan kıskanıyor, bir yandin ve tanrı düşüncesine başvuruyorlar. Aslında dan da büyüleniyor. lşte bunlar, hayatına oldukça kişinin kendisinin hakim olmada gözü vardır. lşte · hükmediyor ve "karanlıklar tanrısı", "aydınjık bunun ön aşaması da, kendisine tanrılar yaratmaktanrıları" bu temelde ortaya çıkıyor. Güneşi görtır. . ı müş ve hemen, "Güneş Tanrısı" yaratmışlardır. JaDiger yandan, kendisine zarar vermekte olan . ponya'daki imparatorlara, halen "Güneşin Oglu" doga gücüne tapınıp, onun putunu yapugında ve derler. Güneşin Japonya'daki etkisi çok daha angeçip önünde secdeye durdugunda, kendini çolamlıdır. Bunun, oı:anın iklimiyle de biraz baglancukça bir kandırmaca içinde bulur. Kendini kantısı vardır. Düşünülürse, dogada en güzel rolü güdırdıgında da, tapındıgı güç, ona, ömegin ihtiyacı neş oynar ve dolayısıyla en büyük toplum gücü olan yagmuru yagdırır, ışıgı saçar, büyüklük sagde güneş gibi olur; ya da "Güneşin Oglu" olur . . lar! Gök Tanrılanna, Bereket Tarıniarına yakıştı­ Zaten Japon imparatorları kendilerini tanrı ile öznlan rollere bakın; hep kendisinin zorunlu ihtiyaçdeş sayıyorlar. Ömegin, "Fırtına Tanrısı" vardır. ­ larını karşılamak içindir. Her ne kadar, dinler bize Her doga kuvvetine bir tanrı ile karşılık verilmeson derece ütopik yaklaşımlar gibi gözüküyorsa siniri en iyi ömegini, klan-kabile yapısında görüda, vardırlar. Böylece, tanrılar icat etmeye ne geyoruz. Belgelere geçtigi ve isimleri günümüze karek var diyecek durumday~ak da, yanılmayalım ki dar yazılı olarak vlaşabildigi için, bu konuda iyi · gürtümüz dünyasının tanrıları farklıdır. Şimdiki­ bilgilere sahibiz; onlarda hemen hemen her doga nin dini de farklıdır. Onları anlatmaya çalışacagız. kuvvetini temsil eden bir tanrı vardır. Bunların en O koşullardaki insana bakarak-, 'soruyu cevaplanbüyügü Zeus'tur. Daha tek tanrılı diniere gitmedıralım. 'den önce, tck tanrılı diniere yaklaşımın adeta bir Gerçekten o dönem insanı ruhen, fiziksel yönön aşamasıdır da "bütün tanrıların tanrısı.". Onun den ve düşünce itibarıyla böyle çınlçıplak olan, adına mabetler yapılır; dikilen heykclleri son deiki sözcügü, iki agaç dalını bile bir araya getirerece görkemlidir. Toplum üzerinde oldukça etkilimeyen konumdadır, fakat düşünmeye cesaret edidir. · yor, ruben de bir ürperti duyuyor. Dogruluk, iyilik Başlangıç dinleriniri durumuna baktıgımızda, ve güzellik kavramları onu etkiliyor. O zaman bu tamamen doga kuvvetlerini temsil ettikleri görüinsan çok g,ezmek zorundadır. Yaşama karşı çok lür. Henüz insani bir kuvveti degil, doganın bir- dikkatli olacak, ona kutsallık derecesinde baka-. kuvvetini temsil etmektedirler. Çünkü insanlıgın caktır ve kanımca bu, onda hemen dioşel bir yak~ ilk ortaya çıkış koşullarında, ancak din, doga kuvlaşıma yol açmaktadır. vetlerini dizginlemenin yanıltıcı bir zemini olabiDaha da somutlaştırırsak; din, insan türünün lirdi. Bu olgu çok önemlidir. Ömegin, bulundugu- . dogayla karşılaşmasında ilk .girdigi düşünce ve muz ortamda sizler çeşitli emniyet iedbirleri ruhsal gylişme biçimidir. Dogayla temasın, düaltında saglıklı yaşayabildiginiz için, ruhunuzda, şünce ile temasın, evrenle temasın ilk insanımızda


Ozgür. Halk (ill] ise, boyun eğilen ' ortaya çıkmasına yol açar. Din dij_şünc~si başlangıçta biraz da tanrı olgusu etrafında oluşur. mundan ayrılmaz bir parçadır. İnsanın varlıgı dinUzun bir süre, ilkel komünal toplum boyWlca ve sel bir varlıktır. Dini tanımayan hiçbir toplum daha sonraki önemli sınıflaşma aşamasın<Ja, öze\- · ypktur. Hepsinin yaşamında din vardır. lşte burada, günümüzdeki kaba materyalizmin inkar ettigi likle de feodal toplumda din etkilidir. Yani din sürekh evrim geçirir; ama esas itibarıyla, hakim.ideve. son derece sakinealı sonuçlar çıkardıgı tezin olojik~manevi kuvvettir. Başlangıçta rolü dalıa yanı sıra: dini inkar sayan ve toplum içinde baş­ çok doga karşısındaki zayıflıgı gidermek iken; langıçtan gPrıümüze kadar gelen etkilerini inkaJ toplumun gelişmesi ve kabileler arasındaki eşiteden yaklaşımın ve halkların devrimci mücadelelerinde son derece sekter ve yabanedaşmaya yol , sizligin · gelişmesi ile birlikte büyük din, kijçük din; benim tanrım, senin tanrın, benjm put~, seaçan konumun aşılması mümkün oluyor. Din, inputun düşüncesi gelişir. Kabile büyüdükçe ve nin olarak evre bir sanlıgın o~uşumunda vazgeçilmez birden fazla kab.ileye bölündükçe, ana kabile ana degerlendirilmelidir. lik insan türünün kendi zatmrıya, ana tanrıçasına yönelir. Onu, diger kabileyıflıklarını gidcrmesinde, kendini ruben dorurmanin tanrtlarına egemen kılar. Daha sonraki tek tansinda, kendini güçlü, kuvvetli hissetmesinde önemli bir role sahiptir. İn~ kendini güçlü, kuv- · rılı dinlere, dalıa çok da toplumsal kuvvetiere göre belirlenen yönelmenin ilk aşamasıdır bu. vetli hissediyor; çünkü, "benim tanrım var" diyor. Dinlerin başlangıçtaki olumlu ve doğa karşısında­ Yani bugün nasıl ki insan, "benim niteliklerim ki zayıflığı kapatıcı rolü, giderek toplumsal kuvvar'' diyor ve bu niteliklerine day&narak yaşıyor­ :vetler~ karşı toplumsal kuvvet oluşturma, toplum sa, bunu geçmişte "tanrım var" şeklinde yapmaküzeı:inde egemenlik kurma temelindeki bir role tadır. O olmazsa yaşayamaz. O zamanki insan, bürünmeye ve bununla taİnamlanmaya başlar ki, · hemen her kuvvete bir tanrı biçmiştir. Tanrıların kölcciligin başlamasıyla, daha çok da feodalizmin iÇinde büyükleri de vardır. Tarırısı büyük olanın gelişmesiyle ortaya çıkan tek tanrılı veya evrensel (ki, bu büyük kabiledir) diger kabileler üzerinde dinler, son tahlilde, bir yönüyle de insanın artık egemenligi olacaktır. "Benim tanrım digerlerindoğayı denetlemesine, doğaya hakim olmasına den daha büyüktür'.' demek, insanı bir güven anlabağlanır. Güçlenen insan, ·toplumun tek tanrısı yışına, bit güçlenmeye götürür. Nesnel bir temeli mertebesine yükselmiştir. İnsanlık kavramının geolmayan bir tiptir, ama ayakta tuttugu için bu da lişmesi, klan-kabile topluluklarından çıkma, "hebir kuvveuir. Yani, "tanrıya sıgınarak kılıç kuipimiz insanız" düşüncesine ulaşma, özellikle islaJahmak" sözünde de ifadesini buldugu gibi, ona miyetre ve hıristiyanhkta daha · belirgindir. sıgınarak kılıcı daha sağlam vuruyor. Kaldı ki, Buradan giderek bütün insanlığın tanrısı anlayışı­ düşüncenin hepsi biraz da böyledir. na ulaşılmıştır. Başlangıçtaki çok tanrıfılık, anlar Bugün zorlu düşüneeye sığınarak en güçlü eyşılır nedenlerden ötürü çok yönlü doğa kuvvetlerilernlere yöncliyorsunuz; demek ki, din manevi bir ni dile getirirken, onlara karşı 'bir ön.Iem, lçuvvet olarak başlangıçta inSfUllar için vazgeçilacındırma, yakınma veya bunlara sıgınarak egemez bir öneme haizdir. Küçümsemernek gerekimen olma anlamında bir rolü oynarken, insan topyor. lnsanoglu, doğ&ya karşı var olan muazzam lumunun klan-kabile birliklerinden kurtulup gidezayıflıgını, korkularını, acılarını bununla örtüyor. rek dalıa ileri toplumsal biçimlenişe ulaşması klan Çünkü, koşullar onu son derece zorluyor; ama öte ve kabilelerden halk birliklerinin oluşması ve inyandan onu ralıatlatmak için hemen din ve tanrı san türünün her yerde insanım diyecek kadar olmerhumu imdada yetişiyor ve o zaman insanın gunlaşması, milli dinlerin (bu yalıudilikte çok bagelişmesinde bugünkü bilim kadar rol oynuyor. v~ de onun bir üst aşaması olarak bütün rizdir) kolaylaştır­ kadar bu nasıl işlerimizi bilim Bugün insanlığı ilgilendiren dinlerin ortaya çıkmasına mışsa, o zamanki dinsel aşamada da dinler ve tanrılar, insana manevi yönden bu kadar yararlı ol- . yol açmıştır. Başlangıçta dinlerin esas itibarıy,la doga karşı­ muşlardır. Bu, az bir destek degildir. O halde, sındaki zayıflıklardan kaynaklanan özelligine kardinin insan türünün ortaya çıkışındaki rolüne bir şın, toplumun ve üretim araçlannın gelişmesiyle, deger biçmek yerindedir. Din, bJtün zayıflıklarını giderek doğadan, doğanın olumsuz koşullarından kapatmada, korkularını, endişelerini, acılarını gidaha az etkilenme görülür. Toplumun uzun vadeli dermedc insano~lu için bir ilaçtır. Hem de gerekvarlıgını sürdürmesi ve insan türtinün toplumsal , lidir. lik insan, neden bilimsel gerçekiere ulaşma­ bir kuvvet durumuna gelmesi, dinin dönüşüm geneden y~ılgılara, saplantılara kapıldı, dı, çirmesine yol açmıştlr. O zaman dalıa çok topd~nilemez. Çünkü o günün koşullarında bundan lumsal aşamaya uygun bir biçimienmeyi yaşa­ farklı davranamazdı. O halde, ilk insanfn gerçegimaktadır ki, o da toplum içindeki etkili kabile, ni daha iyi anlamak gereklidir. Bu yapıldığında hanedan, sınıf egemen.Iiğine hizmet eder duruma din gerçegini kavramak da kolaylaşacaktır. ulaşmasıdır, toplumsal eşitsizlik konumunun bünDemek ki din, başlangıçta esas olarak insanın yesine denk düşmesidir. . doga, dünya, evren hakkıp.daki umut.ları.ni ifade Yahudilik eder; bu da olumlu tanrılara, oliımlu din düşünce­ :6ir klan ya da kabilenin baŞka klan ya da kabisine yol açar. Zorluklar, acılar, umutsuzluklar, zoı:ba tanrıların; kork\ılar

ların

wnn-

ww

w. n

et e

we .c

om

oluştu~u biçimdir. O halde bundan bir sonuç çı­ kar. Din, insanlık kadar eskidir. lnsanlıgın oluşu­


..

.

[[] Ozgür Halk

ww

w.

vaaz

ne te we .c

om

leler üzeriiıde egemenlik kurmasında tannlardan di qüşmanlıgında, yahudiligio bu özelligini göz önemli oranda yararlanılmış; egemenlik çogu zaönüne getirrnek gerekir. Yahudi, mutlaka üstünlüman "tanrı buyrugu" olarak kabul ettirilmeye çalı­ güoü, hakimiyetini dayatacaktır. Bu ·da gelişmiş şılmıştır. Böylece din, insanlı~ın daha bu aşama­ toplumlarda, kavimlerde onlara düşmanlı~ı getirsında olumsuz bir rol oynamıştır. Ezme-ezilme , mekte ve onları katliamlara götürmektedir. Yahusömürme-söm ürülme ilişkilerinde tannnın, dinin dilik, geçmişte ve günümüzde devamlı olarak inkullanılması; işte, sınıflaşma sürecinin başlangı­ sanlıgıo önemli bir sorunu olmuştur. cında dinin kullanılması olayı budur. Sınıflaşma lnsanlıgın daha ileri bir evresinde dinsel geliş­ sürecinin başlangıcında dinin konumuda böyle ormedeki aşama, tek tanrılı dinler, yani semavi dintaya çıkıyor. Özellikle de yahudi dininin özümleler aşamasıdır. Tanrı artık yeryüzünden gökyüzümesini yaptıgımızda şöyle bir gerçek karşımıza ne tırmanmıştır. B~. ne demektir? Bu, insanlı~ın çıkacaktır: Yahudi dini, milli bir din olma açısın­ kendisine güvenin artması, yani toplumsal gücün dan hem en eski, hem de sınırları en dar çizilmiş artmasıdır. lnsanlıgıo ilkel kabile, klan parçalanbir dindir. Bu dinsel felsefede, yahudi toplumumışlıgından kurtulup daha üst ve bütün insanlı~ı nun, tanrı tarafından en yüce kılınması, bütün inetkisi altına alan bir toplumsal biçimlenişe (ki, bu sanlıgın üstüne oturtulması ve tüm insanlıgın egeköleliktir, daha sonra feodalizmdir) ulaşması demeoligi altmda olması, toplum olarak kutsallaş­ mektir. lşte, dinsel planda buna denk gelen aşa­ tınlıp yüceltilmesi durumu vardır. Dikkat edelim, ma, dinin tek tanrılı dinler seviyesine çıkmasıdır. böyle bir yaklaşım, yahudiligio daha sonraki Yahudilik, yahudi kavminin dini olmakta ısrar­ olumsuz işlevine temel teşkil edecektir. Bunun dilı oldugu için, çok tehlikeli bir konumu daha ger bir kayoagı da şudur: Bu dinin dogdugu döM.Ö. 500 yıllarında yaşar. Bu durum çarpıktır ve nemde henüz yahudiler milliyetleşme aşamasına düzeltilmesi gerekir. Müslümanlık ve hıristiyan­ gelmemiştir. Aslında yahudiler bir topluluktur. lık, musevilikten etkilenmiş olmalarına ragmen, Ancak, bir yandan Mısır firavunları, diger yandan onun gibi degildirler. Ama musevilik, her şeyi yadaha geri durumda olan çöl kabileleri, onları sı­ hudiler için öngördi.®inden, günümüzdeki katı kıştırmaktadır. Kendileri Mısır'la bugünkü Suri- · burjuva-ulusal şovenizınİ gibi tehlikelidir. Demek ye-Filistin, Suriye-Ürdün arasında ve Filistin topki, musevili~ gerçegiode görüldügü üzere, dinde raklarında peygamberle ri Musa'nın öncülügünde de şovenizm en tehlikeli gelişmelere yol açabildolaşıp durmaktadırlar. Aynı zamanda kendilerini mektedir. üstün bir durumda da görmektedirler. Bir yandan bir milli çerçeveyi k~ndilerine geçirmeye, öte Hıristiyanlık yandan da, bununla bütün insanlıgın üzerinde Hıristiyanlık, diger nedenlerle birlikte özellikle kendilerini hakim kılmaya çalışmaktadırlar. Yayahudiligio bu durumuna düşmernek için kendini hudi dininin çıkışında bu özellik hayli belirgindir. bütün insanlıgın, ezilmişlerin dini oldu~unu ilan Dolayısıyla, yahudi dini, yahudiye özgüdür. Yaeder. Neden bunu yapmak durumundadır? öncehudinin yüceltilmesini amaçlar. Yahudinin Allalikle, musevilik hakim bir kavmin dini olarak orhın en sevilen kulu oldugunu, diger bütün insantaya çıkmıştır. İkincisi, bol sayıda dogal özellikler ların ona hizmet etmekle mükellef bulunduguou yansıtan dinler vardır. Ama toplum gelişmiştir. eder. lşte, temeli böyle atılmıştır. Alıcak Geliştigi için de yeni bir-dinin (hem dogal özellikşöyle bir dönemi de ifade euigini belirtmek gereler hem de kabile, kavim öze11iklerini yansıtmayakir: llkel klan-kabile dinleriyle daha sonraki incak) kendisini bütün topluma yansıtması gerekesanlıgın tek tanrılı dinlerinin geliştigi dönemler cektir. Bütün insanlık kavramı soyut bir arasındaki aşamada ortaya çıkmıştır. Bu konuda kavramdır. Soyut bir· kavram, karşılıgında, "tann seçkin bir örnek durumundadır. Yahudi dini (muşudur, tann budur" dedirtmez. Soyut kavramın sevilik), ne klan-kabile dinidir, ne de bütün insanmaddi varlıgı yoktur. İnsanlık, bu anlamda görünIıgın dinidir. O, "seçkin" yahudi kavminin dinidir. mez, ama son derece etkili bir kavramdır. Ve karBu konuda bagoazdır. Son derece şoveni milliyetşılıgını tek tanrılı dinde bulur. lsa, insan olmakla çidir. Yahudiden başka hiç kimseye asla üstünlük birlikte, artık tanrıdır. Dikkat edersek, şöyle bir hakkı vermez, sonuna kadar egemen olmak durutartışma halen vardır: lsa tanrı mıdır, yoksa bir inmundadır. lnsanlıgın egemen kesimidir. lşte, ya. san mıdır? Cevap olarak, "tanrının ogludur" derhudiler, bu düşünce yüı;ünden sürekli saldınlara ler. Dikkat edilirse, dile getirilmek istenen gerçekugrar. Yani yahudi, herkesi kendine düşman yaplik, tam bu aşamaya denk geliyor. tosan kendini mıştJr. Herkesi düşman yaptıgı için de herkesle tanrı katına yükseltmek, yerden koparmak istiyor. savaşır ve bu savaşta yalnız olmaları, yahudilerin Yani dogal dinlerin özelliklerinden kurtulmak, dünyanıri dört bir tarafına savrulmalarına yol tüm insanlıgın malı haline getirmek, genel bi,r açar. Buna tarihte, yahudiler peryası da denir. Bu kavrama yönelmek istiyor. Burada, insan olan lsa, durum, yahudi dininin (musevilik) özelliklerinden kendisini tanrtlaşmış durumda görecektir. Bir de kaynaklanır. Yahudiler, ya herkese karşı düşman­ yeryüzünün her tarafının artık tanınması, keşfedil­ lık yapmakta ya da gidilen yerde herkesle çelişki miş olması gerçegi vardır. Unu~lmasın ki, keşfe­ geliştinnektedirler. lşte bu durum, Almanya'da dilmenin oldugu yerde din kalkar. Kuvvetler keş­ büyük katlİama yol açtı. Hitler çılgınlıgıiıın yahufedilmiş, özellikleri keşfedilmiş, keşfedilmeyen


Müslümanl ık döneminde lsavilik, Roma lmpara-

om

torlugu'nun resini dini olmuştur. Ezilenlerin dininden, egemenlerin resmi dinine dönüşmüştür. Bu çok önemli bir aşamadır. Kesinlikle Bizans lmparatorlu~'nda müthiş bir hıristiyanlık korkusu iş­ lenmiştir. Hıristiyanlık daha M.Ö. 395'de tanını­ yordu. Bu tarihte resmi din haline getirilmiştir. Roma lmparatorlu~'nun ideolojik hamuru olarak iş gören hıristiyanlık, hem imparatorlu~un oluşu­ munda hem de geliş i minde rol oynar. Genel bir insanlık diı;ıi oldu ~ için de sayısız kabile ve kavim üzerinde etkili olmada çok güçlü bir işieve sahiptir. Ktsacası , onun ihtişamından duyulan korku ile erkenden resmileşmiştir. Roma, başlan­ gıçta hıristiyanlı ~a karşı çok acımasızdır. Çok sayıda havariyi yakmı ştır. Halen her tarafta gizlendikleri magaralar vardır. Acımasız bir güç karşısında ayakta durmak ve gelişmek için onbinlerce ma~ara yapm ışlardır. Büyük bir zorba güc·e karşı çok gizli ve zor koşullarda yaşamışlardır. Yaptıkları ma~araların hepsi keşfedilememiştir. Manastırların · 1989 yıl önceden temelleri atılmış­ tır ve halen sapasa~lam ayaktadırlar. Bilindigi gibi, kiliseler ve onların ilkel biçimi olan manastır­ Jar çok görkemli ve gizlidir. Kocaman da~ başlarında manastır açmışlardır. Yeraltında dev sıgınaklar yapm ış lardır. Bu ne demektir? Zamanın azgın Roma lmparatorlugu'n a karşı, inançları­ nı savunmak ve toplantılarını yapmak için karargahlarını tesis etmedir. Ve uzun süre, 300-400 yı l , sadece ezilenlerin, acı çekenlerin dini temsilcileri olarak, Roma'da gizlenerek yaşamaya çalışmışlar­ dır. Yeraltına giz lenmiş, korkunç ve görkemli da~larda kendilerine manastır açmış, dünyanın her tarafına savnılmuşlardır. Bu, çok büyük bir inançla ve azirole kendini konımadır. Dinsel göril- ' nüm altında sını fsal savaşımı sürdürmedir. Roma, artık 300-400 yıl geçtikten sonra, özellikle Bizans lmparatorlug-u'nda dinin büyüklüg-ünü kabul eder ve bir dönüşüm geçirir. Hıristiyanlık artık resmi din haline gelir. lmparatorlu~n gelişmesinde din artık temel resmi ideolojik çerçevedir. lmparatorlar, hıristiyanlıkg-m hamisi kesilir; bÜyük kiliseler yaparlar. Ömegin, Ayasofya Kilisesi bu dönemden kalmadır. Artık hıristiyanlık yücelik katına ulaşmıştır. Dolayısıyla, hıristiyanlıgın gizlilikten kurtulma dönemi başlamı ştır. Gizlilikten kurtulan hıristiyanlık resmileşriıiştir, onur kazanmıştır. M.S . VI. yüzyıl sonlarındaki islamın çıkışına kadar durumu böyl~dir. Görkemli bir uygarlık dini halindedir. Bizans lmparatorlu~. yan-feodal, yan-kölelik özellikleri ile hıristiyanlıgı da kendine çok iyi uydurarak, çok sa~lam bir güce ulaşmıştır. Ve böylece yayıhr, dort kıtaya etkisini taşırır. Daha önceki aşamas ında bu dinin havarilerini, aziz ve azizelerini unutmamak gerekir. Hepsi büyük zulme karşı başkaldırının kurbanları ve temsilcile. ridirler. Ve halen de böyle yansıtılır. Onları bu çerçevede anlamak gerekiyor. . ' Müslümanlık Hıristiyanlık resmi bir ideoloji haline geldikten

ww

w.

