Ş E H İ R V E İ N S A N O C A K Ş U B A T MA R T2 0 1 5|Y ı l 1 0|S a y ı : 6 0
SUL T ANBEYL İBEL EDİ YESİ ’ Nİ N3AYL I KY AYI NI DI R
Ç a n a k k a l eS a v a ş l a r ı B İ l İ n c İ Ma z l u mD İ y a r l a r ı nG ü rS e s İ N u r İ P a k d İ l B o ğ a z ’ ı nMa n z a r a l ı S ı r t l a r ı n d a
ŞEHİR VE İNSAN BAŞLARKEN
Şehir ve İnsan Ocak-Şubat-Mart 2015 Yıl: 11 | Sayı: 60 Sultanbeyli Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi Hüseyin Keskin Genel Yayın Yönetmeni Dr. Ayhan Koç Danışma Kurulu Av. Görgün Özcan Reşat Atalar Sorumlu Yazı işleri Müdürü Birol Alpat Editör Hamdi Çakır Tasarım Giray Arslan Ömer Aydın Fotoğraf Editörleri Gökmen Kanberoğlu Türkay Polat Katkıda Bulunanlar Reşat Atalar Özcan Ünlü Melih Uslu Kenan Aydın Hande Yüksel
HÜSEYİN KESKİN
SULTANBEYLİ BELEDİYE BAŞKANI
Değerli okuyucularımız; Her geçen gün gelişen ve kalkınan Sultanbeyli’nin vizyonu değişiyor. İlçemizde birçok projemiz devam ederken, yeni çalışmalarımıza da hızla başlıyoruz. İlçemiz geleceğe emin adımlarla ilerliyor. Kıymetli okuyucularımız;
İletişim Abdurrahmangazi Mah. Belediye Cad. No:4 Sultanbeyli/İstanbul www.sultanbeyli.bel.tr belediye@sultanbeyli.bel.tr Baskı Pelikan Basım Maltepe Mah. Gümüşsuyu Cad. Odin İş Merkezi No: 28 Topkapı/İstanbul Tel: 212 613 79 55 Sultanbeyli Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştır.
ŞEHİR VE İNSAN 60. sayı kapak konusu İSTANBULENSİS ŞİİRE ÇOK YAKIŞIYOR
ŞİİR ŞEHRE ÇOK YAKIŞTI
»
Yeni sayımızla karşınızdayız. Sultanbeyli’mize ait bilgilerin, haberlerin, kültür sanat etkinliklerinin bulunduğu dergimiz yine dolu dolu. Zengin içeriklerle oluşturduğumuz dergimizde bu sayımızda karşınıza İstanbulensis Şiir Festivali’mizle çıktık. Yoğun bir emeğin ürünü olan festivalimizin bu yıl üçüncüsünü yaptık. On ülkeden şairlerin katıldığı festivalimizle mazlum coğrafyalara umut olduk.
Festivalimizin yapılış serüvenini dergimizde sizlere sunuyoruz. Katılımcı şairlerimizin röportajlarının yer aldığı sayımızda Filistin’in, Doğu Türkistan ve Bosna Hersek’in sesi olmaya çalıştık. Diğer taraftan ilçemizde hayata geçirdiğimiz projelerimize de bu sayımızda yer verdik. Çanakkale Destanı’nın 100. yılına özel de içerikler oluşturduk. Tarihin en büyük deniz savaşı olan Çanakkale Savaşı’nın yüzüncü yılı ilçemizde de dolu dolu geçirildi. Çanakkale ruhunu ülkemizde, ilçemizde sonuna kadar yaşatmalıyız. Sayımızda geniş olarak Çanakkale Zaferi’ni işlemeye özen gösterdik. Şehir ve İnsan dergimizde festivalimizin onur konuğu Üstad Nuri Pakdil’e de yer verdik. Ben sizleri bu duygu ve düşüncelerle selamlıyor, iyi okumalar diliyorum.
ŞEHİR VE İNSAN • 1
BU SAYIDA NELER VAR?
DÜNYA TURU
6
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
12
Çanakkale Savaşları Bİlİncİ
24
İSTANBULENSİS ŞİİRE ÇOK YAKIŞIYOR
28
Şiir, varoluş hikmetini en veciz ve sahih anlatan ana sanat damarlarından biridir. Öyle ki, şairin söylediğine ‘ilham’ denir; ilahi bir kaynaktan beslenir şiir.
4 • ŞEHİR VE İNSAN
Dur Yolcu! Burası ÇANAKKALE
44
PORTRE: Nurİ Pakdİl
48
İstanbul’a 3 katlı tüp geçİt
52
Boğaz’ın Manzaralı Sırtlarında
56
»62
REŞAT ATALAR
AYDOS KİTAP
68
TEKNOLOJİ
72
KÜLTÜR SANAT
76
SAĞLIK
78
ŞEHİR VE İNSAN • 5
DÜNYA TURU
YERLI AKILLI TELEFON ÇALIŞMALARINA BAŞLADIK Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, bir ton demirin bir iPhone etmediğini, bu tablonun Ar-Ge, inovasyon ve katma değeri yüksek ürünler alanında gelişmek gerektiğini gösterdiğini belirterek, “Bu amaçla ilk adımımızı attık. TÜBİTAK Başkanlığımız yerli cep telefonu geliştirilmesi amacıyla çağrıya çıktı. Bu çağrıyla destek verdiğimiz özel sektör firmaları tarafından tüm alt bileşenleri yerli olan akıllı telefon geliştirilmesi çalışmasına başladık” dedi.
6 • ŞEHİR VE İNSAN
Elektrik-Elektronik Sektörü Çalıştayı’nın ardından soruları yanıtlayan Işık, gemi, uzay, motorlu araç, makine, sağlık ve kimya sektörleriyle yakından ilgili olan, bu sektörlere girdi sağlayan ve yeni teknolojilerle de diğer sektörlerin gelişmesine katkı sunan elektrik ve elektronik sektörünün daha fazla gelişmesini arzuladıklarını söyledi. Üretimin tasarım, Ar-Ge ve inovasyona dayalı olması ve bilgi teknolojilerine girdi sağlaması
dolayısıyla ekonominin en önemli sektörlerden biri olduğunu kaydeden Işık, “Öte yandan sektörün 2023’te 34 trilyona ulaşması öngörülen dünya ticaret hacminin yüzde 21’ini oluşturması bekleniyor. Bu çok ciddi bir rakam. Hazırlıklarımızı eksiksiz ve vakit kaybetmeksizin tamamlamalıyız” diye konuştu.
“BİR TON DEMİR BİR IPHONE ETMEKTE” Işık, yerli üretimin teşvik edilmesine yönelik çalışmalarına ilişkin bir
soruya, şöyle yanıt verdi: “Bugün bir ton demir, bir iPhone etmemektedir. Bu tablo bizim Ar-Ge, inovasyon ve katma değeri yüksek ürünler alanında gelişmemiz gerektiğine dair işarettir. Bu amaçla ilk adımımızı attık. TÜBİTAK Başkanlığımız yerli cep telefonu geliştirilmesi amacıyla çağrıya çıktı. Bu çağrıyla destek verdiğimiz özel sektör firmaları tarafından tüm alt bileşenleri yerli olan akıllı telefon geliştirilmesi çalışmasına başladık.”
BMW’DEN KADINLARA AYRICALIK KÖK HÜCRE TEDAVISINDE BIR ILK Bilim insanları embriyonik kök hücrelerden elde edilen sinir hücrelerini yetişkin bir fareye naklederek hayvanın zedelenmiş, beyin kabuğu olarak da adlandırılan serebral korteksini tedavi etti. Farenin zarar gören sinir hücrelerinin işlevini tekrar yerine getirmesi için ilk kez kök hücrelerin kullanıldığına dikkati çeken bilim adamları, sonuçların hücre tedavisi alanında atılmış dev bir adım olduğunu vurguladı.
Otomotiv devi BMW yeni işçi almaya karar verdi. Bu yılın sonuna kadar dünya çapında 8 bin yeni kalifiye işçi istihdam edilecek. Yeni istihdam edilecek elemanların 5 bini Almanya’daki tesislerde çalışmak üzere işe alınacak ve eleman alımında kadınlara öncelik tanınacak. BMW Yönetim Kurulu Üyesi Milagro Caina-Andre, tüm dünyadan gelen talep artışını karşılayabilmek için çalışan kadrosunu büyütmeye karar verdiklerini belirterek klasik mühendislerin yanı sıra bilgisayar uzmanları ile yazılım elemanlarına ihtiyaç duyulduğunu bildirdi. BMW Yönetim Kurulu’nda bulunan tek kadın üye olma özelliğine sahip Milagro Caina-Andre şirkette kadın eleman sayısını artırmayı da hedeflediklerini, işe yeni eleman alırken bundan böyle kadın ve erkek çalışan sayısının dengelenmesine özen gösterileceğini söyledi. “Teknik işlerle uğraşan bir işletme olarak kadın-erkek dengesini sağlamak biraz zor olacak ama biz en azından başlamak istiyoruz. Önümüzdeki yıllar içinde dengenin kurulacağına inanıyoruz.” diyen kadın yönetici, kadınların teknik mesleklere ilgisinin giderek artmasını ise “sevindirici bir gelişme” olarak nitelendirdi.
Bilim adamları, beyin zedelenmelerinin hücre ölümüne yol açtığını, yetişkinlerin sinir hücrelerinin kendini yenileme kapasitesinin oldukça sınırlı olduğunu hatırlatarak embriyonik hücre nakliyle bu bölgenin tedavi edilebileceğini belirtti. Deneyin bir fare üzerinde yapıldığına işaret eden bilim adamları, insanlarda da bu yöntemin uygulanması için daha kapsamlı araştırmaların gerekliliğine vurgu yaptı.
TÜRK GENCI İSVEÇ’TE GÜNÜN KAHRAMANI Polis, resmi internet sayfasından Erdal’ın hayatını kurtardığı kızın hastanede tedavi altına aldığını ve Türk gencine minnettar olunduğunu duyururken, birçok İsveç gazetesi, haberi okurlarına manşetten aktardı. Türk genci Murat Erdal, Stockholm’ün Flemingsberg bölgesindeki tren istasyonunda, elinde kan izi bulunan 17 yaşında bir kızın hareketlerinden şüphelendiğini, yanına yaklaştığı kızın psikolojisinin çok bozuk olduğunu hissettiğini belirtti. Kızı kollarından yakalayarak sakinleştirmeye çalıştığını söyleyen Erdal, bir süre
konuştuktan sonra kızın rahatladığını ve intihardan vazgeçtiğini, bu sırada bir arkadaşının polisi çağırdığını söyledi. Murat Erdal, olay yerine gelen polis memurlarının kızı yanlarına alarak hastaneye götürdüğünü ifade etti. Konya’nın Kulu ilçesine bağlı Celep köyünden İsveç’e yerleşen gurbetçi bir ailenin çocuğu olan Murat Erdal, Gençlik Dairesi’nde birim şefi olarak çalıştığını belirterek, hayatını kurtardığı genç kızın parçalanmış bir ailede büyüdüğünün ve fazla şefkat görmediği için bunalıma girdiğinin anlaşıldığını sözlerine ekledi.
ŞEHİR VE İNSAN • 7
DÜNYA TURU
YÜKSELEN 10 TEKNOLOJI GELECEĞE YÖN VERECEK Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan raporda, 2015 yılının “en umut verici ve yenilikçi” 10 yükselen teknolojisine yer verilirken, listede ilk sırayı sıfır emisyonlu hidrojen yakıt hücreli otomobiller aldı. Bunu sırasıyla yeni nesil robotlar, geri dönüşümlü termoset plastikler, hassas genetik mühendisliği teknikleri, 3D yazıcı teknolojisi, yeni yapay zeka, dağıtım üretimi, hisseden ve kaçınan insansız hava uçakları, nöromorfik teknolojisi ile dijital gen teknolojisi takip etti. Söz konusu teknolojiler ve bunların yakın gelecekteki getirileri hakkında bilgi verilen rapora göre, elektrikli ve hidrokarbon araçlara göre büyük avantajlar sunan sıfır emisyonlu hidrojen yakıt hücreli otomobiller, en önemli küresel çevre sorunlardan biri olan hava kirliliğinin azaltılmasına önemli katkı sağlayacak. Yeni nesil robotlar ile de robotların insan eli gibi esnek bir yapıya sahip olmaları, çevre şartlarını daha iyi algılamaları ve buna göre hareket etmeleri sağlanacak. Daha çok tarım alanında kullanılmaya başlanacak bu robotlar sayesinde, tekrarlanan işlerin 24 saat boyunca daha ucuza yapılması ve büyük ekonomik yarar sağlanması hedefleniyor. Geri dönüşümlü termoset
8 • ŞEHİR VE İNSAN
plastik teknolojisiyle de cep telefonlarından uçaklara kadar bir çok yerde kullanılan plastikler, geri dönüşüm özelliğiyle ön plana çıkacak ve gelecek 5 yıl içinde geri dönüşümü olmayan plastiklerin yerini alacak.
3D YAZICI DOKU ÜRETİMİNDE KULLANILACAK Uzun dönemdir tartışmalı bir konu olan genetik teknolojisi, “hassas genetik mühendisliği” teknikleriyle yeni boyuta geçecek. Buna göre, tarımda sürdürülebilirlik genetik teknolojiyle sağlanacak. Bitkiler, genetik kodları değiştirilerek, daha besleyici ve değişen iklim şartlarına uyumlu hale getirilecek. Üretim teknolojisinde devrim yaratacak nitelikte değişiklikler ve yenilikler getiren “üç boyutlu yazıcılar” ile yaratıcı fikirler ve tasarımlar gerçek modellere, son ürünlere, parçalara ve prototiplere hızlı bir şekilde dönüşebilecek. 3D teknolojisinin, ileride doku tamirinde ve yeni doku oluşturulmasında kullanılması hedefleniyor. “Yeni yapay zeka teknoloji” ile de geliştirilmiş makine gücünden yararlanılarak, insanların ihtiyaç duyabileceği bir çok hizmet, akıllı robotlar aracılığıyla gerçekleştirilecek.
DEMBA BA BESTESININ ARDINDAN ‘MÜSLÜM BABA’ YENIDEN ZIRVEDE Müslüm Gürses’in ‘Hangimiz sevmedik’ isimli şarkısı Beşiktaş taraftarının uyarlamasının ardından App Store’dan en çok indirilen şarkı oldu.
laması olan “Hangimiz sevmedik ki, Demba Ba... Demba Ba...” şarkısı bir süredir sosyal medyanın en çok paylaşılan videoları arasında yer alıyordu.
Beşiktaş taraftarı sanatçılar Hakan Altun, Zafer Algöz ve Umut Kurt’un, merhum Müslüm Gürses’in ‘Hangimiz sevmedik’ şarkısının bir uyar-
Müslüm Gürses’in 1994 yılında çıkardığı Senden Vazgeçmem albümünde yer alan şarkı, bu uyarlamanın ardında yeniden zirveye oturdu.
NATO AKARYAKIT BORU HATTI DELINDI, KÖYLÜLER KOVAYLA MAZOT TOPLADI Elazığ’da NATO’ya ait akaryakıt boru hattı delindi, sızan yakıt bidonlarla toplandı. Bir tarladan geçen hattı delen ise tarlasını süren bir çiftçiydi. Kovancılar ilçesine bağlı Saraybahçe Köyü’ndeki arazide traktör çalışıyordu. Aracın hasar verdiği boru hattından akaryakıt sızmaya baş-
ladı. Litrelerce akaryakıt tarlaya yayıldı, köylüler sızıntıyı durdurmak için seferber oldu. Bazı köylüler ise sızan akaryakıtı bidon ve tankerlere doldurmaya çalıştı. Köylüler yaklaşık 4 saatlik çalışma ile sızıntıyı kısmen durdurdu. Jandarma köylülerin ifadesini aldı.
ROBOT ASTRONOT KIROBO, ADINI GUINNESS KITABINA YAZIRDI Uluslararası Uzay İstasyonu macerasını tamamlayarak yeryüzüne dönen robot astronot Kirobo, iki dünya rekoru birden kırdı ve Guinness rekorlar kitabına girdi. Uluslararası Uzay İstasyonu ISS’ye giden ilk konuşan robot astronot kirobo’ya, uzaya giden ilk konuşan robot ünvanı verildi. Robot astronot, ayrıca, deniz seviyesinden en yüksekte sohbet eden robot rekorunu da kırdı. Kirobo için Japonya’nın başkenti Tokya’da tören düzenlendi. Törende, Guinness yetkilileri Kirobo’ya sertifikalarını sundu. Kirobo, teşekkür etti, ‘’mutluyum’’ dedi. Uzaydaki robotlar genellikle bakım ve teknik konularda görevlendirilirken, Kirobo’nun görevi Japon astronot Koichi Wakata’ya arkadaşlık etmekti. 1 kg ağırlığında ve 34 cm boyunda olan robot, 2013’te uzay istasyonuna gönderilmişti. 18 aylık uzay macerasının ardından Kirobo geçen ay dünyaya döndü. uzaydayken basının bir hayli dikkatini çeken robot, yeryüzünde de ilgi odağı.
PAPUA YENI GINE’DE DEPREM Papua Yeni Gine açıklarında, Solomon Denizi’nde 7,7 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Amerikan Jeolojik Araştırmalar Merkezi, depremin merkezinin Kokopo şehrinin 54 kilometre güneydoğusunda, Rabaul kasabası yakınlarında olduğunu duyurdu. Can kaybı, yaralanma ya da maddi hasar olup olmadığına dair bilgi verilmezken, deprem sonrası tsunami uyarısı geldi. Pasifik Tsunami Uyarı Merkezi, Papua Yeni Gine ve Solomon Adaları kıyıları için ‘riskli tsunami dalgaları’ uyarısında bulundu. Yapılan açıklamada, “Dalgalar, depremin merkez üssünün 1000 kilometre çevresinde etkili olabilir. Pasifik Okyanusu genelinde yıkıcı dalga beklenmiyor” denildi.
SMS, WHATSAPP YÜZÜNDEN CAZIBESINI YITIRIYOR En yaygın iletişim yöntemlerinden biri olan kısa mesaj (SMS), cazibesini yitirmeye başladı. SMS’in yerini Whatsapp, Facebook, Twitter, Viber gibi internet tabanlı uygulamalar aldı. Cep telefonlarından gönderilen kısa mesaj (SMS) sayısı, geçen yıl bir önceki yıla göre yüzde 30 azalarak 124,3 milyara geriledi. En yaygın iletişim yöntemlerinden biri olan SMS, cazibesini yitirmeye başladı. Giderek yaygınlaşan “Whatsapp”, “Facebook”, “Twitter”, “Viber” gibi internet tabanlı mesajlaşma uygulamaları, kısa mesaj (SMS) sayılarını düşürdü. İnternet tabanlı mesajlaşma uygulamalarının yaygınlaşması ve akıllı telefonlarla birlikte SMS’ler, gündelik hayatta
yerini Facebook’ta paylaşılan bir iletiye, elektronik postaya, “tweet” ya da “Whatsapp” mesajına bıraktı. Sektör verilerinden derlenen bilgilere göre, 2008 yılında 77 milyar 837 milyon olan SMS sayısı, 2013 sonu itibarıyla yaklaşık yüzde 128’lik artışla 177,6 milyara yükseldi. Geçen yılın başından itibaren ise SMS sayılarının, düşmeye başladığı görüldü. 2014’ün birinci çeyreğinde 34 milyar 452 milyon olanSMS sayısı, ikinci çeyrekte 31 milyar 979 milyona, üçüncü çeyrekte 30 milyar 738 milyona, dördüncü çeyrekte ise 27 milyar 153 milyona kadar geriledi. Böylece kısa mesaj sayısı geçen yıl bir önceki yıla göre yüzde 30 azalarak 124 milyar 322 milyona düştü.
ŞEHİR VE İNSAN • 9
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
Yüzüncü Yılında Çanakkale Zaferi
Çanakkale Zaferi’nin 100. yılı dolayısıyla Sultanbeyli’de çok sayıda etkinlik düzenlendi.
12 • ŞEHİR VE İNSAN
ŞEHİR VE İNSAN • 13
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
S
ultanbeyli’de zaferin 100. yılı çeşitli etkinliklerle kutlandı. Sabah namazında Abdurrahmangazi Camii’nde kılınan sabah namazıyla başlayan programlar okunan mevlit ile devam etti. Günün ilerleyen saatlerinde de Sultanbeyli Kültür Merkezi’nde özel program düzenlendi. Özel etkinlikte konuşan Gediktaş Anadolu İmamhatip Lisesi Müdürü Abubekir Gültekin katılımcılara zafer hakkında bilgiler verdi. “Boğazın çılgın sularından kurtulanlar Mehmetçiğin kanında boğuldu” diyen Gültekin şehitle-
14 • ŞEHİR VE İNSAN
rimizi rahmet, minnet ve saygıyla andığını ifade etti. Gültekin’in ardından konuşan İlçe Milli Eğitim Müdürü Yaşar Çağlar da, “Her milleti ayakta tutan, ona tarih şuuru veren zaferleri vardır. Çanakkale insanlığın aklından çıkmayacak kadar derin bir geçmiştir. Çanakkale yok edilmek istenen bir milletin şahlanışının bir göstergesidir” dedi.
“ŞEHITLERIMIZI RAHMET VE MINNETLE ANIYORUM” Çanakkale Zaferi’nin 100. yılında şehitlerimizi rahmet ve minnetle
andığını ifade eden Başkan Keskin, “Bizlere bu cennet vatanı emanet eden, Çanakkale’de yüz yıl önce şehit olan, cennet vatanımızı aziz kanlarıyla sulayan tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Çanakkale’de şehit olan ecdadımız tüm dünyaya karşı bir zafer kazandı. Emperyal güçler eğer 18 Mart’ta Çanakkale’yi geçmiş olsalardı, bugün bizler çok daha farklı bir durumda olacaktık. Emperyal güçler Osmanlıyı tamamen yıkıp, İslam dininin yegane savunucusunu ortadan kaldırmak istiyorlardı. Bunu yapabilmek içinde Çanakkale’nin alınması ve İstanbul’un zaptedilmesi gerekiyordu.
Ama Anadolu’nun dört bir tarafından gelen inanmış vatan evlatları buna izin vermedi. İçlerindeki imanla aziz milletimiz Çanakkale’de dünyanın tüm ordularını durdurdu” şeklinde konuştu. Çanakkale Zaferi’nin vatan topraklarını ve bağımsızlığını korumak için şahlanan bir milletin, bağımsızlık ve egemenlik aşkının heyecan ve ibret verici bir destanı olduğunu kaydeden Başkan Keskin, “Ecdadımız bizlere gururla anlatacağımız bir zafer, huzurla yaşayacağımız bir vatan bıraktı. İşte bizlere bugün Çanakkale Şehitleri’nin 18 Mart ruhu lazım. Bizler onların zaferlerinden aldığımız güçle her gün daha büyük bir Türkiye’yi imar etmeliyiz. Özümüze sıkı sıkıya bağlı, geçmişimizi tarihin tozlu raflarına bırakmadan, 600 yıl cihana hükmetmiş ecdadımızı çok iyi tanımalıyız. Onların yaşadığı her olay bizlere büyük dersler vermeli, hayat felsefemizi “Asımın nesline göre kurmalıyız. Çanakkale’yi ve şehitlerimizi her an yüreğimizde hissetmeliyiz” ifadelerini kullandı. Başkan Keskin’in ardından konuşan İlçe Kaymakamı İbrahim Özefe de, Çanakkale’yle ilgili çok şey
söylendiğini ve yazıldığını ifade ederek, “Bundan sonrada söylenecek ve yazılacaktır. Çanakkale gibi bir destanı, ancak onu ruhunda en iyi şekilde hisseden şairler en güzel şekilde dile getirirler. Çanakkale bu vatanın, bu milletin kalbidir. O kalbin somutlaştığı bir savaş
Çanakkale savaşıdır. Fedakarlığın, imanın, cesaretin, azmin ve sebatın Çanakkale’de somutlaştığını görürüz. Bu milletin bütün değerleriyle millet yapan ne varsa o savaşta dile geldiğini görürüz” dedi. Konuşmaların ardından tiyatro gösterileri ve şiir okumaları yapıldı.
