Münferit Dergi

Page 1

Münferit Edebiyat, Sanat, Düşünce

STO E F İ MANYFA 01 SA

OKUYORSANIZ VARSINIZ YOKSA YOKSUNUZ !

fahrı tuna sayfa

11

İLK SAYI ! Sayı 1 | 10-25 Şubat 2014

facebook.com/munferitdergi - twetter.com/munferitdergi



EDİTÖRLERDEN

münferit Yayın Türü: 15 Günlük Yaygın Süreli Yayın Sayı: 1 / 10-25 Şubat 2014

1

TO

ES F İ N MA

Genel Koordinatör ve Sorumlu Yazı İşleri SONER ÜÇKUŞOĞLU Genel Yayın Yönetmeni CEYHUN DOĞAN Editörler SONER ÜÇKUŞOĞLU CEYHUN DOĞAN

Bukowski’nin yazmak eylemini ele alan cümlesiyle başlamak gerek her şeyi açığa vurabilmek için; “Yazmak seni seçer, sen yazmayı seçmezsin.” Bu cümle, kalemimizin son damlasında gizlenmiş kelimeler yığınıdır. Bu dergi ise, kelimelerimizi hangi vakit açığa vuracağımızın kararına henüz varamadığımız yazılar topluluğudur.

Grafik-Tasarım KADİR ÖZKAN (ÖZKAN MEDİA)

Elinizde tuttuğunuz birkaç sayfadaki her şey yalnızca bize ait değil, aynı zamanda size ait olanlardır. Zira biz, sizi yazanlar değil, size yazılanlarız.

Grafik-Tasarım Asistanı ALPER ULULAR Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar Fahri TUNA, Kadir KARADELİ, Emel YİĞİT, M.Ender BAHAR, Ahmet DURUKAN Reklam CEYHUN DOĞAN +90 506 720 83 64 dgncyhn1@gmail.com Basım Yeri KEVSER KİTAP & KIRTASİYE Buğday Pazarı Mah. Kucaklama Taşı Mevkii Beyaz Saray Apt. NO:5 PK:18100 Merkez/ÇANKIRI Yazılarınız İçin ! munferitdergi@gmail.com Bizi Takip Edin ! facebook.com/munferitdergi twetter.com/munferitdergi

TÜM HAKLARI HALKA AÇIKTIR. Bu dergide yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlarda dahil olmak üzere çoğaltma hakları SİZE aittir. İzinsiz çoğaltılabilir, dağıtılabilir.

Kurallardan çok sıkıldık. Aldığımız karar; bütün kurallara rağmen, kuralsız bir yayın başlatmak. Bizden önce kabul edilmiş bütün kuralları ve tabuları reddediyoruz. Sansüre karşıyız. Deli kanlıyız. Hey’canlıyız. Edebiyat olan, edebiyatın içinden olan her şeye açığız. Sanat, düşünce, siyaset… fikirlere değil, bilgisizlikten doğan fikirlere karşıyız.

Amacımız yok. İstediğimiz vakit bırakırız.

İstediğiniz zaman bu yayını çoğaltabilir, dağıtabilir, hatta yüce vicdanın önünde kapitalist duygularınızın sansürünü yıkıp, satabilirsiniz. Telif hakkı size aittir. Özgürlük ve kuralsız olmak işte tam burada! İsteyen herkes bize yazılarını gönderebilir. Herhangi bir fikre, ideolojiye, inanca sahip olabilir ya da bir hiç olabilirsiniz. Hiç önemi yok. Önemli olan şey; kelimeler. Unutmayın! Bu kağıtları yırtıp atmanız umurumuzda olmaz. Okumamanız aklımıza bile gelmez. Ama beynini acıtmak istiyorsan, oku!