ne te we .c

ise evrendir, gökyüzüdür. O zaman, orada tannya yer vardır. Tanrı giderek orayı kendisine mekan edecektir. Başlangıçta belirtildi~i gibi, insan dünyaya hükmetmek istiyor. Hükmetmek istedi~ine göre, kendisine bir kuvvet atfedecektir. En kuvvetli giz nedir? Kendisini tanrı katına yükseltmektir. "Tanrı şöyle güçlü" dedi mi, bu, "ben bu kadar güçlüyüm" demektedir. Böylece, insan kendisini güçlü gösterebilmesille olanak tanıyan bir dini yaratmaya yönelecektir. Buradan özellikle imparatorluk olayına girecegiz. Önce din ve tannnın büyüklü~ünün gösterilmesi gerekiyor. Kişi kalkıp, "ben büyük biriyim, tanrıyım" dese kimse · inanmaz. Ama önce büyük din ve büyük dinin büyük tanrısı yaratılır, ardından da kişi, tanrıyı temsil etti~i, ola~anüstü özelliklere sahip oldu~ iddiasını ortaya atar. Işte lsa olayı bu aşamadaki bir olaydır. Yavaş yavaş' yeryüzünden gökyüzüne do~ru gider ki, tabii bu, kabilesine göre böyledir. lsa artık, tanrı veya tanrının o~ludur. Artık, hakim olmak isteyen insandır. Başlangıçta o, bütün ezilen insanımız adına vardır. Çünkü insanımız bu düzeyde yine acılar içinde kıvranıyor. Çok çarpık bir sınıfsal baskı türü vardır. Özellikle Roma lmparatorlu~u çok acımasızdır. lnsanlı~ın gelişmesini oldukça engeller bir konumdadır. Çok sayıda köle vardır, köleleşme vardır. lnsanımız o kahramanlık ça~ın­ da, kahramanca tanrılar seviyesine de ulaşmıştır ama, onda bir düşürülme durumu da söz konusudur. Fakat şimdi insan, büyümüştür. Toplum büyümüştür. O zaman bunu telafi etmek gerekecektir. O, Roma kabilelerinde kendisini direkt tanrı, Roriıa Tanrısı görmek, böyle ilan etmek, kendisini insan özelliklerinden çıkartmak söz konusudur. lmparatorluk tanrılarla özdeştir. Hem Roma'nın ayrıcalıkları söz koriusQdıir ve hem de çok aşın bir biçimde, "tann eşittir ben" anlayışı vardır. İn­ sanlık üzerinde haddinden fazla zor bir güç haline gelmektedir. lşte bu yönden, lsalık, kavim dini olmaktan, Roma dini olmaktan uzaktır ve ona karşı­ dır. Yahudilikteır etkilenmiştir ama yahudili~e karşıdır. Roma üzerinden eikilenir, ama Roma'ya karşıdır. Romii'nıiı ezdi~i kölelere sahiplik etmek ister. Kabile dinlerinden uzaklaşmak ister. Yeryüzünün kötülüklerinden arınmak ister. lnsanlı~ın düşürülmüş oldu~u acı sefilli~i. köleli~in acılarını

dindirrnek ister. lşte bütün bunlar, lsahgın, hıristi­ yanlıgın oluşumunun beiJi başlı nedenleridir. Bu nedenle lsa, "Senin bir yana~ına vurursam sen di~erini uzat" der. Yani başlangıçta yumuşaktır. Otoriter degildir. İktidardan uzaktır; çünkü, iktidara karşıdır. Ilımlıdır, fakat ilk defa bütün insanlık adına konuşur. Büyüklügü buradadır; lsavili·~in büyüklügü buradadır. Klan-kabile, millet ve , hatta devlet dini olmaktan çıkıp, bütiin insanlık adına, bütün kölelerin adına l>ir çagn yapar. Bu ça~n. lsa'yı oldukça yüceleştirir, kutsal bir varlık haline getirir ve işte buradan da, denildigi gibi, "gökyüzüne uçup gider." Müslümanlık daha degişik bir ortamın dinidir.


;

== 1 Şubat 1991 1::::,, /: ::;;:, '::1 Sayfa 27 (E]

ww w. ne te w

e. co

m

kede. Bunlar maddi gerçekler, ama diger yandan sonra Ortadogu toplumlarında daha fazla etkili olkarşılannda yükselen bir uygarlık da var. Yahudimak için çaba sarfetmiştir. İstanbul bunun için bir ligin ve lsaviligin geliştirdigi uygarlıklar var. Yimerkezdir. Yine Şam çok önemlidir, bir merkezne, aşagısında Habeşistan'da, hatta Yemen'de bu . dir. Antakya hakeza böyledir. Fakat Arap Yarı­ çelişme var. Yani, bir yanda feodal toplumların madası'nda ilkel kabileler söz konusudur. Ne yaoluşturdu~u uygarlıklar./ diger yanda ise kızgın hudi dinine ne de lsavilige tam bulaşmışlardır. · Çölde, en geri Arap kabileleri bulunuyor. Yani hıristiyanlıgın da mensupları degillerdir. PeMuhammed de bunların içinde yetişiyor ve bu ki hangi dinin mensuplarıdırlar? Bilindigi kadaçelişkileri görüyor. Hıristiyanlık ve musevilik taoyla, Kabe'de Lad ve Fad tanoları var. Bunlar karafından tam bir çember içine alınmıştır ve oradabile tanrılarıdır. Kabe'de 360 tane puturi varlıgı ortaya çıkan her öncü kendisini peygamber ilan söz konusudur. Ne kadar Arap kabilesi varsa, herediyor. O zaman ne yapacaktır? Bu koşullar altın­ halde o kadar da put var. Rakam önemli degil, da ticaret hayatına atılıyor. Bir güç olma geregine ama işin özü böyle. Unutmayalım, yine o zaman inanıyor ama, Arap kabileleri ve kabile tanrıları, temel ideolojik çevre olarak dinsel bir kesim söz konusudur. Ozellikle gelişen toplumun -en gelişen _ geliştirmek istedikleri otoriteye, düzene son derece karşıdırlar. Kureyş kabilesi ve diger kabileler, temsilcisi oldugunu iddia eden muscvilik ve onun Arap kavimi düşüncesini, imamlık düşüncesini kavimi olan yahudiler vardır. Şehir uygarlıgında kabul etmiyorlar. lliklerine kadar kabilecilige ve ve ticarette etkilidirler. Diger yandan hıristiyanlık kabilc tantılıgına kendilerini kaptırmışlardır: Dovardır. Her ne kadar musevilikle çelişınesi varsa layısıyla, egcr ilerlemek istiyorsa, o zamanki resda, o da resmi bir din, yani devletin dini olarak, mi diniere oldugu kadar, o kabile dinlerine de, kaArap Yarımadası'nın kuzeyinde, Şam'da hakim bile topluluklarına da karşı olmalıdır. Önemli bir dindir. Burada çok güçlü bir uygarlık inşa edioranda kölcligi meşru gören Roma lmparatorlulir. Halen kalıntıları vardır ve görkemlidir. Arap gu'na karşı olmayı, yine kabilc düzeninden kavim Yarımadası'nın iç kesimlerine yönelik olarak güÇ~üzcnine, kabile otoritesinden devlet otorite-sine lü kolonileri oluşmuştur. Kiliseler, manastırlar yönelmeyi düşünmekdir. Bunun en somut ideolovardır.Orada hıristiyanlar, papazlar faaliyet yürüjik bir çerçevesi de, kavil)l dininden bütün insantür, hatta Mul;ıammed ilk çıktıgında, ticaret yaptı­ lık dininc-yönclmedir. Devletin resmi dinine karşı gında bunlarla temas kurar. Yahudi tüccarlarını çıkar, imparatorlugun ezdigi kesimlere sahip çı­ tanır ve yahudi tüccarların ne kadar insafsız oldukar; yine kabilelerin, o içinden çıkılmaz dinlerine, gunu gözlemler. Arap Yarımadası'nda gelişmiş tanrılarına, putlarına karşı hepsinin çıkarlarını dile olan ticaretin yahudilik tarafından nasıl hakim olgetiren tck _tannlı dine ihtiyaç vardır. Musa ve lsa duklarını görür. Aynı şekildi, hıristiyan papazlar yalııız yahudilerin ve hıristiyanların peygamberidaha güçlü bir konumdadırlar. Maddi yönden dir. Ama Muhammed, "ben yalnız Arapların pey- · güçlüdür ler; . devletin de destegini almaktadırlar. gamberiyim" demez; çünkü bu, o zamanki koşul­ Yani hakim konumdadırlar. Demek ki, Muhamlara denk gelmez. Yine, lsa "ben tannyım" diyor. med, iki dini de kabul edemez. Çünkü, ticari çı­ Bu nedenle Muhammed kendi kendisini tann da karlarına karşıdır. Yahudilik de, hıristiyanlık da ilan edemez. Yapması gereken en uygun şey nehayat hakkı tanımamaktadır. Ama unutmayalım dir? Gelenekiere de dayanarak, kendisini tannnın · ki, hem lsa hem de Musa, Filistin'de ortaya çıkar. elçisi, bütün insanlıgın peygamberi ilan eder; hem Arap kabilelerinin bir benzer gerçegi içinde ortade en son peygamber! Bu tez günün koşulları açı­ ya çıkarlar. Bir peygamber gelcnegi vardır. 124 sından son derece gerçekçidir ve devrimcidir. bin peygamberse bir gelenektir. Peygambersiz yaÖnemli bir t:ırihsel boşluk söz konusudur. Tarihin şam düşünülemiyor. Dinsiz yaşam düşünülemi­ bu boşlugunun önemli bir devrimle kapatılması yor. Ortaya çıkan her öncü, kendini paygamber gerekmektedir. Bu devrim, işte toplumsal koşulla­ olarak gösteriyor. Kabilenin peygamberi, kavm'in n, tarihsel aşa,ması böyle olan bir çerçevede vücut peygamberi, insanlıgın peygamberi; o zamanki bulur. Böylece islamın büyük çıkışı, islamın büaşamanın toplumsal gerçegi tamıtamına öyledir. yük kılıcı, büyük yayılışı gerçekleşir. Mevcut taArap kabilelerinin, özellikle o ~eri kalmış olaniarİhsel ve toplumsal gerçeklik böylesi bir devrimin nn durumul\ll biraz göz atıldıgında, gerçek daha iyi anlaşılır. ~ir tarafta yahudiler, diger tarafta- başlamasına olanak tanımaktadır. 'Muhammed'in büyüklügü 'buradadır; bu koşullara en iyi cevabı Araplar, Sami ırkının önemli bir bölümü yahudi verebilen sistemi bulabilmiştir. İnsanlık' tarihinde kavimi biçiminde güçlenmiş durumdadır. Kendini ilerici bir noktayı yakalayabilmişttr. Bu konuda insanlıgın en seçkin kavimi olarak görüyor. Hıris­ hayli yogunlaşmıştır. Yogunlaşması Kur'an'ın ortiyanlıgı kabul edenler, yine gelişmiş bir kesimi taya çıkmasına yol açmıştır. Ve bu biraz da anlaoluşturuyorlar. Ticarette özellikle agırlıkları varşılırdır. Çag ın bütün dinsel düşüncesini imbikten dır. Çölde en geri kalanlar ise, o kabile-klan dingeçirmiştir. Biz nasıl ki bütün halkiann devrim lerinde de görüldügü gibi, çok geri, ins,anın o tecrübesini, sosyalizmin tecliibesini özümsüyorgünkü koşullarında asla. kabul edilmemesi geresak, Muhammed de o zamanın dinlerinin tecrübeken, devlet düşünc·esine yabancı, insanlık düşün­ sini özümsemiştir. İçlerinden en olumlu yanlan cesine yabancı bir konumu, maddi yönden tam bir anarşiyi yaşıyor. Dört taraftan çıkarları tehli- - almış, en gereksiz yanları atmıştır. Muhammed,


ömegin ütopik olan "İsa'nın tanrı oldugu" düşün­ cesini atmıştır.

ww w. ne te w

e. co

m

12 Eylül'le birlikte varlıkları silindi. "Biz sosyalistiz" diyorlardı, kısa bir dönemde silinip gittiler. İnsanın tanrı olrnayacagı apaçıktır; oniı aşıyor Oysa ki bir islamiyet, din olarak 1400 yıldır varlı­ Muhammed, "Peygamber tanrı olamaz" diyor. gıru sürdürüyor. Hem de öneminden fazla bir şey Kabile dinle;rinin 360 putu var; gidiyor hepsini bir . yitirm~den. Demek ki İslamiyet, insanlık 'tarihinin günde yıkıyor; "Bu kadar tanrı olamaz" diyor. önemli ·bir aşamasında önemli bir çözüm gücü Bütün bunlar hep devrimci çıkışlardır. Diger yanolarak devreye girmiştir. Kılıcın rolü vatdır, ideodan bunların olumlu özelliklerini de alıyor. Tek lojinin rolü vardır. Büyük moral ve kararlılık söz tanrılı dinlerin de olumlu özelliklerini alıyor. konusudur. Bizim de mensubu oldugumuz OrtaArap kaviminin yüceltilmesi gerekligini kavrıyor; dogu toplumlarının hala süren temel yaşantı biçibu da, yahudilikten oldukça etkilenmektir. Ama mi haline gelebilmiştir. Görülüyor ki islami devyahudiligin hatasına düşmilyor; "Arabın, Aceme rim, kesinlikle klan-kabile düzenine karşıdır; onu üstünlügü yoktur" diyor. Burada eşitlik vardır. devrimle aşmaya çalışır. Yahudi 'kavimciligine de Bu, bir anlamda entemasyonalizmdir. Büyüklügü, karşıdır; onun üstünlük anlayışına1 da karşıdır. Bu kabileciligi mahkum etmesindedir. Ki, bizim halanlam~ devrimcidir. Hıristiyanlıgın reşmi düzekımız bugün bile kabilecilifti aşmış degildir. Fanine de karşıdır; ki hıristiyanlık önemli oranda kat Muhammed, o zaman kabileciligi mahkum köleciligi temsil eder. Köleciligin etkileri hem Biedebiliyor. Demek ki, onun bütün dinsel biçimleri zans, hem de Sasani lmparatorlugu'nda güçlüdür. kepdini putların yıkılınasında gösteriyor. Bütün Onlara göre üstün bir rejimin, yani feodal uygarhbunları yaparken de büyük bir azim gelişiyor. Itın yogunlaştıgı, şekillendigi bir dindir islainiyet. Kendisine yönelik komplolar çoktur. Biliniyor; fslamlık son tahlilde, en gelişmiş feodal uygarlık daha Mekke'deyken yatagına yapılan saldırıdan dinidir. Hatta Çin'deki, Hindistan'daki .benzerlezor kurtulur. Yine gezdigi yolların üzerine dikenrinden daha fazla, bu uygarlıgın hazırlayıcısıdır. , ler, 'çakıllar, çalı-çırpı attılar. Böylesine son dereGörkemli hazırlayıcısıdır. Ve döneme göre evrence kritik bir yaşam içindedir. Bilindifti gibi, meş­ sel çapta, klan, kabile düzeninin, yani ilkel komühur Hicreti gerçekleştirir. Hicret ederek, ancak nal toplumun tam aşılmasında rol oynadıgı gibi, Kureyş'in kervanını pusuya düşürür, daha sonra yarı kölelifti, hatta biraz gelişmiş sınırlı bir feodalda Şam'dan gelen kuvveti bozguna uftratır. Böylelifti temsil eden düzenleri de çok geride bırakıyor. ce · bir siyasal-hukuki güç haline gellr. Yeni bir Bu düzenierin etkisi altındaki insanlara, bunun devletin temelleri atılır. Bundan sonra, bilindigi için bir kurtarıcı gibi gözüküyor. Bizanslılar, Sa· gibi, Arap Yarımadası'nı çok kısa bir süreç içinde saniler, dönemine göre, köleliftin acılarını, ızdı­ yeni islam ordularıyla işgal eder. Gerçekten islaraplarını halkiara çektiriyorlar. Kabilecililc düşün­ mın ideolojik önderligi ve pratik militanlıgıyla kı­ cesi hiç ilerletmiyor. Dolayısıyla, islamiyet, sa süreler içinde düşürmedigi bir kuvvet kalmaz. gidilen her yerde ezilenler tarafından özellikle bir Daha 640 yılında, yani Medine'ye gelişi üzerinkurtarıcı din gibi karşıtanıyor va kolay özümseniden 1O yıl geçmeden en büyük imparatorluklar yor, benimseniyor. Hızla yayılmasının, egemen olan Roma, Bizans ve Sasani imparatorluklarıyla olmasının özünde bazı tarihsel ihtiyaçlar vardır. savaşa başlamıştır ve çogunlukla da bu imparatorYalnız kılıç gücüyle yayılmayı saftlamıyor; toplulukların orduları yenilir. Arap Yarımada,sı'ndan mun ilerlemesinde çok büyük bir gelişim imkanı kuzeye, doftuya, batıya ve Afrika'ya dogru bir yaverdigi için, mevcut acıların; ızdırapların giderilyılma başlamıştır. mesinde, aynı zamanda toplumsallıgın gelişme­ Tarihte bu kadar hızlı gelişen, dünyanın dörtbir sinde, bilimin, sanatın, devletin gelişmesinde il~ri tarafına yayılan devrim ömegine az rastlanır. Bibir evreyi temsil ettigi için gelişme imkanı buluraz da bu temelde gerçekçi yaklaşmak gerekiyor. yor. Ve daha 650 yıllarına gelindiginde (ki, doguGünün koşullarına göre, emir düzenine müthiş şundan 20 yıl sonradır) ta tran içlerine, Anadokavuşmuş, kendi komutanlık sistemini çok iyi yalu'ya, Afrika'ya kadar kök salar, devrimsel bir ratmış, askeri düzenlemeye oldukça erkenden çıkıştır, zamanına göre insanlıgın gelişmesinin en ulaşmış, büyük bir disiplin, ama aynı zamanda üst bir aşamasını temsil etmektedir. Bu uygarlıgın büyük bir iman! lslamiyetin gelişiminde imam gelişmesinde Arap kavimciliginin yeri büyüktür; . çok önemlidir. lmandan sonra askerlik gelir. Kılı­ fakat şovenist degildir. Diger halkların varlıgına ca gerçekten çok sıkı sarılır. O zaman kılıcın rolürıza gösterir. Özellikle yahudilik gibi üstünlük idne bakalım; kılıç çekildi mi el-aman dilenir, herdiasını taşımaz, dolayısıyla diger halklar tarafın­ kes kılıcı~ korkusuyla imanı tanır. Günümüzde dan hemen benimsenir. insanımız kendisi için zor-bela imaria geliyor. Bütün bunların yanı sıra islamiyet, doguşundan Onlar günde, yılda sayısız kabile ve kavim imana itibaren bir ayrılıgı da yaşar. Bu ayrılık, etkisini getiriyorlar. Kılıcın keskinligi, fikrin ve azınin günümüze kadar getiren, islamiyetİn erkenden büyüklügü deniliyor. O halde, tarihin büyük· çı­ ·devletleşmesini isteyen kesimler, güç-otorite halikışlarından ders almayı bilmek gerekir. O dönem ne gelmesini isteyen kesimler ile, onun ideolojik görkemli çıkışların yaptiması gerekiyordu. Bu anözüne, eşitlikçi özüne baftlı kalmak isteyenler aralamda İslamiyet, dönemine göre çok büyük bir sındaki ayrılıktır. Bu, aynı zamanda, islamiyelle devrimdir. İşte, Türkiye'de bazı sol gruplar vardır, kendini fazla dönüşüme ugTatmadan, kabilenin


