Nereye Gitsem Kibris (SAYI 1)

Page 1

ONLAR BİZİM

ENGELSİZ YÜREKLERİMİZ

BORA SERBÜLENT İLE KEYİFLİ BİR SÖYLEŞİ

ONLAR KENDİ İCATLARIYLA ÖLDÜLER!

ARTIK NEREYE GİTSEM DİYE DÜŞÜNMEYE SON!!!

1


2


3


ONLAR BİZİM

ENGELSİZ YÜREKLERİMİZ

ONLAR KENDİ İCATLARIYLA ÖLDÜLER!

Giyinmek bir sanattır ve beden kadar ruha da iyi gelir. Aynanın karşısına geçip de kendini seyrederken, güzel, şık bir insan gören, şüphesiz ki dağınık ve bakımsız bir insan görenden daha mutlu olur. Stil parayla satın alınmaz. Siz de bütçenizi sarsmadan şık ve stil sahibi görünebilirsiniz

4


Kendinizi yalnız olarak adlandırıyorsanız ‘ yalnız mı hissediyorsunuz ’ yoksa gerçekten ‘yalnız mısınız’ sorularına cevap arayın.

DÖVME NEDİR?

Dövme, insan derisi üzerine yapılan işaret ve desenlerin genel adıdır. Dövme yapımında değişik yöntemler kullanılır. Dövme sivri uçlu kemik, boynuz ya da çelik iğne deriye hafifçe batırılır ve açılan delikler boyayla doldurulur.

BORA SERBÜLENT İLE KEYİFLİ BİR SÖYLEŞİ

5


6


7


Giyinmek bir sanattır ve beden kadar ruha da iyi gelir. Aynanın karşısına geçip de kendini seyrederken, güzel, şık bir insan gören, şüphesiz ki dağınık ve bakımsız bir insan görenden daha mutlu olur. Stil parayla satın alınmaz. Siz de bütçenizi sarsmadan şık ve stil sahibi görünebilirsiniz Güzel giyinmek günümüz şartlarında zor olabilir. Sonuç odaklı değil süreç odaklı olun ki yapay olmayan, doğal ve hissedilmiş bir ‘siz’ ortaya çıksın. Özellikle marka bir şey almak istiyorsanız, önemli tasarımcıların imzasını taşıyan modeller, birçok insanı zorlayan fiyat etiketleriyle sunuluyor. Bu da bir çoğumuzu korkutuyor. Aslında stiliniz yoksa marka giyinmek de önem teşkil etmiyor. Oysa inanın, şık ve stil sahibi olmak için servet harcamaya gerek yok! Klasik ve zamansız parçaları seçin Bunu sık sık kendinize hatırlatın ve sizlere sunduğum şu yolları takip edin. Alışverişe çıkmadan önce bütçenizi oluşturun. Alınması gerekenler listesi yapın. İndirim sezonlarını kaçırmayın.

8

Her markanın indirimli ürünlerini sattığı mağazası(outlet) var. Bu mağazalardan temel parçalarınızı ucuza alma imkânınız olduğunu unutmayın. Farklı kombineler yapın. Aynı elbiseyi farklı aksesuarlarla tamamlayın. Yakın arkadaşlarınızla kıyafet değişikleri yapabilirsiniz. Size dar geleni veya sıkıldığınız bir giysinizi verebilir, arkadaşınızdan farklı şeyler alıp hem masraf yapmamış hem de farklı giysilerle şık görünmüş olursunuz. Dergilere göz atın, trendleri takip edin ve internetteki moda bloglarını ziyaret edin. Böylece size sürekli sunulanlar dışındaki akımları da takip etmiş olursunuz. Seçenekleriniz artar. Kendiniz gibi olmanız, giydiğiniz her kıyafette kendinizi güvende ve rahat hissetmenizi sağlar. Klasiklerden vazgeçmeyin. Trendleri takip edin ama zamansız parçalara akıllıca yapılan yatırımlar, sizi yıllarca idare edebilir. Alışveriş yaparken alacağınız giysileri yıllar sonra da kullanıp kullanamayacağınızı düşünün. Az ama öz alışveriş yapın. Klasik ve zamansız kıyafetler tercih edin. Böylece ileride çok işinize yarayacaktır.

Stilinizi konuşturun Gardırobunuza göz gezdirin. Klasik zamansız parçaları ayırın, trençkot, smokin takım, şık gömlekleriniz, pantolonlarınızı ayırın çünkü onlar zamansız parçalarınız olarak kalacaklar. Vücut formunuzu iyi biliyorsanız, doğru kıyafetler giyer ve çok güzel bir şekilde de taşırsınız. Bacaklarınız kalınsa diz üstü çizmeler ve dar pantolonlar tercih etmeyin. Diz üstü çizme giyen kişinin sade olması gerekir, bunu sakın unutmayın. Stil sahibi olmak nerede, nasıl giymeyi bilmekten geçer. Klasik kıyafetlere yatırım yapın “Şıklık üzerinizdeki kıyafetten çok, bir kişilik meselesidir” der, Jean Paul Gaultier. Günümüzde moda sürekli değişiyor. Önemli olan kendi tarzınıza yakışan kıyafetleri keşfetmek ve bir stil yaratmaktır. Kendine ait bir tarzı olan bir kişi aynı kıyafetleri farklı aksesuarlarla deneyen, her gün yeni bir kıyafet giyme mücadelesi olmayan kişidir. Moda olan ürünleri sevdiğiniz birkaç kıyafetle arada bir kombinelemeyi bilmelisiniz.


Beyaz

Tekrarın tarzın göstergesi olduğunu unutmayın. Her gün farklı ve yeni bir şeyler giymek isteyen kadınlar stil sahibi olamazlar; bunu unutmayın! Eğer sevdiğiniz ve sizin beden ölçülerinize uyan daha klas parçalara yatırım yaparsanız aldığınız bu giysiler sizin tarzınız olur. Bu giysileri annenizin “vintage” kolyesi, çok şık bir tek parça elbise, Chanel bir ceketle sürekli giyersiniz. Çevrenizde elegan, kendine güvenen, stil sahibi bir kadın olarak gösterilir ve daima öyle hatırlanırsınız. Karakterde, tavırda, davranışlarda, tarzda ve diğer her şeyde en üstün mükemmellik sadeliktir. Sadelik ve doğallıktan vazgeçmeyin.

Renklerin dili Mor

Mor lüksü temsil eder. Güçlü, dinamik, zenginlik, gizem ve verimliliğin rengidir. Spritüel bir renktir aynı zamanda.

Saflık, temizlik, güvenin ve eleganlığın sembolüdür. Beyaz giyinen kişiler her zaman temiz ve dürüst bir görünüm verirler. Kişiyi taze, dingin gösterir. Her tene uyan bir renktir. Farklı dokuları karıştırın. Şifon bir bluzu poplin bir pantolonla, dantel bir elbiseyi ipek bir hırkayla harmanlayabilirsiniz. Tabi ki beyaz inci bir kolye, küpe ya da yüzüğün her zaman ve her sezon klasiklerden olacağını unutmayın.

Kırmızı

Enerjinin rengidir. Dinamizm ve canlılığı hissettirir. Tutkulu, aktif, sempatik bir izlenim bırakır ve iyi bir enerji verir. Fark edilmek istendiğinizde, iddialı olmak istediğinizde kırmızıyı tercih edebilirsiniz.

Lacivert

Karizmatikliği, güveni, gücü, karar verme yeteneği ve saygınlığı ifade eder. “Yönetici rengi, bilgi ve otoritenin sembolü” diye de tanımlanır. İş hayatında klasik resmi bir takım elbise olarak ilk tercihtir çoğu kişi için.

Pembe

Duygunun rengidir. Uyumlu kişilerin sevdiği renktir. Yalın ve romantiktir. Hassaslığı, paylaşımcılığı, duygusallığı ve barışı çağrıştırır. Dinlendiren renktir.

Gri

Nötr bir renktir. Sakinlik ve saygınlık getirir. Ancak sıradanlıktan kurtulmak için giyimde ve aksesuarda renk kullanımıyla canlandırılmalıdır. Her yere giyilebilecek bir renktir.

Siyah

Gücün, otoritenin ve aynı zamanda asaletin simgesi olarak kabul edilir. Duygusallığı ve tutkuyu simgeler. Kişisel renginizle uyumlu değilse yüzünüze yakın kıyafetlerde siyahı kullanmayın. Kadın ve erkeğin kurtarıcısıdır. Siyah, yas ve mutsuzluğu vurgulamak için de kullanılır.

