Özgürlük yolu2

Page 1

ww te w

ne

w. e. c

om


ww te w

ne

w. e. c

om

(


DİSK Üzerine

.c om

Temmuz 1975 Yıl 1 Sayı : 2

1 1Kemal BURKAY

1975 'te CENTO

te we

14

Doğuda Feodalite ve Aşiret Ağalardan

1 C. ALADAG

Yana Bir İktidar Toprak Reformu Yapamaz 1 M. YILDIZ

Lice

Olayları

3

Halka Reva Görülen Zulüm

19 39 49

Dış Basından 1 Derleyen Hüseyin SARITAŞ ANKARA, TAHRAN, WAŞINGTON

53

Yabancı İşçiler

56

Arap Dünyasında

ww w. ne

İç ve Dış Olaylar

59

Sahibi: Faruk ARAS e Yazı İşleri Müdürü: Orhan TALUN e Yönetim ve Haberleşme Adresi: Yenişehir 105-214 Sanlı Han Ankara e Abone : Yıllık 100 TL. e Altı aylık 50 TL. e Dış ülkeler için iki katıdır. İstanıbul dağıtım DER - DA Ankara : ANKARA DAGITIM e İzmir : EGE DAGITIM. Dizgi- Baskı ÇARK Matbaası.


te we

ww w. ne .c om


e. co m

DiSK ÜZERiNE

&enıal

BURK AY

ww w. ne

te w

Devrim ci işçi Sendikaları Konfe derasy onu'nu n (DiSK ) 5. Genel Kurul toplantısı 21- 24 Mayıs tarihle rinde istanb ul'da yapıldı . Kongr eden sonra basında, «DiSK , CHP'y i destek liyecek » tarzın da haberl er çıktı. Bu haberi n kaynağı, DiSK Genel Başkanı Kemal Türkle r'in, daha Kongr e'nin toplanmasından önce, Yankı Dergisi'ne verdiği demeçti. Türkle r, Yankı' nın, «TİP'in kurulu şunda D1SK'i kuranların büyük etkisi ve desteği olmuştur. Şimdi sol kanatta CHP dahil, dört parti vardır. DiSK' in siyasa l partile r karşı­ sındaki görüşü ve tutum u nedir? » sorusu na şu cevabı vermiştir:

«Yeni TiP'in kuruluşunda DiSK' i kuranların herhan gi bir etkisi veya desteği sözkon usu olmadığı gibi yakından veya uzakta n ilişkisi de yoktur . DiSK, bugün kü ortam ve koşull ar içinde bir sı­ nıf partisi olu,şturulması bir yana, önce sağ ve faşist güçler e kar· şı, bütün ilerici ve demok ratik güçler in işbirli ğinden yanadır. Siyasal partile r içinde CHP, sağ ve faşist güçler e karşı mücad ele veren güçlü bir demok ratik kuruluş olduğu için DiSK, 14 Ekim seçiml erinde n önce aldığı destek leme kararını, bu nedenle kaldır ma­ ınış bulunmaktadır. DiSK' in yeni kurulm ak üzere buluna n sol partiler - karşısındaki görüş ve tutumu , bugün kü sağ ve faşist güçler karşısında sol güçler in çeşitli fraksiy onlar biçiminde bölünm ekte ve zayıf düşürülmekte olduğu yönün dedir. «Aslında DiSK, emekç i sımf ve tab akaların içinden gelmiy en kişilerle kurulu p yöneti len partile r yolu ile başan ya ulaşılacağına

inanmamaktadır.»

3


Bu demeç, bazı çevreler de, DiSK'e hakim olan goruş gibi deolğerlendirildi ve DiSK'in CHP'ye « yanaştığı » veya ona kanalize duğu tarzında yorumlandı.

e. co m

Dergimi zin bu sayısında, bu konuda DiSK Genel Kurulu' nda kabul edilen karar tasarısı yayınlanmış bulunmaktadır. Bu tasarı DiSK'e bağlı sendikaların genel başkanlarınca hazırlanmış ve genel kurulda oybirliği ile kabul edilmiştir. Bu karar dikkatlic e incede ollendiği zaman, karar metninin Türkler 'in konuşma sı paralelin mayıp, ondan çok farklı olduğu görülür.

ww w. ne

te w

Türkler 'in Kongre öncesi verdiği demecin de CHP'ye açık destekten söz edilmek tedir. Oysa kongre kararında CHP ile «güçblrl iTürkler' in ğinden » söz edilmiştir ki, bunun ikisi aynı şey değildir. demecin de TiP'e ve diğer sol partilere karşı olumsuz tavır açıkça görülme ktedir. Oysa Genel Kurul kararında, « çeşitli sol partiler yelpazesi karşısında DiSK'in mevcut yerinin açıkça saptanmasında ve bu doğrultuda çaba ve eylem sürdürül mesinde büyük faydalar varmemiş­ dır, » denmiş, ancak bu konuda açık bir tavır pek de belirtil bu dan, bakımın birliği DiSK'in Kurul, Genel ki or tir. Öyle anlaşılıy yararlı koymayı tavır açık karşı konuda, birden çok sol partiye Bilindiği bulmamıştır. Ancak olumsuz bir tavır da konmamıştır. üzere, DiSK içinde birden fazla sol partiye mensup sendikacılar ve işçiler vardır. Bu nedenle Genel Kurul'da n, herhang i bir sol parti leyhine veya ötekiler in aleyhine , müşterek bir genel kurul kararı zarar çıkması mümkün de değildi. Sosyalis tlerin, DiSK'in. birliğine tarzıdır. davranış bir verecek tavırlardan kaçınmış oimaları olumlu

Kemal Türkler 'in demecin e bakarak ise, DiSK'in bu aşamada CHP'ye, ya da sosyal demokr at harekete kanalize olduğu söylenemez. Tersine, DiSK'te ki gelişim geriye doğru değil, ileriye doğru­ dur. CHP'ye doğru bir kayma, olayların gelişimine, sosyal hayatın n­ pratiğine de ters düşerdi. DiSK'in gelişim hattı, daha kuruluşu karda belirlenmiştir. O, burjuva sendikacılığına, sarı sendikacılığa şı, devrimc i sendikacılığa duyulan ihtiyaçt an doğdu; TÜRK-iŞ'in, yönelik işçi sınıfını politika dışında tutmaya , bilinçsiz bırakmaya de içinde DiSK'in Gerçi politikasına karşı bir tezle işe başladı. artücret eyi sendika ağalığına yatkın kadrola r; sendikal mücadel tırma mücadel esi düzeyine indirenle r, TÜRK-iŞ'çi yönteml er kullananlar eksik olmadı. Ama DiSK, kusurlar dan tümüyle arınmış olgelişimine mamasına rağmen, genel hatlarıyla, sosyalis t hareketi n u, böyle sahibold na uygun düşen bir devrimc i sendikacılık anlayışı da yapan bir gelişim çizgisi izledi. Hiç kuşku yok ki DiSK'i DiSK 4


sosyalist hareketti. Nitekim, bunu, yeni DiSK Genel Sekreteri rahim Güzelce de şu sözlerle belirtmekte dir:

İb­

«Özellikle 12 Mart'tan sonra ülkemizde emekçiler, sosyalist büyük bir aşama içindedirler . Bu çok büyük bir güçtür. DiSK te bu güce dayanmaktadır. Bu nedenle de gittikçe büyümektedir . Kongremiz de alınan kararlar işçi sınıfımızın ilkelerini amaçlıyor.»

te we .c om

doğrultuda,

Bugün DiSK, 1970 öncesinde Türkiye işçi Partisi leyhine aldı­ karar gibi, herhangi bir sosyalist parti leyhine bir karar almamıştır. Ama bundan, DiSK'in yönünün değiştiği, onun sosyalist hareketle bağlarımn zayıfladığı gibi bir anlam çıkarılamaz. Tersine, DiSK'teki gelişmeler dikkatle izlendiğinde, bugün, gerek DiSK'in tabanında, gerek kadrolarında, düne oranla göze çarpan, sosyalist yönde bir gelişim olduğu görülür. Genel Kurul'un kararı, sosyalist dünya görüşünü vurguluyor ve bu söyledikleri mizi açıkça ispatlıyor. ğı

Kararda benimsenen sosyal demokrat hareket değil , sosyalist harekettir. DiSK'in sosyalist bir örgüt olduğu belirtiliyor ve «Türkiye sosyalist hareketinin geleceği » gözetiliyor.

ww w. ne

Hedef sosyalizm olarak konmakla birlikte, «günümüzd e, ilerici, yurtsever, demokratik güçlerle, kısa süreli amaçlar için, demokratik özgürlükler in yerleşmesi ve faşizme etkin biçimde karşı konularak halkımızın can güvenliğinin sağlanması için, birlikte somut eylemlerin» sürdürülme si ve « işçi sınıfımızın bu eylemde bütünleş­ tirilmesi» gereği; «Düşüncenin

bir suç olması ve cezalandırılmasının ortadan kaldırılması. .. 141 ve 142. maddelerin , ölüm cezasının y?.sadan kaldırılması... Anayasal özgürlükler in korunması ve geliştirilmesi. .. » için ve faşizme karşı yoğun bir mücadele yürütüleceği;

«Bütün bu koşullarda ... ilerici ve önemli bir demokratik güç inkar edilemeyen CHP ile de güçbirliği yapma doğrultusun­ da eylem içinde olmanın yararı, » belirtiliyor. olduğu

DiSK Kongresind e, ilerici ve demokratik bir güç sayılan CHP ile, demokratik hedefler için güçbirliği önerilmesi olumlu bir tavırdır. Bunu söylemek DiSK'i CHP'nin güdümüne sokmaz. Aslın­ da faşizme karşı ve demokrasi için güçbirliği, tüm ilerici, devrimci örgütlerin, bu dönemde, önemle üzerinde durmaları ve gerçekleştir­ meleri gereken bir görevdir.

5


Sosyal Demokr asi ve Ekonom izm

Eğilimleri

te we .c om

DiSK'te ki oluşum CHP yönünde değil, sosyaliz m yönünde dir. DiSK'in son Genel Kurul Kararı da bunu gösterm ektedir. Ancak bu, DiSK içinde ve dışında, işçi sınıfı hareketi ni CHP'nin kuyruğu­ na takmak isteyen, onun «geniş ve güven verici» kanatları altına gelmez. sığınmak isteyen kişilerin ve eğilimlerin olmadığı anlamına

Gerçekt en de CHP'nin «sola açılışından» sonra ve özellikle 14 Ekim seçimler inden sonra, böylesin e eğilimler, aydınlar, sendikacı­ lar, işçiler arasında görülme ktedir. Sosyalis t hareketi n geleceği bakımından bu eğilimler üzerinde önemle durmak gerekir. veBazı kişiler CHP'ye, işçi sınıfını kurtarac ak; sömürüy e son sı­ i~çi . hayaJdir bir ham Bu, ar. bakıyorl recek bir örgüt gözüyle sosya; kurtarır m sosyaliz nıfını ve tüm toplumu sömürüd en ancak lizmi ise ancak _işçi sınıfının sosyalis t hareketi , partisi gerçekleşti­ rir. işçi sınıfını sosyal demokra siye kanalize etmek devrimc i bir tavır

değildir.

zorunlu şartlarda CHP'ye oy vermek, onunla demokra tik hedefler için güçbirliği ve dayanışma kurmak başkadır; CHP'yi Ger«kurtarıcı» ve «halkın umudu» gibi gösterm ek başka şeydir. bimiş, örgütlen ünde öncülüğ sınıfı işçi değil; çek kurtarıcının CHP çı­ akıldan dahi an bir olacağı linçli emekçi halkın bizzat kendisi düşün­ gereği örgütün t karılmamalıdır. CHP'nin ötesinde sosyalis cesi kitlelerd e daima canlı tutulmalı; sosyalis t örgütlen me için aktif çaba gösterilm elidir. Yoksa emekçi kitleleri n düş kırıklıkları büyük olacaktır. CHP şemsiyesi ise sendika lar için, işçi sınıfı için sanıldığı kadar koruyuc u değildir. işçi sınıfı, ekonom ik hakları için, demokra si için mücadel esinde en büyük gücü kendisin de, kendi sendikal ve politik örgütler inde aramalı; bunun için desteği de diğer emekçi kitlelerden , ilerici örgütler den bekleme lidir. Türkiye 'de işçi sınıfı hareketi ni sosyal demokra siye kanalize etme eğilimleri vardır ve bunlarla mücadel e edilmelidir.

ww w. ne

Bazı

Ekonom izm ise, sosyal demokr at eğilimlerin yanısıra, işçi hareketind e öteden beri görülen bir olaydır. Ekonom izm, işçi sınıfı mücadel esini ekonom ik haklar mücadel esine indirger . Sendika l mücadeleyi, işçi sınıfının durumu nu düzeltm ek için yeterli görür. Ekonomistle r bütün çabalarını ücretler i arttırmaya, çalışma şartlarını düzeltm eye yöneltir ; işçi sınıfının politik mücadel esini, iktidar sorununu ikinci plana iterler.

6


te we .c o

m

Açıktır ki işçi sımfımn ekonomik mücadelesi küçümsenemez. Sendikalar bu görevi ihmal edemezler. Mevcut burjuva düzeni içinde de olsa, işçilerin hayat şartlarını düzeltmek, bunun için kapitalistlere karşı ekonomik mücadele yürütmek önemli bir görevdir. !şçi sınıfı bu mücadele içinde sıkı bir birlik ve dayanışma oluştu­ mr. Ama salt bu nitelikte çabalar düzeni değiştirmeye, işçi sınıfını kurtuluşa götürmeye yetmez. Bu çabalar, ancak kurulu düzen içinde, şartları işçi sımfı yararına bir ölçüde düzeltir, o kadar; sömürü düzenine son veremez. !şçi sınıfının kurtuluşu iktidara gelmeye ve sosyalizmi kurmaya bağlıdır. Bu da, ekonomik mücadelenin yamsıra, politik mücadele vermekle; işçi sınıfını politik amaçlara yöneltmek, buna uygun örgütlemekle olur. Ekonomik mücadelede temel örgütün sendika olmasına karşılık, politik mücadelede temel ürgüt işçi sımfının partisidir.

Elbette işçi sınıfımn ekonomik ve politik mücadelesi birbirleriyle - sıkı bağlar içinde düşünülmelidir. Sendikal mücadele içinde de politik hedefler bir kenara bırakılamaz, gözden uzak tutulamaz. Ancak kimi zaman, işçi sımfının mücadelesinde salt sendikayla yetinildiği, politik örgüte gereken önemin verilmediği; işçi sınıfının, ücretleri arttırmak ve çalışma şartlarını düzeltmekten ibaret bir fasit daire içine sokulduğu görülmektedir. ingiltere'de bu tip ekonomizm, ingiliz işçi sımfım burjuva partilerin bir oy ordusu haline getirmiş ve işçi sınıfı hareketini dejenere etmiştir.

w.

ne

Ekonomizm, bir sendikacılar bürokrasisi ve işçi aristokrasisi yaratarak işçi hareketini devrimci amaçlarından koparır, düzenle bütünleştirir; sendika !iderleri, işçi sınıfının politik partisine ihtiyaç . duymazlar, ya da kendilerini varolan partilerin üstünde görürler. ·

ww

Bizde TÜRK-iŞ, Amerikan tipi sendikacılığın bir örneğini vererek ekonomimizden de daha geriye düşmüştür. TÜRK-iŞ yöneticileri işverenlerle uzlaşmışlar, onların politikasına imza atmışlar ve işçi sınıfının ücrete, çalışma şartlarına ilişkin ekonomik mücadelesinde bile görevlerini yapmamışlardır. Bu nedenle TÜRK-iŞ tipi sendikacılık, ekonomizm bile sayılamaz, onun çok öteı.:~inde ve gerisindedir.

D1SK'e gelince, o, ekonomik mücadeleyi oldukça tutarlı ve yiğit bir ,şekilde yürütmüş ve bütün zor şartlara rağmen geniş işçi kitlesinin gönlünü kazanmıştır. Bugün durum şudur: TÜRK-iŞ dağılmakta, DiSK güçlenmektedir. Ancak DiSK'in özellikle üst düzeydeki bir kısım yöneticilerinin, politik mücadeleyi de aym .tutar-

7


yürüttükleri söylenemez. Bu üst düzeydeki bir kı­ sım yöneticiler tabandaki gelişmenin gerisinde kalmışlardır. DiSK'teki sendikacılar arasında da, işçi sınıfı mücadelesini ücret mücadelesi düzeyine indirgeyen, aristokn~.t tavırlı sendikacı tipleri az değildir. Bunlann bir kesimi sendikayı herşey için yeter görmekte, parti konusunu önemsememek te; gerçekten sosyalist, devrimci unsurlara karşı, açık-kapalı mücadele yürütmektedi rler. Diğer yandan bazıları, işçi sınıfının politik mücadele görevlerini inkar etmeyip buna gerek duymakla birlikte, bu mücadeleyi ekonomik mücadelenin dar sınırları içinde düşünmekte, bu nedenle de sonuçta, yine ekonomizme varmaktadırlar. Onlar işçilerin, genellikle yalnız işçilerin, somut, kısa vadeli çıkarlarına ağırlık vermekte; işçilerin grev, toplu sözleşme vb. mücadeler içinde bilinçlenip iktidar olmayı İstiyeceklerini söylemektedir ler. Oysa işçi sını­ demokrasi ve sosyalizm için mücadele, fının politik mücadelesi; kısa vadeli çıkar mücadeleleriy le sı­ onların kitleleriyle, işçi yalmz işçi kitlelerinin bilinçlendirilip yalnız mücadele mrlanamaz. Politik örgütlenmesin e yönelik olamaz. Politik çalışmalann -geniş köylü kesimine, şehir küçük burjuvazisine, aydınlara, gençliğe; toplumdaki öteki sınıf ve - tabakalara da yönelik olması gerekir. işçi sınıfını yalnız işçilerin doğrudan, kısa vadeli sorunları değil; tüm sömürülen ve baskı görenlerin, eşitsiz davramşlarla karşılaşanların sorunları ilgilendirir. Sosyalist hareket, toplumda görülen tüm haksız­ lıklara, baskılara, zulme karşı mücadele etmek, bunlan _açığa çı­ kartmak göreviyle yükümlüdür. işçi sınıfının, toplumun en devrimci sınıfı olarak kendisine düşen görevleri başarabilmesi buna bağlıdır. işçi sınıfı köylülerin sorunlarına sahip çıkar, toprak devriminin gerçekleşmesi için mücadele eder. Çünkü köylülerin sorunları işçi sınıfına yabancı, onu ilgilendirmeyen şeyler değildir. Büyük toprak sahipliği, gerici bir kurum olarak işçi Sılimfının politik mücadelesinin karşısında da bir engeldir. İşçi sınıfı bu mücadelede köylülerle sıkı bağlar kurar, işçi-köylü ittifakını oluşturur. Diğer yandan sömürge ülkelerin, bağımlı halkların, baskı gören etnik ve dinsel gurupların sömürüye, baskıya, eşitsizliğe karşı mücadelesi de işçi sınıfına yabancı bir sorun değildir. Kapitalist ülkelerde burjuvazi, işçi sınıfını öteki ezilenlerin sorunlarına yabancılaşbrmaya çalışır. Burjuvazi, başka halklar üzerindeki sömürü ve baskı politikasını, kitlelere ulusal bir politika, herkesİn çıkarı­ na bir politika gibi 'göstermeye çalışır, emekçi kitleleri aldatarak kendi kuyruğuna takar.

ww

w.

ne

te we .c o

m

lılıkla aniayıp

8


Örneğin

Vietnam Savaşı sırasında Avustralyalı liman işçileri, Vietnam'da ki cinayetlerin i protesto için, bir keresinde Amerikan mallarını yükleyip boşaltmayı reddettiler. Bu, enternasyonal, .devrimci bir tavırdı. Buna karşılık Amerikan liman işçi­ leri sendikası -da, tam bir sarı sendikacılık örneği vererek, Avustralya gemilerine misilierne yaptı. Bu tavır da işçi sınıfının uluslararası dayanışmasına ters düşen bir tavırdı. Amerika'da ki sarı sendikalar, işçi hareketini emperyalis t politikanın güdümüne sokmuş bulunuyorl ar.

te we .c om

Amerika'nın

Yine bunun gibi, İngiliz işçi sendikalat>ı, yüzyıllardır ekonomizm batağından kurtulamadılar. Bunlar ingiliz sömürgeciliğine, emperyalis t saldırganlığına karşı, ezilen ve sömürülen halklardan yana çıkmadılar; işçi sınıfını burjuvazini n kuyruğuna taktılar. Oysa bu tavır, bizzat İngiliz işçi sınıfının kurtuluşunu geciktiren bir tavırdı. İşçi sınıfının dostu, kendi ülkesinin burjuvazisi değil, baş­ ka ülkelerin işçileri, ezilen halklarıdır. işçi sınıfının bunu kavramaması, burjuvazini n peşinden gitmesi, «ulusal çıkarlar» adı altın­ da, emperyalis t politikaya destek olması, bilinçsizliğinin sonucudur. Bu bilinçsizliği yaratan şeyler ise, burjuvazini n güçlü propagandası, beyin yıkama makinası kadar, işçi sınıfına ihanet eden, burjuvaziyl e uzlaşmış işçi liderleridir. Bu liderler kimi zaman sendikacılar, kimi zaman da sosyalist geçinen politik liderler olabilir. Kıbrıs

olaylan sırasında DiSK'in önde gelen yöneticileri nin tabu bakımdan son derece ilginçtir. DiSK yöneticileri bu olayda kendilerini kaptırdılar; işçi sınıfının dünya görüşü­ ne uygun davranmak tan çok, burjuvazini n hoşuna giden, TÜRKiŞ'in yaptığına benzer davranışlarda bulundular.

ww w. ne

kındıkları tavır

1

İşçi sınıfının, adına layık devrimci bir sınıf olması, işçi sınıfı­ dünya görüşüyle donanmasına, buna uygun sendikal ve politik örgütlerini oluşturmasına bağlıdır. Yoksa işçi sınıfı sosyal demokrat hareketin ve ekonomizm in batağına yuvarlanır. Sosyal demokrat hareket ve ekonomizm, aynı şey olmamakla birlikte, birbirle\ riyle yakından ilgilidirler ve birbirlerini beslerler. Her ikisi de işçi sınıfının ve tüm toplumun gerçek kurtuluşunu, sosyalizmi amaçla\ maktan çok, mevcut burjuva düzeni içinde, işçilere daha iyi haklar sağlamakla yetinirler. Oysa bu, işçi sınıfını içinde, bulunduğu kötü durumdan ve tüm toplumu bunalımlardan kurtaramaz . nın

ı

DiSK'in son Genel Kurul kararı, işçi sınıfının politik görevlerinin oldukça iyi şekilde kavrandığını göstermekt edir. Faşizme karşı mücadele, demokrasi için mücadele gündeme konmuştur.

1 9


te we .c om

Bunun için diğer ilerici, demokra tik güçlerle , bu arada CHP ile de eylem birliği, güçbirliği; gençleri n, öğretmenierin faşist saldırı­ lar karşısında yalnız bırakılmaması, demokra tik hareketi n bütünvericileştirilmesi önerilmiştir. DiSK'in bu karan umut ve güven dir. Ancak bütün bunların pratiğe aktanlm aSJi için de ciddi ve güçlü bir mücadel e verilmes i gerekir: Devrimc i, ilerici güçler, fainden kurşizme karşı mücadel eyi demeç, bildiri ve karar çerçeves birgüçlerin atik tarmalı, eylem alanına ulaştırmalıdırlar. Demokr haklikte, sıkı dayanışma içinde; miting, yüryüş gibi demokra tik lar kullanılarak yürütece kleri yasal mücadel e; Lafon ten'in kurbasinğası gibi ş~inen, büyük sermaye beslerne si bir avuç faşistin yeasına aniaşılm mesine; kitleleri n devrimci, demokra tik gücünün tecek, gerici oyunlan bozacaktır. işçi sınıfı demokra tik görevlerini başardıkça toplumd aki öncü yerini de, tartışmaya yer bırak­ mıyacak biçimde ortaya koyacaktır. Sosyalis t Parti

Yalnız

Emel{çilerden mi Kurulur ?

ww w. ne

DiSK Genel Başkanı Türkler , Yankı'ya verdiği demeçte , «Askişiler­ lında DiSK, emekçi sınıf ve tabakaların içinden gelmeye n inanağına le kurulup yönetile n partiler yolu ile başanya ulaşılac . mamaktadır, » diyor. Bu, kesinlikl e yanlış bir düşüncedir. Sosyalist partileri n salt emekçile rle, ya da «emekçi lerin arasından » gelenlerle, (yani sendikacılarla .. ) kurulması gereği var mı? Emekçi olmay;an sosyalis tler partiye kurucu veya yönetici olamazl ar mı? Besbelli ki böyle bir zorunlul uk yoktur. Sayın Türkler, salt emekçilerle veya sendikacılarla kurulup yönetilmiş bir sosyalis t partiyi dünyada gösterem ez. Tüm sosyalis t partilerd e, emekçi olmayan sosyalis tler de önemli görevler yüklenmişlerdir hep. Dünyad aki sosyalis t partilerd en birçoğunun önde gelen liderleri nin sosyalis t aydınlar olduğunu sayın Türkler de çok iyi bilir.

Türkiye 'de, 1961 yılında 12 sendikacı tarafından kurulan TiP bile saflanna , yönetici leri arasına, aydınlan alma zorunluluğunu duydu ve zaten, ancak bunu yaptıktan sonra gelişebildL Bu partinin kurucularından olan sayın Türkler bunu da çok iyi bilir., Ancak, bir zamanla r Türkiye işçi Partisin de yaşatıl an, emekçi-emekçi olmayan ayrımının ve aydınlara kuşku ile bakma eğili­ minin bazı sendikac ilarda ve bu arada sayın Tür kler'de de süranlll düğü görülüy or. Aydınlar birkısım küçük burjuva hastalıkl sendive işçiler bizzat ki gerekir ak taşıyabilirler. Ama unutmam ettiği, kacılar da burjuvaz inin, yıllar yılı emekçi safiara şırınga 10


burjuva toplumunu n

verdiği

birtakım

hastalıkları,

şartlanmaları,

kusurları taşıyabilirler.

te we .c o

m

Sosyalist hareket, bütün bunlarla savaşır ve işçi sınıfının dünya görüşünü, devrimci mücadele yöntemlerin i egemen kılar; sağlıklı kadrolar yetiştirir, kitlelere doğru çizgide öncülük eder. Sosyalist bir partinin geniş kadrolarını, işçi sınıfı­ nın en bilinçli, en yiğit unsurlarının oluşturacağı kuşkusuzdur; ama sosyalist partide aydınlar, gençler ve öteki sınıf ve tabakalardan gelen diğer sosyalistler de görev alabilir ve niteliklerin e göre her kademede, sosyalist mücadeleye katılabilirler. Şüphesiz sözkonusu olan rastgele ·aydınlar değil, işçi sınıfının dünya görüşünü, mücadele yöntemlerin i benimsemiş sosyalist aydınlardır. Parti, devrimci bir potada, sosyalist aydın .ve emekçileri, öteki sınıf ve tabakalard an gelen sosyalist kişileri kaynaştırır, bütünleştirir . .Emekçi-aydın ayrımı yapma, sosyalist aydınlara güvensizlik duyma, işçi sınıfının dünya görüşüne yabancı, yanlış ve işçi sınıfı­ nın mücadelesi ne zarar verecek bir tutumdur. Önümüzdek i Dönemde Nelerdir?

işçi

Hareketiyle ilgili Görevler

Bugün Türkiye'de

w.

ne

işçi hareketi bir yükselme halindedir. Yıl­ lar yılı, TÜRK-İŞ'in sarı sendikacılık hareketiyle , ekonomik ve politik mücadelesi işveren sınıfının dilediği çizgide tutulan, daha doğrusu engellenen işçi kesimi, bugün, biryandan TÜRK-İŞ'in sarı sendika duvarını aşıp DİSK'te birleşiyor; diğer yandan, politik mücadeleye büyük ilgi duyuyor. Yıllar süren çabalardan sonra iş­ çi kesiminde görülen bu durum, bir nitelik değişimini göstermektedir. Artık sarı TÜRK-İŞ hareketini, Halil Tunç'un devrimci görünme numaraları dahil, hiçbir şey kurtaramaz .

