5. Ulusal Speleoloji Sempozyumu 2011, İstanbul, Türkiye 18 - 21 Mart, 2011
5th National Speleological Symposium 2011, İstanbul, Turkey March 18 - 21, 2011
BOĞAZİÇİ ULUSLARARASI MAĞARA ARAŞTIRMA DERNEĞİ İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ MAĞARA ARAŞTIRMA KULÜBÜ MAĞARACILIK FEDERASYONU
BOĞAZİÇİ INTERNATIONAL SPELEOLOGY SOCIETY ISTANBUL TECHNICAL UNIVERSITY SPELEOLOGY SOCIETY SPELEOLOGICAL FEDERATION
5. Ulusal Speleoloji Sempozyumu İstanbul, Türkiye, 18-21 Mart 2011
5th National Speleological Symposium İstanbul, Turkey, March 18-21, 2011
Sempozyum düzenleyicisi:
Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD) Sempozyum destekçileri:
Mağaracılık Federasyonu (MF) İstanbul Teknik Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (İTÜMAK)
5. Ulusal Mağarabilim Sempozyumu 18-21 Mart 2011 tarihlerinde Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği’nin ev sahipliğinde, Mağaracılık Federasyonu ve İstanbul Teknik Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü’nün desteğiyle İstanbul Teknik Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de mağara bilimiyle uğraşan ve sportif mağaracılık faaliyeti yürüten kişi ve kurumları bir araya getirerek bilgi paylaşımı sağlamayı amaçlayan sempozyuma yaklaşık 200 izleyici katılmıştır. Sempozyumda 27’si sözlü 29’u da poster olmak üzere toplam 56 bildiri sunulmuştur. Bu kitapta sözlü sunumların çoğu tam metin, poster sunumları ise özet olarak yayınlanmıştır.
Sempozyum organizasyon komitesi: Emrah Çoraman Mehmet Emre Döker Yalın Emek Çelik Kitabı yayına hazırlayanlar: Adil Ayar Emrah Çoraman
Bu kitapta bulunan tüm materyal yazarların izniyle yayınlanmıştır ve tüm hakları yazarların kendilerine aittir. Yazarlar tarafından gönderilen metinler format düzenlemeleri dışında aynen yayınlanmış olup etik ve bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir.
önsöz
foreword
Türkiye mağaracılık yapılacak en güzel ülkelerden biri; henüz araştırılmamış binlerce mağara, keşfedilmeyi bekleyen yüzlerce canlı, birbirinden güzel coğrafyalarda kurulmayı bekleyen sayısız dostluklar var. Öte yandan giderek artan yapılaşma ve doğal yaşam alanlarının tahrip edilmesi, mağaraları ve mağaralarda yaşayan canlıları her geçen gün daha da çok tehdit ediyor. Bundan sadece birkaç yıl önce hiç el değmemiş halini gördüğümüz birçok mağaranın içersine artık beton yürüme yolları yapılıyor, birçoğu taş ve mermer ocakları tarafından yok ediliyor ve yine sayısını bile tahmin etmediğimiz kadar çoğu ise baraj suları altında kalıyor. Korumanın ilk adımı belki de belgelemek; sahip olduklarımızı bilmezsek koruyamayız. Bu da mağaracıların ve mağaralarda araştırma yapan bilim insanlarının sorumluluğunu bir kat daha arttırıyor. Bu sempozyumda sunulan bildirilerin konu başlıklarına bakıldığında da koruma çalışmalarının giderek arttığını görüyoruz. Umuyoruz gelecek yıllarda her yıl düzenlenecek olan bu sempozyum Türkiye’nin speleolojik değerlerini belgeleyerek Anadolu’daki mağara ekosistemlerinin korunmasına katkı sağlayacaktır.
Turkey is one of the best countries to be a caver; there are thousands of caves waiting to be explored, hundreds of cave species to be discovered, and numerous friendships to be established. On the other hand, developmental policies and the increased rate of destruction of natural habitats put extra pressure on caves and cave fauna. Most of the caves that we had a chance to visit in their pristine period now has concrete walking paths inside, some of them vanished away by the stone and marble quarries, and we do not know how many of them are flooded by water dams. Most probably, the first step of protection is documenting; if we do not know what we have, we cannot protect them. The increased pressure on caves brings extra responsibilities for cavers and speleological scientists. Nevertheless, the number of presentations in this symposium shows that now there is an increasing number of studies focusing on to the conservation issues. We hope that this symposium, which will be organized annually in the following years, will contribute to the cave conservation in Anatolia by documenting Turkey’s speleological values.
5. Ulusal Speleoloji Sempozyumu Organizasyon komitesi adına
On behalf of the organizing committee 5th National Speleological Symposium
Emrah Çoraman Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği
Boğaziçi International Speleological Society
ÖNSÖZ Türkiye’de mağara sistemli araştırmalarının tarihi en az yarım yüzyıl geriye gider. Bir süre yerbilimleri çevreleriyle sınırlı kalan bu çabalar, 1970’lerin başından itibaren üniversite öğrencileri tarafından geliştirilmiş, en azından keşif teknikleri anlamında belirli bir kurumsallığa ve olgunluğa erişmiştir. Aynı zamanda üniversite kampüslerinin dışında kurumsal yapılar oluşmuş ve sorumlulukları paylaşmaya başlamıştır. Karstlaşma süreçlerinin ‘insan boyutlu’ ürünü olarak mağara ekosistemi, mineralojiden evrim biyolojisine, doğa bilimlerinin hemen her alanı için adeta bir doğal laboratuardır. Bu özellikleriyle nedeniyle mağaraların incelenmesi bilimsel bir yaklaşımı davet eder. Bu amaçla bir çok ülkede bu amaca hizmet etmek üzere mağara içi izleme/gözlem altyapıları oluşturulmuş, mağaralarda gözlenen fiziksel ve biyolojik süreçlerin anlaşılması için önkoşul olan araştırma sürekliliği sağlanmıştır. Bunun bir sonucu olarak, ‘mağara bilimi’, hakkında derslerin verildiği, bilimsel etkinliklerin düzenlendiği, dergilerin yayınlandığı ve hak ettiği bir akademik kabule kavuşmuştur. Bu kitap, Türkiye mağara araştırma camiasının, kolaylıkla öngörülemez bir düzende tekrarladığı sempozyumların beşincinin içeriğini yansıtmaktadır. Bir sempozyum bildiri kitabı olmanın ötesinde, Türkiye’de speleolojinin, günahıyla sevabıyla, bir fotoğrafını çekmektedir. Bu sayfalarda yarım asır sonunda ulaşılan amatör özenin ve heyecanın ürünlerini gözleyebilirsiniz. Diğer yandan, bardağın boş tarafına da işaret edilebilir: Türkiye’nin akademik dünyası, bir çok doğa bilimi alanında da olduğu gibi, bu alanda da varlığı, iyimser bir ifadeyle, zayıf ve örgütsüzdür! Bu sempozyum çekirdek bir grubun özverili çabalarıyla ve bu çabalara duyarsız kalmayan katılımcıların heyecanıyla gerçekleşmişti; bu kitap da benzer şekilde, ülkemizde çok sık rastlanmayan bir özen ve sabır ürünü olarak bize ulaşıyor. Türkiyeli bir doğa bilimci olarak bu çalışmanın akademik dünyamızı olumlu yönde utandırmasını, bir kilometre taşı oluşturmasını diler, emeği geçen herkese, akademisyenlere ve amatörlere, ‘ellerinize, kafanıza, gönlünüze sağlık’ derim.
H. Nüzhet Dalfes İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü
FOREWORD The history of systematic cave research in Turkey goes back at least half a century. At the very beginning these efforts were confined to earth sciences circles, from 70’s on, university students took over, and, at least from exploration techniques perspective, an institutional framework was built and a certain level of maturity and competency was achieved. Cave ecosystems, ‘human-scale’ products of karst processes, are natural laboratories for almost all fields of natural sciences, from mineralogy to evolutionary biology. As a consequence of their unique features, caves invite a scientific approach to their exploration. In many countries, observational/monitoring infrastructures have been established and certain research continuity, a must for understanding observed physical and biological processes, have been achieved. Consequently, ‘cave science’ reached the academic recognition it deserves with scientific societies and meetings, dedicated journals etc. These proceedings reflect the content of the fifth of in a series of symposia with unpredictable repetition period. Beyond being just a proceedings book, it takes a snapshot of speleology in Turkey, with all its strengths and weaknesses. In these pages, you can observe the care and enthusiasm of a true amateurism. On the other hand, it also points to the empty half of the glass: academic presence, as it is the case in many disciplines of natural sciences in Turkey, is weak and disorganized! This symposium happened because of devoted efforts of a core group and the enthusiastic response of participants to these efforts; the book itself offers us the product of a relentless perseverance and meticulous work. As a natural scientist of this land, I am hoping that it will put to shame (in a positive sense) our academic community and constitute a milestone. I also thank wholeheartedly all those who contributed, academics and amateurs, to make it happen.
H. Nüzhet Dalfes ITU Eurasia Institute of Earth Sciences
içindekiler bildiriler Arkeolojİ — Antropolojİ — tarİH 20
Çatalhöyük Speleothem Örneklerİnİn İncelenmesİ
32 MAĞARA SANATI 46 TARİHİ YERALTI YAPILARININ ARAŞTIRILMASINDA MAĞARACILIK TEKNİKLERİNİN KULLANIMI 54
Dr. Temuçİn Aygen Ve 1964 Uluslararası İstanbul Speleolojİ Ve Karstolojİ Konferansı
58 TÜRKİYE SPELEOLOJİ (MAĞARABİLİM) KAYNAKÇASI
BİYOLOJİ 62
DÜZKIR MAĞARASINDAN (ALADAĞLAR) ELDE EDİLEN BAKTERİ İZOLATLARININ BİYOLOJİK AKTİVİTELERİ
74 Türkİye’nİn İlk Mağara Akrebİ Kaydı 76 MAĞARA BAKTERİLERİ VE OLİGOTROFİ 82 TÜRKİYE MAĞARA ÇEKİRGELERİ (RHAPHIDOPHORIDAE, ORTHOPTERA): YENİ VERİLER EŞLİĞİNDE TAKSONOMİ VE COĞRAFİK YAYILIŞLARI 90
Unutulan bir Mağara Örümceği; Troglohyphantes pisidicus Brignoli, 1971 (Aranei; Linyphiidae)
güvenlİK 92 MAĞARACILIKTA GÜVENLİK
harİTALAMA 98 OPENGL KULLANARAK MAĞARA MODELLEME 108 HARİTALAMA MAĞARA İÇİ ÖLÇÜMLER 116 Eduard Alfred Martel’İn Mağara Harİtaları 118 BULGARİSTAN MAĞARALARININ KADASTROSU
JEOLOJİ 120 ALADAĞLAR SİLSİLESİNDE (KAYSERİ, NİĞDE, ADANA) KARST EVRİMİNİN MAĞARA MORFOLOJİSİNE ETKİSİ 134 GEYİK DAĞLARI KUŞAĞI’NIN (Gündoğmuş-ANTALYA) DERİN MAĞARA POTANSİYELİ 142 KUZGUN, TOROS DAĞ KUŞAĞININ YÜKSEK KARST ZONUNDAKİ EN DERİN MAĞARA 150 MAĞARA ÇÖKELLERİNİN GEÇMİŞ İKLİM ARAŞTIRMALARINDA KULLANILMASI: İNCESU MAĞARASI DİKİT KAYITLARINA GÖRE ORTA TOROSLARDA SON 45000 YILLIK İKLİM DEĞİŞİMİ 156 Yağlıpınar Formasyonu’nun Sedimantolojisi, Pınarbaşı Kuzeyi, Kayseri 158 LÜBNAN DAĞININ KARSTİK ÖZELLİKLERİ
KORUMA 160 TURİZME AÇILMIŞ MAĞARADA (MENCİLİS MAĞARASI- KARABÜK) BİYOÇEŞİTLİLİĞİN GÖZLEMLENMESİ 166 MAĞARA EKOSİSTEMLERİNİN KORUNMASINDA ETKİNLİK VE 2863 SAYILI KÜLTÜR-TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KANUNU 184 MAĞARALARIN KORUNMASINDA EKOSİSTEM YAKLAŞIMI VE DEREBUCAK-ÇAMLIK MAĞARALARI TABİAT PARKI ÖRNEĞİ 200 TURİZME AÇILMIŞ MAĞARALARIN REHABİLİTASYONUNDA KORUNAN ALANLAR YAKLAŞIMI VE GÜRCÜOLUK MAĞARASI (BARTIN) ÖRNEĞİ 202 Türkİye’dekİ Önemlİ Yarasa Mağaralarının Belİrlenİp Korunması
posterler böLGE VE MAĞARA ARAŞTIRMALARI 206 Sarpunalinca Mağarasının Araştırılması ve Harİtalanması 207 Safranbolu Kanyon ve Mağaralari 208 Kahramanmaraş Kuzeyi Hİdrojeolojİsİ ve Mağaraları 209 KARS, BORLUK VADİSİ VOLKANİK MAĞARALARI VE KAYA RESİMLERİ 210 AMASRA BÖLGESİNDE ARAŞTIRMALAR 211 KÜRE MİLLİ PARKI MAĞARA ARAŞTIRMA PROJESİ 213 Gülnar Bölgesinin Araştırma Sonuçları ve Mağaraların İncelenmesİ 214 Çem Düdenİ 215 Dİm Mağarası (Alanya-Antalya): Önemlİ bİr jeoturİzm potansİyelİ 217 KEŞ DAĞI DÜDENİ 218 ÜÇ KIZKARDEŞLER: YAYLACIK, İNİLTİ PAZARI, ÇADIR ÇUKUR 219 Kızılİn MAĞARASI ARKEOLOJİK BULGULARI
HARİTA — dOKÜMANTASYON — ARAŞTIRMA 220 CLAUDE CHABERT VE AYVAİNİ’NİN HARİTALANMASI 221 MAĞARA ARAŞTIRMALARINDA STANDART OLUŞTURULMASI 222 ÇİFT HARİTALAR VE TAY PROJESİ 223 MAĞARA GİRİŞLERİNE KİTABE (MAĞARA KÜNYELEMESİ) 224 Eskİ-İklİm Çalışmalarında Mağara Çökellerİnİn Kullanımı
TEKNİK 226 Yüksek İrtİfa Kamplarında Su Elde Etme 227 Tek Tellİ Mağara İletİşİm Aygıtı 228 DOĞRUDAN BAĞLANTI ASKILARI 229 SIVI PENETRANT İLE MUAYENE YÖNTEMİNİN MAĞARACIKTA UYGULAMALARI 230 MAĞARA FOTOĞRAFÇILIĞI 231 MAĞARA HAZIRLIK ANTRENMANI İÇİN BİR MODEL ÖNERİSİ
BİYOLOJİ VE KORUMA 232 ATIK YÖNETİMİ VE MAĞARACILIKTA GERİ KAZANIM 233 KÜLTÜR ve TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KANUNU KAPSAMINDA TESCİL EDİLMİŞ MAĞARALAR ENVANTERİ 235 Yıldız Dağları Mağaraları ve Mağara Faunaları 236 Bazı Endemik Tegenaria Latreille, 1804 (Agelenidae, Araneae) Türleri Üzerİnde Sİstematİk Araştırmalar 238 Türkiye mağaraları böcek (Insecta: Coleoptera) faunası 243 MAĞARA KAMPLARINDA KATI ATIK YÖNETİMİ
index articles archeology — Antropology — hıstory 21
Investigation of Speleothem Finds at Çatalhöyük
33 Cave Art 47 CAVING TECHNIQUES IN EXPLORATION OF UNDERGROUND STRUCTURES OF 47 HISTORICAL BUILDINGS 55
Dr. Temuçin Aygen AND 1964 INTERNATIONAL SPELEOLOGY and carstology conference ın ıstanbul
59
SPELEOLogıcal BIBLIOGRAPHY of turkey
bıology 63 Bıologıcal Actıvıtıes Of Bacterıa Isolated From Düzkır Cave (Aladağlar) 75 First Cave Scorpion Record of Turkey 77 CAVE BACTERIA AND OLIGOTROPHY 83 CAVE CRICKETS (ORTHOPTERA, RHAPHIDOPHORIDAE): THEIR TAXONOMY AND GEOGRAPHICAL DISTRIBUTION WITH ADDITIONAL DATA 91
a forgotten cave spıder; Troglohyphantes pisidicus Brignoli, 1971 (Aranei; Linyphiidae)
93
SAFETY IN CAVıng
safety
mappıng 99 MODELING CAVES USING OPENGL 117 The Cave Maps of Eduard Alfred Martel 119 Cadaster of Bulgarian Caves
Geology 121 EFFECT OF KARST EVOLUTION IN THE ALADAGLAR RANGE (KAYSERİ, NİĞDE, ADANA) ON THE CAVE MORPHOLOGY 135 THE DEEP CAVE POTANTIOAL OF GEYİK DAĞLARI RANGE (Gündoğmuş-ANTALYA) 143 KUZGUN, THE DEEPEST CAVE IN THE HIGH KARST ZONE OF THE TAURUS MOUNTAIN BELT 151
USE OF CAVE DEPOSITS IN PALEOCLIMATE RESEARCH: THE CLIMATE IN THE MIDDLE TAURUS DURING THE LAST 45000 YEARS BASED ON STALAGMITE RECORDS OF THE INCESU CAVE
157 Sedimentologıc Features of Yağlıpınar Formation, Northern Pınarbaşı, Kayseri 159 KARST FEATURES IN MOUNT LEBANON
conservatıon 161 Observation of BioDiversIty in TourIstIc Caves (Mencilis Cave - Karabük) 167 THE EFFICIENCY IN PROTECTING CAVES and LAW NO: 2863, CULTURAL AND NATURAL HERITAGE PROTECTION ACT 185 ECOSYSTEM APPROACH IN CAVE CONSERVATION and DEREBUCAK-ÇAMLIK CAVES CASE 201 PROTECTED AREA APPROACH IN REHABILITATION OF SHOW CAVES and GÜRCÜOLUK CAVE (BARTIN) CASE 203 ıdentıfıcatıon and protection of important bat caves in turkey
posters regıon and cave expedıtıons 206 EXPLORATION AND MAPPING OF SARPUNALINCA CAVE 207 CANYONS AND CAVES OF SAFRANBOLU 208 HYDROGEOLOGY AND CAVES OF NORTH KAHRAMANMARAŞ 209 PETROGLYPHS AND VOLCANIC CAVES OF BORLUK VALLEY, KARS 210 AMASRA REGION EXPLORATION RESULTS 212 KÜRE NATIONAL PARK CAVE EXPLORATION PROJECT 213 CAVE Exploratıon results in GÜLNAR Region 214 Çem Sinkhole 216 Dim Cave (Alanya-Antalya): An important Geotourism potential 217 KEŞ MOUNTAIN SINKHOLE 218 three sisters: YAYLACIK, İNİLTİ PAZARI, ÇADIR ÇUKUR 219 ARCHEOLOGICAL FINDINGS OF KIZILİN CAVE
map — documentatıon — research 220 CLAUDE CHABERT AND MAPPING OF AYVAINI CAVE 221 ESTABLISHING A STANDARD FOR CAVE RESEARCHES 222 DOUBLE MAPS AND TAY PROJECT 223 INFORMATION TAGS AT CAVE ENTRANCES (CAVE TAGGING) 225 The Use of Speleothems in Paleoclimatic Studies
technıque 226 Getting Water at High Elevation Camps 227 Single Wire Cave Communication Device 228 DIRECT ATTACHMENT HANGERS 229 inspection of cavıng gear wıth dye-penetrant method 230 CAVE PHOTOGRAPHY 231 PROPOSAL OF A MODEL PREPARATORY TRAINING FOR CAVING
bıology and conservatıon 232 WASTE MANAGEMENT AND RECYCLING IN SPELEOLOGY 234 INVENTORY OF CAVES SUBMITTED UNDER CULTURAL AND NATURAL ASSETS PROTECTION LAW 235 Caves and Cave Fauna of YILDIZ MOUNTAINs 237 Furter Study on the Systematics of some Endemic Tegenaria Latreille, 1804 (Agelenidae, Araneae) Spiders 238 Review of the cave-inhabiting beetles (Insecta: Coleoptera) fauna of Turkey 244 SOLID WASTE MANAGEMENT IN CAVING CAMPS
www.yarasalar.org Nerede yasadiklarini bilirsek koruyabiliriz, www.yarasalar.org gรถzlemleriniz bekliyor.
BİLDİRİler
art覺cles
Çatalhöyük Speleothem Örneklerİnİn İncelenmesİ Gülgün Gürcan
ÖZET Bu tezde Çatalhöyük’te bulunan Speleothem örnekleri kontekslerine göre incelenmiş, ICP-MS analizi yardımı ile çevre hangi mağaralardan getirildikleri araştırılmış ve ne amaçlı kullanıldıkları yorumlanmaya çalışılmıştır. Bu tezle birlikte ülkemizde ilk defa bir kazı yerinde bulunmuş Speleotemler üzerinde detaylı araştırma ve analizler gerçekleştirilmiştir. Sonuç olarak Çatalhöyük mitleri aracılığıyla, kozmos’ta geçmiş ile bağlarını ortaya koyduğunu, speleotemler de bu bağlamda gerek mağaralara uzanan atalarına erişmede, onlarla bağ kurmada, gerekse kozmosun yaratılma ve dengede tutulma sürecinde önemli bir yeri olduğu saptanmıştır. Anahtar kelimeler: Çatalhöyük, Mağara, Speleothem, Şamanizm, KuramsalArkeoloji.
20
Gülgün Gürcan
ABSTRACT In this thesis, the Çatalhöyük Speleothem samples were examined by context; it has been investigated with the help of the ICP-MS analysis to find out the caves from which they were brought and with what purpose and interpretations have been made about,what for they were used. First time in our country, Speleothems were investigated in great detail and analyzed at their site. As a result of this, Çatalhöyük , through myth and history , revealed its ties with the past in the cosmos and that Speleothems in this context have an important place in the sense that they are significant not only in having access to its ancestors extending to the caves and setting bonds with them but also in the process of creation of the cosmos and its balance to be kept. Keywords: Çatalhöyük, Cave, Speleothems, Shamanism, Archaeological Theory
21
BİLD İRİLER
Investigation of Speleothem Finds at Çatalhöyük
GİRİŞ Konunun Tanımı ve Ele Alınan Sorun Konya ovasındaki Yakındoğu’nun en büyük Neolitik yerleşmelerinden biri olan Çatalhöyük’ün buluntuları arasında yeralan, speleotem adı verilen başta sarkıt ve dikitler olmak üzere mağara oluşumlarının saptanıp, kontekslerine göre değerlendirilip, ne amaçla kullanıldıklarının yorumlanması, sembolik anlamların sorgulanması, hangi çevre mağaralardan getirildiklerinin araştırılması ve bu bağlamda 9000 yıl önceki Neolitik toplumda spelelotemlerin yerinini ve etkilerinin ne olabileceğinin incelenmesini oluşturmaktadır. Bu çalışma ile Türkiye’de ilk defa bir kazı yerinde bulunmuş olan speleothem örnekleri incelenmiş ve analizler sonucu yerleşmede bulunan örneklerin çevredeki hangi mağaralardan gelmiş olduğu araştırılmıştır.
Çalışma Yöntemi Çalışmalar üç başlık altında gerçekleştirilmiştir. 1- Envanter çalışması: Çatalhöyük kazılarında ortaya çıkartılmış speleotem örnekleri saptanıp, üzerinde tanımlama ve fotoğraflama çalışması yapılarak, envanteri çıkartılmıştır. 2- Mağara Araştırması: Çatalhöyük’te bulunan speleotemlerin, hangi mağaralardan getirildiğinin saptanması için yakın çevre mağaralar incelenmiş ve analiz için örnekler alınmıştır. 3- Analiz: Çatalhöyük’teki ve mağaralardan alınan speleotemler üzerinde ICP- MS metodunda iz element analizi yapılarak sonuçlar yorumlanmıştır, bunların hangi tip mağara ortamlarında oluşmuş olabilecekleri konusunda değerlendirme yapılmıştır.
Çatalhöyük Projesi : Yeri, Konumu ve Araştırma Tarihçesi Çatalhöyük Konya’nın, Çumra ilçesininin 11 km kuzeyinde yer almaktadır. İlk olarak 1961-65 yılları arasında İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nün desteğiyle J. Mellaart yönetiminde, 1993 yılında Ian Hodder başkanlığında uluslar arası bir ekip tarafından 25 yıl sürmesi planlanan ikinci dönem kazıları başlatılmıştır. 1960’lı yıllarındaki kazılarda ortaya çıkartılan yaklaşık 3000-8000 kişilik bir nüfusu barındıran Neolitik Çağ yerleşmesinin mimarisi, başta duvar resimleri ve kabartmalarından oluşan sanat ve sembolizimi Çatalhöyük’ün dünya çapında tanınmasına neden olmuştur. Çatalhöyük 2. dönem kazılarının amacı ise ard süreçsel arkeoloji ile, sanatın ve sembolizmin neden bu zamanda, Çatalhöyük’te ortaya çıktığı sorusudur.1 Hodder Çatalhöyük’teki sanatın; ister duvar kabartmalarında olsun, ister resimlerde genelde uygulamalı olarak kuşaklararası aktarımda estetik boyutundan ziyade, ataların ruhlarını üzerine çekmek yada uzaklaştırmak bakımından ritüel önemi olabileceğine dikkat çekmiştir.2
ÇATALHÖYÜK SPELEOTEM ÖRNEKLERİ Speleotem Nedir? Karstik mağara ortamında ikincil mineral birikmesi sonucu oluşan çökellere; sarkıt, dikit, akmataş, genel olarak speleotem terimi önerilmektedir. Etimolojik olarak Spelaion Yunanca’da mağara C. Renfrew ve P.Bahn , (2001): Archaeology :Theories Methods and Practice, Thames&Hudson, London, s.44-46 2 I. Hodder, (2006): Çatalhöyük Leoparın Öyküsü, D. Şendil (çev.), İstanbul, Yapı ve Kredi Yayınları, s.195.
<?>
22
BİLD İRİLER
anlamına gelirken, Thema ise depozit, çökel demektir. Araştırma konumda Çatalhöyük’te bulunan speleotem örnekleri arasında genelde sarkıt, köpekdiş spar ve akmataş (tufa) yer alır.
Şekil.1. Çatalhöyüğün topografik planı ve kazı alanları
Çatalhöyük Speleothem Örnekleri Speleothem örnekleri 14 adet olup Doğu Çatalhöyük’te farklı kazı alanlarından gelmektedir. Tabloda hangi dönem ve alandan geldiğini göstermektedir. Buluntu Birim No 1
11904
Açma
Tabaka
Bina
40X40
VI, V
52
Oda
Bölüm
93
2004
2
13952
IST
IV, V
63
283
3
12438
IST
IV, V
63
284
4
14019
GÜNEY
VI, V
65
297
5
14640
40X40
V, VI
59
276
6
16258
GÜNEY
IV, III
44
319
7
16253
GÜNEY
IV, III
44
319
8
16590
GÜNEY
V, VI
56
339
2069
9
16550
GÜNEY
IV, III
44
319
10
17017
GÜNEY
V, VI
56
339
11
17039
GÜNEY
V, VI
56
339
12
10475
GÜNEY
III
42
202
13
17600
T.Poznan
II
81
14
15400
4040
Şekil.2. Çatalhöyük speleotem buluntularının kontekslerine göre envanteri.
23
Şekil.3. 11904 x2 nolu örnek, Tip: Kristal blok
Buluntunun konteksi: 52 nolu kil depolar kazılırken, 2004 nolu bölümde depo 93 nolu alan VI-V tabakalara denk düşmektedir. Bina terk edilirken bu alana belki de ritüel amaçlı olarak bu kristal bloğun ve onun yanına da bir domuz kafatası rleştirildiği, binanın daha sonradan bilinçli olarak yakılıp yıkıldığı belirtilmektedir.3
Şekil.4. 12438 s1 nolu örnek. Tip: Kristal görünümlü taş boncuk.
Buluntunun konteksi: İst açmasında 63 nolu binanın taban üzeri dolgusunda bulunmuştur. Aynı bölgede taban üzerinde, daha önce tavanda asılı olduğu tahmin edilen deri kese içinde; kemik, çanak çömlek parçaları ve obsidyen de bulunmuştur.
3
24
11904 nolu birim kayıt formu, 4040 açması kazı notları 2005, Çatalhöyük yayınlanmamış rapor.
BİLD İRİLER Şekil 5: 10475 nolu örnek , Tip: Speleotem Sarkıt.
Buluntunun konteksi: Bu figürin 2004 yılı Güney açmasında 42 nolu bina içinde, platformun altında bir mezar dolgusu içinde bulunmuştur. Speleotem sarkıt özelliğini gösteren başın üzerinde ve özellikle bacakların ucunda derin delik bulunmaktadır. Bu delikler sarkıt oluşurken içinden su damlayan kanallardır.
Şekil 6. 17600 nolu örnek.Tip: Speleotem Sarkıt
Buluntunun konteksi: Bu sarkıt 2008 yılı kazılarında alan 202 de bina 81’in kuzey dolgusunda “Team Ponzan” açmasında.elek için alınan örnekte elekten geçirilen dolgu toprak içinde bu buluntuya rastlanmıştır.
25
Şekil.7. 15400 nolu örnek Tip: Çanak çömlek parçası içindeki speleothem örneği
Buluntunun yapısı ve yorumu: Bu çanak çömlek parçası üzerinde yapılan ince kesit analizinde, çanak çömlek içerisine katkı maddesi olarak eklenmiş mağaradan gelme olsalığı yüksek köpek diş spar kalsit parçası labaratuar ortamında gözlenmiştir. Jeolog C.Doherty denetiminde Oxford RHLA laboratuarında araştırma yapan E. Camizuli(CH 07-42 dog tooth spar) örneği olarak raporlanmıştır.4
MAĞARA ARAŞTIRMALARI Arkeolojik çalışmalar çoğu kez mağaraların özellikle doğal ışığın girdiği ağız kısımlarında gerçekleştirilmektedir. Bunun nedeni genelde mağara iskanlarının çoğu kez mağaraların giriş kısımlarında olmasından dolayıdır.Araştırmaların çok azı mağaraların ritüel olarak kullanılması, speleotemlerin bilinçli olarak toplanması, işlenmesi ve sembolik olarak kullanımına yönelik gerçekleştirilmiştir.5 Speleothemler dahil her türlü mağara oluşumunun arkeoloji ile olan bağlantıları konusunda Türkiye’de araştırmalar şimdiye kadar yapılmamiştır. Son dönemlerde speleotemler üzerinde yapılan araştırmalar daha çok geçmiş dönem iklimsel koşulları belirleme amaçlı olmuştur.
Çalışma alanı Çatalhöyük coğrafi referans noktası alınarak, konum olarak en yakın çevre mağaraların araştırılması için üç yıllık bir arazi çalışması yapılmıştır. 2007 yılında Konya’nın batısında Seydişehir, kuzeybatısında Beyşehir mağaraları içlerinde sarkıt-dikit genel olarak spleleotem bulunma yoğunluğuna göre tespit edilip, araştırma ve örnekleme yapılmıştır. 2008 -2009 yılı araştırmaları ise Çatalhöyük’ün batısında, Seydişehir’den devam edilip, güneyinde Karaman ile ve güney doğusunda Taşkale ilçelerindeki mağaralarda gerçekleştirilmiştir.
İncelenen Mağaralar Toplam 10 mağaraya gidilmiştir: İncesu Mağarası, Asarini Mağarası (Taşkale), Asarini Mağarası (Başkışla), Arapyurdu Mağarası I, Arapyurdu Mağarası II, Ferzene Mağarası (Seydişehir), Hatçenin İni , Eşek İni, Direkli İn Mağarası (Beyşehir), İncikini (Karaman). Bunlardan alınan örneklerden Ferzene, İncesu ve Arapyurdu örnekleri ICP MS +B iz elementi analizine tabi tutlumuştur. 4 E.Camizuli,(2008) : Clay Provenance of Neolithic & Chalcolithic Ceramics , Çatalhöyük 2008 Archive Report, www.catalhoyuk.com. 5 Bu konuda örekler için bkz. J.E. Brady, A. Scott, H. Neff ve M.D. Glascock, (1998): “Speleothem Breakage, Movement, Removal, and Caching: An aspect of Ancient Maya Cave Modification”, Geoarchaeology 12 (6), s. 725-750. M.A. Dowd, (2008): The Use of Caves for Funerary and Ritual Practices in Neolithic Irland. Antiquity 82 (316), s. 305-317.
26
Çatalhöyük speleotemlerinin orijinlerini belirleyebilmek için, Kütle Spektrometresi (ICPMS) kullanılarak iz elementlerini karşılaştırma amaçlanmıştır. Kanada’da yerleşik AcmeLabs Laboratuarın’da toplam 6 örnek üzerinde toplam 45 adet ayrı iz elementine bakılmıştır Çatalhöyük’teki üç değişik açmadan üç örnek analiz için seçilmiştir: 11904 nolu speleotem örneği 4040 açmasından , 13952 nolu speleotem örneği İstanbul açmasından, 16253 nolu speleotem örneği Güney açmasındanalınmıştır. Mağaralardan alınan örneklerde Çatalhöyük örneklerinin laboratuar ortamında morfolojik ve jeolojik inceleme raporuna göre paralellik taşıyan speloetemlerin seçilmesi temel alınmıştır. Örnekleme için mağara seçimi ise, konum olarak Çatalhöyük’e ulaşılması yakın ve Çatalhöyük örnek kontekslere uyumlu mağaralardan seçilmiştir: İncesu Mağarası, Ferzene Mağarası, Arapyurdu I Mağarası speleotem örrneği seçilmiştir. Sonuçlar ekteki grafikde verilmiştir Grafiğe göre maksimum limit değerleri dikkate alındığında karşılaştırılabilir elementlerin Cu, Pb, As, Rb, Sr, Zr La ve Ce oldukları görülmektedir.6 AcmeLabs ICP-MS testleri sonucu yapılan korelasyon ile iz element takibinden 1. 11904 nolu örneğin İncesu Mağarası örneği ile uyumlu, 2. 13952 nolu örneğin Ferzene mağarası ile, 3. 16253 nolu örneğin ise Arapyurdu I ve Ferzene ile uyumlu olduğu görülmektedir.
Şekil.8. ICP-MS element analiz ile mağara örnekleri arası korelasyon.
DEĞERLENDİRME Eğer kültürü bireyin ve toplumların yaşamını devam ettirebilmesi adına doğayla girdiği mücadelede yarattığı, kuşaktan kuşağa aktardığı maddi ve manevi her şey olarak tanımlarsak, insanın oluşturduğu kültürün çevre ile bağlantısı kaçınılmazdır. Çevre, bireyin ve topluluğun içerisinde yaşadığı doğal ve sosyal ortamı ifade eder. Doğayla iç içe yaşayan toplumlar karşılaştıkları sorunları çözmek için yine doğaya başvurmuşlar, dağ, orman, mağara vs gibi öğeleri kutsal kabul etmişlerdir. Bir çok kültürde mağaralar kutsal mekanlar olarak kabul edilmekte, ayinler yapılmakta, ruhlar dünyasına geçiş ile bağlantılı mekanlar olduklarına inanılmaktadır.7 Ayrıca, insanlık var olduğundan bu yana, mağaralar, çeşitli destanlara, efsanelerde konu olmuş ve açıklanamayan doğaüstü olayları kavramada, çözüm oluşturmada yardımcı olmuştur. Çalışma konum olan mağaralardan taşınan speleotemler muhtemelen Çatalhöyük Neolitik dönem 6 Prof. Dr. Serdar Bayarı’nın verdiği bilgilerden dolayı teşekkür ederim. 7 D.Lewis-Williams, (2004 a): “Constructing a Cosmos: Architecture, Power and Domestication at Çatalhöyük”, Journal of Social Archaeology, 4 (1):36-38.
27
BİLD İRİLER
SPELEOTEM ÖRNEKLERININ ICP-MS İLE ANALIZI VE YORUMU
insanları için kutsal sayılmışlardır ve bunlar sembolik bir anlam içermektedirler. Taşların sağlamlığı, dayanıklılığı ve kalıcılığı tarihöncesi dönemlerde insanların dikkatini çekmiştir. İnsanlar taşları hem kullanmışlar hem de onlara anlamlar yükleyerek kutsal saymışlardır. Genel olarak baktığımızda, kaya gibi oluşumlar insanın kendi kırılgan ve geçici yapısını aşan bir gücün temsilidir, varlığın mutlak şeklidir.8 İnsan taşın büyüklüğünde, sağlamlığında, biçiminde, renginde, parlaklığında, içinde bulunduğu kutsal olmayan dünyadan farklı bir dünyaya ait bir gerçeklik ve güç bulur. Bunun nedeni ise taş çoğu zaman araç olarak kullanılmıştır. Kökenlerine ya da biçimlerine bağlı olarak kimi zaman kutsal, kimi zaman sembolik değerler kazanmış olmalarına karşın taşlar genelde aracı olarak işlev görmüşlerdir.9 Arkeolojik olarak speleotemler yoğun olarak Maya arkeolojisinde incelenmişlerdir. Maya’da speleotemlerin konteksleri ve kullanımlarında Çatalhöyük ile benzerlikleri vardır. Maya yerleşmelerinde bulunan speleotem örneklerinin bazılarından figürin yapılmış ve gömütlere sunu olarak konmuştur.10.Benzer uygulama Çatalhöyük’te ise sarkıttan işlenerek yapılmış 10475 nolu bu figürin elimizdeki ender bir örnektir, mezar kazılırken bulunmuştur, diğer bir örnek ise 17600 nolu işlem görmemiş, atıklardan eleme toprakta bulunan sarkıttır. Speleotemlerin mağaralardan getirilip çeşitli ritüeller de kullanılmış olabileceğine ait bir örnek, Çatalhöyük’ten 4040 açmasında 11904 nolu buluntu 53 nolu evin bilinçli yıkımı sırasında ritüel amaçlı ambar depolarında bir sunu olarak konulmuş örnektir. Speleothemin koruyucu bir faktörü olduğu anlaşılıyor, simgesel olarak bir güçleri veya manaları11 vardı. Çatalhöyük’te gene benzer bir uygulama ise Mellaart’ın kazıları sırasında bir evin anbarına konulmuş figürindir. Hodder bu uygulamaların sembolik anlamlar içerdiğini söylemektedir12. Diğer yandan Çatalhöyük’te değişik kontekslerde speleoteme rastlanmıştır. Bunlardan en yaygın olanı Güney açmasında çöplükler, atıklar arasından gelen irili ufaklı parça spelotemlerdir. Bunlar muhtemelen kısa süreli eylemler için kullanılmışlar sonra işlevleri (veya kutsallıkları) bitince atılmışlardır. Hodder, Çatalhöyük’te çöplüklerde çok fazla rastlanan figürinler ve diğer kutsal sayılabilecek nesneler için de benzer yorumda bulunmuştur.13 Speleotemler ayrıca çeşitli süs eşyaları yapımında kullanılmıştır. Çatalhöyük’te İstanbul açmasından 63 nolu binanın 284 nolu odasındaki toplu buluntular içinden gelen bir adet 12438 nolu speleotem boncuk bulunmuştur.14 15400 nolu (Şek.7.) çanak çömlek parçası ise ince kesit analizinde, çanak çömlek içerisine speleotem köpek diş sparın katkı maddesi olarak eklendiği gözlenmiştir.15 Muhtemelen Çatalhöyük’te bu çanak çömlek farklı bir kontekste ritüel amaçlı olarak kullanılmış daha sonra imha edilerek çöpe atılmış olabilir. Speleotemlerin buluntu kontekslerinden yola çıkarak bunların aynen figürinler gibi adak ya da koruyucu işlev gördükleri düşünülebilir. Bunlar ambarlar gibi koruyucu işlev üslendikleri ortamlara yerleştirilmiş olabilirler. Hodder’ın öne sürdüğü gibi belki de ruhlara veya dünya dışı varlıklara adanan adaklardı.16 Neolitik toplumda daha yerleşik bir yaşantı başlaması ile toplumsal utanç, dedikodu, bedduaya yönelik korku ve kuşkular artmış olabilir. Suçlama, lanetleme gibi davranışlardan korunma ihtiyacı doğmuş olabilir. Speleotem gibi nesneler bu süreçte bir temsilci veya arabulucu olabilirler.17 Bunlardan bir kısmı bu tip kısa süreli eylemler için kullanılıp atılmış olabilirler. Ayrıca speleo8 Eliade, 2003: 222-223. 9 Eliade 2003: 222-225 10 J. Brady v.d., (1997): “Speleothem Breakage, Movement, Removal, and Caching: An Aspect of Ancient Maya Cave Modification”. Geoarchaeology 12/ 6: 733-734. Bu Maya yerleşmeleri; Copan, Honduras, The Rio Candeleria Cave System in Alta Verapaz, Peten, Guatemela, Chiapas, Belize, Yucatan sayılabilir. 11 Mana: Polinezyalılar tarafından sipirütel, ruhsal güç anlamı gelir. Ayrıca bkz. Eliade, 2003: 15,43. Bu kitabında Eliade “mana”’nın aslında tüm dinler içinde tarif edilemez, görülemez ruhsal güç olarak kullanıldığına dikkat çekmektedir. Brady v.d., 1998: 740. 12 Hodder, 2006:131. 13 Hodder, 2006: 194. 14 Bkz. Şek.6. ve Şek.7. 15 Camizuli, 2008 :24-30 16 Hodder, 2006: 194. 17 Hodder, 2006:195.
28
SONUÇ Bu çalışmada Çatalhöyük’te bulunan 14 adet spleoetem22 incelenmiştir. Dört ayrı açmadan23 ve farklı kontekslerden gelen örnekler Çatalhöyük buluntuları arasında sembolik açıdan ayrı bir öneme sahiptirler ve farklı bir sınıflandırmayı hak etmektedirler. Çatalhöyükte bulunan speleotem örneklerinin, Çatalhöyük çevresindeki hangi mağaralardan geldiğini saptamak için 3 ayrı dönemde24 toplam 2800 km kat edilerek yüzey ve mağara araştırmaları gerçekleştirilmiştir. Toplam 10 ayrı mağaradan örnekler toplanmış, hem mağara örnekleri hem de Çatalhöyük örnekleri üzerinde ICP-MS analizi gerçekleştirilerek Çatalhöyük örneklerinin çevre hangi mağaralardan gelmiş olabileceği tahmin edilmeye çalışılmıştır. Toplam 6 örnek25 üzerinde yapılan analiz sonucu iz elementleri takip edilerek örneklerin Ferzene, İncesu ve Arapyurdu I Mağaralarından gelmiş olabileceği, bu bağlamda bu mağaraların Çatalhöyük insanı için önemli olabileceği sonucuna 18 Lewis-Williams, 2004a:30-31. 19 Lewsi-Williams, 2004a: 36-37. 20 Hodder, 2006: 198. 21 Lewis-Williams, 2004b:205 22 Speleotem envanteri için bkz Şekil.2. 23 4040 açması, İstanbulaçması, Güney açması ve Team Ponzan açması.Harita üzerindeki yerleri için bkz. Şekil.1. 24 2007,2008 ve2009 yaz dönemi mağara yüzey ve mağara içi araştırmları. 25 6 öeneğin 3’ü mağaradan, 3’ü Çatalhöyük’ten seçilmiştir.
29
BİLD İRİLER
tem buluntular, kilden, mermerden yapılan figirünlere göre ayrı bir sembolik anlam içerir; mağaradan geldikleri için Neolitik insanın geçmişi ile bağ kurmada, özellikle atalarının uzun dönem avcı toplayıcı olarak yaşadıklarını anımsatan, ata kültü ile bağlantılı tapınımlarda, onların ruhları ile bağlantı kurmada aracı olarak kullanılmış olabilirler. Lewis-Williams’a göre Çatalhöyük evleri bir mağaraya benzemektedir ve insanoğlunun yerleşimin yüzeyinde (damlarda) dolaştıkları, sonra karanlık iç kısıma girdikleri katlı bir evrenin somutlaştırılmış halidir.18 Odaların çoğunda duvarlara oyulmuş kırmızıaşı boyalı nişler vardır, bu tür nişlerin benzeri Avrupa’daki Paleolitik dönem mağara duvarlarında adakları, sunuları yerleştirme için açılmışlardı.19 Bu tür nişleri Ferzene Mağarası girişinde de görmekteyiz. Muhtemelen toplumda Şamanlar vaya ritüel liderler gibi ruhlar dünyası ve atalarla ilişkilerde aracılık eden kişiler vardı ve bu kişiler mağaraları ziyaret etmiş, ayinler yapmış ve mağaradaki bu uygalamaları yarattıkları sanat ve ev içi uygulamlarıyla tekrar canladırmışlardı. Hodder’a göre binaların içine başta duvar resimlerinden oluşan sanat eserlerini yapanlar da bu kişilerdi.20 Çatalhöyük’te sanat ile ölüm arasında bir bağlantı vardır ve Şamanlar bu bağlantıda önemli rol oynarlar. Başta duvar resimlerinden oluşan sanat, binaların içinde ölülerin gömüldüğü platformların üzerindeki duvara yapılmaktadırlar ve muhtemelen ölülerin ruhlarını yaşayan kişilerden koruyor olabilirler. Mağaraları ölüler dünyasına açılan kapılar olarak görürsek, mağaralar benzetilen binalar içinde yapılan ayinlerde mağaralardan getirilen speleotemlerin kullanılması da doğaldır. Belkide Çatalhöyük’te buluanan speleotemler ölümle bağlantılı ritüellerde aracı vazifesi görüyorlardı. Çatalhöyük’te Şamanizm zaman içinde aktarılan değerleri ile örülmüştür. Şamanın kosmozunu oluşturan üçlü evren anlayışı, metaforik ve maddesel olarak sembolik değerlerde ve sosyal hiyerarşide evlerin içinde sürekli yapılanmıştır. Benzer şekilde Avrupa’da M.Ö. 30 000 yıllarda mağaralar spiritüel ve maddeselin bir olduğu, örtüştüğü görünmez evrenin bir parçası olarak algılanıyordu. Yeraltındaki, derin geçitler, salonlar orayı ziyaret edenler tarafından donatılmayı, süslenmeyi ve yeniden uyumlanmayı kaosdan kurtulup, kozmosu korumayı sağlıyordu.21 Çatalhöyük’te ise kozmos ev içinde, mimaride ve taşınan, işlenen speleotemler yardımıyla tanımlanarak, bunun sonucu olarak algılanan kozmosda toplum yapısı kontrol edilir ve dengede tutulur hale geliyordu. Bu kontrol edilebilir durum ise daha rahat, esnek bir toplumsal yapının temellerini sağlıyordu. Bu mekanizma ise Neolitik toplumun oluşumunu, gelişmini sağlayan süreçi başlatıyordu.
varılmıştır. Fakat tez süresince yapılan kapsamlı yüzey araştırmalarına rağmen, analiz edilen örnekler sınırlı kalmıştır.26 Çatalhöyük Speleothem örneklerinin farklı mağaralardan da getirilme olasılıkları vardır. İleride daha fazla örnek üzerinde yapılacak analizler Çatalhöyük Speleotem buluntularının çevre hangi mağaralardan gelmiş olabileceğinin tahmin edilmesinde daha fazla mağarayı kapsayabilecektir. Çatalhöyük’te kozmosu tanımlamada ve yerleşmede yeniden yapılandırılmasında, mağaraların rolü önemlidir. Şamanik öğelerin öne çıktığı toplumsal, mimari ve inançsal yapıda Çatalhöyük’te speleotemler ile kurulan bağların, yerleşik düzene geçişte Neolitik insan için geçmişle kurulan bağların yansıması ve dönüşümü olarak da değerlendirilebilir. Uzun bir iç dönüşüm sonucunda, Hodder’ın değindiği gibi maddenin içselleştirilmesi sürecinde Çatalhöyük, kendi mitlerini ve dönüşümünü yaratmıştır.27 Avcı toplayıcı dönemlerde yaşam alanı olan mağaralar, Neolitik Çağda toplumsal düzenin ve inanç sisteminin bir parçası haline dönüşmüştür. Çatalhöyük’te alt katmanlarda speleotemler daha çok mağaradan getirldikleri ham halleriyle karşımıza çıkarken, ilerleyen dönemler içinde üst katmanlarda figürin olarak bina 42 ‘de işlenmiş, müdahele edilip dönüştürülmüş şekilde ortaya çıkarlar. Eliade’nin öne sürdüğü gibi hiçbir inanç sistemi, mit bütünüyle yeni değildir, hiçbir mitsel mesaj geçmişi tamamıyla geçersiz kılamaz. Önceki çağlardan gelen bir dinsel gelenek yeniden yoğrulur, yenilenir, yeniden değerlendirilerek yeni ilkelere göre bütünleştirilir. Hodder’ın da belirttiği gibi pek çok sembolik temanın kökeni daha erken avcı-toplayıcı toplumlara dayanır. Çatalhöyük, mitleri ve yaratılan kozmos’ta geçmiş ile bağlarını ortaya koymaktadır, speleotemler de bu bağlamda gerek mağalara uzanan atalarına erişmede, onlarla bağ kurmada , gerekse kozmosun yaratılma ve dengede tutulma sürecinde önemli bir yer tutmuşlardır.
KAYNAKÇA Brady, J., A. Scott, H.Neff ve M. Glascock (1997): “Speleothem Breakage, Movement, Removal, and Caching: An Aspect of Ancient Maya Cave Modification”. Geoarchaeology 12/ 6 : 725 –750. “Clay Provenance of Neolithic & Chalcolithic Ceramics” Çatalhöyük 2008 Archive Report, www. catalhoyuk.com Crumley, (1999):“Sacred Landscapes: Constructed and Conceptralized”.W. Ashmore & B. Knapp (eds), Archaeologies of Landsacpe. London: Blackwell, s. 269-276. Eliade, M. (1999): Şamanizm : İlkel Esrime Teknikleri, (çev) Birkan, İ. İmge Kitabevi, Ankara. Eliade, M. (2003): Dinler Tarihine Giriş, Kabalcı, İstanbul. Eliade, M. (2007): Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi,Taş Devrinden Eelusis Mysteria’larına, Ali Berktay (çev.), Kabalcı, İstanbul. Güldalı, N. ve Nazik, L.,(1985): “İncesu Mağaralar Sistemi (Karaman-Taşkale) Jeomorfolojik Evrimi ve Ekonomik Olanakları”, Jeomorfoloji Dergisi, 12, Türkiye jeomorfologar Derneği, Ankara, 107-114. Gürcan, G. (2010): Çatalhöyükte Bulunan Speleotem Örneklerinini İincelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü, Changing Mateirials at Çatalhöyük: Reports from the 1995-1999 Season. McDonald Institute for Archaeological Research / British Institute of Archaeology at Ankara, Monograph,Cambridge. Hodder, I. (2006): Çatalhöyük. Leoparın Öyküsü.YKY Yayınları, İstanbul. 26 Analizin sınırlı sayıda örnek üzerinde yapılabilmesinin nedeni, Ac-Me Kanada’daki labaraturda ICP-MS iz element analizinin maliyetinin oldukça yüksek olmasından dolayı sadece 6 örnek seçilerek yapılmıştır. 27 Hodder’ın değindiği gibi Neolitik dönemde artan eşyanın daha çok içselleştirilmesi, en küçük işlerin yapılmasında bile başka eşyalara ve başkalarına daha bağımlı olmayı gerektirmiştir. Bunun sonucu insanlar eşyalar giderek birbirine karıştı ve karşılıklı bağımlı hale geldiler. İlişkiler zaman içerisinde “yayıldı” ve insanlarla eşyalar uzun süreli ilişkilere girdiler. Hem yerleşik düzenin hem de tarımın temelinde yatan işte bu uzun süreli madde ile insan arası ilişkidir. Hodder 2006:256-257
30
31
BİLD İRİLER
Lewis-Williams, D. (2004): “Constructing a Cosmos: Architecture, Power and Domestication at Çatalhöyük”, Journal of Social Archaeology, 4 (1):28-59. Lewis-Williams, D. (2004):The Mind in the Cave: Consciousness and the Origins of Art, Thames and Hudson, London. Moore, G.W. ve N. Sullivan. (1997): Spleology, Caves and The Cave Environment, Cave Books, Missouiri. Nazik,L. v.d. (2005): Karaman İli Doğal Mağaraları, TC Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Jeoloji Etütleri Dairesi Başkanlığı, Ankara. Ozansoy, C. ve Mengi,H. (2006): Mağarabilimi ve Mağaracılık, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları,Ankara. Pearson, J.L.(2002): Shamanism and the Ancient Mind, A Cognitive Approach to Archaeology, Altamira Press, Oxford. Price, N.S. (2001). The Archaeology of Shamanism, Routledge, London. Prufer, K. M. ve J. E. Brady(der) (2005):Stone Houses and Earth Lords: Maya Religion in the Cave Context, Colorado UP. Renfrew, C. ve Bahn, P.(2001): Archaeology: Theories Methods and Practice, Thames&Hudson, London Tankersley, K., et al., (1997): “Achaeology and Speleothems”, (der). Hill,C.A. ve Forti,P. , Cave Minerals of The World, National Speleological Society, Alabama USA , 266-271.
MAĞARA SANATI Gülfem Uysal Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Antropoloji Bölümü, Beytepe, Ankara 06800, Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Özet Zamanımızdan 150 bin yıl önce tarih sahnesinde Neanderthaller yer almaya başlar. Neanderthaller yaklaşık 120 bin yıllık ömürlerinin yarısını, Würm buzul döneminde geçirmek durumunda kalırlar. Bu sürede soğuktan korunmak ve çeşitli ayinler gerçekleştirmek amacıyla yaşam alanları olarak mağaraları seçtiler, ölülerini gömdüler. Ne var ki 1500 cm3 beyin hacmine ulaşmalarına rağmen simgesel düşünce ve sanat anlamında çağdaşları Kromanyonları yakalayamadılar. Fazlasıyla buzul dönemine özelleşmiş, anatomik yönden farklı olan neanderhaller, kültürel ve teknolojik olarak daha donanımlı olan modern homo sapiensler (kromanyon) karşısında daha fazla dayanamayıp yok oldular. Bu aşamadan sonra mağaralar kromanyonların “sanat galerileri” ne dönüştü. 20-25 bin yıllık üst paleolitik dönem boyunca kromanyonlar giysilerini diktiler, boncuklardan ve hayvan dişlerinden yapılmış kolye-bilezik ve gerdanlıklar taktılar. Böylelikle üst paleolitik sanatı olarak bilinen devir açıldı. Batı Avrupa’da özellikle de İspanya ve Fransa’da 200 den fazla mağarada duvar resmi belirlenmiştir. Ayrıca bu mağaralarda 10 binin üzerinde –taşınabilir sanat- diye adlandırılan süslemeli nesne ve heykeller ortaya çıkarılmıştır. Bu nesneler için tercih edilen hammaddeler genellikle, hayvan dişleri, kemik, geyik boynuzu, fildişi, deniz kabukları ve çeşitli taşlardan oluşturmaktadır. Ürettikleri boncukların çoğunu giysilerde kullandıkları belirlenmiş olup, ileri düzeyde uzmanlık gerektiren Venüs heykellerinin ise ayin ve geçiş törenlerinde rol aldıkları düşünülmektedir. Kadın heykelleri çoğu kez doğurganlık ve üretimi yansıtmaları açısından, abartılı karın ve kalçalarla sembolize edilmişlerdir Karanlık mağara duvarlarına yapılan resimlerde genellikle yaşanılan dönem hayvanlarının son derece doğru anatomik detaylar gözetilerek çizilmiş oldukları belirlenmiştir. Dikkat çeken nokta, betimlemelerin çoğunda eti yenmeyen hayvanlara yer verilmiş olmasıdır. At, bizon, geyik, dağkeçisi, mamut, öküz gibi hayvanlar resmedilmiştir. Araştırmacılar bu hayvanların duvar resimlerinde yer almasını genellikle avın zenginleşmesi için yapılan törenler ile, kimi araştırmacılar inisiasyon adı verilen geçiş törenlerindeki ritüeller ile, kimileri de o grubun toplumsal örgütleniş biçimiyle ilişkili olduğunu savunurlar.
Anahtar kelimeler: üst paleolitik, mağara duvar sanatı, taşınabilir sanat, kromanyon
32
Gülfem Uysal Hacettepe University Department of Anthropology, Beytepe, Ankara 06800, Cave Research Association
Abstract Neanderthals emerged on the state of history approximately 150.000 years before our era. The Neanderthals were obliged to spend half of their 120.000-year existence in the Würm Ice Age. During this period, they chose caves as living spaces in which to protect themselves from the cold, carry out various rituals and bury their dead. Despite their 1500 cubic centimeters of brain volume, however, they could not match their contemporaries, the Cro-Magnons, in terms of symbolic thought and art. Neanderthals had a different anatomy, excessively adapted to ice age conditions, so that they could not survive for long vis-à-vis modern homo sapiens (Cro-Magnon) who was better equipped in culture and technology. After this stage, the caves became the “art galleries” of the Cro-Magnons. During the upper Paleolithic period that lasted for 20-25.000 years, Cro-Magnons stitched their clothes, and wore necklaces, bracelets and neckbands. This was how the period knows as the upper Paleolithic art began. There are mural paintings in more than 200 caves in Western Europe, especially in Spain and France. In addition, over 10.000 decorative objects and statues – called portable art – have been discovered in these caves. The material out of which these objects were made generally included animal teeth, bones, deer antlers, ivory, seashells and various stones. It has been observed that the beads produced were used to decorate clothes; Venus statues that required advanced specialization, on the other hand, are thought to have been used in ceremonies and initiation rites Fertility and production were often symbolized through exaggerated bellies and hips in statues of women. Murals on dark cave walls portraying various animals of the epoch are found to be highly correct in terms of anatomical detail. What attracts attention is that most of the representations are of animals whose meat did not serve as food. The paintings contain horses, buffalo, mountain goat, mammoth, and oxen. Some researchers explain the presence of these animals in the paintings in terms of rituals to increase game; others in terms of rites of passage called initiations, and some claim that they represent the mode of social organization of the group.
Keywords: upper paleolithic, parietal cave art, portable art, cro-magnon
33
BİLD İRİLER
Cave Art
Würm buzul döneminde yaşamak ve bu sürede içerisinde soğuktan korunarak çeşitli ayinler gerçekleştiren Neanderthaller, yaşam alanları olarak mağaraları seçtiler, ne var ki 1500 cm3 beyin hacmine ulaşmalarına rağmen simgesel düşünce ve sanat anlamında çağdaşları Kromanyonları (erken arkaik homo sapiens) yakalayamadılar. Her ne kadar yaşam alanı olarak neanderthaller mağaraları seçmiş olsalar da sanat yaratma konusunda başarılı değillerdi. Belki de onlar için hayatta kalmayı başarabilmek ve soğuktan korunmak, sanat üretmekten daha önemliydi. 25-30 bin yıllık üst paleolitik dönem boyunca Homo sapienslerin türdeşleri ve ataları olarak kabul ettiğimiz kromanyonlar, mağara duvarlarına resimler yaptılar, giysilerini diktiler, boncuklardan ve hayvan dişlerinden kolye-bilezik ve gerdanlıklar yaptılar. Böylelikle, üst paleolitik sanatı olarak bilinen dönem başladı ve günümüzden yaklaşık 10 bin yıl öncesine kadar sürdü. Üst paleolitik dönem sırasıyla, Orinyasiyen, Gravetiyen, Solutreyen ve Magdalaniyen olmak üzere dört kültür evresine ayrılır. Orinyasiyen kültür evresinde, oyma kaya resimleri ve bireysel beden süslemelerinin ön plana çıktığını görmekteyiz. Ancak, son dönem olan Magdalaniyen evresinde mağara duvar resimleri ile karşı karşıya gelinir. Fransa, İspanya, İtalya, Çin, Hindistan ve Afrika’nın çeşitli yerlerinde, kısaca dünyanın farklı bölgelerinde bulunan pek çok mağara resmi, geçmiş insanın kültürel yapısı hakkında çok önemli bilgiler sunmaktadır. Bu resimlerde kullanılan tarz ve boyama teknikleri, bilim insanlarını şaşkınlığa düşürecek kalite ve üstünlüktedir. Çalışmayı daha anlaşılabilir hale getirmek için, mağara sanatının yapım tekniklerine göre başlıklar altında incelemek gerekmektedir. Buna göre; 1. Kazıma Resim, 2. Boyalı Resim, 3. Alçak Kabartma heykel ve 4. Yontuk tip heykel olarak dört başlık belirlenmiştir. Sanat eserlerinin yapıldıkları yerler açısından ayıracak olursak, Taşınabilir sanat (art mobilier/portable art), duvar sanatı (art parietal) ve kaya sanatı (art rupestre/ rock art) olarak ayırmak gerekecektir. Ancak, sabit ve taşınabilir sanat eserlerine geçmeden önce dönemin taş endüstrisinden biraz bahsetmek yerinde olacaktır. Alt paleolitikten beri süregelen el baltası gibi aletler bir yandan devam ederken yeni aletler ve endüstriler ortaya çıkar. Çoğu, ağaçtan çubuklara takılmaya uygun “uç” niteliği taşırlar. Üst paleolitikte aletlerde ve aletlerin yapıldığı malzemelerde büyük bir çeşitlilik göze çarpar. Sadece taş değil, kemik, fildişi, boynuz ve tahta gibi, kalem ve ince aletler yapmaya uygun hammaddeler seçilir. Büyük taş çekirdeklerinden, yumrular ve dilgiler çıkarılarak yapılan aletlerde sayıca ve nitelik olarak artış gözlenir. Aletlerin boyutlarında küçülme ve çeşitlenme vardır, yeni ve küçük aletler, büyük ve çok maksatlı aletlerin yerini almıştır. Artık alet çantası zenginleşmiş, alet yapan aletler üretilmeye başlanmıştır. Bunun yanı sıra balıkçılık ve tekstil işlerinde kullanılan aletler yapılmıştır. 35-40 bin yıl öncesinde (byö) başlayan Şatelperoniyen endüstrisini, Orinyasiyen (34-30 bin yıl önce), Perigordiyen (32-22 bin yıl önce), Gravetiyan (30-22 byö), Solutriyen (22-18 byö) ve Magdalaniyen (18-11 byö) taş endüstrileri takip etmiştir (Resim 1). Özellikle Solutriyen tip endüstride iki yüzeyli yapraksı uçlar, iğneler gibi ince işçilik isteyen aletler göze çarpmaktadır. Magdalaniyen de ise, ok ve yay dışında zıpkın, harpon, olta ve kancalarda çeşitlilik gözlenmiştir (Resim 2). Mağara duvarlarına resim yapma, Orinyasiyen endüstrisiyle birlikte başlamıştır (Resim 3).
Kazıma Resim Üst Paleolitik dönemin ilk aşaması olan Orinyasiyen kültürde, bedensel süslemeler ve kazıma/ oyma sanatında patlama gözlenmiş, mağara duvar resimlerine rastlanılmamıştır. Bu sanatın ortaya çıkarılış tekniğinde, kullanılan maddenin cinsinin, kayaların doğal çıkıntılarının, hammaddenin sertliğinin, sanatçının görüş, yetenek ve tarzlarının katkısı çok belirleyicidir. Sanatçı genellikle uygulayacağı tekniğe göre maddeyi seçer. Örneğin geometrik motifler taş gibi çok sert maddeler üzerine işlenemez. Bu yüzden geometrik çizimlerde kemik ve boynuz gibi maddeler tercih edilmiştir. Bazen de tam tersi sanatçı işleyeceği maddenin cinsine göre teknik arar. Duvar sanatında kayanın kalitesine göre farklı teknikler oluşmaktadır. Bazen duvarların yapısı bombelidir alçak kabartmaya uygundur. Bazen de bazı
34
Boyalı Resim Boyalı resimlerden önce yaklaşık 30 bin yıl öncesine tarihlenen ilk resimler, mağaraların renkli kilden oluşan duvarları üzerine parmak bastırarak çizilmiş geometrik desenler ve hayvan siluetleri olarak karşımıza çıkar. Daha sonra ellerini mağara duvarlarına dayayıp, üzerine ortası boş bir kemikten boru gibi yararlanarak, ağzı ile is ya da renkli boya püskürtmek suretiyle duvar üzerinde ellerinin siluetini çıkarmayı öğrendiler. İspanya ve Fransa’daki yaklaşık 22 mağaranın en derin ve karanlık köşelerine, duvarlara, kireçtaşı perdelerin üzerine 100’lerce metrekarelik alanlara el izi bırakmışlardır. Bu izlerin, çoğunu el izi oluşturacak şekilde boya püskürtmek yoluyla elde etmişlerdir (Resim 7). Daha az kullanılan diğer bir yöntem ise, elin boyanmasından sonra duvarda iz çıkaracak biçimde bastırılması biçimdeki baskı yöntemiyle gerçekleştirmişlerdir. Siyah ve kırmızı rengi neden tercih ettikleri bilinmemekle beraber, doğada daha kolay bulunabilir olmasından kaynaklandığı görüşü kuvvet kazanmıştır. El izlerinin bir kısmı beş parmaklı olmakla birlikte bazılarında parmakların noksan ya da hiç olmayışı hala gizemini korumaktadır (Clottes ve Courtin 1996). Dünyanın bilinen en eski resimleri Batı Avrupa’da paleolitik çağın sonu ile tarihlenmiş mağara duvarlarına yapılmış at, boğa, bizon, geyik, dağkeçisi, mamut, öküz resimleridir. Orinyasiyen dönemde karşımıza çıkmayan duvar resimleri, magdalaniyen evresinde patlama noktasına ulaşır (Lewin, 2000 ve Özbek, 2007). 25 bin yıllık bu süreçte, Batı Avrupa’da özellikle de İspanya ve Fransa’da 200 den fazla mağarada duvar resmi belirlenmiştir. Avrupa’da duvar resimleri ihtiva eden toplam 277 tarihöncesi mağara, Afrika’da ise 1 milyonu aşkın resimli mağara belirlenmiştir. Tarihleri kesin olarak bilinmemekle beraber, Almanya’nın güneydoğusunda Heidenheim bölgesinde bulunan Vogelhard mağarasındaki resimlerin en eskilerini 30 bin yıl, en yenilerinin ise 9.500 yıllık oldukları belirlenmiştir. Mağara resimlerinin en ünlüleri Pirenelerin İspanya tarafında kalan Altamira ve Fransa’nın güneybatısındaki Dordogne bölgesinin kireçtaşı kayaçlarında kalan Lascaux, Niaux ve Les Eyzies mağaralarındadır. Mağara duvarlarına yapılan resimlerde Üst paleolitik insanlarını karanlık mağara duvarlarına genellikle yaşadıkları dönemde hüküm süren hayvanları resmettiklerini görmekteyiz. Bolluk ve kıtlık
35
BİLD İRİLER
mağara duvarlarının ve kayalarının satıhları o kadar düz ve serttir ki alçak kabartmaya uygun değildir. Böyle bir zeminde ancak, kazıma resim ya da boyalı resim uygulanabilir durumdadır. Kazıma mağara duvarına yapılabileceği gibi, boynuz, kemik diş gibi objelerin üzerinde de yapılmaktadır. Burada esas olan renk değil biçimdir. Kazıma desenler, resmin yapılacağı hammaddeden daha sert bir kalem veya uç ile kazıma oyma ya da gagalama yoluyla gerçekleştirilir (Yalçınkaya, 1979:71). Kazıma resimlerde zaman ve mekana göre yeni teknikler yaratmak olasıdır. İnce, derin, çift çizgi ya da konturların noktalar ya da gelişkin darbelerle oluşturmak farklı teknikleri yansıtır. Kazıma tekniği olarak kabul edilen gagalama tekniği özellikle Afrika Mısır Sahara’sında yaygın olup Anadolu’da da Kars, Camışlı köyü, Yazılıkaya’da belirlenmiştir. Kazıma resimlerde çizgiler net ve belirgindir hiçbir düzeltme ya da yanlış darbe yoktur. Elbette kötü durumda olan ve beceriksiz sanatçıların elinden çıkmış resimler de bulunmaktadır. Ama genellikle kaba olan vücut derin çizgilerle vurgulanmış, tüy, göz gibi ayrıntılar, betimlenmiş ve figürlerin içleri ince aletlerle taranmış resimler de ortaya çıkarılmıştır. Izgara biçimlerin, dairelerin beneklerin ve daha geometrik (entopik) olan çizimlerin düşsel imgeleri çağrıştırması, bu motiflerin ile o dönemde yaşamış şamanlarla ilişkilendirilmesine neden olmuştur. Ancak bu motiflerin birçoğu çizgisel olsa da nadiren kayaya kazıma biçiminde olup, çoğunlukla tek renk boya (monokrom) kullanılarak yapılmışlardır (Lewin, 2000:195). Sanat eserleri arasından ister taşınabilir olsun, ister duvar, ister kaya sanatı olsun her yerde kazıma/oyma tekniğini gözlemlemek olasıdır. Cezayir’de bulunan 6 bin yıllık kayaaltı sığınağında yer alan ağlayan inekler (Resim 4), Türkiye Antalya Yağca köyü yakınlarındaki Katran dağında bulunan Öküzini mağarasının giriş kısmında yer alan kazıma boğa resmi (Resim 5) ve Fransa Les Eyzies yakınlarında yer alan Abri de Lartet mağarasındaki üzerine çizim yapılmış kemik (Resim 6) bu stillere birer örnek teşkil eder.
dönemlerine göre avladıkları hayvanların niteliği gibi duvar resimlerinde de zaman zaman bazı türler artarken bazılarının daha az resmedildiği dikkat çeker. Hayvanların bolca yer almasına karşılık insan figürlerin son derece az olduğu izlenmektedir. Var olan figürler de genellikle çöp adam biçiminde ve özensiz tasfir edilmiş erkeklerdir. İnsan figürleri genellikle savaşırken ya da güç durumda çizilmişlerdir. Yerde yatan, oklara hedef olmuş ya da elinde ok ve yayı ile resmedilmiş figürlere Avustralya yerlilerinin (Aborjin) ve Afrika’nın güneyindeki Sanların (Buşman) kaya resimlerinde ve mağaralarında rastlamak mümkündür. Ayrıca, ispanya’da bir mağarada, yabanıl arı kovanından bal toplayan ve etrafta kocaman yaban arılarının uçtuğu bir kadın resmi bulunmuştur. Kaya sanatında genellikle kadın betimlemelerine pek rastlanmamakla beraber, kuzeybatı Avustralya’daki Kimberley bölgesinde resmedilmiş kadınların varlığı dikkat çekmektedir. Lascaux’un alt galerilerinden birinde bir bizonun önünde yatmakta olan bir avcı bulunmaktadır. Avcının kuş maskesi de yerdedir, hayvana saplamış mızrak barsaklarının dökülmesine neden olmuş, boynuzlu bir suaygırı sahneyi terk ederken resmedilmiştir (Lewis-Williams 2004). Bu sahneden olasılıkla bir av sahnesi gerçekçi bir kompozisyonla tasfir edilmiştir. Ancak ilginç olan nokta neredeyse tüm resimlerde hayvanların başarıyla çizilmesine karşın manzara resmine hiç rastlanmamış olmasıdır. Hayvan ve insan figürlerinin birleştiği “teriantrop” çizimler üst paleolitik sanatının küçük ama önemli bir parçası olarak kabul edilir. En güzel örnek, Fransız Pirenelerindeki Les Toris Freres mağarasında bulunan figür olup, “gövdesi, kimliği belirsiz iri yapılı bir hayvan gövdesine; arka bacaklarının dizlere kadar ki kesimi, insan bacağına; kuyruğu bir tilki ya da kurt kuyruğuna benzer, ön bacakları anormal yapıda olup, ön ayakları insan eli biçimindedir. Tepesinde bir çift geyik boynuzu bulunan tuhaf yüzü, kuş yüzüne benzemektedir” biçiminde tarif edilmiştir (Resim 7). Bu tip resimler araştırmacılar tarafından “düşsel imgeler ya da “şamancıl sanat” olarak yorumlanmaktadır (Lewin, 2000:200-202). Boyalı resimlerde uygulanan tekniklere bakacak olursak, bazılarının tek renkli (monokrom), bazılarının çok renkli (polikrom) olduklarını, ayrıca -figürü boyalı kontürle belirginleştirmek, -içini tamamen boya ile doldurmak, -boya ile doldurulan yüzeylere birden fazla renk uygulamak, -içi renklendirilmiş figürü siyah renkle çevrelemek, -figürün içini renkli noktalarla bezemek gibi tek ya da birkaç tekniğin bir arada uygulandığı örnekler bulunmaktadır. Ayrıca boyama ve kazıma tekniklerinin beraber uygulandığı resimler de mevcuttur. Böyle kazınmış kontürler içine boya sürülür ya da püskürtülür. Diğer bir örnek de, boya doğrudan kazınmış kontür üzerine uygulanır (Yalçınkaya, 1979:73). Mağara insanları duvar resimlerini yaparken, karbon/kömürün siyahını, demirli toprağın kırmızı ve sarısını, manganezin koyu kahverengini kullandılar. Bu maddeleri ezip toz haline getirdikten sonra hayvan yağı ya da suyla karıştırarak sürülebilir hale getirdiler. Boyaları sürmek için, hayvan kıllarını, yosun ya da deri parçalarını, püskürtmek için boynuz ve uzun kemikleri kullanmış oldukları sanılmaktadır. Fransa Lascaux mağarasındaki yaban öküzü (Resim 8), Pech Merle’deki benek bezeli at resmi (Resim 9), ve kuzey İspanya’daki Altamira mağarasındaki boğalar holü ve koşan hayvanların (Resim 10) resmedildiği duvar, eşsiz üst paleolitik duvar boyama sanatı örnekleridir. Üst paleolitik sanatçıları çoğu kez gerçekçi (realistik) çizgileri benimsemişler, resmettikleri nesnelerin karakteristik ögelerini ön çıkarmayı hedeflemişlerdir. Ancak “görsel gerçekcilik” dışında “zihinsel gerçekcilik” eserlerine de rastlanmıştır. Bu tarzda canlılar sanki şeffafmış gibi kabul edilirler. İspanya‘da Pindal mağarası duvar resimlerinde yer alan, kalbi ile birlikte çizilmiş mamut resmi (Resim 11), Avustralya Kakuda kaya resimlerinde iç organları ve iskelet sistemiyle birlikte çizilmiş balık resimleri en dikkat çekici olanlardan bazılarıdır. Resimlerin geçirdiği evrimsel aşama, başlangıçta oran ve büyüklüklerde hatalar içermekle birlikte ve basit çizgilerden oluşmaktaydı. Sonradan her türlü detay işlenmeye, derin çizgiler ya da renklerle vurgulanmaya başlanmıştır. İlerleyen evrelerde, renklerde çeşitlenme, doğal kabartılardan faydalanarak rölyefli figürlerle eserlere boyut katılmış hatta çizilen hayvanlara hareket kazandırılmıştır. Son evrelerde ise kazıma tekniği neredeyse ortadan kalkmış tamamen renk ön plana geçmiştir. Boyut ve hareket renklerin kombinasyonuyla gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Perspektif konusunda oldukça başarısız olan üst paleolitik sanatçıları, resimlerini çoğu kez profilden yapmayı
36
tercih etmişlerdir. Mısır, Bizans ve Gotik sanatlarında, hatta El Greco gibi ressamlarda da aynı özelliğe rastlamak mümkündür (Yalçınkaya 1979:77).