3ncmli oranda geliştirmiş bulunan Sasani lmparatorlugu'nun yıkıl ş sürecinde, lran kavimlerinin başında bulunan Fars kabilesinin ve diger lranlı kavimterin çıkarlarına uyarlanmış islamdır diyebiliriz. Başlangıçta Sasanilerin kendi dinleri vardır. Zerdüşlük halen etkilidir ve biraz da milli kavim özelligi agır basan bir dindir. Sasani lmparatorlugu, 1ranlı kavimterin bir imparatorlugudur. lslamiyeüe uzun süre çalışmışlardır. İslam geliştiren Emevi sülalesi sünnidir ve bunların lran'a saldırı-· sı, tran'ın o görkemli imparatorlugunv yıkmıştır. lmparatorlugun • yık~ması ile birlikte, bunlar çok büyük haskılara ve kaliamlaratanık oluyorlar. Bu durum, lranJıların neden şiiligi seçtiklerini, aleviIigi benimsediklerini ortaya koyar. Böyle bir baskı ve katliam, o zaman gelişmiştir ve ~mevi sülalcsi, lmam Ali. çevresine de aynı zulmü, Ali'nin ogıu Hüseyin daha Kabe'dcyken uygulamıştır. Hüseyin'in kcllesi tepside Emcvi camisine getiri. lip sunulmuştur. Demek ki imam Hüseyin ve aile cfradı Emcvilcrin, o zamanki Sultan Yezid'in katliamıyla, acımasızlıgı ile karşı karşıyadırlar. Öte yandan, lranlılara da Emevi sütalesinin saldırıları söz. konusudur. Bu durumda kimi tercih edccek.ıerdir? Elbette ki kendileri gibi mazlum bir durumda, olan lmam Ali taraftarlıgını, hem de ustalık derecesinde kabul edeceklerdir. Bilindigi gibi, şiilik, en 'yaman lmam Ali taraftarlıgı, savaşçı militan lmamAli taraftarlıgıdır. Ve bunun son derccc anlaşılır bir nedeni vardır. Kendileri için çok hayati olan birçok degerin yıkılmasında vahşi davranan Emcvilerin, (ki o zaman Emevi sütalesinin komutanları gerçekten çok vahşi idiler) Roma Imparatorlarının vahşetini bile geride bırakan, lmain Ali taraftarlarına, Hüseyin'e yaptıklarını gözönüne getirirsek (ki, bunlar müslümandırlar, Arap kavimlerindendirler), bunlara bu kadar zulüm yaptıklarına göre; diger kavimlere elbette ki çok daha acımasız davranacaklardı. lşte bu, şiiligi ortaya çıkarır; şii miliıanlıgının bir direnme mezhebi olarak şekillenmesine yol açar. Ta o günden bugüne kadar savaşırlar. Bu savaşım sürecinde Ebu Müslüm ve Abbasi lmparatorlugu'nun kurulması, Emevi sü1alesinin dagılmasına yol açar, bunda İranilerin de güçlü payı vardır. Görülüyor ki, şiiler, islamın, lınam Ali 'yandaşlıgının en militan kesimidir. Yıkılan Sasani lınparatorlugu nedeniyle de biraz lrani özelliklere bürünür. lranilerin, yani Fars veya diger lrani kavimterin ugtadıgı kaüiamlara karşı bir tepki özelligi taşır. Ve kendini sürekli savunmada bulur. Bu anlamda, ~Ili bir haklılık yönü de vardır. Zulme ve haksizlıga karşıdır. Sürekli savaşını içindedir, dolayısıyla da mi-

ww

w. ne te

we .c

gm yarattıgı büyük olanaklar içinde, bu olanakları . ele geçirerek esk~ mal, mülkleri ve otoritelerini yüz' kat ~tırmada, y~ kapsamlı bir biçimde geliştirn;ı~de rol almak isteyenlerle, islamın . devrim­ onun bütün insanlıgı kıııtiınnası gerekti.. ci ö~tlnt<. 1 gine inanan, adilligine bütünqyle baglı olan, ' dürüst özünü temsil edenlerin çelişkisi veya ayrı­ Iıgıçhr. Jşte sınıfsal özü bu olan bir çatışma oluyor: E.ski toplumqn kalıntıları, o kalıntıları islam maskesi altında sürdürmek isteyenlerle, islam~n gerçek devrimci özüne paglı kalmak isteyenler arasındaki bir çatışmadır yaşanan. !şte bu çatışma • çok şiddetli bir biçimde ve hem de islamiyeLin çı­ kış yıllarında yaşandı. Daha Muhammed vefat ctmedeı,ı bu çatışma başlamıştı. Bilindigi gibi, çatış­ manın başını çeken vardır. O zamanki Emevi sülalesi, eski toplumun egemenlerini temsil etmekte, islamiyeti maske olarak kullanmakta, daha çok onun sagcı yorumunu esas alrİıakta ve çok kariyeristçe, çok komplocu bir tarzda, yalanfitneyi erkenden islama sokmakta, bu temelde hızla devletlcşmektedir.Emeviler, iktidm:ın nimetlerini hemen toparlıyorlar; dolayısıyla palazianı­ yor ve güçlcniyorlar. Bunların sag yorumuyla, daha ~onra sünnilik bir mezhep olarak gelişti­ rilmekte-ve buna ideolojik kılıf giydirilmektcdir. Bir yandan böylesi bir kesim ortaya çıkarken, öte yandan da Muhainmed'in yakınlanndan olan ve gerçekten tamamen militanca islama hizmet ebniş, bu konuda büyük özveri ve cesaret göster_miş, , aynı zamanda çok bilinçli, islamın özüne ve onuıi 1eşitlikçi adil özüne· inanmış, mal ve mülke goz dilqneyen, otoriteyle başı dönmeyen lmam Ali'nin başını ÇC(ktig~- 6ir kesim var:dır. Bu akım, daha sonra karşımıza çeşitli mezhepler biçiminde çıkar. Yani alevilik diyebilecegimiz, Ali'nin tutumundan yana olma. temelinde bir kesim gelişir. Fakat bu bölünmede, bilindigi gibi, Emevi sütalesi baskın çıkar. Bu baskın çıkışın kaynagında iktidara sahip oluş vardır, İktidar, Erneviierin elindedir. Emcvilcr, o dönem Şam'da kurumlaşmış­ lardır. İktidar ve para ellerindedir, olanaklan geniştir. Bunlar, erkenden saga yaklaşmakta ve bu konuda, eski topltimun aile ve _kabile şeflerine çok· taviz vermektedir! er. Onları hızla yanlarına çek~rek para ve güce dayanıp bunu, sınıflı toplumu geliştirme temelinde kullanarak, güçlenip egemen oluyorlar. Diger kesim olan aleviler, yarii Ali yanlıları, daha çok ideolojik saflıga-anlıga bagıı kaldıkları, kimseye para ve mülk dagıttna­ dıkları, özellikle imanla, islamın militan özüyle yaşamak istedikleri için, yaman savaşır, etkili savaşır fakat hakim olamazlar. Alevilik güçlü bir kanat olarak gelişmesine ragmen, bu nedenlerle hakim olamaz. Bilindigi gibi, bu çekişme;o gün. den bu yana sürcgelir. Bu konuda tran şiiliginin istisnai bir durumu, önemli bir ycr.i ·vardır. Ş iililik nedir? Daha çok islamın tran çerçevesi içinde yonımlanması, tran'da egemen olan bir devlet gelenegini ve uygarlıgı

om

.böıi' çı)(arlarını bir tarafa ibneden, bilakis islamh-

litancadır.

' SÜRECEK


Kadın hakları

ve

özgürlüğü

sor unu·

A.INAN Ç lesi; orduların savaşımı, siyasal-diplomatik savaşırnlar biçiminde genel olarak müçok güçlüdü r. Ekonomi, külcadeleler tarihi bir aniabm . tür, sanat, ahlak, felsefe vb. nen bugün, kadın sorunlan bulmuş; resmi ye gayri resbirçok alana damgasını vuve çözüm yollan tartışılarak mi tarih anlahmına geçmiş, ran egemenlik nasıl ki kadın günün anlamına karşılık veaynı biçimde kültü.r de de statüsün ü büyük bir hakimirilmeye çalışılır. Sorunun • yansımasını bulmuş, ama yetle tesis etmişse, bizdeki bütün_ yönleriyle ele alınıp özgün bir olay olarak bu so- 1 sömürgeciliğin de öylesine tarhşılması şüphesiz önem run .özellikle günümü zde tesis edilme durumu vardır. taşıyor. Zaten hemen ,herkedaha sık ele alınmasına rağ­ Ülkemiz de siyasetin, ekonosin bu konuda söyleyeceği men köklü bir çözüme kamik, sosyal ve kültürel ala-bir şeyler de mutlaka vardır. vuşturulman:uŞhr . Bu alanda . nın, ne kadar sıkı bir mengeElbette ki, biz yaşadığı mız köklü bir devrimin gerçekne içinde tutulduğu çok iyi süreç açısından soruna çok leştirildiğini savunm ak zorbilinmektedir. Benzeri az gököklü yaklaşmak durumu ndur. Biçimlere kesinlikle itirülen bir eşitsizlik ve baskı dayız. Sorun bizim için iki bar etmeyen, sorunun yaşanması,- bu yüzdend ir. açıdan önem taşıyor. Birinciçözümü için bunların aşıl­ Daha da ötesine gidilirse, ülsi, ulusal kurtuluş sürecini n masını esas alan bir yaklakemizde kişiliğin çözümle nbaşanya ulaşmasında; ikin- ' şımdır. Şunu hemen söylemesi · meselesi kadın-erkek cisi, bununla bağlanhlı olayebiliriz ki, halkımızın ilişkilerinin olumsuzlaşma­ rak toplumu n çok geri bir kurtuluş ve özgürlük mücasıyla_ da sıkı bir ilişki içindedurumu ifade eden bugündelesind e taşıdığı önemde n pir. Bu ilişkilerin içinde bukü. konumu ndan kurtulm aötürü daha ilk günden sorulunduğu düzey, muazzam sında bu sorunun çözümü na en büyük önemi vererek . gerginliklerin, örgütlen meen önemli faktörlerden biriyaklaşhk, toplumu n devrimme, mücadel e etmeme, so- ni oluşturmaktadır. Ancak,· ci çözümle nmesind e bu runlann saphrılmas~, her · · nedenler salt belirtilenlerle alanda da şiddetli bir mücatürlü tutuculu k ve geriye de sınırlı değildit. Sorunun dele içinde olduk. çekme hareketi nin kaynağı derinliğine ele alınması geHalkımızın dünü ile budurumundadır. Mücadele. reği, göründüğünden çok gunu karşılaşhrıldığında miz, bu ilişkilerden kaynakdaha fazla nedenler e dayanulusal-to plumsal · özgürlük lanan kişilik durumu ndan maktadır. Gerek dünya çamücadel esinin genelind e olşiddetle etkilenmektedir. pında ve gerekse biz soruna duğu gibi, özgül olarak bu . Dolayısıyla, sorunu hiçbir teorik ve pratik y;ıklaşımlar alanda da sağlanan gelişme­ açıd.an görmezl ikten gelemegeliştirilirken yüzeyselli~ten lerin hiç de küçümse nemeyiz. Ama, sorunu alışılagel­ kurtulm aya, yaklaşımların yeceği görülür. Şüphesiz ki, miş biçimlerle ele almak da köklü olmasına kesinlikle ihbu alanda hala büyük sorundoyuruc u olmuyor . Elbette tiyaç var. larımız var. Ulusal-topki, filozofça bir yaklaşımdan Bu sorun, hemen tüm lumsal alanda hiçbir sOrunubahsetm iyoruz. Yine, günönemli tarihsel dönüm nu çözernemiş bir halk gerlük ekonomi k, sosyal, siyanoktalarında -toplum un döçekliği içinde "kadin sorusal ilişkilere kahlımda he-. nüşüm süreçleri nde- kendinu "nun çok derin olması ve men bir eşitliğin sağlanması sini şu veya bu biçimde dubunun mücadel e. ortamında gerektiğini de söylemiy oruz. yurmuş, insan toplumu nu da yansımasını bulması anBu konuda hayalper est olgelişiminde açık veya kapalaşıhrdır. Halk gerçekliğimiz . mamak gerektiğini bilerek lı, geriletki veya· ilerletici içinde "kadın sorunu" -ülkehareket ediyoruz .. Fakat mabirçok yönden etkisini gösmiz üzerinde ki sômürgecilidem ki, önemli bir devrim termiştir. Halende insanlığın ğin karakter iyle bağlanh içesürecine giriliyer ve bu koiçinde bulunduğu her türlü risindedir. Bizim sömürnuda gerçekten köklü soruneşitlik mücadel esinde en geleşme sürecimiz, k~dının Iann çözümüy le karşı karşı­ öı:ı.emH yerlerde n birisini iş­ · yüzyıllardan beri kadınlaş­ ya bulunuy or, o halde en gal ederek varlığını sürdürma sürecine çok yakından azından soruna· teorik bir mektedi r. Sınıflar, uluslar, bağlıdır. Toplum umuzda yaklaşımın geliştirilmesi ve eski ve yeni toplum mücadekadının boyun eğmeciliği eğer kişiler kendiler ine gü-. 8 Mart Dünya Emekçi Ka-

ww

w. ne te

we .c

om

dınlar Günü yaklaşıyor. Her yıl 8 Mart'ta, dünya kadınla­ nnın günü olarak benimse -


duymak olmuŞtur. O zaman sorunun varlığına işaret etne gelişmiş bir teknik, ne imdüşünmek mek, bu konuda datlanna gelecek felşefe v~ ve pratikte belli adımlar atmak isteyenlere bir yaklaşım - hatta ne de gelişmiş dinsel Güneşin vardır. öğr~tiler sunmak, ilerlemek istiyorsa akarsulann , muhteşemliğini gösni nasıl ilerlenebileceği tehliketerini, deprem ve gök termek ve en azından ilerieyarattığı gürlemelerinin ten bir tartışma platformunu günlük etkiyi, doğanının sunabilmektir. kendilerine sunduğu yaşam Dergimizin bu sayısından­ imkanlarını gördüklerinde, başla­ yayınlamaya itibaren kişilik sorunlarının kaynağı­ tannlara ulaşırlar. buradan ve Hakları "Kadın qığımız haelleriyle kendi nı bizzat Gök tanrıları, bereket tanrı- Ozgürlüğü Sorunu" başlıklı zırlamış olurlar. Bu ise Herisi lan ve tanrıçaları buradan yazının bu amaca hizmet etiçin önemli tırmanışın önünBunlar genellikle doğarlar. değer­ Bu tiği inancındayız. deki en ciddi engelleı:den bi.. Görülmekyaratılar ateşten Dünya Mart 8 lendirme kobu risi olur. Dolayısıyla tedir ki, insanlar, yaşamları­ Emekçi Kadınlar Günü dola. ulusalöneı;imiı, nuda nı en çok etkileyen olgulan yısıyla 1987 . yılında kaleme toplumsal sorunun . köklü tanrılaştırmışlardır. Bu nerağmen, olmasına alınmış çözümlerinde bu konuda side ilk dinler doğa dindenle görülecekzaman okunduğu azından en lahsız. olmamak, leridir. İnsanlar, bu kuvvettir ki güncelliğini korumakteorik bir donanım ve sınırlı az veya çok lerin tadır. · bir pratiği esas alma:ktır. kendiürküyor, olmasından Tersi durumd.a ilişkilerdeki lerine imkan sunmasından - İnsan toplumuna özgü somevcut tıkanıklık, çözümveya yoklukları halinde yarunlar ortaya çıktığında çösüzlük, yozlaşma ve bunun şamı tehlikeye düşürmele­ züm yolları başlangıçta geri en kötü biçimde örgütlenrinden ötürü bunlara kutsalyaklaşımın bir toplumsal me, ideoloji ve siyasete yanlık dereceleri atfediyorlar; inYani taşır: etkisini ağır olmadan sıtılması farkında saygı gösteriyor ve hemen sanlar, başlangıçta her şeyi çok şey kaybettirir. Özel en dokunulmaz mabetler çok akıllıca yapmazlar. Çünharp yöntemlerinden de olarak karşıtarına dikiyorlar. kü akılları o ölçüde gelişme­ görmekteyiz ki, polisiye faaÇünkü insan kendi zayıflığı­ .henüz dönemde Bu miştir. bu çok en , liyetler9-e düşman nı örtbas etmek için kendisidoğayla mücadelelerinde ve meseleye el atmaktadır. Bu ni kandırmak zorundadır. birbirleriyle ilişkilerinde çok alandaki bir zayıflık ve yetBugün de sık sık kendimizi alezayıftırlar. Hayvanlık mezliği bir karşı-devrim ,ola­ gereğinden kandırmamak tüinsan çıkan yeni minden yı ol~rak bize dayatmaktaöyle göAma bahsediyoruz. aşama­ ilk gelişmesinin rü büyük en Onümüzdeki dır. rülüyor ki, insanın ilk gelibu Dolayısıyla sındadır. handikaplarda n birisi, düş­ şim evrelerinde en büyük sı­ dönemde insanlığın, din ·kimanın ailelere, kadına ve ğınaklarından birisi kendimügibi yazıldığı taplarında eronun diğer kutbu olarak sini kandırmasıdır. Bu evrekemmel ilkeler ve dokunulkekliğe (erkeğe değil) dayaye ilişkin olarak din ve sanamaz çozum yolları ile narak bir provokasyonla birtın çeşitli biçimlerinde tamalikte dağıtma, saptırma ye · donanmış olduğunu söyletersyüz gerçeğin men reddetmekbilimselliği mek t~sfiye etme çabasındadır. edilmiş biçimi görülür. İn­ tir. Bu açığa çıkmıştır. Genelde san, müthiş bir kudreti bir Ama bilinir ki insanlar en de böyle olmasına rağmen, puta sığdırabil~iştir. Kendibüyük zayıf oldukları anda bu sorun bizde biraz daha il1 her şeye kadir olan bu since ilkeilahi. kutsal dogmalarla ginç biçimlere bürünüyor ve gün tapınabilmek­ her puta buBize sarıhnışlardır. lere bağ~ bel düşmanın çok, daha te, onun kendisini kurtaraeagün vazgeçilmez birer tabu ladığı bir olay durumuna geğma inanabilmekte dir. Zor gibi gelen birçok şeyin temeliyor. Bu açıdan sorunu geledüşüldüğünde durumlara bilinçsizce çok li gerçekten neksel biçimde ele almaktan bile nelebugün insanımızın tasarı İnsanlar atılmıştır. temelJeöteye, daha özgün re sanldığı hatırlanırsa, gegüçlerini geliştirme yeteneriyle ele almaya ihtiyacımız lişmenin ilk basamakların­ ilk kavuştuklarında ğine var. Şüphesiz ki, bu konuda insanın bu yollara daki güçlekeşfettikleri Şey, doğa en dokunulmaz doğru yollatahlil etmek zor sapacağını donakadar ne karşısında ri rı göstereceğimiz iddiasında değildir. Bilimsel araştırmanımsız olduklarını derinden değiliz. Yapmak istediğimiz,

ww

w. n

et e

we .c

om

veniyorsa bu~un günlük pratik ilişkilere de yansıtıl­ masİ kesinlikle gerekli olan bir yaJdaşımdır. Eğer tutu- . cu-bireyci biçimler esas alı­ nıp, devrimcilik bu biçimde sürdürülmeye cüret edilirse~ bu yaklaşımın sahipleri .ken' dilerini önemli ora,nda yaralamış,_ kendi gerilemeleri ve


yapılan tartışmalarla birçok tavize zorlanmaları düşün­ dürücüd ür. Bunun · doğru bir politıka olup olmadığı Sovyetler'de tartışılan bir husustur . Reagan'in arkasın­ da yüzyılların bu tür tanolan ve dogmaları var. Reagan

ww

w. n

et e

we .c

çalışan yaşamı­ mız doğrulamaktadır. Başlangıçta zayıf, bilinçsiz ve büyük boşluk içinde olan · insanın · ilişkilerine bu ne-

om

ve' onların da "barış" uğruna · dir. İnsanların üremesi, ·hay·vanlard akine çok yakın benzerlik içinde güdülerl e yönetilir bir durumdadır. Bu kurumu n bazı özelliklerinin · daha sonra ortaya çıktığını denle' fazla güvenınemek g~­ biliyoruz. . rekir. Kökleri bu kadar geçİnsan türünün bu ilk geli-, mişe dayanan atadan kalm~ şim evresind e kadın güçlügelenekl erdir deyip çok büsadece bir ABD emperya lizdür. Nec;ieni, üretim faaliyetyük değer biçrnek gerektiği min gücünü temsil etmiyor, lerinde kadının pozisy:~mu­ · düşüncesinin gelişen, güçlegeçmiş toplumların bütün nun güçlü olmasıdır. üzelnen insan pratiği açısından hayali güçleri ve dogmaları­ likle ot vb. bitkisel ürünleri n fazla ciddiye alınır bir yanı nı da arkasına almış olarak toplanmasında, soyun üretiyoktur, insan türü .böylesine .hareket ediyor .ve kiliseden mi ve çocukların beslenmeyanılgdara sanlmak zoruncamiye kadar bütün ibadetsinde ilk barınakların yapı­ da mıydı diye sorulabilir. Yilere girip onlardan medet mında kadın etkindir. ne insanın manevi kuvvetleumuyor, onları yeniden canBurada şu ' söylenebilir: Erkere sığınmadan yaşayıp landırmaya çalışıyor. Bu neğin becerisin in fazla geliş­ yaşayamayacağı düşünüle­ denle sosyalizmin temsilci mediği, özellikle fiziksel gübilir: Bilimsel gelişmenin zirgücü kendisini sıkışmış hiscünden yararlarimanın fazla vesinin yaşandığı çağımızda sederek uzlaşmalar arıyor. gerekınediği aşamada çonükleer dehşet dengesi göBuradan ortaya çıkan şey şu­ cukların, toplanan ürünleri n zönüne getirilir ve hatta dur: Bilimsel sosyalizm müve dolayısıyla yetkinin sahiSovyetler Birliği'nin bile bu cadelede bu kuvvetleri hesabi k~dın, sürece damgasını • nükleer dehşet politikasına ba katmada n, sadece bilimin basmaktadır. Bu önemli bir karşı ·kiliseyi yardıma çağır­ gereklerine göfe bir mücade- . safhadır. Dinsel dogmala rda ması hatırlanırsa, insanın le ile arzulana n sonuca ula- ' ~ylendiği gibi erkeğin sınır­ manevi kuvvetie re sığınma şamayacaktır. Veya diğer bir ' sız egemenliğinin daha baş­ olayını tam aştığı söylenedeyişle, bilimsel sosyalizm , langıçtan itibaren var oldumez. Yani sadece bilimsel bunun daha detaylı ve özğu ve gelişmenin, erkeğin gelişme de, insanın köklü gün ele alınmasını gerektirhakimiy etine bağlı olarak şe­ sorunlarını aŞmasında yetermektedir. Kısaca insanların kil bulduğu iddiası tabii ki li olmamaktadır. Bilimsel gebaşlangıçtaki zayıflığı ve bu hemen reddedilebilir. Geliş­ lişmenin gelecekte buna tam zayıflığı giderme k için sığın­ miş dinlerde kadının erkeğe .yeterli ·geleceğini bugünde n dığı dogmayı ciddiye almak, bağımlılığı sınıf1ı toplu.ma söyleyebilecek durumd a 'deama bu yapılırken onların bağlı olarak çok nettir. Geliş­ ğiliz. Bilime güveniy oruz ve boyunduruğu altına girme- . miş dinler neden statüsün ü biz tercihimizi bilimden yarnek, tersine anlamlı bir müerkeğin lehine şiddetle onayna yapmışız, ama insan türü cadele ile ilerlemeyi sağla­ larlar. Ama daha ilk dinlermutlak her şeye hakim olur, mak şimdi insanın karşı deki tanrıçalann durumu nkendini tannlaştırabilir dekarşıya bulunduğu en ciddi dan anlaşılıyor ki, kadın, meye kendimi zi yetkin bulproblemidir. Blz de bu tegüçlü olduğu bir süreci ya: muyoruz . Demek ki, bilim melde yaklaşm~ya çalışıyo­ 1 şamıştır. İlk doğa dinlerin de bir yandan zayıflığımızın gi- · ruz. kadına biçilen değer daha derilmes inde temel araç Bütün bunlan esas konufazladır. Sınıflı toplum dura-. ikeıl, diğer yandan ise zayıf­ ya giriş mahiyet inde belirtğında insanların bir kesimi lığımızı kanıtlayan bir araç- , tik. Aile kurumu · ortaya çı­ üzerinde çok dar bir kesimin br. karken, başlangıçta, taraflar .egemenliği olayı gerçekleşti­ · İnsanlığın. oluşumundaki birbirlerine oyle dokunul ğinde, kadının da bununla büyük ilkeler, bugün istese~ maz kutsal ilkelerle yaklaşiçiçe egemenl ik altına alındı­ de, "istemesek de yakamızı . mamışlardır. Rastgele; kenğı görülme ktedir. Bunda rol bırakmamaktadır. ABD emdiliğinden ve doğanın oynayan temel etmen, ürünperyaliz minin nükleer silahzorlaması altında adeta güleri•elde etmek için evin çev- , lan bir tanrı gibi insanlığın düleriyle böyle bir kurumu n. resi dışına açılma, aviama ve karşısına çıkarıp, özellikle içine girmişlerdir. Başlangıç­ bütün bunların da güç iste·de Sovyetler Birliği'ni tam ta bir aile kurumu ndan bile yen faaliyetler olmasıdır. bir şantajla etki altına alması bahsetm ek mümkün değilAma erkek, kadın üz~rinde ' larla kanıtlanmaya bu olguyu mevcut


,.