,Devrimcil erin görevi, bu gelişmeyi, bilinçli katkılarla hızlandır­ kesiminin DİSK'in çatısı altında toplanması son derece önemli bir gelişmedir. Doğrudan doğruya işçi sınıfını . ilgilendiren ekono.mik, demokratik haklar için yürütülen mücadele, elbette aksatılmadan sürdürülec ektir.

ww

maktır. Sendikalı işçi

Bu dönemde

işçi sınıfının talepleri arasında, pratikte bir ölçüolan referandum u, yani işçilerin serbestçe dilediği sendikayı seçme hakkını yaygınlaştırmak, temelli bir güvenceye kavuşturmak için mücadele sürdürülece ktir.

de

gerçekleşmiş

Lokavtın

engellenme si;

bir hak olmaktan

çıkarılması,

toplu işten atmaların ve kıdem tazmi-

işsizlik sigortasıyla, işçi emekliliği

11


ve işçilerden natıyla, tarım işçileriyle ilgili yasaların biran önce ir. edecekt devam çabalar na biçimde çıkarılması için tır.

ya-

Genel grev hakkı, işçi sınıfı için büyük önem taşıyan bir hakBu hakkın elde edilmesi, işlerlik kazanması için ciddi çabalar

harcanmalıdır.

te we .c o

m

Ancak, ekonom ik mücade lenin ötesind e, işçi sınıfının politik görevle ri; onun politik bilincin in gelişmesi ve örgütle nmesi görevi de bir an dahi ihmal edilemez. işçi sınıfının önünde , bu dönemde, kendi politik örgütü nü oluşturma görevi vardır. işçi sınıfının doe bu yönde de ğal gelişim doğrultusu budur ve önümüz deki dönemd bir sıçrama yapacağı kuşkusuzdur. Bu noktad a, özellikle sosyal demokrat hareke ti, işçi sınıfı için bir alterna tif gibi gösterm enin yanyolund an eylelışlığını belirtm eliyiz. Bu, işçi sınıfını bir süre daha mekten , oyalam aktan başka işe yarama z.

ww

w.

ne

Bu oluşumda DiSK'i n payı ne olacaktır? Besbell i ki DiSK, ür. DtSK'e işçi .sınıfının partisi değil, devrim ci sendika l örgütüd parti görevle ri yüklene m ez; her DiSK üyesind en parti üyeleri nin n geniş işçi ketavrı beklene mez. DiSK, sosyali st olan ve olmaya aceleci tasekter, k bozaca simini kucaklamaktadır. Onun birliğini içinde, iş­ DtSK vırlardan kaçınılmalıdır. Ancak, diğer yandan da, çi hareke tinin gücünü -zorun lu güçbirliği politikasını aşan bir şe­ kilde- CHP'ni n kuyruğuna takma; sosyal demok rat kanalla ra, ekonom izme yöneltm e çabalarıyla da mücade le edilmelidir. DiSK'in sendika l eğitim politikası, iç ve dış olaylar karşısındaki tavrı, sosyali st doğrultuda, işçi sınıfını kendi devrim ci dünya görüşüy­ le donatm aya yönelik olmalıdır. işçi hareke tiŞu hususu bir an gözden kaçırmamak gerekir : r. CHP'yi doğrudu zme nin yönü sosyal demokr asiye değil, sosyali tinin hareke işçi «Ürtanın Solm>na çelfen sosyali st hareke t, devrim ci daha geride bir çizgiye kanaliz e edilmes ine elvermi yecek kadar etkin ve güçlüdü r. CHP'ni n ve onun liderini n, bugün kitleler de topumuzda ki geladığı sempat iye bakıp aldanm amak gerekir . Toplum esi, sürükle güvenc in lişim çok daha ileriye doğrudur ve geleceğ yici gücü sosyali st hareke ttir. Toplum sal hayatımızın doğal akışı bu yönded ir. Bu gelişime ters düşen işçi !iderler i, uzun vadede , iş­ çi hareke tinin liderliğini ellerind e tutama zlar ve kitleler den soyutiçine düş­ lanırlar. Bunun en açık örneği TÜRK-iŞ yönetic ilerinin tükleri durumd ur. İşçileri, sürgit gözü kapalı kitleler sayan ve sermaye partiler i ile uzlaşarak , onların hertürl ü desteğini sağlayarak konforl u durumlarını sürdürm ek ~steyen bu baylar, şimdi tabanın,

12


ayaklannın altından hızla kaydığını

genel grev gibi, fabrikaları mayan devrimci sloganlar

işçilere

görmekte ve bu şaşkınlıkla yönetme gibi, gönüllerinde ol-

atmaktadırlar.

tşçi

hareketinde olup bitenler, önümüzdeki dönemde, TÜRKçözülmenin ve DiSK'teki güçlenmenin devam edeceğini gösteriyor. Ama aynı zamanda, DiSK içinde de, daha ileriye doğru bir mücadelenin verilmesi gereği ortaya çıkıyor. DiSK'teki mücadelede devrimci şiar şu olmalıdır: DiSK'in birliğirte evet, işçi hareketinin sosyal demokratların kuyruğuna takılınasına hayır. Umarız ki, bugünedek DiSK'in gelişiminde önemli payları olan Türkler ve birkısım arkadaşlan da, geriye doğru adım atılmasına yol vermiyeceklerdir ..

we .c

om

iŞ'teki

Şüphesiz, işçi hareketinin görevleri ve bu yöndeki çalışma yalDiSK'le sınırlandırılamaz. TÜRK-iŞ içinde ve diğer sendikalı­ sendikasiZ işçi kesimlerinde de, işçi sınıfı hareketinin gelişip güçlenmesi, devrimci bir doğrultuda ilerlemesi ve birliğinin sağlanma­ sı için hertürlü çaba gösterilmelidir.

ww

w.

ne te

nız

13


om

we .c

1975 'TE --CEN TO

ww

w.

ne te

Birinci Dünya Savaşı sonucunda faşizmin bozguna uğraması, dünya .sosyalist sisteminin doğuşu, ulusal kurtuluş hareketlerinin hızla gelişmesi ve kapitalist ülkelerde işçi sınıfı hareketlerinin güçlenmesi, dünya e!llperyalist ve gericilerini telaşa saldı. Başta ABD" olmak üzere, emperyalistle r, sosyalizmin, ulusal kurtuluş hareketlerinin gelişmesini frenlemek, geriletmek, emekçiler ve tutsak halklar üzerindeki boyunduruğu emin bir şekilde sürdürmek, sömürü düzenlerini sürekli kılmak için bir dizi tedbire giriştiler. ABD, Batı Avrupa ülkelerinde işçi sınıfı iktidarlarını önlemek için, güya bu ülkeleri ekonomik yıkıntıctan kurtarmak gibi insani (!) amaçlarla, Marşal Planı'nı uyguladı. Bu plan gereği sağlanan ekonomik yardımla bir yandan Batı Avrupa burjuvazisinin ayakta durması sağ­ landı, diğer yandan bu bölge Amerikan sermayesinin kontrolü altına alındı. Bunun yanısıra emperyalistle r siyasi - askeri nitelikteki Kuzey Atıantik ittifakı (NATO) ve Güneydoğu Asya'da SEATO'yu oluşturdular. Böylece Avrupa ve Güneydoğu Asya'da sosyalizmin gelişmesine karşı duvar çekiliyor; sosyalizm Asya kıtasına ve Doğu Avrupa'ya «hapsedilmek » isteniyor; bu ülkelerdeki ulusal kurtuluş ve sosyalist mücadelelerin - elbirliğiyle boğulması düşünü­ lüyordu. Emperyalistle r, bu amaçlarla Kore ve Vietnam halklarına salKüba, Macaristan, Çekoslovakya gibi sosyalist ülkelerde karşı-devrimler, provakasyonl ar yaratarak müdahale imkanlan aradılar; halkların kurtuluş mücadelesini boğmak için savaştılar; kitlelerin sömürüye karşı, demokrasi için mücadelelerin e karşı zulmii, dırdılar;

14


vahşeti

hiçbir yerde eksik etmediler. üstelik bütün bunları da «hür «demokrasi», «özgürlük» etiketleri altında yapmaktan utanmadılar. Yaşadığımız yüzyıl, emperyalistlerin, dün.. ya gericilerinin, kaçınılmaz sonlarını geciktirmek için çırpınışları­ nm, bunun için her türlü zulmü, vahşeti, çılgmlığı insanlığa reva görüşlerinin örnekleriyle doludur.

dünyanın savunulması » ,

Bugün

birçoklarının ,

ww w. n

et

ew

e. co m

hatta kurucu ve üye ülke yöneticilerinin bile işe yararnıyan «bir kulüp », « modası geçmiş» ve «macera» olarak niteledikleri CENTO'da, Amerika ve ingiliz emperyalistlerinin çabasıyla oluşturuldu. CENTO'nun görünüşte başlıca iki amacı vardır: Üye ülkelerin iktisadi kalkınmasına · yardımcı olmak ve bu ülkelerd~ki bozguncu faaliyetlerle mücadele etmek .. CENTO'nun, bugünedek üye ülkelerin iktisaden kalkınmalarında dise dokunur hiçbir başarı "sağlayamadığı açıktır. Bunu üye ülkeler ' de bilmekte ve zaten bu yönüyle örgütü pek ciddiye almamaktadırlar. CENTO'nun temel amacı ise «bozgun cu faaliyetlerin » önlenmesi noktasın­ da toplanmaktadır. Bundan neyin kastedildiği bellidir: Sosyalizme, demokrasiye, ulusal kurtuluşa yönelik hareketler.. Böyle bir paktın oluşturulmasına, daha ikinci Dünya Savaşı öncelerinde, Rıza Şah döneminde teşebbüs edilmişti. ikinci Dünya Savaşı sırasında lran'da, biri iran Azerbaycanı 'nda, diğeri Batı tran'da Mehabat'ta olmak üzere iki demokratik cumhuriyet oluşturuldu. Savaş sonra. sında tran Şahlığı, ABD ve İngilizlerin yardımı ve çabasıyla her iki demokratik cumhuriyeti de ortadan kaldırdı. Ancak bu olay, bu bölgedeki gerici, tutucu rejimleri vı:ı emperyalistleri telaşlandırmış­ tı. Bu nedenle Tahran, Bağdat ve Ankara arasında temaslar baş­ ladı; müşterek sorunlar için müşterek tedbirler arandı .. Ortadoğu'nun

petrol bölgesi olarak ve ayrıca stratejik yönden büyük önem nedeniyle emperyalistler bu bölgede ne pahasına olursa olsun, ilerici hareketleri önlemek istiyorlardı. Bunun jçin tran'da şahlığı, Irak'ta krallığı, Türkiye'de de Menderes yönetimini veya benzeri Amerikan yanlısı yönetimleri; yani emperyalizmden yana olan güçleri iktidarda tutmak lazımdı . işe Pakistan'daki Han'lık rejimi de karıştırıldı. taşıdığı

Şubat 1955'te Menderes Hükümeti ile Nuri Sait Hükümeti arasında, Bağdat'ta, karşılıklı işbirliği antiaşması imzalandı. Daha sonra ingiltere, Pakistan ve iran'ın da katılmasıyla Bağdat

24

Paktı oluştı:~ruldu.

Amerika ise Pakt'ın kuruluşu için elinden geleni yaptığı halde, Pakta tam üye olmayıp, iktisadi Komite'ye ve Bozguncu Faaliyetleri Önleme Komitesine üye olmakla yetindi.

15


ww w. n

et

ew

e. co m

daha Ameri ka, kendi planlarını yürütm ede bir ölçüde, yıldırımları yürütndan arkası az çeken İngiltere'yi kullanmayı ve işleri perde meyi çıkarlarına daha uygun buldu. Ancak ABD bunun la yetinm edi. Ortadoğu ülkele rinin içişle­ rine daha kolay biçimde ·karışabilmek için yollar arandı ve EisenOrhower Doktri ni diye adlandırılan yöntem bulund u. Buna göre, ka, Ameri e, üzerin çağrısı birinin tadoğu hüküm etlerin in herhan gi müdakarşı lara bu ülkele re yönele n doğrudan veya dolaylı saldırı hale edecek ti. ABD, 5 Mart 1959 yılında Türkiy e, İran ve Pakismütan'la imzaladığı birer ikili antlaşma ile, bu ülkele rin içişlerine dahale imka.nını kazandı. ABD, bu nitelik te bir müdah aleyi ilk kez Lübna n'da uyguladı. ge1958 yılında, Lübna n'da başgösteren iç karışıklıklar sırasında, ezemiile rici Camille Chamo un hüküm eti, muhal efeti kendi gücü komün izmin yarattığını yeceğini anlayınca, olayları uluslararası üzerin e ABD birBunun istedi. ileri sürdü ve Ameri ka'dan destek likleri Lübna n'a çıkarma yaptılar. Ancak Bağdat Paktı, kendis inden umulanları zaman içinde veTemremedi . Bu pakt, ilk darbey i 1958 Irak Devrim inde yedi. 14 mi, yöneti Sait muz 1958'de, Irak'ta ki gerici Faysa l rejimi ve Nuri Amebir ihtilall e ala§ağı edildi; Faysa l ve Nuri Sait öldürü ldüler. için rika ve bölged eki ortakları, Irak'ta ki gerici rejimi kurtar mak Fakt'yılında 1959 Irak dılar. çabaladılarsa da fazla birşey yapama tan ayrıldı ve Bağdat'sız kalan Fakt'ın adı da CENT O'ya dönüş­ türüld ü. CENT O ikinci darbey i Bengladeş'in bağımsızlık savaşında yeBatı di. Bengladeş, gerek nüfusç a, gerek milli gelir bakımından aihan i an'dak Pakist Batı , rağmen Pakist an'dan büyük olmasına sömür bir ndan tarafı leleri, büyük toprak sahipl eri ve burjuv alar emper kan Ameri ge statüs üne sokulmuştu. Pakist an gericil erinin, bayyalistl erinin ve diğer CENT O ülkele rinden Pakist an'a koşan an» olarak adların çabaları hiçbir işe yararnadı; « Doğu Pakist landırılan Bengladeş, özgürlüğüne kavuştu.

Irak ve Bengladeş olaylarından sonra, bu işlemiyen paktı, orıları, taklar artık pek ciddiye almam aya başladılar. CENT O toplant ötekiite icabı -hani bazı üyeler in, adeta sırf nezake t ve formal toplantılar haline kları katıldı ndenkabili lerin hatırı kalmasın . tran, dev yoktur birşey ği bekledi geldi. Özellik!~ tran'ın Pakt't an içinpozlan lük büyük a; petrol gelirle riyle durma dan silahla nmakt

16


de

sağa-sola

sadak alar dağıtmaktadır. tran'ın durm adan silahl anBasra Körfe zinde ki yayılma emelleri, Türki ye'de de birtakım kuşkular yaratıyor. Acab a tran bu bölgede başka neler düşünü­ yor?. Türki ye basımnda son zama nlard a, « komşumuz tran kime karşı buka dar silahla~ııyor,.» tarzında öfkel i yazılar çıktı. Petro l silahının önem ini kavramış olan tran, kimse yi umur sama z bir tavır içinde dir; son CENT O toplantısı nda görüldüğü gibi, sırasında ABD 'ye bile çıkış yapmaktadır. Pakis tan ise, ınağa yetmediğini,

Bengladeş olayı

tecrü be ile

om

ması,

ile, CENT O'nun kimse yi kurta r-

anlamıştır.

Görü lüyor ki bu

ew e. c

pakt, bu bölge deki ülkel erin bir işine yaramamış, hayatın akışı içinde olayl ara seyirc i olma k ·zoru nda kalmı ş­ tır. Anca k ABD ve İngiltere için aynı şey söyle neme z. Hiç kuşku­ suz onların işine yaradı ve bund an böyle de yaray acaktır. 22 Mayıs 1975' te yapılan CENT O Baka nlar Kons eyi toplantısında, Yıkı­ cı Faali yetle rle Müca dele Komi syonu geniş bir rapor hazırlamış ve bu rapor üzeri nde önemle durulmuştur. Rapo rda ve görüşmeler sı­ rasında, sol ve ileric i harek etlere karşı, üye

ülkel erin istihb arat örgütle rinin sıkı işbirliğinde bulun mala n ısrarla öneril miştir. Böylece ABD, bu ülkel erde olan biten i daha iyi kontr ol etme; ilerici ve devri mci güçle re karşı, geric i planlarını daha kolay uygu lama ola-

et

nakları aramaktadır.

Vietn am ve Kamb oçya' daki yenilg iden sonra , Ameri ka'nın, GüAsya 'da sosya lizme ve ulusa l kurtuluş savaşıarın a karşı çektiği duva r çökmüştür. Şimdi devri m harek eti Laos 'ta da geliş­ mekt edir. Tayla nd, Filipi nler, Endo nezya gibi ülkel er artık Amerika'y a güven duym uyorl ar ve bunu açık açık söylü yorla r. Güney" doğu Asya 'dan bozgu n halin de çekile n Düny a Jandarması, şimdi başka cephe lerde d~ aynı akibe te uğra mamak için tedbi rler almaya, mevzilerini sağlamlaştırmaya çalışacaktır.

w. n

neydoğu

ww

Diğer yanda n, duvarın Avru pa kesim i de artık çatırdamakta ve bu cephe de daha şimdiden önemli gedik ler görül mekt edir.

Empe ryalis tler, tkinc i Düny a Savaşı sonrasında başlattıkları soğuk savaş taarr uzu ile, yıllar yılı Avru pa kamu oyun u «komünizm canavarı» ile ürküt meyi başardılar. Oysa buna karşılık sosya list ülkel erin barış çağnlan, zama nla halk kitlel eri üzeri nde etkisi ni göste rmek te gecikmedi. Anlaşıldı ki savaş isteye nler, sosya listle r değil, empe ryalis tlerdi r. Kapi talist ülkel erin doym ak bilmez silah fabrik atörle ri, savaş tüccarlandır. Büyü k savaş bittik ten sonra da

lT


yapacaklardır.

et

lerin den gelen i

ew e. c

om

anlar Ame rikan , Kore 'de, Vietn am'd a, Ceza yir'de , Afrik a'da savaş kiz sömü rgeci leri idi. Mısır'a, Fransız, ingil iz empe ryali stleri , Porte rine karışanlar, hüYem en'e, Küba 'ya saldıranlar; devle tlerin içişle i rejim leri, faşist­ küme t darbe leri düze nliye nler; dikta törle ri, geric lar özgü rlük için, onleri deste kleyi p ayak ta tutan lar onlardır. Halk tutm ak için savaşı­ larsa halk lan sömü rmek , boyu ndur uk altında geniş halk kitlel eriyorla r. Bütü n bunl ar Avru pa'da , Ame rika' da rması ABD 'nin hege nin gözü nü açtı. Avru pa ülkel eri, düny a janda n lamaz oldul ar. Fran sa NAT O'nu monyasını eskis i gibi hoş karşı eülkel pa Avru Doğu aske ri kanadından çekildi. Fede ral Alma nya, a kısmen son versavaş k soğu ak layar ri ile barış antlaşmalan imza ldi, devri mci güçdi. Porte kiz'd e kırk yıllık faşist dikta törlü k devri t albay lar cunfaşis ler ülked e egemenliği ele aldılar. Yuna nista n'da önemli kaynaşmalar var ve bu ültası devri ldi. Faşist tspan ya'da sımfının ve öteki deke gelişmelere gebe .. Fran sa ve İtalya'da işçi iye'd e kitlel er, emmokr atik güçle rin başarıları artıyor. Ve Türk bir uyanış içinarı dıkl perya listle rin ve onların ortaklarımn umma u gibi sağ­ olduğ en deler . NAT O, Yuna nista n'da ve Türk iye'd e eskid lam basmıyor. st güçle ri telaş­ Bütü n bu gelişmeler ABD ve öteki empe ryali Avrupa'nın güne yi, şimdi daha landırıyor. Bu nede nle Ortadoğu ve n dağılmaması için elda önem kazanmıştır. Emp eryal istler bu hattı

ww

w. n

çöküş kaçınıl­ Emp eryal izm ve onun bölge sel mütt efikl eri için leriy le evet demi yecek lerdi r. mazdır. Ama onlar buna kend i istek kend i isteğiyle ve Hang i kral, tahtından alaşağı edilm eden önce, zorbalığa elmadan iyilikle çekip gitmiştir? Hang i zorba , burn u kırıl mci güçdevri tmek , veda etmiştir? Tersi ne kötü kade rlerin i hisse da hırçınlaştırır, çıl­ lerin zafer ini omuzlarında duym ak onları daha gına çevir ir. müm künd ür. ABD 'nin bu bölge de yeni mace ralar a gırışmesi bir gün, ak, lanar ABD , CEN TO'd an ve ikili Antlaşmalardan yarar Nol'Lon hun, bir ülkes ini ve halkını düşünmeyen bir soyg uncu güru şartıarım yara tarak un, bir Van Tiyö 'nün dave tine uyar ak, bunu n CEN TO, Türk iye'nle nede Bu . ülkey e açık saldırıda bile bulun abilir yalnızca empe r, düşen de büyü k halk kitlel erini n çıkarlarına ters geric i rejim iere yarayalis tlere, onların işbirlikçilerine ve bölge deki TO'd an da çıkılına­ yan bir kuruluştur. NAT O'da n olduğu gibi CEN vardır. sında halkımızın büyü k yararları

18


.c om

DOG U'DA FEODAL YAPI ve AŞİRET

Doğu

ı

C. ALADAG

te we

ı Güneydoğu

ve

ww w. ne

illerini kapsayan «Doğu Bölgesi» hakkın­ daki bu yazı geniş bir araştırma niteliğinde değildir. Doğu'da üretim ilişkilerinin durumu nedir? Ağalık-şeyhlik gibi feodal kurumlar, aşiret yapısı bugün ne durumdadır; bu kurumlar toplum hayatında ne gibi etkiler yapmaktadırlar? Toplumun ileriye doğru gelişiminde devrimci güçleri ne gibi görevler bekliyor? Bu yazının amacı bu konulara açıklık getirmektir . Elbette

Doğu

Bölgesi tek başına, soyutlanmış bir bölge olarak Bugün dünyada hiçbir yer çevresinden soyutlanmış değildir; her ülke her bölge yakın ve uzak çevresiyle ekonomik, sosyal, kültürel alış-veriş, karşılıklı etkileşim içindedir. Bunu da göz önünde tutacağız. ele

alınamaz.

ni»

adlı geniş

Bu konuda, sayın İsmail Beşikçi'nin «Doğu Anadolu'nu n Düzeincelemesin e de yeri geldikçe dokunacağız.

Doğu'da

feodal üretim

ilişkileri

egemendir.

Türkiye'nin bütününü göz önüne aldığımızda kapitalist üretim çoktan beri hakim duruma geldiğini görüyoruz. Gerçi, özellikle 1970 öncesinde Türkiye'yi yarı feodal olarak niteleyen görüşler yaygındı. Biz buna katılmıyoruz. ilişkilerinin

Feodal üretim biçimi, ülkeden ülkeye farklılıklar göstermekl e birlikte birtakım ortak nitelikler taşır. Feodal toplumda temel üre19


ve toplum başlıca iki temel sınıftan oluşur. Bu , diğeri de topsınıflardan biri toprağın sahibi olan feodal beyler feodal beyler sahibi rımn araçla rakta çalışan serfler dir. Üretim toprağı işle­ ise er) köylül dir. Serfle r (topra k kölesi durum undak i

tim

aracı topraktır

yen

insanlardır.

yalmz kendis inin ve ailesin in geçimi ne yeten alı­ bir miktarı kendis inde kalır, artı ürün feodal bey tarafından derant mr. Feoda l üretim ilişkisinde beyin aTdığı bu artı ürüne Yanir. Rant ürün olarak alındığı gibi para olarak ta alınabilir. karbuna ve işler ım parças toprak ni köylü, beye ait olan belli bir ki «bir toprak » şılık teamü le uygun belli bir mikta r para, diyelim beiçin 3000 ·lira öder. Buna para rant denir. Yine köylü, feodal işle­ yin bizzat kendis ine ayırdığı toprak ta veya onun diğer özel rant) (emek ya ıangar buna rinde de çalışmak zorund a olabili r ki

.c om

denir.

ürettiğinin

te we

Serfin

l Feoda l toplum da, feodal ilişkileri düzenleyen, hukuk u kontro alı­ e birlikt onunla r; eden feodal beyler dir. Köylü toprağa bağlıdı z. Suç işlediğin­ nır, satılır; dilediği zaman toprağı bırakıp gideme olduğu de bey tarafından cezalandırılır; ancak, köleci · toplum da z. satama başına gibi efendi si onu öldüre mez, tek

ww w. ne

Feoda l üretim biçiminde başlıca üretim aracı topraktır. İş alein ti olarak toprak ta karasa han kullanılır. İşgücü ise, insan emeğin yamsıra öküz, at gibi hayva n gücüd ür. Feoda l dönem de tarımda hayvancılık-tarla tarımı işbölümünün den beri- bir üreyamsıra el sanatları da -daha köleci dönem larda toplanmış­ kasaba ve kent çılar tim dalı 0larak vardır. Zenaat toplum tarihi l Feoda dir. lar ve loncal ar biçimi nde örgütlenmişler i dendiğ zaman , önemgelişim içinde değişmelere uğrar. Yarı feodal da li değişikliklere uğramış, artık çözülme sürecin e girmiş , bağrın kaskapita list ilişkilerin doğup gelişmekte olduğu bir . feodal biçim yetyargı artık bey gibi, üğü tedilir. Örneğin bugün Doğu'da görüld lmekte gidebi yere kisini yitirmiştir, köylü toprağı bırakıp başka çı~ dir; toprak ta, genellikle feodal izmin son aşamalarında ortaya kan para rant birçok yerde görülm ektedi r, v.b .. . ­ Türkiy e bir bütün olarak gözönü ne alındığında feodal ilişkile böldiğer ve ü sürdüğ olarak rin yalnızca Doğu Bölges inde yoğun ova, gelerd e silindiği veya silinm eye yüz tuttuğu görülü r. Çukur feoartık ği Ege, Marm ara ve İç Anado lu'da büyük toprak sahipli ücdal değil, kapita list nitelik tedir. Burad aki büyük toprak larda

20


retli işçi emeği kullanılıyor. «Çiftl ik»ler e traktö r, biçerdöğer gibi mode rn tanm araçları girmiştir; suni gübre kullanılmakt a, ilaçlama yapılmaktadır; sulam a sistem leri oluşturulmuştur; kısacası mode rn yönte mlerle üretim yapılmaktadır.

te we .c om

Yine Türki ye'de topra k burjuv azisin in yanısıra ticare t burju vazisi gelişmiş , sanay i burjuv azisi oluşmuş ve burjuv azi son dönemde tekelc i bir aşamaya girmiştir. tktida r burjuv azinin elindedir. Toplu mun ekono mik, sosya l hayatına damgasını vuran odur. Bu neden le Doğu bölges indeki feoda l iliş:kilere bakıp Türki ye'nin yarı fooda l olduğunu 1 s öylem ek yanlıştır. Gerçi Türki ye'de kapita lizm, batıda gördüğümüz örnek lerine göre çok geridi r, emper yalist sömü rü neden iyle çarpık bir gelişim içinde dir_. Geniş halk kitlele ri, Ortaçağdan kalma değer yargıların­ dan büyük çapta kurtulamamışlardır. Ama bu, sözko nusu durum u değiştirmez.

