ANKARA ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI: 618 A.Ü. SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ YAYINLARI: 618 A.Ü. ERNST REUTER İSKÂN VE ŞEHİRCİLİK UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YAYINLARI: 22
1859
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE YEREL HİZMET YEREL SİYASET Editörler Prof. Dr. Ayşegül MENGİ Doç. Dr. Deniz İŞÇİOĞLU
ANKARA 2018
,6%1 978-605-136-404-9
ANKARA ÜNùVERSùTESù BASIMEVù ùncitaû Sokak No:10 06510 Beûevler / ANKARA Tel: 0 (312) 213 66 55 Bas m Tarihi: 28 / /2018
ÖNSÖZ İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Hitler Almanyası’ndan kaçarak genç Türkiye Cumhuriyeti’ne sığınan Ernst Reuter’in Mülkiye olarak da anılan Siyasal Bilgiler Fakültesi için olduğu kadar Türkiye için de anlamı büyüktür. 1935 yılında, Türkiye’ye geldikten sonra, İktisat Vekaleti’nde tarife uzmanı olarak görev yapan Ernst Reuter, 1938-1946 yılları arasında ise Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğretim üyeliği yapmıştır. Türkiye’ye gelmeden önce, Almanya’da belediye başkanlığı deneyimi de olan Ernst Reuter, söz konusu yıllarda Türkiye’de ilk kez üniversite düzeyinde yerel yönetimler, yerel yönetimler maliyesi ve şehircilik derslerini okutmuştur. Yine, bu konularda kitaplar, makaleler yazmış, konferanslar ve seminerler vermiştir. Ernst Reuter’in Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne en önemli katkılarından biri de, o zamanki adıyla İskan ve Şehircilik Enstitüsü’nün kuruluş çalışmalarını başlatmış olmasıdır. 1953 yılında İskan ve Şehircilik Enstitüsü olarak kurulan Merkezimiz 1980 sonrasında Ernst Reuter İskan ve Şehircilik Araştırma ve Uygulama Merkezi adını almıştır. Merkezimiz iki yıldır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Doğu Akdeniz Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Fakültesi ile bilimsel işbirliği yapmakta, Kent ve Çevre Çalışmaları adı altında konferanslar düzenlemektedir. KKTC ve Türkiye’den çok sayıda bilim insanı, kamu yöneticisi ve yerel siyasetçinin katıldığı bu konferanslarda yerel yönetimler, yerel politikalar, kentsel ve çevresel sorunlar ve politikalar çok yönlü ve ayrıntılı bir biçimde tartışılmıştır. 16-17 Nisan 2018 tarihinde KKTC’de yapılan Beşinci Kent ve Çevre Çalışmaları’nda yerel hizmet ve yerel siyaset konuları ele alınmıştır. Konferans’ta sunulan bildirilerin makaleler biçiminde düzenlenmesiyle bu derleme kitap ortaya çıkmıştır. Her şeyden önce, kitaba katkıda bulunan çok değerli yazarlara teşekkür etmeyi borç biliriz. Konferans’a ev sahipliği yapan Doğu Akdeniz Üniversitesi’ne de sonsuz teşekkürler. Konferansın her aşamasında ve kitabın hazırlanmasında büyük emeği geçen Sayın Doç Dr. Deniz İşçioğlu’na ne kadar teşekkür etsek azdır. Sevgili Hocamız Sayın Prof. Dr. Ruşen Keleş’in desteği ve yol göstericiliği için minnettarız. Kitabın basımını üstlenen A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi adına Dekanımız Sayın Prof. Dr. Orhan Çelik’e; kitabın basımının her aşamasında katkıda bulunan Merkezimin Müdür Yardımcıları Dr. Öğr. Üyesi Sayın Ozan Zengin ve Dr. Öğr. Üyesi Sayın Can Giray Özgül’e sonsuz teşekkürler. Prof. Dr. Ayşegül MENGİ Ankara Üniversitesi Ernst Reuter İskan ve Şehircilik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü i
SUNUŞ Beşinci Kent ve Çevre Çalışmaları, küreselleşmenin etkisinde yerel siyasetin ve yerel hizmetlerin değişim sürecini; bu süreçte ortaya çıkan sorunları ve çözüm önerileri ile yeni yaklaşımları ve uygulamaları ele almaktadır. Konferansımız, Doğu Akdeniz Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Fakültesi ve Ankara Üniversitesi Ernst Reuter İskan ve Şehircilik Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin akademik işbirliği ile düzenlenmiştir. İki gün süren Konferansımızda akademisyenlerimizi KKTC’de, Gazimağusa’da ağırlamaktan büyük mutluluk duyduk. Daha öncekilerde olduğu gibi bu Konferans’ta da KKTC ve Türkiye’den çok değerli bilim insanları biraraya geldi. Konferans’ta, dünyada ve Türkiye’de yerel yönetimlerin hizmet alanlarına ilişkin olarak, hizmet sunumunda ölçek sorunu, en önemli dezavantajlı gruplardan çocuklara ve kadınlara yönelik hizmet politikaları, mahalle yönetimi, hizmet sunumunda etkinlik ve verimlilik, akıllı kentler, imar planlama hizmeti, kentli hakları, kentlilik bilinci ve küreselleşmenin yerel yönetimlere etkisi iki gün boyunca beş oturumda ele alınmıştır. Oturumlardan biri ise yerel siyaset ve yerel hizmet bağlamında KKTC’deki yerel yönetimlerin sorunlarının tartışılmasına ayrılmıştır. Bu oturumda, KKTC’deki belediye başkanları sorunlarını ve bu sorunlara çözüm önerilerini dile getirmişlerdir. Desteğini ve gücünü her zaman hissettiğimiz, hocamız, Konferans’ın Onursal Başkanı Sayın Prof. Dr. Ruşen Keleş’e sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Disiplin ve çalışma ile başarılamayacak hiçbir şeyin olmadığını öğrendiğim, bilimin önemini ve değerini bana gösteren, öğrencisi olmaktan gurur duyduğum, Konferans’ın her aşamasında her türlü emeğini bizlerden esirgemeyen Konferans başkanımız Sayın Prof. Dr. Ayşegül Mengi’nin desteği olmadan bu Konferans’ı başaramazdık. Sayın Prof. Dr. Ayşegül Mengi’ye, bizlere birlikte çalışma şansı verdiği için, emekleri için sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ayrıca, bizlere güç veren desteklerini esirgemeyen Sayın Prof. Dr. Kemal Görmez’e sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. 2012 yılından bugüne kadar toplantılarımıza destek sağlayan, projelerimizin hayata geçmesinde önemli katkıda bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi’ne teşekkür etmeyi bir borç biliriz. iii
Sayın Rektörüm Prof. Dr. Necdet Osam’a bizlere güvenip destek verdiği için sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Konferans’ın hazırlık aşamasından bugüne kadar desteklerini bizlerden esirgemeyen Dekanım Sayın Prof. Dr. Eralp Bektaş’a, Bölüm Başkanım Sayın Doç. Dr. Şule Aker’e sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Konferansımızın düzenlenmesinde bizlere destek sağlayan Sayın Doç. Dr. Ersun İşçioğlu’na teşekkür ederiz. Ayrıca, Konferansımızın her aşamasında bizlere katkıda bulunan Araştırma Görevlimiz Sayın Ecem İnce’ye teşekkürü bir borç biliriz. Konferansımızı, Ankara Üniversitesi Ernst Reuter İskan ve Şehircilik Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin akademik işbirliği ile gerçekleştirmenin yanı sıra, Konferans’a sunulan bildirilerin makale olarak derlenerek bu kitapta toplanması bizim için gurur vericidir. Düzenleme Komitesi Adına, Doç. Dr. Deniz İŞÇİOĞLU Doğu Akdeniz Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Fakültesi Dekan Yardımcısı
iv
BEŞİNCİ KENT VE ÇEVRE ÇALIŞMALARI ÜZERİNE... Ruşen KELEŞ*
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ile Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin ortak öncülükleriyle birkaç yıldır aralıksız olarak Kent ve Çevre Konferansları gerçekleştirilmektedir. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kent, Çevre ve Yerel Yönetim Politikaları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve aynı zamanda Ankara Üniversitesi Ernst Reuter İskan ve Şehircilik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ayşegül Mengi ile Doğu Akdeniz Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Deniz İşçioğlu’nu bu toplantıları gerçekleştirmekteki çabalarından dolayı kutluyorum. Kent ve çevre sorunlarıyla yerel yönetim politikaları gibi oldukça geniş alanları kapsayan, hem kurumsal yönleri, hem de uygulamaya dönük özellikleri olan dört ana başlık altında toplanmış 20 kadar bildirinin sunulduğu Beşinci Kent ve Çevre Çalışmaları’na, Türkiye’den ve KKTC’den sayıları 15’e yaklaşan bilim insanı katılmıştır. Yerel demokrasi ve yerel özerklik gibi kavramların Türkiye’de ve KKTC’de nasıl algılanıp uygulandığına ilişkin değerlendirmelerin yanı sıra, bölgesel, ulusal ve salt yerel olan örneklerin irdelenmesi de, gündemimizin tartışma konuları arasındadır. Her düzeyde demokrasiyi ve demokratik değerleri ayakta tutan asıl gücün halkın eğitimi, kültür düzeyi ve bilinçli katkısı olduğu göze alındığında, oturumlarda kentli hakları, kentlilik bilinci ve katılım gibi konuların yanı sıra, aşiret etkisi gibi sosyo-kültürel gözlem ve değerlendirmelere de yer ayrılmış olmasının önemi kendiliğinden anlaşılır. Erzurum, Şanlıurfa, Van, Lefkoşa, Gazimağusa gibi somut örnekler çerçevesinde, kent hizmetlerinin planlama, imar, ölçek, hizmetlerde etkinlik ve verimlilik gibi sorunları masaya yatırıldığı gibi, Birleşmiş Milletler Örgütü’nce düzenlenen tüm HABITAT toplantılarında önemle üzerinde durulan çocuk, *
Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Rusen.Keles@politics.ankara.edu.tr
v
kadın, genç, yaşlı ve engelli gibi özel konumu olan kümelere ilişkin politikalar da örnek uygulamalar bağlamında ele alınmıştır. Kentlerin büyümesinde ölçek sınırının türlü yönleriyle bu toplantıda ele alınması çok yerindedir. Özellikle, Türkiye’de 2012 yılından bu yana tartışma gündeminden hiç eksik olmayan 6360 sayılı anakent yönetimleriyle ilgili yasanın, kırsal alanlara götürülecek hizmetler açısından yarattığı sorunların çözümü için nasıl bir yol tutulması gerektiği sorusuna yanıt aranması da ele alınacak konular arasında bulunuyor. Bugüne değin yaptıkları bilimsel çalışmalar ve yayınlarla, kent, çevre, yerel yönetimler ve bunlarla ilgili politikalar konusundaki uzmanlıklarını kanıtlamış olan değerli katılımcıların bütün bu konularda, karar verme durumunda bulunanlara ışık tutacaklarına inanıyorum. Bu vesileyle, programda yer alan “akıllı kent” kavramı üzerindeki kişisel bir uyarımı dikkatinize sunmak istiyorum. Bu konularla ilgili iç ve dış yazında giderek artan oranda kullanılan akıllı kent kavramıyla, dijital teknolojideki baş döndürücü küresel ilerlemelerden, kent yönetimleriyle ilgili çeşitli alanlarda artan oranda yararlanılması ve bundan sağlanacak kaynak tasarrufunun çoğaltılması anlatılmak istenmektedir. Böylesine olumlu bir amaç için elden gelen her çabanın harcanmasına kimsenin bir itirazı olmaması gerektiği çok açıktır. Bununla birlikte, ileri teknoloji sayesinde kullanılmaya başlanan bu araçların, sonuç olarak, birer araçtan ibaret olduğu ve insanların bu araçları belli amaçlar doğrultusunda kullanmaları gerektiği unutulmamalıdır. Bir başka deyişle, akıllı kent diye nitelendirilmekte olan şey, gerçekte, kentin kendisi ya da kente ilişkin olarak gerçekleştirmeye çalıştığımız amaçlar değil, dijital teknolojinin insanlığın buyruğuna sunduğu akıllı araçlardır. Bu nedenle de, kentleri yönetenler, her alanda kentlerin bugününe ve yarınlarına yön verecek olanların kendileri “akıllı” olmadıkça, akıllı kentten söz etmek, bu sıfatın araçlara özgü bir nitelik olmaktan öteye gidemeyeceği anlamına gelir. Önemli olan Max Weber’in sözünü etmiş olduğu “amaç rasyonelliğini” “araç rasyonelliğinin” önüne geçirebilmektir.
vi
İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ...................................................................................................................... i Ayşegül MENGİ SUNUŞ ..................................................................................................................... iii Deniz İŞÇİOĞLU BEŞİNCİ KENT VE ÇEVRE ÇALIŞMALARI ÜZERİNE ...................................... v Ruşen KELEŞ I. BÖLÜM YEREL YÖNETİMLER VE KENT ÜZERİNE KKTC ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı .................................................. 1 Ayşegül MENGİ - Deniz İŞÇİOĞLU Kentlilik Bilinci ve Yerel Yönetimler ..................................................................... 15 Nazım BERATLI Küreselleşme, Yerel Yönetimler ve Kentli Hakları ................................................. 23 Kıvılcım AKKOYUNLU ERTAN Küreselleşme ve Yerel Yönetimlerin Geleceği ....................................................... 45 Birol ERTAN Yerel Siyaset ve Yerel Siyasal Dinamikler Üzerinde Aşiret Etkisi (Şanlıurfa Örneği) .................................................................................................... 55 Mithat Arman KARASU II. BÖLÜM AKILLI KENTLER - YEREL HİZMETLER Akıllı Kentler ve Türk Kentleri İçin Politika Önerileri ........................................... 81 Uğur SADİOĞLU - Rahmi Erkut ERDİNÇLER Lefkoşa İmar Planının Akıllı Kent Bileşenleri Doğrultusunda İncelenmesi ......... 103 Seçil Gül MEYDAN YILDIZ vii
Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Çocuklara Yönelik Hizmetleri Üzerine Bir Değerlendirme .................................................................................... 117 Esra Banu SİPAHİ Yerel Yönetimlerin Kadınların Toplumsal ve Siyasal Hayata Katılımını Özendirici İşlevi ..................................................................................................... 137 Hamza ATEŞ - Öznur YAVUZ - Zülkif DAĞLI III. BÖLÜM YEREL HİZMETLERDE ÖLÇEK VE PLANLAMA SORUNLARI Yerel Yönetimlerde Ölçek Sorunu ......................................................................... 167 Muharrem GÜNEŞ - Mahmut ÖZDEMİRKOL Yerel Özerklik ve Mekansal Ölçek İkileminde Yerel Hizmetlerin Yeniden Uyarlanması: Bütünlük, Yenilik ve Katılım ............................................ 187 Savaş Zafer ŞAHİN Kamu Yönetiminde Yeniden Ölçeklendirme ......................................................... 203 Barış ÖVGÜN Planlama, Plan Türleri ve Planların Kademeli Birlikteliği: Türkiye ile KKTC Özelinde Kurumsal İşleyiş ve Uygulama Sorunları ................................... 219 Binali TERCAN İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme: Van Kenti Örneği ................................................................................................... 245 A. Menaf TURAN - Emre GÜLAÇ IV. BÖLÜM YEREL HİZMETLERİN ETKİNLİĞİ VE VERİMLİLİĞİ Kentsel Yaşam Kalitesinin Belirleyicisi Olarak Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlar ..................................................................................................... 285 Mahmut GÜLER - Zeynep Damla KARANUH 6360 Sayılı Yasa Nedeniyle Mahalle Olan Köylerin Yerel Hizmetlerden Yararlanması: Erzurum Tortum Mahalleleri Örneği .............................................. 311 Hayriye ŞENGÜN Site Yönetimlerinin Legalizasyonu: Bir Model Önerisi ........................................ 329 Turgay OVALI - Hamza ATEŞ viii
I. BÖLÜM
YEREL YÖNETİMLER VE KENT ÜZERİNE
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ VE AVRUPA YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTI Ayşegül MENGİ* Deniz İŞÇİOĞLU**
Giriş Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), 1983 yılında Kıbrıs Adası’nın kuzeyinde kurulmuş bir ülkedir. Ada’da devam eden siyasal sorunlar sonucunda Ada’nın güneyinde yer alan Kıbrıs Rum Yönetimi, uluslararası alanda “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanınırken, Ada’nın kuzeyinde kurulan KKTC, uluslararası alanda yalnızca Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınmaktadır. Devletin bu özel durumu nedeniyle, uluslararası alanda yapılan işbirliklerine ve alınan karalara KKTC kolayca taraf olamamakta, uluslararası bir aktör olarak sistemde yer bulamamaktadır. Ada’nın güneyi 2004 yılında Avrupa Birliği’ne üye olmuştur. KKTC Anayasası’nın 113. maddesi uyarınca, KKTC “devlet yönetiminin kuruluş ve görevleri merkezden yönetim ve yerinden yönetim ilkelerine göre yürütülür”. 33/1998 KKTC Mülki İdare ve Bölümleri Yasası’nın 3. maddesinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’nin, merkezi yönetim kuruluşu bakımından 6 (altı) ilçe ve 12 (oniki) bucağa ayrıldığı belirtilmektedir. Yasanın 2. maddesine göre ise “Belde, belediye kuruluşuna sahip yerleşme birimini anlatır. Bucak, coğrafya, ekonomi, güvenlik ve yerel hizmet bakımından aralarında ilişki bulunan kent ve köylerden oluşan ve bu Yasanın 3. maddesi kuralları uyarınca, bucak olduğu saptanan idari bölümleri anlatır”. KKTC’de toplam 28 belediye bulunmaktadır. Lefkoşa (Başkent), Girne, Güzelyurt, Lefke, Gazimağusa ve İskele ilçe belediyeleridir.
*
Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, mengi@politics.ankara.edu.tr
** Doç.
Dr., Doğu Akdeniz deniz.iscioglu@emu.edu.tr
Üniversitesi,
İşletme
ve
Ekonomi
Fakültesi,
KKTC,
2
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
KKTC Anayasası’nda yerel yönetimlerle ilgili maddeler yer alırken, ülkede yerel yönetimlerle ilgili tek yasa 51/1995 sayılı Belediyeler Yasası’dır. Bilindiği üzere, 2008 yılında yapılan bir düzenleme ile tüm köyler belediye sınırlarına dahil edilmiştir. Bu nedenle özel olarak köy yönetimlerine ilişkin bir düzenleme uygulamada yer almamaktadır. Bölge yönetimi olarak da bir yönetim bulunmamaktadır.
1. KKTC ve Avrupa Konseyi İlişkileri 1960 yılında Kıbrıs Adası’nda Türklerle Rumların ortaklaşa kurmuş oldukları “Kıbrıs Cumhuriyeti” varlığını uzun bir süre devam ettirememiş, barış ortamı ve huzur bozulmuştur. Bugün Kıbrıslı Rumlar uluslararası alanda halen Kıbrıs Cumhuriyeti’ni temsil ettiklerini iddia ederken, Kıbrıslı Türkler KKTC’yi kurmuşlardır. Uluslararası alanda tanınmayan bir devletin resmi olarak Avrupa Konseyi ile bir ilişki içerisinde olması oldukça güçtür. Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği ile yapılan görüşmede elde edilen bilgiye göre, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin gerçekten var olduğu dönemde (1960-1963), Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Konseyi’nde altı sandalye hakkı bulunmaktaydı. Bu sandalyelerin dördü Kıbrıslı Rumlara ait iken, ikisi de Kıbrıslı Türklere aitti. Bu noktadan hareketle Ada’da yaşanan siyasi sorunlar ve 1974 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin fiili olarak yıkılmasının ardından, hala Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temsilcisi olduğunu iddia eden Kıbrıslı Rumlar Avrupa Konseyi’nde altı sandalye ile temsil edilmek istemişler, fakat bu durum Konsey tarafından olumlu karşılanmamıştır. Birleşmiş Milletler arabuluculuğunda, Ada’da kalıcı bir anlaşma sağlanması yönünde çabalar bugün de devam etmektedir. Buna karşı, 2004 yılında Ada’daki siyasi sorunlar devam ederken, Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti’ni temsilen Avrupa Birliği’nin üye ülkesi olma hakkı kazanmış olması ilişkileri daha da karmaşık bir yapıya sürüklemiştir. Bu süreçte, Kıbrıslı Türklerin Avrupa Konseyi ile olan ilişkileri devam etmiş ve KKTC’nin tanınmamasına karşın Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği Başkanı (Kıbrıs Türk yerel temsilcisi olarak) asıl üye olmak koşulu ile bir yedek üyeyle toplamda iki kişinin Konsey çalışmalarına katılımlarına olumlu yaklaşılmıştır. Burada, Kıbrıs Türk tarafı temsilcileri, Genel Kurul’da konuşma yapma vb. tüm haklardan yararlanma yetkisine sahipken, oy verme yetkileri ellerinden alınmıştır. Yıllar içerisinde Avrupa Konseyi ile ilişkiler geliştirilmiş, Kıbrıs Türk yerel temsilcileri komitelere de üç üye ile katılma hakkı elde etmişlerdir. Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği’ne göre, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, KKTC için yerel demokrasinin yaşama geçirilmesi ve güçlü yerel yönetimlerin varlığı için çok önemlidir. KKTC’deki en işlevsel yerel
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı
3
yönetim birimi olan belediyelere bu Şart çerçevesinde yerel özerkliğe ilişkin ilkelerin uygulanması mevcut yerel yönetim sistemini güçlendirecektir. Ancak, KKTC’nin uluslararası alanda tanınmıyor olması, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın imzalanması ve onaylanması yönünde büyük bir engel olarak durmaktadır.
2. KKTC’de Yerel Özerkliğin Kapsam ve Sınırları Şart’ın 2. maddesinde, yerel yönetimlerin özerkliğinin ulusal mevzuatla ve uygun olduğu durumlarda anayasa ile tanımlanacağı belirtilmektedir. KKTC Anayasası’nın 113 maddesinde, “Devlet Yönetimi” başlığı altında, KKTC’deki “devlet yönetiminin kuruluş ve görevleri merkezden yönetim ve yerinden yönetim ilkelerine göre yürütülür”, denilmektedir. Bu durum, KKTC’nin üniter devlet yapısı içinde, yerinden yönetim kuruluşlarından olan yerel yönetimlerin yerinden yönetim ilkesine göre kurulduklarını, örgütlendiklerini, görev ve yetkilerini kullandıklarını göstermektedir. Yerinden yönetim kuruluşları, devlet tüzel kişiliğinin dışında ayrı bir tüzel kişiliğe sahip, kendine ait gelir ve giderleri, mal varlığı ve personeli olan özerk birimlerdir. KKTC Anayasası’nın 119. maddesinde, bölge, belediye, köy ve mahalle halkının yerel ortak gereksinmelerini karşılamak üzere kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak yasa ile düzenlenir denilerek bir anlamda “özerk” ifadesi kullanılmamakla birlikte, yerel yönetimlerin özerkliği ortaya koyulmaktadır. Yerel yönetim organlarının seçimlerinin dört yılda bir yapılacağının da ilgili maddede belirtilmesi yerel yönetimlerin özerkliği konusunda anayasal bir güvence olarak değerlendirilebilir. KKTC Belediyeler Yasası’nda “özerk” yerel yönetim kavramı geçmemektedir. Ancak, örneğin, Belediye Yasası’na göre, belediye meclisinin ve belediye başkanının mali ve yönetsel yetkilerini merkezi yönetime danışmaksızın ve onay almadan kullanabiliyor olması, yerel özerkliğin önemli bir göstergesidir. Yine, Belediyeler Yasası’nda, merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerinde herhangi bir denetleme mekanizması kurmadığını görmekteyiz. Belediye bütçesinin onaylanması konusunda karar belediye meclisine aittir ve yasaya göre konu ile ilgili olarak, İçişleri Bakanlığı’na yalnızca bilgi verilmektedir. Şart’ın 3. maddesinde yerel özerklikten ne anlaşılması gerektiği açıklanmaktadır. 3. maddenin 1. paragrafına göre, özerk yerel yönetim kavramı, yerel yönetimlerin yasalarla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yönetme hakkı ve olanağı anlamını taşımaktadır. KKTC Anayasası’nın 119. maddesi Şart’ın bu paragrafıyla koşutluk
4
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
göstermekte, yerel yönetimleri “bölge, belediye veya köy ve mahalle halkının yerel ortak gereksinmelerini karşılamak üzere kurulan” birimler olarak tanımlamaktadır. Bir başka deyişle, söz konusu birimler yerel ortak gereksinmeleri karşılamakla görevlidirler. Anayasa’nın 119. maddesinde yerel yönetimlerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak yasa ile düzenlenir kuralı getirilerek, yerel özerkliğin sınırlarının korunduğu da söylenebilir. 3. maddenin 2. paragrafına göre ise bu hak, doğrudan, eşit ve genel oya dayanan gizli seçim sistemine göre serbestçe seçilmiş üyelerden oluşan ve kendilerine karşı sorumlu yürütme organlarına sahip olabilen meclisler ya da kurul toplantıları tarafından kullanılacaktır. Bu kural, mevzuatın olanak verdiği durumlarda, yurttaşlardan oluşan meclislere, referandumlara ya da yurttaşların doğrudan katılımına olanak veren öteki yöntemlere başvurulabilmesini hiçbir biçimde etkilemeyecektir. KKTC Anayasası’nın 119. maddesinde, yerel yönetimlerin karar organlarının seçimle oluşturulacağı ve yerel yönetim organlarının seçimlerinin Anayasa’nın 68. maddesindeki ilkelere uygun olarak dört yılda bir yapılacağı belirtilmektedir. 68. madde “Seçme, Halkoylamasına Katılma ve Seçilme Hakkı”nı düzenlemektedir. Buna göre, “seçimler ve halkoylamaları, serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm ilkelerine uygun olarak yapılır; sayım ve döküm işlemleri tamamlanıncaya kadar aralıksız sürdürülür”. Belediyeler Yasası belediye organlarını, belediye meclisi ve belediye başkanı olarak ikiye ayırmaktadır. Buna göre, “Belediye meclisi, belediyenin genel karar organıdır. Belediye Meclisi, Seçim ve Halkoylaması Yasası kurallarının öngördüğü esaslara göre halk tarafından 4 yıl süreyle seçilmiş üyelerden oluşur” (madde 37). “Belediye Meclisi Kararlarının Onaya Bağlı Olmaması” konusu da 50. maddede düzenlenmiştir. Buna göre, “Bu yasada ve diğer yasalarda açıkça öngörülmedikçe meclis kararları onaya bağlı değildir”. Belediye başkanı ile ilgili olarak 52. ve 53. maddeler uyarınca, belediye başkanı, belediyenin yürütme organı ve belediye tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Belediye başkanı, belediye meclisinin başkanıdır. Meclisteki oylamalarda eşitlik halinde ikinci oy hakkı vardır. Belediye başkanı, yürürlükteki Seçim ve Halkoylaması Yasası’nın kurallarına uygun olarak seçilir. Şart’ın 4. maddesi özerk yerel yönetim kavramının kapsamına ilişkin ilkeleri içermektedir. Maddenin 1. paragrafında, yerel yönetimlerin temel yetki ve sorumlulukları anayasa ya da yasa ile belirlenecektir. Bununla birlikte, bu kural yerel yönetimlere yasaya uygun olarak belirli amaçlar için yetki ve sorumluluklar verilmesine engel oluşturmayacaktır. KKTC’deki yerel yönetimler olan bölge, belediye, köy ve mahallelerin temel yetki ve sorumlulukları Anayasa’nın 119. maddesinde “yerel ortak gereksinmeleri
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı
5
karşılamak” biçiminde belirlenmiştir. Şart’ın bu paragrafında belirtildiği gibi, söz konusu yerel yönetim birimlerine yerel ortak nitelikte başka görevler verilmesi mümkündür. Belediyeler Yasası’nda belirtildiği şekli ile belediyelerin çeşitli görevleri bulunmaktadır. Yasanın 15. maddesinde “Belediye Görevlerinde Genel Kural” başlığı ile “Belediyelerin, bu Yasayla belirlenen yetkilerine karşılık beldenin gelişmesi ve belde halkının esenlik, refah ve mutluluğu konusunda ortak yerel gereksinimlerin çağdaş bir anlayış ve demokratik bir tutum ile ele alınıp karşılanması görevleri vardır”, denilmektedir. Ayrıca, “Belediyelerin Sağlık ve Sosyal Yardımlarla İlgili Görevleri” (madde 16), “Belediyelerin İmara İlişkin Görevleri” (madde 17), “Belediyelerin Ekonomi ve Çalışma Yaşamına İlişkin Görevleri” (madde 18), “Belediyelerin Esenlik ve Güvenlikle İlgili Görevleri” (madde 19), “Belediyelerin Eğitim, Kültür ve Turizme İlişkin Görevleri” (madde 20), “Belediyelerin Tarıma İlişkin Görevleri” (madde 21), “Belediyelerin Ulaşım İle İlgili Görevleri” (madde 22), “Belediyelerin Diğer Görevleri” (madde 23) bulunmaktadır. Yasa’nın 23. maddesinde de belirtilen diğer görevler arasında, “Bu Yasada sayılan görevlerinden başka diğer yasalarla kendilerine verilen görevleri, olanaklarına ve saptayacakları öncelik sırasına göre yapmak; fırınları denetlemek ve satılan ekmeğin saptanan ağırlığa, kalite ve fiyata uygun olmasını sağlayıcı girişimlerde bulunmak; salgın hastalık veya mikrop yuvası bulunan yerleri dezenfekte etmek; çöplerin toplanması ve geçici olarak konması için halkın kullanabileceği umumi çöp tenekeleri ve sepetler sağlamak; mezarların derinlik ve genişliğini ayarlamak, din yetkilileri ile cenaze merasimlerinin düzenlenmesine ilişkin esas ve usulü saptamak; lağım pisliklerini ve çöpleri ev ve işyerlerinden almak ve bunun için alınacak ücretleri saptamak; gürültü ve rahatsızlıkları önleyici önlemler almak ve bu amaçla denetimler yapmak; dilencilerin dilenmesini önlemek için önlemler almak; meydan, cadde, sokak, park, köprü altı veya benzeri yerlerde inşası bitmemiş inşaatlarda veya sağlık koşulları yönünden yatıp kalkmaya elverişli olmayan işyeri, konut, pansiyon ve diğer yerlerde yaşamayı önlemek, bu gibi yerlerin boşaltılması için ihtiyaç duyulması halinde Polis Genel Müdürlüğü’nden yardım istemek” bulunmaktadır. 2. paragrafta, yerel yönetimler, yasa tarafından belirlenen sınırlar içerisinde, yetki alanlarının dışında bırakılmış olmayan ya da başka herhangi bir makamın görevlendirmemiş olduğu tüm konularda etkinlikte bulunmak açısından tam takdir hakkına sahip olacaklardır, denilmektedir. “Genellik ilkesi” olarak da adlandırılan bu ilke çerçevesinde Belediyeler Yasası yerel nitelikli pek çok görevi belediyelere vermiştir. Şart’ın bu paragrafıyla yakından ilişkili 3. paragrafa göre de, kamu sorumlulukları genellikle ve tercihen yurttaşa en yakın yönetimler tarafından kullanılacaktır. Sorumluluğun bir başka yönetime verilmesinde, görevin kapsam ve niteliği ile yetkinlik ve ekonomi
6
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
gerekleri göz önünde bulundurulmalıdır. KKTC’de kamu hizmetlerinin mümkün olduğunca yurttaşa en yakın yönetimlerce yerine getirilmesi ilkesi benimsenmiştir. Bu birimler de yerel yönetimlerdir. KKTC’de yerel yönetim birimi olarak belediyeler ön plana çıkmaktadır. Bir kamu hizmetinin yerel yönetimlerle merkezi yönetim arasında paylaşılmasında Şart’ın bu paragrafında belirtildiği gibi, hizmetin kapsam ve niteliği, ekonomik gereklilikler ve hizmeti üstlenecek yönetimin bu konudaki yetkinliği göz önünde bulundurulduğu söylenebilir. 4. paragrafta, yerel yönetimlere verilen yetkilerin normal olarak tam ve münhasır olduğu; yasada öngörülen durumların dışında, bu yetkilerin öteki merkezi ya da bölgesel yönetimler tarafından zayıflatılamayacağı ya da sınırlandırılamayacağı belirtilmektedir. Belediyelere verilen görevlerin merkezi yönetim tarafından yapıldığı, yetkilerin kullanıldığı durumlarla ilgili olarak Belediyeler Yasası’nın 129. maddesi “Merkezi Yönetimin Destek Hizmetleri” başlığı altında yer almaktadır. Buna göre, “Belediyelere bırakılan hizmetler konusunda merkezi yönetim kuruluşları belediyelere kaynak sağlamak; gereksinme dııydukları konularda bilgi ve hizmet katkısında bulunmak; belediye sınırları dahilinde merkezi yönetim birimleri ile belediyeler arasında işbirliği, eşgüdüm ve yardımlaşmayı sağlamak ve hizmet standartlarını saptamak, izlemek ve uygulanmasını sağlayıcı önlemler almak, konularında merkezi destek hizmetleri yaparlar”. Ayrıca 130. maddede, “Belediyelerle Merkezi Yönetim Arasında İlişkiler” başlığı altında “Belediyeler bazı görevlerini, anlaşmak suretiyle mülki idare bölümlerine veya merkezi yönetim kuruluşlarına yaptırabilirler. Belediyeler, bu Yasada belediyelere verilmiş bulunan görevleri yerine getirmemeleri durumunda, Bakanlıkça uyarılırlar” denmektedir. Fakat burada da görüldüğü üzere, merkezi yönetimin yalnızca uyarma yetkisi bulunmaktadır. 4. maddenin son paragrafında ise yerel yönetimleri doğrudan doğruya ilgilendiren tüm konulara ilişkin planlama ve karar alma süreçleri içinde, olanaklar ölçüsünde zamanında ve uygun biçimde kendilerine danışılacağı belirtilmektedir. KKTC’de yerel yönetimleri ilgilendiren kararlar alınırken, yasalar yapılırken yerel yönetimlere danışılması ve onların da sürece dahil edilmesi tamamen o dönem merkezi yönetimde bulunan yöneticilerin kararına ve tutumuna bağlı olmaktadır. Yerel özerkliğin önemli ilkelerinden birisi de, yerel yönetimlerin sınırları belirlenirken yerel halka danışılması gerektiğine ilişkin olanıdır. Şart’ın 5. maddesine göre, yerel yönetimlerin sınırlarında, mevzuatın elverdiği durumlarda ve mümkünse bir referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden danışılmadan değişiklik yapılamayacaktır. KKTC’de, Belediyeler Yasası’nın 6. maddesi, “Nüfusu 5001 (beşbin bir) veya daha fazla olan yerleşim
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı
7
birimlerinde belediye oluşturulması zorunludur” derken, Belediyeler Yasası’nın 7. maddesi, “Belediye Olabilme Niteliği ve Referandum” başlığı altında, Bakanlar Kurulu’nun, uygun görmesi halinde Resmi Gazete’de yayımlayacağı bir kararla, o yerleşim birimi veya birimlerinde oturan kişilerin belediye oluşturmayı isteyip istemediklerinin bir referandum ile saptanmasına karar verir” denilmektedir. Belediyeler Yasası’nın 14. maddesinde, belde sınırlarının değiştirilmesi konusunda, “belediye meclisinin kararı ve ilgili diğer yerel yönetim kuruluşlarının görüşleri alınarak, Bakanlığın önerisi ve Bakanlar Kurulu’nun Resmi Gazete'de yayımlayacağı bir kararla olur” denilmektedir. Ancak, belediye sınırlarına dahil edilecek yerel yönetim kuruluşlarının ilgili belediye ile sınırı bulunması koşuldur. Uygulamada da bu yasa kurallarına uyulduğu görülmektedir. Şart’ın 6. maddesinde yerel yönetimlerin görevlerini en iyi biçimde yerine getirebilmeleri için gerekli yönetsel örgütlenmeyle ilgili ilkeler düzenlenmiştir. Birinci paragrafa göre, yasayla düzenlenmiş daha genel kurallara aykırı olmamak koşuluyla, yerel yönetimler kendi iç yönetsel örgütlenmelerini, bunları yerel gereksinmelere uyumlu kılmak ve etkin yönetim sağlamak amacıyla, kendileri kararlaştırabileceklerdir. KKTC Belediyeler Yasası’nın 34. ve 35. maddelerine göre, “Belediyeler hizmetlerinin gerektirdiği örgütleri kurarlar ve personeli istihdam ederler. Kurulacak örgütün ve istihdam edilecek personelin kadroları, belediye memurlarının hizmet koşulları, nitelikleri, atanmaları, yetiştirilme ve yükselmeleri, ödev, hak, yükümlülük ve sorumlulukları, aylıkları, haklarında disiplin kovuşturması yapılması, disiplin cezası uygulanması, azilleri, emeklilikleri ve diğer özlük işleri yasa ile düzenlenir. Belediyenin sürekli kadroları emeklilik hakkı kazandıran kadrolardır”. KKTC’de belediyeler kendi personellerini kendileri belirleme hakkına sahiptirler. Belediye personeli, kamu personeli değildir ve Kamu Personel Yasası’na bağlı değildirler; tersine, 65/2007 sayılı Belediye Personel Yasası’na bağlıdırlar. Fakat Sayıştay tarafından belediyeye yüksek oranda personel istihdam edildiği tespit edilirse, konu ile ilgili olarak Sayıştay’ın müdahale etme hakkı vardır. 6. maddenin 2. paragrafında, yerel yönetimlerdeki görevlilerin çalışma koşulları, liyakat ve yeteneğe göre yüksek nitelikli eleman istihdamına olanak verecek ölçüde olması; bu amaçla, yeterli eğitim olanaklarıyla ücret ve mesleki ilerleme olanakları sağlanması gerektiği belirtilmektedir. Belediye Personel Yasası’na göre, “Belediye personeli, Belediyeler Yasası uyarınca, belediyenin genel yönetim ilkelerine göre yürütmekle yükümlü olduğu hizmetlerin gerektirdiği asıl ve sürekli görevleri yerine getiren ve belediye bütçesinden
8
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
aylık (maaş) alan sürekli personeli anlatır”. Buna göre, Yasanın 5. maddesi personel yönetiminin temel ilkelerini ortaya koymaktadır. Yasaya göre, “Belediye hizmetlileri, bu hizmetlerin niteliklerine ve mesleklerine göre sınıflara ayrılır. Belediye personelinin, yaptıkları hizmet için gerekli bilgilere ve yetişme koşullarına uygun biçimde, hizmet sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme olanağı elde etmeleri için kariyerleri dikkate alınır. Belediye görevine girme, sınıflar içinde ilerleme ve yükselme, görevin sona erdirilmesi liyakat sistemine dayandırılır ve bu sistemin eşit olanaklarla uygulanmasında belediye personeli liyakata bağlanarak güvenliğe sahip kılınır”. “Yerel Düzeydeki Sorumlulukların Kullanılma Koşulları” ile ilgili ilkeler Şart’ın 7. maddesinde belirlenmiştir. İlk paragrafta, yerel düzeyde seçilmiş temsilcilerin görev koşullarının görevlerin serbestçe yerine getirilmesi olanağını sağlayabilmesi gerektiğinden söz edilmektedir. Son paragrafa göre ise yerel düzeyde seçilmiş kişilerin görevleriyle bağdaşmayacak işler ve etkinlikler yasayla ya da temel hukuk ilkelerine göre belirlenecektir. KKTC Belediyeler Yasası’nın 54. maddesi “Belediye Başkanlığı ile Birleşemeyen Sıfatlar” başlığını taşımaktadır. Söz konusu maddeye göre, “yürürlükteki Seçim ve Halkoylaması Yasası’nın yasakladığı, konulara ek olarak devlet idareleri, yerel kuruluş idareleri, iktisadi devlet teşekkülleri ile bunlara bağlı daire ve kurumlarla ortaklarının ve kamu tüzel kişilerinin memurluğu ve merkezleri ulusal sınırlar dışında olup da yurt içinde ticaret yapan kuruluşların aylıklı veya ücretli işiyle belediye başkanlığı bir kişide birleşemez”. Şart’ın yerel özerklikle ilgili 11. maddesinde, özerk yerel yönetimlerin tüzel yönden nasıl korunacağı açıklanmakta; yerel yönetimlerin kendi yetkilerini serbestçe kullanabilmeleri için anayasa ya da ulusal mevzuat tarafından belirlenmiş olan özerk yönetim ilkelerine bağlı kalmanın sağlanması amacıyla yargı yoluna başvurma hakkına sahip olmaları gerektiği belirtilmektedir. KKTC’de belediyelerin, merkezi yönetimin yasaya aykırı bir uygulamada bulunmasına karşın yargıya başvurma hakkı bulunmaktadır.
3. İdari Vesayet İdari vesayete ilişkin kuralların Şart’ın 8. maddesinde düzenlendiği görülmektedir. “Yerel Yönetimler Üzerinde Yönetsel Denetim” başlıklı 8. maddenin 1. paragrafına göre, yerel yönetimler üzerinde her türlü yönetsel denetim ancak yasayla ya da anayasa ile belirlenmiş durumlarda ve yöntemlerle gerçekleştirilebilir. KKTC’de, Belediyeler Yasası’nın 130. maddesinde, belediyelerle, merkezi yönetim arasındaki ilişkileri ele almaktadır. Bu maddeye göre, “belediyeler bazı görevlerini, anlaşmak suretiyle mülki idare bölümlerine veya merkezi yönetim kuruluşlarına yaptırabilirler”. Ayrıca, teftiş ve denetleme
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı
9
ile ilgili olarak Yasanın 131. maddesinde, “belediyeler ile bunlara bağlı kurum ve işletmelerin ve bunların kuracağı birliklerin, her türlü hizmet, hesap ve işlemlerini Sayıştay teftiş etmeye ve denetlemeye yetkilidir”, denilmektedir. İlgili maddeye göre, “Bakanlıklar belde sınırları içinde kendi alanlarına giren konularda yasalarla belirtilen teftiş ve denetimde bulunabilirler. Teftiş ve denetim, öğretici ve yol gösterici niteliktedir. Bakanlık bu amaçla gereksinim gördüğü bilgi ve belgeyi belediyeden istemeye, bunları görüp incelemeye yetkilidir”. Bilindiği gibi, yerel yönetim organları üzerinde de idari vesayet vardır. Belediye başkanlığından çekilme ve belediye başkanlığından düşme konusunda Belediyeler Yasası’nın 63. ve 64. maddesine göre, “Belediye başkanları, Bakanlığa yazılı olarak bildirmek suretiyle başkanlık görevinden çekilebilirler. Çekilme, Bakanlığa bildirilmekle hüküm ifade eder. Ancak olağanüstü hallerde çekilme, Bakanlığın kabulüne bağlıdır. İzni sona erdiği halde bir ay içinde özürsüz olarak görevi başına dönmeyen ya da izinsiz ve özürsüz olarak bir aydan fazla görevini terekeden belediye başkanları, meclisin kararı ve Bakanlığın onayı ile başkanlıktan çekilmiş sayılırlar. Belediye başkanlığına seçildikten sonra Seçim ve Halkoylaması Yasası’nın 9. maddesinde öngörülen seçilme niteliklerini kaybeden belediye başkanları başkanlıktan düşer”, denilmektedir. 8. maddenin 2. paragrafında, yerel yönetimlerin etkinlikleriyle ilgili olarak yalnızca yasayla ve anayasal ilkelere uygunluk sağlamak amacıyla hukuka uygunluk denetimi yapılacaktır. Bununla birlikte, üst düzeyde bulunan yönetimler yerel yönetimleri, kendileri adına yapılmak üzere görevlendirmiş oldukları işlerin gereğine göre yapılıp yapılmadığı (yerindelik denetimi) yönünden de yönetsel denetime tabi tutabilecekleri belirtilmektedir. KKTC Anayasası’nın 15. maddesi uyarınca, “ilçe sınırları içerisinde bulunan tüm kamu kurum ve kuruluşları ile tüm eğitim kurumları Kaymakamın denetim ve gözetimine bağlıdır. Kaymakam, Kaymakam Muavini, Bucak Sorumlusu ya da bir İlçe Müfettişi ile ilçede bulunan bütün kamu kuruluşlarının ve yerel kuruluşların (yerel yönetimler) durumlarını yasalar açısından her zaman denetlemek ve gözetmekle yetkilidir”. Burada, denetimin yasalara uygunluk açısından yapıldığının vurgulanması gerekmektedir. Yasaya göre, “teftiş ve denetim, öğretici ve yol gösterici niteliktedir. Bakanlık bu amaçla gereksinim duyduğu bilgi ve belgeyi belediyeden istemeye, bunları görüp incelemeye yetkilidir”. Ancak, yasa, teftiş ve denetimden sonrası için bir düzenleme yapmamıştır. Örneğin, yasa uyarınca belediye meclis kararlarını 15 gün içerisinde İçişleri Bakanlığı’na bildirmek zorundadır. Fakat belediyeler bu kararları 15 gün içerisinde bildirmez ise İçişleri Bakanlığı’nın yasal olarak bir yaptırımı bulunmamaktadır. Yine, bir başka örnek, İçişleri Bakanlığı’nın
10
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
belediyeden talep ettiği belgeleri belediyenin Bakanlığa sunmaması durumunda ne olacağı konusunda herhangi bir düzenlemenin bulunmamasıdır.
4. Mali Özerklik Yerel yönetimlerin mali özerkliğine ilişkin ilkelerin 9. maddede düzenlendiği görülmektedir. “Yerel Yönetimlerin Mali Kaynakları” başlıklı maddenin birinci paragrafına göre, ulusal ekonomik politika çerçevesinde, yerel yönetimlere, kendi yetkileri çerçevesinde kullanabilecekleri yeterli akçal kaynaklar sağlanacaktır. KKTC’de, Belediyeler Yasası’nın 77. maddesinde belediyelerin gelirleri ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir. Buna göre, “bu yasa ve diğer yasalarla belediyelere vergi, resim, harç, ücret ve benzeri adlarla sağlanmış olan gelirler; devlet gelirlerinden ayrılan paylar; belediyelerin kamu hizmeti alanında faaliyet gösteren kurum, işletme ve döner sermayeli kuruluşlarının net gelirleri; belediyelerin, hukuksal alandaki girişim ve uğraşları karşılığında sağlayacakları gelirler; devlet ve kamu kuruluşlarının koşullu veya koşulsuz yardımları; her türlü koşullu ve koşulsuz bağışlar ile alınan kredi ve borçlanmalar; belediye taşınır ve taşınmaz mallarının kira, satış ve başka surette değerlendirilmesinden doğan gelirler; bir yasa ile düzenlenen ve belediye sınırları içerisindeki taşınmaz mallardan alınan taşınmaz mal vergisi; para ve vergi cezaları; ve diğer gelirler” olarak yer almaktadır. Şart’ın 9. maddesinin 2. paragrafında, yerel yönetimlerin akçal kaynaklarının anayasa ve yasayla belirlenen sorumluluklarla orantılı olacağı ifade edilmektedir. KKTC’de görev-gelir oranı yasal olarak dengeli görülse de, uygulamada bazı sorunlar ile karşılaşılmaktadır. Özellikle personel fazlası bulunan belediyelerin gelir gider dengelerinde sorunlar görülmektedir. Yasa’nın 77. maddesi, belediyenin gelirleri konusunda “Belediyeler, kaynakların tahsis ve kullanımında, verimlilik ve maliyetin geri dönüşü esaslarını dikkate alırlar. Belde halkına götürülen ve sosyal amaçlı hizmetler dışındaki her türlü hizmetin bedeli, hizmetlerden yararlandırılan kullanıcılardan uygun bir şekilde tahsil edilir. Ayrıca, devlet tarafından, kalkınma plan ve programlarında belediyeler için öngörülen hedeflere ulaşılmasını gerçekleştirmek, belediyeleri teşvik etmek ve değişik sosyal ve ekonomik kalkınma düzeyinde bulunan belediyeler arasında hizmet dengesini sağlamak amacıyla, bu belediyelere mali yardım yapılır”, denilmektedir. 3. paragrafta, yerel yönetimlerin mali kaynaklarının en azından bir bölümünün, oranlarını yasanın koyduğu sınırlar içinde kendilerinin belirleyebilecekleri yerel vergi ve harçlardan sağlanacağı belirtilmektedir. Belediyeler Yasası’nın 77. maddesinde sayılan belediye gelirleri arasında bu Yasa ve diğer yasalarla belediyelere vergi, resim, harç, ücret ve benzeri adlarla
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı 11
sağlanmış olan gelirler de yer almaktadır. Bu kapsamda yalnızca belediyeleri ilgilendiren konularda vergi ve harç miktarlarını belediyelerin kendilerinin belirlediği, merkezi yönetimindenetiminde olan trafik gibi konularda vergilerden pay alma hakkı belediyelerde olsa da, oranın merkezi yönetim tarafından belirlendiği görülmektedir. 9. maddenin 4. paragrafında ise yerel yönetimlere sağlanan kaynakların dayandığı mali sistemlerin, görevin yürütülmesi için gereken harcamalardaki gerçek artışların olabildiğince izlenebilmesine olanak tanımaya yetecek ölçüde çeşitlilik göstermesi ve esneklik taşıması gerekmektedir, denilmektedir. KKTC’de belediye gelirleri, Belediyeler Yasası’nın 77. maddesinde düzenlenmiştir ve belediyelerin içinde bulunduğu mali sorunlar ve gelir yetersizliği dikkate alındığında, söz konusu gelirlerin çeşitliliği ve esnekliği tartışmalıdır. 5. paragrafa göre, mali bakımdan daha zayıf olan yerel yönetimlerin korunması, potansiyel mali kaynakların ve karşılanması gereken mali yükün eşitsiz dağılımının etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik akçal denkleştirme yöntemlerinin ya da buna eş önlemlerin alınmasını gerektirir. Bu yöntemler ve önlemler yerel yönetimlerin kendi sorumluluk alanlarında kullanabilecekleri takdir hakkını azaltmayacaktır. KKTC’de ne yazık ki etkili bir akçal denkleştirme uygulamasının varlığından söz etmek mümkün değildir. 6. paragrafta, yeniden dağıtılan kaynakların yerel yönetimlere paylaştırılmasının nasıl yapılacağı konusunda, kendilerine uygun bir biçimde danışılacağı belirtilmektedir. Belediyeler Yasası’na göre, belediyelere devlet gelirlerinden pay verilmektedir. Yasanın 108. maddesi uyarınca, “Belediyelere, devlet bütçesinde öngörülen yerel gelirlerin % 9’u (yüzde dokuz) oranında pay ayrılır. Bu pay son nüfus sayımına göre ilgili belediyelere nüfusları oranında bölüştürülür”. Ayrıca, katkı payına ek olarak “yerel gelirlerin % 0.25 (yüzde sıfır nokta yirmibeş) oranında ek katkı payı ayrılır. Belediyelerin metro, kanalizasyon, salhane, sosyal konut, yol ve su şebekeleri ile çöp imha veya ayrıştırma tesislerinin kurulması, yenilenmesi, geliştirilmesi gibi projeleri devlet tarafından ayrıca desteklenir ve bu amaç için gerekli ödenekler devlet bütçesine konur. Ancak, nüfusu 6000 veya 6000’den az olan belediyelerin projeleri öncelikle değerlendirilir”. 7. paragrafa göre, olabildiği ölçüde, yerel yönetimlere yapılan karşılıksız yardımlar belli projelerin finansmanına tahsis edilme koşuluna bağlanmayacaktır. Karşılıksız yardımlar, yerel yönetimlerin kendi yetki alanları içinde kendi politikalarına ilişkin olarak takdir hakkı kullanmadaki özgürlüklerine halel getirmeyecektir. KKTC’de, Belediyeler Yasası’nın 132. maddesi devletin belediyelere mali yardımlarını düzenlemektedir. Buna göre, devlet, belediyelere, geri ödemesiz ve koşula bağlı olarak mali yardım yapar,
12
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
denilmektedir. Yasada bu durum şu şekilde açıklanmaktadır: “Kalkınma plan ve programlarında belediyeler için öngörülen hedeflere ulaşılmasını gerçekleştirmek ve daha fazla görev yapmaya istekli belediyelere olanak tanımak; farklı ekonomik kalkınma seviyesinde bulunan belediyeler arasında hizmet dengesini sağlamak; sınırları içerisinde köyler bulunan belediyelerin bu köylere yönelik hizmetlerini teşvik etmek ve ülkenin turizmine, kültür ve sanatına ve savunma birimlerine hizmetleri ile katkıda bulunan belediyelerin bu hizmetlerinin kapsam ve kalitesini yükseltmek”. Bu amaçların gerçekleştirilebilmesi için, her yıl Bakanlık bütçesinde açılacak özel bir kaleme ödenek konulur. Bu kalemden yapılacak yardıma ilişkin uygulanacak esasların, Bakanlıkça belirleneceği de yine aynı maddede belirtilmiştir. Son paragrafta ise yerel yönetimlerin, sermaye yatırımlarının finansmanı için yasayla belirlenen sınırlar içerisinde, ulusal sermaye piyasasına girebilecekleri belirtilmektedir. KKTC Belediyeler Yasası’nın 139. maddesinde devletin belediyelere kredi sağlaması konusu düzenlenmiştir. Buna göre, “Devlet, belediyelerin altyapı yatırımlarının finansmanında kullanılmak üzere ihtiyaç duyacakları uzun vadeli ve düşük faizli iç ve dış kaynaklı kredilerin temininde belediyelere olanak sağlar”.
5. Yurtdışı İlişkiler Yerel yönetimlerin ulusal düzeyde birlik kurma hakkı ve yurtdışı ilişkileri Şart’ın 10. maddesinde düzenlenmiştir. 10. maddenin 1. paragrafına göre, yerel yönetimler, yetkilerini kullanırken, ortak ilgi alanlarındaki görevlerini yerine getirebilmek amacıyla, başka yerel yönetimlerle işbirliği yapabilecekler ve yasalar çerçevesinde birlikler kurabileceklerdir. 2. paragrafta, her devletin, yerel yönetimlerin ortak çıkarlarının korunması ve geliştirilmesi için birliklere üye olma ve uluslararası yerel yönetim birliklerine katılma hakkını tanıyacağı belirtilmektedir. Son paragrafta ise, yerel yönetimlerin, yasayla muhtemelen öngörülen koşullarda, başka devletlerin yerel yönetimleriyle işbirliği yapabilecekleri kuralı getirilmiştir. KKTC’de, ulusal düzeyde belediyeler kendi aralarında birlik kurma hakkına sahiptirler. Belediyeler Yasası’nın 128. maddesine göre, “Belediyeler, kendi güç ve sınırlarını aşan veya beraberce daha verimli ve ucuza mal edebilecekleri yerel nitelikteki hizmetlerin ortaklaşa yürütülmesi amacıyla, yasa ile oluşturulacak bir birlik kurabilirler”. Bu birlik Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği’dir. 39/2003 sayılı Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği Yasası uyarınca, Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği’nin görevleri şunlardır: “Belediyelerin ortak çıkarlarını savunmak ve geliştirmek; belediyelerin yasal ve kurumsal yapısını geliştirmek için çalışma yapmak; belediyeleri ilgilendiren yasal ve yönetsel düzenlemeler konusunda ortak görüş oluşturmak ve önerilerde
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı 13
bulunmak; yasalarla belediyelere verilen görevlerden bir veya birkaçının ortaklaşa ifasını gerçekleştirmek amacıyla her türlü altyapı, konut yapımı, planlama, kamu esenliği, kamu sağlığı ve tüketicinin korunması, çevre sorunlarının çözümü, turizm, kültür, eğitim ve sanat hizmetleriyle diğer yerel konularda faaliyette bulunmak ve bu faaliyetler ile ilgili her türlü malzeme, araç ve gereci üretip sağlamak; diğer iktisadi faaliyetlerde bulunmak, gerekli tesisleri kurmak, işletmek ve üye yerel yönetimlerce yapılacak yatırım ve yardımları kabul ve organize etmek; kamu kuruluşları veya onların kurdukları şirketlerle ve/veya yerel yönetimlerle her alanda şirketler, ortaklıklar kurmak ve işletmek, döner sermaye oluşturmak, üye yerel yönetimler adına iç ve dış piyasadan araç, gereç ve iş makinesi satın almak ve ortak araç parkları kurmak; belediyecilik konusunda eğitim ve araştırmalar yapmak; belediyelere, belediyeciliğin çeşitli alanlarında danışmanlık hizmeti sunmak ve yukarıdaki görevlerini gerçekleştirmek amacıyla komiteler kurmak ve gerekli konularda organizasyonlar oluşturmak”tır. Ayrıca, yasaya göre, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içerisinde faaliyet gösteren tüm belediyeler, Birliğin doğal üyeleridir. Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği dışında, belediyelerin “paylaşımlı hizmet sunumu” projeleri ile de aralarında işbirliği yaptıkları görülmektedir. Özellikle Avrupa Birliği projeleri kapsamında belediyelerin bu tür işbirlikleri yapmaktadırlar. Yine, Belediyeler Yasası’nın 48. maddesinde, belediye meclisinin görevleri arasında, yurtdışındaki belediyelerle karşılıklı temas ve kardeş şehir ilişkileri kurmak da yer almaktadır. KKTC’de bulunan belediyelerin birçoğu Türkiye Cumhuriyeti’ndeki belediyelerle kardeş belediye olmuşlardır.
Sonuç ve Değerlendirme KKTC Anayasası’nda her ne kadar yerel yönetim birimleri olarak bölge, belediye, köy ve mahalle sayılsa da, işlevsel olan yerel yönetim birimi belediyelerdir. Belediyelerin ise diğer ülkelerde olduğu gibi örgütsel yapısında, merkezi yönetimle olan ilişkilerinde ve mali yapısında kimi sorunları bulunmaktadır. Sorunların bir bölümü belediyeleri ilgilendiren yasal düzenlemelerden kaynaklansa da, asıl sorunların uygulamada ortaya çıktığı dikkat çekmektedir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın ortaya koyduğu ilkelerden birçoğunun KKTC’de, Anayasa’da ve yasalarda yer aldığı görülmektedir. Ancak, bu anayasal ve yasal düzenlemelerin Şart’ın ilkeleri ışığında yeniden gözden geçirilmeleri gerektiği de bir gerçektir. Anayasa ve yasalarda yerel özerkliğe ilişkin var olan kuralların uygulamaya geçememesi de sistemdeki en temel sorunlardan biridir denilebilir. Şu anki sistemde 28
14
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
belediyesi olan KKTC’de yerel yönetim reformu gerçekleştirerek bu sayının azaltılması hedeflenmektedir. Burada amaç, daha etkin ve daha verimli belediyecilik yapabilmek ve belediyeler için optimal büyüklüğü sağlayabilmektir. Ancak, belediyelerin sayısı azaltılırken hizmette etkinlik ve verimlilik sağlama hedefine ulaşmanın yanı sıra, AYYÖŞ’ün da önemli bir ilkesi olan yerel birimlere ve yerel halka danışılması kuralına da uyulması gerekmektedir. Yapılması planlanan yerel yönetimler reformunun en önemli amacı çağdaş ve özerk bir yerel yönetim sisteminin getirilmesini sağlayacak biçimde KKTC Belediyeler Yasası’nın yeniden düzenlenmesidir.
Kaynakça Keleş, Ruşen (1999), “KKTC’de Belediyeler ve Çağdaş Belediyecilik”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt: 8, Sayı:1, s. 115-125. Keleş, Ruşen (2016), Yerinden Yönetim ve Siyaset, 10. Basım, İstanbul, Cem Yayınevi. Keleş, Ruşen ve diğerleri (2017), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Yerel Yönetimlerin Sorunları ve Çözüm Önerileri, 1. Basım, Ankara, Nobel Yayınevi. Mengi, Ayşegül ve Can Umut Çiner (2015), “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı: Niteliği, Beklentiler ve Türkiye”, Yerel Yönetim, Kent ve Ekoloji, Can Hamamcı’ya Armağan, Aykut Çoban (Ed.), Ankara, İmge Kitabevi, s. 89-109. İşçioğlu, Deniz ve Tuğba Sin (2018), “KKTC’deki Yerel Yönetimlere Türkiye Cumhuriyeti Yardımları ile Avrupa Birliği Yardımlarının Karşılaştırılması”, Kentsel Politikalar, Ayşegül Mengi ve Deniz İşçioğlu (Ed.), Ankara, Palme Yayıncılık, s. 487-496.
Hukuki Kaynaklar KKTC Anayasası. 51/1995 sayılı Belediyeler Yasası. 65/2007 sayılı Belediye Personel Yasası 33/1998 sayılı Mülki Yönetim ve Bölümleri Yasası. 39/2003 sayılı Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği Yasası.
KENTLİLİK BİLİNCİ VE YEREL YÖNETİMLER Nazım BERATLI*
Giriş Tarih boyunca nüfusun çoğunluğu kırlarda yaşamıştır (Ortaylı, 2016: 285). Sanayi Devrimi’nden sonra, çağımızda dünyanın batı yarımküresi ile Japonya’da, kentli nüfus oranı artmış, nüfus oranı kentte yaşayanlar lehine değişmiştir. Bu bakımdan çevre sorunları, günümüzde, kentsel sorunlar anlamında ele alınabilir. Yerel yönetimlerle ilgili konular da dünyanın bu kısmında, yoğun olarak kentsel bir sorundur. Kentin nerdeyse ortaya çıkmasından beri, kent yönetiminin de varlığı biliniyor. Vezüv patlayıp da Pompei’yi küller altında bırakmadan önce, kentte ateşli bir belediye seçimi yapıldığını gösteren afişler ortaya çıkmıştır. En fazla 30 bin nüfusu olabilecek bu taşra ilçesinde, arkeologlar freskleri, banyo ve helâları ile sayısız konaklar bulunan sokaklar ortaya çıkarmışlardır (Childe, 2016: 277). Antik İtalyan kentlerinde köle barınaklarının bile merkezi ısıtma ile ısıtıldığı biliniyor (Childe, 2016: 279). Antik Yunan Polisleri’nin de belediyelerinin olduğu biliniyor (Childe, 2016: 277)(!) Öte yandan eski Yunan Polisleri’nden beri, kenti belirleyen ölçünün ne olduğu da hep tartışılmıştır. Tarih boyunca kent var olmakla beraber, her dönemde nüfus bakımından kentten daha kalabalık olabilen kasabalara rastlanmıştır. Bir yerleşim birimini “kent” olarak nitelemek için gerekli olan kriter hangisidir? Çok değişik yazarlar, bu soruya çeşitli yanıtlar veriyorlar, ama bir çok etkenin arasında asıl can alıcı olan, hangisidir? Buna cevap vermeye çalışalım.
*
Doç. Dr., Girne Amerikan Üniversitesi, KKTC, nazimberatli@gau.edu.tr
16 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
1. Kentin Ortaya Çıkması Gordon Childe, uygarlığın başına kentleşmeyi koyar. Childe’a göre, “Tek bir neolitik kültür yoktur … bir neolitik dinin varlığından da bir neolitik bilimden de bahsetmek, zordur.” (Childe, 2016: 77-78). Gerçekten de bilimler kentlerde gelişir. Modern sanat, din, devlet, felsefe, hukuk insanlığa kentlerin hediyesidirler. “Jacobs … Kentin, kırsal iskânla daha önce değilse aynı zamanda ortaya çıktığını göstermiştir. “ ( Braudel, 1993: 426). Childe’ın aktardıklarından biliyoruz ki, yerleşiklik ve tarımın başladığı Mezopotamya’da köylerin ve kentlerin ortaya çıkması, eş zamanlıdır. Bu açıdan bakınca, kır ve kent arasında ne tarihsel bir hiyerarşiden bahsedilebilir, ne de herhangi bir öncüllük; ardıllıktan … Herkesin bildiği bir başka gerçek de kırın kenti beslediği kadar, kentin de kırı beslediğidir. Kır ve kent arasında, karşılıklı bir diyalektikten söz edilebilir. O, antik kentin doğumunda, toplumun üretime katılmayan bir sınıfı besleyecek üretim düzeyine ulaşmış olmasını temel olarak alır, ama onun başat sınıfı, rahipler ve yöneticilerdir. Yani, din ve devlet (!) Mezopotamya kenti kerpiç bir sur ve hendek tarafından korunan, nüfusun köylere oranla yoğunlaştığı, zanaatların geliştiği, ticaretin ve özel mülkiyet ile birlikte ataerkilliğin de uç verdiği bir topluluktur. Ancak, antik kentin ayırıcı işaretini şöyle ifade eder: “Ortasında bir tapınak bulunan höyük, köy değil bir kent kalıntısıdır.” (Childe, 2016: 107).
2. Uygarlık ve İktidar Karşısında Kent ve Kır İbn-i Haldun, uygarlığı kentli ve kırlı diye ikiye ayırıyor. Göçebelik ile köylülüğü tarif eden Bedevilik ve kentliliği ifade eden Hadarilik (!) (Uludağ, 2015: 67). O’na göre kentli, “kentte yaşayan”dır (İbn-i Haldun, 1977: 194-95). Bedevi hayvan besler ve ekin diker; kentli ise sanayi ile uğraşır veya ticaret yapar. Ulaştığı üretim boyutundan dolayı daha zengindir, refahı daha yüksektir ve uygarlığı geliştirendir. İbn-i Haldun’a göre aslolan çiftçiliktir, kent onun üzerine gelişir ama ahlâki değerler, kırda daha yüksektir. Bolluk insanı zayıf kılar (İbn-i Haldun, 1977: 226-27). Engels ise kent ile köy arasındaki karşıtlığı belirgin hale getirenin uygarlığın kendisi olduğunu ileri sürmekle bir bakıma İbn-i Haldun çizgisini sürdürür. Kentte ulaşılan üretim boyutunun, üretime doğrudan katılmadan ondan pay alabilen tüccar ve yönetici sınıfları doğurduğunu belirterek, devletin doğuşunu da buna bağlar (Engels, 1971: 231).
Kentlilik Bilinci ve Yerel Yönetimler
17
İlber Ortaylı İstanbul (Konstantinapolis) ve Roma’yı örnek göstererek, köyün kenti beslemesinden hareketle, sadece Ortaçağ’da değil, ondan önce de beslenmek bakımından, köy egemenliğinin daha Roma, Bizans ve Sasani İmparatorluklarından beri bir vakıa olduğunu anlatır (Ortaylı, 2016: 285). “İtalya Roması için Kuzey Afrika, Pannonia ve hatta … Trakya, Konstantinapolis için Mısır dışında Mezopotamya, Dacia, Balkanlar ve Karadeniz’in kuzeyinde Tavridia (Kırım) önemli bölgelerdir.” (Ortaylı, 2016: 286). Buralardan gıda maddeleri gelmezse, bütün o “üst düzey” faaliyeti yapmak için kentte yaşayanların hayatta kalmaları mümkün değildir. “… XVI. yüzyılın İstanbulu’ndan söz ederken, … Yaşayabilmesi için bu kente, Balkanlar’ın alınabilecek tüm koyun sürüleri, Mısır’ın bakla, pirinç ve buğdayı, Karadeniz’in buğday ve odunu, Küçük Asya’nın sığır, deve ve atları ve … Tatarlar’ın Rusya’daki, donanmanın bütün Akdeniz çevresindeki akınlarından elde ettikleri ve hepsi de Bedesten’de satılan köleler gerekmekteydi (!)” (Braudel, 1993: 34). Bu bakımdan, “kendi ‘kırına’ dayanmayan hiçbir kent ya da kentçik yoktur” (Braudel, 1993: 423). “İktidar ilişkisi olmadan kent olamaz ve kent pazarı genelleştirir, mübadeleyi de evrenselleştirir” hükümleri de Braudel’e aittir (Braudel, 1993: 423). Ama öte yandan, Sibirya’da Irutsk kendini besleyecek kendi kırlarından önce doğmuştur (!) (Braudel, 1993: 426). Orada kırı kent doğurmuş oluyor (!) Kent, çevresini “yönetiyor”, ama o çevre olmasa kendi varlığı ortadan kalkmış olurdu (!) Kaldı ki, kentin yönetici rolü, her zaman için geçerli de olmamıştır (!) “Antik çağda kent köye, Ortaçağ’da ise köy kente egemendir” tespiti, Engels’e aittir (Engels, 1971: 231). Pek çok yazar, kenti iktidar ilişkisinin öznesi olarak tarif etmekte tamamıyla haksız görülemezler(!) Kenti sadece iktidar ilişkisi ile tarif etmenin mutlak olmadığı görülüyor.
3. Köy ile Kenti Birbirinden Ayıran Fiziksel Koşullar 3.1. Yüzölçüm Acaba, yüzölçüm bu konuda aradığımız ölçüt olabilir mi? 16. yüzyılda İzmir için, “bir pazar ve bir fuardan ibaret denilmiştir. Ne olursa olsun bir kent önce pazardır “ (Braudel, 1993: 440).
18 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Birinci Troya’nın 6 dönüm, ikincisinin ise sadece 9 dönüm üzerinde kurulmuş olmasından, sadece yüzölçümüne bakarak bir yerleşim birimine kent ya da köy diyemeyeceğimizi görebiliyoruz. Sanayi Devrimi öncesi Avrupa kentlerinin yüzölçümleri de bu görüşü tek başına haklı çıkaracak gibi değil. 3.2. Nüfus Yoğunluğu Fernand Braudel, Fransa’da 2 ile 5 bin nüfuslu “kentler”den bahsediyor. “Cazibe merkezi kentler ve nüfusu onlardan büyük kasabalar vardır … Şişkin hatta birleşen köyler, zorunlu olarak kent haline dönüşme kaderine sahip değillerdir … Varzy 18. yüzyıl başına kadar 2 bine kadar bir nüfusa sahiptir; fakat, burjuvazisi ile bal gibi bir kenttir” (Braudel, 1993: 423- 424). O çağda Britanya’da “kent” tanımlamasını hak edebilmek için, 5 bin nüfus yeterlidir. Almanya’da ise 400 (!) (Braudel, 1993: 424). Ortaçağ Mağusası’nın nüfusu, hiçbir zaman 3 bini geçmemiş olmakla birlikte, bu “kale kent” tanımlamasını her zaman haketmiştir (Luke, 1965: 120; Gunnis, 1973: 79). Tek başına nüfus yoğunluğu da kenti tarif etmeye yetmiyor. 3.3. Sur İçinde Korunuyor Olmak Pek çok batı dilinde “kent”i tanımlayan “Burg” kelimesinin dilimizdeki tam karşılığının, “burç= kale= hisar” anlamına gelmesinden, “kent olmayı sağlayan şey, yerleşim biriminin etrafında bir sur olmasıdır” dersek, acaba doğru bir tanım yapmış olur muyuz? Mezopotamya’daki ilk kentlerden, nerdeyse 19. yüzyıla, Sanayi Devrimi’nin başına kadar, bu tanım bizi tatmin edebilirdi. 16. yüzyıl sözlüklerinde kent, “surlarla çevrili oturma yeri” diye tanımlanmaktaydı. Batı Avrupa kentlerini tarif ederken Braudel, “bir sur ile korunan” ticaret, zenaat ve tarım alanlarından” bahsediyor (Braudel, 1993: 435). Ama aynı çalışmada, “kendinden emin yerde, sur yoktur” (Braudel, 1993: 432) da diyor. Yazar, Avrupa ve Çin’de bile kent surlarının öneminden bahsederken, Osmanlı kentlerinin bir sur ile korunmaya ihtiyaç duymadığını, hatta İstanbul surlarının bakımsızlıktan daha o zamandan işlevini yitirdiğini anlatıyor. Önadı, “Burg” da olsa, kalenin tek başına kır ile kent arasındaki farklılığı tam anlamı ile ifade ettiğini düşünmek mümkün değil. 3.4. Tarımdan Kopmuş Olmak “Tarımdan kopmuş olmak” dersek, aradığımız tanımlamayı yine bulamayız. Çünkü çok iyi bildiğimiz İstanbul’un beslenmesini bütün Balkanlar ve Karadeniz havzasından sağladığı halde, son yüzyıla kadar yaşayan sur içi
Kentlilik Bilinci ve Yerel Yönetimler
19
bostanlar, bu boyutta bir kentte bile tarım da yapılabildiğinin örneği olarak karşımızda duruyor. Kaldı ki, tek örnek İstanbul değil, Batı Avrupa kentlerini tarif eden Braudel, “bir sur ile korunan, ticaret, zenaat ve tarım alanlarından” bahsediyor (Braudel, 1993: 435). Tarih boyunca kentleri tanımlamak için “ticaret erbabı ve zenaatkârların yaşadığı yerleşim birimi”, “yönetici bir sınıfın yaşadığı bir mekan” gibi tanımlamalar yapıldı. Engels’e göre, kentler, “üretimden kopmuş, ticaret yapan “ bir sınıfın ortaya çıkmasından doğmuştur. Hepsi de doğru diye kabul edilebilir. Fakat hiçbiri tek başına ne kenti tarif edebiliyor ne de kır ile kentin farkının nerede olduğunu açıklayabiliyor (!) Zaten XVII. yüzyıla kadar büyük kentler bile kırsal faaliyetleri muhafaza etmişlerdir. Çobanlar, kır bekçileri, çiftçiler, bağcılar (Paris’te bile) barınmaktadırlar” (Braudel, 1993: 428). Buna karşılık, köylerde de nalbantlık gibi sanayi faaliyetleri sürmektedir. Fransa’da bu durum, XX. yüzyıl başlarına kadar sürmüştür (Braudel, 1993: 430). XIX. yüzyıl ortalarında Kıbrıs’ı ziyaret eden Avusturyalı Arşidük Salvator, Lefkoşa’yı anlatırken, sur içinde her evin bahçesinde sebze ve meyve tarımı yapıldığını, bunun yanında kent arazisinin yarıdan çoğunun “halk bahçeleri” şeklinde tarım yapılan alanlar halinde muhafaza edildiğini ve devletin tarımsal üründen % 10 vergi aldığını yazıyor (Salvator, 2012: 27-28). 3.5. Önemli Yol Kavşaklarında Bulunmak: Coğrafi Konum Kentlerin fiziksel özellikleri tartışılırken öne sürülen önemli kara ve su yolu kavşaklarında yer almak veya önemli yolların denizle buluştuğu bir noktada önemli bir liman olmak, koşulu da önemlidir. İstanbul hepsine örnektir, ama Orta Avrupa’dan Akdeniz’e ulaşan karayollarının son noktasında yer alan Selanik, bu konuda karakteristik örnektir. Braudel, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası’nda, Akkâ’da sona eren İpek Yolu’nun tam karşısında bulunmakla “Asya ile Avrupa arasındaki ticaretin, Ortaçağ boyunca en önemli bağlantı noktası olmak rolünü sürdüren Mağusa, bu konuda özel örnekler olarak konuşulabilir”, der (Braudel, 1993 b: 385). 3.6. Endüstri Merkezi Olmak Yönetsel, endüstriyel, ticaret ya da hizmet sektörünün üretim faaliyetine egemen olması, bir yerleşimi kent haline getirebiliyor mu? Yukarıda da andığımız gibi, Sibirya’da Irutsk kenti, kendi kırından önce doğmuştur ve “ kırlar ile kentsel merkezler arasında asla tam olarak tanımlanmamış, her zaman yeniden ele alınan bir iş bölümü söz konusudur. Tüccarlar, siyasal, dinsel,
20 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
ekonomik komuta işlevleri, zenaat faaliyetleri ilke olarak kent cephesinde geçmektedir. Fakat yalnızca ilke olarak, çünkü paylaşım, oyun esnasında bir o yana, bir bu yana geçmeye son vermiş değildir.” (Braudel, 1993: 426). XX. yüzyıl başlarına kadar, “Rusya’da endüstriyel ödevlerin büyük bölümü … köylere düşmektedir” ( Braudel, 1993: 430). Ele aldığımız fiziksel koşulların tümü de bir yerleşim biriminin kent diye tanımlanmasında etkili öğeler olmakla beraber, hiç biri de tek başına bu nitelemenin belirleyici olmasını sağlayamıyor.
4. Kent “Bina Etmek” Kişisel olarak tanık olunan bir örnekten bahsetmek yerinde olur. Şubat 2006 tarihinde Dünya İslam Örgütü Konferansı PAB Toplantısı için bulunduğumuz Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da çok beğendiğimiz altyapıyı yerel yöneticilerle konuşurken, heyet üyelerine “ Başkent olmak, Kuala Lumpur’a ağır geliyor (!) Bunun için kentin elli kilometre ötesinde, yepyeni bir “administrative city” inşa ediliyor (!)”, denilmişti. Yönetsel işlevlerin tümünün aktarılacağı bu “yeni kent” heyet üyelerimize gezdirilip, açıklamalar da yapılmıştı (!) Kauala Lumpur için Malezya yöneticilerinin öngörüsü, “eski kenti bir ‘commercial and cultural center’ olarak muhafaza edip, yönetsel ve “industrial” faaliyetlerin merkezi olarak inşa edilmekte olan, deyim yerinde ise “uydu kentler”e aktarmaktı (!) “Yönetsel kent”in şimdiden yaşamakta olduğunu, daha sonra basın haberlerinden öğrendik. Kuala Lumpur örneğinde görülüyor ki, yönetsel, endüstriyel, ticari ve kültürel faaliyetlerin her biri tek başlarına da bir yerleşim mekanının “kent” diye adlandırılmasına yetebiliyor (!) veya tek başına ya da birkaçı beraber olsa da bir yerleşim birimini kent yapan, fiziksel koşullar değildir. Fonksiyonel koşullar diyebileceğimiz, o yerleşim biriminde hüküm süren üretim faaliyetleri, Kuala Lumpur örneğinde görülmektedir. Öte yandan, yukarıdan beri bu fiziksel etkenlerin ne tek başlarına ne de birkaçı beraber, bir yerleşim biriminin kent diye tanımlanmasına yetmeyebileceğini aktarıyoruz. Nitekim, çok eski çağlardan beri pek çok mimar, düşünür, politikacı kendi kafalarındaki ideal kentleri insan eliyle kurmaya çalışmış, ama başarılı olamamışlardır. Ütopyasını kurmaya çalışan bu insanlardan ne Thomas Moore’un Ütopya adını verdiği, ne Campanella’nın Güneş Kent’i, ne Robet Owen’inki, ne De Fourier’ninki, ne Saint Simon’un zihinlerdeki ideal kentleri hayata geçebilmiş değillerdir (Eryıldız, 2003: 21-28). O “kurmaca” kentler, bugün yoklar (!)
Kentlilik Bilinci ve Yerel Yönetimler
21
Oysa, bir yandan 1700’de nüfusu 3700 olan New Amsterdam, öte yandan o gün (Braudel, 1993: 435) 7000 nüfuslu Boston, nerdeyse kaotik bir ortamda, spontane gelişerek, hala dimdik ayaktadırlar. Ele alınan ana fikir açısından, Baron Hausmann’ın restore ettiği Paris de ayaktadır, ama simgesel önemi bakımından belirtilmelidir ki, 1684’te Comedie Franchois’in karşısında açılmış olan Procope kahvesi de halâ yerli yerindedir, tiyatro da … (Braudel, 1993: 437). İşin sırrı acaba, nerededir? Başka bir kavram mı bir yerleşim biriminin kent diye tanımlanmasına yol açıyor? “Kent, kıra kendi ‘kentlilik bilincini’ soktuğu oranda” (Braudel, 1993: 424) onu yenmekte (!), kentlileştirmektedir”.
Sonuç Gördük ki, bu tanımlamayı tek başına üretim faaliyeti ile de yapamıyoruz. Farklı üretim sektörleri tek başlarına, birkaçı ya da hepsi birlikte, bulundukları mekana “kent” denilmesinin nedeni olabilmiş değillerdir. Yüzölçüm olarak, nüfus yoğunluğu olarak, üretim olarak daha büyük kasabalar ve daha küçük kentler vardır. Bundan hareketle ileri sürüyoruz ki, bir yerleşimi kent yapan şey, fiziksel veya fonksiyonel koşullar değil, kültürel koşullardır. Fiziksel altyapı, yollar, bulvarlar, parklar elbette önemli …Ama “aralarında derin farklar olmasına rağmen kentlerin ortak çizgisi, bunları hepsinin uygarlıklarının ürünü olmalarıdır” (Braudel, 1993: 446). Ama kendi özgün yaşam biçimi, kültürü, kendi uygarlığı olmayan yere, kent denmiyor sonuç itibarı ile … Din’in, devletin, hukukun, bilimin ve felsefenin kent kültürünün ürünleri olduğu ortada. Ancak, kentin kendisi de gerekli fiziksel ve fonksiyonel koşulların oluştuğu ortamlarda, kendine ait özgün bir kültürün doğması ile ortaya çıkıp, kalıcılaşabiliyor. Mezopotamya kenti için bile Childe’ın koyduğu ölçek, fiziksel güvenlik veya üretim faaliyetinin niteliğinden önce, kültürel birliği ifade ediyor, “Ortasında bir tapınak bulunan höyük, köy değil bir kent kalıntısıdır” (Childe, 2006: 107). Bazı kadim kentlerin önemlerini tarih boyunca sürdürmelerinin sırrını burada aramak lâzımdır. Kenti asıl kent yapan şey, fiziksel koşulları bulunmakla beraber, kültürel öğelerdir. Bir kenti kent yapan asıl öğe o kentin kendi özgün yaşam biçiminin varlığı ve sakinlerinin o bilinci edinip onu koruyup yaşatma istenci, kentlilik bilincidir.
22 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Kaynakça Braudel, Fernand (1993), Maddi Uygarlık, Cilt: 1, M. Ali Kılıçbay (Çev.), Ankara, Gece Yayınları. Braudel, Fernand (1993), Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, Cilt: 1, M. Ali Kılıçbay (Çev.), Ankara, İmge Kitabevi. Childe, Gordon (2006), Tarihte Neler Oldu?, Alaeddin Şenel ve Mete Tunçay (Çev.), Ankara, Kırmızı Yayınları. Engels, Freidrich (1974), Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Kenan Somer (Çev.), Ankara, Sol Yayınları. Eryıldız, Semih (2003), Batıkent, Ankara, İş Bankası Kültür Yayınları. Gunnis, Rupert (1973), Historic Cyprus, Nicosia, Rustem & Bro. İbn-i Haldun (1977), Mukaddime, Tarık Dursun (Çev.), Ankara, Onur Yayınları. Luke, Sir Harry (1965), Cyprus, London, Harrap/ Rustem & Bro. Ortaylı, İlber (2016), Osmanlı’ya Bakmak, İstanbul, İnkılap Kitabevi. Salvator, Arşidük Louis (2012), Kıbrıs’ın Başkenti Lefkoşa, Vur Yektaoğlu (Çev.), Lefkoşa, Galeri Kültür Yayınları. Uludağ, Süleyman (2015), İbn-i Haldun, Ankara, Harf Yayınları.
KÜRESELLEŞME, YEREL YÖNETİMLER VE KENTLİ HAKLARI Kıvılcım AKKOYUNLU ERTAN*
Giriş Küreselleşme; başta iletişim olanaklarının getirdiği yeni fırsatlar nedeniyle ülkeler arasındaki sınırların ortadan kalkması, ekonomik-siyasal ve toplumsal alanda ülkeleri aşan gelişmelerin ortaya çıkması, insan hakları ve demokrasi gibi temel kavramların küresel çapta etkili hale gelmesi ve diğer alanlarda küresel çapta ortak değerlerin ortaya çıkması olarak değerlendirilebilir. Bu geniş anlamdaki küreselleşme, bir yandan ulus ötesi örgütlenmelerin ve işbirliği süreçlerinin ortaya çıkmasını sağlarken diğer taraftan yeni kavramların tartışılmaya başlanması ve bu kavramlar çerçevesinde yeni kurumların ve değerlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu çerçevede küreselleşmenin yarattığı en önemli unsurlar, yerelleşmenin ve yerel kurumsallaşmanın artması, hak ve özgürlükler alanında yeni alanların ortaya çıkmasıdır. Bu çerçevede kentli hakları, insan haklarının genişlemesi açısından küreselleşmenin desteklediği önemli alanlardan birisidir. Küreselleşme süreci, bir taraftan güçlü merkezi yapıların zayıflamasına ve yerel yönetimlerin güçlenmesine yol açarken, diğer taraftan kentli hakları gibi yeni insan haklarının ortaya çıkmasını ve gelişmesini sağlayarak hak ve özgürlükler alanında yeni kapılar açmaktadır. Bu çalışmanın amacı, söz konusu gelişmeler çerçevesinde yerel yönetimlerin güçlenmesi ve kentli haklarının gelişmesini incelemektir. Çalışmada ayrıca, küreselleşme süreci ile hızlı bir artış sürecine giren kentli nüfusun kentsel gereksinimlerinin karşılanmasında yerel yönetimlerin rolünün ve etkinliğinin artması gerektiği üzerinde durulmaktadır. Çalışmanın temel yöntemi, ilgili literatürün taranması kuramsal tartışmaların incelenmesi ve uygulamadaki değişimlerin ele alınarak
*
Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, ertank@ankara.edu.tr
24 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
küreselleşme, yerel yönetimler ve kentli hakları arasındaki ilişkilerin irdelenmesidir. Çalışmanın temel varsayımlarından birisi, küreselleşmenin, devletler özelinde güçlü merkezi yapıların zayıflaması karşısında yerel yönetimlerin güçlenmesi ve kentli hakları gibi yeni kavramların gerçekleşmesinde yerelleşmenin destekleyici niteliğini güçlendirdiğidir. Ayrıca, küreselleşme, ulusüstü örgütlenmeleri ortaya çıkararak kentli hakları gibi yeni insan haklarının gerçekleşmesi açısından yeni fırsatlar sunmaktadır. Bir diğer varsayıma göre, küreselleşme, bir taraftan yerel yönetimlerin merkezi yönetim aleyhine güçlenmesini sağlayarak kentli haklarının gerçekleşmesine katkıda bulunurken diğer yandan devletler üstü organizasyonlar yoluyla neo-liberal politikaları yaygınlaştırarak kentli haklarının gerçekleşmesi yolunda yeni engeller oluşturmaktadır. Yine, küreselleşme, küresel çapta örgütlenen ve uygulama süreçleri yaratan temel kavramların ortaya çıkmasını desteklemektedir. Bu alanda öne çıkan yeni kavramlardan birisi de, yeni bir insan hakları kuşağının ortaya çıkmasıdır. Bu haklardan birisi olan kentli hakları, bu çerçevede küreselleşme sürecinin etkisiyle daha hızlı ve etkili biçimde gelişmekte ve uygulama alanı bulmaktadır. Buna karşın küreselleşme, azgelişmiş ülkelerde yoksulluğu arttırarak, eğitim kalitesini düşürerek toplumsal ilişkileri zayıflatarak ve demokratik olmayan yönetimleri ayakta tutarak yerel yönetimlerin özerkliğini ve etkili olmasını engelleyen sonuçlar yaratmaktadır. Öte yandan, küreselleşme süreci ile sayıları ve nüfusu hızla artan kentlerde, yurttaşların kentsel talepleri geçmişte olduğundan daha hayati bir nitelik kazanmıştır. Bu ihtiyaçlar nedeniyle kentli haklarının kuramsal ve uygulamadaki önemi ve etkisi artmaktadır. Küreselleşme süreciyle yerel yönetimlerin güçlenmesinin, yurttaş katılımı için yeni fırsatlar yaratmasının, yurttaş katılımının artmasının ise kentli haklarının gerçekleşmesini önemli ölçüde desteklemekte olduğu bir başka varsayımdır. Yukarıdaki varsayımlardan da görüldüğü gibi küreselleşme, bir yandan yerel yönetimlerin güçlenmesine yönelik yeni fırsatlar yaratırken, diğer yandan ulus devletleri kontrol eden uluslararası örgütlerin ekonomik, toplumsal ve kültürel politikaları nedeniyle yerel yönetimlerin özerkliğini ve gücünü azaltan gelişmelere de kaynaklık etmektedir. Çalışmanın önemli sınırlılıklarından birisi, küreselleşme sürecinin dayatmasına karşılık ülkemizin de içinde yer aldığı birçok coğrafyada güçlü merkezi yönetimlerin varlığını hala sürdürmesidir. Bir başka ifadeyle, Ortadoğu coğrafyası, Asya ve Afrika kıtalarında küreselleşmenin etkisi Avrupa ülkeleri ve diğer coğrafyalardaki gelişmiş demokrasilere oranla daha yavaş ilerlemektedir. Bu durum, küreselleşmenin yerel yönetimleri güçlendirmesine ve bu yolla kentli haklarının gerçekleşmesi önünde engel oluşturmasına neden
Küreselleşme, Yerel Yönetimler ve Kentli Hakları
25
olmaktadır. Çalışmamızda, bu sınırlılıklar dikkate alınarak genellemeler yapılmaya çalışılacaktır. Küreselleşme, yerel yönetimler ve kentli hakları arasındaki ilişkileri incelemeden önce, bu üç kavramdan ne anlaşılması gerektiğini kısaca açıklamakta yarar vardır. Kavramların içerikleri üzerinde görüş birliğine varılmaksızın yapılacak tartışmalar ve genellemelerin, büyük ölçüde eksiklikler ve yanlışlıklar barındırması kaçınılmaz olacaktır. Yerinden yönetim ile merkezi yönetim, iki farklı yönetim biçimi olarak ortaya çıkmasına rağmen, ikisinin de aynı yer ve mekanda bir arada var oldukları görülmektedir. Yerinden yönetimin değişik biçimleri olmakla birlikte (siyasi açıdan yerinden yönetim, hizmet açısından yerinden yönetim ve yer yönünden yerinden yönetim) konumuz açısından yerinden yönetimin alt kategorilerinden birisi olan yerel yönetimler (mahalli idareler) önem taşımaktadır. 1982 T.C. Anayasası’nın 127. maddesine göre mahalli idareler; 1) İl, belediye ve köy halkı düzeyinde; 2) Yerel halkın ortak gereksinimlerini karşılamak amacıyla; 3) Karar organları yerel düzeyde yaşayan seçmenler tarafından seçilen; 4) Kuruluş esasları kanun ile belirlenen; 5) Kamu tüzel kişiliğine sahip birimlerdir (Gözler, 2018: 72). Bu biçimiyle “mahalli idareler (yerel yönetimler), sınırları belli bir toprak üzerinde toplu yaşayan insanların oluşturduğu, vesayetine tabi olduğu merkezi idare (devlet) karşısında belli bir özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir (Gözler, 2018: 73). Diğer bir yerinden yönetim (yerel yönetim değil) birimi ise “yetki genişliği” (deconcentration) ismini alır ve merkezi yönetimin taşra teşkilatının başındaki amirlerin (Valiler ve Kaymakamlar) merkezi yönetim tarafından kendilerine verilen alanlarda merkeze danışmadan, merkezden emir ve talimat beklemeksizin merkez adına karar alabilme yetkilerini (Gözler, 2018: 89) ifade eder. Bu noktada merkeze danışmadan karar alabilme yetkisi, merkezi yönetimin her alanda denetimine tabi olmalarını ve gerektiğinde merkezi yönetimce kararlarının değiştirilebilmesini, her an görevden alınabilme durumunu ortadan kaldırmaz. Bu noktada, “yetki genişliği” biçiminde yetki kullanan vali ve kaymakamlar, doğrudan merkezi yönetimin yereldeki ajanları olup merkezi yönetimin taşra teşkilatı olarak bilinirler. Yerel yönetimler ise karar organları atama ile değil seçimle işbaşına gelen, yerel özerkliğe sahip, göreve gelmeleri ve görevden alınmaları yasalara tabi olan yönetim birimleridir. Bu noktada önemli olan bir konu, mahalli idarelere yasama ve yargı yetkileri verilememesidir. (Gözler, 2018: 103). Yerel birimlere yasama ve yargı yetkileri verilmesinin, “siyasi yerinden yönetim” biçimi olarak federal sistemlerdeki eyalet yapılanmalarını ifade ettiği unutulmamalıdır. T.C. Anayasası’nda merkezi idare ile mahalli idare arasındaki yetki paylaşımında temel kavramlardan birisi, “mahalli müşterek ihtiyaç” kavramıdır.
26 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Mahalli müşterek ihtiyaçların bir kısmı; beslenmek, barınmak, uyumak, dinlenmek, giyinmek, dolaşmak, eğitim almak, sağlık hizmetleri almaktır. Bu gereksinimlerin devlet ya da mahalli idareleri ilgilendirmesi için bireysel ihtiyaç olmaktan çıkıp müşterek ihtiyaç olması gerekir. Müşterek ihtiyaçlardan bazıları mahallidir, bazıları ulusaldır (Gözler, 2018: 117-119). T.C. Anayasası’nın 127/1. maddesinde belirtilen “mahalli müşterek ihtiyaçları karşılamak” yetkisi, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun 6. maddesinde, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 14. maddesinde, 442 sayılı Köy Kanunu’nun 13. ve 14. maddelerinde mahalli müşterek ihtiyaçların karşılanmasına ilişkin hükümlerle somutlaşmıştır (Gözler, 2018: 123). Türk mahalli idare sisteminde Fransa’daki gibi “mahalli kamu yararı” ilkesi gözetilmiştir (Gözler: 119-120). Türkiye’de yerel yönetim ya da mahalli idare birimleri, “il özel yönetimi”, “belediye” ve “köy” olarak üç türlüdür. Belediyeler ise büyükşehir belediyesi, il belediyesi, ilçe belediyesi ve diğer belde belediyeleri biçiminde alt gruplara ayrılabilir. Türkiye’de 51 adet il özel idaresi, 1397 adet belediye, 18.329 adet köy vardır (Gözler, 2018: 136). Türkiye’de il özel idareleri ile belediyeler arasında yetki paylaşımı yalnızca yer bakımından değil, konu bakımından da yapılmıştır. 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun 6. maddesinin birinci fıkrası, (b) bendine göre; il özel idaresi, “imar, yol, su, kanalizasyon, katı atık, çevre, acil yardım ve kurtarma, orman köylerinin desteklenmesi, ağaçlandırma, park ve bahçe konularında belediye sınırları içinde yetkili değildir (Gözler, 2018: 142). Literatürdeki “subsidiarity” (yerindenlik) ilkesine göre, yetki uyuşmazlığına yol açan mahalli müşterek gereksinim, öncelikle coğrafi alan olarak küçük olan mahalli idare tarafından karşılanması gerekir (Gözler, 2018: 143). Bu noktada bazı yetki çatışmaları olması kaçınılmazdır. Örnek olarak, bir köyde kanalizasyon patlaması, köy hem il özel idaresinin hem de köyün sınırları içinde olduğuna göre her iki idareye de aittir. Ancak, “yerindenlik” ilkesine göre yetki, öncelikle daha küçük ve yakın olan köy idaresine aittir (Gözler, 2018: 143). Bu çatışmaların yalnızca yerel yönetim biçimleri arasında değil, aynı yerel yönetim türleri arasında da yaşandığı bilinmektedir. Örneğin, büyükşehir belediyeleri ile ilçe belediyeleri arasında sık sık yetki çatışmaları ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde anayasal bir temeli bulunmamakla birlikte, “yerindenlik” ilkesinin dayanağı, iç hukukumuzda yürürlükte olan 1985 tarihli ve 1992 tarihinde onaylanan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’dır. Şart, Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrasına göre “temel hak ve özgürlüklere ilişkin değil, yerel yönetimlerin merkezi idare karşısında özerkliğine ve birbirleriyle olan ilişkilerine ilişkin olduğundan kanun üstü değildir (Gözler, 2018: 147).
Küreselleşme, Yerel Yönetimler ve Kentli Hakları
27
Yerel yönetimleri merkezi idarenin taşra teşkilatından ayıran en önemli niteliği, özerk olmalarıdır. Yerel yönetimlerin merkeze karşı özerk olabilmeleri için üç koşulun gerçekleşmesi gerekir (Gözler, 2018: 182-183): 1. Merkezi idare ile mahalli idareler arasında yetki paylaşımı yapılmış olmalı ve mahalli idarelere az çok önemli yetkiler bırakılmış olmalıdır. 2. Mahalli idarelerin özerkliğe sahip olması için kendine özgü karar ve yönetim organlarının bulunması gerekir. Bu idari özerklik olarak adlandırılır. 3. Mahalli idarelerin özerk olabilmesi için kendilerine özgü mali kaynakları bulunmalıdır ki, bu durum, “mali özerklik” olarak isimlendirilir.
Yerel özerklik ilkesi, gerek anayasal hükümler gerekse de Türkiye’nin imzalayıp onayladığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ile güvenceye alınmıştır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın 3. maddesi, “özerk yerel yönetim” kavramını, “yerel makamların kanunlarla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yönetme imkânı” olarak tanımlamıştır. Şart’ın 3. maddesinin ikinci fıkrasına göre, özerk yerel yönetim hakkının, “doğrudan, eşit ve genel oya dayanan gizli seçim sistemine göre serbestçe seçilmiş üyelerden oluşan ve kendilerine karşı sorumlu yürütme organlarına sahip olabilen meclisler” tarafından kullanılması gerekmektedir (Gözler, 2018: 191). Şart’ın 4. maddesinin ilk fıkrası, “yerel yönetimlerin temel yetki ve sorumluluklarının anayasa veya kanun ile belirlenmesini öngörmektedir. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ise, “yerel yönetimler kanun tarafından belirlenen sınırlar içerisinde, yetki alanlarının dışında bırakılmış olmayan ya da başka herhangi bir makamın görevlendirmemiş olduğu tüm konularda faaliyette bulunmak açısından tam takdir hakkına sahip olacaktır (Gözler, 2018: 191). Şart’ın 5. maddesi, yerel yönetimlerin sınırlarının referandum yoluyla ilgili yerel topluluklara önceden danışılmasını öngörmektedir (Gözler, 2018: 192). Yerel yönetimlerin merkezi idare tarafından denetlenmesine belli koşullarda izin vermektedir. Şart’ın 8. maddesine göre, “yerel makamların her türlü idari denetimi ancak kanunla veya anayasa ile belirlenmiş durumlarda ve yöntemlerle gerçekleştirilir. “İdari denetim, anayasa ve kanunla belirtilen ilkelere uygunluk sağlamak amacıyla yapılacaktır. Bunun yanı sıra Şart, yerel makamların yetkili kıldıkları işleri gerektiği gibi yapıp yapmadıklarının denetlenmesine de olanak tanımaktadır (Gözler, 2018: 192). Şart’ın 9. maddesinin birinci fıkrası, yerel yönetimlere yeterli kaynak sağlanmasını da öngörmektedir. Şart’ta (9. madde, ikinci fıkra) söz konusu kaynakların yerel yönetimlerin anayasa ve kanunla saptanan sorumluluklarıyla orantılı olması istenmektedir. Şart’ın 10. maddesi, yerel makamların birlik kurma ve birliklere katılma hakkını kabul etmektedir. Şart’ın 11. maddesi, yerel yönetimlerin özerk yönetim ilkesine saygıyı sağlamak
28 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
amacıyla yargı organlarına başvurma hakkına sahip olduklarını öngörmektedir (Gözler, 2018: 192). Görüldüğü gibi Şart, yerel özerkliğin değişik kapsamlarını da dikkate alan bütüncül bir içeriğini ortaya koymuştur. Ne yazık ki, Şart’taki düzenleme tatminkâr olsa da Şart’ın uygulamadaki ihlallerinin takip edilip düzeltilmesi konusunda ciddi bir prosedür olduğu söylenemez. Yerel yönetimlerin özerkliğini zedeleyen en önemli düzenleme, bu birimlere özerklik tanıyan Anayasa tarafından getirilmiştir. T.C. Anayasası’nın 127. maddesinin 4. fıkrası; görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma ya da kovuşturma açılan mahalli idare organlarının veya bu organların üyelerinin, İçişleri Bakanı tarafından kesin hükme kadar görevlerinden uzaklaştırılmasına olanak vermektedir. Ayrıca, T.C. Anayasası’nın 127. maddesine göre idari vesayet, merkezi idarenin mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun biçimde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli idarelerin gereksinimlerinin karşılanması amacıyla kanunda belirtilen esas ve usuller çerçevesinde idari vesayet yetkisine sahip kılınmıştır. 1. Küreselleşme Küreselleşme ve yerel yönetimler ilişkilerini incelerken, birçok kesim tarafından kullanılan “küreselleşme” kavramının içeriğini ve sınırlarını iyi belirlemek gerekir. Eğer küreselleşmeyi çok dar ya da her şeyi kapsayacak biçimde tanımlarsak, yerel yönetimler ve kentli hakları üzerindeki etkilerini de yanlış saptamış oluruz. Küreselleşme süreci, sermaye, ticaret, nüfus, mal ve hizmetler, kültür ürünleri vb. çeşitliliğinin, akışkanlığının ve dolaşımının artması (Öncü ve Weyland, 2000: 13-14) olarak açıklanabilir. Bu anlamda ilk küreselleşme tohumlarının iletişim olanaklarının artması ile ortaya çıktığını görebiliriz. Tarihte telgrafın bulunması ve kullanılmaya başlaması, bu açıdan bir milat sayılabilir. 1836’da ilk çalışan telgrafı bulan Morse’un ismiyle “morse alfabesi” ile çalışan ilk elektrikli telgraflar, 1844’de çalışmaya başladı. Daha sonra ise radyo dalgaları ile çalışan telgraflar hayatımıza girdi. Graham Bell’in 1876’da telefonu icat edip ilk kez kullanması ve 1880’de ilk telefon aletini Charles Sumner Tainter ile birlikte icat etmesiyle küreselleşmenin temellerini atan iletişim devriminin gerçekleştiği söylenebilir. Elbette küreselleşmenin temelinde iletişim olanaklarının hızla artması ve teknolojinin gelişmesi yatmakta ve telgraf-telefonun icadı ile bu konuda önemli fırsatlar yakalanmış görülmektedir. Ancak, bizim kullandığımız anlamdaki “küreselleşme”, daha çok ekonomik anlamda küreselleşmenin getirdiği
Küreselleşme, Yerel Yönetimler ve Kentli Hakları
29
olanakların iletişim, teknoloji paylaşımı, hızlı sanayileşme ve bunun getirdiği ticaretin sınırları aşması süreci ile bağlantılıdır. Bu süreçte yalnızca ekonomik alanda değil, başta belirttiğimiz gibi iletişim ve ulaşım alanlarında, teknolojinin yaygınlaşmasında, kültürel açıdan sınırların aşılması, ortak dil ve kavramların kullanılmaya başlaması, ulus ötesi güçlü kurumların ortaya çıkması ve güçlenmesi sürecinde ortaya çıkan büyük bir değişim ve dönüşüm söz konusudur ve küreselleşmeyi yaratan da bütün bunların birlikteliği olmaktadır. Elbette, küreselleşme sürecinin itici gücü, ekonomik gelişmenin ve ticaretin ülke sınırlarını zorlamaya başlamasıdır. Küreselleşme, pazarın gücünü pekiştirirken, mekan, zaman ve siyasetin rasyonelliğine yönelik algılarımızı etkileyen kentsel yaşamımızı yeniden üretmektedir (Boudreau, 2017: 58-59). Böylece küreselleşme süreci, beraberinde başka dönüşümleri de hızlandırmaktadır. 1990’ların sonlarında küreselleşme karşıtı hareketler, küresel ve yerel arasındaki diyalektik arasındaki araştırmalara esin kaynağı olmuş, kentsel yurttaşlık ile ilgili tartışmalara yol açmıştır (Boudreau, 2017: 73). Bu nedenle, küreselleşme, kendine yönelik uluslararası ve yerel kentsel hareketleri de yaratmıştır. Bu hareketler de özünde küreselleşmenin getirdiği fırsatlar (örneğin, internet üzerinden iletişim) üzerinden beslenmiştir. Küreselleşme, bir yandan da neo-liberal yaklaşımların güçlenmesine neden olmuştur. Boudreau’nun belirttiği gibi, yapısal dönüşümlere yol açmakta olan küreselleşme, kentleşme teriminden ayrıcalıklı kılınmıştır, çünkü küreselleşme aynı zamanda bir kentleşme sürecidir. Bununla birlikte, kentler alan olarak büyümekte, küresel ekonominin dönüşmekte olduğu ekonomik, kültürel ve siyaset etki odaklarına bürünmektedir. Kentleşmenin getirdiği mekan, zaman ve ussallık, siyasal sürecin tanımını da etkilemektedir (Boudreau, 2017: 171). Bu noktada küreselleşmenin, kentleşme sürecini de yeniden biçimlendirdiği gözden uzak tutulmamalıdır. Neo-liberalizm, ekonomi yazınına özgü bir terim olarak doğup küreselleşme olgusuna dönüştürülmüştür (Kazgan, 2016: 55). Kazgan’ın küreselleşme tanımı; “küreselleşme, sermaye hareketlerinin ve krizler ile durgunluğun küreselleştiği ama büyüme ile refahın, ülkelerin kendisine özel ya da bölgesel kaldığı bir süreçtir” (2016: 71). Küreselleşme terimi, büyümenin küreselleşmesini değil, düşük gelir sınıfının tasfiye edilmesi dışında, krizlerin küreselleşmesini sağlamakta, küreselleşmenin dünya refahını arttırdığına yönelik iddialar da asılsız çıkmaktadır (Kazgan, 2016: 62, 71). Bu noktada, küreselleşmenin dünya geneline bir refah ekonomisi yaydığı kanısına kapılmak yersiz olup dünyanın büyük bölümünde açlık ve sefaletin, sefaletin ve çatışmaların kaynağının da
30 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
küreselleşme olduğunun unutulmaması gerekir. Bu duruma bazı rakamlar ile bakalım. Dünya Toplam Gelirinin Üç Farklı Gelir Sınıfı Açısından Paylaşımı Gelir Sınıfı 1.Düşük Gelirli
1984
1996
2007
2011
% 3,5
% 5,6
% 2,0
%1
2.Orta Gelirli
% 24,1
% 18,6
% 31,2
% 27,6
3.Yüksek Gelirli
% 72,4
% 75,8
% 66,8
% 71,4
Toplam :
% 100
% 100
% 100
% 100
_______________________________________________________________ Kaynak: World Bank, World Development Indicators, 1984-2011’den akt. Kazgan, 2016: 63.
Gelir Göstergeleri Gelir Sınıfı
2015 (Milli Gelir-GNI)
1.Düşük Gelir
% -3,8
2.Düşük Orta Gelir
% 16,1
3.Yüksek Orta Gelir
% 17,2
4.Yüksek Gelir
% 9,1
__________________________________________________ Kaynak: World Bank, World Development Indicators 2017.
Yukarıdaki tablolardan da görülmektedir ki, küreselleşmenin olumsuz etkileri altında yoksulluk yayılmakta, yüksek gelir grubunun payı yükselirken, düşük gelir grubunun dünya toplam gelirindeki payı giderek azalmaktadır. Ekonomi alanındaki dengesizlik-eşitsizlik, kentsel yapılara da eşitsizlik ve adaletsizlik olarak yansımaktadır.
Küreselleşme, Yerel Yönetimler ve Kentli Hakları
31
Yoksulluk Oranı - Nüfus % (2013) Doğu Asya ve Pasifik
3,5
Avrupa ve Orta Asya
2,2
Latin Amerika ve Karayipler
5,4
Güney Asya Sahra altı Afrika Dünya
15,1 41 10,7
___________________________________________ Kaynak: Dünya Bankası, World Development Indicators 2017.
Görüldüğü gibi, özellikle Sahra Altı Afrika’nın yoksulluk oranı çarpıcıdır. Dünya kentsel nüfusu insanlık tarihinde daha önce görülmemiş bir düzeye ulaşmıştır ve bu nüfus artışı kentsel hizmetlerin yeterli ve ödenebilir koşullarda sunumunu ve kentsel sorunların çözümünü güçleştirmektedir. Kazgan’a göre, dünyanın bütünleşmesine, gerçek küreselleşmenin yerleşmesine en büyük engel, eşitsizliklerin var olduğu bir ortamda, yönetme ve rekabet gücü farklılıklarının üst düzeyde sürdüğü koşullardaki kapitalizmin yapısıdır (Kazgan, 2016: 167). “Küreselleşme, iki önemli çatlak yaratmakta: 1. Ülke içi gelir dağılımında çalışan-çalıştıran farkı; 2. Ülkeler arasında yüksek gelirli sınıf ile orta gelirli ve düşük gelirli sınıf bağlamındaki küresel farklılaşma” (Kazgan, 2016: 167). Bu durum ne ulusal düzeyde ne küresel düzeyde bütünleşmeye katkı sağlayabiliyor. Kazgan’a göre; “küreselleşen dünyada iki eğilim gözlenmekte; 1. Ülkelerarası birleşme grupları kurulmakta, 2. Ülkelerin kendi içlerinde güçlenen sınıflaşma farkına göre ayrışma yaşanmakta” (Kazgan, 2016: 170). Uluslararası alanda serbest rekabet sonucu, gümrük birlikleri, bölgesel ticaret anlaşmaları ülkelerarası yeni birleşmeleri doğuruyor. Bunlar ticaret şartlarını kendi aralarında farklılaştırıyor, daha imtiyazlı hale getiriyor-dış bütünleşmelerle bölgesel serbestleşme anlaşmaları artıyor; içeride ise işçi birlikleri parçalanıyor, sendika örgütleri güçsüzleşiyor (Kazgan, 2016: 170). Küreselleşmenin ekonomik alanda gelir adaletsizliği yaratması, mekâna ve toplumsal ilişkilere de yansımakta ve bu yolla kentli hakları önünde yeni engeller yaratmaktadır. Adaletin en başta gelen ilke olduğu insan hakları ve dolayısıyla kentli haklarının uygulanma sürecinde küreselleşme, adaletsizlikleri meşrulaştırarak ve yaygınlaştırarak kentli hakları önünde aşılması güç engeller yaratmaya devam etmektedir.
32 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Küreselleşme ile “ağ toplumu” fikri arasında yakın bir ilişki vardır. 20. yüzyılın sonunda gelişen ekonomi modeli, ağ örgütlenmesine dayalı olarak işlemektedir. İletişim alanı dışında toplumsal ve ekonomik alanlar da dahil olmak üzere tüm süreçler, “ağlar” temelinde örgütlenmektedir (Erbay ve Akgün, 2017: 82). Ağ Toplumu ile toplulukların kontrol edilmesi kolaylaşmakta, böylece devletlerin kontrolü de mümkün olmaktadır. Bu süreçte pek çok alandaki adaletsizlik yanında bilgiye ve teknolojiye sahip olanlarla olmayanlar arasındaki ayrışma da giderek artmaktadır (Erbay ve Akgün, 2017: 76). Küreselleşme süreci, “aynı zamanda büyük kentlerin alanlarının, nüfuslarının artmaya başladığı bir dönemdir” (Keleş ve Mengi, 2017: 62). İletişim, ulaşım ve üretim teknolojilerindeki gelişmeler, fiziksel, ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel akışkanlık yaratan küreselleşme sürecinde, özellikle büyük kentlerdeki altyapı yatırımları ve diğer kentsel hizmetlerin finansmanı, mali kaynakları sınırlı olan kent yönetimlerinin dış borçlanmaya yönlendirilmesi kentleri uluslararası sermayeye mecbur bırakmıştır (Keleş ve Mengi, 2017: 61-62). Bu durum, uluslararası sermayenin yalnızca devletleri değil, kent yönetimlerini de teslim almasının yolunu açmıştır. Aynı gelişme, küreselleşme ile “ağ toplumu” yaratma çabalarına da önemli destekler sağlamaktadır. Küreselleşmenin olumsuz yanlarına karşılık, önemsenmesi gereken olumlu yanları da bulunduğu reddedilemez. Küreselleşme süreci, demokrasi, insan hakları, yönetişim, yerelleşme, yerellik (yerindenlik, hizmette halka yakınlık ilkesi), katılım, şeffaflık, hesap verilebilirlik, sürdürülebilirlik (Aktörleri ise, bireyler; üniversiteler, araştırma kuruluşları, STK’lar; merkezi ve yerel yönetimler (Tekeli, 2016: 235-236) ve sürdürülebilir kalkınma gibi unsurların yayılmasına ve güçlenmesine katkı sağlamıştır (Erbay ve Akgün, 2017: 86, 89). Bu kavramların ortaya çıkışı, yayılması ve ülkelerin mevzuatını biçimlendirmesi, küreselleşme sürecinin olumlu bir yönü olarak değerlendirilebilir. Bu kilit kavramların uluslararası belgelerde de yer bulduğunu söyleyebiliriz. Diğer yandan, küreselleşmenin yarattığı fiziksel, ekonomik, toplumsal, siyasal ve kültürel akışkanlık, ulus devlet kavramını bile tartışılır hale getirmiş; ulusüstü yapıların yanında yerel yönetim ve bölge yönetimi gibi ulusaltı yapıların önemini artırmıştır (Keleş ve Mengi, 2017: 61). Bu durum, “yerindenlik” ilkesinin uygulanması açısından yeni fırsatlar yaratmaktadır. Gelişmiş Avrupa ülkeleri bu fırsatları değerlendirirken, gelişmekte olan ülkelerde halen bu fırsatların yaşama geçirildiği söylenemez.
Küreselleşme, Yerel Yönetimler ve Kentli Hakları
33
Küreselleşme sürecinin etkileri altında kamu hizmetlerinde çeşitlenme, mal ve hizmet çeşitliliği, teknolojik gelişmeler, iletişim ve ulaşım olanaklarının çeşitlenmesi (ve ucuzlaması), “toplumun çeşitlenen ve artan gereksinimleri, kentsel hizmetlerin tek bir merkezden görülmesi yerine yerel halka en yakın yönetim birimlerince yerine getirilmesi gereği doğmuştur“ (Keleş vd., 2017: 83). Bütün bunlar, küreselleşmenin özellikle yerel yönetimler açısından getirdiği fırsatlar olarak değerlendirilebilir.
2. Küreselleşme, Yerel Yönetimler ve Kentli Hakları Küreselleşme, görünüşte ulus-devletlerin güçsüzleşmesi yoluyla demokrasiyi, yerel katılımı ve dolayısıyla yerel yönetimleri güçlendirir gibi görünse de küresel güçlerin devletlerin yerine geçerek neo-liberal politikaları dayatması sonucu yerel yönetimlerin güçsüzleştirilmesi yolunda çok etkili oldukları da bilinmektedir. Ulusötesi kurumsal yapılar neo-liberal politikaları dayatma sürecinde yerel yönetimleri etkisizleştirirken, diyalektik olarak aynı sürecin yerel yönetimleri güçlendiren ulusüstü kurumsal yapılar yarattığı da görülmektedir. Örneğin, Yerel Gündem 21, yerel sorunların çözümünde halk katılımının ve sürdürülebilir kalkınma ereklerinin merkezi yönetim ve yerel yönetimler düzeyinde başarılma olasılığı açısından önem taşıyan bir süreçtir. Bu süreçte ulusal ve yerel çapta kurulan ve halk katılımına kapı aralayan kent konseyleri, kentlilik bilincinin gelişmesi ve yayılması, sürdürülebilir kalkınma ilkeleri temelinde katılım süreçlerinin gelecekte işletilebilmesi açısından önem taşımaktadır. Bugünkü yapısıyla dileyen yurttaşların yer almasına açık olmasa da kent konseyleri, kentsel sorunların üyelerince tartışılmasına ve çözüm aranmasına katkı sağlamakta; belediye meclislerine tavsiye niteliğinde sunulan kararlarının yaptırımı olmasa da, halk katılımı açısından kayda değer bir başlangıç teşkil etmektedir. Kentli hakları açısından umut vaat eden kent konseyi deneyimi, örneğin Türkiye’de oluşum yapısı açısından sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Belediye Kanunu’na göre (8. madde); mahallin en büyük mülki idare amiri veya temsilcisi; belediyenin içinde bulunduğu seçim bölgesi veya bölgelerinin milletvekilleri; belediye başkanı veya temsilcisi; illerde valiler, ilçelerde kaymakamlar tarafından belirlenen kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri (en fazla on kişi); meclis üye tam sayısının yüzde 30’unu geçmemek üzere belediye meclisinin üyeleri arasından seçeceği temsilciler; belediye başkanının çağrısı üzerine muhtarların kendi aralarından seçecekleri 10 temsilci; beldede teşkilatı bulunan siyasi partilerin temsilcileri; varsa üniversitelerden birer temsilci; kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar, noterler,
34 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
baro, kooperatifler, birlikler konuyla ilgili dernek ve vakıf temsilcileri; kent konseyince kurulan meclis ve çalışma gruplarından birer temsilcinin katılımıyla oluşturulması, kent konseylerinin toplumun tüm kesimlerine açık olmaması sonucunu doğurmakta ve kentli haklarının gerçekleşmesi açısından sorun yaratmaktadır. Bunun yanında, aynı düzenlemenin 11. maddesi ile Yürütme Kurulu’nun Genel Kurul’un gündemini belirlemesi ve Genel Kurul tarafından oluşturulan görüşleri belediyeye yalnızca sunması, kent konseylerinin gündem oluşturma iradesinin sınırlanması ve alınan kararların herhangi bir bağlayıcılığının olmamasına yol açmakta, bu durum ise kent konseylerinin amacı, temel ilkeleri ve kentli haklarının kapsamıyla çelişmektedir. Türkiye’den örneklerle konuyu açarsak; halk katılımına ilişkin olarak 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 13. maddesi ile herkesin ikamet ettiği beldenin hemşehrisi olduğu; belediye karar ve hizmetlerine katılma hakkı bulunduğu; belediye çalışmalarına ilişkin olarak bilgilenme hakkı bulunduğu; 9. maddesinde; belediyenin mahallenin ve muhtarlığın ihtiyaçlarının karşılanması ve sorunlarının çözümü için bütçe olanakları ölçüsünde gerekli yardım ve desteği sağlamasına; kararlarında mahallelinin ortak isteklerini göz önünde bulundurmasına; hizmetlerin mahallenin ihtiyaçlarına göre sunulmasına hükmedilmiştir. 24. maddesinde belediye meclisleri üyeleri arasından belirlenen üyelerle ihtisas komisyonları kurulabileceği, komisyon toplantılarında kendi görev ve faaliyet alanlarına giren konuların görüşüleceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca, aynı kanunun 18. maddesinin c fıkrasında ve 41. maddesinde, varsa üniversiteler, meslek odaları ve konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınarak stratejik plan hazırlanacağı öngörülmüştür.1 Sonuç olarak, küreselleşme süreci, bir yandan neo-liberal politikalar ile ulus devletlerin güçlerini azaltıp yerel yönetimleri güçlendirirken, diğer yandan özelleştirme politikaları ile yerel yönetimlerin güçsüzleşmelerine de zemin hazırlayabilmektedir.
3. Kentli Hakları ve Katılım T.C. Anayasası’nın 127. maddesine göre, mahalli idareler, il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek gereksinimlerini karşılamak üzere kurulmuş, seçmenler tarafından seçilmiş kamu tüzelkişilerdir. Merkezi yönetim de yerel hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun biçimde yürütülmesi, kamu 1
Belediye Kanunu’nun katılımcılık yöntemlerine ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz.; Erbay ve Akgün, Türkiye’de ve Avrupa’da Yerel Yönetimler, 2. Baskı, Röle Akademik Yayıncılık, 2017, s. 108-109.
Küreselleşme, Yerel Yönetimler ve Kentli Hakları
35
görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve yerel gereksinimlerin gereği gibi karşılanması amacıyla idari vesayet yetkisini kullanır. Herkesin (T.C. vatandaşı olmayanların bile) yaşama hakkını geliştirmek üzere merkezi ve yerel yönetim birimlerinin işbirliği ve eşgüdümü gözeterek siyasi parti ayrımı gözetmeksizin temel kentsel hizmetleri halka sunma sorumluluğu açıktır. Özellikle merkezi yönetimin yerel yönetimleri destekleyici ve yapıcı biçimde yönlendirici bir rol oynaması gerekir. Bu noktada kişisel haklardan yaşama hakkının bir uzantısı olarak, seçme ve seçilme hakkının bir anlamda siyasal hakların; ekonomik, toplumsal ve kültürel hakların ve çevre hakkının da içinde bulunduğu dayanışma haklarının bir uzantısı olarak “kentli hakları” karşımıza çıkmaktadır. Kentli haklarının elde edilmesinde katılım ilkesinin kilit bir önemi bulunmaktadır. Küreselleşme süreci de yurttaş katılımı yoluyla kentli haklarının gerçekleştirilmesine zemin hazırlayabilir. Kentler ve çağdaş, ortak, toplu, yerel gereksinimlerin karşılanması için kurulan belediyeler, insanın toplu ve daha iyi koşullarda yaşaması içindir. Antik Yunan döneminden beri kentler, daha “iyi yaşam yeri” olarak tercih edilen yerleşim alanlarıdır. Kentler aynı zamanda siyasal iktidarların yerleşiği ve güçlerini pekiştirdiği alanlardır. Bu noktada kent yönetimleri olarak karşımıza il özel idareleri ve belediyeler çıkmaktadır. Temel sorunumuz kentlere ilişkin kararların yönetimlerin mi, yoksa kentte yaşayan halkın taleplerine ilişkin olarak mı alınacağıdır. Kentler, halk için kuruluyorsa, alınan kararlar ve gerçekleştirilen projeler halkın yaşamını etkiliyorsa, halkın taleplerinin dikkate alınması bu yönde de yönetim ile halkın ortak kararlarını yansıtması önemlidir. 20. yüzyılın mirası olan küreselleşme koşulları altında bir yandan kentlerde yaşayan nüfus artmakta, kentsel hizmetlerin kapsamı genişlemekte; diğer bir taraftan bu nüfus baskısı altında kentsel hizmetlerin niteliğinin düşmesi, fiyatlarının artması kentlerdeki yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuz koşullar altında kentli haklarının nesnesi nüfus miktarı ve kentte yaşayan nüfusun kentsel haklarının gerçekleşmesinin kaçınılmazlığı artmaktadır. Kentin ve kentsel hizmetlerin metalaştırılması (ticari bir alan ya da kar alanı olarak görülmesi) kentleri ve kentlileri değersizleştirmektedir. Bu anlayışın yansıması halkın müşteri, temel kentsel hizmetlerin de kar alanı olarak görülmesidir. Kamusal hizmetlerin özel sektöre devredilmesi, hizmetlerin bedellerini yükseltmiş, kalitesini düşürmüştür. Özel sektörün kentsel hizmetleri kar aracı olarak görmesi, kamusal hizmetleri gerçekleştirmek üzere oluşturulan yerel yönetimlerin ya da belediyelerin işlevini de değiştirmiş ve belediyelerin rolünü tartışılabilir kılmıştır.
36 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Kentsel hizmetlerin üç önemli unsuru, kamusal/kentsel hizmetlerin etkinliği-kapsamı ve kalitesi, etkililiği (sonuç alma) ve erişilebilirliğidir. Özel sektörün temel amacının, daha az maliyetle sunduğu hizmetlerden daha fazla kar elde etmek olmasından ötürü, bu ilkeleri gözetecek olan halka hizmeti amaç edinmesi gereken kamu sektörü olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır. Bu süreçte yerel gereksinimleri karşılamaya yönelik olarak ortaya çıkan yerel yönetim birimi ve halka en yakın hizmet birimi olarak belediyelere önemli görevler ve sorumluluklar düşmektedir. Öte yandan, küreselleşmenin yol açtığı ayrışma, gelişmiş ülkeler ile azgelişmiş ülkeler arasındaki uçuruma da yansımaktadır. Küreselleşmenin olumsuz etkileri altında yoksulluğun daha da büyümesi, işsizliğin ve gelir adaletsizliğinin artması, ekonomik olumsuzlukların etkileri altında kentlerin özellikle düşük gelir grupları için yaşanabilirlikten uzaklaşması, kentlilik bilincinin oluşmasının, kentin sahiplenilmesinin, kentsel sorunların tartışılmasının, kentsel-siyasal yaşama yurttaş katımının önemini belirginleştirmektedir. Kentleşmenin de küreselleştiği günümüzde kentlerde yaşayan nüfusun artmakta oluşu, kentsel yaşam kalitesinin korunmasının ve kentli haklarının önceliğini ortaya koymaktadır. Gelir adaletsizliği, doğal yollarla gıda üretiminden uzaklaşılması, (hibrit tohumlarla gıda üretimi, genetiği değiştirilmiş organizmaların kullanımı, kimyasal böcek ilaçlarının aşırı kullanımı) varlığı sınırlı temiz su kaynaklarının kirliliği, kentsel yaşamların, hizmetlerin ve kentsel mekanların kar güdüsüyle pazarlanması, kimliksizleştirilen kentlerdeki yaşamı zorlaştıran, niteliksizleştiren tehditlerdir. Bu koşullar altında bireysel, toplumsal, kültürel, siyasal yenilenmeyi besleyen kent yaşamının kentlilerin talep ve gereksinimlerine göre örgütlenmesinin, katılım mekanizmalarının tüm yurttaşlara açık kılınmasının, kentlilik bilincinin, kente aidiyetin kısaca kentli haklarının somutlaşmasının önemi açıktır. Kentsel yaşamın sürdürülebilirliği, kentli haklarının yaşama yansıtılmasıyla başarılabilecektir. Bunun yanı sıra, sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesi, kentsel yaşamın bireysel ve toplumsal gelişimi sağlamasına bağlıdır, diğer bir ifadeyle kentlerin yaşanabilirliğinde gizlidir. Avrupa Konseyi’nin 1985 tarihli (Türkiye 1988’de imzalamış, 1992’de onaylamıştır) Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın Önsözü’nde “vatandaşların kamu işlerinin sevk ve idaresine katılma hakkı” ve “yerel makamların vatandaşlara yakın bir yönetimi sağlayacağı” özellikle vurgulanmıştır. Ayrıca, 3/2. maddede “vatandaşlardan oluşan meclislere, referandumlara veya vatandaşların doğrudan katılımına olanak veren diğer yöntemlere başvurulabilmesi” vurgulanmaktadır.