9


10


11


DÖVME NEDİR? Dövme, insan derisi üzerine yapılan işaret ve desenlerin genel adıdır. Dövme yapımında değişik yöntemler kullanılır. Dövme sivri uçlu kemik, boynuz ya da çelik iğne deriye hafifçe batırılır ve açılan delikler boyayla doldurulur. Günümüzde modern yöntemler ile yapılan dövme ise, yukarıda bahsettiğim yöntemlere nazaran daha az acı verir ve sağlık açısından zararsız olan boyalar ile yapılır. Dövme yapımında kullanılan makineler sayesinde yüksek devirle girip çıkan iğne düzeneği deri üzerinde bir kalemle çizim yapılıyormuş gibi rahat ve akıcıdır. DÖVMENİN AMACI VE TARİHİ Dövme, kimi zaman bir harf, bir isim ya da bir sembol olarak karşımıza çıkar. İnsanların dövme yapma amacı belki duygularını dışa vurmak belkide süs ya da gösteriş amaçlıdır. Ama dövmenin çok eski zamanlardan beri insanoğlunun kendini ifade etme sanatı ya da yöntemi olduğu kesin. Hintliler, Japonlar, Amerika Yerlileri ve Afrika’daki bazı kabileler dövmeyi bir süs olarak yapsalarda pek çok toplumda dövmenin hastalıklara ve kötü ruhlara karşı koruyucu bir tılsım (nazarlık) olarak uygulandığı, bireyin toplumdaki konumunu (köle, efendi, ergen, işçi, asker) vurgulamak için kullanmışlardır. Dövme yapma geleneği hayli eskidir. İÖ 2000’lerde Eski Mısır toplumunda dövmenin yapıldığı mumyalardan anlaşılmıştır. Mısırlıların dışında Britonların, Galyalıların ve Trakların da dövmeleri vardı. Eski Yunanlılar

12

ve Romalılar, “barbarlara özgü bir uğraş” saydıkları dövmeyi suçlular ile kölelere yaparlardı. Hıristiyanlık inancında dövme yasaklanmıştı. Buna karşın ilk Hıristiyanlar, bedenlerine Hz. İsa’nın adını ya da haç desenleri taşıyan dövmeler yaptırmışlardır.

Aradan yüzyıllar geçince Avrupalılar dövmeyi unuttular. 18. yüzyıl sonlarında denizaşırı gezilerde Amerika Yerlilerinde ve Polinezyalılarda dövmeyle yeniden karşılaştılar. Avrupa dilleri, dövme karşılığı olan tattoo sözcüğünü Tahiti dilindeki tautau’dan almıştır. Dövme 20. yüzyılın başlarından sonra, özellikle denizciler arasında yaygınlık kazandı. Romantik duyguları, yurtseverliği ya da dindarlığı belirtmek amacıyla dövme yaygın olarak kullanıldı ve günümüzde de kullanılmaktadır. Ama hijyene önem verilmediği ve AIDS gibi bazı hastalıkları bulaştırdığı gerekçesiyle dövme yapmaya yasal sınırlamalar

getirilmiştir. Günümüzde dövme özellikle Avrupada çok yaygındır. Dövme kentsel yaşamda, özellikle gençler arasında giderek daha fazla popüler olma yolundadır. Dövmenin genel amacı dışarıdan bakıldığında estetik ya da süslenme olarak görünse de altında sosyopsikolojik nedenlerde yatmaktadır. Aslında dövme yaptırma isteğinin altında insanlara kendi kişiliği hakkında mesaj vermek, etkilemeye çalışmak, diğerlerinden farklı görünmek, gençlerde kendini kanıtlama ya da dikkat çekmek şeklinde gözlenebilir. DÖVME MODELLERİ BULMAK Yeni bir dövme yaptırmaya kadar verdiğinizde, dövme modelleri ile ilgili yeni adresler, kaynaklar, kitaplar, dergiler kısacası yeni kaynaklar ararız. Genellikle ilk dövmesini yaptıran kişiler bir süreden sonra ikincisi hatta üçüncüsünü yaptırmak için harekete geçerler, burada işleyen “bir dövme asla yetmez” kuralıdır.


Eğer ilk defa dövme yaptıracaksanız iyi ve güvenebileceğiniz bir dövmeci bulmanızda yarar var. Dövme konusunda ilk adım güvendir. Daha sonra sizi anlatacak bir desen, model seçmek gelir… Söz konusu dövme modeli seçmek olunca, sınırsız seçenek görmek isteriz. Bu en doğal hakkımızdır. Dövmecilerde size sunulan kataloglar genellikle önceden çalışılmış modellerdir ve bizler yeni bir dövme modelinde seçimimizin olabildiğince kendimize özel olmasını isteriz. Dövme için model seçimi çok önemlidir. Farklı dövme modelleri görmek için ya internette araştırma yaparız ya da katalog ve dergilerde genellikle ünlülerin bedenlerini süsleyen seçenekler arasından seçim yapmaya çalışırız. Dövme için desen seçiminde dövmenizi nereye yaptırmak istediğiniz, kullanılacak renkler, ikonalar, tarzlar gibi pek çok detayı da netliğe kavuşturmanız gerekecektir. DÖVMENİN YAPILIŞI Dövme, deri tarafından tümüyle yok edilemeyen bir boyanın birkaç teknikle alt deri yüzeyine kadar işlemesiyle oluşur. Dövme yapılan kişiye, işlemin yapıldığı sırada acı verir. Bu acıyı az ya da çok diye tarif etmem doğru olmaz. Çünkü her insanın acı eşiği farklıdır. Dövmenin yapılış süresi kullanılan iğnelerin sayısına ya da yapılan dövmenin boyutuna göre değişir. İğne vuruşlarının yapıldığı yerden çok az miktar kan çıkabilir ve boya deri altına geçer. İğne vuruşlarına bağlı olarak dövme yapılan bölgede kızarıklıklar ya da şişlikler görülebilir. Bu şişlikleri takiben o bölgede yaralar ya da kabuklanmalar oluşur, bu kabuklanmaların iyileşmesiyle dövme ortaya çıkar.

DÖVMENİN BAKIMI İyi bir dövmeye sahip olmak için ilk adım olan iyi bir sanatçıya dövmenizi yaptırmak kadar yaptırdıktan sonra bu çalışmayı korumakta - bakmakta çok önemlidir. Çünkü dövmenize ne kadar bakarsanız o kadar dikkat çeker, daha iyi görünür. Dövme yapıldıktan sonra ilk 1 hafta yapılan bakım çok önemlidir. Dövme çalışmasını takiben 3 gün süreyle yüzeyin suyla temas etmemesi en önemli kuraldır. Dövme iğneleriyle tahribata uğrayan cildiniz bu dönemde her türlü enfeksiyona açık olur. Her ne kadar bir yara olarak görünmesede o bölgeye yaralıymış gibi özen göstermeniz gerekir. Çünkü küçük iğne darbeleri ile kanama ve ödem oluşmuş bu alanı vücut yara olarak algılayıp iltihabı savunma hücreleri ile onarıma geçiyor. Dolayısı ile iyi korunmadığında her yarada olabileceği gibi bu bölgenin de infekte olması riski fazla. İnfekte olan dövme istediğiniz görüntüden sizi uzaklaştırır. Suyla temas, hasarlı bölgede açılma oluşturabileceği gibi, su içindeki olası mikropları da taşıyabilir. Bu nedenle en az üç gün sudan olabildiğince koruyun. Bunu en iyi yolu, antibiyotikli bir merhemi dövme alanına yoğun bir şekilde sürmek. Bu işlemi günde üç kez tekrarlamalısınız Yaranız artık iyileşmeye başladı. Bu süre yara(dövme) büyüklüğüne, ve vücut yapınızın özelliğine bağlı. Yaranın iyileşmesi kabuklanma ve kabuk atma şeklinde olacaktır. Her merhem sürme işleminde merhem ile birlikte kabuklar da yavaş yavaş çıkacaktır. Bu nedenle kuvvet uygulayarak, kopararak kabukları soymaya çalışmayın. Bu süre içinde yara kabuğunun gerilmesine bağlı olarak o bölge derisinde gerilme kaşınma olabilir. Bir ay süresince güneşle direkt temas etmemesine özen göstermeniz gerekli. Çünkü dövme yaptırdığınız bölge vücuttan daha koyu renkli ve hala daha hassastır. Dolayısıyla güneş ışığından daha fazla etkilenecek, bu da rengin solmasına, henüz tam iyileşmemiş cildinizin hasar görmesine yol açacaktır. Bir ay sonunda artık gururla dövmenizi arkadaşlarınıza gösterebilirsiniz. Ancak unutmayın; iyi bir dövme için bakım sürekli olmalı. Tıpkı cildiniz, saçlarınız gibi. Dövme yapılan bölgeyi iyi nemlendirir, güneşe karşı iyi korursanız her za-

man ilk yapıldığı andaki gibi canlı kalacaktı DÖVME VE İSLAM DİNİ(DÖVME YAPTIRMAK GÜNAH MI?) Dövmenin islam dinince haram - günah olduğunu ya da dövme yaptıran kişinin abdestinin kabul olmayacağını söylenir. Dövmenin abdest konusunda bir sorun teşkil etmediğini çok açık ve net bir şekilde belirtebiliriz. Çünkü; dövme derinin dışına değil, içine yapıldığından, abdeste, gusle ve ibâdete mâni teşkil etmez. Çünkü abdestte ve gusülde farz olan, derinin dışını yıkamaktır.