Türki ye'de batı bölgel erinde de küçük köylü işletmeciliğ i yaygın şekilde görülm ekted ir. Bu küçük köylü işletmelerinin öneml i bir kısmında ha.Ia karas ahan kullanılmaktadır. Ancak tek başına bu, feoda l üretimi~ işareti değildir. Çünkü feoda l üretim herşey­ den önce ağa-köylü ilişkisini kapsa r. Küçük köylü işletm eciliği feodal dönem de varolduğu gibi ondan önce de sonra da varolm uştur.

ww w. ne

Yine Türki ye toplum unda bugün de canlı şekilde görüle n Ortaçağ düzey indeki şeriatçı değer yargıları, tarika t harek etleri ve s. toplum un feoda l bir düzey de olduğunun ölçüsü olama zlar. Bu hareketl er burju vazi ve işçi kesim inden çok küçük burju va kitlele rde görülm ektedi r. Gelişmiş kapita list ülkele rde kilisen in durum u bu bakımdan ilginç tir. Kilise Amer ika'da ve Batı Avrup a ülkelerinde bugün de son derece etkind ir. 16 -19. yüzyıllarda, yani gelişme dönem inin başlarında, kilise ile sert bir şekilde çatışan burjuvaz i şimdi onunl a uzlaşmıştır. Kilise nin yaydığı Ortaç ağ mistisizmi şimdi kapita lizmin emrin dedir. Okad ar ki, Malye r'e cenaz e töreni yapmayı redde den kilise şimdi de sosya listler e oy verme yin diye çağrılar yapmaktadır. Hitler faşizminin saldırı dönem lerind e muhte rem peder ler, «Tanrı Alma nlarla berab erdir! » diye nutuk çektil er. Bizde de yobaz taifes inin şimdi böyle bir yola kanali ze edildiğini görme k pek güç olmas a gerek .

Filin ne sadec e uzun bir hortu m, ne geniş bir kulak , ne de koca bir bacak olmaması gibi, feodal izm de ne yalnızca karas aban,

21


ww w. ne

te we .c om

ne büyük toprak sahipliği ve Ortaçağ mistisiz midir. Feodali zm ekonomik, sosyal, pratik ilişkileriyle bir bütünd ür. Buna karşılık Doğu Anadol u'da, bölgese l olarak, feodal üretim ilişkilerinin büyük ölçüde devam ettiğini görüyo ruz. Kapitalizm bu bölgeye de sızmış, ancak henüz hakim üretim biçimi haline gelememiştir. Gerçi bu bölge kapalı ekonom i dönemi ni önemli ölçüde aşmıştır. Zaten empery alist bir dönemd e, Afrika 'mn derin, liklerin den kutupla ra kadar, dünyam n hiçbir yeri kapital izme kaveya Türpalı değildir artık. Türkiy e'nin batı bölgesi nde üretilen arı­ kasabal ve kent u'nun Anadol Doğu kiye'ye ithal edilen mallar de ürünler üretilen bölgede bu na, köyleri ne ulaşmaktadır. Yine Anr. maktadı Türkiy e'nin diğer bölgele rine ve dış ülkeler e dağıtıl değiştirmemiş, cak bu durum bölge ekonom isinin ilkel yapısını modern ür~tim güçleri gelişmemiştir. ve hayvan Doğu'da bugün de başlıca üretim alam tarla tarımı Ve zaten Türcılıktır. Toprak ta büyük toprak sahipliği yaygındır. bu bölge gelolarak ilk akla zaman iği kiye'de ağalıktan sözedild er Etütler i'Envant Köy yapılan mekted ir. Köy İşleri Bakanlığınca Ücretli taızdır. topraks ne göre Doğu'daki çiftçi aileleri nin % 38'i , bu nedenle Bu rım işçiliği bu bölgede henüz yaygınlaşmamıştır. yarıcı-kiracı topraksız aileleri n büyük kesimi ağa topraklarında 'nin de inBeşikçi Sayın tadır. oluşmak gibi usuller le çalışanlardan m, Kars, Erzuru an, (Erzinc ilinde celeme sine esas aldığı 18 Doğu Elazığ, a, Malaty an, Ağrı, Tunceli , Bingöl, Muş, Bitlis, Van, Adıyam arı toprakl Gazian tep, Urfa, Diyarbakır, Mardin , Hakkar i, Siirt) olan aileleri n % 34,6'sı ancak 1-10 dönüm arasında toprağa sahipaitirlPr ki bu tüm toprakların % 4.7'sidi r. Toplam toprak sahibi mikBu rler. sahipti a toprağ a lelerin % 54,4'ü 1-25 döpüm arasınd tarda arazini n geçime elverişli olmadığı açıktır. 10 dönüm veya 15 dönüm lük bir toprağa sahip bir ailenin ayrıca başka geçim kaynak kesimin in de ayları bulması zorunlu dur. Bu aileleri n öneqıli bir usuller le işledik­ feodal arım toprakl rinin rıca büyük toprak sahiple leri

kuşkusuzdur.

Buna karşılık 200 dönüm den fazla toprak sahibi olan aileler, ve toplam topraklı çiftçi aileleri nin ancak % 4'ünü oluşturmakta aileçiftçi tüm arazini n % 33'üne sahip bulunmaktadırlar. Bunlar toprak a lerinin ise % 2,4'ünü oluşturuyorlar. Bu rakaml ar Doğu'd temerk üzünü açık şekilde gösteri yor. Bu 18 ilde tarımda kullam lan makina ve iş aletleri nin durumu ise 22

şöyledir

:


Karıasahan

399.000

Kağnı

4 tekerlekli

arıaba

112.605

35.555

Traktör

Mibzer

Biçer-döver

2014

799

363

Pulluk

48.484

te we .c om

Bu rakamlar Doğu'da tarımın henüz ilkel yöntemlerle yapıldı­ göstermekted ir. Gerçi bu rakamlar 1964'e aittir. O tarihten buyana traktör, biçer-döver gibi modern tarım araçlarımn sayısında artış olmuştur. Bunun yamsıra sulama ve suni gübre kullanımı da yer yer görülüyor. Son yıllarda Güneydoğu'da pamuk, pirinç, tütün üretiminde gelişmeler var. Bu gelişmeler ücretli işçiliği de birlikte getiriyor. Ancak bu gelişmeler henüz bölge tarımında önemli değişmeler sağlıyamamıştır; ilkel tarım yöntemlerinin ağırlığı devam etmektedir. Bu nedenle, ağa topraklarının bir kesiminde kapitalist ilişkiler ortaya çıksa da, büyük kesimde feodal ilişkiler sürüyor. Yani köylü, yarıcı, ortakçı veya kiracı biçiminde ağa topraklarını işlemektedir. Bunun için kullandığı araç ise karasabandır. ğım açıkça

Bölgenin diğer bir önemli üretim dalı olan hayvancılık: ise tadaha da geri durumdadır. Hayvancılıkta koyun beslenmesi ağır basmaktadır. Gerek koyun, gerek sığır yetiştirilmesi ·nkel yöntemlerle yapılmaktadır. Hayvanların beslenmesi, barınakları, hayvan ürünlerinin işlenmesi atalardan kaldığı gibidir.

ww w. ne

rımdan

Hayvan yetiştiricileri ya göçebe aşiretler, ya da yerleşik köylülerdir. Hayvan yetiştiricisi bu işle genellikle kendisi uğraşır. Büyük sürü sahipleri, ya da fazla hayvanı olanlar çoban tutarlar. Bu çobanların üretim ilişkisinde niteliği işçi değildir. Ağa-çoban · ilişki:. Ieii -genellikle törelerde saptandığı gibidir, feodal niteliktedir. BaŞ~ lıca hayvan yemi ot veya samandır. Modern besleyicilik varolmadığı ve meralar bilimsel şekilde değerlendirilmediği için Doğu'da hemen her kış hayvan yemi sıkıntısı başgösterir_ ve yüzbinlerce hayvan açlıktan ölür. Hayvan hastalıklarına karşı tedbir ve tedavi ll!'ulleri de ayın düzeydedir; veteriner teşkilatının yaptığı fazla iş yoktur. - Hayvan ürünlerinin

değerlendirilmesi için kısmen, Diyarbakır dolaylarında bazı gelişmeler

Kars çevresinde, olmaktadır; Ancak ·· çağmuzdaki modetn hayvancılıkla kı yaslandığı zaman bugün Doğu'daki hayvancılık son derece ilkel düzeydedir. Kaldı_ ki . hay-: vancılık genel olarak Türkiye'de de . bu düzeydedir. 23


Doğu

Anadolu'da feoda.Iiterun tarihi

kaynakları

Anadolu'da günümüzde görülen feodal, ya da yan feodal üretim biçiminin kaynakları Osmanlılar döneminden de çok eskilere uzanır. Şerefname (1), yazıldığı döneme ve ondan çok öncesine ait Kürt beylikleri hakkında geniş bilgiler vermektedir. Doğu

te we .c om

Osmanlılar Doğu Anadolu'yu kendi nüfuzlan altına alırlarken bu beylikleri kaldırma yoluna değil, onlarla uzlaşma yoluna gittiler. tran şahlanyla sürekli savaş içinde olan Osmanlı padişahla­ nmn bu tavrını, bölgedeki şartların da zorunlu kıldığı anlaşılıyor. Beylikleri ortadan kaldırma yoluna gidilseydi bu bölgedeki güç dengesi Osmanlılann aleyhine çevrilebilirdi. O dönemde Kürt beyliklerinin idari, askeri ve mali bakımdan oldukça güçlü ve örgütlü oldukları anlaşılıyor.

Kürt beylikleriyle ittifak politikasının temeli Yavuz Sultan Selim döneminde atıldı. Yavuz Çaldıran seferi sırasın da Kürt beylerinden tdris-i Bitlisi'yi Kürt beylerini Osmanlılardan yana kazanma işiyle görevlendirdi. tdris-i Bitlisi büyük bir ustalık­ la bu işi başardı. Zaten bölgedeki Sünni-Şii çatışmalan, Kürt beylerinin büyük kesiminin Sünni oluşu, buna karşılık tran şahının Şii'liği bu birleşmeyi kolaylaştırdı. Yavuz Selim, Doğu seferinden dönüşte, kendisine yardımcı olan Kürt beylerine tdris-i Bitlisi vasıtasıyla hediyeler gönderdi ve bu arada bizzat tdris'e de bol miktarda altın armağan etmeyi unutmadı .. Yavuz, Kürt beylerinin mevcut statüsünü de tamdı; nüfuz bölgelerinin, eskiden olduğu gibi ken dilerinin olacağına dair «beraat» ler gönderdi.

ww w. ne

Osmanlılar'ın

Doğu'nun

pek az yerinde uygulandığı, buna karşılık Osmanlılar . döneminde de Doğu Anadolu'da feodal yapının devam ettiği iyi bilinmektedir. Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde, bu konuda şu bilgileri veriyor: Osmanlılann

tirnar sisteminin

5 hükümettir. Bu sanöteki kent ve Osmanlıların olup, cakların onbiri memleketleri gibi yönetilir. Sekizini Kürt heyetleri ellerinde tutarlar ki, Yavuz Sultan Selim buralan feth ve zapteylediği zaman yurtluk ve ocaklık olarak bağışlamıştır. Azilleri, tayinleri hep kendilerine aittir. Ölürlerse sancakları, eyalet valisinin emriyle çocuklarına verilir. Başkasına verilmez ... Ama hükümet diye yazılı sancaklar içinde tirnar ve zeamet yoktur. Bey«Diyarbakır

Eyaleti 19

sancaktır,

Osmanlı malı

( 1) Şerefnam e, Mehmet Emin Bozarslan'ın Çevirisi.

24


leri kim ise mülk sahibi olarak ta hüküm sürer. Evlere, arazi ve ürünlere bunlar sahiptir. Yazılmaktan ve gezilmekt en uzak bırakılmış yerlerdir. «Osmanlı Sancakları şunlardır:

bağışlanır.

« Şehrizur

ew e. c

om

Harput, Ergani, Siverek, Hasankey f, Meyyafar kin (Silvan), Akçakale , Habur, Suğman, Kulp, Mihrasi, Tercil, Atak, Pertek, Çapakçur , Çermik. Bu yazılmaktan ve gezilmekt en uzak bırakılmış sancakların beylerine, ıstanbul'dan bir emir gönderili rse yazının başına Cenap denir. Hükümet ler şunlardır: Cezire Hükümet i, Eğin H ükü meti, Genç Hükümet i, Palu Hükümet i, Hazro Hükümet i. Bu Kürdistan sancakları büyük eyaletler kadar geniştir. «Van Eyaleti : 13 sancaktır. Sancakları Adilcevaz, Erciş , Muş, Barkiri, Karkar, Kisani, Zeykiri, Siirt, Hani, Ağaki­ si, Ekrad, Beni Kotur, Beyazıt Kalesi, Berdu, Ahlat. Bu eyalete bağlı Abbasoğullarından Belkıs Ham, Hakkari Hakimi, Mahmudi Hakimi, Pinyaniş Hakimi eyaletleri nde tirnar ve zeamet yoktur. Haraçiarın tümü Van kuluna yazılı olarak bağlan­ mıştır. Öteki ürünlerin gelirlerin i kendileri alırlar. Azil ve tayinleri kabul etmezler. Öldükleri zaman eyaJetleri oğuHanna Eyaleti : 20 sancaktır. Sancakla r Burç, Erbil, Cenküle, Cebeli Hazer, Hezarad, Dülhoran , Merkede, Hazır, Kodin, Niltarı, Siyeh Zincir, Acur Ebruman , Dudan, Pak, Oşti, Gazikale' dir. Paşa Sancağı Şehrizur'dur. Bu eyalette bazı aşiretler vardır. Sancak beyi hükmünd e olmayıp sancak ve davul sahibi değildirler. Yüzden çok aşiret beyleridir. Zeamet sahipleri rütbeleri gibi hüküm sürerler ve sanca.k beyleriyle savaşa giderler. Öldükleri zaman mutasarrıfı oldukları tirnar oğluna geçer. Eviadı yoksa akrabasına verilir. Süıaıesi tükenirse timar, zeamet tarzında dışarıya başkasına verilir.

w. n

et

Kısnan, Şehir,

«Bunların

ötesinde Bağdat Eyaleti 18 Sancağından yedisi olup onbiri ~ürt ve öteki kavimlere ait s~m­ caklardır. Yine Bağdat eyaletind e · imadiye ve Oşti olmak üzere iki Kürt hükümeti vardır. Halep'te ikisi Kürtlere ve öteki kavimlere , 5'i Osmanlı imparatorluğuna, Şam'da 7'si Osmanlı tmparatorluğuna, üçü Kürtlere . ve öteki kavim! ere ait olan sancaklar vardır. » (2)

ww

Osmanlı sancağı

(2)

Eviiye Çelebi Seyahatnam esi, Cilt 1, Düzeni adlı eserinden, naklen)

(Beşikçi'nin Doğu

Anadolu'nun

25


Turan ise 17. Yüzyıl başlannda, Osmanlı İm­ paratorluğu'nun idari bölünmes iyle ilgili yaptığı araştırmada, «hükümet» niteliğinde olan yerleri şöyle sıralıyor : (3) Şerafettin

Prof.

Hükümet in

Bağlı olduğu

adı

Diyarbakır

Haz ro Cizre ·

om

Diyarbakır

Diyarbakır

Eğil

Diyarbakır

Diyarbakır

Diyarbakır

Van Van Van Van Van

Şehrizur

Şehrizur

Bağdat

Bağdat

et

Oşti

Diyarbakır

ew e. c

Tercil Pal u Ki h Genç Bitlis Hizan Hakkari Mahmudi Ekrad Mihri b an Mihrivan a tmadiye

yer

w. n

Kürt beyleriyle Osmanlılar arasındaki ilişkiler bir ittifak antalayışı içinde süregelmiştir. Beyler Osmanlı nüfuz ve himayesin i Osmanr; katılmışla savaşa yanında padişah le nımışlar, askerleriy lı idaresi de onların içişlerine pek karışmamıştır. Beyler kendi nüfuz alanlarında asayişi bizzat korumuş, artı ürüne el koymuş, yarBuna karşılık beylerin birbirleriy le, gı yetkisini kullanmışlardır. Osmanlı ve tran idareleriy le sürtüşmeleri, çatışmalan da tarih boyunca sık sık görülmüştür. Zaman beylerin aleyhine işlemiş,. güçlerini, otoriteler ini zamanla yitirmişler, dağılmışlardır.

ww

Anadolu' da, bu eski bey ailelerinin bugüne ulaşmış kalıntıları vardır. t. Beşikçi, araştırmasında, bu «hanedan aileler» den sözetmek tedir. Bunların bir kesimi hala geniş toprak sahibidirl er, bu nedenle de nüfuzludu rlar. Bunların yanısıra, aşiretler içinde sivrollerini oynamış rilmiş, zenginleşmiş, aşiret veya kabile reisliği Doğu

(.3) · Şerafettİn Turan, 17. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İdari Taksimatı. (Beşikçi'nin aynı

eserinden naklen) .


bazı

aileler de «bey»lik ünvanı kazanmışlardır. Bu bir soyluluk ün«bey», «mir», « asılzade » gibi ünvanlar bugün bile kullanılmaktadır. «Soylu» aileler, kişiler , kendilerini geniş halk kitlelerinden üstün görürler, soylarıyla övünürler. Bu durum, Batı Avrupa'da, feodal dönemde görülen arist okrat sınıfın bir benzerinin Doğu Anadolu'da var olduğunu; uzun yüzyıllar toplumun en güçlü hakim sınıfı olduğunu açıkça göstermektedir.

om

vanıdır. Doğu'da

te w

e. c

Bunun yanısıra Doğu'da, şeyhlik, seyitlik gibi kurumlar, tarikatlar da, feodal toplum yapısında, onun dini kurumları olarak doğup gelişmişlerdir. Şeyhlerin ve seyitlerin nüfuz alanları birbirinden ayrıdır. Yani dini nüfuz da topFaktaki bölünmeye uygun bir biçim kazanmıştır. Şeyhlerin ve seyitlerin halktan aldıklan şeyler zamanla kuruınıaşarak adeta, zorunlu olarak ödenmesi gereken vergiler halini almıştır. Bu konuda, çok sıkı kontrol edilen gelenekler oluşmuştur. Müritlerin dini feodallere verdikleri çok çeşitli ürün-· ler (yağ, peynir, koyun, sığır, buğday, halı, kilim v.b .. ) olabileceği gibi para da olabilir. Mfuitler dini feodallerin çeşitli angaryalarını da yaparlar. Şeyhlerin birçoğu özel hizmetlerini müritlerine gördürürler. Şeybin evinin inşaatında çalışmak kutsal bir görev, büyük bir «sevap» sayılır. Şimdi, bu ödenmesi gereken şeyler arasına bir de seçimlerde kullanılan «OY» katılmıştır ..

w.

ne

Cumhuriyet döneminde, ilk zamanlarda merkezi hükümetle feodaller arasında çıkan ve etnik unsurların önemli oranda işe kanştığı sürtüşme ve çatışmalar zamanla değişik bir biçim kaz andı. Bu çatışmalar sonucunda bir yandan toprak ve din feodalitesi geriledi; diğer yandan da, yeni bir düzeyde uzlaşma yoluna gidildi. Çatışma temelde değildi. Yani merkezi hükümet beylerin, şeyh ve seyitlerin ekonomik sömürü çarkına el atmadı. Bir toprak devrimi yapmadı. Zaman zaman toprak reformundan söz edilse de, bu h ep lafta kaldı ve bu konuda ciddi bir uygulamaya gidilmedi. Çatışma daha çok politik düzeyde egemenliğin paylaşılması konusunda oldu. Ve sürtüşmeler zamanla kalkarak yeni çözümlere ulaşıldı.

ww

Feodal unsurlar şimdi hükümetin askerlik, vergi ve benzer iş­ lerinde hiçbir güçlük çıkarmıyorlar. Buna karşılık topraklarını tasarruf etmeye devam ediyorlar. Köylüler tarafından toprak mülkiyetine -el uzatıldığı veya sömürüye karşı çıkıldığı zaman hemen jandarma ve polis imdatlanna yetişiyor. Şeyhler, nüfuzlu seyitler, mistik dünya görüşlerini yaymaya ve müritlerinden gayriresmi vergilerini toplamaya devam ediyorlaı:r. Politik ve ekonomik düzeyde, burjuvazi ile Doğu'lu feodaller arasında yeni ilişkiler gelişiyor. Parlamento kürsüleri, belediye

27


gibi makamlar şimdi feodal unsurlara açılmıştır. Banka kredileri bu bölgede rahatlıkla onların cebine akıyor. Devletle halk .arasındaki aracılıktan önemli karlar sağlıyorlar. Bir yandan da daha karlı olduğunu anladıkları kapitalist girişimlerde bulunuyÖrlar. Büyük toprak sahiplerinin bir kesimi topraklarında motorize tarıma geçiyor; şehirlerde otelcilik, lokantacılık ve diğer ticaret işleriyle uğraşıyorlar. Bunun yanı sıra onlar da işbirliği yapediyorlar. tıkları burjuva partilerine Öll:emli oy depolarını teslim Halkın devrimci uyanışının karşısında, gerici güçlerin istediği herşeyi gönüllü olarak yapıyorlar. Şeyhler kitleleri uyuşturmağa, beyinleri şartlandırmaya devam ediyorlar.

e. c

om

başkanlıkları

AŞiRET

YAPISI

te w

Doğu Anadolu aşiret yapısının da hala canlı olduğu bir bölgedir. Bu canlılık tüm kesimlerde aynı oranda değil. Büyük kentlerin dolaylarında, tarla tarımının nisbeten geliştiği ovalık kesimlerde dağılmağa, silinmeye yüz tutmuştur. Buna karşılık dağlık kesimlerde, büyük çapta hayvancılıkla uğraşılan bölgelerde henüz oldukça güçlüdür. Aşiret yapısı nasıl

çimi ile

ilişkisi

izah edilebilir?

Aşiretin

feodal üretim bi-

nedir?

ww

w.

ne

Feodal dönemden daha öncelere ait bir sosyal organizasyon olan aşiret, birçok yerde feodal yapının yanısıra yaşamasını sürdürmüş ve çağımıza kadar gelmiştir. Bugün Arap ülkelerinde özellikle « bedevi» hayatı yaşanan çöl kesimlerinde; Suriye, Irak, Ürdün ve öteki Arap ülkelerinde aşiret biçimindeki sosyal yapının sürdüğünü görüyoruz. Yine Anadolu'da yakın tarihlere kadar Türkmen, Avşar, Yörük adları altında göçebe Türk aşiretlerinin varlığı, bunların Osmanlıların son dönemlerinde toprağa yerleştikleri ve aşiret yapısının daha sonra silinip ortadan kalktığı bilinmektedir. Asya, Afrika, Amerika toplumlarında, Avustralya ve Okyanus adalarında, birbirlerinden farklı gelişme düzeylerinde de olsa, aşiretin günümüzedek sürdüğü görülmektedir. göçebe hayvancılıkla yakın ilişkisi vardır. Göçebe haytoplumunun ilk dönemlerinde, komünal toplum biinsan vancılık, çimine damgasını vuran bir üretim dalıdır. Daha sonraları tarla tarımı geliştikçe hayvancılıkla-tarla tarımı arasında iş bölümü başla­ mış ve yerleşik hayat doğmuştur. Ancak toprağa yerleşmek aşire­ tin ortadan kalkması için tek başına yeterİi bir unsur değildir. TarAşiretin

28


la tarımıyla uğraşan yerleşik toplumlarda da komünal hayat uzun süre yaşamıştır. Nitekim Kürtlerde yerleşik hayat çok eskidir. Ve yerleşik köy hayatında da aşiret biçimindeki sosyal yapı sürüp ;gelmiştir,

Sayın İsmail Beşikçi, Doğu

Anadolu'nun Düzeni adlı araştırfeodalitenin üst kurumu, onun siyasi, sosyal organizasyonu olarak niteliyor. Aşiretin feodaliteye özgü bir kurum olmadığı kanısındayız. Diğer bir deyişle feodalite zorunlu olarak aşiret organizasyonunu yaratmaz; tersine feodalite bu organizasyonla çelişir. Ama aşiret feodal bir toplumda da sürebilir, feodal toplumu etkileyebilir ve onun tarafından etkilenir.

e. co m

. masında aşireti

ww w. ne

te w

Kanımızca aşiretin kaynağı komünal toplumdur. Komünal top~ . lurnun iki temel özelliğinden biri üretim araçlarının ortak oluşu, diğeri ise klan (kabile), tribü (aşiret) ferdieri arasmda güçlü kan bağları, soy-sop birliğidir. Komünal topluma biçim veren üretim güçleri düzeyi son derece düşüktür. insanlar üretimde henüz çok ilkel .araçlar kullanmaktadırlar. Başlıca üretim alanı toplumun ilk aşamasında toplu avcılık ve toplayıcılık, ileri aşamalarda göçebe hayvancılık ve ilkel tarla tarımıdır. Bu nedenle üretim sınırlıdır; ancak komün üyelerinin yaşamıarım sürdürmelerine yetmektedir. Artı ürün oluşmamıştır. Üretim aiıcak müşterek çabalarla sürdürülür ve tüketim ortaklaşa biçimde yapılır. Komünal toplumda kullanılan iş araçları geliştikçe üretim güçlerinin düzeyi de yükselmiştir. Örneğin karasahanın bulunuşu, öküıı:ün, atın ehlileştirilip işe koşulması geniş alanları tarıma açmış ve artı ürün oluşmaya başlamıştır. Diğer yandan hayvanlarm ehlileş­ tirilip beslenmesi hayvan sayısında giderek tüketimi aşan fazlalar . yaratmıştır. İşte özel mülkiyetin ortaya çıkışı, bu artı ürünün ortaya çıkışıyla başlar. Artık komünal toplumun tarımda, hayvan yetiştırilmesinde ustalaşan bireyleri özel mülk edinmeyi çıkarlarına uygun bulmuşlardır. Böylece ortaya özel mülkiyet, aile ve giderek sınıflar ve devlet çıkmıştır. Toplumun gelişiminde komünal toplumu köleci toplumun, onu da feodal toplumun izlediğini görüyoruz. Ancak bu oluşum dünyanın her yerinde aym anda, aym tempoda olmamıştır. Komünal toplum insanlık tarihinde onbinlerce yıl sürmüştür. İş aletlerinin geliş­ mesi, önce tarla tarımı-hayvancılık, daha sonra el sanatları-tarım biçiminde iş bölümünün, özel mülkiyelin ve sınıfların ortaya çıkı­ şı, uzun bir süreç içinde aşama aşama oluşmuştur.

