Şehir ve İnsan

Page 1

Ş E H İ R V E İ N S A N T E MMU Z A Ğ U S T O S E Y L Ü L 2 0 1 4|Y ı l 1 0|S a y ı : 5 8 S UL T ANBEYL İBEL EDİ YESİ ’ Nİ N3AYL I KY AYI NI DI R

O S MA N L I Z A R A F E T İ : K U ŞS A R A Y L A R I D Ü N Y A N I NG Ö Z ÜB UP R O J E D E H O C AA H ME TY E S E V İ



ŞEHİR VE İNSAN BAŞLARKEN

Şehir ve İnsan Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 Yıl: 10 | Sayı: 58 Sultanbeyli Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi Hüseyin Keskin

ÖNCE EĞİTİM

Genel Yayın Yönetmeni Dr. Ayhan Koç Danışma Kurulu Av. Görgün Özcan Reşat Atalar

HÜSEYİN KESKİN

Sorumlu Yazı işleri Müdürü Birol Alpat

SULTANBEYLİ BELEDİYE BAŞKANI

Editör Hamdi Çakır Tasarım Giray Arslan Ömer Aydın Fotoğraf Editörleri Gökmen Kanberoğlu Türkay Polat Katkıda Bulunanlar Reşat Atalar Melih Uslu Hande Yüksel İsra Nalbant Kenan Aydın Hüseyin Okur

İletişim Abdurrahmangazi Mah. Belediye Cad. No:4 Sultanbeyli/İstanbul www.sultanbeyli.bel.tr belediye@sultanbeyli.bel.tr Baskı Pelikan Basım Maltepe Mah. Gümüşsuyu Cad. Odin İş Merkezi No: 28 Topkapı/İstanbul Tel: 212 613 79 55 Sultanbeyli Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştır.

ŞEHİR VE İNSAN 58. sayı kapak konusu Eğİtİmİn Dünü Bugünü

»

Şehir ve İnsan dergimiz yeni sayısıyla sizlerle. Dergimizin bu sayısında kapak dosyası olarak eğitim konusunu işledik. İlçemizde eğitim konusunu ana gündem maddesi yaparak, bu alanda çok sayıda proje ürettik. Gençlik merkezlerimizden yeni okullarımıza varana kadar öğrencilerimize yeni eğitim yuvaları kazandırdık. Bu sayımızda da Türk eğitim sistemini baştan aşağıya irdeledik. Son dönemde eğitim için yapılan doğru hamleleri sizlere sunuyoruz. Eğitimin dünü bugünü adını verdiğimiz kapak konumuzda İstanbul İl Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Muammer Yıldız’da bizimle düşüncelerini paylaştı. Türkülerin sevilen ismi ve kültür platformumuzun açılışına katılan

konuk sanatçımız Kubat’la da keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Osmanlı’nın zarafeti olan kuş saraylarının bilinmeyen yönlerini de yine bu sayımız da sizler için kaleme aldık. Tüm dünyanın gözünün üstünde olduğu üçüncü havalimanı projesinin de yer aldığı Şehir ve İnsan dergisinde enerji kullanımının püf noktalarını da irdeledik. Dergimizin insan bölümünde de Türk dünyasının manevi ışığı Hoca Ahmet Yesevi’yi, düşüncelerini ve eserlerini sizlere anlatmaya çalıştık. Şehir ve İnsan dergisi ekibimiz, sizlere bu sayımızda da zengin bir içerik sunmaya çalıştı. Tüm okuyucularımıza keyifli okumalar diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

ŞEHİR VE İNSAN • 1




BU SAYIDA NELER VAR?

DÜNYA TURU

6

SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

10

KUŞ SARAYLARI

24

Eğİtİmİn Dünü Bugünü

30

Türkiye dâhil tüm devletlerin karar mekanizmalarında ilk sırada gelen bir başlık varsa o da eğitimdir. Çünkü tartışmaya mahal vermeyecek kadar açıktır ki devletler için eğitimi tasarlamak geleceği tasarlamaktır. Bu anlayışla bireyler, temel klasik eğitimden tutun da günümüz post modern eğitim sistemlerine kadar eğitime tabi tutulurlar.

4 • ŞEHİR VE İNSAN


Yedİgöller SONBAHARLA RANDEVU

42

OSMANLI’DA EĞİTİM

46

Dünyanın Gözü Bu Projede

48

HOCA AHMET YESEVİ

52

MÜDÜR BEYİN SİLLESİ

64

Türkü Deyİnce Akan Sular Durur

»68

AYDOS KİTAP

72

BÜYÜKTEN DAHA BÜYÜK

74

KÜLTÜR SANAT

78

ŞEHİR VE İNSAN • 5


DÜNYA TURU

SES KISIKLIĞI KANSER BELIRTISI OLABILIR

K

BB Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Kazkayası, ses kısıklığının gırtlak, akciğer ve beyin kanserlerinin de ilk ve önemli işareti olabileceğini ve ihmal edilmemesi gerektiğini söyledi. Genellikle ciddiye alınmayan ses kısıklığı ihmal edildiğinde ciddi problemlere yol açabiliyor. Bu tip rahatsızlıkların önemsenmemesi durumunda sesin tamamen kaybedileceği ve gırtlak kanseri gibi büyük tehlikelere yol açabileceğini belirten KBB Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Kazkayası, ses kısıklığında hemen paniğe kapılmamak ancak durumu küçümsemeyip,

6 • ŞEHİR VE İNSAN

ihmal etmemek gerektiğini söyledi. Genellikle sesin azalması ya da çıkmaması olarak düşünülen ses kısıklığı, her türlü normalden farklı ses oluşumuna deniyor. Sesteki çatallaşma, titreşim, boğukluk ve tizleşme gibi bozulmaları da bu gruba ekleyebileceğimizi belirten Prof. Kazkayası, “Sesin şiddetinde azalma ya da tümüyle sesin çıkmaması, seste çatallaşma, boğulma gibi tüm rahatsızlıklara kabaca ‘ses kısıklığı’ diyoruz. Sesi oluşturan ana organ gırtlaktaki ses telleri olmakla birlikte akciğerlerden dudaklara kadar sesin yolu üzerindeki pek çok organ sesin oluşu-

muna katkıda bulunuyor. Buna ses tellerini hareket ettiren kasları sinirlendiren onuncu kranial sinir ve bunun beyinde çıktığı yapı da dahil edilmelidir” dedi.

BİRÇOK KANSERİN HABERCİSİ OLABİLİYOR Ses kısıklığının basit bir viral üst solunum yolu enfeksiyonu ya da reflüden de kaynaklanabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Kazkayası, zaman zaman basit bir enfeksiyondan da kaynaklanabilen bu hastalığın gırtlak, akciğer, beyin gibi birçok organ kanserinin de öncü işaretlerinden biri olabileceğini

bu nedenle ses kısıklığının ciddiye alınması gereken uyarıcı bir semptom olduğunu belirtti. Çeşitli enfeksiyonların dışında en sık ses kısıklığı yapan nedenler arasında; ses tellerinde meydana gelen nodül, polip, kist ve ödem yer alıyor. Özellikle boyunda şişlik, yutma güçlüğü, boğazda takılma hissi, öksürükle kan gelmesi, gıdaların istemsiz bir şekilde akciğere kaçarak öksürük oluşturması durumlarında hemen muayene olmak gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Mustafa Kazkayası, özellikle iki haftayı geçen ses kısıklığında hekime başvurunun önemli olduğunu söyledi.


KIRMIZI BENEKLI ALABALIK YAVRULARI DOĞAL ORTAMINDA

K

onya’nın Taşkent ilçesindeki Geyve Deresi’nden alınarak Trabzon’daki Balık Üretimi İstasyonu’nda çoğaltılan 2 bin adet kırmızı benekli alabalık yavrusu, doğal ortamına bırakıldı. Bol oksijenli ve soğuk suyu seven yavru balıkların çevre halkına ekonomik getiri sağlaması amaçlanıyor. Yaklaşık 2 bin adet kırmızı benekli alabalık yavrusu, Orman ve Su İşleri 8. Bölge Müdürü Yılmaz Kocaman’ın da katıldığı programın ardından Geyve Deresi’ne bırakıldı. Kocaman, yaptığı açıklamada, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün “Doğal Alabalık Üretilmesi, Yetiştirilmesi ve Orman İçi Suların Balıklandırılması Projesi” kapsamında, orman içi su kaynaklarındaki tahrip olan doğal alabalık popülasyonlarının optimum düzeye ulaştırılması, sportif olta balıkçılığının geliştirilmesi ve orman köylüsünün sosyo-ekonomik yönden kalkındırılması amacıyla Geyve Deresi’ne 2 bin kırmızı benekli alabalık yavrusu bırakıldığını söyledi. Projenin Konya dahil 16 ilde uygulandığını ifade eden Kocaman, Türkiye genelindeki 37 su kaynağında balıklandırma çalışmalarının yapıldığını belirtti. Konya’da da kırmızı benekli alabalıkları ile bilinen Taşkent ilçesindeki Geyve Deresi’nde proje yürütüldüğünü dile getiren Kocaman, o bölgedeki balıklardan alınan anaçlardan sağım yolu ile yavru üretimi yapıldığına işaret ederek, şöyle konuştu: “Bir yıl önce Geyve Deresi’nden alınan anaç balıklardan Trabzon Maçka Altındere Balık Üretme İstasyonu’nda üretilen 2 bin adet kırmızı benekli alabalık yavrusu Taşkent ilçesindeki dereye salınmaktadır. Bu salım önümüzdeki senelerde de devam edecektir. Geyve Deresi’ndeki balık popülasyonunun artırılması için gerekli çalışmalar devam etmektedir.” Bu çalışmalarla yöre halkının balık ihtiyacının karşılanması ve ekonomik seviyesinin yükseltilmesine katkı sağlanmasının da amaçlandığını vurgulayan Kocaman, “Kırmızı benekli alabalıklar, diğer kültür alabalıklarından farklı doğal alabalıklar. Oksijeni bol derelerde ve soğuk sularda yaşıyor. Diğer alabalıklardan daha lezzetli” diye konuştu. Konya’da yine İvriz Deresi’nde de kırmızı benekli alabalıkların yaşadığının bilindiğini aktaran Kocaman, potansiyel olan bu derenin de programa alınmasının düşünüldüğünü kaydetti.

N

NASA 10’UNCU DEFA MARS’TA

ASA’nın Mars’a gönderdiği 10’uncu uzay aracı olan uydu, gezegenin yörüngesine ulaştı. Uydunun gezegen hakkında bilinmeyen sorulara cevap bulması bekleniyor. ABD’nin uzay programından sorumlu olan kurumu Ulusal Havacılık Dairesi’nin (NASA) 10 ay önce fırlattığı uydu, Mars’ın yörüngesine ulaştı. 10 ay önce fırlatılan ‘Maven’ isimli uydu, 711 milyon Km uzunluğundaki bir yolculuğun ardından hedefine vardığı ifade edildi.

NASA’nın 671 milyon dolara (1,4 milyar TL) mal olan programı kapsanında Mars’a gönderilen uydunun, gezegen hakkında yeni bulgulara ulaşması hedefleniyor. Mars’ın atmosferi, iyonosferi ve gezegenin Güneş ile olan etkileşimi hakkında araştırmalar yapacak olan uydu, NASA’nın merkezinden uçuş kontrolörleri tarafından kumanda edilecek. NASA’nın Mars’a gönderdiği 10’uncu uzay aracı olan Maven’in gezegenin yörüngesinde en az bir yıl görev yapması hedefleniyor.

BAŞKASININ HATTINI KULLANANLAR IÇIN SON GÜNLER

U

laştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Elvan, başkasının adına kayıtlı cep telefonu hatlarını kullananların, bu hatları kendi üzerilerine kaydettirmeleri için tanınan bir yıllık sürenin 1 Ekim’de dolacağını bildirdi. Bakan Elvan, yaptığı açıklamada, kişilerden habersiz, adlarına cep telefonu hattı açılmasını engellemek ve bu şekilde açılmış hatların gerçek kullanıcıların adına kaydedilmesini sağlamak için Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından 2 Ocak 2013’te internet üzerinden “Mobil Hat Sorgulama Hizmeti” başlatıldığını hatırlattı. Sorgulama hizmeti sonucunda çok sayıda kişinin, kullandığı telefon hattını kendi adına

kaydettirdiğini belirten Elvan, başkasının adına kayıtlı olmasına rağmen kullandıkları hatları herhangi bir sebeple üzerlerine almamış olan kişilerin mağdur olmaması amacıyla BTK tarafından bir yıl ek süre tanındığını ifade etti. Elvan, söz konusu sürenin 1 Ekim 2014 tarihinde dolacağına dikkati çekerek, vatandaşlardan hizmet aldıkları GSM operatörlerine başvurarak hatları üzerlerine kaydettirmeleri ve abonelik sözleşmesi imzalayabilmeleri için verilen ek sürenin abonelerin kayıt merkezlerine başvurmalarını istedi. Elvan, “Bu durumdaki aboneler kullandıkları hatları üzerlerine almamaları halinde, kayıtlarda telefon hattının asıl sahibi olarak gözüken kişiler bu hatları kapattırabilecek” dedi.

ŞEHİR VE İNSAN • 7


DÜNYA TURU

TÜRKIYE EN ÖNEMLI ORTAĞIMIZ

FACEBOOK’TAN ‘FOTOĞRAF’ ÖZÜRÜ

N

orveç’te yaşayan ve yakalandığı bir hastalık nedeniyle farklı bir yüz şekline sahip olan siyahi gencin fotoğrafı Facebook tarafından kaldırıldı. Facebook olay nedeniyle özür diledi. Norveç’in Kristiansand kentinde yaşayan 16 yaşındaki Embret Henock Haldammen, “malformasyon” hastalığı nedeniyle farklı bir yüz şekline sahip. Bu hastalık nedeniyle yüzünün alt yarısı normalden büyük olan gencin profilindeki fotoğraf, Facebook’un müdahalesiyle hesaptan silindi. Birkaç hafta önce resmini profilinde paylaşan Haldammen, pazar günü hesabına giriş yaptığında resmin silindiğini fark etti. Ardından mesaj kısmında bir ileti

8 • ŞEHİR VE İNSAN

gören Norveçli genç, iletide paylaştığı fotoğrafın “Facebook kurallarına aykırı olduğu” için silindiğine dair ifadeyi gördü. Fotoğrafın kaldırılmasından sonra Haldammen duygularını aktarmak için “Facebook gibi büyük bir sosyal paylaşım platformunun diğer insanlara benzemediği için bir kişinin fotoğraflarını silmesi büyük bir hakaret. Kendimi tacize uğramış gibi hissediyorum. Facebook bu hareketi ile benim kullanıcı olarak yetersiz olduğumu ilan etti” diye yazdı. Olayın medyaya yansımasından sonra açıklama yapan Facebook, hata yapıldığını kabul etti ve özür diledi. Özürün ardından gencin fotoğrafı tekrar sayfaya koyuldu.

A

B’nin genişlemeden sorumlu yeni Komiseri Hahn Türkiye’nin en önemli ortakları olduğunu söyledi. Jean-Claude Juncker başkanlığındaki yeni AB Komisyonu’nda genişleme müzakerelerinden ve komşuluk politikasından sorumlu üye olarak görev almaya hazırlanan Johannes Hahn, AB’nin, “en önemli ortağı” Türkiye ile katılım müzakerelerini sürdürmek zorunda olduğunu söyledi. Yeni göreviyle ilgili Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nda mülakata alınan Hahn, Türkiye karşıtı parlamenterlerin katılım müzakerelerinin durdurulmasına yönelik taleplerini reddetti. Hahn, “Dinleyin, ben pragmatik biriyim. Türkiye açık arayla en önemli ortak. AB ve Türkiye arasındaki ticaret hacmi 100 milyar avro. Türkiye’de doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının dörtte üçü Avrupa’dan gidiyor” dedi. AB’yle geleceğe odaklı, makul ve istikrarlı

ilişkiler içinde bulunmasının Türkiye’nin menfaatine olduğunu belirten Hahn, yeni görevinde katılım müzakerelerinin ucunun açıklığı prensibine saygı gösterdiğini ancak Türkiye’nin üyelik müzakerelerini sürdürmek zorunda olduğunu vurguladı. Hahn, yakın geçmişte görüştüğü AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır’ın katılım müzakerelerini canlandırmak için kendisine yeni bir strateji sunduğunu ve bunu değerlendireceğini söyledi. AB sürecinin Türkiye’de reformların çıpası ve sürükleyicisi olarak kalması gerektiğini belirten Hahn, Türkiye’nin üyelik yolunda ilerleyebilmesi için reformları sürdürmesi ve evrensel haklara bağlılığını muhafaza etmesinin önem taşıdığını dile getirdi. Johannes Hahn, Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği’nin “hizmetler, kamu alımları ve tarım ürünlerini kapsayacak şekilde genişletilerek modernizasyonundan” yana olduğunu ifade etti.


TENEFFÜS SÜRELERİ VE SINAV SAYILARI DEĞIŞTI

M

illi Eğitim Bakanlığı’nın yönetmelikte yaptığı değişiklikle teneffüs süreleri ve sınav sayıları değişti. Dersler öncesi Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği değişti. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı değişiklik hakkında, “Daha az sınav, daha az test olsun ki öğrenciler müzikle, resimle daha çok ilgilensin, daha çok uğraşın. Öğrenci kendini okula hapsetmesin diye bu tür bir uygulamayı tercih ettik” diye konuştu. Yönetmelikte ise şu değişiklikler yapıldı: • Teneffüsler 10 dakikadan az olamayacak. • Öğrencilere sınav sayısı 3’ten 2’ye düşecek. • Birinci dersten sonra geç gelenler yok yazılacak.

• Velilere devamsızlık 5, 20 ve 40 olduğunda bildirilecek. • Öğrenci talep ederse sınavı yeniden incelenecek. • Tüm derslerden iki performans puanı verilecek. Ayrıca, TEOG sonrası nakillerde taban puan kaldırıldı. Nakilleri bakanlık, puana göre yapacak. Okullarda ibadethaneler için doğal aydınlatmalı mekan ayrılacak. Ailesinin iş yeri olan, o dalla ilgili okula kaydolabilecek.

RASMUSSEN NATO’YA VEDA ETTI

G

örev süresi Eylül ayı sonunda dolacak olan NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Kuzey Atlantik Konseyi üyelerine ve NATO personeline veda etti. Eşi Anne-Mette ve kızı Christina ile Brüksel’deki NATO karargahına gelen Rasmussen, cephede ölen askerler için çelenk

koydu. Daha sonra Kuzey Atlantik Konseyi’nde 28 müttefik üye ülkenin büyükelçilere son kez hitap etti. Anders Fogh Rasmussen, Danimarka başbakanı olduğu sırada 2009’da NATO Genel Sekreterliği’ne getirilmişti. Rasmussen’in yerine 1 Ekim’de Norveç’in eski Başbakanı Jens Stoltenberg geçecek.

YENI İNTERNET YASASININ GETIRDIKLERI Yeni İnternet Yasasını da içeren Torba Yasa geçtiğimiz gün Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Peki, bu yasa bizlere neler getirecek, neler bilmeli ve nelere dikkat etmeliyiz? İnternet Yasası olarak bildiğimiz, 5651 sayılı, İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ile ilgili iki yeni düzenlemeyi (Torba Yasadaki 126. ve 127. Maddeler) içeren Torba Yasa, TİB’in (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) yetkilerini artırıyor. Aşağıda yasadaki iki maddeyi görebilirsiniz. MADDE 126: 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “iki bin Yeni Türk Lirasından on bin Yeni Türk Lirasına” ibaresi “iki bin Türk lirasından elli bin Türk lirasına” şeklinde ve dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.“(4) Trafik bilgisi Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından ilgili işletmecilerden temin edilir ve hâkim tarafından karar verilmesi hâlinde ilgili mercilere verilir.” MADDE 127- 5651 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “yirmi dört saat” ibaresi “dört saat” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye

aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “(16) Millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi nedenlerinden bir veya bir kaçına bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, erişimin engellenmesi Başkanın talimatı üzerine Başkanlık tarafından yapılır. Erişim sağlayıcıları Başkanlıktan gelen erişimin engellenmesi taleplerini en geç dört saat içinde yerine getirir. Başkan tarafından verilen erişimin engellenmesi kararı, Başkanlık tarafından, yirmi dört saat içinde sulh ceza hâkiminin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar.” Torba yasada yer alan 126. Madde internet erişimleriyle ilgili trafik verilerinin TİB’de bulunacağını gösteriyor. 127. Maddeyse bir sitenin yasa dışı içerik yayınladığının düşünülmesi durumunda, TİB tarafından hemen engellenebileceğini gösteriyor. Bunun yanında, TİB tarafından belirtilen erişim engellemesinin, internet sağlayıcıları tarafından, en geç 4 saat içerisinde uygulanması ve erişim engeli ardından, engelleme kararının Başbakanlığa iletilmesi gerekiyor. Başbakanlığın ise engelleme kararını, en geç 24 saat içerisinde Sulh Ceza Mahkemesine iletmesi ve Sulh Ceza Mahkemesinin vereceği karara göre sitedeki erişim engelinin devam etmesi ya da kaldırılması gerektiği ortaya çıkıyor.

ŞEHİR VE İNSAN • 9


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Yaz Okullarına Görkemli Kapanış 10 • ŞEHİR VE İNSAN


Gençlik merkezlerinde yaz tatili boyunca eğitim alan öğrenciler, yaz okuluna görkemli bir programla veda etti. Muhsin Yazıcıoğlu Kültür Merkezi’nde düzenlenen kapanış programına Belediye Başkanı Hüseyin Keskin’in yanısıra çok sayıda öğrenci ve veli katıldı.