ŞEHİR VE İNSAN • 15
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
Kaime’den Banknot’a Paranın Yolculuğu Sultanbeyli Belediyesi ilginç bir sergiye ev sahipliği yaptı. Sultan Abdülmecid döneminde basılan Kaime’den günümüz para birimi Türk Lirası’na kadar tüm dönemlerin paralarının buluştuğu ilginç sergi Muhsin Yazıcıoğlu Kültür Merkezi’nde sergilendi.
Adalet ve Medeniyet Serdar Tuncer ve Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil Sultanbeyli Kültür Merkezi’nde muhteşem bir programa imza attı. Adalet ve Medeniyet adını taşıyan söyleşi dinleyicilerden tam not aldı. Serdar Tuncer her ay Sultanbeylililerle buluşuyor. Adalet ve Medeniyet adlı söyleşiyle sevenlerinin karşısına çıkan Tuncer’e, Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil eşlik etti. Tuncer, programda birbirinden güzel şiirler seslendirdi. Şimşirgil’de Adalet ve Medeniyet kavramları üzerinde durdu.
Ekiplerden Denetim Sultanbeyli Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü ekipleri ilçe genelinde gıda denetimi yaptı. Sultanbeyli Belediyesi Gıda Denetim Ekipleri tarafından gıda üretimi yapılan birçok işletmede denetim yapıldı. Farklı türde imalat yapan firmalarda denetim yapan ekipler, hijyen ve halk sağlığı açısında işyerlerini denetledi. Ekmek üretim tesislerini ve çay paketleme firmalarını kontrol eden ekipler, gerekli gördükleri işletmelere uyarılarda bulundu ve cezai işlem uyguladı.
16 • ŞEHİR VE İNSAN
K
oleksiyoner Mehmet Şahin ve Aydos Kütüphanesi sorumlusu Nusret Sönmez ilginç bir sergiye imza attı. Dünyanın çeşitli ülkelerinin banknotlarını ve Sultan Abdülmecid döneminde basılan kaimeden günümüzde kullanılan para birimi TL’ye varana kadar tüm dönemlerin banknotları sergiyle meraklılarına sunuldu. Koleksiyoner Mehmet Şahin ilginç sergiyle ilgili şunları söyledi: “1861 yılından bu yana basılan tüm banknotlar var. Sultan Abdülmecid döneminde basılan kaimelerden tutunda her dönemin parasını burada sergiliyoruz. Ayrıca Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar ki gelir dağılımını da bu banknotlar gösteriyor. Sergide Irak, Çin, İran, Yugoslavya, Bosna
Hersek, Türkmenistan ve daha birçok ülkelerden örnekler var. 2000 yılından 2006 yılına kadar ciddi bir kaime birikimi yaptım. Baktım bu iş ciddi bir iş. Cumhuriyet dönemine kadar araştırdım. Bulmaya çalıştım. Benim için 1927 yılının 50 lirasına ulaşmak çok zor oldu” dedi. Kaime’den Banknot’a Paranın Yolculuğu sergisi incelendiğinde para birimlerinin tarihsel yolculuğunu görmek mümkün. Her dönemin banknotlarının yer aldığı sergi darbelerden ve siyasi krizlerden her zaman etkilenen paranın ilginç seyrini yansıtıyor. Türkiye ekonomisinin geldiği noktaların açık göstergesi olan banknotları meraklıları Muhsin Yazıcıoğlu Kültür Merkezi Galeri İstanbulensis Sergi Salonu’nda ziyaret etti.
Madde Bağımlılığı Paneli Sultanbeyli Belediyesi ve Gönül Pervaneleri Derneği’yle ortaklaşa madde bağımlılığı ve etkileri semineri düzenledi. Seminerle gençler madde bağımlılığına karşı bilinçlendirildi.
M
adde bağımlılığı ve etkileri Muhsin Yazıcıoğlu Kültür Merkezi’nde panelde konuşuldu. Sultanbeyli Belediyesi ve Gönül Pervaneleri Derneği ortaklaşa düzenledikleri seminerde gençleri madde bağımlılığına karşı uyardı. Panelde konuşan Gönül Pervaneleri Derneği Başkanı Hacı Çark, panele katılanlara önemli bilgiler verdi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube Başkomseri Uğur Evcin de yaptığı konuşmada yaşanmış adli vakalardan örnekler verdi. Madde bağımlılığının arkadaşlar arasında daha hızlı yayıldığına dikkat çeken Evcin, “Madde kullanan kişilerin destek alarak bundan uzaklaşması gerekir. Tek başına bunu başaramaz. Gençler çok dikkatli olmalı” dedi. Panele katılan bir diğer konuşmacı
araştırmacı sosyolog Serhat Beksaç madde bağımlılığının sosyolojik açısına dikkat çekti. Bağımlılığı bireylerin kendilerine zarar veren maddeleri, zarar verdiklerini bile bile kullanmaları olarak açıklayan Beksaç, “Bağımlılık tamamen beyinde gerçekleşen bir olaydır. Bağımlı olunca davranışımız değişiyor, sosyal çevremiz değişiyor. Bağımlı kişi en çok zararı kendine veriyor” şeklinde konuştu. Dr. Erdal Taşçı da, “Madde bağımlılığı maddenin bedene girdiğinde ruhsal ve davranışsal değişiklik yapan herşeydir. Bağımlılık kompleks bir hastalıktır. Çevresel nedenlerden dolayı biyolojik ve sosyal bir hastalıktır. Bağımlı olduğumuzda, toplum, biz, aile sorumludur” dedi. Panelin ardından Belediye Başkan Yardımcısı Zafer Söğütçü konuşmacılara çiçek takdim etti.
Sultanbeyli Sağlık İçin Yürüdü Obeziteyle mücadele konusunda farkındalık oluşturmak için Sultanbeyli’de sağlıklı yaşam yürüyüşü düzenlendi. Sağlık Bakanlığı’nın liderliğinde Türkiye’de obeziteyle mücadele ediliyor, bu yönde politikalar geliştiriliyor. Ülkenin birçok yerinde obeziteye dikkat çekmek ve hareket etmeye teşvik etmek amacıyla sağlıklı yaşam yürüyüşleri düzenleniyor. Haftasonu da Sultanbeyli’de sağlıklı yaşam yürüyüşü düzenlendi. Katılımcılar Abdurrahmangazi Meydanı’ndan ellerinde dikkat çekici dövizlerle Sultanbeyli Kent Meydanı’na kadar yürüdü.
Sultanbeyli’nin Nüfusu %1.8 Arttı Türkiye İstatistik Kurumu 2014 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne (ADNKS) göre ülke, il ve ilçelerin nüfuslarını açıkladı. Buna göre Türkiye’nin nüfusu yüzde 1.34 artış hızı ile 77 milyon 685 bin 904 oldu. TÜİK 2014 yılı ADNKS verilerine göre ülke nüfusunu açıkladı. Bir önceki yıla göre Türkiye nüfusu yüzde 1.34 artış hızı ile 77 milyon 695 bin 904 kişi olarak tespit edildi. Verilere göre İstanbul’un nüfusu bir önceki yıla göre %1.5 artışla 14 milyon 377 bin 018 kişi olarak tespit edildi. Sultanbeyli’nin nüfusu ise bir önceki yıla oranla %1.8 artarak 309 bin 347’den, 315 bin 022’ye yükseldi. Sultanbeyli bu artışla birlikte İstanbul’un nüfusunun yaklaşık %2.19’unu oluşturdu.
ŞEHİR VE İNSAN • 17
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
Ensar Vakfı Hayırlı Olsun
Ensar Vakfı Sultanbeyli Şubesi yapılan görkemli törenle hizmete girdi.
E
nsar Vakfı Sultanbeyli’de hizmetine başladı. Yapılan görkemli açılışa önemli isimler katıldı. Açılış töreninde konuşan Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kökünün neye dayandığını ve 2023 hedeflerinin, 2053 hedeflerinin, 2071 hedeflerinin neye doğru olduğunu iyi idrak etmemiz gerekiyor. Ensar Vakfımızın İstanbul’daki 29’uncu şubesi Türkiye’deki de 140’ıncı şubesi biraz evvel başkanımız öyle bilgi verdiler, açılışında beraberiz. Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şiirinde dile getirmiş olduğu, o önemli duruş, o önemli inancın ve imanın çok iyi bir şekilde nesilden nesile aktarılması gerekiyor. Bu ruhla Çanakkale’de ki ruhla dünyadaki yerimizi, dünya
18 • ŞEHİR VE İNSAN
diplomasisi içerisindeki yerimizi daha da sağlamlaştırmamız gerekiyor ve aynı zamanda birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizin teminatı olan bu ruhu iyi kavramamız gerekiyor” dedi. Belediye Başkanı Hüseyin Keskin de, “Artık vakfımız, Sultanbeyli şubesini bizlere emanet ediyor. Bizler vakfımızın bu eserine sahip çıkacağız. Ensar Vakfımız gençlerin geleceğini düşünen, kendilerini bu ülkeye adamaları için her türlü gayreti sarf eden bir kuruluşumuzdur” diye konuştu. Bilal Erdoğan ise “Toplumun bütün katmanlarının, bütün kesimlerinin sivil toplum üzerinden daha yakın olarak süreçlere dahil olması ve artık hakikaten
sar Vakfı, insanı esas alan, insan için çalışan, insana hizmet eden, vakıf çalışmasıyla ensar ruhunu yeniden yaşamak, yaşatmak hedefiyle, iyi bir nesil yetiştirmek için çalışıyor ve çabalıyor. En büyük hizmet insana yapılan hizmettir düsturuyla yola çıkmış bu güzel oluşumun, bu güzide vakfın içerisinde bulunmaktan, bu hayırlı çatı altında yer almaktan büyük bir mutluluk duyuyorum” dedi. Açılışta AK Parti Sultanbeyli İlçe Başkanı Ali Sevinç’te söz alarak, “Ensar Vakfı artık Sultanbeyli’mizde hizmet verecek. Vakfımızın kurulmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum” dedi. Sultanbeyli Kaymakamı İbrahim Özefe de vakfın açılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Türkiye’nin 2023 hedeflerinin içerisinde emeği ile var olmak isteyen vatandaşlarımızın bu şekilde katkıda bulunması vesilesiyle Ensar Vakfı gibi vakıflarımızın, TÜRGEV gibi vakıflarımızın İlim Yayma Cemiyeti, İlim Yayma Vakfı gibi vakıflarımızın, derneklerimizin çalışmalarına vaktimiz olduğunca katkıda bulunmak durumundayız. Hiçbir yerde sivil toplum işine katılmıyorsak dahi çocuğumuzun okul aile birliğinde muhakkak görev almalıyız. En azından çocuğumuzun okul aile birliğinde görev almalıyız ki en başta çocuğumuzun bunun ötesinde de gelecek nesillerin inşasında üzerimize düşeni yapmış olalım” dedi. Vakfın Sultanbeyli Şube Başkanı Ali Tombaş da, “En-
ŞEHİR VE İNSAN • 19
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
Aile İçi İletişim Eğitimi Sertifika Töreni Sultanbeyli Halk Eğitim Merkezi tarafından aile içi iletişim eğitimleri düzenlendi. Yapılan törenle kursa katılan yaklaşık 100 kursiyere sertifikaları verildi.
14 Sultanbeyli Belediyesi’nden Araştırmacılara Destek Sultanbeyli Belediyesi Strateji Geliştirme Müdürlüğü bünyesinde bulunan Sultanbeyli Araştırma Geliştirme Merkezi (SARGEM) elde ettiği verileri akademisyenlerle paylaşıyor.
2
014 yılı içerisinde “Sultanbeyli Belediyesi Araştırma Geliştirme Merkezi (SARGEM) adıyla yerel yönetim alanında bir ilk olan ArGe platformu kuruldu. İlgili merkez belediye hizmetlerinde toplam kalite artışını hedefleyen, bu çerçevede belirlenmiş hizmet başlıkları altında ulusal ve uluslararası düzeyde tüm yenilikleri inceleyen, kurum içi istatistik, raporlama ve danışmanlık hizmetleri veriyor. SARGEM şimdi
20 • ŞEHİR VE İNSAN
de araştırma yapan akademisyenlere hazırlamış olduğu verileri sunuyor. Mahalle bazlı ilçe veri tabanı bilgileri ile il ve ilçe özelinde üretilen ya da tespit edilen veriler oluşturulmuş olan sayısal veri tabanında belirli başlıklarda kümelendi. Sık sık güncellenen bu veriler sahası Sultanbeyli olan lisans, yüksek lisans ve doktora akademik projelerinin arttırılması amacıyla akademisyenlerle paylaşılıyor.
hafta boyunca aile içi iletişim eğitimi alan yaklaşık 100 kursiyere yapılan törenle sertifikaları verildi. Törene katılan Belediye Başkan Yardımcısı Zafer Söğütçü, her şeyin ailede başladığını ifade ederek, “Bu konu çok önemli. Çocuklarımızın eğitilmesi yetiştirilmesi önemli bir konu. Anneler toplumun en önemli işini yapıyor. Çocuklarımız anne ve babayı rol model olarak alıyorlar. Ben kursta emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bu eğitimler toplumun her kesimine yayılmalı, kısıtlı kalmamalı” dedi. Sertifika törenine katılan Sultan-
beyli Milli Eğitim Şube Müdürü Mustafa Kara, uygulamanın bir pilot uygulama olabileceğini ve kursiyerler tarafından tüm ilçeye yayılması gerektiğini ifade etti. Ardından söz alan kurs eğitmeni Sibel Dağ ise, “Bu projeye emek veren herkese teşekkür ederim. Dokuz yıldır bu eğitimleri veriyorum. Amacım bu eğitimi daha da artırmak” dedi. Sertifika alan kursiyerlerden bazıları da eğitimlerin çok verimli geçtiğini ifade ederek, “Evde çocuklarımıza nasıl davranmamız gerektiğini ve onlarla nasıl verimli vakit geçireceğimizi öğrendik” dedi.
Ahmet Yesevi ve Mehmet Akif Mahallesi Üstgeçitle Birleşti UETD Sultanbeyli Belediyesi tarafından yapımına Temsilcilerinden başlanan Ahmet Yesevi ve Mehmet Akif Mahallelerini birbirine bağlayan üstgeçidin Sultanbeyli’ye kirişleri yerleştirildi. Yerleştirme işlemi için TEM Otoyolu bir süreliğine çift yönlü trafiğe Ziyaret kapatıldı.
A
hmet Yesevi Mahallesi ve Mehmet Akif Mahallesi’ni birbirine bağlayan üstgeçidin kirişleri yerleştirildi. TEM Otoyolu’nun Sultanbeyli bölümü kapatılarak yapılan işlemde hiç bir sorun yaşanmadı. Belediye Başkanı Hüseyin Keskin üstgeçidin yerleştirilme işlemini yerinde kontrol etti. Üstgeçit çalışmaları hakkında bilgi veren Başkan Keskin, “Üstgeçit üç kirişten oluşuyor. Kirişlerin her birinin uzunluğu 41 metre. Yaya geçidimizin ortalama üç metre genişliği olacak. Bu gece E-6 yolu’nun Sultanbeyli bölümü kademeli olarak trafiğe kapatıldı. Bundan dolayı İstanbullulardan özür diliyoruz. Bizim için önemli bir çalışmaydı.
Bundan sonra da üstgeçidimizin hızla bitirilmesi için çalışmalar yürüteceğiz” dedi.
“ÜSTGEÇIT ENGELLI ULAŞIMA GÖRE PLANLANDI” Yeni yapılan üstgeçidin tamamen engelli ulaşımına elverişli olduğunu ifade eden Başkan Keskin, “Üstgeçit asansörlü şekilde tasarlandı. Engelli kardeşlerimizin de rahatça ulaşımını sağlamasını istiyoruz. Ahmet Yesevi Mahallemizde yaşayan kardeşlerimiz çalışmalar bittiğinde ilçe meydanımıza daha kolay ulaşabilecek. Projemizin hayata geçmesinde emeği olan tüm yetkililerimize teşekkür ediyoruz” dedi.
Almanya’nın Hagen şehrinin bazı STK temsilcileri ve UETD temsilcileri Sultanbeyli’ye çalışma ziyareti gerçekleştirdi. Ziyaret sırasında misafirler Aydos Kalesi’ni, İstanbulensis Gençlik Merkezi’ni ve Gölet Parkı’nı gezdi.
S
ultanbeyli Almanya’nın Hagen şehrinin bazı STK temsilcilerini ve UETD temsilcilerini ağırladı. Sultanbeyli’ye çalışma ziyareti gerçekleştiren yetkililer tarihi miras Aydos Kalesi’ni, gençlere yeni imkanların kapıların açan İstanbulensis Gençlik Merkezi’ni ve Gölet Parkı’nı gezdi. Geziye Dünya’nın en iyi uzaktan eğitim üniversitesine sahip olan ve sayısız spor kulüpleri ile Dünya çapında adından sıkça söz ettiren Hagen şehrini temsilen Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) Ruhr Bölge Sorumlusu Yaşar Cörtük, UETD Hagen Şube Başkanı Ahmet Con, UETD Hagen üyeleri ve Hagen Şehri Uyum Meclisi Üyeleri katıldı. Ziyaretlerinin amacının
dostluk bağlarını kuvvetlendirmek olduğunun altını çizen ve Sultanbeyli’yi tanımak isteyen misafirler ile önce İstanbulensis Gençlik Merkezi, daha sonra da Aydos Kalesi, Cemevi ziyaret edildi. Belediye Başkanı Hüseyin Keskin’in de eşlik ettiği Aydos Kalesi ziyaretinde kalenin hikayesi misafirler tarafından ilgi ile dinlendi. UETD Hagen Şube Başkanı Ahmet Con, Avrupalı Türklerin, Türkiye’nin kardeşliğine büyük ihtiyaç duyduğunu ve tek beklentilerinin samimiyetle gösterilen alaka olduğunu ifade ederken Belediye Başkanı Hüseyin Keskin de Avrupa’da yaşayan Türkler ile tüm bağların daha güçlü olacağını ifade etti.
ŞEHİR VE İNSAN • 21
SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA
Nusret Sümmanioğlu’na Görkemli Anma
Halk Edebiyatı’nın değerli ismi Aşık Nusret Sümmanioğlu, Sultanbeyli Kültür Merkezinde altıncısı düzenlenen geleneksel aşıklar şöleniyle anıldı. Programın yapılacağı kültür merkezi saatler öncesinden doldu.
U
nutulmaz programlara imza atan Sultanbeyli Belediyesinin bu seferki programı türkülerin unutulmaz sesi Aşık Nusret Sümmanioğlu Anma Programı ve Aşıklar Şöleni’ydi. Sümmanioğlu’nu sevenler Sultanbeyli Kültür Merkezine saatler öncesinden akın etti. Halk ozanı Baki Çetin’in sunuculuğunu yaptığı program renkli anlara sahne oldu. Aşıkların atışmaları dinleyicilere zevkli anlar yaşattı. Programa Sümamnioğlu’nun torunları da katılarak duygularını paylaştı. Aşıklar Şöleni’nde konuşan Belediye Başkanı Hüseyin
22 • ŞEHİR VE İNSAN
Keskin, “Bu yıl altıncısını düzenliyoruz. Değerlerimizi, ozanlarımızı, şairlerimizi, aşıklarımızı yaşatmalıyız. Bu kültürü yeni nesle aktarmalıyız. Biz Sultanbeyli Belediyesi olarak bunu çok önemsiyoruz” diyerek, katılımcı ozanlara tek tek teşekkür etti. Konuşmasına madde bağımlılığına değinerek devam eden Başkan Keskin, “Gençlerimize hep birlikte sahip çıkmalıyız. Bizler kurumlar olarak birçok çalışma yürütüyoruz ama burada en büyük görev ailelere düşüyor. Hep birlikte gençlerimizi korumalıyız” dedi.
Başkan Keskin Projelerde İncelemelerde Bulundu Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, devam eden birçok projede incelemelerde bulunarak yetkililerden bilgiler aldı.
B
Sultanbeyli’de Bahar Temizliği Bahar aylarının gelmesiyle birlikte Sultanbeyli Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü ilçe genelinde bahar temizliğine başladı. Temizlik İşleri Müdürlüğü bahar temizliğine başladı. Vatandaşların rahatsız olmaması için çalışmalarını hızlandıran ekipler ilçe genelinde her gün düzenli olarak sahada çalışmalarına devam ediyor.
OLUMSUZ DURUMLARDA ANINDA MÜDAHALE Vatandaşlardan gelen taleplere anında cevap
veren temizlik işleri birimi, her gün bir mahallede tüm araziyi temizliyor. Evsel atıkları gün aşırı toplayan ekipler, daha temiz bir Sultanbeyli için çalışmalarına aralıksız devam ediyor. Ekipler vatandaşlardan gelen istek üzerine bazı noktalara çöp konteyneri koyuyor ve kullanılmış ev eşyalarını vatandaşların kendileriyle irtibata geçmesi durumunda hemen alıyor.
elediye Başkanı Hüseyin Keskin, ilçe genelinde devam eden projelerde incelemelerde bulundu. 400 Yataklı Devlet Hastanesi, yeni yapılan spor salonları, okullar, ilçeye yeni gelen yatırımlar ve üçüncü köprünün bağlantı yollarının Sultanbeyli’den geçen kısmında incelemelerde bulunan Başkan Keskin, yetkililerden de çalışmalar hakkında bilgiler aldı. Ardından makine ikmal şefliğine ve taziye evlerine pide imalatı yapan aşevinde personele sürpriz ziyaret yapan Başkan Keskin, çalışanlarla bir süre sohbet etti. İlçede devam eden projelerle ilgili de bilgiler veren Başkan Keskin, “Sultanbeyli günden güne hızla kalkınıyor. Yeni projelerimizle halkımıza hizmet
etme gayretindeyiz” dedi. Her yönüyle daha yaşanabilir bir Sultanbeyli oluşturmaya çalıştıklarını ifade eden Başkan Keskin, “Hastanemizin yılsonunda hizmete girmesini arzu ediyoruz. Öte yandan İstanbul Büyükşehir Belediyemize ilçemizde bulunan okullarımıza spor salonu kazandırılması yönünde talepte bulunmuştuk. Sayın Başkanımız Kadir Topbaş’ın katkılarıyla ilçemizde iki okulumuza spor salonu inşa ediliyor. Bunun yanı sıra yeni okullarımızda hızla tamamlanıyor” dedi. Sultanbeyli’den de geçen üçüncü köprü bağlantı yollarında da incelemelerde bulunan Başkan Keskin, “Üçüncü köprü bağlantı yolları Sultanbeyli’nin gelişimine büyük katkı sunacak” dedi.