Köleci toplumdaki temel iki sınıftan biri köle sahipleri yani efendiler, diğeri ise efendilerin malı sayılan çalışan insanlar, yani 29


e. co m

kölelerdir. Köleci toplumun başlıca siyasi-sosy al organizasy onu artık aşiret değil, devlettir. Devlet, yöneticileri , askerleri, vergi toplayanları, kanunları uyguluyanları, filozoflarıyla geniş, güçlü, organize bir teşkilattır. Nitekim sözkonusu Kürt feodalitesin in tarihine baktığımİzda feodal siyasi-sosy al kurumların hiç te aşiret olarak nitelenemiy eceklerini görürüz. Kürt devletleri, hükümetler i, beylikleri hiç te bir aşiret organizasy onu değildirler. Osmanlı Devleti için bile «bir aşi­ retten doğdu,» denir. Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey gerçekten de bir aşiret reisi idi. Osmanlı Devleti'nin uzun dönemlerin de Anadolu'da Türkmen, yörük aşiretleri eksik olmadı. Ama besbelli ki Osmanlı toplumund a sözkonusu siyasi-sosy al organizasy on aşiret değil , devlettir. Osmanlılar dönemindek i Kürt «.h ükümet»ler i, içişlerinde özgür Kürt Beylikleri, aşiretten öte, üst düzeyde ayrı kurumlara sahiptirler. Aşiret, toplumda egemen unsurları, yani beyleri değil, köylüler arasındaki ilişkileri kapsayan bir sosyal organizasyon olarak sürmüştür ve feodal toplumun siyasi kurumu sa-

te w

yılamaz.

ww w. ne

mensupları Feodal bey-köylü ilişkileri ile aşiret reisi-aşiret de tüm reisi Aşiret farklıdır. çok birbirinden ilişkiler arasındaki feoOysa bağlıdır. ile bağı kan aşirete gibi öteki aşiret mensupları kan bir böylesine arasında dal bey «soylu» bir kişidir, serfleriyle bağı sözkonusu olamaz. Aşiret reisi, aşiretin öteki mensuplarına oranla zengin bir kişi, ya da daha fazla üretim aracı sahibi olabilir; ama reislik için zenginlik tek ölçü değildir. Onun becerikli, yiğit, aşiretin çıkarlarını iyi koruyan biri olması gibi ölçüler de ağır basar. Yani aşiret reisi bu topluluğun yararına bir kısım görevleri yürütür; onun başlı­ ca fonksiyonu budur. Oysa feodal beyin serflerle, ya da ağanın yarıcı ve ortakçılarıyla ilişkileri başka türlüdür. Gerçi bey dışa­ rıya karşı, nüfuz alarondaki köylülerin, serflerinin güvenliğini korumakla yükümlüdü r; ama onun köylülerle ilişkisinde ortak çıkar­ lar değil, karşılıklı çıkarlar ağır basar.

Bugünkü Kürt aşiretlerinde gördüğümüz gibi, aşiret reisinin yanısıra aşiretin öteki üyelerinin de özel mülkleri vardır. Hatta aşı­ retİn bir kısım üyeleri aşiret reisi kadar veya ondan daha fazla üretim aracına sahibolabil ir. Oysa feodal beyle köylü ilişkisi, üretim aracına sahibolanla rla olmayanların ilişkisidir. Aynı şey insani ilişkiler alanında da görülür. Aşiret reisi aşi­ ret mensuplarından saygı görür, ancak onlara bir efendi gibi dav-

30


şey

Bu ve benzer sebeplerle olarak düşünülemez.

e. co m

ranamaz. Onlar üzerinde cebre başvuramaz. Aşirette ihtilafların çözümü «cemaab> denen bir aşiret kurulu tarafından ve yerleşmiş törelere göre yapılır. Aşiret reisliği babadan oğula geçen bir hak değildir, o, pratik hayatın gerekleri ve aşiret mensuplarımn onayı ile bu sıfatı kazamr. Buna karşılık feodal beyin serflerle, ya da ağamn yarıcı ve ortakçılarla ilişkisi bir efendi-köle ilişkisidir. Feodal bey yargı yetkisini elinde tutar; serflere karşı ce bre, şid­ dete başvurabilir. aşiret

reisi ile feodal bey bir ve

aynı

ww w. ne

te w

Feodal bir toplumda aşiret yapısındaki sınıflaşmanın yer yer feodal ilişkilere dönüşmesi elbette mümkündür. Aşiretin içinde geniş topraklara sahibolanlar, bu topraklarda başkalarını yarıcı veya kiracı olarak çalıştırabilirler. Böyle durumlarda toprak sahipleri He toprağı işleyenler arasında feodal ilişkiler sözkonusudur . Yine sürü sahibi-çoban ilişkisi de bu nitelikte bir ilişkidir. Bu anlamda bir aşiret reisinin de feodal bey haline gelmesi mümkündür, böyle durumlar sık sık ta görülmektedr. Bu durumdaki kişi ikili bir fonksiyon yürütmektedi r: Bir yanda aşiret mensupları ile aşiret reisliği ilişkisi, diğer yanda toprağında çalışanlada feodal ilişki. Ancak bu durum gelişmemiş bir feodaliteyi ifade eder. Güçlü bir feodalite, toplumun ba_şlıca toprak sahipleri-topr aktan yoksun olanlar, yani efendi-köle tarzında bir kutuplaşmasını ifade eder. Böyle bir oluşum aşiret yapısında önemli bir sımflaşma yaratır ve bunun sonucu kan bağı, aşiret dayanışması yıkılır; bunun yerini çatışan sı­ nıf çıkarlarının, köle-efendi mücadelesinin aldığı yeni bir toplumsal yapı alır. Diğer bir deyişle feodalite aşiret yapısına uygun düş­ memektedir. Feodalite güçlendiği oranda aşiret organizasyonu nu · parçalar, onun yerine toprak sahiplerinin siyasi-sosyal kurumları­ nı, devleti koyar.

Elbette bugünkü Kürt aşiretlerinin içinde bulunduğu üretim düzeyi komünal toplumun üretim düzeyi değildir. Bu aşiretlerde özel mülkiyet yüzlerce, belki binlerce yıl önce doğmuş ve komünal toplum parçalanmıştır. Yine bu _bölge, bili?'diği kadanyla, 7-8 yüzyıldır feodal üretim biçimini yaşamaktadır. Feodal dönemden önce köleci bir dönemin yaşanmış olması da güçlü bir ihtimaldir. Özellikle Yunan, Roma, Arap işgali dönemlerinde .. Bu bir araştırma konusu olabilir. Kesinlikle yaşanmıştır, demiyoruz; çünkü topluınıa­ nn normal gelişme durumlannda komünal toplumu köleciliğin izlemesine rağmen, dış etkenlerle bu gelişim süreci bozulabilir. Ör-

31


V. Kerov, Cermenlerd e ve Slavlarda, Roma imparatorluğunun etkisiyle, komünal toplumdan doğruca feodal ilişkilere geçildiğini söylemektedir ( 4). Cermenler Roma'yı işgal ettikleri zaman imparatorlukta köleci ilişkiler çözülme içindeydiler ve feodal ilişkiler büyük çapta ortaya çıkmıştı. F. Engels, Roma imparatorl uk topraklarını işgal ettikleri zaman henüz komünal düzeyde olan Cermen'lerde devletin ortaya çıkışını şöyle izah ediyor:

e. co m

neğin

imparatorl uk alanı eski gentilice örgütlenme araçlarıy­ la yönetilemiy ordu; şefler konseyi, hatta çoktan beri yürürlükte-n kalkmadığı yerlerde bile, toplanamıyordu ve kısa zamanda yerini kralın sürekli çevresine bıraktı; eski halk meclisi biçimsel olarak varlığını sürdürdü, ama o da, gitgide, sadece ordunun ast şefleriyle doğmakta bulunan soyluluğun meclisi haline geldi. » (5) « Geniş

söyliyebiliriz ki Kürtlerde komünal toplum parçalandık­ tan sonra da aşiret yapısı tümüyle çözülmemiş , daha ileri üretim biçimlerinin yanısıra yaşamasını sürdürmüş ve çağırmza kadar gelmiştir. Aynı durum başka Asya, Afrika ülkelerinde de görülüyor.

te w

Şunu

Sayın Beşikçi, araştırmasında, aşireti, « Doğu Anadolu'da feodalizmin siyasi üst kurumu» olarak niteliyor. Diğer yandan, « Aşi­

ww w. ne

ret aynı zamanda göçebe hayvancılığa dayanan bir üretim ilişkisi­ ni ifade eder. Bu üretim ilişkisi feodal üretim biçiminden daha da aşağı düzeydedir. Feodalizmi n siyasi üst yapı kurumu olan aşiretle göçebe hayvancılığa dayanan üretim ilişkisini ifade eden aşireti bir1:-jrine karıştırmamak gerekir,» diyor. (6) karışıklık ve çelişki değerlendirmede, kanımızca, oldukça vardır. Doğu'da göçebe aşiretlerin yanısıra yerleşik (belki de yüz-

Bu

lerce yıldan beri) aşiretler de pek çoktur. Üstelik bu aşiretlerden köylülerbirçoğu kendi topraklarında çalışan küçük mülk sahibi olmalakurumları» siyasi «üst den oluşmaktadır. Yani feodalizmin duolmadığı · rını gerektirece k önemli bir feodal tabakalaşmanın rumlarda.. Urfa, Mardin ve Gaziantep'i n, diğer Doğu illerinden bazı farklarını tespit etmiştir. Bu illere «feodal yapının kuvvetli olduğu yerler» diyor. «Hakkari'd e rastlanan aşiret sistemi bu dört ilde zayıflamıştır. Bu bakımdan, feodal yapı bazı Sayın Beşikçi Diyarbakır,

Toplum, Köleci Toplum, Feodal Toplum, Sol Yayınları, s. 164: F. Engels. Ailenin, özel Mülkiyetlin vle Devletin Kökeni, Sol Yayınları, s. 212. (6) İsmail Beşik9i, Doğu Anadolu''nun düzeni, s. 31.

(4) (5)

32

İLkel


yerlerde aşiret örgütü ile uyuşmamaktadır, » diyor, ama arkasın­ dan hemen ilave ediyor: «Fakat bu duruma aldanmam ak gerekir. Aslında feodal üretim biçimi, aşiret denen toplumsa l ve siyasal örgütleşme ile çok iyi uyuşma halindedi r. » (7) Sayın Beşikçi, bazı doğru gözlemler den sonra yine aynı noktaya geliyor.

siyaset ve devret

te we .c om

Aşiret,

Aşireti bir siyasi üst kurum olarak gösterme nin ölçüsü nedir? Komünal toplumda yönetim işlerini topluiuk birlikte. «klan demokrasisi» içinde yürütür. Şefler yiğitlik, beceriklil ik gibi nitelikleri ne göre seçilir ve sırasında değiştirilir. Sınıflı toplurnla ra geçildikte n sonra ise egemenliği elinde tutan sınıf devlet biçiminde örgütlenk . Toplumun üst yapı kurumlan (din, ahlak, hukuk, sanat, politika) egemen sınıfın çıkarlarına uygun biçimler kazanır ve kurumlaşır.

ne

Sınıflı toplumda siyaset, sınıf çıkarlarından ayn düşünülemez. Feodal bir toplumda toprak sahiplerin in «Siyaseti» ile toprak kölelerinin «siyaseti» aynı değildir. Toprak sahipleri, topraklarını korumak, arttırmak, daha fazla artı ürün sağlamak, köylülerin direnişlerine meydan vermeme k için buna uygun şekilde örgütleni r ve hareket ederler. Böylece siyaset, çıkarların, sınıflı toplumda sınıf­ sal çıkarların korunmasına yarayan bir kurumdu r, sınıfların hareket tarzının temel esaslarını oluşturur. Egemenliği elinde tutan güçler tarafından tespit edilir ve yürütülür . Devlet cihazı hukuku, dini, idareyi askerlik işlerini, siyaseti v.b. tümünü yürütecek şekil­ de organize edilir.

ww

w.

Örnek olarak Osmanlılar dönemind e Doğu'daki feodal yapıyı gözönüne alalım. Feodal Kürt beylerini, hatta «hüküme t»lerini tek başlarına düşünemeyiz. En başta Osmanlı Devleti vardır. Egemenliğin bir bölümü padişah tarafından temsil edilmekte ve merkezi kurumlar vasıtasıyla (askeri, mülki, dini erkan) yürütülm ekte. Egemenliğin bir bölümüne ise bizzat mahalli olarak örgütlenmiş (devletleşmiş) beyler sahip durumda (vergileri toplamak , asker beslemek, asayişi korumak v.b.) Genel olarak Osmanlı Devleti'ni n yürüttüğü iç ve dış siyasetin yanısıra bir de beylerin kendi iç ve dış siyasetleri var. Feodal toplum, merkezi olmayan, yani egemenliğin bölündüğü, birden fazla l;ıirimin elinde olduğu bir toplumdu r. Kurumlar da buna uygun biçimde padişahin ve beylerin çevresind e oluşur.

(7)

Aynı

eser, s. 119.

33


topluBu örgütl enmed e aşiretin yeri nedir? Besbelli ki feodal düalt daha çok Aşiret mun egemenlik çerçev esinde değildir bu yer. topbir zeyde, kendi güvenliğini bizzat sağlayan, dayanışma içinde rı arasında lulukt ur ve onun yeri feoda l toplum un egeme n sınıfla değildir.

devlet in henüz bulunmadığı, ya da devlet gücün ün eriş­ sal organ izasyo ndur. ınediği zaman da ve yerde oluşmuş bir toplum ı gibi işleri yapAşiret üretim , üleşim, topluluğun savunması, devam laşmış ve maya yaramıştır. Zama nla gelişmiş, sosya l yapısı farklı kadar varonu çözecek şartların tüm olarak oluşmadığı zaman a, yere

te we .c om

Aşiret,

lığını sürdürmüştür.

w.

ne

izah Engel s, gens't en devlet biçiminde örgütl enmey e geçişi şöyle etmek tedir: (8) «GeJntilice örgütl enme, içsel çelişıneler bulun maya n bir toplum topBu du. dan doğmuştu ve sadec e bu nitelik teki bir toplum a uygun . Ama iş­ lum, kamu oyu hariç, hiç bir zorlam a aracına sahip değildi insan lar ve te, ekono mik varlık şartları bütün ü gereğince, özgür inde böbiçim r ülenle sömür köleler, zengin sömür ücüle r ve yoksu l ki, toplum bir lünme k zorun da kalan bir toplum doğmuştu; Öyle kala amakl bu uzlaşmaz karşıtlıkları artık yeni biı,ştan uzlaştıram bulun uyorda zorun irmek gelişt kadar mıyor, tersin e onları sonun a ındaki süaralar kendi arın du. Böyle bir toplum , ancak , ya bu sınıfl maz karuzlaş şte, rekli ve açık bir mücad elesi içinde, ya da görünü en ve önley açık çatışmasını şıt sınıfların üstün de yer alan, onların alanda , yasal (legale) desınıflar mücad elesin e, olsa olsa, ekono mik rdi: gentilice örgütl enmerebiii nilen bir biçim altında varlığını sürdü bunun sonin ömrü dolmuştu. Gentilice örgütl enme, işbölümü (ve u. Yerinucu, toplum un sınıflara bölünmesi) ile param parça o~muşt ne devle t geçti.» (9) Aşirette

ekono mik-s osyal

yapı

biçiminde günüm üze kadar yaşıyan toplul uklar, üretim toplul ukgüçler i seviye sinin düşük olduğu, iş aletle rinin gelişınediği pek az değişikliğe uğlardır. Üretim usulle ri yüzler ce yıl boyun ca

ww

Aşiret

daha da sonEngels , Gens~ şöyle tanımlıyor: «Uygarlığa girene, hatta n kurulm aDevle~i . .. kurum bir ortak larda rasına kadar bütün barbar i, 119. Köken in rejim ... >> Devlet sından önce ilkel zaman lardak i toplum sal rı Yayınla Sol i, Köken (9) F. Engels ; Ailenin, Özel Mülkiyetİn ve Devlet in s. 233.

(8)

34


ramıştır. Öküz ve karasah aula tarla tarımı ve ilkel hayvanc ılık nedeniyle, büyük servetl eri oluşturacak artı ürün birikim i az olmuş­ tur. Zaman la aşiret bünyes inde özel mülkiy et doğmuş, ve sosyal bir tabakalaşma, zengin- yoksul ayrımı meydan a gelmiş olsa da, sınıf ayrımları fazla keskinleşmediği için aşiret tümüyl e dağılma mıştır. Aşiretin

ekonom isi kapalı ekonomidir. Her biri küçük ölçüde bir sahibol an, bunu ilkel usullerl e işleyen, ya da bir miktar hayvan besleye n aşiret bireyle ri, daha çok kişisel tüketim leri için üretimde bulunu rlar. Köylü tükettiği buğday, arpa, mercim ek gibi tahılları; sebze ve meyves ini; ev inşaatında kullandığı malzemeyi kendisi üretir. Hatta son yıllara kadar, Doğu'da, giyim eşyalarını bile, kendi ürettiği pamuk ve ketende n bizzat kendisi dokurd u. Köylü iş aletleri ni de bir ölçüde kendisi yapar. Kp.palı ekonomide köylün ün kent ve kasaba ile alış-verişi son derece sınırlıdır. Oradan , çoğu demir ve bakırdan yapılma iş ve ev araqlarını; gaz, tuz, şeker, basma gibi sınırlı mallar alır ve kendi ürünler inin de küçük bir kısmını bu amaçla satar.

te we

.c om

toprağa

Ancak bu durum, 30-40 yıldan bu yana hızla değişmektedir. Bugün köy toplumu! bir dışa açılma içindedir. Bölgenin ekonomik hayatında genel olarak meydan a gelen gelişme ve değişmeler, kapalı ekonom iyi giderek parçala makta, yeni ilişkiler yaratmaktadır.

ww w. ne

Aşiret topluluğunda gelenek ve töreler son derece etkindi r. Sosyal ilişkileri düzenleyenler, yazılı yasalar , devlet fermanları değil, törelerd ir. Şüphesiz bu töreler, yüzyıllar boyunc a aşiretin temas ettiği dış çevrede n etkilenmiş, buna uygun biçimle r kazanmı ştır. thtilafları, aşiret kendi içinde çözer. Bunu, genellikle yaşlı ve etkin kişilerden oluşan «cemaa t» yapar. Adam öldürm e hallerin de, ölü. sahibine mal veya para olarak bir «kan bedeli» takdir edilir. Düşman­ lıklar, kimi zaman aileler arasında kız alınıp verilere k, yani evlilik yoluyla ; Alevile rde «12 kuruş» verilere k (kirve olunara k) giderilir. Elbette bu töreler bölgele r arasında farklar gösteri r. Ancak, toplumun ekonomik, sosyal hayatındaki değişmelerle, aşiret toplum unun dışa açılmasıyla birlikte bu töreler de zamanl a önemini yitirmekte, ya da silinme ktedir.

Aşiretin dışa karşı güvenliğinin korunması, aşiret dayanış ması­

yaratan etkenie rin başında gelir. Özellikle merkez i bir otoriteden yoksun olunduğu döneml erde bu husus önem kazanır. Aşiret mensuplarını diğer aşiretlerin, beyleri n, zorbaların saldırıl arına karşı koruma k için aşiret birbirin e kenetli olmak zorundadır. Bu dayanış­ ma, zaten aşiret içinde varolan kan bağıyla daha da pekişir. Aşi-

35


.c om

müret mensuplarından herhan gi biri, kavga ·a mnda, yabancılada . usudur sözkon cadele de yalnız bırakılamaz. Bir aşiret onuru dan da büyük Aşiret, içind-e varlığını sürdürdüğü feodal toplum iyorsa .. çapta etkilenmiştir. Şimdi nasıl kapita list toplqm dan etkilen unfeodal içinde n aşireti la zaman Daha önce de belirttiğimiz gibi, kubu , beyl~ri aşiret surlar da türemiştir. Bu unsurl ar, örneğin da gerumlar la aralarında, işlerine yaraya cak bağları korumuş ya aşiret topluluğunun liştirmişlerdir. Bu nedenl e aşiretin ideoloj isi, bileşimdir. Örneğin bir feodal ve dayanışmasına uygun , dini, töesel bi, beyi için, bütün mezhe bir aşiret adamı, kendis i için, aşireti, dini, hnnlar için dövüşür. Am_"\ aşiret adar.u nda henüz uh;G ka• rtım\

te we

yoktur . Ancak aşiret topluluğunun içinde bulunduğu ortam değiştikçe, ve ideolo jide de değiş­ aşiret de değişir, sosyal farklılaşma luzlanır içinde burjuv a dünuğu meler olur. Bu nedenl e bugün aşiret toplul k kaya görüşünün yanısıra, sosyal ist dünya görüşünün de etkinli örnek var. Bir yanzanmasının mümk ün olduğunu göster en pek çok e dan aşiretin kendi iç değişimi, daha çok ta dış etkenl erle, aşirett doğup rı yargıla değer çağdaş gelene ksel değer yargılarının yerine yön verebi lir. ~lişebilir, aşiret insanının politik tavrına

ww w. ne

Bir yanda n aşiret dış gelişmelerden etkilen irken, sayın Beşik­ ta yeni çi'nin de işaret ettiği gibi, diğer yanda n da dışardan aldığır işle­ arın kuruml ratik demok biçiml er verme ktedir. Örneğin çağdaş adır. olmakt şka bamba yişi aşiret ilişkilerinin canlı olduğu yörele rde nde yürüm ektedi r. biçimi tleri rekabe aşiret yerde Seçiml er, birçok er olmak ta ve çoğu zaAşiret, kendi adayının kazanması için seferb adayla ra tek oy dahi veya man aşirete ait köyler de başka partile re rde ve verilm eme_k tedir. Aşiret ilişkilerinin güçlü olduğu küçük kentle kurum kasaba larda, esnaf kefale t koope ratifi, şoförler derneği gibi dönüşmektedir. ların seçiml eri bile birer aşiret çekişmesine Bu çekişmeler, aslında aşiretin ağa, bey, tüccar takımı, yani Bunüst tabakası tarafından, kendi çıkarları için yaratılmaktadır. ralarını lar, müşterileri paylaşmak, oyları bölüşmek, aşiret mensup ve kipleri ne karşı bir vurucu güç olarak kullan mak için, aşiret töre gelene klerini kışkırtıyor, canlı tutuyo rlar. Aşiretin

çözülm esi

çözülmesi, onu ayakta tutan geri ekonom ik yapının deını yerine getirec ek dağişmesine ve toplum da aşiretin fonksiyonlar ha moder n kurumların oluşmasına bağlıdır. Aşiretin

36


e. co m

üretim güçlerinin gelişmesi, aşireti çözecek temel etkendir. Yol, rımın gelişmesi, toplumda yeni sosyal sınıflar (burjuvazi-işçi sınıfı) okul, elektrik gibi alt yapı tesislerinin yaygınlaşması; ticaretin, tayaratıyor ve aşiretin yapısındaki sınıf çelişkilerini keskinleştiriyor. Bunlarla birlikte yeni ve daha ileri dünya görüşleri aşiret toplumunun geleneksel değerler sistemini sarsıyor, alt-üst ediyor. Politik çekişmeler, bizzat aşiret içindeki farklı sosyal tabakalar arasında görülüyor. Belli bir gelişmeden sonra aynı aşirete mensup büyük toprak sahipleri, tüccar, müteahhit takımı ile yoksul köylü ve işçi kesimlerini, eskisi gibi dayanışma içinde tutmak zorlaşıyor.

ew

Yine aşiretin yapmakta olduğu geleneksel görevler de artık eski önemini yitirmektedir. Bu görevlerin bir kesimini artık merkezi hükümet organları üstlenmişler. ihtilafların çözümü, bir dereceye kadar güvenliğin sağlanması .. Araya maddi çıkarlar, sömürü ilişkileri girdikçe kan bağı da eskisi gibi bağlayıcı bir moral unsur olamıyor. Kapitalizmin oluşturduğu yeni değer yargıları artık şan­ la, şerefle, söze vefa ile, dostlukla, yiğitlikle değil, parayla ilgilidir. Para, dinden ve imandan da çok daha güçlü olarak herşeyi alıp satmakta, her yerde rolünü oynamaktadır artık.

Aslında

et

Bugün artık aşireti çözmeye yönelen devrimci güçlerle, onu ayakta tutmaya çalışan tutucu güçler belli bir çatışma halindedir. Bir yanda ekonomik güçlerin nisbi gelişmesi, sosyal tabaklaşma, toplumun dışa açılması ve bütün bunların getirdiği yeni dünya görüş­ leri; diğer yanda geleneksel kurumlar, değer yargıları ve buna ekle nen ağa, tüccar gibi unsurların oynadığı gerici rol.

w. n

bu bölgedeki ekonomik gelişimin iğretiliği bu çözülmeyi ağırlaştırıyor. Türkiye'de, emperyalist sömürü çarkı altında, göbeğinden dışa bağlı, çarpık bir şekilde gelişen kapitalizm, bu bölgede daha d~ çarpık bir hal alıyor. Burjuva hükümetleri bölgenin ekonomik gelişimi için ciddi bir girişimde bulunmuyorla r. Tersine burjuvazi, bu bölgedeki ağa, şeyh, aşiret reisi takımıyla oluşturduğu ittifak yoluyla, onlara destek sağlayarak, gerici kurumların ayakta

ww

durmalarını sağlıyor.

Buna rağmen, kendi kendine, kör-topal bir şekilde de olsa, aşire­ tin çözülme, süreci devam ediyor. Büyük kentlerde, bunların çevresinde, tarımın geliştiği alanlarda aşiret artık silinmiş, bölgenin bazı kesimlerinde de silinmeye yüz tutmuştur. Halen canlı göründüğü dağlık kesimlerde ise bir çözülme sürecine girmiş bulunuyor. Aşireti çözecek şeyler, temelde, toplumdaki objektif değişmeler olacaktır. Yani o, emirlerle veya propaganda gücüyle çözülemez. An-

37


cak bu çözülüş sürecine bilinçli katkıda bulunmak mümkünd ür. Tüm feodal güçlere, gericiliğe karşı bilinçli devrimci mücadele nin yürütülmesi nasıl gerekliys e, gerici aşiret ilişkilerine karşı da öylesine devrimci mücadele yürütmek zorunludu r. Bu konuya ilerde dokuna-

e. co m

cağız.

Gelecek

ww

w. n

et

ew

38

sayıda

devam edecek


.c om

AGALA RDAN YANA BiR iKTiDA R TOPRA K REFORMU YAPAM AZ

te we

M. YILDIZ

ww w. ne

MC iktidarı, önce petrol alım fiyatlarını arttırarak yabancı petrol şirketlerini sevindirdi, sonra gübre fiyatıarını düşürerek bir avuç zengin çiftçiye, yoksul halkın sırtından 5 milyar lira hediye etti. Daha sonra demir fiyatıarını düşürerek sanayicilerin alkışiarını topladı. Bunun arkasından da toprak reformunun uygulanmasını durdurarak toprak ağalarına olan dostıuğunu ispat etti. Bütün bunlar MC iktidarının niteliğine uygun gelişmelerdir. Bu iktidardan bu beklenirdi ve başka birşey değil.

Burjuva politikacıları, yıllar yılı, topraksız köylülerin toprak isteklerine kulaklarını tıkamışlar ve zaman zaman bir toprak reformundan söz ederek kitlelerde umut uyandırmışlarsa da, her keresinde, köylünün umudunu kursağında bırakmışlardır. Öyleki artık kitlelerin bu işe inançlan kalmamıştır. Bu son olayda ise, kuşa benzetilerek de olsa, devrimci özünden kopanlmış ve toprak ağalarının çıkarlarını ön planda tutarak da olsa, bir «Toprak ve Tarım Reformu» tasarısı yasalaşmış ve hedefe bir ölçüde yaklaşıldığı sanılmıştı. Ancak, toprak reformuna karşı olduğunu söylemekten daima çekinmemiş olan Adalet Partisi ve ortakları, bir kez daha yetişerek toprak ağalarına soluk aldırmışlardır.