Bu teknik, eserin kontürlarındaki derinlik bakımından değerlendirilmelidir. Kimi zaman kaya üzerindeki bir kabarıklıktan faydalanılırken kimi zaman da dış çerçeve oyularak, esas nesnenin kabarık olması sağlanacak biçimde etrafı kazınır. Yüksek kabartmalar bu gruba girerler. Bazı durumlarda kayaların üzerindeki kil yığınları şekillendirilerek alçak kabartma heykeller de yapılmıştır. Fransa Fourneau-du Diable’deki boğalar, Amerika Arkansas eyaletinde yer alan Blanchard mağarasındaki dağ keçisi, Lascaux mağarasında bulunan Laussel venüsü ile kabartmalı boğa figürü ve Fransa Roc-aux Sorcier’deki eserler bu tarz heykellerin en güzel örnekleri (Resim 12) arasındadır.
Yontuk Tip Heykel Özellikle Avrupa’daki mağaralarda 10 binin üzerinde –taşınabilir sanat- diye adlandırılan süslemeli nesne ve heykeller ortaya çıkarılmıştır. Taşınabilir sanat eserleri daha yaygın olarak büyük topluluklarda tercih edilmekteydi. Bu eserler için kullanılan hammaddeler genellikle, hayvan dişleri, kemik, geyik boynuzu, fildişi, deniz kabukları ve çeşitli taşlardan oluşturmaktadır. Taşınabilir sanat eserlerini, -süslenmede kullanılan boncuk, kolye ucu ve gerdanlık gibi kişisel eşyalar, -müzik aletleri, - Venüs ve hayvan heykelleri olarak 3 gruba ayırmak gereklidir. Orinyasiyen dönemde çok sayıda tipte boncuk karşımıza çıkmaktadır. Bu boncukların hammaddeleri topluluğun yaşadığı çevreden toplandığı gibi, 100’lerce kilometre uzaktan gelmiş, büyük olasılıkla değiş-tokuşla yoluyla elde edilen bu egzotik malzemelerin çoğu takı yapımında ve giysilerde kullanılmaktaydı. Bunun dışında özellikle tilki olmak üzere etçil hayvanların dişleri ve geyik gibi otçulların dişleri tercih edilmiştir. Randal White, güneybatı Fransa’da önemli orinyasiyen yerleşim yerlerinden çıkarılan boncuklar üzerinde çalışmış ve birbirinden farklı malzeme ve en az beş değişik yöntemle üretilmiş dokuz çeşit gerdanlık saptamıştır (Lewin, 2000:182). Üst paleolitik dönemde boncukların kullanım alanlarına ilişki bazı analojiler yapılsa da, çok sayıda boncuğun motifler şeklinde giysilere işlenmiş olduğu kesinlik kazanmıştır. Moskova yakınlarında yer alan Sungir yerleşim yerinde bir erkek iskeletinin göğüs seviyesinde hayvan dişlerinden yapılmış çok sayıda boncuğun bulunması buna en güzel örnektir (Özbek, 2007). Hayvan motiflerinin işlendiği kolye uçları ve muskalar, araştırmacılara göre, resmedilen hayvanın tılsımından yararlanmak ve kötü ruhlardan korunmak için kullanılmaktaydı. Sibirya Mal-ta bölgesinde mamut dişinden yapılmış çok sayıda kolye ucu ve boncuklar günışığına çıkarılmıştır (Resim 13). Atalarımız ayinlerde ve düşünceleri aktarma da sadece resim sanatını değil müziği de keşfetmişlerdi. Orta Avrupa’da ve Ukrayna Mezine’de orinyasiyanden magdaliyene kadar, kuş, rengeyiği, ayı kemiği kullanılarak üretilmiş üzerinde delikler olan flütler gün ışığına çıkarılmıştır (Resim 14). Sadece flüt değil, vurmalı ve yaylı müzik aletlerinin kanıtları yine aynı yerleşim yerinden çıkarılmıştır (Picq, 1999’dan aktaran Özbek, 2007:221). Müzik, üst paleolitik insanları dışında Avustralya Aborjin’leri ve Afrika Sun’ları için de imge yaratımı ve kullanımının önemli bir parçası durumundadır (Lewin, 2000). Müzik özellikle trans durumuna geçmiş şamanın ruhlar dünyası ile iletişime geçmesi, iç ve dış sesleri yönetmesi bakımından son derece önemli bir olgu olarak kabul edilmekteydi. Ne var ki ele geçen, iki düzine kadar flüt olduğu kabul edilen parçanın üzerindeki deliklerin gerçekte ses çıkarmak amacıyla mı yapıldığı, yoksa başka hayvanların diş izleri mi olduğu her zaman kesin olarak anlaşılamamaktadır (Lewis-Williams, 2007:224). Yontuk tip heykeller arasında birinci sırayı kadın figürinlerinden oluşan Venüs heykelleri almaktadır. Kadın heykelleri, hayvan figürlerine göre daha gerçekçi tarzda yapılmış olmalarına rağmen çoğunda kolların bulunmadığı dikkat çekmektedir. Ortalama 10-40 cm arasında değişen boyutlarda ve
37
BİLD İRİLER
Alçak Kabartma Heykel
genellikle pişmiş topraktan, fildişinden ve kireçtaşından yontularak hazırlanmışlardır. Kadın heykelleri çoğu kez doğurganlık ve bereketi yansıtmaları açısından, abartılı karın, kalça ve göğüslerle sembolize edilmişlerdir. Zira, Özbek (2007)’e göre, avcılık ve toplayıcılıkla uğraşan, hareketli bir yaşam süren paleolitik kadınlarının böylesi şişman olması düşünülemezdi. Venüs heykellerinin ayin ve geçiş törenlerinde kullandıkları düşünülmektedir. Çek Cumhuriyeti Dolce Vestonice venüsü, İtalya’daki kolsuz ve kırmızı aşı boyalı venüs, Avusturya’da bulunan meşhur Willendorf venüsü (Resim 15) ve kardeşler Venüsleri, Fransa’daki Lespugue venüsü, Les Eziyes Sireuil venüsü, Brassempouy venüsü ve figürin kafası, Ukrayna’da Gagarino venüsü, Rusya Kostienski venüsü orta ve doğu Avrupa’da karşımıza çıkan taşınabilir sanat eserleri arasındadır. Az sayıda da olsa erkek heykellerine de rastlamak olasıdır. Örneğin, Çek Cumhuriyetinin Dolni Vestonice sit alanında fildişinden yapılmış bir erkek heykeli üst paleolitik döneme ait son derece nadir eserlerdendir (Resim 16). Venüs heykelleri dışında son derece detaylı işlenmiş hayvan heykelleri bulunmuştur. Almanya’nın Hohlenstein-stadel mağarasından günışığına çıkarılan fildişinden yapılmış, aslan başlı insan figürü 32 bin yıl ile en eski sanat eserleri arasında yer alır. Yine Almanya’da Vogelherd mağarasında aynı yıllara tarihlenen at ve mamut figürleri fildişinden oyulmuştur. Çoğu kırık ve parçalı olmasına rağmen Çek Cumhuriyeti Dolni Vestonice yerleşim alanında bulunan gergedan figürüde 25-30 bin yıl öncesine tarihlenmektedir. Blanchard mağarasında bulunan fildişi mamut, Mas d’Azil mağarasından at başı, Lartet mağarasından birlikte yüzen ren geyikleri, güneybatı Almanya’da yer alan Hohle Fels mağarasının sadece 2 cm boyutlarındaki uçan kaz/kuş heykeli, (Resim 17) sayısız örneklerden bazılarıdır. Heykelin bir diğer kullanım alanı da objelerle birleştirilmiş durumda olanlardır. Genellikle asa ya da savurgaçların tutma kısımları işlenmiştir. Fransa‘da La Madeleine mağarasında bulunan böğrünü yalayan biz bizon figürü ve kucaklaşan geyikler yine birer mızrak-atacağına yerleştirilmişlerdir. Magdalaniyen döneme tarihlenen Fransa Mas d’Azil mağarasından gün ışığına çıkarılan geyik boynuzundan oyulmuş dışkılayan dağ keçisi heykeli son derece üniktir (Resim 18). Yine aynı mağarada bulunmuş olan rengeyiği boynuzundan yapılmış asa üzerinde üç at başı oyulmuş durumdadır. Bu atlardan biri, cinsiyeti belirlenemeyen bir tay, ikincisi yetişkin bir at, diğeri de derisi yüzülmüş bir at kafasıdır. Bu asanın da şamanistik faaliyetlerde kullanıldığı sanılmaktadır.
Sonuç ve Öneriler Cevaplanması gereken en önemli soru, üst paleolitik insanları olan kromanyonların bu resim ve heykelleri neden yaptıklarıdır. Günümüz birçok sanat tarihçisine göre bu eserler “sanat sanat içindir” ilkesine göre yapılmamışlardı. Özellikle duvar resimlerinin yapıldıkları yerlere ulaşmada çekilen güçlüklere bakacak olursak -dar pasajlar, karanlık, rutubet gibi olumsuz şartlar-, sanat üretmelerinin başka bir nedeni olmalıydı. Resim yapmak için neden bu kadar derini seçmişlerdi? Küçük heykelleri, fildişleri üzerine kazınmış işaretleri neden yapmışlardı? Ürettikleri sanat eserlerinin mutlaka toplumsal bir çerçeve içinde ve bir amaca yönelik olması gerekiyordu. Sessiz sanat eserlerinin sakladığı cevaplar hala gizemini korumakla beraber bazı teoriler ortaya sürülmektedir. En fazla kabul gören fikir, avın zenginleşmesi ve erişkinliğe geçiş törenleri (inisiasyon) için yapılan seramoni ve büyüler sırasında bu resimlerin yapıldığı yolundadır. Av aletleri ve sembolik işaretler ise, yakalanması çok arzu edilen bir avı ele geçirme isteğinin sembolik bir tasviri ve bir av büyüsü olarak kabul edildi. Fransız araştırmacı Salomon Reinach, üst paleolitik insanlarının, avladıkları hayvanlar üzerinde üstünlük sağlamak için resim yaptıklarını savunurken, resimlerin neden mağaralarda yapıldığını da, “böyle bir faaliyetin esrara bürünmesi ve insanların yaşadıkları yerden uzakta yapılmasının “ daha mantıklı olduğunu açıklamaktadır. Abbe Henri Breuil ise, insanların bu resimleri, yırtıcı hayvanın gücünü kendisine almak için yaptıklarını belirtmiştir. Ne var ki yapılan resimlerin hepsi yırtıcı hayvanlardan ibaret değildir. Breuil’in öğrencisi Andre Leroi-Gourhan yapısalcılık ilkesinin ikili zıtlıklarına dayanarak, üst paleolitik boyunca mağaraların erkek:dişi zıtlık ilkesine göre düzenlenmiş organize sığı-
38
Kaynakça Clottes, J. ve Courtin, J. (1996). The cave beneath the sea; paleolitic images at Cosquer. Harry N. Abrams, Inc. Publishers, New York. Lewin, R. (2000). Modern insanın Kökeni. Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara. Lewis-Williams, D. (2004). The mind in the cave. Thames&Hudson, Londra. Thomas, H. (1994). The first humans, the search for our origins. New Horizons. Özbek, M. (2007). Dünden bugüne insan. İkinci Baskı. İmge Kitabevi. Yalçınkaya, I. (1979). Taş devri sanatında teknik ve stil. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 29(1), 4:67-82. Mağara resimlerinin sırrı http://www.lahuti.com/forum/magara-resimlerinin-sirri-43353.html (28.02 2011).
39
BİLD İRİLER
naklar olduğunu iddia etmiştir. Gourhan’a göre bazı hayvanlar ve semboller dişileri bazıları da erkekleri ifade etmekteydi. Örneğin, at, dağ keçisi, ren geyiği gibi küçük otçullar ve benekler, ok işareti gibi semboller erkeği, yaban öküzü, bizon gibi büyük otçullar ve kare, ok ucu gibi semboller dişileri temsil etmekteydi (Lewis-Williams 2004:61). Duvar resimlerinin tamamen şamanistik eylemlerden ibaret olduğunu savunan araştırmacılar, yer altı ve yerüstü ruhlar dünyası ile iletişim kuran şamanların, mağaraları yer altı dünyasının kapıları olarak gördüklerini ve şamanlara yardım eden hayvan ruhlarını aradıklarını ifade ederler. Kayalardan çıkarmış gibi görünen hayvan resimlerinin ruhlar dünyasında gerçek dünyaya geçişi yansıttığı varsayılmaktadır. Margaret Conkey “ 20 bin yıl öncesinin sanatı, bugünkü insanın kökeni ile ilintili değilse de, bugünkü insanın ne anlama geldiği ile ilintilidir “ demektedir. Bu durumun toplumlararası ilişkilere yönelik görüşmelerle ilgili olduğunu belirtmiş günümüz etnografisinde sanatın ve simgesel betimlemelerin böyle yorumladığını ifade etmiştir (Lewin, 2000:179). Sonuç olarak yapabileceğimiz en büyük hata, üst paleolitik sanatını bugünkü batılı “sanat” anlayışımızla, sanata ve sanatçıya yüklenen roller ile yorumlamaya çalışmak olacaktır. İkinci önemli nokta, Afrika’dan çıktığını bildiğimiz atalarımızın Avrupa’ya, Asya’ya, Ortadoğu’ya giderken, Anadolu’yu baştan sona geçtiklerini daima akılda tutmamız gerekmektedir. Özellikle Avrupa üst paleolitik sanatının merkezi olmuşken, bizler neden böylesi sanat eserlerine mağaralarımızda rastlayamıyoruz? Günışığına çıkaracağımız her eser atalarımızın geçiş yollarının belirlenmesinde bilim dünyasına önemli katkılar sağlayacaktır.
Resimler
Resim 1: Orinyasiyen taş endüstrisi
Resim 2: Solutriyen taş endüstrisi
Resim 3: Üst Paleolitik harpon ve taş aletleri
40
BİLD İRİLER
Resim 4: Cezayir Kayaaltı Sığınağı, “ağlayan inekler”
Resim 5: Türkiye Antalya Öküzini, “boğa kazımalı giriş”
Resim 6: Fransa Les Eyzies Lartet, “mamut işlenmiş kemik”
41
Resim 7: Fransa Les Toris Freres, “şamancıl resim”
Resim 8: Fransa Pech Merle, “benekler ve el izi”
Resim 9: Fransa Lascaux, “yaban öküzü”
42
BİLD İRİLER
Resim 10: İspanya Altamira “boğalar”
Resim 11: İspanya Pindal mağarası, “kalbi ile çizilmiş mamut”
Resim 12: Fransa Roc-aux Sorcier, “kabartma boğa figürleri”
43
Resim 13: Sibirya Mal-ta, “mamut dişi kolye ucu”
Resim 14: Ukrayna Mezine, “kemik flütler”
Resim 15: Avusturya Willendorf, “willendorf venüsü”
44
BİLD İRİLER
Resim 16: Çek Cumhuriyeti Dolni Vestonice, “erkek figürü”
Resim 17: Almanya Hohle Fels, “uçan kaz”
Resim 18: Fransa Mas d’Azil, “dışkılayan dağ keçisi”
45
TARİHİ YERALTI YAPILARININ ARAŞTIRILMASINDA MAĞARACILIK TEKNİKLERİNİN KULLANIMI Emine Azak OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
ÖZET Geçtiğimiz yıllarda başta Tarihi Yarımada (Ayasofya-Topkapı Sarayı) olmak üzere farklı coğrafyalarda (Hasankeyf, Kars) tarihi yapılarda yer altı unsurlarının araştırılması ile ilgili bilimsel çalışmalara destek verme şansına eriştik. Bu çalışmalarda klasik mağaracılık teknik ve yöntemlerinin, akademik araştırmalara büyük katkısı olabileceğini doğrudan deneyimleme şansımız oldu. Bu sunumda söz konusu çalışmaların örnekleri ışığında sportif mağaracılık ise arkeolojik araştırmaların olası kesişme alanları incelenecek, avantaj ve dezavantajları ile zorlukları bir arada ele alınarak gelecekteki benzer işbirliklerinin daha verimli yürütülebilmesi için öneriler ortaya konulacaktır.
46
BİLD İRİLER
CAVING TECHNIQUES IN EXPLORATION OF UNDERGROUND STRUCTURES OF HISTORICAL BUILDINGS Emine Azak OBRUK Cave Research Group (o’mag)
ABSTRACT In recent years, we have been fortunate to take part in research projects related to underground structures of historical buildings, mainly within Hagia Sophia and Topkapi Palace. Use of classic caving techniques have been beneficial in aiding archeological researchers. This presentation investigates interactions and collaboration opportunities between cavers and academical research institutions, advantages and disadvantages, difficulties and outlines suggestions that would make such collaborations more productive.
47
Giriş 2009 yılı boyunca İstanbul Teknik Üniversite’sinden Dr. Çiğdem Aygün’ün proje yöneticiliği altında yürütmüş olduğumuz Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi altındaki sarnıç, kuyu ve tünellerin araştırılması projesi; mağaracı kimdir, çalışma alanları nelerdir sorusunu kendimize bir kez daha sormamıza yol açtı. Bir seneyi aşkın süre boyunca yapmış olduğumuz çalışmalar sırasında, insan yapımı yeraltı boşluklarında çalışmanın teknik zorluklarını, tehlikelerini ve risklerini doğrudan gözlemleme şansı elde ettik, çalışma tekniklerimizi edindiğimiz tecrübeler doğrultusunda ilerlettik. En önemlisi de doğal ortamlarda, mağaralarda çalışmaya alışık olan biz mağaracıların, teknik donanımız ve tecrübelerimiz ile arkeolojik ve mimari araştırmalara yapabileceğimiz katkıların önemini kavradık. Tarihi ve mimari önemi olan, insan tarafından inşa edilmiş ya da kazılarak yapılmış yeraltı strüktürlerinin araştırılması, farklı disiplinlerin bir araya gelmesini gerektirir. Bu araştırmalar esnasında speleolojik araştırma tecrübesine, tekniklerine ve ekipmanlarına sıkça ihtiyaç duyulur. Ancak, bu birikim ve teknikler mutlaka, mimarlık, şehir planlamacılığı, arkeoloji ve ölçüm gibi belirli profesyonel beceriler ile desteklenmelidir.
Geçmiş Araştırmalar Araştırılmayı bekleyen sayısız insan yapımı yeraltı yapılarına sahip olan ülkemizde, bu çalışmalara bugüne kadar yeterli ilginin gösterilmemiş olmasının çeşitli nedenleri vardır: Ülkemizde çalışılmayı bekleyen sayısız tarihi önemi olan yeryüzü yapıları bulunmaktadır ve bu yapıların araştırılması her zaman öncelik kazanmış, daha fazla ilgi görmüştür. Yeraltı strüktürlerinin araştırılması teknik zorluklar hatta riskler içerir. Bu nedenle, özellikli donanımlar ve speleolojik aktivite becerisi, tecrübesi gerektirir. Kazılarak yapılmış yeraltı strüktürlerinin araştırılması yeryüzü araştırmaları ile kıyaslandığında daha problemlidir. Yeraltı tarihi ve mimari mirasını araştırabilecek, teknik ve bilimsel becerisi olan, diğer disiplinler ile işbirliği yapabilecek mağaracı sayısının yetersizliği ya da becerilerini sunabilecek mağaracılara erişim zorluğu, bu konuda çalışma yapan araştırmacıları çözümsüz ve desteksiz bırakmaktadır. Ülkemizde, speleolojik metotlar kullanılarak yapılmış olan araştırmalar oldukça az ancak bir o kadar da önemlidir. Aşağıda listelenen bu çalışmaların çoğu ne yazık ki yabancı mağaracıların desteği alınarak yapılmıştır. 1986 yılında Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK), Ayasofya Müzesi’nin o dönem müdürü Alparslan Koyunlu’nun çağrısı üzerine Ayasofya Müzesi Narteks’inin altında yer alan büyük sarnıç ve etrafındaki dehlizler ile Arkeoloji Müzesi altında bulunan sarnıcın ölçümünü yapmış, bu çalışmalar müze müdürüne teslim edilmiştir. 1991 ve 1992 yıllarında, ‘Commissione Nazionale Cavita Artificial’e (İnsan Yapımı Yeraltı Boşlukları Araştırma Komisyonu) bağlı Cenova’lı mağaracılar, Kültür Bakanlığı ile ortak bir çalışmayla, Kapadokya yeraltı şehirlerinde son derece kapsamlı araştırmalar yapmıştır. Bu çalışmalar sonucunda Sivasa, Tatların, Örentepe, Ağıllı, Derinkuyu, Tilköy, Zile, Dulkadirli ve İnlimurat’taki yeraltı şehirleri, Göreme Deresi ve Kılıçlar Vadisindeki su dağıtım yapıları, Civelek’teki mağaralar araştırılmış, bölgedeki yeraltı yapıları ile ilgili ilk dijital arşiv oluşturulmuştur. Bu çalışmaların sonuçları Roberto Bixio ve Vittorio Castellani tarafından birçok farklı makale ile sunulmuştur. Çalışmalar esnasında: • Yer altı yapıları ölçülmüş ve haritalanmış • Topografik çalışmalar ile yeraltı yapılarının yerleri haritada işaretlenmiş • Coğrafi haritaların ve yeraltı yapılarının konumlarının rekonstrüksiyonu yapılmış
48
Farklı yapı teknikleri, kullanım amaçları, yerleşim planlarını içeren tipolojik kataloglama çalışması yapılmış • Tarihi ve arkeolojik araştırmalar yapılmış • Video ve fotoğraf arşivi oluşturulmuş • Jeolojik incelemeler yapılmıştır. 2004 yılında, dünyada korunması gereken 100 tarihi eser arasında bulunan Ani Harabeleri’nde çalışmalar yapan aynı ekip, 2008 yılından itibaren ise Doç. Dr. Nakış Karamağaralı ile birlikte, Bitlis’te bulunan Eski Ahlat Şehri Kazısı kapsamında, kaya-mağara yerleşimleri, yeraltı yolları, geçitleri ve su kanalları ile ilgili araştırmalarına devam etmektedir. Halen sürmekte olan araştırmalar esnasında Harabeşehir, Taht-ı Süleyman, Bağdedik, Gıcat, Akrek, Arkınlı, Çatalağzı, Kırklar, Uludere ve Yuvadamı mevkilerinde çok sayıda kayalara oyulmuş mekân, bağlantı tünelleri, yeraltı yolları, geçitleri ve su kanallarına ait yeni tespitler yapılmıştır. Konaklama ve depolama amacıyla kullanılan mekânların dışında Gıcat, Bağdedik, Akrek, Kırklar ve Yuvadamı’nda, ibadet etmek amacıyla kullanılan küçük şapeller belirlenmiş, buluntuların fotoğrafları çekilmiş, gerekli belgeleme çalışmaları yapılmış, belirlenen yerleşim yerlerinin GPS koordinatları alınmış ve coğrafi harita üzerine yerleşimlerine başlanmıştır. 2009 yılında, Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD), Fatih Belediyesinin talebi üzerine, Sultanahmet’te bulunan Hipodrom’un güneyindeki, sarnıç olarak kullanılmış Sphendone’u ve Sphendone’dan kuzeye, Dikilitaş’ın altına doğru uzanan tünelleri araştırmıştır. Hipodrom, Bizans’ta araba yarışları ve şenliklerin, Roma’da gladyatör savaşlarının ve Osmanlı’da ise Türklerin ata sporu olarak bilinen cirit oyunlarının yapıldığı bir yapıydı. 1204’te o zamanki adı Konstantinopolis olan kente düzenlenen Haçlı Seferleri’nde yerle bir edilmiş ve geriye sadece hala ayakta duran varlığına dair hiçbir işaret ya da levha bulunmayan Sphendone Duvarı ile Dikilitaş, Örmeli Sütun ve Yılanlı Sütun kalmıştır. Bu çalışma esnasında BUMAD, Sultanahmet’deki, Bizans döneminden kalan, yaklaşık 1900 yıllık geçmişe sahip Sphendone ve buna bağlı 335 metre uzunluğunda tüneller araştırmış, haritalamış, fotoğraf çalışmaları yapmış ve bu tünelleri harita üzerine işlemiştir.
Tarihi Yarımada Araştırmalarımız Bizler ise 2009 yılı boyunca, ASPEG üyesi olarak, Dr. Çiğdem Aygün ile Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi altında bulunan dehliz, kuyu ve olası sarnıçların, tünellerin tespit edilmesi ile ilgili ortak bir çalışma yaptık. İstanbul Tarihi Yarımadasının büyük bir kısmını oluşturan Ayasofya Müzesi, Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzesi sorumluluk alanları içinde bulunan yeraltı yapıları ve su isale sistemleri daha önce de araştırılmıştı. Alman arkeolog Schneider, Amerika’daki Bizans Enstitüsü adlı kurumun girişimi ile Amerikalı mimarlar Van Nice ve Emerson, Prof. Dr. Kazım Çeçen, Prof. Dr. Hülya Tezcan farklı zaman dilimleri içinde bölgede çalışmalar yaptılar. Ayasofya Müzesi’nin, Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzesi’nden daha fazla ve detaylı yabancı araştırmaya konu olması anlaşılır bir durumdur. Buna rağmen, hem kaynakçada belirtilen araştırmaların hiçbirinde bahsi geçen yapılar arasındaki ilişkiler detaylı olarak incelenmemiş, hem de tüm bu araştırmalara rağmen yaptığımız çalışmalar sırasında yeni yapılar tespit edilmiştir.
Yapmış olduğumuz araştırmanın amacı: • Daha önce yapılan çalışmalar sonucunda Ayasofya, Topkapı Sarayı ve Arkeoloji müzelerinde tespit edilmiş olan dehliz, tünel, sarnıç ve kuyuların yeniden incelenerek, geçen süre zarfında tahrip
49
BİLD İRİLER
•
olanların tespiti, bu anlamda incelenmemiş olanların bulunması. • Tüm bu yapıların birbirleri ile olan ilişkilerinin tespiti. • Yapılış amaçları ve tarihleri konusunda aydınlatıcı bilgilere ulaşılmasını sağlamak. • Bizans ve Osmanlı dönemlerinde inşa edilmiş bu yapıların mimari teknikleri arasında farklılıkların bilimsel açıdan incelenmesi. • Bu yapıların şehrin su ve kanalizasyon sistemi ile olan bağlantılarının tespiti. • Son olarak, uzun zamandır incelenmemiş bu yapılarda oluşabilecek tahribatın belgelenmesi idi.
Araştırmalar sonucunda: • • • • • • • • • • •
•
Ayasofya Müzesi iç nartex altında bulunan sarnıç ve bu sarnıca bağlanan tünellerin araştırılması yapılmış (ki aynı dönemde BUMAD tarafından da belgesel çekim çalışması yapılmıştır) Yine Ayasofya Müzesi kuzey bahçesinde zemin altında bulunan, MS 5.yy’da inşa edildiği düşünülen yeraltı mezar odalarının araştırılması tamamlanmış Topkapı Sarayı’nda 2. Avlu’da yer alan ve Dolap Ocağı olarak bilinen büyük ve küçük kuyular arasındaki tüneller araştırılmış Saray avlusundaki tüm sarnıçlara girilmiş, tespit ve ölçüm çalışmaları yapılmış Harem bahçesi ve Harem binası altındaki tüneller araştırılmıştır Bir yılı aşan bu çalışmaların sonunda, Topkapı Sarayı ve Ayasofya Müzesi altında nerede ise toplamı 1000 metreyi bulan su kanalları ve dehlizler araştırılmıştır. Çalışmalar esnasında: İncelenen tüm yapılarda pusula ve klinometre destekli hassas ölçümler alınmış, bu ölçümler yüzeyden alınan referans noktaları ile koordine edilmiştir. Yine tüm yapılarda yakın plan fotoğraf çekimleri ve detay ölçümler ile yapıların inşa edildiği malzemeler belgelenmiştir. Birbirinden bağımsız ve detaylı olarak yapılan tüm röleve ve çizimler, bütünlüğün sağlanabilmesi için ayrıca 1/1000 ölçekli haritaya yerleştirilmiştir. Tümü su ile dolu olduğu için girilemeyen kuyu ve sarnıçlarda ise mağara dalgıçları tarafından dalış yapılmış, bunun mümkün olamayacağı dar noktalarda ise Geo Radar ve robot kamera kullanılmıştır. Bu çalışmaların sonuçları Dr. Çiğdem Aygün tarafından yayınlanacaktır.
Speleolojik Yöntemler Doğal mağaralar için geçerli olan standart yöntemler ve uygulamaların, insan yapısı yeraltı boşlukları söz konusu olduğunda bazı dezavantajları ve sınırlamaları bulunmaktadır. Bu alandaki kısıtlı çalışmamızda edindiğimiz tecrübeler ile çıkardığımız dersler ise ana hatları ile aşağıdaki gibidir:
Eğim Ölçümleri Birçok yeraltı yapısında eğimin sıfır (tamamen yatay) veya sıfıra yakın olması doğaldır. Özellikle geniş uzanımlı galeriler söz konusu olduğunda sıfıra yakın eğimlerin hassasiyetle ölçümü çok önemli hale gelmekte, bu ölçüm sağlıklı alınamazsa kesit çizmek imkânsız hale gelmektedir. İdeali tabii ki mağaracılıkta kullanılan hassas klinometreler yerine teodolit, nivo gibi daha üst düzey ölçüm cihazlarının kullanılmasıdır. Ancak gerek bütçesel nedenlerle, gerekse çalışılan mekânların fiziki zorlukları nedeniyle bu hassas cihazların kullanılması pratikte her zaman mümkün olmayacaktır. Bu koşullarda mağara ölçümlerinin standart ekipmanı hassas klinometreler, bu tarz çalışmalar için de en iyi seçenek olarak kalmaktadır.
50
İstasyon seçimleri Ölçüm alınan galeriler boyunca ölçüm istasyon noktaları seçiminde de ilave bir çok kriter işin içine girmektedir. Bunların hepsi istasyon sayısını, dolayısıyla çalışma süresini arttırıcı yöndedir. Bu nedenle ölçüm çalışmasına giren ekipler, mağaracılıkta alışık olduklarından çok daha ağır ilerleyen bir çalışmaya hazırlıklı olmalıdırlar. Mağara ölçüm çalışmasından önemli bir farklılık, galeri yönü değişmese bile tavan/duvar/döşeme yapısında küçük farklılıkların oluştuğu noktaların istasyon olarak belirlenmesi gereksinimidir. Bu tuğla yapısında veya tipinde bir değişiklik olabileceği gibi, sonradan yapılmış bir müdahalenin izi gibi bir nedenle de olabilir.
Defter tutma Aynı nedenle ölçüm defterine alınacak notların miktarı ve kapsamı da çok artmakta, değişiklik göstermektedir. Yukarıda söz edilen bariz yapı değişimleri dışında mağara ortamından farklı olarak tavan yüksekliklerinde de kesite işlenmesi gereken ani değişimler olmaktadır. Bu tavan yükseklik değişim noktalarını istasyon olarak belirlemek yeterli değildir; bu tür istasyonlarda, bir değil iki tavan yüksekliği not edilecek ve iki istasyon arası tavan eğim değişimi ayrıca kesite işlenecektir.
Mekân çizimleri
Tünel, kanal, bağlantı yolu gibi yeraltı yapılarının ölçümü, biz mağaracıların alışık olduğu ölçüm şekline pek de uzak değildir. Az önce belirtilen noktalara özen gösterildiğinde, pusula, klino ve şerit metre, lazer metre kullanımı ile rahatlıkla ölçüm tamamlanabilmektedir. Ancak, sarnıç, hypogeum, kuyu gibi mekân çizimlerinde mutlaka mimari ölçüm teknikleri, röleve çıkarma ve çizim becerilerine sahip olmak gerekmektedir. Farklı disiplinler ile işbirliği bu aşamada önem kazanmaktadır. Tarihi mimari yeraltı yapılarında çalışacak mağaracılar için, mimarlar tarafından verilen kısa bir eğitim faydalı olacaktır.
Belgeleme Çalışmaları için gerekli detaylar Yeraltı yapılarında, hassas mimari ölçüm kadar önemli olan farklı bir konu da belgeleme çalışmaları için istenen öğelerin bir araya getirilmesidir. Mimari yapının yapım zamanını belirleyebilecek her türlü noktasal detay alınmalıdır. Yapının örtüsü (tonoz, kubbe, taş levha v.b.), zemin malzemesi ve duvar malzeme-
51
BİLD İRİLER
Ancak bir yandan da ek önlemler alınmadıkça bu tarz mekânlarda standart klinometre ölçüm yöntemi ile gerekli hassasiyetin sağlanması mümkün değildir. En azından ölçen kişinin göz seviyesi ile hedefin, yerden tam tamına aynı yükseklikte olması için özel bir çaba sarf edilmelidir. Bunun da pratikte tek yöntemi karşılıklı kalibre edilmiş yükseklik çubukları veya tripodlar ile olabilir. Tavan yüksekliğinin alçaldığı, hatta sürünme şekline dönüştüğü pasajlar da dikkate alınarak, birden çok uzunlukta yükseklik çubuğu bulundurulması gerekecektir. Bu yöntem kullanılmadan yapılmış herhangi bir ölçüm yeterince hassas kabul edilemez. Buna karşın yükseklik çubuğu kullanımı dahi ilk bakışta göründüğü kadar kolay olmamakta ya da tüm problemleri çözmemektedir. Örneğin birçok yeraltı galerisinde yer seviyesi birikme taş/toprak ya da dolguyla yükselmiştir. Bir istasyondan ötekine ayakaltındaki dolgu seviyesi belirsiz bir şekilde değişiyor olabilir. İstasyonlarda yapılan ölçümlerde yükseklik çubuğunun dolgu malzemeye batmaması veya malzemenin ezilerek seviye değişimi olmaması için özen gösterilecektir. Yine de bu tür durumlarda yapılacak çizimlerde gerçek döşeme seviyesi ancak tahmini olarak gösterilebilir.
si (kaya, tuğla duvar, taş örme duvar v.b.) gerek yerinde yapılan detay çizimler, gerek kullanılmış olan malzemelerden numune alınması, gerekse fotoğraf çekimi ile belgelenmelidir. Var ise, yapım aşamasında kullanılan devşirme malzemeler belirtilmeli, tıkanan kolların, kapanan mekânların ne şekilde tıkandığı (çökme, taş ya da tuğla duvar örülmesi, kaya oluşumuna denk gelme, toprak çökmesi v.b.) saptanmalıdır. Bu çalışmaya başlamadan önce ekipte bulunan mimar ya da arkeologlardan kontrol listesi istenmesi, sadece detay çalışmaları için bir kişinin görevlendirilmesi son derece faydalıdır.
Teknik Zorluklar Gaz Birikimi / Eksikliği İnsan yapımı yeraltı boşluklarında, zehirli gaz birikimi riski doğal mağaralara göre daha fazladır. Özellikle kör kuyu şeklindeki boşluklarda karbondioksit birikimi ciddi bir risk olarak ortaya çıkabilir. Bazı durumlarda yeraltı katmanlarında doğrudan ya da dolaylı olarak lağım ve organik madde sızıntıları, biyolojik reaksiyonlar ile ortamdaki karbondioksit miktarının artmasına yol açabilmektedir. Yapmış olduğumuz çalışmalarda bu tür bir durumla karşılaşılmamış olunmasına karşın her mekânın riskleri kendi çerçevesinde değerlendirilmeli ve gerektiği yerde emniyet için çoklu gaz detektörleri (oksijen, karbondioksit, toksik gaz) kullanılmalıdır. Dikey inişler Doğal mağaralardan en önemli farklılık, dübel kullanımının ihtimal dışı olmasıdır. Nadir de olsa, doğal bağlantı imkânlarının da çok sınırlı olduğu durumlarla karşılaşılması kaçınılmazdır. Bu durumlarda ip teknikleri (SRT) yerine eski usul çelik telli merdiven kullanımı tercih edilebilir. Bu kullanımda sürtünme noktaları büyük ölçüde önemini yitirmekte ve çok daha geride yeralan bir bağlantı noktasından başlama imkânı ortaya çıkmaktadır. Merdiven kullanımı, ip tekniklerinde eğitimsiz olan arkeoloji, mimar vb. elemanların da gerektiği zaman yeraltı yapılarına ulaşımını sağlamak açısından kolaylık sağlayacaktır. Hijyen Bu konu özellikle şehir içi tarihi yapıların alt katmanlarında çalışırken karşılaşılan beklenmedik ve belki de en sevimsiz problemdir. Çeşitli boyda fare ve sıçanlar normalde uzakta durmakla birlikte, bunların yaşadığını bildiğiniz suların içine girme mecburiyeti bir sorun oluşturmaktadır. Belki de daha tatsızı, yeraltı boşluklarına lağım sızmaları olduğu durumda araştırmacının tatsız iki seçim arasında kalmasıdır. Ya araştırmadan vazgeçilip o kısım yarım bırakılacak, ya da bu koşullarda herşeye rağmen çalışma sürdürülecektir. Tavanı basık bir galeride üzerinde süründüğünüz bir karış balçık çamurun ne olduğunu bilememek, ilerledikçe artan kokuya karşın çalışmayı sürdürmeye çabalamak, sevimsiz bir duygu. Biz bunu birden çok kere yaşadık ve her seferinde de mümkün olan son noktaya kadar ilerlemeyi seçtik. Lağım dışında diğer bir enteresan deneyim, yine Topkapı Sarayı’nda çalışan diğer bir grup tarafından yaşandı. Eski kimya hane binasının altındaki sarnıçtaki korkunç kokulu balçığın, yıllar boyu kimya laboratuarından deşarj edilmiş kimyasallar olduğu anlaşıldı.
52
Yapımı üzerinden yüzyıllar geçmiş ve belki de yüzyıllardır kimsenin girmediği yeraltı yapılarının sağlamlığı sorgulanmalıdır. Örneğin Ayasofya altında, daha önceki hiç bir haritada veya çalışmada görünmeyen ve hipodrom tarafına doğru ilerleyen bir galeri uzantısına girdiğimizde, tavandaki bir destek taşının kırılarak kısmi bir çöküntüye yol açtığını ama çöküntünün altında sürünerek geçilebilecek bir boşluk olduğunu gördük. Bu geçişin bir tehlike arz edip etmediğini değerlendirmek çok zor olduğu gibi, emniyetli davranmak için devamı olduğu görülen ve gidişatı dolayısıyla çok önemli olabilecek bir galerinin araştırmasını yarım bırakıp dönmek de çok zor bir karardır. Kaldı ki birçok durumda bu yapıların arz ettiği tehlikeler gözle bu kadar net görülmeyecek şekilde gizli de olabilir.
Sonuç • • •
Ülkemiz, araştırılmayı bekleyen yeraltı yapıları açısından son derece zengindir. Bu zenginliğin ötesinde, bu yapılar son derece önemli tarihi özelliklere sahiptir. Konya-Gökyurt, Diyarbakır-Hasuni, Diyarbakır-Hilar, Eskişehir-Muslar bunların sadece birkaçıdır. Biz mağaracıların bu aşamada yapması gereken, yeraltı unsurlarının araştırılmasında gerekli olan teknik becerilerimizi geliştirmek, yeterli bilgi ve donanıma sahip olduğumuzu ilgili kurumlar, mimarlar ve arkeologlar ile paylaşmaktır. Türkiye’deki en önemli araştırmalarda ne yazık ki yabancı mağaracıların imzası vardır. Dileğimiz en kısa zamanda, bu döngünün değişmesidir.
Kaynakça T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü XI. Araştırma Sonuçları Toplantısı T.C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü XIII. Araştırma Sonuçları Toplantısı BUMAD, Hipodrom Gezi Raporu (30 Aralık 2009) Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü 24. Araştırma Sonuçları Toplantısı Eski Ahlat Şehri Kazısı, 2008 yılı raporu (Doç. Dr. Nakış Karamağaralı)
53
BİLD İRİLER
Yapısal Sağlamlık
Dr. Temuçİn Aygen Ve 1964 Uluslararası İstanbul Speleolojİ Ve Karstolojİ Konferansı Bülent ERDEM İ.Karaoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No.10 Kat.4 Serantepe 34418 – İstanbul
Özet Jeolog Dr. Temuçin Aygen’in düzenlediği Uluslararası Speleoloji ve Karstoloji Konferansı 20 yabancı bilim insanının katılımıyla İstanbul Universitesi’nde toplandı. Üç gün boyunca çeşitli konularda tebliğler sunuldu. Daha sonra katılımcılar 2 hafta boyunca Türkiye Kartsı hakkında bilgi edindikleri bir batı Anadolu turu yaptılar. Ankara, Konya, Mersin, Antalya, Burdur, İzmir ve İstanbul’un muhtelif yerlerini gezerek Anadolu karstının bazı bilimsel sorunlarını yerinde gördüler. Anahtar kelimeler: Temuçin Aygen, Speleoloji, karst olayları.
54
BİLD İRİLER
Dr. Temuçin Aygen AND 1964 INTERNATIONAL SPELEOLOGY and carstology conference ın ıstanbul Bülent ERDEM İ.Karaoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No.10 Kat.4 Serantepe 34418 – İstanbul
Abstract Arranged by geologist Dr. Temucin Aygen, the International Conference of Speleology and Karstology at Istanbul, with the participation of about twenty foreign scholars, opened first at Beyazit de Istanbul University. for three days papers and discussions enlivened the sessions, broken by tours around the Bosporus. During the following two weeks the members of the Conference took a field trip across Anatolia, through Ankara, Konya, Mersin, Antalya, Burdur, Izmir, Bursa, and Istanbul. They thus had the opportunity to investigate the principal karstic phenomena of Turkey - the Konya obrouks, travertines of’ Yerkòpru and Antalya, caves of the Mersin region, vauclusian springs of Irviz and Manavgat, and so forth. The interest of these occurrences of Anatolian karst is unquestionable - in addition to the scientific problems they pose, they represent a great economic value either as tourist centres or as producers of electric energy and sources of water for irrigation.
Keywords: Temucin Aygen, Speleology, Karst phenomen.
55
Konferansın içeriği Seneler önce Antaş Havacılık ve Turizm Ltd. Şti.’nin bir Konferans’tan çok turizm organizasyonunu andıran “Uluslararası Speleoloji ve Karstoloji Konferansı” programını gördüğümde [Zaten Programın başlığı da “Türkiye Mağara Araştırma (Speleoloji Cemiyeti) ve Antaş Havacılık ve Turizm Ltd. Şti. Organizasyonu” olarak geçiyordu] merak edip araştırmıştım, ancak bir sonuca ulaşamamıştım. Daha sonraları Konferansa ait İngilizce ve Türkçe Programı elime geçince, konferans hakkında daha detaylı bilgiye ulaşmak bayağı kolaylaştı. 1964 yılının 29 Nisan günü toplanan Türkiye Mağara Araştırma (Speleoloji) Cemiyeti Müteşebbis Heyetinin aldığı karar doğrultusunda derneğin kuruluşunun uluslararası speleoloji, jeoloji ve hidrojeoloji camiasına duyurmak için düzenlenen konferansa Fransa’dan, Almanya’dan, İspanya’dan, Lübnan’dan ve Avustralya’dan katılımcılar davet edilir. Konferansın aksamadan uygulanabilmesi için görev paylaşan Temuçin Aygen, Mesut Çetinçelik, Cahit Sönmez, Adem Seber, Fahrettin Arslan, İsmail Yalçınlar, Arda Arel aylarca süren çalışma sonunda yaklaşık 100 kişinin konferansa katılımını sağlarlar. Konferansın açılışı 24 Eylül 1964 tarihinde İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü’nde yapılır. İlk konuşmayı Turizm ve Enformasyon Bakanı Ali İhsan Gögüş yapar. Daha sonra Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Vehbi Eralp son derece düzgün bir Fransızca ile konuklara hoş geldin konuşması yapar. Yabancı katılımcılar adına kürsüye gelen Fransa d’Orleans-Tours Üniversitesi Edebiyat ve Sosyal Bilimler Fakültesinden Profesör Paul Fenelon yaptığı konuşmada Osmanlı İmparatorluğu’nun eski başkentinde bulunmaktan onur duyduklarını söyler. Konferansın bilimsel kısmının açılış konuşmasını yapan Coğrafya Enstitüsü Müdürü Profesör Ahmet Ardel Karstik bölgelerdeki Jeomorfolojik gelişmeleri hem laboratuarda, hem de sahada jeologlar ve karstaloglar tarafından saptanan bulgular ışığında anlatır. Daha sonra kürsüye gelen Jeolog Dr. Temuçin Aygen Türkiye’de Speleoloji biliminin gelişiminden ve yetiştirdiği genç ekibin mağara araştırma sonuçlarından bahseder. Coğrafya Enstitüsü Anfitiyatrosunda yapılan kongrede bu sunumlardan sonra 12 tebliğ daha sunulur. İlk konuşmayı Profesör İsmail Yalçınlar yapar. Kuzey ve Kuzey Doğu Anadolu karstından bahseder. Konuşmasına Konya’nın doğunda bulunan Karapınar bölgesindeki obruklar ile devam eder. Daha sonraki sunum Batı Toroslar ile Dalmaçya arasında benzetmeyi anlatan Prof.Ahmet Ardel tarafından yapılır. Bu bölgede çeşitli jeolojik etkiler ve tektonik hareketler sonucunda oluşan mağaralardan bahseder. Temuçin Aygen ise Karadeniz bölgesinde Ereğli, Filyos ve Akçaabat’da az bilinen karstik yapılardan bahseder. Montpellier Bilimler Fakültesinden genç asistan Claude Drogue kalker bölgelerinde suyun akışı ile ilgili bir bildiri sunar. Profesör Avias Fransa’da kullanılan karstik deyimler ile ilgili bilgi verir. Hidrojeolog Adem Seber Obruklar üzerine bir konuşma yapar. DSİ’den Bayan Muzaffer Türkmen Türkiye’de karstik suların kimyası üzerine yaptığı konuşmada, sodalı suların sulamaya uygun olmadığını ve devletin en önemli görevinin yeraltı su kaynaklarının değerlendirilmesi olduğunu anlatır. Daha sonra genç jeolog Mesut Çetinçelik radyo isotop yöntemler ile yer altı su kaynaklarının araştırmasından bahseder. Claude Pommier Fransa’da mağara araştırma yöntemlerini anlatır. Fransız Speleoloji Federasyonu delegesi Enfin, modern mağara araştırma malzemelerinden bahseder. Şişme botlar, naylon ipler ve dayanıklılıklarının denendiği Berger Mağarası araştırmasından slayt gösterisi ile bahseder. Daha sonra kürsüye tekrardan gelen Temuçin Aygen, Jeolojik araştırma yapılmadan Konya bölgesinde yapılan May barajından ve hiçbir şekilde su tutmamasından bahisle, jeologların ve hidrojeologların, yer altı su kaynaklarının değerlendirmesi, sulamanın sağlanması ve elektrik enerjisi elde edilmesindeki önemini vurgular. Jeologların ve hidrojeologların ortak çalışması ile Manavgat çayı üzerine yapılacak Oymapınar Barajı hazırlıklardan uzun uzadıya bahseder. Canberra Üniversitesinden Profesör Jennings Avustralya’nın karstik bölgelerinden ve araştırmaların tarihçesinden bahseder. Toplantıya katılamayan Budapeşte Merkez Kütüphanesinden Kuchta Gijula’nın Mağara araştırma metodlarından bahseden sunumu Romanya Speleoloji Enstitüsünden
56
57
BİLD İRİLER
Profesör Motas tarafından yapılır. Katılımcılar, 27 Eylül tarihinden itibaren 14 Ekime değin sürecek Turizm ve Enformasyon Bakanlığı Genel Müdürü Öğüt Yazman’ın yöneticiliğinde ve bakanlığın İzmir ve Antalya il Müdürlerinin de katılımıyla İzmit, Ankara, Göreme, Konya, Ereğli, Mersin, Alanya, Antalya, Burdur, İzmir, Bursa ve İstanbul’u kapsayan Anadolu turuna çıkarlar. Bu Anadolu yerel basında çokça yer bulur. Ekip geldiği her yerde yerel yöneticiler tarafından karşılanır ve devletin tüm olanakları seferber edilir. Ekip Burdur’a geldiğinde ekip içinde yer alan Norbert Casteret, Burdur’da halka mağaracılığı anlatan bir seminer verir. Bu Seminerde Temuçin Aygen’den ve çalışmalarından övgü ile bahseden Casteret, İnsuyu Mağarasının bugüne değin gördüğü mağaraların en güzeli olduğunu anlatır. Ekibin ziyareti ve Casteret’in İnsuyu hakkında söyledikleri günlerce yerel gazetelerde haber yapılır.
TÜRKİYE SPELEOLOJİ (MAĞARABİLİM) KAYNAKÇASI Bülent ERDEM İ.Karaoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No.10 Kat.4 Serantepe 34418 – İstanbul
Özet Yunanca “biblion = kitap” ve “graphein = yazmak, tarif etmek” kelimelerinden gelen kaynakça deyimi başlıca iki anlama gelmektedir: 1 -Kitaplar ya da bir kitap hakkında bilgi veren yazı, 2 - Belli bir konuda ya da çeşitli konulardaki yayınlanmış eserlerin listesi. Her ne kadar çalışmanın adı Speleoloji (Mağarabilim) Kaynakçası ise de; Yapılan çalışmada, Türkiye Mağaraları ile ilgili olarak yayınlanmış her türlü basılı ve digital malzemenin derlenmesi ve ilgilenenlerin kullanımına sunulması hedeflenmektedir. Meydana getirilen çalışma ile ilgili tüm bilgiler ve kullanılan yöntemler detaylı olarak verilmeye çalışılmış, karşılaşılan zorluklar ve bu zorlukları gidermek için izlenen yol anlatılmış ve daha önce yapılan çalışmaların güncellenmesi ve güncellemenin sürekliliğinin sağlanması sorunun çözümlenmesi araştırılmıştır. Anahtar kelimeler: Speleoloji, Mağarabilim, Kaynakça.
58
SPELEOLogıcal BIBLIOGRAPHY of turkey
BİLD İRİLER
Bülent ERDEM İ.Karaoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No.10 Kat.4 Serantepe 34418 – İstanbul
Abstract The expression ‘speleogy’ comes from the words ‘biblion: book and graphein: to write, to describe’ in greek, it has two meanings: the first one is the informative writings in one or more books, the other meaning is the list of the works on a particular subject or the works published on various subjects. Even if the title is the bibliography of the speleogy; the aim of this work is basically to compile each and every printed or digital material written about the caves in Turkey, then to bring them to the public interest. Ultimately in this dıligent work, you can find the concern to reflect every information and the procedures used in detail, also to clarify every complication we encountered, the way vve approach to handle them, and the concern for updating the previous works, along with the s.tudy so that we can keep these updates steady. Keywords: Speleology, Bibliography.
59
KAYNAKÇANIN İÇERİĞİ Yunanca “biblion=kitap” ve “graphein=yazmak, tarif etmek” kelimelerinden gelen kaynakça deyimi başlıca iki anlama gelmektedir: 1) Kitaplar ya da bir kitap hakkında bilgi veren yazı, 2) Belli bir konuda ya da çeşitli konulardaki yayınlanmış eserlerin listesi. Kısa bu sözlük anlamı ile kaynakça çalışması, 18. yüzyıl sonlarından itibaren kitapların sistemli tanıtımı ve tarihçesini belirten bir terime dönüşmüştür. Bilinen ilk kaynakça 2.yüzyılda yaşamış olan Bergamalı hekim Galenos’a aittir. Bir diğer kaynakça ise Aziz Bede’nin 731 / 732’de tamamladığı “Historia ecclesiastica gentis Anglorum” (İngiliz Halkının Kilise Tarihi) adlı yapıtıdır. Kitapların manastırlarda elle çoğaltıldığı ortaçağda kaynakların dökümü kolaydı. 15.yüzyılda matbaanın bulunması ile kitap sayısında görülen büyük artış, kaynakça hazırlamadaki zorlukları da arttırmıştır. Ancak bu zorluğa bağlı olarakta kitaplar üzerine bilginin dökümü giderek daha gerekli ve daha yararlı olmaya başladı. 1545 gibi erken bir tarihte evrensel bir kaynakça oluşturmayı amaçlayan İsviçreli doğabilimci ve yazar Conrad Gesner, Bibliotheca Universalis (Evrensel Bibliografya) adlı yapıtında geçmişte ve kendi döneminde Yunanca, Latince ve İbranice yazılmış tüm yapıtlara yer vermişti. Bizden bir örnek vermek gerekirse Katip Çelebi Keşfü’z Zünun adlı yapıtıyla bugün kullanılan kaynakça hazırlama yöntemlerinin öncüsü oldu. Arapça yazılan yapıtta zamanın 300 bilim dalı tanımlanıyor ve 9.500 yazarın, 14.500 kitabı tanıtılıyor ve yapıtlar bilim dallarına göre alfebetik olarak sıralanıyordu. Bu örneklerin vermesinin nedeni, kaynakça hazırlamanın ve de yayınlamanın öneminin çok eskiden beri kavrandığını kısaca göstermektir. Türkiye’de Speleoloji kaynakçası ile ilgili ilk eser Fransız Speleolog Claude Chabert’in 1968 yılında ‘Grottes et Gouffres’in 42. sayısında yayınlanan çalışmasıdır. Burada 60 eser tanıtılmaktadır. Bu eseri, Hidrojeolog Michel Bakalowicz tarafından 1970 yılında ‘Grottes et Gouffres’in 45. sayısında yayınlanan çalışma izlemiştir. Bu çalışmada da 47 eser tanıtılmaktadır. Bakalowicz’in bu çalışmasında Selçuk Trak’ın 1941 yılında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Coğrafya Enstitüsü’nün 1 no’lu yayını olan ‘Türkiye Coğrafya Eserleri Genel Bibliyografyası’ adlı çalışması ile Ervin Lahn’ın Mart 1948 yılında Türkiye Jeoloji Kurumu Bülteni’nin 2. sayısında yayınlanan ‘Türkiye Jeolojik Bibliyografyası’ adlı çalışmasından da yararlanılmıştır. (Ervin Lahn’ın çalışmasında 519 esere ait kayıt vardır). Selçuk Trak’ın çalışması kısa sürede tükenince, 1942 yılında Fransız Coğrafya Kurumu’ndan Prof. Dr.H.Louis’in yapılan çalışmayı öven, ve önemli bir eksikliği giderdiği vurgulayan bir önsözü ile 2. baskısı yapılmıştır. Bu çalışmada 627 eser tanıtılmaktadır. Yapılan bu eserde dönemin, çalışma alanı ile ilgili tüm kitaplar ile süreli yayınları da taranmıştır. Bunlar arasında en dikkate değer olan 1871 yılından beri yayınlanmakta olan ‘Annales de Geographie’ dergisidir. Daha sonra Chabert bu çalışmayı tekrar sürdürmüş ve özellikle yabancı yayınları kapsayan oldukça geniş bir kaynakça hazırlığı ortaya çıkmıştır. 1980’lı yıllarda Mustafa Aktar’ın çalışmaya katılması ile oluşturulan kaynakçanın Türkçe yayınlar açısından eksiklikleri tamamlanmaya çalışılmıştır. 1988 yılına gelindiğinde de Chabert, hazırlanan Kaynakçayı Spéléo-Club de Paris’in 13. yayını olarak ‘Bibliographie Spéléologique de la Turquie 1722-1987’ olarak yayınlamıştır. Yayınlanan bu çalışmada 979 adet eser tanıtılmaktadır. Ancak bu çalışmada doğrudan speleolojiyi ilgilendirmeyen kaynaklar da yer almaktadır. Ayrıca detaylı bilgi içermeyen (Makalenin tanımı, yayın tarihi v.b.) referanslar da içermektedir. 1995 yılından itibaren, Chabert’in yayınlanan Kaynakçası temel alınarak burada yer alan eserlerin bulunmasına ve derlenmesine başlanmıştır. 1986 Yılına değin yayınlanan çalışmaları kapsayan Kaynakça bu tarihten itibaren güncel halde tutulmaya çalışılmıştır. Burada amaçlanan, Türkiye Mağaraları üzerine yayınlanan her türlü basılı ve digital malzemenin derlenmesi ve ilgelenenlerin kullanımına sunulmasıdır. Ülkemizde bilgiye ulaşmanın zorluğu dikkate alındığında, Türkiye Mağaraları ile ilgili çalışmaları
60
Teşekkür Kaynakçanın zenginleşmesine ve eksiklerin sağlanmasında büyük katkıları olan Emrah Çoraman, Kadir Boğaç Kunt, Koray Törk, Mustafa Yamaç, Achille Casale, Alexey Zhalov, Oana Chachula ve Katalin Bolner Takacsne’nin isimlerini anmak ve teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
61
BİLD İRİLER
toplamaya çalışmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edilebilir. Özellikle Üniversite Yayınlarını takip etmek oldukça zor. Uç bir örnek vermek gerekirse, Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsü adına yayınlanan ‘Doğu Coğrafya Dergisi’ Konya’da yayınlanmakta, Afyon’dan dağıtımı yapılmaktadır. Üniversiteler tarafından düzensiz de olsa çıkartılan Coğrafya ve Jeoloji dergilerinde son zamanlarda mağaralar üzerine oldukça fazla çalışma yayınlanmaktadır. Bu da üniversite yayınlarının sürekli takibinin zorunluğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra üniversitelerde yapılan yüksek lisans ve doktara tezlerinde de nicel ve nitel olarak artış gözlenmektedir. 2004 ile 2007 arasında yapılan 19 yüksek lisans ve doktara tezi tema olarak mağaralar ile ilgilidir. Bilgisayar teknolojisinin hızlı olarak gelişmesi, bilgiye ulaşmada nisbeten de olsa bir kolaylık sağlamıştır. Bu sağlanan kolaylıkla ulaşılan kaydın sahibi ile yazışılarak yapılan çalışmanın teminine gidilmektedir. Bu temas sonucunda ulaşılmayan birçok çalışma da, talep edilen yayın ile birlikte yayınlayan tarafından gönderilmektedir. Yapılan kaynakça çalışması, ilgilendiğini belirten her talep sahibine gönderilmektedir. Bunun sonucunda da, ulaşılamayan, gözden kaçan, kullanılan alfabe nedeni ile zaten ulaşılması mümkün olmayan çalışmalar hakkında da bilgi edinilmektedir. Bu durumun en yakın örneği Sevgili Alexey Zhalov tarafından verilen, 15 adet ağırlıklı olarak rusça ve bulgarca çalışmalardır. Kaynakçada şu anda yer alan 2.646 adet kaydın, 2.428 adedine ulaşılarak kaynakça arşivine katılmıştır. Bu kayıtların da 2.017adedi digitalize edilmiş, diğerlerinin de digitalize edilmesi sürmektedir. Bunun dışında yeralan 284 adet yeni kayıt, dijitali edilmiş, kaynakçaya eklenmek üzere beklemektedir. Yapılan kaynakçaya, kullanım kolaylığı sağlaması açısından makale, kitap ve tezlerin yazılış lisanına göre, türkçe ve kullanılan dil ile özet hazırlanmaktadır. Bunun dışında, kaynakçada yer alan çalışmalara kolay ulaşımın sağlanması amacıyla, farklı kriterlerde indeks hazırlanmıştır. (Örneğin, tarihe yöre, mağara adına göre, bölgeye göre, mağarada yaşayan canlıya göre vb.) Bu çalışmalara bilgisayar üzerinden ulaşılması için gerekli alt yapı çalışmaları da yapılmakta, fazla uzak olmayan bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmesi için uğraşılmaktadır. Ve böylelikle mağara bilimi ile ilgilenenlerin, makale veya tez yazarlarken, hiç görmedikleri, okumadıkları kaynakları, referans olarak göstermek zorunda kalmamalarını öngörülmektedir.
DÜZKIR MAĞARASINDAN (ALADAĞLAR) ELDE EDİLEN BAKTERİ İZOLATLARININ BİYOLOJİK AKTİVİTELERİ Mesut Şen 1,2,*, Cansu Bayburt 3, Süleyman Aydın 1,4, Nur İpek Önder 1,2, Zerrin İncesu 5, Burcu Atlı 3, Mustafa Yamaç 1,6 1,
Eskişehir Mağara Araştırma Derneği (ESMAD), Eskişehir. Anadolu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Biyokimya Anabilim Dalı, Eskişehir. 3, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, Eskişehir. 4, Anadolu Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı, Eskişehir. 5, Anadolu Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Eskişehir. 6, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Eskişehir. * Sorumlu Yazar: Mesut Şen 2,
ÖZET Bu çalışmada, Aladağlar bölgesinde varlığı belirlenen ve “Düzkır” ismi verilen mağaradan elde edilen bakteri izolatlarının çeşitli biyolojik aktivitelerinin belirlenmesi konu alınmıştır. Çalışma kapsamında kaya ve oluşum yüzeylerinden yüzey temas ya da toprak örneklerinden seyreltme plaka yöntemleri ile izole edilen bakteri izolatları; antimikrobiyal ve sitotoksik aktivitelerinin yanı sıra, statin üretim ve akut toksisite özellikleri açısından da araştırılmıştır. İzolatların antimikrobiyal aktiviteleri “agar piece” yöntemi ile bakteri ve mayalardan oluşan bir test paneline karşı belirlenmiş olup elde edilen sonuçlar pozitif kontrol olarak kullanılan antibiyotikler ile karşılaştırılmıştır. Bakterilerin statin üretimi, Neurospora crassa ve Candida albicans organizmalarına karşı statin aktivitesine bağlı inhibisyonuna dayanarak ve pozitif kontrol olarak lovastatin kullanılan disk düfizyon ve ince tabaka kromatografisi yöntemi ile belirlenmiştir. İzolatlardan elde edilen ekstraktların 5RP7 (H-ras aktif fibroblast) sıçan hücre hattı üzerinde sitotoksik etkileri “MTT” yöntemi ile araştırılmış olup elde edilen sonuçlar pozitif kontrol olarak kullanılan Cisplatin ile karşılaştırılmıştır. Aynı zamanda, ekstraktların akut toksisite özellikleri ve genel davranış üzerine etkileri in vivo olarak fareler üzerinde test edilmiştir. Anahtar kelimeler: Aktinomiset; Antimikrobiyal aktivite; Sitotoksisite; Akut toksisite; Statin üretimi
62
BİLD İRİLER
Bıologıcal Actıvıtıes Of Bacterıa Isolated From Düzkır Cave (Aladağlar) Mesut Şen 1,2,*, Cansu Bayburt 3, Süleyman Aydın 1,4, Nur İpek Önder 1,2, Zerrin İncesu 5, Burcu Atlı 3, Mustafa Yamaç 1,6 1,
Eskişehir Mağara Araştırma Derneği (ESMAD), Eskişehir. Anadolu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Biyokimya Anabilim Dalı, Eskişehir. 3, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, Eskişehir. 4, Anadolu Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı, Eskişehir. 5, Anadolu Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Eskişehir. 6, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Eskişehir. * Sorumlu Yazar: Mesut Şen 2,
ABSTRACT The objectives of this study were defining and measuring biological activities of some bacteria isolated from a cave called “Düzkır” in Aladağlar. In this study, bacterial isolates obtained by dilution plate methods were investigated for their antimicrobial and cytotoxic activities, as well as statin production poperties and the acute toxicity. Antimicrobial activities of bacterial isolates had been defined against bacteria and fungi by “Agar Piece Method”, and the results were compared with positive control, antibiotics. Isolates’ statin production capabilities was determined by disc diffusion method against Neurospora crassa and Candida albicans and thin layer chromatography which lovastatin was used as a positive control. Cytotoxic activities of extracts from bacteria against H-ras transformed cell line, 5RP7 were measured by using MTT assay, and the results were compared with Cisplatin, positive control. Besides, acute toxicity of the extracts and effects on the overall behavior has also been tested on mice in vivo.
Keywords: Actinomycetes; Antimicrobial activity; Cytotoxicity; Acute Toxicity; Statin Production
63
Giriş Mikroorganizmalar, özellikle bakteriler, toprakaltı çevreleri de dahil olmak üzere biyosferin hemen her yerinde başarı ile yayılırlar (Ghiorse, 1997). Aktinomiset grubu bakterilerin mağaralarda dağılım gösteren heterotrof bakteriler arasında dominant oldukları bilinmektedir (Groth ve Saiz-Jimenez, 1999). İtalya’ daki Grotta dei Cervi (Laiz ve ark., 2000) ve İspanya’ daki Altamira ve Tito Bustillo (Groth ve ark., 1999) mağaralarından elde edilen bakterilerin çoğunun Streptomyces cinsine ait oldukları vurgulanmıştır. Bu cinse ait bakterilerin çok geniş bir spektrumda biyoaktif metabolitler ürettikleri bilinmektedir. Günümüze dek bu bakteri cinsi tarafından üretilen çok sayıda antibiyotik, antiparazitik, antitümör, insektisit, herbisit, alkaloid, enzim inhibitorü, immunoaktif, antitrombotik ajan olarak aktif olan metabolit izole edilmiş, tanımlanmış, patent korumasına alınmış ve ticari preparat haline getirilmiştir (Desphande ve ark., 1988; Zhang ve ark., 2000). Alışılmamış ortamlardan elde edilecek yeni bakterilerin yeni biyoaktif metabolitler sunma potansiyeli, çok sayıda araştırıcıyı yeni araştırmalar yapma konusunda motive etmektedir. Bu bakış açısı ile mağaralar halen keşfedilmeye açık olan habitatlar olarak değerlendirilebilir. Bu ortamlardan izole edilecek yeni bakteri izolatları da biyoaktif metabolit üretimi açısından gelecek vaat etmektedir. Eskişehir Mağara Araştırma Derneği (ESMAD), 2009 yılında gerçekleştirdiği ön araştırmada Aladağlar bölgesinin oldukça zengin bir mağara potansiyeli barındırdığını belirlemiştir. Bu araştırma sırasında varlığı belirlenen mağaralardan bir tanesinin potansiyeline inanılarak 28 Haziran-11 Temmuz 2010 tarihleri arasında bir araştırma etkinliği gerçekleştirilmiştir. Bu etkinlikte giriş ağzı deniz seviyesinden 3344 metre yükseklikte bulunan mağaraya, bulunduğu bölgeye atfen “Düzkır Mağarası” ismi verilmiştir. Gerçekleştirilen etkinlik sırasında mağaranın keşfedilmesi ve haritalanmasının yanı sıra, çalışmamızın konusunu oluşturan mikrobiyolojik örneklemeler de yapılmıştır. Bu örneklemeler ile çok sayıda bakteri izolatı elde edilmiş olup, sunulan bu çalışmada bunlar arasından seçilen beş tanesinin dört farklı biyolojik aktivitesi araştırılmıştır.
MATERYAL VE YÖNTEM Düzkır mağarasından (Aladağlar) elde edilen bakteri izolatlarından C5-3, C5-13, C5-17, C6-7 ve C6-11 kodlu olanların biyolojik aktivitelerini konu alan bu araştırmada, mağaradan izole edilen bakterilerin antimikrobiyal aktiviteleri, statin üretme yetenekleri, sitotoksik etkileri in vitro ve fareler üzerinde akut toksisite ve genel davranış üzerine etkileri in vivo olarak test edilmiştir.
Bakterilerin İzolasyonu Bakterilerin izolasyonunda mağaranın farklı derinliklerinden örnekleme yapılmasına ve mağaranın genel anlamda temsil edilmesine özel önem verilmiştir. Elde edilen örnekler laboratuvar ortamına getirildikten sonra Nişasta Kazein Medium (NKM) besiyerine inokule edilmiştir. Seçici olarak kullanılan besiyerlerinde, karakteristik koloni ve spor morfolojisi gösteren izolatlar seçilmişler, gerekmesi halinde aynı besiyerinde saf kültür halinde elde edilinceye kadar tekrar ekilmiştir. Saf kültür halinde başarıyla elde edilen aktinomiset izolatları +4oC‘de NKM agar ve -20oC’de gliserol ortamında muhafaza edilmiştir.