.. ' ·· m wr.ı Ozgur Halk olunuyor. O halde, köüzerindeki hakimiyetin iç içe gelişimini kabul etmek gerekiyor. Erkeğin kadın üzerinde kurduğu bu hakimiyet daha sonra çarpıcı btçime bürünür, Erkeğin yaptığı, bu konuda tümüyle büyük bir otorite gücü haline gelmektedir. Elde e ttiği siyasal gücü, dokunulmaz tanrısal ilke düzeyine getirir. Tanrı kraliçeler artık çok azdır, olanlar doğa dinlerinin kalıntıJarı biçimindedir. Tanrı krallar otoritenin tartışılmaz temsilcisidir. İnsan en önemli ·

· tanık

e.

Kadın hakları ve özgürlüğü üzerine · tartışmalarda klasik yaklaşımların aşılması

zorunludur

oranda köleleştirilir. Kadı­ nın eski otoritesi ve saygınlı­ ğına önemli oranda azaltılır. Kadın içiıi, insanlığın gelişi­

w. ne

.

Topluluğun kamaştırıyor. , ihtiyaçlannın fazlasının üretildiği bu süreçte, nasıl ki topluluk içinde saygınlık kazanmış olanlarla, bazı açgözlüler, uyanıklar genelde bu artık ürüne göz koyup, başkalannın emekleri üzerin-

ww

den: geçinmeyi ve buradan · topluluk üzerinde bir otorite olmayı başarırlarsa, özgülünde erkek-I<adın emeği üzerinde fiziksel gücüne da·yanarak egemen olmuştur. Anlaşılan; erkek, toplumsal

minin henüz başlangıç aşa­ masında kendi kişiliğini bulamadan hakimiyet altına giriş olayı vardır. Nasıl ki geri halklar özgür gelişimi yaşamadan çok katı bir kölelik altına alındıklarında çok yetersiz ·ve kişiliksiz bir duruma geliyorlarsa, bu daha da fazlasıyla kadın için geçerlidir. · Kişilik gelişiminin henüz_ başlangıcındayken büyük bir hakimiyetic ·y üzyüze gelen kadın kendisini yitirmiştir . •Bu, özgürlüğünü

başlangıcında

yitiriş anlamındadır. Kadın

gizli olan, giderek avantajlar sağlayan, ama esas olmayan fiziksel konumunu harekete geçiriyor, matliyetine bazı adamlan topluyor ve bir egemenlik savaşımına girişi­ yor. Bir yandan köleler ortaya çıkarken, l;ıununla içiçe kadınlar üzerinde büyük bir hakimiyetin tesis edildiğine

elbette daha sonra da geliş-: miş, her önemli tarihsel aşa­ mada kişiliği, mücadelesi, rolü ve statüsüyle değişik biçimlere bürünmüş, ama büyük bir gerçek vardır ki kadın burada yitirilmiştir. Yitirilen kadın, bundan böyle nasıl tanımlanacaktır? Bu süreçten sonraki kadının tanımı dinlerde, sanatta, şiir-

gelişmenin

lerde, türkülerde, siyasi faa- . liyetlerde görülür. Ama hepsinde ortak bir özellik varhiçbirisinde Kadın dır: biçimlenmiş istikrarlı bir kişilik değildir. Daha çok işin süs tarafını ihtiva etmekte veya biraz daha çeşitlendiri­ lirse, kadın, karşımıza entrika, kurnazlık vb.- toplumun düşkünleşmesinde ne kadar husus varsa onların gelişi­ minde çok sahte bir görünürole çıkmaktadır. Olumlu şey~erin ortaya çıkmasında kadın artık çok zayıftır, katı­ lımı sınırlıdır. Bunun nedenini erkeğin kurduğu egemenlikte aramak gere_kir.

co m

leliğin doğuşuyla kadın

te w

egemenlik kurarken sadece fiziksel konumdan ileri ge. len bazı yetkilerini kullanmamış, bir de bun~n yanın­ da esas oiarak kadın emeği üzerinde elde edilen artık ürüne göz koymuş ve bu değerler üzerinde hakimiyeh kurmuştur. Fiziksel gücü erkeğe bazı avantajlar sağiasa da, o bu avantajını başlan­ gıçta hiç kullanmamıştır,. Bu fiziksel üstünlüğünü bir kuvvete dönüştürmesi, kadı­ nın egemen olduğu bir toplumda yarattığı değerler üzerinde bir sömürüyü ger! çekleştirmek, içindir. Demek ki erkek egemenliği sömürüyle yakından bağlanblı bir olaydır. Erkek, fiziksel gücün kendisine sunduğu imkanları baştan beri kullanmış olsaydı, o durumda ilk · başta da egemen olmalı, mevcut toph,ımsal değerle­ rin üretimine damgasını basabilmeliydi. Ama böyle yapmıyor; tam tersine ka·dı­ nın egemen olduğu ilkel ko'münal tolumsal düzeyde vagöz oirlkimler rılan

Erkek egemenliğiıli kurup bunti bir sınıfsal statüye kavuşturduğtinda, kadın üzerindeki sınır tanımayan egesömürü onun menliği gücünü daha da artıran bir olgu olmuştur. Yani daha fazla sömürü ve daha fazla baskı için kadın muazzam bir nesnedir. Kadın ve erkek doğa içinde bir bütünü oluştururlar, bunlar doğa güçleri karşısın­ da ve toplumsal gelişim süreçlerinde her şeyi ortaklaşa inşa etmek isteyen iki insandır. Birbirleri üzerinde böylesine baskı ve sömürü oluş- . turamazlar demek, sanırım en yavan görüş olacaktır. Genel olarak ilkel toplumdan yeni çıkmış olan insan bireyi, özel olarak da erkeğin vahşi oluşu vicdan olayı­ nı arama gereğinin ortadan kaldırmaktadır. İçgüdülerin

ön~mli oranda iş gördüğü o aşamada belirleyici kanunun zor kanunu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Pa-

zusu ve örgütlenmesi güçlü


olanın

ister sınıf, isterse insanlar üzerindeki egemenli-

ği sınırsızdır. Karşılıklı, eşit-

çöl kabilelerinin bu ·eylemine İslamiyet karşı çıkarak insanlığın

gelişimi açısından

te w

w. ne

""

ww

.

e.

co m

likçi ilişkilerin açılımı biraz ileri bir adım atmıştır. Mugünümüzde söz konusudur. hammed'in devrimi kız çeAncak bu ilkel aşamadaki cuklarının diri diri gömülbaskı sınırsız olmak zorunmesini lanetlemek, çok dadır. Köleler üzerindeki sayıda kadınla evlcnebilme baskı ve sömürüye bakıldıhakkını sınırlamak (ama cağında kadın üzerindekinin riyelerin sayısi belli değildir) daha fazla olması gerekiyor. olmuştur. Bu belki bugün Yalnız hemen ilave etmek için çok yanlış görüleQ bir gerekir ki, sınıf farklılaşması statüdür, ama o gün için içinde ele almaksızın kadın / önemli bir ilerlemeyi ifade genel olarak ezilen bir cinseder. Tabii ki bu diğer devtir demek de doğriı olmayarimierde de böyledir. Aslıncaktır~ Egemen sınıf ortaya da baskı altına alınış o düzeçıktığında efendilerin kadınye vardmimıştır . ki, bir lan v~ çocuklarının da daha kişinin (erkeğin) "en,d i başıüst bir statüye kavuştukları na bu kadar sonsuz bir otoribir gerçektir. Altta her. türlü tesi olabilmekte, hatta egehaktan uzak düşürülmüş .kamenliği altındakini (kadını) dınlara karşılık, . üstte birçok · değersiz bir nesne olarak şeyi ucuzca karşılanan kacanlı canlı, gömecek bir ahiad ınlar vardır. Fakat böyle de· kı taşıyabilmektedir. olsa, egemenlik statüsüniln Bu noktaya nasıl gelindi?. ayakta olmasından ötürü, Herhalde sınırsız bir sö. kadın isterse saraylarda, ismürü ve baskının vücut bulterse ahırlarda olsun esas masından ötürüdür. Demek olarak sürekli düşen bir ciki kadının yitirilişi boş bir · nayettir: Sorunu sadece bir söz olmadığı gibi boyuthısınıfsal olay olarak aramadur. Daha sonra saraylarda mızın en önemli nedeni de kurulan haremler biliniyor. budur. · Daha düne kadar Osmanlı · Bir cins üzerinde kurulan saraylarındaki ·haremlere bir egemenliği bir sınıf üze- · binlerce kadının doldurulurinde kurulan egemenlikle iç· şu söz konusudur. Orta- · içe ele almak ne kadar doğçağ'da kadın ''}'ok"tur. O an- / ruysa, aynı biçimde bunları cak kaçırılan, sarayiara mekanik bir mantıkla karışdoldurulan bir nesnedir. Sa_tırmamak da doğrudur. Bir raylarda kadınların da çevircinsin muazzam yitirilişi ile dikleri dolaplar hatırlatılabir sınıfın sömürü altına alıral< bunun bir önemi yok nışını iç içeliği kadar ayrılık- · mudur diye sorulabilir. Bu1 lanyla da koymak· gerekir. · nun için en belirgin örnek Feodal topluma doğru gelinBizans saraylannda imparadiğinde bu ayrılıklar daha tariçelerin .. çevirdikleri donet görülür. Dinsel, siyasal, · laplardır. Ustelik bunlar bu kültürel ve de her düzeyde konudaki maharetleriyle el~ kadının geldiği nokta buralerine önemli bir güç de geda daha ilginçtir. Bazı kaba çirebilmişlerdir. Yine İslam görüntüle.r yine olsa da kaharemleri de buna örnektir. dının egemenlik altına alımOsmanlı saraylarındaki sulşının sonuçları daha belirtanlar da iyi entrikalar çevirgindir. İslamiyet tarihine mişlerdir. Fakat bütün bunbakıldığında bu oldukça net lar işin süsü olmaktan öteye görülür. Kız çocuklarını diri gitme durumunda değildir. diri gömecck kadar alçalan O, bunları sadece erkeklerin

ağır etkisi altındaki kurumlarda dolaplar çevirmek için kullanmıştıf'; yoksa kendi kişiliği ve gücünü göstermek, bunubir kurum olarak geliş­ tirmek için değildir. Saraylarda edindiği bu becerisini kadın daha çok erkek çocuk-· lan için kullanmıştır. Selçuklu ve Osmanlı saraylanndaki olaylar kadının daha küçük yaştaki çocuğunun sultan olması için birçok sahte evlilikler yaptığını göstermektedir. Bu evlilikler çoğunlukla çocuk büyüyünceye kadardır. Ve burada kadın bir analık rolünü oynamaktadır. ' Yani analık rolünün siyasal alana yansı­ tilışı olmaktadır. Ortaçağın

belirgin bir özelliği de olmadık

entrikaların çevrildiği olayları oldu-

böyle evlilik

ğunu be~irtmek gerekiyor. Ortaçağda

evlilikler, erkekesinlikle siyasal haki- · miyetini pekiştirrnek için kullanıhrtıştır. Erkek evlilik olayına sınıfsal baskı ve sömürüsünü güçlendirme aracı olarak bakmıştır. Ailelerin ·9luşumunda bunu g~rmek gerekiyor. Aile, şiddetli baskı ve sömürünün iç içeliğin­ de olmuştur. Anaerkil aileden ataerkil aile'ye geçilirken gözetiten husus, daha bol üretim ve erkeğin daha geniş yetkiye ulaşmasıdır. Ya: ni aile kutsal dini veya aşk ilkeleriyle kurulmamış, kesinlikle b~lirlenen sınırlar içerisinde biçimlenmiştir. Ne tanrı böyle buyurduğu, ne de yüce aşk ilkesi bunu gerektirdiği için değil, aile, belirtildiğ~ üzere tamamen erkeğin çok kaba ve hoyrat bir biçimde sağladığı egemenliğin çıkarlan çerçevesinde gelişmiş tir. Başlangıçta kadın çok sayıda erkekle birlikte yaşaya­ bilirdi; şimdi ise erkek çok sayıda kadınla yaşayan durumundadır. Açık ki, bu toplumsal gelişim süreçleğin

r


O zgur ·· Ha lk bakanı

Margaret Thatcher "Demir Leydi" yaftasıyla en Süysuz erkeklerden daha erkekçe bir politikayı _uygulamaktan öteye ne yapmaktadır? O, yüzyıllardan bep oturmuş ve bugün emperyalizmin tehlikeli bir biçimde kullanmak istediği bir devlet aracını; üstelik kadının özelliklerine aykırı bir biçimde kullanmaktan başka bir şey

co

riyle ilişkili bir olaydır. Göölçülür. Ev içinde daha iyi rüleceği gibi, aile, başlangıç­ süs olduğu, daha iyi yemek tan itibaren dokunulmaması ve işlerle uğraştığı · oranda gereken kutsal ilkelerle "VÜ-:bir varlığından bahsedilebicut bulmuş bir ilişki değil, lir. Kocaman bir siyasal dünsınıfsal gelişmenin içinde ya, mülkiyet dünxası, değer­ bulunduğu duruma göre beler üzerindeki hakimiyet lirlenen bir kurum olarak tamamen erkeğin damgasın­ değerlendirilebilir. da şekillenir. Kadın ise, er~ Bunun belirleyicisi ise başlangıçta keğin bilinçli mudahalesiyle kadın iken, daha sonraları kendiliğinden gelişmelerin erkektir. Ortaçağdaki en · iç içeliği içinde bütün bunönemli ilginçlik, hanedan lardan daha da uzaklaştırı­ veya imparatorluk kavgalalır. Toplumun alt sınİrianna rında bu kurumdan alabildidoğru ·itildikçe itilir. Bilimğine yararla' nılmasıdır. Haden, siyasetten, üretim ve nedanlar birleştirilir, kral- . hatta dinsel faaliyetlerden, lıklar büyütülürken ittifak'sınırları belli olmayan bir sülar kadın cılışverişi üzerinde rülme ile alabildiğine uzak- ·· kurulur. Birbirinden kız alıp laştırılır. Kadının yitirilişi ya verme temelinde kurulan itda toplumsal gelişmede zatifaklar sömürü ve güçlenyıflatılışı, haklardan uzaklaıneyi sağladığından bunun şışı böyle vücut bulmuştur. gittikçe geliştirilme~i duruTabii ki bunun bir yasası mu vardır. Bunun, Ulkemizyoktur. Yasası, erkeğin ya ·deki kabile ve aşiretlerin buda sömürü kanunlannın "ingün bile en çok başvurduksafı"dır. Aynı biçimde daha , lan bir ilişki tarzı olduğu bisonraki sınıflı .toplumun yalinmektedir. salarında da sınır yoktur. Sı­ '· Gerek kölelik, gerekse feonır; azami sömürü, azall}İ dal çağlar içinde kadın için otorite, bunun için gerektifazla bir etkinlikten ·bahsetğinde insanların bir neden mek şurda kalsın~ tam tersiileri sürülmeden yaşamları­ ne yitirilişin, biçimsizliğin na kastedilmesi, en ağır işle­ derinleşmesi~ re alıştınlmasıdır. İnsanlar başlangıçta var olan bazı erdemierin bile eş, akraba demeden bu getüketilişi durumu vardır. nel amaca bağlılık temelinde Hakim sınıflcır tarafından bir statü içine alınır. Bunun harame alınan kadın her iki tarihi gerçekten de çok iyi toplum ilişkisi içinde 'de deincelenmelidir. Bugün' Ülkemizde kadı­ rin bir tutsaklık içinde tutularak kişiliğinden daha da nın söz gücünü kullanması,. uzaklaştırılmış, en basit işle­ siy~sal otorite gibi büyük bir re terk edilmiş, sınıflı topkuvvetin belirlenmesinde lumlarda nasıl ki ezilenler çabasının bilinçli bir biçimde sürekli mülkiyetten uzaklaş­ gelişmesi bir yana, bunlara tır.ılmışsa kadın da ayrtı bicesaret .etmesi bile mümkün çimde mülkiyetten, siyasal değildir. Aynı ağırlıkta olotorite ve yetkinlikten _uzakmasa bile, gerçekte bu sö.laştırılmıştır. Elbette ki bu · mürü ilişkilerinin yaşadığı uzaklaştınlma her türlü topbütün alanlarda da geçerlilumsal kurum faaliyetlerini dir. Günümüzde her ne kakapsamaktadır. Saraya ve dar kadınlar siyasal faaliyeteve giderek daha fazla kapate yer alıyor, hatta başbai<an .nan kadın, fazla etkin olmaoluyorlarsa da gerçekte tasını mamen biçilmiş bir elbiseyi sağlamayacak işlere bağlanır. Kıymeti, doğurdu­ giymekte.!l öteye gitmemektedirler. Orneğin İngiliz Başğu ve büyüttüğü çocuklarla

m

rm La

yapmamaktaöır.

kadının şekilsizleşmesinde oynadığı rol, çok açıktır. Olduğundan fazla kadınsı kokan inceliği, bugün kadına fazla bir şey ' bahşetmiyor.

e.

te w

ne

w.

ww

1'

İngiltere

kraliçesi her ne kadar kadı­ nın hamisi gibi görünse d'e

İngiliz

yaklaşımı

altındaki

biçimlenme zirveye işte bir Thatcher'le varmıştır. Buradan ulaşılan saray entrikacı­ lığının en gelişmiş biçimi ve ortaya çıkanlan kadın da en yapay burjuva kadın olmaktan öte bir şey değildir. Amman sara)rında da Amerikan asıllı bir kraliçe var. Kral Hüseyin'e İngiliz centilmenliği biraz da olsa öğretiimiş olsa gerek. Kral-kraliçe kültürünün Arap sarayiarına kadar böyle yansıtılması, İn­ giliz kadınının ne kadar ilerlediğini (!} gösteriyor. Burada, olumsuzluğun örtbas edilmesinde kadının nasıl sahte bir gömlek vazifesi , gördüğü çok açıktır. O halde, burjuva devrimlerinin şafağına gelindiğinde kadın kötü bir entrikacı olmaktan öteye varmış değil~ dir. Altta tamamen alınıp satılan bir miilk durumuna getirilmiş, üstte ise tam bir kraliçe! Otorite diye örne~ ·gösterilen kadınlar, komedilere konu olacak işte bu saray kadınlarıdır. Bu konuda Avrupa'nın örnek _ verilmesine de gerek yoktur. Osmanlı saraylarmdaki' entrikalar en yakın ve canlı örneklerdir. Çağımıza girerken bu gerçe-, ği bilmekte yarar var. Gö-


ww

w.

ne

te w

e.