Son Toprak ve Tarım Reformu Yasasının çıkmasında başlıca iki etken vardı. Bunlardan birincisi ve en önemlisi, topraksız, geniş köylü kitlesinin giderek belirgin hale gelen toprak isteğidir. Bu istek devrimci güçler tarafından uyarılmış, politize edilmiştir. Köylü-

39


.c om

lerin toprak istekleri ve bu uğurda bazan eyleme dönüşen mücadeleleri; devrimci, ilerici güçlerin toprak ağalığına yönelttikleri daha bilinçli hücumlarla birleşerek burjuva politikacılan üzerinde bir baskı unsuruna dönüştü. Bu nedenle burjuva çevrelerde de bu konuda birşeyler yapma gereği duyuldu. Köylüler artık eskisi gibi sessiz, uyuşuk değildiler; toprak istiyorlardı. Geçtiğimiz dönemde egemen sınıflan böyle bir yasa hazırlamaya sürükleyen nedenlerden biri budur.

etken ise, Türkiye'de belli bir düzeye gelmiş olan sanayi ve ticaret burjuvazisinin de artık toprak reformuna ihtiyaç duymasıdır. Feodal ilişkiler, yalmz tarım kesiminde kapitalist ilişkile­ rin gelişmesi karşısında bir engel değil; ticaret ve sanayi kesiminde de kapitalizmin gelişmesinin karşısında da bir engeldir. Tarımda feodal ilişki, düşük üretim düzeyi demektir. Artı ürünün azlığı nedeniyle geniş köylü kitlelerin alım gücü son derece düşüktür. Bu da sanayi ürünlerinin ticari malların sürümünün az olması demektir. Feodal nitelikte toprak ağalığının son bulması, ister istemez tarımda burjuva ilişkilerin gelişmesi sonucunu doğuracak bu da ticari hayatta canlılık yaratacak ve giderek sermaye birikimini hız­ landıracaktır. Bu nedenle sanayi ve ticaret burjuvazisinin , belli bir gelişme düzeyinden sonra ağalığın tasfiyesinden yana çıkması doğaldır.

te we

Diğer

ww w. ne

Gerçi Türkiye'de toprak reformu istekleri, sanayi ve ticaret burjuvazisind en çok, devrimci güçlerden ve topraksız köylü kitlelerinden gelmiştir. Toprak reformu isteğinin, bozuk düzene, çarpık kapitalizme, emperyalist ilişkilere karşı genel bir eleştiri ile birlikte bu tür ortaya çıkışı, genel olarak burjuvazinin de ürkmesine, «kutsal mülkiyet» in dokunulmazlığım ileri sürmesine, sebep ol, muştur. Yani burjuvazi, kendi durumundan da endişe ettiği zamanlarda, toprak reformunun sağlıyacağı yararın yamsıra, getirebileceği zararı da hesaba katarak ona karşı çıkmıştır. Ancak toprak isteklerinin büyümesi ve devrimci bir hareket niteliği kazanması karşısında burjuvazi, reformu kendisine ve özel mülkiyete en zararsız şekilde yapmak, bu arada kendi isteklerini de gerçekleştirmek için harekete geçmiştir. köylünün toprağa kailişkilere geçişi kapitalist vuşması değildir. Onun amacı sağlamaktır. Necmettin Erbakan'ın, son Doğu gezisinde Viranşe­ hir'de söyledikleri bu bakımdan son derece açıktır: «Meselenin -aslı şudur: Toprak reformu demek, Ahmedin, MehBurjuvazinin

40

amacı,

elbette,

topraksız

tarımda


medin elindeki tarlaları alıp, Hasan'a Hüseyin'e verelim demek değildir .......... Biz memleketimizin zırai istihsalini arttırmak istiyoruz. Toprak ve tarım reformunu bunun için yapıyoruz.» Kuşa

çevrilen reform

.c o

m

Diğer yandan, burjuva partileri, Doğu bölgesinde birer oy deposu olan ve halkın demokratik, ilerici hareketlerine, hak taleplerine, devrimci güçlere karşı bir kale gibi dikilen dostlarını da gözetmek zorundadırlar. Bu nedenle toprak ağalarını, küstürmemek, onların çıkarlarını da korumak herzaman sözkonusu olmuştur.

te we

Bütün bu nedenlerle Toprak ve Tarım Reformu yasasının meclislerden geçmesi kolay olmadı. Yasa, ağalardan yana ve köylülerin zararına kuşa çevrildi. Toprak ağalarının birçoğu, zaten tedbirlerini almış, topraklarım, aile fertleri arasında paylaştırmış; böylece reformun etkinliğini daha baştan önlemişlerdi. Bunun yanısı­ ra yasal yoldan da, kendilerine yeni imkanlar tanınmı ştı. Buna göre, toprak sahibi, topraklarının dilediği kesiminden, susuz arazide 1030, sulu arazide 300 dönümü kendisine ayırabilecekti. Eğer toprak sahibi «Örnek işletme » yapıyorsa bu miktar, susuz arazide 2030, sulu arazide 600 dönüme çıkacaktı.

ww w. ne

Diğer yandan, kamulaştırılan toprakların, belirtilen vergi değe­ ri üzerinden bedelleri de ödeniyordu. Bu yapılırken, toprağın ne şekilde toprak ağasının eline geçtiği araştırılmıyordu elbette. Toprak ağaları, bu toprakları çoğu zaman ya zorla gaspetmişler, ya tapu memurlarıyla anlaşarak, hiç bir emek vermeden ve hiç bir bedel ödemeden kendi adiarına tapu etmişlerdi. Doğu'da bunun örnekleri çoktur. Bölgedeki nüfuzlu kişi ile tapu memuru aniaşmış ve mesela, filan dağdan filan dağa, filan ırmaktan filan ırınağa kadar olan; içinde düzinelerce köy, orman, çay bulunan topraklar, bir çırpıda filan beyin malı olmuştur. Toprak ağalarının, beylerin, yıl­ lar yılı süren sömürüsü, zulmü yetmiyormuş gibi, halkımız şimdi de bu toprakların bedelini ödeyecektir.

Buna rağmen toprak ağaları reformu istemiyorlardı. iki nedenle. Bir kere toprak ağ alan reform sonucu, halk kitleleri üzerindeld büyük nüfuzlarını önemli ölçüde yitireceklerdi. Bu nüfuz, onlara, toprağın sağladığı kazancın kat kat fazlasını sağlıyordu. JBu nüfuzla onlar milletvelkili, bakan oluyorlar; yüklü kredileri cebe indiriyorlar, kendilerine türlü yollardan çıkarlar sağlıyorlar­ dı. Ramulaştırma sonucu alacakları milyonlar, onlara bu imkanla-

41


«onuru» nu bir daha geri getiremezdi. İkincisi, kamulaştırma, onlann verdiği vergi bildirimine. göre yapılıyordu. Onlar ise, kamulaştırmamn yakın bir dönemde olacağım pek dügenellikle arazımn değerini şünmedikleri için, vergi bildiriminde dönüm toprağı işletmiş­ binlerce yılı Yıllar göstermişlerdi. düşük vergi ödemişler, ya da az ler, büyük kazançlar sağlamışlar, ancak ödememişlerdi. Şimdi ise, vergisini ödemedikleri bu toprakların, en azından yüksek değerle kamulaştınlmasını istiyorlardı. Bu nedenle ağalar, toprak reformunu engellemek ve eğer engelliyemezlerse geciktirmek için çabalıyorlardı. Çünkü gecikmeyle onlara yeni bir gün doğabilirdi. Eğer ilk vergi bildiriminin üzerinden 5 xıl geçerse, yeni bir vergi bildiriminde bulunmak hakkı doğuyordu. O zaman kamulaştırma olsa da gam değildi. .. beylik ve

ağalık

.c o

m

rı,

te we

Büyük gürültü patırtılada meclisten geçen Toprak ve Tarım Reformu yasası kolayca uygulanabilecek miydi?. Uygulanamadığı­ m zaman gösterdi. Birkere, bürokratik bir batak bekliyordu onu. Yönetmelikler, fişler, bildirimler, devlet dairelerinin, yöneticilerin binbir karmaşası ... Nihayet, reformun, Türkiye'nin 67 ilinden Urfa ilinde uygulanacağı kararlaştırıLdı, bunun hazırlıklarına girişildL Diğer yandan, toprak ağaları, yasalann boşluklarından yararlanmak, reformu sabote etmek, geciktirmek için fırsat kolluyorlardı.

ww w. ne

Köylüler reform bekliyorlar&. Ecevit Hükümetinin bu işle göbürokratik engelleri revlendirdiği küçük bir kadro, bu konuda, mümkün olan hızla aşarak hedefe yaklaştı. Toprak ve Tanm Reformu Müsteşarı Saim Kendir başta olmak üzere, bu küçük kadro, örnek bir çalı§ma göstererek, Haran'da kamula§tırma yaptı ve ı Haziran ı975'te toprak dağıtımı için hazırlıklarını tamamladı . Urfa'da reformdan yararlanmak için 73.000'den fazla kişi başvur· muştu. Bu topraksız insaniann gözü ı Hazirandaydı. MC

Doğu'da

Toprak

Ağalarına

Dayamyor

Ama topraksızlar bu kez de boşuna umutlanmışlardı. Aynı günlerde Demirel, Erbakan, Feyzioğlu ve Türkeş'in oluşturduğu «Milliyetçi Cephe» hükümeti kuracak ve ağaların imdadına yetişecek­ tL Ağalar, bu hükümetin kurul~u ile yakından ilgilendiler. Baş­ rolde ise, yılların CHP'lisi, Urfa'nın ünlü toprak ağası Hacı Bakır Melik oynuyordu. Urfa CHP teşkilatını, adamları vasıtasıyla kontrol eden Hacı Ağa, birbirlerine dargın olan Urfa DP milletvekili Mustafa Kılıç ile AP Başkanvekili Urfa milletvekili Necmettin Cevheri'yi barıştırmakla işe başladı. Urfa CHP milletvekili Necati 42


.c o

m

Aksoy ise Hacı Bakır Ağa'nın sözünden çıkmazdı. Meclis'te oylama günü, Mustafa Kılıç'la Necat.i Aksoy salonda hazır bulunmadılar. Necati Aksoy, ayrıca milletvekilliğinden istifa ettiğini de bildirdi. MC iktidara geldi, Urfa'lı ağalar da heyet halinde Ankara'ya. Ağa'­ lar Demirel'i ziyaret ederek reform uygulamasımn durdurulması­ nı istediler. Demirel ise, onlara verdiği cevapta; « herşeye bir çare bulunacağım, kanunsuz uygulamaların durdurulacağını» söyledi. «Bizim hükümetimiz bu meseleyi inceletecek ve haklılara hakkını verecektir. Kimsenin malım elinden zorla almak gibi bir düşünce­ miz yok, » dedi. Demirel'in bu sözleri, daha sonraki uygulamayla daha da açıklığa kavuştu. Demirel toprak ağalarının derdine «Çare»yi buldu. 1 Haziranda yapılacak toprak dağıtımı durduruldu. Saim Kendir ve arkadaşları görevden alındılar. Reform, Demirel bürokrasisinin çarkları arasına atıldı ve işin yoksa bekle artık.

ww w. ne

te we

Demirel ve yandaşlarının amacı nedir? Sanayi ve ticaret burjuvazisinin de işine yaradığı halde niçin reformu sabote ediyorlar? Onları buna i_ t en, madalyonun öteki yüzü, demokratik güçlerin gelişimine karşı duyulan korkudur. Demirel ve yandaşları, bir yandan emperyalizme göbek bağı ile bağlı sermaye çe.vrelerinin çıkar­ larını savunurlarken bu çevrelere dayanıyorlar, diğer yandan da ülkedeki diğer en gerici, en tutucu kesimlere, bu arada toprak ağa­ larına, feodal kalıntılara yaslanıyorlar. CHP'deki son gelişmeler­ den sonra Toprak ağaları, özellikle Doğu.da, AP.de, CGP'de top~ lanmışlardır. CHP'de hala kalmayı uygun bulanlar ise bu partilerden yana bir beşinci kol görevi yapıyorlar. CGP'nin son seçimde kazandığı temsilciliklerin çoğu bu bölgegendir ve ağa ailelerdendir. MSP 48 milletvekilinin 20'den fazlasım bu bölgeden sağladı. MSP'nin bunu din istismarına dayanarak, dini feodal çevrelerle bütünleşerek sağladığı açıktır ve bugün de Erbakan buna oynamakta, bu nedenle Doğu'da cirit atıp durmaktadır. Irkçı faşistler ise bu bölgedeki bir kısım toprak ağalarından ve gerici kurumlardan yararlanarak ayın şekilde, devrimci güçlere karşı örgütlenmeye çalışıyorlar. Halk düşmam unsurlı;ırın bunlarla işbirliği yaptığı görülüyor. işte bu nedenle, Milliyetçi Cephe denen bu karanlık güçler koalisyonu, Doğu'daki en gerici feodal kesimi, toprak reformuyla ürkütmemeye, demokratik güçleri ezmeyi düşündüğü bu dönemde, yanında tutmaya çalışıyor. Yine bu nedenle, sanayi burjuvazisinin reformdan umduğu çıkarlar ikinci, üçüncü derecede sayılıyor ve şimdilik erteleniyor. Demirel ve yanındakiler, besbelli ki dostlarını seçmişlerdir. Bunlar, eski dostlar, ağalar, şeyhler ve öteki feodal unsurlardır. 43


köylü yığınlarını karşıia­ Ama bunu açıkça söylemiyorlar, bu arada köylüleri de idare etmeye çalışıyorlar. Bunu açıkça söylemek, gerçekleri topraksız köylü yığınlarına anlatmak devrimcilerin görevidir. Demirel'in, Erbakan'ın, Türkeş'in, Feyzioğlu'nun kimlerin çıkariarım dağıtmaktan koruduklarını açıklamalıyız. Köylülere niçin toprak kaçtıklarını söylemeliyiz.

Demirel ve

yanındakiler, geniş, topraksız

m

rına almışlardır.

ww w. ne

te we

.c o

Onlar, geniş köylü kitlelerini, ı:_ıasıl. olsa olup biteni anlamaz kolayca aldatılabilir yığınlar sayıyorlar. Ağalann, şeyhlerin, ağa­ dedelerin peşlerinden, eskisi gibi, tıpış tıpış yürüyeceklerini sanı­ yorlar. Ama onların umdukları gibi olmayacaktır. Kitleler hızla uyanmaktadır ve bu uyanış biryerde onların hesaplarını, onların feodal gericiler duvarını aşacaktır. Toprak reformu uygulaması, geniş kitlelerle gerici güçler arasındaki çelişkiyi, kolay kolay gizlenemiyecek şekilde gözler önüne sermiş, keskinleştirmiştir. Bugün Haran köylüleri, kendilerini ölümle tehdit eden ağalara ve molla bozuntusu politikacıların vaazlarına aldırmadan toprak isteklerini öfkeyle açığa vuruyorlar. Bu, Doğu'daki tüm topraksızların, gid~­ rek ülkedeki tüm topraksız köylülerin ortak isteğidir. Haran köylülerinin sesini ülkenin her yanına, tüm topraksız ve az topraklı köylülere taşıyalım. Feodal gericiliğe karşı geniş emekçi kitlelerin devrimci uyanışını ve birliğini hızlandıralım. Feodal gericilerin ve onların müttefiki sermaye partilerinin maskesini düşürelim, gerçek yüzlerini açığa vuralım.

Bu görev, yalnız devrimcilerin değil, toprak reformuna sahip söyley_en CHP'nin de görevidir. CHP, öteki konularda olduğu gibi, bunda da, Ecevti'in demeçleriyle yetinip durmamalı, örgüt olarak, kamuoyu oluşturulması için ciddi çaba harcamalıdır. Sık sıl{ kendisinin solundakilere ders vermeye çalışan sayın Ecevit ve arkadaşları, öncelikle kendi örgütlerinin uyuşuk haline bakıp çareler aramalıdırlar. CHP Urfa örgütünde olup bitenler herhalde kendilerine bir ders olmalıdır. çıktığını

olan bu iktidar toprak reformu yapmayacaktır. O, yapsa yapsa, sırf göz boyama kabilinden bir reform karikatürü yapacaktır. MC iktidarı, yabancı petrol şirketlerine, sanayicilere, büyük çiftçilere, ülufe dağıtır gibi, halkın sırtından milyarlar dağıttı. O, ilerde bir kısım toprakları kamulaştırıp dağıtsa bile, bunu halkımıza çok pahalıya maledecek ve toprak ağalarının Ağaların

gönlüne göre

44

yanında

yapacaktır.


Uygulanabilse bile, bu, gerçek bir toprak reformu olacak

mı?

te we

.c om

Bir .de meseleye bu yönüyle bakalım: Uygulanabilse bile, bugünkü yasalaşmış biçimiyle, bu reform, gerçek bir toprak reformu olabilir mi? Elbette hayır. Reform yasasının nasıl kuşa çevrildlğini daha baştan belirtmiştik. Haksız şekilde edinilmiş büyük topraklara halkın cebinden milyarlar ödeyerek; ağalara, bin dönümü aşan topraklar bırakarak, borçlandırma yoluyla topraksız insanlara toprak satarak reform yapılmaz. Kaldıki toprak reformu, salt bir toprak dağıtımı demek değildir. Toprağa kavuşan insanlann, sulama, fenni gübre, modern tarım araçları ve çağdaş tarım bilgisi gibi imkanlardan da yararlandırılmalan ve buna uygun biçimde, kooperatifler halinde örgütlendirilm eleri gerekir. Bütün bunların başarıl­ ması için de köylünün, ne yapılacağı ne edileceği konusunda uyarılması reformu benimsernesi ve gerek reformun uygulanması, gerek tarımın geliştirilmesi konusunda bilinçli olması gerekir. Oysa bu reform çabalannda köylünün katkısı pek hesaba katılmamıştır . Köylü gereği gibi uyarılmamış, davasına sahip çıkarılmamıştır. Bunun için de köylüler dağınık, umutsuz ve karamsardırlar.

ww w. ne

Bütün bunlar şunu bir kere daha ıspatlıyor: Köylülerin devrimci çabası olmadan gerçek anlamda bir toprak reformu başarıla­ maz. Yine, gerçek anlamda bir toprak reformunu ancak devrimci bir iktidar başarabilir. Köylüler, gerek toprağa kavuşmakta, gerek diğer sorunlarının çözümünde, burjuva iktidarlardan medet beklememelid irler. Ama buna rağmen, bu haliyle de olsa, reformun gerçekleştiril­ mesini isterdik. Çünkü bu bile, toprak ağalarımn nüfuzunu bir ölçüde kıracak, köylülere, sımrlı da olsa özgürlük ve kişilik kazandı­ racaktır.

Milli Güvenlik Mülahazalan

Bu toprak reformu uygulamasında dikkati çeken hususlardan biri de «milli güvenlik mülahazalarının» yine işin içine karıştırıldı­ ğıdır. Anlaşıldığı k~darıyla, Güneydoğu'da ve belki öteki kesimlerde de, kamulaştırılacak arazinin bir bölümü topraksız köylülere dağıtılmıyacaktır. Yine hudut bölgesinde geniş miktarda toprak ta dağıtıma tabi tutulmayacakmış .. Bu, milli güvenlik nedenlerine bağ­ lamyor. Toprak dağıtımından önce, dağıtım projeleri milli güvenlik kuruluna sunuluyor .. Biz milli güvenlik kurulunun bu toprak dağı­ bm işiyle ilişkisini pek kavrıyamadık. Neden ):ıudut boyunda geniş

45


köylüye verilmiyor veya diğer yerlerde kamulaştırılan topraklarm bir kesimi alıkonuyor? Bir zamanlar, Türkiye'de dağıtılacak toprak olmadığı söylenirdi; şimdi de dağıtım işin­ de pek temkinli davranılmaktadır; neden acaba?. Köylülerimiz toprağa kavuşurlarsa bundan milli güvenliğimiz zarar mı eder dersiniz?. Galiba bu işlerde emekçi yurttaş pek hesaba katılmıyor.. topraksız

.c om

topraklar

Toprak Mücadelesi Devam Edecektir

te we

Bugün, gerici çevreler, toprak reformunu sabote ıçın ne yaparlarsa . yapsınlar, kapalı kapılar ardmda ne fırıldaklar dönerse edecektir. Toprak dönsün, halkımızın toprak mücadelesi devam mücadelesi, demokrasi ve özgürlük mücadelesi nin bir parçasıdır. Hedef, burjuva politikacılarının, kendi çıkarianna göre dejenere ettikleri bir reform karikatürü değil, gerçek bir toprak devrimidir. mücadelesi yle Toprak mücadelesi de, halkımızın genel devrimci birlikte gelişecek, başanya ulaşacaktır.

karakol, hapishane, mayın tarlası istemiyor. Toprak, iş ve özgürlük istiyor. İnsan onuruna yaraşır bir yaşam istiyor. Türkiye'de gerçek bir demokrasin in gerçekleşmesini; hertürlü sömürünün , baskı ve zulmün son bulmasını istiyor. Halkı­ mıza, kapalı kapılar ardında yeni demirden gömlekler hazırlamaya çalışan faşizan çevrelerin, ırkçılarm, şeyhülislam taklitlerinin tüm oyunları boşa çıkarılacaktır. Gelecek, özgür ve kardeş emekçi halkHalkımız adım başı

ww w. ne

larındır.

46


.c om

DiSK' iN 5. GENEL KURUL KARARI

te we

Şu husus kesinlikle bilinmelidir ki, Türkiye Sosyalist hareketinin tarihçesi, 'daha gerilere dayanmakla beraber, inişli çıkışlı dalgalanmalarla ancak 1929 yılından buyana kalın çizgilerle belirlenmeye baş­ lamıştır. 1961'den bu yana da, Toplumcu Sendikaların sımfsal görevleri doğrultusunda omuz vermeleri ile bu belirginlik en kesin bir doruğa ulaştınlnuştır.

DİSK, 1961 den sonıa gittikçe yükselen bu grafiğin, hiç unutul-

maması

gereken ve sosyalist hareketin önemli bir taşıyıcısı olan büolmuştur. Ve gelecekte de, Türkiye koşulları içinde böyle olacaktır.

yük potansiyel gücü

Bu potansiyel güç,

Sosyalist bir övgüt

şimdi

önemli bir sorunla

olduğu

bilinen ve

karşı karşıyadır:

!işçi sımfımızın

ww w. ne

devrimci ve taktik ki, DİSK'­ in, devrimci niteliği olan ve etkin ekonomik bir mücadele sürdüren sendikal bir örıgüt olarak da varlığım titizlikle koruması, Türkiye Sosyalist hareketinin geleceği bakımından önemlidir. Bu itibarla ülkemizin, bugün içinde bulunduğu somut koşullar özellikle dikkate alınarak, çeşitli sol partiler yelpazesi karşısında DİSK'in mevcut yerinin açıkça saptanmasında ve bu doğrultuda çaba ve eylem sürdürmesinde büyük faydalar vardır. pratiği içinde sınıfsal görevini sürdüren DİSK'in strateji hataları ile zedelenmemesi, yara almaması gereklidir. Kaldı

Dünyamızda, artık,

Sosyalist uygulamanın, SO yılı aşkın bir pravar. Çeşitli ülkelerde, bu pratik, bir tornadan çıkmışçasına birbirinin aym değildir. Hele geri' kalmış, az gelişmiş ülkelerde, sosyalizme giden bu pratiğin başka başka yöntem biçimleri vardır. Bu iti· barla, Sayın Kongreınİzin bütün bu koşulları dtkkate alarak, günümüzde, ilerıici yurtsever demokratik güçlerle, kısa süreli amaçlar içinde demokratik özgürlüklerin yerleşmesi ve faşizme etkin biçimde karşı konularak halkımızın can güvenliğinin sağlanması için, birlıik­ te somut eylemler sürdürülmeli, öncelikle, işçi sımfımızın bu eylemde bütünleştirilmesi sağlanmalıdır. tiği

47


ww w. ne

te we

.c om

Bu bakımdan, DİSK'in sol partiler ve tüm demokrati k dlerici güçler yelpazesi karşısındaki durumu saptanırken, saydığımız, gerekçenin, özellikle, devrimci pratiğin doğrulan içinde dikkate alın­ ma sı tarihi bir sorumlulu ktur. Bu itibarla: - 12 Mart döneminin vercliği derslerden yararlanılması ve Tüvkiye'nin bugünkü koşullarını unutmayar ak, ayrıca faşizmin kendi doğ­ rultusunda bir düzen kurmak için fırsat kolladığını da hesaba katarak, Tür.lciye'de dmeokrati k hak ve özgürlükle rin tam anlamı ile yerk leşmesi ve pekiştirilmesi için, bütün ilerici ve yurtsever demokrati bir somut konularda bu amaçla bu örgütlerle işbirliğine gidilmesi, ı, işbirliğini de sağlamak amacıyla, gerekli çalışmalarda bulunulmas düşünce başında rin özgürlükle - Anayasamızın içinde yer alan bugünkü yasal durum ve uygulamanın geldiğini, öııgürlüğünün her Anayasanın doğal özgürlükle r ilkesine ters düş tüğünün hayatın kesiminde görülüp saptandığı, bu itibarla salt düşüncenin bir suç olması ve cezalandınlmasının ortadan kaldırılması için en etkin biçimde bir çaba ıgösterıilmesi. - Türk Ceza Kanunu'nd aki sınıfsal bilinçlenm eyi sınırlayan ve salt düşünceyi suç sayıp cezalandırmayı amaç edinen, 1930 tarilıli İtalyan faşist Kanunund an alınan 141 ve 142. maddelerin , 1961 Anayasası ile getirilen doğal özgürlükle re ve çağımızın içinde yaşadığı , fauygarlık düzeyiine ters düştüğünü, ayrıca, adı geçen maddelerin şist İspanya hariç, hiçbir Avrupa ülkesinde bulunmadığı, Portekiz ve Yunanistan 'da bile, son gelişmelerden sonra, bu tür maddelerin o ülkelerin Ceza Kanunlarından da atıldığı bilidiğinden, DİSK'in bu çok ö nemlıi ve ölüm cezasının yasadan kaldırılmasını hedefleyen konular üzerinde de etkin bir mücadele vermesini, - İşçi sınıfımızdan ve tüm emekçi kitlelerden yana olan Anayasamızın getirdiği öZJgürlüklerden tedirgin olanların 12 Mart döneminden yararlanar ak, 1961 Anayasasını üç kez değiştirdiklerini ve Anayasada yer alan hak ve özgürlükle ri işlerlikten alıkoymuş olduklan açık ve seçik bilindiğinden, Anayasal özgürlükle rin korunması ve geliştirilmesi riçin DİSK'in etkin bir mücadele sürdürerek Anayasasürmızın 1961 deki özüne kavuşturulması doğrultusunda bir eylem ' dürülmesin i, - Sermaye sınıfının emekçi sınıflar üzerindelci açık dikkatörlüğü demek olan ve ucu emperyalis t tekellere dayanan insanlığın baş bede büyük bir tehlike ollası faşizmin dünyamız ve Türkiyemi z için de faşizmri tezgahlabugün ülkede birçok dahil, ddğunu, yurdumuz mak için empe:rıyalizmin ve yerli işbirlikçilerin fırsat kolladıklan asla unutulmıyarak, DİSK'ıin faşizme karşı yoğun bir mücadele sürdürmesi gereklidir, Bütün bu ıkonularda, günümüzü n koşullan içinde ve ıkitlelerle yukarda belirttiğimiz hedefler doğrultusunda bütünleşen ilerici ve önemli bir demokrati k güç olduğu :inkar edilemeyen CHP ile de, güçbirliği yapma doğrultusunda eylem içinde olmanın ' büyük yararları olacaktır.