13


14


15


BAYRAKTAR CAMİ : Kıbrıs’ın tarihinin önemli olaylarına şahit olan Bayraktar Camii, Lefkoşa’da bulunmaktadır. Caminin yapılmasının da bir öyküsü vardır. Kıbrıs’ın fethi sırasında Lefkoşa’yı alabilmenin tek yolu surlarla çevrili alanı geçebilmekti. 1570 Yılı Cuma günü, Türkler surları tırmanmıştır ve askerlerin bayraktarı Kostanza burcuna elindeki bayrağı dikmeyi başarmıştır. Fakat o anda düşman askeri tarafından şehit edilmiştir. Bayraktar, düştüğü yere gömüldü ve 1754 yılında Vali Hasan Sadık Ağa tarafından buraya bir türbe ile cami yaptırıldı ve adına Bayraktar Camii denildi. VENEDİK SARAYI : Namık Kemal Meydanı’nın batısında bulunan Venedik Sarayı, 13. yüzyılda inşa edilmiştir. Lusignanlar tarafından yapılan Venedik Sarayı, ilk yapıldığı dönemlerde kraliyet sarayı olarak tasarlanmıştır. Kıbrıs kralları 1369 yılına kadar bu sarayda oturmuştur. Gördüğü bir deprem sonucunda Venedik Sarayı yıkılmıştır. Günümüze kalan kalıntıları ise; Salamis’ten getirilen dört sütunu taşıyan üç kemerli giriş vardır. Bu kemerlerin birinde 1552 yılında Kıbrıs yöneticisi olan Yüzbaşı Giovanni Renier’in arması vardır. AYİOS PHİLON KİLİSESİ : Kıbrıs’ın tarihi değerleri arasında olan Ayios Philon Kilisesi, adını 4. Yüzyılda yaşayan ve Hristiyanlığı yaygınlaştırmaya çalışan bir piskopostan alır. Kilise ise 5. yüzyılda inşa edilmiştir. Ayios Philon Kilisesi, Dipkarpaz Köyü’nün kuzeyinde ve deniz kıyısında bulunmaktadır. Kıbrıs’ın turistik gezi alanları arasında olan kilise 802 yılında Araplar tarafından bir saldırıya uğrayan kentle birlikte harap olmuştur; fakat 12. yüzyılda tekrar inşa edilmiştir. NAMIK KEMAL ZİNDANI VE MÜZESİ : Namık Kemal Zindanı ve Müzesi olarak hizmet veren bina; Venedik Sarayı’nın avlusunda bulunmaktadır. Ünlü şair Namık Kemal’in 1873 yılında İstanbul Gedik Paşa Tiyatrosu’nda sergilediği “‘Vatan Yahut Silistre”’ oyunu sürgün hayatının başlamasına sebep olmuştur. 1873 yılında Kıbrıs’a sürülen Namık Kemal, iki katlı yapının alt katındaki zindana kapatıldı. Zaman geçtikçe Kıbrıs Mutasarrıfı Veyis Paşa tarafında üst kata çıkarılmıştır. Sürgün hayatına V. Murat’ın affıyla son verilmiştir. Ünlü şairin sürgün döneminde yaşadığı bina, günümüzde Namık Kemal Zindanı ve Müzesi olarak ziyaretlere açıktır. 1993 yılında hizmete girmiştir. PANAGİA THEODOKOU KİLİSESİ : Kıbrıs’ın tarih kokan havasında kendine yer edinen ve 12. Yüzyıldan beri ayakta kalmayı başarmış olan Panagia Theodokou Kilisesi, günümüzde ikon müzesi olarak ziyaret edilmektedir. Panagia Theodokou Kilisesi, İskele’nin ana kilisesi konumunda iken artık kendi tarihini aydınlatan bir müze durumundadır… Kilisede bulunan Bizans dönemine ait olan süslemeli beyaz mermer taşı ve seride bulunan 91 tane ikonlarıyla hem tarih severlerin ilgisini çekiyor hem de mimarisiyle göz dolduruyor.

16


BÜYÜK HAN : Kıbrıs’ın ilk Osmanlı Valisi Beylerbeyi Muzaffer Paşa tarafından 1572 yılında yaptırıldığı düşünülen Büyük Han, görkemli mimarisiyle birçok turistin ziyaret ettiği yerler arasındadır. Mimarisinde kullanılan taşlar çeşitli yapılardan ve farklı yerlerden alınmıştır. Avlunun ortasındaki mermer sütunlar göz alıcı parçalarından biridir. Türk mimarisinin önemli örneklerinden biridir .

MAVİ KÖŞK : Girne-Güzelyurt yolu üzerinde ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin yakınında bulunan Mavi Köşk, büyük hikayesiyle, içindeki tüm odaların ihtişamıyla ve mimarisiyle görenleri adeta büyülüyor. Orta Doğu’nun en büyük silah kaçakçısı ve aynı zamanda bir avukat olan İtalyan Rum asıllı Pablo Pavilides’e ait olan Mavi Köşkü kendisine özel olarak yaptırmıştır. Silah kaçakçılığını daha rahat yürütebilmek için inşa ettirdiği ev, bulunduğu vadinin her noktasını görüyor; fakat aşağıdan hiçbir şekilde görünmüyor. Zamanın şartlarına göre oldukça lüks olan Mavi Köşk, içindeki tüm eşyalarla birlikte orijinalliğini hala koruyor. Birçok odası olan köşkün her bölümü, kullanım amaçlarına göre ayrılmıştır. En çok göze çarpan odalar ise; mavi, kırmızı ve sarı renklerle ayrılmış odalardır. Pavilides, kırmızı odada mafya görüşmelerini yürütürmüş. Mavi oda misafir odası olarak kullanılırken; sarı oda misafir çocukları için ayrılmış. Köşkün içinde önemli eşyaların olduğu kadar; tablolar da oldukça dikkat çekicidir. Aynı zamanda evin perdeleri de ses yalıtımlıdır. Pablo Pavilides, her detayı kendi lehine çevirerek yaptırdığı evin mimarını; başkaları tarafından öğrenilmesini engellemek için öldürmüştür. Aynı zamanda hayatı boyunca ölüm korkusu yaşadığını gösteren önemli detaylar da köşkte mevcut. Odasında bulunan gizli geçit, günah çıkarma köşelerinin birinde odanın tamamını gösteren bir ayna bunun bir göstergesidir.

SALAMİS HARABELERİ : Gazimağusa şehrinin 6 kilometre kuzeyinde yer alan ve tarihi M.Ö. 11. yüzyıla dayanan antik şehir. Trodos Dağından çıkan kanlıdere’nin denize döküldüğü yerdeki havzaya yakın bir yerde kurulmuştur .19. yüzyılın sonlarında toprakla ve ağaçlarla kaplı olarak ortaya çıkarılmış, 1952- 1974 yıllarında yapılan kazılarla kentin büyük bölümü meydana çıkarılmıştır.

SAİNT HİLARİON KALESİ : Girne’ de bulunan Saint Hilarion Kalesi Beşparmak Dağları üzerine kurulmuş olan 3 kuleden en batıda yer alandır. Kale Arap akınlarına karşı ada halkını koruma maksadıyla inşa edilmiş, adını da Kudüs’ün Araplar tarafından fethinden sonra Kıbrıs’a gelen ve ömrünün son yıllarını burada geçiren bir keşişten almıştır. Kale denizden 700 metre yüksekte yer alan ve oldukça sarp olan 2 tepe üzerine inşa edilmiştir. Venediklilerin 1489 yılında adayı fethinden sonra boşaltılmış ve bir daha kullanılmamıştır. Walt Disney’in logosunu da bu kaleden esinlenerek oluşturduğu bilinmektedir.