Antimikrobiyal Aktivitenin Belirlenmesi Test organizması olarak kullanılan Micrococcus luteus, Enterecoccus fecalis, Listeria monocytogenes, Bacillus cereus, Candida utilis ve Saccharomyces cerevisae ARS Culture Collection, Northern Regional Research Laboratory, Peoria, Illinois, USA adresinden temin edilmiştir. In vitro antimikro-
64
Statin Üretİmİ Aktinomiset izolatları, NKM besiyerinde 28oC’de 7-10 gün inkübe edilerek aktif hale getirilmiştir. Aktif hale getirilen izolatlardan, spor solüsyonu hazırlanarak sayım yapıldıktan sonra YLA besiyerine her bir besiyerinde 106 spor olacak şekilde yayma ekim yapılan bakteri izolatları 28oC’de 10 gün boyunca inkübasyona bırakılmıştır. İnkübasyon sonunda petrilerden 6 mm çapında agar diskler çıkarılarak, içerisinde 2 ml etil asetat bulunan tüplere aktarılmıştır. Etil asetat içerisindeki agar diskleri, 50oC’lik su banyosunda 15 dakika işlem gördükten sonra 15 dakika vorteks ve 15 dakika 7500 rpm’de santrifüjleme işlemleri uygulanmıştır. Elde edilen ekstraktlardan 50 µl sıvı 6 mm çapında kağıt disklere emdirilmiştir. Biyotayin için test suşlarından N. crassa SDA besiyerinde 28oC 10 gün boyunca inkübe edildikten sonra, spor solüsyonundan sayım yapılarak her bir tarama besiyerinde 0.3 - 0.5 x 108 spor olacak şekilde inokülasyon yapılmıştır. C. albicans test suşunun, SDB besiyerinde 30oC’de 2 gün boyunca inkübe edilerek, McFarland 0.5 bulanıklık standardına göre ayarlandıktan sonra tarama besiyerine ekimi yapılmıştır. Test suşlarının yayma ekimi yapılan, petrilerinin her birine ekstraktlarının emdirildiği kağıt diskler yerleştirilmiştir. Pozitif kontrol olarak statin ürettiği bilinen mikroorganizmalar ve ticari statin solüsyonu emdirilmiş kağıt diskler kullanılırken, negatif kontrol olarak etil asetat emdirilen kağıt diskler kullanılmıştır. 28°C’de 16-18 saat inkübe edilen test petrilerinde, petri içerisindeki kağıt disk etrafında şeffaf zon oluşumu pozitif sonuç olarak yorumlanarak, İTK’ nde onaylama testine geçilmiştir. İTK testi için solvent sistemi, silika jel kromatografi kağıtları kullanılarak yapılmıştır. Lam boyutunda kesilen silika jel kağıtlarına, kapiller boru yardımıyla 40 µl ekstrakt ve 20 µl ticari statin solüsyonu (1 mg/ml) yüklenmiştir. Hareketli faz ortamında 3 kez yürütme işlemi yapıldıktan sonra, kristal iyot buharı boyama yapılmıştır. Statin onaylama amacıyla yapılan bu çalışmada, Rf değerinin 0.85 olması beklenmiştir.
Sitotoksik Etki Aktinomiset izolatlarından elde edilen ekstraktların anti-kanser etkilerinin olabileceği düşünülerek; ekstraktların “MTT Yöntemi” (Mossmann, 1983) ile H-ras transform fibroblast hücre hattı olan sıçan 5RP7 üzerinde sitotoksik etkilerine bakılmıştır.
Biyoaktif Metabolit Üretimi ve Ekstraksiyonu Sitotoksik etkisi belirlenecek olan bakteri, öncelikle uygun koşullarda büyütülerek biyoaktif metabolit üretmesi sağlanmıştır. Bu amaçla, aktinomiset izolatları öncelikle NKM besiyerinde 28oC’de 7-10 gün inkübe edilerek aktif hale getirilmiştir. Aktif hale getirilen izolatlardan spor solüsyonu hazırlanarak sayım yapıldıktan sonra, 100 ml fermentasyon besiyerinde (Liu ve ark., 2007) 108 spor olacak biçimde inokülasyon yapılmıştır (Taechowisan ve ark., 2007). Ön kültür, 120 rpm hız ile 30oC’ de 48 saat inkübe edildikten sonra % 5 oranında aşılama materyali olacak şekilde 500 ml hacimli asıl fermentas-
65
BİLD İRİLER
biyal aktivite testleri, “Agar Piece Method” ile gerçekleştirilmiştir (Ichikawa ve ark., 1971). Bu amaçla aktinomiset izolatları NKM ortamında 7-10 gün inkübasyona bırakıldıktan sonra, bakterilerin büyüdükleri besiyeri ortamından 6 mm çapında diskler çıkarılmıştır. Bakteri ve mayalar, McFarland 0.5 bulanıklık standardına göre ayarlanarak, her bir kültürden uygun besiyerine 100 l inokülasyon yapılarak yayma ekim yöntemiyle ekilmiştir. 6 mm çapındaki aktinomiset diskleri yayma ekim yapılan bakteri ve maya kültürlerinin üzerine doğrudan yerleştirilmiştir. Mayalar 28oC’de 48 saat boyunca, bakteriler 37oC’de 24 saat boyunca inkübe edilerek, diskler etrafındaki inhibisyon zonları, antibiyotik diski ile karşılaştırılarak aktivite değerlendirilmesi yapılmıştır.
yon ortamına aktarılmıştır. Aynı koşullarda 7 gün boyunca fermentasyona bırakılmıştır (Taechowisan ve ark., 2007; Ye ve ark., 2009). Fermentasyon sonucunda, kültür sıvısı Whatman No:1 filtre kağıdından süzüldükten sonra 8000 rpm’ de 15 dakika santrifüj edilmiştir. Elde edilen süpernatant evaporatörde orijinal hacminin ¼ oranına kadar konsantre edildikten sonra 3 kez Etil asetat ile ekstrakte edilmiştir. Süzülme sonucunda ayrılan hücre kısmı ise, 3 kez aseton ve 3 kez Etil asetat ile ekstrakte edildikten sonra her iki etil asetat solüsyonu birleştirilmiş ve liyofilize edilerek ham ekstrakt haline getirilmiştir.
Hücre Kültürü 5RP7, % 10 fetal dana serumu (FCS), 92gr/l konsantrasyonunda % 4 NaHCO3 ve % 1 penisilinstreptomisin içeren Dulbecco’s Modified Eagle’s solüsyonu (DMEM) (Sigma) içerisinde 37°C‘de ve % 5,5 CO2 içeren inkübatör ortamında tutulmuşlardır. Hücreler daha sonra 2x tripsin/EDTA solüsyonu ile 1:3 oranında alt kültürlere ayrılmışlardır. Ekstraktların stok solüsyonları dimetilsülfoksit (DMSO) içerisinde hazırlanmıştır ve daha sonraki dilüsyonlar 5RP7’nin kültür ortamı kullanılarak yapılmıştır.
MTT ölçümü 8×105 hücre/ml de olacak şekilde hazırlanan hücre süspansiyonundan, 100μl alınarak 96 kuyulu hücre kültürü tabakalarının her kuyucuğuna aktarılmış ve aynı zamanda hücrelere 25, 50, 100, 250, 500, 1000 μg/ml konsantrasyonların da ekstraktlar eklenerek 37°C’de inkübe edilmişlerdir. 24 ve 48 saat inkübasyon süresi sonunda, her bir kuyucuğa 20 μl MTT boyası (5 mg/ml) ilave edilmiş ve hücreler 37°C’de 2 saat daha inkübe edilmişlerdir. Bu süre sonunda hücrelerden MTT boyası uzaklaştırılmış ve her bir kuyuya 200 μl DMSO eklenerek 10 dakika inkübe edilmişlerdir. Renk değişimi, ELx800 Bio-Tek plaka okuyucusunda 540 nm dalga boyu ile belirlenmiştir. Ekstrakt ile muamele edilmeyen kontrol hücre canlılığı % 100 olarak kabul edilerek, deney hücrelerinin canlılık oranları % olarak ifade edilmiştir (Zeytinoğlu ve ark., 2003). Elde edilen sonuçlar, pozitif kontrol olarak 25, 50, 100, 250 μg/ml konsantrasyonlarında Cisplatin ile karşılaştırılmıştır.
Akut toksik etkilerinin ölçümü Test maddelerinin akut toksik etkilerinin ölçülmesi için, daha önce bildirilen yönteme uygun olarak (Lorke, 1983) her bir test maddesinden 10 ve 100 mg /kg i.p olmak üzere iki farklı dozda Swiss albino farelere uygulanmış ve enjeksiyonları takiben iki gün boyunca denekler gözlenmistir.
İstatistiksel değerlendirmeler Sitotoksisite deneylerinin sonuçları, test gruplarının % canlılık verileri kullanılarak tek yönlü t-testi ile istatistiksel olarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR VE TARTIŞMA Antimikrobiyal aktivite tarama çalışması sonucu, çalışma kapsamında ele alınan aktinomiset izolatlarının test mikroorganizmalarının gelişmelerine olan etkileri Çizelge 1’de özetlenmiştir.
66
İzolat Kodu
Ml
Ef
Lm
Bc
Ec
Sf
Cu
Sc
Kontrol
22,18
14,84
V
30,23
20,9
25,81
C5-3
18,27
19,57
-
19,41
25,485
22,23
-
13,735
C5-13
9,64
18,255
-
-
-
-
-
-
C5-17
9,625
13,155
-
C6-11
-
13,655
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
C6-7
10,4
17,78
-
8,865
-
15,76
-
-
BİLD İRİLER
Çizelge 1. Aktinomiset izolatlarının test mikroorganizmalarına karşı inhibisyon zonları (mm)
Ml: Micrococcus luteus, Ef: Enterobacter faecalis, Lm: Listeria monocytogenesis; Bc: Bacillus cereus; Ec: Escherichia coli; Sf: Streptococcus faecalis; Cu: Candida utilis, Sc: Saccharomyces cerevisiae
Aktinomiset izolatlarının statin üretip üretmedikleini belirlemek amacı ile gerçekleştirilen biyotayin yönteminden elde edilen bulgular Çizelge 2’ de sunulmuştur.
Çizelge 2. Biyotayin yönteminde test suşlarına karşı pozitif sonuç veren izolatlar ve zon çapları (mm)
İzolat kodu
C. albicans
N. crassa
C5-13
-
-
C6-11
-
9,96
C5-3
-
5,75
C6-7
8,41
-
C5-17
6,94
-
Etil Asetat
-
-
Aspergillus terreus
9,09
-
Ticari lovastatin
-
34,25
Biyotayin aşamasından sonra, pozitif zon veren suşların İTK ile onaylama testinde hiçbir izolatın Rf =0.85 değerinde benek vermediği görülmüştür. C5-3, C5-13, C5-17, C6-7, C6-11 kodlu izolatlardan elde edilen ekstraktların farklı konsantrasyonları ile 24 ve 48 saat inkübe edilen 5RP7 hücre hatları MTT boyası ile inkübe edildikten sonra % hücre canlılığı tespit edilmiştir. MTT boyası mitokondriyal dehidrogenazların etkisiyle 2 saat sonunda mor renkli kristaller oluşturur ve oluşan formazan tuzları DMSO ile çözdürüldükten sonra renk değişimi 540 nm dalga boyunda ölçülür. Sonuçlar her test konsantrasyonun 4 kuyucukta uygulanıp deneyin iki kere tekrar edilmesi ile elde edilmiştir. Yapılan sitotoksisite testleri sonucunda C5-3 ekstraktının H-ras transform hücre hattı üzerinde doza bağlı etki gösterdiği saptanmıştır (Şekil 1). 50 μg/ml konsantrasyonda etki göstermezken; 250 μg/ ml konsantrasyon ile 24 saat inkübasyonda % 20 sitotoksik etki gözlenmiştir. 24 saat inkübasyon için C5-3 ekstraktının IC50 değeri (% 50 ölümün gözlendiği konsantrasyon) 550 μg/ml olarak belirlenmiştir. IC50 değerinin bir alt konsantrasyonu olan 500 μg/ml’ın etkisi ile 50 μg/ml, 100 μg/ml ve 250 μg/ ml’nin etkisi arasında anlamlı olarak fark bulunduğu yapılan t-testi ile ortaya konmuştur (p<0,05).
67
Şekil 1. C5-3’ün 5RP7 üzerindeki sitotoksik etkileri.
Test gruplarından C5-13’ün etkisinde zamana ve doza bağlı bir değişim gözlenmiştir (Şekil 2). 25 μg/ml C5-13 ile muamele edilen hücrelerde 24 saat inkübasyon sonrası kontrol grubuna göre % 24 ölüm gözlenmekte iken aynı konsantrasyonun 48 saatlik inkübasyonunda ekstraktın etkisi ortadan kalkmaktadır. 5RP7’de C5-13’ün 24 saatlik IC50 değeri 590 μg/ml olarak bulunmuştur. 500 μg/ml ve 50 μg/ml ile yapılan etki karşılaştırılmasında anlamlı fark gözlenmiştir.
Şekil 2. C5-13’ün 5RP7 üzerindeki sitotoksik etkileri.
C5-17 kodlu ekstrakt diğer test gruplarına göre daha spesifik bir etki göstermektedir (Şekil 3).
68
BİLD İRİLER
Ekstraktın 50 ve 100 μg/ml konsantrasyonlarında sitotoksik etki gözlenirken, 250 μg/ml konsantrasyonunda proliferatif etki gözlenmektedir. 250 μg/ml’den daha yüksek konsantrasyonlarda sitotoksik etki artmaktadır. C5-17’nin IC50 değeri 785 μg/ml olarak bulunmuş olup, 500 μg/ml ile bir alt dozu olan 250 μg/ml’nin etkileri arasında anlamlı fark gözlenmiştir.
Şekil 3. C5-17’nin 5RP7 üzerindeki sitotoksik etkileri.
C6-7’nin H-ras transform hücre hattına etkisi doz ile doğru, zaman ile ters oranlıtılı olduğu saptanmıştır (Şekil 4). 24 saat inkübasyonda IC50 değeri 315 μg/ml olarak belirlenmiş olup, 250 μg/ ml’nin etkisi ile 25 ve 50 μg/ml’nin etkisi arasında anlamlı fark olduğu t-testi ile tespit edilmiştir.
Şekil 4. C6-7’nin 5RP7 üzerindeki sitotoksik etkileri.
69
C6-11 kodlu ekstraktta, C6-7’yle benzer, doz ile doğru zaman ile ters orantılı bir sitotoksit etki gözlenmekte olup, IC50 değeri 380 μg/ml olarak belirlenmiştir (Şekil 5). Pozitif kontrol olarak kullanılan Cisplatin’in 24 saatlik inkübasyon sonucundaki IC50 değeri ise 90 μg/ml olarak tespit edilmiştir.
Şekil 5. C6-11’in 5RP7 üzerindeki sitotoksik etkileri.
Swiss albino fareler kullanılarak yapılan akut toksisite deneylerinin sonucunda ekstraktlar denekler üzerinde toksik etki göstermediği Çizelge 3’de sunulmuştur.
Çizelge 3. Test maddelerinin uygulanması sonucu ölenler.
70
Test Maddesi
Konsantrasyon (mg/kg)
Ölüm/Canlılık
C5-3
10
0/3
C5-3
100
0/3
C5-13
10
0/3
C5-13
100
0/3
C5-17
10
0/3
C5-17
100
0/3
C6-7
10
0/3
C6-7
100
0/3
C6-11
10
0/3
C6-11
100
0/3
Aktinomisetlerin, antifungal ve antimikrobiyal biyoaktif metabolit üretme yetenekleri, ilk antibiyotik actinomycin’ in Waksmann ve Woodruff (1940) tarafından izole edilmesinden bu yana bilinen bir konudur. Özellikle aktinomisetler içersinde yer alan Streptomyces cinsi antibiyotik üretim potansiyelinden dolayı, antibiyotik çalışmalarının odak noktasındadır. Bugün bilinen tüm antibiyotiklerin yarısının aktinomisetler tarafından üretilmesi bu organizma grubunu, antibiyotik eldesinde ayrı bir yere taşımaktadır (Muiru ve ark., 2007). İnsanoğlunun her geçen gün farklı özelleşmiş habitatları keşfetmesi ve buralardan izolasyonlar yapması ile yeni aktif biyometabolitlerin keşfedilmesi olası olmaktadır. Bu kapsamda ilk kez izole edilen aktinomiset izolatlarıyla yaptığımız antimikrobiyal aktivite belirleme çalışması kapsamında, taranan 5 izolatın tamamı değişik test suşlarının büyümesini inhibe etmiştir. Özellikle C5-3 kodlu izolatın, test edilen 6 bakteri suşundan 5 tanesine, 2 mayadan 1 tanesine direnç göstermesi sebebiyle geniş spektrumlu bir antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu izolatın gerçekleştirdiği inhibisyon oranlarının tamamı pozitif kontrol olarak kullanılan eritromisin (15 μg) antibiyotiği ile rekabet edebilir seviyededir. Sonuç olarak oldukça etkin bir antimikrobiyal aktivite ile karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Henüz çok yeni denebilecek bir tarihte İtalya’daki Grotta dei Cervi mağarasından izole edilen bir Streptomyces tendae suşundan yeni bir poliketid glikozid olan Cervimycins A-D molekülünün belirlenmiş olması (Herold ve ark., 2005) bizi bu yöndeki çalışmalara devam etme konusunda cesaretlendirmektedir. Statinler, kolesterol metabozlimasında yer alan HMG CoA (hidroksi metil glutaril koenzim A) enzimini inhibe ederek serum kolesterolünü düşürmeye yarayan poliketid yapısında olan bileşiklerdir. Funguslar başta olmak üzere pek organizma, statin ve türevlerini sekonder metabolit olarak üretme yeteneğine sahiptir. Son yıllarda artan çalışmalar sonucu Streptomyces sp. ve Actinamadura sp. gibi aktinomiset türlerinde statin varlığının bildirilmesi bu konuda bu organizma grubuna da dikkat çekmektedir. Srinu ve arkadaşlarının, denizel aktinomisetlerinde yaptığı statin tarama çalışmasında, güçlü bir statin pozitif izolat bildirmeleri aktinomisetlerin bu konuda potansiyellerine ortaya koymaktadır (Srinu ve ark.; 2010). Disk difüzyon yöntemi ile yapılan biyotayin çalışmasında C6-11 ve C5-3 kodlu izolatların N.crassa, C6-7 ve C5-17 kodlu izolatların C. albicans’ ta inhibisyon zonu oluşturması statin üretme yeteneğine sahip olduklarının bir göstergesi sayılabilmektedir. Fakat pozitif sonuç veren izolatlarla yapılan İTK çalışmasında, lovastatin için daha önceden belirlenen Rf değerini gösterememeleri nedeniyle, inhibisyonun nedeninin statin üretimi olmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda, bu organizmaların antifungal potansiyelleri olduğunu söylemek mümkündür. Mağara ortamından izole edilen aktinomisetlerden elde edilen ektraktların sitotoksik etkilerine bakılması daha önce yapılmamış bir çalışma olup, bundan sonraki etki tarama çalışmalarına öncülük edebilir. Şekil 7’de de görüldüğü gibi kullanılan ekstrakların 5RP7 üzerinde etki gösterdiği konsantrasyonlar, solid tümörlerin tedavisinde etkin olarak kullanılan en önemli antineoplastik ilaçlardan biri olan Cisplatin’in (Kelland, 2007), yapılan deneyler sonucu elde edilen etki dozu ile karşılaştırıldığında çok yüksek olduğu gözlenmektedir.
71
BİLD İRİLER
SONUÇ VE ÖNERİLER
Şekil 7. Test grupları ile Cisplatin’in IC50 değerlerinin karşılaştırılması
Feling ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada denizel ortamdan izole edilen bir aktinomiset türünden elde edilen salinosporamide A bileşiğinin HCT-116 kolon kanser hücre hattı üzerinde IC50 değeri 80 ng/ml olarak bulunmuştur (Feling ve ark., 2003). Bu çalışma bize aktinomiset ekstaktlarından elde edilebilecek saf bileşiklerin yüksek sitotoksik etkilerinin olabileceğini göstermektedir. Test gruplarının sitotoksik etkilerini gösteren grafikler izlendiğinde (Şekil 1-5), bazı konsantasyonlarda ölçülen optik dansitelerin % canlılığa çevrildiğinde konsantrasyonun tekrarları arasında gösterdiği farklılıklara bağlı olarak standart sapmanın yüksek olduğunu gözlemlemekteyiz. Aynı konsantrasyondaki etkilerde görülen dalgalanmalar test edilen ekstraktın çok fazla bileşikten meydana gelebileceğini ortaya koymaktadır. Sitotoksik etki gösteren bileşik yada bileşiklerin intraselüler mi yoksa ekstraselüler mi olduğunu tespit etmek amacı ile bakteri kültüründen sonraki aşamada ekstraktın intraselüler ve ekstraselüler kısımları karıştırılmadan sitotoksisite testleri yapılacak olursa IC50 değerleri daha düşük bulunabilir. Elde edilecek bileşikler ile yapılacak deneylerle hücrelerde kanseri önleyici yolakları uyarıp uyarmadıklarına bakılabilir. In vivo ortamda fareler ile yapılan akut toksisite deneyleri sonucunda toksik etki gözlenmemesi, test edilen ekstraktların insanlarda güvenle kullanılabilme potansiyeli olduğunu ispat etmektedir. Karstik mağaralardan yeni biyoaktif metabolitlerin elde edilmesi olasılığı oldukça yüksektir. C5-3 kodlu izolatımızın antimikrobiyal aktivitesi, C5-17 ve C6-7 kodlu izolatlarımızın sitotoksik aktivitesi bu çalımada elde ettiğimiz en ümit verici sonuçlardır. Sonraki çalışmalarımızın bu bakteri izolatlarının türlerinin belirlenmesi ve ürettikleri biyoaktif metabolitlerin karakterizasyonu yönünde ilerlemesi planlanmaktadır.
TEŞEKKÜR Çalışmalarımızda kullandığımız bakterilerin 3344 metre rakımda yerin 130 metre altından izole edilmesine aracılık eden, başta ekspedisyon sorumlusu Ferit Yiğit (ESMAD) olmak üzere 2010 Aladağlar Ekspedisyonu’nda emeği geçen tüm kişi ve kurumlara teşekkürü bir borç biliriz.
72
Desphande BS, Ambedkar SS, Shewale JG (1988). Biologically active secondary metabolites from Streptomyces. Enzyme Microb. Technol., 10: 455-473. Feling, RH; Buchanan, GO; Mincer, TJ; Kauffman, CA; Jensen, PR; Fenical, WF Salinosporamide A: a highly cytotoxic proteasome inhibitor from a novel microbial source, a marine bacterium of the new genus Salinospora.,Angew. Chem., Int. Ed.2003, 42, 355−357. Ghiorse WC (1997). Subterranean life. Science, 275: 789-790. Groth I, Saiz-Jimenez C (1999). Actinomycetes in hypogean environments. Geomicrobiol. J., 16: 1-8. Groth I, Vetterman R, Schuetze B, Schumann P, Saiz- Jimenez C (1999). Actinomycetes in karstic caves of northern Spain (Altamira and Tito Bustillo). J. Microbiol Meth., 36, 115-122. Herold K, Gollmick FA, Groth I, Roth M, Menzel KD, Möllmann U, Grafe U, Hertweck C (2005). Cervimycin A-D: a polyketide glycoside complex from a cave bacterium can defeat vancomycin resistance. Chem. Eur. J., 11: 5523-5530. Ishikawa T, Date M, Ishikura T, Ozaki A (1971). Improvement of kasugamycin-producing strain by the agar piece method and the prototroph method. Folia Microbiol., 16: 218-224. Kelland L (2007) The resurgence of platinum-based cancer chemotherapy. Nat Rev Cancer 7: 573-584. Laiz L, Groth I, Schumann P, Zetta F, Felske A, Hermosin B, Saiz-Jimenez C (2000). Microbiology of the stalactites from Grotta dei Cervi, Porto Badisco, Italy. International Microbiol., 3: 25-30. Liu R., Zhu T., Li D., Gu J., Xia W., Fang Y., Liu H., Zhu W., Gu Q., 2007, Two indolocarbazole alkaloids with apoptosis activity from a marine-derived actinomycete Z2039-2, Arch Pharm Res, 30, 3, 270-274. Lorke, D. 1983: A new approach to practical acute toxicity testing. Arch. Toxol., 54: 275-287. Mossmann, T. 1983. Rapid colorimetric assay for cellular growth and survival: application to proliferation and cytotoxicity assays. Journal of Immunological Methods, 65, 55-63. Muiru W.M., Mutitu, E.W., Mukunya, D.M., 2007, Characterization of antibiotic metabolites from actinomycete isolates, African Crop Science Conference Proceedings, 8, 2103-2107. Srinu M., Phani Bhushan P.V., Moges F., Srilakshmi J., Sankar G., Prabhakar T., Lakshminarayana K., 2010, Screening of Hmg Co A reductase inhibito produciıng marine actinomycetes, JPRHC, 2, 1, 66 -74. Taechowisan T., Lu C., Shen T., Lumyong S., 2007, Antitumor activity of 4-Arylcoumarins from endophytic Streptomyces aureofaciens CMUAc130, J. Cancer Res., 3, 2, 86-91. Ye L., Zhou Q., Liu C., Luo X., Na G., Xi T., ,2009, Identification and fermentation optimization of a marine-derived Streptomyces griseorubens with anti-tumor activity, Indian Journal of Marine Sciences, 38(1), 14-21. Zeytinoğlu, H., İncesu, Z. and Baser, K.H.C. 2003, Inhibition of DNA synthesis by carvacrol in mouse myoblast cells bearing a human N-ras oncogene. Phytomedicine, 10 (4), 292-299. Zhang Z, Zeng W, Huang Y, Yang Z, Li J, Cai H, Su W. 2000, Detection of antitumor and antimicrobial activities in marine organism associated actinomycetes isolated from the Taiwan Strait, China. FEMS Microbiol. Lett., 188: 87-91.
73
BİLD İRİLER
KAYNAKÇA
Türkİye’nİn İlk Mağara Akrebİ Kaydı Ersen Aydın YAĞMUR 1, Kadir Boğaç KUNT 2, Hakan DURMUŞ 3 1,
Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Zooloji Anabilimdalı 2, Eserköy Sitesi, 9/A Blok, No: 7, Ümitköy/ Ankara 3, Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı
ÖZET Bu çalışmada 2009 yılı içerisinde Dim Mağarasından (Alanya, Antalya) toplanan Iurus cinsine ait akrep örneği incelenmiştir. Mağara duvarındaki bir çatlaktan 25 cm’lik pens ile yakalanmış bir adet dişi örnek %70’lik alkolde tespit edilmiş örnek Olympus C7070 fotoğraf makinası monte edilmiş Olympus SZX7 mikroskop ile incelenmiştir. Şu ana kadar Dünya’nın birçok bölgesindeki mağaralardan akrep kayıtları verilmiştir. Superstitionia, Troglotayosicus, Alacran, Stygochactas, Sotanochactas, Typhlochactas cinsleri Kuzey Amerika; Hadogenes Güney Afrika; Belisarius Güney Batı Avrupa mağaralarından kaydedilmiştir. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda da Orta Doğu’nun bilinen ilk mağara akrebi olan Akrav İsrail’den, Troglokhammouanus ve Vietbocap Güney Doğu Asya’dan tanımlanmıştır. Karstik yapısı sayesinde çok fazla mağaraya sahip olan Türkiye’den kısa zaman öncesine kadar hiç mağara akrebi bulunamamıştır. Yakın zamanda yapılmış bir çalışma ile Iurus kadleci türü Dim mağarasından bulunan bir kayıt da kullanılarak Antalya’dan tanımlanmıştır. Iurus kadleci türü halen Türkiye’den bilinen tek mağara akrebi türüdür. Iurus kadleci türü Türkiye’de varlığı bilinen diğer üç Iurus türünden ince uzun yapısı, uzun yapılı parmakları ve kırmızımsı kahverengi renkleri sayesinde rahatlıkla ayırt edilebilir. Anahtar kelimeler: Iurus kadleci, Mağara akrebi, Dim Mağarası, Türkiye
Teşekkür İncelenen örneğin toplanmasına yardım eden Rey Gabriel’e; örneğin tanımlanması ve yayınlanmasındaki iş birlikleri için František Kovařík, Victor Fet ve Michael E. Soleglad’a teşekkürler.
74
First Cave Scorpion Record of Turkey
BİLD İRİLER
Ersen Aydın YAĞMUR 1, Kadir Boğaç KUNT 2, Hakan DURMUŞ 3 1,
Ege University, Science Fakulty, Biology Department, Zoology Section 2, Eserköy Sitesi, 9/A Blok, No: 7, Ümitköy/ Ankara 3, Dokuz Eylül University, Buca Education Fakulty, Biology Education Department
abstract In this study a scorpion specimen belong to Iurus genera is investigated that collected from Dim Cave (Alanya, Antalya) in 2009. A female specimen was catched from a crack at the cave wall via a forseps that is 25 cm long. The specimen was fixed in %70 etil alcohol and examined under Olympus SZX7 stereo microscop. Many cave scorpion records were given from caves where located several places of the world up the now. Superstitionia, Troglotayosicus, Alacran, Stygochactas, Sotanochactas, Typhlochactas genera were recorded from North America; Hadogenes genera was recorded South Africa; Belisarius genera was recorded South-west. Known only cave scorpion of Middle East Akrav was described from Israel, Troglokhammouanus and Vietbocap were described from South-east Asia recently. Although Turkey has got too much caves reason of Karstic formation, any cave scorpion record wasn’t given until now. Nowadays Iurus kadleci species was described from Antalya in a revisional work. Dim Cave specimen was used in this work, too. Iurus kadleci species still only known scorpion species from Turkey. Iurus kadleci easily differentiate from other three Iurus species known from Turkey with slender body, long fingers redish brown coloration. Keywords: Iurus kadleci, Cave scorpion, Dim cave, Turkey
Acknowledgments Thanks to Rey Gabriel for help to collection specimen; to František Kovařík, Victor Fet and Michael E. Soleglad for their cooperation to description and publishing of specimen.
75
MAĞARA BAKTERİLERİ VE OLİGOTROFİ Özlem BARIŞ 1, Medine GÜLLÜCE, Ahmet ADIGÜZEL, Mehmet KARADAYI, Fikrettin ŞAHİN 1,
Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 25240/Erzurum, TÜRKİYE
Özet Dünya ekosistemleri karşılaştırıldığında bazı ortamların yaşam sınırlarını çeşitli fiziksel ve kimyasal faktörler açısından zorladığı bilinmektedir. Kutuplar, tuz gölleri ve jeotermal alanlar gibi ekstrem ortamlar bunlara örnek verilebilir. Ancak yer altına bakıldığında çok daha ilginç ve bir veya daha fazla sınırlayıcı faktöre sahip olan mağaralar, ekstrem ekosistemler olarak dikkat çekmektedir. Işık, sıcaklık, su/nem ve özellikle de besin maddelerinin kıtlığı birçok mağarada önemli sınırlayıcı faktörler olarak sıralanabilir. Mağaralarda besin kıtlığına ve diğer sınırlayıcı faktörlere dayanıklı ve/veya adapte olmuş canlılar bulunmaktadır. Bu canlıların en önemli grubunu bakteriler oluşturmaktadır. Mağara canlıları olarak bakteriler çalışılacak ise birden fazla kritere, özellikle kültüre alınabilen bakteriler için “Oligotrofi” koşullarına dikkat etmek gerekmektedir. Bu çalışma ile özellikle organik madde yükünün çok az olduğu mağaralarda bakteri florası araştırılmıştır. Bu bakterilerin oligotrofi denemeleri yapılarak kültür koşulları ve izolasyon teknikleri yeniden değerlendirilmiştir. Elde edilen izolatların bazıları daha az besin maddelerinin bulunduğu besiyerlerinde daha iyi geliştiği gözlemlenmiştir. Hatta bazı denemelerde normal besiyerlerinde izole edilemeyen bakterilerin az besin maddelerinin bulunduğu ortamlarda izole edilebildiği tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: Mağara, Oligotrofi, Bakteri izolasyonu.
76
Özlem BARIŞ 1, Medine GÜLLÜCE, Ahmet ADIGÜZEL, Mehmet KARADAYI, Fikrettin ŞAHİN 1,
Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 25240/Erzurum, TÜRKİYE
Abstract When world ecosystems are compared, it is known that some ecosystems forced limits of life in terms of various physical and chemical factors. Poles, salt lakes and geothermal areas can be given as examples for these extreme environments. However, when the underworld is looked at caves, much more interesting and having one or more of limiting factors, attract attention as extreme ecosystem. The light, temperature, water/moisture, and in particularly scarcity of nutrients can be ranged as important limiting factors in many caves. In the caves, living organisms are resistant or adapted to the scarcity of nutrients and other limiting factors. Bacteria are the most important group of these living organisms. In bacteria are studied as cave living organisms, more than one criteria should be considered. Especially for culturable bacteria, oligotrophy conditions should be minded. In this study, bacterial flora of caves, where especially has very little organic matter, was investigated. Culture conditions and isolation techniques of these bacteria were re-evaluated by using Oligotrophy experiments. Some of these bacteria it is observed that some of these bacteria grow much more in poor media formulations. Moreover in some experiments it was determined that some bacteria, which cannot be isolated by using normal media, can be isolated from poor media formulation. Keywords: Cave, Oligotrophy, Isolation of bacteria.
77
BİLD İRİLER
CAVE BACTERIA AND OLIGOTROPHY
GİRİŞ Bir ekosistem olarak mağaralar, havalandırma, ışık, organik madde girişi, su/nem miktarları bakımından biyosferin oldukça farklı bir parçasını oluşturmaları sebebiyle dikkat çekmektedirler. Mağaralar; sınırlandırılmış ve sıra dışı ekosistemler oluşturduğu için, farklı biyolojik çeşitliliğe sahiptirler (Sarbu et al. 1996; Yamaç, 2008; Barış, 2009). Mağaraların biyoçeşitliliği ile ilgili çalışmalar oldukça az sayıda olup özellikle mikroçeşitlilik ile ilgili çalışmalar yeterli değildir (Northup and Lavoie 2001). Çeşitli nedenlerle (turizm, depo vb.) insan kullanımına açılmış mağaralar canlı çeşitliliği açısından normal floradan çok farklılık göstermekle beraber, mağaralar genellikle mikroflora açısında sınırlı ve korunmuş bölgelerdir (Northup et al. 2003; Engel et al. 2007). Mağaralarda enerji ihtiyacının karşılanması için fotosentez dışındaki iki temel mekanizma kullanılabilir. Bu mekanizmalar inorganik ve/veya organik maddelerin indirgenmesi reaksiyonlarını gerektirir (Prescott et al. 2002). Besin ve enerji zincirinin inorganik maddelerin indirgenmesi ile oluşturulduğu mağaralara örnek olarak Lower Kane ve Lechuguilla mağaraları verilebilir. Canlılığın olduğu mağaralarda çoğunlukla temel enerji kaynağı olarak organik maddeler kullanılmaktadır. Bunun nedeni ise indirgenebilecek inorganik maddelerin sınırlı olması veya her mağaranın uygun inorganik yapıya sahip olmamasıdır. Mağaralara organik madde girişi birkaç yolla sağlanmaktadır ve birçok mağara için oldukça sınırlıdır (Simon et al. 2003). Bunlar; mağaralara insan girişi ve insanlar tarafından bırakılan organik materyal, çeşitli hayvanların (Trogloksenler; örneğin yarasalar) dışkıları ve dışarıdan getirdiği organik materyal, bazı bitki kökleri, özellikle turizme açılmış mağaralardaki yapay ışıkla ortaya çıkan yapay flora, inorganik materyallerin indirgenmesi ile enerjisini sağlayan bakteriler ve kalıntıları, son olarakta mağaraya farklı yollarla sızan su aracılığı ile giren organik yük olarak sıralanabilir. Organik maddelerin giriş yollarına kendi karşılaştırıldığında ise, insan ve bitkilerin ulaşabildiği mağara sayısı oldukça az olduğundan bu yollarla organik madde girişi sınırlı olup çoğu mağaralara organik madde girişini sağlayan en temel etkenler su ve trogloksenlerdir (Özbek 1990; Ozansoy ve Mengi 2006). Mağaralarda yerleşik olarak bulunan bakterilerin ise mağaranın sunduğu yaşam sınırları dahilinde kendi metabolik faaliyetlerini devam ettirebilecek ve üreyebilecek mekanizmalara sahip olmaları gerekmektedir. Bu nedenle mağaralarda yer alan bakteriler ekstremofil olarak değerlendirilebilmektedir (Barton and Jurado 2007). Ekstremofil ise sıra dışı koşullarda yaşamsal faaliyetlerini ve neslini sürdürebilen canlılar için kullanılan bir tanımdır (Satyanarayana et al. 2005). Sınırlı besin maddesiyle hayatını idame ettirebilen “Oligotrof” bakteriler ekstremofiller içerisinde az bilinen ve az çalışılan bir gruptur. Yaşamın kimyasal alt sınırında yaşayan bu bakterilerin önemli kısmı normal kültür teknikleri ile izole edilemezler ve birçok çalışmada göz ardı edilirler (Pemberton et al. 2005). Bu çalışma ile canlı girişinin çok az olduğu ve içine kayaçtan sızan su hariç düzenli su girişi olmayan bir mağara seçilerek bakteri çeşitliliği araştırılmıştır. Sonuç olarak normal besiyerlerine göre daha az besin maddesi içeren ve bazı maddelerle desteklenen bazı besiyerleri kullanılarak farklı izolatların elde edilebildiği belirlenmiştir.
78
Çalışmada kullanılan örnekler (kayaçtan sızan su ve soda çubukları) Erzurum ili Yıldızkaya mağarasından steril tüpler içerisine laboratuara getirilmiş ve çalışma yapılıncaya kadar +4oC’de buzdolabında muhafaza edilmiştir. 1ml su veya 1 gram örnek 9ml steril %0.9’luk tuzlu su içerisinde nazikçe homojenize edilerek, bir seri dilüsyonu (10-3’e kadar) hazırlanmıştır. Hazırlanan 10-1-10-3 dilüsyonların her birinden üç paralel olmak üzere; NA, 1/2 NA, 1/4 NA ve 1/8 NA besiyerlerine ekilerek, 16, 25 ve 32oC’de iki hafta süresince etüvde inkübe edilmiştir. İnkübasyonun; 1., 2., 3., 5., 7. ve 14. günlerinde petri plaklarında gözlemlenen farklı kolonilerden yeni besiyerlerine alınarak saflaştırma yapılmıştır. Farklı dilüsyonlarda izole edilen bakteriler sayısal ve çeşitlilik açısından incelenmiştir. Elde edilen izolatlar farklı oranlarda dilüe edilen sıvı besiyerlerine ekilerek verimler incelenmiştir. Besiyerlerine gliserol ve tuz ilaveleri yapılarak denemeler yapılmıştır. Elde edilen saf koloniler koloni morfolojileri ve ışık mikroskobunda basit ve çeşitli differansiyel boyamalar yapılarak mikromorfolojileri karşılaştırılarak, farklı olduğu düşünülen izolatlar seçilmiş ve diğer karakterizasyon işlemlerine kadar %18’lik gliserol içeren NB içerisinde -86 oC’de saklanmaktadır (Barış, 2009). Tanısı yapılacak bakteriler MIDI sistemi için standart kültür ortamı olan TSA’da gelişemeyen izolatlar farklı oranlarda dilüe ve gliserol ilaveli TSB besiyerlerinde 24-144 saat süreyle inkübe edilerek üretilir. Gelişimini tamamlayan bakterilerin hücrelerinden yağ asitleri (FAMEs) saflaştırılarak gaz kromatografisi esasına göre çalışan “MIS” cihazında okutularak yağ asit profilleri belirlenir (Barış, 2009). Tür seviyesinde tanılarının yapılabilmesi için 16S rRNA dizi analizleri yapılmaktadır.
BULGULAR VE TARTIŞMA İlk aşamada normal besiyerinde izole edilen bakterilerin bazılarının dilüe ve özellikle gliserol katkılı (%4’e kadar) besiyerlerinde iyi geliştiğinin görülmesi nedeniyle izolasyon tekniği yeniden ele alınmıştır. Örnekler dilüe besiyerlerine ekilerek 14. güne kadar gözlem yapılmıştır. Elde edilen izolatlardan farklı olduğu düşünülenler saflaştırılmıştır. Özellikle dilüe besiyerlerinden elde edilip normal ortamda gelişmeyen veya çok yavaş gelişen izolatlardan, koloni morfolojileri ve mikromorfolojileri farklılık olduğu düşünülen örnekler FAMEs analizi ile Sherlock Version 6.0 veri tabanına tanılanamamıştır. Elde edilen yağ asit profillerine göre farklı olan örneklerin 16S rRNA bölgeleri çoğaltılarak DNA dizi analizi yapılmaktadır. Oligotrofik bakteriler ile ilgili az sayıda çalışma bulunmaktadır. Sonuçları kıyaslayabileceğimiz çalışma sayısı ise ekosistem dikkate alındığında daha da azdır. Mağara ekosistemlerinde çalışan araştırmacılardan kültür teknikleri üzerinde duran en önemli çalışma Pemberton et al. (2005)’e ait bir bildiridir. Bu çalışmada dilüe besiyeri kullanmak yerine toprak ekstraktı ve farklı besiyerleri tasarlanmıştır. Pemberton et al. (2005)’e göre özellikle Actinomycetes izolasyonu için farklı ve daha fakir besiyerleri kullanılması faydalı olmaktadır ve bu değerlendirme bizim sonuçlarımızı açıklamak için yeterlidir.
SONUÇ VE ÖNERİLER Elde edilen bulgular çalışma ortamı olan mağaralarda izolasyon yapılırken oligotrofinin göz ardı edilmemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
79
BİLD İRİLER
MATERYAL VE METOT
TEŞEKKÜR Mağaradan örneklerin alınmasında ve çalışmanın çeşitli aşamalarındaki katkılarından dolayı Hakan ÖZKAN, Furkan ORHAN ve tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunarım.
KAYNAKÇA Barış, Ö. 2009. Erzurum ilindeki mağaralarda damlataşı oluşumunda etkili bakterilerin izolasyonu, karakterizasyonu ve tanısı. Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Erzurum pp. 135. Barton, HA. and Jurado, V. 2007. What’s Up Down There? Microbial Diversity in Caves. Microbe, 2(3), 132-138. Engel, AS., Lichtenberg, H., Prange, A. and Hormes, J. 2007. Speciation of sulfur from filamentous microbial mats from sulfidic cave springs using X-ray absorption near-edge spectroscopy. FEMS Microbiological Letter, 269, 54–62. Northup, DE. and Lavoie, KH. 2001. Geomicrobiology of Caves: A Review. Geomicrobiology Journal, 18, 199-222. Northup, DE., Barns, SM., Yu, LE., Spilde, MN., Schelble, RT., Dano, KE., Crossey, LJ., Connolly, CA., Boston, PJ., Natvig, DO. and Dahm, CN. 2003. Diverse microbial communities inhabiting ferromanganese deposits in Lechuguilla and Spider Caves. Environmental Microbiology, 5(11), 10711086. Ozansoy, C. ve Mengi, H. 2006. Mağara bilimi ve mağaracılık, TÜBİTAK yayınları. Özbek, O. 1990. Kuru Mağaracılık Eğitimi. ODTÜ-SAT MADAG Mağara Dalışı Eğitimi Programı. S1-28. Pemberton, A., Millette, J. and Barton HA. 2005. Comparative study of oligotrophic bacterial species cultivated from Jack Bradley Cave, Kentucky. 14th International Congress of Speleology, 21-28 August 2005, Kalamos, Hellas. Prescott, LM., Harley, JP. and Klein, D. 2002. Microbiology. fifth Edition, The McGraw−Hill Companies, p1147, Boston, U.S.A. Sarbu, SM., Kane, TC. and Kinkle, BK. 1996. A Chemoautotrophically Based Cave Ecosystem. Science, 272, 1953-1955. Satyanarayana, T., Raghukumar, C. and Shivaji, S. 2005. Extremophilic microbes: Diversity and perspectives. Current Science, 89(1), 78-90. Simon, KS., Benfield, EF. and Macko, SA. 2003. Food web structure and the role of epilithic biofilms in cave streams. Ecology, 84(9), 2395–2406. Yamaç, M. 2008. Bir mikrobiyoloğun gözü ile karstik mağaralar. 4. Ulusal Speleoloji Sempozyumu, 21-24 Şubat 2008, Ankara, s. 135-154.s
80
www.yarasalar.org Nerede yasadiklarini bilirsek koruyabiliriz, www.yarasalar.org gรถzlemleriniz bekliyor.
TÜRKİYE MAĞARA ÇEKİRGELERİ (RHAPHIDOPHORIDAE, ORTHOPTERA): YENİ VERİLER EŞLİĞİNDE TAKSONOMİ VE COĞRAFİK YAYILIŞLARI Mehmet Sait Taylan 1, Mauro RampInI 2 & Claudio Di Russo 2 1,
Akdeniz Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Antalya, TÜRKİYE msaittaylan@akdeniz.edu.tr 2, Roma, La Sapienza Üniversitesi, Zooloji Enstitüsü, Roma, İTALYA mauro.rampini@uniroma1.it, beagle.amb@inwind.it
ÖZET Mağara çekirgeleri ülkemizde iki farklı alt familyaya (Dolichopodainae ve Troglophilinae) ait iki cins ile temsil edilmektedir. Günümüze kadar bu cinslerden Dolichopoda ve Troglophilus’a ait 10 tür tanımlanmıştır. Ancak son 5 yılda yapılan arazi çalışmaları sonucunda, mağara çekirgelerine ait 5 yeni tür bulunmuş ve bilim dünyasına tanıtılmak üzere yayına hazırlanmaktadır. Ülkemizde mağara çekirgeleri ile ilgili ilk taksonomik çalışmalar Martinez Escalera’nın Anadolu’da yapmış olduğu gezide topladığı örnekleri inceleyen Bolivar tarafından 1899 yılında yapılmıştır. Bolivar, Dolichopoda aranea,(K. Maraş) D. pusilla (Hatay) ve Troglophilus escalerai (K.Maraş) türlerini tanımlamıştır. Bu ilk çalışmadan yaklaşık 70 yıl sonra Petr A. Us 1970’de Troglophilus adamovici (Isparta) ve T. gajaci (Mersin) türlerini literatüre kazandırmıştır. Bu öncül çalışmaların ardından Rampini&Di Russo Dolichopoda cinsine ait, Dolichopoda sbordonii 2006 (Antalya), D. noctivaga 2007, D. lycia 2008 türlerini ve ayrıca Troglophilus cinsine ait iki yeni tür olan T. bicakci 2003 ve T. tatyanae 2007 türlerini bilim dünyasına tanıtmıştır. 2005 yılında başladığım Türkiye mağara çekirgeleri ile ilgili doktora tezine ait çalışmalarında yedi farklı coğrafik bölgeyi temsil edecek şekilde (yaklaşık 10’ar mağara) 75 farklı mağaradan örnekleme yapılmış ve 31’inde mağara çekirgesine rastlanmıştır. Mağara çekirgeleri dikkatli yüzey taraması metodu ile elle yakalanarak %96’lik etil alkolde muhafaza edilmiş ve Leica marka mikroskop kullanılarak literatür yardımı ile teşhisleri yapılmıştır. Çalışmalar sonucunda Dolichopoda cinsine ait 1 yeni tür (Dolichopoda sutiniae sp.n) ve Troglophilus cinsine ait 4 yeni tür (Troglophilus ozeli sp.n. (İzmir), Troglophilus pherseniensis sp.n. (Konya), T. coracesiensis sp.n. (Alanya) ve T. telmessis sp.n tespit edilmiştir. Mağara çekirgelerinin ülkemizde sadece Doğu Karadeniz (Trabzon’dan Artvin’e kadar) ve Akdeniz Bölgesinde (Antalya’dan Hatay’a kadar) yayılış gösterdiği bilinmekteydi. Ancak son 5 yılda yapılan arazi çalışmaları sonucunda Ege Bölgesi ve ayrıca Orta ve Batı Karadeniz Bölgeleri’nde de mağara çekirgelerinin yayılış gösterdiği saptanmıştır. Mağara çekirgelerinin günümüz coğrafik yayılışında, buzul devirlerin etkilerinin yanı sıra, Karstik bölgelerin, orman zonlarının ve ayrıca bölgesel bazda iklimsel farklılıkların önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Rhaphidophoridae, mağara çekirgeleri, Türkiye
82
BİLD İRİLER
CAVE CRICKETS (ORTHOPTERA, RHAPHIDOPHORIDAE): THEIR TAXONOMY AND GEOGRAPHICAL DISTRIBUTION WITH ADDITIONAL DATA Mehmet Sait Taylan 1, Mauro RampInI 2 & Claudio Di Russo 2 1,
Akdeniz University, Science Institute, Biology Department, Antalya, TURKEY msaittaylan@akdeniz.edu.tr 2, Dipartimento di Biologia Animale e dell’ Uomo, Universita degli Studi di Roma “La Sapienza”, ITALY mauro.rampini@uniroma1.it, beagle.amb@inwind.it
ABSTRACT Cave crickets of Turkey include two genus (Dolichopoda and Troglophilus) which are belong two different subfamilies (Dolichopodainae and Troglophilinae). Until now, 10 species have been described in our country but in last 5 years, 5 new species more found and have been preparing for publications. First study on cave crickets in Turkey (Orthoptera, Rhaphidophoridae) was achieved by Bolivar in 1899, after the Martinez Escalera that collected the first specimens of cave crickets in Asia Minor, described by Bolivar as Dolichopoda aranea, D. pusilla and Troglophilus escalerai. Seventy-five years later Troglophilus adamovici and T. gajaci were described by Petr A. After these early efforts, study on Rhaphidophoridae from caves in Turkey started again with describing three new species from the genus Dolichopoda namely Dolichopoda sbordonii Di Russo and Rampini 2006, D. noctivaga Di Russo and Rampini 2007, D. lycia Rampini and Di Russo 2008 and two new species from the genus Troglophilus: T. bicakci Rampini and Di Russo 2003 and T. tatyanae Di Russo and Rampini 2007. Additional data and excursions (from 2005 until now) of my PhD thesis about cave crickets of Turkey, on the whole 75 caves were visited (nearly 10 caves for geographical per region) and among these only 31 caves resulted inhabited by cave crickets. Specimens were collected between 2005 and 2010 by hands searching on walls and ground of caves through the all day and preserved in %96 ethyl alcholol. These new data allowed us to identify some new taxa of Dolichopoda (Dolichopoda sutiniae sp.n.) and five Troglophilus species (Troglophilus ozelii sp.n (İzmir), Troglophilus pherseniensis sp.n (Konya), T. coracesiensis sp.n (Alanya) and T. telmessis sp.n (Muğla). Until now the known distribution of Rhaphidophoridae includes only Eastern Black Sea (from Trabzon to Artvin) and Mediterranean (from Antalya to Hatay along the Taurus mountain) regions. However, according to our recent results Turkish cave crickets not only distributed in these two regions but also common in Western Anatolia (Aegean region) and Western Black Sea region. We think that glacial periods and also karstic areas, forest zones and climatic conditions have important roles of recently geographical distribution of cave crickets. Keywords: Rhaphidophoridae, Cave Crickets, Turkey
83
GİRİŞ Mağara çekirgelerinin çoğu mağaralara adapte olmuş olan canlılardır. Dolayısıyla karanlıkta yaşamaktadırlar ve karanlıkta yaşam morfolojik ve fizyolojik değişimleri de beraberinde getirmiştir. Mağara çekirgeleri de, diğer mağara eklembacaklılarında olduğu bazı morfolojik ve fizyolojik adaptasyonlara sahiptirler. Depigmentasyon, gözlerin indirgenmesi, vücut üyelerinin (özellikle antenler ve arka femur) uzaması, yumurta büyüklüğünün artması, yumurta sayısının azalması, metabolik hızın düşmesi vb. değişimler en bariz olanlarıdır (Sbordoni, 1982, Di Russo ve Sbordoni, 1998). Rhaphidophoroidea üst familyasına ait 7 familyadan biri olan Rhaphidophoridae (mağara çekirgeleri), bu üst familya içerisinde mağarada yaşayan çekirgelerin bulunduğu tek familyadır. Mağara çekirgeleri dünya üzerinde 10 alt familyaya ait (Aemodogryllinae, Anoplophilinae, Ceuthophilinae, Dolichopodainae, Gammarotettiginae, Macropathinae, Protroglophilinae, Rhaphidophorinae, Troglophilinae, Tropidischiinae) 78 cins ve 505 tür ile temsil edilmektedir (Eades ve ark. 2005). Mağara çekirgeleri ülkemizde iki farklı alt familyaya (Dolichopodainae ve Troglophilinae) ait iki cins ile temsil edilmektedir. Günümüze kadar bu cinslerden Dolichopoda ve Troglophilus’a ait 10 tür tanımlanmıştır. Ülkemizde mağara çekirgeleri ile ilgili ilk taksonomik çalışmalar Bolivar tarafından 1899 yılında yapılmıştır. Bolivar, Dolichopoda aranea,(K. Maraş) D. pusilla (Hatay) ve Troglophilus escalerai (K.Maraş) türlerini tanımlamıştır. Bu ilk çalışmadan sonra Petr A. Us 1970’de Troglophilus adamovici (Isparta) ve T. gajaci (Mersin) türlerini literatüre kazandırmıştır. Bu öncül çalışmaların ardından Rampini ve Di Russo Dolichopoda cinsine ait, Dolichopoda sbordonii 2006 (Antalya), D. noctivaga 2007, D. lycia 2008 türlerini ve ayrıca Troglophilus cinsine ait iki yeni tür olan T. bicakci 2003 ve T. tatyanae 2007 türlerini bilim dünyasına tanıtmıştır (Bolivar, 1899, Us, 1974, Rampini ve Di Russo, 2003, Di Russo ve Rampini, 2006, Galvagni, 2006, Di Russo ve ark. 2007, Rampini ve Di Russo, 2008). Mağara çekirgelerinin bazı türleri epigian habitatlarda (ormanlar ve tropikal alanlar) yaşasalar da, genelde mağaralara adapte olmuş mağara çekirgeleri dünyada (Holoarktik, Afrotropical (Etiyopyan), Neotropical, Oriyental ve Avustralya bölgelerinde) geniş bir yayılış göstermektedirler (Hubbel ve Norton 1978). Ülkemizde bulunan mağara çekirgelerinin de dahil olduğu Dolichopodainae ve Troglophilinae alt familyaları sadece Palearktik bölgede yayılış göstermektedirler. Dolichopodainae altfamilyasıdaki Dolichopoda cinsi Pirene’lerden Kafkas’lara kadar geniş bir yayılış gösterirken, Troglophilinae altfamilyasında bulunan Troglophilus cinsinin yayılışı güney Avrupa ve Türkiye ile sınırlı kalmıştır. Mağara çekirgelerinin türleşmelerinde allopatrik türleşmenin iki farklı durumunun söz konusu olduğu, buzullar arası dönemde (interglacial period) dispersal ve buzul dönemde (glacial period) ise vikaryans olarak gerçekleştiği düşünülmektedir (Chopard, 1936, Jeannel, 1947, Ruffo, 1955).
MATERYAL ve METOT Yapılan arazi çalışmalarında her coğrafik bölge başına ortalama 10 mağara olmak üzere toplam 75 mağara ziyaret edilmiştir Mağara çekirgelerine ait örneklerin yakalanması için mağara yakınlarına kamp kurularak, mağaralara genellikle gündüz ve nadiren geceleri girilmiştir. Örnekler mağara böceklerinin yakalanmasında kullanılan “dikkatli yüzey tarama” metoduyla (Di Russo vd 2007) toplanmıştır. Örnekler kafa lambası kullanılarak mağara içinde (nadiren dışında mağaraya yakın kaya çatlaklarında, ağaç kovuklarında, yaprak altlarında) eldiven yardımıyla toplanıp %96’lık etil alkol içeren tüplere konularak laboratuara getirilmiş ve -20 oC’de muhafaza edilmiştir. Teşhisler için Bolivar 1899, Harz 1969, Us 1974, Di Russo ve Sbordoni 1998, Grochov 2001, Rampini ve Di Russo 2003, Di Russo ve Rampini 2006 ve Di Russo vd 2007 literatürleri kullanılmıştır.
84
Yapılan arazi çalışmaları sonucunda 75 mağaranın 31’inden mağara çekirgesi örnekleri toplanırken, 44’ünden bulunamamıştır. Toplanan örneklerin incelenmesi sonucunda 5 yeni tür (Dolichopoda cinsine ait 1 ve Troglophilus cinsine ait 4 yeni tür) olduğu tespit edilmiştir (Taylan ve ark. 2011). Toplanan örneklere ait lokaliteler ve taksonomik bulgular aşağıdaki gibidir. Genus Dolichopoda Bolivar, 1880 Dolichopoda pusilla Bolivar, 1899 Tip lokalitesi: Akbès cave (Bolivar, 1899) Örnek toplanan lokaliteler: Hatay, Hassa, Gülpınar, Akbez Mağarası Dolichopoda aranae Bolivar, 1899 Tip lokalitesi: Jenidje-Kale, Marach ( Bolivar, 1899) Dolichopoda sbordonii Di Russo & Rampini, 2006 Tip lokalitesi: Karain cave, Dösemealtı, Antalya Örnek toplanan lokaliteler: (i) Karain mağarası, Döşemealtı, Antalya (*MZUR); (ii) İnsuyu mağarası, Burdur. Bu türe ait bulunan yeni lokaliteler: (i) Musaini mağarası, Döşemealtı, Antalya; (ii) Tabak 1 mağarası, Döşemealtı, Antalya; (iii) Kocain mağarası, Karaveliler, Antalya. Dolichopoda noctivaga Di Russo & Rampini, 2007 Tip lokalitesi: Kafkasor, Artvin Örnek toplanan lokaliteler: (i) Kafkasor; Artvin (* MZUR), (ii) Düzköy, Artvin (*MZUR); (iii) Çoruh vadisi, İspir, Erzurum Bu türe ait bulunan yeni lokaliteler: (i) Zefre mağarası, Giresun, Espiye; (ii) Anaçbaşı mağarası, Ordu, Kabadüz, Bayramlı; (iii) Sarıkaya mağarası Bolu, Yığılca; (iv) Kelemen mağarası, Karabük, Yenice. Dolichopoda lycia (Galvagni, 2006) Tip lokalitesi: Peynirdeliği Mağarası, Gedelma köyü, Antalya. Bu türe ait bulunan yeni lokaliteler: (i) Sıtmaini mağarası, Kemer, Antalya; (ii) Geyikbayırı mağarası, Geyikbayırı, Antalya; (iii) Karamağara, Göynük, Kemer, Antalya; (iv) Konakaltı mağarası, Antalya. Dolichopoda sutiniae sp. n. (Taylan et al. unpublished data) Örnek toplanan lokaliteler: (i) Sütini mağarası, Selçuk, İzmir; (ii) Aşıkali mağarası, Argavlı, Söke, Aydın. Genus Troglophilus Krauss 1879 Troglophilus escalerai Bolivar, 1899 Tip lokalitesi: Jenidje-Kale, Maras. Bu türe ait bulunan yeni lokaliteler: Döngel cave, Narlıseki, Maraş. Troglophilus gajaci Us, 1974 Tip lokalitesi: Cennet mağarası, Narlıkuyu, Silifke, Mersin. Örnek toplanan lokaliteler: Cennet mağarası, Narlıkuyu, Silifke, Mersin.
85
BİLD İRİLER
BULGULAR
Troglophilus adamovici Us, 1974 Tip lokalitesi: Zindan mağarası, Eğridir, Isparta. Örnek toplanan lokaliteler: (i) Zindan mağarası, Eğridir, Isparta. (ii) Balatini cave, Çamlık, Derebucak, Konya; (iii) Tınaztepe mağarası, Seydişehir, Konya; (iv) Ferzene mağarası, Kuğulu Park, Seydişehir, Konya Troglophilus bicakcii Rampini & Di Russo, 2003 Tip lokalitesi: Bıçakçıini, Derebucak, Konya. Örnek toplanan lokaliteler: (i) Bıçakçıini, Derebucak, Konya (ii) Balatini cave Çamlık, Derebucak, Konya; (iii) Feyzullah Düdeni, Kembos Polyesi, Derebucak-Ibradı arası Bu türe ait bulunan yeni lokaliteler: Direkliin mağarası, Yeşildağ, Beyşehir, Konya. Troglophilus tatyanae Di Russo & Rampini, 2007 Tip lokalitesi: Kafkasor, Artvin. Örnek toplanan lokaliteler: Kafkasor, Artvin (*MZUR) Troglophilus ozelii sp. n. (Taylan et al. unpublished data) Örnek toplanan lokaliteler: Havran (İnonu) mağarası, Havran, Balıkesir. Bu tür Emrah Özel tarafından 2008 yılında bulunmuştur. Troglophilus coracesiensis sp. n. (Taylan et al. unpublished data) Örnek toplanan lokaliteler: Dim mağarası, Alanya, Antalya. Troglophilus pherseniensis sp. n. (Taylan et al. unpublished data) Örnek toplanan lokaliteler: (i) Ferzene mağarası, Kuğulu Park, Seydişehir, Konya. Troglophilus telmessis sp. n. (Taylan et al. unpublished data) Örnek toplanan lokaliteler: (i) Güroluk mağarası, Gökçeovacık, Fethiye, Muğla; (ii) Gökçeler mağarası, Uyku vadisi, Milas, Muğla.
TARTIŞMA ve SONUÇ Şu ana kadar ülkemizde mağara çekirgelerinden Dolichopoda (D. aranea, D. pusilla, D. sbordonii, D. noctivaga, D. lycia) ve Troglophilus cinslerine (T.escelaria, T. gajaci, T. adamovici, T. bicakcii, T. tatyanae) ait 10 tür tanımlanmıştı. Doktora tez çalışması kapsamında yapılan mağara örneklemeleri sonucunda Dolichopoda cinsine ait 1 ve Troglophilus cinsine ait 4 yeni tür (Taylan ve ark. 2011, Taylan ve ark. unpublishhed data) tespit edilmiştir. Diğer taraftan mağara çekirgelerinin günümüze kadar yalnızca Doğu Karadeniz, İç Anadolu’nun güneyi ve Akdeniz Bölgesi’nde yayılış gösterdiği bilinmekteydi. Bu çalışmayla birlikte Ege Bölgesi, Orta ve Batı Karadeniz ve ayrıca Marmara Bölgesi’nde de mağara çekirgelerinin yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Mağara çekirgelerinin günümüz coğrafik yayılışında, buzul devirlerin etkilerinin yanı sıra, Karstik bölgelerin, orman zonlarının ve ayrıca bölgesel bazda iklimsel farklılıkların önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Zira mağara çekirgeleri karstik açıdan zengin bölgelerde yoğun olarak tespit edilmiştir. Güneydoğu Anadolu bölgesinin karstik açıdan zengin olmasına rağmen bu bölgeden mağara çekirgesinin tespit edilmemiş olmasında, Anadolu diyagonalinin bir bariyer olarak görev alması ve karasal ikliminin mağara çekirgelerinin yayılışına engel teşkil etmesinin etkili olabileceği düşünülmektedir. Diğer taraftan karasal iklimin sadece Güneydoğu Anadolu’da değil, Orta Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde de mağara çekirgelerinin bulunmaması-
86
nın başlıca nedenlerinden biri olabileceği düşünülmektedir (Taylan ve ark. 2010, Taylan ve ark. 2011).
Tez danışmanım Akdeniz Üniversitesi Biyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz’e, arazi çalışmalarında yardımları olan Tekirdağ Namık Kemal Üniversite’si Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Deniz Şirin’e, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Yüksek Lisans öğrencisi Emrah Özel’e, AKÜMAK (Akdeniz Üniversitesi Mağara Araştırma Topluluğu)’tan Özgür Can Sönmez, Yusuf Canbaz ve Semih Tan’a, mağaracılığa başlamama teşvik eden başta Ender Usuloğlu ve ASPEG’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Bu çalışma Akdeniz Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Yönetim Birimi tarafından desteklenen 2008.03.0121.002 no’lu doktora tez projesine ait veriler içermektedir.
KAYNAKÇA Bolivar, I. (1899). Orthoptères du voyages de M. Martinez Escalera dans L’Asie Mineure. Annales de la Société Entomologique de Belgique, 43, 583-607. Chopard, L. (1936). Biospeleologica N. LXIII. Orthopteres et Dermapteres (Premiere serie). Archives de Zoologie Experimentale et Generale. Paris 78: 195-214. Di Russo, C. ve Rampini, M. (2006). A new species of Dolichopoda from caves of Southern Turkey (Orthoptera, Rhaphidophoridae). Fragmenta entomologica, Roma, 38 (1), 7-14. Di Russo, C. ve Sbordoni, V. (1998). Gryllacridoidea. In: Juberthie. C., Decu, V. (Eds) Encyclopedia Biospeleologica. Vol. Moulis, Bucarest, pp. 989-1001. Di Russo, C., Rampini, M. ve Landeck, I. (2007). The cave crickets of North-East Turkey and TransCausasian regions, with description of two new species of the genera Dolichopoda and Troglophilus (Orthoptera, Rhaphidophoridae). Journal of Orthoptera Research, 16 (1), 67-76. Eades, D.C., Otte D., Cigliano M.M. ve Braun H. (2005). Orthoptera Species File Online. Version 2.0/4.0. [retrieval date]. <http://Orthoptera.SpeciesFile.org Galvagni, A. (2006). Nuovo genere e nuova specie di Dolichopodinae dell’Anatolia sudoccidentale: Hellerina lycia n. sp. (Insecta, Orthoptera, Rhaphidophoridae). Atti Accademia Roveretana degli Agiati, Rovereto, (8) 6 (B), 75-83. Gorochov, A.V. (2001). The higher classification, phylogeny and evolution of the superfamily Stenopalmatoidea. In: The Biology of Wetas, King Crickets and their Allies, Field ed. pp.3-33. Harz. (1969). The Orthoptera of Europe. Volum I. Hubbel, T.H. ve Norton, R. (1978). The systematics and biology of cave crickets of the North American tribe Hadenoecini (Orthoptera; Saltatoria: Ensifera; Rhaphidophoridae; Dolichopodinae). Miscellaneous Publications Museum of Zoology, University of Michigan, 156, 1-124. Jeannel, R. (1947). Les fossiles Vivants des Cavernes, 321 pp. Gallimard, Paris. Rampini, M. ve Di Russo, C. (2003). Una nuova specie di Troglophilus di Turchia (Orthoptera, Rhaphidophoridae). Fragmenta entomologica, Roma, 34 (2), 235-247. Rampini, M. ve Di Russo, C. (2008). On southern anatolian Dolichopoda Bolivar, 1880 with taxonomic notes on the genus Hellerina Galvagni, 2006 (Orthoptera, Rhaphidophoridae). Fragmenta entomologica, Roma, 40 (2), 229-236. Ruffo, S. (1955). Le attuali conoscenze della fauna cavernicola della regione puglise. Memorie di Biogeografia Adriatica, 3: 1-143.
87
BİLD İRİLER
TEŞEKKÜRLER
Sbordoni, V. (1982). Advances in speciation of cave animals. In: Barigozzi, C. (Ed.) Mechanism of speciation. Alan R. Liss, Inc. New York. pp. 219-240. Taylan, M.S, Rampini M., Di Russo C.(2010). Cave crickets (Orthoptera, Rhaphidophoridae) from Turkish subterranean habitats: an update of taxonomy and geographical distribution (20th International Conferance on Subterranean Biology, 28 August- 3 September, Postojna, Slovenia). Taylan, M. S., Di Russo, C., Rampini, M., ve Cobolli, M. (2011). The Dolichopodainae and Troglophilinae cave crickets of Turkey: an update of taxonomy and geographic distribution (Orthoptera, Rhaphidophoridae), Zootaxa, (accepted). Us, P. A. (1974). Cave Orthoptera (Saltatoria: Rhaphidophoridae and Gryllidae) collected by Dr. Jean Gajac in Yugoslavia, Greece and Turkey. Entomologistâ&#x20AC;&#x2122;s Monthly Magazine, 110 (1322-1324), 182-192.
88
89
BİLD İRİLER
Unutulan bir Mağara Örümceği; Troglohyphantes pisidicus Brignoli, 1971 (Aranei; Linyphiidae) Kadir Boğaç Kunt 1, Ersen Aydın Yağmur 2, Recep Sulhi Özkütük 3, Mert Elverici 4, Rahşen Saltanat Kaya 5 1,
Eserköy Sitesi 9/A Blok No:7 06530 Ümitköy Ankara Türkiye E-posta: chaetopelma@gmail.com 2, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Seksiyonu 35100 İzmir Türkiye 3, Anadolu Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 26470 Eskişehir Türkiye 4, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü 06531 Çankaya Ankara Türkiye 5, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü 16059 Nilüfer Bursa Türkiye
ÖZET Bu çalışmada 2010 yılı içerisinde Hacı Akif mağarasından (Konya, Beyşehir, Beyşehir gölü, Hacı Akif adası) toplanan Troglohyphantes cinsine ait örümcek örnekleri incelenmiştir. Mağara ortamından el aspiratörü vasıtasıyla toplanan toplam 10 adet (3, 5 ve 2 ergin altı) örnek, %70’lik etil alkole alınarak laboratuvar ortamına taşınmıştır. Örneklerin sistematik durumlarını belirleyen genital organları (erkeklerde palp, dişilerde epijin) Leica DFC295 monte edilmiş Leica S8AP0 stereomikroskop ile incelenmiştir. Bu işlemden önce dişi epijinleri uygun ölçülerde diseksiyon iğnesi kullanılarak abdomenden ayrılmış ve laktik asit ile muamele edilerek yumuşak dokuların ortamdan uzaklaşmaları sağlanmıştır. Örneklerin habitus ve genital organ fotoğrafları tabanında parafin bulunan petri kapları içerisinde çekilmiş ve “CombineZM” yazılımı kullanılarak yüksek kalite ve netlikte fotoğraflar elde edilmiştir. İncelenen Troglohyphantes örneklerinin tüm yapısal ve tanımlayıcı özellikleri dikkate alındığında, 1971 senesinde İtalyan araknolog “Paolo Marcello Brignoli” tarafından aynı mağaradan toplanan ve sadece dişi üzerinden betimlenen T. pisidicus Brignoli, 1971 türüne ait oldukları anlaşılmıştır. İncelenen örnekler üzerinden erkek bireyin betimlenmesi ilk kez, dişinin betimlenmesi ise yeniden yapılmıştır. Ayrıca T. pisidicus Brignoli, 1971’in yapısal ve tanımlayıcı özellikleri, 2008 senesinde tip yerinin yakınındaki bir mağaradan (İnönü Mağarası, Kurucaova) betimlenen Troglohyphantes karolianus Topçu, Türkes & Seyyar, 2008 türü ile karşılaştırılmıştır. Anahtar kelimeler: Troglohyphantes pisidicus, Mağara örümceği, Hacı Akif Mağarası, Türkiye
Teşekkür Bu çalışma Anadolu Üniversitesi Araştırma Fonu (Proje no: 1001F31) tarafından kısmen desteklenmiştir.