48


te we .c om LiCE ·OLAYLARI

Halka Reva Görülen Zulüm ...

ww w. ne

Türkiye'd e saldırganlık ve zorbalık artık günlük olaylar haline geldi. Halk düşmanı zorbalar, hergün ülkeni~ birçok yerinde marifetle rini fütursuzc a işliyor. 5-6 yıl önce bile gazeteler e manşet olacak kadar önemli sayılan birçok olay, şimdi gazeteler de küçük haber olarak bile yer alamıyor. Saldırılara, cinayetle re bukadar alışıldı, onlar, bu denli çoğaldılar. Öyle ki, gözlerini kan bürümüş, hiç bir şeyden pervası olmayan, himaye gören, korunan sa~­ dırgarılar, artık hiç bir sınır tanımıyorlar. işte size Diyarbakır'ın Lice ilçesinde olup biten bazı olayları anlatan bir bildiriden bölümler: «1 -

Anayasa ve yasalarda vatandaşın can, mal, namus korumak la yükümlü güvenlik kuvvetler inin temsilcisi esas görevini yapmayıp, Lice İlçesinin Karahasa n Mahallesine bağlı Kıjıkbaif mezrasm da oturan yerli yörükleri n çadırlarına baskın yapıp, eyli bir kadım silah zoru kullanara k karakala getirilip alıkoyulmuştur. BU DöNEM iÇiNDE KADINA TECAVÜ Z ETMiŞTiR. güvenliğini

«2 ~ Lice tlçesinin Celik Köyünde aynı kişi köye basyaparak, aramayı bahaneliy erek köylü evine girip, evin gelinini zor alıkoymak istemiş, ancak köy muhtarı engel olmaya kallpşınca muhtara vahşice ve hunharca dayak atmış­ kın

lardır.

«3 -

Lice ilçesi'nin Sise Köyünde adam yaralama

olayı

49


köye giden aynı şahıs (Lice Ja.ndra ma Birlik Komutanı F ADAM ETTiN SEZER ) köyün ileri gelen adamlarını biraraya toplaya rak «güzel kadınlarınızı ve kızlannızı getirin askerlere şölen çektireceğim » demiştir. «4 - 4.6.1975 tarihin de İskenderun ' dan gelen seyyar saLice - Hani tıcılar iki erkek üç kadından müteşekkil aileleri nin

ıçın

te we .c om

yol ayrımında kurmuş oldukları çadırıarına baskın yapılmıştır. «Bana kadın ve kız getirin » demiştir. Bunlar da engel olmaya çalışıdarken Teğmen jandarm alara döv emri vererek mazlum şahıslan dövdük ten sonra uzaklaşmıştır.

ww w. ne

«Bir gün sonrası tekrar aynı yere baskın yapara k yine «bana kadın ve kız getirin » demiştir. Bunlar kendi namusları­ tarafından nı koruma k için karşı koyma k isteder ken Teğmen Lice'ye gelvahşice dövülmüşlerdir. O anda Diyarbakır'dan lar şi­ mağdur n uğraya ığa haksızl ne mekte olan yolcu otobüsü baskı rine askerle teğmen kayet etmek için bi.nmek isterle:rken yolcuup durdur zorla yapara k otobüs ün önünü kesip, otobüs ü lan dışarıya çıkartmak istemiştir. Yolcula r çıkmamaya direndiklerin de askerle re dipçik kullana rak yolcula n dışarıya çıkar­ nı kırmış­ tıp mağdurları otobüs içinde dövüp, otobüs camları RSUGiDiYO E ETMEY ET ŞiKAY lardır. Onlara «SiZ KiMi ANA, BENiM ANI RBAŞK NUZ? KANU N BENiM , CUMHU YASA BENiM , BAKA NLAR KURU LU BENiM , BURAD A BENiM SÖZÜM GEÇER LiDiR. » Benim dediğim olur gibi sloganlar

atmıştır.

«Otobü sten çıkartılan yolcula r Lice'ye gelip olayı Kayma kama intikal ettirdik lerinde , Kayma kam olay yerine gidip Teğ­ meni tarla kenarına çekmiş , olayı yatıştırmak için Teğmenle gizli konu§m alar yapara k olay yerinde n uzaklaşmasını kendisinden istemiştir. Teğmen de olay yerinde n uzaklaştıktan sonr a hemen olayda adı geçen kişiler ve olaya tamkhk yapmış Savcılığına intikal ettirmişlerdir ... » olanlar durumu Lice

c:

Bu bildiriy i Lice CHP Gençlik Kolları Yönetim Kurulu ve TÖBDER Lice Şubesi Yönetim Kurulu birlikte yayınlamışlar. Bildirinin altında CHP Gençlik Kolları adlna Behçet Cantür k'ün ve TÖBDER adına Meki Dalaba'nın imzala n var. V e bütün bunlar olmasa, insan ilk anda yazılanların birtakım söylent iler olduğunu sanabilir. Ve biz bu ülkede yaşamasak, böyle olayların benzerl erini daha önce pekçok kereler duyup, şahit olmasa k, burada söylenenlere yine de zor inamrdık . Çünkü halka karşı bukada r zulüm, bu50


kadar pervasızlık, ar perdesin in bukadar luk verecek cinstend ir.

aşılması akıllara

durgun-

w.

ne

te we .c om

Bu ne biçim iştir ki, yasalara göre, güya halkın canını, namusunu saldırılara karşı koruma kla görevli olan bir güvenlik görevlisi, bir jandarm a teğmeni, elindeki gücü, halkın namusu na, ır­ zına, canına karşı saldın aracı olarak kullanıyor? Bildiride olayların yeri, zamanı, olaylara adı karışanlar açık açık gösterilmiştir. Böylesin e canavarlıklar, eşkiya diye nitelene n kişilerin bile yapmadığı şeylerdir. Bu jandarm a teğmeni, bu Fahame ttin Sezer adın­ daki kişi, nasıl oluyor da koca bir ilçe halkına bu zulmü uygulay abiliyor? Bu gücü, bu cesareti nerden alıyor? Böylesine iğrenç suçları ancak halka sonsuz kin duyan, düş­ man olan sadist, kudurmuş kişiler işleyebilir. Ama böyle suçları salt onların kişisel sadizmin e de yükleyem eyiz. Onların yaptıkları kendiler ine kalmasa , onlardan hesap sorulsa herhalde buna cesaret edemezlerdi. Daha birkaç ay önce Viranşehir'de yirmiye yakın zavallı insanı kurşuna dizenier e ne oldu? Onlarda n hesap soruldu mu? 1970 yılında Nusaybi n'de Abdülka dir Acar adlı yurttaşı öldüren ve yüzlerce köylüyü işkence çarkından geçiren, birçoklarını - sakat eden Yüzbaşı Ayhan Deniz'de n bunun hesabı soruldu mu? Yine aynı yıl Beytüşşebbap ilçesinde , «İnsan avına çıkıyoru m, belki bu sayede vahşi Kürtleri adam ederim,» deyip sefere çıkan ve suçsuz iki köylüyü öldüren kaymak ama ne oldu? Bu şahıs ta görevde n alındı! O kadar .. işte 1970 Türkiye sinde ava çıkıp iki «Kürt» öldü. ren bir kaymak ama verilen ceza.. Kimbilir, belki de · aynı adam şimdi daha yüksek bir görevde işine devam ediyordu r .. Bu olaylar· sayınakla bitecek gibi değildir. Ve bu tür halka karşı işlenen cinayetler , zırdeli kişilere özgü bir istisna olmayıp Doğu'da sık sık görülen alışkanlıklar haline gelmiştir. Bu olayların sorumluları da yalnızca bizzat bu filleri işleyen tek tek sadistler değildir. Bu olaylar, aslında, belli bir tutumda n, h~tlka düşman bir politikad an doğ­ maktadır.

ww

Lice'de meydan a gelen bu iğrenç olayın failierin e gereken ceza verilecek mi? Yoksa her keresind e olduğu gibi şikayetçi olan halk mı suçlu bulunac ak? Ama, iktidara gelir gelmez, gençliğe, öğ­ retmenle re, işçi ve köylüler e karşı saldırı ve cinayeti erin arttığı MC iktidarından ne bekleneb ilir ki. Bu kişiler Demirel iktidarın­ dan cesaret bulmasa lar bu suçları işleyemezler. Aynı Demirel iktidarı zamanında, halkımıza karşı komand o baskınları yıllarca sürdürülme di mi?.

51


ve benzer olayların bir de diğer yönü var: Halka protesto karşı işlenen bu tür cinayetl eri, hayasızlıkları gereğince veLice'de Eğer .. çekmek sineye etmemek , bunları pasif bir şekilde bunu halk o ve oluyor ya başka bir yerde böylesin e iğrenç olaylar olmakta gereğince protesto etmiyor sa, bu tür olaylar da sık sık devam edecekti r. Böylesin e olaylard a korkmak , sinmek, gereği gibi yasal hakdayanışma gösterm ernek kötüdür . Miting, yürüyüş gibi kimse, göHiç edelim. protesto şiddetle larımızı kullanar ak olayları hakkına işleme cinayet karşı revi ve yetkisi ne olursa olsun, halka kötülük reziller, · e sahip değildir. Halk, güçbirliği yaparsa böylesin yapma cesareti ni kendiler inde bulamaz lar. Halk, böylesin e saldır­ ganları tükrükle boğabilir. Bildiriyi neşredenler, «Kahrol sun faşizm! Kahrols un halkımıza zulüm yapanla r! » diyorlar . Ama öylesine olaylar vardır ki yalnızca «Kahrol sun » diye bağırmak hiç bir şey ifade etmiyor .. olayın

w.

ne

te we .c om

Bu

ww

1

52


D1ş

Bas1ndan SARITAŞ

.c o

m

Derleyen: Hüseyin

ANKA RA, TAHR AN, VASiN GTON

te we

1

Tahran, bütün tarihi içinde ilk kez Haziran 1975'te, Ankara'dan gelen tüm önerileri tartışmasız kabul etti. Türkiye Cumhurbaşkanı Korutürk Şah İran'ında görkemli karşılandı, ağırlandı; sonra kahverengi bir çanta ile birkaç geniş kapsamlı askeri, siyasi ve iktisadi antlaşma ile birlikte uğurlandı. Ortak bildiriye göre, ele alınan bütün konularda tam bir fikir birliğine va-

rılmıştır.

ww w. ne

İran ve Anadolu'da~i son beşyüz yıllık sınıf mücadeleleri 1923'e kadar gerçekte aynı paralelde akmıştır. Ancak Birinci Dünya Savaşından sonra Anadolu'da bir burjuva cumhuriyeti ve siyasi iktidarının kuruluşundan sonra İran'da eski aristokratik- militarist ve dışa -İngiltere'ye- bağlı siyasi ve iktisadi iktidar sürdürülmüş; bırakın emekçi sınıfları, burjuva sınıfının gelişmesi bile kısmen engellenmiştir. Bu nedenle Anadolu ve İran egemen snıflarının bünyelerinde ve çıkarlarında bazı farklar oluşmuştur. Yalnız şu var ki bugün gerek aristokratik- militarist tek partili İran ve gerekse tipik bir burjuva cumhu:rıiyeti olmaya yönelen Türkiye Cumhuriyeti aynı temellere dayanmaktadırlar: Özel mülkiyet, serbest rekabet ve piyasa, emekçipatron, toprak ağası-ırgat ilişkisi.. Bu iki ülke de SoyYet Sosyalist Birliği'yle uzun sınırlara sahiptir. İkıisinin de bir Kürt sorunu vardır. Bu son, çözüm bekleyen iki ortak dava Tahran ve Ankara 1yı, eski kırgınlıkları bir yana bırakarak anlaşmaya, Sadabad ve Cento ile B.ıiğdat gibi askeri paktlar etrafında toplanmaya itmiştir. Ortak düşmanlar karşısında Washington'un tavsiyelerine uyularak Acem ve Türk egemen sömürücü sınıfları araların­ da~i tarihi kanlı çatışmaları bir yana bırakmak zorunda kalmışlardır ... Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail Safevi arasındaki kan davası unutuldu mu dersiniz? Eski düşman dost mu oldu?

Fakat

herşeye

rağmen bu iki komşu ülkenin sağ basınlarının göklere Korutürk ziyaretiyle kardeşlik, ortak çalışma gibi deyimierin gerisinde bir çok ince karanlık hesapların ve giderilmez çelişkilrein yattığı bir gerçektir:

çıkardıklan

53


Korutürk'ü n Tahran'ı ziyaretinin · baş ında en sırasında en çok çalışan ve sonradan en çok ziyaret u b olan, çok heyecanlı memnun olup, Hazer salıillerindeki «Villasıdan» dinlenıneye giden kirndi acaba? Şah mı, yoksa başbakan mı? Türkiye'ni n Tahran Büyükelçisi mi? HaTahran yır. Bu ziyaretten hemen sonra Skoç viski kadehine sarılan A.B.D. e: muhabirin Post n Washingto Helms başkanı eski CİA'nın i, Büyükelçis «Nihayet iki kar ta! aynı doğrultuya girmek üzere ... >> İki kartalın <<Made in USA» çelik -nükleer kanatları Ağrı'da Nuh'un gemisini aramadan vazgeçti, Türkiye için 13 iktisadi girişimi öngören anlaşmayla gizli askeri antlaş­ malar imzalandı. ... Bu açık ve gizli antlaşmalar yakın ve orta d oğunun gederinden derine leceğini iktisadi, siyasi ve kültürel ve askeri bakımdan etkileyecek tir. Davayı doğru ve tam olarak ortaya koymak gerek: Petrol savaşından sonra !srail ile birlikte Arap dünyası karşısında mağlüp olan, evet, iktisadi büyük bir yenilgiye uğrayan ve kendisiyle birlikte bütün kapitalist batı Washingdünyasını hala süren korkunç bir iktisadi bunalıma sürükleyen kalmış­ zorunda görünmek hoş re Filistiniiie ton Arap dünyasına ve bu arada AlmanBatı Japonya, dünya kapitalist iş sanayileşm ş, ilerlemi tır. İktisaden ya, İngiltere, Fransa ve bu arada bizzat A.B.D. Arabistan'a muhtaç olduklain bilin· rının, Arap petrolü al amadıkları takdirde. resmen iflas edeceklerin kalkışmak geçirmeye ele kuyularını p~trol Arap cine varmışlardır. Silahla faydadan ziyade zarar getirir. Esasen orta ve yakın doğuda son derece nazik olan batı-~ATO dünyasının durumu daha da kötüleşir ... Bu hususu biz· zat Londra, Paris ve Bonn hükümetle ri de kabul etmektedir . Cumhu:rıb aşkanı

te we

.c o

m

Türkiye

Türkiye'ni n 1974 yazında Kıbrıs'a asker çıkarışı, Yunanis ta n'ın NATO askeri kanadından çekilişi, Washingto n'un Ankara karşı s ında silah ambargosa na gidişi ve Ankara'nı n buna tepkisi esasen içten içe kemirilmiş, hayatiyetin i yitirıniş kapitalist dünyanın en büyük ve en güçlü askeri ittilarında baş­ fakı olan NATO'yu t am amen sarsmış bulunmaktadır. 1973 son ekonomisi ni köhne sarsık n Amerika'nı layan petrol savaşı B atı Avrupa ve bulanfazla daha da durumunu kötü iktisadi n Türkiye'ni felce uğratırken dırmaktan geri kalmamıştır. Ama buna mukabil İran'a hiç hesapta olmayan milyarlarc a dolar ıkazandırmış ve kazandırmaktadır. Bu petrol doları sayesinde silkirren Ş ah Avrupa'ya yaptığı gezide burjuva demokrasi si sistemini açııkça alaya almı ş, ülkesindek i bütün muhalif partileri kapatmış , tek partili bir müstebit idare İran'da kurulmuştur .. . Şimdi petrol borularınd an kısmını olıık oluk akan doların büyük kısmını askeri sahalara, cüz'i bir doğu yakın ve orta rmakta, yatı a kalkınmay davalara. iktisadi ve toplumsal çalışmak­ bulmaya taraftar suretle bu açmakta, krediler büyük ülkelerine olsun her tadır .. . Kime karş ı t araftar bulmaya çalışıyor acaba? Ne olursa vatanseci tçi-Devrim Cumhuriye halde 1950'lerde canını ve tahtını İrancı kiPeki değil... karşı sonlara Anglo-Sak kurtaran verler ·karşısında savunup me karşı bu yeni kümelenm e? fran'ın doğu komşusu Pakistan'd an sonra şimdi de batı komşusu Türkiye'de sola doğru kaymakta, bu iki ülkede İran'ın diğer komşusu Irak'ta salmak ~ olduğu gibi batı, özellikle Washingto n düşmanlığı habire dal-budak ister istetadır. Bu komşuların kapitalist sistemden ve dünyadan kopu şu mez İran'ı, Şahın tah tını, Şahın öz kardeşi Franko hazretleri gibi etkileye-

ww w. ne

Ayrıca

54


e. co m

cektir. Bunu hisseden Tahran ve Washington bu kayışı engellemek için ye- · ni, uzun vadeli planlar hazırlamış ve uygulamaya başlamışlardır. Fırat'ı ve Aras'ı kökünden kurutma planlan... Bu yeni, bütün orta ve yakın doğuyu kapsayan uzun vadeli askeri, siyasi ve iktisadi planlara göre bundan böyle Washington dünyasının temsilciliğini bu bölgede Tahran-Şah yapacaktır. Tiglat-3 Flazar da 2600 yıl önce aynı bölgede Babil uygarlığı karşısında, insan sevgisi karşısında buna benzer planlar hazırlayıp uygulamaya kalkış­ mıştı. ..

ww w. ne

te w

Bugün Şah orta ve yakın doğunun en sinsi bir devlet adamı diye geçinmektedk Şah'a göre gerçek sosyal demokrat ne Brant'tır ne Ecevit'tlr. Elıhak bu doğrudur. Şehinşah hazretlerine göre kapitalist batı dünyasının orta ve yakın doğudaki çıkarlarım, insanın insan tarafından hayasızca sömürülüşünün devamım ancak ve ancak kendisinin ortaya attığı yeni Tiglat-Flazar-3 politikası sağlayabilir. Dolayısiyle ve Kissinger de bu görüşe katılmak mecburiyetinde kaldığından dolayı batı kapitalist dünyası orta ve yakın doğudaki çıkarlarının avukatlığını ve jandarmalığını Şah hazretlerlne resmen bırakmaya hazırlanmaktadır. Şehinşah genel yumuşama ve yanyana yaşama politikasını da unutmuyor. Tahran da Washington gibi Moskova ve Pekin'le iktisadi ve kültürel antlaşmalar imzalıyor. Dahası var: Sureti haktan görünerek tarafsız bloku muhtaç oldukları kredilerle zararsız hale getirmeye, onlar yanında itibarını yükseltmeye, İran'daki otuz yıldan beri sürüp gelen ve bir türlü bastınlamayan İranlı vatanseverlerin haklı mücadelelerini örtbas etmeye çabalamaktadır .. . Bir yanda Arap dünyasını Washington narnma kazanmak isterken, -en tutucu Arap başkentlerini, örneğin Riyad ve Ürdün' destekliyor; Arap burjuva cumhuriyetç}lerine bol keseden kredi açıyor; Umman'daki vatansever gerillalara karşı askeri birlikler yolluyor, diğer yandan dostu İsrail'e daha ağır olması ıiçin tavsiyelerde bulunuyor. Ankara'ya gelince, Ege ve Kıbrıs fırtınaları sonucu Washington'a güvenini haklı olarak yitiren ama hala kararsız tutucu güçlerin elinde bulunan Ankara'ya gelince, Ankara'da zaman Washington aleyhine akmaktadır. Baskı ve tehditler, ambargolar uyanmaya başlayan Anadolu halk kitlelerini ve ordusunu yıldıramamaktadır. Aksine Washington'un Ankara karşısında Atina'yı tuttuğu her gün biraz daha fazla gün ışığına çıkmaktadır. Ve dolayı­ siyle tutucu Demirel koalisyon hükümeti bunu gizliyememektedir. Demirel'in ıiç baskıya daha fazla dayanamayıp, askeri paklardan istemeyerek ayrıl­ ma tehli-kesi belirdiğinden Washington çifte oyun oynamak zorunda kalmış­ tır. Kendisi şahsen Atina'yı, avukatı Tahran'sa Ankara'yı elde tutmaya çalışacaktır ...

-Politique Internationale-

55


e. co m

YABAN CI İŞÇiLER ARAP DÜNYA SINDA

te w

- Haklısın, işbirlikçiler iktidarda bulundukları sürece, biz Almanların daha çok burnu kırılacaktır. O ayrı dava. Şimdi, asıl öğrenmek istediğim kaç kuruş birikşu: Siz on yıldan beri burada çalışıyorsunuz. Galiba bir tirip maddi durumunuzu da oldukça düzelttiniz. Hani, memleketinize, aile ocağımza dönseniz, orada bir iş bulsanız, çok daha iyi olur sanıyorum. Şu Libya'ya gidiş sevdasından veya macerasından vazgeçseniz, çok ...

Bak dostum, altı yıldır, beraberiz. Beni çoklarından daha iyi tanır­ Ben Almanya'dan, Lüdwig gibi, yani sizin gibi dostlarıının bulunduğu Batı Almanya'dan bıkmış falan değilim. Bazılarının sandıkları gibi, cebime bir kaç kuruş girdiğiden -kuduranlardan, sosyal sınıfını değiştirmeye kalkı­ şanlardan değilim. Sizin sayenizde biraz bilinçlendim. Size, Alman emekçilerinin davasına ısındım, bağlandım. İyi bir usta, diplomah usta oldum. Hatta bir ara ailemi buraya getirip temelli yerleşmek te ıistedim. Canım, bunu siz de bilirsiniz. -

ww w. ne

sınız.

doğru,

sizin kafa gitmenizi, oradaki etmenizi dilerdim. Evet,

-

anavatanımza

yapınızı

aşağı

arkadaşlarınızla

yukarı biliyonım.

Dolayısile

birlikte mücadeleye devam

Ben de diler ve isterdim. Ha'len de istiyonım. Ne çare kazın ayağı gibi değil: Ben henüz ikt<isadi özgürlüğümü kazanmış bir insan uehayatıının sonuna kadar da kazanamıyacağım. Beş yıl ğilim. Ve galiba daha burda kalıp emeklilik hakkını kazanmam en iyi ve emin yol. Gel görki bir yanda bugün sizde, Almanya'da işsizlik, enflasyon sürekli kabarmakta; ilgili makamlar yabancı işçilerin azalması için ellerinden geleni esirgememektedir. Sen dahil, hiç kimse bana yarın işten atılmıyacağımı garanti edemez. Edebilir misin Ludwig? -

bildiğin

-

56

Hayır

Mustafa.


- Memleketimde, ailemle birlikte yaşamak hasretine gelince, Türkiye'de bir iş bulmak burdan daha zor. Orda burdan fazla işsiz var. İş sahası yok. Siyasi istikrar yok. Bakkal gibi esnaf olmak hem hoşuma gitmiyor, hem de tehlikeli. Elim avucumdakini de yitirebilirim. Çok düşündüm, inan. En sonunda vardığım karar, Libya'ya gitmek, orda beş on yıl daha çalışıp emekli olmak, sonra eve dönmek.

e. co m

Burdaki Türklerin bildirdiğine göre şu anda Libya ve Suudi Arabistan'da onar binden fazla Türk çalışıyor. Bu rakkam bir iki yılda yüz binleİ"i bulacakmış. Çünkü Libya ve Türkiye bu konuda bir antlaşma yapmış.

Kuvvet resmi istatistiklerine göre, bu yıl yapılan nüfus sayımına göre, anda Kuveyt'te yaşıyan insanların yüzde elli ikisi (% 52) yabancı uyruklu: Hindistanlı, Mısırlı; Ürdünlü, Filistinli, Pakistanlı .. . Bugünkü duruma ve gelişıneye bakılırsa, bu yabancı sayısı gelecekte sürekli büyüyecekıniş. şu

İklim her insanın tahammül edemiyeceği derecede sıcak sıcak olmaama, bir emekçi Kuveyt'te, Batı Almanya'ya oranla daha fazla para biriktirebilir. Toplumsal-devlet yardımları kişinin fazla masraf yapmasına gerek bırakmıyor ...

-

sına

ww w. ne

te w

Petrol dolarının sürekli kabarınası başta Kuveyt, Suudi Arabistan, Libya ve Cezayir olmak üzere bütün .petrol üretici ülkeleri, <<OPEC» üyelerini yarınıarım şimdiden düşünüp garanti altına almaya, geri kalmışlıktan kurtulmak için iktisadi kalkınma planları yapmaya doğru itmiştir, itiyor. Artık yalnız bir ham madde, sanayileşmiş kapitalist batı dünyasının ham madde kaynakları olmaktan, sınai mamUller bakımından onlara bağlı olmaktan kurtulmaya kararlıdırlar. Ayrıca yapılan hesaplara göre en geç kırk-elli yıl sonra bunların petrol yatakları tükenecek, petrol dolarının akışı kuruyacaktır. Petrol tükenıneden önce petroldan gelen gelirler yardımile büyük sınai yatırımlarda bulunmak kadar mantık! bir karar olamaz bunlar için. Vardıkları son aşama ne? Beş yıllık iktisadi kalkınma planları. Bir yanda konut, hastahane, okul, yol ve su tesisatı gibi alt yapı sorununu çözme planl a rı. Diğer yanda başta yiyecek ve giyecek maddeleri -hafif sanayi kurma çabaları ...

Bunun için Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İngiltere ve Batı Almanya'dan, bazen de sosyalist ülkelerden uzmanlar getirtiliyor. Yalnız Suudi Arabistan'da lO.OOO'den fazla .1\merikalı uzman çalışmaktadır. Bu yetmiyor. .. Gerekli tesisatı makınayı getim1ekte yetmiyor Yabancı beden iş­ çisine ihtiyaç duyuluyor. Çünkü önümüzdeki beş yıl içinde örneğin, Suudİ Arabistan yüzbin konut, en azından irili ufaklı elli yeni fabrika yapıp bitirecek. Oysa bütün nüfusu yedi milyonu aşamıyor. Bunun çal!şmaya uygun kesimi ise çok az, ihtiyacı karşılayamıyor. Dahası var: Suudi Arabistan yüz ölçümü bakımından Batı Almanya'dan çok büyük Büyük kısmı çöl olan topraklar bomboş. Buraları şenlendirmek te gerek. Geçici konuk işçi yerine, gelip yerleşen tercih ediliyor. önümül!deki beş yıl içinde İslam dünyasından, başta diğer Arap ülkeleri ve Pakistan olmak üzere altıyüzbin göçmenin getirtilmesine çalışılıyor. Arap ülkelerinin yabancı işçi veya göçmen isteyişile bundan beş altı yıl öncesine kadarki Batı Avrupa ülkelerıinin yaıbancı işçi isteyişleri arasında

57


e. co m

içerik ve amaç itibarile bazı esaslı farklar bulunmaktadır: Bir kez kapitalist Batı Avrupa gelenlerin ezici çoğunluğunu önceden kurulmuş, hazır fabrikalarda çalıştırmaktaydı. Oysa Arap ülkeleri bunları fabrika kuruluşunda , başka deyimle çoğunluğu inşaat işlerinde kullanacak. İkincisi, Batı Almanya gibi Avrupa ülkeleri yabancı işçil e ri daima geçici diye almışlardı. Planlan er-geç geri gönderme esasına göre yapılmıştı. Gelen yabancı işçilerden bir kaç tanesinin şu veya bu fırsattan yararlanarak sürekli kalması, uyrukJuk değ.iştirmesi kararı ve esası değiştirememiştir. Beride gerek Suudi Arabistan ve gerekse Libya temelli göçedenlere daha fazla kıyınet vermektedir. Üçüncüsü Batı Avrupa'ya Yunan, Yugoslav, Türk gibi çok değişik, ortak noktaları hemen hemen hi ç bulunmayan başka deyimle beden işçisi olmanın biricik ortak noktaları olduğu insanlar, çok değişik ülkelerden, ortamlardan gelmişlerdir. Petrol ülkelerine ise özellikle müslüman ülkelerden beden işçi~i gitmekte. Dördüncüsü giden orda bulacağından kültür ve görgü bakımından daha üst bir düzeyde: Örneğin Türk işçisi bir Cidde'li veya Kuveyt'liden daha geniş düşünür. Dolayıslle yabancı işçilerin oralarda yaratacaklan etki, toplumsal .sorun bizde yarattıklarından her halde farklı olacaktır.