Küreselleşme, Yerel Yönetimler ve Kentli Hakları
37
Şart’ın 3. maddesinin 2. fıkrasında, yerel karar organlarının eşit ve adil koşullarda yapılan yerel seçimlerle belirlenmesi; 4. maddesinde yetki, görev ve sorumlulukların yerel halkın ihtiyaç ve beklentilerini karşılayacak genişlikte hukuk sistemi içinde güvenceye alınması ve 4. maddenin 2. ve 4. fıkralarında merkezi yönetimin sorumlulukları ve yetkileri dışındaki bütün alanlarda yerel yönetimlere yetki ve sorumluluk verilmesi; 5. maddesinde yerel yönetimlerin kurumsal varlıklarının ve sınırlarının merkezi yönetimin tek taraflı kararları ile değiştirilmesinin önlenmesi ve yapılacak değişiklik öncesinde yerel halka danışılması; 8. maddenin 1. fıkrasında merkezi yönetimin yerel yönetim üzerindeki denetiminin hukuka uygunluk ile sınırlanması-vesayet denetimi; 9. maddede yerel yönetimlerin mali kaynaklarının, görev ve sorumluluklarını yerine getirebilecekleri yeterlilikte olması hükümleri yer almaktadır.2 Bu hükümler, kentli haklarının öneminin daha da arttığı küresel dünyada geçerliliğini korumaktadır. Denilebilir ki, katılım hakkı, yerindenlik ilkesi, vesayet denetimi (hukuka uygunluk denetimi) ve mali özerklik kavramları, küreselleşmenin de önem verdiği kavramlardandır. Yerleşim alanlarının sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla 1992 tarihinde Avrupa Konseyi’nin Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nin kabul ettiği Avrupa Kentsel Şartı 13, kentli haklarının temel çerçevesini ortaya koyması açısından bir dönüm noktası sayılmalıdır. Yerel yönetimler açısından özellikle önem taşıyan hükümler: Yerel yönetimlerin doğal kaynaklar ve enerji kaynaklarını akılcı, tasarruflu yönetmeleri, Yerel yönetimlerin atıkları ayrıştırma, dönüştürme vb. kolaylaştırmaları, Yerel yapı teknolojilerinin yasal düzenlemelerle desteklenmesi, Yerel yönetimlerin çevre politikalarına önem vermeleri,
2
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın ayrıntıları için bkz.; Ruşen Keleş, “Ulusaltı Yönetim Birimlerinin Özerkliği Üzerine”, Küreselleşme ve Kamu Yönetiminde Dönüşüm, Ahmet Kesik ve Hasan Canpolat (Ed.), Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2011; Mengi, Ayşegül ve Can Umut Çiner, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı: Niteliği, Beklentiler ve Türkiye”, Yerel Yönetimler, Kent ve Ekoloji, Can Hamamcı’ya Armağan, Ankara, İmge Kitabevi,2015, s. 89-108; Yerel özerklik konusunda ayrıntılı bilgi için bkz.; Kıvılcım Ertan ve Birol Ertan, “Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ve Yerel Özerklik”, Beşinci Ulusal Yerel Yönetimler Sempozyumu, Merkezi Yönetim Yerel Yönetim ilişkileri: Özerklik, Ankara, Türkiye Belediyeler Birliği, 2013, s. 293-324.
3
Avrupa Kentli Hakları Bildirgesi (Avrupa Kentsel Şart 1)’nin metni için bkz. www.migm.gov.tr
38 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset Kent kimliği açısından önem taşıyan ortak geçmiş ve gelecek bilinci ve içeriğini oluşturmak, Kentsel mirasın korunması için kent eğitimi.
Konut: Yerel yönetimlerin (dezavantajlı kesimler de dahil olmak üzere) konutta seçenek, çeşitlilik ve ulaşılabilirliği artırması, Yerel yönetimler, toplumsal hedeflere ulaşmak için özel sektörü de konut politikaları konusunda özendirmeli, uygun koşullarda konut sunumunda gerekli yetkiye sahip olmalıdır, Kentsel çevreyi iyileştirirken gençlere sağlık, eğlence, eğitim, istihdam olanakları yaratılması.
Sağlık: Sağlık politikalarının oluşturulmasında yerel yönetimlere görev verilmesi, Herkesin sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri (coğrafi ve akçal erişimin ve nitelikli hizmet sunumunun sağlanması).
Kent Yönetimi ve Katılım: Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın da tanımladığı yerel özerklik ve yerel finansmanın temel ilkelerinin gözetilmesi, yurttaşın kendi kendini yönetebilmesi, Kararların yurttaş ile birlikte alınması, Kent çevresini etkileyecek tüm projeler, seçilmiş temsilciler, ihtiyaç sahipleri ve halk tarafından inceleme ve denetlemeye açık olması başarılmalıdır.
Yukarıda açıklandığı gibi, Kentsel Şart 1, kentsel yaşamın düzenlenmesi ve geliştirilmesinde yerel yönetimlere geniş sorumluluklar yüklemektedir. Ülkemiz açısından düşünüldüğünde yerel yönetimlere bu görevleri yerine getirmeleri amacıyla yeterli kaynağın yanında merkez-yerel yönetim işbirliğinin sağlanması gereği, yaşanabilir kentler yaratılması açısından önemlidir. Sürdürülebilirlik çerçevesinde 2008 tarihinde Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Avrupa Kentsel Şartı 2’yi4 (Yeni Bir Kentlilik Bilinci için Manifesto) kabul etmiştir. Bu süreçte küreselleşmenin de etkisiyle kentler, yeni teknolojilere, ekolojik, ekonomik ve toplumsal koşullara uyum sağlama çabalarının odağında yer almıştır. Şart; gelecek kuşaklar, yurttaşların
4
Avrupa Kentsel Şart 2 metni için bkz. www.mgm.gov.tr
Küreselleşme, Yerel Yönetimler ve Kentli Hakları
39
kentsel kararlara katılımı, demokrasi, sürdürülebilir kentler, yerindenlik (subsidiarity) ilkesi, merkezi yönetim-yerel yönetim işbirliği, çevre krizi, küresel çevre sorunları, kentsel yaşam kalitesi, kültürel çeşitlilik, etik gibi başlıklara yer ayırmıştır. Bu anlamda Avrupa kentleri temel alınarak hazırlanmakla birlikte genel olarak yaşanabilir kentler açısından da açıklayıcı ve Türkiye ‘ye de yol gösterici hükümler taşımaktadır. 1976 tarihinde Vancouver’da Habitat I -kentleşme ve konut sorunlarının çözümünde uluslararası ölçekte işbirliği ve eşgüdüm sağlanmasına odaklanmış, BM İnsan Yerleşimleri Merkezi (Habitat) ve BM İnsan Yerleşimleri Komisyonu (UNCHS) kurulmasına öncülük etmiştir. 1996’da İstanbul’da düzenlenen Habitat II (sürdürülebilir insan yerleşimleri, ödenebilir konut sunumu ve STK’ların rolüne odaklanmıştır). 17-20 Ekim 2016 tarihinde Ekvator’un Quito kentinde toplanan Habitat III ile üretilen belgeler (Yeni Kent Gündemi, Kent Hakkı ve Herkes İçin Kent), kentli haklarının somutlaşması için olanak sunmaktadır. Kent Hakkı ve Herkes İçin Kent başlıklı belge; mekansal kaynak dağılımı (konut için arsa temini, kent toprağının ranttan korunması, kentsel kamusal alanlar ve kentsel biyoçeşitlilik, temel kentsel hizmetler ve altyapıya erişim, kirlilik kontrolü, yasa dışı yerleşimin önlenmesi, iklim değişikliği ve afetlere karşı dayanıklılık ve risk yönetimi) ile politika etkinlikleri (kapsayıcı yönetim, kapsayıcı kent planlama, kentlilik bilinci, katılımcılık, şeffaflık ve demokratikleşme) konularına ağırlık vermektedir. Bu terimler, küreselleşmenin de savunduğu kavramlarla kesişmektedir. Kent Hakkı ve Herkes İçin Kent (Right to the City and Cities for All) başlıklı politika belgesi, üç temel alanı tanımlar; 1.Kentsel alanın, kentsel müştereklerin, kamusal alanın ve biyoçeşitliliğin metasızlaştırılması; temel hizmetlere ve altyapıya erişim; kirliliğin, plansız yerleşimlerin kontrolü, 2.Kapsayıcı yönetişim (mevzuat, politika ve pratik), 3.Toplumsal aktörlerin (merkezi yönetim, yerel yönetimler; akademisyenler; sivil toplum örgütleri; özel sektör; mikro, küçük ve orta ölçekli girişimler vb.) –cinsiyeti, göç edenleri de içeren biçimde tanınması (siyasal katılım); kentlilik bilinci, şeffaflık ve demokrasi bilincinin geliştiği kentler; istihdam açıklarının ve yoksulluk riskinin olmadığı güvenli kentler. Buna göre, sürdürülebilir gelişme hedefleriyle ve uluslararası insan hakları anlaşmalarıyla uyumlu biçimde kent hakkı; sivil, siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel ve çevreci hakları kapsamaktadır. Uygulama süreci, küresel, ulusal ve yerel düzeylerde tüm yerleşikleri kapsayarak kadınları, marjinal
40 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
grupları ve kent yoksulları da dahil olmak üzere tüm yurttaşlar eliyle gerçekleşecektir. Kent Hakkı = mekânsal olarak adaletli kaynak dağılımı + siyasal temsil + toplumsal, ekonomik ve kültürel çeşitlilik Yerel yönetimler, şeffaf ve katılımcı planlama, karar alma, uygulama ve politika izleme aşamalarında kent hakkının uygulanmasında kilit bir rol üstlenecektir. Yerel yönetimler bütçesi, arsa ve mülk gelirleri, harçlar, vergiler gibi kaynaklarla oluşturulacaktır. Yeni Kentsel Gündem (New Urban Agenda) adlı belgede ise; 9. madde; küresel, bölgesel, ulusal, ulusaltı ve yerel düzeylerde sürdürülebilir gelişmenin başarılması, temel bir hedeftir. 11. madde; bu kapsamda şimdiki ve gelecek kuşaklara yönelik olarak kentin tüm yerleşikleri kent hakkının kapsamı içindedir. 14. (25.-42. maddeler) maddede; yoksulluğun tüm biçimleri ve boyutlarının sona erdirilmesine özel bir vurgu yapılmaktadır. 26. maddede; kentsel ve kırsal kalkınmanın önemine vurgu yapılmaktadır. 42. maddede yerel yönetimler, toplumun tüm kesimlerinin katkılarıyla görevlerini yerine getireceklerdir. 118. maddeye göre ise yerel yönetimler görevlerini gereği gibi yerine getirmek üzere finans araçlarını genişleteceklerdir. Kentli hakları hem devletin, hem kentlilerin sorumluluğunda olup talep edilmesi, savunulması ve desteklenmesi gereken haklardır. Yukarıdaki düzenlemelerin ve burada diğerlerini detaylı açıklayamadığımız (Habitat III Yeni Kent Gündemi, Aarhus Sözleşmesi “Çevresel Bilgiye Erişim, Karar Vermede Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru” belgesi gibi) düzenlemeler de bu çerçevede değerlendirilip kentte yaşayanların kentli haklarının gerçekleşmesi açısından sorumlu olmadıkları düşüncesine kapılmamalıdır. Kentli haklarının gerçekleşmesi açısından katılım, en önemli süreçlerden birisidir. İlk düzey siyasal katılım, kişinin rahatlık alanının dışına çıkarak başkalarının yaşamları hakkında merak duymayı gerektirir. İkinci düzey, kamusal alanda tartışılan sorunların (kirlilik, ırk ayrımı, polis şiddeti gibi) farkında olmayı gerektirir. Üçüncü düzey, bu toplumsal sorunlar üzerine görüş oluşturma yeteneğini içerir. Burada siyasal katılım, kurumlarla daha soyut ilişkiden diğerleriyle kişiselleşmiş ve bilinçlenmiş birleşime dönüşümden türetilmiştir (sistem gibi). Siyasal katılım, kişilerarası ilişkilere dayalıdır. Son olarak aktivizm gibi siyasal eylemin belirgin biçimleri, siyasal katılımın beşinci düzeyini oluşturur (Boudreau, 2017: 79-80). Kentli hakları da bu kapsamda değerlendirilebilir. Başkalarının yaşadığı kentsel- toplumsal, ekonomik,
Küreselleşme, Yerel Yönetimler ve Kentli Hakları
41
kültürel, siyasal, mekânsal sorunlara karşı duyarlı olmak, empati kurmak ve diğerlerinin hakları için örgütlenmeyi ve mücadele etmeyi gerektirir.
Sonuç ve Değerlendirme Kentli haklarının yerel düzeyde gerçekleşebilmesi için herkesin barınma, içme ve kullanma suyuna, çalışma, eğitim, sağlık, yeterli düzeyde sağlıklı besin kaynaklarına, ısınma, aydınlanma, çöp ve kanalizasyon, ulaşım hizmetlerine fiziksel ve parasal olarak erişebilmesi sağlanmalı bir anlamda yoksulluk ortadan kaldırılmalıdır. Bunun yanı sıra biyolojik zenginliğin (bitki ve hayvan tür çeşitliliğinin) korunması sağlanmalı, çevre dostu teknoloji kullanımı desteklenmeli, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelinmeli, kısacası dünyanın çevresel zenginliklerinin tutumlu kullanılması ve geliştirilmesi sağlanmalıdır. Özellikle azgelişmiş ülkelerde yoksulluğu daha da arttıran küreselleşmenin, ulus devletleri kontrol eden uluslararası örgütlerin ekonomik, toplumsal, kültürel politikaları aracılığıyla yerel yönetimlerin özerkliğini ve etkililiğini zayıflatabilmekte olduğu göz ardı edilmemeli, bu olumsuz etkileri azaltabilenin yolları araştırılmalıdır. Kentli haklarının önemli bir boyutunu, insanın yaşam ortamları olan kentlerin yerel halkın gereksinim ve beklentileri doğrultusunda biçimlenmesi oluşturur ki, bu ise kenti ilgilendiren tüm karar ve uygulamalara yurttaşların katılımının sağlanmasını gerektirir. Bu amaçla, kente ilişkin karar ve uygulamalarda kent halkının yönetime katılımına olanak sağlanmalıdır. Kentler, içinde yaşayan ya da yaşayacak olan kentliler için kurulmaktaysa kentle ve kentsel hizmetler ya da kullanımlarla ilgili kararlara kentlerde yaşayanların dahil edilmesi kaçınılmazdır. Kentlilerin kendi yaşamlarını doğrudan etkileyebilecek kararlarda ve uygulamalarda söz sahibi olabilmesi, yöneticilerle işbirliği yapabilmesi, kentlerin daha yaşanabilir biçimde tasarlanmasına katkı koyabilecek, bu anlamda kentsel sürdürülebilirlik, yöneticilerin kente ve kentlilere etik davranmasıyla (onları yok saymamasıyla) gerçekleşebilecektir. Küreselleşme sürecinin olumsuz etkileri, kentlilerin, merkezi ve yerel yöneticilerin işbirliği ile azaltılabilecektir. Bu işbirliğini başarabilmenin ve var olan potansiyeli harekete geçirmenin yolu da, kent yönetimlerini de kapsayacak biçimde tüm yöneticilerin kent, kentleşme, kentlileşme, kentli hakları konularında eğitilmeleri ve bilinçlendirilmelerinden, küreselleşme ile kent yaşamında vurgulanan kavramların kentleri olumlu yönde değiştirmesine katkı sağlamalarından geçmektedir.
42 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Sonuç olarak, küreselleşmenin getirdiği fırsatlardan (kavram zenginliğinden de) yararlanarak ve kısıtlamaları aşarak kentsel alanda kentlilerin yönetime her düzeyde katılımını destekleyen şeffaf düzenlemeler ve uygulamalar yaşama geçirildikçe, kentli haklarının küreselleşme sürecinde zayıflamayıp daha da güçlenmesi söz konusu olabilecektir.
Kaynakça Akkoyunlu Ertan, Kıvılcım (2014), Kent ve Kentli Hakları, Ankara, TODAİE. Aydın, Ahmet H. ve İ. Ethem Taş (2011), “Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Yerel Yönetim Yasalarında Yerel Özerklik”, Küreselleşme ve Kamu Yönetiminde Dönüşüm, Ahmet Kesik ve Hasan Canpolat (Ed.), Ankara, Seçkin Yayıncılık, s. 29-51. Boudreau, Julie-Anne (2017), Global Urban Politics, UK, Polity Press. Castells, Manuel (2008 (1996)), Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür, Ağ Toplumunun Yükselişi, Cilt 1, Ebru Kılıç (Çev.), 2. Baskı, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. Dünya Bankası (2017), World Development Indicators. Erbay, Yusuf ve Hasan Akgün (2017), Türkiye’de ve Avrupa’da Yerel Yönetimler, 2. Baskı, İstanbul, Röle Akademik Yayıncılık. Ertan, Kıvılcım ve Birol Ertan (2013), “Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ve Yerel Özerklik”, Beşinci Ulusal Yerel Yönetimler Sempozyumu, Merkezi Yönetim Yerel Yönetim İlişkileri: Özerklik, Türkiye Belediyeler Birliği, Ankara, Sarıyıldız Matbaası, s. 293-324. Gözler, Kemal (2018), Mahalli İdareler Hukuku, 1. Baskı, Bursa, Ekin Basım Yayın Dağıtım. Kazgan, Gülten (2016), Liberalizmden Neoliberalizme, Neoliberalizmin Getirisi ve Götürüsü, 1. Baskı, İstanbul, Remzi Kitabevi. Keleş, Ruşen ve Ayşegül Mengi (2017), Kent Hukuku, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları. Keleş, Ruşen, Ayşegül Mengi, Tayfun Çınar, Deniz İşçioğlu, Ozan Zengin, Can Giray Özgül, Tuğba Sin (2017), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Yerel Yönetimlerin Sorunları ve Çözüm Önerileri, Ankara, Nobel Akademik Yayıncılık. Keleş, Ruşen (2016), Yerinden Yönetim ve Siyaset, 10. Baskı, İstanbul, Cem Yayınevi. Keleş, Ruşen (2011), “Ulusaltı Yönetim Birimlerinin Özerkliği Üzerine”, Küreselleşme ve Kamu Yönetiminde Dönüşüm, Ahmet Kesik ve Hasan Canpolat (Ed.), Ankara, Seçkin Yayıncılık, s. 9-28. Keleş, Ruşen (2001), “Küreselleşme ve Yerel Yönetimler”, Cevat Geray’a Armağan, Ankara, Mülkiyeliler Birliği Yayınları. Mengi, Ayşegül ve Can Umut Çiner (2015), “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı: Niteliği, Beklentiler ve Türkiye”, Yerel Yönetimler, Kent ve Ekoloji, Can Hamamcı’ya Armağan, Ankara, İmge Kitabevi, s. 89-108. Öncü, Ayşe ve Petra Weyland (2000), “Küreselleşen Kentlerde Yaşam Alanı ve Toplumsal Kimlik Mücadeleleri”, Mekan, Kültür, İktidar, Küreselleşen Kentlerde Yeni Kimlikler, Ayşe Öncü ve Petra Weyland (Der.), İstanbul, İletişim Yayınları, s. 9-39.
Küreselleşme, Yerel Yönetimler ve Kentli Hakları
43
Tağmat, Tuğçe Selin (2016), “Yönetimin Kalitesi Kentlerin Yaşanabilirliğinde Gizli”, http://www.mimarlıkdergisi.com/index.cfm?sayfa=mimarlık&DergiSayi=360&RecID=2014, (08.12.2016). Tekeli, İlhan (2016), Dünya’da ve Türkiye’de Kent-Kır Karşıtlığı Yok Olurken Yerleşmeler İçin Temsil Sorunları ve Strateji Önerileri, 1. Baskı, Ankara, İdeal Kent Yayınları.
Web Kaynakları http://habitat3.org/the-conference/programme/all/right-to-the-city-and-cities-for-all (03.04.2018). http://habitat3.org/the-new-urban-agenda, (03.04.2018).
KÜRESELLEŞME VE YEREL YÖNETİMLERİN GELECEĞİ Birol ERTAN*
Giriş H. Willem Van Loon, insanlığın gelişimini şöyle özetlemektedir: “Dünya, milyonlarca yıl önce bir alev topu gibi yanan maddeydi. Milyonlarca yılda sönüp katılaştı ve kaya tabakası haline dönüştü. Yağmurların ve yüzeyde biriken suların etkisiyle soğudu ve sert granit parçalarının tozları vadilere taşındı. Bu süreçte ilk canlı türleri oluşan okyanuslar ve denizlerde ortaya çıktı. Zaman içinde su içindeki balçıklara kök salan bitki türleri ortaya çıktı. Hareket halindeki bitkilerden, daha sonra balıklar türedi. Bitkiler ve balıklar bir süre sonra suları terk ettiler, ormanlar ortaya çıktı. Bazı balıklar, sudan çıkarak solup alıp verme yeteneklerini geliştirdi ve hem suda hem karada yaşayan hayvanlar (amfibiler) türedi. Daha sonra bunlardan sürüngenler üreyecektir. Zaman içinde evrim sürecinde böcekler ve kuşlar ortaya çıkacaktır” (Van Loon, 1999: 24-27). Daha sonra ise milyonlarca yıla yayılan insanlığın tarihi başlayacaktır, ancak bizim bildiklerimiz, tarih öncesi Antik uygarlıklardan 21. yüzyıla kadar geçen süredeki arkeoloji-antropoloji-tarih biliminin bulgularıdır. Küreselleşmenin iyi anlaşılabilmesi için Kültür Tarihi ve küreselleşme arasındaki ilişkilerin iyi incelenmesi gerekir (Tomlison, 2013). Bu çalışmada, ayrıntılı ve geniş hacimli analizlere girişemeyeceğimiz için küreselleşme sürecinin geldiği noktaya odaklanarak yerel yönetimlerin geleceği üzerine kestirimlerde bulunmaya çalışacağız. Evrim süreci ve bu süreçte insanın gelişiminin son dönemi olarak küreselleşme süreci içindeyiz. Bu dönem iyi anlaşılamadığı sürece, başta kentler ve çoğunluğu kentlerde yapılanmış yerel yönetim modellerinin geleceği üzerine gerçekçi kestirmelerde bulunmak mümkün değildir.
*
Doç. Dr., Serbest, birolertan1@gmail.com
46 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Küreselleşme süreci, iletişimden ekonomik ilişkilere, devletin yeniden yapılanmasından kamu kurumlarının geleceğine, dış politikadan merkezi-yerel yönetim ilişkilerine, yerel yönetimlerin etkinliği ve özerkliğinden yerel yönetim kuruluşlarının görev ve sorumluluklarına kadar birçok alanda değişimler ve yeniliklerin ortaya çıkmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Bireylerin ve toplumun gündelik hayatlarına kadar etkili olan küreselleşme süreci, bir yandan sınırları ortadan kaldırarak bireysel özgürlükleri genişletirken, diğer yandan kamusal kurumların ve yerel yönetimlerin işlevleri ve etkinliklerini artırarak kişisel özgürlüklerin sınırlandırılmasını beraberinde getirmektedir. Birbiriyle çelişir görünen bu gelişmeler, genel anlamda devletin ve kamusal kurumların birey üzerindeki etkisini ve müdahalesini azaltırken, diğer yandan merkezi yönetime karşı yerel yönetimlerin görev ve sorumluluklarının arttırılması ile halk katılımını güçlendirerek özgürlüklere ve devlet karşısında yerel yönetimlerin özerkliğine yeni kapılar aralamaktadır. Bu çalışmanın temel amacı da, küreselleşmenin, devletler, kurumlar ve bireysel özgürlükler üzerindeki etkilerini belirlemek ve özel olarak devlet ve yerel yönetim ilişkilerini geleceği kapsamlı olarak incelemektir. Buradan yola çıkarak, küreselleşmenin birey ve toplum yaşamı ile kurumlar üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla konu ile ilgili literatür taraması yapılacak; yerel yönetimlerin gelişim süreci ele alınarak küreselleşme sürecinde yerel yönetim türlerinin yönetsel, ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer alanlardaki değişimi tarihsel perspektif içinde ortaya konarak küreselleşmenin yerel yönetimlerin geleceği üzerindeki etkileri saptanmaya çalışılacaktır. Çalışmanın bazı önemli varsayımları bulunmaktadır. Bu varsayımlardan ilki, küreselleşmenin, merkezi ve yerel yönetimler arasındaki ilişkilerde köklü değişimlere neden olduğudur. İkinci varsayıma göre, küreselleşme sürecinde yerel yönetimlerin etkisi, güce ve özerkliği artmaktadır. Yine, küreselleşme sürecinde yerel yönetimler yoluyla demokratik katılımın güçlendirildiği görülmektedir. Küreselleşme sürecinin yerel yönetimlerin merkezi yönetime karşı daha güçlü, daha etkili, daha özerk, daha kapsamlı, yurttaşlara daha yakın kurumsal yapılara dönüşmesine katkıda bulunduğu da bir başka varsayımdır. Son olarak, küreselleşmenin merkezi yönetime karşı yerel yönetimlerin güçlenmesi ve daha özerk yapılara dönüşmesi sürecini hızlandırması, Avrupa Birliği gibi gelişmiş demokrasilerde daha hızlı ve etkin ortaya çıkarken Türkiye gibi gelişmekte olan demokrasilerde daha yavaş ve kesintilere uğradığı da bir varsayım olarak ileri sürülmektedir. Öte yandan, çalışmanın bazı sınırlılıkları da yok değildir. Küreselleşme sürecinin değişik ülkelerde, aynı zamanda ülkenin değişik yerel yönetim birimlerinde farklı düzeylerde farklı etkiler göstermesi, çalışma ile ortaya konacak genellemelerin geçerliliği açısından önemli sınırlılıklardan birisini
Küreselleşme ve Yerel Yönetimlerin Geleceği
47
oluşturmaktadır. Çalışmanın diğer sınırlılıklarından birisi de Türkiye’nin değişik bölgelerinde ve değişik zaman dilimlerinde aynı yerel yönetim birimlerinin küreselleşme sürecinin etkisi bakımından farklı sonuçlar yaratmasıdır.
1. Küreselleşme ve Etkileri Bugün “küreselleşme” kavramı ile aklımıza gelenler; ulusötesi kurumlar (BM, IMF vd.), ulusların kontrolünü aşan iletişim araçları (internet ve sosyal medya) ve uluslararası yayın yapan medya iletişim araçları (tv ve yeni iletişim aygıtları), çokuluslu şirketler (McDonalds, Coca Cola, Siemens, Philips vd.) devletlerin üstünde şekillenen ekonomik birliktelikler (AB) gibi çokuluslu yapılar ile dünyanın her yerinde kullanılan değişim araçları (dolar, altın vd.) gelmektedir. İletişim ve ekonomik alandaki küreselleşmeye ek olarak, dünya çapında etkili olan düşüncelerin ve kavramların da küreselleşmeyi biçimlendirdiği görülmektedir. Birçok kaynakta küreselleşme süreci, sermaye, ticaret, nüfus, mal-hizmet ve kültürel ürünlerin çeşitliliğinin, akışkanlığının ve dolaşımının artması (Öncü ve Weyland, 2000: 13-14) olarak tanımlanmıştır. Biraz geniş kapsamlı bir tanım olsa da küreselleşmenin boyutlarını anlamak için böylesi bir tanımlama gereği vardır. Bu tanımda eksik kalan bir unsur, belki de küreselleşmeyi yaratan “iletişim-ulaşım” alanında yaşanan teknolojik devrimlerdir. Bu açıdan, küreselleşme sürecinin tohumlarının iletişim olanaklarının artması ve ulaşımın hızlanması ve kolaylaşması ile ortaya çıktığı söylenebilir. Küreselleşmenin siyasi ve ekonomik anlamda kurumsal yapıları ve etkileri yanında, bu sürecin toplumsal ve kültürel etkileri de azımsanamayacak kadar etkilidir. Küreselleşme, insanların ve toplumların yaşamını biçimlendirmekte, ortak davranışlar ve düşüncelerin devletler ötesinde etkili kılmaktadır. Örneğin, dünyanın her yanına yayılmaya başlayan ve “tüketim kültürü”nün önemli bir parçasına dönüşen “AVM (alışveriş merkezleri) kültürü ile kitlelerin yiyecek, içecek, giyim ve diğer alışveriş kültürleri biçimlendirilmeye başlamıştır. Özellikle kentli nüfusun artığı 21. yüzyılda büyük kentlerde AVM’lerin toplumun sosyal ve kültürel yaşamına etkisi oldukça yüksektir. 1.1. Ekonomik Etkiler Günümüzdeki gelişmelere bakıldığında küreselleşme sürecinin daha çok kendini küresel kapitalizm ile bütünleştirerek devletin yeniden yapılanmasında siyasal ve yönetsel elitlerin etkin olmasına neden olduğu görülmektedir. Bu
48 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
durum, zaman zaman hantal devlet yapısına meydan okumaya kadar gitmekte ve birçok ülkede kamu yönetiminin yeniden yapılanmasına neden olmaktadır (Cope vd., 1997: 444). Bu süreçte devletin rolü de yeniden tanımlanıp sistemli büyük bir değişim yaşanmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerde devlet, klasik patriarkal yapısından uzaklaşmakta, özel sektörün ihtiyaçlarının karşılayıcısına dönüşmektedir. Her ne kadar küresel güçlerin devletleri devre dışı bırakacağı ve etkinliklerini yıpratacağı düşünülse de, bugün devletin egemenliğine ve bağımsızlığına uluslararası güçlerce meydan okunduğu açıktır (Cope vd., 1997: 446). Bu durum, ulus devlet karşısında küresel birlikteliklerin gücünü artırmalarına yol açmakta ve kamu yönetimlerini de her geçen gün artan hızda uluslararası gelişmelerin etki alanına sokmaktadır (Özer, 2016: 142) . “Küreselleşme” kavramı, ilk defa Marshall Mcluhan’ın ‘Komünikasyonda Patlamalar” adlı kitabında, bu yeni süreç için “global köy” teriminin kullanılmasıyla literatüre girmiştir. Aslında süreç olarak küreselleşme yeni bir olgu değildir. İlk ortaya çıkışı, 16. yüzyıla kadar götürülmektedir. Küresel imparatorlukların yoğunluk kazanması ve kapitalizmin güçlenmesi küreselleşmenin ilk tohumlarını atmıştır (Cope vd., 1997: 446). Günümüzde Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası kuruluşların çalışmaları ile etki alanını genişleten kavram, çokuluslu şirketler gibi güçlü ve yeni aktörlerin siyasal sahneye girmesi, bilgisayar teknolojisinin iletişim ve enformasyon alanında hızlı yayılışı ve birçok ülkede yeniden düzenleme politikalarının benimsenmesi gibi unsurların da etkisiyle yaygınlaşma sürecini hızlandırmıştır (Özer, 2016: 143). Küreselleşme, devletlerüstü ekonomik yapılar, çokuluslu şirketler, sınırları aşan ticari faaliyetler yoluyla bugün tüketim alışkanlıklarımızı belirlemekte, bütün dünyada tüketim toplumu yaratmaya dönük bir dönüşüm yaratmaktadır. Küreselleşmenin en önemli ekonomik sonucu, dünyada yeniden neoliberal politikaların yaşama geçirilmeye başlaması ve geniş çaplı özelleştirmelerdir. Yeni tüketim kalıpları, tüketim kültürü ve neo-liberal politikalar ile küreselleşme, daha çok ve niteliksiz, sağlıksız ve kar amacına dönük üretim süreçlerini geliştirmekte, yerel ve sağlıklı üretim ve tüketim biçimlerini ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca küreselleşme, ekonomik açıdan ulus devletlerin kontrollerini azaltarak dünyanın te bir ekonomik sisteme doğru sürüklenmesine de yardımcı olmaktadır. Buna yönelik ulusal direnişlerin ise zaman içinde ortadan kalkması beklenmektedir.
Küreselleşme ve Yerel Yönetimlerin Geleceği
49
1.2. İletişimde Devrim Küreselleşme sürecini hızlandıran ve belki de temel taşlarından birisi olan gelişme, iletişim ve ulaşım olanaklarındaki hızlı değişimdir. İlk olarak telgraf ve sonra telefonun icadı ile başlayan bu süreç, internet ve sosyal medyanın hızlanması, kitle iletişim araçlarının tüm dünyayı kuşatması ile yeni bir boyut kazanmıştır. Bugün siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel değerlerimizi biçimlendirmede medya ve internetin çok büyük bir pay sahibi olduğu bilinmektedir. Küreselleşme, ekonomik ve teknolojik gelişmenin ve yeniliklerin yardımıyla dünyada hızla etkili olan bir süreç olmakla kalmayıp siyasetin biçimlendirilmesinde de çok etkili hale gelmiştir. Bugün küreselleşme süreci; yerel, ulusal ve uluslararası çapta siyasete yön veren, siyasetçileri etkileyen, ülke siyasetini biçimlendiren en önemli unsurlardan birisi durumuna gelmiştir. Birçok ülkede aynı tür siyasi kampanyaların yürütülmesinden tutun da siyasetin bütün süreçlerinde küresel değerlerin ön plana çıkması, bu sonucun göstergelerinden birisidir. Küreselleşme süreci, günümüzde toplumsal yapının inşası, toplumsal ilişkilerin yeniden biçimlendirilmesi ve insan ilişkilerinin değişimi, gruplaşmalar, örgütlenmeler üzerinde çok etkili aygıtlar ve değerler yaratmaktadır. Kalabalıklar içinde yalnızlaşan bireyler ve insan toplulukları, küreselleşmenin getirdiği yabancılaşmaya en iyi örneklerden birisidir. Küreselleşme, kültürel değerlerin hızla değişimi ve bunların yerine yeni küresel değerlerin koyulması sürecini de başlatmıştır. Geçmişte önemli sayılan kültürel değerlerin yerini, bugün için birçok ülkede ve toplulukta yeni değerler almıştır. Bu değerlerin inşa edilmesi için küreselleşmenin getirdiği olanaklar ve gelişmeler kullanılmaktadır. Bu çerçevede en çok kullanılan aygıtlar ise kile iletişim araçları, reklamlar, yeni alışkanlıkları topluma empoze eden kampanyalar, internet ve diğer unsurlar olmaktadır. Ayrıca küreselleşme, yeni ürettiği kavramlar yoluyla toplumların ve ülkelerin değerlerini yeniden biçimlendirmektedir. 1.3. Küreselleşmenin Yönetime Yansımaları Küreselleşme sürecinde devlet ve vatandaş ilişkileri yeniden biçimlenmekte, merkezi yönetimin gücü azalarak yerel yönetimlerin etki ve faaliyet alanları genişlemektedir. Bunun en büyük nedeni, merkezi yönetimin küçülmesi ve tüm toplumu seferber edecek etki gücünü yitirmesidir.
50 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Kamu yönetimde yeni kavramlar ve tekniklerin gelişmesi de bu süreci hızlandırmaktadır. Bu çerçevede yeni kavramlar üretilmekte, merkezi yönetimin gücünü sınırlayan yeni düzenlemeler yapılmaktadır. Küreselleşme sürecinde ulusüstü örgütlenmeler (BM, IMF, Dünya Bankası, NATO, AB vd.) yoluyla ulus devletlerin egemenlik alanları sınırlanmaktadır. Buna ek olarak, yerelde merkezi devletin fonksiyonlarını yerine getiren yeni yönetim türleri ortaya çıkmakta, var olanlar da güçlenmektedir. Bu konuda en iyi bilinen örnek, yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarının artması, «yerel özerkliğin» güçlendirilmesi yolunda atılan adımlardır. Küreselleşme, bir taraftan merkezi yönetimlerin gücünü sınırlarken, diğer yandan ulus-üstü örgütler sayesinde yerel yönetimlerin faaliyet alanlarının genişlemesini ve özerkliklerinin güçlenmesini desteklemektedir. “Yerellik” ya da “hizmette halka yatkınlık” ismi de verilen “yerindenlik” ilkesi, genel olarak demokrasinin ve özel olarak da yerel ve bölgesel demokrasinin bir güvencesi olarak Maastricht Anlaşması’na (3/B maddesi) da konmuştur (Keleş, 2016: 107). Bugün başta Avrupa Birliği ülkelerinde olmak üzere subsidiarity ismi verilen «yerindenlik» ilkesinin güçlenmesi, bu gelişmelerle birlikte değerlendirilmelidir. “Yerindenlik” ilkesinin birçok unsurunun, Türkiye’nin de çekinceler koyarak imzalayıp onayladığı “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nda görmek mümkündür (Ertan-Ertan, 2013: 307-311). Şart, uluslararası bir kuruluş olan Avrupa Konseyi’nin hazırlayıp üye devletlerin onayına sunduğu bir uluslararası anlaşma (Mengi-Çiner, 2015: 93) olup üye devletler üzerinde Avrupa Konseyi’nin Avrupa Birliği gibi güçlü bir etkisi olduğu söylenemez. Buna karşın, üye devletlerin imzalayıp iç hukukları haline getirdiği uluslararası sözleşme ya da anlaşmaların devletlerin iç hukuklarını da etkileyerek “yerel özerklik” ve “yerindenlik” ilkesine katkıda bulunduğu söylenebilir. Küreselleşmenin getirdiği olanaklar yoluyla yerel yönetimler ulusal çapta örgütler kurmakta, ulusötesi işbirliğine gitmekte ve uluslararası yerel yönetimler örgütlenmeleri yaratılmaktadır. Bu sürecin getirdiği en önemli sonuç ise yerel yönetimlerin güçlenmesi ve güçlü yerel yönetimlerin daha etkili olmaya başlamasıdır. Bu durum, merkezi yönetim-yerel yönetim ilişkilerinin yeniden düzenlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Vurgulanması gereken diğer bir gelişme, küreselleşmenin yerelde de etkili sonuçlar üretmeye başlamasıdır. Bugün birçok ülkede yerel yönetimler, küreselleşmenin getirdiği olanakları kullanarak ve yarattığı kavramlar çerçevesinde yeniden yapılanmaktadır. Yerel özerklik, yerindenlik, yerel demokrasi, yerel katılım, etkili yönetim gibi birçok kavramın temelinde
Küreselleşme ve Yerel Yönetimlerin Geleceği
51
yaşanan yeni uygulamalar ve düzenlemeler yoluyla yerel yönetimler, küreselleşme sürecinden yoğun biçimde etkilenen yönetim biçimlerine dönüşmektedirler.
2. Küreselleşmenin Temel Sonuçları Küreselleşmenin en önemli sonuçları şunlardır : Ulus-devletlerin güçsüzleşmesi, Bireylerin bilinçlenmesi ve katılım süreçleri yoluyla etkili olması, Devlet altı örgütler olarak STÖ’lerin yaygınlaşması ve karar alma süreçlerinde etkili hale gelmesi, Daha hızlı ve etkili iletişim, Bilinçli vatandaş yoluyla yönetimlerin «halk katılımına» olanak sağlamak durumunda kalması ve “kentli hakları” (Akkoyunlu Ertan, 2014) gibi yeni insan haklarının ortaya çıkışı, Sürdürülebilir kentlerin ortaya çıkması (Keleş-Mengi, 2017: 50) ve “demokratik katılımcılık, yerellik, eşitlik ve adalet” (Algan, 2018: 361) taleplerinin ortaya çıkışı,
Yerel yönetimlerin güçlenmesi. 2.1. Küreselleşme ve Yerel Yönetimlerin Geleceği Küreselleşme sürecinde yerel yönetimlerin geleceği konusunda, tek bir reçete sunulamaz. Bu süreçte yerel yönetimler, farklı ülkelerde ve farklı zamanlarda benzer olmayan sonuçlar yaratabilir. Ne var ki, genel bir değerlendirme yapmak da mümkündür ve bu değerlendirmede 3 başlık öne çıkar: Yerel yönetimler güçlenecektir, Yerel yönetimler küreselleşecektir, Yerel yönetimler temel yönetim biçimine dönüşecektir. 2.2. Yerel Yönetimler Güçlenecektir Küreselleşmenin temel sonucu, yerel yönetimlerin güçlenmesi olacaktır. Bu güçlenme, bir yandan merkezi yönetim karşısında güçlenme, diğer yandan da faaliyet alanlarının çeşitlenmesi, etki güçlerinin artması ve halk katılımının temel araçlarından birisi durumuna gelmeleri olacaktır.
52 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
2.3. Yerel Yönetimler Küreselleşecektir Küreselleşme sürecinde yerel yönetimler; gerek yönetim biçimleri ve faaliyetlerini yürütme yöntemleri açısından, gerekse de ülke sınırlarını aşan faaliyetlere girişmeleri açısından küreselleşecektir. Bugünden bile birçok yerel yönetim biriminin küreselleşmenin getirdiği fırsatları kullanarak güçlendiği ve ülke sınırlarını aşan faaliyetler içine girdikleri görülmektedir. 2.4. Yerel Yönetimler Temel Yönetim Birimine Dönüşecektir Üçüncü olarak yerel yönetimler, merkezi yönetimin güç kaybetmesi, yerel katılımın artması ve yerel yönetim birimlerinin faaliyet alanları ve etkisinin artması yoluyla «temel yönetim biçimlerine» dönüşecektir. Devletlerin ve merkezi yönetimin varlığını ortadan kaldırmadan hizmet kalitesini artırmak ve küreselleşmeyi yerele yaymak çabalarının yerel yönetimleri temel yönetim biçimlerine dönüştürmesi kaçınılmazdır.
Sonuç ve Değerlendirme Küreselleşme sürecinin genel olarak dünyada ve özel olarak Türkiye’de bireylerin yaşam biçimlerinden kurumların örgütlenmelerine, devletin yeniden yapılanmasından yerel yönetimlerin rolüne kadar birçok alanda ciddi etkileri olduğu ve olmaya devam edeceği bilinmektedir. Küreselleşme sürecinin hızlanarak devam ettiği 21. yüzyılın ilk çeyreğini bitirmeden, yerel yönetimlerin merkezi yönetim karşısındaki rolü ve etkisinin artmaya başladığı, yerel yönetim özerkliğinin ulusaltı ve ulusüstü örgütlenmeler yoluyla güçlendirildiği görülmektedir. Bu sürecin hızlanarak devam etmesi kaçınılmazdır. Küreselleşmenin özellikle çalışanlar açısından olumsuz etkilerinin mevcut olduğu bir gerçektir. Ne var ki, yerel yönetimlerin geleceği açısından bakıldığında küreselleşme, yerel özerkliğin güçlenmesi, yaygınlaşması ve kurumsallaşması açısından yeni fırsatlar yaratmaya devam edecektir.
Küreselleşme ve Yerel Yönetimlerin Geleceği
53
Kaynakça Akkoyunlu Ertan, Kıvılcım ve Birol Ertan (2013), “Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ve Yerel Özerklik”, Beşinci Ulusal Yerel Yönetimler Sempozyumu, Merkezi Yönetim Yerel Yönetim İlişkileri: Özerklik, 21-23 Kasım 2011, Ankara, Türkiye Belediyeler Birliği, s. 293324. Akkoyunlu Ertan, Kıvılcım (2014), Kent ve Kentli Hakları, Ankara, TODAİE. Algan, Nesrin (2018), “Kentsel Gelişmede Ekolojik Sürdürülebilirlik”, Kentsel Politikalar, Ayşegül Mengi ve Deniz İşçioğlu (Ed.), Ankara, Palme Yayıncılık, s. 356-366. Cope, Stephan, Frank Leishman ve Peter Storie (1997), “Globalization, New Public Management And The Enabling State”, International Journal of Public Sector Management, Volume: 10, No: 6, s. 444-460. Keleş, Ruşen (2001), “Küreselleşme ve Yerel Yönetimler”, Cevat Geray’a Armağan, Ankara, AÜ SBF Yayını. Keleş, Ruşen (2016), Yerinden Yönetim ve Siyaset, 10. Baskı, İstanbul, Cem Yayınevi. Keleş, Ruşen ve Ayşegül Mengi (2017), Kent Hukuku, Ankara, İmge Kitabevi. Mengi, Ayşegül ve Can Umut Çiner (2015), “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı: Niteliği, Beklentiler ve Türkiye”, Yerel Yönetimler, Kent ve Ekoloji, Can Hamamcı’ya Armağan, Ankara, İmge Kitabevi, s. 89-108. Öncü, Ayşe ve Petra Weyland (2000), “Küreselleşen Kentlerde Yaşam Alanı ve Toplumsal Kimlik Mücadeleleri”, Mekan, Kültür, İktidar, Küreselleşen Kentlerde Yeni Kimlikler, Ayşe Öncü ve Petra Weyland (Der.), İstanbul, İletişim Yayınları, s. 9-39. Özer, M. Akif (2006), “Küreselleşme, Yerelleşme ve Kamu Yönetimi, Türk İdare Dergisi, Cilt: 78, Sayı: 450, s. 141-166. Tomlison, John (2013), Küreselleşme ve Kültür, 2. Baskı, İstanbul, Ayrıntı Yayınları. Van Loon, Hendrik Williem (2013), Uygarlık Tarihi, İstanbul, Say Yayınları.
YEREL SİYASET VE YEREL SİYASAL DİNAMİKLER ÜZERİNDE AŞİRET ETKİSİ (ŞANLIURFA ÖRNEĞİ) Mithat Arman KARASU*
Giriş Romalı ünlü bilge Seneca, siyasetin bir paylaşım savaşı olduğunu söyler. İmtiyaz, çıkarlar ve egemenliğin bölüşüldüğü bu süreçte kaçınılmaz olarak pay almaya çalışanlar olmakta, siyaset onlarca farklı çıkar grubunun etkisinde kalmaktadır. Modern toplumlarda bu çıkar grupları daha çok sınıf temeline dayanan, ortak amaçların oluşturduğu sivil toplumu temsil ederken; geleneksel toplumlarda dine ya da kan bağına dayalı örgütler karşımıza çıkmaktadır. Aşiret, geleneksel toplumlarda çıkar grupları arasında önemli bir aktördür. Ortak ataya dayalı ve kan bağının birleştirdiği binlerce bireyin oluşturduğu aşiretler devletten küçük aileden büyük sosyal gruplardır. Ortak tarihi ve kültürel bağların her şeyin üzerinde olduğu bu yapılanma aslında doğası gereği siyasaldır. Gerek aşiret içinde iktidar savaşı gerekse aşiretler arasında süren çıkar çatışmaları siyaseti aşiretler için bir zorunluluk haline getirmektedir. Aşiretin siyaset üzerindeki etkisi dünyada geniş bir coğrafi alanı kapsamaktadır. Arap ülkelerinde siyaset içinde aşiretlerin ulusal ölçekte etkinliği vardır. Ortadoğu’da devletin işleyiş düzenini anlamak için öncelikle aşiretlerin siyaset üzerindeki etkinliğini anlamak gerekir. Üstelik Ortadoğu’da aşiretlerin siyaset üzerindeki ağırlığı, İslam dininin varlığından bile daha eskidir (Salzman, 2008: 7-8). Afganistan’da aşiretler hem El-Kaide, Taliban vb. terör örgütleri hem de ülkedeki uyuşturucu üretimi ve dağıtımı konularında belirleyici konumdadır. Kırgız halkı oy vereceği partiyi parti programlarına göre değil de, parti liderinin *
Doç. Dr., Harran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, mithatkarasu@yahoo.com
56 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
ait olduğu klanına veya aşiretine göre karar vermektedir. Kırgızlar, siyasette aşiretinden kişileri desteklemenin kendi ve ailesinin geleceği için olumlu sonuçlar doğuracağına inanmaktadır (Oraz, 2012: 211). Görüldüğü gibi, aşiretin siyaset içindeki etkisi, özellikle gelişmekte olan ülkelerde halen devam etmekte, modernleşmeyle birlikte, beklentinin aksine, aşiret yok olmak yerine biçim değiştirip, modernizm içinde kendisine yeni bir yer bulmaktadır. Yerel siyaset içinde aşiret etkisini Şanlıurfa örneğinde araştırdığımız çalışmanın temel amacı, yerel siyasal dinamikler içinde aşiret kültürünün etkinliğini ölçmektir. Şanlıurfa’da aşiretlerin ve onların yarattığı aşiret kültürünün yerel siyaset üzerinde ne ölçüde etkili olduğu, bu etkinin nasıl gerçekleştiği, oy verme davranışları üzerinde aşiretlerin nasıl bir etki doğurduğu, siyasal partilerin aşiret kültürü karşısındaki nasıl bir tavır geliştirdikleri, devlet ile sürdürülen patronaj ilişkilerde aşiret kimliğinin ne derecede etkili olduğu vb. sorular çalışmanın konularını oluşturmaktadır. Aşiretlerin siyaset üzerindeki etkisini araştırmak, aynı zamanda, aşiretin kentte geçirdiği değişimi anlamayı zorunlu kılmaktadır. Artık büyük oranda kentte yaşayan aşiretler modernitenin öngördüğü biçimde kentli bir toplumsal zümre haline gelmemekte, daha çok eksik modernleşme ya da çoklu modernleşme söyleminin bir parçası olarak ne kentli ne de köylü bir form olarak varlığını sürdürmektedir. Diğer taraftan, aşiret bakımından diğer aşiretlerle süren mücadele kentte de devam etmekte, dün toprak için sürdürülen savaş, günümüzde sermaye ve kamusal rant elde etmek amacıyla patronaj ilişkiler üzerinden yürütülmektedir. Aşiret kente uyum sağlayarak, siyasette de etkin olmayı başarmaktadır.
1. Yerel Siyaset Siyaset, toplumsal kaynaklar ve imtiyazlar üzerinde süren toplumsal grupların mücadelesini anlatmaktadır. Easton’a göre siyaset, değer ve imkânların iktidar tarafından dağıtılmasıdır. Siyaseti grupların ortak karar alma süreci olarak da tanımlamak mümkündür (Kapani, 2000: 25). Diğer taraftan, siyasetin amacı yalnızca kaynakların bölüşümü değildir. Siyasetin amacı iktidarı kullanmak, toplumu idare etmek, hak ve kaynakların dağıtımını organize etmenin, yanı sıra, insanların mutluluğu, ihtiyaçları ve kalkınması için bir yol çizmektir. Bu anlamda, siyaset kamu yararını içeren bir sanat ve sorumluluk faaliyetidir. Siyaset farklı ölçeklerde yapılmaktadır. Küresel ısınma karşısında üretilecek olan siyasal çözümler küresel bir siyaseti gerektirmektedir. Türkiye’nin eğitim sorunu ulusal ölçekte bir siyasal sorun iken; Niğde’deki
Yerel Siyaset ve Yerel Siyasal Dinamikler Üzerinde Aşiret Etkisi (Şanlıurfa Örneği)
57
hava kirliliği yerel ölçekte bir sorundur. Farklı ölçekteki toplumsal ve siyasal sorunlar, siyaseti bu ölçeklere göre ayırma imkânı vermektedir. Yerel ölçekte yürütülen ve daha çok yerel sorunları içeren siyasal faaliyetlere yerel siyaset demek yanlış olmayacaktır. Yerel siyaset kavramı literatürde kentsel siyaset kavramıyla eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Dar anlamda yerel alandaki karar alma süreçleri ve ilişkili konular yerel siyaset olarak tanımlanırken; geniş anlamda yerel siyaset kenti ve kentleşme sürecini ilgilendiren bütün konuları kapsamaktadır (Keleş, 2012: 131). Bu bağlamda, kır-kent ilişkisi, yerel yönetim-devlet ilişkisi, kentin sosyal ve ekonomik kalkınması ve dönüşümü, yerel seçimler vb. konular yerel siyasetin kapsamında değerlendirilebilir. Yerel siyaset, kent ölçeğinde faaliyet gösteren kişi, kurum ve kuruluşların kent ve kent halkına ait sorun ve konuları ele alarak sürdürdükleri bir yerel iktidar mücadelesi; kaynak ve imkânların kullanılarak, yerel ölçekteki vatandaşların mutluluk, refah ve adaletini sağlamak üzere yerel iktidar ve otorite üzerinden toplumu idare etme sanatıdır (Akdoğan, 2008: 10). Kent ve kent yönetimini ilgilendiren her türlü sorun, kentsel kaynakların çıkar grupları arasındaki dağılımı yerel siyaseti oluşturmaktadır. Yerel siyasetin konusu kent, kent yaşamı, kent halkı ve kentin sorunlarıdır. Yerel siyasetin çok sayıda aktörü bulunmaktadır. Siyasal partilerin, meslek odalarının kentteki temsilcileri, kent düzeyindeki kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri, esnaf ve zanaatkâr odaları, varsa büyükşehir ve il/ilçe belediyelerinin yöneticileri, sivil toplum kuruluşlarının yerel temsilcileri, yerel medya grupları, yerelde bulunan sendikaların temsilcileri, aşiret ve cemaat liderleri ile yurttaşlar bu aktörler arasında akla ilk gelenlerdir. Küreselleşme süreciyle birlikte yerel siyaset giderek toplumlarda ön plana çıkmaya başladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Küreselleşmeye paralel ilerleyen yerelleşme süreci hem yerel olanı önemli hale getirmekte hem de demokrasinin gelişme alanı olarak yerel siyasetin önünü açmaktadır. Benzer bir biçimde, ulus-devletin zayıflaması yerel yönetimlerin yanında yerel siyasetin de önemini artırmaktadır. Belediyelerinin artan mali imkânları, kentlerin yarattığı rantın ve kentsel altyapı yatırımlarının büyüklüğü, kentte yaşayanların ‘yurttaş’ değil ‘müşteri’ olarak algılanır hale gelmesi yerel siyasetin önemini artırmaktadır. Artan kentsel rant ve altyapı hizmetlerinin getirdiği pazarın büyüklüğü yerel siyasetteki paylaşım savaşını keskinleştirmekte, artan mali kaynaklar bir mücadele alanı olarak yerel siyasetin etkinliğini ve mücadelede yer alan aktörlerin çeşitliliğini artırmaktadır.
58 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Yerel siyaseti önemli hale getiren bir diğer gelişme, temsili demokrasinin yaşadığı krizdir. Temsili demokraside temsilcilerin, temsil etme yükümlülüğünde oldukları yurttaşları dışlayan siyaset yapma biçimi, artan yolsuzluk ve kayırmacılık ile kamudaki halka kapalı karar alma süreci yerel siyaseti yeni bir çıkış yolu olarak öne çıkarmaktadır. Artan temsil krizi yeni ve farklı ölçekte katılım kanallarının açılmasını, siyasetin daha demokratik ve şeffaf hale getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu şartlar içinde yerel siyaset ve yerel yönetimler hem halkın karar alma sürecine daha rahat katılması hem de demokrasi kültürünün tabana yayılması bakımından bir umut ışığı olmaktadır. Hatta doğrudan demokrasinin doğduğu kentlerin yeniden demokrasinin gerçek kimliğini edinmesinde önemli bir rol oynayabileceği düşüncesi giderek daha çok taraftar bulmaktadır. Giderek önemi artan yerel siyaset, farklı kent kimliklerinin ürettiği algı biçimleri ve davranış kalıpları sayesinde kentten kente değişiklik göstermektedir. Kentlerin farklı tarihsel süreçleri, kentin kültürel ve sosyal yapısı onları yerel siyaset bakımından birbirinden ayrıştırmaktadır. Her kentin siyasal aktörleri benzerlik göstermekle birlikte, kentin özellikleri nispetinde kentlerdeki siyaset yapma biçimleri farklılaşmaktadır. Yerel siyaset kendi içinde kentlere göre farklılaşmakla beraber, ulusal düzeydeki siyasetten ayrı düşünülemez. Yerel seçimler, çoğu zaman, ulusal seçimler için bir ön hazırlık olarak görülmekte, kimi durumda iktidar partisi için bir güven oylamasına dönüşmektedir. Diğer taraftan, yerel seçimlerde başarılı olan bazı partiler iktidar ortağı haline gelebilmektedir. Türkiye gibi yerel yönetim geleneğinin çok etkin olmadığı ülkelerde yerel siyaset, ulusal siyasetin etkisinde kalmaktadır. Dağıtılan rant ve imtiyazların Ankara’dan belirlenmesi yerel yönetimlerin siyaset alanını daraltmakta, merkezi idarenin onayını gerektiren her idari işlem ve iktisadi faaliyet, ulusal siyaset bakımından, yerel siyasete müdahale bakımından yeni bir zemin oluşturmaktadır. Çitçi, bu durumu “siyasetin ulusallaşması” olarak adlandırmaktadır (Çitçi, 2005: 38). 1961-1999 döneminde yapılan on genel seçim ile sekiz yerel seçim sonuçları birbiri ile uyuşmakta, iktidar olan siyasal partiler yerel seçimlerde de kazanmaktadır (Çitçi, 2005: 531). Türkiye’de siyasal yaşamın yapısı nedeniyle, yerel seçimlerin ulusal siyaset ekseninde yürütüldüğü ve kimi zaman seçim sonuçları üzerinde merkezi idarenin icraat ve tutumlarının belirleyici olduğu, bu nedenle yerel siyasetin özerk bir doğaya sahip olmadığı iddia edilmektedir (Akbulut, 2014: 9). Yerel yönetimlerin iktidar partisinden olmasıyla kentin daha fazla kamusal hizmet ve yatırım alacağı beklentisinin yerel seçimlerde iktidar partisine çok büyük bir avantaj sağladığı düşüncesi çok da yanlış değildir. Elazığ’da yerel seçimlerde seçmen tercihleri üzerine yapılan bir çalışmada,
Yerel Siyaset ve Yerel Siyasal Dinamikler Üzerinde Aşiret Etkisi (Şanlıurfa Örneği)
59
seçmenlerin daha fazla hizmet ve kaynak geleceği beklentisi içinde yerel seçimlerde oyunu iktidar partisinden yana kullandığı görülmektedir (Doğan ve Göker, 2010: 184). Belediye meclis üyeleri ve parti yöneticileri, ağırlıklı olarak, yerel parti örgütlerinin parti merkezi karşısında inisiyatiflerinin sınırlı olduğunu düşünmektedirler. Belediye meclisi üyelerinin yarısı, parti merkezinin isteği ile aday olduklarını ifade etmektedir (Alkan ve Çiftçioğlu, 2007: 17-18). Hopa’da yerel siyasal dinamikleri anlamaya yönelik bir çalışmada, özellikle 1990 sonrası yaşanan belediye hizmetlerinde ticarileşme ve ulus-üstü eklemlenme sürecinin yerel siyaset üzerinde derin etkiler yarattığı, yerel siyasetin ulusal ve küresel çıkar gruplarının baskısı altında kaldığı belirtilmektedir (Bilgin, 2016: 299). Hatay, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa kentlerinde yapılan bir saha çalışmasında, il genel meclisi üyelerinin önemli bir bölümü siyaseti yerel siyaset üzerinden değil, ulusal siyaset üzerinden tanımlamaktadır. Ayrıca meclis üyelerinin kentin yerel sorunlarını çözmek için sıklıkla merkezi idareye başvurdukları anlaşılmaktadır (Alkan vd., 2010: 8-13). Diğer taraftan, yerel siyaset tümüyle ulusal siyasetin etkisinde olduğunu söylemek doğru değildir. Yerel yönetim seçimleri iktidar partisi için bir kamuoyu yoklaması ya da güven oylaması olarak görülebilir. Genel seçimlerden hemen sonra yapılan yerel seçimler, yerel meclislerin belirlenmesinin ötesinde, ulusal iktidarın icraatları için bir sınav niteliği taşımaktadır. Türkiye’de yerel seçimlerle ulusal seçimler karşılaştırıldığında, özellikle 1973, 1977 ve 1989 yerel seçimlerinin ulusal siyaset üzerinde etkili olduğu görülmektedir (Gül vd., 2015: 231). Benzer bir biçimde, Refah Partisi’nin yerel seçimlerle başlayan yükseliş süreci genel seçimlerle devam etmiştir. 1989 ve 1994 yerel seçimlerinde büyük başarılar elde eden parti, 1995 yılında yapılan genel seçimlerde aldığı % 21,4 oy oranı ile koalisyon ortağı olmuştur. RP örneği bir siyasal partinin yerel yönetimlerde elde ettiği siyasi başarı ve deneyimi ulusal düzeydeki siyasete taşıması bakımından manidar bir örnek olup, yerel siyasetin göz ardı edilemeyeceğini bize göstermektedir. Yapılan bazı saha çalışmalarında, özellikle belediye başkanlığı seçimlerinde yerel koşulların belirleyici olduğu, bu seçimlerde başkan adayı profilinin seçim sonuçlarını etkileyecek ve farklılaştırabilecek potansiyele sahip olduğunu görülmüştür. Yerel seçimler üzerinde ulusal siyasetin etkili olduğunu kabul etmekle birlikte, özellikle yerelleşmenin etkin olduğu 1990’lı yıllardan bu yana yerel adayın ve yerel faktörlerin de seçimlerde etkili olduğunu gösteren örneklerin az olmadığı ifade edilmektedir (Kösecik, 2005: 265).
60 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
2014 yerel seçimlerinde Isparta’da belediye başkanlığı seçimleri ile il genel meclisi seçim sonuçları farklı çıkmıştır. Seçimlerde MHP belediye başkanlığını kazanırken, belediye meclisinde çoğunluğu AKP sağlamıştır (Gül vd., 2015: 235). Tokat kentinde yapılan bir araştırmada, Tokatlıların belediye başkanlarını seçerken, genç, dinamik, iyi eğitimli ve kenti tanıyan birisi olmasında ısrarcı olduğu ortaya konmuştur (Arslan vd., 2013: 600), Zonguldak’ta yapılan bir başka çalışmada, yerel seçimlerde seçmenlerin son derece rasyonel davrandıkları, adayların siyasal geçmişi, projeleri ve geçmiş icraatlarını göz önünde bulundurdukları anlaşılmaktadır (Teyyare ve Avcı, 2016: 72). Türkiye genelinde kimi güçlü belediye başkan adaylarının partisinin oylarını artırdığı dikkat çekmektedir. İktidar partisinden aday olmanın belediye başkanlığı seçimlerinde çok da etkin olmadığı, büyükşehir belediyelerinden belde belediyelerine doğru inildikçe adayın ve yerel etkenlerin etkisinin arttığı tespit edilmiştir (Kamalak, 2013: 438). Şanlıurfa’da 2004 yılında AKP’den belediye başkanı seçilen Ahmet Eşref Fakıbaba, 2009 yerel seçimlerinde aynı partiden aday gösterilmemesi üzerine bağımsız olarak belediye başkanlığına adaylığını koymuş ve kazanmıştır. Yerel seçimlerde, tüm ülke genelinde çok büyük bir başarı elde eden AKP Şanlıurfa’da beklenmedik bir yenilgi almıştır.
2. Aşiret Kültürü ve Siyaset Aşiret, Arapça ‘aşire’ kelimesinden türetilmiştir. Aşiret, en küçük “cemaat” anlamına geldiği gibi, baba ve onun oğullarından oluşan büyük aile manasına da gelmektedir. Batı dillerinde aşiret (tribe) kelimesinin kökeni Latince ‘tribus’ kelimesinden türetilmiştir. Tribus, akrabalık ilişkilerine dayalı, kendi kendine yeten bir yapıyı ifade eder. Aşiret, gerçek ya da gerçek olduğuna inanılan, ortak bir ataya dayanan ve kan bağına dayalı örgütlenen, kendine özgü kapalı bir ekonomik işleyişi olan, sosyo-politik birimlerdir (Bruinessen, 2015: 82). Antropologlar aşireti genellikle “belirli özelliklere (dil, kültür, ortak ata vb.) ve tanımlanmış bir güç hiyerarşisine sahip dışa kapalı gruplar olarak tanımlar. Ortak soy ideolojisine dayanan aşiret, kendi iç örgütlenmesinde altlık-üstlük ilişkisine dayalı katmanlardan oluşan bir hiyerarşiye dayanmaktadır. Heckmann’a göre, aşiretler örgütlenme seviyeleri göz önüne alındığında toplulukla devlet arasında bir yerde durmaktadırlar (Heckmann, 2000: 177). Aşiretler akrabalık temelinde dikey ve yatay ilişkiler ağı içerisinde ortak bir kimlik ağı ile çevrilidir. Aşiretler karşılıklı güvenle üyeleri arasında oluşturduğu bağ sayesinde yatay; aşiret mensuplarının farklı statü ve gelir gruplarına mensup olmaları nedeniyle dikey bir örgütlenme yapısına sahiptir. Toprak mülkiyetinin dağılım biçimi aşiret örgütlenmesinin ve aşiret içi
Yerel Siyaset ve Yerel Siyasal Dinamikler Üzerinde Aşiret Etkisi (Şanlıurfa Örneği)
61
toplumsal ve politik ilişkilerin temelini oluşturmaktadır. Üretim ilişkileri toprak üzerinden şekillenmektedir. Bu nedenle klasik aşiret yapısı içinde toprağın alınıp satılması ve kullanımı, sıkı bir biçimde, ‘töre’ denilen kurallarca kontrol edilmektedir. Aşiret, sosyolojik olarak herkesin birbirine benzediği, farklılığın yok denecek kadar az olduğu ortak inançları paylaşan, “tasada ve kıvançta” aynı duyguları paylaşan, ortak tepki ve iradeye sahip bir dayanışma topluluğudur. Bireyin olmadığı, asabiyet duygusunun çok güçlü olduğu bu yapıda aşiret üyeleri “öteki” ile her türlü ilişkide, kendi mensuplarının haklı-haksızlığına bakmaksızın bir dayanışma örüntüsü içinde hareket ederler. Aşiret kültüründe dayanışma duygusu ve beraberlik her şeyin üstündedir. Birey asla tek bırakılmaz. Herhangi bir suç işlendiğinde, bu suçu tüm aşiret işlemiş sayılır, aynı şekilde, aşirete karşı suç işlendiğinde de birlikte karşı konulur. Ortak bir namus algısı ve dış tehdit algısı aşiretin kültürel davranış kodlarını oluşturmaktadır (Özer, 2000: 9-11). Aşiret içinde ataerkil bir yapı söz konusudur. Aşiret bireyci değil toplumcu bir yapı olup, bireysel davranışlar ve çıkışlar hoş karşılanmaz. Birey aile içinde sosyalleşir, birey kendisi için değil, aile topluluğu ve aşireti için çalışır ve yaşar. (Özer, 2000: 11). Aşiret dışa kapalı olduğu ve grup içi bağlılık önemli olduğu için aşiret içi evlilik çok yaygındır. Evlilik aşireti oluşturan kabile, oba, zom, aile vb. alt birliklerin aşiret içinde kaynaşması için bir araçtır. Aşiretin sahip olduğu üye sayısı ve büyüklüğü önemlidir. Bu nedenle aşiret kültüründe evlilik ve çok çocuk sahibi olmak büyük önem taşır. Aşiretlere hâkim olan şan, şöhret ve şeref gibi temel değerler insan sayısı ile ilişkilidir. Eli iş ve silah tutan erkek sayısının çokluğu aşiret için gücü temsil etmektedir (Kaymakçı, 2018: 31). Aşiret sosyolojik olduğu kadar siyasal bir birliktir. Bu birlik aşiret reisi tarafından idare edilir. Aşiret reisi, aşiretin mülkünün manevi sahibidir. Aşiretin çıkarlarını korumak, aşireti dışa karşı daha güçlü hale getirmek, aşiret içi uzlaşmazlık ve sorunlarında hakemlik yapmak, ekonomik zorluk geçen üyelere yardım etmek, aşiret üyeleri ile kamu kurumları arasında aracılık etmek, aşireti devlet katında temsil etmek aşiret reisinin görevleri arasındadır. Aşirette siyasal yapılanma aşiret reisi etrafında şekillenir. Aşiret reisi, aşiretin yönetiminden, diğer aşiretlere karşı yürütülen güç mücadelesinden ve aşireti oluşturan kabilelerin birbiri ile olan ilişkilerinden sorumludur. Aşiret reisinin gücü aşiretin gücüdür. Bu nedenle siyasetin getirdiği kimlik, makam ve ayrıcalıklar hem aşiret reisinin gücü ve prestiji hem de aşiretin diğer aşiretler karşısındaki konumunu güçlendirmektedir. Milletvekili, belediye başkanı olan bir aşiret reisi hem kendi aşireti içinde hem de diğer aşiret ve toplumsal gruplara karşı ciddi oranda bir güç kazanmaktadır.
62 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
İktidar ve güç mücadelesi aşiretlerin siyasallaşmasını zorunlu kılmaktadır. Türkiye gibi tüm rant ve ayrıcalıkların siyasal ölçütlere göre paylaşıldığı; iş bulma, ihale alma, tayin yaptırma, terfi etme vb. günlük bürokratik işlemlerin bile siyaset etrafında şekillendiği bir toplumda siyasal iktidarın uzağında kalmak mümkün değildir. Aşiretin binlerce üyeden oluşan, sadık ve itaatkâr yapısı siyaset için önemli bir fırsat sunmaktadır. Aşiret mensuplarının aday gösterilmesi ya da belli konularda aşirete imtiyaz sağlanacağı sözünün verilmesi binlerce oy anlamına gelmektedir. Aşiretin dışa kapalı ve birlikte hareket eden yapısı aslında siyasal olarak daha kolay güdülenmesini sağlamaktadır. Diğer aşiretlerle süren güç mücadelesi ve siyasetten pay alma beklentisi aşiretleri patronaj ilişkilerin içine çekmektedir. Zaten kendi içinde güven ve kan bağına dayalı bir yapıya sahip olan aşiret kültürü, siyasal patronaj ilişkilerin gerektirdiği güven zeminine doğası gereği sahip bulunmaktadır. Aşiretin kan bağına dayalı yapısı, siyasal yapılanmada herhangi bir parti, ideoloji veya örgüt ayrımı yapmamaktadır. Onun esas aldığı ve desteklediği yegâne unsur kendisi ile kan bağı olan kişilerdir. Aşiret reisinin fiilen politikaya katılması bir siyasal partiye üye olmak, bir parti adına propaganda yapmak, oy toplamak, il ya da ilçe parti başkanlığı yapmak ve hatta milletvekili adayı olmak şeklinde gerçekleşir. Aşiret mensupları için aday olan kişinin niteliği ya da siyasal kimliği önemli değildir. Özellikle kendi aşiretinden birisi aday olduğu zaman başka bir parti ya da adaya oy verilmesi mümkün değildir. Yıllarca siyaset içinde deneyim sahibi olan aşiret reisleri ve aşiret ileri gelenleri kimi zaman birkaç aşiret ile bir araya gelerek ortak bir adayı desteklemekte ve siyasi kombinezonlar oluşturmaktadırlar. 2.1. Aşiret-Siyaset İlişkisinin Tarihsel Boyutları Tarihi sürece bakıldığında, aşiretlerin siyasetle, dolayısıyla, devletle olan ilişkisi çok eskilere uzanır. Ortadoğu’da büyük devletlerin arasında kalan aşiretler devamlı olarak bu devletlerle ittifak ya da sürtüşmeler yaşamış, tarih boyunca hem devletlerin etkisinde kalmış hem de onları etkileyebilmiştir (Arfa, 1966: 32). Osmanlı Devleti’nin aşiretlerle ilişkiler bakımından, Yavuz Sultan Selim’in doğu seferi önemli bir kırılma noktasıdır. 1514 yılında çıkılan doğu seferiyle Safevi Devleti’nin durdurulması amaçlanmıştır. Çaldıran’da Safevilerle yapılan savaşta Kürt aşiretleri Osmanlıya büyük bir destek sağlamış, elde edilen başarıda önemli katkıları olmuştur. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim aşiret reislerine topraklar, payeler ve beylikler vererek ödüllendirmiştir. İdrisi Bidlisi, Şeref Bey ve Murderi aşiret reisi Cemşid Beyle birlikte Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki on altı aşiret reisi bölgede güvenliği
Yerel Siyaset ve Yerel Siyasal Dinamikler Üzerinde Aşiret Etkisi (Şanlıurfa Örneği)
63
sağlamak, İran’dan gelecek sızmaları önlemek konularında görevlendirilmiştir (Lazarev, 2001: 81-86). Osmanlı Devleti aşiret reislerini yönetici olarak atamış, hatta ulaşılması zor yörelerde tamamıyla özerk bırakmıştır. Osmanlı Devleti aşiretlerden devlete sadakat ve seferler sırasında asker beklerken; aşiretlerde devletten dış tehditlere karşı koruma ve belli imtiyazlar istemiştir (Lazarev, 2001: 78). Zaman zaman bu aşiretler içinde devlete yönelik tehdit olanlar çıkmıştır. Boyun eğmeyen aşiretlere karşı cezalandırma seferi, zorunlu yerleşim ve zorla toplanan vergiler, geniş kapsamlı uygulamalardan sadece birkaçıdır. 1844-1848 yılları arasında Botan Emiri Bedirhan Bey Osmanlı Devletine asker vermeyi reddetmiş, para basıp, adına hutbe okutmuştur. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti Bedirhan Beyi yenilgiye uğratmış ve Şam’a sürgüne göndermiştir (Kutschera, 2001: 2527). Ancak bu tür karşı çıkışlar istisnadır. 18. yüzyıldan sonra değişmeye başlayan Osmanlı toprak sistemiyle birlikte, Osmanlı Devleti için temel politika aşiretlerin yerleşik hale getirilmesi olmuş, bu politikada da kısmen başarı sağlanmış, 5 bin yeni köy inşa edilmiştir (Karpat, 2014: 130). 1858 tarihli yasayla getirilen bu yeni toprak rejimi sayesinde, kendi adlarına büyük miktarda toprak parçalarını kaydettiren aşiret reisleri ve beyler Osmanlıda yeni bir toplumsal sınıf olarak ortaya çıkmıştır. Elde edilen topraklar bu zümrenin köylü üzerindeki otoritesini de güçlendirmiştir (Bruinessen, 2003: 282-283). 19. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti’nde idarenin merkezileşme süreci daha belirgin hale gelmiştir. II. Mahmut’un başlattığı bu süreçte; Kürt emirlikleri kaldırılmış, eğitim ve güvenlik hizmetleri merkezileştirilmiştir. Hukuk sisteminin birey üzerine inşa edilen Batı hukukuna kayması ve bireylere toprak edinme hakkı verilmiştir. Ancak merkezi idarenin bu uygulamaları kâğıt üzerinde kalmıştır. Merkezden atanan valiler kentler ve yakın çevresinde etkin olabilirken, emirliklerin ortadan kalmasıyla birlikte mir ve beylerin yerini aşiret reisleri ve şeyhler almaya başlamıştır (Yavuz, 2001: 2; Bruinessen, 2003: 341). Başka bir deyişle, emirliklerin kaldırılmasıyla doğan boşluğu aşiretler ve şeyhler doldurmuştur. Fransız İhtilali sonrası artan etnik milliyetçilikle uğraşmak zorunda kalan Osmanlı Devleti aşiretleri Ermenilere karşı kullanmış, bölgede asayiş konusunda onlardan yardım almıştır. Bu dönemde kurulan Hamidiye Alayları Kürt aşiretlerden oluşmaktadır. Hamidiye Alaylarıyla ilgili ilk hukuki düzenleme 1891 yılında yapılmıştır. Her alay en az 512, en çok 1152 kişiden oluşmaktadır. Ayrıca aşiret reisi ve aşiretin önde gelenlerinin çocukları için bir Aşiret Mektebi kurulmuştur. Bu mektepte eğitim gördükten sonra öğrenciler tekrar aşiretlerinin mensup olduğu alaylara gönderilmiştir. Hamidiye Alayları, I. Dünya Savaşı sırasında da kullanılmıştır.
64 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Sultan II. Abdülhamit döneminde, padişahın da İslami bakış açısı nedeniyle, aşiret ile devlet arasındaki ilişki yeniden biçimlendirilmiştir. Bu yeni bakış açısı sayesinde yörede gücünü artıran şeyhler ve aşiret reisleri için devletle uyum içinde hareket etme imkânı doğmuştur. Osmanlı Devleti döneminde aşiretlerle sürdürülen bu yakın ve sıcak ilişkiler Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte yerini çatışma ve gerginliğe bırakmıştır. Cumhuriyetin ülke sınırlarını daha net bir biçimde çizmesi hem aşiretler arasında coğrafi bölünmelere neden olmuş hem de sınır güvenliği konusunda aşiretlere ihtiyaç kalmamıştır. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik ve milliyetçilik kavramları üzerine inşa edilmesi Kürt aşiretleri bir sorun kaynağına dönüştürmüştür. Dindar aşiretler Şey Sait İsyanında olduğu gibi, devlete karşı başkaldırırken; diğer aşiretler ile devlet arasında bir mesafe oluşmuştur. Cumhuriyet devrimlerinin ülkeyi modernist çizgideki dönüştürme gayreti Kürtlerin ve Kürt aşiretlerin dışlanması anlamına gelmiştir (Yavuz, 2001: 6). Bu ayrışma ve dışlanma yeni politikaların uygulanması sonucunu doğurmuştur. Bu politikaların başında mecburi iskân ve sürgünler yer almaktadır. Mecburi iskânlar bir köyü doğudan alıp batıya getirip iskân etme veya aşiretin bir kısmını bu yolla yer değiştirme şeklinde gerçekleştirilmiştir. Sürgünler ise daha çok ağa, aşiret reisi ve şeyhlere uygulanmıştır. Bu sürgünlerin en ünlüleri 1926'da İzmir'e, 1937'de Trakya'ya, 1960'da da Sivas'a yapılmış olanlarıdır. 1950’lı yıllarda çok partili sisteme geçilmesiyle birlikte halk yığınları, özellikle de oy deposu olarak görülen aşiretler büyük değer kazanmıştır. Çok sayıda oyu yönlendirme gücüne sahip aşiretler, çok partili hayatta, hayati bir rol oynamaya başlamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan iskân ve sürgün vb. sıkı politikalar çok partili hayata geçişle birlikte gevşetilmiştir. Sürgünden dönen aşiret reisleri hem çok partili hayatın getirdiği kazançlar hem de sürgünden dönmüş olmanın verdiği güçle eskisinden daha etkin hale gelmişlerdir. Başka bir deyişle, Cumhuriyetin ilk yıllarında çözülme ve dağılma ile karşı karşıya olan ağalık ve aşiret sistemi 1950'den sonra tekrar etkin hale gelmiştir. Merkezi idare ile uyumlu bir işbirliği sergileyen aşiret reisleri, merkezi idarenin de yardımlarıyla, yöresindeki etkinliği ve zenginliğini pekiştirmiştir. Aşiretler devlet ile aşiret mensupları arasında bir köprü vazifesi görmüştür (Bruinessen, 2003: 295-296). Aşiretin bu rolü hem sosyo-kültürel olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun geri kalmasına neden olmuş hem de birey üzerindeki aşiret baskısı nedeniyle Cumhuriyetin arzuladığı ‘uyruktan’ ‘yurttaşa’ geçiş sürecini aksatmıştır.
Yerel Siyaset ve Yerel Siyasal Dinamikler Üzerinde Aşiret Etkisi (Şanlıurfa Örneği)
65
Diğer taraftan, kaçınılmaz bir biçimde ilerleyen modernleşme süreci aşiretin aynı kalmasına müsaade etmemiştir. Giderek kente yerleşmeye başlayan, sanayileşme süreciyle tanışan aşiret kültürü hâlihazırda bir değişim ve dönüşüm içindedir. Ancak bu değişim modernleşme sürecinin öngördüğü gibi aşireti ortadan kaldırmamış, biçim değiştirmesine neden olmuştur. Zaman içinde kent yaşamıyla birlikte, akrabalık ve kan bağlarının gevşemesi ve değişen üretim ilişkileri içinde toprağın temel üretim aracı olmaktan çıkması nedeniyle aşiret eski gücünü belli ölçüde yitirmiş olsa da, hem kentsel mekânda bireye sağladığı dayanışma ve güvenlik hem de toplumsal ve sosyal ihtiyaçları gideren bir kurum olarak halen yoluna devam etmektedir. 1980’lı yıllarda başlayan terör olayları devletin aşiretlere duyduğu ihtiyacı tekrar artırmıştır. Terör eylemleriyle birlikte tarihteki Kürt Emirlikleri ve Hamidiye Alaylarında olduğu gibi, aşiret ile devlet yeniden güvenlik üzerinden inşa edilen bir ilişkiye girmiştir. Terör olaylarıyla birlikte aşiret mensupları yalnızca bir seçmen olarak değil, aynı zamanda, yöredeki asayiş hizmetlerinde devletin yanında yer alacak bireyler olarak algılanmıştır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaygın bir biçimde uygulanan koruculuk sistemi terörle mücadelede önemli bir destek sağlamıştır. Diğer taraftan, aşiretlerin istek ve beklentileri artan terör olayları karşısında devlet tarafından daha çok kabul görmeye başlamıştır demek yanlış olmayacaktır. 2000’li yıllarda Doğu ve Güneydoğu’da siyasal ayrışma keskinleşmiştir. Özellikle 2000’li yıllarda yörede AKP ve Kürt kimliğini vurgulayan partiler arasında yoğun bir siyasi rekabet sürmektedir. Kuşkusuz artan bu rekabet aşiretleri daha da önemli hale getirmektedir. Bu siyasal ayrışmaya bağlı olarak CHP, MHP, DYP, ANAP vb. siyasi partiler Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da gücünü tümüyle yitirmiştir. AKP ile Kürt kimliğini vurgulayan siyasi partilerin yöredeki toplam oyu 2007 yılında % 74,1 iken, bu oran 2014 yılında % 90,4’e ulaşmıştır (Yeğen, 2015: 57). Göç etmiş, terörden mağdur olmuş, alt ve orta gelir kuşağına mensup, genç, nispeten eğitimli seçmenler daha çok Kürt kimliğini vurgulayan partilere oy verirken; orta ve üst gelire mensup, daha az eğitimli, orta yaşlı ve yaşlı, kendisini muhafazakâr olarak tanımlayan seçmenler AKP’ye oy vermektedir (Yeğen, 2015: 130-133). Bu süreçte yalnız siyasal değil, sosyal ve kültürel bir ayrışmadan da bahsetmek yanlış olmayacaktır. Tüm bu ayrışma ve rekabet içinde aşiret oylarının önemi daha da artmaktadır. Aşiretlerin artan bu önemi aşiretin siyasal gücünü ve etki alanını genişletmektedir.
66 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
2.2. Aşiretin Siyasallaşmasının Olumlu ve Olumsuz Etkileri Aşiretin siyasallaşması ve siyasetin içinde etkin bir biçimde yer almasının aşiret mensupları, demokrasi, siyasal kültür bakımından olumlu ve olumsuz sonuçları vardır. Olumsuz sonuçlarının başında aşiretin birey üzerinde kurduğu baskı nedeniyle siyasal sosyalleşme sürecinin sekteye uğraması gelmektedir. Bireyin siyasal nitelikleri birbirinden bağımsız olmayan onlarca değişkenin yer aldığı bir sosyalleşme sürecinin sonunda oluşmaktadır. Demokrasi ve hukuka inanç aile içinde demokrasiden bağımsız değildir (Çukurçayır ve Gökçe, 2002: 136). Bireyin siyasal değer, inanç ve tutumları zaman içinde oluşmakta ve içinde yaşadığı dünya bu süreçte belirleyici olmaktadır. Siyasal değer ve yargıları, meşruiyet algısı, toplumda üretilen semboller ve simgeler üzerinden şekillenmektedir (Erkan ve Bağlı, 2005: 182). Bu anlamda dayanışma duygusunun ve birlikteliğin her şeyden üstün olduğu, dışa kapalı, kendi dışındakine güvenmeyen, hatta karşıdakine karşı kendisini üstün gören, aşireti söz konusu olduğunda sorgulamayan bir aşiret kültürü hem bireyin bağımsız karar verme hakkını elinden almakta hem de bireyin hukuk kültürü, kadın hakları, liyakat, demokrasi vb. kavramlara karşı bakış açısını doğrudan etkilemektedir. Aşiret kültüründe kendinden yaşlılara ve otoriteye mutlak itaat vardır. Karşılıklı ilişki ve çelişkilerde bir tür güvenlik mekanizması sayılan “birlikte saldırı-birlikte savunma mekanizması” gelişmiştir. Farklı düşünmek ya da diğerlerinden farklı hareket etmek aşiretin getirdiği toplumsal yapı içinde çok da mümkün olmamaktadır (Kaya, 2013: 55). Aşiretin siyasette neden olduğu bir diğer olumsuzluk, aşiret kültürünün oy verme davranışları üzerindeki etkisidir. Seçimler, tek başına bir sistemi demokratik yapmaya yetmese de, demokrasinin gerekli ve vazgeçilmez araçlarıdır. Seçim, bireyin vicdanı ve inançları doğrultusunda tek başına karar verdiği, aldığı kararla toplumun geleceğini yönlendirdiği ve siyasal iktidara meşruiyet kazandırdığı bir eylemdir. Bu denli öneme sahip seçim süreci, geleneksel toplumlarda ya ağa, aşiret reisi vb. geleneksel otorite kaynakları ya da yakın aile bireyleri üzerinden denetlenmektedir. Birey siyasal seçimleri konusunda yönlendirilmektedir. Bu yönlendirme zor kullanmayla olabileceği gibi, nüfuz sahibi kişilere duyulan sadakat, saygı ya da çıkarların bir gereği olarak da yürütülebilmektedir. Kimi zaman birey patronaj ilişkilerin bir gereği olarak seçimlerini değiştirirken, kimi zaman yalnızca aşirete duyulan sadakat ya da ailenin dışa karşı onur ve itibar için oy vermektedir (Kaymakçı, 2018: 39). Aşiretten birisinin aday gösterilmesi durumunda, diğer aşiret mensupları siyasal görüş ve inançlarını bir kenara bırakarak, aşiret mensubuna parti ya da ideoloji ayrımı yapmaksızın oy vermektedir. Bu durumda demokrasi işlemez
Yerel Siyaset ve Yerel Siyasal Dinamikler Üzerinde Aşiret Etkisi (Şanlıurfa Örneği)
67
hale gelmektedir. Yurttaşlar kendi iradeleri dışında seçim yapmış, oy vermiş olmaktadır. Aşiretin siyaset üzerindeki etkisi nedeniyle seçimlerde kimi zaman toplu oy kullanma, yerine oy verme vb. oy verme davranışlarına rastlanmaktadır. Kimi zaman köy muhtarı ya da aşiretin önde gelenleri tüm köylü adına oy vermektedir. Uyarılmış katılım olarak nitelenen bu tür oy verme davranışları demokrasinin temel bir gerekliliği olan seçimlerin gereği gibi uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Aşiretlerin siyasette etkin hale gelmesi patronaj ilişkilerin öne çıkmasına neden olmaktadır. Türkiye’deki siyaset anlayışı içinde ve uygulamada zaten var olan patronaj ilişkiler aşiret üzerinde yeniden ve daha yaygın bir biçimde üretilmektedir. Patronaj ilişkileri içinde aşiret mensupları imtiyaz ve çıkar elde etmekte; bunun karşılığında oy vermekte, siyasal etkinliklere destek olmaktadır. Kimi zaman liyakata sahip olmayan ama aşirete mensup olan kimseler, patronaj ilişkileri içinde, hak etmedikleri görevlere gelmektedir. Patronaj ilişkilerin yaygınlaşması kamusal kaynakların eşit dağıtımı güçleştirmekte, kaynakların dağılımında ‘liyakat’ yerine ‘sadakat’ esas alınmaktadır. Patronaj ilişkilerin kabul görmesiyle birlikte, iş yapan kişinin yaptığı işlerin niteliği çoğu zaman hukuka aykırı olmakta, bu hukuka aykırı yapılan işten başkaca kişiler zarar görmekte ve kamuya ait olan kaynaklar, kötü yönetim nedeniyle, israf edilmektedir (Kurtoğlu, 2012: 164). Tüm bu sorunlar toplumda devlete olan inancın azalması sonucunu doğurmakta, uzun vadede aşiret için sağlanan çıkarlar ve yapılan kayırmacılık aslında toplumu geri bırakmaktadır. Patronaj ilişkileri sayesinde, aşiretin önde gelenleri bir taraftan devlet imkânlarını kullanarak ekonomik ve sosyal güçlerini artırırken; diğer taraftan, aşiret mensuplarına kamu hizmetlerindeki (iş bulma, bürokratik zorlukları aşma vb.) aracılık rolleri nedeniyle himayecilik statüsünü de pekiştirmektedir. Genelde okuma-yazma bilmeyen, herhangi bir mesleki beceriye sahip olmayan ve dış dünyaya neredeyse kapalı konumda olan kırsaldaki kitleler, aşiret reisi ve şeyhlere adeta mahkûm olmaktadır (Kaya, 2013: 142). Aşiret mensubu bir kişinin siyasal anlamda körü körüne desteklenmesi demokrasilerin vazgeçilmez özellikleri arasında yer alan “hesap sorma” ve “şeffaflık” ilkelerine zarar vermektedir. Çünkü aşiret mensuplarından birisinin herhangi bir göreve seçilmesiyle birlikte, aşiret mensuplarının gözünde yargılanmayan, eleştirilmeyen bir siyasetçi profili ortaya çıkmaktadır. Aşiret kültürünün siyaset üzerinde olumsuz etkileri olmakla birlikte kimi olumlu etkileri de görülmektedir. Bunların başında aşiretin, aşiret mensuplarını siyaseten temsil etmesi ve devletle yurttaş arasında bir köprü vazifesi görmesi gelmektedir. Aşiretler modernizm sürecinde bir ara geçiş formu oluşturmakta,
68 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
büyükşehirlerde gecekondu kültürünün yarattığı tampon mekanizmalara benzer bir işlev görmektedir. İş bulma, borç alma, kamu kurumunda iş halletme vb. onlarca toplumsal pratik içinde aşiretler hem mensupları için bir destek noktası sağlamakta hem de aşiret mensupları için bu işlerin işleyişinin öğrenildiği, sorunların birbirine danışılarak çözüldüğü bir okul vazifesi görmektedir. Mali imkânları sınırlı, eğitim almamış, iletişim kurma becerisi sınırlı bir kişinin, bir aşiretin mensubu olması siyasi anlamda kabul görmesi demektir. Tek başına etkin olamayacak binlerce seçmen, bir aşiret olarak hareket ettiğinde çok büyük bir siyasal güce dönüşmektedir.
3. Şanlıurfa’da Yerel Siyasette Aşiretlerin Etkinlik Düzeyi Şanlıurfa, yaklaşık 2 milyona ulaşan nüfusuyla bir kent görüntüsü verse de, geleneksel yapıların kentsel mekânda yeniden üretilmesi sonucunda modern anlamda kentli bir toplum değildir. Özellikle kadınlardaki eğitim eksikliği, tarıma dayalı kentleşme, sanayinin yeterince gelişmemiş olması, siyasetin patronaj ilişkilere bağımlı yapısı, kentteki kamu hizmetlerinin yetersizliği, yaşam kalitesinin düşük olması aşiret kültürünün çözülmesini engellemekte, sosyal ve kültürel alanda olduğu gibi, siyasal alanda da aşirete duyulan ihtiyacı devam ettirmektedir. Şanlıurfa’ya has bir modernleşme türü olarak geleneksel değerler, modernlikle harmanlanıp birlikte yaşatılmaktadır (Kaya, 2013: 79). Geleneksel değerlerin oluşturduğu aşiret kültürü toplumsal yaşamın hemen her katında çeşitli şekil ve düzeylerde kendisini göstermektedir (Ökten, 2009: 100). Şanlıurfa’da aşiret kültüründen çıkma (detribalization) nüfusun kırsaldan kentte yerleşmesi anlamında göreli olarak gerçekleşmişse de, geleneksel hayata ait sosyal, ekonomik ve psikolojik bağlılıklar düzeyinde tam anlamıyla aşiret kültürünün ortadan kalktığını söylemek mümkün değildir. Aşiret devletin ve toplumsal yapının eksik ve yarıklarından sızarak mevcut sosyo-ekonomik yapıya adapte olmaktadır (Karadeniz, 2010: 39). Başka bir deyişle, Şanlıurfa retribalization (yeniden aşiretleşme) denilen kabileciliğin/aşiretçiliğin yeniden üretilmesine imkân vermekte, böylece modern koşullarda geleneğin rasyonelleştirilmesi gerçekleşmektedir (Kaya, 2013: 95). Eksik modernleşme olarak adlandırılacak bu süreçte aşiret değişen koşullara göre uyum sağlamakta, yok olmak yerine kendisine yeni formlar vererek yaşamaya devam etmektedir. Şanlıurfa’da aşiret üyelerinin kentlileşme sürecine yönelik yapılan bir saha çalışmasında, üretim ilişkileri açısından (aşiret üyelerinin toprak ağalarına bağımlı olması anlamında) büyük ölçüde çözülen aşiret kültürünün bir üst yapı kurumu olarak varlığını sürdürdüğü
Yerel Siyaset ve Yerel Siyasal Dinamikler Üzerinde Aşiret Etkisi (Şanlıurfa Örneği)
69
görülmektedir. Ankete katılan aşiret üyelerinin % 62,2’si bir aşirete üye olmayı önemsemekte, % 80,7’si aşiret fertleri ile “sık ya da daha az sık” görüşmektedir. Aşiret üyelerinin % 70’i bir resmi kuruma işi düştüğünde ilk aşamada akrabalardan yardım isteyeceklerini ifade etmektedir (Uluç ve Karasu, 2015: 224). Aşiret üyeleri kentli olmanın özelliklerinden önemli oranda yoksundur. Ankete katılanların % 55,5’inin halen köyde arazisi bulunmakta olup, köye olan ekonomik bağımlılığı sürmektedir. Aşiret üyelerinin yarıdan fazlası ekmeği evde pişirmekte; halı, kilim gibi eşyalarını evde veya mahallede boş alanlarda yıkamakta ve yarıya yakını düğünlerini mahallede veya köylerinde yapmaktadırlar. Ankete katılan aşiret üyelerinin % 43,7’si kadınların kamusal hayatın bir üyesi olmasını benimsememekte, kadına en uygun statü olarak ev hanımlığını görmektedir (Uluç ve Karasu, 2015: 225). Baskın bir kültür olarak yoluna devam eden aşiret için kent içinde etkin olmanın yolu siyasetten geçmektedir. Gerek imtiyaz, mali kaynak ya da statü kazanmak gerekse diğer aşiretlere karşı üstünlük yarışında siyaset kentsel mekânda da önemini korumaktadır. Hangi partiden olursa olsun her seçim döneminde milletvekilliği, il genel meclisi üyeliği ya da delege olarak seçilenlerin bir bölümü aşiret ya da büyük ailelerdendir. Şanlıurfa’da yerel siyaset içinde aşiretlerin ne düzeyde etkin olduğunu ölçmek için üç farklı ölçüt kullanılacaktır. İlk ölçüt, siyasal aktörler üzerinde aşiretin etkinliğini ölçmeye yöneliktir. Siyasal aktörler siyasal sistem içinde karar alıcı olmaları bakımından büyük önem taşımaktadır. Şanlıurfa’da milletvekili, belediye başkanı, il genel meclis üyeliği, belediye meclis üyeliği vb. siyasal aktörlerin ne kadarının aşiret mensubu olduğunun bulunması bize siyasal aktörler içinde aşiret üyelerinin ne oranda temsil edildiğini gösterecektir. İkinci ölçüt, Şanlıurfa’da oy verme davranışları üzerinde aşiretlerin etkisini ölçmeye yöneliktir. Genel ya da yerel olsun tüm seçimler doğrudan siyasal iktidarı belirlemektedir. Dolayısıyla, seçmen davranışlarının araştırılması bize yerel siyasal dinamikler hakkında bilgi verecektir. Son ölçüt, aşiret ve devlet arasındaki patronaj ilişkilerdir. Patronaj ilişki ağı olmaksızın aşiretlerin siyasette bu kadar etkin olması mümkün değildir. Köklü bir tarihsel geçmişe sahip aşiret-devlet arasındaki işbirliği tümüyle patronaj bir ilişkidir. 3.1. Şanlıurfa’da Yerel Siyasal Aktörler ve Aşiret Şanlıurfa’da yerel ve genel seçimlere birlikte bakıldığında, öncelikle belli aşiretlerin siyasette etkin olduğu ve bu durumun uzun zamandır devam ettiği
70 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
görülmektedir (Guida, 2013: 71). Yapılan bir araştırmada, 1950-2003 arası dönemde, Şanlıurfa’dan seçilen milletvekillerinin % 85’inin bir aşirete mensup olduğu sonucuna varılmıştır (İlyas, 2009: 79). Şeyhanlı aşiretinden gelen Cevheri ailesinde Necmettin Cevheri altı dönem milletvekilliği, birçok kere bakanlık ve başbakan yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. Daha sonra aynı aileden 2002 Genel Seçimlerinde Sabahattin Cevheri, 2015 Kasım Genel Seçimlerinde M. Ali Cevheri milletvekili seçilmiştir. Benzer bir biçimde, İzol aşiretinden Zülfükar İzol dört dönem, Şeyhanlı aşiretinden Seyit Eyyüpoğlu dört dönem, Mehmet Fevzi Şıhanlıoğlu üç dönem, Kasım Gülpınar üç dönem milletvekili seçilmiştir. Kasım Gürpınar’ın babası Eyyüp Cenap Gürpınar; dört dönem milletvekilliği, bakanlık ve TBMM başkanvekilliği yapmıştır. Kırvar aşiretinden Abdurrahman Odabaşı, Siverek bölgesinde Bucak aşiretinin lideri Hasan Oral, Suruç ilçesindeki Yüksel aşiretinin reisi Ömer Yüksel, Badıllı aşiretinden Kemal Badıllı, Karahanlı aşireti lideri olan Bekir Sami Karahanlı, Karakeçili aşiretinden Bahri Karakeçili, Harran ilçesinde “Bini Muhammed” adıyla anılan Arap aşiretinin ileri gelenlerinden olan Mehmet Yalçınkaya, Hacı Musa aşiretinin lideri olan Muzaffer Çakmaklı farklı partilerde siyaset yapan aşiret mensuplarına verilebilecek diğer örneklerdir (İlyas, 2009: 61-77). Yerel yönetimlere bakıldığında, Ceylanpınar’da Seydo Atilla’nın 3 dönem belediye başkanlığı yaptığı, daha sonra aynı aileden Mehmet Atilla’nın 2 dönem ve Menderes Atilla’nın bir dönem belediye başkanı olduğu görülmektedir. Hilvan’da büyük ailelerden Süleymanlardan Mustafa Bayık 1999 yılında, Aslan Ali Bayık’ın ise 2009 ve 2014 yıllarında belediye başkanı seçildiği görülmektedir. Şanlıurfa’da belediye meclis üyeleri üzerine yapılan bir araştırmada üyelerin yarıya yakınının aşiret mensubu olduğu görülmektedir. AKP’li üyelerin % 59,3, SHP’li üyelerin % 50’si aşirete mensup iken, DTP’li üyelerin hiçbirisi bir aşirete mensup değildir (Çelik ve Uluç, 2009: 222). Aşiretler seçimler sırasında fazlaca bir parti ayrımı yapmamaktadır. Seyit Eyyüpoğlu daha önce ANAP’tan seçilmişken, daha sonraki yıllarda AKP’den milletvekili seçilmiştir. Necmettin Cevheri DYP’li iken, Sabahattin Cevheri bağımsız, M. Ali Cevheri ise AKP’den seçilmiştir. Cenap Gürpınar ANAP’ta iken, oğlu Kasım Gürpınar AKP’den seçilmiştir. Abdülhakim Ayhan 2009 yılında SP, 2014 yılında AKP’den belediye başkanı seçilmiştir. Mehmet Özyavuz 2009 yılında MHP’den, 2014 yılında AKP’den Harran belediye başkanı seçilmiştir. Şanlıurfa’da yerel siyasal aktörlerin yalnızca aşiret mensuplarından çıktığını söylemek abartı olmakla birlikte, aşiret mensuplarının yerel düzeyde
Yerel Siyaset ve Yerel Siyasal Dinamikler Üzerinde Aşiret Etkisi (Şanlıurfa Örneği)
71
etkin olduğu örneklerle açıkça görülmektedir. Diğer taraftan, özellikle kentleşme süreciyle birlikte aşiretin siyaset üzerindeki belirleyiciliği giderek azalmaktadır. Aşiret kültüründe çözülme süreciyle birlikte, özellikle 2000’li yıllardan sonra, bir aşiretten tek bir aday yerine çok sayıda adayın ortaya çıktığı, aynı aşiret mensuplarının farklı partilerden aday oldukları görülmektedir. Şanlıurfa’da, 2000’li yıllarda yapılan genel ve yerel seçimlere bakıldığında yaşanan değişim daha net görülmektedir. Özellikle 2000’li yıllarla birlikte, kimi zaman seçilmek için yalnızca bir aşiretin önde geleni olmak yeterli değildir. 2011 Genel Seçimlerinde Ahmet Ersin Bucak, Zülfükar İzol, Zeynel Şihanlıoğlu ve Mahmut Cevheri gibi aşiretleri içinde etkin olan isimlerin ‘bağımsız’ olarak seçime girdikleri, ancak seçilemedikleri görülmüştür. Benzer bir biçimde, 2015 Haziran Genel Seçimlerinde CHP adayı Ali Murat Bucak, MHP adayı İbrahim Özyavuz, 2015 Kasım Genel Seçimlerinde CHP adayı Vedat Melik aşiret desteğine rağmen partileri yüzünden seçimi kazanamamışlardır. Dolayısıyla, seçimleri kazanmak için hem aşiretin hem de seçilen siyasi partinin ortak bir başarısı gerekmektedir. Bir aşiretin önde geleni olmak, belli bir oyu garanti etmekle birlikte, günümüzde seçilmek için tek başına yeterli değildir. Şanlıurfa’nın Viranşehir, Suruç ve Ceylanpınar ilçeleri, 1999 Yerel Seçimlerinden günümüze kadar yapılan yerel seçimlerde çoğu zaman iktidar partisi dışında tercihlerde bulunmuşlardır. Bu ilçeler tercihlerini genelde Kürt kimliğini vurgulayan siyasi partilerden yana kullanmaktadır. 2004 Yerel seçimlerinde Birecik, Bozova, Siverek ve Hilvan’da iktidarda olmayan DYP adayları seçimi kazanmıştır. 2009 Yerel Seçimlerinde Akçakale, Hilvan ve Birecik ilçelerinde yerel seçimleri iktidar partisi dışında SP, Harran’da MHP adayı kazanmıştır. 2009 Yerel Seçimlerinde, Eşref Fakıbaba Şanlıurfa belediye başkanlığını bağımsız olarak kazanmış, tüm ülkede şaşkınlık yaratmıştır. Aynı seçim döneminde Karaköprü ilçe belediye başkanlığını kazanan Nihat Çiftçi de bağımsız seçilmiştir. Şanlıurfa’da ulusal siyasetin ağırlığı olmakla birlikte, kimi zaman, yerel siyasal dinamikler kendi alternatiflerini üretmektedir. İktidar partisi olmak her şeye muktedir olmak anlamına gelmemektedir. 3.2. Seçmenlerin Oy Verme Davranışı ve Aşiret Aşiret kültürü dayanışma içinde olmak, dışarıya karşı birlikte hareket etmeyi gerektirmektedir. Aşiret kültüründe birlik ve beraberlik her şeyin üstündedir. Bu yapı içinde, oy kullanırken aşiret mensupları tek başına hareket etmek yerine birlikte hareket etmekte, hatta kimi zaman bir kimse herkes yerine oy vermektedir. Aşiretlerin olduğu yörelerde seçimlere yüksek katılım oranı
72 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
aslında seçmenlerin ilgisinden çok bu toplu oy kullanma davranışının bir sonucudur. Uyarılmış katılım denen bu oy verme davranışında, bir kişi, grup ya da kurum bireyleri oy verme davranışında yönlendirmektedir. “Mobilize katılma” olarak da adlandırılan uyarılmış katılımda, birey oy verirken etki altında bırakılmakta ya kendisinin karar almasının önüne geçilmekte ya da bir kimse onun yerine oy kullanmaktadır. Bu yöneltme, zor kullanmayla olabileceği gibi, akrabalık gibi bağların bir gereği olarak da ortaya çıkabilmektedir. Şanlıurfa’da seçmen davranışları üzerine yapılan bir saha çalışmasında ilginç sonuçlara ulaşılmıştır. Buna göre, ankete katılanların % 53,2’si aşiretinin çıkarlarını düşünerek oy verdiğini söylemiştir. Çalışmada, “Aşiretinize mensup bir kişi seçimlerde aday olursa oy verir misiniz?” şeklinde sorulan soruya, ankete katılanların % 81’i evet cevabı vermiştir. Ankete katılanların % 73’ü oy verirken ya aile ya da sülale büyüklerine danışarak oy verdiğini ifade etmiştir. Ankete katılanlardan % 13,2’si aileden birisinin kendisi yerine oy kullandığını söylemiştir. Bu oran erkeklerde % 3,1 iken, aşiretin kadın mensupların % 40,4’e ulaşmaktadır. (Kaymakçı, 2018: 78-109). Özellikle kadınlardaki yerine oy kullanma oranı dikkat çekicidir. Yapılan bir başka çalışmada, ankete katılanların % 72’si oy verirken aşiretin önceliklerini dikkate aldığını ifade etmektedir (İlyas, 2009: 98). Şanlıurfa ve Gaziantep’te belediye meclis üyeleri arasında yapılan bir saha çalışmasında, “Ailede herkes aynı partiye oy verir” diyenlerin oranı Gaziantep’te % 78,8 iken, Şanlıurfa’da % 61,7’dir. “Hayır herkes istediği partiye oy verir” diyenlerin oranı, sırasıyla % 18,2 ve % 34’dür (Uluç vd., 2015: 79). Şanlıurfa’da oy verme konusunda, bir sanayi kenti olan Gaziantep’e göre, daha esnek bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. Diğer taraftan, “Ailede herkes aynı partiye oy verir” diyenlerin Şanlıurfa’da bile yarıdan daha fazla olduğu dikkat çekmektedir. Şanlıurfa’da seçim ve seçmen güvenliğinin araştırıldığı bir saha çalışmasında, kentte oy verme sürecinin sağlıklı ve güvenli işlemesi anlamında, seçim güvenliğini zora sokan kimi olaylar yaşansa da, seçimler konusunda asıl sorunun seçmenlerin özgürce ve baskı altında kalmadan oy kullanması sorunu olduğu ifade edilmektedir. Şanlıurfa’da seçmen oy verirken demografik, feodal, kültürel ve asayiş başlıkları altında dört farklı biçimde baskı altında kalmakta, bu durum sağlıklı bir seçim yapmayı zorlaştırmaktadır. Seçimin güvenliği yalnızca seçim günü ile sınırlı değildir, yakın akrabaların ya da ailenin düzenli baskısı aslında seçmenin karar verme süreci üzerinde ciddi bir baskı yaratmaktadır (Beren, 2013: 211).
Yerel Siyaset ve Yerel Siyasal Dinamikler Üzerinde Aşiret Etkisi (Şanlıurfa Örneği)
73
Oy verme davranışı üzerine Güneydoğu Anadolu Projesi Bölgesi’nde yapılan bir araştırmada, bölgedeki köylerin % 9,88’inde toplu oy verildiği tespit edilmiştir. En çok toplu oy kullanılan köy Şanlıurfa kentindedir. Toplu oy veren köylerin % 39,8’i Şanlıurfa’dadır. Araştırmada toplu oy verme davranışının süreklilik gösterdiği, parti ayrımına bakılmaksızın uygulandığı tespit edilmiştir (Erdoğan, 1992: 298). Toplu oy verme davranışının seçmenlerin baskı altına alınmasının ötesinde, seçmenlerin pragmatik davranış biçiminin bir sonucu olduğu iddia edilmektedir. Seçmen yalnızca baskı altında kaldığı için değil, siyasal sistem içinde bir patrona ya da yakına ihtiyaç duyduğu için, çoğu zaman, gönüllü olarak bu oy verme biçimini benimsemektedir (Erdoğan, 1992: 296; Kaymakçı, 2018: 119; Guida, 2013: 71). Bu iddiaya katılmamak mümkün değildir. 3.3. Patronaj İlişkiler, Siyaset ve Aşiret Osmanlı Devleti’nden beri siyasal ve toplumsal anlamda yurttaşı aşiret ya da tarikatlar üzerinden denetlemeye çalışan devlet, bu denetim karşılığında aşiretin elitleri ve kanat önderlerine siyasal anlamda nüfuz sağlamakta, kamu kurum ve kuruluşlarında söz sahibi olmalarına ve dağıtılan siyasal rant ve imtiyazlardan pay almalarına imkân sağlamaktadır. Bu işbirliği patronaj ilişkilerin doğası gereği iki taraflı bir ilişki olup, karşılıklı menfaate dayanmaktadır. Her iki tarafta farklı beklentiler peşindedir. Aslında doğası gereği siyasi bir yapı olan aşiret gerek kendi içinde gerekse kendileri arasında yürüttükleri mücadelede daima dış bir desteğe ihtiyaç duymaktadır. Bu noktada aşiretler başka aşiretlerle ittifaklar yapmış olmakla birlikte, asıl güç kaynağı olan devlet aşiretin var olmasında ve etkinlik alanının belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Aşiretler üzerinde dağıttığı sosyal ve ekonomik iktidar ile en etkin olan dış güç hiç kuşkusuz devlettir (Bruinessen, 2015: 200, 219). Devletin bu belirleyici rolüne karşın aşiretler, özellikle çok partili hayata geçişle birlikte, iki yönden gelişme göstermişlerdir. İlki, halkın seçmen olarak değer kazanması sonucu aşiret reislerinin halk üzerindeki nüfuzlarını kullanarak siyasi partiler için oy toplaması onları önemli kişiler haline getirmiştir. İkincisi, iktidardan imtiyaz ve çıkarlar elde eden aşiret reisleri halk önünde kudretli kişiler konumuna gelmişlerdir (Beşikçi, 1969: 327-328). Bir aşiretin siyasal olarak iktidardan uzaklaşması ya da siyasetten uzak durması hem diğer aşiretler karşısında güçsüz duruma düşmesi hem de siyasetin dağıttığı rant, imtiyaz ve ayrıcalıklardan pay alamaması anlamına gelmektedir. Tarımsal üretimin hakim olduğu Şanlıurfa’da doğrudan gelir desteği, tarımsal
74 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
kredi kolaylıkları, makine ve ekipman yardımları vb. teşvikler hayati öneme sahiptir. Aşiretlerin sulama birlikleri, tarım kredi kooperatifleri, ziraat odası gibi tarımsal kurumların seçimlerinde etkin olmaya çalışması, hayvan besi birliklerini ele geçirme çabalarının ardında bu alanlarda oluşan devasa rant etkili olmaktadır. Ancak siyasal anlamda etkin aşiretler, bu tür rant dağıtıcı kurumlardan pay almaktadır. Aşiretin patronaj ilişkileri içinde olması aşiret mensupları tarafından istenen bir durumdur. Ancak aşiret mensupları farklı nedenlerle bu ilişkinin sürmesini istemektedir. Yaşlı olan, kendisini duygusal olarak aşirete daha yakın hisseden aşiret mensupları okuma-yazma bilmedikleri, kamu kurumlarından çekindikleri için devletle köprü vazifesi görecek bir temsilcilerinin olmasını istemektedir. Diğer taraftan, kentleşme süreciyle birlikte üniversite okuyan, kentte yaşayan, tarım dışı gelire sahip, genç aşiret mensupları ise daha iyi bir iş bulmak, bulunduğu kamu kurumunda yükselmek ya da belli imtiyaz ve çıkarları elde etmek amacıyla aşiretinin devletle bir çıkar ilişkisi içinde olmasını arzulamaktadır (Karadeniz, 2010: 226-228). Aşiret ile siyasetçiler arasındaki ilişki pragmatist bir yapıya sahiptir. Siyasetçiler, tek tek seçmenleri ikna etmek yerine aşiret liderleri ve şeyh/seyitler ile kurdukları ilişkiler sayesinde blok halinde oyları partilerine kazandırmanın daha az maliyetli ve daha az çalışma gerektirdiğini bilmektedirler. Bu anlamda, demokrasinin seçim ve temsil kurumları aşiret yapısının kendini yeniden üretmesine olanak sağlayan bir bağ olarak devreye girmekte, demokratik kurumlar aşiret yapısına fırsatlar sunan kurumlara dönüşmektedir (Türköne, 2010: 215). Bu süreçte aşiret reisleri “geleneksel aşiret reisi” rolünden uzaklaşmakta, “yerel kökenli siyasal lider” haline dönüşmektedir. Bu liderlik yalnızca aşiret mensuplarına yönelik değil, aşiret üstü halk gruplarına yönelik siyasal bir etkinlik halini almaktadır (Heckmann, 2000: 186). Aşiret oyları konusunda siyasi partiler arasında ciddi bir rekabet yaşanmaktadır. Türkiye’de toplamda 900 bine ulaşan aşiret oyları (hürriyet.com.tr., 24.09.2002) için siyasi partiler her seçim döneminde ya aşiret reisleri ile pazarlığa girmekte ya da onları doğrudan aday göstererek oy elde etmeye çalışmaktadır. Aşiretlerin siyasi partilere katılım törenleri yapılmakta, aşiretin ileri gelenleri siyasi parti başkanları tarafından sıklıkla ziyaret edilmektedir.1 Kimi zaman aşiretler taraf değiştirmekte, kitlesel olarak bir
1
“Aşiretler Tek Yumruk Evet”, Sabah, 03.03.2017; “15.000 Kişilik Aşiret Karar Verdi”, Sol, 11.04.2017; “Urfa’da Aşiret Yarışı”, Aljazeera, 29.05.2015; “İktidar Aşiret Oyları İçin
Yerel Siyaset ve Yerel Siyasal Dinamikler Üzerinde Aşiret Etkisi (Şanlıurfa Örneği)
75
siyasi partiden diğerine geçmektedir.2 Özellikle 2000’li yıllarla birlikte Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesindeki AKP ve Kürt kökenli siyasi partiler arasında yaşanan siyasi kutuplaşmayla beraber siyasi partiler arası geçişler artmıştır. Bu taraf değiştirmelerde, aşiretler arası anlaşmazlıklar, siyasi pazarlıkta uzlaşamama, aşiret büyüklerinin tutumu, aşiretin siyasal geçmişi, devletin bölgedeki farklı beklentileri rol oynamaktadır. Kimi zaman bir aşiret, sorun yaşadığı bir diğer aşiretle aynı partiden olmamak adına başka bir siyasi partiye katılmaktadır. Aşiretler düğün, taziye, barış yemeği, sünnet vb. etkinliklerde gücünü göstermeye çalışmakta, takılan altınlar, kesilen koyunlar, verilen yemekler, gelen ziyaretçilerin sayısı hem diğer aşiretler hem de siyasilere karşı aşiretin neden önemsenmesi gerektiğini hatırlatmaktadır. Aşiret kültürünün bir parçası olan abartılı ritüellerin düzenlenmesi, misafir ağırlama, lüks ve gösterişe dayalı tüketim, aynı zamanda, karşı tarafa güçlü görünmenin bir yolu olarak sıkça kullanılmaktadır (Arfa, 1966: 133). Hatta yaşanan çatışmalarda atılan mermi sayısı bile aşiretler için bir övgü malzemesi olabilmektedir (Bruinessen, 2015: 254). Devlet adamlarının aşiretleri ziyaret etmesi, iftar, barış yemeği vb. etkinliklere devlet adamlarının ya da siyasi parti temsilcilerinin katılması, seçimlerde aşiretten birilerinin aday gösterilmesi vb. uygulamalar aşiretin devlet nezdinde kabul gördüğü ve belli bir saygınlığı olduğunu göstermesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu tür etkinliklerde yönetici elitin yer alması patronaj ilişkilerin devam ettiği yönünde kamuoyuna bir mesaj niteliği taşımaktadır.
Sonuç Şanlıurfa’da yerel siyaset içinde aşiretlerin etkinlik düzeyini ölçmeyi amaçladığımız çalışmada farklı sonuçlar elde edilmiştir. Buna göre, gerek diğer aşiretlere karşı güçlü kalmak gerekse devletin yarattığı imtiyaz, kaynak ve imkânlardan pay almak adına siyaset aşiretler için temel bir uğraşı alanıdır. Aşiretlerin her seçim döneminde aday çıkarmaya çalıştığı, milletvekili, belediye başkanı, parti delegesi vb. siyasi makamlar için aşiretler arasında ciddi bir
Harekete Geçti,,”, Yeniçağ, 20.09.2015; “Aşiretler Kullanacağı Oyu Açıkladı”, Yeni Akit, 30.01.2017; “Aşiret ve Siyaset”, Star, 04.02.2016. 2
“7 bin Oyu Olan Aşiret Partisini Değiştirdi”, Time Türk, 01.06.2015; “2 Bin Oyu Olan O Aşiret Seçim Kararını Verdi”, Finans Gündem, 12.05.2015.
76 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
rekabet olduğu görülmektedir. Bu konuda bazı aşiretlerin daha başarılı olduğu, aynı aşiretten yıllarca milletvekili ya da belediye başkanı çıktığı görülmektedir. Aşiret ile devlet arasındaki ilişki, tam anlamıyla, bir patronaj ilişki biçimidir. Oy ve güvenlik karşılığında, devletten destek görülmektedir. İktidar partisi bu konuda avantajlı konumdadır. Farklı siyasi partilere yönelim olmakla birlikte, 1950’den beri oluşan genel eğilim aşiretlerin iktidar partisine yakın olmaya özen gösterdikleridir. Aşiretlerin seçmen üzerinde etkinlik düzeyi azalmış olmakla birlikte, toplu oy kullanma, seçmen üzerinde baskı oluşturma halen görülmektedir. Ancak günümüzde aşiret mensubu seçmenler daha çok gönüllü olarak, patronaj ilişkilerin devamı amacıyla toplu oy kullanmakta, eskiden var olan baskı ve tehdit daha az görülmektedir. Merkezi idarenin yerel üzerindeki belirleyiciliği önemli ölçüde devam etmektedir. Aşiretler için milletvekili olmak belediye başkanlığından daha önemlidir. Genel seçimlere göre yerel seçimlerde daha fazla yerel dinamikler hâkimdir. Şanlıurfa’da yerel seçimlerde iktidar partisi dışında seçilmek ya da farklı siyasi partilerden aday olmak daha sık rastlanan bir durumdur. Son olarak, devlet doğrudan yurttaşa ulaşmak yerine aşiret üzerinden siyaset yapmayı tercih ettiği sürece aşiretler siyasette etkin kalmaya devam edecektir.
Kaynakça Akbulut, Örsan (2004), “Yerel Seçimlerin Yerelliği”, Kamu Yönetimi Dünyası Dergisi, Sayı: 17-18, s. 1-9. Akdoğan, Yalçın (2008), “Yerel Siyaset Kavramlar”, Yerel Siyaset Sempozyumu, İstanbul, Okutan Yayınları, s. 9-14. Alkan, Haluk ve Hüseyin Çiftçioğlu (2007), “Yerel Siyasette Belediye Meclisi ve Siyasi Parti Örgütleri: Göksun Örneği”, Kocaeli Üniversitesi SBE Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 2, s. 1-27. Alkan, Haluk, Demet Dönmez ve Mehmet Özel (2010), “Yerel Siyaset Bağlamında İl Genel Meclisleri: Kahramanmaraş, Şanlıurfa ve Hatay Örnekleri”, Hukuk ve İktisat Araştırmaları Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 1, s. 1-19. Arfa, Hasan (1966), The Kurds An Historical and Political Study, Londra, Oxford Üniversitesi. Arslan, Ali, Mehmet Karataş ve Sadettin Baştürk (2013), “Yerel Seçim Sonuçları Temelinde Tokat’ın Siyasi Yapısı”, International Journal of Human Sciences, Cilt: 10, Sayı: 1, s. 555-609. Beren, Fatih (2013), “Seçmen Tercihine Etki Eden Faktörler ve Seçim Güvenliği: Şanlıurfa İli Örneği”, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 1, s. 191-214. Beşikçi, İsmail (1969), Doğu Anadolu Düzeni, Ankara, E Yayınları. Bilgin, Ayhan (2016), “Hopa’da Yerel Siyaset: Katılım, Seçimler ve Mücadele Örüntüleri”, Karadeniz Araştırmaları, Sayı: 52, s. 273-301.
Yerel Siyaset ve Yerel Siyasal Dinamikler Üzerinde Aşiret Etkisi (Şanlıurfa Örneği)
77
Bruinessen, Martin Van (2003), Ağa, Şeyh, Devlet, Banu Yalkut (Çev.), İstanbul, İletişim Yayınları. Çelik, Abdullah ve Vahap Uluç (2009), “Yerel Siyasette Temsil Üzerine Bir Çalışma: Şanlıurfa Örneği”, İstanbul Üniversitesi SBF Dergisi, Sayı: 41, s. 215-231. Çitçi, Oya (2005), Yerel Seçimler Coğrafyası 1963-1999, Ankara, TODAİE Yayını. Çukurçayır, M. Akif ve Gülise Gökçe (2002), “Yerel Siyaset ve Katılma Davranışı: Konya’da Katılım Eğilimleri”, Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 3, s. 127-146. Doğan, Adem ve Göksel Göker (2010), “Yerel Seçimlerde Seçmen Tercihleri 29 Mart Yerel Seçimleri Elazığ Seçmeni Örneği”, Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 2, s. 159-187. Erdoğan, Murat (1992), “Olağan Dışı Oy Verme Davranışı ve Mobilize Katılım: Güneydoğu Anadolu Projesi Bölgesinde Toplu Oy Veren Köyler Üzerine Bir Araştırma”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt: 47, Sayı: 1, s. 277-310. Erkan, Rüstem ve Mahzar Bağlı (2005), “Diyarbakır’da Seçmen Davranışının Oluşmasında Yerel Medyanın Rolü”, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 4, s. 181-196. Guida, Michelangelo (2013), “Friendship, Kingship and Interest: Informal Politics in Turkey and the Example of Vote Mobilization in İstanbul and Şanlıurfa”, Alternatives Turkish Journal of International Relations, Volume: 12, No: 4, s. 65-76. Gül, Hüseyin, Niran Cansever ve Mustafa Turan (2015), “2011 Genel ve 2014 Yerel Seçimlerinde Isparta’da Seçmen Davranışı Analizi”, Toplum ve Demokrasi, Cilt: 9, Sayı: 19, s. 225-241. Heckmann, Lale Yalçın (2000), “Kürt Aşiretleri Aşiret Liderleri ve Global Süreçler Hakkâri Oramari Örneği”, Toplum ve Bilim, Sayı: 84, s. 172-187. İlyas, Ahmet (2009), Türkiye’de Aşiret-Siyaset İlişkisi: Urfa Örneği (1950-2003), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Kamalak, İhsan (2013), “Yerelin Yerel Seçimlere Etkisi: Belediye Başkan Adayları Üzerinden Bir İnceleme”, Dokuz Eylül Üniversitesi SBE Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 3, s. 419-446. Kapani, Münci (2000), Politika Bilimine Giriş, Ankara, Bilgi Yayınevi. Karadeniz, Sıtkı (2010), “Osmanlıdan Cumhuriyete Merkezileşme Politikalarının Aşiret Sistemine Etkileri”, Mukaddime, Sayı: 3, s. 27-41. Karpat, Kemal (2014), Osmanlı Modernleşmesi Toplum, Kuramsal Değişim ve Nüfus, İstanbul, Timaş Yayınları. Kaya, Mahmut (2013), Modernleşme Sürecinde Aşiretlerin Dönüşümü: Şanlıurfa Aile ve Aşiret Dernekleri, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Kaymakçı, Ramazan (2018), Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Siyasal Değer: Şanlıurfa Örneği, Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Keleş, Ruşen (2012), Yerinden Yönetim ve Siyaset, İstanbul, Cem Yayınevi. Kösecik, Muhammet (2005), “Türkiye’de Yerel Seçimler”, Muhammet Kösecik ve Hüseyin Özgür (Der.), Yerel Yönetimler Üzerine Güncel Yazılar, Ankara, Nobel Yayıncılık, s. 253-274. Kurtoğlu, Ayça (2012), “Siyasal Örgütler ve Sivil Toplum Örgütleri Bağlamında Hemşehrilik ve Kollamacılık”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt: 67, Sayı: 1, s. 141-169. Kutschera, Chris (2001), Kürt Ulusal Hareketi, Fikret Başkaya (Çev.), İstanbul, Avesta Yayınları. Lazarev, S. Michael (2001), Kürdistan Tarihi, İbrahim Kale (Çev.), İstanbul, Avesta Yayınları.
78 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset Oraz, Seçil (2012), “Kırgız Siyasi Hayatında Aşiretçilik ve Klan Siyaseti”, Türk Dünyası İncelemeler Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 1, s. 211-238. Ökten, Şevket (2009), “Aşiret, Akrabalık ve Sosyal Dayanışma: Geleneksel Hayatı Yönetme Biçimi”, Aile ve Toplum, Cilt: 11, Sayı: 5, s. 99-110. Özer, Ahmet (2000), Doğu Anadolu’da Aşiret Düzeni, İstanbul, Boyut Yayınları. Salzman, Philip Carl (2008), “The Middle East’s Tribal DNA”, Middle East Quarterly, Volume: 15, No: 1, s. 21-33. Teyyare, Erdoğan ve Mehmet Avcı (2016), “Yerel Seçimlerde Seçmen Davranışları: 2014 Yerel Seçimleri ve Zonguldak İli Örneği”, Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 4, s. 51-76. Türköne, Mümtazer (2010), Siyaset, İstanbul, Opus Yayınları. Uluç, Vahap ve Mithat A. Karasu (2015), “Kente Yerleşmiş Aşiret Üyelerinin Kentlileşme Eğilimleri Üzerine Bir Çalışma: Şanlıurfa Örneği”, Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 25, s. 201232. Uluç, Vahap, Abdullah Çelik ve Abdullah Taştekin (2015), “Büyükşehir Belediye Meclis Üyelerinin Siyasal Değerleri Üzerine Bir Araştırma: Gaziantep ve Şanlıurfa Örneği”, Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: 20, Sayı: 1, s. 67-84. Yavuz, Hakan (2001), “Five Stages of The Construction of Kurdish Nationalism in Turkey”, Nationalism and Ethnic Politics, Volume: 7, No: 3, s. 1-24. Yeğen, Mesut (2015), Kürt Seçmenlerin Oy Verme Dinamikleri: Kuzeydoğu-Ortadoğu ve Güneydoğu Anadolu Alt Bölgelerinde Seçmenin Siyasal Tercihlerinin Sosyolojik Analizi, Ankara, TÜBİTAK Yayını.