co

m

nusu kadınd1r. Bu romanlarrüşler derinleştirilirken buile birlikte var olan·· kadının da çizilen tip, iradesine biraz ne kadar ve de sahi'bi olabi- · nun, tariri gelişmeyle birlikte ele alınması gerekiyor. dp olsa hakim olan ve sanki !eceği elbetteki tartışmalıdır. Burjuva . devrimleri bu En gelişmiş toplumlarda bile isted~ğini gerçekleştirme dualanda ne . getirmiştir? Her · rumunda olan bir tiptir. Gökadın hala erkek ·haiHmiyetoplumsal devrim, genelde tine dayanarak, yani' ancak rünüme göre kadın, basit bir himaye altında yürüyorsa, insan soyunu bir adım ilcrinesneden, iradesi olan bir varlık haline gelmiş, isteğine bunun' nedeni kendisi için ye attığı için, kapitalizm feogöre aile kurabilir ve davradalizme göre, burjuva aile yaşama gücü olmayışıdır. nabilir durumdadır. Batı de feodal ajleye göre üstünBu bizim toplumunmza datoplumu işle biraz da bunlar dür. Dolayısıyla burjuva kaha da atpr biçimiyle yansır. dın, feod~l toplumdaki kadıüzerinde kurulmuştur. YalBizim toplumda kadının ev. -na göre üstün olacaktır. Bu nız dikkat edilmelidir ki, ka·· den dışarı çıkması bile izingenel ilkeye bağlı olarak kaledir, onun erkek hakimiyeti dının bu sürece katılımı şai­ pitalizmin şafak vaktinde iş­ olmadan herhangi bir faaliranebir katılım olmaktan öteye gitmemiştir. Kesinlikle yete katılması ve tasanlar lenen bir tema da kadındır. Burjuvazi istediği kadını, teerkeğin hakimiyetini taşı­ g~liştirmesi çok saçma gibi gelir. · yan, onun damgası ile beliroride ve pratikte biçimlendirmeye . çalışır. Kadın relenen bir statü altında ve erBurjuva toplum da bukeğin de . romantizmine . gün, kadın, ciddi üretim ve ' simlere, diğer sanat eserlerine, günlük yaştlma uygun bir kahlımdır. Burjusiyaset ilişkileri dışında bol va devrimlerinde örgütlü konu olur. Feodalizmin o bol reklam aracı olarak iş kokuşmuş ilişki tarzından geniş bir kadın faaliyetine görmektedir. Moda da, oyun bıkmış olan burjuva erkeğin fazla rastlanılamaz. Bu süilişkileri ve diğer fan!azi ilişelinde, bakışından oturuşu­ reçte bazı kadın tipleri orta- . kilerininde mutlak hakimi na, giyimine, saçfarına, ko- . ya çıkmışsa da, bunlat semkadındır. Burjuvazi bayağı ·nuşma tarzına kadar yeni lx?lik olmaktan öteye girmiş bir kadın dünyası yaratm~ş bir kadın tipi biçimlendirllir. değillerdir. Burjuva devrimve herkes buna şartlandınl­ Elbette bunda rol oynayan .lerine kadının katılımı, erkemıştır. Bu dünyanın ne ka.sadece bir bıkkınlık değildir; ğin yeni . toplumda kadın dar kadına ait olduğu ise feodal aile ve hanedan !lişki­ için çizdiği sınırlar dahilingerçekten belli bile değildir. dedir. leri burjuva gelişim önünde Açıkça kadın ilginç bir biKadın hakları dünya çaçimde kullanılmaktadır: Abir engel oluşturmaktadır. ' Burjuvazi, yeni toplumun pında hala da en çok tartışı­ deta kadına yeni bir statü gelişimi önünde engel oluş­ lan konulardan biridir. Bu verilmiştir. Amerikan "Holl- · \ turan feodal ilişkilere karşı konu Türkiye'de de çok yoywood" kültüründe bu nok~ savaş açmak zorundadır. Bu ğun tarhşılmaktadır. Oysa taya varılmıştır. Amerika ve gerçekte ortada tek taratlı savaş başlangıçta edebiyat genel~ e Ba'tı'da- · kadın en iradeye dayanan ilişkiler ve sanat alanında gerçekten soytarıca- biçimlere 'bürünvardır. Burjuva toplumda . de çok güÇlü verilir. Genelde dürülmüş ve en tehlikeli insan hakları, bireyler arfisı "kadın adına" mücadele baytarzda kullanılmaktadır. eşitlik teorileri geliŞtirilir­ ra~nı kaldıran erkekler olŞüphesiz ki, fe6dal topken, bunun bir maddesi de muştur. Nedeni, yaklqşmak lumdan burjuva ·topluma kadın hakları ve eşitliğine istediği çekirdek ailenin dönüşümün kendiliğinden dönüşüvcrir. Burjuvazinin önünde feodal ilişki ve gelesağladığı bir ilerleme vardır. kadın eşitliği dediği olay, feneklerin bir ayak bağı olmaFakat bu, er~ek hegamonyaodal aile karşısında burjuva · sıdır .. · Nitekim Türkiye'de sının burjuva toplumda· vaailenin eşitliğidir. İstediği de kemalizm bütün kadınlar racağı biçimlere bağlı bir gegenel bir kadın eşitliği değil, adına bayrağı kaldırmış .ve . lişmedir. Feodal aileye karşı hepsine hak bahşetmiştir. Elyaşamasına fazla fırsat verilburjuva ailenin şartlan çermeyen burjuva aileye özgürbette ki kapjtalizmde kadın çevesinde belirlenen bu gelüktür. Bu noktada yapılan biraz ilerlemiş ve saygınlık lişmelerde kadın nesnel ko1 çarpıtmaları gözden kaçır,­ kazanm1ştır. Fakat toplumnumunu çok az düzeyde sal ve siyasal faaliyetler hemamak gerekiyor. aşmıştır. Proletarya 19._yüzEdebiyat ve sanatta güçlü nüz yok denecek kadar . azyıl sonlannda kendiliğinden açılımların. yaşandığı burjudır. O, kendi başına var olan bir sınıf yerine kendisi için va toplumun şafağında rodeğil, ancak erkeği ile birlikbir sınıf haline gelebilmiş, manların en belirgin bir kote var olandır. Ancak erkeği ama kadın içitı bu gelişme


II] ÖzgürHalk

hatta .daha ötesi toplumsal kalıntılann varlığını sürdürdüğü bir toplumsal yapıda ağır baskı ve sömürünün al-

geliştiriyorlar.

, Kadın, · yüzyıllardan beri karanlığa, kapalılığa mahkum edilmiş, yalnızca sarayIara kapatı.lmış ve bütün toplumsal

saçık kadına müştür. Ve bu

etkinliklerden

uzaklaşhrmada değil, ama ~ynı zamanda ruhsal açıdan da karanlığa gömülmüş, yitirilmiş bir varlıkhr. Kapita-

sadece fiziksel açılım da değilidir. Önceleri kapahlmış güdülleri ve ruhu alabildiğine açılarak meydanlara sürülmektedir. Feminist hareket bütün bu durumları nasıl değerlendi­

riyor, fazla bilemiyoruz, ama Bab Avrupa çevreleri de sanırız bunun farkında­ dırlar. Bu yaklaşım çekirdek aileyi parçalanuş, ailenin anlamsızlığını ortaya koymuş­ tur. Şüphe ve tereddüte boğulan bu aile, tamamen dağılma ile yüz yüzedir. Bu durumu değerlendirir­ ken emperyalizmin genel bunalımı içindeki olağan bir olay olarak ele almak doğru bir. yaklaşım olmayacakhr. Çünkü bu alanda yaşanan bunalım çok daha fazladır. Kapitalist-emperyalist sistemin ortaya çıkardığı ürün yalnız kendi toplumlarını değil, bizim gibi ülkelerin bireylerini de çok köt\!. bir biçimde çarpmaktadır. Ustelik, ortalığa salınan bu tipi benimsemek, ne de tepki duymak bir çözüm olmaktadır.· Kadın adeta yüzyıllar­ dan intikam alırcasına müthiş bir biçimde hem oynamakta, hem de oynahlmaktadır. Bu durumu ile kadın, gerçekten biraz da kendi intikamını alır gibidir. Kadının piyasada durumunu erkeklerin ne kadar paylaşhğı ise belli değildir. Günümüz dünyasında büyük bir kadın sektörü ortaya çıkmışhr. Eskiden malmülk konusu olan kadın, bugün büyük bir reklam aracı, bir süs bitkisi durumundadır. ·Kendisine ait bir iradesi yoktur. Toplumun temel meselelerine damgası­ nı vurması, söz sahibi olması hususu söz konusu ~eğil-

w. n

lizmin günümüzdeki ideo~og~arı, sanatçı çevreleri ve politikacıları bunu çok iyi bilmektedirler. Bunlar, yüzyıllardan beri erkeğin hakimiyeti allında toplumdan uzaklaşhrılan kadını bu sefer tersyüz ederek alabildiği­ ne öne çıkarıp tam bir yapaylık içinde, ama ondan da öteye emperyalizmin sömürü çarkına hizmet edecek biçimde, özellikle. de sınıfsal mücadeleyi gizlemek için

ww

dönüştürül­

et ew

tında çarpık bir kapitalistleş­ meyi yaşadığımız için belki bu meseleleri fazla önemli görmeyebilir veya anlamayabiliriz. Ama şunu çok iyi bilmek gerekiyor ki, geliş­ miş kapitalist toplumlarda kadının bugün oynadığı rol tehlikelidir. Emperyalist çevreler bu konu etrafında J<ültür5ie, pÜlitikada bir olay

lara kadar her şeyde en ince bir tarzda kullanılmaktadır. Yüzyıllardan beri gizlenen kadın, orada açık en açık­

kadından yararlanmaktadır­

lar. Burjuva özgürlükler çağında kadına biçilen o birazcık değer kırk kat fazlasıyla ödettirerek, iradesini biraz belirlemek isteyen · kadın sosyalizme karşı, .büyük bir oyunun içine alınmak istemektedirter. Bugün Avrupa'da kadın; müzikte, resimde, kültürde, politika oyunundan bashayağı oyun-

dir. Örneğin barış ya da savaş

koşullarında

kadının değeri

·

oyunun ne kadar bir

vardır? Uluslararası ya da ulusal planda kadın hangi . önemli sorunun çözümünde varlık gösterebilir? Denilebilir ki, kadın da ailesiyle birlikte kahlım sağlar. Peki ama kadın, çekirdek aileye indiğimizde bile ne kadar belirleyicidir? Baştari beri böyle gelmiş, bugün de böyle olmasının yadırganmama­ sı gerekir denilebilir mi? Hayır, bu çok yanlış bir yaklaşım olur. Kadın cinsi üzerindeki baskı ve sömürü olayını

e. co m

yaşal,lmamışhr. Kapitalist ell)peryalist aşamaya gelindiğinde ise kadının uğradığı . d~ğişim çok ilginçtir. Ağı . bir sömürgeciliğin altında çok şekilsizleştiril­ miş, parçalanmış, feodal ve

dünyamızın diğer gelişmele­

rinden dolayı ayrı düşüne­ meyiz. Kapitalistemperyalist sistem içinde kadının durumu ve hakim yaklaşım en azından baskı ve sömürünün dizginsiz gelişimine bir sebep değil mi-dir? Bilinir ki, baskı ve sömi,irü, savaşları tahrik eder. Dolayısıyla, bu durum savaşların gelişiminde çok belirleyici bir rol oynayabilir. Yani, yüzyıllardan beri alışı­ lan geleneklerle dokunulmaz gibi gelen bu statü, bugün toplumun her bakımdan esenliğe kavuştu­ rulmasında ciddi bir engel

olabilir. Eskiden feodal kalınhlann; her türlü gericiliğin, baskı ve sömürünün, dolayısıyla savaşların kaynağı olduğu söylenirdi; şim­ di ne malumdur ki, kadınla­ rın bugünkü statüsü temel bunalımların, ahlaki, siyasi ve kültürel alanlardaki baş­ tan çıkmışlığın bir kaynağı olmasın.

Biraz daha ileri gidilmek istenirse, bizce kadınların içinde tutunduğu durum, birçok olumsuzluğun temel kaynaklanndan birisidir. Elbette ki, bir yanı alabildiğine zayıf olarak kurulan bir uygarlık sakat olacaktı. Böyle bir uygarlığın savunulması


züm görmüyoruz. Örneğin Türkiye'de kadın haklan ile ilgilenilmekte, burjuva toplumlanndaki biçime ulaşıl­ maya çalışılmaktadır. Biz de aynı yöntemi izleyebilir, çözümü arayabilir miyiz? Bizce bu en tercih edilmeyecek yoldur. ·Çünkü onlar en büyük bunalımı bizzat bu durumları içinde . yaşamakta­ dırlar. Aynı biçimde, .Bah Avrupa'da, bu alanda derin bir bunalımın içinde bulunmaktadır. Aile kurumu adeta başlarına bela olmuş gibidir. Büyük ekonomik imkanlara sahip oldukları ve kadın da, bayağı ilerlemiş

et ew

Mücadelemiz özgür toplum ve özgür insana ulaşma mücadelesidir çıkarmasına hiç gerek yok., tur. Kadın da bu statüyü doğal gördüğüne göre, ona düşen bunun üzerinde

oldoğu

ww malıdır.

Biz sorunu mevcut çerçeveler içerisinde ele almayacağız. çünkü bunda bir çö-

ğildir.

Sosyalizmiı:ı us.talarından '

Matx, toplumun özgürlük derecesinin belirlenmesini, genelde kadının özgürlük derecesine bağ~amışhr. Lenin de, kadının kahlmadığı bir devrimci faaliyetin başa­ nya gidemeyeceğinden bah-

halde·kendilerini· çösetmiştir. Kadının yitirilişi:­ zümsüzlük ten kurtaramanin tahlilli ise Engels'e aittir. · maktadırlar. Intiharların en Ancak ilke düzeyindeki bu · yaygın olduğu yer, İsveç belirlemelere rağmen, kadı­ başta olmak üzere bu ülkenın eşitliği ve özgürlüğü solerdir. Aynı nedenlerle Sosrununun bir programa ulaş­ yalist toplumlarda da büyük hrılıp, kendi özgünlüğü bir gerginlik yaşanmaktadır. içinde bir örgütlülük ve müDemek ki, problem varlığını cadeleye kavuşturulmasının sürdürüyor. tam yapıldığı · söyleneme· .Sosyalist toplum soruna mektedir. Kadın hareketinde n~ ölçüde çözüm getirmişgörülen daha çok kendiliğin­ ti. r.? dencilik tir. Bazı kadın hareBiliniyor ki, sosyalist topketleri organize ediliyor, balum ve sosyalist devrimler, zı kadın önderler de çıkıyor burjuva devrimlerinin bir ama bütün bunlar sotunun devam ettiricisi olarak ortaçok köklü çözümünü hedef.: ya çıkmışhr. Proletarya dev- · leyen stratejik bir yaklaşı­ rimleri, sömürülen sınıfiann mın parçalan olarak değil, adına ve onların güçlü kah- . genel bir stratejinin gerekleri lımlarıyla gerçekleşen dev<;>larak geliştiriliyor. Dolayı­ rimler olduğuna göre, en sıyla sosyalist toplumda güçok ezilen bir kesim olan kanümüz kadını her ne kadar dınları da en ileri seviyede ileri bir mesafe katetmişse kapsamına almak durumunde, her kendiliğinden haredadır. Çünkü bu devrimden ketle kazanılanlarda olduğu en çok yararlanan kesim kagibi burada da bunalımın dınlardır. İster kendiliğinkökünün kazılması tama' den, isterse bilinçli olsun bu mıyla gerçekleşememiştir. böyledir. Burjuva toplumunŞüphesiz, Sovyetler Birliği dan umduğunu bulamamış başta olmak üzere sosyalist kadın gerçeği, derin baskı­ toplumlarda kadın, fiziksel dan çıkma isteğini karşıla-

w. n

yürümektir. Oysa ki, diğer tarafta son derece önemli bir olay var. Sömürgeci-emperyalist· yağ­ ma Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'na' yo1 açmışh. Şimdi de ortada birkaç yerin yağ­ malanması var. Belki bu ye..: ni bir dünya savaşına yol açmayabilir, ama günümüzde birçok cephenin, yürü~len savaların kaynağı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu, ailedeki buhranlardır, sokaktaki rezalettir, ahlaksızlığın kesinleşmesidir, sömürünün katmerleşmesidir, , her türlü günlük kişisel kavgalardır. Bütün bu durumların insanı dünya savaşından daha az etkilediği söylenemez. Gerginliklerin sertliğidir veya uysallığın, ama her biçimde de yaşanan bunalımın kaynağı biraz da burada aran-

ması açısından bu faaliyete etkin olarak kahlır. Sovyet Bolşevik devrimine kadının kahlımı çok belirgindir. Günümüzün birçok devrim hareketinde' de kadının daha bilinçli ve örgütlü kahlımı görülmektedir. Fakat hemen belirtelim ki, bu kahlım yine genel .bir stratejinin parçası olarak gelişmektedir. Yani, ' kadının özgün sorunlan incelenerek ve özgün bir programa kavuşturtllarak sağla­ nan bir kahlım değildir. Elbette bu kahlım genelin çı­ karınadır, ancak yeterli de-

e. co m

mümkün değildir. Sorun bu yanıyla fazla konulmamaktadır. Her erkek, halinden memnun olan taraf durumundadır. Otorite onun olduğuna, aileyi biraz kendine göre şekillendirdi­ ğine göre, bunun temellerj.ne dokunup kendi kendjnin alhnı oyması beklenemez. O kendi kaynaklarıyla oynamaya .~lbette yaklaşmaya, cakhr. Ustelik kadın da yüz.:. yıllardan beri· · bunu kanıksamış ve yasalar mevcut durumu güvence alhna almışhr. Siyaset bu yönlü yürütülmektedir. O halde, erkeğin başına yani meseleler


yında açığa vurmaktadır.

kanın

kadın

o

olduğu

sorusuna alınan yamt ne olacakhr? İç ve dış politikanın önemli kilit noktalanndaki kadınların oranı sanırız yüzde beşi geçmeyec~ktir. Bu bariz bir eşitsizliğin yan etkisinin yaşandığını gösterir. Sosyalizmde görev üstlenmenin gönüllü olduğu, yetenekli olanların ister kadın, isterse erkek olsun bu görevleri üstlenebilecekleri ve eğer bu görevlerde erkekler daha fazla ise, daha yetkin olduklarından ötürü olduğu söylenecektir. Bu doğrudur da. Ancak burada yeteneklerinden ötürü kilit noktasını elde tutan erkeğin, yüzyıl­ lardan ·beri erkek hakimiyetini yetenekli kıldığı erkek olduğu unutulmamalıdır. O halde, "Sdsyalizmde çok çalışan çok kazanır, çok düşü­ nen çok iş yapar" deyip işin içinden çıkmak mümkün de-

ww

o

O

halde sorunun mevcut sosyalist toplumda kökünden halledildiğini söylemek veya çözümu sosyalist toplumun genel gelişim sürecine bağla­ mak, mevcut toplumlarca var olan kötülüğün kaynaklarından birisine göz yummak olacak, dolayısıyla da toplumsal sorunların genel çözümünde hkanıklıkla karşıkarşıya gelinecektir. Bugün kadın haklan sosyalist ülkeler başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde tarhşılacak. Fakat bunlar alışılagelmiş klasik tarhş­ ma biçimlerini ne ölçüde aşıp işin özüne ne kadar . yaklaşılacak? Kadın haklan . bugüne kadar fantazi bir tarhşma olmaktan aileye geçememiştir. Toplum inkara olmamakla birlikte, yaklaşım­ lardaki gelenekselliği görmemek mümkün değildir. Ydın üç yüz altmış beş gününden ayrı bir gün olarak bu ad alhnda bir günün belirlenmesi bile bunun bir fa:otazinin ürünü olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun yerine kadın haklan veya gelişimi uğruna sürekli bir mücadelenin esas alınmasının gerektiğine inanıyoruz. Birleşmiş Milletler'in son zamanlarda ilan ettiği birçok gün var. Yine bazı yıllara isimler verildi. Ama barış yılı ilan edilen yıl, en çok savaşlarm gelişti­ _ği, gençlik yılı diye ilan edilen yıl ise yine gençliğin problemlerinin örtbas edildiği yıl olmaktan öteye geçme-

w. ne

00

di. Veya en azından bu yılla­ rın diğer yıllardan hiçbir farkı olmadı. Fakat mademki böyle bir gün belirlenmiştir, güncelliğini dikkate almak da gerekmektedir. Emperyalizme karşı geliş­ tirilen devrimler, günümüzde birçok alanda birden yürütülen savaşlarda geliştiri­ liyor. Siyasetin yoğu1,1laşmış ifadesi olan askeri savaşlar, barış politikaları, kültürel savaşlar gibi aile ortamında yürütülen savaşlar da bu genel savaşımın önemlL. .bir parçasını oluşturuyor. Savaşı sadece orduların karşılıklı vuruşması olarak anlamayacaksak, insan toplumundaki savaşın en büyüklerinden birisinin zihinsel savaşım olduğu, yine aile bünyesindeki savaşımın da gözardı edilmemesi gerektiği çok açıkhr. Kadının her türlü toplumsal kurumun, siyasetin dışına ahlması, en önemli sorunlarda söz hakkının yok denecek kadar az olması, ilahi iradenin gösterisi sonucu değilse, müthiş bir toplumsal savaşımın sonucu olduğu açıkhr. O halde hiç örtbas etmeden, sağa-sola yalpalamadan itiraf edilmelidir ki, burada da bir savaşım vardır. Fakat bu savaşımında güçlü olan erkek tarafı olduğu için, savaşımın ölçülerini, kurallarını ve veriliş biçimini kendisi belirlemiştir. Dikkat edilirse geçerli kadın anlayışında, oynayan taraf hep erkek, oynatılan ise kadın­ dır. Savaşın bir tarafındaki kadın, kontrol alhnda tutulması gereken beceriksiz, iradeden yoksun bir cins olarak tutulurken, diğer tarafında yer alan erkek yüzyılların hakimiyetine ve bunu güveneeleyen geleneklere, · kanun ve yasalara dayanmakta, dolayısıyla bu alanda insanlık tarihinin tanık olduğu en eşitsiz savaş sürüp gitmektedir. Burada

co m

br. Edebiyat, sanat faaliyetlerinde bir.az daha belirtilmiştir, ama ciddi siyaset ve planlama işlenince \l,enüz zayıf olduğu da bir gerçektir. Ve bu kendini aile ola-

te w

1

ğildir. Bu yaygın bir -eşitsiz­ liğin kanıhnın bir sonucudur. Kendiliğinden · de <;>lsa kadına verilen rol, yine daha bazı alanlarda yoğunlaşmış­

e.