Libya ve Suudi Arabistan yabancı şirketl erle sınai kalkınmalan için göre, musevi asıllı fikir ve beden işçisi istememektedir. Bu ırkçılığa, Filistin davasına varan tutum yanında yalnİz batı dünyasından değil, yalnız Türkiye gibi Müslüman ülkelerden değil, sosyalist ülkelerden de uzman istemeleri tarafsızlık politikasının, kapitalist emperyalizme güvenememe nin, tarafsızlık politikasının bir sonucudur.

te w

vardıkları antlaşmalara

ww w. ne

DEUTSCHE VOLKSZEİTUNG

58


e. co m

iç ve D1ş Olaylar

MC iKTiDARI IRK AYRlMI YAPlYOR Sık sık

dür: Polis

duyduğumuz

bir söz-

yurttaşıara karşı tarafsız

cephesinde vaziyet

Ama bay Demirel'i, Erbakan'ı bütün bunlar tatmin etmiyor olacak ki, polisi, kendi partilerinin gençlik ocakları haline getirmeye çalıştıkları görülüyor. Ve bu işi apaçık, herkesin gözleri önünde yapıyorlar. Binlerce iş­ siz genç polislik için müracaat ,

ew

olmalıdır, denir. Okula, camiye, karakola · siyaset girmemelidir, denir. Bunu Süleyman Demirel bile der. Niçin demesin? Demesine dersin de işine gelirse uyarsın, gelmezse uymazsın .. Son zamanlarda polislerle ilgili garip şeyler oldu. Mesela, okullarda meydana gelen olaylarda sal-

İşte polislerin bu merkezde ..

et

dırgan

komandoları yakalıyan bazı

w. n

polis memurları görevden alındı­ lar. Bu haksız uygulamaya yanaş­ mayan bazı komiserler başka yerlere sürgün edildiler. Gal<iba polisin tarafsız olması çok zor. Bu, polisin kendi ekmeğiyle oynaması demek.. Demirel, Erbakan ve Türkeş sola ölüm fermanı mı çıkar­ mışlar, polis yalnızca sola vurmalı.. Ama ister haklı, ister haksız olsun.. Bozkurtlar Türkeş'in sevgili gençleri değil mi; O, bu işler için onları yetiştirmedi mi? O halde bozkurtları mutlaka korumak gerekir.. Ama bozkurtlar adam öldürmüşler, kafa göz yarmışlar; dinamit, tabanca taşımışlar, hatta polis dövmüşler, ne farkeder? Polis te kime vuracağım iyi bilsin ..

ww

Tüı:ıkeş'i

etmişken

Erbakan'ın,

münasip gördükleri

Türkeş'in

kişiler

polis 14 Haziran tarihli Cumhuriyet Gazetesinden: kadrolarına

alınmakta.

İşte

<<İçişleri Bakanlığınca düzenlenen tarihsiz dilekçeler ile tamamı imam, müezzin ve komando olan gençler polis memuru olarak göreve alınmaya başlanmıştır.»

İçişleri Bakanlığınca

hazırla­

nan <<Polis Kolejine Giriş Yönetmdiği» ise bu bakımdan çok daha ilginç. Bu yönetmeliğin 7. maddesinde, cildi, siyah olanlarla, yüz ve bedeninde bıçak veya herhangi bir yara izi olanların da polis kolejine alınamıyacağı belirtilmiş­ tir. Bu konuda Cumhuriyet yazar-

59


Uğur

Mumcu

şunları

göre yönetmeliğe <<Yani, <<zenci» olanlar, siyah derililer, polis olamıyacaklardır. Yüzünde örneğin, <<şark çıbanı» adı ve· izi bulunanlar, çi· rilen yara çek bozuğu olanlar da bu mes· lcğe giremiyeceklerd ir. Bu açık· ça, <<Senin ırkın ayrı, bu neden· le polis olamazsın ... » demektir. <<- Sen zencisin, ayrı ırk­ olamazsın... Sen tansn,, polis Antep'te, Urfa'da, Diyarbakır'da, Mardin'de doğduğun için yüzünde <<Halep çıbanı var, seni polis yapmayız, denilmektedir. <<Ya kimi poHs yapmak · istiyor!ar? <<lrkçısı,

Turancısı,

w. n

şüphe s iz,

ww

nemişlerclir.

Türkiye'de herhangi bir zenci Türkiye'kolonisi olmadığına ve nin Afrika'da sömürgesi de bulunmadığına göre, . sözkonusu yönetmelikteki <<Cildi siyah olanlar>> la kastedilenler J:Qimlerdir acaba? Esmer yurttaşlarımız mı? Ve iş yüzdeki yara izine gelince, Elazığ ve illerdeki bemen güneyinde kalan

60

KEBAN'DA İŞÇiLER

ÜZERİNDE TERÖR

ayında devElazığ 'da, Şubat rimci, ilerici güçlere karşı başla­ yan terör ve sindirme kampanyası, geçtiğimiz aylarda yoğunlaşarak devam etti. Terör olayları, Mayıs ve Haziran aylarında özellikle Keban'daki işçi kitlesine yöneltildi. Bundan amaç, Keban'da işçilerin devrimci sendikalarda örgütlenmesini engellemekti.

et

Nakşibendisi,

Demirel ve yanbudur.. Ve yaptıkları daşlarının onlar, bu tutumlarıyla da Anayasa' ya ters düşmüşlerdir, onu çıgne­ <<Herkes, dil, mişlerdir. Anayasa, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin kanun önünde eşit­ tir,» der. Ama Demirel ve yandaş­ ları , bu olayda da açık ırk ayrımı yaparak Anayasa· hükümlerini çiğ­ Hiç

Bu olayın da açıkça gösterdiği ırkçılığı beslegibi, MC iktidarı mekte, bizzat ırkçı uygulamalarda Bu iktidar ancak bulunmaktadır. halkımıza acılar getirebilir.

ew

SüleyMukadÜlkücüdesatçtsı, Kafatasçısı, sü, Başbuğcusuyla, devletin emyardım etniyet kuvvetlerine tikleri açıklanan sağcı <<militan>> gençleri. .. »

mancısı,

tüm yurttaşlarımızda şark çıbanı­ mümkündür. Bu, na rastlamak memuriyetlerin den birini, devlet mesleklerden birini, belli bir bölgedeki yurttaşiara kapamak demektir.

e. co m

lanndan söylüyor:

Şimdiki

baskıların

kaynağı

gitmektedir. İşveren, işçileri sarı TES-İŞ Sendi~çin zorlamış, kasına üye olmaları oysa işçiler, sonradan DİSK'e '<:aolmak istetılan TEK-İŞ'e üye mişlerdir. işverenin baskısı sonucu sözleşme yetkisini TES-İŞ almı~tır. 1974

Mayısına

kadar

Daha sonra ise buraya MHP'li, Ülkü Ocaklı birtakım kişiler seçilerek alınmıştır . Adları külhanbeyine çıkmış, hırsızlk olayiarına kanş­ ün yapmış ve kavgacılıklanyla mış birtakım kişiler, daha sonraki olaylarda, işçilere karşı saldınla­ rın düzenlenmesind e, tabrikçilikte başrolü oynamışlardır. kişilerin kışkırttığı 200-300 bir grup, bir süre önce iş­ yerindeki bekar pansiyonlannı basdağı tılmış lar, mışlar, J andarmaca

Bu

kişilik


ğırmı ş lardır.

Kissinger'in Ankara'da yaptığı içinde en çok Ecevit'le yapılan görüşmeye önem verildi. Çünkü düğüm noktası CHP'nin tavrı nda toplanıyordu . . Kissinger'in Demirel'le ve onun hükümet ortaklarıyla anlaşması pek güç olmayacaktı. Demirel ve yandaşları ö tedenberi Amerika ile ilişkilerin bozulmasından hiç hoşnut değildi­ ler ve bu işin biran önce tatlılık­ la çözüme ulaştırılmasını canı gönülden istiyorlardı. Ancak Kılbrıs konusunda, CHP'nin onayını almadan herhangi bir taviz vermeleri, bir adım geri atmaları da son derece güçtü. Bu, kamuoyunda yı­ kımları demek olacaktı. Kıbrıs sorunu başından beri, Yunanistan'da olduğu gibi Türkiye'de de, Kıbrıs'ta yaşıyan insanların, Rum ve Türklerin çıkarlarından çok iç politikadaki etkisi nedeniyle önem taşımıştı . Partiler Kıbrıs sorununu kendi aralarında bir rekabet konusu yapmışlar ve hakim sınıflar bu sürtüşmeden, kitlelerin dikkatini başka tarafa çekmek, içteki sıkıntı ve bunalımları unutturmak için büyük ölçüde yarargörüşmeler

a ğ ır

et

ew

Bu olayların arkasından ise iş­ veren, işçi kıyıroma girişmiştir. İş­ çilerin bir kesimi ise, artık can güvenlikleri kalmadığı için, bizzat kendileri, işlerini bırakıp gitmek zorunda kalmışlardır. Bu olaylan izleyen günlerde bir Devlet Su İşleri Mühendisinin evine dinarnit atılmış ve mühendis

t\kan silah amlbargosu ve Amerikan üsleriyle ilgili gelişmeler oldu. Amerika Dışişleri Bakanı Kissinger, Mayıs ayında Ankara'da yapılan CENTO Bakanlar Kurulu toplantısına, salt bu fırsattan yararlanarak Kıbrıs konusunda Türkiye'den bazı tavizler koparmak ve böylece Kıbrıs sorununa Ameri kan ç ık a rlarına uygun bir çözüm getirmek için katılmıştı.

e. co m

ancak içlerinden yakalanıp yargı­ lanan olmamıştır. Ülkü Ocaklı kiş i ler 20 Mayıs günü yemekhanede olay çıkarmışlar ve bunların yaptı­ ğ ı tahriklerle ertesi gün adiiye önüne yığılan bir kalabalık işçile­ re saldırmış, TEK-İŞ Elazığ Şube Başkanı Doğan Çelik'i Iinç etmeye kalkışmıştır. Doğan Çelik jandarmaca kurtarılmış, polis ise savcı­ nın karşısına ancak yaralıyı getirmiştir. Savcı, polise hitaben, «Sabahtan beri kabalığı dağıtamadı­ nız, hani suçlu, fail lcim?» diye ı;or­ duğund a, polis memuru, «Bana bağ ıramazsın, . benim arnının var,» diye cevap vermiştir. Saldırgan kişiler daha sonra, işçileri götüren a ndarına aracına hücum etmişler ve «komünist savcı, yuh» diye ba-

şekilde

yaralanmıştır.

ww

w. n

Bugün işçi düşmanı çevreler, Keban'da amaçlarına ulaşmış, devrimci işçi hareketini kırmışlardır. Ancak unutmasınlar ki zorbaca yöntemlerle kazandıkları bu başarı geçicidir. İşçi sınıfının mücadelesi Türkiye'de dev adımlarla gelişiyor. Keban'da ve benzer yerlerde de gericilerin tası-tarağı toplayacakları günler uzak değildir.

KIBRIS SiLAH AMBARGOSU VE AMERiKAN ÜSLERI Geçtiğimiz

rından

biri

ayın

Kıbrıs

önemli olaylasonınu, Ame-

lanmışlardı .

Kıbrıs halkı başlangıçta İİıgiliz

emperyalistlerin e karşı savaştı. Sı­ kışık duruma düşen İngilizler, heryerde yaptıkları g'i bi burda da, Ada halkını birbirine düşürerek kendilerini unutturmayı ve adadaki çıkarlarını sürdürmeyi iyi be-

61


sanların

çıkarları,

barış

onların

bir kenarda kalİngiliz emperyamış; Amedkan, çıkarı ile Türkiye ve listlerinin Yunanistan 'daki egemen sınıfların rekabetleri ; bu sorunu, iç politika alanında kendilerini güçlü kılacak bir çözüme ulaştırma çabaları birinci plana çıkmıştır. içinde

yaşamaları

Ecevit Hükümetin in gelmesinde n ve hele bu hükümetin haşhaş sorununu Amerika'nın istemediği biçimde ele almasından hemen sonra Kıbrıs'ta girişilen Samson darbesi elbette anTür~iye'de

lamlıydı.

Kıbrıs'a

Oysa halklar, emekçiler, hangi ulustan olurlarsa olsunlaır hiçdüşmanı bir zaman birbirlerin in olamazlar. Onlan birbirlerin e düş­ man eden, birbirlerin e düşürenler sömürenl~dir. Kıbrıs'taki Rum ve Türk halklarını pirbirine düşüren de İngiliz emperyaliz mi oldu ve bunu Türkiye ve Yunanistan'ın egemen sınıfları sürdürdüle r. Dünyaheryerinde olduğu gibi Kıb­ nın rısta'da iki halkın yanyana, kardeş­ çe ve özgürlük içinde, her türlü insan haklarına sahibolara k yaşa­ birbimasını isteriz biz. Halkları rine düşman eden şövenist politikalara ise karşı çıkarız.. Türkiye'de ve Yunanistan 'da yaşayan emekçiler birbirlerin in düşmanı \değil­ düşman dirler. Onları birbirine gösteren her türlü propagand a iş­ çi sınıfının ve emekçi halk kitlelerinin özgürlük mücadeles ini geciktirmeye , sömürüyü sürdürmey e yarar. Türkiye ve Yunafiis.t an'da, hakim sınıfların ya.rattııkhın <<milliyetçilik>> yarışı, Kıbrıs sorununun çözümünü şimdi büyük ölçüde güçfetih edebiyatı leştirmiştir. Dün Ecevit hükümetin e yapanlar ve adanın tümünün alınmasını tavsiye edenler bugün kendileri iktidardadırlar ve bu işin öyle kolay Demirel olmadığının farkındalar. ve hükümet ortakları, biryandan düzeltmek Amerika ile ilişkileri

ew

işbaşma

sonşardı. 14 Ekim seçimlerin den alanda kazanılan ra demokrati k başarılar, kitlelerin ileriye doğru özlemleri ve bu uğurdaki birikim, yollara kanalize edişimdi başka liyordu. Kitlelerin dikkatleri baş­ ka yana çekiliyordu . Emekçiler arasında bir şövenizm dalgası kabartılmış ve durmadan besleniyordu. Kitlelerin bunalımları, öfkeleri, Kıbrıs Rumiarına ve YunanhIara çevriliyord u.

e. co m

yanyana, ıyı Yüzyıllarca içinde yaşamış olan Ada Rum ve Türklerini n çatışmasının arkasından, Türkiye ve Yunanistan işin içine girdiler ve sürtüşme yıl ­ dan yıla artarak bugünkü düzeye ulaştı. '.B:ugün artık Ada'daki in-

cerdiler. ilişkiler

yapılan

çıkart­

ww

w. n

et

madan sonra ise olaylar değişik biçimde gelişti. Kıbrıs hareketini muhalifler de alkışladılar. Çünkü bu konuda Ecevit'ten daha geride kalmadıklarını göstermele ri gerekiyordu. Taraflar arasında bir <<milliyetçilik» yarışına girişi! di. Türkikamuoyun u bir heyecan dalye gası kapladı. Bir fetih edebiyatı, «kafirlere, rumiara ölüm» slogandavul-zurn a sesleri arasında ları, yürütüldü Bir yandan önde gelen işveren temsilciler i Ecevit'le görüşüp Kıbrıs davasını batılı kapitalistlere anlatmak için Avrupa yoldiğer yandan culuğuna çıkarken, Türk-İş ve Disk yöneticiler i de bu kampanyay a olanca güçleri ile katıldılar, bağış kampanyası yürüttüler ve <<Kıbrıs davasını Avrupa iş­ çi sınıfına anlatmak üzere» onlar da, işverenler gibi, yola çıktılar ..

Hiç kuşku yok ki sermaye tabu gelişmeleri kendi yararı­ na kullanmak için elinden geleni yaptı ve bunu önemli ölçüde ba-

kımı,

62


çabalarken, diğer yandan da taviz vermenin kendileri için yıkım olacağını biliyorlar. Böylece Demirel hükümeti iki ateş arasında kalmıştır, ne ıyardan, ne serden geçebilmektedir. İşte

Kissinger, Ecevit'le yaptı­ Cephe Hükümetine kabul ettirebileceği ibir çözüm tarzı için onun da onayını almak istedi. Oysa Ecevit'te bu konuda hesabı­ nı yapmıştı, CHP'nin sahibolduğu kozu cephecilere kaptırmadı. Ne Ecevit'in evinde yapılan ve gazetelerin övgüyle sozunu ettikleri kahvaltı, ne Kissinger'in Ecevit'ten « arkadaşım», ne de Ecevit'in Kissinger'den << dostum» diye sözedişi bir çözüm getirmedi. CHP, iktidarda olmadığını, bu nedenle de hükümet politikasını çizmenin kendisinden beklenemiyeceğini söyledi. Brüksel'de Demirel'in Karamaulis ve Ford'la yaptığı <<zirve>> görüşmelerinin bir çözüm getirmesi bu nedenle mümkün değildi. Demirel, adeta zorunlu olarak,' ~ «Türkiye'nin Kıbrıs konusunda verecek tavizi olma'dığını, ve fiili durumun olduğu gibi kabul edilmesi gerektiğini» söyledi. Bunun arkasından ise, Kissinger'in, <<Türkiye taviz vermezse ambargonun kalkma şansı yoktur» tarzındaki demeci geldi. Amerika'nın tavrı daha da netleşmişti: Ya taviz verilecek, ya da ambarıgo devam edecek .. . Kissinger'in dernceinin arkasından gözler tekrar Cephe Hükümetinin üzerine döndü. Acaba <<Milliyetçi Cephe>> hükümeti ne tavır alacaktı?. Amerika S Şubat'tan buyana, Türkiye'ye yardımı kesmiş ~e sÜah ambarıgosu UıYgulamı(ştl. ' Türkiye'de ise hükümetlerin tavrı, aylardır, karşılıklı taahhütlerin tek taraflı ihlal edildiği, Türkiye'nin

karşılık

gerekeni yapacasözlerden öteye gidememişti. Zaman zaman Amerikan üslerinin kapatılacağı, ikili antIaşmaların gözden geçirileceği tarzında basma sızdırılan haberler ise bir sonuca ulaşmamış, somutta bu yönde herhangi bir adım ğı tarzındaki

atılmamıştı.

lS Haziran'da Demirel, yaptığı toplantısında, <<Türkiyenin dostluğuna ihtiyaç duymuyal).lara Türkiye de muhtaç değildir» dedi. Ve gazeteler, Karadenizdeki üç Amerikan üssunun kapatılacağını söylediler. Ancak bunun da arkası gelmedi. <<Askeri çevrelerin ' 'e Dışişleri yetkililerinin, zaman geçirmeden üslerin kapatılması isteğini hükümetin kabul etmediği» söylendi ve Demirel hükümetinin, buna dair bir uygulamayı 17 Temmuzdan sonraya bıraktığı, o zar:ıana kadar iki hükümet arasında «yoğun görüşmeler» yapılacağı belirtildi. Böylece, Demirel ve hükümet ortaklarının, Amerika'yı ineitecek .herhangi tavır takınmalarının nekadar güç olduğu anlaşılmıştır. Ecevit hükümetini, Amerikayla olan ilişkileri zayıflatmakla rsuçlayanların, bugün Amerika'ya karşı kararlı bir tavır takınmaları beklenemez. Herşey açıkça gösteriyor ki Demirel ve ortakları zaman kazanmaya çalışıyorlar. Ama bu bir çık­ mazdır. Ne zamana kadar böyle basın

ww w. n

et

ew

ğı görüşmede,

de buna

e. co m

ıçın

Kıbrıs'ta

oyalan~bilirler?.

Türkiye'deki Amerikan üsleri emperyalistlere yarayan ve halkımız için de salt bir tehlike kaynağı olan üslerdrir. Bu üsler bir an önce kapatılmalıdır. Ancak bunu, sermaye çevrelerinden ve o~arıp,, 'J;iyasi ıpartilerinden, onların iktidarlarından bekleyemeyiz. Demirel ve hükümet ortakları, Amerikalı dostlarını incitirler mi,.. yalnızca

63


iZMiR'DEKi iŞÇI

İş yöneticilerinin işçilerin zararına sürdürdükleri uzlaşmacı tavır öylesine açığa çıkarıldı ki, durumla-

DIRENiŞi

rını

kurtarmaları

ıçın

birşeyler

da zorunlu ·hale geldi. Üstelik buna bizzat işverenlerin de ihtiyacı vardır. Onlar, işçi hareketindeki devrimci gelişmeleri endişe ile izliyorlar ve elbette Türkİş'in ayakta kalmasını tercih ediyorlar. Bu nedenle, Tunç'un bazı beyanlarını ve İzmir'deki işçi diçevrelerin renişine karşı işveren sert tepkilerini bu yönden doğal bu Kaldıki karşılamak gerekir. sert tepkilerin sözde , kaldığı görülüyor. yapmaları

Elbette, san sendikacılar tarada konsa, asıl amaç başka da olsa, biz, işçi direnişlerinin yenilgiye uğramasını istemeyiz. Böyle direnişleı:ıin bile işçilere öğrete­ ceği çok şeyler vardır ve danışıklı döğüş, bazan onu düzenleyenierin beklemedikleri sonuçlara ulaşabi­ lir. Bu nedenle İzmir'de Elli binin üzerindeki işçinin 16 Razıiran günü sürdürdükleri direnişi bu yönüyle olumlu karşılıyoruz. Ancak bu direnişin düzenlenmesinde, perde arkasındaki hesapları da iyi hilmeliyiz. İşçi sınıfının mücadelesiuyutınaya çalışan­ ni bugünedek lar, besbelli ki, bu tür direnişleri dejenere amacından saptırabilir, edebilirler. Nitekim, Türk-İş yöneticileri, daha sonraki gürilerde verdikleri beyanlarıda bu direnişin politik hiçbir amaç taşımadığını ve tamamen ekonomik amaçlarla yasöylediler. Bu da doğal pıldığını birşey. Çünkü onlar, bugüne kadar işçi sınıfını hep politik mücadelenin dışında tutmaya çalıştılar, bu alanı tabu saydılar. Bu alışkan­ lıklarını terkedemezler. fından

ww w. n

et

ew

16 Hazigrev>> diran ye nitelerlikleri 8 saatlik bir işçi ldiren~şi dü:zenledUer. Halil Tunç ~şçı arkadaşları, hükümetin, ve haklarıyla ilgili önerilerini gözönüne almadığını, bu nedenle böyle bir düzenlediklerini söyledidirenişi ler. Ancak, daha önceleri genel grev hakkına karşı çıkan, buna karşılık lokavta gözyuman Türk-İş yönetiinancilerinin bu söylediklerine mak mümkün değildir. Halil Tunç ve arkadaşlarını, son zamanlarda bazı çıkışlar yapmaya · zorlayan, iş­ çi tabanının Disk'e doğru kayışı­ dır. Yoksa Tunç ve arkadaşları, iş­ ç: sınıfının devrimci ekonomik ve politik mücadelesi yolunda kendilerine düşen görevi bugüne kadar yapmamış, tam tersine işçi kitlelerini uyutan bir politika gütmüş­ lerdir. Tunç ve arkadaşlarının en sert çıkışlarının altında bile, sermaye sınıfının ve onun iktidarladavranmarının işçilerden yana onlardan lütuf sını isteyen, yani bekleyen bir tavır vardır. Oysa iş­ çi sınıfının hakları, işveren sınıfı­ nın lütfuna ve merhametine sığı­ nılarak savunulamaz.

e. co m

yöneticileri, Türk-İş günü İzmir'de, «genel

İzmir'deki işçi direnişine görünüşte

karşı

sert Konfederasyonu .Başkanı Halit Narin ve öteki işveren temsilcileri, onları temsil eden politikacılar, bu dinitelemişler­ renişi kanunsuz diye dır. Halit Narin, direnişe katılan iş­ çilerin, ihbar ve kıdem taııminatı öatılabilecekleri işten denmeden tehditinde bulunmuştur. Ancak bütün bunlar bir çeşit danışıklı döğüşü andırmaktadır.. Çünkü Türkişverenlerin

tavrı

olmuştur. İşveren- Sendikaları

64

Bu direnişte dikkati çeken hususulardan biri de onun, ünlü 1516 Haziran işçi direnişinin yıldö-


e. co m

sorgularında kendi ağızlarıyla da bunu itiraf etmişler, bütün bu iş­ leri biz yaptık, demişlerdi. . O dönemde ki iktidar mensupları, bu <<Suçluları» kamuoyu önünde bol bol reklam ettiler; halka dönerek: << İşte bakın teröristle r neler yapıyorlar. Vatan hainlerin i , işte görün» dediler. Sanıklar ise mahkeme huzuruna çıktıklarında vücutlar:ındaki işkence izlerini, ayaklarının soyulan derilerini gösteııdiler. Kontr-Ge rill'a'da kendilerine öyle9ine, işkenceler yapılmış­ tı ki, hani, Pompei'y i siz mi mahvettiniz deseler, << evet b iz>> diyeceklerdi. Şimdi bu olayın içyüzü ortaya çıkmış, gerçek anlaşılmıştır. Mahkemenin verdiği beraa t kararı Yargıtayca onaylanmıştır. Bu kişi­ Ierin suçsuz oldukları anlaşıldı. İyi ama okadar işkence, kamu oyunun okadar aldatılması ne olacak? Türkiye'de insanlar nasıl güvenlik içinde yaşayacaklar?. Bu akılları durduran şeyleri düzenliyenler, masum insanları işkence zoruyla idamlık suçları kabule ~a'rlayan­ lar şi mdi nerdeler, ne yapıyorlar, kendileri ne hesap sorulmay acak mı?.. Herkesin yaptığı kendisine mi kalacak?. İşte 1970 Türıkiyesinde olup bitenler. .. Bu olay, içyüzü ortaya çıkabilmiş yüzlerce olaydan belki bir tanesidir. Faşistler her ülkede böylesine yöntemle rle halkı aldatıyorlar. Zorbalığa, zulme karşı olanları , solcuları, demokra tik ve ilerici güçleri, aydınları, işçileri böyle düzmecelerle karaiayıp halkın gözünden düşürmeye ve yaptıklarını haklı gösterme ye çalışıyorlar. Bazan da oyun geri tepiyor. Elbette halk kitleleri bütün bu oyunları görmıtkte, anlamaktadırlar. Zulüm ergeç kaybedec ektir.

w. n

et

ew

nümüne rastlatılmasıdır. Bunun tesadüfü olmadığı belliydi ve bu husus, Türk- İş sekreteri Sadık Şi­ de'nin beyanıyla daha da açıklığa k avuştu. Şide, 15-16 Haziran 1970 te işçi sınıfının gerçekleştirdiği onurlu direnişi, <<İşçi sınıfının tarihinde bir kara leke» olarak tanım­ lıyor ve İzm i r direnişiyle kendilerinin bu kara lekeyi sildikleri ni söylüyor. Bu durum, 1 Mayıs'ı bahar bayramı yapma çabasına nekadar benziyor. . Demek Türk-İş yöneticile rinin amaçlarından biri de buymuş.. Şüphesiz, işverenle­ rin buna sevinmel eri gerekir. Böyle birşey, 16 Haziran'ın anlamını de ğişti rme onların da çok işine gelir. Ama bütün bunlar bir bakıma Türk-İş yöneticile rinin boşuna çır­ pındıklarım gösteriyo r. Treni kaçıranların , ya da kaçırmakta olanların çırpınması. Türkiye'd e iş­ çi snıfının mücadele si hızla büyüyor. Bu mücadele önüne konan duvarlanı , tuzakları aşabilecek güçtedir. İşçi sınıfının genel grev hakkı ise, ekonomik- ve politik mücadelesinde çok önemli bir araçtır. Genel grev hakkının •işlerlik kazanması için gerçekten ciddi mücadele verilecek tir. SABOTAJ DAVASININ SONU

ww

12 Mart dönemind e, Sıkıyöne ­ tim mahkeme lerinin karşısına çı­ karılan dehşetengiz davalarda n biri de ünlü <<Sabotaj Davası» idi. İddiaya göre Tersane-İş Sendikası Başkanı Hilmi Taşdemir ve bir kı­ sım arkadaşları, Kültür Sarayını ve Marmara yolcu gemisini yakmışlar, Eminönü vapurunu da batırmışlardı . Üstelik sanıklar, ilk

65


ve Yeni Haber-İş ortak bildirisi nde denmek tedir:

riıım-İş,

SOSYALİST PARTi

KURULDU

şöyle

<< Eli kanlı sermaye temsilcileri, emekçi halkımız karşısında basolup, kı ve şiddeti arttırmakta uygulamasını gerçekaçık faşizm leştirme

yolundadırlar.

e. co m

tarihind e, Ankara' da 30 Mehmet Ali Aybar ve SO arkadaşı tarafından Sosyalis t Parti kuruldu . Partinin başkanlığına Aybar, Genel sekreterliğe Cenan Bıçakçı seçildiler. Genel saymanlığa Uğur Cankoçak, genel sekreter yardımcılıklan­ na da Ayata Beğensel ve Galip Ataç getirilmişlerdir. Kuruluş toplantısında bir konuşma yapan Aybar, «Bugün Türkiye'de bir Milliyetçi Cephe koalisyonu var. Bu koalisyo nun elinde tuttuğu silah milliyetç ilik silahıdır. Bu cepheni n komüniz mle mücadele sloganı Amerikalıların kulağın­ da hoş yankılar yapıyor. Bu slogan, MC doğrultusunda olmayan , halktan yana tüm solu içine alan tabakayı düşman telakki- eden ve yok edilmesi ni amaçlay an tabakanın sloganıdır. Milliyet çilik sahte Atatürk çülere maske olamaz» de-

<< Ünivers iteler kışialar haline getirilm ekte, tüm ilerici güçler kı­ yıma uğramaktadır. Temel hak _ve özgürlük ler kısıtlanmakta olup yasalar çiğnenmektedir.» LÜBNAN'DA FİLİSTİNLİ FALANJİST ÇATlŞMASI

Nisan ayında Lübnan' da, Filistinlilerle Falanjis tler arasında çı­ kan çatışmalarda yüze yakın insan ve pek çok kişi yaralanölmüş düzeyde ki devlet adamÜst mıştı. larının ve ordunun araya girmesiy le bir süre duran çatışmalar, Mayıs sonlarında tekrar başladı ve günlerce devam etti. Özellikle baş­ kent Beyrut bir iç savaş alanına döndü.

ew

Mayıs

miştir.