II. BÖLÜM
AKILLI KENTLER YEREL HİZMETLER
AKILLI KENTLER VE TÜRK KENTLERİ İÇİN POLİTİKA ÖNERİLERİ Uğur SADİOĞLU* Rahmi Erkut ERDİNÇLER**
Giriş Sağlık alanındaki ilerlemeler, ortalama yaşam süresinin uzaması, göçler, teknolojik ilerlemeler, sosyal ve kültürel alandaki değişiklikler, ulaşım ve iletişim alanındaki yenilikler… vb. pek çok unsurun doğrudan ya da dolaylı etkileri ile birlikte kent nüfusu hızlı bir şekilde artmaktadır (Mumfort, 2013: 65). Artan bu nüfusla birlikte kentlerde farklı problemler meydana gelmektedir. Bu problemlerden ilki, artan nüfusun kendisidir ki, toplam dünya nüfusunun yarıdan fazlası kentlerde yaşamaktadır (theguardian.com, 2017). Ayrıca 2050 yılında, toplam dünya nüfusunun % 66’lık kısmının kentlerde yaşayacağı öngörülmektedir (United Nations, 2014). Artan bu nüfus şehirlerde ulaşım, taşımacılık, şehir suları, alt yapı, konaklama başta olmak üzere sunulan pek çok hizmetin yeniden dizayn edilmesini gerekli kılmaktadır. Diğer bir problem ise ekonomik büyümenin şehirlerde kutuplaşmasıdır ki, bu durumun en güzel örneği toplam küresel gayri safi yurtiçi hasılanın % 65’ten fazlası 600 büyük kentte gerçekleşmektedir (Abdoullaev, 2015: 1). Benzer şekilde artan kent nüfusu planlama, kent sularının dağıtımı, taşımacılık, sera gazı emisyonları, hava kirliliği, gıda, maliyet artışı ve bütçe kısıtlılığı gibi değişik alanlarda ciddi problem ve tehditlere neden olmaktadır (Ömürgönülşen ve Sadioğlu, 2016). Bu noktada, akıllı kent kavramı bir çözüm unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çerçevede çalışmada, öncelikle genel bir literatür taraması ile akıllı kent tanımı ve tarihçesi ele alınmakta, daha sonra akıllı kentlerin farklı boyutlarına değinilmektedir. Çalışmanın devamında akıllı *
Hacettepe Üniversitesi, ugursadi@hacettepe.edu.tr
Siyaset
Bilimi
ve
Kamu
Yönetimi
Bölümü,
Üniversitesi, Siyaset rahmi.erdincler@hacettepe.edu.tr
Bilimi
ve
Kamu
Yönetimi
Bölümü,
** Hacettepe
82
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
kentin bileşenleri ortaya konulmakta ve akıllı kentin dünya ve Türkiye’deki uygulamaları kısaca ele alınmaktadır. Bu incelemeler doğrultusunda Türkiye’de gerçekleştirilecek olan akıllı kent ve akıllı yönetişim uygulamalarına dair yeni politika önerileri geliştirilmiş ve aynı zamanda sürdürülebilir akıllı kent uygulamalarının gerçekleştirilmesi hususunda dikkat edilmesi gereken noktalar belirlenmiştir.
2. Akıllı Kent Kavramı Kentlerde yaşam standartlarını yükseltmek için, başta hizmet sektörü olmak üzere her alanda artan maliyetleri azaltmak, verimliliği artırma, kaliteli bir hayat oluşturmak ve çeşitli kent problemlerini çözmek için akıllı kentler oluşturulmaktadır. Bazı akademik çalışmalarda ya da değişik alanlarda akıllı kent yerine dijital kent ifadesi kullanılmaktadır. Akıllı kent kavramı ilk olarak 1990’lı yılların başında ABD’de kullanılmış ve üzerinde çalışılmaya başlanmıştır (Albino vd., 2015: 2). Fakat günümüzde artarak karmaşık bir ağ haline gelen yaşam alanlarında toplumsal refah düzeyini yükseltmeye yardımcı olabilecek, sürdürülebilir bir yöntemle büyümeyi ve kalkınmayı yönetebilme imkânı sunabilecek akıllı kentler kurgulanması için çalışmaların arttığı görülmektedir. Kavramın kaynağından ötürü, “akıllılık kavramı” doğal olarak Kuzey Amerika, özellikle ABD merkezli bir olgu olmakla beraber; onun güçlü neoliberal, yerellik merkezli ve ‘otonom’ bağlamında anlaşılması gerekir (Herrschel, 2013: 2336). Albino vd. (2015: 6-9) yaptıkları çalışmada, uluslararası yayınlarda yer alan tanımlamaları bir araya getirerek akıllı kentlere yönelik farklı tanım ve değerlendirmeleri ortaya koymaya çalışmışlardır. Çalışmalarındaki akıllı kent tanımlamalarında bazı kavramların öne çıktığı görülmektedir. Bu kavramlar: teknoloji, altyapı, bilgi yönetimi, iş birliği, sürdürülebilirlik, yaşam kalitesi, katılımcı yönetişimdir. Literatürde yer alan ve son beş yıl içerisindeki çalışmalarda ortaya konan farklı tanımlamalara Tablo 1’de yer verilmektedir. Tablo 1: “Akıllı Kent” Kavramının Farklı Tanımlamaları Kaynak
Yıl
Tanım
Bakıcı, Almirall ve Wareham
2012
Akıllı kent: Bilgi ve kent unsurları ile birlikte yeni teknolojileri kullanarak sürdürülebilir, yeşil şehir, rekabetçi ve yenilikçi bir ticaret ve yüksek bir yaşam kalitesi sunarak insanları birbirine bağlayan teknoloji yoğun ve gelişmiş kentlerdir.
Barrionuevo, Berrone ve Ricart,
2012
Akıllı bir kent yaratmak, tüm mevcut teknoloji ve kaynakların akıllı ve koordineli bir şekilde entegre, yaşanabilir ve sürdürülebilir kent merkezlerini geliştirmek için kullanılmasıdır.
Akıllı Kentler ve Türk Kentleri İçin Politika Önerileri
83
İki ana araştırma düşüncesi akımı: 1) akıllı kentler yeni düşünce modelleri kullanarak yönetim ve ekonomi ile ilgili her şeyi yapabilmelidir.
Cretu
2012
Guan
2012
Akıllı bir kent, küresel, çevresel, ekonomik ve sosyal tehditler karşısında ve zorlu koşullar altında sağlıklı ve mutlu bir toplum sunmak için hazırlanmış kenttir.
Kourtit, Nijkamp ve Arribas,
2012
Akıllı kentler, nispeten yüksek eğitimli kişileri, bilgi yoğunluğu fazla olan işleri, çıktı odaklı planlama sistemlerini, yaratıcı aktiviteleri ve sürdürülebilirlik odaklı girişimleri bünyesinde bulundurduğundan yüksek üretkenliğe sahip kentlerdir.
IDA Singapore
2012
Akıllı kent; sürdürülebilir ekonomiyi teşvik eden gerçek zamanlı analiz ve bilgi teknolojilerini aktif ve etkili bir biçimde kullanan bir ilçe, şehir, bölge veya küçük ülkedir.
Lazaroiu ve Roscia
2012
Akıllı kent; yeterli teknolojik alt yapıya sahip ve bu teknolojiyi kullanan, birbirine bağlı, toplumsal açıdan sürdürülebilir boyutu olan, rahat, cazip ve güvenli toplumlardır.
2) Akıllı kentler insan yaşamının her alanında sensör ağı, akıllı cihazlar, güncel veriler ve bilgi-iletişim teknolojilerinin entegrasyonunu sağlamalıdır.
Akıllı bir kent, genellikle büyümenin birkaç yenilikçi sosyoteknik ve sosyo-ekonomik yönünü tanımlayıp açıklayan ve belirgin bir entelektüel yeteneğe sahip kent olarak anlaşılmaktadır.
Zygiaris
Dameri (Waart, Mulder ve Bont, 2016)
2013
2013
Bu yönleriyle akıllı kent kavramı CO2 (karbon) emisyonunun azaltıldığı ve çevrenin koruma altına alındığı “yeşil” kavramıyla anılır. Aynı akıllı kent genişbant ekonomisinin gelişimi açısından "birbirine bağlı", sensörler ve aktivatörler aracılığı ile şehrin gerçek zamanlı verilerinin işlenmesinden doğan katma değerli bilgi üretme kapasitesi açısından “zeki” ifadeleriyle anılır. Diğer taraftan “yenilikçi” ve “öğrenmiş” kent kavramları birbirinin alternatifi olarak kentin bilgili ve yaratıcı beşeri sermayeye dayalı yenilik yaratma becerisi olarak algılanmaktadır. Akıllı kent; bilgi ve iletişim teknolojisi gibi yüksek teknolojinin, logistik ve enerji üretimi gibi farklı unsurların vatandaşların refahı, katılımı çevre kalitesinin yükseltilmesi ve akıllı uygulamaların yaygınlaştırılması amacıyla iş birliği içinde bulunduğu, önceden tanımlanmış politika ve kurallar çerçevesinde kentsel yönetim ve kentsel kalkınmanın sağlandığı coğrafi bölgedir.
Kaynak: https://www.researchgate.net/publication/267038770_Smart_Cities_Definitions_Dimen sions_Performance_and_Initiatives (01.06.2017).
84
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Tablo 1’den de anlaşılacağı üzere akıllı kent kavramının net ve kabul görmüş bir tanımının olmadığı dikkat çekmektedir. Aynı zamanda farklı tanımlamalarda farklı hususların dikkate alındığı görülmektedir. Tanımlarda yoğun bir şekilde bilgi ve iletişim teknolojileri ve neticesinde sunulan kolaylıklardan bahsedildiği görülmektedir. Başka bir perspektiften incelenecek olunursa buradaki zorluk, akıllı kentlerin tarihselliğini entelektüel bakış açısının dışına çıkarmaktır. Akıllı kentlerde tarihsel birikim yoktur; sadece modülasyon, sürekli farklılaşma ve her zaman güncellenen bir gelecek öngörüsü vardır (Krivy, 2016: 7). Akıllı kentler oluşturulurken bilgi ve iletişim teknolojileri alanında meydana gelen ilerlemelerden en üst seviyede istifade edilmektedir (Falconer ve Mitchell, 2012: 2). Bu noktada akıllı kentler kavramının ortaya çıkışında ve gelişmesinde “kentlerin de öğrenen, hafızası olan ve yaşayan birer varlık olduğu” (Campbell, 2012: 3) düşüncesinin yaygınlaşmasının rolü olduğu söylenebilir. Ancak, kentlerin örgütsel öğrenmelerden daha gevşek ve daha açık olduğu, kolektif öğrenmeye daha yakın olduğu vurgulanmaktadır (Campbell, 2012: 2-10). Dolayısıyla kentlerin sahip olduğu hafıza ve öğrenmelerinden de istifade edilerek akıllı kentlerin oluşturulması için geriye sadece düşüncenin eyleme dönüştürülmesinin kaldığı ifade edilebilir. Bütün bunlardan hareketle akıllı kentler kısaca gelişmiş bir kent bilgi sistemine sahip, bireylerin bütün hizmetlerden sabit ya da mobil sistemler aracılıyla faydalanabildiği ve bütünleşik enformasyon organizasyonu temelinde kurgulanmış kent yapılanmaları olarak tanımlanabilir.
2. Akıllı Kentlerin Farklı Boyutları Akıllı kent, kentsel problemlerin akılcı bir şekilde çözülmesinde önemli bir potansiyele sahip bir yaklaşım olarak ülkelerin ve uluslararası örgütlerin gündemlerinde ön plana çıkmaya başlamıştır. Fakat yapılan çalışmalar ile gelinen noktada akıllı kent teriminin genellikle akademik araştırmalar ve pazarlama konsepti olarak şirketler tarafından kullanılan bir kavram olduğu görülmektedir (Sınmaz, 2013: 77). Dolayısıyla bu kavramın açıklanmasında dikkate alınan nitelikler değişmektedir. Örneğin, yönetim açısından sürdürülebilir bir gelişme niteliği ön plana çıkarken; sivil toplum kuruluşları açısından çevrenin, yeşil ve doğanın canlılığı ve temizliği önem kazanmaktadır. Benzer şekilde şirketler için akıllı kent pazar yaratan, müşteriye ulaşımı kolaylaştıran, para ve değer akışını hızlandıran kentlerdir denebilir. Vatandaşlar açısında ise daha kaliteli bir eğitim ve sağlık hizmeti ile bu hizmete kolay erişimin olduğu, ulaşım maliyetinin düşük ve konforlu olduğu bir kent akıllı kent olarak nitelenebilmektedir. Bu bağlamda mimarlar açısından, kentte ikame edenler açısından, örgütlü gruplar açısından, yöneticiler açısından ve şirketler açısından farklı birleşenler akıllı kentin oluşmasını sağlamaktadır denilebilir.
Akıllı Kentler ve Türk Kentleri İçin Politika Önerileri
85
Akıllı kentlerin farklı boyutları esasında literatüre katkı sunanlara göre de değişmektedir. Bu noktada farklı boyutları teker teker sıralamak yerine Tablo 2’de özetlemekte fayda mülahaza edilmektedir. Tablo 2: “Akıllı Kent” Kavramının Farklı Boyutları Kaynak
Mahizhnan
Giffinger, Fertner, Kramar, Kalasek, Pichler-Milanovic ve Meijers
Eger
Thuzar
Nam ve Pardo
Barrionuevo, Berrone ve Ricart
Yıl
Akıllı Kentin Boyutlarını Anlatan Farklı Kavramlar
1999
Bilişim Teknolojilerine (BT) dayalı eğitim BT esaslı altyapı BT esaslı ekonomi Yaşam kalitesi
2007
Ekonomi Hareketlilik Çevre İnsan Yönetişim
2009
Teknoloji Ekonomik kalkınma İstihdam artışı Artan yaşam kalitesi
2011
Yaşam kalitesi Sürdürülebilir ekonomik kalkınma Katılımcı politikalar yoluyla doğal kaynakların yönetimi Ekonomik, sosyal ve çevresel hedeflerin yakınsaması
2011
Şehrin ekonomik ve sosyo-politik meseleleri Ekonomik-teknik-sosyal çevre konuları Ara bağlantılar Aletler Bütünleşme Uygulamalar Yenilikler
2012
Ekonomik (GSYİH, sektör gücü, uluslararası işlemler, yabancı yatırım) İnsan (yetenek, inovasyon, yaratıcılık, eğitim) Sosyal (gelenekler, alışkanlıklar, dinler, aileler) Çevre (enerji politikaları, atık ve su yönetimi, peyzaj) Kurumsal (sivil nişan, idari makam, seçimler)
86
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Kourtit & Nijkamp
Chourabi, Taewoo, Walker, Gil-Garcia, Mellouli, Nahon, Pardo ve Scholl,
2012
İnsan sermayesi (örneğin: vasıflı işgücü) Altyapı sermayesi (örneğin: ileri teknoloji iletişim tesisleri) Sosyal sermaye (örneğin: yoğun ve açık ağ bağlantıları) Girişim sermayesi (örneğin: yaratıcı ve risk alma işletme faaliyetleri)
2012
Yönetim ve organizasyonlar Teknoloji Yönetim Politika bağlamı İnsanlar ve toplumlar Ekonomi Altyapı inşaatı Doğal çevre
Kaynak: https://www.researchgate.net/publication/267038770_Smart_Cities_Definitions_Di mensions_Performance_and_Initiatives (01.06.2017).
Tablo 2’de görüldüğü üzere akıllı kentlerin farklı boyutları ön plana çıkarılmaktadır. Bu farklılık yıllar itibarıyla değişiklik göstermektedir. Bazı yazarlar tarafından ekonomi ön plana çıkartılırken; diğerlerinin çevreye, alt yapıya, eğitime önem verdiğini görmekteyiz. Bu kadar farklı boyutları olmasına rağmen akıllı kentlerin en belirgin özellikleri, politik verimliliğe ve sosyokültürel kalkınmaya imkân veren ağ alt yapısının olmasıdır. Tablo 2’de öne çıkan akıllı kentlere ilişkin ikinci özellik ise, kentsel büyümeyi teşvik eden yaratıcı faaliyetler ile iş ve çalışma temelinde bir kentsel kalkınmaya önem vermektir. Akıllı kentlerde yaratıcı fikirlerin eylemlere dönüşmesine ve kentsel kalkınma ile büyümenin bu doğrultuda yeni istihdam oluşturarak devam etmesine imkan sunacağı ileri sürümektedir. Üçüncü özellik ise, kentin sosyal anlamda kentte ikame edenler ile kentsel kalkınmadaki sosyal sermayenin bir araya gelerek iş birliği içerisinde ahenkle hareket etmelerine fırsat tanıyor olmasıdır. Akıllı kentlere ait dördüncü özellik ise doğal çevredir denilebilir. Doğal çevre alan yazında kentin geleceği için vazgeçilmez bir stratejik bileşen olarak görülmektedir.
3. Akıllı Kentlerin Bileşenleri Yukarıda yer alan Tablo 2’deki ifadelerle akıllı kent kavramının farklı boyut ve özellikleri üzerinde durulmuştur. Bu özelliklerin yanı sıra akıllı kentlerin temel bileşenlerinin ortaya konulması özellikle kentlerin değerlendirilmesinde ve
Akıllı Kentler ve Türk Kentleri İçin Politika Önerileri
87
akıllı kent projeleri için önem arz etmektedir. Akıllı kentlerin altı temel bileşeninden bahsedilebilir. Bunlar; akıllı insan, akıllı çevre, akıllı yaşam, akıllı yönetişim, akıllı ekonomi ve akıllı ulaşımdır (Türkiye Bilişim Vakfı, 2016: 12). Bu bileşenlere kısaca değinmek gerekirse: Akıllı insan; akıllı kentlerin en önemli bileşenlerinden biri olan akıllı insan özellikle sürdürülebilir bir akıllı kentin oluşumu açısından değerlidir. Çünkü insanlar yaratıcı fikirlerle akıllı kentlerdeki yenilik ve eylemlerin önünü açarlar. Ayrıca, akıllı insanlarla akıllı kentlerde şehir kültürü yaşam boyu devam eden bir öğrenme sürecine dönüşebilmektedir. Bunların yanı sıra, akıllı kentlerdeki sosyal hayat akıllı insan sayesinde çeşitlenmekte, canlanmakta ve çoğulculuğun ön plana çıktığı bir hal almaktadır (TBV, 2016: 12). Akıllı çevre; görünmez sensörler, çeşitli hesap unsurları ve farklı aktörlerle akıllı çevre akıllı kentte yaşayanların tercih ve ihtiyaçları çerçevesinde başarılı bir adaptasyon sürecinin açığa çıkmasını sağlamaktadır. Aynı zamanda teknolojinin sunmuş olduğu imkanlarla yeşil alanların oluşturulması ve korunması ile su kaynaklarının verimli ve etkin bir şekilde kullanılmasını sağlanmaktadır. Böylelikle, akıllı kentlerde çevre ve doğanın sürdürülebilirliği sağlanmış olmaktadır. Ayrıca akıllı çevre kentteki öğrenme sürecini de hızlandıracaktır (Maddox, 2017). Akıllı yaşam; yaşamın en önemli süreç ve bileşenlerini kapsayan eğitim, sağlık, güvenlik, serbest aktivite alanlarında kentte ikame edenlere memnuniyetin üst seviyede olduğu bir hizmet sunarak akıllı yaşam gerçekleştirilebilir. Akıllı kentlerdeki bu değinilen akıllı yaşamın oluşturulmasında bilişim ve teknolojik imkanlar etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Akıllı ulaşım; akıllı ulaşımla bir yandan toplu taşıma alt yapısının iyileştirilerek daha ucuza daha kaliteli bir seyahat sunulması arzulanırken, diğer taraftan trafik sıkışıklığının, egzoz gazlarının neden olduğu hava kirliliğinin ve çevre kirliliğinin olmadığı bir ulaşım anlatılmaktadır. Akıllı kentlerde artan nüfus yoğunluğuna rağmen akıllı ulaşım sayesinde kent sakinlerinin memnun olduğu bir şehir oluşturabileceği ifade edilebilir (IEC, 2016). Akıllı ekonomi; akıllı kentler ile ekonominin kesişimi noktasında yer alan akıllı ekonomilerin kaldıraç etkisi ile birlikte iktisadın en önemli mevzuu olan kıt kaynakların daha etkin bir biçimde kullanılması sağlanmaktadır. Akıllı kentlerde teknolojinin ticareti değiştirdiği bir gerçek olup akıllı ekonomi ile birlikte bu teknolojinin nasıl kullanıldığı, kent ekonomisinde ne gibi değişiklikler yapabileceği ortaya konulabilir. Akıllı ekonominin en güzel örneklerinden biri Güney Kore metrosundaki sanal alışveriş merkezidir. Burada QR kodu ile gerçekleştirilen tarama ile müşteriler iyi ürün tercih edebilmekte ve
88
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
bu ürünlerin kendilerine güvenli bir şekilde teslimatı gerçekleştirilmektedir. Ayrıca yine teknolojik imkanlarla birlikte Yakın Alan İletişimi (NFC) ve Artırılmış Gerçeklik (AR) gibi uygulamalarla akıllı ekonomilerin oluşturulması sağlanarak akıllı kentlerin önemli bir bileşeni geliştirilmektedir (agentschapnl.nl, 2017:7) Akıllı yönetişim; bilgi iletişim teknolojilerini ve interneti aktif bir şekilde kullanarak idare ve karar vericiler ile vatandaş arasında sağlıklı bir iletişim ve işbirliğinin tesis edildiği akıllı yönetişim göreceli olarak yeni bir kavram olmakla birlikte akıllı kentlerin en önemli bileşenlerindendir. İlerleyen bölümlerde daha detaylı olarak ve örneklerle ele alınacak olan akıllı yönetişimde verimlilik ve mobil çalışmalar ön planda tutulurken toplulukların kendi liderlerini yaratmaları sağlanmaktadır. Fransa’nın yeni seçilen Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un akıllı kentlerin kendi liderlerini çıkarma mevzusuna güzel bir örnek teşkil ettiği söylenebilir (bbc.com, 2017). Akıllı yönetişimde ayrıca karar vericiler tüm paydaşların çıkarlarını dikkate alarak uzun vadeli toplumsal faydanın sağlanması doğrultusunda hızlı ve etkin karar alabilmektedirler. Görüldüğü üzere akıllı kentlerin en önemli altı bileşeninin birinin diğerlerine üstün ya da öncelikli olmadığı ifade edilebilir. Bu bileşenlerden her birinin akıllı kent uygulamasında önemli rol üstlendiği görülmektedir. Bu bileşenlerden “akıllı yönetişim” üzerinde ilerleyen bölümde ayrıca durulacaktır. Akıllı yönetişim bileşeninin seçilmesindeki neden; kamu yönetimi alanı ile doğrudan ilişkili olması ve diğer bileşenlere göre üzerinde daha çok mesai harcanan husus olmasıyla birlikte uygulamada başarının yakalanması için ayrı bir önem gerektirmesidir.
4. Dünyada Akıllı Kent Örnekleri ve Türkiye Uygulaması Yukarıda yer alan akıllı kent bileşenlerinden de anlaşılacağı üzere dünya genelinde akıllı kent uygulamasında kabul görmüş ve bütün bileşenleri arzulanan şekilde gerçekleştirmiş bir kent bulunmamaktadır. Fakat buna rağmen akıllı kent çerçevesinde farklı kent uygulamalarında yer alan farklı bileşenlerin ön plana çıkarıldığı örneklerden bahsedilebilir. Örneğin, bazı uygulamalarda akıllı ekonomi ön planda tutulurken; bazı kentlerde akıllı yönetişim vurgulanmakta ve iyi uygulama örneği olarak belirtilmektedir. Tayvan’da Hükümet “Tele-sağlık Pilot Projesi” ile özellikle yaşlanan ve sağlık sorunları artan nüfusa telekomünikasyon hizmetlerinin sağladığı araçlardan da yararlanarak mevcut sağlık hizmetini daha akıllı ve etkin bir şekilde sunmaktadır. Bu projede, toplum sağlığı merkezleri, özel sağlık evleri ve hastanelerdeki hastalardan alınan tıbbi verilerin dijital olarak kullanılması söz
Akıllı Kentler ve Türk Kentleri İçin Politika Önerileri
89
konusudur (Cheng Lin, Jer Chang ve Chien Huang, 2010: 65). Hindistan’da da akıllı kent alanında ciddi çalışmalar yapılmakta; Dholera kenti bu anlamda ülkede öncü olarak, altyapı ve ulaşım olanaklarının kent içinde akıllı sistemlere entegrasyonu ile tüm Hindistan ve bölgedeki diğer kalabalık nüfuslu yerleşim yeri barındıran ülkeler için bir pilot uygulama örneği sunmaktadır (Datta, 2015: 51). Benzer şekilde Kanada’nın Minton kentinde iklimi, hava temizliğini ve doğayı esas alan bir akıllı çevre uygulamasının akıllı kent uygulama örnekleri arasında yer aldığı görülmektedir (Berthon ve Guittat, 2011: 5). İtalya’nın Milano kenti de akıllı kent stratejisinin inşası süreci bağlamında öne çıkmaktadır. Belediye yönetimi dış cephede koordinasyon ve işbirliğine dayanan bir yöntemi benimseyerek böyle bir stratejinin yurttaşlarla ve önceden belirlenmiş paydaşlarla birlikte üretilmesini sağlamıştır. Vatandaşlarla beraber firmalar, üniversiteler, finans kurumları, STK’lar ve diğer kamu idareleri ile birlikte sağlanan koordinasyon sonucunda, akıllı kent stratejisi önemli girdilerle geliştirilmektedir (Trivellato, 2016: 10). Dünya genelinde başarılı akıllı kent uygulama örneklerinden birkaç tanesini ön plana çıkmış olan akıllı kent bileşeni ile birlikte kısaca sıralayacak olursak; - Kuzey İrlanda sağlık, sosyal hizmetler ve kamu güvenlik departmanı; burada çalışmanın başında da belirtildiği üzere akıllı kent kavramı ile sadece kentler değil, aynı zamanda topluluklar, küçük yerleşim yerleri, devletler ya da kurumların da kapsam içine alındığı görülmektedir. Kuzey İrlanda örneğinde, sağlık, sosyal hizmetler ve kamu güvenlik departmanının akıllı kent bağlamında uygulamaya koyduğu çalışma dikkatleri çekmektedir. Departman hasta kayıtlarını konsolide etmiş ve hastaların, klinik verilerine ve ayrıntılı güvenlik bilgisine daha hızlı ve iyileştirilmiş erişim sağlanabilmesi gerçekleştirilmiştir. Böylelikle kent sakinleri ve vatandaşların daha iyi, etkin ve memnuniyet verici bir sağlık hizmeti almaları sağlanmıştır (Ekuklu, 2013: 14). - New Jersey; akıllı kent bileşenlerinde de ifade edildiği üzere kentlerde artan nüfus ve iktisadi iyileşmelerle birlikte trafik sorunu artış göstermekte ve bu çerçevede akıllı ulaşım geliştirilmektedir. New Jersey bu alanda örnek bir akıllı kent uygulaması geliştirmiştir. IBM trafik tahmini teknolojisini ilk kullananlardan biri olan New Jersey Turnpike Authority (NJTA), tahmine dayalı analitikle gelişmiş bir trafik yönetim merkezi kurarak trafik sıkışıklığı sorununun hızlı bir şekilde çözülmesini sağlamaktadır. Dünyanın en yoğun ücretli geçiş yolu sistemlerinden birinde proaktif trafik akışı yönetimini başarılı bir şekilde yöneten ve aynı zamanda olayları da içeren gerçek zamanlı ve
90
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
anlık trafik durumu bilgisi sunulmaktadır (http://www.state.nj.us/ turnpike, 02.08.2017). - Abu Dabi; özellikle akıllı bir çevre yaratılması noktasında ortaya konan çalışmalar büyük takdir toplamaktadır. “Sıfır-karbon ve sıfıratık” sloganıyla başlatılan çalışmada CO2 emisyonu azaltılmış, daha temiz bir çevre yaratılmıştır. Böylelikle akıllı çevre bileşeni ile akıllı kent örnekleri arasında yer almaktadır (Ekuklu, 2013: 19). Yukarıda zikredilen Abu Dabi, New Jersey ve Kuzey İrlanda Sağlık, Sosyal Hizmetler ve Kamu Güvenlik Departmanı gibi akıllı çevre, akıllı ulaşım, akıllı ekonomi, akıllı yönetişim gibi farklı bileşenlerle öne çıkan örnek kent uygulamaları mevcuttur. Bunların yanı sıra, Seattle da topluluk teknolojisi planlayıcısı, adil adalet teslim sistemi, akıllı ızgara sistemi, merkezi denetim ve veri toplama, drenaj ve atık su sistemi, saha faaliyetleri yönetim sistemi vb. uygulamalarla akıllı kent olarak anılmaktadır. Benzer şekilde, Kanada’nın Quebec kentindeki kar temizleme bilgisi için metin mesajlaşma servisinin aktif çalışması, kar temizleme yönetimi projesi, altyapı yönetim sistemi, şehirlerarası şebeke vb. uygulamalar dünyadaki akıllı kent örneklerinden bir kaçını oluşturmaktadır (Albino, Berardi ve Dangelico, 2015: 17). Dünyadaki bu örneklerin yanı sıra Türkiye’de de akıllı kent uygulamaları alanında çeşitli çalışmaların olduğu ifade edilebilir. Türkiye’deki akıllı kent uygulamasının ilk örneği Yalova Eko-Tech Yerleşim Yerinin oluşturulmasıdır (Alkan, 2015: 73). 2000 yılında Yalova’da Bilişim Vadisi Projesi olarak adlandırılan bir Eko-Tech yerleşim yerinin kurulması ile başlayan akıllı kent projeleri ilerleyen yıllarda Ankara, Kocaeli, Bursa, Eskişehir gibi kentler ile devam etmiştir. Özellikle Avrupa Birliği (AB) destekli akılı kent projelerinden ilkinin Eskişehir’de başlamış olması bu alanda ortaya konan proje sayısını artırdığı söylenebilir. Türkiye’deki projelerde ve akıllı kent uygulamalarında iletişim ve bilişim teknolojileri alanında iyileştirmeler gerçekleştirilerek kentlerde sürdürülebilir bir yaşam kalitesinin oluşturulması amaçlanmaktadır. Türkiye’deki farklı akıllı kent uygulamalarının yer aldığı Belediye sayısının her geçen yıl arttığı söylenebilir. Bu noktada Beşiktaş Belediyesi CRM sistemi (Uçtan Uca ve Tüm Kanallardan Bildirim Yönetimi) tüm kanallardan gelen istek, talep ve şikâyetin, sadece çağrı merkezi veya hizmet masasında değil, tüm birimlerde çözümünü takip eden ve izleyen mevcut tek sistem olarak karşımıza çıkmaktadır. Benzer şekilde İzmir Belediyesi’nde yer alan Coğrafi Adres Bilgi Sistemi, İzmir 2 ve 3 Boyutlu Kent Rehberleri, Coğrafi Mezarlık Bilgi Sistemi, İmar Bilgi Sistemi, Araç Takip Sistemi (ATS), Ulaşım Bilgi Sistemine Altlık Oluşturan Verilerin Panoramik Fotoğraflar Yardımıyla Sahadan Toplanması ve Veri Tabanına Aktarılması, Akıllı Adres Bileşenleri ve İzmir Kent Rehberleri uygulamalarının akıllı kent uygulamaları
Akıllı Kentler ve Türk Kentleri İçin Politika Önerileri
91
arsında yer aldığı görülmektedir (akillisehirler.org, 2017). Bu noktada, özellikle Antalya Belediyesi’nin çalışmalarının Antalya’yı akıllı kentler çerçevesinde diğer kentlere örnek bir şehir haline getirdiği söylenebilir. 9 Mayıs 2015 tarihinde ilk faz protokolü imzalayan Antalya Belediyesi’nde İlk etapda Akıllı Teknoloji, Akıllı Sağlık başlıklarında, çalışmalarımızı tamamlayarak vatandaşlarımızın hizmetine sunulmuş ve bu kapsamda panik butonu dağıtımı ile kronik hasta takip sistemi hayata geçirilmiştir. Takip eden etaplarda Akıllı Ulaşım, Akıllı Güvenlik, Akıllı Turizm, Akıllı Çevre, Akıllı Enerji başlıkları altında çalışmalar gerçekleştirilmiştir. 17 Ağustos 2017 tarihinde ise Antalya Büyükşehir Belediyesi ile TÜRKSAT arasında e-devlet ve akıllı şehircilik üzerine başlatılan işbirliği çerçevesinde ikinci protokol imzalanmış olup bu çerçevede Ücretsiz Wi-Fi, Panik Butonu, Akıllı Kavşaklar, Akıllı Aydınlatma, Akıllı Sulama, Akıllı Çevre ve Akıllı Ulaşım alanlarında çalışmaların planlandığı görülmektedir (antalya.bel.tr, 2017). Bunların yanı sıra İstanbul’da özellikle toplu taşıma sistemlerindeki e-uygulamalar, itaksi, mobiett gibi uygulamaların akıllı kent uygulamaları altında değerlendirilebileceği söylenebilir (ibb, 2017). Türkiye’deki 2000’li yıllarda akıllı kent konusunda ortaya çıkan bu hareketlilik gerek kalkınma planları ve programlarında, gerekse farklı politika ve strateji belgelerinde de kendine yer bulmuştur. Onuncu Kalkınma Planı, Yıllık Programlar ve konuyla ilgili strateji belgelerinden olan Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları 2003-2023 Strateji Belgesi-Vizyon 2023, Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planlarında akıllı kentlerin alt yapısını meydana getirecek ve bu doğrultuda çalışmaları başlatacak ifadelerin yer aldığı görülmektedir (kalkinma.gov.tr, 2014). Örneğin 10. Kalkınma Planı (2014-2018) Lojistik ve Ulaştırma alt başlığında Trafik Elektronik Denetim Sistemlerinin kullanımının Akıllı Ulaşım Sistemleriyle bütünleşik bir şekilde yaygınlaştırılacağı politikasının yer aldığı görülmektedir (kalkinma.gov.tr, 2014). Bu durum birçok kentte Trafik Elektronik Denetleme Sistemi (TEDES) gibi akıllı ulaşım ve trafik yönetim modellerinin oluşturulmasıyla akıllı ulaşım alanında önemli adımların atılmasını sağlamıştır. Yukarıda zikredilen resmi belge, plan ve programlarda yer alan stratejilerin Hükümet tarafından açıkça desteklendiği bilinmektedir. Ayrıca bu politika ve eylemler dışında, akıllı kentler konusunda farklı kurum ve kuruluşlar tarafından çeşitli düzenlemeler ve tartışma platformlarının da son yıllarda artan bir şekilde ortaya konduğu görülmektedir. Örneğin, Kamu Teknoloji Platformu sivil toplum örgütü öncülüğünde, Akıllı Şehirlere Dönüşüm Hareketi Projesi kapsamında 4-5 Mayıs 2016 tarihinde Ankara’da Uluslararası Akıllı Şehirler Konferansı düzenlenmiştir. Bu konferansta hem kamu sektörü, hem özel sektör, hem de yerel yönetimlerden katılımcılarla akıllı kentlerde teknoloji, enerji,
92
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
ulaşım, güvenlik ve vatandaş katılımı konuları tartışılmıştır (Varol, 2017: 52). Bu çerçevede, Türkiye’de son yıllarda gelişen Akıllı Belediyecilik Zirveleri, Akıllı Şehirler Kurultayı, Akıllı Şehirlere Dönüşüm Hareketi Projesi, Akıllı Kent Fuarı ve Akıllı Kentler Otomasyon Sistemi gibi oluşumların kamu ve özel sektörü bir araya getirdiği ve işbirliği içerisinde hareket edilmesini sağladığı söylenebilir (akillikentler.org, 2017). Benzer şekilde Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nun yayınladığı Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları 2003-2023 Strateji Belgesi (Vizyon 2023 Belgesi) incelendiğinde Türkiye’nin dünyada rekabet üstünlüğü kazanması, yaşam kalitesinin yükseltilmesi, sürdürülebilirlik göz önünde bulundurularak kalkınmanın sağlanması ve teknolojik altyapının güçlendirilmesi gibi hedeflerin konulduğu görülmektedir (TÜBİTAK, 2004). Bu hedefler incelendiğinde doğrudan akıllı kentlere ilişkin bir ifade bulunmasa da hemen hemen hepsinde akıllı kent doğrultusunda oluşturulan açılımlara ulaşılabilir. Örneğin, yaşam kalitesinin yükseltilmesi hedefi doğrultusunda “sağlıklı ve çağdaş kentleşme ve altyapısını kurabilme yeteneğinin kazandırılması”, sürdürülebilir kalkınma hedefi doğrultusunda “bilgi toplumuna geçiş için teknolojik altyapının güçlendirilmesi” ile “enerji ve çevre teknolojileri, doğal kaynakları değerlendirme konusunda yetkinlik kazanılması” hususları akıllı kentlere referans veren alt hedefler olarak ifade edilebilir (Varol, 2017: 48). Akıllı kentlerle alakalı olarak doğrudan ifadelerin yer aldığı belge ve programlara da rastlamak mümkündür. Kalkınma Bakanlığı tarafından çalışmaları yürütülen 2015-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı bunlardan bir tanesidir. Bu planda “Bilgi ve İletişim Teknolojileri Destekli Yenilikçi Çözümler” ekseni içinde yer alan eylemlerden ilkinin Akıllı Kentler Programı Geliştirilmesi olduğu görülmektedir. Ayrıca, aynı belgede yer alan Akıllı Uygulamaların Desteklenmesi ve Yaşayan Laboratuvarlar Programı Geliştirilmesi hususunun da akıllı kentler konusunda doğrudan ortaya konan ifadeler olduğu belirtilebilir (kalkinma.gov.tr, 2015).
5. Akıllı Yönetişim Akıllı kentin bileşenlerinden biri olan akıllı yönetişim esasında geleneksel yönetim anlayışından yönetişim anlayışına geçişin bir sonucu olarak algılanmaktadır. Yönetim kavramına göre yönetişimin çok daha geniş içerikli olduğu ifade edilebilir. Genel bir tanımı olmamakla birlikte yönetişim; bir hükümetin, bir pazarın, bir kabile ya da bir sosyal ağın herhangi bir toplum, devlet, aile, kavim, bölge ya da resmi/gayri resmi herhangi bir organizasyon üzerindeki her türlü yönetim faaliyeti şeklinde tanımlanabilir (Fukuyama, 2013:
Akıllı Kentler ve Türk Kentleri İçin Politika Önerileri
93
4). Bu faaliyetlerin yasalar, normlar, güç ya da dil gibi farklı araçlarla gerçekleştirebileceği söylenebilir. Böylece yönetişim; toplumların, faaliyetlerini yönetmek amacıyla kullandıkları politik, ekonomik ve yönetsel iradeyi oluşturur. Yönetişim kavramının ilk kez Dünya Bankası (WB) tarafından kullanıldığı bilinmekte olup, ilerleyen yıllarda Birleşmiş Milletler ve OECD raporlarında da bu kavrama sıkça rastlanılmaktadır (worldbank.org, 1994). Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)’na göre yönetişim; vatandaşların ve toplumsal grupların kendi çıkarlarını ve yasal haklarını korumak için gerekli mekanizmalara ve kurumlara sahip olmalarını zorunlu kılar (undp.org, 2016). Yönetişim kavramının zamanla yerini iyi yönetişim olgusuna bıraktığı ifade edilebilir. İyi yönetişimin, demokratik bir yönetimin kurulması için gerekli olan tutarlılık, ölçülülük, yerindenlik, hukuka bağlılık, etkinlik, şeffaflık, katılımcılık ve hesap verilebilirlik gibi tüm ilkeleri içeren yeni bir anlayış olduğu belirtilebilir (TESEV, 2008). İyi yönetişim kavramının yanı sıra, teknoloji ve iletişim alanındaki ilerlemelere paralel olarak e-yönetişim kavramının da kullanılmaya başlandığı görülmektedir. "Elektronik yönetişim" anlamına gelen E-yönetişimin, bilgi ve iletişim teknolojilerinin kamu tarafında daha iyi bir hizmet sunma gayesi ile e-uygulamaların yaygınlaştırılması ve vatandaşların yönetime katılım noktasında cesaretlendirilmesi olduğu söylenebilir (Heeks, 2001). Özellikle son on yılda meydana gelen sosyal, politik ve kültürel değişimler bir yandan farklılaşmaları ve dağılmaları artırırken diğer yandan yönetişim alanında yeni paradigmalar geliştirmiştir. Bu paradigmaların akıllı kent yönetiminde akıllı yönetişim olarak filizlendiği görülmektedir (tasam.org, 2011). Akıllı yönetişimde farklı yaklaşımlardan bahsetmek mümkün olmakla birlikte akıllı kentlerdeki yönetişimde aranılan özellikleri dört başlık altında ele alabiliriz. Bunlar (Smarticipate Report, [t.y.]); 1. Bilgi ve veri: Bilim ve teknolojideki gelişmelerin, veri toplama kapasitesini artırdığı ve genel olarak mevcut veri miktarını genişlettiği bilinmektedir. Bu durumun doğal bir sonucu olarak başta yerel yönetimler olmak üzere pek çok idarenin kendilerine sunulan verileri dünyayla daha açık bir şekilde paylaşma fırsatı bulduğu söylenebilir. Bu fırsatın ise idari eylemlerinin şeffaflığını ve hesap verebilirliğini artırabileceği ve vatandaşlar ile diğer menfaat sahiplerine bu verileri kullanarak kentlerin sürdürülebilir kalkınmasına doğrudan katkıda bulunmalarına yardımcı olabileceği ileri sürülebilir. Toplanan verilerin doğruluğu, güvenirliği ve etkin bir şekilde kullanılıp kullanılmayacağı noktasında çeşitli soru
94
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
işaretleri olsa da bu veri ve bilgi yumağı akıllı bir yönetişim için vaz geçilmez bir unsurdur. Bu noktada, Amsterdam’ın iyi bir örnek olduğu bilinmektedir. Çünkü Amsterdam her zaman açık veriyle kenti geliştirmede bir öncül olmuştur. Bu noktada açık veri ve bilgilerin vatandaşlar tarafından nasıl kullanılacağının bilinmemesi ve dış paydaşlar tarafından güvenilirliğinin sorgulanmasının yarattığı problemler açığa çıkmıştır. Bunu çözmek için kent yönetimi, Datapunt (Veri Noktası) Amsterdam adlı bir platform inşa etmiştir. Bu platform kentin daha yenilikçi olmasına ve hedeflerine ulaşmasına yardımcı olmak için verilerin paylaşılmasını ve kullanılmasını mümkün kılmaktadır. Böylelikle ihtiyaç duyulan veri ve bilgiler şeffaf bir şekilde bir araya toplanarak idareci ve vatandaşlara yönetim alanında kolaylıklar sunmaktadır (amsterdamsmartcity.com, 2017). Bu noktada, Amsterdam’ın Avrupa’daki akıllı kentlerin başında geldiği ve Amsterdam Akıllı Kentler Birliği (ASCA) ile de akıllı yönetişimin örnek bir uygulamasını ortaya koyduğunun belirtilmesi gerekmektedir (Dameri, 2014: 6). 2. Kitle kaynaklı çalışma: İdare tarafından rutin olarak toplanan bilgilerin yanında değerli olmadığı düşünülen ve gerekli önemin verilmediği kalabalığa ait bir bilgi havuzunun varlığı kabul edilmektedir. Bu havuzdaki bilgilerin sosyal yardım ihtiyaçlarından hasarlı sokak lambalarına kadar değişebilen pek çok gerçek ve sosyal verilerden oluştuğu söylenebilir. Değersiz bir yığın olarak görülse de büyük kitleye ait bu bilgi havuzundaki veriler bir kentin daha iyi ve daha yaşanabilir bir hale getirilmesinde kullanılabilirler. Örneğin, bir kentteki sakinler çoğu zaman, seçtikleri politikacılara kıyasla kendi bölgelerinde neler olup bittiğini daha iyi anlarlar ve bunları farklı bir şekilde yorumlayabilirler. Politika üreticileri daha bilinçli kararlar almak için bu geniş bilgi kaynağını toplayıp derleyerek bu havuzdaki bilgileri etkin bir şekilde kullanabilirler. Diğer bir ifade ile akıllı bir yönetişim için kentlerdeki kitlelerin sahip oldukları bilgi ve veriler yöneticiler tarafından dikkate alınmalıdır. Böylelikle sorunlar yerinde tespit edilebilir ve izlenecek politika ve stratejiler isabetli bir şekilde tercih edilebilir (Smarticipate Report, [t.y.]). 3. Beraber yaratma: Akıllı yönetişimin diğer bir ayağı beraber yaratma hususudur. Yöneticiler politika ve hizmet tasarlama sürecinin en başından beri bu politikadan etkilenen aktörler ile hizmetin kullanıcılarını çalışmalarına dahil ederek akıllı kentlerin sürdürülebilirliğine yardımcı olabilirler. Klasik yönetimden farklı
Akıllı Kentler ve Türk Kentleri İçin Politika Önerileri
95
olarak akıllı yönetişimde beraber yaratmanın esas meselesi vatandaşların ve paydaşların taleplerini ve dileklerini dinlemek olmayıp onları çözümün bir parçası haline getirmektir. Böylelikle etkinlik artacak, güven içerisinde işbirliği pekişecektir. Bu bağlamda iktisadi çöküntü içerisinde bulunan Yunanistan’daki gönüllüler, sivil toplum ve yerel yönetimler arasında fikir ve kaynak alışverişini kolaylaştırmak için oluşturulan SynAthina platformu iyi uygulama örneği olarak değerlendirilmektedir (news.gtp.gr, 2016). Çünkü SynAthina platformunun kenti yerinden canlandırmak için yerel hükümet ve toplum arasında güven inşa ettiği ifade edilebilir. 4. Kolektif karar: Akıllı yönetişimin diğer önemli unsuru demokrasinin en doğrudan ve en sembolik ifadesi olan oylama ile kolektif karar alınmasıdır. Gelişen bilişim ve teknoloji sayesinde kentteki vatandaşlar artık sadece belli yıllar arasında düzenlenen yerel seçimlerde bu oylama hakkını kullanmakla yetinmemektedir. Yerel seçim dönemleri arasındaki kritik kararların alınmasında da aktif olarak rol almak ve bu doğrultuda demokratik seçme, oy kullanma hakkını kullanmak istemektedirler. Bir taraftan hızlı bir nüfus artışı gerçekleşse de, diğer taraftan teknolojik imkanlar doğrudan demokrasi çerçevesinde demokratik hakların kullanılmasını mümkün kılmaktadır. Ayrıca, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ilerleme sayesinde insanların internet erişimi olan herhangi bir yerden oy kullanabileceği durumlarda yoklama kabinlerine ihtiyaç duyulmadığı için bu daha doğrudan demokrasi biçimlerinin işlem maliyetlerini azaltabilmektedir (Leblebici, 2017: 25). Elbette ki, bu durum bütün sorunların ortadan kaldırılması hususunda her hangi bir güvence vermemektedir. Fakat akıllı yönetişim içerisinde doğrudan demokrasi unsurlarının yerleştirildiği ve kolektif karar alma mekanizmalarının yaratıldığı durumların gerçekleştirilmesi gereklilik arz etmektedir. Bu çerçevede Madrid güzel bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Madrid Belediye Meclisinin açık web sitesi gibi farklı uygulamalarıyla buradaki vatandaşlar, kenti ilgilendiren konuları tartışmak, gerekirse referandum başlatmak ve şehir çapında katılımcı bir bütçeleme sürecine katılmak gibi imkanların kendilerine sunulmuş olduğunu görebilmektedirler (Offerman, 2015: 1). Kolektif kararın akıllı yönetişimin dolayısıyla akıllı kentlerin vaz geçilmez unsurlarından biri olduğu bu örnekte de görülmektedir. Akıllı yönetişimin yukarıda sayılan bu dört temel özelliğin yanı sıra bazı temel unsurları bünyesinde barındırması öngörülmektedir. Ortaya konan
96
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
farklı çalışmalarda öne çıkan bu unsurlar şu şekilde sıralanabilir (Bolivar ve Meijer, 2016: 678); - Bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanılması, - İç koordinasyon, - Dış katılım ve işbirliği, - Karar verme süreci (üç aşamalı: durumun belirlenmesi, stratejik planın oluşturulması, eyleme geçiş aşamaları), - E-yönetim, - Akıllı çıktılar. Yukarıdaki unsurlarla birlik ortaya konacak akıllı yönetişimin akıllı kent yönetiminde bir takım çıktıların ortaya çıkmasına hizmet etmesi beklenmektedir. Bu çıktıların başında istikrarlı bir ekonomik büyüme, sosyal refah artışı, eğitimli bireyler, vatandaş odaklı bir yönetim anlayışı, vatandaşlarla işbirliği, iç ve dış paydaş dayanışması ve etkin bir afet yönetimi gelmektedir (Bolivar ve Meijer, 2016: 681). Akıllı kent bileşenlerinden biri olan akıllı yönetişim hususunun göreceli yeni olmasına rağmen bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ilerlemelerle birlikte hızlı bir dönüşüm neticesinde ortaya çıktığına şahit olmaktayız. Geleneksel yönetim anlayışından yönetişim, oradan iyi yönetişim, e-yönetim, e-yönetişim ve son olarak akıllı yönetişime doğru hızlı bir değişim ve dönüşümün olduğu görülmektedir. Bu dönüşümün başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için yukarıda değinilen akıllı yönetişim unsur ve özelliklerinin dikkate alınması önem arz etmektedir.
6. Türkiye Uygulamaları ve Politika Önerileri Önceki bölümlerde de değinildiği üzere Akıllı Kent konusu alanında diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de artan bir farkındalık olduğu ve bu alanda çalışmaların hızlandığı görülmektedir. Resmi plan ve raporlar, gerçekleştirilen platform ve çalıştaylar bu gerçeği gözler önüne sermektedir. Fakat kamu yönetimi çerçevesinde uluslararası arenada meydana gelen hızlı değişimi yakalayıp sosyal, kültürel ve politik alandaki dönüşümü başarılı bir şekilde sürdürebilmek için akıllı kent ve akıllı yönetişim alanında daha fazla mesai harcanılması kaçınılmazdır. Benzer şekilde yönetişim alanında takdire şayan gelişme ve çalışmaların akıllı kent oluşum sürecine entegre edilerek geliştirilmesi kentleri daha yaşanabilir bir hale getirmekle kalmayacak aynı
Akıllı Kentler ve Türk Kentleri İçin Politika Önerileri
zamanda sürdürülebilir kolaylaştıracaktır.
bir
akıllı
kentin
meydana
97
getirilmesini
Bu noktada Türkiye için geliştirilecek politikaların başında ÜniversiteSivil Toplum Kuruluşları- Kamu- Özel Sektör işbirliğinin artan bir şekilde pekiştirilmesi gerekmekte olduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra diğer politikalar maddeler halinde şu şekilde sıralanabilir: 1. Üniversiteler bünyesinde bir “Akıllı Kentler Akademisi” oluşturulabilir; Bu akademi sayesinde üniversiteler daha aktif ve daha belirgin bir rol üstlenmiş olmakla birlikte somut çıktıların artacağı öngörülmektedir. 2. Yaratıcı fikirlerin eyleme dönüştürülmesi ve projelendirilmesi, düşünce aşamasında olan ve akıllı kent oluşumunu hızlandıracak yaratıcı ve yeni fikirlerin projelendirilmesi desteklenmelidir. Gerekli ön çalışmaların devamında bu projelerin eyleme dönüştürülerek gerçekleştirilmesinin hem yönetişim hem de akıllı kent inşası noktasında büyük önem taşıdığı söylenebilir. 3. “Akıllı Fon\Kaynak” oluşturulması; akıllı kentlerin oluşturulması sürecinde ortaya konan projelerin desteklenmesi ve teşvik edilmesi amacıyla gerek genel bütçede gerekse belediye bütçesinde ayrı bir fon oluşturulabilir. Bu fonun varlığı finansal anlamda ortaya çıkabilecek ihtiyaçların zamanında çözümünü sağlayarak akıllı kentlerin yaratılmasını kolaylaştıracağı düşünülmektedir. 4. Bilgi ve İletişim Teknolojileri alanında TÜBİTAK gibi kurumlara daha aktif ve doğrudan akıllı kentleri konu alan rol yüklenmelidir. Yukarıdaki kısımlarda da görüldüğü üzere TÜBİTAK akıllı kentler alanında dolaylı ve edilgen bir rol üstlenmektedir. Fakat özellikle akıllı kentlerin üzerine inşa edildiği bilgi ve iletişim teknolojileri alanında TÜBİTAK gibi önemli bir kurumun rolü ve etkinliğinin artırılmasının özellikle akıllı yönetişim alanında yeniliklerin önünü açacağı düşünülmektedir. 5. “Üst Kurul” oluşturulması, akıllı kent yaratılırken enerji kullanımı, çevre düzenlemeleri gibi farklı alanlarda standartları belirleyecek bir üst kurulun oluşturulması akıllı kent oluşturulması ve yönetiminin belli standartlar çerçevesinde ilerlemesini sağlayacaktır. Böylelikle akıllı kentler arası ahenk sağlanacağı ve zaman ile mali israfın önüne geçileceği öngörülmektedir. 6. Yeni platformların oluşturulması, hem yerel hem de ulusal bazda akıllı yönetişim çerçevesinde yeni platformlar oluşturulmalıdır. Bu platformlarda farklı kesimlerden görüş, fikir ve öneriler işlenerek vatandaşların da yönetime aktif bir şekilde katılımları sağlanabilir. 7. Yönetişim alanında Performansa dayalı “akıllı kent yönetişim” modellerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerekmektedir.
98
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
8. Yerel siyasetin temel karar organları olan belediye meclislerinin karar verme, izleme ve denetim süreçleri yeni teknolojilerden yararlanılarak halkla buluşturulmalıdır. 9. Belediyelerin internet ve mobil uygulamaları geliştirmesi ve hemşehrilerin kullanımına sunması için merkezi yönetim yönetsel ve mali destek sağlaması gerekmektedir. 10. Akıllı yönetişim perspektifinin bağlayıcılığı olan karar süreçlerine dönüşmesi için yasal düzenlemelerin güçlendirilmesi gerekmektedir. 11. Üniversite teknokentleri ile belediyelerin işbirliği sağlanarak akıllı kent uygulamaları ulusal programlar ve kaynaklarla sağlanmalıdır.
Bütün bunlara ek olarak gerekli mevzuat düzenlemelerinin gerçekleştirilmesi, kamu-özel-üniversite-yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları arasında var olan işbirliğinin artırılması ve pekiştirilmesi, eğitim ve öğretim alanında akıllı kentler ve akıllı yönetişim konularına yer verilerek uzmanlarda, uygulayıcılarda, kullanıcılarda ve öğrencilerde farkındalığın oluşturulması akıllı kentlerin yaratılmasını ve sürdürülebilir bir hale getirilmesini kolaylaştıracaktır.
Sonuç Daha kaliteli bir yaşam, daha iyi eğitim, sağlık hizmetlerine daha kolay erişim ve daha fazla iş imkanı gibi beklentilerle hızla artan kırsal alandan kente göç oranları çarpıcı boyutlara ulaşarak farklı sonuçlar doğurmuştur. Kentlerde artan bu nüfusla birlikte ortaya çıkan ihtiyaçların kısıtlı kaynaklarla sürdürülebilir bir biçimde karşılanması ise yenilikçi ve akıllı çözümlere bağlanmıştır. Yaşlanan altyapı, nüfus profillerindeki değişim, kaynakların tükenmesi vb. gibi etmenler de kentler üzerinde sürekli bir baskı kurmaktadır. Ancak, gelecek için daha iyi yaşanabilir şehirler elde etmek için, bu baskıların bizleri yönlendirdiği yeni fırsatlar da yok değildir. Şehirler arası işbirliği, entegre çözümler yaratmak, bağlantıyı artırmak ve teknolojik gelişmelerin yardımıyla kenti ve unsurlarını (binalar, altyapı, arazi vb.) ‘akıllı’, bir anlamda daha ‘denetlenebilir’ hale getirmek bunlar arasındadır (Thompson, 2016: 369). Bu noktada “akıllı kentlerin” geliştirilmesi kaçınılmaz olmuştur. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler artan maliyetleri azaltmak, verimliliği artırmak, kaliteli bir hayat oluşturmak ve sürdürülebilir bir kentsel yaşam yaratmak için hem yöneticilere hem de vatandaşlara değişik imkanlar sunmaktadır. Bunlardan en önemlisi ve akıllı kent bileşenlerinden biri hiç kuşkusuz akıllı yönetişimdir. Bu alanda dikkat edilmesi gereken hususlara önem atfeden ve bu noktalarda yenilikçi uygulamalarla vatandaşlarının karşısına çıkan idareciler/politikacılar/karar vericiler başarılı örnek uygulamaların oluşmasını
Akıllı Kentler ve Türk Kentleri İçin Politika Önerileri
99
sağlayabilmektedir. Bu uygulamalar neticesinde kimi sağlık alanında, kimi çevre alanında, kimi ekonomi alanında farklı alanlarda ön plana çıkan ve kendinden söz ettiren akıllı kentlerin dönüştürülmesi sağlanabilmektedir. Akıllı kent politikalarının, zaten akıllı özelliklerle donatılmış şehirlerde tasarlanması ve uygulanması daha olasıdır. Akıllı kentsel özellikler, insan ve sosyal sermaye, geleneksel ve BİT altyapısı, çevrenin kalitesi ve vatandaşların katılımı eksenlerde boyunca incelenmesi mümkündür. Akıllı özellikler ile akıllı kentsel politikalar arasındaki pozitif ilişki, Akıllı kent modelinin, yol boyunca farklı noktalarda farklı şehirlerle birlikte bir kentsel gelişim modeli olarak görülebileceğini göstermektedir (Caragliu ve Del Bo, 2016: 667). Akıllı yönetişim için farklı alanlarda değişik hususların gerçekleştirilmesi zorunluluk arz etse de özellikle veri ve bilgiler, kitle kaynaklı çalışmalar, birlikte yaratma ve kolektif karar hususlarına ayrı bir önem verilmesi kaçınılmazdır. Böylelikle akıllı kentlerin inşası kolaylaşacak ve vatandaşlar iktisadi, siyasal, yönetsel, sosyal ve kültürel açıdan daha yüksek bir kentsel yaşam kalitesine kavuşacaklardır.
Kaynakça Abdoullaev, Azamat (2015), Global Cities of The Future: A Case of Smart London, https://eusmartcities.eu/action-cluster/forums/global-cities-future-case-smart-london (29.05.2017). Albino, Vito, Umberto Berardi ve Rosa Maria Dangelico (2015), “Smart Cities: Definitions, Dimensions, Performance and Initiatives”, Journal of Urban Technology, Volume: 22, No: 1, s. 3-21. Alkan, Tunay (2015), “Akıllı Kentler ya da 21. Yüzyıl Şehirleri”, Bilişim Dergisi, Sayı: 182 (Aralık), s. 71-77. Berthon, Bruno ve Philippe Guittat (2011), “Rise of the Intelligent City”, The Journal of HighPerformance, No: 2, https://tr.scribd.com/document/60026110/Accenture-Outlook-Rise-ofthe-Intelligent-City-Sustainability (02. 06.2017). Bolivar, Manuel Pedro Rodriguez ve Albert J. Meijer (2016), “Smart Governance: Using a Literature Review and Empirical Analysis to Build a Research Model”, Social Science Computer Review, Volume: 34, No: 6, s. 673-692. Campbell, Tim E. J. (2012), Beyond Smart Cities - How Cities Network, Learn and Innovate, New York, Earthscan. Caragliu, Andrea ve Chiara Del Bo (2016), “Do Smart Cities Invest in Smarter Policies? Learning From the Past, Planing for the Future”, Social Science Computer Review, Volume: 34, No: 6, s. 657-672. Cheng Lin, Tung, Jer Chang, Hong ve Chien Huang Chung (2011), “An Analysis of Telemedicine in Taiwan: A Business Model Perspective”, International Journal of Gerontology, Volume: 5, No: 4, s. 189-192. Dameri, Renata Paola (2014), “Comparing Smart and Digital Cities: Initiatives and Strategies in Amsterdam and Genoa. Are They Digital and/or Smart?”, Smart City: How to Create Public and Economic Value with High Technology in Urban Space, Renata Paola Dameri ve Camille Rosenthal-Sabroux (Ed.), Genova, Springer, s. 45-88.
100
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Datta, Ayona (2015), “A 100 Smart Cities, A 100 Utopias”, Dialogues in Human Geography, Volume: 5, No: 1, s. 49-53. Department of Transport (2009), Road Vehicle Emission Factors 2009, http://www.dft.gov.uk/ publications/road-vehicle-emission-factors-2009/ (02.06.2017). Ekuklu, Bülent (2013), Marka Şehir Olmak: Akıllı Şehirlerin Yapı Taşları, IBM Çözümler Zirvesi 2013 (Geleceği Şekillendiren İş Modelleri), İstanbul. Falconer, Gordon ve Shane Mitchell (2012), Smart City Framework; A Systematic Process for Enabling Smart+Connected Communities, CA, Cisco Internet Business Solutions Group (IBSG). Fukuyama, Francis (2013), What is Governance?, Center for Global Development, Washington, DC., https://www.cgdev.org/files/1426906_file_Fukuyama_What_Is_Governance.pdf (02.08.2017). Heeks, Richard (2001), Understanding e-Governance for Development, University of Manchester, 2001, http://unpan1.un.org/intradoc/groups/public/documents/NISPAcee/UNPAN015484. pdf (14.08.2017). Herrschel, Tassilo (2013), “Competitiveness and Sustainability: Can ‘Smart City Regionalism’ Square the Circle?”, Urban Studies, Volume: 50, No: 11, s. 2332-2348. Kalkınma Bakanlığı (2014), Lojistik Hizmetlerinin Geliştirilmesi, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara. Krivy, Maros (2016), “Towards a Critique of Cybernetic Urbanism: The Smart City and the Society of Control”, Planning Theory, Volume: 17, No: 1, s. 8-30. Kalkınma Bakanlığı (2015), 2015-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem http://www.bilgitoplumustratejisi.org/tr/node/strateji-ve-eylem-plani (03.06.2017).
Planı,
Leblebici, Doğan Nadi (2017), KAYTEK: I. Kamu Yönetimi ve Teknoloji Çalıştayı Kitabı, Ankara. Maddox, Teena (2017), Smart Cities: The Smart Person's Guide, http://www.techrepublic.com/article/ smart-cities-the-smart-persons-guide/ (01.08.2017). Mumford, Lewis (1961), Tarih Boyunca Kent, G. Koca ve T. Tosun (Çev.), İstanbul, Ayrıntı Yayınları. Offerman, Arian (2015), Madrid participation portal opens for discussion, voting to follow, https://joinup.ec.europa.eu/community/opengov/news/madrid-participation-portal-opensdiscussion-voting-follow (03.06.2017). Ömürgönülşen, Uğur ve Uğur Sadioğlu (Ed.) (2016), 6360 Sayılı Kanunun Getirdiği Yeni Büyükşehir Modeli ve Uygulama Sonuçları, Ankara, Hacettepe Üniversitesi Basımevi. Sınmaz, Serkan (2013), “Yeni Gelişen Planlama Yaklaşımları Çerçevesinde Akıllı Yerleşme Kavramı ve Temel İlkeleri”, MEGARON, Cilt: 8, Sayı: 2, s. 76-86. Trivellato, Benedetta (2016), “How Can ‘Smart’ Also Be Socially Sustainable? Insights From the Case of Milan”, European Urban and Regional Studies, Volume: 24, No: 4, s. 1-15. Thompson, Emine Mine (2016), “What Makes A City ‘Smart’?”, International Journal of Architectural Computing, Volume: 14, No: 4, s. 358-371. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (2008), İyi Yönetişim El Kitabı, İstanbul, TESEV Yayınları. Türk Asya Stratejik Araştırma Merkezi (2011), Yeni Bir Yönetim Anlayışı: Yönetişim, http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/2425/yeni_bir_yonetim_anlayisiyonetisim (03.06.2017).
Akıllı Kentler ve Türk Kentleri İçin Politika Önerileri
101
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (2004), Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları 20032023 Strateji Belgesi, https://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/vizyon2023/Vizyon 2023_Strateji_Belgesi.pdf (03.06.2017). Türkiye Bilişim Vakfı (2016), Akıllı Şehir Yol Haritası, https://www.sehirsizin.com/Documents/ Deloitte-Vodafone-Akilli-Sehir-Yol-Haritasi.pdf (28.05.2017). United Nations Development Programme (2016), An Integrated Framework to Support Local Governance and Local Development, http://www.undp.org/content/undp/en/home/ librarypage/democratic-governance/local_governance/integrated-framework-to-supportlocal-governance-and-local-devel.html (29.05.2017). United Nations (2014), World Urbanization Prospects: The 2014 Revision, Volume: 194, New York, Department of Economic and Social Affairs, United Nations Publications. Varol, Çiğdem (2017), “Sürdürülebilir Gelişmede Akıllı Kent Yaklaşımı: Ankara’daki Belediyelerin Uygulamaları”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt: 26, Sayı: 1 (Ocak 2017), s. 43-58. Waart, Peter van, Ingrid Mulder, Cees de Bont (2016), “A Participatory Approach for Envisioning a Smart City”, Social Science Computer Review, Volume: 34, No: 6, s. 708-723. World Bank (1994), Development In Practice Governance; The World Bank’s Experience, http://documents.worldbank.org/curated/en/711471468765285964/pdf/multi0page.pdf (01.08.2017).
Web Kaynakları https://amsterdamsmartcity.com/ (01.06.2017). https://www.antalya.bel.tr (18.08.2017). http://news.gtp.gr/2016/11/18/eurocities-awards-athens-synathina-innovation/ (01.08.2017). http://www.akillikentler.org/ (02. 06. 2017). http://www.akillisehirler.org/belediyeler/ (16.08.2017). http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39845386 (01.06.2017). https://www.ibb.istanbul/ (18.08.2017). http://www.iec.ch/about/brochures/pdf/technology/smartcities.pdf (01.08.2017). http://www.kalkinma.gov.tr/Pages/EylemVeDigerPlanlar.aspx (01.06.2017). https://www.researchgate.net/publication/267038770_Smart_Cities_Definitions_Dimensions_Perfor mance_and_Initiatives (01.06.2017). https://www.rvo.nl/sites/default/files/Smart%20Cities%20South%20Korea.pdf (03.06.2017). https://www.smarticipate.eu/wp-content/uploads/Open-Governace-in-the-SmartCity_smarticipate.pdf (05.06.2017). https://smartcitiesberkeley.wordpress.com/2012/02/27/smart-economy/ (28.05.2017). http://www.state.nj.us/turnpike/ (02.08.2017). https://www.theguardian.com/news/datablog/2009/aug/18/percentage-population-living-cities (29.05.2017).
LEFKOŞA İMAR PLANI’NIN AKILLI KENT BİLEŞENLERİ DOĞRULTUSUNDA İNCELENMESİ Seçil Gül MEYDAN YILDIZ*
Giriş Akıl, bireysel ve zihinsel kabiliyeti ifade eden, bireyin algılama, iletişim, öğrenme, bellek ve planlama gibi bazı temel özelliklerini diğer canlılardan ya da bireylerden farklılaştıran bir kavramdır (Karadağ, 2013). Kentsel alanda, yapay zeka, yenilik, yenilikçilik, girişimcilik, entelektüel işbirliği ve dijital yaşam koşulları akıllı mekanlar oluşturmaktadır. 1990’lardan itibaren kullanılmaya başlayan “akıllı kent girişimleri”, yoğun tüketim unsurları karşısında yerleşmeleri teknolojik uyum ve ekolojik duyarlılık çerçevesinde yeniden ele alan bir kentsel planlama modeli olarak karşımıza çıkmaktadır (Sınmaz, 2013: 77; Glaeser ve Berry, 2016). Akıllı kent uygulamaları kentsel faaliyetlerde ve hizmetlerde bilimsel, teknolojik ve iletişimsel temelli gelişimi ifade etmektedir. İnovasyon, bilgisayar ve iletişim altyapısı, akıllı kent girişimlerinin kentsel yapılanmalardaki kilit unsurlarıdır (Akgün, 2012: 7). Bilişim teknolojilerinin gelişmesiyle içeriği ve kapsamı farklılaşan akıllı kent uygulamaları özellikle politikacılar tarafından yerel rekabet konusu olarak değerlendirilmektedir. Hızlı erişimi sağlayan, bilgi alışverişini kolaylaştıran ve yaşam standartlarını iyileştiren teknolojik uygulamaların kentsel mekâna uyarlanması bir stratejik araç olarak görülmektedir. Dolayısıyla, bilişim teknolojilerini kente aktarmak, rekabet edebilirlikte bir politika haline gelmiştir. Böylece akıllı terimi, teknik ve teknolojik gelişimlerin ve yeniliklerin hız kazandığı 1990’lı yıllardan sonra (Keleş ve Mengi, 2017: 45) kentsel planlama ve çevre bilimleri alanında yaşamsal pratiklerin verimliliğini artırmak, yaşam kalitesini yükseltmek ve tarihi, kültürel, ekolojik değerleri korumak için
*
Dr. Öğr. Üyesi, Yozgat Bozok Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, secilmeydan@gmail.com
104 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
kullanılan sürdürülebilir kalkınmanın kentsel mekandaki ifadesi haline gelmiştir. Demografik yapıdaki değişimlerin yanı sıra bilimsel, teknik ve teknolojik gelişimler barınma, çalışma, eğlenme ve doğal-yapay peyzaj alanı gibi gereksinimlerin mekânsal dönüşümünü gerekli kılmaktadır. Bir kentin akıllı kent olarak mekânsal dönüşümü için; akıllı ulaşım, akıllı yaşam, akıllı çevre, akıllı ekonomi, akıllı yönetişim ve akıllı insan olmak üzere altı temel özellik gerekmektedir. Akıllı kentte veriye erişim ve katılım önem kazanırken planlama, imar uygulamaları ve kararları sağlıklı ve güncel bilgiyle ilişkilendirilmiş mekân kurgusuyla sağlandığında olması gereken noktaya ulaşmaktadır. Bilgisayar teknolojisi, Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) ve Risk Belirleme Analizleri yardımıyla güncel veri girişlerinin yapıldığı, veriler arası sorgulama tekniğinin uygulanabildiği dijital haritalama yöntemiyle yerel yönetimlerde kaynakların etkin ve verimli kullanımı sağlanabilmektedir. Akıllı kentlerde CBS uygulamaları teknik ve teknolojik verilerin yanı sıra planlama faaliyetlerinde alan kullanımına yönelik verilerin hazırlanmasını ve yorumlanmasını sağlamaktadır (Üstündağ ve Akarsu, 2007: 26). Yerel yönetimler kentlerdeki beşeri, doğal, kültürel ve ekonomik kaynakların sürdürülebilir gelişimini sağlamaya yönelik akıllı ya da dijital olarak tanımlanan planlama modeline yönelmektedir. Bilginin saklanması, yorumlanması ve koordinasyonunda önemli bir araç olan akıllı kent stratejileri kentsel mekana ilişkin sorunların yaratıcılık, beşeri sermaye, paydaşlar arasındaki işbirliği ve tasarım vasıtasıyla, bir başka deyişle "akıllı" yöntemlerle çözüme kavuşturulmasını sağlamaktadır (Caragliu vd., 2009: 46; Glaeser ve Berry, 2016). Bu çalışmada akıllı kent kavramı tanımlanarak, akıllı kent bileşenleri ve akıllı kent girişimlerinin imar planlama sürecindeki yeri ve önemi irdelenmektedir. 2011 Başkent Lefkoşa İmar Planı’nın amacı, kapsamı, kararları ve uygulama esasları akıllı kent bileşenleri ve ilkeleri çerçevesinde ele alınarak güncel yatırım kararları ve kentsel gelişme politikaları incelenmektedir. Ayrıca, sürdürülebilir kentsel kalkınmanın akıllı kent uygulamalarıyla gerçekleştirilebileceği ve Lefkoşa Kent Bilgi Sistemi uygulamasının, kentin çevresel, kültürel, tarihsel ve arkeolojik kaynaklarının etkin ve verimli kullanımı ile korunması açısından önemi ve gerekliliği yapılan çıkarımlarla açıklanmaktadır.
Lefkoşa İmar Planı’nın Akıllı Kent Bileşenleri Doğrultusunda İncelenmesi
105
1. Akıllı Kent Kavramı “Akıllı kentler, gelişmiş fiziksel altyapısı ve ulaşım olanaklarıyla erişilebilirliği sağlayan, enerji koruyan, su ve hava kalitesini artıran, sorunları hızlı bir şekilde tanımlayan ve çözüm sunan, doğal afetlerde riski düşük, kaynakların kullanımında verimli çözümler üstlenen ve bütün paydaşlarına bilgi paylaşımında bulunan bütünleşik” sistemler olarak özetlenebilir (Sağlam, 2013: 27). Akıllı kent modeli sürdürülebilir kentsel gelişme; bir başka deyişle daha sağlıklı, daha güvenli, daha yeşil kentsel mekan tasarlama sürecinde Bilgi ve İletişim Teknolojileri’nin (BİT) önemini vurgulayan stratejik bir amaçtır (Caragliu vd., 2009: 45). Dolaysıyla, beşeri ve toplumsal sermayeye yatırım yapan, geleneksel ve modern iletişim altyapısını kurmuş, sürdürülebilir ekonomik büyüme ve yüksek yaşam kalitesini sağlamış, doğal kaynakların yönetimini katılımcı yönetişim modeliyle bütünleştiren kentlere akıllı kent denilmektedir (Caragliu etc., 2009: 45; Alkan, 2015). Akıllı kentler, sürdürülebilir ekonomik büyümenin mekânla ilişkilendirilmesinde bir araç olarak görülmektedir. İleri teknolojik modellerin kentin her alanında yer bulduğu bu kent modeli, teknolojinin olası sorunlarını ve olumsuz etkilerini gidermeye çalışmaktadır. Akıllı kent, sosyo-ekonomik farklılıklara, mekânsal gerilimlere ve ayrışmalara yönelik sorunların çözümünde akıllı stratejik alternatifler ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, kentler akıllı kent olabilme girişiminde sahip oldukları kaynakları ve mevcut kentsel kalkınma hedeflerini koruma-kullanma-kalkınma dengesi içinde geliştirmektedir. Teknoloji odaklı stratejik çözümler temelde iş ve sermaye odaklı olduğundan ve uzun vadede çevresel kayıplara yol açabileceğinden, BİT sistemleriyle oluşturulan modellemeler bu sorunları önleyebilmekte ya da tedbir alınmasını sağlayabilmektedir (Akgün, 2012: 7). Kentsel çevrede dijital teknolojiden yararlanılarak mekâna ait veriler ile sosyo-kültürel duruma ait veriler arasında ilişki kurulabilen yapıya akıllı kent haritaları denilmektedir. Akıllı kent haritaları, “bilginin kullanılabildiği, verilerin güncellenebildiği, sorgulama ve analiz işlemlerinin yapılabildiği” haritalardır (Üstündağ-Akarsu, 2007: 26). Kent bilgi sistemi içinde altyapı, üstyapı, mülkiyet, sağlık, kültür, güvenlik, eğitim ve turizm gibi kente ait tüm bilgiler depolanmakta, saklanmakta ve yorumlanmaktadır. Bilgisayar temelli veri kullanımı, akılcı planlanma yaklaşımının geleneksel kalıplardan sıyrılarak teknoloji ve iletişim altyapısıyla bütünleşmesini sağlayabilir ve kentsel gelişmeyi etkileyen spekülatif faaliyetleri engelleyerek mülkiyet temelli kentsel rantları önleyebilir. Planlamanın uygulama aşamasında oluşabilecek kentsel, çevresel ya da mülkiyet kaynaklı tüm sorunlar, baskı ve çıkar gruplarının, yerel
106 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
ve merkezi aktörlerin, arsa spekülatörlerinin ya da plancının etik dışı duruşunun olumsuz etkileri, akıllı kentlerde uygulanacak olan kent bilgi sistemi ve akıllı kent haritaları ile engellenebilecektir. Kent bilgi sistemi aracılığıyla yerleşme alanındaki jeolojik, morfolojik yapının ve mülkiyet, kirlilik, afet ve risk durumunun incelenmesi ayrıca, ekonomik ve sosyal verilerin yorumlanması, kent makroformunun şekillenmesinde olabilecek tüm hataları en aza indirerek doğal, kültürel ve çevresel kaynakların en yüksek verimlilikte kullanılmasını sağlayabilen çözümler ve alternatifler sunmaktadır (Keleş ve Mengi, 2017: 44-45). Akıllı kentlerde, bilimsel ve teknolojik gelişmelerle uyumlu akıllı kent haritalama yapılmaktadır. Akıllı haritalama yöntemi sayesinde saydam, hesap verebilir ve katılımcı ilkelerle gelişen bir imar planlaması süreci oluşturulmaktadır.
2. Akıllı Kent Bileşenleri ve İmar Uygulamaları Bir kentin akıllı kent olarak gelişebilmesi için akıllı ulaşım, akıllı yaşam, akıllı çevre, akıllı ekonomi, akıllı yönetişim ve akıllı insan bileşenlerinin kenttaşlar tarafından benimsenmiş ve uygulamaya dönüştürülmüş olması gerekmektedir (Caragliu vd., 2009: 46; Keleş ve Mengi, 2017: 45). Akıllı kent çevresel ve yaşamsal mekanlarda ortaya çıkan sorunlara niceliksel ve niteliksel iyileşme sunan modern (Caragliu etc., 2009: 46) ve teknolojik bir kenttir. Son yıllarda kentsel politika literatüründe oldukça çok kullanılan bir model haline gelen ve çağın teknik, teknolojik ve bilimsel gelişmelerine bağlı olarak her geçen gün önemi artan akıllı yaşam mekânları her ne kadar bilgi ve iletişim teknolojileri çerçevesinde tasarlanıyor görünse de, yapılan çalışmalarda bir kentin; ancak, akıllı beşeri sermaye/eğitim, sosyal ve ilişkisel denge (Shapiro, 2008: 334) ve çevresel değerleri koruma-kullanma stratejileri ve yöntemleriyle akıllı gelişebileceği görülmektedir. Akıllı yaşam ve akıllı çevre bileşenlerinde toplumsal ve ekolojik sürdürülebilirliğin sağlanması hedeflenmektedir. Doğal kaynakların yenilenebilirliğini sağlayacak doğal çevre tasarımı, alternatif enerji kaynaklarının kullanımına teşvik edecek mekân kurgusu ve kültürel miras öğelerinin korunmasını güvence altına alacak yasal düzenlemeler, akıllı kentlerin yaşamsal ve çevresel bileşenlerinin imar planları ve uygulama kararları ile gerçekleşebileceğini göstermektedir. Dolayısıyla, sürdürülebilir kalkınmanın mekânsal ifadesi olan akıllı kent uygulamaları bireylerin birbirleriyle, toplumla ve çevreleriyle olan ilişkilerini BİT kontrollü düzenlenme yöntemidir. Bu düzenleme yöntemi, kentsel tüm yapılarda temel
Lefkoşa İmar Planı’nın Akıllı Kent Bileşenleri Doğrultusunda İncelenmesi
107
karar mekanizması olan imar planlarının akıllı uygulamalarla düzenlenmesini gerekli kılmaktadır. 1. Akıllı ulaşım (smart mobility) bileşeni BİT destekli, çevre dostu sürdürülebilir ulaşım planlamasının kent ulaşım sistemine aktarılmasını içermektedir. Akıllı ulaşım modelleriyle erişilebilirlik sağlanması, yaya, toplu taşıma, otopark, durak ve sinyalizasyon sistemlerinde yaşam kalitesinin ve ekolojik hassasiyetlerin kent bilgi sistemi aracılığıyla düzenlenmesini ifade etmektedir (Caragliu vd., 2009). Bu bileşen, düşük karbon salınımını, ulaşım masraflarının azalmasını, trafik kazalarının azalmasıyla can ve mal kayıpları ile sağlık masraflarının düşmesini amaçlamaktadır. Toplu ulaşım ve bireysel ulaşım sistemlerinin, akıllı trafik yönetimiyle planlanması zaman ve maliyet kayıplarını engellemekte ve güvenliği sağlamaktadır. Alternatif yakıtlı araçların geliştirilmesi, yaya öncelikli ulaşım kademelenmesi ve bisiklet kullanımının teşviki, akıllı ulaşım sisteminin temel bileşenleridir (Sınmaz, 2013: 80). Akıllı ulaşım coğrafi ve çevresel etmenler ile çalışma hayatı gereksinimlerini entegre etmekte, aynı zamanda kentteki lojistik akışın geliştirilmesini sağlamaktadır (Kamu Teknolojileri Platformu, 2016: 23). 2. Akıllı yaşam (smart living) bileşeninde bilgi ve iletişim teknolojileriyle bireyin yaşam koşullarını iyileştirmek ve kolaylaştırmak, kentlinin daha sağlıklı ve daha güvenli bir kentsel çevrede yaşamasını sağlamak amaçlanmaktadır. Akıllı yaşam bileşeni; kültür, sağlık ve eğitim hizmetlerinin demografik standartlar doğrultusunda geliştirilmesini, sosyal donatı alanlarının yürüyüş mesafeleri içinde, güvenli ve erişilebilir olmasını, risk yönetimini, dijital hizmetlerin varlığı ve erişilebilirliğini, turistik yerlerin sürdürülebilir turizm planlaması yaklaşımıyla geliştirilmesini ve konut güvenliğini içermektedir (Vanolo, 2013: 887). 3. Akıllı çevre (smart environment) yenilenebilir enerji, akıllı şebekeler, mikro şebekeler, akıllı sayaçlar, ileri hava kirliliği izleme sistemleri, çevre dostu binalar, enerji verimli akıllı sokak aydınlatmaları, katı atık yönetimi, akıllı su yönetim ve drenaj sistemleri gibi çözümleri kapsamaktadır (Elvan, 2017: 8). Topluma ve çevreye olumsuz etkileri en aza indirecek atık toplama ve geri dönüşüm yöntemleri geliştirilmesi, su miktarı ve kalitesinin özellikle tarımsal ve endüstriyel kullanımda hidrolojik döngü aşamaları ile analizi ve kaynakların sürdürülebilir yönetimi ilkeleri akıllı çevre bileşenlerini oluşturmaktadır (Vanolo, 2013: 887). 4. Akıllı ekonomi (smart economy) verimlilik artışı, e-ticaret, ileri üretim ve tedarik sistemleri, akıllı kümelenmeler ve iş ekosistemleri ile yaşayan laboratuvarlar gibi uygulamaları kapsamaktadır. Akıllı ekonomi bileşeni; yenilikçi ve girişimci ruh, iş piyasasında esneklik, uluslararası piyasalara entegrasyon ve dönüşüm kabiliyeti ilkelerinden oluşmaktadır (Vanolo, 2013:
108 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
887). Tarım, sanayi, hizmetler ve turizm sektörlerinde en yüksek seviyede verim elde etmek ve çok sektörlü bir kalkınmayı sağlamak, akıllı kentlerin ekonomik politikaları arasında yer almaktadır. Örneğin akıllı tarım uygulamaları ile tarımsal ürünlerin yetiştiği alanların koşullarını uzaktan takip etmek ve ekin yetiştirme süreçlerini yönetmek üzere kablosuz alıcı ağları kurulması, böylece nem, sıcaklık ve ışık alıcılarının entegre sistemler dahilinde bir araya getirilmesiyle don riski veya bitkisel hastalık risklerinin azaltılabilmesi, önceden tedbirlerin alınabilmesi ve sulama ihtiyaçlarının optimal olarak düzenlenebilmesi, akıllı ekonomi bileşenleri arasında yer almaktadır (Kamu Teknolojileri Platformu, 2016: 22). Akıllı tarım teknikleri hem topraktan daha fazla verim elde etmeyi, ürün çeşitliliğinin artmasını ve seracılığı desteklemekte hem de tarımsal ihracatın artmasını sağlamaktadır. Herkesin çiftçilik yapmasını kolaylaştıracak olan akıllı tarım uygulamaları sayesinde sulama, ilaçlama, afet risklerine önlemler alabilme gibi imkânlar kolaylaşmaktadır. Yaşamı kolaylaştıran akıllı uygulamalar teknolojinin doğa dostu kullanımını sağlamakta ve sağlıklı, dengeli ve düzenli bir kır-kent bütünlüğü sunmaktadır. Organize hayvancılık bölgeleri, biyogaz tesisleri, alternatif enerji kaynaklarının kullanımı ve geri dönüşüm sistemleri akıllı kent ekonomisinde yer almaktadır. Tarım, sanayi, hizmetler, inşaat, turizm, enerji ve ulaşım sektörlerinde akıllı üretim, teknik ve teknolojinin kullanılmasını, yenilenebilir enerji kaynaklarının akıllı kullanımını ve sürdürülebilir enerji stratejisini yaşama aktarmaktadır. Bu süreç, kapitalist sistemin körüklediği tüketim kültürünü ve benmerkezci egoyu törpüleyerek tüketmemenin ve kolektif yaşamın kentlileşme sürecindeki yerini ve önemini artırmaktadır. Ekonomik, sosyal ve mekânsal eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasında önemli bir uygulama olan akıllı kent çözümleri sürdürülebilir kalkınmanın kentsel politikasıdır. 5. Akıllı yönetişim (smart governance) kentsel sorunlara yerinde ve zamanında müdahale imkânı sunan ve katılımcılığın gerçekleşmesini sağlayan temel bir bileşendir. Bilgi sistemleri aracılığıyla kamu yönetiminde saydamlığın ve katılımcı karar alma mekanizmalarının oluşturulması, sürdürülebilir kalkınma politikalarının yaşama aktarılmasını sağlayabilecektir. Ayrıca, açık veri politikalarıyla kamu kesimi tarafından üretilen verilerin açık ve ücretsiz bir şekilde tüm ilgili paydaşlara sunulması, maliyetlerin azaltılması ve kaynakların etkin kullanımı açısından önemlidir. Akıllı yönetişim, karar alma süreçlerinde katılımcılık, yönetim sürecinde saydamlık, kamu yararı, açıklık, genellik ve siyasal stratejilerin kalitesi ilkelerinden oluşmaktadır (Vanolo, 2013: 887). Tüm yönetsel kurum ve kuruluşların eşgüdüm içinde hareket etmesini sağlayacak akıllı yönetim uygulamaları saydam, hesap verebilir, açık ve katılımcı yönetim sürecinin temel anahtarı olan Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS),
Lefkoşa İmar Planı’nın Akıllı Kent Bileşenleri Doğrultusunda İncelenmesi
109
Kent Bilgi Sistemi (KBS) gibi akıllı veri sistemlerinin oluşturulmasını sağlamaktadır. Akıllı veri sistemleriyle kentsel suçları engelleyebilecek takip ve denetim mekanizmaları oluşturulabilmektedir. Gelişen bilgisayar teknolojisi ve yazılımlarıyla birlikte, KBS ve CBS uygulamalarında dünyada önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Türkiye’de de Ankara, Antalya, İstanbul, İzmir gibi birçok kentte yer alan KBS, kenttaşların mülkiyet, imar uygulamaları ve sosyal donatılar gibi kent bileşenlerine erişimini kolaylaştıran aynı zamanda kurumlar arası veri paylaşımını ve koordinasyonunu güçlendiren önemli bir uygulamadır. KBS kentsel mekâna ve kentliye ait bilgilere zamanında ulaşabilme ve bu bilgiler arasında istatistiki yorumlama yapabilme imkânı sunarak kent yöneticilerinin çağdaş kent yönetimini hayata aktarabilmesini sağlayan önemli bir uygulamadır (Yomralıoğlu ve Çelik 1994; Kocaman, 2012: 1). Bilgiye kolayca erişip, bilgiyi daha verimli kullanabilmek için oluşturulan CBS (Kocaman, 2012: 4), konumsal olmayan bilgi sistemleri (non-spatial information systems) ile konumsal bilgi sistemleri (spatial information systems) arasında sorgulama, görüntüleme, istatistiki analiz ve haritalama yaparak (Yomralıoğlu ve Çelik, 1994) sonuçları tahmin etme ve olayları açıklama olanağı sağlamaktadır (Maquire vd., 1991’den aktaran Kocaman, 2012: 7). Kentsel yönetim sürecinde gerekli olan bilgilerin, bilgisayar ortamında özel olarak hazırlanmış olan alt programlar yardımıyla kaydedilmesi ve konumsal-konumsal olmayan bilgiler arasında gerekli ilişkilendirmenin yapılması, akıllı kent haritalama olarak tanımlanmakta (İnce, 1999) ve uygulama pratikleri katılımcı, sosyal ve çevreci yerel yönetim yaklaşımının gerçekleşmesinde yol gösterici olmaktadır. Kentlerin coğrafi bilgi sistemleri ve modelleme teknikleriyle tüm unsurlarının sayısallaştırılması, hem afetler konusunda risk haritalarının çıkarılmasını hem de imar planlarının oluşturulmasını kolaylaştırmaktadır. Bilgisayar teknolojisinin konumsal ve konumsal olmayan verileri yorumlama tekniği sağlıklı ve güvenli kent yaşamının çağın bir gerekliliği haline gelmesini sağlamıştır (Karadağ, 2013; Kocaman, 2012). Afetlere, çevresel bozulmalara ve arsa spekülasyonlarına karşı önemli bir uygulama olan akıllı modellemeler, kentlerin sürdürülebilir kalkınma politikalarını hayata geçirmelerinde önemli bir role sahiptir. 6. Akıllı insanlar (smart people) tüm bileşenlerin uygulanabilmesini sağlayacak temel aktörlerdir. İnsanların bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanma ve üretme becerilerini geliştirmesini, böylece yaratıcılığını kullanabilmesini, bütüncül politikalarda gönüllü olarak yer alabilmesini (Elvan, 2017: 7), kaderci, rastgele ve parçacıl uygulamalara ve yaklaşımlara yönelmek yerine modern, sorgulayıcı, bilimsel-deneyci ve bütüncül bakış açısına sahip olabilmesini sağlayan bir bileşendir. Akıllı insan bileşeniyle entelektüel sosyal
110 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
sermaye, demokratik toplum ve modern kentli bakış açısı sağlanmaktadır (Sınmaz, 2013: 77). Yaratıcılık, hoşgörü, kamusal yaşama katılım, kentlilik bilinci (Vanolo, 2013: 887), sivil toplum kuruluşlarına katılım, gönüllülük, değişime açık olma ve girişimci ruh akıllı insan bileşeninin temel ilkelerindendir (Keleş ve Mengi, 2017). Tablo 1: Akıllı Kent Bileşenleri AKILLI EKONOMİ
AKILLI İNSAN
AKILLI YÖNETİŞİM/KATILIM
Yenilikçi Ruh
Yeterlilik Düzeyi
Katılımcı Karar Verme
Girişimçilik
Yaşam Boyu Öğrenmeye Yakınlık
Kamu ve Sosyal Hizmetler
Sosyal ve Etnik Çoğulculuk
Politik Stratejiler ve Perspektifler
Ekonomik İmaj ve Ticari Markalar Verimlilik
Esneklik ve Yaratıcılık
Pazarda Esneklik
Kozmopolitik ve Kamusal Hayata Katılım
İç Takviye ve Dönüşüm Yeteneği AKILLI HAREKETLİLİK
AKILLI ÇEVRE
(Taşıma ve BİT)
Şeffaf Yönetişim
AKILLI YAŞAM
Yerel Erişilebilirlik
Doğal Şartların Çekiciliği
İç Erişilebilirlik
Kirlilik
Kültürel Olanaklar ve Eğitim Olanakları
BİT Altyapısına Ulaşılabilirlik
Çevresel Koruma
Sağlık Şartları
Sürdürülebilir Kaynak Yönetimi
Bireysel Güvenlik
Sürdürülebilir, Yenilikçi ve Güvenli Taşıma Sistemleri
Yaşam Kalitesi Turistik Çekicilik ve Sosyal Dayanışma
Kaynak: Kaygısız ve Aydın, 2017: 63.
Akıllı bileşenlerle tasarlanan bir imar planının amaçları başlıca; 1) kentlerin rekabet edebilirliğini artırma, 2) kentsel yaşam kalitesini artırma, 3) kurumlar arası bilgi paylaşımını, saklanmasını ve yorumlanmasını sağlama, 4) kentsel kararlardan ve uygulama süreçlerinden kenttaşların haberdar olmasını ve bu sürece aktif katılımlarını sağlama, 5) sosyal ve etnik çeşitliliği destekleme, 6) bilgi iletişim altyapısını geliştirme, 7) enerji ağı teknolojileriyle (akıllı şebekeler) yenilenebilir enerji teknolojilerinin entegrasyonunu sağlama, 8) doğal, kültürel, tarihi değerlerin ve kaynakların korunmasını sağlama, 9)
Lefkoşa İmar Planı’nın Akıllı Kent Bileşenleri Doğrultusunda İncelenmesi
111
verimli su ve atık yönetimini uygulama, 10) eğitim, sağlık ve kültürel etkinlikleri artırma, 11) kentsel, çevresel, kriminal suçları ve imar suçlarını azaltma, 12) israfları önleme, 13) yerleşmede güçlü aidiyet hissi oluşturma, 14) konut ve diğer yapılarda teknolojik donanımların geliştirilmesi, konforlu, güvenli ve rahat mekân tasarımı yapmak, 15) kenttaş katılımı, halk, STK ve yerel yönetimler arasında işbirliği, kurumlar arası koordinasyon ve eşgüdüm oluşturma şeklinde özetlenebilir (Sınmaz, 2013: 80; Smart Cities Councıl, 2015; Glaeser ve Berry, 2016). Mekânsal sorunların akıllı kent ilkeleriyle geliştirilebilmesi için planlama, altyapı, sistem operatörleri, BİT yatırımları, kenttaş katılımı ve veri paylaşımı yöntemlerinin ve akıllı kent çözüm yollarıyla ilişkilendirilmesinin olanakları Tablo 2‘ de ayrıntılı olarak çıkarılmıştır. Tablo 2: Mekânsal Sorunlar ve Akıllı Kent Çözüm Yolları Sorun
Planlama
Alt Yapı
Sistem Operatörleri
BİT Yatırımları
Akıllı Kent Çözümleri
Parçacıl ve merkezi olmayan,
Koordineli ve bütüncül,
Mali açıdan tasarruf sunmayan,
Maliyetten tasarrufu tamamen sağlamış,
Yatırımın ölçeklenmesi için sınırlı potansiyel.
Geliştirilmiş bir kentsel planlama ve gelecek tahmini.
Çalışma verimsiz,
En İleri teknoloji ile optimize edilmiş,
Çalışması için daha fazla maliyet ve kaynak gereksinimi,
Finans ve kaynak tasarrufu sunma,
Altyapı koşullarında tahmin,
Altyapı koşullarında gerçek zamanlı
Problemlere tepki,
Problemlerin öngörülmesi ve engellenmesi,
Problemlere çözüm sunabilmek, için kaynakların etkin şekilde dağıtılamaması.
Kaynakların daha etkin dağıtılması,
Sıralı olmayan ve saklanamayan,
Merkezi planlama,
Düşük seviye fayda, Ölçek ekonomisinin gerçekleşmemesi.
Kaynaklar paylaşılmış, Yatırımlar ölçeklenebilir,
Geliştirilmiş hizmet düzeyi anlaşmaları, Açık standartlarda oluşturma. raporlama,
Bakımın otomatik hale getirilmesi, Tasarruf sağlanması.
Kentsel birimlere dağıtım, Optimum fayda sağlanması En yüksek değer ve tasarruf sağlama.
112 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset Tam ve bireysel çevrimiçi yapı sunmak,
Kenttaş Katılımı
Sınırlı ve dağınık çevrimiçi bağlantı sunumu,
Hizmetlere kolay erişim ve kullanım,
Kentsel hizmetlerinin en iyi seviyede kullanamama ya da erişememe
İki yönlü iletişim,
Kurumların verileri ayrı ayrı tutmaları, Veri Paylaşımı
Kurumların veriyi nadiren paylaşmaları ve işbirliği yapmaları
Akıllı kent girişimlerine katılabilmesi, Halk odaklı ve bireysel özel hizmetler, Kenttaşların akıllı kent verilerine kolay erişimi ve katkıda bulanabilmesi. Kurumların bütünsel olmaları ve veriyi paylaşmaları, Kurumlar arasında paylaşılmış ve açık standart yoluyla diğer veri hizmetleri ile daha iyi ilişkilendirilmiş veri sunumu, İyileştirilmiş sonuçlar, Maliyetlerin azaltılması.
Kaynak: Smart Cities Councıl, 2015: 21.
3. Lefkoşa İmar Planı ve Akıllı Kent 2011 Başkent Lefkoşa İmar Planı’nın amacı, kapsamı, kararları ve uygulama esasları incelendiğinde, meskun dokuya ve gelişme alanlarına yönelik hedeflerin koruma öncelikli bir planlama anlayışı içinde geliştirildiği görülmektedir (bkz. Harita 1 ve Harita 2). Harita 1: Yapı Arsa Oranı Yoğunluk Kat Sayısı
Kaynak: KKTC Şehir Planlama Dairesi, 2018a.
Lefkoşa İmar Planı’nın Akıllı Kent Bileşenleri Doğrultusunda İncelenmesi
113
Harita 2: Gelişme Alanı
Kaynak: KKTC Şehir Planlama Dairesi, 2018b.
Kentsel koruma alanları, doku bütünlüğü olan alanlar ve eski yerleşim mekânları tarihsel, kültürel ve mimari değerler açısından koruma odaklı politikalarla düzenlenmiştir. Lefkoşa Suriçi, Venedik Surları, burçları, suraltları uluslararası tarihi miras ögesi olarak korunması gerektiği belirtilmiştir. 2016 yılı nüfus verilerine göre toplam nüfusun % 33’ünün Lefkoşa ilçesinde ikamet ettiği ve okur-yazar oranının yıllara göre artış gösterdiği kentte (2017 Tarım Master Planı) mevcut ve gelecekte karşılaşılacak yaşamsal sorunların sayısal olarak takibi ve önlenmesi konusunda imar kararlarında eksiklikler yer almaktadır. KBS üzerinden yapılan modellemeler aracılığıyla çevre sorunları, bina stokları, altyapı sorunları, mülkiyet ve güvenlik ihmallerinin önlenmesi sağlanabilecektir. Ayrıca, önemli bir tarım bölgesi olan (% 99 buğday üretim alanı) ve kuraklık tehlikesi bulunan bölgenin imar kararlarının doğal peyzaj unsurları ve yeşil alan kullanımlarıyla çeşitlendirilerek geliştirilmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarının konut, yönetim, eğitim ve çalışma alanlarına entegresini kapsayan uygulama kararları akıllı kent girişimleri açısından eksiktir. 2017 Tarım Master Planı’nda “Tüm sayaçların akıllı sayaçlarla değiştirilmesi, Enerji Verimliliği Üst Kurulu oluşturulması, enerji santrallarının zararlı baca gaz emisyonlarının azaltılması, yenilenebilir enerji teşviklerinin artırılması ve özendirilmesi, soğutma cihazlarında inverter vb. enerji verimliliği yüksek teknolojileri özendirmek için teşvik yöntemlerinin geliştirilmesi, enerji verimliliği yasası ve ilgili tüzüklerin oluşturulması, kamu binalarında enerji verimliliği artırılması” kararları akıllı enerji bileşenleriyle örtüşmektedir.
114 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Yaya ve toplu taşıma öncelikli kararların ulaşım hedefleri arasında yer aldığı ancak akıllı ulaşım sistemlerinin ve planlarının imar kararları içinde yer almadığı görülmektedir. Bina tasarım ve yapılaşma kararlarında yalnızca yoğunluk önlemlerinin (emsal-taks, kaks) hesaba katıldığı bu sürecin enerji belgesi, risk durumu ve güvenlik kriterleriyle ilişkilendirilmesi gerektiği görülmektedir. Akıllı kentlerde kent makroformunun önemli bileşenleri olan üniversite kampüsleri, kültürel- yönetsel merkezler, koruma alanları, turizm bölgeleri ve eğlence alanları arasında zaman, erişilebilirlik ve etkileşim kurgusunun güçlü bir ulaşım sistemiyle çözülmesi gereklidir. Havaray (monoray), bisiklet yolları, ticari aktiviteler ve meydanlar ile bütünleştirilen yaya yolları aracılığıyla bir bütünlük içinde tasarlanması akıllı bir kent olma girişiminde etkili bir uygulama olacağı gözlenmektedir.
Sonuç Bilim, teknoloji ve iletişim gibi yenilikleri; akıllı ulaşım, akıllı yaşam, akıllı çevre, akıllı ekonomi, akıllı yönetişim ve akıllı insan bileşenleri aracılığıyla kentsel mekâna taşıyan planlama modeline akıllı kent denilmektedir. Koruma öncelikli ilkelerle planlanan Lefkoşa kentinin yüksek teknolojik kullanımlara bağlı olarak planlanmasının maliyeti ilk aşamada yüksek olsa da uzun vadede kentsel, çevresel ve yaşamsal açıdan çok önemli kazanımlar sunacağı açıktır. Lefkoşa kentindeki imar kararlarında yer alan parçacıl düzenlemeleri engelleyen sistemli ve düzenli bir koruma anlayışı akıllı kent yöntemiyle gelişebilir. Kent bilgi sistemi ve coğrafi bilgi sistemi etkinliği artırılarak konumsal ve konumsal olmayan bilgilerin analiz ve sentezlerinin modelleme yöntemleriyle oluşturulması ve yorumlanması alan kullanım kararlarında verimli ve etkin kullanımını sağlayarak yaşam kalitesinin artmasını sağlayabilir. Yaşamsal pratiklerin verimliliğinin artması kentlilik bilincinin artmasını sağlayacağından tarihi, kültürel ve ekolojik değerleri korumaya yönelik sürdürülebilir imar uygulamaları akıllı kent bileşenleriyle hayata aktarılabilecektir.
Kaynakça Akgün, Ahu Aliye (2012), “Akıllı Kent”, Kentsel Planlama Ansiklopedik Sözlük, Melih Ersoy (Der.), 1. Baskı, İstanbul, Ninova Yayınları, s. 7. Alkan, Tunay (2015), “Akıllı Kentler ya da 21. Yüzyıl Şehirleri”, Bilişim, (Aralık), s. 72-77, http://www.bilisimdergisi.org/s182/pdf/70-77.pdf (20.06.2018).
Lefkoşa İmar Planı’nın Akıllı Kent Bileşenleri Doğrultusunda İncelenmesi
115
Caragliu, Andrea, Chiara Del Bo ve Peter Nijkamp (2009), “Smart Cities in Europe”, 3rd Central European Conference in Regional Science – CERS, s. 45-58, https://intaaivn.org/images/cc/Urbanism/background%20documents/01_03_Nijkamp.pdf (20.06.2018). Ekuklu,
Bülent (2013), Marka Şehir Olmak: Akıllı Şehirlerin Yapı Taşları, http://public.dhe.ibm.com/software/pdf/tr/events/2013/p2/Akilli_Sehirler/02__Marka_Sehir_Olmak_Akilli_Sehirlerin_Yapi_Taslari_--Bulent_Ekuklu.pdf (20.06.2018).
Elvan, Lütfi (2017), “Akıllı Şehirler: Lüks Değil İhtiyaç”, İTÜ Vakfı Dergisi, Sayı: 77, s. 6-9. Glaeser, Edward L. ve Christopher R. Berry (2006), “Why Are Smart Places Getting Smarter?”, Policy Briefs 2006-2, Cambridge MA: Taubman Center for State and Local Goverment, https://www.hks.harvard.edu/sites/ default/files/centers/rappaport/files/brief_divergence.pdf (10.01.2018). İnce, Hüseyin (1999), “Yerel Yönetimlerde Harita Bilgisine Olan İhtiyaçlar”, Yerel Yönetimlerde Kent Bilgi Sistemi Uygulamaları Sempozyum Bildirileri, Trabzon, KTÜ. Kamu Teknolojileri Platformu (2016), Akıllı Kentler, http://www.akillisehirler.org/wp-content/uploads/ 2016/08/Xsights-Ak%C4%B1ll%C4%B1-Kentler-Masa-Ba%C5%9F%C4%B1%C3%87al%C4%B1%C5%9Fmas%C4%B1.pdf (20.06.2018). Karadağ, Tunç (2013), An Evaluation of The Smart City Approach, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü – Şehir ve Bölge Planlama, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Kaygısız, Ümmühan ve Sonay Zeki Aydın (2017), “Yönetişimde Yeni Bir Ufuk Olarak Akıllı Kentler”, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 18, s. 56-81. Keleş, Ruşen ve Ayşegül Mengi (2017), Kent Hukuku, Ankara, İmge Kitabevi. KKTC Şehir Planlama Dairesi, (2018a), http://212.175.253.78/ArcGIS/rest/services/ImarDurumu/ MapServer (20.06.2018). KKTC
Şehir Planlama Dairesi, (2018b), Map/MapServer (20.06.2018).
http://212.175.253.78/ArcGIS/rest/services/Lefkosa
Kocaman, Selçuk (2012), Akıllı Kent Haritaları: Dinar Mezarlık Bilgi Sistemi Örneği, Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı (2017), Tarım Master Planı, www.tdkb.gov.ct.tr (20.06.2018). Pamir,
Necdet (2014), Akıllı Şehirler ve Akıllı İnsanlar İçin Enerji, http://www.akillisehirenstitusu.com/s/1878/i/Ak%C4%B1ll%C4%B1_%C5%9Eehirler_ve_% C4%B0nsanlar_Etkinli%C4%9Fi_Enerji_Politikalar%C4%B1_Sunumu.pdf (20.06.2018).
Sağlam, Deniz (2013), Akıllı Kent Yönetiminde Ulaşım Hizmetlerine Yönelik Konumsal Karar Destek Araçlarının Geliştirilmesi: İstanbul Örneği, İstanbul Teknik Üniversitesi, Bilişim Uygulamaları Anabilim Dalı Coğrafi Bilgi Teknolojileri Programı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Shapiro, Jesse M. (2008), “Smart Cities: Quality of Life, Productivity, And The Growth Effects of Human Capital,” The Review of Economics and Statistics, Volume: 88, No: 2, s. 324-335. Smart
Cities Council, (2015), Readiness Guide, file:///C:/Users/Compaq/Downloads/2015_Smart_Cities_Council_-_Smart_City_Readiness_Guide_-_ENG_MFMT7ax.pdf (20.06.2018).
Sınmaz, Serkan (2013), “Yeni Gelişen Planlama Yaklaşımları Çerçevesinde Akıllı Yerleşme Kavramı ve Temel İlkeleri”, MEGARON, Cilt: 8, Sayı: 2, s. 76-86.
116 Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset Üstündağ, Önder ve Engür Esen Akarsu (2007), “Yerel Yönetimlerde Akıllı Kent Haritaları Hazırlanması Gerekliliği (Elazığ Örneği)”, Doğu Anadolu Araştırmaları Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 1, s. 26-32. Vanolo, Alberto (2014), “Smartmentality: The Smart City as Disciplinary Strategy”, Urban Studies, Volume: 51, No: 5, s. 883-898.
TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİMLERİN ÇOCUKLARA YÖNELİK HİZMETLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME* Esra Banu SİPAHİ**
Giriş Çocukluk, biyolojik, toplumsal, kültürel ve hukuksal olarak farklı biçimlerde tanımlanmaktadır. Biyolojik olarak, kişinin doğduğu andan, belirli bir yaşa erişinceye kadar geçirdiği süre içerisindeki durumunu anlatan çocukluk –dönem anlamında- toplumsal olarak da farklı yaş gruplandırmaları içinde değerlendirilmekte ve içinde ele alındığı topluma bağlı olarak değişmektedir. Kültürel olarak ise her toplum çocukluğu kendi ölçütleri doğrultusunda açıklamaktadır. Sözgelimi kimi kültürlerde 12 yaş erişkinlik/evlilik yaşı olabilirken, çocukluğun evrensel ölçütü 18 yaş olarak belirlenmiştir. Bu yaş, aynı zamanda hukuksal bir statüdür. Diğer bir ifade ile hukuksal olarak, 18 yaşını doldurmayan her birey “çocuk” olarak tanımlanmaktadır (Şengün ve Gülcan, 2017: 639). “Bir toplumun geleceği” anlamına gelen ve toplumun önemli bir kesimini oluşturan çocuklar, aynı zamanda dezavantajlı toplumsal kesimler arasında da en kalabalık grubu oluşturmaktadırlar. Bu kesimin incinebilirliği ve dezavantajlı durumuna çoğu zaman yoksulluk, göçmenlik, engellilik gibi başka dezavantajlar da eklenebilmektedir. Diğer bir anlatımla çocukların yaşadıkları dezavantajlar, kimi zaman kendi fiziksel dezavantajlarından ya da kendi ailelerinin sosyo-ekonomik koşullarından kaynaklanırken, kimi zaman da içinde yaşadıkları siyasal süreçlerden veya içine doğdukları toplumun kültürel özelliklerinden kaynaklanabilmektedir. Çocukların dezavantajlarının kaynağı ne olursa olsun, insan hakları gereği, devletin onları koruyup gözetecek
*
Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı’nda görev yapmakta olan değerli öğrencimiz Kültür Şube Müdürü Ömer Bardakçı’ya çalışmaya verdiği katkı için teşekkür ederiz.
** Doç. Dr., Necmettin Erbakan Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, ebsipahi@konya.edu.tr
118
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
tedbirleri alması öncelikli görevleri arasındadır. Bu nedenle kamu yönetimlerinin en çok özen göstermek zorunda olduğu kesim, toplumun en dezavantajlı kesimlerini oluşturan çocuklardır. Günümüzün değişen devlet anlayışı içinde, çocukların artık birer “yurttaş/kenttaş” olarak yerel yönetimler tarafından algılandığı ve tüm dünyada yavaş yavaş sosyal belediyecilik adı altında çocukların hedef hizmet kitlesi haline geldiği görülmektedir. Türkiye’de de kentsel nüfustaki artış beraberinde çocuk nüfusundaki artışı da getirmiş, kentlerde yaşayan çocukların eğitimden sağlığa, kötü alışkanlıklar hakkında bilgilendirilmeden psikolojik destek ve rehabilitasyona değin birçok gereksinimi kentsel hizmetlerden sorumlu kuruluşlar olan yerel yönetimlerden beklenir hale gelmiştir (Ömürgönülşen, 2007: 117). Bu noktada, sosyal belediyecilik çalışmalarıyla öne çıkan İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metropoliten yönetimlerin ve yine Türkiye’de birçok kent belediyesinin günden güne çocuklara yönelik hizmetlerini geliştirdikleri görülmektedir. Çalışmada, söz konusu proje ve hizmetler değerlendirilerek, öne çıkan yerel yönetimler ve uygulamaları ele alınacak ve onların çocuklar konusundaki öncelikleri “dezavantajlılık” ve “yurttaşlık” kavramları ekseninde ele alınacaktır. Bu bağlamda, belediyelerin somut uygulama örneklerinden yola çıkılarak, hizmetlerin işlevselliğine dair bir analiz yapma amacını taşıyan bu çalışma ile aynı zamanda “kentlerin geleceği” olarak değerlendirilmesi gereken ve toplumun en kalabalık dezavantajlı kesimini oluşturan çocukların önemine akademisyenlerin ve uygulamacıların dikkatinin çekilmesi hedeflenmektedir.
1. Çocukların Dezavantajlılığı Yönetimlerin Artan Rolü
ile
Mücadelede
Yerel
Çocuklar dezavantajlarına göre genel olarak şu şekilde sıralanmaktadırlar (T.C. Kalkınma Bakanlığı, 2014): Ebeveyn bakımından yoksun çocuklar, ihmal/istismar mağduru çocuklar, ekonomik olarak sömürü altında olan (sanayide, sokakta, tarımda, kayıt dışı işlerde çalıştırılan veya dilendirilen çocuklar) ve kendi evlerinde aile işlerinde çalıştırılan çocuklar (kardeş bakımı, yemek, vb. işlerde) yardım etmek için çalışan çocuklar), yoksul çocuklar, özel gereksinimi olan çocuklar (gelişimsel zorlukları, fiziksel, mental sorunları olan çocuklar), kronik hastalığı olan çocuklar, parçalanmış ailelerin çocukları (tek ebeveynli, üveylik durumları, tutuklu/hükümlü ebeveyni bulunan, kronik hastaların çocukları vb.), çocuk gelinler/çocuk anneler, cezaevinde anneleriyle kalan çocuklar, zorunlu göç mağduru çocuklar, çatışmalı ortamda büyüyen çocuklar, madde kullanan/bağımlı çocuklar, din, dil, ırk, cinsiyet, etnik vb.
Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Çocuklara Yönelik Hizmetleri Üzerine Bir Değerlendirme
119
nedenlerden dolayı ayrımcılığa maruz kalan çocuklar, mülteci çocuklar, suça sürüklenmiş çocuklar. Günümüzde çocukların dezavantajlılığıyla ilgili olarak uluslararası, bölgesel, ulusal ve yerel pek çok kurum ve kuruluş çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalardan en önemlisi, 1989 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi’dir. Türkiye’nin de 1994 yılında taraf olduğu sözleşmede çocukların yalnızca “dezavantajlı kesim” olarak değerlendirilmediği, aynı zamanda insan haklarına sahip “yurttaşlar” olarak nitelendirildiği de görülmektedir. Çocuk haklarına dair uluslararası gelişmeler birbirini izlemiş, UNICEF, UNESCO gibi BM kuruluşlarının yanında AB gibi ulusüstü kuruluşların da çocuklar konusunda kendi bünyelerinde oluşturdukları birimler ve çalışmaları, konuya olan ilgiyi artırmıştır. Çocukların “yurttaş” olarak görülmeleri, beraberinde “kenttaş” olarak görülmelerini de getirmiş, günden güne yerel ölçekte de çocukların esenliği, güvenliği, çocuklara yönelik hizmetler gibi konular önem kazanmaya başlamıştır. Özellikle kentler kalabalıklaştıkça gündeme gelen yeşil alan, güvenlik, ulaşım gibi sorunlar, yeni hizmet istemlerini gündeme getirmiş, bu bağlamda kentlilerin beklentilerini karşılayacak yeni hizmetlere ve düzenlemelere gereksinim duyulmuştur. Kentlerde nüfus artışına koşut olarak çocuk nüfusunun da artmasıyla birlikte, kalabalıklaşmaya eşlik eden maliyetlerden1 en fazla etkilenen kesimler çocuklar olmaktadır. Özellikle eğitim, (istismar gibi olaylar açısından) farkındalık oluşturma, sağlık, sosyal yardımlardan yararlanma, kötü alışkanlıklar hakkında bilgilendirilme, sokakta çalışan çocukların kente uyumlarının sağlanması, psikolojik destek ve rehabilitasyon çalışmalarına olan gereksinim, yerel yönetimlerin hizmetlerinde çeşitliliğe ve sorumluluk artışına yol açmaktadır. Bu duruma bir de neo-liberal sürecin beraberinde getirdiği sosyal devletin aşınmasıyla gündeme gelen sosyal belediyecilik, yerel sosyal hizmet sunumu gibi yeni eğilimler de eklendiğinde, yerel yönetimlerin eskisinden çok daha fazla sorumlulukla yüzleşmek durumunda kaldığı görülmektedir. Yalnız, yurttaşın beklenti ve talepleri bağlamındaki siyasi boyutun değil, aynı zamanda yasal boyutun da yerel yönetimleri sosyal belediyecilik alanında etkin olmaya zorladığı görülmektedir. Türkiye’de merkezi düzeyde sosyal devletin gereği olarak gündeme gelen fırsat eşitliği konusuna yapılan yasal düzenlemeler aracılığı ile yerel yönetimlerin çocuklara yönelik politika ve
1
Ayrıntılı bilgi için bkz. Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, Ankara, İmge Yayınevi, 2016.
120
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
uygulamalara ortak edildiği görülmektedir. Nitekim, 1580 sayılı Belediye Kanunu’nda da, 3030 sayılı KHK’da da ve güncel belediye ve büyükşehir belediyesi yasalarında (5216, 5393) da özellikle yerel yönetimlere sosyal belediyeciliğe ilişkin görev ve sorumlulukların eklenmesi söz konusudur (Ömürgönülşen, 20017: 118-120; Mamur Işıkçı ve Karatepe, 2016: 87-88). Burada, özellikle genellik ilkesiyle kaleme alınan 5393 sayılı yasada, “tüm belde halkına, özellikle çocuklara” yönelik olarak bazı önemli hizmetlerin ifade edildiği görülmektedir. Bunlar; eğitim, sağlık, yeşil alan, spor ve kültür ve sanat alanındaki hizmetlerdir. Yine yasal dayanak açısından değerlendirildiğinde, yerel yönetim yasalarının, çocuklara yönelik somut ilkeleri esas aldığı ve politikalar geliştirilmesine olanak sağlayacak düzenlemeleri içerdiği görülmektedir. 5216 sayılı Büyükşehir Belediyeleri Kanunu’nda, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nda, gençler ve çocuklara yönelik her türlü sosyal ve kültürel hizmetlerin yürütülmesi, geliştirilmesi ve bu amaçla sosyal tesisler kurulması, işletilmesi ya da işlettirilmesi, bu hizmetleri yürütülürken üniversiteler, yüksekokullar, meslek liseleri, kamu kuruluşları ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapılması, çocuklara yönelik sosyal ve kültürel hizmetlerin sunulması, mesleki eğitim ve beceri kursları açılması, ayrıca dar gelirli kişilere sosyal hizmet ve yardımlar yapılması, sağlık, eğitim, spor, çevre, trafik ve kültür hizmetleriyle çocuklara yönelik hizmetlerin yapılmasına yönelik programların uygulanması konularında ilgili yerel yönetim birimlerine çeşitli görevler verilmiştir. Ancak, yerel yönetimler, kaynak yetersizliği, uzman personel eksikliği, yürütülmek istenen hizmetlerde olmazsa olmaz koordinasyon sorunları, yetki ve görevlerdeki belirsizlikler, hizmetlerle ilgili belirli hedef ve standartların bulunmaması, hizmet önceliklerinin farklılaşması ve merkezi idarenin ağırlığı gibi farklı sorunlarla yüzleşmek durumunda kalmaları nedeniyle sunmak durumunda oldukları hizmetlerde önemli aksaklıklara tanık olunmaktadır. Bu tür aksaklıklardan en çok etkilenen kesimlerin de o hizmetlere en çok gereksinim duyan dezavantajlı toplumsal kesimler olduğunu ifade etmek olanaklıdır.
2. Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Uygulamalarına İlişkin Örnekler
Çocuklara
Yönelik
Son zamanlara değin Türkiye’de yerel yönetimlerin çocuklara yönelik hizmetleri konusu yazında yeterince ilgi görmemiştir. Bu durum, araştırmanın en önemli sınırlılığını oluşturmaktadır. Ayrıca belediyelerin birbirini tekrar eden uygulamaları ve konuya yurttaşa/kenttaşa hizmetten ya da
Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Çocuklara Yönelik Hizmetleri Üzerine Bir Değerlendirme
121
dezavantajlılıkla mücadeleden çok bir “tanıtım aracı” olarak yönelmeleri çalışmanın diğer bir sınırlılığını oluşturmaktadır. Söz konusu sınırlılıklar saklı tutularak, mevcut uygulama örnekleri bağlamında Türkiye’de yerel yönetimlerin çocuklara yönelik hizmetleri çalışmanın ikinci bölümünde ele alınmakta ve örneklendirilmektedir: 2.1. Çocukların Eğitimine ve Bakımına Yönelik Hizmetler Çocukların eğitimi ve bakıma muhtaç çocukların bakımı konusu hiç kuşkusuz çocuklara yönelik sunulması gereken en önemli konudur. Konunun bu denli önemli olması, merkezi düzeyde ele alınmasını zorunlu kılmaktadır. Buna karşın merkezileşmenin terk edilmesi ve yerelliğin öne çıkarılması eğilimi, bu alanlarda da yerel yönetimlerin görev ve sorumluluklarını her geçen gün artırmakta ve onları aktif rol üstlenmeye sevk etmektedir. Çalışmanın bu bölümünde yerel yönetimlerin çocukların eğitimi ve bakımına yönelik olarak gerçekleştirdikleri/gerçekleştirmekte oldukları dikkat çeken uygulama örneklerine yer verilmektedir: Ev Tipi Bakım Sistemi Projesi (Ankara Büyükşehir Belediyesi, 2018a): Örnek uygulamalardan ilki, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin kimsesiz/bakıma muhtaç çocuklara (beden, ruh, ahlak gelişimi ve şahsi güvenliği tehlike altında olan, annesiz veya babasız olan, annesi veya babası ya da her ikisi tarafından terk edilen çocuklar) yönelik olarak uyguladığı Ev Tipi Bakım Sistemi Projesidir. Projenin amacı, aile ortamına en yakın düzenin kurularak, çocuğun aile yoksunluğundan mümkün olduğu kadar az etkilenmesinin sağlanmasıdır. 70 çocuk kapasiteli yatılı bir sosyal kuruluş olan bu merkezde çocuklara şefkat ve sevgi temelli bakım hizmeti sunulması amaçlanmaktadır. Merkezde, oyun salonu, kreş, bilgisayar odası, revir, mutfak, yemekhane, mama odası, misafirhane, idari birimler ve çocukların bakıcı annelerle birlikte yaşadıkları evler bulunmaktadır. Konuya ilişkin olarak koruma evinde daha önce çalışan bir kişiden alınan bilgiye göre2, Ankara Büyükşehir Belediyesi yıllar içinde profesyonel bir sisteme oturttuğu proje ile çok sayıda çocuğun yaşamını değiştirmiştir. Evlerde, gıda mühendisinden, psikoloğuna kadar çok profesyonel tarafından sunulan hizmetlerden yararlanılmaktadır.
2
Merve Pekküçükşen’le 11.04.2018 tarihinde yapılan yüzyüze görüşmeden aktarılmıştır.
122
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Çocuk Koruma Evleri Projesi (haberler.com, 2008): Konya Meram Belediyesi, Ev tipi bakım projesinin benzer bir uygulamasını, 2007 yılında hayata geçirmiştir. Eşler arası anlaşmazlık, ihmal, hastalık, kötü alışkanlık, yoksulluk, terk ve benzeri nedenlerle sokağa düşerek sosyal tehlike ile karşı karşıya kalan veya sokakta çalışan 18 yaşından küçük çocuk ve gençlerin geçici süre kalacakları yatılı koruma evleri projesi ile oluşturulan ev ortamı ve kendileriyle ilgilenen “evden sorumlu bakıcı anneler”le birlikte çocukların sorumluluk alarak, psikolojik rehabilitasyonu ve topluma yeniden kazandırılmalarını sağlamak amaçlanmıştır. Ne var ki, bu anlamlı projenin, dokuz yıllık uzun bir süreden sonra Meram Belediye Meclisi 05.08 2016 tarih, 2016/144 sayılı kararı ile Çocuk Koruma Evleri’nin kapatılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesi;“Evler açıldığından bu yana Meram Belediyesi tüm imkânlarını kullanarak topluma faydalı bireyler yetiştirmek ve çocukların korunması amacıyla yaptığı maddi ve manevi tüm harcamalar ve gayretlere rağmen; çocuklardan alınan sonuçlar, beklentilerin çok altında kaldığı, evlerde bulunan çocukların kötü alışkanlıklar edindikleri, Çocuk Koruma Evleri kurallarına uymadıkları, hafta sonları aileleri ile buluşmaları dönüşü evlere tekrar adapte sorunu yaşadıkları ve evi terk ettikleri” olarak belirtilmiştir (Meram Belediyesi, 2016). Konuya ilişkin olarak koruma evinde çalışan bir kişiden alınan bilgiye göre;3 “söz konusu evler son derece işlevsel olup, birçok çocuğun yaşamını değiştirmiştir. Çok sayıda gönüllünün yardımlarıyla, “amatör bir ruhla” başlayan evlerin çalışma ve hizmet verme sistemi yıllar içinde oturtulmuş, son derece güzel yaşam alanları bu çocuklara sunulmuştur. Buna karşın, göreve gelen belediye başkanı, evlerin kapatılmasını -tamamen ekonomik gerekçeye dayandırarak- sağlamıştır”. Yetim Koordinasyon Merkezi (haberler.com, 2018): Kimsesiz çocuklara yönelik olarak gerçekleştirilen diğer bir faaliyeti de Gaziantep Büyükşehir Belediyesi gerçekleştirmektedir. Yetim Koordinasyon Merkezi kent genelinde eşini kaybeden anne ve çocuklarına ulaşmak için kurulmuştur. Çocuklara maddi yardımın yanı sıra eğitim ve sosyal açıdan destek veren Belediye, yapılan çalışmalarla çocukların topluma kazandırılmasını hedeflemektedir. Merkez aracılığıyla çocukların anneleri okuma yazma ve meslek kurslarına yönlendirilmekte, çocukların da eğitimi yakından takip edilmektedir. Koordinasyon merkezi, kurulduğu günden itibaren 3 bin 381 yetim çocuk ve 939 anneye hizmet sunmuştur. Yine bir yönetişim örneği olarak Merkez İl 3
K1. 14.04.2018 tarihinde yapılan yüzyüze görüşme (Kişi kimliğinin açıklanmasını istemediği için adına çalışma kapsamında yer verilememiştir).
Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Çocuklara Yönelik Hizmetleri Üzerine Bir Değerlendirme
123
Milli Eğitim Müdürlüğü ile "Annemle Aydınlık Gelecek" isimli projenin gerçekleştirilmesi için protokol imzalamış bulunmakta olup, proje ile daha fazla anne ve çocuğa eğitim verilebilmesi ve kentin dezavantajlı bölgelerinde yaşayan yetim annelerine eğitim seminerleri verilecek düzenlenmesi hedeflenmektedir. Süt Kuzusu Projesi (İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2018a): Yoksul çocuklara yönelik olarak, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 2012 yılında başlatılan Süt Kuzusu Projesinden binlerce çocuk yararlanmaktadır. Daha önce Tire Süt Kooperatifi’nden alım yaparak hem üreticiyi koruyan hem de çocuklara sağlıklı süt içiren İzmir Büyükşehir Belediyesi, Okul Sütü Projesi ile 2008–2012 yılları arasında, 250 okuldaki 220 bin çocuğa düzenli olarak süt dağıtmıştır. Yerel yönetim tarafından desteklenen Tireli süt üreticileri de, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO tarafından “Dünyanın en iyi kırsal kalkınma modeli ödülü”ne layık görülmüştür. Projenin daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı tarafından da uygulanması üzerine İzmir Büyükşehir Belediyesi, bu kez çalışmalarını 1-5 yaş grubu çocuklar için “Süt Kuzusu” adı altında sürdürmeye başlamıştır. Tire Süt Kooperatifi işbirliğiyle gerçekleştirilen çalışmayla sütler Tire ilçesi ve çevre köylerdeki yaklaşık 2 bin 500 üreticinin ineklerinden elde edilmektedir. Proje kapsamında ihtiyaç sahibi ailelere haftada 2 litre süt dağıtımı yapılmakta olup, 2017 yılı sonunda 125 bin ailede 131 bin çocuğa ulaşılmıştır. 2017 yılında İzmir’de yaşayan 1-5 yaş aralığındaki Suriyeli çocuklara da süt dağıtımı yapılmaya başlanmıştır. İzmir’de ayrıca Yenişehir, Uzundere, Buca ve Çiğli Çocuk ve Gençlik Merkezi’nde kentsel olanaklara erişimi kısıtlı çocuk ve gençler ve ailelerine el sanatları, resim müzik atölyesi, oyun terapi odası, bilgisayar, sinema gösterimi gibi çeşitli hizmetler verilmektedir. Engelsiz Yaşam Merkezi Projesi (Adana Büyükşehir Belediyesi, 2018): Konunun önemli boyutunu da ailelerin eğitimi oluşturmaktadır. Adana Büyükşehir Belediyesi’nin Adana’da Engelsiz Yaşam Merkezi Projesi, kentteki engellilerin ve engelli çocuklarına tek başına bakan ebeveynlerin, çeşitli branşlarda eğitim alarak, iş bulma sürecindeki dezavantajlarını avantaja dönüştürme yolunda önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.