ŞEHİR VE İNSAN • 11


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

S

ultanbeyli Belediyesi bünyesinde eğitim veren gençlik merkezleri öğrencilerin yaz aylarını verimli geçirmesine katkı sunuyor. Tatil boyunca çeşitli alanlarda eğitim alan öğrenciler muhteşem bir programla yaz okuluna veda etti. Programa Belediye Başkanı Hüseyin Keskin’in yanısıra çok sayıda öğrenci ve veli katıldı. Yaz okulu kapanış programında öğrencilere ve velilere seslenen Başkan Keskin, yaz okullarında çok sayıda öğrencinin eğitim aldığını ifade etti. Yaz okullarında öğrencilerin kişisel gelişimlerine katkı sunduklarının altını çizen Başkan Keskin, eği-

12 • ŞEHİR VE İNSAN

timlerin yanısıra öğrencilerin sosyalleşmesine yönelik çalışmalarında ihmal edilmediğini belirtti. Sultanbeyli Belediyesinin projelerinin merkezinde gençlerin olduğunu söyleyen Başkan Keskin, “Tüm çalışmalarımızın merkezinde değerli gençlerimiz var. Onları ne kadar iyi yetiştirirsek, onlara ne kadar emek verirsek ülkemiz, ilçemiz o kadar gelişecek. Türkiyemizin nitelikli insana, iyi yetişmiş bireye her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Sizler hepimizin umudusunuz. Sizler bizim geleceğimizsiniz. Bugün sizlere verdiğimiz değeri hiç birinizin boşa çıkarmayacağını biliyorum. Sizler yarının mühendisleri,

doktorları, öğretmenlerisiniz” şeklinde konuştu. Konuşmasına Türkiye’nin eski Türkiye olmadığını söyleyerek devam eden Başkan Keskin, “Sultanbeyli’de artık eski Sultanbeyli değil. Her alanda var olan sorunlarımızı artık tarihe gömüyoruz. Eğitimde, sağlıkta, ulaşımda, kültürde ve sanatta Sultanbeyli artık çok iyi noktalara ulaştı. İlçemizde bu eğitim döneminin başında tam 9 yeni okulumuzu öğrencilerimizle buluşturmayı hedefliyoruz. Çocuklarımız daha güzel ortamlarda, daha elverişli okullarda eğitim görüyor. Sultanbeyli’de okuyan bir çocuğumuzun artık liseyi ve benzeri okulları diğer ilçelerde okumasına

gerek yok. İlçemizdeki okullarımızın eğitim kalitesi daha da arttı. Bu başarı hepimizin. İlçemizdeki okullarımızın sayılarını artırırken gençlik merkezlerimize de yenilerini ekliyoruz. İnşallah kısa zamanda yeni gençlik merkezlerimizi ve öğrencilerimizi ilgilendiren projelerimizi sizlerin hizmetine sunacağız” ifadelerine yer verdi. Başkan Keskin ayrıca konuşmasında velileri, gençleri madde bağımlılığına karşı korumaları konusunda uyardı. Yaz okulu kapanış programına eğitim alan öğrencilerin yaptığı birbirinden güzel gösteriler damga vurdu. Öğrencilerin her gösterisi dakikalarca alkışlandı.


ŞEHİR VE İNSAN • 13


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Sultanbeyli’den Olimpiyat Başarısı Çin’de düzenlenen 2014 Gençlik Olimpiyatları’nda wushu kungfu sporunda 3. olan Sefer Budaklı, Belediye Başkan Yardımcısı Zafer Söğütçü’yü makamında ziyaret etti. 14 • ŞEHİR VE İNSAN


Çıktığı karşılaşmalardan başarılı sonuçlar elde eden Budaklı, olimpiyatları 3. olarak tamamladı ve hem Türkiye’ye hem de Sultanbeyli’ye olimpiyat sevinci yaşattı.

1

6-28 Ağustos tarihlerinde Çin Halk Cumhuriyeti’nde düzenlenen Gençlik Olimpiyatları’na katılarak ülkemizi temsil eden Sultanbeyli Akça Spor Kulübü milli sporcusu Sefer Budaklı, olimpiyatlarda 3. oldu. Budaklı, Belediye Başkan Yardımcısı Zafer Sögütçü’yü makamında ziyaret etti. Budaklı’yı başarısında dolayı kutlayan Söğütçü, “İlçemizde spor dallarında güzel

gelişmeler oluyor. Sporcularımız uluslararası müsabakalarda ülkemizi ve ilçemizi başarılı şekilde temsil ediyor. Hem sporcumuzu hem de hocası Niyazi Akça’yı başarılarından dolayı tebrik ediyorum. Biz belediye olarak spora ve sporcularımıza desteğimizi sürdüreceğiz” dedi. Ramazan Bayramı’nda olimpiyatların düzenleneceği Çin’e giden Sefer Budaklı, birçok ülkeden sporcuyla kıyasıya mücadele etti. Çıktığı

karşılaşmalardan başarılı sonuçlar elde eden Budaklı, olimpiyatları 3. olarak tamamladı ve hem Türkiye’ye hem de Sultanbeyli’ye olimpiyat sevinci yaşattı. Sporcu Sefer Budaklı olimpiyat başarısının ardından yaptığı açıklamada, “Bu olimpiyat başarısını ülkeme armağan ediyorum. Hedefimizde birincilik vardı. İnşallah bir dahaki sefere daha büyük başarılara imza atacağız. Ülkemizi olimpiyatlarda daha iyi noktalara taşımak istiyoruz, daha fazla

başarılı olmak istiyoruz” dedi. Akça Spor Kulübü sahibi ve milli takım antrenörü Niyazi Akça’da sporcusunun başarısının kendilerini mutlu ettiğini, kulüp olarak birçok yarışmada üstün başarılar kazandıklarını kaydetti. Sultanbeyli’den özellikle son yıllarda başarılı sporcular çıktığını ifade eden Akça, “Ülkemizi en iyi şekilde temsil etmeye devam edeceğiz. Daha öncede birçok uluslararası şampiyonada birincilikler kazandık” dedi.

ŞEHİR VE İNSAN • 15


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Akşemsettin Parkı Hayırlı Olsun Akşemsettin Parkı yapılan açılışla vatandaşların kullanımına sunuldu. Çocuklar açılışta doyasıya eğlendi.

S

ultanbeyli Belediyesi yaptığı çalışmalarla ilçe sakinlerine yeni yaşam alanları oluşturuyor. Bu kapsamda çalışmaları kısa süre önce bitirilen Akşemsettin Parkı, yapılan törenle hizmete açıldı. Açılışta konuşan Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, Sultanbeyli’ye hizmet etmeye devam ettiklerini ifade ederek, “Bizler sizlerden aldığımız destekle geçtiğimiz dönemde yaptığımız yatırımlardan daha fazlasını bu dönemde ilçemize yapmayı amaçlıyoruz. İlçemize mahallemize yaptığımız yatırımları sürdüreceğiz. Yeni parkımızı mahalle sakinlerimize ve

16 • ŞEHİR VE İNSAN

geleceğimizin teminatı çocuklarımıza armağan ediyoruz” dedi. Açılış programına katılan AK Parti İlçe Başkanı Ali Sevinç’te, “Bugün belediyemizin yaptığı güzel bir parkın açılışındayız. Sizlere bize verdiğiniz destek için teşekkür ediyorum. Verdiğiniz destekler sizlere yatırım olarak geri dönüyor. Sultanbeylimiz gelişiyor” ifadelerini kullandı. Konuşmaların ardından Başkan Keskin, yeni parkı çocuklarla birlikte hizmete açtı. Başkan Keskin açılışın ardından bir süre çocuklar ve vatandaşlarla sohbet etti.


TRSM’de Sertifika Sevinci Sultanbeyli Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’nde (TRSM) sertifika sevinci yaşandı. Belediye Başkan Yardımcısı Zafer Söğütçü merkezde tedavi olan hastaların sevincine ortak oldu.

S Gençlik Merkezlerinin TEOG Başarısı Sultanbeyli Belediyesi bünyesinde bulunan gençlik merkezlerinde eğitim gören 210 öğrenci Temel Eğitimden Orta Öğretime Geçiş Sınavı’nda (TEOG) büyük başarı elde etti. Merkezlerde sınava hazırlanan 210 öğrencinin hepsi nitelikli okullara yerleşti.

E

ğitim yatırımlarına büyük ağırlık veren Sultanbeyli Belediyesi, ilçenin eğitim çıtasını yükseltmek için çeşitli projeleri hayata geçirmişti. Bu kapsamda gençlik merkezleri ve yeni okullar, Sultanbeyli’nin eğitim çıtasını yükseltti. Gençlik merkezlerinde TEOG’a hazırlanan 210 öğrencinin hepsi nitelikli okullara yerleşti. Öğrencilerin başarılı sonuçlarının

ardından açıklama yapan Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, “Gençlerimize yaptığımız yatırımların karşılığını onların başarılarıyla alıyoruz. İlçemizdeki öğrencilerimizin her başarısı bizi gururlandırıyor, mutlu ediyor. TEOG sınavında başarı gösteren öğrencilerimizi ve velilerini kutluyorum. Onlara sınav dönemlerinde yardımcı olan öğretmenlerime teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

ultanbeyli Toplum Ruh Sağlığı Merkezi hastaları, eğitim alarak tedavi oluyor. Bir sosyal sorumluluk projesi olarak İçişleri Bakanlığı ve Kadın Sağlıkçılar Dayanışma Derneği tarafından hayata geçirilen “Elimi Tutar Mısın” projesi Anadolu Yakası’nda Beylerbeyi Toplum Ruh Sağlığı Merkezi ve Sultanbeyli Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’nde uygulandı. TRSM’de düzenlenen sertifika törenine katılan Belediye Başkan Yardımcısı Zafer Söğütçü, sertifika almaya hak kazanan hastaları tebrik ederek onların sevincine ortak oldu. Sertifika töreninden sonra merkez hakkında yetkililerden bilgiler alan Söğütçü daha sonra hastalarla sohbet etti. Sertifika töreninden sonra projeyle ilgi-

li bilgi veren proje koordinatörü Mehtap Arslan Delice, “Elimi Tutar Mısın bir sosyal sorumluluk projesi olarak gerçekleşti. Proje kapsamında şizofreni hastalarına ve yakınlarına psiko eğitim modülüyle hastalığın ne olduğunu, nasıl tedavi edilebileceğini ve seyrinin ne olduğunu anlatmaya çalıştık. Çok geniş kapsamlı bir grup terapisi uyguladık. İlk önce buradaki çalışan arkadaşlarımıza bu eğitimi verdik ve onların hastalara ve yakınlarına öğretmesini sağladık. Eğitim Beylerbeyi ve Sultanbeyli’de yapıldı” dedi. Proje eğitiminin 14 hafta sürdüğünü kaydeden Delice, “Proje kapsamında verilen eğitim formel bir eğitim değildi. Hastalar direkt olarak eğitimin içinde yer aldı. Haftada 3 saat olarak yapıldı” ifadelerine yer verdi.

ŞEHİR VE İNSAN • 17


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Kent Konseyi Kültür - Sanat Çalışmalarını Değerlendirdi Sultanbeyli Kent Konseyi 2014 yılının 2. toplantısında Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nün çalışmalarını değerlendirdi.

18 • ŞEHİR VE İNSAN


S

ultanbeyli için önemli konuları gündemine taşıyan Kent Konseyi, 2014 yılının 2. toplantısında Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğünün faaliyetlerini masaya yatırdı. Konseyin açılış konuşmasını yapan Kent Konseyi Başkanı Reşat Atalar, kent konseyinin öneminden bahsetti. Konseyin kent vizyonunda önemli olduğunu vurgulayan Atalar, “Konseylerin kentin ve kentlinin hak ve hukukunun korunması, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, kente duyulan aidiyet duygusunun pekiştirilmesi ve yerel yönetişim dinamiklerinin hayata geçirilmesi gibi hedefleri vardır. Bu hedefler aynı zamanda kent konseyinin varoluş nedenidir” dedi. Kent konseyinin amacını “Kentteki hayat kalitesini en üst düzeye taşıyacak çalışmaları hayata geçirmek ve insan odaklı kalkınmaya katkıda bulunmak” olarak özetleyen Atalar, “Sultanbeyli, artık İstanbul’un bir paçasıdır. Hızlı bir şekilde kentleşme sürecini sürdürmektedir. Sultanbeyli’de yaşamak giderek vatandaşlarımızın tercihleri arasına girmektedir” ifadelerini kullandı.

dından Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Yavuz Kurt, faaliyetler hakkında detaylı bir sunum yaptı. Sultanbeyli Belediyesinin kültür çalışmalarına önem verdiğini ifade eden Kurt, sayılarla ve tablolarla faaliyetlerden yararlanan vatandaş oranlarını açıkladı ve önümüzdeki dönemde yapılacak çalışmalar hakkında yol haritasını ortaya koydu.

Atalar’ın konuşmasının ardından Kent Konseyi Genel Sekreteri Av. Görgün Özcan, konsey gündeminin Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğünün yaptığı çalışmalar olduğunu açıkladı. Ar-

Sultanbeyli Belediyesinin klasik belediyecilik anlayışının dışında kültürel ve sosyal belediyecilik yaklaşımıyla hareket ettiğinin altını çizen Başkan Keskin, “Belediyecilik denildiğinde

“KLASIK BELEDIYECILIK ANLAYIŞININ DIŞINA ÇIKIYORUZ” Kent Konseyi toplantısında konuşan Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, kültürün bir toplumun olmazsa olmazlarında olduğunu söyledi. Kültürün insanların sevincini, acılarını, türkülerini, ağıtlarını, amaçlarını, ideallerini içine aldığını kaydeden Başkan Keskin, “Kültür sosyal yaşamda gelenek görenek, örf ve adetler olarak karşımıza çıkar. Kısacası insan yaşamının tümünü içine alan değerler bütünüdür. Tarihten beri bizi biz yapan tüm değerlerimizi gelecek nesillere en güzel şekilde ulaştırmak bize düşen bir sorumluluktur. Osmanlıyı Mimar Sinan’sız, Akşemsettin’siz, Dede Efendi’siz düşünebilir miyiz” şeklinde konuştu.

akla ilk gelen genelde yol yapmak, park yapmak, çevre düzenlemesi, alt yapı çalışmaları gibi faaliyetler olur; ama biz bu faaliyetlerin yanı sıra Sultanbeyli’deki hemşerilerimizin sosyal yönünü de ihmal etmiyoruz. Hizmet götürdüğümüz insanların maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarını ele alarak projelerimizi hayata geçiriyoruz. İnsanı yaşat ki; devlet yaşasın sözünü kendimize rehber edindik. İnsanı odağımıza aldık. Maddi gelişmişlikle birlikte kültürüne, tarihine, kendi değerlerine sahip bir toplum düşünerek çalışmalarımızı planlıyoruz” dedi.

“KÜLTÜRÜMÜZ KIMLIĞIMIZDIR” Kültür ve sanat ile ilgili her toplantıda ‘’kültürümüz kimliğimizdir”

vurgusu yaptıklarını belirten Başkan Keskin, “Bu yolda ilerlerken öz benliğimizi, kendi kimliğimizi yansıtan değerlerimizi gelecek nesillere ulaştırma azmiyle çalışmalarımızı yürütüyoruz. Mevlana’nın hoşgörüsüyle, Yunus’un insan sevgisiyle, Hacı Bektaş-ı Veli’nin samimiyetiyle, tüm halkımıza bu hizmetlerimizi götürüyoruz. Milletimizi Selçuklular kadar aziz, Osmanlılar kadar muhteşem bir medeniyet ruhuyla buluşturmaya çalışıyoruz. Geçmişinden kopmadan, geleceğe umutla bakan nesiller önceliğimizdir” şeklinde konuştu. Konsey toplantısında üyelerde söz alarak gündem içi ve gündem dışı fikirlerini paylaştı.

ŞEHİR VE İNSAN • 19


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Kurban Pazarında Sınırsız Hizmet Sultanbeyli Belediyesi, yaklaşan Kurban Bayramı öncesi oluşturduğu kurban satış alanında hem satıcılara hem de alıcılara sınırsız hizmet sunuyor.

S

ultanbeyli Belediyesi, yine örnek bir kurban satış ve kesim alanı ile halka hizmet ediyor. Geçtiğimiz yıllarda başlayan uygulama halkın ve kurban alanına gelen herkesin beğenisini topluyor. Kurban alanında hem satış yapanlar için hem de kurban alacak vatandaşlar için her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülerek dizayn edildi. İçerisinde internet kafeden kuaföre, mescidden irtibat bürolarına, duşa kabinlerden yemek ve çay salonuna varana kadar her şeyin mevcut olduğu alanda, vatandaşlar ve kurban satıcılarının

20 • ŞEHİR VE İNSAN

ihtiyaçlarına cevap veriliyor. Birçok çadırın yer aldığı alanda, sağlıklı ve hijyenik hizmet sunulması amacıyla, veteriner hekim ve belediye zabıta ekipleri de denetimlerini yapıyor. İlçe Tarım Gıda ve Hayvancılık Müdürlüğü irtibat noktasının da bulunduğu alanda, güvenlik için polis noktası, vatandaşlar kurbanlarını rahatlıkla kesebilmeleri için kurban kesim ünitesinden bu bayramda yararlanma imkanına sahip olacaklar. Modern araçlarla donatılan kurban kesim ünitesi’nde kurbanlıklar rahatça kesilerek parçalara ayrılıyor. Sultanbeyli Belediyesi kurban alanında satış yapacak

olan kurbanlık sahiplerine malzeme desteği de yapıyor. Bir çantada verilen malzemeler arasında eldiven, tulum çizme, ajanda, el feneri ve acil durumlarda kullanılmak üzere yara bandı bulunuyor.

KURBAN ALANINA ÜCRETSIZ SERVIS Sultanbeyli Belediyesi kurban alanına vatandaşların rahat ulaşım sağlayabilmesi için ücretsiz servis hizmeti veriyor. Kent meydanında bulunan zabıta karakolu önünden sabah 10’da başlayan servis akşam 17.00’a kadar her saat başında kalkıyor.

KURBAN SATICILARI ALANDAN MEMNUN Alandaki kurban satıcılarından birisi, “Sultanbeyli kurban alanına 13 yıldır geliyorum. Toplamda 18 kurbanlığım bulunuyor. Şimdiye kadar birçoğunu sattım. Kurban alanı iyi oluşturulmuş ihtiyaçlarımızın hepsi göz önüne alınarak kurulmuş” dedi. Bir diğer kurban satıcısı da kurban alırken vatandaşların dikkatli olmasını istiyor. Balkıs, “Kurbanın hasta olmaması gerekir. Hasta olup olmadığını tüylerine bakarak anlayabiliriz. Kurbanın dişleri tam olmalı ve gebe olmamalı” ifadelerini kullandı.


Sultanbeyli Belediyesi kurban alanına vatandaşların rahat ulaşım sağlayabilmesi için ücretsiz servis hizmeti veriyor. Kent meydanında bulunan zabıta karakolu önünden sabah 10’da başlayan servis akşam 17’ye kadar her saat başında kalkıyor.

ŞEHİR VE İNSAN • 21


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Başkan Keskin Zabıta Personeliyle Buluştu Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, Zabıta Teşkilatı’nın 188. kuruluş yılı dolayısıyla Zabıta personeliyle bir araya geldi.

1

826’dan bugüne hizmet veren köklü kuruluşlardan Zabıta Teşkilatı, bu yıl 188. yaşını kutluyor. Her yıl Eylül ayının ilk haftasında gerçekleştirilen Zabıta Haftası, bu yıl da Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin’in katıldığı programla kutlandı. Zabıta Teşkilatı’nın 188. yılı dolayısıyla yapılan programda konuşan Sultanbeyli Zabıta Müdürü Salih Nur, her açıdan gelişen Sultanbeyli’nin bu gelişim sürecine Zabıta

22 • ŞEHİR VE İNSAN

Müdürlüğü olarak maksimum katkıyı sunmaya gayret ettiklerini belirterek, her geçen gün hizmet kalitesini arttıran ve personel yapısını sürekli dinamik tutan bir anlayış ile günün 24 saati çalıştıklarını ifade etti. Zabıta Haftası programına katılan Başkan Keskin, yaptığı konuşmada, “İlçemiz kalkınırken, sizlerin çaba ve özverili çalışmasıyla huzur ve güven ilçesi halini alıyor. Sultanbeyli her geçen gün daha iyi noktalara geliyor. İlçemizin kalkınmasında ve gelişmesinde

Sultanbeyli Belediyesi’nin her bir çalışanının emeği var. Belediyemizin en zor görevlerinden birini yapan zabıta ekiplerimiz, gece gündüz demeden günün 24 saati görev yapıyor, daha huzurlu, düzenli ve sağlıklı bir Sultanbeyli için çalışıyor, halk sağlığının ve huzurunun korunmasında etkin rol oynuyor. Yaptığımız denetimlerle halkımızın her konuda güvenliğine katkı sunuyoruz. Zabıta personelimiz ilçemizde sürekli kontrol ve denetim vazifesini yerine getiriyor. Sizler belediyemizin

vatandaşla sürekli iç içe olan birimisiniz. Zabıta personelimiz belediyemizin aynası gibi. Bunun bilincinde olduğunuzu biliyorum. Ben tekrar tüm Zabıta personelimizin Zabıta Haftası’nı kutluyorum, görevlerinizde başarılar diliyorum.” dedi. Konuşmaların ardından Zabıta personelinin en tecrübelisine ve en gencine çiçek takdim eden Keskin, “büyüklerinizden aldığınız iş ahlakı ve edindiğiniz tecrübe ile daha başarılı olacağınıza inanıyorum” dedi.


ŞEHİR VE İNSAN • 23


GEZİ İSTANBUL

MELİH USLU

usmelih@gmail.com

24 • ŞEHİR VE İNSAN


Osmanlı Zarafeti

KUŞ SARAYLARI Kuşlara gösterilen saygının en güzel ifadelerinden biri olan kuş sarayları, Osmanlı mimarisine damgasını vuran ince bir ruhun tezahürü gibi.

ŞEHİR VE İNSAN • 25


GEZİ İSTANBUL

G

eleneksel Osmanlı mimarisinde dikkat çekici bir detay olarak göze çarpan kuş sarayları serçe, saka ve bülbül gibi küçük ötücü kuşlara barınak olması için inşa edilmiş. İnce bir zevki yansıtan bu minyatür sarayların kullanım amacı ve yerinin özenle seçilmesi bu tür yapılara verilen önemi yansıtıyor. Yapıların insan eliyle kolayca ulaşılamayacak dış yüzeylerine yerleştirilen bu zarif yapılar, kuşları rüzgâra, güneşe ve yağmura karşı koruyabilecek özellikte inşa edilmiş. Bu ilginç yapıları daha detaylı tanımaya ne dersiniz?

ATA YADİGÂRI Geçmişi 15. yüzyıla kadar uzanan kuş sarayları; camii, medrese, han, ev, köprü, kütüphane, türbe gibi taş ve tuğla kullanılarak yapılmış büyük yapılarda bulunuyor genellikle. Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki yapılarda görülen kuş evlerine İstanbul başta olmak üzere Edirne’den Ağrı Doğubeyazıt’a kadar bir çok yerde rastlamak mümkün. Osmanlı

26 • ŞEHİR VE İNSAN

mimarisinde heykel kabartmalarının yerini alan bu küçük süs evler, yapının en görünür yerlerine yerleştirilmiş. Asırlık taş duvarları süsleyen bu ilginç yapıların ana binanın küçük bir örneğini sananlar çoksa da, bu yanlış bir bakış açısı aslında. Öyle ki, ana bina ile hemen hemen hiç bir ilgisi olmayan bu minik taş yapıların Osmanlı zarafetine ait bir dışavurum örneği olduğunu bilmekte yarar var. Kuş evleri çeşit çeşit üstelik. Tıpkı biz insanların yaşadığı evler gibi… Son darece mütevazı olanları da var, saray gibi görkemli olanları da. Hatta gökdelen gibi çok katlıları da. Kuş yuvaları, ilk yıllarda genellikle basit inşa edilirken, 18. yüzyıldan itibaren ince bir zarafeti yansıtan yapılara dönüşmüşler. Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örnekleri içinde yer alan kuş evleri, hemen her yapının gözbebeği olmuş. Hem de asırlar boyunca... Kimileri binaya sonradan eklenmiş, kimileri de yapıyla birlikte inşa edilmiş. Nerede karşımıza çıkmıyor ki onlar... Cami, medrese, kütüphane, köşk, han, hamam, türbe, köprü ve daha pek çok yerde. Kısacası, onlar Osmanlı’nın elinin değdiği her yerde varlar...