Has - İş

Sendikalarının

w. n

et

Sosyalis t Parti ile birlikte, 14 Ekim sonrasında kurulan sol parTürkiye tilerin sayısı beşe ç~ktı: Sosyalis t İşçi Partisi (TSİP), Türkiye Emekçi Partisi (TEP), Vatan Partisi, Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Sosyalis t Parti, SENDİKALAR BASKlL ARI

ww

PROTES TO EDiYOR

Ankara' da 12 sendika temsilcisi birlikte yayınlarukları bir bilzamanla rda öğrenci diride, son gençlik, öğretmenler ve işçiler üzerinde yoğunlaşan baskı ve terör hareketl erini kınadılar. Asis, Basın-İş, Baysen- İş, Devrimci Toprak-İş, Kimya-İş, Ma.rienTek Bank-İş, Tuİş, Sosyal-İş ,

66

Üç milyonu aşkın nüfuslu küçük bir ülke olan Lübnan, Ortadoğu'nun, oldukça ilginç nitelikle ri olan bir ülkesidi r, Lübnan nüfusu birbirin e yakın miktard a müslüman ve hrıstiyanlardan oluşmakta­ dır. Ayrıca önemli oranda da Dürzi yaşamaktadır bu ülkede. Ülke ekonomisi başlıca ticarete ve turizme dayalıdır. Başlıca kazanç getiren iş­ ler; sınai ve ticari işletmeler; doktorluk avukatlık, mühend islik gibi serbest meslekl er zengin hıristiyan­ Müslüların elinde toplanmıştır. man halk ise genellik le yoksul bir düzeydedir. 1958 yılında Lübnand a çıkan iç bir müslüman-hıristiyan ça-

savaş


ww w. ne

te we

rasında bir uzlaşmaya varıldı ve ülkenin iç yapısına uygun bazı demokratik essalar kabul edildi. Buna göre Cumhurıbaşkanı hristiyan , Başbakan Sünni Müslüma n, Meclis Başkanı Şii Müslüma n (Caferi) olacak ve bakanlıklar da etnik guruplar arasında bölüşülecekti. Uygulama da bugüne kadar bu şekil­ de oldu. Lübnan'd a tüm sınıflar ve etnik guruplar serbestçe örgütlenmişlerdir. Komünis t Partisinin yanısıra sol nitelikte başka partilı:jr de vardır. · fHunlardan Kemal Canpolat'ın liderliğindeki ilerici Sosyalist Parti, ülkede etkin olan siyasal kuruluşlardan biridir. Kemal Canpolat, Dürzileri n lideridlr, ilerici ve demokra tik çabalarından dolayı 1972 yılında Sovyetler Birliğinden Lenin nişanını almıştır. Falanjist parti ise, zengin Hristiyan ların desteklediği faşist nitelikte bir partidir. Hrıstiyan nüfusun emekÇi kesiminin ise sol partileri desteklediği bilinmek tedir. Lübnand a 60 bin civarında da Kürt yaşamakta­ dır. Daha çok Suriye ve Türkiye'· den buraya göçedip yerleşmiş olan Kürtlerin büyük çoğunluğu Lübnan yurttaşı değildir ve burada genellikle işçilik yapmaktadırlar. Ülkede srebestçe faaliyette bulunan partilerd en biri de Kürt Demokra t Partisidir . Lübnand a ayrıca Kürtlerin yardımlaşma, gençlik ve kadın örgütleri vardır.

rütülen gerilla faaliyetle rinden önemli bir bölümü buradan yürütülmüştür. Bu nedenle İsrail zaman zaman LUbnan'a sa1dırarak, Lübnan hükümet ine baskı yaparak Filistinliler in bu ülkedeki faaliyetlerini önlemek, onları sindirrne k istemiştir. İsrail'in Lübnan içindeki en büyük desteği ise Falanjist Parti olmuştur. Lübnan burjuvazi si, Batılı sermaye çevreleriy le arasında var olan ilişıkileri bozmak istememektedir . Şüphesiz bu burjuvazi yi Filistin meselesi ilgilendir miyor ve o, bu yüzden işlerinin bozulmasını, başının ağrımasını istemiyor . Başını Falanjist Parti'nin çektiği çıkar çevreleri, bu nedenle Filistinlll ere karşı daima olumsuz bir tavır takın­ mışlardır. Falanjist ler zaman zaman da işi silahlı çatışmaya vardı­ rarak Filistinlil erle Lübnan halkı­ nı karşı karşıya getirmek için çaba göstermişlerıdir. Son olaylar sırasında kurulan askeri hükümet , halk kitlelerin in ve ilerici güçlerin büyük tepkisiyle karşılaştı. bu nedenle de ancak üç gün dayanabil dL Öyle anlaşılı­ yor ki benzer olaylar önümüzd eki yıllarda da sık sık görülecek tir. Lübnan'ın iç sorunlarının çözümü, yalnızca bu ülkedeki iç güçlere de bağlı değildir. Bir yandan İsrail'in emperyal ist ülkelerin , diğer yanian Suriye, Mısır ve diğer Arap ülkelerin in etki alanı içinde olan Lübnan'd a, iç sorunların çözümü, bütün bu dış güçlerin oluşturdu­ ~ güç dengesine bağlı bulunmak -

.c om

tışması niteliğinde olmuştu. Yüzlerce kişinin öldüğü bu iç savaş son~

ülkelerin in İsrail sonra bir kesimi Ürdün ve Suriye'ye bir kesımı de Lübnan'a sığınmıştır. Filistinliler , burada kendileri ne özgü mahallele r oluşturmuşlardır. Çoğu bara'k a evlerde yoksul bir hayat sürmekte dirler. · Yine Lübnan'da Filistin gerillalarına ait üsler oluşmuş ve İsrail'e karşı yüFilistinlil er,

işgaline

uğramasından

tadır.

İTALYA'DA

YEREL SEÇiMLER

15 Haziran günü İtalya'da ·yayerel seçimlerd e solcu partiler önemli başarılar sağlarken, pılan

67


sosyal ist olmasına karşılık, kendis i, Avrupanın öteki ülkeler inde de gördüğümüz, aslında sosyal demok rat nitelik teki partile rin bir benzeri. Bu nedenl e de devrim ci hareket karşısında teredd ütlü ..

adının

Portek iz Komü nist Partisi ise, Sosyal ist Partisi nin seçiml erde kakarşılık temsilciliğe zandığı 116 kazanmış yalnızca 30 temsilc ilik sendik alarda ve olmak la birlikt e son derece etarında kadrol ordu kin. Burjuv a gözlem ciler dahil, hemen herkes Komü nist Partisi ni Portek iz'deki en güçlü parti sayı­ yor bu nedenl e. Faşizme karşı mücadele nin de en büyük payının bu partiye ait rolduğu kabul ediliyo r. Avrup a ülkele rinin çoğunda iktidarda olan Sosyal Demok rat partiler, Portek iz'deki -gelişmeleri büyük ilgiyle izliyor ve bu gelişme­ leri, kendi çizgile rine uygun Sosyalist Parti'd en yana etkiler neye ait Reçalışıyorlar. Sosyal istlere public a Gazete sinin kapanışı sıra­ sında bu partile r büyük güıiiltü koörneğin Şili'deki pardılar. Ancak yaptıkları cinaye tler faşist çetenin ve Portek iz'deki faşist diktatö rlümarife tleri karşısında bu çevğün reler sesleri ni böyle yüksel tmediler. Portek iz'deki devrim mücad e· lesi devam ediyor . Dışarda, emper yalist güçler in tertip ve baskıla­ rına, içerde, karşı devrim ci unsurenların .yarattığı ve yaratacağı yüyolda bir çetin karşı gellere

ww w. ne

te we

.c om

partile r geriled iler. Ülkenin, aldığı oylar bakımından en büyük partisi olan iktidar daki Hrıstiyan Demok rat Partisi o/o 3 oranında oy Partisi , kaybed erken, Komü nist o/o kıyasla erine 1972 Genel seçiml arak sağlay artışı oy fazla S'ten tüm oyların o/o 33,7'sini almıştır. Sosyal ist ve Cumhu riyetçi partile r de oy oranlarını arttırmış, sosyal demok ratlar ise ancak eski durum larını korumuşlardır. Buna karşı­ lık Neo-Faşist .!talya n partisi de önemli oranda gerilemiştir. Ülkeni n hemen bütün büyük merke zlerind e seçiml eri sol partile r yerel sekazanmıştır. İtalya'daki bir proerin seçiml büyük , çimler görülm ekte ve bu vası niteliğinde bakımdan bu sonuçların büyük önem taşıdığı kabul edilme ktedir. İtalya, geçtiğimiz yılda büyük bir ekonom ik kriz atlatmış, <<uçudönm.iştü. kenarından>> rumun i bu isindek ekonom İtalyan Ancak nisbi düzelm enin, iktidar daki Hrıs­ tiyan Demok ratlar yararına yine de sonuç vermediği anlaşılıyor. sağcı

PORTEKİZ'DE

KAMULAŞTIRMALAR

DEVAM EDiYO R

Portek iz'deki devrim ci hükümet son günler de ülıkedeki ulaşım devletleştirdi. Bunşirketlerini de ların 50 kadar oldukları biliniy or. Devrim ci hüküm et, büyük toprak ları kamulaştırmak için de bir proje hazırladığını açıkladı. Portek iz'deki Buna karşılık, devrim ci karşı iki da, kaynaşma rağmen, hareke tin hastınlmasına hala durmuş değil. özellik le Suarez'in liderliğindeki Sosyal ist Parti, başından beri yarattığı sürtüş­ meleri devam ettiriyo r. Bu partini n

'68

ıiinecek.

LAOS'TA DEVRİMCİ GÜÇLER ZAFERE DOGRU İLERLİYOR

Ameri kan emper yalizm inin Viuğradığı etnam ve Kambo çya'da bozgun dan ve bu ülkeler deki kuk-


ğa

başladılar.

çağrıda,

halkı,

Amerikalılarca

eği­

özel kuvvetiere ve CİA ajanlarına karşı uyanık olmaya çaölüm kalım ğırmış, «Giriştiğimiz mücadeleyi yarı yolda savaşında kesip saldırganlar hainler ve gericilerle barış içinde bir arada yaşa­ yamayız» demiştir.

w. n

OLAYINI

KİM DÜZENLEMiŞ?.

atılan bumuna Demirel'in «yumruk olayı» ile ilgili, geçtiği­ miz günlerde ilginç gelişmeler oldu. Görevsizlik kararının Yargıtay­ ca bozulmasından sonra tekrar An· kara Milli Güvenlik Mahkemesinde yargılanan Vural Önsel adlı şa­ olayı TürkeşçNerin düzenhıs, bu lediğini söyledi. Vural Önsel'in iddiasına göre bu iş için kendisini tabangörevlendirenler, Demirel'i cayla vurmasını istemişler ama o bunu kabul etmemiş. Vural Önsel, mahkemede baş·ka ilginç şeyler de söylüyor. Karamürsel üssünde, i-

ww

sOO

kişilik

•.

et

tilmiş

YUMRUK

da bulundubir kaçakçı şebekesi bulunduğu bu şebekenin Türkiye'ye silah, eroin ve sair soktuğu; Ülkü Ocaklarının gelirinin buradan ve s.. Önsel'e göre sağlandığı MHP Senatörü olan Kudret Bayken· yaıkalamşı, han'ın Fransada di hesabına iş görmek istemesinüzere Kudret Bıilindiği denmiş.. Bayhan iki yıl kadar önce Fransa'da uyuşturucu madde kaçakçı­ hayakalanmış ve ağır lığından pis cezasına çarptırılmıştı; halen'cezaevinde bulunde Fransada maktadır . Böylece Yumruk olayı yeni biç:mler kazanıyor. İlk ağızda Önsel'i CHP'ye veya sola maletmek isteyenler, herhalde bütün bu gene yapacaklalişmeler karşısında rını şaşırmışlardır.. Bu olayın gadaha baştan ripliği, tertip havası besbelliydi. Hitlervari birtakım o· yunlar sahneye konuyordu. Vural Önsel'in bu açıklamala­ rına karşı Türkeş'ten ses çıkmadı? Olayın ilk günü, sanığın THKO'n- , dan olduğunu, hem de olayın çok uzağında Eskişehirde söyleyen Türkeş acaba neden konuşmuyor? Sözkonusu kaçakçılık olayiarına karşı nedir acaba? Ülkü Ocakgörüşü larının gelirinin böyle şeylerle iliş· kisi mi var? Ya Milliyetçi Hareket Partisi'nin Milliyetçi Senatörü olan Kudret Bayhan'ın durumu .. ğu

ew

Halen Laos hükümetinin en güçlü koalisyon ortağı olan Patet bir Lao ise, radyoda yayınladığı

Amerikalıların

çinde

e. co m

b yönetimlerin devrilmesinden sonra Laos'ta da devrimci halk güçlerinin karşısındaki engeller silinAmerikan emperıneye yüz tuttu. yalistleri ve yerli işbirlikçileri, bu ülkede, devrimci Patet Lao kuvvetlerine karşı, dağlı Meo kabilesinden savaşçı birlikler oluş­ turmuşlardı. Ancak Mayıs ayı sonlarında durumun gericiler hesabı­ üzerine . kötüleşmesi na giderek Meo'Iarın lideri General Vang Pao ülkeyi terkederek kaçtı. Onun arkarşı halklarına kasından, kendi kullanılmış olan Meo birlikleri de askerlerin birçoğu dağılmaya ve ülkeden kaçarak Tayland'a sığınına­

Bu iddialar karşısında olayın olan Demirel'den de ses çıkmadı; o da bu konuda birşey demedi. Bu olayın .gerçek yüzü umarız ·k i mahkemece açıklığa kavuş­ turulacak.. Ama Vural Önsel'in diiddialarının gerçekiİk dareğer cesi de araştırılınaya değecek kadar önemli. Bilmiyoruz sayın savaraştırma konuda bir cılar bu yapmak gereğini duyuyorlar mı?. mağduru

69


İSKENDEROGLU'NUN

ÖNERGESi Mil'letvekili Recai Demirel cevaplandırılması istetarafından Başkanlığına ğiyle Millet Meclisi Demirel henüz bir önerge verdi. bu önergeyi cevaplandııımış değil. Biz bu önergenin bir bölümüyapmanü herhangi bir yorum dan oKurlarımıza sunuyoruz: Diyarbakır

1 - MiHiyteçi Hareket Partisiyardımcınız nin son kongresinde sayın

Türkeş'in

lıyorsunuz?

Hükümetiniz bugünkü S toprak statümüzün ulusal emellerimizi tamamiyle tatmin etmiş olUlusal mıdır? inancında duğu sınırlanmızın dışında ve başka bir devletin snıtları içinde kalan yerlerde iddiası var mıdır?

e. co m

Başbakan

İskenderoğlu,

ikinci Ergenekonunun öve geçemiyecektir» nüne kimse «Milliyetçi Hareket Partisinin ve Türk milliyetçiliğinin patlama noktasını aştığı» deyimlerinden ne an-

ğuşunun

yaptığı konuşma­

ve ideolojisinin beliren olan Doğu Karadenizle Doğu ve Güney Doğu Bölgemize sosyal, ekonomik, etnik ve kültürel açıdan bakışını payiaşı­ yor musunuz? 2 - Ulusal görüş açısının temelinde «Ben Korede şehit düşen mevlüt okutan, makardeşi için tem tutan Moğol Türkleri, Kazan Türkleri gibi kimselere öz kardede, Karadeniz şim demiyeceğim sahillerinde Rum Pontus Krallığı­ nın bir kırmtısı olan lazlara, şarki Anadoluda oturan kürtlere Hatayda memleketin en mümbit yeroturan Hatay ve Adanalerinde daki fe Ilahtarla eski Adapazarın'­ da İzmit havalİsindeki çerkezlere mi kardeşim diyeceğim» inancına paylaşmıyorsa­ dayalı bu görüşü nız geçmişteki AP hükümetleri programlarında bütçelerinde yurdumuzun geri kalmış bu bölgelerine sosyal adalet zorunAnayasamızın ayırdığınız ödenek luğu nedeniyle yemiktarının onda biri oranında ni hükümet programınıza ödenek nedir? ayırmış olmanızın nedeni Hareket Milliyetçi 3 - Yine Partisinin son kongresinde Genel Başkanlarının ve yardımcınızın ağ­ Türk'ün yeniden dozıdan « Artık larında,

ww

w. n

et

ew

doğal gereği

vazgeçilmez Anayasanın olan mevcut partilerimiz, Anayasanın ve Devletin güvencesi altında bulunurken Başbakan yar<Ana görüş ve felsefedımcınız < mizden hiç bir taviz vermeyeceğiz» deyimi üzerine «Tek parti tek Meclis, Başbuğ çok yaşa» diye kongre delegelerince bağırılmıştır. Bu- deyim ve bağınşmalar demokyasalara aykırı ratik kuruluş ve belirli değil midir? Bu iki deyim yönetimin düşün bir totaliter ve özlemini taşımıyor mu? Bu konuda yasal bir kovuşturma ve sodüşünmüyor musunuz? ruşturma 6 -

unsurları

70

8 - Devletimizin yasaların­ da kafa ezmek cezası var mıdır? Bu ceza şeklini Devletin hangi organları ve kimler vasıtasıyla nasıl uygular? ARDI ARKASI KESiLMEYEN SALDIRILAR Dış politikada sıkışınca muhalefetin desteğini almak için çabalayan, birlik naraları atan MC iktiemekçi halkımıza, darı içerde ise ilerici, demokratik gü~lere, işçi, öğrenci ve öğretmeniere karşı salduruyor. arttırıp dırıları, terörü keKanlı saldırıların ardı arkası


silmiyor. Faşizan güçler, içe.rde adeta bir iç savaş havası estiriyorlar. Örneğin, bir tek günde, 21 Haziran'da , gazetelerde yer alabilen şu haberlere bakın: «Erzurum' da komandola r tiyatro bastı. 30 kişi yaralandı. >>

<<Komandoların

bıçaklı

sına uğrayan ODTÜ

den üçü

yaralandı.>>

saldırı­

öğrencilerin­

<< Yusuf Aytop isimli bir işçi de devrimci yayınları okuduğu için iki kişi tarafından bıçaklan­ dı ... >> << İşçi yürüyüşüne katılan

çi adliyeye

verildi. .. >>

Saldırılar nına

birçoğu

ll iş­

ülkenin dört bir yadurumda. Bunların basma bile intikaıl edemi-

yayılmış

yor.

BİNGÖL OLAYLARI Geçtiğimiz

ay

ne

içinde faşizan yerlerden biri de Bingöl'dü. Solhan Yatılı Bölge Okulundak i öğretmeniere ve Bingöl TÖB-DER Şubesi mensuplarına yöneltilen ve Lice'de halka karşı işlenen ahlak dışı saldırılarla i!igli olarak Baysen-İş, Genel-İş Sendikaları Bingöl şube­ leri ile Bingöl TÖB-DER şubesi­ nin birlikte yayınladrkları bir bildiride şöyle denmekte4 ir: <<MC Hükümetıinijn !kuruluşuy­ la ülke çapında harekete geçen faşist güçler, işçi sınıfımızın, yoksul köylümüzü n, halktan yana olan aydınlarımızın ve yurts~ver gençliğimizin demokrati k mücadeles ini kanla, basıkıyla, zorbalıkla bastır­

ww

w.

oyunların tezgahlandığı

~aya çahşmaktadırlar.

<<Az

gelişmiş

ülkemizin geri bı­ bölgesinde de gün geçtikçe faşist provakatö rler emekçi halkımızın sabrını taşıracak hayasızca oyunlara girişiyorlar. Aşağı­ daki oyunlar bunun açık örneklerinden birkaçıdır:

te we .c om

<< Kıomandolar dctvrimci ya,ly.ın­ okuyan bir genci yüzünden bı­ çakla yaraladılar.>> ları

<< Güçlerini tekelci sermayede n alan bu çağdışı, ırkçı , faşist ideolojinin savunucuları, bu kez çeşitli kademeler de görevli bürokratlarıyla daha da tehlikeli yöntemlerle korkunç ve ıgrenç oyunlar tezgahlamaktadırlar . ra kılmış

<< Geçtiğimiz

günlerde llçe KayMehmet Baydar'ın tezgahladığı bir oyun sonucunda Solhan Yatıh Bölge Okulu yurtsever öğ­ retmenleri nden Mustafa Budak ve Muhittin Aşnaz göz altına alınmış­ lardır . Aynı okuldan iki öğret­ menin site dışında münakaşa etmelerinden ibaret olan bu olay s ayın kaymakamın yoğun gayretleriyle okulun on beş gün süreyle eğitim ve öğretime kapalı tutulmasına gerekçe gösterilmiştir. Olayı yerinde incelemek üzere Solhan'a giden . TÖB-DER Başkanı beraberindek i dört arkadaşıyla birlikte Solhan'dan dönüşlerinde yolmakamı

ları silahlı

saldırganlar

tarafın­

den kesilerek hunharca döğülmüş­ lerdir. Olaydan hemen sonra Solhan ilçesinde yapılan soruşturma sonucunda olayın ilçe kaymakamı­ nın bir tertibi olduğu anlaşılmış­ tır. Aynı zatın olayı bir trafilk kazası olarak vilayete bildirmesi de açıkça bu tertibi kanıtlamak­ tadır. Zaten suç işleyenierin bir kısmının Solhan'da elini ıkolunu saliayarak gayet serbest gezmeleri bu tertibin ikinci bir delilidir. Bildirinin devamında, Dergi<<Lice Olayları olarak geçen olayların yaratıcısı Lice Jandarma !B-i rlik Komutanı Fahaımedtin Seınizde

71


zer'in marifet leri «Bütün dır. Bildiri,

anlatılmakta­

bu faşizan baskılar, jşçi sınıfımızın ve . tüm ilerici ve devrim ci yandaşlarının mücade lesiyle kahrolacaktın> diye bitmek tedir.

mışlar,

polis ise bu

saldırılara

Halk Merkez inin camlarını kır­ ve içerdek ilerin direnm emışlar si üzerine çatışma Çıktıktan sonra polis te müdaha le etmiştir. Fasonra da şehir içinşistler, daha sürdürmüşlerdir. de gösteril erini seyirci

kalmıştır.

Faşistler,

Eğitim

te we .c om

ERZURUM'DA ...

Olay yerine

ne

gecesi Erzuru m'20 Haziran da Dostlar Tiyatro su'nun oyuaya cağı 'Alpagu t Olayı adlı piyesi oynatmam ak için faşist komand olar tiyatroy u basmış ve kanlı olaylar Erzuru m Emniye t yaratmışlardır. Müdürü 'nün de içinde bulunduğu 30 kişi yaralanmıştır. Faşistler, piyesin temsil edileceği Halk Eğitim tiMerkez i'nin önünde biriker ek ere seyircil isteyen yatroya girmek ve temsili düzenle yeniere saldır-

dırıda

w.

ww

birçoğu­

nun, «içerde filim gösteri p dine küfredi yorlar, Türk bayrağını yakı­ kandırıl­ yorlar», diye kışkırtılıp dıkları

anlaşılmıştır.

Erzuru m Valisi, olaydan sonra beyana tta «durum un norolduğunu söyleye rek, ola» (!) mal yı bir « sağcı-solcu» çatışması diye nitelemiştir. Olaylar sebebiy le 22 kişi göz altına alınmıştır.

verdiği

------ --o eo--- -----

72

toplana n ve sal"

kullanılanlardan


ww

w. n e. co m

ew

et


ww

w. n e. co m

ew

et


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.