124
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Ebeveynlik Eğitimi (Mamak Belediyesi, 2018): Çocuk dostu (UNICEF, 2018) uygulamalarıyla bilinen4 Ankara Mamak Belediyesi, çocukların fiziksel, psikolojik ve bilişsel ihtiyaçları çerçevesinde daha iyi ebeveynlik uygulamaları edinmeleri konusunda ebeveynlere destek olmak amacıyla güçlendirilmiş bir program vasıtasıyla ebeveynlik eğitimi sunmaktadır. Belediye ayrıca, toplumun çocuklar ve çocuk hakları konusundaki farkındalığını artırmak üzere billboardlar ve diğer görsel iletişim araçlarını kullanarak da eğitim faaliyetlerinin hedef kitlesini genişletmiş görünmektedir. Dezavantajlı Bölgelerde Mobil Anaokulu Projesi (AB Projesi) (Mamak Belediyesi, 2018): Ankara Mamak Belediyesi, dokuz mahallede, dört ay boyunca, haftanın yedi günü anaokulu şeklinde düzenlenmiş bir otobüste 4-5 ve 6 yaşlarındaki 120 öğrenciye eğitim hizmeti vermiştir. Eğitimin yanı sıra, çocuklara sağlık taramaları, çevre bilinçlendirme etkinlikleri ve Ankara gezileri gibi sosyal aktivite olanakları da sunulmuştur. Proje kapsamında sabah 08.30’da eğitime başlayan Mobil Anaokulu’nda üç öğretmenle birlikte altı stajyer öğretmen adayı gezici eğitim otobüsünde ders vermiştir. Masa, sandalye, oyuncaklar, dolaplar, lavabo, eğitim malzemeleri ve projeksiyon cihazı bulunan anaokulu şeklinde düzenlenmiş gezici eğitim otobüsünde, çocuklara boyama, hikaye dinleme, drama çalışmaları, ritim çalışmaları, deney yapımı, kukla gösterisi, kağıt katlama eğitimleri, müzikli dramatizasyon çalışmaları ve tepegöz ile hikaye anlatımı gibi eğitimler de verilmiştir. Ayrıca toplam beş yüz aileye okul öncesi eğitime dair seminer verilmiştir. Başarılı Öğrenciye Tatil İyi Gelecek Projesi (Antalya Büyükşehir Belediyesi, 2018a): Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından 2017 yılında yürütülen bu proje, eğitim hizmeti vermekten çok başarılı öğrencilerin ödüllendirilmesine yöneliktir. Antalya’da okuyan okul birincileri, aileleri ile birlikte sömestrde üç gün boyunca çeşitli 5 yıldızlı konaklama tesislerinde tatil yapma olanağı kazanmışlardır. Proje kapsamında toplam 768 okulun birincisi, 1536 yakını ile birlikte tatil yapmaya hak kazanmıştır. “Çocuk Anlatır, Sen Dinle! İstismarı Önle” Projesi (Şişli Belediyesi, 2018): Son zamanlarda ne yazık ki kamuoyunu sıklıkla meşgul eden çocuk istismarı konusuyla ilgili olarak yerel yönetimler de inisiyatif almaya, özellikle de konuya ilişkin eğitim faaliyetleri sunmaya başlamışlardır. Bu konudaki öncü çalışmalardan biri Şişli Belediyesi’nin Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği işbirliğiyle gerçekleştirdiği “Çocuk Anlatır, Sen Dinle! İstismarı Önle” 4
Mamak Belediyesi, aynı zamanda UNICEF’in Çocuk Dostu Kentler Projesinin bir parçasıdır.
Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Çocuklara Yönelik Hizmetleri Üzerine Bir Değerlendirme
125
Projesi’dir. Tüm yerel yönetimler için model olması hedeflenen proje kapsamında ailelerden öğretmenlere, sağlık personelinden zabıtaya çok geniş bir kesim, hem çocukların bedensel haklarına saygı duyma, hem de cinsel istismara uğrayan çocukları anlama, dinleme ve cinsel istismar vakalarına müdahale etme gibi konularda eğitim verilmesi planlanmaktadır. Yine, Proje kapsamında, eğitici eğitimine katılan bilim evi ve gündüz bakım evi öğretmenlerinin de çocuklara eğitim vermesi öngörülmektedir. Yaş gruplarına uygun olarak gündüz bakım evlerindeki çocuklara ‘Kiko ve El’ kitabı uygulamaları yapılarak, iyi dokunuş/kötü dokunuş konusu anlatılırken, bilim evlerindeki çocuklara ise bedensel hakları ve yardım isteyebilecekleri mekanizmalar öğretilecektir. Okullara Kütüphane Kurma Projesi (Selçuklu Belediyesi, 2018a): Eğitime ilişkin olarak önemli bir konu da çocuklara okuma alışkanlığı ve sevgisinin kazandırılmasıdır. Konya Selçuklu Belediyesi, bu konuda çok önemli bir proje yürütmektedir. Selçuklu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile eşgüdümlü bir şekilde yürütülen çalışmalar kapsamında Selçuklu Belediyesi okullara kütüphane kurmaktadır. Bu kapsamda belediyenin okullarda kurduğu kütüphane sayısı 58’e ulaşmıştır. Kütüphanelerde 65 bin 578 kitap, 98 bin 522 bin üyenin kullanımına sunulmuştur. Ayrıca belediye, (KOP) Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı'nın desteğiyle 2-8 yaş aralığındaki çocuklar için bir çocuk kütüphanesi için işbirliği protokolü imzalamış bulunmaktadır. 2.2. Çocukların Sosyalleşmelerine ve Kültürel Gelişimine Yönelik Hizmetler Eğitim faaliyetlerinin tamamlayıcısı olarak değerlendirilebilecek diğer bir etkinlik de çocukların sosyalleşmeleri ve kültürel gelişimlerine yönelik hizmetlerdir. Engelli/engelsiz, yoksul/varsıl, küçük/büyük ayrımı yapmaksızın çocukların aynı zeminde buluşturulmaları ve ilişkiler kurmaları amaçlanan bu tür hizmetlerin önemi yerel yönetimler tarafından kavrandığında, kent kimliğinin geliştirilmesi ve kentsel yaşamın daha renkli ve zengin hale getirilmesi mümkün olacaktır. Türkiye’de kimi belediyelerin düzenledikleri sanatsal ve kültürel etkinliklerle söz konusu sosyalleşmeyi sağlamaya çalıştıkları görülmektedir. Son yıllarda çocuklara yönelik etkinliklerde artış olmuştur. Kimi belediyeler bu tür faaliyetleri üstlenerek, çocuk dostu uygulamalara dikkat çekmektedirler. Yerel yönetimlerin bu konuyu daha çok bir tanıtım aracı olarak algılamakta olduklarından, bu tür etkinliklere ciddi bir biçimde kaynak ayırdıkları da ayrıca
126
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
belirtilmelidir. Çalışmanın bu bölümünde yerel yönetimlerin çocukların sosyalleşmeleri ve kültürel gelişimlerine yönelik bazı uygulama örneklerine yer verilmektedir: Konya Çocuk Film Festivali (Konya Büyükşehir Belediyesi, 2016: 279; Konya Büyükşehir Belediyesi, 2018a): Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından iki yıldan beri sürdürülen 3 günlük son derece renkli bu festival kapsamında çocuklar için ücretsiz film gösterimlerine ek olarak, ücretsiz lunapark, bilim ve tiyatro gösterileri, atölye çalışmaları, yazar buluşmaları, yarışmalar, animasyon atölyesi, çocuk oyunları ve sürpriz hediyeler ve ikramlar gibi aktivitelerle çocukların bilim, sanat, kültür etkinliklerine katılımlarının ve yine sosyalleşmelerinin sağlanması hedeflenmektedir. Yine 2016 yılında çocuklara yönelik olarak bir Bilim Festivali de gerçekleştirilmiştir. Çizgi Film Projeleri ciddi bütçelerin söz konusu olduğu film projelerinde çocuklara yönelik olarak da çizgi film projeleri gündeme gelmektedir. Görselliğin ön planda olduğu günümüz koşullarında her yaştan çocuğun dikkatini çeken çizgi filmler, önemli birer tanıtım aracı oldukları kadar, verilmek istenen mesajlar için de önemli birer araç durumundadırlar. Konuya ilişkin önemli çalışmalar arasında Konya Büyükşehir Belediyesi’nin çizgi filmleri sayılabilir. Belediye; “Mevlana”, “Mesneviden Hikâyeler” adlı çizgi film projeleriyle kenti ve Mevlana’yı çocukların gözünden anlatmayı amaçlamıştır. Son olarak belediye çizgi film projelerine TRT Genel Müdürlüğü ve TRT Çocuk ile “Emiray” adlı çizgi diziyi de eklemiştir (Konya Büyükşehir Belediyesi, 2018b). Bu projeler aracılığıyla çocuklar üzerinden bir kent tanıtımı ve pazarlaması çalışması yapıldığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. Dergi Projeleri: Yerel yönetimlerin önemli kültürel faaliyet alanlarından birini de dergi projeleri oluşturmaktadır. Bunlardan biri Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Çocukça Dergisi’dir. “Kendine Ait Binası Olan Tek Çocuk Meclisi” mottosuyla Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin öne çıkardığı Çocuk Meclisi’nin iki de yayından biri olan “Çocukça Dergisi” iki ayda bir yayınlanmaktadır. İkinci yayın olan “Çocukların Ankara'sı” broşürü de aylık olarak yayınlanmaktadır (Ankara Büyükşehir Belediyesi, 2018b). Sokak Oyunları Şenlikleri (Bursa Büyükşehir Belediyesi, Kırşehir Belediyesi, Uşak, Tekirdağ Belediyesi…): Önemli bir sosyalleşme ve kültürel birikim hizmeti olarak değerlendirilebilecek olan sokak şenliklerine Türkiye’nin çeşitli kentlerinden örnekler vermek olanaklıdır.
Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Çocuklara Yönelik Hizmetleri Üzerine Bir Değerlendirme
127
Birçok kentte düzenlenen sokak şenlikleri hızla gelişen teknolojiyle unutulmaya yüz tutmuş eski sokak oyunlarının araştırıp gün yüzüne çıkarılmasını ve bu sayede de çocukların sosyalleşmelerini sağlamak amacıyla ulusal katılımlı olarak gerçekleştirilmektedir. Bu etkinliklerin kent kültürünün yaşatılması ve sonraki nesillere aktarılması açısından anlamlı projeler olduğu ifade edilebilir. Çocuk Şenlikleri (Kırşehir Belediyesi, 2018; Uşak Belediyesi, 2018; Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi, 2018): Kırşehir Belediyesi, Uşak, Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi gibi farklı belediyelerin de zaman zaman çocuk şenlikleri düzenlediği görülmektedir. Çocuk şenlikleri arasında dikkat çeken şu iki etkinlikten söz etmek yararlı olacaktır. Bunlardan ilki; Karaman Belediyesi’nin düzenlediği iki günlük bir çocuk tiyatrosu etkinliğidir. Diğer etkinlik ise Konya Selçuklu Belediyesi’nin her yıl gerçekleştirdiği “Şivlilik ve Fener Alayı”5 etkinliği kentte büyük ilgi görmekte, bu kapsamda çok özgün bir kent geleneğinin yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması sağlanmaktadır (Selçuklu Belediyesi, 2018b). Çocuk Akademisi: Bilecik, Kırşehir Belediyesi, Gürpınar, Adana Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere birçok kent belediyesi bünyesinde çocukların eğitiminin yanında sosyal anlamda da gelişimine ve eğitimine katkı sağlamak için çocuk akademileri kurmaktadırlar. 2.3. Engelli Çocuklara Yönelik Hizmetler Engelliliğe ilişkin farkındalık düzeyindeki ve engellilerin engellerinin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalardaki artış, son yıllarda belirgin bir biçimde gözlemlenebilmektedir. Özellikle Avrupa Birliği’ne adaylık süreciyle birlikte, engellilere yönelik olarak Türkiye kentlerinde de başta ulaşım ve erişim konuları olmak üzere birçok düzenlemenin yerel yönetimler tarafından yapılmaya başlandığı görülmektedir. Ancak, engelli çocuklara yönelik hizmetlere çok ender yer verildiğini ifade etmek yanlış olmayacaktır. Engelli çocuklar hiç kuşkusuz toplumun en dezavantajlı kesimini oluşturmakta ve özellikle yoksul ailelerde engelliliğin neden olduğu dezavantajlar daha büyük kısıtlılıkları beraberinde getirmektedir. Yerel 5
Konya’ya özgü bir gelenek olan şivlilik, Üç Ayların başlangıcı günü çocukların kapı kapı dolaşarak şeker toplaması etkinliğidir. Şivlilik gününden bir gün önceki gece (Regaip Kandili günü) çocukların farklı kostümlerle ve ellerinde fenerlerle dolaşarak, sokaklarda eğlenmeleri etkinliğine de “fener alayı” denilmektedir (Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.internethaber. com/sivlilik-nedir-2018-nasil-kutlanir-zamani-ve-konyaya-ozel-gelenekleri-1857174h.htm ).
128
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
yönetimlerin de bu bağlamda bazı çalışmaları gündeme gelmektedir. Öte yandan, çocukların sosyalleşmelerine kültürel gelişimine yönelik hizmetlerin en önemli hedef kitlesini engelli çocuklar oluşturmaktadır. Bu kesimin bir şekilde diğer çocuklarla sağlıklı bir etkileşime girmeleri önemli bir konudur. Kentsel yetersizlikler nedeniyle engellenen “özel” çocuklar, yeterli eğitim alamamakta, sosyalleşememekte ve çoğu zaman evde kapalı kalmaktadırlar. Çalışmanın bu bölümünde kent yönetimlerinin engelli çocuklara ve ailelerine yönelik bazı uygulamaları ele alınmaktadır: Engelsiz Sanat Atölyesi (Antalya Büyükşehir Belediyesi, 2018b): Antalya Büyükşehir Belediyesi, Antalya’da çocukların müzik ve dans dersleri eşliğinde sanatı keşfetmelerini sağlamak ve sosyal gelişimlerine katkı yapmak amacıyla Haşim İşcan Aile Eğitim Merkezi’nde engelli çocuklara çeşitli sanat dersleri (müzik, ritim, bale, dans, resim ve el sanatları gibi alanlarda) verilmektedir. Sözü edilen eğitim faaliyetlerini Türkiye’de başka yerel yönetimler de gerçekleştirmektedir. Engelsiz Park Projesi: Antalya, Konya, Yalova, Kuşadası, Erzincan, Eskişehir, Giresun gibi bazı kentlerde engelli ve engelli olmayan çocukların bir arada vakit geçirmeleri, engelli çocukların aileleriyle birlikte açık alanda beraber olacağı bir ortamda, toplumsal yaşama katılımlarının sağlanması ve sosyal hayata uyumlarının artırılması için engelsiz parklar inşa edilmektedir. Mutlu Kafe (Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, 2018a): Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, down sendromlu çocukların çalıştığı bir kafe inşa etmiştir. Bu sayede engelli çocukların sosyal hayata katılımının ve kendilerine güvenlerini kazanmalarının sağlanması amaçlanmıştır. Benzer uygulamalara farklı kentlerde de rastlanmaktadır. Örneğin, Down Kafe projesi ile Mardin Büyükşehir Belediyesi de benzer bir projeyi gerçekleştirme aşamasındadır. Sümerpark Sosyal Destek Merkezi (Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, 2018a): Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olan ve kentteki dört büyük yeşil alandan en büyüğü olan toplam 80.000 m2’lik parkın 10.000m2’lik kapalı fabrika alanında 2009 yılında kurulan Sümerpark Sosyal Destek Merkezi, dört ana hedef grubu olan kadın, çocuk, genç ve engellilerin yaşam kalitesini yükseltme, sorunlarını çözme ve toplumsal yaşama katılımlarını sağlama amacı ile kurulmuştur.6
6
http://www.diyarbakir.bel.tr/hizmetler/sosyal/sumer-park.html
Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Çocuklara Yönelik Hizmetleri Üzerine Bir Değerlendirme
129
2.4. Sokakta Çalışan Çocuklara Yönelik Hizmetler Sokakta çalışan çocuklar ve çocuk işçiliği günümüz metropollerinin önde gelen sorunlarındandır. Her türlü suça ve istismara açık hale gelen bu çocuklar, kentin en dezavantajlı gruplarından birini oluştururlar. Gece saatlerinde, elverişli olamayan yer ve zamanlarda sokaklarda olan bu çocuklar, her türlü insan haklarından yalıtılmış bir biçimde yaşamlarını devam ettirmeye çalışmakta, kimi zaman da hastalıktan ya da suç çetelerinin tuzaklarından kendilerini koruyamamaktadırlar. Konunun insani boyutu bir yana, geleceğin güvenli kentleri için de merkezi yönetimin ve yerel yönetimlerin öncelikli politika konusu olarak ele alınması bir zorunluluktur. Ancak, bu durumdaki çocukların sayısının her geçen gün artmakta oluşu, yeterli ve uygulanabilir politika üretilemediğini ortaya koymaktadır. Özellikle son yıllarda sokakta çalışan, çoğu zaman dilendirilen ya da madde kullanan çocukların sayısındaki belirgin artış, bu konudaki arayışların ve çalışmaların önemini gözler önüne sermektedir. Çalışmanın bu bölümünde kentin en dezavantajlı kesimini oluşturan sokakta çalışan/yaşayan çocuklara yönelik olarak gerçekleştirilen özel projelere yer verilmektedir. İstihdam İçin Koordinasyon ve Eğitim Projesi (İSKEP): Bu örnek çalışma; Türkiye Belediyeler Birliğince yürütülmekte olup, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile AB'nin desteklediği, Türkiye'de yaşayan dezavantajlı gruplar için bir istihdam projesidir. Türkiye genelindeki 12 belediye7 tarafından uygulanan Proje ile istihdam ve sosyal destek hizmetlerinin koordinasyonunun sağlanmasına yönelik bir model geliştirilmesi ve bu sayede dezavantajlı bireylerin iş gücü piyasasına sürdürülebilir şekilde entegrasyonlarına katkıda bulunulması amaçlanmıştır (haberordu.com, 2018). Projeye 2012 yılında dahil olan örnek belediye olarak Toroslar Belediyesi bu kapsamda Romanlar, çalışan çocuklar ve aileleri ile engelliler olmak üzere üç hedef grubu üzerinde çalışmalar yürütmüştür (Toroslar Belediyesi, 2018). 2016 yılında tamamlanan Proje kapsamında gerçekleştirilen etkinliklerden bazıları şunlardır (Türkiye Belediyeler Birliği, 2016): - 2000’nin üzerinde dezavantajlı birey yürütülen IT eğitimleri, mesleki eğitimler ve oryantasyon programlarıyla istihdama hazır hale getirilmiştir.
7
Bursa, Diyarbakır, Kahramanmaraş, Kars, Kayseri, Şanlıurfa, Trabzon ve Van Büyükşehir Belediyeleri, Kars Belediyesi, Altındağ, Keçiören, Yıldırımlar, Toroslar İlçe Belediyeleri.
130
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
- Toplumsal önyargıların aşılması için düzenlenen etkinlikler ve kampanyalar 17.500’ün üzerinde kişiye ulaşılmıştır. - Dezavantajlı bireyler ve bu bireylere hizmet sağlayıcılar için bir veritabanı oluşturulmuş ve 7000’den fazla kişinin bu veritabanına kaydı yapılmıştır. Çocuk Hizmetleri Şube Müdürlüğü: Bir kurumsal yapılanma örneği olarak, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesince kurulan şube müdürlüğü, kent sınırlarında ikamet eden, sosyal risklerle karşı karşıya olan 0–18 yaş gurubundaki tüm çocukların yanı sıra özellikle risk altında olan çocuklar ile sokakta çalıştırılan çocukların, beden ve ruh sağlığını korumak, sosyal kültürel gelişimlerinin desteklemek, ilgi alanları doğrultusunda eğitmek ve beceri kazandırmak, Sosyal hizmet müdahaleleri ile rehabilite edici mesleki çalışmaları gerçekleştirmek, aile ve topluma yönelik çalışmaları yapmak ve topluma yeniden kazandırılmalarını sağlamakla ilgili çalışmalar yapma amacıyla oluşturulmuştur. 2.5. Göçmen Çocuklara Yönelik Hizmetler Türkiye kentlerinin yüzleşmek durumunda olduğu diğer önemli bir konu da göçmen çocuklardır. Sayıları her geçen gün artmakta olan, buna karşın sosyal içermeleri gerçekleştirilemeyen bu çocukların kentsel yaşama kazandırılmaları önemli bir konudur. Konuya ilişkin yapılan önemli çalışmalardan bazıları şöyle sıralanabilir: İç Göç Entegrasyon Projesi: Göçmen çocuk sorununa ilişkin olarak, bir danışmanlık şirketinin liderliğini yaptığı (DeLeeuw) ve pek çok sivil toplum kuruluşunun dâhil olduğu İç Göç Entegrasyon Projesi, Aralık 2008 tarihinde yürütülmeye başlanmış ve 2010 yılında tamamlanmıştır. İç göçten kaynaklanan çevresel ve sosyo-ekonomik uyum sorunlarını hafifletmek amacıyla başlatılan proje ile faydalanıcıları olan İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa Büyükşehir Belediyelerinin kurumsal kapasitelerini artırmak; özelde, bu kentlerdeki sokak çocuklarının rehabilitasyonlarına ve toplumla yeniden bütünleşmelerine destek sağlamak öncelikli olarak hedeflenmiştir. Bu proje ile kentlerde yaşayan dezavantajlı gruplara, çocuklara yönelik ekonomik, sosyal ve kültürel fırsatların iyileştirilerek, eşitsizliklerin azaltılması amaçlanmıştır. Projede Türkiye’nin dört büyük kentine sokakta yaşayan ve/veya çalışan çocuk merkezlerinin kurulması ve bu merkezlerin kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesi öngörülmüştür. Nihai faydalanıcıları sokakta çalışan ve yaşayan çocuklar olan bu proje ile sokak çocuklarının rehabilitasyonuna ve eğitim kurumlarına geri döndürülerek toplumla tekrar bütünleşmelerinin sağlanması istenmektedir (T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı, 2018).
Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Çocuklara Yönelik Hizmetleri Üzerine Bir Değerlendirme
131
Kentli Olmaya Okuma-Yazma Öğrenerek Başlıyoruz Projesi (Sabancı Vakfı, 2018; İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2018b): İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen ve 18.08.2008 tarihinde tamamlanan proje ile göçle gelmiş ailelerden kadınların kente uyumlarında en önemli aşama olan “okur-yazarlık” sorunlarını gidermek amaçlanmıştır. Proje ile İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülmekte olan kentsel dönüşüm projesinin, sosyal dönüşümle desteklenmesi kapsamında Uzundere Toplu Konutlarına yerleştirilen 80 kadına yönelik 1. ve 2. kademe okuma yazma kursları ile bu kadınların çocukları arasından 4 ile 6 yaş arası 30 çocuğa okul öncesi eğitim verilmesi hedeflenmiştir. Suriyeli Misafirler Bilgi ve Eğitim Merkezi (Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, 2018b): Son yıllarda Suriyeli göçmenlerin en fazla yerleştiği kentlerden biri olan Gaziantep’te, Büyükşehir Belediyesi bünyesinde iki adet Bilgi ve Eğitim Merkezi kurulmuş, bu kapsamda binlerce çocuk örgün eğitim hizmetinden faydalandırılmıştır. Yine, Gaziantep’te Milli Eğitim Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde 49 okulda binlerce Suriyeli sığınmacıya eğitim verilmektedir. Bu öğrencilerin güvenlik, servis gibi ihtiyaçları Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanmaktadır.8 Çocuk Hakları Masası (İzmit Belediyesi, 2018a): İzmit Belediyesi’nin bir acil durum uygulaması olan masa, 0 -18 yaş aralığındaki dezavantajlı grup olarak çocukların ve ailelerinin her türlü başvurusunu ve yapılan ihbarları alarak, gerekli kurumsal yönlendirmeyi yapmak ve bilgi verme amacıyla kurulmuş bir birimdir.9 Çocuk Hakları Okulu (İzmit Belediyesi, 2018b): İzmit Belediyesi’nin okul faaliyetleri kapsamında, İzmit’teki okulların 5 ve 6. sınıf öğrencilerine madde bağımlılığı, şiddet, istismar ve çocuk hakları konularında farkındalık yaramak amacı ile eğitimler verilmektedir. Randevu sistemi ile çalışan merkezde ayrıca anaokulları için eğitim ve aktiviteler de düzenlenmektedir.10 Çocuk Destek İstasyonu (Bakırköy Belediyesi, 2018): Bakırköy Belediyesi’nin bir hizmeti olan istasyon öncesinde Bakırköy Çocuk Masası, Türkiye’de ilk kez, 11 Nisan 2016 tarihinde; çocuğu her tür ihmal, istismar ve kötü muameleye karşı yerelde ve yakından korumak ve onların temel haklarından tam olarak faydalanabilmelerine destek vermek amacıyla Bakırköy Belediyesi, Bakırköy Kaymakamlığı ve 8
https://gantep.bel.tr/haber/gamekten-suriyeli-cocuklara-kisisel-gelisim-egitimi-3127.html
9
http://www.izmit.bel.tr/projeler/cocuk-haklari-masasi_2.html
10 http://www.izmit.bel.tr/projeler/cocuk-haklari-okulu_90.html
132
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Çocuk Hakları Zirvesi ve Kalkınma Derneği işbirliğinde hayata geçirilmiştir. Daha sonra Bakırköy Çocuk Masası’nın ikinci ayağı olan Bakırköy Belediyesi Tıp Merkezi Sağlık ve Sosyal Çocuk Destek İstasyonu yine bir ilk olarak hizmete açılmıştır. Birçok doktor, psikolog, avukat, sanatçı, sosyolog ve akademisyen tarafından desteklenmesi beklenen istasyon aracılığı ile mahallelerdeki muhtara bizzat başvuruda bulunabilecek olan çocuklara, madde bağımlılığıyla mücadele, aile içi iletişim, hukuki destek, eğitim-okul danışmanlığı gibi alanlarda yardımcı olunması amaçlanmaktadır.
Değerlendirme ve Sonuç Türkiye 1989 BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olduktan ve çıkarılan yerel yönetimler reform yasalarının ardından, gerek merkezi, gerek yerel düzeyde çocuklara ilişkin birçok proje ve hizmet hayata geçirilmiştir. Özellikle sosyal belediyeciliğin önem kazandığı son yıllarda kentin dezavantajlı kesimlerine yönelik çalışmalarıyla belediyeler hizmet yarışına girmiş görünmektedirler. Ne var ki, günümüz kentlerinde yaşayan çocukları “şanslı” olarak nitelendirmek ya da bu hizmetlerin yeterliliğinden söz etmek olanaklı değildir. Özellikle Türkiye’de özellikle son birkaç yılda medyada yer alan çocuklara ilişkin haberler tarandığında, çocuk istismarı, çocuğa yönelik şiddet, terk edilen çocuklar, bağımlı çocuklar ya da sokakta yaşayan çocuklar gibi konuların sıklıkla gündemde yer aldığı görülmektedir. Buna karşın, son yıllarda yerel yönetimlerin çocuklara yönelik çalışmalarının artması sevindiricidir. Çocuk dostu kentler projesi ve diğer uygulamalar, geleceğin kentlilerinin yaşam kalitelerinin iyileştirilmesi, güvenliklerinin sağlanması ve onların geleceğe hazırlanması noktasında önemli işlevler üstlenme potansiyeline sahiptirler. Türkiye’de de başta anakent belediyeleri olmak üzere yerel yönetimlerin, ilgili kanunlara dayanarak, çocuklara yönelik sundukları hizmetlerde çeşitlenmenin ve belirgin bir artış gözlemlenmekte, gün geçtikçe “çocuk dostu” kentlerin sayıları da artmaktadır. Çalışmada, yerel yönetimlerin çocuklara yönelik olarak gerçekleştirmekte oldukları hizmetler farklı başlıklar altında sınıflandırılarak analiz edilmiştir. Bu bağlamda yapılan çalışmaları şu şekilde değerlendirmek olanaklıdır: - Türkiye’de yerel yönetimlerin çocuklarla ilgili çalışmalarının ağırlıklı olarak eğitim ve sosyalleştirme faaliyetlerini içerdiği görülmektedir. Çocuklara tiyatro, müzik, resim gibi sanatsal faaliyetlerin yanında spor ve diğer alanlarda da çeşitli eğitimler verilmektedir. Ancak, bu eğitimler verilirken, ilgili hizmeti veren belediyelerin (belediye başkanı ve meclis üyelerinin çoğunluğunun
Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Çocuklara Yönelik Hizmetleri Üzerine Bir Değerlendirme
133
mensubu olduğu partinin ideolojik eğilimi bağlamında) ideolojik eğilimlerinin ve hizmeti sunma biçimlerinin sorgulanması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, ilgili belediyeler sunulan hizmetler aracılığıyla çocukları yönlendiren, onların düşünsel ve bilişsel mekanizmalarına nüfuz eden kimi uygulamalara yönelmeleri olasılık dâhilindedir. - Sosyal yardım hizmeti alan çocukların (ailelerinin) profili incelenmeli, söz konusu hizmetlerin hangi ölçütlere göre sunulduğu üzerinde durulmalıdır. Yardım alabilmek için ailelerin çocuklarını kullanmaları ya da politize olmaları gibi tehditler bulunmaktadır. - Sosyal uyumun sağlanması ve sosyal içermenin başarılabilmesi için sokakta yaşayan/çalışan çocuklar ve göçmen çocuklar, yerel yönetimlerin özellikle üzerinde durmaları gereken, kentin en incinebilir kesimleridir. Bu konuda yapılan özel ve önemli çalışmalar bulunmasına karşın, sorunun çözüm güçlüğü belli noktalarda yerel yönetimleri çaresiz bırakmaktadır. Bu nedenle özellikle devletin başını çektiği yönetişim süreçlerinin işletilmesinde ve yerel yönetimlerin bu konuda desteklenmesinde geleceğin kentsel güvenliği açısından da büyük bir zorunluluk bulunmaktadır. Sonuç olarak, yerel yönetimlerin çocuklara yönelik hizmetleri incelendiğinde, hizmetlerin henüz başlangıç aşamasında olduğu gözlemlenmektedir. Hizmetlerin birçoğu hedefine (kenttaşına) ulaşmaktan uzak görünmektedir. Ayrıca, sözü edilen hizmetlerin sunulmasında çocukların yurttaş olarak algılanmasından çok ilgili yönetimlerin çocukları kendi değerleri doğrultusunda biçimlendirmeye ve eğitmeye yöneldikleri ifade edilebilir. Diğer taraftan, yapılan kimi hizmetlerin de belediyenin/kentin tanıtımını yapmaya, böylelikle de ekonomik bir rant elde etmeye yönelik bir eylemler olduğu gözlemlenmiştir. Nitekim, projelerden kimileri AB tarafından desteklenmekte olup, hizmetlerin kaliteden ya da hedefine ulaşmaktan ziyade fonlardan yararlanmak amacıyla devam ettirildiği izlenimi uyanmaktadır.
Kaynakça Adana Büyükşehir Belediyesi (2018), http://www.adana.bel.tr/buyuksehir-belediyesinden-avrupastandartlarinin-ustunde-engelsiz-yasam-merkezi/ (10.04.2018). Ankara
Büyükşehir Belediyesi (2018a), https://www.ankara.bel.tr/sosyal-hizmetler/cocukhizmetleri/cocuk-bakim-evleri (12.04.2018).
Ankara Büyükşehir Belediyesi (2018b), https://www.ankara.bel.tr/yayinlarimiz (02.04.2018). Antalya Büyükşehir Belediyesi (2018a), https://www.antalya.bel.tr/haberler/basarili-ogrenciye-tatiliyi-gelecek (10.04.2018).
134
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Antalya
Büyükşehir Belediyesi (2018b), https://www.antalya.bel.tr/calismalarimiz/sosyalhizmetler/engelsiz-sanat-atolyesi (10.04.2018)
Antalya
Büyükşehir Belediyesi (2018c), https://www.antalya.bel.tr/calismalarimiz/sosyalhizmetler/engelsiz-park-projesi (10.04.2018)
Bakırköy Belediyesi (2018), http://www.bakirkoy.bel.tr/guncel/haber/311-turkiye-de-bir-ilk-dahabakirkoy-saglik-ve-sosyal-cocuk-destek-istasyonu-acildi.html (10.04.2018). Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi (2018a), http://www.diyarbakir.bel.tr/hizmetler/sosyal/sumerpark.html (04.04.2018). Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi (2018b), http://www.diyarbakir.bel.tr/hizmetler/sosyal/cocukhizmetleri.html (10.04.2018) Gaziantep Büyükşehir Belediyesi (2018a), https://gantep.bel.tr/haber/buyuksehir-mutlu-kafeyihizmete-acti-5822.html (10.04.2018). Gaziantep Büyükşehir Belediyesi (2018b), https://gantep.bel.tr/haber/gamekten-suriyeli-cocuklarakisisel-gelisim-egitimi-3127.html (10.04.2018). İzmir Büyükşehir Belediyesi (2018a), http://www.izmir.bel.tr/tr/Projeler/sut-kuzusu/1399/4 2018 (17.02.2018). İzmir
Büyükşehir Belediyesi (17.02.2018).
(2018b),
http://eski.izmir.bel.tr/TamamlananProjeler/135/324/tr
İzmit Belediyesi (2018a), http://www.izmit.bel.tr/projeler/cocuk-haklari-masasi_2.html (10.04.2018). İzmit Belediyesi (2018b), http://www.izmit.bel.tr/projeler/cocuk-haklari-okulu_90.html (10.04.2018). Keleş, Ruşen (2016), Kentleşme Politikası, Ankara, İmge Kitabevi. Kırşehir Belediyesi (2018), http://www.kirsehir.bel.tr/Haber-1553-Krehir_Belediyesi_4Geleneksel _Cocuk_enliine_lgi_Youndu (07.03.2018). Konya Büyükşehir Belediyesi (2016), Faaliyet Raporu 2016, Konya. Konya Büyükşehir Belediyesi (2018a), http://www.konya.bel.tr/haberayrinti.php?haberID=5009 (02.04.2018). Konya Büyükşehir Belediyesi (2018b), http://www.konya.bel.tr/haberayrinti.php?haberID=5624 (02.04.2018). Mamak Belediyesi (2018), http://www.mamak.bel.tr/ (11.03.2018). Mamur Işıkçı, Yasemin ve Selma Karatepe (2016), “Türkiye’de Çocuğa Yönelik Sosyal Politika Uygulamaları ve Tarihsel Analizi”, Akademik Yaklaşımlar Dergisi, 7(1), s. 69-100. Meram Belediyesi (2018), http://meram.bel.tr/tr/icerik/778/3458/agustos-ayi-meclis-kararlari.aspx (04.04.2018). Ömürgönülşen, Uğur (2007), “Türkiye’de Belediyelerin Çocuklara Yönelik Hizmetleri”, Yerellik ve Politika-Küreselleşme Sürecinde Yerel Demokrasi, Ayşegül Mengi (Ed.), Ankara, İmge Kitabevi, s. 117-122. Sabancı Vakfı (2018), http://www.sabancivakfi.org/tr/sosyal-degisim/kentli-olmaya-okuma-yazmaogrenerek-basliyoruz (06.04.2018). Selçuklu Belediyesi (2018a), http://www.selcuklu.bel.tr/haberler/guncel-haberler/1999/29kutuphane-daha-acildi-selcukluda-58-kutuphane-hizmet-veriyor.html (06.04.2018). Selçuklu Belediyesi (2018b), http://www.selcuklu.bel.tr/haberler/etkinlik-takvimi/237/selcuklu-sivlilikve-fener-alayi-coskusu.html (04.04.2018).
Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Çocuklara Yönelik Hizmetleri Üzerine Bir Değerlendirme
135
Süleymanpaşa Belediyesi (2018), https://www.suleymanpasa.bel.tr/haber/4.%C3%BCleymanpa%C5%9Fa-%C3%87ocuk-C5%9Eenli%C4%9Fi-p%C4%B1lar%C4%B1n%C4%B1a%C3%A7t%C4%B1--3288 (07.03.2018). Şengün, H., S. Gülcan (2017), “Çocuk Dostu Şehir” Kavramı Bağlamında Giresun Bediyesi’nin İncelenmesi”, Uluslararası Çocuk Hakları Kongresi Bildiriler Kitabı (Tam Metin), Özge Pınarcık ve Miray Özözen Danacı (Der.), Düzce, Eğiten Kitap Yayıncılık. Şişli Belediyesi (2018), https://www.sisli.bel.tr/icerik/cocuk-anlatir-sen-dinle (02.04.2018). T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı (2018), https://www.ab.gov.tr/_46071.html (10.04.2018). T.C. Kalkınma Bakanlığı (2014), Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) Çocuk Çalışma Grubu Raporu, Ankara. Toroslar Belediyesi (2018), haberId=47 (17.04.2018).
https://www.toroslar-bld.gov.tr/sayfa.php?sayfa=habericerik&
Türkiye Belediyeler Birliği (2018), http://www.tbb.gov.tr/basin-ve-yayin/haberler/20161109-iskepkapanis-toplantisi (17.04.2018). UNICEF (2018), (11.02.2018).
http://www.unicef.org.tr/files/bilgimerkezi/doc/CFC%20Catalogue-TR.pdf
UNICEF (2017), Çocuk Dostu Şehirler Raporu, http://www.unicef.org.tr/files/bilgimerkezi/doc/ CFC%20Catalogue-TR.pdf (11.03.2018). Uşak Belediyesi (2018), http://www.usak.bel.tr/icerikler/usakta-3-gunluk-cocuk-festivali-coskulu-birsekild/ (07.03.2018).
Web Kaynakları http://www.haberordu.com/iskep-projesinde-yapilan-calismalar-kamuoyu-ile-paylasildi-246324h.htm (17.04.2018). http://www.konyacocukfestivali.com/ (02.04.2018). https://www.haberler.com/gaziantep-yetim-koordinasyon-merkezinin-9883193-haberi/ (04.04.2018). https://www.haberler.com/meram-belediyesi-nin-cocuk-koruma-evi-hizmete-haberi/ (08.03.2018).
KADINLARIN TOPLUMSAL HAYATA KATILIMI VE YEREL YÖNETİMLER: TÜRKİYE İÇİN BİR DEĞERLENDİRME Hamza ATEŞ* Öznur YAVUZ** Zülkif DAĞLI***
Giriş Bir toplumda adil yapının oluşabilmesi; cinsiyet, yaş, inanç, köken vb. gibi ayrımlar gözetilmeden toplumu oluşturan tüm bireylerin eşit haklardan eşit bir şekilde faydalanmalarına bağlıdır. Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi ve insanların yüksek yaşam standartlarına ulaşabilmesi; eğitim, sağlık, istihdam, güvenlik, sosyal yaşam vb alanlarda kendilerine sunulan hakları eşitlik ilkeleri doğrultusunda kullanabilmelerine bağlıdır. Özellikle dünya nüfusunun % 51’ini oluşturan kadınlar, kendilerine yaşadıkları toplum, kültür, aile vb tarafından yüklenmiş olan bir takım roller ve bu roller doğrultusunda ortaya çıkan beklentiler nedeniyle, bu haklardan yeterli düzeyde faydalanamamaktadır. Hizmetlerin, kadın bakış açısı ve gereksinimleri de dikkate alınarak planlanması ve toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışı doğrultusunda uygulanması önem arz etmektedir. Geleneksel toplumsal cinsiyet normlarının kadına yönelik belirlediği roller doğrultusunda gelişen kentler, çoğunlukla erkek kullanıcıların beklenti ve ihtiyaçlarına göre şekillenmiş, kadınlar bu mekansal kurguda ikinci planda kalmışlardır. Günümüzde ise kadınların toplumsal, ekonomik ve mekansal alanda kentsel hayata katılımının artmasıyla birlikte, mekanın ve planlamanın *
Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, ateş.hamza@gmail.com
** İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Kamu
Yönetimi Doktora Öğrencisi, oznuryavuzz@gmail.com *** Dr., Düzce Valisi, zulkifdagli@hotmail.com
138
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
içeriğinin yanında, yerel yönetim anlayışının da kadınların beklentilerine yönelik geliştirilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Son yıllarda, kadınların siyasal ve toplumsal yaşama katılımında ve kadın imajında önemli değişiklikler olmuştur. “Fedakar anne, iyi eş” imajı yerini liberal söylemle çizilmiş ekonomik olarak özgür, kariyer sahibi, “modern kadın” imajına bırakmaya başlamıştır. Ayrıca, eğitim seviyesinin yükselmesi ve gelir seviyesinin artmasının yanında AK Parti iktidarı ile birlikte muhafazakar camianın kadınlarında da kendine güveninin gelmeye başlaması ve farklı hayat tarzlarına uygun alternatif sosyalleşme imkanlarının artması da olumlu gelişmelerdir. Yerel yönetimler yaşam çevremizle ilgili ortak ihtiyaçlarımızı karşılamayı ve ortak sorunlarımızı çözmeyi amaçlar. Ancak, toplumu oluşturan iki cinsiyet olan kadınların ve erkeklerin yerel yönetimler tarafından sunulan sosyo-ekonomik ve mekânsal hizmetlerden yararlanmaları farklı düzenlemeler gerektirdiği gibi iki grubun ihtiyaçları, sorunları ve beklentileri de aynı değildir. Ayrıca, “yerel hizmetler” ile ilgili politikalar ya da politika yokluğu, kadın ve erkekleri farklı biçimlerde etkiler. Örneğin, hizmetler kalite ve maliyet bakımından uygun değilse, bu yetersizlik kadınlar tarafından, geleneksel kadın etkinliklerinin daha da ağırlaşmasıyla karşılanacaktır (çocuk bakımı, temizlik, alış veriş, yaşlı ve hasta bakımı, vb). Sadece kadınlara yönelik veya kadınların görece daha fazla yararlanabilecekleri yerel hizmetleri üretilip sunulması, kadınların mevcut dezavantajlı durumunun giderilmesinin yanında onları topluma daha fazla katkı yapmaya teşvik etme bakımından, son yıllarda sadece merkezi yönetim değil, yerel yönetimler için de iki nedenle önemli bir politika hedefi haline gelmektedir: Yerel hizmetlerin kadınların yaşamlarını kolaylaştırıp, konumlarını güçlendirmekteki öneminin fazla olması ve herkese eşit yerel kamu hizmeti anlayışının sonuçta eşitlik sağlamaması, yerel hizmet sunumunda kadınların ihtiyaçlarının özellikle dikkate alınmasına ihtiyaç olması. Bu amacın da yine iki temel yöntem ile gerçekleştirilebileceği varsayılmaktadır: Kadınlara yönelik özel hizmetler üretilmesi ve tüm hizmetlerin özel olarak kadınların da gereksinmelerini düşünerek uygulaması. Bu çalışmada, yerel yönetimlerin kadınların sosyal hayata daha fazla katılımını özendirme konusundaki rolü incelenmektedir. Bu çalışma, yerel yönetimlerde kadınların temsili ve katılım imkanları ve katılım türlerinin
Kadınların Toplumsal Hayata Katılımı ve Yerel Yönetimler: Türkiye İçin Bir Değerlendirme
139
incelenmesi ile başlamakta, yerel yönetimlerin kadınlara yönelik hizmetleri ve topluma katılıma etkisinin kısa bir değerlendirmesiyle son bulmaktadır.1
1. Yerel Yönetimlerde Kadınların Temsil ve Katılım Sorunları “Temsil, halk katmanları ile temsilciler arasındaki oransal denkliği ifade eder… Bu çerçevede temsil, siyasal meşruiyet yaratan temel mekanizmadır” (Çelik ve Uluç, 2009: 216). Yerel yönetimler halka en yakın hizmet birimi olduklarından dolayı, temsil işlevinin yerel yönetimlerde genel olarak daha kolay gerçekleşebildiği kabul edilmektedir. Örgütsel temsilin yanında, bireysel temsil alanında da yerel yönetimler merkezi yönetimlere göre daha avantajlı durumdadırlar (Yıldırım, 2000: 509). Ulusal düzeyde olduğu gibi yerel düzeyde de, yönetim erkini elinde tutan kadro, demokratik sistemlerde halkın oylarıyla seçilmektedirler. Ayrıca, merkezi yönetime göre yerel yöneticilerin siyasi görüşlerinden ziyade kişilik ve hizmetleri nedeniyle seçildikleri görülmektedir. Türkiye’de yerel demokrasi ve katılımın temeli olan temsile bakıldığında, yerel yönetimlerde kadınların temsilinin yok denecek kadar az olduğu görülür. Yerel yönetimlerin seçilmiş karar organlarında kadın temsili, ancak yüzde birkaç seviyesini bulabilmekte ve yerel yöneticilerin çok azını kadınlar oluşturmaktadır. Hatta, TBMM ile karşılaştırıldığında bile, yerel yönetimlerde kadın temsili daha olumsuz bir görünüm sergilemektedir. Yerel siyaset ve yerel yönetimlere katılım ise şehir yönetiminde ve mahalli idarelerle alakalı faaliyetlerde vatandaşların sürece dâhil edilmesi ve bunun birtakım mekanizmalarla kurumsallaşması sürecidir. Katılımdan söz edebilmek için öncelikle katılma imkanlarının olması, vatandaşların bu imkanları etkili bir şekilde kullanması ve katılımın ilgili yönetsel makamın faaliyetleri üzerinde etkili olması gerekmektedir. Yerel yönetimlere katılım halkın bizzat kendi sorunlarını dile getirmesi, sorunların saptanması, çözümlerin tutarlı olması ve sorunun çözümüne yönelik olmasını sağlamaktadır. Bu da temsili demokrasinin katılımcı demokrasiye dönüşümü anlamına gelir. Yerel yönetimler, yaşam çevremizle ilgili olarak mekansal, toplumsal, sosyo-kültürel, ekonomik tüm ortak gereksinmelerimizi karşılamak, ortak sorunlarımızı çözmek için vardırlar. Bunun için yerel yönetimler; güvenli, sağlıklı, düzenli planlı çevrelerde yaşamamızı, çalışmamızı, konut edinmemizi, sağlık, eğitim, sosyo-kültürel etkinliklerden eşitce yararlanmamızı, yaşadığımız yerde rahatça dolaşmamızı ve bunları yaparken o yerleşmeye ilişkin kararlara katılmamızı ve yapılanları denetlememizi sağlamalıdır. Bir başka deyişle,
1
Bu çalışmada, ağırlıklı olarak Yavuz, (2015)’den yararlanılmıştır.
140
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
katılım bireysel özgürlüğün güçlenmesine katkısı olan önemli bir araç olduğu için, kadınların yerel düzeyde katılımları, kendi sorunlarını dile getirebilmeleri, yerel politikaları şekillendirmeleri, bazı katılım mekanizmaları ile kendini geliştirebilmelerine de imkan sağlamaktadır. Kadınların toplumsal hayata katılımının teşviki bakımından yerel yönetimler/ hizmetler ile ilgili temel sorun alanları şu şekilde başlıklar halinde özetlenebilir: “Kadınlar için temel yaşam çevresi, ev ve yakın çevredir” anlayışının toplumda hala kabul görmekte olması; hizmetlerin yetersizliği nedeniyle ücretsiz aile emeğinin artması; pek çok hizmetin, düzenleme ve politika, cinsiyet açısından tarafsız görünse de, gerçekte yarattıkları sonuçlar açısından, kadın yanlısı olmaması; yerel meclislerin var olan yapıları içinde kadınlar, yoksullar, engelliler vb. dezavantajlı grupların temsil edilmesinde yeterli olmaması; kadınların yeterli temsilden yoksun olmalarının, ihtiyaç ve sorunlarının da yerel karar alma mekanizmalarına yansımasının yetersiz olmasına yol açması; genellikle, yerel yönetimlerin politika, plan, program, projeleri ve bunlara bağlı uygulamaların cinsiyete duyarlı olmaktan uzak olması; “kadın sorunları” diye bilinen alanın, son yıllarda ayrıntılı biçimde tanımlanarak eğitim/ sağlık/ istihdam/ şiddet/ siyaset kategorileştirilmesinin, ve sonuçta oluşturulan “tamamlanmışlık” algısının, bu çerçeve içinde yer almayan özellikle yerel sorunların görülmesini engellemekte olması. Dolayısıyla, sorunu çok boyutlu olarak ele almak ve daha geniş bir perspektif içinde çözüm önerileri geliştirmek gerekmektedir. Bu perspektifin oluşturulmasında kadınların politika oluşturma süreçlerine katılmasının sağlanması yanında, yerel çözümün parçası olması da gerekir.
2. Katılım Türleri Kadınlar tarihsel süreç içerisinde üretime, yönetime katılma imkânı bulmuş, ülkelerin demokratikleşmelerinde katkıları olmuştur. Buna rağmen, dünyada ve ülkemizde kadın sorununun tam anlamıyla çözüldüğünü söylemek mümkün değildir. Hiç şüphesiz kadın sorunları ülkelerin ekonomik, sosyal sorunlarından bağımsız değerlendirilemez. Kadınların yaşadıkları sorunların çözümü aynı zamanda ülkelerin temel sorunlarının çözülmesi için de anahtar bir role sahiptir. Çünkü bir ülkenin gelişmişliğinin, çağdaşlığının, kalkınmasının en önemli göstergesi kadınlardır (Sarıeroğlu, 2009). Bu nedenle kadının topluma katılımı açısından önemli bir yere sahip olan katılım mekanizmaları, bu kısımda ekonomik, sosyal / kentsel ve siyasal açıdan değerlendirilecektir.
Kadınların Toplumsal Hayata Katılımı ve Yerel Yönetimler: Türkiye İçin Bir Değerlendirme
141
2.1. Ekonomik Katılım Sürdürülebilir kalkınma ve ekonomik olarak kalkınma şüphesiz tüm ülkelerin en önemli amaçları arasındadır. Sürdürülebilir büyüme, kalkınmayı sağlamak için sermaye artışı, kıt kaynakların etkin kullanılması, verimlilik artışı, teknolojinin gelişmesi tüm ülkeler için önem arz etmektedir. Bu faktörlerin sağlanması için insan kaynağına yatırım yapmak gerekmektedir. Ekonomik kalkınmada insan faktörü önemli olduğuna göre dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadın olmaksızın kalkınmayı sağlamak mümkün görünmemektedir (Tutar ve Yetişen, 2009). Kadınların topluma ekonomik katılımı konusunda iki araç özel öneme sahiptir: İstihdam ve ev/aile işlerinin toplumla paylaşımı. Kadın tarihsel süreç içerisinde çalışma hayatı içerisinde hep yer almış olmakla birlikte, farklı dönemlerde kadınların çalışma hayatındaki katkı oranları farklı olmuştur. Kadınlar, annelik vasıflarından dolayı çocuk bakımını üstlenmekle birlikte çalışma hayatından uzaklaşmış; ev içi işlerle uğraşmaya başlamışlardır. Ancak, yine de bir taraftan ev içi işlerle uğraşırken bile bahçe ekimi, hayvan yetiştirme, çanak çömlek üretimi ve dokuma işleri gibi küçük çaplı iktisadi faaliyetlerden geri durmamışlardır. Sanayi Devrimi ile iş dünyasında kadına da ihtiyaç duyulmuş, kadının artık ev dışında da çalışması gerekmiştir. Kadın eğitim seviyesinin düşük olması sebebiyle zor şartlar altında ve vasıfsız işçi olarak çalışmaya başlamıştır (Yavuz, 2015). Dolayısıyla Sanayi Devriminin kadının emek piyasasında konumlandırılmasında bir dönüm noktası olduğu söylenebilir. Sanayi Devrimi ve sonrasında meydana gelen ekonomik, teknolojik, kültürel değişiklikler sonucunda kadın annelik ve ev işlerini yapan kadın rolünden çıkarak ücret karşılığında işgücü piyasasına katılma şansını yakalamıştır. Kadın açısından önemli bir faktör olan ücret de kadının sosyal hayatta görünür olmasını, bir fert olmasını ve toplumsal alanda eşit haklara sahip olmasını sağlayan bir kavram olmuştur (Şimşek, 2008). Günümüzde ise sosyal kalkınma ve toplumsal katılımının artması kadınların istihdama katılması ile ilişkilidir. Kadınların toplumsal hayatta da yerlerinin olması, söz sahibi olmaları eğitim ve iş gücünün artmasıyla mümkün görünmektedir. Kadınların ekonomik hayata katılımını engelleyen en önemli unsurlardan biri de, onların ailede çocuk, hasta ve yaşlı bakımından sorumlu tutulmalarıdır. Bu sorumluluk nedeniyle ev dışında sosyalleşmek isteyen ya da çalışmak zorunda olan pek çok kadın, çocuk, hasta ve yaşlılara yönelik kamusal hizmetlerin yetersizliğinden, bu isteğinden vazgeçmek zorunda kalmaktadır. Ancak, büyük kısmının yerine getirilmesi yerel yönetimlerin sorumluluğunda bulunan bu kamusal hizmetlerin ülkemizdeki sunumu miktar ve etkinliği yetersiz olduğu gibi, önemli bir kısmına ulaşım yönünden de sorunlar
142
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
bulunmaktadır. Belediyeler genellikle bu hizmetleri “yerel bir kamusal hizmet” olarak değil, “personel destek hizmeti” olarak sunmaktadırlar. Çocuk, hasta, yaşlı bakımlarına yönelik ücretsiz aşılar ve ücretsiz muayeneler gibi kamusal sağlık hizmetleri ile ücretsiz ya da düşük ücretli okul öncesi eğitim hizmetleri özellikle mahallelerde görülmesi gereken hizmetlerdir. Bu tür hizmet ağlarının oluşturularak belediyelerin bu konuda etkin rol üstlenmesi, kadınların istihdama katılmasını sağlayıcı ve onlarla birlikte bakımından sorumlu tutulan kişilerin de yaşam kalitesini yükseltici en önemli unsurlardan biri olacaktır. Ancak, Türkiye’de yeni yasal düzenlemelerle; yerel yönetimlerin görevleri olarak belirlenen bu hizmetlerin yapılması için zorunluluk getirilmemesi, ancak imkan tanınması bu konuda alınacak kararlarda kadın örgütlerinin yerel yönetimlerden istekte bulunması ve işbirliği önermesini gerekli kılacaktır. 2.2. Sosyal ve Kentsel Katılım Kadınların kent yönetimine katılmaları yerel yönetimlerin katılım mekanizmaları arasında önemli bir yere sahiptir. Çünkü kadınların kentte yaşamlarını ikame ettirirken kadınların ihtiyaçları ile yerel yönetimlerin sunduğu hizmetler arasında her zaman bir ilişki olmuştur. Toplumumuzda toplumsal cinsiyet, ataerkil düşünce sistemiyle beraber özel alan ve kamusal alan olarak adlandırabileceğimiz iki tür yaşam alanı ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Özel alan, kadınlar için kapalı ve korunaklı nitelikte olan ev içi alanlar olarak tanımlanmakta olup nitelik olarak dişildir. Kamusal alan ise bireyin kendini ifade edebileceği, diğer insanlarla iletişimde bulunabileceği, kente, ekonomiye daha çok katılabileceği, hareket imkânı geniş bir alan olup nitelik olarak erildir. Yerel yönetimlerin sunduğu hizmetlerin birçoğunun kullanıcısının da kadınlar olduğunu düşündüğümüzde yerel yönetimlerin kentle ilgili hizmetlerinin kadınlar açısından çok önemli olduğu görülmektedir. Ancak, mevcut durumda sosyal, kültürel, politik, ekonomik alanlarda erkek dağılımı kadınlara nazaran daha geniş olduğu için kamusal alanların erkek cinsiyet bakış açısıyla şekillenmiş olduğu ve kadının temsilinin bu alanlarda zayıf kaldığı görülmektedir. Kadın kent yaşamına katılmadığında sosyal kültürel hizmetlere, sağlık, eğitim ve çalışma hayatına katılımı da zorlaşmaktadır. Kadınların kente ait karşılaştıkları sorunları kısaca şöyle özetlenebilir: Altyapı başlığı altında kısaca kategorize edilen su, kanalizasyon, yolların iyileştirilmesi, bu hizmetlerin kullanıcısı genellikle kadınlar olduğu için, kadınların sosyal hayata katılımını da teşvik edecektir.
Kadınların Toplumsal Hayata Katılımı ve Yerel Yönetimler: Türkiye İçin Bir Değerlendirme
143
Kadınlar, sokak aydınlatmalarının yetersiz olması, caddelerin, alt geçitlerin, parkların belirli saatlerden sonra güvensiz oluşu gibi güvenlik problemleri ile karşılaşmaktadırlar. Durakların birbirinden uzak olması, okuma yazma bilmeyen kadınlar için kentte yönlendirici mekanizmaların olmayışı da kadınların kente katılmalarını olumsuz şekilde etkilemektedir. Kadınların en yakın sosyalleşme alanları olarak oturduğu semtteki çarşı, pazar, dükkan ve alışveriş merkezlerini tasarlayan ve yönetenler genellikle erkekler olduğu için, bu alanlar kadının sosyalleşebileceği yerler olarak düşünülmemekte, kadınların alışveriş yapıp eve döneceği tarzda bir düşünceye göre düzenlenmektedirler. Halbuki, kentsel ortak alanların yapı olarak kentte yaşayanlar tarafından erişebilir olması, bir araya gelebildikleri, gündelik yaşamda var olmalarını sağlayan şekilde tasarlanmaları gerekmektedir. Kentteki spor alanlarının ve stadyumların da neredeyse erkeklere ait alanlar olduğu görülmektedir. Kadınların hem çocukları ile vakit geçirebileceği hem de sosyal hayata katılmalarında önemli yer tutan park ve bahçelerin ise kadınlardan daha çok aileye ait olduğu görülmektedir. Akşam hava karardıktan sonra güvenlik sorunu nedeniyle kadınlar parklarda bulunamamaktadırlar. Diğer bir sorun da toplumumuzda görülen “erkek şiddeti, erkek saldırganlığı” sebebiyle kadınların kentsel alana katılamamasıdır. Tüm bu nedenlerden dolayı kadınların kente katılımının oldukça sınırlı ve kadınların büyük çoğunluğunun kentten izole edilmiş olduğu görülmektedir. Kadınların kentsel mekânlara katılamaması beraberinde topluma katılımını da etkilemektedir. 2.3. Siyasal Katılım Siyasal katılma bireylerin kendileri ile ilgili alınan ya da alınacak sosyal, toplumsal, siyasal, ekonomik kararlarda sergiledikleri eğilim, tepki gibi davranış şekillerinin tümüdür. Siyasi katılım bireysel ve toplumsal olmak üzere iki farklı şekilde mümkün olmaktadır (Ayata, 1990). Diğer tüm bireylerde olduğu gibi kadınların da hayatlarıyla ilgili konularda kararlar, parlamento, yerel yönetimler ve kamu hizmeti veren diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından alınmaktadır. Kadınların karar organlarında ve süreçlerinde yer almaları; kadın erkek eşitliğini sağlayan
144
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
politikalar, toplumsal eşitliğin sağlanması adına yapılacak olan yasal düzenlemeleri mümkün kılacaktır. Gerek eğitim gerek işgücüne katılımdaki düşük oranların kadınların hem yerel hem de genel siyasete katılımında da devam ettiği görülmektedir. 1934 yılında seçme ve seçilme hakkını kazanan kadınlar, o dönemden günümüze kadar karar alma mekanizmalarında eksik temsil sorunu yaşamışlardır. Ülkemizde kadınların hem kendileri hem de hemcinsleri açısından siyasete katılma alanları oldukça dardır. Bunun nedeni birçok toplum ve ülkemizde siyasetin erkek işi olduğu düşünülmesinin yanı sıra siyasetin de kadını ve kadın sorunlarını dışlayan bir yapıya bürünmüş olmasıdır. Kadınlar daha çok partilerin kadın kollarında ve sosyal / kültürel çalışmalarda daha görünür durumda olup, karar alma mekanizmalarına yeterince katılamamaktadırlar. Hem yerel yönetimlerde hem de merkezi yönetimlerde kadınların siyasete katılımında onları engelleyen pek çok faktör bulunmaktadır. Bunlar arasında en başat olanı geleneksel erkek egemen toplumsal yapı ise de, kota sorunundan kadınların eğitim seviyesinin erkekler düzeyde olmaması, kadınların siyasi faaliyetlere ilgisinin yetersizliğinden kota sorununa kadar bir dizi diğer faktör de etkili durumdadır.
3. Yerel Yönetimlerin Topluma Katılıma Etkisi
Kadınlara
Yönelik
Hizmetleri
ve
Türkiye’de kadını korumak, kollamak, onların da toplumun diğer bireyleri gibi sunulan hizmetlerden eşit bir şekilde yararlanmalarını sağlayacak politikalar geliştirmek ve kadınları dezavantajlı grup profilinden çıkmaları için gerekli önlemleri alarak toplum içerisindeki konumunun yükseltmek gibi görevler, esas itibariyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın görevidir. Bununla beraber, yerel yönetimlerin de kadınların sosyal yaşama katılımında yaşadığı sorunları tespit etmek, neden-sonuçları açısından incelemek, çözüm yolları geliştirmek, öneriler sunmak suretiyle kadınların toplumun her alanında etkin rol oynayarak topluma katılımını aynı zamanda toplumla bütünleşmesini sağlayacak projeler üretmek ya da daha önce üretilen projelere destek vermek ve bu projelere kadınların erişimini diğer kamu, özel, sivil toplum kuruluşları ile koordineli olarak sağlamak gibi, kadınların toplumsal yaşama ve yönetime katılımını teşvik edecek etkinlikler geliştirmeleri mümkündür. Bu konunun öncelikle bir vizyon meselesi olduğunun altını çizmekte fayda vardır. Çünkü, ancak konunun önemine inanmış yerel yöneticiler, kadınların toplumsal alanda maruz kaldıkları eşitsizliğin oluşturduğu kalıplaşmış yargılardan soyutlanmış bir şekilde hizmetlerini gerçekleştirirler. Öte yandan, dezavantajlı grup içerisinde yer alan kadınların kendi değerlerini bulmaları, güçlenmeleri, haklarını öğrenmeleri ve
Kadınların Toplumsal Hayata Katılımı ve Yerel Yönetimler: Türkiye İçin Bir Değerlendirme
145
topluma katılmalarında yerel yönetimlerin kadınlara sunacağı hizmetlerde kilit bir rol üstlenmeleri için, toplumsal gelişimin de belirli bir olgunluk seviyesinde bulunması gerektiği unutulmamalıdır. Yerel yönetimlerin kadınlara yönelik hizmetlerinin toplum içerisinde erişilebilir olmasının, kadınların sosyal hayata katılım seviyesinin yükselmesinde başat rol oynadığı ön kabulünden hareketle, Türkiye yerel yönetimlerinin kadınlara özel politikalarına, mevcut katılım mekanizmalarından kadının eğitimi, sağlığı ve istihdamına yönelik alabileceği önlemlere ve kentsel kamusal mekanların kadınlara uygun hale getirilmesine kadar bir çok alanda kadınların toplumsal hayata katılımını özendirici işlevi, bu bölümde incelenecektir. Çünkü, kadınların toplumsal hayata katılımını engelleyen veya azaltan sorunlara bakıldığında hepsinin birbirleriyle bağlantılı olduğu görülmektedir. Kadın eğitim olanaklarından yararlanmazsa işgücüne katılamayacak, işgücüne katılamayınca topluma da katılamayacaktır. Kente katılamadığında toplumla bütünleşemeyecektir. Sağlıklarını kaybettiklerinde de eve adeta hapsolup yine toplumsal hayata katılamamaktadırlar. Karar alma mekanizmalarına katıldığında kadının toplumda da sözünün geçmesiyle birlikte bu ev yaşantısına da etki edecek; evdeki kararlarda da etkin olacaktır. Siyasete katılamadığında kendi haklarından habersiz olacak, aynı zamanda hemcinslerini ilgilendiren konularda uygulamaların hayata geçirilmesinde etkisiz kalacaktır. Bu nedenle, bu sorunların tümü için aynı zamanda ve birbirlerini de etkileyecek şekilde yerel yönetimlerin çözümler üretmeleri gerekmektedir. 3.1. Kadın Eğitimine Yönelik Hizmetler Eğitime katılma ile sosyalleşme, topluma katılma arasında güçlü bir ilişki vardır. Eğitim toplum içerisinde sosyalleşmeyi sağlayan en önemli araçlardandır. İnsan doğduğunda sosyallikten yoksun bir varlıktır. İlk başta biyolojik bir yapıda olan insan zamanla sosyal bir varlığa bürünür. Eğitim görmeye başladığından itibaren sosyal bir yaşam sürdürür. Eğitimle sosyalleşen bireyin toplum içerisindeki diğer kişilerle iletişim içerisinde olması, davranma becerilerini, davranış kalıplarını, bireyselliğini ve değerlerini geliştirmektedir (İçli, 2005). Kadın eğitiminin teşvik edilebilmesi için yerel yönetimlerin mevcut veya potansiyel katkıları arasında şu mekanizmalar yer almaktadır. 3.1.1. Toplum Merkezleri
Tarihten günümüze kadar toplumlar hızlı bir değişme, gelişme ve yapılanma gibi süreçlerden geçmişlerdir. Sanayileşme sonrası gelişen olaylar, göçün de etkisiyle giderek artan nüfus, işsizlik, eğitimsizlik, suç oranlarının artması,
146
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
yoksulluk, yine göçün bir sonucu olarak toplumla uyum halinde olamama gibi sorunları beraberinde ortaya çıkarmıştır. Bu sorunların çözümünün de bireylerin üstlenemeyeceği kadar büyük olması sebebiyle çözümünü sosyal devletin sorumluluğu altında görmüşlerdir. Bu bağlamda birçok yerel yönetim birimleri Toplum Merkezleri oluşturmaktadırlar. Hedef kitlesini kadınların da bulunduğu dezavantajlı grupların oluşturduğu Toplum Merkezlerinin kuruluşunda bölge bazında öncelikli olan alanları; göç alan bölgeler, daha kırsal kesimler, kalkınma önceliği olan ve ihtiyaç hissedilen bölgeler oluşturmaktadır. Bu dezavantajlı bölgelerde kadının yaşadığı çevreye ve topluma entegrasyonu sağlanmak suretiyle topluma katılımı hedeflenmektedir. Toplum Merkezlerinde Gerçekleştirilen Kadınlara Yönelik Çeşitli Programlar ve Etkinlikler arasında; bireylerin bilgi, bilinç ve beceri düzeylerini arttırmaya yönelik eğitim programlar, her yaş için eğitimi destekleme programları, iş ve meslek edindirmeye yönelik çalışmalar, sosyal-kültürel ve sportif etkinlikler ve benzeri diğer etkinlikler bulunmaktadır. Toplum Merkezlerinin vermiş olduğu hizmetlere bakıldığında merkezlerin birçok kişisel destek programları uyguladığı görülmektedir. Toplum Merkezleri ayrıca bu destek programlarının sunulmasında işbirliği içerisinde olunacak kurum ve kuruluşlar arasında köprü vazifesi kurmaktadır. Kadınların evde kapalı oldukları, topluma katılımını sağlayamadıkları, kendilerini ifade edemedikleri zamanlarda kendilerinin farkında olmadıkları ihtiyaçlarının ortaya çıkartılmasında Toplum Merkezleri’nin önemi büyüktür (Yavuz, 2015). Toplum Merkezlerinin tanım, amaç ve faaliyetlerine tek tek bakıldığında bu birimlerin kadının topluma katılımını sağlaması, toplumla uyumlaşmasını, bütünleşmesini ve toplumdaki yerini bulması açısından etkin bir role sahip olduğu görülmektedir. Çünkü, özellikle eğitimsiz kadınların yerel yönetimlerin düzenlemiş olduğu kurslar ile yeteneklerinin farkına varmaları, yine mesleki kurslara katılımlarıyla hem meslek sahibi olmaları hem de işgücüne katılmaları ve bu etkileşimlerle özgüvenlerini kazanmalarında toplum merkezlerinin öneminin yadsınamayacak derece olduğu görülmektedir. Bireyler Toplum Merkezlerinde verilen hizmetlere katıldıklarında toplumdaki diğer kendilerinden farklı cins, ırk, mezhep, etnik grup ve yaştaki bireylerle aynı ortamı teneffüs etmektedirler. Böylece birbirlerine saygı duyma, birlikte bir yaşam alanı oluşturma, bir şeyleri ortaklaşa üreterek ve onları paylaşarak bir mahalle kültürü oluşturmuşlardır. Bu kültürün bireylerin topluma katılımında etkisi olacağı gözüyle bakılmaktadır. Toplum Merkezleri aynı zamanda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın açmış olduğu sosyal hizmetler merkezleri ve aile danışma merkezleri ile de işbirliği yapabilirler, ve onların
Kadınların Toplumsal Hayata Katılımı ve Yerel Yönetimler: Türkiye İçin Bir Değerlendirme
gerçekleştirmekte oldukları gerçekleştirebilirler.
hizmetlerin
benzerlerini
yerel
147
düzeyde
3.1.2. Kişisel Destek Programları
Yerel yönetimler, kadınların sorunlarıyla başa çıkma, pozitif düşünceye yönlendirme, hayatını yönlendirmenin kendi elinde olduğunu gösterme, bilinçlendirme çalışmaları, kişisel gelişimine katkı sağlamaya yönelik Kişisel Destek Programları adı altında çalışmalar yapmaktadırlar. Bu programlar, bölgesel ve yerel ihtiyaçlara uygun olarak farklılaştırılabilir ve gelişen ihtiyaçlara göre bu programların içerikleri zenginleştirilebilir. 3.2. Kadın Sağlığına Yönelik Hizmetler Dünya sağlık örgütünün tanımına göre sağlık, “sadece sakatlık ve hastalığın olmaması değil; fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir.” Tanımlama kadınlar açısından önem taşımaktadır. Çünkü sağlık hizmetlerinin kadın ve erkek için eşit bir şekilde yararlandırılmasının yanı sıra, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, sosyal ve ekonomik olarak kadınların sağlığını etkileyen olumsuz koşulların da sağlık hizmetleri adı altında giderilmesi gerekmektedir (Akın, 2014). Dünya Sağlık Örgütü’ nün yaptığı tanımdan kadınların ancak sağlıklı olabildiklerinde topluma katılabildikleri ve çevrelerine faydalı olabildikleri görülmektedir. Ayrıca, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin (CEDAW) 12. maddesi, kadınlar için sağlık hizmetlerinin oluşturulması ve erişimlerinin sağlanmasını insani bir hak olarak kabul etmektedir. Türkiye, sağlık alanında özellikle son 15 yılda ciddi bir atılım yaparak sağlık göstergelerinin ve sağlığa erişimin daha iyi bir hale getirilmesini sağlamıştır. Ancak, yine de sağlık alanında da bölgeler arası eşitsizliğin tam olarak giderilemediği ve özellikle kentlere göre kırsal kesimlerde sağlık hizmetlerinden yararlanma imkânının daha az olduğu görülmektedir. Sağlık hizmetlerinin sunumu merkezi yönetimin görevleri arasında yer alsa da bu noktada yerel yönetimlere düşen pek çok görev vardır. Özellikle kadın hastalıklarının sağlık taraması, gezici sağlık hizmetleri ve ana çocuk sağlığı hizmetleri gibi önleyici hizmetler konusunda yerel yönetimlerin daha etkin olmaları mümkündür.
148
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
3.3. Siyasal Katılımın Özendirilmesi, Kent Konseyleri ve Kadın Meclisleri Kadınların karar alma mekanizmalarına katılmaları demokrasinin ve demokratik yönetimlerin başlıca özelliklerindendir. Oysaki yerel yönetimlerde karar alma mekanizmalarında kadınların oranının oldukça düşük olduğu bilinmektedir. Yerel yönetimler halka en yakın birim olduklarından katılım oranının yerel düzeyde yüksek oranda olması kadınlar açısından önemlidir. Kadınların ihtiyaçları, beklentileri ile erkeklerinki farklılıklar göstermektedir. Kadınlara özel hizmetler kadınların ihtiyaçlarını gidermeleri, beklentilerinin karşılanması, güçlenmeleri açısından önem arz etmektedir. Kadınlara özel hizmetlerin de farklılaşması kadınların karar mekanizmalarında yer almasıyla artacaktır. Kadınların temsilinin yerel düzeyde artması için ise, yerel düzeyde kadınların topluma katılımını sağlayacak proje ve politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Ülkemizde Kent Konseyleri 1996 yılından sonra kent senatosu, kent meclisi, kent parlamentosu, kent senatosu, kent kurultayı gibi isimler altında Yerel Gündem 21 ortağı olan kentlerde sonrasında ise program ortağı olmayan kentlerde de kurulmaya başlanmıştır. Bu dönemde Kent Konseylerinin kurulması kentlilerin isteklerine göre iken, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra zorunlu hale gelmiştir. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. maddesinde: “Kent konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışır. Belediyeler kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, varsa üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasî partilerin, kamu kurum ve kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının temsilcileri ile diğer ilgililerin katılımıyla oluşan kent konseyinin faaliyetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlar. Kent Konseyinde oluşturulan görüşler belediye meclisinin ilk toplantısında gündeme alınarak değerlendirilir.” Görüldüğü gibi, Kent Konseylerinin temelini “katılım” olgusu oluşturmaktadır. Kent Konseyleri, kentlilerin bir araya gelerek kentin sorunlarını belirlemeleri, bu sorunlara çözüm yolları bulmaları, öneri geliştirmeleri, ortak akıl şeklinde hareket ederek dayanışma sağlamaları, yönetime aktif olarak katılmaları, bu demokratik katılımın toplum içerisinde yaygınlaşması, kentin değerlerine, tarihine, kültürüne, doğasına sahip çıkmaları, sorumluluk bilinçlerinin artması ve kent kaynaklarını çevreye duyarlılık çerçevesinde etkin, adil kullanan ve tüm bunları yerine getirirken sürdürülebilir kalkınma ilkesini gözeten yapılardır. Kent Konseylerinin genel fonksiyonu,
Kadınların Toplumsal Hayata Katılımı ve Yerel Yönetimler: Türkiye İçin Bir Değerlendirme
149
kentteki tüm farklı kesimleri bir araya getirerek, hemşehrilik bilinci ve dayanışma içerisinde, katılımın etkili olmasını sağlayarak tüm kenti bütünleştirmek ve bu bütünden güç sağlamaktır. Bu gücün oluşması için Kent Konseylerine örgütler ve temsilciler bazında katılım için gerekli özendirmeler yapılmalıdır. Çocukların, gençlerin, kadınların, engellilerin toplumsal hayattaki katılımlarını, etkinliklerini, görünürlüklerini arttırmak ve karar alma mekanizmalarındaki süreçlerde aktif rol üstlenmelerini sağlamak büyük önem teşkil etmektedir. Kent Konseylerinin bünyesindeki grupların bir araya gelmeleri ve çalışma programları Kent Konseylerine mahalli çapta katılımı açısından önem taşımaktadır. Bu gruplar arasında yer alan ve dezavantajlı gruplar olarak tanımladığımız çocuklar, gençler, engelliler ve kadınların çalışma grupları içerisinde yer almaları ve toplumda var olan sorunları konseyde oluşturulan çalışma programlarında dile getirmeleri, öneriler sunmak amacıyla meclisler oluşturulması sağlanmalıdır. Nitekim, Kent Konseyi Yönetmeliği’nde kadınlarla ilgili olarak: “Çocukların, gençlerin, kadınların ve engellilerin toplumsal yaşamdaki etkinliklerini artırmak ve yerel karar alma mekanizmalarında aktif rol almalarını sağlamak.” maddesi yer almaktadır. Kent Konseyleri sayesinde yerel yönetimler, kent sakinleri için yaptıkları çalışmalar ile, kent sakinleri ve merkezi yönetim arasında bir bağ kurmaktadır. Ayrıca kent sakinlerinde yönetime karşı katılma duygusunun canlı tutulması, ihtiyaçlarının gözetilmesi bakımından önemlidir (Batal, 2011). Kısaca, Kent Konseylerinin kadınların toplumsal hayata katılımlarına katkısı kentte yaşayanların sağlık, eğitim gibi konulardaki sorunlarını çözümlemek kadınların toplumsal hayattaki katılımını artırmak, karar alma süreçlerinde etkin rol oynamalarını sağlamak şeklinde özetlenebilir. Kent Konseylerinin kadınların toplumsal hayata katılmalarındaki rolünün bir bölümünü Kadın Meclisleri oluşturmaktadır. Kent konseyleri bünyesinde yer alan bazı belediyelerde Kent Konseyi Yönetmeliği’nin 4. maddesine istinaden kent konseyleri içerisinde Kadın Meclisleri kurulmuştur. Böylece kadınlar kendi bakış açılarının ve kendileri hakkında alınacak kararların, karar alma mekanizmaları, stratejik planlama ve politikalarda yer etmesini sağlamışlardır. Ayrıca kadınlar kendileri ile ilgili konuların öncelikli olarak kentin gündemine yansımasını sağlamaktadırlar. Kadın Meclisleri içerisindeki örgütlü veyahut örgütsüz kentteki her kesimden kadın bir araya gelerek, güç birliği oluşturmuşlar; toplumumuzdaki kadınları güçlü bir şekilde temsil edilmesi yoluna gitmişlerdir. Kadın Meclisleri aile içi veyahut kamusal şiddet, her türlü ayrımcılık, kadın-erkek eşitliği, ulusaluluslararası sözleşmeler ışığında kadınların haklarını korumak, onların problemleri, beklentileri, umutları, ihtiyaçlarını içeren projeler üretmektedirler.
150
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Bu proje çalışmalarına kentte yaşayan kadınların da dil, din, ırk, mezhep, eğitim, sınıf farklılığı gözetmeden aktif olarak katılması sağlanarak toplumsal hayatta etkin bir rol oynamaları, kendilerini toplum içerisinde bir birey olarak hissetmeleri sağlanmaktadır. Buna ek olarak kentte yaşamlarını sürdüren kadınların karar süreçlerinde yer almaları demokrasinin bir gereği olarak katılım olgusunu gerçekleştirmeleri açısından önem arz etmektedir (Deniz, 2013). Kent Konseyleri kadınların seslerini duyurmaları, sorunun bir parçası olmak yerine çözüm önerileri üretmelerini, kendileri ile ilgili projelerde görüşlerini bildirmelerine, yaşadıkları kente değer katmalarına, bir kent vizyonu oluşturmalarına imkân sağlamaktadır. Kent Konseyleri’nin kadınların birincil sorunları arasında yer alan “işgücüne, ekonomik hayata katılma” sürecine katkıları son derece önemlidir. Kadınlara adeta bu konuda kaynak sağlama sorumluluğunu da üstlenmişlerdir. Kent Konseyleri sayesinde hayata geçirilen projelerle kadınların ekonomik güç elde etmesine destek sağlanmıştır. Örneğin çok bilinen “Organik Pazar” lar sayesinde kadınlara ürettiklerini satma imkânı verilmiştir. Yine, kadınların el emeklerini satmaları için alanlar oluşturulması, Kent Konseylerinin Kadın Meclisleri yoluyla sağladığı ve kadını ekonomik açıdan güçlendiren bir diğer projedir. Kadının sosyal hayata ve iş yaşamına katılımının sağlanması, mesleki kurslar ve yaşlılar için evde bakım hizmetinin gerçekleştirilmesi kadının iş bulma sürecinde aktif bir rol oynamaktadır. İhtiyacı olan kadınlar için yardım kampanyaları, örneğin kullanılmayan eşyaların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması gibi projeler veya kermesler düzenlenmesi; Kent Konseylerinin kuruluş amaçlarından biri olan sosyal dayanışmayı ve hemşehrilik bilincinin gerçekleştirmesi açısından da önemlidir. Özel günlerde yapılan etkinlikler, şehir içi geziler, konferans, dinletiler, festivaller sayesinde kentte yaşayan her kesimden kadının bir araya gelerek topluma katılım sağlamalarında yine Kadın Meclisleri’nin etkisi görülmektedir. 3.4. Kadına Yönelik Şiddetle İlgili Hizmetler Ülkemizde toplumun her kesiminde ve her döneminde değişik kademe ve türlerde şiddetin varlığı görülmektedir. Kadına yönelik şiddet son yıllarda öylesine görülür bir duruma gelmiştir ki, şiddete kamusal düzeyde çözüm yolları üretmek gerekmiştir. Ancak kadını şiddete karşı koruyacak yasalar yetersiz kalmakta, şiddet suçunun kişilerin siciline işlenmemesi, bazen toplumun da namus bağlamında şiddete onay verdiği anlamına gelmektedir. Kadınlar aile içi ve toplumda psikolojik, sözlü, fiziksel, cinsel şiddete maruz kalmaktadırlar. Evde, işyerinde, sokakta şiddete uğrayan kadının, kendini ifade
Kadınların Toplumsal Hayata Katılımı ve Yerel Yönetimler: Türkiye İçin Bir Değerlendirme
151
etmesi, toplumda var olması, yaşama etkin ve aktif olarak katılmasını beklemek mümkün değildir. Ayrıca, toplumsal ve aile içi şiddet kadının kentsel mekânları kullanmalarını sınırlayan en önemli faktörlerdendir. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için alınabilecek tedbirler ve kurulabilecek mekanizmalar arasında aşağıdakiler daha başat durumdadır: 3.4.1. Kadın Sığınma Evleri (Konukevleri)
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadınlar aile ve kent içinde şiddete maruz kalmaktadırlar. Toplumumuzda bir kadın sorunu haline gelen şiddet, artarak devam eden, çözümler üretilmesi gereken önemli toplumsal sorunlardan biri haline gelmiştir. Şiddet, kadının hem kendi gelişimine hem de toplumun gelişimine engel olan bir olgudur. Kadının kendi özel yaşam alanında gerçekleşen bu eylemi, kadın bazen en yakınlarına bile anlatamamakta, yardım talebinde bulunamamaktadır. Bu noktada Kadın Sığınmaevleri devreye girerek kadının hayatına yön vermesi için geçecek olan aşamada ve tekrar toplumsal hayata katılımında için önemli bir rol oynamaktadır. Şiddet sebebiyle mağdur olan kadınların ve çocuklarının güven içinde kalabileceği, kadınlara psikolojik, sosyal, hukuki, ekonomik destek sağlayarak güçlenmeleri amacını güden kadın sığınmaevleri önemli bir role sahiptir. Kadın Sığınma Evleri, aile ve kent içinde şiddet görmüş veya şiddete uğrama riski taşıyan kadınların varsa çocukları ile yatılı olarak kalabilecekleri, güvenilir, şiddetten uzak bir ortamda kendilerine yeni bir yaşam alanı sunan, can güvenliklerini sağlayan, kadınların kendine olan özgüvenlerini tekrar kazanabilmesi için çeşitli hizmetler sunan, sonraki hayatları için onlara yardımcı olan, şiddete yönelik olarak alınan tedbir uygulamaları açısından önemli bir yere sahip olan kuruluşlardır. Kadın sığınmaevleri Avrupa’da 1970’lerde kurulurken ülkemizde 1990’lı yıllarda kurulmaya başlanmıştır. Kamu kurumlarının yanında bazı sivil toplum kuruluşları da kadın sığınma evleri açma konusunda etkin durumdadırlar. Ancak yine de Türkiye’de bu kurumların sayı ve kapasite yönlerinden yetersiz olduğu görülmektedir. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 14. maddesinde “…Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50.000’i geçen belediyeler kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açar.” “(…) acil yardım, kurtarma ve ambulans; (…) sosyal hizmet ve yardım, (…) hizmetlerini yapar, yaptırır.” Maddesi ile belediyelere bu konuda sorumluluk yüklemiştir. Ancak, nüfusu 50.000’in üzerinde olmasına rağmen bazı belediyeler halen sığınmaevi açmamışlardır. Bazı büyükşehir belediyeleri doğrudan kadın sığınmaevi hizmeti vermekte, bazıları ise bu hizmetleri belediye şirketleri veya ilçe belediyeleri aracılığıyla yerine getirmektedirler.
152
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Öte yandan, ülkemizde şiddet oranının yüksek olmasına rağmen kadın sığınma evlerine başvuru oranının düşük kalmakta olduğu görülmektedir. Bu durumun temel nedeni, toplumda sığınma evlerine karşı olumsuz bir algının mevcut olmasıdır. Çünkü, toplumun bir kesimi, bu evleri problemli, eğitimsiz ve toplumsal değerlerden uzak kadınların kaldığı yerler olarak görmektedir. Sığınma evlerinin tüm bu olumsuzluklardan arındırılmaları, bu evlerin amacına daha iyi hizmet etmelerine katkıda bulunacaktır. 3.4.2. Kadın Danışma Merkezleri
Bu merkezler, ilgili merkezi yönetim kuruluşlarının yanında yerel yönetimler ve STKlar tarafından da; kendilerine başvuran şiddet gören kadınlar için mevcut durumlarına göre ihtiyacı olan hukuki, psikolojik destek hizmetlerini belirlemek ve gerek görüldüğü takdirde sığınma evlerine yönlendirmek amacıyla kurulan birincil basamak hizmet merkezleridir. Şiddet gören kadın sığınma evinde kalmak için ilk bu birime başvurmaktadır. Mesai saatleri içerisinde hizmet vermekte olduğundan diğer zamanlarda Alo 183 nolu hat vasıtasıyla da işlem yapılabilmektedir. Ayrıca, bazı belediyelerde kadın sığınma evlerinde verilen hizmetlere ek olarak bazı diğer barınma, hukuki koruma ve psikolojik destek hizmetlerinin de verilebildiği kadın konukevleri kurulmakta olduğu gözlenmektedir. 3.5. Kadınların Ekonomik Gelişimleri ve İstihdamına Yönelik Hizmetler Kadınları toplumsal, politik, sosyal, kültürel, mekânsal alanlardaki hareketini sınırlayan etkenlerden en önemlisi ekonomik yoksunluklarıdır. Belediyelerin başlıca sorunları arasında istihdam konusu yer almaktadır. Yaşam şartlarının zorlaşması kadınları çalışmaya itmekle birlikte, kadınlar için mesleki eğitim kurslarının yaygınlaşmamış olması, var olanlara erişimin zorluğu, iş imkânlarının kısıtlı olması, kadının çocuğu varsa çocuğunu bırakabileceği uygun kreş bulamaması, kredi desteğine ulaşma zorluğu, evde üretim yapanların mallarını satacağı pazarların olmaması gibi sebepler kadını işe başvurma ve iş bulma sürecinde etkilemektedir (Yavuz, 2015). Yerel yönetimlerin kadınların işgücüne katılmaları için öncelikle onlara meslek kazandıracak kurslar belirlemek, eğitimlerini tamamladıktan sonra gerekli kurum, kuruluş ve sektörlerle işbirliğinde bulunarak istihdam edilmelerini sağlamak, meslek sahibi olan kadınlara ise girişimcilik konusunda öncü olmak gibi politikaları vardır. Kadınların işgücüne dahil olması toplumsal katılımını sağlayan başlıca etkenlerdendir. Toplumsal katılım bireyin ekonomik durumu
Kadınların Toplumsal Hayata Katılımı ve Yerel Yönetimler: Türkiye İçin Bir Değerlendirme
153
ve yaşam alanı ile ilişkilidir. Dolayısıyla kadın işgücüne katıldıkça ekonomik ve sosyal yönden güçlenecek, topluma katılımı artacaktır. 3.5.1. İş Edindirme ve Kurslar
Yerel yönetimlerin kadınlar için sağladığı Meslek Edindirme Kursları kadınların işgücüne ve dolayısıyla bunun bir sonucu olarak topluma katılımında önemli yere sahiptir. Fakat bu kurslarda verilen eğitimlerin işe ulaşmalarını sağlayacak şekilde ve sektörün, ihtiyaçlarına göre şekillenmesi gerekmektedir. Aynı zamanda, kursların kadınların işgücüne katılımını ve kariyer sahibi olmalarını sağlayan nitelikte olması gerekmektedir. Böylece kadınlar daha kolay iş bulma fırsatı yakalayacaklardır. İş edindirme ve meslek kursları bağlamında yerel yönetimlerin geliştirebilecekleri basit uygulamalardan bazıları aşağıda listelenmektedir: Yerel yönetimlerin kadınlara yönelik vereceği meslek edindirme kurslarında kadınların tüm karar alma mekanizmalarında ve bu mekanizmalarda çok daha fazla sorumluluk alabilecekleri pozisyonlarda yer almalarına teşvik edilmeleri gerekmektedir. Şiddete uğrayan kadınların mesleki kurslardan ücretsiz yararlandırılmaları sağlanmalıdır. İşe alımlarda şiddete uğrayan kadınlar için kota ayrılmalı gerekirse İŞKUR ile işbirliği içerisinde olunmalıdır. Kadın istihdamının birçok yerel yönetim tarafından sadece meslek edindirme kursları açmak kapsamında sınırlı olarak ele alındığı görülmektedir. Kadının istihdam sorunlarını çözecek seviyeye getirilmesi ve girişimciliğini sağlayıcı, daha kapsamlı stratejilerin geliştirilmesi gerekmektedir. Yerel yönetimler tarafından kadınlar için açılan kursların onları evin içine kapatacak, ev ekseninde çalışmalarını sağlayan nitelikte değil aksine topluma katacak şekilde olması gerekmektedir. İŞKUR’un iş başvurusu için kayıt formlarında kadınların yazdığı mesleklerinin tanımlanmış meslek sözlüğünde olmamasından dolayı vasıfsız olarak kaydolmasının önlenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde kadınlar çalışma hayatına adım atamayacaklar ya da meslekleriyle ilgisiz işlere başvurmuş olacaklardır. İŞKUR’un kurslarının kadınların işgücüne katılması üzerindeki etkisi yerel yönetimlerce incelenmelidir.
154
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
3.5.2. Kreş Hizmetleri
Bakım kelimesi kişinin bakımla ilişkili olan davranışları ile, bakmakla yükümlü oldukları bireylere duydukları sevgi, şefkat v.b. duyguları barındırır. Bakım emeği, içinde bu duyguları barındırdığından sevgi, şefkat duyduğumuz aile bireylerine (anne, baba, çocuklar vb.) bakarız. Yani bakımını üstlendiğimiz kişilerle aramızda her zaman bakım emeği ile bütünleşen, duygusal bağ olarak nitelendirdiğimiz bir bağ vardır. İşte bu duygusal bağ bakım emeğini diğer piyasalaşmış olarak adlandırdığımız emek kategorisinden ayırır. Ev işlerini piyasadan bulunan üçüncü kişilere yaptırabilir; fakat ölçümlenemeyen duygusal emek işin içine girdiğinde bakım işlerini yaptırmak ev işlerini yaptırmak kadar kolay olmamaktadır. Öte yandan, çocuk ve aile büyüklerinin bakım işi toplumumuzun büyük bir kısmı tarafından kadının sorumluluğunda görülmüştür. Dolayısıyla toplumun omuzlarına yüklediği bu sorumlulukla anneler, çocuklarını bakıcı ile büyüttüklerinde vicdan azabı çekmektedirler (Özkaplan, 2009). Ülkemizde okul öncesi yaş grubuna dâhil ettiğimiz çocukların bakım sorumluluğu, kamunun sorumluluğu olarak görmek yerine, başta anne olmak üzere ailenin yaşlı fertleri tarafından üstlenilmesi gereken bir sorumluluk olarak görülmektedir. Kamu tarafından sağlanan bakım hizmetlerinin yetersiz olduğu, özel sektör tarafından sağlanan bakım hizmetlerinin ise erişim açısından maliyetli olduğu söylenebilir. Yine, bakım hizmetlerinde bölgesel eşitsizliklerin olduğunu da vurgulamak gerekmektedir. Ülkemizde çocuk bakım hizmetlerinin ve okul öncesi erken çocukluk bakım hizmetlerinin yeterince yaygınlaşmadığını, var olanların ise maliyet açısından kadını özellikle iş hayatına katılırken karar verme aşamasında bir maliyet hesabına sürüklediği anlaşılmaktadır. Kadınların işgücüne katılamamalarının en önemli nedenleri arasında çocuk bakımını üstlenmeleri gelmektedir. Kreş, bakımevi, gündüz bakımevlerinin yetersiz olması, mevcut olanların ise maliyetlerinin yüksek olması kadını mal ve hizmet üretmekten, üretime, işgücüne dâhil olmaktan alıkoymakta; çalışmak kadınlar için ikincil bir işlev kazanmaktadır. Ülkemizde kadınların çalışma hayatına ilk adım atmalarında ve çalışma hayatlarını sürdürüp sürdürememelerinde çocukların bakımı önemli bir etkendir. Bir çok diğer ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de çocuk bakımını aile fertleri içerisinde anneler yüklenmişlerdir. Ancak ailelerin gelir düzeyi arttığında çocuk bakımını bir başkasına devrettiği görülmektedir. Toplumun çocuk bakımı görevinden kaçarak bakımı kadınların sorumluluğunda görmeleri, kadınların toplumsal hayattan dışlanmalarına sebep olmaktadır.
Kadınların Toplumsal Hayata Katılımı ve Yerel Yönetimler: Türkiye İçin Bir Değerlendirme
155
Kadınların işgücüne katılımının çocuk bakımından dolayı sekteye uğraması sebebiyle kadın erkeklerden daha tecrübesiz duruma düşmektedir. Sonrasında bakım sorumluluğunu üzerinden atsa da bu sefer de kadınların önüne tecrübesizlik sorunu çıkmaktadır. Oysa ki, çocuk bakım hizmetlerinin kadınların kendi özel alanlarından toplumsal alana dâhil olmalarında etkisi son derece önemlidir. Kadınların bireysel olarak çözüm üretme kapasitesinin oldukça sınırlı olduğu çocuk bakımı işinde yerel yönetimlerin görev üstlenerek kadınların bu yükünü paylaşmak amacıyla yoksul bölgelerde ücretsiz olarak, diğer bölgelerde ise düşük ücretli olacak şekilde çocuk bakım merkezleri ve okul öncesi öğretim kurumları kurmaları, kadınların iş bulma ve ev dışına çıkması bakımından önemli bir teşvik unsuru olabilir. Yerel yönetimler için bir başka öneri de özel eğitim görmesi gereken çocuklar için ayrı kreşler oluşturulmasıdır. Aynı zamanda bu nitelikteki çocukların ailelerinin eğitimi için de gerekli bütçe ayrılmalıdır. 3.5.3. Evde Bakım Hizmetleri
Yerel yönetimler eliyle yürütülen evde bakım hizmetleri yardıma muhtaç olan, günlük ihtiyaçlarını karşılayamayan belde yaşayanlarına verilmektedir. Evde Bakım Hizmeti, hizmeti alacak kişinin gereksinimine göre farklılıklar gösterebilmektedir. Evde Bakım Hizmetlerinde sunulan hizmetler arasında; günlük ev işleri (temizlik, bulaşık, çamaşır, ütü vb.), ihtiyaç sahibinin şahsi ihtiyaçları (banyo, tuvalet, egzersiz, basit sağlık yardımı), günlük sıcak yemek sağlanması, alışveriş veya ev dışı özel işler için akran veya ulaşım aracı sağlanması, basit sağlık ihtiyaçları (iğne, pansuman, ilaç alımı, tansiyon ölçümü) için eve günün belirli saatlerinde hemşire veya bir sağlık görevlisinin uğraması, ev içerisinde ihtiyaca yönelik mekansal düzenleme yapılması, teknik ekipman (hasta yatağı, tutamak, özürlüler için asansör veya rampa vb.) sağlanması, günün belirli saatlerinde veya belirli periyotlarda ihtiyaç sahibinin rehabilitasyon merkezi, toplum merkezi, yaşlı merkezleri (kültürel ve sosyal faaliyetler için), gençlik merkezi gibi sosyal katılım ve tedavi imkanlarının bulunduğu merkezlere götürülmesi yer almaktadır. Türk toplumunda hasta, yaşlı ve engelli aile fertlerine bakım hizmetlerinin yerine getirilmesi, kontrol edilmesi genel olarak kadınların sorumluluğu altına bırakılmaktadır (Aydın, 2009). Yaşlı ve hasa bakımı ile ilgilenme zorunluluğu da, kadınların toplumsal aktivitelere katılımını olumsuz etkilemektedir. Örneğin, bu zorunluluklar altında olduğunu düşünen kadınlar, işgücüne ya hiç katılamamakta ya da işten ayrılmak durumunda kalmaktadırlar. Bu da kadınlar için aynı zamanda ekonomik zorluklar anlamını taşımaktadır. Hem bakım hizmetini gören hem de çalışan kadınlar içinse destek sağlanmadığında, durum ailelerin parçalanmasına kadar gitmektedir.
156
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Dolayısıyla yerel yönetimlerce kentte çalışan kadınlar için aile içindeki sorumluluklarını azaltacak uygulamaların yapılması gerekmektedir. Evde bakım hizmetleri bireylerin hem kendi evlerinde hem de çevrelerinde yaşam kalitesini artırırken, hizmeti gören kişinin de işgücüne ve sosyal hayata karışmasını sağlayacaktır. 3.6. Kentsel Hizmetler Kenti oluşturan sokaklar, caddeler, meydanlar, kafeler, parklar ve sinemaların kadınların kente ve dolayısıyla topluma katılımını sağlamalarındaki rolleri büyüktür. Yerel yönetimlerin kentle ilgili güvenilir ve kentte yaşayan herkesi içeren bilgiler elde edebilmesi için bir “Bilgi Sistemi” kurulmalıdır. Bu bilgi sisteminde istatistik verileri, kadınlarla ilgili politikalar geliştirilmesine uygun olmalıdır. Böylece, özellikle kadınların yerel yönetimlerden kentle ilgili talepleri ve beklentileri doğru bir şekilde öğrenilmiş olacaktır. Veriler ışığında ayrıca kadınların kentin imkânlarından ne ölçüde faydalanabildiklerinin saptanması da kadınlar açısından önemli gelişmeler sağlayacaktır. Böylece kentle ilgili düzenlemelerde kadınlar da kent kararlarına katılmış olacaklardır. Kentlerdeki fiziki şartlar, mimari yapılar ve ulaşımın, büyük ölçüde engelliler ve kadınlar başta olmak üzere, dezavantajlı gruplar dikkate alınarak tasarlanmadığı görülmektedir. Dolayısıyla, kent yaşamı engelli kadınların hareketi için de oldukça zor olmaktadır. Örneğin, kadınlar kentte yaya yollarını ya da toplu taşıma araçlarını kullanmaktadırlar. Dolayısıyla toplu taşıma hizmetlerinde ve yayaların kullandıkları yolların yapısı kadınlar için kolaylaştırıcı olmalıdır. Kadınlar pazar arabalarını taşımakta mahallelerinde yapılan kaldırımların uygun olmaması sebebiyle güçlük çekmektedirler. Ayrıca, kadınlar yaya kaldırımlarında bebek arabası, çanta, topuklu ayakkabılar ile yürürler. Bu sebeple rampalar, kaygan buzlu zemin, çamur kadınlar ve özellikle engelli kadınlar için hayatı zorlaştırmaktadır. Oysaki ufak düzenlemelerle bu problemlerin önüne geçilebilir. Örneğin, yaya alanları kadınların hareketini kolaylaştırıcı malzemeler kullanılarak döşenebilir. Merdivenler ile alt-üst geçitler ise kadınların hem hareket açısından hem de kullanabileceği tarzda güvenli hale getirilebilir. Kentteki trafik ışıklarından geçerken sürenin de kadınlara göre ayarlanması mümkündür. Yerel yönetimlerce alınabilecek düşük maliyetli ancak kadınlar açısından etkileri büyük politika ve uygulamalardan bazıları aşağıda sıralanmaktadır. Kadınlar ışıklardan pazar arabalarıyla, çocuk arabalarıyla, bazısı topuklu ayakkabısıyla geçmektedir. Özellikle mahalle içerisindeki
Kadınların Toplumsal Hayata Katılımı ve Yerel Yönetimler: Türkiye İçin Bir Değerlendirme
trafik ışıklarındaki süreler kavuşturulması muhtemeldir.
ayarlanarak
problemin
157
çözüme
Kadınlar hava karardıktan sonra genelde toplu taşıma araçlarını kullanamamaktadırlar. Bunun başlıca sebebi güvenlik problemidir. Bu nedenle, kadınlar için iki durak arasında da inişi sağlayacak tarifeler uygulanabilir. Kadınların topluma katılımını artıran park, sahil, spor alanlarında yapacakları faaliyetler de hava karardıktan sonra sınırlı olmaktadır. Bunun birincil sebebi toplu taşıma araçlarını kullanımında olduğu gibi güvenlik problemidir. Oysa, kadınları özellikle sosyal hayata katacak bu tür kamusal alanların günün her saatinde kullanımının sağlanması yerel yönetimlerin başlıca görevleri arasındadır. Özellikle ana yol olmayan caddelerin ıssızlığı, karanlığı için gerekli düzenlemelerin yapılması aydınlatma konusunda önemlidir. Kadınların topluma katılımında fayda sağlayan bir diğer etken de eğlence ve spor hizmetleridir. Erkeklerin spor yapmalarını sağlayan saha ve alanlar mevcutken kadınlar için sadece parklara yapılan kadın, erkek ve bazen de çocukların kullandığı spor aletleri mevcuttur. Bu aletlerle muhtemelen kadınların parkta çocukları oynarken spor yapmalarını amaçlamış olsa da, herkesin kullanımına açık olması parka gelen çocuklar tarafından dahi kullanılması sebebiyle işlevselliğini yitirmiştir. Bunların yerine kadının sağlığı da düşünülerek yüzme, fitness, voleybol, basketbol gibi hizmetleri de içeren daha uzun zamanlı ve dönemli spor yapmasını sağlayan ücretsiz ya da düşük ücretli spor merkezleri açılmalıdır. Bu merkezleri değişik kentin değişik statülerinden kadınların kullanacağı düşünülerek uygulamalar açık ya da kapalı olarak düzenlenmelidir. Bazı belediyelerin uygulamakta oldukları “hobi bahçeleri” mevcuttur. Bu bahçeler kadının ev dışından çıkartılıp, sosyal yaşama katılımını sağlamaktadır. Uygulamanın diğer belediyelerde de hayata geçirilmesi sağlanmalıdır. Kadınların büyük bir çoğunluğu günümüzde ev işçisi konumundadırlar. Kadınların ev içerisinde ürettiklerini pazarlarda satarak hem ekonomiye hem de topluma katılabilmeleri için semt pazarları açılması önemli bir gelişme olacaktır.
158
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
3.7. Eğlence ve Dinlenme Hizmetleri Yerel yönetimler kadın ve genç kızların psikolojik ve fizyolojik gelişimlerini sağlayacak, onları ev merkezli özel alanlarından çıkartarak sosyal yaşama katacak, boş zamanlarını değerlendirmelerini sağlayan, kişisel özelliklerine uygun, eğlendirici ve dinlendirici aktiviteler sunarak kadınların iş yükü yorgunluklarını atmasını sağlayacak, onları ruhen dinginliğe ulaştıracak, rutin yaşamlarından uzaklaştıracak çeşitli hizmetler sunmalıdır. Bu hizmetler içerisinde nelerin sunulacağının belirlenmesinde kadınların eğlence tercihleri araştırılmalıdır. Bazı yerel yönetimlerin düzenlendiği tarih, kültür gezileri ve bu kapsamdaki müze gezileri kadınların sosyalleşme ihtiyacını karşılar niteliktedir. Fotoğrafçılık, müzik, el sanatları kursları da kadınların kendini geliştirmesinde maddi manevi destekler sunmaktadır.
Sonuç ve Öneriler Kadınlar tarih boyunca cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığı ile karşı karşıya kalmışlardır. Toplumda konumlandırılışları erkeklerden daha düşük düzeyde olmuş, erkeklere nazaran daha az hak sahibi olmuşlardır. Örneğin kadın istihdamının başlangıç noktası olan Sanayi Devrimi’ne bakıldığında, kadın erkeklerle aynı işleri yapmış, aynı kötü ve sağlıksız şartlarda çalışmış; ancak ucuz iş gücü olarak görülmüş, emeği sömürülmüştür. Ülkemizde de eşitliğe yönelik bazı gelişmeler kaydedilmesine rağmen kadınlar halen ayrımcılığa maruz kalabilmektedirler. Toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü ve ataerkil yapı kadınların sınırlarını özel alan olarak nitelendirdiğimiz ev içi alan olarak çizerek kadınların toplumsal hayatta bir varlık gösterememelerine sebep olmuştur. Kadınların eşitliği ile ilgili yasal düzenlemelerin toplumsal hayata yeterince yansımaması, parlamentodaki düşük temsil oranı, karar mekanizmalarına, işgücüne, eğitime katılamama, kadınların toplumsal hayata da katılamamasını beraberinde getirmiştir. Oysaki kadınlar; hem aile içerisindeki ilişkiler açısından, hem de toplumda anahtar rol oynamaktadırlar. Kadınların oynayabilecekleri bu rolün farkına varmaları ve kadınların bu potansiyellerini kullanmaları topluma katılmaları sayesinde gerçekleşecektir. Bu amaca ulaşabilmek için de sivil toplum ve merkezi yönetim kadar yerel yönetimlerin de üzerine düşen görevler bulunmaktadır. Kadınlar için yapılan yasal düzenlemelerin toplumsal hayata yansıması, insan haklarından tam anlamıyla yararlanmaları, ayırımcılıklardan arınmaları, topluma katılarak yaşadıkları yerlerde güçlenmeleri, yerel yönetimlerin belirleyeceği politikalar sayesinde teşvik edilebilir.
Kadınların Toplumsal Hayata Katılımı ve Yerel Yönetimler: Türkiye İçin Bir Değerlendirme
159
Yerel yönetimlerin, toplumun yarısını oluşturan kadınların topluma daha fazla katılımı ve onların daha fazla temsili için oluşturabileceği politikalar ve alabileceği önlemlerden bazıları, aşağıda başlıklar halinde sıralanmaktadır. Her yerel yönetim kendi sınırları içerisinde kadınların topluma katılımlarının önündeki engelleri somut ve yerel bazlı olarak görmek amacıyla veri toplama ve analiz etme yoluna gitmelidir. Yerel yönetimlerin bu çalışmalara illerindeki üniversitelerin, kadın örgütlerinin katılımını sağlamalıdır. Yerel yönetimler hizmet üretirken cinsiyetçi politikalardan kaçınmalı, kadınların talepleri doğrultusunda projeler üretmeli ve kadınları karar alma süreçlerine katmak için yenilikçi yöntemler aramalıdırlar. Toplumumuzdaki kadınlara yönelik önyargılardan kaynaklanan toplumsal hayata katılımı engelleyen faktörlerin ortadan kaldırılması için yerel yönetimler eğitim ve kültür etkinlikleri düzenlemeli, kadınların işgücüne katılımı için de gerekirse sosyal destekli uygulamalar gerçekleştirmelidirler. AB ülkelerindeki uygulamalara benzer şekilde, yerel bazda ‘yerel eşitlik büroları’ kurulmalıdır. Stratejik Planlamada kadınlara yönelik faaliyetler ve yeterli sayıda proje yer almalıdır. Ayrıca, “cinsiyete duyarlı stratejik plan” ve “cinsiyete duyarlı bütçeleme” yolunda somut adımlar atılmalıdır. Başta okullaşma oranı düşük olan bölgeler olmak üzere kadınların ve kız çocuklarının eğitimleri önündeki sınırlayıcıları ortadan kaldıracak yerel düzeyde politikalar geliştirilmeli ve projeler üretilmelidir. Ayrıca, kendi sınırları içerisinde yer alan yurt, pansiyon gibi öğrencilerin kalacakları yerlerin STK’lar ve üniversiteler işbirliğinde sayıca çoğaltılmasını ve uygun fiyata barınma imkânını sağlamalıdırlar. Kadınların hem topluma katılmaları, hem de halk kütüphanelerini kullanarak eğitimlerini geliştirilmesi amacıyla halk kütüphanelerinin yakınına kadınların çocuklarını bırakabilecekleri oyun alanları kurulmalıdır. Ülkemizde bakım hizmeti sorumluluğu ailede kadınlardan sonra kız çocuklarına yüklenmiştir. Kız çocuklarının küçük kardeşlerine bakmaları örgün eğitimlerini sekteye uğratmaktadır. Oysa ki, yerel yönetimlerin mahalle bazında açacakları kreşler bir nebze de olsa kız
160
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
çocuklarının bu yükü kamuya devrederek okullarına devam etmelerini sağlayacaktır. Kadın sağlığı da kadınların topluma katılımını etkileyen önemli faktörlerdendir. Sağlıksız kadın ev içerisinde kalarak topluma katılamamaktadır. Yerel yönetimlerin kadınların sağlığı ile yapabileceği hizmetler öneriler bazında şu şekilde sıralanmaktadırlar: Bu bilinçle, yerel yönetimlerin kadınların sağlığı ile ilgili politikaları, kadınların sağlık hizmetlerine ulaşması kentte yaşayan her cins için eşit olmalı, farklılıklar görülmemelidir. Kadınlar doğurgan özelliklerinden dolayı erkeklere oranla daha fazla ek sağlık hizmetlerine ihtiyaç duymaktadırlar. Dolayısıyla birincil kullanıcı olan kadınların yararlanacağı sağlık hizmetlerinin yerel yönetimlerce sayıca çoğaltılması ve durumlarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Örneğin, mobil sağlık taraması yapılarak sağlık hizmetlerinin her kesime ulaştırılması sağlanmalıdır. Kadınların kendilerine sunulan sağlık hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlandırılmaları gerekmektedir. Bütçeden sağlıkla ilgili gerekli aktarımlar yapılmalıdır. Kadınların yaşamış oldukları şiddet, bazı kadınların evlilikleri boyunca yaşadıkları baskılar, bunalımlar, karşılaştıkları toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden dolayı ruh sağlıklarının bozulması durumu söz konusudur ve kadınların topluma katılımını engellemektedir. Dolayısıyla yerel yönetimlerin psikolojik danışma hizmetlerini yaygınlaştırması gerekmektedir. Kadın sağlığının sadece üreme sağlığına indirgenmemesi gerekmektedir. Bunun yanında kadına, Kadın Danışma Merkezi, Toplum Merkezleri gibi psikolojik destek sağlayacak birimlerinde oluşturulması gerekmektedir. Bu danışmanlık merkezlerinden sadece kadınların değil erkeklerin de hizmet alabilmelerinin önü açılmalıdır. Çünkü bu merkezlere başvuran kadınların sorunlarının çoğu erkek kaynaklıdır. Kentteki mekân dağılımları bireylerin sosyal, kültürel, toplumsal katılımına yardımcı olacak şekilde, her iki cins için kentte eşit bir biçimde konumlandırılmalıdır. Kente dair bu tür düzenlemeler kent sakinlerinin de karar alma mekanizmalarına katılmasını sağlayacaktır. Kadınların kentte hareketinin sınırlı olduğu görülmektedir. Dolayısıyla kadınların boş zamanlarını değerlendirebileceği, spor
Kadınların Toplumsal Hayata Katılımı ve Yerel Yönetimler: Türkiye İçin Bir Değerlendirme
161
yapabileceği alanların oluşturulmasında öncelikli sorumluluk yerel yönetimlere düşmektedir. Kadınlar belirli saatten sonra, özellikle akşam hava karardıktan sonra sokağa çıkmayı güvenli bulmamaktadırlar. Kadınların topluma katılımını sağlayan mekânsal alanlardan park, bahçe, spor alanları için gerekli aydınlatma ve güvenlik önlemlerinin alınması gerekmektedir. Kadınlar yine belirli saatten sonra toplu taşıma araçlarını da kullanamamaktadır. Dolayısıyla kadın için belirli saatten sonra durak dışı ya da iki durak arasında yolcu indirip bindirebilmelidir. Kadınların sağlık hizmetlerini alacakları birimlere özellikle doğumevlerine ücretsiz ulaşımın sağlanması yerel ve merkezi hükümetlerce sağlanabilir. Dolmuş ve minibüslerde ücretlerde öğrenci indirimi gibi kadınlara da indirim sağlanmalıdır. Yerel yönetimler alt yapılarda da kadınlara yönelik dönüşümlerde bulunmalıdırlar. Kentsel yapının pazar, çocuk ve engelli arabalarının kullanımını ve yaya ulaşımını kolaylaştıracak şekilde düzenlenmelidir. Örneğin, kadınlar çocuk arabası, pazar çantası taşıyabilirler ya da ayakkabıları erkeklerin giydikleri ayakkabılardan daha farklı, genelde topukludur. Dolayısıyla ışık geçişlerini bile bu etkenlere göre ayarlamak gerekmektedir. Yerel yönetimlerin kadınların toplum içerisinde sosyal olarak yer almaları için, sosyal uygulamalara yer vermeleri gerekmektedir. Kentte yaşayan vatandaşlar için ilgi alanlarına yönelik katılacakları sosyal, kültürel aktiviteler üretilerek topluma katılımları sağlanmalıdır. Kadını iş bulmaktan alıkoyan, işten ayrılma nedeni olan ya da yükselmesini engellen başlıca etkenler arasında çocuk bakımı yer almaktadır. Kadınlar yerel yönetimlerle bu sorunun bölüşülmesi yolu ile çözüm yolları bulmalıdır. Kadına doğum öncesi ve sonrası tanınan haklar örneğinde olduğu gibi, çocuk bakımında devlet ve yerel yönetim destekli bakım hizmetleri kadınların işgücüne katılmasında etkin rol oynayacaktır. Yerel yönetimlerin açacağı bakımevleri ve kreşlerden bakım ihtiyacı çocuklara sahip tüm kadınlar yararlanmalıdırlar. Kreşler sadece çalışan kadınların fayda sağlayacağı bir yapıya dönüşmemelidir. Kreşlerin çalışmayan ama topluma katılmak, sosyalleşmek isteyen kadınlar için de belirli bir zaman dilimi açacağı unutulmamalıdır.
162
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Kadınların çalışma hayatını engelleyen sebeplerden biri de hasta, yaşlı bakımıdır. Yaşlanan bir toplum olduğumuz göz önünde bulundurularak yaşlı bakımıyla ilgili tüm yükün kadınların sırtında olması önlenmelidir. Yerel yönetimlerin sağlamış olduğu kreş, yaşlı, hasta bakımevleri kadınlar için yeni istihdam alanları demektir. Hizmetin azalması ise kadınların hane içindeki karşılıksız çalışmalarının artması demektir. Yerel yönetimlerin yaşlı bakım evleri için de politikalar üretmesi gerekmektedir. Meslek örgütleri ile işbirliği yaparak kadınların işyerlerinde uygulamalı eğitim alması sağlanmalıdır. Kadınların sadece iş bulmakla çalışma hayatına katılmasının ötesinde mikro kredi uygulamalarından da yararlandırılması sağlanarak, girişimcilik açısından yönlendirilmelidirler. Kadınların ev içerisinde ürettikleri satabilmeleri için tezgâhlar için kira ödeme şartı olmadan pazarlar oluşturulmalıdır. Engellilerin iş bulmaları kadar işe gidip gelmeleri de kentteki ulaşım sorununun da etkisiyle zor olmaktadır. Bu sebeple engelli kadınlar için öncelikle kendi ev ortamlarında çalışabilecekleri bir iş ortamı oluşturulması sağlanmalıdır. Günümüzde kadına yönelik aile içi şiddetin gün geçtikçe arttığı yadsınamaz bir gerçektir. Şiddet gören kadın toplumdan kopmakta, kendini güvenini kaybetmekte, asosyal bir yaşam sürdürmektedir. Belediye Kanunu’na göre nüfusu 50.000 nin üzerinde olan belediyelerin, Kadın Sığınmaevi açmak zorunda olduğunu belirtilmektedir. Kadına yönelik şiddete karşı önlemler arasında en önemli yeri tutan Kadın Sığınmaevleri’nin sayısının yetersiz olduğu görülmektedir. Hatta kanuni bir zorunluluk ta olmasına rağmen bu şartı taşıyan belediyelerden bazılarının halen Kadın Sığınmaevleri açmadığı görülmektedir. Açan belediyelerin birçoğunun ise bunu sadece kanunda olması sebebiyle yaptıklarından kamusal hizmetten ziyade personel destek hizmeti şeklinde sunmaktadırlar. Sığınma evlerinin kadınların içerisinde bulunduğu sorunların çözümü, kadının güçlendirilmesi, haklarını öğrenmesi, toplum hayatına katılmalarında etkili olacak şekilde hizmet vermesi gerekmektedir. Şiddetle mücadelede en önemli süreçlerden biri de hukuki işlemlerdir. Kadınlar adli yardım süreçlerinde avukatların değişmesi, avukatlara ulaşmada güçlük çekilmesi, ücret sıkıntısından dolayı avukatlar
Kadınların Toplumsal Hayata Katılımı ve Yerel Yönetimler: Türkiye İçin Bir Değerlendirme
163
tarafından kadınlara yeterince bilgi aktarımı yapılmaması gibi sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Kadınların bu süreci sıkıntısız atlatmaları için yerel yönetimler ile barolar arasında işbirliği içerisinde barolarda kadınlarla ilgili birimler kurulmalıdır. Kadın Konukevlerinin sayısının artırılması gerekmektedir. Yerel yönetimlerin kadın bakış açısını yerleştirmek için özellikle yönetici nitelikli kadın çalışan sayısını artırması gerekmektedir. Kent konseyleri oluşturulurken cinsiyet eşitliğinde denge sağlanarak kadınların da katılımı sağlanmalı, rolleri belirlenmelidir. Kent konseylerine katılıma bakıldığında öteden beri güç sahibi olan örgüt ve temsilcilerin yer aldığı, kadın sayısının erkeklere oranla az olduğu görülmektedir. Bu nedenle, yerel yönetimlerin başta kadınlar olmak üzere, Kent Konseylerinde kentteki paydaşların daha adil şekilde yer almalarını sağlamaya özen göstermesi gerekmektedir.
Kaynakça Alkan, Ayten (2006), Belediye Kadınlara da Hizmet Eder, Ankara, KADER. Alkan, Ayten (2005), Yerel Yönetimler ve Cinsiyet, Kadınların Kentte Görünmez Varlığı: Ankara Araştırması, Ankara, Dipnot Yayınları. Altındal, Aytunç (1991), Türkiye’de Kadın: İnceleme, İstanbul, Anahtar Kitaplar Yayınları. Aras, Gökşen (2013), “Kadının Tanımlanması ve İşgücüne Dâhil Edilmesi: Temel Sorunlar, Çözüm Önerileri ve Değerlendirmeler”, Türkiye’de Kadının İşgücüne Katılımı, Berna Tokuroğlu (Ed.), Ankara, Güneydoğum Derneği, Poyraz Ofset Matbaacılık. Atauz, Akın (2004), “Toplumsal Cinsiyet, Mekân ve Kentler”, Mimarist, Sayı: 14, s. 54-58. Ayata, Ayşe (1990), “Türkiye’de Kadının Siyasete Katılımı”, Kadının Bakış Açısından 1980’ler Türkiyesi’nde Kadın, Şirin Tekeli (Ed.), İstanbul, İletişim Yayınları. Aydın, Murat (2009), Sosyal Politikalar ve Yerel Yönetimler, İstanbul, Yedirenk Yayınları. Batal, Salih (2011), “Avrupa Birliği Yönetime Katılım İlkesinin Türkiye Uygulaması Örneği: Kent Konseyleri”, Kent Konseyleri Sempozyumu Bildiri Kitabı, Enes Battal Keskin (Ed.), Bursa. Berktay, Fatmagül (2004), “Kadınların İnsan Haklarının Gelişimi ve Türkiye”, Sivil Toplum ve Demokrasi Konferans Yazıları, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Kuruluşları Eğitim ve Araştırma Birimi. Can, Mustafa ve Aygül Fazlıoğlu (2012, Dezavantajlı Nüfus Gruplarının Durumunun İyileştirilmesi ve Sosyal İçermenin Sağlanmasına Yönelik Öncelikli Politika ve Önlemler, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı. Çelik, Abdullah ve A. Vahap Uluç (2009), “Yerel Siyasette Temsil Üzerine Bir Çalışma”, İ.Ü. SBF Dergisi, Sayı: 41, s. 215-231.
164
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Dedeoğlu, Saniye (2009), “Eşitlik mi Ayrımcılık mı? Türkiye’de Sosyal Devlet Cinsiyet Eşitliği Politikaları ve Kadın İstihdamı”, Çalışma ve Toplum Dergisi, Sayı: 2, s. 41-54. Dünya Kalkınma Raporu (2012), Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kalkınma, Washington D.C. Ecevit, Yıldız (2009), Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği: Sorunlar, Öncelikler ve Çözüm Önerileri, İstanbul, TÜSİAD, KAGİDER. Emrealp, Sadun (2010), Türkiye’nin Katılımcı-Demokratik Yerel Yönetim Modeli Olarak Dünyaya Armağanı: Kent Konseyleri, İstanbul, UCLG-MEWA Yayınları. Es, Muharrem (2008), “Kent ve Kadın”, Kadın Çalışma ve Toplum, Fatma Fidan ve Tuncay Yılmaz (Ed.), Sakarya, Sakarya Yayınları. Gökçimen, Semra (2008), “Ülkemizde Kadınların Siyasal Hayata Katılım Mücadelesi”, Yasama Dergisi, Sayı: 10. KADER (2006), Cinsiyet Eşitliği Yolunda Yerel Politikalar, Ankara, KADER-Yerel Siyaset Çalışma Grubu. Karataş, Sultan, Ülker Şener ve Nur Otaran (2008), Kadın Sığınmaevleri Kılavuzu, T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü. Önder, Nurcan (2013), “Türkiye’de Kadın İşgücünün Görünümü”, Çalışma Dünyası Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, s. 35-61. Önder, Özgür, “Yerelleşme ve Yerel Demokrasinin Güçlendirilmesi Bağlamında Yerel Katılım, Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 18, s. 311-326. Özkaplan, Nurcan (2009), “Duygusal Emek ve Kadın İşi/Erkek İşi”, Çalışma ve Toplum Dergisi, Sayı: 2, s. 15-24. Öztop, Hülya, Arzu Şener ve Seval Güven (2008), “Evde Bakımın Yaşlı ve Aile Açısından Olumlu ve Olumsuz Yönleri”, Yaşlı Sorunları Araştırma Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, s. 39-49. Sargın, Ayşe (2013), Yerelde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İçin Araçlar ve Mekanizmalar, Ankara, Mattek Matbaacılık Basım Yayın Tanıtım Tic.San.Ltd.Şti. Sarıeroğlu, Jülide (2009), “Çalışma Hayatı ve Kadın”, Çelik İş Sendikası Dergisi. Şener, Ülker (2011), Kadın Çalışmalarında Sosyal Etki Analizi, Ankara, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı. Şimşek, Mevlüdiye (2008), Küreselleşen Dünyada Kadının Ekonomik Konumu, Bursa, Ekin Yayınevi. Tosun, Zehra ve Aslıhan Burcu Öztürk (2010), Kadın Sığınmaevi Modelleri Türkiye ve Çeşitli Ülke Uygulamaları, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü. Tutar, Filiz ve Handan Yetişen (2009), “Türkiye’de Kadının Ekonomik Kalkınmadaki Rolü”, Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 2, s. 116-131. Yavuz, Öznur (2015), Kadınların Toplumsal Hayata Katılımında Yerel Yönetimlerin Rolü, İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Yıldırım, Uğur, Şerif Öner, Hüseyin Aksu ve Melike Tatlı, “Yerel Temsil ve Katılım Bağlamında Belediye Meclisleri: Kahramanmaraş ve Sivas Örnekleri”, MKÜ SBE Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 15, s. 507-530.
III. BÖLÜM
YEREL HİZMETLERDE ÖLÇEK VE PLANLAMA SORUNLARI
YEREL YÖNETİMLERDE ÖLÇEK ÜZERİNE TEORİK BİR İNCELEME Muharrem GÜNEŞ* Mahmut ÖZDEMİRKOL**
Giriş Yerel aktörlerin merkezi aktörlere karşı verdikleri egemenlik mücadelesi ile gelişen demokrasi temelinde yerel yönetimler, yerel aktörlerin merkeze karşı kendi özgürlük ve egemenlik alanlarını koruma mücadelesinin bir sonucudur. Yerel yönetimler sadece bu temelde bir siyasal birim değildir; aynı zamanda müşterek yerel ihtiyaçların karşılanmasında verimlilik ve etkinlik gibi gerekçeler ile ekonomik bir yönü de vardır. Yerel yönetimler, esasen bir bütün olarak yönetim anlayışı, ciddi değişimler yaşamakta ve yeni anlayışlar etrafında yerel yönetimler de tartışma ve değişim olgusu etrafında önemli bir yer almaktadır. Siyasal ve toplumsal gerekçeler yerel yönetimlerin ölçeği tartışmalarında hatırı sayılır bir önemde bir yer tutmaktadır. Toplumsal ihtiyaçlara cevap verecek optimal bir denge düzeyi yerel birimlerin birleştirilmesini göstermekte ve verimlilik, etkinlik gibi gerekçeler ile savunulmaktadır. Diğer taraftan yerel yönetimlerin siyasi ve toplumsal temelde oynadığı önemli rol de korunmak istenilmektedir. Bu nedenle yerel yönetimlerde ölçek ve en uygun büyüklük boyutu bir sorunsal halini almakta ve tartışma içeriğini özellikle yerel yönetimlerin siyasal boyutu ve ekonomik boyutu oluşturmaktadır. Bu temelde ifade edilmektedir ki, ekonomik açıdan ölçeğin büyütülmesi daha verimi ve etkin olduğu gibi gerekçeler ile savunulsa da, büyüyen ölçekte de yerel unsurların katılımı ve demokrasi sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada yerel yönetimler ve yerel yönetimlerde ölçek sorunu teorik bir çerçevede tartışılmıştır. *
Prof. Dr., Mustafa Kemal mgunes92@gmail.com
** Mustafa
Üniversitesi,
Kemal Üniversitesi, m.ozdemirkol@gmail.com
Kamu
İktisadi Yönetimi
ve
İdari Anabilim
Bilimler
Fakültesi,
Dalı,
Doktora,
168
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
1. Kavramsal Çerçeve 1.1. Yerel Yönetimler Sosyal bilimlere konu olan birçok kavram için geçerli olduğu gibi yerel yönetim kavramı için de literatürde birçok farklı kavramla karşılaşmak mümkündür. Hayatın her alanında karşılaşılan ve önemi giderek artan yönetim, günümüzde, özel bir önem verilen bir bilim haline gelmiştir (Karakılçık, 2013: 15). Belirtmek gerekir ki, yerel yönetimlerin şekli ve yasal durumlarını belirleyen esasen merkezi hükümettir. Devletin merkezindeki hükümetin, yerel yönetimlere ve yerelliğe bakış açısı bu anlamda önemlidir. Bu nedenle öncelikle yerel yönetim kavramını açıklamadan önce merkezi yönetime kısaca değinmek gerekir. Bir görüşe göre, yerel yönetimlerin ortaya çıkışı hemen hemen merkezi yönetimlerin ortaya çıkışlarıyla birlikte değerlendirilir (Koçak, 2008: 15). Yönetimin, insanın tek başına yaşayamaması başka insanlarla mal, hizmet bilgi ve benzeri konularda karşılıklı ilişkiler içinde olması gibi ihtiyaçlardan beslenen sosyal bir ihtiyaç olduğunu söyleyen Eryılmaz, yönetimi, insanlık tarihi ile birlikte ortaya çıkmış beşeri bir ilişki olarak tanımlar (Eryılmaz, 2007: 2). Bir devletin yasama, yürütme ve yargı erkine ilişkin tüm yetkileri bir merkezde toplanır ve her iş tek merkezden yönetilirse buna merkeziyetçi yönetim denilir (Karakılçık, 2013: 18). Başka bir deyişle, merkezi yönetim, dar anlamda yönetsel yetki ve fonksiyonların, geniş anlamda ise hukuki, siyasi ve yönetsel yetkilerin merkezde toplanmasını ifade etmektedir (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 51). Merkezi yönetimin özelliklerini Eryılmaz 3 başlık altında toplamıştır (Eryılmaz, 2007: 2): 1. Kamu hizmetlerine ilişkin politika belirleme, karar alma ve yürütme yetkisinin merkezi organda olması, 2. Bu hizmetlere yönelik gelir ve giderleri merkezden yöneltilmesi, 3. Hizmetleri yürütecek personelin merkezden atanması. Merkezi yönetim, yönetim yetkisinin merkezde toplanmasını ve merkez dışı hizmet birimlerinin onun devamı şeklinde hareket etmesini ve hiyerarşik bir denetim sistemini gerektirmektedir (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 17). Bu ise yönetim açısından bazı zararlar getirmektedir. Bu zararların en başında hiyerarşik yapılanmanın doğası gereği bürokrasiyi artırması ve hizmet üretiminde gecikmelere yol açması gelmektedir (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 2). Bunun dışında halkın kamu hizmetlerine karşı ilgisini ve katılımının azalmasına da değinmek gerekmektedir (Eryılmaz, 2007: 61). Ancak, her şeyin merkezden yürütüldüğü ve tek elden karara bağlandığı yönetim anlayışı, günümüzde, geçerli değildir ve kamusal hizmetlerin halka en yakın hizmet birimlerince verilmesi anlayışı giderek önem kazanmaktadır (Karakılçık, 2013: 24).