OĞLU SONER ÜÇKUŞ

CEYHUN DOĞ

AN


ŞİİR PİYAN OM 04 Ceyhu n DOĞ ŞİİR AN EĞER HERŞ EYİ Bİ LSEN Soner 05 ÜÇKU ŞOĞL U ŞİİR BAŞAR MALIS IN Emel Y 06 İĞİT ŞİİR TÜKEN İYORD UM 07 M. End er BAH ÖYKÜ AR - SERKAN R OMAN INDAN Soner 08 ÜÇKU Ş OĞLU ÖYKÜ - GEC ENİN S ES H.Ahm SİZLİĞİ 09 et DUR UKAN ÖYKÜ - BALE RİN KI Z 10 DENE Ceyhu ME - O n DOĞA KUYO N RSAN IZ VAR SINIZ YOKS A YOKS UNUZ Fahri T 11 DENE UNA ME - N EDİR B U EKO N Kadir K OMİ 12 ARAD ELİ



4

ŞİİR

Ceyhun DOGAN facebook.com/dgncyhn

twitter.com/dgncyhn dgncyhn1@gmail.com

pIYANOM Her uzvunda başka bir nota Yürüyüşünde dalgalanıyor ezgilerim “şey” kelimesini unutana kadar konuşuyorum Ben susuyorum, yer-gök şey Sen susuyorsun, konuşan; piyanom Bir gece yarısı uyanışı gizli Piyanomun tuşlarında Sandalyeden sarkan parmak uçlarım Alafranga bir hayat gibi piyanomda Anadolu’dan bir bakış haykırıyorum yanaklarına Sen susuyorsun, konuşan; piyanom Martılar gülüşünü uçuyor Uzun yürekli bir nehir Seni akıyor. Bir sandal yalnızlığında ufka dalışım Denizin dibinde Seni arıyor. Bir fırtına ağlayışında benim ölümüm Sen yaşıyorsun, konuşan; piyanom Yaşamak mührü vurulmuş yaşayışlarıma Ölüm! Ne işin var erguvan yokluğunda Pürüzlü bir gecede kirpiklerimle dövüşmek Uykularımın sana kaçan tarafında Hecelerim bertaraf olurken bir arka sıra çocuğunda Ben susuyorum, sen susuyorsun Konuşan; piyanom Sen benim dudağımda uçuksun Gamzelerimi gülsen, ağlarsın On beşlik bir kız uykusunda Kabuslarımı görsen, uyanamazsın Şairane otursan bir kere karşıma Ben susarım, sen susarsın Susar piyanom.

EDEBİYAT


SONER ÜÇKUSOGLU facebook.com/renosmentalist

twitter.com/soneruckusoglu renosmentalis@gmail.com

ŞİİR

EGER HERSEYi BiLSEN Eğer her şeyi bilsen, Bildiğin her şeyi unutmak istersin. Şüphesiz insan, Doğaya ait değil. Şüphesiz ki doğa, İnsana ait değil. İnsan ne kadar az farkında olursa hayatın, O kadar mutlu yaşar. Farkında olduğun her şey, Seni bir adım daha yaklaştırır mezara, Belki de mutsuz bir hayata. Öyle bir arena ki dünya... Kimse kazanamaz dünyada. Çocuklar açlıktan, Kadınlar tecavüzden, Erkeklerse savaşlardan Alır paylarına düşen acıyı.

EDEBİYAT

Soğuk akar nehirler, Alnından boşalan terler gibi. Çektiğin acıların sancısı, Dünyanın depremlerine benzer. İnsanın gözyaşı, Bulutların yağmurunun taklididir. Taklittir insan, Olmayan insanlığını över durur. Oysa kalmamıştır içinde, Ne bir parça insanlık, Ne de hakikat. İnsanlar ikiye bölünmüşler. İnsanlıktan çıkanlar, İnsanlığı elinden alınanlar.