ŞEHİR VE İNSAN • 23
ŞEHİR VE TARİH
Anonimden Destansı Gerçekliğe
Çanakkale Savaşları Bilinci KENAN AYDIN
kenan@kenanaydin.com.tr
Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı! Düşün altında binlerce kefensiz yatanı. Mehmet Akif Ersoy
1915
’in üzerinden 100 yıl geçti. Onlarca yıl sonra bile yeniden Çanakkale Savaşları’nın yaşandığı Gelibolu’yu düşünmeden edemiyor insan. “Savaşın yenildiği yer” olarak anılan; metrekareye 6.000 merminin, nice canlarla beraber düştüğü Çanakkale için bugünlerde bir kez daha anlama çabasına girmemiz boşuna değil. İki tarafın kalkıştığı basit bir muharebeden çok öte olan Çanakkale Savaşları için müttefiklerin amacı belliydi. Boğaziçi’ne giden yolda bulunan Gelibolu’yu aşarak 600 yıllık imparatorluğu ve başkenti, Avrupa’nın “hasta adam Osmanlı”yı saf dışı bırakmak. Deniz harekatı ile başlayan savaşlar dizisi, müttefik donanmasının uğrayacağı bozgundan sonra 25 Nisan’da Gelibolu kıyılarına karşı
24 • ŞEHİR VE İNSAN
yapılacak çıkartma ile devam edecekti. “Küçük ölçekli dünya savaşı” olarak nitelendirilebilen Osmanlı’nın son var oluş çabalarından Birinci Cihan Harbi içindeki Çanakkale Savaşları, ardında iki taraftan toplam yarım milyon “can”ı on bir ay gibi kısa bir sürede toprağın altına alarak son buldu.
NASIL BİR ÇANAKKALE BİLİNCİ? Tarihçilere göre Çanakkale Savaşı’nın resmi anlatımını işleyen okullarımızdaki öğrenciler, tarihi şuurdan eksik kalıyor. Kronolojiye göre anlatılan, yüzeysel basitlik ve verilen ana bilgilerin “sınavda çıkabilir” kaygısıyla ezberletmekten ve ezberlenmekten öteye geçilemiyor.
YENİ DUYGU: SAYGI Prof. Dr. A. Mete Tunçoku’nun,
Çanakkale Kitaplığı’nın “klasiği” olmuş “Anzakların Kaleminden Mehmetçik” adlı eserinde birbirinden ilginç hatıralar vardır. Bu hatıralar zihinlerdeki değişimi gösterir. Hepsi olmasa da Anzakların büyük çoğunluğu “gerçeği” anlamış görünmektedir. Buley, E.C: “Avustralyalı askerlerin şişko adını verdikleri yaşlıca bir Mehmetçik askeri kendisine ateş edildiğinde kafasını sipere sokar sonrada ıskaladığımızı anlatmak için tek parmağını çıkartıp işaret ederdi. Bir sabah Avustralyalı iki yaralı asker kimse kendilerine ulaşamadığından kızgın güneşte siperler arasında yatmaktaydı. Bizlerden birisi şişko göründü dedi. Donakalmıştık. Sanki dilimiz tutulmuştu. Şişko Mehmetçik siperden çıktı bizim yaralılarımıza doğru ilerledi ki buna cesaret isterdi hani. Çıt
çıkmıyordu. Onun yaralı askerlerimize su verişini seyrettik. Gözlerimiz hayretten açılmış bu inanılmaz olayı seyrederken o yaralıları rahat ettirmeye çalıştı sonra umursamaz, sakin bir şekilde siperine döndü.” Çavuş Collyer: “12 yaralı askerimiz Osmanlı Kızılay ekibi tarafından bulunur fakat esir alınmazlar. Yaraları sarılır ve sizinkiler sizi gelip alırlar denilip bırakılırlar. Bir Mehmetçik yaralı bir askerimizi bulur, yarasını sarar, arkadaşları tarafından bulunması gecikir diye yanına su bırakır.” diye yazar günlüğüne.
Yeni Zelandalı savaş muhabiri Malcolm Ross: “Hastane gemimiz kıyıda, yakın mesafede ve Osmanlı ordusunun ateş menzili içinde. Ancak hiç ateşe tutulmadı.” Lord Kitchener Parlamentoda Osmanlı’dan övgüyle bahsedince The Egyptian Gazette’de şöyle bir yorum yapılır. “...Bütün İskenderiyeliler bilir ki Kitchener Gelibolu’dan dönen her askerin söylediğini tekrarlamaktan başka bir şey yapmamıştır. Prusya henüz daha ilkel-putperest ve barbarlık dö-
nemini yaşarken, Osmanlı askerleri düşmanına centilmence davranmak gibi bir meziyete sahipti.” Deniz Albay Steele: “Mehmetçik sıkı savaşçı, dürüst insan. İade ettikleri yaralımızın üzerinde Osmanlı battaniyesi vardı. Askerimizin yaraları da tedavi edilmişti.” Bryan Cooper ( 6-10 Ağustos Conkbayırı) “Bu ıstırap yükü (yaralılar) ağır ağır tepelerden sahile kadar taşındı. Bu arada Osmanlı makineli tüfeklerini de takdir etmek gerekiyor. Yaralılarımızı taşıdığımızı anla-
ŞEHİR VE İNSAN • 25
ŞEHİR VE TARİH
dıklarında ateş etmeye son verdiler. Diğer vesilelerle de düşmanımızın asil davranışlarını öğreniyor ve kendilerine saygı duyuyorduk.” Herbert şöyle diyordu: “Nefret, Müslümanlara duyulan saygıya dönüştü.” Batan gemilerinden ve denizaltılarından etrafa saçılan askerlerine ateş edilmezdi. İstanbul’da ölen tek İngiliz esirine Osmanlı subaylarının müdahalesiyle askeri tören düzenlendi. Esirlere bulundukları şehirleri tanımaları için şehir gezilen yaptırılır, esir subaylara maaşları ödenir, Pazar günü istirahatleri sağlanırdı.
EY YOLCU! NURİ ÇAVUŞ’U DA UNUTMA Aşağıda okuyacağınız günlük notları, 47. Alay 2. Tabur 7. Bölük Komutan vekili Teğmen Mehmet Fasih’in günlüğünden aktarılmıştır. (Sabah) 5.00 - ...Rapor için tekmil toplattım. Vukuat yok. Beş bin mermi ve on bomba sarf olunmuş. Bir kahve içtim. Açık yattığımdan üşümüşüm. Şafak atıyor. Hava dağınık surette bulutlu ve latif. Biraz soğuk var. Kamer pek hafif. 5.30 - Siperleri gezdim. Bölüğün gösterdiği gayret ve fedakârlıktan pek ziyade memnunum. Yerime geldim. Çay ve nargileyi çekiştirmeye başladım. 6.13 - Düşman tarafından ilk bomba şimdi atıldı. Mamaafih seyrek... Diğer bir başta yine kesildi. Yalnız dumdumlar vadilerde haykırmakta. 6.30 - Sağ cenahta top sesleri geliyor. Bomba yok. Piyade ve ara sıra makineli tüfek ateşi devam etmekte. 6.53 - Bir bomba oturduğum kovuğun önündeki taraçanın üzerine düştü. Bir zayiat yok. Fakat orada bulunan saçlı dama çarptığı için gürültü çıkardı. Bunu bir şey zanneden düşman ikinci bir daneyi de iki dakika sonra yolladı. İşte bunda
26 • ŞEHİR VE İNSAN
emir getiren çavuşum boğazından yaralandı. 8.00 - .... Hulusi deresinin şark yamacındaki siperleri görmeye geldik. Bu siperler bizim şimdiki siperlerin gerilerini muhafaza etmekte. Bunları gezerken sıhhiyelerin tezkere (sedye) içinde birinin başucuna toparlandıklarını gördüm. Siperden sordum. “5. Bölükten Nuri Çavuş dediler. Şehit veya mecruh (yaralı) sordum. “Şehit” dediler. Eyvah! Ey Allah’ım! Bana daha ne acı felaketler göstereceksin? Nuri bomba ile kalbinden, kolundan, başından, bacaklarında yaralanarak şehit olmuş. Başı göğsü açık, saçları perişan, üstü başı kan içinde yatıyor. Çehresi hafif solmuş. Ağzı hafif açılmış. Dudaklarının arasından beyaz dişleri görülmekte. Gözleri yarı açık ve semavata münatıf (gökyüzüne yönelmiş). Yüzünde bütün ismet ve letafet tecelli etmekte. Elleri birbirine kilitlenmiş, göğsünün altında... Bütün bu hali ile sanki kendisine kahredenlere tazallümatta (sızlanmakta, yanıp yakılmakta) bulunuyor. Artık tahammül edemedim. Ah! Ey derdim! Siz hâlâ kendinizi koruyamayacak ve işiniz olmayan yerlerde gezecek misiniz? Çünkü bu çocuk, taburun depo efradının talim terbiyesine memur idi. Siperde katiyen vazifesi yok. Öyle olduğu halde durmaz, gelir; mazgal yapar, yollara bakar, cephane getirir ve çalışmak için iş arardı. Daha akşam bana cephane getirmiş ve “Beyim. Size cephane getirdim” diye tatlı bir ses ile haber vermişti. Düşün! Ta Erzurum’dan Çanakkale’ye, o darül harbi (....) için bırakarak buraya gelmiş. Böyle bir vücudun üfulü (yok olması) beni pek ziyade müteessir etti. Bu kadar ölüm ve fecayii gördüm. O kadar müteessir olmamıştım. Sıhhiyeler tezkereyi kaldırdılar. Gitti. Siperleri gezmeye başladık. Fakat duramadım. Pek ziyade sevdiğim bu
çavuşuma son hizmeti ifa etmek için kumandanlıktan ayrıldım. Koşarak şehitler mezarlığına yollandım. Yolda tezkereye rast geldim. Yere koymuşlar ve Bölük efradı başına toplanmış. Bazısı ağlıyor ve artık fecayie alışarak ağlamayan gözlerde ve çehrelerde derin bir hüzün göze çarpmakta... Üstünü muayene etmişler. Bir şey çıkmamış. Üç kuruş para... Mezarlığa yollandım. Derenin çarkında, güzel bir zeytin ağacının dibinde, bir mezar kazdırdım. Burada kendi gibi büyük birçok şüheda (şehitler) vardı. Ayağı karşı sırta geliyordu. Birçok zeytin ve defne dalları koparttırdım ve işte pek ziyade sevdiğim çavuşu bu dallara sararak toprağa yatırdım. Yüzünü gördükçe teessürüm artıyordu ve ilk toprağı atarken artık dayanamadım. Gözlerimden daima boşanmaya hazır, sıcak yaşları kendi haline bırakarak meyus ve perişan hal ve tavır ile “Ah oğlum! Sizi böyle bu topraklara yatırmak pek ağır geliyor. Sizi böyle topraklara yatmış gördükçe gözlerim hiç bir şey görmüyor” diye bağırdım. Bütün arkadaşlar da benim gibi ağlıyorlardı. Bunlardan birisi, beraber geldiklerini ve yolda gelirken “İnşallah şehit olurum” dediğini nakletti. Öyle ise ey Nuri! Sen, arzuna büyük bir surette nail oldun! Gömdük! Ey, o pek ziyade sevdiğim vücudu kara topraklara gömmeyi Allah bana nasip etmiş. Kim bilir daha kimleri gömeceğim. Son vazife-i diniyeyi bizzat eda ettim. Sure-i Fatihayı okurken; sesimin tüm rikkati, azameti ve belagati ile okurken, yine kendimi zapt edemedim. Sıcak yaşlar yanaklarımdan kayarak sakalımın üzerinde, sicim tanesi gibi duruyor. Her şey, her şeyin bittiği gibi bu da bitti. Ben de geriye dönerek yerime doğru yürümeye başladım. Fakat o kadar muzdaribim ki, sanki nereye baksam orası bana; “Nuri şehit oldu! Sevdiklerinden birisini daha kaybettin!” diyor. Bununla bera-
ber buna ve Nuri’ye ve Nuri’den evvelkilere, onların öldüklerine ve bir daha bir Nuri’nin dirilmeyeceğine katiyen inanmıyor ve diyor ki “Onlar muvakkat bir zaman için öldüler. Yine dirilecekler.” Bu zeytinliklerin dibinde onunla beraber Sekip, İzzet, Reşat, Munip ve daha pek çok arkadaşlar yatmakta... Yerime geldim. Yemek getirdiler. Her lokmada bu çocuk hatırıma geldiği için yiyemedim. Dışarı çıktım. Biraz gezindim. Biraz kendimi avutmak istedim. Fakat
mümkün değil. Kendim bile bunlardan izhar-ı acz ediyordum.
Kaynakça
...Tekrar yerime geldim. Nuri’ye bir hitabe yazmak istiyorum. Yazdım. O da şu:
Gürsel Göncü, MB Yayınevi, İstanbul, 2006
Ey yolcu! Eğer Kanlısırt’ı müdafaada 47. Alayı anarsan, 5. Bölükte Nuri Çavuş’u da unutma. O, Alayının en değerli askerlerinden biri idi. 27 Zilhicce 1333 (Miladi 5 Kasım 1915) Cuma günü sabahı ölüm onu çağırdı ve o da Allah’ın davetine icabetle pak ve masum olduğu halde cedlere doğru gitti.
• Çanakkale Muharebe Alanları Gezi Rehberi, • Çanakkale 1915 – Ölüme Koşanlar, Recep
Şükrü Apuhan, Timaş Yayınları, İstanbul, 2009 • Anzakların Kaleminden Mehmetçik, Prof. Dr. A. Mete Tunçoku, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2008
• 1. Cihan Harbine Neden Girdik?, Kazım Karabekir, Emre Yayınları, İstanbul, 1994
• Mehmet Fasih Bey’in Çanakkale Anıları –
Kanlısırt Günlüğü, Hazırlayan: Murat Çulcu, Arba Yayınları, İstanbul, 1997
ŞEHİR VE İNSAN • 27
AYIN KONUSU
ÖZCAN ÜNLÜ
ozcanunlu@gmail.com
İSTANBULENSİS ŞİİRE ÇOK YAKIŞIYOR
“Sükût sûretinde Çok koyu düşer ses” Nuri Pakdil
28 • ŞEHİR VE İNSAN
ŞEHİR VE İNSAN • 29
AYIN KONUSU
Şiir, varoluş hikmetini en veciz ve sahih anlatan ana sanat damarlarından biridir. Öyle ki, şairin söylediğine ‘ilham’ denir; ilahi bir kaynaktan beslenir şiir. ‘Şuur’la ilişkilidir. Şuur, Arapça ‘şeare’ kökünden gelir ve Türkçe’de “biliş, seziş, ince duyuş, derin kavrayış, anlayış, feraset, basiret” kelimeleriyle karşılık bulur. “Şa’r”, “Eş’ar”, “Şeair”, “Şair”, “Şiir” aynı kökten gelen farklı türevleridir… Yani, ‘derin kavrayış’ sahiplerine ve sezgilerini vezinli veya serbest tarzda dile getirenlere/ yazanlara ‘şair’, ‘ince sezgi’ ve ‘derin kavrayış’lara ise ‘şiir’ denmiştir. Şiir, başlangıçtan bu yana insanlığın hayatına dahildir. En eski yazıtlardan, kutsal kitaplara kadar bugüne gelen bütün metinlere baktığımızda ‘şiirsel’ bir üslup taşıdıkları görülür.
30 • ŞEHİR VE İNSAN
Şiir, İslam öncesi Türk toplumlarında ve sonraki dönemlerde bütün İslam dünyasında, tıpkı diğer milletlerde olduğu gibi şifahi kültürün en büyük hazinelerinden biri olmuştur. Hatta Hazreti Peygamber’in şairleri ödüllendirdiği kaynaklarda sabittir. Türk dilinin 8. yüzyıldaki ilk yazılı örnekleri olan Orhun Yazıtları’ndan itibaren Hoca Ahmet Yesevi, Mevlana, Yunus Emre, Karacaoğlan, Baki, Fuzuli, Nedim, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Şeyh Galib, Abdülhak Hamid Tarhan, Tevfik Fikret, Yahya Kemal Beyatlı, Nazım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek vb. binlerce şair, ‘hikmet, ‘hakikat’ ve ‘aşk’ için şiirlerini söylemiş veya yazmışlardır.
ŞİİR FESTİVALLERİYLE İMTİHANIMIZ… Biz bu yazıda, Türk edebiyatı içinde şiirin nasıl ve ne kadar büyük
yer tuttuğunu ele almayacağız. Şiirin, toplum hayatına ne zaman ve nasıl dahil olduğundan yola çıkarak, Sultanbeyli Belediyesi’nin ‘şiir’e bir ‘şuur’ mesafesinden yaklaşmasıyla ilgili düşünce ve pratiğini anlatmayı deneyeceğiz. Türkiye’de yerel, ulusal veya uluslararası şiir festivalleri veya gecelerinin bir geleneği var. Milli Gençlik Vakfı’nın “Şiir Geceleri”, Bahattin Karakoç’un kendi imkanlarıyla düzenlediği “Dolunay Şiir Günleri”, Elazığ Belediyesi’nin organize ettiği “Hazar Şiir Akşamları”, Sapanca Kaymakamlığı tarafından düzenlenen “Sapanca Şiir Günleri”, Doğan Hızlan-Tuğrul Tanyol öncülüğünde başlatılan “İstanbul Şiir Festivali”, Türkiye Yazarlar Birliği’nin ülke sınırlarını aşan “Türkçe’nin Uluslararası Şiir Festivali” ile Anadolu Yazarlar Birliği’nin “Balıklıgöl Şiir Festivali” bu kapsamda anılması gereken önemli etkinlikler arasında yer alıyor.
Bu şiir festivallerinin bir kısmı uzun soluklu (Hazar Şiir Akşamları, Türkçe’nin Uluslararası Şiir Festivali, Balıklıgöl Şiir Festivali vb.) olmasına rağmen, bazıları ise birkaç etkinlikten sonra yapılmamıştır. Bu festivallerin yanı sıra bazı belediyelerin düzenlediği şiir geceleri, şair anmaları, şiir festivalleri de uzun soluklu olmamıştır. İstanbul’un neredeyse en uzak ‘taşra’sı olarak kabul edilen ve hatta ciddi bir önyargı ile ‘ötekileştirilen’ Sultanbeyli Belediyesi, Hüseyin Keskin’in belediye başkanlığına seçilmesinin ardından, üzerindeki bu ağır toprağı silkelemeyi başardı. Birbiri ardınca yaptığı sempozyumlar, paneller ve konserlerle, Sultanbeyli’yi sanatın merkezi haline getirme yolunda ciddi ve kayda değer etkinliklere imza atıldı. Bu dönemde, Sultanbeyli’nin adını dahi bilmeyen birçok yazar, gazeteci, şair, müzisyen, tarihçi konferans veya konser vermek üzere Sultanbeyli halkıyla buluştu.
adı olan İstanbulensis, böylece dünya tarafından tanınmış oldu. Türkiye’de İstanbulensis denince akla hemen şiir, aşk ve Sultanbeyli gelmeye başladı. İstanbulensis çiçeği her açtığında, rengiyle, kokusuyla, estetik duruşuyla şehre kendi kimliğini yansıtırken, şaire verdiği ilhamla da şehrin kültür hayatını hareketlendirdi. Şiir, bir çiçeğin aşkı anlatışı, sevgilinin yakasına takılışı, bir çocuğun gözleri, annenin duası; İstanbulensis ise şiirin evrenselleşmesinin adı oldu. İstanbulensis, Anadolu’nun yakasındaki gül, sevgilinin yanağındaki pembelik, aşkın adı, şiirin tadı olarak İstanbullu’nun hayatındaki yerini aldı.
İSTANBUL, KADINLAR VE ÇOCUKLAR…
SULTANBEYLİ KÜLTÜRÜN MERKEZİ OLDU
Bu duygularla hareket eden ve Sultanbeyli’nin şiire inanan Belediye Başkanı Hüseyin Keskin öncülüğündeki ekip, kolları sıvadı ve henüz ilk büyük etkinlik olmasına rağmen “İstanbulensis Şiir Festivali”ni uluslararası bir kimlikle Türkiye’nin dikkatine sundu.
Sultanbeyli’yi ‘merkez’ haline getiren en önemli etkinlik, hiç şüphesiz, “Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali” oldu.
Kosova, Makedonya, Ukrayna, Bulgaristan, Arnavutluk, Gana, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Moldova, KKTC’den 12, Türkiye’den de
17 şairin katılımıyla büyük bir şölene dönüşen 4 günlük şiir festivali, henüz ilk yılı olmasına rağmen edebiyat dünyasına kendini kabul ettirdi. Mart, İstanbulensis’in toprak üzerine çıktığı ay idi ve daha da önemlisi 8 Mart Dünya Kadınlar Günü idi. Festival komitesi, hem ‘sarı çiğdem’in boynunu eğmemek, hem de kadınlarımızı unutmamak için şiir sevdalılarını mart ayında şairlerle buluşturdu. İkinci festival, ilk etkinliğin rüzgarıyla büyük bir ivme yakalamış oldu. 6-9 Mart 2013’te yine uluslararası nitelikte ve Bülent Ortaçgil-Birsen Tezer konseriyle Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda başlayıp, Mehmed Erdem konseriyle de Sultanbeyli’de son buldu. Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali, ikincisinde tematik bir yapıya büründü ve “Dört Kıta Tek Mısra İstanbul” üst başlığıyla kadim medeniyetlere başkentlik etmiş İstanbul’a armağan edildi. Festivale yurt dışı ve Türkiye’den katılan toplam 52 söz ustası, İstanbul sevdasını nakşettikleri dizelerle Sultanbeyli’yi boydan boya şiirle donattılar. Festivallerin en önemli ayağı hiç kuşkusuz okul programları…
2012’de Sultanbeyli Belediyesi tarafından ilki yapılan festival, şairlerin okurlarıyla buluştuğu bir etkinlik olmaktan öte, sadece bu ilçenin topraklarında yetişen “İstanbulensis” veya “İstanbul” çiçeğiyle de bütünleşti. Festivalin adı da 1982’de İngiliz bilim adamı Brian Mathew tarafından yeni bir çiğdem çeşidi olarak keşfedilen ve sadece Sultanbeyli’de (Aydos Ormanları) yetişen bu çiçeği yaşatmak ve duyurmak adına “İstanbulensis Şiir Festivali” olarak konuldu. Hem ‘yeni’ belediyenin ‘yeni’ amblemi, hem de ‘yeni’ festivalin ‘yeni’
ŞEHİR VE İNSAN • 31
AYIN KONUSU
Sultanbeyli’deki liselerde şiirsever öğrencilerle buluşan konuk şairler ülkelerini ve İstanbul’la ilgili düşüncelerini anlattı; şiirlerinden örnekler sundu. Türkiyeli şair dostlarıyla okullarda adeta bir şiir bayramı havası estirdiler. Kadınlar Günü, ikinci festivalde de unutulmadı ve “Dünya Kadınlarından Şiir ve Söz” başlıklı özel etkinlikte, kadın şairler, kadın şiirseverlerle buluştu. İkinci festivalin en önemli bölümlerinden birini ise çocuklar için şiir yazan şairler oluşturdu. Türkiye’de belki de ilk çocuk şiirleri festivali olması hasebiyle bu bölüm edebiyat tarihindeki yerini aldı. İlk iki festivalde Türk şiirinin zirve isimlerinden Sedat Umran, Bekir Sıtkı Erdoğan ve Bosna Hersek’in ‘milli şairi’ Cemaleddin Latiç’e verilen festival onur ödülleri ise bir vefa örneği olarak ayakta alkışlandı.