90
BİLD İRİLER
a forgotten cave spıder; Troglohyphantes pisidicus Brignoli, 1971 (Aranei; Linyphiidae) Kadir Boğaç Kunt 1, Ersen Aydın Yağmur 2, Recep Sulhi Özkütük 3, Mert Elverici 4, Rahşen Saltanat Kaya 5 1,
Eserköy Sitesi 9/A Blok No:7 06530 Ümitköy Ankara Türkiye E-posta: chaetopelma@gmail.com 2, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Seksiyonu 35100 İzmir Türkiye 3, Anadolu Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 26470 Eskişehir Türkiye 4, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü 06531 Çankaya Ankara Türkiye 5, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü 16059 Nilüfer Bursa Türkiye
ABSTRACT In this study samples were investigated belonging to the genus Troglohyphantes collected during 2010 from Hacı Akif Cave (Konya, Beyşehir, Lake Beyşehir, Hacı Akif island). A total of 10 specimens (3, 5 and 2 sub adults) collected from cave environment by using hand aspirators were fixed in 70% ethanol and transfered to the laboratory. Genital organs determining the taxonomical situation of the specimens (palps for males, epigyn for females) were examined under Leica S8AP0 stereo microscope mounted with Leica DFC295. Before this procedure female epigyns were dissected from abdomen by using dissecting needles and were treated with lactic acid for removal of soft tissues. Habitus and genitalia photographs were taken inside petri plates filled with paraffine at the bottom and software “CombineZM” was used to get high quality photographs. By considering all structural and descriptive characteristics of our Troglohyphantes specimens, it is concluded that they belong to the species T. pisidicus Brignoli, 1971, which was collected and described only via female, by the Italian Arachnologist “Paolo Marcello Brignoli” from the same cave at 1971. Among our specimens, description of the male carried out for the first time and re description of the female has been performed. Moreover, structural and descriptive characteristics of T. pisidicus Brignoli, 1971 were compared with Troglohyphantes karolianus Topçu, Türkes & Seyyar, 2008 which was described from the close vicinity (İnönü Cave, Kurucaova) at 2008. Keywords: Troglohyphantes pisidicus, Cave spider, Hacı Akif Cave, Turkey
Acknowledgements This study was partially supported by Anadolu University Research Funds (Project no: 1001F31)
91
MAĞARACILIKTA GÜVENLİK Metin ALBUKREK Unilever, Saray Mahallesi, Sokullu Sokak, No:8, 34768 Ümraniye/İstanbul Metin.Albukrek@unilever.com
Özet Mağaralar tehlikeler ile doludur. Tehlikelerin bilincinde olmak ve ona göre önlem almak, kaza risklerini önemli ölçüde en az düzeye indirebilir. Kazaların oluşmasını planlı bir şekilde önlemek için iki yöntem mevcuttur: Reaktif önlemler ve Proaktif önlemler. Kazaların önlenmesi için yukarıda belirtilen her iki yöntemin de aynı anda uygulanması gereklidir. Reaktif önlemler: Kaza veya olay oluştuktan sonra, tekrarının önlenmesi için önlem almak reaktif önlemlerdendir. Kaza ve kazaya ramak kalmalardan ders alınmalı, buna sebep olan güvensiz davranışlar belirlenmeli, güvensiz davranışlara sebep olan altında yatan sebepler ise ortaya çıkartılmalıdır. Proaktif önlemler: Kaza veya olay oluşmadan önce önlem almaktır. Bunun için mağaradaki tehlikelerin bilinmesi, riskin belirlenmesi ve değerlendirilmesi ve önlemlerin önceden alınması gereklidir. Anahtar kelimeler: Mağara, olay, kaza, kazaya ramak kalma, güvensiz davranışlar
92
Metin ALBUKREK Unilever, Saray Mahallesi, Sokullu Sokak, No:8, 34768 Ümraniye/İstanbul Metin.Albukrek@unilever.com
Abstract Caves are full of hazards and risks. Being aware of the hazards and taking appropriate measures will decrease risks of accidents considerably. There are two methods to prevent accidents in a planned way: Reactive measures and proactive measures. In order to prevent accidents, it is necessary to implement both at the same time. Reactive measures: Preventive measures are taken after an accident or incident has occurred. Lessons should be taken out of the accidents and incidents, unsafe acts causing them should be determined and the underlying reasons causing unsafe acts should be investigated. Proactive measures: Preventive measures are taken before an accident or incident has occurred. For this, the hazards of caving should be known, the risks should be determined and analysed and preventive measures should be taken. Keywords: Cave, incident, accident, near miss, unsafe act.
93
BİLD İRİLER
SAFETY IN CAVıng
Giriş Mağaralar tehlikeler ile doludur. Tehlikelerin bilincinde olmak ve ona göre önlem almak, kaza risklerini önemli ölçüde en az düzeye indirebilir. Herhangi bir mağara kazasında aşağıdaki kayıplar oluşabilir: - Hayat - Yaralanma - Ekipman - Para - Zaman - Medyada olumsuz haber - Moral bozukluğu Kazaların oluşmasını planlı bir şekilde önlemek için iki yöntem mevcuttur.
Reaktif önlemler ve Proaktif önlemler Kazaların önlenmesi için yukarıda belirtilen her iki yöntemin de aynı anda uygulanması gereklidir. 1. Reaktif Önlemler: Kaza veya olay oluştuktan sonra, tekrarının önlenmesi için önlem almak reaktif önlemlerdendir. Mağaracılıkta kazalar güvensiz davranışlardan meydana gelir. Ancak tek bir güvensiz davranış, her zaman kazaya sebep olmaz. Ciddi kazalar incelendiğinde, altında yatan birçok güvensiz davranışa rastlayabiliriz. Güvensiz davranışlar sonucu meydana gelen olay, eğer (şans eseri) kaza ile sonuçlanmamışsa, buna “kazaya ramak kalma” adı verilir. “Kazaya ramak kalma”ların kazaya dönüşüp dönüşmemesini “şans” belirler. Kaza ve kazaya ramak kalmalardan ders alınmalı, buna sebep olan güvensiz davranışlar belirlenmeli, güvensiz davranışlara sebep olan altında yatan sebepler ise ortaya çıkartılmalıdır. Örnek vermek gerekirse: Kaza: - Ölüm (Işıksız kalıp düşme, hipotermi, vs) - Yaralanma (Işıksız kalıp ayak burkulması, hipotermi, vs) - Sadece kurtarma (Ekibin ışıksız kalması ve kurtarılması) Zaman kaybı olduğu için, bu olayı (yaralanmasız) kaza olarak değerlendirmek daha doğru olur) Kazaya/kurtarmaya ramak kalma: - Işıksız kalmak ve başkasının ışığı yardımı ile mağaradan çıkmak Güvensiz davranışlar (görünür sebepler): - Yedek karpit almamak - Yedek fener/yedek pil almamak - Girmeden önce elektrik sistemini kontrol etmemek. Güvensiz Davranışların altında yatan (görünmeyen) sebepler: - Yetersiz eğitim, - Tecrübe eksikliği - Kişisel aşırı güven Diğer görülmeyen sebepler - Mağaracılık kuruluşunun yeterli bir eğitim programının olmayışı,
94
Tehlikelerin bilincinde olmamak.
Görüldüğü üzere asıl çözülmesi gereken problemler “görülmeyen” sebeplerdir. Her olay (kaza + kazaya ramak kalma) ve güvensiz davranışın altında yatan görülmeyen sebeplerin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması tekrarı önleyecektir. 2. Proaktif Önlemler: Kaza veya olay oluşmadan önce önlem almak. Bunun için: - Mağaradaki tehlikelerin bilinmesi - Riskin belirlenmesi ve değerlendirilmesi ve - Önceden önlemlerin alınması gereklidir. Aşağıda Mağaracılıkta mevcut tehlikeler ve alınabilecek önlemler belirtilmiştir: 1.1. Boğulma - İyi yüzme bilmeyenin mağaraya sokulmaması - Mağaraya dışında bota binme çalışması - Mağara kıyafeti ile suda yüzme çalışması - Mağarada can yeleği (?) 2.2. Su basması - Mevsimine uygun mağaraya gitmek - Meteorolojiyi takip etmek - Yöre halkından bilgi almak - İyi yüzme bilmek - Yiyeceksiz mağaraya girmemek - Uygun giyinmek 2.3. Hipotermi - Mağaraya uygun giyinmek, - Pamuklu giymeme, - Suya düşmemek için yavaş ve dikkatli yürüme, - Enerji verici gıda bulundurmak, - Aşırı yorulmadan mağaradan çıkmak 2.4. Karanlıkta kalma - Kişi başı en az iki ışık kaynağı taşıma. - Işık kaynaklarını gezi ve mağara öncesi kontrol. 2.5. Kaybolma - Geçilen kollara dikkat etmek - Arada bir geriye bakmak, - Üst üste 3 taş ile işaretler bırakmak - Çok kollu mağaralarda, numaralı veya oklu kartonlar bırakmak - Ekibi bölmemek 2.6. Bitkinlik - Spor yapmak - Yorgunken mağaraya girmemek - Ergonomik (herkese uygun) döşeme yapmak - Enerjiyi hesaplı kullanmak 2.7. Yürürken kayıp düşme
95
BİLD İRİLER
-
- Yavaş ve dikkatli yürüme - Yorgunken mağaraya girmemek - Mağarada uykusuz ve yorgun ilerlememek - Aşırı yük taşımamak 2.8. Dar yerde sıkışma - Geri geri çıkamayacağın deliğe girmemek. - Kesinlikle yokuş aşağıya darala baş aşağıya girmemek. 2.9. Bastığın / tutunduğun taşın kırılması / oynaması - Basılacak taşın statik durumunun gözle kontrolü - Basılacak setin et kalınlığı ne kadar ? - Çamur / çakıl üzerinde yükselmiş dikitlere dikkat et. - Doğal bağlantıdan inmeden evvel, var gücünle bağlantıyı çekip kontrol et. 2.10. Bağlantının kopması - Bilmeyenlerin yalnız başına döşeme yapmaması - Bağlantı noktaları hk. eğitim - En az 2 noktaya bağlantı yapmak - Çapraz kontrol - Her geçenin döşemeyi tekrar kontrol etmesi 2.12. İpin sürtünüp kopması - Döşemede kesinlikle ipin sürtmemesi - Yastık kullanmak - 10 mm’den ince ip kullanmamak - Her geçenin ipe bakarak inip çıkması 2.12. Malzeme hatası - Gezi öncesi, gezi sırası ve döşemelerde malzeme kontrolü - Malzemelerin düzgün yıkanması - Kızgın güneşte sentetik malzeme bırakmamak 2.13. Desandöre saç takılması - Emniyet kemerini kuşanmadan önce saçları bağlamak. - Ulaşılabilir bir cepte çakı bulundurmak. - Stoplu desandör kullanmak 2.14. Dikey mağarada kişisel hatalar - Ekibin en az % 50’sinin tecrübeli olması - Delta ve kuşamın mağaraya girmeden çapraz kontrolü - İnişe başlayanın, ikinci kişi tarafından izlenerek kontrolü. - Aceminin, iki tecrübeli arasında inip çıkması - Döşeme yapanın ikinci kişi tarafından izlenerek kontrolü 2.15. Asetilen patlaması - Yeni devreye alınan lambanın kaçağını ateşle kontrol etmemek - Yeni devreye alınan lambayı memesiz yakmamak. 2.16. Karbondioksit gazı - Nefes almada değişiklik hissedildiğinde hemen yukarıya çıkmak. - Riskli yerlerde gaz ölçüm aleti kullanmak. 2.17. Kişisel aşırı güven - Kişisel sivriliklerin ikna ile törpülenmesi - Kişiye ortak tavır alınması - Gezide herkesin herkesten sorumlu olduğunun bilinmesi - Ne olursa olsun emniyet saatına uymak
96
- - - - - - - - - -
BİLD İRİLER
2.18. Yerel insanların verebileceği zararlar - Kampı, malzemeleri ve eşyaları hiç bir zaman yalnız bırakmamak - İplere zarar verilmemesi, aşağıya taş atılmaması için dikey girişleri yalnız bırakmamak. - Jandarma ve/veya muhtara haber vermek Aşağıdaki olaylar kaza olasılığını arttırıcı faktörlerdendir: Eğitimsiz mağaraya girme Ekipte % 50’den fazla yeni üye bulunması Plansız geziler, emniyet saatsiz girişler Fanatik girişler Eksik ekipmanla mağaraya girme Uykusuzluk, yorgunluk, aç mağaraya girme Alkol, ilaç, vs Kendine güven Ekip bireylerinin birbirini tanımaması Ekip ruhu olmaması
Sonuç Güvenlik birinci amacımız olmalıdır. Hiçbir araştırma bizden önemli değildir. Kazalar, güvensiz davranışlardan kaçınılması ile önlenebilir. Tehlikeler ve önlemleri düşünülmelidir. Güvensiz davranışlar ve olaylar ateş başında ya da yayınlarda paylaşılmalıdır. Mağara kazaları, olay analizleri, ampul veya tıpa olma durumları raporlandırılarak paylaşılmalıdır.
97
OPENGL KULLANARAK MAĞARA MODELLEME Aytaç Tokatlı 1, Selçuk Canbek 2, 3 1,
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği ABD, Eskişehir aytactokatli@gmail.com 2,
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü, Eskişehir 3, Eskişehir Mağara Araştırma Derneği selcuk@ogu.edu.tr
ÖZET Bu çalışmada OpenGL ve C Sharp programlama dili kullanılarak üç boyutlu mağara modellemesi yapılmıştır. Modelleme için gerekli veriyi oluşturmak amacıyla mağaradaki her ölçüm istasyonundan kesit fotoğrafları çekilmekte ve bazı görüntü işleme yöntemlerinden geçirildikten sonra kesit detayları elde edilmektedir. Bu yöntemler sırasıyla paralel izdüşüm dönüşümü, istasyon doğrultusunda döndürme, görüntü iyileştirme, gölge filtreleme, normalizasyon adımlarından oluşmaktadır. Son aşamada veriler uygulama içinde birleştirilerek mağaranın üç boyutlu modeli oluşturulmaktadır. Kullanıcı program yardımı ile oluşturulan modelin içinde ya da çevresinde gezinebilmekte, uzunluk ve hacim ölçümleri yapabilmektedir. OpenCave olarak adlandırılan program diğer mağara modelleme programlarından farklı olarak kesit detay fotoğraflarını kullandığı için oldukça gerçekçi modeller oluşturabilmektedir. Örnek uygulama olarak Tozman mağarasının (Eskişehir) giriş kısmı kullanılmıştır. Uygulamaya http:// sipexa.com/opencave sitesinden ulaşılabilir. Anahtar kelimeler: Üç boyutlu mağara modelleme, OpenGL
98
MODELING CAVES USING OPENGL
1,
BİLD İRİLER
Aytaç Tokatlı 1, Selçuk Canbek 2, 3 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği ABD, Eskişehir aytactokatli@gmail.com 2,
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü, Eskişehir 3, Eskişehir Mağara Araştırma Derneği selcuk@ogu.edu.tr
ABSTRACT In this work, 3D cave modeling using OpenGL and C Sharp, which is a part of Microsoft .net framework, is implemented. In this application, a section view of each survey station has taken in the cave. These photographs have processed using some image processing tools such as parallel projection transformation, rotation and alignment to station orientation, shadow filtering and normalization. Finally section details have combined to build a 3D cave model. In the application, user can walk inside or outside of the model or measure length and volume. The application, which is called as OpenCave, can create more realistic models instead of other mapping softwares, because section details are taken from photographs. In this presentation, entrance part of the Tozman cave, which is located Eskişehir, was used as an example application. Application of this study can be accessed from http://sipexa.com/ opencave. Keywords: 3D Cave Modeling, OpenGL
99
1. GİRİŞ Öncelikle, jeoloji ve hidrojeoloji bilim dallarının konu alanı olan mağaralar, araştırmacılara yaşadığımız dünyayla ilgili çok önemli bilgiler sağlar. İlk insanların mağaralarda yaşamış olması ve insanların uzun yıllar boyunca mağaraları çeşitli amaçlarla kullanması, mağaraları arkeolojik açıdan da önemli mekânlar haline getirmiştir. Mağaralar ayrıca, kendi ekosistemleri içinde, birçoğuna mağara dışında rastlanmayan geniş bir canlı çeşitliğine de ev sahipliği yapmaktadır. Tüm bu nedenlerden ötürü birçok bilim adamı bilgiye ulaşmak için mağaralara girmektedir. Mağaraların üç boyutlu modellenmesi jeoloji, arkeoloji ve biyoloji gibi mağaralarla ilgilenen bir çok bilim dalları tarafından sıklıkla kullanılan jeolojik haritaların daha anlaşılır olması ve üzerinde ölçümler yapılabilmesinde önemli rol oynar. Şehirlerin ve özellikle mimari yapıların üç boyutlu modellenmesi ve içerisinde sanal olarak dolaşma olanağı, planlama, projelendirme, sunum ve görselleştirme işlemleri bilgisayarlarla yapılmaktadır. Günümüzde birçok mağara modelleme programı bulunmaktadır. Wookey’in (2001) yaptığı incelemede Survex, Tunnel, Cml, Vectors, Caveplot, Toporobot, Cavesurveystandard, Caps, Cavemap, Cmap, Compass, Karst256, Smaps, Smaps Lite, Surv93, Survey, Caveview, CaveRender, Onstation, Pitter/ Plotter, Speleo Graphics, Wincompass, Winkarst ve Wincaps gibi mağara inceleme ve modelleme yazılımları listelenmiştir. Bunların arasında aktif olarak kullanılan Winkarst, Survex, Compass ve CaveRender yazılımları öne çıkmaktadır. Winkarst; tümleşik çalışan mağara araştırma editörüyle, Survex; farklı modelleri tek bir yapı altında toplamasıyla, Compass; gösterilecek modeli parçalara ayırıp işlemci üzerindeki yükü azaltmasıyla ve CaveRender, topografya özelliklerinin kullanımını sağlamasıyla öne çıkmaktadır. Birbirlerinden farklı özellikler içeren bu yazılımlar, araştırmacıyı istatistiksel verilerden kurtarıp daha detaylı inceleme yapılabilmesine olanak sağlamaktadır. Söz konusu yazılımlar incelendiğinde çalışma prensiplerinin geleneksel harita çıkartma yöntemi ile elde edilen verilerin üzerine inşa edildiği görülmektedir. Geleneksel harita çıkartma yönteminde mağara incelemesi en az iki kişiden oluşan bir ekip tarafından yapılmaktadır. İncelenecek mağaranın haritasının çıkartılması ekip tarafından belirlenen, istasyon adı verilen konumlarda yapılır [2]. Geleneksel yöntemlerde, her istasyonun kesit yüksekliği ve genişliği tahmin edilir veya elle ölçülür. Kesit şekli ise ölçüm yapan tarafından kabaca elle çizilir. Mağaranın yaklaşık üç boyutlu haritası bu kesitlerin birleştirilmesi ile oluşturulur. Ancak bu yöntemde detayların birçoğu kaybolur. Daha duyarlı ölçüm yapılmasını sağlayan bir yöntem ise istasyon kesitlerinin fotoğraflarını çekmektir. Fotoğrafla haritalama (photo-survey) denilen bu yöntem ile kesit detayı, çekilen fotoğraflardan görüntü işleme teknikleri ile elde edilir [1]. Bu çalışmada, fotoğrafla haritalama yöntemi ile elde edilen kesit eğrileri üç boyutlu düzlemde konumlandırılmış ve mağara modeli oluşturulmuştur. Konumlandırılan her istasyon ile bir sonraki istasyon arasındaki geçişlerin sertliğini azaltabilmek için Cubic Spline interpolasyon yöntemi ile ara istasyonlar elde edilmiştir. Kullanıcı isteğine göre aktif hale getirilen bu özellik, kesitlerin birleştirilmesi sırasında hesaplamalara eklenmiştir. Böylece, diğer programlara kıyasla çok daha gerçekçi görünen mağara modelleri elde edilmiştir. Bu çalışmada geliştirilen ve OpenCave olarak adlandırılan yazılım, temel olarak Wookey’in (2001) yaptığı araştırmada değinilen yazılımların genel özelliklerini içermekle birlikte mağaranın daha gerçekçi modellenmesini sağlamakta, ayrıca kullanıcıya mağaraya gitmeden önce, detaylı olarak iç yapısını inceleme ve dolaşma fırsatı sunmaktadır.
100
Bu çalışmada geliştirilen yazılım çerçevesinde C# programlama dili ve OpenGL grafik kütüphanesi kullanılmıştır. Mağara modelini oluşturabilmek için kullanıcıdan alınan veriler ile ön ayar dosyasından okunan değerler C# programlama dilinde yorumlandıktan sonra OpenGL kütüphanesindeki fonksiyonlara aktarılmaktadır. OpenGL yani uzun adı ile “Open Graphics Library” birçok farklı işletim sisteminde iki boyutlu veya üç boyutlu bilgisayar grafikleri oluşturmak için kullanılmaktadır. OpenGL ana yapısı ile birlikte yazılımcılara eklentiler ile geliştirme yapabilme fırsatı sunmaktadır. Açık kaynak kodlu olması nedeni ile herhangi bir yazılımcı, OpenGL’in desteklediği 250 fonksiyonun üzerine kendi fonksiyonlarını ekleyebilmekte veya var olanları gereksinimleri doğrultusunda değiştirebilmektedir. Çalışmada fotoğrafla haritalama yöntemiyle ölçülmüş mağaraların 3 boyutlu modellemesi yapılmaktadır. Fotoğrafla haritalama yönteminde, klasik ölçüme ek olarak istasyon kesitlerinin fotoğrafı çekilir. Bu amaçla 180 derecelik yarı küreyi aydınlatan ışık kaynağı kullanılarak fotoğraf çekilir. Işık kaynağı, kesit detayı elde edilecek istasyona yerleştirilir. Fotoğraf makinesi ise istasyonun arkasında uygun bir yere yerleştirilir. Çekilen her fotoğraf bazı görüntü işleme tekniklerinden geçirilmektedir. Öncelikle fotoğrafa paralel izdüşüm dönüşümü uygulanır. Böylece ortam geometrisinden kaynaklanan perspektif bozulmaları düzeltilir ve görüntü üzerinde her noktada ölçüm yapılabilir hale getirilir. Ardından, kesit düzleminin tam karşısından fotoğraf çekilemediği durumlarda, kesit görüntüsünün doğru elde edilmesini sağlayacak döndürme işlemi yapılır. Döndürme ve ölçek bilgilerini elde etmek için ışık kaynağının sırtına yapıştırılan referans nesne kullanılır (Şekil 2.1).
Şekil 2.1 Işık kaynağı
Görüntü üzerindeki gereksiz detaylar ile gürültü filtreleri ile temizlenir ve gölge filtreleme tekniği ile her kesitin sınır eğrisi elde edilir. Kesit eğrileri belirli aralıklarla örneklenerek kesit sınır noktaları oluşturulur (Şekil 2.2).
Şekil 2.2 Fotoğrafla haritalama yöntemi ile elde edilen görüntü
101
BİLD İRİLER
2. YÖNTEM
Her bir fotoğrafa uygulanan bu tekniklerden sonra elde edilen görüntüler, sınır noktalarından ve ışık kaynağının bulunduğu noktayı temsil eden referans noktalardan oluşmaktadır. Bir kesite ait referans nokta, ışık kaynağının bulunduğu konum olarak kabul edildiğinde (Şekil 2.3), kesiti oluşturan bölgenin yapısı iki boyutlu uzayda noktalar ile ifade edilebilmekte ve “cubic spline” adı verilen eğriler ile birleştirilebilmektedir. Şekil 2.3’te kesiti oluşturan noktalar rakamlarla gösterilmiş ve “cubic spline” eğrisi ile birleştirilmiştir.
Şekil 2.3 Bir kesite ait noktalar ve birleştiren “cubic spline”
Araştırmacı, bir kesite ait sınırı oluşturan noktaları belirleyip o kesitin başlangıç noktasına göre konum ve yönlenmesini sakladığında, topladığı verileri modelleme yaparken kullanabilmektedir. Herhangi bir mağaranın modellemesi yapılırken kullanıcıdan alınan verilerde yer alan koordinatlar doğrultusunda, her kesit yapılan hesaplamaların ardından OpenGL fonksiyonları ile ekrana çizdirilmiştir. Herhangi bir modellemenin hızlı gerçekleştirilebilmesi için tüm hesaplamalar proje ilk açıldığında kullanıcıdan istenilen verilerin alınmasının ardından yapılmış ve bellekte kullanılmak üzere saklanmıştır. Uygulama geliştirilirken kullanılan model kullanıcıdan veri alınmasıyla başlayıp girilen verilerin ekranda gösterilebilecek hale getirilmesiyle oluşan bir süreci içermektedir. Bu süreç mağara verilerinin kullanıcıdan alınması ile başlamaktadır. Kullanıcıdan alınan veriler, bir Excel dosyasında sıralı olarak listelenmektedir. Kesit detay bilgilerinin belirtildiği görüntü dosyasının içerisinde referans olarak alınacak noktanın ana görüntü üzerinde hangi konumda olduğu bilgisi ile birlikte görüntü üzerinden alınan noktalar ve her bir noktanın referans noktasından ne kadar uzaklıkta olduğu bilgisi bulunmaktadır. Ayrıca, bu bilgiler görüntü üzerinde yer alan noktalardan tespit edildiği için bir noktanın gerçekte ne kadar uzunlukta olduğu bilgisi de aynı dosya içerisinde yer almaktadır. Kullanıcı verileri alındıktan sonra, çizim aşamasında herhangi bir hesaplama yapılmayacağı için matematiksel hesaplamaları yönlendirecek bir ön ayar dosyasının tanımlanması gerekmiştir. Ön ayarlar ile ilgili dosya içerisinde ara istasyonların oluşturulup oluşturulmayacağı, oluşturulacaksa iki ana istasyon arasında kaç tane ara istasyon oluşturulacağı belirtilmiştir. Ayrıca, istasyon içerisinde nokta tarama modu ve tarama modu varsayılan tarama modu değilse merkez noktası referans nokta olmak şartıyla, merkezi çevreleyen sınır noktaları üzerinde kaç derece aralıklarla tarama yapılacağı tanımlanmıştır. Geliştirilen yazılım içerisinde mağaranın dış duvarlarını oluşturabilmek için doku kaplama yapılmıştır. Elde edilen hesaplamalar doğrultusunda OpenGL üzerinde çizim yaptırıldıktan sonra kesitler arasında oluşturulan eğriler üzerine kaplama yapılmaktadır. Kameranın bulunduğu konumu değiştirirken son kullanıcı ileri-geri gidebilir, sola-sağa veya yukarıya-aşağıya doğru bakabilir. Bu nedenle, kamera sınıfı içerisinde dönüşler ile ilgili işlemleri yapabilecek fonksiyonlar tanımlanmıştır. Herhangi bir noktada kullanıcı herhangi bir yönde ileri veya geri gitmek isterse kameranın baktığı konumu belirten koordinatlardan, bulunduğu konumu belirten koordinatların çıkartılması ve hızı belirten bir değişkenle oluşan farkların çarpılması ne kadarlık bir hareke-
102
(2.1)
Denklem 2.1’de θ radyan cinsinden döndürme açısı, x, y, z döndürülmek istenilen koordinatı ve x’, y’, z’ döndürülmüş koordinatı belirtmektedir. İstasyon kesitlerini birbirine bağlayan “Cubic Spline” eğrileri oluşturulduktan sonra mağaranın toplam hacmi ile birlikte uzunluğunun hesaplaması yapılabilmektedir. Uzunluk hesaplaması referans noktaları birleştiren eğri üzerinde yapılır. Bu nedenle, haritalama ekibi tarafında yapılan ölçümlerdeki toplam uzaklıktan daha fazla ve daha gerçekçi olduğu düşünülmektedir. Uzunluk hesaplamasında iki
103
BİLD İRİLER
tin olacağını belirtmektedir. Döşeme ve kamera ile ilgili işlemlerin yapılmasından sonra ön ayar dosyası içerisindeki veriler ile kullanıcı verileri sisteme yüklenmiştir. Mağaranın istasyon adı verilen kesit özelliklerini belirten kullanıcı verilerinin, etkin kullanılabilmesi için istasyon adında bir sınıf oluşturulmuş ve o kesit ile ilgili hesaplanan verilerin aynı sınıfa bağlı ek sınıflarda tutulması sağlanmıştır. İstasyon adındaki bu sınıf her bir kesit için tekrar oluşturulup dizi üzerinde saklanmıştır. Böylece tek bir erişim noktası üzerinden tüm yapıya ulaşmak, çizim esnasında oluşabilecek performans kayıplarını önlemiştir. Excel dosyası içerisinde yer alan kullanıcı verileri, ana veri olması nedeni ile yazılıma ilk etapta aktarılmıştır. Bu nedenle, istasyon sınıfında kesitin referans noktasının konumu ve hangi dosyada kesit detaylarının bulunduğu bilgisi değişkenler üzerinde tutulmuştur. Ardından tüm kesit detayları dizi üzerinde yer alan istasyonlara aktarılmıştır. Verilerin yorumlanması süreci istasyonları döndürmek için gerekli olan açının hesaplanması, ara istasyonların oluşturulması, döndürme işlemleri ve “cubic spline” eğrilerini içermektedir. Bir istasyondan, kendisinden sonra gelen istasyona nişan alınarak ölçüm yapıldığı için çizim sırasında oluşturulacak istasyonların da hesaplanan bir açı ile kendi ekseni etrafında y eksenine olan paralelliği korunacak şekilde döndürülmesi gerekmektedir. Bu açının hesaplanması, tüm istasyonlar üç boyutlu düzlemde ekranda gösterilirken üst taraftan bakıldığında yapılan ölçümler ile çizilen grafiklerin birbirine uyuşmasını sağlamaktadır. Kesiti kendi ekseni etrafında döndürebilmek için kesitin referans noktası merkez olarak kabul edilmiştir. Ardından, referans noktalar arasındaki açının hesaplanması için, bir sonraki istasyonun bir önceki istasyona göre z ve x bileşenlerinin farkları alınarak ters tanjant fonksiyonuna verilip elde edilen değerden 90 derece çıkartılmıştır. İki referans nokta arasındaki döndürme açısı hesaplandıktan sonra hesaplamada ilk kullanılan kesite ait sınır noktaları, elde edilen açı uygulanarak döndürülmüştür. İstasyonların kendi eksenleri çevresinde döndürülmesi işlemi Denklem 2.1’de gösterilen matris çarpımı üzerinden yapılabilir. Burada bir istasyonun kendi ekseninin referans noktasıyla kesiştiği varsayılmıştır. Denklem 2.1’de gösterilen matris çarpımı, Hoff’a (2000) göre sağ el kuralı ile saat yönünün tersine, y ekseni çevresinde döndürmek için kullanılmaktadır. Bu matris üzerinde kullanılan sinüs bileşenlerinin işaretlerinin yerleri değiştirildiğinde saat yönünde döndürme işlemi yapılabilmektedir. OpenGL fonksiyonları incelendiğinde döndürme işlemlerini yapan komutların olduğu görülmüştür. Ancak, döndürme işlemi yapıldıktan sonra yeni koordinatlar direk çıktı olarak elde edilememiştir. Onun yerine geri besleme mekanizması kullanılarak yeni koordinatların elde edilebileceği tespit edilmiştir. Yapılan testlerde geri besleme mekanizmasının oluşturulması, döndürme işleminin sıklığından ötürü ciddi performans kaybına neden olduğu gözlemlenmiştir. Bu nedenle, döndürme işlemi OpenGL’e bırakılmayıp Denklem 2.1’de yer alan matris çarpımı üzerinden yaptırılmıştır.
kesitin referans noktalarını birleştiren eğrinin uzunluğu kullanılmaktadır. Şekil 2.4’te görüldüğü gibi haritalama ekibinin yapmış olduğu ölçüm siyah renkteki çizgi ile ifade edilmektedir. Geliştirilen uygulama içerisindeki ölçüm ise bordo eğri ile belirtilmektedir.
Şekil 2.4 Uzunluk hesaplamasında oluşan farkın gösterimi
Mağaranın toplam hacminin hesaplanabilmesi için her istasyonun referans noktasından geçen “cubic spline” eğrisi kullanılmaktadır. Oluşturulan bir istasyonun ister gerçek bir istasyon isterse sonradan oluşturulan sanal bir istasyon olduğu düşünülürse birinci istasyonun kesit alanının hesaplanmasının ardından “cubic spline” eğrisi üzerinde ikinci istasyona kadar ilerletilir. Birinci istasyonun kesit alanı ile eğri uzunluğu çarpılır. Ardından, aynı eğri üzerinde ikinci istasyondan birinci istasyona doğru ilerletilir ve ikinci istasyonun kesit alanı ile eğri uzunluğu çarpılır. Elde edilen iki hacmin ortalaması alınır (Şekil 2.5). Böylece iki istasyon arasında oluşan hacim yaklaşık olarak bulunur. Bu işlem tüm istasyon ikilileri için yapılıp elde edilen sonuç toplandığında mağaranın toplam hacmi elde edilir. İstasyonun kesitini oluşturan noktaların oluşturduğu poligonun alanı farklı şekillerde bulunabilir. Bu yöntemlerden en çok bilinen poligonu üçgenlere bölüp her bir üçgenin alanını hesaplayarak poligonun toplam alanının bulunmasını sağlamaktır. Page (2009) ve Simmons’a (2008) göre bir poligonun alanı poligonu oluşturan noktaların birbirini takip edecek şekilde bir determinant üzerinde yazılması ile bulunabilir (Denklem 2.2).
(2.2)
Şekil 2.5 Hacmin hesaplanması
104
3. UYGULAMANIN KULLANIMI Program açıldığında otomatik olarak serbest dolaşım yapılabilecek bir şekilde kullanıcının karşısına çıkmaktadır (Şekil 3.1). Kullanıcı farenin sol butonuna bastıktan sonra imleci sağa veya sola, yukarı veya aşağıya doğru ilerlettiğinde görmüş olduğu yapının sağına veya soluna dönebilmekte, yukarıya veya aşağıya doğru bakabilmektedir. Bu esnada klavye üzerinde yer alan yön tuşları ile istediği konuma doğru görüş alanını koruyarak ilerleyebilmektedir. Serbest dolaşım modunda ışığın etkisi kapatılmıştır, yani araştırmacı uzaktaki nesneler ile yakındaki nesnelere yansıyan ışığı aynı şiddette görecektir.
Şekil 3.1 Serbest dolaşım modu
Programın üst kısmında yer alan menü üzerinden “Görünüm” altında “Yol” yazan bölüm seçildiğinde kullanıcının konumu istasyonlar arası referans noktalarına ait “cubic spline” eğrisinin ilk konumu olan noktaya taşınır (Şekil 3.2). Kullanıcı klavye üzerindeki kısa yolları kullanarak eğri üzerinde veya eğrinin dışında hareket edebilir. Buradaki temel amaç kullanıcıya mağara içerisinde dolaşıyormuş hissi verebilmektedir. Yol modunda ışığın etkisi açılmıştır, yani araştırmacı uzaktaki nesneler ile yakındaki nesnelere yansıyan ışığı farklı şiddette görecektir. İstasyonlar arasındaki eğri üzerinde dolaşmak için kullanıcı klavyedeki ileri okuna basmalıdır. Farenin sol tuşuna bastıktan sonra istediği bir konuma doğru bakabilir veya bu tarz temel işlemleri klavyedeki kısa yolları kullanarak yapabilir. Kullanıcı bu modda ilerlerken ekranın sol üst tarafında bir önceki konuma göre oluşan eğimi görebilmektedir.
Şekil 3.2 Yol modu ve ışığın etkisi
105
BİLD İRİLER
Tüm hesaplamalar yapıldıktan sonra çizim aşamasına geçilmiştir. Kullanıcının mağara içerisinde gezinirken, yön duygusunu kaybedebileceği düşünülerek, kullanıcıya bulunduğu konum bilgileri, mağaranın neresinde olduğu ve yönünün nasıl değiştiği bilgileri sunulmuştur. Bu bilgilerden harita ve yön değişimi, OpenGL ekranı parçalara ayrılarak her bir parçanın kendisine özel çizimi yapılmıştır. Referans noktaları birleştiren eğrinin küçük bir ekranda çizilmesi ve kameranın tepe noktasına taşınıp eğrinin tam orta noktasına bakması harita oluşturmak amacıyla kullanmıştır. Ayrıca, yön duygusunu oluşturabilmek için bir başka ekranda eksenler gösterilmiştir.
Programın üst kısmında yer alan menü üzerinden “Görünüm” altında “Prizma” yazan bölüm seçildiğinde mağarayı oluşturan tüm istasyonların bir prizma içerisinde görünmesini sağlayan özellik aktif hale gelmektedir. Kullanıcının bakış açısı, prizmanın dışında olacak şekilde konumlandırılmaktadır. Kullanıcı sol – sağ tuşlarını kullanarak, prizma merkezde olacak şekilde prizmanın çevresini saran gizli, yatay bir daire üzerinde hareket edebilmektedir. Kullanıcı yukarı – aşağı tuşlarını kullanarak, prizmanın üzerinde olduğu kesitin çevresini saran gizli, dikey bir daire üzerinde hareket edebilmektedir. Ayrıca, kullanıcı klavye üzerindeki “W”, “A”, ”S” ve ”D” tuşlarını kullanarak herhangi bir yöne doğru hareket edebilmektedir. Prizma modunda ışığın etkisi kapatılmıştır. Şekil 3.3’te modellenmiş mağara karşı taraftan görünmektedir.
Şekil 3.3 İstasyonları kapsayan prizmanın gösterilmesi
Şekil 3.4 Dolgunun gösterimi aktifken istasyonlar
Şekil 3.5 Harita üzerinde kullanıcının konumu
Ekranın sol bölümü kullanıcının temel bilgilere erişmesini kolaylaştırmak amacıyla geliştirilmiştir. Bunun için grafik arabirimi 4 farklı parçaya ayrılmıştır. Öncelikle araştırmacının düzlem üzerinde hangi koordinatlarda bulunduğunu belirten bir bölüm oluşturulmuştur. Ayrıca, koordinatların hemen altında hesaplanan toplam hacim metreküp üzerinden ve toplam uzunluk metre cinsinden belirtilmektedir. Koordinatların yer aldığı bölümün altında araştırmacının mağaranın neresinde olduğunu daha
106
4. SONUÇ Bu çalışmada mağara ve benzeri diğer jeolojik yapılar üzerinde yapılan ölçüm sonuçlarını üç boyutlu modelleyen ve kullanıcının incelemesini sağlayan bir uygulama geliştirilmiştir. Kapalı hacimlerin modellenmesinde kullanılan uygulama ile kullanıcı üç boyutlu modelin içinde ve dışında gezinebilmekte, uzunluk, alan ve hacim ölçümleri yapabilmektedir. C# programlama dili ile OpenGL kütüphanesi kullanılarak, programın hem Windows hem de Linux tabanlı bilgisayarlarda çalışabilir olması hedeflenmiştir. C# programlama dili .Net Framework üzerinden Windows tabanlı işletim sistemleri üzerinde çalışabilirken, Mono projesi ile Linux tabanlı işletim sistemlerinde de çalışabilmektedir. Uygulama, mağara ve kapalı hacim modellemesi yapan diğer programlardan farklı olarak, istasyon en kesitlerinin şekillerinin belirlenmesinde fotoğraflardan yararlanmaktadır. En kesit şekillerinin belirlenmesinde ölçekli fotoğraf kullanılması, programın öncüllerinden çok daha gerçekçi modeller üretebilmesini sağlamanın yanı sıra, kesit alanı ve hacim hesabındaki duyarlılığı da oldukça arttırmaktadır. Kullanıcı oluşturulan üç boyutlu modeli dışarıdan inceleyebildiği gibi, kapalı hacim içerisinde de gezinebilmektedir. Aydınlatma yöntemi olarak başa takılan lamba seçilmiş, böylece kullanıcıda mağara içinde dolaşma duygusunun uyandırılması amaçlanmıştır. Mağara içerisinde araştırma yapılırken kullanıcının hangi konumda olduğu ve yön bilgileri uygulamaya eklenen harita ile eksen eğrileri sayesinde detaylı olarak gösterilmiştir. Araştırma esnasında kullanıcının bulunduğu konumun ekran görüntülerinin alınabilmesi sağlanmıştır. Geliştirilen uygulama mağara modellemenin yanı sıra, kapalı hacim ölçümü ve modellemesi yapılacak tüm alanlarda, örneğin inşaatlar ve mimari modellerde, tünel kazıları ve hafriyatlarda hak edişin hesaplanması amacıyla kullanılabilir.
KAYNAKÇA Canbek, S., Adar, N., 2005, Precise Measurement of Surveying – Sections Using Image Processing Techniques, Proceeding of the 14th International Congress of Speleology, Athens Eskişehir Mağara Araştırma Derneği Eğitim Notları, 2005 Hoff, K. E., 2000, Deriving 2D and 3D Rotations Page, J., 2009, Area of a polygon, http://www.mathopenref.com/coordpolygonarea.html, Erişim Tarihi: 18.03.2010 Simmons, B., 2008, Area of a Convex Polygon, http://www.mathwords.com/a/area_ convex_polygon.htm, Erişim Tarihi: 18.03.2010 Wookey, B., 2001, http://www.sat.dundee.ac.uk/arb/surveying/software.html, Erişim Tarihi: 18.03.2010
107
BİLD İRİLER
rahat anlaması için o anki konumu mağaranın üstten görünüşünü sağlayan küçük bir harita üzerinde gösterilmektedir. Böylece kullanıcı grafiklerin birbirine çok yakın olması durumunda nerede olduğunu daha rahat kavramaktadır (Şekil 3.5).
HARİTALAMA MAĞARA İÇİ ÖLÇÜMLER Nedim Ersin KÜLEKÇİ Dokuz Eylül Üniversitesi Mağara Araştırma Kolu (DEÜMAK) İzmir Mağara Araştırma Derneği (İZMAD) nedimersin@gmail.com
Özet Mağaracılık, bünyesinde birçok bilim dalını ve özel ilgi alanını barındıran bir doğa sporudur. Mağaracılıkla uğraşan kişiler, bu bilim dallarından veya ilgi alanlarından istedikleriyle ilgilenebilirler. Haritalama, mağaracılığın bilimselliği ile özel ilgi alanlarının kesiştiği çok özel bir uğraştır. Haritalama ile uğraşacak mağaracılar; belirli eğitimlerini almış, mağara içi tecrübesi olan ve bu işle kendi istekleriyle ilgilenen kişiler olmalıdır. Çünkü keşfedilen mağaraların haritaları, daha sonra yapılacak olan tüm çalışmalara yön verecek olan en önemli bilgi kaynağıdır. Haritalar; bilimsel, sportif ve eğitim amaçlı faaliyetlerde, en önemlisi kurtarma organizasyonlarında kullanılan ve bu çalışmaların iskeletini oluşturan kaynaklardır. Haritaların kullanıldığı alanlar şu şekilde özetlenebilir; Bilimsel çalışmalarda; toplanılan verilerin mağaranın hangi noktalarından çıkarıldığının belirlenmesi, mağaranın içinde yapılacak olan uzun soluklu çalışmalarda, ölçüm cihazlarının mağaranın hangi noktalarına yerleştirildiğinin belirlenmesi gibi çalışmalarda kullanılmaktadır. Sportif veya eğitim amaçlı düzenlenen etkinliklerde; mağaranın zorluk derecesinin anlaşılması, bu doğrultuda ekibin mağaraya kaç kişi girmesi ve içeride nasıl hareket etmesi gerektiği konularında strateji belirlenmesi, mağara içi donanım seçimi ve mağaraya girmeden önce bu donanımların hazırlanması gibi çalışmalarda kullanılmaktadır. Kurtarma organizasyonlarında en önemli iki kriter, çabukluk ve güvenliktir. Kazazedenin en hızlı ve en güvenilir şekilde dışarı çıkarılmasıdır. Bu kriterleri sağlamak ise mağaraya girmeden önce belirlenen stratejilerle yapılabilmektedir. Bu çalışmalar, mağara dışına giden en kestirme yolun belirlenmesi, mağara içinde kullanılacak olan kurtarma yöntemlerinin belirlenmesi, organizasyonda çalışacak kişi sayısının belirlenmesi, bu kişilerin mağara içindeki görevleri gibi organizasyon için hayati önem taşıyan çalışmalardır. Bu çalışmalar için ise başvurulabilecek tek kaynak mağara haritalarıdır. Mağara ölçümleri ve çizimleri bu bilinçle ve çok büyük özveriyle yapılmalıdır. Mağara keşfi yapan ekiplerin, geleceğe bırakacağı en önemli şeyin, çizilen haritalar olduğu unutulmamalıdır. Mağara haritalamasını kısaca şu şekilde tanımlayabiliriz: Mağaraların, çeşitli yöntemlerle yapılmış ölçümlerinin, iki veya üç boyutlu görünüşlerini dijital ya da klasik yöntemlerle çizilmesidir. Haritalama konusunu temel olarak “Mağara İçi Ölçümler” ve “Çizim Teknikleri” olarak iki ana başlık altında toplayabiliriz. Bu çalışmada sizlere, “Mağara İçi Ölçümler” konusu anlatılacaktır.
108
Mağaracılık, bünyesinde birçok bilim dalını ve özel ilgi alanını barındıran bir doğa sporudur. Mağaracılıkla uğraşan kişiler, bu bilim dallarından veya ilgi alanlarından istedikleriyle ilgilenebilirler. Haritalama, mağaracılığın bilimselliği ile özel ilgi alanlarının kesiştiği çok özel bir uğraştır. Haritalama ile uğraşacak mağaracılar; belirli eğitimlerini almış, mağara içi tecrübesi olan ve bu işle kendi istekleriyle ilgilenen kişiler olmalıdır. Çünkü keşfedilen mağaraların haritaları, daha sonra yapılacak olan tüm çalışmalara yön verecek olan en önemli bilgi kaynağıdır. Haritalar; bilimsel, sportif ve eğitim amaçlı faaliyetlerde, en önemlisi kurtarma organizasyonlarında kullanılan ve bu çalışmaların iskeletini oluşturan kaynaklardır. Haritaların kullanıldığı alanlar şu şekilde özetlenebilir; Bilimsel çalışmalarda; toplanılan verilerin mağaranın hangi noktalarından çıkarıldığının belirlenmesi, mağaranın içinde yapılacak olan uzun soluklu çalışmalarda, ölçüm cihazlarının mağaranın hangi noktalarına yerleştirildiğinin belirlenmesi gibi çalışmalarda kullanılmaktadır. Sportif veya eğitim amaçlı düzenlenen etkinliklerde; mağaranın zorluk derecesinin anlaşılması, bu doğrultuda ekibin mağaraya kaç kişi girmesi ve içeride nasıl hareket etmesi gerektiği konularında strateji belirlenmesi, mağara içi donanım seçimi ve mağaraya girmeden önce bu donanımların hazırlanması gibi çalışmalarda kullanılmaktadır. Kurtarma organizasyonlarında en önemli iki ölçüt, çabukluk ve güvenliktir. Kazazedenin en hızlı ve en güvenilir şekilde dışarı çıkarılmasıdır. Bu ölçütleri sağlamak ise mağaraya girmeden önce belirlenen stratejilerle yapılabilmektedir. Bu çalışmalar, mağara dışına giden en kestirme yolun belirlenmesi, mağara içinde kullanılacak olan kurtarma yöntemlerinin belirlenmesi, organizasyonda çalışacak kişi sayısının belirlenmesi, bu kişilerin mağara içindeki görevleri gibi organizasyon için hayati önem taşıyan çalışmalardır. Bu çalışmalar için ise başvurulabilecek tek kaynak mağara haritalarıdır. Mağara ölçümleri ve çizimleri bu bilinçle ve çok büyük özveriyle yapılmalıdır. Mağara keşfi yapan ekiplerin, geleceğe bırakacağı en önemli şeyin, çizilen haritalar olduğu unutulmamalıdır. Mağara haritalamasını kısaca şu şekilde tanımlayabiliriz: Mağaraların, çeşitli yöntemlerle yapılmış ölçümlerinin, iki veya üç boyutlu görünüşlerini dijital ya da klasik yöntemlerle çizilmesidir. Haritalama konusunu temel olarak “Mağara İçi Ölçümler” ve “Çizim Teknikleri” olarak iki ana başlık altında toplayabiliriz. Bu çalışmada, “Mağara İçi Ölçümler” konusuna değinilmiştir.
MAĞARA İÇİ ÖLÇÜMLER Bu yazıda ölçümlerin yapıldığı donanımlardan, ölçüm yönteminden, bu ölçümlerin neden yapıldığından ve kişilerin görevlerinden bahsedilecektir. Mağara içi ölçümler, seçilen iki istasyon arasında, uzunluk ve açı ölçümlerinden oluşmaktadır. Bu ölçümler minimum iki kişiyle yapılabilir. Ama yapılacak ölçümlerin daha hızlı ve güvenilir olması için ideal kişi sayısı dörttür. Bu kişilerin görev dağılımları; verileri deftere kaydeden kişi, açı ve eğimi ölçen kişi, uzunlukları ölçen kişi ve istasyon seçici olarak belirlenmesi işleri oldukça kolaylaştıracaktır.
ÖLÇÜM MALZEMELERİ Donanım seçiminde, dikkat edilecek birkaç husus vardır. Mağara içine sokulacak tüm malzemelerin; neme, suya ve sıcaklık değişimlerine dayanımının yüksek olması, maruz kalacağı fiziksel darbelere karşı dayanıklı olması ve boyutlarının mağara içinde kullanılabilecek ebatlarda olması gerekmektedir. Özel olarak; metrenin okuma yapılacak kısımlarının fosforlu olması, keza kayıt yapılan defter sayfalarının fosforlu olması, mutlak karanlıkta daha güvenilir sonuçların toplanabilmesini ve daha hızlı hareket edilmesini sağlayacaktır. Metre: Yatay ve dikey uzunlukları ölçmek için kullanılan donanımdır. Çelik-şerit metre veya
109
BİLD İRİLER
HARİTALAMANIN ÖNEMİ
lazer metre kullanılabilir. Yüksek tavanlı ve geniş en kesitli dikey mağara ölçümlerinde, ipte veya boltta sabitlenen mağaracının sol, sağ, yukarı ve aşağı hareketi kısıtlıdır. Bu sebepten dolayı bu ölçümler şerit metre ile yapılamamaktadır. Lazer metre kullanımı; hem bu ölçümlerin yapılmasına olanak sağlayacak, hem işleri hızlandıracak hem de okuma hatalarını azaltacağından dolayı tercih edilmelidir. Klinometre: İki istasyon arasındaki açı ve eğim değerlerini ölçmek için kullanılan donanımdır. Eğimin ve açının aynı cihazda ölçüldüğü klinometreler mağara içi hareketi kolaylaştıracağından tercih sebebi olmalıdır. Defter: Mağara içinde yapılan ölçümlerin kaydedildiği donanımdır. Defterde ölçüm verilerin girildiği bölmeler dışında; mağaranın sınırları içinde bulunduğu il, ilçe, köy, mevkii bilgileri, mağaranın girişinin GPS koordinat değerleri, ölçüm ekibi ve mağara içi ölçümlerinin başladığı tarih kesinlikle bulunmalıdır. Bunların yanı sıra, defterin boş kısımlarına mağara krokisi ve gerekli yerlerde kesitlerin çizilmesi daha sonra ölçüm ekibinin işini oldukça kolaylaştıracaktır. Kroki ve kesit çizimlerinde kişisel sembol kullanımından kaçınılmalıdır. Kesinlikle standart semboller kullanılmalıdır.
ÖLÇÜM YÖNTEMİ Mağara içi ölçümlerinde çoğunlukla kullanılan yöntem, seçilen istasyonlar arasında mesafe, açı ve eğim ölçümlerinin yapılması ve bunların kaydedilmesi şeklindedir. Bu yöntemde mağara girişinde bulunan ölçüm ekibinden, istasyon seçici mağara içinde ilerleyerek ilk istasyonu belirler. Belirlenen istasyona uzunlukları ölçecek kişi geldiğinde, istasyon seçici bir sonraki istasyonu belirlemek için mağara içinde ilerlemeye devam eder. Seçilen ilk istasyonda bulunan uzunluk ölçen kişi yüzünü mağara girişindeki istasyona dönerek, aradaki mesafeyi, bulunduğu istasyonun kendi sağ ve soluna göre, sağ ve sol kayaya, tavan ve zemine olan mesafelerini ölçer. Mağara girişindeki istasyonda yüzü uzunluk ölçen kişiye dönük olan, eğim ve açı ölçecek kişi bu değerleri klinometre yardımıyla okur. Bu veriler kayıt altına alınıp, bir sonraki istasyondan aynı işlemler tekrarlanır. Bu ölçümlerin nasıl yapıldıkları ve ne amaçla yapıldıkları aşağıda şekillerle belirtilmiştir.
Uzunluk Ölçümleri Anlatıldığı üzere; 1 istasyonundaki uzunluk ölçücü 0 istasyonuyla arasındaki mesafeyi, kendi duruşuna göre sağ ve sol kayaya olan mesafesini ve tavan ve zemine olan mesafelerini ölçer. İki istasyon arasında ölçülen değer, gerçek değerdir. Harita üzerinde plan ve profilde çizilecek değer ise istasyonlar arasındaki kuş uçuşu uzaklıktır.
110
Şekil 1 Uzunluk Ölçümü Plan
Şekil 2 Uzunluk Ölçümü Profil
Bir önceki istasyonda bulunan eğim ölçen kişi, klinometrenin doğrultusunu diğer istasyondaki kişinin bel hizasına tutarak okuma yapar. Okuma yapılırken, baktığımız doğrultuda eğim azalıyorsa, okunulan değerin başına eksi işareti konularak yazılmalıdır. Eğim artışı söz konusu ise okunulan değer aynen yazılmalıdır. Eğim ölçmek, mağara plan ve profilinin kuş uçuşu uzaklıklarını bulmakta kullanılmaktadır. İki istasyon arasında ölçülen mesafenin, ölçülen açının (Şekil 3 Eğim Ölçümü) sinüs değeri ile çarpılması ile profil kuş uçuşu uzaklığı, ölçülen açının (Şekil 3 Eğim Ölçümü) kosinüs değeri ile çarpılması ile ise plan kuş uçuşu hesaplanmaktadır.
Şekil 3 Eğim Ölçümü
Açı Ölçümü Bir önceki istasyonda bulunan açı ölçen kişi, klinometrenin doğrultusunu yer zeminden geçtiğini varsaydığımız düz bir çizgiye paralel tutarak okumayı yapar. Açı okuması mağaranın virajlandığı kısımlarda, doğrultuyu belirlemekte kullanılmaktadır. Referans noktası olarak manyetik kuzey alınmakta ve doğrultumuzun bu referans noktayla yaptığı açı ölçülmektedir.
Şekil 4 Açı Ölçümü
111
BİLD İRİLER
Eğim Ölçümü
İSTASYON SEÇİMİ Mağara içi ölçümlerinin hepsi belirlenen istasyonlar arasında yapıldığı için, istasyon seçimi önemli bir yer teşkil etmektedir. Mağara içinde mümkün olduğunca fazla istasyon seçilmesi mağaranın daha detaylı haritasının çizilmesini sağlayacaktır. Daha güvenilir haritalar çizebilmek için doğru yerlerde istasyonlar seçilmeli ve düzgünce numaralandırılmalıdır. Bu yüzden istasyon seçecek kişiler, gerekli eğitimlerini almış ve tecrübe sahibi kişiler olmalıdır. İstasyon seçiminde dikkat edilmesi gereken konular: 1. Mağara Doğrultusunun Yön Değiştirdiği Noktalarda (Virajlanma) 2. Mağara Kesitindeki Değişimlerde 3. Mağaranın Kollara Ayrıldığı Noktalarda (Dallanma)
1. Virajlanma Mağaranın ilerleyiş istikametinde, gerekli ölçümlerin yapılamayacak ölçüde doğrultu değiştirdiği noktalarda istasyon seçilmelidir. Ölçümler virajlanma nedeni ile yapılamadığından bu noktalarda istasyon seçmek oldukça kolaydır.
Şekil 5 Virajlanma
2. Mağara Kesitindeki Değişimlerde Kesit değişimi, yatayda sol ve sağ kaya bloklarının, profilde ise tavan ve zeminin birbirine yaklaşması veya uzaklaşmasıdır. Bu noktalarda istasyon seçimi yapıldığında mağaranın daha detaylı haritasının çizilmesi sağlanacaktır. Bu değişimler plan ve profilde ayrı ayrı gösterilmiştir.
Şekil 6 Kesit Değişimi
112
Mağaranın kollara ayrıldığı bölgelerde dikkatli olunmalıdır. Bu bölgelerde, önce bir kolda ölçümler yapılır, daha sonra aynı noktaya dönülerek diğer kollarda ölçümler yapılır. Bu bölgelerde, defter tutucu dallanmanın başladığı istasyona “*” işareti koymalı. Çünkü ilk kolun ölçümleri tamamlandığında, diğer kolların ölçümleri bu istasyondan başlanılarak yapılacaktır. Ayrıca istasyon yerini tam olarak hatırlayabilmek için mağara içinde o noktaya bir işaret koyulması, o noktaya dönüldüğünde işleri kolaylaştıracaktır. Aşağıda örnek harita ve defter tutma biçimi bulunmaktadır.
Şekil 7 Dallanma
İstasyondan
İstasyona
Uzunluk
Açı
Eğim
Sağ
Sol
Üst
Alt
Notlar
*15
16
2
100
25
1.35
2
2.5
1.5
Sarkıt ve Dikit
16
17
5
125
36
1.75
2.36
3.28
0.69
Sarkıt ve Dikit
17
18
10
165
63
2.56
8.2
5
1.5
Çarşak
18
19
7
140
12
5.3
1.2
1.35
0.8
-
*15
20
21
5
-23
5
1
2
1.5
Su Akışı Başladı
20
21
13
25
-32
2
0.7
0.65
1
-
Görüldüğü üzere; dallanmanın başladığı istasyon 15 numaralı istasyondur. Bu istasyondan, plan üzerinde gidiş doğrultusuna göre solda kalan kol araştırılmıştır. Bu kolun ölçümleri, 19 numaralı istasyonda bitmiştir. Daha sonra diğer kola girilmiş ve dallanmanın başladığı 15 numaralı istasyondan ölçümler başlamıştır. Bu kolun ilk istasyon numarası ise keşfi tamamlanmış kolun son istasyon numarasını bir arttırarak belirlenmiştir.
113
BİLD İRİLER
3. Mağaranın Kollara Ayrıldığı Noktalarda
DİKEY MAĞARALARIN ÖLÇÜMLENMESİ Dikey mağaralar, yatay mağaralara göre daha tehlikeli ve daha zor şartlarda hareket edilebilmektedir. Dikey mağaralara girmek için kullanılan SRT tekniği ip üzerinde sadece bir kişinin hareketine izin verdiğinden, ölçümler iki kişi ve genelde hat doğrultusunda ve emniyet noktaları arasında yapılabilmektedir. Önceki istasyonda (genelde üst kısımda bulunan kişi), defter kaydını ve klinometre okumalarını yapmalı, diğer istasyondaki kişi ise uzaklıkları ölçmelidir. Kroki üzerinde, iniş hattı üzerindeki boltları ve ip doğrultusunu gösterilmelidir. Ölçümler mutlaka emniyet alındıktan sonra yapılmalıdır. Ayrıca, ölçüm ekibi ölçüm aletlerini üzerlerine bağlaması malzemelerin düşmesini önleyip ölçümlerin daha güvenli bir şekilde yapılmasını sağlayacaktır.
Şekil 9 Dikey Mağara
114
Eduard Alfred Martel’İn Mağara Harİtaları Bülent ERDEM İ.Karaoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No.10 Kat.4 Serantepe 34418 – İstanbul
Martel Fransa, Belçika, Avusturya ve Yunanistan’ta 6 yıl süren araştırmaları sonucunda 1894 yılında “Les Abimes” kitabını yayınladı. Speloloji kelimesinin ilk defa kullanıldığı bu kitap, birbirinden güzel 100 mağara gravürü ve 200 adet mağara haritası çizimi içermektedir. Sunumun amacı kitabın tanıtımı ile kitapta kullanılan birbirinden güzel mağara haritalarını sergilemek ve kullanılan lejant ve teknik üzerine bilgi vermektir. Martel göre Speloloji kelimesi tarih öncesi çağları inceleyen Émile Rivière tarafından oluşturuldu. Yunanca’da “spelion” ve “logos” kelimelerinin birlikte kullanılması ile mağara biliminin bilimsel tanımı oluştu. Martel bu yeni bilimi geniş bir program ile tanımlamaktadır. Konular onun mantığına göre Hidroloji, Jeoloji, Mineraloji, Meteoroloji ve topografi gibi seçilmiş alanları kapsamaktadır.
116
The Cave Maps of Eduard Alfred Martel
BİLD İRİLER
Bülent ERDEM İ.Karaoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No.10 Kat.4 Serantepe 34418 – İstanbul
After six search campaigns in France and studies in the caves of Belgium, Greece and Austria, Martel decides to publish a synopsis of his work in a book entitled “Les Abimes”, in 1894. In this book, he does not just report the results of six years’ research, but tries to put forth the basis of a new branch of natural sciences: speleology or the science of caves. The very word “speleology” is brand new. Martel claims it was created by prehistorian E. Rivière. The Greek root spelaion meaning “cave” and logos, meaning “discourse”, give a scientific ring to the name of the practice. Martel defines a vast program for this new science. Subjects appear according to his personal logic. He mentions hydrology, geology and mineralogy, meteorology and topography, which are all fields in which he has already been distinguished.
117
BULGARİSTAN MAĞARALARININ KADASTROSU Alexey Zhalov Helictit Mağara Araştırma Kulübü, Sofya Bulgar Mağaracılık Federasyonu alex@speleo-bg.com
Özet Bulgaristan’da bulunan mağaralar için temel bir kart listesi 1974 yılında Bulgar Mağaracılık Federasyonu tarafından düzenlendi. Bu liste (kadastro), Bulgar mağaracıların sistematik ve uzun süreli çalışmaları – bitmek bilmeyen bir çalışma – sonucunda oluşturulmuş kapsamlı bir bilgi havuzudur. Bu liste, Bulgaristan’da günümüze kadar keşfedilmiş olan 6080 mağara hakkında bilgi içermektedir. Kadastro, ulusal idari kısımlara göre belirlenen bölgesel prensipler ışığında 13 farklı dosya halinde tasarlanmıştır. Her bölgenin dosyası her bir yerleşime ait klasörler ile bu klasörlere ait alt–klasörlere sahiptir. Alt– klasörler kadastronun en küçük birimi olup, her bir mağaraya ait belgeleri içerirler – harita, dijital harita (varsa), morfolojik açıklamalar, A & B kartları, teknik açıklamalar, bilimsel bilgiler (varsa), fotoğraflar, kaynakçalar. Kadastronun genel verileri, elektronik ortamda da bir kaç anahtar kelimeye göre bilgilendirici arama sistemi adı altında düzenlenmiştir: idari yer (bölge), Bulgaristandaki mağara ve karst bölümleri, mağaranın N kadastrosu, mağaranın adı veya adının bir kısmı. Her mağaranın dosyası mağara hakkındaki genel bilgileri içerir – derinlik, uzunluk, GPS verileri, harita, mağara girişinin fotoğrafı, jeoloji, hidrojeoloji, biyospeleoloji, vb. Kadastronun elektronik versiyonu taşınabilir haldedir ve Bulgar Mağaracılık Federasyonu’na üye 38 kulübe birden dağıtılmıştır. Kadastro her iki yılda bir güncellenmektedir. Anahtar kelimeler: Bulgaristan, kadastro, mağara, mağara haritası, mağara yerleri, mağara koruma, mağara araştırma, mağara anketi, veritabanı, dijitalizasyon, gıs, gps, veri, bir mağaranın dosyası, formlar, harita telif hakları, iş akışı.
118
Cadaster of Bulgarian Caves
BİLD İRİLER
Alexey Zhalov Caving Club “Helictit” – Sofia Bulgarian Federation of Speleology alex@speleo-bg.com
abstract A Principal Card Index (Cadaster) for Bulgarian Caves was set up in 1974 at the Bulgarian Federation on Speleology. The Cadaster is a very comprehensive pool of information, the result of the systematic and continuous work of the Bulgarian speleologists - a work, which goes on unabated. Up to date the Index contains information on all 6080 caves explored in Bulgaria up to date. The cadaster is placed in 13 file cases divided at territorial principle according the national administrative division in districts. The case of each district consist a folders of each settlements with subfolders. The subfolders are the smallest unit of the cadaster and consist the documents of each cave – paper map, digital map (if exist), morphological description, card A & B, technical description, scientific information (if exist), photos, bibliographical materials. The general data of the Cadaster are organised electronically under the management of a informational searching system under few keys: administrative location; division of karst and caves in Bulgaria; cadaster N of the cave, name or part of the name of the cave. The file of each cave consist its general data – depth, length, GPS data, map, photo of the entrance, geology, hydrogeology, biospeleology, etc. The electronic version of the Cadaster is portable and is spread among all 38 speleological clubs member of Bulgarian Federation of Speleology. It is updated twice yearly. Keywords: Bulgaria, cadaster, caves, cave maps, cave locations, cave preservation, cave research, cave survey, database, digitalization, GIS, GPS data, file of a cave, forms, maps copyrights, workflow
119
ALADAĞLAR SİLSİLESİNDE (KAYSERİ, NİĞDE, ADANA) KARST EVRİMİNİN MAĞARA MORFOLOJİSİNE ETKİSİ Koray TÖRK 1, C.Serdar BAYARI 2, Alexander KLIMCHOUK 3, Lütfi NAZİK 4, N.Nur ÖZYURT 2, Emrullah ÖZEL 1, Fatih SAVAŞ 1 1,
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Üniversiteler Mah. Dumlupınar Bulv. No:139, 06800 Çankaya Ankara, Türkiye cave@mta.gov.tr 2, Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 06800 Beytepe Ankara, Türkiye 3, Ukrayna Mağara ve Karst Araştırmaları Enstitüsü, Tavrichesky Ulusal Üniversitesi, 4 Prospect Vernadskogo, 95007 Simferopol, Ukrayna 4, Ahi Evran Üniversitesi, Coğrafya Bölümü, Aşık Paşa Yerleşkesi; Kırşehir
ÖZet Dağ silsilelerinde karst gelişimi günümüzdeki koşulardan çok, geçmiş jeolojik dönemler boyunca etkili jeolojik, tektonik ve iklim süreçlerdeki değişimlerin bir sonucudur. Söz konusu süreçler aynı zamanda karst sistemi içindeki mağaraların morfolojik ana hatlarının da belirlenmesini sağlamaktadır. Orta ve Doğu Toroslar arasında geçiş bölgesi oluşturan Aladağlar Silsilesi, kabaca 450 m ile 3750 m kotları arasında uzanan, 1000 km2’lik geniş bir karst masifini içermektedir. Jeolojik, tektonik ve jeomorfolojik gözlemler bu masifteki karstlaşmanın Paleosen’den günümüze uzanan zaman diliminde gerçekleştiğini göstermektedir. Eosen’de hidrotermal-hipojenik karstlaşmanın etkili olduğu masifte, daha sonra silsilenin yükselmesi ile birlikte Oligosen-Geç Miyosen’e değin süren tropik/yarı-tropik iklim koşulları altında epijenik karstlaşma gelişmiştir. Daha sonraki dönemde, silsile günümüzdekine yakın bir yükseltiye ulaşmış, Geç Pliyosen’den itibaren etkili olmaya başlayan soğuk-kurak iklim koşullar altında karstlaşma şiddeti azalmıştır. Kuvaterner boyunca etkili olan buzullaşma süreçleri karstlaşmanın büyük oranda yavaşlamasına, önceki dönemlere ait üst epikarst zonunun büyük oranda yıkımına neden olmuştur. Silsilenin yüksek kesimlerinde saptanan 250’den fazla mağaranın tamamına yakın bölümünün dikey yönde gelişmiş olması öngörülen karst evrimini desteklemektedir. İncelenen mağaraların büyük bölümü 2000 m ve üzerindeki giriş kotlarına sahip olup, 3000 m’nin üzerindeki kotlarda 120 kadar mağara belirlenmiştir. Saptanan mağaraların büyük bölümünün buzul kazımasından ve donma-çözülme süreçlerinden kaynaklanan moloz malzemesi ile tıkandığı izlenmektedir. Mağaraların yüzeye yakın bölümlerinin geniş salonlar içerdikleri, buna karşın daha derin bölümlerin oldukça dar ve dik akım kanallarından oluştukları izlenmektedir. Silsilenin hızlı yükseliminin ve yüzeysel beslenimin yaygın oluşunun mağaralarda geniş akım kanallarının oluşumunu engellediği anlaşılmaktadır. Geniş galeriler içeren mağaralar allojenik beslenimin gerçekleştiği alanlarda gözlenmektedir. Anahtar Sözcükler: Mağara, karst, Aladağlar
120
BİLD İRİLER
EFFECT OF KARST EVOLUTION IN THE ALADAGLAR RANGE (KAYSERİ, NİĞDE, ADANA) ON THE CAVE MORPHOLOGY Koray TÖRK 1, C.Serdar BAYARI 2, Alexander KLIMCHOUK 3, Lütfi NAZİK 4, N.Nur ÖZYURT 2, Emrullah ÖZEL 1, Fatih SAVAŞ 1 1,
Directorate of Mineral Research and Exploration of Turkey, Universiteler Mah. Dumlupinar Bulv. No:139 06800 Cankaya Ankara, Turkey cave@mta.gov.tr 2, Hacettepe University, Department of Geological Engineering, , Beytepe, 06800 Ankara, Turkey 3, Ukrainian Institute of Speleology and Karstology, Tavrichesky National University, 4 Prospect Vernadskogo, 95007 Simferopol, Ukraine 4, Ahi Evran University, Department of Geography, Aşık Paşa Campus, Kırşehir Turkey
ABSTRACT Development of karst in mountain ranges is a result of the variations in the geologic, tectonic and climatic processes during the past geologic periods, rather than the recent conditions. In the meantime, these processes determine the outlines of the morphology of caves developed in karst system. The Aladağlar Range located in the transition zone between central and eastern Taurids, extends between 450 m and 3750 m elevations in an area of 1000 km2. Geological, tectonic and geomorphological observations reveal a karst development from Paleocene to present. The massif has been subject to hydrothermal-hypogenic karstification during the Eocene while, epigenic karst developed until Oligocene-late Miocene under tropical/sub-tropical climate conditions that accompanied the uplift of the massif. In the following period, the massif has reach elevations close to recent and the karstification intensity weakened under the cold-dry climate conditions that started to dominate since late Pliocene. The glacial processes that became dominant during the Quaternary caused a substantial deceleration in karst development and the destruction of upper epikarst zone. The vertical development observed in almost all of more than 250 caves discovered in the high part of the massif supports the anticipated karst development. Most of the discovered caves are located above 2000 m elevation and 120 caves are located above 3000 m elevation. A great majority of discovered caves have been blocked by debris produced by freezing-thawing and glacial scouring processes. Large chambers and rather narrow/vertical shafts are observed in the upper and lower parts of the caves, respectively. It appears that the rapid uplift of the massif and the widespread surface recharge have prevented the development of large conduits systems in the caves. caves with large galleries are observed in areas with allogenic recharge. Keywords: Cave, karst, Aladag Mountain Range
121
GİRİŞ Türkiye’de geniş alansal yayılım gösteren ve ağırlıklı olarak karbonatlı birimlerde oluşan karst akiferleri yeraltısuyu potansiyeli açısından önemli rezervler içermekte olup, bu konuda özellikle Toroslar Dağ Kuşağı özel bir yere sahiptir. Söz konusu alandaki karst akiferlerinin günümüzdeki hidrojeolojik davranışları ve içerdikleri yeraltısuyu potansiyelinin büyüklüğü ise güncel iklim koşullarının yanısıra, karstlaşmanın jeolojik tarih boyunca geçirdiği evrim tarafından da kontrol edilşmektedir. Karst evrim süreçlerinin ortaya konulmasındaki en önemli yapılardan birisi de, korunarak bugüne ulaşan mağaraların morfolojik karakteristikleridir.
ÇALIŞMA ALANI Çalışma alanı Aladağlar Silsilesi kuzeyde Sultansazlığı, doğuda Zamantı Nehri, güneyde Karsantı Havzası ve batıda Ecemiş Fay Zonu ile sınırlı olup, kabaca 1000 km2 düzeyinde bir alanı kaplamaktadır (Şekil 1). Silsilenin en yüksek (3767 m, Kızılkaya Zirvesi) ile en alçak bölümleri (450 m, Yerköprü-III kaynakları) arasında yaklaşık 3300 m’lik bir kot farkı bulunmaktadır. Ortalama yüksekliğin yaklaşık 2500 m olduğu silsile kabaca KD-GB uzanımlıdır. Silsileyi batıdan sınırlayan Ecemiş Fay Zonu kabaca 1500 m ile 1250 m arasında, doğudan sınırlayan Zamantı Nehri kabaca 1100 m ile 450 m kotları arasında uzanmaktadır. Kuzeyde ortalama 1100 m kotunda yer alan Sultansazlığı Havzası genel olarak yatay bir uzanıma sahiptir. Güneyde bulunan Karsantı Havzası silsile eteklerinde kabaca 1800 m kotundan güneyde 400 m kotuna değin engebeli biçimde azalan bir topografya sunmaktadır.
Şekil 1. Çalışma alanı.
122
ALADAĞ SİLSİLESİ VE DOLAYINDA GENEL YAPISAL DURUM
BİLD İRİLER
Aladağlar Silsilesi ve dolayı Tekeli ve diğ’ne (1984) göre iç kesimleri tektono-startigrafik benzerliklere sahip, ağırlıklı olarak Üst Devoniyen ile Alt Kreatase arasında çökelmiş platform tipi karbonatlar içeren altı ayrı naptan oluşmaktadır (Şekil 2.). Aladağ Birliğine ait naplar tektonik konumlarına göre alttan üste (ve kuzeybatıdan güneydoğuya) doğru -kabaca güneydoğuya eğimli- Yahyalı, Siyah Aladağ, Minaretepeler (Üst Kuşak), Çataloturan, Emli ve Beyaz Aladağ nap birimlerini içermektedir. Naplara kaynak oluşturan karbonat platformu Senoniyen yaşlı bir ofiyolitik melanj ile örtülmüştür.