5


6

ŞİİR

Emel YiGiT - BASARMALISIN

BASARMALISIN Eğdirme başını dik tut mutluluğa Şu yalan hayata inat dik yürü Dik yürüyemezsen ezilirsin Sevgini sahiplenmezsen içinde kaybolursun Bedenin kalır sadece et yığınından ibaret Buda hayatın bir sıfır önde olduğunu gösterir. Gülmesini bileceksin ayakta durmak için Biliyorum hayatındaki en büyük yalan sahte gülücüklerin ama alışacaksın. Korkmayacaksın hayat bir sıfır önde diye. Azmedeceksin; toprağı tırnaklarınla kazmak ne kadar zor olsa da başaracaksın. Çünkü sana başarmak yakışır. Çünkü sana dik durmak yakışır. Adının asaleti bile bambaşkadır. Sana yakışmayan kefeni daha giydirmeyeceksin üstüne. Beyaz asilliktir ama bir damla siyah karıştı mı gör bak asiliğin ne hale geldiğini. Sana Mevla’mı yakıştırıyorum. Ancak Mevla’m için sevdiğin adamı yakıştırıyorum. Onunla olacak olan mutluluğu yakıştırıyorum. Bak gördün mü berabersin hayatla bir damla siyah karıştırmana ne gerek var ki .

EDEBİYAT


M. Ender BAHAR - TÜKRNiYORDUM

ŞİİR

TÜKENIYORDUM Yok oluyordum. Yere düşen yapraklar, Basıldıkça çıtırdayıp içime doluyor. Başıboş umutlarla kalıyorum. Ardı ardına binalar devriliyor üstüme Sigara dumanı gibi keskin oluyorum, Susuyorum. Konuştukça batıyor cam parçaları boğazıma, Yine de durmayan, Duramayan serseri hücrelerim... Saldırıyordu düşüncelerime. Derinlerimdeki yağmur bulutları, Her dakika daha da kabarıyor, İçime yağmayı bekliyordu. Her nefesimde, İki damla süzülüp kanat açıyordu.

EDEBİYAT

Hissediyordum. Nakış, nakış işlenen korkunç kahkaha, Adeta patlamayı bekliyordu. Ama ardındaki boğulasıca sessizlik, Gün yüzüne çıkıyordu hep. Küfür ediyordu sarhoş kelimelerim, Salıncakta sallanıyordu. Yorgun ve yıpranmış, İçinde çoktan yok olmuş Kırıntılarını toplayan bu beden, Zifiri karanlıkta dolanıyordu Umut ışığının sönmemesi için Aydınlığı arıyordu, Tükeniyordu... Tükeniyordum…