BU FESTİVAL ARTIK BİR MARKA “III. Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali”, kurumsal ve içerik olarak eksiklerini tamamlamış bir etkinlik olarak, İstanbul’un hemen her yerinde farkını hissettirdi. Gerek basın toplantısı sonrası yayınlanan haberler, gerekse başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin belli başlı noktalarında dalgalanan İstanbulensis Şiir Festivali afiş ve posterleri ile dev ekranlardan yansıyan reklamlar, şehrin içinde dolaşan İstanbulensis giydirilmiş tramvaylar, festivalin markasına büyük değer kattı. Bu yıl, yine tematik bir festival gerçekleştirildi. Festivalin ana konsepti, yaralı coğrafyalar olarak belirlendi. Türkiye’nin çevresinde adeta barut fıçısına dönen ülkelere dikkatlerimiz çekildi. Mısır, Filistin, Kosova, Libya, Doğu Türkistan, Irak, Afganistan, Bosna
32 • ŞEHİR VE İNSAN
Hersek, Suriye ve Kırım’dan gelen 10 şair, ülkelerinden de en son haberleri şiirseverlerle paylaştı. Hangi zor şartlar altında yaşadıklarını, bu festivale katılmak için ne tür fedakarlıklar yaptıklarını… Irak’tan misafirimiz olan Mehmet Haşim’in sözleri sadece benim değil, dinleyen herkesin yıllarca kalbinden çıkmayacak gibi idi: “Telefon çaldı. İstanbul’dan, Sultanbeyli Belediyesi’nden aradıklarını söylediler. Bu festival için davet ediyorlardı. O an, dünyanın hala döndüğünü anladım. Hiçbir ümidimiz kalmamış ve ölümü bekliyorduk. Ev yok, okul yok, hastane yok, yemek yok, ekmek yok… Bana ve aileme güç verdiniz!..” Kırım’dan katılan Seyran Süleyman, Afganistan’dan gelen Mir Karman Hazar, Doğu Türkistanlı şair Nurala Göktürk de şiirseverlere duygu dolu anlar yaşattı. Şiirin, hayatı tamamen değiştiremeyeceğini ama dünyanın bir ucundan tutabileceğini gördük 3 gün boyunca…
ÜSTAD NURİ PAKDİL’E SEVGİ SELİ Okullarda öğrencilerle yapılan şiir sohbetleri ve dinletileri artık geleneksel hale geldi ve neredeyse Sultanbeyli’nin bütün liselerinde şairler büyük ilgiyle karşılandı. Program sonlarında ise vedalar hüzünlü oldu. Bu yıl üçe bölünen şiir dinletilerinin ikincisi Yerebatan Sarnıcı’nda yapıldı. Sarnıç, tarihinin en kalabalık dinleyici topluluğuyla buluştu diyebilirim… Çıt çıkmadan yaralı coğrafyaların şiirleri büyük bir dikkatle dinlendi, şairler alkışlarla ödüllendirildi. Festivale Türkiye’den Zafer Acar, Yunus Emre Altuntaş, Mahmut Avcı, Atıf Bedir, Sıtkı Caney, Arif
Artık marka değerini kanıtlamış olan “Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali”, ‘hak bildiği yolda’, ‘inanmış adamlar’ın çabalarıyla edebiyat tarihimizde önemli bir eşiğin adı olmuştur. Bu başarı önce Sultanbeyli halkına, sonra Sultanbeyliler’i temsilen festival başkanı da olan Hüseyin Keskin’e aittir. Dülger, Ali Emre, Haydar Ergülen, Celal Fedai, Nurullah Genç, Hüseyin Karaca, Dilek Kartal, Ulaş Konuk, Yahya Kurtkaya, Selçuk Küpçük, Mustafa Muharrem, Yusuf Özkan Özburun, Adnan Özer, Emel Özken, Tacettin Şimşek, Mustafa Uçurum, Kadir Ünal, Suavi Kemal Yazgıç ve Ercan Yılmaz ile yukarıda isimlerini zikrettiğimiz ülke ve şairleri dışında Mısır’dan Ahmed Alshaway, Filistin’den Hanan Awwad, Kosova’dan Zeynel Beksaç, Libya’dan Ashur Etwebi, Bosna’dan Cemalettin Latiç, Suriye’den de Nisan Rabee katıldı… “III. Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali”nin bu yılki onur konuğu, Yedi Güzel Adam’ın yaşayan en büyüklerinden, büyük usta Nuri Pakdil’di… “İnsan, seni savunuyorum sana karşı” protest çıkışı festivalin sloganı olan Pakdil usta, yaptığı konuşmayla dakikalarca ayakta alkışlandı. İstanbulensis Şiir Festivali, bir ideal etrafında toplanmış şairlerin kucaklaşmasına sahne oldu, bundan sonra da öyle olacak. Festival Başkanı ve Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin’in bu konudaki sözleri manidar: “Şiir, medeniyetimizin ve medeniyetimize beşiklik eden İstanbul’un bir parçasıdır. Binlerce yıllık tarihiyle tüm zamanların şahidi olan İstanbul, şiirin de en güzel parçası, tarihi süzgecinde ilham kaynağı olmuş bir kültür merkezidir. Bu şehrin binlerce yıllık tarihine Aydos Kalesi’nden seslenen Sultanbeyli de, İstanbul’un Anadolu’ya açılan kapısı olmuştur. Hızla gelişen ve büyüyen ilçemiz, yeni yüzüyle
İstanbul’un kültür değerlerine her zaman katkı sunmuştur ve bu katkıyı Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali’yle taçlandırmıştır.” Burada bir şeyi daha hatırlatmak isteriz: İstanbulensis Şiir Festivali kapsamında oluşturulan Aydos Şiir Atölyesi, bu yıl ki festivalde iki şairle temsil edildi: Ulaş Konuk, Kadir Ünal… Her iki isim de bu atölyede yetişmiştir. Ürünleriyle önemli edebiyat dergilerimize katkı sunmaktadırlar. Yine şiir atölyesinin yayını olan “Aydos Edebiyat” da İstanbulensis Şiir Festivali’nin başarılı sonuçlarından biridir. Festivale katılan şairlerin özgeçmişleri ile birlikte İngilizce ve Arapça’ya çevrilmiş şiirlerinin toplandığı bir antoloji ise Sultanbeyli Belediyesi Kitaplığı ve Türk-Dünya edebiyatı için önemli bir kaynak eser olarak şiirseverlere ücretsiz dağıtılmıştır/ dağıtılmaktadır. Artık marka değerini kanıtlamış olan “Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali”, ‘hak bildiği yolda’, ‘inanmış adamlar’ın çabalarıyla edebiyat tarihimizde önemli bir eşiğin adı olmuştur. Bu başarı önce Sultanbeyli halkına, sonra Sultanbeyliler’i temsilen festival başkanı da olan Hüseyin Keskin’e aittir. Çünkü Keskin, şiire ve şiirin gücüne başından bu yana inandığını, hem dinletiler, hem de okul programları sırasında göstermiştir. Son söz olarak diyoruz ki: Yaşasın şiir, yaşasın kardeşlik… Ve “Zalimler için yaşasın cehennem!”
ŞEHİR VE İNSAN • 33
AYIN KONUSU
Şiirin Bosna Hali
Cemalettin Latiç 34 • ŞEHİR VE İNSAN
ŞEHİR VE İNSAN • 35
AYIN KONUSU
İstanbulensis Şiir Festivali’ne katılan Bosna Hersek’in Milli Şairi Cemalettin Latiç ile doyumsuz bir sohbet gerçekleştirdik. Bosna’nın çektiği acıları mısralarında ve yüreğinde yaşan Latiç, “Biz kardeşiz” diyor ve başlıyor Bosna’yı ve festivalle ilgili düşünceleri paylaşmaya: Cemalettin Latiç: Festivale üçüncü kez katiliyorum. Benim için Türkiye ve bu festival çok özel. Bu sene gerçekleşen festivalin ayrı bir yeri var. Çünkü bu defa şiirler mazlum coğrafyalar için okunacak. Maalesef Bosna, Filistin, Kırım, Kosova, Mısır, Libya; bizler acı çeken coğrafyanın topraklarıyız. Bence bu festival en iyi başlığa sahip. Bizler Komünizm boyunca, savaş boyunca romantik başlıklarımızı kaybettik. Ben sadece insanların acıları hakkında ve gözyaşları hakkında yazdım.
36 • ŞEHİR VE İNSAN
BU FESTIVAL AMACINA ULAŞTI MI? Cemalettin Latiç: Festival amacına ulaştı. Festival Müslüman coğrafyalara, mazlum coğrafyalara dokundu. Özellikle Başkan Hüseyin Keskin’e ve onun çalışma arkadaşlarına çok teşekkür ederim. Bu başlıkla beraber bütün mazlum coğrafyalara dokunmuş olduk. Ben buna inanıyorum.
BOSNA VE TÜRKIYE ARASINDAKI ILIŞKIYI NASIL GÖRÜYORSUNUZ? NASIL DEĞERLENDIRIYORSUNUZ? Cemalettin Latiç: Bizde Türküz. Biz iki tane başkente sahibiz. Biri Mekke, biri Medine. Ondan sonraki İstanbul. Ondan sonraki Kudüs. Kudüs bizim için kalbimiz-
deki üçüncü cami. Kültürümüz aynı. Birçok ortak kelimemiz var. Maalesef bizim düşmanlarımız bu güzel ilişkimizi böldüler, kestiler. Şuan modern zamanda insanlar Bosna’da Türkçe öğreniyorlar. Fakat benim zamanımda Komünist zamanında Türkçe öğrenemedim. Maalesef Rusça öğrenmek zorundaydım ve beni Kızıl Rus yapmaya çalıştılar. Çok üzgünüm Türkçe bilmediğim için. Türkçe şiirler okumak istiyorum. Mehmet Akif Ersoy’un yazıdğı, Necip Fazil’ın yazdığı, Yunus Emre’nin yazdığı şiirleri okumak anlamak istiyorum ama maalesef okuyamıyorum, anlayamıyorum. Biz çok yakınız, Biz kardeşiz, akrabayız. İnşallah birgün bizim hayalimiz gerçek olacak ve biz çok özgür bir ulus olacağız.
ŞEHİR VE İNSAN • 37
AYIN KONUSU
Fİlİstİn’İn Sesİ Sultanbeylİ’den Yankılandı RÖP: HAMDİ ÇAKIR cakirogluhamdi@gmail.com
İstanbulensis Şiir Festivali’ne 10 ülkeden şairler katıldı. Filistin’li şair Hanan Awwad festivalin arından Şehir ve İnsan dergimize verdiği röportajla Türkiye ve Filistin’in güçlü bağlara sahip olduğunu söyledi. Festivalide çok beğenen Hanan Awwad’ın işte röportajı;
çeken diğer toplumları dinleme isteği çok güzel. Biz zaten haksızlığa karşı koyan yazarlarız. Burada birbirimizi de tanıma şansı bulduk.
FESTIVALDE HANGI ŞIIRINIZI OKUDUNUZ? OKUDUĞUNUZ ŞIIR NE ANLAM TAŞIYORDU?
Bu festival fikri çok orjinal ve çok güzel.Birçok ülkeden şairi, başkentlerinden buraya toplamak çok güzel. Burada farklı ülkelerden şairlerle tanışma fırsatı buluyoruz.
Festivalde iki şiir okudum. Bir tanesini festivalin galasında, birini de okullarda gerçekleşen programda. Biri Başkaldırmayla alakalıydı, diğeri de bağlı olduğum topraklarla ilgiliydi.
Aynı zamanda Belediye Başkanı Hüseyin Keskin’in dünyada acı
FILISTIN’DEN TÜRKIYE NASIL GÖRÜNÜYOR?
38 • ŞEHİR VE İNSAN
YA DA SIZIN GÖZÜNÜZDE İSTANBUL, TÜRKIYE NASIL? Filistin ve Türkiye çok güçlü bağlara sahip. Liderlar arasında, halklar arasında, yazarlar arasında çok güçlü bağlar var. Birbirine benzer kültürlere sahibiz. Her zaman Türkler Filistinlilerin çektiği zorluklar karşısında yanlarında durdular.
İSTANBUL’U BEĞENDINIZ MI? İstanbul’u çok seviyorum. Kültür dolu,tarih dolu, iyi insanlarla dolu bir şehir. Çok seviyorum.
ŞEHİR VE İNSAN • 39
AYIN KONUSU
Doğu Türkİstan’dan Yükselen Umut Çığlığı RÖP: HAMDİ ÇAKIR cakirogluhamdi@gmail.com
Festivale ilk kez katılan Doğu Türkistanlı şair Nurala Göktürk’le doğduğu topraklara ayak üstü yolculuk yaptık. Çin zulmüne boyun eğmeyen Türklerin mücadelesini anlatırken, Göktürk’ün sesinde gurur ve umut vardı. Her cümlesine candan katıldığımız Göktürk, Çinlilerin vahşetini ve festivalin araladığı kapıyı şu cümlelerle anlattı: Festival olağanüstü harikaydı. Belki dünyada ilkti; ama Türkiye’de üçüncü kez olmuş, ben ilk kez katılıyorum. Ben uluslararası ve yerel pek çok toplantılara, şiir festivallerine katıldım. Ama bu çok daha anlamlıydı. Çünkü mazlum milletler coğrafyasından, mazlum milletlerin sesi olan, mazlum milletlerin yüreği, mazlum milletlerin gözü kulağı olan şairlerimiz geldiler. Gönül elçileri geldiler. Söz ustaları geldiler. Onlarla Sultanbeyli’de bir gönül köprüsü kuruldu. Bunu zaten kelimelerle izah etmek mümkün değil. Hele buradaki konseptte bir söz var ki (“İnsan seni savunuyorum sana karşı” Üstad Nuri Pakdil’in dizlerinden bahsediyor ve eliyle arkasında duran sahneyi işaret ediyor) bu ne kadar anlamlı bir söz. Bu sözü sayfalarca yazsanız, ansiklopedi tarzinda yazsaniz bu kadar değerli benim için. Çünkü insana zulmeden yine insan, zulüm gören yine
40 • ŞEHİR VE İNSAN
insan. Allah insana zulmetmez ki, Allah insanlara rahmet veriyor ama kullar kullara zulm ediyor. Gerçekten neyi paylaşamıyorlar? Mesala Doğu Türkistan yeraltı, yerüstü zenginlik kaynaklarıyla dopdolu bir memleket. 1949’dan beri işgal altında. Yeraltı, yerüstü zenginliklerini Çin durmadan kendi topraklarına taşıyor. Ama hala doymadı. Milletimizi açlıkla, yoklukla cezalandırdığı yetmiyor gibi bir de beşikteki bebeklere, mezarlarımıza bile zumlediyorlar. Anne karnındaki çocukları öldürüyorlar. (Gözleri yaşlanıyor Doğu Türkistan’daki zulmü anlatırken) İnsan karıncanın üstüne basarken bile tüyleri ürperir. Allah’ın yarattığı canlının canına gözünüzü kırpmadan basıl kıyabilirsiniz ki. Ama artık zulüm o kadar ileri gitti ki, evladı annenin karnından alıyorlar, kaynar suya batırıyorlar. Bunu düşünebiliyor musun? diye soruyor bana. (Bu vahşet karşısında diyecek cümle bulamıyorum) Çin zulmü dedikleri zaman onun haddi hududu yok. Şu an size anlatırken bile o hissi taşıyorum. Ben onu hissediyorum. Ben 1961 senesinde Afganistan’a bu zulümden dolayı göç etmek zorunda kaldım. 65 senesinde Türkiye’nin şefkatli kollarına geldik. Ben şimdi bu zulümleri çocuklarıma anlatıyorum. Annem babam gözleri açık
gittiler. Vatanına geri dönemediler. Vatanlarını göremeden öldüler. Bu çok acı bir durum. Anlatmakla bitmez. Doğduğunuz memlekte gidip gelemiyorsanız bundan daha ağır bir zulüm olmaz. Hala Doğu Türkistan’dan hala zulüm haberleri alıyoruz. Kardeşlerimiz, akrabalarımız, akrabalarınız işkenceyle öldürülüyor. Artık bayramımız bayram değil, artık bizim huzurumuz yok. Ben rüyalarımda hergün Çinlilerle savaşıyorum. Düşünebiliyor musunuz Avrupa ülkelerinin her hangi birinde böyle bir zulüm görülmüyor. Sadece Türk İslam coğrafyasında ya da İslam coğrafyasında bu zulüm görülüyor. Bu duygulardan dolayı hislerimiz bizim dilimize şiir olarak dökülüyor. Şiir duygudur, düşüncedir, hayatın özetidir. İnsanin ruhunun sözü dilidir. İnsanın doğasıdir . Bu şiiri, bu duyguyu böyle anlamlı programla gündeme getirmiş olan insanlardan Allah razı olsun. Başta tabi Başkanımız Hüseyin Keskin bey şiir sevdalısı bir başkan olduğu için Allah razı olsun. Çok şükrediyorum. Teşekkür ediyoruz. İnşallah Allah bundan sonrada böyle güzel programların yapılmasını nasip eder. Doğu Türkistan’da da inşallah bunun gibi programlarda yapılır. Diğer Türk İslam coğrafyalarında da bu yapılır.
ŞEHİR VE İNSAN • 41
GEZİ
Dur Yolcu! Burası
Çanakkale
Büyük Zafer’in 100. Yılı’nı kutlayan Çanakkale’de, şehitlerin anısına dağlara yazılmış “Dur Yolcu, bastığın toprakları tanı...” seslenişi, bir mola çağrısı gibidir. Bu kadim şehir durulması, görülmesi gereken bir yerdir.
MELİH USLU
usmelih@gmail.com
44 • ŞEHİR VE İNSAN
ŞEHİR VE İNSAN • 45
GEZİ
Çıkarmanın yapıldığı 25 Nisan sabahı, burada yakınlarını yitirmiş Avustralya, İngiliz ve Yeni Zelandalılar için çok önemli bir tarih. Her yıl bu tarihte binlerce kişi buradaki Arıburnu sahilini ziyarete geliyor. Yapılan törenlerse Avustralya ve Yeni Zelanda televizyonlarında naklen gösteriliyor. 1915 yılında tarihin en büyük kara savaşlarından birine tanıklık eden Çanakkale, 8 bin yıllık geçmişe uzanan görkemli bir tarihe sahip. Şehir merkezinin tam karşısında bulunan Kilitbahir Kalesi, Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilmiş. Şehir merkezi tarafında yükselen Çanak Kalesi ise kente adını vermiş. Gelibolu ve Eceabat’tan kalkan feribotlar hem yaya hem araçları, Boğaz’ın her iki yakasına ulaştırıyor. Gelibolu’dan geçenler Lapseki’ye inerken, Eceabat’tan feribota binenleri, İskele Meydanı karşılıyor.
RÜZGÂRLI ŞEHİR Denize nazır konumuyla Çanakkale’nin en dinamik yeri olan İskele Meydanı, kenti gezmek için iyi bir başlangıç noktası. Meydanı çevreleyen esnaf lokantalarının mangallarından yükselen kokular, çöp şiş ve köftenin lezzetini sabahın ilk ışıklarına dek taşıyor. Meydanın karşısında, seramik hediyeliklerin sergilendiği dükkânlar sıralanmış. Sahil Yolu ise balık restoranlarına ayrılmış. İskele Meydanı’nı süsleyen tarihi saat kulesinin hemen arkasındaki sokak, çarşıya uzanıyor. 1897 yılında Vitalis adlı İtalyan bir tüccar tarafından yaptırılan dört katlı zarif saat kulesi, kentin simgesi. Kulenin hemen arkasındaki Fetvahane Sokağı, kentin turistik merkezi. Kitapçılar, lokantalar ve iki katlı kâgir Çanakkale evlerinin birbiri ardına dizildiği cadde üzerindeki Yalıhan, sanatçıların ve üniversite öğrencilerinin kentteki en önemli buluşma mekânlarından.
46 • ŞEHİR VE İNSAN
Birinci Dünya Savaşı’nda yoğun bir bombardımana tutulan kentin eski dokusunu en iyi koruyabildiği yer de bu çevre. Bir zamanlar balık deposu olarak kullanılan iki - üç katlı taş evler ile cami, han ve hamamların en yenisi 150 yıllık. Caddenin arkasında bulunan yeşillikler içindeki Osmanlı kalesinin adı, Çimenlik. Günümüzde, Çanakkale Savaşları’nda ilişkin eserlerin sergilendiği Deniz Müzesi’ne ev sahipliği yapan kalenin bahçesindeki ünlü Nusret Mayın Gemisi, Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma. Şehir merkezinden gezdikten sonra Güzelyalı’ya uğramak gerekir. Kent merkezine 12 kilometre uzaklıktaki Güzelyalı, doğal güzelliğinin yanında, Çanakkale’de hem denize girilip hem rüzgar sörfü yapılabilecek en güzel yerlerden biri.
PİRİ REİS’İN MEMLEKETİ İstanbul’a sadece 3 saat mesafede bulunan Gelibolu, balık restoranlarının dizildiği limanıyla küçük bir sahil kasabası görünümüne sahip. Limanın hemen karşısındaki kale burcu, Piri Reis Müzesi olarak düzenlenmiş. Gelibolu doğumlu olan Piri Reis (1495 - 1545); Amerika, Afrika ve Atlas Okyanusu’nu içine alan dünya haritalarını burada çizmiş. Ünlü denizcinin çizimlerinin, doğruluk açısından günümüz haritalarına çok yakın olduğu kanıtlanmış bir gerçek. Osmanlıların, 1354 yılında, Avrupa’da fethettikleri ilk yer de burası. Türklerin Avrupa’ya hızla yayılmaya başlamasıyla giderek zenginleşen Gelibolu,
Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen alimler, şairler ve din adamlarının yurdu olmuş. 15. yüzyılda ise İstanbul, Bursa ve Edirne’den sonra en önemli Osmanlı kenti kabul edilmiş. Bugün, bölgede bulunan türbe ve ibadethanelerin çoğu o dönemden kalma. Hamzakoy’un yamacındaki 1620 tarihli Mevlevihane, dönemin en görkemli örneği. Simetrik ve dikdörtgen planlı taş yapı, 900 metrekarelik iç alanıyla dünyanın en büyük Mevlevi ibadethanesi. Buradan savaş alanlarıyla tanınan Gelibolu Yarımadası’na uzanıyoruz.