yönden yüzyıllardan beri içine düştiiğü durnuriuğu aşmaya yüz tutmuş, daha gelişmiş bir fiz!ğe doğru hrmanmaktadır. Uretime, siyasete, sosyal ve kültürel faaliyetlere kahlmaktadır. Sosyalist toplum ona iş bulmada sonuna kadar özgür, olduğu bir çerçeve oluştur­ muştur. Ama bir cins olarak kadın o kadar geri ve toplumun erkek tarafından damgalanması o kadar güçlüdür ki, sağlanan hakların kullanımı bile çok az olmakta ve kahlımın tam devrimsel sonuca götürüldüğü söylenememektedir. İddia edilir ki, devrim, toplumsal dönüşümü sağiat­ brdığı oranda kadının dönüşümü sağlanacakhr. Bu hep böyle yazılmış: böyle değer­ lendirilmiştir. Oysa bu bir kendiliğindelik damgası taşıdığı için istenilen sonucu vermemektedir. Orneğin, Sovyetler'de ve diğer sosyalist ülkelerde kaç devlet baş­ kanı, kaç b~şbakan, kaç ba-


sınıfların

bırakhğı bir ürünü olarak bakmak gerekiyor. Kuşakların birbirine miras bıraktığı özellikler, kadına da, erkeğe de toplum tarafından aşılan­ makta, büyük otoriteler, dinler ve kültürler bu biçimienmeyi dayatmaktadır. O halde bu konuda tarihsel gelişimi daha iyi gören bir yaklaşımla, emperyalist sistem içinde tam bir çöküşte ve ailede tain bir dağılınada ifadesini bulan kadın-erkek ' ilişkisini doğru ele almak gerekir. Yukarıda, erkeğin aşırı erkekleşmesinin, kadının da

kesinlikle ölüme yol açar. nerededir? Tarihte erkek hep koruyan, şefkat dağıtan, kadın ise hep dilenen, beye bağlı ama bu bağlılıkla birlikte sürekli kalleşlik içinde bulunan bir kişiliğe bürünmüştür. Bu alanda sürekDoğru

ır bağlılıkla kalleşliğin gelişimi iç içedir. Yaklaşım­ lar kuşkulu ve tereddütlüdür. Karşılıklı yaklaşımında her iki taraf da aldatılma

korkusu içindedir. Oysa ki, . namus deı:ıilen, "uğruna her şeyimi koyanm" denilen bir olay vardır ortada. Buna rağmen herkes bir oyun, bir hile peşindedir. Kadın da, erkek de ilişkilerinde rahat değildir. Demek ki, · sağlıklı ol,nayan bir durumla karşı

te w

geleneğin

l.~kle ülkemizde çok nettir. Orneğin Avrupa'da çok do. ğal görülen bir ilişki, bizde

karşıya bulunulmaktadır. İs­

ter evli, isterse bekar olsun bu konuda yaşanan rahatsız­ lık başlı başına bir . bunalı­

w. ne

aşırı kadı.nlaşmasının· savaş ve barış olaylanndaki, güncel ilişkilerin gelişimindeki yeri nedir diye sorulmuştu. Bunu kendi insan gerçeği­ miz açısından bile ele aldığı­ mızda, görülen o ki, bireyler birbirleriyle sağlıklı ilişkiler içinde değildirler .. Çoğu kişi

özellikle bu alanda büyük bir bunalımı yaşamaktadır.

ww

Kişiliklerdeki biçimsizleşme alııbildiğine fazladır. · Erkeklerin sınırsız bir egemenliğe doğru hrmanışı ile, kadınları çok sınırsız bir düşüş içinde oluşumundan, çok çarpık ilişkiler doğmuş­ tur. Yaşanan bunalım bundan ötürüdür. Batı tipi iliş­ kiler arzulanıyor, ama gerçekieşi tirilemiyar. Çünkü kişiler yüzlerce yıllık ilişki­ lerle bağlıdırlar. Burada karşılarına binlerce yılın ahlak anlayışı, gelenekler, asırların biçimlendirdiği erkeklik . ve kadınlık çıkmaktadır. Ve burada tanınmaz hale gelen ki~ şi; ürkmek,te, bunalmakta,

Cinslerin bağlılık adı alhnda birbirlerini kandıran konumundaki yaşamianna Engels büyük önem .. •;vererek incelemiştir. Biz sadece buna ahfta bulunmakla yetineceğiz. Ailede, toplumda, siyasette bu alanda ince bir kavganın varlığını görmek gerekiyor. Bütün bağlılık ve aşk gösterilerinde, evli~ikler­ de, ayrılıklarda bu· mücadelenin izini görmemek müm.·kün değildir. Bu alanı ve · ilişkileri bir tabu, dakunulmaması gereken ilişkiler olarak görmek yerine, iki cinsin birbirinden ne gasp ettikleri, bu konuda nasıl bir savaş yürüttükleri doğru değer­ lendirilebilmelidir. Dinler ve . hakim siyasetler bunu çok değişik göstermişlerd,i~. Onlara göre kadın himaye edilmiştir, burjuvazi kendisipe göre kadına · büyük ha}dar

co m

. · ma,

hırçınlaşmakta ve hatta katil olmaktadır. Bu durum özel-

e.

hemen müthiş bir qevrim gerçekleşmelidir denilmemekle birlikte, olayın yüzeysel ele alınışının benimsenemeyeceği de belirtilmek zorundadır. Açık ki erkek mevcut özelliklerini doğuşta edinmemiştir. Kadın da aynı .biçimde özelliklerini doğarken getirmemiştir. Bu duru-

mın kanıhdır. Bu bunalımın tarih içinde döşendiği biliniyor. Bizlerden önceki kuşaklar bu bunalımı daha derinden yaşa­ dılar ve devrettiler. Dev-

rimciler olarak özgür iradeyi daha çok ortaya çıkardığı­ mız için doğal olarak bizde yaşanan daha sınırlı oluyor. Ama buna rağmen; bu kültürün ürünü olarak entrika, hile, dürüst olmama, karşı­

lıklı

tarhşamama,

konuşa­

mama önemli oranda sürüyor. Güç kaynakları nerededir, fazla bulunanuyor. Biz bu soruları ana ve babalara sorsak, açık ki ava! a·val bakmaktan öteye geçemezle,r. Çünkü onlar çok geliş­ miş kah yapılar içindediler. İçinde bulundukları karşılık­

h kandırmaca oyununuh acı­ sını yaşamakla birlikte, ahla- · mına varmak onlar için çok uzak bir olaydır.

bahşetmiştir. nın tavrı

Burad~ kadı­

da bellidir. Orneğin Türkiye'de bir küçük-burjuva kadın, bir eve, biraz bir eşyaya, bir eşe kavuştu mu bunu en büyük nimet görür, bütün istekleri karşıianmış kabul eder: Fakat birkaç yıl sonra her şeyi alt üst ~~n bir bunalım da · kaçınılmaz olur. Bütün bunlar gös_teriyor ki, tarihsel gelişim, bağlılık ve namus düşkünlüğünü ifade eden sözcüklerde dile getirildiği gibi değildir. Bu alanda 'her an bir çatışma, kavga yaşanmaktadır. Sanı­ yoruz ki, bu konuda her şe­ yin mükemmel olduğunu söyleyecek fazla kimse yoktur. Şunu görmek gerekiyor: Yüzyıllardan beri kadının içine itildiği durum ilginç bir savaşım tarzına yol açmışhr. Ve bu savaşımen ka7" drnsı biçimde geliştirilmiştir. Kısaca, · böyle başa böyle külah misali, tarih içinde oluşan erkeğe tam da denk düşen bir kadın şekillenmiştir. Sürekli baskı alhna alınan,


1

lar kadın ve erkeklerin en çok tercih ettikleri yollar olmaktadır. Karşılıklı bağlılık

sözlerinin belirtilmesi, biraz bir ekonomik güvence ve geleneksel yaklaşımlar her iki cins açısından da çözümsüzlüğü derinleştiren, ama kolayca sapılan, daha doğrusu zaten üzerinde ısrarla yürünen yoldur. Oysa ki bu alanda köklü bir anlayış savaşı­ mı mutlaka gereklidir. Kadın · kadınlığıyla erkek de erkekliğiyle savaşmadan ve denge bulunmadan çözüme ulaşılamayacaktır. Devrim, denilen olay budur. Devrim erkeğin ağır etkisi altında ve

ww

w.

ne te we .c

om

cadele yö,ntemlerine bağlan­ mamış kurtuluş yoludur. . Tabii ki, bunun karşıtı olasız eşitsizliği dayatmasına rak hemen bir aksiyon haı'e­ tam bir baştan çıkarınayla k~ti geliştirilmelidir denil\<arşılık vermiştir: "Kadının memektedir. Sorunun çözüfendi erkeği yendi!'' Erkeğin münde reformlar kısmen rol egemenlik alanında gerçekoynayabilir, ancak her zaten de olan bu olmuştur. Yaman sonuna kadar dönüşü­ ni kadının fendi erkek egemü sağlayamaz. Bunun için menliğini içinden çıkılmaz devrimler gereklidir. Ama bir hale getirmiştir. Demek tek başına devrimi sağlama­ ki erkeğin efendiliği o kadar ya yeterli olmasa da, bizi gerahat ve onurla ilan edilecek nel devrim sürecine götürebir egemenlik değildir. Kacek olan reformlar da ya..d ın ne kadar düşürülmüşse, rarlıdır . erkek de o kadar düşmüş­ Burada devrimin gerçekte tür. O halde, bu anlamda kagerekli olup olmadığı sorudın sorunu bir erkek sorulabilir. Mademki toplumun . nudur. Kadının düşkünlük en temel ve köklü sorunladerecesi erkeğin de olumnndan birisi bu alandadır, o .suzluğunun temel kaynakla- · halde bir devrim gereklidir. . rından birisi olduğuna göre, Açık ki, bu alandaki devrim, erkeklik erkeğin . de başına iki sınıf arasındaki mücadebela· olmuş gibi bir durum lede old\lğu gibi gelişmeye­ vardır. Bu bazen çok ileri cekfir. Bu devrim, zihniyetnoktalara kadar çıkmakta­ de, kurumlarda, geleneklerdır. Erkeklerin bu konuda de ve özellikle aile olayında yaşadıkları bunalım az deolacaktır. Kalemle, güncel ğildir. Hatta "şeytan" deniilişkiler · uğruna savaşımla, len kadından hızla uzaklaş­ bayağı günlük pratik akımma, yalnız yaşamın tercih . tarla yürütülen bir mücadele edilmesi, ı;iurumları da az olacaktır. Yani kadıı1lar bir görülmüyor. Dirilerdeki paprogram etrafında ordulaşıp pazlık ve dervişlik kurumu bütün güçlerini birleştirerek da böyle gelişmiş olsa gerekyine var sayılan bir erkekler tir. Elbette ki burada soruordusuna karşı . savaşmaya­ nun olumsuzundan, pasif , caklardır. Ne böyle ordular bir çözümü vardır. Günahvardır ne de eşitlik ve özgürkar kadın edebiyatının bazı lük uğruna savaşımın yolu erkeklerde yarattığı sonuç da olabilir. .Böylesine kaba devrim anlayışından ·ne ka"günahkardan kaç" mantığı olmuştur. Kadına elini bile dar, aynı biçimde örgütlenuzatm?ma, araya maddi ve menin .bütün kurumlar bave manevi alanda kalın bir şında erkek hakimiyetinin perde çekme, bu yaklaşımın sürüp gitmesine, bu konuda ürünüdür. Oysa ki bunlar özgün bir program, örgütyapılırken problem , bütün lenme ve mücadelenin yadağırlığı ile yaşanmaktadır. sınmasına da karşı olmak Problemin varlığını yapay gerekir. Hiçbir şey kendiliyollarla gidermek, kerte kerğinden yürümez. Bu alanın te çözüm aramak, yani reforilişkilerindeki zayıflık ve somİst yaklaşım .ise Avrurunlar gele~eksel çözümlere pa'nın ve hatta Sosyalist başvurarak çözümlenemeyeülkelerin de problemin çöcek kadar derindir. İnkarcı­ zümünde sarıldıklan temel lık veya reformist yöntemler yöntemdir. Burada gösteride çözüm olmamaktadır. len programa· ve köklü mü- · Ama aynı zamanda bu yol:cinsel yetenekleri ve iradesi üzerine .yığınca .atasözü icat edilen kadın, erkeğin sınır­

kadının ağır kadınsı yaşamı altında oluşmuş toplumdan uzaklaşma, daha dengeli

üretim faaliyetleridir. Kültürel, sosya, siyasal yaşamda daha kolektif, dengeli faaliyetlere ulaşmaktır. Böylesi'ne bir yaklaşım gerçekleşti­ rilmedikçe, özgülünde ka~ dının, genelde ise toplumun proble,nlerine çözüm getirmek mümkün değildir. Bu sorunun çözümünde reformist yöntemleri temel almak sömürge ülkelerde "zor" tecr. . risinin öcü gösterilmesine benzer. Nasıl ki reformİstler bu ülkelerde sömürgeciliğe karşı dayatılan zor'un ancak felaket getireceğini söylerlerse, burada da işi bol söz, tartışma ve hatta dedikodu ile geçiştirmeyi e's as alırlar. Sorunun çözümünü propagandayla halletmeyi salık verirler. Ama bu da sonsuz ölüm ve çürümeyi onaylamak de~ mektir. Burada sorun'a genel yaklaşımı noktalarken, sorunun çözümünde reformİst yöntemler değil köklü bir devrimin geliştirilmesi için mücadele esas alınmalıdıt diyoruz.

SÜRECEK


Dünyadan

kısa kısa

Dünyadan

kısa kısa

Dünyadan

kısa kısa

Dünyadan

Filistin lsrail, Filistiniiierin sadece canana değil, malına, taşJna; to.prağına da düşman! yan İsrail askerlerinin Tolkaram ve Jentn bölgesinde verimli 375 ağacı da kestiği bildirildi. Bu arada, Filistinliler, her tür silaha ve korumaya sahip İsrail askerlerine taşla direnmeye devam ederken, geçen yılın son ayında F~listinliler 34'ü asker, 13'ü sivil olmak üzere 47 İsrail askerini taşla yaraladı. Filistinlilerin taş yerine bıçakla karşı koyduğu İsrail askerlerinden 3'ü yaralanırken, İsrailli bir sivil de · öldürüldü.

ne te we .c

om

Geçen ay içinde 22 Filistin- ' ti'nin üst düzey yöneticisi olmak üzere 22 Filistinliyi ölliyi öldüren, 1395 kiŞiyi de dürdü. 1395 Filistinliyi İ!JİUkttıtuklayan İsrail askerleri, 10 layan ve 197 Filistinliyi ağır bin dönüm araziye el koydu hapis c~zalanna çarphran ls· ve 375 ağacı söktü. rail yönetiminin açık desteFilistin halkına karşı her ğiyle İsrail askerleri 43 evi de gün biraz daha sert önlemleyıktı. 1990 yılının aralık ayın.:. re başvuran İsrail yönetimi; da ölüm, gözaltına alma, tuöldürme, yaralama! tutuklatuklama ve ev yıkma eylemmanın .yanı sıra, Filistinlilere lerinin yanı sıra~ İsrailli ait topraklar~ el koymaya ve a*erler Batı Şeria ve Gazze bile söktürmeye, ağaçlan şeridinde 50 okulu da aralıklı kesmeye başladı. İsrail askerleri bir ay içjn- . olarak kapattı. Öte yandan, Ramallah kentinde 10 bin döÖe üçü Filistin Kurtuluş Ornüm Filistin arazisine el kogütü'nün ve Filistin Devle-

Almanya

NATO ülkelerine

Varşova Paktı silahı!

yayınladı.

Alman televizyonu. Alman askerleri kimyasal savaş_ giysileriyle gösterdi. Alman Savunma Bakanlı­ gı sözcüsü, Alman uçaklannın İzmir'deki NATO ve karargahından Bonn'daki AJman Savunma Bakanlıgı'ndan talimat alacaklarını söyledi. Sözcü, "Ancak, Irak tarafından ani bir saldırı olursa, o zaman derhal cevap vermeleri gereke· cek" dedi.

ww

w.

Batı Almanya'ya "katı­ larak" tarihten silinen Dogu Almanya ordusundan geriye kalan askeri teçhizatın ·Türkiye ile Yunanistan'a verilecegi bildirildi. Bu konuda bir açıkla­ ma yapan. eski Dogu Al~ manya'nın Savunma Bakanı Rainer Appelmann, ''Yunanistan ve Türkiye, Doğu Almanya Halk Ordusu'nun stoklarından 2.1 milyar mark değe­ rinde askeri teçhizat alacaklar" dedi. Appelmann. Kathimerini gazetesinin sorusuna verdigi cevapta, bu karann geçen

eylül ayında alındıgım belirtti. Hıristiyan Demokrat Appelmann'a göre, bu karar ı 99 ı yılı içerisinde uygulamaya konulacak. Qte yandan, Alman televizyonu ZDF, ıs AlfaJet'in gönderildigi Türkiye'deki Erhaç Hava üssü'nden bazı görüntüler

Karadeniz

Karadeniz'de ortak pazar!

Katadeniz bölgesel iş­ birliginin Avrupa'nın ·dogusu ile batısı arasındaki farklı· giderebilecegi öne sürüldü. Mayıs ayında ·beklenen imzalanması bölgesel işbirligiyle ilgili anlaşmadan önce Bükreş ve Moskova'da iki ayn toplantı .daha yapılacagı bildirildi. . Bükreş radyosunda yayınlanan konuyla ilgili bir yorumda şöyle denildi: "Karadeniz bölgesinde ekonomik işbirligi şekillerinin yasallaşması­

na ilişkin bir belge, önumüzdeki mayıs ayında imzalanacak. Mayıs ayına · dek bu maksatla Bükreş


ye ile ilişkilerini de güçlendirmek için adım üstüne adım atmaya başladı. Türkiye ile Arnavutluk arasında im?...alanan protokol çerçevesinde Türkiye Eximbank'ının Amavutluk'a ı90 milyar liralık kredi açması ve bu kredinin ıGO milyar lirasının Türk mallannın ithalinde

om

havzasında işbirligi fıkri,

ı7 Kasım Örgütü, Batı­

. kullanılması kararlaştırıl­ dı. Kredinin 30 milyar lirasının ise Türk işadam­ larının Arnavutluk'ta yapacagı yatırımlarda kullanılacagı bildirildi.

lı ülkelerin· Uçüncü Dün-

ya ülkelerinde giriştikleri harekatlan kınadıgını bildirerek, ABD ve müttefiklerinin Irak'a karşı giriş­ tikleri savaşı bir katliam olarak degerlendirdi. ı988 yılına

-

kadar Irak Lideri Sadd_a m Hüseyin'in bir diktatör olmadıgını belirten ı 7 Kasım örgütü, İran savaşı sırasında Batılı ülkelerin Saddam Hüseyin'in bir diktatör ol· ması için gereken her şeyi

te w

çok yıllar önce ortaya atıl­ mıştı. Fakat, geçen yılın aralık ayında somutlanmıştı. Karadeni7...'e komşu dört ülke Romanya, Bulgaristan, llirkiye ·ve SSCB temsilcileri, 'Türkiye'nin inisiya,tifini müzakere etmek için geçenlerde Ankara'da görüştüler. Toplantıya katılan delegeler, Ankara toplantısın­ da tespit edilen takvime göre, belgeyi. dört kurucu ülke hükümet ve devlet adamlannın onayına sunmak üzere mutabakata vardılar. Adı geçen belge, ülke ve hükümetler düzeyinde işbirligiİıi, işadam­

izledigi politika nedeniyle eylemlerine devam edece. gini belirtti. Ocak ayı için.de ·Atina'da bulunan Amerikan, İngtli7... ve Fransız hedeflerine önemli saldırılarda bulunan örgüt, Yunan hükümetini Batı dünyasının "maşası" olmakla suçladı. '

e. c

ve Moskova'da iki toplantı yapılacaktır. Karadeni7...

ları arasındaki ilişkilerin kolaylaştırılmasını ve çevre sorunlarını kapsamaktadır. Tabii burada, Karadeniz'e kıyısı olan dört ülkedeki işadamları söz

yaptıklarını açıkladı.

ı7 Kasım

Örgütü'nün faaliyetlerini sürdürdügü ı975 yılından beri ı5 Yunanlı ve Amerikalıyı öldürdügü, Körfez savaşın­ dan itibaren de Barclay Bank ve C itibank'ın iki mahalledeki şubesini, Fransız askeri ateşesinin evini, Amerikan Express Bankası'nın Atina merkezini ve ingili7... petrol şirke­ tinin bürosunu bombaladıklan, ancak ölü veya yaralının olmadıgı bildirildi.

ww w. ne

konusudur. Bu hususta kişilerin, malların, hi7...met ve sermayelerin serbest dolaşımı, yerli ekonomik görevliler arasındaki ayrımcı temayüllerin giderilmesi ugrunda müzakerelerle müşterek tedbirlere geçilecektir. , Teklif edilen ve mutabakata vanlan biçim uyarınca, Avrupa piyasa ekonomisi acilen entegre edilmesini saglayacak nitelikte, işbirligi ·programı­ na hükümler konulacak ve bu işbirligi Avrupa'nın dogusu ile batısı arasın­ daki farkın giderilmesine katkıda bulunacaktır."

17 Kasım Örgütü

.

eylemlerine devam edecek! ı 7 Kasıı;n örgütü, hükümetın

Körfez

Eximbank, ilk önce 30 milyon dolar t utannda kredi · verecek. Bu miktann 20 milyon dolan, Türk mallarının ithali için tica -. I'et kredisi olarak, ıo m ilyon dolan ise Türk fırma­ lannın yatırımı için

Arnavutluk

s~vaşında

Avrupa 1 nı:n "kapalı kutusu" Ariıavutluk Halk

Cumhuriyeti, içinde bulundugu ekonomik ve si'yasi sorunlarını aşmak için dışa açılırken, Türki-

"Son yıllarda Türkiye ile Arnavutlu k Halk Cumhuriyeti arasındaki ticari ilişkiler arttı . Ama bu iliş­ kiler hacmi iki ülkenin ekonomik potansiyeline uygun degil. Ticareti a rtırma hedefıyle ikili ticaretin konusu olan malların miktannın artıhiması kararlaştırıldı . Türk

kullanılacak."