7


8

ÖYKÜ

SONER ÜÇKUSOGLU facebook.com/renosmentalist

twitter.com/soneruckusoglu renosmentalis@gmail.com

SER-KAN Romanından Adım attım, dünya yıkılıyordu sanki önümde. Sırasıyla bütün binalar bir bir yıkılıyordu. Yola tek parçaları bile düşmüyordu. Oldukları yere çöküyordu binalar, Tanrı el atmıştı dünyaya, tekrar eski haline çevirebilmek için. Sonra kendime geldim. Binaların oldukları yere değil benim üzerime yıkıldığını fark ettim. Aynı dünya gibi, aynı gökyüzü gibi. Gökyüzünü orada tutan ne varsa yıkılmış olmalıydı. Gökyüzü üzerime düşüyordu. Güneş asılı kaldığı yerden kopmuş, dünyama çarpmak üzere üstüme geliyordu. Elim kolum bağlı değildi, ama içimden bir şey yapmak, karşı koymak ya da kaçmak gelmiyordu. Kaçış yoktu, dünyanın her tarafı aynı gökyüzüyle kaplanmıştı. Her tarafını gezmemiştim, ama internetten baktım, gökyüzünden ötesini gören ya da üzerinde gökyüzü denen çatının olmadığı bir yer var mı diye. Net bir cevap yoktu aslında. Anladım ki, böyle bir yer varsa bile kimsenin haberi yoktu. Çünkü öğrenen ben olsam, kimseye söylemeden kaçar giderdim o delikten. Gökyüzü ağır bir örtüydü, kaldıramıyordum, kaldırıp atsam; hafifleyecekmişim gibi hissediyordum. Asıl kaldırıp atmak istediklerimse başka şeylerdi. Derdim gökyüzü değildi, gökyüzünün altında beraber bulunmak zorunda olduklarımdı. Herkesin derdi aynı gözükse de diğerlerinin rol yaptığını düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi. İnanmıyordum, kendime bile! Bu kadar acı gerçek olamazdı, kimse bu kadarına katlanamazdı. Bir kısmı hayal olmalıydı, ama değildi; derimde hissettiğimde anladım. Babam, içtiğim ilk sigarayı üzerimde söndürmüştü. Bir daha içmedim. Babama yakalanırım korkusuyla değil, ucu bir başkasına değerse diye. Akşam oluyordu, Güneş batıyordu binaların arasından. Ben kandırılıyordum, Dünyaya çarpıyor sanıyordum. Unutmuştum Güneş’in Dünya’dan milyonlarca kat büyük olduğunu. Okulda öğretmişlerdi, daha doğrusu ezberletmişlerdi. Ama bir gün, bir dergide okuyana kadar hatırlayamadım. Güneş’in her batışında, Dünya’ya çarpıyormuş gibi hissetmeye devam ettim. Binaların arasındaki yolları temizleyen adamlara takıldı gözüm. Dünya’nın görünen pisliği onların süpürgelerindeydi, görünmeyen pisliği ise benim sırtımda. Her gün doğmadan önce ve akşam çökmeden önce bu sokakları temizlerlerdi. Diğer insanlar daha rahat yaşasın diye. Dünya’nın dönmesini sağlıyorlardı bir şekilde. Ne onlar farkındaydı, ne de diğerleri. Bu yüzden “temizlikçilik” meslekler arasında yer almazdı. Diğer meslekler gibi kirletici olmadığı için.

EDEBİYAT


H.Ahmet DURUKAN - GECENiN SESSiZLiGi

ÖYKÜ

GECENİN SESSİZLİĞİ Soğuk bir gecenin alacakaranlığında düşledim seni. Saat baykuşların ötmeye başladığı bir vakit, konuşuyordu umut dolu gözlerle, dinliyordu hayata dair sözlerle. Ve evden dışarı çıkma zamanı gelmişti. Soğuk hava tenine dokunduğunda tüyleri diken diken olmuştu. Dışarı çıkmasındaki amaç sevgi dolu hisler beslediği kişiyi almaya gitmekti. Yürüdü yürüdü ve caddelerin, sokakların ışıkları içini aydınlattı. Ona yaklaşmıştı. Kalbi normal ritminden biraz daha heyecanlı atıyordu. Ve karşıda loş bir sokak lambasının altında onu gördü, yanına geldi ve yumuşak heyecan dolu sözlerle; -‘’İyi geceler.’’ Dedi. -‘’Teşekkürler, sanada iyi geceler’’ diye bir cevap aldı. Konuşacaktı ama heyecanına yenik düştü. Sessizce birlikte yürümeye devam ediyorlardı. Gecenin masum bir o kadarda sert rüzgârı etkisini hissettiriyordu. Ara ara göz göze gelip tek kelime edememek bir yandan üzüyor, bir yandan sevindiriyordu onu. Eve gelmelerine az kalmıştı. Sokakta, kimsesiz bir sokak ortasında, masumluğuyla içimizi ısıtan yavru bir sokak köpeği yanımıza geliyordu. Durduk, emin bakışlarla köpeğe baktık. Eğilip sevmeye, okşamaya başladık. -‘’Bunun karnı aç, yazık.’’ Dedi. Karşıda renkli ışıklarla sokağı aydınlatan markete yürüyüp yavru köpeğin karnını doyuracak bir şeyler alıp gelmiştim. Ve yavru sokak köpeğini bir nebze olsun doyurmuştuk. Doğrulup eve doğru gitmeye başladık. Ev gözükmüştü. Onu eve bırakıp bir daha ne zaman göreceği meçhul olmanın verdiği üzüntüyle kapının önüne gelmiştik. Son bir uzun bakıştan sonra o dokuz harflik kelimeyi söyledi. -‘’Görüşürüz.’’ Dedi. Cevabı hüzün dolu sözlerle karşıladı. -‘’Görüşürüz.’’ Dedi ve başını önüne eğerek soğuk havada kendi evine doğru yürümeye başladı.