DÖRT DÖRTLÜK YUVA Kuş saraylarını mimari olarak iki grupta toplamak münkün. Birinci grupta yer alanlar, kâgir yapıların cephe kaplamaları arasında özel olarak bırakılmış bir ya da yan yana birkaç küçük delik halinde yapılmış. Yani, cephe yüzeyinden dışa pek taşmayan yapılardan söz ediyoruz. Bir de bulundukları yüzeyin dışına taşan, çıkıntılı kuş evleri var. Bu tür kuş evlerinin örneklerini daha çok 18. yüzyıl ve sonrasına tarihleniyor. Tam olarak evden ziyade köşkü veya sarayı andıran estetik yönü güçlü evler bunlar. Hatta kimilerinde sakaların, serçelerin beslenmesi için yemlikler ve suluklar ile kuşların inip çıkabilmeleri için yollar, başlarını çıkarıp etrafı kolaçan edebilecekleri balkonları bile bulunuyor. Bir çok yapıda farklılıklar gösteren kuş evleri ve serçe saraylarında konsollar üzerine kurulmuş cumba biçimli çıkıntılar, balkonlar sütun kabartmalarla yükselirken, ön yüzleri kemerli pencerelerle tamamlanıp çatılar ve kubbelerle kapatılmış. Peki bu kuş evlerini nerelerde görebilirsiniz.


ŞEHİR VE İNSAN • 27


GEZİ İSTANBUL

İstanbul’dan başlayalım: Bali Paşa, Doğancılar, Şeb Sefa Hatun, Nuruosmaniye, Fatih ve Eyüp Sultan Camileri ile Bereketzade, Kara Mustafa Paşa, Amcazade Hüseyin Paşa, Seyyid Hasan Paşa, Feyzullah Efendi Medreseleri; Süleyman Halife, Ragıp Paşa, Amcazade Hüseyin Paşa, I. Mahmut, Şah Sultan Sıbyan Mektepleri; Laleli Sebili; Laleli Taşhan; Büyük Vakıf Han, Feyzullah Efendi Kütüphanesi; III. Selim ve III. Mustafa Türbeleri, Balat Köprübaşı Durağı, Küçükpazar Araphan gibi mekânlarda gözümüze çarpıyorlar.

28 • ŞEHİR VE İNSAN

MEMLEKETİN HER KÖŞESİNDE Sadece İstanbul mu kuşlara ev sahipliği yapan kentimiz? Elbetteki hayır. Trakya’dan Güneydoğu Anadolu’ya kadar memleketimizin her köşesinde kuş evlerini görebiliriz. Osmanlı’nın yüz sürdüğü her toprakta bu izlere rastlamak mümkün. Mesela, Tokat ve Antakya’da Ulu Camii, Niğde Kığılı Camii, Merzifon Kara Mustafa Paşa Hanı, Amasya Sultan Beyazıt Camii, Nevşehir Damat İbrahim Paşa Kütüphanesi, Doğu Beyazıt İshak Paşa Sarayı Camisi, Hayrabo-

lu Çorumi Mustafa Efendi Camii, Kayseri Şeyh Çeşmesi ve diğerleri... Osmanlı döneminde hayvanlara, özellikle de kuşlara verilen değerin ve sevginin bir ifadesi olarak yorumlanabilen kuş saraylarının bazı geleneksel inanışları da beraberinde taşıdığına inanılıyor. Mesela kumruların sevdalıları koruduğuna ve kırlangıçların yuva yaptıkları evleri yangından muhafaza ettiklerine inanılırmış. Ayrıca leylek gibi göçmen kuşların kutsal alanlara gittikleri düşünülüp onları korumak ve beslemek istemişler.


İşte kuş sarayları da aslında bu inanışların bir dışa vurumu olarak yapılmış ve varlığını günümüze dek sürdürmüş.

YAŞAYAN İNCELİK Evliya Çelebi’nin yazdıklarına bakılırsa, Osmanlı döneminde erkekler, kadınlar ve çocuklar İstanbul’da kurulan büyük kuş pazarlarına haftada bir giderek kafesteki kuşları satın alır, bunları oracıkta uçurup özgürlüklerine kavuştururlarmış. 1874 senesinde İstanbul’u ziyaret

eden İtalyan seyyah Edmando De Amicis’in yazdıkları da Evliya Çelebi’yi destekler nitelikte: “Sultanların veya ahalinin hayratıyla beslenen, sayılamayacak kadar çok güvercin sürüsü var. Osmanlı ahalisi, kuşları himaye edip besler. Kuşlar da onların evlerinin etrafında, denizin üstünde ve mezarların arasında şenlik eder. İstanbul’un her yerinde, insanın etrafında uçuşan kuşlar vardır.” Bu iki çarpıcı örneği, Osmanlı’daki kuş ve hayvan sevgisinin iki önemli kanıtı sayabiliriz. Günümüzde kent koşullarına uygun modern yapıların

sayısındaki artışa rağmen, kuş sarayları varlıklarını koruyor. Artık bu şirin kuş evlerine yenileri eklenmiyor ne yazık ki... Osmanlı döneminde asırlarca insanların göz ve gönül zevkine hitap eden bu güzel yapıların varlığını bile bilmiyoruz çoğumuz. Kuş evi denildiğinde bir çoğumuzun aklına ancak sıradan kafesler geliyor maalesef. Ancak geçmişten süzülen bu zarif gelenek pekâlâ yeniden canlanabilir. En azından var olan kuş saraylarının farkına varıp onların taşıdığı manayı idrak etmek bile bir faydadır. Öyle değil mi?

ŞEHİR VE İNSAN • 29


AYIN KONUSU

BARIŞ ÖZGÜREL

30 • ŞEHİR VE İNSAN


Eğitimin Dünü

Bugünü

Türkiye dâhil tüm devletlerin karar mekanizmalarında ilk sırada gelen bir başlık varsa o da eğitimdir. Devletler için eğitimi tasarlamak geleceği tasarlamaktır. Bundan dolayı bu kanal hiç bir zaman boş bırakılmaz ve özellikle devlet eliyle yürütülmeye, işletilmeye çalışılır.

ŞEHİR VE İNSAN • 31


AYIN KONUSU

Z

ZORUNLU EĞITIMIN TEMELLERI orunlu eğitim, dünyada özellikle 19. yüzyılın ortalarından itibaren yoğun olarak tartışılmaya başlanır. Yine 19. yüzyılın bitimine kadar hemen hemen bütün gelişmiş batı ülkelerinde ve Türkiye’de benimsenir. 20. yüzyılın başlarından itibaren gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerce benimsenmeye başlanan zorunlu eğitim, Birleşmiş Milletler’in 1948 yılında kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 26. maddesi uyarınca evrensellik kazanır. Her şahsın öğrenim hakkının olduğunu belirten bu madde, eğitimin en azından ilk ve temel safhalarında parasız olduğunu, ilköğretimin (temel eğitimin) ise mecburî olduğunu vurgular. Her ne kadar zorunlu eğitimin temelleri bir takım makul gerekçeler üzerine kurulmuş olsa da, ağır eleştirilerde de bulunmuyor değil. Eleştirilerin kaynağında “çocuğun eğitimi ile ilgili otoritenin ailenin mi yoksa devletin mi elinde olduğu” temel sorusu yatıyor. Bu konuda yürütülen tartışmalar ayrıca esaslı olarak ele alınması gereken bir konu. Ancak kısaca şunu vurgulamakta fayda var: Otorite ile ilgili söz konusu tartışmalar, gelişmiş ülkelerde, eğitimin nerede ve nasıl alınacağına ilişkin ailelere sağlanan belirli esnekliklerle giderilmeye çalışılıyor. Yani çağdaş eğitim sistemlerinde, zorunlu eğitim süresi uzun olmasına karşın,

eğitimin nereden ve nasıl alınacağına ilişkin her hangi bir yasal zorlama bulunmuyor. Örneğin, ABD ve İngiltere’de öğrenciler zorunlu eğitimlerini tamamen devlet denetimindeki okullardan almak zorunda değil. Alternatif olarak, veliler çocuklarını müfredatlarını esnek standartlara bağlı olarak istedikleri gibi şekillendirebilen özel okullara (kilise okulları dâhil) gönderebiliyor ve hatta isterlerse çocuklarının eğitimini evde (home schooling) yürütebiliyorlar. Dolayısıyla, çocuklarına vermek istediği eğitimin içeriği ile ilgili söz hakkı tanıyan bu tür esneklikler, ailelerin zorunlu eğitime karşı sergileyecekleri muhtemel tepkilerin önünü de kesiyor.

ZORUNLU EĞITIM SÜRESI Ülkemizde 4+4+4 eğitim sistemi gelmeden önce, gelişmiş ülkelerde zorunlu eğitim yaşının Türkiye’ye kıyasla birkaç yaş daha yüksek olduğu zaten biliniyordu. Türkiye’de zorunlu eğitimde üst yaş sınırı şu anda 18 iken, Japonya ve Rusya’da 15, İngiltere, Fransa ve Kanada’da 16, Almanya ve ABD’de de ise eyaletlere göre 16 ile 18 yıl arasında değişiyor. Dolayısıyla, zorunlu eğitim süresi bir eğitim göstergesi olarak değerlendirilecek olursa, Türkiye’de zorunlu eğitim yaşının yükseltilmesi gerektiği yönünde bir sonuç ortaya çıkıyordu. 4+4+4 sisteminin 2011 yılında tartışılmaya açıldığında alınacak bir kararın olumlu ve olumsuz etkilerinin iyi analiz edilmesi gerektiği neredeyse tüm çevrelerce dillendiriliyordu.

Millî eğitimde, özellikle son on dört yılda, derslik sayısı, sınıf mevcutları, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı gibi alt yapıya ilişkin konularda ciddi nicel gelişmeler yaşandı. 32 • ŞEHİR VE İNSAN

2012-2013 eğitim öğretim yılında uygulanmaya başlanan 12 yıllık zorunlu eğitimle; ilköğretimden ortaöğretime geçiş oranlarını yükseltmek, ortaöğretimde öğrencilerin okul terk oranlarını düşürmek, kız ve erkeklerin okullaşma oranları arasındaki farkı azaltmak ve en nihayetinde ortaöğretimde gelişmiş ülkelerin gerisinde olan okullaşma oranlarını yükseltmek gibi önemli stratejik hedefler amaçlandı. Hedeflenen planlar arasında Türkiye’nin uluslararası düzeyde eğitim göstergelerini iyileştirme fikri de bulunuyordu.

EĞITIMDE NITELIK Millî eğitimde, özellikle son on dört yılda, derslik sayısı, sınıf mevcutları, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı gibi alt yapıya ilişkin konularda ciddi nicel gelişmeler yaşandı. Bu gelişmelere ve eğitimin halkın gözünde giderek artan değerine bağlı olarak, ortaöğretimde okullaşma oranları her hangi bir zorunluluk olmaksızın doğal mecrasında zaten her yıl artış gösteriyor. 8 yıllık zorunlu eğitimin geldiği 1996-1997 eğitim öğretim yılında yüzde 52 seviyesinde olan ortaöğretimdeki net okullaşma oranı, 2000-2001 eğitim öğretim yılında yüzde 44 seviyesine düştü. 2013-2014 eğitim öğretim yılında ise bu oran yüzde 77 seviyesine kadar yükseldi. Eğitimde niteliği artırmaya yönelik atılacak her adım, zaten söz konusu nicel gelişmeleri beraberinde getirecek. Sonuç olarak üç eğitim yılı gösterdi ki, MEB’in attığı adımlar hem sorunları minimize etmeye dönük, hem de niteliği arttırmaya yönelik.

DEVLET OKULLARINA FATİH ETKISI Dünyada birçok ülke, eğitime erişimin yaygınlaştırılması, öğrenim çıktılarının iyileştirilmesi ve öğrencilerin modern becerilerle donatılmasında giderek daha çok


bire bir teknoloji programlarına yöneliyor. Girişimlerde, her ülkenin şartları ve yaşadığı güçlükler ülkeye özgü olsa da, genellikle benzer hedeflerin benimsendiği görülüyor. Örneğin, eğitim kaynaklarına erişimde eşitlik sağlamak, öğrenci merkezli pedagojiyi önceliklendirmek ve etkisiz sınıf uygulamalarını geride bırakmak. Bu hedeflere ulaşma doğrultusunda kullanılacak yöntemler elbette teknolojiyle desteklenebilir, ancak iş burada bitmiyor. Girişimlerin etkisinin ve her şeyden önce öğrencilere sağlanabilecek faydanın en üst düzeye çıkarılabilmesi için, sürecin planlamasından uygulanmasına ve izlenip değerlendirilmesine kadar, her aşamada çıkarılan derslerin paylaşılması ve derinlemesine irdelenmesi kilit önem taşıyor. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Eğitimde Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi ile dünyada önemli bir konumda bulunuyor. Projenin gelişme aşamasında olması ve bu denli büyük çapta olması, FATİH’i, hem somut ve kalıcı değişim yaratabilecek, hem de genç kuşakları küresel bilgi ekonomisinde öncü roller üstlenmeye hazırlamanın etkili yollarını arayan pek çok başka ülke için de bir model haline gelebilecek biçimde konumlandırıyor. FATİH kapsamında tüm okullara etkileşimli tahta (ET), tablet bilgisayar ve internet ağı altyapısı sağlanması öngörülüyor. Projede okulöncesi ve ilkokul düzeyinde sadece ET’ler, ortaokul ve lise düzeyinde ise ET’ler ve tablet bilgisayarlar şeklinde yürütülüyor. Bu sayede, eğitimde fırsat eşitliğinin yanı sıra, eğitim ve öğretim süreçlerinde bilişim teknolojilerinin kullanımının geliştirilmesi amaçlanıyor. FATİH ile Türkiye çapında 40 bin okul ve 620 bin sınıfa BT donanımı kurulacak. İlk olarak ortaöğretim düzeyinde uygulamaya konulan, 2011 ve 2019 yılları arasındaki süreçte ise tüm eğitim düzeylerine

yaygınlaştırılacak olan projeye Avrupa Birliği başta olmak üzere pek çok kurum ve kuruluştan övgüler de alıyor.

TEK SINAVI BITIREN SISTEM: TEOG

RAKAMLARLA FATİH PROJESI • Proje için TÜBİTAK tarafından 40 kişilik yazılım ekibi oluşturulup tüm materyallerin ihtiyaca göre tasarlanıp yazılımının yapılması sağlandı. • 2011 yılında start alan projeye 2012 yılı bütçesinden 903 milyon lira ayrıldı. • 2013 yılı bütçesinden projeye ayrılan tutar yüzde 72 artışla, 1.4 milyar liraya çıkartıldı. • Projeye dahil olarak MEB kapsamında bulunan 705 bin öğretmene 11 noktadan uzaktan eğitim verildi. • MEB’e bağlı 40 bin okul ve 620 bin sınıfa bilişim teknolojileri donanımları kurulması planlanıyor. • Toplamda 1050 lise dersi ve 37 ortaokul dersi için içerikler hazırlandı, öğrencilere ve öğretmenlere verilecek cihazlara yüklendi. • Öğretmen ve öğrencilere aşamalı olarak 10.6 milyon tablet dağıtılması planlandı. Dağıtımı büyük oranda gerçekleştirildi. • Tabletleri dağıtılan öğrencilerin sınıflarına 470 bin adet etkileşimli tahta yerleştirilmesi planladı.

Türkiye’de özellikle liselere geçişte uygulanan tek sınava bağlı sistem yerini, geçen sene ilk defa uygulanan Temel Eğitim’den Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sistemine bıraktı. Bir yıl boyunca uygulanan sistemde ilk sonuçların açıklanmasıyla birlikte gözler yeni sistemin işleyişine çevrildi. Eğitimde kaliteyi hedefleyen çalışmaların yanında seviye ölçme ve değerlendirme kriterlerini de değiştiren Milli Eğitim Bakanlığı, TEOG ile yıllardır tartışmalı eğitim sisteminin ölçülmesiyle ilgili konuya da el atmış oldu. Bakanlık uygulamanın ilk yılı olmasından dolayı hazırladığı ayrıntılı raporda hedeflere ulaşıldığına dikkat çekip velilerden gelen geri dönüşlerin de memnun edici seviyede olduğunu dile getirdi. Sistemin özellikle öğrenciler tarafından dikkat çeken yönünün ise tek sınava dayalı ölçmenin oluşturduğu baskının artık kalkmış olmasına vurgu yapıldı. Peki yeni sistem TEOG, nasıl uygulanıyor? Daha önce uygulanan ve yılda sadece bir kez yapılan sınavlar yerine, parça parça ve aralıklarla ölçme/değerlendirmeler yapılıyor. Böylece öğrenciler sorular üzerindeki hakimiyeti artarken sürdürülebilir başarı oranı da yükselmiş oluyor. Öğrencilere sınavlar her iki dönemde de altışar test şeklinde uygulanıyor. Ayrıca önceki senelere göre puanlamaya dahil olmayan okul başarı notları sisteme entegre edilerek daha doğru bir değerlendirme hedefleniyor. Bu zamana kadar çokça göz ardı edilen farklı şehirlerde, okullarda sınava girme durumu yeni sistemle

ŞEHİR VE İNSAN • 33


AYIN KONUSU

Bu zamana kadar çokça göz ardı edilen farklı şehirlerde, okullarda sınava girme durumu yeni sistemle artık rafa kaldırılmışa benziyor. artık rafa kaldırılmışa benziyor. Öğrenciler kendi okullarında sınava girerek hem yabancılaşmanın önüne geçilmesi hem de bir parça da olsa baskı ve stresin azaltılması amaçlanıyor.

den “başı açık” ifadesi kaldırılarak kıyafet tercihini öğrencilere ve ailelerine bıraktı. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı yaptığı açıklamada, okullarda başörtüsü serbestliğinin 5. sınıftan itibaren uygulanabileceğini vurguladı.

EŞIT VE PARASIZ EĞITIM

Kamuoyu tarafından çokça tartışılan bu kararın ardından akıllara gerçekten iddia edildiği gibi tehlikeli, pedagojik zafiyetler doğuran bir sonuç ortaya çıktı mı sorusunu getirdi. Mesela refah seviyesi yüksek diğer ülkelerdeki durum neydi? Tüm bu sorulara Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Beyannamesinin 27. ve 28. maddesinde açıkça cevap veriyor. Beyannamede çocuğun eğitiminden anne-babası sorumlu olduğu ve devletlerin her çocuk için eşit

MEB, 2014-2015 eğitim öğretim yılı başlarken yaptığı açıklama ile bakanlığa bağlı okul öğrencilerinin kılık kıyafetlerine ilişkin yönetmelikte bir takım değişikliklere gidildiğini duyurdu. Değişiklikle artık okullarda isteğe bağlı olarak baş örtüsü serbestliği getirildi. İlgili maddede yer alan “Okul içinde baş açık, saçlar temiz ve boyasız olarak bulunur, makyaj yapamaz, bıyık ve sakal bırakamaz.” şeklindeki ibare-

34 • ŞEHİR VE İNSAN

eğitim imkânını parasız bir şekilde sağlaması gerektiği vurgulanıyor. Bu çerçevede, bir çocuğun eğitime erişiminde en belirleyici role sahip ailenin, kendi inançları konusunda çocuklarına telkinlerde bulunması, örneğin kız çocuğuna örtünmeyi telkin etmesini abesle iştigal görmüyor. Bilakis oldukça doğal karşılıyor. Temel amacın eğitim ve eğitimin niteliği olması gerektiğinin, ailenin ve çocukların verdikleri kararlara saygı duyulmasının altı çiziliyor.

CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE EĞİTİM Cumhuriyet ilan edildiğinde ülkemiz, elverişsiz ve olumsuz koşullar altında 11 yıl süren çok ağır savaş


zamanları görmüş, topraklarının 2/3’ünde ağır çarpışmalar olmuş, yanmış ve yıkılmıştı. Nüfusunun 1/5’ini yani 3 milyonu aşkın yurttaşını meydanlarda yitirmişti. Savaşların yıkımı öylesine korkunçtu ki; ülkede öğretmen, hekim, eczacı, mühendis, hukukçu, mimar, sanatçı gibi yüksek okul çıkışlı hemen hemen kimse kalmamıştı. Dahası duvarcı, marangoz, demirci, nalbant, ayakkabıcı, terzi kısaca esnafı, işçisi ahalisi dahi kan kaybetmişti. Tüm bu göstergeler dahilinde, Cumhuriyet’in ilanından sonra dönemin Mili Eğitim (Maarif) Vekilliği ilkokuldan yükseköğretime dek kurumlarının durumlarını saptamak için girişimlerde bulundu. Tanınmış kişilerin, yetenekli okul yöneticilerin ve öğretmenlerin görüşlerini almak için bir anket yaptırıldı. Toplanan bilgilere dayanarak harekete geçilip eylem planı hazırlandı. Geniş kapsamlı yürütülen çalışmalarla 24 başlıkta toplanan hareket planı Cumhuriyet Tarihi’nin ilk en kapsamlı eğitim reformu olarak tarihe geçti diyebiliriz. Tanzimat ile Osmanlı’nın geçtiği yeni eğitim metodu kısmı değiştirilerek korunsa da Osmanlı’da sürdürülen İslamî eğitim sisteminin temel taşı Sübyan Mektepleri ve Medreseler kaldırılarak seküler yöntem tüm yurtta uygulamaya konuldu. Eğitim ile ilgili devrim diye adlandırılan adımlar atılsa da hem yeni devletin getirdiği metotlar hem de çıkışmış bir savaşın ardından gelen imkansızlıklar öğretmen açığını da gözler önüne seriyordu. Getirilmeye çalışılan eğitim sisteminin yanında öğretmen yetiştirme stratejileri de belirlendi. İhtiyacı karşılamak için Köy Enstitüleri kuruldu, Yüksek Öğretmen Okulları açıldı, Eğitim Enstitüleri devreye sokuldu, İki Yıllık Eğitim Enstitüleri ile hızlı çözümler geliştirilmeye çalışıldı. Uygulamaya konulan her

yeni beşeri sistemde görülebilecek hatalar, eksiklikler hatta yanlış adımlar yeni kurulan Cumhuriyet’tin eğitim stratejilerinde de hiç şüphesiz görüldü. Fakat günümüz post modern zamanın şartlarına, imkanlarına ve anlayışlarına bakarak Cumhuriyet devrini değerlendirmek, kuşkusuz zamanın ruhu tahayyül edilmeden yargılamak bizleri sığ bir tartışmadan öteye götürmeyeceği aşikar. Günümüz post modern eğitim sistemine kadar Cumhuriyet’in eğitime bakışındaki öncelik değerlendirmesi ise incelenmeye değerdir. Büyük bir savaşın ardından kurulan Cumhuriyet ile beraber eğitim kurumları kronolojik olarak şöyle sıralayabiliriz: 1923’ten 27 Aralık 1935 tarihine kadar “Maarif Vekâleti”, 28 Aralık 1935’den 21 Eylül 1941 tarihine kadar “Kültür Bakanlığı”, 22 Eylül 1941’den 9 Ekim 1946 tarihine kadar “Maarif Vekilliği”, 10 Ekim 1946’dan sonra “Milli Eğitim Bakanlığı”, 1950’den sonra “Maarif Vekâleti”, 27 Mayıs 1960 tarihinden sonra ise “Millî Eğitim Bakanlığı”. Cumhuriyet’in eğitim politikalarına daha keskin bir noktadan bakıp eleştirmek istersek Mustafa Armağan’ın tespitlerine yer verebiliriz: “1946-50 dönemi hariç, bakanlığın ‘Milli’liği, 1960 darbesinin ürünüdür. Anlayış itibariyle ise sistem, tüm Cumhuriyet tarihi boyunca Ziya Gökalp’in savunduğu sosyolojizm kökenli Durkheimci bir anlayışı oluşturur. Ziya Gökalp’in ‘Türkçü-İslamcı-Batıcı’ formülün ve yine meşhur ‘ferd yok cemiyet vardır, hak yok vazife vardır’ Durkheimci yorumunun eğitime

yansıtıldığını görürüz. Dolayısıyla cumhuriyet dönemi boyunca eğitimin ve eğitim kurumlarının, bireye; devlete karşı vazifelerini öğretmek ve Türk milliyetçiliğini aşılamak gibi temel bir işleve sahip olduğunu söyleyebiliriz.”