Yerel Yönetimlerde Ölçek Üzerine Teorik Bir İnceleme
169
Günümüzde devletten ayrı bir tüzel kişiliğe ve kendisine özgü gelir ve giderlere sahip olan yerel yönetim birimleri, aynı zamanda yerel halka yönelik hizmet sunumlarıyla ve demokrasinin yerel düzeyde gelişimine sunduğu katkılarıyla her geçen gün önemi daha da artmaktadır (Koçak, 2008: 14). Zaten, tüzel kişilik belli bir topluluğun yararlanmasına ayrılmış malların yönetilmesini amaçlayan bir kavramdır; bu temelde yerel yönetimlerin tüzel kişiliği de yerel malvarlığının korunmasını, geliştirilmesini, topluluk üyelerinin gönencesini sağlamayı amaçla (Keleş, 2004: 33). Bütün bunlarla beraber gerçek şu ki, yerel yönetimlere olan ihtiyacın artmasının en önemli nedeninin merkezi yönetimin sakıncalarını gidermek olduğu belirtilebilir (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 45). Adem-i merkeziyet olarak bilinen ve siyasal bir kavram olan (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 52). Yerel yönetim, siyasi ve idari yetkilerin bir bölümünün merkezi idarenin dışındaki özerk ve tüzel kişiliği olan otoritelere aktarılmasıdır. Yani, ağırlıklı olarak, idari karar alma mekanizmalarının merkezde toplanmaması, merkezi yönetimden yerel yönetimlere doğru görev ve kaynak aktarımını ifade etmektedir (Bilgiç, 2009: 126). Merkeziyetçilik yönetimde birliği temsil ederken yerel ihtiyaçların karşılanması ise yerel yönetimler ile olmaktadır. Yerinden yönetim terimi çok değişik alan ve anlamlarda kullanılmakla beraber yerinden yönetim tüm yönetsel faaliyetlerin tek merkezde toplanmasını ve yönetilmesini içeren merkeziyetçiliğin panzehiri olarak algılanmaktadır (Şengül, 2013: 4-5). Yerel yönetimlerin temel özelliği, merkezin hiyerarşik denetimi dışında faaliyet yürütebilmesi ve belli bir özerkliğinin bulunmasıdır. Bir kuruluşun yerinden yönetim kuruluşu olarak sayılabilmesi için ayrı bir kamu tüzel kişiliğine, personelin bağımsızlığına, gelir kaynaklarına ve bütçeye sahip olması gerekir (Karakılçık, 2013: 24). Bugün daha da geniş bir anlamda kullanılan kavram, karar alma ve vergilendirme yetkilerini de içeren bir boyut kazanmıştır (Bilgiç, 2009: 126) Yerinden yönetimin yararları olarak şu hususlar ön plana çıkmaktadır: 1. Yerinden yönetimde yönetilenler, kendilerini doğrudan ilgilendiren faaliyetlerin yönetilmesinin bizzat sorumluluk alarak karar alma sürecine bağlanırlar. 2. Yerinden yönetim ayrıca politik eğitim için uygun bir çerçeve çizer kendi yerel sorunlarına ilgi duyan vatandaşlar ulusal sorunlara da ilgi duyarlar. 3. Yerel yönetimler, devlet ile birey arasında ara kurum görevi görmektedir. 4. Hizmetlerin daha rasyonel bir şekilde yürütülmesini sağlar (Şengül, 2013: 4-5).
170
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
1.2. Ölçek ve Optimal Ölçek Sorunsalı Yerel yönetimlerde optimum ölçek, yani, en uygun büyüklük konusu uzun bir süredir yerel yönetim konusu bağlamında en önemli ve güncel bir sorun veya konu konumundadır. Bunun başlıca sebebi hizmetlerin yerine getirilmesinde verimlilik ve etkinlik sorununun önemli bir yer teşkil etmesindendir. Nitekim, yönetimin en kadim sorunu veya sorusu verimlilik ve etkinliğin nasıl sağlanacağıdır. Yerel yönetim araştırmacıları ve politikacılar açısından yerel yönetim bağlamında verimlilik ve etkinliğe ulaşmak için önemli bir araç ve sorunsal alanını en uygun ölçeğin bulunması oluşturmaktadır. Belirtmek gerekir ki, ölçek esasen ekonominin bir alanıdır ve içeriği esasen ekonomik argümanlara sahiptir. Yerel yönetimlerde etkinlik, verimlilik denilince bunun en uygun büyüklük anlamında “optimal ölçek” kavramının kullanılması ve yerel küçük birimlerin birleştirilmesi üzerinde durulmaktadır. Optimal ölçek kavramının ne olduğu veya nasıl oluşturulacağı konusunda henüz bir anlaşmanın olduğu söylenemez. Kavramın, birçok kişi tarafından farklı anlamlarda tanımı yapılmaktadır. Örneğin Tortop, optimal ölçek kavramını bir yerel yönetim birimi olan belediyeler açısından belediyenin kamu hizmetlerini etkin bir şekilde sunulmasını sağlayacak nufusa ve alana sahip olması olarak tanımlamaktadır. Capello ve Roberto’ya göre optimal ölçek, etkin ve verimli büyüklük anlamına gelmektedir ve yerleşim yapısının ekonomik yönünü ifade etmektedir (Korkmaz, 2017: 456). Buradan yola çıkarak denilebilinir ki, optimal ölçek esasen yerel yönetimlerin verimli ve etkin işleyebilmesi için sınırlarının ve nüfusunun ne kadar olması gerektiği ile ilgilidir. Yukarıda da değinildiği gibi, ölçek sorunu esasen ekonomi ile ilgili bir olgudur ve bu sebeple kent büyüklüğü veya optimal kent ölçümü hesaplanırken ölçek ekonomisi teorilerinden faydalanılmaktadır. Yerel yönetimlerde ölçek ekonomisi, hizmetin marjinal maliyeti yani üretilen son birim malın maliyeti ile hizmetin görüleceği alan ve nüfus miktarı arasındaki ilişki ile açıklanmaktadır. Buna göre, marjinal maliyeti hizmetin sunulduğu alan ve nüfus ile ters orantılı olarak optimum noktaya gelinceye kadar düşmekte, bu noktadan sonra meydana gelebilecek alan ve nüfus artışı karşısında ise marjinal maliyet yükselmeye başlamaktadır (Korkmaz, 2017: 456). Ölçek ekonomileri, girdideki değişime çıkışın nasıl tepki verdiğini gösterir. Değişken maliyet yönteminde ise satışlar rakamından, değişken üretim giderlerinden oluşan değişken satılan mamul maliyeti rakamı ile değişken dönem giderlerinin (satış, yönetim vb.) toplamı düşülerek katkı payına ulaşılır. Üretim süreçlerinin çoğu önce artan getirileri ölçeğe, sonra sabit getirileri ölçeğe ve son olarak azalan getirileri ölçeğe gösterir. Normal ortalama maliyet eğrisi böylece (U) şeklinde oluşur (Jens ve Houlberg, 2011). Başka bir ifade ile ölçekle marjinal maliyet yani son birim maliyeti ilişkisini açıklamak gerekirse şöyle tarif edilebilir: Ölçek
Yerel Yönetimlerde Ölçek Üzerine Teorik Bir İnceleme
171
artmasına bağlı olarak belli bir noktaya kadar fazladan üretilecek her bir birimin maliyeti düşmeye devam eder. Ancak, belli bir ölçekten sonra birim maliyeti tekrar artmaya baslar. İşte bu donum noktası üretim acısından optimum ölçek olarak adlandırılır (Yoloğlu, 2011: 48). Üretim teorisi açından bazı malların üretim maliyetleri, ortalama üretim hacmi veya miktarına göre değişmektedir. Üretim maliyetlerinin firma içinden gelen ayarlamaları (miktar ve hacim olarak) içsel ölçek ekonomilerini, firma dışında meydana gelen değişimlerin firma üretimi üzerindeki etkisi dışsal ölçek ekonomilerini oluşturmaktadır (Çimen, 2013: 342). Bu temelde bir idari birim olarak yerel yönetimlerin bu üretim ölçek perspektifine göre büyütülmesi veya küçültülmesi optimal ölçeği yani en uygun büyüklüğü oluşturmaktadır. Örneğin, yerel yönetim biriminin gerek coğrafi gerekse de demografik yapısı itibari ile belirli bir ölçeğe kadar meydana gelen nüfustaki artış veya azalış ile coğrafi alandaki genişletme veya daraltmanın su, elektrik, kanalizasyon gibi alt veya üst yapı hizmetlerinin kişi başına düşen maliyetini azalttığı veya arttırdığı kabul edilmektedir. Optimal bir ölçekten beklenen şey esasen yerine getirilen hizmet veya üretim sürecinin sonucunda daha az maliyetle bir çıktının elde edilmesidir. Teorik olarak bu kadar kolay gözükse de pratikte bunu belirlemek ve optimal kent büyüklüğünün ne olduğunu gerek nüfus gerekse de coğrafi alan olarak belirlemek zordur. Bu sebeple literatürde optimal kent büyüklüğünün ne olması gerektiği ve nasıl olacağı sorunsalı ana konulardan birisini oluşturmaktadır. Burada temel problem, kentler için optimal ölçeğin başka bir ifade ile en uygun kent büyüklüğünün ne olması ve nasıl olması gerektiğidir. Araştırmacılara göre, optimal kent büyüklüğünün nasıl olması gerektiğini belirlemek önemli ve zor bir konudur. Örneğin, kentin nüfus ve yüz ölçümünde belirli bir orana kadar meydana gelen yoğunluk ve genişlemenin, kentsel hizmetlerin maliyetini azalttığı, buna rağmen gereğinden fazla büyüyen kentlerin kentsel hizmet maliyetlerini arttırdığı kabul edilmektedir (Keleş, 2004: 46-47). Uygun büyüklüğün hizmet türüne ve sunumuna göre farklılaşacağı genel kabul görmekle birlikte yerel yönetim reformlarının temelini yerel yönetim birimlerinin hizmetleri yerine getirirken daha fazla nüfus ve coğrafya ölçeği ile bunun yaptırılması oluşturmaktadır. Yani, küçük ölçekli birimler birleştirilerek büyük ölçeklere dönüştürülmek istenilmektedir. Literatürde birleşmelerin temel gerekçesi genel olarak ölçek ekonomisine dayandırılmaktadır. Belediyeler için ölçek ekonomisi kapsamında kabul edilen optimum büyüklük, artan nüfus miktarına bağlı olarak kişi başına düşen hizmet sunum maliyetlerinin azaldığı ölçektir. Bunun temel nedeni hizmet kalitesinin ve katılımın artacağına, hizmet sunum maliyetlerinin azalacağına, hizmetlerin tarafsız ve eşit bir şekilde sunulacağına inanılmasıdır. Ayrıca yeterli uzman personel ve teknolojik araçgerece sahip olduğu için büyük ölçekli belediyelerin daha büyük çapta
172
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
projelerin üretilmesinde etkili olduğu savunulmaktadır (Özaslan, 2015: 151163).
2. Yerel Yönetim Gerekçeleri ve Ölçek Bilimsel alanda uzun süredir tartışılan önemli konulardan biri, yerel yönetimler için uygun büyüklüğün ne olduğudur. Açıkçası bir siyasi sistemin optimal boyutunu bulmak, siyasi düşüncenin en kalıcı sorularından biri olmuştur. Klasik Yunan'da Platon ve Aristoteles, tüm yurttaşların demokratik amaçlar için birbirlerini tanımalarının, ekonomik nedenlerden ötürü de olsa, kendilerini destekleyecek kadar geniş olması gerektiğini söyleyen küçük özerk kurumların arzu edilebilirliğinin altını çizdiler (Jens ve Houlberg, 2011) . Yerel yönetimler, esas itibari ile siyasal, idari ve toplumsal nitelikler taşırlar. Literatür tarandığında genel olarak idari ve toplumsal nedenlerden dolayı yerel yönetimlere gereksinim duyulduğu söylenebilmekle beraber (Çukurçayır, 2006: 102) mahalli idarelerin ortaya çıkışı ve yönetim yapıları içinde yer alışını siyasi, ekonomik ve yönetsel olarak (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 52) açıklanmak üzere üç ana başlık bulunmaktadır. Bunun ile birlikte yerel yönetimlerin büyüklüğü ile ilgili tartışmalar ekonomik verimlilik, demokrasi, hizmet sunumu ve kalkınma gibi dört unsura odaklanmaktadır (Özaslan, 2015: 151-163): Ekonomik Verimlilik: En düşük maliyetle maksimum çıktıya ulaşmayı sağlayacak en uygun büyüklük nedir? 1. Demokrasi: Vatandaşın yönetim üzerindeki kontrolünü ve yönetimin hesap verme sorumluluğunu sağlayacak en uygun büyüklük nedir? 2. Hizmet Sunumu: Hizmet sunumunu ve vergi ödeme yükünü en adil şekilde sağlayacak uygun büyüklük nedir? 3. Kalkınma: Ekonomik kalkınmayı sağlayıcı en uygun büyüklük nedir? Polatoğlu, optimum ölçekli belediyelerin tanımlanmasında kullanılacak kriterleri şöyle sıralamaktadır (Yoloğlu, 2011: 53): 1. Nufus büyüklüğü ve belediyeler arasındaki mesafe belediyeler için optimum ölçek belirlemede tek unsur olmamalıdır. 2. Belediyeler yerel halkın ortak ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hizmet sunan yerel otoriteler oldukları için optimum ölçek belediyelerin sunmakla zorunlu oldukları hizmetler dikkate alınarak tanımlanmalıdır. 3. Bunlara ek olarak, bölgesel özellikler ve belediyelerin alansa büyüklükleri optimum ölçek tanımlanmasında dikkate alınmalıdır.
Yerel Yönetimlerde Ölçek Üzerine Teorik Bir İnceleme
173
II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya genelinde yerel yönetimler evrim geçirmeye başlamış ve 1960’lı yıllardan sonra, yerel yönetimlerle ilgili model ve ölçek arayışları hız kazanmıştır. Yerel yönetimler ile ilgili model ve ölçek arayışları dünya genelinde ağırlıklı olarak ölçek büyütme yönünde gerçekleşmiştir (Korkmaz, 2017: 457). Yerel yönetimlerde model tartışmaları genel olarak iki ana eksen üzerinde şekillenmektedir. Bunlardan birincisi, ölçek düzenlemeleri sonucu, kamusal hizmetlerin etkin ve verimli şekilde yürütülüp yürütülemediğidir. İkinci eksen ise reform ya da politika üretme süreçlerinde demokratik katılım mekanizmalarına ne ölçüde dayanılıp dayanılmadığıdır. Başka bir ifade ile tartışmalar “etkinlik” ve “demokrasi” eksenleri üzerinden yürümektedir (Korkmaz, 2017: 461). Bununla birlikte belirtmek gerekir ki, optimal büyüklüğün ne olması gerektiği sorusu tek bir cevapla açıklanabilecek kadar kolay bir durum değildir; çünkü en uygun ölçek büyüklüğü hizmetin türü ve niteliğine göre değişiklik göstermektedir. Bazı hizmetlerin yerine getirilmesinde büyük ölçekler fayda sağlarken bazıları açısından ise bu hizmetler veya üretim için küçük ölçekte olması daha verimli olabilecektir. Ayrıca, sürekli bir değişiklik içerisinde olduğundan toplum statik değil dinamik bir yapı arz etmektedir. Dolayısıyla bugün optimal yani uygun olan ölçek yarın optimal olmayabilir. O nedenle en uygun büyüklüğü sağlamak adına yerel idareleri bölmek veya birleştirmek her zaman kamu yararına hizmet etmeyebilir (Korkmaz, 2017: 462). Bunların ötesinde Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Yönetimlerarası İlişkiler Danışma Komisyonu (A.C.I.R.) 1963 yılında yayınladığı bir raporda, kentsel işlevlerin çeşitli düzeylerdeki yerel otoritelere dağıtılmasında, bu birimlerin ölçeklerine ilişkin olarak yedi ilke geliştirilmiştir (Güven, 2018: 36-37): 1. Belli bir hizmet sunmakla yükümlü olan yönetim biriminin yönetsel alanı, o hizmetin yararının esas olarak bu alan içinde kalmasını sağlayacak ölçüde geniş tutulmalıdır. Hizmetin sunulmasından doğan yararlar ya da yeterli ölçüde sunulamamasının ortaya çıkaracağı sosyal maliyetler, çevrede öbür yerel yönetim birimlerine asgari ölçüde taşmalıdır. 2. Yönetim birimi, ölçek ekonomilerinin gerçekleştirmeye olanak tanıyacak ölçüde büyük tutulmalıdır. 3. Belli bir işlev yüklenen yönetim birimi, bu işlevi etkin biçimde görebilmesini sağlayacak yeterli bir coğrafik alana sahip olmalıdır. Kimi hizmetler doğaları gereği, etkin biçimde görülmeleri açısından gerekli alanı kendileri dikte ederler. 4. Belli bir işlev görecek yönetim birimi, kendisine özgülenen hizmetleri yürütmesini sağlayacak yeterli yasal ve yönetsel yetkilerle donatılmış olmalıdır.
174
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
5. Her yönetim birimi, birbirleriyle çatışan çıkarları uzlaştırabilecek bir forum oluşturacak ve kamusal gereksinme ve kaynakları dengeleyecek biçimde yeterli sayıda işlevi yüklenme sorumluluğu taşımalıdır. 6. Bir yönetim biriminin gördüğü işlevler, yerel halkın yakın denetim ve ulaşabilirliğine olanak tanımalıdır. Yönetim biriminin ölçeği, tek bir çıkarın egemen olamayacağı değin büyük, yerel halkın denetleyebileceği ve ulaşabileceği kadar küçük olmalıdır. 7. Belli bir düzeydeki yönetim birimine bir işlev özgülenirken, bir yandan yerel halkın aktif katılım fırsat ve koşullarının en çoğa çıkarılma, öbür yandan da performans yeterliliğinin gözden kaçırılmama konusuna özen gösterilmelidir. Yerel yönetimler, geçmişten bu yana iki temel işleve sahiptir. Birincisi ulaşım, imar, çevre ve temizlik gibi kentsel odaklı hizmetler, ikincisi siyasi bir organ olarak halkın politik eğilimlerini ve tercihlerini temsil etme hizmetidir. Ancak, günümüzde, yerel yönetimler siyasi bir organ olmaktan ziyade, kentsel odaklı hizmetlerle daha çok gündeme gelir olmuşlardır ve yerel yönetimlerin başarısı adeta kentsel hizmetlerle paralel olarak değerlendirilmektedir. Bu durum, yerel yönetimleri siyasi bir aktör olma konusunda atıl duruma düşürmüş ve etkinlik, ekonomiklik ve verimlilik konusuna daha çok eğilmeye sevk etmiştir (Korkmaz, 2017: 454). 2.1. Yerel Yönetimlerin İdari Açıdan Gerekçeleri ve Ölçek Sorunsalı Mahalli idarelerin idari açıdan var oluş nedenleri arasında kamu hizmetlerinin tamamının merkezi idare tarafından etkin ve verimli bir şekilde sunulamaması oluşturmaktadır (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 50). Merkezden yönetim, yönetim yetkisinin merkezde toplamasını ve merkez dışı hizmet birimlerinin onun devamı şeklinde hareket etmesini ve hiyerarşik bir denetim sistemi gerektirmektedir (Karakılçık, 2013: 17). Oysa, ekonomide yaşanan gelişmeler, kamu hizmetlerinin boyutunu artırırken, hizmetlerin hepsini, ülkelerin başkentlerinden yürütmek olanaksız hale gelmiştir (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 50). Öte yandan, kimi hizmetler ötekilere oranla daha çok yerel nitelik taşırlar (Keleş, 2004: 25). Bunlara örnek vermek gerekirse, temizlik, kanalizasyon, kent içi yolların yapılması, bakım onarım, sağlık denetimleri gibi hizmetlerdir. Bu yerel nitelik taşıyan hizmetlerin yürütülmesine ilişkin kararlar başkentte alındığı için söz konusu kararlar yerel halkın tercihleri ve önceliklerine uygun düşmeyebilir (Eryılmaz, 2007: 61). Dahası, bu kararların alınmasında merkezi yönetim için hiyerarşi önemli olduğundan ihtiyaçlar zamanında karşılanamayabilir, bu şekilde etkin ve verimlilik sorunsalını yaratmasının yanında merkezi yönetim yereldeki sorunu doğru da çözemeyebilir. Oysa,
Yerel Yönetimlerde Ölçek Üzerine Teorik Bir İnceleme
175
yerinden yönetim ise yerel toplulukları oluşturan bireylere kendi sorunlarını çözmenin türlü yollarını deneme olanağını vermesinin yanında birçok hizmetin halka sunulmasında çabukluk ve kolaylık sağlamaktadır (Keleş, 2004: 26). Gerçekten de aynı zamanda, yerinden yönetimin ortaya çıkışında önemli rol oynayan yerel ihtiyaçların bölge halkının seçtiği organlar eliyle gerçekleştirilmesi düşüncesi, aynı zamanda halkın tercihlerine uygun olarak gerçekleştirilesini de sağlamaktadır (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 57). Merkezi yönetimin görev ve yetkilerinin bir bölümünü kendisine hiyerarşik bağla bağlı bulunan birimlere devretmesi; kamusal mal ve hizmet üretiminde; bölgesel şartların farklılığının göz önünde bulundurulmaması, merkeze olan, uzaklık, halkın yönetime katılamaması ve halka daha iyi hizmet sunulamaması gibi sorunlara yol açmıştır. Çukurçayır’ın dediği gibi, “merkezin her hizmeti zamanında, kolay ve en az maliyetle yerine getirmesinin olanaksız olması, buna karşın yerel yönetimlerin bu üstünlüklere sahip olması gibi nedenlerle de bir kısım mal ve hizmetlerin merkezi yönetimin hiyerarşik yapısı dışındaki kamu tüzel kişilerince yerine getirilmesi gerekmiştir (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 52). Yerel yönetimlerin en önemli gerekçelerinden olan yukarıda bahsi geçen merkezden yönetimin yaratması muhtemel sakıncalarından kaçınmak ve idari açıdan daha yerinde ve etkin bir yönetim sağlamak amacı ile yetkilerini özerk yerel birimlere aktarması tek başına idari açıdan yerel yönetimlerden bekleneni sağlayamayabilir; çünkü yerel birimin hem nüfus yoğunluğu hem de coğrafi alan yelpazesinin nasıl bir ölçekte olduğu da önem arz etmektedir. Bu çerçevede yerel birimin etkili hizmet sunumu ve verimliliği için uygun büyüklüğün ne olduğu sorusu uzun süredir literatürde yer almaktadır. Uygun büyüklüğün hizmet türüne ve sunumuna göre farklılaşacağı genel kabul görmekle birlikte birçok ülkede belediyelerin birleştirilerek daha fazla nüfusa ve alana hizmet etmesi amaçlanmıştır. Literatürde birleşmelerin temel gerekçesi genel olarak ölçek ekonomisine dayandırılmaktadır. Belediyeler için ölçek ekonomisi kapsamında kabul edilen optimum büyüklük dengesi artan nüfus miktarına bağlı olarak kişi başına düşen hizmet sunum maliyetlerini azaltacak ölçektir. Ülke uygulamalarında da küçük ölçekli belediyelerin birleştirilerek daha büyük alana ve nüfusa hizmet eder hale getirildikleri görülmektedir. Bunun temel nedeni hizmet kalitesinin ve katılımın artacağına, hizmet sunum maliyetlerinin azalacağına, hizmetlerin tarafsız ve eşit bir şekilde sunulacağına inanılmasıdır. Ayrıca, yeterli uzman personel ve teknolojik araç-gerece sahip olduğu için büyük ölçekli belediyelerin daha büyük çapta projelerin üretilmesinde etkili olduğu savunulmaktadır (Özaslan, 2015: 152). Örneğin, belediyelerde çalışan her bir personelin maliyeti sabit kabul edilirse, optimum ölçekteki belediyelerde çalışan basına üretilen hizmet en çok olacaktır (Yoloğlu, 2011: 49).
176
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Optimum ölçeği en çok refah sağlayan yönetim yapılarının tasarlanmasında kullanılan bir analitik egzersiz olarak tanımlayan Tanguay ve Wihry, birleşme yoluyla yerleşimlerin ölçeğinin arttırılmasının; ölçek ekonomisinin yakalanmasından dolayı birim maliyetinin azalması, fayda dışsallıklarının içselleştirilmesi ve yönetim ve karar alma maliyetlerinin daha büyük bir topluluğa paylaştırılması gibi yolları ile kişi basına düşen hizmet maliyetinin azalmasına neden olabileceğini söylemektedirler (Yoloğlu, 2011: 50). Bununla birlikte optimum ölçek konusu yönetim bilimleri alanındaki önemini korusa da konu hakkında tam bir uzlaşma olduğu söylenemez. Optimum ölçek konusunda görgül ve kuramsal düzeyde yapılan çalışmalar konuyla ilgili sadece değinilen olumlu değerlendirmeler değil, aynı zamanda olumsuz değerlendirmelerde de bulunmaktadırlar. Bu temelde Hutcheson ve Prather, yerel yönetimler biriminin büyümesi artan farklılaşma ve karmaşıklaşmaya bağlı olarak daha büyük bir bürokrasi doğurursa bunun verimlilik azalmasına neden olacağını vurgulamaktadırlar; çünkü girdilerin ürüne dönüşmesi sureci daha da uzayacaktır. Öte yandan, Dearlove, şunu ifade etmektedir; yerel yönetimler tarafından sunulan hizmetler fabrikalarda üretilip halka dağıtılamazlar. Yerel yönetimler tarafından sunulan birçok hizmet, hizmet birimleri ile halk arasında coğrafi yakınlığa gereksinim duymaktadır. Dolaysıyla bu durum hizmetlerin belli noktalarda yoğunlaşmasını engellemektedir. Buna ek olarak, yerel yönetimlerin hizmetleri emek yoğun hizmetlerdir. Diğer bir deyişle, yerel yönetimler sabit maliyet koşulları altında üretimde bulunurlar; üretim miktarı arttıkça daha ucuz, makine üretimi ürünlerin isçinin el emeğinin yerini alması mümkün değildir (Yoloğlu, 2011: 50-51). Öte yandan, yöreler arasındaki toplumsal ve ekonomik ilişkilerin ve etkileşimin giderek yoğunlaşıp, karmaşık bir yapıya bürünmesi, yöreleri birbirlerine çok daha bağımlı bir konuma getirmiş ve bu olgu da geleneksel yerel hizmet anlayışını önemli ölçüde etkilemiştir. Yöreler arasındaki bu yoğun ilişkiler sürecinde, bir yerel yönetim biriminin belli bir yerel hizmeti yeterli ölçüde sunamamasının toplumsal pahası, yalnızca o yerel yönetim biriminin üzerinde kalmamış, çevredeki öbür yerel toplulukların yaşamlarını güvenliklerini ve refahlarını da yakından etkileyebilir boyutlar kazanmıştır (Güven, 2018: 35). Daha önceleri yerel gereksinimleri karşılamada yeterli görünen küçük yerel yönetim birimleri, teknik bilgi, personel, akçal yetersizlikler gibi nedenler ile yerel toplulukların bütün işlemlerini karşılayamaz konuma gelmişlerdir. Yerel hizmet kavramı, yönetim birimlerinin ölçeklerine göre tanımlanmaya başlamıştır. Hizmetlerde kavrama alanları, yarar taşıması, ölçek ekonomileri vb. gibi nesnel ölçütlere vurulduğunda, belli hizmetlerin belli büyüklükteki bir yerel yönetim birimi için yerel, bu büyüklüğe ulaşamamış birimler içinse yerel olma niteliği taşımadığı yönünde görüşler ortaya atılmaya başlanmıştır. Bu tür hizmetlerin özeksel yönetime, ya da daha
Yerel Yönetimlerde Ölçek Üzerine Teorik Bir İnceleme
177
üst düzeydeki yerel yönetim birimlerine özgülenmesi gerekliliği savunulmuştur (Güven, 2018: 36). Ayrıca, ölçeğin büyümesi ile yerel idareler daha çok kaynağa sahip olacakları için personele daha yüksek ücret ödeyebilme gücüne sahip olacaklardır. Bu da daha kalifiye seçilmiş ve atanmış personeller için cezbedici bir durum oluşturacaktı r(Korkmaz, 2017: 457). Görünmektedir ki, merkezi yönetime karşı idari açıdan daha avantaj sağlayan etkinlik ve verimliliğe yerel ihtiyaçlara daha hızlı cevap vereceği gibi gerekçeler ile merkezi hükümetlerin yetkileri yerel özerk birimlere devri savunulmaktadır; ancak bu devir tek başına yerel yönetim birimlerinden beklenen idari faydayı sağlayamayabilecektir; bunun sağlanabilmesi için yerel birimlerin gerek nüfus yoğunluğu gerekse de coğrafi alan itibari ile uygun ölçeğinin yakalanması gerekmektedir. Nitekim, yapılan araştırmalar göstermektedir ki, küçük ölçekli belediyelerin en büyük sorunu kaynak, ekipman ve nitelikli personel eksiklikleridir. Bu sorunların giderilebilinmesi için optimal dengenin yakalanması açısından küçük yerel birliklerin birleştirilmesi gerekmektedir. 2.2. Yerel Yönetimlerin Siyasal, Toplumsal Gerekçeleri ve Ölçek Sorunsalı Toplumsal gelişme yerel yönetimlerin varlığı ve gelişme düzeyi ile yakından ilgilidir. Toplumsal gelişme tarihsel olarak bir dalga şeklinde hemen her alanı bazen farkında olarak bazen farkında olmadan ama sonuçta değişime uğratmaktadır. Toplumsal ilişkiler, siyasal sistemi, yönetsel işleyişi ve yaşanan sorunları ulusalla sınırlandırmak her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Toplumsal gelişmeyi etkileyen en önemli faktör teknolojinin geldiği nokta ve küreselleşmedir. Daha önce tarım toplumu ve sanayi toplumu aşamasında toplumsal ve siyasal yaşamın yönünü değiştiren teknolojiler, son dönemde de insanlık tarihi açısından bilgi çağı olarak tanımlanmasına neden olacak bir boyutta olduğu herkesin malumudur. Gözardı edilememesi gereken teknolojinin gücü, önce feodal sınırları aşındırıp ulusal sınırların ortaya çıkmasına büyük katkı yapan teknolojiler, şimdilerde benzer işlevi ulusal sınırların aşınmasında görülmektedir. Gerçekten de, dünyamız özellikle iletişim teknolojilerindeki gelişmelerinde yardımıyla tarihin hiçbir döneminde görülmedik bir hızla değişiyor, yeniden yapılanıyor. Uluslararası sermaye giderek ulusal sınırları aşmakta ve bu durum giderek ülkelerin sınırları üzerinde bir baskıya dönüşmektedir. Günümüz teknolojileri ile ulusal sınırların örtüştüğünü söylemek oldukça zordur; diğer bir ifade ile teknolojik ölçekle ulusal ölçekler uyum göstermemektedir; yani ulusal ölçek kimi faaliyetler için dar ve yetersiz, kimi faaliyetler için de gereksiz büyüklüktedir (Al, 2009: 53). Bu temelden yola çıkarak devletleri ulusal ölçekte tutmak mümkün olsa da sorunları tehditleri riskleri şiddeti ve savaşları ulusal ölçekte kalarak bertaraf etmek oldukça zordur
178
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
(Al, 2009: 54). Küreselleşmenin de etkisiyle, toplumsal ve bireysel olguların ulusal sınırları aşarak diğer toplumlar ve bireylerin ilgi alanına girmesini sağlayan ve onlarında etkisiyle ilgili olguların sınırların ötesinde yankılar bulmasına imkân veren küreselleşme süreci, aynı şekilde siyasal alanda pek çok konuyu da ulusal alandan uluslararası alana çekmektedir (DPT, 2000: 24). Güvenlik, barış ve demokrasi gibi konular artık ülkelerin iç meselesi olarak kabul edilmemekte farklı hakların, sivil toplum kuruluşlarının ve devletlerin yani küresel bir yaklaşımla gündeme gelen sorunlar olarak görülmektedir (Özkan, 2006: 6). Sonuç itibari ile bir ülkenin gelişmekte, sanayileşmekte ve hızla kentleşmekte olması, yerel yönetimlerinin gelişmesine de yol açabilir (Keleş, 2004: 27). Çünkü gelişim süreci, parçalara ayrılması olanaksız bir bütündür. Öte yandan, belli bir yöre halkının demokratik, eşitlikçi, katılımcı eğilimlere sahip bulunması da yerel yönetimlerin gelişmesini etkiler. Örneğin, Fas’ta berberi kökenli halkın oturduğu yörelerde yerel yönetimler, Arap kökenli halkın oturduğu yörelerdekilerden daha gelişmiştir (Keleş, 2004: 27). Bununla birlikte, yerel yönetimlerin siyasi nedeninin felsefi arka planında, insan hakları, katılım ve demokrasi yatmaktadır. Şöyle ki, demokrasinin beşiği denilen yerel yönetimlerin temelinde yerel özgürlüklerin yer aldığı belirtilmelidir (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 46). Öte yandan, dünyadaki değişim süreci ve yaşanan gelişmeler kaçınılmaz olarak yerel yönetimlere bakış açısını da değişime uğratmakta (Koçak, 2008: 176) ve yerel yönetimler açısından yeni sorunlar üretmekte ve yeni çözümleri de beraberinde getirmektedir. Yerel yönetimlerin gelişmesinin esasen iki temel sebebi bulunmaktadır; birincisi yerel grupların özgürlüklerinin merkezi hükümetlere karşı korunmasında önemli bir araç olması, ikincisi ise yerel nitelikli kamusal ihtiyaçları karşılamada üstün bir araç olmasıdır. Nitekim, yaşanan değişim ve dönüşümlerin getirdiği avantaj ve dezavantajlar bu iki eksen üzerinden değerlendirilmektedir. Bir taraftan “toplumsal ihtiyaçları en iyi şekilde nasıl savunulur” sorusuna cevap aranmakta, diğer taraftan siyasal boyutu da korunmak istenilmektedir. Yerel yönetim birimlerinde ölçek sorunsalının arka planında birkaç değişim ve gelişmenin var olduğu kabul edilmektedir. Bunlar kamu yönetimine gelen yeni kamu işletmeciliği anlayışının getirdiği değişimler, yaşanan kentleşme, teknoloji ve bilgi bilişim alanının getirdiği toplumsal, siyasal, sosyal değişimler olarak sınıflandırmak mümkündür. Bu temelde 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, II. Dünya Savaşı’nın kentler üzerinde yarattığı yıkımında etkisiyle, kentlerin ölçeğine ve yerel yönetimlere yönelik olarak merkezi devletin ciddi müdahaleler yaptığı görülmektedir. Bu dönemde yerel yönetimlerin yönetsel nitelikleri ön plana çıkmış ve bunların ne ölçüde geniş tutulacağı sorunu üzerinde durulmuştur. Bu konu, etkenlik kavramıyla yakından ilgilidir ve
Yerel Yönetimlerde Ölçek Üzerine Teorik Bir İnceleme
179
özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yerel yönetimde etkenliğin artırılmasına üç yoldan çalışılmıştır (Canpolat, 2010: 2): 1. En uygun (optimal) hizmet alanının büyüklüğünün ve sınırlarının gözden geçirilmesi, 2. Yerel yönetim birimlerinin sayılarının azaltılması ve bu yoldan para ve kaynak savurganlığının önlenmesi, 3. Yerel birimlerden her birine, en iyi yerine getirebilecekleri işlerin bırakılmasıdır. 1980’lerden sonra Yeni Kamu İşletmeciliği uygulamaları doğrultusunda genel itibari ile kamu yönetim anlayışı ve özelde ise yerel yönetim anlayışı yerel yönetimlerin iş yapma biçimlerinde ciddi değişimler yaşatmaya başlamıştır. Yeni sağ ideolojiye dayalı Yeni Kamu İşletmeciliği reformlarının sonucunda arzulanan ve yaygın olarak dile getirilen başlıca amaçlar şunlardı (Hughes, 2013): Kamu hizmetlerinde kaliteyi artırmak, kamu hizmetlerinin daha etkili, verimli ve ekonomik sunulmasını sağlamak, kamu harcamalarını azaltmak, devlet-vatandaş arasındaki ilişkiyi iyileştirmek ve geliştirmek, vatandaşların artan kamu hizmeti taleplerine yanıt vermek, kamu sektörünü rekabetçi bir yapıya kavuşturmak. Son yirmi yıldır yaygınlaşan yeni kamu yönetimi anlayışının temel felsefesi olan “vatandaş odaklı yönetim” yaklaşımı, esasen özel sektörün “müşteri odaklı” yaklaşım ve anlayışlarının kamuya yansıtılmış seklidir. Küreselleşme, bilgi teknolojilerinin gelişimi, refah devleti anlayışlarının krizlere çözüm bulamaması gibi değişmelerin sonucu ortaya çıkan bu yeni kamu yönetimi anlayışının temel amacı klasik Weberyen bürokratik kamu yönetimi anlayışının değiştirilerek daha etkin ve verimli bir yönetim anlayışı geliştirmektir. Geleneksel kamu yönetiminde “kamu kurumları ne üretirse halk onu tüketir” anlayışı geçerli iken, yeni kamu yönetiminde “vatandasın ihtiyaçlarına göre üretim” anlayışı geçerlidir. İhtiyaçların belirlenmesi ve karşılanması hususunda vatandaşı müşteri olarak kabul etmek çağdaş bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım hem kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanımını hem de vatandasın memnuniyetini sağlar (Usta, 2010: 334) Yeni Kamu İşletmeciliği yaklaşımının geliştirdiği bu temel argümanlara dayalı olarak 1980’li yıllardan itibaren başta İngiltere olmak üzere Avrupa’da, Amerika’da, Avustralya’da yerel yönetimleri de yakından ilgilendiren bir dizi ‘reform’ ortaya çıktı ve daha sonra uluslararası kuruluşların da desteğiyle reform çabası içinde olan birçok ülkeye yayıldı. Uygulanan reformlarla devletin üstlendiği ve piyasaya açılabilecek kamu hizmet alanları piyasaya açılmaya, “piyasalaştırılması” mümkün olmayan hizmetler ise özerk kuruluşlara, ajanslara, bölgesel ve yerel yönetimlere devredilemeye başlandı. Bu kapsamda,
180
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
yerel yönetimlerin yürüttüğü kamu hizmetlerinin yürütülme yöntemleri ile ilgili önemli dönüşümler yaşandı ve yerel kamu hizmetleri büyük ölçüde belediyelerin kontrolü altında özerk hizmet kurumları, özel birlikler, özel hizmet sağlayıcıları tarafından sağlanır hale geldi (Canpolat, 2010: 3). Diğer taraftan yüzyılımızı simgeleyen en önemli toplumsal değişme olayı kentleşmedir. Kentleşme, ülkelerin teknolojik düzeylerinde ekonomik ve toplumsal yapılarında değişmelere koşut olarak ve bunların bir sonucu olarak ortaya çıkmakta ve belli bir hızla ve dereceye ulaştıktan sonra da, toplumların ekonomik, sosyal ve siyasal yapılarının değişim sürecini etkilemeye başlamaktadır. Kentleşme sürecinin en dinamik özelliği, toplumsal yaşantının ölçeğini, toplumsal ilişki ve etkileşimim boyutlarını alabildiğince genişletmesiyle somutlaşmaktadır. Kentleşmeyle birlikte, toplumlarda artan oranlarda örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma ortaya çıkmakta ve insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişiklikler olmaktadır. Gittikçe artan, gelişen ulaştırma ve bildirişme olanakları yerel toplulukları karşılıklı etkileşime sokmakta ve bireylerin olduğu değin, bu toplumlukların da kendilerini özdeşleştirdikleri küme ve toplulukları büyük ölçüde artırmaktadır (Güven, 2018: 28). Toplumsal yaşantının ve ekonomik eylemlerin ölçeklerinde ve niteliklerinde ortaya çıkan dönüşümler, yerel yönetim hizmetlerinin salt sayıca ve ölçekçe artmasına yol açmamış, bunun yanı sıra anılan hizmetlerin giderek daha teknik bir nitelik kazanmasına neden olmuş ve daha çok uzmanlık bilgisine gereksinim duyulmuştur. Bunun sonucu olarak pek çok yerel sorunun çözümünde ve hizmet sunumunda, artık yerel bilgi ve deneyim yetersi kalmaya başlamıştır. Kısacası, yerel hizmet kavramında ve anlayışında önemli değişiklikler olmuştur. Yerel yönetim personelinin eğitimi, yerel maliye, fiziksel planlama, projelendirme, halkla ilişkiler özeksel yönetimler ilişkiler, işçi işveren ilişkileri sosyal hizmetler uzmanlığı vb. gibi alanlardaki uzmanlık bilgileriyle donatılmak, yerel istem ve gereksinimlere karşı duyarlı ve etkin bir yerel yönetim dizgesi oluşturmanın kaçınılmaz koşullarını belirlemiştir (Güven, 2018: 34). Öte yandan, çağdaş teknolojideki hızlı gelişmeler, geleneksel yerel hizmet kavramını çok yakından etkileyen önemli bir başka etmeni belirlemiştir. Teknolojik gelişmeler, kimi yerel hizmetlerin daha büyük ölçeklerde üretilmesi halinde, önemli ölçek ekonomileri sağlama olanaklarını getirmiştir (Güven, 2018: 34). Bu temelde ölçek büyümesi ile sağlanacak avantajlardan biri de üretim ve teknoloji arasındaki kurulabilecek ilişkidir. Buna göre, küçük ölçekli yerel yönetimler kamusal hizmet sunumunu küçük miktar çerçevesinde gerçekleştirebileceklerdir. Böyle durumlarda hizmet sunumunda gelişmiş teknolojilerin kullanımı ekonomik ve gerekli olmayacaktır. Çünkü gelişmiş teknolojiler, büyük çapta üretim yaparak birim başına maliyeti düşürüp ve
Yerel Yönetimlerde Ölçek Üzerine Teorik Bir İnceleme
181
önemli tasarruflar sağlayabilmektedirler. Dolayısıyla, gelişmiş teknolojilere küçük ölçekli yerel idareler yeterli iş yükünü sağlayamayacaklardır. Etkinlik ve ekonomiklik kavramlarından beslenen yeni kamu yönetimi anlayışının öngördüğü yerel ile demokratik açıdan iyi ilkesi üzerine temellendirilmiş yerellik bir ikilem oluşturmaktadır. Zira, etkinlik, ekonomiklik ve verimlilik kavramları, nispeten büyük ölçekli yerel idareleri işaret ederken, demokrasiyi merkeze alan anlayış haliyle küçük ölçeği işaret etmektedir (Korkmaz, 2017: 455). Daha verimli, etkili ve ekonomik hizmet üretmek için uygulanan ölçek ekonomisi, optimal ölçek veya büyük ölçek uygulamaları, hizmet alanının coğrafi olarak büyümesine neden olacaktır ve neticede kararların alınmasındaki demokratik temsil ve katılım güçleşecektir. Zira, hizmet kapsamının genişlemesi, karar organlarıyla halk arasındaki mesafenin artmasına ve karar alıcıların tabandan bağımsızlaşmasına yol açacaktır. Ayrıca büyük ölçekte daha çok kaynağa ve daha geniş yetkiye sahip yöneticiler zamanla merkezi hükümetin statüsüne bürünerek yerelin merkezi olmaya başlayacaktır (Korkmaz, 2017: 454). Yerel yönetimlerde demokrasiyi temel alan ve büyük ölçek savının karşısında yer alan tarafların iddia ettiği diğer bir nokta ise büyük ölçeklerde bazı yerel toplulukların kimlik kaybına uğrayabileceğidir. Bu sava göre, küçük ölçeklerde yerel topluluklar kimliklerini koruyabilecek ve yerel siyasete katılımları da daha güçlü olacaktır (Korkmaz, 2017: 454). 2.3. Yerel Yönetimlerin Ekonomik Açıdan Gerekçeleri ve Ölçek Sorunsalı Yerel yönetimlerin ekonomik gerekçesini kamusal mal ve hizmet arzının halkın tercihlerine uygunluğunun sağlanmasının yanı sıra, bir kısım mal ve hizmetlerin faydasının sınırlı bir bölgeye yönelik olması oluşturmaktadır (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 48). İktisatta kıtlık olarak adlandırılan insanların arzu ettikleri bütün mal ve hizmetleri üretebilecekleri veya sınırsız ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri boyutta olmaması gerçeği açıktır ki, yerel yönetimler tarafından yerel hizmetlerin sunulmasının iktisadi gerekçesi; kıt kaynaklardan mümkün olan en fazla faydayı sağlamaktır. Kural olarak, üretim özel kesim tarafından arz-talep durumuna göre gerçekleştirilebilir. Ancak, kamu hizmetlerinde tam rekabet şartlarına göre üretim yapmak ve fiyat belirlemek mümkün değildir. Toplum üyeleri, oy birliği ile kamusal mal ve hizmetlerin üretimi ile ilgili olarak taleplerini belli edebilirlerse, bu oy birliği, piyasadaki talebin yerini tutabilir; elbette burada mutabakat sağlanması zor olsa da merkezi yönetime göre daha etkin olunabilir (Koçak, 2008: 18). Bakıldığında, tek elden yürütülen kamu hizmetleri, doğası gereği tekel niteliğinde ve rekabete kapalıdır. Bu tekellik durumu, piyasada oluşabilecek verimliliği ve etkinliği olumsuz
182
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
etkilemektedir. Aynı hizmetler, yerel birimler tarafından verildiğinde, bu daha az maliyetle ve daha iyi sonuçların elde edilmesini sağlayabilir. Sonuçta, yerel hizmet üzerinde yerel toplulukların denetimi, maksimim faydayı getirir; ancak Bilgiç’in de dediği gibi, yönetimin çeşitli yollarla denetimi söz konusu olmakla beraber, bu denetim yolları, yargı denetimi dışında çok fazla etkili olamamaktadır. Ona göre etkili olamamasının nedeni ise idari denetim yolları bürokrasinin kendi kendisini denetlemesi olduğu gerçeğidir (Bilgiç, 2009: 122). Gerçekten de halk arasında pratikte bakıldığında “kâğıt üzerinde” inceleme olarak denetim bilinmektedir. Oysa, toplumsal kaynaşmanın ve ekonomik kalkınmanın teşvik edilmesi, yakın çevre bağlamında daha kolay olmasından dolayı yerel ve bölgesel oluşumlar, yüksek düzeyde bir örgütlenme ve özerkliğe sahip olduklarında, kalkınmayı teşvik ve işsizliğe karşı mücadele etmek için önemli rol oynarlar (Aydın, 2009: 309). Belirli bir bölgede yaşayan topluluklar, bölgeye özgü bölünmez mallara ilişkin tercihlerini kuracakları örgütlere daha kolaylıkla ve etkin biçimde iletebilirler. Aynı şekilde, kendi isteklerinin organize ettikleri yönetimlerce ne şekilde yerine getirildiğini denetleyebilirler. Tercihleri iletme ve denetlemedeki etkinliği merkezi yönetime karşı gösteremezler (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 49). Yerel yönetimler bölgeye yönelik hizmet önceliklerinin türü ve miktarını belirlemede merkezi yönetime kıyasla çok daha isabetli karar alabilirler (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 49). Yerel yönetimlerin etkinliğinin artırılmasının, yerel kalkınma ve dolayısıyla ulusal kalkınma üzerinde de olumlu etkisi olduğu açıktır. Bir başka ifadeyle ekonomik gelişmişliğin ve kalkınmanın sağlanabilmesinde etkinliğin ve dolayısıyla verimliliğin artırılması son derece önemlidir (Yüksel vd., 2010: 318). Bu temelde, kaynakların en yüksek faydayı sağlayacak şekilde kullanılması etkinliğe, aksi durumda kullanılması ise israfa yol açacaktır (Ulusoy ve Akdemir, 2010: 49). Açıktır ki, merkezi yönetimlere göre daha etkin olan yerel yönetimler, hem politika belirlemede hem de yenilikleri destekleyici ve yerel refahı sağlayıcı anahtar rolleriyle çok önemli bir rol üstlenmektedirler (Aydın , 2009: 307). Yukarıda da belirtildiği gibi yerel yönetimlerin ekonomik gerekçesinin arkasında yatan en önemli faktör hizmetlerin yerine getirilmesinde zaman ve kıt kaynakların yerinde ve verimli kullanılması oluşturmaktadır. Yerel yönetim birimlerinin ölçeğinin geniş tutulmasının arkasında yatan gerekçe de aynıdır. Bu temelde bazı görüşlere göre yerel yönetimlere ölçek ekonomisinin yaklaşımını uyarladığımızda, hizmet ölçeği büyüdükçe altyapı yatırımlarının yapılışında, kentsel hizmetlerin sunulmasında ve kurumsal işleyiş açısından daha ucuz ve daha kaliteli bir hizmet sunumu sağlanabilmektedir. Bu anlamda küçük ölçekli idari birimlerin kentsel hizmetlerin sunumunu parça parça kendilerinin vermelerindense tek bir elden geniş bir ölçekten daha gelişmiş bir pazarlık gücü daha uzman personel ve daha gelişmiş bir teknoloji kullanarak
Yerel Yönetimlerde Ölçek Üzerine Teorik Bir İnceleme
183
sunulmasının daha kaliteli ve verimli olduğu iddia edilmektedir (Korkmaz, 2017: 457). Üretim teorisi açından bazı malların üretim maliyetleri, ortalama üretim hacmi veya miktarına göre değişmektedir. Üretim maliyetlerinin firma içinden gelen ayarlamaları (miktar ve hacim olarak) içsel ölçek ekonomilerini, firma dışında meydana gelen değişimlerin firma üretimi üzerindeki etkisi dışsal ölçek ekonomilerini oluşturmaktadır. Yerel yönetim birimlerinin bir idari ünite olarak bu üretim ölçeklerine pozitif etkide bulunduğu ölçüde büyütülmesi veya küçültülmesi ekonomik bakımdan optimal ölçeği oluşturmaktadır (Çimen, 2013: 342). Yerel yönetimlerin ölçeğinin değiştirilmesi ve büyütülmesi ekonomik gerekçeler ile savunulmaktayken diğer taraftan ise bunun kolay olmadığı da kabul edilmektedir. Tek tip urun üreten fabrikalar için ölçek ekonomileri üretim kapasitesinin artmasıyla ilişkili olarak birim urun maliyetindeki azalmadır. Çok ürünlü fabrikalar için ölçek çok boyutlu bir kavramdır ve sadece genel üretim kapasitesini artırarak değil başka şekillerde de değiştirilebilir. Yerel yönetimler birçok hizmetin sunucusudurlar ve dolayısıyla yerel yönetimlerde ölçek ekonomisiyle uğraşmak çok çetrefilli bir iştir (Yoloğlu, 2011: 51).
Sonuç Yerel yönetimler siyasi, toplumsal ve ekonomik gerekçeler ile savunulmaktadır. Yerel yönetimler esasen iki amaca hizmet etmekte veya iki amaç için en uygun araçtırlar. Bunlardan birincisini ekonomik kaygılar oluşturmaktadır, ikincisini ise siyasal ve toplumsal kaygılar oluşturmaktadır. Bu temelde yerel yönetimler müşterek ihtiyaçları en verimli ve etkin yollar ile zaman ve maddi kaynakta sağlanacak tasarruflar ile savunulmaktayken diğer taraftan demokrasi, katılım, yerel toplulukların özgürlükleri, azınlıkların korunması ve kendisini ifade edebilmesi vb. gibi gerekçeler ile yerel yönetim tartışmalarında önemli bir yer tutmaktadır. Platon ve Aristoteles de en uygun ölçek üzerine görüşler belirtmeleri yerel yönetimlerin ölçeğinin ne olacağı tartışmasının sadece günümüze ait bir tartışma alanı olmadığını ifade etmek açısından önemlidir. Ancak belirtmek gerekir ki, küreselleşme, yönetim anlayışının değişmesi, teknoloji ve bilişim sektörlerinde yaşanan ilerleme, kentleşme vb. gibi yaşanan değişim ve dönüşümler yerel yönetimlerin ölçeğinin ne olması gerektiği tartışmasına yeni boyutlar getirmektedir. Yerel yönetimlerde optimum ölçek tartışması literatürde önemli bir tartışma alanı oluşturmaktadır. Yaşanan kenteşme süreci ile kentsel yoğunluk alanlardaki olağanüstü nüfus yığılmasının ortaya çıkardığı devasa sorunlar kentlerin ölçeğine ve kentlerin yönetimine dair tartışmaları ve araştırmaların üzerinde durulmasını getirmiştir. Bu tartışmaların odak noktasını kent yönetimlerinin ortaya çıkan kentsel sorunlarla nasıl baş edebileceği ve bu kapsamda kentsel yoğunluk bölgelerinin optimum ölçeğinin
184
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
belirlenerek, bu ölçek çerçevesinde ‘yoğunluğun belli bir sınırda nasıl tutulabileceği’ konuları oluşturmuştur (Canpolat, 2010: 2). Yoğun tartışma ve çalışmalara konu olan kentlerin optimal büyüklüğü konusunun iki boyutu vardır. Birincisi, çok küçük yerel yönetim birimlerinin yerel kamu hizmetleri için gerekli mali, teknik ve insani kaynakları yeterli düzeyde sağlayamamaları, çok büyük kentlerde ise ortaya çıkan ek maliyetler sebebiyle verimliliğin ve etkinliğin düşmesidir. Bazı görüşelere göre yerel yönetimlere ölçek ekonomisinin yaklaşımını uyarladığımızda, hizmet ölçeği büyüdükçe altyapı yatırımlarının yapılmasında kentsel hizmetlerin sunulmasında ve kurumsal işleyiş açısından daha ucuz ve daha kaliteli bir hizmet sunumu sağlanabilmektedir. Bu anlamda küçük ölçekli idari birimlerin kentsel hizmetlerin sunumunu parça parça kendilerinin vermelerindense tek elden geniş bir ölçekten daha gelişmiş bir pazarlık gücü daha uzman personel ve daha gelişmiş bir teknoloji kullanarak sunulmasının daha kaliteli ve verimli olduğu iddia edilmektedir. Optimal ölçeğin gerekçelerini ve arka planını saptayabilmek yerel yönetimler ve gerekçelerini ve aynı zamanda yerel yönetimler açısından neden bu denli önemli olduğunu belirlemek açısından önemli olsa gerek. Optimal ölçek birkaç gelişme ve anlayış ile doğrudan bir bağlantısı vardır. Yönetim olgusunun en kadim sorunu veya sorusu olan en verimli ve etkin yönetime nasıl ulaşılacağı sorusu günümüzde yerel yönetimler bağlamında optimal ölçeğin oluşturulması ile cevap verilmektedir. Bunun arkasında her şeyden önce fordist üretim anlayışının yerine gelen post fordist üretim anlayışı yatmaktadır. Bunun ile birlikte gelişen yeni kamu işlemeciliği anlayışı yerel yönetimlerde optimal ölçek tartışmalarını getirmiştir. Diğer taraftan kentleşmenin artması ve bunun getirdiği gelişmeler ile zaman ve mekan gibi olguları değiştiren teknolojik gelişmeler de önemli birer etkendir. Her şeyden önce kentleşme yerel yönetimlerin ölçek sorunu tartışmalarında önemli bir yer almaktadır. Çünkü kentleşme beraberinde yerel birimler üzerine üstesinden gelmeleri gereken alt yapı ve üst yapı gibi çeşitli sorumluluklar yüklemektedir. Bu değişim ve dönüşümlerden doğal olarak yönetim bilimleri de etkilenmekte ve yeni paradigmalar yeni sorunlar yeni çözümler ortaya çıkmaktadır. Yerel yönetimler ve ölçekleri sorunsalı da bu temelde önemli bir gündem oluşturmaktadır. Her ne kadar küçük ölçekte yerel toplulukların ve azınlıkların korunması ve kendisini ifade etmesi karar süreçlerine katılmaları kendi kendilerini yönetmeleri gibi gerekçeler ile savunulup diğer taraftan büyük ölçekli yapılanmaların bürokrasi getireceği ve yerel küçük toplulukların eriyeceği gibi sebepler ile karşı çıkılsa da nihayetin de büyük ölçekli yapılar ve gelişen teknoloji ve sosyal değişimler bu itirazlara cevap verebilmektedir. Esasen katılım ve demokrasi araçlarının niteliği değişmiştir; artık zaman ve mekanın tanımı değişmiş ve gelişen teknoloji ve bilişim sektörü katılımın büyük ölçeklerde de var olabilmesini
Yerel Yönetimlerde Ölçek Üzerine Teorik Bir İnceleme
185
sağlamıştır. Diğer taraftan, küçük yerel ölçekli birimler yerel topluluklar açısından her zaman özgürlükleri ve çoğulculuğu teminat altına almayabilir. Nitekim, yerel küçük birimlerde ahbap-çavuş ilişkileri ve daha baskın bir sosyolojiye sahip olan ailelerin egemen olması ile çoğulculuğa hizmet etmeyebilir. Esasen birçok sosyal ve toplumsal sebepler ile azınlıklar ve marjinal görüş ve yaşam biçimleri küçük ölçekte değil büyük ölçekte kendilerini ifade edebilir ve kendilerini var edebilirler. Bunun ile birlikte büyük ölçeğin getireceği bürokrasi mevcut teknoloji ve bilgi bilişim sektörünün gelişmeleri ile üstesinden gelinebilinmekte ve iş ve işlemler ile karar alma süreçleri daha hızlı yapılabilinmektedir. Bu ve benzeri sebepler ile büyük ölçeklere getirilen eleştiriler yerinde değildir; yerel birimlerin büyük ölçekte örgütlenmesi gerek yerel toplulukların kendisini ifade etmesi ve kendisini var edebilmesi gerekse de farklı küçük grupların birleşerek kentin yönetiminde söz sahibi olmasının imkânları ve araçları küçük ölçeklere göre daha fazladır. Büyük ölçeklerde yerel birimlerin örgütlenmesi ve birleştirilmesi ekonomik gerekçeler ile de üstünlükleri kabul edilmekte ve getireceği kazanımlar itibari ile küçük ölçekli birimlere göre daha tercih edilebilirlerdir.
Kaynakça Al, Hamza (2009), “Küreselleşme, Bölgeselleşme, Yerelleşme”, Değişik Yönleriyle Yerelleşme, Veysel K. Bilgiç (Ed.), Ankara, Seçkin Yayınları. Canpolat, Hasan (2010), “Türk Yerel Yönetim Sisteminde Ölçek Sorunu ve Son Dönemde Yapılan Düzenlemelerin Değerlendirilmesi”, Türk İdare Dergisi, Sayı: 467, s. 79-113. Çimen, Adnan (2013), “İlçeler İçin “Optimal Ölçek” Belirleme Sorunu: İlçe Kuruluşunda Yasama Süreci Üzerinde Bir İnceleme”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 18, s. 339-365. Çukurçayır, Mehmet Akif ( 2006), Siyasal Katılma ve Yerel Demokrasi, Konya, Çizgi Yayınları. Devlet Planlama Teşkilatı (2000), Küreselleşme: 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara. Eryılmaz, Bilal (2007), Kamu Yönetimi, İstanbul, Erkam Matbaası. Erten, Metin (1999), Nasıl Bir Yerel Yönetim?, İstanbul, Anahtar Yayınları. Güven, H. Sami, “Değişen Yerel Hizmet Kavramı ve Yerel Yönetimlerde Ölçek Sorunu”, http://www.todaie.edu.tr/resimler/ekler/66f33af8daa4d25_ek.pdf?dergi=Amme%20Ida resi%20Dergisi (25.03.2018.) Hughes, E. Owen (2013), Kamu İşletmeciliği ve Yönetimi, Buğra Kalkan, Bahadır Akın ve Şeyma Akın (Çev.), Ankara, Bibang Yayınları. Jens Blom-Hansen ve Kurt Houlberg (2011), Scale Effects in Local Government? Evidence from Local Government Amalgamations in Denmark, Version: 18, November 2011, https://gu.se/digitalAssets/1350/1350762_scale-effects-in-local-govnment-k-houlberg.pdf (25.03.2018).
186
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Karakılçık, Yusuf (2013), Yeni Yerel Bölgesel Gelişmeler Işığında Yerel Yönetimler, Ankara, Seçkin Yayınları. Keleş, Ruşen (2004), Kentleşme Politikası, Ankara, İmge Kitabevi. Koçak, Yüksel (2008), Karşılaştırmalı Yerel Yönetimler, Ankara, Orion Yayınları. Korkmaz, Hatun (2017), “Yerel Yönetimlerde Etkinlik ve Demokrasi Sorunsalı”, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 2, s. 453-463. Özkan, Abdullah (2006), “Küreselleşme Sürecinin Medya ve Kültür Üzerindeki Etkileri”, Stratejik Rapor: 15, İstanbul, Tasam Yayınları. Şengül, Ramazan (2013), Yerel Yönetimler, Kocaeli, Umuttepe Yayınları. Ulusoy, Ahmet ve Tekin Akdemir (2010), Mahalli İdareler, Ankara, Seçkin Yayınevi. Usta, Resul ve Levent Memiş (2010), “Belediye Hizmetlerinde Kalite: Giresun Belediyesi Örneği”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 15, s. 333-355. Yoloğlu, Ali Cenap (2011), “Belediyelerde Optimum Ölçek Üzerine Görgül Bir Değerlendirme”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 20, s. 47-68. Yüksel, Fatih, Fehim Bakırcı ve Aziz Kutlar (2010),”Yerel Yönetimler, Yerel Siyaset ve Kentsel Politikalar”, Yerel Yönetimlerin Ekonomik Etkinliği ve İlgili Faktörler Üzerine Teorik Bir Değerlendirme, Bekir Parlak (Ed.), Bursa, Dora Yayınları.
YEREL ÖZERKLİK VE MEKANSAL ÖLÇEK İKİLEMİNDE YEREL HİZMETLERİN YENİDEN UYARLANMASI: BÜTÜNLÜK, YENİLİK VE KATILIM Savaş Zafer ŞAHİN*
Giriş Son otuz yılda, yerel yönetimlerin özerkliğini ve yerel hizmetlerin sunumunu bir şekilde ilgilendiren hakim paradigmalar ve uygulamalar bir arada değerlendirildiğinde, paradokssal bir gel-git hareketinin yaşandığı, dönemsel olarak adem-i merkezileşme ile merkezileşme eğilimlerinin bir arada yaşandığı söylenebilir. Temelde neo-liberal söylemin yerel özerklik vurgusunun merkezi hükümet düzeyinde serbestleşme, kuralsızlaşma, özelleştirme uygulamaları ile koşut olarak kurulduğu ve bunun sonucunda adem-i merkezileşmenin anayasal ve yasal düzlemde gerçekleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Ancak, zaman içerisinde sermaye sınıflarının karlı gördüğü turizm, konut, ulaştırma, enerji, madencilik ve hizmet sektörü gibi alanlarda uygulamalarda zaman içerisinde ciddi bir merkezileşme eğiliminin görüldüğü de gözlerden kaçmamalıdır. Neoliberal söylemin uygulamadaki pragmatizmi yerel düzeyde de merkezi düzeyde de ciddi merkezileşme eğilimlerini güçlendirmektedir. Bunun sonucunda hem yönetsel hem de mekânsal ölçek değişimi gözlemlenmektedir. Yaşanan ölçek değişiklikleri yerel yönetimler açısından “mahalli müşterek ihtiyaçlar” temelinde belirlenmiş olan yerel hizmetlerin tanımlarının, sunum yöntemlerinin ve hatta teknolojilerinin gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Değişen ölçek kavramı ile birlikte yerel yönetimlerin özerkliği içerisinde yerel hizmetlerin etkin, etkili, verimli ve yaşam kalitesini arttıracak biçimde sunulması için açık bir uyarlanma ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu ihtiyacın önemli bir unsuru da gelişen teknoloji, üretim yöntemleri ve araçlarının sağladıkları olanaklardır.
*
Doç. Dr., Atılım Üniversitesi, zafer.sahin@atilim.edu.tr
Siyaset
Bilimi
ve
Kamu
Yönetimi
Bölümü,
188
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Genellikle sunulan hizmetlerin yerel özerklikler ve ihtiyaçlar gözetilmeden salt yönetsel ve siyasal amaçlarla hakim paradigmaların etkisi altında gerçekleştiği düşünüldüğünde çoğunlukla yerel hizmetlerin bu tür bir uyarlanmasının hiçbir zaman gündeme gelemediği söylenebilir (Geddes, 2005, 2006; Pratchett, 2004). Yerel düzeyde yapılan yeniden yapılanma çalışmalarının sonrasında yerel hizmetlerin ağırlıklı olarak eski bilinen yöntemlerle sürdürüldüğü ya da en fazla teknoloji ağırlıklı yatırımların hizmet yeniliği olarak ortaya konduğu görülmektedir. Akıllı kentler, akıllı şehircilik gibi bazı kavramlar belli ölçülerde bu çerçevede değerlendirilebilir. Oysa ki, hem yönetsel reformun hem de yerel yönetimlerde hizmet sunumunun yerel özerklik açısından anlamlı bir temele oturtulabilmesi için anlamlı bir ortak çerçevenin tartışmaya açılması gerekmektedir. Bu sebeple bu bildiride yerel özerklik ve yerel ölçek ilişkisine ilişkin olarak ortaya konan bir yaklaşım yerel hizmetler açısından yeniden değerlendirilerek bu konuda bir katkı sunulmaya çalışılacaktır.
1. Yerel Özerklik Ölçek ve Yerel Hizmet İlişkisi Merkezileşme eğilimlerinin yerel özerklik için ne anlama geldiği konusunda yorumda bulunabilmek oldukça zor görünse de, merkezileşmenin mekânsal ölçek açısından ciddi dönüşümlere sebep olduğunu söylemek mümkün görünmektedir. Özellikle metropoliten alanlarda mekânsal gelişim açısından “metropoliten parçalanma” ve “metropoliten yayılma”, buna karşın yönetsel yapıda “metropoliten birleşme” ve “metropoliten merkezileşme” süreçleri ile karşı karşıya kalınmaktadır. Birçok ülke örneğinde ve özellikle de Türkiye’de yerel yönetimlerin sınırlarının ve yönetsel ölçeklerinin yeniden tanımlanması da bu süreçlerin bir uzantısı olarak ele alınabilir (Bayırbağ, 2009; Cox, 2009). Farklı ülke örneklerinde büyük metropoliten alanlar bulunmasa da, metropoliten alanların sayıca çok ve yoğun bulunduğu ülkelerde yerel hizmet standartlarında yapılan değişikliklerin zamanda etki alanlarındaki tüm diğer ülkelere de yayılan etkiler yarattığı görülmektedir. Bunun sonucunda zamanla yerel hizmetlerin niteliklerinde önemli değişiklikler farklı çeşitlilikteki ülke ve yerel yönetimlere de nüfuz etmektedir. Neo-liberal söylemin etkisi altında yerelleşmenin, neo-liberal pragmatizmin el yordamıyla merkezileşmenin etkisi altındaki bu mekânsal yeniden düzenlemelerin yerel yönetimlerin özerkliğine etkilerinin ne olduğunu anlamak için yerel düzeydeki mekânsal ölçeklerle yerel özerkliğin farklı türleri arasındaki etkileşimin yarattığı mekâna özgü kaynakların ele alınması gerekmektedir. Bu etkileşimde mekânsal ölçekleri insan bedeninden başlayarak aile, topluluk (mahalle), kentsel yerel yönetim, kırsal yerel yönetim ve bölge
Yerel Özerklik ve Mekansal Ölçek İkileminde Yerel Hizmetlerin Yeniden Uyarlanması
189
olarak, özerkliği de siyasal, yönetsel, mali ve hizmetler açısından ele almak anlamlı olabilir. Etkileşimin temelde sermaye birikimi için anlamlı fırsatlar yarattığı düzeyde yerel özerklik kavramının operasyonel anlam kazandığı görülmektedir. Bu operasyonellik aynı zamanda yerel hizmetler alanındaki uyarlamaların da temelini teşkil etmektedir. Bu etkileşim aşağıdaki tablodan izlenebilir (Tablo 1) (Şahin, 2012): Tablo 1: Yerel Özerklik Kavramları ile Mekânsal Ölçeklerin Etkileşimi Birey
Topluluk (Mahalle)
Kentsel Yerel Yönetim
Kırsal Yerel Yönetim
Bölge
Yerel tarih ve yerel kültür
Yerel temsil ve yerel katılım
Yerel temsil ve yerel katılımın evrensel değerlerle uzlaştırılması
Temsil ve katılım ölçeğinin belirlenme sorunu
Yerleşim dışı alanların kullanımına ilişkin karar ve yürütme
Bölgesel yönetimin kapsamı
Aile
Siyasal Özerklik
Siyasal Katılma Özgürlüğü
Ailenin kültürel konumu
Yönetsel Özerklik
İşbölümünde seçim özgürlüğü
Aile değerlerinin korunması
Site/köy/mah alle yönetimi
Yerel karar alma ve yürütme süreçlerind e vesayet düzeyi
Topluluk ve mahalli ihtiyaçlara yönelik mali uygulamalar (dayanışma, imece)
Gelir yaratma ve harcama düzeyleri (birey, aile, topluluk, kent)
Merkezden aktarılan ve yerelde yaratılan kaynakların dengesi
Bölgesel kalkınma ile kaynak yaratılması
Topluluk hizmetleri
Kentsel hizmetlerin gelişmişlik düzeyi
Kırsal alt ve üstyapıya ilişkin hizmetlerin talep ve kullanım düzeyleri
Bölgesel altyapı ve ulaşım hizmetleri
Mali Özerklik
Özlük Hakları
Aile içi harcamalar
Hizmetlere Yönelik Özerklik
Kişisel bakım ve sağlığı koruma
Aile tarafından yerine getirilen ortak işler
Kaynak: Yazar tarafından hazırlanmıştır.
Birey açısından bakıldığında, siyasal özerkliğin siyasal katılma özgürlüğü, yönetsel özerkliğin toplumsal işbölümü içerisinde kendisine bir yer seçme özgürlüğü, mali özerklik açısından bireyin yaşam süreci içerisindeki tüm özlük haklarının, hizmetlere yönelik özerklikte ise kişisel bakım ve sağlığı korumaya ilişkin faaliyetlerin öne çıktığı görülmektedir. Burada birey açısından
190
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
mekânsal ölçek ve özerklik kavramının odağında özlük haklarının yer aldığı görülmektedir. Özlük haklarının toplumsal alanda sağlıklı bir biçimde elde edilmesinin bir sonucu olarak diğer özeklik alanları da anlam kazanmaktadır. Gelişen dünyada bireyin kendi bedeninin uzantısı olan yaşam sürecinin ve yaşam alanlarının bir yanıyla alabildiğince özgürlüğün bir yanıyla da alabildiğince denetimin etki alanında olduğu görülmektedir. Belli bir sermaye birikimi sahibi bireyler neoliberal dünyanın haz temelli metalaştırma süreçlerine dahil oldukça kendi bedenlerinden başlayarak yayılan bir haz dünyasında neredeyse sınırsız bir özgürlük alanına kavuşmaktadır. Sanal gerçeklik, gelişen estetik ve sağlık teknolojileri, medya ve kültür endüstrileri bu anlamda önem kazanmaktadır. Öte yandan, bireyin kendi ölçeği dışına çıkarak kamusallık ve kamusal alan taleplerinde bulunması neoliberal düzen açısından bir tehdit olarak algılanmaktadır. Giderek otoriterleşen yönetimlerin bilişim sistemleri üzerinden oluşturdukları denetim bu tehdidin giderilmesinde bir araç olarak kullanılmaktadır. Yerel hizmetler boyutunda hizmetlerde başarı algısının oluşması ve meşruiyetin sağlanması için hem hizmetlerin birer eğlence, haz süreci olarak yeniden yapılandırılması söz konusudur, hem de hizmetlere ilişkin farklı taleplerin ve itirazların sistem içerisinde pasifize edilmesi gözlemlenmektedir. Bireyin doğal bir parçası olduğu varsayılabilecek aile dikkate alındığındaysa özerklik ve mekânsal ölçek kesişiminde çok daha farklı unsurlar öne çıkabilmektedir. Ailenin siyasal özerkliği toplumda ailenin kültürel konumlanışı ile belirlenirken, yönetsel özerklik aileye ilişkin değerler üzerinden aileye müdahale edilmesi sürecinde belirlenmektedir. Türkiye örneğinde, ailenin geleneksel değerleri ile devletin ve toplumun bu değerlere müdahale etme biçimleri arasındaki çelişki sıklıkla kız çocuklarının okutulması, aile içi şiddet gibi konularda öne çıkabilmektedir. Öte yandan, ailenin mali özerkliği aile geliri ile ailenin harcama biçimi tarafından belirlenirken, ailenin hizmetlere ilişkin özerkliği aile tarafından ortak yerine getirilen işlerde ortaya çıkabilmektedir. Geçmişte ailenin kendisi tarafından yerine getirilen yaşlıların bakımı gibi hizmetlerin artık yerel yönetimlerin taşeron şirketleri tarafından yerine getiriliyor olması örneğinde olduğu gibi aile içi hizmetler ailenin siyasal özerkliğini de etkilemektedir. Gelişen dünyanın koşulları siyasal ideoloji olarak aileye nostaljik ve muhafazakar bir değer atfederken ailenin temel dinamiklerinin de hızla değiştiği görülmektedir. Kamusal alanların aile odak alınarak biçimlendirilmesi ve aile olmayan bireylerin var oluş koşullarının daraltılması yerel hizmetlerde yer yer yüzleşilmesi gereken bir durum olarak ortaya çıkarken, toplumsal cinsiyete ilişkin dönüşüm süreçlerinde dışlanma ve ötekileştirme yaygınlaşmaktadır. Yerel hizmetler ailenin özerklik alanından kaynaklı sorunların sonuçlarıyla başa çıkma konusunda iyi bir sınav veremezken, yerel hizmetlerde temel alınan tipik aile kavramsallaştırması da
Yerel Özerklik ve Mekansal Ölçek İkileminde Yerel Hizmetlerin Yeniden Uyarlanması
191
konut üretiminde sosyal donatı alanların farklı sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu durum özellikle yerel düzeyde sosyal yardım ve sosyal hizmet alanlarında açıkça görülmektedir. Topluluklar ya da yerel cemaatler, yerel özerkliğin en önemli ölçek unsurlarından birisini oluşturmaktadır. Toplulukların siyasal özerkliğinin kökeninde yerel tarih ve kimlik unsurları yer almaktadır. Yönetsel özerklikte mahalle, site ya da köy yönetimleri öne çıkmaktadır. Mahalli özerklik topluluğun ortak ihtiyaçları için kullanılan imece gibi kaynak kullanma mekanizmalarıyla belirginleşirken, hizmet özerkliğinde topluluğun ortak ihtiyaçları için yerine getirilen hizmetler öne çıkmaktadır. Yerel toplulukların özerkliğinde yönetsel özerkliğin aşağıdan yukarıya bir yönetim pratiği oluşturmak ve diğer özerklik alanlarındaki hareket serbestliğini sürdürmek açısından önemli olduğu görülmektedir. Yerel hizmetler düşünüldüğünde yerel toplulukların nitelikleri bir madalyonun iki yüzü gibi bir niteliğe sahiptir. Yerel kimliğin ve aidiyet duygularının oluşması için yerel hizmetlerde topluluk kültürünün dikkate alınması gerekirken, topluluk kültürünün kapalı yapısı ve toplumsal açıdan sorunlu yapısı yerel hizmetler açısından sorun yaratabilmektedir. Özellikle kültürel hizmetlerin verilmesinde ve yerel hizmetlerin dışlayıcılık düzeylerinin belirlenmesinde bu başlık önem taşımaktadır. Toplulukların oluşturduğu bir diğer önemli ölçeği kentsel yerel yönetimler oluşturmaktadır. Özellikle belediyelerin öne çıktığı bu ölçekte siyasal özerkliğin sağlıklı bir yerel temsil ve katılım mekanizmaları beraberliğinde belirlendiği söylenebilir. Yerel çıkarların temsil edilemediği, karar verme mekanizmalarına katılım süreçlerinin belirsiz olduğu bir yapıda – ki bu yapının topluluk düzeyinde yönetsel yapılardan beslenmesi gerekliliği yaşamsaldır – siyasal özerkliğin salt ilkesel bazda bir uygulama olarak ortaya çıkması ve sürdürülebilmesi sorunludur. Kentsel yerel yönetimlerde yönetsel özerkliğin temelde karar alma mekanizmalarındaki vesayet düzeyi tarafından belirlendiği söylenebilir. Merkezi hükümetin ağır vesayeti altındaki kentsel yerel yönetimlerde yönetsel bir özerklikten bahsetmek zorlaşmaktadır. Öte yandan kentsel yerel yönetimlerin mali özerklikleri gelir yaratma ve harcama düzeyleri tarafından belirlenmektedir. Gelir yaratma ve harcama kapasitesi ile yerel toplulukların, ailenin ve bireylerin mali özerklik boyutlarının bir toplamı olarak ifade edilebilir. Bu anlamda kentsel yerel yönetimlerin mali özerkliğinin yerel topluluk, aile ve bireyin mali özerkliğine ilişkin olarak ortaya konan yerel politikalar tarafından şekillendirildiği de söylenebilir. Tüm bunların yanı sıra kentsel yerel yönetimler için hizmetlerdeki yerel özerklik ise kentsel hizmetlerdeki gelişmişlik düzeyi tarafından belirlenmektedir. Eğer bir yerel yönetim hizmet verdiği yerel topluluğun ihtiyaçlarını dikkate alan, hizmet
192
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
memnuniyet düzeyine duyarlı, hesap verebilir ve şeffaf bir hizmet sunum biçimi geliştirirse hizmet sunumunda özerkliğin sağlanması olasılığı artar. Kentsel yerel yönetimlerde yönetsel vesayet ve yerel gelir yaratma kapasitesi yerel özerkliğin temelini oluşturmaktadır. Merkezileşme ve yerelde merkezileşme süreçleri kentsel yerel yönetimlerin bu kapasitesinin düşmesine sebep olmaktadır. Bunun yeniden sağlanabilmesi için hizmetlerin yeniden tasarlanmasına, yenilikçi yaklaşımların benimsenmesine ihtiyaç duyulabilmektedir. Bir diğer önemli yerel yönetim ölçeği ise kırsal yerel yönetimler olarak ele alınabilir. Kentsel yerel yönetimlerden farklı olarak kırsal yerel yönetimler nüfusun yoğun olarak yaşamadığı alanların yetki ve sorumluluğunun taşınması anlamında bir yerel özerklik kavramına atıfta bulunur. Örneğin, insanlığın ortak mirası sayılabilecek kültürel ya da doğal bir miras alanının kullanımına ve korunmasına ilişkin bir yerel özerklik kentsel bir yerel yönetimin yerel özerkliğinden daha farklı bir çerçevede anlam kazanır. Bu anlamda siyasal özerklik alanı kırsal yerel yönetimlerde yerel temsil ve katılımın sürdürülebilir kalkınma gibi evrensel değerlerle uzlaştırıldığı bir alanda tanımlanır. Yönetsel özerkliğin tanımlanmasında ise daha çok yerleşim dışı alanların denetimine ilişkin bir yaklaşım söz konusudur. Kırsal yerel yönetimlerin mali özerkliğinin merkezden aktarılan kaynaklarla yerelde yaratılan kaynakların bir dengesi ile belirlendiği görülmektedir. Hizmetlerin özerkliğine ilişkin olarak da kırsal yerel yönetimlerin özerkliğinin oluşturulan kırsal altyapının ve hizmetlerin kullanım ve talep düzeyleri tarafından belirlendiği söylenebilir. Özellikle merkezden aktarılan kaynaklarla kullanılmayan ve atıl hizmetlerin sunumu bir süre sonra bu kaynakların kısılması ve hizmetlerin merkezi yönetim tarafından üstlenilmesi sonucunu doğurabilmektedir. Özellikle kent-kır ayrımının yapılan yönetsel reformlar sonucunda ortadan kaldırılması sonrasında kırsal yerel yönetimlerin ya da kırsal alanları içeren yerel yönetimlerin sunacakları yerel hizmetlerin niteliğinin ne olacağı bir soru işareti olarak durmaktadır. Genellikle stratejik öneme sahip tarımsal üretim sektörü ile ilişkiler merkezi hükümet kurumları tarafından denetlenirken yerel hizmet düzeyinde kırsal altyapı hizmetlerinin sunulması şeklindeki formülasyonun artık geçerliliği kalmamıştır. Kentsel alanda tarımsal faaliyetler yapılabildiği gibi kırsal alanda organik tarım gibi farklı tarımsal faaliyetlerin bir deseni oluşmaktadır. Bu sebeple kırsal nitelikli yerel yönetimlerin yeniden ele alınması gerekmektedir. Yerel yönetimlerin özerkliği ve hizmet sorunsalında dikkate alınması gereken bir diğer ölçekte bölge ölçeğidir. Bölge ölçeği bir anlamda bir dönem yerel ile ulusal ölçekler arasında modernist bir planlama yaklaşımı ile oluşturulan, günümüzde de ulus-devletlerin aşınması ile birlikte öne çıkarılmaya çalışılan, farklı kamu politikası alanları tarafından farklı biçimlerde
Yerel Özerklik ve Mekansal Ölçek İkileminde Yerel Hizmetlerin Yeniden Uyarlanması
193
tanımlanan bir sanal ölçektir. Bu durum, bölgenin özerkliğini kimi zaman kısır etnik ve siyasal çatışmalardan beslenen sorunlu bir alan haline de getirmektedir. Çünkü siyasal açıdan bölgenin kendi içerisinde bir temsil ve katılım sorunsalı bulunmaktadır. Bölgenin bir küçük ulus-devlet gibi kendi yerelini yaratan bir ölçek mi olduğu, yoksa kendisinin yerel temsil anlamında anlamlı bir ölçek olup olmadığı, kademelenmenin uygulamada nasıl düzenleneceği belirsizliğini korumaktadır. Bu belirsizlikler bir yandan yönetsel özerkliği oluşturan bölgesel yönetimin kapsamı sorunsalı, diğer yandan da bölgesel kalkınma ile nasıl kaynak yaratılacağı çıkmazı ile yakından ilişkilidir. Öte yandan hizmet özerkliği açısından bölgesel ölçeğin hangi hizmetleri sunacağı önemli bir soru işareti oluşturmaktadır. Bir yandan bölgesel ölçeğin ulusal bazı yaşamsal yatırım kararlarının verileceği ve merkezden ayrılan kaynaklarla gerçekleştirileceği alan olarak tanımlanması söz konusuyken, bir yandan da bölgesel kalkınma için bölge içindeki yerel dinamiklerin harekete geçirilmesine yönelik hizmetlerin öne çıkarılması beklenmektedir. Bölgeselleşen ölçeklerde yerel hizmetlerin nasıl sunulacağı, hangi hizmetlerin bölgesel ölçekte sunulması gerektiği gibi tartışmalar bu kapsamda ele alınabilir.
2. Yeniden Ölçekleme ve Yerel Hizmet Uyarlamasının Sınırları Son yirmi yılın panoramasına bakıldığında mekânsal ölçeklerle yerel hizmetler ve özerklik alanları arasındaki bu karmaşık ilişkiler ağının her ülkenin kendi özgünlükleri tarafından belirlenmekte olduğu görülmektedir. Ayrıca bu ölçeklerin ve özerklik alanlarının sabit ve belirlenmiş olduğunu, değişmediğini söylemek de zor görünmektedir. Kimi zaman yeni ve hibrit bazı ölçekler ortaya çıkabilmekte, kimi zaman da bazı ölçekler anlamını yitirebilmektedir. Benzer biçimde, yerel yönetimlerin özerkliği her ülkenin tarihsel koşulları içerisinde çok farklı kavramlar ve süreçler etrafında tartışılabilmektedir. Ancak, bu süreçte değişmeyen tek şey, neredeyse tüm ülkelerde yerel yönetimler ve merkezi yönetimler arasında yerel özerklik ve ölçek arasındaki etkileşime atıfla gerçekleşen görev, yetki ve sorumluluk paylaşımının, önceki yıllardan daha sık ve derinden yeniden düzenlenmekte olduğudur. Devlet neoliberal politikaların etkisi altında sürekli olarak yeniden yapılandırılmakta ve yeniden ölçeklenmektedir (Cox, 2009; Pinson ve Le Gale, 2005). Bu yeniden yapılandırma süreci neoliberal politikaların iki ayrı yüzü tarafından şekillendirilmektedir. Bunlardan birincisi devletin merkezi düzeyinde ortaya çıkan, neoliberal programlar tarafından devletin bilinçli olarak adem-i merkezileştirilmesini amaçlayan kamu politikalarıdır. Bu neoliberal siyasalar bir yandan neoliberal söylemin yeniden üretilmesini sağlarken bir yandan da devletin yeniden ölçeklenmesi sonucunu doğurmaktadır. Ancak, bu
194
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
tür programların beklenen başarıyı getirmemesi üzerine başarısızlık algısı çeşitli düzeylerde siyasa girişimciliğini tetiklemekte, enformel siyasal ağların da etkisiyle yeni bir ölçekleme hareketi ortaya çıkabilmektedir. Bu ikinci hareket ise neoliberal politikaların görünmeyen yüzü yani neoliberal pragmatizm tarafından yönlendirilmektedir. Bu süreç aşağıdaki şemadan izlenebilir Devletin Neoliberal Politikalarla Yeniden Ölçeklenmesi Süreci
Kaynak: Yazar tarafından hazırlanmıştır.
Şemadan da izlenebileceği gibi yerel düzeyde hizmetlerin yeniden uyarlanması sürecinde siyasal ve iktisadi bir süreç işlemektedir. En başta neoliberal siyasa süreçleri her ülkede uygulanması gerektiği ifade edilen bir dizi ilke ve yaklaşımı yaygınlaştırmaktadır. Bu anlayış yerel hizmetlerde
Yerel Özerklik ve Mekansal Ölçek İkileminde Yerel Hizmetlerin Yeniden Uyarlanması
195
taşeronluğu, taşeronluğu üstlenen özel sektörün karlılığını arttırmayı ve bunu da kentlerdeki rekabet koşullarının arttırılmasına bağlamaktadır. Herhangi bir yerel hizmet bu yeni çerçevede hizmeti alacak topluluğun tercihleri, hizmetin sunum biçimi, teknik koşulları çok dikkate alınmadan doğrudan bir özelleştirme uyarlamasına uğramaktadır. Bu tür bir uyarlamada çoğu zaman yenilik ve ar-ge maliyetleri arttırdığı için en kestirmeci çözümlere yönelinmekte, hizmetin değişen ölçeklerde nasıl gerçekleştirileceği göz ardı edilmektedir. Bir anlamda yapılan ihalelerin büyüklüğü değişmektedir. Bunun gerçekleşebilmesi için en etkin çözümlerden birisi hizmetlerin mümkün olduğu kadar daha üst ölçeklere taşınmasıdır. Her ne kadar Avrupa Birliğinde “yerindelik” gibi ilkeler bu durumun tersine bir içerik taşıyor gibi görünse de sonuçta Avrupa Birliği ülkelerinin tamamına yakının da benzer süreçlerin yaşanmakta olduğu da bilinmektedir (O’Sullivan, Brady, Ray, Sikora ve Murphy, 2014; Zimmermann, 2017). Ancak, bu yeniden ölçeklenme süreci çoğunlukla bekleneni vermemekte neoliberal anlayışın ölçülerinde başarısızlık olarak adlandırılabilecek durumlar yaratabilmektedir. Başarısızlık kavramı burada çoğunlukla hizmetlerin sunumunda yeterli halk memnuniyetinin artan kar oranları ile birlikte sağlanamaması olarak tanımlanabilir. Doğal olarak bir arada olamayacak bu sonuçlar, yerel hizmet süreçlerinde pragmatik müdahalelerin ve düzenlemelerin siyasa girişimciliği ile birlikte ortaya çıkarak hizmetlerde geçici değişiklikler oluşturmasına sebep olmaktadır. Ancak, bu değişiklikler çoğu zaman kısa vadeli, enformel çıkar ağlarını güçlendiren ve sistematik çözümler oluşturmayan girişimlere dayanmaktadır. Yerel hizmetlerde en fazla bu tür değişikliklerin gözlemlendiği alan ulaşım yatırımlarıdır. Ulaşım sisteminin yerel ölçekler dikkate alınarak yapısal olarak değerlendirilmesi gerekirken çoğu zaman sadece biletleme ya da tarife değişiklikleri gibi yollara gidilmesi buna örnek olarak gösterilebilir. Sonuçta kendi içerisinde hizmetlere ilişkin rol ve görev dağılımını yeniden düzenleyen bir değişiklik ortaya çıkmaktadır. Bu değişikliklerde yatay ya da dikey düzlemde yetkilerin ve hizmetlere ilişkin unsurların özel sektör, sivil toplum örgütleri ya da diğer kamu kurumları ile paylaşıldığı görülmektedir. Paylaşım ve ortaya çıkan karmaşık resim neoliberal söylemin yeniden üretilmesini sağlayan bir döngü oluştururken, ölçek temelli yeniden yapılandırmanın daha da güçlü olduğu yeni bir dalga ortaya çıkmaktadır. Kendi kendisini giderek daha da güçlendiren bu döngünün günün sonunda yerel hizmetler açısından belli iyileştirmeleri oluşturamayan ve yerel özerklikleri zedeleyen bir yüzünün olduğu, ancak değişimin hızı sebebiyle toplumsal olarak bu durumun hiçbir zaman tam olarak sorgulanamadığı, ancak kriz dönemlerinde durumun tam olarak anlaşılabildiği söylenebilir. Bu sebeple hizmetlerin yeniden uyarlanmasında farklı yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır.
196
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
3. Yerel Özerklik ve Ölçek İkileminden Yerel Hizmetlerin Uyarlanmasında Yeni Bir Çerçevenin Öncüllerine Doğru Yerel hizmetlerin uyarlanmasına ilişkin alternatif bir çerçevenin tartışılabilmesi için öncelikle mekânsal, yönetsel, iktisadi ve sosyo-kültürel ölçeklere ilişkin kuramsal bir çerçevelerin ana unsurlarının gözden geçirilmesi, ölçek kavramı ve yerel özerkliğe ilişkin bir tanımlama yapılması, hizmetlerin ölçek ve özerklik etkileşimi açısından değerlendirilmesi ve yeniden tanımlanması gerekmektedir. Bu tür bir çabanın başlangıç noktası farklı ölçeklerin toplumsal yansımalarının ele alınmasıdır. Mekânsal boyuttan bakıldığında sürekli değişen ve dönüşen mekana ilişkin olarak yerel hizmetlerin uyarlanmasında çoğunlukla mevcut ve yeni kavramların karmaşık bir bileşkesi ile bakıldığı görülmektedir. Bu anlamda kent-bölge/metropoliten alan gelişimi, yerleşik alan dönüşümleri, kent parçalarının ve işlevlerinin (merkez, çalışma alanları, konut) dönüşümü, mahalle/site, köy yerleşimi gibi kategorilerin gündeme geldiği görülmektedir. Bu kategorilerin hiçbiri bir diğerinden yalıtılmamış ve aralarında geçişkenlikler bulunan mekânsal unsurlar oluşturmaktadır. Dolayısıyla yerle hizmetlerin uyarlanması bu anlamda çok zorlu bir tanımlamaya dönüşmektedir. Sıradan bir yolun yapımında bile kırsal alanda, yerleşik alanda ve bölgeler arası alanda farklı standartların ve yaklaşımların geliştirilmesi gerekmektedir. Mekânsal kategori daha çok planlama açısından öne çıkarken yerel hizmetlerin uyarlanması konusunda yasal ve hukuksal olarak daha çok öne çıkan bir boyut yönetseldir. Bu anlamda bölge/metropoliten alan/il, ilçe, mahalle, köy gibi sınır ve alan tanımlamalarına dayanan kategoriler öne çıkmaktadır. Bu kategorilerin hizmetlere ilişkin görev ve sorumlulukların paylaşımında ve hatta rejimin niteliğinin tartışılmasında önemli olduğu bilinmektedir. Yerel hizmetlerin uyarlanmasında farklı yönetsel kademelerin siyasal temsiliyeti ve temsil edilen kitlelere sunulan hizmetlerin meşrulaştırılması da önem kazanmaktadır. Hizmetlerin uyarlanmasında farklı yönetsel kademeler arasındaki eşgüdüm, yetki paylaşımı ve bir arada çalışabilirlik konuları da tartışılmaktadır. Bu tartışmalarda iktisadi gerekçelendirmelerin önem kazandığı, büyük, küçük ve optimal ölçek meselelerinin gündeme geldiği bilinmektedir. Ama neredeyse hiçbir reform girişiminin arkasında araştırmalara ve veriye dayalı bir ölçek kavramsallaştırılmasının yer almadığı da bilinmektedir (Haughton ve Allmendinger, 2008; Pemberton ve Morphet, 2014). Ancak tüm bu tartışmaların arka planında toplumsal yapının temel dinamiklerinin bulunduğu da gözden kaçmamalıdır. Ulus-devlet algısının ve ilişkili değerlerin varlığı, kentsel toplumun sosyal ve kültürel meseleleri, kentsel alt sosyo-kültürel ve sınıfsal unsurlar, yok olmak üzere olan kırsal kültür ve göçmenler ve
Yerel Özerklik ve Mekansal Ölçek İkileminde Yerel Hizmetlerin Yeniden Uyarlanması
197
mobilitenin yarattığı ölçekler hizmetlerin yeniden uyarlanmasında belirleyici olmaktadır. Ölçek tartışmalarının sonuçları farklı ölçek tanımlamalarının yerle hizmetler açısından dikkate alınması gerekliliği göstermektedir. Mekânsal ölçekler açısından mekânsal değişimi yönetmek sorunu önem kazanarak kentsel dönüşüm, altyapı ve konut projeleri gibi konuları öne çıkarmaktadır. Yönetsel ölçekler açısından yeni ölçeklerin tanımlanması meşruiyetinin sağlanması konusunda toplumun inandırılması ve katılımcılık gibi konular belirginleşmektedir. İktisadi ölçek açısından değişen üretim ilişkileri ve teknolojik dönüşüm önemli bir tartışma konusun haline gelmiştir. Sanayide artan düzeyde insan dışı enerji ve gücün kullanılmaya başlanması, sanayi 4.0. gibi yaklaşımlar, üretimin aşırı derecede adem-i merkezileşme eğilimine girmesi gibi konular hizmetler açısından da göz ardı edilemez durumlar ortaya çıkarmaktadır. Sosyo-kültürel ölçek açısından bakıldığındaysa yerleşimlerin toplumsal yapısında homojenleşme-heterojenleşme eğilimlerinin çatışması gözlemlenebilmektedir. Sonuç olarak yerel hizmetlere ilişkin uyarlamanın tüm bu konuları kapsayıcı bir çerçeveye oturtulması gerekmektedir. Çünkü mekânsal değişim, toplumsal homojenleşme ve heterojenleşme çatışması yerel özerklik taleplerini gündeme getirirken, yeniden ölçeklenme, üretim ilişkilerinin ve teknolojinin dönüşümü yönetsel yeniden yapılanma ve hizmetlerin merkezileşmesini getirmektedir (Considine, Lewis ve O’Sullivan, 2011; Joshi ve Moore, 2004; Lamothe ve Lamothe, 2006). Bu noktada, yerel hizmetlerin genel karakteristikleri açısından hizmetlerin kendi içlerinde ve hizmet alanlarla ilişkisi bakımında gelecek için nasıl bir sınıflandırmaya tabi tutulabileceği üzerinde durulacaktır. Bu tür bir sınıflandırma, yerel ölçek ve özerklik tartışmalarının temelindeki gerilimin aşılabileceği yeni alanlar açarak yerel hizmetlerin anlamlı uyarlanmasına olanak tanıma potansiyeli taşımaktadır. Örneğin, geleneksel olarak kentsel altyapı hizmetleri büyük harcamalar gerektiren yatırımları içermektedir. Yetkilerin metropoliten alan ya da bölge ölçeğinde toplanması bu yatırımların büyüklüğünü de arttırabilmekte ve hizmetlerin yerel özerklik açısından gerilemeye sebep olmasına yol açmaktadır. Oysa ki, hizmetler veri temelli bir yaklaşımla sürdürülebilir parçalara ayrılır ve bu parçaların mekânsal karşılıkları vatandaşlarla birlikte tanımlanırsa yerel hizmetlerin sunumunda özerklik ve katılım sorunlarının aşılmasında mesafe alınabilir. Buna benzer şekilde yerel hizmetlere ilişkin olarak farklı hizmet alanlarında nasıl yeni bir sınıflandırma yapılabileceği aşağıdaki tabloda izlenebilir. Tabloda farklı düzeylerde aşağıdan hizmetin hazırlık sürecinde gerçekleştirilmesine kadar geçen farklı aşamalar ele alınarak, günümüzdeki gelişmeler ışığında yerel özerkliği ve mekânsal ölçeği
198
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
bir arada değerlendirebilecek bir çerçeve ortaya konmaya çalışılmıştır (Tablo 2). Tablo 2: Yerel Özerklik ve Mekânsal Ölçek İlişkisi Bağlamında Yerel Hizmetlerin Sınıflandırılması Düzey 1 Yurttaş verisi ve katılım sürecine ilişkin hizmetler
Yenilikçilik altyapısı ve ar-ge süreçleri
Düzey 2
Veri üretim, dağıtım ve işleme hizmetleri
Mali Yapı ve İnsan kaynakları, düzenleyici kalkınma ve işlem kurumsal hizmetleri yapılanma (kurumsal, hizmetleri mekânsal planlama)
Düzey 3
Düzey 4
Katı Altyapı hizmetleri (su, kanalizasyon, enerji, telekomünikasyon)
Yumuşak Altyapı Hizmetleri (akıllı kent yazılımları)
Sosyal Altyapı Hizmetleri (yeşil alan, sosyokültürel mekan ve tesisler…)
Sosyal yumuşak altyapı (eğitim ve sosyokültürel faaliyet)
Yönetsel altyapı Hizmetleri (ERP, CRM, Yapay Zeka)
Acil durum ve afet önleme hizmetleri
Düzey 5
Düzey 6 İzleme ve değerlendirme hizmetleri
Katılımcı kent yönetimi ve yerel temsil hiyerarşisi altyapısı ve bunlara ilişkin hizmetler (Yenilik laboratuvarları, kent ve mahalle konseyleri…)
İçerik ve veri üretim süreçleri
Yerel hizmetlere ilişkin prototip ve ürün geliştirme
Kaynak: Yazar tarafından hazırlanmıştır.
Tablodan da izlenebileceği gibi yerel özerklik ve mekânsal ölçeklerin bir arada değerlendirilebileceği yerel hizmetlerin yeniden uyarlanması süreçlerinde en temel düzey yurttaş verisi, ar-ge ve yenilikçilik ile kurumsal yapılanmaya dayanmalıdır. Yurttaş verisi hizmet sunumunda hizmetin tüm değişkenlerinin belirlenmesini, kurumsal yapılanma buna ilişkin örgütlenme ve işleyiş semalarının oluşumunu, yenilikçilik altyapısı ve süreçleri de yurttaş verisi ve kurumsal yapılanmanın bilgisini oluşturacaktır. Bu temel düzeyin üzerine veri işleme, mali ve yapı düzenleyici işlemler tanımlanabilir. Üçüncü düzeyde ise sosyal, yönetsel ve katı altyapı hizmetlerinin düzenlenmesine geçilebilir. Bu düzeye gelindiğinde hizmetlerin temelinin özerklik ve mekânsal ölçek üzerinde oluşacağı varsayılmaktadır. Dördüncü düzeyde akıllı kent yazılımları gibi unsurların yumuşak altyapı olarak, eğitim ve sosyo-kültürel faaliyetlerin ise sosyal yumuşak altyapı olarak acil durum ve afet önleme hizmetleriyle birlikte temellendirilmesi öngörülebilir. Beşinci düzeyde katılımcı kent yönetimi ve yerel temsil hiyerarşisi altyapısı ve bunlara ilişkin hizmetler
Yerel Özerklik ve Mekansal Ölçek İkileminde Yerel Hizmetlerin Yeniden Uyarlanması
199
belirlenmiş verilerin kurumsal yapıya dönüştürüldüğü bir süreçte anlam kazanabilecektir. Son düzeyde izleme ve değerlendirme hizmetleri, içerik ve veri üretim süreçleri ile yerel hizmetlere ilişkin prototip ve ürün geliştirme aşaması ile birlikte yerel hizmetlerin uyarlanması şeması tamamlanmaktadır. Bu şemada yerel hizmetlerin uyarlanmasında hangi düzey sıralamasının izlenmesi gerektiği ortaya konmaktadır. Örneğin, temiz su hizmetini yenilemek isteyen bir yerel yönetimin öncelikle su hizmeti alan vatandaşların verisini üretmesi ve analizi, buna ilişkin yenilikçiliği nasıl oluşturacağını tespit etmesi ve sonra örgütlenmede yapacağı değişikliklere karar vermesi gerekmektedir. Daha sonra bu veriler ışığında gerekli kurumsal ve mekânsal planlama süreçlerin yürütmeli, hizmete ilişkin katı, sosyal ve yönetsel altyapı standartlarını gözden geçirmeli, insan kaynakları ve yazılım gibi yumuşak unsurları inşa etmeli, hizmet sürecinde katılımın nasıl sağlanacağını ortaya koymalı ve nihai olarak yapılan tüm işe ilişkin veri üretmeli, izleme ve değerlendirme yapmalı ve mümkünse prototip üretme çalışmaları yapmalıdır. Bu yaklaşım tartışmaya açılmakla birlikte hem bir yerel yönetimin nasıl yeniden yapılandırılacağı hem de hizmetlerin nasıl tartışmaya açılabileceği ortaya konmaktadır.
Sonuç Yerine Neoliberal paradigmanın hakimiyet kazanmaya başladığı 1980’lerin sonlarından bu yana yerelleşme ve yerel hizmetlerin dönüşümünü içeren tüm yeniden yapılanma çalışmalarında farklı düzeylerde de olsa yerel özerkliklerin gerilediği ya da ortadan kalktığı, mekânsal ölçeklerle yönetsel ölçekler arasında toplumsal ve iktisadi çelişkilerin ortaya çıktığı ve bu durumun nihai olarak neoliberal reformların yenilenmesine sebep olan bir döngü yarattığı uzun bir süredir ortaya konmaktadır (Brenner, Peck ve Theodore, 2010; Peck, Theodore ve Brenner, 2013). Bu döngü içerisinde çoğunlukla yapılan tartışmaların yönetsel reformların sonucunda ortaya çıkan iktisadi sonuçlara odaklandığı, temelde yerel hizmetlerle ilişkili olarak devam eden bu döngüye müdahale edilmesini sağlayacak bir söylemin üretilemediği görülmektedir. Bunun yanı sıra, gelişen teknolojinin, çevre sorunlarının yarattığı olanaklar ve sorunlar da yerel hizmetler içerisinde gerektiği gibi ele alınamamaktadır. Açık bir şekilde yerel hizmetlerin yeniden uyarlanmasına ilişkin bir çerçeve gerekli görünmektedir. Bu çerçevenin de yerel özerklik ve mekânsal ölçeklere ilişkin temel bir tartışmaya dayanması, bu tartışmanın devamında yerel hizmetlerin arasındaki belirgin ilişkilere oturması gerekmektedir. Bu şekilde hizmetlerin kim ve nerede yapılacağına ilişkin sonu gelmez tartışmalardan kurtulup, hizmetlerin hangi yerel özerklikler zemininde ve mekânsal ölçek temelinde nasıl yeniden ele alınacağına odaklanılabilir. Böylece toplumsal ve iktisadi
200
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
sonuçları açısından yerel yönetimler düzeyinde yerel hizmetlerin iyileştirilmesinde yeni bir sayfa açılabilir. Bu bildiride bu tür bir denemenin kaba hatları çizilmekle birlikte gelecekte yerel hizmetlerin uyarlanmasında benzer disiplinler arası çalışmaların yaşamsal olacağı düşünülmektedir.
Kaynakça Bayırbağ, Mustafa Kemal (2009), “State Rescaling, Exclusion and the Temporality of Neoliberalism: The Case of Turkey”, Political Economy: Neoliberalism: Where are We in Time Çalıştayı, The Annual Meeting of Canadian Political Science Association, Ottawa, Carleton University. Brenner, Neil, Jamie Peck ve Nik Theodore (2010), “Variegated Neoliberalization: Geographies, Modalities, Pathways”, Global Networks, Volume: 10, No: 2, s. 182–222, http://metropolitanstudies.as.nyu.edu/docs/IO/222/Brenner_Peck_Theodore_2010_Global_ Networks_final_PDF_file.pdf (11.04.2018). Considine, Mark, Jenny M. Lewis ve Siobhan O’Sullivan (2011), “Quasi-markets and Service Delivery Flexibility Following a Decade of Employment Assistance Reform in Australia”, Journal of Social Policy, Volume: 40, No: 4, s. 811-833, https://doi.org/10.1017/S0047279411000213 (11.04.2018). Cox, Kevin R. (2009), “Rescaling the State in Question”, Cambridge Journal of Regions, Economy and Society, Volume: 2, No: 1, s. 107-121. Geddes, Mike (2005), “Neoliberalism and Local Governance - Cross-national Perspectives and Speculations”, Policy Studies, Volume: 26, No: 3, s. 359-377. Geddes, Mike (2006), “Partnership and the Limits to Local Governance in England: Institutionalist Analysis and Neoliberalism”, International Journal of Urban and Regional Research, Volume: 30, No: 1, s. 76-97. Haughton, Graham ve Phil Allmendinger (2008), “The Soft Spaces of Local Economic Development”, Local Economy, Volume: 23, No: 2, s. 138-148. Joshi, Anuradha ve Mick Moore (2004), “Institutionalised Co-production: Unorthodox Public Service Delivery in Challenging Environments”, Journal of Development Studies, Volume: 40, No: 4, s. 31-49. Lamothe, Scott ve Meeyoung Lamothe (2006), “The Dynamics of Local Service Delivery Arrangements and the Role of Nonprofits”, International Journal of Public Administration, Volume: 29, No: 10-11, s. 769-797. O’Sullivan, Brendan, William Brady, Karen Ray, Evelyn Sikora ve Eimear Murphy (2014), “Scale, Governance, Urban Form and Landscape: Exploring the Scope for an Integrated Approach to Metropolitan Spatial Planning”, Planning Practice and Research, Volume: 29, No: 3, s. 302-316. Peck, Jamie, Nik Theodore ve Neil Brenner (2013), “Neoliberal Urbanism Redux?”, International Journal of Urban and Regional Research, Volume: 37, No: 3, s. 1091-1099. Pemberton, Simon ve Janice Morphet (2014), “The Rescaling of Economic Governance: Insights into the Transitional Territories of England”, Urban Studies, Volume: 51, No: 11, s. 23542370. Pinson, Gilles ve Patrick Le Gales (2005), State Restructuring and Decentralization Dynamics in
Yerel Özerklik ve Mekansal Ölçek İkileminde Yerel Hizmetlerin Yeniden Uyarlanması
201
France: Politics is the Driving Force, Centre d'Etudes Europeennes de Sciences po, Chaier Europeen numero 07/05 du pole Ville/metropolis/cosmopolis, Paris. Pratchett, Lawrence (2004, June 24), “Local Autonomy, Local Democracy and the ‘New Localism'", Political Studies, Volume: 52, No: 2, s. 358-375. Şahin, Savaş Zafer (2012), “Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Özerkliği ve Mekânsal Ölçek Sorunu İlişkisi”, 5. Ulusal Yerel Yönetimler Sempozyumu, Türkiye Belediyeler Birliği Yayınları, 2012. Zimmermann, Karsten (2017), “Re-Scaling of Metropolitan Governance in Germany”, Re-Scaling stadtregionaler Planung in Deutschland Zusammenfassung Deutschland verfügt über keine national einheitliche Politik für die Organisation stadt-regionaler Politik. Vielmehr können wir seit Jahrz. Raumforschung Und Raumordnung - Spatial Research and Planning, Volume: 75, No: 3, s. 253-263.
KAMU YÖNETİMİNDE YENİDEN ÖLÇEKLENDİRME Barış ÖVGÜN*
Giriş Değişen ekonomik, toplumsal ve politik ihtiyaçların kamu yönetimi alanındaki karşılığı reformdur. Kamu yönetimi, bu gereksinimlere karşılık verebilmek için sürekli olarak dönüşmek ve değişmek zorundadır. Bu durum kamu yönetiminde reformun sürekli olmasına neden olmakta ve bu nedenle de reform bitmeyen senfoni olarak nitelendirilmektedir. Kamu yönetimi reformu bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de en önemli tartışma noktalarından birini oluşturmakta ve hemen hemen herkes ve her kesim reform gerekliliği ve bu gerekliliğin nasıl olacağı konusunda görüş bildirmektedir. Türkiye’de kamu yönetimi reformu her zaman gündemde olmakla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesi ile birlikte hem büyük bir hız kazanmış hem de birçok alan reforma konu olmuştur. Her ne kadar reform birçok alana temas etmişse de kanımızca yapılan ve yapılmak istenen reformların en önemli konularından biri olarak yeniden ölçeklendirme karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmanın temel konusunu da yeniden ölçeklendirme temelinde yapılan ve bu perspektifte gerçekleşen yeni öneriler oluşturmaktadır. Kamu yönetiminde yeniden ölçeklendirmeye odaklanan çalışmada kamu yönetiminde reformun ekonomik ve politik nedenlerle birlikte gerçekleştiği ve bu nedenle de 2000’li yıllardan bugüne kadar geçen sürede ölçeklendirme tartışmalarına bu pencereden bakılması gerektiği iddia edilmektedir. Bu tez temelinde şekillenen çalışmada yeniden ölçeklendirmede kentlerin ve bölgelerin önem kazandığı ve kamu hizmetlerinin kent ve bölge ekseninde örgütlendirildiği öne sürülmektedir. Kentin ve bölgenin ön plana çıkarılması ise birbirinden farklı değil; tam tersine birbirini destekleyen uygulamalar olarak değerlendirilmektedir.
*
Doç. Dr., Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, bovgun@gmail.com
204
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Ölçeğin bu şekilde değişmesi asla ulus devletin önemini kaybettiği anlamına gelmemelidir. Bu yeni anlayış çerçevesinde ulus devlet konum ve işlev değiştirmiştir. Devletin temel konumu ve işlevi koordinasyon ve düzenleme olarak belirirken; kalkınma ve planlama da merkezi düzeyde değil, yerelde tekrar inşa edilmektedir. Ancak, devletin değişen konumuna ve işlevine paralel olarak yerelde hizmet sunumu ve planlama açısından yeknasaklık/tek biçimlilik yaşanmamış önce yerele vurgu yapılırken zamanla ölçek büyütülmesi yönünde uygulamalar ve çalışmalar gündeme gelmiştir. Kamu yönetiminde ulusal sınırlar ve buna bağlı olarak ulus devlet küreselleşme önünde önemli bir engel olarak görülürken; küçük yönetsel birimler de ekonomik ve politik nedenlerle optimal olmayan yönetim yapıları olarak görülmüştür. Oysa Keleş’in de ifadesiyle her bir kent için uygulanacak optimal bir ölçekten bahsetmek mümkün değildir (Keleş, 2006: 36). Bu çalışmada ölçek problemi ekonomik ve politik faktörlerin doğurduğu bir gelişme olarak yönetsel boyutuyla ele alınmaktadır. Devletin ekonomik ve toplumsal alandaki yeni konumu ve işlevi yönetsel anlamdaki örgütlenmesine de yansımaktadır. Kamu yönetiminde yeniden ölçeklendirme denildiğinde akla genellikle yerel yönetimler gelmekte ve belediyeler ile büyükşehir belediyeleri inceleme kapsamına alınmaktadır. Oysa, yeniden ölçeklendirme yerel yönetimlerle sınırlı değildir ve kamu yönetiminin çeşitli hizmet alanlarında da karşımıza çıkmaktadır. Bu uygulamaların birlikte mercek altına alınması yeniden ölçeklendirmenin neden yapıldığının anlaşılmasında önemli ipuçları sunmaktadır. Çalışma temel olarak reform uygulamalarının somutlaştığı mevzuat ve bu uygulamalarla uyumlu çalışmalar üzerinden yapılmakta ve söylem analizi yöntemi kullanılarak dönüşüm analiz edilmektedir. Bu analizde yeniden ölçeklendirme temel bazı düzenlemeler üzerinden tartışılmaktadır. Bu noktada büyükşehir ve uygulamaya girmesi muhtemel bütünşehir düzenlemeleri ile sağlık ve adliye gibi önemli kamu hizmeti alanlarında yaşanılan dönüşümler temel inceleme konularını oluşturmaktadır.
1. Yeniden Ölçeklendirmenin Ekonomik ve Politik Arka Planı İşletme kökenli olan ve üretilen ürün miktarı arttıkça birim maliyetlerde azalma olması olarak tanımlanan ölçek kamu yönetiminde alan yönetiminin büyütülerek maliyetlerde azalış olacağı anlamında kullanılmaktadır (Keleş, 2016: 22). Yönetsel bir reform düzenlemesi olarak yeniden ölçeklendirme temelde ekonomik gereksinimlerden doğmaktadır. Çünkü coğrafi düzenlemeler ve mekansal düzenlemeler olmazsa kapitalizmin politik ve ekonomik sürekliliğinden bahsetmek mümkün değildir (Eşki Uğuz ve Yalçın, 2017: 182).
Kamu Yönetiminde Yeniden Ölçeklendirme
205
Bu temel anlayış özellikle piyasa için etkin bir devletin olması gerektiği anlayışıyla birlikte 1990’lı yıllarla birlikte daha da somut bir hal almakta ve devlet üretici fonksiyonundan sıyırılarak küçülürken etkinleşmektedir. Bir başka ifadeyle merkezi yönetim büyüme amacında yereli daha çok yetkilendirmekte ve görevlendirmekte ve kendisi ise düzenleme fonksiyonu ile sistemi kontrol altında tutmayı arzulamaktadır. Kapitalizm, neoliberalizm aşamasına gelmiş olduğu bu evrede devleti genel kontrol edici konuma koyarken; yeniden ölçeklendirmede kentleri ve bölgeleri ön plana çıkarmaktadır (Şahin ve Bostancı, 2012: 117). Bu süreçte kentler, girişimci ya da marka kent olarak belirmekte ve sermayeyi bölgelerine çekebilmek için yarışa sokulmaktadırlar. Çünkü kapitalizm her zaman kâr peşinde koşmaktadır ve ölçek de bu amaca hizmet edecek şekilde yapılandırılmalıdır. Bu ölçek bir gün ulus devlet ölçeğine ulaşırken; bir gün ise en küçük yönetsel birimlere inmektedir. “Kapitalizm kendi imajına uygun bir coğrafyayı sürekli olarak yeniden inşa eder. Tarihin belirli bir aşamasında sermaye birikimini kolaylaştırmak için belirli coğrafi profiller, ulaşım ve iletişim için üretilmiş alanlar, altyapısal ve uzamsal örgütler üretir. Sonra bunları alaşağı eder; daha ileri bir safhadaki birikime yol açmak için yeniden düzenler” (Harvey, 2011: 75).
Harvey’in yukarıda belirtilen sözlerinden de anlaşılacağı üzere, ölçek özelinde yaşanılan dönüşüm asıl olarak sermaye birikiminde yaşanılan gelişmelerle yakından ilişkilidir. Kapitalizm sürekli olarak kendini geliştirmekte ve yenilenmekte ve bu süreçte mekâna devletin ve sermayenin devamlı müdahaleleri söz konusu olmaktadır (Çınar, 2009: 281). Bir başka deyişle kamu yönetiminin dönüşümünde sermayenin içine girmiş olduğu kriz, temel neden olarak belirmekte ve bu krizin aşılabilmesi için kamu yönetiminin yapısal ve işlevsel dönüşümüne gereksinim duyulmaktadır. Örgütlenme alanında günümüzde bu müdahaleler yönetsel ölçeği ulusal bazda değil; mega kentler ve bölgeler özelinde kurmakta ve bu yönetsel birimler üzerinden küresel üretim ve yönetim ağlarına bağlanılması hedeflenmektedir (Karasu, 2009: 11). Bu durum da küreselleşme adı altında sermayenin mekânsal sınırları aştığı iddiası bir anlamda yalanlanmakta; tam tersine küreselleşme kendisine yeni mekânlar yaratmaktadır (Eşki Uğuz ve Yalçın, 2017: 185). Yeniden ölçeklendirmede devletin temel görevi küresel aktörlerle yereli buluşturmaktır. Bu nedenle yeniden ölçeklendirme sadece yukarıdan aşağıya değil, aynı zamanda aşağıdan yukarıya da olmaktadır (Şahin ve Bostancı, 2012: 116). Bir başka deyişle günümüzde mega kentlerin ve bölgelerin ekonomik gelişmeyi sağlamak ve bu gelişmenin gerçekleşebilmesi için de küresel sermayeyi bölgesine çekebilmek gibi çok önemli işlevleri bulunmaktadır.
206
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Ülkemizde her bir kentin kendini marka kent olarak pazarlama çabası içine girmesi ya da kalkınma ajansları örneğinde somutlaştığı üzere, temel görevin bölgenin sermaye için cazibe merkezi haline getirilme çabası ölçekten temel beklentiyi de ortaya koymaktadır. Kentler marka kent ya da girişimci kent gibi nitelendirmelerle sermaye yarışına girerken; rekabet ilkesi temelinde yükselen ve yeni bölgecilik olarak adlandırılan anlayış bölgesel yeni kümelenmeler yaratmaktadır. Artık her bir yönetsel birim kendi geleceğine kendisi karar vermeli (Çakmak ve Erden, 2004: 83) ve yerelin kalkınmasının yolu küresel ekonomik sistemle bütünleşmekten geçmelidir (Topal ve Akyazı, 1997: 13). Bu tür önemli görevleri bulunan kentlerin ve bölgelerin aynı zamanda birer politik merkez olmaları da kaçınılmazdır (Gül vd., 2017: 116). Bu durum yeniden ölçeklendirme reformlarında politik kaygıların da olmasına yol açmakta ve temelde ekonomik nedenlerden kaynaklanan yeniden ölçeklendirme girişimlerinde politik hedefler de gözlemlenebilmektedir. Yeniden ölçeklendirmenin optimal büyüklüğü yakalama amacı taşıdığı iddia edilmektedir. Ancak optimal büyüklüğün gerçekten ne olduğu ya da nasıl belirleneceği oldukça tartışmalı bir konudur. Alanyazında bu konuya verilen genel açıklama kentin taşıyabileceği bir nüfus yapısı ve hizmeti yerine getirebilme kapasitesidir ki, bu da her hizmete göre değişiklik gösterebilmektedir (Göküş ve Altürker, 2016: 71). Ölçek konusunda ortaya çıkan bir diğer sorun da yeterli veri eksikliğidir. Ancak ölçek belirmede her ne kadar bu tür kısıtlar olsa da Avrupa’da çeşitli ülke deneyimlerinde birtakım düzenlemelere gidildiği ve bu uygulamaların da belirli ölçüde arzulanan etkinliği ve verimliliği sağladığı görülmektedir (Göküş ve Altürker, 2016: 72). Ancak, genelde gelişmekte olan ülkelerde özelde ise ülkemizde yeniden ölçeklendirme uygulamalarının sadece iktisadi nedenlerle değil, politik kaygılarla da yapıldığı görülmektedir. Bu durum özellikle son on on beş yıldır yapılan kamu yönetimi reformlarında kendisini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır.
2. Kamu Hizmetinde Ölçek Büyütme Kamu yönetiminde yeniden ölçeklendirme sadece yerel yönetimler özelinde değil, kamu yönetiminin değişik hizmet alanlarında da karşımıza çıkan bir uygulamadır. Kamu yönetiminin sağlık ve adliye gibi temel ve önemli hizmet alanlarında ölçek büyütme yönünde uygulamalar gerçekleşirken kalkınma ajansları gibi bölgesel yapılanmalar da dikkati çekmektedir. Sağlık hizmetlerinde neden böyle bir uygulamaya gidildiğine ilişkin nedenlere bakıldığında büyükşehir düzenlemesinin ya da bütünşehir tartışmalarının ve hatta kalkınma ajanslarının kuruluş gerekçeleriyle çok yakın
Kamu Yönetiminde Yeniden Ölçeklendirme
207
iddiaların olduğu görülmektedir. Buna göre sağlık hizmetleri il ölçeğinde etkin bir şekilde yönetilememekte ve illeri bu şekilde gruplandırmak yüksek maliyet gerektiren sağlık harcamalarını azaltarak maliyet açısından avantajlar sağlamaktadır.1 Sağlık hizmet bölgeleri ile her bölge için merkez konumundaki il belirlenmekte ve planlama yukarıdan aşağıya yani bölgeden ilçeye uzanmaktadır (Övgün ve Küçük, 2013: 71-75). Sağlık Hizmet Bölgeleri
Kaynak: T.C. Sağlık Bakanlığı, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü (http://planlamadb.saglik.gov.tr/TR,5708/saglik-hizmet-bolgesi.html).
Sağlık hizmet bölgelerinin bu şekilde gruplandırılması önemlidir, çünkü ciddi tartışmalara konu olan sağlık kampüsleri (şehir/bölge hastaneleri) de bu yapı üzerinde yükselmektedir. 22 ilde 33 tane kurulması planlanan sağlık kampüslerinin (Akdağ, 2011: 43) 21 tanesinin kamu özel sektör ortaklığında 2020 yılına kadar çalışmaya başlayacağı haberleri yer almaktadır.
1
Dünyada sağlık alanında karşımıza çıkan yeni bölgecilik uygulamaları ile birlikte kırsal bölgelerin güç kaybettiği ve birçok küçük şehir ve kırsal hastanenin kapatıldığı yönünde uygulama örneklerinden bahsedilmektedir (Stobbe, 2010: 331).
208
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Sağlık Kampüsleri (Şehir Hastaneleri) (http://www.saglikyatirimlari.gov.tr) Sözleşmesi İmzalanan Projeler ; 1- Ankara Bilkent Şehir Hastanesi (3660 Yatak) 2- Ankara Etlik Şehir Hastanesi (3566 Yatak) 3- Kayseri Şehir Hastanesi (1584 Yatak) 4- İstanbul İkitelli (Başakşehir) Şehir Hastanesi (2682 Yatak) 5- Yozgat Şehir Hastanesi (475 Yatak) 6- Türkiye Halk Sağlığı Kurumu & Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Kampüsü 7- Adana Şehir Hastanesi (1550 Yatak) 8- Elazığ Şehir Hastanesi (1040 Yatak) 9- Gaziantep Şehir Hastanesi (1875 Yatak) 10- Manisa Şehir Hastanesi (560 Yatak) 11- Mersin Şehir Hastanesi (1250 Yatak) 12- İzmir Bayraklı Şehir Hastanesi (2060 Yatak) 13- Isparta Şehir Hastanesi (755 Yatak) 14- Kocaeli Şehir Hastanesi (1180 Yatak) 15- Konya Şehir Hastanesi (1250 Yatak) 16- FTR & YGAP & PH Paketi (2400 Yatak) 17- Bursa Şehir Hastanesi (1355 Yatak) 18- Eskişehir Şehir Hastanesi (1081 Yatak) 19- Tekirdağ Şehir Hastanesi (480 Yatak) 20- Şanlıurfa Şehir Hastanesi (1700 Yatak) 21- Kütahya Şehir Hastanesi 600 Yatak ) Nihai Teklif Sürecinde olan Projeler ; 22- Samsun Şehir Hastanesi (900 Yatak) 23- Denizli Şehir Hastanesi (1000 Yatak) İhale Hazırlık Süreci Devam Eden Projeler ; 24- İzmir Yenişehir (Tepecik) Şehir Hastanesi (1200 Yatak) 25- Aydın Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi (150 Yatak) 26- Antalya Şehir Hastanesi (1000 Yatak) 27- Diyarbakır Şehir Hastanesi (750 Yatak) 28- Aydın Şehir Hastanesi (800 Yatak) Yüksek Planlama Kurulunda Onay Bekleyen Projeler ; 29- İstanbul Sancaktepe Şehir Hastanesi (4200 Yatak) 30- Ordu Şehir Hastanesi (900 Yatak) 31- Sakarya Şehir Hastanesi (1000 Yatak) Ön Fizibilite Çalışması Devam Eden Projeler ; 32- Trabzon Şehir Hastanesi (1100 Yatak) 33- Rize Şehir Hastanesi (800 Yatak)
Kamu Yönetiminde Yeniden Ölçeklendirme
209
Bölge adliye (istinaf) mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen yerlerde Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığı tarafından kurulmaktadır. İstinaf, itiraz ve temyiz gibi olağan kanun yolları arasına giren yeni bir uygulamadır. İstinaf, ilk derece mahkeme kararlarına karşı gidilen kanun yoludur ve temel amaç hukuk sistemine hız kazandırmaktır. Mahkemelerin yargı çevrelerinin belirlenmesine, değiştirilmesine veya kaldırılmasına Adalet Bakanlığı’nın önerisi üzerine HSK tarafından karar verilmektedir. Bölge Adliye Mahkemeleri’nin kuruluş amacı Yargıtay ve Danıştay’ın iş yükünün azaltılması ve davaların daha hızlı biçimde kesin karara bağlanmasının sağlanmasıdır. HSK’nin 2007 tarihli kararına göre Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri, Konya, Sakarya, Samsun, Trabzon ve Van olmak üzere on beş bölgede bu mahkemelerin kurulması planlanmış ve 2017 yılında alınan bir kararda da ilk etapta Ankara, Antalya, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir ve Samsun olarak yedi bölgenin faaliyete geçmesi kararlaştırılmıştır.