EDEBİYAT

9


10

Ceyhun DOGAN

ÖYKÜ

BALERİN KIZ

facebook.com/dgncyhn

twitter.com/dgncyhn dgncyhn1@hotmail.com

I.Bölüm

İmkânsızın başladığı an, ölümün bir papatya gibi kokmasına nail oluyordu. Yılın on üçüncü ayını yaşıyorduk. Günlerden kıyametti. Akşamın alacası yatağımın çarşafından süzülürken, vücudumun buz tutup kendimden geçmekte olduğumun ayırdındaydım. Rüzgârın uğultusu kulaklarımda büyürken, ayrılığın kahrolası günü, beynimde isteksizce betimleniyordu. Uyumak isteyip de uyuyamamamın tek sebebi, geride bıraktıklarıydı. Aklımın ayrılığa duyduğu acımasız tasvirle yanıp tutuşurken, hatıralar isteklerime engel olmayı bırakmış, göz kapaklarım sessizliğe bürünmeye başlamıştı. Gözümü istem dışı kapamamla, ürkek bir kedi gibi titreyerek açmamın aynı zamana tekabül etmesi, odamın penceresinden seken taşın masamın üzerine düşmesiyle gerçekleşmişti. Yorganı, anormal bir el çabukluğuyla üzerimden atıp, doğruldum. Ayaklarımı öfkeyle terliklerimin içine sokmam, hızla pencereye yönelip gözlerimi bahçeye dikmemi beraberinde getirdi. Yerdeki cam parçalarının bana zarar verebilecek olması, pencereye uzanışlarımı engelliyor, bahçeye uzanan bakışlarımın açısını daraltıyordu. Terliğimin ucuyla, cam kırıklarını kenara itip, camların arasından kurtardığım taşa uzandım. Beni kedi görmüş fare gibi sıçratan, önce camı kırıp sonrada balerin kızlı saati yere düşüren taş elimdeydi. Öfkeden, ellerimdeki damarlar dedemin anormal karın kasları gibi sertleşmiş, parmaklarımın arasındaki taşın erimesine saniyeler kalmıştı. Bacaklarım, gecenin gizemiyle olayın bilinmezliği arasında tir tir titriyordu. Yavaşça perdeyi araladım. Gözlerimi kırık camın yarattığı pürüzden kurtarıp, aşağıda olup biten, pencerem aracılığıyla

benim odama taşan olayı net görebilmek için sağa sola kaçırıyordum. İki çelimsiz ağaç ve bir düzine çiçekten oluşan bahçede, duygularımı anormallikler okşuyordu. Kapının hareket ettiğini, aşağıdan gelen şiddeti yüksek tiz bir sesin bahçe kapısına ait olduğunu fark ettim. Bahçenin kapısı hiçbir zaman açık bırakılmazdı. Öyleyse neden hareket ediyordu? Kapının gıcırtısına sebep olan neydi? Sorular beynimi kemiriyor, gecenin sessizliği ürkütüşlerini ayın ışığından alıyordu. Kapadım perdeyi. Bu kez balerin kızlı saati almak için uzandım yere. İki elimle kavramış, bağrıma basıyordum. Neyse ki sapa sağlam duruyor, kumral saçlarıyla göz renginin uyumu, onu hatırlatmaya yetiyordu. Tıpkı bir balerin gibi, süzülerek çıkardım terliklerimi. Uzandım yatağıma. Gözlerim kendini balerin kızlı saatten alamazken, korkaklığım beni terk etmiş, uykularıma sarılmama sebep oluyordu. Bazıları yastığına, bazıları da oyuncak ayısını sarılırdı. Ben uykularıma. Uykularımda rüyalarım var benim ve rüyalarımda o… Bir elimle ışığı kapatırken, diğer