Şekil 2. Aladağlar Silsilesinde napların yayılımı (Tekeli ve diğ.’nden, 1984).
123
KUVATERNER ÖNCESİ KARSTLAŞMA Aladağlar Silsilesi’nin Erken Eosen dönemindeki plütonik sokulumdan kaynaklanan hidrotermal çözelti getirimi nedeniyle bu dönemde yoğun hipojenik (derin kökenli çözelti kaynaklı) karstlaşmaya uğradığı anlaşılmaktadır. Günümüzde silsile genelinde yaygın bir dağılım gösteren karbonatlı cevher yataklarının ilksel sülfidik mineralizasyonunun anılan hipojenik karstlaşmaya paralel olarak oluştukları düşünülmektedir. Epijenik karstlaşma ise jeodinamik gelişime bağlı olarak yüzeylenme ve yükselme yoluyla karst örtüsünün sıyrılması, bunu takiben de yüzey ve yeraltı drenaj sistemlerinin kurulması yoluyla gerçekleşmiştir. Silsilede epijenik karstlaşmanın zamansal gelişiminde ayrıca iklim ve yağış gibi diğer faktörler de etkili olmuştur. Tüm bu faktörlerin epijenik karstlaşmanın gelişimindeki zamansal etkisinin belirlenmesinde “Karstlaşma Şiddeti Parametrik İndeksinden (KŞPİ)” yararlanılmıştır. KŞPİ, i) silsilenin zamansal yükselti değişimini, ii) yükselti, paleocoğrafik konum ve küresel sıcaklık değişimi temelinde hesaplanan silsile ortalama yükseltisindeki zamansal ortalama hava sıcaklığı değişimini ve hava sıcaklığı ile doğru orantılı olduğu varsayılan zamansal yağış miktarı değişimini dikkate almaktadır. Buna göre; karstlaşmanın en yüksek oranda yaşandığı Miyosen döneminden günümüze karstlaşma şiddetinde azalan bir eğilim olduğu görülmektedir.
Şekil 3 Aladağlar Silsilesi’nde son 65 My boyunca KŞPİ’nin değişimi. (Törk, 2008)
KUVATERNER ÖNCESİ KARSTLAŞMANIN GENEL ÖZELLİKLERİ Aladağlar Silsilesi’nin doğu-kuzey bölümünde, Çamlıca ve Dikme yerleşimleri dolayında yayılan Alt-Orta Miyosen yaşlı çökeller allta bulunan Beyaz Aladağ Birliği’ne ait karbonatlar üzerinde uyumsuz olarak yer almakta olup bu yapı bölgede Geç Oligosen döneminde tropik karstlaşmanın hüküm sürdüğünü göstermesi açısından önemlidir (Şekil 4).
124
BİLD İRİLER Şekil 4. Çamlıca dolayında Zamantı Vadisi boyunca Aladağ Birliğine ait karbonatlı birimlerde Geç Oligosen paleotopografyasının genel görünümü (bakış D’ya).
DÜDEN-MAĞARA-KAPIZ-VADİ SİSTEMLERİ Gerek Aladağlar Silsilesi ve gerekse Bolkardağ Silsilesi gibi civar havzalarda gerçekleştirilen saha gözlemleri yüzey ve yeraltı drenaj sistemleri arasındaki etkin etkileşimin bir sonucu olarak ortaya çıkan “Düden-Mağara-Kapız-Vadi (DMKV)” sistemlerinin karstlaşma sürecinde önemli bir işleve sahip olduklarını göstermektedir (Nazik, 2007, sözlü görüşme). DMKV sistemlerine bağlı karstlaşma Aladağlar Silsilesinin Kuvaterner öncesi karstlaşmasında önemli bir yere sahip olduğu gibi, Holosen döneminde silsile genelinde karstlaşmanın yeniden canlanmasında da önemli bir işleve sahiptirler. DMKV sistemleri kısaca; allojenik ve/veya otijenik “noktasal” yüzeysel beslenimi “düden” ve çıkış noktasında yer alan “karst kaynağından” oluşan iki ana uç bileşenli sistemde, yeraltısuyu akımına bağlı olarak zamanla karstik akım kanalları genişlemekte ve akım yolu boyunca uzanan yüzeysel karstlaşmanın aşırı derecede gelişmesi ile mağara tavanı göçmekte ve bunun sonucunda da mağara bir “kapıza” dönüşmesi şeklinde oluşmaktadır. Kapız oluşumunu takip eden süreçte ise vadi yamaçlarında gelişen erozyon, kapızın zamanla dik yamaçlı bir vadiye dönüşmesini de sağlamaktadır1 (Şekil 5 ve Şekil 6).
1
DMKV sistemlerinin gelişimine ilişkin kuramın temelleri Dr. Lütfi Nazik tarafından atılmıştır.
125
Şekil 5. Cimbar Düdeni dolayında karbonatlı (karstik) ve kırıntılı (ofiyolitik) birimler (bakış B’ya).
Şekil 6. Cimbar Kapızının akış aşağıdan görünümü (bakış D’ya).
DOLU SAVAK VE DİP SAVAK SİSTEMLERİ Dolu savak ve dip savak sistemleri bir karst akiferindeki en yüksek ve en düşük kotlu kaynakları tanımlamaktadır. Dolu ve dip savak tipli kaynakların bir karst sistemi içindeki konumları yüzey ve yeraltı drenaj sistemleri arasındaki etkileşim nedeniyle havzanın morfolojik gelişimi üzerinde önemli bir etkiye sahiptirler. Aladağ Silsilesinde önemli boşalıma sahip kaynakların tümü silsilenin doğu yamacında, Zamantı Nehri ve kolları üzerinde yer almaktadırlar. Tüm sistemin “dip savak” konumlu boşalımı güneydoğuda, 450 m kotunda yer alan Küp (Yerköprü-III) kaynağıdır. Bu kaynak günümüzde silsile genelindeki yeraltı drenajının önemli bir bölümünü (~% 50) üzerinde toplamıştır. Benzer biçimde Zamantı Nehri ve kolları üzerinde yer alan diğer yerel dip savak ya da dolu savak konumlu kaynaklarda yeraltı drenajının bu akarsu dolayında yoğunlaşmasına neden olmuştur. Öte yandan, Kuvaterner buzullaşmaları sırasında yerlatısuyu boşalımının sınırlanması/durması buna karşın düşük kotlardaki beslenimden kaynaklanan yüzeysel akış nedeniyle akarsu yataklarındaki derinleşmenin devam etmesi Kuvaterner öncesi akarsu seviyesinden boşalan dip ve dolu savak konumlu kaynakların günümüzde akarsu yataklarından yukarıda kalmasına neden olmuştur (Şekil 7 ve Şekil 8).
126
BİLD İRİLER Şekil 7. Yerel dip savak işlevine sahip, kısmen askıda bulunan Göksu Kaynağı (bakış B’ya).
Şekil 8.Yerel dip savak işlevine sahip, asılı konumda bulunan Kapuzbaşı Kaynak Grubu (bakış KB’ya).
KUAVATERNER DÖNEMİ EPİKARSTİK SÜREÇLER Aladağlar Silsilesi üzerinde gelişen Kuvaterner dönemi buzul aktiviteleri, kendilerinden önce gelişmiş olan fluviyo-karstik kökenli vadileri kullanmış ve söz konusu buzul süreçleri güncel karst topoğrafyasının şekillenmesinde belirleyici olmuşlardır (Şekil 9).
127
Şekil 9. Hacer buzul vadisinin Tekelik Tepe dolayından görünümü (bakış D’ya) (sol), Emli buzul vadisine akış aşağıdan bakış (bakış D’ya) (sağ).
Kabaca 2 My’lık bir süreyi kapsayan Kuvaterner buzullaşmaları Miyo-Pliyosen döneminden arda kalan epikarst zonunun özellikle Aladağlar Silsilesi’nin üst kotlarda uzanan bölümlerinin kazınma yoluyla tamamen tahrip olmasını sağlamıştır (Şekil 10).
Şekil 10. Yedigöller Platosu’nda buzul kazıması ile oluşan yüzeylerin genel görünümü (bakış D’ya).
Aladağlar Silsilesi’nde keşfedilen mağaraları önemli oranda Yedigöller Platosu ile bu bölgeden doğuya uzanan sahada yer almasında mağara araştırmaların söz konusu alanlarda yoğunlaştırılmasının önemli bir rolü vardır (Şekil 11). Daha alt kotlarda bulunan diğer bölgelerde yürütülen saha çalışmaları, Beyaz Aladağ Birliği’ne ait çıplak kaya yüzeylerinden oluşan anılan araştırma alanının ulaşılabilir mağaraların saptanması açısından daha uygun niteliklere sahip olduğunu göstermiştir. Öte yandan, lojistik olanakların sınırlı olması nedeniyle Yedigöller Platosu’nun güneyinde kalan, benzer niteliklere sahip bölge yeterince araştırılamamıştır “sarp topoğrafya, ulaşım güçlükleri vs.”. Bununla birlikte, anılan alanın da dikkate değer bir ulaşılabilir mağara potansiyeline sahip olduğu düşünülmektedir.
128
BİLD İRİLER Şekil 11. Aladağlar Silsilesinde belirlenen mağaraların alansal dağılımı.
Kuvaterner buzullaşma süreçleri yaşanırken Aladağlar Silsilesi üzerinde epikarstik zonun buzullarca kazınması sonucu mağara sistemlerinin üst bölümlerinin yok olmuştur. Bu sürecin bir sonucu olarak silsilenin üst kotlarında çok sayıda kafası kesilmiş bacalar (decapitated shaft) ile karşılaşılmaktadır (Şekil 12). Buzullaşmaya bağlı erozyonun kafası kesik bacaların bulunduğu kesimlerde epikarstik zonun en azından birkaç on metrelik bölümünü tahrip ettiği anlaşılmaktadır (Şekil 13).
Şekil 12. Kesilmiş karstik bacalar.
129
A
B
C
Şekil 13 Bazı kesilmiş karstik baca formundaki mağaraların açılmış kesitleri.
Buzullaşmanın karst sistemi üzerindeki tahribatının bir diğer türü duvarsız bacalardır. Bu yapılar Hacer Vadisi gibi dik yamaçlı vadilerde, vadi yamacına paralel olarak dikey yönde gelişen akım kanallarının vadi buzulunun yarattığı basıncın kalkması sonucu parçalanmasından kaynaklanmaktadır (Klimchouk et al., 2006). Öngörülen oluşum modeline göre vadi buzulu oluşumu yavaş bir süreç olup, vadinin buzulla dolması yavaş bir biçimde gerçekleşmekte, oluşan buzulun vadi yamaçlarında oluşturduğu basınç kayaç tarafından kolaylıkla sönümlenmektedir. Buna karşın, erime dönemlerinde vadi buzulunun hızla erimesi vadi duvarı üzerindeki basıncın hızla azalmasına neden olmakta, kayacın bu ani serbestleşmeyi sönümleyememesi ise dikey akım kanalı ile vadi duvarı arasındaki bölümün parçalanmasına neden olmaktadır (Şekil 14). İncelenen mağaraların tamamına yakın bölümü 2000 m ve üzerindeki giriş kotlarına sahip olup, 3000 m’nin üzerindeki kotlarda 120 kadar mağara belirlenmiştir (Şekil 15). Öte yandan, mağaraların giriş kotları ile derinlikleri arasındaki ilişkinin büyük oranda mağaraların tıkanmışlık düzeyi tarafından kontrol edildiği anlaşılmaktadır (Şekil 16). Silsilede saptanan tıkanmamış mağaraların genel olarak dikey bir gelişime sahip olduğu ve derinliklerinin yerel flüviyal aşınma tabanını oluşturan çevre vadilerin kotlarınca kontrol edildiği anlaşılmaktadır (Şekil 17). Aladağlar Silsilesinde keşfedilen ve tıkanmamış durumdaki mağaraların tamamının yüzeye yakın bölümlerde geniş salonlar içermelerine karşın derin bölümlerde oldukça dar dikey akım kanallarından oluştukları izlenmektedir. Bu durum, olasılıkla mağara oluşumuna katkı sağlayan epijenetik beslenimin karst sistemi yüzeyine homojen biçimde yayılmasının bir sonucu olarak değerlendirilmektedir. Diğer bir deyişle, yüzeysel beslenimin belirli noktalarda toplanmaması mağaralarda gözlenen akım kanal-
130
Şekil 14. Duvarsız bacalar.
3600 3400 Giriş kotu (m)
3200 3000 2800 2600 2400 2200 2000 1800 1600 1
14 27 40 53 66 79 92 105 118 131 144 157 170 183 196 209 222 Sıra no
Şekil 15. Mağaralarda giriş kotu dağılımı.
131
BİLD İRİLER
larının aşırı derecede gelişmesini kısıtlayan başlıca faktör olmuştur. Bu kapsamda önemli bir diğer faktörün ise silsilenin Orta-Geç Miyosen’den itibaren hızla yükselmesi olduğu düşünülmektedir. Öte yandan, silsilenin hemen hemen günümüzdeki yükseltisine ulaştığı Kuvaterner başlangıcından itibaren gerçekleşen buzullaşma dönemlerinde beslenimin katı fazda kilitlenmesinin de dikey akım kanallarının büyümesini sınırlayan bir diğer etken olduğu düşünülmektedir.
1600
Derinlik (m)
1400 1200 1000 800 600 400 200 0 0
1000
2000
3000
4000
Giriş kotu (m)
Şekil 16. Mağaralarda derinlik-giriş kotu ilişkisi.
Şekil 17. Başlıca derin mağaralar ve bunların çevre vadi konumları ile ilişkisi (Klimchouk et al.2006).
SONUÇLAR Aladağ Silsilesi’nde epijenik karstlaşmanın silsilenin etkin biçimde karasallaşmaya başladığı Paleosen döneminden itibaren gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Paleosen-Eosen’deki ilk karasallaşma dönemini takiben silsilenin asıl yükselimi Oligosen’de başlamış ve Orta Miyosen’de aynı hızla devam etmiştir. Orta Miyosen’den günümüze doğru ise –daha düşük hızda olmakla birlikte- silsilenin yükselimi devam etmiştir. Bu sürecin sonucu olarak Aladağlar Silsilesi Kuvaterner başına değin günümüzdeki yükseltisine yakın değerlere ulaşmış bulunmaktadır. Karasallaşma sürecinde silsilenin ofiyolitik örtüsü Oligosen başına değin büyük oranda sıyrılmıştır. Kuvaterner, silsile genelinde karstlaşmanın büyük oranda durduğu ve/veya yavaşladığı bir dönemdir. Bu dönemde sıcaklıktaki düşüş yüksek kotlarda buzulların oluşmasını, daha alt kotlarda ise donma-çözülme süreçlerinin etkili olduğu periglasiyal koşulların etkili olmasını sağlamıştır. Bu koşulların Toroslar Dağ Kuşağı’nın benzer yükselti aralığındaki diğer bölümlerinde de etkili olduğu düşünülmektedir. Silsilenin üst kotlarında epikarst zonunun tamamen tahrip olmasına neden olan Kuvaterner buzul-
132
KAYNAKÇA Klimchouk, A., Bayari, C.S., Nazik, L., Tork, K., (2006) Glacial destruction of cave systems in high mountains, with special reference to the Aladaglar massif, Central Taurids, Turkey. Acta Carsol 35(2):111–121 Tekeli, O., Aksay, A., Ürgün, B.M. and Işık A.,1984. Geology of the Aladağ Mountains. Geology of the Taurus Belt, Proceedings Int. Sym., 26-29 September, Ankara-Turkey. Törk, K., 2008, Aladağlar’da (Niğde-Kayseri-Adana) buzullaşma evrelerinin karstlaşma üzerine etkileri, Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enst. Doktora Tezi, Ankara
133
BİLD İRİLER
laşmaları çok sayıda mağara sisteminin üst bölümlerinin de yok olmasına neden olmuştur. Buzullaşma süreçlerine bağlı olarak pek çok mağaranın kafa bölümleri kesilmiş, vadi yamaçlarına paralel gelişen mağaralarda ise duvar yıkılmaları gerçekleşmiştir. Karbonatlı birimler ile geçirimsiz birimler sınırında yer alan düdenlerden itibaren gelişen düden-mağara sistemlerinin buzul erime dönemlerindeki yoğun allojenik beslenim sonucu hızla geliştikleri, bu gelişime bağlı olarakta tavan bölümlerinde hızlı göçmelerin oluştuğu izlenmektedir. Bu süreç düden-mağara sistemlerinde kapızlara, kapızların da zamanla flüviyal vadilere dönüşmesini sağlamaktadır. Düden-mağara-kapız-vadi sistemlerinin (örğ. Cimbar Kapızı) silsile genelindeki karstlaşmanın gelişiminde önemli unsurlar oldukları gözlenmektedir. Bu tür yapıların Kuvaterner öncesi dönemlerde de geliştikleri anlaşılmaktadır. Aladağlar Silsilesinde keşfedilen ve tıkanmamış durumdaki mağaraların tamamında, yüzeye yakın bölümlerde geniş salonlar içermelerine karşın derin bölümlerde oldukça dar dikey akım kanallarından oluştukları izlenmektedir.
GEYİK DAĞLARI KUŞAĞI’NIN (Gündoğmuş-ANTALYA) DERİN MAĞARA POTANSİYELİ Koray TÖRK, Tulga ŞENER , Emrah ÖZTEKİN, Uğur Murat LELOĞLU, Birhan ALTAY Mağara Araştırma Derneği (MAD) GMK Bulvaryı Kubilay Sokak Kubilay Apt. No: 17/1 Anıttepe/ANKARA
ÖZet Mağara Araştırma Derneği (MAD) tarafından 2003 yılında başlatılan ve halen devam etmekte olan Geyik Dağları Kuşağı bölge araştırması yaklaşık 500 km2’lik bir alanda sürdürülmektedir. Bölgede sürdürülen çalışmalar; yeni mağaraların haritalanmasının yanısıra, yürütülecek karst çalışmalarına ışık tutması açısından da önemlidir. Geyik Dağları Kuşağı, Orta Toroslar Karst Bölgesi’nin en yüksek zirve ve plato alanlarından birisi konumundadır. Araştırması yapılan bölgedeki karstik karbonatlar (Üst Mesozoyik-Alt Tersiyer), KB-GD doğrultusundaki tektonik hatlara paralel olarak uzanmaktadır. Tektonik yükselim alanı olan bölge, güncel akarsularca derin vadiler şeklinde yarılmıştır. Karbonatların tabanında ve litolojik olarak ara seviyelerinde yer yer geçirimsiz kayaçların bulunması ve fluviyokarstik süreçlerin baskın olması bölgede araştırması yapılan ve keşfedilecek mağaraların 1000 m’lerden daha sığ derinlikte ancak daha uzun olabileceğini ortaya koymaktadır. Geyik Dağları ve çevresinde MAD tarafından araştırması tamamlanan ve halen devam eden mağaraların genel durumlarına bakıldığında; ortalama giriş kotu yüksekliğinin 2100 m, mağaraların yatay gelişimlerinin, ortalama (-)336m’lik dikey gelişim oranına göre daha yüksek bir ortalama değere (2486 m) sahip olduğu gözlenmektedir. Anahtar kelimeler: Geyik Dağları, karst, litoloji, tektonik yükselim
134
BİLD İRİLER
THE DEEP CAVE POTANTIOAL OF GEYİK DAĞLARI RANGE (Gündoğmuş-ANTALYA) Koray TÖRK, Tulga ŞENER, Emrah ÖZTEKİN, Uğur Murat LELOĞLU, Birhan ALTAY Cave Research Association (MAD) GMK Bulvaryı Kubilay Sokak Kubilay Apt. No: 17/1 Anıttepe/ANKARA
ABSTRACT The research of Geyik Dağları Range has been continued in 500 km2 area by Cave Research Association (MAD) since 2003. These expeditions are also important for the karst research as much as the mapping of the new cave systems. The range is the one of the highest summit and plateau area of Central Taurus Belt. The karstic rocks are parallel to the tectonic lines which are on the NW-SE direction in the expedition area. The deeply incision of the area have been done with the actual river systems on account of the tectonic uplift. The potential depth of the caves must be lower than the 1000 m because of the fluvial karstic processes and the lithologic properties of the area. The average lateral length (2486 m) is higher than the depth (-) 336m with the average 2100 m entrance elevation in the caves which explored by MAD in Geyik Dağları Range and the vicinity. Keywords: Geyik Dağları, karst, lithology, tectonic uplift
135
GİRİŞ Mağara Araştırma Derneği (MAD) tarafından 2003 yılında başlatılan ve halen devam etmekte olan Geyik Dağları Kuşağı bölge araştırması yaklaşık 500 km2’lik bir alanda sürdürülmektedir (Şekil 1). Araştırmalar halen topografik olarak ortalama 2500 m’lik zirvelerin arasında uzanan, eski aşınım düzlüklerinde gelişmiş subatan (düden) mağara sistemlerinin bulunması incelenmesi şeklinde yürütülmektedir.
Şekil 1. Yerbuldur haritası
BÖLGESEL JEOLOJİ Orta Toroslar’da yeralan araştırma bölgenin genel jeolojik özellikleeine bakılacak olunduğunda; en altta Geyik Dağı Birliği olmak üzere , Aladağ Birliği, Bolkar Dağı Birliği ve Bozkır Birliği adlarıyla bilinen stratigrafi, yapısal ve metamorfizma özellikleri açısından farklı ortam koşullarını yansıtan kaya birimi toplulukları, birbirleriyle tektonik ilişkili olarak yer alır (Şekil 1). Araştırmaların yürütüldüğü Geyik Dağı Birliği, Üst Paleozoyik yaşta karbonat ve kırıntılı kayalarla onları açısal uyumsuz olarak üstleyen ve Lütesiyen yaşta olistolit ve olistostromal oluşuklu filiş ile son bulan Üst Mesozoyik-Alt Tersiyer yaşta şelf tipi karbonat istifini kapsar (Özgül, 1997).
136
BİLD İRİLER Şekil 2 Bölgenin tektono-stratigrafi birliklerinin yayılımını gösteren şematik harita (Özgül, 1997).
GEYİK DAĞLARI’NIN KARSTİK ÖNEMİ Yürütülen çalışmalar, yeni mağaraların bulunması ve haritalanmasının yanısıra, karst araştırmaları için de önemli veriler sağlamaktadır. Özellikle hızla tükenmekte olan kullanılabilir tatlısu kaynak rezerv alanlarının belirlenmesi ve koruma alanlarının oluşturulması, Geyik Dağları gibi hem Konya Kapalı Havzası’nı hem de Akdenize boşalan nehirleri besleyen bir kütle için, mağara araştırmalarını daha da öne çıkarmaktadır (Şekil 3).
137
Şekil 3. Araştırma bölgesine (Yaylacık) ait genel görünüm (foto H.Yıldırım)
Araştırma bölgesi aynı zamanda, kuzeydeki ortalama 1000 m kotunda uzanan Konya Kapalı Havzası ve Akdeniz (0 m) arasında, hidrolojik açıdan bariyer konumundadır. Bölge, Orta Toroslar Karst Bölgesi’nin en yüksek zirve ve plato alanlarından birisini oluşturmaktadır (Şekil 4). Araştırması yapılan bölgede yeralan karbonatlar, KB-GD uzanımlı olan tektonik hatlara paralel olarak uzanmaktadır (bkz. Şekil 2). Tektonik olarak bir yükselim alanı olan bölge, bu süreçlere bağlı olarak güncel akarsularca derin vadiler şeklinde yarılmıştır. Havza kuzeyden Ermenek Çayı drenaj sistemi tarafından kontrol edilirken, güneyden Akdeniz seviye değişimleri sistemi kontrol etmektedir. Özellikle Akdeniz’e dik gelişen genç yarılmalarda, Kuvaterner dönemi deniz seviyesi değişimleri oldukça etkili olmuştur. Bu değişimlere bağlı kıyı bölgeleri denizaltı karst ve mağara sistemleri de gelişmiştir (Şekil 5).
Şekil 4. Çalışma bölgesi vadi profilleri
138
BİLD İRİLER Şekil 5. Bölgesel dreanj sistemleri
Tabanında ve litolojik olarak ara seviylelerinde yer yer geçirimsiz kayaçların bulunması, bu bölgenin GD’sunda yer alan ve yaklaşık 1500 m’lik farklı yaşlardaki karbonat istifinin ardalandığı Taşeli Platosu’ndki derin sistemler (Peynirlikönü ve Çukurpınar Mağaraları) benzeri yapıların oluşmasını engellemiştir. Bölgede araştırması yapılan ve keşfedilecek mağaraların 1000 m’lerden daha sığ derinlikte ancak daha uzun olması tahmin edilmektedir (Şekil 6). Tektonik yükselmeye karşın mağara sistemleri bu bölgede göreceli olarak askıda kalmışlardır.
Şekil 6. Yaylacık Düdeni giriş ağzı (foto H.Yıldırım)
139
Aktif düden girişleri ve bunu izleyen çok sayıdaki kaynak çıkış noktalarının bulunması, bölgedeki fluviyokarstik süreçlerin baskın olduğunu ve göreceli olarak yatay-aktif sistemlerin gelişeceğini göstermektedir (Şekil 7).
Şekill. 7. Fluviyokarstik mağara giriş ağzı (foto H.Yıldırım)
Mağara Giriş Kotllarının Dağılımı 2250 2200 2150
Kot (m)
2100 2050 2000 1950 1900 1850 1800 0
2
4
6
8
10
12
14
16
18
Mağara
Şekil 8. Araştırması yapılan mağaraların yükseklik dağılımı
ARAŞTIRMA ÇALIŞMALARI Bölgedeki ilk çalışmalar 1996-1999 yılları arasındaki dönemde başlatılmakla birlikte ilk organize araştırma etkinliği 2003 yazında yapılmış ve 2004 yılında da devam edilmiştir. Bu dönemde bölgeye 4-5 kez gidilmiş bazı mağaralar haritalanmış bazılarının ise giriş ağızları tespit edilmiştir. Araştırmalar 2005-2008 yılları arasında farklı bir bölgeye kaydırılmış (MAD, 2008), 2009 yılında ise bu bölgede tekrar başlanmıştır.
140
Mağaraların Derinlik Değişimi 0 -50
0
2
4
6
8
10
12
14
-100
Derinlik (-m)
-150 -200 -250 -300 -350 -400 -450 -500 Mağara
Şekil 9. Araştırması yapılan mağaraların derinlik değişimi
Şekil 10. İnilti Pazarı mağarası giriş ağzı (foto H.Yıldırım)
Kaynak Özgül, N., 1997, Bozkır-Hadim-Taşkent (Orta Toroslar’ın kuzey kesimi) dolayında yer alan tektoo-stratigrafik birliklerin stratigrafisi, MTA Dergisi 119, s:113-174, Ankara MAD, 2008, Dernek bülteni, sayı no:14, Ankara
141
BİLD İRİLER
Geyik Dağları ve çevresinde Mağara Araştırma Derneği (MAD) tarafından araştırması tamamlanan ve halen devam eden mağaraların genel durumlarına bakıldığında ortalama giriş kotu yüksekliği 2100 m’dir (Şekil 8). Bu mağaraların derinlikleri 10-450 metreler arasında değişmektedir (Şekil 9) (Şekil 10). En üst kottaki aşınım düzeyi araştırma bölgesinin yaklaşık K’de kalan Ermenek Çayı (~1000m) olarak düşünülüğünde bile karstlaşma taban düzeyi, aşınım düzeyinin oldukça üzerinde kalmakta ve dolayısı ile karstlaşma litolojik bariyerler tarafından kontrol edilmektedir.
KUZGUN, TOROS DAĞ KUŞAĞININ YÜKSEK KARST ZONUNDAKİ EN DERİN MAĞARA Koray TÖRK 1, C.Serdar BAYARI 2, Alexander KLIMCHOUK 3, Emrullah ÖZEL 1,Nur ÖZYURT 2, Fatih SAVAŞ 1 1,
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Üniversiteler Mah. Dumlupınar Bulv. No:139, 06800 Çankaya Ankara, Türkiye cave@mta.gov.tr 2, Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 06800 Beytepe Ankara, Türkiye 3, Ukrayna Mağara ve Karst Araştırmaları Enstitüsü, Tavrichesky Ulusal Üniversitesi, 4 Prospect Vernadskogo, 95007 Simferopol, Ukrayna
ÖZet Aladağlar, 1000 km2’lik alansal yayılımı ve Kızılkaya (3767 m), Demirkazık (3756 m) gibi yükseltileri ile Toros dağ kuşağının önemli kütlelerinden birisini oluşturmaktadır. Aladağlar silsilesinde yüksek dağ karstı araştırmaları kapsamında, 2004 yılında keşfedilen Kuzgun Mağarası 1400 m’ye ulaşan derinliği ile Türkiye’de 2nci, Dünya’da ise 18nci en derin mağaradır. Girişi 2850 m kotunda yer alan mağara, bir koyun sırtı (roche moutonee) yapısının koruması altında buzul kazımasına bağlı malzeme getiriminden korunmuş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Mağara, buzullaşmanın karst sistemi üzerindeki etkilerine ilişkin veriler sunmasının yanısıra, Aladağ kütlesi genelinde karstlaşmanın gelişimi açısından da değerli veriler içermektedir. Yüzeyden itibaren üç farklı gelişim zonu içeren Kuzgun Mağarası’nda ana kolun genel uzanımı D-B doğrultusunda olup, ikincil bir kol ise Hacer Vadisi’ne yönelmektedir. Mağaranın üst zonu hidrotermel-hipojenik karstlaşma izleri içermektedir. İkinci zonun büyük oranda Kuavterner öncesi dönemin daha ılıman iklim koşullarında oluştuğu düşünülmektedir. Daha derinde yer alan zon, büyük oranda dar ve yatay/yarı-yatay galeriler ile bir birine bağlanan şaftlardan oluşmaktadır. Mağaranın dip bölümü zaman zaman doygunlaşma izleri içeren bir göçük zone içermektedir. Silsileden boşalan karstik kaynakların kotları göz önüne alındığında, Kuzgun Mağarası’nın 1800-2000 m arasında potansiyel bir derinliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Anahtar Sözcükler: Mağara, Kuzgun, Aladağlar
142
BİLD İRİLER
KUZGUN, THE DEEPEST CAVE IN THE HIGH KARST ZONE OF THE TAURUS MOUNTAIN BELT Koray TÖRK 1, C.Serdar BAYARI 2, Alexander KLIMCHOUK 3, Emrullah ÖZEL 1,Nur ÖZYURT 2, Fatih SAVAŞ 1 1,
Directorate of Mineral Research and Exploration of Turkey, Universiteler Mah. Dumlupinar Bulv. No:139 2,
3,
06800 Cankaya Ankara, Turkey cave@mta.gov.tr Hacettepe University, Department of Geological Engineering, , Beytepe, 06800 Ankara, Turkey
Ukrainian Institute of Speleology and Karstology, Tavrichesky National University, 4 Prospect Vernadskogo, 95007 Simferopol, Ukraine
ABSTRACT Aladaglar Range with its Kızılkaya (3767 m) and Demirkazık (3756 m) summits and the 1000 km2 of areal extent constitutes one of the important massifs within the Taurus mountain belt. The Kuzgun Cave, discovered during the high mountain karst surveys in 2004, is the second deepest cave of Turkey and 18th of the world with its depth 1400 m. The cave with its entrance located at 2850 m, has been protected from the debris inflow due to glacial scouring by a roche moutonness structure. The cave possesses invaluable data that shed light on the effects of glaciation on karst system and its evolution. Kuzgun Cave possesses three different cave development zones extending from surface to depths. The main gallery of the cave extends in E-W direction while a secondary branch elongates toward Hacer Valley located to the southeast. The upper zone of cave presents evidences of hydrothermal-hypogenic karst development. The second zone is thought to have developed during the more humid climate conditions of a period prior to Quaternary. The third zone located deeper constitutes shafts connected by horizontal to semi-horizontal narrow passages. The bottom part includes a collapse zone with episodic flooding. Based on the elevations of springs draining the karst massif, a potential depth range of 1800 to 2000 m is anticipated for the Kuzgun Cave. Keywords: Cave, Kuzgun, Aladaglar Mountain Range
143
GİRİŞ Aladağlar Silsilesi’nde 2004 yılında keşfedilen Kuzgun Mağarası 1400 m’ye ulaşan derinliği ile Türkiye’de 2nci, Dünya’da ise 18nci sırada yer almaktadır. Mağara, buzullaşmanın karst sistemi üzerindeki etkilerine ilişkin veriler sunmasının yanısıra, silsile genelinde karstlaşmanın gelişimi açısından da değerli kanıtlar içermektedir. Girişi 2850 m kotunda yer alan mağara bir koyun sırtı yapısının koruması altında buzul kazımasına bağlı malzeme getiriminden korunmuştur (Şekil 1).
Şekil 1. Kuzgun Mağarası’nın giriş ağzının bulunduğu bölgenin görünümü.
KUZGUN MAĞARASI’NIN KARSTİK GELİŞİMİ Mağarada ana kolun genel uzanımı D-B doğrultusunda olup, ikincil bir kol ise Hacer Vadisi’ne yönelmektedir. Mağara yüzeyden itibaren üç farklı zon içermektedir (Şekil 2 ve Şekil 3). Yüzeye yakın “French Kiss” adlı salonun bulunduğu kesim (-50 m ile -200 m aralığı) diğer zonlara göre yatay gelişimin daha yoğun olduğu ve daha bol sayıda çökel içeren bölümdür (Şekil 4 ve Şekil 5). Daha derin bölümde yer alan ikinci zonda ise hızlı bir
144
Şekil 2. Kuzgun Mağarası planı (Klimchouk ve diğ., 2006).
Kuzgun Mağarası buzul kazımasına bağlı tıkanmanın gerçekleşmemesi durumunda Aladağlar Silsilesi genelinde karşılaşılabilecek dikey mağaraların genel yapısını yansıtması açısından önemli bir gözlem alanıdır. Silsile genelinde saptanan ve geniş çaplarına karşın buzul kazıma ürünleri ile tıkanmaları nedeniyle incelenemeyen çok sayıdaki şaftın da benzer mağara sistemlerinin üst bölümlerine ait oldukları düşünülmektedir. Kuzgun Mağarası içinde daha ılıman koşullardaki mağaralarda gözlenen türden büyük epijenik salonlar ve büyük hacimlere ulaşan mağara çökelleri ile karşılaşılmamış olması olasılıkla bölgenin Kuvaterner öncesi hızlı yükseliminin ve Kuvaterner’deki yoğun buzullaşma faaliyetlerinin bir sonucudur. Kuvaterner öncesi hızlı yükselimin akım kanallarının hızla derinleşmesini sağlayarak yüzeysel beslenimin üst kotlarda çökelime fırsat kalmaksızın hızla derinlere ulaşmasını sağlamış olması güçlü bir olasılıktır. Diğer yandan, Kuvaterner öncesinde silsile yüzeyinin iyi gelişmiş bir epikarst zonu içermesinin de söz konusu sızmayı hızlandırmış olması olası görülmektedir. Öte
145
BİLD İRİLER
yarılma sürecinin sonucu olarak derinlik hızla artmaktadır. Bu bölümde olasılıkla buzul erimesine bağlı yoğun su girişinden kaynaklanan bir erozyon hakimdir (Şekil 6). Buna bağlı olarak daha önceki dönemlerde oluşmuş akmataşlarının önemli bir bölümünün yarıldığı izlenmektedir. İkinci bölümün önemli özelliklerinden birisi çapları bir metre dolayında olan çok sayıda hidrotermal kalsit nodülü içermesidir (Şekil 7). Bu nodüllerin tamamına yakın bölümü yeraltısuyu akışınca yarılmıştır. Söz konusu nodüllerin varlığı Kuzgun Mağarası oluşumunun silsilenin karasallaşmaya başladığı dönem öncesinde, Paleosen-Eosen dönemindeki plütonik sokuluma bağlı hidrotermal aktivite ile başladığına işaret etmektedir. Mağaranın daha derin bölümlerini içeren üçüncü zon ise oldukca dar bacalardan oluşmakta ve hızla derinlere doğru uzanmaktadır. Bu bölüm hemen hiç mağara çökeli içermemekle birlikte bazı bölümlerinde iyi korunmuş Miyosen denizel fosilleri ile karşılaşılmıştır. Kabaca 2250 m topografik kotuna karşılık gelen derinlikte (-600 m) pekişmemiş kırıntılı malzeme içinde iyi korunmuş bu fosiller, Orta Miyosen (Langiyen) yaşlı sığ deniz-plaj ortamını karakterize eden Pelecyora (Cordiopsis) islandicoides, Ventricoloidea multilamella, Clausinella suplicata, Cassidaria taurinensis, Melania aquitanica, Euspira cf. catena helicina, Ostrea sp (?), Cardita sp, Crassatella cf. raulini, Melania sp., Turritella sp., pelesipod indet türlerini içermektedir (tanımlama Dr. Y.İslamoğlu, MTA). Bu gözlemler, mağaranın fosillerin bulunduğu derinliklerinin olasılıkla Miyosen öncesinde oluştuğunu ve yüzeydeki kanıtları Dikme Havzası dolayında gözlenen Orta Miyosen denizinin silsilenin bu bölümüne de uzandığını göstermektedir.
yandan, Kuvaterner buzullaşma dönemleri süresince mağaranın bulunduğu yüksek kotlardaki beslenimin kilitlenmesi nedeniyle çökel oluşumunun engellendiği anlaşılmaktadır. Mevcut çökellerin önemli bir bölümünün buzullaşma-arası dönemlerde hızla derinlere inen beslenim suyundan arta kalan sızıntılar tarafından oluşturulduğu düşünülmektedir. Mağaradan rastgele (belirli bir yaş aralığını temsil etmemesi için) seçilen mağarataşı örneklerinden elde edilen U/Th yaşlarının tamamının 300 By ya da daha sonraki dönemde oluşmuş olması bu önermeyi desteklemektedir (Törk, 2008).
Şekil 3. Kuzgun Mağarası açılmış kesiti (Klimchouk ve diğ., 2006).
146
BİLD İRİLER Şekil 4. Kuzgun Mağarası, “French Kiss” Salonu.
Şekil 5 Kuzgun Mağarası çökellerinden görünüm.
147
Şekil 6 Kuzgun Mağarasında hızlı yarılma ile oluşan bacalar.
Şekil 7 Kuzgun Mağarasında dev hidrotermal kalsit nodülleri.
148
Aladağlar Silsilesi’nde keşfedilen en derin mağara Kuzgun Mağarası olup, bir koyun sırtı yapısının gerisinde yer alması nedeniyle tıkanma süreçlerinden etkilenmeksizin korunabilmiştir. Mağara’da 1400 m derinliğe inilmiş, göçüntülerin yaşamsal tehlike yaratması nedeniyle ilerleme faaliyetleri durdurulmuştur. Kuzgun Mağarasındaki dikkat çekici başlıca gözlemler hidrotermal karstlaşmaya ait metrik büyüklükteki kalsit nodüllerini ve Orta Miyosen denizel fosil depolarını içermesidir. Hidrotermal nodüllerin varlığı Erken Eosen’deki hipojenik süreçlerin silsilenin yüzey bölümlerine değin etkili olduğunu göstermeleri açısından önemlidir. Diğer yandan, denizel Miyosen fosillerinin varlığı ise silsilenin üst kotlarını da kapsayan geniş bölümlerinin kısa süreli de olsa deniz girişiminden etkilendiğini göstermektedir.
KAYNAKÇA Klimchouk, A., Bayari, C.S., Nazik, L., Tork, K., 2006, Glacial destruction of cave systems in high mountains, with special reference to the Aladaglar massif, Central Taurids, Turkey. Acta Carsol 35(2):111–121 Klimchouk, A., Kasjan,Y., Samokhin, G., Nazik, L., Bayari, C.S., Tork, K., Ozel, E., 2006 Kuzgun Cave in the Aladaglar Massif, Turkey: recent developments and the perspectives. Abstracts, 2nd Middle-East Speleology Symposium, Lebanon, April 21-23, 2006. - pp.52-53. Törk, K., 2008, Aladağlar’da (Niğde-Kayseri-Adana) buzullaşma evrelerinin karstlaşma üzerine etkileri, Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enst. Doktora Tezi, Ankara
149
BİLD İRİLER
SONUÇLAR
MAĞARA ÇÖKELLERİNİN GEÇMİŞ İKLİM ARAŞTIRMALARINDA KULLANILMASI: İNCESU MAĞARASI DİKİT KAYITLARINA GÖRE ORTA TOROSLARDA SON 45000 YILLIK İKLİM DEĞİŞİMİ Gizem Erkan 1, Mertcan Özbakır 1, C. Serdar Bayarı 1, Hai Cheng 2, N. Nur Özyurt 1, Dominik FleItmann 3 1,
Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Beytepe, TR-06800 Ankara, Türkiye gizems@ hacettepe.edu.tr 2, Department of Geology & Geophysics University of Minnesota 108 Pillsbury Hall, 310 Pillsbury Dr. SE Minneapolis, MN 55455-0219 cheng021@umn.edu 3, University of Bern, Institute of Geological Sciences and Oeschger Centre for Climate Change Research, Baltzerstrasse 1+3, 3012 Bern, Switzerland fleitmann@geo.unibe.ch
ÖZet İklim tüm canlıların yaşam koşullarını belirleyen en önemli etkenlerden birisidir. Enlem, yükselti, kar örtüsü, buz hacmi, deniz yüzey sıcaklıkları, atmosferik kompozisyon, okyanus akıntıları, sera gazları, Dünya’nın yörüngesinde meydana gelen değişiklikler ve volkanik aktiviteler yerküredeki iklim sisteminin başlıca bileşenleridir. Bu bileşenlerin bir veya birkaçının değişmesi iklim değişikliklerine neden olmaktadır. Bununla birlikte, küresel iklimin değişiminde etkili süreçler ve bunlar arası etkileşimler henüz yeterince kesin biçimde anlaşılamamıştır. Gelecekteki iklim değişimlerinin sağlıklı bir biçimde öngörülmesi için geçmişteki iklimin nasıl değiştiğinin bilinmesi; bu değişimde etkili süreçler arası etkileşimlerin güvenilir biçimde saptanması gerekmektedir. Geçmişteki iklim değişimlerine ilişkin bilgiler mevcut “doğal arşiv” kayıtlarından elde edilmektedir. Başlıca doğal arşivler ise ağaç halkalarından, kutuplardaki buzullardan, okyanus-deniz-göl tabanı çökellerinden ve mağara çökellerinden oluşmaktadır. Diğer arşiv tipleri ile kıyaslandığında, mağara çökelleri iklim değişimine ilişkin daha belirgin izler içermeleri ve bu izlerin oluştuğu dönemlerin daha yüksek yaş hassaslığı ile belirlenebilmesi nedeniyle öne çıkmaktadırlar. Araştırmalarda en çok tercih edilen çökel formu dikitlerdir. Dikitlerin yapısal, dokusal, kimyasal ve izotopik özellikleri dış ortam koşullarından etkilenmektedir. Dikitlerin gelişim ekseni boyunca elde edilen oksijen-18, karbon-13 ve iz element verileri yüksek hassaslıktaki uranyum/toryum (Th-230) yaş verileri ile desteklendiğinde geçmiş ortam koşulları hakkında değerli bilgiler sunmaktadırlar. Bir çökeldeki oksijen-18 değişimleri çökelin oluşum dönemindeki yüzey sıcaklık değişimlerinin güvenilir bir göstergesidir. Benzer biçimde, çökellerdeki karbon-13 izotop değişimleri çökelin oluştuğu dönemde yüzeyde egemen olan bitki tür ve bolluğunun göstergesidir. Konuyla ilgili bir örnek olarak, bu çalışmada orta Toroslardaki İncesu Mağarasından alınan bir dikit örneğine ait oksijen-18 ve karbon-13 duraylı izotop verileri son 45,000 yıl boyunca ortam ve iklim koşullarının tahmin edilmesi amacıyla kullanılmıştır. Çökelin izotop kayıtları Younger Dryas, Son Buzul Maksimumu, Heinrich olayları (3-4) ve 8200 yıl olayı gibi önemli küresel iklim olaylarının orta Toroslarda da etkili olduğunu göstermektedir. Anahtar kelimeler: paleoiklim, paleoortam, mağara çökeli
150
Gizem Erkan 1, Mertcan Özbakır 1, C. Serdar Bayarı 1, Hai Cheng 2, N. Nur Özyurt 1, Dominik FleItmann 3 1,
Hacettepe Üniversitesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Beytepe, TR-06800 Ankara, Türkiye gizems@ hacettepe.edu.tr 2, Department of Geology & Geophysics University of Minnesota 108 Pillsbury Hall, 310 Pillsbury Dr. SE Minneapolis, MN 55455-0219 cheng021@umn.edu 3, University of Bern, Institute of Geological Sciences and Oeschger Centre for Climate Change Research, Baltzerstrasse 1+3, 3012 Bern, Switzerland fleitmann@geo.unibe.ch
ABSTRACT Climate is one of the most important factors that determines the living conditions of all creatures. Topography, snow cover, ice volume, sea surface temperature, atmospheric composition, ocean currents, greenhouse gases, variations in Earth’s orbit and rotation, volcanic activities are the major actors of climate system. Changes in one or more of these actors results in climate system changes. However, processes affecting the global climate change and the interactions between them are not well understood yet. The reliable prediction of the future climate changes requires a robust understanding of the past changes in climate and the interactions between the processes that result in these changes. The data on past climate changes are obtained from the present records of the “natural archives”. Major natural archives include tree rings, polar ice cores, ocean-sea-lake sediments and cave deposits/sediments. Compared to others, cave sediments (speleothems) become prominent as they contain more specific records of past climate changes that can be dated with much better precision. Stalagmites are preferred over the other types of cave deposits in past climate research. The structural, textural, chemical and isotopic properties of stalagmites are affected by external environment conditions. When supported highly precise uranium/thorium (Th-230) age data, the oxygen-18, carbon-13 isotope and trace element data obtained along the growth axis of stalagmites provide invaluable information about past environment conditions. The oxygen-18 variations recorded in a cave deposit constitute a reliable proxy for the changes in surface temperature and source of precipitation during the period of its formation. Similarly, the variations in carbon-13 isotope record reflect changes in dominant plant types and the environmental conditions that affect their abundance. In this study, oxygen-18 and carbon-13 data, obtained from a stalagmite belonging to the Incesu Cave located in the middle Taurus range, are used to evaluate the past climate and environment changes during the last 45.000 years. The isotope records of sample reveal that important global climate events like Younger Dryas, Last Glacial Maximum, Heinrich Events (3-4) and 8200 BP event have influenced the climate in the middle Taurus range. Keywords: paleoclimate, paleoenvironment, cave deposit
151
BİLD İRİLER
USE OF CAVE DEPOSITS IN PALEOCLIMATE RESEARCH: THE CLIMATE IN THE MIDDLE TAURUS DURING THE LAST 45000 YEARS BASED ON STALAGMITE RECORDS OF THE INCESU CAVE
GİRİŞ Uzun bir süre gözlemlenen sıcaklık, nem, hava basıncı, rüzgar, yağış gibi meteorolojik olaylar iklim tanımının yapılmasında kullanılan kavramlardır. Enlem, yükselti, yer şekilleri, kar örtüsü, buz hacmi, deniz yüzey sıcaklıkları, atmosferik kompozisyon, okyanus akıntıları bunların yanı sıra sera gazları, buz örtüleri, volkanik aktiviteler, Dünya’nın ekseninde ve dönüşünde meydana gelen değişiklikler iklim sisteminin birer parçasıdır. İklim küçük ölçekli sistemler arasındaki ilişkiyle ortaya çıkan büyük ölçekli bir sistemdir. Küçük ölçekli sistemlerin kendi içinde ve sistemlerin birbirleri arasında meydana gelen etkileşimler iklimi önemli ölçüde etkilemektedir. Yeryüzünde Dünyanın var olmasıyla birlikte sürekli değişimler meydana gelmektedir. Milankovitch döngüleri, solar döngüler, Kuzey Atlantik salınımı, Güney salınımı-El Niño gibi periyodik olan ve volkanik aktiviteler, plaka tektoniği, solar radyasyon değişimleri ve rüzgarlar gibi periyodik olmayan süreçlerle birlikte tektonizma gibi yerkabuğu aktiviteleri, okyanuslar, atmosferik hareketler, buzullar ve bu bileşenler arasındaki geri beslenim mekanizmaları iklimin dinamik bir sistem olarak tanımlanmasını sağlamaktadır. İklimsel değişimler bahsedilen bu faktörlerin etkisiyle meydana gelmektedir. İklim sisteminin bileşenlerinde görülen değişimler lokal ve/veya küresel ölçekte iklim değişikliklerine neden olmaktadır. Gelecekteki iklim değişimlerinin sağlıklı bir biçimde öngörülmesi insan türünün geleceği açısından önem taşımaktadır. İklimin gelecekteki değişiminin anlaşılabilmesi için öncelikle geçmişteki iklim değişimlerinin neden ve nasıl oluştuğunun bilinmesi gerekmektedir. Bu kapsamda gelecekteki iklim durumlarını belirlemek amacıyla iklim modelleri oluşturulur. Oluşturulan modellerle iklimsel parametrelerin değişiminin nasıl olduğu, yeryüzü koşulları ve iklimin bu koşullardan nasıl etkilendiği anlaşılmaya çalışılır. İklim üzerinde etkili olan faktörler farklı zaman ölçeklerinde değişikliklere neden olmaktadır. Yeryüzünde son iki milyon yıl boyunca birçok değişim meydana gelmiştir. Çeşitli iklimsel değişimler nedeni ile Kuvaterner boyunca, Pleyistosen ve Holosen’de farklı iklimsel koşullar yer almıştır. Böylece farklı ölçekli iklimsel değişiklikler ile dünya birçok iklimsel dalgalanmaya sahne olmuştur (Şekil 1).
Şekil 1. İklimi etkileyen faktörler ve tanımlanan önemli iklimsel olaylar (Anderson, 2007)
Konuyla ilgili bir örnek olarak, bu çalışmada orta Toroslardaki İncesu Mağarasından alınan bir dikit örneğine ait oksijen-18 ve karbon-13 duraylı izotop verileri son 45.000 yıl boyunca ortam ve iklim koşullarının tahmin edilmesi amacıyla kullanılmıştır.
152
Dünya genelinde geçmiş iklim değişimlerinin nedeninin ve sonuçlarının belirlenebilmesi için mevcut “doğal arşiv” kayıtlarından yararlanılmaktadır. Geçmişteki iklim değişimlerine ilişkin bilgiler ağaç halkalarından, kutuplardaki buzul karotlarından, okyanus-deniz-göl tabanı çökel karotlarından ve mağara çökellerinden elde edilmektedir. Buzul karotlarının geçmiş ~500 bin yıllık dönem ile sınırlı olması, denizel ya da gölsel çökellerin oluşum yaşlarının hassas biçimde belirlenemeyişi nedeniyle paleoiklim araştırmalarında mağara çökelleri önem kazanmıştır. Doğal arişiv kayıtları içinde mağara çökelleri geçmiş iklimin anlaşılmasında kullanılabilecek en iyi izleri içermeleri ve çok yüksek hassasiyetle (+/-10 yıl) yaş tayini yapılabilmesi nedeniyle öne çıkmaktadır. Bu çökellerden elde edilen oksijen-18 verileri paleoiklim, karbon-13 verileri ise paleoortam koşulları hakkında bilgi sağlamakatadır. Aynı zamanda diğer doğal arşiv kayıtlarından farklı olarak mağara çökelleri yeryüzünde hemen her yerde bulunabilmektedir. Böylece iklimin yeryüzünün farklı yerlerinde nasıl değiştiğinin anlaşılmasını mümkün kılmaktadır. Mağara çökellerinde 18O ve 13C izotoplarının çeşitlilik göstermesi yeryüzünde okyanuslar, atmosfer, toprak zonu, mağara sistemindeki çeşitli çevresel süreçler arasındaki etkileşim ve değişimler sonucunda meydana gelmektedir. Mağara çökellerinde gelişim ekseni boyunca oksijen izotop değişimleri paleosıcaklığın bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Çökelde δ18O değişimleri zaman içindeki yüzey sıcaklık değişimleri ile ilişkilendirilmektedir (Bradley, 1999). Mağara çökellerindeki karbon izotopları topraktaki CO2’den elde edilen karbon ile kayacın çözünmesinden elde edilen karbon arasındaki dengeyi ifade etmektedir. Toprak zonu kökenli karbonda 13C gelişimi C3, C4 ve CAM olarak adlandırılan üç bitki türünün fotosentez döngüsü sonucunda gerçekleşmektedir. (Clark and Fritz, 1997) Mağara çökellerinden elde edilen duraylı izotop verileri yaş tayinlerine (230Th) dayalı yaş modelleri ile birleştirilerek oksijen-18 ve karbon-13 zaman serileri oluşturulur. Daha sonra veri setleri incelenerek küresel iklim olaylarının örneklenen çökele ve bulunduğu bölgeye etkisi anlaşılmaya çalışılır.
BULGULAR VE SONUÇLAR Bu çalışmada İncesu Mağarası’ndan alınan yaklaşık 35 cm uzunluğunda bir dikit örneği incelenmiştir. Örneğin dış yüzeyinin açık kahverevgi- sarı renkte olduğu, kesilmiş iç yüzeyinde birkaç milimetre kalınlığa kadar gelişmiş, açık ve koyu renkli laminaların yer aldığı görülmektedir. Örnek üzerinde seçilen 24 noktada detaylı 230Th yaş tayini analizleri gerçekleştirilmiştir. Örneğin yaklaşık 45.000 yıllık bir zaman aralığında gelişim gösterdiği ve gelişim sürecinde 4527-7868 GÖ, 13229-29000 GÖ ve günümüzden önce 2386 yılı olmak üzere üç zamansal boşluk içerdiği belirlenmiştir (Şekil 2). İncesu Mağarası’ndan alınan dikit örneğinin kararlı izotop içeriğinin belirlenmesi için dikit gelişim ekseni boyunca 1 mm aralıklarla toz örnek alınmış ve oluşum zamanı boyunca 18O ve 13C izotop içeriklerinin değişimi izlenmiştir. Dikit örneğinden elde edilen oksijen-18 ve karbon-13 duraylı izotop verileri son 45.000 yıl boyunca ortam ve iklim koşullarının tahmin edilmesi amacıyla kullanılmıştır. 18O ve 13C verileri değerlendirildiğinde 18O izotopunun daha negatif değerleri daha yağışlı ve ılıman koşulları, 13C izotopunun daha negatif değerleri yağış miktarında ve dolayısıyla bitki örtüsünde bir artışın meydana geldiği koşulları yansıtmaktadır. Çökelin izotop kayıtları Younger Dryas, Son Buzul Maksimumu, Heinrich olayları (3-4) ve 8200 yıl olayı gibi önemli küresel iklim olaylarının orta Toroslarda da etkili olduğunu göstermektedir (Özbakır, 2010) (Şekil 3).
153
BİLD İRİLER
MATERYAL VE YÖNTEM
Şekil 2. İncelenen dikit örneğine ait örnekleme noktaları (Özbakır, 2010)
Younger Dryas (YD) günümüzden önce ~11500 ile 12800 yılları arasında küresel ölçekte meydana gelen bir soğuma sürecidir. Grönland buzul kayıtlarından (GRIP ve GISP2) elde edilen sonuçlar (Alley, 2000) ile belirlenen bu soğuma sürecinin Orta Anadolu’da da eş zamanlı olarak gerçekleştiği görülmektedir. Orta Anadolu’da YD soğuma süreci daha soğuk ve kurak, yağış miktarının azaldığı bu şartlara bağlı olarak gelişen bitki örtüsü yayılımında azalma şeklinde etkili olmuştur (Şekil 3). Yaklaşık 12000-60000 yıl önce meydana gelen ve Heinrich Olayları olarak tanımlanan soğuma periyotları dikit örneğinde görülen bir diğer önemli iklim sürecidir. Heinrich Olayları 6 dönem şeklinde tanımlanmaktadır. Yaklaşık 12000 yıl (H0), 16800 yıl (H1), 24000 yıl (H2), 31000 yıl (H3), 38000 yıl (H4), 45000 yıl (H5) ve 60000 yıl (H6) olarak ifade edilmektedir. İzotop verileri incelendiğinde H3 ve H4 olaylarının dikit örneğinin gelişim zamanı içinde kaldığı görülmektedir. Heinrich 3 olayı Orta Anadolu’da günümüzden önce yaklaşık 30000 yıl dolaylarına, Heinrich 4 olayı günümüzden önce ~35000 dolaylarına karşılık gelmektedir (Şekil 3). Dikit örneğinde gözlenen bir diğer önemli iklimsel olay “8200 Yıl Olayı” olarak adlandırılan soğuma sürecidir. Günümüzden 8200 yıl önce meydana gelen ani sıcaklık azalması olayı Younger Dryas sürecinden daha ılıman ancak Küçük Buz Çağı’ndan daha şiddetli bir şekilde görülmüştür. İncesu Mağarası’na ait olan örnekte 8200 yıl olayının Orta Anadolu’da günümüzden önce ~8300 yıl dolayında gerçekleştiği görülmektedir. Önemli bir diğer olay günümüzden yaklaşık 4200 yıl önce meydana gelen ve tarihte de Mezopotamya’da Akad İmparatorluğu’nun sona ermesinin sebebi olarak görülen “4200 Yıl Olayı”dır. Sıcaklık azalması şeklinde görülen bu olay önemli ortamsal değişimlerin meydana gelmesine neden olmuştur (Arz et al., 2006). Dikit örneğinin 18O ve 13C izotoplarında gözlenen değişimler önemli bir yağışsız/kurak dönemin gerçekleştiğini ve bitki örtüsü yayılımında bir azalmanın olduğunu ifade etmektedir.
154
BİLD İRİLER Şekil 3. İncelenen dikit örneğine ait 18O ve 13C verileri, yaşlandırma noktaları (kırmızı noktalar) ve örnekte gözlenen küresel iklim olayları (Özbakır, 2010)
TEŞEKKÜR Arazi çalışmalarında gösterdikleri katkıdan dolayı MTA Karst ve Mağara Araştırmaları Birimi’nden Dr. Koray Törk ve MTA Hidrojeoloji Birimi’nden Dr. Noyan Güner’e teşekkür ederiz.
KAYNAKÇA Alley, R. B., 2000, The Younger Dryas cold interval as viewed from central Greenland, Quaternary Science Reviews, 19, p. 213-226 Anderson,D., Goudie, A., Parker, A., 2007, Global Enviroments through the Quaternary, Oxford University Press, New York, 359 pages Arz, H. W., Lamy, F., Patzold, J., 2006, A pronounced dry event recorded around 4.2 ka in brine sediments from the Northern Sea, Quaternary Research, 66 p. 432-441 Bradley, S. R., 1999, Paleoclimatology, Reconstructing Climates of the Quaternary, 2nd Edition, International Geophysical Series, 68, p. 3. Clark, I.D., Fritz, P., 1997, Environmental Isotopes in Hydrogeology, Lewis Publishers, USA, 328 p. Özbakır, M., 2010, Orta Güney Toroslarda Kuvaterner Paleoikliminin Karst Evrimine Etkisinin İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, H.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 77s.
155
Yağlıpınar Formasyonu’nun Sedimantolojisi, Pınarbaşı Kuzeyi, Kayseri Fatma TARAF & İbrahim TÜRKMEN 1 Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü, TR-23119 Elazığ, Türkiye 1,
iturkmen@firat.edu.tr
ÖZet Kayseri ili Pınarbaşı ilçesinin kuzeyinde yer alan inceleme alanının jeolojik birimlerini Çardakboğazı Dere Formasyonu (Permiyen), Aşıdağı Formasyonu (Triyas), Topmeşe Tepe Formasyonu (JuraKretase), Pınarbaşı Grubuna ait Kocadağ Kireçtaşı Üyesi (Jura- Kretase)-Yeldeğirmeni Tepe Kireçtaşı Üyesi (Üst Jura- Alt Kretase), Maden Tepe Formasyonu (Meastrihtiyen - Paleosen), Yağlıpınar Formasyonu (Paleosen- Eosen) ve Köprübaşı Formasyonu (Pliyosen) oluşturur. Yağlıpınar Formasyonu bu çalışmada Altıkesek Üyesi ve Karaboğaz Üyesi olmak üzere iki birime ayırılmıştır. Altıkesek üyesi orta yelpaze ve dış yelpaze fasiyes topluluklarından oluşmuştur. Orta yelpaze fasiyes topluluğu matriks destekli konglomeralar, tane destekli konglomeralar, teknemsi çapraz tabakalı kumtaşları ve yatay tabakalı kumtaşları ile temsil edilen örgülü kanallardan oluşur. Kalişli düzeyler içeren kırmızı çamurtaşları, ince taneli kumtaşları ve merceksi geometrili kireçtaşları içeren kırmızı çamurtaşları dış yelpaze fasiyes topluluğunu karakterize eder. Karaboğaz üyesi ise, taşkın düzlüğü ve göl çökellerinden kuruludur. Havzada geniş yayılım gösteren ve kalişli düzeyler içeren kırmızı kahverengi masif çamurtaşları taşkın düzlüğü fasiyes topluluğu olarak yorumlanmıştır. Yoğun kuruma çatlakları ve mikrokarst yapıları ile Chara fosilleri ve stromatolitik düzeyler içeren masif kireçtaşları ise göl tortullarını oluşturur. Yağlıpınar Formasyonu’nun fasiyes özellikleri ve dolgu karakteristikleri bunların KD-GB doğrultulu bir grabende oluştuğunu göstermektedir. Buradaki alüvyal çökeller temeldeki Permiyen–Kretase yaşlı kireçtaşlarından kaynaklanmıştır. Anahtar kelimeler: Sedimantoloji, alüvyal yelpaze, taşkın düzlüğü, göl, Yağlıpınar Formasyonu, Kayseri.
156
BİLD İRİLER
Sedimentologıc Features of Yağlıpınar Formation, Northern Pınarbaşı, Kayseri Fatma TARAF & İbrahim TÜRKMEN 1 Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü, TR-23119 Elazığ, Turkey 1,
iturkmen@firat.edu.tr
Abstract Stratigraphic units of the study area that located in the north of Pınarbaşı township of Kayseri are represented by Çardakboğazı Dere Formation (Permian), Aşıdağı Formation (Triassic), Topmeşe Tepe Formation (Jurassic-Cretaceous) - Yeldeğirmeni Tepe Limestone member (Upper Jurassic-Lower Cretaceous) and Maden Tepe Formation (Maestrichtian-Paleocene) of Pınarbaşı Group Yağlıpınar Formation (Palaeocene -Eocene) and Köprübaşı Formation (Pliocene). In this study Yağlıpınar Formation has been divided as Altıkesek member and Karaboğaz member. Altıkesek member is characterized by middle alluvial fan and distal fan deposits. Middle fan deposits is composed of matrix supported conglomerate, clast supported conglomerate, trough crossbedded sandstone and horizontal stratified sandstone characterizing braided channels. Distal alluvial fan deposits consist of fine grained sandstone, caliche bearing red mudstone and lenticular body limestone. Karaboğaz member is composed of floodplain deposits and lacustrine deposits. Massive mudstone bearing carbonate nodules was widely developed in the basin characterizing flood plain deposits. Lacustrine deposit is composed of massive limestone that contain mudcracks, microcarst, charophytes fossils and stromatolite. Facies aspects and basin fill characteristics of Yağlıpınar Formation indicate that the sequence was developed NE-SW oriented graben. The alluvial deposits were derived from limestone forming Permian-Cretaceous basement. Keywords: Alluvial fan, flood plain, lacustrine, Yağlıpınar Formation, Kayseri, Turkey.
157
LÜBNAN DAĞININ KARSTİK ÖZELLİKLERİ Fadi H. Nader Liban Mağara Araştırma Kulübü (S.C.L.) fadi.nader@gmail.com
ÖZET Lübnan Dağı (Mount Lebanon) Lübnan’ın batısında, Akdenizin doğu kıyısı boyunca denize paralel uzanan (32°34’ ve 34°41’ kuzey enlemleri arasında) bir dağ sistemidir. Toplam yüzölçümü 10,450 km2 olan Lübnan’ın 7000 km2’si (% 67) karstik kayalardan oluşan bir bölgedir (mesozoyik–senozoyik çağ). Lübnan ve Karşı–Lübnan (Anti–Lebanon) Dağları kuzeydoğu–güneybatı yönlü uzanan ve aralarında Bekaa adı verilen yüksek bir ova bulunan, birbirine paralel iki dağ sistemidir. Deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 2200 m’yi aşan ve uzunluğu yaklaşık 170 km olan Lübnan Dağı, batı Akdeniz’den gelen rüzgarlara karşı iyi bir engel oluşturmaktadır. Her iki dağda bol miktarda yağmur ve kar yağışı görülmektedir. Buna karşın, Beqaa vadisinde ve güney-batı Lübnanda ise daha az yağış görülür. Her yıl mayıs ayndan ekim ayına kadar hemen hemen hiç yağış olmazken, yıllık yağış miktarının % 80’i Kasım’dan Şubat’a kadar görülmektedir. Lübnan dağlarının yükseklerinden aşağıya sürekli akan 11 adet akarsu bulunmaktadır. Lübnandaki karstik özellikler, çeşitli etkenlerin farklı kombinasyonu (iklimsel, tektonik, jeomorfolojik, hidrolojik) ve nispeten farklı karbonat yapıları nedeniyle çok geniş bir değişkenlik gösterir. Katılımımızın amacı, Lübnan Dağı’ndaki bazı karstik özellikleri temel ve basit anlamda tanıtmak ve Lübnan Karst Araştırmaları’ndaki son gelişmelere ışık tutmaktır. Yüksek irtifalarda bulunan kırık karbonat tabakalardaki derin karstlaşma, suyun hızlı bir biçimde süzülmesine izin vererek, karstik su kaynaklarını, kıyı ve denizaltı su kaynaklarını besleyen yeraltı su rezervine katkıda bulunur. Bu bölgedeki mağara ağı doğal olarak bulunduğu yer ile (yükseklik, litoloji) ilgilidir. Dolayısıyla, belirgin üç bölge (I, II, III) sahip oldukları karakteristik karstik özellikleriyle tanıtılacaktır. Nispeten yüksek irtifa mağaraları (I. Bölge) kaya oluşumu ve litoloji’ye göre başlıca iki gruba ayrılır– Jura jeolojik zamandaki tekdüze kalker derin, dikey mağaralar ve Kretase zamandaki kalker ara katmanlı, pekmez toprağı/ volkanik labirent, yatay mağaralar. Bunlar, kıyısal freatik mağaralardan (III. Bölge; Jura tabakasında– dağlardan geri doldurulan yeraltı su rezervlerine yatay bağlantı oluşturur) ve kıyısal fosil mağaralardan (Kretase tabakasında) farklı olarak anlatılacaktır. Lübnanın herkes tarafından bilinen Jeita Mağarası ise III. Bölgenin Jura karst sistemine bağlıdır, bu mağarada hidroloji ve mağara oluşumu araştırmalarında bir çok çalışma yapılmıştır. Bu şekildeki araştırmaların bazı sonuçları hakkındaki bilgiler de sizlere sunulacaktır. Anahtar kelimeler: Jura, Mağara, boşaltma katsayısı, Mağara topografyası, mağara oluşumu, Jeita, Lübnan.
158
Fadi H. Nader Spéléo-Club du Liban (S.C.L.) fadi.nader@gmail.com
ABSTRACT Lebanon is located along the central-eastern coast of the Mediterranean Sea (between latitudes 32°34’N and 34°41’N). The total Lebanese land surface is 10,450km2, with about 7,000km2 (or 67%) of the territory covered with karstified carbonate rocks (Mesozoic – Cenozoic in age). The Lebanon and Anti-Lebanon are two parallel mountainous ranges, trending north-northeast-south-southwest; they are separated by a high-plain called the Bekaa. Mount-Lebanon has average altitudes exceeding 2200m above sea level for a length of 170km, forming an efficient obstacle for the westerly winds blowing from the Eatsern Mediterranean realm. Precipitation (rain and snow) falls in abundance on both Lebanese mountain ranges. In contrast, less rainfall occurs in the Beqaa valley and in the southwestern portion of Lebanon. About 80% of precipitation falls from November through February, while almost no rain occur from May to October (the dry/recession period). There are 11 perennial streams flowing from the high ranges of Mount Lebanon, from typical karstic springs. Karstic features are characterized by a broad diversity in Lebanon, due to the complex combination of various factors (e.g. climatic, tectonic, geomorphologic, hydrological) and the relatively small dimensions of carbonate structures. This contribution attempts to provide a basic and simple characterization of some major karst features present in Mount Lebanon and to shed lights on recent progress in the Lebanese karst research. Deep kasrtification in fractured carbonate strata at high altitudes allows rapid infiltration contributing to a considerable reserve of groundwater, which emerges eventually from karst springs as well as coastal and submarine confined springs. The cave networks are inherently associated with their location (e.g. altitude, lithology). Accordingly, three distinct zones (I, II, III) with characteristic karstic features are presented. The relatively high altitude caves (Zone I) mainly fall in two groups based on the corresponding rock formation and lithology – deep, vertical caves in the monotonous limestone-made Jurassic sequence; and labyrinth, lateral caves in the marl/volcanics and limestone interlayered Cretaecous sequence. These are discussed separately from the coastal phreatic caves (Zone III; in the Jurassic strata – forming lateral collectors of reserved groundwater recharged from the highland) and the coastal fossil caves (in the Cretaceous strata). The traditionally known show cave of Lebanon, Jeita, belongs to Jurassic karst system of Zone III and has been lately subject to several studies in hydrogeology and speleothem investigations. Information about some results of such studies will be also presented. Keywords: Jurassic, Caves, Discharge coefficient, Cave topography, Speleothems, Jeita, Lebanon.
159
BİLD İRİLER
KARST FEATURES IN MOUNT LEBANON
TURİZME AÇILMIŞ MAĞARADA (MENCİLİS MAĞARASIKARABÜK) BİYOÇEŞİTLİLİĞİN GÖZLEMLENMESİ Pınar YILDIZ 1,2 , Meltem ALTUNÖZ ² 1,
2,
Mağara Araştırma Derneği Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji ABD pinaryildiz28@gmail.com
Özet Mağaralar karanlık, yüksek nem ve düşük sıcaklık gibi özelliklerinden dolayı çevremizde gördüğümüz diğer ekosistemlerden farklı özellikler taşırlar. Kırılgan ve hassas ekosistemler oldukları için, dışarıdan gelebilecek en ufak etkiler bile geri dönüşü olmayan hasarlara neden olabilir. Turizme açılmış mağaralar bu açıdan büyük tehlike altındadır. Yapay ışıklandırma için kullanılan lambalar, çevrelerinde mağara için doğal olmayan yosunlaşmaya neden olmaktadır. Mencilis Mağarası’ nda yapılan gözlemlerden elde edilen sonuçlar bu görüşü desteklemektedir. Yapılan araştırma ile Mencilis Mağarası’ndaki yapay ışıklandırmanın, mağara ekosistemi üzerindeki olumsuz etkileri, bu etkilerin nedenleri ve bu nedenlerin ortadan kaldırılması için alınması gereken önlemler ortaya konulmuştur. Anahtar kelimeler: Mağara, turizm etkisi, biyoçeşitlilik, yapay ışıklandırma, yapay ışık florası
160
BİLD İRİLER
Observation of BioDiversIty in TourIstIc Caves (Mencilis Cave - Karabük) Pınar YILDIZ 1,2 , Meltem ALTUNÖZ ² 1,
2,
Cave Research Association Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji ABD pinaryildiz28@gmail.com
Abstract Because of their low light, high humidity and low temperature conditions cave ecosystems differ from those we are accustomed to see on the surface. Since they are very sensitive and fragile even the smallest outside effects can cause irreversible damages, thus caves selected for tourism are under grave danger. Among these negative affects damages caused by improper artificial lighting are most visible. Light sources used in artificial lighting cause unnatural moss growth in their surroundings. Observations made at Mencilis cave clearly portray this situation. This study will analyze the negative effects of artificial lighting on Mencilis Cave, underlying reasons of these effects and feasible preventative measures that can be taken. Keywords: Cave, Effects of Tourism, biodiversity, artificial lighting, lampenflora
161
Giriş Mağaralar yeryüzü ortamlarından farklı ışık, sıcaklık ve nem özelliklerine sahip olmasından dolayı farklı bir ekolojik yapıya sahiptir. Faunistik yapı bu etmenlere göre gelişirken floristik yapı ise mağaranın doğal ışık alan bölgesine kadar gerçek bir gelişme gösterir. Fakat mağaraların karanlık bölgelerinde dışarıdan sel suları vs. ile girmiş olan tohumların bir miktar büyüme gösterdiğini daha sonra ise ışık kaynağı olmadığı için öldüğünü söyleyebiliriz. Mağaralar kırılgan ve hassas ekosistemler oldukları için, dışarıdan gelebilecek en ufak etkiler bile geri dönüşü olmayan hasarlara neden olabilir. Turizme açılmış mağaralarda yapay ışıklandırma kullanıldığından, lambalar çevresinde doğal olmayan yosun tabakaları görülmektedir. Hatta bazı mağaralarda, özellikle inceleme yapılan Mencilis Mağarası’nda bu yosunlaşma daha da ileri giderek karasal bitkilere yerini bırakmıştır. Yosun oluşumu sadece ve sadece mağaraların gün ışığı alabilen giriş zonu için doğaldır; içeride rastlanan yosunlaşma, doğal olarak düşük besinli olması gereken mağaralara besin girdisine (yosun) neden olur. Bu durum hem mağara ortamının doğallığını bozmakta hem de mağarada yaşayan canlıları tehlike altına sokmaktadır. Turizm mağaralara, sıcaklık ve karbondioksit artışı ile en büyük etkiyi yapmaktadır. Ziyaretçi sayısı fazla olan turistik mağaralarda bu durum yapay ışığın ortama olan etkisini artırmakta ve ortamda eksik olan ışık enerjisinin (foton enerjisi) bu şekilde sisteme girmesine neden olmaktadır. Mencilis Mağarası yapısı gereği eşsiz bir güzelliğe sahiptir, fakat bilinçsiz ışıklandırmadan dolayı ışık kaynaklarının etrafında alg, yosun, eğrelti otları vb. oluşumu gözlemlenmektedir. Giriş kısmından mağaranın içlerine doğru ilerledikçe koşullar daha durağan hale geçmekte ve bu durum da ışık kaynaklarının etkisini artırmaktadır.