OKU’NUN İZINDEN ASR-I SAADET’TE EĞİTİM Hz. Peygamber devrinin eğitim bakımından incelenmeye değer oluşu, evvela O’nun toplum üzerindeki tesirinin başlamasından sonraki devrenin, öncekilerine göre çok değişik ve zengin bir eğitim faaliyeti ile dikkati çekmesindendir. Gerçekten basit ve iptidai bir kültürün babalardan çocuklara daha çok taklitle intikal ettiği bir toplumda, Hz. Peygamberin aldığı ilk vahiyle birdenbire yeni değer ve kuralların benimsetilmesinin ve öğretilmesinin önemli bir konu olarak ortaya çıktığı görülür. Hz. Peygamber bu yeni kültür ve manevi değerlerin tebliğ ve benimsetilmesi işindeki rolünü açıkça “muallimlik” olarak belirlemiş, yeni dünya görüşü içinde, önceden önemsiz bir çok kelime canlılık kazanarak, insan ve eğitim kavramları etrafında manalı ve tutarlı bir sistem oluşturur. Böylece okuma, yazma, kalem, kâtib, muallim, mektep, öğretim, duyular, motifler, kalb, inanç, davranış vb. kelimelerin önem kazandığı canlı ve yepyeni bir zihniyet ve anlayış teşekkül eder. Aynı zamanda eğitim faaliyeti, fonksiyonlarının farklılaştığı, işleyiş kural ve metotların ortaya çıktığı bir müessese haline gelmiştir.

Peygamber Efendimiz sahabe-i kirama anlatmış olduğu her olayı, vermiş olduğu her bilgiyi uygulamalı olarak göstermiş ve hayatının her aşamasında bizzat kendisi de numune olmuştur. ŞEHİR VE İNSAN • 35


AYIN KONUSU

Zihinsel becerilerin gelişmesi ve insanlar arasında iletişimin güçlenmesi için yabancı dil öğrenimi önemli bir faaliyettir. Peygamber Efendimiz bu hususta da bizleri teşvik etmiştir. Hz. Peygamber’in kırk yaşlarında olduğu 610 senesinde Hıra dağında bulunan mağarada uykuya daldığı bir sırada, melek görünerek (öğretim bakımından çok önemli olan) okuma ve kalemden bahseden ilk ayetleri bildirilir. Tarihçilerin kaydettiğine göre, melek ayrılınca uyandığında “kalbine sanki bir kitap yazılmıştı” diye yorumlanan hâl ortaya çıkar. İlâhî bilgilerin, bu alışılmış bilgi edinme yollarından farklı şekildeki öğretimi, Hz. Peygamber’in bütün hayatı boyunca devam eder.

11 MADDEDE ASR-I SAADET’TE EĞİTİM Eğitimde Örneklendirme ve Model Alma Peygamber Efendimiz sahabe-i kirama anlatmış olduğu her olayı, vermiş olduğu her bilgiyi uygulamalı olarak göstermiş ve hayatının her aşamasında bizzat kendisi de numune olmuştur. Ebû Hureyre’den rivayetle Hz. Peygamber, “Ne dersiniz? Sizden birinin kapısı önünde bir ırmak bulunur da o kimse o ırmakta günde beş defa yıkansa, o adamda kir kalır mı?” diye sorar. Bu soru karşısında Sahabe: “Hayır üzerinde kirden bir şey kalmaz.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz, “İşte beş vakit namaz da böyledir. Yüce Allah (beş vakit) namaz sayesinde günahları silip temizler.” buyurmuştur. Beyin Fırtınası Peygamber Efendimiz toplumu ilgilendiren birçok konuda mutlaka onların fikirlerini alır uygulanabi-

36 • ŞEHİR VE İNSAN

lir olanları değerlendirmeye tabi tutardı. Hendek savaşında birçok kaynakta belirtildiği gibi Allah tarafından Peygamber Efendimize hendek kazma fikri ilham edildiği halde sahabenin fikrini sorarak onlarla beyin fırtınası yaptıktan sonra hendek kazma sonucuna ulaşılmıştır. Hatta projenin ilerleyen aşamalarında hendeğin nerelere kazılacağı, derinliklerinin ne kadar olacağı da yine ortak fikir üretme yoluyla karara bağlanmıştır. Peygamber Efendimiz bir konuda “istişare eden pişman olmaz” buyurmuştur. Bu hususta Ebu Hureyre, “Ben arkadaşlarıyla Raslullah’tan daha fazla istişare edeni görmedim.” diye vurgulamıştır. Merhamet Eğitimi Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde, “Ben sizin aranızda tıpkı kırda ateşin başında oturup da hayvanların, kelebeklerin, kuşların, cümle mahlûkatın o ateşe düşmesini önlemeye çalışan adama benzerim. Ben o ışığın cazibesine kapılan, fakat yanacağını bilmeyen o hayvanları ve yaratıkları ateşten korumak için çalışıyorum.” buyurmaktadır. Tebliğ vazifesinde en merhametli halini göstererek, insanların kendisine olan muhabbetini artırıyordu. Nitekim Miraç olayında 40 vakitten 5 vakte indirilen namaz merhamet göstergesidir. Eğitim Öğretimin Yapıldığı Mekan İslam’ın ilk yıllarından itibaren eğitim-öğretim mekânları olarak mescitler kullanılmıştı. Ancak kullanılan mescitler çok yönlü tutularak ibadet yeri, ilim öğrenilen müessese, ordu karargâhı, aktif eğitim

dediğimiz yeni öğrenilen bilgilerin tatbik edildiği yer, insanlara toplu olarak bilginin aktarıldığı alan (konferans) ve elçilerin kabul edildiği bir mekân olarak kullanılmıştır. Hatta bazı kaynaklarda mescitler için İslam’ın ilk yatılı üniversiteleri ifadesi kullanılır. Bilinenden Bilinmeyene Öğretim İlkesi Ebu Hureyre’den naklen, “Fezâre kabilesinden bir adam Peygamber Efendimiz’e gelerek ‘Karım siyah bir oğlan doğurdu.’ dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz ‘Senin develerin var mı?’ diye sordu. Adam ‘Evet’ cevabını verdi. Peygamberimiz ‘Renkleri nedir?’ diye sordu. Adam ‘kırmızı’ cevabını verdi. Peygamber Efendimiz ‘İçlerinde boz renklileri var mı?’ diye sordu. Adam ‘Hakikaten içlerinde boz renklileri var.’ dedi. Peygamber Efendimiz ‘Peki bu onlara nereden geldi?’ diye sordu. Adam ‘Belki damar çekmiştir.’ dedi. Peygamber Efendimiz de ‘Bu da belki damar çekmiştir.’ buyurdular.” Peygamber Efendimiz bir bedeviyi eğitirken onun anlayabileceği, dilde anlatarak bilinen bir vakadan yola çıkarak bilinmeyen bir olayı muhteşem bir şekilde ifade ederdi. Tümdengelim İlkesi Peygamber Efendimiz konuları öğretirken adım adım ilerler en genel bilgilerden yola çıkarak özel alanlara yönelirdi. Muaz Bin Cebel’i Yemen’e gönderen Peygamber Efendimiz, onu şöyle uyarmıştır, “Sen ehl-i kitap olan bir topluluğa gidiyorsun. Onlara önce Allah’ın birliğinden, Ondan başka ilah olmadığından, Muhammed’in Allah’ın kulu ve Resulü oluşundan bahset. Bunu anlat. Eğer bunu kabul ederlerse beş vakit namazı anlat, onu öğret. Şayet bunu da kabul eder ve uygulamaya başlarlarsa bu defa zekâtı anlat.” İslam’ın öğretim mantığında tümdengelim tekniği kabul edilerek önce temel


kabul edilen imanî bilgiler, arkasından ibadet, daha sonra da dini hükümleri anlattırmıştır. Çoklu Zeka Teorisi Peygamber Efendimiz bir konunun öğretilmesi sırasında birçok farklı yöntem ve tekniği kullanarak insanların ilgi ve alanlarına hitap edecek şekilde farklı öğrenme yöntemlerini kullanıyordu. Anlatılan konunun akılda iyice yer etmesi için birçok farklı duyuya hitap edecek etkinlikler kullanırdı. Örneğin bir defasında sahabeler ile otururken, onlara doğru yoldan, istikametten bahsederken, eline bir çubuk alarak önce dosdoğru bir çizgi çizer. Sonra da sağına ve soluna bazı çizgiler çizer. Doğru ve dümdüz olan çizgiye, “Bu sıratı müstakimdir.” buyurur. Diğer eğri ve yan çizgilere de “Bunlar da batıl yollardır.” buyurur. Yine Peygamber Efendimiz bir konuyu öğreteceği zaman farklı zekâ alanlarına hitap edecek şekilde anlatırdı. Yukarıdaki örnekte görsel hafızaya, namazın nasıl kılınacağını anlatırken işitsel hafızaya, namaz kılma eyleme için kinestetik hafızaya başvurmuştur.

Kişiye Özel Eğitim Peygamber Efendimiz Mekke’de “Darü’l- Erkam”, Medine’de de “Ashabı Suffe” olarak karşımıza çıkan eğitim yuvalarında bireye özgü eğitim modelini uygulamıştır. Yetenekli ve farklı gördüğü çocukları özel olarak eğitmiştir. Ashabı Suffe’de yetişen Ebu Hureyre’nin muhteşem bir hafızası vardı. Ashabı Suffe’de almış olduğu eğitim ile beş binden fazla hadis rivayet etmiştir. Peygamber Efendimiz karşısındakileri tanıma hususunda benzersizdir. Muhatabının yeteneklerini keşfedip onların hazır olduklarını keşfettikten sonra eğitime başlardı. Çünkü karşınızdaki muhatabı tanımadan yapacağınız faaliyet hiçbir fayda sağlamayacağını bilirdi. Yine Peygamber Efendimiz “Biz peygamberler insanlara akılarına göre konuşmakla emir olunduk’’ buyurmuştur. Soru Cevap Yöntemi Sual ilmin anahtarıdır. Peygamber Efendimiz soru sormaları için sahabelerini teşvik ederdi. Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de de “Eğer bilmiyorsanız ilim ehlinden sorun” buyruluyor. Peygamberimiz kendi-

sine sorulan bütün soruları büyük bir ciddiyetle cevaplandırmış ve hiç birini cevapsız bırakmamıştır. Hatta konunun daha iyi anlaşılması için cevabını bildiği halde sahabeye sorular sorarak onları bu hususta teşvik etmiştir. Bir gün Ashabına: ‘’Müslüman kimdir, biliyor musunuz? diye sordu. Onlar da “Allah ve Rasulü daha iyi bilir’’ dediler. Yeterli miktarda dikkatleri toplayan Efendimiz sorduğu soruyu cevaplayarak bu şekilde eğitimine devam etmişti. Çocuk Merkezli Eğitim Peygamber Efendimiz hayatın her aşamasında mutlaka çocuğu merkeze alarak eğitim öğretimine devam etmiştir. Çocukların mescitlere gelmesini teşvik etmiş, birçok zaman onlarla mescitte oynamıştır. Peygamber Efendimiz Medine’ye geldiğinde yaklaşık on yaşlarında olan Hazreti Enes’i yanına almış on yıl boyunca ilgilenerek ona yapabileceği işleri kademeli olarak öğretmiştir. Çocuklara yapabilecekleri işleri vererek onlarda başarma duygusunu geliştirmiştir. Hatta kendi torunlarını omuzlarına alarak onlarla oynarmış ve çocuklara

ŞEHİR VE İNSAN • 37


AYIN KONUSU

rastladığında mutlaka selam vermiştir. Çocukların haklarına azami derecede riayet eden Efendimiz, kendisi ile görüşme esnasında eğer sıra çok fazla ise çocuklara öncelik tanınmasını istemiştir. Yabancı Dil Öğretimi Zihinsel becerilerin gelişmesi ve insanlar arasında iletişimin güçlenmesi için yabancı dil öğrenimi önemli bir faaliyettir. Peygamber Efendimiz bu hususta da bizleri teşvik etmiştir. Efendimiz Zeyd Bin Sabit’e, Yahudilerle yapılan anlaşmalarda güven probleminden dolayı onların dilini öğrenmesini tavsiye etti. Zeyd’de kısa sürede İbranice öğrendi.

DÜNYADAN KISA KISA EĞİTİM NOTLARI Finlandiya 50 yıl önce hem Güney Kore hem de Finlandiya berbat birer eğitim sistemlerine sahipti. Şimdi ise Fin eğitim sistemi dünyada “şifreleri çözülemeyen” diye tarif edilip en başarılı görülen eğitim sistemlerine sahip. Finlandiya’da tüm öğretmenlerin en az master derecesi var ve üniversite başarısı en yüksek %10’luk dilim arasından seçiliyorlar. Öğretmenlik toplum gözünde statüsü en yüksek mesleklerden biri. Sistemin başarıya götüren diğer özelliklerden biri ödev ve not sisteminde öğrencilere tanımlanan esneklik. Ne eve ödev götürüyorlar ne sekizinci sınıfa kadar not alıyorlar. Güney Kore En aşırı uçtaki ve tartışmasız en başarılı ülkelerin başında Güney Kore öne çıkıyor. Ülkedeki okur yazarlık oranı şimdilerde yüzde 100′e ulaştı. Kore, uluslararası karşılaştırmalı başarı testlerinde en ön sıralarda yer alıyor. Buna eleştirel düşünme ve analiz testleri de dahil. Ama bu başarının bir de bedeli var: Öğrenciler başarmak için muazzam ve

38 • ŞEHİR VE İNSAN

acımasız bir baskı altında yaşıyor. Yetenek fazla dikkate alınmıyor, çünkü ülke kültürü çok çalışmaya ve çalışkanlığa her şeyden daha fazla inanıyor. Başarısızlık için hiçbir bahane kabul edilmiyor. Çocuklar yıl boyunca hem okulda hem de özel öğretmenlerle ders yapıyor. “Eğer çok çalışırsanız, yeterince zeki olabilirsiniz” inancı hakim. Norveç Norveç’te okul öncesi eğitim paralı. Devlet ve özel okulları bulunsa da okulların sayısı yetersiz. 1997 Reformu ile ilk okula başlama yaşı 7’den 6’ya indirilmiş ve zorunlu eğitim 9 yıldan 10 yıla çıkarılmış. Eğitim sistemi 3 kademeden oluşuyor. Bir ders saati 45 dakika. Kanun ile ilköğretim I.ve II. kademelerde sınıf mevcutları maksimum 28 öğrenci, III. kademede ise maksimum 30 öğrenci ile sınırlandırılmış. Öğrenciler 1. ve 2. yıllarında 4-5 saat derse girse de bu sayı ilerleyen yıllarda artıyor. Zorunlu dersler; Din bilgisi, Norveç dili, Matematik, Sosyal Çalışmalar, Resim ve El Sanatları, Bilim ve Çevre, İngilizce, Müzik, Ev Ekonomisi, Beden Eğitimi. Norveç’te III. kademeye kadar not verilmiyor. Okul Kanununa göre her öğrenciye üç yıllık lise eğitimine devam etme hakkı da tanınıyor. Eğer öğrencinin özel eğitime ihtiyacı var ise bu süre 5 yıla kadar çıkabiliyor.

rin zorlanacağı bir sınav sistemi ile üniversitelere öğrenci alıyor. Üniversite hazırlık programları ise bir ya da iki yıl sürüyor. Dünyanın en prestijli 1000 üniversitesi arasında üç üniversitenin bulunması ise İran eğitiminin en dikkat çekici taraflarından.

İran 12 yıllık zorunlu eğitimin uygulandığı ülkelerden biri de İran. Hem devlet em de halk nezdinde eğitim çok önem veriliyor. Halkının büyük çoğunluğunun eğitimini sürdürmesi bakımından dünyada yüzde 10.2 ile en yüksek orana sahip ülkelerin başında. Anaokulu zorunlu olmamasına rağmen yüzde 50’lik bir katılım gözleniyor. İlk kademe 5 yıl, 3 yıllık ikinci kademe ve son 3 yıllık teorik, mesleki ya da teknik derslerin yer aldığı aşama bulunuyor. Amerika’da uygulanan SAT sınavı eşdeğerinde öğrencile-

Kaynaklar: Murat Özoğlu, “Zorunlu Eğitim Üzerine Bir Değerlendirme”, Mostar Dergisi Tunahan Coşkun, Asr-ı Saadet’te Eğitim, İnsan ve Hayat Dergisi Eğitim yılı ve eğitim seviyelerine göre okullaşma oranı, TÜİK Kenan Aydın, Yeni eğitim sisteminin getirdikleri ve götürdükleri (Özel Haber), Tüm Haber Rakamlarla İran Eğitim Sistemi, World Education Services (WES) Bekir S. Gür, Eğitimle İmtihan, SETA Kitapları


Gençlerİmİz İçİn Tüm İmkanlarımızı Seferber Ettİk RÖPÖRTAJ HAMDİ ÇAKIR

Yeni eğitim projelerini ve Türkiye’deki yeni eğitim sistemini İstanbul Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız ile konuştuk.

T

arihi yarımada da Cağaloğlu’nda buram buram tarih kokan bir binadan içeri giriyoruz. 2012 yılında çıkan yangında İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü binası zarar görünce İl Milli Eğitim Müdürlüğü geçici olarak İstanbul Lisesi’ne taşınmış. Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız ve çalışanlar okulda öğrencilerle, öğretmenlerle iç içe. İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız’ın birinci katta bulunan odasına geçiyoruz. Bizi oldukça samimi karşılayan Yıldız, “Bugünlerde çok yoğunluk var. Malum okullarımız yeni açıldı. Milli eğitim birazda koşturmacadır” diyor bizi görür görmez. Ardından eğitim üzerine başlıyoruz koyu bir sohbete. Biz soruyoruz Muammer Yıldız içtenlikle cevaplıyor.

KAMUOYU SIZI YAKINDAN TANIYOR AMA OKUYUCULARIMIZ IÇIN KENDINIZI NASIL IFADE EDERSINIZ? 5 yıldır İstanbul’da Milli Eğitim Müdürlüğü görevini yürütüyorum. Bundan önce Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nda

kurul üyeliği ve kurul başkan yardımcılığı görevlerinde bulundum. Üniversitede 16 yıl kadar öğretim üyeliği yaptım. 2 yıl öğretmenlik yaptım. 1987 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü mezunuyum. Eğitimin farklı kademelerinde, bulunduk. Bir eğitimci olarak İstanbul’da hizmete devam ediyoruz.

İSTANBUL GIBI DÜNYANIN GÖZÜ ÜSTÜNDE OLAN BIR ŞEHIRDE MILLI EĞITIM MÜDÜRLÜĞÜ YAPIYORSUNUZ. MEDENIYETLERE BEŞIKLIK YAPAN BIR KENTTE BU GÖREVI YAPMAK NASIL BIR DUYGU? Bu görev çok kıymetli, çok değerli ve çok onurlu bir görev. İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü görevini yürüttüğüm için bunu söylemiyorum. 2 milyon 680 bin öğrencimiz, 125 bin öğretmenimiz var. 6 binden fazla kurumumuz var. Sadece öğrenci nüfusuyla bile birçok ülkeden kalabalık olan bir kente hizmet ediyoruz. Bu açıdan burada görev yapmak önemli ve değerli. Biz de buna layık olmaya, bu görevin hakkını vermeye gayret ediyoruz.

BAŞKA BIR YERDE GÖREV YAPMAK ISTER MIYDINIZ? Doğrusu İstanbul olunca İstanbul‘da kalmak istiyorsunuz. Başka bir yerde görev yapmak istemezdim.

YENI EĞITIM DÖNEMI BAŞLADI. İSTANBUL’DAKI OKULLARIMIZIN YENI EĞITIM DÖNEMINDE BIR EKSIĞI BULUNUYOR MUYDU? Her yıl eğitim dönemi sonunda, yaz tatilinde okullarımızın alt yapılarını, boyalarını, temizliklerini yeniden yaparız. Okullarımızın tüm eksiklerini tatil döneminde gidermeye çalışırız. Bizim için en heyecanlı şey bir eğitim kurumunu öğrencilerimizin hizmetine sunmak. Biz yeni döneme mevcut okullarımızın eksiklerini gidererek başladık. Bir taraftan da yeni okullar açtık. Derslik başına düşen öğrenci sayısını standartlara, kalkınma hedeflerimize ve stratejik planlarımıza uygun hale getirmeye çalışıyoruz. Ama bir taraftan da İstanbul göç alan bir şehir. Anadolu’ dan çok sayıda öğrenci buraya geliyor. Dolayısıyla da bütün şartları iyileştirme adına çaba sarf ediyoruz.