elimle çektim yorganı üzerime. Kirpiklerim kaşlarımdan uzaklaşıyor, artık hayallerim değil göz kapaklarım bedenime hükmediyordu. Uyuyordum ve kollarıma sardığım rüyalarım, yine can bulmuştu göz kapaklarımın anneliğinde. Rüyamda, gözlerimin açık olduğunu ve kâbusun bitmesi için ne pahasına olursa olsun tekrar uykuya dalmam gerektiğini fark ettim. Gece yarısı kâbusu, en beteri. Ama zaten uyurken nasıl uyuyabilirdim ki? Geceye gündüz demek gibi bir şeydi bu. Bir yandan ölüm çığlıkları, diğer yandan acı çeken ergen kokusu geliyordu. Yarım kalmış bir aşkın, bariz kanıtıydı bu! Tanrı aşkına, bu nasıl rüya?

II.Bölüm

Sabah olmuştu... (Devamı ileriki sayıda)

EDEBİYAT


Fahri TUNA

DENEME

11

OKUYARSANIZ VARSINIZ YOKSA YOKSUNUZ!

EDiRNE’Yi SEHiR YAPAN YAZAR 1959 Sakarya doğumlu. Endüstri Mühendisi. Yazıları Türk Edebiyatı, İzlenim, Yedi İklim, Ülkem, Dergah ve Irmak Dergilerinde yayımlandı. 2001 yılından bu yana aylık olarak yayımlanan Irmak Kültür Sanat Dergisinin genel yayın yönetmeni. Halen TYB Sakarya Şubesi Başkanı ve GAP Kültür BirliğiDanışmanı.

Okumak aydınlanmaktır. Okumak bilmeyi, bilmek düşünmeyi, düşünmek doğru yapmayı getirir; doğrular dünyayı doğrultur. Okuyan kurtulur, okuyan kurtarır. Dünü tanımak, bugünü anlamak, yarına yön vermek, ancak okumakla mümkündür. Zira “bugünü yöneten ölülerdir.”(1) Kitaplar “ekmek kadar, su kadar, hava kadar asli ihtiyaçtır; hayatın olmazsa olmazlarındandır. Kitap sıhhattir, kitap afiyettir, kitap selamettir. Kitaplar dünyanın en ucuz varlıklarıdır; yazarının “ciğerinden kalemine kan çekerek” ve “hayatını ortaya koyarak” yazdığı bir kitap, bir “spor-toto”, bir “at yarışı” kuponundan, bir “milli piyango” biletinden, iki paket “Marlboro” sigarasından pahalı değildir de; “hayatı yalan-dolan dolu” bizim gibi toplumlarda “kitaplar çok pahalıdır” palavrası yaygındır ya, “boş zamanlarımda kitap okurum” yalanı da cabası... Okumak boş değil dolu zaman işidir: Okuyorsanız doluyor, dolduruyorsunuz demektir. Akıl ve kitap birbirinin kardeşidir; biri olmadan diğerinin bir işe yaradığı görülmemiştir. İlk emri “oku” olan bir dinin mensupları olarak ne kadar öğünsek azdır; “Kur’an” okunan demektir; evet tarih boyunca hiçbir kitap bu kadar okunmamıştır; okunmamış ezberlenmemiştir. Ah bir de yeterince anlaşılabilse.... Mehmet Akif “az kitabı çok okurdu”(2); demek ki “çok” değil, “iyi” ve “iyileri” okumak önemlidir. Biraz da “okuduklarımız canımıza okumadı mı?”(3) Aslında “kitapların dünyası”, balta girmemiş vahşi Afrika ormanlarından farksızdır, neredeyse her köşe başı Deli Dumrullarca tutulmuş; her an büyük tehlikelerle karşı karşıyayız... Doğru kitabı, doğru kitapları bulmak zorundayız!..... Zira “doğrular doğru yerde aranmazsa bulunmazlar”(4) Kitaplar da ikiye ayrılır, tıpkı insanlar gibi; “kitaplı kitaplar”, “kitapsız kitaplar.” Okumak yaşamaktır; yaşadığının farkına varmak, yaşadığının farkına varılmaktır. Okuyorsanız varsınız, yoksa yoksunuz. (1) Cemil Meriç (2) Mithat Cemal Kuntay (3) Cihat Zafer (4) M. Selahaddin Şimşek