17


18


19


*Bir insan hayatý boyunca ortalama 22 kilogram deri kaybediyor. *Karýncalar uyumaz. *Yarým kilo bal yapabilmek için arýlar iki milyondan fazla çiçekten bitki özü toplamak zorundadýrlar. *Ortalama bir erkek, hayatýnýn 3350 saatini týraþ olmak için harcar. *Kelebekler ayaklarýyla tat alýrlar. *Timsahlar renk körüdür. *Sümüklüböceklerin dört tane burnu vardýr. *Eðer Barbie gerçekten yaþasaydý vücut ölçüleri 97 72 82 cm olacaktý. *Rusya´nýn dörtte biri ormanlarla kaplýdýr. *Avustralya´daki tuvaletlerin sifon sularý saat yönünde akar. *Salatalýðýn yüzde 96´sý sudur. *Hawaii alfabesinde sadece 12 harf bulunmaktadýr. *Las Vegas´taki kumarhanelerin hiçbirisinde saat yoktur. *Hiçbir kaðýt parçasý 7 defadan fazla ikiye katlanamaz! *Ayý inlerinin giriþleri herzaman kuzeye bakar. *Hamamböcekleri yaklaþýk olarak 250 milyon yýldýr yaþadýklarý halde hiçbir deðiþime uðramamýþlardýr. *Sallanan sandalyede hiç durmadan sallanma rekoru 440 saattir. *Aslanlar bir günde 50 kez seviþebilirler. *Yunuslar gözleri açýk uyurlar. *Atlar bir ay kadar ayakta kalabilirler. *Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla þeker vardýr. *Eðer bir insan 8 sene, 7 ay ve 6 gün baðýrabilseydi (aralýksýz), bu bir kahveyi ýsýtabilcek olan enerjiye eþ bir enerji oluþtururdu. *Sarýþýnlarýn esmerlere göre daha fazla saçý vardýr. *Yetiþkin bir ayý, bir at kadar hýzlý koþabilir. *Eiffel Kulesi´nin tepesine çýkana kadar 1792 basamak vardýr. *Yataktan düþerek ölme olasýlýðý iki milyonda birdir. *Deðerli taþlarýn çoðu birkaç elementten oluþur, sadece pýrlanta tamamen karbondan oluþur. *Hayvanlar aleminde sadece domuzlar güneþten yanabilir. *Erkek Peygamber Devesi diþinin kokusunu 7 mil öteden duyabilir. *Dünyadaki obez nüfusun üçte biri, geliþmekte olan ülkelerde yaþýyor. *Hapþýrdýðýnýz zaman, kalbiniz de dâhil olmak üzere bütün vücut fonksiyonlarýnýz bir an için durur. *Kedilerin herbir kulaðýnda 32 adele vardýr. *Köpeklerin ter bezleri ayaklarýndadýr. *El týrnaklarý ayak týrnaklarýna oranla 4 kat daha hýzlý uzarlar.

20


*Geçen 3500 yýlýn, sadece 230 yýlý barýþ içinde yaþanmýþtýr. *Kaðýt para sanýldýðý gibi kaðýttan deðil pamuktan yapýlýr. 1950´den önce kenevir, aðaç kabuðu ve marijuana yapraðý kullanýlarak yapýlýrdý. *Kangurular geri geri yürüyemezler. *Kirpi suda batmaz. *Ketçap 1830´lu yýllarda ilaç olarak satýlýrdý. *Bir inek hayatý boyunca yaklaþýk 200.000 bardak süt üretir. *Bir okyanusun en derin yerinde, demir bir topun dibe çökmesi bir saatten uzun sürer. *George Washington evinin bahçesinde marijuana yetiþtirirdi. *Bir köpekbalýðý 100 milyon damla deniz suyu içindeki bir damla kaný hissedebilir. *Bir bardak taze þampanyanýn içine bir kuru üzüm atarsanýz üzüm asansör gibi bardaðýn altýndan üstüne üstünden altýna sürekli dolaþýr. *Dünyada insan baþýna düþen karýnca sayýsý 1 milyondur. *Dünyanýn en büyük hayvaný mavi balinadýr. Ayný zamanda hayvanlar Penguen yüzebilen, ama uçamayan tek kuþtur. *Donald Duck çizgi fýlmleri Finlandiya´da yasaklanmýþtýr. Nedeni kahramanlarýn don giymemesidir. *Zürafalar yüzemez. *Ýnsan midesi 2 haftada bir iç zarýný yenilemek zorundadýr aksi halde kendi kendini sindirir. *Baykuþ, mavi rengi görebilen tek kuþtur. *Venüs saat yönünde dönen tek gezegendir. *Filler zýplamayan tek memelidir. *Sabahlarý elma kahveden daha fazla uykunuzu açar. *Gülmek için 17 adeleye ihtiyaç vardýr. Surat asmak için ise 43. *Tarantulalar iki buçuk yýl yiyeceksiz yaþayabilirler. *Eðer aðzýmýza attýðýmýz bir þeye tükürüðümüz deðmese onun tadýný anlayamayýz. *Denizatlarý, erkekleri hamile olan tek canlý grubudur. *Çikolatanýn köpekleri öldürdüðü doðrudur. Onlarýn kalbine ve sinir sistemine zarar verir. Yarým kilo kadar çýkolata küçük bir köpeði öldürebilir. *Marilyn Monroe´nun altý ayak parmaðý vardý. *Sadece diþi sivrisinekler ýsýrýr. *Kediler 100 deðiþik ses, köpekler ise 10 ses çýkartabilirler. *Hawai adasý her geçen yýl Japonya’ya doðru 20 santimetre yaklaþmaktadýr.. *Müziðin, türüne göre, insanýn ruh halini direk etkileyebildiði bilimsel olarak kanýtlandý. *ABD Baþkaný Barack Obama’nýn adý Swahili dilinde ‘Tanrý tarafýndan kutsanmýþ’ anlamýna geliyor. *Öpüþmenin, sivilce oluþumunu engellediði bilimsel olarak kanýtlandý. *Uyurken çorap giymek daha rahat bir gece geçirmenizi saðlayabilir. *Günde 15 dakika gülmek size 40 kalori kaybettirebilir. Bu hesapla insan günde 15 dakika gülerek yýlda yaklaþýk 2 kilo kaybedebilir. *Gülmek insan hayatýný uzatýyor. *Çok büyük ölçüde basýnç uygulandýðý takdirde fýndýk ezmesini elmasa dönüþtürmek mümkün. *Sarýlmak, öpüþmek ve seviþmek gibi eylemler oksitoksin salgýlattýðý için fiziksel yaralarýn daha hýzlý kapanmasýna yardýmcý oluyor.

21


22


23


ONLAR BİZİM

ENGELSİZ YÜREKLERİMİZ 1991 yılında Mustafa Çelik önderliğinde küçücük güzel adamızda yanmaya başlayan bu ateş şimdilerde tüm Türkiye ve Avrupa’yı kasıp kavuran bir yangın yerine dönüştü. Onlar, kocaman yürekleriyle spor ambargoları altında ezilen ülkemizde, değim yerindeyse bu ambargoları delip tüm dünyaya sporun barış, dostluk ve kardeşlik olduğunu ispat etmişlerdir. Bu yazımızda sizlere, engelsiz yüreklerimizin şimdiye kadar neler yaptıklarını aktarmaya çalışacağız. Başlangıçta rehabilitasyon amaçlı yapılmaya başlanan Tekerlekli Sandalye Basketbolu, yıllar geçtikçe bir takım formatına dönüştü. Bu dönemlerde iki takıma ayrılarak yapılan maçlar, zaman ilerledikçe yerini koşan basketbol takımlarıyla, ardından Türkiye’de kurulmaya başlayan takımlarla dostluk maçları haline dönüştü. Bu dönemlerde iki takıma ayrılarak yapılan maçlar, zaman ilerledikçe yerini koşan basketbol takımlarıyla, ardından Türkiye’de kurulmaya başlayan takımlarla dostluk maçları haline dönüştü. Gittikçe gelişen ve ilgi toplamaya başlayan engelli sporları, 1996 yılında Engelliler Spor Federasyonu’nun kurulması ile birlikte Ortopedik Özürlüler Derneği çatısı altında yürütülen spor faaliyetleri, Engelliler Spor Federasyonu çatısı altına taşındı. Özel günlerde düzenlenen basketbol maçları ve Federasyon Şildi maçları ile gelişen Engelliler Spor Federasyonu, kurulan temaslar sonucunda Türkiye, İngiltere, Almanya, Polonya, Bosna Hersek, İspanya ve İsrail gibi ülkelerde yapılan turnuvalarda zaman zaman kulüp bazında, zaman zaman ise milli takım bazında yer almaya başladı. Aralık 1997’de Çeşme’de düzenlenen Türkiye 1. Ligi’ne yükselme maçlarına katılan Federasyona bağlı takımımız ikincilik kupasını elde ederek Türkiye 1. Ligi’nde oynamaya hak kazandı. 1998’den beri Türkiye süper Ligi’nde Mesarya Alternatif , Lefkoşa Türk Belediyesi ve 2007 yılından itibaren Kuzey Kıbrıs Turkcell adı altında yer alan takımımız,ligde iki kez 3’üncülük, bir kez de 4’üncülük kazanırken Türkiye A Milli Takımına, sporcuların