Arnavutluk d1şa Türkiye ile aç1hyor

Yunanistan

Bankacılık sistemindeki .son gelişmeleri ögrenmek için Arnavut bankacılann Türkiye'de kurs görecegini açıklayan . Tlran Radyosu, Arnavut luk'la Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilere degindigi yorumunda şu görü ş- _ lere yer verdi:

öte yandan, Türk tara,

fı, hazırlık programlannın yapılmasını ve Türkiye'de

ögrenim görmeleri için Arnavutluk banka uzmanlarına burs vermesini önerdi. Bu ön eri de uygun bulundu. '

,


Ha(talık

Alman dergisi "Der Spiegel"in 1991 3.

sayısında

yer alan GAP üzerine bir yazıdan alınmıştır.

1

om

ninsanlik diŞI bir

ww w. ne

te w

e. c

I) Korkunç inşaat makinele- . ri, 1981 yılından beri dünyanın en meşhur akarsularından biri olan Fırat üzerinde, tabiata karşı en camivarca bir savaşı yürütmektedirler. 85 milyon ton taş, kil, kum, çakıl, toprak yı~ını Fı­ rat'ın önüne dökülmüş bulunuyor. Bu alana 30 Keops pirarnidi sı~dırılabilirdi. 169 metre yüksekli~i ile Köln'deki Dam'dan daha yüksek olan Atatürk Barajı 48.7 kubikkilometre suyu ihtira edecek ve neticede Bodensee Gölü'nün bir buçuk misli büyüklü~e ulaşacaktır. 2) Bunun dışında aynı nehir üzerinde Keban ve Karakaya · adını taşıyan iki baraj daha inşa edilmiş bulunuyor. K ·istan da~larının ortasındaki bir geçi,.. kanmaktadır. Yıllık fert başırta din önünü kesen Karakaya Bamilli gelir bu bölgede 3. dünya rajı, Küçük Asya'da suni, 500 ülkeleri seviyesindedir: Sadece kilometre uzunlugunda bir deni638 dolar. Yüzyıllarca Osmanlı­ zin oluşmasına nedef\ olmaktalar ve daha sonra Atatürk, Dogu dı~ ' Anadolu'yu ihmal etmiştir. An3) Türkiye barajıyla, Sadcak 1980'lerin başından bu yana dam'ın • korkması gereken, bir Türkiye ekonomik yönden güç- · harp aletine de böylece sahip lenmektedir. ' bulunmaktadır: Su silahı. Ir6) Kısa GAP diye adiandın­ makların önünün tıkanınası lan projede ayrıca Dicle Nehri Irak'ın büyük bir bölümünün üzerinde inşa edilen Menzelet kurumasına sebebiyet verecek·ve Altınkaya barajları dışJnda, 6 tir. . baraj daha öngörülmektedir. 4) Saniyede 150 kubikmetre 7) Özal'ın gayesi, Türk millesuyu buharlaşan Atatilfk Baraj tinin şuuruna hitab edilmek, oy · Gölü çevrenin iklimini dramatik bakımından etkili olabilmektir. oir şekilde de~işikli~e u~rata­ Kısacası, GAP bölgesi (Hollancaktır. Zaten ço~unlu~unu Kürtda, Belçika ve Lüksemburg toplerin oluşturdu~u 55 bin insan, lamından daha büyük), "Türkiverimli Fırat kıyılarının su altın­ ye Avrupa ve Ortada~ için da kalması nedeniyle köylerini ekmek ve meyve-sebze sepeti" terk etmek zorunda kalmış buolmaktır. , lunmaktalar. Onlar için mekan8) Baraj, Urfa şehrine hayat larından mahrum kalış, takiqata getirmiştir. Belediye Başkanı ugramanın en dehşetli biçimini Ihrahim Çelik, yüzyılın sonunda oluşturmaktadır. şehrin bir milyon nüfuslu bir 5) Her halükarda Türkiye yümetropol teşkil edcce~ini bildirzölçümünün yüzde lO'.uniı teşkil mektedir. eden Güneydogu Anadolu'da bu 9) Planlamacıların en büyük tür katı bir inşa ile Türkiye hühedefi Türkiye'yi büyük bir hid.kümeti neyi amaçlamaktad!-f? ro-elektrik güç haline getirmekKaldı ki, bu bölgede 4,5 milyon tir. Kamuran Inan, "Büyük güç insan, 5 milyon koyun ve 2 miJolarak Türkiye'nin Avrupa Top- . yon keçileriyle eski' göçebe halulu~u'nun kapısına sı~mayaca­ yatının kalıntıları içerisinde yagını" belirtmekte. lnan, "Geleşamaktalar. Hiila öküzle çift cek 25 yılda su, petrolden daha sürülmekte, ırmakta çamaşır yıönemli olacaktır. 15 Arap ülke-

sinde bir .damla su bulunmamak~dır" demekte. 10) Fırat'ın aşa~ı kısmında bulunan İ>iktatör de, Türki- ' ye'nin Atatürk Barajı'yla kendisi için yarattı~ . potansiyelin bilincindedir. Bu konu, . AnkaraBa~dat arasında Körfez krizinden önce bir ihtilaf olarak ortaya çıkmıştı. Krizden sonra Arnetikalı analitikler ve stratejikler, Fımt'ın tamamen tutulmasıyla Saddam'ın birkaç hafta içerisinde dize getirebi!ece~ini hesaplamaktalar. ll) Ankara Dışişleri Bakanlı­ ~ı memurları Saddam'ın tamamen degişik başka bir kartı oynamasından endişe etmekteler: Kürt kartı. Gerçi Saddam, Kürtleri zehirli bombalarta bombalamış, Kuzey Irak'ı halktan arın­ dırmış ve ölü bir şerit çizmişse de (Türkiye hududuna), yeniden Kürtleri kazanmaya çalışmakta­ dır. Daglık bölgeye gidip Kürtlere daha iyi bir yaşam vaadet- ·' miş ve kendilerinin Irak için çarpışmalarını talep etmiştir. 12) Türk devleti, barajın emniyetini ve Kürt başkaldırılarını da~daki ma~aralarda tutabiirnek için kara ve hava gücü ile komando birimlerini güneye kaydırmakta. · 13) Özal, su silalıma başvur­ mayacaklarını, "Bunun insanlık dışı oldugunu" bildirmektedir.


[3 Ozgür Halk . l/\ ,,,,,,,}\\:==:

.

·''''·' .

.

om

· "Işçi sıiııfı ve eıpekçilerin . yürüttüğü ·ın ücadele karşısında ·· bir yol ayrıınındayız~' . .

ww

w. ne

te w

e. c

örgütlenmesi ve 1961 Anayada tutulmak istenmiştir. Şim­ sası'nın getirdiği sınırlı dediki sendikalan Genel Maden mokratik ortamln mücadeleİş Sendikası'nın Zonguldak iş­ leri ve giderek "yasal" alanda çisinin talepl_erini dile getirgerçekleşen çeşitli işçi haremesi, yeni bir gelişmediı:. Senketleri, günümüzdeki mücadikanın geçmişinde çok kirli ·deleyi hazırlayan bir geleneolaylar var. GMİS'run bugünÖzgfu Halk: İşçi sınıfı hağin " uzantısında ele ~ü yöneticileri, en başta Türkrel<etinden gelen · biri olarak, alınmalıdır. İşçi sınıfı günüİş, ardından yerli sendikaala- · son aylarda g~lişen işçi sınıfı müze,_ yöresel, ulusal ve ·evnn kurduğu ökseyi kıra kıra . hareketliligini nasıl · değerrensel sınıflar mücadelesingelgıiştir. Sendikacılann kişi­ lendiriy<?_rsunuz? · ' den edindikleri tarihsel, likleri, işçilik yaşamları aynnSırrı Oztürk: .İşçi sınıfının , teori/pratik kazarumlar sayetılı incelendiğinde, sendikahareketliliğinin bir tarihi ve sinde gelmiştir. nın_ yeni bir . anlayışla geleneği vardır. GünümüzdeGünümüzde yaşanan ve kendisini ve halen sürdürülen ki gelişmeleri doğru biçimde etkileri çeşitli çevrelerce tar- . sendikaalık anlayışlahru aş­ ele Cjilabilmek için soruna böy. maktan yana bir eğilimde ol_. tışılan işçi hareketleri, ozelle yaklaşılmalıdır. likle de Zonguldak Maden duğu söylenebilir. Bu da ilTürkiye'deki işçi · sınıfının İşçileri Sendikası'nın yürütginç ve önemli bir gelişmedir. mücadelesi, sosyal mücadele tüğü eylemiere . sözü getirGM1S'nın iki yıllık yönetitarihimizde önemli bir yeri 'tumek istiyorum. minin, en başta demokratik tuyor. İşçi sınıfı sendikal ve Zonguldak maden işçileri- . bir sendikal işleyişi gerçekleş­ siyasal alanda birlik için dönin 140 yıllık mücadelesi bilitirmek istediğini görüyoruz. . vüşmüştür. Yakın tarihimizriiyor. Yörenin işçileri, geri GMİS, işyeri birimlerinde çeden örnek vereceksek; üzerinüretim ilişkilerinden geliyor. şitli pratik görevleri yapmaya de çok az tartışılan "1946 Madenciler çocuklanna yüzaday örgütlenmelere de önem Sendikaalığı"ru, "Sendikalar yınann sömürüsünü .aktarqı­ vermiştir. İşçinin köyüne, Birliği"nin h~ngi gerekçelerle lar. Zonguldak işçilerinin bikahvesine hatta evine kadar oluştUrulduğunu, o günkü örlincini bir anlamda ördüler. uzanmarun gereğini · kavragütlenmede gözettiği ilkeleri Türkiye'dçki sınıflar mücademıştır. Çeşitli eğitim çalışma­ ve pratiğini ayrıntılı incelemelesi de bu bil.incin gelişmesin­ lan, paneller ve konferanslarmiz gerekiyor. de onlan etkiledi. İşçi si.rufı-' la işçileri bilinçlendirmeyi "Sendikalar Birliği" deneyinın sendikal ve siyasal planlamıştır. Basın-yayın faami, Türkiye burjuvazisinden birliğinin oluşturulması müliyetlerine yeni bir anlayış kaönce ABD'nin dikkatini çek-. cadelesirtde Zonguldak'ın zandırarak, gazete, dergi ve miştir. İç ve dış gerici güçler, özel bir önemi olduğu da söy~ . broşürler , araalığıyla işçilerin ı Türkiye işçi sınıfının bu uyalenmelidir. Hatırlamak yararlı b~in~lenmesine katkı &etirnış · ve örgütlenme· yönelişini olacaktır: 15-16 Haziran Diremıştir. binbir yön'terole kınp geriletni'şi'nin sıkıyönetimle engelGMİS'in grev'ini değerlen­ menin yol ve yöntemlerilli lenmesinin gerekçesinde, dirirken bunlan da anma]!; aramıştır; aynca bulmuştur "yaygınlaşma istidadı gösteredurumundayız. da... \ ceği anlaşıldığından" denileANAP iktidarının ve 'Takrir-i Sükfın" yasalan, rek, İstanbul, Kocaeli ve SaÖzal'ın uyguladığı politikaABD "Banş Gönüllüleri"nin karya dışında sıkıyönetim ların ve kamu ·işyerierini Türkiye'deki çalışmalan, işçi ilan edilen il, işçi kenti Zonözelleştirme anlayışlarının sınıfı ve emekçilerin sınıfsal guldak'tır. Bu basit örnek bu grev'deki etkilerini öne çıkarlan doğrultusunda örsürenler 'd e var. Zonguldak'taki 'tarihsel birikigütlenip iktidar mücadelesi GMİS'run grev'ini ve eylemi ve geleneği açıklamaya yevermemeleri açısından önlerimin başansını etkileyen birter. . ne dikilen engellerden bazılaçok unsur vardır. Baştan beri Zonguidak maden işçisi, ndır. · burjuva ideolojisi ve revizyovurgulamaya çalıştığım düTürk-İş'in kuruluşu, DİSK nizmin çok yönlü etkisi altınşüncelerin ışığında, grevin bo-

Sorun Birlikte Sosyalist · Dergi ve Yeniden Üretim Gazetesi Yayın Yönetmeni Sırrı Öztürk ile yaptığımız · röportajı sunuyoruz:

1

/


.. H a lk' m O zgur ıiliJ

lar.ı işçi sınıfınca aniaşılmaya

ve sistemin siyasal ekonomisi iyice sorgulanmaya başlan­ mıştır. Sağlı "sol"lu burjuva partilerinin tekelci devletin çı­ karlannı nasıl koruduğu, işçi­

nin ve emekçinin yanında olmadığı daha somut biçimde ortaya çıkmıştır. Bugünkü "iş hukuku ve mevzuatı"nm, en azından ILO normlan ile, Türkiye'nin imzası bultinan uluslararası antlaşmalara ne denli ~~s olduğu da anlaşılmıştır. Ozetle: Burjuvazinin bütün demagojileri bu grevle birlikte teşhir edilmiştir. Teşhir etmek yetiyor mu? · Elbette yetmiyor. Burjuvazinin demagojilerini yeterince teşhir edebilmek ve açığa vurabilmek için önce teşhis et- . _rnek gerekiyor. Burjuvazinin sınıfsal konumunu (gücünügüçsüzlüğünü) doğru olarak ' teşhis ve teşhir edebilmek için işçi sınıfının kendi bağımsız siyasi örgütünü, yani İşçi Sınıfı Parti'sini (İSP) oluşturması gerekiyor. İşçi sınıfı hareketi, kendi kurmayını henüz üretememişse, bu görev yeterince yerine getirilemiyar demektir. Zonguldak gr~vi ile ilgili olarak devrimci ve sosyalist kesiıJılerin konuya yaklaşımı jizerine neler söyleyeceksinii? Zonguldak işçisiruh dir~ni­ şini dürüstçe değerlendirebil­ mek için, ilkin hepimizin dürüst olması gerekiyor. "Devrimci'1ik ve "sosyalizm" adına sürdürülen teori/ pratiğimiz ortada. Düşünce ve davranış dünyamızda yapılanlar da ortada. Artık, "işçi sınıfı" diye söze başlamak t> kadar ucuz değil. Elbette eskiden de ucuz değildi. Fakat günümüzde bu daha da zor-

w. ne

ww işaret vermiştir.

Zonguldal< grevi b~lere neleri Öğretmiştir? _Bu grev her şeyden önce; işçi düşmanı politikalan açlğa vurmuştur. Türkiye burjuvazisinin 12 Eylülcü politikalarla iyice palazlandı~ı biliyoruz. Tanm, ticaret, sanayi ve mali sermaye, işçi sınıfı ve

ye devam edilm esin!.. Zonguldak grevine ·-~daya­ nışma" niyetleriyle katılm~k isteyen bazı sol kesimleri iş­ çi sınıfı aralanna almadı. Bazı ı,cesimlerin organlarmda · GMIS'in tutumunu yeren yazılara da rastlanıyor... , Türkiye'de kendilerini "devrimci" ve "sosyalist" olarak niteleyen kişi, grup ve örgütler var. Bunlann varlığı bir gerçeklik. Bir de SP, SBP gibi "sosyalist" partiler var. Derginiz aracılığıyla bu siyasi eği­ limleri ve onlann - "vuku-

om

emekçileri baskı altında tutarak bugünkü duruma gelmiş­ tir. 'Toplu sözleşme ve grev düzenlemeleri" burjuvazinin çıkarlarına göre hazırlandığı için, "sosyal qanş" yuttunna-

te w

ve sosyalistler açısından bir işyerinin özel ya da kamu kuruluşu olması bizim sorunumuz değil~. Sö. mürünün özel ve kamuya ait olması fark etmiyor. Zonguldak ili taşkömürü demektir. Burada kayda değer başka bir üretim yapılmıyor. Yörenin, özellikle de ılin hayat darnan maQ.endir. 140 yılın baskı ve sömürüsü (vergisini ödeyemeyen emekçi halkımızın zorla çalıştırılması en başta olmak üzere), maden ocaklannın ilkel yöntemlerle işletilmesi (Polonyalı bir uzman, "Biz köpeklerimizi bile bu ocaklara sokmayız!.." demektedir.), ça~ teknolojik araç ve gereçlerinden yoksun oluşu, iş sağlığı ve güvenliği­ nin olmayışı ve dünyanın en ucuza çalıştırıldığı GMİS işçi­ lerinin "dramı" birbirine eklenince, değil grev, daha önemli işçi hareketlerinin boyutlanması da mümkündür. ANAP iktid~p, 12 Eylül'ün bir u,zantısı ve Ozal.da uluslararası tekelci sermayenin çı­ karlannı gözeten biri olduğu­ na göre; 24 Ocak + IMF + 4.2 Eylül'ün mantığı, işçi sınıfının aleyhine işlemektedir. ANAP'ın "sürekli enflasyon" politikası elbette karşıbnı da yaratacaktı. İşçi sınıfı en azın­ dan, 12 Eylül sürecinde· çok şey öğrenmiştir. 10 yılın basın ve TV'si işçi sınıfı ve emekçitere baskı ve korku aşılamış~ tır. Bilinçli sindirme politikalannın aşılacağı, b).l grevdeki gelişmelerle su yüzüne çık­ mıştır. Bu grev, 12 Eylülcü, haskılara karşı bir başkaldır­ ma deneyimidir. GMİS'in. eylemleri gelecekteki mücadeleler açsınÇan birçok olumlu

e. c

yutlanması nasıl açıklanmalı~

dır? İşçi· sınıfı

laşmıştır.

Yüzy~lık

sınıflar

mücadelesi tarihimizde, eğer "ar damanmız çatlamadıysa" işçi sınıfı adına ahkam kesme-

at"lannı

eleştirrnek

istemiyorum. Bu . görevirİüzi, g~ek duyulduğunda, kendi organlanmızda ve kitaplanmızda yapabiliyoruz. _ Şunu ifade etmek istiyoruıp: Türkiye solunun büyük sorunlan ve açmazlan var. Büyük bir zenginliğin ve deney birikiminin üzerinde oturuyoruz. Bu zenginliği görüyor ve önemsiyoruz. Yazılanmızda KADRO ve PARTİ kelimelerini mahsus büyük harfle ifade ediyoruz ki, PARTİ ve KADRO'nun ne anlama geldi~ bilincimize iyice yerleşsin ... Tilikiye solu, "Yaşasın-Kahrolsun" : tekerlernesi dışında bilimsel biı: değerlendirme yapamıyor he-. nüz. İlkel "grup kültürü"nü aşamıyor ki, modem ptoletaryarun mücadelesini değerlen­ direbilsin. Modem düşünce ve davranış dünyamız darmada~ık olduğuna göre, ya iş­ çi dalkavukluğu yapılacak ya da "kendiliğinden" saçmalık­ lanyla kendi .güçsüzlüğüne (güdük ve kısırlığına) kılıf ).lyduracaktır. Aynı şey ulusal dinamiklerin boyutlandığı süreçlerde Kürt dalkavu}<luğu, kadın sorununu keşfedildi­ ğinde

kadın

dalkavukluğu

derecesine indirgenmiyor mu? Zonguldak iline •"dayanış­ ma" düşüncesiyle giden devrimci ve sosyalist arka~aşlar, bölgede komite kuran, yerel inisiyatifleri örgütleme yeteneğini gösteren birimlerin disiplinine girmeliydiler. Oysa tam tersini yaptılar. Babıa-


1

E] Özgür Halk hi(((((:: :=:=:r=:rr r::,:rr''ff =1 Şubat 1991 l:f(((/(: /((:((:': :'{' :::1 Sayfa 47 [3 gücün neleri yapmaya aday

om

olduğunu göremeyenlf7I,.k~­ dilerini yalıtlamrştır. "Ne sagcıyız ne solcu madenciyiz madenci" türünden sloganlar ise, bilinçle atılınış ya da öğretiimiş sloganlar değildir. Bu sloganlarm . tutmadığı, cılız kaldığını da görmek gerekir. Bilinçsiz ve sindirilmek istenen işçiler az mı ihanete uğratıldı? Hareketin kitleselliği, gelişme ve yafılına istidadı göstermesi, ülke .sathında çeşitli dayanışma halkalannı hareketlendirmesi gibi faktörler yanında mevzii kalan sloganlara kulak kabart-

ww

w. n

et ew e. c

Atılan sloganlar devrimcili'd.en Zonguldak için politika lerin özlemlerini dile getiriüretilemez. Politika, maddi yor; b~ar hiçbirimize bathayatın yeniden üretimiyse, bunun üstesind~ ancak bölmaz, asla! Fakat, Zonguldaklı gede ciddi kitle çalışması yaişçinin önüne koyduğu eyle-· pan KADRO'lar . gelebilirdi. min gündemini ve geliştirdiği Anadelulu atasözümüzden taktiklerini yeterince dogru degerlendirmek, bu -sürecin bir dizeyi bu türden "sol"lar için söylen:ıek yerinde olacak- · nereye kadar ulaşacağını kestır: "Şal van şaltak Osmanlı 1 tirrnek gerekiyor. Zonguldak Egeri kalta'k Osmanlı 1 Eken grevi "yasal bir grevdir". GMİS, buradan kalkarak sistede yok, biçen de yok 1 Yememi sorgulayan bir mücadele d~ ortak Osmanlı ... " Babıali'den ahkfun kesen, zincirini geliştiriyor. Temkinliği elden l;>ırakmıyor, önce dergicilikte "ihtilal" yapan, Zonguldak sevgiSini işliyor­ kitlesel desteği olınayan, yalar, bölgelerine, ocaklarına saşanan sürecin bir parçası olamayan "sol"u tartışmak içimhip çıkıyorlar, ardından karşı­ den gelmiyor. Böylelerinin sınd~ militarist polis devletinin gardını kınp geriyazdıklannı temel alıp eleştir­ letmek istiyorlar. İşçinin darnek de onlar~ rütbe yerine vasını gözetemeyenler devgeçecektir. :tjmci ve sosyalist değildir. Zonguldak'a kendi sloganla:ı;mı atmak, pankart açmak Uretimden gelmeyen ve have işçi .kitlesini etkilemek . yattan kopuk olanlar bı.ınu anlayamazlar. İşçinin da va sı kaygısıyla gidenler, greyi yüve hareketin genel çıkarlan, rütenlerce engellendi. ~şçile­ re adeta ters düştüler. Işçiler her türden öznelciliğin üzerindedir; kitle hareketleri bilearasmda da, gerek ulusal kurtuluş mücadelesi veren rek/bilmeyerek , (farketmez) güçlere, gerekse hareketin kışkırlmaya getirilemez, getirilmemelidir ... · . · g,enel çıkarlarına aykırı sloganiara da rastlandL 'Söyle Zonguldak işçisiyle bizzat . mi olmalıydı? · konuştum. Kentin havasını te- · Elbette böyle olmamalıydı; ·. neffüs ettim. Konuklan oldum. Kazmacısından, mekaama oldu. Olmaması gerekenIerin gerçekleşm~sinin nesnel . ni'k atelyedeki işçisine kadar her kesimden işçiyle tartıştım. nedenlerine eğilrnek zorundayız. Binlerce "dayanışmacı" Yemeklerini yedim, çaylarını devrimci ve sosyalist insan saiçtim. Yürüyüşlerine katıldım. Bizi niçin saflarından almadı­ bahın . 6'sında otobüslerden lar? Üstelik işçilerle hep siyaZonguldak'a iniyor; daha horozlar ötmeden: "Sosyalist set konuştuk. İşçiler arasında milliyet, Türkiye", ',Tek Yol Devrim", "Genel Grev" ve·''Faşizmi Ezedin, dil, ırk, renk ve cins ayrı­ ceğiz" sloganlannı atmaya mını ifade eden bir çelişki başlıyor. Kent halkı bu sesleryok~, olmamalı. 48 bin le uyanıyor, . gözaltına alınan­ . GMIS arasında bin kadar, falar oluyor, ki, gözaltına alı­ şist partir\in, bin kadar da çenanlardan 60 kadanın gene o şitli şeriatçı kesimlerin etkibeğenmedikleri işçi- sınıfı gösinde olan işçiler de var. zaltından çekip alıyor; yalnız­ Onlarla da konuştum. Hatta ca 8 kişi alınamıyor; onlann kimilerinin "sıkma baş" dediği da kimlikleri IBM'de · "fişli" emekçi kadınlanınızla da koçıktıgmdan bunu başaramı­ nuştum. GMİS, bütün işçileri yorlar. Demek ki, Zonguld*' ortak amaçlar yörüngesinde işçisi, mücadelesinden yana adeta kenetlemiştir. SenPiJ<al olanlara kucak açabiliyor, ev demokrasi, tabanın sesine kusahipliği yapabiliyor, fakat lak verilınesi işçiler arasında "hesapsız" konuklar , bunun var olan çelişkileri adeta eritdeğerini bilemiyorlar ... inişti. Kenetlempiş bu etkili

mamalıyız. '

Buradan şu dersi çıkarabil­ meliyiz: İşçi sınıfına gidilmeli, kitle çalışınaşı yapılmalı, biır­ juazinin basın ve TV araoyla sistemleştirdiği karşı propagandayı kırabilecek . etkinlikler içine girilmelidir. , "Tarihi Ankara Yürüyüşü",nün E-5 Karayolu'nda asker~polis bar~atıyla durdurulması, GMIS'in işçilere "ricat" emri vermesi sorunu

var...