Turizmin Etkileri Mağara turizminde, ziyaretçilerin mağara ortamlarını görmeleri için konulan ışık kaynakları karanlık ortama yapay yollarla ışık enerjisinin ortama girmesine neden olmaktadır. Mağaraya giren her ziyaretçinin ortamdaki karbondioksit oranını artırdığını düşünürsek, ziyaretçi sayısının fazla olmasıyla ile belirli bir seviyede kalması gereken karbondioksit oranının artmasına neden olur. Bunlara ilave olarak tohum ve sporlar da ziyaretçilerin üzerlerine yapışarak mağara ortamına giriş yaparlar. Mağaralara konulan yapay ışık kaynakları ortam sıcaklığının kontrolsüz bir biçimde yükselmesine sebep olur. Buna ilave olarak, ziyaretçiler mağaraya girdiğinde, vücut ısılarından ötürü ortamda sıcaklık artışına neden olurlar. Yani günlük ziyaretçi sayısının artması ile ortamdaki havanın ısınması arasında pozitif bir korelasyon bulunur. Bu sıcaklık etkisi, özellikle mağara turizminin yoğun olduğu yaz aylarında daha net bir biçimde görülmektedir. Mağaranın yapısı gereği eğer iyi bir ventilasyonu varsa, bu sıcaklık artışı kendisini bir sonraki güne kadar tölere edebilir, fakat ventilasyon iyi değil ise, bu artış sezon boyu artarak devam eder ve mağara yapılarına zarar verecek düzeye gelir. Ziyaretçilerin mağaralara girmesinin sonucu olan sıcaklık artışına ek olarak havadaki karbondioksit oranı da artar. Normal şartlarda, mağara ortamındaki hava dışarıdaki havaya oranla 2 – 20 kez daha fazla karbondioksit içermektedir. Literatürde yapılan çalışmalar göstermiş ki içerideki CO2 konsantrasyonu 500 – 600 ppm arasında değişiklik gösterirken, ziyaretçilerden sonra 1500 ppm den daha yukarı çıkabilmektedir. Bunlara ek olarak ziyaretçilerin solunumla yaydığı CO2 miktarı kadar büyük olmasa da, yapay ışık çevresinde büyüyen alg, yosun vb. faunistik elemanlar respirasyonları sırasında CO2 açığa çıkarırlar. Karanlık bir mağara ortamına ışık kaynağı konulduğunda çevresine yayacağı tek zararlı etken sıcaklık olmayacaktır. Sıcaklıkla birlikte bir enerjiyi de, foton enerjisi, çevresine verecektir. Çevreye yayılan bu fotonlar, alg gelişimi için uygun ortamı hazırlar. Substratum olarak kayaç yüzeyleri, inorganik karbon kaynağı olarak havada zaten yoğun miktarda bulunan CO2 konsantrasyonu ve ön koşulların
162
Sekil 1. 250 wattlık ışık kaynağının etkisi. Fotoğraf: Pınar Yıldız
MATERYAL VE YÖNTEM İnceleme yapmak üzere Şubat 2010 tarihinde Mencilis Mağarası’nda turizmin ve yapay ışığın etkilerini görmek için örnekleme çalışması yapılmıştır. Mağara girişinden itibaren, ilk istasyon 30 metrede seçilmiş ve daha sonrasında her 10 metrede bir ışık kaynakları etrafında örnekleme yapılmıştır. Son örnekleme istasyonu ise, platformun sonundaki 250 wattlık ışık kaynağı çevresinden yapılmıştır. Alg, liken ve yosun örnekleri kuru kaplarda toplanmış, sulardan alınan örnekler ise %4 lük formaldehite konulmuştur.
SONUÇLAR Mencilis Mağarası’nın ışıklandırılmasında çoğunlukla, 25 - 40 watt arasında değişen enerji tasarruflu ampuller, ayrıca belirli noktalarda 70 – 250 wattlık ışık kaynakları kullanılmaktadır. Bu ampulle-
163
BİLD İRİLER
tamamlanması için gerekli olan foton enerjisini de yapay ışık kaynaklarından alan spor ve tohumlar, çimlenip, mağara ortamına yerleşirler. Literatürde, ışık şiddeti ile yapılan çalışmalar göstermiştir ki; 0.5 ile 1 µmol foton m-2 s-1 arasında değişen foton akı yoğunluğu, alg gelişiminin başlaması için uygun ortamı oluşturur, gelişim ise genellikle 21 µmol foton m-2 s-1 olduğunda devam eder. Siyanobakteri ve diatomeler için ise bu aralık 5 – 6 µmol foton m-2 s-1 dir. Bu durumdan anlaşılıyor ki, alg gelişimi için foton yoğunluğu önceliklidir. Gelişme için gerekli olan substratum (ışığın etki ettiği kaya yüzeyleri), spektral foton akısı ve klorofil-a konsentrasyonu ile oldukça yakından ilişkilidir. Kaya ve oluşumların yapısı alg gelişiminin substratum ihtiyacını karşılar. Durağan su içine konulmuş yapay ışık kaynakları alg gelişimi için uygun ortamı hazırlar. Litaratürde bu konu ile ilgili çalışmalar mevcuttur, içlerinden önemli olan bir tanesi de Tokat’ta bulunan Ballıca Mağarası’ nda yapılmıştır.
rin ışık şiddetleri genellikle 1800 ile 2600 lümen arasındadır. Işık kaynaklarının hemen hemen tamamı aydınlatılmak istenen alanlara çok yakın yerleştirilmiş. Mağaranın morfolojik yapısından dolayı da bu ışık kaynaklarına yakın olan yüzeyler (aydınlatılması gereken alanda ışık şiddetinin 50 lux/ m2 olması gerektiği düşünülürse) çok yüksek ışık şiddetine maruz kalmaktadır. Bu durumda 70 ve 250 watt lık lambalar, ışıklandırılması düşünülen alanlara çok fazla ısı ve ışık yayarak aşırı yosunlaşmaya neden olmuşlar ve geri dönüşümsüz tahribata yol açmışlardır. Yosunlaşmanın oluşması için ısının yanında yeterli ışık şiddeti de gereklidir. Koşulları durağan olan mağaraya koyulan sıcak ışık kaynağının, çevresindeki havayı belirli bir dereceye kadar ısıtması ve mağaraya çok sayıda ziyaretçinin girmesi ortam ısısının artmasına etkendir. Mağaraya düzensiz ve sık sık yapılan girişler ortamın CO2 yoğunluğunu artırarak ısı artışına etken olur. CO2 yoğunluğunun artması hassas mağara süslerine ağır tahribatlar verir. Işık kaynağı ve ziyaretçilerin etkileri aynı zamanda mağaranın nemli olan havasını da etkileyerek nem oranını düşürür. Bu etkiler özellikle ışık kaynağının yakın çevresinde çok daha net görülür. Isınan havayla beraber nemin de azalması alg gelişmi için uygun ortamı hazırlar. Biyolojik aktiviteler tahribat ve aşınma ile, gözenekliliği artırarak kayaların içlerine kadar suyu geçirir. Bu durum oluşumların ve kayaların üzerinde geri dönüşümü mümkün olmayan korozyonlara neden olur. Normal koşullarda mağarada bulunmaması gereken fazladan bir besin vardır artık; bitki. Bu bitkiler besin zincirinde üretici noktasında yerini alır. Üzerine gelecek olan zincirlerde ise mağara ortamında alışık olmadığımız canlılara rastlamak mümkün olacaktır. Çünkü gerekli olan sıcaklık, ışık ve besin bu ortamda artık bulunmaktadır. Karasal koşullara göre sucul ortamda floristik elemanların gelişmesi daha olasıdır, çünkü ortamda yeterli herşey zaten vardır, ışık eksikliği de yapay yollardan sağlandığından karasal hayata göre daha hızlı alg gelişimi gözlemlenir. Turizme açılmış mağaralarda, ziyaretçiler, sıcaklığın ve CO2 oranının artmasına sebep olurlar. Sıcaklık ve CO2 artışı ile ortamın nem oranı düşer. Ortamda insan olduğu için sessiz olan mağara ortamında ses fazlalığı oluşur. Doğal yapı değişir. Mağarada bulunan yarasalar için doğal yapının değişmesi, kolonilerdeki birey sayılarının azalması anlamına gelir. Eğer bu etmenlerin şiddeti artarsa kolonilerdeki bireylerin hepsinin ölmesi anlamına gelir.
TARTIŞMA VE ÖNERİ Literatürdeki çalışmalara göre, yılda 100 saat aydınlanan bir mağarada algler gelişim için yeterli enerjiyi sağlayamadığından büyüme ve gelişme göstermemişlerdir. Bundan şu sonucu çıkarabiliriz ki, yosunlaşmayı engellemenin en basit ve etkili yolu, gereksiz aydınlanmanın minimum tutulmasıdır. Mağaraya küçük ziyaretçi gruplarının yerine, bunların birkaç tanesinin birleşmesiyle oluşan ziyaretçi grupları, rehber eşliğinde kask ve kafa lambası donanımı ile birlikte girmelidir. Böylece günlük ve yıllık aydınlanma süresi kısalır ve yosun oluşumunu engellemek için tedbir alınmaya başlanmış olur. Turizme açılmış mağarada aydınlatma için soğuk ışık kaynağı tercih edilmelidir. Işıklandırma yapılacak alanda birim yüzeye düşen ışık miktarı 50 lux/m2 yi geçmemelidir. Işık kaynakları rastgele değil, amaca yönelik olarak, uygun ve belirli noktalara yerleştirilmeli ve aşırı aydınlıktan bilhassa kaçınılmalıdır. Şiddetli ışık yayan lambalar yerine, küçük ama etkili olabilecek birçok sayıda ışık kaynağı tercih edilmelidir. Gereksiz yere ışıklar açık bırakılmamalı, gruplar o bölgeden geçtikten sonra ışıklar mutlaka söndürülmelidir. Mümkünse ısının rahatça dağıtılabilmesi için ışık kaynakları hava sirkülasyonunun olduğu yerlere yerleştirilmelidir. Platform aydınlatmalarında, aydınlatma düzeneği platformun dışına ışık taşırmayacak şekilde kurulmalıdır. Mağara bölümler halinde aydınlatılmalı ve her bölümün ışıklandırması bir uzaktan kumanda veya bir açma kapama anahtarı ile kontrol edilmelidir. Mağaranın turizme açılmış bölümünün yıl boyunca sıcaklık, nem ve CO2 miktarı ölçümleri veri toplama cihazları ile yapılmalıdır. Bu cihazlar ışıklandırmadan ve ziyaretçilerden en çok etkilenecek yerle-
164
TEŞEKKÜR Bu çalışma, Mağara Araştırma Derneği Koruma Kurulu üyelerince hazırlanan “Karabük - Mencilis Mağarası Aydınlatma Raporu” ndan desteklenilerek yazılmıştır. Koruma Kurulu üyelerine teşekkür ederiz.
KAYNAKÇA Cigna, A., Burri, E., 2000, Development, management and economy of show caves, International Journal of Speleology (1/4), s. 1-27 Grobbelaar, Johan U., 2000, Lithophytic algae: A major threat to the karst formation of show caves, Journal of Applied Phycology v.12, s. 309-315 Mulec,J. ve Kosi, G., 2009, Lampenflora algae and methods of growth control, Journal of Cave and Karst Studies v.71, no. 2, s. 109-115 Kekillioğlu, A.,2008,Çevresel sürdürülebilirlik ve mağaralar, 4. Ulusal Speloloji Sempozyumu, Ankara, p 1-21 Kekillioğlu, A., 2008, Mağaralar ve Ekoturizm, 4. Ulusal Speloloji Sempozyumu, Ankara, s. 89-113 A. Pulido-Bosch, W. Martín-Rosales, M. López-Chicano, C. M. Rodríguez-Navarro, A. Vallejos, 1997, Human impact in a tourist karstic cave (Aracena, Spain), enviromental Geology 31 (3/4), s. 142-149
165
BİLD İRİLER
re yerleştirilmelidir. Bu cihazlardan çıkan sonuçlara göre ziyaret süreleri ve sayıları belirlenmelidir. Mağara içerisine hiçbir şekilde ses kaynağı konulmamalıdır.
MAĞARA EKOSİSTEMLERİNİN KORUNMASINDA ETKİNLİK VE 2863 SAYILI KÜLTÜR-TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KANUNU Dr. Selim ERDOĞAN Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Mağara Koruma Birimi
Özet Mağaraların ekosistem bütünlüğü içerisinde değerlendirilmesi ve alınacak koruma önlemlerinin belirlenmesinde tüm ekosistem bileşenlerinin dikkate alınması yalnızca Türkiye’de değil, tüm Dünya’da yeni gelişmekte olan bir yaklaşımdır. Bununla birlikte, mağarabilim açısından önde gelen ülkeler kurumsal ve yasal koruma çalışmalarını bu yeni yaklaşıma göre şekillendirmektedirler. Ulusal veritabanına kayıtlı ve bilimsel açıdan incelenmiş 1500’e yakın mağarasıyla Türkiye de mağara ekosistemlerinin korunmasında etkinliği sağlamak adına kurumsal-yasal altyapısını bu çağdaş yaklaşımla yeniden yapılandırmalıdır. Bununla birlikte, Türkiye’de mağaralar halen Milli Parklar Kanunu, Kara Avcılığı Kanunu ve Kültür-Tabiat varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında korunmaktadır. Ancak bu kanunların da korumada etkinlik açısından güçlü ve zayıf yönleri bulunmaktadır. Özellikle 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun öngördüğü statülerin mağaraların korunmasında ne derece etkili olduğu ayrıntılı olarak değerlendirilmesi gereken bir husustur. Bu çalışmada söz konusu mevzuat aracının öngördüğü statüler, bu statüler ile koruma altına alınan mağaralar ve oluşturulan koruma şemsiyesinin etkinliği irdelenmiştir. Anahtar kelimeler: Mağara, Koruma, Mevzuat, Doğal Varlık
166
BİLD İRİLER
THE EFFICIENCY IN PROTECTING CAVES and LAW NO: 2863, CULTURAL AND NATURAL HERITAGE PROTECTION ACT Dr. Selim ERDOĞAN General Directorate Nature Conservation and Natural Parks, Cave Conservation Unit
Abstract To handle caves with ecosystem integrity and to take into consideration all ecosystem components in determination of conservation measures are newly developing approaches not only for Turkey but also for the rest of the world. As regards spelology, towering countries are shaping their institutional and legislative conservation studies according to this new approach. Turkey, with its scientific inventory containing approximately 1500 caves, has to restructure its institutional-legislative base in respect of this contemporary thought in order to activate its conservation efforts. On the other hand, in Turkey caves are being protected in the frame of National Parks Law, Cultural and Natural Heritage Protection Act and Hunting Law. However these laws have strengths and weaknesses as regards efficiency in conservation. Especially efficiency of conservation status suggested by Cultural and Natural Heritage Protection Act in protecting caves has to be evaluated in detail. In this study conservation status, caves being protected by this law and the efficiency of this legislative instrument are being discussed. Keywords: Cave, Conservation, Legislation, Natural Heritage
167
Giriş Bilim olarak ekolojinin ve bunun uygulama sahası olan çevre korumanın gelişimi henüz çok yenidir. Ernst Haeckel’in ilk kez “Ekoloji” kelimesini telaffuz etmesinin ve bu kavramın içini Danimarkalı Eugenius Warming’in doğru içerikle doldurmasının üzerinden henüz yüzyıl gibi kısa bir süre geçmiştir (Nicholson ve Margetts, 2007., Silvius, 2007). Bir başka deyişle, bilim olarak ekoloji ancak yirminci yüzyılın başında güncel anlamına kavuşabilmiştir. Her bilim dalının olduğu gibi, ekolojinin de günlük yaşamda bir uygulama alanı vardır. “Doğa koruma” şeklinde insan yaşamında yerini bulan bu uygulamalar ise ancak İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan yıkımdan sonra olanaklı olabilmiştir. Bu dönemde 18 ülke, 7 uluslararası örgüt ve 107 ulusal kuruluşun kendisini korumaya adamış temsilcileri bir araya gelerek güçlerini birleştirmişler ve Dünya Doğayı Koruma Birliği’ni 1948 yılında International Union for Protection of Nature (IUPN) adıyla kurmuşlardır (IUCN, 2007). Daha sonra IUCN olarak tanınacak olan bu örgütün kuruluşu çağdaş çevre koruma yaklaşımının miladı olarak kabul edilebilir. Tüm ekosistem bileşenlerini bütüncül bir yaklaşımla korumayı hedefleyen doğa koruma yaklaşımı bile bu kadar yeni bir geçmişe sahipken, mağaraları ekosistem ölçeğinde ele alan bir koruma yaklaşımının olgunlaşmış bir felsefi temele ve kurumsal bir yapıya kavuşmuş olmasını beklemek doğru olmayacaktır. İnsan diğer çoğu ekosistem hizmetinden olduğu gibi mağaralardan da sonu gelmeyecek bir doğal kaynak olarak yararlanmış, mağaraları ekosistem olarak dikkate alan yaklaşım ancak 1970’lerden sonra çevre koruma yazınında kendisine yer bulabilmiştir. Bugün hala pek çok ülkenin mağaralarını ilksel koruma politikaları ve koruma statüleri çerçevesinde ele aldığı, ancak birkaç ülkenin mağaraları ekosistem bütünlüğü içerisinde değerlendirdiği görülmektedir. Günümüzde mağara ekosistemlerini korumaya yönelik özgün mevzuat araçları geliştiren ülkeler arasında Slovenya (Cave Conservation Act, 2003) ve ABD (Federal Cave Protection Act, 1988) sayılabilir. Ancak Jamaica gibi bazı ülkelerde de yalnızca mağaraları korumaya yönelik yasal düzenlemeler yapma yönünde girişimler olduğu bilinmektedir. Benzer şekilde Avrupa Parlamentosu 2008 yılında yayınladığı yazılı bildiriyle Avrupa Birliği komisyonuna AB Anayasası’nın 151. maddesi uyarınca mağaraları ve mağara içi oluşumları korumaya yönelik bir yasal araç hazırlama görevi vermiştir (EU, 2008). Söz konusu yasa taslağı “direktif” niteliği kazanarak Avrupa Birliği sınırları içerisinde yürürlüğe girdiği tarihte aday ülke konumundaki Türkiye açısından da bağlayıcı bir nitelik kazanacaktır.
Türkiye’de Mevcut Yasal Durum Türkiye sahip olduğu binlerce mağaraya karşın, bu doğal mirası korumaya yönelik adımları atmada henüz başlangıç safhasındadır. Doğa koruma adına öncü girişimlerin 1950’lerin sonunda ilan edilen ilk milli parklar olduğu göz önüne alındığında, daha kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğu anlaşılabilir. Özel Çevre Koruma Kanunu kapsamında “Özel Çevre Koruma Alanı” olarak tescil edilerek koruma altına alınan 15 alan dışında, Türkiye’de mağaralar “alan ölçeğinde koruma statüsü” öngören üç mevzuat aracı ile korunmaktadır. Bunlar 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ve 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu’dur. 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamında korunması gereken kaynak değerlere sahip, özellikli sahalar Milli Park, Tabiat Parkı, Tabiatı Koruma Alanı ve Tabiat Anıtı olarak tescil edilmektedir. 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu ile de fauna açısından özel öneme sahip bölgeler “Yaban Hayatı Geliştirme Sahası” olarak koruma altına alınmaktadır. Bu çalışma derinleştirilerek daha kapsamlı bir “korunan alanlar ve mağara ekosistemleri analizi” haline getirilecek olduğundan ve anılan tüm yasa araçlarının başlı başına irdelenmesi gerektiğinden, yalnızca 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu’na yönelik bir değerlendirme yapılmıştır. Diğer iki yasa aracı, değerlendirmeye yönelik verilerin tamamlanmasının ardından bu analizle bütünleştirilecektir.
168
Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu, Türkiye’nin alansal ölçekte doğal ve kültürel mirasını koruma yönünde attığı ilk ciddi adımlardan birisidir. 1983 yılında yayımlanarak yürürlüğe giren kanun, pek çok eksiğine rağmen günümüzde bile ortak ulusal mirasın korunması yönünde etkin şekilde kullanılan bir yasa aracı olmuştur. Yasanın amacı “korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımları belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek, bu konuda gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmek” olarak tanımlanmıştır. Doğa korumanın çoğu kez “yatırımın ve kalkınmanın önündeki engel” olarak görüldüğü bir dünyada, siyasi iradenin koruma ilkelerinin önüne geçebileceği öngörüsüyle, yürütme erkinden bağımsız ve mutlak karar yetkisine sahip “koruma kurulları” tanımlanmıştır. Korunan alan ilanları ve uygulama kararları “korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yapılan tespitler koruma kurulu kararı ile tescil olunur” hükmüyle bu kurulların sorumluluğuna verilmiştir. Korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanlarının belirlenmesi ve bu alanlarda gerçekleştirilecek her tür uygulama için de, kararlara yasal itiraz yolu açık olmak üzere, koruma kurulları yetkilendirilmiştir. Bunun yanı sıra, günümüzde uygulanan çağdaş yaklaşım olan yönetim planı ile korumanın başlangıcı sayılabilecek olan “koruma amaçlı imar planı” sistemi zorunlu kılınmış, korunan alanlarda planlı yönetim anlayışına geçişe büyük katkı sağlanmıştır. Zaman içerisinde karşılaşılan aksaklıkları giderme, koruma kurullarının ve koruma mevzuatının işlevselliğini arttırma gerekçeleriyle günümüze dek 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda dört kez (1987, 2004, 2006, 2009) önemli değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikler kapsamında koruma kurullarından “koruma bölge kurulları”na geçiş, yerel yönetim yetkilerinin revizyonu gibi kurumsal yenilemeler yapılmış, yasada yer alan ifadelerde (doğal varlık teriminin kültür varlığı şeklini alması) ve planlama yaklaşımlarında (çevre düzeni planı ve yönetim planı sistemlerinin dahil edilmesi) yeniden yapılandırmaya gidilmiştir. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca oluşturulan ve bu kanun kapsamında koruma kurullarınca uygulanacak olan genel koruma politikalarını belirleme yetkisine sahip “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu”, 05.11.1999 tarih ve 658 sayılı ilke kararı ile “arkeolojik sit”, 19.06.2007 tarih ve 728 sayılı ilke kararı ile de “doğal sit” statülerini yeniden tanımlamıştır (Anonim, 2011(a)). Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu’nda “ilginç özellik ve güzelliklere sahip olan ve ender bulunan korunması gerekli alanları ve taşınmaz tabiat varlıkları” olarak tanımlanan Doğal Sit statüsünün kapsamı ve uygulama ölçütleri, Yüksek Kurul ilke kararında çizilen çerçeveyle açıklığa kavuşturulmuştur.
1. Derece Doğal SİT Kesin yapı yasağı olmakla birlikte, resmi ve özel kuruluşlarca zorunlu olan alanlarda, teknik altyapı hizmetleri (kanalizasyon, açık otopark, telesiyej, teleferik, içme suyu, enerji nakil hattı, telefon hattı ve benzeri) uygulamalarının Koruma Kurulunca uygun görüleceği şekliyle yapılabilir.
2. Derece Doğal SİT Doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yanında kamu yararı göz önüne alınarak kullanıma açılabilecek alanlardır. Bu alanlarda, turizm yatırım ve turizm işletme belgeli turistik tesisler ile hizmete yönelik yapılar dışında herhangi bir yapılaşmaya gidilemez
169
BİLD İRİLER
Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu
3. Derece Doğal SİT Doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yolunda, yörenin potansiyeli ve kullanım özelliği de göz önünde tutularak konut kullanımına da açılabilecek alanlardır. Benzer şekilde 2863 sayılı Kanun’da “insanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların yer altında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer aldığı yerleşmeler ve alanlar” olarak tanımlanan arkeolojik sit statüsünün kapsamını Yüksek Kurul aldığı ilke kararıyla çizmiştir.
1. Derece Arkeolojik SİT Korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanlarıdır. Bu alanlarda, kesinlikle hiçbir yapılaşmaya izin verilmez. İmar planlarında “aynen korunacak sit alanı olarak belirlenir”. Bilimsel amaçlı kazıların dışında hiçbir kazı yapılamaz.
2. Derece Arkeolojik SİT Korunması gereken, ancak koruma ve kullanma koşulları koruma kurulları tarafından belirlenecek, korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanlarıdır. Bu alanlarda, yeni yapılaşmaya izin verilmez. Ancak günümüzde kullanılmakta olan tescilsiz yapıların basit onarımlarının yürürlükteki ilke kararı doğrultusunda yapılabilir.
3. Derece Arkeolojik SİT Koruma - kullanma kararları doğrultusunda yeni düzenlemelere izin verilebilecek arkeolojik alanlardır. Tanımlamalardan da görülebileceği gibi, derecenin büyümesiyle koruma statüsünün esnekliği artmakta, birinci derece doğal ve arkeolojik sit uygulamalarında ise neredeyse bir “mutlak koruma” öngörülmektedir. Sit statüsünün derecesi arttıkça, Kanun’un ihlali durumunda failin karşılaşacağı yaptırım da ters orantılı şekilde azalmaktadır. Birinci derece sit statüsüne sahip alanlarda 2863 sayılı Kanun’a aykırı durum yaratanların karşılaşacağı cezalar, daha yüksek dereceli sit alanlarına göre daha yüksek olmaktadır. Yüksek Kurul’un ilke kararları doğrultusunda, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü eşgüdümünde kültür ve tabiat varlıkları koruma kurulları tarafından yapılan çalışmalarla toplam 10.627 adet doğal, tarihi, kentsel ve arkeolojik sit alanı tescil edilmiştir (Anonim, 2011(b)). Bu alanların tescil durumları incelendiğinde, yukarıda değinilen çerçevede belirlenmiş sit statülerinin yanı sıra, derecesi belirtilmemiş doğal - arkeolojik sit alanları ve kapsamı tam olarak ne 2863 sayılı Kanunda ne de Yüksek Kurul’un ilke kararlarında tam olarak açıklanmamış bir “doğal varlık” statüsü olduğu görülmektedir. Bu çalışma kapsamında yapılan yazın taramasında doğal varlık olarak tanımlanan bu statünün sınırlarına, içeriğine, etkisine ve yaptırım gücüne ilişkin sağlıklı bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bununla birlikte, 2863 sayılı kanunda “jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup, ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan taşınmazlar” şeklindeki doğal varlık tanımının, daha sonra Yüksek Kurul tarafından alınan ilke kararında doğal sit için yapıldığı görülmüştür. Bu durumda, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu ile tescili yapılmış sahaların envanteri içerisinde önemli bir
170
Şekil 1. Statülerine Göre 2863 Sayılı Kanunla Tescil Edilmiş Mağaraların Dağılımı
171
BİLD İRİLER
yer tutan doğal varlık statüsünün tam olarak neyi ifade ettiği anlaşılamadığından, etkisi konusunda bir değerlendirme yapmak da güçleşmektedir. Yukarıda anılan 10.627 sit alanının 322 adedini mağaralar oluşturmaktadır. Bir başka ifadeyle, 322 adet alan mağaranın, arkeolojik veya doğal kaynak değerleri dikkate alınarak, 2863 sayılı Kanun kapsamında tescili yapılmıştır. Bu alanların dökümü Tablo 1’de sunulmaktadır. Buradan da görülebileceği gibi, 64 alan 1, 2 ve 3. derece arkeolojik sit, 50 alan 1, 2 ve 3. derece doğal sit, 131 alan ise doğal varlık olarak tescil edilmiştir. 32 alanda hem doğal hem arkeolojik sit statüsü bulunurken, 25 alanda arkeolojik, 22 alanda ise doğal sit statüsü bulunmakla birlikte derecesi bilinmemektedir (Şekil 1).
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar NO
MAĞARA ADI
İL
İLÇE
1
Yarımburgaz
İstanbul
Avcılar
2
Örülü Mağara
Adana
Saimbeyli
3
Sarı Mağara
Adana
4
Adsız
Adıyaman
5
Kırkkapılı
Aksaray
6
Adsız
7
Adsız
8
İnkaya
KÖY
SİT Statüsü 1. Derece Arkeolojik SİT
Karakuyu
1. Derece Arkeolojik SİT
Yüreğir
Belören
1. Derece Arkeolojik SİT
Merkez
Göksu köprüsü
1. Derece Arkeolojik SİT
Eskil
Büyükerdoğdu
1. Derece Arkeolojik SİT
Ankara
Haymana
Demirözü
1. Derece Arkeolojik SİT
Ankara
Haymana
Yenice
1. Derece Arkeolojik SİT
Ankara
Kazan
Kınık
1. Derece Arkeolojik SİT
9
Adsız
Ankara
Haymana
ŞerefliGökgöz
1. Derece Arkeolojik SİT
10
Adsız
Ankara
Ayaş
Gökler Mah.
1. Derece Arkeolojik SİT
11
Karadağ
Antalya
Akseki
Süleymaniye
1. Derece Arkeolojik SİT
12
Adsız
Antalya
Korkuteli
Bayatbademler
1. Derece Arkeolojik SİT
13
Bağırcak
Antalya
Akseki
Kuyucak
1. Derece Arkeolojik SİT
14
Haçlı Sığınak
Antalya
Merkez
Beldibi/MP içi
1. Derece Arkeolojik SİT
15
Adsız
Antalya
Serik
Hasgebe
1. Derece Arkeolojik SİT
16
Yemişli
Antalya
Kaş
Aklar
1. Derece Arkeolojik SİT
17
Adsız
Antalya
Merkez
Çığlık/Kızıldere
1. Derece Arkeolojik SİT
18
Adsız
Antalya
Merkez
Çığlık/Kızıldere
1. Derece Arkeolojik SİT
19
Adsız
Balıkesir
Dursunbey
Hacılar
1. Derece Arkeolojik SİT
20
Karain
Burdur
Ağlasun
Hisarköy
1. Derece Arkeolojik SİT
21
Karain
Burdur
Bucak
Kocaaliler
1. Derece Arkeolojik SİT
22
İnarası
Burdur
Bucak
Taşyayla
1. Derece Arkeolojik SİT
23
Kızılin
Burdur
Merkez
Çatalağıl
1. Derece Arkeolojik SİT
24
Katırcıini
Bursa
İznik
Merkez
1. Derece Arkeolojik SİT
25
Kapıkaya
Bursa
Orhaniye
Erenler
1. Derece Arkeolojik SİT
26
Hırbemerdon
Diyarbakır
Bismil
Mesudiler
1. Derece Arkeolojik SİT
27
Berkleyn
Diyarbakır
Lice
28
Adsız
Diyarbakır
Kocaköy
Arkbaşı
1. Derece Arkeolojik SİT
29
Şaklat
Diyarbakır
Kocaköy
Şaklat
1. Derece Arkeolojik SİT
30
Cem-i Reşan
Diyarbakır
Çınar
Aşağıkonak
1. Derece Arkeolojik SİT
31
Ahiler
Eskişehir
Merkez
Ahiler
1. Derece Arkeolojik SİT
32
İmera
Gümüşhane
Merkez
Olucak
1. Derece Arkeolojik SİT
33
Büyükekiz
Isparta
Şkaraağaç
Çarıksaray
1. Derece Arkeolojik SİT
34
Kocain
Isparta
Gönen
Senirce
1. Derece Arkeolojik SİT
35
Kapalıin
Isparta
Gönen
Senirce
1. Derece Arkeolojik SİT
36
Adsız
İzmir
Torbalı
Uyuzdere vad.
1. Derece Arkeolojik SİT
37
Adsız
İzmir
Bornova
Kayadibi
1. Derece Arkeolojik SİT
38
Kırkmağaralar
Kmaraş
Pazarcık
Yukarı Pazarcık
1. Derece Arkeolojik SİT
39
Adsız
Kastamonu
Cide
Sofular
1. Derece Arkeolojik SİT
40
Bedre
Kırklareli
Merkez
Koyunbaba
1. Derece Arkeolojik SİT
41
Karacehennem
Konya
Selçuklu
Yazıbelen
1. Derece Arkeolojik SİT
42
Avdan
Kütahya
Merkez
Avdan
1. Derece Arkeolojik SİT
43
Antik mağaralar
Mardin
Merkez
Savurkapı
1. Derece Arkeolojik SİT
44
Peynirli
Muğla
Milas
Ören
1. Derece Arkeolojik SİT
172
1. Derece Arkeolojik SİT
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor) NO
MAĞARA ADI
İL
İLÇE
KÖY
SİT Statüsü
45
Adsız
Muğla
Fethiye
Kemer
1. Derece Arkeolojik SİT
46
Pınarcık
Niğde
Çiftlik
Kayırlı
1. Derece Arkeolojik SİT
47
Yedioba
Niğde
Bor
48
Adsız
Siirt
Merkez
Gökçebağ
1. Derece Arkeolojik SİT
49
Şikefta
Siirt
Merkez
Kışlacık
1. Derece Arkeolojik SİT
50
Köroğlu
Sivas
Merkez
Tavraderesi
51
Bazda
Şanlıurfa
Harran
52
Güngörmez
Tekirdağ
Saray
Galata Deresi
1. Derece Arkeolojik SİT
53
Adsız
Tokat
Turhal
Şenyurt
1. Derece Arkeolojik SİT
54
Bacılı
Yozgat
Merkez
Bacılı
1. Derece Arkeolojik SİT
55
Kırkgöz
Yozgat
Merkez
Küçükçalıklı
1. Derece Arkeolojik SİT
BİLD İRİLER
1. Derece Arkeolojik SİT
1. Derece Arkeolojik SİT 1. Derece Arkeolojik SİT
56
Kemikli
Yozgat
Yenifakılı
Damlalık mvk.
1. Derece Arkeolojik SİT
57
Şıngırdaklıin
Ankara
Ayaş
Hamamboğazı
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
58
Adsız
Ankara
Güdül
Kirmir Çayı
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
59
Adsız
Ankara
Güdül
Yeşilöz
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
60
Kızılin
Antalya
Merkez
Yağca
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
61
Çarkini
Antalya
Merkez
Yağca
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
62
Mustanini
Antalya
Merkez
Yağca
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
63
Karain
Antalya
Merkez
Yağca
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
64
Macarini
Antalya
Merkez
Yağca
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
65
Öküzini
Antalya
Merkez
Yağca
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
66
Suluin
Antalya
Merkez
Yağca
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
67
Koyunini
Antalya
Merkez
Yağca
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
68
Harunini
Antalya
Merkez
Yağca
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
69
Kocain
Antalya
Merkez
Döşemealtı
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
70
İn
Antalya
Merkez
Döşemealtı
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
71
Sırtlanini
Aydın
Karacasu
Çamarası
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
72
Adsız
Çankırı
Orta
Sakseli
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
73
Beyinli
Denizli
Merkez
Kurtluca
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
74
Hassuni
Diyarbakır
Silvan
75
Döngel
Kmaraş
Merkez
Döngel
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
76
Adsız
Konya
Merkez
Gökyurt
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
77
Işıkini
Konya
Hadim
Dülgerler
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
78
Adsız
Konya
Derebucak
Pınarbaşı
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
79
Adsız
Mersin
Mut
Hacıahmetli
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
80
Peynirçiçeği
Muğla
Bodrum
Gündoğan
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
81
İncirli
Muğla
Milas
Gökçeler
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
82
Civelek
Nevşehir
Gülşehir
Civelek
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
83
Güzelli
Yozgat
Şefaatli
Güzelli
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
84
Cehennemağzı
Zonguldak
Krz.Ereğlisi
Süleymanlar
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
85
Kilise
Zonguldak
Krz.Ereğlisi
Süleymanlar
1.Doğal - 1. Derece Arkeolojik SİT
86
Adsız
Konya
Sarayönü
Beşgözpınarı
2. Derece Arkeolojik SİT
87
Kaleyamacı
Niğde
Çiftlik
Kayırlı
2. Derece Arkeolojik SİT
88
Adsız 1
Tekirdağ
Saray
Güneşkaya Mvk.
2. Derece Arkeolojik SİT
173
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor) NO
MAĞARA ADI
İL
İLÇE
KÖY
SİT Statüsü
89
Adsız 2
Tekirdağ
Saray
Güneşkaya Mvk.
2. Derece Arkeolojik SİT
90
Adsız 3
Tekirdağ
Saray
Güneşkaya Mvk.
2. Derece Arkeolojik SİT
91
Adsız 4
Tekirdağ
Saray
Güneşkaya Mvk.
2. Derece Arkeolojik SİT
92
Adsız
Ordu
Perşembe
Boğazcık
2.Doğal-2. Derece Arkeolojik SİT
93
Astım
Mersin
Silifke
Hasanaliler
3.Arkeolojik
94
Aylapınarı
İstanbul
Silivri
Danamandıra
Arkeolojik SİT
95
1 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
96
2 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
97
3 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
98
4 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
99
5 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
100
6 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
101
7 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
102
8 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
103
9 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
104
10 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
105
11 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
106
12 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
107
13 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
108
14 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
109
15 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
110
16 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
111
17 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
112
18 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
113
19 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
114
20 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
115
21 Nolu Mağara
Ankara
Kızılcahamam
Mahkemeağacı
Arkeolojik SİT
116
Cunni
Erzurum
Karayazı
Salyamaç
Arkeolojik SİT
117
Pekmezdere
Kırklareli
Pınarhisar
118
Tekkeköy
Samsun
Tekkeköy
119
Adsız
Sivas
Zara
Demiryurt
Arkeolojik sit
120
Adsız
Ankara
Şereflikoçhisar
Kurutlutepe
1. Derece Doğal SİT
121
Adsız
Antalya
Serik
Akbaş
1. Derece Doğal SİT
122
Mavi
Antalya
Kaş
Kaş-Kalkan Kıyı
1. Derece Doğal SİT
123
Güvercinlik
Antalya
Kaş
Kaş-Kalkan Kıyı
1. Derece Doğal SİT
124
Güvercinini
Antalya
Kaş
Kaş-Kalkan Kıyı
1. Derece Doğal SİT
125
Deniz
Antalya
Kaş
Kaş-Kalkan Kıyı
1. Derece Doğal SİT
126
Aslanlı (Yaren)
Aydın
Kuşadası
Kirazlı
1. Derece Doğal SİT
127
Gürcüoluk
Bartın
Amasra
Çakrazbez
1. Derece Doğal SİT
128
Çimağıl
Bayburt
Merkez
Çimağıl
1. Derece Doğal SİT
129
Seylik
Bolu
Seben
Musasofular
1. Derece Doğal SİT
130
İnsuyu
Burdur
Merkez
Çatalağıl
1. Derece Doğal SİT
131
Ayıini
Bursa
Mkemalpaşa
Söğütalan
1. Derece Doğal SİT
132
Aslanini
Denizli
Acıpayam
Dodurgalar
1. Derece Doğal SİT
174
Arkeolojik SİT 1 ve 3. Derece Arkeolojik SİT
NO
MAĞARA ADI
İL
İLÇE
KÖY
SİT Statüsü
133
Keloğlan
Denizli
Acıpayam
Dodurgalar
1. Derece Doğal SİT
134
Fakıllı
Düzce
Akçakoca
Fakıllı
1. Derece Doğal SİT
135
Sarıkaya
Düzce
Yığılca
1. Derece Doğal SİT
136
Aksu
Düzce
Yığılca
1. Derece Doğal SİT
137
Yelini (Yılanlı)
Eskişehir
Günyüzü
138
Zindan
Isparta
Aksu
Zindan Deresi
1. Derece Doğal SİT
139
Adsız
İzmir
Torbalı
Uyuzdere vad.
1. Derece Doğal SİT
140
İncesu
Karaman
Merkez
Taşkale
1. Derece Doğal SİT
141
Asarini
Karaman
Merkez
Taşkale
1. Derece Doğal SİT
142
Yenidünya
Karaman
Merkez
Bucakkışla
1. Derece Doğal SİT
143
Balıönü
Kastamonu
Cide
Abdülkadir
1. Derece Doğal SİT
144
Kızılkaya
Konya
Hadim
Bolat
1. Derece Doğal SİT
145
Obruk
Konya
Derbent
Değiş
1. Derece Doğal SİT
146
Adsız Yapay
Kütahya
Merkez
Sabuncupınar
1. Derece Doğal SİT
147
Naldöken
Kütahya
Tavşanlı
Elmaağacı
1. Derece Doğal SİT
148
Kocain
Kütahya
Simav
Örencik
1. Derece Doğal SİT
149
İnçal
Kütahya
Simav
Örencik
1. Derece Doğal SİT
150
Köşekbükü
Mersin
Anamur
Ovabaşı
1. Derece Doğal SİT
151
Kepez
Mersin
Silifke
Kızılisalı
1. Derece Doğal SİT
152
Adsız
Mersin
Merkez
Aslanköy
1. Derece Doğal SİT
153
Adsız
Muğla
Fethiye
154
Yerküpe
Muğla
Kavaklıdere
Menteş
1. Derece Doğal SİT
155
Adsız
Muğla
Marmaris
Karacasöğüt
1. Derece Doğal SİT
Kayakent
BİLD İRİLER
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor)
1. Derece Doğal SİT
1. Derece Doğal SİT
156
Acıgöl
Nevşehir
Acıgöl
Acıgöl
1. Derece Doğal SİT
157
Karaağaç
Zonguldak
Alaplı
Akçakoca yolu
1. Derece Doğal SİT
158
Erçek
Zonguldak
Merkez
Elvanpazarcık
1. Derece Doğal SİT
159
Çamlık mağaraları
Konya
Derebucak
Çamlık
1 ve 2. Derece Doğal SİT
160
Zeus
Aydın
Kuşadası
Güzelçamlı
2. Derece Doğal SİT
161
Dupnisa
Kırklareli
Demirköy
162
Tınaztepe
Konya
Seydişehir
Madenli
2. Derece Doğal SİT
163
Adsız
Konya
Meram
Hatip mah.
2. Derece Doğal SİT
164
Boynuzcu
Konya
Seydişehir
Tarascı
2. Derece Doğal SİT
165
Kuşu
Konya
Taşkent
Balcılar
2. Derece Doğal SİT
166
Sultanpınarı
Konya
Bozkır
Üçpınar
2. Derece Doğal SİT
167
Ballıca
Tokat
Pazar
Ballıca
2. Derece Doğal SİT
168
Derbent
Tokat
Merkez
Derbent Boğazı
2. Derece Doğal SİT
169
Avara
Kütahya
Emet
Esatlar
3. Derece Doğal SİT
170
Gürlek
İstanbul
Şile
Hacıllı
Doğal SİT
2. Derece Doğal SİT
171
İnkese
İstanbul
Şile
9 Tepeler
Doğal SİT
172
Palanlı
Adıyaman
Merkez
Palanlı
Doğal SİT
173
Ağbayır
Aksaray
Sarıyahşi
Bekdik
Doğal SİT
174
Mağara
Amasya
G.Hacıköy
Gümüş
Doğal SİT
175
Tuluntaş
Ankara
Gölbaşı
Tuluntaş
Doğal SİT
176
Baltalı
Ardahan
Hanak
Horasan
Doğal SİT
175
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor) NO
MAĞARA ADI
İL
İLÇE
KÖY
SİT Statüsü
177
Camili
Ardahan
Hanak
Horasan
Doğal SİT
178
Beşik
Ardahan
Hanak
Horasan
Doğal SİT
179
Adsız
Elazığ
Keban
Keban Brj.
Doğal SİT
180
Buzluk
Elazığ
Harput
Güllübağ
Doğal SİT
181
Adsız
Erzurum
Oltu
Yıldızkaya
Doğal SİT
182
Adsız
Kastamonu
Cide
Kalafat Köyü
Doğal SİT
183
İn
Kırıkkale
Sulakyurt
Kalekışla
Doğal SİT
184
İnsuyu
Konya
Cihanbeyli
185
Eskiköyün
Konya
Meram
Eski Köy
Doğal SİT
186
Kuruçay
Mersin
Silifke
Susanoğlu
Doğal SİT
187
Adsız
Mersin
Tarsus
Taşkuyu
Doğal SİT
Doğal SİT
188
Adsız
Sivas
Yıldızeli
Bakırcıoğlu
Doğal SİT
189
Divanlı
Yozgat
Akdağmadeni
Divanlı
Doğal SİT
190
Karababa
İstanbul
Çatalca
Gökçeli
Doğal Varlık
191
Adsız
İstanbul
Sultangazi
Cebeci
Doğal Varlık
192
Mektep
Adana
Saimbeyli
Değirmenci
Doğal Varlık
193
Adsız
Adana
Saimbeyli
Karakuyu
Doğal Varlık
194
Örülü Mağara
Adana
Saimbeyli
Yardibi
Doğal Varlık
195
Örülü Mağara
Adana
Saimbeyli
Değirmenci
Doğal Varlık
196
Pirin
Adıyaman
Merkez
Pirin
Doğal Varlık
197
Adsız
Adıyaman
Gölbaşı
Harmanlı
Doğal Varlık
198
Aynalı
Amasya
Merkez
Ziyaret
Doğal Varlık
199
Kral Mezarı
Amasya
Merkez
Ziyaret
Doğal Varlık
200
Manastır
Ankara
Gölbaşı
Selametli
Doğal Varlık
201
Tesbili
Antalya
Alanya
Taşatan Dere
Doğal Varlık
202
Dim
Antalya
Alanya
Kuzyaka
Doğal Varlık
203
Kadınini
Antalya
Alanya
Oba
Doğal Varlık
204
Bucakalan
Antalya
Akseki
Bucakalan
Doğal Varlık
205
Damlataş
Antalya
Alanya
Saray Mah.
Doğal Varlık
206
Yalan Dünya
Antalya
Gazipaşa
Beyrebucak
Doğal Varlık
207
Sırtlanini
Antalya
Gazipaşa
Karalar
Doğal Varlık
208
Adsız
Antalya
Alanya
Oba/Tosmur
Doğal Varlık
209
İsli
Antalya
Merkez
Hisarçandır
Doğal Varlık
210
Mağara Çukuru
Antalya
Merkez
Pınarlı/Çamköy
Doğal Varlık
211
Simoluğu
Antalya
Manavgat
Gebece
Doğal Varlık
212
Adsız
Antalya
Merkez
Kovanlık
Doğal Varlık
213
Suini
Antalya
Alanya
Oba/Bucakoluk
Doğal Varlık
214
Meryemini
Antalya
Gündoğmuş
Umutlu
Doğal Varlık
215
Adsız
Antalya
Alanya
Güzelbağ
Doğal Varlık
216
Kararsak
Antalya
Merkez
Varsak
Doğal Varlık
217
Koyungöbedi
Antalya
Akseki
Sadıklar
Doğal Varlık
218
Sabancılar
Antalya
Alanya
Elikesik
Doğal Varlık
219
Kesmeliyatak
Antalya
Alanya
Elikesik
Doğal Varlık
220
Altınbeşik
Antalya
İbradı
Ürünlü
Doğal Varlık
176
NO
MAĞARA ADI
İL
İLÇE
KÖY
SİT Statüsü
221
Savangin
Artvin
Yusufeli
Bakırtepe
Doğal Varlık
222
Bal
Artvin
Ardanuç
Sakarya
Doğal Varlık
223
İnceğez
Bartın
Amasra
İnceğez
Doğal Varlık
224
Adsız
Bayburt
Merkez
Maden/Taşçılar
Doğal Varlık
225
Oyukkaya
Bolu
Mengen
226
Adsız
Burdur
Tefenni
Yuvalak
Doğal Varlık
227
Seferyiğiti
Burdur
Bucak
İncirdere
Doğal Varlık
228
Oylat
Bursa
İnegöl
Hilmiye
Doğal Varlık
229
Koçköy
Düzce
Akçakoca
Yenimahalle
Doğal Varlık
230
Koç
Elazığ
Keban
Gökbelen
Doğal Varlık
231
Ala
Erzincan
Kemaliye
Esertepe
Doğal Varlık
232
Adsız
Erzurum
Oltu
Ünlükaya
Doğal Varlık
233
Adsız
Erzurum
şenkaya
Timurkışla
Doğal Varlık
234
Yedi Odalar
Erzurum
şenkaya
Yeşilkaya
Doğal Varlık
235
Büyük Mağara
Eskişehir
Seyitgazi
Doğançayır
Doğal Varlık
236
Küçük Mağara
Eskişehir
Seyitgazi
Ağılderesi
Doğal Varlık
237
Ahır
Gaziantep
Şahinbey
Uzunçarşı Cd.
Doğal Varlık
238
Karaca
Gümüşhane
Torul
Cebeli
Doğal Varlık
239
Adsız
Gümüşhane
Merkez
Akçakale
Doğal Varlık
240
Arılı
Gümüşhane
Torul
Arılı
Doğal Varlık
241
Tomara
Gümüşhane
Şiran
Seydibaba
Doğal Varlık
242
Kırklar
Gümüşhane
Köse
Salyazı
Doğal Varlık
243
İkisu
Gümüşhane
Torul
İkisu
Doğal Varlık
244
Beşikli
Hatay
Samandağ
Nekropolde
Doğal Varlık
245
Adsız
Hatay
Antakya
Hanyolu
Doğal Varlık
246
Kuzini
Isparta
Sütçüler
Kesme
Doğal Varlık
247
İnönü
Isparta
Eğirdir
Sarıidris
Doğal Varlık
248
Adsız
İzmir
Menderes
Ahmetbeyli
Doğal Varlık
249
Adsız
İzmir
Torbalı
Özbey
Doğal Varlık
BİLD İRİLER
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor)
Doğal Varlık
250
Adsız
İzmir
Selçuk
Bayrakçıtepe
Doğal Varlık
251
Mencilis
Karabük
Safranbolu
Bulak
Doğal Varlık
252
Adsız
Karaman
Merkez
Başharman
Doğal Varlık
253
Adsız
Kars
Merkez
Ocaklı
Doğal Varlık
254
Adsız
Kars
Kağızman
Camuşlu
Doğal Varlık
255
Adsız
Kars
Kağızman
Camuşlu
Doğal Varlık
256
Adsız
Kars
Kağızman
Camuşlu
Doğal Varlık
257
Ölçülü
Kars
Merkez
Ölçülü
Doğal Varlık
258
Karabalçık
Kastamonu
Abana
Iğrava Mvk.
Doğal Varlık
Doğanlı
Doğal Varlık
259
Adsız
Kayseri
Yeşilhisar
260
Karıncalı
Kırşehir
Merkez
261
Meşeköy
Kırşehir
Kaman
262
Güvercinlik
Konya
Derbent
Değiş
Doğal Varlık
263
Adsız
Konya
Meram
Kızılviran
Doğal Varlık
264
Adsız
Konya
Meram
Kızılviran
Doğal Varlık
Doğal Varlık Meşeköy
Doğal Varlık
177
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor)
NO
MAÐARA ADI
ÝL
ÝLÇE
KÖY
SÝT Statüsü
265
Deveciini
Konya
Altýnekin
Hacýnuman
Doðal Varlýk
266
Peynirini
Konya
Derbent
Mülayim
Doðal Varlýk
267
Ýnderesi
Malatya
Merkez
Çöþnük
Doðal Varlýk
268
Sulu
Malatya
Doðanþehir
Polat
Doðal Varlýk
269
Adsýz 1
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
270
Adsýz 2
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
271
Adsýz 3
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
272
Adsýz 4
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
273
Adsýz 5
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
274
Adsýz 6
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
275
Adsýz 7
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
276
Adsýz 8
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
277
Adsýz 9
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
278
Adsýz 10
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
279
Adsýz 11
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
280
Adsýz 12
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
281
Adsýz 13
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
282
Adsýz 14
Mardin
Midyat
Acýrlý
Doðal Varlýk
283
Kýrksütunlu
Mardin
Savur
Kýrkdirek
Doðal Varlýk
284
Derinsu
Mardin
Savur
Derinsu
Doðal Varlýk
285
Eshab-ýKeyf
Mersin
Tarsus
Say
Doðal Varlýk
286
AynalýGöl
Mersin
Aydýncýk
Gemi Duraðý
Doðal Varlýk
287
Adsýz
Muðla
Marmaris
Cennet Adasý
Doðal Varlýk
288
Tekesuyu
Muðla
Datça
Emecik
Doðal Varlýk
289
Damlataþ
Niðde
Merkez
Deðirmenli
Doðal Varlýk
290
Karaasmaz
Niðde
Altunhisar
Bayatönü
Doðal Varlýk
291
Adsýz
Ordu
Ünye
Yazkonaðý
Doðal Varlýk
292
Adsýz
Samsun
Merkez
Matasyon yolu
Doðal Varlýk
293
Adsýz
Samsun
Merkez
294
Kenkürük
Sivas
Hafik
295
Adsýz
Þanlýurfa
Merkez
296
Adsýz
Þanlýurfa
Merkez
297
Eyüp Peygamber
Þanlýurfa
298
Adsýz
Tokat
299
Adsýz
Trabzon
300
Adsýz
Trabzon
301
Adsýz
Trabzon
302
Vazelon
Trabzon
303
Koskarlý
304
Çalköyü
305
Doðal Varlýk Dýþkapý
Doðal Varlýk Doðal Varlýk
Tepe Mah.
Doðal Varlýk
Merkez
Kendirci
Doðal Varlýk
Zile
Evrenköy
Doðal Varlýk
Maçka
Kýrantaþ
Doðal Varlýk
Maçka
Akarsu
Doðal Varlýk
Merkez
Sahil karayolu
Doðal Varlýk
Maçka
Kiremitli
Doðal Varlýk
Trabzon
Düzköy
Çayýrbaðý
Doðal Varlýk
Trabzon
Düzköy
Çalköyü
Doðal Varlýk
Vazelen
Trabzon
Maçka
306
Adsýz
Trabzon
Düzköy
Çalköyü
Doðal Varlýk
307
Adsýz
Van
Gürpýnar
Yedisalkým
Doðal Varlýk
308
Horhor
Van
Merkez
Van Kalesi
Doðal Varlýk
178
Doðal Varlýk
NO
MAÐARA ADI
ÝL
ÝLÇE
KÖY
SÝT Statüsü
309
Adsýz
Yalova
Merkez
Soðucak
Doðal Varlýk
310
Adsýz 1
Zonguldak
Krz.Ereðlisi
Kavakderesi
Doðal Varlýk
311
Adsýz 2
Zonguldak
Krz.Ereðlisi
Kavakderesi
Doðal Varlýk
312
Adsýz 3
Zonguldak
Krz.Ereðlisi
Kavakderesi
Doðal Varlýk
313
Gökgöl
Zonguldak
Merkez
Ankara yolu
Doðal Varlýk
314
Kýzýlelma
Zonguldak
Merkez
Çatalaðzý
Doðal Varlýk
315
Cumayaný
Zonguldak
Merkez
Çatalaðzý
Doðal Varlýk
316
Ýnaðzý
Zonguldak
Merkez
Kilimli
Doðal Varlýk
317
Ilýksu
Zonguldak
Merkez
Kozlu
Doðal Varlýk
318
Sofular
Zonguldak
Çaycuma
Sofular
Doðal Varlýk
319
Çayýrköy
Zonguldak
Çaycuma
Güdüllü
Doðal Varlýk
320
Küçük Maðara
Zonguldak
Çaycuma
Çayýrköyü
Doðal Varlýk
321
Adsýz
Kýrþehir
Mucur
Yeþilyurt
Doðal ve Arkeolojik SÝT
322
Adsýz
Kýrþehir
Mucur
Aksaklý
Doðal ve Arkeolojik SÝT
BİLD İRİLER
Tablo 1. 2863 Sayılı Kanunla Tescili Yapılan Mağaralar (devam ediyor)
2863 Sayılı Kanun’un Etkinliği 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu yukarıda özetlenen nitelikleri nedeniyle mağara ekosistemlerinin korunmasında etkili bir araç gibi görülmektedir. Ancak ören yerleri, arkeolojik yerleşkeler ve farklı ekosistem türleri için etkinliği üst seviyede olan bu mevzuat aracının mağaralar konusunda aynı güce sahip olduğunu ifade etmek güçtür. Bu çelişki başta kurumsal yapı ve personel rejimi olmak üzere pek çok farklı etkenden kaynaklanmaktadır.
Kurumsal Yapının Yetersizliği Gelişmiş ülkeler ölçeğinde bile değerlendirildiğinde 2863 sayılı Kanun doğal ve kültürel mirasın korunması açısından önemli bir adımdır. Bununla birlikte Kanun etüd, tescil, planlama ve uygulama aşamalarında ilgili birimlerini ve koruma kurullarını yetkilendirirken bu alanların izlenmesini ve etkin saha kontrolünü içermeyen bir sistemik yapı oluşturmuştur. Bir alanın etüdü tamamlanarak ilgili koruma kurulu tarafından tescili yapıldıktan sonra alana ilişkin bir belirsizlik ortaya çıkmaktadır. İlanı yapılan alanların düzenli izlemesi, tehdit analizleri yapılmamakta, bu da herhangi bir ihbar olmadığı takdirde sahadaki sorunların karar vericilere ve uygulayıcılara yansımamasına neden olmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse, arkeolojik sit statüsüne sahip olmasına karşın kaçak define kazısı gerçekleştirilen çok sayıda mağara mevcuttur. Bu durumda yaptırım gücü son derece yüksek olmasına karşın, 2863 sayılı Kanun ancak kolluk kuvvetleri tarafından failler belirlenebildiğinde etkili şekilde kullanılabilmektedir. Benzer şekilde, Kanun’da uygulayıcı kurum konumundaki Kültür ve Turizm Bakanlığı’na konuyla ilgili kolluk teşkilatını oluşturma yetkisi verilmemiş olduğundan, etkin saha kontrolü gerçekleştirilememektedir. Bir başka deyişle sit alanlarında, milli parklarda “orman muhafaza memurları” aracılığıyla gerçekleştirilen, denetim ve fiziki koruma görevini yürütecek herhangi bir yapı bulunmamaktadır. Bu da Kanun kapsamında tescili yapılmış alanlarda meydana gelen ihlallerin belirlenememesi, müdahale edilememesi anlamına gelmektedir. Çarpıcı bir örnek, arkeolojik sit olarak tescil edilen Akin Mağarası’nın (Şereflikoçhisar, Ankara) ağzının yasadışı definecilik faaliyetlerinin önlenmesi amacıyla yıkılarak tümüyle kapatılmasıdır. Kurumun kendi kolluk ve koruma birimi olmadığından, kaçak kazı tehdidi mağara ağzı yıkılarak bertaraf edilmiştir.
179
Personel Rejiminden Kaynaklanan Olumsuzluklar 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında etüd ve tescil çalışmalarını yürüten koruma bölge kurullarının ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nde görevli teknik personelin mesleki altyapısı incelendiğinde genellikle mimar, arkeolog, sanat tarihi uzmanı, biyolog gibi mağara ekosistemleri konusunda deneyimi olmayan, ancak diğer doğal-kültürel miras unsurları konusunda uzman kadrolardan oluştukları görülebilir. Bu uzmanlar arkeolojik yerleşimler, kentsel sit alanları, tarihi ve kültürel miras, yüzey ekosistemleri gibi konularda son derece başarılı çalışmalar yürütmekte ve ülke genelinde belirli bir standart dahilinde tescil kararları almaktadırlar. Ancak mağaralar gibi kendine has jeomorfolojik, hidrojeolojik, ekolojik özellikleri olan ve çoğu kez çok disiplinli bilimsel araştırmalar gerektiren ekosistemlerde bu uzmanlık dalları yetersiz kalmaktadır. Bu durumda kadroların tüm özverisine ve çabasına karşın belirli bir standart oluşturulamamakta, mutlak şartta korunması gereken mağaralara tescil yapılmayıp acil önlem gerektirmeyen mağaralara en katı koruma statüleri verilebilmektedir. Bunun en çarpıcı örneklerinden birisi Ayvaini Mağarası (Bursa, Mustafakemalpaşa) gibi önemli bir hidrolojik sistemin hiçbir statüye sahip olmamasına karşın, hemen yakın bölgesinde yer alan Ayıini Mağarası’nın 1. Derece Doğal Sit statüsüyle koruma altına alınmış olmasıdır. Bunun yanı sıra, personel yapısındaki bu yetersizlik nedeniyle koruma bölge kurulları arasında da yapılan tesciller açısından bir standart oluşturulamadığı gözlenmektedir. Kurulların etüd için görevlendirdikleri personelin mesleki altyapısına veya kararı oluşturan kurul üyelerinin bilim uzmanlıklarına göre eşdeğer alanlar için önerilen statüler farklılıklar gösterebilmektedir. Bir örnek vermek gerekirse jeomorfolojik yapı açısından birbirine çok benzeyen Ballıca Mağarası (Pazar, Tokat) 1. Derece Doğal Sit statüsüne sahipken, Oylat Mağarası (İnegöl, Bursa) Doğal Varlık olarak tescil edilmiştir. Bu çelişkiler uygulamalarda da farklılıklar doğurmaktadır.
Statülerdeki Belirsizlikler Koruma Yüksek Kurulu’nun ilke kararlarıyla netleştirdiği arkeolojik ve doğal sitler sınırları, içerikleri, yaptırım güçleri iyi tanımlanmış, uygulamada boşluklara ve çelişkilere yer vermeyecek statüler durumundadırlar. Bununla birlikte, “doğal varlık” olarak tescil edilmiş alanlarda belirlenme ölçütleri, izin verilen ve yasaklanan uygulamalar gibi konularda belirsizlikler bulunmaktadır. Yapılaşmaya ne dereceye kadar izin verilebileceği, doğal varlık olarak tescil edilen bir mağaranın hangi şartlarla turizme açılabileceği ve bu alanlarda denetimin nasıl sağlanacağı gibi konularda sağlıklı ölçütler bulunmamaktadır. Türkiye’de resmi olarak turizme açılmış durumdaki 29 mağaranın 13’ünün “doğal varlık” olarak tescil edildiği düşünüldüğünde, bunun ne kadar önemli bir soru işareti oluşturduğu daha iyi anlaşılabilir. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile koruma altına alınan 322 mağaranın 131’i doğal varlık olarak statü verilen mağaralardır. Bu mağaralarda vahşi yaklaşımla turizme açma dışında ekosistem bütünlüğüne zarar veren başka olumsuz süreçler de yaşanmaktadır. Doğal varlık statüsüne sahip İnönü Mağarası (Eğridir, Isparta) yasa dışı define kazısı, Koçköy (Yenimahalle, Düzce) arazi kazanmak amacıyla giriş ağzının doldurulması, Kızılelma-Cumayanı (Zonguldak) sistemine doğrudan kömür atık deşarjı yapılarak mağaranın büyük oranda tahrip edilmesi, İnağzı (Zonguldak) Mağarası’nın evsel atık depolama sahası olarak kullanılması bu örneklerden sadece bazılarıdır.
Sonuçlar 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, uygulamaya konduktan sonra geçirdiği süreçte karşılaşılan olumsuzluklara rağmen, özgün bir mağara mevzuatının henüz bulunmadığı Türkiye
180
Şekil 2. Doğal Varlık dışındaki statülere göre mağaraların dağılımı
2. derece doğal sit uygulaması, turizm tesislerine ve kamu yararı gözetilerek yapılacak müdahalelere olanak verdiği için, mağaraların ekosistem bütünlüğü içerisinde korunması anlamına gelmemektedir. Üçüncü derece doğal sit durumunda ise konut amaçlı yapılaşma bile koruma bölge kurulunun kararı ile verilebilmektedir. Benzer şekilde, 2. ve 3. derece arkeolojik sit uygulamalarında koruma bölge kurulunun kararı doğrultusunda mağaranın ekolojik işleyişini etkileyecek eylemlere izin verilebilir. Bu durumda farklı koruma kurullarının yetkisindeki eşdeğer alanlar için bir tescil standardı oluşturulamama olasılığı yüksektir.
181
BİLD İRİLER
açısından önemli bir koruma aracıdır. Bu kanunun arkeolojik yerleşkelerde, tarihi alanlarda ve sulak alan-orman ekosistemlerinde kullanıldığı etkinlikte kullanılabilmesi için kanunun güçlü ve zayıf yönlerinin doğru değerlendirilmesi önemlidir. Özellikle 2863 sayılı Kanun’un kendisinde ve Koruma Yüksek Kurulu ilke kararlarında tanımlanan statülerin açıklığa kavuşturulması, mağara ekosistemlerinde hangi statülerin etkin koruma anlamına geldiğinin doğru şekilde anlaşılması gerekmektedir. Doğal ve arkeolojik sit gibi belirlenme ve uygulama ölçütleri net bir şekilde tanımlanmış statülerin yanı sıra, doğal varlık gibi herhangi bir standarda oturtulamayan statülerin varlığı göz ardı edilmemelidir. Bu kapsamda ela alındığında, “doğal varlık” olarak kültür ve tabiat varlıkları envanterinde yer alan sahaların “korunan alan” olarak değerlendirilmesi uygun olmayacaktır. Doğal varlık olarak tescil edilmesine rağmen azımsanmayacak sayıda mağaranın ekolojik işleyişinde ve jeomorfolojik bütünlüğünde geri dönüşümü zor tahribat oluşması, bu statünün bir koruma statüsü olarak değerlendirilmemesi gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Doğal varlık statüsüne sahip mağaraların 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında koruma altına alınan mağaralar envanterinden çıkarılması durumunda, bu çerçevede korunan mağara sayısı 191 olmaktadır. Bu durumda ortaya çıkan tablo Şekil 2’de verilmiştir.
Bilimsel araştırmalar ve eğitim amaçlı faaliyetler dışındaki eylemlere ve alanda fiziksel değişiklik gerektiren müdahalelere izin vermemesi nedeniyle 1. derece doğal sit, 1. derece arkeolojik sit statüleri en etkin koruma yaklaşımları olarak dikkat çekmektedir. 29 alanda bu iki statünün birlikte bulunması ise korumanın etkinliğini artıran bir uygulamadır. 1. derece doğal, 1. derece arkeolojik sit statüsüne sahip olan ve bu iki statüyü aynı anda birlikte taşıyan mağaraların sayısının, toplam tescilli mağara sayısına oranı % 29 dur. Bu oran aynı zamanda tescil aşamasında etkin koruma statüsü kazandırılmış mağara sayısıdır. İlk bakışta % 29 çok düşük bir başarı oranı gibi görülebilir. Ancak mağara konusunda yetkin ve deneyimli personel yokluğu, mağara konusunda bir tescil standardının bulunmaması ve yetkili kurumun teşkilat yapısında etkin saha denetimi yapmakla yükümlü kolluk gücü bulunmaması gibi olumsuz faktörler göz önüne alınarak değerlendirildiğinde, bu rakam oldukça yüksek bir başarı yüzdesidir. Bu çalışma kapsamında yapılan değerlendirmelerde 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu’nun doğru uygulandığı takdirde mağara ekosistemlerinin korunmasında etkili bir araç olarak kullanılabileceği görülmüştür. Ancak Kanun’un uygulanması aşamasında karşılaşılan güçlüklerin ve yapıdaki zayıflıkların aşılmasında, mağaraların ekosistem boyutunda korunması yönünde kaygıları ve beklentileri olan kesimlerin sürece aktif katılımı bir zorunluluktur. Deneyimli ve yetkin mağara uzmanından yoksun olan koruma bölge kurulları sportif mağaracılıkla uğraşan derneklerce ve Türkiye Mağaracılık Federasyonu’nca desteklenmeli, kurullardan gelecek talepler doğrultusunda mağara toplulukları etüd ve tescil süreçlerine katkıda bulunmalıdır. Bu noktada, koruma bölge kurullarının çoğu kez hareket noktasını oluşturan vatandaş ihbarları yerine, mağara topluluklarının teknik raporları referans alınmalıdır. Benzer şekilde, karşılaşılan hukuki ihlaller de koruma bölge kurullarına rapor şeklinde iletilmelidir. Mağaraların özellikleri, ekosistem gereksinimleri gibi konularda deneyimli mağara topluluklarının koruma bölge kurullarının yürüttüğü çalışmalara aktif katılımı ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu’nun uygulanmasında karşılaşılan zayıflıklar giderilebilecek, korumada etkinlik artırılabilecektir.
Kaynakça Anonim, 2011(a)., http://www2.epdk.org.tr/mevzuat/diger/ArkeolojikSitler_658/ArkeolojikSitler.pdf Anonim, 2011(b)., http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-90748/istatistikler.html., (03.03.2011) EU, 2008., Written Declaration “on Protection of Caves as cultural, natural and environmental Heritage”., 23.04.2008, 0033/2008., European Parliament. IUCN., Shaping a Sustainable Future., The IUCN Programme 2009-2012., (www.iucn.org., 18.02.2007) Nicholson, J., Margetts, D., 2007., Who Was...Ernst Haeckel?., Biologist., Vol. 54, No.1., ss 32-34. Silvius, J.E., 2007., A Brief History of Ecology., Cedarville University, Compilation., Cedarville, ABD., ss 1-8. The Republic of Slovenia., 2003., Cave Conservation Act., No. 801-07/94-4/6., Ljubljana, 17 December 2003. US Congress., 1988., The Federal Cave Protection Act., US Code 63., 16 USC Sec. 4301. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı., 1983., Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu., Kanun No 2863., Resmi Gazete, Tarih: 21.07.1983, Sayı: 18113. TC Çevre ve Orman Bakanlığı., 1983., Milli Parklar Kanunu., Kanun No 2873., Resmi Gazete, Tarih:11.08.1983, Sayı: 18132. TC Çevre ve Orman Bakanlığı., 2003., Kara Avcılığı Kanunu., Kanun No 4915., Resmi Gazete, Tarih:01.07.2003, Sayı:25165.