KONUK YAZAR


12

DENEME

Kadir KARADELi

Adnan Menderes Üniversitesi Maliye Bölümü Ögrencisi kkaradeli.kd@gmail.com

Nedir Bu Ekonomi ? Ekonomi köşesinde yazmaya başladığım bu ilk yazımın ekonominin ne demek olduğu hakkında sizinle sohbet havasında geçmesini istediğim bir yazı ile başlamak istedim. Beni böyle bir düşünceye iten ise , çoğumuzun haberlerde veya gazetelerin ekonomi köşesinde gördüğümüz okuduğumuz aslında tam içinde olmamıza rağmen bazı terimleri anlayamadığımızı fark etmem oldu. Ekonomi Kökeni Yunanca’daki “oikia” (ev) ve “nomos” (kural) kelimelerine dayanır, “ev yönetimi” demektir. Ekonomi yerine Türkçe’de Arapça’dan geçme İktisat kelimesi de kullanılmakta¬dır Ekonomi dersleriyle tanışmaya başladığımda bize hep ‘Sınırlı insan kaynaklarıyla , sınırsız insan ihtiyaçlarını nasıl karşılarız?’ sorusuna cevap aramak çözüm üretmek olduğu öğretildi , evet kaynakların bir gün tükeneceği ve insan ihtiyacının asla tükenmeyeceği varsayıldı , işte tamda bu nokta Ekonomi Bilimini yani iktisat’ı oluşturdu , bu tanım bilimin tanımı peki bu tanıma ve bilime ışık tutarak Ekonomi nedir’ e bir cevap aramaya çalışalım. Bu soruya tek bir cümle veya bir paragrafla bir cevap vermek oldukça güçtür ve bu tanım hakkında da belli bir görüş birliği bulunmamaktadır Ekonomi aslında , para olsun veya olmasın insanların hayatlarını idame ettirebilmek için üretim , tüketim , dağıtım , ticaret ithalat ihracattan oluşan bir insan aktivitesidir belli belli bir bölgede belli bir sistemin içerisinde yer alır. İnsanların yaratığı değerleri ve bu değerlerin milletleri nasıl zenginleştirdiğini kapsar. Bu tanımlar bize ekonominin ne demek olduğu hakkında bilgi sağlar evet ama sadece bunlarla geçiştirmekte bu bilime haksızlık olur çünkü ; Fiyatların neden inip çıktığı, neden bazı firmaların ötekilerden daha fazla kâr ettiği, bir hükümetin hangi vergileri toplayacağına nasıl karar verdiği ekonomi alanında ortaya çıkan bazı soru türleri ve cevapları yer almaktadır. Bir hikaye kurup içinden ekonomiyi ilgilendiren konuları seçelim , Bir insan iş kurmaya karar verdi ve yıllardır biriktirdiği belli miktar parayı ortaya koyup bir iş kurmaya karar verdi , bunun için önce bir dükkan kiraladı , sonra dükkan açmak için gerekli yerlere başvurup kayıt olup ödemesi gereken ücretleri ödedi , sonra işiyle ilgili malzemeleri satın aldı yanına elemanlar aldı ve dükkanı işletmeye başladı. Burada işi kuran kişi , üretim faktörlerinden birisi olan ‘Girişimci’ , ortaya koyduğu para ‘Sermaye’ , aldığı eleman ve kendiside işin içindeyse ‘Emek’ , dükkanı açmak için devlete ve bağlı kurduğu odaya vergi vb yükümlülüklerini ifa etti , daha sonra sattığı ürünler ile insanlara ‘mal ve/ veya hizmet’ sunmuş oldu , Ve yaptığı bu ekonomik faaliyet çerçevesinde belli bir ‘kar’ elde etti.