24


yanısıra milli takım antrönörü, Türkiye Bayan Milli Takımının kaptanını ve Türkiye Genç Milli Takımına başarılı oyuncular kazandırdı. Ülkemize uygulanan ambargolarla hiçbir spor dalının Türkiye dışına çıkamadığı yıllarda, çeşitli Avrupa ülkelerinde International Wheelchair Basketball Federation (IWBF)’in resmi turnuvalarında ülkemize şampiyonluk kupasını getiren Engelliler Spor Federasyonu takımımız, ilki Ortopedik Özürlüler Derneği çatısı altında düzenlenen uluslararası turnuvalara on yıldır ev sahipliği yaparak da ambargoları tanımadığını tüm spor camiasına göstermiştir. Bu turnuvalarda takımımız bir şampiyonluk ve bir de üçüncülük elde etmiştir. ENGELSİZ YÜREKLER YİNE KUZEY KIBRIS TURKCELL İLE ATACAK Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı, 2013-2014 Sezonu’nda da Kuzey Kıbrıs Turkcell ana sponsorluğunda sahaya çıkacak. Ülkemizde, Türkiye liginde başarıyla temsil eden Kuzey Kıbrıs Turkcell Tekerlekli Basketbol takımının sponsorluk anlaşması, Kuzey Kıbrıs Turkcell ile Engelliler Spor Federasyonu arasında imzalandı. Karaatmaca: “Takımımız Turkcell ailesinin bir parçası gibi olmuştur. Onların başarısı büyük Turkcell ailemizi mutlu etmektedir. 2008 yılından itibaren adımızı verdiğimiz takımımıza desteğimiz bu yıl da sürecektir” diye konuştu. MOBİL İLETİŞİM DÜNYASININ EN PRESTİJLİ ÖDÜLÜ OLARAK KABUL GÖREN MOBİLE EXCELLENCE AWARDS’A (MEA- MOBİL MÜKEMMELİYET ÖDÜLLERİ) TURKCELL DAMGASINI VURDU. “İnsana Katkı” kategorisinde (Humanitarian Award) Turkcell “Suriye mülteci kampları mobil iletişim altyapısı” ile birinciliği alırken, Kuzey Kıbrıs Turkcell “Engelsiz Yaşam Projesi” ile ikinciliği aldı; Los Angeles’deki muhteşem galada ayakta alkışlandı. Kuzey Kıbrıs Turkcell Genel Müdürü Aybars Karaatmaca, bu sene dünyanın dört bir yanından 80 şirketin finalde yarıştığı Mükemmeliyet Ödülleri’nde sahneye çıkarak, Kuzey Kıbrıs’ın sesini dünyaya taşıdı.

25


26


27


28


29


Hayatımızda pek çoğumuzun batıl inançları vardır. Kimi nazara inanır, kimi 13 sayısının uğursuzluğuna, kimi ise ayna kırılmasının kötü bir şey olacağının habercisi olduğuna. Peki hiç düşündünüz mü bu batıl inançların kaynağı nedir? İşte merakınızı giderecek açıklamalar: Neden tahtaya vuruyoruz? Çok eski zamanlarda meşe ağacının, yüksekliği ve sağlamlığı nedeniyle, bazı güçlere sahip olduğuna inanılıyordu. Tahtaya vurma inancı dünyanın apayrı iki yerinde birbirinden bağımsız olarak gelişti. Önce milattan önce 2000’li yıllarda Kuzey Amerika yerlilerinde, sonra da Ege’de Helen uygarlığında. Her iki kültür de meşe ağacına çok sık yıldırım düştüğünü gözlemlemişti. Amerika yerlileri meşenin, Tanrının yıldırımla yeryüzüne inip üzerinde oturduğu yer olduğuna, Helenler ise Yıldırım Tanrısı olduğuna inanmışlardı. Kuzey Amerika yerlileri, bu ağacın köküne vurarak, ileride başlarına gelebilecek tehlikelere ve şansızlıklara karşı Tanrı ile temasa geçtiklerine inanıyorlar ve ondan kendilerini korumasını istiyorlardı. Ortaçağda ise Hıristiyan din adamları bu inancı kendi devirlerine taşıdılar. Onlara göre bu inanışın temelinde Hz. İsa’nın tahta bir çarmıhta öldürülmesi yatıyordu. Hatta Avrupa’nın her katedralinde orijinal tahta haçın küçük bir parçasının bulunduğuna inanılıyordu. Bu tahtaya vurmak ise “Tanrım dua ve isteklerimi gerçekleştir” anlamına geliyordu. Merdivenin altından geçmek uğursuzluk mu ? Duvara dayanan bir merdiven, duvar ile arasında bir üçgen oluşturur. Bu, bir çok kültürde tanrıların kutsal üçgeni olarak bilinir. Örneğin piramitlerin kenarlarının üçgen olması da bu inanca dayanır. Bir üçgenin içinden geçmek de, bir kutsal yere meydan okumak anlamına gelebilir. Eski Mısırlılar için zaten merdivenin kendisi iyi şansın sembolü idi. Merdiven olmasaydı, Güneş Tanrısı Osiris’i karanlıkların ruhundaki hapis hayatından kurtarmak mümkün olamayacaktı. Ayrıca merdiven, tanrıların katına tırmanmak için de şekilsel bir semboldü. Asırlar sonra Hıristiyanlık bu inancı da Hz. İsa’nın ölüm şekline adapte etti. Çarmıha dayalı merdiven kötülüğün, hıyanetin ve ölümün sembolü oldu. İnsanlar, merdivenin altından geçmekle bütün bu kötü geleceklerle karşılaşabileceklerine inandırıldılar. 17. yüzyılda İngiltere ve Fransa’da suçlular darağacına götürülmeden önce bir merdivenin altından geçiriliyorlardı. Değişik kültürler bu uğursuzluğa karşı bazı panzehirler geliştirdiler. Mesela Romalıların panzehiri yumruktu. O kişiler orta yani en uzun parmaklarını gerip diğer parmaklarını yumruk gibi yaparlar ve geçtikten sonra merdivene doğru sallarlardı. Kara kedi geçmesinin anlamı ne? Milattan önce 3000’li yıllarda, eski Mısırlılar zamanında kediler kutsal bir canlı olarak görülüyordu. 30