3. Kalkınmada Bölgesel Ölçek: Kalkınma Ajansları Yeni bölgecilik anlayışı temelinde bölgelerin birbirleriyle rekabet ederek ekonomik büyümenin sağlanacağı ve kamu yönetiminin de katalizör olarak bu amaca hizmet edeceği iddia edilmektedir. Bu savı hayata geçirecek en önemli örgütlenmelerinden biri olarak kalkınma ajansları Türk kamu yönetimine 2006 yılında girmiştir. İsminde her ne kadar kalkınma geçse de büyüme odaklı inşa edilmiş bu yönetsel örgütlenmeler nüfus sınıflandırmasına göre yirmi altı bölgede kurulmuştur. Ajanslar doğrudan büyümeyi sağlamakla görevlendirilmiş yapılar değildir. Devletin değişen işlevine uygun olarak katalizör görevi görmekte ve temel amacı bölgeye sermayenin gelmesi ve rahat bir ortamda çalışabilmesini sağlayacak yeterli koşulları inşa edebilmektir. Bir başka deyişle kalkınma ajansları piyasanın rahat bir şekilde çalışmasını sağlayacak yeterli koşulları yaratmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla ajanslar, bölgenin ulusal ve uluslararası alanda tanıtımını yapacak, yatırımların tek elden takibini yürütecek ve küçük ve orta ölçekli girişimcileri destekleyecektir (Övgün, 2017: 22-23).
210
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Kalkınma Ajansları ve Bölgeleri
Kaynak: (www.dd-platform.com).
4. Büyükşehirden Beklenti Türk kamu yönetiminde özellikle 6360 sayılı kanunla başlayan ve içinde bulunduğumuz anda da bütünşehir olarak adlandırılan il ölçeği üzerine yükselen büyükşehir belediyesi modeli sadece kentleşmiş alanın yönetilmesine değil; kırsal alanı da içine alacak şekilde bütün il sınırlarının yönetilmesine dayanmaktadır. Bu haliyle de Çiner ve Karakaya’nın da çalışmalarında net bir şekilde ortaya koydukları üzere özellikle Türkiye örneğinde somut bir şekilde karşımıza çıkan haliyle büyükşehirleşme politikası bölgeselleşmenin bir türü olarak belirmektedir (Çiner ve Karakaya, 2013: 88-89).
Kamu Yönetiminde Yeniden Ölçeklendirme
211
Büyükşehir Belediyesi Olan İller
Kaynak: (http://yereldemokrasi.net/haritalarla-kamu-idaresi/139-buyuksehir-belediyesi-olan-iller).
2012 yılında çıkarılmış olan 6360 sayılı Kanunun gerekçesine bakıldığında temel olarak büyükşehir uygulamasının kaynak israfının önüne geçilerek ölçek ekonomilerinden yararlanmayı amaçladığı belirtilmektedir. Çünkü, küçük ölçekli yapılar artan sorunlara yanıt verememektedir. Bu nedenle planlama ve koordinasyon sorunlarını aşabilmek için belediye sınırının mülki sınır olması gerekmektedir. Böylece birim maliyetler ve kişi başına kamusal harcamalar azalacak ve hizmetlerde etkinlik sağlanmış olacaktır. Kanun gerekçesinden de anlaşılacağı üzere büyükşehir uygulaması temelde büyük altyapı ve kentsel projelerin gerçekleştirilmesi temelinde doğmuşken (Şahin, 2012: 3), bu amaç günümüzde kırsal alana da uzayarak kentsel rantın merkezileşmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu haliyle de bu yeni anlayış amaçlar bakımından 1984 yılında ilk kez uygulanan büyükşehir modelinden oldukça farklıdır (Gül vd., 2017: 116). 6360 sayılı düzenlemenin ekonomik temeller dışında 2014 yılında yapılmış olan yerel seçimlerle de ilgisi bulunmaktadır. Bu durum, yeniden ölçeklendirmenin ekonomik ve politik kaygıların bir sonucu olduğunun yansımasıdır. Büyükşehir modeline geçildikten hemen sonra yapılan yerel seçimler (2014) sonuçlarının bir önceki yerel seçim (2009) sonuçlarına göre hem iktidar partisi hem de muhalefet partileri açısından önemli farklılıklar arz
212
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
ettiği ve partiler arasındaki başkanlıkların el değiştirdiği ancak üç ili kaybeden anamuhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi’ne göre daha önemli kayıplar yaşadığı görülmektedir (Çolak vd., 2017).
5. Bütünşehir Tartışmaları Bütünşehir kavramı 2014 yılında da gündeme gelmiş ve birbirine çeşitli açılardan yakın olan iki ya da üç ilin bir araya getirilmesi gerekliliği yönünde fikirler ön plana sürülmüştür. Yeniden ölçeklendirmenin önemli bir uygulaması olan bu reform düşüncesi de ekonomik ve politik kaygılardan kaynaklanmaktadır. “Büyükşehir olmayan yerlerde, il özel idareleri ile belediyeler arasında koordinasyon sağlanamıyor. Bürokrasiden kaynaklı sıkıntılar yaşanıyor. Bu düzenleme ile merkez ilçe yapılanması kalkacağı için, şehrin tüm hizmetlerinden belediye sorumlu olacak. Belediyelerin gelirleri artacak. Hizmet sunumunda sıkıntı olmayacak.” (https://www.ahaber.com.tr) “51 il bütünşehir kapsamına alınacak ve mülki sınırlarına geçecek. Yani o il belediyesinin sınırları mülki sınırları ile aynı olacak. İlin belediye başkanı mülki sınırın tamamından sorumlu olacak. AK Parti kaynakları, doğru olanın şehrin tek elden planlanması olduğunu belirterek, “Belediyelerde farklı sorumluluk alanları var. Bu sorumluluk alanlarının çerçevesi tam çizilmeli. Tek elden plan yapılmalı.” (https://www.yenisafak.com.tr) “Kırsalda, hangi partinin oyu daha yüksekse, o partinin adayı desteklenebilecekken, ittifakta da o partinin adayının desteklenmesi için çalışmalar yürütülecek. Büyükşehir dışındaki illerde de bu işbirliği ‘bütünşehir sistemi’ getirilerek, hayata geçirilecek.” (http://www.cumhuriyet.com.tr)
Bugün yapılan çalışmalar ise tamamlanmamış olmakla birlikte yazılı ve görsel medyada çeşitli haberler yer almaktadır. Bu haberlere göre bütünşehir yasası ile birleşecek olan iller şu şekildedir (http://www.ahitv.com.tr): Aksaray-Niğde Bütünşehir Merkezi: Aksaray, Afyonkarahisar-Uşak Bütünşehir Merkezi: Afyonkarahisar, Isparta - Burdur Bütünşehir Merkezi: Isparta, Kütahya-Bilecik Bütünşehir Merkezi: Kütahya, EdirneKırklareli Bütünşehir Merkezi: Edirne, Nevşehir- Kırşehir Bütünşehir Merkezi: Nevşehir, Yozgat-Çorum Bütünşehir Merkezi: Çorum, Kırıkkale-Çankırı Bütünşehir Merkezi: Kırıkkale, Hakkari-Şırnak Bütünşehir Merkezi: Şırnak, Kars-Ardahan Bütünşehir Merkezi: Kars, Iğdır-Ağrı Bütünşehir Merkezi: Iğdır, Rize-Artvin Bütünşehir Merkezi:
Kamu Yönetiminde Yeniden Ölçeklendirme
213
Rize, Batman-Siirt Bütünşehir Merkezi: Batman, Bitlis -Muş Bütünşehir Merkezi: Muş, Elazığ-Adıyaman Bütünşehir Merkezi: Elazığ, Bingöl Tunceli Bütünşehir Merkezi: Bingöl, Erzincan - Bayburt Bütünşehir Merkezi: Erzincan Düzce-Bolu Bütünşehir Merkezi: Bolu, KastamonuSinop Bütünşehir Merkezi: Kastamonu, Zonguldak-Bartın-Karabük Bütünşehir Merkezi: Zonguldak, Giresun - Gümüşhane Bütünşehir Merkezi: Giresun, Tokat-Amasya Bütünşehir Merkezi: Tokat, Çanakkale Bütünşehir Merkezi: Çanakkale.
Bu düzenlemenin Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine uyumlu bir yerel yönetim yapısı inşa etmek dışında yerel ve genel seçimlerde de farklı sonuçlara yol açabileceği ileri sürülebilir. Düzenleme her ne kadar henüz yasalaşmasa da kamuoyunda çeşitli itirazlar yer almaya başlamıştır (http://www.kirsehirhaber365.com). “Türklerin Anadolu’ya gelip yerleşmesinden itibaren kadim bir Türk kenti olan Kırşehir, Anadolu Selçukluları ve Beylikler döneminde Türkİslam medeniyetinin adeta parlayan bir yıldızı olmuştur. Bu vasfını Osmanlılar Dönemi'nde de devam ettiren Kırşehir o zamanın idari yapılanmasındaki Sancak ünvanını Cumhuriyet döneminde Vilayet (il) olarak devam ettirmiştir. Ancak 1954 yılında tamamen siyasi ve haksız bir karar ile ilçe durumuna düşürülen Kırşehir 1957 yılında tekrar il olma hakkını almış ancak eski ilçelerini geri kaybetmiştir. Son birkaç aydır hükümetin üzerinde çalıştığı “bütünşehir” uygulaması ile Kırşehir’in Nevşehir ile birleşeceği ve bütünşehir merkezinin de Nevşehir olacağı yönünde duyumlar ve basında haberler çıkmaktadır. Bu durum biz Kırşehirliler için asla kabul edilemez bir durumdur. 1954 yılında Kırşehir'e yapılan büyük haksızlığın tekrar etmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Hem bin yıllık vilayet olma geleneğimiz ile hem başkent Ankara’ya yakın olması ile hem de il merkezi nüfusunun çokluğu ile asla Nevşehir’e bağlanmayı hak etmeyen Kırşehir, ilimizin etkili ve yetkililerinden bu konuda duyarlı olmalarını beklemektedir.”
Bütünşehir uygulaması ile Türkiye’de mülki idare sisteminde çok önemli bir dönüşüm yaşanacağını söylemek mümkündür. Kamu yönetiminde uzun zamandır tartışılan konulardan biri olan seçilmişlerin atanmışlara göre çeşitli açılardan üstün olduğu iddiası mülki idare sisteminde de kendisini net bir şekilde ortaya koyacak ve yönetsel yapılanmada valilik sistemi artık kendisine yer bulamayacak gibi görünmektedir. Yazılı ve görsel medyaya yansıyan haberlere göre bütünşehir modeli çerçevesinde her ilin bir belediye meclisi ve bu meclisin seçeceği bir başkan olacaktır. Belediye başkanı ise ilin mülki sınırlarında yetkili kılınacaktır. Bu tür bir çıkarımda bulunmayı sağlayacak bir delil de taslak çalışmasında karşımıza çıkan belediye başkanının artık belediye meclisinin başkanı olmayacağına ilişkin düzenlemedir. Hatırlanacağı üzere,
214
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
2005 yılında çıkarılmış olan 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nda da benzer bir düzenlemeye gidilmiş ve valinin artık il genel meclisi başkanı olamayacağı ve il genel meclislerinin kendi başkanlarını kendilerinin seçeceği hüküm altına alınmıştır. Gündemde olan bütünşehir düzenlemesinde de 5302 sayılı kanuna benzer maddelerin bulunması valinin yerini belediye başkanına bırakacağına ilişkin düşüncelerin olmasına yol açmaktadır. “Büyükşehir Belediye Başkanları zaten son yerel seçimlerden beri Valilik Makamı gibi çalışıyor. Peki, valilikler ne yapıyor veya işlevi nedir? diye sorsak sorumuz havada kalıyor. Çünkü görev tanım ve alanları birbirine karışmış vaziyette görünüyor. Büyükşehir Belediye Başkanı bir gün Vezirköprü’de köy yolları ile ilgili olarak araziye çıkıyor, ertesi gün Tekkeköy’de yüzlerce muhtarla sorunları tartışıyor ve onlardan projelerini getirmelerini istiyor, ertesi gün Ankara’dan gelen Bakanları karşılıyor ve bütün gün onlarla program yapıyor” (Yücedağ, 2018). “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , Pakistan dönüşü uçakta gazetecilere konuştu. Erdoğan, “Halk yüzde 40’ın üzerinde başkanlık sistemine olumlu bakıyor. Dünyadaki başkanlık sistemlerinin iyi araştırılıp, geleneklerimize göre yeni bir sistem ortaya koymamız lazım. Böyle birşey olsun demiyorum ama, valilerin de seçimle işbaşına gelmesi tartışılmalı” dedi” (http://www.radikal.com.tr). “Ordu Valisi: “Valilerin Seçimle Gelmesinde Haklılık Payı Var”. Vali olmak için de kaymakam olmak gerekmiyor. Devlet isterse sizlerden birini de vali olarak atayabilir. Fakat uygulamada yüzde 99’unu kaymakamlar arasından seçip atama yapıyorlar ve bunun için herhangi bir sınava tabi tutulmuyorsunuz. Bazen bize eleştiriler getiriyorlar, haklılık payı da var. Demokrasiden çokça söz edilen günümüzde kamu adına güç kullanan insanların seçimle gelmesi gerekir, valiler de seçimle gelmeli diyorlar” (http://www.milliyet.com.tr). “Hatay Valisi: Belediye başkanlığı ile valilik birleşsin, vali seçimle gelsin! Başkanlık sistemi tartışmalarına Hatay Valisi Ercan Topaca da katıldı. Topaca, "İllerde belediye ve valilik birleştirilsin, valiler seçimle gelsin" dedi. Topaca, "İllerde iki yapı var: Belediye ve Vali. Bana göre biraz fazla. İkisi birleştirilip valilik sistemi adı altında seçimle gelsin" diye konuştu” (http://haber.sol.org.tr/).
6. İstanbul’a Özel Tartışmalar Yeniden ölçeklendirme uygulamalarında beliren başka bir tartışma da İstanbul’a özgüdür. Tamamen ekonomik gerekçelerle gündeme gelen ve Kanal İstanbul Projesi bağlamında yükselen yeniden ölçeklendirme fikrine göre
Kamu Yönetiminde Yeniden Ölçeklendirme
215
İstanbul’un üçe ayrılarak yönetilmesi planlanmaktadır. Bu plana göre ilk aşamada 2023'e kadar İstanbul Doğu ve Batı diye ikiye ayrılacaktır. Avrupa Yakası’nda Silivri, Anadolu Yakası’nda Kartal olmak üzere iki yeni şehir merkezi oluşturulacaktır. İstanbul’un merkezi olan tarihi yarımada tamamen yerleşim bölgesinden arındırılacak 'Eski İstanbul' diye adlandırılarak, Prag veya Roma gibi tamamen turistik bölge ilan edilerek üçüncü yönetim birimi olacaktır (http://konuttimes.com).
Sonuç Kamu yönetimi reformunun en önemli tartışma konularından ve uygulamalarından birini oluşturan yeniden ölçeklendirme Türk kamu yönetiminde özellikle 2000’li yıllardan günümüze kadar çok önemli bir yer teşkil etmektedir. Kamu yönetiminde yeniden ölçeklendirme tartışmaları ekonomik ve politik nedenlerle gündeme gelmekte ve ölçek, devletin değişen konumuna ve işlevine göre yeniden belirlenmektedir. Bu belirlemede kentler ve bölgeler ön plana çıkmakta ve sermayenin ilgili coğrafyaya çekilmesi ve bu süreçte de çeşitli politik kazanımlar elde edilmesi arzulanmaktadır. Bu kazanımlar sadece yerel yönetimler özelinde değil, çeşitli kamu hizmetlerinde de yeniden ölçeklendirme uygulamalarına gidilmesine yol açmakta ve sağlık ve adliye gibi alanlarda da yeni uygulamalar görülmektedir. Bu uygulamaların temel gerekçesi kamu yönetimini etkin ve verimli kılmak olarak belirtilirken kamu yönetiminin temel hizmet alanları kamu özel ortaklığı tarzında uygulamalarla yavaş yavaş piyasalaşmaktadır. Yeniden ölçeklendirmenin kamu hizmeti alanında temelde ekonomik gerekçelerle vücut bulmasına paralel bir şekilde yerel yönetimlerde de ölçeklendirme esas olarak iktisadi nedenlerle gündeme gelmektedir. Ancak, büyükşehir ve bütünşehir belediye uygulamaları ve tartışmalarında net bir şekilde görüldüğü üzere politik kaygılar da bu reform girişimlerini desteklemektedir. Reform uygulamalarının konu ve hız bakımından 2000'li yıllarda artması dışında dikkati çeken bir diğer nokta da birbirinin zıttı olarak değerlendirilebilecek uygulamaların olmasıdır. Örneğin 2002 yılından günümüze kadar geçen süreçte bir ara il özel idarelerinin görevleri ve yetkileri arttırılırken bugün gelinen noktada tamamen kapatılmaları tartışılmaktadır. Sadece bu örnek bile yeniden ölçeklendirmenin sadece iktisadi gerekçelerle yapılmadığını göstermektedir. Sonuç olarak ekonomik ve politik gerekçelerle gündeme gelen ve hız kesmeden uygulanmaya devam edilen yeniden ölçeklendirme neticesinde Türk kamu yönetiminin yeniden inşa edileceği ve geleneksel yapılanmaları ve işleyişleri dışında yeni bir hâl alacağı aşikârdır.
216
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Kaynakça Akdağ, Recep (2011), T.C. Sağlık Bakanlığı Yataklı Sağlık Tesisleri Planlama Rehberi Özet Kitap, Ankara, Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Atmaca, Yıldız (2013), “Optimal Belediye Büyüklüğü ve Yeni Büyükşehir Belediye Yasası”, Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 2, s. 168-184. Canpolat, Hasan (2010), “Türk Yerel Yönetim Sisteminde Ölçek Reformları ve 5747 Saylı Kanunla İlgili Yargı Kararlarının Değerlendirilmesi”, Türk İdare Dergisi, Sayı: 467, s. 79-113. Çakmak, Hatice Karaçay ve Lütfi Erden (2004), “Yeni Bölgesel Kalkınma Yaklaşımları ve Kamu Destekleme Politikaları: Türkiye’den Bölgesel Panel Veri Setiyle Amprik Bir Analiz, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 3, s. 77-96. Çınar, Tayfun (2009), “Yerel Yönetimlerde Neoliberal Reform: Büyükşehir Belediyelerinin Yeniden Ölçeklendirilmesi”, Toplum ve Hekim, Cilt: 24, Sayı: 4-5, s. 280-288. Çiner, Can Umut ve Oral Karakaya (2013), “Merkez – Yerel İlişkileri ve Mülki İdarenin Dönüşümü”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt: 68, Sayı: 2, s. 63-93. Çolak, Çağrı D., Hülya Sağlam ve Abdülkadir Topal (2017), “‘Bütünşehir’ Modelinin 2014 Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimlerine Etkileri”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt: 26, Sayı: 2, s. 1-47. Eşki Uğuz, Hülya ve Enes Yalçın (2017), “Kentin Ekonomi Politiği: Neoliberalizmin Marka Kentleri”, Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırmaları, (Aralık), s. 182-189. Göküş Mehmet ve Hakan Altürker (2016), “6360 Sayılı Yasa ile Köy Yönetiminden Mahalle Yönetimine Geçiş Sonrası Etkin Hizmet Sunumuna İlişkin Muhtarların Görüşü: Silifke Köyleri Örneği”, Selçuk Üniversitesi Sosyal ve Teknik Araştırmalar Dergisi, Sayı: 11, s. 6786. Gül, Hüseyin, Hüseyin Özgür ve Seda Batman (2017), “Niçin ve Nasıl Bir Büyükşehir Belediye Reformu?”, Van Yüzücü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Entitüsü Dergisi, Özel Sayı: 4, s. 12-123 Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun Kararı, 03.08.2017, 703. Harvey David (2011), Umut Mekanları, İstanbul, Metis Yayınları. Kalkınma Bakanlığı (2015), Kalkınma Ajansları Genel Faaliyet Raporu, Ankara. Karasu, Koray (2009), “Yerelleşme Söylemi ve Bölge Kalkınma Ajansları”, Memleket Siyaset Yönetim, Cilt: 4, Sayı: 11, s. 1-43. Keleş, Ruşen (2006), Yerinden Yönetim ve Siyaset, İstanbul, Cem Yayınevi. Keleş, Ruşen (2016), “Anakent Yönetimlerini Yeniden Düzenleyen Yasa Ne Getirdi Ne Götürdü?”, Kaysem 10, Büyükşehir Yönetimi ve İl Yönetiminin Yeni Yüzü, İzmir, s. 19-24. Övgün, Barış (2013), “Sağlık Hizmetlerinde Yeniden Ölçeklendirme: Bölge Uygulamaları”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 46, Sayı: 1, s. 57-80. Övgün, Barış (2017), "Dünden Bugüne, Bugünden Yarına: Kalkınma Ajansları”, Memleket Siyaset Yönetim, Cilt: 12, Sayı:27, s. 19-40. Şahin, Savaş Zafer (2012), Türk Kamu Yönetiminde Mekân ve Ölçek Sorununa Büyükşehirlerden Bir Örnek: İlçe Belediyelerinin İmar Planlama Yetkileri, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV).
Kamu Yönetiminde Yeniden Ölçeklendirme
217
Şahin, Savaş Zafer ve Seda Bostancı (2012), “Türkiye'de Yeniden Ölçekleme Yetki Tekelleştirme ve Sınır Aynılaştırmasının Kent Planlama Sürecine Etkilerine Prototip Bir Örnek: İstanbul Örneği”, Kent Bölgeler, Metropoliten Alanlar ve Büyükşehirler Bildiriler Kitabı, Ankara, s. 113-125. Topal, A. Kadir ve Haydar Akyazı (1997), “Yeni Küresel Ekonomik Sistem ve Ulusal Kalkınmada Kentlerin Önemi”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt: 6, Sayı: 4, s. 12-18. Yücedağ, Şenol, “Ha Bütün Şehir Ha Büyükşehir!”, http://www.habergazetesi.com.tr/yazarlar/ 16050/ha-butun-sehir-ha-buyuksehir (23.01.2018).
Web Kaynakları http://haber.sol.org.tr/toplum/hatay-valisi-belediye-baskanligi-ile-valilik-birlessin-vali-secimle-gelsin155593 (11.05.2016). http://konuttimes.com/kenthaberleri/2023e-kadar-istanbul-ikiye-ayrilacak/47123 (25.01.2018). http://www.ahitv.com.tr/nevsehir__kirsehir_birlesiyor_merkezi_nevsehir_oluyor_haber4366.html (25.01.2018). http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/912557/Yerele_ittifak_hamlesi..._Belediyeler__sekillen dirilecek_.html (25.01.2018). http://www.kirsehirhaber365.com/haber/kirsehir-e-ikinci-darbe-vuruluyor (25.01.2018). http://www.milliyet.com.tr/ordu-valisi-valilerin-secimle-gelmesinde-ordu-yerelhaber-1303849/ (05.04.2016). http://www.radikal.com.tr/politika/valiler-icin-secim-vakti-mi-geliyor-1109048/ (23.11.2012). http://www.saglikyatirimlari.gov.tr/trtr/TabId/347/PID/1034/CategoryID/15/Default.aspx?CategoryNa me= T%C3%BCm-Projeler-31 (20.01.2018). https://www.ahaber.com.tr/gundem/2017/09/27/erdogan-talimat-vermisti-51-il-butunsehiroluyor? paging=6 (25.01.2018). https://www.yenisafak.com/gundem/51-il-butunsehir-olacak-2993774 (25.01.2018).
PLANLAMA, PLAN TÜRLERİ VE PLANLARIN KADEMELİ BİRLİKTELİĞİ: TÜRKİYE İLE KKTC ÖZELİNDE KURUMSAL İŞLEYİŞ VE UYGULAMA SORUNLARI Binali TERCAN*
Giriş Bu çalışmaya, dil birliği ve anlam birliği sağlaması açısından, plan ve planlama kavramlarının genel tanımlanması ile başlanıp, plan türleri ve farklı ölçeklerdeki planların kademeli birlikteliği konuları üzerinde durulacaktır. Bunu, plan türleri ve kademeleri arası ilişkiler, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) yürürlükte bulunan mevzuat çerçevesinde kentsel planlama sistemleri detaylı olarak açıklanıp, üst ölçek planlar ve mekânsal plan konularının irdelenmesi izleyecektir. Bir sonraki bölümde ise planların uygulanması aşamasında ölçeklerden ve kurumsal ilişkilerden kaynaklanan sorunlar üzerinde durulacaktır. Son bölümde de, farklı örneklerden yararlanıp, Türkiye’deki planlama sistemi sorunları ve çözümleri de dikkate alınarak, KKTC planlama sisteminin etkin bir şekilde uygulanabilmesi için farklı planlama ölçeklerinden ve kurumsal yapıdan kaynaklanan sorunlar karşılaştırılarak nasıl bir yasal ve kurumsal düzenleme ile aşılabileceği tartışılacaktır.
1. Planlama Kavramı ve Türleri 1.1. Planlamanın Tanımı ve Amacı En genel tanımı ile planlama, geleceğe dönük bir düşünme, değerleme, araştırma ve inceleme işidir. Düşünsel düzeydeki modelin somut bir tasarıma dönüşü “plan”, bu planın gerçekleştirilmesine yönelik uygulama sürecinin
*
Dr. Öğr. Üyesi, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, binalitercan@hotmail.com
220
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
bütünü ise “planlama” olarak tanımlanır. Planlama bu niteliği ile hem endüktif (tümevarımsal) hem de dedüktif (tümdengelimsel) bir süreçtir. Uygulamadaki başarısı ise soyutta kurulan somutun, dışsal gerçekliği ne kadar iyi temsil ettiğine bağlıdır (Ersoy, 2006: 216). Kentsel planlama ise bir kentin yerleşim şekli, alanı, coğrafi yapısı gibi fiziksel özellikleri ile barınma, geçim kaynağı, nüfus, ulaşım gibi ekonomik ve toplumsal özelliklerinin, kenti oluşturan bütün şartlarla beraber düşünülerek, bu özelliklerin ileriki dönemlerde yönelimleri ile alakalı tahminlerde bulunma ve kentsel faaliyetleri bu tahminlere göre ayarlama eylemidir (Keleş, 2000). Yine, süreçler bütünü olan planlama sistemi de toplumların daha yüksek hayat standartlarına ulaşmak, sağlıklı, güvenli, düzenli ve planlı, yerleşmeler elde etmek, doğal, kültürel, tarihi değerleri koruma ve yaşatma, ekonomik, sosyal ve fiziksel oluşumların koordine edilmesi olarak tanımlanabilir. 1.2. Plan Türleri Planlama, çevrelediği alana, fonksiyonlarına, bağlayıcılığına, örgütlenme şekline ve kapsadığı süreye göre farklı türlere ayrılır. Çevrelediği alan bakımında planlama, ulusüstü planlama, ulusal planlama, bölgesel ve yerel (kent) planlama olmak üzere de dört alt bölüme ayrılır. İşlevlerine göre de insan gücü planlaması, stratejik planlama, örgütlenme şekline göre de merkezi planlama ve yerel planlama olmak üzere ikiye ayrılır. Sürelerine göre ise planları üç gruba ayırabiliriz; bunlar, kısa (bir ay ile bir yıl arası), orta (üç yıl ile yedi yıl arası) ve uzun (on yıldan uzun) vadeli planlardır. Niteliklerine göre de planlar, emredici, özendirici ve yol gösterici planlar olmak üzere üçe ayrılır (Kalabalık, 2009: 36). 3194 sayılı İmar Yasası’nın “Planlama Kademeleri” başlığını taşıyan 6. maddesinde planlar, sorumlu oldukları alan ve amaç bakımından bölge planları ve imar planları olmak üzere iki ana gruba ayrılmıştır. Aynı maddede, imar planları ise, nazım imar planları ve uygulama imar planları olarak ikiye ayrılmıştır. Ayrıca, yine sözü edilen Yasanın 5. maddesinde de nazım imar planı açıklanırken; bu planın “varsa çevre düzeni ve bölge planlarına uygun olarak” hazırlanacağı belirtilmekte ve uygulama imar planının da bir üst ölçek plan olan “nazım imar planına göre” yapılacağı öngörülmektedir. Yine, aynı maddede çevre düzeni planı tanımlanırken, “bölge plan ve ülke kararlarına uyumlu olarak” yapılacak bir plandan söz edilmektedir. Planlamanın aşamaları olarak da planlama eylemi, araştırma (analiz), hazırlama (sentez), plan (karar oluşturma), uygulama, izleme ve değerlendirme süreçlerinden oluşur (Kalabalık, 2009: 36).
Planlama, Plan Türleri ve Planların Kademeli Birlikteliği
221
2. Planlama Esasları ve Planların Kademeli Birlikteliği İlkesi Şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarının neler olduğu ya da neleri kapsadığı üzerine net bir tanımlama olmasa da planlama esaslarının daha üst bir kabulü içerdiği, şehircilik ilkelerinin ise daha çok işin teknik boyutuna yol gösteren bir yöntemler dizimi olduğu kabulü yaygındır (Bal, 2006: 28). İlke ve esasların birlikte yaslandıkları ortak anlayışa ilişkin genel parametreleri: - Doğal, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, - Afet zararlarının azaltılmasına yönelik olarak tehlike ve risklerin analiz edilerek tanımlanması ve tedbirlerin alınması, - Kaynakların sürdürülebilir kullanımının sağlanması, - Ekonomik ve sosyal gelişme için gerekli olan altyapı, hizmet ve üretim faaliyetlerinin kentsel ve kırsal tüm alanları kapsayacak şekilde kalkınma politikalarına uygun olarak dağıtılması, - Kamu yararı, kaynak kullanımında etkinlik, verimlilik ve saydamlığın sağlanması, kamu yararı, idari yargı denetiminde ayrı bir başlık olarak devreye giriyorsa da, kamu yararının planlamanın esas ve şehirciliğin ilkelerinin temelinde yer alması, kamunun yararının her durumda kişisel çıkar üzerinde tutulması, planlamayı etkileyecek ve planlamadan etkilenecek kamu kurum ve kuruluşları, kalkınma ajansları, üniversiteler, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve özel sektör temsilcilerinin katılımı ile farklı uzmanlık alanlarını içeren çok disiplinli bir yapıda hazırlanması, - Ulusal, bölgesel, yerel ve sektörel öncelikler arasında tamamlayıcılık ve bütünsellik ilişkisinin kurulması, - Yenilikçi, esnek ve rekabetçi bir ekonomik yapının oluşturulması için gerekli mekânsal düzenlemelerin yapılması, - Değişen koşullara uyum sağlanması, - Mekânsal uyumun gözetilmesi, - Yaşam kalitesinin artırılması, - Kentsel ve kırsal alanlar arası mekânsal ilişkilerin güçlendirilmesi, - Araştırma, analiz ve sentez raporları ile bunların gerektirdiği çalıştayların gerçekleştirilmesi sonucunda çıkacak verilere dayanarak hazırlanması, - Farklı ölçek ve tipteki planların yapılması, uygulanması değiştirilmesi sürecinin bir bütünlük anlayışıyla ele alınması,
ve
222
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
- Bütünlüğün korunması bağlamında, planlar arasında kademelenme ve tutarlılığın esas alınması (Alt ölçekli planların her zaman üst ölçekli planların temel ilke ve hedeflerine bağlı kalması ilkesi vb.), - Plan değişikliklerinin zorunlu durumlar olmadığı sürece yapılmaması, yapılması zorunlu durumlarda ise öncelikle üst ölçekli planlarla uygunluğunun aranması ve mutlaka kamu yararı ilkesine dayandırılması, - Planlama sürecinin teknik ve kurumsal mevzuata uygun olması, - Alt ölçekli planların, üst ölçekli planlar için kabul edilen temel ilkelere uymaması durumunda, plana olan güvenin yitirilebileceği tehlikesinin farkında olunması, - İmar planlama sürecinin tüm aşamalarında eşitlik ilkesinin korunması, - Mesleki ahlakın, planlama sürecinde yol gösterici olması, - Koruma ve kullanma dengesinin doğru kurulması (Koruma anlayışı ve gelişme paradigması arasındaki ilişkinin çelişki yaratmayacak biçimde oluşturulması) (Bal, 2006: 28; Keskinok, 2000; ÇŞB, 2018) … şeklinde sıralayabiliriz. Bu çalışma kapsamında, yukarıda sayılan ilke ve esaslar içerisinde asıl üzerinde duracağımız, farklı soyutlama düzeylerinde hazırlanan fiziksel planların birbirleri ile uyumu konusu (Şekil’de görüldüğü gibi), planların kademeli birlikteliği ilkesi olarak tanımlanmaktadır. Bu ilkeye göre, bir alt ölçekte alınan plan kararlarının bir üst ölçek plan kararları ile çelişmemesi, üst ölçek plan kararlarının alt ölçekte uygulanmasının imkânsız ya da sorunlu olduğunun tespit edildiği durumlarda ise, üst ölçek plan kararının yeniden gözden geçirilmesi esastır. Plan Kademeleri
Planlama, Plan Türleri ve Planların Kademeli Birlikteliği
223
Planlama sürecinde, büyük alanlar için üretilmiş üst ölçek planlarda genel ve soyut kurallara, bu kurallara bağlı olarak daha dar alanlar için üretilen alt ölçek planlarda da özel ve somut kararlara varılan bir yol izlenmektedir. Burada önemli olan, statik bir planlama anlayışı ile sadece plan ölçeklerini değiştiren bir odaklama yapmaktan çok, ölçekler arasında geri besleme (feedback) yöntemi ile sürekli olarak kendisini öngörülemeyen gelişme ve ilişkilerin yaratacağı potansiyel sapmalardan koruyacak bir dinamizm sağlanmaktadır. Bir başka deyişle, üst ölçekli planlar, geliştirilen temel hedefler ile oluşturulmuş politika ve prensiplere uygun olarak kentin ana gelişme kararlarını ve arazi parçalarının kullanım biçimlerini ilke düzeyinde veren, soyutlama düzeyi yüksek belgelerdir. Bir üst ölçekte belirtilen ana kararlar bir alt ölçeğe geçirilirken, bu yeni ölçekte, üst ölçekte ayrıntılanmamış olan dolayısıyla yeni denilebilecek kararlar da alınabilir (Ersoy, 2000: 36). Ancak, her durumda, alt ölçekli planları denetleyen, yönlendiren ve esneklik çerçevesini çizen, üst ölçek planlardır. Bu nedenle, üst ölçekli planlarda alınacak kararlar, alt ölçeklerde yapılacak binlerce planın aynı hedefler sisteminin ana ilkelerini benimsemelerini, diğer bir deyişle aynı dili konuşmalarını sağlamaları açısından son derece önemlidir (Ersoy, 2006: 216).
3. Plan Türleri Planlar, çevrelediği alana, fonksiyonlarına-işlevlerine, bağlayıcılıklarına, niteliklerine, örgütlenme şekline ve sürelerine göre değişiklik gösterirler: - Çevrelediği alana göre, ulusüstü planlama, ulusal planlama, bölgesel ve yerel (kent) planlama, - Fonksiyonlarına-işlevlerine göre, insan gücü planlaması, stratejik planlama, mekânsal planlama, - Bağlayıcılıklarına, niteliklerine göre, emredici, özendirici ve yol gösterici planlar olmak üzere üçe ayrılmakta, - Örgütlenme şekline göre, merkezi planlama ve yerel planlama olmak üzere ikiye ayrılmakta, - Sürelerine göre ise planlar üç gruba ayırılabilmektedir. Bunlar, kısa (bir ay ile bir yıl arası), orta (üç yıl ile yedi yıl arası) ve uzun (on yıldan uzun) vadeli planlardır (Kalabalık, 2009: 36). Başka bir tasnife göre de planlar: - Sosyo Ekonomik Planlar; kalkınma planı, bölge planı ve stratejik plan,
224
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
- Üst Düzey Fiziki Planlar; ülke fiziki planı, metropoliten alan planı ve çevre düzeni planı, - Yerel Fiziki Planlar; nazım imar planı ve uygulama imar planı, - Özel Amaçlı Planlar; koruma amaçlı imar planı1, turizm amaçlı imar planı2, özel çevre koruma bölgesi planı3, ıslah imar planları4 - Tamamlayıcı Planlar; ilave imar planı5, plan değişikliği-tadilatı, revizyon imar planı6 vaziyet planı7 ve mevzii imar planı8 şeklinde farklılaşmaktadırlar.
1
Bölge Koruma Kurulu tarafından SİT alanı olarak tespit ve tescil edilen alanlardaki yapılaşma koşullarının belirlenmesi için hazırlanan bu planlar, sit ilanından sonraki 2 yıl içerisinde ilgili belediye tarafından hazırlanır ve onaylanmak üzere Bölge Koruma Kurulu’na gönderilir.
2
Turizm amaçlı imar planları, Turizm Bakanlığı tarafından “turizm bölgesi”, “turizm alanı” ve “turizm merkezi” olarak belirlenen alanlar için hazırlanır. Turizm amaçlı imar planı, Turizm Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü ya da ön izin alınarak şahıslar tarafından hazırlattırılır, uygulanması için ise her iki kurumun da onayı gerekmektedir.
3
Bakanlar Kurulu, ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemli olan çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı alanları, tabii güzelliklerin gelecek nesillere aktarılması için gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi amacıyla, “Özel Çevre Koruma Bölgesi” olarak tespit ve ilan etmeye, bu alanlarda uygulanacak koruma ve kullanma esasları ile plan ve projelerin hangi Bakanlıkça yürütüleceğini belirlemeye yetkilidir.
4
2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanunu’nun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun’da ıslah imar planları; nazım imar planlarının uygulanma kabiliyetinin bulunmadığı alanlarda 1/1.000 veya 1/5.000 ölçeklerinde, belediyeler veya valiliklerce hazırlanan planlardır.
5
Planlama için ayrılan alanın yetersiz kaldığı, sınırı mevcut planlama sınırı ile bitişik olan alanlarda, esas plan kararlarıyla bütünleşmek koşulu ile hazırlanabilecek ilave planın onama yetkisi belediye meclisindedir.
6
Mevcut nazım ve uygulama imar planlarının ihtiyaca cevap vermediği ve uygulamasının problem olduğu durumlarda, planın tamamı veya büyük bir kısmının plan yapım tekniklerine uyularak yenilenmesi sonucu elde edilen plandır. Her ölçekte yapılır.
7
Parselde inşa edilecek yapı veya yapıların, aplikasyon krokisindeki koordinatlara göre teknik mevzuata uygun olarak sayısal ve çizgisel şekilde gösterildiği, bahçe tanzimi, açık otopark ve otopark girişlerini, yangın kaçışlarını, bina yaklaşım mesafe ve kotlarını, kuzey yönünü, parseldeki teknik altyapıyı gösteren 1/500, 1/200 veya 1/100 ölçekli plandır.
8
Mevcut planların yerleşmiş nüfus için yetersiz kalması veya yeni yerleşim alanlarının kullanıma açılması gereğinin ve sınırlarının ilgili idarece belirlenmesi halinde, ilgili yönetmeliğin plan yapım kurallarına uyulmak üzere yapımı mümkün olan, yürürlükteki her tür ve ölçekteki plan sınırları dışında, planla bütünleşmeyen konumdaki, sosyal ve teknik altyapı ihtiyaçlarını kendi bünyesinde sağlayan, raporuyla bir bütün olan imar planıdır. Üst ölçekte alınan kararlara uymak zorundadır.
Planlama, Plan Türleri ve Planların Kademeli Birlikteliği
225
4. Türkiye’de Plan Kademeleri ve İçerikleri 3194 sayılı İmar Yasası’nın, 6. maddesi ve ilgili diğer maddeleri birlikte değerlendirildiğinde planlarla ilgili, sorumlu oldukları alan ve amaç bakımından sistematik bir biçimde tanımlanmamasına karşın üç ana plan kademesinden söz edilebilir. Bunlar, bölge planları, çevre düzeni planları ve imar planlarıdır. Aynı madde, imar planlarını ise, nazım imar planları ve uygulama imar planları olarak ikiye ayırmıştır. Yine, İmar Yasası’nın “Tanımlar” başlıklı 5. maddesinde, “nazım imar planı” açıklanırken, bu planın “varsa çevre düzeni ve bölge planlarına uygun olarak” hazırlanacağı belirtilmektedir. Uygulama imar planının da “nazım imar planına göre” yapılacağı öngörülmektedir. Ayrıca 14.06.2014 tarih ve 29030 sayılı Resmî Gazete’ de yayımlanan Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 6. maddesinde de mekânsal planlar, planlama kademeleri ve ilişkileri aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır; 1. Mekânsal planlar kapsadıkları alan ve amaçları açısından mekânsal strateji planları, çevre düzeni planları ve imar planları olarak hazırlanır. Buna göre planlama kademeleri, üst kademeden alt kademeye doğru sırasıyla; mekânsal strateji planı, çevre düzeni planı, nazım imar planı ve uygulama imar planından oluşur. 2. Mekânsal planlar, plan kademelenmesine uygun olarak hazırlanır. Her plan, planlar arası kademeli birliktelik ilkesi uyarınca yürürlükteki üst kademe planların kararlarına uygun olmak, raporu ile bütün oluşturmak ve bir alt kademedeki planı yönlendirmek zorundadır. 3. Arazi kullanım ve yapılaşmada sadece mekânsal strateji planları, çevre düzeni planları ve imar planları kararlarına uyulur. 4. Plan kademelenmesi uyarınca il bütününde yapılan çevre düzeni planları, yürürlükteki bölge veya havza düzeyindeki çevre düzeni planının genel kararlarına aykırı olmamak kaydıyla hazırlanır. 5. Mekânsal strateji planları ve çevre düzeni planları hazırlanırken kalkınma planı, bölge planları, bölgesel gelişme stratejileri ve diğer strateji belgeleri ile ortaya konulan hedefler dikkate alınır. 6. Bütünleşik kıyı alanları planı, mekânsal planlama kademelenmesinde yer almayan, kıyı ve etkileşim alanına özgü stratejik yaklaşımla hazırlanan ve imar planlarını yönlendiren plandır. 7. Uzun devreli gelişme planı, ulaşım ana planı ve diğer özel amaçlı plan ve projeler, mekânsal planlama kademelenmesinde yer almayan, planlara girdi sağlayan ve imar planı kararlarına veri oluşturan veya
226
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
gerektiğinde mekânsal planların uygulanmasına yönelik araç ve ayrıntıları da içerebilen, stratejik plan yaklaşımı ile gerektiğinde şematik ve grafik planlama dili kullanılarak yapılan, plan paftası, eylem planı ve planlama raporu ile bütün olan çalışmalardır. Burada bahsedilen plan kademelerinin kapsamları, ölçeği, hazırlama ve onama yetkileri ile ilgili bilgiler aşağıdaki Tablo’da özetlenerek aktarılmaktadır. Türkiye’de Plan Türleri ve Plan Kademelenmesi Türkiye’de Plan Türleri ve Plan Kademelenmesi PLAN ADI
PLANLAMA ALANI
ÖLÇEK
PLAN YAPMA YETKİSİ
Kalkınma Planı
Ülkesel
Belirsiz
Kalkınma Bakanlığı (DPT)
Mekânsal Strateji Planı
Ülke ve Bölge
Belirsiz
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Belirsiz Bölge Planı
İl Çevre Düzeni Planı
Metropoliten Alan İmar Planı
Bölge
İl Sınırları ile çakışmak üzere il sınırları içinde kalan alan
Metropoliten Alan
GAP: 1/250001/1000
Belirsiz
Belirsiz
Kalkınma Bakanlığı (DPT), GAP İdaresi
İl Özel idaresi
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (mülga BİB)
PLAN ONAMA YETKİSİ
HUKUKİ DAYANAK
FİİLİ UYGULAMA
TBMM
30.10.1984 tarihli ve 3067 sayılı Kanun
Bazı dönemlerde değişse de genelde beş yıllık dönemler kapsamında hazırlanmaktadır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
644 sayılı KHK
Henüz uygulaması yapılmamıştır.
3194 Sayılı İmar Kanunu, 27 Ekim 1989 Tarih Ve 388 Sayılı KHK
Yetki verildiğinden bu yana DPT çok az sayıda Bölge Planı yapmış olup bu planlarda mekân boyutuna yer verilmemiştir.
5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
5302 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesiyle İl Özel İdareleri doğrudan ya da mülga Çevre ve Orman Bakanlığından destek alarak bu planları yapmıştır.
3194 Sayılı İmar Kanunu
Yasada adı geçmesine karşılık Büyükşehir Yasası çıkmadan önce bu ad ile önceki yıllarda yapılmış bir iki örnek dışında fiilen uygulanmayan bir plan türü.
Kalkınma Bakanlığı (DPT), GAP İdaresi
İl Özel İdaresi ile İlgili Belediye
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (mülga BİB)
Planlama, Plan Türleri ve Planların Kademeli Birlikteliği
Çevre Düzeni Planı
Havza ve Bölge (havza ve bölge il sınırları ile çakışmamak üzere bir ilin sınırları içinde ya da birden çok ili kapsayan alanlarda
1/50.000 ve 1/100.00 0
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (mülga Çevre ve Orman Bakanlığı)
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (mülga Çevre ve Orman Bakanlığı)
227
644 sayılı KHK
Mülga Çevre ve Orman Bakanlığına verilen Çevre Düzeni Planı yapma yetkisi 644 sayılı KHK ile yeni kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilmiştir.
Nazım İmar Planı
Büyükşehir belediye sınırları içinde kalan alan
1/5.000 1/25.000
Büyükşehir Belediyesi
Büyükşehir Belediyesi
5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu
Yasal düzenlemelerle yetki alanlarının genişlemesi doğrultusunda BŞB ne 1/5000 dışında 1/25000 ölçekli Nazım İmar Planı yapma yetkisi de verilmiştir.
Nazım İmar Planı
Belediye ve Mücavir alan
1/5.000 1/2.000
Tüm Belediyeler
İlgili Belediye
3194 Sayılı İmar Kanunu
BŞB dışındaki belediyelerin yetkisindedir.
3194 Sayılı İmar Kanunu
Büyükşehir Belediyeleri Dışında Kalan Belediyelerin yetkisindedir. BŞB lerde İlçe Belediyeleri tarafından yapılan bu planlar yeni yasal düzenlemelerle BŞB l Büyükşehir Belediyeleri Dışında Kalan Tüm Belediyeler eri tarafından onaylanmaktadır.
Uygulama İmar Planı
Belediye ve Mücavir alan
1/1.000
Büyükşehir Belediyeleri Dışında Kalan Tüm Belediyeler
İlgili Belediye
Kaynak: Bu tablo Ersoy, 2006: 218-220; Ersoy, 2012: 361 ve ilgili mevzuattan yararlanarak geliştirilmiştir.
4.1. Farklı Ölçeklerde Plan Kademeleri ve İçerikleri 4.1.1. Kalkınma Planları
Türkiye Cumhuriyeti’nin, kurulduğu yıllarda daha çok sınai kalkınmayı kapsayan plan benzeri çalışmalar yapılmıştır. 1960'lı yıllardan itibaren Devlet Planlama Teşkilatı'nın da kurulmasıyla "planlı dönem" başlamıştır. Kalkınma
228
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Planları, ilki 1963 yılında onaylanarak uygulanmaya başlanmış olan, Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanan, onay yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinde olan, günümüzde de Onuncusu yürürlükte olan planlardır. “Kalkınma planlaması, uzun dönemli kalkınma politikasının belli kurallara göre düzenlenmesi demektir. En geniş anlamıyla kalkınma planlaması bir ülkede geçerli ekonomik, sosyal ve siyasal değer yargıları ışığında, belirli bir dönemde toplumun ulaşmak istediği sosyo-ekonomik amaçlara ve sayısal olarak belirlenmiş hedeflere en uygun bir biçimde varmak için, kaynakların belirli organlar tarafından yönetilmesi sürecidir diyebiliriz.” (Han, İktisadi Kalkınma, 1999). 4.1.2. Bölge Planları
Yasal plan kademelenmesinin ilk basamağı olarak bölge planları gösterilmektedir. Ülkemizde bölge planlarının geçmişi 60’lı yıllara kadar uzanır. Yürürlükteki İmar Yasası’nın planları tanımlayan bölümünde bölge planları ile ilgili ayrıntılı bir açıklama yer almamaktadır. Kalkınma Bakanlığı (mülga DPT) tarafından yapılması öngörülen bölge planlarının ölçeğinin, Yasada bu konuda bir hüküm olmasa da 1/100 000 ve üzeri ölçeklerde olacağı açıktır. Bölge planı, bir bölgenin kalkınması amacıyla, ulusal düzeyde üretilen politika, plan ve stratejiler ile yerel düzeyde yürütülecek faaliyetler arasındaki ilişkiyi belirlemek, yerel düzeyde yer alan kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu güçlendirmek, kamu, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirmek; bölgesel gelişmeyi hızlandırmak, sürdürülebilirliğini sağlamak, kaynakların yerinde ve etkin kullanımını sağlamak ve bölgesel program ve projelere temel oluşturmak üzere hazırlanan strateji, koordinasyon ve yönlendirme belgesidir. Bölge planının kapsamı, bölgenin sosyo-ekonomik ve fiziksel durumunun değerlendirilmesi, bölgedeki mevcut sektörlerin değerlendirilmesi, bölge içi alt bölgelerin değerlendirilmesi, bölgenin GZFT (Güçlü yanlar, Zayıf yanlar, Fırsatlar, Tehditler) analizinin yapılması, yereldekilerin talep ve ihtiyaçlarının belirlenerek çözümler üretilmesi, amaç, hedef ve stratejileri ortaya koyarak bölgenin gelişmesinin programlanması da bölge planı yapılmasının amaçlarıdır (www.gmka.gov.tr). Başka bir tanımlamayla bölgesel planlama, yerel veya taşra yönetim birimlerinin sınırlarını aşan, ancak siyasal, sosyal, ekonomik, ulaşım ve doğal özelliklerini oluşturan bir coğrafî bölgenin planlanmasıdır. Bölge planı,
Planlama, Plan Türleri ve Planların Kademeli Birlikteliği
229
toplumsal refahı artırmak ve onu uzun süre devam ettirmek sebebiyle, sosyal ve ekonomik gelişme hususlarını da gözeterek en geniş biçimde bölge kaynaklarının (işgücü, kültürel, malî, tabii vs.) canlı bir şekilde yönetilmesidir. Mekân boyutu olmayan ulusal kalkınma planı amaçlarını yerel planlara, yerel ölçekteki potansiyel ve ihtiyaçları ulusal kalkınma planlarına aktarma aracı olan bölge planları bir fiziksel boyutlu politikalar demetidir. Tarım dahil, tüm sosyal ve ekonomik sektörlerin amaçlarına, bu amaçlara erişmek için ihtiyacı oldukları yatırımların hangi sektörlere yönlendirileceğine, yerleşim yerlerinin gelişme potansiyellerine ve fazlalaşan kentsel nüfusun nerelerde tutulacağına vb. ilişkin kararları kapsar. Çevre düzeni ve nazım imar planlarını yönlendirerek ulusal kalkınma planının inemediği ayrıntılara inen planlama türüdür (Kalabalık, 2011: 78). 4.1.3. Mekânsal Planlar
3194 sayılı İmar Yasası uyarınca hazırlanan, kapsadıkları alan ve amaçları açısından üst kademeden alt kademeye doğru sırasıyla; mekânsal strateji planı, çevre düzeni planı ve imar planını içerir (Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği, md. 4). 4.1.4. Mekânsal Strateji Planı (1/250.000, 1/500.000 ve üstü ölçekte)
Ülke kalkınma politikaları ve bölgesel gelişme stratejilerini mekânsal düzeyde ilişkilendiren, bölge planlarının ekonomik ve sosyal potansiyel, hedef ve stratejileri ile ulaşım ilişkileri ve fiziksel eşiklerini de dikkate alarak değerlendiren, yer altı ve yer üstü kaynakların ekonomiye kazandırılmasına, doğal, tarihi ve kültürel değerlerin korunmasına ve geliştirilmesine, yerleşmeler, ulaşım sistemi ile kentsel, sosyal ve teknik altyapının yönlendirilmesine dair mekânsal stratejileri belirleyen, sektörlere ilişkin mekânsal politika ve stratejiler arasında ilişkiyi kuran, 1/250.000, 1/500.000 veya daha üst ölçek haritalar üzerinde şematik ve grafik dil kullanılarak hazırlanan, ülke bütününde ve gerekli görülen bölgelerde yapılabilen, sektörel ve tematik paftalar ve raporu ile bütün olan planlardır. 4.1.5. Bütünleşik Kıyı Alanları Planı
Kıyıları, etkileşim alanı ile birlikte tüm sektörel faaliyet ve planları, sosyal ve ekonomik konuları da içerecek şekilde bütünleşik bir yaklaşımla ele alan; kıyı alanlarındaki fonksiyon ve faaliyetler ile kıyı alanlarına yönelik hedefler arasındaki uyumu sağlayan; sürdürülebilir gelişme ilkesi doğrultusunda kıyı
230
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
ekosisteminin korunmasını ve doğal kaynakların kullanımını gözeten; ulaşım türleri ile ilgili kıyıda yapılması gerekli altyapı tesislerini içeren; koruma ve kullanma dengesini sağlayacak biçimde mekânsal hedef, strateji ve eylem önerilerini ve yönetim planını kapsayan, 1/25.000 veya 1/50.000 ölçekte şematik ve grafik planlama diline uygun, plan paftası ve planlama raporu ile bütün olarak stratejik planlama yaklaşımı çerçevesinde ilgili kurum ve kuruluşlar ile işbirliği içinde hazırlanan plandır (Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği, md.4). 4.1.6. Metropoliten Alan Planları
Planların kademelenmesinde, bölge planlarını izleyen sırada yer alması gerekirken, 3194 sayılı İmar Yasası’nın “Tanımlar” ve “Planlama Kademeleri” içinde yer almayan, ancak Yasanın 9. maddesinde adı geçen metropoliten alan planları, kapsam ve ölçek bakımından bölge planları ile çevre düzeni planları arasında yer alması gereken planlardır. Bu şekilde tanımlamayla, metropoliten alan planlarının birden fazla belediyeyi ilgilendiren alanlarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca (mülga Bayındırlık ve İskân Bakanlığı) yapılacak olan planlar olduğu ifade edilmiştir (Yanaşık, 2017: 38). 4.1.7. Çevre Düzeni Planı (1/50.000 ve 1/100.000 ölçekler arası)
İmar Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan Çevre Düzeni Planlarının tanımı dışında, kapsamı, içeriği, ölçeği, yapım ve onanmasına ilişkin olarak yasanın başka hiçbir maddesinde herhangi bir hüküm getirilmemiştir. Ancak, Bölge Planlarının eksiklikleri ve yetersizlikleri, imar planları üzerinde üst ölçekte planlarının önemini artırınca, Çevre Düzeni Planları uzun yıllar bu konuda İller Bankası tarafından hazırlanan “İmar Planlarının Düzenlenmesi ile ilgili Teknik Şartlaşma” da tanımlanan içerik ve kapsamla mülga Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından yapılmıştır. Ancak, Bakanlık, 16 yıl sonra, 1985 yılında yürürlüğe girmiş olan Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik’te, Marmara Depreminin sağladığı ivme ile 2001 yılında (Ek: 17 Mart 2001/24345 R.G.) oldukça kapsamlı bir düzenleme yaparak çevre düzeni planlarına ilişkin olarak ayrıntılı hükümlere yer vermiş, tanımı, ölçekleri, içeriği, yapım ve onama süreçleri açıklanmıştır (Ersoy, 2006: 221). 14.06.2014 tarih ve 29030 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 4. maddesinde de çevre düzeni planı, varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve
Planlama, Plan Türleri ve Planların Kademeli Birlikteliği
231
kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan plandır. 4.1.8. İmar Planları
3194 sayılı İmar Yasası kent ölçeğinde yapılacak imar planlarını 1/5000 ölçekli nazım imar planları ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planları olarak iki kategoriye ayırmıştır. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce, belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde ise valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Son nüfus sayımında nüfusu 10.000’i aşan yerleşmelerin imar planlarının yaptırılması zorunlu olup aşmayan yerleşkelerde ise söz konusu planın yapılmasının gerekli olup olmadığına belediye meclisi karar verir. Eğer daha önceden bir meclis kararı alınarak imar planı yapılmışsa bu plan güncelliğini sürdürür (Çamur, 2002: 28-29). 4.1.8.1. Nazım İmar Planı (1/5000 - 1/25.000 ölçekleri arası)
En açık şekliyle 3194 sayılı İmar Yasası’nın 5. maddesinin 1. fıkrasında ve Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 4. maddesinde nazım imar planı, mevcut ise çevre düzeni planının genel ilke, hedef ve kararlarına uygun olarak, arazi parçalarının genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, çeşitli kentsel ve kırsal yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, kentsel, sosyal ve teknik altyapı alanlarını, ulaşım sistemlerini göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere, varsa kadastral durumu işlenmiş olarak 1/5.000 ölçekte, büyükşehir belediyelerinde 1/5.000 ile 1/25.000 arasındaki her ölçekte, onaylı halihazır haritalar üzerine, plan notları ve ayrıntılı raporuyla bir bütün olarak hazırlanan plandır. Nazım imar planının ölçeğiyle ilgili alarak ayrıca, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Yasası’nın görev, yetki ve sorumluluklarla ilgili 7. maddesinde şu ifadeye yer verilmektedir: “Çevre düzeni planına uygun olmak kaydıyla, büyükşehir belediye ve mücavir alan sınırları içinde 1/5.000 ile 1/25.000 arasındaki her ölçekte nazım imar plânını yapmak, yaptırmak ve onaylayarak uygulamak”. Dolaysıyla, bu madde, nazım imar planı üst ölçeğini, genelde
232
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
alışık olunan1/5.000’den 1/25.000’e yükseltmekte ve bu aralıkta yapılacak planlara da “nazım plan” adını vermektedir (Yanaşık, 2017: 43). 4.1.8.2. Uygulama İmar Planı (1/1.000)
Yine, 3194 sayılı İmar Yasası’nın 5. maddesinin 2. fıkrası ve Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 4. maddesinde uygulama imar planı; nazım imar planı ilke ve esaslarına uygun olarak yörenin koşulları ve planlama alanının genel özellikleri, yapının kullanım amacı ve ihtiyacı, erişilebilirlik, sürdürülebilirlik ve çevreye etkisi dikkate alınarak; yapılaşmaya ilişkin yapı adaları, kullanımları, yapı nizamı, bina yüksekliği, taban alanı katsayısı, kat alanı kat sayısı veya emsal, yapı yaklaşma mesafesi, ön cephe hattı, ifraz hattı, kademe hattı, ada ayrım çizgisi, taşıt, yaya ve bisiklet yolları, ulaşım ilişkileri, parkları, meydanları, kentsel, sosyal ve teknik altyapı alanlarını, gerektiğinde; parsel büyüklükleri, parsel cephesi ve derinliği, arka cephe hattı, yol kotu ve bu kotun altındaki kat adedi, bağımsız bölüm sayısı gibi yapılaşma ve uygulamaya ilişkin kararları, uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren ve varsa kadastral durumu işlenmiş olarak 1/1.000 ölçekte onaylı halihazır haritalar üzerinde, plan notları ve ayrıntılı raporuyla bir bütün olarak hazırlanan plandır. 4.1.9. Diğer Planlar
Türkiye Cumhuriyeti imar mevzuatında, yukarıda değinilen plan türleri ve kademeleri dışında da; 18.03.1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu’na 7’inci Madde Eklenmesi Hakkında Kanun’da yer alan “köy yerleşme planları”, şehrin mekânsal, sosyal ve ekonomik özelliklerine göre ulaşım ihtiyaç ve talepleri ile sürdürülebilir gelişmeyi dikkate alarak, şehir ve yakın çevresinin ulaşım sistemini, ulaşım ağını, standart ve kapasiteleri ile ulaşımın türlere dağılımını, kara, deniz ve hava ulaşımı ve bu ulaşım türlerinin birbirleriyle entegrasyonu, bu türlere ait transfer noktalarını, depolama ve aktarma merkezlerini, ticari yük koridorlarını ve toplu taşıma güzergâhları ile gerektiğinde otopark, bisiklet ve yaya yolları, erişilebilirlik ve trafik konularında gereken ayrıntıları belirleyen, toplu taşımaya ağırlık veren ve öncelikli kılan, kısa ve uzun dönemde ulaşım türlerine ait sorunlara çözüm önerilerini ortaya koyan, gerektiğinde şehrin üst ve alt kademe planları ile eşgüdümlü olarak hazırlanabilen, plan paftası ve raporuyla bir bütün olan “ulaşım ana planı”, milli parklar, tabiat parkları, tabiatı koruma alanları, sulak alanlar gibi korunan alanın sahip olduğu özellik ve nitelikleri göz önünde tutarak kaynak değerlerinin korunması, geliştirilmesi ve uzun dönemde sürdürülebilirliğinin sağlanması için teknik, sosyal, ekonomik, eylem ve yönetim modellerinin belirlendiği, ilişkilerin kurulduğu, bölgelemeye
Planlama, Plan Türleri ve Planların Kademeli Birlikteliği
233
dayalı ekosistem yaklaşımlı “uzun devreli gelişme planları”, ayrıca, su kaynakları potansiyelinin her türlü kullanım maksadıyla korunması, kullanımının sağlanması, kirlenmesinin önlenmesi ve kirlenmiş olan su kaynaklarının kalitesinin iyileştirilmesi gayesiyle hazırlanan “havza koruma eylem planı” gibi planlar da bulunmaktadır. 4.2. Planların Onaylanması ve Yürürlüğe Girmesi Planlar, plan kademelenmesine uygun olarak hazırlanır. Her plan, planlar arası kademeli birliktelik ilkesi uyarınca yürürlükteki üst kademe planların kararlarına uygun olmak, raporu ile bütün oluşturmak ve bir alt kademedeki planı yönlendirmek zorundadır. Planlar yetkili mercilerce onaylanmadan önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı portalından Plan İşlem Numarası (PİN) alınır. Plan İşlem Numarası (PİN) idarelerce yapılan, yaptırılan ve onaylanan planların Bakanlıkça incelenmesi ve arşivlenmesi amacıyla her tür ve ölçekteki planlar ile bu planlara ilişkin revizyon ilave ve değişikliklere yönelik Bakanlıkça verilen numaradır. Plan onay numarası olmayan planlar, ilana çıkarılamaz, kesinleşip yürürlüğe giremez9. 4.3. Plan Yapmaya Yetkili Kurum- Kuruluşlar ve Yaptırma Yolları 3194 sayılı İmar Yasası ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Yasası ile imar planı yapma veya yaptırma yetkisi belediye ve il özel idarelerine verildiği gibi, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası’na göre, turizm bölgelerindeki kent ve kasabaların imar planlarının yapılmasında Turizm Bakanlığı’nın; Millî Parklar Yasası’na göre, millî park olarak belirlenen yerlerde Orman Bakanlığı’nın; 4046 sayılı Özelleştirme Yasası’nın 19. ve 41. maddelerine göre, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’ ne (KİT) ait olup özelleştirilecek olan bölgelerdeki arsa ve arazilerde planlama sorumluluğu Özelleştirme İdaresi’nde bulunmaktadır. Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığı da kendi çalışma alanlarıyla ilgili planları yapma, yaptırma ve onama yetkilerine sahip kurumlardır. İmar planlarının elde edilmesi konusunda başta 3194 sayılı İmar Yasası olmak üzere birçok mevzuat bulunmaktadır. Bu yasal düzenlemelere dayanarak imar planlarını yapmakla sorumlu olan idareleri; merkezi yönetim ve merkezi 9
01.06.2014 tarih ve 2013/41 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Genelgesi.
234
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
yönetim idareleri kapsamında sayılan İller Bankası ile yerel yönetim kurumları olarak iki kategoride incelemek mümkündür. Köylerde, kentsel hizmetlere yönelik işleri yaptırmak yetkisi, köy idaresinde (muhtar ve ihtiyar heyeti) bulunmaktadır. Köy muhtarı, ihtiyar meclisinin olumlu kararını aldıktan sonra köy yerleşme planının hazırlanmasını, bağlı bulunduğu mülki amirden isteyebilir. Değişik bakanlık temsilcilerinden oluşan Köy Yerleşme Alanı Tespit Komisyonu'nca yürürlükteki imar mevzuatına bağlı olmaksızın hazırlanan yerleşme planı valilikçe onaylanarak kesinleştirilir ve yürürlüğe girer (Kalabalık, 2011: 73-154).
5. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) Planlama, Plan Kademeleri ve Uygulama Sorunları 5.1. Kıbrıs Adası ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Tarihi Kıbrıs, Akdeniz’de bulunan küçük bir ada konumundadır. Ada, eski çağlarda Hititler’ den Mısırlılara ve Antik Yunanlılara kadar birçok medeniyetin yönetimine girmiştir. Daha sonra Roma, Bizans, Lusinyan ve Venediklilerin yönetimi altında kalmıştır. 1571 yılında, Osmanlılar adayı fethetmişler ve 1878 yılında ise ada Britanya’ya kiralamışlardır. Sınırların Anlamsızlaştığı Mesafeden Kıbrıs Adası
Kaynak: https://www.kn3.net/gaspiribun/15-2-7-1-6-7-6-8-7EF-JPG.html
Planlama, Plan Türleri ve Planların Kademeli Birlikteliği
235
1925 yılında Kıbrıs, Britanya tarafından ilhak edilmiş ve bir İngiliz kolonisi haline gelmiştir. 1960 yılında da Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır (Fotoğraf). Ancak, 1974 yılında adayı Yunanistan’a bağlama amacını güden ve Yunanistan tarafından desteklenen bir darbenin ardından, Türkiye adaya müdahale etmiş, 1974 Barış Harekatı’nı gerçekleştirmiştir. 1975 yılında, Kıbrıslı Türkler, ‘Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kurmuştur. 1983 yılında ise, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edilmiştir (İşçioğlu, 2009: 150). 5.2. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Nüfus Sorunu Kıbrıs Adası’nda iki taraf arasında 2 Ağustos 1975 tarihinde imzalanan ve BM gözetiminde uygulanan “Nüfus Mübadele Antlaşması” uyarınca Güney Kıbrıs’ta kalan Kıbrıslı Türkler Kuzey Kıbrıs’a zorunlu göç ettirilerek bugünkü iki devletli oluşumun önemli bir adımı atılmıştır. 1983 yılında Ada’nın kuzeyinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edildikten sonra, KKTC’nin karşılaştığı en önemli sorunlardan biri, hızlı nüfus artışına bağlı olarak yaşanan düzensiz yapılaşma ve imar sorunları olmuştur. 1996 ile 2006 yılları arasındaki 10 yılda nüfus artış oranı % 32,2 olarak gerçekleşmiş, 1977 ile 2006 yılları arasındaki 329 yıllık süreç incelendiğinde ise, KKTC nüfusunun % 82,2’lik çok hızlı bir artış olduğu görülmektedir. 5.3. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Konut Sorunu KKTC de 1975 yılı öncesi Toplam Konut Sayısı 31.504; 1975-2006 yılları arasında 31 yılda yapımı tamamlanan konut sayısı 32.122’dir. Hakkında bilgi edinilemeyen konutlar hesaba katılmaz ise toplam konut sayısı 63.626’dır. 1975 yılı öncesiyle karşılaştırıldığında, konutların sayısında % 102’lik bir artış olduğu görülmektedir (İşçioğlu, 2009: 152). Konut sayısındaki artış nüfus artışından daha fazla gerçekleşmiştir. Tabii buradaki fark aile büyüklüğündeki küçülme ve demografik dönüşüm süreci düşünüldüğünde artan konut olmayabileceği bilinmelidir. 5.4. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Planlama Sistemleri Başta mülkiyet sorunu olmakla birlikte, yaşanılan belirsizlikler karşısında Kuzey Kıbrıs’ta bulunan kırsal ve kentsel yerleşmeler yeterince gelişim gösterememiştir. 1974 yılından 2000’li yıllara gelinceye kadar, yerel, ulusal ve uluslararası etmenler Kuzey Kıbrıs’ta birçok şeyi değişime uğratmıştır. Bugün
236
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
de yerel, ulusal ve uluslararası kimi etmenler KKTC planlama sistemini olumsuz yönde etkilemeye devam etmektedir. Planlama makamı, planlama yetkilerini elinde bulunduran, merkezi yönetim kuruluşu olan, Şehir Planlama Dairesi’dir. Planlama Makamı, imar planlarını yaparken, ilgili yerleşme birimlerinin belediye ya da muhtarlıklarının program, istem ve beklentilerini dikkate alır (Keleş, 2000). 51/1995 sayılı Belediye Yasası’nın 16/17 maddesi, 55/1989 sayılı İmar Yasası ve Fasıl 96Yollar ve Binaları Düzenleme Yasası ile belediyelere verilen görevleri yerine getirmeyi, belediyelerin görevleri arasında saymış ve imar planlarının hazırlanmasında, merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında bir işbirliği ve dayanışmanın sağlanması amaçlanmıştır. 5.5. Planların Süresi ve Onayı 55/1989 sayılı İmar Yasası uyarınca, imar planları, her büyüklükteki yerleşim yerleri için, Şehir Planlama Dairesi tarafından, 20 yıllık süreler için yapılmaktadır. Bu planlar, planın yapıldığı yerleşme birimlerindeki belediyeler ile bu yerleşmelerin bağlı olduğu kaymakamlığın temsilcilerinden oluşan “Birleşik Kurul” tarafından onaylanmaktadır. Birleşik Kurul hem ilgili yerel yönetimlerin hem de merkezi yönetimin temsilcilerinden oluşan karma yapılı bir kuruluştur. 5.6. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Planlama Kademeleri Türkiye planlama sisteminde olduğu gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti planlama sisteminde de kademeli bir planlama sistemi mevcuttur. Bu sistem 55/1989 sayılı İmar Yasası ile hüküm altına alınmıştır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki plan kademeleri en üst kademeden başlanırsa, Kalkınma Planları, Ülkesel Fizik Plan, Çevre Planı, Öncelikli Alan Planı (eyleme yönelik action area plan) ve en alt kademe olan İmar Planından (gelişme planıdevelopment plan) oluşmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti planlama kademelerinde sayılmamasına rağmen, belkide en fazla işlemin yapıldığı bir uygulama da ‘Emirnameler’dir. 5.6.1. Kalkınma Planları
Toplam üç tane kalkınma planı hazırlanmıştır. Uzun bir dönem KKTC’nin kalkınma planı hazırlanamayıp, geçiş yılı programları ile idare edilmiştir.
Planlama, Plan Türleri ve Planların Kademeli Birlikteliği
237
5.6.2. Ülkesel Fiziki Plan
Ülkesel düzeyde sektörel hedef ve yatırımlar dikkate alınarak, düzenli gelişmeyi özendirmek ve denetlemek, nüfus yerleştirilmesi ve yoğunlaşması, sanayi, ticaret, turizm, ulaşım, altyapı, kamu ve sosyal servisler ve tarım ile ilgili genel politikalar ile özellikli sosyal, kültürel, tarihsel, mimari önemi olan bölgeleri belirlemek amacı ile yapılan plandır (55/1989 sayılı İmar Yasası, md. 4). Çevrede, ekolojik denge ile doğal güzellik ve estetiğin bozulmasının önlenmesi için, gerekli önlemler alınarak, yatırımların dengeli bir şekilde yapılması ülkesel fizik plan ile sağlanır. Ülkesel fizik planın, kent planlamasının genel çerçevesini belirleyen, teknik ve hukuki nitelikler taşıyan bir belge olması gerekmektedir. KKTC İmar Yasası’nın 3/1 maddesinde, ülkesel fizik planını hazırlama görevi, ilgili planlama makamına (Şehir Planlama Dairesi) verilmiştir. Bu plan, Bakanlar Kurulu’nca onaylandıktan sonra yürürlüğe girebilmektedir. Halen KKTC’de, ülkesel fizik plan bulunmadığı için, kent imar planlarının hazırlanmasında uyulması gereken genel çerçeveyi kalkınma planı oluşturur. Ne var ki, 1993-1997 dönemini kapsayan planın süresi bittiği halde, IV. Plan hazırlıkları tamamlanmamıştır. Planın hazırlıkları 2000 yılında başlamış, 2015 yılında bitirilmiş ancak onay ve uygulama süreci henüz başlamamıştır (İşçioğlu, 2009: 155). Plan süresi açısından bakıldığında, ülkesel fizik plan, planda belirtilecek uzun dönemli bir süre için yapıldığı belirtilmektedir. Bu plan, beş yıllık fizik kalkınma planı döneminde, her program yılında İmar Yasası’nın 3. maddesinde belirtilen araştırma sonuçlarında belirlenen değişmeler doğrultusunda, değişiklikler yapmak için gözden geçirilir. Meydana gelen değişmeler doğrultusunda, planda yapılması tasarlanan değişiklikler bir rapor halinde düzenlenerek ve haritalarda ve çizelgelerde gösterilerek Bakanlar Kurulu’nun onayına sunulur (55/1989 sayılı İmar Yasası, md. 6). 5.6.3. Çevre Planı
Sosyo-ekonomik ve fiziksel konuları içerir. Planlama makamı, ülkesel fizik planı kapsamında veya bir imar planının yapıldığı alan içerisinde veya iki imar planı sahası arasında kalan herhangi bir yerleşme veya alanda, gelişmenin, yenileşmenin hızlı, sorunların yoğun olduğu tarihi, mimari, turistik, tarımsal, konut, ticaret, endüstri, ulaşım, kültürel ve doğal kaynaklar bakımından önemi olan ve bunlardan bir veya birkaçını içerecek şekilde, kendine has bölgeleri belirleyerek İmar Yasası hükümleri doğrultusunda "çevre planları" olarak belirtilen planlar hazırlayabilir. Bu planlar, planlama ilke ve hedeflerini içeren ve belirleyen raporlar ve/veya haritalar ve/veya çizelgelerden oluşur.
238
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Ülkesel fizik planı kapsamındaki alanlar için, imar planı onaylanmadan önce veya bölgede imar planı olup olmadığına bakılmaksızın çevre planı hazırlanabilir. Hazırlanan çevre planları, Birleşik Kurul’un onayına sunulur (55/1989 sayılı İmar Yasası, md. 10). 5.6.4. Öncelikli Alan Planı
Eyleme yönelik (action area) plan, 55/1989 sayılı İmar Yasası’nın 8. maddesinde belirtilen imar planı kapsamı içinde ve/veya 11. maddesinin 4. fıkrasında belirtilen ön imar sınırı içindeki yoğun sorunları olan ve ivedilik arz eden alanlarda gelişmeleri sınırlamak, yönlendirmek, denetlemek ve düzenli gelişmeyi sağlamak amacı ile "öncelikli alanlar" belirlenebilir ve bu Yasada "öncelikli alan planı" olarak tanımlanan planlar hazırlanabilir ve öncelikli alanlar ve planlar içerisinde "alt öncelikli alanlar" belirlenebilir. Öncelikli alan planları, bu Yasanın 4. maddesinde belirtilen amaç ve kapsama uygun olarak yapılır (55/1989 sayılı İmar Yasası, md. 10). 5.6.5. İmar Planı (gelişme planı-development plan)
55/1989 sayılı İmar Yasası’na göre imar plan, herhangi bir kentin veya daha küçük bir yerleşme biriminin veya birden fazla yerleşme birimini içine alan bir alanın düzenli gelişmesini sağlamak, yaşayanlarına sağlık, huzur, rahatlık, sosyal refah sağlayacak şekilde yaşanabilir bir çevre yaratmak ve bunun için gelişmeleri denetlemek ve yönlendirmek; belirli amaç ve kullanımlar için bölgeler ayırmak; sosyal, kültürel, tarihi, mimari önemi ve özelliği olan yapı ve bölgeleri korumak; gelişmelerin aşama ve sınırını belirlemek amacı ile hazırlanır. Bu planlar içerik olarak hangi bölgede ne yapılacağını belirlemenin ötesinde, bu işin ne oranda yapılacağını da belirlemektedir. Yani, sınırları çizilmiş bir bölgede hangi tür gelişmelerin (konut, ticaret, sanayi, vb.) yer alacağı ve yapılaşmanın teknik ayrıntılarının yanı sıra kat yüksekliklerinin, yapı yoğunluğunun ne olacağını vb. şartları belirlemektedir. 55/1989 sayılı İmar Yasası’nın 7/1 maddesi, imar planlarının “ülkesel fiziki planın veya ülkesel fiziki planın olmadığı hallerde, kalkınma planının amaç ve hedeflerine uygun olarak” yapılması gerektiğini belirtir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, ülkesel fiziki planının durumu netlik kazanmadığı için, kent imar planlarının hazırlanmasında uyulması gereken genel çerçeveyi kalkınma planı oluşturur.
Planlama, Plan Türleri ve Planların Kademeli Birlikteliği
239
5.6.6. Emirnameler
55/1989 sayılı İmar Yasası’nın 11/4 maddesi, imar planının olmadığı veya hazırlanmakta olduğu, ancak, gelişmenin yaygın ve hızlı olduğu yerleşme birimleri veya alanlarda, imar planı onaylanmadan önce veya imar planı olmadığına bakılmaksızın, bu Yasa altında yayımlanacak bir emirnamede belirtileceği şekilde, "Ön İmar Sınırları" çizilebilir hükmü ile, plan hiyerarşisi içerisinde yer almamasına rağmen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde etkin bir planlama aracı olarak kullanılan emirnameler planlama süreçlerinde bahsedilmeden geçilemeyecek bir nitelik kazanmıştır. Emirname ile ön imar sınırları çizilen alanlarda özel imar ve yapılaşma kurallarını geçerli kılmak üzere ilgili Bakanlığa yetki vermiştir. Bu yetkiye dayanarak, Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı, Kasım 1999’da Lefkoşa ve yakın çevresindeki Gönyeli, Hamitköy, Haspolat, Alayköy ve Kanlıköy belediyelerini içine alan alanda, bir yandan bir emirname ile geçici yapılaşma kurallarını belirlemiş; bir yandan da Lefkoşa Anakent Alanı için imar planı hazırlatmıştır. Planlama makamı, teknik verilerin ışığında, teknik gerekçelerle ve başka ülkelerin uygulamalarını da dikkate alarak birtakım standartlar kurallar belirlemiştir. 5.7. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki Kentsel Planlama Sorunları Türkiye’de olduğu gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de çok sayıda ve değişik kentsel planlama ve uygulama sorunlarıyla karşılaşılmaktadır. Yerel, ulusal ve uluslararası kimi etmenler KKTC planlama sistemini olumsuz yönde etkilemektedir. KKTC düzenli hazırlanan ve verimli çalışan bir planlama sistemine sahip değildir. Kurumsal olarak planlama vardır, ancak uygulamada yetersizdir. Planlama süreci düzenli bir şekilde işlememektedir. Başarılı bir planlama sistemini çalıştıracak etkin bir örgütlenme de yoktur. Yetersiz de olsa farklı kademelerde planlar hazırlandığı halde, bütüncül yaklaşılmayıp, anlık sorun çözme ve parçacı yaklaşımlar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde planlama sistemine yön vermektedir. Halkın ve siyaset adamlarının planlamaya bakış açıları olumsuz yöndedir. KKTC’de de halk planlamaya kişisel mülkiyet haklarına getirilen bir kısıtlama gözüyle bakmakta ve planın yalnızca yasaklayıcı yanını görmektedir. Bireyler, çoğu kez planın neler içerdiğinden çok, mülküne getirilecek olan sınırlandırmalarla ilgilenmektedirler. Dolayısıyla,
240
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
planlama yalnızca fiziki plan olarak anlaşılmakta, ekonomik ve toplumsal boyutları hesaba katılmamaktadır. Türkiye’den farklı olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yaşadığı planlama ve mülkiyet sorunlarının en önemli nedenlerinden biri de ülkenin uluslararası alanda tanınmamış olmasıdır. Ekonominin istikrarsız oluşu ve bu konularda devlete güven duyulmaması nedenlerden dolayı Kıbrıs halkı birikimlerini daha güvenli gördükleri toprağa veya konuta yatırmayı tercih etmektedirler. Avrupa Birliği ve özellikle Birleşmiş Milletler (BM), Ada’nın yeniden birleştirilmesi için çeşitli planlar hazırlamakta ve toplumlara önerilerde bulunmaktadır. BM denetiminde hazırlanmış olan Ada’nın yeniden birleşmesini öngören çabalar toplumları ortak bir noktada buluşturamamıştır. Dolaysıyla, 1 Mayıs 2004 tarihinde, Kıbrıs Adası bölünmüş biçimiyle Avrupa Birliği’ne üye olmuştur. Bölünmüşlük ve belirsizliklerin de etkisiyle, KKTC’de kent planlamasına ve çevrenin korunmasına gereken önemin verildiği söylenemez. Ayrıca bu karmaşa ve belirsizlikler, Kuzey Kıbrıs’ın doğal değerlerini kaybetme riskini de artırmaktadır (İşçioğlu, 2009: 158). Mülkiyet sorunu, belirsizlikler ve denetim eksikliklerinden de kaynaklı olarak planlı yerlerde bile imar planlarının uygulanması sorunları yoğun olarak yaşanmaktadır. Plansızlık ve uygulama sorunları yatırımcıları adaya çekememektedir. Kentleşme ve çevre konularıyla ilgili 1985 tarihli KKTC Anayasası’nın dört maddesinde, tarımsal gelişmeyi ve sağlıklı kentleşmeyi gerçekleştirmek, kent ve ülke planlaması amacıyla mülkiyet hakkının yasa ile sınırlandırılabilmesi, çevrenin korunması ve konut hakkı, kentsel, çevresel değerlerin korunması ve sağlıklı kentleşmeyi gerçekleştirme konularından bahsedilmektedir (Keleş, 2001: 484). Ancak, sınırlı sayıda plan yapılıyor olsa bile, uygulama araçları yeterli olmadığı için ve denetim eksikliğinden dolayı uygulamalarda sorunlarla karşılaşılmaktadır. Türkiye imar sisteminde etkin bir şekilde kullanılmakta olan 18. madde (hamur kuralı) uygulaması gibi bir araç Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti imar mevzuatında olmadığı için çok sayıda küçük uygulama sorunları çözümsüz kalmaktadır.
Değerlendirme ve Sonuç Hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hem de Türkiye Cumhuriyeti imar mevzuatlarında farklı plan kademeleri yer almaktadır ancak planlar arası bir iç denetim rolü oynayan planların kademeli birliği ilkesi, iki ülkede de uygulamalara olumlu yansımamış, ortak sorun alanı olarak gündem oluşturmaya devam etmektedir.
Planlama, Plan Türleri ve Planların Kademeli Birlikteliği
241
Bu süreçte, merkezi yönetim ve yerel yönetimler arası yetki karmaşası ve uyum sorunları yaşanmaktadır. Uyumu artırmak ve sorunları azaltmak için katılımcı planlama hakim kılınmalıdır. Her iki ülke planlama sisteminde plan hazırlama ve planlar arası uyum sorunları yaşanmaktadır. Ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki mülkiyet ve uluslararası statü vb. sorunları gibi farklılıklar çözümleri daha da zorlaştırmaktadır. Ada’nın bölünmüşlüğünün sürmesi, KKTC mevzuatının Avrupa Birliği mevzuatına uyum çalışmaları sorunları KKTC planlama sistemini olumsuz etkilemektedir. Parçacı planlama anlayışı iki ülkede de yaygındır. Planlama sorunlarına kısa süreli ve günü kurtarmaya yönelik anlık, popülist çözüm yöntemleri hakim ve yaygın uygulamaya dönüşmüştür. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde plancı ve diğer personel sayısının yetersizliği, kurumsal teknik kapasiteyi azaltmıştır. Teknik kapasiteyi artırmak için mevcut sorunlara neden olan sınav tüzüğü vb. yasal eksikliklerin giderilmesi zorunlu görülmektedir. Farklı demografik dinamiklerin bulunduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, yüksek nüfus artışı, planlı yapılaşma ihtiyacını artırmakta ve gündemde tutmaktadır. Mevsimsel olarak gelen öğrenciler ve turistler de yaşanmakta olan yerleşim ve ulaşım sorunlarını artırmaktadır. Nüfus yoğunluğu ve altyapı eksikliğinden kaynaklanan bir diğer sorun olan enerji sorunu; son yıllarda hissedilir derecededir. Konutlarda yaz aylarında soğutucuların çalışması, Ocak ve Şubat aylarında ısıtıcıların yoğun bir şekilde kullanılması zaman zaman kesintilerin yaşanmasına da neden olmaktadır (Mor, 2007: 243). Altyapısı devlet tarafından hazırlanmış olan arsaların mülkiyet sorunu nedeniyle terkedilip veya spekülatif amaçlı boş tutulup, belli etaplar halinde gelişme planları yapılamayarak kent çeperlerinde sıçrama yöntemiyle yeni gelişme ve yapılaşma alanları oluşturulması iki ülkede de yaygın görülmektedir. Bu durum kamu kaynaklarının verimsiz kullanılarak israf edilmesinin en büyük nedenlerindendir. Planların kademeli birlikteliği ilkesi gereğince de üst ölçekli planların yapılması (bölge planları, ülke fiziki planları, çevre düzeni planları vb.) kır kent arası gelişmişlik farkı sorununu azaltacaktır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kırsal nitelikli alanların planlama ve gelişim sorunlarının son idari bölümlemelerle arttığı, Türkiye’de ise son bütünşehir yasasıyla köy statüsünde olan on binlerce yerleşim biriminin üretim ve yapılaşma sorunları yaşadığı görülmektedir.
242
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Kaynakça Bal, Eylem (2006), “İdari Yargının 3 Temel Bileşeni Olarak; Kamu Yararı, Planlama Esasları ve Şehircilik İlkeleri”, Planlama Dergisi, Sayı: 3, s. 27-33. Başkent Lefkoşa İmar Planı (2000), Katılım Raporu, Cilt 2, Şehir Planlama Dairesi, Ekim, Lefkoşa. Cihangir Çamur, Kübra (Ed.) (2002), Belediye İmar İşleri El Kitabı, 1. Baskı, TODAİE Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezi, Ankara, İmaj Yayınevi. Ersoy, Melih (2000), “Planlar Arası Kademelenme”, Mekan Planlama ve Yargı Denetimi, M. Ersoy ve H. Ç. Keskinok (Der.), Ankara, Yargı Yayınları. Ersoy, Melih (2006), “İmar Mevzuatımızda Planlama Kademeleri ve Üst Ölçek Planlama Sorunu”, Bölgesel Kalkınma ve Yönetişim Sempozyumu Bildiriler Kitabı, ODTÜ ve TEPAV, Ankara, s. 215-231. Han, Ergün (1999), İktisadi Kalkınma, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, No: 1149. İşçioğlu, Deniz (2009), “KKTC Kentsel Politikası Üzerine Bir Değerlendirme”, Aksaray Üniversitesi İİBF Dergisi, (Ocak 2009), Cilt: 1, Sayı: 1, s. 149-161. Kalabalık, Halil (2009), İmar Hukuku Dersleri, Ankara, Seçkin Yayınları. Keleş,
Ruşen (2000), KKTC’nin İmar Politikasında Kurumsallaşma Modelleri (Birleşik Kurul’un Yeri ve Önemi), KKTC Eski Başsavcısı Akın Sait’e Yazılmış Rapor.
Keleş, Ruşen (2000a), “Planlamada Haklar, Ödevler ve Sorumluluklar (Kamu Yararı ve Kazanılmış Hak Kavramları)”, Lefkoşa İmar Planı Katılım Toplantısı Raporu, Şehir Planlama Dairesi, Lefkoşa. Keleş, Ruşen (2001), “KKTC’de Kent, İmar ve Planlama”, Arkitekt, Sayı: 484, s. 16-23. Keleş, Ruşen, Ayşegül Mengi, Tayfun Çınar vd. (2017), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Yerel Yönetimlerin Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Ankara, Nobel Akademik Yayıncılık. Keskinok, Çağatay (2000), “Seçilmiş Bilirkişi Raporları”, Mekân Planlama ve Yargı Denetimi, M. Ersoy ve Ç. Keskinok (Der.), Ankara, Yargı Yayınevi. Mor, Ahmet ve M. Dursun Çitçi (2007), “KKTC’de Kentleşme”, Doğu Coğrafya Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 18, s. 225-244. Yanaşık, Emrah (2017), İller Bankası’nın Türkiye Planlama ve Kentleşme Tarihi İçindeki Yeri ve Önemi (1933–1980), Yayımlanmamış ILBANK Uzmanlık Tezi. https://www.gmka.gov.tr/bolge-plani-ve-kapsami-nedir (02.06.2018). http://mpgm.csb.gov.tr/planlama-ilke-ve-esaslari-i-4382 (02.07.2018).
Hukuki Kaynaklar 3194 sayılı İmar Yasası, RG. 09.05.1985/18749. Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği, RG. 14.06.2014/29030. 01.06.2014 tarih ve 2013/41 sayılı T. C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Genelgesi. 5 Mayıs, 1985 tarihinde Halkoylamasına sunulup kabul edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası. 45/2011 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Yasası. 47/1988 sayılı Şehir Planlama Dairesi Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları Yasası.
Planlama, Plan Türleri ve Planların Kademeli Birlikteliği
51/1995 sayılı Belediyeler Yasası. 53/1977 sayılı Üst Kademe Yöneticiliği Yapan Kamu Görevlilerinin Atanması Hakkında Yasa. 55/1989 sayılı İmar Yasası. 65/2007 sayılı Belediye Personel Yasası. 96 sayılı Yollar ve Binalar Düzenleme Yasası. Kıbrıs Adası https://www.kn3.net/gaspiribun/15-2-7-1-6-7-6-8-7EF-JPG.html (02.07.2018).
243
VAN KENTİ ÖRNEĞİNDE İMAR PLANLARININ UYGULANABİLİRLİĞİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME* A. Menaf TURAN** Emre GÜLAÇ***
Giriş İmar planlarının uygulanabilir olabilmesi için, idari yargı kararlarının üç temel bileşeni olan, kamu yararı, planlama esasları ve şehircilik ilkeleri kavramlarının planların oluşturulması aşamasında dikkatle ele alınması gerektiği Türkiye’deki kent planlama yazınında sıklıkla dile getirilmiş olan bir konudur. Bu sebeple çalışmada, Türkiye’de imar planlarının uygulanmasının önündeki sorunlar Van kenti örneğindeki bir saha çalışması aracılığıyla ortaya konmak istenmiştir. Çalışmanın ilk bölümünde planlama, planlamanın gelişim süreci, plan türleri gibi çalışmanın daha iyi anlaşılmasını sağlayacak genel kavramlar kısaca ele alınmıştır. Yine, aynı bölüm içerisinde hem kent planlamanın temel dayanakları olan hem de idari yargı kararlarının üç temel bileşeni olarak taşınmazlarla ilgili anlaşmazlıkların çözümünde yardımcı olan planlama esasları, şehircilik ilkeleri ve kamu yararı kavramlarının kapsamı ve planlamadaki önemi üzerinde durulmuştur.. Çalışmanın ikinci bölümünde ise Van ili özelinde imar planlarının uygulanabilirliği ele alınmış ve Van ilinin sosyo-ekonomik durumu, yapılan
*
Bu çalışma YYÜ BAP Komisyonu tarafından 2014-SOB-YL066 nolu proje kapsamında desteklenmiş olan ve Doç. Dr. Menaf Turan’ın danışmanlığında Emre Gülaç tarafından 2015 yılında, “İmar Planlarının Uygulanabilirliği: Van Kenti Örneği” adıyla Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Anabilim Dalında sunulmuş olan Yüksek Lisans tezinden yararlanılarak ve güncellenerek hazırlanmıştır.
**
Doç. Dr., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, menafturan@hotmail.com
*** Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi ABD,
Doktora, emregulac@hotmail.com
246
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
kent planlama çalışmalarının tarihsel süreci ve imar uygulamaları arasındaki etkileşim incelenmiştir. Ayrıca kamu yararı, planlama esasları ve şehircilik ilkeleri ana başlıkları altındaki; teknik, hukuki, idari, sosyo-ekonomik ve sosyo kültürel kriterler dikkate alınarak hazırlanan anket sorularına katılımcıların verdikleri cevaplar istatistiksel analiz yöntemleriyle değerlendirilerek problemin boyutu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Uygulamanın evreninin Van ilinde imar planları ve uygulamaları ile bulundukları görev, meslek veya sahip oldukları unvan dolayısıyla ilişkili olan, kurumlarda ve özel sektörde görevli kişilerden oluşmasına dikkat edilmiştir. Yapılan çalışma toplam 43 katılımcı üzerinde uygulanmış ve katılımcılardan bir kısmı çoktan seçmeli sorulardan bir kısmı da likert ölçeği ile hazırlanmış sorulardan oluşan 41 soruluk anket sorularını cevaplamaları istenmiştir. Sonuç kısmında ise üçüncü bölümde ileri sürülen varsayımların anket sonuçları ile karşılaştırılması yapılarak planların uygulanabilirliğinin artırılması için yapılması gereken teknik, yasal, idari ve sosyal bazı düzenlemeler önerilmiştir.
1. Kent Planlamasına Egemen Olan İlkeler ve Esaslar İmar planlarını ele alırken dikkat edilmesi gereken ilke ve esaslar; kamu yararı, şehircilik ilkeleri ve planlama esasları olarak sıralanmakta ve kentleşme yazınında önemli bir yer işgal etmektedir (Keleş, 2018; Keleş, 2000; Ersoy, 2000; İller Bankası, 1986; Kalabalık, 2005; Tezcan ve Poyraz, 2013). Keleş ve Mengi’ye göre (2014: 28) şehircilik ilkesi; kentlerin ve içinde yaşayanların, sosyal, ekonomik, kültürel ihtiyaçlarını karşılayacak, duygusal beklentilerine karşılık verecek, kentin içindeki doğal, kültürel ve tarihsel varlıkların bugünkü ve gelecek kuşaklar için korunmasını sağlayabilecek, bir başka ifade ile koruma-kullanma dengesinin bozulmasını önleyebilecek bir şekilde planlanması ve yönetilmesidir. Planlama esası ise, bütün planlamalarda olduğu gibi, kent planlamasında da esas olan sınırlı kaynakların yerinde kullanılmasını sağlamaktır. Kent planlamasındaki en sınırlı kaynak kent toprağıdır. Bu doğal kaynağın ileriyi de düşünerek dikkatli bir şekilde kullanılması yerinde olacaktır. Kent içinde konut, ulaşım, kamusal alanlar, merkezi iş alanları, sanayi, açık yeşil alanlar vb. kentsel işlevler için alan ayrılması, bu kullanımlara birbirleriyle bağlantıları kurularak isabetli yerler tespit edilmesi, yapıların yükseklikleri ve farklı bölgelerdeki nüfus yoğunluklarının, kent yönetimlerinin altından kalkmasını zorlaştırmayacak alt yapı yatırımlarına meydan vermesini önleyecek bir biçimde saptanması ve son olarak, kentin tarihsel, kültürel, mimarlık ve doğal değerlerinin korunması amacından ödün verilmemesi planlama esaslarının özüdür (Keleş ve Mengi, 2014: 28-29).
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
247
İmar hukukundaki plan hiyerarşisi de bir altlık-üstlük ilişkisidir; ancak, buradaki ilişki, idare hukukundaki teknik anlamıyla hiyerarşide olduğu gibi, bir kamu tüzel kişisi bünyesinde yer alan görevliler arasında kurulan ilişkiden farklı olarak, planlar arasındaki ilişkiyi ifade etmektedir. İmar planlamasında ülke çapında bütünlüğün sağlanması amacıyla getirilmiş olan bu ilke gereğince, farklı kademelerde yer alan planlar da bir zincirin halkaları olarak düşünülebilir ve bu halkaları birbirine bağlayan, bir diğer deyişle birlikte uygulanmasını sağlayan da hiyerarşi olmaktadır. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun planlama kademelerini düzenleyen 6.ı maddesinde, planların, “kapsadıkları alan ve amaçları açısından; ‘Bölge Planları’ ve ‘İmar Planları’, imar planları (nın) ise, ‘Nazım İmar Planları’ ve “Uygulama İmar Planları’ olarak hazırlan (acağı)” belirtilmiş; fakat bu kademelenmede, imar planlarına yön veren üst ölçekli planlar olan ülke planı, çevre düzeni planı ve metropoliten imar planı gösterilmemiştir. Çevre düzeni planı, İmar Kanunu’nun 5. maddesinde, “ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak” yapılacağı vurgulanmak suretiyle, yapılış prosedürü belirtilmeksizin yalnızca tanım olarak yer almış; metropoliten imar planı da, mevzuattaki diğer planlarla ilişkilendirilmeksizin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkisine giren planlardan biri olarak Kanun’un 9. maddesinde gösterilmiştir. Ülke planının neyi ifade ettiği ise, İmar Kanunu’nun herhangi bir maddesinde geçmemektedir. İmar planlarının, nazım imar planı ve uygulama imar planından meydana geldiğini yineleyen İmar Kanunu’nun 8. maddesinde de, bu planların “varsa” bölge ve çevre düzeni planları dikkate alınarak yapılması gerektiği belirtilmiştir (Orta, 2005: 98-99). 14.06.2014 tarihli Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Resmi Gazete’de yayınlamış olduğu Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 6. maddesinde mekânsal planlar “kapsadıkları alan ve amaçları açısından; ‘Mekânsal Strateji Planları’, ‘Çevre Düzeni Planları’ ve ‘İmar Planları olarak hazırlanacağı” belirtilmiştir. Buna göre planlama kademeleri, üst kademeden alt kademeye doğru sırasıyla; mekânsal strateji planı, çevre düzeni planı, nazım imar planı ve uygulama imar planından oluştuğu belirtilmiştir; fakat bu kademelenmede yine imar planlarına yön veren üst ölçekli planlardan olan ülke planı, kalkınma planı ve bölge planı gösterilmemiş, Yönetmeliğin 6. maddesinde ise mekânsal strateji planları ve çevre düzeni planları hazırlanırken kalkınma planı, bölge planları, bölgesel gelişme stratejileri ve diğer strateji belgeleri ile ortaya konulan hedefler dikkate alınır diye belirtilmiştir. Yine, Yönetmeliğin 4. maddesinde “çevre düzeni planı; varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak yapılan planı ifade eder” tanımı mekansal strateji planlarının yapılmasının zorunlu olmadığı kanısını oluşturmuştur. Aynı boşluk nazım imar planı tanımında da bulunmakta olup, tanımda “mevcut ise çevre düzeni planının genel ilke, hedef ve kararlarına uygun olarak” ifadesi kullanılmış ve plan hiyerarşisindeki kopukluk kendini bu tanımda da
248
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
göstermiştir (Orta, 2005: 98-99). Ne var ki, bazı yargı kararları ve merkezi ve yerel açıklama ve uygulamalar, bu ilkeyi, olması gerekenden farklı bir biçimde ele almakta ve teknik açıdan yetersiz bilirkişilerin hazırladığı raporlar yargı kararlarının yanlış alınmasına sebep olmaktadır. Planların kademeli birliktelikleri ile ilgili seçilmiş yargı kararlarında önemli bulunan başlıklar şöyle sıralanabilir (Tekinbaş, 2008: 13-14): Üst ölçekli planın yargı kararı ile iptali, bu plana dayalı olarak yapılmış ve onaylanmış olan alt ölçek planın kendiliğinden hukuki gerçekliliğini yitirdiği ve yürürlükten kalktığı anlamına gelmez. Daha büyük ölçekte düzenlenen ve ayrıntıları gösterme amacına yönelik planlarda daha küçük ölçeklerdeki planlarda öngörülmeyen, hatta farklı kullanışlar yer alabilir. Üst ölçek planda belirlenen bir kullanım, alt ölçekli planda farklı yönde yer alacak biçimde plan kararı oluşturulması, plan kademelenmesine uygun bir işlem değildir. Nazım imar planı bulunmayan bir alanda uygulama imar planı yapılamaz. İmar planları ile getirilen kararlar, imar kanunu uyarınca çıkartılan yönetmeliklere göre öncelik taşır. Kamu yararı ise kent planlama, hukuk, kamu yönetimi, siyaset bilimi gibi alanlarda sıkça gündeme gelen ve tartışılan bir kavramdır. Yaygın kapsamına karşın belirsizliği, “öznel” ve “bulanık” olması dikkat çekicidir. Keleş ve Mengi’ye göre (2014: 23-24), kamu yararının bireysel çıkarların toplamı olduğu düşüncesi de onu sınıfsal çıkarlara indirgeyen düşünceler de günümüzde terk edilmiştir. Kamu yararını çoğunluğun yararıyla özdeş tutan anlayışların, günümüzde homojen bir yapıya sahip olmayan toplumların ihtiyaçlarına cevap veremediği belirtilmektedir. Ancak bu kavramsal tartışmalarla, kamu yararının içeriğinin belirsizliğinin, kamu yararının işe yaramadığı düşüncesine yol açması da yanlıştır. Tekeli (1991: 125), kamu yararı kavramının en temel uzlaşı noktasının, temelde kişiye ilişkin olmayıp, bireylerin oluşturduğu toplumun varlığını sürdürmesi, toplumun genel refahının ve kurulu düzeninin korunması, kişilerin birbirleri ve çevre ile olan ilişkilerinin kurgulanması esnasında başvurulan kaynaklardan birisi olduğunu ifade etmektedir. Toplum ve kamu yararı kavramları 1961 ve 1982 anayasalarında yer almış olmasına karşın kesin ayrımı yapılmamıştır. Toplum yararı deyimi, (1982 Anayasası md. 166) planlama ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınma
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
249
planlarının öngördüğü yatırımlarda belirtilirken, kamu yararı deyimi ise; mülkiyet hakkı, kıyılardan yararlanma, toprak mülkiyeti, tarım hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanlarının korunması, kamulaştırma ve devletleştirme ve özelleştirme maddelerinde yer almaktadır. Anayasaların toplumsal devlete yüklemiş olduğu görevlerle ilgili, değer yargıları da içeren, etik bir kavramdır kamu yararı.
2. Van İlinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Van ili, Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van Bölümü’ndeki Van Gölü kapalı havzasındadır. Kuzeyden Ağrı ilinin Doğubeyazıt, Diyadin ve Hamur ilçeleri; batıdan Van Gölü ile Ağrı ilinin Patnos ilçesi, Bitlis’in Adilcevaz, Tatvan ve Hizan ilçeleri; güneyden Siirt’in Pervari, Hakkâri ili, Beytüşşebap ve Yüksekova ilçeleri ile komşudur. Doğusunda ise İran Devleti sınırı yer alır. İl, toprakları 19.069 km2 kare olan yüzölçümü ile Türkiye topraklarının % 2,5’ini oluşturur. Van, yüzölçümü bakımından Türkiye’nin 6. büyük ilidir (Van (Merkez) ve Çevresi İlave ve Revizyon 1/1000 Uygulama İmar Planı Merkez Etabı Plan Açıklama Raporu 2013: 32-36). 2.1. Van İlinde Planlamanın Tarihsel Gelişim Süreci1 Mimar Asım Kömürcüoğlu tarafından 27.06.1946 yılında hazırlanmış olan Van ilinin ilk imar planı 180 ha alanı kaplamaktadır. İkinci imar planı ise 1971 yılında İller Bankası Genel Müdürlüğü İmar Planlama Dairesi tarafından emanet usulüyle hazırlanmış ve I. etap planlar 16.01.1976 ve II. etap planlar 08.02.1978 tarihlerinde, zamanın İmar ve İskân Bakanlığınca onanmıştır. Söz konusu planda projeksiyon nüfus 1990 yılı için 150.000 olarak hesaplanmış2 ve toplam 8 adet 1/5000 nazım imar planı, 91 adet 1/1000 uygulama imar planı olarak hazırlanmıştır. Planda dengeli bir kentleşmenin sağlanması, kentin bölge merkezi karakterini devam ettirmesi, sosyal ve ekonomik yaşantıda faydayı maksimize etmesi ve mevcut turistik potansiyelin değerlendirilmesi hedeflenmiştir. İmar planının 1. etabında kent merkezinin uygulama imar planı çalışmaları yapılmıştır. Plan incelendiğinde, Van ilinde dağınık yani planlı olmayan bir kentleşmenin olduğu, plan sınırının bu dağınık yerleşmeyi içine
1
Söz konusu planlama çalışmaları için Turak (1993: 101-105)’den yararlanılmıştır.
2
1990 yılı genel nüfus sayımında da ilin nüfusunun (Merkez) 153.111 çıkmış olması projeksiyon nüfusun isabetli hesaplandığını göstermiştir.
250
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
alacak şekilde belirlendiği ve planlamada yerleşik konut-gelişme konut ayrımına gidilmediği görülmüştür. Yine, 02.11.1985 tarihinden sonra, yani 3194 sayılı yasa ve ilgili yönetmelikler ile imar planını onama yetkisinin belediye meclislerine verilmesinden sonra, Van Belediye Meclisi tarafından onanan ve 1050 ha kapsayan, kasap kâğıdı üzerine müellifi belli olmayan 6 büyük ilave kroki-imar planının çizilip onaylanmış ve uygulanmıştır. Kroki niteliğindeki bu planların ilgili yasa, yönetmelikler ve o zamanki bakanlık genelgeleri doğrultusunda hazırlanmadığı, imar planlama teknik ve prensiplerinin gözetilmediği ve 120 ha’lık kısmının ise halihazır haritasının olmadığı tespit edilmiştir.3 30.06.1989 tarihinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca hazırlanan ve onanan sosyal konut alanı parselasyon planı ve 26.12.1990 tarihinde yine Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca hazırlanan ve onanan Afetzede Yerleşim Planı da yapılan diğer planlama çalışmalarıdır. Van kenti gelişim yönünü etkileyecek ve plan bütünlüğü içerisinde önemli bir plan kararı olarak alınan küçük sanayi, pazarlama, depolama alanları, hayvan pazarı, kamyon garajı gibi alanlar 15.07.1988 tarih ve 47/r sayılı BMK (Belediye Meclis Kararı) ile değiştirilerek ilave alanlar ile birlikte konut alanı olarak onanmıştır. Sanayiye ayrılmış olan rezerv alan 18.06.1986 tarih ve 51 sayılı BMK ile konut alanına dönüştürülmüştür. Yapılan bu imar planı değişiklikleri plan bütünlüğü zedelenmiş ve kentin ekonomik yatırımlarını yönlendirip, ekonomik açıdan önünü açacak planlama kararları kimi çıkar gruplarının lehine değiştirilmiştir. Yine, Van Belediye Meclisince 18.06.1986 tarih ve 131 sayılı BMK ile kent için planlanan spor kompleksi alanı iptal edilerek konut alanlarına dönüştürülmüş ve nüfus yoğunlukları artırılmıştır. Yapılan bu plan değişiklikleri ile İller Bankası Genel Müdürlüğünce hazırlanan imar planın da, küçük sanatlar ve ilişkili konu alanının karakterine uygun yerleştirilen sanayi-depolama-pazarlama-nakliye işlevleri ile bu işlevlerin yakın ilişkide olduğu kamyon garajları gibi önemli planlama kararları uygulanmamıştır.
3
Bu planlar, 30.12.1987, 22.04.1988, 15.07.1988, 20.12.1988, 14.02.1989 ve 05.09.1989 tarihlerinde belediye meclisince onanmıştır. 30.12.1987 tarihinde onanan kroki-plan ile kentin kuzeybatısı, 22.04.1988 tarihinde onanan kroki-plan ile kentin batısı, 15.07.1988 tarihinde onanan kroki-plan ile kentin doğu ve güneydoğusu, 20.12.1988 tarihinde onanan kroki-plan ile Van-Erciş yolu üzerinde bir alan, 14.02.1989 tarihinde onanan kroki plan ile kentin doğusu, jeolojik durum, taşkın alanları, yeraltı su güzergâhları vb. fiziki veriler dikkate bile alınmadan imar planlama teknik ve prensiplerinin göz ardı edilerek iskana açılmıştır.
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
251
İller Bankası Genel Müdürlüğünce hazırlanan imar planında, Van iline o yıllarda göç olması nedeniyle gelen nüfusun kontrollü yerleşme düzeni içinde kent içinde konumlandırılması amacıyla gecekondu önleme bölgelerinin önerildiği görülmüştür. Yapılan çalışmada 5 kademede yoğunluk kararları alınmış ve gecekondu bölgeleri için 210 kişi/ha yoğunluk, 300 m2 parsel bölünebilirliği, ortalama 1,5 kat adedi ve % 65 net konut alanının bulunması uygun görülmüştür. Kent biçimlenmesinde yoğunluk eğrisinin, göç yoluyla gelen kırsal kökenlilerin, gerek ekonomik yönden güçsüz oluşları gerekse temin edebilecekleri arsa büyüklüğünün en az ölçüde olması nedeniyle arsa değerlerinin düşük olduğu güneydoğu alanlarına doğru olacağı varsayılmıştır. Yukarıda anlatılan imar planı çalışmalarının yapıldığı zaman diliminde Van kentini içine alan ve alt ölçekteki planlama çalışmalarını yönlendirecek bir çevre düzeni planın bulunmaması büyük bir eksiklik olarak nitelendirilmektedir (Turak, 1993: 101-105). Daha sonraki süreçte 1993 yılında yapılmaya başlanan ve 1996 yılında onaylanan imar planı çalışmaları ise yukarıda verilen bilgilerin de kaynağı olan Esat Turak tarafından yapılan imar planı çalışmalarıdır. Esat Turak tarafından Van kentinin 1/5000 nazım imar planları, 1/1000 ölçekli ilave ve revizyon uygulama imar planı çalışması ile Van Kalesi ve çevresi için koruma amaçlı imar planı çalışmaları yapılmıştır. Esat Turak tarafından yapılan imar planı çalışmasından sonra 2004 yılında özel bir şirket tarafından Van ili ilave 1/5000 ölçekli nazım imar planı çalışması yapılmış, 2011 Van ve Erciş depremine kadar ise herhangi bir imar planı çalışmasına yapılmamıştır. 2011 Van ve Erciş depreminden sonra Van iline ait 1/5000 ölçekli nazım imar planı çalışmalarıyla, 1/1000 ölçekli revizyon ve ilave imar planı çalışmaları yapılmıştır. Böylece yaklaşık olarak İpekyolu ilçesi 4207 ha, Tuşba ilçesi 3774 ha ve Edremit ilçesi 5364 ha alanı kapsayacak şekilde planlama alanına dahil edilmiştir. Öte yandan Van için üst ölçekli planlama çalışmaları da yapılmış olduğunu belirtmek gerekir. Muş-Bitlis-Van Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı4 01.04.2011 tarihinde onaylanmıştır. Doğu Anadolu Kalkınma Ajansının 2009 yılında kurulması ile 2011-2013 yıllarına ait Van, Muş, Bitlis ve Hakkari illerini içine alan bölge planı çalışmalarına başlanmış, 2014 yılında bölge planı çalışması revize edilerek 2014-2023 dönemi TRB2 Bölgesi Bölge Planı çalışması adı altında tekrar hazırlanmıştır. 4
11.11.2008 tarih ve 27051 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmelik, 4856 sayılı Kanun’un 2 (h) ve 10 (c) maddeleri ile 2872/5491 sayılı Kanun’un 9 (b) maddesi uyarınca.
252
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
2012 yılında 6360 sayılı yasa ile büyükşehir belediyesi sisteminde gerçekleştirilen değişiklikler ile büyükşehir belediyesi statüsü kazanan Van ilinde planlama çalışmaları hem merkez hem de diğer ilçelerde halen devam etmektedir. Sonuç olarak 2011 Van ve Erciş depremine kadar yapılan tüm planlama çalışmalarının 1/5000 ölçekli nazım imar planı ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı olduğu belirtilebilir. Oysa planlar bir hiyerarşi şeklinde en üst ölçekten en alt ölçeğe doğru devam etmesi ve üst ölçekteki planlama çalışmalarının daha önce yapılması sağlanarak alt ölçekteki planları yönlendirmesi ve bütüncül planlama kararlarının alınmasının sağlanması gerekmektedir. Ama Van’da ve ülkemizin hemen hemen tüm kentlerinde olduğu gibi bu hiyerarşinin takip edilmediği saptanmıştır. 2.2. Van İlinde Gerçekleştirilen İmar Uygulamaları İmar planlarını yaptırmak kadar planların uygulamasını sağlamakta belediyelerin görevleri arasındadır. Planlama uygulama süreci ile bir bütün olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda plan uygulama araçları ile bir bütünlük kazanan belgedir. Mevzuatta plan uygulama araçları sadece uygulama imar planı ile sınırlıdır ve imar planlarının uygulama araçları açısından imar mevzuatının çok zengin olduğu söylenemez. Mevzuatın belirlediği uygulama araçları, plan uygulamalarına ilişkin etaplama, imar programı, arazi ve arsa düzenlemeleri, vatandaşın talebi üzerine yapılan uygulamalar, kamulaştırma şeklinde belirtilebilir. Van Belediyesi’nin kuruluş tarihi olan 1914’ten bu yana imarla ilgili konular tüm Fen İşlerince yürütülmüştür. Van’da İmar İşleri Müdürlüğü 1992 yılının sonlarına doğru kurulmuştur. Van Belediyesi sınırları içerisinde kalan taşınmazlar ilk kez 1965 yılında tapulanmaya başlanmış ve bu süreç 1969 yılında tamamlanmıştır. Van iline ait yaklaşık 500 ha halihazır harita çalışmaları da ilk olarak 1941 yılında yapılmış ancak bu çalışma iptal edilmiştir. Daha sonra 1967 yılında 724 ha meskun, 1171 ha gayri meskun alanın yenilenmesi yapılmış, 105 ha meskun, 708 ha gayri meskun alanın ilavesi ile 1969 yılında tekrar onanmıştır. Bu çalışma ile 8 adet 1/5000, 86 adet 1/2000 ölçekli halihazır harita oluşturulmuştur. 1971 yılında İller Bankası Genel Müdürlüğünce imar planı çalışmaları yapılmaya başlanıldığında halihazır haritaların kapladığı alan itibariyle yetersiz olduğu anlaşılmış ve tekrar 1972 yılında ilave halihazır harita yapım çalışmalarına başlanılmıştır. Bu ilave çalışmasında 2 adet 1/5000 ölçekte, 18 adet 1/1000 ölçekli pafta daha sonra 1973 yılında yapılan yeni ilavelerle 10 adet 1/5000 ölçekli, 94 adet 1/1000 ölçekli yeni halihazır pafta oluşturulmuştur.
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
253
Halihazır çalışmaları 1982 ve 1986 yıllarında ihtiyaca binaen devam etmiştir. 1986 yılındaki çalışmalar sonucu İller Bankası Genel Müdürlüğü Harita Dairesi Başkanlığı nezdinde, onaylı olarak 16 adet 1/5000 ölçekli, 26 adet 1/2000 ölçekli ve 208 adet 1/1000 ölçekli halihazır harita bulunmaktadır. Daha önceki yıllarda başlayan ve Esat Turak tarafından 1993 yılında başlayıp 1996 yılında sonlandırılan imar planı çalışmaları süresince de devam eden göçlerin etkisiyle kentin güney ve güneydoğu kesimlerinde belediyenin kontrolü dışında büyük bir gecekondulaşmanın olduğu planlama çalışmaları sırasında da tespit edilmiştir. Ancak teknik elemanların yetersiz oluşu, İmar İşleri Müdürlüğü’nün 1992 yılının sonlarına doğru kurulmuş olması, 1914 yılında faaliyete başlayan Van Belediyesi’nin sınırları içerisindeki taşınmazlara ait tapulama çalışmalarının 1965’te başlayıp 1969’da bitmiş olması, imar planlarının üzerine çizileceği halihazır paftalarının ilk kez 1941 yılında yapılmaya başlanıp ancak 1986 yılında tamamlanmış olması imar planı uygulamasının yapılmasını zorlaştıran nedenler olmuştur. Aynı zamanda planlama çalışmalarına bakıldığında, kentin hem bölge merkezi olması nedeniyle hem de bölgedeki terör olayları nedeniyle göç alması, ilk kez 1946’da başlayan imar planı çalışmalarının, 1971 yılında İller Bankası tarafından tekrar revize edilip, ilavelerinin yapılması ve 1993 yılında başlayıp 1996 yılında biten çalışmaların ortalama 25 yıl arayla tekrarlanması, güncelliğini yitirmiş imar planlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Yeni planlama çalışmalarında ise mevcut kaçak yapılaşmanın dikkate alınması, planların planlama ve şehircilik ilkelerine aykırı bir şekilde yenilenmeye çalışılmasına neden olmuştur. Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı Van Belediyesi kurulduğu tarihten 1996 yılına kadarki süreçte kapsamlı bir imar uygulaması yapamamıştır. Van Belediyesi teknik elemanlarıyla yapılan görüşmelerde; Van’da ilk plan uygulamasının 1998 yılında Tepebaşı ve Hanikoğlu mahallesinde yerel olarak yapıldığı yönündedir. Yine, aynı yıl şehrin İpekyolu Caddesi, Akköprü Deresi civarı, Cumhuriyet Caddesi’nden Kazım Karabekir Caddesi’ne kadar olan bölge de uygulamaya dahil edilmiş, ancak plandan ve uygulama kaynaklı sorunlardan dolayı uygulamadan vazgeçilmiştir. Halihazır haritaların güncel olmaması, kadastral altlıkların olmayışı gibi nedenler planın uygulanabilirliğini zorlaştırmıştır. Nitekim 2004-2008 yılları arasında yapılan uygulamalarda kısmen plan revizyonuna gidilse de sorunlar aşılamamıştır. 1998 yılında 56 ha’lık alanda yapılan Tepebaşı imar uygulaması zamanla parsel maliklerinin mahkeme kararlarıyla uygulamayı iptal ettirmeleri uygulamanın tekrarlanarak yapılmasına neden olmuştur. Yine, 2005 yılında Beyüzümü Köyü’nde 56 ha alanda yapılan uygulama, 2006 yılında Aşağı ve Yukarı Norşin, Halilağa, Hafiziye, 2008 yılında Şabaniye
254
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
ve Pembecimirza mahallelerini kapsayan yaklaşık 400 ha alanda uygulama, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2010 ve 2012 yılları arasında yapılan Kevenli TOKİ, Kalecik TOKİ, Akköprü TOKİ, Bostaniçi TOKİ ve Edremit TOKİ, Memur-Sen TOKİ, Van çevre yoluna ait imar uygulaması ve belediye tarafından 2009 yılında yaptırılan Van Küçük Sanayi ve Marangozlar Sanayi, Biriketçiler Kooperatifi’ne ait imar uygulaması diğer imar uygulamaları olarak belirtilebilir. 2.3. İmar Planlarının Uygulanabilirliğine İlişkin Araştırma Bulguları 2.3.1. Uygulama ve Örneklemin Seçimi
Uygulamanın evreninin Van ilinde imar planları ve uygulamaları ile bulundukları görev, meslek veya sahip oldukları unvan dolayısıyla ilişkili olan, kurumlarda ve özel sektörde görevli katılımcılardan oluşmasına dikkat edilmiştir. Yapılan çalışma toplam 43 katılımcı üzerinde uygulanmış, katılımcılardan bir kısmı çoktan seçmeli sorulardan bir kısmı da likert ölçeği ile hazırlanmış sorulardan oluşan 41 soruluk anketi cevaplamaları istenmiştir. 2.3.2. Araştırmanın Amacı, Varsayımları ve Yöntemi
Bu çalışmanın amacı, imar planlarının niçin uygulanamadığı sorusunu Van ili özelinde araştırmak ve çözüm önerilerinde bulunmaktır. Bu amaç ile oluşturulan çoktan seçmeli anket formu ve likert ölçekleme modeli katılımcılara uygulanmıştır. Çalışma toplam 43 katılımcı ile yüz yüze görüşme tekniği ile yapılmıştır. Anket sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesinde SPSS 20 paket programı kullanılmış, ankette yer alan her bir soru için ayrı ayrı frekans hesapları yapılmıştır. Yapılan uygulamada imar planlarının uygulanabilir olmasının sağlanabilmesi için ileri sürülen varsayımlar ise şunlardır: V1: İmar planlarının uygulanamamasının nedeni plan altlıklarının yetersiz olması ve güncel olmamasıdır. İmar planlarının uygulanamamasının nedeni V2: çalışmalarından önceki araştırma safhasının iyi yapılamamasıdır.
planlama
V3: İmar planlarının uygulanamamasının nedeni kurum görüşlerinin dikkate alınmadan planların oluşturulmasıdır. V4: İmar planlarının uygulanamamasının nedeni planlama çalışmalarında yerel yönetimlerin siyasi kaygılarıdır.
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
255
V5: Planlama çalışmalarında mülkiyet yapısı ve sınırlarının dikkate alınmaması, planın uygulanabilirliğini azaltmaktadır. V6: İmar planlarının kontrolü ve kabulü aşamasının liyakatsiz teknik elemanlar ve meclis üyelerince yapılması planların uygulanabilirliklerini azaltmaktadır. V7: Planların hazırlanması aşamasına halkın, sivil toplum örgütlerinin ve çeşitli meslek odalarının dahil edilerek katılımcı planlamanın sağlanması planların uygulanabilirliklerini artıracaktır. V8: İmar planlarının uygulanamamasının nedeni, planlama çalışmalarında planların kademeli birlikteliği ilkesinin yani planlama hiyerarşisinin göz ardı edilmesidir. V9: İmar planlarının uygulanabilir olmasını sağlamak için planların çizildiği halihazır paftalardaki topografik eğrilere, yapılara ve kadastro paftalarındaki kadastro yollarına dikkat etmek gerekir. V10: Planlama aşamasına geçilmeden önce çalışma alanına ait güncel arazi değer haritalarının oluşturulması ve planlama esnasında bu haritaların girdi olarak ele alınması imar planlarının uygulanabilir olmalarını daha da artıracaktır. 2.3.3. Araştırmanın Bulguları ve Anket Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Bu bölümde imar planları neden uygulanamıyor sorusunun cevabı Van ili özelinde 43 katılımcılarla gerçekleştirilen yüz yüze görüşmeler sonucunda ortaya çıkan anketlerin değerlendirilmesine yer verilecektir. 2.3.3.1.Anket Çalışmasının Yapıldığı Kişilere Ait Bulgular
Tablo 1’de ankete katılanların yaş dağılımı verilmektedir ve ankete katılanların önemli bir kısmının (% 53,5) 31-45 yaş aralığında olduğu görülmektedir. Tablo 1: Yaş Dağılımı Sıklık
Yüzde
18-30
8
18,6
31-45
23
53,5
46-60
12
27,9
Toplam
43
100,0
256
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Tablo 2’de ise katılımcıların meslekleri sıralanmıştır. Görüldüğü üzere harita teknikerleri ve harita mühendisleri katılımcılar içerisinde en önemli paya sahip olanlardır. Anketin uygulanacağı kişiler seçilirken imar planları ile meslekleri ve unvanları nedeniyle ilişkili olanlar seçilmeye çalışılmıştır. Tablo 2 incelendiğinde unvanları gereği imar planları ile ilgili olan katılımcıların önemli bir kısmının imar ve planlama ile ilgili eğitim almadıkları görülecektir. Tablo 2: Ankete Katılanların Meslekleri ve Unvanları Meslek
Sıklık
Yüzde
Unvan
Sıklık
Yüzde
Siyasetçi
1
2,3
İmar Komisyon Başkanı
1
2,3
Mimar
3
7,0
Şirket Müdürü
8
18,6
Emlakçı
2
4,7
İmar Planlama Şube Müdürü
1
2,3
Harita Mühendisi
5
11,6
İmar ve Şehircilik Müdürü
4
9,3
İnşaat Teknikeri
1
2,3
Belediye Başkan Danışmanı
1
2,3
Sosyolog
1
2,3
Belediye Başkanı
5
11,6
Emekli
1
2,3
Başkanlık Özel Kalem Müdürü
1
2,3
Ziraat Mühendisi
2
4,7
Belediye Meclis Üyesi
1
2,3
Müteahhit
1
2,3
Fen İşleri Müdürü
4
9,3
Jeoloji Mühendisi
2
4,7
İl Genel Meclisi Başkan Vekili
1
2,3
Memur
4
9,3
İl Özel İdaresi İmar Müdürü
1
2,3
Bilgisayar Müh.
1
2,3
Park ve Bahçeler Müdürü
1
2,3
Yerel Yönetici
1
2,3
Emlak ve İstimlak Müdürü
1
2,3
Makine Mühendisi
1
2,3
Emlakçılar Derneği Başkanı
1
2,3
Peyzaj Mimarı
1
2,3
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Uzmanı
1
2,3
Otomotiv Tek.