SAVAŞIN İZLERİ 1915 yılında başlayıp 11 ay süren ve yaklaşık bir milyon insanın katıldığı Çanakkale Savaşları’nın yaşandığı yarımada, günümüzde 33 bin hektarlık dev bir gezi parkı. Yarımada üzerinde, Türk, İngiliz, Fransız, Avustralya, Yeni Zelanda ve Hintli askerlerin anısına dikilmiş 40 kadar anıt ve yüzlerce mezar bulunuyor. Parkı gezmenin en pratik yolu, Gelibolu-Eceabat Yolu üzerindeki Akbaş Mevkii’nden başlayıp eski Çanakkale Yolu üzerinden Seddülbahir’e uzanmak. Servi ağaçlarının arasındaki Akbaş Şehitliği, geziye başlamak için ideal. Atatürk’ün Conkbayırı Savaşları’nı yönettiği ev, Bigalı köyünde. Savaşın en yoğun yaşandığı Conkbayırı ile Arıburnu arasındaki ovayı tümüyle görmek için, Kocaçimen Tepesi’ne tırmanmak gerekli. 305 metre yükseklikteki tepe, İngiliz askerlerinin çıkartma yaptığı Suvla Koyu’nu içine alan panoramik bir manzaraya sahip. Beş ayrı bloktan oluşan Conkbayırı Yazıtları, Orhun Kitabeleri’nden esintiler taşıyor. Gemilerle gelen Anzak birliklerinin ilk kara çıkarmasını yaptığı Arıburnu sahili, etkileyici bir coğrafya. Çıkarmanın yapıldığı 25 Nisan sabahı, burada yakınlarını yitirmiş Avustralya, İngiliz ve Yeni Zelandalılar için çok önemli bir tarih. Her yıl bu tarihte binlerce kişi buradaki Arıburnu
sahilini ziyarete geliyor. Yapılan törenlerse Avustralya ve Yeni Zelanda televizyonlarında naklen gösteriliyor. Kabatepe’deki Savaş Müzesi, yaşananların dehşetini gözler önüne seriyor. Alçıtepe köyündeki Sargı Yeri Şehitliği’nin dramatik bir öyküsü var. 40 bin yaralı askerin barındığı vadi, bombardımana hedef olunca, büyük bir katliam aşanmış bölgede. Yarımadanın ucundaki Hisarlık Burnu’nda yükselen 42 metre yüksekliğindeki Zafer Anıtı ise Çanakkale Savaşları’na bir saygı duruşu niteliğinde.
EFSANELER DİYARI Çanakkale - İzmir karayolunun 30. kilometresinde Troya antik kentine bir yol ayrılıyor. Buradan itibaren 4. kilometrede bulunan Troya, UNESCO tarafından dünya kültür mirası olarak kabul ediliyor. Tevfikiye köyündeki efsaneler kenti Troya, tarihle iç içe zevkli bir gezinti imkanı sunuyor. Çiçekli bahçesi, yürüyüş parkurları, bilgi levhaları ve müzesiyle Milli Park’a dönüştürülen Troya’da rahatlıkla yarım gününüzü geçirebilirsiniz. M.Ö. 3 binli yıllarda kurulan antik kentin girişindeki dev tahta at, Avrupa kültürünün en eski yazılı metinleri olarak kabul edilen Homeros Destanları’na konu olan Troya Savaşı’nı simgeliyor. Dokuz ay süren savaşta, Troya’yı ele geçiremeyen Yunanlılar, içine askerlerini yerleştirdikleri tahta bir atı onlara hediye etmişler. Hediyeyi kabul eden Troyalılar, atı kalelerine almış. Gece olunca atın içinden çıkan askerler, Troya’nın düşmesini sağlamış. Günümüzde yapılan kazılarda ortaya çıkan şehir surları, tapınak kalıntıları, amfitiyatro ve ev temelleri arasında gezinirken, değişik dönemlerde yapılmış katmanları fark etmek zor değil. Zira Troya, M.Ö. 3 binli yıllarda başlayıp M.S. 400’lü yıllara dek üst üste kurulmuş tam dokuz katmanlı bir kent. Kentin doğa şartlarından zarar görebilecek bölümleri, yelken tipi özel çadırlar ile koruma altına
alınmış. Bölgede kazı çalışmalarını sürdüren arkeologların söylediklerine bakılırsa, Troya’da daha yüz yıl kazılsa bile bitirilemeyecek zenginlikte bir tarih saklı.
ANTİK KENTLER ARASINDA İlk çağlardan bu yana Anadolu’da varlığını sürdüren tüm uygarlıkların, İstanbul Boğazı ile birlikte Avrupa kıtasına açılan kapısı olmuş Çanakkale. Kentte, Troya başta olmak üzere, tam 32 antik kent bulunuyor. Antik dönemde Troas olarak bilinen Bandırma ile Küçükkuyu arasındaki bölgeye dağılmış antik kentlerin en ünlüleri; Troya, Assos, Aleksandreia Troas, Apollon Smintheus ve Gökçeada Yenibademli’de bulunuyor. Gökçeada demişken, Bozcaada’yı anmamak olmaz. Üzüm bağlarıyla ünlü bu güzel ada, seyahat otoriteleri tarafından dünyanın en güzel adaları arasında gösteriliyor. Son yıllarda bu 32 kente, Çanakkale şehir merkezi yakınlarındaki yeraltı mezarları da (tümülüs) de eklenmiş. Kent,
Akdeniz etkileri taşıyan ılıman bir iklim sahip. Çanakkale Boğazı, balık sürülerinin geçiş noktası olduğu için kentte her mevsim balık bol ve ucuz. Türkiye’de Marmara, Ege ve Karadeniz’de görülen hemen hemen tüm balık türlerinin avlandığı Çanakkale’nin meşhur balığı ise sardalya. Unutulmaz bir Çanakkale gezisinin en iyi finali ise uzun bir akşam yemeği ile olur elbette. Deniz ürünleri, zeytinyağlı yemekler, peynir helvası... Deneyin, Çanakkale’yi çok seveceksiniz!..
NASIL GİDİLİR? İstanbul’dan Çanakkale’ye haftanın her günü karşılıklı havayolu seferleri düzenleniyor. İstanbul’a 330 kilometre uzaklıktaki Çanakkale’ye karayoluyla yaklaşık dört saatte ulaşılabiliyor. Çanakkale’den günde 150 TL’den başlayan fiyatlarla otomobil kiralayıp şehri keşfedebilirsiniz.
ŞEHİR VE İNSAN • 47
VE İNSAN
HANDE YÜKSEL
handeyuksel22@gmail.com
Kudüs Şairi
Nuri Pakdil 48 • ŞEHİR VE İNSAN
Kalbimin yarısı Mekke’dir, Yarısı Medine. Üzerinde bir tül gibi Kudüs Vardır. Yıllar süren sessizlik döneminin ardından aramıza geri dönerek kalplerdeki yerini tekrar tazeleyen Büyük Usta Nuri Pakdil’in, şiirle dolu hayatına kısa bir yolculuk yapmak ister misiniz?
ŞEHİR VE İNSAN • 49
VE İNSAN
K
endi dönemi içinde sıradan bir yazar olmayan ve farklı üslubuyla dikkat çeken Nuri Pakdil, uzun süren suskunluğunun ardından 2004 yılının kasım ayında aldığı Necip Fazıl Saygı Ödülü ve o ödül töreninde yaptığı konuşma ile tekrar gündeme geldi. Hafızalardaki yerini canlandıran Pakdil, 3. Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali’nin onur konuğuydu. Festivalin bu seneki konseptinin şekillenmesinde de önemli bir payı olan Nuri Pakdil, yazdığı eserlerle her daim Ortadoğu’nun ve mazlumların sesi olmuştur. 1934 yılında Kahramanmaraş’ta dünyaya gelen Üstat Pakdil, kalem ve kâğıtla tanıştığı andan itibaren edebiyat dünyasıyla iç içe yaşamıştır. Edebiyatımızda çok derin
50 • ŞEHİR VE İNSAN
izler bırakmış ve yazdığı her eserle dikkat çekmeyi başarmıştır. Henüz lise çağlarında bir gençken çıkartmış olduğu Hamle dergisi, bundan sonraki çalışmalarının temeli olmuştur. Nuri Pakdil’in hayatının en önemli dönüm noktalarından biri, Edebiyat Dergisi ve Edebiyat Dergisi Yayınları’nı kurmasıdır. Bu sayede Nuri Pakdil hem kendi eserlerini yayımlamış hem de birçok önemli şair ve yazarın yetişmesinde önemli bir etken olmuştur. Sanat ve edebiyat hayatında yeni bir dönem başlatan Edebiyat Dergisi Yayınları, 1984 yılında yayın hayatına ara vermiş, 13 yıl süren aradan sonra 1997 yılında yeniden kitap yayımlamaya başlamıştır.
ŞIIRLE HARMANLANMIŞ BIR HAYAT Tüm eserlerini şiirle harmanlaya-
rak oluşturan Pakdil, deneme, şiir ve oyun türündeki eserlerinin yanı sıra dünya eserlerini içeren çeviriler de yazmıştır. Şiirsel duruşunu her eserinde hissettirmekte ve gönüllerin bam teline dokunmaktadır. Yüreklerin en derinlerine, en kuytu köşelerine dahi ulaşan lirik anlatımı, O’nu Nuri Pakdil yapan en önemli özelliklerinden biridir.
PAKDIL VE KUDÜS “Tûr dağını yaşa Ki bilesin nerde Kudüs Ben Kudüs’ü kol saati gibi taşıyorum Ayarlanmadan Kudüs’e Boşuna vakit geçirirsin Buz tutar Gözün görmez olur Gel Anne ol Çünkü anne Bir çocuktan bir Kudüs yapar”
Anneler ve Kudüsler şiirinde bu dizelere yer veren Nuri Pakdil, eserleriyle her daim Ortadoğu coğrafyasının, mazlumlar diyarının gür sesi olmuştur. Saatini Kudüs’e ayarlayan, İslam’ın ışığıyla aydınlanan ve yolunu bu ışıkla çizen Üstat; eserlerinde okuyucularını Mekke, Medine ve Kudüs’e yolculuğa çıkarır. Kudüs gerçeğini hayatının merkez noktası yapan Nuri Pakdil, bu coğrafyanın sessiz çığlığını dile getirmek için bıkmadan, usanmadan, onu susturmak isteyenlere boyun eğmeden yazmaya devam etti. Kaleminden akıttığı mürekkep, yılar yılı zulüm gören, acı çeken mazlumların yaralarından akan kanı temsil ediyordu. Kendini adadığı bu yoldan hiç sapmadı, doğru bildiğini söylemekten çekinmedi ve hakikatin sesi oldu. Eserlerindeki büyük duygu yoğunluğu ile kalplerimizi şiirin naif dünyasında gezintiye çıkaran Pakdil, uğradığımız her durakta gönüllerimizi fetheden ayrıntılarla buluşturuyor bizleri... Nevi şahsına münhasır anlatımıyla, her sözcüğe bin anlam katıyor. Edebiyat denizinde çıkardığı büyük dalgalar ile Ortadoğu kıyılarına vuruyor...
BIR İSLAM DEVRIMCISI “İslam” ve “devrim” kavramlarını aynı cümlede birleştirebilen ve sıradan kalıpların çok dışına çıkan görüşlere sahip olan bir yazardır Nuri Pakdil. İslamla bütünleşmiş hayatını görüp onu “Muhafazakar” olarak tanımlayanlara, “Muhafazakar değil; Devrimciyim” diye cevap veren Pakdil, özellikle marksist ve sol görüşteki kişiler tarafından takip edilmiştir. Ancak onun devrim anlayışı diğerlerinden farklıdır. İslamiyet’in hükümlerini yerine getirmek için devrim yapmanın gerekliliğine inanmaktadır. Kendini ne sağcı ne solcu sadece ve sadece “İslamcı” olarak
İnsanı insana karşı savunmanın gerektiğine inanmış ve bu rolü üstlenmiştir. Kendine çizdiği yol, her dönemeçte daha da alevlenmiştir. Kaleme aldığı her cümlede, söylediği her sözde bu yola ait izler mevcuttur.
tanımlayan Pakdil, hak yoldaki yürüyüşüne davam etmektedir. Yönümüzü batıya değil, daima İslam’a çevirmemiz gerektiğine vurgu yapmaktadır.
YEDI GÜZEL ADAM Edebiyatımızın yakın dönemine damga vurmuş şiir yürekli yedi isim; Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören, Mehmet Akif İnan, Sezai Karakoç, Alâeddin Özdenören ve Nuri Pakdil. Yürekleri aynı aşkla tutuşmuş, yolları aynı yerde kesişmiş ve dilleri aynı türküyü söylemiş “Yedi Güzel Adam” onlar. Gençlerdi, cesurlardı, Cahit Zarifoğlu’nun şiirde dediği gibi; “Toydun cesurdun Gençtin atıldın Bilmezdin atıldın Kabuğu oydun oydun Kabukta kaldın” Dönemin şartlarına karşı asil ve kararlı bir duruş sergileyen bu gözü kara Yedi adam, “bizi, bize, bizce” anlatıyordu. Nuri Pakdil, bir üyesi olduğu bu güzel grubu; ‘Yedi Güzel Adam olarak nitelenen bizler, gerçekten, övünmek gibi de olsun, olağanüstü bir arkadaş topluluğuyduk’ diye tanımlıyor. Ortak bir ideolojinin parçası olan bu grup için, “Sapımıza kadar İslam devrimcisiydik” diyor. Başlattıkları “edebiyat eylemi” ile
edebiyat dünyamızın unutulmazları arasına giren ve hem eserleri hem de karakterleri ile asil bir duruşun simgesi olan Yedi Güzel Adam; günümüzde de sıklıkla anılmaktadır. Hayatları, şimdilerde bir televizyon dizisine konu olmuş ve daha büyük kitlelere aktarılmıştır.
“İNSAN! SENI SAVUNUYORUM; SANA KARŞI!” “Çünkü, başka çaremiz kalmamıştır. Tarihimizin içinden, ileriye doğru, tutunmalıyız birbirimize. Gelecekteki devinimlere insan başka türlü hazırlıklı olabilir mi? Gerçekte, insanın bastığı çizgi, çok keskin bir bıçağın ağzıdır. Acayip bir manyetik alanda, bıçakların ağzı açılmış duruyor: insan da, ağzı açık, bakıyor bıçaklara! Titizlikle gözlendiğinde, aşağı yukarı durum aynı sayılır ülkelerde. İnsan, tehlikeli bir konumdadır. Birbirimize tutundukça bıçakların ağzı kapanacak.” Nuri Pakdil’in ideolojisini anlamak için bu satırlar yeterlidir. İnsanı insana karşı savunmanın gerektiğine inanmış ve bu rolü üstlenmiştir. Kendine çizdiği yol, her dönemeçte daha da alevlenmiştir. Kaleme aldığı her cümlede, söylediği her sözde bu yola ait izler mevcuttur. Bu gönlü büyük, duruşu büyük adam; hayatının her noktasında bir amaç uğruna savaşmış ve tek silahı olan kalemle girdiği her savaştan galip çıkmıştır.
ŞEHİR VE İNSAN • 51
YENİ TÜRKİYE
İstanbul’a
3 katlı tüp geçİt İstanbul’un yeni mega projesinin tanıtımı, İstanbul Kongre Merkezi’nde yapıldı. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Elvan, “Dünyada ilk defa 3 katlı tek bir tünel tasarladık” dedi.
İ
stanbul’un yeni mega projesi “3 Katlı Büyük İstanbul Tüneli”, hem metro hattı hem de çift yönlü karayolunu içeren, dünyanın ilk üç katlı tüneli olacak. Proje ile İncirli’den Söğütlüçeşme’ye hızlı metroyla 40 dakikada ulaşılacak; Hasdal Kavşağı’ndan Ümraniye Çamlık Kavşağı’na araçla 14 dakikada geçilecek. Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan tarafından tanıtımı yapılan “3 Katlı Büyük İstanbul Tüneli” projesiyle İstanbul, metro hatları ve karayolu akslarını birleştiren, dünyanın ilk üç katlı tüneline sahip olacak. İstanbul trafiğini rahatlatmak için 2023 Ulaşım Projeksiyonu’nda, E-5 aksında Bakırköy-İncirli’den başlayıp Söğütlüçeşme’ye kadar uzanan Marmaray tüp geçişi benzeri bir “hızlı metro geçiş tüneli” ile TEM otoyolu aksında Fatih Sultan Mehmet Köprüsü üzerindeki yoğunluğu azaltacak Avrasya Tüneli benzeri 2x2 şeritli bir “karayolu geçiş tüneli” projelerinin hayata geçirilmesi gerektiği ortaya konmuştu. “3 Katlı Büyük İstanbul Tüneli”, bu iki ayrı projeyi tek çözümde birleştirecek. Böylece, ayrı tüneller yerine, hem metro hem de çift yönlü karayolu boğaz geçişi tek bir tünelle sağlanacak.
52 • ŞEHİR VE İNSAN
Ulaşımda yeni bir dönem başlatan “3 Katlı Büyük İstanbul Tüneli” ile İstanbul’un iki yakasına daha hızlı, daha konforlu, daha ekonomik erişim sağlanacak.
TÜM ULAŞIM AĞI BIRBIRINE ENTEGRE OLACAK İstanbul’un Asya ve Avrupa yakaları arasındaki yolculuk süresini kısaltacak proje sayesinde, İncirli’den Söğütlüçeşme’ye hızlı metro ile 40 dakikada ulaşılacak; Hasdal Kavşağı’ndan Ümraniye Çamlık Kavşağı’na ise araçla 14 dakikada geçilecek. Günde 6,5 milyon yolcunun yararlandığı 9 farklı şehir içi raylı sistem, hızlı metro ile entegre olacak ve kıtalar arası yolculuk kolaylaşacak. Çevre yollarına bağlantısıyla diğer şehir içi yollara daha kolay ve daha hızlı erişim sağlanacak. Tüm ana arterler birbirine bağlanmış olacak. Tünel, raylı sistemlerde, Başakşehir-Bağcılar-Bakırköy Metrosu, Yenikapı-Aksaray-Havalimanı Metrosu, Kabataş-Bağcılar Tramvayı, Topkapı-Sultançifliği Hafif Metrosu, Mahmutbey-Mecidiyeköy Metrosu, Yenikapı-Hacıosman Metrosu (Taksim Metrosu), Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy-Sancaktepe Metrosu, Kadıköy-Kartal Metrosu, Marmaray ve Banliyö bağlantılarıyla entegre olacak.
Karayolunda ise 3. Havalimanı ve Yavuz Sultan Selim Köprü bağlantısı Kuzey Marmara Otoyolu, TEM Otoyolu ve D100 (E-5) Karayolu bağlantıları bulunacak.
3 KATLI KESIMIN UZUNLUĞU 6,5 KILOMETRE Üç katlı tünel kesiminin çapı 16,8 metre, deniz yüzeyinden derinliği 110 metre, geçtiği bölgede boğaz su derinliği 60-65 metre olacak. Metro ve karayolunun birlikte olduğu üç katlı kesimin uzunluğu ise 6,5 kilometre olacak. Tünelin, İncirli-Söğütlüçeşme arasında 31 kilometre uzunluğundaki hızlı metro kesiminde 14 istasyon bulunacak. Günde 1,5 milyon, saatte ise tek yönde 75 bin yolcu kapasitesi bulunan hızlı metro kesimi, 9 raylı sistemle entegre olacak. Entegre olduğu raylı sistemleri, günlük 6,5 milyon yolcu kullanacak. İncirli-Söğütlüçeşme yolculuk 40 dakikada gerçekleştirilecek. Projenin karayolu kesimi ise TEM Otoyolu Hasdal Kavşağı-Ümraniye Çamlık Kavşağı arasını kapsayacak ve toplam uzunluk 16 bin 150 metre olacak. Avrupa yakasında 3 katlı tünel öncesi bölüm 5 bin 600 metre, 3 katlı tünel 6 bin 500 metre, Anadolu yakasında 3 katlı tünel sonrası bölüm ise 4 bin 50 metre uzun-
lukta olacak. Hasdal-Çamlık Kavşağı arası seyahat 14 dakika gerçekleştirilecek. Otomobil ve minibüsler tarafından kullanılacak karayolu kesiminin günde 120 bin araç kapasitesi bulunuyor. Şerit sayısı da “2x2” şeklinde olacak.
GÜVENLIK IÇIN HER ŞEY DÜŞÜNÜLDÜ “3 Katlı Büyük İstanbul Tüneli”nde, İstanbulluların güvenli ve huzurlu seyahati için tüm detaylar planlandı. Arıza yapan araçların emniyetli bir şekilde beklemeleri için her 500 metrede duraklama alanı teşkil edilecek. Bu noktalardaki kameralarla en kısa sürede yardım ulaştırılacak. Her 240 metrede bir acil durumda katlar arasında güvenli alana geçiş imkanı sağlayan geçit ve merdivenler olacak. Kullanılacak çeşitli donatılar arasında, yatay ve dikey fanlarla tam ve yeterli havalandırma, hava kalitesini otomatik izleme ve havalandırma sistemi, her noktada kameralı izleme, haberleşme için telefon sistemi, yangın algılama ve söndürme sistemi, tünel içi anons sistemi, dışarıdaki aydınlık durumuna göre ayarlanan akıllı aydınlatma sistemi ve işletme personelinin acil durumlara müdahalesini kolaylaştıracak önlemler bulunuyor. Tünellerde kullanılan tüm malzemeler
ŞEHİR VE İNSAN • 53
YENİ TÜRKİYE
yanmaz nitelikte olacak. Depreme dayanıklı bir inşaat yapım tekniği uygulanacak. Projenin hızlı metro kesiminin raylı sistem teknolojisi, en son donanımlarla hayata geçirilecek. Sürücülü veya sürücüsüz kullanılabilen otomatik sinyalizasyon sistemi, bir önceki trenin istasyonda fazla beklemesi halinde zaman kayıplarını otomatik gideren (hızlanma-yavaşlanma) bilgisayar donanımlı araçlar, araç içinde kapılar üstünde hangi istasyona gidildiğini gösteren dijital “dinamik yol haritası” ve normal metrolardan yüzde 25 daha hızlı metro araçları özellikler arasında öne çıkıyor. Çevre dostu projenin metro geçişinde bir yılda atmosfere salınan karbondioksit emisyonundaki azalma 175 bin ton olacak. Ayrıca bir yılda akaryakıt tüketiminde 54 milyon litre tasarruf sağlanacak. Karayolu kısmı ise Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün kapasitesini yüzde 50 artırırken, yeni bir arazi kullanmayacak. Yerleşim alanlarıyla kesişmeden TEM aksını destekleyecek proje, görüntü kirliliği oluşturmayacak ve silüeti bozmayacak.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN MESAJI Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 3 Katlı Büyük İstanbul Tüneli Projesi’nin, ülkenin kalkınması, gelişmesi ve sanayiden kültüre her alanda büyümesine öncü rol oynayan, İstanbul için hayalleri gerçeğe dönüştüren projelerden biri olacağını belirtti. Başbakan Ahmet Davutoğlu, “3 Katlı Büyük İstanbul Tüneli Projesi”ni, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen toplantıda açıkladı. Toplantıda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gönderdiği mesaj da okundu. Mesajında İstanbul’u geleceğe taşıyacak, yeni projenin tanıtımına yapılan davet nedeniyle teşekkür eden Erdoğan, İstanbul’un sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın nadide şehirlerinden biri olduğunu vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, mesajında şunları kaydetti: “ İstanbul için planlanan yatırımlar, yeni Türkiye yolunda, 2023 hedeflerimizin yakalanmasında somutlaşan önemli adımlardır. Bu tüp geçit projesi, ülkemizin kalkınması, gelişmesi ve sanayiden kültüre her alanda büyümesine öncü rol oynayan,İstanbul için hayalleri gerçeğe dönüştüren projelerden biri olacaktır. Kıtaları birbirine bağlayan, sanayi ve ticaretin lokomotifi, kültürün başkenti İstanbul’da ulaşımı rahatlatacak, İstanbulluların hayatını kolaylaştıracak bu yeni projenin en kısa sürede hizmete girmesi büyük önem taşımaktadır.”