Bahsini yaptığımız olay ekonomi sisteminin içerisinde çok küçük bir halkadır , baktığımızda ekonomi toplum halinde yaşayan , insanların davranışlarını , tutumlarını , ilişkililerini inceleyen sosyal bir bilimden başka bir şey değildir günümüzde ekonomiyle ilişkisi bulunmayan bir toplum veya bilim kalmamıştır. Çok geniş ve kapsamlı bir bilim olmasından dolayı da ilgilendiği olaylara göre de farklı isimler almaktadır dar kapsamda bireyin faydasını üreticinin karını maksimum yapmaya uğraştığında ‘Mikro ekonomi’ daha büyük devletler bazında ülke ekonomisinin tamamı üzerinde durduğunda ‘Makro ekonomi’ , başka devletlerle olan alım satım işleriyle uğraştığında ‘Uluslar arası ekonomi’ , bankacılık ve finansal sektör ile uğraştığında ‘Para Banka’ gibi çeşitli bölümleride bulunmaktadır . Ekonomi eski Yunan medeniyetlerinden bu yana sürekli farklı şekillerde yorumlanmış , ekonomik bir sistem ortaya atılmış ve bu ortaya çıkan sistemin bir gün aksamış ve başka birisi ortaya değişik bir yorum ile başka bir sistem atmış ve kendisinden önceki sistemin kaderini aynen yaşamıştır , yani sistemler sürekli yıkılarak değişerek üstüne konularak hatalar düzeltilmeye çalışılarak günümüze kadar varolmuştur. Ekonomi bilmek , en azından fikir sahibi olmak günümüzde çok önemli bir hal almıştır , çünkü her şey bir yana , gelişmişliği büyümeyi sağlamak , daha özgür daha insancıl bir ortama sahip olmak , globalleşen dünyada bende varım diyebilmek söz sahibi olabilmek , önce iyi bir ekonomiden geçer , sadece makro düzeyde değil bir insanın kendi hayatı içinde önemi tartışılmaz , en basit düzeyde evinin ekonomisini iyi yönetir daha az sıkıntı yaşayabilir ve daha rahat bir hayat sürebilir. Yazıma John Maynard KEYNES’in bir dizesi ile son vermek istiyorum ; “ (...) ekonomi ve politika filozoflarının ileri sürdüğü doğru ya da yanlış düşünceler, genellikle sanıldığından daha çok önem taşır. Doğrusunu söylemek gerekirse, dünya hemen yalnız onlar tarafından yönetilmiştir. Kendilerini doktrinlerin etkilerinden tam anlamıyla kurtardığını sanan aksiyon adamları, geçmişteki bir iktisatçının kullarıdır. Düşüncelerin gitgide kazandığı güce oranla mevcut çıkarlardaki gücün çok fazla abartıldığına inanmış bulunuyoruz. Gerçekte; etkilerini hemen değil, fakat bir sürelik zamandan sonra gösterirler. Ekonomi ve politika felsefesi alanında, yirmi beş veya otuz yaşlarından büyük olup da yeni teorileri anlayabilen pek az kimse vardır. Şu halde, memurların, politika adamlarının ve hatta kışkırtıcıların cari yaşantıda uyguladıkları düşüncelerin de en yeni düşünceler olma şansları az demektir. Ne var ki, bunlar düşüncelerdir ve iyilik için olduğu gibi kötülük için de er geç tehlikeli bulunan kurulmuş çıkarlar değildir.”

EKONOMİ


RE KL A ALA M NI


Sayı 1 | 10-25 Şubat 2014


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.