1
2,3
İmar Müdür Yardımcısı
1
2,3
Şehir Plancısı
4
9,3
Harita Teknikeri
1
2,3
Harita Teknikeri
6
14,0
ÇŞB Şube Müdürü
1
2,3
Esnaf
1
2,3
Fen Memuru
2
4,7
Öğretmen
1
2,3
Belediye Üst Yapı Sorumlusu
1
2,3
Fen Memuru
1
2,3
Harita Mühendisi
3
7,0
Topograf
1
2,3
Şehir Plancısı
1
2,3
Peyzaj Mimarı
1
2,3
Toplam
43
100,0
İnşaat Mühendisi
1
2,3
Toplam
43
100,0
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
257
2.3.3.2. İlişkili Olunan Kurumlarda Yürütülen Planlama Çalışmaları ve Planların Yapılış Şekli
Tablo 3’te görüleceği üzere katılımcıların % 79.1’lik kısmı, uygulama imar planı % 2.3’ü nazım imar planı, % 2.3 çevre düzeni planı ve % 16.3’ü diğerleri cevabını vermişlerdir. Kurumlarda yapılan planlama çalışmalarında (mevzi, nazım, ilave, plan değişikliği, revizyon, kentsel dönüşüm vb.) planlar arasındaki hiyerarşi gereği tabloda görülen değerler arasında bu kadar farkın olmaması gerekmektedir. Ancak çoğu kurumlarda imar planı denildiğinde akla gelen sadece uygulama imar planı olduğu için diğer planlara önem verilmemekte ve yapılan işlemler sadece uygulama imar planı üzerinden sürdürülmektedir. Tablo 3: İlişkili Olunan Kurumlarda Yürütülen Planlama Çalışmaları Frekans
Yüzde
Çevre düzeni planı
1
2,3
Nazım imar planı
1
2,3
Uygulama imar planı
34
79,1
Diğerleri
7
16,3
Toplam
43
100,0
Genelde kurumlar planlarını ihale, İller Bankası, yarışma, planlama bürosu gibi çeşitli şekillerde yaptırmaktadırlar. Tablo 4’teki sonuçlar incelendiğinde katılımcıların imar planlarını maddi ve teknik destek sunan İller Bankası yerine % 44,2’lik gibi önemli bir kısmı ihale usulü ile % 23,3’lük bir kısmı ise planlama bürosu aracılığıyla yaptırdıklarını ifade etmişlerdir. Bu sonuçlar Ankara’dan planlama alanı ile ilgili yeterli saha çalışması yapılmadan, yörenin sosyal ve kültürel yapısına yabancı, plan alanında yaşayan STK’ların ve yöre halkının katılımının olmadığı imar planlama çalışmalarının kentin gerçeklerini yansıtmadığının bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Yine İller Bankası tarafından çizilen imar planlarının zamanında teslim edilmemesi, sürecin uzaması ve yerel yönetimlerin yörede yaşayan insanların ihtiyaçlarına cevap vermedeki gecikmeler de bu sebepler arasında yer almaktadır. Planlamanın ihale usulü veya planlama bürosuyla, plandan etkilenen aktörlerin katılımı ve yerel yönetimin olumlu yönlendirme ve denetimiyle, yeterli saha çalışması yapılarak çizilmesi daha uygulanabilir imar planlarının ortaya
258
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
çıkmasını sağlayacak ve plandan etkilenen aktörlerin sahiplenecekleri planlar olacaktır. Tablo 4: Planlama Çalışmalarının Yapılış Biçimi Frekans
Yüzde
İhale
19
44,2
İller bankası
6
14,0
Yarışma
2
4,7
Planlama bürosu
10
23,3
Diğer
6
14,0
Toplam
43
100,0
2.3.3.3. İlişkili Olunan Kurumlarda İmar Planı Yapımı, Revizyonu ve Değişiklikleri İle İlgili Tekliflerin Geldiği Yer
Yerel yönetimlerde planla ilgili taleplerin daha çok nereden geldiği sorusunun cevabı planların uygulanabilir olup olmadıkları yönünde bilgi sahibi olmamızı sağlayacaktır. Tablo 5 incelendiğinde imar planları ile ilgili imar plan değişikliği, mevzi imar planı vb. taleplerin % 81,4 oranında halk tarafından talep edildiği görülmektedir. İmar planlarından en çok etkilenen kesimin tespit edilmesi amacıyla sorulan bu sorunun cevaplarının tabloya yansıması üç şekilde ele alınabilir: Birincisi gerçekten çizilen imar planlarından etkilenen kentlileri yansıtmaktadır. İkincisi önceki yıllarda yerel yönetimlerin maddi ve teknik destek almaları nedeniyle planlarını İller Bankası’na yaptırması ve yine yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı ortaya uygulanması zor planların çıkmasıdır. Üçüncü neden ise kentlerde yaşayan taşınmaz sahiplerinin planların yapım sürecinde planlara istedikleri oranda müdahil olamamaları ve taşınmazlarının rantlarını plan değişikliği, ilave veya mevzi imar yoluyla yerel yönetimlerdeki ikili ilişkilere dayanarak artırmaya çalışmalarıdır. Oy kaygısı taşıyan yerel yönetimlerin genelde halkın imar planları ile ilgili taleplerini yerine getirdiği ve planlama esasları ile şehircilik ilkelerine dikkat etmedikleri kabulünden hareket etmemiz halinde çarpık ve gelişigüzel bir kentleşmenin olması kaçınılmaz olacaktır.
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
259
Tablo 5: Tekliflerin Geldiği Yer Frekans
Yüzde
Belediye yönetimi
4
9,3
Belediye meclis üyeleri
4
9,3
Halk
35
81,4
Toplam
43
100,0
2.3.3.4. Planlama Durumu
Çalışmalarını
Denetleyebilecek
Teknik
Kadronun
Katılımcıların % 60,5’inin bu soruya hayır, % 39,5 ise evet demeleri uygulanabilir planlar elde edebilmeleri açısından üzerinde durulması gereken bir konudur. Ankete katılanların bir kısmının imar planlarıyla doğrudan muhatap olacakları yerel yönetimlerde çalışmakta olduğu, diğer bir kısmının ise işleri ve meslekleri gereği dolaylı olarak yerel yönetimler, il özel idareleri vb. kurumlarla ilişkili oldukları tespit edilmiştir. Doğrudan ilişkisi olan veya dolaylı şekilde ilişkili olan kesimlerin % 60,5’lik bir kısmının bu soruya hayır cevabını verdikleri görülmektedir. Tablo 6: Teknik Kadronun Durumu Frekans
Yüzde
Evet
17
39,5
Hayır
26
60,5
Toplam
43
100,0
2.3.3.5. Planların İhtiyaçları Karşılama Düzeyi
Katılımcılara yaşadıkları kente ait imar planlarından memnun olup olmadıklarına öğrenmek amacıyla sorulan bu soruya katılımcıların % 65,1’i ile hayır cevabı vermişlerdir.
260
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Tablo 7: Planların İhtiyaçları Karşılama Düzeyi Frekans
Yüzde
Evet
15
34,9
Hayır
28
65,1
Toplam
43
100,0
Katılımcılara imar planlarının neden ihtiyaca cevap vermediğine dair aşağıdaki tabloda bazı seçenekler sunulmuş ve katılımcıların % 32,6’sı diğer, % 27,9’u kaçak yapılaşma ve % 20,9’u ise de imar planlarının eski oluşu seçeneklerini işaretlemişlerdir. Tablo 8: Planların İhtiyaçları Karşılamama Nedenleri Frekans
Yüzde
Nüfus artışı ve göç
8
18,6
Kaçak yapılaşma
12
27,9
İmar planlarının eski oluşu
9
20,9
Diğer
14
32,6
Toplam
43
100,0
Kentte kontrol altına alınamayan nüfus ve göç artışıyla, kaçak yapılaşmanın artması, bu kaçak yapılaşmaya yerel yönetimlerin siyasi, teknik eleman yetersizliği vb. nedenlerle göz yummaları, merkezi yönetimin zaman zaman yine benzer sebeplerden dolayı çıkardıkları imar afları kent imar planlarının güncelliklerini yitirmelerine neden olmakta, halkı kaçak yapılaşmaya teşvik etmekte ve yerel yönetimlerin bu çarpık, kaçak yapılaşmayı meşrulaştıracak imar planı çalışmaları ile bu süreç sonlandırılmaktadır. Bu uygulamalar teknik, sosyal ve kültürel gerçekliklerden uzak ucube planların ortaya çıkmasına sebep olmakta ve bu planların devamı olan ilave vb. kent imar planı çalışmaları bu planlara göre şekil almaktadır.
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
261
2.3.3.6. İdeal Bir İmar Planı Hazırlayabilme Olanakları
Tablo 9’da katılımcılardan iyi bir imar planı hazırlayabilmek için plan hazırlık safhasında neler yapılmalı ve nelere özellikle dikkat edilmeli sorusunun cevabı aranmıştır. Tablo 9: İmar Planları Hazırlanırken Dikkat Edilmesi Gerekenler Evet (%)
Hayır (%)
Üst ölçekli plan kararları dikkate alınmalı mıdır?
86
14
İmar planı raporları teknik açıdan yeterli midir?
18,6
81,4
Güncel ve gerekli altlıklar (kadastro ve halihazır vb. paftalar) elde edilmeli midir?
100
-
Halihazırdaki yapılaşmalar, topografik eğriler dikkate alınmalı mıdır?
95,3
4,7
Kadastro paftalarındaki kadastro yolları ve mülkiyet sınırları dikkate edilmeli midir?
95,3
4,7
93
7
Kurumlardan alınan gerekli görüşler, plana yeterince yansıtılmalı mıdır?
83,7
16,3
Kentle ilgili sosyo-ekonomik veriler dikkate alınmalı mıdır?
100
-
Planı yapılan alandaki taşınmazların mülkiyet ayırımına (hazine, özel vs.) gidilmeli mi?
81,4
18,6
Altyapı etütleri yapılmalı mıdır?
100
-
İmar Planları Hazırlanırken;
Gerekli kurum görüşleri elde edilmeli midir?
Planların yapım aşamasında alternatif planlar hazırlanmalı mıdır?
83,7
16,3
Halkın katılımı sağlanmalı mıdır?
72,1
27,9
Kamuoyu bilgilendirilmeli midir?
100
-
Sonuçlar incelendiğinde katılımcıların önemli kısmı, imar planları hazırlanırken, üst ölçekli planların dikkate alınmasını (% 86), güncel ve gerekli altlıkların elde edilmesini (% 100), topografik eğrilerin dikkate alınmasını (% 95,3), kadastro yolları ve mülkiyet sınırlarının göz önünde bulundurulmasını (% 95,3), kurum görüşlerinin elde edilmesini (% 93), kurum görüşlerinin planlara yansıtılmasını (% 83,7), kentle ilgili sosyo-ekonomik verilerin göz önünde bulundurulmasını (% 100), taşınmazların mülkiyet ayırımına gidilmesini (% 81,4), alt yapı etüdlerinin yapılmasını (% 100), alternatif planlarının hazırlanmasını (% 83,7), halk katılımının sağlanmasını (% 72,1) ve kamuoyu bilgilendirilmesinin mutlaka olması gerektiğini (% 100) ifade etmişlerdir.
262
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Bunun yanı sıra katılımcılar imar planı raporlarının teknik açıdan yeterli olmadığını (% 81,4) düşünmektedirler. 2.3.3.7. Van Kenti İmar Planlarının Yetersiz Olma Nedenleri
Ankete katılanlara Van kentindeki imar planlarının uygulanabilir bir plan olmamasının sebeplerine dair farklı seçenekler sunulmuş ve Tablo10’daki cevaplar alınmıştır. Katılımcıların % 37,2’si şehrin ihtiyaç ve özelliklerinin iyi tespit edilememiş olduğunu ve % 30,2’si plan altlıklarının ve araştırmalarının yeterli olmadığını belirtmişlerdir. Güncel ve uygulanabilir bir planın oluşturulabilmesi için planlama çalışmalarından önce plan altlıklarının ve araştırmalarının yeterli olması gerekmektedir. Yine merkezden değil yerelde yapılacak çalışmalarla şehrin ihtiyaç ve özelliklerinin iyi tespit edilmesinin ve bunun planlara yansıtılması gerekliliğini katılımcıların verdikleri % 37,2’lik cevap daha da kuvvetlendirmiştir. Tablo 10: İyi Bir Planın Hazırlanamama Nedenleri Frekans
Yüzde
Plan altlıklarının ve araştırmalarının yeterli olmaması
13
30,2
Şehrin ihtiyaç ve özelliklerinin iyi tespit edilememesi
16
37,2
Eleman ve donanım yetersizliği
1
2,3
İmar mevzuatında yaptırım olmaması
2
4,7
Diğer
11
25,6
Toplam
43
100,0
2.3.3.8. Planlamada Arazi Değerlerinin Girdi Olarak Sağlanması
Tablo 11’deki veriler incelendiğinde katılımcıların bu soruya verdikleri cevapların birbirine yakın oranlarda olduğu görülmektedir. İyi bir imar planının özelliklerinden biri de taşınmazların, planlamadan önceki ve sonraki değerlerini aynı oranda tutan plandır. Bunun için güncelleştirilmiş arazi değer haritaları bulunması gerekir. Böylece planlamayla ve arazi kullanım kararlarıyla (özellikle yoğunluk ve kat yükseklikleri) parsel değerleri arasında doğrusal bir ilişki yeniden ortaya konulacaktır. Tablo 11’de katılımcıların % 39,5’i imar planlarının daha gerçekçi ve güncel olmasını sağlar ve % 37,2’si ise imar planlarıyla oluşacak arazi rantının adil dağıtılmasını sağlar yanıtı vermişlerdir.
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
263
Tablo 11:Planların Arazi Değeri Haritalarının Girdi Olarak Sağlanmasının Yararları Frekans
Yüzde
İmar planlarının daha gerçekçi ve güncel olmasını sağlar
17
39,5
İmar planlarının daha sağlıklı ve çabuk uygulanmasını sağlar
9
20,9
İmar planlarıyla oluşacak arazi rantının adil dağıtılmasını sağlar
16
37,2
Diğer
1
2,3
Toplam
43
100,0
2.3.3.9. Plan Hiyerarşisi, Katılım, Algı, Yeterlilik ve Uygulama
Tablo 12’de katılımcıların Van ilinde gerçekleştirilen planlama çalışmalarına ilişkin planlama hiyerarşisine uyma, planlama sürecine katılım ve uygulamaya ilişkin algısını ölçmek üzere yöneltilen sorular yer almaktadır. Tablo 12: Plan Hiyerarşisi, Katılım ve Algı Evet
Evet (%)
Hayır
Hayır (%)
Toplam
Van ili sınırlarındaki belediyelerin imar planlarında üst ölçekli planlara ait kararlar yansıtılmakta mı?
6
14,0
37
86,0
43
(b)
İmar planlarının onaylanmasının belediye meclisince yapılması yeterli mi?
7
16,3
36
83,7
43
(c)
İmar planların onanmasında belediye meclisinden başka sivil toplum örgütlerinin görüşünün alınması gerekli mi?
22
51,2
21
48,8
43
(d)
İmar planları meclise geldiğinde, plan meclis üyelerince doğru algılanabiliyor mu?
3
7,0
40
93,0
43
(e)
Belediyeye ait komisyon raporları yeterli midir?
5
11,6
38
88,4
43
(f)
Kurumunuz veya ilişkide bulunduğunuz kurum imar uygulaması yapıyor mu?
17
39,5
26
60,5
43
(g)
Kent imar planları yeterli derecede uygulanabiliyor mu?
3
7,0
40
93,0
43
Soru (a)
(a) Van ili sınırlarındaki belediyelerin imar planlarında üst ölçekli planlara ait kararların yansıtılıp yansıtılmadığı: Uygulanılabilir bir imar planı elde edebilmenin en önemli şartlarından biri üst ölçek plan kararları alt ölçekli
264
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
planlara yansıtılması olarak ifade edilen planlama hiyerarşisine uyulmasıdır. Van ili sınırlarındaki belediyelerin imar planlarında üst ölçekli planlara ait kararlar yansıtılabilmiş midir? sorusunun yanıtlarında katılımcıların önemli bir kısmı (% 86) Tablo 12 (a)’da görüldüğü üzere bu soruya hayır yanıtını vermişlerdir. (b) İmar planlarının onaylanmasının belediye meclisince yapılmasının yeterli olup olmadığı: İmar planlarının yapımı ve onay aşamasında sadece belediye meclis üyeleri ve teknik elemanların değil sivil toplum örgütlerinin, halkın katkısı ve katılımının olması gerekliliğinin çok önemli olduğu düşüncesi üzerine katılımcılara bu soru sorulmuştur. Tablo 12 (b)’de katılımcıların % 83,7’lik kısmı bu soruya hayır yanıtını vermiştir. Bu durum ankete katılanların yaşadığı kentteki belediye meclis üyeleri hakkındaki düşüncelerinin ne olduğunu da ortaya çıkarmaktadır. Planlama çalışmalarının son adımı planların belediye meclisi tarafından onaylanıp yürürlüğe konulması şeklinde olmuştur. Kentlerin kaderini sadece bu kişilerin ellerine bırakmanın doğru olmayacağı, planın kentliler tarafından sahiplenilmesi, kentin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtabilmesi için planlamanın ilk aşamasından onay aşamasına kadar katılımcı bir planlama süreci takip edilmeli ve bu doğrultuda STK’ların ve halkın katılımı sağlanmalıdır. Yani bu sürecin sadece belediye meclis üyelerine ve teknik elemanlara bırakılmaması gerektiğini % 83,7’lik oran göstermektedir. (c) İmar planların onanmasında belediye meclisinden başka sivil toplum örgütlerinin görüşünün alınması: Tablo 12 (c)’deki sonuçlar yukarıda kısmen değinildiği üzere Van ilinde planlama faaliyetleri ile ilgili katılımcıların katılımcı planlama konusunda ne kadar bilinçli olup olmadıklarının da bir göstergesi olacaktır. Tablodan görüleceği gibi katılımcıların % 51,2’lik kısmı bu soruya evet, % 48,8’lik kısmı ise hayır yanıtını vermişlerdir. % 48,8’lik hayır cevabı hem azımsanamayacak kadar fazla bir değerdir, hem de bir önceki soruda verilen % 83,7’lik hayır cevabıyla çelişmektedir. Yapılan bu araştırmanın başından itibaren ve yapılmış diğer çalışmalarda katılımcı planlamanın her zaman planların uygulanabilirlik derecesini artırdığı yönündedir. (d) İmar planları meclise geldiğinde, planın meclis üyelerince doğru algılanabilmesi: Tablo 12 (d)’de görüldüğü üzere katılımcıların % 93’lük gibi önemli bir kısmı hayır yanıtını vermişlerdir. % 93’lük hayır cevabı, bir önceki soruda alınan % 48,8’lik hayır cevabıyla çeliştiğini göstermektedir. Kent planlarının uygulanabilirliklerini azaltan önemli nedenlerden birinin planların onaylandığı son makam olan belediye meclislerindeki meclis üyesi profili ile ilgili olduğu açıktır.
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
265
(e) Komisyon raporlarının yeterliliği: Türkiye’nin birçok ilinde görülen çarpık kentleşme, belediye meclisi ve komisyonlarında alınan imar kararların isabetli olmadığının göstergesidir. Van ili için de değişmeyen bu gerçeği Tablo 12 (e)’deki sonuçlar da desteklemektedir. Sonuçlar incelendiğinde katılımcıların % 88,4’lük kısmı bu soruya hayır yanıtını vermişlerdir. Yerel yönetimlerde komisyonlarda belediye meclis üyeleri, birim amirleri ve teknik elemanlar bulunmakta ve komisyon raporları bunlar tarafından hazırlanmaktadır. Katılımcıların anket sorusuna verdikleri % 88,4’lük hayır cevabı bir önceki sonucu da desteklemektedir. Aynı zamanda bu soruya yanıt verenlerin doğrudan veya dolaylı olarak belediyeciliğin içinde olan ve belediyelerle işleri olan teknik elemanlar olması ve bu teknik elemanların sadece belediye meclis üyelerinin değil teknik elemanlarının ve birim amirlerinin yeterli olmadığı kanaatinde olmaları da değerlendirmeye alınmalıdır. Örneğin uygulamaya baktığımızda belediye meclis toplantıları öncesi, imar müdürlüğüne ait dosyalar, belediye meclis üyeleri, imarda çalışan teknik eleman ve idarecilerce oluşturulmuş imar komisyonunda görüşülür, karara bağlanır ve devamında da meclis üyeleri imar komisyon raporlarını, imar müdürlüğü elemanları da teknik görüşlerini yansıtan raporlarını yazarlar ve meclis toplantısı sırasında meclis üyelerine dağıtırlar. Meclis toplantısı sırasında bu raporlar doğrultusunda ele alınan konuların nihai bir sonuca bağlanması Tablo 12 (e)’deki % 88,4’lük hayır cevabını daha da anlamlı kılmaktadır. (f) Van ilinde imar planı uygulamasının yapılıp yapılmadığı: Tablo 12 (f)’de sorulan soruya katılımcıların % 60,5’lik kısmı hayır, % 39,5’lik kısmı ise evet yanıtını vermişlerdir. İmar planlarının uygulama araçları, imar programları, kamulaştırma, taşınmaz sahibinin isteği üzerine yapılan uygulamalar, arazi ve arsa düzenlemeleri diye dörde ayrılmaktadır. Uygulamadan kasıt, belediyelerce yapılacak olan arazi ve arsa düzenlemeleridir. Tablodaki sonuç Van ilinde yeterli derecede imar uygulamasının yapılmadığı yönündedir. (g) Van iline ait imar planlarının yeterli derecede uygulanıp uygulanamadığı ve nedenleri: Düzenli imar uygulamasının yapılarak sosyokültürel donatı alanlarının, teknik alt yapının hayata geçirilmesi, kentin gelişiminin kontrol altında tutulması sağlıklı bir kentleşmeyi de beraberinde getirir. Van ilinde uygulanabilir imar planlarının olması ve imar uygulamalarının yapılması bundan dolayı önemlidir. Sonuçlar incelendiğinde doğrudan veya dolaylı imar ve planlama ile ilgileri olan ve aynı kentte yaşayan katılımcıların % 93’lük gibi büyük bir kısmının imar planlarının uygulanamadığı şeklinde yanıt vermiş olmaları önemlidir. Bir kente ait imar planlarının uygulanamaması, sağlıklı bir kentleşme için önemli bir sorundur ve sorun hemen tespit edilip çözüm yolları geliştirilmelidir. Yoksa imar planları
266
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
sadece belediyelerin duvarlarını süsleyen tablodan ileriye gidemez ve kentin gelişimi de kontrol altına alınamaz. Tablo 13’te belediyelerin imar planlarını uygulayamıyorsa nedenleri sizce nelerdir? sorusuna yanıt aranmaktadır. Bu soruda ulaşılmak istenen amaç Tablo 12 (g)’deki % 93’lük hayır cevabının nedenlerini tespit etmektir. Katılımcıların bu soruya verdiği cevaplar sırasıyla siyasi baskılar % 32,6, kentsel rantlar % 20,9, imar planlarının yetersizliği % 11,6, maddi imkânsızlık % 9,3 ve vatandaşın bilgi eksikliği % 9,3 şeklindedir. Siyasi baskılardan dolayı, oy kaybetme kaygısıyla yerel yönetimler imar planlarını uygulamamakta, planlarda lokal olarak talep üzerine imar terkleri, parselasyon yapılarak büyük ölçekte arazi ve arsa düzenlemelerine gidilmemektedir. Tablo 13: Belediyelerin İmar Planlarını Uygulayamama Nedenleri Frekans
Yüzde
Maddi imkânsızlık
4
9,3
İmar planlarının yetersizliği
5
11,6
Siyasi baskılar
14
32,6
Kamulaştırmanın yapılamaması
3
7,0
Teknik eleman ve donanım eksikliği
3
7,0
Vatandaşın bilgi eksikliği
4
9,3
Kentsel rantlar
9
20,9
Diğer
1
2,3
Toplam
43
100,0
2.3.3.10. Van’ın Büyükşehir Belediyesi Olmasının Kent Planlamasına Etkileri
Türkiye’deki iki kademeli büyükşehir yönetim sisteminde; şehrin tamamını kapsayan büyükşehir belediyesinin sorumluluk alanında bulunan ilçe belediyelerinin bazı mahalli müşterek nitelikli hizmetleri sunmasının yanı sıra ulaşım, alt yapı, imar ve bütçe gibi birçok konuda büyükşehir belediyesinin denetimi ve koordine edici yetkisi altında bulunmasının olumlu ve olumsuz tarafları olacaktır (Bkz. İzci ve Turan, 2013; Şahin 2012). Çok farklı kültürlerin ve siyasi yapılanmanın olduğu Van ilinde de yeni büyükşehir belediyesine geçiş ve devamında problemlerin yaşanması olası bir durumdur. Tablo 14’te “Van’ın
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
267
büyükşehir belediyesi olması imar ve planlama düzenini olumlu ya da olumsuz yönde etkileyecek mi?” sorusunun cevapları yer almaktadır. Katılımcıların % 76,7’lik gibi önemli bir kısmı etkileyeceğini ifade etmişken, etkilemez diyenlerin oranı % 9,3’tür. Olumlu ya da olumsuz yönden etkiler cevabı iki şekilde ele alınabilir. Birincisi büyükşehir belediyesinin kentin bütününe yönelik nazım imar planlarını çizmesinin plan bütünlüğü yönünden faydalı olacağı düşünülmektedir. Bir yıl içerisinde ilçe belediyelerinin mevcut nazım imar planlarına uygun uygulama imar planlarını çizmek ve onaylatmak zorunda olmaları, yoksa büyükşehir belediyesi tarafından bunun yapılacak olması belediye hizmetlerinin aksamaması yönünden iyi olacaktır. Ancak büyükşehir belediyesi ile ilçe belediyesinin farklı siyasi partilerden olması durumunda bir takım siyasi nitelikli gerilimlerin, anlaşmazlıkların olması ihtimali, güçlü bir şekilde dizayn edilmiş büyükşehir belediyesi için bir sorun olmayacaktır; ancak yeni büyükşehir belediyesi sistemiyle siyasi, mali, idari vb. nedenlerle büyükşehir belediyesi karşısında zayıf olan ilçe belediyesinin hizmet üretmesi konusunda sorunlara yol açması halinde vatandaşa sunulması gereken imar hizmetleri ile beraber birçok belediyecilik hizmetlerinin sunumunda da aksaklıklar yaşanabilecektir. Tablo 14: Van’ın Büyükşehir Belediyesi Olmasının Etkileri Frekans
Yüzde
Etkiler
33
76,7
Etkilemez
4
9,3
Fikrim yok
6
14,0
Toplam
43
100,0
2.3.3.11. Van İmar Planlarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tarafından Yapılması
Bu soruda kastedilen Van’da deprem sonrası imar planlarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından çizilmesi ve planların müellifinin Bakanlığın olmasıdır. Tablo 15’te “İmar ve planlama yetkilerinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunun yanıtları görülmektedir. Katılımcıların % 55,8’lik kısmı bu durumu olumlu değerlendirirken, olumsuz değerlendirenlerin oranı % 32,6’dır. İmar planlarının Bakanlık tarafından yapılıyor olmasının, planların tesliminden bugüne kadar geçen süredeki uygulamalara, halkın tepkisine ve teknik elemanların
268
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
yorumlarına bakıldığında kent için herhangi bir avantaj sağlamadığı, planların İller Bankası tarafından ihale edilip başka bir yerden yapılmasının doğurduğu dezavantajlı durumların aynısının bu durumda da geçerli olduğu söylenebilir. Tablo 15: İmar Planlarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tarafından Yapılması Frekans
Yüzde
Olumlu
24
55,8
Olumsuz
14
32,6
Fark etmez
5
11,6
Toplam
43
100,0
2.3.3.12. Planlama Çalışmalarında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Görüşü
Belediyeler bundan sonra imar planları ile ilgili yapacakları her işlemde Bakanlıktan aldıkları dosya numarası altında yapacakları işleme dair verileri ve gerekçeli teknik raporu iletmeleri gerekmektedir. Ankete katılanların bu yeni uygulama hakkındaki görüşlerinin tespiti için bu soru sorulmuştur. Tablo 16’da imar plan değişikliği, mevzi imar planı, ilave imar planı vb. gibi planlamalarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın görüşünün alınması zorunluluğunun getirilmesini katılımcıların % 51,2’lik kısmı olumsuz şekilde değerlendirmişken, % 44,2’lik kısmı olumlu şekilde yorumlamıştır. Tablo 15’te imar ve planlamanın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilmesini % 55,8 oranıyla olumlu karşılayanların, imar planı değişiklikleri, mevzi imar planı ve ilave imar planı gibi planların Bakanlığın görüşü doğrultusunda yapılmasını % 51,2’lik oranla olumlu görmemeleri ilginçtir. Katılımcıların, planların Bakanlık tarafından daha sağlıklı çizileceği düşüncesiyle Tablo 15’teki soruya % 55,8 “evet” demiş olmaları olasıdır. Tablo 16’da ise Bakanlığın görüşünün alınmasının % 51,2 oranında olumsuz olması yönünde görüş bildirilmesi ise prosedürün uzaması ve işlerin gecikmesi veya Bakanlığın talep edilen imar plan değişikliği, mevzi imar ve ilave imar planlarına olumlu cevap vermeme ihtimalleri ve siyasi aktörlerin halkla karşı karşıya gelmeleri, rant kaybı korkusu ve imar üzerinde her zaman olduğu gibi istenildiğinde değiştirememe kaygısı olabileceği düşüncesini doğurmaktadır.
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
269
Tablo 16: Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Görüşünün Alınması Frekans
Yüzde
Olumlu
19
44,2
Olumsuz
22
51,2
Fikrim yok
2
4,7
Toplam
43
100,0
2.3.3.13. İmar Kanunu ve Yönetmeliğinin Değişmesi
Katılımcıların Van ili imar ve planlama faaliyetleri ile ilişkili olmaları ve dolayısıyla 3194 sayılı İmar Kanunu ve yönetmeliğinden etkilenmeleri nedeniyle bu soru sorulmuştur. Katılımcıların % 79,1’lik kısmı değişiklik yapılmasının gerekli olduğunu ifade etmişken, % 20,9’lik kısmı ise gerek olmadığını ifade etmişlerdir. Tablo 16: İmar Kanunu ve Yönetmeliğin Değişmesi Gereği Frekans
Yüzde
Var
34
79,1
Yok
9
20,9
Toplam
43
100,0
2.3.4. İmar Planlarının Uygulanamama Nedenleri Likert Ölçeği Bulguları
Yapılan anket çalışması yukarıdaki çoktan seçmeli sorulardan ve devamındaki beşli likert ölçeğinden oluşmaktadır. Anketin devamında beşli likert ölçeğine uygun sorular kullanılarak belli yargılara ilişkin algı ölçülmeye çalışılmıştır. Likert türü ölçekleme tekniğiyle önermelerin bazılarının olumsuz ifadelerle tasarlanması cevaplamayı daha güvenilir hale getirmektedir. Çünkü cevabı veren kişinin cevaplama sırasında belirli bir mantık kurması engellenecek ve bütün önermelerin olumlu mu, olumsuz mu olduğunu anlayabilmek için okuma ihtiyacı doğacaktır. Böylece verilen cevapların daha doğru ve ölçeğin daha geçerli olması sağlanacaktır. Yapılan anket çalışmasının devamındaki soruların sonuçları ve değerlendirmeleri aşağıdaki gibidir:
270
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Tablo 17: Likert İfade/Yargı Tablosu ve Bulgular Kesinlikle Katılmıyorum
Katılmıyorum
Fikrim Yok
Katılıyorum
Kesinlikle Katılıyorum
Sıklık
%
Sıklık
%
Sıklık
%
Sıklık
%
Sıklık
%
1.İmar planlarının uygulanamamasının nedeni plan altlıklarının yetersiz ve güncel olmamasıdır.
1
2,3
4
9,3
1
2,3
23
53,5
14
32,6
2. İmar planlarının uygulanamamasının nedeni planlama çalışmalarından önceki araştırma safhasının iyi yapılamamasıdır.
2
4,7
4
9,3
23
53,5
14
32,5
3.İmar planlarının uygulanamamasının sebebi teknik kadroların yetki ve sorumluluk eksikliğidir.
2
4,7
12
27,9
24
55,8
5
11,6
4.İmar planlarının uygulanamamasının sebebi kurum görüşlerinin dikkate alınmadan planların oluşturulmasıdır.
4
9,3
14
32,6
19
44,1
6
14,0
5.İmar planlarının uygulanamamasının nedeni planlama çalışmalarında yerel yönetimlerin siyasi kaygılarıdır.
3
7,0
1
2,3
1
2,3
23
53,5
15
34,9
6.Planlama çalışmalarında mülkiyet yapısı ve sınırlarının dikkate alınmaması, planın uygulanabilirliğini azaltmaktadır.
3
7,0
3
7,0
2
4,7
24
55,8
11
25,6
7.Planların kabul aşamasında idarece oluşturulan siyasi ve teknik komisyonların yetersiz oluşu ileriki süreçte planın uygulanabilirliğini azaltmaktadır.
2
4,7
1
2,3
3
7,0
20
46,5
17
39,5
8.Halihazırdaki yapıların ve topografik eğrilerin dikkate alınmadan imar planlarının çizilmesi, planlarının uygulanabilirliklerini azaltmaktadır.
2
4,7
6
14,0
2
4,7
29
67,4
4
9,3
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
271
9.İmar planının dikkate alınmadan kentte oluşan kaçak yapılaşma planın bütünlüğünü bozması nedeniyle imar planlarının uygulanabilirliğini azaltmaktadır.
2
4,7
3
7,0
1
2,3
23
53,5
14
32,6
10.İmar planlarının uygulanamamasının nedeni, planlama çalışmalarında kentin ihtiyaç ve özelliklerinin iyi tespit edilememesidir.
2
4,7
1
2,3
1
2,3
20
46,5
19
44,2
11.İmar planlarının hazırlanması aşamasında halkın, sivil toplum örgütlerinin ve meslek odalarının katılımının sağlanmaması planların uygulanabilirliklerini olumsuz etkilemektedir.
6
14,0
9
20,9
2
4,7
17
39,5
9
20,9
12.İmar planlarının uygulanamamasının nedeni planlama çalışmalarında plan hiyerarşisine dikkat edilmemesidir.
2
4,7
7
16,3
3
7,0
26
60,5
5
11,6
13.İmar planlarının uygulanamamasının nedeni kentsel rantlara ilişkin kaygılardır.
1
2,3
3
7,0
2
4,7
25
58,1
12
27,9
(1) İmar planlarının uygulanamamasının nedeni plan altlıklarının yetersiz olması ve güncel olmamasıdır: Katılımcıların % 86,1’i “katılıyorum” cevabını vermişlerdir. Planlama çalışmalarının başarıya ulaşabilmesi için gerekli şartlardan biri planların çizileceği halihazır durumu gösteren haritaların ve kadastro paftalarının güncel ve sağlıklı olmasıdır. Planlamanın yapılacağı alandaki yapılaşma güncel değilse, münhane çizgileri, şevler, tepeler vb. yeryüzü şekilleri doğru bir şekilde halihazıra aktarılamamışsa, kadastro paftaları üzerindeki mülkiyet sınırları doğru değilse ortaya uygulanması mümkün olmayan bir imar planı çıkacaktır. (2) İmar planlarının uygulanamamasının nedeni planlama çalışmalarından önceki araştırma safhasının iyi yapılamamasıdır: İyi bir planlama çalışmasının yapılabilmesi ve yine uygulanabilir bir planın ortaya çıkabilmesi planlama öncesi araştırma safhasının gerektiği gibi yapılmasına bağlıdır. Katılımcıların % 86 oranında “katılıyorum” cevabını verdikleri görülmektedir.
272
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
(3) İmar planlarının uygulanamamasının nedeni teknik kadroların yetki ve sorumluluk eksikliğidir: Değerlendirme sorusuna veya ileriye sürülen yargıya katılımcıların % 32,6’sı katılmadığını, % 67,4’de katıldıklarını dile getirmişlerdir. (4) İmar planlarının uygulanamamasının nedeni kurum görüşlerinin dikkate alınmadan planların oluşturulmasıdır: Katılımcıların % 41,9 oranında katılmadıklarını, % 58,1 ile katıldıklarını belirttikleri görülmektedir. Kurum görüşlerinin eksiksiz ve doğru olması planlama çalışmasını doğru yönlendirerek, uygulanabilir bir planın ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Burada “katılmıyorum” sonucunun yüksek çıkmış olması önem arz etmektedir. Bu durum teknik elemanlardan ve yöneticilerden oluşan katılımcıların teknik yeterliliklerinin sorgulanmasına neden olacak bir sonuçtur. (5) İmar planlarının uygulanamamasının nedeni yerel yönetimlerin siyasi kaygılarıdır: Katılımcıların % 88,4’lük kısmı “katılıyorum”, % 9,3’ü “katılmıyorum” ve % 2,3’ü “fikrim yok” cevabını vermişleridir. Böylece Van ve birçok ilde yerel yönetimlerin siyasi kaygılar nedeniyle imar planlarını uygulamaktan çekindikleri sonucuna ulaşılmıştır. (6) Planlama çalışmalarında mülkiyet yapısı ve sınırlarının dikkate alınmaması, planın uygulanabilirliğini azaltmaktadır: Çalışmanın imar planlarının uygulanabilirliklerini azaltan sorunlar kısmında, planlama çalışmalarında mülkiyet yapısı ve sınırlarının dikkate alınması planların uygulanabilirliğini artırdığı teorik çerçevede belirtilmişti. Buradaki değerlendirme sorusuna verilen cevaplara bakıldığında katılımcıların % 81,4 oranında “katılıyorum”, % 14 oranında “katılmıyorum” cevabını verdikleri görülmektedir (7) Planların kabul aşamasında idarece oluşturulan siyasi ve teknik komisyonların yetersiz oluşu ileriki süreçte planın uygulanabilirliğini azaltmaktadır: Planların kabul aşamasında idarece oluşturulan siyasi ve teknik komisyonların liyakatsiz oluşunun ileriki süreçte planın uygulanabilirliğini nasıl etkilediğine değinilmişti. Buradaki yargıya katılımcıların % 86 oranında “katılıyorum” cevabını veriyor olmaları, kendilerinin de bu konuda ne kadar mustarip olduklarının bir göstergesi olarak yorumlanabilir. (8) Halihazırdaki yapıların ve topografik eğrilerin dikkate alınmadan imar planlarının çizilmesi, planlarının uygulanabilirliklerini azaltmaktadır: Halihazırdaki yapıların ve topografik eğrilerin dikkate alınmadan imar planlarının çizilmesinin, planlarının uygulanabilirliklerini nasıl etkilediğini en çok tecrübe edenler planların uygulama aşamasını gerçekleştiren yerel yönetim çalışanları olsa gerek. Burada ileriye sürülen yargıya verilen % 76,7’lik “katılıyorum” cevabı bunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
273
(9) İmar planı dikkate alınmadan kentte oluşan kaçak yapılaşma, planın bütünlüğünü bozması nedeniyle imar planlarının uygulanabilirliğini azaltmaktadır: İmar planının dikkate alınmadan kentte oluşan kaçak yapılaşmanın, planın bütünlüğünü bozması nedeniyle imar planlarının uygulanabilirliği zamanla azalacaktır. Çünkü kentteki kaçak yapılaşma ile imar planı paralellik arz etmediğinden imar planı güncelliğini yitirecektir. Değerlendirme sorusuna verilen % 86,1’lik “katılıyorum” cevabı da ileriye sürülen yargıyı destekler durumdadır. (10) İmar planlarının uygulanamamasının nedeni, planlama çalışmalarında kentin ihtiyaç ve özelliklerinin iyi tespit edilememesidir: İmar planlarının uygulanamamasının nedenlerinden biri de planlama çalışmalarında kentin ihtiyaç ve özelliklerinin iyi tespit edilememesidir yargısını destekler açıklamalara çalışmanın birçok kısmında değinilmişti. Uygulamanın içinde olan katılımcıların değerlendirme sorusuna vermiş oldukları % 90,7’lik “katılıyorum” cevabı da ileriye sürülen yargıyı destekler durumdadır. (11) İmar planlarının hazırlanması aşamasında halkın, sivil toplum örgütlerinin ve meslek odalarının katılımının sağlanmaması planların uygulanabilirliklerini olumsuz etkilemektedir: İmar planlarının hazırlanması aşamasında halkın, sivil toplum örgütlerinin ve meslek odalarının katılımının sağlanması yani katılımcı planlama planların uygulanabilirliklerini artıracak bir uygulama olup, kentte yaşayanların planı sahiplenmesini kolaylaştırarak, tepkileri azaltmakta ve uygulanabilirliği artırmaktadır. Değerlendirme sorusuna verilen % 60,4’lük “katılıyorum” cevabı ileriye sürülen yargıyı destekler durumdadır. (12) İmar planlarının uygulanamamasının nedeni planlama çalışmalarında plan hiyerarşisine dikkat edilmemesidir: Çalışmada planların kademeli birlikteliği üzerinde geniş bir şekilde durulmuş ve uygulanabilir planların elde edilmesinde atlanılmaması gereken bir aşama olduğu açıkça belirtilmiştir. Değerlendirme sorusuna verilen % 72,1’lik “katılıyorum” cevabı ileriye sürülen yargıyı desteklemektedir. (13) İmar planlarının uygulanamamasının nedeni kentsel rantlara ilişkin kaygılardır: İmar planlarının uygulanamamasının önündeki engellerden birinin kentsel rantlara ilişkin kaygılar olduğu bilinen bir gerçektir. Değerlendirme sorusuna % 86 oranında “katılıyorum” cevabı verildiği görülmektedir.
274
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Sonuçlar ve Öneriler Çalışmada “uygulanabilir imar planları neden yapılamıyor? imar planları neden uygulanamıyor?” sorusu dile getirilmiş ve bu konudaki sorunlar tespit edilmeye çalışılmıştır. Sağlıklı bir kentte, kentliler fiziksel, sosyal, psikolojik ve çevresel konularda eşit hak ve özgürlüklere sahiptirler. Ülkemize baktığımızda; yasalardaki boşluklar, kurumlardaki yetki belirsizliği, spekülatif baskılar, rant arzusu ve siyasi baskılar gibi sebeplerden dolayı kentlerimizin sağlıklı bir şekilde planlanması ve yönetilmesi sağlanamamakta ve bu durum beraberinde sağlıksız kentleşmeyi getirmektedir. Çalışmanın bu kısmında, imar planlarının uygulanabilirliğine ilişkin araştırma bulguları başlığı altında ileri sürülen varsayımların anket sonuçlarını ne kadar destekleyip desteklemediği ve çözüm önerilerinin neler olabileceği değerlendirilecektir. İleri sürülen V1 ve V2 imar “planlarının uygulanamama sebepleri plan altlıklarının yetersiz ve güncel olmaması ve planlama çalışmalarından önceki araştırma safhasının iyi yapılamamasıdır” şeklindedir. Katılımcıların “iyi bir plan hazırlanamama sebepleri nelerdir?” sorusuna % 30,2 oranında plan altlıklarının ve araştırmalarının yeterli olmaması cevabını verdikleri görülmektedir. Yine katılımcılar “imar planlarının uygulanamamasının nedenleri arasında plan altlıklarının yetersiz ve güncel olmaması ile planlama öncesi araştırma safhalarının iyi yapılmadığı” yargısına % 86 oranında “katılıyorum” cevabını vermişlerdir. Uygulanabilir bir plan yapılabilmesi için V1 ve V2’ye dikkat edilmesi gerekmektedir ve anket sonuçları da bunu desteklemektedir. İleri sürülen varsayımlardan biri olan V3’te “planlama çalışmaları sırasında elde edilen kurum görüşlerinin planların oluşturulmasında yeterince yansıtılmaması uygulanabilir imar planlarının oluşmasını engellemektedir” şeklindedir. “Kurumlardan alınan gerekli görüşler, plana yeterince yansıtılmalı mıdır?” sorusuna katılımcıların % 83,7’sinin “evet” cevabını verdikleri görülmektedir. Yine likert bulgularında öne çıkan yargılardan biri olan “imar planlarının uygulanamamasının nedeni kurum görüşlerinin dikkate alınmadan planların oluşturulmasıdır” yargısına katılımcıların % 58,1’inin “katılıyorum” cevabını vermiş olmaları ileri sürülmüş olan V3’ün doğruluğunu kanıtlamaktadır. Varsayımlardan bir diğeri de “imar planlarının uygulanamamasının nedeni yerel yönetimlerin siyasi kaygılarının olmasıdır.” “Belediyelerin imar planlarını uygulayamama nedenleri sizce nelerdir?” sorusuna verilen cevapların en yükseği % 32,6 ile siyasi baskıların olduğu yönündedir. Ankette buna benzer bir soruya yine deneklerin % 88,4’ü imar planlarının uygulanamama sebeplerinin siyasi kaygılar olduğu görüşündedir. Bu veriler Van ilinde ve diğer
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
275
birçok ilde imar planlarının uygulanamama sebeplerinden birinin siyasi kaygılar olduğu varsayımını yani V4’ü desteklemektedir. Kentte veya kırsalda yaşayan insanlar için mülkiyet çok önemlidir. Onun için planlama çalışmasında mülkiyet sınırlarına ve mevcut mülkiyet yapılarına dikkat edilmesi halk tarafından planlarının kabul edilebilirliklerini artıracak ve daha uygulanabilir planların ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Bu doğrultuda ileri sürülen V5 “imar planlarının hazırlanması aşamasında mülkiyet yapısı ve mülkiyet sınırlarının dikkate alınması planların uygulanabilirliğini artıracaktır” şeklindedir. Katılımcıların “imar planları hazırlanırken kadastro yolları ve mülkiyet sınırları dikkate alınmalı mıdır? sorusuna % 95,3 oranında “evet” cevabını verdikleri görülmektedir. Yine katılımcılara “planlama çalışmalarında mülkiyet ayrımına gidilmeli midir?” sorusuna % 81,4 oranında “evet” cevabını vermiş olmaları varsayımı desteklemektedir. İmar planlarının uygulanabilirliğini azaltan sebeplerden biri de çizilen imar planlarının belediyelerce kontrolünün ve onamasının yapılması sırasında rol alan meclis üyelerinin ve teknik elemanların yetersiz olması konusudur. Katılımcılara ilişkili oldukları kurumlarda planları denetleyebilecek liyakatte teknik kadronun olup olmadığı sorusuna % 60,5 “hayır” cevabı verdikleri tespit dilmiştir. Yine katılımcılar imar planlarının belediye meclisince onanmasının yeterli olup olmadığı sorusuna % 83,7 oranında “hayır” cevabını vermişlerdir. İmar planları meclise geldiğinde, planlar meclis üyelerince doğru algılanabiliyor mu? sorusuna katılımcıların % 93’ünün “hayır” cevabını vermiş olmaları ileri sürülen V6’nın isabetli bir varsayım olduğunu göstermektedir. Bu varsayımı doğrulayan diğer bir veri de ankette imar planlarıyla ilgili belediyeye ait komisyonların oluşturduğu raporların yeterli olup olmadığına dair soruya katılımcıların % 88,4’nün hayır cevabı vermeleri olmuştur. İmar planları hazırlanırken katılımcı planlamanın esas alınması, çalışmalara çeşitli meslek odaları, sivil toplum örgütlerinin, halkın vb. kentte yaşayan toplulukların ortak edilmesi planların uygulanabilirliğini halkın planlara olan güvenini artıracaktır. Bu bağlamda “imar planları hazırlanırken halkın katılımı sağlanmalı mı?” sorusuna katılımcıların % 72,1 oranında “evet” cevabını vermeleri ve “imar planlarının onaması sırasında belediye meclis üyeleriyle beraber sivil toplum örgütleri de olmalı mı?” sorusuna da % 51,2 oranında “evet” cevabını vermeleri V7’yi desteklemektedir. Planlar üst ölçekten alt ölçeğe doğru belirli bir hiyerarşi içerisinde çizilirler. Bu hiyerarşi içerisinde, üst ölçekli planlama kararları alt ölçekli planlara yansıtılmalı yani planların kademeli birlikteliğine dikkat edilmelidir. Bu uygulama imar planlarının uygulanabilirliğini artıracak ve daha uygun planlar ortaya çıkacaktır. Bu konuda ileri sürülen V8’in katılımcıların verdiği cevaplarla ne kadar birbirini destekleyip desteklemediğinin ortaya konulması
276
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
önemlidir. “İmar planları hazırlanırken üst ölçekli plan kararları dikkate alınmalı mıdır?” sorusuna katılımcıların % 86 oranında “evet” cevabını verdikleri görülmektedir. Yine “Van ilindeki planlarda üst ölçekli planlama kararları alt ölçekli planlara yansıtılabilmiş midir?” sorusuna katılımcıların % 86’sı “hayır” cevabını vermişlerdir. Bu cevaplar imar planlarının niçin uygulanamadığının önemli sebeplerinden birini ortaya koymaktadır. İleri sürülen varsayımlardan biri de planların uygulanabilir olmasını engelleyen sebeplerden birinin, “planlama çalışmaları esnasında halihazır paftalardaki yapıların, münhane çizgilerinin ve kadastro paftalarındaki kadastro yolların dikkate alınmamasıdır” şeklindeki V9’dur. Katılımcıların % 76,7’sinin “katılıyorum” cevabını vermeleri de bu varsayımı desteklemektedir. Son olarak, planlama aşamasından önce güncel arazi değer haritalarının çıkartılması ve planlama aşamasında bu haritaların dikkate alınması imar planlarının uygulanabilirliğini artıran diğer bir uygulama olacağı varsayımı ölçülmüştür. Katılımcıların % 39,5’i böyle bir uygulamanın yapılması ile imar planlarının daha gerçekçi ve güncel olacağını, % 37,2’si ise imar planları ile oluşacak arazi rantının adil dağıtılabileceğini belirtmişlerdir. Van ili için yapılan anketteki veriler ile varsayımların karşılaştırılması sonrasında “uygulanabilir imar planları için neler yapılmalı ve nasıl çözümler üretilmeli?” sorusu üzerine aşağıdaki sonuç ve önerilere ulaşılmıştır: Sağlıklı kentleşmeyi sağlayan imar planlarının uygulayıcıları olan yerel yönetimlerin “sadece kente ait planlar olmalı” bakış açısıyla ile hareket etmemesi, uygulanabilir bir planlamanın olması bilinciyle imar planlama sürecine müdahil olmaları gerekmektedir. Neredeyse önümüzdeki 20 yılı hesap ederek yapılan planlarda, planlama öncesi araştırma safhasına önem verilmeli ve çokdisiplinli bir çalışma olan planlama ile sadece fiziksel değil, sosyal, ekonomik, çevresel sorunlara çözüm önerileri getiren politikalar sunulmalıdır. Çok boyutlu olan imar planlama çalışmalarında bütüncül planlama yaklaşımıyla hareket edilerek üst ölçekli planlarla imar planları arasında sağlam bağlar kurulmalıdır. Yani üst ölçekte alınan makro kararların alt ölçeklerdeki planlara bütünlük ve devamlılık sağlayacak şekilde aktarılması sağlanmalıdır. İmar planlarının uygulanmasındaki büyük engellerden biri maddi kaynak sorunudur. Yerel yönetimlerin bu maddi kaynak sorununu aşabilmelerini sağlayacak yollardan biri de iyi bir imar programının hazırlanması ve uygulanmasıdır. Hazırlanan programla yerel yönetimlerin imar planları ile ilgili gerçekleştirmek istedikleri yatırımların maliyetlerinin ve bunların yıllara göre evreler halinde dağılımının sağlanması,
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
277
önceliklerinin belirlenmesi, programa uyularak baskı ve çıkar guruplarının taleplerine karşı çıkılarak kamu yararının ön plana çıkarılması sağlanacaktır. Bu nedenlerle belediyelerin imar programlarını hazırlaması ve uygulaması mecbur hale getirilmeli, uygulanmaması halinde yaptırımlar uygulanmalıdır. Bazı yerel yönetimlerin, imar planı yapımına sağlanan maddi imkânlar nedeniyle planlarını İlbank’a yaptırmaları uygulanabilir planlar ortaya çıkmasını engellemektedir. Çünkü ihaleye çıkarılan planların yerelin dışında, çalışma alanına hakim olmadan, masa başında yapılıp teslim edilmesi sonucu ortaya çıkan çalışma, planlama bölgesinin gerçekleriyle uyuşmamaktadır. Bu nedenle İlbank Bölge Müdürlüklerinde planlama büroları kurulmalı, belediyelerin sorunları yerinde ve zamanında, yöreye vakıf teknik elemanlarca yerinde tespit edilerek çalışmalar yerelden sürdürülmelidir. Planlama aşamasında kentin bütünün çıkarı gözetilerek planlama çalışmalarına başlanılmalı, kamu yararı, planlama esasları ve şehircilik ilkelerine dikkat edilmeli, kamu yararının her durumda kişisel çıkarların üzerinde tutulması sağlanmalıdır. Planlama sürecinden onay aşamasına kadar, katılımcı planlama esas alınarak halk ve STK’larla iş birliği içerisinde bulunulmalı ve kentlilerin imar planlarını çok daha fazla sahiplenmeleri sağlanmalıdır. Ülkemizde imar planı yapma yetkisinin birçok bakanlıklar, kurum ve kuruluşlara dağılmış olması çok başlılığı ve mevzuat çeşitliliğini de beraberinde getirmekte, yapılan imar planlama çalışmalarının birbirleriyle eşgüdümü sağlanamamaktadır. Değişik uzmanlık alanları gerektiren özel planlama alanları için değişik planlama yaklaşımları gerekebilir ancak farklı ölçek ve düzeyde planlama yapma yetkisi olan bu kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdümün sağlanması ile planlama çalışmalarının bir bütün olarak ele alınabilmesi ve yetki çatışmasından doğabilecek zaman kayıplarının önüne geçilmesi sağlanmalıdır. Yerel yönetimler tarafından doğrudan veya ihale yöntemiyle yapılan imar planları belediye meclis üyeleri tarafından onaylanmakta, planlarda planlama esasları, şehircilik ilkeleri ve kamu yararının ne kadar gözetilip gözetilmediğini denetleyecek teknik açıdan yetkin bir merciin onayına sunulmamaktadır. Herhangi bir teknik donanıma ve deneyime sahip olmayan meclis üyelerinin politik denetiminden geçen planların uygulanabilirlikleri tartışmaya açıktır. Bu nedenlerle planların onaylanıp kabul edilmesi aşamasında teknik donanıma sahip olan teknik elemanlarla beraber kenti bilen STK temsilcilerinin de beraber olduğu bir
278
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
denetim mekanizmasının devreye girmesi sağlanmalıdır. Bununla beraber yerel yönetimlerde görev alacak belediye meclis üyesi olma kriterlerinde yeni düzenlemelere gidilmesi de gerekmektedir. Planlama durağan bir sistem değildir. Sosyal, ekonomik, teknolojik vb. şartlar değişmekte ve uygulaması yapılmayan planlar güncelliklerini yitirmektedir. Bu nedenle imar planlarının uygulanmasına önem verilmeli ve değişen şartlara göre güncellenmesi sağlanmalıdır. Bu sebeplerle imar planları ile beraber eylem planları yapılmalı ve bu eylem planlarının etkin ve verimli bir şekilde uygulanmasını sağlayacak kurumsal yapının nasıl olacağı bu planda ayrıntılı bir şekilde belirtilmelidir. - İmar Kanunu, planların kademeli birliktelik esasına göre yapılmasını sağlayacak bir sistem oluşturamadığından nazım ve uygulama imar planları için yol gösterici olan üst ölçekli planlar “mevcut ise” bu fonksiyonu yerine getirebileceği, şayet yoksa üst ölçekli planlama kararları olmadan planlama hiyerarşisine atlayarak parçacı planlama sisteminin oluşmasını sağlayacak bir sistemin önünün açıldığı görülmektedir. Bu sakıncalı durumun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayımlamış olduğu Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde de devam ettiği tespit edilmiştir. Uygulanabilir imar planlarının yapılabilmesi için en üst kademedeki plandan en alt kademedeki plana kadar bütün planların kademeli birliktelik esasına göre yapılması ve uygulanması sağlanmalıdır. 6360 sayılı Kanun 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nu idari, mali, siyasi ve kamusal hizmetlerin sunumu bakımından değişikliğe uğratmış ve Türkiye’deki büyükşehir belediye sayısı da 30’a yükselmiştir. Büyükşehir statüsü kazanan illerden biri de Van ili olup büyükşehir belediyesi sınırının mülki idari sınırları ile aynı olması sağlanmıştır. Yeni büyükşehir modeli ile il belediyesinin büyükşehir belediyesine dönüştürülmesi sağlanarak, yeni oluşan büyükşehir belediyesinin görev, yetki ve sorumluluklarıyla beraber gelirlerinde de büyük bir artış oluşturulmuş, büyükşehir içindeki ilçe belediyelerinin ise yetki ve gelirleri kısıtlanmıştır. Aynı zamanda ilçe belediyeleri bütçe ve imar konusunda büyükşehir belediyesinin denetimi altına girmiş ve sahip oldukları idari ve mali özerklik tartışılır duruma gelmiştir. Yerel yönetimlerde planlama ve uygulamanın birbirini besleyen bir süreç durumuna gelememesinin nedenlerinden biri de ekonomik yetersizliklerdir. Büyükşehir ilçe belediyelerinin bütçe açısından hem yetersiz olması hem de büyükşehir belediyesine bağlı olması planların uygulamasını aksatacaktır. Yine bütçe gibi imara ait kararların
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
279
büyükşehir belediyesine gönderilmesi zorunluluğu ve büyükşehir belediyesinin de bunları aynen veya değiştirerek kabul edebilme yetkisinin olması imar planlarının uygulanmasını aksatan diğer bir faktör olacaktır. Yukarıdaki sebeplerle beraber belediyeler arasında oluşabilecek siyasi çekişmeler ve kişisel çıkar tartışmaları da büyükşehir ilçe belediyesinin aleyhine durumlar oluşturacaktır. Bu nedenle yeni bir düzenleme ile ilçe belediyelerinin mali ve idari özerklikleri yeniden düzenlenmeli, büyükşehir ile büyükşehir ilçe belediyelerinin planlama ve uygulama süreçlerini koordine eden bir birim (PLANKOME gibi) kurulmalıdır. İmar planlama yetkilerinin büyükşehir belediyesinde toplanması ile kentsel gelişim desenini belirleyen nazım imar planlama çalışmalarından kopuk olan ilçe belediyeleri, bütünü göremeden hareket eden, uygulama imar planlarını nazım imar planlarına göre yapan, yapı ve inşaat sürecine yoğunlaşan yerel yönetimler haline geleceklerdir. Bu işleyiş, büyükşehir ilçe belediyelerinin planlama konusunda körelmelerine ve imar, kentsel dönüşüm vb. projeler üretemeyen, neredeyse olmasalar da olur durumuna getirecektir. Bununla beraber büyükşehir belediyesi ilçe belediyesinin yapmış olduğu planlama çalışmalarını denetleyebilmekte ama ilçe belediyesinin böyle bir yetkisi bulunmamaktadır. Yani yukarıdan aşağıya bir denetim bulunmakta ama aşağıdan yukarı bir denetim mekanizması bulunmamaktadır. Oysa, her ne kadar büyükşehir kentin bütününden sorumlu olsa da büyükşehir ilçe belediyesi de kendi sınırları içindeki yerele daha hakim olmaları nedeniyle ilçenin yapılaşması, sosyoekonomik durumu, kültürel dokusu vb. faktörleri daha iyi bilmekte bu da planlamayı yönlendiren etkenler olmaktadır. Sonuç olarak, büyükşehir ilçe belediyesinin planlama konusunda körelmelerini engellemek, hatta ölçek odaklı değil üst ölçek plana bağlı stratejik ve alan odaklı planlama yetkisine sahip olabilmesi için yetkilerine yeni düzenlemeler getirilerek daha aktif olmaları sağlanmalı ve planlama denetim mekanizması her iki tarafın lehine olacak şekilde karşılıklı çalıştırılacak bir sistem oluşturulmalıdır. Yapılacak bu değişikliklerle planların kademeli birlikteliği ilkesi gereği uygulanması mümkün olan planlar elde edilecek, demokratik bir sistem oluşturulacak ve büyükşehir ilçe belediyesinin etkinliğinin artmış olması belediyenin hizmet ettiği halk nazarındaki itibarını daha da artıracaktır.
280
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Kaynakça Bal, Eylem (2004), İdari Yargı Kararlarının İmar Planlama Süreci İçerisindeki Rolü: İzmir Örneği, Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ersoy, Melih (2000), “İmar Planlarının Kademelenmesi ve Farklı Ölçeklerdeki Planlar Arasındaki İlişki”, Melih Ersoy ve H. Çağatay Keskinok (Der.), Mekan Planlama ve Yargı Denetimi, Ankara, Yargı Yayınevi, s. 36-44. Gülaç, Emre (2015), İmar Planlarının Uygulanabilirliği: Van Kenti Örneği, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı. İller Bankası (1986), İmar Planlarının Düzenlenmesiyle İlgili Teknik Şartlaşma, Ankara. İzci, Ferit ve Menaf Turan (2013), “Türkiye’de Büyükşehir Belediye Sistemi ve 6360 Sayılı Yasa İle Büyükşehir Belediyesi Sisteminde Meydana Gelen Değişimler: Van Örneği”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 18, Sayı: 1, s. 117-152. Kalabalık, Halil (2005), İmar Hukuku, Ankara, Seçkin Yayınevi. Keleş, Ruşen (2000), “Kent ve Çevre Değerleri Bağlamında Kamu Yararı Kavramı”, Melih Ersoy ve H. Çağatay Keskinok (Der.), Mekan Planlama ve Yargı Denetimi, Ankara, Yargı Yayınevi, s. 1-13. Keleş, Ruşen (2018), Kentleşme Politikası, Ankara, İmge Kitabevi. Keleş, Ruşen ve Ayşegül Mengi (2014), İmar Hukukuna Giriş, 2. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi. Keskinok, Çağatay (2009), “Van Kentinin Kentleşme Sorunları”, TMMOB Van Kent Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Ankara, TMMOB Yayınları, s. 205-226. Muş-Bitlis-Van Planlama Bölgesi, 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Açıklama Raporu, 2011. Orta, Elif (2005), İmar Hukukunda Plan Hiyerarşisi ve Planların Çatışması, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Saraç, Osman (2002), “Kamu Yararı Kavramı”, Maliye Dergisi, Sayı: 139, s. 1-9. Şahin, Savaş Z. (2012), “Türk Kamu Yönetiminde Mekân ve Ölçek Sorununa Büyükşehirlerden Bir Örnek: İlçe Belediyelerinin İmar Planlama Yetkileri”, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Ankara. Tekeli, İlhan (1991), Kent Planlaması Konuşmaları, Ankara, TMMOB Mimarlar Odası Yayınları. Tekinbaş, Belma (2008), Yargı Kararlarında Planlama, Ankara, TMMOB Şehir Plancıları Odası. Tezcan, Ayhan ve Ufuk Poyraz (2013), “Kamu Yararı Kavramının ve Türkiye’deki Yasal Dayanaklarının Kentsel Politikalar Açısından Değerlendirilmesi”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt: 22, Sayı: 1, s. 1-21. Turak, Esat (1993), Van 1/1000 Uygulama İmar Planı Araştırma Raporu, Cilt 1-2. Van (Merkez) ve Çevresi İlave ve Revizyon 1/1000 Uygulama İmar Planı Merkez Etabı Plan Açıklama Raporu 2013. Van (Merkez) ve Çevresi İlave ve Revizyon 1/1000 Uygulama İmar Planı Güney Etabı Plan Açıklama Raporu 2013. Van (Merkez) ve Çevresi İlave ve Revizyon 1/1000 Uygulama İmar Planı Kuzey Etabı Plan Açıklama Raporu 2013. Van (Merkez) ve Çevresi İlave ve Revizyon 1/5000 Nazım İmar Planı Merkez Etabı Plan Açıklama Raporu 2013.
Van Kenti Örneğinde İmar Planlarının Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme
281
Van (Merkez) ve Çevresi İlave ve Revizyon 1/5000 Nazım İmar Planı Güney Etabı Plan Açıklama Raporu 2013. Van (Merkez) ve Çevresi İlave ve Revizyon 1/5000 Nazım İmar Planı Kuzey Etabı Plan Açıklama Raporu 2013. Yılmaz, Süleyman (2014), Van İlinde Nüfus Hareketleri, Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
IV. BÖLÜM
YEREL HİZMETLERİN ETKİNLİĞİ VE VERİMLİLİĞİ
KENTSEL YAŞAM KALİTESİNİN BELİRLEYİCİSİ OLARAK BELEDİYE HİZMETLERİ VE STRATEJİK PLANLAR Mahmut GÜLER* Zeynep Damla KARANUH**
Giriş Kentsel hizmetlerin planlama ve sunumu yerel halkın beklentilerinin gerçekleştirilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Yerel nitelikteki kamu hizmetlerinin büyük bir kısmını sunan belediyeler, kentsel yaşam kalitesinin yükselmesinde başat rol oynamaktadırlar. Hizmet kalitesinin belirlenmesinde; hizmetin ölçeği, maliyeti, niteliği gibi etkenlerin yanında, gerçekleştirilen hizmet ile vatandaşların yerine getirilen hizmeti değerlendirme düzeyi arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Ekonomik, sosyal ve siyasal nedenlerle son 30 yıldan beri kentsel hizmet çeşitliliğinde artışlar meydana gelmektedir. Genel anlamda hizmetin çeşit ve tür olarak artışına paralel olarak, Türkiye’de de kamu hizmetlerinde değişim ve dönüşüm gerekliliği de ortaya çıkmıştır. Buna koşut olarak kamu hizmetlerindeki artış ve çeşitlenme, yerel kamu hizmetlerini de büyük ölçüde etkilemiş fakat kentsel taleplerin uygulanabilirliği temel hizmetler kadar önem taşımaya başlamıştır. Dolayısıyla küreselleşme ve beraberinde gelen süreç, kamu yönetiminde değişim ve dönüşümü meydana getirmiş, bu durum yerel kamu hizmetlerini sunan belediyeler açısından hizmetlerin etkinliği ve hızı ile ilgili birçok olumlu sonuçlar yaratmasına karşın, olumsuz sonuçları da beraberinde getirmiştir. Teknolojinin getirmiş olduğu yeni olanakların çok kısa bir sürede insanlığın hizmet talebine dönüşmesi, bu talepleri gerçekleştiremeyen belediyeleri zor durumda bırakmıştır. Bu kapsamda kentli
*
Prof. Dr., Trakya Üniversitesi, mahmutguler@trakya.edu.tr
** Marmara
Üniversitesi, Yerel damlakaranuh@gmail.com
İktisadi
Yönetimler
ve ABD
İdari Yüksek
Bilimler
Fakültesi,
Lisans
Programı,
286
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
haklarını gözeterek kentsel yaşam kalitesini gerçekleştirme hedefi, belediyelerin stratejik planlarını hazırlamasında ayrı bir önem arz eder hale gelmiştir. Yeni liberal devlet modeline geçiş ve yeni kamu yönetimi anlayışının bir aracı olarak 2000’li yıllardan beri Türk kamu yönetiminin gündemine giren stratejik planlar, 2006 yılından beri belediyeler tarafından da hazırlanmaktadır. Kamusal hizmetlerin belirlenmesinde ve gerçekleştirilmesinde önemli bir araç olan stratejik planlar; belediyelerin geleceklerini planlama ve bu plana göre hareket etme, plan ilkleri çerçevesinde hizmetin bütçelenmesi ve tüm süreçlerin izlenip değerlendirilmesinde rol oynamaktadırlar. Bu bakımdan stratejik planlardan beklenilen, kamusal hizmetlerin daha etkin ve verimli hale getirilmesidir. Bu çalışmada kentsel yaşam kalitesinin belirleyicisi olan hizmetlerin sosyal demokrat il belediyelerin stratejik planlarında yer alması bakımından bir analizi yapılmaya çalışılacaktır. Daha kapsamlı bir çalışma, bu belediyelerde belirtilen hizmetlerin gerçekleşme düzeyinin ölçülmesine yönelik olabilir. Fakat zaman ve diğer kısıtlayıcı faktörlerden dolayı bu konu çalışmanın kapsamı dışında bırakılmıştır.
1. Kentsel Hizmetler ve Kentsel Hizmetlerde Artışın Nedenleri Kentsel yaşam kalitesi fiziksel, ekonomik ve sosyal çevrenin koşullarından ortaya çıkmaktadır. Ekonomik çevre; kişinin alım gücünü temsil ederken, sosyal çevre yaşam biçiminin yanında, eğitim ve sağlık gibi hizmetlere erişimini; fiziki çevre ise açık ve yeşil alanların varlığını ve ulaşım ağlarını vb. içermektedir (Emür ve Onsekiz, 2007: 396). Kentsel yaşam kalitesinin yüksek olduğu kentler, kentli haklarının güvence altına alındığı, ideal kent yaşamının olduğu alanlar olarak düşünülebilir (Pektaş ve Akın, 2010: 25). Kentsel kamusal hizmetlerin önemli bir bölümünü gerçekleştiren belediyeler bu yönüyle kent yönetiminin en önemli kurumu olarak nitelendirilmektedir (Duman ve Yüksel, 2008: 43). Halka en yakın hizmet birimi olan bu kurumların yerine getirdikleri hizmetlerde geçmişten günümüze önemli ölçüde değişiklikler meydana gelmiştir. Yerel halkın hizmet beklentileri ve ihtiyaçları; sanayileşme, kentleşme, kent nüfusunun ortalama nüfus artışının çok üzerinde artması, küreselleşme ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle birlikte genişlemekte; belediyelerin gerçekleştirmiş oldukları yerel kamu hizmetleri de her geçen gün artmakta ve çeşitlenmektedir. Buna karşın kentsel yaşam kalitesi konusunun içine giren pek çok hizmeti gerçekleştiren belediyelerin yasada belirtilen görevleriyle orantılı gelir kaynaklarına sahip olmaması bu kurumları güç durumda bırakmaktadır. Gelir kaynaklarındaki sıkıntılara ek olarak, personel eksikliği, teknik donanım eksiliği, hizmet ölçeği gibi sorunlar çözümlenmesi
Kentsel Yaşam Kalitesinin Belirleyicisi Olarak Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlar
287
gereken diğer sorun alanları olarak öne çıkmaktadır. Dolayısıyla, belediyelerin görev ve sorumluluk alanlarının giderek artması ve eklenen diğer sorunlarla birlikte vatandaşların belediyeden hizmet beklentilerini bir taraftan arttırmakta, diğer taraftan da bu beklentilerin yeterli ölçüde karşılanamaması bazı sorunlar yaratmaktadır (Üçer, 2009: 1). Kentsel yaşam kalitesinin belirleyicisi olarak kamu hizmeti ise, kısa haliyle, “kamu yararı doğrultusunda gerçekleştirilen hizmetler” olarak tanımlanırken, Türk Dil Kurumu kamu hizmeti kavramını; “devlet ve diğer kamu tüzel kişileri tarafından halkın genel ve ortak gereksinimlerinin karşılanması” olarak tanımlamıştır (TDK, 2018). Bir başka tanımda kamu hizmeti, “toplum için önem kazanmış olan ortak ve genel ihtiyacın tatminine yönelik olarak kamu tüzel kişileri veya onların denetimi altında özel kişiler tarafından yürütülen faaliyetler” olarak belirtilmiştir (Gülan, 1988: 148). Yine benzer bir tanım, “devlet veya diğer kamu tüzel kişilikleriyle bunların gözetimi ve denetimi altındaki kuruluşlar tarafından kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla vatandaşlara sunulan sürekli ve düzenli faaliyetler bütünü” şeklindedir (Üçer, 2009: 66). Kentsel hizmetlerin türünü ve kalitesini arttıran pek çok faktör olmakla birlikte siyasal, sosyal ve yönetimsel gelişmeleri de içinde barındıran iki önemli gelişme yaşanmıştır. Bunlardan birincisi 18. yüzyıldan başlayarak devam eden sanayileşme olgusu iken, ikincisi bilgi ve iletişim devrimi olarak kabul edilen küreselleşme sürecidir. 1.1. Sanayileşme 18. yüzyıldan başlayarak sanayileşme, kent nüfusunun artmasına neden olmuş ve 19. yüzyıla gelindiğinde hem batılı, hem doğulu ülkelerin kentleşme hareketleri hız kazanmıştır. Bununla birlikte, gelişmiş ülke kentleşmesi ile az gelişmiş ülke kentleşmesinin ekonomik ve sosyal koşulları farklı dinamiklerin etkisi altında gelişme göstermiştir. Gelişmiş ülke kentleri, sanayi mallarının alınıp satıldığı merkezler olarak görülürken, az gelişmiş ülke kentleşmesi sanayiye dayalı kentleşmeden ziyade sömürgecilik çağının kentleşmesini andırmaktadır. Kent nüfusundaki hızlı artışı sadece sanayileşme tetiklememiş, tıptaki ilerlemeler, tarım sektöründeki teknolojik yenilikler kentleşmenin hız kazanmasında etkili olmuştur (Keleş, 2012: 36). Sanayileşme kentlerde Ortaçağ’ın lonca örgütlerini ortadan kaldırırken kentleri de önemli değişime uğratmıştır. Fabrikaların belirli enerji merkezleri ve ulaşım kolaylığı olan kentlerde yoğunlaşmaya başlaması ile bu kentler, kırsal alanlardan dalgalar halinde göçen işçi ve işsizlere de ev sahipliği yapmak durumunda kalmıştır. Dolayısıyla sanayileşmenin kentleşme tarihi açısından, kentlere yönelik nüfus akışı ve bunun sonucu olarak hizmet çeşitliliği bağlamında ilk büyük toplumsal olgu olduğu söylenebilir.
288
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
1.2. Küreselleşme Kentleşme tarihinin ikinci büyük döngüsü “küreselleşme” olarak adlandırılan teknolojik gelişmelerin yeni bir boyut kazanmasıdır. Kentler açısından bu dönemde (sanayileşme döneminde olduğu gibi), kentsel alanların nüfus artmış ve buna koşut olarak da bu alanlarda yaşayanların hizmet beklentisi ve çeşidin artarak devam etmiştir. Genel bir yaklaşımla küreselleşme, bilgi toplumunda, ulus devletlerin aşıldığı, sermaye ve mal hareketlerinin kontrolü üzerinde ulusdevlet formunun yetersiz kaldığı bir dönem olarak ifade edilmiştir (Tekeli, 1999: 227). Küreselleşme sürecinin gelişmesinde, şirketlerin birleşme yoluyla uluslararası güç haline dönüşmesi ve uluslararası ilişkilerde yeni organizasyonların ortaya çıkması etkili olmuştur (Harvey, 2000: 294). Küreselleşmeyi bu bakış açısıyla kapitalist sermaye birikim süreciyle ilişkilendirilip, kazananların ve kaybedenlerin olduğu bir siyasal süreç olarak değerlendirenlerin yanı sıra, teknolojik gelişmenin kaçınılmaz bir sonucu olarak görenler de olmuştur (Şengül, 2000: 111). Yaklaşık son 30-40 yıldır bilim ve teknolojik gelişmelerin yarattığı ve insanların gündelik hayatını kolaylaştıran yeniliklerin çok kısa sürede insanların hizmet beklentisine dönüşmesi bu hizmeti gerçekleştirmek durumunda kalan yöneticileri zor durumda bırakmaktadır. Yerel yöneticiler daha önceki dönemlerde geleneksel belediye hizmeti olarak kabul edilen hizmetlere ek yeni bir takım hizmetleri gerçekleştirmek durumunda kalmaktadır. Bu zorunluluk, onların hizmeti gerçekleştirmek için daha fazla gelire ihtiyaç duymalarına neden olmaktadır. Geçmişte vatandaşların belediyelerden beklentisi; çöp toplama, kent içi yolların yapımı, bakımı gibi temel belediyecilik hizmetlerine yönelik olurken, bilimsel bilginin hız kazandığı ve buna bağlı olarak teknolojik yeniliklerin geliştiği günümüzde, temel belediyecilik hizmetlerinin yanı sıra; çevre, katılım, kültür, sağlık, e-belediye gibi hizmetlerin de belediyelerden talep edildiği görülmektedir (Demirel vd., 2008: 32). Günümüzde ulaşım ve iletişim alanlarındaki gelişmeler ile dünyanın küçüldüğü, para-kredi ilişkilerinin teknolojik gelişmelere bağlı olarak hız kazandığı ve bunun sonucunda yeni uluslararası örgütlenme ve işbirliği biçimlerinin ortaya çıktığı bir süreç yaşanmaktadır. Bu süreçten ulus devletlerin ve onun altı olan kentlerin etkilenmemesi mümkün değildir. Bir bakıma “küresel ölçeğin yereli” sayılan kentler, ulusal sınırlar içinde diğer kentlerle bağlarını koparmakta, kendi ekonomik avantajlarını sıralayarak dünya pazarlarında kendilerini satışa sunmaktadırlar (Doğan, 2002: 96).
Kentsel Yaşam Kalitesinin Belirleyicisi Olarak Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlar
289
1.3. Yönetimsel Nedenler: Etkinlik, Verimlilik ve Ölçek Yerel hizmet, belli bir yerde gerçekleştirilen ve daha çok yerel halkı ilgilendiren hizmetlerdir (Örselli vd., 2018: 676). Yerel kamu hizmetleri, hizmetlerin yerindenliği (subsidiarite) ilkesinin bir sonucu olarak daha çok belediyeler tarafından gerçekleştirilmektedir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda yerellik ilkesi, bir hizmetin tercihen vatandaşa en yakın yönetimler tarafından yerine getirilir (AYYÖŞ, 1992: 4) şeklinde tanımlanarak, hizmetler için yerel yönetimler adres gösterilmektedir. Kamu hizmetlerinin sunulması kadar, hizmetlerin etkinliği, sürdürülebilirliği ve katılımcı bir şekilde gerçekleştirilmesi de önemli hale gelmiştir. Bunun için öncelikle hem merkezi düzeyde, hem de yerel düzeyde örgütlenmiş bir siyasi sisteme ihtiyaç duyulmaktadır (Ökmen ve Çağatay, 2014: 91). Hizmet alanının genişliği gibi nedenlerle çok küçük ülkeler dışında hizmetlerin tek bir merkezden yürütülmesi imkânsız hale gelmektedir (Keleş, 2009: 24). Kamu hizmetlerinin sunulmasında merkezi yönetim ve yerel yönetim arasında yetki ve görev paylaşımı bulunmaktadır (Üçer, 2009: 67). Ancak, çoğunlukla hizmetler; kaynak tasarrufunun gerçekleştirilmesi, hizmetlerin etkinliğinin sağlanması, bürokrasinin azaltılması, hizmet kalitesinin arttırılması, vatandaş katılımının gerçekleştirilmesi gibi nedenlerle yerelde gerçekleşmektedir. Günümüzde etkinlik ve verimlilik yerel yönetimler için en önem verilen özellikler olarak tartışılmaktadır. Yerel yönetimlerin temel değerleri olarak nitelendirilen etkinlik, özgürlük ve katılım ekseninde süreç değerlendirildiğinde; yüksek öğretim, ulusal savunma gibi hizmetler merkezi yönetim tarafından gerçekleştirilirken; temiz içme suyu ihtiyacının karşılanması, mezarlık hizmetleri, çöp toplanması gibi temel hizmetlerin kamu kaynaklarının daha verimli kullanılması, hizmetlerin denetim ve takibinin yerel halk tarafından daha rahat bir biçimde gerçekleştirilebilmesi gibi nedenlerle yerel yönetimler tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir (Karasu vd., 2018: 104). Yerel hizmetlerde etkinliği üç yolla sağlamak mümkündür. Bunlardan birincisi, optimal (en uygun) hizmet alanının büyüklüğünün ve sınırlarının tespit edilmesi, ikincisi yerel birimlerin sayılarının azaltılması böylece kaynak savurganlığını önlemesi ve üçüncüsü de yerel birimlere en iyi yerine getirebilecekleri işlerin bırakılmasıdır (Keleş, 2016: 30). Hizmetlerin etkin gerçekleştirilmesi, kentsel taleplerin önem derecesine göre kaynakların verimli bir biçimde kullanılmasıdır. Bu yönüyle hizmetin etkinliği, verimlilikle doğru orantılıdır. Hizmetin etkinliği ve verimliliği ise ölçek ekonomisinin oluşturulması ve kaynakların rasyonel kullanımı ile gerçekleşmektedir (Zeren ve Özmen, 2010: 166). Kamusal hizmetlerin, ölçek ekonomisi ve etkin kaynak kullanımı amacıyla halka en yakın hizmet birimleri tarafından yerine getirilmesi, hizmetlerin etkinliğini belirleyen temel ilkelerden
290
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
birini oluşturmaktadır (Berk, 2003: 49). Hizmet ölçeği, hizmetin en uygun yöntemle ve en etkin bir biçimde gerçekleştirilmesini hedeflenmektedir. En uygun hizmet alanının belirlenmesi, yerel yönetimlerde hizmet etkinliğinin belirleyicilerinden biridir (Keleş, 2009: 24). Hizmet ölçeği, hizmetin fayda sağlayacağı alanın optimal ölçekte olması açısından önem taşımaktadır. Diğer taraftan, yönetimin, hizmette verimliliği merkeze alıp idari işlemler sırasında vatandaşların korunmasını sağlayarak hizmeti gerçekleştirmesi de gerekmektedir. Hizmet; vatandaşların bilgi edinmeden, işlerinin yapılmasına veya vergi ödemeye kadar geniş bir alanda yönetimle kurduğu ilişkinin her boyutunda karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda yönetimin vatandaşla kurduğu her temas noktasında vatandaş odaklılık esasına göre işlem yapma sorumluluğunu hissetmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, yönetim hizmeti gerçekleştirirken etkinlik ve verimlilik esasına göre hizmeti üretmek zorundadır. Etkinlik; yönetim açısından sadece yasal yükümlülüklere uygun olarak hareket etmesi değil, aynı zamanda vatandaşın beklentilerini de karşılayacak esaslara ve eşitlik anlayışına göre davranmasıdır. Bu anlayışa göre hizmet üretme günümüzde devletlerin keyfiyetine göre düzenleme olmaktan çıkmış ve pek çok uluslararası düzenlemeye konu olmuştur. Örneğin, Avrupa Birliği (AB) Temel Haklar Şartı’nın “iyi yönetilme hakkı” başlığımı taşıtan madde 41 hükmü şu düzenlemeye yer vermektedir: 1. Herkes, işlerinin Birliğin kurumları ve organları tarafından tarafsız ve adil bir şekilde ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. 2. Bu hak, şunları içermektedir: (a) Herkesin, kendisini olumsuz şekilde etkileyebilecek herhangi bir işlemin yapılmasından önce görüşlerinin dinlenmesini isteme hakkı; (b) Herkesin, kendi dosyasına erişme hakkı ve meşru gizlilik çıkarlarına ve mesleki ve ticari gizliliğe saygı gösterilmesi; (c) İdarenin, kararları konusunda gerekçe gösterme yükümlülüğü. Bu bağlamda hizmetlerin sağlanmasında yönetimin vatandaş odaklı ve kamu hizmetlerinin kaliteli ve erişilebilir olması temel hedef olarak belirlenmektedir. Hizmetin gerçekleştirilmesinde vatandaş odaklılık ve etkinlik için dört ana ilke belirlenmiştir (http://www.sigmaweb.org). Bunlar: (1) Vatandaş odaklı devlet yönetimi politikası oluşturmak. (2) Kamusal hizmetlerin sağlanmasında mevzuat ile yasalaştırılmış hizmet anlayışını uygulamak. (3) Hizmetin kaliteli bir şekilde hayata geçirilmesi üzerine mekanizmalar kurmak. (4) Hizmette erişebilirliği sağlamak.
2. Türkiye’de Kamu Hizmetinin Evrimi Türkiye’de yerel yönetimler, merkezi yönetimin yürütmediği/yürütemediği bazı hizmetleri gerçekleştirmek amacıyla kurulmuş birimler olarak batıdaki örneklerine pek benzemeyen yapıya sahiptir (Görmez, 2017: 25). Bu bağlamda
Kentsel Yaşam Kalitesinin Belirleyicisi Olarak Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlar
291
Osmanlılar döneminde vakıf ve lonca teşkilatlarının yanı sıra, kadı ve ona bağlı bürokrasi eliyle gerçekleştirilen kentsel hizmetler, Tanzimat sonrası batılılaşma çabalarının sonucu olarak ilk önce İstanbul’da kurulan ve sonra tüm ülkeye yayılan belediyeler eliyle gerçekleştirilmiştir. Yerel nitelikli hizmetler Tanzimat öncesi dönemde, “bazı temel tüketim maddelerine narh konulması ve denetlenmesi, çarşı ve pazar işlerine nezaret edilmesi, tartı ve ölçü aletlerinin kontrol edilmesi, gıda maddelerinin üretildiği ve satıldığı dükkan ve işletmelerin denetlenmesi” gibi hizmetler olarak öne çıkmaktadır. Tanzimat sonrası dönemde –ilk belediye teşkilatları bu dönemde kurulmuş ve hizmetler belediyeler tarafından gerçekleştirilmektedir- ise,“İstanbul halkının zaruri ihtiyacı olan madde ve eşyaların kolaylıkla temin edilmesini sağlamak, yol ve kaldırımları yapmak ve onarmak, şehrin temizliğini sağlamak ve buna ait kuralları tespit etmek, narh işlerini yürütmek, çarşı ve pazarları, esnafı denetlemek, devlete ait bazı vergileri toplayıp hazineye teslim etmek” şeklinde sıralanmıştır. Tanzimat sonrası dönemde kentsel nitelikli hizmetler, belediye teşkilatlarının kurulmasıyla birlikte artmıştır (Alptürker, 2010: 37). Dolayısıyla Tanzimat sonrası dönemde belediyeler o günü kadar gerçekleştirilen hizmetlerin yanı sıra, yerel halkın ekonomik, sosyal, siyasal gereksinimlerini karşılamaya yönelik hizmetler de üretmeye başlamışlardır (Berk, 2003: 47-48). Tanzimat öncesinde Osmanlı şehirlerinde geleneksel idari yapı devam etmiş, beledi ve mülki fonksiyonlar ayrılmadan bir arada yürütülmüştür. Tanzimat yönetimini belediye teşkilatı kurmaya sevk eden neden; bayındırlık ve kentlerin fiziki ve idari yaşamını vatandaşlar yardımıyla düzenleyip kalkındırmaktır (Öner, 2006: 32-33). Cumhuriyet döneminde belediyecilik anlayışının (hukuki alt yapı ve uygulamalar bağlamında) 1930 yılından sonraki süreçte şekillendiğini söylemek mümkündür. Yerel yönetimlere yönelik olarak dönemin en önemli gelişmesi, 1930 yılında çıkarılan 1580 sayılı yasadır (Oktay, 2008: 148). 1580 sayılı Belediye Kanunu, 82. maddede belediyelerin görevlerini sırlamış ve kentsel hizmetlerin büyük bir kısmı sıralanan bu maddeler çevresinde belediyeler tarafından karşılanır olmuştur. Bununla birlikte, 1948 yılında yürürlüğe giren Belediye Gelirleri Kanunu, belirtilen görevler için yeterli kaynak sağlamaktan uzak kalmıştır. 1580 sayılı kanunla merkezi yönetim-yerel yönetim arasındaki yetki ve görev paylaşımında liste ilkesinden yetki ilkesine doğru dönüşüm yaşanmış ve yaygınlaşmıştır. Bu dönüşümün sonucu olarak eğitim, sağlık, kültür gibi hizmetlerin yanında barınma, ısınma vb. konularda da yerel yönetimler daha etkin hale gelmiştir (Ökmen ve Tuncer, 2015: 348). Kentleşme hızının arttığı 1950’lerden sonra kentlerdeki nüfus artışına karşın belediye gelirlerinde yeterli artış sağlanamadığından, belediyeler artan kentsel sorunlara çözüm üretmekten uzak kalmıştır. Üstelik belediyeler yasa ile
292
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
kendilerine verilen sosyal ve kültür hizmetler başta olmak üzere, birçok hizmeti merkezi yönetime devretmek durumunda kalmışlardır. Planlı dönemin ilk yıllarında kentleşme, kalkınmanın bir gereği olarak kabul edilmiş ve teşvik edilmiştir. Bunun sonucunda özellikle nüfus artış hızının yüksek olduğu kırsal kesimlerden, sosyal ve fiziki alt yapısı iyi olan ve sanayi tesislerinin yoğun olduğu kentlere, çalışmak ve kentin sosyal imkân ve kolaylıklarından faydalanmak üzere nüfus göçü yaşanmıştır (Şener, Baştimur, 1996: 21). 1970’li yılların siyasal gelişmeleri belediyeleri, “iktidar partisi belediye” ve “muhalefet belediyeleri” olarak ikiye bölmüştür. Türkiye tarihinde ilk kez yaşanan bu durum1 kentsel hizmetlerin gerçekleşmesi bakımından klasik maliye teorisi olan “eşitlere eşitlik” prensibinden uzaklaştıran bir sonuç yaratmıştır. 1980’de yaşanan askeri darbe sonrası dönemde belediye gelirlerinde artışlar söz konusu olmakla birlikte, yeni liberal politikalar; özelleştirme ve kamu harcamalarında kısıntı gibi politik gelişmelerin sonucu olarak yerel hizmetlerin yapım biçimi ve yönetimini değiştirmiştir. Bilgi-iletişim teknolojilerindeki değişim ve dönüşümün yönetim süreçlerine yansımasıyla birlikte “devlet”, “kamu hizmeti” ve “yerel hizmet” kavramlarının yapısı ve işlevinde önemli değişimler yaşanmıştır. Bu değişim sadece Türkiye’ye ait bir durum değildi. Nitekim, bu dönem yerel yönetimler açısından değerlendirildiğinde; uluslararası örgütlerin ve küreselleşme sürecinin etkisiyle yerel yönetimlerin güçlenerek işlevselliğini arttırdığı, yönetişim odaklı genişleyen bir yelpaze içerisinde yerel hizmet sunumunu etkinleştirme eğiliminin geliştiği ileri sürülmüştür (Berk, 2003: 50). 2005 yılında yürürlüğe giren yeni 5393 sayılı yeni Yasada belediye hizmetlerine ilişkin görevlerde azalma olmasına karşın, kentsel taleplerin çeşitlenmesi sonucu belediyelerin görevlerinde artış olmuştur. Kamusal hizmetlerinin büyük bir kısmının belediyeler tarafından gerçekleştirilmesine yönelik artan eğilimler, yerelde gerçekleştirilen hizmetlerin vatandaş tarafından nasıl değerlendirildiğinin ölçülmesi ve değerlendirilmesi ihtiyacını da gündeme getirmiştir (Duman ve Yüksel, 2008: 56). Özellikle 5393 sayılı Yasa, liste
1
Türkiye’de 1973 yılında iki seçim yapılmıştır. İlki 14 Ekim 1973 tarihli milletvekilliği genel seçimi ve ikincisi Aralık ayında yapılan yerel yönetimler seçimidir. Milletvekilliği seçiminden sonra merkez sağ koalisyon hükümeti kurulmuş ve ardından yapılan yerel yönetim seçimlerinde özellikle büyük kent belediyelerinin pek çoğunu sosyal demokrat parti kazanmıştır. Böylece merkezde sağ bir iktidar ve yerelde sosyal demokrat belediye ayrımı ortaya çıkmıştır. Bkz., Güler Mahmut, “Toplumcu Belediyeciliğin Doğuş Koşulları Üzerine”, Toplumcu Belediyecilik/Yerel Yönetimlerde Sosyal Demokrasi Teorik Yaklaşımlar Türkiye Uygulamaları, İhsan Kamalak ve Hüseyin Gül (Der.), Kalkedeon Yayınları, İstanbul, 2009, s.125-158.
Kentsel Yaşam Kalitesinin Belirleyicisi Olarak Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlar
293
ilkesinden genellik ilkesine geçiş ile birlikte yerel yönetimlere yönelik görevlerde artışın somut kanıtı olarak ileri sürülebilir.
3. Belediye Hizmetleri ve Kentsel Yaşam Kalitesi Kamu yönetimindeki değişim ve dönüşüm, halkın kamu kurumlarından beklentilerini de yükseltmiş ve artırmıştır (Örselli vd., 2018: 677). Günümüzde vatandaşların devletten beklediği hizmetleri değerlendirme düzeyi, kentsel yaşam kalitesiyle doğru orantılıdır. Belediyelerden beklenen, halkın kentsel yaşam kalitesi ve buna bağlı olarak refah seviyesini yükselten türden hizmetler üretmesidir. Bu bakımdan belediyelerin kıt kaynaklarla gerçekleştirdikleri hizmetleri etkili ve verimli üretmeleri daha önemli hale gelmektedir. Yerel düzeyde tartışılan etkinlik, kent yaşamının devamı ve düzeninin sağlanması için ihtiyaç duyulan ve talep edilen hizmetin beklenilen düzeyde gerçekleştirilmesi olarak tanımlanmaktadır (Alptürker, 2010: 35). Kentsel yaşam kalitesi dar anlamıyla, toplumsal, ekonomik ve mekânsal öğeler açısından kent tanımına giren yerlerde, kentsel alt yapı, iletişim, ulaşım, konut ve benzeri olanakların sunulma düzeyinin önceden belirlenen ölçülerin üstünde olması durumudur. Geniş anlamıyla, “kentsel yaşam kalitesi” kavramı, toplumsal, kültürel, siyasal öğe ve süreçleri de içerir. Kentin sunduğu olanak ve fırsatlardan kentte yasayan bireylerin eşit, dengeli, gereksinimleri oranında yararlanması, eğitsel, sanatsal, ekinsel, siyasal etkinliklere, süreçlere etkin biçimde katılabilme olanaklarına sahip olabilmesi kentsel yaşam kalitesinin gerçekleşme faktörleri olarak sıralanmaktadır (Geray, 1998: 327). Bir kentin yaşanabilir bir kent olabilmesi için, çağdaş planlama anlayışına göre yaşamak, çalışmak, dinlenmek ve dolaşmak işlevlerinin yanı sıra, üretmek, eşit dağıtmak ya da bölüşmek, korumak ve geliştirmek, öğrenmek ve ilerlemek işlevlerine de sahip olması gerekmektedir. Bu işlevlerin uyum içinde ve sağlıklı şekilde işleyebilmesi için, kentleşme politikasının dayanması gereken üç çevresel boyut ve bu kapsamda üç temel ilke vardır (Ertan, 1997: 175): 1. Sağlıklı Çevre: Sağlıklı çevrenin temel bileşenleri; temiz hava, içilebilir ve bol su, gürültüden uzak kent ve atık sorunu çözümlenmiş kent. 2. Planlı Çevre: Konut sorunu olmayan, standartlara uygun yeşil alana sahip, trafik sıkışıklığı ve park yeri sorunu yaşamayan geniş kaldırımları ve yaya yolları bulunan kent; düşük yoğunluklu yapılanma ile desteklenmiş estetik görünüş. 3. Demokratik Kültürel Çevre: Katılımcı kent yönetimi, yaygın iletişim ağı, güçlü yerel yönetimler, tarihi ve kültürel değerlerin korunduğu, kültürel etkinlikleri bol kent; cinsiyet ayrımcılığının olmadığı cinsiyetler arasında eşitlikçi kentsel yapılanma, kentli haklarının gerçekleştiği kent.
294
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Yaşam kalitesinin yüksek olduğu kentlerin; sağlıklı çevre, planlı çevre ve katılımcı kent yapılanmasına sahip oldukları ve bu bağlamda yaşanabilir, sürdürülebilir ve sağlıklı kentler olarak düşünüldüğü belirtilmektedir (Yavuzçehre, 2006: 184). Bu bakımdan Sürdürülebilir Kentsel Gelişme İçin Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı (KENTGES 20102023)’nın amacının, yerleşmelerimizin yaşanabilirlik düzeyinin, mekân ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi ile ekonomik, sosyal ve kültürel yapılarının güçlendirilmesine yönelik merkezi ve yerel idareler için yol haritasının oluşturulması olduğu ifade edilmiştir. KENTGES; ulaşım, altyapı, konut ve arsa sunumu, afetlere hazırlık, koruma, iklim değişikliği, yaşam kalitesi, sosyal politikalar ve katılım konularında merkezi ve yerel düzeyde yapılacak iş ve işlemleri belirlemektedir (KENTGES, 2013). KENTGES’ te yer alan eylemlerin yüzde 28’i yerel yönetimlerin, yüzde 72’si ise merkezi yönetimin sorumluluğundaki eylemlerdir (KENTGES, 2013). Belediyeler, KENTGES’ in uygulanmasından sorumlu kurumlar içinde yer almakta olup, eylemlerin büyük bir kısmının yerine getirilmesinden sorumludurlar. Yerel yönetimlerin sorumlu olduğu eylemler 11 ayrı hedef başlığı altında toplanmıştır (Güler, Turan, 2013: 257): 1. Yerleşmelerde sürdürülebilir bir mekânsal gelişme sağlamak. 2. Sürdürülebilir kentsel ulaşım sistemini oluşturmak. 3. Kentsel altyapı plan, proje ve yatırımlarını mekânsal planlarla bütünleştirmek. 4. Yerleşmelerde sosyal donatı ve hizmetlerin dengeli dağılımını sağlamak. 5. Sosyal, kültürel ve ekonomik boyutlarıyla bütünleşik bir kentsel yenileme ve dönüşümü sağlamak. 6. Afet ve yerleşme risklerini azaltmak. 7. Kent kimliğini korumak ve geliştirmek. 8. Kentlerde çevreye duyarlı bir yaşam ortamı oluşturmak. 9. Kentlerde toplumsal dayanışmayı, bütünleşmeyi ve hoşgörüyü artırmak; muhtaçların ve dezavantajlı grupların kentsel hizmetlerden yararlanabilmesi için gerekli önlemleri almak. 10. Kent kültürünü, kentlilik bilincini ve aidiyet duygusunu geliştirmek. 11. Kentli hakları konusunda farkındalık oluşturmak.
Kentsel Yaşam Kalitesinin Belirleyicisi Olarak Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlar
295
4. Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlama Yönetsel bir araç olarak planlama, 20. yüzyılın başlarında önce Sovyet Birliği ve bu bloğa bağlı ülkelerin; ardından da 1945 yılından sonra Batılı ülkelerin kalkınmayı plana bağlı bir yaklaşımla uygulamaya koymaları ile gündeme gelmiştir. Planlama az gelişmiş ülkeler için II. Dünya Savaşı’ndan sonra hızlı kalkınma hedeflerine ulaşmada yönetsel bir araç olarak yaygınlık kazanmıştır. 1980’lerle birlikte, devletin rolünün değişmesine paralel olarak, planlama anlayışında da değişiklik olmuş, ulus devlet sınırları içinde ülkenin dengeli kalkınma anlayışına bağlı refah devleti döneminin kalkınma planlaması anlayışından uzaklaşılmış ve kalkınma planlamasının yerini, sektörel düzeyde bölgesel planlar ve buna bağlı olarak kurumsal düzeyde de stratejik planlama anlayışı almaya başlamıştır (Turan vd., 2013: 241). Planlama anlayışında görülen değişiklik, “geleneksel kamu yönetimi” modelinden, “yeni kamu yönetimi” modeline geçiş sürecinde görülen değişimlerin sonucu olarak nitelendirilebilir. Temel işlevi özel sektörde faaliyet gösteren şirketlerin uzun dönemli rekabet koşullarına uyarlanmasında yön göstermek olan (Ekiz ve Somel, 2005: 123) bölgesel düzeyde yapılan planlar ve stratejik planlama anlayışı, kamu yönetiminin en önemli uygulama aracı haline gelmiştir. Özel sektörden ithal edilen stratejik planlama, kuruluşun bulunduğu nokta ile ulaşmayı arzu ettiği durum arasındaki yolu tarif etmektedir. Kurum bütçesinin ortaya konan amaç ve hedefleri ifade etmesi, kaynak tahsisinin önceliklere dayandırılması aslında kurum bütçesi üzerinde kontrol anlayışının yerleştirilmeye çalışılmasıdır (Güler vd., 2006: 13). Genel olarak stratejik planlamaya geçişin nedeni olarak kamu yönetiminde artan sayıda ve karmaşıklaşan ciddi problemlerle uğraşmada işletme kökenli yeni yönetim tekniklerinin faydalı olacağına yönelik inanç gösterilmektedir (Azaklı, 2012: 200). Bununla birlikte, stratejik planlamanın temel belirleyici unsuru rekabettir. Kamu kuruluşlarının ve bu bağlamda belediyelerin sunmuş olduğu hizmetlerin bazıları rekabet edilebilir nitelikte olmamaktadır. Bunun yanı sıra özel sektörden farklı olarak kamu kurumlarının hizmet sunumunda öncelikli hedefi kar değildir. Bu nedenle belediyelerin stratejik planlarında karlılık yerine etkinlik, verimlilik ve ekonomiklik gibi temel kriterler ön plana çıkmaktadır. Fakat bu kavramların işletme mantığına göre karlılıktan kopuk olması mümkün değildir. Bununla birlikte kamu kurumları zorunlu olarak karlılık kriterini bir tarafa bırakarak vatandaşların hizmet beklentilerini toplumsal sorumluluk içinde ve ayrım gözetmeden karşılamalıdır (Akdoğan, 2006: 3). Türkiye’de stratejik planlamanın uygulaması uluslararası örgütlerin tavsiyeleri doğrultusunda gerçekleşmiş ve bu noktada ilk adım Dünya Bankası ile yapılmış olan beşinci yapısal uyum kredisi ile atılmıştır. 12 Temmuz 2001 tarihinde yapılan 1. Program Amaçlı Mali ve Kamu Sektörü Uyum Kredisi
296
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Anlaşması (PEPSAL-1) ile devam eden süreçte (Övgün, 2009: 150-151) stratejik planlamanın yasal bir temele kavuşması 24.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile olmuştur. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 9. maddesinde “kamu idareleri; kalkınma planları, programlar, ilgili mevzuat ve benimsedikleri temel ilkeler çerçevesinde geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını oluşturmak; stratejik amaçlar ve ölçülebilir hedefler saptamak, performanslarını önceden belirlenmiş olan göstergeler doğrultusunda ölçmek ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini yapmak amacıyla katılımcı yöntemlerle stratejik plan hazırlarlar” denilmektedir (Turan vd., 2013: 251). İlk olarak 2000’li yılların ilk on yılı içinde başlayan ve genelde 5 yıllık süreyi kapsayan, stratejik plan ve bu plan dahilinde hizmet üretme anlayışı devam ederken, pek çok belediye 3. ya da 4. plan dönemini girmiştir. Merkezi yönetimin yoğun baskısı, mevzuat engelleri ve mali sıkıntılar içinde, rekabetten uzak, zayıf örgütsel yapıları ile kent halkının daha çeşitli ve daha kaliteli hizmet taleplerini ve önceliklerini karşılayarak çalışan belediyeler için plan ilkelerine bağlı kalarak hizmet üretmek pek zor bir yönetsel işlemdir. Yasal düzenlemelerle stratejik planlama bilincine ulaştırılmaya çalışılan belediyelerin birçoğu, istekli olmalarına rağmen stratejik plan çalışmalarını yapma noktasında önemli derecede bilgi ve nitelikli personel sıkıntısı ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu kapsamda belediyelerin stratejik plan hazırlama sürecinde kendisine yol gösterici bir fonksiyon üstlenecek yöntem ve çalışmalara ihtiyaçları bulunmaktadır (Erbaşı, 2010: 4). Ancak, belediyeler için stratejik plan hazırlama ve bu plan ilkeleri çerçevesinde hizmet üretmenin yasal bir zorunluluk olduğunu belirtmek gerekmektedir. Stratejik planlama anlayışının, belediyelerin içinde bulundukları zor durumdan kurtulmada önemli avantajlar sağlayacağına da inanılmaktadır (Azaklı, 1999: 1).
5. Kentsel Yaşam Kalitesi ve Sosyal Demokrat İl Belediyeleri Stratejik Planlarının Kentsel Yaşam Kalitesi ve Kamu Hizmeti Ölçeğinde İncelenmesi Toplumculuk anlayışına dayalı kentsel yaşam kalitesini yükselten ve kentli haklarını kollayan stratejik planlar hazırlamak belediye yöneticileri için bir tercih sorunudur. Belediye yönetimlerinin elinde bunu gerçekleştirmeye yönelik kuramsal ve uygulamaya yönelik pek çok bilimsel akademik çalışma mevcuttur. Avrupa Kentsel Şartı ve kentli hakları bağlamında pek çok yerel yönetimin veya kent yöneticilerinin uygulamaya yönelik çalışmaları da mevcuttur. Bu bağlamda çalışmamız; sosyal demokrat il ve büyükşehir belediyelerinin stratejik planları, kentsel hizmet ve kentsel yaşam kalitesinin
Kentsel Yaşam Kalitesinin Belirleyicisi Olarak Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlar
297
ilklerinin stratejik planlarda yer alıp almaması ve bunların uygulamaya yönelik somut sonuçları üzerine bir inceleme üzerine olacaktır. Avrupa Kentsel Şartı, 18 Mart 1992 tarihinde Fransa’nın Strasbourg kentinde yapılan Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Konferansında kabul edilmiştir. Şart, birçok uluslararası metinden farklı olarak yerel yönetimlerin imzasına açılmıştır (Pektaş ve Akın, 2010: 27). Şart, 20 maddelik Avrupa Kentli Hakları Deklarasyonu (The European Declaration of Urban Rights) ve 13 maddelik ilkeden oluşmaktadır. Avrupa Kentli Hakları’nda yer alan ve Avrupa yerleşiminde yaşayan kentlilerin sahip olduğu haklar aşağıdaki gibidir (www.mo.org.tr, 11.04.2018): 1. Güvenlik: Olabildiğince suç, şiddet ve yasa dışı olaylardan arındırılmış güvenli bir kent, 2. Kirletilmemiş Sağlıklı Çevre: Hava, gürültü, su ve toprak kirliliği olmayan, doğası ve doğal kaynakları korunan bir çevre, 3. İstihdam: Yeterli istihdam olanaklarının yaratılarak, ekonomik kalkınmadan pay alabilme şansının ve kişisel ekonomik özgürlüklerin sağlanması, 4. Konut: Gizlilik ve dokunulmazlığının garanti edildiği, sağlıklı, satın alınabilir, yeterli konut stokunun sağlanması, 5. Dolaşım: Toplu ulaşım, özel arabalar, yayalar ve bisikletliler gibi tüm yol kullanıcıları arasında, birbirinin hareket kabiliyetini ve dolaşım özgürlüğünü kısıtlamayan uyumlu düzenin sağlanması, 6. Sağlık: Beden ve ruh sağlığının korunmasına yardımcı çevrenin ve koşulların sağlanması, 7. Spor ve Dinlence: Yaş, yetenek ve gelir durumu ne olursa olsun, her birey için spor ve boş vakitlerini değerlendirebileceği olanakların sağlanması, 8. Kültür: Değişik kültürel ve yaratıcı faaliyetlere erişim ve katılım, 9. Kültürlerarası Kaynaşma: Geçmişten günümüze farklı kültürel ve etnik yapıları barındıran toplulukların barış içinde yaşamalarının sağlanması, 10. Kaliteli Mimari ve Fiziksel Çevre: Tarihi yapı mirasının duyarlı biçimde restorasyonu ve nitelikli çağdaş mimarinin uygulanmasıyla uyumlu ve güzel fiziksel mekânların yaratılması, 11. İşlevlerin Uyumu: Yaşama, çalışma, seyahat işlevleri ve sosyal aktivitelerin olabildiğince birbiriyle ilintili olmasının sağlanması,
298
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
12. Katılım: Çoğulcu demokrasilerde; kurum ve kuruluşlar arasındaki dayanışmanın esas olduğu kent yönetimlerinin gereksiz bürokrasiden arındırılması; yardımlaşma ve bilgilendirme ilkelerinin sağlanması, 13. Ekonomik Kalkınma: Yerel yönetimlerin doğrudan veya dolaylı olarak ekonomik kalkınmaya katkı konusunda sorumluluk sahibi olması, 14. Sürdürülebilir Kalkınma: Yerel yönetimlerce ekonomik kalkınma ile çevre korunması ilkeleri arasında uzlaşmanın sağlanması, 15. Mal ve Hizmetler: Erişilebilir, kapsamlı, kaliteli mal ve hizmet sunumunun yerel yönetimler, özel sektör ya da her ikisinin ortaklığıyla sağlanması, 16. Doğal Zenginlikler ve Kaynaklar: Yerel doğal kaynak ve değerlerin; yerel yönetimlerce, akılcı, dikkatli, verimli ve adil biçimde yaşayanların yararı gözetilerek korunması ve yönetimi, 17. Kişisel Bütünlük: Bireyin sosyal, kültürel, ahlaki ve ruhsal gelişimine, kişisel refahına yönelik kentsel koşulların oluşturulması, 18. Belediyeler arası İşbirliği: Kişilerin yaşadığı kentin, kentler arası ya da uluslararası işlerine doğrudan katılma konusunda özgür olmaları ve özendirilmeleri, 19. Finansal Yapı ve Mekanizmalar: Bu deklarasyonda tanımlanan hakların sağlanması için gerekli mali kaynakları bulma konusunda yerel yönetimlerin yetkili kılınması, 20. Eşitlik: Yerel yönetimlerin; tüm bu hakları bütün bireylere cinsiyet, yaş, köken, inanç, sosyal, ekonomik ve politik ayrım gözetmeden, fiziksel veya zihinsel özürlerine bakılmadan; eşit olarak sunulmasını sağlamakta yükümlü olmasıdır. Bu çalışma, Avrupa Kentli Hakları Deklarasyonu’nda bulunan ve yukarıda belirtilen 20 ilkenin, sosyal demokrat belediyelerin stratejik planlarında yer alan amaç ve hedeflerinde ne ölçüde yer aldığının somutlaştırılması amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda, 14 sosyal demokrat il ve büyükşehir belediyesinin stratejik planları incelenmiş ve bu planlarda yer alan amaç ve hedeflerin Avrupa Kentli Hakları Deklarasyonu’nda yer alan ilkelerle ne ölçüde uyumlu olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın evrenini oluşturan belediyelerin planlarında, amaç ve hedeflerin birbiriyle uyumsuzluğu sıklıkla karşımıza çıkmıştır. Çalışmada kentli hakları deklarasyonunda yer alan; katılım, güvenlik, kirletilmemiş sağlıklı çevre ilkeleri ile vizyon ve misyonlar ışığında kentsel yaşam kalitesi ölçütlerine uyum konuları sorunsallaştırılmıştır. Katılım ve
Kentsel Yaşam Kalitesinin Belirleyicisi Olarak Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlar
299
eşitlik, güvenlik, kirletilmemiş sağlıklı çevreye ilişkin olarak çalışma kapsamında ele alınan belediyelerin amaç ve hedeflerine yer verilmiştir. Tablo 1: Katılım ve Eşitlik SN
1.
2.
3.
Belediyenin Adı
Aydın
Amaç
Katılımcı Yönetim anlayışıyla, misyonu gerçekleştirebilmek ve vizyona ulaşabilmek için kurumsal kapasiteyi geliştirerek etkinliğini artırmak
Hedefler Hizmetten yararlananlara hızlı ve kaliteli hizmet sunmak Büyükşehir yapılanmasını uygun yeni, beşeri, fiziki ve idari kaynaklar oluşturmak Personelin niteliğini ve niceliğini geliştirerek yönetim kapasitesini geliştirmek İç kontrol sistemini kurmak ve uygulamak
Burdur
Yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve toplumsal refahın arttırılmasına yönelik karar alma süreçlerine eşitlik tarafsızlık ve açıklık ilkeleri esas alınarak çalışanların, vatandaşların ve sivil toplum kuruluşlarının etkin katılımını sağlamak.
Kurumsal yapıyı güçlendirerek, vatandaş memnuniyetini maksimum düzeye taşımak.
Çanakkale
Kurumsal değişim ve gelişimi sağlamak
Katılımcı yönetimin araçları geliştirilerek, kentin geleceğini ilgilendiren önemli konularda kararların paydaşlarla birlikte alınması sağlamak
Yerel demokrasiyi geliştirmek
4.
Edirne
5.
Eskişehir
Ayrıca belirtilmemiştir.
6.
Giresun
Katılımcı ve hizmet odaklı yönetim
7.
Hatay
Eğitim, kültür, sanat ve spor alanında şehrimizi modern bir yapıya kavuşturmak
Kentliyi yönetime katmak Mahalle temsilcilerinin kararlara etkin katılımını sağlamak Kente ait tüm kararları kentliler ile tartışarak almak Muhtarlık kurumunu kentsel hizmetler bağlamında geliştirmek Katılımcı bütçe anlayışını yerleştirmek Ayrıca belirtilmemiştir. Her yıl Belediye çalışmalarının periyodik aralıklarla tanıtımı için yayınlar yapılması. Halkın yönetime katılımının ve yönetimin icraatlarının halka duyurulmasının sağlanması. Katılımcı, şeffaf ve hesap veren bir yönetim sistemine geçişe yönelik çalışmalar yapılması
300
8.
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
İzmir
Katılımcı ve şeffaf yönetim anlayışıyla modern ve kaliteli hizmet sunmak
Daha etkin bir kurumsal yapı için yönetim ve hizmet verimliliğinin artırılması Kent yönetiminde katılımcılığın artırılıp tanıtım ve halkla ilişkilerin sürekliliğinin sağlanması Halkla İlişkiler ve İletişim Vatandaş Katılımı Sivil Toplum Kuruluşları ve Paydaşlarla İlişkiler Personel Katılımı Kent Konseyi ve Bağlı Meclisler
9.
Kırklareli
Katılımcılık-paydaşlarla etkin iletişim
10.
Muğla
Ayrıca belirtilmemiştir.
Etkili katılımcılık ve şeffaflık mekanizmaları kurup, yönetimde dürüstlüğü sonuna kadar uygulamak
11.
Sinop
(YOK)
(YOK)
Tekirdağ
Paydaşlarla etkin bir iletişim içinde katılımcı ve uyumlu bir kent oluşturmak
Yalova
Hemşehri hukuku çerçevesinde toplum katılımının ve kentlilik bilincinin geliştirilmesi
12.
13.
14.
Zonguldak
Ayrıca belirtilmemiştir.
Yeni yaklaşım ve yöntemler geliştirerek kent kararlarına vatandaşların ve temsilcilerinin katılımını sağlamak Kent yönetimine ve temel kararlarına ilçe belediyelerinin aktif katılımını sağlamak Belediyemiz ile vatandaşlarımız, basınyayın ve diğer paydaşlar arasında etkin ve sürdürülebilir bir kurumsal iletişimin sürdürülmesi 2019 yılı sonuna kadar kültür faaliyetlerine ağırlık verilerek tüm organizasyonlar katılımcılık anlayışıyla gerçekleştirilecektir. 2019 yılı sonuna kadar yaşlı, kadın, çocuk, özürlüler, yoksul ve düşkünlere sunulan hizmetlerde kent genelinde dayanışma ve katılım arttırılacak, faaliyetlere gönüllü katılım sağlanacaktır. Meclis, encümen kararları ve komisyon raporlarının web sayfası ile vatandaşlara duyurulması sağlanacaktır.
Kaynak: Tabloda adı geçen belediyelerin, 2015-2019 yılı stratejik planlarından derlenmiştir.
Aydın Büyükşehir Belediyesi, 2015-2019 Stratejik Planında misyon olarak; “değişen dünya şartları ekseninde örnek belediyecilik anlayışıyla sürdürülebilir yaşam kalitesini yükselten hizmetleri sunmak” yer almaktadır (aydin.bel.tr/, 06.04.2018). Çanakkale Belediyesi’nin ise “Katılımcı Yerel Yönetimde Örnek Belediye” sloganına stratejik planında yer verdiği görülmüştür (http://www.canakkale.bel.tr, 06.04.2018). Giresun Belediyesi Stratejik Planında “Katılımcı ve Hizmet Odaklı Yönetim” isimli stratejik
Kentsel Yaşam Kalitesinin Belirleyicisi Olarak Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlar
301
amacına yönelik hedefler ararsında belediyenin ihtiyaçları doğrultusunda ihaleleri hazırlamak, demirbaş kayıtlarını tutmak gibi belediyenin yalnızca kurumsallaşma sürecinde yer alması gereken hedeflerin yer aldığı tespit edilmiştir (https://giresun.bel.tr, 09.04.2018). Giresun Belediyesi’nin stratejik planında belirlenen amaçlara uygun olarak oluşturulan hedeflerin müdürlük bazlı olarak planda yer bulduğu görülmüştür. Belirtilen hedeflerin katılım amacıyla ilişkisinin bulunmadığı düşünülmektedir. Muğla Belediyesi’nin Stratejik Planında, diğer planlardan farklı olarak stratejik amaç ve hedefler şeklinde bir sıralamanın bulunmadığı görülmüştür. Amaç ve hedeflerin ana hatlarıyla yer verildiği tespit edilmiştir (www.mugla.bel.tr, 09.04.2018). Katılım ile ilgili olarak; etkili katılımcılık ve şeffaflık mekanizmaları kurup, yönetimde dürüstlüğü sonuna kadar uygulamak, stratejik planın ana hedefleri ararsında yer almaktadır. Muğla Belediyesi’nin “varlık içinde, birlik içinde, özgür biçimde” yaşanacak özgür bir kent kurma hedefi, diğer sosyal demokrat belediyelerin stratejik planlarında bulunmayan bir hedef olması dolayısıyla farklılık taşımaktadır (www.mugla.bel.tr, 09.04.2018). Edirne Belediyesi’nin stratejik planında, iç paydaşlarıyla yapmış olduğu anketin sonuçlarına yer verilmiştir. Bu kapsamda; “Belediye, katılımcılık anlayışına sahiptir”, görüşüne % 53 oranında katılım olduğu sonucuna varıldığı görülmüştür. Planda, herhangi bir fikir beyan etmeyen % 17 oranında iç paydaşın olduğu da tespit edildiğinden, Edirne’de katılımcı bir yönetim anlayışının olduğu sonucuna ulaşılmıştır (www.edirne.bel.tr, 03.04.2018). Tablo 2: Güvenlik SN
Belediyenin Adı
Amaç
Hedefler Afetlere karşı toplumu bilinçlendirerek farkındalığı artırmak Afetlerle mücadele için araç, ekip ve ekipmanları arttırarak, kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği yaparak iletişim ağını güçlendirmek
1.
Aydın
Doğal afetlerin ve yangınların yol açacağı zararların önlenmesi için gerekli tedbirleri almak
2.
Burdur
Ayrıca belirtilmemiştir.
3.
Çanakkale
Kentin sosyal ve ekonomik gelişimine destek olmak
Halkımızın kent yaşamında, kendisini huzur ve güven içinde hissetmesini sağlayacak şekilde Zabıta Hizmetlerinin yürütülmesi
4.
Edirne
Ayrıca belirtilmemiştir.
Ayrıca belirtilmemiştir.
Düzenli depolama ile sürekli gaz kaçağı veren vahşi depolama alanına son verilmesi
302 5.
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Eskişehir
Ayrıca belirtilmemiştir.
Ayrıca belirtilmemiştir.
6.
Giresun
Ayrıca belirtilmemiştir.
Giresun Belediyesinin sorumluluk alanında, itfaiye olaylara karşı halkın can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla itfaiye hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve kent merkezinde yangın güvenlik standartlarının yükseltilmesini sağlamak.
7.
Hatay
Ayrıca belirtilmemiştir.
Ayrıca belirtilmemiştir.
Çocuklarımızı güven ve gönül rahatlığı içinde yetiştirebileceğimiz kent ortamının devamlılığını sağlamak
Yangın ve afetlere hazırlıklı, tam donanımlı itfaiye hizmetinin sunulması Toplum sağlığı ile esenliğine yönelik denetimlerin ve şehrin vitrinine yakışan düzenlemelerin yapılması
8.
İzmir
9.
Kırklareli
Ayrıca belirtilmemiştir.
Ayrıca belirtilmemiştir.
10.
Muğla
Ayrıca belirtilmemiştir.
Ayrıca belirtilmemiştir.
11.
Sinop
(YOK)
(YOK)
Deprem ve Diğer Afetlerden Kaynaklanabilecek Olan Can ve Mal Kayıplarını Afet Öncesi ve Sonrası Faaliyetlerle En Aza İndirmek
Gerekli planlama çalışmalarını yaparak büyükşehir belediyesine ait sınırlar içinde olası depremlerin yıkıcı etkilerini en aza indirmek Kentin düzensiz gelişmiş ve afet riski taşıyan bölgelerinde teknik ve sosyal alt yapısı tamamlanmış, planlı, yaşanabilir standartlarda, güvenli yaşam alanları oluşturmak
12.
Tekirdağ
Kentsel yaşamın huzurlu ve güvenli bir biçimde idamesine yönelik zabıtaî önlemlerin ve uygulamaların hayata geçirilmesi 13.
Yalova Yangın güvenliği ve doğal afetlerle mücadelede koruyucu ve önleyici tedbirlerin maksimum düzeye çıkarılması
14.
Zonguldak
Kentte meydana gelebilecek yangın ve diğer afetlere karşı gerekli önlemleri almak, toplumsal bilgi ve bilinç düzeyini arttırmak.
Belediye sınırları dâhilinde güvenlik hizmetlerinin kesintisiz sürdürülmesine yönelik yıllık hizmet alımı yapılması Ruhsatsız işyerlerinin ruhsatlandırılması ve tüketicinin korunmasına yönelik denetim uygulaması ve cezai yaptırımlar aksatılmadan sürdürülmesi İtfaiye Müdürlüğü’nün araç, gereç, kişisel koruyucu donanım ihtiyacı karşılanarak itfaî olaylara müdahale kapasitesi iş güvenliği kurallarına uygun olarak artırılacaktır. İtfaiye teşkilatının görev ve çalışma anlayışını uluslararası standartlara yükseltmek, personelin eğitim düzeyini arttırmak ve buna bağlı hizmet kalitesini yükseltmek Doğal afetlere karşı kentimizi hazır hale getirmek
Kaynak: Tabloda adı geçen belediyelerin, 2015-2019 yılı stratejik planlarından derlenmiştir.
Kentsel Yaşam Kalitesinin Belirleyicisi Olarak Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlar
303
Yalova Belediyesi’nin stratejik planında, “hemşerilerin kentsel yaşamın gereklerine ilişkin hak ve sorumluluklarını anlatan tanıtıcı ve bilgilendirici broşürler hazırlanması ve eğitimler verilmesi” ifadesinin güvenliğe yönelik amaçların içerisinde bir hedef olarak yer aldığı görülmüştür (www.sp.gov.tr). İncelenen stratejik planlarda; güvenlik başlığıyla ilgili hedeflerin itfaiye hizmetleri ve afetle mücadele ana ekseninde temellendiği anlaşılmıştır. Tablo 3: Kirletilmemiş Sağlıklı Çevre SN
1.
2.
3.
4.
Belediyenin Adı
Amaç
Hedefler
Aydın
Yaşanabilir, sürdürülebilir alanlar ve sağlıklı çevre oluşturmak
Yenilebilir enerji kaynaklarının sürdürülebilir hale getirip bu alanda yeni kaynaklar sağlayacak projeler hazırlamak ve hayata geçirmek Karada ve denizde geri dönüşüm ile atık yönetimi alanlarında çalışmalar yaparak çevre kirliliğini önlemek Katı atık bertaraf tesisleri kurmak
Burdur
Çevreye Duyarlı Etkin Atık Yönetimi ve Yenilenebilir Enerjilerden Yararlanma, İçme suyu konusunda, sağlıklı ve en ekonomik şekilde şehrin su ihtiyacının karşılanması. Altyapı kaynaklı sorunların köklü çözümlerle bertaraf edilmesi.
Yeni düzenli ve modern bir katı atık depolama ve bertaraf alanı oluşturularak yasalarımıza ve AB mevzuatlarına uygun atık yönetim sistemi kurulmasını sağlamak. İçme suyu sorununu çözmek. Kentin alt yapı sistemlerini kentsel gelişmeye paralel olarak revize etmek.
Kentin sahip olduğu değer ve Kaynakları etkin bir şekilde kullanarak yaşanabilir sağlıklı kentleşmeyi sağlamak
Yaşam Kalitesini arttırmak üzere kentsel ortak kullanım alanlarının tasarım yapım, bakım ve onarımlarını sağlamak. Kent genelinde var olan açık ve yeşil alanların kullanım çeşitliliği, güvenlik ve hizmet kalitesini arttırmak Atık suların doğaya ve çevreye olumsuz etkileri, alınacak tedbirlerle azaltmak
Çanakkale
Edirne
Sağlıklı çevreye sahip bir kent oluşturmak Sağlıklı çevre için halkı bilinçlendirmek Kenti hava, su, gürültü kirliliği ve diğer çevresel faaliyetler açısından yaşanılabilir hale getirmek
Atıkları çevreci yöntemlerle ve ekonomik fayda sağlayacak şekilde toplamak Atık yönetimine uygun düzenlemeler yapmak Yeşil Alanlarıyla Öne Çıkan Bir Kent Yapmak İlköğretim kurumlarına ilk yardım eğitimleri vermek Elektronik atıklar, atık yağlar ve bunun gibi benzeri konularda hemşerilerimize eğitimler vermek Sağlıklı içme suyu sağlamak
304
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Arıtma tesisinin kurulması ve Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde belirlenen deşarj standartlarını sağlamak Kanalizasyon ve yağmur suyu şebekesinin bakım onarım ve yeniden yapımını gerçekleştirmek Şehrimizin hava kirliliğini minimum seviyeye indirmek Kent içinde gürültü kirliliğini önlemek Zararlı hayvan ve böceklerden kaynaklanan tehditleri ortadan kaldırmak
5.
6.
7.
Eskişehir’ in kentsel estetiğinin kalitesini arttıran canlı bir çevre ile planlı ve sağlıklı bir şehre sahip olmayı sürdürecek.
Eskişehir’in yeşil kalması sürdürülecek ve yeşil alanlar kazandırılacak. Mevcut yeşil alanların fonksiyonları çeşitlendirilecek. Kentsel estetikle bütünleşik ve kentsel dönüşümü hayata geçiren, şehir planlama ilkelerine uygun faaliyetleri sürdürülecek. Çevre ve sağlık uygulamalarında örnek belediye olma sürdürülecek.
Giresun
Çevre ve sağlık (Çevre, Sağlık, Çevre Sağlığı, Temizlik – Stratejik Alan)
İl merkezi sınırlarında bulunan park, bahçe, cadde, refüj ve sokaklardaki ağaç ve ağaççıklarda oluşabilecek zararlı etmenlere karşı kimyasal mücadele yapmak. İl merkezi sınırlarındaki sokak, cadde ve parklarımızda yer alan ağaçların budama ve kesim işlemlerinin yapılması. Çevre ve insan sağlığına zararlı olmayan geri dönüşümü kolay malzemelerle üretilmiş çağdaş kent mobilyaları kullanarak alanların niteliğini arttırmak. Belediye ve mücavir alan içinde planlı ve yaşanabilir şehirleşmeyi sağlamak Peyzaj düzenlemelerinin etkisini güçlendirmek ve düzenlemelerimizi renklendirmek amacıyla yazlık ve kışlık olmak üzere mevsimlik çiçek temin etmek ve dikmek. Kente kaliteli ve sürekli içme suyunun sağlanması
Hatay
Kentsel yaşam kalitesini yükseltmek Çevre koruma ve kontrol çalışmalarını etkin hale getirmek
Yaylalarda Rekreasyon Alanları ve Doğa Parkurları oluşturulması ile Ekoturizm faaliyetlerinin hayata geçirilmesi Kişi başına düşen yeşil alanların arttırılması
Eskişehir
Kentsel Yaşam Kalitesinin Belirleyicisi Olarak Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlar
305
Katı Atık Yönetim Planı Yapılması Gürültü kirliliği kontrolü haritalarının yapılması Hava kirliliğinin önlenmesi için çalışmalar yapılması Nehir ve Derelerin denize taşıdığı atıklar ile sahil şeritlerinin kirlenmesinin önlenmesi
8.