Bazı

arkadaşlar

sistemin

kimliğini açıklarken bilimsel bir terminoloji kullanıy~r. İşçi sınıfı da kendi lisanını kullanıyor: '~Çankaya'nın Şişmanı,

İşçi Düşmanı" vb. gibi. Işçi sı­ nıfı

sistemin işleyişinden haberli, ahmak ya da geri zekalı değil. Hele bilinçsiz hiç değil. Ne istediğini, kimden istediği­ ni, bu taleplerinin nasıl gerçekleşebileceğini yeterince biliyör. Bunun için de kadınıyla, çocuklanyla birlikte hayatını yok sayarak asker- ' polis barikatına dayanmış. İş­ çi sınıfının tarihinde bçırikatla­ nn aşıldığı da yazıyor. Burada aşılmadı, "ricat" edildi diye , yakınılmamalıdır. Umutlu olmalıyız. Gelecek açısından birçok kilometre taşını döşeye döşeye gelen işçi sınıfının bu tarihi yürüyüşü herkese çok şey öğretmiştir. İşçi sınıfı da kendi tarihini yazarken hem (?,ğrenmiş, hem de öğretmiştir. Ulkede donanımlı bir İSP olsaydı, bu tiliden kitlesel çıkış-


yanışma duygularıyla karşı­ lık vermesi gerekmiyor mu?

Özgür Halk

..

·"''

El

yor. "Kendiliğinden" yak~ştır­ masıru biliinsel sçsyalizmi

Bir bütün olarak işçi sınıfı ·özü'mleyen ve Türkiye özelinve emekçi halklanmızın, hade bunu yorumlayabilen -aklı kim gerici sıruflar ittifakının başında bir kimse .~öy1eye­ baskı ve terörürlü geriletme mez. Kendini, diyalektik ta-· mücadelesinde henüz aşıla­ rihsel materyalizme adadığını mayan bazı güçlükleri oldulafzen ifade eden ve bünu sosgunun bilincindeyiz. Ulusalyal pratikte asla kanıtlayama­ lık V!'! sırufsallık temelinde yan kimileri, fiilen idealizmin gelişme istidadı gösteren · ha- , batağındadır bence. İşçi sınıfı reketler, demiryolu misali hareketinin her ileri atılımını ebcdiyyete kadar birleşmeyen bu türden ''kendiliginden" yayollar gibi paralel gidemezler. kıştırmasıyla ele alaniann Aynı şey işçi h~reketiyle sos- . kimligine ve örgütlenme yanyalist hareket için de söz ·koşında, alfabcde harf bırakma­ nusudur. Türkiye solunun tayan tutumuna bakılınalı dır. rihinden gelen teori/pratik Hayat ve türetim dışı kalmış sbrunlan çözüme kavuşturu­ bu "örgüt'1ere bilimsel doğru­ lamadı; ne yazık ki; bu türden lan ögtetmek bir hayli zorbir süreci yaşadı . "Sosyal kadur; belki de imkansızdır. derimiz"in böyle seyretmesini Böyleleri "KÜTLE" ya da aklı başında ve ·soruna bilim"HAREKETİMİZ" . denilince sel bakabilen hiç kimse söylede yanlış şeyler algılıyor. Bilgi yemez. 'Tarihi TKP" gerçekbirikimini, terminolojisini Y,aten TKP olabilseydi, bugün lan yanlış kaynaklardan ezbunca örgütlenmeye rastl~a­ bcrleyerck "donatanlar" başka bilinir miydi? Tarihimizin ışı­ nasıl yapacaktı ki?' 'Türkçesiğında inkarcılıga da düşme­ ni" TOK sözlügünden, felsefeden günümQzün doğru bir sini O. Hançerlioglu'nun "Feltablosunu çıkarabiliyorsak, sefe Sözlügü"nden ~larak sosyal muhalefetin her türüilerlctenlere, elbette "KUTLE" nü aynı kanala getirmenin im- , denilince cansız ve ruHsuz kanlan da yaratılacaktır. Bagşeyler hatll-latılmış olacakhr. nnda devrimci aktiviteleri "HAREKETİMİZ" . denilince ' taşıyan kurumlaşmalar, kendi de, kendisini özne yerine koydışındaki mücadele arkadaş­ dugundan, her nasılsa. hu "örIanna daha yumuşak ve bilhagütler anarşisi" ortamında canca yaklaşmalıdır. Güçlü kurduğu "örgütü" hatırma geolan böyle yapmalıdır diye lecektir. Oysa birilerini düqüşünüyorum . Ulusallık ve şündürmek için bu fizik tesınıfsallık temelindeki dinarimleri· · kullanılmaktadır. mikler, ancak böylece birbiri"Bilinci" ve "kültür birikimi" nin di~n~en aniayacak duruböyle olanlara seminer verema gelebilir. · Hayat ve cek zamarumız ve yerimiz mücadele de samyorum herherhalde yoktur ... kese bunU ögtetiyor. 15-16 Haziran DireniBazı çevrelerin yeniden şi'nden bu 'yana, "kendiligin"kendiliginden"lik sorununu den" konusunu gündeme gegündeme taşıdıgı görülüyor. tirenleri tanımaktayız. Bazı Işçi hareketiyle, "kendiliginkesimler ısrarlı bu görüşte. den" hareket üzerine neler Biz aksini savunuyoruz. Çünsöylenmelidir? kü işçi sınıfımız, Paris Komüİşçi sırufı hareketi üzerin_e nü en başta, olmak üzere, herkes bir şey söylemeye çalı­ 1900-1905 deneyiminden ve şıyor. Söz birligi edercesine Ekim Devrimi'nden haberliherkesin işçi sınıfılun "yanın­ dir. Sosyalist kurucul~~gun soda" oldugunu görüyoruz. Birunlannı izlemiştir. Ulkedeki raz mizah da olsa insan, "İşçi sosyal mücadele tarihimizden sınıfının 'yarunda' olmayan de haberlidir. 15-16 Haziran'a kaldı mı?" demeden edemi"gelmeden gerçekleştirilen;

w. n

et ew e. c

lar, onun güven'cesinde ·yönlendirilir ve yönetilebilinirdi ... lSP yoksa, yöresel komitelerle devrimci inisiyatifleri, ayrıca GMİS'nı hırpalayamayız. Bu hareketin içindeki KADR01ann gelişmesine, ~ndikal ve siyasal alanda görevini yapabilmesine yardıma olmanın doğru bir tutum olduğu­ na inanıyorum. Buradaki ·ricat; "şimdi güç toplayacağım, yann gene gelecegim!.." anlamınadır; "bpzgun" ·anlamı çıkanlmamalıdır. Işçi sınıfının tarihi yürüyüşünde: Burjuva partileri, asker, polis, ~IT, GLADİO, Teritoryal Orgütler, tekelci basın, 1V vb. araçlarla işçi sı-" nıfının mücadelesi kınlmak istendi; kuşatıldı, kışkırtm<! girişimleri denendi. Fakanekelci .sermayenin bu türden "donanımı" işçi sınıfını sindirroeye yetmedi. Her şeye ragmen, işçi sınıfı kararlı ve bi-' linçli hareket · etmiştir denilebilir. Babıali'nin umutsuz, birey. ci, yılgın, oportünist, ün düş­ künü ve asalak aydıru, işçi sı­ nıfına "akıl verme''yi bırakıp, 'işçi sınıfından ögtenmelidir. İşçi sırufı, tükenmeyen bir enerjinin, yüksek moralin taşı­ yıcısı olmuştur. Grev yasağıy­ la zorla işbaşı yaptınlan işçile­ rin, yüz ifadeleri, sınıfsal sez$İleri. ve yüksek moralleri, bizce anlayana çok şey ögtetiyor. GMİS'run eleştirisini bu röportaja sıgdırmak istemiyorum. Ayn bir zamanda ya da bizzat Zonguldak'a giderek ·bu görevimizi yapabiliriz. GMİS'nın mücadele tarihinde hepimizin teri ve karu vardır . Bu nedenle eleştiri ve uyan görevimizi her koşulda yerine getirmeliyiz; getiriyoruz da ... Diyarbakır, Botan, Cizre, Mardin, Agrı vb. illerde, kepenk indirerek, işbaşı yapmayarak çeşitli protestolarda bulunanlar var; Zonguldak işçisi bu dayanışma eylemleriyle yalnız bırakılmam1ştır. Şimdi Zonguldak işçisinin de bu dayanışmaya, aynı da-

ww

'\

Sayfa 48 J :'~~,,~:;:::::}}\(\t::::~\:::::::::::~::::::::::::''''/ 4 Şubat 1991 f:t::::'t'::::::::{(\\~~'''\:::r::::::::)''t:d

om

El


Hak arayan, ister fabrikada, tarlada, okulda, cezaevindaha da koyacakde, kampta ya da calnide olbr. Gerek burjuva partileri ve sun, bu görüntüler kabaran gerekse bir bütün olarak sossosyal muhalefetin kopmaz yalist hareket, mutlaka bir de. birer parçasıdır. Bir bütün olağişim ve dönüşüme uğraya­ rak insanlanmızın mücadelecakhr. Hiçbir öı;gütlenme, sini kucaklamak, bunu bütündeğişen ve altüst olan dengeleyen programlar üretmek ve ler içinde eski yerini koruyaonun görevlerini üstlenebilemıyor; koruyamayacak. Aşın­ cek örgütlenmelere gitmek, roışı ve aşılmışı gündeme devrimciyim-sosyalistim digetiremeyecek. Bunun işaret­ yebilen herkesin boyn~un lerini kendi payıma görtneye borcudur. Sosyal hareketliliçalışıyorum, bu görüntüleri . ğin hepimize öğrettiği gerÇekpaylaşmak için de yazılarım­ lik de samyorum budur. da kullanıyorum. Tarihi gelişmeler Kürt halBu röportajda yalnızca kıyla Türk proletaryasını ayGMİS'nın greYipi değerlendir­ nı mücadele potasına sakmeye çalışmak elbette yetmuştur. Bu halkın kurtuluşu mez. MESS'e karşı metal işko­ Türk halkının mücadelesine lundaki öteki grevleri de bu de katkıda bulunacaktır... bütünün içinde ·ele almamız Kürt ulusal hareketi, Kürt gerekiyor. Metal işkolundaki solu, Türk solundan daha digrevler, kamu işyerleri dışın­ namik bir temelde gelişme isdaki özel ~esimi de kapsatidadı gösteriyor; yükselen :ı;naktadır. Aynca, greve çıkan sosyal muhalefet ve talepleri işçi sayısı ve grevin sermaye de Türk solunun öne çıkardı­ sınıfına verdiği zarar açısın­ ğı taleplerden ilerdedir. Bu dan, bu grevler de çok anlamgerçekliği ikircime kapılma­ lıdır. Bu büyük. grevin sonuçdan dürüstçe dile getirmelilan ve sermaye sımfına yiz. verdiği zarar konusu, başlı Ulusallık ·ve sınıfsallık .tebaşına incel~esi gereken melinde gelişme kaydeden bir konudur. O;zetlersek: SEbütün .hareketler birbirini etKA grevinde kağıt, kömür kileyerek ilerleyecektir. Ulu~ grevinde kömür ithal ediliyor. sal + Sosyal Kurtuluş mücaSendikalardaki ilerici KADdelesi, kendi yasallık ve RO'ların bu konuyu gündemde tutarak, grev silahım daha . meşruluğunu sosyal pratikte · kanıtlayarak güçlenecektir. bilimsel hesaplar yaparak ve "Kürtçeye şartlı serbestlik" etkili zeminlerde kullanmalakonusunu açmak istiyoruz... n gerekecektir. Aynca, OrtaTC'nin çıkardığı bu şamata­ doğu'daki haksız savaş bahanın ardında birçok çirkinlik I_lesiyle grevleri yasaklayan ve emperyalizmin kirli oyunzihniyete karşı işçi sınıfı ve lan yahyor. Kürtler zaten sendikalann sorumluluklanKürtçe konuşuyor. BUrjuvazigörevleri olduğu unutulmanin bu samirniyetsizliği ve ikimalıdır. Grevierin başansı açı­ yüzlülüğü, "Kürtç~ye şartlı · sından tabü ... Grevierin önündestek" oyalamalanyla dcıPa deki barikatların aşılmasına da açığa çıkmışhr. Dili, kültüözel bir önem verilmesi gererü, geleneği ve tarihi olan bükiyor. Grevler, işçi sınıfının tün halkların varlıklan sosyo- · gasp edilen bütün haklarını lojik bir gerçeklik iken, kim geri almak ve işçi taleplerini kime özgürlük 'getiriyor? yeni bir hasarnağa çıkarabil­ me mücadelesidir. DemokraBu röportaj için size teşek­ tik hak ve özgürlükler mücakü~ ediyoruz... delesini sosyalizmle bütünOzgür Halk'ın sosyalist leyen mücadele ise, gündekültürüroüze katkı getirmesimin can alıcı öteki yüzünü ni diliyorum. içeriyor. yi daha net biçimde ortaya

e. c

om

koymuştur,

ww

w.

ne

te w

grev, yürüyüş, işyeri işgali gibi birikimlerden haberlidir. 15-16 Haziran Direnişi, bu sürecin çioğal ve organik uzanhsında bir harekettir; sınıflar mücadelesinin ·.geleneğimizin- bir simgesidir. Iç örgütlülüğe sahiptir. Zonguldak grevine de böyle bakılmalıdır. İşçi sınıfı hareketlerine hpkı fizikteki hareket gibi bakabiliyorsak, işçi sınıfı­ m ortak amaçlar yörüngesinde örgütleyen nüveyi de fark ·edebiliriz. Hareket neredeyse, onu örgütleyen nüvesi de oradadır; hareketin içindedir. Harekete bilimsel ölçülerle bakınca; "Parti neredeydi?" sorusu ortaya çıkıyor. Evet, kimi örgütler var, bunların hiçbiri İSP değildir. Kendiliğindenliğin üstüne tüy diken "örgüt"ler, lafzen "özne" olduğunu ifade ediyor; oysa bu olgu, "bilinç"in yerine geçmiyordu. Bu durumda PARTİ'yi hareketin içinde arayacağız. Yani, işyerlerinde, semtlerde komite kuran, hareketi yöneten-yönlendiren, · tutukl~man, işinden ahlan, işkence gören, militanca direnen, mahkemede siyasi savunma yapan bilinçli işçiler arasında aranmalıdır ÖZNE. Yani PARTL Yaşamlan boyunca, Marksizm-Leninizm adına, ilkekural-yöntem tanımayan küçükburjuvazi, anarşik yapısıy­ la, işçi sınifı hareketini yorumlayamayacakhr. İşçi sıro­ fının disiplini, iş ve emek sevgisi, özverisi, aynca yarahcılı·. ğı ve mücadele azmi karşısın­ da,_ yasak savareasma sinik politikalar üretecek; fakat kendisini yenileyip aşamaya­ cakhr. Son ayların işçi hareketlerinden,, Zonguldak Grevi, 3 Ocak Işe Gitmeme Eylemi için "Yol Aynmı" diye bir ifade kullanıyorsunuz yazı­ larınızın birinde.... Ayrıca, MESS'e karşı yürütülen grevler de var... İşçi sınıfı ve emekçilerin yürüttüğü mücadele karşısın­ da, gerçekten de bir yol aynmındayız. Bu süreç birçok şe-

1.


Anımsa!

om

Durup da uzaktan mezarına karşı Abidin'ini <") Çıkarıp da Kürt teri .ve Arap sabunu kokan mendilini cebinden! Ve silerken yuvalanmış yaşlarını gözlerinden! Ol kün üzre kurulu yaşamına Sitemkôr sövgüler yağdıran yaşlımızı anımsa.

e. c

Anımsa!

Salıp da tülbentlerini rüzgara

Anımsa!

te w

ve bırakıp da loğ sürme Jşini damlarında vururken özlerini kızgın sokaklara raksed en analarımızı . anımsa. Ağlarken umutlar aşk dolu votanımda; Şafak vaktinde yaşamalarının

boyverenleri

ne

vurulmuşluğuna karşı halkırnın. Anımsa!

Nakışlayıp

w.

gencecik bedenini ateşiyle newrozun kokatlarkeri, itirafı yapılamayan korkularda kulaç atan çoğulu; Kavga düşkünü yurduma bir cemre düşüren kızımızı,

ww

Zekiye kızımızı anımsa. Ve savur çığ tutan hayatını bir yana katıl bu şerefli

kavgaya

unutma kavgadır insanı bağlayen

hayata. ·

,)

(1990 Mart'ında Cizre'de panzer altında kalıp ş~hit düşen Kürt çocuğu)

Kemal inanç


MELSA Yay1nlar1 1 Bir Aydm, Bir Örgüt ve Kürt Sorunu, ismail Beşikçi Belgeler, 7.500 TL (KDV dahil), 8,- DM Öyküler, 5.000 TL (KDV dahil), 5,- DM

3

Verilmiş

Sözümdür, Metin Çiyayi

Öyküler, 4.400 TL (KDV dahil), 4,- DM

co m

2 Ufukta Bir insan, Metin Çiyayi

4 Alman ideolojisi, Karl Marx-Friedrich Engels 7.500 TL (KDV dahil), 7,- DM

5

Peşeriya

hew1sina zmane Kurdi, Feqi Huseyn

Sağmç

karanllğmda

Diyarbakir

Şafağ1,

Selim Çürükkaya

te w

7 12 Eylül

e.

Kürtçe Öğrenme Metodu, 11 .200 TL (KDV dahil), 8,- DM 6 "Bu insan Çiğilkiarım unutmaym", Hüsnü Altun-Ahmet Yavuz Eskişehir-Aydın Direnişi~ 19.600 TL (KDV dahil), 13,- DM 30.000 TL (KDV dahil), 20,- DM

ww w. ne

8 ibrikten geçmiş sevdadır Diyarbakir, Sait Üçlü Şiir, Ç1k1yor 9 Hücremde Ağustos s1cağ1 Eylül sabahi, idris Güzel Şiir, Ç1k1yor YurtdiŞI

ÖZGÜR HALK Aylık siyasi-kültürel dergi

satiŞ

Hamam Sak. 2/6 - Cağaloğlu - istanbul - Tel: 512 58 97

fiyatlan:

ABD Almanya Avusturalya Avusturya Belçika Danimarka Fransa Hollanda ingiltere ispanya isveç isviçre Kanada Norveç S. Arabistan Suriye Yugoslavya Yunanistan

3.5.4.35.100.20.17.6.2.300.20.4.4.20.-

$

DM

$

S bfr dkr ffr hfl

t:

P skr sfr

ABONE KARTI

Yurtiçi: 6 aylık 25.000 TL 1 yıllık 50.000 TL Diğer

para birimleri için abone

Yurtdışı:

6 aylık 25.- DM 1 yıllık 50.- DM koşullarını

Alman

Markı'na

göre hesaplayınız.

.............. ............. . Adresi: .............. ........ : ........ .

Adı, Soyadı:

$

nkr 12.- R

150.-

L

40.300.-

J D

Tel: ............. .......... ············ Lütfen, derginizin kesilmemesi için abone nın fotokopisini çektirerek gönderiniz.

kartı­


ww w. ne co m

e.

te w


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.