182
183
BİLD İRİLER
MAĞARALARIN KORUNMASINDA EKOSİSTEM YAKLAŞIMI VE DEREBUCAK-ÇAMLIK MAĞARALARI TABİAT PARKI ÖRNEĞİ Selim ERDOĞAN, Hakkı S. ERGENELİ, Murat DELİBAŞ, Ufuk SABANCILAR Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Mağara Koruma Birimi
Özet Konya ili Derebucak ilçesi sınırları içerisinde yer alan Çamlık Kasabası, Toros Karst Kuşağı’nın tipik özelliklerini yansıtan önemli bir karst alanıdır. Çamlık Mağaraları Öneri Tabiat Parkı ise, Çamlık Kasabası’nın yaklaşık 1,5 km batısından başlayarak 857 hektarlık bir alan üzerinde batıya doğru uzanan, Körükini, Suluin, Balatini, Asmacıini, Çocuk Attıkları Delik, Saklı Uçurum, Derevend, Baraj, Eski Düden, Dede Tarlası Düdeni, Gavur Beşiği ve Dölek Düdeni gibi çok sayıda mağarayı kapsaması öngörülen bir korunan alandır. 2009 yılında başlayan etüt çalışmaları sonucunda, sadece adı geçen mağaraların değil, bölgede bulunan diğer önemli karst yapılarının da korunması amacıyla geniş bir sahanın 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamında “tabiat parkı” statüsüyle koruma altına alınması öngörülmüştür. Çamlık ve Derebucak belediyelerince de desteklenen projede mağaraların ekolojik işleyişinin etkin şekilde korunabilmesi amacıyla ekosistem yaklaşımı benimsenmiş, Çamlık Belediyesi’nce kısa sürede tamamlanarak faaliyete geçen atıksu arıtma tesisi ile Körükini’ne ulaşan derenin kirletici konsantrasyonu düşürülmüş ve ilk olumlu sonuçlar alınmaya başlamıştır. Bu çalışmada 2011 yılı sonuna kadar tescil edilmesi planlanan Çamlık Mağaraları Tabiat Parkı’nda uygulanan yaklaşım anlatılmaktadır. Anahtar kelimeler: Derebucak, Çamlık Mağaraları, Mağara Koruma, Milli Parklar Kanunu
184
BİLD İRİLER
ECOSYSTEM APPROACH IN CAVE CONSERVATION and DEREBUCAK-ÇAMLIK CAVES CASE Selim ERDOĞAN, Hakkı S. ERGENELİ, Murat DELİBAŞ, Ufuk SABANCILAR General Directorate Nature Conservation and Natural Parks, Cave Conservation Unit
Abstract Çamlık Village which is situated in Konya Derebucak is a significant karst area reflecting typical characteristics of Taurus Karst Belt. Suggested Derebucak-Çamlık Caves Nature Park is a protected area starting by the western end of Çamlık village and extending westwards on an area of 857 hectars. It’s foreseen to be covered many caves such as Körükini, Suluin, Balatini, Asmacıini, Çocuk Attıkları Delik, Saklı Uçurum, Derevend, Baraj, Eski sinkhole, Dede Tarlası sinkhole, Gavur Beşiği and Dölek sinkhole. As a result of studies initiated in 2009 the area is thought to be declared as “nature park” in the frame of National Parks Law in order to protect not only these caves but also other significant karstic features in the surrounding area. The ecosystem approach has been the basis of this Project which is supported also by local administrations and to maintain ecological functions of caves in an efficient way was the primary target. First progress was made by the wastewater treatment plant which was constructed and operated by Çamlık Municipality. Hence the concentration of contaminants reaching to Körükini Cave decreased. In this study, the approach applied for Derebucak Çamlık Caves Nature Park which is thought to be declared by the end of 2011. Keywords: Derebucak, Çamlık Caves, Cave Conservation, National Parks Law.
185
Giriş Beyşehir Gölü’nden başlayarak Akdeniz’e doğru uzanan bölge, Toros Karstı’nın en tipik özelliklerinin görüldüğü alanlardandır. Yüksek verimli karst akiferlerinin ve son derece değişken beslenim-boşalım ilişkilerinin karakterize ettiği karmaşık hidrolojik sistemler, gerek yüzey gerek yer altı jeomorfolojik unsurlarının iyi gelişmiş örnekleri bu bölgeyi Türkiye’nin en önemli karst alanlarından birisi haline getirmektedir. Bu bölgenin Derebucak-Cevizli-Çamlık arasında kalan kesim, bulunduğu karst alanının tüm özelliklerini yansıtmaktadır. Derebucak – Çamlık Mağaraları da bu alanın sembol yapılarındandır.
Şekil 1. Çalışma Alanının Yer Bulduru Haritası
Konya’nın güneyinde, Beyşehir-Derebucak ve Seydişehir ilçeleri arasında kalan çalışma alanı idari olarak Derebucak ilçesine bağlıdır (Şekil 1). Beyşehir ve Derebucak ilçelerini birbirine bağlayan devlet yolunun Çamlık Beldesi’nden itibaren sol tarafında uzanan saha büyük oranda orman rejiminde olup, zeminin alüvyal malzeme ile dolduğu çöküntü kesimlerde şahıs arazileri de bulunmaktadır. Bölgede yerleşik yaşamın başlamasıyla birlikte pek çok medeniyet izlerini bırakmış, bu durum da alanda bulunan mağaraları yasa dışı define arayıcılarının cazibe odağı haline getirmiştir. Bunun yanı sıra son yıllarda yanlış öngörülerle ve sürdürülemez projelerle mağara turizmine yönelen ilgi, Derebucak-Çamlık mağaralarında da kendisini göstermiş, sahada bulunan mağaralarla ilgili turistik yatırım beklentileri artmıştır. Türkiye mağaracılığı açısından son derece önemli olan Derebucak-Çamlık mağaralarının gelecek kuşaklara doğal özellikleri korunarak bırakılması bir zorunluluk olduğundan, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından “öncelikli” olarak nitelenmiş ve çalışma takvimine alınmıştır. Çalışma sahasında yapılan etüdler sonucunda birbirinden çok farklı hidrolojik, jeomorfolojik ve ekolojik özelliklere sahip 14 mağara belirlenmiş, bu mağaraları da içine alan bölge ekosistem bütünlüğü içerisinde ele alınarak, sistemik bir yaklaşımla değerlendirilmiştir.
186
Konya ili Derebucak ilçesi sınırları içerisinde yer alan çalışma alanı Orta Torosların kuzeybatı dış kenarında bulunmakta ve Toros Karst Kuşağı’nın tipik özelliklerini yansıtmaktadır. Tüm Orta Toroslar’da olduğu gibi, tek bir faktöre bağlı olmayıp sedimantololji-tektonizma ve hidrojeokimya öğelerinin tümünün etkisinin ortak ürünü olan bu karstın en özgün jeomorfolojik yapıları Çamlık bölgesinde yoğun şekilde gözlenmektedir. Karstlaşmanın bu derece iyi gelişimini sağlayan jeolojik yapı geçmişten günümüze dek çok sayıda araştırmacı tarafından incelenmiştir. Nazik ve diğ. (1993) çalışma bölgesinin jeolojisini Monod (1977, 1979) ve Akay’ın (1981) çalışmalarını esas alarak değerlendirmiş, böylece jeolojik yapıyı “yerli birlikler” (otokton) ve “yabancı birlikler” (allokton) olarak iki grupta ele almışlardır (Nazik ve diğ., 1993). Buna göre Beyşehir Gölü batı-güneybatısı ve Beyşehir ilçesi güneyi yerli (otokton) birimlerden oluşmuş, yabancı birimler (allokton) ise KB-GD doğrultulu bir senklinal içerisinde, yerli birimler arasında kalmışlardır. Bu nedenle yerli birimler yabancı birimleri kuşatmış şekilde, topoğrafik olarak daha yüksek kesimlerde de gözlenirler. Buna karşın Özgül (1976) tüm Toroslar’a yönelik yaptığı çalışmada jeolojik birimleri yapısal durumlarının yanı sıra stratigrafik özelliklerini de dikkate alarak tanımlamıştır (Özgül, 1976). Yerli (Otokton) Birimlerin tabanında Orta Kambriyen yaşlı Seydişehir şeyleri yer almaktadır. Beyşehir ilçesinin hemen güneyinde gözlenen şeyller aynı zamanda bölgedeki karstlaşma tabanını oluşturmaktadır. Bunun üzerinde Jura dolomit ve dolomitik kireçtaşlarıyla başlayan, Kretase ve PaleosenEosen kireçtaşları ile devam ederek Eosen flişi ile son bulan Toros Karbonat Platformu yer almaktadır. Çoğu yerde kalınlığı 1000 metreyi aşan Kretase kireçtaşları son derece gelişmiş örnekleriyle karst jeomorfolojisinin yaygın şekilde gelişmesine olanak sağlamıştır. Gerek litostratigrafik yapı, gerek iyi gelişmiş tektonizma, bu bölgede “Toros Karstı” olarak bilinen sistemin ve bu sistem içerisinde çok sayıda mağaranın oluştuğu ortamı ortaya çıkarmıştır (Nazik ve diğ., 1993). Nazik ve diğ. (1993) Eosen flişinin de bölgede karstın oluşumunda belirleyici unsurlardan birisi olduğunu vurgulamaktadır. Araştırmacılara göre, normal koşullarda stratigrafik olarak otokton birimlerin üzerinde yer alması gereken fliş, paraotokton bindirmeler nedeniyle bazı kesimlerde Mesozoyik karbonatlarının altında gözlenmektedir. Bu durum, geçirimsiz flişin bu kesimlerde karstlaşma tabanını oluşturmasına neden olmaktadır. Nazik ve diğ. Bu duruma örnek olarak da Çamlık Mağaraları’nın güneybatısında bulunan Gembos ve Kızılalan gibi polyelerin fliş üzerine yerleşen karbonat birimleri içerisinde gelişmesini göstermektedir. Bunun dışında, alokton birimlerin yerleşmesini ve diğer tektonik değişimleri izleyen evrede Pliyo-kuıvaterner birimler çökelmiştir. Ancak vadi işlerinde ve küçük çukurlarda depolanan bu litolojiler kartlaşmaya elverişli değillerdir. Bölgede karstlaşmaya elverişli litolojik birimler arasında alokton seriler de yer almaktadır. Nazik ve diğ. (1993) “yabancı kayalar” olarak adlandırdıkları bu birimlerin Beyşehir Gölü’nün güneyinden başlayarak güneydoğu yönünde gözlendiğini ve otokton kayaçlar üzerindeki bir senklinalde yüzer konumda olduklarını ifade etmektedirler. Lütesiyen-Alt Priyaboniyen döneminde kuzeydoğudan güneybatıya yer değiştirerek yerleşen Beyşehir – Hoyran Napları’nın en önemli bileşeni Bademli-Cevizli Ünitesi’dir. Yerli Eosen flişi ve konglomerası üzerine tektonik dokanakla gelen bu ünite Permiyen kireçtaşı ve kalkşistleri ile başlar ve Schtiyen marnları, Üst Triyas-Alt Liyas konglomeraları, Liyas-Üst Senoniyen dolomit-kireçtaşları ile devam ederek Geç Kretase fliş (olistostrom) ile sona erer. Geçirimsiz seviyelerle ara tabakalı olduğu kesimlerde karstlaşma kesintiye uğramıştır (Nazik ve diğ., 1993). Özgül (1976) ise ayırtman stratigrafi özellikleri ve kapsadıkları kaya birimleri açısından birbirinden değişik havza koşullarını yansıtan kaya birimi toplulukları için “birlik” terimini kullanmaktadır. Buradan yola çıkarak, araştırmacı tabanda yer alan Kambriyen yaşlı mermer ve dolomit ile üzerindeki Ordovisyen şeyl üzerine uyumsuzlukla gelen Kambriyen-Tersiyer arası çökelmiş otokton sistemi Geyikdağı Birliği olarak tanımlamaktadır. Nazik’in “yabancı kayalar” olarak adlandırdığı Permiyen-Kretase arası yaşlı allokton birimler ise Özgül tarafından Bozkır Birliği olarak tanımlanmaktadır (Özgül, 1976).
187
BİLD İRİLER
Jeolojik Özellikler
Tüm araştırmacıların bugün bölgenin jeolojisi ile ilgili bulgu ve tanımlamaları dikkate alındığında, Çamlık Mağaraları’nın da bulunduğu Beyşehir Gölü’nün güneyi ile Derebucak ilçesi arasında kalan kesimde jeolojik yapı tabanda Orta Kambriyen yaşlı Seydişehir şeyleri, dolomitli kireçtaşları ve şistler bulunmaktadır. Bunun üzerinde otokton Geyikdağı Birliği ve bazı kesimlerde yüzlek veren allokton Bozkır Birliği bulunmaktadır (Akay ve Uysal, 1988). İnceleme alanının genel jeoloji haritası Şekil 2’de verilmiştir.
Geyikdağı Birliği Özgül (1976) birliğin adını Orta Toroslar’ın batı kesiminde, Gündoğmuş yakınlarında bulunan Geyik Dağı’ndan almıştır. Özgül’e göre birlik tabanda Orta-Üst Kambriyen yumrulu, alacalı renkli kireçtaşı birimi ile başlar. Ordovisyen şeyl ve kumtaşı; Silüriyen çakıltaşı, graptolitli şeyl ve yumrulu kireçtaşı; Devoniyen kumtaşı, şeyl, dolomitli kireçtaşı ve resifal kireçtaşı; Karbonifer şeyl ara tabakalı kireçtaşı; Permiyen kuvarsit ara katkılı algli kireçtaşı ile temsil edilmiştir. Jura ve Alt Kretase kalın, neritik karbonatlı kayaçları kapsar. Birlik Üst Kretase ve Paleosen’de resifal kireçtaşı, Lütesiyen’de filiş fasiyesinde kayaçlarla devam ederek Üst Lütesiyen-Üst Eosen yaşlı olistostrom ile sona erer (Şekil 3). Batıdan doğuya doğru Bey Dağları’ndan Munzur Dağları’na kadar olan bir kuşakta yüzlek verir (Özgül, 1976).
Bozkır Birliği (Beyşehir-Hoyran Napı) Fethiye-Köyceğiz’den Karaman’a kadar geniş bir kuşakta yüzlek veren Bozkır Birliği’ne ait litolojik birimler Beyşehir-Seydişehir yöresinde “Beyşehir-Hoyran Napı” adını almaktadır. Ancak Özgül farklı coğrafyalarda farklı adlandırmalarla bilinen bu birimlerin tümünü Bozkır Birliği olarak tanımlamıştır (Özgül, 1976).
Şekil 2. Orta Toroslar’ın Genelleştirilmiş Jeoloji Haritası (Akay, E. ve Uysal, Ş., 1988)
188
Şekil 3. Geyik Dağı Birliği’nin genelleştirilmiş stratigrafik kesiti (Özgül, N., 1976; Seydişehir Bölgesi Brunn ve diğerlerinden (1971) alınmıştır)
189
BİLD İRİLER
Bozkır birliği, Triyas-Kretase aralığında çökelmiş pelajik ve neritik kireçtaşı, radyolarit, bazik denizaltı volkaniti, tüf, diyabaz, ultrabazit, serpantinit vb. kayaların değişik boyutlarda blok ve dilimlerini kapsayan büyük bir “karışık (melanj)” görünümündedir (Özgül, 1997). Bozkır Birliği tek bir kaya biriminden oluşan büyük blokların yanında geniş zaman aralıklarını temsil eden ve değişik kaya birimlerinden oluşan, örneğin Orta-Üst Triyas yaşta deniz altı volkanitleri ve onu geçişli olarak üstleyen ve Geç Triyas-Geç Kretase aralığında sürekli havza çökelimini yansıtan pelajik kireçtaşı istifi, Üst Triyas-Liyas yaşta neritik ve yer yer resifal fasiyeste kireçtaşı ve onu çökel ilişkili olarak üstleyen Jura-Kretase aralığını temsil eden planktonik foraminiferli kırmızı mikritlerden oluşan kondanse kireçtaşı vb. dilimleri kapsar (Şekil 4). Senoniyen tektonik devinimleriyle dilimlenerek karışık (melange) özelliği kazanan bir havzanın okyanus tabanından kıta yamacına değin uzanan farklı kesimlerini temsil eden, ayırtman kaya türü ve özellikleriyle sahada kolay izlenebilen, dolayısıyla gurup ya da formasyon derecesinde litostratigrafi birimi olarak da tanımlanabilen bu dilimlerin kimisi Toros kuşağı boyunca yüzlerce km. yanal süreklilik gösterir (Özgül, 1997).
Şekil 4. Bozkır Biriliği’nin stratigrafik kesitleri (Özgül, N., 1976)
Bozkır Birliği’ne ait birimler Beyşehir Gölü’nün güneyinde “Beyşehir-Hoyran Napı” adıyla bilinmektedir (Özgül, 1976). Beyşehir-Hoyran Napı’nın en önemli birimi ise “Bademli-Cevizli Ünitesi”dir. Otokton Eosen flişi ve konglomerası üzerine tektonik dokanakla gelen bu ünite Permiyen kireçtaşı ve kalkşistleri ile başlayarak Schtiyen marnları, Üst Triyas-Alt Liyas konglomeraları ile devam ederek Liyas-Üst Senoniyen dolomit ve kireçtaşları, Üst Kretase olistostromu ile sona erer. Çalışma alanının güneydoğu kesiminde yer alan ve kalınlığı yaklaşık 200 metre olan Permiyen kireçtaşları yer yer dolomit, şeyl ve kuvarsitlerle ara tabakalıdır. Aradaki bu geçirimsiz seviyeler nedeniyle litolojik olarak karstlaşmaya elverişli kireçtaşlarında karstlaşma kesintiye uğramıştır. Cevizli kireçtaşlarının bulunduğu alanlarda “gelişememiş karst” meydana gelmiştir (Nazik ve diğ., 1993). Bademli-Cevizli Ünitesi’nin karstlaşma ve mağara gelişimi bakımından en önemli birimi LiyasÜst Senoniyen yaşlı kireçtaşlarıdır. Monod (1977 ve 1979) tarafından “Çamlık Kalkerleri” olarak adlandırılan bu kireçtaşları, otoktona ait Eosen flişinin tektoniğin de yardımıyla akarsular tarafından derince kazılmaları sonucunda yüksekte kalarak büyük karstik kornişleri oluşturmuşlardır. Gerek litolojik özellikleri ve gerek bol çatlaklı yapıları nedeniyle, üzerleri yoğun bir karstla örtülü olan bu kireçtaşları alttan geçirimsiz dolomit, konglomera ve marnlarla çevrildiğinden, yatay mağara gelişimine elverişli bir ortam hazırlamışlardır. Çalışma alanında bulunan ve MTA Genel Müdürlüğü tarafından jeolojikjeomorfolojik etüdü yapılan büyük mağaraların çoğu bu kireçtaşları içerisinde gelişmiştir (Nazik ve diğ., 1993). Çamlık Mağaraları’nı da kapsayan bölgenin jeomorfolojisini belirleyen tektonik hareketler Eosen’de başlamıştır. Üst Lütesiyen - Priyaboniyen’de Beyşehir - Hoyran Napları kuzeydoğudan sürüklenerek bugünkü konumlarını almışlardır. Orta Miyosen’e kadar etkili olan yatay hareketler (bindirme ve naplar) ile para otokton bindirmeler veya ters kıvrımlar meydana gelmiştir (Nazik ve diğ., 1993).
190
Jeomorfolojik Özellikler Çamlık Mağaraları’nı kapsayan alanın jeomorfolojisini ayrıntılı şekilde inceleyen Nazik, alanın aralarında büyük yükselti farkları bulunan jeomorfolojik ünitelerden meydana geldiğini ifade etmektedir. Nazik’e (1992) göre genel olarak kuzey-güney ve kuzeybatı-güneydoğu yönünde gelişen orojenik kuşakların arasında bir çok paleo-vadi ve güncel akarsu yer alır. Bölgenin batı, doğu ve güneyinde yoğun bir karst gelişmiştir. Aynı zamanda aşınım dönemlerine de karşılık gelen, plato karakterli bu alanların arasında daha genç rölyef sistemleri (polye, dolin, uvala, mağara gibi makro karstik şekiller ile aşınım yüzeyleri, dağ arası ova ve vadiler) bulunur. Orta Toroslar’ın bu kesiminde en yüksek alanları oluşturan tepeler, çalışma sahasının güney ve batısında yer alır. Buradan güneye (Manavgat Nehri Havzası) ve kuzeye (Beyşehir Gölü Havzası) gidildikçe yükseklikler düşer (Nazik ve diğ., 1993). Çalışma bölgesinde, karbonat kayaların litostratigrafik ve yapısal özellikleri ile bölgenin morfolojik ve karst taban düzeylerine göre; “yoğun karst” ve “gelişememiş karst” olmak üzere iki farklı karst modeli meydana gelmiştir. Yoğun karstik alanlarda karstlaşmaya ait tüm şekiller görülür. Bu şekiller büyük boyut ve derinliğe ulaşmışlardır. İnceleme alanının batı ve güneyinde bulunan kireçtaşları üzerinde bu tür karst yer almaktadır. Buna karşılık, Beyşehir-Hoyran Napları’nın bulunduğu alanlarda ise karstlaşma fazla gelişememiştir. Bu bölgelerdeki karstlaşma daha çok yanal yönde gelişmiş, sığ karst niteliğindedir (Nazik ve diğ., 1993). İnceleme alanında bulunan polye, uvala ve dolin gibi makrokarstik şekiller üç farklı zonda kümelenmiştir (Nazik, 1992). Orta Miyosen ve Üst Miyosen aşınım yüzeyleri üzerinde 1450-1900 metreler arası yüksekliklerde bulunanlar flüviyo-karstik oluşumludur. Buna karşılık, 1250-1400 metrelerdeki polye ve uvalalar Pliyosen aşınım yüzeyleri ve Pliyosen paleovadilerinin karstlaşmaları ile meydana gelmişlerdir. Çalışma sahasında geniş yer tutan bu gruptaki makrokarstik şekillerin en önemlileri Gembos, Kızılova, Kızılalan, Kerimli, Bıçakçı, Mumbala polyeleri ile bunların yakınında bulunan uvalalardır. 1150-125 metreler arasında gelişen uvalalar ise en alt Pleyistosen rölyef sistemine aittirler ve flüviyo-karstik gelişim özelliğine sahiptirler. Beyşehir Gölü güneyinde yer alan uvalalar ile Çetmi Uvalası bu gruba dahildir (Nazik ve diğ., 1993). Nazik ve diğ. (1993) araştırma bölgesinde hidrolojik zonlara göre üç farklı mağara sistemi yer aldığını ifade eder. Bunlardan “fosil mağaralar”, Pliyosen rölyef sistemine bağlı olarak gelişmişlerdir. Yatay konumdaki bu mağaralar, günümüzde vadoz zonda kalarak fosilleşmişlerdir. Balatini, Dede Tarlası, Dölekini, Sığırini, Hatçeninini, Eşekini, Tulumini, Pancarlık mağaraları Pliyosen’den beri gelişimlerini sürdüren mağaralardır. Buna karşılık yüksek karstik alanlarda bulunan kuyu şeklindeki “dikey mağaralar”, neo-karstik döneme aittirler. Bu mağaralar vadoz zonda gelişmişlerdir. Bölgede yer alan üçüncü mağara grubu “aktif-yarı aktif mağaralar” oluşturur. Üst Pliyosen’den sonra oluşmaya başlayan bu tür mağaralar, “düden” veya “kaynak” mağara konumundadırlar (Nazik ve diğ., 1993). Derebucak-Çamlık karst alanında 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamında etüdü yapılan bölgede koruma altına alınması öngörülen 14 mağara belirlenmiştir. Bu mağaralar ve temel özellikleri Tablo 1’de verilmektedir.
191
BİLD İRİLER
Alandaki etkin sıkışma unsurlarından birisi de Beyşehir’den Taşkent-Mut’a kadar uzanan Beyşehir Fayı’dır. Faydaki normal atım Beyşehir Yöresi’nde otokton birimlerin Eosen çökelleri üzerine yerleşmiş naplarla, otoktonun Ordovisyen çökellerini neredeyse yan yana getirmiştir. Fay Beyşehir yöresinde Üst Lütesiyen-Alt Priyaboniyen’de Beyşehir-Hoyran Napları’nın yerleşmesinden sonra gelişmiş ve böylece otokton ile alloktonları normal atımıyla yan yana getirmiştir. Diğer taraftan Üst Pliyosen çökelleri tarafından da örtülmektedir. Buradan da fayın Üst Eosen sırasında/sonrasında, Üst Pliyosen öncesinde gelişmiş olduğu anlaşılmaktadır. Beyşehir Fayı en az 4 km.lik bir yanal atıma sahip olup, kuzeydoğu bloğu önemli derecede alçalmıştır (Akay ve Uysal, 1988).
Tablo 1. Derebucak-Çamlık Karst Alanında Değerlendirilen Mağaralar
MAÐARA ADI
ÝL
ÝLÇE
KÖY
TOPLAM UZUNLUK (m)
EN DERÝN NOKTA (-m)
EN YÜKSEK NOKTA (+m) 6
Yatay
Fosil
6
Yatay
Aktif-Fosil
Yatay Yatay-Yarý Yatay
Yarý Aktif
UZANIM
HÝDROLOJÝK DURUM
Asmacýini
Konya
Derebucak
Çamlýk
29
Balatini
Konya
Derebucak
-
1768
-32
Çocuk AttýklarýDelik
Konya
Derebucak
Çamlýk
515
-15,5
DedetarlasýDüdeni
Konya
Derebucak
Çamlýk
542
-47
Dölek Düdeni
Konya
Derebucak
Çamlýk
286
-10
Yatay
Yarý Aktif Aktif Fosil
Körükini
Konya
Derebucak
Çamlýk
1330
-54
Yatay-Yarý Yatay
Küçük Suluin
Konya
Derebucak
Çamlýk
32
-12
Yatay (Eðimli)
Suluin
Konya
Derebucak
Çamlýk
750
Deverend
Konya
Derebucak
Çamlýk
20
Mastaltý
Konya
Derebucak
Çamlýk
200
Eski düden
Konya
Derebucak
Çamlýk
Baraj
Konya
Derebucak
Çamlýk
200
Yatay
Gavur Beþiði
Konya
Derebucak
Çamlýk
Yatay
Çamlýk
100
Yarý Yatay Dikey
Saklýuçurum
Konya
Derebucak
0
-30
Aktif
Yatay
Aktif
Yatay
Fosil
Yarý Yatay Dikey Yarý Yatay Dikey
Yarý Aktif Yarý Aktif
Fosil
Hidrojeolojik Özellikler Derebucak-Çamlık mağaralarını kapsayan alanda yüzey ve yeraltısuyu unsurları ile bunlar arası etkileşimler irdelenmiştir. Buradan, çalışma alanında çok önemli bir yüzeysuyu rejimi olmadığı görülmektedir. Alandaki tek önemli yüzeysuyu unsuru Uludere’dir. Çamlık beldesinin kuzeydoğusunda bulunan Taşçılar, Ortagöz, Büyükgöz, Özpınar ve Yazılıyurt pınarlarından boşalan suların oluşturduğu dereler ile Dumdumalanı’ndan gelen kol birleşerek Uzunsu Deresi’ni oluşturmaktadır. Uzunsu Deresi Çamlık’tan geçtikten sonra Körükini Mağarası’na girmekte, yeraltında yaklaşık 1300 metre yol kat ettikten sonra yüzeye çıkar. 315 metrelik bir mesafede Körükini çıkışı (Değirmenini) ile Suluin girişi arasında bulunan çöküntü dolininde aktıktan sonra Suluin Mağarası’na girer. 290 metre uzunluktaki Suluin içerisinde ilerleyen Uzunsu Deresi yüzeye tekrar çıktığı noktadan itibaren Balat Deresi adını alır (Nazik ve diğ., 1993). Balat Deresi batıya Derebucak ilçesine doğru akar, Kocaçay adını alır ve burada kuzeyden gelen bir kolla birleşerek Uludere’yi oluşturur. Uludere ise daha sonra Burmacı Sırtı ile Tınaztepe arasından güneye yönelir ve Gembos Polyesi’ne ulaşır (Aygen, 1967). Kocaçay DSİ Genel Müdürlüğü tarafından 2007 yılında tamamlanan Derebucak Barajı’nın temel beslenim unsurudur. Derebucak Barajı aracılığıyla Beyşehir-Derebucak arasında kalan kesimde 3750 hektar alanın sulanması hedeflenmiştir. Ayrıca Baraj gereksinim duyulması halinde bu sistemden Beyşehir Gölü’ne su derive edilmesi amacıyla da kullanılacaktır. 41 metre talveg yüksekliğine, normal su kotunda 11 Milyon m3 dolu hacme ve 100 hektar göl aynası alanına sahip olan Derebucak Barajı aynı zamanda, daha kuzeyde bulunan Gencek Barajı ile birlikte alandaki iki durgun su kütlesinden biri durumundadır (Anonim, 2009). DSİ Genel Müdürlüğü 16-134 nolu akım gözlem istasyonu verilerine göre, Kocaçay’ın uzun yıllar yıllık ortalama akımı 2,8 m3/s dir. En yüksek debi 6,83 m3/s ile Nisan ayına, en düşük debi ise 0,01 m3/s ile Eylül ayına aittir (Anonim, 2009(b)). Türkiye genelinde Eylül ayı yağışlı ve akarsuların debilerinin artmaya başladığı bir dönem olmasına karşın Çamlık’ta Kocaçay’ın minimum debisine ulaşma-
192
BİLD İRİLER
sının iki temel nedeni bölgenin yaz sonunda da kurak-sıcak Akdeniz İklimi özeliği göstermesi ve akarsuyu besleyen kaynakların karstik akiferlerden boşalıyor olmasıdır. Bu tarz akifer boşalımlarında debi bahar aylarında karakteristik olarak artar ve yaz sonuna doğru en alt seviyeye ulaşır.
Şekil 5. Çalışma Alanındaki Hidrografik Unsurlar (Aygen, T., 1967)
Şekil 6. Kocaçay Uzun Yıllar Aylık Ortalama Akım Değerleri (Anonim, 2009(c))
193
Görüldüğü üzere, bölgenin hidrojeolojik yapısında en önemli unsur yeraltısuyudur. Gelişmiş karstlaşmış yapısı nedeniyle, bölgeye düşen yağış ya da yüksek kesimlerde depolanan kar, uzun mesafeli yüzeysel hareket yapamadan düden ve dolinler aracılığıyla doğrudan noktasal beslenimle, ya da kırık ve çatlaklar boyunca süzülerek karst yer altı drenajına katılmaktadır. Çalışma alanının hidrojeolojisini ayrıntılı şekilde inceleyen ve bölgesel hidrojeolojik yapıya ilişkin kavramsal bir model geliştiren Ekmekçi (1993), günümüze kadar geçen tarihsel sürecin her evresinde yoğun tektonik etki altında kalmış olması nedeniyle, bölgenin jeolojik-hidrojeolojik yapısının son derece karmaşık bir özelliğe sahip olduğunu ifade etmektedir (Ekmekçi, 1993). Yazara göre ofiyolitik nap bindirmeleri bölgenin hidrojeolojisini kontrol eden unsurlardır. Hidrojeolojik birimler olarak Mesozoyik ve Paleozoyik yaşlı karbonatlı birimler geçirimlidir ve bunlardan Jura-Kretase yaşlı kireçtaşları ile dolomitler önemli karst akiferleri oluştururlar. Bu akiferlerden boşalan büyük karst akiferlerinin çekilme eğrileri üzerinde yapılan analizler, bu akiferlerin hacimlerinin onlarca kilometrekareye ulaşacak derecede yayılıma sahip olduklarını göstermektedir (Günay, 1981). Tersiyer flişleri ve ofiyolitik seriler bölgedeki geçirimsiz litolojileri oluşturmaktadır (Ekmekçi, 1993). Manavgat Nehri’nin beslenimine önemli oranda katkıda bulunan ve çok sayıda mağarayı bünyesinde barındıran Mesozoyik kireçtaşlarının bazı kesimlerde 1000 metreden fazla kalınlığa ulaştıkları ifade edilmektedir (Günay, 1985). Günay bu birimin depolama kapasitesinin 5,4x109 m3 ve akifer olarak yayılımının yaklaşık 1086 km2 olduğunu belirtmektedir. Kestirilen depolamanın ise yaklaşık % 20-30’u dinamik rezervi oluşturmaktadır. Araştırmacıya göre akifer kalınlığı ortalama 500 metre, gözenekliliği (n) ise 0,001 seviyesindedir. Mesozoyik kireçtaşları içerisinde yeraltısuyu akım hızı 1700 m/gün olup, çözünme kanalları ve boşlukları boyunca, kondüvit akımı (yönlü akım) şeklinde gerçekleşmektedir (Günay, 1985). Akiferin besleniminin büyük bölümü yağıştan kaynaklanmaktadır. Ancak Beyşehir ve Suğla gölleri, Gembos, Eynif ve Sobuca polyeleri ile Değirmenlik karst alanının akiferin besleniminde önemli katkısı vardır. Bununla birlikte, bu katkı Beyşehir Gölü ile Manavgat Nehri akımı arasında doğrudan bir bağlantı olduğu anlamını taşımamaktadır (Günay, 1985). Bölgenin karmaşık hidrojeolojik yapısı nedeniyle çoğu araştırmacı bölgeyi “Beyşehir-Seydişehir Sistemi” olarak ele almakta, ayrıştırma yapmaktan kaçınmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse 2006 Yılı Konya İl Çevre Durum Raporu’nda Çamlık Mağaraları’nı kapsayan “Beyşehir-Seydişehir Bölgesi”nin yıllık emniyetli yeraltısuyu potansiyeli 112,6 Milyon m3/yıl olarak verilmiştir (Tunçez ve diğ., 2006). Bununla birlikte, akifer özellikteki Mesozoyik ve Paleozoyik karbonatlı birimlerinin tümü aynı havzanın bileşenleri değildir. Bu akiferler yapısal özellikleri, ilişkide oldukları geçirimsiz birimlere göre konumları ve topoğrafik özelliklerine göre Manavgat Nehri’ne olduğu kadar, Köprüçay Havzası’na da katkıda bulunabilmektedirler. Çalışma alanı yarıkurak iklim özellikleri göstermektedir. Yağışın büyük bölümü kışın gerçekleşmekte ve Doğu Akdeniz kökenli siklon sistemlerinden kaynaklanmaktadır. Yağış yıl içerisinde önce hafif ve orta şiddette, dağların güney ve doğu kesimlerine düşmekte, Kasım başından itibaren ise kar bu dağların yüksek kesimlerine düşer ve kar örtüsü Haziran’a kadar kalır. Temmuz ve Ağustos en kurak aylardır. Bu dönem sıcak ve kurak, buharlaşma şiddetinin çok fazla olduğu aylardır. Bu kurak dönemde yağış az ve konvektif niteliktedir. Çamlık Mağaraları’nın bulunduğu bölgede ortalama yıllık toplam yağış 900-1000 mm, yıllık toplam buharlaşma ise 1000 mm seviyesinde gerçekleşmektedir (Günyaktı ve diğ., 1993). Çalışma alanını temsil edecek nitelikte bir meteorolojik gözlem istasyonu verisine ulaşılamamış olmakla birlikte, ne yakın konumdaki üç merkezin 1999-2007 arası yıllık ortalama yağış miktarları yaklaşık olarak Beyşehir için 510 mm, Hadim için 589 mm ve Seydişehir için 730 mm seviyesindedir (Anonim, 2009(d)). Yukarıda da ifade edildiği gibi, topoğrafik olarak daha yüksekte olan ve daha yoğun kar yağışına maruz kalan Çamlık beldesi çevresinde bu değerin 1000 mm’ye yaklaştığı düşünülmektedir.
194
BİLD İRİLER Şekil 7. Çalışma alanını da kapsayan bölgenin genel hidrojeolojik yapısı (Ekmekçi, M., 1993)
Diğer Ekosistem Özellikleri Demirelma (2006) yaptığı çalışmada, planlama sahası ve çevresinde Akdeniz fitocoğrafik bölgesi özelliklerinin baskın olduğunu, alanın Akdeniz ile İran-Turan fitocoğrafik bölgeleri arasında geçiş oluşturduğunu ifade etmiştir. Araştırmacı söz konusu çalışmada 2081 bitki örneği toplamış, bu bitkilerin teşhisleri sonucunda 96 familya ve 441 cinse ait 957 takson belirlenmiştir. Belirlenen taksonların fitocoğrafik bölgelere göre dağılımı ise; Akdeniz elementi 239 (% 25), İran-Turan elementi 114 (% 12), Avrupa-Sibirya elementi 54 (% 5,6), Geniş yayılışlı 117 (% 12,2) ve fitocoğrafik bölgesi bilinmeyenler ise 433 (% 45,2) şeklindedir (Demirelma, 2006). Arazinin sarplığı, yaban hayatı açısından elverişli habitatlar oluşturur. Bu türler arasında ilk akla gelen tür nesli küresel ölçekte tehlike altında bulunan Yaban Keçisidir (Capra aegagrus). Akdeniz Bölgesi’ne endemik bir memeli türü olan Yünlü Kaya Uyuru (Dryomys laniger) de bu bölgede yaşamaktadır. Endemik ve nesli küresel ölçekte tehlike altında bulunan bir tür kara semenderi olan Lyciasalamandra atifi, endemik Toros kertenkelesi (Lacerta danfordi) ve Pamfilya kertenkelesi (Lacerta pamphylica) da alanda bulunan türlerdendir (Eken ve diğ., 2006). Bunların yanı sıra alanda yaban domuzu, kurt, tilki, sansar, çakal, sincap ve karakulak türlerinin de sık sık görüldüğü yöre halkı tarafından ifade edilmektedir.
195
Ornitofauna açısından ise, Derebucak-Çamlık-Akseki-İbradı arasında kalan ve Çamlık Mağaraları’nı da içine alan bölge Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları (ÖKA) arasında yer almaktadır. En az üreyen çift sayısı Küçük Kartal (Hieraaetus pennatus) için 5, Küçük Yeşil Ağaçkakan (Picus canus) için 15, Küçük Sıvacıkuşu (Sitta krueperi) için 750 olarak kaydedilmiştir. Ayrıca alanda Ak Sırtlı Ağaçkakan (Dendrocopos leucotos) ve Kara Ağaçkakan (Dryocopus martius) da üremektedir (Kılıç ve Eken., 2004). Üreyen bu türler dışında, Orta Toroslar’da yayılım gösteren türlerin tümüne alanda rastlamak mümkündür.
Sosyoekonomik Özellikler Ekilebilir arazi miktarının son derece az olduğu beldede hayvancılık temel uğraşı durumundadır. Yakın çevrede bulunan Derebucak’taki el sanatları (halıcılık) ve Gembos Ovası’nda gerçekleştirilen tarım ile Gencek’te silah üretimi gibi geçim kaynakları Çamlık’ta bulunmamaktadır. Bu nedenle Çamlık nüfusunun işgücü oranı giderek azalmakta, genç nüfus yoğun şekilde büyük kentlere göç etmektedir. Bunun yanı sıra, Çamlık nüfusu içerisinde yurtdışında çalışan işçi oranı çok yüksektir. Yerleşik halk arasında ise çoğunluğu yurtdışından emekli olarak yurda kesin dönüş yapmış ya da çocukları Çamlık dışında ikamet eden yaşlılar oluşturmaktadır. Bu nedenle ticari açıdan önem arz edecek büyüklükte tarım arazisi talebi olmamakta, yerleşik halk elindeki az miktarda toprakta ziraatle ve hayvancılıkla uğraşarak günlük geçimini sağlamaktadır.
Ekosistem Ölçeğinde Değerlendirme ve Alan Koruma Çalışması Günümüze dek yalnızca jeomorfolojik oluşumları ve bu jeoçeşitliliğin yarattığı cazibe unsurları ile gündeme gelen Derebucak-Çamlık mağaraları, gerçekte bulundukları bölgede yaban hayatına da önemli habitatlar, parçası oldukları doğal ortamı paylaşan tüm ekosistem bileşenlerine yaşamsal hizmetler sağlamaktadırlar. Bir örnek vermek gerekirse, sistemin hidrolojik yapısı bulunduğu yörede yarattığı mikroklima etkisi ile birlikte ele alınırsa, bölgedeki orman ekosistemi açısından ne kadar önemli olduğu anlaşılabilir. Bu açıdan yapılan değerlendirmeyle, mağaraları ayrı ayrı yapılar olarak ele almak yerine, mağaraları da içerisine alan bölgenin bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmesi ve jeomorfolojik unsurlar şeklinde tescil etmek yerine ekosistem yaklaşımı ile alan ölçeğinde koruma çalışması yapılması tercih edilmiştir. Yalnızca mağara giriş ve çıkışları değil, mağaraların içerisinde oluştuğu bloklar da bütünüyle alan içerisinde bırakılmıştır. Bunun yanı sıra sahadaki orman ekosisteminin temsil edici nitelikte olan ve mağaralarla bütünleşen kısmı, yaban hayatına habitat oluşturan kısımlar korunan alan sınırları içerisine katılmıştır. Sınırların çizilmesi aşamasında da, yörede herhangi bir sosyoekonomik sıkıntıya yol açmamak adına orman rejimi dışında kalan özel şahıs arazileri korunan alan dışında tutulmuş, sınırlar ise olabildiğince çıplak gözle de ayırt edilebilen fiziki hatlardan geçirilmiştir. Bu hatlar olarak genellikle karayolu, kanal gibi fiziki engeller tercih edilmiştir. Korunan alan belirleme çalışmaları sonucunda 857 hektarlık bir saha, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamında “Tabiat Parkı” olarak koruma altına alınması kararlaştırılarak, yasal tescil süreci başlatılmıştır (Şekil 8).
Sonuçlar Günümüzde özellikle Avrupa Birliği’nin mağaraların ekosistem bütünlüğü içerisinde korunması yönünde somut adımlar attığı görülmektedir. Bu doğrultuda Avrupa Parlamentosu yayımladığı bildiri ile Avrupa Konseyi’ni mağaralara özgü bir koruma mevzuatı oluşturma yönünde talimatlandırmıştır
196
BİLD İRİLER
(European Parliament, 2008). Başta Slovenya gibi mağaraların günlük yaşamın önemli bir parçası olduğu ülkeler olmak üzere, ulusal düzeyde de hükümetler mağaralara özgü koruma mevzuatları oluşturma yolunu benimsemektedirler.
Şekil 8. “Derebucak-Çamlık Mağaraları Tabiat Parkı” Öneri Sahası
Bununa birlikte, doğa koruma çalışmalarının henüz emekleme safhasında olduğu Türkiye gibi ülkelerde ise, mağaraların korunması genellikle 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu gibi yürürlükte olan mevzuat araçları aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Günümüze kadar bu kapsamda tescili yapılan sahalar yardımıyla doğrudan ya da dolaylı olarak koruma altına alınmış mağaralar bulunmaktadır. Bununla birlikte, koruma-kullanım dengesinin oluşturulması aşamasında, dengenin koruma tarafı ön planda tutularak yapılan ilk “korunan mağara alanı” ilanı Derebucak-Çamlık Mağaraları Tabiat Parkı olacaktır. Özellikle ilandan sonra izlenecek yol, alanda ziyaretçi aktivitelerini kolaylaştırmak adına mağaralarda kalıcı değişikliklere yol açmak değil, mağaraları olduğu şekliyle ve koruma ilkeleri ön planda tutularak ziyaretçilere sunmak şeklinde olacaktır. Derebucak-Çamlık Mağaraları Tabiat Parkı’nın temel yönetim ilkesi “ayak izinden başka bir şey bırakma, zamandan başka bir şey öldürme, fotoğraftan başka bir şey alma” olacaktır. Bu kapsamda her mağaranın ve çevreleyen alanın ziyaretçi taşıma kapasitesi belirlenecek, bu kapasiteyi aşan sayıda ve nitelikte ziyaretçi alanlara sokulmayacaktır. Hazırlanacak yönetim planı kapsamında gelecek ziyaretçiler mağaralardan ziyarete açılacak olanlarına doğal haliyle girecek, tüm ziyaret mağaracılık konusunda deneyimli, sertifikalı alan kılavuzları refakatinde gerçekleşecektir. Bu uygulamanın, Türkiye’de kontrolsüz şekilde gerçekleştirilen mağara turizmi uygulamalarına karşı bir örnek oluşturması, mevcut yaklaşımın sürdürülebilirlikten uzak, ekosistem işlevlerini reddeden, insan merkezcil bakış açısını değiştirmesi umulmaktadır. Derebucak-Çamlık Mağaraları Tabiat
197
Parkı’nın ilan edilmesi ile, Türkiye mağaracıları açısından büyük öneme sahip bu alanın giderek artan turizm baskısından kurtulması, mağaraların birer işletme olarak bilinçsizce kullanılması yerine, doğrudan mağaracılar tarafından korunması hedeflenmektedir.
Kaynakça Akay, E., Uysal, Ş., 1988., Orta Torosları’ın Post-Eosen Tektoniği., MTA Dergisi, 108., ss 57-68. Anonim, 2009., http://www.dsi.gov.tr/baraj/detay.cfm?BarajID=258 (10.10.2009) Anonim, 2009(b)., http://www.dsi.gov.tr/agibilgi/agibilgi.aspx (10.10.2009) Anonim, 2009(c)., http://www.dsi.gov.tr/agibilgi/agibilgi.aspx (10.10.2009) Anonim, 2009(d)., www.dmi.gov.tr (10.10.2009) Aygen, T., 1967., Manavgat-Oymapınar (Homa) Kemer Barajı ile, Beyşehir-Suğla Gölü-Manavgat Çayı Havzasının Jeolojik, Hidrojeolojik ve Karstik Etüdü., EİE Genel Müdürlüğü., 155 s. Demirelma, H., 2006., Derebucak (Konya), İbradı-Cevizli (Antalya) Arasında Kalan Bölgenin Florası., Selçuk Üniversitesi Biyoloji Anabilim Dalı, Doktora Tezi., s 14. Eken, G., Bozdoğan, M., İsfendiyaroğlu, S., Kılıç, D.T., Lise, Y., 2006., Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları., Doğa Derneği yayınları., Ankara. Ekmekçi, M., 1993., A Conceptual Model For The Lake Beyşehir Karst System., Hydrogeological Processes in Karst Terranes (Proceedings of the Antalya Symposium and Field Seminar, October 1990., IAHS Publications No. 207., ss 245-251. European Parliament, 2008., Written Declaration “on Protection of Caves as cultural, natural and environmental Heritage”., 23.04.2008, 0033/2008., European Parliament. Günay, G., 1985., Karst Groundwater Studies in Manavgat River Basin., Karst Water Resources (Proceedings of the Ankara-Antalya Symposium)., IAHS Publications, No. 161.,ss 333-341. Günyaktı, A., Usul, N., Güler, S., Turfan, M., 1993., Environmental Isotope Study of the Lakes Region in Southern Turkey., Tracers in Hydrology (Proceedings of the Yokohoma Symposium, July 1993)., IAHS Publications, no. XXX., ss 197-202. Kılıç, D. T., Eken, G., 2004. Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları 2004 Güncellemesi., Doğa Derneği yayınları, Ankara. Nazik, L., Aksoy, B., Güldalı, N., Tüfekçi, K., Beydeş, S., 1993., Beyşehir ve Derebucal İlçelerinin (Konya) Doğal Mağaraları., MTA Genel Müdürlüğü, Jeoloji Etütleri Dairesi Başkanlığı., ss 8-13 Özgül, N., 1976., Toroslar’ın Bazı Temel Jeoloji Özellikleri., Türkiye Jeoloji Kurumu Bülteni., cilt 19., ss 65-78. Özgül, N., 1997., Bozkır-Hadim-Taşkent (Orta Torosların Kuzey Kesimi) Dolayında Yer Alan Tektono-Stratigrafik Birliklerin Stratigrafisi., MTA Dergisi, Sayı 119, ss 113-174. Tunçez, S., Candan, E., Kartal, A.H., Kunt, N., 2006., Konya İl Çevre Durum Raporu., Konya İl Çevre ve Orman Müdürlüğü., s. 108.
198
199
BİLD İRİLER
TURİZME AÇILMIŞ MAĞARALARIN REHABİLİTASYONUNDA KORUNAN ALANLAR YAKLAŞIMI VE GÜRCÜOLUK MAĞARASI (BARTIN) ÖRNEĞİ Murat DELİBAŞ., Selim ERDOĞAN., Hakkı S. ERGENELİ., Ufuk SABANCILAR Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Mağara Koruma Birimi
Özet Bartın ili, Amasra ilçesi sınırları içerisinde yer alan Gürcüoluk Mağarası Orta Karadeniz Karst Kuşağı’nda, iki büyük dolini birbirinden ayıran bir sırt üzerinde oluşmuştur. Amasra ilçesine yaklaşık 10 km mesafede bulunması sebebiyle yüksek turizm potansiyeline sahip olduğu düşünülen mağara 2006 yılında turizme açılmıştır. Ancak geçen zaman içerisinde beklenen ziyaretçi akını gerçekleşmemiş, yapılan yatırım da atıl hale gelmiştir. Mağara içi oluşumlarında Türkiye’de turizme açılan diğer tüm mağaralarda görülen bozunmalar yaygın şekilde gerçekleşmiş ve mağara bu şekliyle kaderine terk edilmiştir. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Mağara Koruma Birimi bu mağaranın teknik olanaklar ve bilimsel gerçekler ışığında rehabilitasyonu amacıyla 2009 yılında etüt çalışmalarını başlatmıştır. Bu nedenle mağarayı da içine alan 49,9 hektarlık bir alan 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu kapsamında “tabiat parkı” olarak koruma altına alınması öngörülmüştür. Bu çalışmada 2011 yılı sonuna kadar tescil edilmesi planlanan Gürcüoluk Mağarası Tabiat Parkı’nda uygulanan yaklaşım anlatılmaktadır. Anahtar kelimeler: Gürcüoluk Mağarası, Mağara Koruma, Tabiat Parkı
200
BİLD İRİLER
PROTECTED AREA APPROACH IN REHABILITATION OF SHOW CAVES and GÜRCÜOLUK CAVE (BARTIN) CASE Murat DELİBAŞ, Selim ERDOĞAN, Hakkı S. ERGENELİ, Ufuk SABANCILAR General Directorate Nature Conservation and Natural Parks, Cave Conservation Unit
Abstract Gürcüoluk Cave which is situated in Amasra (Bartın) is formed on Central North Anatolian Karst Belt, on a ridge separating two dolines. The cave was thought to have high touristic potential because of its short distance of 10 km to Amasra city center and opened to the public in 2006. However expected visitor number couldn’t be reached and related investments became useless. In the cave, a diffuse degradation occurred on speleothems, which is shown frequently in all show caves of Turkey. Hence the cave was abandoned to its fate. The Cave Conservation Unit of General Directorate of Nature Conservation and National Parks initiated a program in 2009 to rehabilitate the cave in the frame of technical possibilities and scientific realities. The cave and the surrounding area of 49,9 hectars is proposed to be designated as “nature park” in the frame of National Parks Law. In this study the approach applied for the Gürcüoluk Cave Nature Park which is planned to be declared before the end of 2011. Keywords: Gürcüoluk Cave, Cave Conservation, Nature Park
201
Türkİye’dekİ Önemlİ Yarasa Mağaralarının Belİrlenİp Korunması Emrah Çoraman ve Yalın Emek Çelik Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD)
Özet Türkiye’deki yarasa popülasyonları için önem taşıyan mağara habitatlarının çoğu mağara turizmi, baraj inşaatları ve taş ocakları gibi unsurların sürekli tehdidi altındadır. Yarasa kolonilerinin dağılımı hakkında yeterli bilgi sahibi olunmaması, etkili koruma yönetim planlarının hazırlanmasını zorlaştırmaktadır. Bu projenin amacı Türkiye’nin önemli yarasa mağaralarının tespit edilmesi ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlü ile işbirliği içinde koruma atına alınmasıdır. Projenin aynı zamanda gelecekte yöneticiler, araştırma enstitüleri, menfaat grupları ve yerel halkla işbirliği içerisinde gerçekleştirilecek izleme programlarına zemin oluşturulması amaçlanmaktadır. Anahtar kelimeler: Yarasa, mağara, koruma, Türkiye
202
BİLD İRİLER
ıdentıfıcatıon and protection of important bat caves in turkey Emrah Çoraman ve Yalın Emek Çelik Boğaziçi University Institute of Environmental Sciences Boğaziçi International Speleological Society (BUMAD)
Abstract Many of the cave habitats that are important for bat populations in Turkey are under constant pressure due to the factors such as cave tourism, construction of water dams, and stone quarries. The lack of information on the distribution of bat colonies makes it difficult to prepare effective conservation management plans. In this project we intend to identify important bat caves in Turkey and collaborate with Nature Protection and Natural Parks Directorate to take them under protection. We also aim to set a base for a future monitoring program by collaborating with regulators, research institutions, special interest groups, and local people. Keywords: Bat, cave, protection, Turkey”
203
poster ĂśzetlerÄ°
poster abstracts
Sarpunalinca Mağarasının Araştırılması ve Harİtalanması Erkin Ozan Yıldız ve Ali Yamaç OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
Sarpunalınca Mağarası, belki de Karadeniz Bölgesi’nin en uzun zamandır bilinen mağaralarından birisi. 1960’lı yıllardan bu yana birçok defa ziyaret edilmiş ve hatta, farklı gruplar tarafından kısmen de olsa haritalanmış olan bu mağara, geçen bu süre zarfında hiçbir zaman bir bütün olarak araştırılmamıştı. Kastamonu’ya bağlı Devrekani İlçesi’nin kuzeyinde, yer yer açığa çıkan melanj kalker blokları içinde yer alan Sarpunalınca Mağarası ilk defa OBRUK Mağara Araştırma Grubu tarafından bir bütün olarak ele alındı. Bu çalışma esnasında mağaranın 4 farklı giriş ve 4 farklı çıkış ağzı arasındaki kısmı tümü ile ölçüldü. Bu çalışmanın yanısıra, bölgenin jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri de incelendi. Öte yandan, mağaranın fosil galerilerinde tesbit edilen arkeolojik ve biyolojik buluntular değerlendirildi. Bu poster sunumunda, Sarpunalınca Mağarası’nda gerçekleştirilen tüm bu çalışmalar kapsamlı bir şekilde açıklanacaktır.
EXPLORATION AND MAPPING OF SARPUNALINCA CAVE Sarpunalınca Cave is one of a much known cave from Black Sea Region. It has been visited since 1960. Moreover, it was mapped partially by different groups; however, it had not been researched completely. Sarpunalınca Cave is in the north of the Devrekani, Kastamonu where melange calcareous blocks are seen. The cave had been explored completely by OBRUK Cave Research Group. Four entrances and four exits were found during the exploration and the area between them was completely surveyed. In addition, geologic and geomorphologic researches were done. In the main fossil gallery of the cave, archaeological and biological findings were also evaluated. In this presentation, whole research of Sarpunalınca Cave will be explained in details.
206
P OST ER ÖZ ET LERİ
Safranbolu Kanyon ve Mağaralari Nuray Ada ve Ali Yamaç OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
Doğudan batıya 15 km mesafede birbirinden bağımsız 6 farklı kanyona sahip olan Safranbolu ilçesi, sadece bu özelliği ile bile jeolojik bir öneme sahiptir. Bölgede genel olarak iki farklı formasyon gözlenir: Safranbolu Formasyonu, ismini aldığı Safranbolu’yu da içine alan ve doğuya doğru geniş alanlarda gözlenir. Bu yapı, altta konglomera ile başlayıp üste doğru karbonatlı kumtaşı, kumlu kireçtaşı ve kireçtaşına geçer. Kireçtaşı genellikle sarımsı, beyaz, açık gri renkli olup, yumrulu yapıdadır. Bu formasyon, etrafını kuşatan ve İnaltı Formasyonu’ndan kütle akması yolu ile kanyon içlerine dek ulaşmış, Safranbolu kuzeyinde bulunan Sarıçiçek Dağı’nın ve Bulak Mağarası ile Hızar Mağarası’nın da içinde yer aldığı, gri, bej renkli, orta-kalın katmanlı ve masif görünümlü kireçtaşları içeren Sunduk Üyesi ile birlikte bölgenin ana yapısını oluşturmaktadır. Bu bölgede yapılan birçok gezi sonrası her iki formasyonda 17 yeni mağara bulunmuş, tüm bu mağaralar araştırılarak ölçülmüş ve haritalanmıştır. Öte yandan, en az bu sayı kadar da mağara ihbarı mevcuttur. Bu poster sunumunda hem bölgenin bu ilginç jeolojisi ile jeomorfolojisi görsel örneklerle tanıtılacak, hem de toplam uzunlukları 3.500 metreyi geçen tüm bu yeni mağaralar ile, uzun yıllar önce keşfedilmiş Bulak ve Hızar mağaraları bir bütünsellik içinde incelenecek ve değerlendirilecektir.
CANYONS AND CAVES OF SAFRANBOLU Safranbolu, which has 6 separate canyons within a distance of 15 km’s from east to west, has a geological importance even only with that special nature. There are two different geological formations in the area; Safranbolu Formation, which can be seen in large areas towards east, covering the Safranbolu village. This formation, begins with conglomerate at the bottom, having carbonated sandstone to the upper parts, then swicthes to sandy limestone and limestone on the upper parts. Limestone is mostly white to light grey in color and pebbled. This formation, with Sunduk Formation, which reaches to the area and canyons by mass flow from Inaltı and containing grey colored massive limestones, are the main formations of the whole area. Bulak and Hızar caves, two long and important caves of the region are in that second geological formation. After several explorations in that area 17 caves had been found, explored and mapped. We also have at least same number of new cave notice from the same area. Within that poster presentation, region’s geology and geomorphology will be explained in details and, in addition to that, all the new caves and the previously explored Bulak and Hızar caves will be evaluated.
207
Kahramanmaraş Kuzeyi Hİdrojeolojİsİ ve Mağaraları Ali Yamaç OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
Kahramanmaraş kuzeyinde daha önce yapılan speleolojik araştırmalar; 1982 yılında BÜMAK tarafından Döngel Mağarası’nın araştırılması, ardından 2007 yılında “Groupe d’Explorations Spéléologiques d’Aquitaine” adlı Fransız ekip tarafından bazıları 2000 m’den yüksek irtifada birçok potansiyel alan tesbit edilmesi ile kısıtlı idi. MTA Mağara Birimi’nin 2008 yılında bölgede yaptığı kısa çalışma sırasında ise Döngel ile Tekir civarında altı mağara bulundu ve araştırıldı. Kahramanmaraş kuzeyinde, batıda Andırın’dan, kuzeyde Afşin’e, doğuda ise Süleymanlı’ya dek uzanan yüzlerce kilometrekarelik kalker bloğun şimdiye dek çok ufak bir kısmı incelenmiştir. Öte yandan, bölgede uzun yıllardır sürdürülen arkeolojik yüzey araştırmalarının birçok yeni mağara keşfi ile sonuçlandığı bilinmekte. Dr. Cevdet Merih Erek tarafından 2006 yılında yapılan yüzey araştırması sırasında Tekir Yassı Mağara, Püren Geçiti / Günbatını Mağarası ve Kurucaova Mağarası bulundu. 2007 yılında ise aynı akademisyen başkanlığında, daha önce 1959 yılında Prof. Dr. Kılıç Kökten tarafından sondaj yapılan Direkli Mağarası’nda kazılara başlandı. Bölgede 2009 yılında çalışmalara başlayan OBRUK Mağara Araştırma Grubu şimdiye dek 20’den fazla mağara bulmuş ve araştırmıştır. Bu poster sunumunda hem yeni bulunan ve araştırılan bu mağaralar ile ilgili kapsamlı bilgi verilecek, hem de bölgenin hidrojeolojik ve jeomorfolojik açıdan önemi anlatılacaktır.
HYDROGEOLOGY AND CAVES OF NORTH KAHRAMANMARAŞ Previous caving expeditions around north of Kahramanmaraş region were limited by BÜMAK’s exploration of Döngel Cave at 1982 and finding some cave potential areas of high altitudes at 2007 by “Groupe d’Explorations Spéléologiques d’Aquitaine”. MTA Ceva Department found and documented six caves around Döngel and Tekir during their short research at 2008. A very small area of huge limestone massifs at the north of Kahramanmaraş, which continues Andırın to the west, Afşin to the north and Suleymanlı towards east had been explored by cavers. Meanwhile, it has been known that, long years’ archaeological explorations of tha area resulted with numerous cave explorations. Dr. Cevdet Merih Erek’s survey at 2006 resulted with the finding of Tekir Yassı Cave, Püren Geçiti / Günbatını Cave ve Kurucaova Cave bulundu. By the leadership of same academician, excavations at Direkli Cave, which was found by Prof. Dr. Kılıç Kökten at 1959, began at 2007. OBRUK Cave Research Group, which began cave explorations in that area by 2009, found and documented more than 20 caves. In this poster presentation, in addition to region’s hydrogeologic and geomorphologic importance and the relationship with cave formations, detailed information about those newly found caves will be given.
208
Ali Yamaç OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
Kars’a bağlı bir köy olan Mağaracık’tan doğuya doğru 6 km uzanan Borluk Vadisi mağaralarından çok, kaya resimleri ile bilinmektedir. Yine de, 1942 yılında Prof. Kılıç Kökten tarafından bu bölgede yapılan araştırmalar sırasında birkaç mağarada sondaj kazısı yapmış ve tarihöncesi malzemeler bulmuştur. Yayınlanan makalesinde Prof. Kılıç Kökten, kesin bir yer belirtmemekle birlikte, Mağaracık ve Azat köyleri civarındaki mağaralarda bulduğu mikrolitler ve obsidiyenden yapılmış kazıyıcılara bakarak bu mağaraların büyük olasılıkla Paleolitik Döneme ait bir yerleşimler olduğunu yazmıştır. Bu posterde, kültürel ve arkeolojik açıdan büyük öneme sahip Borluk Vadisi tanıtılacak ve bölgede yapılan araştırmalar sırasında bulunan mağaralar anlatılacaktır. Prof. Kılıç Kökten’in çalışması sırasında üzerinde önemle durduğu fakat makalesinde kesin yeri belirtilmeyen Mağaracık Mağarası’nın yeri tesbit edilmiş ve bu mağara ölçülerek haritalanmıştır. Sunumumuzda bu mağara ile birlikte, 70 yıl kadar önce araştırılan diğer mağaralar da anlatılacak, bu volkanik bölgede bulunan mağaraların oluşumları açıklanacak ve bölgedeki kaya resimlerinden örnekler verilerek korunmalarına dikkat çekilmeye çalışılacaktır.
PETROGLYPHS AND VOLCANIC CAVES OF BORLUK VALLEY, KARS Borluk Valley which continues 6 km towards the east of Mağaracık village of Kars had long been known by its petroglyphs, rahter than its caves. But, during 1942 in some caves of that valley, an archaeological survey had been carried out by Prof. Kılıç Kökten and some prehistoric findings had been documented. Although he did not mentioned an exact location of the caves, according to microliths and scrapers that he found in the caves around Azat and Mağaracık villages, in his article Mr. Kokten claims that those caves were Paleolithic settlements. In this poster presentation, Borluk Valley, which has an archaeological and cultural importance, will be explained in details, in addition to the caves that were explored. Mağaracık Cave, which Prof. Kokten searched 70 years ago and wrote about the importance of findings in detail but the exact location was unkown ever since, was also found, measured and mapped. In this presentation, those caves and their volcanic formations will be explained. Also with some interesting examples of petroglyphs, the need for preservation of that area will be emphasized.
209
P OST ER ÖZ ET LERİ
KARS, BORLUK VADİSİ VOLKANİK MAĞARALARI VE KAYA RESİMLERİ
AMASRA BÖLGESİNDE ARAŞTIRMALAR Emine Azak
OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag) Bu poster sunumunda, farklı çalışmalar sırasında ziyaret edilen Amasra bölgesindeki sürdürülen araştırmaların, bölgede yerel olarak farklılıklar gösteren jeolojik ve jeomorfolojik formasyonlarla bir bütün olarak değerlendirilip açıklanması amaçlanmaktadır. Her ne kadar “Amasra Bölgesi” olarak isimlendirilmiş olsa da bu tanım, yapılan araştırmaların bütünselliğini vurgulamak için kullanılmış genel bir isim olup bu posterde anlatılacak çalışmalar, Bartın kuzeyinden Cide’ye dek uzanan yaklaşık 100 km’lik bir alan içinde gerçekleştirilmiştir. Amasra’nın güneybatısından güneydoğusuna doğru uzanan alanda yaşı, Kretase’den Tersiyer’e kadar değişen birçok kalker formasyonu yüzeylenmiştir. Bu kireçtaşlarının üzerinde yer yer transgresif olarak konglomeralı marnlar içeren seriler de gözlenmektedir. Bölgenin tabanını Permo – Triyas yaşlı kumtaşlarının oluşturduğu, bunların üzerinde yer alan kireçtaşı kalınlığının ise yer yer 600 – 700 metrelere çıktığı anlaşılmıştır. Bölgenin güneyinde masif bloklar halinde yüzeylenen kireçtaşlarından farklı olarak, sahile yakın kesimlerde kireçtaşlarının hem örtülü, hem de kısmen melanjlar halinde olması bölgedeki mağara araştırmaları için ciddi bir zorluk teşkil etmektedir. Bölgede tarafımızdan bulunan ve araştırılan ikisi dikey toplam 12 mağara dışında, daha önce keşfedilmiş ve araştırılmış Karakaçak ve Gürcüoluk mağaraları da mevcuttur. Sunumda, tüm bu mağaralar, jeolojik ve jeomorfolojik formasyonlarla bütünlük içinde kapsamlı bir şekilde açıklanacaktır.
AMASRA REGION EXPLORATION RESULTS This poster presentation aims to present and explain caves of the Amasra region and their relation to the local variations observed in the geological and geomorphological formations of the area. The title “Amasra Region” is used only as a general indication as the area of interest ranges from north of Bartin in the west, to Cide in the east, a distance of 100 km. During the course of our field work, we discovered and explored a total of 12 caves. These, along with two previously known caves (Karakaçak and Gürcüoluk) are reviewed in detail, along with the geological and geomorphological formations that they formed in.
210
P OST ER ÖZ ET LERİ
KÜRE MİLLİ PARKI MAĞARA ARAŞTIRMA PROJESİ Ender Usuloğlu, Fatih büyüktopçu
Anadolu Speleoloji Grubu (ASPEG)
Anadolu Speleoloji Grubu, Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar G.M.’lüğü Mağara Koruma bölümü ile imzaladığı “Küre milli parkı mağara ve mağara biyoçeşitlilik araştırma” projesi ile yaklaşık 27 aydır söz konusu bölgede 21 defa araştırma gezisi düzenlemiştir. Bu gezilere biliminsanlarının yanısıra, ASPEG ve diğer mağaracılık kurumlarından yaklaşık 60’ın üzerinde mağaracı araştırmalara katılmıştır. Yapılan araştırmalarla, proje başlangıç tarihine kadar bölgede araştırılan mağara sayısı 43 iken, proje bitimi ile bu sayı 85’e çıkmıştır. Özellikle, daha ihbarların olduğu ve balta girmez ormanların içler ine doğru derinlemesine araştırma yapılması sonucu mağara sayısının rahatlıkla 100’ü geçebileceğini tahmin etmekteyiz. Hidrojeolojik açıdan, Sorkun ve Eşekçukuru (Çovurmatepe 6) mağaralarının araştırılmasının sonuçlanması önemlidir. ASPEG olarak, proje sonlansa bile bu mağaralardaki araştırmalarımıza devam etmek niyetindeyiz. Proje çerçevesinde mağaralardaki biyoçeşitlilik için numune toplama çalışmaları yapılmış ve 24 değişik mağaradan, 198 biyolojik numune toplanmıştır. Bu araştırmaların sonucunda, 26 farklı takson, cins ve tür düzeyinde, 85’e yakın numune ise takson, sınıf ve takım bazında teşhis edilebilmiş ve en az 5 yeni tür bulunmuştur. Detaylar için bakınız ek-3.Biyoçeşitlilik gözönünde bulundurulduğunda, Chilopoda ve Diplopoda grubuna ait yeni tür-lerin bulunduğu EŞEKÇUKURU ve MANTAR mağaraları, Pesudoscorpionida grubuna ait yeni türün bulunduğu EJDER mağarası, Niphargus cinsine ait yeni türün bulunduğu ILGARİNİ, KAPAKLI mağaralarının yanı sıra, önemli mağara ekosistemlerine ve yüksek derecede biyolojik çeşitliliğe sahip SORKUN, ATAK, BUZLUK ve TOPMEYDANI mağaralarının önemle korunması gerekmektedir. Araştırmalarımızda arkeolojik ve antropolojik bulgulara da rastlanmıştır. Aramızda ilgili uzmanların bulunmaması, araştırmalarımızı sadece gözlemle kısıtlamıştır. Özellikle ATAK, MEDİL 1 ve 2 ve ILGARİNİ’nin arkeolojik ve antropolojik açıdan detaylı bir araştırmaya tabii tutulması, özellikle yöredeki eski yaşam şekil ve adetlerine ışık tutacaktır. Bölgedeki araştırmalarımızda sıklıkla DEFİNECİ kazılarına rastgeldik. Bölgedeki jandarma kolluk kuvveti defineci olaylarına katı şekilde yaklaşmakla beraber, çözümün yörede yaşayan halkın milli parka olan bakış açısını değiştirmekte yatmaktadır. Bazı mağaraların turizme açılarak korunabileceği kanaati oluşmuştur. Bu mağaralar, zaten bir şekilde turiste açık olan ILGARİNİ ve MEDİL 1 ve 2, BUZLUK ve SİPAHİLER’in detaylı bilimsel çalışmaların yapılmasından sonra KORUNARAK açılması yerinde olur. Sportif veya bilimsel amaçlı mağara girişlerinde milli parklar idaresinden izin alınması ve özellikle sadece bazı mağaraların sportif mağaracılığa açık olması ve bunlarında dayanıklı ve uzun ömürlü dübellerle döşeme hatlarının belirlenmesi, dübel kirliliğini engelleyecektir.
211
KÜRE NATIONAL PARK CAVE EXPLORATION PROJECT Signing a protocol regarding cave research in Küre National Park with the department of Cave Protection at the ministry of Environment and Forestry, ASPEG started caving trips and discovered more than 40 new caves during the 27 months period of the project. Apart from drawing maps, we collected 198 biological samples from 24 caves and discovered possibly more than 5 new species. Caving activities in the area had started in early 1980’s. Up until the project, the number of caves discovered was 43. Now it is 85 caves. Considering the dense forest and wild karstic area that is very difficult to penetrate, we believe the potential of finding more new caves in the national park is realistic. Ilgarini, Sorkun, Eşekçukuru 1, Mantar, Ejder, Kapaklı, Buzluk, Sipahiler and Topmeydanı caves are rich in biodiversity and should be protected. Despite the lack of expertise of archeology and antropology in our team, we have observed remainings of old settlements and human bones in Ilgarini, Atak and Medil 1 and 2 caves. Should there be such an extensive research, we believe it will shed light on the early settlements in this area. These caves should be protected strictly especially from the treasure hunters. As for the touristic potential of the caves, we believe some of the caves can be protected by opening up to tourism with delicate and careful planning. Ilgarini which is already visited by tourists should be officially opened to tourism carefully bearing in mind that it contains new species and old settlements at the entrance. All proposed touristic caves should be only allowed to be visited by tourists with expert guides. As for the cavers who come to the region for scientific and sportive caving purposes, all of them should be subjected to permission from the department of national parks. Only some caves should be open for the sportive caving trips and those caves should have long lasting boltings for rigging to avoid more bolts placed to the walls. As ASPEG we are ready to do the job if the Department of National Parks asks us to do it.
212
P OST ER ÖZ ET LERİ
Gülnar Bölgesinin Araştırma Sonuçları ve Mağaraların İncelenmesİ Arzu TAĞHAN Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK)
Bölgede yapılan ön araştırma gezileri, envanter incelemeleri ve MTA raporları doğrultusunda Mersin ili, Gülnar ilçesi’nin kırsal kesiminde kapsamlı bir bölge araştırması olmadığı göz önünde bulundurularak Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü 18-30 Ağustos 2009 tarihleri arasında bölgeye bir araştırma gezisi düzenlemiştir. Orman Bölge Müdürlüğü’nün de desteği ile gerçekleşen bu araştırma gezisinde 20’si daha önce keşfedilmemiş 24 mağarada inceleme ve haritalama çalışmaları yapılmıştır. Araştırılan bu mağaralar, genel olarak 20- 30 metrelik obruk karakteristiğine sahip küçük, fosil mağaralardır. Araştırma gezisinin kapsamlı bir raporu hazırlanmıştır. Bu rapor Mersin Bölge Orman Müdürlüğü’ne sunulmuş ve İstanbul mağaracılarının ortak yayın organı olan Heeyoo e-dergisinde yayımlanmıştır.