ŞEHİR VE İNSAN • 39


AYIN KONUSU

444 kararının bu ülkede alınan en ciddi karar olduğu ortaya çıkacak. Şu anda uygulama noktasında herhangi bir sorun yok. Okullarımız kademeler şeklinde yeniden düzenlenmiş durumda. Mevcut okullarımız ilköğretim adı altındaydı. Şimdi ilkokul ve ortaokul olarak yeniden düzenlendi. 28 şubat sürecinde kapatılan imam hatip ortaokullarına bu sistemle imkan verildi. Diğer taraftan da kanunun getirdiği en önemli yenilik liselerinde zorunlu hale getirilmesiydi. Eskiden ilkokulu bitiren öğrencilerin liseye devamı yüzde 80 oranındaydı. Bu yeni sistemle oranın yüzde yüze çıkarılması hedeflendi. Okullarımız, öğretmenlerimiz, yöneticilerimiz herkes bu sistemi benimsedi ve uyguladı. Okulların bu anlamda fiziki yapıları, dönüşümleri tabi bir anda gerçekleşemedi. Kademeli bir geçiş yaptık. Bu da milletimizi rahatlatmış oldu.

SULTANBEYLI’DE GERÇEKLEŞEN EĞITIM YATIRIMLARINI NASIL DEĞERLENDIRIYORSUNUZ?

Çocuklarını okullarına teslim ettikleri zaman “eti senin kemiği benim“ şeklinde bir anlayışla çocuklarımızı okullara göndermemeliyiz. “Çocuğumun geleceği, onun yetişme tarzı onun alacağı eğitim ile ilgili benimde şöyle tavsiyelerim, beklentilerim var” diyebilmeli aileler. 4+4+4 EĞITIM SISTEMI HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ? ÖĞRENCILERIMIZ BU SISTEME ADAPTE OLABILDI MI? OKULLARIMIZDA ALTYAPILAR BUNA UYGUN HALE GETIRILEBILDI MI? Yeni sistem 4+4+4 12 yıllık zorunlu eğitimi kapsıyor. Türkiye’

40 • ŞEHİR VE İNSAN

de eğitim tarihimizde alınmış en önemli kararların başında geliyor. Günün tartışma konularının çok farklı olmasından dolayı yeterince değerlendirilemiyor veya sistemin hakkı verilemiyor. Ama milli eğitim tarihi yazıldığı zaman Türkiye ‘de eğitim sisteminin iyileştirilmesi anlamında 4+4+4 kararının Sayın Cumhurbaşkanımızın tabiri ile

Sultanbeyli İl Milli Eğitim Müdürlüğü olarak 39 ilçemizde eğitim yatırımları anlamında en öncelikli ilçemiz. Biraz öncede ifade ettiğim gibi İstanbul genelinde temel sorunlarımızın başında, yatırım önceliklerimizin başında derslik açıkları geliyor. Dediğim gibi her yıl bu açıkları çok sayıda derslik yaparak kapatmaya çalışıyoruz. Ama bir taraftan da öğretmen açıklarımız olabiliyor. Çünkü bu öğrenci nüfusuyla orantılı. Her yıl biz aşağı yukarı 12 bin civarında İstanbul genelinde öğretmen görevlendirmesi yaparak eğitim öğretime sorunsuz bir şekilde başlıyoruz. Sultanbeyli bu anlamda hem fiziki yapıda hem fazla derslik ihtiyacı olan öncelikle ilçelerimiz arasında geliyor. Gereken tüm çalışmalar yapılıyor. İlçeye yapılan yatırımlarda Sayın Belediye Başkanı Hüseyin Keskin’in yerel anlamda eğitim


sorunlarına sahip çıkması, eğitimin her türlü sorununu yerelde çözme iradesi ve eğitime verdiği destek çok değerli. Buradan kendilerine, belediye meclisimize ve bütün yönetici arkadaşlarımıza gerçek anlamda eğitime katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz. Bizde İl Milli Eğitim Müdürlüğü olarak, İl Özel İdaresi aracılığı ile diğer taraftan da bakanlığımızın yatırımlarıyla okul sayılarını arttırarak Sultanbeyli’deki ihtiyaçlarımızı çözmeye çalışıyoruz. Bütün bunların dışında hem belediyemizin gayretleri, bu anlamdaki çabaları, hem de bize gelen vatandaşlarımızın, firmalarımızın, hayırseverlerin katkılarını da unutmamak gerek. Tabi bütün bunlar çocuklarımızın daha kaliteli bir eğitim almaları için. “Fatih Projesi” kapsamında bütün okullarımızın internet bağlantıları güçlendiriliyor. Tabi ki bütün bu çalışmalar şuan yeterli değil. Biraz önce sizde ifade ettiniz velilerimizin de bu süreçte okula sahip çıkmaları ve çocuklarımızın da okullarla ilgilenmelerini bekliyoruz. Çocuklarını okullarına teslim ettikleri zaman “eti senin kemiği

benim “ şeklinde bir anlayışla çocuklarımızı okullara göndermemeliyiz. Çocuğumun geleceği, onun yetişme tarzı onun alacağı eğitim ile ilgili benimde şöyle tavsiyelerim, beklentilerim var diyebilmeli aileler. Biraz anlayışın değişmesi gerekiyor. Bunu bekliyoruz.

İSTANBUL’DA VE SULTANBEYLI’DE YOĞUN OLARAK SURIYELI KARDEŞLERIMIZ YAŞIYOR. SURIYELI OKUL ÇAĞINDAKI ÇOCUKLARA MILLI EĞITIM BAKANLIĞI VE ÖZELDE DE SIZ NASIL BIR FORMÜLLE EĞITIM VERECEKSINIZ? Denklik sorunu olmayan, ikameti olan, burada ikamet izni olan öğrencilerimizle ilgili herhangi bir sorunumuz yok. İl Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde denklik komisyonu oluşturduk. Komisyon bu anlamda eğitim alabilecek çocukları belirliyor ve okullarımıza yönlendiriyor. Bir taraftan dil problemi olan ve oturma izni olmayan çok sayıda Suriyeli kardeşimiz var. Sivil toplum kuruluşları, belediyelerimiz bu konuda bizlere yardımcı oluyor.

Bakanlık Suriyeli kardeşlerimizin kendi müfredatlarına uygun ders kitaplarını bastırdı. En kötü ihtimalle okullarımızda misafir öğrenci statüsünde eğitim görecekler.

SON OLARAK OKUYUCULARIMIZA NE SÖYLEMEK ISTERSINIZ? Eğitimin hepimizin birinci gündem maddesi olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü sokaktaki insanın, ailelerin birinci derece ortak gündemi eğitim. Bu ülkenin zenginliği gençleri, çocukları. Çocuklarımızı en iyi şekilde 21. yüzyılı becerileri doğrultusunda, dünyadaki çağdaş ülkelerdeki çocukların almış oldukları eğitimi alarak geleceğe hazırlanmaları gerekiyor. Bu bizim zenginliğimiz, bu bizim birikimimiz. Bunun da en iyi şekilde verilmesi gerekiyor. Milli Eğitim Bakanlığımızın da bu konularda gerçekten çok vizyonel çalışmaları var. Ben öğretmenlerimize, öğrencilerimize ve velilerimize sağlık diliyorum. Çocuklarımızın iyi eğitimi alarak hayata hazırlanmalarını diliyorum.

ŞEHİR VE İNSAN • 41


GEZİ

MELİH USLU

usmelih@gmail.com

Yedigöller Duruluğunu her daim koruyan masal ormanının derinliklerinde, bir yaprak denizinin göllere yansıyan bin bir rengini izlemek… Sonbaharın keyfini sürmek bu olsa gerek.

42 • ŞEHİR VE İNSAN

SONBAHARLA RANDEVU


ŞEHİR VE İNSAN • 43


GEZİ

Y

eşillerin sarılara, sarıların kızıllara, kızılların kahverengilere dönüştüğü; puslu dağların, duru göllerin, heybetli ağaçların ve bin bir çiçeğin özündeki tüm sihirleri doğaya sunduğu bir orman düşleyin. İçinde göl değil; göller olsun, irili ufaklı. Bir yaprak deniziyle örtünsün sonra, renk renk. Biri solarken rengini diğerine bırakan, ama toprağı hiç terk etmeyen… Böyle bir rüya âlemine uzanalım mı hep birlikte? Sıradan bir sonbahar gününü unutulmaz bir anıya dönüştürelim. Sarı yazın son demlerini, son ışıltılarını böyle bir yerde geçirelim. Yanıtınız evetse, haydi o zaman istikametimiz Yedigöller.

CENNETLE TANIŞMA Bolu şehir merkezinden Yedigöller’e uzanan yaklaşık 40 kilometrelik yolun yorgunluğunu atmamız uzun sürmedi. Yedigöller’e varır varmaz, doğanın renklerini mükemmel harmoniyle yansıttığı bir

44 • ŞEHİR VE İNSAN

sonbahar masalının orta yerinde bulduk kendimizi. Hafta sonu kaçamaklarının, günübirlik gezilerin vazgeçilmez mekânı Yedigöller’e adını veren gölleri keşfetmek üzere ormanın derinliklerine ilerliyoruz. Yol üzerindeki Kapankaya Seyir Terasları’nda Yedigöller’i yükseklerden izlerken kendinizi bir kartal yuvasında hissedeceksiniz. Bölgedeki göllerin en büyüğü olan Büyükgöl’ün kenarından başladığımız doğa yürüyüşü, kolay denilebilecek bir parkurda ilerliyor. Derinliği 15 metreye ulaşan Büyükgöl’ün yanı başındaki küçük kardeşinin adı, Seringöl. Gölleri besleyen su kaynaklarının birleştiği Dilek Çeşmesi’nde mola vermek artık bir Yedigöller klasiği. Bir sonraki durağımız, gülen bir insan siluetine benzediği için Gülen Kayalar adı verilen kayalıklar. Hafifçe titreşen yüzeyinde sonbaharın en güzel renklerini yansıtan Nazlıgöl’le karşılaşıyoruz bu kez de. Buranın Şelale Gölü olarak da anılması boşuna değil. Bu gölün bize bir de sürprizi var: Dibinden sızdırdığı güçlü kaynak sularının kuzeydoğu yönünde oluşturduğu

minik bir de şelale. Nazlıgöl’ün üzerinde titreşen ışık ve renk oyunlarına dalıp gittiğimiz dinlendirici dakikalardan sonra, yakın çevrede bizi üç küçük göl daha bekliyor: Kurugöl, Sazlıgöl ve İncegöl.

DOĞA MÜZESİ GİBİ Nerdeyse gökyüzünü örtecek ölçüde gür ağaçlarla kaplı orman yolları arasına serpiştirilen göller, denizden ortalama 800 metre yükseklikte iki ayrı plato üzerine dağılmış. Milli parkı rahatça gezebilmek için oluşturulan işaretli yolu takip ederek, yaklaşık iki saatte göllerin tümünü rahatça görmek mümkün olabiliyor. Her biri, isimlerine yakışan güzellikleri çağrıştıran gölleri ararken, üzerinde gezineceğiniz yaprakların hışırtıları, ürkek sincaplar, kuşların şarkıları, böğürtlenler ve mantarlar adımlarınıza eşlik edecek. Gölleri görmüş olsak bile Yedigöller’in bize sundukları bitmiyor. Serin rüzgârları bir şemsiye gibi tutan ağaçların oluşturduğu doğal bir tünelin içindeyiz sanki. Köy Yeri Mevkii’ndeki kalıntılar, buranın eski bir Bizans


yerleşimi olduğuna işaret ediyor. Kuzeyden güneye doğru alçalma gösteren bölgenin en yüksek yeri, 1488 metrelik Eğrikiriş Tepesi. Kirazçatı denilen en alçak noktası ise sadece 465 metre. Anadolu’nun en güzel karışık ormanlarından birine sahip olan bölge, adeta bir ağaç ve bitki müzesine benziyor. Çoğunluğunu kayın ağaçlarının oluşturduğu sık orman dokusu meşe, gürgen, kızılağaç, çam, köknar, akağaç, karaağaç, kavak, dişbudak, fındık ve ıhlamurlarla tamamlanıyor. Ağaçların her biri sanki usta bir mimarın planladığı noktalara yerleştirilmiş. Yeşiller, sarılar, kırmızılar, kahverengiler, morlar ve kızıllara boyanan Yedigöller, özenle çizilmiş pastoral bir tablo sanki…

GEYİKLERİN PEŞİNDE Yedigöller’de her mevsimin, hatta her ayın kendine özgü bir rengi ve görüntüsü var. İlkbahar aylarında, laden denilen renk renk orman güllerine, yaz boyunca ise ağaç köklerinin çevrelerinde siklamenlere rastlarsanız şaşırmayın. Suyun üzerinde salınan nilüferler ise hem yaz hem de sonbahara özgü güzelliklerden. Ruhumuzu ferahlatan, bambaşka diyarlara götüren ağaçların gölgelediği patikalarda yürüyüşümüz devam ediyor. Bölge yerleşim planında görünen geyik üretme istasyonunu görmek istiyoruz, ancak yetkililerden istasyonda şu anda geyik bulunmadığını, yetiştirilen geyiklerin de geçtiğimiz aylarda doğaya salındığını öğreniyoruz. Yedigöller’in her köşesi ayrı bir dünya. Ağaçların bir nebze olsun seyreldiği geniş alan, piknik masalarıyla donatılmış. Bol oksijenli doğal ortamda iştahın sınırı yok. Tabii yiyecekleri kendiniz getirmek şartıyla. Çünkü civarda alışveriş yapacak yer bulunmuyor. Yedigöller’in güzelliklerine bir - iki günde doyulamayacağı kesin. Ancak, sessizliğini her daim koruyan ormanı, ağaç dalları arasından sızan ışık huzmelerini bin bir koku eşliğinde

adımlamak, bir göle yansıyan siluetlerini izlemek. Sonbahar, “Yedigöller” olsa gerek…

NASIL GİDİLİR? Bolu’nun 42 kilometre kuzeyindeki milli parka, Yeniçağa çıkışından ayrılıp Mengen yolu üzerinden Yedigöller tabelalarını izleyerek ulaşılabilir. 1965 yılında milli park ilan edilen Yedigöller, İstanbul’a 304, Ankara’ya ise 233 kilometre uzaklıkta. Milli parka giriş için aracın büyüklüğüne ve kişi sayısına göre ücret ödeniyor.

NE YENİR? Yöre lezzet çeşitliliği açısından çok zengin. Bolu’dan Yedigöller’e uzanan yol üzerinde bolca yemek seçeneği bulabilirsiniz. Özellikle Bolu usulü tencere yemekleri, Abant kebabı, kiremitte alabalık, fındık şekeri, bal ve kaymak yemeden dönmeyin.

NE ALINIR? Bolu ve çevresinden çam kolonyası, kabaklı gözleme, saray helvası, atom fasulyesi, patatesli ekmek, erişte ve yöresel peynirler alabilirsiniz.

NEREDE KALINIR? Yedigöller’de orman içine dağılmış bungalovlarda konaklayabilirsiniz. Verandalı bu ahşap kulübelerde yemek pişirmek için herşey var. Ayrıca bölgede çadır ve karavan için de kamp alanı mevcut. Yedigöller’de kalacak yer bulamayanlar

için en uygun çözüm, Bolu’da konaklamak. Şehir merkezinde ve çevresinde bu konuda yeterli sayıda seçenek bulunuyor.

EN İYİ ZAMAN Yedigöller’e gitmek için en uygun mevsim sonbahar ayları. Yaz sıcağından bunalanlar için serin bir sığınak olan Yedigöller Milli Parkı’nda tatil günleri yoğunluk yaşanabiliyor. Kış aylarında ulaşım imkânları zorlaşan ormanlık alana gitmeden önce internetten bilgi almakta fayda var. Ayrıca ilkbahar ve sonbaharda yağmur olasılığına karşı önlem almak gerekiyor.

AKLINIZDA BULUNSUN Yedigöller en iyi ışığı sonbaharda alıyor. Bu yüzden yanınızda mutlaka fotoğraf makinesi bulundurmanızı öneriyoruz. Yedigöller, fotoğrafçıların sık sık ziyaret ettiği ve sonbaharın en güzel görüntülerinin alındığını söyledikleri yerlerden biri.

KAÇIRMAYIN Yedigöller’e gelmişken civardaki güzellikleri de keşfedebilirsiniz. Abant Gölü, Gölcük, Sünnetgöl, Sülüklügöl, Karagöl, Çubuk Gölü, Karamurat Gölü, Çağa Gölü ve diğerleri… Bolu sınırları içinde 14’ü doğal olmak üzere tam 84 göl bulunduğunu biliyor muydunuz? Gelecekte Abant’a rakip olması hedeflenen Seben Gölü’nde her yıl ekim ayında Elma Festivali düzenleniyor. Bolu’ya 30 kilometre uzaklıktaki göl, Batı Karadeniz’in el değmemiş yaylalarıyla çevrili.

ŞEHİR VE İNSAN • 45


ŞEHİR VE YAŞAM

OSMANLI’DA EĞİTİM KENAN AYDIN

kenan@kenanaydin.com.tr

Osmanlı en büyük imparatorluklardan biriydi. Sebebi ise eğitim ve adalet duygusunun Devlet-i Aliye’deki en etkin çalışan kurum olması. Bu sonucun nedenlerini araştırdığımızda, yani “Osmanlı’yı Osmanlı yapan neydi?” sorusuna cevap aradığımızda karşımıza ilk önce “eğitim” sistemi çıkıveriyor. OSMANLI’DAKI EĞITIM NASILDI? Bu sorunun cevabı sadece sarayda saklı olmadığını görüyoruz. Hanedan kültürü ile yönetilen bir imparatorlukta ileride padişah olacak diye şehzadelerin eğitimi ne kadar önemli ise tebaanın eğitimine de özel ihtimam gösterilir, dikkat edilirdi. Çünkü bilinirdi ki şehzade eğitimi düzgün olursa devlet iyi, adil yönetilir; halkın, tebanın eğitimi düzgün olursa “devlet ebed müddet” sözü yerde kalmaz, benimseme ölçüsü yükselirdi. Halk bazında eğitimin ilk basamağı “sübyan mektepleri” yani “mahalle mektepleri” idi. Her mahallede, her cami yanında sübyan mektebi bulunurdu. Günümüzdeki ilkokulların benzeri olan sübyan mektepleri, medreselere başlangıcı oluşturur, bu

46 • ŞEHİR VE İNSAN

okullara 5-6 yaşına gelen çocuklar alınırdı. Sübyan mekteplerinin belirli bir sınıfı ve süresi yoktu. Her çocuk verilmek istenilen bilgileri öğreninceye kadar okula devam eder; alfabe, yazı yazma, okuma, dört işlem ve dini bilgiler öğrenirdi.

min padişahı tarafından seçilerek şehzadeye hoca tayin edilirdi. Bunu müteakip “bed-i besmele” denilen okumaya başlama töreni yapılır, böylece şehzade yetişkinlik çağma gelinceye kadar hocasından ders görürdü.

Sübyan mekteplerinde başarılı olan, gelecek vadedenler orta ve yüksek öğretim kurumlarının temeli sayılan medreselere yönlendirilirdi. Kelime manası olarak “talebenin” ilim öğrendiği yer anlamına gelen medreselerde Kur’an, Hadis, Fıkıh, Kelam derslerinin yanında fen dersleri de okutulurdu.

SARAY’DA EĞITIM

Şehzade vakti gelip de kendisine saltanat müyesser olduğunda hocası halen hayattaysa o şahsı kendisine padişah hocası tayin ederdi. Eğer hocası vefat etmişse, devrin meşhur ulemasından birini hoca olarak seçerdi. Bu suretle padişahların hocalarıyla saltanatları boyunca yaptıkları ilmî sohbetlerle kendilerini geliştirdikleri ve dönem dönem danışman olarak istifade ettikleri söylenebilir.

Osmanlı şehzadeleri tahsil çağına (5-6 yaşına) geldikleri zaman ulemadan münasip bir kişi döne-

Konumlan itibariyle padişah hocaları yüksek bir makama sahipti. Nitekim Osmanlı devlet proto-


kolündeki sıralamada en yüksek mertebede bulunan veziriazamın (sadrazam) hemen altında şeyhülislam ile padişah hocası aynı derecede yer alırdı.

FATIH’IN EĞITIMI Osmanlı’nın en parlak padişahlık dönemlerinden birisi hiç şüphesiz Sultan Fatih’in devridir. Şehzadelerin eğitimi başlayan dönemin padişahlık zamanında da sürdüğünü gördüğümüz eğitim ve öğretim dönemine en büyük örneği oluşturur. Hâlen araştırılan, mükemmel eğitim sistemiyle örnek alınan, tarihin seyrini değiştiren Fatih Sultan Mehmed’in eğitiminin temeli ise hocası Mola Güranî’den geçer. Rivayet odur ki Fatih’in babası II. Murad, Manisa Sancakbeyi olarak atadığı oğlu Fatih’in taşıdığı ünün öğretmenlerine boyun eğmesine mani olduğunu öğrenir. Ki hâlâ o ana kadar Kur’an-ı Kerim’i okumayı dahi Fatih öğrenememiştir. Yine rivayete göre Padişah II. Murad, Molla Güranî’nin sert tutumunu ve ödün vermezliğini öğrenince Molla’yı Şehzadeyi yetiştirmekle görevlendirir. Fatih’in iyi bir eğitimden geçmesini istediğini bildirip gerekirse dövebileceğine işaret olsun diye Molla’ya bir de sopa verip Manisa’ya gönderir. Molla Manisa’ya geldiğinde Şehzadenin öyle okumaya meraklı biri olmadığını (dikbaşlılığını) görünce öğretmenlik sıfatıyla gerektiğinde dayak da atabileceğini anlatıp onu ürkütmeye çalışır. Bu sözler yarar sağlamayınca da Padişah II. Murad’ın verdiği sopayı eteği altından çıkartarak “darabtuhu tediben / eğitmek için ona vurdum” cümlesini söz bilimi bakımından Fatih’e inceletir. O güne değin nazlı yetiştirilen Şehzade, hayalinden bile geçmeyen böyle bir davranışla karşılaşınca siner ve üzülür. Okumaya ve

öğrenme karar vererek bu baskı ile çocukluğunun gereği olan öğretmene kulak asmama tutumunu bırakır. Az bir zaman içinde Kur’an-ı Kerim’i hatim eder. Fatih’in Kur’an’ı hatim eylediği haberi II. Murad’a ulaşınca pek sevinerek Molla’yı ödüllendirir.

seviyede kavradığını gözler önüne serdiği Farsça’yı öğrenir. Latince, Yunanca, Slavca ve İbranice bildiği de kaynaklarda geçiyor.