Hatta siyah dişi kediler tanrıça olarak kabul ediliyordu. Kedileri hastalık ve ölümden korumak için kanunlar bile yapılmıştı. Kedilerden, özellikle siyah kedilerden nefret, Hıristiyanlığın kendinden önceki kültürleri ve onların sembol kabul ettiği şeyleri yok etme güdüsü ile Ortaçağda, İngiltere’de başladı. Bağımsız, bildiğini yapan, “inatçı” ve “sinsi” karakteri, sayılarının da şehirlerde aşırı artması ile birleşince, kediler gözden düştü. O yıllarda evinde kedi besleyenler yalnız yaşayan fakir ve yaşlı kadınlardı. Yine o yıllar büyücü ve cadı inancının tüm Avrupa’da histeriye dönüştüğü yıllardı. Siyah kedi besleyen bu kadınların kara büyü yaptıklarına ve siyah kedilerin geceleri şeytana dönüştüklerine dair korku dolu halk hikâyeleri üretildi. Cadı konusu bir paranoyaya dönüşünce birçok zavallı kadın kedisi ile birlikte yakıldı. Fransa’da kral 13. Louis bu uygulamayı yasaklayana kadar her ay binlerce kedi yakıldı. Nazar değmesi nasıl oluyor? Nazar inancının ardındaki güç, bakışın ruhla bütünleşmesidir. Nazar değmesi ile ilgili olarak en çok kabul gören görüş, gözdeki yansımadır. Eski insanlar sudan, aynadan yansıyan görüntülerinin kendi ruhları olduğuna inanıyorlardı. Karşılarındaki insanın gözleri içinde kendi küçük görüntülerini görünce tehlikede olduklarını, ruhlarının karşısındakinin gözleri içinde hapsolduğunu sanıyorlardı. Bu korkunun dünya çapında genel bir inanca dönüşmesinin, şimdi Irak’ın bulunduğu topraklarda yaşamış eski Sümerlerden kaynaklandığı sanılıyor. Sümerlerin inançlarına göre bazı insanlar bakarak suları kurutabilir ve bu nedenle ölüme sebep olabilirlerdi. Sonradan bu inanç, bir bakışla yaşayan şeyleri de kurutabilme yönünde gelişti. Doğu Akdeniz ve Ege kıyılarında bu inanca, sayılarının daha az olması sebebiyle, mavi gözlü insanların daha fazla nazarlarının değdiği inancı da ilave edilmiştir. Bu nedenle buralarda nazarı geri itmek veya ayna gibi yansıtmak için mavi göz şeklinde camdan yapılan nazarlıklar, nazarın değebileceği düşünülen her yere takılmaktadır. 13 sayısı niçin uğursuzdur? 13 sayısının uğursuz olduğuna dair inanç bir çeşit korku hastalığı olarak kabul edilmiş olup adı ‘triskaidekaphobia’dır. Bu inancın kökleri mitolojik tanrıların yaşadığına inanılan çağlara, İskandinavya topraklarına kadar gider. Işık ve güzellik tanrısı Balder’in verdiği ziyafete 12 kişi davetli iken, yalanların ve hilelerin tanrısı Loki, davetli olmadığı halde, zorla 13. kişi olarak katılmak ister. Çıkan tartışmada Loki Balder’i öldürür. İskandinavya’dan Avrupa’nın güneyine kadar yayılan bu mit, Hıristiyan din adamları tarafından Hz. İsa’nın son yemeğine uyarlanır. Bu uyarlamada Balder’in yerini Hz. İsa, Loki’nin yerini de Judas alır. Bu yemekten 24 saat sonra Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürüldüğü için Hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır. 13 sayısının uğursuzluğuna duyulan inancın kökeninde bir yıl içinde ayın 13 kez dolunay olarak gözükmesinin yattığını söyleyenler de vardır. “13”ün uğursuzluğuna inanılmasının diğer ilginç sebepleri de şunlar... •Apollo 13’ aya gitme macerasında başarısız olan tek ekiptir. •Darağacına giden yolda 13 basamak vardır. •13 Ekim 1307’de çok sayıda şövalye tutuklanıp idam edildi. •Cadılar toplantısına katılanların sayısının 13 olduğuna inanılırdı. •Ad ve soyadındaki harflerin toplamı 13 olanların çok şanssız bir hayat geçireceği düşünülür. •13 yaşı çocukların erişkinliğe adım attıkları yaştır. Hepimiz bunun ne kadar sıkıntı verici olduğunu biliriz. •Sıralamada 12 rakamı mükemmeliyet ve bütünlük ifade eder. 13 rakamı ise kusursuzluğun üzerine ekleme yapmak olarak algılanır. Bu sebepten de uğursuz olduğu varsayılır 31


32


33


Bora Serbülent kimdir? Bize kendinizden bahseder misiniz? 31 ağustos 1979 Mağusa doğumluyum.Sakin bir ailenin haylaz çocuğuyum, herkes benim çok akıllı bir çocuk olduğumu düşünüyor olsa da ben hiç öyle düşünmedim, ama çok zeki olduğumu bilenlerdenim, belki bu yüzdendir, çabuk sıkılmalarım, birçok şeyi denemek isteyişim ve biraz farklı olma isteyişim.İşte müzikte tüm bu isteklerimin cevabı oldu aslında...

Peki müziğe nasıl başladınız ve bu müzik tutkunuz nerden geliyor?

Müziğe , biliyorum çok klasik bir cevap olacak ama küçük yaşta başladım. Aslında başlamışım desem daha iyi olur, ben çok fazla hatırlamıyorum, hatırladığım tek anı, abimin piyanoyla çaldığı ezgileri, hemen ardından oturup çalabilmemdi... Fakat müzikle olan sıkı fıkı ilişkim tam anlamıyla ortaokul çağlarında oldu. Atilla Günsur, isimli bir aile büyüğümüz, deniz kaptanıydı ve gitar çalıp şarkı söylerdi , aynı zamanda abim de çalardı, galiba bu olay benim gitar çalıp söylememi tetikleyen şeylerden biridir. O dönemden sonra sürekli elimde boyu benden daha büyük olan bir enstrumanı taşıdım. Bu lise yıllarına kadar böyle devam etti.İlkokulda öğretmenlerimden ve çevremizden aldığımız destek ve övgüler, lise yıllarımda rahat rahat aileminde izniyle daha da zevkli bir hale geldi, zira o dönemde müzikle

34

uğraşmak aileler tarafından pek hoş karşılanmaz, sadece müziği hobi olarak görmemizi isterlerdi. Fakat her yaştaki direnişlerim (gülüyor) benim bunu meslek haline getirmemi sağladı... Lise 1. Sınıfta okurken, o dönemde çok önemli olan bir yarışmaya katılmam için hocalarımdan bir talep geldi, gerçi genellikle 3. Sınıf öğrencileri katılırdı ama, benimde katılmamı istemişlerdi. POP SHOW 94 isimli bi yarışmaydı, hatırladığım kadarıyla, jüriler arasında, sayın Garo Mafyan ve Suat Suna gibi isimler vardı... İlk profesyonel sahne deneyimimdi... Bestelerinizi nasıl yaparsınız neler düşünür yada nelerden etkilenirsiniz? Bestelerinizi ilk kime dinletir kimin fikrini alırsınız? Aslında çok fazla beste yapan biri değilimdir, ama çok fazla karalarım ve çok zor beğenirim. Özellikle eklemek istediğim bir şeyler var; insan, hayatında yaşadığı bazı değişimler gibi, kişinin müzik anlayışı veya beğenisi de zaman içerisinde değişikliklere uğrayabilir. Bu yüzdendir ki zaman zaman etkilendiğim müzik dalları, müzisyenler veya tarzları benim yaptığım bestelerde de etkisini yoğun bir şekilde göstermiştir... Genellikle yaptığım besteleri ilk önce eşime dinletirim, tam bir halk kulağına sahiptir (gülüyor) eğer o beğenirse o zaman tamam demektir. İşte bu sebeplerden ötürü bu güne kadar kayıt altına alınmış sadece 22 adet beste çalışmam var. Tabi karalama veya kayıt yapılmamış kağıt üzerinde onlarca daha...


Biliyoruz Türkiye’de ve Kıbrıs’ta bazı müzik yarışmalarında yer aldınız bu yarışmalarda neler yaşadınız?Bu yarışmalar size neler kattı? Benim Volkan KONAK’la tanışma hikayemde bir yarışma sebebiyleydi.. Yarışma serüvenine 1994 yılında Adana’da düzenlenen POP SHOW 94 şarkı ve beste yarışmasıyla başladım, ardından birçok liseler arası yarışmalara katılıp birçok ödül aldım fakat hayatıma yön veren yarışma 2004 yılında ATV’ de yayınlanan Anadolu Ateşi Bu Toprağın Sesi isimli yarışmadır. Bu yarışmada hem çok büyük ve profesyonel bir orkestrayla, hem de televizyon camiasından çok büyük ve değerli isimlerle çalışma imkanım oldu. Bu isimlerden bazıları; Arif Sağ, Turan Yükseler, Tolga Sağ, Cem Davran, Cem Ceminay, Fatih Elibol, Dilara Endican, Güray Hafiftaş, geçen günlerde kaybettiğimiz rahmetli Savaş Ay ve daha ismini sayamadığım birçok değerli kişi... Günümüzde özellikle Türkiye’de yapılan müzik yarışmalarına çok sayıda Kıbrıslı sanatçılarımız katılmakta onlara ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsin?