54 • ŞEHİR VE İNSAN
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın öncülüğünde yürütülecek çalışmalara başarı dileklerini iletti.
“DÜNYADA ILK DEFA 3 KATLI TEK BIR TÜNEL TASARLADIK” Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, tanıtım töreninde yaptığı konuşmada, 12 yılda altyapı yatırımlarında çok önemli mesafeler aldıklarını, yeni otoyollar, demiryolları, hava meydanları ve limanlar inşa ettiklerini anlattı. “Asrın Projesi” olarak kabul edilen Marmaray ile boğazın altından demiryolu geçişini inşa edip hizmete sunduklarını anlatan Elvan, şöyle konuştu: “Ankara-İstanbul, Ankara-Eskişehir, Konya-Ankara, Konya -İstanbul Yüksek Hızlı Demiryolları’nı Türkiye’ye armağan ettik. Kamu, özel sektör işbirliği açısından dünyaya örnek teşkil edecek nitelikteki Yap-İşlet-Devret modelleri ile büyük bir atılım gerçekleştirdik. Marmaray’ın ikizi Avrasya Tüneli, İzmit Körfez Geçiş Köprüsü veİstanbul-İzmit Otoyolu ve İstanbul 3. Havaalanı Projeleri’nin yapımı hızla devam etmektedir. Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve bağlantı yolları da İstanbul yaka geçişi açısından önemli bir sorunu ortadan kaldıracaktır.” 3 Katlı Büyük İstanbul Tüneli ile bu mega projeler dizisine bir yenisini daha eklediklerini belirten Elvan, dünyada bir ilki başardıklarını aktardı. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Elvan, şöyle devam etti: “Bu ilk, hem Türkiye’nin altyapıda geldiği noktayı ifade eden hem de proje fikri, üretim kapasitemiz ve uygulama kabiliyetimiz açısından sembol değerdedir. Bu proje, Türkiye’ye sevdalı, İstanbul’a aşık milletimizin bir projesidir. Yine bu proje, kültürleri buluşturan, sadece kıtaları değil dünyayı birleştiren İstanbul’un fiziğine dokunup, ruhunu rahatlatacak projedir. Sizlere, dünyada ilk olma özelliği taşıyan, İstanbul’un trafiğini rahatlatıp, toplu ulaşımına neşter vuran, ulaşım ve toplu ulaşımı bir omurgaya oturtan, metro hatları ve karayolu akslarını birleştiren 3 Katlı Büyük İstanbul Tüneli’ni sunuyoruz.” Proje için yaklaşık 10 aydır yoğun çalışmalar yürüttüklerini belirten Bakan Lütfi Elvan, öncelikli olarak İstanbul’un güzergah ve yolculuk talep analizini gerçekleştirdiklerini söyledi. Mevcut ve yapımı devam eden projeler bittiğinde oluşacak durumu 10 yıllık projeksiyonla modellediklerini aktaran Elvan, şöyle konuştu:
“Yaptığımız modelleme sonuçlarına göre Boğaz’ın altından iki yeni tünel yapmak gerekiyordu. Bunlardan biri Boğaziçi Köprüsü’nün altından bir metro geçiş tüneli, diğeri Fatih Sultan Mehmet Köprüsü altından bir karayolu geçiş tüneli idi. Boğaz’ın altından lastik tekerlekli araçlarla demiryolu geçişlerini ayrı ayrı yaparak iki ayrı tünel inşa etmek yerine, hem metro hem de karayolu geçişi için dünyada ilk defa 3 katlı tek bir tünel tasarladık. Bu mega projeyle İstanbul’da hayat değişecek. Raylı sistemin toplu ulaşımdaki yeri önemli ölçüde artacak. İstanbul’da toplu ulaşımın omurgası kurulacak. 100 yıl sonrasında da toplu ulaşım bu omurga etrafında şekillenecek. Günde 6,5 milyon insanın kullanacağı toplam 9 farklı raylı sistem, mega projemiz kapsamında inşa edeceğimiz metroyla birbirine bağlanacak. Boğaz’ın her iki yakasındaki milyonlar diğer yakaya kolayca geçecek.” Projeyle İstanbul’un üç havalimanının raylı sistemle birbirine bağlanacağını belirten Elvan, Başakşehir’den Sabiha Gökçen Havalimanı’na kadar uzanan bir metro hattı oluşacağını söyledi. İncirli’den Söğütlüçeşme’ye yeni metroyla 40 dakikada gidilebileceğini anlatan Bakan Elvan, projenin Marmaray ile beraber düşünüldüğünde her iki yaka arasında bir ring oluşturacağını kaydetti. Projenin aynı zamanda tüm karayolu akslarıyla entegre olacağını belirten Elvan, “Hasdal Kavşağı’ndan Ümraniye Çamlık Kavşağı’na kadar araçla 14 dakika-
da geçilebilecek. Bu hat yani karayolu geçiş tünelleri İstanbul’daki tüm ana karayolu akslarıyla entegre olacak. Yani hem D-100 Kuzey Marmara Otoyolu, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Boğaziçi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve 3. havalimanı akslarıyla tamamıyla entegre olacak” ifadelerini kullandı. Projenin yap-işlet-devret modeliyle yapılacağını aktaran Elvan, devletin kasasından 1 kuruş dahi çıkmayacağını, projenin yaklaşık yapım maliyetinin 3,5 milyar dolar olacağını dile getirdi.
“İSTANBUL’DA ARTIK DAKIKALIK RANDEVU VEREBILMEK MÜMKÜN OLACAK” Sağlanacak gelişimle İstabullular’ın zamanının bereket kazanacağını belirten Elvan, “İstanbul’da artık yaklaşık değil dakikalık randevu verebilmek, dolayısıyla zaman planlaması mümkün olacak. İstanbul, metrolar kullanılarak günlük zaman programı yapılabilir bir şehir haline gelecektir” dedi. Projenin çevreye duyarlı bir proje olacağını belirten Elvan, projenin İstanbul’un siluetine hiçbir şekilde zarar getirmeyeceğini de vurguladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’na desteklerinden ötürü teşekkür eden Elvan, yoğun gayretleriyle projenin ete kemiğe bürünmesine katkı sağlayan bakanlık ekibi ve diğer ilgili kuruluşların çalışanlarına da teşekkür etti.
ŞEHİR VE İNSAN • 55
GEZİ İSTANBUL
MELİH USLU
usmelih@gmail.com
Boğaz’ın Manzaralı Sırtlarında 56 • ŞEHİR VE İNSAN
Nostaljik İstanbul ruhunu yakalayabileceğiniz Anadoluhisarı ile Kandilli arasındaki güzergâhta, zarif yalılar, sahil kahveleri ve huzurlu koru yollarının peşi sıra keyifli bir bahar yürüyüşü.
ŞEHİR VE İNSAN • 57
GEZİ İSTANBUL
OTAĞTEPE FATİH DOĞA PARKI Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün Kavacık çıkışının sağ tarafındaki karayolları istimlak sahası içinde, İstanbul’un en özel bahçelerinden biri yer alıyor. Otağtepe mevkindeki geniş alan, kentten yalıtılmış gerçek bir vaha gibi. Dört ana teras üzerinde toplam 86 dönüm arazi üzerine yayılan bu yemyeşil bahçede, aralarında endemik türlerin de bulunduğu yüzlerce çeşit bitki yaşıyor. Yürüyüş parkurlarının, birkaç minik köprünün ve oturma banklarının bulunduğu parkta, kısa bir gezinti yapıp doyumsuz
58 • ŞEHİR VE İNSAN
manzaranın tadını çıkarmak bütün yorgunlukları almaya yetiyor.
ANADOLUHİSARI İSKELESİ Parktan çıkıp aşağıya denize inerseniz, tipik köy görünümünü koruyan Anadoluhisarı’na ulaşacaksınız. Boğaz’daki iskelelerin belki de en güzeli işte buradadır. Neşeli bir ilkbahar güneşi karşı kıyıda Haliç yönünde batarken, önünüzde uzanan Boğaz küçük bir gölü andırıyor. O kadar ki, ne Karadeniz’e, ne de Marmara’ya bir çıkışı varmış gibi görünüyor. Boğaziçi vapurlarının uğradığı bu tarihi ahşap iskele, 1800’lü
yılların ikinci yarısında inşa edilmiş. Şiirsel bir manzaraya sahip olan iskelenin yakın çevresinde küçük bir park alanı, sahil kahvesi ve gökyüzüne doğru uzayıp giden ağaçların arasında kıvrılan yürüyüş yolları bulunuyor.
ANADOLUHİSARI Rumelihisarı’nın tam karşısına yerleşen bu sevimli kale, Sultan Beyazıd tarafından 1395 yılında Boğaz’da yapılan geçişleri kontrol altına almak için inşa edilmiş. Fatih Sultan Mehmet döneminde kaleye, depo, mazgal delikleri, siperli sur, kule gibi savunma ve
yerleşim amaçlı yapılar eklenmiş. 19. yüzyıl ortalarına kadar orijinal halini koruyan kalede, 1800’lü yıllardan itibaren deniz ve hisar arasındaki kıyı dolmuş. Kalenin eteklerine ahşap yalılar yapılmış, dışarı açılan iki kapı yıkılıp yerine gedikler açılmış ve açılan bu gedikler arasında sahil caddesi oluşmuş. 1928 yılında kalede ufak tefek onarımlar yapılmış. 1991 - 93 yılları arasında ise Kültür Bakanlığı tarafından daha büyük bir onarıma tabi tutulmuş. Ancak içinde sergilenebilir eser bulunmadığı için ziyarete açılmamış. Kale bugün de, Göksu’nun kıyısındaki narin duruşu ve altındaki mütevazı çay bahçeleriyle
Boğaz’ın en güzel süslerinden biri olmaya devam ediyor.
GÖKSU DERESİ Eski İstanbul resimlerine meraklıysanız, bilirsiniz. Bir zamanlar Göksu çayında “piyade” denilen kayıklarla gezilir, derenin kıyıları boyunca yürüyüşler yapılırmış. Bu gezintiler o kadar itibar ve ilgi görürmüş ki, Şirket-i Hayriye ek vapur seferleri koyarak izdihamı önlemeye çalışırlarmış. Dahası, Asya’nın tatlı sularından biri olarak anılan Göksu, 18. ve 19. yüzyıllar boyunca Kağıthane’deki mesire alanıyla rekabet için-
deymiş. Günümüzde geçmişteki sandallı fasıl sefalarının yeniden canlandırıldığı Göksu’da, kıyıları süsleyen restoran ve kafeler konuklarını bekliyor. Balıkçılar Göksu’yu korunak olarak kullanırken, spor akademisine bağlı kürek takımları antrenmanlarını bu sularda yapıyor. Unutmadan, yazar Salâh Birsel’in deyimiyle akşamın beşi, Göksu’nun “ince saati”dir. İşte tam bu saatlerde Göksu’nun kıyısındaysanız, gezinize biraz mola vererek ruhunuzu zarafete, gözünüzü inceliklere çevirin. Dere kıyısındaki çay bahçeleri ve küçük balık lokantaları bunun için çok uygun.
ŞEHİR VE İNSAN • 59
GEZİ İSTANBUL
60 • ŞEHİR VE İNSAN
KÜÇÜKSU KASRI Anadoluhisarı’nın en önemli simgelerinden biri de, Küçüksu Kasrı. Deniz kıyısını süsleyen bu zarif yapı, gösterişli mimarisi ile cazibesini günümüzde de koruyor. 1856 yılında Sultan Abdülmecit tarafından inşa ettirilen kasır, daha önce aynı yerde bulunan ve Birinci Mahmut döneminden kalma ahşap benzerinin yerine yapılmış. Günümüzdeki görünümüne ise Dolmabahçe Sarayı’nın da mimarı olan Balyan Kardeşler tarafından kavuşturulmuş. İki katlı mermer kaplamalı kasır, Osmanlı mimari zevkini yansıtan güzel örneklerden birini oluşturuyor. Hareketli kabartmalarla süslü barok cephesiyle Boğaz’ı süsleyen küçük bir masal evini anımsatan yapının süslemeleri, Ihlamur Kasrı’nı andırsa da barok detayları ile benzerlerinden ayrılıyor. İtalya’dan getirtilmiş değerli taşlarla yapılmış şömineleri, aynaları, avizeleri, parkeleri ve mobilyalarıyla zengin bir iç dekorasyon sergilyen yapının üst katındaki odalar muhteşem bir Boğaz manzarasına açılıyor. Geçmişte av köşkü ve devlet adamlarının misafir edilmesi gibi amaçlarla kullanılan kasır, günümüzde müze olarak hizmet veriyor. Kasrı gezdikten sonra, bahçesindeki tarihi çeşmeyi gözden kaçırmayın, deriz.
ABUD EFENDİ YALISI Boğaziçi’nin yalı bakımından en zengin bölgelerinden biri, Küçüksu ile Kandilli arasındadır desek yanlış olmaz. Abud Efendi Yalısı diye bilinen Altunizade Necip Bey Yalısı, bu özel konutlar arasında dikkat çekenlerden biri. Fransız Baron de Vandeuvre, 1900’lü yıllara kadar burada oturarak, Boğaziçi’nden ilham alan yabancılar arasına ismini yazdırmış. 1781 yılında Anadolu Kalemi Halifesi Hüseyin Efendi’nin yaptırdığı yalıda, 1890’lı yıllarda Kont Ostrorog ikamet etmiş. İstanbul’un ünlü Glavani
Ailesi, İngiliz hekim Manford’un ailesi, İtalyan Casanova Ailesi de bu güzel manzaranın keyfini sürenlerden bazıları. Yalı, 1980’lerde büyük bir onarım görmüş, adeta yeniden yapılmış. 18 oda, iki sofa ve diğer bölümlerden meydana gelen yalının üç kayıkhanesi bulunuyor. Abud Efendi Yalısı’nın yanı sıra; Kıbrıslı Yalısı, İsmail Paşa Yalısı, Hadi Semi Bey Yalısı, Rıza Bey Yalısı, İlyas Bey Yalısı, Komodor Remzi Bey Yalısı ve Edip Efendi Yalısı da görülmesi gereken diğer yapılar arasında. Asıl güzelliklerini cephelerinde saklayan bu yalıları, bir vapur sefasında teker teker ve daha yakından görme şansına sahip olabilirsiniz.
KANDİLLİ SOKAKLARI Boğaziçi’nin Anadolu yakasındaki en güzel eski sahil köylerinden biri olan Kandilli’yi keşfetmek için sokak aralarına mutlaka girmelisiniz. Denize açılan sokakların şaşırtıcı manzarası, dört mevsim başka güzellikler taşıyor. Civardaki birbirinden güzel ahşap evleri fotoğraflamak ise keyifli bir aktivite. Kandilli sahilinde ise pek çok balık restoranı hizmet veriyor. İskele Meydanı’nın yakın çevresinde de eski bir cami ve çeşme bulunuyor.
CEMİLE SULTAN KORUSU Kandilli’nin tepelerinde yer alan koru, İstanbul’un en güzel yeşil alanları arasında anılıyor. Meyve ve çiçek bahçeleri, yürüyüş parkurları ile bahar aylarının vazgeçilmez sığınaklarından biri olan korunun ilgi çekici bir hikâyesi var: İkinci Abdülhamit, 1876 yılında tahta çıktıktan sonra, Kandilli’de iskelenin karşı yönünde bulunan sahil sarayını Cemile Sultan adına satın almış. 1858 tarihinde Mahmut Celalettin Paşa ile evlenen Cemile Sultan’ın altı çocuğu olmuş. Zaman içinde Kandilli’deki sahil sarayını terk ederek, önce Göztepe’de, sonra da Erenköy’deki köşküne taşın-
mış. 1914’te ölümünden kısa bir süre sonra, bakımı çok masraflı olduğu için Kandilli’deki sahil sarayı kaderine terk edilmiş. Zamanla da bakımsızlıktan yıkılmış. 1918’de Yunan bir armatör, sahil sarayının arsasını tepedeki koru ve köşk ile birlikte satın almış. 1944 senesinde ise tapunun sahibi bir zamanların ünlü film yapımcısı Cemil Filmer olmuş. Büyük salonları dahil, toplam 27 odası bulunan üç katlı köşk, 29 Ekim 1952’de Cumhuriyet Bayramı gecesinde elektrik kontağından çıkan yangın sonucu küle dönmüş. 1969’da korunun tamamı Emekli Sandığı’na satılmış. Daha sonra İstanbul Ticaret Odası, korudaki ağaçları korumaya almış. Kısa süre içinde iki bine yakın ağaç dikmeyi de ihmal etmemiş. İşte o gün bu gündür Cemile Sultan Korusu, Boğaziçi’nin zengin ağaç ve bitki çeşitlerini bünyesinde barındıran mutena bahçelerden biri olmayı sürdürüyor. Ne dersiniz, Boğaz’ın iki incisi Anadoluhisarı ve Kandilli’ye uzanmak için yeterince sebep yok mu?
KAÇIRMAYIN Otağtepe Fatih Doğa Parkı’nda Boğaz manzarasına karşı yürüyüş Otağtepe eteklerindeki Boğaz manzaralı kafelerden birinde kahvaltı Küçüksu Kasrı’nda değerli taşlarla süslü şömine, ayna ve avizeleri inceleme Kandilli sahilindeki restoranlarda balık ve helva Boğaz vapuruna binerek Anadoluhisarı ile Kandilli arasındaki yalıları denizden izleme
ŞEHİR VE İNSAN • 61
ŞEHİR VE HAYAT
DEME
“Deme şu niçin şöyle Yerincedir o öyle Bak sonuna sabreyle Mevla görelim neyler Neylerse güzel eyler.” İbrahim Hakkı Hz. (Marifetname)
REŞAT ATALAR
atalarresat@gmail.com
Kader varsa üzülme! Sen, sana denileni yap. Senin davan, derdin, sana emredileni yapmak. Senin sana denilene gücün yeter. Kalpleri evirip çeviren Bir’i var. Üzülme! diyor Mevlana. Üzülme, güvendiğin dağlarına kar yağmışsa ovalarında güller, çiçekler yeşerecek demektir. Kader varsa üzülme! Sen, sana denileni yap. Senin davan, derdin, sana emredileni yapmak. Senin sana denilene gücün yeter. Kalpleri evirip çeviren Bir’i var. Niye kendini bu kadar kahrediyorsun, senin buna gücün yetmez ki. Kader varsa üzülme! Ki kader var. Ama karıştırma, kadercilik yok. Beklemek yok yani, yürümek var. Tembellik yok, tevekkül var. Çalışmak, didinmek ve dilemek var ve razı olmak var. Kim bilir, ‘Şer bildiğinde hayır vardır belki, hayır zannettiğinde de şer olabilir.’ “Bir şeyin değeri, o şeyin varlığı halinde değil, yokluğu halinde yaratacağı boşluğun; insan algılamasında neye karşılık geleceğinin, kavranması sonucunda tespit edilebilir”. Sahip olduğumuz değerin ya da şeyin kayıbı halinde yaşadığımız travma hayıflanmalarımız, keşkelerimiz, ve peş peşe sıraladığımız bir yığın sorularımız; şimdi ne yapacağım ya tekrar düzenimi kuramazsam ya
62 • ŞEHİR VE İNSAN
kaybettiğim değeri yerine koyamazsam... Bir yığın sorulara muhatap kılar; kişi kendini. Genç adam kolunu kaybediyor, etrafındakiler karalar bağlıyor....Vah vah yazık oldu, futbol hayatı gitti, sakat kaldı yaklaşımıyla anlamsız iletişim sergilerken; Genç adam, “Ben yalnız kolumu kaybettim hepsi o kadar” Diğer kolum, bacaklarım, aklım yerinde dahası hedeflerim de yerinde, ben futbolumu oynayacağım “der, büyük bir inanç ve gelecek sevdasıyla, “Şimdi önümüzdeki maça bakalım” der, enerji vampirlerinden, kan emicilerden, iletişimsiz iletişimcilerden uzaklaşır. İnsanları katagorize etmek doğru olmamakla birlikte, günü birlik insan ilişkilerinde doğru ve etkin iletişim kurgusu pekte kolay olmuyor. Kaş yapayım derken, yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi göz çıkarmaya çalışanların sayıları bir hayli çok. İnsanların arka planları, donanımları farklı olduğundan ötürü, zihinsel ve davranışsal kodlamaları da farklı oluyor. İnsanın bulunduğu her yerde iletişim vardır. İnsan iletişim içinde doğar, iletişim içinde gelişir ve iletişim içinde hayatını sürdürür. Burada ilişki ile iletişimin ayırdınına girerek konuya başka bir boyut kazandıralım.
İLİŞKİ / İLETİŞİM “Cansız maddelerle aramızda olan şey, ilişkidir, iletişim değil. İlişki içinde olduğumuz her şey veya her kişi ile bir değer oluşması gerekmiyor. Tüm akrabalarımla ilişki içinde olabilirim ama bu durum hepsiyle iletişim içinde olmamı gerektirmez. Gerek ilişkiyi gerekse iletişimi yönetirken aslolan faktör insandır, insan “Her dem öğrenme hali içindedir; farkında olsa da olmasa da... Cansız maddelerle – metafizik kabiliyeti olanlarımız hariç- sadece ilişkimiz olabilir. Örneğin arabamızla, saatimizle, evimizle… En tartışmalı konu ise cep telefonu ve bilgisayarla olan durumumuzda ortaya çıkar. Bazıları bunlarla “iletişimimiz” olduğunu düşünürler… İletişimin ise özünde “değişim” vardır. Karşındakinde “fikir, duygu ya da davranış değişikliği”… Onu alma bunu al!... O partiye değil bu partiye oy ver! Öyle düşünme böyle düşün! Onu sevme beni sev!.. İlişki ve iletişimin biri diğerinden daha iyi ya da daha doğru değildir. İkisinin yeri ve zamanı vardır. İkisi de doğru yönetilmezlerse insana sorun yaşatırlar…
İlişkiyi yönetmeniz gereken yerde iletişime odaklanırsanız, hüsrana uğrayabilirsiniz. Tersi durumlarda aynı hüsran söz konusu olabilir. Bir teknik direktörle futbolcu, öğretmenle öğrenci arasında, anne/baba arasında, yönetici çalışan arasında iletişim olmak zorundadır. Bazı durumlarda ise ikisi birden eş zamanlı yaşanmalıdır… Eşlerin durumu böyledir mesela… Liderlerin durumu da… Liderin kitlesi ise olağan üstü iletişim kurduğu durumlarda eğer ilişkisini kaybederse ne büyük dramlarla karşıladığına tarih tanıklık etmektedir… Ya da lider kitlesiyle iletişimini koparır “Beni olduğum gibi kabul edin. Tek prototip, rol model var; o da benim. Benim dünya görüşüm tek doğru olandır!” havasına girerse kaybeder. Kendini ne kadar beğenirsen beğen, iletişim yönetiminde değişim ve dönüşümü ne kadar sağladığına; ilişki yönetiminde ise tarafların ne kadar haz ve/veya fayda elde ettiğine bakılır, gerisi lafı güzaftır Ali Saydam: İletişimin aslî görevi algılanan gerçeklik ile mevcut hakikati uzlaştırmaktır, der.