SULTAN’A EĞILMEYEN ÂLIM

Daha önce haylazlığından rahleye yaklaşmayan Mehmed Çelebi, kısa sürede ilim ve sanat aşığı olan babasının oluşturduğu Şark’ın o güne kadar en büyük kütüphanesinde bulunan bütün kitapları büyük bir iştahla okumaya merak salar. Molla Güranî ile başlayan eğitim, Akşemseddin Hazretleri ve Molla Hüsrev’in de devreye girmesiyle Sultan Mehmed’i alimlik mertebesine taşır.

Molla Güranî doğru ve açık konuşurdu. Vezirleri adlarıyla çağırırdı. Sultan’ın katına girdiğinde selamı yüksek sesle söyleyip asla eğilir gibi bir davranışta bulunmazdı. El sıkışmaktan öte de bir saygı biçimi almazdı. Çağırılmadıkça ve bayram günlerinden başka zamanlarda saraya varmazdı. Fatih’in karakterinde mevcut seçkin, sert ve farklı duruşunu bilimle pekiştirmesinde kuşkusuz Molla Güranî’nin önemli bir rolü vardır.

Sadece dinî konuların değil, Türkçe’nin bütün inceliklerine vakıf olan Fatih, aynı zamanda iyi bir Arapça tahsili de alır. Daha sonra şiir sanatının inceliklerini mükemmel

(Prof. Dr. Arzu Tozduman Terzi’nin “Bir cihan padişahı nasıl yetişir” ve Yaşar İliksiz’in “Saraydaki Karalama Defterinin Esrarı” başlıklı yazılarından faydalanarak.)

ŞEHİR VE İNSAN • 47


YENİ TÜRKİYE

Dünyanın Gözü

Bu Projede 48 • ŞEHİR VE İNSAN


Yıllık 150 milyon yolcu kapasitesiyle tamamlandığında dünyanın en büyük havalimanı olması beklenen üçüncü havalimanı hızla tamamlanıyor.

ŞEHİR VE İNSAN • 49


YENİ TÜRKİYE

K

DV dahil 26 milyar 142 milyon avroluk yapım, işletme ve devir bedeliyle ihalesi yapılan ve yıllık 150 milyon yolcu kapasiteli çalışması planlanan üçüncü havalimanı projesinde çalışmalar devam ediyor. Toplamda 76,5 milyon metrekarelik bir alan üzerine inşa edilecek havalimanının dolgu ve sondaj çalışmaları sürerken, bölgede kurulan onlarca şantiye ve yüzlerce hafriyat kamyonunun yoğun çalışmaları dikkat çekiyor. Havalimanının 2018 sonunda tamamlanması hedefleniyor. Projenin ilk etabının 7090 milyon yolcu kapasiteli olması beklenirken,

50 • ŞEHİR VE İNSAN

tüm etaplar tamamlandığında proje 150 milyon kapasiteyle dünyanın en büyük havalimanı olacak. Yeni havalimanı tamamlandığında 165 yolcu köprüsü, terminaller arasındaki ulaşımın raylı sistemle yapıldığı 4 ayrı terminal binası, 3 teknik blok ve hava trafik kontrol kulesi, 8 kontrol kulesi, her türlü uçak tipinin operasyonuna uygun müstakil 6 pist, 16 taksi yolu, 500 uçak park kapasiteli toplam 6,5 milyon metrekare büyüklüğünde apron, şeref salonu, kargo ve genel havacılık terminali, devlet konuk evi, yaklaşık 70 bin araç kapasiteli açık ve kapalı otopark, havacılık tıp merkezi, oteller, itfaiye ve garaj merkezi, ibadethaneler, kongre

merkezi, güç santralleri, arıtma ve çöp bertaraf tesisleri gibi yardımcı tesislerden oluşacak.

2018’DE TAMAMLANMASI BEKLENIYOR Yapım maliyetinin 10 milyar 247 milyon avro olması öngörülen havalimanının 2018 sonunda tamamlanması hedefleniyor. Proje özel sektör kaynaklarıyla, yap-işlet-devret modeliyle inşa ediliyor. Havalimanı 76,5 milyon metrekarelik bir alan üzerine inşa ediliyor. Bölge üzerinde 1 milyon 471 bin metrekare genişliğinde kapalı alan bulunacak. Bu boyutlarıyla havalimanı dünyanın en büyüğü olacak. Havalimanı, 6 bağımsız

pisti, 500 uçak kapasitesi, 70 bin araçlık açık ve kapalı otoparkı ve yıllık 150 milyon yolcu kapasitesiyle dünyanın en büyüğü olacak. Proje, kamu kaynaklarıyla değil özel sektörün kaynaklarıyla, yap-işlet-devret modeliyle inşa ediliyor. Üçüncü havalimanı ihalesinin açık artırmasında 25 yıllık kira bedeli için en yüksek teklifi, 22 milyar 152 milyon avro artı yüzde 18’lik KDV tutarı ile (yaklaşık 26 milyar 140 milyon avro) Limak İnş. San. ve Tic. AŞ/Kolin İnş. Tur. San. ve Tic. AŞ/Cengiz İnş. San. ve Tic. AŞ/ Mapa İnş. ve Tic. AŞ/ Kalyon İnş. San. ve Tic. AŞ Ortak Girişim Grubu vermişti.


ŞEHİR VE İNSAN • 51


VE İNSAN

HANDE YÜKSEL

handeyuksel22@gmail.com

Türk Dünyası’nın manevi ışığı

Hoca Ahmet Yesevi Varlığıyla Türklerin manevi anlayışına damga vuran, Hikmetleriyle yüzyıllardır yaşayan efsanevi bir isim olan Ahmet Yesevi’nin etkisi günümüzde de halen hissediliyor.

52 • ŞEHİR VE İNSAN


ŞEHİR VE İNSAN • 53


VE İNSAN

T

arihte bilinen ilk büyük Türk mutasavvıfı unvanını taşıyan Ahmet Yesevi, 1093 yılında Kazakistan’ın Sayram şehrinde dünyaya geldi. Küçük yaşta ailesini kaybedince Buhara’ya giderek eğitimine burada devam etti. Buhara bu tarihlerde Karahanlı’ların hakimiyeti altındaydı ve devrin en büyük ilim merkezlerinden biriydi. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen talebeler ilim tahsil ediyorlardı. İlim dünyasında çok önemli bir yere sahip olan Buhara, Ahmet Yesevi’nin hayatının şekillendiği bir kent olmuştu. Soylu bir aileden gelen ve çok kuvvetli bir eğitimle yetişen Yesevi, dini eğitimle tasavvufu ustaca harmanlayan bir şahsiyettir. Devrinin diğer ünlü âlimlerinin yaptığı gibi kendisini belli bir alana hapsetmeyip, inandıklarını ve öğrendiklerini yerli halka ve göçebe köylülere onların kendi anlayabilecekleri bir lisan ve alıştıkları yöntemlerle anlatmaya çalışmıştır. Ahmet Yesevi’nin din anlayışı herhangi bir mezhebin, meşrebin,

54 • ŞEHİR VE İNSAN

Ahmet Yesevi Türbesi

“Ey dostlar! Cahillerle dostluk kurmaktan sakınınız! Şeriat, tarikat ve hakikatten nasip almak isteyen, büyük velilerin makamına ulaşmak, Cehennem’den kurtulup Cennet’e kavuşmak isteyen kişi ilim tahsil etmelidir.” tarikatın dar sınırlarına hapsedilemeyecek kadar geniştir. Kuran-ı Kerim ve Peygamberimizin hadisleri çerçevesinde şekillenen ve bunlara bağlı kalarak gelişen tasavvuf anlayışı; onu yetiştiren ünlü mutasavvıflarından da etkilenerek kökleri çok sağlam atılmış bir çınar gibi bu günlere kadar uzanmıştır. Zamanın en büyük ve üstün evliyalarından biri olan Ahmet Yesevi Hazretleri, zahiri ve batını bütün ilimlerde derin bir bilgiye sahiptir. Hızır Aleyhisselam ile görüştüğü ve sohbet ettiği rivayet edilen Yesevi, günün büyük bölümünü ibadet ve zikir ile geçirir, zamanının arta kalan kısmında ise, talebelerine zahiri ve batını ilimleri öğretirdi. Günün kısa bir bölümünde ise, alın teri ile geçimini sağlamak üzere,

tahta kaşık ve kepçe yapıp bunları satardı. Bir alim olmasının yanı sıra günlük hayattan kopmayarak mütevazi bir yaşam süren ünlü mutasavvıf, ömrünü İslam’ın doğru bir şekilde anlaşılması, yaşanması ve yayılması amacı üzerine şekillendirmişti. Ahmet Yesevi Hazretleri, yetiştirdiği talebelerinin her birini bir memlekete göndererek İslamiyet’in doğru olarak öğretilip yayılmasını sağladı. Onun bu şekilde gönderdiği talebelerinden bir kısmı da Anadolu’ya geldi ve bu vesileyle Yesevilik Anadolu’da yayılıp tanındı. Anadolu’nun Müslüman Türklere yurt olması, onun manevi işaretiyle hazırlandı. Talebelerinin gayretiyle Anadolu ebediyen Türk yurdu oldu.


TÜRK-İSLAM INANCININ BÜYÜK MIMARI Ahmet Yesevi Hazretleri’nin en önemli özelliği, Arapça ve Farsça bilmesine rağmen çok sade bir Türkçe ile Hikmet denilen eğitici şiirlerii yazmasıdır. Hikmetli şiirleriyle şeriat erkanını ve tarikat adaplarını anlatmıştır. Türkistan Türkleri üzerinde büyük izler bırakmış olan Yesevi, Hazret-i Türkistan unvanıyla anılmıştır. Ahmet Yesevi Hazretleri tekke edebiyatının ilk temsilcisidir. Bu vesileyle Anadolu’daki Türk edebiyatının yeşerip gelişmesine zemin hazırlamış, Yunus Emre gibi büyük şairlerin yetişmesine sebep olmuştur. Hoca Ahmet Yesevi, Türklere İslam’ı kolaylaştırarak benimsetmiştir. Bunun için İslam inancını, Türk gelenek, inanç ve yaşam tarzı ile uygun biçimde sentezleme yolunu seçmiştir. Üstelik bu yolu seçen kimi din alimleri sapkınlıkla ve dinden çıkmakla suçlanmasına rağmen Ahmed Yesevî, başarıyla Yesevîlik tarikâtını kurmuş ve geliştirebilmiştir. Eski Türk inanışlarından, adetlerinden bir kısmını İslam dininin içine dahil ederek, dinlerini yeni değiştirmiş olan Türk topluluklarına dinin özünü yani felsefi yönünü tanıtmıştır. Yesevi Ocağı aynı zamanda bir tarikattır. Önemli ve büyük tarikatlardan Nakşilik ve Bektaşilik, Yeseviliğin kollarıdır. Tarikatın, adapları, müritlerin uyması gerekli hususlar ve ahkamları vardır. Yesevi dergahı, fakirler, yoksullar, yetim ve çaresizler için bir sığınak yeri ve aynı zamanda, tekke edebiyatının temsil edildiği ilk yerlerden olmuştur.

AHMET YESEVI’NIN ULU MIRASI: DIVAN-I HIKMET Besmele ile başlayan ve Hikmet adı verilen şiirleriyle yüzyıllardır

insanlığa yol gösterici olan Ahmet Yesevi, bu şiirlerini Divan-ı Hikmet adlı eserinde toplamış ve bu eseriyle adını asırlar ve sınırlar ötesine taşımıştır. Divan-ı Hikmet”in önemi İslamiyet’ten sonraki Türk edebiyatının en eski örneklerinden biri ve tasavvufi Türk edebiyatının ilk eseridir. Türk dünyasını aydınlatan, onlara yol gösteren en önemli eserlerden olan Divan-ı Hikmet, Yesevilik tarikatına ait bilgiler, dervişlik üzerine övgüler, cennet-cehennem tasvirleri içerir ve İslam peygamberinin hayatı ve mucizeleri anlatır. Hazret-i Türkistan Ahmet Yesevi 1166 yılında Türkistan’da Hakka yürüdü. Hayatını en kutsal vazifelere adayan ve bunu ustalıkla başaran Yesevi, ölümünün üzerinde yüzyıllar geçmesine rağmen onu tanıyan herkesin yoluna ışık tutuyor. Hoca Yesevi, Türk-İslam anlayışının temellerini atan ve günümüze kadar gelmesini sağlayan en önemli şahsiyet ve mutasavvıf olarak, tarihe adını silinmez harflerle kazımıştır.

YESEVI’NIN GÜNÜMÜZDEKI IZLERI Ahmet Yesevi’nin 1389 ile 1405 yılları arasında Timurlenk tarafından yapılan türbesi Kazakistan’ın güneyindeki Türkistan kentinde bulunmakta ve UNESCO tarafından dünya tarih eseri olarak kabul görülmektedir. Günümüzde hala sevenleriyle dolup taşan bu türbe, Yesevi’nin cismen olmasa da ruhen hala yanımızda olduğunu ve manevi dünyamıza katkıda bulunduğunu gösteriyor. Yolu tasavvuftan geçen her yüreğin en önemli uğrak noktası ve beslenme kaynaklarından biri olan Hoca Yesevi, özellikle Türk dünyası tarafından sevgi ve saygıyla anılmaktadır. Adı Türkistan’da ki bir üniversiteye verilmekte ve eserleri

kütüphanelerin en önemli raflarını süslemektedir. Asırlar öncesinde kaleme aldığı eserleri, gün geçtikçe değerlenmekte ve kıymeti zamanla daha iyi anlaşılmaktadır. Sadece şu sözü bile bir insanın hayatını derinden etkilemeye yetecektir: “Akıllı ve uyanık bir kimse isen, dünyaya gönül bağlama. Şeytan seni kandırıp dünyaya meylettirirse, seni emri altına almış demektir. Bundan sonra felaketten felakete sürüklenirsin de hiç haberin olmaz.”

YESEVI’NIN HIKMETLI SÖZLERI “Kafir bile olsan, hiç kimsenin kalbini kırma. Çünkü kalbi kırmak Allah-ü Teala’yı kırmaktır. Gönlü kırık zavallı garip birini görsen, yarasına merhem koy, yoldaşı ve yardımcısı ol.” “Ey dostlar! Bir kimse Allah Teala’nın aşkı ile yanarak bu denizde usta bir dalgıç olmadıkça, bundan çok daha derin olan vahdaniyet denizine giremez. Ona girmek için usta bir dalgıç olmak gerekir.” “Akıllı ve uyanık bir kimse isen, dünyaya gönül bağlama. Şeytan seni kandırıp dünyaya meylettirirse, seni emri altına almış demektir. Bundan sonra felaketten felakete sürüklenirsin de hiç haberin olmaz.” “Tevhid ilmi bütün ilimlerin başı, aslı ve anasıdır.” “Gönlünde Allah-ü Teâlâ’nın aşkını taşıyanlar, dünya ile tamamen alakalarını kesmelidirler. Bunlar halk içinde Hakk ile olurlar. Bir an bile Allah-ü Teâlâ’yı unutmazlar.” “Malının çokluğu dillere destan olan karun bile, malının hayrını, faydasını göremedi. Nihayet toprak altında yok olup gitti.”

ŞEHİR VE İNSAN • 55


PROJELER

SULTANBEYLİ PROJELERLE

BÜYÜYOR 56 • ŞEHİR VE İNSAN


Son yıllarda aldığı yatırımlarla büyük bir kalkınma hamlesi gerçekleştiren Sultanbeyli’de yeni projeler yükseliyor. Yeni yapılan Adil, Fatih Gençlik Merkezleri ve dere ıslah çalışmalarıyla Sultanbeyli değer kazanmaya devam ediyor.

ŞEHİR VE İNSAN • 57


PROJELER

Sultanbeylİ’ye 2 YENİ Gençlİk Merkezİ Sultanbeyli aldığı yatırımlarla büyümeye devam ediyor. Kısa zamanda gençlik merkezleri kazanan Sultanbeyli’de iki yeni gençlik merkezinin inşaatı da devam ediyor.

S

ultanbeyli yeni gençlik merkezleri kazanıyor. İlçeye yapılan okulların yanı sıra yapılan gençlik merkezleriyle de gençlerin kişisel gelişimine katkı sunuluyor. Fatih Mahallesi’nde ve Adil Mahallesi’nde yapımı devam eden gençlik merkezleri bitirildiğinde sunacağı imkanlarla gençlere fırsatlarla dolu bir dünya aralayacak.

FATIH MAHALLESI GENÇLIK MERKEZI’NIN ÖZELLIKLERI Merkezde belediye irtibat bürosu, mahalle muhtarlığı, sınıflar, atölyeler, teknoloji odaları, kütüphane, çok amaçlı salon bulunuyor. Gençlik merkezinin çalışmalarının çok kısa sürede bitirilmesi ve kullanıma sunulması hedefleniyor.

ADIL MAHALLESI GENÇLIK MERKEZI ÖZELLIKLERI Adil Mahallesi Gençlik Merkezi’nin 1373 metrekare kapalı alanı bulunuyor. Merkezin zemin katı İSKİ, İGDAŞ ve belediye irtibat bürosunun hizmet vereceği şekilde inşa edildi. Adil Mahallesi Muhtarlığı da merkezde ayrı bir bölmede hizmet verecek. Gençlik merkezinde sınıflar, atölyeler, teknoloji odaları, kütüphane, çok amaçlı salon bulunuyor.

58 • ŞEHİR VE İNSAN


Sultanbeylİ’nİn Çehresİ Değİşİyor Son yıllarda hayat bulan projelerle çehresi değişen Sultanbeyli’de başlayan dere ıslahları devam ediyor. Birçok derede yapılan ıslah çalışmalarıyla çevre sorunları minimize edildi. Islahı devam eden derelerde de çalışmaların kısa sürede bitirilmesi planlanıyor.

B

ir süredir İBB, İSKİ ve Sultanbeyli Belediyesi, dere ıslahı için projeler üzerinde çalışmaya başlamıştı. Yapılan görüşmelerin ardından dere ıslahları hızlı şekilde devam etti. İlçe genelinde yaklaşık 7 dere bulunuyor. Proje kapsamında birçok derenin ıslahı yapıldı ve şu sıralarda ekipler Sultanbeyli’nin en büyük deresi Uzundere’de ıslah çalışmalarını sürdürüyor.

HALK IÇIN TEHLIKE ARZ EDIYOR Dereler çevrede yaşan vatandaşlar için tehlikeli bir alan oluşturuyor. Birkaç yıl önce İstanbul’da bulunan Ayamama deresi taşmış, ardından yaşanan sel felaketi, birçok kişinin yaralanmasına ve ölmesine sebep olmuştu. Bütün bunların bir daha yaşanmaması için çeşitli adımlar atan yetkililerin şimdiki hedefi Sultanbeyli ve çevre ilçelerde bulunan birçok derenin ıslahını yapmak ve yaşanabilecek olumsuzlukların önüne geçmek.

ŞEHİR VE İNSAN • 59


ÇEVRE

Hem Enerjİmİzİ Hem de Doğamızı Koruyabİlİrİz Evimizde ve gündelik hayatımızda yapacağımız küçük değişikliklerle enerjimizden tasarruf ve bu şekilde doğayı korumamız mümkün. Çoğumuzun vazgeçilmezi olan ve günün her saatinde kullandığımız bazı ev eşyalarımızda yapacağımız pratik değişiklikler enerjimizi boşa harcamamızın önüne geçecek ve doğaya verilen zararı en az seviyeye indirecek. Bu konuda pratik bilgileri sizler için derledik:

BEYAZ EŞYALAR Beyaz eşyalar en çok enerji harcayan elektroniklerin başında geliyor. Alacağımız beyaz eşyanın enerji verimli sınıftan olmasına dikkat etmemiz gerekiyor. A/A+/A++/ A++/A+++ gösterimleri en düşük enerji tüketimini işaret eder. Bu nedenle beyaz eşya satın alırken en az enerji tüketenleri tercih etmemiz gerekir. Beyaz eşyaları yerleştirirken arkada ve yanda en az 5’er santimetre boşluk bırakılmalı.

60 • ŞEHİR VE İNSAN

FIRIN Evimizde çok enerji harcayan bir diğer eşyamız da fırındır. Fırın kapağını sık sık açıp kapatmayarak ve kapağı uzun süre açık bırakmayarak enerjisini verimli kullanabiliriz. Cam ve seramik kaplar kullanın, böylece fırın sıcaklığını 15 derece düşürülebilirsiniz. Pişirme süresinden birkaç dakika önce fırını kapatın, yemeğiniz pişmeye devam eder. Gerekli olmadıkça ön ısıtma yapmayın. Fırında birden fazla yemek pişirebilirsiniz, az zamanda çok iş çıkar. Tencere ve tava kapaklarını kapatın, buharı kaçmasın.

ÇAMAŞIR MAKINESI Makineyi doldurun, tam kapasite çalışsın. Ekonomik ve kısa prog-

ramlar kullanın, zaman kazanırsınız. Düşük su sıcaklığını tercih edin, çamaşırlarınız da yıpranmamış olur. Makinenizin bakımlarını düzenli yaptırın, ömrü uzar. Yukarıdan yüklemeli modeller yerine önden yüklemeli modeller kullanın. Daha az deterjan kullanın, sağlığınızı da koruyun.

BULAŞIK MAKINESI Bulaşıklarınızı elde yıkamayın, makine kullanın. Makinayı doldurun tam kapasite çalıştırın. Su girişini sıcak suya bağlayın. Ekonomik devirli düşük sıcaklık programını kullanın, bulaşıklarınız temiz olacaktır. Bulaşıklar için en verimli yıkama sıcaklığı 50 derecedir. Filtre ve tahliye kısımlarını temizlemeyi unutmayın.


BUZDOLABI

KLIMA

Buzluk ve soğutma sıcaklıklarını doğru ayarlayın. Soğutma bölüm sıcaklığı 4-5 derece, dondurucu bölüm sıcaklığı -20 -18 derece olmalı. Buzdolabını diğer beyaz eşyalara yakın yerleştirmeyin, dolap ısısını düşürür. Güneş alacak yerlerden, radyatör ve ısı kaynaklarından uzağa yerleştirin ki enerji tüketiminiz %25 azalsın. İçini mümkün olduğu kadar dolu ve düzgün yerleşmiş tutun. Buzdolabına gıdaları kapalı kaplarda koyun, kapısını açık bırakmayın ve buzdolabının kapısını sık sık açıp kapamayın. Yemekleri soğuduktan sonra buzdolabına koyun ki hem dolabınız hem de yemekleriniz bozulmasın. Düzenli olarak bakım yaptırıp temizleyin. İhtiyaç duyulan büyüklükte bir soğutucu seçin.

Elektronik termostatlı klima kullanın. Kontrollü olarak gerektiği zaman kullanın. Temizlik ve bakımını düzenli yapın. Dış ünitesini korunaklı bir yere yerleştirin. Klimanız doğrudan güneş ışığı almasın, mekâna uygun düşük kapasiteli modeller tercih edin.

TELEVIZYON

ELEKTRIK SÜPÜRGESI

Televizyonu kumandadan değil düğmesinden kapatın. Televizyonun sesini kısık ayarda tutun.