Bu tür yarışmalara katılmak gerçekten önemli, ister amatör ister profesyonel olun, her yeni sahne yeni bir tecrübe, yeni bir çevre demektir.O yüzden müziğin olduğu her ortam değerlendirilmelidir bence. Günümüzde gerek sanal alemde, gerekse televizyon ekranlarında birçok başarılı müzik yarışma prodüksiyonları mevcut ve bu yarışmalarda boy gösterebilmek çok önemli, ülkemizde müzikle uğraşan birçok kişiyi bu yarışmalarda görmek çok ayrı bir zevk. Bu kendimize olan güvenimizi gösteriyor, neden küçük bir adada sıkışıp kalınsın ki… Müzik adına dünyada o kadar fazla şey var ki, bunun içerisinde olup birebir yüz yüze gelmek bence çok iyi bir fırsat. Ben bu tür yarışmalara katılan herkese sonsuz başarılar diliyorum, bizim ülkemizde bu yarışmalardan iyi derecelerle çıkabilecek birçok başarılı müzisyen var...

Bu keyifli sohbet için NEREYE GİTSEM KIBRIS ailesi olarak size çok teşekkür ederiz. Albümünüzün çok güzel olacağından hiç kuşkumuz yok. İnşallah sizin için hayırlı ve uğurlu olur… Asıl bu ilk sayınızda bana yer verdiğiniz ve bu keyifli sohbet için ben sizlere çok teşekkür ederim.Bende sizlere ilk sayınız ve bundan sonraki sayılarınız için bol şans diliyorum..

Bu yarışmalardan iyi derecelerle çıkabilecek birçok başarılı müzisyenimiz olduğunu söylediniz. Bunlara kim yada kimleri örnek verebilirsiniz? Kıbrıs’ta severek dinlediğim ve gerçekten başarılı olduğuna inandığım birçok müzisyen var. Bunlardan bazıları; Gommalar, Grup Frekans, Derviş ve Çağıl İşgüzar, Fikri Karayel, Nafiz Dölek ve Örge Volkan ilk aklıma gelen isimler tabi bu isimlere eklenebilecek çok fazla daha isim var... Son olarak müziğe yeni başlayan gençler için neler söylemek istersin? Benim genç müzisyenlere söyleyecek çok fazla bir şeyim yok, onlar zaten müziği seçerek en doğru şeyi yapmış demektir. Bu saatten sonra sadece onlara sonsuz başarı ve bol alkışlı günler dileyebilirim...

35


36


37


1-Kuru üzüm + leblebi karışımı = 1’ er çay bardağı karıştırıp çantamıza koyabileceğimiz bu karışım bir şeyler atıştırmak istediğimizde keyifli ve besin değeri yüksek tatminkâr bir abur cubur olacaktır. 2-Fındık + kuru üzüm karışımı = fındığın kilo vermeye katkısı tartışılmaz, kuru üzüm ile beraber yersek, demir ve flavonoidlerden zengin bir karışım elde ederek metabolizmamızın hızına katkıda bulunmuş oluruz. 3-Ceviz = omega- 3 zengini ceviz, tok tutmasının yanında metabolizmamızı hızlandırıp yağ yakmayı kolaylaştırır. Ve ayrıca zinde, enerjik olmamızı sağlar, algı düzeyimizi arttırır. Aralarda 1 avuç cevizi 1 adet elma veya taze her hangi bir meyve ile beraber tüketmek daha hızlı kilo vermemizi sağlar. 4-Peynir+ ekmek + maydanoz ile sandviç = peynir+ ekmek ikilisi birde yeşillik ve çiğ sebzeyle karıştırılırsa metabolizmamızı hızlandırmak da ve kilo vermemizi kolaylaştırmakta rakip tanımaz. 5-Yoğurt + maydanoz karışımı = yoğurttaki kalsiyum yağ yakmayı tetiklediği gibi aynı zamanda ödemi azaltıp, dolaşımımızı açarak kilo vermemizi kolaylaştırır. Gece yatmadan yoğurda maydanoz karıştırarak yersek, yavaşlayan metabolizmamızı açar kilo vermeye ivme kazandırmış oluruz. 6-Yoğurt + yulaf ezmesi + ceviz = yulaf ezmesinin içerdiği lifin yapısı farklı olup sindirim sistemini farklı düzeyde çalıştırır. Böylece sindirim sisteminde olan problemleri aşmamızı kolaylaştırır. Ceviz ve yoğurt ile yulaf ezmesi metabolizmamızın maksimum düzeyde çalışması için en iyi anahtardır. 7-Meyveli probiyotik yoğurt = pratik ve eğlenceli bir abur cubur olan meyveli yoğurtların probiyotik lif içerenlerini tercih etmeliyiz. Böylece

38

bağışıklık sistemimizi de güçlendirmiş oluruz. 8-Ayran = En sağlıklı içecek. Serinletecek soğuk bir içecek içmek istediğimizde gazlı ve şekerli içeceklerle kıyaslanamayacak değerde bir içecek. Soda + ayran olarak tüketmek çok yoğun terlediğiniz çok su kaybettiğiniz dönemlerin tamamlayıcısı. 9-Süt = sade su gibi içmek yerine imkan olduğunda sıcak içmek daha kalıcı bir tokluk sağlar. Neskafe, Türk kahvesi veya kakaoyla karıştırmak da lezzetini çeşitlendirdiği gibi yapısında bulunan kafeinden dolayı metabolizmamızı bir miktar hızlandırır. 10-Süt + bitter çikolata = Çikolata mutlu eden ve metabolizmamızı hızlandırabilen keyifli bir abur cubur. Sütle birlikte ölçülü miktarda çikolata tüketmek kilo verme hızını oldukça yükseltiyor. Bu sağlıklı abur cuburları kilo almadan yemek için; sabah öğlen akşam ana öğünlerimizi sağlam tüketmeliyiz. Öğünlerimiz; karbonhidrat, protein, yağ açısından dengeli, vitamin ve mineraller yönünden yeterli düzeyde olmalı. Bunu sağlamak için de ana öğünler; 1. Grup et grubu, 2. Grup ekmek grubu, 3. Grup süt yoğurt grubu, 4. Grup sebze- meyve grubu yiyeceklerin hepsini içermeli.


39


Yalnızlık her insanın en az bir defa deneyimlediği bir duygudur. Hüzün ve acıyı çağrıştıran bu duygu hepimizin hayatında vardır. Bu karmaşık duygunun hiçbir zaman tek bir nedeni ya da tedavisi yoktur. Okulda arkadaşlık kurmakta zorlanan yalnız bir çocuğun ihtiyaçları eşini kısa bir süre önce kaybetmiş yaşlı bir adamın ihtiyaçları farklıdır. Yalnızlığı anlamak için öncelikle yalnızlığı tanımamız gereklidir. Yalnızlığın üzerimizdeki etkileri, nedenleri ve yalnızlıkla baş etmenin yolları… Peki ya yalnızlık tedavisi olan bir hastalık mıdır?

Yalnızlık nedir ?

Bazen kendinizi hayatta kendinizi tek başınıza hissettiğiniz anlar olur. Tüm dünyayı sizin dışınızda hissedersiniz. Baş edilmesi güç olan bu duygu, aslında bir ruh halidir. Tek başına olma ve sosyal ortamlardan ayrılma özellikleri taşır. Yalnızlık insana istenmiyor olma ve boşluk duygusunu hissettirir. Bu insanların ruh hali, onları diğer insanlarla görüşmekte zorlanmaya iter. Uzmanların önerdiği tanım ise; halk arasında bilinenden farklıdır. Alanda çalışan psikologlara göre, yalnızlık yalnız olma hali değil, yalnız olmayı kabullenme halidir. Örneğin ; bir çalışan çevresini saran onlarca iş arkadaşına ve insana rağmen kendisini yalnız hissedebilir. Kendinizi yalnız olarak adlandırıyorsanız ‘ yalnız mı hissediyorsunuz ’ yoksa gerçekten ‘yalnız mısınız’ sorularına cevap arayın. 40

Bizi yalnızlığa ne itiyor ?

Yalnızlıkla çalışan pek çok uzmana göre, yalnızlık en çok genetiğimizle ilişkili. Bunun dışındaki diğer faktörler ise, durumsal değişimler, fiziksel izolasyon, yeni bir yere taşınma, boşanma gibi etmenlerdir. Ölüm ise; kişiye en çok yalnızlığı hissettiren olaydır. Yakınları ölmüş kişilerin içe çekilmeleri ve gitgide depresyona girmeleri bu yüzdendir. Yalnızlık depresyonun bir semptomudur. Bunun yanı sıra, eğer düşük özgüvene sahipseniz, yalnızlığa daha yatkınsınız. Bu özgüven eksikliği sizi diğerlerinden ayrılmaya ve kronikleşen bir yalnızlığa iter.