ŞEHİR VE İNSAN • 63
ŞEHİR VE HAYAT
“Hakikat ve Gerçeklik” meselesini çözümlemeden de birbirimizi anlayamayacağımız da ayrı bir gerçekliktir. İletişimin sonuç odaklı, sebebi ve amacı olan bir eylem olduğundan hareketle, “İlahi aşk, dünyevi aşk, anne-baba ile çocuk arasındaki sevgi vb... İkinci olarak; iletişim eyleminin sonucunda mutlaka bir şeyin açığa çıkması, üremesi, üretilmesi gerekliliği; iletişimin muhatabında bir değişiklik yaratma zorunluluğu söz konusudur. “İlişkide muhatabınızı değiştirmeye çalışırsanız başınıza büyük bela alırsınız.” Çocuğuyla ilişki kurmak yerine iletişim kurmaya kalkışan, ilişkiyi öncelemeyen bir babanın ürünü olarak sayacağımız çok örnek buluruz. İletişimin öğrenilebilir olması, beri yandan “İlişki”nin öğrenilmesinin çok zor olduğu gerçeği, iki kavram arasındaki üçüncü en önemli fark olarak belirtilmesi gereken; İletişim kolayca öğrenilebilir bir beceri iken, ruhen tekâmül etmemiş kişilerin ilişki kurmakta ne kadar zorlanacağı belirtildi.
BİLEN İNSAN Kapalıdır, Konuşmayı sever,
Her olay, Her ilişki, Her bakış Her söz onun zihninde yeni bir boyut açabilir. Öğrenen baba çocuğuyla birlikte gelişir. Öğrenen insan farklı düşünenler arar sohbet etmek için.
ÖĞRENEN İNSAN Bilginin ve bilgiye sahip olmanın çok değerli olduğu konusunda herkes benzer görüşlere sahiptir. Bilgi, insanın binlerce yıllık birikimi olarak insanı şekillendiren, gelecek adına tasarımlar yapmasında başvurduğu büyük hazine sandıklarıdır. Ve bu sandık her gün biraz daha dolmakta, yanına yeni sandıklar eklenmekte. Bunu yapan da; insanın o sandıklar içinde yer alan bilgileri yetersiz görmesi ve buna karşı yeni bilgiler üretme çabasıdır. İnsan üretiyor, bilgi artıyor insan daha çok üretiyor…
Nasihat etmeyi sever,
İnsan için en büyük problemlerden biri de bu noktada ortaya çıkıyor.
Bildiğine göre olayları değerlendirir ve yargılar,
Bilgiye ulaşmak mı?
Yaşam sürekli değiştiği için bilen insan kaygılıdır.
Bilgi ile yolculuk yapmak mı?
Eski bilgilerinin yeni durumları anlamada ve yönetmede yetersiz kaldığını görmek istemez.
Bilgiye ulaşmak bir amaç haline geldiğinde, insanın formatı “Bilen insan”a dönüşür.
Ve yaşamın değişimine öfkelidir; durdurmak, set çekmek ister.
Eskilerin deyimiyle “Malumatfuruş” olmak, marifet midir?
Bilen baba çocuğunu kalıplar.
Bilinenin her gün eskidiği ya da üzerine yeni bilgilerin eklendiği günümüz dünyasında “Bilen insan”ın karşılığı var mıdır?
Bilen, kendiyle aynı düşünen insanlar arar.
ÖĞRENEN İNSAN Yaşama açıktır, Dinlemeyi sever
Bilgiye ulaşmanın eski zamanlara göre çok kolaylaştığı, ancak bunun yanı sıra, bilgi adına üretilenin de bir o kadar çarpıtıldığı ya da kirletildiği bugünlerde, “Bilen insan” bir anlam taşır mı?
Sohbet etmeyi sever;
Ancak bugünün dünyasında var olabilmenin koşulu, “Bilen insan” değil, “Öğrenen insan” olmaktır.
Olayları gözlemlemeye ve anlamaya çalışır.
Öğrenmek, her gün yeni bir güne başlayabilmektir,
Öğrenen insanın yaşamı ise hiç bitmeyen bir maceradır;
Öğrenmek; uzun soluklu yaşayabilmektir…
64 • ŞEHİR VE İNSAN
Ahmet Söylemez, “Birbirimizin öğretmeni olmalıyız” diyerek, öğrenmeyi, sosyal bir olay, bir arada yaşama kültürü olarak ele almakta, böylece ona belki de gerçek anlamını vermekte… Öğrenmek... İnsanın en yüce erdemi...
BİLMEK Mİ? Bilmek, boyutları belli olanı öğrenme, bilme halidir. O şeyin ya da o olayın sınırları vardır.
OLMAK MI? Olmak, bilmenin sürdürülebilirliği olan halidir. İnsan her daim öğrenme hali içindedir. Öğrenmenin yaşı yoktur. Farkında olarak ya da olmayarak öğreniriz, Mesela Sübliminal teknik öğrenmenin farklı bir biçimidir, biz arka plandaki gerçeğin, bize aktarılmak istenen bilginin farkında olmayız, algılarımız açık olduğu müddetçe öğreniriz. Olmak hali, açık uçludur, sınırları yoktur, var olan sınırı ancak beyin ölümüne kadardır. Bir bilge “Bir şeyi iyi bil, her şeyden de bir şey bil”der
ÖĞRENİLMİŞ CEHALET Daha önce öğrenilmiş olan ve toplumun kültürünün bir parçası haline gelen bilgiler ve bu bilgilere dayalı oluşturulan kurallar, zaman içinde işlevsiz hale geliyorlar ve fayda yerine zarar vermeye başlıyorlar. Anadolu’da eskiden bebekler ishal olunca onlara su vermezlerdi, “Su verme içi biraz kurusun,” denirdi. Bu nedenle çok bebek su kaybından öldü, ama anlamadık. Bugün bilimsel kavramlar ile baktığımız zaman ve ishal olan bebeğe su vermemenin büyük cehalet olduğunu görebiliyoruz.
Niye? Çünkü öğrenilmiş cehalet üstüne kurulu bir eğitim sistemi olduğunun hala farkına varılmamıştır.
Yaşamımızın her alanında öğrenilmiş cehalet içinde olabiliriz. Bu tür yanlış bilgi üstüne kurulmuş şirketler batarsa yok olur gider, bunu bir devlet kuruluşu ise zarar ederek yıllar yılı devlete yük olmaya devam eder.
“Bir acının öğrettiğini bin kahkahanın öğretemeyeceği” üzerine birçok örnekler vermiştik o konuşmamızda.
Öğrenilmiş cehalet üzerine kurulu bir aile yuvasıysa hastalıklı olur. Öğrenilmiş cehalet üzerine kurulu bir eğitim sistemi; bir okul ve eğitim ortamı, “Korku kültürü” ile baskınlığını sürdürür; ana, baba bu eğitim sisteminden memnun değildir, bu eğitim sisteminde öğrenci okuldan ve öğretmenden nefret eder, öğretmenler öğrenciden, veliden ve okul müdüründen hoşlanmaz, kaygılanır ve şevki kaybolmuştur; ama on yıllar boyunca sistem devam eder gider.
Hamdım, Piştim, Yandım ...Hz.Mevlana “Gün gelecek Allah’a bana yaşattığı bu sıkıntılar için şükredeceğimi biliyorum” demişti Sait Çamlıca’ya bir arkadaşı. O belki de hayatının en zor günlerini yaşıyordu. Zorlukların insana ne kadar büyük dersler verdiğini uzun uzun konuşmuştuk, diye sözünü sürdürdü.
“Sizin şer gördüğünüz şeyler, hayrınızadır.” Hadis Aradan iki yıla yakın bir zaman geçince arkadaşımın haklı çıktığını gördük. O günlerin acı görünen olaylarının, kendisine ne kadar büyük kapılar açtığını gördükçe “Verdiğin acılar için sana şükürler olsun Allah’ım!” demeye başladı. Gündüzleri fırsat buldukça bir araya geldiğimiz arkadaşıma o günlerde aşağıdaki hikayeyi yollamıştım. Yaşlı kadın, bir antika dükkanından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi. Fincanın biçimi, üzerindeki işlemeler, renkler onun bir sanat eseri
ŞEHİR VE İNSAN • 65
ŞEHİR VE HAYAT
olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı.
“Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!” dedim. Onun cevabı ise aynıydı: “Henüz değil!”
Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. Derken, birden fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi;
“Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. “Hayır! Beni yine fırına sokma, lütfeeen!” diye bağırdım.
“Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama bilmelisin ki, ben hep böyle değildim. Yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi. Kadın şimdi hayret içindeydi. Önündeki kahve fincanı konuşuyordu! Kekeleyerek: “Nasıl? Anlayamadım?” diyebildi yaşlı kadın.
Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı. Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. “Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!” diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o yine “Daha değil!” diyordu. Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.
“Demek istiyorum ki, ben bir zamanlar çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:
“Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:
“Yeter! Lütfen dur artık!” diye bağırmak zorunda kaldım.
“Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin?”
Ama usta sadece gülümsedi ve; “Daha değil!” diye cevapladı beni.
Ona “Evet” dedim.
“Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada döndüm, döndüm, döndüm. Döndükçe başım da döndü. Sonunda yine haykırdım: “Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık dönmek istemiyorum!” Ama usta bana bakıp gülümsüyordu: “Henüz değil!” “Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı kapatıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum. Fırın gitgide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu: Beni yakarak öldürecek” Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da bağırıyordum: “Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!” “Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala gülümsüyor ve “Daha değil!” diyordu. “Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi”. “Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum”.
66 • ŞEHİR VE İNSAN
Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve “Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım.” “Evet bu sensin!” dedi usta. Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin. Eğer seni bir çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin. Döner tezgahın üstüne koymasaydım, ufalanıp toz olacaktın. Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın. Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı. Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu. Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde.” Ve ben kahve fincanı, şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim: “Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet! Bana zarar vereceğini düşündüm. Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim. Bakışım kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum. Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana ver-
diğin için teşekkür ederim… Teşekkür ederim. Usta fincanı, yaratıcı insanı şekillendirir. Yeter ki acı da ki hikmeti görelim. Kahrın da hoş, lûtfun da hoş demesini bir öğrenebilsek… Hayat ve insanlar değişerek de olsa devam edecektir. Yargılasak da, sevmesek de, suçlasak da bizler başka diyarlara gittiğimizde onlar devam edecektir. O zaman bizim yapmamız gereken yaşadığımız sürece hayatı ve insanları kabul ederek, saygı duyarak, kendi inancımızla ve değerlerimizle hayatımızı anlamlı hale getirerek insanlara iyi bir şeyler bırakmak için var gücümüzle çalışmak ve mücadele vermek olacaktır. Zihinsel ya da duygusal “Yeniden üretimi” olmayan
ya da durmuş insan ve diğer canlılarla da iletişim kurmak mümkün değildir. Onlarla da sadece ilişki kurulabilir… Şöyle özetlenebilir söylediklerimiz. İlişkinin özünde değişim yoktur. Olduğu gibi kabullenme vardır. Ve arka planında iki duygu çalışır: Fayda ve/veya haz!.. İletişimin sonuç odaklı, sebebi ve amacı olan bir eylem olduğundan hareketle, İletişimin aslî görevinin algılanan gerçeklik ile mevcut hakikati uzlaştırmaktır. Kaynakça: Ali Saydam, Algılama Yöntemi, Rota Yayınları Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitapevi Mehmet Adak, Kader Varsa Üzülme
ŞEHİR VE İNSAN • 67
KİTAP AYDOS KÜTÜPHANESİ
Vatan Kalbİnİn Attığı Yer ÇANAKKALE: 57. Alay YAZAR SARA GÜRBÜZ ÖZEREN
O gün, 25 Nisan 1915 günü şehitler cennete uçuyordu.
3. Tabur Kumandanı Hüseyin Avni Bey ise taburunu hizaya soktuktan sonra:
Yere düşen mermiler toprağı deliyor, Mehmetçik bu deliklere gömülüyor, üstüne yağan toprakla nefessiz kalıyordu. Sonra yine bu çukurdan tırnaklarıyla, toprağı eşerek çıkıyordu. Yüzü parçalananlar, ayağı kopanlar, kolunu cephede bırakanlar, gözlerini yitirenler burayı doldurup taşırmıştı. Yarası hafif olanlar, sargısı tamamlanır tamamlanmaz cepheye koşuyor, kaldığı yerden devam ediyordu.
— Evlatlarım, ben de Alay Sancağı ile birlikte olacağım. Şehit olursam, düştüğüm yere gömün. Allah hepimizi muzaffer eylesin! dedi.
57. Alay’ın 3. Tabur’u ihtiyatta bırakılmıştı. Fakat öğleye kadar amansız bir şekilde sürüp giden savaş, askerlerimizin yarısını alıp gitmişti. Kimi ağır yaralıydı, kimi şehit düşmüştü. Düşman ise durmadan çoğalıyordu. Mısır’dan gelen gemiler sahile asker yığıyordu. Karınca sürüsü gibi karaya çıkıyor, Türk ordusuna saldırıyorlardı. Mustafa Kemal işi tehlikeye sokamazdı. Derhâl 3. Tabur’a hareket emri verdi.
Hüseyin Avni Bey, tam hücum emrini verecekken fundalıkların arasında beyazlıklar gördü. Ne olduklarını anlayamadı. Yüzbaşı Hamdi Bey’e dönerek: — Nedir bunlar? dedi. — Erler şehit olmaya hazırlanıyorlar efendim. Allah’ın huzuruna tertemiz çıkmak için çamaşır değiştiriyorlar. Hüseyin Avni Bey, yaş dolan gözlerini askerden kaçırmak için yan tarafa döndü. Yaverine seslendi: — Bize de temiz çamaşır çıkarın! Şefik Bey, çoktandır imdat bekleyen 27. Alay’ın 3. Tabur, 4. Bölüğüne haber yolladı: — Dayanın, 57. Alay geliyor!...
TARİHTE TÜRK YURTLARI YAZAR LAJOS LIGETI
Türkler, tarihin çok eski dönemlerinde Orta Asya topraklarında yaşamışlardır. İlk yurtları Orta Asya yaylasıdır. Türklerin, ilk yurtları, doğuda Kingan dağlarından, batıda Hazar Denizi ve İtil ırmağına; kuzeyde Sibirya ovalarından, güneyde Karanlık ve Hindikuş dağlarına kadar uzanan çok geniş topraklardır. Orta Asya yaylası, doğudan batıya geniş bozkırlar olarak uzanır. Kuzey ve güney bölgeleri renkli topraklarla kaplıdır. Hazar Denizi ile Aral ve Balkaş göllerinin kuzey kesimleri boyunca uzanan verimli topraklar Kingan dağlarına kadar sürer. Orta Asya topraklarında yaşayan Türkler, coğrafî çevrenin değişmesi, sosyal hayatın ağırlaşması üzerine, bulundukları toprakları bırakarak, başka ülkelere göç etmek zorunda kalmışlardır. Yeni yaşama alanları bulmak amacıyla Türkler, güneye, batıya, doğuya ve kuzeye göç ederek, dünyanın birçok yerine yayılmışlardır. Türklerin ilk yayılmalarının ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemektedir. Ama, ilk büyük yayılmanın M. Ö. I. bin başlarında olduğu sanılmaktadır. Bazı Türkler anayurttan göç etmemişlerdir. Seyhun, Ceyhun, İli, İrtiş, Tarım ve Çu bölgelerinde yaşamışlardır. Bu topraklarda zamanla birçok büyük devlet kurmuşlar, kültür ve uygarlık alanında önemli gelişmeler göstermişlerdir.
68 • ŞEHİR VE İNSAN
TÜRK MÂNİLERİNDEN SEÇMELER
UNUTULMUŞ SINIRLAR 16. YY. AKDENİZİNDE OSMANLI-İSPANYOL MÜCADELESİ
YAZAR ŞENAY AKPINAR
Mânileri okumak kadar yeni mâniler üretmek bu türün varlığını devam ettirmesini sağlar. Herkesin içinde şiir yazma duygusuna çoğu zaman şahit olmuşuzdur. Mâniler bu bakımdan yazılması en kolay tür olarak düşünülebilir. Dersin bir bölümünde verilecek bir ayağa veya konuya uygun mâniler yazdırılabilir. Böylelikle öğrencilerin bu türü daha iyi kavramaları ve benimsemeleri sağlanır. Türk edebiyatı tarihi ve Türk kültür tarihi için temel kaynaklardan biri olan mâni gelenek ve göreneklerimizde önemli bir yer tutar. Bu seçkiyi, bu geleneğin günümüz gençleri tarafından öğrenilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması için bir kaynak teşkil etmesi amacı ile hazırladık. Ümidimiz öğrencilere ve Türk Halk Edebiyatına ilgisi olan herkese faydalı olmasıdır.
ÇANAKKALE RUHU YAZAR HALİL ERSİN AVCI
Çanakkale Zaferi son yüzyıllar Türk tarihinin en şanlı zaferlerinden biri belki de birincisidir. Türk Milleti’nin varlık yokluk savaşıdır. Bittiği, tarihten silineceği düşünülen Türk Milleti’nin üzerindeki tozları silkerek ayağa kalkışıdır Çanakkale. Türk Milleti’ne diri diri giydirilmek istenen kefenin yırtılışıdır Çanakkale. Çanakale Savaşı bir milletin tek yürek olduğunda, inandığında, azmettiğinde neler yapabildiğini görebileceğiniz gibi aynı zamanda bireylerin şahsi gayretlerinin neticesinde de meydana gelen harikulade olayların savaşın ve olayların gidişatında ne gibi katkılar yaptığını göreceksiniz.
YAZAR ANDREW HESS
Batı ve Orta Akdeniz, on altıncı yüzyıl boyunca Osmanlı ve İspanyol imparatorlukları arasındaki mücadeleye sahne oldu. 1492 yılında Gırnata’nın düşüşü İspanyol anakarasında bir Müslüman-Hıristiyan çatışmasına yol açmışken, Osmanlılar’ın Kuzey Afrika’daki fetihleri de bu çatışmanın büyümesine neden oldu. Bu mücadeleye Osmanlı korsanları da katıldı ve bölge bir savaş alanına dönüştü.
İSTANBUL’UN 100 NAMAZGÂHI YAZAR YAVUZ TİRYAKİ
Kıble yönünde camilerdeki mihrap yerine dikili bir taş bulunan ve üstü açık mescit anlamına gelen namazgâhların tarihi ve mimari özelliklerinin anlatıldığı kitapta ayrıca bu yapıların sosyal hayata etkileri de anlatılmış. Cuma, bayram ve teravih namazlarının kılındığı, hacca gidenlerin uğurlandığı, yağmur dualarının edildiği bu ibadethanelerde şenliklerin de yapıldığı belirtilmiş. Tanıtımı yapılan 100 namazgâh arasında Esma Sultan Namazgâhı, Sultan Abdülhamit Namazgâh Çeşmesi, Mihrişah Valide Sultan Namazgâhı, Okmeydanı Namazgâhı, Ayrılık Namazgâhı ve Kadınlar Çeşmesi Namazgâhı da bulunuyor.
Unutulmuş Sınırlar’da, birbirinden keskin hatlarla ayrılan iki medeniyetin temsilcilerinin, İslam ve Hıristiyan kültürlerinin ister istemez yan yana var olduğu sınır bölgelerindeki çatışması incelenmektedir. Andrew Hess, Fernand Braudel’in Akdeniz’in bütünleştirici yönüne yaptığı vurgunun aksine buradaki fay hatlarını ve çatışma alanlarını ön plana çıkarmakta, on altıncı yüzyılın iki medeniyet arasındaki ayrımı arttırdığını iddia etmektedir. Bir zamanlar kültürel çeşitlilik ve ortak yaşam alanlarıyla dillere destan olmuş İberya-Afrika sınırının, hangi saiklerle rakip Akdeniz medeniyetlerinin silahlı çatışma sahasına dönüştüğü ve nihayetinde nasıl nisyana terk edildiği Unutulmuş Sınırlar’ın konusunu oluşturmaktadır.
Kitapta yer alan bilgilere göre İstanbul’da şimdiye kadar tespit edilmiş 160 namazgâh bulunuyor. İslam’ın ilk günlerinden itibaren önemli bir konuma sahip bu namazgâhların bugün işlevsel niteliklerini kaybetmekle birlikte bir çoğunun hala ayakta kalmayı başardığı ve günümüze kadar ulaştığı belirtiliyor.
ŞEHİR VE İNSAN • 69
TEKNOLOJİ
YILDIZ TEKNIK ÜNIVERSITESININ ELEKTRIKLI ARABASI ‘’WIN’’ OTOMASYON FUARI’INDA SERGILENDI Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) öğrencilerinin oluşturduğu Ae2 Project ekibi, 19-22 Mart arası TÜYAP’ta düzenlenen Otomasyon Fuarı’nda Shell Eco-marathon organizasyonuna katılacakları “İstanbul” adlı araçlarını sergiledi.
aracına eklenilen Otomatik Fren Sistemi ile de araç güvenlik açısından da önemli bir projeyi daha hayata geçirmiş.
Ae2 Project ekibinin yoğun ve disiplinli çalışması sonucu ortaya çıkmış, aerodinamik yapısı ve estetiği ile yepyeni bir tasarım olan İstanbul, aynı zamanda ekibin bir sene önce ürettiği aracın yarısı ağırlığında.
En az yakıtla en uzak mesafeyi kat etmek hedefiyle düzenlenen ve bu yıl 30. yıldönümünü kutlayan Shell Eco-marathon Avrupa’ya bu sene Türkiye’den 17 farklı üniversite ve 3 liseden 22 takım katılım gösterecek. Bu yıl Shell Eco-marathon Türkiye’de 10. yılını kutluyor. Shell Türkiye 10 senedir, Shell Eco-marathon ile öğrencilerin inovasyon ve teknoloji alanlarında kendilerini geliştirerek Türkiye’nin enerji geleceğine katkıda bulunmayı hedefliyor.Shell Eco-marathon gençlerin mühendislik ve tasarım yeteneklerinin yanı sıra kişisel gelişimlerine de katkı sağlıyor.
Toplamda 27 kg olan İstanbul, hafifliğini ve dayanıklılığını üretiminde kullanılan karbon fiber kalıp gövdesine borçlu. İstanbul’un yapımında kullanılan birçok araç-içi kalıpsal parça da karbon fiberden üretilmiş. Ae2 Project, ayrıca aracın motor sürücüsünü Ar-Ge çalışmaları ile kendisi gerçekleştirmiş. Günümüz otomobillerinde kullanılan ESP (Electronic Stability Program)’nin çalışma prensibi temel alarak İstanbul
Shell Eco-marathon her yıl gençleri geleceğin yakıt alternatifleriyle çalışan araçları geliştirmeye teşvik etmek ve enerjinin verimli kullanılmasına ilişkin toplum bilincini artırmak amacıyla düzenlenmektedir. Yarışma kapsamında 2015 yılında 30 ülkeden 230 takım oluşturan lise, teknik lise ve üniversite öğrencileri, kendi tasarladıkları ve ürettikleri araçlarla en az yakıtla en uzun mesafeyi kat etmek için yarışmaktadırlar.