Torbasını sık sık boşaltın. Eskimiş fırçaları yenileyin. Torbalı yerine su hazneli süpürgeleri tercih edin.

ÜTÜ Buhar ayarı ve buhar kapasitesi yüksek olan bir model seçin. Ütünün termostat ayarlı olması önemli. Çamaşırlarınızı nemli olarak ütüleyin, daha kolay ütülenir. Taban malzemesi çizilmeyen kaplamadan olmasına dikkat edin. Kendi kendine kireç tabakasını temizleyebilen özellikle olanları tercih edin.

Motor, fırça ve boru bölümünü temizlemeyi unutmayın. Süpürge düşük güç oranında da çalışır unutmayın.

AYDINLATMA Kullanmadığınız lambayı mutlaka söndürün. Güneş enerjisinden yararlanmaya çalışın, sağlığınız açısından da önemli. Kontrollü aydınlatmalar ve tasarruflu ampuller kullanın. Evde genel aydınlatma yerine kısmi aydınlatma kullanın. Çok sayıda düşük güçlü lamba yerine yüksek güçlü lamba kullanın. Dekoratif aydınlatma yapmamaya çalışın. Gün ışığından yararlan ve sensörlü aydınlatma kullanın.

SU TASARRUFU İÇIN PRATIK ÖNERILER Bulaşıklarınızı akan suyun altında yıkamayın. Lavaboyu ya da bir kabı suyla doldurarak bulaşıklarınızı bunun içinde yıkayabilirsiniz. Duş alma zamanınızı kısaltın. Daha az su püskürtebilen, su ayarlı

ŞEHİR VE İNSAN • 61


ÇEVRE

duş başlıklarını tercih edin. Suyu akıtmayın. Tıraş olurken veya dişlerinizi fırçalarken suyu kapatın. Damlatan musluklarınızı tamir ettirin. Bulaşık makinesini mümkün olan en yüksek kapasitede doldurarak çalıştırın.

ISI YALITIMI Isı yalıtımı yapıldığında yakıt faturalarınızda ortalama yüzde 50 – yüzde 70 arasında tasarruf sağlanır. Isı yalıtımlı duvarlarda iç yüzeylerde terleme sonucu küflenmeler, siyah lekelenmeler ve sıva veya boya kabarmaları oluşmaz. Odalar içinde hastalanmaya neden olan bölgesel sıcak-soğuk farkları oluşmaz, dolayısıyla sağlık harcamaları azalır. Isı yalıtımlı binalar daha az yakıt yakacaklarından havayı kirletme miktarları azalır.

DOĞALGAZ KULLANIMI ÖNERILERI Oda termostatı kullanılmalı, baca temizliği yaptırılmalı. Menfezler kapatılmamalı ve radyatörlerin önü kapatılmamalı.

GERI DÖNÜŞÜM HAYATIMIZIN PARÇASI OLMALI Enerjimizi tasarruflu kullanmak için geri dönüşümü de hayatımızın içine yerleştirmeliyiz. Her gün kullandığımız onca materyali geri dönüşüm yerine çöpe atıyoruz. Bu da bir süre sonra hem ülke ekonomisine hem de çevremize büyük tahribata sebep oluyor.

ATIK KAĞITLAR 1 ton kullanılmış kağıt çöpe atılmayıp geri dönüştürüldüğü zaman ve kağıt üretiminde tekrar kullanıldığı zaman; -12400 m3 havadaki sera gazı olan karbon dioksitin bertaraf edilmesi, -12400 m3 oksijen gazının üretilmeye devam etmesi,

62 • ŞEHİR VE İNSAN


-34 kişinin oksijen ihtiyacını sağlayan 17 yetişkin ağacın korunması, -Ayda 3 ailenin tükettiği 32 m3 su tasarrufu, -Kış aylarında ısınma amacı ile iki ailenin tüketeceği 1750 litre fuel-oil tasarrufu, -20 ailenin bir ay süreyle tüketeceği 4100 kW/sa elektrik enerjisinden tasarruf edilebilmesi mümkündür.

PLASTIK 1 ton plastik ambalaj atığının geri dönüşümü sonucunda 14000 kWh enerji tasarrufu sağlanmış olur. Örneğin; Türkiye genelinde tasarruf edilebilecek enerji miktarı yıllık 4 Milyon Megawatt saattir (MWh). 1 ton plastik atığın geri dönüşümü ile yüzde 95 oranında enerji tasarrufu sağlanmaktadır ve plastik yaklaşık 1000 yılda doğadan yok olur.

ATIK YAĞLAR 1 kilogram atık yağın kontrolsüz bir biçimde doğaya bırakılması durumunda 1 milyon ton suyu kullanılmaz hale getirir. 1 varil geri kazanım motor yağı, 10 varil ham petrol ithalinden tasarruf sağlar. Atık yağlardan kullanım amacına uygun yağ elde edilir.

AKÜLER VE PILLER Pilde bulunan 1 gr civa 20 ton yiyeceği, 10 milyon litre suyu ve 2 ton balığı, sadece 1 adet kullanılmış kalem pil 4 m3 toprağı tek başına zehirleyebilir. Atık piller; kağıt, metal ve cam gibi atıklara göre daha az hacme sahip olmalarına rağmen, onlardan binlerce kat fazla doğal yaşama ve insanlığa zararlı ağır metaller içerirler. Atık haldeki piller ayrı bir yerde (naylon torba, kutu, kavanoz, vs.) biriktirilerek atık pil toplama kutularına atılmalıdır. Atık piller uzun süre muhafaza edilmemelidir.

ŞEHİR VE İNSAN • 63


ŞEHİR VE YAŞAM

MÜDÜR BEYİN SİLLESİ REŞAT ATALAR

atalarresat@gmail.com

Kim bilir kaç can yaktı, kaç kişide travmatik iz bıraktı, kaç kişinin yüzünde, yüreğinde ömür boyu taşıyacağı şark çıbanı gibi iz bıraktı, Müdür Mehmet Bey? O her eğitim ve öğretim yılının başında ezberindeki acıyı yaşatırdı öğrencilerine.

oturdum. Aylarca sınıfta kimsenin yüzüne bakamaz olmuştum, o çocuksu utançla.

“En insani davranış, bir insanın utanılacak duruma düşmesini önlemektir.” der, Nietzsche

Artık korku sarmıştı minicik yüreklerimize… İt gibi korkar olduk müdür olduğunu öğrendiğimiz bu adamdan. Son kazazede ben değildim, kim bilir benden sonra kaç çocuğa hak edilmemiş utanç yaşattı, kaç çocuğun yüreğini yaraladı. 70 yaşındayım; 10 yaşımda yediğim tokatın yüreğimde ve belleğimde açtığı travmayı bugün sizlerle paylaşıyorum. Peki, neydi benim hatam biliyor musunuz? Ben neden Müdür Bey’in sınıfa her an gireceğini hesaplamadan, saçımı taramışmışım meğer.

Dakika bir, gol bir. Okulun açılışının birinci günü, birinci ders, birinci saat. İlkokulu yeni bitirmiş, ortaokullu olmanın heyecanıyla kalpleri kıpır kıpır, on yaşlarında yaklaşık elli öğrenci, kirpi sendromunda birbirimize sokulmuş bekliyoruz ama neyi beklediğimizi bilmeden. Uzaktan asker adımlı ayak sesleri duymaya başladık. Neden sonra iri kıyım, eli sopalı bir adam gördük karşımızda. Sınıfa girer girmez “Sen köpek herif, hey sen, sana diyorum” diye bağırdı. Herkes kime söylediğinin, ne söylediğinin şaşkınlığı içinde bakınırken; bir el yakama yapıştı, “Sana diyorum sana” diyerek beni yazı tahtasının önüne sürükledi ve olanca gücüyle bir sille patlattı suratıma. “Burası ilkokul mu? Burası ananın kucağı mı?” diye sürdürdü tokatın acısını. Ne olduğunu, nereden geldiğini, niçin geldiğini bilmediğim bir tokatla yerimden savrulmuştum. “Seni köpek herif” lafı kulağımda çınlıyor, sağ yanağım yanıyordu. “Defol” komutuyla, yüz kızartıcı bir suç işlemiş bir kişinin utancıyla yerime

64 • ŞEHİR VE İNSAN

Müdür Bey’in bu “korku kültürü” üstüne bina ettiği hastalıklı yöneticilik tarzını, Anadolu yakası okul müdürlerine verdiğim bir konferansta anlattım.

“Bir şeyi hakkıyla yapmamak zulümdür” der, A. Kadir Geylani “Okul, müdürü kadar okuldur” anlayışını kavramlaştıran duayenlerinden, rol modellerinden söz ederek; her öğretmenin ve her öğrencinin özlerinde muhteşem bir potansiyel taşıdığını hatırlattım. Tohumun verimli toprağa düşerse, ulu çınar olacağını, kayaya rastlarsa


bonzai ağacı gibi bodur kalacağını anlattım. Korku kültürü üzerine bina edilen yöneticilik tarzı, yöneticinin kendine ihanetidir.

Bunu yapabilmek içinde müdür ve öğretmenler aşağıdaki Koçluk Soruları’nın cevabını aramak ve bulmak durumundadırlar.

Sınıftaki öğretmenler gelecekte okul müdürü, Milli Eğitim Müdürü, Milli Eğitim Bakanı olma; sınıftaki öğrencilerin her birinin gelecekte mühendis, doktor, yönetici, Başbakan, Cumhurbaşkanı olma potansiyeline sahiptir. Yöneticiler ve eğitimciler bu şuurlanma içinde olsa, işte o zaman birlikte geleceğin Türkiye’sinde ve dünyasında solmayan yıldızlar çıkaracaklardır.

• Bu okulda “varoluş nedenim” ne?

“İnsanın kullandığı ilk alet, gene insandır.” der, Hakan Günday

• Bugün üstüme düşenin en iyisini yerine getirdim mi?

Eğer “Sınıf, öğretmeni kadar sınıftır” anlayışına girersek, bu kez de öğretmenin sınıftaki duruşunun, vizyoner bakışının, var oluşunun sorgulanmış halinin, öğrenciye sonsuz katkı sağlayacağını görürüz. Öğrencilerine rol model olması; onları ders ötesi hayatın gerçeği ile yüzleştirmesi; sosyal yönünü geliştiren, onlara özgüven aşılayan, kişisel bütünlüğe sahip, özü sözü, davranışı bütün olan bireylere dönüşmelerini, öğrencilerini hayata tam donanımlı hazırlamalarını sağlar. Öğretmenin elindeki hamur yoğrularak muhteşem şeklini alır. Ünlü heykeltıraş Rodin’e soruyorlar: “Üstat, bu şaheser heykeli nasıl yaptın?” Üstat o harika cevabı verir: “Ben, mermer kitlenin fazlalıklarını aldım, yaptığım tek şey taşın içine gizleneni ortaya çıkarmak oldu.” Okulda yaptığımız her şey, ama her şey öğrencilerimizin hayat başarısı içindir, onları hayata hazırlamak içindir. Onların potansiyellerini açığa çıkartmak içindir.

• Bu sınıfta “varoluş nedenim” ne? • Ne yaparsam faydalı olurum? • Öğrencilerimin hayata hazırlanması için bugün onlar için ne yaptım?

• Kendim için ne yaptım? • Bu okul beni mutlu ediyor mu? • Bu sınıf beni mutlu ediyor mu? • Farklı ne yaparsam (yaparsak) ortak mutluluğu yakalarız? Bu tip soruları çoğaltabiliriz. Okul müdürü, her an okulunu öğrenme kültürü içinde tutmak ve hayat boyu öğrenen bir yönetici profili çizmek durumunda olmalıdır. Okul müdürünün ve öğretmenlerin görevi toplum için görünür bir rol model olmaktır.

“Kendini öğrenmeyi iş edin. Kendinizi ne kadar çok öğrenir ve kabul ederseniz, başkalarını etkilemeye o kadar az ihtiyacınız olur.” der, Miguel de Cervantes

ŞEHİR VE İNSAN • 65


ŞEHİR VE YAŞAM

Yrd. Doç. Ahmet Emin Seyhan, başarılı bir okul müdürünün öğretmenler, öğrenciler ve veliler için büyük bir nimet olduğunu söyler ve aşağıdaki hatırlatmaları yapar: • İşini seven bir okul müdürü okulun kaderini değiştirir. • İşini seven bir okul müdürü öğretmenlerin kaderini değiştirir. • İşini seven bir okul müdürü öğrencilerin kaderini değiştirir. • İşini seven bir okul müdürü bulunduğu mahallenin, sokağın kaderini değiştirir. • İşini seven bir okul müdürü ülkemizin geleceğini şekillendirir. Bir müdürün kurumsal ve bireysel başarısının sadece okulla sınırlı olmadığını, mahallenin de sokağın da kaderini değiştirdiğini, komşu ilişkilerini olumlu yönden etkilediğini belirtir.

“Haberiniz olsun ki, bedende bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün beden iyi olur; o bozuk olursa bütün beden bozuk olur. İşte o, kalptir.” Hadis-i Şerif Öğretmenlerine, öğrencilerine, çalışanlarına değer veren, onlarla fikir alışverişine girmeyi ‘küçümseyici bir şey’ olarak görmeyen, beyin fırtınasının yararına inanan, onlarla eğlenebilen, başarılarını kutlayabilen, kariyer planlarını takip eden ve onları geleceğin müdürleri olarak gören ve onları yetiştirebilen müdürlerin zamanı geldi. Kendini geliştiren, geleceği okuyan, bulunduğu mecrada varoluş nedenini sorgulayan müdürler; kendilerini çalışma arkadaşlarının üstünde değil, onların yanında konumlandırlar. Çalışanlara korku vermek yerine konuşarak, dinleyerek ve çözüm sunarak ilerliyorlar. Korkuyla değil motivasyonla, zorunlulukla değil aidiyetle iş yaptırıyorlar. Yönetici formasyonuna sahip olan müdür sistem kuruyor, ilkelerini belirliyor, misyonunu ve vizyonunu ortaya koyuyor ve okulunu süreç içinde yeniliyor, geliştiriyor ve okuluna kurumsal kimlik kazandırıyor. “Kendinizi öğrenmeyi iş edinin. Kendinizi ne kadar çok öğrenir ve kabul ederseniz, başkalarını etkilemeye o kadar az ihtiyacınız olur.” der, Miguel de Cervantes. Yrd. Doç. Ahmet Emin Seyhan, yöneticileri eski tarz yöneticiler ve yeni tarz yöneticiler olarak ikiye ayırıyor ve iki tarz arasındaki özellikleri şöyle açıklıyor:

66 • ŞEHİR VE İNSAN


ESKI TARZ YÖNETICILER • Gücünün oturduğu koltuktan ve pozisyonundan geldiğine inanır. • Bilgiye sadece kendi sahiptir, paylaşmaz, öneri kabul etmez. • Çoğu zaman kendi konuşur, ‘dediğim dediktir’ modunda hareket eder, koşulsuz itaat ister. • Sorunlara kendi belirlediği çözümle yaklaşır, başka çözüm kabul etmez. • Anlık çözümler sunar, analiz yapmaz, tribüne oynar. • Çalışanların özel hayatlarına saygısı yoktur, çalışan ne kadar çalışıyorsa o kadar başarılıdır. • Çalışanların kariyer planlarını önemsemez, yeteneklerini tartmaz, dertlerini dinlemez. • Korkuyla yönetir, günü kurtarır, kısa vadeli hareket eder. Vizyonsuz ve dar görüşlüdür. • Ciddidir, kendini kasar, çalışanlarıyla arasında aşılması güç duvarlar örer. • Başarıyı kutlamaz, hatayı olması gerekenden daha sert cezalandırır.

YENI TARZ YÖNETICI • Gücün takım olarak hareket eden bir topluluktan doğduğuna inanır. • Bilgiyi açıkça paylaşır, geribildirim alır, fikir sorar. • Takımın konuşmasını cesaretlendirir, fikir ister, tartışma başlatır. • Takımını konuşturur, beyin fırtınası yaptırır, alternatif çözümler sunar. • Çözümler üzerinde düşünürken sorunun köklerine iner. • Çalışanların sosyal hayatlarına zaman ayırmasını sağlar, saatlerce çalışmaya değil, efektif çalışmaya önem verir. • Çalışanları dinler, sıkıntılarını çözmeye çalışır, kariyer planlarını kurgular ve onlara liderlik eder.

• Başarıyı kutlar, teşekkür etmesini bilir, hatayı dozunda cezalandırır.

“Hiçbirimiz hepimiz kadar güçlü değiliz.” “Hiçbirimiz hepimiz kadar akıllı değiliz.” Artık günümüz dünyasında liderlik değişiyor, yöneticilik değişiyor, iş yapış şekli değişiyor. Bu değişime ayak uyduramayan eski tip yöneticiler sistemden yavaş yavaş eleniyor. Liderlik ve yöneticilik eskisi gibi korkuyla değil, motivasyonla, sevgi kültürü ile yapılıyor. İyi yöneticiler çalışanlarına en çok destek veren, onları çözüme en hızlı ulaştıran ve onlara en iyi koçluk yapan kişilerden oluşuyor. Böyle bir yöneticinin kurduğu, yönettiği takım; anlık değil sürdürülebilir bir başarı grafiği çiziyor. Çünkü işi korkuyla ve zorunlulukla değil, olması gerektiği gibi aidiyet ve sahiplenmeyle yapıyor. Okulda, sınıfta ya da hangi mecrada olursak olalım; yaklaşım tarzımızı, eğitim - öğretim tarzımızı, yönetim tarzımızı, ‘korku kültürü’ üzerine mi yoksa ‘sevgi kültürü’ üzerine mi bina etmişiz ve biz bunun farkında mıyız diye sorgulamalıyız.

“Sevilmek mutluluk değildir, mutluluk bir başkasını sevmektir.” der, Tolstoy Şimdi ismini hatırlayamadığım bir kitapta okumuştum, bugünlerde aklımdan hiç silinmiyor: “Sorusu olamayan insanlar her zaman korkutur beni!” diyordu usta kişi. Hiç kimse her şeyi bilemeyeceğine göre, kimdir bu sorusu olmayan insan? Tüm bildiklerini artık kesin ve değişmez doğrular olarak benimseyip, bir daha onları hiç sınamayan, böyle bir ihtiyacın varlığını yok sayan, bu bağlamda tartışmaya girmeyi bile zaman kaybı sayan kişi. Buna karşılık ‘sürekli soruları olan insan ise, bilmeyi her zaman bir kesin sonuç değil; sadece süreç sayan ve her daim gelişime açık olan insandır.

• Motivasyon ve aidiyetle yönetir, uzun vadeli stratejiler çizer, vizyon kazandırır.

“Sorusu olamayan insanlar her zaman korkutur beni!” diyordu usta kişi.

• Esprilidir, samimidir, nerede nasıl davranılması gerektiğini bilir.

Sahi Müdür Mehmet Bey’in sorusu olsaydı; acaba hangi soruyu sorardı kendine?

ŞEHİR VE İNSAN • 67


RÖPORTAJ

HAMDİ ÇAKIR

cakirogluhamdi@gmail.com

68 • ŞEHİR VE İNSAN


Türkü Deyince Akan Sular Durur Kültür platformunun açılışını yapan konuk sanatçı Kubat’la keyifli bir röportaj yaptık. Sanat yaşamını ve gündelik hayatını konuştuğumuz Kubat, türküye karşı olan ilgisini bizlerle paylaştı.

ŞEHİR VE İNSAN • 69


RÖPORTAJ

K

ültür platformu açılışında hayranlarıyla buluşan Kubat, Sultanbeyli’de ilk defa konser verdi. İlk konser olmasının heyecanını yaşadığını ifade eden ünlü sanatçı, “Türkü denildiğinde benim için akan suların duruyor. Esas keyif aldığım, en çok kendimi, özümü hissettiğim alan türküdür. Gün geçtikçe de aşkım büyüyor” dedi.

Sanatçılığı kadar sıcakkanlılığıyla da toplumda yer edinen Kubat’la kültür platformu açılışında keyifli bir röportaj yaptık. Türkünün hayatında önemli bir yerinin olduğunu ifade eden ünlü sanatçı, Sultanbeyli’de konser vermekten duyduğu memnuniyeti şu cümlelerle özetledi: Heyecanlıyım. İlk defa

70 • ŞEHİR VE İNSAN

Sultanbeyli’de konser vereceğim. Bu konserin kültür platformunun açılış konseri olması da beni daha da heyecanlandırdı.

TÜRKÜ DINLEMEK IÇIN GELEN HAYRANLARINIZA NELER SÖYLEMEK ISTERSINIZ? Sultanbeyli’de olduğum için heyecanlıyım. Bu yaka, Anadolu yakası daha bir yanık. Dinleyici profili, insanları bir başkadır. Bu bizim Sultanbeyli’de ilk konserimiz olacak. Kültür platformunun ilk açılışını yapacağız. O da ayrı bir heyecan katıyor. Zaten biz çocuk gibiyiz. Her sahnede heyecan yaşıyoruz. Biz burada, Sultanbeyli’de rahatız. Çok huzurlu bir ortam var burada. Umarım çok güzel, keyifli bir konser olur.


ÜNLÜ SANATÇIYA EKRANLARDA GÖRDÜĞÜMÜZ KUBAT ILE NORMAL HAYATTAKI KUBAT ARASINDA BIR FARK VAR MI? Ünlü sanatçı bu sorumuza sıcak ve samimi cümleleriyle tebessüm ederek cevap veriyor: Normal hayattaki Kubat’ı ekranlara taşıyan kişi benim. Hedefimiz de zaten normal Kubat’ı ekrana olduğu gibi taşımak. Bunu da tüm sanatçı dostlarıma tavsiye ediyorum. Kişiyi bozmadan ekrana çıkarsın, deforme etmesin. Buradan da mesaj olsun. Profesyonellik adı altında çok şey deforme oluyor. O yüzden günlük hayattaki normal Kubat’ı ekrana hasarsız çıkarmak en güzel işim.

KUBAT’A SAHNEYE ÇIKMADAN ÖNCE YAPTIĞI BIR ALIŞKANLIĞININ OLUP OLMADIĞINI, ÇIKMADAN SORUYORUM. DEVAMLI ŞÜKREDEN BIR INSAN OLDUĞUNU SÖYLEYEN KUBAT, SAHNEYE ÇIKARKEN DEĞIL AMA INDIĞINDE ŞÜKRETTIĞINI SÖYLÜYOR VE EKLIYOR; Herkesin totem gibi o tarz şeyleri vardır. Ama ben sürekli şükreden bir insanım. Sahneye çıktığımda çok heyecanlı oluyorum. Her zaman şükrederek sahneye çıkıyorum. İndiğimde de duamı ediyorum. Kendime güveniyorum. 30 senedir sahnedeyim. Hiçbir zaman hadi çıkayım da hemen ineyim modunda olmadım.