Yalnızlığın sağlığımızda bıraktığı izler:

Fiziksel ve mental pek çok etkisi bulunur. Ancak bunların en göze çarpanları: depresyon, kardiyovasküler rahatsızlıklar ve krizler, artan stres, hafıza ve öğrenmede zayıflık, intihar riski, alkolün kötüye kullanımı ve Alzheimer’ dır. Yalnızlık düşük aktivasyon yüzünden bağışıklığınızı da zayıflatır. Hücre yenilenmesini engellediğini bile söyleyebiliriz. Bağışıklığınız ve kalp sağlığınızı düşünüyorsanız yalnız kalmamaya özen gösterin! Yalnızlık bulaşıcıdır: Fiziksel aktivitesi azalmış, ilgi alanları daralmış ve kimseyle görüşmek istemeyen bir eşiniz olsaydı, bir süre sonra siz de onun gibi hissetmez miydiniz? Bu duygu ne yazık ki bulaşıcı ve bireyin yakınlarını etkiliyor. Chicago Üniversitesi’ nden araştırmacı John Cacioppo, 10 yıl süren araştırmasında yalnız kişilerle yaşayan kişilerin diğerlerine göre yalnızlığa % 52 daha yakın olduğu saptanmış. Yalnızlık hastalık mı tedavisi var mı? Yalnızlık hastalık değildir, ancak bir hastalığın semptomudur. Kendinizi yalnız hissediyorsanız depresyon başlangıcında olabilirsiniz. Bazı küçük yöntemlerle kendinizi daha mutlu hissedersiniz.

Yalnızlıktan kurtulmak için yapılacakların listesi:

• Yalnızlık yaşıyorsanız, bir şeylerin değişme zamanı gelmiş demektir. • Yaşamınızdaki etkilerini, sağlığınızda bıraktığı izleri bir gözden geçirin. Hayatı kaçırdığınızı göreceksiniz. • Sevdiğiniz herhangi bir şeyi yapın. Ne olduğunun önemi yok. Yeter ki adım atın. Sosyal topluluklar yada dernekler işe yarayabilir. • Benzer ilgilere sahip insanlara ulaşınız özgüveninizi güçlendirir. Ortak noktalarınız olan insanlar bulun. Dışlanmadığınızı göreceksiniz. • İyi şeyler isteyin. Yalnız insanlar genellikle hep olumsuzu görürler ve reddedildiklerini hissederler. İlişkinizdeki olumlu noktalara odaklanın. Bir düşünün bakalım hayatınızda hiç mi olumlu bir şey yok? Son zamanlarda kendinizi yalnızlık içinde hissediyorsanız, tavsiyelerimize kulak vermek faydanıza olacaktır.

41


42


43


ONLAR KENDİ İCATLARIYLA ÖLDÜLER!

Mucitlerin hayatları genellikle oldukça dramatiktir. Kimi ailesini bu uğurda kaybeder, kimi akli dengesini, kimi tüm parasını kimi ise hayatını. Bugün sizler için hazırladığımız haberde ise teknolojinin bu günlere gelebilmesi için çalışan ve hatta kendi icatları ile hayatını kaybeden 9 mucit’i bir araya getirdik. İşte hayatları pahasına bilime ve teknolojiye katkıda bulunan 9 mucit!

1.Henry Smolinski

Henry Smolinski, uçan arabalar konusunda ilk çalışan ve bu yolda hayatını kaybeden bir mucit. 1973de ilk uçan araba prototipini ürettikten sonra 11 Eylül 1973de gerçekleştirdikleri test uçuşunda ilk uçan arabanın kanadının kopması sebebi ile hayatını kaybetti.

2.Horace Hunley

Günümüzde hala bir çok kişi tarafından oldukça görkemli ve anlaşılması güç bulunan denizaltının icadını gerçekleştiren Horace Hunley, test denemeleri sırasında boğularak hayatını kaybetti.

3.Marie Curie

İki Nobel ödülüne sahip Curie, polonyum ve radyum elementlerini de keşfetmesi ile radyoaktivite üzerine çalışmaktaydı. 4 Temmuz 1937’de yoğun radyasyona maruz kalan Curie, aplastik anemi nedeni ile hayatını kaybetti.

4.William Bullock

Baskı makineleri konusunda yeni bir dönem açan Bullock, dönerbasar’ı icat ederek dünya tarihine adını altın harflerle kazımayı başarmıştır. Ancak kendi icadı olan dönerbasar’ı test ederken makineye ayağı sıkışan Bullock kangren sebebi ile hayatını kaybetti.

44


5.Henry Winstanley

Ülkemizde de tüm denizlerde yol gösterici olan deniz fenerini icat eden Winstanley, fırtınalı bir günde, deniz fenerini biraz daha test edebilmek adına fenerde kalınca gelen büyük bir dalga ile denize düşerek boğuldu.

6.Thomas Midgley Jr.

Engelliler için yatağa yatmalarına yardımcı olacak bir robot icat eden Midgley Jr., çalışmalarına yoğunlaştığı bir sırada ayağı takılarak mekanizmanın demirlerine çarparak boğazını kesti ve orada hayatını kaybetti.

7.Otto Lilienthal

Çocukluğundan beri en büyük halin uçmak olan Lillienthal planörü icat ederek havacılık tarihine büyük katkıda bulunurken kendi hayatının sonunu hazırlamıştır. Fırtınalı bir günde uçmak istemesinin ardından kontrolü kaybeden Lillienthal kendi evinin çatısına düşerek öldü.

8.Alexander Bogdanov

Günümüzde birçok hayatın kurtulmasını sağlayan kan naklini bulan Bogdanov, kendi kan grubu ile uyumsuz bir kanı kendine nakil etmesi ile hayatını kaybetti.

9 .Franz Reichelt

Paraşüt kostümü adını verdiği icadı günümüzde birçok extreme sporda kullanılmakla birlikte havacılıkta en çok kullanılan malzemeler arasında yer alan paraşütün günümüzdeki tasarımına ulaşmasında büyük katkısı olan Reichelt, tüm dünyaya icadını kanıtlamak adına Eyfel Kulesinin tepesinden atladı ancak paraşütü açılmadı.

45


GÜNÜMÜZDE ÖZELLIKLE MOBIL DÜNYA IÇIN ÜRETILEN OYUNLARIN SAYISININ HER GEÇEN GÜN ARTMASI HER NE KADAR BILGISAYAR VE KONSOL OYUNLARININ OYNANMA ORANINI AZALTMIŞ GIBI GÖRÜNSE DE BILGISAYAR VE KONSOL OYUNLARINI OYNAYAN KIŞI SAYISI ARTMAYA DEVAM EDIYOR. BUGÜN SIZLER IÇIN 2013’ÜN EN IYI OYUNLARININ BIR LISTESINI YAPTIK. İŞTE KARŞINIZDA BU YILIN EN IYI OYUNLARI...

Day Z

Şu an piyasadaki en iyi çoklu oyunculu zombi oyunu diyebileceğimiz Day Z, uzun saatler size soluksuz bir oyun keyfi yaşatacak.

Far Cry 3

Far Cry serisinin 3. Oyunu olan Far Cry 3, önceki oyunlarından elde ettiği kitleyi de arkasına katarak 2013’ün en beğenilen oyunları arasında yerini almayı başardı.

46


XCOM

Sanırız XCOM serisine kötü bir eleştiri getiren hemen hemen kimse yoktur. Serinin ilk FPS oyunu olan XCOM’da, sahibiz ve uzaylı istilasına karşı dünyayı savunuyoruz. Dünyayı ajanımız William Carter ile yer altında başlayan bir mücadele ile kurtarmaya çalıştığınız bu birlikte dört kişilik bir ekibe oyunda ekibinizi doğru yönetmeniz büyük önem taşıyor. Gears of War: Judgement

Her ne kadar çıkışı ile ses getirmese de gün geçtikçe artan oyuncu sayısı ile adından oldukça bahsettiren Gears of War: Judgement oyun içerisindeki ses efektleri ve detayları ile listemizde yer almayı başardı.

The Elder Scrolls The Elder Scrolls serisi, oyun dünyasının en iyi RPG oyunlarındandır.

47


48


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.