CAVE Exploratıon results in GÜLNAR Region According to preliminary research trips, reports of MTA (Mineral Research & Exploration General Directorate) and inventories making in Gülnar, there is no extensive research in this region of Mersin. In 2009, Boğaziçi University Speleological Society (BÜMAK), therefore, arranged an expedition in this region between 18-30 Augustus. With the aid of Regional Directorate of Forestry, they examined and mapped 24 caves (20 of them were undiscovered). The depth of these caves is generally around 20-30 m. As characteristic feature, they are sinkhole and fossil caves. A comprehensive report of this expedition was prepared by BÜMAK. This report was offered to Mersin Regional Directorate of Forestry and published in Heeyoo which is an electronic house organ of İstanbul cavers.
213
Çem Düdenİ M. Seda Erdural Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK)
Yeni araştırma bölgeleri için yapılan çalışmalar sırasında, Türkiye Kuvaterner Sempozyumu’nda İsmail Ege ve Saadettin Tombul tarafından sunulmuş olan “Soğanlı Dağında Karstlaşma-Buzullaşma İlişkisi” raporuna ulaşılmış ve buradan edinilen Soğanlı Dağındaki dolinlerin tabanlarında bir çok düden bulunduğu bilgisiyle bölgeye ön araştırma gezileri yapılmasına karar verilmiştir. 2010 yılı boyunca düzenlenen üç araştırma gezisinin ardından 20 Ağustos - 5 Eylül 2010 tariherinde bölgeye BUMAD, BÜMAK ve İTÜMAK ortak bir araştırma gezisi düzenlemiştir. Bu araştırma gezisinde bölgedeki yüzey araştırmalarına devam edilmişse de, ekipler daha çok Çem Yaylasındaki Çem Düdeninin keşfine ve haritalanmasına yoğunlaşmıştır. Çem Düdeni tüm ihtişamıyla mağaracıları şaşkına çevirmekte ve dev galerileriyle onlara meydan okumakta. 277 metrelik uzun bir tek inişe sahip mağaranın keşif çalışmaları hala devam etmekte.
Çem Sinkhole A report that is presented by two academicians in Turkey Quaternary Symposium showed us that doline surface in Soganli Mountain was containing many sinkholes. By digging up further information, we decided to organize pre-expeditions to the area. After three times surface surveying in 2010, an expedition organized by BUMAD, BUMAK, and ITUMAK between August 20 and September 5. The teams continued surface surveying, while the main focus was to discover and survey Çem Sinkhole. Çem Sinkhole amazes cavers and challenges them with its giant galleries. With its 277 metres long single pit, it is waiting to be discovered.
214
P OST ER ÖZ ET LERİ
Dİm Mağarası (Alanya-Antalya): Önemlİ bİr jeoturİzm potansİyelİ M.Oruç BAYKARA 1, Mehmet ÖZKUL Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği 1, obaykara@pau.edu.tr
Dim Mağarası Türkiye’nin Akdeniz kıyısındaki Turizm Merkezi Antalya’ya 145 km., Alanya’ya 11 km. uzaklıktadır. Mağara deniz seviyesinden 232 m. yükseklikte olup, 1691 m. yüksekliğindeki Cebireis Dağı’nın batı yamacında yer alır. Dim Mağarası’ na Alanya’nın Kestel Belediyesi üzerinden Dim Çayı vadisinden ve Tosmur Belediyesi üzerinden asfalt yollarla ulaşılır. Dim Mağarası Orta Toroslardaki Cebireis Dağının ana kütlesini oluşturan Alt Paleozoyik Yaşlı çok sert ve çok kalın tabakalı gri-koyu gri renkli rekristalize kireçtaşı formasyonunun içindedir. Dim Mağarası, KB-GD doğrultuda bir fay zonu üzerinde gelişmiştir. Mağara’nın yaklaşık 150 m. yakınında Dim Çayı Vadisi yer alır. Kireçtaşlarının alt seviyeleri şistlerle ardalanmalı olup en altta formasyon tamamen şistlere dönüşür. Toros Dağları genç Alpin Dağ kuşağındadır ve günümüz yüksekliklerine Plio-Pleyistosen dönemindeki şiddetli düşey tektonik hareketler sonucu ulaşmıştır. Bu hareketler sırasında Dim Çayı yatağını daha derinlere doğru kazmıştır. Aynı süreçte Dim Mağarası da gelişimini sürdürerek günümüzdeki konumuna ulaşmıştır. Dim Mağarası 360 m. uzunluğunda, yatay, 10-15 m. genişliğinde ve yüksekliğindedir. Mağara içi çok çeşitli ve zengin damlataş oluşumları ile kaplıdır. Günümüzde de bu gelişim yer yer devam etmektedir. Mağaranın sonunda, girişten 17 m. daha derinde 200 m2 su yüzeyi bulunan küçük bir göl bulunmaktadır. Suyun bu bölümde birikmesinin nedeni göl tabanının geçirimsiz şistlerden oluşmasındandır. Dim Mağarası’nda yarasa, farklı örümcek türleri, solucanlar, mağara semenderi gibi canlı yaşamına da rastlanmıştır. Alanya ve civarının önemli bir turizm bölgesi olması Mağara’nın jeoturizm potansiyelini oldukça arttırmaktadır. 1998 yılında ilk ve tek özel işletilen mağara olarak turizme kazandırılan Dim Mağara’sı, özellikle yaz sezonu boyunca oldukça yoğun olarak misafirlerini ağırlamaktadır. Jeoloji ve jeomorfoloji uzmanlarının yer aldığı bir ekip tarafından mağaranın doğal ortamına uygun olarak jeoturizme kazandırılması, Dim Mağarası’nın Uluslararası Turizme Açık Mağaralar Birliğine (ISCA) 2002 yılında üye olmasını sağlamıştır. Yaklaşık 15 kişilik çalışanı ile Dim Mağarası, bölge için önemli bir geçim kaynağı ve ülkemiz için örnek bir jeoturizm kuruluşudur. Anahtar kelimeler: Dim Mağarası, jeoturizm, Dim Çayı, Alanya
215
Dim Cave (Alanya-Antalya): An important Geotourism potential Dim Cave is at a distance of 145 Km. to the touristic city of Antalya and 11 Km. to the touristic center Alanya, on Mediterranean coast of TÜRKİYE. The Cave is at a high of 232 meters from the sea level and is at the western slope of 1691 meters high CebiReis Mountain. The Dim Cave is reachable both from Kestel and Tosmur Towns and also from Dim Stream Valley by asphalted roads. The Dim Cave was formed in the early Paleozoic aged Central Taurids, very strong and very thin layered dark-grey coloured recrystallized limestone, that compose main structure of the Cebireis Mountain. The Dim Cave was developed at a fault zone that was NW-SE direction. Approximately there is a Dim Stream Valley 150 meters far from the Dim Cave. The Tauirds are on the late Alpine orogenic belt and they reached their heights at the age of Pleistocene by the forceful tectonic movements. During these tectonic movements The Dim River diged the river bed to the lower elevations and in the same period The Dim Cave continued its development and reached today’s position. The Dim Cave is 360 meters long and approximately has 10-15 meters width and height. The interior of the cave is covered by many kinds of dripstone (stalactites and stalagmites) formations and at present the dripstone formation is still continued from place to place. Different arachnid species, worms, bats and salamander were observed in the cave. Alanya and its vicinity is an important tourism area. Because of this The Dim Cave has an high geotourism potential. The Dim Cave was opened to the tourist at 1998, by a private company which is unique in the Turkiye. In the peak season, The Dim Cave has many guests. In 2002 the International Show Caves Association (ISCA) has qualified the Dim Cave as a member of the association. The Dim Cave, is an important income effect to its vicinity and is a good example for geotourism in Turkiye. Keywords: Dim Cave, geotourism, Dim River, Alanya
216
P OST ER ÖZ ET LERİ
KEŞ DAĞI DÜDENİ Fatih Şen 1 ve Murat Eğrikavuk 2 OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag) 1, amfibi@ttmail.com 2, murat.egrikavuk@ontrol.com.tr
Obruk Mağara Araştırma Grubu (o’mag) olarak Kahramanmaraş’ın 65 km kuzeyinde bulunan Tekir Kasabası’nın doğusunda, Keş Dağı Düdeni’ni iki yıldır araştırmaktayız. 1800 metre yükseklikteki bu düdene batan suların aşağıda, 900 metre irtifada bulunan Yeşilgöz Obruğu’ndan çıktığı düşünülüyor. Düdenle obruk arasındaki uzaklık ise yaklaşık 4.000 metre. 2009 yılındaki araştırmada hem mağaraya ilk girişler yapılmış, hem de Yeşilgöz Obruğu’na yapılan dalışlarla su altı mağarasının başlangıcı tespit edilmişti. 2010 yılında ise -175 metrede başlayan inişin hayallerimizin çok ötesinde derinlikte kesintisiz devasa bir iniş olduğu anlaşıldı. Dahası, bu noktada mağara birden inanılmaz bir yapısal değişikliğe uğruyor; su yatağı uçsuz bucaksız görünen bir fay çatlağının bir uç noktasından derinlere doğru iniyordu. Bu fay çatlağının yan duvarına geçerek yaptığımız döşeme ile -300 m derinliğe ulaştıysak da inişin dibini henüz göremedik.
KEŞ MOUNTAIN SINKHOLE
As OBRUK Cave Research Group, we’ve been exploring Keş Mountain Sinkhole since two years which is at 65 km’s north of Kahramanmaraş, high on the mountains at the east of Tekir Village. It has been believed that the waters of that are entering underground from that cave which is at 1800 meters of altitude, exists again at Yeşilgöz Dolin, at 900 meters altitude. Total distance between the doline and sinkhole is roughly 4.000 meters. During the first expedition at 2009, our teams had both dive the Yeşilgöz and found the underwater entrance of the cave, in addition to cave exploration. By 2010, it was understood that the pit which begins at -175 meters was far beyond our imaginations; it continues as a single drop to a depth which still unkown. Moreover, at that point the cave’s stuctural formation has an immense alteration; suddenly the huge galleries of the cave changed to a very narrow and endlessly long and deep fault fissure. After a -125 meters descent at that fissure, which means a total depth of -300 meters in the cave, bottom of the pit still couldn’t be seen. By July 2011, OBRUK’s third exploration at Keş Mountain Sinkhole will begin.
217
ÜÇ KIZKARDEŞLER: YAYLACIK, İNİLTİ PAZARI, ÇADIR ÇUKUR Uğur Murat Leloğlu, Tulga Şener, Koray Törk, Vedat Gün, Birhan Altay, Emre Baturay Altınok Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Mağara Araştırma Derneği’nin 2002’den itibaren Geyik Dağı bölgesinde yaptığı araştırmaların devamı niteliğinde Geyik Dağı’nın güneydoğusundaki bölgede, Antalya-Gündoğmuş sınırları içerisinde 2050- 2200 m yükseklik bandında birbirine yakın üç önemli aktif mağara bulunmuştur. -168 m derinlikte ve 956 m uzunluktaki Çadır Çukur Düdeni henüz araştırılmamış bir yan kol haricinde 2004’te haritalanarak MAD Bülteni’nin 2008 yılında basılan 14üncü sayısında yayınlanmıştır. Yaylacık ve İnilti Pazarı Mağaralarında ise araştırma çalışmaları sürmekte olup -437 m ve -246 m derinliklerine ve 3300 m ve 840 m uzunluklarına ulaşılmıştır. Elde edilen veriler bu üç mağaranın birleşerek daha büyük bir sistem halinde devam ettiğine dair bir olasılığı göstermektedir. Bu posterde, sözkonusu bölgede bulunan mağaralara yapılan araştırmaların kısa tarihçesi ile, mağaralarda yapılan ölçümler sunulmaktadır. Ayrıca bu mağaraların oluşturduğu sistemle ilgili çeşitli analizler ve öngörüler üç boyutlu bilgisayar grafikleri desteği ile sunulmuştur.
three sisters: YAYLACIK, İNİLTİ PAZARI, ÇADIR ÇUKUR As a result of the expeditions carried out by Cave Research Association (MAD) in Geyik Mountains area since 2002, three important active caves in close proximity are discovered in 2050-2200 m elevation band within the borders of Antalya-Gündoğmuş on the southeast of Geyik Mountains. Çadır Çukur Sink of 168 m depth and 956 m long was surveyed and mapped in 2004 except for a side branch and published in 14th issue of MAD Bulletin printed in 2008. The exploration of Yaylacık and İnilti Pazarı caves are not complete yet, but the depths of 437 m and 246 m and lengths of 3300 m and 840 are reached, respectively. The survey data hints the probability that these three caves may connect each other and continue as a larger system. In this poster, the expeditions to these caves are briefed and the surveys are presented. Additionally, various analyses and conjectures about the system composed of these caves are shown using three-dimensional computer graphics.
218
Emrah Çoraman, Mehmet Emre Döker Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD) Boğaziçi International Speleological Society
Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği Kızılin Mağarası’nda yürüttüğü araştırma çalışmalarında tarih öncesi devirlerden kalma birçok iskelet ve pişmiş toprak örneğine rastlamıştır. Gerekli incelemelerin yapılması için Burdur Müze’si ile ortaklaşa çalışarak tespit edilen arkeolojik buluntuların bir kısmı mağara dışına çıkarılmıştır. Çıkarılan seramikler üzerinde Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından yapılan analizlere göre parçaların en gencinin yaklaşık 2900 en yaşlısının ise 3700 yaşında olduğunu belirlenmiştir. Bu veriler mağaranın ilk tunç çağı döneminde insanlar tarafından kullanıldığını göstermektedir. Bunun yanı sıra diğer bazı bulgular mağaranın Kalkolitik dönemde de kullanıldığına işaret etmektedir. Mağaranın gerekli koruma statüsünün alması için müze müdürlüğü ile gerekli çalışmalar yürütülmektedir.
ARCHEOLOGICAL FINDINGS OF KIZILİN CAVE Several skeletons and earthenware items from prehistoric times were found in Kızılin Cave, during the explorations carried out by Boğaziçi International Speleological Society. In order to conduct necessary studies, some of the archeological findings were moved out of the cave in cooperation with the Burdur Museum. According to the analysis made by the Turkish Atomic Energy Authority, the youngest of the items was dated back to 2900, and the oldest to 3700 years before present. These findings indicate that the cave was in use by men during the Bronze Age. Meanwhile, some other findings points out that the cave was also used in the Chalcolithic Period. In order for the cave to be ascribed relevant protection status, efforts are being made in conjunction with the museum directorate.
219
P OST ER ÖZ ET LERİ
Kızılİn MAĞARASI ARKEOLOJİK BULGULARI
CLAUDE CHABERT VE AYVAİNİ’NİN HARİTALANMASI Ali Yamaç ve Murat Eğrikavuk OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
Bu posterde, bir yandan geçen yıl kaybettiğimiz Claude Chabert’in Türkiye’de yıllar boyunca sürdürdüğü mağaracılık çalışmalarının genel bir özeti açıklanırken, diğer yandan da Claude Chabert tarafından ölçülmesine 1988 yılında başlanan ve aralıklarla çalışılarak 1993 yılında çizilen Ayvaini Mağarası haritasının ölçüm, çizim aşamaları, haritanın üzerinden anlatılacaktır. Türkiye’ye ilk olarak 1966 yılında, Temuçin Aygen’in daveti üzerine gelen Claude Chabert, Türkiye’deki son mağara gezisi olan 2001 yılına dek, çoğu Toroslarda olmak üzere 200’den fazla mağara keşfetmiş, haritalamış ve raporlamıştır. Bunlar arasında yurdumuzun en uzun mağaraları da mevcuttur. Posterde, bu çalışmaların genel bir özeti verilecek, Claude Chabert tarafından bulunan mağaralar ve yazılan makaleler tanıtılacaktır. Öte yandan, aynı posterde sunulacak bir diğer konu ise Claude Chabert tarafından çizilen ve hata oranı yüksek olduğu için bugüne dek yayınlanmayan 1/500 ölçekli Ayvaini haritasıdır. Bahsedilen bu haritanın en büyük özelliği, yaklaşık 11 metre uzunluğu ile, bilinen en büyük mağara haritalarından biri olması ve inanılmaz ölçüde detay içermesidir. Bu harita, poster sunumunun bir parçası olarak, atlas halinde basılıp sempozyum sırasında ilgilenenlerin görüşüne de sunulacaktır.
CLAUDE CHABERT AND MAPPING OF AYVAINI CAVE In this poster presentation a detailed explanation will be made about the long years’ caving activities and explorations of Claude Chabert in Turkey, in addition to his famous Ayvaini Cave map, which he began measuring at 1988 and finalized by 1993. Measurement and drawing stages of this huge map will be explained in details. Upon an invitation of Temuçin Aygen, Claude Chabert visited Turkey at 1966 for the first time and explored, documented and mapped more than 200 caves till 2001, mostly around Taurus Mountains. Some caves that he explored are among the longest in Turkey, namely Pınargözü and Tilkiler. In this poster presentation, a short summary of all his works including his articles and maps, will be given. Meanwhile, in the same poster, in addition to his other works, Claude Chabert’s efforts about drawing a 1/500 scale map of Ayvaini Cave will be explained. This map, which was never published due to its high error rate is the longest cave map of Turkey with a total length of 11 meters and covers incredible details of the cave. As a part of that poster presentation, this map will be published and distributed as an atlas.”
220
Çağan Çankırılı 1 ve Ali Yamaç
OBRUK Mağara Araştırma Grubu (o’mag), 1,
c_nagac@yahoo.com.sg
Yurdumuzda, farklı mağara araştırma ekipleri tarafından sürdürülen mağara araştırmaları sırasında hemen her yıl yüzden fazla yeni mağara keşfedilmekte, bunların bir kısmı haritalanmakta, raporlanmakta ve yayınlanmaktadır. Öte yandan, birçok kuruluş tarafından oldukça sportif bir şekilde ele alınan bu çalışmalarda, mağaracılığın jeoloji, biyoloji, hidrojeoloji gibi birçok bilimdalı ile içiçe bir yumak olduğu gözardı edilmektedir. Her mağaracının jeolog ya da biyolog olamıyacağından yola çıkarak, her rapor için bu tür gözlem sonuçları talep etmenin anlamsızlığı aşikardır. Ama, kısıtlı da olsa, belirli bazı bilgilerin aynı mağaraya daha sonra yapılabilecek kapsamlı araştırmalara ışık tutabileceği de aşikardır. Bu poster sunumunda, yukarıda vurgulanan bu noktalardan hareketle, bir mağara raporunda olması arzulanan asgari bilgilerle, bu bilgilere ne şekilde ulaşılabileceği açıklanacak, yurt dışındaki standart çalışmalarından örnekler verilerek belirli bir format oluşturulması için yöntemler tartışılacaktır. Aynı sunumun diğer bir yönü olarak da, basılı yayın dışındaki yayın imkanları ve bu tür raporlamanın faydaları açıklanacaktır.
ESTABLISHING A STANDARD FOR CAVE RESEARCHES Every year more than a hundred new caves are explored by different cave clubs in Turkey. Some of those newly explored caves are also mapped and published. On the other hand, most caving groups’ are working without reckoning that caving is and must be a scientific work, which has to be in a close cooperation with geology, hydogeology, biology etc. Though, it is unreasonable to accept every caver as a biologist or a geologist and its nonesense to expect detailed scientific reports from those groups, we also believe that; even some limited information about those scientific areas will create helpful resources for future researches. Even a rough information about the geology of the surrounding or a limited, visual information about living troglobites will help future researchers for a decision to work or skip that cave for a detailed work about a certain scientific exploration. In this poster presentation, we will discuss the minimum information that must exist in a cave report, the ways to reach and interpret those informations via internet, in addition to the foreign standardization examples. On the other hand, the discussions for the methodology and electronic publishing opportunities will be presented.
221
P OST ER ÖZ ET LERİ
MAĞARA ARAŞTIRMALARINDA STANDART OLUŞTURULMASI
ÇİFT HARİTALAR VE TAY PROJESİ Ali Yamaç Obruk Mağara Araştırma Grubu (o’mag)
Bu posterde, Türkiye’de uzun yıllar boyu aynı mağaraların farklı zamanlarda ve bir diğerinden haberdar olmaksızın çizilmiş farklı haritaları görsel olarak sunulacaktır. Bu sunumla, bir yandan mağara haritacılığında yapılan büyük hatalar irdelenip, aynı mağaranın aynı ölçek ve yönde çizilmiş, birbirinden çok farklı haritaları sergilenirken, diğer yandan da herkesin ulaşabileceği genel bir envanterin yararları açıklanmaya çalışılacaktır. Aynı mağaranın farklı haritalarının çizilmesinin en temel sebebi o mağaranın daha önce araştırıldığının bilinmemesidir. Yapılan araştırmalar sonunda bu şekilde, birkaç defa keşfedilmiş ve birden fazla haritası olan toplam 33 mağara tesbit edilmiştir. Bu posterde, bahsedilen bu haritalar arasından 20 tanesi sergilenecek ve aralarındaki önemli farklar vurgulanacaktır. Aynı sunumun devamı niteliğinde, TAY Türkiye Mağara Envanteri tanıtılacak ve bugüne dek katettiği yol anlatılacaktır. Bu sunumla amaçlanan nokta, yurdumuzda araştırma yapan tüm mağaracıların keşfettikleri ve araştırdıkları mağaraların daha önce araştırılmış olup olmadığını bilerek emeklerini heba etmemeleridir.
DOUBLE MAPS AND TAY PROJECT Within this poster presentation, several maps of same caves which were drawn without the knowledge of previous map will be shown. So, with this presentation firstly, cave mapping errors will be discussed by showing solid examples by the maps of same caves with huge differences. Also, on the other hand, in order not to map same caves over and over again, the benefits of a general inventory will be explained. After a long search 33 double (or triple) mapped caves had been found. In that poster 20 of them will be shown with an emphasis to important differences between the maps of same caves. Also, as a follow up of the same presentation, TAY Cave Inventory will be presented and its improvement will be explained.
222
P OST ER ÖZ ET LERİ
MAĞARA GİRİŞLERİNE KİTABE (MAĞARA KÜNYELEMESİ) Birhan ALTAY, E. Baturay ALTINOK Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Ülkemizde mağara araştırmacı kuruluş ve mağaracı sayısı günden güne artmış bununla birlikte araştırılan mağara sayısı da o denli artmıştır. Buna karşın halihazırda araştırılmayı bekleyen pek çok daha mağara bulunmaktadır. Sahada bir araştırma gezisinde karşılaşılan mağaranın araştırıldığına dair bir bilgi yok ise o mağaraya araştırma girişleri yapılmaktadır. Bir süre sonra içeride daha önce araştırıldığına dair işaretler saptanınca da, o ana kadar yapılan ölçümleme sonlandırılmaktadır. Bu durum ise hem gereksiz bir uğraşıya hem de zaman kaybına yol açmakta ve raporlanması halinde ise sanki daha önceki çalışma veya çalışmaların yok sayılmasına neden olmaktadır. Bu duruma engel olabilmek, araştırmacı kuruluşlar arasında bilgi alışverişi ve işbirliğini arttırmak amacıyla, araştırılan mağara girişlerine biraz uzak mesafeden de görülebilecek büyüklükte ve de çok uzun bir süre olmasa da yine bir süre silinmeden veya kaybolmadan kalabilecek, kirlilik oluşturmayacak bir şekilde “Mağara Kitabesi (Künyesi)” yapılmasını önermek ve bu konuyu mağaracı çevresinde bir kez daha tartıştırmak amacıyla bu sunum hazırlanmıştır. Kitabe ya da Künye hazırlanması konusu, daha önceleri TMB bünyesinde tartışılmış ve 1995 Genel Kurulunda uygulanması yönünde bir karar da alınmıştır. Bu tür bir uygulama, getireceği kolaylık ve yarar dolayısı ile başka ülkelerde görülmemekle birlikte Dünya Mağaracılığı için de önerilebilecektir. Anahtar kelimeler: Mağara künyesi, mağara kitabesi
INFORMATION TAGS AT CAVE ENTRANCES (CAVE TAGGING) Despite the number of explored caves is steadily increasing in our country there are still lots of unexplored caves remaining. In current procedure if there is no information about a cave encountered during field work, a research expedition is mounted to look for clues indicating if the cave is explored before. If it is determined that the cave was explored before by another group the expedition is then terminated, resulting in unnecessary loss of many man-hours. This presentation is about a proposal to place a “Cave Information Tag”, a little distance to the cave entrance, in easily observable proportions, durable to elements, allowing previous explorers to share information without damaging natural environment, which can prevent such situations as mentioned above and improve coordination and data sharing between caving organizations. Similar proposals were debated before under the roof of Turkish Cavers Union and a decision was made for their implementation in the 1995 assembly. Despite there is no precedent, clear benefits of such a practice make it worthy for cavers all around the world. Keywords: Cave tagging, cave info
223
Eskİ-İklİm Çalışmalarında Mağara Çökellerİnİn Kullanımı M.Oruç BAYKARA 1, Mehmet ÖZKUL Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği 1, obaykara@pau.edu.tr
Değişen iklim koşulları ve bu değişen iklim koşullarının canlıların yaşamına etkisi çeyrek yüzyıldır dünyanın gündemini meşgul eden popüler bir sorun haline gelmiştir. Son yıllarda yapılan çalışmalar, küresel ısınma olarak adlandırılan bu değişen iklim koşullarının var olan iklim sürecinin doğal seyrinin bir sonucumu yoksa insanoğlunun faaliyetleri nedeniyle oluşan hızlı ve kontrol edilemeyen bir değişim olup olmadığını yönünde yoğunlaşmıştır. Bu doğrultuda geçmişiklim koşullarını ve geçmiş-iklim koşullarına etkiyen faktörleri araştırmak için çok yönlü çalışmalar başlatılmıştır. Bu kapsamdaki çalışmaların büyük bir bölümü okyanus dip çökelleri ve kutup buzullarına ait karotlar üzerinde yapılmaktadır. Son on yıl içerisinde de mağara çökellerinin iklim-değişimleri çalışmalarında oldukça güvenilir birer veri kaynağı olduğu kanıtlanmış ve mağara çökelleri yardımıyla incelenen geçmiş-iklim çalışmaları hızla artmıştır. Çeyrek yüzyıl önce mağara çökellerinin geçmiş-iklim araştırmalarında kullanılabileceği öngörülmüş ve özellikle son on yıl içerisinde de çeşitli nedenlerden dolayı mağara çökellerinin geçmiş-iklim araştırmacıları için güvenilir birer veri kaynağı olduğu kanıtlanmıştır. Bu nedenler (1) mağara çökellerinin 103-105 yıl aralığı boyunca kesintisiz olarak büyüyebilmesi, (2) uranyumserisi yaşlandırma yöntemleriyle kesin ve hassas olarak yaşlandırılabilmesi, (3) mağara dışındaki çevresel değişimlerin izlerini barındırması (mağara içi sıcaklık yaklaşık olarak yıllık dış sıcaklık ortalamasına eşittir ve mağara içi damlayan sular yüzeyden sızan suyun miktarıyla doğru orantılıdır) ve (4) genel olarak ikincil alterasyonların gözlenmemesi olarak sıralanabilir. Anahtar kelimeler: Eski-iklim çalışmaları, speleothem, dikit
224
P OST ER ÖZ ET LERİ
The Use of Speleothems in Paleoclimatic Studies Climatic changes and the effects of these changes on life of organisms have become a popular problem that occupies the world agenda for a decade. In recent years, researches are focused on the causes of global warming and the question; “is it a natural consequence of climatic changes or is it an uncontrollable man-made change”. Thus, well-rounded researches were begun in order to investigate the paleoclimatic conditions and the factors that effects the paleoclimatic conditions. In this context, most of the paleoclimatic researches were applied on the deep-sea sediment cores and ice cores. In the last decade, speleothems were proved as a reliable source for paleoclimatic studies and speleothem focused researches were rapidly increase. Speleothems (cave precipitates) have proved attractive to palaeoclimatologists for a number 3 5 of reasons. They can grow continuously for 10 –10 years. Precisely and accurately dated by U-series methods. They capture the cave’s response to the external environment (cave temperature is around the mean annual external temperature and dripwater discharge reflects the amount of infiltration). Generally show little secondary alteration. Keywords: Paleoclimate, speleothem, stalagmite
225
Yüksek İrtİfa Kamplarında Su Elde Etme Ferit Yiğit Anadolu Üniversitesi Doğa Sporları Kulübü, Eskişehir ferityigit@yahoo.com
Uzun süreli kamplarda, sürekli ve kullanıma uygun su bulunması aktivitenin en önemli gereksinimlerinden biridir. Genelde kampların yerleri su kaynaklarına yakın seçilse de, bazen –özellikle yüksek irtifada- su bulmak oldukça güç olabilmektedir. Su kaynağının bulunmadığı yerlerde su gereksinimi kar eritme ile giderilebilir. Türkiye’deki dağların yüksek irtifalarında neredeyse bütün yıl boyunca kar bulmak mümkündür. Kar eritebilmek için temel gereksinim ısı enerjisidir. Gerekli olan ısı enerjisi iki şekilde karşılanabilir; ocak, odun ve kömür gibi hazır kaynaklar ya da güneş enerjisi gibi doğal kaynaklar. Yüksek irtifada yapılacak bir kampa hazır kaynak götürmenin zorluğu düşünülürse en kolay ve etkin yöntem güneş enerjisinden yararlanmaktır. Bu çalışmada Eskişehir Mağara Araştırma Derneği’nin 2010 Aladağlar Ekspedisyonu için geliştirdiği ve başarıyla kullandığı kar eritme sistemi tanıtılmaktadır. Düzenek, içerisine konan karı eritmekte ve kullanım için haznesinde su biriktirebilmektedir. Kurulan sistem, etkinlik süresince mağaracılara başarı ile su sağlamıştır. Anahtar kelimeler: Yüksek irtifa, Kar eritme
Getting Water at High Elevation Camps Constant and fresh water supply is one of the most important necessities of the activity during long term camps. Although camp places are generally chosen near a water source, it may sometimes, especially at high elevation, be quite difficult to find water. Water necessity can be achieved by melting snow where a water source cannot be found. It is possible to find snow at high elevations of Turkey during almost all year. The fundamental requirement for melting snow is heat energy. The requirement heat energy can be got in two ways; one of them is ready resources such as stove, wood and coal and the other one is natural resources such as sun. It is the easiest and most sufficient way to benefit from sun considering that the difficulty of taking ready resources to a high elevation camp. In this study, melting snow technique which is developed and used successfully by Eskişehir Cave Research Association (ESMAD) for the 2010 Aladağlar expedition. Mechanism that melts the snow which is put inside and accumulates water in its reservoir for usage. This system served water to cavers successfully during the camp. Keywords: High elevation, Melting snow
226
P OST ER ÖZ ET LERİ
Tek Tellİ Mağara İletİşİm Aygıtı Hakan KAYACI Eskişehir Mağara Araştırma Derneği (ESMAD)
Bilimsel, sportif veya hobi amaçlı yapılan mağara etkinliklerinde mağaranın jeolojik yapısına ve büyüklüğüne bağlı olarak mağara içerisindeki ve mağara içi ile dışı arasındaki iletişim büyük önem taşımaktadır. Bu konudaki alternatiflerden biri de tek telli telefon sistemidir. Eskişehir Mağara Araştırma Derneği tarafından bu sistemin 2010 Aladağlar Ekspedisyonunda kullanması amacıyla değişik yöntemler üzerinde çalışmalar yürütülmüştür. Bu çalışmalar sonucunda düşük maliyetli ve basit elektronik donanım ve tasarıma sahip tek telli telefonlar üretilmiş olup bu sistemler ilk olarak Haziran 2010 tarihli Manasır Düdeni etkinliğinde kullanılmıştır. Bu çalışmada, kullanılan sistemin teknik ve pratik ayrıntıları ile birlikte hedeflenen iyileştirmeler hakkında bilgi verilmiştir. Anahtar kelimeler: Mağara içi iletişim, tek telli telefon
Single Wire Cave Communication Device The communication between the cavers inside and outside of the cave, during the scientific, sports or hobby motivated expedition is crucially important due to the size and the geological structure of the cave. One of the alternatives on this topic is the single wire telephone. In order to use this system in Aladaglar Expedition, in 2010, studies were carried out on various approaches by Eskisehir Cave Research Association. As a result of these studies single wire telephones with low cost, basic electronics hardware and simple design were manufactured and these systems were used firstly in the Manasir Dudeni activity in June 2010. In this study, information about technical and practical details of the system used and in addition aimed innovations are given. Keywords: Cave communication, single wire telephone
227
DOĞRUDAN BAĞLANTI ASKILARI Tulga Şener, Kubilay Erdoğan Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Derin mağara araştırmalarının sayısının artması, daha hafif malzeme kullanım ihtiyacını beraberinde getirmiş, bu amaçla, farklı mağaracılık teknikleri ve malzemeler denenmiştir. Özellikle spectra ip, güçlü ve hafif olması gibi özelliklerinin yanında esnek olmayan ve sürtünmeye dayanıklı yapısıyla, “hafif döşeme teknikleri” dediğimiz bu tekniklerin uygulamasında yerini almıştır. Doğrudan bağlantı askısı, 5 mm spectra ip halkasının kullanıldığı aluminyum alaşımdan yapılmış bir döşeme malzemesidir. Doğrudan ipi bu spectra ip halkasına, birkaç özel düğümle direk olarak bağlanmaktadır. Doğrudan bağlantı askıları keskin kaya duvarlarının bulunduğu yüzeylerde, Y bağlantılarda ve saptırıcılarda güvenle kullanılabilmektedir. Ayrıca tavan emniyet noktaları oluşturmaya da oldukça uygundur. Bu posterde doğrudan bağlantı askılarının, mağara döşeme tekniklerinde kullanımı, örneklerle anlatılacaktır. Anahtar kelimeler: Spectra ip, hafif döşeme teknikleri, askı
DIRECT ATTACHMENT HANGERS The increase in number of deep cave expeditions, brought the necessity for use of lighter equipment, which in turn resulted in experimenting of different caving techniques and equipments. The spectra cord, in particular, found its place in the application of these techniques called as “light caving techniques”, not only with its features like being strong and light, but also with its nonelastic and abrasion resistant construction. Direct attachment hanger is a rigging gear made of aluminum alloy, and a 5 mm spectra cord link is used on it. The rigging line is directly attached to this spectra cord link with the help of several particular knots. Direct attachment hangers are safely used on sharp-edged surfaces, and for making Y-belays and deviations. Besides, it is higly convenient for making ceiling anchor points. This poster illustrates the use of direct attachment hangers in cave rigging techniques. Keywords: Spectra cord, light caving techniques, hanger
228
P OST ER ÖZ ET LERİ
SIVI PENETRANT İLE MUAYENE YÖNTEMİNİN MAĞARACIKTA UYGULAMALARI Kubilay Erdoğan Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Sıvı Penetrant Testi bir tahribatsız muayene yöntemi olup, çatlaklar gibi göz ile görülemeyen yüzeysel kusurları belirlemek için kullanılır. Malzeme yüzeyine uygulanan penetrant sıvısı (içe işleyen sıvı) çatlaklara nüfuz eder. Sonrasında yüzey temizlenerek temizlenmiş olan yüzeye bir ilaç tatbik edilir, böylece sıvının nüfuz ettiği kusurlar görünür hale gelir. Görünür hale gelen belirtiler kabul edilebilir veya edilemez (bir kusur) olarak belirlenir. Bu çalışmada, mağaracılıkta kullanılan aluminyum alaşım malzemelerin sıvı penetrant ile muayenesi için basit ve uygulanabilir bir yöntem geliştirilmesi; geliştirilen bu yöntemin mağara sporcularına öğretilerek çatlak veya hatalı malzeme sebebiyle oluşabilecek kazaların önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Anahtar kelimeler: penetrant, tahribatsız, muayene, çatlak, mağara, mağaracılık, aluminyum, malzeme, belirti
inspection of cavıng gear wıth dyepenetrant method Dye-penetrant inspection method is one of non-distructive tests and used for detecting invisible surface defects like cracks. Penetrant dye applied to the surface of the material penetrates into the cracks. The surface is cleaned afterwards, and developer is applied to the clean surface Thus, the defects penatrated by the dye becomes visible. Indications became visible are specified as acceptable or un-acceptable (defects). This study aims to improve a simple and easy to apply technique for the dye penetrant inspection of gear, used for caving and made of aluminum alloys; and teach the technique to spelunkers to avoid accidents that may have caused by cracked or faulty material. Keywords: penetrant, nondestructive, inspcetion, crack, cave, caving, spelunker, aluminum, material, indication
229
MAĞARA FOTOĞRAFÇILIĞI Altan VARKAL Ege Üniversitesi Mağara Araştırma Kolu (EGEMAK)
Fotoğraf için ışık olamazsa olmaz bir konumdayken mutlak karanlık olan mağarada ışık kaynaklarının türü çok önemlidir. Çoğunlukla mağara fotoğrafları flaş kullanılarak çekilir ancak bu mağara oluşumlarının şeklinin, formunun ve derinliğinin kaybolmasına neden olabilir. Bu nedenle flaş kullanılacaksa bile doğal ışık kaynakları ile birlikte dolgu ışığı olarak kullanılabilir. Fotoğrafın oluşması için ışığın olması yeterlidir. Mağaradaki ışık miktarının yetersizliği fotoğraf makinesinde ışık kontrolünü sağlayan diyafram ve enstantanenin doğru kullanılması ile ortadan kaldırılabilir.
CAVE PHOTOGRAPHY Since lighting is a crucial element in photography, the types of light sources gain extra importance in caves, where absolute darkness is the natural condition. Most of the time the cave photographs are taken with the help of a flash light, which leads to the loss of form, shape and depth of the cave formations. Therefore, if flash light is to be used, it should be used as fill light, along with natural light sources. The existence of light is sufficient for the formation of a photograph. The disadvantage created by the insufficient light conditions in the caves can be compensated with the appropriate use of light control mechanisms of the camera; lens aperture and shutter speed.
230
P OST ER ÖZ ET LERİ
MAĞARA HAZIRLIK ANTRENMANI İÇİN BİR MODEL ÖNERİSİ Birhan ALTAY Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Mağaracılık, kuru fosil, sulu aktif, yatay veya dikey özellikli gibi farklı mağara ortamlarında yapılmaktadır. Çoğunlukla birkaç saatten birkaç güne uzanan sürelerde doğal ya da ipte tırmanış, iniş veya istasyon hazırlama ve hat döşeme gibi bedene yüklenmeler, ardından bir süre bekleme veya yürüme ile dinlenmeli şekilde olmak üzere intervalli yüklenme-dinlenme dönemleri ile süren bir sportif aktivitedir. Buna mağaranın karanlığı, soğukluğu ve aşırı nemliliği eklendiğinde diğer doğa sporları ya da açık hava sporlarına göre zorluğu bir kat daha artmaktadır. Tüm bu özellikleri ile Mağaracılık Sporu bir kuvvette devamlılık ve dayanıklılık sporu olarak değerlendirildiğinde, mağaracılar için uzun süreli dayanıklık kazandıran bir egzersiz modeline gereksinim duyulmaktadır. Bu çalışmada Mağara Hazırlığı süreci 3 ayrı dönemde ele alınarak mağaracılara etkinlikler öncesi hazırlık, sürekli antrenmanlı olmak, kuvvette devamlılık ve dayanıklılık sağlayan antrenmanların nasıl olması gerektiği yönünde bazı önerilerde bulunulması amaçlanmış, sportif mağaracılık için antrenmanının gerekliliğine yönelik bilinç oluşturma hedefinin yanısıra araştırma etkinlikleri süresince sakatlıkların en aza indirgenmesi ve araştırma verimliliğinin arttırılmasına yönelik bir öneri antrenman modeli tasarlanmıştır. Anahtar kelimeler: mağara hazırlık antrenmanı, hazırlık antrenmanı, mağara antrenmanı, mağara hazırlığı
PROPOSAL OF A MODEL PREPARATORY TRAINING FOR CAVING Caving is usually performed in different environment such as dry fossil, wet active, horizontal and vertical. Caving is an interval sport which includes heavy physical activity periods similar to natural or rope climbing, decent, anchor and fixed rope setup often continuing for time periods between a few hours and a few days, followed by resting periods composed of waiting and walking. The hardships are increased relative to other outdoor sports by darkness, coldness and high humidity of the caves. When we consider caving as a strength and endurance sport, we require a long term endurance gain model for training of cavers. In this study preparatory caving training is considered in 3 different periods. Cavers are suggested to make pre-activity preparations, to be well conditioned, to maintain strength and endurance training, to understand the necessity of training and learn methods to reduce training injuries to a minimum. Keywords: Preparatory training for caving, preparatory training, caving training
231
ATIK YÖNETİMİ VE MAĞARACILIKTA GERİ KAZANIM Handan ERDEMİR Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Atık yönetimi; atığın kaynağında azaltılması, özelliğine göre ayrılması, toplanması, geçici depolanması, ara depolanması, geri kazanılması, taşınması, bertarafı ve bertaraf işlemleri sonrası kontrolü ve benzeri işlemleri içeren bir yönetim biçimidir. Atık yönetimi basamaklarından olan geri dönüşüm için öncelikle atıklar; geri dönüştürülebilen ve geri dönüştürülemeyen atıklar olarak ayrılmalıdır. Çöp olarak nitelediğimiz atıkların önemli bir miktarını geri dönüşümü mümkün olan metal, plastik, cam, kağıt ve karton gibi ambalaj atıkları oluşturmaktadır. Geri dönüşümü mümkün olan bu atıkların tekrar üretim sürecine dahil edilmesi için kaynakta ayırma, ayrı toplama, sınıflandırma, değerlendirme gibi temel basamaklardan geçirilmelidir. Şehir yaşamında evlerde kolayca uygulanabilen geri kazanım faaliyet sırasında doğal ortamın kirlenmemesi ve o bölgede yaşayan canlıların zarar görmemesi için kamp alanlarında ve mağaralarda da uygulanmalıdır. Kamplarda atıklar ayrı biriktirilmeli ve geri kazanım projesinin uygulandığı merkezlere ulaştırılarak ekonomiye kazandırılmalıdır. Tüketici ve bir doğa sporcusu olarak, atıkları ana kaynağında geri dönüştürülebilen ve geri dönüştürülemeyen atıklar olarak ayırma ile çevrenin korunmasına ve doğal varlıkların daha verimli kullanılmasına katkı sağlanmış olur. Anahtar kelimeler: Atık, ambalaj atığı, atık yönetimi, geri dönüşüm, mağaracılıkta geri kazanım
WASTE MANAGEMENT AND RECYCLING IN SPELEOLOGY Waste management is a type of management which includes reducing waste in source collection,processing, transport,recycling,monitoring and disposing of waste material and also checking of disposal or post-disposal process. The waste material should be separated recyclable or non-recyclable ones to recycling a step of waste management. Recycling materials such packing wastes as metals, polyethylene and PET bottles, glass bottles and jars form a big part of waste materials qualified as a waste product. This recycling waste material should be treated some fundamental steps such source seperation, collection, classification and appreciation processes to make these waste material recyclable. All these process can be easily maintaned at home in cities but in industrial field, a protection of nature should be considered as well, so proper landfill must be used for this purpose. In caving trips, waste materials should be collected separately and transported to recycling centers for economical gain. We can support the protection of nature by being aware of importance of recycling process as a consumer and nature sportsman. Keywords: Waste material, packing waste, waste management, recyling, recycling in speleology
232
P OST ER ÖZ ET LERİ
KÜLTÜR ve TABİAT VARLIKLARINI KORUMA KANUNU KAPSAMINDA TESCİL EDİLMİŞ MAĞARALAR ENVANTERİ Birhan ALTAY*, Emre Baturay ALTINOK, Ayşenur BİBER, Yetkin BOZ, Ömer ÇETİNKAYA, Özge TUTAR, Pınar YILDIZ Mağara Araştırma Derneği (MAD)
Ülkemizde doğal mağaraların korunması için özel bir hukuki düzenleme olmamakla birlikte, mağaraların korunmasına yönelik yegane mekanizma, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (KTVKK) hükümleri uyarınca, Koruma Bölge Kurullarınca Tabiat Varlığı olarak tescil edilmeleridir. Bu kanun kapsamında kimi zaman kurumun kendi birimleri, kimi zaman da Mağaracılıkla ilgili kuruluşların mağaraların korunmasına yönelik başvuruları üzerine; 2863 sayılı Kanun hükümleri uyarınca bölge esasına göre kurulmuş olan Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulları, kendilerine yapılan başvuru sonrasında kendiliğinden özellik arz eden mağaraları tescil ederek koruma statülerini belirlemektedir. Doğal mağaralar bu değerlendirmeler sonucu Doğal Varlık, Doğal Sit Alanı, Arkeolojik Sit biçimlerinde tescil edilmektedir. Başvurulara olumsuz cevap verilmesi durumunda ise tescil işlemleri, açılan davalarda yapılan bilirkişi incelemeleri sonucunda verilen kararlar ile mümkün olabilmektedir. Turizm faaliyetleri kapsamında planlanan yatırım faaliyetleri ile daha önceden tescillenmiş mağaraların koruma statüleri değiştirilebilmektedir; tescillerinde “bir çivi dahi çakılamayacak” kadar katı koruma anlayışı olmasına karşın mağaralar, yatırıma uygun koruma statüleri ile yatırım faaliyetlerine uygun hale getirilebilmekte ve bu sayede doğal güzelliklerini birkaç yılda yok edebilecek dış müdahalelere açık hale gelmektedirler. Tescillenmiş mağaralarda koruma bütünlüğünün sağlanabilmesi, tescil statülerinin değiştirilmesi halinde bu kararlara karşı müdahale olanakları ve korumaya yönelik stratejilerin geliştirilebilmesi için ülkemizdeki tescilli mağaraların envanterinin bilinmesi, bu mağaraların hangi Koruma Kurulları tarafından hangi koruma statüsü ile koruma altına alındığını bilmek gereklidir. Bu çalışmada Mağara Araştırma Derneği Koruma Kurulu olarak KTVKK kapsamında koruma altına alınan mağaraların bölge ve koruma statüsü açısından envanteri ortaya konulacak, koruma statülerinin sağladığı özellikler ile Bakanlığın koruma ve turizme açma politikaları doğrultusunda aldığı kararlar değerlendirilerek Mahkemeler aracılığıyla nasıl korunabileceklerine dair önerilerde bulunulacaktır. Anahtar kelimeler: Mağara koruma, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, tescilli mağaralar envanteri, mağaraların koruma statüleri
233
INVENTORY OF CAVES SUBMITTED UNDER CULTURAL AND NATURAL ASSETS PROTECTION LAW Despite the lack of a special legislation for conservation of natural caves in our country, only mechanism for conservation of caves, is for them to be submitted as natural assets by Regional Conservation Committee, under the provisions of 2863 numbered Cultural and Natural Assets Protection Law (KTVKK in Turkish). Cultural and Natural Assets Protection Comities, which are regionally established under provisions of 2863 numbered law, register the caves considered as natural assets and determine their conservation status, sometimes following requests made by own units of the ministry and sometimes by caving establishments under the provisions of KTVKK. Following these evaluations natural caves are registered in Natural Asset, Natural Sit Area and Archeological Sit Area categories. In cases where a conservation request is denied registration is possible by petitioning a court for an expert opinion. Conservation statuses of registered caves can be changed by tourism development plans; despite being initially registered as under absolute protection, conservation statuses of caves can be changed according to development plans and they be exposed to devastating outside interference. To be able to maintain conservation standards, retain a legal way of objection against status changes and develop conservational strategies; inventory of registered caves of our country, conservation statuses of the registered caves and the responsibility areas of the conservation committees should be known. In this study Cave Research Association Conservation Committee aims, to document the inventory of caves which are protected under provisions of KTVKK in regional and conservation status categories, to evaluate the benefits conferred by conservation statuses and touristic development plans of the ministry and to make proposals on how caves can be protected by legal petitions to courts. Keywords: Cave Conservation, Cultural and Natural Assets Protection Law, Inventory of registered caves, conversation status of caves.
234
P OST ER ÖZ ET LERİ
Yıldız Dağları Mağaraları ve Mağara Faunaları Emrah ÇORAMAN, Yalın Emek ÇELİK, Mehmet Emre DÖKER Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği (BUMAD) Yıldız Dağları Biyosfer Projesi çerçevesinde BUMAD’ın gerçekleştirdiği çalışmalar kapsamında 26 mağarada araştırma yapılmış, 13 mağaranın haritası çizilmiş ve dört mağarada (Tirfez, Kuru, Pestilin ve Ceneviz) arkeolojik bulgular tespit edilmiştir. Öte yandan Yenesu, Kurudere (Domuzdere), Ceneviz ve Kız mağaralarının jeomorfolojik oluşumlar açısından dikkat çekici olduğu belirlenmiştir. Biyospeleolojik çalışmalarda 50’den fazla hayvan türünün mağaralarda yaşadığı tespit edilmiştir. Omurgasızlar, tanımlanan 40 tür ile en fazla çeşitliliğin görüldüğü grup olmuştur. Ayrıca çalışmalarda ikisi örümcek biri de yalancı akrep olmak üzere üç muhtemel yeni tür keşfedilmiştir. Araştırılan mağaralarda toplam dokuz türden 42,000 yarasanın yaşadığı tespit edilmiştir. Definecilik, taş ocağı işletmeleri ve mağara turizmi, Yıldız Dağları’ndaki mağara sistemlerine yönelik tehditlerin başında gelmektedir. Koruma gereksinimleri değerlendirmesi sonucunda bölgedeki 9 mağaranın öncelikli olarak koruma altına alınması önerilmiştir.
Caves and Cave Fauna of YILDIZ MOUNTAINs As a part of the Yıldız Mountains Bosphere Project, twenty-six caves in Yıldız Mountains were explored in terms of biospeleological, archaeological and geomorphological aspects by BUMAD. Thirteen caves were mapped and in four of the caves, Tirfez, Kuru, Pestilin, and Ceneviz, archaeological findings were documented. Yenesu, Kurudere (Domuzdere), Ceneviz, and Kız are the most interesting caves in terms of the geomorphological formations. More than fifty fauna species were recorded in biospeleological surveys. Invertebrates, with 40 identified species, is the most diverse faunal group. Three potential new species, two spiders and one pseudo-scorpion, were also discovered. Nine cave-dwelling bat species, with a total number of approximately 42,000, were recorded. Treasure hunting, quarrying, and cave tourism are the most common threats to cave systems in the Yıldız Mountains. According to an evaluation of conservation needs, nine caves were offered to have high conservation priority.
235
Bazı Endemik Tegenaria Latreille, 1804 (Agelenidae, Araneae) Türleri Üzerİnde Sİstematİk Araştırmalar Rahşen S. Kaya 1 , Kadir Boğaç Kunt 2, Yuri M. Marusik 3, Recep Sulhi Özkütük 4, Ersen Aydın Yağmur 5 1,
Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 16059, Nilüfer, Bursa, Türkiye. E-posta: rkaya@uludag.edu.tr; rahsens@gmail.com 2, Eserköy Sitesi, 9/A Blok, No:7, 06530, Ümitköy, Ankara, Türkiye. E-posta: chaetopelma@gmail.com 3, Institute for Biological Problems of the North RAS, Portovaya Str. 18, Magadan, Russia E-mail: yurmar@mail.ru 4, Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 26470, Eskişehir, Türkiye. E-posta: sozkutuk@gmail.com 5, Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Zooloji Seksiyonu, 35100, İzmir, Türkiye. E-posta: ersen.yagmur@gmail.com Bu çalışmada, 2010 yılında Cennet Mağarası ve Dilek Mağarasından (Silifke, Mersin) toplanan Tegenaria Latreille, 1804 cinsine ait örümcek örnekleri incelenmiştir. Çalışmanın ana materyalini Cennet Mağarası ve Dilek Mağarasından el aspiratörü vasıtasıyla özellikle taş altlarındaki ağlardan toplanan Tegenaria cinsine ait örümcekler oluşturmaktadır. %70’lik etil alkole konularak etiketlenip laboratuar ortamına getirilen örneklerin erkek ve dişi üreme organları Leica DFC290 dijital kamera monte edilmiş Leica M205 C stereo mikroskop ile incelenmiştir. Örneklerin tüm özelliklerini ortaya koyan fotoğrafları tabanında parafin bulunan petri kapları içerisinde çekilmiş ve “Leica LAS Multifocus” yazılımı kullanılarak yüksek kalite ve netlikte fotoğraflar elde edilmiştir. Dişi bireylerin üreme organının temizlenmesinde %10’luk potasyum hidroksit kullanılmıştır. İncelenen Tegenaria örneklerinin tüm yapısal ve tanımlayıcı özellikleri dikkate alındığında, 1978 senesinde İtalyan araknolog “Paolo Marcello Brignoli” tarafından Cennet Mağarası ve Dilek Mağarasından toplanan ve sadece dişi birey üzerinden betimlenen Tegenaria averni Brignoli, 1978 ve Tegenaria elysii Brignoli, 1978 türlerine ait oldukları tespit edilmiştir. İncelenen örnekler üzerinden her iki türün de, erkek bireylerinin betimlenmesi bilim dünyası için ilk kez, dişi bireylerinin betimlenmesi ise yeniden yapılmıştır. Anahtar kelimler: Tegenaria averni, Tegenaria elysii, Cennet Mağarası, Dilek Mağarası, Türkiye Teşekkür: Leica M205 stereo mikroskobu ile fotoğrafların çekiminde yardımcı olan Prof. Dr. Gökay Kaynak’a teşekkür ederiz (UÜ BAP Proje no: F-2005/4). Ayrıca, arazi çalışmaları sırasında yardımcı olan Yaprak Gürkan ve Mehmet Çalık’a teşekkür ederiz. Bu çalışma Anadolu Üniversitesi Araştırma Fonu (Proje no: 1001F31) tarafından kısmen desteklenmiştir.
236
P OST ER ÖZ ET LERİ
Furter Study on the Systematics of some Endemic Tegenaria Latreille, 1804 (Agelenidae, Araneae) Spiders In this study, Tegenaria Latreille, 1804 specimens which collected from Cennet Cave and Dilek Cave in 2010 were examined. The spider specimens were collected from Cennet Cave and Dilek Cave using hand aspirator. The specimens were collected in their funnel-webs under the stones. Digital images of the palps and epigyne were taken with a digital camera (Leica DFC290, Germany) that was connected to the optical tube of a stereomicroscope (Leica M205 C, Leica Microsystems GmbH, Wetzlar, Germany) and five to 15 photographs were taken in different focal planes and combined. Photographs were taken in dishes of different sizes with paraffin at the bottom. The epigyne was macerated in 10% KOH. The distinctive morphological and copulatory organ characters are represent that the studied Tegenaria samples are belong to two endemic spiders, Tegenaria averni Brignoli, 1978 and Tegenaria elysii Brignoli, 1978, which were originally described based on only female samples from Turkey by Brignoli (1978). The unknown males of Tegenaria averni Brignoli, 1978 and T. elysii Brignoli, 1978 are described for the first time here and the females are redescribed based on the newly collected material and detailed pictures of copulatory organs are presented first time since its original description. Keywords: Tegenaria averni, Tegenaria elysii, Cennet Cave, Dilek Cave, Turkey. Acknowledgments: The authors would like to thank Prof. Dr. Gökay Kaynak (Uludağ University, Department of Physics) for allowing to use Leica M205 C Stereo Microscope (Research Foundation of Uludağ University Project No: F-2005/4). Also, we would like to thank Yaprak Gürkan and Mehmet Çalık for their valuable helps during the field trips. This work was supported in part by the Anadolu University (Project number: 1001F31).
237
Türkiye mağaraları böcek (Insecta: Coleoptera) faunası Sinan Anlaş 1 ve Kadir Buğaç Kunt 2 1,
Department of Zoology, Faculty of Science, University of Ege, 35100 Izmir, Turkey sinan.anlas@gmail.com 2, Eserköy Sitesi 9/A Blok No:7 06530 Ümitköy Ankara, Turkey
Türkiye mağaralarından kaydedilmiş böcekler ile ilgili yapılan literatür taraması sonucunda, Coleoptera takımından, Carabidae, Cholevidae, Leiodidae, Histeridae ve Staphylinidae familyalarına bağlı 83 türün varlığı rapor edilmiştir. Bunlardan 40 tür (47, 6 %) Türkiye’deki mağaralarda endemik olarak bulunmaktadır. Ek olarak, bu türlerin zoocoğrafik durumu tartışılmıştır. Anahtar kelimeler: Coleoptera, mağara böcekleri, fauna, zoocoğrafya, Türkiye, endemizm.
Review of the cave-inhabiting beetles (Insecta: Coleoptera) fauna of Turkey After a review of the literature on the cave-inhabiting beetles fauna of Turkey, it was found that 84 species belonging to the family Carabidae, Cholevidae, Leiodidae, Histeridae and Staphylinidae of the order Coleoptera from Turkey have been reported. Amongst those 40 species (47,6 %) have been distributed only in Turkish caves. In addition, the zoogeographical affinities of those species are discussed. Keywords: Coleoptera, cave-inhabiting beetles, fauna, zoogeography, Turkey, endemism.
238
P OST ER ÖZ ET LERİ
Giriş Türkiye, jeomorfolojik yapısı, farklı klimatik koşulları ve üç kıta arasındaki konumu nedeni ile zoocoğrafik açıdan özel bir öneme sahip olup, çok zengin bir kınkanatlı faunası içermektedir. Buna rağmen, Türkiye mağaralarının kınkanatlı faunası çok az araştırılmış olup, belli başlı çalışmalar Besuchet (1978), Bordoni (1978), Casale (1988), Casale & Giachino (1985, 1989), Casale & Vigna Taglianti (1984, 1999), Casale et al. (2003), Coiffait (1973), Jeannel (1930a, b, 1934, 1947a, b, 1955), Scheerpeltz (1958), Vailati (1984) ve Vigna Taglianti (1980) tarafından gerçekleştirilmiştir. Yakın zamanda da Kunt ve ark. (2010), yaptıkları katalog çalışmasında, Türkiye mağaralarında bulunan omurgasızların kontrol listesini vermiştir. Kunt ve ark. (2010), çalışmalarında Türkiye mağaralarından 35 kınkanatlı türüne ait kayıt bildirmiştir. Bu çalışmada, mevcut literatür taranarak Türkiye mağaralarından kaydedilen kınkanatlı türlerinin belirlenmesi ve bu türlerin zoocoğrafik açıdan irdelenmesi amaçlanmıştır.
Bulgular ve Tartışma Bu çalışmada Türkiye mağaralarından bugüne kadar kaydedilmiş Carabidae, Cholevidae, Leiodidae, Histeridae ve Staphylinidae familyalarına bağlı 84 türün varlığı saptanmıştır. Bu türlere ait korolojik diyagramlar şekil 1 ve 2’de özetlenmiştir.
Şekil 1. Anadolu mağaralarından kaydedilen kınkanatlıların korotipleri (END= Endemik, HOL= Holoarktik, PAL=Palearktik, ASE= Asiatik-Avrupa, SIE= Sibero-Avrupa, TEM= Turano-AvrupaMediteryan, TUE= Turano-Avrupa, TUM= Turano-Mediteryan, EUM= Avrupa-Mediteryan, SWA= Güney Batı Asiatik, EUR= Avrupa, SEU= Güney Avrupa, MED= Mediteryan, EME= Doğu Mediteryan, TUR= Turanian).
Türkiye mağaralarından kaydedilen türler büyük korolojik kategorilere göre incelendiğinde, türlerin % 47.62’sinin yani yaklaşık yarısının endemik olduğu bulunmuştur. Endemik türler de genellikle kaydedilen mağaraya özgü türler olarak saptanmıştır. Diğer türlerden %20.24’ü Mediteryan ülkelerde az ya da çok yayılan türler olduğu belirlenmiş olup, geri kalan türlerin % 9.52’si kozmopolit, yine aynı oranda Palaearktik, % 8.33 oranda Avrupa ve son olarak da % 4.76 oranında Asya’da yayılan türler olduğu saptanmıştır.
239
Şekil 2. Türlerin büyük korolojik katagorilere göre değerlendirmesi (END= Endemik veya lokal olarak endemik; ASI= Asya’da yaygın; COS= Kozmopolit; MED= Mediteryan bölgede az ya da çok yaygın; PAL= Paleraktik; EUR= Avrupa’da yaygın). Tablo 1. Türkiye mağaralarından kaydedilen kınkanatlı takımına ait familyaların toplam tür ve endemik tür sayıları ile bunların oranları.
Familya Carabidae Cholevidae Leiodidae Histeridae Staphylinidae Toplam tür sayısı
Tür sayısı 30 17 5 1 31 84
Endemik tür sayısı 18 12 3 1 6 40
Oran (%) 60.0 70.6 60.0 100 19.4 47.6
Türkiye mağaralarından kaydedilen bugüne kadar kaydedilen toplam 84 türün kınkanatlı familyalarına bakıldığında, ençok türün Staphylinidae (31 tür) ve Carabidae (30) familyalarına ait olduğu görülmektedir. Endemizm oranı en yüksek familyalardan ise Cholevidae (toplam 17 tür, 12’si endemik) ve yine Carabidae (18 endemik tür) familyaları dikkat çekmektedir. Staphylinidae familyası ençok türe sahip olmasına rağmen endemizm oranı %19.4 ile en düşüktür. Bunun nedeni staphylinidlerin karanlık zon dışında mağara girişlerinde de bolca bulunmalarıdır. Anadolu diğer Akdeniz ülkeleri ile karşılaştırıldığında büyük bir yüzölçümü olması, farklı jeomorfolojik yapısı, endemizme yol açacak korunaklı alanları, kıtalar arasındaki geçiş yollarında bulunması, yüksek dağ ve platolar ile farklı iklimsel yapıya sahip olması (Casale & Vigna Taglianti 1999), nedeni ile faunistik açıdan zaten çok zengin bir biyoçeşitliliğe evsahipliği yaparak adeta bir kıta özelliği göstermektedir. Ancak ne var ki hala Türkiye kınkanatlı faunası henüz tam olarak tespit edilememiştir. Buna paralel olarak da Türkiye mağaralarının kınkanatlı faunası ile ilgili yapılan araştırmalar son derece yetersizdir. Bugüne kadar yapılan araştırmalar birkaçı dışında genellikle tesadüfi örneklemelerden ibarettir. Örnek toplanan mağaralar daha çok turistik bölgelerde bulunan mağaralar veya turizme açılan mağaralardır. Bu nedenle yapılan bu genel olarak amatörce örneklemeler toplama yapılan mağaranın faunasını da tam olarak belirlemekten uzaktır. Üstelik onbinlerce olarak tahmin edilen Türkiye mağaralarının yalnızca bine yakınının araştırılarak belgelendirilmesi henüz işin başında olunduğunu göstermektedir. Mevcut literatür ve Türkiye’deki tür sayısı, komşu ülkelerdeki mağara kınkanatlı fauna bilgileri ve Türkiye’nin zengin biyoçeşitliliği göz önüne alındığında, Türkiye mağara kınkanat-
240
P OST ER ÖZ ET LERİ
lı faunasının şu anda bilinen tür sayısından defalarca kat daha fazla olduğu öngörülmektedir. Tabiki bu durum genel olarak mağara böcek faunası için de geçerlidir. Gelecekte yeni tanımlanacak mağaralar ile belgelendirilmiş mevcut mağaralar detaylı olarak incelendiğinde Türkiye mağaralarındaki kınkanatlı faunası daha ayrıntılı ortaya çıkacaktır. Ancak turizme açılan, tamamen ışıklandırılan ve yanlış değerlendirilen mağaraların biyolojik zenginliklerini kaybettiğine üzülerek şahit olmaktayız. Bu nedenle uzman kişilerin ve yetkililerin bütüncül yaklaşımlarla mağaraları korumaları ve biyolojik zenginliklerine değer vererek hareket etmeleri son derece önemlidir.
Kaynakça Besuchet, C. (1978). Le premier Pselaphide Troglobie de la Turquie (Coleoptera). Estratto da: “Fauna ipogea di Turchia”, a cura di V. Sbordoni e A. Vigna Taglianti. Quadwrni di speleologia, circolo speleogico Romano. 3 (1973-79): 69-73. Bordoni, A. (1978). Staphilinidae dell’Asia Minore. Quinta nota: Entita’ raccolte in grotta e descrizione di nuove specie (Coleoptera). Fauna Ipogea di Turchia, Quaderni di Speleologia, Circolo Speleologico Romano 3: 55-67. Casale, A. & Giachino, P. M. (1985). Nuovi Bathyscinae (Coleoptera, Catopidae) di Grecia e di Turchia. Boll. Mus. reg. sci. nat. Torino 3 (1): 221-231(4), 17 fig. Casale, A. & Giachino, P. M. (1989). Nuovi Carabidae Trechinae et Catopidae Bathysciinae della fauna sotterranea di Turchia (Coleoptera). Fragmenta Entomologica. 21/2: 163-178. Casale, A., Vigna Taglianti, A. (1984). Due nuovi Carabidi cavernicoli dell‟Anatolia Meridionale (Coleoptera, Carabidae). Fragmenta Entomologica, Roma, 17 (2): 309-329. Casale, A. & Vigna Taglianti, A. (1999). Caraboid beetles (excl. Cicindelidae) of Anatolia, and their biogeographical significance (Coleoptera, Caraboidea). Biogeographia Lavori della Societa Italiana. Nouva Serie, 20: 277-406. Casale, A., Felix, R. & Muilwijk, J. (2003). Two new cave-dwelling Laemostenus (Antisphodrus) species from South-Western Anatolia (Coleoptera, Carabidae) Tijdschrift voor Entomologie 146: 235-240. Coiffait, H. (1973). Contribution á la connaissance des Coléoptéres des grottes d’Anatolie. Ann. Spéléol., 28(4): 685-688. Jeannel, R. (1930a). Monographie des Trechinae, 4. Partie L’Abeille Paris XXXIV 108-111. Jeannel, R. (1930b). Diagnoses préliminairesde quelques Bathysciinae nouveaux Bull. Soc. Ent. Fr., 226. Jeannel, R. (1934). Coléoptères cavernicoles de la grotte de Fersine, en Asie mineure. Annales de la Société entomologique de France, 103: 159-174. Jeannel, R. (1947a). Coléopteres cavernicoles de I’Anatolie recuillies par M.C. Kosswing. Notes biospéol., 1: 9-15. Jeannel, R. (1947b). Coléopteres cavernicoles de I’Anatolie recuillies par M.C. Kosswing. Rev. Fac. Sci. Univ. İstanbul, 12: 81-88. Jeannel, R. (1955). Un Bathysciola cavernicole nouveau de Turquie. Notes Biospéologiques, 10: 117-120. Kunt, K. B., Yağmur, E. A. Özkütük, S., Durmuş, H. & Anlaş, S. (2010). Checklist of the cave dwelling invertebrates (Animalia) of Turkey. Biological Diversity and Conservation 3 (2): 26-41. Scheerpeltz, O. (1958). Wissenschaftliche Ergebnisse der von Herrn Dr. K. Lindberg, Lund, im Jahre 1956 nach der Türkei und Armenien unternommenen Reise. Coleoptera- Staphylinidae. Entomologisk Tidskrift (Supplementum) 78 (1957): 3-37. Vailati, D. (1984). Un nuova Anemadinae di Anatolia (Coleoptera, Catopidae). G. it. Ent., 2: 195-202.
241
Vigna Taglianti, A. (1980). Nouvelles donnees sur la systematique et la repartition geographique des Coleopteres Carabiques cavernicoles et endoges du proche-Orient (Coleoptera, Carabidae). MĂŠm. BiospĂŠol. 7: 163-172.
242
P OST ER ÖZ ET LERİ
MAĞARA KAMPLARINDA KATI ATIK YÖNETİMİ Metin Albukrek Unilever, Saray Mahallesi, Sokullu sokak, No:8, 34768 Ümraniye/İstanbul Metin.Albukrek@unilever.com
Bilhassa uzun mağara araştırma gezilerinde, karışık olarak biriktirilen çöpleri gezi sonunda bertaraf etmek, sorunlar yaratmaktadır. Eğer gezi uzun ve kalabalık ise, karışık olarak biriktirilen dağ gibi çöplerin gezi sonunda ne yapılacağı sorun olur. Önerilebilecek yakma yöntemi ise başka çevresel sorunlar doğurur. Boğaziçi Üniversitesi’nden rahmetli hocamız Prof. Dr. Kriton Curi’nin değimi ile “Katı atık, arzu edilmeyen yerde bulunan kıymetli maddelerdir.” Çevreye en az etki vermesi açısından, atıkların üretildikleri anda, 5’e ayrılması önerilmektedir. 1. Organik atıklar: Gıda artıkları, tuvalet kâğıdı. “Görsel kirlilik” yaratmayacak şekilde doğaya terk edilebilir. Sık ziyaret edilen bir bölge ise, bunları geri taşımak daha uygun olur. 2. Yanabilen (geri kazanılabilecek) atıklar: Naylon, plastik, kâğıt, karton vs. Bunlar oluştukça veya günlük olarak yakılabilir. Ancak, dumanları solunmamalı ve üzerinde yemek pişirilmemelidir. Daha iyi bir yöntem, bunların geri taşınıp, geri kazanılmaları için geri kazanım kumbarasına atılması veya bir hurdacıya verilmesidir. 3. Yanmayan (geri kazanılabilecek) atıklar: Cam kavanoz, şişe, teneke, konserve kutu vs. Civardaki yerel halk bunlarla ilgilenmezse, geri taşınıp geri kazanılmaları için geri kazanım kumbarasına atılmalı veya bir hurdacıya verilmelidir. 4. Tehlikeli atıklar: Pil, akü, ilaç, vs. Geri götürülmeli, belediye’nin tehlikeli atık sistemine dahil edilmelidir. 5. Kullanılmış karpit: Bazik olduğundan tehlikeli atık sınıfına girer. Doğaya terk edilirse, uzun zaman sonra, zamanla CO2 ile birleşip nötr hale gelecektir, ancak bu süre içinde yerüstü ve yeraltı sularına ve canlılara zararlıdır. Geri götürülmeli ve normal çöp olarak atılmalıdır. Miktarı fazla olmayacağından çöplükte sorun yaratmayacaktır. Böyle bir sistemin çalışması için herkesin katılımı şarttır. 5 ayrı cins atığın nerede (bidon/poşet) biriktirileceği önceden düşünülmelidir. Kampa ilk varıldığında, sistem kurulmalı ve net bir şekilde etiketlenmelidir. Anahtar kelimeler: Mağara kampı, katı atık, geri kazanım
243
SOLID WASTE MANAGEMENT IN CAVING CAMPS Especially after long caving camps, it will be difficult to dispose off solid wastes if all type of wastes were stored together. Incineration at the camping site however, would create other serious pollution problems. “Waste is a valuable material staying at a wrong place.” This phrase was pronounced by our deceased Prof Dr. Kriton Curi from Boğaziçi University. To minimise environmental impacts, it is proposed to separate solid wastes at source, into 5 main categories and dispose or recycle them accordingly. 1. Organic Wastes: Food wastes, toilet paper. They can be left at campsite for natural decay. However, appropriate care should be given not to create any visual pollution. If the area is a frequently visited place, it would be better to carry them back. 2. Combustible (recyclable) wastes: Plastic, paper, cardboard, etc. These could be incinerated at campfire. However, fumes should not be inhaled and fire should not be used for cooking. It would be better to carry them back for recycling. 3. Incombustible (recyclable) wastes: Glass jars, glass bottles, tin cans, etc. If the nearby villagers will not be interested to have these, these should be carried back for recycling. 4. Hazardous wastes: Batteries, medicine, etc. Should be carried back and disposed off via the hazardous waste disposal route of the municipality. 5. Used carbide: Being alkali, it is a hazardous waste. If left to the nature, would combine with the CO2 and would be neutralised after long time. However, during this time, it will act as hazardous to surface, groundwater and living beings. Used carbide should be carried back and disposed off as normal waste due to small volume. To be successful, this info should be shared with every participant. When arriving at the camping site, the labelled disposal places should be prepared as a first job. Keywords: Caving camp, solid waste, recycling
244
245
P OST ER ÖZ ET LERİ