Bu sene 21 – 24 Mayıs tarihlerinde Hollanda’nın Rotterdam kentinde gerçekleştirilecek Shell Eco-marathon’da yarışacak olan İstanbul; hafif, dayanıklı ve yenilikçi teknolojisiyle fuar katılımcılarını kendine hayran bıraktı.
72 • ŞEHİR VE İNSAN
‘JIVR BIKE’ AKILLI BISIKLET
ROBOT TEKNOLOJISIYLE LED AMPUL ÜRETECEK
Akıllı cihazların günlük hayatın içerisinde her geçen gün daha fazla yer edinmeye başladığı şu süreçte Kickstarter’da yeni bir akıllı bisiklet için destek arayışı başladı. JIVR adlı akıllı bisiklet, tasarım ve işlevsellik noktasında günümüz klasik bisikletlerinden sıyrılarak daha modern bir görün sunuyor.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından Teknolojik Ürün Yatırım Destek Programı kapsamında hibe desteği alan elektrik elektronik mühendisi Abdullah Akın (31), otomobil üretiminde kullanılan akıllı robotlarla Elazığ İş Geliştirme Merkezi’nde (İŞGEM) led ampul üretecek.
Zincirden yoksun olan akıllı bisiklet elektrikli motorla yol alıyor. JIVR Bike 90 dakikalık şarjla 30 km yol kat edebiliyor.
Akın, yaptığı açıklamada, 2009 yılında led teknolojisinin geleceğini görerek, “Yeni Nesil Tasarruflu ve Uzun Ömürlü Ledli Ampul Projesi” ile Fırat Kalkınma Ajansı’ndan aldığı 177 bin liralık makine desteğiyle İŞGEM’de yarı otomatik bir üretim tesisi kurduğunu ve 2010 yılında seri üretime geçtiklerini belirtti.
Rahat bir sürüş keyfi yaşatan ve ergonomik tasarımıyla kolay taşınabilen (15 kg) akıllı bisiklet aynı zamanda akıllı telefon ve saatlerle etkileşime geçebiliyor. İlgili uygulama sayesinde çevredeki trafik bilgisini, navigasyon (yol güzergahı, kalan mesafe vb) ve kalan pil süresi telefon ekranına yansıtılıyor. JIVR Bike akıllı bisiklet için geliştiricilerin 70 bin sterlin desteğe ihtiyacı var. Proje şu an için 55 bin sterline ulaştı ve kalan 18 günde başarıya ulaşacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Daha tasarruflu ve sağlıklı olması açısından led ampullere olan talebin dünyada hızla arttığını vurgulayan Akın, soğutma sistemini jet motorlarından esinlenerek tasarladığı ürünle pazarda yer bulduklarını ancak zamanla artan talebi karşılayamaz duruma geldiklerini ifade etti. Firma olarak uluslararası düzeyde hem rekabetçi bir yapıyı tesis edebilmek hem de artan talebi karşılayabilmek için yaptıkları Ar-Ge çalışmaları sonucunda otomobil fabrikalarında kullanılan robotların led ampul üretiminde de kullanılabileceğini hazırladığı proje ile ortaya koyduğunu ifade eden Akın, bu projeyle Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının “Teknolojik Ürün Yatırım Destek Programı” kapsamındaki proje çağrısına başvuruda bulunduğunu söyledi. Elazığ’da tam otomatik, insansız, otomobil endüstrisindeki robotik sistemlerin kullanılması esasına dayalı bir tesis kurma amacıyla proje sunduklarını dile getiren Akın, “Bu projemiz desteğe layık görüldü. Projenin makine bedeli 5 milyon liraydı ve 2 milyon lirası hibe olarak verilecek” dedi. Proje ile İŞGEM’de toplamda 7 milyon liralık bir yatırım gerçekleştireceklerini belirten Akın, led ampul üretiminde kullanacakları robot sistemleri ile üretimde hem hızı hem de kaliteyi arttıracaklarını vurguladı. Üretimin tüm aşamalarının insansız olarak gerçekleştirileceğini ifade eden Akın, “Kuracağımız insansız led ampul üretim tesisinde otomobil fabrikalarında kullanılan robotları kullanacağız. Daha önce bu teknoloji ile üretim yapan bir led ampul üretim tesisi görmedim. Biz bu robotları kullanarak kendi geliştirdiğimiz yazılımla belki bu noktada bu teknolojiyi (led ampul üretiminde) uygulayan ilk firmalardan biri olacağız” dedi.
ŞEHİR VE İNSAN • 73
TEKNOLOJİ
KAYKAY DA MODERN ÇAĞA AYAK UYDURDU Eğlence ve spor araçlarından birisi olan kaykayın oldukça uzun bir tarihi bulunuyor. Yıllarca standart tasarımından ödün vermeyen kaykay, son yıllarda ilginç tasarımlara imza atmaya başladı. Post Modern Skateboard ise gelinen son noktayı gösteriyor. Kaykay iki adet 10 inçlik çemberden oluşuyor. Bu çemberlerin içerisinde ayak koymak için platformlar yer alıyor. Çemberlerin arasında ise uzatılabilir bir bağlantı çubuğu yer alıyor. Çubuk çemberleri bir arada tutuyor ve dengeyi sağlıyor. Kaykayı öğrenebilmek için biraz çalışmak gerekiyor. Asıl zorluk ise çubuğu çıkardığınızda başlıyor. Bu konsept daha fazla serbestlik tanısa da sürmesi biraz daha zor. Kaykayın sürüşü biraz yılan kıvrılmasına benziyor. Kaykay tutkunlarının beğenisine sunulan Post Modern Skateboard 100$ fiyat etiketi ile satışta.
HAREKETLI IŞIK KAYNAĞI: ADAPTALUX Makro çekimler için ışık kullanımı çok önemli bir konudur. Işığın kalitesine bağlı olarak hem video hem de fotoğraftan alınan kalite ciddi değişiklik gösterir ve kısa çalışma mesafeleri nedeniyle kaliteli aydınlatma elde etmek oldukça zor bir işlemdir. Geliştirilen ve hayata geçebilmek adına destek aramaya başlayan Adaptalux, uyarlanabilir modüler yapısıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Control Pod isimli merkez üniteden ve bünyelerinde LED ışık kaynakları yer alan Lighting Arms isimli hareketli ışık kollarından oluşan Adaptalux sistemi, kişilere hem fotoğraf hem de makro çekimi için kullanabilecekleri sürekli bir ışık kaynağı sunuyor. Fotoğraf makineleri ya da video kameralara standart harici flaş (HotShoe) bağlantı yuvasından takılan ve beyaz, kırmızı, yeşil, mavi ile koyu sarı olmak üzere beş farklı renk seçeneğiyle gelen ürün, böylelikle görüntülenmek istenen objelerin farklı açılardan farklı ışık renkleriyle ayınlatılmasına imkan tanıyabiliyor.
74 • ŞEHİR VE İNSAN
TÜRK MÜHENDISLERDEN AKILLI KILIT SISTEMI Bugüne kadar Kickstarter ve Indiegogo gibi fon toplama platformlarında görülen birçok farklı ürün ortaya çıktı. Bu haberdeki teknoloji ürünü, tamamen Türk yapımı bir akıllı kilit sistemi olan Jani. Kullanıcılarını anahtar, kumanda ve giriş kartlarından kurtarmayı hedefleyen Jani, akıllı telefonları anahtara dönüştürüyor. Jani, fiziksel anahtarların yerini cep telefonlarına bırakarak mobil uygulaması sayesinde anahtar arama veya kaybetme sorunlarını ortadan kaldırıyor. Apartman, ev ve hatta otopark girişleri için uygulanabilen sistem, cep telefonlarının Bluetooth bağlantısı ve Jani cihazıyla iletişim kuruyor. Jani, kullanıcıya uygulama üzerinden sistemi açıp kapama, gelen misafirlerle anahtar paylaşma ve imkanı da sunuyor. Android ve iOS platformlarına uyumlu olarak geliştirilen Jani, Indiegogo’da hedeflediği 40 bin doları toplaması durumunda 2015 yılı içinde seri üretime geçecek.
PILOTSUZ F-16 İHA’LARIN YERINI ALACAK ABD ordusu, Drone’ların yerine pilotsuz F-16’ları kullanmaya hazırlanıyor. ABD, yerdeki bir operatör tarafından kontrol edilebilen insansız savaş uçağının üreticisi Boeing’e 126 araçlık sipariş verdi. Boeing’in ürettiği pilotsuz F-16 savaş uçakları yakın bir zamanda Drone’ların (İnsansız Hava Araçları) yerini alacak. Saatte 2414 km hıza ulaşabilen ve maksimum 50 bin feet yüksekte uçabilen insansız savaş uçağı, yerdeki bir operatör tarafından uzaktan kontrol edilebiliyor. 3902 km menzili olan insansız araçtan 126 tanesini filosuna katmaya hazırlanan ABD Hava Kuvvetleri (USAF), Frorida’daki üssüne ulaşan 6 uçakla yakın zamanda test uçuşlarına başlamaya hazırlanıyor. Pilotsuz F-16’lar Drone’lara kıyasla daha fazla ateş gücüne sahip olacak. Pilotsuz F-16’lar Drone’lara kıyasla daha fazla ateş gücüne sahip olacak. ABD’nin Afganistan ve Irak gibi ülkelerde başvurduğu Drone saldırıları sivil kayıplara sebep olduğu gerekçesiyle senelerdir tepki çekiyor. Asker kaybını önlemek için hava saldırılarında bu araçlardan yararlanan ABD’nin uzun vadede Drone’lar yerine ateş gücü daha yüksek olan insansız F-16’ları kullanması bekleniyor.
AKILLI TELEFONLA BAĞLANTI KURULABILEN BIYONIK KOL: HANDIII Günümüzde akıllı telefonlarla kontrol edilebilen akıllı saatler, giyilebilir / izlenebilir akıllı bileklikler ve uzaktan kumandayla kontrol edilebilen kamera modüllerini görmüştük. Artık 3D yazıcıların da insan hayatına ne kadar olumlu etki ettiğini görmezden gelemiyoruz. Japon firması Exiii, kullanıcının akıllı telefonla kontrol edebileceği Handii isminde biyonik kol üretti. Handiii, kola takılan ve kas hareketlerini izleyen bir sensör yardımıyla çalışıyor. Buradan aldığı sinyalleri akıllı telefona gönderen sensör, daha sonra kasların hareket etmesini sağlıyor. Özelleştirilebilir bir yapısı olan Handiii’yi isterseniz farklı renk alternatifleriyle de kullanabiliyorsunuz. Açık kaynak kodlu olduğu için geliştirilebilir olan Handiii’nin fiyatı ise 300 dolar.
ŞEHİR VE İNSAN • 75
KÜLTÜR SANAT
KENAN AYDIN
kenan@kenanaydin.com.tr
“Puslu Kitalar Atlası” Canlandı
#BazıKelimelerÇokGüzel İhsan Oktay Anar’ın unutulmayan ilk romanı Puslu Kıtalar Atlası, İlban Ertem’in çizgileriyle çizgi roman oldu. Üstelik üç yüz sayfaya yaklaşan kitabın tamamı bire bir kısaltmadan uyarlanarak. İşe ilk olarak yazardan destur alarak başladığını söyleyen Çizer İlban Ertem, beş yılı aşkın bir süre boyunca çalışıp iki bin kadar tek resmi çizdiğini ve renklendirdiğinin de altını çiziyor. “Uzun gibi görünse de beş yıl ben çok eğlendim, keyif aldım” diyen Ertem, çizim aşamalarını şöyle anlatıyor. “Önce hikâyeyi yazarım, bir sürü not alırım,
76 • ŞEHİR VE İNSAN
bu aşamada gerekiyorsa araştırma yaparım. Karakter, mekân eskizleri karalarım, sonra storyboard ve diyaloglar ardından orijinal çizime başlarım. Hikâyeye hâkim olabilmek için bence bu sıralama olmazsa olmazdır. Tek püf noktası bunu yazdım, şöyle planladım illa öyle olacak dememek. Esnek olmak gerekiyor, hikâyenin kendi akışını takip edebilmek çok önemli. Planlanandan farklı da gelişebilir kimi zaman. Çizerken en önem verdiğim şey çizdiğim her şeyin nefes alıp verebilmesidir, duruşuyla bile bir şeyler aktarabilmesidir. Bu bir saksı da olsa fark etmez.”
Yeni yılla beraber sosyal medyada kendini takip ettiren en güzel kültür teşebbüslerinden biri Lûgat365. İsminden de anlaşılacağı üzere yılın her günü güzel lügatimizden kelimeler paylaşarak hem kültür dünyamıza katkı yapıyor hem de yeni öğrenmemizi amaçlıyor. Neredeyse tüm sosyal medya platformda #BazıKelimelerÇokGüzel etiketiyle paylaşım yapan Lûgat365 ekibi, yaptıkları açıklamada seçtikleri kelimeleri bazen derinliklerine bazen de kelimenin etimolojik hikayesine göre belirlediklerini açıklıyor. Halen geceleri dahi tarama yapmakla geçiren Lûgat365,
“Kitaplarda tanıştığımız güzel kelimelerin peşine önceden de heyecanla düşerdik. Bu maceramızı tetikleyen en önemli unsur da bu oldu. Teşebbüsümüze hazırlanırken notlarımızı derledik ve sonrasında hatırı sayılır bir süre tarama yaptık kitaplardan.” diye belirtiyor. Peki 365 gün sonunda bizi ne bekliyor, diye sorulduğunda ise, “365 gün sonunda, muvaffak olabilirsek, teşebbüsümüzü bir saatli maarif takvimiyle taçlandırmak ve bu takvimle de Lûgat365’i nihayete erdirmek gayesindeyiz.” diye amaçlarını belirtiyorlar.
Yüzyılın Fotoğrafları Burada İstanbul, 26 Şubat’ta askıya çıkan dünyanın en prestijli fotoğraf ajanslarından Magnum Photos’un geçtiğimiz yüzyıla damgasını vuran ikonik fotoğraflarına ev sahipliği yapıyor. 2 Ağustos’a kadar Karaköy’deki İstanbul Modern’de ziyaretçilerini ağırlayacak olan Magnum - Kontakt Baskılar Sergisi, damağınızda fotoğrafa dair güzel bir tat bırakacağının garantisini çoktan verdi. Çünkü sergi, dünyaca tanınan üye fotoğrafçılarının birinci ağızdan hikayelerine keşfe
çıkararak onların karar alma süreçlerini açık bir şekilde görme imkanı da sağlıyor. Sergide Normandiya çıkarmasından 1968 Paris ayaklanmasına, Tiananmen Meydanı’ndan Vietnam Savaşı’na, Che Guevara’dan Malcolm X’e kadar bir dönemin görsel tarihine ait yapıtlar bir araya geliyor. Kısaca eğer fotoğraf merakınız cep telefonunuzla çektiğiniz “selfie”lerden daha fazlasıysa bu sergiyi kaçırmayın.
YAŞAR KEMAL Çukurova’nın bağrından çıkıp sadece Türkiye’ye değil, dünyaya barış mesajları sunan, edebiyatının efsanevi ismi Yaşar Kemal ebedi hayata intikal etti. Uzun süredir hastanede yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren büyük yazar 92 yaşında, 28 Şubat’ta gözlerini yumdu. Anadolu ile neredeyse bir olmuş, hem acılı hem coşkulu coğrafyada iyi ve kötü
insanı çeşit çeşit manzaralarla yüzleştiren edebiyatımızın tavan yapmış “İnce Memed” karakterli adamı, kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Türkiye’nin bütünlüğü adına her zaman savaş vermiş Kürt kökenli çınara Şehir ve Aile dergisi olarak Allah’tan rahmet dileriz.
ŞEHİR VE İNSAN • 77
SAĞLIK
GRİP NEDİR? GRİPTEN KORUNMA
AĞRI KESICI DOĞAL GIDALAR CEVIZ Ceviz yüksek oranda omega 3 kaynağıdır. Ceviz vücuttaki şişkinlikleri azaltır ve vücudun çok daha hızlı iyileşmesine yardımcı olur.
KIRMIZI BIBER Kırmızı biberin içindeki kapsaisin maddesi pek çok ağrı kesici ilaçta ve kas ağrısı giderici kremlerin içeriğinde bulunur. Eğer ağrınız varsa doğal ilaç olan besinlere yönelin ve kırmızı biber tüketin. Grip, Influenza adı verilen bir virüs tarafından oluşturulan, ani olarak 39°C üzerinde ateş, şiddetli kas ve eklem ağrıları, halsizlik, bitkinlik, titreme, baş ağrısı ve kuru öksürük gibi belirtilerle başlayan bir enfeksiyon hastalığıdır. Özellikle çocuklarda, yaşlılarda ve kalp hastalığı akciğer hastalığı, böbrek hastalığı, şeker hastalığı gibi kronik hastalığı olan kişilerde çok daha ağır seyretmekte ve ölüme kadar varılabilen ciddi sonuçlara yol açmaktadır. Bu kadar ciddi tablolar yol açan grip, halk arasında çok sık olarak soğuk algınlığı ile karşılaştırılmaktadır.
ZEYTINYAĞI Zeytinyağı hiç kuşkusuz tüketebileceğiniz en iyi yağlardan biridir. Üstelik vücudumuzdaki ağrıyı geçirmeyede yardımcıdır. Eğer ağrınız varsa ekmeği zeytinyağına banarak tüketebilirsiniz.
ZERDEÇAL Zerdeçalın faydaları saymakla bitmez. Kanserle savaşır, anti-inflamatuar özellikleri içinde barındırır ve iyi bir ağrı kesicidir. Eğer ağrılarınız varsa ballı ve limonlu çayınıza bir çay kaşığı zerdeçal atabilirsiniz yada bir kase yoğurda bir yemek kaşığı zerdeçal size çok iyi gelecektir.
GRİP NASIL BULAŞIR?
ADAÇAYI
Gribe yol açan Influenza virüsü çok kolay ve hızlı bulaşır. Başlıca bulaşma yoları, öksürük ve hapşırık ile etrafa saçılan damlacıkların hava yolu ile bulaşması, hasta kişiler ile direkt temas edilmesi ve hasta kişilerin ağız-burun akıntıları ile temas etmiş eşyalar ile bulaşmadır.
Rahatlatıcı bir çay istiyorsanız ilk tercihiniz adaçayından yana olsun. Adaçayı aynı zamanda ağrınızı da alacaktır.
GRİP HASTALIĞININ TEDAVİSİ Grip hastalığının tedavisi, ortaya çıkan belirtilerin tedavisi şeklindedir. Ateşin düşürülmesi, burun akıntısının giderilmesi, halsizlik ve kırgınlığın giderilmesi şeklinde tedavi düzenlenir ve yatak istirahatı önerilir.
TARÇIN Tarçın doğal bir tatlandırıcıdır ve aynı zamanda anti-inflamatuar özelliklere sahiptir. Reflü ağrısını ve baş ağrılarını giderici özelliği vardır.
KEREVIZ Eğer ağrınız varsa kereviz ve tohumları hem şişkinliği hemde ağrıyı geçiren bir madde barındırır.
GRİPTEN KORUNMA
ZENCEFIL
Gripten korunmanın başlıca yolu vücut direncinin düşmesini engellemekten geçer. Bu nedenle mevsim özelliklerine uygun giyilmeli, bol sulu gıdalar, taze meyve ve sebze tüketilmelidir.
Zencefil midenizde oluşan rahatsızlıklara çok iyi gelir. Aynı zamanda ağrılar için de iyidir. Özellikle kas ağrılarında zencefili mutlaka kullanın. Spor sakatlanmalarında günde 600-900 mg. zencefil tüketilirse birkaç gün içinde ağrıların azaldığı görülür.
78 • ŞEHİR VE İNSAN
NEDEN MIYOP OLURUZ? Miyopluk ya da diğer adıyla uzağı net görememe sorunu en yaygın göz bozukluklarından biridir. Böyle bir göz bozukluğu teşhisi konmuş ise açıklamaların çoğu, sorunu genlere ve fazla okumaya bağlama yönünde oluyor. Ancak son araştırmalar bu varsayımların yanlış olduğunu gösteriyor. Farklı çevresel faktörler de göz bozukluğuna neden olabilir. Bazı basit önlemler alarak çocuklarımızı bu sorundan kurtarmak mümkün olabilir. Miyopluk oldukça yaygın; Avrupa ve ABD’de nüfusun yüzde 30-40’ı gözlük kullanıyor. Bazı Asya ülkelerinde ise yüzde 90’ı buluyor bu oran. Miyopluk kalıtsal ise, yani genler neden oluyorsa nasıl olur da böylesine bir dezavantajlı özellik binlerce yıl öncesinden bugüne kadar gelebilir?
AKILLI TELEFONLAR UYKU DÜZENINI BOZUYOR Norveç’te yaşları 16 ile 19 arasında değişen 9 bin 846 genç üzerinde yapılan araştırma, uyumak yerine akıllı telefonla zaman geçirmenin sağlığı olumsuz etkilediğini gösterdi. BMJ Open dergisinde yayımlanan araştırmada, ankete katılan gençler uyuma düzenlerini ve gece yatmadan önce ne yaptıklarına ilişkin soruları yanıtladı. Sonuçlar, gençlerin mobil cihazları kullanma sıklığı arttıkça, uyku sorunun da kadar arttığına işaret etti.
Okumakla miyopluk arasındaki bağlantı ise önce güçlü bir olasılık olarak düşünülse de, konu üzerinde araştırmalar yoğunlaştıkça böyle bir bağlantının olmadığı görülmüştür. Bugünlerde üzerinde durulan bir başka olasılık ise içeride geçirilen zaman ile miyopluk arasındaki ilişki. Avrupa, Avustralya ve Asya’da yapılan birçok araştırmada, açık havada daha çok zaman geçirenlerin miyop olma ihtimalinin kapalı ortamda zaman geçirenlerden çok daha düşük olduğu görüldü. Bunun nedeni kesin olarak bilinmese de güneş ışığının gözleri beslemesine dayandırılıyor. Bazı uzmanlar ise sorunu görme alanımızdaki eşya kalabalığına bağlıyor. Kapalı mekânlarda gözün farklı uzaklıktaki eşyalara odaklanmada uyum sorunu yaşayabileceği, dışarıda ise görüş mesafesinin daha geniş olması sayesinde bu sorunun ortadan kalktığı ve gözün gelişiminin daha sağlıklı olduğu dile getiriliyor.
Araştırmada, gençlerin tümünün yatağa gitmeden önce en az bir elektronik cihazla vakit harcadığı ve bu durumun uykuya geçiş süresini kısalttığı belirtti. Dahası, ağırlıklı olarak sosyal medya kullandıkları için uyku saatinde akıllı telefonlarını elinden bırakmayan gençlerin uyku süresinin azaldığı ifade edildi. Uyku vaktinde sosyal medya kullanımı yetersiz uykuya neden olurken, LED ekranlardan yayılan ışınların da uyku hormonu melatonin salgılanmasını azalttığı belirtildi. Işığa duyarlı hücrelerle bağlantılı hormonun azalması, uykuya geçiş süresini de doğrudan etkiliyor.
ŞEHİR VE İNSAN • 79