SEVILEN SANATÇIYA RÖPORTAJIMIZDA ANADOLU TÜRKÜLERININ KENDISI IÇIN ÖNEMLI BIR YERININ VAR OLUP OLMADIĞINI SORUYORUM. TÜM IÇTENLIĞIYLE BU SORUMU ŞU IFADELERLE CEVAPLIYOR: Aslında bir taşla birkaç kuş vurduğumu söyleyebilirim. Ailede ozanlık var. Bir de benim sesimin yapısında o gırtlak dediğimiz mevzuda enteresan hançerler var. Çok yatkınım. Türkülerin yanısıra farklı müzikleri de seslendiriyorum. Mesela son albümüm tamamen romantik slow şarkılardan oluşuyor. Bambaşka bir Kubat var orada. Çok da güzel tepkiler oldu albüme. İçime de sinen bir şey oldu. Tabi o, Kubat’ın başka bir yüzüydü. Ama esasında türkü dediğin zaman benim için akansular duruyor. Esas keyif aldığım, en çok kendimi, özümü hissettiğim alan türküler. Türkü bambaşka benim için. Bir de gün geçtikçe türküye karşı aşkım büyüyor. Herhalde bu tecrübeyle alakalı bir şey. Ama daha öğrenilecek çok şey var. Bir de türküler okudukça güzelleşiyor. Türküye bir şey katıyorsun, bir şey alıyorsun. Türküler bambaşka benim için onu rahatlıkla söyleyebilirim.

BIZIM OKUYUCULARIMIZA, SULTANBEYLILERE SÖYLEMEK ISTEDIĞINIZ BIR ŞEY VAR MI? Sultanbeylilere bu güzel gecede bizi yalnız bırakmadıkları için geldiklerinden dolayı çok teşekkür ediyorum. Sultanbeyli de çok güzel, çok kalabalık bir yer. Belediye Başkanı Sayın Hüseyin Keskin’e ve Sultanbeylililere bugün beni burada görmek istedikleri için çok teşekkür ediyorum.

ŞEHİR VE İNSAN • 71


KİTAP AYDOS KÜTÜPHANESİ

ARTIK RUHUNU DA BESLE YAZAR ENDER SARAÇ

Siz onu hep fiziksel şişmanlığa en doğru çözümleri bulan uzman hekim olarak tanıdınız. Sağlıklı beslenme konusundaki önerilerini dinlediniz, uyguladınız. Milyonların sevgilisi Dr. Ender Saraç bu kitabında ise ‘yaralı ruhları’ tedavi ediyor! Stetoskopuyla insanların ‘içini’ dinliyor. Doğumdan yaşlılığa yaşamın her dönemi için ‘manevi gıdalar’ öneriyor. Gereksiz yere acı çeken ve çareyi hep ‘dışarıda’ arayanlara sesleniyor. Ruh doğru beslenirse, birçok hastalığın da kendiliğinden iyileşeceğini müjdeliyor. Evlilik, iş, başarı, huzurlu yaşam gibi konularda bir türlü amaçlarına ulaşamayanlara da şeytanın bacağını

kırmanın ipuçlarını veriyor! Ona göre ruha en faydalı gıdalar, Allah’ın güzel isimleri! Ender Saraç, Esmaü’l Hüsna’yı günlük yaşamdaki negatiflikleri pozitife çevirmek için nasıl kullanacağımızı anlatıyor. Özel tasarladığı 40 Günlük Tefekkür Diyeti’yle ise ağırlaşan şehir insanını ‘hafifletmeyi’ hedefliyor. Artık Ruhuna da Besle! kalbi harekete geçirmek için yazıldı! Ruhun vitaminlerini doğru kullanmak, içinizi karartan düşünce ve sorunların kaynağına inerek onlardan kurtulmak, manevi bir detoksla karanlıktan aydınlığa çıkıp huzur içinde yaşamak istiyorsanız bu kitap tam size göre…

MOMO

YAZAR MICHAEL ENDE

Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi... Momo’nun yanında oynanan oyunlar başka hiçbir yerde oynanamazdı. Yaşanılan gün içinde çok büyük bir sır vardır. Bu büyük sır zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir. Bu gerçeği hiç kimse duman adamlardan daha iyi bilemezdi. Bir saatlik, bir dakikalık, hatta bir saniyelik yaşamın değerini hiç kimse onlar kadar iyi ölçemezdi. İnsanların zamanı üzerine planlar kuruyorlar, ince hesaplarla hazırlanmış planlar. Yaptıklarından kimsenin haberdar olmaması onlar için çok önemliydi. Büyük kente yerleşip halkın arasına karışırken hiç dikkat çekmemişlerdi. Hiç kimse farkına bile varmadan adım adım ilerliyor ve insanlara egemen oluyorlardı. Zamanınızı çalıyorlar sevgili dostlar, kendi istekleri uğruna sizi kandırıyor ve zamanınızı çalıyorlar... ama Momo ve çocuklar sizi uyarıyor... Ey İnsanlık, dinle ve anla!... Onikiye beş kaldı... Aç gözünü, tetikte ol... Hırsız çaldı zamanı. Okuyun ve anlayın... zamanınızı çalıyorlar Bitmeyecek Öykü ile çok sevilen Michael Ende’den efsaneleşmiş bir eser daha... Üstelik yine hem çocuklara hem de çocuk kalmaya uğraşan büyüklere...

72 • ŞEHİR VE İNSAN


HOŞNİGÂR YAZAR ALİ FAİK GEDİKOĞLU

Azdan çoktan, hoppala hoptan; varvaradan sürsüreden, şuradan buradan, bizim şirin Anadolu’dan... Çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek, soğuk sular içerek az gittik, uz gittik; dere tepe düz gittik, altı ayla bir güz gittik; kah çıktık göğe, kah indik yere; derken daldık bir masal bahçesine; baktık ki neler yok, neler... Kırklar yediler; altın kapılar, gümüş taslar; korkak devler, yiğit pireler; güzeller, çirkinler; casılari melekler; görkemli saraylar, köhne kulübeler; berber keçiler, tellâl develer… Gayri çarığını bırakıp kaçan kaçana, kanadını açıp uçan uçana; anlatan anlatana, dinleyen dinleyene… Derken bütün bunları derledik, topladık; bir demet Çilek Masalı yaptık, sizlere sunduk. Hazırlayanlar erdi muradına; darısı dinleyeceklerin, okuyacakların başına...

AİLEDE SEVGİ SOHBETLERİ

ATLANTİS

YAZAR VEHBİ VAKKASOĞLU

YAZAR DAVID GIBBINS

Sevgi ve Sohbet... Unutmaya yüz tuttuğumuz iki insani güzellik. Sohbet sevgiden doğar. Sevgi sohbetle devam eder, bereketlenir. Sevgisiz gönüller sohbetsiz kalır. Sohbetsiz ortamlar kuraklaşır, çoraklaşır, cansızlaşır. Ailesiz sevgi ve sohbet yarımdır, noksandır, sevgi ve sohbet önce ailede başlar, gelişir, genişler. Sevgi ve sohbetin en uygun zemini ailedir. Aile sevgi ve sohbetin son kalesidir. Evet, aile ‘son kale’ dir. Onu kaybedersek bütün insani özellik ve güzelliklerimizi kaybederiz. Bu sebepledir ki, aileyi ayakta tutan sohbet ve muhabbeti, ne pahasına olursa olsun yaşatmak ve sürdürmek; aileyi bir sevgi okulu haline getirmek mecburiyetindeyiz. Ümidimiz; bu eserin, sevgi merkezli eğitime inananlar için ilim ve irfana ulaştırmaya vesile olmasıdır. Ailemize on beş dakika olsa bile zaman ayıralım ve bu eseri onlarla paylaşalım.

Bir zamanlar dünyanın büyük bir kısmını yöneten muhteşem bir imparatorluk vardı... İmparatorluk hanedanı, denize hâkim, daha önce eşi benzeri görülmemiş labirentlerle örülü, muazzam bir kalede yaşıyordu... Bir gün, Deniz Tanrısı Poseidon’a meydan okuyunca, kale tek bir tufanla dalgalar tarafından yutuldu ve halkını bir daha gören olmadı... Yüzyıllardır Atlantis efsanesiyle büyüyen insanlar, bu ünlü adayı araştırmaktan vazgeçmediler. İleri bir medeniyete sahip olan halkı, büyük bir uyum ve zenginlik içinde yaşamıştır. Bu mükemmel toplum, birdenbire tarihin bir yerlerinde ardında hiçbir iz bırakmadan tüm gizemiyle sulara gömülmüştür. Sonunda bir gün, bir deniz arkeoloğu olan Jack Howard’a şans güler ve artık tarihin en büyük gizemini çözmek onun elindedir... Hâlâ büyük bir sır olarak saklı duran Atlantis efsanesine ışık tutan; kimi yerde macera ve gerilim, kimi yerde ise bir tarih dersi niteliği taşıyan bu romanı bir solukta okuyacaksınız. Atlantis, yeni kuşağın Da Vinci Şifresi’dir, ama bu kez gerçek bir öykü ile karşı karşıya kalabilirsiniz!

HER Bİ’ŞEYİN İLGİNÇ VE KISA TARİHİ YAZAR ÇİĞDEM CAN

Bu kitapta, yaşanmış büyük tarihi olaylardan ziyade, kendi çaplarında olay olmuş masum şeylerin ilginç tarihçeleri var. Sadece yazılı değil, sözlü tarihe de başvurularak derlenmiş bu kitap, tarih dersi fobisi olanların, tarihi sıkıcı bulup alerji kapanların bile rahatlıkla alıp okuyabilecekleri, hatta okurken yer yer gülebilecekleri bir merak gidericidir. Gözlüğü burnumuzun üstüne kim koymuş? Gitar nasıl ortaya çıkmış? İlk ayakkabıyı kimler giymiş? Makyaj nereden gelmiş? Gelinlik neden giyilmiş? Yoğurt nasıl mayalanmış? Cep telefonu hayatımıza ne şekilde girmiş? Futbol bugünlere nasıl gelmiş? İnsan merak etmez mi, eder. Ayıp mıdır, değildir. Sorularınıza “Her şeyi öğrendin, bir bu mu kusur kaldı!” diye cevap verenlere inat okunacak bir kitap…

ŞEHİR VE İNSAN • 73


TEKNOLOJİ

İSRA NALBANT

isranalbant@gmail.com

Büyükten Daha Büyük iPhone 6 sadece büyük değil, her şekilde daha iyi. Daha güçlü, ama son derece tasarruflu. Sorunsuz, yeni Retina HD ekran ile güçlendirilmiş düz bir metal yüzeye sahip. Bu mükemmel bir uyum.

74 • ŞEHİR VE İNSAN


ŞEHİR VE İNSAN • 75


TEKNOLOJİ

IPHONE 6 VE 6 PLUS Günler öncesinden kapıda bekleyenleriyle, aylar öncesinden internette yayınlanan sahte prototip fotoğrafları ve tahmin tutturmaya çalışılan teknik özellikleriyle çok konuşulan iPhone’un yeni versiyonları her zaman olduğu gibi gösterişli sunumunun ardından satışa sunuldu. Daha çıkmadan kendisinden bahsettiren, teknoloji gurularının üzerinde yoğun beklentilerinin olduğu iPhone, çıktıktan sonra da her zaman olduğu gibi yoğun eleştirilere tutuldu. Yapılan eleştirilerin bir çoğu, beklentisi yüksek, şaşırtılmak isteyen tüketici psikolojisinin ürünü olsa gerek. Zira iPod’un, iPhone’un ilk çıkışındaki gibi şaşırmak isteyen kullanıcıların yeni ürün ile geliştirilen ürünün ayırdında olarak yaptıkları eleştiriler dışındaki duygusal yorumlardan ibaret pek çoğu.

#BENDGATE Bu güne kadar çıkardığı her ürünün ardından bir şekilde “skandal” haberlerle gündemde kalan Apple, iPhone 6 ve iPhone 6 Plus adıyla sunulan iki ürünün ardından #Bendgate yani büküldüğü haberleri ile özellikle sosyal medyada geniş yer aldı. iPhone

76 • ŞEHİR VE İNSAN

6 Plus’ın az biraz kas gücü ile yamulduğunu anlatan elle tutulur eleştirilere Apple, 15 bin iPhone’un kullanıldığını belirttiği test videolarını yayınlayarak cevap verdi. Laboratuvar ortamında gerçekleştirilen testlerde ise Apple iPhone’ların; noktasal baskıya mukavemete, yanal darbe ve basınca dayanıklılığına ve 25 kg ağırlığındaki metallerle sağa sola yamulma ölçümlerine cevap aramış. Teknoloji devi Apple videolarla beslediği cevap nitelindeki haberine şu şekilde noktayı koyuyor: Yamulsaydı çıkarmazdık. Hiç bitmeyecek Android mi iOS mu tartışmalarına girmeden belirtmek gerekir ki; hiçbir telefon böyle beklenmiyor, bu kadar konuşulmuyor, bu denli eleştirilmiyor. Bu da aslında gösteriyor ki teknolojik milatlar yaşatan Apple, takipçilerince gerçekten tutkuyla bağlanılan bir marka.

YENI IPHONE’LAR Apple, yıllar içinde teknoloji firmalarının tanıtımlarında cevabı aranan “Yeni eklenen özellikler nelerdir?” sorusunu, “Geliştirilen özellikleri nelerdir?” ile değiştirmesinden itibaren bizler de geliştirilen özelliklere odaklanır olduk. Nitekim bir önceki sürümü olan iPhone 5S modeline göre piksel yoğunluğu iPhone 6’da da 326 ppi ile aynı olmasına rağmen ekran boyutu 0.7 inç daha büyük. Bunun yanında geliştirilen batarya ile


uzun ve stabil kullanımlara imkan verilmiş. Diğer taraftan iPhone 5’teki 1136x640 piksel olan çözünürlük, iPhone 6’da 1334x750’ye boyuttan dolayı yükseliyor. Ancak renk değerleri oldukça geliştirilmiş. iPhone 6 Plus ekranı ise 401 ppi piksel yoğunluğu ile 1920x1080 çözünürlüğe ulaştırılmış.

APPLE WATCH

Her iki modelin tüm özellikleri incelendiğinde en çok göze çarpan geliştirmenin pil sürelerinde olduğu hemen göze çarpıyor. iPhone 6’da 0.5 kat, iPhone 6 Plus’ta 1.5 kat artırılan pil ömrü bahse değer doğrusu.

Apple bu ismi tercih etmese de teknoloji tutkunları tarafından hâlâ en yaygın kullanım olan iWatch, özelliklerinin yanında üretilen aksesuarları ile de kendinden söz ettiriyor. Sunulacak üç farklı model ile beraber aksesuarları da o kadar geniş tutulmuş ki, her zevk sahibinin beğenisini kazanacak, kendi modasını oluşturacak nitelikte. iPhone 6’nın kavisli kenar cam konseptiyle üretilen saat, iPhone’unuz ile senkronize özelliklere erişebiliyor, telefonunuzu yönetebiliyorsunuz.

A8 çiplerin kullanıldığı iPhone 6 modellerinin kamerasında sayısal değerlerde pek bir değişiklik gözükmese de donanım ve yazılımsal olarak ciddi iyileştirmeler yapılmış. Özetle büyüyen ekran boyutu, neredeyse 2 kat artırılmış görüntü keskinliği, artan pil ömrü, yeni işletim sistemi, işlemci hızı ve geliştirilen kamerası ile yeni iPhone modelleri arasında başarılı bir ürün. iOS 8 sürümüyle birlikte sunulan iPhone 6 ve 6 Plus modelleri gümüş, gri ve altın renk opsiyonlarıyla ve 16 GB, 64GB, 128GB’lık hafıza seçenekleriyle 2450 TL ile 3250 TL aralığında değişen fiyatlarla satışta. Amerika’da satışa sunulduktan sadece 3 gün sonra 10 milyonu aşkın satışla yeni iPhone’lar “Beğenilmediği halde(!), en çok satılan” ürün olarak tarihe geçti. Darısı rekabet havuzundaki diğer telefon markalarına.

Apple’ın uzun zamandır beklenen bir diğer giyilebilir teknoloji ürünü saat de ilk defa tanıtıldı. 2015 yılında satışa sunulacağı belirtilen saat piyasadaki muadilleriyle kıyaslandığında üstün özelliklere sahip.

Aktivitelerinizi ölçen, adımlarınızı sayan, niteliklerinizi analiz eden bir teknolojinin kolunuzda sizi harekete teşvik edeceği; tüm ajandanızı dürterek, titreyerek, seslenerek kolunuzdan size hatırlatılması sizi daha düzenli kılacağı, zamanı en fazla 50 milisaniye yanılma payıyla ölçerek sizi dakik biri yapacağını söylemek teknolojiye fazla anlam yüklemek olurdu. Akıllı cep telefonunun ardından, kolumuza kadar kişiselleşen bu teknolojinin insanı özgürleştirmediği aşikar. Şunu net bir şekilde belirtebiliriz ki giyilebilir teknolojide yeni bir eşiğe geldik. Sahte bilgelik vaadiyle, modern ideal insanın elektronik kelepçesini para ile satın aldığı yeni çağ başlıyor.

ŞEHİR VE İNSAN • 77


KÜLTÜR SANAT

KENAN AYDIN

kenan@kenanaydin.com.tr

Türk Sineması’nın Kitaplarımız 100. Yılı İpekyolu Yolcusu

Fuat Uzkınay 14 Kasım 1914’te, “Ayastefanos (Yeşilköy) Abidesi’nin Yıkılışı”nı filme kaydederken ne o, ne de çevresindekiler Türk sinemasının başlangıcını oluşturduklarının farkındaydı. Sonradan bu film –günümüzde hiçbir kopyasına ulaşılamasa da– Türk sinemasında ilk çekilen film olduğu kabul edilerek Türk sinemasının doğuşunu simgeledi. Dünya “sihirli perde” ile ilk kez Lumieres Kardeşler vasıtasıyla 1896’da tanışır. Bir trenin gardan hareketini gösteren film,

78 • ŞEHİR VE İNSAN

izleyenlerde büyük etki bırakır hatta korkup kaçmalarına neden olur. Osmanlı Devleti de bu yeni gelişmeyle yakından ilgilenir ve aynı yıl bu topraklardaki ilk sinema gösterimi Yıldız Sarayı’nda gerçekleşir. Lumiere’in kameramanları II. Abdülhamit tarafından İstanbul’a davet edilir. Denizden Haliç’i ve Galata Köprüsü’nü filme aldırtan padişah 1896 yılında Türkiye’de çekilen ilk filme imzasını atar. Yine aynı yıl Türkiye’deki halka açık ilk sinema gösterisi yapılır.

Son yıllarda Tarihi İpek Yolu, özellikle kültürel faaliyetlerle tekrar canlanıyor. Bunun son halkası ise dünyanın en büyük fuarlarından biri olarak gösterilen Pekin Kitap Fuarı’nda Türkiye’nin bu yıl Onur Konuğu olarak katılması oldu. Fuara çıkartma yapan Türkiye ise 3 bin eser, 120 yazar, akademisyen, yayıncı ve sanatçıyla katıldı. Önceki yıllarda Frankfurt ve Londra’da Onur Konuğu olarak katılan

Türkiye’nin bu yıl Çin’de ağırlanması yayıncılık dünyası açısından Türkiye’nin kabuğunu kırdığı şeklinde yorumlanıyor. Fuarda en çok ilgi gösterilen yazarımız Orhan Pamuk olurken, kitapları Çince’ye en çok çevrilen yazarımız ise Orhan Kemal olduğu açıklandı. Ayrıca 42 dile çevrilen Huzur Romanı’nın yazarı Ahmet Hamdi Tanpınar da Çin’de tanınan yazarlarımız arasında.


Arayışlarla Dolu Bir Hayat: Malcolm X

John F. Kennedy ve Martin Luther King’in öldürülmesi Amerikalıların zihnine ne denli derinden kazınmışsa, 21 Şubat 1965 günü de çoğu Amerikalının zihnine öylesine derinden kazınır. Çünkü Amerika’da ne insan hakları hareketi ne de ırkçılık Malcolm X’ten sonra eskisi gibi olmayacaktır. Müslüman siyahi olarak pasif direnişi ve ırkçılığı kaldırmakta yetersiz bir

yöntem olarak gören kentli siyahlar arasında güçlü bir takipçi kitlesi oluşturması ile Malcolm X, her zaman tartışılanlar arasında oldu. Sebebi ise öfkeli siyahi militandan, çokkültürlü Amerikalı ikonuna terfi etmesi olarak gösterilebilir.

Amerikalı tarihçi Manning Marable’ın imzasını taşıyan Malcolm X: Arayışlarla Dolu Bir Hayat adlı biyografi, Müslüman aktivistin

hayatını kuşatıcı ve olabildiğince eksiksiz bir şekilde aktarıyor. Tarih dalında Pulitzer Ödülü’ne değer görülen kitap, Malcolm X’in hayatıyla ilgili bilinmeyenlere ışık tutan en kapsamlı ve özgün eser. Orhan Düz tarafından çevrilip İthaki Yayınları’nca basılan kitap Türkiye’de son dönemde kayda değer en önemli yayınlar arasına çoktan girdi bile.

Dünyanın İlk ve Tek Canlı Tarih ve Diorama Müzesi İstanbul yepyeni bir müzecilik anlayışıyla oluşturulan, dünyanın ilk ve tek canlı tarih ve diorama müzesine sahip oldu. Çuhadaroğlu Şirketler Grubu’nun İstanbul Çağlayan’da bulunan binasının restore edilmesiyle kurulan Hisart Canlı Tarih ve Diorama Müzesi’nde gerçekleştirilen törende konuşan Nejat Çuhadaroğlu, dünyada başka bir örneğinin bulunmadığının altını çizdi.

Müze 1500 metrekarelik, 6 kata yayılan bir sergi alanından oluşuyor. Müzede, Roma İmparatorluğu, Anadolu Selçuklu Devleti, Osmanlı İmparatorluğu, Kurtuluş Savaşı, I. ve II. Dünya Savaşları, Körfez Savaşı gibi dünya tarihinin oluşumuna etki eden pek çok medeniyet ve olaya ait askeri ve etnografik eserler yer alıyor. Müzede sergilenen eserler, savaşlarda kullanılan askeri malzemelerin teknolojik gelişimlerini

gösterdiği gibi, savaşlarla birlikte yaşanan sosyolojik, ekonomik ve kültürel etkileşimler ile savaşın görmek istemeyeceğimiz acı yüzüne de ışık tutuyor.

DIORAMA NEDIR? Diorama, gerçek veya kurgu bir olayın, anın veya hikâyenin üç boyutlu olarak modellenmesidir. Sergi amacıyla yapılmış üç boyutlu büyük tablo olarak da tanımlanabilir.

ŞEHİR VE İNSAN • 79





Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.