9.
İzmir
Kırklareli
Doğayla Bütünleşik Sistemleri Hayata Geçirerek Yaşam Kalitesini Geliştiren Sürdürülebilir Bir Kent Yaratmak
Çevre sağlığını koruyarak daha temiz bir kent yaratılması Entegre atık yönetim sisteminin geliştirilmesi Daha yaşanabilir bir ekosistem yaratmak için doğa bilinci ve sevgisinin oluşturulması Yeşil alanların sürdürülebilir kılınması ve yeni yeşil alanlar oluşturulması Doğayla bütünleşik sistemlerin oluşturulması ve yenilebilir enerji kaynakları kullanımının artırılması
Gelişim odaklı sürdürülebilir kent yönetimi
Alt Yapı Hizmetleri Üst Yapı ve Modern Tesisler Toplu Taşıma Kent İçi Trafik ve Ulaşım Yeşil Alanların Arttırılması Çevre ve Halk Sağlığı Temizlik ve Geri Dönüşüm Evsel nitelikli katı atıkların en az % 60’ını düzenli depolama yöntemiyle bertaraf etmek, Plan dönemi içerisinde en az 2 adet kompost ve/veya ön işlem tesisi kurmak, Tüm ilçelerimizde hafriyat sahalarını belirlemek Plan dönemi içerisinde çevrenin korunması konusunda uluslararası elverişli finansal kaynakları kullanmak, Plan dönemi içerisinde yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili olarak en az 1 proje üretmek, Devir alınan 1.sınıf GSM ve akaryakıt tesisleri ruhsatlarının % 100’ünü arşivlemek.
10.
Muğla
İnsan sağlığını ve çevreyi olumsuz yönde etkileyecek unsurları ortadan kaldırmak ve yaşanabilir bir kent oluşturmak Mezarlıkların Dokusunu Korumak, Geliştirmek Ve Modern Anlayışta Hizmet Vermek Halkın sağlıklı vakit geçirebileceği temiz ve düzenli alanlar oluşturmak
11.
Sinop
(YOK)
(YOK)
Tekirdağ
Tekirdağ’ın daha yaşanabilir bir kent olması için kentsel ve kırsal yerleşim alanlarının altyapısını güçlendirmek.
Tekirdağ ili bütününde yerleşim yerlerini olumsuz etkileyecek derelerin ıslahını sağlamak Tekirdağ halkına daha yaşanabilir bir çevre için yeşil alan ve sosyal donatılar kazandırmak
12.
306
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Su, kanalizasyon, yağmur suyu gibi alt yapı tesislerinin tamir, bakım ve onarımı ile ihtiyaç doğrultusunda yeni tesis yapılması 13.
14.
Yalova
Zonguldak
Temiz, sağlıklı ve güvenli bir kentsel yaşamın korunması ve geliştirilmesi
Yağmur suyu, kanalizasyon ve atık su arıtma alt yapısının çağdaş standartlara uygun hale getirilmesi Mevcut içme suyu ve kullanma suyu şebekelerinin iyileştirilerek tüm yerleşimlerde gerekli kalite ve standartlara uygun olarak şebekeye verilmesi Kentsel mekan düzenlemelerinin gerçekleştirilmesi ve halkın yararlanacağı cazibe merkezlerinin oluşturulması
Belediyemiz hizmet alanlarındaki, mevcut altyapı (su-kanalizasyonyağmursuyu) hatları fiziki olarak iyileştirilecektir. Mevcut altyapı tesislerinin (şebeke hatları, içme suyu depo ve terfi merkezleri) bakım ve onarımı ile yeni teknolojiler kullanılarak rehabilitasyonu sağlanacaktır. ihtiyaç duyulan malzemeler temin edilecektir. Yalova Belediyesi Atık Envanteri ve Yönetim Planı güncellenecektir. Belediyemiz sınırları içerisinde evsel katı atıkların belirli bir program dâhilinde toplanması sağlanacaktır. Her yıl mevcut yağmur suyu şebekesinin ve menfezlerin deforme olmuş kısımlarının yenilenmesi Atık su arıtma tesisine pis su pompaları vasıtasıyla atık suların toplanarak arıtılması ve kombine araç tedariki sağlanması Atıkların insan ve çevre sağlığına etkilerinin en aza indirilmesi için etkin atık yönetimine önem verilecek, atıkların kaynağında ayrılması için şehrin belirli yerlerine geri dönüşüm üniteleri yerleştirilecektir Sürdürülebilir çevre anlayışı çerçevesinde halkın bilgilendirilmesini sağlamak
Kaynak: Tabloda adı geçen belediyelerin 2014-2019 yılı stratejik planlarından derlenmiştir.
Çalışma kapsamında ele alınan belediyelerin çevre ile ilgili amaç ve hedeflere yoğun bir biçimde yer verdikleri anlaşılmıştır.
Sonuç Stratejik planların, katılımcı bir yaklaşımla oluşturularak hesap verme sorumluluğuna temel oluşturması hedeflenmektedir. Bu yönüyle stratejik planlar, kurumun 5 yıllık yol haritası olma özelliğini taşımaktadırlar. 2000’li yıllardan bu yana kamu kurumlarına stratejik plan yapma zorunluluğu getirilmesiyle birlikte, yerel kamu hizmeti sunan belediyelerin de stratejik plan yapma serüveni başlamıştır. İlk stratejik plan hazırlama süreci belediyeler için oldukça sancılı geçmiştir. Çünkü daha önce her hangi bir plan deneyimi
Kentsel Yaşam Kalitesinin Belirleyicisi Olarak Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlar
307
olmayan belediyelerin birden bire ve hazırlıksız olarak planlarını yapmaları oldukça güçtür. Bu kurumlar, plan yapma tecrübeleri ve personeli bulunmamasından dolayı bu işi genellikle birkaç farklı yolla çözmeye çalışmışlardır. Kimi belediyeler stratejik plan hazırlama işini özel sektörden hizmet alımı şeklinde gerçekleştirmiştir. Fakat özel sektör vasıtasıyla hazırlanan planlar, özel sektörün kurumu tanımamasından kaynaklanan sorunlar nedeniyle çok rasyonel olmamıştır. Kaldı ki plan işini üstlenen pek çok şirketin plan yapma tecrübesinin olduğunu ileri sürmek zordur. İkincisi, bazı belediyeler üniversitelerin ilgili birimlerinden destek alarak planlarını hazırlamışlardır. Üçüncüsü olarak ise bakanlığın hazırlamış olduğu yönergeye göre belediyeler kendi personeli vasıtasıyla plan yapmışlardır. Hangi yöntemle yapılırsa yapılsın ilk planlar, hem personelin, hem de belediye başkanlarının konuya yabancı olmasından dolayı bekleneni verememiştir. Ayrıca, kurumun plana inanması ve onu sahiplenmemesi; planları sadece hazırlanması yasal olarak zorunlu prosedürler olarak görmelerine neden olmuştur. Oysa belediyelerin, bu temel izlencede yer vereceği faaliyetler, kentin ve kentlinin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Yerel düzeyde tartışılan kentsel kamusal hizmetlerin çeşidindeki artış, belediyeleri yeni ve farklı görevlerle karşı karşıya bırakmıştır. Sanayileşme, teknolojik gelişmeler ve yerel yönetimlerin işlevlerinin ve faaliyet alanlarının genişlemesine zemin hazırlamıştır. Bu durum, yerel hizmet sunumunda artışı ve çeşitlenmeyi de beraberinde getirmiştir. Belediyelerin artan görev ve hizmet sayısı, onları kentsel yaşam kalitesinin gerçekleşmesine yönelik sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. Kentsel yaşam kalitesi ölçütlerine yer verilen Avrupa Kentsel Şartı’ndaki ilkelerinin belediyelerin stratejik planlarında ne ölçüde yer bulduğuna ilişkin değerlendirmenin gerçekleştirilmesi adına yapılan bu çalışmada; Şartta yer alan katılım ve eşitlik, güvenlik, kirletilmemiş sağlıklı çevre başlıkları, sosyal demokrat belediyelerin 2015-2019 yılı stratejik planlarındaki amaç ve hedeflerinde yer bulup bulmadığı sorgulanmıştır. Bu kapsamda stratejik planlarda yer bulan amaç ve hedeflerin başlıklarla ilişkisi ele alınmıştır. Araştırma alanı içerisinde yer alan Sinop Belediyesi’nin stratejik planı bulunmamaktadır. Bu sebeple ilgili belediyenin planı incelenememiştir. Katılım ve eşitlik başlığında, Aydın Büyükşehir Belediyesi, Burdur Belediyesi, Çanakkale Belediyesi, Yalova Belediyesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesinin stratejik planlarında katılım kavramını kurumsal kapasiteyi geliştirmeye yönelik olarak değerlendirdiği anlaşılmıştır. Edirne Belediyesi’nin ve Kırklareli Belediyesi’nin planlarında ise katılıma, yerel demokrasiyi geliştiren uygulama olarak yer almıştır. Giresun Belediyesi’nin ise katılımı, halka ilişkin faaliyet olarak değerlendirmiştir. Eşitlik bağlamında, stratejik
308
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
planlarda belirgin farklılıklar gözlemlenmemiştir. Bu meyanda, dezavantajlı kesimlerin temsiline yönelik amaç ve hedefler belirtilmiştir. Güvenlik kavramının, Edirne Belediyesi, Burdur Belediyesi, Kırklareli Belediyesi, Muğla Belediyesi ve Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin amaç ve hedeflerinde ayrıca yer bulmadığı görülmüştür. Temel olarak; doğal afetlerle mücadele ve zabıta hizmetlerine yönelik amaç ve hedefler bu başlık altında yer bulmuştur. Kirletilmemiş sağlıklı çevreyle ilgili olarak; Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin, kent estetiğini sağlamaya yönelik bir amaca yer verdiği görülmüştür. Bu kapsamda kent estetiğiyle bütünleşik kentsel dönüşüm uygulamalarının gerçekleştirilmesini hedeflediği belirtilmiştir. Çanakkale Belediyesi ise; bu başlık altında kent kaynaklarının etkin bir biçimde kullanılması amacına yer vermiştir. Hatay Büyükşehir Belediyesi, ekoturizm faaliyetlerinin hayata geçirilmesine bu başlık içerisinde yer vermiştir. İncelenen belediyelerin stratejik planlarında genel olarak; çevre sağlığının korunması, katı atıkların depolanması, yenilenebilir kaynakların arttırılmasına yönelik amaç ve hedefler en çok yer alan konular olmuştur.
Kaynakça Alptürker, Hakan (2010), Belediye Hizmetlerinde Vatandaş Memnuniyeti: Silifke Örneği, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü - Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Azaklı, Sedat (2012), “Belediyelerde Stratejik Planlama Sürecinde Paydaş Analizinin Önemi”, http//: www.e akademi.org/makaleler/sazakli-1.htm (02.06.2012). Berk, Ahmet (2003), “Yerel Hizmet Sunumu ve Belediye İktisadi Teşebbüsleri”, Sayıştay Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 49, s. 47-63. Duman, Teoman ve Fatih Yüksel (2008), “Belediyelerde Vatandaş Memnuniyetinin Ölçümü: Mersin Büyükşehir Belediyesi Örneği”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt: 17, Sayı: 1, s. 43-57. Ekiz, Cengiz ve Ali Somel (2005), “Türkiye’de Planlama ve Planlama Anlayışının Değişmesi”, Tartışma Metinleri, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, No: 81. Emür, Semih Halil ve Dilşen Onsekiz (2007), “Kentsel Yaşam Kalitesi Bileşenleri Arasında Açık ve Yeşil Alanların Önemi-Kayseri Kocasinan İlçesi Park Alanlarının Analizi”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 22, Sayı: 1, s. 367-396. Erbaşı, Ali (2010), “Stratejik Planlama Sürecinde Belediyelerde Uygulanmasına Yönelik Modelsel Bir Yaklaşım”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 22, s. 1-14. Ertan, Birol (1997), “Yaşayan Kent”, Ve Kirlendi Dünya...., G. Demirer vd. (Der.), Ankara, Öteki Yayınevi. Geray, Cevat (1998), “Kentsel Yasam Kalitesi ve Belediyeler”, Türk İdare Dergisi, Cilt: 70, Sayı: 421, s. 326-341.
Kentsel Yaşam Kalitesinin Belirleyicisi Olarak Belediye Hizmetleri ve Stratejik Planlar
309
Görmez, Kemal (2017), “Yerel Yönetimlerin Geleceği”, Belediyelerin Geleceği ve Yeni Yaklaşımlar, Cilt:1, Mahmut Güler ve A. Menaf Turan (Ed.), İstanbul, Marmara Belediyeler Birliği Yayınları. Güler, Mahmut (2015), “Sanayileşme Göç ve Demografi Bağlamında Dünya Kenti Kavramı” 17. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi, 20-24 Ekim 2015, Edirne. Güler,
Mahmut (2009), “Toplumcu Belediyeciliğin Doğuş Koşulları Üzerine”, Toplumcu Belediyecilik/Yerel Yönetimlerde Sosyal Demokrasi Teorik Yaklaşımlar Türkiye Uygulamaları, İhsan Kamalak ve Hüseyin Gül (Der.), İstanbul, Kalkedeon Yayınları, s. 125158.
Güler, Mahmut ve Menaf Turan, “Türkiye’de Sürdürülebilir Kentsel Gelişme Stratejileri: KENTGES Eylem Planı (2010-2023 Örneği)”, International on Conference Eurasion Economics, 17-18 September 2013, St. Petersburg, Russia, s. 255-261. Günal, Aydın (1988), “Kamu Hizmeti Kavramı”, İdare Hukuku ve İlimleri Dergisi, Cilt: 9, Sayı:1-3, s. 147-159. Gürel Üçer ve Zeynep Aslı (2009), Kentsel Yaşam Kalitesinin Belediye Hizmetleri Kapsamında Belirlenmesine ve Geliştirilmesine Yönelik Bir Yaklaşım: Orta Ölçekli Kent Örnekleri, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü - Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Yayımlanmış Doktora Tezi, Ankara. Kamu
Yönetimi İlkeleri, http://www.sigmaweb.org/publications/Principles-Public-AdministrationOverview-Turkish.pdf, s. 66-67.
Karasu, Mithat Arman, M. Lamih Çelik ve Cüneyt Altıparmak (2018), 100 Soruda Kent Konseyi, Ankara, Seçkin Yayınları. Keleş, Ruşen (2009), Yerinden Yönetim ve Siyaset, 6. Baskı, İstanbul, Cem Yayınevi. Keleş, Ruşen, (2012), Kentleşme Politikası, 11. Baskı, Ankara, İmge Yayınları. Oktay, Tarkan (2008), “Belediyelerin Tarihsel Gelişimi”, Türkiye’de Yerel Yönetimler, Recep Bozlağan ve Yüksel Demirkaya (Ed.), İstanbul, Nobel Yayın Dağıtım. Ökmen, Mustafa ve Cüneyt Tuncer (2015), “Türkiye’de Belediyelerin Jeotermal Isıtma Hizmeti Uygulamaları: Salihli Örneği”, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/55528, s. 345-366. Ökmen, Mustafa ve Çağatay Uluç (2014), “Kamu Hizmeti-Yerel Hizmet İlişkisi ve Açılımları Üzerine Notlar”, Yerel Politikalar, Sayı: 6, s. 77-104. Öner, Şerif (2006), Yeni Mevzuat Çerçevesinde Türkiye’de Belediye Yönetimi, İstanbul, Nobel Yayın Dağıtım. Örselli, Erhan, Erdal Bayrakçı ve Esra Banu Sipahi (2018), “Yerel Hizmetlerde Vatandaş Memnuniyeti: Konya İli Örneği”, Kentsel Politikalar, Ayşegül Mengi ve Deniz İşçioğlu (Ed.), Ankara, Palme Yayıncılık. Soygüzel, Hasan (2017), “Belediyelerde Sivil Toplum Katılımı ve Kent Konseyleri”, İller ve Belediyeler Dergisi, Sayı: 835-836, s. 34-36. Şener, Fisun ve Bahar Baştimur (1996), “Trakya Bölgesindeki İllerin Göç Yapısı ve Günümüzdeki Nüfusu”, Trakya’da Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu, MMO Yayın No: 183, s. 20-57. Turan, Menaf, Seyhan B. Güler ve Mahmut Güler (2013), “Belediye Yönetimine Katılım Bakımından Stratejik Planların Değerlendirilmesi” Süleyman Demirel İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 18, Sayı: 2, s. 241-267. Türk Dil Kurumu, http://www.tdk.gov.tr (01.03.2018). Türkiye
Belediyeler Birliği, http://www.tbb.gov.tr/belediyelerimiz/istatistikler/genel-istatistikler/ (29.03.2018). www.mo.org.tr/UIKDocs/urbancharter1.pdf (11.04.2018).
310
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Yavuzçehre, Pınar (2005), Belediyelerin Kentsel Yaşam Kalitesine Etkileri Denizli Karşıyaka Mahallesi Örneği, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü - Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Zeren, Halim Emre ve Alper Özmen (2010), “Halkın Belediye Faaliyetlerine Katılma Duyarlılığı ve Hizmet”, http://aydin.bel.tr/Content/files/2015-2019_stratej%C4%B1k_plan.pdf (06.04.2018).
Web Kaynakları http://www.canakkale.bel.tr/assets/content/2015-2019-stratejik-planson-13c73.pdf (06.04.2018). http://www.edirne.bel.tr/images/Mevzuat%20ve%20Raporlar/2015%20%202019%20Stratejik%20Pl an.pdf (09.04.2018). http://www.sp.gov.tr/tr/stratejik-plan/s/1071/Izmir+Buyuksehir+Belediyesi+2015-2019 (09.04.2018). http://www.sp.gov.tr/tr/stratejik-plan/s/1078/Kirklareli+Belediyesi+2015-2019 (09.04.2018). http://www.sp.gov.tr/tr/stratejik-plan/s/1253/Eskisehir+Buyuksehir+Belediyesi+2015-2019 (09.04.2018). http://www.sp.gov.tr/tr/stratejik-plan/s/984/Yalova+Belediyesi+2015-2019 (09.04.2018). http://www.sp.gov.tr/upload/xSPStratejikPlan/files/n3MZs+Hatay_BSB.pdf (09.04.2018). http://www.sp.gov.tr/upload/xSPStratejikPlan/files/T6IAi+Burdur_20152019_STRATEJIK_PLANI_S ON.pdf (09.04.2018). http://www.tekirdag.bel.tr/content/file/statejik_plan/stratejik_plan.pdf (09.04.2018). http://zonguldak.bel.tr/stratejik-plan/ (09.04.2018). https://giresun.bel.tr/wp-content/uploads/2015/12/2015-2019-stratejik-plan.pdf (09.04.2018). https://www.mugla.bel.tr/uploads/sayfatr/2015_2019_stratejik_plan.pdf (09.04.2018).
6360 SAYILI YASA NEDENİYLE MAHALLE OLAN KÖYLERİN YEREL HİZMETLERDEN YARARLANMASI: ERZURUM TORTUM MAHALLELERİ ÖRNEĞİ Hayriye ŞENGÜN*
Giriş Tarihin ilk çağlarından bu yana toplumlar yaşadıkları mekânlarda daha iyi hizmet üretimi amacıyla yeni yeni örgütlülükler oluşturmuşlardır. Bu hizmetlerin çeşitli coğrafi alanlara taşınmasının, yerel hizmet anlayışının gelişmesinde etkili olduğu kabul edilmektedir. Yerel hizmeti halka en yakın olarak yerine getiren birimler yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimlerin kentlerde, kasabalarda ve köylerde örgütlenmesi farklı olmaktadır. Osmanlı döneminde olduğu gibi Cumhuriyet kurulduktan sonra da Türkiye’de hizmetlerin dağılımında çeşitli kademelendirmeler yapılmıştır. Bu yasal düzenlemelerden ilki 442 sayılı Köy Kanunu’dur. 1930 yılında kentsel hizmetleri yürütmek üzere çıkarılan Belediye Kanunu (1580 sayılı), hizmetlerin neler olduğu, nasıl yerine getirileceğini düzenlemiştir. En küçük yerel yönetim birimi olan köy, aynı zamanda yerel temsilin ve Köy Derneği örneğinde olduğu gibi doğrudan demokrasinin pratiğinin yapıldığı mekan parçalarıdır. Yerel hizmetlerin halka sunulmasında çabukluk ve kolaylık sağlayan yerel yönetimlerin, halka en yakın kamu örgütlenmesi olarak önemi büyüktür. Günümüzde giderek büyüyen kentler, kentsel hizmetlerin sunulmasında yeni örgütlenme biçimleri geliştirilmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır. Yerel yönetim birimi olarak belediye örgütlenmesinde, hizmetlerin nasıl sunulacağına ilişkin yapılan düzenlemelerde iki farklı yaklaşım yürürlüktedir. Bunlar; il ve ilçe belediyeleri ile il sınırları ile bütünleşen büyükşehir belediyesi örgütlenmesidir.
*
Doç. Dr., Bayburt Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, hsengun@bayburt.edu.tr
312
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Yerel yönetimlerde 1984’te 3030 sayılı Yasa’yla başlayan, 2004’te 5216 sayılı Yasa’yla devam eden yeni bir örgütlenme biçimi alma yaklaşımı, 6360 sayılı Yasa ile birlikte farklı bir boyut kazanarak, yerel yönetimlerde köklü bir değişimin kaynağı olmuştur. Bu yasayla büyükşehir belediyesi kurulan illerdeki il özel yönetimleri, il, ilçe, belde belediyeleri ve köyler tüzel kişiliklerinden yoksun kalmıştır. Söz konusu yasal düzenlemeyle, kır- kent ayrımı karmaşası yaşanması olasılığı ortaya çıktığı gibi, tarihsel kökenlerinde evrimleşerek gelen mahalle yapısının ise tartışmalı bir içeriğe kavuşmuş olması kaçınılmazdır. Bu çalışmada, yerel yönetim birimi olarak köylerin, mahallelere dönüşmesi ve büyük şehir belediyesinin bütün ilin hizmet sunum alanları haline gelmesi sonucu yerel hizmetlerden yararlanmada olumlu/olumsuz gelişmeler ve yaşanılan sorunlar, Erzurum Büyükşehir Belediyesi kapsamındaki Tortum ilçesinin mahalle (eski köy muhtarları) muhtarlar ile derinlemesine görüşmeler yapılarak, irdelenmektedir. Yerel yönetimler, hizmetin halka en yakın yerde hizmetin sunulduğu yönetim birimleri olarak halkın beklentilerine katılımcı, demokratik ve etkin hizmet sunumuyla yanıt vermeleri beklenen örgütlülüklerdir. Yerel hizmetlerin verileceği alanların yeniden belirlendiği 6360 sayılı Yasa, köklü bir yerel yönetim birimi olan köylerin mahalleye dönüşmesini düzenlemiş, tüzel kişiliklerini kaybeden köyler bir anda idari olarak kentsel alan olarak kabul edilmiştir. Her büyükşehir belediyesinin hizmet sunumunda aynı olanaklara sahip olmadığı gibi, büyükşehir belediyelerinin kentsel yerel hizmetleri sunma yükümlülüğü altına girdiği bu yeni yerel birimler, coğrafi olarak her yerde aynı niteliklere sahip değildir. Bu çalışma, yerel hizmet sunumunda 6360 sayılı Yasa ile sınırları il sınırlarıyla örtüşen büyükşehir belediyesi çalışmalarının Erzurum’un Tortum ilçesinin Erzurum Büyükşehir Belediyesi hizmet alanına giren mahallelerinde, yerel hizmetleri sunmadaki başarımının değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. 2012 yılından önce köy statüsünde olan mahallelerdeki, bu değişimle beraber gerçekleşen hizmetlerden yararlanma durumları incelenmektedir. Böylece büyükşehir belediyesi hizmet alanını il belediyesinin hizmet alanıyla örtüştüren yasanın uygulanmasındaki yaşanan sorunları, Erzurum Tortum ilçesinin mahalleleri üzerinden tartışılmaktadır. Çalışmada, kavramsal bölümler literatür taraması yöntemiyle oluşturulmuştur ve nitel bir araştırmaya dayanmaktadır. 6360 sayılı Yasa’nın uygulamasının irdelendiği, Erzurum’un Tortum ilçesi sınırları içindeki mahalle muhtarları arasından rasgele seçilen 10 mahalle (Köy) muhtarı ile yapılan derinlemesine görüşmede, sorulara verilen yanıtların ses kayıtlarının çözümlemesi ile elde edilen veriler değerlendirilmektedir. Çalışma, ulaşılabilirlik sağlanan Erzurum’un Tortum ilçesi mahalle muhtarları ile sınırlı
6360 Sayılı Yasa Nedeniyle Mahalle Olan Köylerin Yerel Hizmetlerden Yararlanması
313
tutulmuştur. Veriler, Erzurum Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisindeki Tortum ilçesinin mahalle muhtarları ile yapılan, derinlemesine görüşmeler sonucu elde edilmiştir.
1. Türkiye’de Büyükşehir Yönetimine Doğru Yerel yönetimler, toplumların tarihsel gelişmelerine koşut olarak, belli gereksinimleri karşılamak ve belli hedeflere ulaşmak için ortaya çıkmış yönetim örgütlülükleri olarak kabul edilmektedir (Keleş, 2016: 29). Yerel yönetimler tarihsel olarak, yerel toplumun belirli ihtiyaçlarını karşılamak, bazı hizmetleri yürütmek üzere, devletin bir parçası olarak, devletle beraber ortaya çıkmıştır (Parlak ve Ökmen, 2016: 7). Kentlerde nüfusun giderek yoğunlaşması, küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan gelişmeler, modernleşme çabaları, yerel düzeyde hedeflerin ve gereksinimlerin farklılaşmasına, çeşitlenmesine yol açmıştır. Demokrasi, insan hakları ve iletişimdeki hızlı gelişmeler, yerel halkın yerel hizmetlere ulaşma konusunda daha fazla talepte bulunmasına olanak sağlamaktadır. Diğer yandan, kentlerde giderek yoğunlaşan nüfus, yeni yönetim mekanizmalarının düzenlenmesine gerekçe oluşturmaktadır. Yerel hizmetlerin sunumunda, hizmet sunan yönetim birimlerinin örgütlenmesinde etkenlik ve verimlilik tartışmaları son yılların önemli gündem maddelerini oluşturmaktadır. Cumhuriyet döneminde başlayan ve kentlerde giderek artan nüfusun mekânsal dağılımı, yönetimin daha etkin planlama ve yönetme çabalarının 20. yüzyılın son çeyreğinde hız kazanmasına önemli etkendir. 1980 yılında askeri yönetimin iktidarı ele geçirmesiyle öncesinde ve sonrasında da ANAP hükümeti tarafından yapılan düzenlemelerle, iki kademeli bir büyük şehir modeli kurulmuş, süreç içerisinde yaşanan gelişmelere koşut olarak da bu model değişikliğe uğramıştır (Gül vd., 2014: 174). Anayasa’nın 127. maddesinde, idarenin kuruluş ve görevlerinin merkezden ve yerinden yönetim temeline dayandığına ilişkin düzenlemeyle, yerel yönetimler, köy, il özel yönetimi ve belediye olarak üç farklı yönetim ve hizmet anlayış biriminin olduğu kabul edilmiştir. Yerel kamu hizmetlerinin sunumunda köyler, belediyeler ve il özel yönetimleri temel aktör konumundadırlar. 2000’li yıllarda kamu yönetim yapısında yapılması öngörülen düzenlemelerin büyük bir kısmı yerel yönetim yasaları üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bugün 30 ilde uygulanmakta olan büyükşehir belediye yönetimi, il sınırları ile bütünleşmiş ve bütün ilin yeni bir yerel yönetim dizgesi
314
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
içine alınması sağlanmıştır. Bu illerin dışında kalan 51 ile üç kademeli yerel yönetim birimleri işlevlerini sürdürmektedir. 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (06.12.2012/28489)’un yürürlüğe girmesi ile yeni bir yerel yönetimi anlayışı da uygulamaya girmiştir. Bu anlayış, literatüre yeni bir yönetim kavramını kazandırmıştır. Bu yeni yönetim biçimi kimi yazarlar tarafından “bütünşehir” olarak adlandırılmaktadır (Çolak vd., 2017: 1; Apan, 2016: 1). 6360 sayılı Yasa’nın gerekçesinde; yeni yönetim yapısının gerekliliği, geniş ölçekli planlamaya olanak oluşturması, imar bütünlüğünün sağlanması, büyük şehir örgütlenmesinin sahip olduğu teknolojiden ve nitelikli personelden yararlanılmasına olanak vermesinin amaçlandığı belirtilmektedir. Ayrıca, kaynak kullanımında etkinliğin ve verimliliğin sağlanması istenen ve hedeflenen olumlu gelişmeler olarak sıralanmaktadır. Yasanın uygulamaya aktarılmasıyla, yeniden yapılanma süreci ile yerel yönetimlerin, görev, yetki ve hizmet alanları değişmekte, bu hizmeti sunan kuruluşların yapısı da yeniden belirlenmektedir (Susta ve Gülçubuk, 2016). 6360 sayılı Yasa ile 30 büyükşehir belediyesinin sınırları içinde kalan alanların % 65’inin tarım, orman, çayır ve mera alanları olduğu ve kırsal nüfusun yoğun olduğu göz önüne alındığında, yapılan değişikliklerin, kırsal alanda ekonomik, sosyal ve çevresel anlamda önemli ve ciddi sonuçlar doğuracağı muhakkaktır. Bu düzenleme ile Türkiye’de kırsal alan ve kırsal nüfus gibi kavramların nicel ve nitel olarak içeriği değişmiş ve kaotik bir ortam doğmuştur. Yaşam biçimi olarak kırsal olduğuna kuşku olmayan yaşam alanları kentsel alan kapsamına alınmıştır. Bu çalışmanın kapsamı içerisinde, yeni yasayla ortaya çıkan durum irdelenmekte ve hizmet sunumunda nasıl bir süreç yaşandığı, hizmet sunumunun etkinliği, Erzurum’un Tortum ilçesi muhtarlarıyla yapılan görüşmeler üzerinden tartışılmaktadır.
2. Yerel Hizmetler ve Yerel Yönetim Ayrışması Anayasa’nın 127. maddesi, yerel yönetimleri (mahalli idareler); il, belediye ya da köy halkının yerel ortak gereksinimlerini karşılamak üzere, kuruluş ilkeleri yasayla belirtilen ve karar organları yasada gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileri olarak tanımlamaktadır. Yerel hizmetlerin halka en yakın birimlerce yerine getirilmesindeki temel amaç, hizmetin sunulmasında çabukluk ve kolaylık sağlaması olarak kabul
6360 Sayılı Yasa Nedeniyle Mahalle Olan Köylerin Yerel Hizmetlerden Yararlanması
315
edilmektedir (Keleş, 2016: 33). Tüzel kişiliğe sahip yerel yönetim birimleri olarak köy ve belediyelerin kendi yerel gereksinimlerini kendi özgün yönetimleri vasıtasıyla karşılayabilmeleri söz konusu iken, il özel yönetimlerinin il sınırları içerisinde yaşayan bütün halka yönelik hizmet üretmek zorunda oldukları sonucuna varılabilir. Eryılmaz’a göre (2012: 171), yerel koşulların birbiri ile olan uyumsuzluğu, yerel yönetimlerin “yerinden yönetim ilkesi” esaslarına göre oluşturulmasının en temel sebebidir. Keleş’e göre (2016: 34), yerel yönetimler sisteminde tekdüze yerel yönetim vardır. Yasalar önünde ise, yerel birimlerin hak, yetki, görev ve sorumlulukları arasında ayırımlar yoktur. İl özel yönetiminin görevlerini düzenleyen 5302 sayılı Yasa’nın 6. maddesinin (b) fıkrasında, belediyeler dışındaki alanlarda bu yönetimin yerine getirmekten sorumlu olduğu görevler; imar, yol, su, kanalizasyon, katı atık, çevre, acil yardım ve kurtarma, orman köylerinin desteklenmesi, ağaçlandırma, park ve bahçe tesisine ilişkin hizmetleri olarak sıralanmıştır. Belediyelerin, yerel halkın gereksinimi olan, kent yönetimlerinin sorumlu olduğu hizmetleri yerine getirme yükümlülüğü içinde olmaları, hizmet yüklerinin ne denli çok olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak, büyükşehir belediyelerinin 6360 sayılı Yasa sonrasında yeniden tanımlanan etkinlik alanları ile yereldeki tek sorumlu güç olarak görülmeleri, bu yönetimleri güçlü bir konuma yerleştirmiştir. Yerel yönetim yasalarındaki değişimde kentsel alanlarda hizmet sunan kamu yönetimi birimleri üzerinde dünyada oluşan reform ve modernleşme baskılarının sonucu olarak da değerlendirilebilir (Mengi, 1997: 510). Bu bağlamda, 2000’li yıllarda yerel yönetim yasalarında yapılan değişiklikler yerel yönetimlerde etkinlik, verimlilik ve ölçek tartışmalarını daha öne çıkarırken (Kaypak ve Kara, 2016: 278). dünyadaki gelişmelerden bağımsız bir sonuç olduğu düşünülemez. Büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimlerinin getirilebileceği şeklindeki Anayasası’nın 127. maddesinde yer alan hüküm, büyük kentlerde farklı yönetim biçimlerinin kurulması için gereken hukuki zeminin oluşmasına olanak sağlamıştır (Susta ve Gülçubuk, 2016: 1061). Anayasal düzenleme temel alınarak yapılan ilk düzenleme büyükşehir yönetimine ilişkin olarak 3030 sayılı Yasa çerçevesinde yapılmıştır. Yasa ile Ankara, İstanbul ve İzmir kentsel alanı, merkez ilçeleri ile birlikte yeni bir yerel yönetim modelinin uygulama alanı olmuştur. 1984 yılında bu üç ili kapsayan büyükşehir belediyesi düzenlemesi, daha sonra “Pergel Yasası” olarak da adlandırılan, 5216 sayılı Yasa’yla alanını belirli yarıçaplar ile büyüterek farklı bir içeriğe bürünmüştür. 6360 sayılı Yasa ile de büyükşehir düzenlemesi daha da kapsamlı hale getirilerek, bugünkü il sınırlarını kapsayan durumuna gelmiştir.
316
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
2.1. Yerel Yönetim Birimi Olarak Köyler Köy yerleşimleri, insanlık tarihinin en eski zamanlarına dek götürülebilen yerleşik yaşama ve toprağa yerleşme çabasının bir sonucu olarak ortaya çıkan yaşam birimleridir. Köy; genellikle akraba topluluklarının bir araya gelmesiyle oluşan, ekonomik üretim biçimi bakımında tarımsal olan, sosyal ilişkiler ve din açısından da aynılaşan bir sosyal birlik konumundadır (Kavruk, 2004: 16). Köyün Cumhuriyet öncesi gelenek ve görenek hukukuna göre yürütülmesinde belirleyici etken İslam hukukunda tüzel kişiliğin olmaması olarak açıklanmaktadır (Kavruk, 2004: 17). Cumhuriyet’le beraber “milletin efendisi” olarak nitelendirilen köy topluluğu 442 sayılı Yasa’yla yasal bağlamda ilk tüzel kişiliği tanımlanan yönetimsel birim olmuştur Ayrıca, köy, Türkiye’deki tarihi süreci kendiliğinden oluşmuş belirli nüfus büyüklüğü 2000’in altında kalan yegâne yerel yönetim birimi olmasıyla ayrı bir öneme sahiptir. Kentsel olanın karşıtı yani “kırsal” anlamında kullanıldığında, tarımsal üretim uğraşı da belirleyici olmaktadır. 1924 yılından bu yana yürürlükte olan 442 sayılı Yasa ile “köy ”ün oluşumu, yönetimi, hizmet üretim biçimi belirlenmiştir. Yoğun göçlerle önemli ölçüde güç kaybeden bu yerel yönetim birimi, yasada; nüfusu 2000’den az ancak 150’den fazla, cami, okul, otlak, yaylak, baltalık gibi köylünün ortak kullandığı malları bulunan, toplu ve dağınık evlerde oturan bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köyü oluşturmaktadır denilmektedir (RG: 7.4.1924/68). Köyün nüfus büyüklüğü ve nüfusun yapısı, ekonomik işlevler ile idari statüsü onu kentten ayıran belirleyici yönüdür (Kurt, 2003: 11). 2.2.Yeni Kimliği ile (Eski Köyler)-Yeni Mahalleler Mahalle olgusunun tarihi ilk çağlara kadar uzanmaktadır. Çok tanrılı dini inanışla başlayan farklı mekanlarda yoğunlaşma, ilk çağ insanının inandığı tanrısına inananlarla mekânsal birliktelikleri mahalle kavramının ilk biçimini oluşturmaktadır (Alada, 2008: 117). Toplumsal bir olgu olan mahalle, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de kentsel yaşamda hizmetlerin planlanmasında önemli bir mekânsal aktör konumundadır. Kente özgü bir kavram olan mahalle, ortak değerleri, dayanışmayı, kültürel birlikteliği ve yerel hizmetlerden yararlanmak için oluşturulmuş, yerel yönetim birimi olarak kabul edilmese de, bir örgütlü yapıyı ifade etmektedir. Mahallelerin kentteki mekan ayrışmasında homojen nitelikleri olmasına karşın kırsal davranış özellikleri taşımadığı bir gerçektir. Yüzyılların evrimsel sürecinden geçerek bugünkü durumuna gelmiş köylerin, kentsel bir yerel birim olan mahalleye dönüştürülmesinin, sosyal sonuçları olduğu gibi, yeni durumda ekonomik sonuçlarının da olacağı
6360 Sayılı Yasa Nedeniyle Mahalle Olan Köylerin Yerel Hizmetlerden Yararlanması
317
beklenmelidir. İzci ve Turan köylerin mahalleye dönüştürülmesinin basit bir idari değişiklik olarak görülmemesi gerektiğini söylerken, tarihi köklerine vurgu yapmaktadırlar. Çünkü tüzel kişiliğe sahip olan köy yönetimleri aynı zamanda birer yerel yönetim birimidir, tarihsel ve geleneksel bir geçmiş üzerine kurulmuşlardır (İzci ve Turan, 2013). Mahalle olmakla, köy olmak arasında kıyas kabul etmeyecek kadar önemli farklılıklar vardır. En önemlisi köy tüzelkişiliğe sahip en küçük yerel yönetim birimidir. Özerk bir yapıya sahiptir. Köy idaresinin gelirleri, malları ve çalışanları vardır (bekçi, sığırtmaç, …gibi), köylünün tüm ihtiyaçları köy tüzelkişiliği ve köy organlarınca karşılanmaktadır. Sağlık, çevre, temizlik, yol, su, okul, koruculuk gibi işler köyün zorunlu işleridir (Koca, 2016). Bu işler ise imece ile çözülebilen hizmetler olarak görülmektedir. Köy ile kentin farklı sosyo-kültürel, ekonomik vs. nitelikleri karşılaştırılmayı olanaklı kılmayacak düzeyde farklılaşmıştır. Köy hiçbir zaman kent değildir ve hiçbir değişiklikle kente dönüştürülemez. Tarım ve hayvancılık, kentlere ve dolayısıyla mahallelere uygun sektörler olmadığı gerçekliği, dolaylı olarak yasanın köylerde bu işleri yapma olanağı bırakmayacağı gibi bir olgu ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu durumla işlev olarak köy, ancak isim olarak kentin “mahallesi” olan sanal mekânlar ortaya çıkacaktır (Mutlu, 2013: 18). Köy Yasası’nda köyün hizmetlerinin örgütlenmesinden muhtar ve ihtiyar meclisi sorumlu sayılmıştır. Köy yönetim organı olması yanında, sosyolojik bir topluluk olarak da önemini ortaya koymaktadır. Cemaat toplumunun ya da organik dayanışmanın örneği olan bu yapı, aynı zamanda bir idari örgütlülük olarak yerel yönetim hizmetlerinin de sunulduğu bir alanı oluşturur. Diğer yandan, Köy Derneği doğrudan demokrasinin uygulanabildiği yegane yerel örgütlülük olarak önemli bir özelliğe sahiptir. Diğer bir durum ise yasalarda köylerin orman arazisine göre konumu ormanın içinde, sınırında veya yakınında olmasına göre orman köyü kabul edilip edilmemesini belirlemektedir. 2004 tarihinde yürürlüğe giren 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Yasası’na göre, sınırları il sınırlarına kadar uzanan İstanbul ve Kocaeli’nde orman köylerinin, diğer köy yerleşimleri gibi mahalleye dönüşmesi yerine köy olarak kabul edilmeye devam etmesi düzenlenmiştir (Kavruk, 2004: 22). Ancak, 2012 yılında yürürlüğe giren 6360 sayılı Yasa ile 5393 sayılı Yasa’ya eklenen 16. maddede; “Mevzuatla orman köyleri ve orman köylüsüne tanınan hak, sorumluluk ve imtiyazlar orman köyü iken mahalleye dönüşen yerler için devam eder” denilmekte, bu durumda orman köylerinin de mahalleye dönüştürüldüğü de anlaşılmaktadır. Her ne kadar Yasa, “Bir belediyeye katılarak mahalleye dönüşen köy, köy bağlısı ve belediyelerce kullanılan mera, yaylak, kışlak gibi yerlerden bu mahalle sakinleri ve varsa diğer hak sahipleri 25/2/1998 tarihli ve 4342 sayılı Mera Kanunu
318
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
hükümleri çerçevesinde yararlanmaya devam eder ” denilse de, köyün sahip olduğu malların gelecekte merkeze ve kentsel rant alanlarına yakın olmasına göre, her an başka bir kullanıma uyarlanması, örneğin imara açılması, söz konusu olacaktır. Tüzel kişiliğine 6360 sayılı Yasa’yla son verilen yaklaşık on bin orman içi ve ormana bitişik köylerin, ortak malları, meraları ve ormanları merkezileşmiş olan belediyelere devredilmektedir. Kentsel alana yönelik hizmet üretmekten sorumlu olan belediyelerin, köy nitelikleri mahalleye dönüştürülen yerleşim birimlerine belediye hizmetlerini götürmenin yanı sıra, tarımsal alt yapı hizmetleri, hayvancılık yatırımları gibi faaliyetlerini desteklemesi gibi yeni görev alanları da ortaya çıkmıştır. Yeni durumla köy yönetimleri sahip oldukları tüzel kişiliklerden ötürü farklı hak ve ayrıcalıklara sahip, kendilerine ait malvarlıkları olan, orman ve meraları kullanma hakkı bulunan yerel yönetim birimleri olmaktan uzaklaşmışlardır (Yaman Köşker ve Kutlar, 2017: 1296). Yasanın uygulanmasının bir başka olumsuzluğu, yerel yönetim kültürünün ve yerel katılımın pek çok yerleşmeden silinmesine ve ortadan kalkmasına neden olacak olmasıdır (Dalgıç, 2014). Yasadan sonra Türkiye’de kırsal alan ve kırsal nüfus gibi kavramların nicel ve nitel olarak içeriği değişmiş ve kaotik bir ortam doğmuştur. Belde ve köy nüfusunun toplamının nüfus içindeki oranı 2012 yılında % 22,7 iken, 2014’te bu sayı % 8,2’ye düşmüştür. Değişimlerin sosyolojik, ekonomik, politik etkileri de söz konusudur. Yasaya rağmen kır nüfusu halen bulundukları yerde yaşamlarına ve üretimlerini sürdürmektedirler. Sadece idari anlamda kentlileşmeleri birçok belirsizliği ve sorunu da beraberinde getirmiştir (Susta ve Gülçubuk, 2016: 1061). Böylece, Türkiye’de yerel yönetimlerde ikili bir yapı ortaya çıkmıştır. Bunlar; il özel idareli iller, il özel idaresiz illerdir (Adıgüzel ve Tek, 2014: 81). Bu konuda Kayseri’de, Muğla’da, Van’da ve Kocaeli’nde yapılan araştırmalarda, köylerin mahalleye dönüştürülmesiyle bu yerleşim birimlerinde yüzyıllardır süzülerek gelen geleneksel yapıya olan aidiyet duyguların zedelendiğinin belirlendiği literatüre yansımıştır (İzci ve Turan, 2013; Ayyıldız vd., 2016; Susta ve Gülçubuk, 2016; Gezgüç vd., 2015; İzci ve Turan, 2013).
3. Erzurum - Tortum Mahalleleri ve Yerel Hizmetler 6360 sayılı Yasa’nın genel mantığında öne çıkan, kırsal ve kentsel alanda en uygun ölçekte hizmet üretebilecek güçlü yerel yönetim yapıları yaratma anlayışıdır. Oysa ki, sadece ölçek ekonomisi ile bu yasal düzenlemeyi açıklamak olanaklı değildir. Buralarda sunulacak hizmetlerin etkinliği söz konusu olduğunda, “hizmetin faydasının yayılacağı alan” ölçütünün de dikkate
6360 Sayılı Yasa Nedeniyle Mahalle Olan Köylerin Yerel Hizmetlerden Yararlanması
319
alınması gerekir (Mutlu, 2013: 9). Uygulamada karşılaşılması olası diğer sorunlar arasında, büyükşehir belediyesinin merkezileşmesi, sunulan hizmetlere ilişkin kararlarda, farklı bölgelerde yaşayanların farklılaşan tercihlerinin dikkate alınmamış olunması, tek düze hizmet sunumuna ve dolayısıyla etkinlik kaybına yol açma olasılığı, sayılabilir (Mutlu, 2013: 9). Cumhuriyet tarihi boyunca yerel yönetimler, özellikle de belediyeler, yerel demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesinden çok, yerel hizmetlerin, etkin, verimli ve daha az maliyet sağlanmasının aracı olarak görülmüştür (Koç, 201: 2014). Mahalle yönetimlerine götürülen hizmetin etkinliği, büyükşehir sınırlarının büyütülmesiyle çözüm bulamamış olduğu izlenimi uyanmaktadır. Kırsal alanda giderek azalan nüfusun alınan hizmet bedelini ödemekte karşılaşacağı güçlükler çok açıktır. Yeni yasanın 2019’da uygulanacak maddeleri, uygulama sonrasında mahalle sakinlerince kabul görmeyebilecektir. Nitekim, Tortum ilçesinin mahalle muhtarlarıyla yapılan görüşmelerde % 0.25 oranında alınan kentsel su bedelinin bile mahalle sakinlerince kabul edilmesinin güçlüğünün yaşandığını belirtmişlerdir. Su bedelleri nedeniyle mahallelerden büyük kentlere ve kent merkezlerine doğru bir yönelimin olduğu da diğer bir bulgudur. Mahalle sakinlerinin 2019’da yürürlüğe girecek vergilerden haberdar olmaları vergilerin tahsil edilmeye başlanması halinde büyük bir hoşnutsuzluğun doğacağını belirtilmektedirler. 2019 yılından itibaren büyükşehir sınırları içine katılan mahallelerde; emlak vergisi ödenmeye başlanacaktır.1 Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra beş yıl süreyle en düşük tarifenin % 25’i üzerinden ödenmekte olan su parası bile kullanıcılar üzerinde önemli maddi baskı yaratmaya başladığı yapılan araştırma görüşmesinde dile getirilmiştir. Mahallenin giderlerine ayrıca çevre temizlik vergisini de eklemek gerekir. Kırsal da yapılacak yeni her türlü bina için ruhsat alınması ve bu ruhsatın kent merkezlerinde uygulanan kurallarla aynı olması tepkilerin yoğunlaştığı diğer bir konudur. Büyükşehir merkezine uzak olan yerleşim birimlerine etkin ve verimli hizmet sunumu konusunda bir takım sorunların yaşanması olasıdır. Bu sorunların yanında İmar planlarının ve uygulama ve denetim araçlarının kullanılması bakımından coğrafi uzaklık hizmetin etkin ve verimli sunulmasını olumsuz etkileyebilecektir (Keleş, 2016; Gözler, 2013). Mahalleler büyükşehir belediyelerince yapılacak yol, kanalizasyon ve su tesislerinin harcamalarına katılma payı ödemeleri 2019 yılında başlayacaktır. Yasa, büyükşehir belediyesinin ruhsatı olmaksızın her tür inşaatı yasaklamaktadır. Bu yasağın uygulanmasına da diğer uygulamalarla aynı tarihte
1
Yasaya göre evler için % 0,2, diğer binalar için % 0,4; araziler için % 0,2; arsalar için ise % 0, 6 oranlarında emlak vergisi alınması öngörülmektedir.
320
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
başlanacaktır. Büyükşehir belediyesi yasasının öngördüğü her türlü vergi, resim ve harç, sınırları içindeki mahalleliyi de ilgilendirmekte, sonuçları itibariyle onları da bağlamaktadır. Yasaya göre, belediye hizmetleri ilçe belediyesinden ve ağırlıklı olarak da ildeki büyükşehir belediyesinden verilecektir. Su, kanalizasyon işleri, toplu taşıma hizmetleri, köyün meydan ve anayolları ile köyü ilçeye bağlayan yolların yapımı, bakım ve onarımı, temizliği, karla mücadele çalışmaları ve buralardaki reklam ve ilân işleri ildeki büyükşehir belediyesince; büyükşehir belediyesi yetki alanı dışında kalan imar işleri ile yollar ve sokaklara ilişkin hizmetler, çöp toplama, evlendirme, cenaze defin gibi hizmetler ise ilçe belediyesince yapılacağı öngörülmektedir. 3.1. Erzurum’un Tarihi Doğu Anadolu'nun en büyük kenti olan Erzurum'un tarihsel geçmişini MÖ 4900 yıllarına kadar götürmek olanaklıdır. Ulusal Kurtuluş Savaşının örgütlendiği dönemde 23 Temmuz 1919’da Kongre Erzurum’da toplanmıştır. Gerek tarihteki rolü, gerekse Kurtuluş Savaşı sürecindeki etkin kimliği ile Erzurum, Doğu Anadolu’da önemli bir kent niteliğine sahiptir. Doğu Anadolu’da kentsel hizmetler (eğitim, sağlık, vb.) bakımından merkez olma niteliği Erzurum’un bölgedeki önemini arttırmaktadır. İnceleme alanı olan Tortum ilçesinin yüzölçümü 1484 km2, 2000 sayımına göre nüfusu ise 34.100 kişi dolayındadır. İlçeye bağlı 51 mahalle (köy) bulunmaktadır. Erzurum-Artvin yolu üzerinde yer alan ilçenin coğrafi özellikleri, dağlık ve derin vadilerle yayılmış bir arazi olmasıdır. İlçenin ekonomik geliri hayvancılık ve meyvecilikten oluşan tarımsal üretime dayalıdır. İlçenin adıyla anılan gölü ve şelalesi önemli bir turizm varış noktasıdır. Dağlık, derin vadilerde oluşan yerleşim alanı yaşamı zorlaştıracak nitelik taşımaktadır. 3.2. Erzurum Büyükşehir Belediyesinin Kırsal Kamu Hizmetleri Sunumu; Tortum Mahalleleri Gelişen ve değişen dünya da kırsal yerleşimde de kamu hizmetlerinden yararlanmak bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hakkın kullanılmasında Türkiye’nin her kırsal bölgesi hizmetin edinilmesinde ve uygulanması da aynı nitelikleri taşımamaktadırlar. İzmir’deki kırsalda yapılacak hizmet ve bu hizmet nedeniyle ödenmesi gereken bedeli karşılayabilecek gelire sahip bir mahalleli (köylü) olabilirken, bunu Erzurum için söylemek bu denli kolay olmayacaktır. Ancak yasa ile getirilen yükümlülük aynıdır. Bu düzenlemeleri, bölgesel
6360 Sayılı Yasa Nedeniyle Mahalle Olan Köylerin Yerel Hizmetlerden Yararlanması
321
farklılıkları ve yerel halkın gelir dengesini gözeten bir düzenleme olarak görmemek gerekmektedir. Yasa ile getirilen yükümlülükler büyükşehir belediyesinin bulunduğu merkezdeki kurallarla aynı içeriktedir. Her ne kadar yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl süreyle birçok kuralın uygulaması ertelenmiş olsa da, sonuçta bu kurallar uygulanmak üzere yasa metninde yer almaktadır. 6360 sayılı Yasa’nın Geçici 1. maddesinde “Bu belediye ve köylerin taşınmazlarının tahsisi ve kiralanması, iş ve toplu iş sözleşmesinin yapılması, yeni nazım ve uygulama imar planının yapılması, imar planı değişikliği ve revizyonu ile her türlü imar uygulaması (inşaat ruhsatı hariç), iş makineleri ve diğer taşıtların satışı ile borçlanmaları katılacakları ilçe belediyesinin onayına bağlıdır.” İl özel idarelerinin görev, yetki ve kaynakları, taşınır ve taşınmaz malları da farklı kurumlar arasında dağıtılmıştır. Büyükşehir belediyesi kurulan illerde il özel idarelerinin yetkileri bakanlıklara, bakanlıkların taşra kuruluşlarına, bağlı ve ilgili kuruluşlara, hazineye, büyükşehir belediyelerine ve onların bağlı ve ilgili kuruluşları ile ilçe belediyelerine verilmiştir (Adıgüzel ve Tek, 2014: 83). 3.3. Tortum Mahalle Muhtarlarının Uygulanmasına Yaklaşımları
6360
sayılı
Yasa’nın
2014 yılına kadar 5302 ve 5393 yasa hükümlerine göre hizmet alan ilçe ve köyleri, 6360 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden sonra Erzurum Büyükşehir Belediyesinin hizmet alanı içine girmiştir. Tortum ilçesinde eskiden köy olup Yasadan sonra mahalle statüsüne geçen yerleşim birimlerinin muhtarlarıyla yapılan görüşme ile yasanın uygulanması sonrasında Tortum ilçesinde yerel hizmetlerden yararlanma durumlarının sorgulanması amacıyla mahalle muhtarlarına bazı sorular yöneltilmiştir. Bu sorular; yerel hizmetlerden yararlanırken karşılaştıkları sorunlar, Yasa’nın olumlu etkileri ve olası gelişmeler ile ilgili sorulardır. Mahallelerinin yerel hizmetlerden yeterli oranda yararlanıp yararlanmadığını sorgulayan sorulara verilen yanıtlarda, Büyükşehir Belediyesinin çalışmalarının altı mahalle muhtarı2 tarafından yeterli bulunmadığı, dört mahalle muhtarı ise BŞB’nin mahallelerine getirdikleri hizmetlerden memnun olduklarını ifade etmişlerdir. Durumdan hoşnut olmayan muhtarların yakınmaları; Erzurum BŞB’nde muhatap bulmakta zorlanmaları, hizmetlerin zamanında yapılamaması, kaynak sıkıntısı nedeniyle hizmete ulaşamamaları noktalarında yoğunlaşmaktadır.3 2
Serdarlı, Gökdere, Dikmen, Cihanlı Mahalle Muhtarları.
3
Tortum İlçesi, Aktaş (Pitkar) Mahallesi Muhtarı Rıfkı Öztürk ile yapılan mülakattan.
322
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Görüşmeler sırasında, Tortum mahalle muhtarlarından 6360 sayılı Yasa’nın uygulamasından hoşnut olmayanlar, hizmet almakta zorlandıkları alanların genel olarak; İl Özel Yönetimi döneminde yapılan hizmetlerin onarımına kaynak aktarılamaması, kırsal yaşama ilişkin altyapının henüz belediyede oluşmaması BŞB’nde kırsal alan yönetimi konusundaki altyapı eksikliği nedeniyle tarımsal üretimin durma noktasına gelmesi gibi konularda ortaklaşmaktadır. Muhtarların diğer bir yakınma konusu ise hizmet alabilmek için mahallesinde (köyünde nüfuzlu kişiler olan muhtarların iş yaptırmakta zorlanmadıkları, siyasi ilişkileri olmayan veya Erzurum BŞB’nde tanıdığı olmayanların iş yaptıramadıklarını ve hizmet alamadıklarını ifade etmektedirler. Yerel hizmetlerin siyasallaşması, eşitliği ve toplumsal adaleti zedeleyen sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. 6360 sayılı Yasadan önce belde olup, 2014 yılı sonrasında mahalleye dönüştürülen yerleşim yerlerinin muhtarlarda genel olarak Erzurum BŞB’nin hizmetlerinden memnun olduklarını belirtmişlerdir. Bu muhtarların yerel hizmetlerden yararlanmalarındaki memnuniyet düzeylerinin yüksek oluşunda, muhtarlıkta ilk dönemlerinin olması, 6360 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği 2014 yılı öncesiyle karşılaştırma olanağına sahip olmamalarının etkili olduğu, diğer muhtarlar tarafından da ifade edilmektedir. Hizmet alamamaktan yakınan muhtarlar, araştırmacıdan mahallerine hizmetlerin bir an önce getirilmesi için destek olmasını istemekte ve beklemektedirler. Muhtarların Erzurum BŞB’nin çalışmalarına katılım sağlayıp sağlamadıklarını belirlemeye ilişkin sorulan soruya, hemen hemen her ay toplantı yapıldığını, kilometrelerce giderek toplantıya katıldıklarını, ancak aynı anda birçok kişinin sorunlarını ilettiğini, notlar alındığını, yine de çözüme ulaşamadıklarını belirtmişlerdir. Bazı muhtarlar ise Belediye Başkanı’ndan kolayca randevu alabildiklerini, kendilerini dinlediğini ve sorunlarını çözdüğünü belirtmişlerdir. 6360 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği 2014 öncesi ve sonrası gelişmeler konusunda Alapınar Mahallesi Muhtarı Dursunali Söğüt; “Üç dönemdir muhtarlık yapıyorum, İl Özel idaresi döneminde de muhtarlık yaptım, o dönemi çok arıyorum. O dönemde tüzel kişiliğimiz vardı. İhtiyar Heyetimiz, derneğimiz vardı. Köy Derneğimiz ve imamımızla beraber karar alıp, biraz da özel idareden malzeme katkısıyla iş yapabiliyorduk. Bir şey yaptırmak istediğimizde aynı yıl içinde sonuç alabiliyorduk. Şimdi buna imkân yok.” demektedir. Söğüt, mahallesine yerel hizmetlerin gelmemesini ve sorunlarına çözüm bulunamamasını yeni yasanın içeriğine bağlamaktadır. Ayrıca
6360 Sayılı Yasa Nedeniyle Mahalle Olan Köylerin Yerel Hizmetlerden Yararlanması
323
muhtarların, köylerinin statülerinin değiştirilmesinde hiçbir inisiyatif kullanamamış olmaları, kendilerinin fikirlerinin alınmamış olması diğer bir hoşnutsuzluklarıdır. Yazyurdu (Akçirik) Mahallesi Muhtarı Hüseyin Aktürk’te Erzurum BŞB’nden aldığı hizmetlerle ilgili olarak sorulan soruya verdiği yanıtta, “6360 sayılı Yasa çıkınca umutlandık, şehirdeki hizmetler gibi olacak sandık. Ancak bir sene önce projesi tamamlanan istinat duvarı için çivi çakılmadı. Erzurum BŞB’nde muhatap buluyoruz: Çağırıyorlar gidiyoruz, köyün sorunlarını dinliyorlar, çözüm yok. Form kağıdını veriyoruz, hizmet yok. Köyün suyu paralı, su yok. Su olsa da para alsalar! Şu ana kadar köyde yapılan tek bir hizmet, minare için usta desteği verilmesi oldu. Köylüden 33.000 TL topladık, belediye sadece minareyi tamir etmek üzere usta gönderdi, işçiliğini köylüden topladığımız parayla ödedik”
demektedir. 6360 sayılı Yasa’nın uygulamaya geçmesinden sonra muhtar seçilen Gökdere ve Karlı Mahalle muhtarları, BŞB hizmet alanına dahil olduktan sonra daha fazla hizmet aldıklarını, belediye yetkilileriyle görüşerek kolayca işlerini çözümlediklerini belirtmektedirler. Yazyurdu Mahalle muhtarı, Erzurum BŞB’nin mahallelerine anayol, yaylalarına dağ yolu, ayrıca mahallelerine “Taziye Evleri” yaptığını, mahalle ara yollarına kilit taş döşendiğini, içme suyu şebekesi nedeniyle her hangi bir ücret tahsil etmediklerini ifade etmiştir. BŞB’nden hizmet almakta zorlanmadıklarını, bu şekilde daha rahat ettiklerini belirtmektedirler. Erzurum’un Tortum ilçesinin rastgele seçilerek kendisiyle görüşme yapılan mahalle muhtarlarından, ilk kez görev yapıyor olanlar, genel olarak 6360 sayılı Yasa’nın mahallelerine hizmetlerin daha iyi verilmesinde daha etkili olduğu gözlenmiştir. Muhtarlar arasında iki ve daha fazla dönem görev yapanlar İl Özel İdaresinden daha kolay hizmet aldıklarını, her hafta (genellikle sebze pazarının olduğu gün) Tortum indiklerinde Kaymakam’la görüşebildiklerini ve köylerinin sorunlarını anlatabildiklerini belirtmekte, 2014’ten sonra ise işlerinin çok daha zor olduğunu, dertlerini anlatamadıklarını, mahallelerinden çok sayıda kişinin göçtüğünü söylemişlerdir. Ayrıca köylere getirilen su şebekeleri ve ücretli su uygulaması sonucunda su saatlerinin yoğun kış koşullarında patladığını ve mahallelerinin susuz kalmasının herkesi bezdirdiğini diğer bir yakınma konusu olarak dile getirmektedirler. Yoğun kar yağışı ile karşılaştıklarında BŞB’nin yolların açılmasında yetersiz kaldığını söyleyen muhtarlar daha çok birden fazla dönem muhtarlık yapanlardır. Köy
324
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
tüzel kişiliğinin olduğu ve İl Özel İdaresi sürecine tanıklık etmeyen muhtarlar durumdan genel olarak memnun olduklarını ifade etmektedirler. Görüşme yapılan muhtarlara, mahalle halkının 2019 yılından itibaren yasanın bazı hizmetlere katılım payları öngörmesinin mahalleli tarafından nasıl karşılanacağına ilişkin soruya verdikleri yanıtlarda, büyük çoğunluğun bundan haberlerinin olmadığını, büyük çoğunluğun bunu ödeyemeyeceğini ve sorunlar çıkabileceğini belirtmektedirler.
Sonuç Yerel yönetimler yerel halkın ortak ve yerel gereksinimlerini gidermek üzere oluşturulmuş tüzel kişiliklerdir. Yerel hizmet denildiğinde, yerel topluluğun yerel ve ortak gereksinimlerini karşılamak üzere örgütlenen ve kişisel olmayan hizmetleri kapsamaktadır. Büyükşehir belediyelerinin hizmet alanındaki kırsal birimlere hizmet götürebilmek için bilgi ve birikimli personel kaynağına ve mali kaynağa ve teknik donanıma gereksinimi vardır. İl özel idarelerinde köylere hizmet götürmek üzere deneyim kazanmış personelin BŞB’nde görevlendirilmemeleri, birikimlerin boşa gitmesine neden olmuştur. 6360 sayılı Yasa’nın gerekçelerinden birini oluşturan ölçek ekonomisi gerekçesiyle tek bir yönetim altında toplanan hizmetlerin etkin ve verimli sunumunu amaçlayan bu örgütlenme, henüz yönetsel başarıyı ve hizmette etkinliği gerçekleştirememiştir. Erzurum’un Tortum ilçesinde yeni mahalle olan köylerin muhtarlarıyla yapılan bu araştırmada mahallere yerel hizmetlerin sunumunda sorunlar yaşandığı görülmektedir. Yasayla kırsal yaşam birimi olan köyler mahalle olarak adlandırılarak, yönetsel anlamda kentsel bir nitelik kazandırılmıştır. Sosyolojik yapı, ekonomik etkinlikler, kentsel altyapı ve kentsel hizmetler yönünden kent olmaktan çok uzak olan bu mahalleleri sadece yönetsel statülerine göre kent saymak doğru bir yaklaşım olmayacaktır (Kurt, 2003: 16). Ancak yasanın öngördüğü gibi 2019 yılından sonra kentsel hizmetlerden alınan bazı katılım paylarının yeni mahalle olan köy sakinlerinden alınmaya başlamasıyla Yasaya ilişkin tepkilerin yükselmeye başlayacağı mahalle muhtarlarının üzerinde durduğu bir başka yönüdür. Bunun yanı sıra, bazı mahallelerin gerek coğrafi olarak hizmet sunum merkezine uzaklıkları, gerekse hizmetin kentsel hizmetleri aşan, kırsal/tarımsal hizmet niteliği, çözümü zor sorunların yaşanmasına ortam hazırlama olasılığı olduğu düşünülmektedir. 6360 sayılı Yasa BŞB’ne kırsal yerleşimlerdeki hizmetlerin yerine getirilmesinde tek yetkili organ haline getirmiştir. Ancak büyükşehir belediyelerinden hizmet alan 30 ilde köylerin mahalle olarak tanımlanması,
6360 Sayılı Yasa Nedeniyle Mahalle Olan Köylerin Yerel Hizmetlerden Yararlanması
325
diğer 51 ilde ise köylerinin varlığını koruması, kırsal yerleşmeler arasında ikili bir yapı ortaya koymakta, yurttaşlar arasında eşitlik ve kaynakların adil dağıtılması konusunda farklı uygulamalara yol açmaktadır. Köy tüzel kişiliğin kaldırılması aynı zamanda yerel temsil kavramında yeni bir durum ortaya çıkarmakta, doğrudan demokrasinin uygulandığı tek alan olan köy derneğinin bu niteliğine son vermektedir. Oysa, demokratikleşme ve demokratik geleneğin yerleşmesi bağlamında köy derneği ve köy tüzel kişiliğinin varlığı önem arz etmektedir. Tarihsel olarak ilk yerleşim birimi olan köylerin kültürel nitelikleri de değişime uğramaktadır. Tarihi köklere sahip bir yerleşim biriminin niteliğini değiştirmek o yerin kent olarak nitelendirilmesi için yeterli değildir. Kent, kendine özgü davranış kalıplarını ve yaşam biçimini, uzmanlaşma ve işbölümünü, belirli alışkanlıkları gerektiren toplumsal bir yapıdır. Bu niteliklere sahip olmayan köylerin mahalle yapılarak kentsel hizmet organizasyonlarının kapsamına alınması, kentsel rantın alanının genişletildiği izlenimi uyandırmaktadır. Köylerin tüzel kişiliğine ait mal varlıklarının büyükşehir belediyelerine devri ile özellikle bazı bölgelerde rant tartışmaları gündeme taşınacaktır. Diğer yandan, köylerin mahalleye dönüştürülmesi kamu hizmetlerine yönelik beklentiler arttırmaktadır. Nitekim, Erzurum kent merkezindeki mahalle ile aynı hizmeti almaları gerektiğini savunan bazı muhtarlar, bu hizmetleri alamamaları nedeniyle huzursuzluk hissettiklerini ifade etmektedirler. Köyün sosyolojik kimliğini kaybetmesi, kente özgü örgütlenme biçimi olan mahalle haline dönüştürülmesi, zorlama bir uygulama olarak uzun yıllar tartışmalı sonuçlar yaratacağı izlenimi uyandırmaktadır.
Kaynakça Adıgüzel Şenol ve Murat Tek (2014), “6360 Sayılı Yasa ve Türkiye’nin Büyükşehir Belediye Sisteminde Değişim, Hatay Örneği”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt: 23, Sayı: 3, s. 73- 102. Apan, Ahmet (2016), “Bütünşehir Modeli ve Taşra Yönetimine Etkileri”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt: 25, Sayı: 1, s. 1-24. Ayyıldız, Merve, Adnan Çiçek ve Bekir Ayyıldız (2016), “6360 Sayılı Büyükşehir Yasasının Kırsal Kesime Olası Etkileri”, Nevşehir Bilim ve Teknoloji Dergisi TARGİS, Özel Sayı, s. 280-285. Bayramoğlu Alada, Adalet (2008), Osmanlı Şehrinde Mahalle, İstanbul, Sümer Kitabevi. Çolak, D. Çağrı, Hülya Sağlam ve Kadir Topal (2017), “Bütünşehir’ Modelinin 2014 Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimlerine Etkileri”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt: 26, No: 2, s. 1-47. Dalgıç, Duygu (2014), “6360 sayılı Kanun: Yerel Demokrasi mi Merkezileşme mi?”, Amargi Feminist Dergi, http://www.amargidergi.com/yeni/?p=341 (23.02.2018).
326
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Eryılmaz, Bilal (2012), Kamu Yönetimi Düşünceler-Yapılar-Fonksiyonlar-Politikalar, 5. Baskı, Kocaeli, Umuttepe Yayınları. Gezgüç, Gözde Müşerref, Ceray Aldemir ve Turgay Uzun (2015), “6360 Sayılı Kanun ve Muğla Örneği”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 18, s. 461-477. Gözler, Kemal (2013), “6360 Sayılı Kanun Hakkında Eleştiriler - Yirmi Dokuz İlde İl Özel İdareleri ve Köylerin Kaldırılması ve İlçe Belediyelerinin Büyükşehir İlçe Belediyesi Hâline Dönüştürülmesi Anayasamıza Uygun mudur?”, Legal Hukuk Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 122, (Şubat), s. 37-82, www.idare.gen.tr/6360-elestiriler.pdf Gül, Hüseyin, Hakan Mehmet Kiriş, Nilüfer Negiz ve İsmail Gökdayı (2015), Türkiye’de Yerel Yönetimler ve Yerel Siyaset, Ankara, Detay Yayıncılık. Gülçubuk Bülent. (2015), “Tarım ve Kırsal Alanların Geleceğinde Büyükşehir Kanunu: Bir Tehdit mi, Bir Fırsat mı?”, Adana Kent Sorunları Sempozyumu-3, TMMOB, 22-23 Mayıs 2015, Adana. İzci, Ferit ve Menaf Turan (2013) “Türkiye’de Büyükşehir Belediyesi Sistemi ve 6360 Sayılı Yasa ile Büyükşehir Belediye Sisteminde Meydana Gelen Değişimler: Van Örneği”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt: 18, Sayı: 1, s. 117-152. Karasu, Mithat Arman (2013), “6360 Sayılı Büyükşehir Belediye Kanun ve Olası Etkileri-Şanlıurfa Örneği”, Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 1, s. 1-17. Kavruk, Hikmet (2004), Köy ve Mahalle- Yerleşim ve Yönetim Birimi, Ankara, Odak Yayınevi. Kaypak, Şafak ve Mehmet Kara (2016), “6360 Sayılı Yasa ve Değişen Yerel Çevre Hizmetleri: Hatay’da Bir Uygulama”, KAYSEM 10, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir. Keleş, Ruşen (2016), Yerinden Yönetim ve Siyaset, 10. Bası, İstanbul, Cem Yayınevi. Koca, Ali Seydi (2016), https://www.dunya.com/gundem/iller-buyuksehir-oldu-koyler-yok-olduhaberi-320689 (23.02.2018). Koç, Taylan (2014), “Bir Siyasal Kurum Olarak Yerel Yönetimler ve Özerklik”, Türk Dünyasında Yerel Yönetimlerin Sorunları, Uluslararası Türk Dünyası Yerel Yönetimler Sempozyumu, Deniz İşçioğlu (Ed.), KKTC. Kurt, Hacı (2003), Türkiye’de Kent Köy Çelişkisi, Ankara, Siyasal Kitabevi. Mengi, Ayşegül (1997), “Kamu Yönetimindeki Gelişmeler, Yerel Yönetimler ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt: 52, Sayı: 1, s. 505-515. Mutlu, Ahmet (2013), “6360 Sayılı Büyükşehir Belediye Yasası: Yasada Kıra, Kırda Yasaya Bakış”, TÜRKİZ Siyaset ve Kültür Dergisi, Sayı: 21, (Mayıs-Haziran), s. 7-24. Olgun Susta, Gülce ve Bülent Gülçubuk (2016), “Kırsalın Dönüşümünde Fırsat ve Tehditleriyle Yeni Büyükşehir Yasası’nın Analizi”, XII. Tarım Ekonomisi Kongresi, SDÜ, 25-27 Mayıs 2016, Isparta. Yaman Köşker, Ayşe ve İlkay Kutlar (2017), “6360 Sayılı Büyükşehir Yasasının Kırsal Yaşama Olası Etkileri: Kocaeli Örneği”, Türk Tarım-Gıda Bilim ve Teknoloji Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 11, s. 1295-1300.
Mülakat yapılan Erzurum Tortum İlçesi Mahalle Muhtarları; Aktaş (Pitkar) Mahallesi Muhtarı Rıfkı Öztürk. Alapınar (Pokins) Mahallesi Muhtarı Dursunali Söğüt. Cihanlı (Maskor) Mahallesi Muhtarı İbrahim Aras. Suyatağı (Aburnes) Mahallesi Muhtarı Mustafa Erdoğan.
6360 Sayılı Yasa Nedeniyle Mahalle Olan Köylerin Yerel Hizmetlerden Yararlanması
Dikmen (Sürbahan) Mahallesi Muhtarı Elaeddin Kurulay. Gökdere Mahallesi Muhtarı Köksal Ercan. İncedere (Pişingös) Mahallesi Muhtarı İbrahim Karakelle. Karlı (Norşin) Mahallesi Muhtarı Mükremin Yıldırım. Konak (Os) Mahallesi Muhtarı Mürsel Alkanat. Serdarlı (Y. Ödük) Mahallesi Muhtarı Muammer Albayrak.
327
SİTE YÖNETİMLERİNİN LEGALİZASYONU: BİR MODEL ÖNERİSİ Turgay OVALI* Hamza ATEŞ**
Giriş Türkiye’de kentleşme süreci bütün hızıyla devam ederken iç ve dış göçlerle büyük şehirlerin nüfusu sürekli artmaktadır. Güncel bilgilere göre nüfusu bir milyonu geçen 22, iki milyonu geçen 7 ilimiz bulunmaktadır (TÜİK, 2017). Bu durum metropolleşme gerçeğini ortaya koymakta, sınırlı bir alanda konut ve insan yığılması meydana geldiğini göstermektedir. Arsa üretimi konusunda belediyeler yetersiz kalmakta ve özellikle merkezi alanlarda artan talep dolayısıyla nüfus yoğunluğu fazla olması nedeniyle sabit bir arsa üzerine yüksek katlı binalar yapma zorunluluğu doğmaktadır. Apartmanlaşma sürecinde yeni oluşan ve hızla yaygınlaşmaya başlayan bu yoğun yapılaşma literatürde kapalı konut siteleri, lüks konut siteleri, güvenlikli siteler vb. olarak tanımlanan dışa kapalı konut yerleşmeleri, araştırmacılar tarafından literatürde farklı şekillerde adlandırılmaktadır. “Edge cities” (kenar kentler) (Garreau, 1991), “fortified enclaves” (duvarlarla çevrelenmiş yerleşim bölgeleri) (Calderia, 1996), “enclosed neighbourhoods” (kapalı mahalleler) (Landman, 2000), “enclosed housing developments” (kapalı konut yerleşmeleri) (Glasze, 2003), “gated enclaves” (kapılar ardındaki yerleşim bölgeleri) (Grant, 2003) kapalı konut sitelerine verilen isimlerden bazılarıdır. Literatürde dışa kapalı konut yerleşmelerinin oluşumunun ana nedenleri olarak kentsel şiddet ve suç korkusu gösterilmektedir. Fakat konu *
Arş. Gör., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, turgayovali@hotmail.com
** Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü,
ates.hamza@gmail.com
330
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
derinlemesine irdelendiğinde, hem konut hem de yerleşme ölçeğinde bu yerleşmelerin oluşumlarını etkileyen fiziksel (konum, güvenlik, planlama teknikleri, sosyal donatı ve kalitesi, konutun genel mimari özellikleri), sosyokültürel (topluluk oluşturma, kentsel ayrım ve sosyal sınıf oluşturma, kişisel ve toplumsal prestij/saygınlık oluşturma, mahremiyet), ekonomik ve politik faktörler olduğu ortaya çıkmaktadır. Dışa kapalı konut yerleşmeleri konunun bu çok boyutluluğu nedeniyle günümüzde, şehir ve bölge planlama, mimarlık, sosyoloji, psikoloji, çevre bilimleri gibi birçok disiplin için temel araştırma konularından biri haline gelmiştir. Kapalı konut siteleri özellikle sosyal etkileri ve tercih edilmeleri nedenleri üzerinden sosyal bilimciler tarafından yoğun bir şekilde araştırılmaktadır. Bu araştırmalardan bir kısmı, Türkiye’de lüks konut sitelerini ortaya çıkaran nedenleri saptamak, bir kısmı mekânsal ayrışmanın aynı zamanda insan ilişkileri ve toplumsal ortamı nasıl ayrıştırdığını irdelemek, bir kısmı da konut algısındaki değişime vurgu yapmak gibi genellikle sosyolojik amaçlar gütmektedir. Ancak, bu olgunun yerel hizmetler bakımından önemli sonuçları olmasına rağmen Türk kamu yönetimi ve yerel yönetimler literatüründe bu konunun fazla yer almadığı gözlemlenmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar hem nitelik hem nicelik açısından oldukça azdır. Ayrıca kapalı konut siteleri ve bu sitelere sunulan yerel hizmetler konusunda bütünlükçü bir model geliştirilmesine ve bu hizmetlerin sunumunda etkinlik ve verimliliğin yanı sıra açıklık, şeffaflık ve hesap verebilirliğin sağlanacağı bir modele ihtiyaç bulunmaktadır. Çünkü siyasal karar vericilerce tercih edilmeyen ve mahalle kültürüne zarar verdiği sıkça dile getirilen ve böylece gelişmeleri teşvik edilmeyen kapalı konut siteleri, Türkiye’deki kentleşme dinamiklerinin etkisiyle hızla çoğalmakta olup, günümüzde artık önlenemez bir hale gelmiş bulunmaktadır. Güvenlikli siteler olmaları dolayısıyla bölgede bulunan diğer vatandaşların bu sitelere girişi sınırlandırılmaktadır. Dolayısıyla bu lüks sitelerde sunulan yerel hizmetlerden başka vatandaşların yararlanması söz konusu olmamaktadır. Ayrıca, zaman zaman imar planlarında sadece site sakinlerinin değil, yöre halkının da yararlanması öngörülen park, dinlenme alanı vb. yerel hizmetlerin sadece site sakinlerine kullandırılması, site içi otoparkların sadece site sakinlerinin kullanımına açık olması, yerel hizmet sunumunda kamunun öncelenmesi ve genel hizmet sunumu gibi ilkeleri zedelemektedir. Aynı zamanda bu durum ayrıştırıcı politikaların önüne geçilmesini zorlaştırmakta ve bölge halkı arasında ayrımcılık duygusunun oluşmasına sebep olmaktadır. Bu bildiride kapalı konut siteleri için yerel hizmet sunumunda etkinlik, verimlilik ve hesap verebilirliği sağlamak amacıyla oluşturulabilecek mahalle
Site Yönetimlerinin Legalizasyonu: Bir Model Önerisi
331
muhtarı benzeri bir model tartışmaya açılmaktadır. Bu amaçla bu çalışmada kapalı konut siteleri hakkında genel bir bilgi sunulacak, tercih edilmelerindeki sebepler kısaca verilecek, ardından gelişimlerinin tarihçesi kısaca anlatılıp, bu bağlamda önlem alınması gereken sorunlar tespit edilecektir. Mevcut haliyle kapalı konut sitelerinin durumu ve gördükleri yerel hizmetlerin özellikleri ortaya konacak, site yönetimlerini ilgilendiren mevzuatın durumuna bakılacak, oluşan hukuki açmazların doğurduğu mevzuat eksiklikleri, katılım problemleri ve işlevsiz denetim sorunlarına değinilecektir. Uygulamada iyi bir örnek olan OSB kanununun sanayi alanında hizmetlerin sunumundaki ikiliğe getirdiği çözümler üzerinden hareketle yeni ve yarı özerk bir yönetim modeli önerisi getirilerek bildiri sonlandırılacaktır.
1. Kapalı Konut Siteleri Kapalı konut sitelerinin ne olduğuna dair birçok farklı tanım yapılmıştır. Bu tanımlardaki farklılıkların onların oluşum şekillerine, örgütlenme biçimlerine, bulundukları yerin durumuna ve sunmuş oldukları yaşam biçimine göre doğduğu gözlemlenmektedir. Yakışan’a göre (2008: 19) kapalı siteler, “zaman zaman çevresi duvar ve çitlerle çevrili, ama her zaman yaya, bisiklet, otomobil girişlerinin kontrol edildiği yerleşim alanları”dır. Normalde kamuya ait olan mekanların özelleştirilip erişimin sınırlandırıldığı kapalı siteler, Blakely ve Snyder’e göre (1997: 2) “kontrollü ve kullanıcı dışı insanların içeriye girmesini engelleyici girişlere sahip, genelde duvar veya parmaklık gibi tasarlanmış parametrelere sahip güvenlikli yerleşmeler”dir. Grant (2003: 277), kapalı siteleri, ilk girişte bir kapı tarafından trafiğe kapatılan özel yollar üzerinde kurulmuş konut yerleşimleri olarak tanımlarken, bu yerleşimlerin halkın girmesini engelleyen parmaklık, duvar veya doğal engellerle çevrilmiş olduğunu vurgulamaktadır. Özgür (2006: 79) ise kapalı siteleri, orta ve üst gelir grubundan hane halklarının dışarıya kapalı ve yalıtılmış, üst düzey ve özel güvenlik önlemleri ile kuşatılmış, belli boş zaman olanakları sunan ve yasam tarzı kurgusu etrafında biçimlenmiş olan konut alanları olarak tarif etmektedir. Bunlar ve bunlara yakın olan tanımlamalardan ortaya çıkan ortak nokta bu sitelerin kontrollü girişi olduğu ve güvenlik vurgusunun önemsenmiş olmasıdır. Güvenlikli kapalı konut sitelerini kurulma amaçlarına göre sınıflandıran Blakely ve Snyder (1997), bu sitelerde yaşayan insanların durumundan yola çıkarak, onları yaşam tarzı toplulukları, elit topluluklar ve kurtarılmış bölge toplulukları olmak üzere üçe ayırmaktadır. Bu üç farklı topluluk da kendi içinde üçe ayrılmaktadır. Yaşam tarzı toplulukları, emekli toplulukları, golf ve aktivite toplulukları ve banliyödeki yeni kentlerden oluşmaktadır. Elit topluluklar ise zengin ve ünlü topluluklar, aşırı zengin topluluklar ve yönetici
332
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
topluluklarından oluşmaktadır. Son kategoride bulunan elit topluluklar ise kent içi siteleri, banliyö siteleri ve cadde barikat bölgeleri olarak üçe ayrılmaktadır. Blakely ve Snyder’in yaptığı ayrımın sitelerde yaşayan insanların gelir durumuna göre olduğu ve bu gelir seviyesinin belirlediği yaşam tarzına vurgu yaptığı görülmektedir. Diğer yandan Burke (2001: 143), kapalı konut sitelerini, kendilerini toplumsal sorunlardan yalıtan “kentsel güvenlik alanları”, birkaç apartmanın bir araya gelerek kendilerini dışarıya kapatmasıyla oluşan “güvenli apartman kompleksleri”, şehir merkezinden uzaktaki villa tipi evlerden oluşan “güvenlikli banliyö yerleşkeleri”, toplumdan ayrı elit bir hayat tarzını yansıtan, içinde yapay göletleri, golf sahaları bulunan “güvenli yazlıkçı topluluklar” ve son olarak büyük merkezlerin kırsal alanlarına yayılmış olan “güvenlikli kırsal yerleşim alanları” olmak üzere beşe ayırmaktadır. Burke’nin ayrımına bakılacak olursa, bu sitelerin ortak özelliklerinin belli seviyelerde bir şekilde kendilerini toplumdan soyutlama istekleri olduğu görülmektedir. Kapalı konut sitelerinin sakinlerine sunulan belirli bir yaşam biçimi vardır. Kendisini buraya kapatacak biri, sadece konut satın almamakta, onunla birlikte bir yaşam biçimi satın almakta veya kiralamaktadır. Mesken tutmak amacıyla kapalı konut sitelerini tercih eden biri öncelikle fiziki ve psikolojik olarak arındırılmış, izole edilmiş bir ortam talebinde bulunmaktadır. Bu izolasyon, kapıdaki güvenlik görevlileriyle, sitenin etrafındaki yüksek duvarlarla, teknolojinin yardımlarının en üst düzeyde alındığı güvenlik sistemleriyle, kontrollü giriş ve çıkışlarla satın alınmaktadır. “Bu sitelerde insanlar fiziksel bir yaşam ortamı satın almanın ötesinde, aynı zamanda prestijli bir yaşam tarzının temsilini de satın almaktadırlar. Bu temsiliyet aynı zamanda sitelerinin ekonomik değerinin belirleyicisi olmuştur. Yeni kentsel elitlerin sınıf konumuna göre tasarlanan bu yeni siteler, sadece bir konut temsili değil, aynı zamanda prestijli bir çevre ile tasarlanmış, tamamen yeni bir yaşam tarzı sunmaktadır (Kurtuluş, 2011: 60-61). Fiziki koşullarla sağlanan bu arındırılmışlık, site sakinlerine psikolojik olarak içerideki seçkinler ve dışarıdaki ötekiler hissini vererek tamamlanmaktadır. Seçkin bir yaşam tarzına kavuşmak için kapalı konut sitelerinde yaşamak gerektiği neredeyse toplumsal bir kural haline gelmektedir. Kaliteli malzemenin kullanıldığı geniş evlerde yaşamak, dışarıdakilerden farklı olarak ek işlev alanlarına sahip olmak, yüksek standartlı konutlarda fitness, yüzme havuzu, spor gibi boş zaman aktivitelerine rahatça erişebilmek amacı bu sitelerin çekici faktörleridir. Bunlara, teknoloji ve konforu arttıracak olan ısı, iletişim ve güvenlikle ilgili otomasyon sistemleri, akıllı malzemeler, kapalı otopark, çocuk oyun alanları, ticari ve kültürel tesisler de eklenebilir. Bunlardan başka kapalı sitelerin tercih edilmesini tetikleyen itici etmenler de bulunmaktadır. Mevcut yapı stokunun kalitesizliği, altyapı yetersizlikleri, yeşil alan miktarının yetersiz olması, gürültü, trafik ve otopark sorunları gibi kentsel etkenler; tüketim kültüründeki değişme, prestij, sosyal
Site Yönetimlerinin Legalizasyonu: Bir Model Önerisi
333
sınıf ve ekonomik gücün göstergesi sayılması gibi sosyolojik etkenler; yeni gelir gruplarının oluşması, farklılaşma çabası gibi ekonomik etkenler; suç ve suç korkusu, derinleşen güvenlik ihtiyacı gibi güvenlik etkenleri (Akbulut ve Aytar, 2012: 91-92) artan siteleşme ihtiyacını doğuran itici unsurlardır.
2. Kapalı Konut Sitelerinin Gelişimi Kapalı konut sitelerinin gelişmesinde itici ve çekici etmenlerin dışında politik nedenler de bulunmaktadır. Devletin mekan üzerindeki etkisinin yetersiz kaldığı ülkelerde, kapalı sitelerin sayısı dikkate değer bir biçimde artmaktadır. Oluşan gelir farklılıkları ve yüksek suç oranları da bu artışı hızlandırıcı yönde etki yapmaktadır (Tümer ve Dostoğlu, 2008: 56). Çok uluslu gayrimenkul yatırım şirketleri özellikle 2000’li yıllardan itibaren kentte, kârlı olarak gördükleri emlak piyasasına yatırım yapmaya başlamışlar ve kapalı sitelerin sayıları çok hızlı bir şekilde artmaya başlamıştır. Aslında siteleşmenin tarihi çok eskiye gitmekle birlikte, endüstri devrimi bu noktada bir kırılma sayılabilir. Kentlerin endüstrileşmesiyle birlikte, özellikle üst gelir grupları için banliyöleşme eğilimleri başlamış, bu sürece paralel olarak da dışa kapalı konut yerleşmeleri 1950’lerde ortaya çıkmıştır. Küreselleşme ile birlikte toplumda yaşanan demografik, ekonomik, sosyal ve kültürel değişimler, kentlerde varsıllık ve yoksulluk arasında, gücün ve güçsüzlüğün yoğunlaştığı yeni bir ikili yapının oluşmasına ve bunun mekana yansımasına yol açmıştır. Bu ikili yapı ve bunun mekana yansıması İlkçağ ve Ortaçağ örneklerinde görüldüğü gibi yeni bir olgu değildir. Buna karsın bugünkü durum daha farklı bir nitelik ve boyut taşımaktadır. Ekonomik, sosyal ve kültürel farklılaşmayla oluşan parçalanma ve soyutlanma, tarihteki kent imajının tersine, günümüzde bu ikili yapının aralarındaki tüm ortak kamusal alanları yok ederek birbirlerinden ve geleneksel kent dokusundan kopmasına yol açmıştır (Uysal, 2003). 20. yüzyılının ikinci yarısında meydana gelen ekonomik değişimler ve küreselleşmeyle birlikte iletişim ve ulaşım teknolojilerinde yaşanan yenilikler sonucunda gelişim, yapı ve organizasyonları açısından önceki korunmalı yerleşmelerden farklılaşan günümüz dışa kapalı konut yerleşmelerinin banliyöleşme ile birlikte ortaya çıktığı görülmektedir (Tümer ve Türkoğlu, 2008: 65). 20. ve 21. yüzyılın kendine has sosyal, ekonomik ve politik dinamikleri, bu tip yerleşkeleri dış dünyanın etkilerine kısmen veya büyük oranda kapalı, kullanımı bir otorite tarafından sınırlandırılan, gerektiğinde toplumun geri kalanından soyutlanan ve bilfiil kontrol edilen öncüllerinden farklı kılmıştır. Yani, küresel kentlerin yeni şartları içerisinde, eskinin gettoları tersine çevrilerek üst sınıflar için garnizon sarayları gibi bir ideal kent mitine
334
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
dönüştürülmüştür. 1960’ların sonu ve 1970’lerde ortaya çıkmaya başlayan bu tip yerleşkeler, bu tarihten sonra hızla artmış ve yüzyılın sonunda da Türkiye’nin büyük kentlerinde bir furyaya dönüşmüştür (Civelek ve Arslan, 2009: 40). Türkiye’de de, 1980’li yıllarda yaşanan ekonomik değişim ve küreselleşmenin etkisiyle gelişen tüketim kültürüyle birlikte, dışa kapalı konut yerleşmeleri öncelikle kentleşme problemlerinin ve küresel süreçlerin ilk yaşandığı kent olan İstanbul’da, daha sonra da özellikle göç alan diğer büyük kentlerde oluşmaya başlamıştır. Türkiye’de bu tip yerleşmeler, 1980’li yıllar sonrasında yeni toplu konut kanunun oluşumu, ekonomik ve politik değişimleri izleyen sürecin sonucunda ortaya çıkmıştır (Tümer ve Türkoğlu, 2008: 65). Böyle bir gelişme ivmesi doğrultusunda kapalı konut siteleri artık önü alınamaz bir noktaya ulaşmıştır. İstanbul’daki artışının haritalara yansıyan şekliyle üç harita bu durumu bütün çıplaklığıyla yansıtmaktadır. Haritalardan da görüleceği üzere ilk başta merkezi lokasyonlarda kurulmakta olan kapalı siteler, sayıları artarak çevreye yayılmış, orman, 2B veya havza alanlarında ve sınırlarında kümelenmeye devam etmektedirler. Ölçüt olarak tabiata yakınlığın belirlendiği bu yer seçimi eğilimi İstanbul’un yeşil alanlarını tehdit etmekte, planlarla belirlenmiş sınırları ihlal ederek ilerlemektedir. 2006-2011 Yılları Arası Kapalı Siteler
Site Yönetimlerinin Legalizasyonu: Bir Model Önerisi
Kaynak: Akbulut ve Aytar, 2012: 94-95.
335
336
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
3. Kapalı Konut Sitelerinin Yol Açtığı Sorun Alanları Her şeyden önce, kapalı konut siteleri fiziksel olarak yerel halkı ayrıştırmaktadır. Kentlinin ortak kullanımına hizmet etmesi beklenen meydan, sokak, park gibi kamusal açık alanların kullanımı, sitelerin fiziksel sınırları nedeniyle önemli ölçüde kısıtlanmaktadır. Bu aynı zamanda toplumsal ayrışmayı da doğurmakta, kamusal alanın özelleştirildiği yerleşmeler, yabancılaşma ve kutuplaşmayı doğurmaktadır. Bunun yanında bir de kullanım sorunu meydana gelmektedir. Kapalı site kullanıcılarının kendilerine sunulan imkanlar doğrultusunda yakın çevresindeki kamusal mekânları kullanmaları nadiren olmaktadır. Bu yüzden kapalı sitelerin dışında kalan yollar ve caddeler ıssızlaşmakta, motorlu taşıt kullanımına terk edilmekte, yeşil alanlar ve parklar kullanılmayan atıl boşluklara dönüşmektedir (Özdemir ve Doğrusoy, 2016: 370). Bunların yanında bu sitelerin etrafındaki açık alanların kentsel mekânın kullanımını destekleyen ve çeşitlendiren aktivitelerden mahrum kalması, kamusal açık alanlarda güvensizlik hissini pekiştiren önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Kendi kendini gerçekleştiren kehanet misali site sakinleri gittikçe kendilerini daha yüksek tehdit altında hissetmektedirler. Böylece kendini besleyen bir güvenlik sorunu doğmaktadır. Bu sorunlara yakın çevredeki kırsal alanın sosyal ve fiziksel olarak yıpratılması, bulunduğu beldeye altyapı ve hizmetler açısından yük getirmesi, gereksiz düzeyde büyük ölçekli donanımların kullanılması, doğa içinde yaşama alışkanlığının unutulmaya başlamış olmasının yanlış uygulamaları ve yaşama zorluklarını beraberinde getirmesi gibi sorunlar eklenebilir (Altun, 2008: 79). Kent içinde kurtarılmış bölgeler olarak kendilerini gösteren bu yerleşkeler, kentleri bir parçalar toplamı haline getirmekte, kentlerin kendi özgün kimliklerini koruma ve sürdürmelerine de engel olmaktadırlar. Kendilerini bu kurtarılmış vahalara hapseden kentlilerin kentsel yaşamdan bir beklentileri de kalmayacağı için, yerel yönetimler üzerinde kentsel yaşam kalitesinin arttırılmasına yönelik olarak baskıların da bir oranda azalacağı tahmin edilebilir. Bu yüzden, onları en kısa zamanda kentle tekrar bütünleşebilecek yapılara dönüştürmenin arayışı içinde olmak gerekmektedir. Burada en büyük görev başta kentine sahip çıkması gereken kenttaşlara, hemen sonra da yerel yönetimlere düşmektedir. Sitelerde oturan sakinlerin kentle iç içe yaşamasını sağlamanın bir yolu en azından aldıkları yerel kentsel hizmetlerin yerel halk ile aynı yerden sağlanmasıdır.
Site Yönetimlerinin Legalizasyonu: Bir Model Önerisi
337
4. Site Yönetimleri ve Yerel Hizmetler Mevcut haliyle kapalı konut sitelerinin yönetimleri, birer belde yönetiminin gördüğü hizmetlerin birçoğunu sunar hale gelmişlerdir. Bunların başında idari hizmetler gelmektedir. Site içi kurallarının belirlenmesi, hizmetlerin ve hizmet gördürenlerin denetlenmesi gibi yönetimsel alanda sakinlerine birçok hizmet sunmaktadırlar. Bunun doğal bir sonucu olarak, avans ve aidatların takip ve tahsilâtı, site gelir ve giderlerinin muhasebeleştirilmesi gibi mali hizmetleri de site sakinlerine sunmaktadırlar. Kapalı sitelerin en büyük tercih nedeni, yukarıda belirtildiği gibi sakinlerine sunulan güvenlik hizmetleridir. Site yönetiminin anlaşmaya vardığı bir güvenlik şirketi, giriş çıkışları kontrol etmek, standart devriye saatlerinde site içerisinde devriye dolaşmak, söylendiğinde nokta güvenliği sağlamak, kameralar vasıtasıyla izleme yapmak ve gerektiğinde acil müdahalelerde bulunmak suretiyle sakinlere güvenlik hizmeti sunmaktadır. Bu güvenlik şirketi bazen profesyonel site yönetim şirketleriyle aynı olabilmektedir. Kısacası, emniyet teşkilatının ve belediye zabıtasının sunduğu hizmet, site sakinleri için yeterli gelmemektedir. Site yönetimleri temizlik alanında da sakinlerine hizmet sunmaktadırlar. Sitede bulunan blokların içinin ve dışının temizliği, çevrenin genel temizliği, çöplerin toplanması, su depolarının dezenfektasyonu, varsa su kuyularının temizliği gibi temizlik hizmetleri yine yönetimin anlaştığı bir temizlik şirketi tarafından yerine getirilmektedir. Bu alanda site yönetimleri bir belediye gibi hareket etmektedir. Yönetimler, sakinlerine teknik hizmetler de sunmaktadır. Elektrik, mekanik ve sıhhi tesisat sistemlerinin bakım ve kontrolü, aydınlatma, yangın ve doğalgaz alarm sistemlerinin kontrolü, merkezi ısıtma ve sıcak su sistemlerinin periyodik bakımları, asansörlerin bakım anlaşmaları ve rutin bakımları gibi oturanların hayatını kolaylaştırmaya yönelik hizmetler bu türden hizmetlerdir. Bunların yanında, bahçe olanağından mahrum olmayan kapalı sitelerin ekim, biçim, budama, sulama, ilaçlama, gübreleme, tanzim ve düzenleme gibi peyzaj ve çevre düzenlemesiyle alakalı hizmetleri de belediye tarafından değil, site yönetimleri tarafından sunulmaktadır. Site içi ulaşımın sağlanmasında ve araçlar için otopark hizmeti sunma noktasında da site yönetimleri söz sahibidirler. Ortak alan doğalgaz, ortak alan su ve ortak alan elektrik hizmetlerinin ilgili kurumdan alınarak site sakinlerine sunulması noktasında da site yönetimleri işe karışmakta ve aracı kurum gibi hareket etmektedir.
338
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
Bunlara ek olarak bazı site yönetimleri, özel sağlık kurumlarıyla anlaşarak hizmet verdiği site sakinlerinin sağlık alanında özel hizmetler almasını sağlayarak sağlık hizmetlerinin sunumunda da aracılık yaptığı görülmektedir. Kısacası, kapalı duvarların içinde hemen her hizmetin sunumunda yetki ve sorumluluk site yönetimlerine bırakılmış gözükmektedir. Site yönetimleri bu hizmetleri sunması karşılığında sakinlerden aidat toplamakta, verilen aidatlar çoğu zaman sakinler tarafından takip edilmemekte ve gerekli denetim yapılmamaktadır. Böylesi geniş bir yelpazede hizmet sunan site yönetimleri, bu sunumları gerçekleştirirken ilgili mevzuattan çoğu zaman bihaber kalmaktadırlar. Çünkü site yönetimlerini ilgilendiren mevzuat oldukça geniştir. Bu hizmetlerin sunumunda gözetmeleri gereken mevzuat 634 Sayılı Kat Mülkiyet Kanunu’ndan başlayarak uzun bir liste halinde; 5393 Sayılı Belediye Kanunu, 4646 Sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu, 5188 Sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun, 5267 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu, 4857 sayılı İş Kanunu, 1774 sayılı Kimlik Bildirim Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, 7201 sayılı Tebligat Kanunu, 2128 Sayılı İcra – İflas Kanunu, 6098 Sayılı Borçlar Kanunu, Asansör Yönetmeliği, Binaların Yangından ve Deprem Riskinden Korunması Hakkındaki Yönetmelik, Sosyal Tesis Alan Yönetmelikleri şeklinde sıralanmaktadır. Site yönetimlerinin hizmet arzındaki hukuki dayanak 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunudur. Kat Mülkiyet Kanunu ise temel olarak çok katlı binalar, apartmanlar için 1965 yılında çıkarılmış, zamanla artan ihtiyaçlara istinaden değişiklik ve eklemelerle toplu yapı ve çeşitli maksatlı kullanıma yönelik binaların tapulanması ve yönetimine cevap verir hale getirilmeye çalışılmış ve halen de çalışılmaktadır. Söz konusu kanunun 27. maddesine göre “anagayrimenkul, kat malikleri kurulunca yönetilir ve yönetim tarzı, kanunların emredici hükümleri saklı kalmak şartiyle, bu kurul tarafından kararlaştırılır.”1
1
İlgili kanun yöneticinin görevlerini şu şekilde sıralamaktadır: “Genel yönetim işlerinin görülmesi: Anagayrimenkulün gayesine uygun olarak kullanılması, korunması, bakımı ve onarımı için gereken tedbirlerin alınması; Anagayrimenkulün genel yönetim işleriyle korunma, onarım, temizlik gibi bakım işleri ve asansör ve kalorifer, sıcak ve soğuk hava işletmesi ve sigorta için yönetim planında gösterilen zamanda, eğer böyle bir zaman gösterilmemişse, her takvim yılının ilk ayı içinde, kat maliklerinden avans olarak münasip miktarda paranın toplanması ve bu avansın harcanıp bitmesi halinde, geri kalan işler için tekrar avans toplanması; Anagayrimenkulde bulunan asansörlerin güvenli bir şekilde işletilmesinin sağlanması amacıyla aylık bakımları ile yıllık kontrollerinin ilgili teknik düzenlemelere uygun şekilde yaptırılması ve bu işlemlere ilişkin ücretlerin ödenmesi.” Görüldüğü üzere, gelinen noktada birçok yerel hizmet, site yönetimleri tarafından sunulmasına rağmen, ilgili mevzuat uygulamanın oldukça gerisinde kalmaktadır.
Site Yönetimlerinin Legalizasyonu: Bir Model Önerisi
339
Fakat site yönetimlerinin tüzel kişiliği olmadığından, temel mevzuattaki yetersizliklerden dolayı, site yönetimindeki boşluklar başta medeni kanun olmak üzere benzeri konuya yakın yukarıda sayılan mevzuat ve uygulamalar ile doldurulmaktadır. İlke olarak, siteler mevzuatlara göre yönetilmekte, kurullar yalnızca hizmet etmektedir. Ancak tüzel kişisizlikten, mevzuat eksikliğinden dolayı siteler yönetimlerin ellerinde kalmaktadır. Böylesi bir durumun hukuki açmazlara neden olduğu görülmektedir. Bu hukuki açmazlar şu şekilde sıralanabilir: 1. İlgili kanunlarda ve yönetmeliklerde site yönetimlerinin hizmet sunumunu ne şekilde yapacağı belli değildir. Böylece yönetimde bir birlik oluşmamakta, yöntem farklılıkları gün geçtikçe artmaktadır. 2. Kanunen yerel yönetimlerin sorumluluğundaki bu hizmetlerin site yönetimi tarafından sunulması yanlıştır. Çünkü Belediye Kanunu’na göre, belediyenin görev, sorumluluk ve yetki alanı belediye sınırlarını kapsamaktadır. Kapalı konut siteleri belediye sınırları haricindeymiş gibi hareket edilmektedir. 3. Hizmetlerin sunumunda meydana gelen aksaklıklar konusunda sorumlu ve hesap verebilir bir hukuk tüzel kişisi olmaması büyük bir sorundur. Site yönetimleri belediyeler veyahut muhtarlar gibi tüzel kişilik değildirler. Sadece mahkeme yoluyla itiraz sağlanabilmektedir. 4. Sunulan hizmetlerin belli bir kesime ait olması nedeniyle hizmet sunumunda kamunun öncelenmesi ilkesinin zedelenmesi de yabana atılır bir sorun değildir. Ayrıştırıcı politikalara yerel hizmet ayrımı da eklenmektedir. 5. Aidatların belirlenmesinde uygulanacak kriterlerin net olmaması ve bu aidatların site sakinlerine yük olması çok sık yaşanan sorunlar arasındadır. 6. Mevzuat eksikliğinden dolayı sitelerde yolsuzluk ihtimali bulunmaktadır. Site sakinlerinin en fazla şikayet ettikleri konulardan birisi de bu yolsuzlukların artmasıdır.
5. Site Yönetimlerinin Sorun Kaynakları Site yönetimlerinin hizmet sunumuna ilişkin en büyük sorun alanları üçe ayrılmaktadır. Bunların başında mevzuat eksikliği gelmektedir. Ardından yönetime olan katılımın düşük kalmasından doğan katılım problemi gelmekte, son olarak da denetimin işlevsiz kalmasıyla doğan sorunlar gelmektedir.
340
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
5.1. Mevzuat Eksikliğinden Kaynaklanan Sorunlar Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 41. maddesine göre kapalı konut sitelerinin yönetimi malikler birliğince yapılmaktadır. Fakat toplu yapıların binlerce daireden oluştuğunu düşünürsek, uygulamada bir birlikten bahsetmek neredeyse imkânsızdır. Söz konusu birliğe rehber olacak ayrıntılı bir mevzuat olmadığı gibi, yalnızca maliklerden birinin hukuki talebi doğrultusunda oluşabilecek yargıç müdahalesi hariç bu birliği denetleyecek, ona danışmanlık yapacak bir resmi kurum da bulunmamaktadır. Kapalı konut sitelerinin yönetiminde ve sakinlerine hizmet sunumundaki mevzuat yetersizliğinden dolayı, site yönetimlerinin yönetim planlarında kooperatif, dernek hatta siyasi parti mevzuatları ve terminolojisi sıklıkla kullanılmaktadır. Site yönetimlerindeki yolsuzluk, hile ve rant ortamını oluşturan şeylerin başında yönetimin bir dernek veya kooperatif gibi hareket etmesini sağlayan bu terminoloji gelmektedir. Aslında başlı başına belirsiz bir ortamın doğması yasaların cevap veremez hale gelmesinden kaynaklanmaktadır. “Yönetim Planı” ile yönetilen sitelerin sakinlerinin her şeyden önce bu plandan haberdar olmaları beklenir. Fakat, henüz inşa edilmeden siteden bir daire alan bir malik aynı zamanda bir yönetim planı aldığının farkında olmamaktadır. Üretici şirketler kanundaki maddeler gereği inşaat bitmeden, kat irtifakı kurarken hiçbir hukuki, yasal, idari desteğe başvurmaksızın, danışmanlık alacağı bir kurum olmadığından çoğu zaman internet üzerinden indirdikleri bire bir aynı yönetim planları yapmakta ve inşaattan mesken hale bu üzerinde düşünülmemiş plan üzerinden geçmektedirler. Pazarlanan şeyin aynı zamanda yönetim planı olduğunun bilincinde bir müşteri çıkmadıkça bu kara düzen devam etmektedir. Yönetim planı, site yönetimini sunduğu hizmetlere karşı sakinlerine hesap verebilir hale sokmamaktadır. Çünkü yönetim planı yüklenici firma için kat irtifakı kurulurken, bitirilmesi gereken basit, tapu ve kadastro müdürlüğünde muhtevasına bakılmadan “Kat Mülkiyeti Kanunu’na aykırı maddeler geçersizdir” kaşesi ile edinilebilen bir evrak haline getirilmiştir. 5.2. Katılım Probleminden Kaynaklanan Sorunlar Daha başta böylesi bir yönetim planı hazırlanmış olması sorunları doğuran temel problem olarak görünmektedir. Eksik evrakın tamamlanması amacıyla tek boyutlu hazırlanmış bir yönetim planı ile yönetecek bir site yöneticisi ve deneticisi atanmak üzere malikler kurulu toplanmaktadır. Toplantı çoğu zaman yeterli sayıya ulaşılamadığı için ertelenmekte, nihayet bir yönetici seçimi çok az bir katılım ve ilgi ile gerçekleşmektedir. Yönetici-denetici seçimlerindeki malik katılım oranının az olması sorunları daha da büyütmektedir. Aslında
Site Yönetimlerinin Legalizasyonu: Bir Model Önerisi
341
kanun koyucu, sitenin yönetimi için, maliklere yönetim ve denetim kurumlarının oluşturulmasını madde olarak kanun metninde açıkça belirtmiştir. Bu kurumların oluşturulması, kişilerin atanması ve atanacakların özellikleri konusunda kanun maddelerinde ayrıntılara da yer verilmiştir. Ancak bu atamanın, yönetim ve denetim kurumlarının oluşturulma ve faaliyet yöntemiyle ilgili takipçi resmi bir makam veya mevzuat bulunmamaktadır. Bu usul ve mevzuat gereğinin yönetim planında yer alacağı öngörülmüştür. Ancak bu basit evrak kanunda tüm maliklerin beşte dördünün çoğunluğu onayı olmadan değiştirilemeyecek özelliği ile sitelerde verimsizliğin, hizmet sunumundaki aksaklıkların, hesap verilemezliğin ve kapalılığın kaynağı olmaktadır. Hakikaten bazen nüfusu Anadolu’daki bir ili bulmuş olan kapalı konut sitelerinde işlevsiz hale gelmiş bir yönetim planını değiştirmek için bu sayıda insanın bir araya toplanması hem fiziksel mekan olarak hem de hayatın akışı açısından oldukça zordur. 5.3. İşlevsiz Denetimden Kaynaklana Sorunlar Kapalı konut sitelerinde yönetici sorunu olduğu kadar, belki de fazlasıyla denetçi problemi yaşanmaktadır. Bu sitelerin birçoğunda yapılan genel kurullarda denetçiler yalnızca Kat Mülkiyet Kanunu’nda belirtilen prosedür uygulansın diye seçilmekte, denetçilerin çoğu yetki, görev ve sorumluluklarını öğrenmeden ve bu görevin ne kadar önemli olduğunu anlamadan vazife almaktadırlar. Denetçiler malik olmayan kiracılardan seçilememekte, tüzel kişiliği olsa bile dışarıdan başka bir kurumdan atanamamaktadır. Aldıkları vazifenin sonucunda da maddi bir kazanç sağlayamamaktadırlar çünkü bu görev ücret karşılığı yapılamamaktadır. Bu yüzden denetçi olmak için hemen hiçbir malik bu işe gönüllü olmamakta, aday olmak istememektedir. Yönetici belli bir ücret alabildiğinden herkes bu göreve talip olmaktadır. Hâlbuki denetçiler şartların oluşması durumunda genel kurulu toplantıya çağırabilmekte hatta yöneticileri değiştirme yetkisine sahiptir. Başka bir ifadeyle denetçiler, yöneticiler kadar yetki ve sorumluluğa sahiptirler. Site sakinleri ile yönetim arasında doğacak bir ihtilaftan dolayı en çok denetçiler sorumlu tutulmaktadır. Bunun nedeni zamanında ve düzgün bir şekilde ya da bir olumsuzluk anlaşıldığında hemen yapılmayan denetimler yüzünden site zarar görmüş ise bundan denetçilerin sorumlu görülmeleridir. Konumuz açısından denetçilerin önemi sadece rakamları denetleyen bir kurumdan ziyade, yöneticilerin durum ve gidişatını, yapılan hizmetler ile site sakinlerinin taleplerinin karşılanıp karşılanmadığını da denetleyen kurum olmalarında yatmaktadır. Yönetim kurulunda olduğu gibi denetim kurulunun da tuttuğu bir karar defteri bulunmakta ve denetim kurulunun aldığı kararlar ve raporlar bu noterden tasdikli defterin sayfalarına yazılmaktadır. Denetçinin
342
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
saptadığı yolsuzluk ve usulsüzlükler, Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 41. maddesinde sözü edilen denetçi defterine yazılır. Bununla birlikte uygulamada denetçilerin böyle bir defter tuttukları nadiren görülmektedir. Uygulamada ise denetçi rapor hazırlayıp kat maliklerine sunmaktadır. Görüldüğü üzere, mevcut koşullar göz önüne alındığında site yönetimlerinin denetimi oldukça işlevsiz kalmaktadır. Seçimlere katılma oranının oldukça düşük kalmasından dolayı bazı maliklerin ön plana çıkarak, dernekler mevzuatına yakın bir şekilde yönetim ve denetim kurullarını oluşturması, buralara yönetimden anlamayan kişilerin listeler üzerinden seçimle atanması sonucunda, hizmet sunma gibi kaygısı olmayan yalnızca mali bir denetim üzerinden yönetim ve denetim işlerini yürüten, hizmetten kopuk aidat ve avans kararları çıkarıp, tahakkuk, tahsil süreçlerini avukat yoluyla takip eden yönetim ekibi kapalı sitelerin genel durumu haline gelmiştir. Hizmetlerin aksamasından kaynaklanan problemleri giderecek bir ara kurum da bulunmamaktadır. Çünkü site yönetimlerinde, yönetimin ibra edilmesi gibi bir durum söz konusu değildir, site yönetimlerine resmi gözlemci gelmemektedir. İbra, bilindiği üzere derneklere has bir olgudur, site yönetimlerinde ise anlaşmazlıklar genellikle helalleşme usulüyle (!) halledilmektedir. Sonuçta birçok site yönetiminde usulsüzlük tespit eden veya mağdur duruma düşen malik mahkemeye gitmemekte ve böylece kamu davası oluşmamaktadır.
6. Örnek Bir Mevzuat Olarak OSB Kanunu Ülkelerin kalkınmasında kentleşme ve sanayileşme iki önemli itici güçtür. Sanayileşme alanındaki gelişmeler neticesinde ortaya çıkan benzer sorunları çözmek üzere 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu çıkarılmıştır. Böylelikle yerel yönetimler ile OSB yönetimlerinin yerel hizmet sunumunda işbirliği, görev ve yetki paylaşımı konuları düzenlenmiştir. Çalışmanın bu bölümünde OSB Kanunu’nun bu açmazlara sunduğu çözümlere değinilecektir. 6.1. Fonksiyonel Denetim Her şeyden önce, OSB’nin mali denetimi, kendi içinde işlevsiz bir denetim kurulundan ziyade bağımsız denetim yapan birimlere devredilmiştir. Bu, yönetimi hizmet sunumunda daha dikkatli hale getirmek için gerekli görülmüştür. İlgili kanunun 24. maddesinde “OSB’nin her türlü hesap ve işlemleri OSB yönetimince yıllık olarak, müteakip yılın ocak ayında ve gerekli görülen hallerde her zaman yeminli malî müşavire inceletilir. Bağımsız denetim
Site Yönetimlerinin Legalizasyonu: Bir Model Önerisi
343
yapan yeminli malî müşavir, düzenlediği denetim raporunu OSB yönetimine ve Bakanlığa eş zamanlı olarak verir” denilmektedir. OSB yönetimlerinin ibra şartı bulunmaktadır. OSB uygulama yönetmeliğinin 25. maddesi yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ibrasının genel kurul tarafından yapılacağını belirtmektedir. Yine genel kurulun aldığı kararla OSB’nin, yönetim ve denetim kurulu üyelerini seçmek ve ibra etmek genel kurulun görev ve yetkilerindendir. (OSB Uygulama Yönetmeliği, Madde 35 / ğ - Müteşebbis heyet ve genel kurulun görev ve yetkileri). Yine OSB uygulama yönetmeliğinin 35. maddesi genel kurulun yapılması ve organlarının ibrasının genel kurul tarafından yapılacağını öngörmektedir. Üyeler genel kurulun ibrasına sunularak iç denetim mekanizması da hayata konulmaktadır. Tüzel kişiliğe sahip olması OSB yönetimini belli başlı konularda kanun karşısında sorumlu tutmaktadır. Örneğin, uygulama yönetmeliği 33. maddeye göre bölge müdürü ve personeli, OSB’nin para ve para hükmündeki evrak ve senetler ile mal, bilanço, tutanak, rapor, defter, kayıt ve belgeleri üzerinden işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılmaktadır. Yine, OSB Kanunu 22. maddeye göre müteşebbis heyet, yönetim ve denetim kurulu üyeleri ve bölge müdürü ile sair personel kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumlu tutulmaktadırlar. Bunlar, para ve para hükmündeki evrak ve senetler ile bilanço, tutanak, rapor, defter ve belgeler üzerinde işledikleri suçlardan dolayı devlet memurları gibi cezalandırılmaktadırlar. 6.2. Hizmet Sunumuna Dair Belirlilik OSB Kanunu, Organize Sanayi Bölgesi içindeki gerçek ve tüzel kişiler yönünden düzenleme getirmekte olup özel bir kanundur. Bu düzenleme nedeniyle Kanunun 20. maddesi Organize Sanayi Bölgelerinde alt yapı tesisleri kurma kullanma ve işletme hakkı, Organize Sanayi Bölgelerinin ihtiyacı olan elektrik, su, kanalizasyon, doğalgaz, arıtma tesisi, yol, haberleşme, spor tesisleri gibi alt yapı ve genel hizmet tesislerini kurma ve işletme, kamu ve özel kuruluşlardan satın alarak dağıtım ve satışını yapma, üretim tesisleri kurma ve işletme hakkı sadece Organize Sanayi Bölgesinin yetki ve sorumluluğuna vermektedir. Bununla birlikte, “OSB’ler, Bakanlıktan izin almak kaydıyla ayrı şirket kurma şartı aranmaksızın OSB alanı içerisinde öncelikle kendi ihtiyacı olmak üzere elektrik üretim tesisleri kurma ve işletme hakkına sahiptir. OSB’deki katılımcıların elektrik üretim tesisleri kurması ve işletmesi OSB iznine tabidir. Atıkların ortak arıtma tesisinin kabul edebileceği standartlara düşürülmesi amacıyla münferiden ön arıtma tesisi yapılması gerekir. OSB’de yer alan kuruluşlar, altyapı ihtiyaçlarını OSB’nin tesislerinden karşılamak zorundadır. OSB’nin izni olmaksızın altyapı ihtiyaçları başka bir yerden
344
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
karşılanamaz ve bu amaçla münferiden tesis kurulamaz. Bu kuruluşlar kendilerine tahsis edilen altyapı kullanma hakkını başka kuruluşlara devir ve temlik edemez ve başkalarının istifadesine tahsis edemez.” ifadelerini kullanarak belirsizliği ortadan kaldırmaktadır. Böylece, hizmet sunumuna dair kendi sunacağı hizmetleri üretme alanı da açılmıştır. Yine, madde 20 gereğince, OSB’de yer alan kuruluşlar alt yapı ihtiyaçlarını OSB’nin tesislerinden karşılamak zorundadırlar. OSB’nin izni olmaksızın alt yapı ihtiyaçları başka yerden karşılanamaz ve bu amaçla münferiden tesis kurulamaz. OSB yönetimi tarafından belirtilen hizmetler yerine getirilirken oluşabilecek zararlardan veya haksız fiillerden dolayı yukarıda detaylı olarak belirtildiği üzere OSB tüzel kişiliği sorumludur.
Sonuç ve Öneriler Kapalı konut siteleri fiilen yerel nitelikteki bir takım kamu hizmetlerini sakinlerine belirli bir hizmet bedeli karşılığında sunmakta ve bu hizmetler giderek yerel yönetimlerin sunduğu hizmetlerle yarışır hale gelmektedir. Ancak, kapalı konut sitelerinin sunduğu bu hizmetlerin hukuki olarak büyük ölçüde yerel yönetimlerce sunulması öngörülen hizmetlerden oluşması ve kapalı konut sitelerinin bir aracı kurum gibi davranarak bu hizmetleri sunmaları, bu sitelerde yerel kamu hizmetlerinin sunumunda önemli sorunlar meydana getirmektedir. Örneğin, elektrik ve su hizmetleri arzı, topluca ilgili idareden satın alınarak site sakinlerine üzerine belirli bir kar konmak suretiyle satılmaktadır. Bu hizmetlerin sunumunda meydana gelen aksaklıklar konusunda ise sorumlu ve hesap verebilir bir hukuk tüzel kişisi bulunmamaktadır. Kapalı konut siteleri bu statüye henüz kavuşturulmamıştır. Bu siteler, site içi ulaşım, çöp toplama, su, altyapı, güvenlik gibi birçok yerel kamu hizmetini fiilen sunmaktadırlar. Üstelik bazı hizmetlerin sunumunda monopol haline gelmişlerdir. Günümüzdeki metropolleşme olgusu ve hızlı kentleşme eğilimlerinin bir sonucu olduğu görülen kapalı konut sitelerinin çoğalması önlenemeyeceği varsayımıyla mevcut durumun yarattığı olumsuz sonuçları azaltmak amacıyla yerel yönetimler kanununda değişiklikler yapmak suretiyle bu site yönetimlerinin bazı yerel hizmetlerin sunumunda hukuken görevli ve sorumlu hale getirilmesi, bu sitelerce sunulan yerel hizmetlerin mevzuatta açık olarak belirtilmesi ve ortaya çıkacak sorunlar ve uyuşmazlıkların çözüm mercilerinin netleştirilmesi faydalı olacaktır.
Site Yönetimlerinin Legalizasyonu: Bir Model Önerisi
345
Bu bağlamda alınması gereken önlemler ve atılması gereken adımlar önerileri dokuz madde halinde şu şekilde sıralanabilir: 1. Site yönetimi seçimlerine katılımı yükseltecek kanuni önlemler alınmalıdır. Böylece, kendini dış dünyaya kapatan site sakinlerinin site içerisinde de aidatı ödemenin dışında yönetime katılımı sağlanarak, almış olduğu hizmetlerin nitelik ve niceliği hakkında takip yapması kolaylaşacaktır. 2. Kapalı siteler arasında belli bir nüfusun geçilmesi durumunda uygulanması gereken bir site yönetimi kanununun çıkarılması gerekmektedir. Örneğin tek veya iki apartmanlı 100 haneyi geçmeyen bir yapı veya blok, yönetimi açısından 634 sayılı KMK’na; 100 haneyi geçen siteler ise yönetimi açısından yeni çıkarılacak bu kanuna tabi kılınmalıdır. Böylece site yöneticileri görev ve sorumluluklarını kafa karıştıran onlarca kanun içinden çekerek değil, direkt olarak bu kanun ve ilgili yönetmeliğinden öğrenecektir. 3. Çıkarılacak bu kanunda ve ilgili yönetmelikte site yönetimlerinin hizmet sunumunu ne şekilde yapacağı açık bir şekilde ortaya konmalı, böylece site yönetimlerine, hizmet sunduğu site sakinleri ile içinde bulundukları yerel yönetimler arasında bir köprü işlevi kazandırılmalıdır. 4. Profesyonel bir iş alanı haline gelmiş olan ve bu yönüyle piyasalaşmış site yönetimlerinin seçimleri belediyelerin kontrolünde yapılmalıdır. 5. Kapalı konut site yönetimlerinin denetçiliğini kendi içindeki kat maliklerinden oluşan ve işlevini görmekten yoksun denetçilerden alarak belediyelerin ilgili birimlerine devredilmesini sağlayacak kanuni düzenlemeye gereksinim duyulmaktadır. 6. Sunulan hizmetlerin belli bir kesime ait olması nedeniyle hizmet sunumunda kamunun öncelenmesi ilkesinin zedelenmesi durumunu hafifletmek amacıyla belediyelere ödenmesi gereken bir resim öngörülmelidir. Bunun miktarı sunulan hizmetlerle orantılı olmalıdır. 7. OSB örneğinde olduğu gibi, site yönetimlerini bir kamu tüzel kişisi haline getirecek, site yönetimlerinin ibrasının sağlanabileceği kanuni düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. 8. Sitelerin kurulmasında oluşturulan “Yönetim Planları” belediyelerin ilgili kurumlarının onayından geçerek oluşturulmalıdır. 9. Site yönetimlerinin belediyelere karşı hesap verebilir hale getirmek ve onları belediyelerin bütün halinde denetimine açmak amacıyla kapalı
346
Küreselleşme Sürecinde Yerel Hizmet Yerel Siyaset
konut sitelerinin yönetimlerinin belirli hizmetler bakımından resmi olarak yetkilendirilmesi ihtiyacı bulunmaktadır.
Kaynakça Akbulut, M. Tolga ve İlke Aytar (2012), “İstanbul Ölçeğinde Kapalı (Konut) Siteler(i): Tercih Nedenleri ve Gelişimi”, Mimarist, Cilt: 12, Sayı: 45, s. 90-96. Altun, T. Didem Akyol (2008), “Yeni Yaşam Tarzları: Kapalı Konut Yerleşkeleri”, DEÜ Mühendislik Fakültesi Fen ve Mühendislik Dergisi, Cilt:10, Sayı: 3, s. 73-83. Blakely, Edward J. ve Mary G. Snyder (1997), Fortress America, Gated Communities in The United States, Washington D.C, Brookings Institution Press. Burke, Matthew (2001), “The Pedestrian Behaviour of Residents in Gated Communities”, Walking the 21st Century, Australia, 20-22 February 2001, Western Perth, s. 139-150. Calderia, Teresa P. R. (1996), “Fortified Enclaves: The New Urban Segregation”, Public Culture, Volume: 8, No: 2, s. 303-328. Civelek, Yusuf ve Tülin Vural Arslan (2009), “Güvenlikli Siteler: İdeal Kent Miti Gerçekte Ne Vaad Ediyor?”, Mostar, Sayı: 55, s. 36-43. Garreau, Joel (1991), Edge City: Life on The New Frontier, New York, Anchor Books. Glasze, Georg (2003), “Some Reflections on the Economic and Political Organisation of Private Neighbourhoods”, International Gated Communities Conference: Building Social Division or Safer Communities?, 18-19 September 2003, University of Glasgow, s. 1-13. Grant, Jill (2003), “Planning Responses to Gated Communities in Canada”, Housing Studies, Volume: 20, No: 2, s. 277-289. Kurtuluş, Hatice (2011), “Gated Communities as a Representation of New Upper And Middle Classes in İstanbul”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Sayı: 44, s. 4965. Landman, K. (2000), An Overview of Enclosed Neighbourhoods in South Africa, Pretoria, CSIR. Özdemir, Nurten ve İlknur T. Doğrusoy (2016), “Kapalı Konut Sitelerinin Kamusal Alanlar Açısından Oluşturduğu Problemlerin İnsan-Çevre İlişkileri Bağlamında İrdelenmesi”, Megaron, Cilt: 11, Sayı: 3, s. 359-371. Özgür, F. Ebru (2006), “Sosyal ve Mekansal Ayrışma Çerçevesinde Yeni Konutlaşma Eğilimleri: Kapalı Siteler, İstanbul, Çekmeköy Örneği”, Planlama Dergisi, Sayı: 4, s. 79-95. TÜİK (2017), Nüfus Verileri, www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=1590 (15.03.2018). Tümer, H. Özge ve Neslihan Dostoğlu (2008), “Bursa’da Dışa Kapalı Konut Yerleşmelerinin Oluşum Süreci ve Sınıflandırılması”, Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 2, s. 53-68. Uysal, Yıldız (2003), “Parçalanan Kent-Parçalanan Yaşamlar”, Dosya: Kentin Çeperleri, H. B. Tuna (Ed.), Mimarist Dergisi, Sayı: 8, s. 66-69. Yakışan, Duygu (2008), Postmodern Planlamanın Bir Yansıması Olarak Kapılı- Güvenlikli Siteler ve Konya Örneğinde Bir Araştırma, Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.